TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
61inci
Birleşim
20
Şubat 2018 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Mersin Milletvekili Baki
Şimşekin, otizmli çocukların sorunları ve Otizm Eylem
Planına ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Bilecik Milletvekili
Yaşar Tüzünün, 15 Temmuz hain darbe girişimi sırasında
kaybolan TSK ve EGMye ait silah ve mühimmata ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Isparta Milletvekili Said
Yücenin, kadın ve çocuğa yönelik şiddetin önlenmesine
ilişkin gündem dışı konuşması
IV.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının, 26 Şubat 1992
Hocalı katliamında hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet
dilediğine ilişkin konuşması
2.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının, bu zamana kadar Meclis
Başkan Vekili olarak görev yapan Pervin Buldana teşekkür
ettiğine ve yeni görevinde başarılar dilediğine
ilişkin konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir Milletvekili
Mustafa Ali Balbayın, 14 şeker fabrikasının
satılacağına yönelik haberlere ilişkin açıklaması
2.- Hatay Milletvekili Birol
Ertemin, Reyhanlı Barajının bir an önce bitirilip faaliyete
geçmesi için gerekli çalışmaların yapılmasını
beklediğine ilişkin açıklaması
3.- Edirne Milletvekili Okan
Gaytancıoğlunun, Hocalı katliamını
kınadığına ve taşeron olarak çalışan eski
hükümlülerin durumuna ilişkin açıklaması
4.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Özün, çıkan yangın sonucu evleri kullanılamaz hâle gelen
bedensel engelli olan Bayramiçli Halil Uyanık ve ailesine Hükûmetin el
uzatmasını beklediğine ilişkin açıklaması
5.- Kırklareli
Milletvekili Vecdi Gündoğdunun, 14 şeker fabrikasının
satışa çıkarılmasına ilişkin açıklaması
6.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Akının, 26 Şubat Hocalı
katliamının 26ncı yıl dönümüne ve Anayasa Mahkemesinin
kayıp kaçak bedeli konusunda verdiği kararın hukuk devletiyle
bağdaşmadığına ilişkin açıklaması
7.- Niğde Milletvekili
Ömer Fethi Gürerin, TEOGun yerine getirilen uygulamalarla ilgili
karışıklık yaşandığına ilişkin
açıklaması
8.- Kayseri Milletvekili Sami
Dedeoğlunun, Afrin Zeytin Dalı Operasyonuna ve Mehmetçiklere
verdikleri destek için Kayserili hemşehrilerini tebrik ettiğine
ilişkin açıklaması
9.- Denizli Milletvekili
Kazım Arslanın, pazarlık usulü ihalelerin artmasının
nedenini, aşırı faiz ödemesi ve yabancılara ödenen iç
borçlanma faizinin yüksekliği konusu ile faizlerin neden düşürülmediğini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
10.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, Üsküdar ilçesinin bazı mahallelerinde
yaşanan mülkiyet ve imar sorununun ne zaman çözümleneceğini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
11.- Kahramanmaraş
Milletvekili İmran Kılıçın, 26 Şubat Hocalı
katliamının 26ncı yıl dönümüne ve 20 Şubat Dünya
Sosyal Adalet Gününe ilişkin açıklaması
12.- İstanbul
Milletvekili Onursal Adıgüzelin, çocuklara yönelik istismar konusunda iyi
bir sınav verilememesinin sebebinin iktidarın tutumu olduğuna
ilişkin açıklaması
13.- İstanbul
Milletvekili Ali Şekerin, Halkevleri yöneticisi Kutay Meriç ve Serdar
Başçetinin tutuklu olmalarına ilişkin açıklaması
14.- Manisa Milletvekili
Mazlum Nurlunun, Ankara Milletvekili Aydın Ünalın Yeni Şafak
gazetesindeki FETÖ döneklerinden bahsettiği yazısına
ilişkin açıklaması
15.- İzmir Milletvekili
Kerem Ali Süreklinin, 20 Şubat Fırat Yılmaz
Çakıroğlunun bir terörist tarafından şehit edilmesinin
3üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması
16.- Mersin Milletvekili
Hüseyin Çamakın, 26 Şubat Hocalı katliamının
26ncı yıl dönümüne ve çocuk istismarının panzehrinin
eğitim olduğuna ilişkin açıklaması
17.- Samsun Milletvekili
Erhan Ustanın, şehitlere Allahtan rahmet dilediğine, 20
Şubat Fırat Yılmaz Çakıroğlunun bir terörist
tarafından şehit edilmesinin 3üncü yıl dönümüne, 26 Şubat
Hocalı katliamının 26ncı yıl dönümüne ve çocuk
istismarı olaylarının yaşanmaması için eksiklikleri
giderecek düzenlemelerin mutlaka yapılması gerektiğine
ilişkin açıklaması
18.- İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, bütün partileri taşeron
işçi, kiralık işçi uygulamaları, çocuk işçiliği
ve emek alanındaki cinsiyet eşitsizliğine karşı
birlikte mücadeleye çağırdıklarına, camilerde toplanan
paraların akıbetini bilmediğini ifade eden Bilal-i Habeşi
Camisinde görev yapan imam Ebubekir Karsanın açığa
alınmasına ve çocuk hakları daimî komisyonu
kurulmasının acil olarak Meclis gündemine alınması
gerektiğine ilişkin açıklaması
19.- Manisa Milletvekili
Özgür Özelin, 26 Şubat Hocalı katliamının 26ncı
yıl dönümüne, çocuk istismarıyla ilgili Meclis
Araştırması Komisyonu raporunun görüşülecek olmasına,
24üncü Dönemde kurulan Soma faciasıyla ilgili Meclis
Araştırması Komisyonu raporunun hükümsüz kalmasına ve Cumhurbaşkanı
ile Meclis Başkanının ayrı ayrı Kadir Mısıroğlunu
ziyaretlerine ilişkin açıklaması
20.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın, çocuklara yönelik istismarla ilgili Meclis
Araştırması Komisyonu raporunun görüşülecek olmasına,
Manisa Milletvekili Özgür Özelin Cumhurbaşkanının Kadir
Mısıroğlunu ziyaretiyle ilgili ifadelerine, Zeytin Dalı
Harekâtında şehit olan Mehmetçiklere Allahtan rahmet
dilediğine ve 26 Şubat Hocalı katliamının 26ncı
yıl dönümüne ilişkin açıklaması
21.- Adana Milletvekili Elif
Doğan Türkmenin, eski hükümlü taşeron işçilerin durumuna
ilişkin açıklaması
22.- Manisa Milletvekili
Özgür Özelin, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
23.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın, Manisa Milletvekili Özgür Özelin yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
24.- Manisa Milletvekili
Özgür Özelin, tekraren, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
25.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın, tekraren, Manisa Milletvekili Özgür Özelin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
26.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın, Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurtun
görüşülmekte olan 442 sıra sayılı Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
27.- Manisa Milletvekili
Özgür Özelin, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
28.- Afyonkarahisar
Milletvekili Burcu Köksalın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
29.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, görüşülmekte olan 442 sıra
sayılı Meclis Araştırması Komisyonu Raporunda
getirilen önerilerin bir an önce hayata geçirilmesini temenni ettiğine
ilişkin açıklaması
30.- İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, 442 sıra sayılı
Meclis Araştırması Komisyonu Raporunda muhalefet şerhinde
isminin yer almamasına, muhalefet şerhindeki kimyasal kastrasyonla
ilgili konulara bir daha göz atılması gerektiğine ve bu konuda
düzgün bir kamu spotu olmadığına ilişkin
açıklaması
31.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, cezanın caydırıcı olma
özelliğinin öneriler arasında açık ve net bir vaziyette yer
alması gerektiğine ilişkin açıklaması
32.- (10/123, 124, 125, 126)
esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
Başkanı Yılmaz Tunçun, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal
ile İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin yaptıkları
açıklamaları ve Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksalın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
33.- Manisa Milletvekili
Özgür Özelin, 442 sıra sayılı Meclis Araştırması
Komisyonu Raporunun 435 gün boyunca Genel Kurula gelmemesinin büyük bir ayıp
olduğuna ve bu raporda Ensar ile KAİMDERin isminin geçmemesine
ilişkin açıklaması
34.- (10/123, 124, 125, 126)
esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
Başkanı Yılmaz Tunçun, Manisa Milletvekili Özgür Özelin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
35.- Manisa Milletvekili
Özgür Özelin, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın yerinden sarf
ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
36.- Aydın Milletvekili
Deniz Depboylunun, daimî çocuk hakları komisyonunun ne zaman
kurulacağını, 115 çocuk hamileliğiyle ilgili olarak ihmali
olanlar ile istismar edilen çocuğun annesinin ifadesini dikkate almayan
yetkililer hakkında ne yapıldığını öğrenmek
istediğine ve rehberlik derslerinin kaldırılmasına
ilişkin açıklaması
37.- İstanbul Milletvekili
Filiz Kerestecioğlu Demirin, Meclis Araştırması Komisyonu
çalışmalarında her şeyin güllük gülistanlık
gerçekleşmediğine ve özellikle çağrılmayan insanlar
olduğuna ilişkin açıklaması
38.- Bursa Milletvekili Lale
Karabıyıkın, çocuk istismarı konusunun çözümünü ararken
bazı gündem maddelerini kaçırmamak gerektiğine ve göstermelik
çalışmaların yeterli olmadığına ilişkin
açıklaması
39.- (10/123, 124, 125, 126)
esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
Başkanı Yılmaz Tunçun, 442 sıra sayılı Meclis
Araştırması Komisyonu Raporunda çocukların korunması
için isimlerin zikredilmediğine ve çok detaylı bir çalışma
yapıldığına ilişkin açıklaması
40.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, Başbakan Yardımcısı
Recep Akdağın görüşülmekte olan 442 sıra sayılı
Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
41.- Adana Milletvekili Meral
Danış Beştaşın, seçim bölgesi Adanada yaşanan
bir istismar olayına ve bu meselenin tüm ülkenin meselesi olduğuna
ilişkin açıklaması
42.- Manisa Milletvekili
Özgür Özelin, HDP kongresinde seçilen eş genel başkanları ve
Meclis Başkan Vekili seçilen Mardin Milletvekili Mithat Sancarı
kutladıklarına ilişkin açıklaması
43.- Manisa Milletvekili
Özgür Özelin, Suriye ordusuna bağlı Ulusal Savunma Güçleri
adı altında bir grubun Afrine girdikleriyle ilgili haberler
hakkında Hükûmetin Meclise bilgi vermesini talep ettiğine
ilişkin açıklaması
44.- Manisa Milletvekili
Özgür Özelin, Ankara Milletvekili Vedat Bilginin görüşülmekte olan 519
sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü üzerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
45.- Gaziantep Milletvekili
Mahmut Toğrulun, Ankara Milletvekili Vedat Bilginin görüşülmekte
olan 519 sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
46.- Manisa Milletvekili
Özgür Özelin, 519 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerinde Millî Eğitim Bakanının
bulunmamasının ve bu konuda muhalefete bilgi verilmemesinin kabul
edilemez olduğuna ilişkin açıklaması
47.- Ekonomi Bakanı
Nihat Zeybekcinin, Suriye ordusuna bağlı Ulusal Savunma Güçleri
adında bir grubun Afrine girdiklerine ve bu duruma müdahale
edildiğine ilişkin açıklaması
48.- Manisa Milletvekili
Özgür Özelin, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekciye yaptığı
bilgilendirme için ve İstanbul Milletvekili Mehmet Muşa Millî
Eğitim Bakanının bulunmaması konusunda partileri
bilgilendirmesi ve görüşmeleri erteleme teklifinde bulunması nedeniyle
teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Başkanlıkça,
İstanbul Milletvekili Pervin Buldanın Halkların Demokratik
Partisi Eş Genel Başkanı seçilmesi münasebetiyle
Başkanlık Divanı üyeliğinden istifasına ilişkin
önerge (4/132) yazısı
2.- Ankara Milletvekili
Mustafa Mitin, (2/1354) esas numaralı 5393 Sayılı Belediye
Kanunu ile 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi (4/133)
VII.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu
Önerileri
1.- Danışma
Kurulunun, Genel Kurulun 20 Şubat 2018 Salı günkü birleşiminde,
23/1/2017 tarihinde bastırılarak dağıtılan 442
sıra sayılı Başta Cinsel İstismar Olmak Üzere Çocuklara
Yönelik Her Türlü İstismar Olaylarının
Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi
Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporunun
gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler kısmına
alınmasına ve rapor üzerindeki genel görüşmenin aynı
birleşimde yapılmasına ilişkin önerisi
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler
1.- Başta Cinsel
İstismar Olmak Üzere Çocuklara Yönelik Her Türlü İstismar
Olaylarının Araştırılarak alınması Gereken
Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu (10/123, 124, 125, 126) (S. Sayısı: 442)
B) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2099) ve Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 519)
2.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Uluslararası Göç Örgütü (IOM) Arasında Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Uluslararası Göç Örgütü Arasında Örgüt ve Ofisin
Türkiyedeki Yasal Statüsü Ayrıcalıkları ve
Bağışıklıklarına İlişkin
Anlaşmayı Tadil Eden Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/848) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 517)
3.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve
Korunmasına İlişkin Anlaşma ve Eki Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/691) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 361)
4.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Deniz
Taşımacılığı Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/729) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 477)
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Afyonkarahisar
Milletvekili Burcu Köksalın, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunçun
görüşülmekte olan 442 sıra sayılı Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu üzerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
X.- SEÇİMLER
A) TBMM Başkanlık
Divanında Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkan Vekilliğine seçim
XI.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Niğde Milletvekili
Ömer Fethi Gürerin, 2017 yılında kredi ve kredi kartı borcunu
ödeyemeyen kişi sayısına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Mehmet Şimşekin cevabı (7/21081)
2.- Antalya Milletvekili
Mustafa Akaydının, Özelleştirme Yüksek Kurulunun otuz
civarında hazine arazisinin satışa çıkarılmasına
yönelik kararına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye
Bakanı Naci Ağbalın cevabı (7/22039)
3.- Denizli Milletvekili
Melike Basmacının, 2001 yılından bu yana
özelleştirilen kamu kuruluşlarına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Maliye Bakanı Naci Ağbalın cevabı (7/22071)
4.- Niğde Milletvekili
Ömer Fethi Gürerin, yurt dışı fuarlara katılıma ve
yurt dışı pazarlarda faaliyet gösteren firmalara ilişkin
sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekcinin cevabı (7/22194)
5.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, mevzuatımızın
engellilerle ilgili BM sözleşmeleri ve AB müktesebatı kapsamında
taranmasına ilişkin sorusu ve Avrupa Birliği Bakanı Ömer
Çelikin cevabı (7/22356)
6.- Ağrı
Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemirin, bazı TV
yorumcularının TCMBnin faiz değişikliği
kararlarına dair açıklamalarına ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşekin cevabı
(7/22586)
7.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, 2016 yılından bu yana
Bakanlık birimlerince yapılan ihalelere ilişkin sorusu ve Gümrük
ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkcinin cevabı (7/22656)
20 Şubat 2018 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Nurhayat ALTACA KAYIŞOĞLU
(Bursa), İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, otizmli çocukların sorunları ve Otizm
Eylem Planı hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili Baki
Şimşeke aittir.
Buyurun
Sayın Şimşek. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
III.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Mersin
Milletvekili Baki Şimşekin, otizmli çocukların sorunları
ve Otizm Eylem Planına ilişkin gündem dışı
konuşması
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; otizmli çocukların sorunları ve Otizm Eylem
Planı hakkında gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Gazi Meclisi ve bizleri ekranları başında
izleyen Türk halkını sevgi ve saygılarımla
selamlıyorum.
Otizm,
bireyin dış dünyadaki uyarıları
algılamasını, aldığı bilgileri düzenleyip
kullanmasını etkileyen, yaşam boyu süren gelişimsel
bozukluktur; kaynağı psikolojik değil, nörolojiktir, diğer
bir deyişle beynin işlev bozukluğuna bağlıdır.
Nörolojik ve gelişimsel bir bozukluk olan otizmin belirtileri erken
çocukluk dönemine, 0-3 yaş arasına dayanır; bazı sinir sistemi
sorunlarından kaynaklandığı düşünülse de neden ve
nasıl oluştuğu tam olarak bilinememektedir. Otistik bozukluk
belirtilerinin sayısı ve şiddeti bireyler arasında
farklılık gösterebilir. Zihinsel kapasite, uyum becerileri,
tıbbi psikiyatrik sorunların bulunup bulunmaması gibi etkenler
yine otizmin görünümünü çeşitlendirmektedir. Otizmin tedavisi yoktur ancak
doktorlar, terapistler ve özel öğretmenler otistik çocuklara bazı
zorlukların üstesinden gelebilmelerini sağlamak açısından
yardımcı olurlar. Her çocuğa farklı bir şekilde
yardım etmek gerekmektedir. Her zaman nasıl iletişim
kurulacağını anlamak en önemli adımdır. Konuşulan
dili öğrenme otizmli çocuklar için çok zordur. Kelimeleri anlamak yerine
onları görmek otizmli çocuklar açısından çok daha anlamlı
olabilir. Bu anlamda, otizmli çocuklara işaret yoluyla eğitim
verilmelidir. İşaret dilini kullanmaları
çocuklarımızın daha iyi öğrenmelerini ve sonucunda
konuşmaya başlamalarını sağlamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, otizm hızla yaygınlaşmaktadır, her 70
çocuktan 1inde otizm belirtisine rastlanmaktadır; ailenin duygusal,
toplumsal, ekonomik ve günlük yaşantısını olumsuz
etkilemektedir. Yapılan araştırmalarda ebeveynlerin,
çocuklarına otizm tanısı konulduğunda bunu kabullenmekte
zorlandıkları, yaşam şekillerinin büyük ölçüde
değiştiği, kendilerini çevreden soyutladıkları, daha
duygusal oldukları, gelecekten endişe duydukları, yapmak
istedikleri birçok şeyden vazgeçtikleri, her şeye rağmen
çocuklarıyla ilgilenmenin onlara mutluluk verdiği ve yaşama
bakış açısında büyük değişikliklerin olduğu
sonucuna varılmıştır. Otizmli çocuklarımızın
ailelerini, sabır, anlayış ve sevgi dolu
yaklaşımlarından dolayı buradan tebrik etmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, erken tanı ve girişimle hastalığın
seyri daha iyi olabilmektedir. Otizmli çocuklarımızın mevcut
olan özel eğitim merkezlerinde aldıkları eğitim
sınırlıdır, haftalık 4 saat gibi bir eğitim
almaktadır. Bu yüzden, özel eğitim merkezlerinden ziyade devletimizin
bünyesi içerisinde otizm eğitim, rehabilitasyon merkezi kurularak, çok
ağır otistik çocuklarımızın yatılı olarak,
hafif otistik çocuklarımızın da aileleriyle birlikte eğitim
alması sağlanarak topluma hazırlanmalıdır.
Geçen
haftalarda, otizmli çocuklarımız Türkiye Büyük Millet Meclisi
çatısı altında bizleri ziyaret ettiler, aileleri
sorunlarını bizlere aktardılar. Düşünün, otizmli
çocuğu olan bir annenin çalışabilmesi mümkün değil, bütün
zamanını çocuğuyla ilgilenerek, o çocuğun eğitimiyle,
bakımıyla ilgilenerek geçirmesi gerekmektedir çünkü kontrol edilmesi
çok zordur ki bu ailenin yaşlandığını, çocukların
delikanlı olduğunu veya ileri yaşlara geldiğini
düşünün; bu süre içerisinde anne babadan başka bunların
sorunlarıyla ilgilenecek olan kimse yoktur.
Onun
için, otizmli çocuklarla ilgili, yaşlı bakımevlerinde
olduğu gibi
Sosyal yardımlar eve giren kişi başı
gelir seviyesine göre verilmektedir. Engelli bireyler ve otistik bireyler için
verilecek olan yardımlar, engelli birey için şahsa özel verilmelidir.
Buradaki gelir seviyesine göre yapılan uygulama yanlıştır.
Kardeşi çalışıyor, annesi babası
çalışıyor. gibi kriterlerden dolayı otistik ve engelli
insanlarımıza yapılan yardımlar kesilmektedir ve aileler de
bundan büyük bir rahatsızlık duymaktadırlar. Bu sosyal
yardımların, mutlaka her engelli bireye kişi başına
verilmesi gerekmektedir.
Ayrıca,
bugün, bir diğer önemli konu da vatandaşlarımızdan bizlere
aktarılan renk körlüğüyle alakalı sorunlardır. Özellikle
polis okulu, askerî okul ve devletin birçok memurluk sınavlarında,
renk körü çıkan insanlar sınavlardan elenmektedir. Ben de 1987
yılında askerî okul sınavlarında renk körlüğü
sebebiyle elenmiş bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım. O
güne kadar ben de renk körü olduğumu bilmiyordum, sınav anında
öğrendim renk körü olduğumu. Bugün de -yüzlerce, binlerce insan-
aslında hiçbir engel olmamasına rağmen, normal yaşantılarının
hiçbir şeklini değiştirmemesine rağmen polis
okullarında, astsubay okullarında ve askerî okullarda renk körleri
devlet kadrolarına alınmamaktadır. Bu
yanlışlığın bir an önce düzeltilerek
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAKİ
ŞİMŞEK (Devamla) -
renk körlüğünün bir engel olmaktan
çıkartılıp renk körlerinin de devlet kadrolarında
çalışabilmesinin önü açılmalıdır.
İSMAİL
TAMER (Kayseri) Renk körüne diskromatopsi denir ama yani onun bölümleri
var. Hangisi acaba, o önemli.
BAKİ
ŞİMŞEK (Devamla) Yani ben normal renkleri görüyorum,
kitapçıktaki bazı renkleri okuyamıyorum. Tamamını
eliyorlar.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz. İsmail Bey, sonra bir çay içirirsiniz, birlikte
konuşursunuz. Önemli bir konu. Teşekkür ediyoruz Sayın
Şimşeke. (MHP sıralarından alkışlar)
Gündem
dışı ikinci söz, 15 Temmuz hain darbe girişimi
sırasında kaybolan Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Genel
Müdürlüğüne ait silah ve mühimmat hakkında söz isteyen Bilecik
Milletvekili ve aynı zamanda Meclis Başkan Vekilimiz Sayın
Yaşar Tüzüne aittir.
Buyurun
Sayın Tüzün. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzünün, 15 Temmuz hain darbe girişimi
sırasında kaybolan TSK ve EGMye ait silah ve mühimmata ilişkin
gündem dışı konuşması
YAŞAR
TÜZÜN (Bilecik) Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri;
hepinizi Meclis Başkan Vekili ve Bilecik Milletvekili olarak saygıyla
selamlıyorum.
Sevgili
arkadaşlar, tabii, Anayasamıza ve İç Tüzükümüze göre Meclis
başkan vekilleri siyasi tartışmalara, kanunun içeriği
noktasındaki görüşmelere katılamıyor. Ancak bugün Meclis
Başkan Vekilliği görevimden önce Millî Savunma Komisyonu üyesiyken 1
Şubat 2017 tarihinde Millî Savunma Bakanımıza vermiş
olduğum yazılı soru önergesinin 2 Şubat 2018 tarihinde
yazılı olarak cevabı geldi. Yani Hükûmetimizin ve
bakanlarımızın Türkiye Büyük Millet Meclisi milletvekillerine,
yasama görevini yerine getiren arkadaşlara ne kadar değer
verdiğinin en somut örneğini yaşamış bulunuyoruz. Bir
yıl, bir gün sonra gelen bu yazılı soru önergeme, 15 Temmuz tarihinde
FETÖ terör örgütünün darbe girişiminde bulunduğu gece gerek Türk
Silahlı Kuvvetlerinin gerekse Emniyet Genel Müdürlüğünün
dağıtmış olduğu silahların geri dönüşü
noktasındaki soruma maalesef yeterince cevap alamadığım
gibi, geçiştirilen bir cevap söz konusu.
Sevgili
arkadaşlar, bu, öncelikle iktidar-muhalefet meselesi değil. Bu
mesele, bir millî güvenlik meselesidir. Millî güvenlik meselesi olduğu
için, yasama görevini yapan biz milletvekillerini, Türk Silahlı
Kuvvetlerini, Emniyet Genel Müdürlüğünü yakinen ilgilendiren bir konu
olduğu için gündem dışı söz alıp bunu sizlerle
paylaşmak istedim.
Sevgili
arkadaşlar, özellikle erkek milletvekillerimizin askerlik
yaptığını çok iyi biliyoruz. Askerlikte, bırakın
bir silahın kaybolmasını, bir kasatura kaybetseniz,
silahınızın bir cıvatasını kaybetseniz
askerliğiniz bitmez ama o gece dağıtılan silahların
-uzun namlulu silahlar mı, bombalar mı, mermiler mi- ne kadar ve
nasıl dağıtıldığı belli
olmadığı gibi, kimde olduğu da belli değildir. Bu
silahlar vatandaşın elinde mi, bu silahlar FETÖ terör örgütüne mensup
vatandaşların elinde mi, bu silahlar PKK terör örgütüne mensup
insanların elinde mi, belli değil.
Bakınız,
bu darbe girişiminde bulunulduğundan bugüne kadar on sekiz ay geçti.
Bir buçuk yıldır maalesef bu silahlar bulunamıyor. Bu noktada
tehlikenin farkında mısınız diye sormadan
geçemeyeceğim. Gerçekten adedi belli olmayan
Bin tane mi, 10 bin tane mi,
1 milyon tane mi, ne kadar silah kaybolduğu belli değil ve bu
silahların geri dönüşü noktasında da maalesef Hükûmetin ve
ilgili Bakanlığın sınıfta
kaldığını bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Sevgili
arkadaşlar, Ankarada işlenen bir cinayetin sanığı Bu
silahı kimden buldun? denildiğinde 15 Temmuz gecesi Emniyet Genel
Müdürlüğü tarafından dağıtılmıştı. O
silah bende kaldı ve ben bu silahla cinayet işledim. diyebiliyor.
Dolayısıyla çok sayıda silahın maalesef
vatandaşımızın elinde olduğunu biliyoruz. Ancak
bunların geri dönüşü noktasında başta Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bir araştırma komisyonunun kurulması ve aynı
şekilde -bu kaybolan silahların gerek TSKye gerekse Emniyet Genel
Müdürlüğüne iade edilmediği takdirde- yasanın
çıkartılması gerektiğine inananlardanım. O nedenle,
bir Meclis araştırma komisyonu kurulması noktasında
girişimimiz olacak. Meclis Başkanlığına bunu
vereceğiz ve kaybolan silahlar tekrar iade edilmediği takdirde yasal
işlemlerin, cezai işlemlerin de artırılması
noktasında bir kanun teklifi vereceğiz. Bu, çok önemli bir konu.
Böylesine önemli bir konuyu yüce Meclisimizde paylaşmış
bulunuyorum.
Önümüzdeki
günlerde gerek komisyonun kurulması gerekse kanun teklifimizin Mecliste
görüşülmesi noktasında desteğinizi bekliyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Tüzün.
Gündem
dışı üçüncü söz, kadına ve çocuğa şiddetin
önlenmesi hakkında söz isteyen Isparta Milletvekili Said Yüceye aittir.
Buyurun
Sayın Yüce. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
3.- Isparta
Milletvekili Said Yücenin, kadın ve çocuğa yönelik şiddetin
önlenmesine ilişkin gündem dışı konuşması
SAİD
YÜCE (Isparta) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kadın ve çocuğa yönelik
aile içi şiddetin önlenmesine ilişkin söz almış
bulunmaktayım.
Aile
Bütünlüğünün Korunması ve Boşanmaların Önlenmesi Komisyonu
üyeliği de yapmış birisi olarak şunları
söyleyebilirim: Kadın ve çocuğa, genelde her türlü canlıya
karşı yapılan şiddetin önlenmesi için tüm dünyada birçok
görüş ortaya konmaktadır. Sosyologlar, psikologlar, siyasetçiler,
güvenlik ve adalet birimleri sorunun teşhis ve tedavisine yönelik
görüşler serdetmekte ve müeyyideler ortaya koymaktadır. Nitekim
Sayın Cumhurbaşkanımız da bugünkü grup
konuşmasında bu konuya temas ederek Bu masumların
yaşatılması değil her türlü tehditten korunması da
bizim sorumluluğumuzdadır. Burada en ağır cezai müeyyideler
neyse kesinlikle alınacaktır. diyerek yasal düzenlemelerin süratle
yapılacağını belirtmiştir.
Günümüzde
jandarma, polis, güvenlik kameraları, hapishaneler, mahkemeler ve kanunlar
olmasına rağmen suçlar azalmamakta, bilakis artmaktadır.
İnsanlığın günümüzde bir numaralı probleminin güvenlik
olduğunu söyleyebiliriz. Şiddet ve teröre kaynaklık eden
davranışların kaynağı, tahrip olmuş ruh ve zihin
dünyasıdır. Aslında maddi tahribatın
kaynağının da aldığımız manevi
yaraların tedavi edilememesi olduğunu pek rahatlıkla
söyleyebiliriz. Kalbinde hakiki manada iman ve merhamet
taşıyanın hiç kimseye el kaldıramayacağını,
her türlü suçtan ve şiddetten uzak duracağını
söyleyebiliriz. Ne yazık ki bugün şiddet ve her türlü istismar,
toplumun sadece bazı yerlerinde ve çürümüş ailelerde değil, PKK,
PYD, DAİŞ gibi terör örgütlerinde de görülmekte,
insanlığın yüz karası bu caniler çocuk ve kadının
eline silah vererek tarihin en büyük çocuk istismarını da
yapmaktadır.
Eğitim
ve ıslah sadedinde bazı şeyleri de sizlerle paylaşmak
istiyorum. Günümüzde hâkimiyet kavramı klasik anlamını
yitirmiş, artık toplumlar üzerinde silah ve askerle değil, bilgi
teknolojileri, kitle iletişim araçlarıyla toprakları değil,
beyinleri, duyguları, zihinleri, kalpleri işgal ederek hâkimiyet
kurmaktadırlar. Kadim medeniyetimizin değerleri olan adalet, aile,
dürüstlük, alçakgönüllülük, şefkat, merhamet, bağışlama,
cesaret, cömertlik, çalışkanlık, dayanışma,
doğruluk, emaneti korumak, fedakârlık gibi hususlar daima
hatırlanmaya ve yaşanmaya ihtiyaç duyulan değerlerimizdir. Bugün
şikâyet ettiğimiz ve
karşılaştığımız
sıkıntıları doğru teşhis edersek tedavisi de o derece
başarılı olacaktır.
Evet,
insanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi onun validesidir yani
annesidir. Çocuk ilk tecrübe ve terbiyesini annesinden alır, hayatın
ilk adımlarını ve şartlarını çocuğa annesi
öğretir. Çocuğun belleği safi ve temiz olduğu için, ilk
işlemeyi anne yapar, sonrakiler tamamen bunun üstüne bina olur. Öyleyse,
anne ve baba çocuğa güzel bir örnek ve ahlaklı bir terbiyeci
olmalıdır. Bir insanın karakterinin temeli, ailenin verdiği
eğitimle atılır. Örneğin, anne ve babasının
yardımseverliğine şahit olan bir çocuk yardıma
ihtiyacı olan birisini gördüğünde ilk olarak anne ve
babasının bu tavrını hatırlar. Bir de bunun tam aksi,
hayatta en güvendiği insanlar olan anne ve babasının yalan
söylediğine, çıkarları için insanları
kandırdığına, öfkelendiğinde
saldırganlaştığına şahit olan bir çocuk için bu
yaşam tarzı örnek bir modeldir. Bu nedenle büyük bir ihtimalle
ileriki hayatında ailesinden gördüğü bu davranış
tarzını uygulamakta bir sakınca görmez. Ailenin bir insanın
hayatında ne kadar önemli bir yeri olduğunu Bediüzzaman Saidi Nursi
bir sözünde şöyle ifade eder: Nevibeşerin hayatıdünyeviyesinde
en cemiyetli merkez ve en esaslı zemberek ve dünyevi saadet için bir
cennet, bir melce, bir tahassungâh yani sığınılacak yer
aile hayatıdır ve herkesin hanesi küçük bir dünyasıdır,
cennetidir. Bu nedenle, insanın dünyaya ahiret için eğitilmek üzere
gönderildiği, Allahın her insanı ahlakından ve niyetinden
sorguya çekeceği, cehennemin varlığı, hayatın
kısalığı ve ölümün yakınlığı
çocuğa verilmesi gereken ilk temel eğitimdir. Dünyaya neden
geldiğinin ve ne yapması gerektiğinin şuuruyla yetişen
bir çocuk bu eğitimden sonra doğru ile yanlışı
ayırt edebilecek bir akla ve doğruyu uygulayacak bir vicdana sahip
olur ancak birçok insan çocuklarına Allahın
varlığını ve kul olmanın ona yüklediği
sorumlulukları öğretmez çünkü kendisi de yerine getirmez; bundan
dolayı tarih boyunca suça meyilli, vicdanını kullanmayan, zulme
rıza gösteren sayısız nesiller yetiştirmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SAİD
YÜCE (Devamla) Son cümlem Sayın Başkan.
BAŞKAN
Lütfen tamamlayın.
SAİD
YÜCE (Devamla) Allah resulü (SAV) İnsanın öldükten sonra geride
bıraktığı en hayırlı şeylerden biri
yetiştirdiği salih evlattır. buyuruyor. Bu sözleri bize tavsiye
niteliğinde olmalı inşallah ve salih evlatlar yetiştirmeye
toplum olarak gayret etmeliyiz.
Bu
düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Çok teşekkür ediyorum Sayın Yüce, çok önemli bir konu. Bugün de
inşallah, tüm siyasi parti gruplarının anlaşmasıyla
birlikte daha önce açılmış olan Meclis araştırması
komisyonu raporu burada görüşülecektir.
IV.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının, 26
Şubat 1992 Hocalı katliamında hayatını kaybedenlere
Allahtan rahmet dilediğine ilişkin konuşması
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, bundan yirmi altı yıl önce
Hocalıda kadın, çocuk, yaşlı demeden masum insanlar
dünyanın gözü önünde katledildi. Bu insanlık dışı
saldırı başta Azerbaycan halkı olmak üzere tüm
halkımızın da yüreğinde derin bir acı
bırakmıştır. Bu katliamın üzerinden yıllar
geçmesine rağmen Hocalı unutulmadı ve
unutturmayacağız. Tüm dünyanın da ikircikli
yaklaşımını bir tarafa bırakarak Hocalı
katliamıyla birlikte Müslümanların da acı çektiği,
katledildiği her bir olayı görmesini buradan ifade etmek isterim bir
kez daha. Bu vesileyle de bu katliamda hayatını kaybedenlere
tekrardan Allahtan rahmet diliyorum. Katliamın müsebbiplerini bir kez
daha şiddetle kınadığımızı da ifade etmek
istiyorum.
Şimdi,
sisteme giren 15 sayın milletvekiline sırasıyla İç Tüzük 60a
göre birer dakika süreyle söz vereceğim.
İlk
söz size aittir Sayın Balbay, buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbayın, 14 şeker
fabrikasının satılacağına yönelik haberlere
ilişkin açıklaması
MUSTAFA
ALİ BALBAY (İzmir) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bugün
ortaya çıkan haberlere göre Hükûmetin 14 şeker fabrikasını
satacağı, özelleştireceği haberi var.
Özelleştirmelerin artık içeriği de ekonomiyi büyütmek ya da daha
iyisini yapmak değil devlete gelir kazandırmak. Bu, üretecek bir
şey kalmadı, elde bir şey yok, artık mevcudu satarak
devletin çarkını döndüreceğiz anlamına gelmektedir. 5
milyon kişi şeker pancarından, bu şeker
fabrikalarının getirdiği artıyla ekmek yemektedir. Cumhur
ittifakı yapıyoruz. deyip cumhurun yani halkın her şeyini
satmak bu iktidara özgü bir şey. 1934te kurulan Turhal Şeker
Fabrikası ve devamında satılan bu fabrikalarla birlikte,
cumhuriyeti kuranlar fabrika yapan, bugünküler de fabrika satan oldular. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Topalın yerine Sayın Ertem
2.- Hatay
Milletvekili Birol Ertemin, Reyhanlı Barajının bir an önce
bitirilip faaliyete geçmesi için gerekli çalışmaların
yapılmasını beklediğine ilişkin açıklaması
BİROL
ERTEM (Hatay) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Yapımına
2010 yılında başlanan, 2015 yılında bitirilmesi
planlanan Reyhanlı Barajı yıl 2018 olmasına rağmen
hâlâ bitmemiş, ne olup olmayacağı da belli değildir.
Bitirildiğinde Amik Ovasında yaklaşık 600 bin dekar
arazinin suya kavuşmasına vesile olacağını
düşünürsek projenin ne kadar elzem ve ne kadar önemli olduğuna kanaat
getirebiliriz. Yaşanan Suriye savaşından, Hükûmetin
uyguladığı yanlış tarım politikalarından,
bozulan uluslararası ilişkilerden, tarımsal ihracatın durma
noktasına gelmesinden dolayı ve çözümü çok kolay olmasına
rağmen, Hataydaki çiftçilerimizin yaşadığı susuzluk
nedeniyle çiftçilerimiz mağdur edilmekte ve ciddi bir ekonomik
çıkmaza sürüklenmektedirler, ya tarlalarını ekememekte ya da
Hükûmete yandaş olan tüccarlara satmak zorunda kalmaktadırlar.
Bu
vesileyle Orman ve Su İşleri Bakanını bir kez daha
uyarıp, Reyhanlı Barajının bir an önce bitirilip faaliyete
geçmesi için gerekli çalışmaları yapmalarını
bekliyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Gaytancıoğlu
3.- Edirne
Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun, Hocalı katliamını
kınadığına ve taşeron olarak çalışan eski
hükümlülerin durumuna ilişkin açıklaması
OKAN
GAYTANCIOĞLU (Edirne) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bundan
yıllar önce meydana gelen Hocalı katliamını
kınıyor, hayatını kaybedenleri saygıyla anıyorum.
Taşeron
yasası bir oldubittiye getirildi. Yasa, Türkiye Büyük Millet Meclisine
getirilerek tüm eksiklikleri taşeron çalışanlar lehine müzakere
edileceğine, AKP mantığıyla hazırlanan kanun hükmünde
kararname kapsamında çıkarıldı. CHP olarak tüm
taşeronların kadrolu olması gerektiğini hep savunduk.
Şimdi, kadro başvuruları sonuçlandı. Birçok mağdur
taşeron çalışan var, en zorda olanlar ise eski hükümlüler.
Birçok belediye -yöresel özellikleri de dikkate alarak- sosyal bir proje olarak
eski hükümlüleri taşeron işçisi olarak
çalıştırmayı tercih etmiştir, bu da çok güzel bir
uygulama olmuştur çünkü zaten iş hayatında zor yer edinebilen
eski hükümlüler bu sayede kimseye muhtaç olmadan evlerine ekmek
götürebilmiş, topluma yeniden karışmışlardır. Elde
edilen bilgilere göre, başvuran eski hükümlülerin hiçbiri kadroya
alınmamıştır. Yıllarca kimseye muhtaç olmadan
çalışan bu işçiler şimdi ne yapacaklar? Eğer bir
suçları varsa, iş ortamında işledikleri bir suç varsa
cezalarını çekerler. Yasalar herkes için eşittir. Acaba Hükûmet
eski hükümlü taşeron şirket işçilerinin yeniden sokağa
itilmesini mi istiyor?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Özdemirin yerine Sayın Öz
4.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Özün, çıkan yangın sonucu evleri
kullanılamaz hâle gelen bedensel engelli olan Bayramiçli Halil Uyanık
ve ailesine Hükûmetin el uzatmasını beklediğine ilişkin
açıklaması
BÜLENT
ÖZ (Çanakkale) Sayın Başbakan Yardımcısına iletmek
istiyorum: Uyanık ailesi, seçim bölgem olan Çanakkalenin Bayramiç
ilçesinin Çavuşlu köyünde oturuyordu, 3 Şubat günü evlerinde
çıkan yangın sonucu evleri kullanılamaz hâle geldi ve evsiz
kaldılar. Şunu hatırlatmak istiyorum: Evi yanan Halil
Uyanık bedensel engelli. Evleri yandıktan sonra akrabalarında,
diğer köylülerin evinde kalıyorlar ve her gün başka bir evde
kalmak zorundalar. Hükûmet olarak, bedensel engelli olan Bayramiçli Halil
Uyanık ve ailesine el uzatmanızı bekliyoruz. Bu konuda gerekli
talimatları vermenizi bekliyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Aydının yerine Sayın Gündoğdu...
5.-
Kırklareli Milletvekili Vecdi Gündoğdunun, 14 şeker
fabrikasının satışa çıkarılmasına
ilişkin açıklaması
VECDİ
GÜNDOĞDU (Kırklareli) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın
Başbakana sormak istiyorum: Özelleştirme İdaresi bünyesindeki 25
şeker fabrikasından içerisinde Alpullu Şeker
Fabrikasının da bulunduğu 14 şeker fabrikamızı
öncelikli olarak satışa çıkarıyorlar. Tüm dünya
nişasta bazlı şekerin insan sağlığını
tehdit ettiğini keşfetmiş ve şeker pancarı üretimine,
şeker fabrikalarına yeni yatırımlar yaparken sizler hiçbir
akılcı açıklama yapmadan neden millî kuruluşları
satıyorsunuz? Millî sanayimiz, millî servetimiz olan şeker
fabrikalarımızın satılmasını kimler istiyor;
pancar üreticisi mi, kooperatifler mi, çalışanlar mı, sendikalar
mı, ziraat odaları mı yoksa nişasta bazlı şeker
üreten Amerikan firmaları mı?
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Akın...
6.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının, 26 Şubat Hocalı
katliamının 26ncı yıl dönümüne ve Anayasa Mahkemesinin
kayıp kaçak bedeli konusunda verdiği kararın hukuk devletiyle
bağdaşmadığına ilişkin açıklaması
AHMET
AKIN (Balıkesir) Başkanım teşekkürler.
Azerbaycanın
Dağlık Karabağ Bölgesindeki Hocalı kasabasında 26
Şubat 1992 tarihinde Ermeniler tarafından hunharca katledilen
Azerbaycanlı kardeşlerimizin acısını yüreğimizde
hissediyoruz. Kardeş Azerbaycan halkının acısını
paylaşıyoruz.
Ayrıca
Sayın Başkanım, görevi kişi ve hak hürriyetlerini korumak
olan Anayasa Mahkemesi hukuk devletiyle bağdaşmayan bir karara imza
attı. Tüketicinin kullanmadığı ve almadığı
hizmetten kayıp kaçak bedeli alınmasında bir sakınca
görmedi. Bir hukuk devletinde, sorumluluğun şahsiliği
gereği vatandaşlarımız başkalarının
külfetlerini yüklenemez, tüketici yalnızca aldığı hizmetin
bedelini öder. Devletin görevi kayıp kaçağı önlemek ya da
külfeti üstlenmektir. Hukuk devleti ilkesine uymayarak kanun devleti
anlayışıyla devlet yönetilemez. Bu karar kamu hukukuna da özel
hukuk kurallarına da aykırıdır. Anayasa Mahkemesi bu
adaletsiz kararıyla vatandaşlara yüklenen yükümlülüklerin adaletsiz
bir hâl almasını tescil etmiştir. Kayıp kaçakları
önlemek devletin asli görevidir. Devlet bu görevini yapamıyor ve
kaçakçıları yakalamıyorsa bu suç da vatandaşın
değildir.
BAŞKAN
Sayın Gürer...
7.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, TEOGun yerine getirilen
uygulamalarla ilgili karışıklık
yaşandığına ilişkin açıklaması
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) Niğdeden bir anne mektup göndermiş,
diyor ki: Millî eğitim sürekli uygulama değiştiriyor. TEOG
sınavı kaldırıldı, yerine nitelikli okulların
sınavı yapılacağı açıklandı. Şimdi de
okul müdürlerine Başbakanlıktan gönderilen bir yazıdan söz
ediliyor. Başarılı çocukların imam-hatip okullarına
yönlendirilmesi, gereğinin yapılması isteniyormuş.
Ayrıca, öğretmenler sınava girmeden çocuklara psikolojik
baskı uygulamaya başladılar, sınavın çok zor
olacağını ve çok az kişinin kazanacağını
anlatıp Kazanamazsanız evinize en yakın liselere gidersiniz.
demeleri çocuklarımızı etkilemektedir, bu gibi psikolojik
baskılar uygulanmaktadır. İmam-hatibe gitmek isteyen gitsin,
engel yok, çocuğum ise fen okumak istiyor; sesimizi duyurun. Hükûmete velilerin
feryadını duyurmak istiyorum. Bu bağlamda, yapılan
değişikliklerle çocukların kafası oldukça
karışık ve başarıları da düşüyor.
Ayrıca, Millî eğitimin bu uygulamaları millî eğitimin
açıkça canını okudu. Mağdur öğrencilerin
durumlarının gözetilmesini temenni ediyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Dedeoğlu, buyurun.
8.- Kayseri
Milletvekili Sami Dedeoğlunun, Afrin Zeytin Dalı Operasyonuna ve
Mehmetçiklere verdikleri destek için Kayserili hemşehrilerini tebrik
ettiğine ilişkin açıklaması
SAMİ
DEDEOĞLU (Kayseri) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Afrin
Zeytin Dalı Operasyonunda askerlerimiz ve güvenlik güçlerimiz canla
başla mücadele etmektedirler. Mehmetçiklerimizin moralleri gayet yerinde
olup âdeta düğüne gider gibi gitmektedirler, otuz bir günden beri
sivillere zarar vermeden destanlar yazmaktadırlar. Cesur Türk halkı
da Afrine gitmek için askerlik şubelerine müracaat etmektedirler.
Kayserimizde de Özel Harekât Polislerine Afrine, Zeytin Dalı
Operasyonuna gönüllü olarak gitmek isteyenler bir adım öne
çıksın diye sorulduğunda kahraman polislerimizin hepsi Afrine
gitmek istediklerini belirtmişlerdir.
