TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
62nci
Birleşim
21
Şubat 2018 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Bayburt Milletvekili
Şahap Kavcıoğlunun, Bayburtun düşman işgalinden
kurtuluşunun 100üncü yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Van Milletvekili Lezgin
Botanın, 21 Şubat Dünya Ana Dili Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Bursa Milletvekili Erkan
Aydının, Bursanın dağ ilçelerinden göçe ilişkin
gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir Milletvekili
Mustafa Ali Balbayın, Alman Die Welt gazetesinin Türkiye Muhabiri Deniz
Yücelin tahliyesine ilişkin açıklaması
2.- Afyonkarahisar
Milletvekili Burcu Köksalın, Kurtuluş Savaşında Yunana
askerî anlamda ilk kurşunu sıkan asker ve devlet adamı Ali
Çetinkayanın 69uncu ölüm yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
3.- Kayseri Milletvekili
Çetin Arıkın, Esenyurt Özel Eğitim Uygulama Merkezinde
eğitim gören otizmli Murat Doğruelin durumuna ilişkin
açıklaması
4.- İstanbul
Milletvekili Sibel Özdemirin, Türk Eğitim Derneği Düşünce
Kuruluşu TEDMEMin 2017 Eğitim Değerlendirme Raporuna
ilişkin açıklaması
5.- Niğde Milletvekili
Ömer Fethi Gürerin, 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle
taşeronlar için getirilen düzenlemelerin yol açtığı
sorunlara ilişkin açıklaması
6.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Özün, Danıştay kararına rağmen, Çanakkalenin tek
içme ve sulama suyu kaynağı Atikhisar Barajı havzasında
ağaç katliamının devam ettiğine ilişkin
açıklaması
7.- Kocaeli Milletvekili
Fatma Kaplan Hürriyetin, kadroya alınmayan taşeron işçilerin
durumuna ilişkin açıklaması
8.- İstanbul
Milletvekili Didem Enginin, Down sendromlu bireylerin sorunlarıyla ilgili
hazırladığı araştırma önergesine tüm partilerden
destek beklediğine ilişkin açıklaması
9.- Mersin Milletvekili
Hüseyin Çamakın, doçentlikle ilgili yasa tasarısının
eğitim sisteminde yeni sorunlara yol açacağına ilişkin
açıklaması
10.- Mersin Milletvekili Baki
Şimşekin, taşeron işçilerle ilgili ilave bir düzenleme
yapılarak araç kiralama şirketlerinde çalışanların ve
adli suçlardan sabıkası olanların mağduriyetlerinin
giderilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması
11.- Balıkesir
Milletvekili Mehmet Tümün, IŞİD emiri Nusret Yılmazın
gözaltına alınmama gerekçesini ve OHAL döneminde
Cumhurbaşkanına hakaret gerekçesiyle kaç kişinin
gözaltına alındığını veya tutuklandığını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
12.- Ankara Milletvekili
Murat Emirin, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğanın Atatürk düşmanlığıyla nam
salmış Kadir Mısıroğlunu hastanede ziyaret etmesine
ilişkin açıklaması
13.- Kahramanmaraş
Milletvekili İmran Kılıçın, nesilleri değerlerimizle
kuşatıp donatmak gerektiğine ilişkin açıklaması
14.- Sivas Milletvekili Ali
Akyıldızın, 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede
taşeronlarla ilgili yapılan düzenlemeyle yeni mağduriyetler
yaratıldığına ve bütün taşeron işçilerin kadroya
alınmasını istediğine ilişkin açıklaması
15.- Erzurum Milletvekili
İbrahim Aydemirin, Erzurum ve Erzurumluluğun bir ilim olduğuna
ve Nefinin Erzurumun çok hususi bir il olduğunun en net örneği
olduğuna ilişkin açıklaması
16.- Adana Milletvekili
İbrahim Özdişin, Adanada bağışıklık
sistemi doğuştan bozuk olan 9 yaşındaki Halil Çiftçiye
yardım için herhangi bir girişimde bulunulup
bulunulmadığını ve kök hücre bağışı
konusunda kamuoyunda farkındalık yaratacak çalışmalar olup
olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
17.- Çorum Milletvekili Tufan
Kösenin, şeker fabrikalarının özelleştirilmesine
ilişkin açıklaması
18.- Diyarbakır
Milletvekili Sibel Yiğitalpin, çocuk ihmal, istismar ve tecavüz
oranlarının artmasının nedenini ve çocuk ihmal ve
istismarını önleme noktasındaki yetersiz politikaları
güçlendirmek adına bir çalışma yapılıp
yapılmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
19.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, Türkiye Barolar Birliğinin
başındaki Türkiyenin kaldırılmak istenmesinin Barolar
Birliğini dağıtmanın ilk adımı olduğuna ve
mesleki varlıklarını korumak için tüm avukatları 24
Şubat 2018de Ankaradaki eyleme davet ettiğine ilişkin
açıklaması
20.- Giresun Milletvekili
Bülent Yener Bektaşoğlunun, çocuklara dönük kan donduran,
vahşet içeren eylemlerin artarak sürdüğüne ve CHP Grubu olarak yasama
faaliyetleri kapsamında üzerlerine düşen görev ve sorumlulukları
eksiksiz yerine getirdiklerine ilişkin açıklaması
21.- Uşak Milletvekili
Özkan Yalımın, 14 şeker fabrikasının
satışına ilişkin açıklaması
22.- Samsun Milletvekili
Erhan Ustanın, şehit olan Cumali Gür ile Eren Çelike Allahtan
rahmet dilediğine, canı pahasına mücadele veren Türk
Silahlı Kuvvetleri mensuplarını şükran ve minnet
duygularıyla yâd ettiğine, uzman çavuş ile uzman
jandarmaların sorunlarının çözülmesi ve şehitlerin
emanetlerine ve gazilere sahip çıkmak, korumak ve toplumda kendilerine
yakışır bir hayat seviyesi sağlamak gerektiğine
ilişkin açıklaması
23.- İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, 21 Şubat Dünya Ana Dili
Gününe, Halkların Demokratik Kongresi üyesi 16 kişinin sosyal medya
paylaşımları gerekçesiyle gözaltına alınmalarına,
Devlet Demiryollarında hat bakım onarım memuru Hasan Güngörün
iş cinayetinde yaşamını yitirdiğine, Gaziantep
Babacanlar Kargoda TÜMTİS üyesi oldukları gerekçesiyle işten
çıkarılan 9 işçinin direnişinin 172 gündür devam
ettiğine ve İstanbulda kara yolu tünel projesinin derhâl
durdurulması gerektiğine ilişkin açıklaması
24.- Manisa Milletvekili
Özgür Özelin, Zeytin Dalı Harekâtında şehit olan Astsubay
Üstçavuş Musa Özalkanın vasiyetinin milletvekillerinin
gönüllülüğüyle Meclis tarafından yerine getirilmesinin doğru
olacağına, Cumhuriyet gazetesinde Alican Uludağ imzasıyla
yayınlanan Adaletin iki yüzü başlıklı habere ve Ankara
Garı katliamı sanığı IŞİD emiri Nusret
Yılmazın yasal yollarla 2 kez Gürcistana geçmesiyle ilgili konuda
Hükûmetin bilgi vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması
25.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın, PKK tarafından düzenlenen saldırıda
şehit olan Eren Çelik ve Cumali Güre Allahtan rahmet dilediğine,
Zeytin Dalı Harekâtında şehit olan Astsubay Üstçavuş Musa
Özalkanın vasiyetiyle ilgili konunun yakından takip edildiğine
ve Malcolm Xin ölümünün 53üncü yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
26.- Manisa Milletvekili
Özgür Özelin, Plan ve Bütçe Komisyonu toplantısında Maliye
Bakanı Naci Ağbalın İzmir Milletvekili Zekeriya Temizele
karşı tutumu nedeniyle CHP Grubu olarak Komisyon
çalışmalarına katılmayacaklarına ve İç Tüzükten
kaynaklı tüm haklarını kullanacaklarına ilişkin
açıklaması
27.- Samsun Milletvekili
Erhan Ustanın, Çorum Milletvekili Tufan Kösenin MHP grup önerisi
üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
28.- Manisa Milletvekili
Özgür Özelin, İstanbul Milletvekili Fatma Benlinin CHP grup önerisi
üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
29.- Manisa Milletvekili
Özgür Özelin, kanunun isminin redaksiyon talebiyle değiştirilmesinin
doğru bir talep olmadığına ilişkin açıklaması
30.- Ankara Milletvekili
Zühal Topcunun, görüşülmekte olan 519 sıra sayılı Kanun
Teklifinin 5inci maddesiyle ilgili önergelerinin reddedilmesinin
çelişkili bir durum yarattığına ilişkin
açıklaması
31.- Bursa Milletvekili
Ceyhun İrgilin, 519 sıra sayılı Kanun Teklifinin 5inci
maddesiyle ilgili MHP önergesinin bu yasadaki bir açığı
kapattığına ilişkin açıklaması
32.- Millî Eğitim
Bakanı İsmet Yılmazın, 519 sıra sayılı
Kanun Teklifinin 5inci maddesindeki düzenlemenin açık olduğuna
ilişkin açıklaması
33.- Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanı Emrullah
İşlerin, kanun yürürlüğe girdikten sonra sözlü sınav
kaldırılmış olacağı için sözlü sınav
aşamasında olanların otomatik olarak doçentlik unvanı
alacağına ve bu hususu ayrıca belirtmeye gerek
olmadığına ilişkin açıklaması
34.- Millî Eğitim
Bakanı İsmet Yılmazın, 519 sıra sayılı
Kanun Teklifinin 5inci maddesindeki düzenleme için başka bir yorum
yapmanın kanun koyucunun iradesine aykırı olduğuna
ilişkin açıklaması
35.- Manisa Milletvekili
Özgür Özelin, bir mağduriyet yaşanmamasını önemsediklerine
ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak üniversitelerin siyasetin
baskısından arındırılmadan doçentlik için yapılan
sözlü sınavın kaldırılmasını ilkesel olarak
doğru bulmadıklarına ilişkin açıklaması
36.- Samsun Milletvekili
Erhan Ustanın, 519 sıra sayılı Kanun Teklifinin 5inci
maddesiyle ilgili önergelerinin kabul edilmemesinin içeriğine
katılınmadığından değil zaten bu konunun
gereğinin yerine getirilmiş olmasından
kaynaklandığına ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Çeşitli
İşler
1.- Başkanlıkça,
Genel Kurulu ziyaret eden Burundi Ulusal Meclisi Başkanı Pascal
Nyabendaya Hoş geldiniz. denilmesi
B) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, Fransa-Türkiye Parlamentolar
Arası Dostluk Grubu Başkanı Stephane Testenin, beraberinde
dostluk grubu üyelerinden oluşan bir heyetle 11-16 Mart 2018 tarihleri
arasında ülkemize resmî bir ziyarette bulunmasının Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlık Divanının 22 Ocak 2018 tarihli ve
52 sayılı Kararıyla uygun bulunduğuna ilişkin
tezkeresi (3/1520)
VII.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının, Başkanlık
Divanı olarak terör saldırısı sonucu şehit olanlara
Allahtan rahmet dilediklerine ve 21 Şubat Dünya Ana Dili Gününü
kutladıklarına ilişkin konuşması
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- MHP Grubunun, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin gündeminin Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan, Grup Başkan Vekili Samsun Milletvekili Erhan
Usta tarafından, Çorum Organize Sanayi Bölgesindeki iş çevrelerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan (10/2442) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun
21 Şubat 2018 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.- HDP Grubunun, Grup
Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir
tarafından, Suriyeye yönelik askerî müdahalelerin ve bu bağlamda
yaşanan diplomatik savrulmanın Türkiye iç ve dış
politikalarına olumsuz etkilerinin tüm boyutlarıyla
değerlendirilmesi amacıyla 20/2/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 21
Şubat 2018 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun,
İstanbul Milletvekili Ali Şeker ve arkadaşları
tarafından, ülkemizde artarak devam eden intihar vakalarının
sebeplerinin detaylarıyla araştırılarak bu tür
vakaların engellenmesine yönelik çözüm yollarının belirlenmesi
amacıyla 21/2/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 21 Şubat 2018 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
IX.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık
Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan üyeliğe
seçim
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2099) ve Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 519
2.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Uluslararası Göç Örgütü (IOM) Arasında Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Göç Örgütü Arasında Örgüt ve
Ofisin Türkiyedeki Yasal Statüsü Ayrıcalıkları ve
Bağışıklıklarına İlişkin
Anlaşmayı Tadil Eden Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/848) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 517)
XI.- USUL HAKKINDA
GÖRÜŞMELER
1.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı, 519 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 5inci maddesinin oylama işlemine
ilişkin İç Tüzükün 13üncü maddesinin ikinci fıkrasına
uygun olup olmadığı hakkında
XII.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- İzmir Milletvekili
Müslüm Doğanın, internet üzerinden oynanan Çiftlikbank adlı
oyunla ilgili iddialara ve yapılan soruşturmalara ilişkin
Başbakandan sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkcinin
cevabı (7/22070)
2.- Denizli Milletvekili
Melike Basmacının, Denizlide mermer ve diğer sanayiler için
OSB kurulması talebine ilişkin sorusu ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanı Faruk Özlünün cevabı (7/22149)
3.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, 2016-2017 yıllarında
Bakanlık kadrolarına yapılan personel alımlarına
ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkcinin
cevabı (7/22655)
4.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Rekabet Kurumu ihalelerine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent
Tüfenkcinin cevabı (7/22974)
21 Şubat 2018 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER:
Nurhayat ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa), Mücahit DURMUŞOĞLU
(Osmaniye)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Bayburtun düşman
işgalinden kurtuluşunun 100üncü yılı münasebetiyle söz
isteyen Bayburt Milletvekili Şahap Kavcıoğluna aittir.