Fırat
Kalkanı Operasyonunda bugüne kadar Mehmetçikimize hiçbir eksiği
olmamasına rağmen Türkiye genelinde 1.600 tır gıda ve
ihtiyaç malzemesi gönderilmiştir. Kayserimizden ise 335 tır
yardım malzemesi gönderilmiştir. Ayrıca, Kayseri Yahyalı
ilçemizde belediyemiz ve müftülük tarafından düzenlenen Afrin Zeytin
Dalı Operasyonuna katılan Mehmetçiklerimize manevi destek olmak için
hatim ve dualar yapıldı. Bu vesileyle vefakâr Kayserili
hemşehrilerimi tebrik ediyorum, yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Arslan
9.- Denizli
Milletvekili Kazım Arslanın, pazarlık usulü ihalelerin
artmasının nedenini, aşırı faiz ödemesi ve
yabancılara ödenen iç borçlanma faizinin yüksekliği konusu ile
faizlerin neden düşürülmediğini öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
KAZIM
ARSLAN (Denizli) Başbakana soruyorum.
Bir:
Afet ve salgın hastalık dönemlerinde yapılan ve istisnai olarak
kabul edilen pazarlık usulü ihaleler 2017 yılında rekor düzeye
ulaşmıştır. Bu dönemde herhangi bir önemli afet ve
salgın hastalıkları olmamıştır. Ama, bu ihaleler
37 milyar doları bulmuştur. Bu rakam 2016 yılında
pazarlık usulüyle ihaleleri 2ye katlamıştır; bunun nedeni
nedir?
İki:
İhale yapılması zorunlu olan hâllerde bile pazarlık
usulüyle yapılan iş ve hizmetlerin yapılmış
olmasının gerekçesi nedir?
Üç:
İktidar olarak faize karşı olduğunuzu söylüyorsunuz ancak
iktidarınızın on altı yıllık döneminde faiz
lobisine ödediğiniz faizin tutarı 708 milyar Türk
lirasıdır. Bu aşırı faiz ödemesini nasıl izah
edeceksiniz?
Dört:
Son günlerde yabancılara ödenen iç borçlanma faizi piyasanın en
yüksek faiz oranı olan 13,53ü bulmuştur; bunun nedeni nedir?
Beş:
Sürekli faizin düşmesini istiyorsunuz. İktidar olarak bu faizleri
neden düşürmüyorsunuz, yoksa gücünüz yetmiyor mu?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Tanal
10.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Üsküdar ilçesinin bazı
mahallelerinde yaşanan mülkiyet ve imar sorununun ne zaman
çözümleneceğini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İstanbul
ilimizin Üsküdar ilçesinin başta Yavuztürk Mahallesi, Kirazlıtepe ve
diğer mahalleleri olmak üzere Üsküdar ilçesinin çoğu mahallesinin
mülkiyet sorunu var, imar sorunu var, sokakların
aydınlatılmaması sorunu var ve otopark sorunu var. İmar
Kanunu uyarınca belediye ücretsiz bölge otoparkları açması
gerekirken bu görevini yapmamakta. Ayrıca, çoğu mahallede lise yok.
Bu anlamda Üsküdarlılar ve Üsküdar Mahallesi sakinleri mağdur
durumda. Siyasi iktidar, Üsküdar ilçemizin bu mağdur olan başta
Yavuztürk Mahallesinin, Kiraztepe Mahallesinin bu mülkiyet sorununu, imar
sorununu, okul sorununu, sokak aydınlatması sorununu ne zaman
çözümleyecek?
Teşekkür
ediyorum, selam ve saygılarımı iletiyorum.
BAŞKAN
Sayın Açıkkapı yerine Sayın Kılıç
11.-
Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıçın, 26
Şubat Hocalı katliamının 26ncı yıl dönümüne ve
20 Şubat Dünya Sosyal Adalet Gününe ilişkin açıklaması
İMRAN
KILIÇ (Kahramanmaraş) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yıl
dönümünde, Hocalıda katliam yapanları kınıyorum,
mağdurları saygıyla anıyorum.
Ayrıca,
bugün Dünya Sosyal Adalet Günüdür. Adalet ve sosyal adalet
kavramının tarihsel bir gelişim süreci vardır. Bu kavram
bazen bir hedef bazen de karşıtı bir anlamda
karşımıza çıkmaktadır. Bu kavramla ilgili ideolojik,
felsefi ve sosyal olarak çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Kâr
ve risk paylaşımı büyük oranda sosyal adalet
kavramının aleyhine işlemektedir. Az sayıdaki
varlıklılar kârdan çok pay, çok sayıdaki yoksullar da daha az
pay almaktadırlar. Şairin dediği gibi Bu taksimi kurt yapmaz
kuzulara şah olsa/ Yaşasın, kefenimin kefili karaborsa!
Dünyadaki bu orantısızlık, zengin ve yoksul ülkelerin kendi
içlerinde de geçerliliğini korumaktadır. Ben tok olduktan sonra âlem
açlıktan ölmüş bana ne. Sen çalış, ben yiyeyim; sen yorul,
ben dinleneyim. anlayışının işlediği günümüz
dünyasında kendi medeniyet değerlerimizin güncellenerek sistematize
edilmesi sosyal adalet hedefine ulaşmak için en çıkar yol olarak
gözükmektedir.
BAŞKAN
Sayın Adıgüzel
12.-
İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzelin, çocuklara yönelik istismar
konusunda iyi bir sınav verilememesinin sebebinin iktidarın tutumu
olduğuna ilişkin açıklaması
ONURSAL
ADIGÜZEL (İstanbul) Teşekkürler Sayın Başkan.
Çocuklarımız
için iyi bir sınav vermediğimiz gerçeği çocuklara yönelik her
istismar olayıyla yüzümüze çarpıyor. Günlerdir bizi
insanlığımızdan utandıran bu tablonun tek sorumlusu
ise 6 yaşındaki kız çocuğu evlendirilebilir. zihniyetini
baş tacı eden, 18 yaş altı evlilikleri gelenektir diye
meşrulaştıran, bu Genel Kurul salonuna getirdiği utanç
düzenlemesiyle çocuk istismarcılarına affı öngören siyasi
iktidarın ta kendisidir.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Çok ayıp ve terbiyesizce bu söylediği Sayın
Başkan.
ONURSAL
ADIGÜZEL (İstanbul) Bugün çıkmış istismar komisyonu
kurduğunuzu açıklıyorsunuz. Biz sizlere defalarca bu kürsüden
Komisyon kuralım. dediğimizde binlerce çocuğumuz istismara
uğrarken aklınız neredeydi? Çocukları koruyamadıktan
sonra yere batsın sizin Başkanlığınız, yere
batsın sizin iktidarınız da ittifakınız da.
Teşekkürler.
BAŞKAN
Sayın Şeker
13.-
İstanbul Milletvekili Ali Şekerin, Halkevleri yöneticisi Kutay Meriç
ve Serdar Başçetinin tutuklu olmalarına ilişkin
açıklaması
ALİ
ŞEKER (İstanbul) Halkevleri, halkın evidir, yurdudur,
doğasıdır, aydınlığıdır, geleceğidir.
Halkevleri memlekettir. Halkevleri, halkın evine, yurduna,
doğasına, memleketine, aydınlığına,
geleceğine sahip çıkmasının aracıdır. Halkevleri
86 yaşında ve bugün Kutay Meriç ve Serdar Başçetin
barış dedikleri için tutuklandılar. Bunların
salınması için Merkele mi müracaat etmemiz gerekiyor? Yerli ve millî
Başbakan ne iş yapıyor?
BAŞKAN
Sayın Nurlu
14.- Manisa
Milletvekili Mazlum Nurlunun, Ankara Milletvekili Aydın Ünalın Yeni
Şafak gazetesindeki FETÖ döneklerinden bahsettiği yazısına
ilişkin açıklaması
MAZLUM
NURLU (Manisa) Sayın Başkan, AKP Milletvekili Sayın Aydın
Ünalın Yeni Şafak gazetesindeki FETÖ döneklerinden bahsettiği
yazısını okurken kim bunlar diye düşünmeden edemedik. Ne
diyor Sayın Ünal? Dün Fetullaha övgüler düzüyorlardı, bugün FETÖ
ile mücadeleye övgüler düzüyorlar. Dün, Fetullaha neredeyse tapacak kadar
Fetullahçıydılar; bugün ise FETÖ ile sadece ben mücadele ediyorum
havasındalar. Siz siz olun, çevrenizde FETÖye bağlı
abartılı şekilde tepki veren, mücadeleyi sulandırmaya
çalışan kim varsa ona kuşkuyla yaklaşın. diyor
Sayın Ünal; çok haklı.
Hemen
aklımıza başta Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere bazı
bakanlar, milletvekilleri ve AKP kadroları geldi çünkü aynen böyle
davranıyorlar, dün FETÖye övgüler düzerken bugün hepsi FETÖ
düşmanı olmuş. Herkesi FETÖcü ilan edecek kadar samimiyetsizler
diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Sayın Taşkının yerine Sayın Sürekli.
15.-
İzmir Milletvekili Kerem Ali Süreklinin, 20 Şubat Fırat
Yılmaz Çakıroğlunun bir terörist tarafından şehit
edilmesinin 3üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması
KEREM
ALİ SÜREKLİ (İzmir) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Vatanına
sevdalı, bayrağına aşık, Allah yolunda bir yiğit,
bir evin bir oğlu Fırat Yılmaz Çakıroğlu. Hayali
öğretmen olmaktı, kendisine benzeyen pırlanta gibi gençler
yetiştirecekti ama 20 Şubat 2015te bölücü terör örgütünün gençlik
yapılanmasına mensup bir terörist tarafından şehit edildi,
Allah mekânını cennet etsin. Devletimizin terörle mücadelesi
dağlarla sınırlı değildir. Şunu herkes iyi
bilmelidir ki, devletimiz gençlerini hainlerin kan damlayan ellerine
bırakmayacaktır. Yüreği Allah ve vatan aşkıyla yanan
gençler gelecek sizlerindir. Allah yâr ve yardımcımız olsun.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Son olarak Sayın Çamak, buyurun.
16.- Mersin
Milletvekili Hüseyin Çamakın, 26 Şubat Hocalı
katliamının 26ncı yıl dönümüne ve çocuk
istismarının panzehrinin eğitim olduğuna ilişkin
açıklaması
HÜSEYİN
ÇAMAK (Mersin) Sayın Başkan, yirmi altı yıl önce
yaşanan Hocalı Katliamını kınıyorum. Cemal Süreya
der ki:
Dilsizdir
benim acılarım,
Konuşmazlar
kimseyle,
Sadece
benim canımı acıtırlar,
Hiç
hak etmediğim hâlde.
Yüreklerimizi
yakan çocuk tecavüzleri işte bu dilsiz acılardır. Gelin, bu
çocuklarımızın dilsiz acılarına kalıcı ve
akılcı bir çözüm bulalım. Ülkemizde son yıllarda taciz ve
tecavüz vakalarında bir patlama yaşanıyor. Bu rezalet sadece
ağır cezalarla önlenemez. Her vakada bunun münferit bir sorun
olmadığını, bir zihniyet dönüşümünün ve eğitimin
gerektiğini vurguluyoruz. Örneğin Güney Kore çocuk istismarına
karşı ömür boyu eğitimi şart koşuyor. Çocuk
istismarının panzehri eğitim, eğitim, eğitimdir.
Teşekkür
ederim Sayın Başkan
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
ELİF
DOĞAN TÜRKMEN (Adana) Başkanım, 60a göre söz talebim var.
BAŞKAN
- Şimdi iki dakika süreyle sisteme giren sayın grup başkan
vekillerine söz vereceğim.
Sayın
Usta, buyurun.
17.- Samsun
Milletvekili Erhan Ustanın, şehitlere Allahtan rahmet
dilediğine, 20 Şubat Fırat Yılmaz Çakıroğlunun
bir terörist tarafından şehit edilmesinin 3üncü yıl dönümüne,
26 Şubat Hocalı katliamının 26ncı yıl dönümüne
ve çocuk istismarı olaylarının yaşanmaması için
eksiklikleri giderecek düzenlemelerin mutlaka yapılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
ERHAN
USTA (Samsun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sınırlarımız
içerisinde ve ötesinde terörle mücadele devam ederken art arda gelen şehit
haberleri de yüreğimizi yakmaktadır. 16 Şubat tarihinde
eğitim uçağının düşmesi sonucu 2 subay evladımız
Hakka yürümüştür, kendilerine Allahtan rahmet diliyorum. Ayrıca, 18
Şubat tarihinde Hakkâride ve Afrinde 2 evladımız, uzman
çavuşumuz terörle mücadele esnasında şehit olmuştur,
onları da Havzada ve Çorumda toprağa verdik. Ayrıca, yine 19 Şubat
tarihinde Şanlıurfada askerî aracın devrilmesi sonucu sele
kapılan 2 erimiz de şehit olmuşlardır. Ben bütün
şehitlerimize Cenab-ı Allahtan rahmet diliyorum, milletimizin
başı sağ olsun.
Tarih
okurken tarih yazan bir yiğit, Ege Üniversitesi öğrencisi ülkücü
Fırat Yılmaz Çakıroğlu şehadetinin 3üncü yıl dönümünde
bütün yurtta anılıyor. PKKlı teröristler tarafından
şehit edilmiştir. Ben şehidimize ve bütün şehitlerimize
Allahtan rahmet diliyorum. Acısı yüreğimizde hâlâ bir kor gibi
yanmaktadır.
Ayrıca,
Hocalı katliamının 26ncı yılı, 26 Şubat
1992 yılında Ermenistan askerleri tarafından Azerbaycanın
Hocalı kasabasında kardeşlerimiz katledilmiştir,
insanlığa sığmayan büyük bir katliam
yaşanmıştır. Burada da hayatını kaybedenlere
Cenab-ı Allahtan rahmet diliyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; geçen hafta, birbiri ardına,
insanın kanını donduran, insanlığa sığmayan
olayları peş peşe yaşadık,
çocuklarımızın çığlıklarını duyduk. 12
Şubat tarihinde Adanada bir düğünde 3 yaşındaki bir
çocuğumuz cinsel saldırıya uğradı, 15 Şubat
tarihinde Antalyanın Manavgat ilçesinde de 4,5 yaşındaki -insan
söylemeye utanıyor- bir kız çocuğu babası tarafından
sürekli tacize uğradı. Öyle çığlıklar duyuyoruz ki
insan insanlığından utanıyor. Ayrıca, diğer bir
olay da 18 Şubat tarihinde de Diyarbakırda yaşanan bir
diğer olayda cinsel istismar suçunun işlendiğine dair kuvvetli
suç şüphesi bulunmasına rağmen tutuksuzluğuna karar verildi
saldırıyı yapanın.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen.
ERHAN
USTA (Samsun) Tabii, tutuklanmaması da son derece can
sıkıcı bir durumdur. Bu konunun da bence gözden geçirilmesi
lazım, niye böyle yapılıyor, ona bir bakmak lazım.
Sadece
2017 yılında 387 çocuğumuz cinsel saldırıya
uğradı. Bugün grup toplantısında Sayın Genel
Başkanımızın da ifade ettiği gibi, Bekanın
çürüyüşü yalnızca güvenlik duvarlarının çöküşüyle
gerçekleşmez. Bekanın çürüyüşü yalnızca siyasi ve askerî
tedbirlerdeki zaaf ve zayıflıklardan da doğmaz. Ahlâk biterse
ati karanlığa gömülü kalır. Ahlâk sönerse, Allah muhafaza, beka
silinir gider. Böyle bir zillete tahammül edemeyiz. Benzer olayların bir
daha yaşanmaması açısından da buradaki eksiklik her ne ise
-kanunlarda caydırıcılıkla ilgili özellikle eksiklikler
olduğunu biz düşünüyoruz- bunun, mutlaka bu düzenlemelerin
yapılması lazım. Bu anlamda, aslında Bakanlar Kurulunda
alınan bir kararla 6 sayın bakandan oluşan bir komisyon
oluşturulmuştur. Bu komisyonun da en hızlı şekilde
çalışarak burada eğitimle ilgili, işin psikolojik,
sosyolojik boyutu ve ceza boyutuyla ilgili kararların bir an evvel
alınıp bu konuda tedbir geliştirilmesi çok önemlidir. Bugün
ayrıca bu konuyla ilgili daha önce oluşturulmuş komisyon
raporunu da görüşeceğiz çocuklara karşı cinsel istismarla
ilgili, bütün grupların ortak teklifi olarak bugün geliyor. Bizim bu anlamda
yapılacak bütün düzenlemelere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
destek vereceğimizi de buradan ifade etmek isterim.
Genel
Kurulu saygıyla selamlarım.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Kerestecioğlu, buyurun.
18.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, bütün partileri
taşeron işçi, kiralık işçi uygulamaları, çocuk
işçiliği ve emek alanındaki cinsiyet eşitsizliğine
karşı birlikte mücadeleye çağırdıklarına,
camilerde toplanan paraların akıbetini bilmediğini ifade eden
Bilal-i Habeşi Camisinde görev yapan imam Ebubekir Karsanın
açığa alınmasına ve çocuk hakları daimî komisyonu
kurulmasının acil olarak Meclis gündemine alınması
gerektiğine ilişkin açıklaması
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Bugün
İşçi Sendikaları Kanununun çıkarılmasının
yıl dönümü. Bu konuda cumhuriyet kurulduktan sonra ilk kanun 1947
yılında çıkarılıyor. Ancak emeğin, demokrasinin
kutsallığının bir kültür hâline gelmesinde hep engeller
ortaya çıkmıştır ne yazık ki. Sadece geçtiğimiz
sene iş kazalarında hayatını kaybedenlerin sayısı
2.006 kişidir. Bu korkunç rakamın 60ı ise çocuktur. AK
PARTİ iktidarları boyunca ise toplamda 20.500 kişi -dile kolay-
hayatını kaybetmiştir iş cinayetlerinde. Sendikayı
bile işlevsiz hâle getiren zihniyetler karşısında
örgütlenmenin, birlikte mücadelenin ne kadar önemli olduğunun
farkındayız. Bu anlamda bütün partileri taşeron işçi,
kiralık işçi uygulamaları, çocuk işçiliğiyle
mücadeleye ve emek alanındaki cinsiyet eşitsizliğine
karşı da birlikte mücadeleye çağırıyoruz.
Bir
başka olay, İstanbul Yenidoğandaki Bilâl-i Habeşî
Camisinde görev yapan İmam Ebubekir Karsan, camilerde toplanan
paraların akıbetini bilmediğini, nereye
harcandığını bilmediğini söyleyerek müftülüğü
eleştiren bir video çekmişti. Camilerde toplanan
yardımların yolsuzluğa konu olduğunu söyleyen imamın
dedikleriyle yolsuzluk soruşturması açması beklenen Diyanet,
bunun yerine imamı açığa almış ve onu susturma yoluna
gitmiş. Aynı şekilde müftülük de İmam Karsanı
açığa almış ve yolsuzluğu gizleme, üzerini örtme
yolunu seçmiş. Yapılması gereken, bu imamın, derhâl
görevine döndürülmesi ve yolsuzlukla ilgili, iddialarla ilgili derhâl
soruşturma başlatılmasıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Toparlayın lütfen.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Diyanetin fetih gibi,
savaş fetvaları gibi fetvalar yerine gerçekten ülkenin huzuru,
birlikteliği, barışı ve aynı zamanda yolsuzluklara
karşı mücadeleyle ilgili fetvalar vermesi çok daha yerinde
olacaktır düşüncesindeyiz.
Teşekkür
ederim.
Bir
nokta daha var, sürem varken onu da söyleyeyim. Evet, bugün iyi bir şey
yapacağız. Çocuk istismarının önlenmesiyle ilgili o rapor,
benim de üye olarak yer aldığım, komisyonun raporu uzun bir
süre, bir yıldan fazla bir zaman sonra olsa da gündeme gelecek. Ama
gerçekten daha önce reddedilmiş önergelerimize bakıyorum,
bunların içinde en önemlisi, çocuk hakları daimi komisyonu
kurulmasıdır, ki bunda bütün partiler
ortaklaşmıştı. Bunun, acil bir görev olarak Millet
Meclisinin gündemine alınması gerekir, o raporun görüşülmesinin
akabinde. Gerçekten bu konuda yol almamız gerekir Sayın Başkan.
Teşekkürler.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Özel, buyurun.
19.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, 26 Şubat Hocalı katliamının
26ncı yıl dönümüne, çocuk istismarıyla ilgili Meclis
Araştırması Komisyonu raporunun görüşülecek olmasına,
24üncü Dönemde kurulan Soma faciasıyla ilgili Meclis
Araştırması Komisyonu raporunun hükümsüz kalmasına ve
Cumhurbaşkanı ile Meclis Başkanının ayrı
ayrı Kadir Mısıroğlunu ziyaretlerine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Açılışta
sizin ve pek çok arkadaşımızın değindiği,
hatırlattığı gibi yirmi altı yıl önce
yaşanmış olan Hocalı katliamını
kınıyoruz. Hocalı katliamında hayatını kaybeden
soydaşlarımızı rahmetle anıyoruz ve bundan sonra
Hocalı katliamı gibi katliamların yaşanmaması için tüm
insanlığın ve uluslararası ilişkiler düzeyinde hem
bölgemizdeki hem dünyadaki tüm devletlerin üzerine düşeni zamanında
yapması konusundaki uyarımızı bir kez daha
tekrarlıyoruz.
Biraz
önce de ifade edildi, bugün iyi bir şey yapacağız. Aslında
Ensar Vakfına ait olan bir yurtta yaşananlardan sonra kurulmuş
bir komisyon raporu vardı. Bu rapor bir buçuk yıldır Meclisin
-deyim yerindeyse, klasik deyimiyle- tozlu raflarında bekliyordu. Ama
geçen hafta yaşanan, kan donduran, insanın
insanlığını sorgulatan olaylardan sonra bugün toplumdaki
infial Meclisin de nihayet o raporu alıp görüşmesi noktasında
tecelli etmiş oldu. Tüm partiler zaten benzer öneriler getirmek istiyordu
ve önergelerimizi çektik, üzerinde uzlaştık ve hep birlikte bunu
görüşeceğiz.
Geçen
dönem, 24üncü Dönemde Soma Komisyonu kurulmuştu biliyorsunuz. Ama
nasıl kurulmuştu? Soma faciası yaşandıktan sonra
kurulmuştu. Mevsimlik tarım işçilerinin sorunları
araştırılsın. diye önerilmiş, reddedilmiş, büyük
facialar yaşandıktan sonra kabul edilmişti. Bonzai Komisyonu,
bonzaideki belki 100üncü vakadan sonra kabul edilmişti ve şu anda
geçen dönem kurulmuş olan
Örneğin, hekime şiddetle ilgili,
Gaziantepteki bir doktorumuzun herkesin gözü önünde -Ersin doktorun-
bıçaklanmasından sonra, 11 kez reddedildikten sonra kurulmuştu.
Şimdi geldiğimiz noktada bir dönüp bakalım, hepsi için aynı
ama bütün milletvekillerimizi Meclisin web sayfasına girip örneğin
Soma Raporu yazmaya davet ediyorum. Karşısında ne yazıyor
biliyor musunuz? Raporu görüşülmedi -parantez içinde- hükümsüz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) - Yani, Soma Komisyonu dört ay çalıştı, madenlere
girdi çıktı; dört başı mamur öneriler yazdı, üzerinde
ortaklaştığımız kısmı birlikte yazdık,
3 siyasi parti muhalefet şerhlerini yazdılar ama iktidar bir türlü
getirmedi gündeme ve Soma Komisyonu artık hükümsüzmüş. Dün 6
sayın bakanın görevlendirilmesi bir yandan umut verici ama bir yandan
on yıldır çocuk istismarı yüzde 700 artıyorken, kadına
karşı şiddet yüzde 1400 artıyorken, yaptığı
politikalarla sorunu çözmek yerine sorunu büyütenlerin çözümün bir parçası
olmayacağı açık. Çözüm burada. 6 bakanın önce gelip bu
komisyonun raporunu dinlemesi lazım, ardından da bu konuda Mecliste
gerekiyorsa yeniden bir komisyon kurmak lazım. Yoksa, sorunu yaratanlar,
büyütenler, önlemeyenler On beş yılda her şeyi yaptık.
deyip çocuk istismarını 1e 7, kadına karşı
şiddeti 1e 14 artıracak politikaları sürdürenlerin çözümün bir
parçası olması zor görünüyor. Burada eğri oturup doğru
konuşmak lazım. Elbette çok yerinde bir şeydir bugün
yapacağımız ortaklaşma ama Hükûmet merkezli değil,
Meclis merkezli bir çözümün gerekliliği ve hepimizin ortak aklına
ihtiyaç duyulduğunu görmek lazım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Müsaade ederseniz
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Son olarak Sayın Başkan, önce geçtiğimiz hafta Sayın
Cumhurbaşkanı, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel
Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün de Meclis
Başkanımız Kadir Mısıroğlunu ziyaret ettiler,
ziyaretlerinin resimleri burada, elini tuttular, gözüne baktılar. Meclis
Başkanının yanında da Şevki Yılmaz vardı.
Meclisin Başkanı ve ülkenin Cumhurbaşkanı kimi ziyaret
ediyor? Keşke Yunan kazansaydı, ne hilafet yıkılır ne
şeriat ortadan kalkardı. diyeni, Yunanı beş yüz sene
idare ettik, yendik diye bayram mı yapılır? diyeni, 10
Kasımda dokuzu beş geçe kenefe gidin. diyeni. Kiminle birlikte
ziyaret ediyorlar? Biz ata, ite, puta tapanlardan değiliz, o yüzden
Atatürk Anıtına çelenk koymadım. diyen Şevki
Yılmazı da yanına alıp ziyarete gidiyor. Şunu deriz Meclis
olarak: Kadere bak, kadere! Kimler kimlerle beraber? Herkes de kimin elini
tuttuğunu, cuma günü bu eli tutanların pazar günü kimin elini
tuttuğunu
Atatürke, cumhuriyete laf söyletmeyenlerin bu tutulan ele bir
laf söyleyip söylemeyeceğini de merak ediyoruz.
Çok
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Turan
20.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, çocuklara yönelik istismarla
ilgili Meclis Araştırması Komisyonu raporunun görüşülecek
olmasına, Manisa Milletvekili Özgür Özelin
Cumhurbaşkanının Kadir Mısıroğlunu ziyaretiyle
ilgili ifadelerine, Zeytin Dalı Harekâtında şehit olan
Mehmetçiklere Allahtan rahmet dilediğine ve 26 Şubat Hocalı
katliamının 26ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasama
çalışmalarına başladığımız bu
haftanın milletimize hayırlı olmasını diliyorum.
Umarım başarılı bir hafta olur.
Sayın
Başkan, az önce diğer grup başkan vekillerimizin de ifade
ettiği gibi, hepimizi toplum olarak derinden yaralayan, rahatsız
eden, çocuklara yönelik, istismarın çok ötesinde, ağır
saldırıyı 4 partimizin ortak çalışma raporu ve
ardından ortak önerisiyle bugün görüşüyoruz. Bununla ilgili
şimdiye kadar değişik çalışmalar yapıldı.
2004 yılında TCKnin bu konuya ilişkin cezaların
artırılmasından tutun da birçok
bakanlığımızın önemli tedbirlerine kadar büyük mesafe
alındı ancak tekrar bugün bu üzüntü dolu tabloyla
karşılaştığımızdan dolayı konuyu
gündeme getiriyoruz. Hem Hükûmetimiz hem Meclisimiz bu konuda hangi tedbirleri
alabilir, hangi adımları atabiliriz, bunları beraberce
tartışacağız. 4 partinin ortak önerisiyle bugün bu konuyla
ilgili çalışma raporunu -ki önemli bir rapor, çok mesai harcanan bir
rapor, bunu tüm arkadaşlarımızın katkısıyla
hazırladık- görüşeceğiz.
Sayın
Başkanım, az önce grup başkan vekilinin ifade ettiği,
Cumhurbaşkanımızın bir tarihçinin ağır
hastalığından kaynaklı ziyaretini eleştirmesini
şaşkınlıkla karşılıyorum. Bir insanın
hasta olmasının, bir insanın tedavi olmasının, bu
hastalığıyla ilgili Cumhurbaşkanımızın
ziyarete gitmesinin burada gündem olmasını çok doğru
bulmadığımı ifade etmek istiyorum sizlere.
Onun
dışında, Sayın Başkanım, bugün itibarıyla
Zeytin Dalı Harekâtında bir ayımızı geride
bıraktık. Bu süreçte 32 Mehmetçikimiz rahmetli oldu, şehit
oldu. Aziz şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum.
Yaralılarımıza acil şifalar diliyorum, inşallah en
kısa süre içerisinde sağlıklarına kavuşarak
aramıza dönerler. Bu vesileyle, cephede mücadele eden askerlerimize
başarılar diliyorum. Tüm milletimizin duaları onlarla beraber.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Ayrıca, Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; bundan yirmi altı yıl önce
Karabağ Savaşı sırasında Dağlık Karabağ
bölgesinde bulunan Hocalı kasabasına giren Ermenistan kuvvetleri
büyük bir insanlık suçuna, bir soykırıma maalesef imza
attılar. 106sı kadın 83ü çocuk olmak üzere 613 Azeri
kardeşimiz Ermenistan güçleri tarafından katledildiler. Katledilen
Müslüman olunca ne yazık ki dünya bu katliama yeterince ses ve cevap
vermedi. Katledilen kardeşlerimize bir kez daha Allahtan rahmet
diliyorum. Azeri kardeşlerimize başsağlığı
dileklerimi iletiyorum.
Teşekkür
ediyorum Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
ELİF
DOĞAN TÜRKMEN (Adana) Sayın Başkan, 60a göre bir dakika söz
istiyorum.
BAŞKAN
Peki, Sayın Türkmen, size söz vereyim.
Buyurun.
21.- Adana
Milletvekili Elif Doğan Türkmenin, eski hükümlü taşeron
işçilerin durumuna ilişkin açıklaması
ELİF
DOĞAN TÜRKMEN (Adana) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkanım, iki hafta önce Sayın Bekir Bozdağa
sormuştum, eski hükümlü taşeron işçilerin durumunun ne
olacağına dair. Kendisi, terörle ilgili bir sabıka kaydı
yoksa onların kadroya alınacağını söylemişti.
Ancak bugün Adanadan çok sayıda mesaj geliyor ve bir işçi
Canıma kıyacağım abla, ben çocuklarıma nasıl
ekmek götüreceğim. diyor. Bu konuda Çalışma
Bakanlığının, Sayın Bekir Bozdağın
açıklaması doğrultusunda valilere mutlaka bir talimat göndermesi
gerektiğini düşünüyoruz. Ancak, herhangi bir olay yaşanmadan,
bir insan canına kıymadan ivedi olarak bir eylem planı
yapılır ve hemen valilere bu konuda talimat gönderilirse çok yerinde
olacaktır diye düşünüyorum.
Söz
hakkı verdiğiniz için de ayrıca teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.-
Başkanlıkça, İstanbul Milletvekili Pervin Buldanın
Halkların Demokratik Partisi Eş Genel Başkanı seçilmesi
münasebetiyle Başkanlık Divanı üyeliğinden istifasına
ilişkin önerge (4/132) yazısı
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, İstanbul Milletvekili Sayın Pervin
Buldanın, Halkların Demokratik Partisi Eş Genel
Başkanı seçilmesi münasebetiyle Başkanlık Divanı
üyeliğinden istifasına ilişkin yazısı 20/2/2018
tarihinde Başkanlığımıza
ulaşmıştır, bilgilerinize sunulur.
Danışma
Kurulunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
VII.-
ÖNERİLER
A)
Danışma Kurulu Önerileri
1.-
Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 20 Şubat 2018 Salı günkü
birleşiminde, 23/1/2017 tarihinde bastırılarak
dağıtılan 442 sıra sayılı Başta Cinsel
İstismar Olmak Üzere Çocuklara Yönelik Her Türlü İstismar
Olaylarının Araştırılarak Alınması Gereken
Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması
Komisyonu Raporunun gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler kısmına
alınmasına ve rapor üzerindeki genel görüşmenin aynı
birleşimde yapılmasına ilişkin önerisi
20/2/2018
Danışma Kurulu Önerisi
Danışma
Kurulunun 20/2/2018 Salı günü yaptığı toplantıda
aşağıdaki önerinin Genel Kurulun onayına sunulması
uygun görülmüştür.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
Bülent Turan Özgür
Özel
Adalet
ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi
Grubu
Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Filiz
Kerestecioğlu Demir Erhan
Usta
Halkların
Demokratik Partisi Milliyetçi
Hareket Partisi
Grubu
Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Öneri:
Genel
Kurulun; 20 Şubat 2018 Salı günkü (Bugün) birleşiminde,
23/1/2017 tarihinde bastırılarak dağıtılan 442
sıra sayılı Başta Cinsel İstismar Olmak Üzere
Çocuklara Yönelik Her Türlü İstismar Olaylarının
Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi
Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporunun,
gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler kısmına
alınması ve rapor üzerindeki genel görüşmenin aynı
birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
İç
Tüzükün 37nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme
alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım:
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A) Önergeler
(Devam)
2.- Ankara
Milletvekili Mustafa Mitin, (2/1354) esas numaralı 5393 Sayılı
Belediye Kanunu ile 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/133)
9
Ekim 2017
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
(2/1354)
esas numaralı Kanun Teklifimin İç Tüzük 37ye göre doğrudan
Genel Kurul gündemine alınması hususunda gereğini arz ederim.
Saygılarımla.
Mustafa
Mit
Ankara
BAŞKAN
Önerge üzerinde teklif sahibi olarak Ankara Milletvekili Mustafa Mit
konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Mit. (MHP sıralarından alkışlar).
MUSTAFA
MİT (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İç Tüzükün 37nci maddesi gereğince doğrudan gündeme
alınan (2/1354) esas numaralı Kanun Teklifimiz üzerine söz
almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, zaferleri ve mazisi insanlık tarihiyle başlayan
kahraman ordumuzun Zeytin Dalı Harekâtındaki
başarısında dualarımız ordumuz içindir. Harekâtın
otuz ikinci gününde, şehadete ulaşmış kardeşlerimize
Allahtan rahmet, kederli ailelerine sabırlar niyaz ediyorum; kahraman
gazilerimize acil şifalar diliyorum. Cenab-ı Allah birlik ve
beraberliğimizi bozmasın diyorum.
Değerli
milletvekilleri, belediye hizmetlerinin önemli bir sınıfını
oluşturan itfaiye teşkilatı mensuplarının günün
koşullarına uygun olarak görev yapmalarının
tanımlanması ve buna uygun olarak statülerinin belirlenmesi
gerekmektedir. 1924 yılında sadece yangın söndürme amaçlı
olarak itfaiye adıyla belediyelere bağlanan hizmetler, günümüzde
yangın haricinde trafik kazaları, deprem, göçük, patlama sonucu
oluşan tahribatlar, su baskınları, intihara teşebbüsler,
zehirlenmeler, suda boğulmalar, metan gazı dolu kuyulardaki
boğulmalar, mahsur kalan ya da sıkışan insan ve hayvanlar,
kısacası her türlü arama kurtarma gerektiren olayları fiilen
icra etmektedirler.
Görev
tanımlaması yapılan zaman ile bulunduğumuz zaman
arasında meydana gelen teknolojik gelişmelere paralel olarak itfaiye
teşkilatımızın karşı karşıya
kalmış olduğu riskler hem artmış hem de
çeşitlenmiştir. Belediye Kanununda bahsedilen itfaiye hizmetleri
bugünkü hizmet kapsamı itibarıyla tam anlamıyla afet ve acil
durum önleme ve müdahale hizmetleridir. Yaşanan fiilî durumu yasal olarak
tanımlamak, günün şartlarına uygun hâle getirmek gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, kanun teklifiyle Belediye İtfaiye Yönetmeliğinin
6ncı maddesinde sayılan görevler itibarıyla itfaiye
teşkilatının afet ve acil durum önleme ve müdahale
kavramı içerisinde tanımlanarak çıkarılmış
bulunan yönetmeliklerde yapılacak düzenlemelerle hizmetin ihtisas
alanlarının belirlenmesi ve personelin bir meslek statüsüne
kavuşturulması amaçlanmaktadır. Çünkü üç yüz iki
yıllık tarihi olan itfaiye teşkilatı personelinin meslek
sınıfı tanımlanmamış, itfaiyeciler 657
sayılı Devlet Memurları Kanununda genel idari hizmetler
sınıfı içerisinde değerlendirilmişlerdir.
Diğer
taraftan, 5510 sayılı Kanunla getirilen fiilî hizmet süresi
zammının uygulanmasındaki adaletsizlikler ve bu adaletsizlikleri
ortadan kaldırmaya yönelik olarak mesleğin geniş kapsamlı
ve yüksek risk taşıması sebebiyle adaletsizliğin önlenmesi
ve hak kaybının giderilmesi de amaçlanmaktadır.
Şöyle
ki 5510 sayılı Kanunun 40ıncı maddesinin on beşinci
bendi fiilî hizmet süresine eklenecek gün sayısını
altmış gün olarak belirlemektedir. Madde metninde hizmet
tanımlaması yangın söndürme işlerinde
çalışanlar olarak yapılmıştır. Hâlbuki fiilen
yapılan görev kapsamı çok daha geniş olup maddi ve manevi olarak
hayati önem taşımaktadır. 2008 yılında Resmî Gazetede
yayımlanan Fiilî Hizmet Süresi Zammı Uygulamasının Usul ve
Esasları Hakkında Yönetmelikle getirilen yorum dolayısıyla
fiilî hizmet süresi zammı kanuna rağmen fiilen uygulanmamaktadır.
Bir
diğer husus da görev ifa ederken hayatını kaybeden itfaiyeci
şehit sayılmamakta, geride kalan ailelerine yeterince sahip
çıkılmamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, fedakârlıkla görev ifa eden itfaiyecilerimizin
sorunlarını çözmek maksadıyla başlattığımız
bu teşebbüsün Genel Kurulca da kabulü hakka, hukuka uygun olacaktır
diyor, desteklerinizi bekliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Buyurun
Sayın Özel.
60a
göre bir dakika
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
22.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, biraz önce Kadir
Mısıroğlunun Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Sayın
Meclis Başkanı tarafından ziyaretlerini söyleyip Kadir
Mısıroğlunun Atatürk hakkında söylediği sözleri
söylemiştim, sayın grup başkan vekili de şöyle bir şey
söyledi: Ya, hasta ziyaretidir, ona da mı gitmesin? Bakın, Kadir
Mısıroğlu ne diyor: Buradan ilan ediyorum, 80ime giriyorum,
Mustafa Kemale zerre muhabbeti olan cenazeme gelmesin. Mustafa Kemale zerre
muhabbeti olanla bu dünyada da ahirette de alakam olmaz, kabul etmiyorum,
vasiyetimdir. demiş. Şimdi, hasta ziyareti diyorsunuz ya, adam
diyor ki: Bu dünyada da ahirette de Mustafa Kemale zerre muhabbeti olanı
kabul etmiyorum, vasiyetimdir. Cenazesi olursa ne zaman olacağını
Allah bilir- cenazeye gidenleri göreceğiz; adam vasiyet etmiş,
cenazesinden men ediyor Mustafa Kemale muhabbeti olanı. Bu dünyada da
diyor, Bu dünyada da
dediği, dün gidip de elini tutan Meclis
Başkanının, cuma günü gidip elini tutan Cumhurbaşkanının
vermesi gereken bir cevaptır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sizin Mustafa Kemalle zerre muhabbetiniz yok mu? Adam Varsa
gelmeyin. diyor. Nasıl gidersiniz? Bu nasıl bir hakarettir?
Çok
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Turan, buyurun.
Sayın
milletvekilleri, lütfen bitirelim.
23.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, Manisa Milletvekili Özgür Özelin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan, bu polemiğin
uzamasını açıkçası doğru bulmuyorum, Meclisin
yoğun gündemi var ancak Sayın Genel Başkan
Kılıçdaroğlu bir ufak ameliyat geçirdiğinde Sayın
Cumhurbaşkanımız kendilerini aramışlardır.
MUSTAFA
AKAYDIN (Antalya) Ne alakası var?
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Hastalık gibi, ölüm gibi hâllerde insani değerler
öne çıkar. Kişilerin fikirleri başka bir şey,
yaklaşımlarımız başka bir şey ama insani durumdan
bahsediyoruz, başkalarının düşüncesinden bizi mahkûm etmeye
kalkmalarını doğru bulmuyorum. Yapılan insani bir
ziyarettir, teşekkür ederim.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Özel, yani bir hasta ziyaretini bu kadar abartmayalım.
Düşüncesine katılırsınız,
katılmazsınız, öyle düşünceye katıldığı
manasında değildir. İnsani bir durum, bir hasta ziyaretinde
bulunmuştur.
Buyurun,
bitirelim isterseniz, bitirin lütfen.
24.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, tekraren, Çanakkale Milletvekili Bülent
Turanın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım, siyasi partilerin hangisinin
lideri rahatsızlansa
Sayın Cumhurbaşkanının
rahatsızlığında da hem Deniz Baykal ziyarette
bulunmuştu hem de Sayın Genel Başkanımız telefon
açmıştı. Sayın Bahçeli de aynı nezaketi gösterdi, biz
de göstermiştik, bunda hiçbir sıkıntı yok. HDPnin
değerli eş başkanları da aradılar. Biz birbirimizi
birbirimizin cenazesinden men etmiş, biz birbirimize Mustafa Kemale
zerre muhabbeti olan benimle bu dünyada alaka kurmasın. dememişiz.
Hepimiz Anayasaya sadakat yemini etmişiz, Atatürkün kurduğu
Meclisteyiz. Bu ülkenin kurucu kadrolarına Onun ölüm dakikasında
kenefe gidin. diyen adama gidip de ziyarette bulunuyorsan, o da diyorsa ki
Mustafa Kemale zerre muhabbetin varsa gelme. bu, açıklamaya muhtaç,
ayıplı bir iştir. Yoksa Genel Başkanımızın
aranması, bizim aramamız, bunlar normal, siyasetin nezaketi
gereği olan şeyler, elbette yapacağız ama eğer ki
desin onlardan birisi Mustafa Kemale zerre muhabbeti olan benim yanıma
gelmesin. gidersem namussuzum, o da başka bir şey. Bunu görmek
lazım, buna göre davranmak lazım.
BAŞKAN
Sayın Özel, abartmayalım, insani bir durum, bir hasta ziyareti, bu
onun düşüncesine katıldığı anlamına gelmez.
Lütfen bu işi kapatalım.
BURCU
KÖKSAL (Afyonkarahisar) Adam Atatürk düşmanı, Atatürkü seven
gelmesin. diyor, ne insanisi Sayın Başkanım.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Adamın vasiyetini okuduk, vasiyetini.
BAŞKAN
Sayın Turan, kapatalım lütfen.
Buyurun,
bitirelim artık.
25.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, tekraren, Manisa Milletvekili
Özgür Özelin yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan, Özgür Beyin ifade ettiği
görüşlere katılmadığımızı söylüyorum.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Benim mi, Kadir Mısıroğlunun mu?
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Okuduğunuz görüşlere diyorum.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Kadir Mısıroğluna ait görüşlere mi?
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Evet, evet, katılmıyorum.
Ancak
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Cenazesine katılacak mısın mesela? Adam men
ediyor çünkü. Cenazeye gidecek misin?
BAŞKAN
Sayın Özel, lütfen müsaade edin, Sayın Turana söz verdim.
Buyurun.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) İnsanların hastalığında, ölümünde
ziyaretine giderken sadece fikirlerine göre hareket etmeyiz. Kaldı ki bu
polemik uzayacaksa eğer, şehit cenazelerine gelmezken terörist
cenazelerine giden vekillerden başlarız hatırlatmaya, bu
doğru olmaz. O yüzden, ölüm gibi, hastalık gibi hâllerde daha hassas
olmak lazım diyorum.
Tekrar
teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, kayda geçsin; şehit cenazesine
gitmeyip de terörist cenazesine giden bir tane milletvekilimiz yoktur. Yapmaya
çalıştığı, içinde bulundukları durumdan
dolayı haksız ve hadsiz bir sataşmadır. Cumhuriyet Halk
Partisi yetişebildiği tüm şehit cenazelerine eksiksiz
katılır, henüz bir tane terörist cenazesine
katılmışlığımız yoktur.
Teşekkür
ediyorum.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan, tüm kamuoyu biliyor kimlerin
katıldığını, hepsinin belgeleri var.
BAŞKAN
Yani, hasta ziyaretinin bu kadar abartılmaması lazımdı
Sayın Özel.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Hasta var, hasta var. Bu, bir kere akıl hastası.
BAŞKAN
Ya, hastanede yatan bir hasta, onun düşüncesine
katıldığınız anlamına gelmez.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Ruh hastası ve Atatürk düşmanı.
BAŞKAN
İnancımızın da gereği Hastaları ziyaret edin.
deniyor ama bu, onun düşüncelerine katıldığınız
anlamına gelmez. Bunu bu kadar abartmayalım lütfen.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Ya, Başkan, sen tartışmaya girme, sen yönet.
BAŞKAN
Şimdi, alınan karar gereğince gündemin Özel Gündemde Yer
Alacak İşler kısmına geçiyoruz.
1inci
sırada yer alan, Başta Cinsel İstismar Olmak Üzere Çocuklara
Yönelik Her Türlü İstismar Olaylarının
Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi
Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun 442
sıra sayılı Raporu üzerindeki genel görüşmelere
başlıyoruz.
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
1.-
Başta Cinsel İstismar Olmak Üzere Çocuklara Yönelik Her Türlü
İstismar Olaylarının Araştırılarak
alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (10/123, 124, 125, 126) (S.
Sayısı: 442) (x) (xx)
BAŞKAN
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet?
Yerinde.
İç
Tüzükümüze göre Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki
genel görüşmede ilk söz hakkı önerge sahiplerine aittir, daha sonra
İç Tüzükün 72nci maddesine göre siyasi parti grupları adına
birer üyeye, şahısları adına iki üyeye söz verilecektir,
ayrıca istemleri hâlinde Komisyon ve Hükûmete de söz verilecek, bu suretle
Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki genel
görüşme tamamlanmış olacaktır.
Konuşma
süreleri Komisyon, Hükûmet ve siyasi parti grupları için yirmişer
dakika, önerge sahipleri ve şahıslar için onar dakikadır.
Komisyon
Raporu 442 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Rapor
üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum:
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Filiz Kerestecioğlu, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Aydın Milletvekili Deniz Depboylu, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç
konuşacaktır; Hükûmet adına da Başbakan
Yardımcısı Recep Akdağ konuşacaktır.
Gruplar
adına söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Aydın Milletvekili Deniz Depboyluya aittir.
Buyurun
Sayın Depboylu. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA DENİZ DEPBOYLU (Aydın) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başta Cinsel
İstismar Olmak Üzere Çocuklara Yönelik Her Türlü İstismar
Olaylarının Araştırılarak Alınması Gereken
Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına söz
almış bulunmaktayım. Konuşmama başlamadan önce aziz
Türk milletini ve Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle
bugün, PKKlı teröristler tarafından şehit edilen Fırat
Yılmaz Çakıroğlunun ebediyete intikalinin üçüncü
seneidevriyesi. Fırat kardeşimizi ve tüm ülkücü şehitlerimizi
saygı ve rahmetle anıyorum.
Değerli
milletvekilleri, son günlerde yaşadığımız olaylar,
özellikle çocuklara yönelik istismar hadiseleri son derece üzücü ve hatta mide
bulandırıcı. Anayasanın 41/2 maddesi uyarınca devlet
çocukların korunmasıyla ilgili önlemleri almakla yükümlüdür. Bu
nedenle, üzerinde yapacağımız çalışmalar komisyonla
sınırlı kalmamalıdır, devletin tüm gücüyle bu
sorunların üzerine gitmesi önem arz etmektedir.
Birleşmiş
Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin 19uncu maddesine göre,
taraf devletlerden çocuğun bedensel veya zihinsel saldırıya,
şiddet veya suistimaline, ihmal veya ihmalkâr muameleye, ırza geçme
dâhil her türlü istismar ve kötü muameleye karşı korunması için
yasal, idari, toplumsal, eğitsel bütün önlemleri alması
istenmektedir. Aynı sözleşmenin 34üncü maddesinde ise taraf
devletler çocuğun her türlü cinsel sömürüye ve cinsel suistimale
karşı korunması güvencesini verirler. Ve bizim de bu
anlaşmalara uygun olarak ilgili kanunları değerlendirip varsa yaşanan
sorunları -ki var olduğunu hepimizi biliyoruz- çözmek adına
önemli girişimlerde bulunmamız gerekmektedir.
Çocukluk
dönemi, insanın kişilik gelişiminin tamamlandığı,
gelecekteki yaşamının temellerinin atıldığı
çok özel ve hassas bir dönemdir. Bu dönemde çocuğun
yaşayabileceği olumsuz bir olay onun sadece o dönemdeki mevcut
sağlığını etkilemez, bilişsel, ruhsal veya
fiziksel gelişimin hızla gerçekleştiği bu dönemde
çocuğun yaşayabileceği olumsuz bir olay onun gelişmesini ve
sağlıklı büyümesini de etkiler. Bir çocuğa karşı
yöneltilmiş istismar ve şiddet içerikli davranış, sadece
bir insanın da yaşamını etkilemez; o çocuğun
ilişkili olduğu, içinde yaşadığı aileyi,
arkadaş grubunu, hatta semti, şehri ve hatta ülkeyi direkt etkiler.
Başta cinsel istismar olmak üzere çocuğa yöneltilmiş her türlü
şiddet, çocuğun geleceğini içine alan geniş zaman diliminde
yaşayacağı kişilik bozukluğu riski ve ruhsal
problemler ile sorunları kuracağı aileye kadar
taşıyabileceği bir dönemi içine alır. Yetişmekte olan,
korunmaya ihtiyacı olan bir çocuğun yaşayabileceği benzeri
sorunları da sadece bireysel değil, toplumsal olarak da ele
almamız gerekir.
Üzerinde
görüştüğümüz raporun sahibi Araştırma Komisyonu -şöyle
bir bakarsak, ne zaman kuruldu, ne zaman çalışmasını
bitirdi- ilki 28/4/2016 tarihinde olmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisinde 9
toplantı gerçekleştirdi; Ankarada 2, Karamanda da 1 kez inceleme ve
değerlendirme programı düzenledi, nihayetinde 12 kez toplanarak
çalışma faaliyetlerini aldığı bir ay ek süreyle 22/8/2016
tarihinde de sonlandırdı.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak biz, her toplantıda, hatta ilk toplantıda
farklı bölgelerde yapacağımız çalışmalarda
bulunduğumuz illerdeki mülki idare amirlerinin, yerel yöneticilerin,
savcıların, hâkimlerin, Millî Eğitim Bakanlığı
çalışanlarının, STK temsilcilerinin yani çocuklarla
ilişkili olan, çocukları ilgilendiren bütün kurum ve
kuruluşların -resmî veya resmî değil- bu toplantılara
katılmasını rica etmiştik, dâhil edilmesini istemiştik
ama bu maalesef mümkün olmadı. Eğer böyle
çalışılsaydı risk analizleri daha iyi
oluşturulabilecek, mevcut sorunlar daha iyi görülebilecek, daha iyi çözüm
yolları üretilebilecekti. Toplantımıza hiç olmazsa bir kez Millî
Eğitim Bakanının, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanının, Adalet Bakanının ve vakıf ve derneklerden
sorumlu Başbakan Yardımcısının
katılmasını istedik ama maalesef hiçbiri gelmedi. Yine,
gerçekleştireceğimiz toplantıların birinde medya ve
basın mensuplarının davet edilerek çocuklara yönelik her türlü
istismarın önlenmesinde görüş ve önerilerinin alınması,
Komisyonun kendilerinden beklentilerinin iletilmesi ve nasıl iş
birliği yapabileceğimiz üzerinde de çalışmayı istedik
ama olmadı. Maalesef, saydığımız tüm bu isteklerimiz,
önerilerimiz yerine gelmedi, o nedenle bu taraflar hep eksik kaldı.
Komisyon,
çalışmalarını dar bir çerçevede yürüttü, yeterli saha
çalışması yapmadı. Toplantılar, davetimizi
kırmayarak gelen ve değerli bilgilerini, tecrübelerini bizden
esirgemeyen akademisyenler ve kurum yöneticileriyle veya temsilcileriyle sınırlı
kaldı. Toplantılarımızda çocuk ihmali, çocuğa yönelik
fiziksel istismar, suça yönelen çocuklar, sokakta yaşamak zorunda kalan
çocuklar ve hatta erken yaş evlilikler üzerinde durulmadı, bu
konularla ilgili olarak araştırma ve incelemelerde maalesef bulunulmadı.
Her
ne kadar öncelikli sorunumuz çocuklara yönelik cinsel istismar olsa da bütün bu
saydıklarım istismar ve ihmal dâhilindedir, ele alınması
gerekliydi ama eksik kaldı.
Komisyonun
çalışma süresi içinde farklı illerimizde farklı istismar
olayları yaşandı. Oraya gitmeyi talep ettik, Oraları
ziyaret edelim, sorunlara bakalım. dediğimizde maalesef bu da
gerçekleşmedi yani saha çalışmaları da yine maalesef
önemsenmedi.
Sunulan
taslak raporun Karamanda gerçekleştirilen çalışmayla ilgili
kısmında verilen bilgilerde ise vakıf, dernek, kurum,
kuruluş ve şahısların aklanmasına yönelik ifadeleri
raporun içeriyor olması üzüntü verici. Çocukların ilgili
şahıslar tarafından Karamandaki olaydan bahsediyorum-
misafirhane adı altında ifade edilen evlerde tutulması, bu
duruma ailelerinin rızasının olması, bahsi geçen evlerin
faturalarının herhangi bir şahıs üzerine düzenlenmiş
olması o evleri ilgili dernek ve vakıflardan tamamen alakasız
kılamaz. Bununla birlikte, olayın yaşandığı
ilimizde gerekli soruşturmanın eksik yapılması, ihmal ve
kusurların araştırılmaması onaylanacak bir tutum
değil, yönetim zafiyetidir. Zira toplantı sırasında resmî
kurum ve kuruluşların temsilcilerine yönelttiğimiz sorular
çocukların korunması ve olay sonrası yapılan
çalışmalardaki eksiklikleri ve ihmali ortaya çıkarmaktadır.
Bu geçen süreçte bunlarla ilgili ne tür çalışmalar
yapılmıştır, o da bizde birer soru işaretidir.
Çocukları
korumak devletin görevidir, vakıfların, cemaatlerin, derneklerin
eline çocuklar terk edilemez.
Komisyon
Ağustos 2016da çalışmalarını tamamladı ve
raporunu tüm milletvekillerine dağıttı. Peki, o günden bugüne ne
değişti? Sadece 2017 genelinde 387 çocuk cinsel istismara
uğradı. 2017de öldürülen 20 çocuğun 10unu babası katletti
ve maalesef ocak ayında 2 çocuk daha babası tarafından katledildi.
Yine,
kayıp olan çocuklarsa başlı başına ele
alınması gereken bir sorun çünkü bu konuda verilen istatistikler hep
kafa karıştırıcı. Türkiyede 2014 yılında
güvenlik birimine mağdur olarak 131.172 çocuk getirildi, bu çocuklardan
11.095inin de cinsel istismara maruz kaldığı belirtiliyor.
Yine, Türkiye İstatistik Kurumu 2008-2011 verilerine göre, kayıp
çocuk sayısı 27 binden fazla. Yine, 2008-2012 yılları
arasında toplam 40.220 kişi çocuk kayıp ilanı vermiş.
2008den 2011 yılına kadar toplamda 5.724 çocuk bulunabilmiş,
bunun gerisi nerede? İçişleri Bakanlığının
verilerine göre 15.900 çocuk kayıp, yakınlarını
kaybetmiş ailelerin verdiği bilgiye göre 30 bin çocuk kayıp.
Yine, Suriyeli çocukların da kaybolduğuna dair bilgiler
istatistiklerde mevcut. İstatistik Kurumunun verilerine göre, 2012
yılında 12.747yle en fazla çocuk kayıp ilanı verilmiş
ama bulunan çocuk sayısı az. Yine, Emniyet Müdürlüğünde, teslim
edilen ve kayıp bildirilen çocuk sayısı fazla. 2008de
4.517yken bu sayı 2012de 12.474 olmuş. Şimdi, diyeceksiniz ki
bana Hep 2008, 2012, 2014 en son, buraya kadar bilgi veriyorsunuz. Evet, maalesef böyle bilgi veriyorum
çünkü o tarihten sonra bir daha hiçbir resmî kurum ve kuruluşumuz çocuk
kayıplarıyla ilgili bir istatistik yayınlamamış
arkadaşlar. Bu da kafa karıştırıcı ve üzücü.
Unutulmamalıdır
ki kayıp çocuklar istismar mağdurudur. Bu çocuklar tehlike
altındadır ve üzülerek söylüyorum -bu çok endişe verici ama- bir
çoğunun hayatı da belki de son bulmuş olabilir.
Bir
raporun belirlediği en önemli kararların
Aslında
bakarsanız bu raporda güçlü taraflar da var yani güçlü öneriler, güzel
öneriler de var ki bunlardan biri, bence raporun belirlediği en önemli
öneri ve ikinci öneri olarak sunuluyor, çocuk hakları daimi komisyonunun
kurulması. Meclisimizde bulunan tüm siyasi partilerin ortak görüşü
olmasına rağmen, Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına
10/10/2017 tarihinde Meclis gündemine getirdiğimiz daimî çocuk
hakları komisyonu kurulmasına dair teklifimiz Meclis tarafından
kabul edilmedi. Üzülerek söylüyorum: İktidar partisi kabul etmedi,
diğer muhalefet partilerinden Kabul ediyoruz. diye bir el kalkmadı,
sadece CHPden arkada 2-3 el kalktı, o da ön tarafa bakıp grup
başkan vekillerinin el kaldırmadığını görünce bir
tereddüt yaşadı yani o gün bu komisyon kurulup bugüne kadar yol
alınabilirdi ama maalesef kanun teklifimiz reddedildi.
Başka
ne sorunlar var raporda? Hazırlanan taslak raporda aile içi fiziksel
şiddetin önlenmesine dair yaptırım gücü yüksek bir mevzuat
önerisi yok arkadaşlar.
Yine,
terörün kullandığı çocuklar için de tedbir alınmalı,
bu konuyla ilgili de sıkı çalışmalar yapılması
gerekiyor.
Raporda
ensestle ilgili sorunlar mevcut değil, Komisyonun gündemine de
taşınmadı. Yok sayarak yok edemezsiniz; o nedenle, ensest
vakalarını da görüp araştırmak durumundayız.
Erken
yaş evliliği üzerinde de yeterli bir çalışma yapmadı
Komisyonumuz. Ayrıca, şunu da belirtmek istiyorum ben: Türk Ceza
Kanununun 103üncü maddesinde yapılacak değişim iptal edilen
kısmın düzenlemesiyle sınırlı kalmamalı, yaş
sınırının 15ten 18e yükseltilmesi de dikkate
alınmalıdır; bu da bizim şerh raporumuzda mevcuttu. Biz,
buna yönelik Türk Ceza Kanununun 18 yaşın altında kalan tüm
bireyleri çocuk kabul ederek o şekilde düzenlenmesiyle ilgili bir kanun
teklifinde bulunduk. Yine, Türk Medeni Kanunuyla ilgili bir kanun teklifinde
bulunduk. İnşallah gündeme geldiğinde kabul edilir.
1999da
Dünya Sağlık Örgütü Çocuk İstismarını Önleme Komitesi
tarafından yapılan çocuğa yönelik cinsel istismarın
tanımı Bir çocuğun tam olarak anlamadığı,
yeterli bilgi ve gelişim düzeyine sahip olmadığı için
rıza veremeyeceği ya da kanunlar ile toplumun sosyal tabularına
uymayan herhangi bir cinsel aktivite içinde yer alması. olarak kabul
edilmiştir ama bu ilgili maddede 15 yaşını tamamlamamış
ibaresi -özellikle Türk Medeni Kanununda- failler açısından maalesef
suç indirme ve hatta çocuk gelin olarak zorunlu evliliklerin önünü
açmaktadır. Bunlarla ilgili düzenleme yapılması gerekmektedir.
Yine,
Türk Ceza Kanununun 103üncü maddesinin 1inci bendinde beden
dokunulmazlığını ihlal etsin ya da etmesin her türlü cinsel
davranışla çocuğun cinsel istismar suçunun
işlenebileceğinin belirtilmesine rağmen, kanunun gerekçesinde
maddenin uygulama alanı yalnızca vücut
dokunulmazlığını ihlal eden cinsel davranışlarla
sınırlandırılmıştır. Bu konuda Yargıtay
hatalı bir karar vermiştir. Bunu açıp kendiniz de
inceleyebilirsiniz. Bunun bir an önce düzeltilmesi, 104üncü maddede
yapılan değişiklikle cinsel taciz suçunun çocuğa
karşı işlenmesi durumunda cezanın
ağırlaştırılacağına yer vermek suretiyle
bedensel temas içermeyen davranışların da 103üncü maddede yer
aldığı gibi değerlendirilmesi çok önemlidir, bunun da
üzerinde durulmalıdır.
Yine,
erken yaş evlilikleriyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz
adına Meclis Başkanlığına sunduğumuz bir kanun
teklifimiz var. Bugüne kadar herhangi birinizin dikkatini çekti mi bilmiyorum,
geçmişe dönük verilen cezalara bakarsanız eğer, küçük yaşta
evlendirilmiş kız çocuklarıyla evlenen erkeklere verilen cezalar
çok fazla. Hatta ebeveynlere verilmiş ceza da var. Ama bu dinî tören
düzenleyen kişilere yönelik verilmiş hiçbir ceza yok; bu, büyük bir
eksikliktir. Bunun sebebi de, 2015 yılında Yargıtayın,
resmî nikâh aranmaksızın dinî nikâha izin veren yeni bir uyarlama
getirmesiyle, bir kanunu kaldırmasıyla ortaya çıkan bir
açıktır. Sadece imamlar kıymıyor bu küçük yaş erken
evliliklerin nikâhlarını, dini bütün bir aile yakını da
kıyabiliyor. Ama 12 yaşında bir çocuk önüne getirildiğinde,
ister din görevlisi olsun ister sıradan bir vatandaş olsun, bu çocuk
önüne geldiği zaman Bu, kanunlara aykırıdır, ben 12
yaşındaki bir çocuğun evliliğine izin veremem.
diyebilmeli. Bunun için de bir kanun olmalı ve cezai işlem
bulunmalıdır. İnşallah bu kanun teklifimiz geldiğinde
de bunu kabul eder, desteklersiniz.
Hazırlanmış
olan taslak raporda suça tanık olmuş çocukların haklarıyla
ilgili bir öneri bulunmamaktadır. Kimyasal kastrasyon, yani hadım edilme; bu, gündeme
gelmiştir. Aslında cinsel istismarda bulunan, özellikle çocuklara
yönelik cinsel istismarda bulunan kişilerin ciddi bir şekilde
cezalandırılması gerekiyor. Ceza, her zaman tek çözüm
değildir, suçun tekrardan oluşmasını önleyecek tek bir
yöntem değildir; cezayla birlikte yapılması gereken çok fazla
çalışma vardır. Bunun içerisinde toplumsal cinsiyete
duyarlılık; yine, erkek çocuklara ve kız çocuklara kendilerini
koruma
Sadece kız çocuklar da değil, erkek çocuklar da istismar
mağduru olduğuna göre her birine iyi bir eğitim verilmesi,
ailelerin de eğitimden geçirilmesi gerekiyor ama bununla birlikte
verilecek cezaların caydırıcılığı çok
önemli. Bu caydırıcı cezaların nasıl
düzenleneceğiyle ilgili de ciddi çalışmalar yapılması
gerekiyor. Her ne olursa olsun çocuğa yönelik cinsel istismarların
hiçbir şekilde ceza hafifletme durumuna sokulmaması yani o konuma
getirilmemesi, en ağır cezaların verilmesi önemli. Kimyasal
kastrasyon gündemde olduğuna göre uygulanabilir ama kimyasal kastrasyon
nedir? Tıbbi olarak uygulanan bir yöntemle belli periyotlarla faile ilaç
vererek cinsel etkinliğinin sonlandırılması anlamına
gelir. Yani bu yöntem sorunu tek başına çözmüyor aslında çünkü
bu, kullanılan organların işlevsiz hâle getirilmesidir ama
sadece olay burada bitmiyor, zihniyet çok önemli. Bu zihniyetle nasıl
mücadele edileceği
Ve yine bu şahısların sadece belli bir
yöntemle etkisiz hâle getirilemeyeceğinin de görülmesi gerekiyor. O
kişi eğer kafasına koyduysa çocuğu daha farklı
yöntemlerle de istismar edebilir. Bu riskin de gözden kaçmaması çok
önemli.
Yine, çocuk ombudsmanlığı oluşturulmalıdır.
Sadece çocuk haklarını koruyan, çocuk suçlarını bulmaya
yönelik, ulusal risk haritalarının oluşturulmasında da
çalışacak çocuk ombudsmanlığı çok önemli.
Bir de cezai ehliyet konusu var, bu da bizim en büyük
sıkıntımız. Bir kişi çocuğa cinsel istismarda
bulunuyor veya bir kadına şiddet uyguluyor, sonra Cezai ehliyeti
yok. denilip belli cezalardan kendisini sıyırabiliyor. O nedenle bu konu tekrar çalışılmalı ve her ne
sebeple olursa olsun, çocuğa veya bir başkasına, bir
kadına, bir hayvana -hiç fark etmez- bir canlıya zarar veren
kişilerin ceza alması noktasında hassasiyet gösterilmesi çok
önemli.
Sunulan
taslak raporda yine eksiklik, önemli bir eksiklik, mevsimlik tarım
işçiliği nedeniyle bölgesel olarak göç eden ailelerin
çocuklarının barınma koşullarının
iyileştirilmesi ve eğitim haklarından mahrum kalmaması için
yapılmış bir öneri de yok, bu da bir ihmal ve bir
istismardır.
Yine,
bu istismarların ortaya çıkması için çalışan ve en çok
da ortaya çıkaran grup olarak bilinen okul psikolojik danışmanları,
rehber öğretmenler ve okullarda görev alan psikologlar. Bu
arkadaşlarımızın da çalışacağı
koşulların en uygun hâle getirilmesi önemli ancak yeni bir genelge
çıktı, diyor ki: Bir psikolojik danışman iki üç okulda
daha görev alabilir. Böyle sorun çözülmez. Çocukların ihtiyacı kadar
psikolojik danışmanın, psikoloğun okullara atanması
gerekir, bölündüğü zaman çalıştığı kurumlara
hâkim olamayacağı için bazı şeyler gözden kaçabilir.
Çocuklarımızın
korunması ve layık oldukları yaşam standartlarına kavuşmalarının
sağlanması amacıyla, mevcut yasa ve mevzuatlarda çocukların
yararına yönelik kısımlar üzerinde tarama ve inceleme yapmak,
gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasını sağlamak ve yeni
yasaların oluşturulmasına destek vermek amacıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisi çocuk hakları komisyonu acilen kurulmalıdır
ve böylece, tüm siyasi partiler bu komisyonda çalışarak bilgi ve
becerilerini, tecrübelerini, görüşlerini sorun çözümü için
kullanabilirler.
Bugün
çocuklara yönelik istismarın önlenmesine yönelik çalışma yapmak
üzere, Bakanlar Kurulu bünyesinde, yine bakanlarımızdan oluşan
bir komisyon oluşturulması sevindiricidir ancak yeterli
değildir, tüm siyasi partilerin de buna destek vermesi amacıyla bu
komisyon hemen kurulmalıdır.
Bununla
birlikte, başta kadın ve çocuklara yönelik olarak
gerçekleştirilen, kendine yönelik şiddet türü olan intihar ve
yaşamımızı paylaştığımız
diğer canlılara uygulanan şiddet davranışları da
dâhil olmak üzere toplumda artan şiddet eğiliminin sebeplerinin
tespit edilmesi ve çözüme yönelik çalışmaların da
yapılması şarttır. Çalı tepmekten korkmamamız
gerekiyor, o çalıyı tepersek biliyoruz ki -bunu daha önceden de
söyledim- arkasından tavşan çıkmayacak. Arkasından ne kadar
iğrendiğimiz, korktuğumuz şey varsa o çıkacak,
yılan çıkacak, akrep çıkacak. Ama biliniz ki eğer biz o
çalıyı tepmekten kaçarsak, görmezden gelirsek veya
istemediğimizi görmek istemezsek ya da bakmadığımız
bir yerleri ihmal edersek bir yerlerde çocuklar şu anda hâlâ acı
çekiyor olabilir, istismar mağduru olabilir, yaşamı tehlikede
olabilir. Biz o çalıyı tepmek zorundayız ve görmediğimiz
her şeyi görebilmek için, daha iyi görebilmek için çaba sarf etmek
zorundayız. Aynı zamanda aziz milletimiz de bunun bir vatandaşlık
görevi olduğunu bilmeli, çevresindeki çocukların ihmali ve
istismarına karşı duyarsız kalmamalıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DENİZ
DEPBOYLU (Devamla) Konuşmama son verirken her birinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Depboylu.
Şimdi,
ikinci söz, gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Konya
Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurta aittir.
Buyurun
Sayın Bozkurt. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya) Sayın Başkan, Meclis
Başkanlık Divanının saygıdeğer üyeleri,
Sayın Bakan; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum diye
başlamak âdetten olduğu için öyle yapıyorum. Üç partinin, dört
partinin ortak önerisini görüşüyoruz. Çocuk istismarı son günlerin en
yakıcı konularından biri. Güya bir ortak komisyon kurduk,
aylarca çalıştık, bir rapor hazırlandı, sonra o rapora
bir muhalefet şerhi hazırladık biz, onu verdik. Rapor bir türlü
görüşülemiyor. Darbeyle ilgili bir de komisyon kuruldu, güya çalışıldı,
onun da raporu falan yok ortada.
Şimdi,
ben deminden beri sayıyorum, 1, 2, 3, 4, 5, 6
6 da değil, 5e
inmiş.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) AKPden 5 kişi var. Yüzde 1,5 oranında
katılım gösteriyor.
MUSTAFA
HÜSNÜ BOZKURT (Devamla) 5 sayın AKPli milletvekili kardeşimi
saygıyla selamlıyorum. Neden bunu söylüyorum? Yani savaşı
konuşuyoruz, kimse yok; ölümleri konuşuyoruz, kimse yok; iç
barışı konuşuyoruz, kimse yok; çocuk istismarını
konuşuyoruz, kimse yok. Yani arkadaşlar, gerçekten, böyle, bir sürü
hazırlık yaptım. Sabahleyin beni grup başkan vekili Konyadan
gelirken telefonla aradı, Siz konuşacaksınız. dedi. Ben
de sabahtan beri bir hazırlık yapmaya çalışıyorum ama
bunların hiçbirini okumanın hiçbir anlamı yok çünkü Türkiye
Büyük Millet Meclisini fiilen kapattınız. (AK PARTİ ve CHP
sıralarından karşılıklı laf atmalar)
Evet,
Bülent Turan Bey, beni dinle. Şimdi nasıl olsa cevap vereceksin.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Arkadaşlar fotoğraf çekiyorlar, o yüzden.
MUSTAFA
HÜSNÜ BOZKURT (Devamla) Bakın, inanın bana, bu Meclise işgal
kuvvetleri bu sizin yaptığınızı yapamadı
kardeşim. İşgal kuvvetleri 16 Mart 1920de Türkiye Büyük Millet
Meclisini bastı, Meclis-i Mebusân üyelerini bir zırhlıya
bindirip Maltaya gönderdi. Gazi Mustafa Kemal Atatürk 23 Nisan 1920de Ankarada
Türkiye Büyük Millet Meclisini açtı. 115 adam kelle koltukta oraya geldi.
Bulgur aşına tahta kaşıkla, aç biilaç üç yılda bir
cumhuriyet kurdu ya. O cumhuriyetin Meclisindeyiz arkadaşlar. (CHP
sıralarından alkışlar) Yani gerçekten şu fotoğrafı
Türk milletinin takdirine sunuyorum. Ordumuz Afrinde savaşıyor,
çocuklarımız şehit oluyor. Ağzınızdan yerlilik,
millîlik, uf, sular seller gibi akıyor ama Türkiye Büyük Millet Meclisinde
hiçbir konuyu konuşurken hiçbir şekilde buna değer vermiyorsunuz.
Çünkü siz de biliyorsunuz ki bu Meclis, iradesini bir tek adama teslim
etmiştir. Bunun da mührünü 16 Nisan günü YSK vasıtasıyla
çaktınız, güzel.
Şimdi,
anlatalım o zaman. Son on yılda çocuk istismarındaki
artış yüzde 700, yüzde 700. Bunlar sizin yönettiğiniz devletin
rakamları, kafadan atmıyorum. Efendim, çocuk istismarıyla ilgili
olarak dünyada yapılan sıralamada dünya 3üncüsüyüz. Hani,
yıllar önce bir millî takım dünya 3üncüsü oldu, bir de burada
maşallah, dünya 3üncüsüyüz. Tabii, tutuklu gazetecilerde dünya
1incisiyiz falan. O gazeteciler de duruma göre ha, yani arkasında Merkel
olan elini kolunu sallayıp gidiyor, valla arkasında Türk milleti olan
da içeride ızdırap çekiyor. (CHP sıralarından
alkışlar) Efendim, istismarcıların yüzde 66sı akraba,
komşu çocuğu falan gibi yakın kişiler. Adalet verileri
yılda ortalama 8 bin çocuğumuzun cinsel istismara
uğradığını söylüyor, mahkemelerden alınan veriler
bunlar. Burada daha sayısız rakam var.
Komisyonda
da söyledik, çocuk istismarı, çocuk tacizi, çocuk ne, çocuk deyince biz
neyi anlıyoruz? Neyi anlıyoruz? Kindar ve dindar nesiller
yetiştireceğiz. diyen bir anlayışı anlıyoruz.
Neyi anlıyoruz? Dünyada hiçbir milletin kadını Türk
kadını kadar milletinin bağımsızlığı ve
egemenliği için mücadele etmiş olamaz. diyen bu cumhuriyetin
kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürkün koltuğunu bugün işgal eden
zatın Kadın erkek eşitliği diyorlar, bu fıtrata
ters. dediği lafı anlıyoruz. Öyle bakılan annelerin
çocukları tacize uğruyor hem de tacize uğradığı
yurtlarda, vakıf evlerinde, dernek evlerinde, neden oralarda
kaldığını hiç sorgulamıyoruz. Devlet ilk ve
ortaöğretimdeki çocuklarına yurt temin edemediği için Ensar
Vakfının, KAİMDERlerin yani Karaman İmam Hatip
Mezunları Derneğinin ya da başka derneklerin... Bugün de
gelirken televizyonda gördüm, İkra Derneği diye bir dernek ve
Hükûmetinizin Millî Eğitim Bakanlığı anlaşma
yapmış, İkra Derneği 5-6 yaşında çocukları
oturtup efendim, işte dinsel öğütler veriyor. Dünya çocukları
nelerle uğraşıyor, biz çocuklarımızı nelerle
meşgul ediyoruz?
Arkadaşlar,
bu kürsüden defalarca söyledik, bakın tekrar söylüyorum: Bu cumhuriyetin
kilit taşı Mustafa Kemal Atatürk ve laikliktir; oynayıp
durmayın, sonunda yıkacaksınız o kubbeyi, hep beraber
altında kalacağız ya. Nedir amacınız, anlamak mümkün
değil, gerçekten mümkün değil.
Eğitimi
resmen yazboz tahtasına döndürdünüz; en çok değiştirdiğiniz
bakan Millî Eğitim Bakanı, en çok değişiklik yapılan
da eğitim sistemi. Sistem diye bir şey kalmadı. 4+4+4 dediniz,
bir gün sabahleyin adamın biri kalkıyor Şu olsun. Hayhay o
olsun. Bu olsun. Hayhay bu olsun. Bir sabah kalkıyoruz,
Cumhurbaşkanı diyor ki: Ya, bizim torun bu TEOGu sevmedi,
değiştirin. Olur, emrin başım üstüne,
değiştirelim. Ya, değiştirirken yerine ne
koyacağınızı bilmediğiniz için aylarca
sıkıntı çekiyoruz. Şimdi, bu sistem içinde yetişen
çocuk, çocuk, adı üzerinde çocuk, kendisine yapılan hangi muamelenin
istismar, hangi muamelenin sevgi olduğunun ayırdına varamadan
yetiştirdiğiniz çocuk ve gidip bizzat yerinde gördüğüm için
söylüyorum, Karamanda ifade vermeyi kabul eden 10 çocuk, toplam 45 çocuk,
hepsi erkek çocuk. Kız çocuk olsa da fark etmez ama hani kızlara siz
diyorsunuz ya: 6 yaşında da nikâhına alabilirsin, 1
aylıkken de yapabilirsin, 3 yaşında da yapabilirsin. Hadi onu
söylemeyelim, onlarca erkek çocuk üç yıl boyunca tecavüze uğruyor,
gidiyoruz valiye soruyoruz: Vallahi, benim haberim yok, bu adamı
tanımıyorum. İki gün sonra valiyle beraber tarikat evinde
fotoğrafı çıkıyor. Millî Eğitim Müdürü olan
vatandaşa soruyoruz, diyoruz ki: Ya, kardeşim, senin denetiminde
değil mi bu yurtlar? Vallahi, öyle bir yurt yok, öyle bir şeyden
bizim haberimiz yok. diyor. Ertesi gün, aynı yurtta, o tacize
uğrayan öğrenciler ve onları taciz eden öğretmenle
fotoğrafları çıkıyor. Hayır, hiç kimsenin umurunda
değil. Bunları o komisyonda söylüyorum, şimdi görüyorum ki
Sayın Komisyon Başkanı da burada yok, üyeleri de burada yok.
(10/123,
124, 125, 126) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) Burada, burada.
Hüsnü
Bey
MUSTAFA
HÜSNÜ BOZKURT (Devamla) Ha, buradaymış, pardon, özür dilerim,
tamam.
(10/123,
124, 125, 126) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) Estağfurullah.
MUSTAFA
HÜSNÜ BOZKURT (Devamla) Sayın Yılmaz Bey, buradaymışsınız,
çok mutlu oldum.
Şimdi,
bunları söylüyoruz, söylüyoruz, söylüyoruz da sonuçta ne oluyor?
Bakın,
yıllardır eğitimi sürekli dinsel öğretilere göre
biçimlendirme çabanız devam ediyor. Buradan muradınız ne? Ne
diyor Sayın Cumhurbaşkanı bir imam-hatipliler
toplantısında? Diyor ki: Zihniyet devrimini siz
yapacaksınız. Arkadaşlar, zihniyet devrimi yapabilmek için
hakikaten çağdaş, bilimsel bir eğitim almak gerek. Bütün
okullarımızın adını imam-hatip yapabiliriz, benim
için hiçbir mahzuru yok. Bütün çocuklarımız, 18 milyon
çocuğumuzun hepsi dinimizi öğrensin, Peygamberimizin
hayatını öğrensin, hiçbir mahzuru yok. Ama bu çocuklar fizik,
kimya, biyoloji öğrensin; yağmurun duayla değil ancak biyolojik
şartlar oluştuğu zaman yağabileceğini öğrensin. Kuraklık
Kar duasına çıkan adamları televizyonlarda göstermeyelim.
Eğer duayla bu yağmur yağsaydı herhâlde dünyanın en
Müslüman ülkesi İngiltere olurdu ya. Böyle bir zihniyetle bu
çocukları yetiştirdiğiniz zaman belki size oy veren mütedeyyin,
mümin, iyi niyetli, elleri öpülesi insanların hoşuna gidiyor olabilir
ama bu, dünyanın gidişatına ters arkadaşlar. Biz
çocuklarımızı nasıl eğitmeliyiz ki çağdaş
dünyanın gereklerine göre, aydın, bilimden yana ve yüksek teknolojili
üretim yapabilecek donanımla donatalım? gibi bir derdiniz yok. Böyle
olduğu için çocuklarımız istismara uğruyor.
Diyebilirsiniz
Dünyanın her yerinde istismar var. Doğru, her yerde var, sapık
dünyanın her yerinde var. Ama Allah aşkına ya, devlet
televizyonuna, benim de vergimle olan televizyona bir adam
çıkarıyorsunuz, bir tarikat önderi, diyor ki: 6 yaşında
çocukla evlenmek dinen uygundur. Ya, 6 yaş ya, Allahtan korkun ya. Yani
yemin ediyorum, bir gram yetkim olsun, o adamın, değil televizyona çıkarmak,
sokakta dolaşmasını yasaklarım, topluma
zararlıdır ya. Böyle bir şey olabilir mi? Bu adam el üstünde
tutuluyor.
BURCU
KÖKSAL (Afyonkarahisar) O adamın söylediklerini de ifade özgürlüğü
saydınız.
MUSTAFA
HÜSNÜ BOZKURT (Devamla) Bakın, demin burada tartışma oldu,
Sayın Bülent Turan da, Sayın Meclis Başkan Vekilimiz Ahmet
Aydın Bey de dedi ki: Hasta ziyareti. E, doğru ama adam hasta yani
fiziksel hasta değil, gerçekten hasta. Ya arkadaş, Türkiye Büyük
Millet Meclisi burası ya -demin söyledim- 16 Mart 1920de işgal
kuvvetleri Meclis-i Mebusânı basıp dağıttığı
zaman Anadolunun bağrından kopup gelmiş 115 kişiyle Gazi
Mustafa Kemalin açtığı bir Mecliste konuşuyoruz. Yahu
Keşke Yunan kazansaydı. diyen bir adama yapılan hasta
ziyaretini doğal karşılayan bir anlayışla
karşı karşıyayız. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın
Bülent Turan, Sevgili Ahmet Aydın; bu bir hasta ziyareti falan değil,
yapmayın, bu doğru değil.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Şahsileştirmeyelim Sayın Başkan.
MUSTAFA
HÜSNÜ BOZKURT (Devamla) Bu doğru değil, bakın, inanın
doğru değil. Yani böyle bir anlayış, bu adamcağız
hastalıklı bir kafa olabilir, buna hiçbir itirazım yok;
kalkıp da bunu Kemal Kılıçdaroğlunun geçirdiği
operasyona geçmiş olsun telefonu açmakla eş değer görmeniz de
ayrı bir ayıp, çok ayıpladım. Ne demek yani, Kemal
Kılıçdaroğlu ile bu adını anmak istemediğim fesli
adamı bir arada mı tutuyorsunuz, aynı mı görüyorsunuz? Bu
olmaz.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Meczup, meczup.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Fikrine katılmamak için söylüyoruz.
MUSTAFA
HÜSNÜ BOZKURT (Devamla) Siz sonra yanıt verin Sayın Bülent Turan.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Çok klasik bunlar.
MUSTAFA
HÜSNÜ BOZKURT (Devamla) Bakın, size saygım sonsuz, Grup Başkan
Vekilisiniz; gerçekten saygı duyuyorum, Sayın Meclis Başkan
Vekilime gerçekten saygı duyuyorum, hepinize saygı duyuyorum ama bu
tür adamları hep birlikte mahkûm etmezsek inanın bana burada bir
ortak çalışma zemini bulamayız. (CHP sıralarından
alkışlar)
Çocuk
istismarını konuşuyoruz, kimse yok. Bakın, dedik ki, ilk
günden beri, bak, ilk gün, daha televizyonlar altyazı geçerken, Afrin
Operasyonunun başladığı söyleniyor, aynen
attığım tweeti söylüyorum: Ordumuzun ve Hükûmetimizin
arkasındayız. Mehmetçikin ayağına taş değmesin,
Allah ordumuzu esirgesin. Bunun üzerine 200ün üzerinde yorum aldım.
200e yakın yorumun büyük çoğunluğu Vay, niye Hükûmetin
arkasındayız. diyorsun? da, bilmem ne de, şu da bu da.
Şimdi
arkadaşlar, bakın, Kıbrıs Harekâtında ben
İpsalada altı ay çadırlı ordugâhta yatmış bir
arkadaşınızım. Böyle durumlarda hükûmet-devlet
ayrımı ortadan kalkar. Siyasi iradedir o kararı veren, muhalefet
olsun, iktidar olsun bütün partilerin de görevi o siyasi iradenin
aldığı kararın arkasında durmaktır. Bunu
yaptık, iyi niyetle yaptık, doğru olduğuna
inandığımız için yaptık ve asla, orada
yaptığımız harekâtın, her ne ise, adını
operasyon diye koyup sonradan da savaş mavaş demek ne kadar
doğru onun da takdirini size bırakıyorum ama, buradan, bu
harekâttan mülhem 32 evladımızı şehit vermişiz, ne
kadar başka kayıp olduğunu bilmiyorum. Ama, bu harekât üzerinden
hâlâ bir iç cephede birlik, bir ulusal birlik oluşturmak yerine bu
harekâttan mülhem sürekli Cumhuriyet Halk Partisini karalamak, sürekli
işte Bay Kemal, may Kemal gibi laflarla sürekli ama sürekli sanki CHP bu
harekâtın arkasında değilmiş görüntüsü yaratmak doğru
bir şey değil. Ha, biz bu harekâtın arkasındayız,
doğru ama bu harekâtı yapma sebebi, sizin altı senedir bizim
sürekli ikazlarımıza rağmen yapmış ve
uygulamış olduğunuz yanlış politikalar. Bunu
söylemeyecek miyiz? Söyleyeceğiz. Söyleyeceğiz ki bir daha aynı
hataya düşmeyin.
Bakın,
biz aylardır söylüyoruz, diyoruz ki: Kardeşim, ya, Rusya, İran,
Irak, Suriye, Türkiye, bu 5 ülke bir araya gelip bu sorunu kendi arasında
konuşarak buradaki terör sorununu da, Büyük Ortadoğu Projesi
adlı Türkiyeyi bölmek isten emperyalist projeye karşı ortak bir
tavrı da geliştirebilirler. Hayır. Niye? Esad katil. Ne
yapmış? 1 milyon Suriyeli öldürmüş. Esad katil, vallahi bu El
Beşir herhâlde Nobel Barış Ödülü sahibi; durmadan
ağırlayıp duruyorsunuz adamı. Yahu, Sudanın eli
kanlı diktatörüyle görüşmekte hiçbir beis görmüyorsunuz, efendim, 10
bin kilometre öteden gelip Irakta 2 milyon Müslüman Iraklıyı
katleden, Ebu Gureybde Iraklı esirleri köpeklere tecavüz ettiren
adamlarla oturup görüşüyorsunuz, komşunuzla görüşmüyorsunuz.
(CHP sıralarından alkışlar) O komşu kim? O komşu
daha birkaç sene önce sizin Marmariste beraber balık tuttuğunuz adam
ya. Karşılıklı vizeleri kaldırdığınız,
neredeyse ortak Bakanlar Kurulu toplantıları falan
yaptığınız bir adam.
Şimdi,
buradan hareketle şu çocuk istismarına gelmek istiyorum, ne
alakası var demeyin. Ülkeyi yönetme anlayışınız,
ülkeyi sürekli tek başınıza yönetme
anlayışınız, her doğruyu kendinizin bildiğiyle
ilgili bir ön kabulünüz, hatta ve hatta kendinizin de değil, kendi
adınıza vekâlet verdiğiniz Sayın Recep Tayyip
Erdoğanın en doğruyu bildiği hakkındaki bu ön
kabulünüz Türkiyeyi açmazdan açmaza sürüklüyor. Sayın Recep Tayyip
Erdoğan ne diyor? Durmadan beni aldatıyorlar. Ya, şimdi
sürekli aldanan bir insanın ihtiyacı nedir? Doğru bir
istişare, doğru bir birliktelik kurmak ve fikirlerden
yararlanmaktır. Yani Burada muhalefet ne söylerse söylesin
karşı çıkalım. İktidar ne söylerse haklıdır.
İktidar da değil, pardon, Recep Tayyip Erdoğan ne söylerse
doğrudur. gibi bir anlayışla işte buraya geliyorsunuz.
Ondan sonra Rabbim de affetsin, milletim de affetsin, işte biz
aldatıldık, kandırıldık. Ya arkadaş,
aldatıldın, kandırıldın da bu 32 çocuğumuzun
kanının hesabını kimden soracak bu millet? Onun da
hesabını gelin bizden sorun o zaman! Bunlar yanlış.
Çocuk
istismarı
Bakın, Türk Standartları Enstitüsü dün bir
kitapçık yayınlıyor, helal otel standardı. Sayın
Bakan, helal otel standardı ne? 6 yaşın üstündeki otel
müşterilerinin kadın erkek kullanım alanlarını
ayırın. Kafa aynı kafa ya, hiç farkı yok, televizyonda
konuşan tarikat lideri de aynı, 6 yaşında evlenilebilir.
diyen adamın kafası da aynı, Türk Standartları Enstitüsünün
kafası da aynı. Peki, bu adamları bu göreve kim getiriyor, kim
getiriyor? Siz getiriyorsunuz. Ondan sonra Biz çocuk istismarını
önleyeceğiz. Çocuk istismarını önlemenin yolu ahlaklı bir
toplum yaratmaktan geçer arkadaşlar. Ahlak, dinler daha yokken, yani ilk
insandan beri, yani mağara insanından beri 3-5 insanın bir arada
yaşayabilmesini sağlayan kurallar bütünü; bunun dinle, Hristiyanlıkla,
Müslümanlıkla, Musevilikle hiç alakası
BAŞBAKAN
YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) İnsanlığın
doğuşuyla beraber dinler vardır.
MUSTAFA
HÜSNÜ BOZKURT (Devamla) Elbette, dinlerin de ahlakı vardır ama
asıl ahlak insan ahlakıdır. İnsan ahlakı
dediğiniz şey aldatmamak ve fedakârlık üzerine kuruludur. Ahlak,
utanma duygusuyla eş anlamlı bir kavramdır. Utanması
olmayan adamın hangi dinden olursa olsun ahlakı olmaz kardeşim.
(CHP sıralarından alkışlar) 6 yaşında bir
çocuğun, 3 yaşında bir çoğun ırzına geçen bir
adam Müslüman olsa ne olur, Hristiyan olsa ne olur, Musevi olsa ne olur, ateist
olsa ne olur ya? Bu anlayışı lanetlememiz lazım hep
beraber.
Şimdi,
burada gene konuşulacak, Hükûmet cevap verecek, muhtemelen, ben
konuştuktan sonra siz de bana cevap vereceksiniz. Benim de cevaplarım
hazır, hazır ya, hazır da bizim birbirimize cevap vermemiz
O
televizyonda konuşturduğunuz adamların, 6 yaşında
çocukla evlenilebilir. diyen sapık kafaların lafını
dinleyen birtakım çocuklarımız belki şu anda tecavüze
uğruyor. Bu gerçeği değiştiremiyoruz arkadaşlar.
Ya,
bu süre de amma çabuk bitiyor Sayın Başkan, vallahi yirmi dakika
olmuş, daha söyleyeceğim bir çuval laf var.
Şimdi,
sözlerimi şöyle bitireyim: Sevgili AKPli kardeşlerim -burada
bulunmayan kardeşlerime de saygı iletiyorum- sevgili MHPli
kardeşlerim, sevgili HDPli arkadaşlar, sevgili CHPliler; gelin,
şurada hep beraber olalım arkadaşlar. Bakın, samimi
söylüyorum, ülkemiz kanıyor, ülkemiz yıllardır kanıyor.
Biz, sürekli birbirimizi ötekileştirerek bir yere varma şansına
sahip değiliz. Gelin kendi Kürtümüzle barışalım, gelin iç
barışımızı sağlayalım, gelin
çocuklarımızı sevelim yahu. Ya, buraya niye geliyoruz kardeşim?
Adalarımızda Yunan Bayrağı, güneyimizde bilmem ne, Süleyman
Şah Türbesini kaçır
Gel her gün sabahtan akşama kadar Kemal
Kılıçdaroğluna, CHPye bağır çağır. Ne
olacak, neyi sağlayacaksınız?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen bir dakikada.
MUSTAFA
HÜSNÜ BOZKURT (Devamla) Teşekkür ederim Başkanım.
Tamamladım
Tamamlasam ne olacak, yarım bıraksam ne olacak Sayın
Başkanım?