Buyurun Sayın Kavcıoğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Bayburt
Milletvekili Şahap Kavcıoğlunun, Bayburtun düşman
işgalinden kurtuluşunun 100üncü yıl dönümüne ilişkin
gündem dışı konuşması
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) Sayın Başkan,
kıymetli milletvekilleri; Bayburtun düşman işgalinden
kurtuluşunun 100üncü yılı vesilesiyle söz almış
bulunmaktayım. Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bu vatan için nice insanımız gözünü kırpmadan canını vermiştir.
Analarının kınalı kuzuları vatan için şehit
olmuştur. Bizimkisi nedir biliyor musunuz? Birinci Dünya
Savaşında Kop Dağlarında yazılan ve adı tarihe
İkinci Plevne olarak giren destandır. Bizimkisi, Kafkasya
cephesinde Osmanlı-Rus savaşının seyrini
değiştirecek kadar önemli bir savunmadır. Bizimkisi,
kınalayıp askere gönderdiği evlatlarını yitiren ancak
canıgönülden Vatan sağ olsun. diyen analarımızın
öyküsüdür. Evlatlarını
derken o dönemde sadece erkeklerimizin
değil, kadınlarımızın da bu destanda önemli görevler
aldığının altını çizmek isterim. Bu yıl,
Yukarı Kırzı köyümüzde İffet Kadınları
Abidesinin açılışını yaptık. Bu, milletimizin
cesaretini, kararlılığını, izzet ve iffetini temsil
açısından çok önemlidir. Ermenici çetelerin tasallutundan kurtulmak
adına kendilerini tandıra atarak can vermiş, şehit
olmuşlardır. İslamla yoğrulan topraklarda bu asil
duruşu sergileyen kadın şehitlerimizi bir kez daha rahmetle yâd
ediyorum.
Esasen,
bakıldığında biz Türkler, yerinde duran değil, cihan
hâkimiyeti mefkûresini kendine hedef tutan bir milletiz; üstelik sadece kendi
sınırlarında değil, tüm dünyaya barışı,
huzuru, kardeşliği götürmeyi kendine şiar edinmiş bir milletiz.
Bildiğiniz gibi, bu anlamda Afrinde Zeytin Dalı Operasyonunu
gerçekleştiriyoruz. Allahın izniyle oradan da zaferle
döneceğiz.
Değerli
arkadaşlarım, Bayburt, Doğu Anadolu ile Karadenizi birbirine
bağlayan bir medeniyet köprüsüdür. Türk dünyasının bilge
atası Dede Korkutun boy boylayıp, soy soyladığı bu topraklar
Orta Asyanın da izlerini taşır. Şehre girdiğinizde
binlerce yıllık geçmişiyle onlarca medeniyete tanıklık
etmiş 3 hisarlı Bayburt Kalesi karşılar sizi. Şehit
Osman Tepesinde edilen dua Kop Dağındaki şehitlere, oradan
karşı tarafta, Duduzarda Abdülvehhab Gazi Hazretlerinde edilen
dualarla buluşur. Bayburtlu Zihni, Hicrani ve Celâli Baba gibi çok
sayıda şair, yazar ve mütefekkirler bu toprakların bereketini
hatırlatır bize. Eski sokaklarında hâlâ yankılanan Zakir
Peksertin, Remzi Çağıldakın, Recep
Kırıcının, Binali Selmanın o güzel namelerini, o
güzel seslerini duyduğunuz şehirdir Bayburt.
Kıymetli
milletvekilleri, bayramların bayram, düğünlerin düğün,
cenazelerin cenaze gibi yaşandığı kültür şehridir
Bayburt. Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet
şiarının, kısacası bizi biz yapan değerlerin hâlâ
yaşandığı bir yurttur Bayburt. Şu an, Türkiyenin ve
dünyanın dört bir yanındaki Bayburtlu kardeşlerimizle birlikte bu
şanlı destanın kutlamalarını yapıyoruz. Bayburtlu
ne kadar uzakta olursa olsun yürekleri her daim birdir, beraberdir.
Bizler
de bu mübarek beraberliğimizi daim kılmak, huzur
alanımızı genişletmek için var gücümüzle
çalışıyor, ardı ardına değerli
yatırımlara imza atıyoruz. Bunların başında
havalimanı gelmektedir. Hepinizin bildiği üzere
Bayburt-Gümüşhane Havalimanı inşaatına çok yakın
tarihte başlanacak. Üstelik bu, sadece Bayburta değil, bütün bu
bölgeye hitap eden yaklaşık 2 milyon yolcu kapasiteli bir
havalimanı olacaktır.
Yine,
inşaatı devam eden 200 yataklı hastanemiz, hızla
gelişen üniversitemiz, yaklaşık 200 kişi istihdamlı
açık cezaeviyle, sosyal alanlarıyla Bayburtu tam bir şantiye
havasına sokmuş durumdayız. İnşallah, 2019
yazında hemşehrilerimiz ve siz değerli vekillerimiz ilimize
geldiğinizde, bıraktığınızdan çok farklı bir
Bayburtla karşılaşacaksınız.
Bu
hizmetlere imza koyan başta Sayın Cumhurbaşkanımız
olmak üzere Sayın Başbakanımıza, Sayın Maliye
Bakanımıza ve emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Evet,
şairin dediği gibi, Söyleyin Bayburtun vasfıhâlini/ Ülkede
bulunmaz bir eşin Bayburt.
Bayburtumuzun
şahlanışının 100üncü yılını, tüm
hemşehrilerimin kurtuluş gününü tebrik ediyor, ülkemiz için
canlarını feda eden şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi
minnetle yâd ediyorum.
Bütün
Bayburtlular adına tekraren hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Yoğun
bir alkış aldı Bayburt. Biz de selamlıyoruz bütün
Bayburtu.
Gündem
dışı ikinci söz, 21 Şubat Dünya Ana Dili Günü münasebetiyle
söz isteyen Van Milletvekili Lezgin Botana aittir.
Buyurun
Sayın Botan. (HDP sıralarından alkışlar)
2.- Van
Milletvekili Lezgin Botanın, 21 Şubat Dünya Ana Dili Gününe
ilişkin gündem dışı konuşması
LEZGİN
BOTAN (Van) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 21
Şubat Dünya Ana Dili Günü dolayısıyla söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği
üzere, Bengal halkının tarihsel toprakları iki ülke
arasında parçalanmıştı. Bengalliler öz topraklarında
yabancı görüldüler. Pakistanda Cinnah iktidarının ilk işi,
Bengal dilini asimile etmek için çeşitli oyunlara başvurmak ve
kültürel asimilasyon oldu, Bengal dili ve alfabesini yasaklayarak Urducayı
zorunlu dil hâline getirdi. Çünkü Cinnah yönetimine göre Bengal dilini talep
etmek komünistlerin, yabancıların, hainlerin ve fesatların bir
oyunuydu ama Bengal halkının cevabı Bengal dil hareketini
korumak oldu. Ana dil için büyük gösteriler düzenlediler. 21 Şubat 1952de
ana dilini talep eden göstericilere ateş açıldı ve onlarca
kişi katledildi. Sonraki süreçte Cinnah yönetimi geri adım atmak
zorunda kaldı, Bengalce de ikinci resmî dil oldu. Bangladeşte 21
Şubat Dil Şehitleri Günü olarak kabul edildi. Bu bağlamda,
UNESCO da 1999da kültürel çeşitliliği ve çok dilliliği desteklemek
amacıyla 21 Şubatı Dünya Ana Dili Günü olarak kabul etti. Çünkü
UNESCOnun yayımladığı Tehlike Altındaki Dünya Diller
Atlası verilerine göre 6 bin dilin yüzde 43ü tehlike
altındaydı.
Yine,
Türkiyede 15 dil şu an yok olma tehlikesiyle karşı
karşıya. Aynı atlasta Kapadokya Yunancası, Ubıhça ve
Mlahson da ölü diller arasında gösterilmektedir. Oysa Anadolu, Mezopotamya
ve Trakya coğrafyaları geçmişten günümüze sayısız dile
beşiklik etmiştir. Bu dillerin her biri, bu topraklara tarihsel bir
miras olarak büyük zenginlik kattı. Tek dile dayalı ulus devlet
anlayışına geçildiği günden bu yana -bu diller bir arada
özgürce konuşularak geleceğe taşınmışken- bu
dillerin birçoğu kendi kaderine terk edilmiş bulunmakta. Fakat tek
dil fikriyatıyla bu coğrafyanın kadim dilleri bir zenginlik
olarak değil, bir tehdit olarak görüldüğü için dilkırım
politikalarına maruz bırakıldı. Dolayısıyla
Türkçe dışındaki diller anayasal olarak tanınmadı,
güvence altına alınmadı ve kamusal alanda kullanımı
devlet politikası olarak desteklenmedi ve yasaklandı.
Değerli
milletvekilleri, Dillerin Katli-Bir Dilin Ölümü Bir Milletin Ölümüdür
kitabının yazarı David Crystal Dillerin ölümünü neden
umursamalıyız? sorusuna şöyle cevap verir: Çünkü
çeşitliliğe muhtacız; dil, kimliği ifade eder; diller,
tarihin ambarıdır; diller, insanlığın toplam
bilgisinin bir parçasıdır; diller, başlı başına
ilgi kaynağıdır. O hâlde, kendi ana dilleri söz konusu
olduğunda Dilini kaybeden dinini kaybeder. diyenler ana dilimizi, Kürtçeyi
neden yasaklıyorlar? Dünyanın öbür ucundaki yurttaşları
için ana dilde eğitim talep edenler hangi hakla Kürtleri ana dillerini
talep ettikleri için bölücü ilan edebiliyorlar? Bu tavrı bencil,
ırkçı ve çifte standart olarak görüyor, şiddetle reddediyoruz.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Çok büyük düzenlemeler yaptık.
LEZGİN
BOTAN (Devamla) Bugün, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları
Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Eğitimde
Ayrımcılığa Karşı Uluslararası Sözleşme
başta olmak üzere birçok uluslararası metinde ana dil ve ana dilde
eğitim hakkı güvence altına alınmıştır.
Türkiyeye düşen görev, dil haklarına ilişkin modellere yönelik
çekinceleri kaldırmasıdır. Bugün idari anlamda çokça atıfta
bulunduğumuz Fransada ve birçok ülkede ana dil anayasal güvence
altına alınmıştır. Türkiye, UNESCOnun 2003
yılında Pariste kabul ettiği ve Türkiye'nin 2006
yılında taraf olduğu Somut Olmayan Kültürel Mirasın
Korunması Sözleşmesinin bile gereğini yapmıyor. Oysa bu
sözleşmede ana dile ayrı bir önem atfedilmiştir.
Dolayısıyla Türkiyede de UNESCOnun Ana Dilleri Koruma
Programının yürürlüğe konulması gerekmektedir. Aynı
şekilde, dillerin saygınlığını artırmak,
azami derecede gelişmelerini sağlamak ve dilsel düzensizlikleri
ortadan kaldırmak amacıyla, Birleşmiş Milletler
tarafından, Katalonyanın başkenti Barcelonada 1996
yılında ilan edilen Dil Hakları Evrensel Bildirgesinin önemli
bir çalışma olduğunu hatırlatmak istiyor, Nelson Mandela,
Noam Chomsky, Dalai Lama ve Yaser Arafat gibi isimlerin de destek verdiği
bu bildirgeyi Türkiye de derhâl imzalamalı ve yürürlüğe
koymalıdır.
Her
dil bir insansa ana dil bir evrendir diyor ve Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz.
Gündem
dışı üçüncü söz, Bursanın dağ ilçelerinden göç
hakkında söz isteyen Bursa Milletvekili Erkan Aydına aittir.
Buyurun
Sayın Aydın. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Bursa
Milletvekili Erkan Aydının, Bursanın dağ ilçelerinden
göçe ilişkin gündem dışı konuşması
ERKAN
AYDIN (Bursa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Öncelikle,
Afrin Operasyonunda, Kuzey Irakta, Suriyede şehit olan
vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, gazilerimize acil şifa,
ulusumuza da başsağlığı diliyorum.
Evet,
ülkemiz bir taraftan bunlarla uğraşırken diğer taraftan da
TÜİK verilerine göre, 15-29 yaş arasındaki gençlerin
birçoğu ne çalışıyor ne de eğitimde bulunuyor.
Kısaca rakamlara bakalım: 18 milyon kişi, bunların 5,5
milyonu eğitimini sürdürüyor, 5,5 milyonu çalışıyor, 2,2
milyonu hem okuyup hem çalışıyor, 4,7 milyonu ise hiçbir iş
yapmıyor yani o kadar enerji, potansiyel boşa gidiyor.
Seçim
bölgem Bursada da durum farklı değil. İşsizlik, yoksulluk
had safhada. Kış ayları malum, elektrik, doğal gaz, su
parasını ödeyemeyen, kesik olan binlerce vatandaş. Ama maalesef,
bunları defalarca dile getirmemize rağmen, iktidardan bu seslere bir
yanıt bulamıyoruz. Bursada zehir soluyoruz. Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının son ölçümlerine göre tehlikeli
sınırında, sağlıksız kategorisinde yer alan bir
Bursa.
Gene,
kentsel dönüşüm: Baktığımızda, bir Doğanbey
kentsel dönüşümü, artık sadece Bursada, Türkiyede değil
dünyada kentsel dönüşümün nasıl olmaması gerektiği
konusunda örnek olarak gösterilen bir kentsel dönüşüm modeli ve iktidar da
Cumhurbaşkanı da bu konunun ne kadar yanlış olduğunun
altını çizdiler.
Bir
başka konumuz, Gemlik ve 24 Aralıkta açıklanan KHK: Bir KHKyle
Gemliki taşıyacağız. dediler. Bakın, şu anda
Gemlikte hayat durmuş durumda, kredi verilmiyor, insanlar ticaret
yapamıyor; hayat durdu, evini satacak, satamıyor, alıcı yok,
tadilat yapacak, yok. Tam bir kaos ve tam bir belirsizlik hâkim. Bir KHKyle
koskoca, 100 bin nüfuslu Gemliki şu anda hayalet şehre çevirdiniz.
Umarım, bu yanlıştan da hızla dönülür ve Gemlik eski
potansiyeline kavuşur.