Ben
şunu tekrar, inanın bana, ömrünü bu memlekete, bu millete vermiş
kırk beş yıllık bir hekim, eski bir asker olarak içim
kanayarak söylüyorum: Bakın, bu arz ettiğimiz, topluma
sunduğumuz bu manzaradan asla bir millî birlik çıkmaz, asla bir
beraberlik çıkmaz. Bunu yapmayın ne olur, yalvarıyorum. Gelin
burada hep beraber olalım, bu toplumun bütün sorunları çözülebilir
sorunlardır, sizden rica ediyorum. Ama burada biz onu nakzedelim, öbürü
onu eksiltsin, öbürü bunu bilmem ne yapsın
Şimdi,
bana istediğiniz cevabı verin ama bir şeyi
değiştiremeyeceksiniz, bu toplum kanıyor, bu toplum 2002de
kanamıyordu, şimdi kanıyor. Bunun sorumluluğunu lütfen
arayın, bulun ve lütfen ama lütfen, rica ediyorum, hep birlikte bu sorunu
çözelim.
Başkanım,
teşekkür ediyorum, sağ olun. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Turan, buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
26.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü
Bozkurtun görüşülmekte olan 442 sıra sayılı Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) - Sayın Başkan, az önceki
konuşmacının ifade ettiği hususa geçmeden önce gündemin
hassas olduğunu, hepimizi etkileyen, ağır bedelleri olan bir
gündem olduğunu ifade etmek istiyorum. O yüzden konuyu
dağıtmaya, polemiğe çekmeye, farklı yerlere taşımaya
gerek olmadığı kanaatindeyim. Meclisin ilgilisi kim varsa bugün
burada; Komisyon yerinde, Hükûmet yerinde, arkadaşlarımız
yerinde. Zaten çok önemli bir rapor hazırlandı, tüm vekillerimiz, tüm
partilerimizin katkısıyla bu hazırlandı.
Dolayısıyla konuyu takip edenler zaten işinin başında.
O yüzden bakıldığında her partinin -tırnak içerisinde-
sayısal verisi verilebilir eksik var mı fazla var mı diye. Ama
ben bu tarz yaklaşımı doğru bulmuyorum. 15 Temmuz gecesi
ihtiyaç olduğunda bu Meclisin nasıl açılacağını
tüm dünya gördü. Dolayısıyla ihtiyaç hâlinde nasıl yaklaşacağını
tüm kamuoyu biliyor.
Tekrar
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
27.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Bülent Turan, tabii öyle söylüyor ama 316
milletvekilinin hazır bulunabileceği iktidar partisinden 5
kişiyle oturuyor. 130 milletvekilinin hazır bulunabileceği
Cumhuriyet Halk Partisi 40 kişiyle oturuyor. Diyor ki: Her parti
oranında oturuyor.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) 15, Sayın Başkan, önemliyse eğer.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Şöyle bir şey var: Yüzde 1,5unuz burada, yüzde
40ımız burada, yüzde 35imiz burada; birazcık da insaflı
olun yani. Hani vatandaşın gözünün içine baka baka aynı
şeyi söylüyorsunuz.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Kaç olunca yeterli olacak?
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, iktidar partisi Meclisi
çalıştırmakla yükümlü bir partidir, hâli ortadadır, hâli
perişandır.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan, bu polemik yersiz bir polemik,
gerçekten. Böyle önemli bir konuda sayısal verilerle iş yapmak
doğru değil, ne dediğimizin daha kıymeti var.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) - Yani 5 kişiyiz ama 100 kişiye bedeliz. diyorsunuz,
helal!
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Bakınız, eğer böyle yapacak olursak CHPnin
her gün 20 kişiyle nöbet tutup hiçbirinin gelmediğini söylemem
gerekir. Bu, yanlış bir yaklaşım. İlgililer burada
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, şimdi gruplar adına üçüncü söz, Halkların
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BURCU
KÖKSAL (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) ...60a göre Komisyon üyemizin bir söz talebi var, bir dakika,
uygun görürseniz.
BURCU
KÖKSAL (Afyonkarahisar) - ...60a göre bir söz talebim var, bu Komisyonla
ilgili olarak, uygun görürseniz.
BAŞKAN
Tamam, uygun göreyim de, polemiği uzatmayalım.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Katkımız yok. diyecek Sayın Başkan,
saygı duyuyoruz.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Hayır, hayır, polemik için değil, bir bilgi
vermesi gerekiyor bu açıklamayla ilgili.
BAŞKAN
Buyurun.
28.-
Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksalın, Çanakkale Milletvekili Bülent
Turanın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
BURCU
KÖKSAL (Afyonkarahisar) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
biraz önce AKP Grup Başkan Vekili Sayın Turan, Komisyon raporunun tüm
siyasi partilerin katkılarıyla hazırlandığı
yönünde bir beyanda bulundu. Ben o Komisyonda Cumhuriyet Halk Partisini temsilen
bulunan bir Komisyon üyesi olarak şunu söylemek istiyorum: Komisyon raporu
tamamen AKPli Komisyon Divan üyeleri tarafından hazırlandı,
taslağı bize gönderildi ve sadece Görüş bildirin. denildi.
Hâlbuki, biz isterdik ki Komisyon raporunu tüm siyasi partilerin
katılımıyla yazalım. Zaten en başında Komisyon
Divanı sadece AKPli üyeler tarafından teşekkül ettirildi,
muhalefetten kimse Divanda yer almadı. Aynı şekilde Komisyon
raporunda da muhalefet partilerinin görüşlerine yer verilmedi, sadece
muhalefet şerhimiz var. Bunun da özellikle Meclis gündeminde
paylaşılmasını talep ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan, zapta geçsin; rapor burada,
hanımefendi nasıl atladı bilmiyorum da muhalefet şerhi
olarak epey uzun sayıda not var, belge var. Eleştiri de bizim
açımızdan bir kıymettir.
Teşekkür
ediyorum.
BURCU
KÖKSAL (Afyonkarahisar) Şerh koyduğumuzu söyledim. Şerh koyduk
sadece, şerh koyduk.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, muhalefet şerhinin
basılması iktidarın muhalefete bir lütfu değil, muhalefet
partisinin hakkıdır. Önemli olan, böyle önemli bir konuda
ortaklaşmamış ve Komisyon raporunu sadece iktidar partisi
yazmıştır.
Teşekkür
ediyorum.
(10/123,
124, 125, 126) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) Ortaklaştık.
BAŞKAN
Bakın, şu anda ortaklaşmışız, lütfen bu
ortaklaşmaya halel getirecek söz ve davranışlardan
kaçınalım bütün gruplar olarak.
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler (Devam)
1.-
Başta Cinsel İstismar Olmak Üzere Çocuklara Yönelik Her Türlü
İstismar Olaylarının Araştırılarak
alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (10/123, 124, 125, 126) (S.
Sayısı: 442) (Devam)
BAŞKAN
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Filiz Kerestecioğlu konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Kerestecioğlu. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP
GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Yılmaz Tunç, kitap elinizde. Bir
sayfalarına bakarsanız, 424üncü sayfada muhalefet şerhimiz
başlıyor. En uzun muhalefet şerhini yazdık, ciddi bir
katkı sunduk bu rapora ve 35 sayfa, ismimiz yok.
(10/123,
124, 125, 126) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) Yok mu?
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Evet, kitapta ismimiz yok.
Yani hani HDP görünmez olsun istiyorsunuz ama çocuk istismarını
gerçekten önleme, bunun araştırılması raporunda da 35 sayfa
yazılmış ve gerçekten ciddi bir araştırmayla
yazılmış şerhte ismimizin olmaması kabul edilebilir
bir şey değil. Bu kitabın derhâl toplatılması ve yeniden
basılması lazım, adımızın da doğru dürüst
yazılması lazım bu kitaba. 424ten 457ye kadar -bakarsanız
bulursunuz- bizim muhalefet şerhimizdir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Kasım 2016da
yayınlanmış Komisyon raporunu görüşüyoruz. 2016
yılı Mart ayında Karamanda Ensar Vakfı ve Karaman Anadolu
İmam Hatip ve İmam Hatip Lisesi Mezunları Mensupları
Derneğine ait evlerde onlarca çocuğun istismara
uğradığı ortaya çıkmıştı. Üstelik bu
çocuklar yurtta kalan, sözde gönüllü denilen bir öğretmen, Muharrem Büyüktürk
tarafından sistematik olarak taciz edilmişlerdi. Yıllarca süren
istismar 9-10 yaşlarında onlarca çocuğu etkilemişti.
Ensar
Vakfı kamu yararına çalışan vakıf statüsüne
alınmış bir vakıftı ve Hükûmetin siyasi
görüşlerini yansıtacak bir nesil yetiştirme projesinin sivil
ayağını oluşturduğu iddiasıyla ismi uzun süredir
gündemdeydi. Emine Erdoğan Ensar Vakfı etkinliğinde Doksan
yıllık enkazı kaldırdık. derken Ensar Vakfı
Başkanı, geçen yıl verdiği röportajda, Gülen cemaatine
bağlı evlerin kapanmasının ardından yurt
ihtiyacını karşılamak için hızla yurtlar açtıklarından
bahsediyordu.
Bir
proje devreye sokulmuştu arkadaşlar ve çocukların yararı
yerine siyasi saikler ön plana çıkarılmıştı. Ne Ensar
Vakfı ne de KAİMDER çocukların istismar edildiği yurtlar
için herhangi bir izin almamıştı. Çocuklarla çalışan
kurumların uyması gereken standartlar, personelin ve gönüllülerin
yeterlilikleri ve özellikleri, denetim gibi hayati önem taşıyan
konular o kadar da önemli değildi. Toplumda -tırnak içerisinde-
itibarlı olmak yani esasen Hükûmete yakın olmak yurt açmak için de,
gönüllü olmak için de yeterli sayılıyordu. Bütün bu denetimsizlik ve
siyasi kararlar çocukların istismar edilmesine neden oldu.
Şikâyet
üzerine soruşturma başlatan Karaman Cumhuriyet
Başsavcılığı, soruşturmaya getirdiği
gizlilik kararının ardından, Karamanda yaşanan
istismarla ilgili bir de yayın yasağı getirdi. Öncelikli olarak
çocukların üstün yararı yerine vakıfları gözeten bu karar,
himaye edilmek istenenin çocuklar mı, yoksa sorumlu kurum ve vakıflar
mı olduğuna dair ciddi bir şüphe yarattı. Ve ne yazık
ki herkes, Hükûmet veya Hükûmetin yakın olduğu kişilerle ilgili
eleştiride bulunmak dahi suç olduğundan tarafgirlikle vakfın
sorumluluğunun örtbas edileceğini düşünmeye başladı.
Bu olay bu konuda bir dönüm noktası oldu. Toplumun, çocukların her
türlü istismarını engellemekten sorumlu olan devlet kurumlarına
karşı güveni tamamen sarsıldı. İstismara
karşı toplumda ciddi bir duyarlılık oluştu.
Verdiğimiz her araştırma önergesi bu Mecliste reddedilirken
Hükûmet toplumsal tepki karşısında bir Komisyon kurmak durumunda
kaldı.
Adalet
ve Kalkınma Partisinin yakın ilişki içinde olduğu söz
konusu vakıfların itibarını korumak adına sorumlu
kurumları da içine alan bir soruşturma yürütmek istememesine
rağmen, çocuk istismarına karşı güçlü ve etkili bir tepki
vererek bu Komisyonun kurulmasını sağlayan aslında
duyarlı kamuoyu ve halkımızdır. Ne var ki Hükûmet bu
duyarlılığa yanıt veremedi. Bu Komisyonun ben de bir
üyesiydim. Hemen harekete geçerek Karamandaki yurtları ve çocuklara
karşı istismarın yaşandığı Nizipte bulunan
AFAD Mülteci Kampı gibi kurumları yerinde görerek alınacak
önlemlerin tespit edilmesi
Kurumlar yerine çocukları koruması
gereken Komisyon yaklaşık üç ay boyunca masa başında
uzmanları dinledi. Komisyonun kurulmasına neden olay olayların
geçtiği Karamana gidilmesi dahi çok uzun bir zaman aldı.
Israrlarımız ve Komisyonun işletilmemesi hâlinde Komisyondan
çekileceğimizi de beyan etmemiz sonucunda Karamana gidildi. Dikkatle
çalıştık. Komisyonun hazırladığı rapora, tam
-az önce de söylediğim gibi- 35 sayfalık, çocuk hakları
alanında çalışan uzmanlarla saatlerce konuşarak bir
muhalefet şerhi hazırladık, yapılması gerekenleri tek
tek ifade ettik fakat o günden bu yana tek bir adım atılmadı.
Komisyonun kurulmasında uzlaştığı daimi çocuk
hakları komisyonu, bu dahi Mecliste kurulmadı. Defalarca bunu da
gündeme getirdik çünkü mesele, bir olay olduğunda ortaya çıkıp
öyle popülist söylemlerde bulunmak değildir, olay olmadan önlemektir hele
ki söz konusu olan çocuklarsa. Bu nedenle, yani Hükûmet hâlen çocuk istismarına
karşı bir seferberlik başlatmadığı için çocuk
istismarını önleme noktasında hiçbir gelişme katetmedik.
Daha geçen hafta -bahsini açmak dahi canımızı
acıtıyor- henüz 4,5 yaşında bir çocuk Adanada tecavüze
uğradı. Tıpkı Ensar sanığına beş yüz
sekiz yıl üç ay hapis cezası verilmesi gibi yine devlet büyükleri
ortaya çıkıp en ağır ceza verileceğini, kimyasal
hadımı getireceklerini söylediler. Bu, korkunç bir siyasal
sorumsuzluktur arkadaşlar. Bu, ciddi bir siyasal sorumsuzluktur, asıl
görevini yerine getirmeyen Hükûmetin halkın öfkesini dindirmek için
popülizm yapmasıdır.
Çocuğun
cinsel istismarının önlenmesi, bunun yolu hadım gibi popülist
cezalar getirmekten değil, Türkiye Psikiyatri Derneğinin de
belirttiği gibi cinsel taciz ve istismara zemin hazırlayan toplumsal
değerlere, cinsiyet eşitsizliğine müdahale edebilecek
kapsamlı politikalar geliştirilmesi, cinsel suçlarla ilgili kamu
duyarlılığının artırılması,
mağdurun adalet sistemine erişiminin, hızla erişiminin
sağlanması, başvuru, soruşturma ve yargılama
aşamalarında yeniden travmatize edilmesini engelleyici koruyucu
tedbirlerin düzenlenmesi, ceza ve yaptırımların belirlenmesi ve
uygulamasıyla ilgili özellikle hafifletici etkenler, salıverilmelerle
tetiklenen adaletin yerini bulmadığına ilişkin yaygın
kanıya neden olan düzenlemelerin gözden geçirilmesi gibi birçok boyut
içeren bir strateji oluşturmaktan geçer, popülizmden değil.
Bireyin
fiziksel ve psikolojik bütünlüğüne yönelik en ağır şiddet
suçlarından biri olan cinsel saldırı suçlarıyla ilgili kadınların,
kadın örgütlerinin, feminist mücadelenin biriktirdiği deneyimler ve
yapılan pek çok akademik çalışma, cinsel
saldırıların çoğunun cinsel bir eylem değil,
cinselliğin sadece araç olarak kullanıldığı bir
şiddet suçu olduğunu gösteriyor. Bunun nedeni, cinsel arzular
değil sadece ya da bir hastalık da değil, bunları
psikolojik rahatsızlık falan diye kategorize edemezsiniz, böyle bir
şey de değil. Mütecaviz kişilerin temel motivasyonu,
mağdura yönelik öfke, erkeklik güçlerini ve üstünlüğünü gösterme, erkekliğini
ispatlama, hükmetme ve saldırganlık gibi duygulardır. Söz konusu
duygular ve eylemler, kadınlara ve erkeklere yüklenen, esas olarak erkek
egemenliğine dayalı toplumsal rollerin yarattığı eşitsizlikten
kaynaklanıyor.
Evet,
Türkiye Psikiyatri Derneğinin cinsel suçlara ilişkin görüş
yazısında ifade ettiği gibi bu suçların faili olan her
bireyin -dediğim gibi- ruhsal bozukluğu olduğu
varsayımı da doğru değildir.
Değerli
arkadaşlar, Ensar Vakfındaki istismardan sonra dahi onlarca çocuk
istismarı yaşadık. Adanada bir bebeğe tecavüz edildikten
sonra Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Adli süreci takip
ediyoruz, sosyal destek veriyoruz." diyor. Oysa Bakanlığın
görevi, istismar gerçekleştikten sonra istismara uğramış
çocuğa destek olmak değildir. Nitekim bugün Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı burada değil, yurt
dışındaymış, olabilir fakat o zaman niye bu kanunu, bu
raporu bugün getiriyorsunuz?
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Beraber getirdik, yapmayın.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Hayır Beraber getirdik.
değil. Niye Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı burada yokken
getiriyorsunuz? Aile ve Sosyal Politikalar Bakanının burada bizim
sorularımıza cevap vermesi, bu istişareye katılması ve
burada sorumluluk alması gerekir, olması gereken budur.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Haklısınız, Bakanımız yurt
dışında. Acil geliştiği için...
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Siz daha sonra cevap verin,
süreme çünkü eklenmeyebilir.
Bunun
dışında, şimdi, 20 Şubat 2018de Hükûmet Sözcüsü Bekir
Bozdağ, Bakanlar Kurulu toplantısının ardından
düzenlediği basın toplantısında çocuk istismarları
konusunda Hükûmet bünyesinde 6 bakandan oluşan bir istismar komisyonu
kurulduğunu söylüyor. Peki arkadaşlar, diyor ki bir de: Bundan sonra
daha etkin koruma için neler yapılması gerektiği hususunu
çalışmak ve Hükûmetimize yasal ve idari açıdan
yapılması gerekenler konusunda en kısa sürede bir rapor sunmak
yapacağımız ilk iş olacaktır. Biz niye
çalıştık bu Mecliste, bu koskoca raporu niye
hazırladık? Bu sivil toplum örgütleri niye
çalışıyorlar bu alanlarda yıllardır, Bekir
Bozdağ, Abdulhamit Gül, Betül Kaya, Süleyman Soylu, İsmet
Yılmaz, Ahmet Demircan komisyon üyesi olsun diye mi? Hayır, bu
Meclistir aynı zamanda bunu işletmesi gereken. Daimi komisyonun,
çocuk hakları daimi komisyonunun el birliğiyle kurulması
gerekir. Bu bir seferberlik ilanıdır. Seferberlik ilan
etmediğiniz zaman, bunun için kampanyalar yürütmediğiniz zaman, her
olaydan sonra ya bir hayvana tecavüz edilir ya bir küçücük çocuğa tecavüz
edilir ki bunların birbirinden farkı yoktur. Bu şiddet kültürü
aslında birbirini besleyen bir kültürdür. Hayvana sevgisi olmayan, ona
tecavüz eden insanlar aynı güdülerle hareket ederler ve çocuklara da
tecavüz ederler, kadınlara da tecavüz ederler. Bu bir seferberliktir
arkadaşlar, ciddiye alınması gereken bir seferberliktir. Bu
nedenle söylüyorum, bugün getirmezdiniz; yarın, öbür gün getirirdiniz,
Aile Bakanı da burada olurdu, onun da buna katkı sunması
gerekirdi.
Şimdi,
çocuk istismarını, ensesti gizledikçe, Ensar gibi örtbas etmeye
kalktıkça, istismar toplumda gizli kaldıkça cezasızlık da
aynı ölçüde artıyor, istismarcılar çocukları istismar
etmeye devam ediyorlar. Bu ülkede son bir yılda binlerce çocuk istismara
uğradı. Ensar Vakfında, AFAD mülteci kamplarında, Kuran
kurslarında, okullarda çalışan kişiler çocukları
istismar ettiler. Daha geçen ay İstanbulda bir hastanede yüzlerce
çocuğun gebeliğinin gizli tutulduğu ortaya çıktı. Ne
yaptınız bununla ilgili? Bir sorunu çözmek için niyet ve inanç
gerekir. Ben böyle bir niyet ve inanç görmüyorum, en azından bugüne kadar
görmedim.
Çocuklar,
çocuklarla çalışması gereken kişilerin dahi tacizine
uğruyorlar. Türkiye tarafından 7 Aralık 2011 tarihinde onaylanan
ve Nisan 2012 tarihinde yürürlüğe giren Lanzarote Sözleşmesi taraf
devletlere, hüküm giymiş cinsel suç faillerinin bilgilerini kayıt ve
muhafaza etme sorumluluğu yüklüyor. Var mı
kayıtlarınız arkadaşlar? Cinsel suç faillerinin
kayıtlarını tutuyor musunuz? Ancak, nasıl olur da işte
çocuklarla çalışan bir kurumun başına getirilecek kişinin
geçmişi dahi araştırılmaz -bu bile doğru dürüst
araştırılmıyor- ve istismarın kaydı tutulmaz?
Evet,
Türkiye'nin dört bir yanından ardı ardına çocuk istismarı
haberleri geliyor. Keçiören Anadolu İmam-Hatip Lisesinde Kuran dersi
emekli öğretmeni Sefer A.nın 12 kız öğrenciye cinsel
istismarda bulunduğu ortaya çıkıyor. Gaziantep
Nurdağının Şatırhöyük Mahallesinde bulunan
Şatırhöyük Ortaokulunda, 3 ortaokul öğrencisine cinsel istismarda
bulunmakla suçlanan müdür yardımcısı tutuklanıyor neyse ki.
Sivas Erkek Yetiştirme Yurdunda geçtiğimiz aralık ve ocak
aylarında 12-18 yaş grubundaki 35 öğrencinin birlikte
kaldığı yurtta yaşı küçük çocuklara büyüklerin tecavüz
ettiği, yurttaki görevlilerin ise tutanak bile düzenlemedikleri
söyleniyor; yurt müdürü apar topar görevinden ayrılıyor.
Ağrıda Anadolu sağlık meslek lisesinde okuyan 17
yaşındaki bir kız öğrenci, kaldığı
öğrenci pansiyonunda kendini başörtüsüyle asarak intihar etti. Soruşturmada
intihara cinsel istismarın yol açtığı ortaya
çıktı. Bunlar çok acı, çok acı gerçekler arkadaşlar;
bunlar öyle siyasi partiler söz konusu edilerek sensin, bensin, osun diyerek
tartışılacak şeyler değil. Açık söylüyorum, net
olarak bir daha söylüyorum: Bu bir seferberlik ilanı gerektirir.
Dünyada
5 çocuktan 1inin mutlaka istismarın bir biçimine maruz
kaldığı söyleniyor. Türkiye'ye dair, maalesef, elimizde resmî
kurumlar tarafından iletilmiş tek veri kaç çocuk istismarı
vakasının şikâyet konusu olduğu; kaçı hakkında
dava açıldığı, kaç failin ceza aldığı.
Araştırmalar, STKlerin ve akademinin inisiyatifine
bırakılmış durumda.
Avrupa
Konseyi Lanzarote Sözleşmesinin istismarı önlemek için şart
koştuğu cinsel istismar ve sömürüyle ilgili bir de izleme
mekanizması yok, ne çocuklar izleniyor ne de failler. Yani mağdur
olan çocuk sonrasında ne durumda, fail olan kişi sonrasında ne
yapıyor, izlenmiyor, bir izleme yok; o adam gitti, başka neler
yaptı, bunu bilemiyoruz. Evet, çocuk istismarını önlemek için
yapılması gerekenler gerçekten ihmal edilmiştir.
Devlet,
çocuğu hamilelikten itibaren izliyor mu? Hayır. Çocuk okul
çağına gelene kadar aile hekimi, çocuk hekimi, okul çağına
geldiğinde ise öğretmeni çocuğu periyodik olarak takip ediyor
mu? Hayır. Mahalle düzeyinde örgütlenmiş, çocuğu sürekli
destekleyen bir sosyal hizmet ağı var mı? Hayır. Çocuklarla
çalışan tüm kamu görevlileri, çocuk ihmal ve istismarını
takip etme konusunda bilgilendirilmişler mi? Sağlık
çalışanları ve eğitimciler, çocuk istismarını adli
ve sosyal hizmet yetkililerine bildirme yükümlülüğü, bildirim
yükümlülüğü konusunda bilgi sahibiler mi, eğitilmişler mi?
Hayır. Kamu görevlisi, öğretmen, doktor, sosyal hizmet
uzmanlarından oluşan bir çocuk koruma sistemi var mı? Çocuk,
devletle temasını bu görevliler üzerinden düzenli biçimde sürdürüyor
mu? Hayır. Peki, çocukların kendilerini koruma kapasiteleri
güçlendiriliyor mu, çocuklar çocuk istismarına karşı eğitim
alıyorlar mı? Çocukların kolaylıkla ulaşabilecekleri,
anında bir düğmeyle ulaşabilecekleri bir bildirim sistemi var
mı? Hayır, hayır, hayır
Ve ne yazık ki istismara
uğradığını söyleyen çocuk, bunu söylediği insan
tarafından bile istismar edilebiliyor. O çocuk bedenler ve ruhlar inkârla,
ikincil istismarlarla ve cezasızlıkla örselenmemeli artık.
Korunma
hakkı, çocuğun en temel hakkıdır. Ne yazık ki çocuklar
bu haklarını talep edecekleri bir mekanizmaya sahip değildir. Bu
raporda Halil Cibranın şiiriyle başlamıştım,
bunu okumak için şimdi çok zamanım yok, okursunuz açıp da. Biz
onların sahibi değiliz. Onların bir varlık olduğunu,
bir birey olduğunu, gerçekten aslında kendilerini ifade etme gücü
olduğunu -eğer özgür bırakılır ve belirli konularda
gerçekten düzgün eğitim alırlarsa- bilmemiz lazım. Zaten,
maalesef o -tırnak içerisinde- sahipleri tarafından da istismara
uğruyorlar çocuklar ve bu daha acı bir şey yaratıyor.
Evet,
arkadaşlar, Çocuğa Karşı Cinsel Sömürü ve
İstismarın Önlenmesi Politika Notu, çocuk istismarına
karşı pek çok önlem alınması gerektiğini söylüyor. Bu
anlaşma uyarınca yapılması gereken hiçbir şey
yapılmamış. Toplumsal cinsiyet eşitliği ve cinsel
üreme sağlığı eğitimi müfredata
alınmamış ve az önce saydığım, aslında
Lanzarote Sözleşmesinde de yazan, Çocuk Hakları Sözleşmesinde
de yazan, aslında bizim yasalarımızda da var olan hiçbir
şey maalesef yapılmamış.
Ve
kaç kez ifade ettik: Gelin, çocuk hakları kurumlarına
danışarak ve bizlerle, muhalefet partileriyle birlikte istismarı
önlemek için seferber olun. Okullardan hastanelere hem çocuklarla
çalışanları hem çocukları hem de yurttaşları bilgilendirin.
İstismarın üstünü örtmeyin. Artık Diyanet gibi kurumların
18 yaş altı çocuklarla ilişkiyi meşrulaştıran
beyanlarının önüne geçin. Çocuk istismarını
meşrulaştıran kanun tekliflerini bu Meclise getirmeyin.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Sayın Başkan, az bir
süre istiyorum.
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen bir dakikada.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Artık bir çocuğun dahi
canını yakmasın kimse. Bunu engelleyin. Buna tahammülümüz yok.
Ve bu ülke 13-14 yaşındaki hamile çocukların, tecavüze
uğrayan 4-5 yaşındaki bebeklerin ülkesi olmasın. Bu ülke
çocuklar için güvenli bir ülke olsun. Bu ülke çocukların göz
yaşlarıyla değil, huzurla oyun oynayarak büyüyeceği bir
ülke olsun. Bunun için de seferberlik gerekir. Bunun için niyet gerekir. Bunun
için popülizm dışında önlemler gerekir. O önlemleri de o 6
bakanın veya başkalarının yeniden keşfetmesine gerek
yok. Bütün bunlar metinlerde yazıyor, Türkiye'nin kabul ettiği
metinlerde yazıyor; Çocuk Hakları Sözleşmesinde, Lanzarote
Sözleşmesinde, buradaki muhalefet şerhlerinde ya da raporun
kendisinde zaten yazıyor.
Mesele,
sadece samimiyet ve niyettir. Çocukların buna ihtiyacı var, her
şeyden çok güvene ve samimiyete ihtiyacı var.
Teşekkür
ediyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Kerestecioğlu.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Sayın Başkan, 60a göre acaba kısa bir
söz verebilir misiniz?
BAŞKAN
Peki, konunun hassasiyetine binaen, buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
29.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, görüşülmekte olan 442
sıra sayılı Meclis Araştırması Komisyonu
Raporunda getirilen önerilerin bir an önce hayata geçirilmesini temenni
ettiğine ilişkin açıklaması
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ediyorum Değerli Başkan.
Değerli
milletvekilleri, tabii, rapor eksik olmakla birlikte raporun sayfa 392 ile 397
arasında tamamen 88 tane öneri var. Yani çocuk istismarının
önlenmesi için alınması gereken önlemlerle ilgili 88 tane madde
yazılı olduğu hâlde bugüne kadar
Bu 88 madde Meclis bünyesinde
de vardı, bu konu ele alındı ancak hiçbiri yerine
getirilmiş değil. Ve bu raporun üzerinden bir yıldan fazla da
uzun bir süre geçmiş durumda.
Temennim,
dileğim şu ki: Bu raporda getirilen önerilerin bir an önce hayata
geçmesi.
Selam
ve saygılarımı iletiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler (Devam)
1.-
Başta Cinsel İstismar Olmak Üzere Çocuklara Yönelik Her Türlü
İstismar Olaylarının Araştırılarak
alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (10/123, 124, 125, 126) (S.
Sayısı: 442) (Devam)
BAŞKAN
- Gruplar adına son söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Bartın Milletvekili Yılmaz Tunça aittir.
Buyurun
Sayın Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum.
Başta
cinsel istismar olmak üzere çocuklara yönelik her türlü istismarın
araştırılması ve alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis araştırması
komisyonunun raporu hakkında AK PARTİ Grubu adına söz
aldım, tekrar Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
Komisyonumuz
bütün siyasi partilerin, iktidarıyla muhalefetiyle, bu konuda vermiş
oldukları araştırma önergelerinin birleştirilmesi üzerine
kuruldu ve 21 Nisan 2016 tarihinde de çalışmalarına
başladı. Dört aylık bir çalışma süresi içerisinde, üç
artı bir ay ek süre istedik ve ardından da raporumuzu hazırlamak
için geniş bir zamanımız oldu ve rapor
hazırlığı tamamlandıktan sonra da 442 sayılı
Rapor olarak milletvekillerimize dağıtımı
gerçekleştirildi, bugün de bunun görüşmelerini gerçekleştiriyoruz.
Değerli
milletvekilleri, çocukların korunması konusu gerçekten hepimizin hassas
olduğu bir konu çünkü çocuklarımız bizim geleceğimiz,
geleceğimizi garanti altına alabilmemiz için de onları tüm
kötülüklerden korumamız gerekiyor çünkü onlar dışarıdan
gelecek tehditlere, kötülüklere karşı en savunmasız toplum
kesimi. O zaman, çocuklarımız üzerinde çok hassas
durmalıyız. Burada, tabii, görev en başta anne babalara
düşüyor. Ancak, tabii, anne babaların alacağı tedbirler de
elbette ki yeterli değil, dolayısıyla devletin bu konuda gerekli
tedbirleri mutlaka alması gerekiyor.
Bunun
için, tabii, devlet olarak bugüne kadar çocuklar konusunda Türkiye Cumhuriyeti
hükûmetleri neler yaptı? Geçmişte elbette ki yapılanlar var,
özellikle çocuk haklarıyla ilgili imzalamadığımız
hiçbir uluslararası sözleşme hemen hemen kalmadı. En son geçen
yıl imzaladığımız uluslararası sözleşmeyle
beraber şu anda çocuk hakları, çocukların korunmasıyla
ilgili tüm uluslararası sözleşmelerde, Lanzarote başta olmak
üzere hepsinde Türkiyenin imzası var. On beş yıla
baktığımız zaman geriye dönük, bu sözleşmelerin
uygulanmasının ve Anayasamızda çocuk haklarıyla ilgili
düzenlemelerin, yine mevzuatımızda Çocuk Koruma Kanunu, Türk Ceza
Kanununda çocukları korumaya yönelik düzenlemelerin de hep son on
beş yıla denk geldiğini, AK PARTİ iktidarlarında
bunların hayata geçtiğini söylemek mümkün. Birleşmiş
Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesini 1990 yılında biz
imzalamıştık. O tarihten bu yana da özellikle 2000li
yıllarda çocukların korunmasına yönelik Birleşmiş
Milletler sözleşmesinin birçok hükmünün icrasına yönelik uygulamalar gerçekleştirildi.
2010
yılında Anayasamıza çocukların korunması hususu
girdi. 2004 yılından itibaren de Mecliste yine çocukların
korunmasına ilişkin, gerek uyuşturucudan korunması gerek
eğitim gören çocukların korunmasıyla ilgili, her türlü kötü alışkanlıklardan
çocukları korumayla ilgili çeşitli komisyonlar kuruldu ve en son da
başta cinsel istismar olmak üzere çocuklara yönelik her türlü
istismarın -fiziksel olabilir, çocukların ihmali olabilir, bütün istismar
çeşitleriyle alakalı- araştırılması ve
alınması gereken tedbirlerle ilgili bizim Komisyonumuz kuruldu.
Bu
konuda tüm dünya ülkelerinde bu sorun var, sadece Türkiye'de değil. Evet,
önemli bir sorun, üzerinde durulması gereken bir sorun. Tüm bu tedbirlere
rağmen hâlâ bizi üzen haberler maalesef ortaya çıkıyor,
işte Adanada meydana gelen olay. Bunların en aza indirilmesi, yok
edilmesi anlamında daha neler yapılabilir? Bununla ilgili de
Hükûmetimiz elbette ki çalışmalarını sürdürüyor ancak bizler
de Meclis araştırma komisyonu olarak öne sürdüğümüz tedbirler
paketinde -biraz önce Mahmut Beyin bahsettiği 88 somut öneri- bu
önerileri biz 88 maddede özetledik, aslında bunun açıklaması,
detayı raporun tamamında var ancak 88 somut öneriyi acil
alınması gereken tedbirler olarak belirledik.
Tabii
bundan sonra daha neler yapılabilir? Yine bu konuda gerek Meclis olarak
gerek yürütme olarak, Hükûmet olarak çalışmalarımızı
sürdürmemiz lazım. Bugün AK PARTİ grup toplantısında
Sayın Cumhurbaşkanımız konunun üzerine hassasiyetle
yaklaştıklarını vurguladı ve çocuk
istismarının önlenmesi noktasında ne gerekiyorsa yapmamız
gerektiğini, bugüne kadar yapılmış
çalışmaların neden yeterli olmadığını ve
bundan sonra daha neler yapılması gerektiğini belirleyelim ve
Bu amaçla da Sayın Başbakan Yardımcımız Recep
Akdağ Başkanlığında 6 bakandan oluşan bir
komisyon kurulacak, bu komisyon da ayrıca bir eylem planı
anlamında çalışmasını sürdürecek. Bizim Meclis olarak
yaptığımız çalışma, yürütmeye bir öneriler
paketi. Şimdi oluşturulan 6 bakanımızdan oluşan
komisyonun da bu öneriler paketi ve belki tespit edecekleri başka
önerilerle beraber bir eylem planı oluşturarak süratle
alınması gereken tedbirlerin alınması noktasında
gerekli çalışmaları yapacaklarına yürekten inanıyoruz.
Tabii,
bu 88 somut önerinin, aradan geçen zaman içerisinde birçok hususun, önemli
gördüğümüz hususların -gerek mevzuat gerek idari yoldan
yapılacak tedbirlerle alakalı- hayata geçirildiğini de görmek
mümkün.
Komisyonumuz
çocuğun üstün yararını gözeterek çalıştı
değerli milletvekilleri. Burada çocuklarımızı politik
tartışmaların kurbanı etmeyelim dedik. Komisyon
çalışmalarına başladığında
katılımı önemsedik. Muhalefet partilerimizin temsilcilerinden
uzmanlar önermelerini istedik, sivil toplum kuruluşu temsilcilerini
önermelerini istedik
BURCU
KÖKSAL (Afyonkarahisar) Ama kabul etmediniz ki o uzmanları.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla)
ve iktidarıyla muhalefetiyle önerilen tüm
uzmanları, gerek üniversitelerimizden gerek barolarımızdan gerek
çocuk haklarıyla ilgilenen sivil toplum kuruluşlarından çok
sayıda uzmanı Komisyonumuza davet ettik. UNICEFten,
Uluslararası Çalışma Örgütünden temsilciler geldi. Hatta yurt
dışında çocuk istismarıyla ilgili akademik
çalışma yapan ve dünyaca ünlü profesörlerimizi internet kanalıyla
görüntülü olarak Komisyonda dinledik ve tüm bu çalışmalar
ışığında raporumuzu hazırladık.
Ayrıca,
üniversitelerin ve baroların çocuk hakları merkezlerine, tüm bunlara
yazılar yazdık, sivil toplum kuruluşlarına da yazdık
ve dedik ki: Bizlere çocuk istismarı ve diğer çocuk istismarı
çeşitleriyle ilgili olarak bunların sebepleri, önlenmesi
noktasındaki görüşlerinizi iletin. ve oralardan gelen 52 adet rapor
oldu. Hemen hemen tamamına yakını gönderdi,
barolarımız da gönderdi.
Ben
Komisyonumuza katkı sunan tüm milletvekillerimize,
uzmanlarımıza, üniversitelerimize, barolarımıza, çocuk
haklarıyla ilgili çalışan derneklerimize, sivil toplum
kuruluşlarımıza katkılarından dolayı çok çok
teşekkür ediyorum.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) İsmimiz niye yok?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Sizlerin de önerdiği isimler vardı. Tabii ki liste
hâlinde gelen isimlerden orada seçtiğimiz isimleri davet ettik ve
onların görüşleri çok faydalı oldu.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Kendi ismimiz yok.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Rapora bu görüşleri yansıttık. Daha sonra,
rapor hazırlandıktan sonra
Şunu yaptık: Taslağı
hazırladık. Evet, taslağı bir sekretarya hazırlayacak.
BURCU
KÖKSAL (Afyonkarahisar) Yok öyle bir şey ya, yok. Yok öyle bir şey
yani. Bizim önerilerimizi dikkate almadınız ki.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Taslağı hazırladıktan sonra muhalefete
gönderdik. Muhalefet şerhinizi yazmadan önce taslakta yer
almasını istediğiniz hususları bize bildirin. dedik
BURCU
KÖKSAL (Afyonkarahisar) Görüş bildirdik, almadınız,
yazmadınız.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla)
ve Cumhuriyet Halk Partisinden 2 sayfalık bir
eleştiri geldi.
BURCU
KÖKSAL (Afyonkarahisar) Hayır, muhalefet şerhimiz konuldu sadece.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Ben, Deniz Hanıma ve Filiz Hanıma teşekkür
ediyorum. Gerçekten, raporda yer alması gereken hususlarla ilgili
görüşlerini gönderdikten sonra biz onları muhalefet şerhi
yazılmadan önce taslak raporumuza dercettik ve raporumuzu tekrar gönderdik
muhalefet şerhinden önce.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) İsmimi
yazmamışsınız.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Çünkü bu konu, politik tartışmalara kurban edilecek
bir konu değildir.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Siyasi yankesici.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Çocuklarımız önemlidir. Bu konu üzerinden siyasi bir
tartışmayı kesinlikle kabul edemeyiz.
BURCU
KÖKSAL (Afyonkarahisar) Politik tartışmalara kurban etmeyecekseniz
neden divanı AKPli vekillerden oluşturuyorsunuz, neden divanda
muhalefete yer verilmedi?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Komisyon çalışmalarına keşke biraz daha
fazla katılabilseydiniz.
BURCU
KÖKSAL (Afyonkarahisar) Biz tamamen katıldık Cumhuriyet Halk
Partisi milletvekilleri olarak.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Tabii, yoğun çalışmalarınız
nedeniyle
Özellikle Afyon Milletvekilimize söylüyorum.
Yani
ben buradan farklı bir şey söylemek istemiyorum. Önemli olan sorunu
çözmektir. 88 somut önerinin içerisinde neler var, bunları buradan ana
hatlarıyla belirtmekte fayda var.
Yasama
ve ulusal çocuk politikasıyla ilgili tedbirler olarak
baktığımız zaman, Türkiye Büyük Millet Meclisinde daimi bir
çocuk hakları komisyonu kurulması gerekir. Evet, burada yasama
çalışmaları yapılırken, yasal düzenlemeler geçerken
çocuk gözüyle de bakan ve özellikle çocuğun üstün yararı
açısından yasa tasarılarını ve tekliflerini
inceleyecek bir komisyona ihtiyaç var. Bu komisyona ihtiyaç olduğu
konusunda da tüm siyasi partiler mutabık. Bu konuda da biz teklifimizi AK
PARTİli milletvekilleri olarak verdik ve şu anda Anayasa Komisyonu
gündeminde bekliyor. Umut ediyoruz, inşallah kısa süre içerisinde bu
komisyon kurulur ve çocuklarımızla ilgili, Mecliste çok önemli
çalışmalara imza atar ve çocuk istismarının önlenmesi
noktasında da önemli çalışmalar yapar.
Yine,
il ve ilçelerimizdeki çocuk koruma koordinasyon kurullarının etkin
hâle getirilmesi önerimiz var.
Yine,
bu konudaki uzmanların özellikle Multidisipliner bir yapının
mutlaka olması lazım. görüşü hâkimdi. Bu anlamda da çocuk
koruma koordinasyon merkezi, bir üst merkez olması lazım. Çünkü bu
konunun, hem Adalet Bakanlığı hem Sağlık Bakanlığı
hem Millî Eğitim Bakanlığı hem Emniyet, bir sürü boyutu var
ve bu boyutların tamamını koordine edecek bir mekanizmanın
mutlaka oluşması gerekiyor.
Çocuk
Haklarına Dair Sözleşmenin başvuru usulüne ilişkin
ihtiyari protokol onaylansın dedik. Bu, 7 Nisan 2017de raporumuzdan sonra
hayata geçen bir husus.
Hukuki
ve adli tedbirler anlamında özellikle çocuk istismarı suçunu
düzenleyen Türk Ceza Kanununun 103üncü maddesiyle ilgili önerilerimiz oldu.
Burada, özellikle Anayasa Mahkemesinin de iptal gerekçesinden sonra Türkiye
Büyük Millet Meclisinde 103le ilgili yeni bir düzenleme yapıldı.
Şimdi, 765 sayılı Türk Ceza Kanununda çocuk istismarıyla
ilgili suç çocuk istismarı olarak düzenlenmemişti, farklı bir
şekilde düzenlenmişti, cezaları da bugüne kadar daha azdı,
2004 öncesi; 2004ten sonra yeni TCKde alt sınır sekiz yıl
oldu, 2014te yeni bir değişiklik yapıldı, bu sekiz
yılı on altı yıla çıkardık; yeterli görmedik,
yine, 2017de de özellikle mağdurun yaş küçüklüğünü dikkate
alarak alt sınır on sekiz yıl olarak belirlendi. Avrupa
ülkelerindeki, mukayeseli hukuktaki ceza miktarlarına
baktığımız zaman alt sınırın sekiz
yıldan başladığını görüyoruz ama bizde şu
anda alt sınır on sekiz yıldan başlıyor. Tabii, Ceza
Kanunumuzda düzenlenmesi gereken diğer hususlarla ilgili de raporumuzda
önerilerimiz mevcut.
Özellikle
Türk Ceza Kanununda çocuk istismarı suçuna verilecek cezalarda istismar
eden ile mağdur arasındaki yaş farkının da gözetilmesi
gerektiğini önerdik, mağdur ile fail arasındaki yaş
farkı arttıkça cezada da kademeli bir artış
olmalıdır dedik. Yeni yasal düzenleme gelecek, tabii, bu konuda da
inşallah raporumuzdaki bu teklif dikkate alınacaktır.
Çocuk
pornografisine bilerek erişim sağlanması suç olarak
tanımlanmalı ve Türk Ceza Kanununda bu yönde düzenleme
yapılmalıdır dedik.
Mağdurların,
suç mağduru çocukların tekrar tekrar ifadelerinin
alınmasının önüne geçilmesi ve onların örselenmemesi
açısından çocuk izleme merkezlerinin sayısının tüm
illere yaygınlaştırılması, eğer çocuk izleme
merkezi yoksa bir ilde, orada da çocuk birimleri, adliyede olsun, bu noktada ifadeler
alınırken çocuklar örselenmesin. Bu anlamda da özellikle Ceza
Muhakemesi Kanununda da yapılması gereken değişiklikler
var. Aynı zamanda da çocuk izleme merkezlerinin yönetmeliğinin de,
şu anda hazırlanmakta olan yönetmeliğin de bir an önce
çıkarılması ve mağdur hakları yasa
tasarısının da Meclis gündemimize -şu anda hazırlanan
tasarının- bir an önce gelmesi noktasındaki taleplerimiz hemen
hemen icraata geçen talepler olarak önümüzde duruyor.
Suça
sürüklenen çocukların takiplerinin yapılabilmesi için ulusal veri
tabanına kayıtları sağlanmalıdır. Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Kanununda 108inci madde meselesi,
özellikle kastrasyon meselesi çok tartışılan mesele. Bu,
Komisyon olarak bizim teklifimiz. Sanıkların, özellikle de
pedofililerin tıbbi tedaviye tutulması, kimyasal kastrasyon
dediğimiz. Bunun uygulanması, mevzuatta yerini alması ve
Sağlık Bakanlığıyla koordineli bir şekilde etkin
uygulanması, bizim Komisyonumuzun teklifleri arasında. Bu da tabii,
kamuoyunda yanlış aktarılan bir husus. Burada, tıbbi tedavi
olarak geçti kanunda. Bunun usulü yönetmeliğe bırakıldı.
Adalet Bakanlığı bu konuda yönetmelik çıkardı. Tabii,
yönetmelik, Türkiye Psikiyatri Derneği tarafından Danıştaya
götürüldü. Danıştay, Anayasamızdaki Kişinin vücut
bütünlüğüne dokunulması ancak kanunla mümkünse olabilir. hükmünü
gerekçe göstererek iptal etti. Şimdi, burada yasal düzenleme gerekiyor.
Tıbbi tedavinin sınırlarının yasada belirlenmesi
gerekiyor. Gerek ilaçla ilgili gerek fizikî müdahaleyle ilgili, cerrahi
müdahaleyle ilgili tedbirlerin neler olduğunun sınırları
yasada belirlenmesi gerekiyor. Bununla ilgili de bugün Adalet
Bakanlığımız zaten gerekli açıklamayı yaptı,
gerekli yasal düzenlemeyi gerçekleştireceklerini ifade etti. Bizim
Komisyon olarak bir de bu tedbirin -denetimli serbestlik süresi içerisinde
şu anda olabiliyor- denetimli serbestlik bittikten sonra da devam etmesi
yönünde görüşümüz var.