Yıldırım
ve Osmangazi de gene aynı şekilde. Bir Soğanlı kentsel
dönüşümü var Osmangazide. Boş alanları imara açarak
insanların evlerini, arsalarını ucuz fiyata kapatıp
kentsel dönüşüm adı altında büyük bir rantsal dönüşüm
yaparak çok sayıda mağdur yarattınız, insanların
hakkını buralarda çok büyük şekilde gasbettiniz.
Gene,
hafta sonu, pazar günü Uludağa çıktık, bir bakalım
durumlar nedir diye. Bursada teleferik var, Türkiye'nin ilk teleferiği
Bursada. Bakın, şu anda, Teleferik Mahallesinden yukarı
çıkmak için 38 lira ödüyorsunuz ama yabancıysanız 57 lira;
kuyruk deseniz had safhada. Hadi, bunları anladık, daha sonra
diyorsunuz ki: Neden Bursaya turist gelmiyor? Hemen yanı
başımızdaki Eskişehire turist akıyor, buraya gelmiyor.
E milleti, turistleri affedersiniz- yolunacak kaz olarak görürseniz millet
gelmiyor. Hadi, onu da geçtik; ibadet inanç özgürlüğü diyorsunuz,
teleferiğin orada, eğer insanlar mescide girmek isterse turnike
koymuşsunuz, 1 lira para alıyorsunuz. Ya, ibadetin parası mı
olur? Bırakın, insanlar gitsin, orada ibadetini bedava yapsın.
Bu yanlıştan da bir an önce dönmelisiniz diyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
Gene,
Uludağ merkezinde küçük dükkânların oraya bir girdim pazar günü, 150
metre kuyruk. Bu nedir? diye sordum; Tuvalet kuyruğu affedersiniz. Oraya
girerken kapıda 12 lira para alıyorsunuz, otopark için tekrar para
alıyorsunuz; insanlar geliyor ama bir tuvalet ihtiyacını
karşılayacak maalesef, herhangi bir yer yok.
Orada
zirve yaptınız, insanları topladınız, bakanlıklar
geldi, temsilciler geldi ama Uludağ sahipsiz. Oradan duyduğumuza
göre, herhâlde Uludağ da gene bir Katara, bir Dubaiye, bir yerlere
pazarlanacak. Umarız bu şekilde olmaz çünkü olursa o güzelim tatil
cenneti, Davos olmak yerine mahvolur, bunun da altını çizmek
istiyorum.
Gene,
kendi bölgemiz olan, Uludağın güneyinde olan 4 dağ ilçesi;
Orhaneli, Keles, Büyükorhan, Harmancıkta yaşam artık neredeyse
durma noktasında. İş yok, aş yok. İnsanlar,
çocuklarını okul çağına geldiğinde okutacağı
herhangi bir okul yok, mecburen göç ediyor. Orasının da bir an önce
-daha önce verdiğimiz kanun teklifiyle- en az 3 konuda teşvikte
öncelikli bölge olarak oluşturulması gerekiyor ki,
Osmanlının ilk fethettiği, imparatorluk kurmadan önce oralara
gelen insanların yüzyıllardır yaşadığı
yerlerin tekrar eski canlılığına kavuşturulması
gerekiyor, aksi takdirde orada yaşam duracak dolayısıyla
Uludağda yaşam bitecek, yörede bitecek.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERKAN
AYDIN (Devamla) Hemen tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen.
ERKAN
AYDIN (Devamla) Son olarak da gene, Orhaneli bölgesindeki termik santral.
Ecevit Hükûmeti zamanında, 1970li yıllarda temeli atılıp
hizmete geçen termik santrali üç sene önce özelleştirdiniz, bir
yandaş firmaya verdiniz ve o yandaş firma şu anda filtreleri
çalıştırmıyor. Millet zehir soluyor, yetişen sebze
meyvelerden dolayı kanser vakaları 7-8 kat artmış durumda.
Orada bir filtre var, şirket özel şirket, tabii maliyetinden
dolayı bunu çalıştırmıyor. Bunu da bir soru
önergesiyle Bakanlığa verdik ama maalesef, herhangi bir yanıt
alamadık. Bu doğayı, bu toprağı, Bursanın
suyunun geldiği, Bursanın can damarı, oksijen yatağı
olan toprakları eğer bu şekilde zehirlemeye devam ederseniz hep
birlikte bunun sonuçlarını, çoluğumuzun çocuğumuzun -Allah göstermesin-
kanser vakalarına yakalanmasıyla öderiz diyorum.
Burada
Bursalı milletvekillerimizden bir tek Hüseyin Bey var, umarım bu
konuları o da iktidar olarak gündeme getirir diyorum.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Arkadaşım, ayıp ediyorsun ama, biz
varız!
ERKAN
AYDIN (Devamla) Yok, iktidar olarak söylüyorum, iktidar kanadından.
Yoksa Ceyhun Bey var, Nurhayat Hanım var, hepsi var. Ama bu konunun da
çözüme ulaştırılmasını diliyor, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz.
Şimdi,
sisteme giren on beş sayın milletvekiline İç Tüzük 60
gereği birer dakika süreyle söz vereceğim.
Sayın
Balbay, buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbayın, Alman Die Welt gazetesinin
Türkiye Muhabiri Deniz Yücelin tahliyesine ilişkin açıklaması
MUSTAFA
ALİ BALBAY (İzmir) Teşekkür ediyorum Başkan.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Alman Die Welt gazetesinin Türkiye
muhabiri Deniz Yücelin tahliyesi günlerdir Almanyada konuşulmaya devam
ediyor. Bugün çıkan haberlere göre, Deniz Yücelin tahliye
olacağı tahliyeden iki gün önce Almanyanın İstanbul
Konsolosluğuna iletiliyor ve uçak tutuluyor, Başbakan Alman
Başbakan Merkelle görüşüyor ve ertesi gün serbest bırakılıyor.
Buradan soruyorum: Hapisteki gazeteciler, milletvekilleri tahliye dilekçesini
Alman Başbakanı Merkele mi yazsınlar? Özgürlük bu kadar ucuz
mu? Özgürlük böylesine pazarlığa tabi bir şey mi? Hukukun
üstünlüğü diyorsunuz, hukuk o kadar üstün bir yerdeki ancak ve ancak
devlet başkanları, yabancı başbakanlar
aracılığıyla ulaşılabiliyor diyorum,
yazıklar olsun diyorum.
BAŞKAN
Sayın Topalın yerine, Sayın Köksal
2.-
Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksalın, Kurtuluş
Savaşında Yunana askerî anlamda ilk kurşunu sıkan asker
ve devlet adamı Ali Çetinkayanın 69uncu ölüm yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
BURCU
KÖKSAL (Afyonkarahisar) Sayın Başkan, Mustafa Kemal Atatürkün
silah arkadaşı; Kurtuluş Savaşında Ayvalıkta
halkı en güzel şekilde örgütleyip Yunana askerî anlamda ilk
kurşunu sıkan; Bayındırlık ve Ulaştırma
Bakanlıkları yapan; çalmadan, çırpmadan, yolsuzluk,
hırsızlık yapmadan, dürüstçe çalışarak bakanlık
yapılabileceğini en iyi şekilde gösteren; memleketin demir ağlarla
örülmesinde katkıları büyük olan, Bakanlığı döneminde
3.188 kilometrelik demir ağlarla yurdun dört bir tarafını ören;
asker, siyasetçi, devlet adamı, yurtsever, millî kahraman, hemşehrim
olmasından onur duyduğum Ali Çetinkayayı ölüm yıl
dönümünde saygıyla, rahmetle ve minnetle anıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Aydının yerine, Sayın Arık
3.- Kayseri
Milletvekili Çetin Arıkın, Esenyurt Özel Eğitim Uygulama
Merkezinde eğitim gören otizmli Murat Doğruelin durumuna
ilişkin açıklaması
ÇETİN
ARIK (Kayseri) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Otizmli
Murat Doğruel Esenyurt Özel Eğitim Uygulama Merkezinde normal
eğitim görürken bireysel eğitim programına alınır.
Alınan bu kararla, haftada otuz saat eğitim gören Muratın ders
saati on iki saate düşürülür. Bu karar ekim ayında alınır
ancak ocak ayında aileye tebliğ edilir. Şimdi, her gün
çocuğunun eğitimi için saatlerce kapıda bekleyen, elleri öpülesi
Cennet ana soruyor: Otizmin bilinen tek çaresi erken ve haftada en az
kırk saat olması gereken yoğun eğitim iken benim çocuğumun
ders saatini neden on iki saate düşürdünüz? Neden ekimde almış
olduğunuz kararı ocakta uyguladınız? Benim Allahımdan
başka kimsem yok, bir canım var, bir de canımı
adadığım Muratım var. Buradan, Cennet ananın haklı
feryadına kulaklarını tıkayan, gözleri kör, kulakları
sağır, dillerini kullanmayan, vicdanlarını karartan
yetkililere sesleniyorum: Ayıptır, günahtır, almış
olduğunuz bu karardan derhâl vazgeçin
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Özdemir
4.-
İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin, Türk Eğitim Derneği Düşünce
Kuruluşu TEDMEMin 2017 Eğitim Değerlendirme Raporuna
ilişkin açıklaması
SİBEL
ÖZDEMİR (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türk
Eğitim Derneği Düşünce Kuruluşu (TEDMEM)in 2017
Eğitim Değerlendirme Raporu yayınlandı. Eğitim
sistemimizdeki kötüye gidişi ortaya koyan bu önemli yayın için
TEDMEMe teşekkür ediyoruz. Raporda çarpıcı tespitler
yapılıyor. Zorunlu eğitim çağındaki nüfusun
eğitime tam erişimi sağlanamıyor. Açık öğretim
liselerine kayıtlı öğrenci sayısı son beş
yılda yüzde 65 artmış, lise çağında 100 gençten 18i
okul dışında. Eğitim yöneticiliği ve öğretmen
seçimi mülakatları tartışmalı. Aday öğretmen
yetiştirme programının içeriği dinî odaklı
referansların hâkimiyetinde. Ortaöğretime ve yükseköğretime
geçiş sistemindeki aceleci değişiklikler öğrenci ve
aileleri bıktırmış, hâlâ belirsiz ve endişe verici
durumda. İmam-hatip okulu sayısı artmakta, öğrenci
sayısı artarken eğitim niteliği hızla düşmektedir.
İşte öğrencileri, öğretmenleri ve aileleri usandıran,
eğitim sistemimizi bu hâle getiren AKP iktidarından kurtulma
zamanı gelmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Gürer
5.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, 696 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameyle taşeronlar için getirilen düzenlemelerin yol açtığı
sorunlara ilişkin açıklaması
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) Teşekkür ederiz Sayın Başkan.
696
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle taşeronlar için bir
düzenleme yapıldı. Ne yazık ki bu taşeron düzenlemesi
alanda büyük bir memnuniyet yaratma yerine sorunlar üretti. Taşeron
işçileri aynı kurumda aynı işi yaptığı hâlde
ayırdılar. Devlet kurumu hastaneler dahi sağlık raporu için
şu anda taşeron müracaatlarında 200 lira ücret alıyor.
Kadroya alınacak olanlarda şartlar, kurallar, sınavlar, bir de
ücret mağduriyeti var; emekliliğe mahkûmlar, uygulamayla işsiz
bırakılıyorlar. Kasım ayında sözleşmesi biten alt
yüklenici çalışanları ortada kaldı. Millî Eğitim,
Sağlık Bakanlığı, Karayolları, KİT
çalışanları, özel bütçeli bazı kuruluşlar, personel
ihalesine dayalı olmayan iş yerinde çalışanların
mağduriyetleri çözümlenmedi. Belediyelerde yeni şirketler
oluşturulup belediye kadrolarına işçiler alınmadı. Bu
bağlamda, taşeronla ilgili verilen sözler tutulmadığı
gibi sorunlar arttı. Ülkemizde 1 milyon 200 kişi kadroya alınacak.
deniliyordu, çok sınırlı kişi bu anlamda kadroya
alındı, taşeron sorunu devam ediyor. Hükûmet taşeron
sorununa
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Öz
6.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Özün, Danıştay kararına
rağmen, Çanakkalenin tek içme ve sulama suyu kaynağı Atikhisar
Barajı havzasında ağaç katliamının devam ettiğine
ilişkin açıklaması
BÜLENT
ÖZ (Çanakkale) Sorum Orman Bakanına.
Çanakkale,
dünyanın oksijen deposu, Kaz Dağlarının eteklerinde yer
almaktadır. Temiz hava ve bol oksijen ağaçla olur. Ancak
Danıştay kararına rağmen, Çanakkalenin tek içme ve sulama
suyu kaynağı Atikhisar Barajı havzasında ağaç
katliamı hâlâ devam ediyor. Fotoğraflarda da görüyorsunuz, resmen
katliam. Can damarlarımız birer birer kesiliyor. Üstelik mahkeme
kararı üç ay saklanmış. Hükûmet olarak bu katliama ne zaman
Dur! diyeceksiniz? Artık Çanakkale deyince aklınıza temiz
hava gelsin, tarım gelsin. Termik uğruna, altın uğruna,
kısaca rant uğruna Çanakkalemizi ziyan etmeyin. Çanakkalemizi
ağaç katliamlarıyla değil, tarihi, turizmi, tarımıyla
ilgili tanıtmak için bir çalışmanız olacak mı?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Hürriyet
7.- Kocaeli
Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyetin, kadroya alınmayan taşeron
işçilerin durumuna ilişkin açıklaması
FATMA
KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Türkiyenin
dört bir yanından anlamsız bir şekilde kadroya alınmayan
taşeron işçilerin haberleri duyuluyor. Kocaelide de İSUya
yıllarca emeğini vermiş 350 personel kadroya alınmadı.
Aynı işi yapanlar arasında ne yazık ki büyük bir
ayrımcılık yaratıldı. Bu 350 personel, kadroya
alınmadıkları gerekçesiyle bir araya gelerek seslerini duyurmak
istediler. Bu insanların arasında sayaç okuyucular, kepçe
operatörleri, kanal açıcılar, şoförler ve pek çok iş kolu
bulunuyor. Kadroya alınmama sebebiyse yaklaşık maliyetin en az
yüzde 70lik kısmının asgari işçilik maliyeti ile varsa
ayni yemek ve yol giderleri dâhil işçilik giderinden oluşmaması.
Yani Sen yüzde 70 verimlilikle çalışmıyorsun, o yüzden sana
kadro yok. deniliyor. Oysa bu insanlar gecenin köründe Şu kanal
tıkandı, şu istasyon arızalandı. denilerek işe
koşuluyor ama şimdi Yüzde 70 verimlilikte
çalışmıyorsun. deniliyor. Bu haksızlıktır, bu
adaletsizliktir. Bu insanların kadro dışı
bırakılması haksızdır. Bu insanların
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Engin
8.-
İstanbul Milletvekili Didem Enginin, Down sendromlu bireylerin
sorunlarıyla ilgili hazırladığı araştırma
önergesine tüm partilerden destek beklediğine ilişkin
açıklaması
DİDEM
ENGİN (İstanbul) Teşekkürler Sayın Başkan.
Biliyorsunuz,
Down sendromu bir hastalık değil bir kromozom
farklılığı. Ülkemizdeki yaklaşık 70 bin Down
sendromlu birey ve ailelerinin Meclisten beklentileri var. Her sene tekrar
tekrar rapor almak için çektikleri çilenin son bulması, doğumun hemen
ardından erken eğitim ve fizyoterapiye erişimin
kolaylaştırılması, örgün eğitim içinde kalarak
bütünleştirme eğitiminin yaygınlaştırılması,
bakımevi ve rehabilitasyon merkezlerinin kapasitelerinin
artırılması, iş hayatına etkin katılım gibi
konularda bizden destek bekliyorlar. Başarılarıyla gurur
duyduğumuz çok sayıda Down sendromlu birey var, onlara inanmalı ve
güvenmeliyiz. Tüm bu sorunların çözüm önerilerini konuşmak üzere
hazırladığım kapsamlı araştırma önergesi bu
konuda Meclise sunulan ilk önerge. Tüm partileri, iktidarıyla
muhalefetiyle, Down sendromlular için el ele vererek bu
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Çamak
9.- Mersin
Milletvekili Hüseyin Çamakın, doçentlikle ilgili yasa
tasarısının eğitim sisteminde yeni sorunlara yol
açacağına ilişkin açıklaması
HÜSEYİN
ÇAMAK (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yeni
doçentlik yasa tasarısı yardımcı doçentlerin tepesinde
Demoklesin kılıcı gibi sallanmaya devam ediyor. Dünyada
örneği olmayan merkezî bir uygulamayla, doçentlik unvanı için
yardımcı doçentler akademik çalışmalarını
Üniversitelerarası Kurul üyelerine gönderecek ve onaylanması hâlinde
sözlü sınava dahi girmeden unvanlarını alabilecekler. Bu merkezî
yapıyla sözlü sınav kaldırılıyor ama YÖKün Tamam, bu
akademisyen doçent olabilir. dediği kişi unvanını eline
alıp okuluna gittiğinde üniversite yönetimi ona Dur bakalım, biz
istemeden olmaz. diyebilecek. Bu durum ülkede akademik çevrelerde
yaşanacak bir kaosun ve haksız kadrolaşmanın habercisidir.
Zaten kriz hâlinde olan eğitim sistemimize bu uygulamayla yeni sorunlar
eklenecektir.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Şimşek
10.- Mersin
Milletvekili Baki Şimşekin, taşeron işçilerle ilgili ilave
bir düzenleme yapılarak araç kiralama şirketlerinde
çalışanların ve adli suçlardan sabıkası olanların
mağduriyetlerinin giderilmesini talep ettiğine ilişkin
açıklaması
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, taşeron yasasıyla ilgili size çarpıcı bir
örnek vermek istiyorum: Belediyelerde ve KİTlerde Fiat Doblo araç
kullananlar kadroya alındılar, Renault Fluence kullananlar kadroya
alındılar, yalnız Audi ve Passat kullanan şoförler kadroya
alınmadılar; yüzde 30a 70, kiralama bedeli ve maliyet yönünden göze
alındığında bu araçları kullananlar kadroya
alınamadılar. Devlette böyle bir şeyin olabilmesini
kabullenebilmemiz mümkün değildir. Şoförler sürecekleri araçları
kendileri seçmediler; bir kısmı Doblo, bir kısmı Renault,
bir kısmı da Passat ve Audiye bindiler ama böyle bir
yanlışlık olamaz.
Aynı
şekilde yine, adli suçlardan on-on beş yıl önce ceza alan
vatandaşlar var; memnu hakların iadesini mahkemeden belki
birçoğu alma hakkını da kazanmış ama müracaat
etmemişler. İki-üç gün içerisinde, bir hafta içerisinde şu
evrakları getirin
Bunları tamamlayamadılar. Yapılacak ek
bir düzenlemeyle
Taşeron yasasıyla yüz binlerce işçi kadro
aldı ama birçok insan da işinden oluyor. Bununla ilgili ilave bir düzenleme
yapılarak hem
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin)
araç kiralama şirketlerindekilerin
mağduriyetinin giderilmesi hem de adli suçlardan sabıkası
olanların kadroya alınmasını talep ediyor, saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
Sayın Tüm
11.-
Balıkesir Milletvekili Mehmet Tümün, IŞİD emiri Nusret
Yılmazın gözaltına alınmama gerekçesini ve OHAL döneminde
Cumhurbaşkanına hakaret gerekçesiyle kaç kişinin
gözaltına alındığını veya
tutuklandığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
MEHMET
TÜM (Balıkesir) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ankara
Gar katliamı sanığı, IŞİD emiri Nusret
Yılmazın, kırmızı bültenle aranmasına
rağmen, 2 kez yasal yollarla Gürcistana geçtiği; Gürcistanın
daha sonra Yılmazı, aranıyor diye, 2 defa Türkiyeye iade
ettiği ve teröristin her ikisinde de gözaltına dahi
alınmadığı ortaya çıkmıştır. Öte
yandan, hemen her gün, Cumhurbaşkanına hakaret ettiği
iddiasıyla, onlarca kişi gözaltına alınmakta ve şafak
operasyonları yapılmaktadır.
Hükûmete
soruyorum: IŞİD emiri Nusret Yılmazın gözaltına
alınmama gerekçesi nedir? IŞİD emiri teröristin kaçak bir
şekilde ülkeye girerek bir katliam gerçekleştirmesi durumunda
sorumlusu kimler olacaktır? OHAL döneminde Cumhurbaşkanına
hakaret gerekçesiyle kaç kişi gözaltına alınmış veya
tutuklanmıştır? Cumhurbaşkanı Erdoğanı
eleştirmek IŞİD teröristi olmaktan daha büyük bir suç mudur?
OHAL döneminde uygulanan yasaklar IŞİD teröristlerine neden
uygulanmamaktadır?
BAŞKAN
Sayın Emir
12.- Ankara
Milletvekili Murat Emirin, AKP Genel Başkanı ve
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın Atatürk
düşmanlığıyla nam salmış Kadir
Mısıroğlunu hastanede ziyaret etmesine ilişkin
açıklaması
MURAT
EMİR (Ankara) Bilindiği gibi, AKP Genel Başkanı ve
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk düşmanlığıyla
nam salmış Kadir Mısıroğlunu hastanede ziyaret
etmiştir. Bu ziyaretin, insani bir hasta ziyareti olmaktan öte, Atatürk
düşmanlarına verilmiş yüreklendirici bir mesaj olduğu
açıktır.
Dikkat
çekmek istediğim asıl nokta ise Erdoğan ve
Mısıroğlunun yollarının daha ilk gençlik
yıllarında kesişmiş olmasıdır.
Mısıroğlu, Erdoğanın MSP İstanbul İl
Gençlik Kolları Başkanı seçildiği kongrede Divan Başkanlığı
yapmıştır. MSPli iş adamı Yakup
Kaldırımın yayımlanmış anılarına göre
de bu kongrede hile yapılmıştır, oylar
çalınmıştır ve Mısıroğlu da bu oy
çalınmasına göz yumarak Sayın Erdoğanın İstanbul
İl Gençlik Kolları Başkanı olmasının önünü açmıştır.
Yani anlayacağınız, Mısıroğlu ile
Erdoğanın arasındaki iş birliği ve omuz omuza yürüme
çok eski yıllara dayanmakta ve seçim hileleri de MSP
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Açıkkapı yerine Sayın Kılıç
13.-
Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıçın, nesilleri
değerlerimizle kuşatıp donatmak gerektiğine ilişkin
açıklaması
İMRAN
KILIÇ (Kahramanmaraş) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bizden
öncekiler bizim için nasıl hayal iseler biz de bizden sonrakiler için öyle
olacağız. Bu dünyada huzura katkı sunmak için bir sır
olmalı, bu sırrı bulmalıyız; bunun için de erdemli
olmalı ve insanlık değerlerini kuşanmalıyız.
Bunun için, kişilik gelişiminde etkin olan değerler vardır:
Saygı, sevgi, adalet, dürüstlük, öz güven. Diğer insanlarla ilişkilerimizi ve
hayatı düzenleyen değerler ise dostluk, sorumluluk, cömertlik,
yardımseverlik, girişimciliktir. Hayatı yaşanılır
kılan, iz bırakan değerlere gelince başarı, bilim,
bilgi, ustalık, üretim, kahramanlık, değişim bunların
başlıcalarıdır. Bazen küçük bir faaliyet asırları
sarsacak bir hareketin başlangıcı olabilir. Bir damla
yağmurun denize faydası, tüm değerlerin
karşılıkları vardır. Gelecek herkesin kendi kudretince
görevini yerine getirmesine bağlı. İnsanların küçük
sanılan katkıları sonuca biçim verir. Nesillerimizi değerlerimizle
kuşatıp donatmalıyız, bunun için
çalışmalıyız.
BAŞKAN Sayın Akyıldız...
14.- Sivas
Milletvekili Ali Akyıldızın, 696 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamede taşeronlarla ilgili yapılan düzenlemeyle yeni
mağduriyetler yaratıldığına ve bütün taşeron
işçilerin kadroya alınmasını istediğine ilişkin
açıklaması
ALİ AKYILDIZ (Sivas)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
696 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameyle taşeron adı verilen modern kölelik sistemini
kaldırdığınızı açıkladınız ama
maalesef, her alanda olduğu gibi bu alanda da çözüm üretmek yerine
taşeron işçisi kardeşlerimin arasında
ayrımcılık yaptınız ve yeni mağduriyetler
yarattınız. Sivasta başta TÜDEMSAŞ, Devlet Hastanesi ve
Cumhuriyet Üniversitesi Hastanesi ve diğer birimleri olmak üzere birçok
çalışan arasında da ayrımcılık yaptınız
ve bu çalışan kardeşlerimi Kadroya alacağız. diye
kandırarak imzalattığınız sözleşmelerle kadroya
almadığınız gibi bugüne kadar ki alın terlerini ve
emeklerini yok saydınız, gasbettiniz. Zaten on altı yıldır
benim milletimi kandırdınız ve milyonlarca mağdur ve mazlum
yarattınız. Yeter artık, bu hukuk dışı
uygulamalara son vererek bu adaletsizliği derhâl giderin ve yeni bir
düzenlemeyle bütün taşeron işçilerini kadroya alın diyorum.
Yüce heyetinizi sevgiyle
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Çeşitli İşler
1.-
Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Burundi Ulusal Meclisi
Başkanı Pascal Nyabendaya Hoş geldiniz. denilmesi
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Burundi Ulusal Meclisi Başkanı Pascal Nyabenda
Meclis Başkanımız Sayın İsmail Kahramanla birlikte
Genel Kurulumuzu teşrif etmişlerdir. Kendilerine Meclisimiz
adına Hoş geldiniz. diyoruz. (AK PARTİ, CHP ve MHP
sıralarından alkışlar) Dışişleri Komisyonu
Başkanımızla birlikte, hoş geldiniz bir kez daha.
Şimdi, söz
sırası Sayın Aydemirde.
Buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
15.- Erzurum
Milletvekili İbrahim Aydemirin, Erzurum ve Erzurumluluğun bir ilim
olduğuna ve Nefinin Erzurumun çok hususi bir il olduğunun en net
örneği olduğuna ilişkin açıklaması
İBRAHİM AYDEMİR
(Erzurum) Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Erzurumlu Emraha ait bir
ifade var Başkanım. Diyor ki: Dedim Erzurum nedir, dedi ilimdir.
Bunun üzerine ciltler dolusu şerh yazılsa yeridir. Burada il
sözcüğünün yanında ilim kavramını fikir etmek lazım,
düşünmek lazım. Erzurum ve
Erzurumluluk hakikaten bir ilimdir. Buna ilişkin, bir özel isim
bağlamında kayıt düşmek istiyorum: Erzurumlu Nefî.
Doğru söylemek uğruna canını feda edecek kadar bir
yükseklik, bir dadaşlık göstermiştir. El bağlayan, etek
öpen değil; Allah rızası için hep hakkı dillendiren bir
şahıs.
Nefî,
Erzurumun çok hususi bir il olduğunun en net örneğidir
Başkanım. Nefî duruşu dediğimiz hâl, budur. Bunu, bundan
yüz sene önce verilen şahlanış mücadelesinin kaynağına
işaret olsun diye söylüyorum. Bu hâli miras bırakanları hiçbir
zaman unutmayacağız; hep rahmetle minnetle anacağız.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Özdiş
16.- Adana
Milletvekili İbrahim Özdişin, Adanada
bağışıklık sistemi doğuştan bozuk olan 9
yaşındaki Halil Çiftçiye yardım için herhangi bir
girişimde bulunulup bulunulmadığını ve kök hücre
bağışı konusunda kamuoyunda farkındalık yaratacak
çalışmalar olup olmadığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Çok
incesiniz, sağ olun.