Tabii,
adli konularla ilgili çok sayıda, özellikle adliyelerdeki Çocuklarla Adli
Görüşme Odaları dediğimiz -ÇAGO dediğimiz- birimlerin
artırılması, çocukların yetişkinlerden ayrı
yerlerde psikologlar, sosyologlar eşliğinde ifadelerinin
alınması, çocuğun belki ifadesinin
alındığını bile fark etmeden o ifadelerini gerek
soruşturma aşamasında gerek kovuşturma aşamasında
verebilmesi gerekiyor.
Tabii,
raporun detayında eğitimle ilgili önemli tedbirler var. Süremiz
kısıtlı olduğu için hepsine değinemiyorum.
Eğitimle ilgili, özellikle çocuk istismarına yönelik, çocuk
istismarı tehdidi olan yerler, yurtlar, okullar, özellikle özel yurtlar...
Çünkü komisyonun kurulma aşaması bir özel yurttan ortaya çıkan
olaydan sonra meydana geldi ve burada Tüm yurtların
ruhsatlarının verilmesi, denetimi, hepsi Millî Eğitim
Bakanlığına verilsin. önerimiz vardı, bizim bu önerimiz
gerçekleşti. 2 Aralık 2016 tarihinde 6764 sayılı Kanunla
652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 13üncü maddesinin 2nci
fıkrasına eklenen maddeyle artık Türkiye'de özel ya da kamu, tüm
yurtların ruhsatları Millî Eğitim Bakanlığı
tarafından verilecek ve Millî Eğitim Bakanlığı
tarafından da denetlenecek.
Özellikle,
rehberlik ders saatlerinin artırılması, rehberlik derslerinin
zorunlu hâle gelmesi, rehber öğretmenlerin sayısının
artırılması gibi eğitimle alakalı alınabilecek
çok önemli önerilerimiz var.
Çocuklarla
ilgilenecek tüm kurumlar, kuruluşlar -özel ya da kamu- kim çocukla
ilgileniyorsa, kim çocuğa hizmet veriyorsa özellikle oralarda
çalışacak kişilerin, artık, bu suçları işlemeyen,
hatta kadın ağırlıklı olması noktasında da
Komisyonumuzun önerileri var.
Üniversitelerde
çocukla ilgili alanlarda meslek elemanı yetiştiren tüm bölümlerde
çocuk ihmal ve istismarıyla ilgili konular müfredata dâhil edilmelidir
diyoruz.
Kamu
ve özel sektörde çalışan tüm öğretmenler zorunlu olarak, çocuk
istismarı konusunda periyodik olarak hizmet içi eğitimden geçirilmeli
diyoruz. Bu konuda, anne babalara çocuk istismarı konusunda eğitimler
verilmeli, hatta bu eğitimler zorunlu hâle getirilmeli diyoruz
önerilerimizde. Bu eğitimlere gelmeyenlere gerekli cezai yaptırım
uygulanmalı diyoruz çünkü çocuklara, özellikle küçük yaştan itibaren
istismardan korunabilmesi için iyi dokunuş-kötü dokunuş nedir, tüm
bunları ilk etapta öğretecek olan anne babalardır ama anne
babaların da bu konuda eğitilmesi, bilgilendirilmesi lazım. Bu
konuda gerek Millî Eğitim Bakanlığının gerekse yerel
yönetimlerin de çalışmalar yapmasını istiyoruz.
Aile
ve sosyal politikalarla ilgili tedbirlere baktığımızda da
çok geniş bir paketimiz var. Özellikle çocuk istismarının
boyutlarıyla ilgili yani bu konuda net bir istatistiki bilgi
Maalesef,
araştırmalar var ama çok değişik rakamlar var ancak
elimizde, özellikle resmî rakam olarak ifade edebileceğimiz Adalet
Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünün
sayıları var. Bunlar resmî rakamlar çünkü burada sürekli ifade ediliyor,
Çocuk istismarıyla ilgili oranlar AK PARTİ iktidarında yüzde
700 arttı. deniliyor; böyle bir şey yok.
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) Doğru, doğru.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Bu, tamamen afaki, bir rakam değil, yüzde 700 diye bir
şey yok.
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) Her gün bir haber çıkıyor.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Yani, bu konuyu siyasi malzeme yapmamamız lazım.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Ne siyasisi ya, istatistiki.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Bir tek çocuğumuzun bile istismara uğraması
yüreğimizi sızlatır, hiç olmasın ama rakamları da
çarpıtmamak lazım.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Nasıl çarpıtılmış?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Bakın, çocukların cinsel istismarında suç ve
karar sayıları, Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünün
resmî rakamı: 2002 ile 2009 arasını farklı
değerlendirmemiz lazım, 2009 ile 2017 arasını farklı
değerlendirmemiz lazım. Niye? Çünkü UYAPa geçtik. UYAPa geçtikten
sonra sistem suç sayısı farklılık arz ediyor. Neden?
BURCU
KÖKSAL (Afyonkarahisar) Son on yılda 700 kat arttı istismar.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Rakamı vereyim: UYAPa geçmeden önce, 2002de
çocukların cinsel istismarı
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın Sayın Tunç.
Buyurun.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla)
suçuyla ilgili açılan dava sayısı 4.988
-keşke hiç açılmasa yani hiç bu suç ortaya çıkmasa- mahkûmiyet
3.443. UYAPa geçeceğimiz son yıl, 2008de 4.061, mahkûmiyet 2.250.
UYAPa geçtik, ne oldu? 2009 geçiş süreci. 2010da bir anda 16.135 yani
bir yılda çocuk istismarı davası 4 binden 16 bine çıkar
mı?
TEKİN
BİNGÖL (Ankara) Çıkar.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Çıkmaz. Dolayısıyla, UYAPta bir değişiklik
oldu. Nedir o? UYAP sisteminde, çocukların cinsel istismarı suçuna
ilişkin açılan davalara ait verilerin rakamları, 2002-2008
yılları arasında dava sayısı olarak dosyadaki en
ağır suç esas alınarak veriliyordu, 2009 yılı ve
sonrasında ise UYAP bilişim sisteminde yapılan
değişiklikle dosyadaki tüm suçlar ve kararlar baz alınarak
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Sayın Başkanım, şu rakamları
toparlıyorum.
BAŞKAN
Lütfen tamamlayın.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Teşekkür ederim.
O
nedenle sayıda sanki 4 kat bir artış söz konusu gibi oluyor,
böyle değil. O zaman ne yapacağız? 2010 yılında 16.135
dava vardı, 2017de ne oldu, buna bakacağız, asıl
sağlıklı değerlendirme budur. 16.135 dava, 16.348
olmuş 2017de yani karşılaştırmayı yaparken 2002
ile 2017yi yaparsak o aradaki değişiklikten dolayı kamuoyunu
yanıltmış oluruz.
Mahkûmiyet
sonuçlarına baktığımız zaman, 2010da 4.651 mahkûmiyet
var yani 16.135 davanın 4.651i mahkûmiyetle sonuçlanmış,
2017de 16.348 davanın 13 bin 396sı mahkûmiyetle
sonuçlanmış. Yani, burada mahkûmiyet sayısının
artmış olmasıyla yargının da artık bu konu
üzerinde daha hassas davrandığını ve mevzuatla ilgili
belirsizliğin de ortadan kalkmasıyla karar sayılarının
da arttığını görüyoruz. Onun için Yüzde 700.
dediğiniz zaman ortada bir rakam olması lazım. Resmî rakamlar
bunlar.
Komisyonumuzun
gerek
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Bir kapanış, selamlama yapayım
Başkanım.
BAŞKAN
Kapatalım artık.
Buyurun.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, bize birer dakika, iktidar partisine üç
dakika. Hakikaten
Hani bize de verin, itiraz etmeyiz ama böyle olmaz, üç oldu.
BAŞKAN
Hayır, bitirdiği için biz kapattık yoksa birer dakika daha
uzatırız, problem değil yani konu hassas.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Komisyonumuzun sağlıkla ilgili, medyayla ilgili,
çalışma alanıyla ilgili, emniyet ve güvenlikle ilgili tespit
ettiği çok sayıda öneri var. Bu önerilerin hayata geçmesi
çocuklarımız için çok önemli. Bu konuyu lütfen siyasi, politik
tartışmaların ötesinde tutalım ve gerekli tedbirlerin
alınması noktasında el birliğiyle hareket edelim.
Şu
anda Meclis Araştırması Komisyonumuzun raporu, Türkiyede çocuk
istismarıyla, gerek cinsel istismar gerek diğer istismar türleriyle
ilgili hazırlanmış olan ve emek sarf edilmiş olan en önemli
kaynaktır. Bu kaynaktan Hükûmetimiz faydalanıyor.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Nasıl?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) - Birçok kanunun bu kaynaktan yararlanılarak hayata
geçtiğini görüyoruz, idari tedbirler olarak da
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Bir örnek söyle, bir örnek söyle.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Türk Ceza Kanunu 103, Millî Eğitim Temel Kanunu.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Bir örnek söyle, de ki: Ben şunu söyledim, bunu
yaptırdım.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Söylüyorum işte. Bir örnek söyle. diyorsun, söylüyorum,
hâlâ Bir örnek söyle. diyorsun.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Hayır, hayır, örnek ver, örnek. 103 deme, bana de
ki: Bizim rapordan şunu almış, buraya bunu koymuş.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Örnek söylüyorum
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) - Millî Eğitimin, özel yurtların ve tüm yurtların
denetiminin
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) -
Millî Eğitim çatısı altında
toplanması Komisyonun önerisiyle Mecliste gündeme geldi ve Komisyon
raporumuzun dikkate alınacağını ve çocukların
korunması anlamında hayırlı bir iş
yaptığımızı belirtiyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
TEKİN
BİNGÖL (Ankara) Yani bu rapor bu sorunu çözüyor, değil mi? Bu rapor
hayata geçirilirse bu sorun çözülüyor, boşuna konuşuyoruz.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) - Önerilerinden dolayı yapıcı önerilerde bulunan
arkadaşlarımıza, milletvekillerimize huzurlarınızda
çok çok teşekkür ediyorum.
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) Millî Eğitim o yurtları zaten
denetliyordu ya, hiçbir şey değişmemiş.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) - Filiz Hanım, isim noktasındaki sekretarya
hatası, o noktada maille gönderilmiş ve o şekilde
basılmış ancak sizin katkılarınızı biz her
zaman burada önceki konularda da dile getirmiştik.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Öyle bir şey yok
yani.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Hayır, yeniden basacaksın canım.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Yeniden
basılmalı.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) - Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun, var
olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Tunç.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN
- Sayın Kerestecioğluna söz vereceğim önce.
Buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
30.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, 442 sıra
sayılı Meclis Araştırması Komisyonu Raporunda
muhalefet şerhinde isminin yer almamasına, muhalefet şerhindeki
kimyasal kastrasyonla ilgili konulara bir daha göz atılması
gerektiğine ve bu konuda düzgün bir kamu spotu olmadığına
ilişkin açıklaması
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Sayın Başkan,
evet yani en azından en başında bunun ifade edilmesi gerekirdi
ve bu böyle olmaz yani. Bu, emek sömürüsüdür o zaman. Bu kadar
çalışmışız, buraya koymuşuz bunu ve ismimiz yok.
Bunun yeniden basılması gerekir. Bu, başka bir partiye ait olsa
yani AK PARTİ, MHP, bilmiyorum, CHP de olabilir, nasıl
yapılması gerekiyorsa aynı şekilde bizde de bu şekilde
yapılacak yani sadece afaki bir teşekkürle olmaz. Bu, dolaşan
bir metin, bu dolaşan metinde kesinlikle ismimizin olması lazım,
birincisi buydu.
İkincisi
de ben özellikle kimyasal kastrasyonla ilgili yazdığımız bu
şerhteki konulara bir daha göz atılması konusunda uyarmak
isterim çünkü bu, gerçekten hep kısasa kısas gibi yapılmak
istenen bir uygulama. Avrupada böyle uygulanmıyor, gönüllülük
esasına bağlı olarak insanlar bunu isterse uyguluyor. Vücut
bütünlüğü de önemlidir. Yani, sonuçta ben bir avukatım aynı
zamanda ve insanların hakikaten kendi bedenlerine kendi rızaları
dışında dokunulmaması gerektiğine inanırım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen.
Buyurun.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Ayrıca, bunun
ötesinde, zaten bunun önleyici bir şey olmadığı da ifade
ediliyor çünkü kimyasal kastrasyonun, cinsel suç yinelemesini bir ölçüde
engelleyebildiği görülse de bu etkinin herkes için geçerli
olmadığı ve cinsel davranışın yalnızca
hormonlarla açıklanmayacağı, aynı zamanda fantezilerle de
açıklanması gerektiği de ifade ediliyor. Yani, biz ceza
avukatlığı yaptık bu konuda, aynı zamanda bir cisimle,
bir aletle tecavüz diye bir şey de vardır yani siz onun kalkıp
da hormonlarını azalttığınız zaman o insan
aynı şeyi bir daha yapmayacak değil. Önemli olan, hakikaten,
çocukları bilinçlendirmek ve bunu önleyecek yola en fazla oradan gitmektir
ve bunun için, işte, çocuklarla bağlantılı olan herkesi
eğitmek, çocuklar için
Ya, kalkıp, işte, yok söz
savaşçı, bilmem ne, milyon tane diziye para ayrılıyor,
bir tane kamu spotu yok doğru dürüst ortada.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Bir tane hakikaten düzgün
kamu spotu yok ortada. Niye buna para harcanmıyor? Çocuklar televizyon
seyrediyorlar, aileler televizyon seyrediyorlar. Yani, bunun için o kadar güzel
dünya örnekleri var ki. Biz gittiğimiz zaman Avrupa Konseyinde falan
görüyoruz yani bunu arkadaşlar da görüyorlar, AK PARTİli
arkadaşlar da aynı konseyin üyesi ve orada görüyorlar bu Lanzarote
Sözleşmesiyle ilgili, işte, iyi dokunma, kötü dokunma, çocuklara
verilen eğitimlerle ilgili her şeyi. Bunların hepsi
yazılmış, o filmlerden, o kitapçıklardan sunduk biz bu
rapora. Yani, şimdi, mesele gene aynı şekilde yok idamdı,
hadımdı, bilmem neydi gibi şiddet üreten şeyler değil
yani, bu, çözüm değil açıkçası, özellikle de bu kadar linç
kültürü olan bir ülkede.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Özel
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım, biraz önce sayın hatip
konuşması sırasında Afyon Milletvekilimiz Burcu
Köksalı doğrudan kastederek ve buna bir şüphe bırakmayacak
şekilde Komisyon çalışmalarına yeterince
katılmadığı gibi bir imayı yapmıştır.
Kendisi, seçmenleri karşısında zor durumda kalacak bu durumda.
BAŞKAN
Ben, yerinden söz vereceğim.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) 69a göre kürsüden cevap hakkını kullanacak efendim,
sataşma vardı orada.
BAŞKAN
Peki.
Buyurun
Sayın Köksal. (CHP sıralarından alkışlar)
Lütfen,
iki dakika sürede tamamlayalım, yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Afyonkarahisar
Milletvekili Burcu Köksalın, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunçun
görüşülmekte olan 442 sıra sayılı Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu üzerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
BURCU
KÖKSAL (Afyonkarahisar) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
eğer AKP Grubu siyasi egolarından ve inadından
sıyrılıp kurtulabilseydi o Komisyonda kurulan Komisyon
Divanı tüm siyasi partiler tarafından temsil edilebilirdi ve
Komisyondaki çalışmalar, programlar ve en nihayetinde çıkan
rapor da bir ortak aklın ve çabanın ürünü olurdu ama maalesef orada
da yine siyasal saik güdüp sayısal çoğunluklarına güvenerek
Komisyon Divanında muhalefet vekillerine yer vermediler. Buna rağmen,
bizler, Cumhuriyet Halk Partili Komisyon üyeleri olarak Divana dinlenecek
konunun uzmanları, çalışmalar, ziyaret edilecek yerlerle ilgili
görüş ve önerilerimizi bildiren metinler sunduk fakat hiçbirisi dikkate
alınmadı, uyarılarımız dinlenmedi.
Bunun
yanı sıra, bu Komisyon, başta cinsel istismar olmak üzere
çocuğa karşı her türlü istismarın
araştırılması ve önlenmesi için kurulmuş bir
komisyondu ancak Komisyonda sadece cinsel istismar incelendi -o da
kâğıt üzerinde, teorik olarak- başka hiçbir istismar
incelenmedi. Örneğin, tüm ısrarlarımıza rağmen, çocuk
işçiliği konusu ele alınmadı.
Yine
Cinsel istismar incelendi. dedik ama bu da tamamen teorik olarak,
kâğıt üzerinde, Bakanlık yetkilileri, uzmanlar tarafından
defalarca aynı şeyler tekrar edilerek Komisyon toplantıları
geçiştirildi. Sadece Karamanda -ki, Karaman olayından sonra
kurulmuştu bu Komisyon biliyorsunuz- bir kere mülki amirle toplantı
yapıldı fakat yurdun dört bir yanından gelen cinsel istismar
vakalarının üzerine gidilmedi, bu konu araştırılmadı.
Yine,
Karamandaki Ensar Vakfı ve KAİMDERle ilgili de hiçbir şey
yapılmadı, âdeta bu vakıflar iktidar tarafından korundu.
Şimdi,
şunu soruyorum: Elinizi vicdanınıza
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BURCU
KÖKSAL (Devamla) Lütfen Sayın Başkan, ben de bir dakika istiyorum.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Soruya cevap vermedi ki Sayın Başkan.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Başkanım
AHMET
AKIN (Balıkesir) - Başkanım, vallahi bence verin,
sıkıntı olur.
BAŞKAN
Sataşmadan dolayı iki dakikadan fazla vermiyoruz ama hadi, bugün
böyle yapmış olalım.
Buyurun,
tamamlayın lütfen bir dakikada.
BURCU
KÖKSAL (Devamla) Elinizi vicdanınıza koyun ya. Milletin
gazını almak için bir komisyon kurup kâğıt üzerinde
istismarı kınayarak, istismarın yaşandığı dernek
ve vakıfları koruyarak ne istismar önlenir ne de istismarla mücadele
edilir. Elinizi vicdanınıza koyun. Bundan sonra bu ülkede
çocukları daha fazla istismar kurbanı ettirmeyin, çocuklar
geleceğimiz, geleceğimizi istismara teslim etmeyin. Bunu sadece bir
vekil, bir siyasetçi olarak söylemiyorum, bir anne olarak söylüyorum.
Genel
Kurula saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Tanal, hayırdır.
Bir
saniye, Sayın Tunç, söz vereceğim.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Sayın Başkanım, çok teknik, çok özel bir
konu. 60a göre mümkün mü acaba bir dakika söz istiyorum.
BAŞKAN
Sayın Tanal, buyurun.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Tam konuyla ilgili katkılar sağlayacak.
BAŞKAN
- Konuyla ilgili bir katkınızı almış olalım sizin
de.
Buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
31.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, cezanın
caydırıcı olma özelliğinin öneriler arasında açık
ve net bir vaziyette yer alması gerektiğine ilişkin
açıklaması
MAHMUT
TANAL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii,
biraz önce Sayın Komisyon Başkanı konuşunca
Anayasa'mızın 10uncu maddesi çocuklara özgü pozitif
ayrımcılığı getiriyor. Ancak burada 88 tane önerinin
içerisine -Ceza Kanununda bunlarla ilgili- Mahkemenin, hükmün geriye
bırakılması ibaresinin de eklenmesi lazım. Büyük bir
eksiklik. Yani çünkü hükmün geriye bırakılması, bu tür suçlardan
yararlandırılmaması lazım, bu bir.
İkinci
bir tespit: Denetimli serbestlikle ilgili, yine aynı şekilde, bence
burada bu denetimli serbestliğin, direktman o hükmün infazı gerekir.
Yani burada yarı açık cezaevi
İnfazın o
iyileştirilmiş olan koşullarından yararlandırmamak
lazım. Burada biraz daha cezanın caydırıcı olma
özelliğinin bu öneriler arasında açık ve net bir vaziyette yer
alması gerekiyor.
Teşekkür
ediyorum, saygılarımı sunarım.
BAŞKAN
Teşekkürler katkınıza.
Sayın
Tunç, buyurun, şimdi size söz veriyorum.
32.-
(10/123, 124, 125, 126) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu Başkanı Yılmaz Tunçun, İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal ile İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin
yaptıkları açıklamaları ve Afyonkarahisar Milletvekili
Burcu Köksalın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
(10/123,
124, 125, 126) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Şimdi,
Mahmut Beyin bahsettiği hususlar önemli, özellikle mevzuat
değişiklikleriyle ilgili. 88 önerinin dışında
raporumuzda, özellikle ayrıntılı kısımda,
baktığınız zaman denetimli serbestlikten
yararlandırılmama noktasında da önerilerimiz var.
Ayrıca,
muhalefetin tekliflerinin dikkate alınmadığı önerisi bir
kere doğru değil. Çünkü dinlenen profesörlere, akademisyenlere, gerek
sivil toplum kuruluşu temsilcilerine baktığımız zaman
sizin verdiğiniz listelerden
Bizim AK PARTİ olarak verdiğimiz
listenin de tamamını dinleyemedik çünkü üç ay, artı bir; dört
aylık süremiz vardı ancak ilk dinlediğimiz akademisyen, sizin
önerdiğiniz listenin başındaki akademisyendi, hatta ilk olarak
sizin verdiğiniz ismi dinledik
BURCU
KÖKSAL (Afyonkarahisar) O, ortak olduğu için, başka akademisyen
bulamadığınız için.
(10/123,
124, 125, 126) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın)
ama siz diyorsunuz ki: Bizim
önerilerimizin hiçbiri dikkate alınmadı, verdiğimiz listeden hiç
kimse dinlenmedi. Bunu söylediğiniz zaman çocuğun üstün
yararını unutmuş olursunuz. Özellikle çocuk
işçiliğiyle ilgili Uluslararası Çalışma Örgütü
temsilcileri geldi, tabii, o toplantıda siz bulunamadığınız
için dinleyemediniz.
BURCU
KÖKSAL (Afyonkarahisar) Hayır, bilakis dikkate almadınız,
çocuk işçiliğini dikkate almadınız.
(10/123,
124, 125, 126) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) Çocuk işçiliğini de biz
gündeme getirdik. Hatta UNICEF temsilcileri
BURCU
KÖKSAL (Afyonkarahisar) Raporda bir tane kelime yok çocuk
işçiliğiyle ilgili.
(10/123,
124, 125, 126) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) Keşke
çalışmalarımıza biraz daha fazla katılabilseydiniz
bunları söylemezdiniz diyorum.
BURCU
KÖKSAL (Afyonkarahisar) Çocuk işçiliğiyle ilgili raporda tek bir
şeye yer vermediniz.
(10/123,
124, 125, 126) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) Ayrıca, Sayın Filiz
Kerestecioğlunun talebi haklı bir talep, Sayın
Başkanlığımızdan özellikle istirham ediyoruz, bu maddi
hatanın giderilmesi ve raporun HDP temsilcisi Filiz Kerestecioğlunun
da imzası alınarak yeniden basılması talebimiz vardır.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Talebini bizler de ileteceğiz.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Özel, son olarak
İnşallah son olur.
Buyurun.
33.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, 442 sıra sayılı Meclis
Araştırması Komisyonu Raporunun 435 gün boyunca Genel Kurula
gelmemesinin büyük bir ayıp olduğuna ve bu raporda Ensar ile
KAİMDERin isminin geçmemesine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, konu önemli tabii, buna siyasi
partilerin, milletvekillerinin katkısının olması önemli;
buna da açık davranıyorsunuz, bunu da takdir ediyoruz. Ama bir gerçek
var, bu Komisyon neden kuruldu? Ensar Vakfı ve KAİMDER
tarafından işletilen, onun kontrolündeki evlerde ortaya çıkan
cinsel istismar meselesinin yarattığı toplumsal infial. Şu
raporun içinde, sizin yazdığınız kısımda -emin
olamadım, bilgisayarla arattırdım yukarıda
arkadaşlara- Ensar ve KAİMDER kelimeleri geçmiyor. Bu kadar
kayırıcı, bu kadar örtbas edici bir tutum içindesiniz.
İkincisi,
88 öneri var, başka bir düzenlemeyle kıyısından
örtüşen bir öneri örnek gösteriliyor. Sayın Tunçla birlikte Soma
Komisyonunda 138 sayfa öneri yazdık, bir tanesi dikkate
alınmadı, hâlâ rapor bile görüşülmedi. Geçen hafta ortaya
çıkan ve toplumda infial yaratan bu durumdan sonra bu raporun bugün
gündeme alınmasını önerdik -zaten herkesin gündemi o- siyasi
partiler de getirdi, o sayede, maalesef, rapor görüşülüyor ama
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen.
Buyurun.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) -
Komisyon Başkanı olarak hem bütün
Başkanlık Divanını dörtte 4 almayı bilecek AKP, kimseyle
ortaklaşmayacak, ondan sonra kendi raporlarının dahi takipçisi
olmayacaklar. 435 gün sonra görüşüldü. 435 gün boyunca bu raporun bu
Meclise gelmemesi en başta büyük bir ayıptır. Şimdi
Sayın Bakan birazdan konuşacak, umuyorum şöyle bir katkı
sağlar: 6 bakan görevlendirilmiş. Bence bu Komisyonu üyeleriyle
birlikte resmî olmayabilir, informel olur, olur olmaz her şey tahsis
edilen Meclis Genel Sekreterlik toplantı salonunda olur- 6 bakanın
derhâl dinlemesi, bu raporu incelemesi ve önerilerini alması ve tüm
partilerin üzerinde ortaklaştıkları konularda hızlı,
ortak akılla yasama çalışmalarına geçilmesi lazım.
Yoksa Biz biliyoruz. veya işte, Başkasının tecavüzcüsü
kötüdür ama bizim taraftan olunca ismi bile anılmasın, örtbas
edilsin.; bu, doğru bir yaklaşım değil, cesaret
artırıcı bir duruma geliyor. Bu konuyu son derece önemsiyoruz.
Son
olarak, ben Sayın Bakanın Ensar ve KAİMDERin isminin bu raporda
geçmemesini, bu Komisyonun kuruluş gayesiyken, normal
karşılayıp karşılamadığını Hükûmet
adına da dile getirmesini bekliyorum.
Çok
teşekkür ederim.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Kimseyi korumadığımızı defaatle
söyledik.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Tunç
34.-
(10/123, 124, 125, 126) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu Başkanı Yılmaz Tunçun, Manisa Milletvekili Özgür
Özelin yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
(10/123,
124, 125, 126) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Şimdi,
Ensar ve KAİMDER bu raporda geçiyor.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Nasıl geçiyor ağabey? Muhalefet şerhlerinde
geçiyor.
(10/123,
124, 125, 126) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) Biz Karamanda da ilgili dernek
temsilcilerini dinledik ve orada yaptığımız
toplantılarda da konunun hassasiyeti açısından önemli
tespitlerimiz oldu. Onların hepsi buraya geçti. İfadeler
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Nerede ya? Bana bir göster ya!
BURCU
KÖKSAL (Afyonkarahisar) KAİMDER nerede geçiyor, Ensar nerede geçiyor?
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Ensar, KAİMDER nerede geçiyor? Muhalefet şerhinde
geçiyor, biz yazdık.
(10/123,
124, 125, 126) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) Bakın, o derneklerin
mensupları dinlendi ve onların büyük bir kısmının
olayın mağduru oldukları ve çocuklarının deşifre
olmaması anlamında, çocukların korunması
açısından da isimler burada geçmedi.
BURCU
KÖKSAL (Afyonkarahisar) Çocukların ismini demiyoruz, Ensar ve
KAİMDERin ismi geçmedi Sayın Tunç.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Çocuğun ismini yazma.
(10/123,
124, 125, 126) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) Dolayısıyla çocukların
üstün yararı açısından, orada beyanına
başvurduğumuz kişilerin isimlerinin
BURCU
KÖKSAL (Afyonkarahisar) Vakfın ismi geçmiyor, çocukların demiyoruz
biz.
(10/123,
124, 125, 126) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın)
ve görevlerinin burada geçmiş
olması, çocukların yararına olmaz. Komisyonumuzun düşüncesi
buydu.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
BURCU
KÖKSAL (Afyonkarahisar) Çocuklar demiyoruz ki, Ensar ve KAİMDERin
adı geçmiyor.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, Sayın Tunç herkesin gözünün içine
baka baka son derece ayıplı ve nezaketsiz bir iş yapıyor.
BÜLENT
TURAN (İstanbul) Toplantıya gelmemişsiniz zaten.
BURCU
KÖKSAL (Afyonkarahisar) Kes be, ne diyorsun? Kes, kes!
BAŞKAN
Bir dakika, Sayın Özeli dinliyoruz.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, Sayın Tunç hepimizin gözünün içine
baka baka affedilmeyecek bir iş yapıyor, diyor ki
Benim ne
dediğimi hepiniz duydunuz, tutanak şahit. Bu Meclisin namusu tutanak.
Ben dedim ki: Ensar ve KAİMDER ismi geçmiyor. Diyor ki: İsimleri
geçiyor. Geçtiği yer muhalefet şerhi, biz yazmışız,
onların yazdığı kısımda yok.
İkincisi,
sonra dönüyor: İsim geçmesinin istenmesi doğru değil.
Çocuğun üstün yararı açısından isimleri
Ben çocuğun
ismi mi geçsin dedim? Ben Ensar ve KAİMDERdeki istismar üzerine kurulan
bu Komisyonun raporunda Ensar ve KAİMDERin isminin geçmemesi, korumak,
kollamak, örtbas etmek anlamına gelir dedim. Çocuğun ismini tabii ki
yazmayacaksınız, bunu isteyen yok. Her zaman yapılan bir
algı yönetimini bu sefer gözümüzün içine baka baka, gerçekten
uzaklaşarak yaptı. Ayıplıdır. Tutanaklar önünde
milletimize şikâyet ediyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
(10/123,
124, 125, 126) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN
Bir saniye.
Sayın
Turan
BÜLENT
TURAN (İstanbul) Sayın Başkan, sabahtan beri altını
çizmeye çalışıyoruz. Dört partinin de ortak olarak acıyla,
üzüntüyle bahsettiği bir gündemi tartışıyoruz. Israrla
meseleyi bir vakfın, bir partinin meselesiymiş gibi altını
çizmeye çalışmak, bence iyi niyetten uzak bir yaklaşım.
ALİ
ŞEKER (İstanbul) Bu vakıfları beslemeyin siz de.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Hangi vakıf olursa olsun, hangi dernek olursa olsun,
hangi parti olursa olsun, bu yanlışı yapan bedelini öder,
ödemelidir.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Ödedi mi Ensar?
KAZIM
ARSLAN (Denizli) Ödedi mi yoksa mükâfatlandırıldı mı?
BURCU
KÖKSAL (Afyonkarahisar) Ödemedi, protokol imzaladınız Millî
Eğitim ile Ensar Vakfı arasında.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Ancak konuyu böyle görmeyip -aynen şimdi olduğu
gibi- toplantıya gelmeyip, rapora yardımcı olmayıp
olduğu yerden bağıran bir üslubun hiç kimseye faydası
olmaz.
BURCU
KÖKSAL (Afyonkarahisar) Muhalefet şerhi gönderdik.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Meselenin ne olduğu belli ama tutup tutup sadece bir
vakıf üzerinden bunu konuşuyor olmak, elli altmış
yıllık bir vakfın yaptığı
çalışmaların yanında şahsi olarak hata yapanların
hatalarının da sanki tüm vakfı bağlıyormuş gibi
değerlendirilmesi doğru olmaz.
Bakın,
istemiyordum ama söyleyeceğim: Daha yeni, bir partinin kongresine giderken
otobüsteki bir iddiadan bahsediliyor. Eğer mesele o partiyle ilgili
araştırma yapmaksa herkes altında kalır, bu doğru
değil. Yanlış adamın partisi olmaz; yanlış, her
yerde yanlıştır. Yanlışın vakfı olmaz;
yanlış adamın vakfı veya derneği olmaz;
yanlış, her yerde yanlıştır. Bu yanlışı
yapan kim varsa onu araştırır komisyon.
KAZIM
ARSLAN (Denizli) Cezalandırın,
mükâfatlandıracağınıza.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Bu konuda hata yapan kim varsa onu araştırır
komisyon. Kaldı ki söz konusu sanık çok büyük cezalar aldı ama
diyoruz ki biz: Çalışalım, bir daha böyle bir şey
olmaması için tedbir alalım. Mesele, o vakfın, bu partinin
yapması meselesi değil; bu meselenin yapılmaması, bu
meselenin olmaması meselesi.
Tekrar
tüm arkadaşlarımızı bu hassasiyete davet ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Özel, bir saniyenizi alayım.
Sayın
milletvekilleri, bakın, bütün siyasi parti gruplarının
ortaklaştığı ve gerçekten hepimizin yüreğini burkan,
içimizi acıtan çok önemli bir meseleyi şu anda konuşuyoruz ve
hepimizin ortak gayreti, bundan sonra bu tür olayların olmaması için
burada neler yapabiliriz. Şimdi, bunu konuşurken başka
birtakım olaylar üzerinde polemik oluşturarak
Sayın
milletvekilleri, lütfen, konudan ayrılmadan, gündemin
dışına çıkmadan ve bu işi de çok fazla uzatmadan,
karşılıklı sataşmalara meydan vermeden bu
tartışmaları yapalım. Sonuçta her grup adına
konuşmacılar çıktı, konuşmalarını
yaptı; Komisyon Başkanı konuştu; birazdan Hükûmeti
dinleyeceğiz eğer müsaade ederseniz. Herkes fikrini söylüyor, takdir
kamuoyunun ama diliyoruz ve umuyoruz
Hepimizin ve benim de gerçekten
katıldığım çok önemli bir mevzuda, ne olursunuz,
sataşmasız bir şekilde, bu ülkenin, bu milletin ve
çocuklarımızın faydasına olacak ortak bir karara burada
imza atalım derim. Eğer uygun görüyorsanız burada
tamamlayalım, kapatalım bu işi.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Hayır. Partinin ismini anarak bir konudan bahsetti, ona
açıklık getirmek gerekiyor, böyle bırakılabilir mi? E,
canım yaptığınız işi
BAŞKAN
Ama karşılıklı isim anarak bu işi uzatmayalım,
lütfen.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Tabii, tabii.
BAŞKAN
Buyurun, toparlayalım, bitirelim.
35.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın
yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, öncelikle, Cumhuriyet Halk Partisinin
Komisyon üyeleri Komisyona gittiler, katkı sağladılar, yazı
verdiler, muhalefet şerhi yazdılar. Aksini iddia etmek büyük bir
haksızlık.
İkincisi:
İstemiyorum. dedi ama yaptı. Ben dün bir basın
toplantısı yaptım. Basın toplantısında dedim ki
Cumhuriyet Halk Partisinin kongresinde -partiye ait bir araç değil,
partinin kiraladığı bir araç değil, bir derneğin
aracı- bir olay yaşanmış. Olayın zanlısı
ertesi sabah partiden ihraç edildi. Genel Merkezimiz ve Aydın İl
Başkanlığımız bir komisyon kurdu, olaya sebebiyet
verenler, şartları yaratanlar, başka suçlular var mı diye
araştırıyoruz. Ama bir şey dedim dün basın
toplantısında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanının bu
konuda bir görevlendirme yaptığını öğrendik,
memnuniyet duyuyoruz. Partimizde yürütülmekte olan soruşturmaya katkı
sağlamak üzere de Sayın Bakanın Kuşadasındaki otobüs
vakasıyla ilgili kendisine sunulacak raporu parti olarak da talep
ediyoruz. dedim. Bu kadar da açığız, mesele bu kadar net.
Kendilerine
yakın gazeteler CHPli sapık diye manşet atıyor, biz
hayatımızda bir kere AK PARTİli bilmem ne, tacizci, tecavüzcü
demedik. Bizim bir tane beklentimiz var. Tacizcinin, tecavüzcünün,
sapığın partisi olmaz ama tacizin, tecavüzün
yaşandığı yer sizin bir vakfınız, bir
derneğinizse, adını 500 sayfanın içinde
anmıyorsanız bu da manidar olur, bunun da bir siyasi bedeli olur, bu
eleştiri yapılır. Yoksa bizim varıp da AK PARTİli
sapık, AK PARTİli tecavüzcü demişliğimiz yok. Bunun çok
net olarak altını çizelim. Sapığın, tecavüzcünün,
işkencecinin partisi olmaz. Bunların tamamının en
ağır şekilde cezalandırılması lazım;
söylediğimiz budur.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Suçların şahsiliği prensibi malum, uluslararası hukukun
da tanıdığı evrensel bir kaidedir. Yani şahıslar
suç işlerse kurumları suçlayamayız. Eğer kurum tümden
suçluysa o zaman gereği yapılır.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayıp Depboylu, Sayın Kerestecioğlu, size de söz
vereceğim.
Buyurun
Sayın Depboylu.
36.-
Aydın Milletvekili Deniz Depboylunun, daimî çocuk hakları
komisyonunun ne zaman kurulacağını, 115 çocuk hamileliğiyle
ilgili olarak ihmali olanlar ile istismar edilen çocuğun annesinin
ifadesini dikkate almayan yetkililer hakkında ne
yapıldığını öğrenmek istediğine ve rehberlik
derslerinin kaldırılmasına ilişkin açıklaması
DENİZ
DEPBOYLU (Aydın) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle,
Sayın Tunç, daimî çocuk hakları komisyonu kurulmasıyla ilgili
siz de önemli olduğunu belirttiniz ama biz 10 Kasım 2017de bunu
kanun teklifi olarak getirdiğimizde reddedildi, reddettiniz. Ne zaman
kuracağız, bunu bir kere öğrenmek istiyorum.
Bir
diğeri: 115 çocuk hamileliğiyle ilgili olarak ihmali ve kusuru olan
hastane yetkilileri, haber vermeyen, bildirmeyen yetkililer hakkında neler
yapıldı acaba, bunları da öğrenmek isteriz.
Babası
tarafından istismar edilen çocuğun annesi Emniyete başvurduğunda
İftira etmek günahtır. diyerek dikkate
alınmadığını ifade ediyor. O kurum yetkilileri ve
orada cevap verenlerle ilgili yapılan bir işlem var mı acaba,
onu da merak ediyoruz.
Yine,
Sayın Tunç Rehberlik ders saati artırılsın. dediniz, çok
da iyi yaptınız ama Millî Eğitim Bakanlığı
rehberlik ders saatini tamamen kaldırdı, bunu da ifade etmek isterim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Kerestecioğlu
37.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, Meclis
Araştırması Komisyonu çalışmalarında her
şeyin güllük gülistanlık gerçekleşmediğine ve özellikle
çağrılmayan insanlar olduğuna ilişkin açıklaması
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Sayın Başkan, az
önce suçların şahsiliği dediniz, gerçekten benim için de göz
yaşartıcı bir açıklama olduğunu ifade etmek isterim.
Keşke her konuda böyle bir yaklaşımınız olsa.
BAŞKAN
Öyledir.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Yani suçlar şahsi
midir, değil midir? Biz pek bu muameleyi görmüyoruz da genellikle topluca
terörist ilan ediliyoruz ve topluca mahkûm ediliyoruz.
Ama
konu bu değil, konu gerçekten çocuklar ve o nedenle samimiyet ve niyet
önemli. Fakat bu iş bir yerde gerçekleşmişse o yerin
adının verilmesi de gerekiyor çünkü başka yerlere örnek
teşkil etmemesi için. Yani orada insanlara güven verilmedi bu olay
olduğu zaman ve sanki o vakıf bir korumaya alındı. Bu
şekilde bir muameleyle karşılaştı insanlar ve o
vakfın korumaya alınması zaten tepkileri daha da büyüttü. Yani
samimiyet varsa, korunacak olan çocuklarsa gerçekten önce çocukların
korunması gerekiyordu. Çünkü biz gerisini bilemedik bile, daha fazla
nerelerde yapılmış bu iş. Bir tek kişiyle
sınırlı değildi bu. Ben hiç öyle olduğuna
inanmıyorum. Bunun üstünü örtenler de vardı, idarenin
sorumluluğu vardı. İdarenin önleme yükümlülüğü vardır,
idare hukukunun temel esasıdır bu, hep bunlardan söz ediyoruz. O
yüzden sanki gerçekten her şey o Komisyonda çok güllük gülistanlık
gerçekleşmiş gibi de konuşmayalım, öyle de olmadı.
Özellikle çağrılmayan insanlar da oldu ki bunlardan birisi benim için
çok değerlidir; Seda Akço, gerçekten çocuk hakları alanında
Türkiyede eşi bulunmaz bir insandır ama çağrılmadı.
Gündem Çocuk aynı şekilde çağrılmadı. Bunları da
çok yok sayamayız yani iyi niyetle bir şey yapmaya
çalışıyoruz ama, zedelenmesin istiyoruz ama, önümüzdeki yolu
açmak da biraz eleştirileri kabul etmekle olabilecek olan bir şey.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kerestecioğlu.
Komisyon
güzel bir çalışma koydu ortaya, hepiniz güzel emekler verdiniz. Biz
de burada bu emeklerin sonucunda bir netice alalım istiyoruz.
Sayın
Karabıyık, size de son bir söz vereyim, en son Komisyon
Başkanına da
Buyurun.
38.- Bursa
Milletvekili Lale Karabıyıkın, çocuk istismarı konusunun
çözümünü ararken bazı gündem maddelerini kaçırmamak gerektiğine
ve göstermelik çalışmaların yeterli olmadığına
ilişkin açıklaması
LALE
KARABIYIK (Bursa) Teşekkürler Sayın Başkan.
Şimdi,
konunun çözümünü ararken bazı gündem maddelerini de kaçırmamak
lazım. Bakın, yaş sınırını, Kur'an kursuna
giden çocukların yaş sınırını düşürdüler,
hemen ardından da 2013te 263 dediğimiz, TCK 263ü
kaldırdılar ve bu şekilde ne oldu? Sadece para cezası
olunca önüne gelen okul açmaya, eğitim kurumu açmaya başladı ve
savcılar müdahale etmiyor. Sadece Kadıköyde bu şekilde 50 tane
okul var okul öncesi eğitimde. Bir savcının ise müdahale
ettiği tek örnek Karaman örneğidir. Bunlara dikkat çekmek isterim.
Şunu
unutmayalım: Geçen yıl bu tarihlerde, bu konu gündeme geldiğinde
Mecliste yaptığım bir konuşmanın ardından bir
oylama olmuştu ve ne kadar acıdır ki sayın bakana tebrikler
yağmıştı komisyon kurulmama kararı çıktı
oylamada diye. O konuşmanın ardından Türkiye içinden ve
dışından çok tepki geldi ve sonra komisyon kurulması
gerekti ama göstermelik çalışmalar hiçbir zaman yeterli olmuyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Karabıyık.
Sayın
Tunç, lütfen kapatalım artık.
Buyurun.
39.-
(10/123, 124, 125, 126) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu Başkanı Yılmaz Tunçun, 442 sıra sayılı
Meclis Araştırması Komisyonu Raporunda çocukların
korunması için isimlerin zikredilmediğine ve çok detaylı bir
çalışma yapıldığına ilişkin
açıklaması
(10/123,
124, 125, 126) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Komisyonumuzun
Karaman ziyaretiyle ilgili, raporda 126ncı sayfadan 132nci sayfaya kadar
çalışma ziyaretimizin detayları bulunuyor. Tabii, burada
isimleri zikretmememizin nedeni çocukların korunmasıdır.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Çocuğun ismini demiyorum arkadaş ya!
BURCU
KÖKSAL (Afyonkarahisar) Ensar ile KAİMDERi diyoruz ya, çocukları
demiyoruz.
(10/123,
124, 125, 126) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) Hayır.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Tunç, sanki şey demişiz gibi
Biz onu
istemiyoruz.
(10/123,
124, 125, 126) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) Şimdi, oradaki dernek
yöneticileri, derneklerin okul isimleri, tüm bunlar rapora
yazıldığı takdirde
Çocukların deşifre
olması ve ömür boyu onların damgalanması endişesiyle
-olayı biz tüm detaylarıyla buraya naklettik, okursanız-
isimleri koymadık çünkü çocuğun üstün yararı var; o çocuklar
mağdur olmasın, ömür boyu damgalanmasınlar.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Ensar yazmamışsın, Ensar. Vakfın adı,
vakfın. Vakfın adı ya!
(10/123,
124, 125, 126) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) Burada önemli olan, alınacak
tedbirlerin belirlenmesidir. Bu anlamda da raporu keşke inceleme
fırsatı olsaydı -bu noktada inceleyen
arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz- çok detaylı ve
tafsilatlı bir çalışma yapıldığını
göreceksiniz ve alınması gereken tedbirlerin de bundan sonra gerek
yasamaya gerek yürütmeye yön göstereceğine inanıyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.11
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.32
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Nurhayat ALTACA KAYIŞOĞLU
(Bursa), İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler (Devam)
1.-
Başta Cinsel İstismar Olmak Üzere Çocuklara Yönelik Her Türlü
İstismar Olaylarının Araştırılarak
alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (10/123, 124, 125, 126) (S.
Sayısı: 442) (Devam)
BAŞKAN
442 sıra sayılı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu
üzerindeki genel görüşmelere devam ediyoruz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Şimdi
söz sırası, Hükûmet adına Başbakan
Yardımcısı Recep Akdağa aittir.