Sorum
Sayın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanına ve Sağlık
Bakanına: Adanada bağışıklık sistemi
doğuştan bozuk Halil Çiftçi adlı 9 yaşındaki
evladımızın Anne, artık ölmek istiyorum. feryadı
ülkenin yoğun gündeminde unutuldu, gitti ancak ben buradan
hatırlatmak istiyorum: Kök hücre ve ilik nakliyle tedavi olacak bu
evladımıza yardım için herhangi bir girişimde bulundunuz
mu? Bakanlık olarak çocuk hastalara karşı tutumunuz nedir? Bu
tarz haberleri hep basından duyuyoruz. Acaba bu olayları hiç
basına yansımadan, bizler de devreye girmeden çözme
şansımız yok mu? Kök hücre bağışı konusunda
kamuoyunda farkındalık yaratacak çalışmalarınız
var mı, olacak mı?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Bir
de eski idare amirimiz Sayın Köseye de bir söz verelim.
17.- Çorum
Milletvekili Tufan Kösenin, şeker fabrikalarının
özelleştirilmesine ilişkin açıklaması
TUFAN
KÖSE (Çorum) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Ben
de dün gündeme yeniden düşen şeker fabrikalarının
özelleştirilmesi hakkında birkaç cümle söylemek istiyorum.
Çorumun
devletten aldığı iki yatırımdan biri Çorum şeker
fabrikasıdır. Biri satılmıştı, çimento
fabrikası, şimdi yabancılarda; ikincisinin de
özelleştirilmesi bugün itibarıyla gündemde.
Şeker
fabrikasını yalnızca şeker fabrikası olarak
düşünmek, şeker sektörünün ve şeker sanayisinin önemini bilmemek
demektir. Şeker sektörü nakliyecisiyle, tarım yapan çiftçisiyle,
hayvancısıyla, çapacısıyla, hatta doğaya
saldığı oksijeniyle çok özel ve önemli bir sektördür. Bu
sektörün devlet eliyle korunması şiddetle tavsiye edilmektedir.
Geçmişte de Danıştay verdiği çok önemli kararlarla
şeker fabrikalarının özelleştirilmesini engellemişti.
Biz yine Danıştayın bu konudaki hassasiyetinin devam etmesini
diliyor, Hükûmete de özelleştirmeden bir an evvel vazgeçmesini tavsiye
ediyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Yiğitalp
18.-
Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalpin, çocuk ihmal, istismar ve
tecavüz oranlarının artmasının nedenini ve çocuk ihmal ve
istismarını önleme noktasındaki yetersiz politikaları
güçlendirmek adına bir çalışma yapılıp
yapılmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
SİBEL
YİĞİTALP (Diyarbakır) Adalet Bakanlığı
verilerine göre, Türkiye'de çocuk istismarıyla ilgili dava
sayısı son on yılda yaklaşık 3 kat
artmıştır. Çocuğun cinsel istismarında Türkiye dünya
listesinde 3üncü sırada. Adalet verileri, yılda ortalama 8 bin
çocuğun cinsel olarak istismar edildiğini ortaya koyuyor. Buna göre,
çocuk ihmal, istismar ve tecavüz oranlarının bu kadar
artmasının nedeni nedir? Bu, cezasızlık ya da
caydırıcı cezalar olmamasından kaynaklı olabilir mi?
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından erken yaşta
evliliğin tanımlanmasının, Hükûmet
politikalarının erken yaşta evliliği desteklemesinin bu
oranın artışıyla bir ilgisi var mıdır?
İlgili bakanlıkların çocuk ihmal ve istismarını önleme
noktasındaki yetersiz politikalarını güçlendirme adına bir
çalışma yapılacak mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Son
olarak Sayın Tanal, buyurun.
19.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Türkiye Barolar
Birliğinin başındaki Türkiyenin kaldırılmak
istenmesinin Barolar Birliğini dağıtmanın ilk
adımı olduğuna ve mesleki varlıklarını korumak
için tüm avukatları 24 Şubat 2018de Ankaradaki eyleme davet
ettiğine ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye Barolar Birliğinin isminin başındaki Türkiyenin
kaldırılmak istenmesi Barolar Birliğini
dağıtmanın ilk adımıdır. Başındaki
Türkiye kalkarsa sonundaki birlik de dağılır. Gittikçe tek
adam iktidarına çevrilmeye çalışılan düzende baskı
grubu niteliği taşıyan büroların dernekleştirilmeye
çalışılması, adaletin tenzilirütbesinden başka bir
şey değildir. Bir avukat, bir hukukçu olarak Türkiye Barolar
Birliği isminden Türkiyenin kaldırılmasını ve
baroların parçalanarak yok edilmesini kabul etmiyorum. Türkiye Barolar
Birliğinin varlığı tehdit altındadır. Yargının
bağımsız kalan tek ayağı olan avukatları,
baroları ve Türkiye Barolar Birliğini bağlı,
bağımlı kılma çabalarına karşı mesleki
varlığımızı koruyacağız. Türkiye Barolar
Birliği, bu ülkede vatandaşın savunma hakkını koruyan,
savunmayı örgütleyen, adaletin tesisinde önem teşkil eden bir mesleki
örgüttür.
Mesleki
varlığımızı koruyarak geleceğimize sahip
çıkmak için tüm avukatları 24 Şubat 2018 tarihindeki Ankaradaki
eyleme davet ediyorum.
Saygılarımı
sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın
Bektaşoğlu Dünden beri sisteme giremiyorum. dediniz.
Buyurun.
20.- Giresun
Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlunun, çocuklara dönük kan
donduran, vahşet içeren eylemlerin artarak sürdüğüne ve CHP Grubu
olarak yasama faaliyetleri kapsamında üzerlerine düşen görev ve
sorumlulukları eksiksiz yerine getirdiklerine ilişkin açıklaması
BÜLENT
YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Çok teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Çocuklara
dönük kan donduran, vahşet içeren eylemler tüm yoğunluğuyla
artarak sürüyor. Geçtiğimiz hafta bu konuda yine gündem oluştu. Buna
bağlı olarak da toplumsal duyarlılık ve tepkiler de
arttı, Meclisimize dönük çağrılar da yapıldı,
haklılar. Çocuklarımızı şiddetten, tecavüzden,
tacizden, istismardan korumalıyız; çocuklarımızın
erken evlenmelerine, çalıştırılmalarına, sevgisiz
kalmalarına, sokaklarda büyümelerine, suç işlemelerine, mülteci
olmalarına, tarikat yurtlarında yanmalarına engel
olmalıyız. Onlara barınma, beslenme, sağlık,
çağdaş eğitim gibi evrensel hakları mutlaka
sağlamalıyız. Bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak
alnımızın akıyla bu işlerden
çıktığımızı zannediyorum. Bugüne kadar yasama
faaliyetleri kapsamında üzerimize düşen görev ve sorumlulukları
eksiksiz yerine getirdik. Bu Mecliste bulunan her milletvekili
arkadaşımızın böyle düşünmesi gerekir. Görmezden gelmekle,
reddetmekle, korumakla, aklamakla bir sonuç elde edemeyiz; taraf
olmalıyız. Ülkemizin bütün çocukları bizlere emanettir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Yalım, bitiriyoruz, buyurun.
21.-
Uşak Milletvekili Özkan Yalımın, 14 şeker fabrikasının
satışına ilişkin açıklaması
ÖZKAN
YALIM (Uşak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan -bugün açıklanmış olan- dünden beri
açıklanmış olan 14 tane şeker fabrikasının
satışıyla alakalı
Uşak bu illerin arasında
değil ancak bundan sonra, geri kalan o 11 tane fabrikanın
arasında olmayacak anlamına gelmiyor. Biz buradan özellikle
belirtiyoruz, Türkiye'de temeli ilk atılan Uşak Şeker
Fabrikasını sattırmayacağız. Uşak Şeker
Fabrikası, tarihiyle, kültürüyle, üreticisiyle Türkiye'ye her zaman hizmet
veren bir şeker fabrikasıdır; artı, zarar etmeyen
fabrikalardan bir tanesidir. Onun için Uşak Şeker
Fabrikasını sattırmayacağız. Yaklaşık
1.600-1.700 şeker üreticisi çiftçimizin haklarını da kimseye
peşkeş çektirmeyeceğiz diyorum ve de Uşak Şeker
Fabrikası satılmasın diyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Şimdi
sisteme giren sayın grup başkan vekillerine iki dakikayla söz
vereceğim.
Sayın
Usta, buyurun.
22.- Samsun
Milletvekili Erhan Ustanın, şehit olan Cumali Gür ile Eren Çelike
Allahtan rahmet dilediğine, canı pahasına mücadele veren Türk
Silahlı Kuvvetleri mensuplarını şükran ve minnet
duygularıyla yâd ettiğine, uzman çavuş ile uzman
jandarmaların sorunlarının çözülmesi ve şehitlerin
emanetlerine ve gazilere sahip çıkmak, korumak ve toplumda kendilerine
yakışır bir hayat seviyesi sağlamak gerektiğine
ilişkin açıklaması
ERHAN
USTA (Samsun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hainler her taraftan kahraman
Mehmetçikimize saldırmaktadır. Zeytin Dalı
Harekâtının 33üncü gününde acı haber bugün Kuzey Iraktan
gelmiş ve 2 askerimiz şehit düşmüştür. Sözleşmeli Er
Cumali Gür aslen Konyalı olup ailesi Antalya Manavgatta
yaşamaktadır. Yine, Sözleşmeli Er Eren Çelik Adana
Ceyhanlıdır. Ben şehitlerimize Cenab-ı Allahtan rahmet
diliyorum, ailelerine ve büyük Türk milletine de
başsağlığı diliyorum.
Tabii,
kahraman Mehmetçikimiz, Özgür Suriye Ordusuyla birlikte adım adım
Afrine yaklaşmaktadır. Zulme alkış tutan, zalimlere kucak
açan, bölücülüğe ve düşmanlığa çanak tutan kim varsa
kaybedecek, azim ve kararlılığımız
karşısında duramayacaktır. Kandan nemalanan, şiddetten
faydalanan, kötülükten yararlanan, devletimize ve milletimize kasteden kim
varsa karşılığını bulacaktır.
Afrinde
terörü kaynağında kurutmaya ve arkasında, yanında kim varsa
hepsini hüsrana uğratmaya ant içmiş Mehmetçikimizin Allah yâr ve
yardımcısı olsun. Vatanının bölünmez bütünlüğü
için, Türk milletinin huzur ve refahı için, Allah rızası için
verilen bu kutsal mücadele, şehidimizin vasiyetinde yazdığı
gibi haç ile hilalin, iman ile inkârın, hak ile batılın, küfür
ve tevhidin savaşıdır. Milletçe bu mücadeleyi canı
pahasına veren Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarını
şükran ve minnet duygularıyla yâd ediyorum.
Bu
vesileyle, terörle mücadelede kahramanca ve fedakârca mücadele eden, yüzlerce
şehit veren uzman çavuş ve uzman jandarmalarımızın
sorunlarının çözülmesi gerektiğini bir kez daha ifade etmek
isterim. Bu kahraman evlatlarımızın sorunlarını bir an
evvel çözmek, her şeyden evvel bir vebal meselesidir. Bu
arkadaşlarımızın özlük haklarının düzeltilmesi,
emeklilik yaş haddinin düzenlenmesi gerekmektedir. Uzman
çavuşlarımızdan emekli olmak için görev şartını
doldurmuş ancak yaş şartını dolduramayanlar, kamu
kurum ve kuruluşlarına ait çeşitli unvanlardaki kadrolarda
istihdam edilmeleri durumunda uzman çavuşlar hakkında geçerli olan ek
göstergelerden ve emekli uzman çavuş haklarından
faydalanmamaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayalım lütfen.
ERHAN
USTA (Samsun) Teşekkür ederim.
Subay
ve astsubaylarda iki yıl olan doğu görev süreleri uzman
erbaşlarda dört beş yıldır. Yirmi beş yıl görev
yapan bir uzman erbaşın geçici görevlendirmelerle yirmi iki
yılı doğuda, ev götürülemeyen üs bölgelerinde geçmektedir. Bu
durum aile bütünlüğünü de bozmakta, intihara kadar giden olayların
yaşanmasına sebebiyet vermektedir. Orduevi, kamplar ve
misafirhanelerden faydalanamamaları, lojmanlardaki düşük kontenjan
ayrı bir sorundur. Çalışma şartlarını düzenleyen
bir yönetmeliğin çıkmaması da yine bir diğer
sıkıntılı durumdur.
Genel
Başkanımızın bu haftaki, salı günkü grup
toplantısında ifade ettiği gibi şehitlerimizin emanetlerine
ve gazilerimize sahip çıkmak, korumak ve toplumda kendilerine
yakışır bir hayat seviyesi sağlamak hepimizin görevidir. Bu
çerçevede hizmetli unvanında çalışan gazi ve şehit
yakınları başka bir işleme gerek kalmaksızın
memur kadrolarına geçirilmelidir. Şehit ve gazilerimizin anne ve
babalarına bağlanan aylık, her biri için asgari ücretin net
tutarından az olmamak üzere artırılmalıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERHAN
USTA (Samsun) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Lütfen toparlayalım.
ERHAN
USTA (Samsun) Şehit yetimlerinin hepsine kamuda iş hakkı
verilmelidir. Ordu ve polis vazife malulü gazilerin aylıkları
iyileştirilmelidir. Muharip gazilerin sosyal güvencesi olsun olmasın
hepsine aynı tutarda şeref aylığı ödenmesi,
kendilerinden madalya için para isteme ayıbının ortadan
kaldırılması mutlaka sağlanmalıdır.
Genel
Başkanımız sözlerini şu şekilde bitirmiştir grup
toplantısında bu konuya ilişkin olarak: Bu sorunların
çözümü bugün değil de ne zaman gündeme gelecektir? Gelin onların
yanında olduğumuzu, onların geleceğini onlar kadar
düşündüğümüzü, emanetlerinin emanetimiz olduğunu bu vesileyle
bir kez daha gösterelim.
Genel
Kurulu saygıyla selamlarım.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Kerestecioğlu, buyurun.