Buyurun
Sayın Akdağ. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞBAKAN
YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Saygıdeğer
Başkanım, yüce Meclisimizin değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 26ncı Döneminde oluşturulan değerli bir
Meclis araştırması komisyonu raporunu görüşmek üzere Genel
Kuruldayız; başta cinsel istismar olmak üzere çocuklara yönelik her
türlü istismar olaylarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan bir
meclis araştırması komisyonu ve 442 sıra sayısıyla
3 Kasım 2016da basılmış bir rapor.
Önce
şunu ifade etmek isterim: Bu raporda söz konusu edilen problem
kuşkusuz hepimizin ortak bir problemi ve ben bu konuda Meclisimizdeki
parti gruplarının ve milletvekillerimizin temel hususlarda
farklı düşünmediğini çok iyi biliyorum. Önemli olan, gerek bu
komisyon raporunda ortaya çıkan gerekse bu görüşmeler ve
sonrasında yapacağımız çalışmalarla ortaya
konulan iyi niyetli yaklaşımların en güçlü biçimde icraata
dönüşmesidir. Hepinizin bildiği gibi, herhangi bir konuda doğru
işleri yapmak için önce doğru teşhisler koymak gerekiyor. Yani
politika döngüsünün temel noktalarından birisi,
şartlarınızı değerlendirerek doğru teşhisler
koymaktır. Eğer teşhisi yanlış koymuşsanız
zaten geliştireceğiniz politikalar da sizi doğru sonuçlara
götürmez. Bu hususta Birleşmiş Milletlerin konuyla ilgili
kararları, uluslararası anlaşmalar Türkiyenin aslında
dünyadaki demokratik toplumla birlikte hareket ettiğini gösteriyor. Ancak
bunun üstünde, bunun ötesinde, bizim millet olarak inançlarımız,
kültürümüz, çocukların istismarına, herhangi bir şekildeki
istismarına asla müsamaha etmez. Bu hepimiz için böyledir. Bu sebeple,
bugün parti gruplarının toplantısında konuya temas eden
Sayın Cumhurbaşkanımıza, Sayın Devlet Bahçeliye
hususi teşekkürlerimi takdim ediyorum çünkü her ikisi de konuyu geniş
olarak ele aldılar, geniş bir çerçeveden, geniş bir
perspektiften yapılması gerekenleri aslında ifade ettiler ve
daha önce de konuşuldu. Bütün bu sebeplerle, dün Külliyede
yaptığımız Bakanlar Kurulu toplantısında,
Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla
Sayın Başbakanımız bir komisyon oluşturdu.
Başbakan Yardımcısı olarak benim koordinasyonumda, 6 bakan
arkadaşımızla elimizdeki bütün verileri değerlendirerek
süratli bir eylem planı gerçekleştireceğiz,
oluşturacağız. Bu eylem planının birinci
ayağı derhâl yapılacak işlerle alakalıdır ki
bunların hiç gecikmeden, behemehal uygulamaya konulması gerekecek;
diğer kısmı ise orta ve uzun vade için doğru stratejiler
oluşturarak bir stratejik belge ve eylem planı çerçevesinde yola
devam etmektir.
Bu
anlamda, mevcut Meclis araştırması raporu
çalışmalarımız için önemli bir zemin teşkil ediyor.
Biz, bugün, bu Komisyonun Başkanı değerli Yılmaz Tunç
milletvekilimizle de oturduk, raporu enine boyuna epeyce tartıştık.
Gerçekten Türkiye Büyük Millet Meclisinde kıymetli bir çalışma
yapılmış, çok sayıda bilim insanı dinlenmiş, çok
sayıda uzman dinlenilerek güzel bir rapor ortaya konulmuş. Mutlaka bu
raporun da eksikleri olabilir. Nitekim, biraz önce muhalefetten değerli
milletvekili arkadaşlarımızın ifade ettiği gibi bu
rapora muhalefet şerhleri de yazılmış. Aslında,
nihayetinde, Meclis araştırması raporları icra edenlere
yani bizlere de yol gösterdiği için muhalefet şerhlerini de bu
raporun bir mütemmim cüzü olarak rahatça değerlendirebiliriz. Yani ana
raporda yer alsın almasın, muhalefet şerhlerinde ifade edilen
hususlar da mutlaka bize yol gösterecektir.
Rapordaki
önerilerden aslında bir bölümü hayata geçirilmiş durumda. Biraz
zamanımız kısıtlı olmasına rağmen, bir
değerlendirme yaptık. Mesela, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığımızla ilgili önerilerden Çocukların
yardıma ihtiyaç duyduğu anda kolayca erişebilecekleri, ücretsiz
bir hat kurulmalıdır. Alo 183, çocuk yardım çağrı
merkezi kurulmuş ve bugün bu söz konusu danışma hattı yirmi
dört saat hizmet vermektedir ücretsiz olarak. Çocuk gelişimi ve
istismarı konusunda anne ve babalara annenin gebelik döneminden
başlamak üzere eğitim verilmelidir. Bir mecburi ifadesi var, bunu
mutlaka değerlendirmeye tabi tutmak lazım, ancak neticesinde, 1
milyon 700 bin kişiye, ebeveyne bu hususta eğitim verildiğini
görüyoruz. Yine aynı şekilde, bir çocuk haklarına dair
sözleşmenin başvuru usulüne ilişkin ihtiyari protokolün
onaylanmasının uygun bulunduğuna dair bir kanun
tasarısının yasalaşması uygun görülmüş bu
Komisyon raporunda ve Türkiye Büyük Millet Meclisimiz bu yasayı
onaylamış ve bu kanun tasarısı yasalaşmış.
Buna benzer başka örnekler de verebilirim. Bunlardan birisi, mesela benim
Sağlık Bakanlığım döneminde oluşturduğum
çocuk izlem merkezlerinin biraz daha geliştirilmesiyle ilgili bir öneri.
Çocuk izlem merkezleri, gerçekten Türkiye'de bugün mükemmel, gelişmiş
durumda. 28 ilimizde 31 adet çocuk izlem merkezimiz var. Bir şekilde
mağdur olan, özellikle cinsel istismara maruz kalan çocuklar herhangi bir
şekilde örselenmeden, doğrudan bu merkezlere götürülebiliyorlar. Bu
merkezler çocukların ruh durumlarına göre hazırlanmış
merkezler, yirmi dört saat uzmanlar bulunuyor ve aslında, hem de
savcıların bu merkezlerde ifadeleri çocukla doğrudan karşı
karşıya gelmeden almaları öngörülüyor. Çocuk ile psikolog uygun
bir odaya giriyorlar, bir aynalı odaya; savcıyı görmüyor çocuk,
savcının sorularını da işitmiyor, sorulan
soruları psikolog çocuğun yaşına göre tercüme ediyor ve bu
şekilde ifade orada tamamlanıyor. Ama bu uygulamada gördüğümüz
bazı eksiklikler var. İşte, bütün bu çalışmalar
esnasında, biraz önce bahsettiğim Komisyonumuzun
çalışmalarıyla inşallah bu eksiklikleri de önümüzdeki
günlerde ortadan kaldıracağız.
Burada
konuşmalarda gündeme geldiği için söylüyorum, bir polemik açmamaya
kesin niyetim var çünkü böyle bir konuda polemik yapmak bize fayda vermez.
İşte, mesela kim 6 yaşındaki bir çocukla evlenilebilir.
demişse çok açık söylüyorum, halt etmiştir. Bunun AK
PARTİyle, bizimle, bizim düşüncemizle uzaktan yakından bir
alakası yoktur, bizi bağlamaz.
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) Hukuki bir işlem
yapıldı mı?
KAZIM
ARSLAN (Denizli) Bununla ilgili bir açıklama yapmanız gerekir.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Yaptım işte, başka
nasıl açıklama yapacağım? Hükûmetin bir üyesi olarak,
Başbakan Yardımcısı olarak açıklıyorum.
KAZIM
ARSLAN (Denizli) Daha öncesinde
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Siz devam edin Sayın Bakanım, biz dinliyoruz.
Onların derdi üzüm yemek değil.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Bu hususta AK PARTİmizi ve
Hükûmetimizi suçlayıcı ifadeleri asla kabul edemeyiz çünkü bu hususta
yaptıklarımız, düzenlemeler ve bu düzenlemelerin gelişme
tarzı çok açıktır. Dolayısıyla aman, ne olursunuz,
birbirimizin niyetini sorgulamaya burada kalkışmayalım. Tekrar
ifade ediyorum. Ben Türkiye Büyük Millet Meclisinin çatısı
altındaki her milletvekilinin bu hususta yapılacak her olumlu
işe katkı vereceğine eminim, niyetlerinden de eminim.
Mesela,
daha kısa bir süre önce bu erken yaşta evliliklerle ilgili gereksiz
bir polemik ortaya çıkacakken Diyanet İşleri
Başkanımız hemen ön aldı. Bütün camilerde, bir cuma günü,
cuma hutbesiyle bunun aslında İslamın kabul etmediği,
uygun görmediği bir davranış olduğu bizzat camilerde, cuma
hutbelerinde o namaza giden bütün insanlara, vatandaşlarımıza
anlatıldı.
Burada
zaman zaman dinî eğitimle çocuk istismarı
ahlaksızlığını dolaylı da olsa
ilişkilendirmeye çalışan bazı talihsiz yorumlarla
karşılaşıyoruz, zaman zaman kamuoyunda böyle yorumlar
oluyor. Gerçekten, bunların aslında doğru
olmadığı, gerçekleri yansıtmadığı gibi
bilimsel anlamda da hiçbir iler tutar tarafı yok. Birincisi, yüce dinimiz
İslamiyet bize ahlaklı olmayı emreder ve çocuk istismarı
gibi zalimce, ahlaksızca davranışları hem dinin
dışında görür hem de çok açık söyleyeyim, bugün bizim
modern toplumlarda cezalandıramadığımız biçimde, çok
ağır biçimde de cezalandırılmasını öngörür; bu o
kadar net, açık bir husustur ki. Dolayısıyla biraz önce de ifade
ettiğim gibi doğru teşhislerle doğru politikaları
oluşturabileceğimizi bilmeliyiz.
Bakınız,
bizzat Komisyona çağrılan değerli bilim insanlarından
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana
Bilim Dalı Öğretim Üyesi Gökhan Oralın Komisyondaki ifadelerine
ve Komisyon raporuna geçmiş olan hususlara temas etmek isterim.
Uzmanlığına başvurulan Sayın Profesör şunu
söylüyor: Dini bakımdan daha muhafazakâr hatta fundamentalist kendi
ifadesi yani radikal- çevrelerde cinsel istismar hadiselerinin ortaya
çıkma olasılığının daha yüksek olduğu
görüşüne kesinlikle katılmıyorum; tam aksine, inanç
sistemlerinin kendine has özel bir koruyuculuğu vardır. Ancak şunu
da ekliyor tabii ki bu bilim insanı, işin uzmanı olan arkadaşımız:
Çocukların olduğu her yerin risk altında olduğunu, bunun
bale okulu da olabileceğini, Kuran kursu da olabileceğini,
yatılı okul ya da çocuk evleri de olabileceğini ifade ediyor; doğru
bir yaklaşım, doğru bir teşhis bu. Çünkü eğitimsiz bir
kişi bu işi yapar da eğitimli, yüksek lisanslı,
doktoralı bir kişi yapmaz dersek yanılırız. Bu
sapkınlık, bu sapıklık, aslında psikolojik bu
ağır arıza toplumun her çeşidinden, her kesiminden insanda
görülebilen bir problemdir. Dolayısıyla kategorik birtakım yanlış
sınıflamalar yaparsak ifade ettiğim gibi yanlış
teşhislere doğru gideriz ve politikalarımızı
doğrultamayız. Pedofili hastalarının herhangi bir
meslekten, herhangi bir eğitimden, herhangi bir toplum katmanından
olabileceğini bugün bilim dünyası olarak hepimiz biliyoruz.
Ben
bir çocuk sağlığı ve hastalıkları
uzmanıyım, yıllarca üniversitede profesörlük yaptım. Buna
benzer vakalar bize çok geldi. Şunu biliyoruz: Toplum ve aileler, bu
konuyu saklamak ister. Dolayısıyla ebeveynlere yapılacak
eğitimler son derece önemli. Evet, belki saklamak kısa sürede o aile
için bir çözüm gibi gelebilir ama neticesinde, çocuğun bütün
hayatını mahvedecek yakıcı bir travmayla karşı
karşıya olduğunu çok iyi bilmek gerekiyor.
İfade
ettiğim gibi şimdi atılabilecek en hızlı adımları
atacağız ve bir taraftan bunları uygulamaya koyarken bir
taraftan da yeni bir strateji belgesi ve eylem planı
hazırlayacağız.
Şunu
da ifade etmek isterim: Konumuz Komisyon raporu olduğu için Komisyon
raporundan örnek vermekte fayda görüyorum. Mesela bir başka öğretim
üyesi, Psikolojik Danışma ve Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi
Profesör Ayşe Rezan Çeçen Eroğul, Amerikada genel nüfusta
yapılan istismar oranlarına bakıldığında kadınların
yüzde 27si, erkeklerin yüzde 16sının cinsel istismara maruz
kaldığını söylüyor. Korkunç rakamlar bunlar. Biraz önce,
ben Dünya Sağlık Örgütünün sitesinden indirerek baktım. Dünya
Sağlık Örgütü, çocukların yüzde 12sinin bir önceki yılda
cinsel kötü muameleye, istismara maruz kaldığını söylüyor.
Sakın yanlış anlaşılmasın, Türkiye'deki oranlar
birçok ülkeden daha az olsa da hatta çok çok altında olsa da bizim için
elbette çok önemlidir. Bir tek yavrumuzun bile böyle bir ağır bir
travmaya maruz kalmasını, bir ailenin çocuğunun böyle bir haksızlığa
maruz kalmasını asla kabul edemeyiz ve elbette, bunun için sizlerle
birlikte mücadeleye devam edeceğiz.
Gerçi
Değerli Komisyon Başkanı bahsetti ama gereksiz polemiklerin
önüne geçmek için bir konudan ben de bahsetmek isterim, bir anlamda tekrar
olacak; o da şudur: Şimdi, afaki rakamlarla bu olayların
artışından zaman zaman bahsedebiliyoruz. Doğru
yapmıyoruz açık söyleyelim. Elbette ki doğru veri elde etmek ve
bu verilerle yapılan icraatın, girişimlerin, ne kadar muvaffak
olduğunu izlemek gerekir, bunda hiçbir kuşkumuz yok, artabilir de
azabilir de sayısı aynı da kalabilir. Amacımız ne?
Azaltmak hatta bir ideal olarak, bu işin bir Kızılelması
olarak yok etmek, yok edemeyeceksek olabildiğince azaltmak. Hepimizin
istediği bu değil mi?
Şimdi,
2002ye baktığımız zaman, açılan davaları biliyoruz.
Türkiyede bütün toplumu içine alan bir örnekleme yapılmış
araştırma yok ve bu araştırmaların çok zor
olduğunu da biliyoruz. Bu araştırmaların metodolojisinin
iyi tespit edilememesi ve araştırmasının doğru
yapılamaması hâlinde yanlış sonuçlara ulaşılabileceğini
de biliyoruz. Ama elimizde en azından adli kayıtlar var, açılan
davalar var, bitirilen mahkemeler var. 2002 yılında 4.988 dava
açılmış, 2008de de 4.061 dava açılmış yani AK
PARTİnin iktidarda olduğu bu ilk altı yılda aslında
dava sayısı artmamış, azalmış. Peki ne olmuş
da 2010 yılına geldiğimizde birdenbire UYAPın veri
tabanında 16 bin davadan bahsediliyor. Bu, tamamen teknik bir mesele çünkü
-2009 yılına kadar ki- 2009 yılı bir geçiş dönemi,
2010 rakamlarına bakmak lazım, 2010 yılına kadar çocukların
cinsel istismarı suçuna ilişkin açılan davalara ait veriler
dosyadaki en ağır suç esas alınarak istatistiklere girmiş
durumda. Yani bir dosyada o cinsel suçtan daha ağır bir suç varsa ki
var, birçok dosyada olduğunu biliyoruz- o ağır suç olarak
dosyaya girmiş oluyor ve öyle sayılmış, o günkü istatistik
bu şekilde toplanmış. Peki, o zaman daha doğru veriyi
nasıl tartışabiliriz yani bu olayın büyüklüğünü
görmek, alacağımız tedbirleri,
oluşturacağımız politikaları tespit ederken
kullanacağımız istatistik verilerini değerlendirmek üzere?
2010 yılında 16.135 vaka açılan dava- var, 2015
yılında 16.957 vaka var, 2016da 15.051 vaka var, 2017de yine 16 bin
vaka var. Aslında, açılan dava sayılarının
değişmediğini görüyoruz. Aşağı yukarı,
istatistiksel olarak değerlendirirseniz bunlar birbirine benzer.
Değişen ne? Mahkûmiyetler. Bütün bu yaptığımız
tartışmalar, toplumun bu husustaki
duyarlılığının artmış olması, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin bu meseledeki duyarlılığı
yükseltmiş olması, neticede mahkûmiyet kararlarının daha
hızlı verilmesine, yargının, adaletin daha hızlı
tecellisine, evet, sebep olmuş. Bu, olumlu bir gelişme.
Dolayısıyla rakamları kullanırken de yanlış bir şekilde
kullanmanın bize bir fayda getirmeyeceğine ben inanıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, aslında şunu biliyoruz: Toplumda uyuşturucu
kullanımı, alkol kullanımı, daha önce geçirilmiş,
ailelerde geçirilmiş ağır travmalar, buna benzer birtakım
hazırlayıcı faktörler var. Bu hazırlayıcı
faktörlerin bulunduğu çevrelerde ya da ailelerde cinsel istismarın
daha yüksek oranda seyrettiğini biliyoruz. Ama üçüncü defa
tekrarlıyorum bu kürsüden: Hiçbir hazırlayıcı faktör
dışarıdan görünmese bile, her seviyede, her meslekte, her
eğitim seviyesinde, her ekonomik gelişmişlik seviyesinde bu
belanın, bu ahlaksızlığın, bu zulmün meydana
gelebildiğini de görüyoruz. O zaman bize düşen, Türkiye Büyük Millet
Meclisi olarak burada, öbür tarafta da icra olarak Bakanlar Kurulumuzda el ele
vermek ve bu yakıcı dertle, sıkıntıyla birlikte
mücadele etmektir.
Türkiye
Büyük Millet Meclisinin, yüce Meclisimizin, bu gördüğümüz raporu
hazırlamış olması, aslında Meclisin bu hususta ne
kadar hassas olduğunu gösteriyor. Sayın
Cumhurbaşkanımızın, Başbakanımızın
talimatlarıyla kurulmuş olan ve meseleyle ilgisi olan bakanların
bir araya geldiği bu Komisyon, bizim burada icra olarak ne kadar hassas
olduğumuzu gösteriyor. Sizleri, yüce Meclisimizi önümüzdeki günlerde de
bilgilendireceğiz.
Muhalefetten
bir değerli arkadaşımızın teklifi oldu Bu
Komisyondaki arkadaşlarımızla da mutlaka görüşün, istifade
edin. şeklinde. Elbette, seve seve, başımız gözümüz
üstüne. Bunu da gerçekleştiririz, arkadaşlarımızdan her
türlü desteği alırız ve ben inanıyorum ki bu şekilde,
bu problemle ciddi bir mücadeleyi gerçekleştireceğiz.
Yine,
benim sorumluluğumda olan, Hükûmetimizin mücadele ettiği alanlardan
birisi de bağımlılıkla mücadele, onun içinde bulunan
uyuşturucuyla, sigarayla, alkolle, kumarla mücadele konusudur. Bu
konuların birbiriyle birtakım geçişkenlikleri de var.
Dolayısıyla ben önümüzdeki günlerde meseleye ciddi bir şekilde
zaten yoğunlaşacağım. Yüce Meclisimizin de bu hususta
desteklerini almaya devam edeceğiz.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Başbakan Yardımcımız.
Sayın
Tanal
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Sayın Başkanım, 60a göre bu konuyla
ilgili kısa bir söz istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Sayın Başkanım, sonra da
ben istiyorum çok kısa bir söz.
BAŞKAN
Tamam, sonra da Sayın Beştaşa söz verelim.
Buyurun
Sayın Tanal.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
40.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Başbakan
Yardımcısı Recep Akdağın görüşülmekte olan 442
sıra sayılı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu
üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli
Bakanım, biraz önce dediniz ki burada: Çocuklarla ilgili Alo 183 ücretsiz
hat
Siz kürsüdeyken ben buradan hemen Alo 183ü aradım. Alo 183ü
arayınca karşıma, aile için, kadın için, çocuk için,
yaşlılar için, engelliler için
Yani 5 grup için aynı hat
bakıyor ve beni 7nci sıraya kaydettiler. Bunun, o 7nci
sıranın bana gelmesinin ne kadar süreceği belli değil tabii
ki. Tabii, bununla etkin bir mücadele için, bence çocuklar için ayrıca bir
hattın kurulması lazım. Sizden bunu hassaten istirham ediyorum.
Yani 5 grup için tek bir hattın olması, bence yeterli değil.
Sigarayla
ilgili mücadele dediniz mesela, onunla alakalı
Sigaraların üzerinde,
işte Alo şu hattı arayın. Sigara öldürür. diyor. Ben
onu da aradım, dedim ki: Ben sizden destek istiyorum. Bana desteği
Aşağı yukarı yarım saat, kırk beş dakikaya
kadar dinledikten sonra, bu sefer ben operatörü aradım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Söyleyin, devam edin.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) O telefon operatörünü aradım, dedim ki: Ben bu
hattı arıyorum, bunlar ücretli mi, ücretsiz mi? Maalesef, ücretli.
Yani bu da vatandaşın ayrı bir soygun olayı. Yani o
sigaraların üzerinde, işte Sigara insanı öldürür
Onun da
ücretsiz hâle getirilmesini istirham ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Tanal, Sayın Bakan notlarını
aldı.
Sayın
Danış Beştaş, buyurun.
Size
de 60a göre bir dakika süre veriyorum.
41.- Adana
Milletvekili Meral Danış Beştaşın, seçim bölgesi
Adanada yaşanan bir istismar olayına ve bu meselenin tüm ülkenin
meselesi olduğuna ilişkin açıklaması
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Doğrusu,
söz almamın sebebi, bizim grubumuz adına bütün ayrıntılar
ifade edildi ancak benim seçim bölgem olan Adanayla ilgili bir istismar
vakası sebebiyle maalesef, çocuğa yönelik istismar meselesi ve
geldiği boyutlar tüm Türkiye'de büyük bir infial yarattı. Özellikle,
konu tartışılırken kamuoyunda zaman zaman illerle
özdeşleştirilerek bir tartışma talihsizliğine
düşülüyor. Bu sorun herhangi bir ilimizin, Adananın da bir bütün
olarak yargılanması -tırnak içinde- sebebi değil,
başka bir ilimiz için de olamaz. Sorun bütün Türkiye'nin, bütün
yurttaşların karşı çıkmasıyla ve bu konuda
Meclisin de gerekli önlemleri bir siyasi iradeyle ortaya koymasıyla
çözülebilir. Söz almamın en önemli sebebi, bu mesele Adananın
meselesi değil, bu mesele tüm ülkenin meselesidir ve
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gayet
doğru, haklı bir durum, illeri bu noktada töhmet altında
bırakmamak lazım.
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler (Devam)
1.-
Başta Cinsel İstismar Olmak Üzere Çocuklara Yönelik Her Türlü
İstismar Olaylarının Araştırılarak
alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (10/123, 124, 125, 126) (S.
Sayısı: 442) (Devam)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Başta Cinsel İstismar Olmak Üzere
Çocuklara Yönelik Her Türlü İstismar Olaylarının
Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi
Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu
üzerindeki genel görüşmeler böylece tamamlanmıştır.
Burada,
özellikle çocuklara yönelik her türlü istismarın son bulacağı
ümidiyle gerek Komisyon çalışmalarına gerek Genel Kurul
çalışmalarına katkı sunan, emek veren, destek veren tüm
siyasi parti grupları ve tüm milletvekillerine ben de hassaten
teşekkür ediyorum. Dileğimiz, bir daha bu tür olaylarla
karşılaşmamak. Bu olayların olmaması adına gerek
yasal mevzuat açısından yapılması gereken
değişikliklere gerekse de toplumsal bir olay olduğuna göre
toplumsal bilinçlendirmeye de ihtiyacımız var ve bunu sağlayacak
olan da hepimiziz, ayrı ayrı her birimizin emeği,
katkısı son derece önemlidir.
Tekrardan,
katkı sunan herkese teşekkür ediyorum.
Böylece
gündemin Seçim kısmına geçiyoruz.
X.-
SEÇİMLER
A) TBMM
Başkanlık Divanında Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkan Vekilliğine seçim
BAŞKAN
Başkanlık Divanında boşalan, Halkların Demokratik
Partisi Grubuna düşen Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan
Vekilliği için Mardin Milletvekili Mithat Sancar aday gösterilmiştir.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hayırlı
uğurlu olsun diyoruz, Sayın Sancara da teşekkür ediyoruz.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, kısa bir söz talebimiz var.
BAŞKAN
Sayın Özel, bir dakika süre veriyorum.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
42.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, HDP kongresinde seçilen eş genel
başkanları ve Meclis Başkan Vekili seçilen Mardin Milletvekili
Mithat Sancarı kutladıklarına ilişkin açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, geçtiğimiz hafta kongresini
yaparak her iki eş genel başkanını seçen Halkların
Demokratik Partisinin kongresinin hayırlı olmasını
Seçilen
eş genel başkanların şahıslarını da
ayrı ayrı kutluyoruz.
Ayrıca,
bugün bu göreve biraz önce Meclis tarafından seçilen Sayın Mithat Sancara
da görevinde başarılar diliyoruz ve kendisini Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu olarak kutluyoruz.
Teşekkürler.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz.
IV.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının, bu zamana
kadar Meclis Başkan Vekili olarak görev yapan Pervin Buldana
teşekkür ettiğine ve yeni görevinde başarılar
dilediğine ilişkin konuşması
BAŞKAN
Bu zamana kadar görev yapan Pervin Buldan Hanıma da teşekkür
ediyoruz, yeni görevinde de başarılar diliyoruz.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.58
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.13
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Nurhayat ALTACA KAYIŞOĞLU
(Bursa), İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
Alınan
karar gereğince sözlü soru önergeleri ile diğer denetim
konularını görüşmüyor ve gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmında yer alan işleri sırasıyla görüşmeye
başlıyoruz.
1inci
sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
B) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2099)
ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 519) (x)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Komisyon
Raporu 519 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince bu teklif İç Tüzükün
91inci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle teklif tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanıp maddelere geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı
ayrı oylanacaktır.
Şimdi,
teklifin tümü üzerinde söz isteyen gruplar adına ilk söz, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Zühal Topcuya aittir.
Buyurun
Sayın Topcu. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA ZÜHAL TOPCU (Ankara) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Değerli
milletvekilleri, 519 sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet,
konuşmama bir ön sözle, bir kitabın ön sözünü okuyarak başlamak
istiyorum, ondan sonra da açıklamayı yapacağım: Temelinde
ilim bulunmayan içtimai ve iktisadi kalkınma düşünülemez. Gerçekte
de, ilim müesseselerini ve ilim zihniyetini tesis etmeden
kalkınmış, endüstrileşerek bugünkü manada modern cemiyet
hâline gelmiş bir memleket bilinmemektedir. Bilakis tarih, ilim
müesseselerinden evvel endüstri kurma teşebbüslerinin daima boşa
çıktığını göstermektedir. Kaldı ki, ilim
yalnız iktisadi kalkınmayı temin etmekle kalmıyor manen
ayakta durabilme, müstakil ve hür kalabilme imkânlarını da veriyor.
Bugün bütün milletlerin ilme ve ilim müesseselerine dört elle
sarılmaları, bu uğurda büyük fedakârlıklara girmeleri bu
yüzdendir. Beride bütün eksiklik ve kusurlarına rağmen ilmi ve ilim
müesseselerini üniversiteler temsil etmektedir. Hakikaten hiçbir müessesede
ilim üniversitede olduğu gibi geliştirilip idame ettirilememektedir.
İşte bunun içindir ki ilim ve ilim müessesesi denilince akla
üniversiteler gelmektedir. İstikbale emniyetle bakabilen ve bakabilecek
olan memleketler üniversite problemini layıkıyla halleden, yeteri
kadar hakiki ve yüksek seviyede üniversitelere kavuşabilen memleketlerdir,
ancak bunlardır. Bugün hiçbir medeni millet istikbalinin
teminatını sahip olduğu veya olacağı fabrikalarda,
barajlarda vesair sanayi tesislerinde göremiyor çünkü bugünkü medeniyeti
fabrikalar değil üniversiteler temsil ediyor, üniversiteler ayakta
tutuyor. İşte, hakiki ve asıl gerilik bu idrake
erişememektedir.
Bunu
yazan yazarın kitabına baktığımızda -Allah rahmet
eylesin, merhum Profesör Doktor Mümtaz Turhan- 1960lı yıllarda
yazılmış bir kitap ve hâlâ günümüzde, biz, bugün şu kürsüde
aynı sorunların tartışmasını dile getiriyoruz,
aynı sorunlarla boğuşuyoruz. Kırk yıl geçmiş,
kırk yıldan fazla bir zaman var ama görüyoruz ki gide gide bir
adım bile mesafe katedememişiz.
Evet,
sorunlar hep aynı, öğretim elemanlarının kalitesi,
öğretim elemanlarının yetiştirilmesi ve seçilmesi,
atanması, yabancı dil eğitimi -evet, bu kitapta hepsi var-
yabancı dil eğitiminin nasıl olması gerektiğine
yönelik olarak, yurt dışına öğrenci göndermeye yönelik
olarak, öğrencilerin seçilmesi, Avrupa, Amerika, Almanya bu konuda neler
yapmış, onlara yönelik çalışmalar var. Ordinaryüs profesör
ve profesör akademik unvanlarının profesörler kurulundan
kurtarılıp ihtisas komisyonlarına yönelik bir
çalışmanın yapılmasından da bu şeyde
bahsedilmektedir.
Evet,
üniversite problemi demek ki hâlâ yakıcı hızıyla devam
ediyor. Bu kanuna baktığımızda da üniversitelerde acaba
gerçekten hangi ihtiyacı ve hangi problemi çözmeye yönelik olarak bir
öneri sunuyor? Bunlara baktığımızda, aslında, çok
fazla dikkate değer bir önerinin de olmadığına
şahitlik ediyoruz biz burada. Şimdi, üniversitelerin akademik
kadrolarına baktığımızda bunlar birçok
başlık altında toplanmaktaydı. Profesör, doçent ve
yardımcı doçent olarak aldığımızda, öğretim
üyesi olarak alınıyordu; şimdi, yardımcı doçentlik
yerine doktor öğretim üyesi kadrosunun ihdas edildiğini
görebiliyoruz. Uzmanlar, okutmanlar da öğretim görevlisi kadrosu
altında toplanırken bir de araştırma görevlilerinin tasnif
edildiğini görebiliyoruz.
Burada
o kadar çok gün yüzüne kavuşturulması gereken sorun var ki
Doktor
öğretim üyesi olarak ihdas ettiğiniz bir makamda acaba neler
değişecek, nasıl, hangi konular açıklığa
kavuşturulacak? Üniversitelerde o kadar çok kadrolar var ki. Doktor
uzmanlar var, doktor okutmanlar var yani doktorasını almış
olan okutmanlar var. Acaba, bunlar bu kadroya geçiş yapabilecek mi,
bunları sormak istiyoruz çünkü bu arkadaşlar sürekli olarak bizi
arayıp soruyorlar. Bu kadroya geçebilecek miyiz, yoksa öğretim
görevlisi kadrosuna mı aktarılacağız? şeklinde
problemleri var, sorunlar hâlâ netleşmedi.
Bir
diğeri, yardımcı doçentken alınan maaşlar acaba doktor
öğretim üyesi olunduğunda direkt olarak yansıyacak mı
yansımayacak mı, bunların da kafalarda
karışıklık yarattığını buradan
paylaşmak istiyoruz. Maaşlar aynen alınacak mı?
İyileştirmeler yapılacak. deniliyor. Biz de diyoruz ki ta,
Mümtaz Turhanın 1960lı yıllarda yazdığı kitapta
da altını çizerek belirttiği gibi, akademisyenlerin veya bütün
eğitim kurumlarında öğretim görevini icra eden bütün
çalışanların, öğretmen, müdür, akademik hayatta,
üniversitelerde hocalık yapanların, artık çok rahat bir
şekilde görevlerini ifa edebilmeleri için, yeterli hayat standardına
karşılık gelebilecek bir ücreti alabilmeleri gerekmektedir. Gözlerini
başka tarafa çevirmeden ve akademik çalışmayı tam
anlamıyla yapabilmek için, hayat kaygısı olmadan, Evime
ekmeği nasıl götürebilirim? kaygısı olmadan bunların
yapılması gerekiyor. O kadar muallak kavramlar var ki bunlar düzeltilecek.
Düzeltme kavramını tırnak içerisinde belirtmek istiyorum,
düzeltme derken hangi standarda uygunluktan bahsedilmektedir? Onun için, geri
gitmemeleri lazım, bu arkadaşlarımızın, buralarda
görev yapan arkadaşların motivasyonlarının sürekli olarak
yüksek tutulması gerekmektedir. Ve maaşlardaki bu düzenlemeler yapılırken
neye göre yapılacak? Ne kadarlık bir artış öngörülüyor?
Şu anda, sosyal medyada yazılan böyle rakamlar var; bin liralık,
1.250 liralık, 1.750 liralık şeklinde artışlardan bahsediliyor.
Onun için, bunların bir an önce netleştirilip kafa
karışıklığının ortadan
kaldırılması gerekmektedir ve aynı düzenlemelerin bütün
akademik personel için, doçent, profesör, öğretim görevlileri için ve
aynı zamanda diğer yardımcı personel için de yapılması
gerekmektedir.
Özellikle
yine yurt dışına giderken akademik personele birtakım
kolaylaştırmaların yapılması ve yurt
dışına çıkışlarda, vize almalarda
Gerçi gri
pasaport alınıyor ama yine de bir sürü işlemlerden geçilmesi,
işlemlerin başlatılması gerekiyor. Burada da
kolaylıklar sağlanması, her zaman çalışma şartları
açısından ve sürecin daha rahat ilerletilmesinde iyi bir adım
olur diye düşünüyoruz.
Yine,
doktor öğretim üyelerinin idari makamlardaki ve kurullardaki hak ve
yetkileri devam edecek mi? Yardımcı doçent arkadaşların
bazı kadrolarda, yönetici kadrolarında veya kurullarda görev
aldığını biliyoruz. Bunlar, doktor öğretim üyesi
olduğunda devam edecek mi? Bunların da açıklığa
kavuşturulması gerekmektedir.
Doçentliğe
geçtiğimizde, doçentlik kademesi için kâbusa dönüşen ve sürekli
olarak mektup aldığımız, bu şikâyetten de her tarafta
bahsedilen bir problemimiz var. Burada, bu 519 sıra sayılı
Teklifte dil puanı, doçentliğe geçişte 55 olarak belirleniyor.
Ben şimdi sormak istiyorum: Acaba 54 aldığında bu dili çok
iyi bilmiyor mu veya bu yapılan sınavlarda 80 aldığında
-hangi dilden aldıysa- gerçekten okunan bir yabancı kitap çok
rahatlıkla anlaşılabiliyor mu, okunan makale
anlaşılabiliyor mu? 79 aldığınızda
kalıyorsunuz, 80de geçiyorsunuz. Yani bunun kriteri nedir, bir tek
sınav mı? Sınavla mı ölçülüyor? Şimdi 55 alan geçiyor,
54 alan kalıyor. Bir sürü akademisyen arkadaşımız var,
üniversite camiasında çalışan arkadaşlarımız var.
Bizler, neyse, 70-80 aldık, geçtik ama uygulamaya baktığımızda,
gerçekten hangimiz derdimizi anlatabiliyoruz ve hangimiz okuduğumuz makaleyi
tam olarak çözümleyebiliyoruz? Onun için buradan diyoruz ki: Gelin, bunu
sınava indirgemeden, Şu kadar puan aldı, bu kadar puan
alması gerekiyor. şeklinde stres katsayısını
yükselterek değil de devletin, YÖKün, Millî Eğitim
Bakanlığının bu sorunu kökünden halledecek bir şekilde
çözüme kavuşturması lazım. Ya öğretecek bu dili ya da
öğretmesi lazım yani ya, ya. İkisinin de sonunda
başarılı bir öğrenmeyle, bu dili kullanmayla -hangi dilse-
o şekilde sonuçlanması gerekiyor. Kamp mı olur bu, kampa mı
alınır, yoksa herkesin daha ilk üniversiteye girdiğinde mutlaka
yurt dışına mı gitmesi gerekiyor, dil okuluna mı veya
Türkiyede belirli bir dil eğitiminden mi geçirilmesi lazım, bunun
kesinlikle çözümlenmesi gerekiyor.
Şu
anda 50 yaşında, 60 yaşında olup yabancı dili
aşamadığı için ilerleme kaydedemeyen, doçent olamayan
mağdur arkadaşlarımız var. Bunların sayısı
azımsanamayacak derecede, onu da belirtmek istiyorum ben; bayağı
çok rakam var.
Şimdi,
deniliyor ki: 55 oldu, biz 55 alamayız. Çünkü öğrenilmiş
çaresizlik var. Artık o dil barajı beyinde öyle bir baraj
oluşturdu ki Ben bu dil sorununu halledemiyorum, bu sınavdan ben
geçemem artık. diyor. Biraz önce bir arkadaşımız bir
mektup gönderdi, aynı şekilde bu sorundan bahsediyor. Yani bu
arkadaşlarımızı dil kamplarına alabiliriz.
Motivasyonlarını yükselterek, bu öğrenilmiş
çaresizliğin biraz ötesine geçerek Sen yapabilirsin, bu dili
geçebilirsin. mantığından hareketle, bu
arkadaşlarımızın problemlerini de bir an önce YÖK olarak
çözmek lazım, bir an önce. Çünkü alanlarında gerçekten otorite olan
arkadaşlarımız var ama bir dil problemi yüzünden ilerleyemiyor,
doçentliğini, profesörlüğünü alamıyor. Çok kaliteli olan bu
arkadaşlarımız, yardımcı doçent olarak kalanlar ne
doçentler ne profesörler yetiştiriyorlar. Yani dünyada böyle literatüre
girenleri yetiştirirken kendileri bu ilerlemeden veya doçent, profesör
olma haklarından bir dil yüzünden mahrum kalıyorlar. Bunun için
diyoruz ki burada mutlaka ve mutlaka, nasıl çözümlenirse çözümlensin
mutlaka çözümlenmesi lazım. Kampa alalım bu arkadaşları ve
ona göre sınav yapalım ve bu problemi çözüp bu arkadaşların
da önlerinin açılması gerekiyor. Onun için diyoruz ki bunun tekrar
sınav odaklı olmadan, 1-2 puanla veya 40 tane soru yaptın,
tamam, sen geçtin, bu dili öğrendin. şeklindeki bir uygulamayla
değil de artık farklı bir şekilde çözülmesi gerekiyor.
Beyin fırtınaları yapılabilir. YÖKün bu konu üzerine acil
olarak eğilmesi gerekmektedir, onu diyoruz.
Şimdi,
diğer şeye geldiğimizde, doçentlik yeterlilik belgesine
geldiğimizde orada da problemlerin olduğunu görebiliyoruz ve
çelişkilerin olduğunu görebiliyoruz. Üniversitelerarası Kurul
yayınlardan geçen arkadaşa doçentlik yeterlilik belgesi veriyor,
doçentlik belgesi veriyor, Doçent olabilir. diyor. Ama ondan sonra
üniversitelere başvurduğunda görülüyor ki üniversite eğer
gerekirse Üniversitelerarası Kuruldan dil sınavı isteyebiliyor.
Yani bu ne biçim bir çelişkidir? Hem diyorsunuz ki: Sözlü
sınavı kaldırdık, artık yapmayacağız. ama
ondan sonra diyorsunuz ki: Üniversitelerarası Kurulun belirlediği
komisyonlarla -ondan komisyon istenecek- tekrar sözlü sınava tabi
tutulacak. Madem öyle, neden bu sözlü sınav kaldırılıyor
doçentlikte? Yok, eğer kaldırılmayacaksa kesin bütün
üniversiteler için uygulanabilecek bir maddenin yerleştirilmesi gerekiyor.
Burada da çelişki var. Tamam, yayınlardan geçince doçentlik
hakkını elde ediyorsunuz. Ne yapılması lazım? Sözlü
sınav var mı, yok mu, kesin olarak belirlenmesi lazım. Sözlü
sınav yapılacak mı? Ama bu arada sözlü sınav yapılmazken
Biz biliyoruz ki çok büyük şirketler var, tez yazıyor, makale
yazıyor, her şeyi yapıyor sizin için. Bunların da adım
adım takip edilerek ortadan kaldırılması ve tedbirli
olunması gerekmektedir.
Bir
diğeri madde 5te, özellikle doçentliğe atamanın
Madde 24/(b)
bendinde Üniversitelerarası Kurul, adayın başvurduğu bilim
ve sanat dalından gibi ifadeler var. Şimdi, bilim ve sanat
dalının kullanımı yüksek lisans ve doktoralar için
geçerliyken doçentlik için bilim ve sanat alanı olarak
değiştirilmesi gerekir, bunu da zaten biz o madde geldiğinde
bunları da önerge olarak, değişiklik önergesi olarak
vereceğiz.
Ve
yine, doçent kadrosuna, 5/(c)deki doçent kadrosuna fazladan başvuru
olunca ek düzenleme yapılır. diye... Ek düzenleme nedir, bunun
açıklanması lazım yani ek düzenleme kime göre, hangi
üniversiteye göre, bunlar olmaz. Doçentlik belgesini alan, yetki belgesini alan
hiçbir arkadaşımızın mağdur edilmeden hepsine kadro
sağlanması gerekmektedir. Yani üniversite gerekli görürse ÜAKtan
sözlü için jüri ataması isteyecek, bunlar da çelişkili ifadeler. O
zaman soruyoruz: Sözlüyü niye kaldırıyorsunuz? Üniversite sizden
tekrar sözlü yapılmasını isteyecekse, komisyon
oluşturulmasını isteyecekse o zaman kaldırmayın veya
buna daha farklı... Böyle bir çelişki içerisine düşmeyin
diyoruz.
Ve
yine, 5/(b)de eserlerden geçen adaya sözlü için geri bildirim
yapılıyordu, Şimdi, tekrar geri bildirim yapılıyor,
niye? Doçentlik belgesiyle beraber geri bildirim yapılıyor. Niçin?
Zaten sen doçentlik belgesini de veriyorsun, burada da bir çelişkinin
olduğunu görebiliyoruz.
Bir
diğeri, şu anda, hâlâ gündemde olan ve birçok genç
arkadaşımızın mağdur olduğu ÖYP ve 50/(d)
sorunuyla karşı karşıyayız, hâlâ çözülmüş
değil bu sorunlar. Diyoruz ki: Bu sorunların hemen çözülmesi
lazım, bu çocuklar bizim çocuklarımız. Devlet anadır,
devlet babadır, devlet şefkattir. Bunun için, devlette
çalışan, karar mercisinde bulunan yetkililerin bu çocukların, bu
genç arkadaşların mağduriyetlerini bir an önce gidermesi
gerekmektedir. O kadar fazla üniversite açıldı ki üniversitelerde
şu andaki bu arkadaşların bir an önce doktora
çalışmalarını bitirerek atanmalarında fayda var.
Kadroya alınıp alınmamalarının bir üniversite
dekanının veya rektörünün iki dudağının arasında
olması kabul edilemez. Onu belirtmek istiyoruz. Bazı üniversiteler
hepsini kadroya geçirirken bazıları ne yapıyor, kadroya
geçirmiyor. Eğer bir suçu varsa, eğer hatası varsa, herhangi bir
terör örgütüne üyeliği varsa, onun için çalışması ve
aidiyeti varsa tabii ki gerekçe gösterilerek el çektirilmesi lazım ama
bunlar belirtilmeden bu şekilde bir uygulamayla -ÖYPnin toptan 50/(d)ye,
burada çok tartıştık ama- Sizi kadroya almayacağız,
bitirdikten sonra yolunuz açık olsun. deme lüksü yok. Onu burada
belirtmek istiyoruz. Ve yine devlet kadrolarının bir
başkasını korkutmak için -iki dudağının
arasında- Gerekirse işten atarız. Şunu yapmazsanız
şöyle yaparız. şeklinde tehdidin yerine
Şu anda baktığımızda,
ülkenin içinde bulunduğu zor durum da dikkate
alındığında, milletin birliğe ve beraberliğe
ihtiyacının olduğu bir dönemde gerçekten bu vatanı seven,
bu vatan için kalbi çarpan herkes için bir birlik zamanıdır ve her
arkadaşımızı, bu vatan için kalbi çarpan arkadaşımızı
genciyle, yaşlısıyla ötelemeden bu çalışmalara dâhil
etmemiz gerekmektedir. Yine diyoruz ki tepede yapılan iyi niyet
kararlarının üniversitelerde de artık gösterilmesi gerekiyor.
Üniversitelerdeki bu makamların, kadroların olumsuz, birini tehdit
makamı olarak da hiçbir zaman kullanılmaması gerekmektedir.
Devlet makamlarında bulunanların, kararlarında objektiflikten,
devlet sadakati ve bilimsellikten uzaklaşmadan bu kriterler çerçevesinde
de elemanları yerleştirmeleri gerekmektedir. Üniversitelerdeki idari
yapılanmaların da herhangi bir sendikaya bağlı olmadan
yapılması gerekmektedir.
Hepinize
bu sorunların çözülmesi ümidiyle teşekkür ediyoruz. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Topcu.
Söz
sırası, gruplar adına ikinci söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Bursa Milletvekili Lale Karabıyıka aittir.
Buyurun
Sayın Karabıyık. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA LALE KARABIYIK (Bursa) Teşekkürler Sayın Başkan.
Öncelikle,
Afrinde şehit olan askerlerimize Allahtan rahmet, kederli ailelerine
başsağlığı ve yaralılara acil şifalar
diliyorum ve yirmi altı yıl önce Hocalı katliamında
yaşamını yitiren kardeşlerimizi de rahmetle anıyorum.
Sayın
milletvekilleri, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda
görüşülen kanun teklifinin geneli üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Ülkemizde
üniversitelerin sayısında son yıllarda gittikçe artan bir
yükseliş var. Özellikle, son on yılda 135 ülke arasında
üniversite sayısında 60ıncı sıralardayken 2nci
sıralara geldik. Bu güzel bir şey ama aynı göstergelere
baktığımızda, nitelik ve kalite açısından da bir
gerileme net olarak karşımıza çıkıyor. O hâlde,
nitelikli ve kaliteli yükseköğretim burada ön planda, hedeflerimizden
birisi olmak zorunda. Bu nedenle, yükseköğretimde çok sayıda sorun
var, bir kısmı çözülme çalışmaları içerisinde ama
çözülmeyen de henüz aşılamayan da çok sayıda sorun var.