23.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, 21 Şubat
Dünya Ana Dili Gününe, Halkların Demokratik Kongresi üyesi 16
kişinin sosyal medya paylaşımları gerekçesiyle
gözaltına alınmalarına, Devlet Demiryollarında hat
bakım onarım memuru Hasan Güngörün iş cinayetinde
yaşamını yitirdiğine, Gaziantep Babacanlar Kargoda TÜMTİS
üyesi oldukları gerekçesiyle işten çıkarılan 9 işçinin
direnişinin 172 gündür devam ettiğine ve İstanbulda kara yolu
tünel projesinin derhâl durdurulması gerektiğine ilişkin
açıklaması
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Ana
dili bir insanın en temel insan hakkıdır. 21 Şubat,
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO)
tarafından Dünya Ana Dili Günü olarak kabul edilmiştir. Ana dili ve
ana dilinde eğitim hakkı birçok uluslararası sözleşme ve
anlaşmalarla güvence altına alınmıştır. Bu
vesileyle ülke, bölge ve dünya halklarının, 21 Şubat Dünya Ana
Dili Gününü kutluyor, ana diline sahip çıkan herkesi farklı ana
dillerine saygı göstermeye çağırıyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; aralarında 78liler
Girişimi sözcüsü Celalettin Can ki yakın dostumdur- ve
Barış Bloku üyesi Şamil Altanın ki yakın dostumdur-
olduğu 16 Halkların Demokratik Kongresi üyesi ki kendim de üyesiyim-
ağırlıklı olarak sosyal medya paylaşımları
gerekçesiyle gözaltına alındı ve 20 Şubatta, kaçma ve
delilleri karartma şüphesi olduğu gerekçesiyle tutuklandılar.
Şamil Altan ve Celalettin Can kadar kaçma şüphesi olmayan, ortada
gezen, herkesin tanıdığı, gördüğü insanlar çok nadir
bulunur.
Aynı
gün yani 20 Şubatta, 22 Aralıkta yakalanan ve IŞİD
bombacısı olduğu iddiasıyla hakkında dava açılan
Suriyeli Afra Şaar ise ilk duruşmada kaçma ve delilleri karartma
şüphesinin bulunmadığı gerekçesiyle tahliye edildi.
Yine,
Ankara Gar katliamının sanığı IŞİD emiri
Nusret Yılmazın 2 kez Türkiyeye iade edildiği ancak
Yılmazın nerede olduğunun bilinmediği de ifade ediliyor.
ÖSO adı altında Afrine götürülen, kim oldukları kamuoyunca
bilinmeyen
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayalım lütfen.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) -
o gruplar içerisinde
IŞİDle bağlantısı olan kaç kişi vardır,
kamuoyu gerçekten merak etmektedir. Geldiğimiz aşamada, insanlar,
düşünceleri birbirinin hoşuna gitmediği ya da muhalif haber
okuduğu gerekçesiyle gözaltına alınmakta ve
tutuklanmaktadır maalesef.
Bugün
bir iş cinayeti haberi daha aldık. Devlet Demiryollarında 623
Bakım Şefliğinde görevli hat bakım onarım memuru,
Birleşik Taşımacılık Çalışanları
Sendikası üyesi Hasan Güngör iş cinayetinde yaşamını
yitirdi. Tüm yakınlarına ve ailesine
başsağlığı diliyoruz.
Gaziantep
Babacanlar Kargoda TÜMTİS üyesi oldukları gerekçesiyle işten
çıkarılan 9 işçinin direnişi 172nci gündür devam ediyor.
Kar, kış demeden türlü zorluklara rağmen onurlu
direnişlerine devam eden işçi kardeşlerimizi buradan
selamlıyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayalım, buyurun.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - OHAL gerekçesiyle grevleri
yasaklatan, işçilerin her hak talebini millî güvenliğe tehdit olarak
gören siyasi iktidar, işçilerin karşısında,
patronların yanında yer almaya devam ediyor; bizler ise
işçilerin ve emekçilerin yanındayız, olmaya da devam
edeceğiz. Ekmek yoksa barış da yok. diyen işçiler
kazanacak ve adalet yerini bulacaktır. Sendikalı olmak suç
değildir, aksine bir onurdur sendikalı olmak. Herkese sendikalı
ya da bir dernek üyesi olmasını tavsiye ederiz çünkü gerçekten
demokrasi budur, başka ülkelerde bunun çok sayıda örneği
görülüyor.
Sayın
Başkan, anlayışınıza sığınarak, bir
İstanbul Vekili olarak İstanbulluların sorunlarını gündeme
getiremiyorum Grup Başkan Vekili olarak da her konuda
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen. Buyurun, dile getirin.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) -
konuşmam
gerektiği için, Maçka Parkıyla ilgili birkaç söz söylemek istiyorum.
İstanbulluların nefes aldığı nadir
alanlarımızdan biri Maçka Demokrasi Parkı ve bunun girişine
yapılacak kara yolu tüneli için 200 ağaç söküldü. Çevrilen alanda tek
bir ağaç kalmadı ve dünyadaki en kirli şehirler arasına
girmiş olan İstanbul çok ciddi bir iklimsel, ekolojik yıkım
eşiğinde. Şimdi, toplamda 7,8 kilometrelik bir kara yolu
tünelinden bahsediyoruz orada yapılacak. Beşiktaş Ortaköy
Vadisinde durum daha da vahim ve altından geçeceği diğer
alanlarda yaratacağı tahribatları da tahmin dahi edemiyoruz.
Deprem toplanma alanıdır parklar ve gerçekten, o tahrip
edildiğinde o alanlar toplanma alanı olamaz. Aynı zamanda,
İstanbul tarih dolu bir şehirdir, kazdığınızda
her yerden tarih çıkar
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Teşekkür ediyorum.
Dolayısıyla,
siz kepçelerle girerek bir şeyleri kazıp tüneller açarak o tarihi de
tahrip edemezsiniz, yok edemezsiniz.
Bunun
yanı sıra, şehir içerisine oturtulacak tüneller inanılmaz
egzoz gazı yayar ve bu egzoz gazı da aynı zamanda ekolojik
tahribat getirir. Üstelik bu yol, trafiği rahatlatmak yerine, üçüncü
köprünün tüm trafiğini de bu tüneller aracılığıyla
kentin merkezine taşıyacaktır. Başta Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı olmak üzere, Hükûmet yetkilileri
derhâl bu projeyi durdurmalıdır.
Bugün
İstanbul Büyükşehir Belediyesi önünde toplanarak kendi yaşam
alanlarına sahip çıkan sevgili dostlarımızı da
selamlıyorum buradan.
Çok
teşekkürler Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Özel, buyurun.
24.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, Zeytin Dalı Harekâtında şehit olan
Astsubay Üstçavuş Musa Özalkanın vasiyetinin milletvekillerinin
gönüllülüğüyle Meclis tarafından yerine getirilmesinin doğru
olacağına, Cumhuriyet gazetesinde Alican Uludağ imzasıyla
yayınlanan Adaletin iki yüzü başlıklı habere ve Ankara
Garı katliamı sanığı IŞİD emiri Nusret
Yılmazın yasal yollarla 2 kez Gürcistana geçmesiyle ilgili konuda
Hükûmetin bilgi vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, Zeytin Dalı Harekâtının ilk günlerinde Piyade
Astsubay Üstçavuş Musa Özalkan şehit olmuş ve vasiyeti
niteliğindeki, bir arkadaşıyla yapmış olduğu bir
paylaşım kamuoyu tarafından hassasiyetle, dikkatle takip
edilmişti. Kendisi, kendisine verilecek olan şehitlik
tazminatının Telafer kentindeki Türkmen çocuklarına anaokulu
yapılması için verilmesini vasiyet ediyordu ve bunun üzerine tüzel
kişilikler, gerçek kişilikler, bazı siyasi kişilikler devreye
girerek bu konuda bazı vaatlerde bulundular. Biz aynı gün 3 grup
başkan vekilimizin imzasıyla Meclis Başkanlığına
başvurduk Böyle bir vasiyet varsa bunu yerine getirmek Türkiye Büyük
Millet Meclisi mensuplarına düşer. dedik. Meclis
Başkanlığı bize yazdığı cevabi yazıda
Grubunuzun bu girişimi takdirle karşılanmakla birlikte
dedikten sonra, konunun siyasi parti grupları arasında
görüşülmesi gerektiğini söyledi. Biz de tüm siyasi parti gruplarına
bu konuyla ilgili yazımızı gönderdik. Bir kez de buradan,
kamuoyu tarafından da hassasiyetle karşılanan bu
şehidimizin vasiyetinin, tabii ki siyasi parti gruplarının
takdirleri ve milletvekillerinin gönüllülüğüyle, milletvekillerimizin
maaşlarından öngörülecek miktarda yapılacak kesintilerle, hep
birlikte bu Meclis tarafından yerine getirilmesinin doğru
olduğunu değerlendiriyoruz.
Sayın
Başkan, bugün Cumhuriyet gazetesinde Alican Uludağ imzasıyla
Adaletin iki yüzü başlıklı bir haber vardı. Bu, bir
gazete haberi olmaktan çok öte, Mecliste de doğrudan görüşülmesi
gereken bazı gerçekleri, bazı detayları
barındırıyor. Habere göre, kırmızı bültenle
aranan Ankara Garı katliamı sanığı IŞİD
emiri Nusret Yılmaz 2 kez yasal yollardan Gürcistana geçiyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Toparlayalım.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Gürcistan, Yılmazı aranıyor diye tutuyor ve
Türkiye'ye iade ediyor ama Türkiye'de 2 iadede de gözaltına
alınmıyor ve başına 1 milyon TL ödül konulan Yılmaz,
şimdi nerede olduğu bilinmeden, bir başka katliamın
hazırlığını yapıyor bir yerlerde. Türkiye-Suriye
sınırının yolgeçen hanına döndüğünü biliyoruz.
Türkiye'de başına 1 milyon TL ödül konulan bir teröristin
sınır kapılarından elini kolunu sallayarak resmî geçiş
yapması da nasıl izah edilecek gerçekten merak ediyoruz.
Biz
bu filmi bir kez daha görmüştük. 22 Mart 2016da, bundan iki yıl önce
Belçikada gerçekleşen saldırıda İbrahim El Bakraouinin 14
Temmuz 2015 ve Ağustos 2015 tarihlerinde Türkiye'den sınır
dışı edildiği öğrenilmiş, Adalet ve Kalkınma
Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan da bu teröristin
savaşçı olduğunu Belçikaya bildirdiklerini söylemişti.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, tamamlayın lütfen.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Belçika makamları başka açıklamalar yapınca
biz bunu önce bir soru önergesiyle sormuş, soru önergesi süresi içinde
yanıtlanmadığı için de Bilgi Edinme Hakkı
Yasasına dayanarak başvurmuştuk. Oradan gelen cevapta da Bu
sorunun cevabı kamuoyunu ilgilendirmez. diyordu.
Bugün
bildiğimiz bir şey var ki Brüksel bombacısının
Türkiye'den sınır dışı edilirken kendisinin bir
terörist, cihatçı, savaşçı olduğunun bildirildiğine
ilişkin Cumhurbaşkanının o günkü iddiasını resmî
kaynaklarla ve resmiyete dökerek doğrulayamadık, bize
doğrulanmadı.
Bugün
de Gürcistan sınırından IŞİDciler elini kolunu
sallaya sallaya giriyor. Gürcistan yakalıyor, iade ediyor; bizimkiler
tutmuyor. Bugün başına 1 milyon TL ödül konmuş durumda bu
cihatçının. IŞİDciler için Türkiye girmenin,
çıkmanın, hatta yargılanmanın en konforlu olduğu
coğrafya. Tutuksuz yargılanıyor, adamın
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Toparlayın lütfen.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Toparlıyorum Sayın Başkan.
Tutuklu
olan adam Toplanacak delil kalmadı, delilleri karartma şüphesi
kalmadı. diye, dosyasında elinde silahlarla, bombalarla
çektirdiği bir sürü fotoğraf olduğu hâlde tutuksuz
yargılanıyor, sadece yurt dışına çıkış
tedbiri uygulanıyor. Ama diğer yandan, biraz önce sayın grup
başkan vekilinin de bahsettiği, insan hakları savunucuları
veya gazeteciler, aklınıza gelebilecek muhalif olabilecek kim varsa
Mevcut delil durumu değerlendirildiğinde tutukluluk hâlinin
devamına
İçeri kimin alınacağına Recep Tayyip
Erdoğan, kimin salınacağına da referandum öncesi
düşmanımız olan, şimdi iyi ilişkiler sürdürmeye
çalıştığımız Avrupanın liderleri karar
veriyor. Ama bir Ahmet Şık için
Bir şansölyesi
olmadığı için Ahmet Şık içeride tutulmaya devam
edilebiliyor.
Bu
konuda Meclise, sayın bakanlar da buradayken, şu Gürcistandan elini
kolunu sallayarak çıkan, orada tutulan, iade edildiğinde burada
tutuklanmayan cihatçılarla ilgili hiç olmazsa bir bilgi verirlerse memnun
oluruz.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Turan
25.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, PKK tarafından düzenlenen
saldırıda şehit olan Eren Çelik ve Cumali Güre Allahtan rahmet
dilediğine, Zeytin Dalı Harekâtında şehit olan Astsubay
Üstçavuş Musa Özalkanın vasiyetiyle ilgili konunun yakından
takip edildiğine ve Malcolm Xin ölümünün 53üncü yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ne
yazık ki birkaç saat önce acı bir haber aldık. Terör örgütü PKK
tarafından düzenlenen saldırıda Adanalı Eren Çelik ve
Konyalı Cumali Gür askerlerimiz maalesef şehit oldular, 1 askerimiz
yaralı. Şehitlerimize grubumuz adına Allahtan rahmet diliyorum,
gazilerimize şifalar diliyorum.
Bir
taraftan Afrinde, diğer taraftan terör örgütünün Irak üzerinden ülkemize
saldırılarına karşı askerlerimiz var gücüyle cevap
veriyor, mücadele ediyor. Milletimizin desteği, duası askerlerimizle.