Bunlardan bir tanesi, yine öğrenci başına yapılan
harcamalar. Maalesef, OECD ülkelerinin çok altında, çok gerisindeyiz.
Örneğin, bunun artması lazım daha kaliteli, nitelikli bir
eğitim açısından. Bir başka nokta, üniversitelerde özgür
bilim üretilmesi lazım. Bunun masaya yatırılması ve
buradaki sorunların aşılması son derece önemli. Daha fazla
da sorun sayabiliriz ancak tam bu sorunların arifesinde, bunların
çözülmesi gayreti içinde bulunulması gerekirken birdenbire yeni
birtakım değişiklikler geliyor ve bu değişliklerin
aslında bir değişiklik olmadığı ya da yapılan
değişikliklerin akademiye bir fayda
sağlamadığını da görüyoruz. Yapılan güzel
değişiklikler de var tabii ama hiç faydası olmayan, sadece öyle
karar alındığı için yapılan değişikliklerden
de söz etmek istiyorum.
Sayın
vekiller, öncelikle şunu belirtmeliyim ki bu ülkede eğer
Yükseköğretim Kurumunda bir değişiklik yapılacaksa bunu YÖK
Başkanının ağzından duymak isteriz ya da millî
eğitim sisteminde sınavla veya herhangi bir konuda bir
değişiklik yapılacaksa bunu da Millî Eğitim
Bakanının ağzından duymak isteriz ama maalesef biz bu
açıklamaları Adalet ve Kalkınma Partisinin Sayın Genel
Başkanından duyuyoruz ve Sayın YÖK Başkanı da ya da
Millî Eğitim Bakanı da belki de o anda duyuyorlar ve arkadan bir
çalışma başlatıyorlar. Bu uygulamalar kesinlikle
yanlış, öncelikle bunu belirtmek istiyorum.
Son
getirilen tasarıda, bundan yedi ay evvel, Temmuz 2017de Adalet ve
Kalkınma Partisinin Sayın Genel Başkanının bir
konuşması olmuştu, bir açıklaması olmuştu.
Şimdi o konuşmadaki cümlesini size aynen okumak istiyorum. Aynen şöyle
Yardımcı doçentliğin sadece bir siyasi karar olduğunu dile
getirdik. Dedik ki öyle bir adım atalım ki ara unvan olmasın,
doktoradan doğrudan doçentliğe geçilmesini temin edecek
çalışma yapalım. Önümüzdeki hafta büyük ihtimalle Parlamentoya
getirilecek. dedi.
Bakın,
bu cümlenin üstünden yedi ay geçti, sonuç ne? Sonuç: Evet, bu konu geldi ama
yardımcı doçentliğin kalktığı filan yok,
işin gerçeği bu. Ne değişti? Sadece adı
değişti. Yani Adalet ve Kalkınma Partisinin Sayın Genel
Başkanına yanlış bilgi mi verdiler ya da öyle mi
zannedildi, bunu bilmiyorum ama kendisinin ifade ettiği gibi ortada kalkan
bir durum yok, yardımcı doçentlik aşaması
kaldırılmadı. Adına önce doktor öğretim görevlisi
dediler, tepkiler gelince doktor öğretim üyesi oldu.
Sayın
milletvekilleri, zaten öğretim üyesi olmak için doktoralı olmak gerekiyor.
Buradaki isim kargaşasını da göz önüne sermek lazım.
Bunların yanı sıra, bir faydası olup
olmadığını düşündüğümüzde, yapılan
anketlerde de, yapılan çalışmalarda da isim
değişikliği dışında hiçbir fayda, yarar
sağlamadığını görmekteyiz. Bu kadrolar, ayrıca,
rektörlüklerce ilan edilecek ve atamalar da rektörler tarafından
yapılacak. Bu, bize kadroların biraz daha siyasileşmesi gibi bir
risk getirebilir. Bu konuda çekincelerimiz yüksek çünkü bu örnekleri gördük,
görüyoruz ve görmeye de devam edeceğimiz konusunda çekincelerimiz var.
Yine,
deniyor ki bu tasarıda: Üniversiteler isterlerse atamalarda ek
koşullar getirebilirler. Ancak burası da muğlak ve bu,
üniversiteler arasında bir fark yaratabilir ya da siyasi olarak
kullanılabilir. Bu ek koşulları belirleme yetkisi şaibe
yaratabilir değerli milletvekilleri.
Bir
başka nokta: Doktor öğretim üyesi atamalarında yabancı dil
şartı vardı, şimdi yok, yani yardımcı doçent
atamalarında olan yabancı dil şartı şimdi doktor
öğretim üyesinde, onun yerine geçen bu kavramda yok. Ancak takdir
edersiniz ki bilim evrensel ve araştırma yapmakla kaliteli, nitelikli
eğitime ulaşabiliriz. Bilim üreteceğiz, bu nedenle en az bir
yabancı dili çok iyi kullanabilmek, bu beceriye sahip olabilmek bir bilim
adamı, bir bilim insanı için son derece önemli. Burada, dil
şartının kaldırılmasıyla bu akademisyenlere bir
yarar sağlamıyorsunuz, bu öğrencilere de bir yarar
sağlamıyorsunuz; nitelikli, kaliteli bilim üretmeyi aslında engellemiş
oluyorsunuz, bunun da altını çizmek isterim.
Bir
başka nokta: Doktor öğretim üyesi atama süresinde belirsizlik var.
Yani, diyor ki: En fazla dört yıla kadar atanır. Daha kısa
sürelerde de olabilir. Zaten burada temel konu hem buradaki belirsizlik hem de
yardımcı doçentlerin özlük haklarında yaşanan bu sorun, bu
sıkıntı. Çünkü, sayın milletvekilleri -üniversitede olanlar
bilirler- yönetim kurulları, bölümler tarafından yardımcı
doçentlerin sözleşmeleri sürekli yenilenir, yeniden atanırlar ama bu
süre içerisinde Eğer tekrar beni atamazlarsa, sözleşmemi yenilemezlerse
diye bir kaygı yaşarlar; bu şekilde de özgür olamazlar, korku
içerisinde görevlerini icra ederler.
Size
birkaç örnek vermek istiyorum. Hep şunu söylüyoruz, diyoruz ki: Siyaset
üniversitelerden elini çeksin. Siyasetin arkabahçesi olmasın üniversiteler.
Ama bunu söylerken bakın bir iktisat fakültesi dekanı bir televizyon
programına çıkıp hiç kendi alanı olmayan, alanıyla
ilgili bir yere davet edilmiş ama alanı olmayan bir programda
partimize çeşitli laflar söylüyor, Sayın Genel
Başkanımıza değişik ifadelerde bulunuyor ama görevinde
aktif bir dekan olarak hiçbir cezai müeyyideye çarptırılmıyor.
Ama düşünün ki o yardımcı doçent kardeşimiz iktidarı
eleştiren en ufak bir cümle kullansın bir daha atanamaz ya da
görevine son verilir. Bütün bunları göz önünde bulundurarak bu örnekleri
yaşıyoruz. Yardımcı doçentlerin kadro haklarını,
özellikle de kadroya sahip olabilmeleri ve bir yönetimin iki dudağı
arasında olmaması gerektiğini bir kere daha ifade edip özlük
haklarını kendilerine teslim etmek gereğini söylemek istiyorum.
Diğer
bir nokta, Üniversitelerarası Kurul yetkilerini 11 kişiden
oluşan bir yönetim kuruluna devredecek. Burada, evet, bir pratiklikten
bahsediliyor. Doğrudur, olabilir ama demokratik bir temsilin de bu
şekilde biraz daha zor olacağını da vurgulamadan
geçemeyeceğim. Bununla ilgili açıklamaları,
ayrıntıları maddeler içerisinde arkadaşlarımız
yine yapacaklar.
Doçentlik
sınavında da doçentlik sürecinde de değişiklikler var
sayın vekiller. Bir kere değişikliklerden bir tanesi dil
barajı 55e iniyor, diğer taraftan da sözlü sınav
zorunluluğu kalkıyor. Önceleri yani şu ana kadar uygulanan
sistemde doçent adayı Üniversitelerarası Kurula başvururdu,
Üniversitelerarası Kurulun kurduğu bir jüri adayın
yayınlarını incelerdi, yayından sonra bir mülakat jürisi,
aynı jüri yeniden bir mülakat tarihi verirdi ve aday buradan sınavdan
geçerdi ve bu sınavlar gerçekten uzun süren ve bilimsel olarak da zor
sınavlardı.
Şimdi,
bu sınavlarda birtakım şaibeler, yanlışlıklar
olmuş mudur? Evet, olmuştur; yaşanan kötü örnekler de
olmuştur ama bunlar düzeltilebilir. Bunun yerine, doçentlik sözlü
sınavının kaldırılarak Üniversitelerarası Kurula
sadece yayınları inceleyerek, yayınlardan doçentlik unvanı
verilmesi yetkisini doğru bulmuyorum çünkü bir taraftan yayınların,
sadece yayınların burada bir kriter olamayacağını da
ifade etmek isterim. Şu anda azınlıkta olmakla beraber
intihaller ya da yayınların dışarıda
yazdırılması gibi örnekleri de görmüyor değiliz; bu gerçek
de var ve bunların artması kaygısını da
taşıyorum.
Bir
taraftan sadece doçentlik sözlü sınavı kaldırılmıyor,
unvanı alıyor doçent adayı Üniversitelerarası Kuruldan
sadece yayınları incelenerek ama kadro için başvurduğu
üniversite isterse sözlü sınav mecburiyeti getirebiliyor. Burada daha
önceki taslakta, bize getirilen taslakta bu jüriyi de, eğer sınav
yapacaksa bu jüriyi de üniversite kuracaktı ama daha sonra,
eleştirilerimizden sonra dikkate alındı ve
Üniversitelerarası Kurul bu jüriyi kuracak denildi. Buna memnun olduk
ama bir üniversitenin yapıyor olması, birinin yapmıyor
olması, sadece yayına göre unvan alınıyor olması
burada doğru bir uygulama değil. Sözlü sınavı olmaz belki
başka bir merkezî sınav olur ama sadece yayına bağlanmamalı
diye düşünüyoruz.
Bize
şöyle deniliyor: Siz Cumhuriyet Halk Partisi olarak üniversitelerin özerk
olmasını zaten istemiyor muydunuz? İşte,
bırakalım üniversiteler kendileri karar versinler; kendileri
atasın, kendileri yükseltsin, kendileri sınav yapsın. Evet, bu
çok güzel bir şey sayın vekiller ama özerklikten eğer bahsedeceksek
önce üniversiteler rektörlerini kendileri seçebilmeli. Eğer rektör
seçimlerinde birtakım sorunlar yaşanıyorsa bunun önlemlerini
alacak çalışmalar yapılabilir, orada birtakım kriterler
getirilebilir, bu bahane olmaz, bahane teşkil etmez. Ama üniversitenin
rektörünü bile seçemediği bir ortamda üniversitenin özerk olmasından
bahsetmek çok zor. Diğer tarafta, tabii ki, üniversite ve rektörü
bazı şeyleri belirleyebilir, atamaları yapabilir, kadroları
belirleyebilir ama hangi üniversitelerde? Siyasetten arınmış
üniversitelerde. Oysa şu anda çoğu üniversitemizde siyasetten
arınma diye bir şey söz konusu değil ve belli grupların
elinde, belli cemaatlerin elinde yürüyen bir sistem var. Bununla ilgili sizlere
de şikâyetler gelmiştir, bize de çok sayıda şikâyet
geliyor, sanırım Yükseköğretim Kurumuna bu şikâyetler
ulaşmıştır. Bu nedenle biz önce üniversitelerin siyasetten
arınmasını sağlayacağız ki daha sonra rektörlere
bu atama, yükseltme yetkilerini verebilelim. Bu nedenle, şaibeli olacak ve
siyasileşecek, siyasi kadrolar yaratacak bu uygulamalardan uzaklaşmak
zorundayız şu an için.
Bu
tasarıda bir başka nokta: Hukuk devleti olmanın ön koşulu
belirsizliğin olmamasıdır. Yani üniversitelerin
belirleyeceği koşullar arasında fark olmaması veya
koşulları istedikleri gibi değiştirememeleridir. Tabii ki
ön koşul koyabilirler ancak buralardaki belirsizlikler birtakım
şaibeleri yaratır. Bu da hukuk devletine aykırı uygulamalar
olacaktır.
Bir
diğer nokta sayın vekiller: Biz Komisyonda doktor öğretim
üyesinin maaşını iyileştirecek bir önerge vermiştik
çünkü bu tasarı doktor öğretim üyesi kadrosuna getirilen bu
akademisyenlere 103 lira iyileştirme yapılmasını
öngörmüştü. Bu, çok komik hatta teklif bile edilmemesi gereken bir rakam
bize göre. Onların rahat bir ortamda, para sıkıntısı
çekmeden bilim üretebilmeleri açısından biz, ortalamada 800 lira ama
yardımcı doçentlikten şu anda, işte, doktor öğretim
üyesi kadrosuna alınanlara 1.200 liralık bir teklif yapmıştık
ama bu reddedildi.
Bir
diğer nokta: Yine, Komisyonda Öğretim Üyesi Yetiştirme
Programı yani ÖYPyle ilgili partimiz bir önerge verdi. Çünkü Öğretim
Üyesi Yetiştirme Programının tarihine şöyle bir bakarsak
önce DPTde başlayan, sonra ODTÜye geçen, daha sonra YÖKe devredilen bir
süreci izliyor. Bunun çeşitli aşamalarında bulundum,
üniversitemdeyken bu konuda çalışmalar da yaptım, bu konuda
idarecilik de yaptım, ÖYP koordinatörlüğü de yaptım.
Onların hangi süreçlerden geçtiğini, hangi haklara sahip
olduklarını ve daha sonra OHAL sürecinde nasıl mağdur
olduklarını da yakından gördüm. Burada tabii ki belli
ayrıştırmaların yapılmasını uygun görüyoruz
yani FETÖ sürecinden sonraki ayrıştırmalar yapılmalı.
Ama diğerlerinin mağdur edilmesi... Evet, bu ÖYP sistemi çok
karmaşık, sulandırılmış bir hâle gelmişti
ama sulandıran ÖYPli akademisyenler değildi, sulandıranlar yine
idarecilerdi. Daha önce farklı olan bir yönetmelik, ardından
sulandırılmış hâle geldi ve altından
kalkılamayacak bir sisteme dönüşmüştü. Ama bunun suçlusu ÖYPli
araştırma görevlileri değildi.
Şimdi
ise bizim verdiğimiz teklif yani şu anda sadece, getirdiğimiz
-önerge çerçevesinde- kadrosunu alamayan, atanamamış bu
arkadaşlar eğer kriterleri sağlıyorsa, ölçütleri yerine
getiriyorsa bir defaya mahsus olmak üzere onların da doktor öğretim
üyesi olarak atanması ancak bu da tabii ki reddedildi. Bizim buradaki
amacımız, ÖYP hususunda olabildiğince mağduriyetin
giderilmesi yani kalkıyorsa da kalkmıyorsa da buradaki
mağduriyetlerin öncelikle ön planda giderilmesi önemli. Bu arkadaşlar
daha önce kadro sözü verilerek alındılar ve bir hukuk devletinde
verilen hakkın geri alınması bu süreçte doğru değildir
diye düşünüyoruz.
Bir
başka nokta sayın vekiller: Yine, Komisyon sırasında
öğrenci affıyla ilgili bir önergemiz vardı. Buradaki esas
değinmek istediğimiz şey, disiplin suçu ve mahkeme
kararıyla atılanlar değil tabii ki, onlar hariç ama öyle
sorunlar var ki sağlık sorunları, yoksulluk -bu ülkede yoksulluk
sebebiyle okuyamayan, eğitimini yarıda bırakan çok sayıda
öğrenci var, ben bunları akademik hayatımdan da biliyorum- yine,
bir taraftan ülkenin kaotik düzenlemeleriyle yaşanan karmaşalar gibi,
bu sebeplerle eğitimine ara veren öğrenciler için bir af talebi
olmuştu bizim tarafımızdan ama bu da reddedildi.
Son
olarak söylemek istediğim şu: Bu ülkede üniversitelerin,
yükseköğretimin kaliteli olarak gelişmesini isteriz. Yeterli kadro
sayısıyla öğrencilerin geleceğe iyi
hazırlanabilmelerini isteriz.
Bir
taraftan da ülkemizin en önemli sorunlarından bir tanesi, değerli
vekiller, işsizlik ama işsizliğe çözüm olacak tedbirlerden bir
tanesi de üniversite kontenjanlarının planlı bir biçimde
belirlenebilmesi. Yıllarca bu konuda envanter ve ihtiyaçlar
belirlenmemiş olduğu için, planlı olarak kontenjanlar
verilmediği için bir kaos ortamıyla karşı karşıya
kalındı. Son yıllarda bu konularda gelişmeler var, bunu
kabul ediyorum ama geçmişten gelen bir plansızlıkla hâlen bu
sorun aşılabilmiş değil. Bu nedenle bu kontenjanlara çok
dikkat edilmesi, ona göre ihtiyaç dâhilinde verilmesi işsizlik sorunu için
de önemli olacak bir uygulamadır diye düşünüyorum.
Yine,
işsizliği önleme konusunda, kalifiye eleman yetiştirme konusunda
planlı birtakım çalışmaların üniversitelerce
yapılması ve YÖK tarafından teşvik edilmesi ki edilmeye
başlandığını görüyoruz ama bu
çalışmaların artması, üniversite-sanayi iş
birliklerinin geliştirilmesi hedef olarak kesinlikle konulmalı.
Son
olarak, sayın milletvekilleri, bu teklifin akademik camiaya bir fayda
sağlaması gerekirdi. Ancak, fayda değil, değişmeyen ya
da biraz daha siyasileştiren bir boyuta getirildiğini görüyoruz. Buna
kesinlikle karşıyız ama yine söylüyorum ki üniversiteler özgür
bilgi üretemeden ve siyasetten, siyasetin etkisinden
arındırılmadan hiçbir zaman başarıya ulaşamazlar
ve bu da ülkeye bir fayda sağlamaz.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Karabıyık.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
.
BAŞKAN
Sayın Özel, buyurun, 60a göre söz veriyorum.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
43.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, Suriye ordusuna bağlı Ulusal Savunma
Güçleri adı altında bir grubun Afrine girdikleriyle ilgili haberler
hakkında Hükûmetin Meclise bilgi vermesini talep ettiğine
ilişkin açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.
Dün
yaptığımız bir basın toplantısında, Afrine
Suriye ordusuna bağlı Ulusal Savunma Güçleri adı altında
bir grubun girmek üzere olduğuna ilişkin haberleri hatırlatarak
Hükûmetin bu konuda en kısa zamanda Meclise bilgi vermesi gerektiğini
ifade etmiştik. Dün söylenti boyutunda olan, zaman zaman bazı
kaynaklarca farklı şekilde yalanlanan, ardından Adalet ve
Kalkınma Partisi Genel Başkanı Sayın Erdoğan ile Putin
arasındaki görüşmeye de damgasını vurduğu
anlaşılan bu iddialardan sonra ve Putinin bu konuda güvence
verdiğinin kamuoyuna yansımasından sonra bugün önce Reutersda,
daha sonra Deutsche Wellede, ardından da biraz önce Suriye Haber
Ajansı SANA tarafından Ulusal Savunma Güçlerinin Halepin kuzeyinden
Afrine girdikleriyle ilgili birtakım açıklamalar var.
Bu
konuda en doğru bilgilendirmenin Sayın Bakan tarafından Meclise
yapılabileceğini değerlendiriyoruz. Elbette belki birtakım
görüşmeler yapmak da gerekebilir ama önümüzdeki dakikalar içinde Meclis
çalışmasını sürdürürken Sayın Bakanın bu konuda Meclise
bilgi vermesini talep ediyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
B) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2099)
ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 519) (Devam)
BAŞKAN
Gruplar adına söz sırası, Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrula aittir.
Buyurun
Sayın Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP
GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, 519 sıra sayılı, aslında kamuoyuna
yardımcı doçentliğin kaldırılması şeklinde
takdim edilen bir yasa teklifi üzerine grubum adına söz aldım. Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, aslında son dönemde ülkemizde birçok kararın tek
kişi tarafından verildiğini ve sonrasında bakanların
alelacele verilen bu kararlara yasa tasarısı yetiştirmek ya da
çözüm önerileri yetiştirmek gibi bir derde düştüğünü görüyoruz.
Bakın,
bu ülkede en az oynamamız gereken bakanlık Millî Eğitim
Bakanlığıdır, en az müdahale etmemiz gereken alan
eğitim alanıdır. Çok uzun tartışmalar ve mutlaka örnek
çalışmalar yapılarak hayata geçirilmesi gereken birtakım
çalışmalar maalesef AKP Genel Başkanı Sayın
Erdoğanın taksi durağında ya da bir grubu ziyaret ederken
ya da bir açılışta yaptığı konuşmalar üzerine
gündeme geliyor. Bakın, hepimizin çocuklarının geleceğini
ilgilendiren TEOG sınavı bunlardan bir tanesiydi. Bir gün taksi
durağında Sayın AKP Genel Başkanı Bu TEOG nedir?
Kaldırılmalıdır. dedikten sonra, maalesef Millî
Eğitim Bakanı hazırlıksız yakalandı ve alelacele
Sınav sisteminden TEOGu kaldırıyoruz. dendi, hiç
tartışılmadı. Sonra bir çember formülü uyduruldu. Efendim,
üç çemberden oluşacak, çocuklar istediği yere gelecek. Bugün de
kamuoyundan duyuyoruz ki çember daraltılacak ve maalesef, geleceğimiz
olan çocuklarımız psikolojik baskı altında geleceklerini,
hâlâ sınavın olup olmayacağını ya da nasıl okul
seçeceklerini bilemez hâldeler.
Değerli
arkadaşlar, peki, bu söz konusu, üzerinde konuştuğumuz yasa
teklifi nasıl gündeme geldi? Hemen söyleyeyim. Bakın, yine sarayda
İslam Dünyası Yükseköğretim Alanının
Oluşturulması Toplantısının açılış
konuşmasında Erdoğan şu açıklamayı yaptı:
Ülkemdeki rektörlerimizden bir ricam var. YÖK Başkanımızla da
bunu konuşuyorum. Allah aşkına, şu yardımcı
doçentlik olayı nedir? Şunu bir gözden geçirin. Yardımcı
doçentlikte ön kesiyoruz. Dünyanın kaç yerinde acaba yardımcı
doçentlik var? Ben araştırdığım yerlerde doğrusu
böyle bir mekanizma pek görmüyorum. Bunu birilerini oyalamak için
yapmışlar. Bu, gerçekten ilmiye sınıfına bir paravan,
engel oluşturuyor. Bunu aşmamız lazım ve
aşacağımıza inanıyorum." Böylelikle
yardımcı doçentliğin kaldırılması gündeme
giriyor. Peki, gerçekten, değerli arkadaşlar, yardımcı
doçentlik kaldırılıyor mu? Kaldırılmıyor.
Üniversitelerimizde üçlü hiyerarşik kadro yapısı vardır
öğretim üyeliğinde; şu anda mevcutta yardımcı doçent,
doçent ve profesörlük kadrosu. Peki, bu getirilen taslakla yardımcı
doçentlik kaldırılıyorsa o zaman herkesin aklına ikili
hiyerarşik sisteme geçtiğimiz gelir. Yok arkadaşlar, isim
değiştiriliyor, yerine doktor öğretim üyesi getiriliyor. Bir an
için gerekçede yazılı olan işte -6 Kasım 1981deki- YÖKte
bu yardımcı doçentliğin o yardımcı kelimesinin kötü
bir ifade olduğunu ve haklı olarak bunun
değiştirildiğini düşünüyorsanız peki, yerine niye
böyle bir mekanizma kuruyorsunuz şimdi doktor öğretim üyesi diye?
Değerli
arkadaşlar, AKPnin on altı yıllık iktidarında üç
temel hedefi vardır eğitimde: Piyasalaşma, merkezîleşme,
kadrolaşma. Eğer gerçekten sadece bir isim değişikliği
olmuş olsaydı bu, kamuoyuna bu kadar değişik bir
şekilde Kaldırıyoruz. diye pompalanmazdı. Değerli
arkadaşlar, aslında AKP Genel Başkanı bu tasarıda ne
demek istemiştir? Bakın, diyor ki: Paravan, engel oluyor.
Birilerine şu talimatı veriyor: Bizim arkadaşlarımızı
hızlı bir şekilde yardımcı doçent yapalım, doçent
yapalım, profesör yapalım, bir an önce bunların
atamasını sağlayalım. şeklindedir. Eğer böyle
olmamış olsaydı bakın, bunu hangi ortamda
yaptığına da dikkat etmemiz gerekirdi. Bugün üniversitelerimiz
ne hâldedir? Bugün üniversitelerimizde özellikle 15 Temmuz darbe
girişiminden sonra başlatılan OHAL ve KHK rejimiyle
üniversitelerin ne hâle getirildiğini vurgulamamız gerekir. Kimdir
üniversiteleri yönetenler, bunu söylememiz gerekir.
Değerli
arkadaşlar, bakın, o tarihten bu yana yapılan
çalışmalardan birkaç tanesini söyleyeceğim. Yükseköğretim
Kurulu Başkanlığı Türkiyede görev yapan 1.577 fakülte
dekanını bir günde işten el çektirdi, dekansız kaldık.
Hatırlayın, kamuoyuna yansıdı; rektör 7 fakülteye kendisini
dekan olarak atadı, üniversite kurulunu ve senatosunu böyle
oluşturdu.
Değerli
arkadaşlar, başka ne darbe vuruldu? Darbe girişiminin hemen
ardından üniversitelerden 4.225i akademisyen, 1.117si idari personel
olmak üzere toplam 5.342 kişi hızla görevlerinden
uzaklaştırıldı. İhraç edilen akademisyenlerin pasaportları
iptal edildi. Yabancı uyruklu imzacı akademisyenlerin
çalışma izinleri hukuksuzca iptal edildi. TÜBİTAK, ihraç ya da
açığa alınmış akademisyenlere ULAKBİM
bünyesindeki dergilerde görev verilmesini engelledi. İhraç edilen
akademisyenlerin özel alanda bile çalışması yasaklandı. 15
vakıf üniversitesi kapatılarak bu kurumlarda çalışan 2.808
öğretim elemanı olmak üzere çalışanlardan 6 bin
kişinin üzerinde insan bir gecede işsiz kaldı.
Değerli
arkadaşlar, disiplin yönetmeliğine yeni suçlar ihdas edilerek 12
Eylül darbe, cunta döneminden daha ağır hâle getirildi. Bakanlara,
YÖKe, rektörlere istediği kişiyi herhangi bir soruşturma
yapmaksızın işten atma yetkisi verildi 667 sayılı
KHKyle. Disiplin soruşturmalarındaki süre kaldırıldı
669 sayılı KHKyle. Görevden uzaklaştırma
uygulamasındaki üç aylık süre sınırı
kaldırıldı 675 sayılı KHKyle. Rektörlük seçimleri
kaldırılarak rektörlerin doğrudan Cumhurbaşkanı
tarafından atanması sağlandı 676 sayılı KHKyle.
683 sayılı KHKyle terör örgütüyle irtibatı olduğu
iddiasıyla hakkında adli soruşturma ve kovuşturma yürütülen
doçent adaylarının doçentlik başvuruları engellendi bir
süre ve böylece devam eden bir sürü engelleme.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, yardımcı doçentliğin adı
değişiyor, üçlü hiyerarşik yapı korunuyor ama atama
kriterleri değiştiriliyor. Eğer gerçekten liyakati
önemsiyorsanız
Değerli arkadaşlarım, şu anda
üniversitelerde Millî Eğitim Bakanımız da burada değil-
doktorasını bitirmiş araştırma görevlisi doktor
görevliler var, yıllardır atanamıyorlar yardımcı
doçentlik kadrolarına. Niye? Keyfiyet ya da üniversite yönetimleriyle, AKP
siyasi iktidarıyla uyum içinde olmadıkları gerekçesiyle.
Peki,
bir anda yardımcı doçentlerin hepsi doktor öğretim görevlisi
kadrosuna atanırken doktorasını bitirmiş bu arkadaşlarımız
yıllardır
Bakın, ben Dicle Üniversitesinden örnek verebilirim:
Yedi yılı aşkındır doktor araştırma
görevlisi olarak çalışan insanlar var. Böyle bir hakkaniyet olur mu?
Aynı şekilde, doçentliğini almış, yıllardır
doçentlik kadrosu bekleyenler var. Bunu yaşayan biri olarak da söylüyorum
değerli arkadaşlar, benden dört yıl sonra doçent olan
arkadaşım benden önce profesörlüğe atandı. Bekleyenler
bekliyor ama AKP kendi yandaşları önündeki engelleri bir bir
kaldırıyor. Hiyerarşik yapı korunuyor, sözde yardımcı
doçentlik kaldırılıyormuş gibi yapılıyor ama
aslında hedeflenen tamamen kadrolaşmadır.
Şimdi,
AKP bunları
Efendim, ben üniversitelere devrediyorum, rektörlere
devrediyorum. İşte, siz demiyor muydunuz YÖKün görevlerini
üniversitelere bırakın. Peki, biraz önce söyledim, hangi
üniversitelere bırakıyoruz değerli arkadaşlar? Kendisini
Cumhurbaşkanının il temsilcisi olarak gören rektörlere mi?
Bakın,
size birkaç örnek söyleyeyim değerli arkadaşlar, rektörlerin
icraatlarından birkaç tane örnek. Hepiniz duydunuz, rektörlerin kendi
akrabalarını, dostlarını, siyasi partiye
yakınlıklarını esas alarak, liyakati bir tarafa
bırakarak nasıl kadrolaştıklarının bir
örneği. Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi rektörü -ismini söylemeyeyim-
eşini OKÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi dekan vekili
yapıyor, YÖK görevden alıyor. Bakın, rektör, aynı zamanda,
yakını olan birini rektör yardımcısı yapıyor, o
rektör yardımcısı yaptığı kişinin eşini
Mimarlık Tasarım ve Güzel Sanatlar Fakültesine dekan yapıyor,
yine bir yakınını Sosyal Bilimler Enstitüsüne atıyor, o
Sosyal Bilimlere atadığı kişinin eşini de, gıda
mühendisi olan bu kişiyi de Sağlık Yüksekokuluna müdür
atıyor; hepsi akraba.
Bakın,
birçok üniversitede, girin, rektörle aynı soy ismini taşıyan
10un üzerinde yakınını görürsünüz. Şimdi, bu örnekleri
çoğaltmak mümkün değerli arkadaşlar, bizim muhalefet
şerhimiz de var, ben süremi bunlarla öldürmek istemiyorum.
Şimdi,
dolayısıyla, kadrolaşmanın önünü açıyoruz ama
aynı zamanda Merkezîlikten çıkıyoruz. adı altında, rektörlerin
tamamen bir kişi tarafından atandığı, üniversite
kurullarının rektörlerin üzerinde herhangi bir etkisinin
olmadığı
Efendim, rektör atıyor, ne var işte, YÖKün
görevini rektöre veriyoruz. diyerek merkezîlikten
çıktığını iddia ediyorlar. Tam tersi, değerli
arkadaşlar, merkezîleştiriliyor.
Bakın,
merkezîleşmeye bir başka örnek: Üniversitelerarası Kurulun
yapısını değiştiriyorlar, Üniversitelerarası
Kurulda bir yönetim kurulu tahsis ediyorlar. Kaç kişiden oluşuyor? 11
kişiden. Bugün üniversite sayımızın artmasıyla
övünüyoruz ama Üniversitelerarası Kurulda tüm üniversitelerin iş ve
işlemleri 11 kişilik yönetim kurulu tarafından yürütülecek. Daha
önce doçentlik sınavını yürüten Üniversitelerarası Kurul
şimdi kurallarını belirleyemeyecek, sadece ve sadece eserler
aşamasını yaptıracak; zaten sözlü sınavı da
kaldırıyoruz.
Değerli
arkadaşlar, doçentliğe atanmada işi
kolaylaştırdığını ifade ediyor: Efendim, dil
barajını 65ten 55e düşürüyoruz. Değerli arkadaşlar,
üniversitede mesele nicelik değildir. 65ten 55e düşürmeniz, bu dili
geçeceği anlamına gelmez. Bir sınavla bir insanın bilimsel
üretim yapacağı, okuduğu makaleyi anlayacağı, sunum
yapabileceği ya da bir makale yazıp uluslararası indekslerde
yayınlayabileceği anlamına gelir mi? Gelmez. 40a düşürün
isterseniz; sınavı zorlaştırırsınız, yine
kimse geçemeyebilir. Mesele, nicelik, bir puan barajı koymaktan
değil; mesele, gerçekten öğretim üyesi yetiştirmekten geçiyor.
Bakın,
başlangıçta çok eleştirmiş olabiliriz ama ÖYP aslında
bir adımdı. Peki, ne yaptık değerli arkadaşlar?
Özellikle gelişmiş üniversitelerde doktorasını
yaptırdığımız 13 binin üzerinde kişinin kaderini
rektörlerin iki dudağı arasına bıraktık. Rektörler
keyfine göre, yakınıysa, iltisaklıysa kadrosunu verdi ama
beğenmediyse, kendisine aykırı bulduysa, hele hele siyaseten
muhalefet eden biriyse kadrosunu vermedi. Bu kadar yetişmiş
insanı kapının önünde bekletiyoruz. ÖYP, bu ülkenin kanayan bir
yarası olarak önümüzde duruyor.
AKP
her aşamada esnek çalıştırmayı dayatıyor önümüze.
Bakın, esnek çalıştırmadan kastım nedir? Örneğin,
yardımcı doçentlik kadrosu -biraz önce Lale Hocam söyledi- her üç
yılda bir
Ama üniversite isterse bunu daha kısa aralıklarla
yapardı. Şimdi dört yıla çıkarıyoruz -ne
yapıyoruz- biraz daha güvence veriyoruz. Değerli arkadaşlar,
eğer samimiyseniz bu arkadaşlarımızı, o zaman, aynen
doçentlikte, profesörlükte olduğu gibi bunları daimî kadroya
geçirelim. Niye bu baskı altında hissetsinler? Üniversitenin yükünü
taşıyan araştırma görevlilerinin hepsini 33/aya göre değil
-eskiden 33/a kadrosu daimî kadroydu- hepsini 50/dye
Yani yine kaderlerini
rektörlerin iki dudağı arasına bıraktık. Rektörler
kim? Sayın Erdoğanın illerdeki temsilcileri. Bunu ifade eden
rektörler var, bunu ben söylemiyorum.
Bu, o rektörlerin ifadeleridir, basına yansımıştır
değerli arkadaşlar. Şimdi böyle olduğunda
araştırma görevlilerinin kadrosu tamamen iki dudak arasındaysa,
güvencesizse ve asıl yükü taşıyorsa -burada öğretim üyesi
arkadaşlarım var- hepimiz biliyoruz en alttakilerin canı
çıksın anlayışıyla o insanların
kadrolarını iki kişiye bağlıyoruz.
Değerli
arkadaşlar, doçentlikte dili biraz önce söyledim. Sözlü sınavın
kaldırılması
Bakın, eğer üniversiteler gerçekten
rahat bırakılırsa kendi dinamikleriyle, tüm üniversite
bileşenlerinin katılımıyla yönetimlerini de seçebilirler ve
nasıl bir sınava tabi olmaları gerektiğinin de kararını verebilirler.
Ama YÖK bir karabasandı, AKP iktidarı 2007den sonra üniversiteler
üzerinde zifirî karanlığa dönüştü. YÖKü kaldırmak istiyoruz. diyerek iktidara gelen tüm
yönetimler, maalesef, YÖKü böyle istedikleri gibi, kendi -tırnak içinde
söylüyorum- istedikleri tipte insan yetiştirmek için, kadrolaşmak
için bir araca dönüştürdüler. Bugün tabeladan ibaret üniversiteler kurduk.
Değerli
arkadaşlar, üniversiteleri piyasalaştırdık. Bakın,
YÖKün bütçesi artıyor, üniversitelerin bütçesi düşüyor.
Üniversitelerin kantinlerini
Üniversiteleri şuna zorluyoruz: Kendi
kaynaklarını yarat diyoruz ve birçok mesleği, birçok ana bilim
dalını iş bulamadıkları gerekçesiyle ya da para
getirmediği gerekçesiyle kapatıyoruz.
Şimdi,
bu tasarıda ne var peki? Üniversiteler istedikleri kadar tezsiz yüksek
lisans programı açabilecekler, ücretini de kendileri belirleyecek. Yani
kaynak yarat, nasıl yaratırsan yarat.
Bakın,
hepiniz bilirsiniz, normalde, geçmişte, üniversite kantinlerini
öğrenciler kurdukları kooperatifler aracılığıyla
çalıştırırlardı. Ne yaptık şimdi? AVMler
kurduruyoruz, kantinler zinciri kuruyoruz, üniversiteyi tamamen
piyasalaştırıp piyasanın istediği araçla, piyasanın
istediği kişilikte insanlara teslim ediyoruz.
Öğretim
üyelerinin ihracından kaynaklanan... Bu ülkenin değerleri, sadece bir
basın bildirisine imza attıkları gerekçesiyle kapı önüne
konuyor. Onların yerine kendi adamlarını atamanın
tasarısıdır bu değerli arkadaşlar, kendi
adamlarını atamanın tasarısıdır. Kadrolaş,
merkezileştir ve piyasalaştır.
Şimdi,
tüm bunların yanında getirilen tasarı, değerli
arkadaşlar, gerçekten iyi niyetliyse biraz önce söylediğim üç
şeyi Sayın Millî Eğitim Bakanı duymalıdır, YÖK
duymalıdır.
Yıllardır
kadro bekleyen araştırma görevlilerinin, yıllardır kadro
bekleyen doçentlerin, yıllardır kadro bekleyen profesörlerin
gerçekten bir an önce kadroları verilmelidir, liyakat esas
alınmalıdır.
Üniversiteler
gelecektir, hepimizin geleceğidir. Üniversite, bilimin üretildiği
yerdir ve üretilen bilimin toplumla
paylaştırıldığı yerdir. Üniversite,
kafasını kuma gömen, dünyadaki problemlerden, ülkemizde
yaşananlardan bihaber kişilik yaratmak değildir.
Öğrencilerimizi cemaatlerin yurduna teslim ettiğimiz ve 3
öğrenci bir araya geldiği zaman memleket meselesiyle ilgili bir forum
bile yapmalarına engel olduğumuz zaman biz üniversiteyi üniversite
ortamından çıkarmış oluruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen.
MAHMUT
TOĞRUL (Devamla) Lütfen tamamlayayım.
Değerli
arkadaşlar, çağrımızdır, bir an önce üniversiteleri
kendi dinamikleri üzerinde dikilen, kendi dinamikleriyle yönetimlerini
belirleyen, özgürlükler ortamı olan üniversiteyi tekrar o ortamı
sağlayan bir yapıya dönüştürürsek bilim de üretiriz,
uluslararası alanda diğer dünyayla da rekabet ederiz. Ama her
şeyi bir kişiye bağlayan bu sistemi, eğitimi de tesadüflere
ve Sayın AKP Genel Başkanının istem ve beklentileri
doğrultusuna verdiğiniz zaman yaşanan bu.
Yargıyı
teslim ettik, yürütmeyi teslim ettik, gelin bari millî eğitimi teslim
etmeyin, ülkenin geleceğini karartmayın diyorum.
Saygılar
sunuyorum. Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum.
Gruplar
adına son söz Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ankara
Milletvekili Vedat Bilgine aittir.
Buyurun
Sayın Bilgin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA VEDAT BİLGİN (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün,
bildiğimiz gibi, Karabağ şehitlerinin katledilmesinin
26ncı yıl dönümü. Azerbaycandaki bu menfur olayı
kınıyor, şehitlerimizi rahmetle anıyorum.
Tabii,
mesele üniversite olunca, üniversite sorunu olunca, bilim olunca bunu
şahsileştirmek, bugüne ait bir şeymiş gibi takdim etmek,
hele hele bir siyasi partinin meselesiymiş gibi takdim etmek oldukça
yanlıştır çünkü bizim ülkemizde üniversite sorunu çok ciddi bir
sorundur ve yeni bir sorun değildir. Bu sorunların aşılması
için zaman zaman yapılan düzenlemeler vardır; bu düzenlemelerden biri
de bugün karşımızda bulunan 519 sıra sayılı
düzenlemedir, Meclisimize sunduğumuz öneridir.
Peki,
üniversite sorununun arkasında ne vardır? Üniversite sorunu neden bu
kadar köklü bir sorundur? Bunun muhtelif sebepleri vardır ama her
şeyden önce -bilim zihniyetinin gelişmesi- bilimsel zihniyete uzak
bir anlayışın maalesef devlet ve üniversiteler arasındaki
ilişkiyi düzenlemede belirleyici olduğu bir dönemin bunda önemli bir
rolü vardır. Üniversiteler bilim üreten kurumlar olarak, üniversitelerde
çalışan insanlar bilim insanları olarak, bilim adamları
olarak özgür olmalıdırlar. Neye karşı özgür
olmalıdırlar? Her şeyden önce, devlete karşı özgür
olmalıdırlar. Maalesef, Türkiyedeki üniversite geleneği en
başta bu sorunu yaşamıştır. Devletin âdeta ideolojik
araçları gibi görülmüş bir kurumdur maalesef üniversiteler. Böylece,
resmî ideolojiyi endoktrine eden kurumlar hâline sokulmuşlardır.
Bundan kurtulmak da oldukça sorunludur, oldukça problemlidir. Fakat sadece
sorunu bu şekilde, bu eksende tanımlamak eksik olacaktır.
Elbette kuruluştaki bu sorunun üzerinden epeyce zaman geçmiştir,
zaman zaman üniversite reformları yapılmaya kalkılmıştır
fakat bütün bunlara rağmen üniversite sorunu devam ediyorsa bunda
başka sebeplerin olduğunu görmemiz lazım, bunu
araştırmamız lazım.
Değerli
arkadaşlar, bir ülkenin gelişmesinin göstergesi üniversitelerin o
ülkedeki toplumsal prestijiyle ilgilidir. Üniversiteler kurumsal olarak
diğer kurumlarla mukayese edildiği zaman ya da diğer kurumlar
içerisinde konumları daha düşük düzeyde ise o ülkede sorun
vardır, o ülkede üniversite sorunu vardır. Maalesef, bizim
üniversitelerimizin toplumsal kurumlar içerisindeki prestiji diğer kurumlarla
mukayese edildiği zaman -zaman zaman bazı olumlu gelişmeler olsa
da- hep geride kalmıştır. Bu bakımdan, öncelikle,
üniversitenin kurumsal yapısını geliştirecek, kurumsal
yapısını tahkim edecek, akademik çalışmaları
özendirecek, doktoradan başlayarak aşama aşama akademik
gelişmeyi teşvik edecek, düzenleyecek ve üniversitenin kendisine ait
bir kültür ortamı içerisinde gelişmesini sağlayacak bir
yaklaşıma ihtiyaç vardır.
Üniversiteler
çağdaş bilim anlayışına göre çalışan
kurumlar olmalıdır. Çağdaş bilim anlayışı
dediğimiz zaman herhangi bir ideolojik kıstastan vesaireden
bahsetmiyoruz. Çağdaş bilim dediğimiz şey, skolastik
kalıplardan uzaklaşmış, bilimsel bilgi üreten, bilimsel
bilgiyi araştıran, bunu özgürce yapan, devletin veya bir ideolojik
perspektifin içerisinden değil, bilim adamlarının özgürce bilgi
üretmek maksadıyla geliştirdikleri projeler ekseninde
baktıkları bir yer olmalıdır. Bunun için de elbette
şunu bilmemiz gerekir, şunu hepimizin tahmin etmesi gerekir:
Üniversite sorununun temelinde bilgi üretimi vardır. Bir ülkenin üniversiteleri
ne kadar bilgi üretiyorlarsa
Tüketici bilgiden kastetmiyorum, elbette
derslerimizde, ders kitaplarımızda standart bilgileri üniversitelerde
öğrencilerimize anlatacağız, akademik gelenekten gelen hocalar
bunu yapmışlardır ama bilimsel bilgi üretimi bununla
sınırlı bir şey değildir. Ders kitaplarıyla
sınırlı bir faaliyet hâline geldiği zaman üniversite,
üniversite olmaktan çıkar, üniversitenin altındaki diğer
eğitim kurumlarına benzer, yüksekokullara benzer. Bu bakımdan,
Türkiye'nin üniversitelerinde, eleştirel bir şekilde üzerinde
durmamız gereken temel sorunlardan biri, bu tüketici bilgiye mahkûm
olmuş bir üniversite anlayışının giderek
yaygınlık kazanmasıdır ki bu konuda, ciddi bir sorun
olduğunu fark ederek, geleceğimiz olduğunu fark ederek ileri
adımlar atmak zorundayız.
Değerli
arkadaşlar, bilim deyince, üniversite deyince ekonomik ve toplumsal
gelişmenin dinamiklerinin burada yattığını hepimiz
biliyoruz. Bizler bilimsel gelişmenin -bilhassa 18inci yüzyıldan
sonra- gerisinde kaldığımız için dünyanın en büyük
imparatorluğunu kaybetmiş bir siyasal kültüre, siyasal mirasa
sahibiz. Bu bakımdan, üniversitelerimizin, İslamın gelişme
çağında, bilim ışığının İslam ülkelerinde
parladığı bir dönemdeki anlayışı mutlaka dikkate
alıp oradaki bilimsel gelişmenin kaynaklarını, oradaki
bilimsel gelişmenin, yaratıcı zekânın, entelektüel
hayatın kaynaklarını, dinamiklerini dikkatle düşünmemiz,
dikkatle incelememiz gerekir. Unutmayalım ki İslamın bu dönemi,
üniversitelerindeki o skolastik anlayışın ortadan
kalkmasının, çağdaş bilim anlayışının
Batı üniversitelerinde yükselmesinin, daha da doğrusu Batıdaki
üniversite anlayışının değişmesinin önemli
nedenlerinden biridir. Fakat biz imparatorluk süreci içerisinde maalesef
reformlar döneminde, üstelik de işte modernleşme yönünde reformlar
olarak kabul ettiğimiz dönemde bilimsel gelişme diye maalesef
pozitivist ideolojiyi üniversitelerimizin merkezine taşımış
bulunuyoruz.