Afrinden Irak sınırına kadar sınır içinde,
sınır dışında terörle mücadele eden tüm güvenlik
güçlerimize kolaylıklar diliyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; az önce grup başkan vekilinin
bahsetmiş olduğu şehidimizin anaokulu yapılması
talebiyle ilgili, vasiyetiyle ilgili süreci
Cumhurbaşkanımızın da talimatıyla çok yakından
takip ediyoruz. Konuyla ilgili, ilgili bakanlıklarımız
çalışmalarına başladılar. Tazminat miktarları,
vesair usuli işlemler yerine geldikten sonra üzerimize düşen bir
şey varsa bunu da harfiyen yerine getireceğimizi ifade etmek isterim.
Yine,
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün tüm dünyanın
yakından tanıdığı Müslüman insan hakları
savunucusu, aktivist Malcolm Xin ölüm yıl dönümü. Malcolm X,
siyahların Amerikada yaşadığı
ayrımcılık karşısında sivil mücadele
geliştiren önemli bir aktivist oldu, ırkçılığa
karşı verdiği mücadele dolayısıyla hedefe kondu,
cezaevinde yattı. Bundan elli üç sene önce, 1965 yılında bir
konuşma yaptığı sırada silahlı bir
saldırıyla hayatını kaybetti. Ömrü boyunca
eşitliği, özgürlüğü, adaleti savunmasıyla kendisinden
sonraki birçok hareketin sembolü ve bayrağı oldu.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayalım.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Bu vesileyle bir kez daha Malcolm Xe Allahtan rahmet
diliyorum. Onun bıraktığı adalet ve eşitlik mücadelesi
hâlâ devam ediyor.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
VII.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının,
Başkanlık Divanı olarak terör saldırısı sonucu
şehit olanlara Allahtan rahmet dilediklerine ve 21 Şubat Dünya Ana
Dili Gününü kutladıklarına ilişkin konuşması
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, bizler de Meclis Başkanlık Divanı
olarak, terör saldırısı sonucu şehit olan tüm
kardeşlerimize bir kez daha Allahtan rahmet diliyoruz. Milletimizin
başı sağ olsun. Rabbim ülkemizi, milletimizi ve güvenlik
güçlerimizi her türlü beladan, afetten, her türlü terör hadisesinden muhafaza
etsin diyoruz.
Yine,
bugün 21 Şubat Dünya Ana Dili Günü. Ana dili temel insan
haklarındandır. Tüm ana dilleri ayrım
yapılmaksızın aynı oranda saygındır,
değerlidir ve ana sütü gibi helaldir. Bu bağlamda, yine,
Başkanlık Divanı olarak Dünya Ana Dili Gününü de
kutladığımızı ifade etmek istiyorum.
Böylece
gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi
vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B)
Tezkereler
1.- Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Fransa-Türkiye
Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı Stephane Testenin,
beraberinde dostluk grubu üyelerinden oluşan bir heyetle 11-16 Mart 2018
tarihleri arasında ülkemize resmî bir ziyarette bulunmasının
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 22 Ocak
2018 tarihli ve 52 sayılı Kararıyla uygun bulunduğuna ilişkin
tezkeresi (3/1520)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Fransa-Türkiye
Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı Stephane Teste'nin
beraberinde dostluk grubu üyelerinden oluşan bir heyetle 11-16 Mart 2018
tarihleri arasında ülkemize resmî bir ziyarette bulunması Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 22 Ocak 2018
tarihli ve 52 sayılı Kararıyla uygun bulunmuştur.
Söz
konusu heyetin ülkemizi ziyareti 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerin
Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 7'nci maddesi gereğince Genel Kurulun
bilgilerine sunulur.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım, çok kısa bir söz alabilir
miyim?
BAŞKAN
Buyurun Sayın Özel.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
26.- Manisa Milletvekili
Özgür Özelin, Plan ve Bütçe Komisyonu toplantısında Maliye
Bakanı Naci Ağbalın İzmir Milletvekili Zekeriya Temizele
karşı tutumu nedeniyle CHP Grubu olarak Komisyon
çalışmalarına katılmayacaklarına ve İç Tüzükten
kaynaklı tüm haklarını kullanacaklarına ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, bir gelişme olup
arkadaşlarımız bilgi verdiği için ilave söz aldım,
yoksa biraz önce bu hakkımızı
kullandığımızın farkındayım.
Şimdi,
Plan ve Bütçe Komisyonu çalışma hâlinde. Plan ve Bütçe Komisyonunda
partimizin sözcüsü, geçmiş dönemlerde Maliye Bakanlığı
görevini de yürütmüş olan İzmir Milletvekilimiz Sayın Zekeriya
Temizel de o Komisyonun da hatta Meclisteki tüm
arkadaşlarımızın da malumu olduğu üzere son derece
olumlu katkılar yapan, son derece yapıcı eleştiriler yapan
bir üslupla o Komisyonda çalışmaktadır, sayın bakanlar da
Sayın Temizelin üslubuna, yaklaşımına şahittirler
Plan ve Bütçeye katıldıkları görüşmeler
sırasında. Bugün de Sayın Bakan bir yapıcı
eleştiri, bir uyarı yaparken Sayın Bakanın
kullandığı bir sözü yani Bu ne işe yarıyor? gibi bir
sözü Sayın Maliye Bakanı Naci Ağbal son derece yanlış
anlayıp daha sonra o yanlış anlaşılma herkes tarafından
malum ama- hem Cumhuriyet Halk Partisinin kurumsal kimliğine hem
Sayın Bakanımıza ağır bir hakarette bulunmuştur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Müsaade ederseniz tamamlıyorum.
Bunun
üzerine Sayın Zekeriya Temizel salonu terk etmiştir. Verilen aradan
sonra Sayın Bakanın daha önceki mevkidaşının ve o
Komisyon salonunda daha önce görev yapan herkesin hakkını teslim
edeceği şekilde, son derece üsluplu ve son derece yapıcı
bir devlet adamına yapılan bu hakaretten dolayı, kendisini
arayıp toplantıya davet etmesi konusunda bir konsensüs
oluşmuşken Sayın Maliye Bakanı bunu
yapmamıştır. Bunun üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi komisyonu
terk etmiştir. Bu dakikadan itibaren, Sayın Naci Ağbal bu
konudaki bu ayıplı durumu gidermediği sürece o komisyondaki
çalışmalara Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak
katılmayacağımız gibi herhangi bir -bugün burada
yapılacak görüşmeler de dâhil olmak üzere- uzlaşımız,
herhangi bir diyaloğumuz veya herhangi bir söz hakkından
sarfınazarımız ve bundan sonra Meclisin
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) -
çalışma düzeni konusunda da İç Tüzükten
kaynaklı tüm hakları kullanarak en sert ve hem o kanunda hem de
şu anda görüşmekte olduğumuz kanunda en ileri engellemeyi
yapacağımızın bilgisini veriyor, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubuna Sayın Naci Ağbalın yapmış olduğu
bu saygısızlığın telafisi için girişimde
bulunmasını beklediğimizi ifade ediyorum.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Konuyu öğreneceğiz Sayın Başkan.
Komisyondaki tartışmanın burada gündem olmaması gerekiyor.
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VIII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
1.- MHP
Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminin Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan, Grup Başkan Vekili Samsun Milletvekili Erhan
Usta tarafından, Çorum Organize Sanayi Bölgesindeki iş çevrelerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan (10/2442) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 21 Şubat 2018 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 21/2/2018 Çarşamba günü (bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19'uncu maddesi gereğince
Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Erhan
Usta
Samsun
MHP
Grubu Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan MHP Grup Başkan Vekili ve Samsun Milletvekili
Erhan Usta'nın (10/2442) esas numaralı, Çorum Organize Sanayi
Bölgesindeki iş çevrelerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla verdiği Meclis araştırması
açılmasına dair önergemizin görüşmelerinin 21/2/2018
Çarşamba günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi üzerinde öneri sahibi olarak Samsun
Milletvekili Erhan Usta konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Usta. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Çorum Organize Sanayi Bölgesindeki iş çevrelerinin
sorunlarının ve çözüm önerilerinin araştırılarak Çorum
ekonomisinin kalkınmasına ilişkin alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
bir Meclis araştırma önergesi verdik. Ben de grubum adına söz
aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
Çorum
ilinin önce bir kısım ekonomik göstergelerini verelim, sonra bize
iletilen birtakım sorunları burada sizlere ifade etmek istiyorum.
Dolayısıyla, Çorum -belki en son söyleyeceğimi başında
söyleyeyim- gelişme kapasitesi olan, coğrafi konum itibarıyla
son derece uygun bir yerde olmasına rağmen çok fazla gelişme
gösteremeyen bir ilimiz. Bazı küçük dokunuşlarla Çorum ilinin
gelişmesine katkı verebiliriz diye düşünüyorum. O yüzden, konuyu
önemsediğimiz için Meclisin gündemine getirmeyi uygun gördük.
2002
yılında 564 bin nüfusu var Çorumun. Son on dört yılda -2016
yılı itibarıyla söyleyeceğim şimdi- nüfusu en çok
düşen 4üncü ilimiz Çorum. Çorumun nüfusunda bir düşüş var.
Çorumun ekonomik göstergelerinin çok önemli bir kısmı Türkiye
ortalamasının altında, ciddi oranda altında. Örnek vermek
gerekirse 2014 yılı için Türkiye'de kişi başına gelir
26.489 TL iken Çorumda -17.084- 17 bin lira, yüzde 35,5 Türkiye
ortalamasının altında. Yine, 2016 yılı itibarıyla
vereceğim bu göstergeleri, kişi başı göstergelerdir bunlar.
Kurumlar vergisi matrahı olarak Çorum Türkiye ortalamasının
yüzde 85,8 altında yani tersinden söylersek yüzde 14ü kadar kurumlar
vergisi matrahı Çorumda kişi başına. Gelir vergisi
matrahı olarak Çorum Türkiye ortalamasının yüzde 56,6
altında; kişi başı hepsi. İhracat rakamı olarak
yine yüzde 78,7 altında yani yüzde 78 dersek yüzde 22si kadar ancak
kişi başına ihracat var Türkiye ortalamasına kıyasla.
Mevduatta yüzde 64 altında, kredide yüzde 48 altında yani ciddi
oranda Türkiye ortalamasının altında ekonomik göstergeleri olan
bir ilimiz.
Yine,
2016 yılı itibarıyla Türkiye'de her bin kişiden 173ü 4/A
kapsamında yani kayıtlı sigortalı olarak
çalışırken Çorumda bu rakam sadece 108. Rakamlara çok fazla da
boğulmak istemiyorum. Gelir açısından da Çorum ciddi oranda
altında. Şimdi, bu oranlar bize, Çorumun ortalamanın
altında olduğunu gösteriyor.
Şimdi,
Çorumlular bize neleri iletiyorlar sorun olarak, onları ifade etmek
istiyorum. Bir defa en fazla iletilen sorun bir havalimanı ve demir yolu
meselesi. Bu demir yolu meselesi yılan hikâyesine dönmüş durumda.
Şu anda Ankara-Çorum-Samsun hattı projeleri daha yapılıyor
yani projelerinin ihalesi yapılıyor; uygulama projeleri değil,
bunlar normal projeler. Bunun bir defa hızlandırılması
lazım. Samsun açısından da Çorum açısından da Ankara
açısından da bu konu son derece önemli bir konu. Burayla ilgili olarak
Ulaştırma Bakanlığının çok ciddi bir kaynak
ayırıp ve ivedi bir şekilde bu kaynağı
ayırıp buraya yüklenmesi gerekir, kaynaklarımızı
burada çok anlamlı kullanmamız gerekiyor.
İkinci
konu bu havalimanı meselesi. Şöyle biraz geriye gidecek olursak,
aslında 1991 yılında Çorumun havalimanı meselesi
yatırım programına girmiş, daha sonra yatırım
programında çok fazla kaynak tahsis edilemediği için
çıkartılmış. Şu anda Çorumlular yoğun olarak
Amasya Merzifon Havalimanını kullanıyor fakat buraya
erişim de tabii biraz sıkıntılı. Dolayısıyla
Çorumlular aslında Çorum havalimanının tekrar yatırım
programına alınarak yapılmasını istiyor. Şimdi,
tabii burada bütüncül olarak meseleye bakmak lazım. Buraya Çorum
havalimanı mı yapılır, tabii bunun yapılması da
uygun olur ancak işte Yakında havalimanı var. denilip
eğer Merzifon Havalimanına yüklenilecekse bir defa oranın
uçuş sıklığının artırılması
lazım. Belki ismine de -bunun Amasyaya bir zararı yok- Amasya
Merzifon Çorum Havalimanı denilebilir çünkü büyük oranda aslında bu
havalimanını Çorumlular kullanıyor. Bu anlamda, yurt
dışından bir rezervasyon yapacak olan, Çorum ilinin de ismini
bir havalimanında görmüş olur.
Bunun
haricinde, KOBİler bu OKAP projelerinden çok fazla yararlanamıyor,
son dört yılda hiç KOBİlere yönelik bir proje ihalesine
çıkılmış değil. KOBİlerin ciro kriteri,
enflasyonun güncellenememesi nedeniyle KOBİ ölçeğinin
dışına çıkıyor orada; burada bir sorun var, bunlar
Türkiyenin genelinde olan sorunlar. Yeşil pasaportla ilgili ihracat
kriterinin yüksekliği
Orada ihracatçılar var, Biz yurt
dışına çıkmakta zorlanıyoruz. diyorlar. İhracat
KDV iadelerinin hızlandırılması konusu son derece önemli.
Çalışma hayatında karşılaşılan sorunlar,
vergi yükünün yüksekliği, işveren destek primlerinin
artırılması Çorumluların bize ilettiği, hatta bunlar
tabii Türkiyenin de aslında genel olarak sorunları.
Kaynaklarımızı daha çok buralara bence tahsis etmemiz
lazım. Bunlar hem Çorum için hem de ekonomimizin tamamı için çok
katkı verecek hususlardır.