Pozitivizm
bildiğiniz gibi bir 19uncu yüzyıl ideolojisidir ve bilimsel
gelişmenin önündeki önemli engellerden biridir çünkü pozitivizm sadece
gözlem ve deneye dayanan bir bilgiyi eksen almaktadır, gözlem ve deney
üzerinde bilgiyi sınırlandırmaktadır. Gözlem ve deney
elbette ki bilimsel çalışmanın önemli unsurlarından biridir
ama sadece bilim bunlara indirgenemez. Bilimsel bilgi, günümüzde
baktığımız zaman, bu bilim teorisi, bilimsel
yaklaşım, epistemoloji sorunlarıyla ilgilenen düşünce
adamlarına baktığımız zaman bize şunu gösteriyor:
Bilimsel bilgi mutlak bilgi değildir yani pozitivizmin temel amentüsü
sayabileceğimiz varsayıma itiraz eder. Bilimsel bilgi
değişken bir bilgidir. Bilimsel bilgiyi elde etmek bunun için zordur,
uzun bir emeği gerektirir, hemen ulaşılacak bir şey
değildir, uzun çaba gerektirir, her şeyden önce şüpheyle
işe başlamayı gerektirir. Bilimsel şüphe, metodoloji
içerisinde yapılan şüphedir. Bilimsel düşünce, bir yöntem içinde
gelişen düşüncedir, yöntemsiz bilgi üretilemez. Bizim
üniversitelerimizde -biraz sonra üzerinde duracağım- esas sorunlardan
biri bununla ilgilidir. Bizim üniversitelerimizin büyük bir
çoğunluğunda, özellikle mühendislik, tıp, fen bilimleri
alanında bilimin ne olduğuna dair, bilim tarihine dair, bilimsel
yönteme dair bir şey okutulmamaktadır; bu, ciddi bir sorundur. Bu
bahsettiğim fakülteler, bu bahsettiğim üniversitelerin bu
bahsettiğim bölümleri bilimin ne olduğunu bilmeden bir meslek
öğretimi faaliyeti içerisinde kendilerini bulmaktadırlar. Bu, çok
ciddi bir sorundur. Elbette ki işin mesleki tarafı vardır ama bilimsel
kısmı bundan daha önemlidir. Bilimsel zihniyet olmadan bilimsel
eğitim olmaz, bu ancak bir meslek öğretimine dönüşür. Burada da
biraz önce bahsettiğim, altını çizmeye
çalıştığım husus, tüketici bilgi ortaya çıkar;
yeni bir bilgi, yeni bir bilgi üretimi, yaratıcı düşünce ortaya
çıkmaz. Bunun da en önemli sonucu, hepimizin de bildiği gibi
teknolojik gelişmeye, yenilik yaratmaya elverişli bir bilgiyi
üniversitelerin üretememesidir.
Tabii,
bütün bunları irdelediğimiz zaman, eleştirel olarak
baktığımız zaman Türk üniversitelerinin ciddi sorunları
vardır. Bu üniversitelerin ciddi sorunlarından biri de Türk
modernleşmesine rehberlik edecek, Türk modernleşmesine öncülük
edecek, Türk modernleşmesini daha da derinleştirecek, daha da
gelişmesine katkı yapacak bilimsel çalışmaların ortaya
çıkamamış olmasıdır, burada yaşanan
sınırlılıklardır. Bunda iki önemli problemin
altını çizmek isterim. Bunlardan bir tanesi, üniversitelerdeki
geleneğin epistemik bir cemaat algısına yol açması ve bu
kapalı topluluğun içerisinde hayat tarzlarının âdeta
bilimin kutsallarıymış gibi sunulmasıdır. Bu, çok
ciddi bir problemdir. Bu, cemaatin içerisinde, bahsettiğim epistemik
cemaatin içerisindeki eleştiriyi de önleyen, bilimsel gelişmeyi de
önleyen bir anlayış yaratmaktadır.
İkincisi:
Üniversiteler, putların kırıldığı yerdir,
dogmaların kırıldığı yerdir, idollerin
kırıldığı yerdir. Maalesef bilim diye biraz önce
bahsettiğim, bahsetmeye çalıştığım pozitivizmin
yarattığı heyula hâlâ Türk üniversitelerinin üzerinde esmeye
devam etmektedir. Bu idolün, bu putun kırılması gerekmektedir.
Bunun için de yenilikçi bir bakış açısına ihtiyaç
vardır ama bu yenilikçi bakış açısı için
çağdaş bilim sorunlarına, epistemoloji sorunlarına, yeni
yöntemlere açık bir zihniyete sahip olmamız lazım. Bunları
gerçekleştirmeden karşılıklı olarak birbirimizi
suçlayarak Siz şunu yaptınız, biz bunu yaptık.
Aslında üniversiteleri şunun yönetmesi gerekirdi. Bütün bunlar da
belki tartışılabilir ama bunların kıymeti yoktur, esas
sorunun ne olduğunu görmemiz gerekir.
Üniversitelerde
ciddi bir yönetim sorunu vardır değerli arkadaşlar. Bu,
üniversiteyi kim yönetecek sorusuyla da başlayabilir. Üniversiteyi
yönetenler seçimle mi gelsin, kurayla mı gelsin ya da atamayla mı
gelsin? Bunların hepsi tartışılmıştır,
literatürde de bunların tartışıldığını
biliyoruz. Ama şunu unutmayalım; üniversiteler kendi
fonksiyonlarına sahip olmadıkları sürece üniversiteyi kim
yönetirse yönetsin üniversite bir arpa boyu yol alamaz, bir adım atamaz.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Siz kimin adına konuşuyorsunuz?
VEDAT
BİLGİN (Devamla) - Hatırlayalım ki arkadaşlar, mevcut
tartıştığımız bu sorun, üniversite yönetim
sorunu, doğrudan doğruya 12 Eylül yönetiminin düzenlemeleridir.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) - Olur mu canım!
VEDAT
BİLGİN (Devamla) - Yani yardımcı doçentlik kadrosu, YÖK
yani Yüksek Öğrenim Kanunuyla birlikte ihdas edilmiş bir kurumdur.
Bakarsanız geriye doğru bunları fark edebilirsiniz, izlemek
kolaydır çünkü öğretim tarihimizin belgeleri daha yenidir, bakabilirsiniz
bunlara. Burada dönemin kurucu YÖK Başkanı Doğramacı,
pratik bir sorunu çözmek için bu yönteme başvurmuştur, bu uygulamaya
başvurmuştur. Doğramacının da konuşmalarına
ulaşabilirsiniz, yayınlanmış eserlerde de var bunlar. Nedir
o zamanki sorun? O zaman doktor asistanlar vardır üniversitelerde, kadro
bulamayan ve atanamayan. Öyle ki ben asistan olduğumda bizim
üniversitemizde doktor asistan olan neredeyse emekliliği gelmiş ama
bayağı bir yaşlanmış arkadaşlarımız
vardı, ağabeylerimiz vardı. Doğramacı, bu sorunu
çözmek için yardımcı doçentlik düzenlemesini ihdas etmiştir,
bunu da muhtelif ülkelerde görerek ihdas etmiştir. Ama bu ciddi başka
sorunlara yol açmıştır. Başka sorunları
aşmamız lazım.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) - Aşıyor musunuz şimdi bunları?
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Ne yaptı mesela hocam, kadro sorununu mu
çözüyor?
VEDAT
BİLGİN (Devamla) - Bugün yapılan düzenlemede bu sorunun
aşılması açısından
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Ne aşıldı hocam, kadro sorununu mu
çözüyor?
VEDAT
BİLGİN (Devamla) -
ciddi bir adım
atılmıştır. Nedir o?
CEYHUN
İRGİL (Bursa) - Ne yapılmış? Neymiş?
VEDAT
BİLGİN (Devamla) - Arkadaşlar, akademik çalışmalarda
doktora, yüksek lisans önemlidir ama doktora, akademik yeterliliğin en
önemli statüsüdür.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Yani ne oluyor, kadro sahibi mi oluyor?
VEDAT
BİLGİN (Devamla) Doktorasını almış bir bilim
adamının önünde, işte, yardımcı doçent mi olsun
vesaire mi olsun tartışması anlamsızdır. Bunun ders
veriyor olabilmesi lazım, bilimsel yeterlilik bunun
Evrensel bir kavram
o, biliyorsunuz nereden geldiğini.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Doktor öğretim üyesi denilince halloluyor mu?
VEDAT
BİLGİN (Devamla) Dolayısıyla, bunun önünü açarak, bunu
öğretim üyesi yaparak, yardımcı vesaire değil, öğretim
üyesi yaparak, bunun önünü açarak
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Yardımcı doçent, öğretim üyesi
değil miydi hocam? Hocam, yapmayın!
VEDAT
BİLGİN (Devamla) Bunun, doktorasını vermiş
adamın derse girmesini sağlamak lazım.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Hocam, yardımcı doçent girmiyor muydu derse?
VEDAT
BİLGİN (Devamla) Bu yapılan düzenlemede iki şey
getirilmiştir.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) E, ne yapıldı?
VEDAT
BİLGİN (Devamla) Birisi, doktorasını vermiş
asistanların doktor öğretim üyesi olarak atanana kadar derse
girmesinin önü açılmıştır.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Yardımcı doçentler giriyordu derse.
VEDAT
BİLGİN (Devamla) Ondan sonra da doktor öğretim üyesi
olmasının, zaten öğretim üyesi sıfatını
kazanmanın eşiği doktoradır, onu hak etmesidir.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Siz bu kanunu okudunuz mu efendim? İtiraz eden
yok da
VEDAT
BİLGİN (Devamla) Dolayısıyla, bunlara itiraz
edebilirsiniz, kendinize göre gerekçeler de üretebilirsiniz ama fazla
anlamlı olmadığını söylemek isterim.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Hayır, siz bu kanunu
okumamışsınız galiba.
VEDAT
BİLGİN (Devamla) Değerli arkadaşlar, akademik
çalışma, akademik faaliyetler, biraz önce vurgulamaya
çalıştığım üniversite kurumunun itibarını
artırarak, üniversite kurumunun çalışmasını, kendi
içinde akademik faaliyetlerde özgürleşmesini sağlayarak
yürütülebilir.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Memur rektörlerle mi özgürlük?
VEDAT
BİLGİN (Devamla) Bunun için, üniversitenin üzerindeki bu ideolojik
baskıların, bu ideolojik eleştirilerin çok fazla bir anlamı
yoktur. Üniversite, otoritenin olduğu bir yer değildir. Üniversitede
rektörler kendi işine bakarlar.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Tam tersi, şimdi otoriterleştiriyorsunuz
rektörleri.
VEDAT
BİLGİN (Devamla) Akademik personel onların memurları
değildir.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Hocam, olay nerede geçiyor?
VEDAT
BİLGİN (Devamla) Dolayısıyla, üniversitelerin nasıl
idare edileceği, yani, işte, üniversite inşaatının
nasıl yapılacağı
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Siz İsviçrede misiniz? Siz Zürih milletvekili
misiniz?
VEDAT
BİLGİN (Devamla)
bilmem neyin dersliğinin nasıl
açılacağı, bu, üniversite rektörünü ilgilendiren bir konudur
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Tahsisli bütün kadroları ona teslim ediyorsunuz
ya!
VEDAT
BİLGİN (Devamla) Ama akademik faaliyetlerin, doktoradan itibaren
akademik faaliyetlerin sürdürülmesi, tamamen bilim adamlarının, bilim
kurullarının işidir. Bu konuda da Üniversitelerarası
Kurulun bir yönetim kurulu oluşturarak işin içerisine girmesi çok
önemlidir. Bunun farkında değilsiniz. Ben söylemek istediğim
şeyin iyice altını çizmek isterim. Üniversitelerde bürokrasi
olmaz. Üniversitelerarası Kurul dediğiniz kurul bugüne kadar
Biliyorsunuz, oraya gelenler sırayla geliyorlar, kurul
başkanları sırayla oluyorlar bir üniversiteden, bir
üniversiteden ve değerli arkadaşlar, bunlar gittikleri zaman geriye
kim kalıyor? Üniversitelerarası Kurulun bürokrasisi kalıyor.
Üniversitelerarası Kurulu, Üniversitelerarası Kurulun bürokrasisi
yönetiyor. Dolayısıyla bu, bürokratik mekanizmaları
üniversitenin üzerinde etkisiz hâle getirmek için yapılan bir
düzenlemedir. Ben Üniversitelerarası Kurulun yönetim kurulu ihdas edilmesini
çok anlamlı buluyorum ve bu bürokratik yapının
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Hocam, bu metni okumamışsınız.
VEDAT
BİLGİN (Devamla) Üstelik de akademik hayata yani üniversiter
faaliyetlere dönük karar alacak bir kurul kim oluyor? Bürokratlar. Nereden alıyorlar
bu yetkiyi? Üniversiteden mezun olmuş, ondan sonra üniversitenin önünden
geçmemiş adamlar.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Siz, muhalefet adına mı
konuşuyorsunuz?
VEDAT
BİLGİN (Devamla) Dolayısıyla değerli
arkadaşlar, bu meseleler önemlidir. Burada şunun üzerinde durmak
isterim: Üniversitenin kurumsal olarak diğer kurumlara göre daha ileri bir
konuma, daha ileri bir statüye kavuşması için mutlaka ekonomik
anlamda düzenlemelerin yapılması lazım.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Düzenlemeler yapılsın. dedik, Komisyonda
reddettiniz.
VEDAT
BİLGİN (Devamla) Bugüne kadar birçok düzenleme
yapılmıştır. Daha önce doçentlik kadrosunda bulunan
akademisyenlerin ücretleriyle ilgili, asistanların, araştırma
görevlilerinin ücretleriyle ilgili düzenlemeler yapılmıştı
fakat bunların yeterli olduğunu söyleyemeyiz.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Hocam, önerdik, reddettiniz, siz reddettiniz,
partiniz reddetti, partiniz reddetti.
VEDAT
BİLGİN (Devamla) Türkiye'de bilimi geliştirmek istiyorsak,
Türkiye'de bilimsel çalışmaların önünü açmak istiyorsak
üniversiteyi, üniversite çalışanlarını, üniversite
çalışmalarını cazip hâle getirmemiz lazım,
üniversiteden mezun olan en zeki çocukların üniversiteye gitmesini
teşvik etmemiz lazım, üniversiteyi herhangi bir uzmanlıktan
birisi olarak görmememiz lazım. Bu bakımdan Hükûmetimiz son
yıllarda özellikle yurt dışına yaklaşık 1.400
doktora elemanı göndermiştir, ben bunu çok önemli buluyorum. Yüksek
lisansta eğitim yapmak üzere, yüksek lisans derecesi almak üzere yurt
dışında eğitim yapan 1.176 gencimiz vardır.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Sizin konuşmalarınızın tam
tersini yaptı Hükûmet, tam tersini yaptı. Siz farkında
değilsiniz; hangi partide milletvekili olduğunuzun farkında
değilsiniz.
VEDAT
BİLGİN (Devamla) Bunlar, Türkiyenin geleceği için ümit verici
şeylerdir fakat ben bütün bu kadroların tahsis edilirken
üniversitelerin bizatihi bölümlerinin akademik kadrolarının karar
süreçlerine katılması gerektiğini düşünüyorum.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Kim elinizi tutuyor sizin? Elinizi tutan kim?
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) - Ah Kemal Kılıçdaroğlu, üniversiteleri ne hâle
getirdi!
KADİM
DURMAZ (Tokat) - Bu CHP yok mu, bu CHP, üniversiteleri ne hâle getirdi!
VEDAT
BİLGİN (Devamla) - Bu bakımdan, bu yapılan düzenlemelerin
üniversite içerisinde akademik çalışmaları teşvik edeceğini,
doktor öğretim üyesi kadrosundan rahatsız olmanın anlamsız
olduğunu
Çünkü eşik olan çalışmayı yapmış
adam, Ona öğretim üyesi sıfatını vermeyelim,
yardımcı sıfatını verelim. Doktorasını
vermiş ama ders vermeyelim. vesaire, bunları, bu tür iddiaları
saçma buluyorum. Ama esas itibarıyla Türkiyenin geleceğini
düşünüyorsak üniversitelere imkân sunalım.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Bravo! Bence de, sunalım.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) - Yetiştirdiklerinizi önce bir alın
Sayın Hocam, yetiştirdiklerinizi. Yetiştirdiklerinizi alın.
VEDAT
BİLGİN (Devamla) - Genç asistanların, araştırma
görevlilerinin kadrolarını tahkim edelim; onların bilimsel
çalışma yapmak üzere yurt dışına gitmesinin önünü
açalım, yani bu 1.450 kişiye bir 1.450 kişi daha ilave edelim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Siz de bir dakikada tamamlayın lütfen.
VEDAT
BİLGİN (Devamla) Unutmayalım ki Türkiyenin geleceği,
bilimsel düşüncenin gelişmesindedir, genç akademisyenlerdedir.
Türkiyenin bugün ekonomik gelişmesinin, Türkiyenin bugün
demokratikleşmesinin arkasında, yetişmiş insan gücünün
niteliğindeki değişme vardır; bunu daha ileriye götürmemiz
lazım.
Bu
vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum.
Heyetinizi
selamlıyorum Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Özel, buyurun, 60a göre bir dakika süreyle söz veriyorum.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
44.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, Ankara Milletvekili Vedat Bilginin
görüşülmekte olan 519 sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü
üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Ana
muhalefet partisi Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli hatibini
dikkatle dinledik! Yaptığı eleştirilerden alacak çok
dersimiz var! Örneğin, rektör seçimini ortadan kaldırıp bunu
atamaya dönüştüren Sayın Genel Başkanımız Kemal
Kılıçdaroğlu adına, siyaset baskısı kurup
üniversiteler üzerinde, bilim adamları üzerinde baskı oluşturan
Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu adına,
maaşlara 1.200 lira zam önerisini reddeden Kemal
Kılıçdaroğlu adına yüce Meclisten özür diliyoruz! Ana
muhalefet partisinin temsilcisini dikkatle dinledik!
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Sayın Başkan
BAŞKAN
- Sayın Toğrul, size de 60a göre bir dakika süreyle söz veriyorum.
Buyurun.
45.-
Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrulun, Ankara Milletvekili Vedat
Bilginin görüşülmekte olan 519 sıra sayılı Kanun
Teklifinin tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, gerçekten AKP hatibini hayretler içerisinde dinledim.
Ben
üniversiteye asistan olarak başladığımda her şeyin
karar vericisi olarak ana bilim dalı başkanımı görüyordum,
daha sonra bölüm başkanımı görüyordum, daha sonra
dekanımı görüyordum. Şu anda mevcut, fiilî hâlde ben profesör
olarak bırakıp geldiğimde ana bilim dalı
başkanının yetkisi sıfırlandı, bölüm
başkanının yetkisi sıfırlandı, dekanın
yetkisi sıfırlandı, hatta bazı durumlarda rektörün
yetkisinin sıfırlandığı dönemi de
hatırlıyorum. Mesela, bir dönem YÖKün, Dicle Üniversitesi Rektörüne
kızdığı için yıllarca, üç yıl boyunca tek bir
kadro vermediği dönemi de hatırlıyorum. YÖK istemezse rektör
hiçbir şeydir, rektör istemezse bölüm başkanı, dekan hiçbir
şeydir, dekan istemezse, bölüm başkanı hiçbir şeydir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Bunun yaratıcısı olan AKP. Vallahi ben
hayretler içinde dinledim Hocam. Bunu biz bozduk muhtemelen! Özgür Bey ironi
yaptı, aynı ironiyi ben de yapıyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Toğrul.
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
B) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2099)
ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 519) (Devam)
BAŞKAN
- Şahıslara geçiyoruz.
Şahıslar
adına ilk söz, Eskişehir Milletvekili Gaye Usluere aittir.
Sayın
Usluer, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakikadır.
GAYE
USLUER (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Bu
yasanın gerekçesinde akademik yükseltilmelerde daha şeffaf,
sorunları giderici, merkeziyetçilikten uzak bir YÖK yönetimi,
üniversiteleri karar alma süreçlerinde öne çıkaran, sistemde
çeşitliliğe imkân tanıyan düzenlemelerden bahsediliyor. Ancak bu
metinde yazılı olmayan gerçek gerekçenin ne olduğunu hepimiz
biliyoruz. Bu gerekçelerin arkasındaki gerçek,
Cumhurbaşkanının, AKP Genel Başkanının 26 Temmuz
2017de yapmış olduğu konuşma.
Değerli
milletvekilleri, konuşmakta olduğumuz bu yasa teklifi, hâlen mevcut
34.196 yardımcı doçenti, onların geleceğini ve hâlen mevcut
200e yakın üniversiteyi etkileyecek. Ak sarayda İslam Dünyası
Yükseköğretim Alanının Oluşturulması
Toplantısında ne demişti AKP Genel Başkanı,
hatırlayalım: Rektörlerimizden ricam var. YÖK
Başkanımızla bunu konuşuyorum. Allah aşkına,
şu yardımcı doçentlik olayı nedir? Dünyanın kaç
yerinde acaba yardımcı doçentlik var? Aynı, TEOG kalkacak
emrinden sonra olanlara benzer telaş bu defa YÖKte. Eyvah, ne
yapacağız? dedi YÖK. Kısacası bu yasa teklifinin ortaya
çıkmasına neden olan süreç saraydan gelen emirle başladı.
Sayın
milletvekilleri, 2547 sayılı YÖK Yasası merkeziyetçi bir yasa;
1982 darbe anayasasının ürünü. Üniversiteleri, öğretim
üyelerini, öğrencileri kontrol altında tutmak için
çıkartılmış, üniversitelerde yönetsel ve mali
özerkliği bitiren bir yasa. Bu yasaya göre üniversitelerde öğretim
üyeleri, yardımcı doçent doktor, doçent doktor ve profesör doktor
olmak üzere üç grup.
Önce,
Sayın Cumhurbaşkanına bu kürsüden yüksek sesle yanıt
verelim. Yardımcı doçentlik bir akademik kadrodur; bu akademik
kadronun temel koşulu doktora yapmış olmaktır. Amerika
Birleşik Devletlerinde evet bu kadro var ama bugün Avrupanın birçok
ülkesinde, Almanyada, İngilterede, Fransada, İtalyada, bakın
Çinde, Rusyada, Japonyada, Pakistanda, Kanadada, Suudi Arabistanda, İranda,
Mısırda, Malezyada, daha birçok ülkede, üniversitelerde
yardımcı doçent kadrosu var. Hani nerede var? Nereden
çıktı? demişti ya Sayın Cumhurbaşkanı, onun için
söylüyorum.
Üniversitelere
ayrılan kaynağı artırmazsanız, her yıl
üniversitelere alınacak öğrenci sayılarının belirlenmesinde
bölümlerin öğretim elemanı sayısını, dersliklerin
kapasitesini ve diğer imkânları dikkate alarak objektif kriterler
belirlemezseniz öğretim elemanlarının çalışma
koşullarını iyileştiremezsiniz. Onların kendilerini
akademik bakımdan geliştirmelerini sağlayacak olanakları
iyileştirmezseniz bu kanun teklifinde belirttiğiniz gerekçelerin
hiçbirini gerçekleştiremezsiniz.
Bu
çatı altında getirdiğiniz yasa tekliflerinin neredeyse
tamamını müthiş ambalajlarla getiriyorsunuz. Gerekçeleri
okuyanlar Vay be! diyor fakat işin içinde olunca, maddelere bakınca
görüyoruz ki ürün çürük. Ürün rafa konulacak bir ürün hiç değil.
İşte, sizin bu teklifinizde de gerekçeler gayet şık fakat
amaç bir o kadar açık ve o ambalaja uymuyor.
YÖK
Yasasını kaldırabiliriz, YÖK Yasasında
değişiklikler yapabiliriz ama yapılacak her yeni düzenlemede
hedefimiz daha iyiye, daha ileriye ve gelişmeye yönelik
olmalıdır elbette.
Aslen
durum, Sayın Cumhurbaşkanının ifade ettiği ya da
birilerinin onun kulağına fısıldadığı
şekilde değil, bunu biliyoruz. Yardımcı doçentlik,
doçentlik öncesi bir ara akademik kadrodur. Aynı zamanda öğretim
üyeliğine geçiş, başlangıç ve gelişim süreci olarak da
adlandırılabilir. Bu kadronun olmazsa olmaz koşulu nedir?
Doktora yapmış olmaktır. İşte,
yaptığınız bu teklifle, buraya getirdiğiniz bu
teklifle yardımcı doçentlik kalkmış gibi görünüyorsa da
aslında zorlamayla, özel istek üzerine sadece unvanın ya da kadronun
adı değiştirilmiştir. Nedir adı? Doktor öğretim
üyesi. Soruyorum şimdi sizlere: Doktorasız öğretim üyesi var
mıdır ki doktor öğretim üyesi diye yeni bir adlandırmada
bulunuyoruz? Geçmişte rektör seçilip atanamayan bir akademisyen olarak
acaba ben mi bilmiyorum yoksa ortada yine birileri birilerini kandırmak
mı istiyor?
Mevcut
sistemde doktora sonrasında yardımcı doçent kadrosuna
atanmaksızın doçentliğe başvurabilme mevcut. Hatta
doçentliğe başvurabilmek için illa da kişinin üniversitede
olması, öğretim üyesi olması gerekmiyor. Yani yapılmak
istenen, burada yapılmak istenen değişikliklerle akademik
yükseltilmede bir bariyerin, bir engelin kaldırılacağı
savı asla ve asla doğru değil. Yardımcı doçentlik
kadrosunun kaldırılması, yerine doktor öğretim üyesi
kadrosunun getirilmesi, ne yükseköğrenimdeki sorunları çözecek ne de
eğitimde bilimsel yayın ve araştırmalarda kalitenin
artmasına yarayacaktır.
Bakın,
bu yasa teklifinde ileri sürülen doktor öğretim üyesinin atama yöntemine
baktığımızda bütün yetki rektörlere veriliyor yani
özerkleşen, yani siyasi iradeye göbekten bağlı, bugün
yaptıkları haksız uygulamalarla herkesin dikkatinin üzerinde
olduğu rektörlere geniş bir yetki veriliyor, deniliyor ki: Rektörler
her üniversite için ek koşulları belirlesinler. Rektörler kadrolara
atama konusunda tek başlarına karar verebilsinler.
Şimdi,
bir siyasal partinin Genel Başkanı, rektörleri atıyorsa
eğer ve siyasi erke koşulsuz bağlı rektörlerden
onların yetkileri doğrultusunda yapacaklarından bahsediyorsak
eğer, üniversitelerin hâli yaman diyebilirim. Bu yasa teklifiyle
üniversitelerde öğretim üyesi kadroları siyasallaşacak,
şaibeli atamalar artacak, üniversitelerde bozulmuş olan iç
barış daha da bozulacaktır. Atamada esas, siyasi iradeye ne
kadar yakın olduğumuz olacaktır. Üniversitelerde eğitim
öğretim faaliyetlerinin önemli bir kısmını yerine getiren
yardımcı doçentlerin adı ne olursa olsun, hangi kadroya
atanırsa atansınlar esas yapılması gereken, bu kadrodaki
başlangıç akademik yükseltilmede olan kişilerin özlük
haklarını iyileştirmektir, güvenceli çalışma
ortamı oluşturmaktır. Onlara sunulan, dört yıllık
çalışma süreleri, dört yılda sözleşmelerin yenilenmesi
olmamalıdır.
Yine,
bu yasa teklifinde en önemli düzenlemelerden birisi, doçentlik
atamalarının, doçentlik unvanının
değiştirilmesidir. Doçentlik unvanının
Üniversitelerarası Kurulun sadece yayın aşamasıyla alındığı,
sözlü sınavın kaldırıldığı, yerine merkezî
bir sınavın konulmadığı bir sistemden akademiye bir
hayır gelmez. Ama ne olur? Kolayca doçent olan, doçentlik unvanı
verilen kişiler kadroya atanabilmek, özlük haklarına
kavuşabilmek için o siyasi erke göbekten bağlı rektörlerin gözü,
kulağı, kaşı olmak durumundadırlar ki üniversitede
kendilerine yer bulabilsinler.
Son
söz olarak değerli arkadaşlar, üniversitelerimiz bilimsel makale
üretmede dünyada ilk 18inci, 20nci sırada yer alırken, bilimsel
makalelere yapılan atıflarda 38inci, 40ncı sıradaysa,
yaptığımız yayınların kalitesinin ne kadar iyi
olduğunu ne yazık ki göstermektedir.
Üniversitelerimiz
patent üretme sayısı bakımından OECD ülkeleri arasında
sonuncudur. Üniversite mezunlarımızın birçoğunun
diplomaları iş çevrelerince yeterli görülmemektedir. Bu yasa teklifi,
bu yasa teklifinin içeriği, üniversitelerin hiçbir yarasına merhem
olamaz. Tüm bunların üstesinden gelebilmenin birincil koşulu, sorunu
ve çözümü doğru yerde aramaktır. Bunun için de öncelikle, bunun için
de ivedilikle partilerüstü yaklaşımla yeni bir üniversite yasası
hazırlanmalı, üniversitelere hem yönetsel hem mali özerklik
sağlanmalıdır.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN
Şahıslar adına 2nci ve aynı zamanda son
konuşmacı
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, bir söz istiyorum, kısa.
BAŞKAN
Konuşmayı bitirelim, sonra verelim Sayın Özel.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Tam burada lazım ama.
BAŞKAN
Peki, buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
46.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, 519 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerinde Millî Eğitim Bakanının
bulunmamasının ve bu konuda muhalefete bilgi verilmemesinin kabul
edilemez olduğuna ilişkin açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, şunun için dedim, burada
konuşmak gerekiyor: Şu an Hükûmet adına ilgili bakanın
konuşma sırası. 2 tane on dakikalık şahıs
adına konuşmanın tam arasında. Sayın Bakandan böyle
bir şey beklemiyoruz çünkü kendi uzmanlık alanı değil. Ama,
biraz önce cinsel istismar görüşüldü, Fatma Bakanımızın bir
programı varmış, anlayışla karşıladık,
tamam. Ama kanun görüşülüyor, Millî Eğitim Bakanı yok. Neden
olmadığına ilişkin muhalefete bir bilgi verilmiş
değil. Burada Hükûmet adına konuşma yapılmıyor. Yani
Hükûmet, desteklediği, istediği kanunu çıkıp savunmuyor,
anlatmıyor. Bu, Meclise büyük bir nezaketsizlik. Ben Bakana bir şey
demem, buradaki Bakana ama Millî Eğitim Bakanının gelmemesi ve
konuyla ilgisi olmayan ve doğal olarak çıkıp da konuşma
yapamayacak bir bakanla Hükûmetin temsil edilmesi, çok özel şartlar ortada
değilse, kabul edilebilir değil. Çok özel şartlar varsa,
muhalefete bilgi verilmemesi kabul edilebilir değil.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Müsaadenizle bitiriyorum.
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Bu, parlamenter sistemin git gide
aşındırıldığı ve yapılacak ilk seçimden
sonra eğer birileri amacına ulaşırsa tamamen
hiçleştirildiğinin tartışıldığı bir
süreçte bu yaklaşımları doğru
bulmadığımızı ifade etmemiz lazım. Soru-cevap
olacak, arkadaşlarımız teknik sorular soracak, ona da Sayın
Bakan, tabii, ne yapacak: Daha sonra yazılı cevap verelim. diyecek.
Parlamenter demokrasi ve kaliteli yasama böyle bir şey değil. Bu
konuyu sizin şahsınızda tüm Parlamentonun ve milletimizin
bilgisine sunuyorum.
Sağ
olun.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Hükûmet
bir bakan tarafından sonuçta temsil ediliyor.
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
B) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2099)
ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 519) (Devam)
BAŞKAN
Söz sırası, şahısları adına ikinci ve son
konuşmacı Konya Milletvekili Hacı Ahmet Özdemire aittir.
Buyurun
Sayın Özdemir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HACI
AHMET ÖZDEMİR (Konya) Kıymetli Başkan, değerli Meclisin
kıymetli üyeleri ve bizleri televizyonları başında izleyen
aziz milletimiz; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii,
sözlerime başlamadan önce, Hocalı katliamında
hayatlarını yitiren ve Afrin Harekâtı sırasında yine
hayatlarını hakikaten Âkifin dizelerinde çok anlamlı biçimde
ifade ettiği gibi Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi.
demişti- tevhit uğruna seve seve veren şehitlerimizi rahmetle
yâd ediyorum, minnetle yâd ediyorum, gazilerimize de sağlık ve afiyet
diliyorum.
Bugün
burada tartışmaların, benim açımdan, bir üniversite
hocası olarak incelediğimde ortaya çıkardığı
tablo şu: Biz, ana muhalefet partisinin ve diğer muhalefet
partilerinin YÖKten şikâyetçi olduğunu zannediyorduk; YÖKün
uygulamalarından, YÖKün koyduğu kurallardan ve kırk sekiz
yıl önce ihdas edilmiş bulunan, az önce Vedat Beyin bahsettiği
ara formül olarak öne sürülen yardımcı doçentlik kadrosundan, YÖKün
uygulamalarından rahatsız olduğunu, üniversitenin tam
özerkliğini savunduğunu filan zannediyorduk ama statükocu olmak ne
kadar garip, tuhaf bir durum ki eskiyi kutsamak adına, bu defa, kırk
sekiz yıl önce özerkliği yok ederek YÖK tarafından ortaya
konulmuş olan uygulama âdeta kutsanıyor ve bugün yapılacak bir
değişikliğe ciddi anlamda karşı
çıkıldığını görüyoruz.
Şimdi,
bakın, biz -tarihleri veriyorum- 1040 yılında Büyük Selçuklu
Devleti olarak Gazneli Devletine son vermiş, yeni bir devlet kurmuşuz
ve Büyük Selçukluların dünya eğitim tarihinde büyük
çığır atlayan kurumları ortaya koymaları ise 1064 olarak
gözüküyor. Yani bizim milletimizin çeyrek asır içerisinde yeni
kurduğu bir devletin geçmişten tevarüs ettiği değerlerle
dünya eğitim tarihinde çığır açacak eğitim
müesseselerini kurabildiğini gösteriyor. Bugün biz 185 üniversite
sayısına ulaştık. Darülfünunun kuruluş hikâyesi
şöyle: Darülfünun açıldı, öğrenci yokluğundan
dolayı kapandı. İnâs Darülfünunu açıldı, onu
sürdüremedik. Ara verdikten sonra Darülfünun yeniden açıldı,
Türkiye'de tek üniversite olarak varlığını sürdürmeye
başladı ve daha sonra da İstanbul Üniversitesine
dönüştürüldü. Bugün 185 üniversitemiz var. Üniversitelerimizde kalite
yok. Hocalar şöyle. Durum bundan ibaret. filan diye
bardağın hep boş tarafını göstermenin bir anlamı
yok.
Şimdi
size Ahmet Hamdi Tanpınardan örnek alarak bizim hakikaten güzel bir
iş yapıp yapmadığımızın örneğini vermek
istiyorum. Tanpınar şöyle diyor: İnsan, kaderinin büyük
taraflarından biri de bugün attığı adımın
kendisini nereye götüreceğini bilmemesidir
KADİM
DURMAZ (Tokat) En acı durumdur.
HACI
AHMET ÖZDEMİR (Devamla) Acı değil, bak.
Bâki'nin
Fatih Camii'nde fakir bir müezzin olan babası, oğlunun Türkçeyi kendi
adına fethedeceğini, sözün ebedî saltanatını
kuracağını; Nedim'in anası, Türkçenin ikliminde
oğlunun bir bahar rüzgârı gibi güleceğini, onun geçtiği
yerlerde bülbül şakımasının kesilmeyeceğini,
ağzından çıkan her sözün ebedîliğin köşesinde bir
erguvan gibi kanayacağını biliyorlar mıydı? Bunun
gibi, Malazgirt Ovası'nda dövüşen yiğitler,
kılıçlarının havada çizdiği kavisin, bütün ufku
dolduran nal şakırtılarının, Sinan'ın,
Hayreddin'in, Itrî'nin, Dede'nin dünyalarına gebe olduğundan elbette
habersizdiler. Kader, insan ruhu bir tarafını tamamlasın,
yaratılışın büyük rüyalarından birisi
gerçekleşsin diye onları bu ovaya kadar göndermişti.
Yaratıcı ruhun emrinde idiler, onun istediğini
yaptılar."
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Çok bilimsel oldu Hocam, bravo!
HACI
AHMET ÖZDEMİR (Devamla) Şimdi, bizim 185 üniversiteyi
açışımız; üniversitenin, eğitimin, bilimin
Şırnaka gitmesi, Hakkâriye gitmesi, Tokata gitmesi, sadece
Ankarada ve İstanbulda kalmaması nasıl ileride büyük bir
eğitim hamlesine işaret edecek; bunu zaman gösterecek. Ve şu
anda yurt dışında binlerce öğrencimiz yüksek lisans
yapıyor, doktora yapıyor ve bunlar döndüklerinde de Iğdır
Üniversitesinde, Bartın Üniversitesinde, Şırnak Üniversitesinde,
zorunlu hizmete tabi olarak, öğrendikleri ilmi yaymaya gayret edecekler.
Şimdi,
burada konuyu irdelediğinizde şunu görüyorsunuz: İki konuya
hasredilmiş 37 maddelik kanun, 2 maddenin dışında burada
tartışılan en küçük bir şey yok. Nedir o?
Yardımcı doçentlik kadrosu kaldırılsın mı, devam
etsin mi? Yani üniversite gelip de eğer yardımcı doçentlik
unvanının kaldırılmasına veya devam ettirilmesine
sıkıştırılacaksa biz bunu burada hiç
konuşmayalım. Yani doktorasını bitirmiş bir
hocamıza yardımcı doçent desek ne olur doktora öğretim
üyesi desek ne olur? Ve aslolan, biz biliyoruz ki
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Birinde dil sınavı var, diğerinde dil
sınavı yok.
HACI
AHMET ÖZDEMİR (Devamla) Müsaadenizle Mahmut Bey, sizi seviyorum
biliyorsunuz, muhabbetimiz var, görüşmemiz var, konuşmamız var.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Ben de saygı duyuyorum, özür dilerim.
HACI
AHMET ÖZDEMİR (Devamla) Şu kadarını ifade edeyim: Önemli
olan filozofi doktoradır. Doktorayı bitirdikten sonra artık
hocalık vasfını kişi akademisyen olarak
kazanmıştır, bunun adına yardımcı doçent
dersiniz doktora öğretim üyesi dersiniz, herhangi bir şey
değişmez, özü değişmez. Dolayısıyla bunu
tartışmanın yersizliği ortada. Kaldı ki
yardımcı doçent olarak üniversitede çalışan bir
arkadaşımız milletvekili olsa yardımcı doçent
unvanını kullanamaz. Niye? Akademik bir unvandır. Buraya
geldiği zaman tekrar doktor filanca olarak anılmaya başlar.
Kaldı ki yardımcı doçentlik kadrosu için öne sürülen
şartların ne gibi şartlar olduğunu da hep yaşayan,
bilen insanlar olarak biz burada bulunuyoruz.
Doçentlik
için getirilen kıstaslar
Yani bir üniversite hocası olarak
söyleyeyim, burada üniversite hocaları bulunuyor, Allah için söyleyin,
dünyada doktora her şeyden önce gelirken akademik kadrolarda, biz bu
doçentlik işinde biraz kantarın topuzunu kaçırdık mı
kaçırmadık mı?
KAZIM
ARSLAN (Denizli) Topuzu kaçmayan mı kaldı? Her şeyin topuzu
kaçtı.
HACI
AHMET ÖZDEMİR (Devamla) Bütün dünyadaki akademik sistemleri inceleyin,
doçentliği doktoranın da ötesinde, profesörlüğün de ötesinde en
zor alınan akademik unvan hâline getirdik mi getirmedik mi? Getirdik.
Dolayısıyla kantarın topuzu şimdi yerine
oturtulmaktadır.
Bu
getirilen düzenlemeyle elde edeceğimiz verilerden bir tanesini veya
verimli sonuçlardan bir tanesini izninizle ifade edeyim: Biz üniversiteleri
yarı özerk hâle getirmenin yolunu açıyoruz. Kanunda da zaten gerekçe
olarak bu çok net biçimde ifade ediliyor. Üniversitelere doçentliğin
şartlarını belirlemede biraz daha özgür bir ortam
sağlıyoruz. Bu, bizim üniversitelerimizin kendi içinde
yarışması sonucunu doğuracaktır ve üniversitelerin
kendilerinin de doçentlik kıstaslarını belirleme yetkisine
kavuşturulmaları bazı üniversitelerin daha da öne
çıkmasını sağlayacaktır. Zaten istenen bu idi.
Şimdi,
taşra üniversitelerine sıkça ben burada laf
atıldığını görüyorum. Komisyonda da ifade ettim,
burada da izninizle, Meclisin huzurunda, Meclisteki sizlerin huzurunda
söyleyeyim. Bir Anadolu kentine ilk defa tıp fakültesi açılırken
bir siyasimiz bana bizzat anlatmıştı, ne
sıkıntılar çektiğinden uzun uzadıya bahsetmişti.
En büyük gerekçe Olmaz. deniyordu. Sebep de şuydu: Ankarada,
İstanbulda biz tıp adına o kadar güzel araştırmalar,
çalışmalar yapıyoruz ki sizin bunu bir taşra
üniversitesinde, Anadoludaki bir kentte gerçekleştirmeniz
imkânsızdır. Eğer biz bilimi belli kentlere yığacak
olursak, üniversiteleri sadece belli kentlerde açacak olursak
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen cümlelerinizi.
Buyurun
Sayın Özdemir.
HACI
AHMET ÖZDEMİR (Devamla) Tamamlıyorum.
o
zaman bu üniversitenin evrensel oluşuna, bilginin ulusa
yayılmasına, yurt sathına yayılmasına engel mi olur, katkıda
mı bulunur? Takdirlerinize bırakıyorum.
Şimdi,
bizim 185 üniversiteyi açmakla ve şurada getirilen düzenlemelerde
yapılan birtakım değişikliklerle, kanunda
yaptığımız birtakım değişikliklerle çok
önemli bir adım attığımız kanaatindeyim. Bu münasebetle
yasanın olumlu olduğu görüşündeyim, desteklediğimi
belirtiyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Özdemir.
Sayın
Bakan, Sayın Özelin bir sorusu vardı Afrinle ilgili. Bir açıklama
yapmak isterseniz buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
47.- Ekonomi
Bakanı Nihat Zeybekcinin, Suriye ordusuna bağlı Ulusal Savunma
Güçleri adında bir grubun Afrine girdiklerine ve bu duruma müdahale
edildiğine ilişkin açıklaması
EKONOMİ
BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın
Özelin biraz önce bana yöneltmiş olduğu bir soru vardı,
Hükûmete yöneltmiş olduğu bir soru vardı bugün Afrin bölgesinde,
Suriyede yaşanan bir olayla ilgili. Söylediği vaka doğrudur.
Bugün rejim yanlısı teröristlerin 20 civarında silahlı
araçla Halep bölgesinden Afrine doğru harekete geçtiği görüldü ve
bunlar istihbari unsurlarımız tarafından tespit edildi ve tespit
edildiği andan itibaren de müdahale edildi. Bu müdahale üzerine, Afrine
yönelen bu konvoy, daha doğrusu, terör unsurları geri çekilerek Nubul
ve Zahara bölgesine çekildiler ve o bölge de, o civar da yine istihbari
unsurlar tarafından çok yakından takip edilmekte ve öyle bir hareket
olması hâlinde de gereği yine yapılmak üzere hazır beklenmektedir.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Özel
48.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekciye
yaptığı bilgilendirme için ve İstanbul Milletvekili Mehmet
Muşa Millî Eğitim Bakanının bulunmaması konusunda
partileri bilgilendirmesi ve görüşmeleri erteleme teklifinde
bulunması nedeniyle teşekkür ettiğine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Bakana bu bilgilendirme için teşekkür ediyoruz.
Bölgedeki operasyon ve yaşananlarla ilgili Hükûmetin -yarın ve
yarından sonra Meclis açık; daha önceki talebimizi tekrarlıyoruz
bu bilgilendirme için teşekkür etmekle birlikte- ilgili bakanların
Meclise gelip İç Tüzükün ilgili maddesi gereğince konu hakkında
Meclisi bilgilendirmesi çok yerinde olacaktır.
Bir
de hep eleştiriyoruz ama bir takdirimizi iletelim. Biraz önce bir
eleştiride bulundum ilgili Sayın Bakanın burada olmaması ve
soru-cevabın nasıl yanıtlanacağına dair. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Muş partileri
bilgilendirdi ve Soru-cevabı yarına bırakalım, Sayın
Bakanla görüştüm, yarın gelecek." dedi.
Bu
bizim istediğimiz, özlediğimiz bir iktidar davranış
biçimidir, kendisine bu duyarlılığı için teşekkür
ediyoruz.
BAŞKAN
Biz de teşekkür ediyoruz.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.07
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.09
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Nurhayat ALTACA KAYIŞOĞLU
(Bursa), İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
519
sıra sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine devam ediyoruz.
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
B) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2099) ve Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 519) (Devam)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci
sırada yer alan 517 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine başlıyoruz.
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Göç Örgütü (IOM) Arasında
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Göç Örgütü Arasında
Örgüt ve Ofisin Türkiyedeki Yasal Statüsü Ayrıcalıkları ve
Bağışıklıklarına İlişkin
Anlaşmayı Tadil Eden Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/848) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 517)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü
sırada yer alan 361 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerine başlıyoruz.
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve
Korunmasına İlişkin Anlaşma ve Eki Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/691) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 361)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü
sırada yer alan 477 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine başlıyoruz.
4.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Deniz
Taşımacılığı Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/729) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 477)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Gündemimizde
başka bir iş bulunmadığından, alınan karar
gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için 21 Şubat
2018 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Hayırlı
akşamlar diliyorum.
Beşiktaşa
da başarılar diliyorum.
Kapanma Saati: 21.10