Diğer
bir konu da Türkiyede hakikaten çok
karşılaştığımız bir konu. Şimdi, devlet
bir düzenleme yapıyor, bu düzenlemeye uyumu hemen ertesi gün istiyor
neredeyse. Sanayiciler bundan bize çok şikâyet ediyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERHAN
USTA (Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Bitirin lütfen.
ERHAN
USTA (Devamla) Evet, bazı düzenlemeler bu çevreyle ilgili olabilir,
çalışma hayatıyla ilgili olabilir. Bunlara böyle hemen,
günübirlik, ertesi gün veya işte iki ay içerisinde uyum sağlanması
diye bir şey söz konusu olamaz. Burada firmalar çok ciddi
sıkıntılarla karşılaşıyorlar. Bunları
da daha önceden ilan edip zaman vererek, zaman içerisinde bu uyumların
istenmesi, talep edilmesi uygun olacaktır.
Dolayısıyla
Çorumun bir potansiyeli var. Bu potansiyeli hayata geçirecek bir
kısım kamu yatırımlarına ve kamunun oraya elini
uzatmasına ihtiyacı vardır. Eğer bunları yaparsak
Çorumun etrafında bir sinerji doğurarak
Yani bunun Amasyaya da
Tokata da Samsuna da oraların kalkınmasına da faydası
olacaktır ve hep birlikte burada bir sinerji doğurur diye ben
düşünüyorum.
Tabii,
burada aslında bölgesel anlamda söylenecek daha çok söz var. Türkiyede
kamu yatırımlarının dengeli
dağıtılmadığını hepimiz biliyoruz. Bir de
bölgesel kalkınmışlık meselesinin Türkiyede sadece
Doğu, Güneydoğu meselesi olarak da alınmaması lazım;
İç Anadolu bitiyor, İç Anadolu tükeniyor, İç Anadoluya bir
bakmak lazım. Bütün kamu yatırımlarını İstanbula
yığmanın da çok fazla bir anlamı yok.
Yatırımları ülke genelinde daha dikkatli
dağıtmamız gerekir diye düşünüyorum.
Genel
Kurulu saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Öneri
üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Müslüm Doğan konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Doğan. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP
GRUBU ADINA MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; MHP grup önerisi üzerine söz almış
bulunmaktayım. Cümlenizi saygıyla selamlıyorum.
Karadeniz
Bölgesinin İç Anadoluya açılan kapısı olan Çorum, Anadolu
kültür mozaiği içerisinde eşsiz bir konuma sahiptir. Günümüzden yedi
bin yıl öncesine ait kültürel verilere rastlanan Çorumda ilk organize
devleti kuran Hititlerin ilk başkenti Hattuşaş bulunmaktadır.
Ekonomisi
bakır işletmeciliği, el dokumacılığı,
tarım ve hayvancılığa dayanan Çorum ilimiz, Sayın
Ustanın da araştırma önergesinde ifade ettiği gibi, son on
dört yılda nüfusu en çok düşen 4üncü ilimiz olmuştur. Çorumun
sanayileşmesinin gelişmesi için göçleri engellemek adına bir an
önce bir eylem planının hazırlanmasının acil bir
gereklilik olduğunun üzerinde durmak istiyorum.
Amasya
Merzifon Havalimanının ismine Çorumun eklenmesi oradaki sorunu
çözmeyecektir. Uçuş planlarının yeniden
yapılandırılarak özellikle Ege ve Akdeniz Bölgelerine uçuş
seferlerinin eklenmesi zorunlu bir ihtiyaçtır. Çorum ve Merzifon
Havalimanı arasındaki mesafenin de yine kısaltılması
gerekmektedir.
Sadece
sanayiyle değil, tarım ve hayvancılıkla uğraşan
Çorumluların da benzer sorunları bulunmaktadır. Kızılırmak
ve Yeşilırmak arasında kalan verimli tarım arazilerinin
kullanımı için sulama kanallarının açılması ve
arazi toplulaştırma çalışmalarının da tamamlanması
gerekmektedir. Yine, BAĞ-KUR kesintisi gibi tarımsal kesintilerde
esnaf, tüccar ve sanayicinin sorumluluğu azaltılmalıdır ya
da prim desteklerinin artırılması gerekmektedir.
Çorumun
önde gelen sektörlerinden tuğla ve kiremit sektörünün, makine sektörünün,
kaba ürün üreten iş yerlerinin, un ve yem fabrikalarının en
önemli sorunu nakliye masrafları olarak görülmektedir. Demir yolunun bu
masrafları en asgari düzeye indireceği kesinken demir yolu
çalışmalarının yine Sayın Ustanın
belirttiği gibi yapılmadığı, sadece proje bazında
kaldığı, bunun da bir an önce bitirilmesi gerektiğini de
burada tekrardan ifade etmek istiyorum. Bu sayede Çorumlu üreticinin hem yerli
piyasada hem de uluslararası piyasada rekabet gücünün artacağı
kesindir.
Göçü
durdurabilmek ve insanımızı doğduğu yerde doyurabilmek
için iş gücü imkânı oluşturacak yatırımların
teşvik edilmesi, tarımsal desteklerin artırılması,
hayvancılığı geliştirebilmek için Meclis
araştırmasının açılması konusunda Halkların
Demokratik Partisi olarak gereken desteği vereceğimizi burada ifade
etmek isterim. Çorumun kalkınması, insanların yaşam
kaygılarının olmaması, göçlerin azalması bölgedeki
diğer illerin de gelişmesine olanak sağlayacaktır diyorum.
Aslında
bu konuları, bugün Çorumu konuşmamızın bir nedeni de
ülkemizde gelişme aksının sadece bir bölgeye, Adapazarı,
Kocaeli ve İstanbul aksına sıkıştırılması
ve Orta Anadolu ve geri kalmış diğer bölgelere bu
yatırımların yapılmamasını sorunun esas
kaynağı olarak görüyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.14
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.38
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Nurhayat ALTACA KAYIŞOĞLU
(Bursa), İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun önerisinin görüşmelerine devam ediyoruz.
Şimdi
söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Çorum
Milletvekili Tufan Köseye aittir.
Sayın
Köse, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA TUFAN KÖSE (Çorum) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle Milliyetçi Hareket Partisinin Samsun Milletvekiline
teşekkür ediyoruz, Çorumdan geçerken Çorumun sorunlarıyla
ilgilenmiş. Keşke bize de uğrasaydı. Ben 2011
yılında seçildiğimde, 2015 yılında seçildiğimde
Milliyetçi Hareket Partisine uğradım, il başkanını
ziyaret ettim, dedim ki: Milliyetçi Hareket Partisi Çorumdan milletvekili
çıkaramadı ama ben sizin tabanınızın da sesi olmak
için Meclisteyim. Bir geçerken ben de bekliyorum, beraber konuşuruz
inşallah.
Yine,
Adalet ve Kalkınma Partisinin Yozgat Milletvekili var Ertuğrul
Soysal, ben onunla başlayacaktım konuşmama, önce Milliyetçi
Hareket Partisinden başladım. Şimdi, Ertuğrul Bey de
Yozgatta zannedersem bir parti toplantısında diyor ki:
Cumhurbaşkanı bizi çok sevdiği için ne istesek veriyor burada
mı Ertuğrul Bey bilmiyorum- bizi de kıskanıyorlar.
Zannedersem Çorumu kastediyor Bizi de kıskanıyorlar. filan derken.
Şimdi, Cumhurbaşkanı da bizi sevmiyor herhâlde ki,
Çorumluları, biz ne istesek vermiyor, bakıyorum şöyle Çoruma,
vermediği de bir tarafa
İki tane kamu yatırımı var.
Biri gitmişti, şimdi nerede olduğu belli değil;
İspanyollarda mı, Portekizlilerde mi, Fransızlarda mı
çimento fabrikası
Şeker fabrikası da -dün yeniden
açıklandı- işçisiyle, çalışanıyla, çiftçisiyle,
nakliyecisiyle, Çorum için çok önemli bir sektör olan şeker de
özelleştirilecek, muhtemelen de süreç içerisinde kapatılacak
sektörlerden birisi. Yani biz Bir şey vermiyorsunuz, bari olanları
almayın. diyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, Çorumun gerçekten önemli sorunları var ama
çözülemeyecek sorunları yok, yeter ki istensin, yeter ki gayret edilsin,
yeter ki gayret gösterilsin. Şimdi, Çorumda kiremit sektörü, toprak
sanayi sektörü çok önemli. Bu sektör Türkiyenin ihtiyaçlarının önemli
bir bölümünü karşılayabilecekken, hele bir de demir yolu
yatırımıyla çok önemli, daha da önemli bir sektör hâline
gelebilecekken, verilen sektörel desteklerle başka illerde de bu tür
yatırımlar yapıldı ve Çorumda toprak sanayisi sektörü
çökme noktasına geldi, hâlbuki istihdamın çok yoğun olarak
kullanıldığı bir sektör. Devamında -yani teşviki
de başka yerlere verdiler ama- Çoruma bir hastane yapılıyor,
şehir hastanesi, ihale şartnamesinde demişler ki: Buranın
örmelerinde gazbeton kullanılacak. Ya sektörün merkezi Çorum, sen
gazbeton diyorsun. Tabii biz bunun mücadelesini verdik, başka
hastanelerde gazbetonu kaldırdık ihale şartnamesinden ama Çorum
Hastanesi öyle gitti.
Şimdi,
Çorumda bizim sanayicinin genelde şikâyeti şu: Çorum pilot bölge
seçiliyor, denetimlerde pilot bölge seçiliyor -müfettişler
çıkmıyor sanki Cumhuriyet Halk Partili belediyeler gibi- Çorumda
denetim hiç bitmiyor. Bütün mevzuatların ilk uygulaması Çorumda,
herhâlde Çorum yakın diye böyle tercih ediyorlar. Yani
havaalanımız yok ama maalesef pilotumuz çok pilot bölge olmaktan
dolayı. Az evvel Savunma Bakanı buradaydı, hâlâ burada. Yani
Çorumun sorunlarını üç dakikada, dört dakikada konuşmak mümkün
değil ama eğer Çoruma bir şeyler yapmak istiyorsanız
Sayın Bakan Çorumu savunma sanayisinde pilot bölge seçin. Mesela,
Çorumun makine sanayisi bu konuda hazırdır işçisiyle,
girişimcisiyle, ustabaşısıyla.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TUFAN
KÖSE (Devamla) Efendim, bir dakika
BAŞKAN
Yani üç dakikayı bir dakika uzatırsak yüzde 33,3 uzamış
olacak, az değil.
TUFAN
KÖSE (Devamla) Efendim, Çorum önemli bir kentimiz, biliyorsunuz.
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen, bir daha uzatmayacağım.
TUFAN
KÖSE (Devamla) Çoruma bir katkı sunulacaksa, makine sektörünün çok
gelişmiş olduğu Çorum, savunma sanayisinde pilot bölge seçilsin.
Buna işvereni, ustabaşısı, işçisi hazır eğer
Çoruma bir destek, katkı sunulacaksa.
Şimdi,
Çorumda havaalanı yok hakikaten, Çorumda havaalanı olsun istiyoruz.
Bizim hayalimiz 1 milyonluk Çorum. Yani 500 binlik Çorum belki hemen, acil
havaalanını istemiyor ama 1 milyonluk hayali olan Çorumlular Çorumda
havaalanı en kısa zamanda istiyorlar.
Demir
yolunu sordum sabahtan gelişme nedir diye. Ben diyorum ki: Demir yolunun
2023e yetişme şansı yok. Adalet Kalkınma Partili
milletvekilleri diyorlar ki: Yetişecek. Yine sordum, proje ihalesi
yapılmış ama fizibilite çalışmaları, sondaj
çalışmaları yüzde 50 seviyelerinde. Yani bunların bitmesi
bir, bir buçuk, iki yıl sürecek safha.
Çorumun
en önemli destek ihtiyacı savunma sanayisinde pilot bölge seçilmesidir.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
ERHAN
USTA (Samsun) Sayın Başkan, 60a göre söz istiyorum.
BAŞKAN
Sayın Usta, 60a göre, buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
27.- Samsun
Milletvekili Erhan Ustanın, Çorum Milletvekili Tufan Kösenin MHP grup
önerisi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ERHAN
USTA (Samsun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Köse konuşmasında Erhan Bey geçerken uğramış. dedi,
geçerken uğramadım ben oraya, özel olarak gittim çünkü bizi Çorumlu
sanayiciler çağırdılar ve toplantıyı da MHP il
binasında falan yapmadım ben -0 ziyaretimde MHP il
teşkilatını da ziyaret etmedim- OSBde, OSB yönetimi
birasında yaptım.
Tabii,
Çorumlu sanayiciler sorunlarının çözümü için Milliyetçi Hareket
Partisini arıyorlarsa o, Çorumdan milletvekili çıkaran partilerin
sorunudur. Onları niye aramıyorlar onu ben bilemem ancak ülkemizin
neresinde bir sorun varsa -milletvekili çıkaralım
çıkarmayalım- oranın sorunlarını gündeme
taşımak bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak görevimizdir.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
TUFAN
KÖSE (Çorum) Yerimden bir dakika cevap verebilir miyim.
BAŞKAN
Sayın Köse, isterseniz bitirelim, belki sonunda, gerekirse tekrar söz
veririm size.
TUFAN
KÖSE (Çorum) Şunu söyleyeyim, tutanaklara geçsin
BAŞKAN
Buyurun.
TUFAN
KÖSE (Çorum) Ben bunu ironi olarak yapmadım, hakikaten de sordum, Samsun
Milletvekilidir, elbette bizim komşumuzdur, geçerken uğrayacak.
Özellikle altını çizmek istediğim, keşke geçerken muhalefet
partisine de bir uğrayıp milletvekilleriyle bir sohbet etse belki
sorunları daha etraflıca konuşabiliriz. Söylemek istediğim
bu. Yoksa, elbette geleceksiniz, siz oranın da milletvekilimiz.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum, meramınız
anlaşılmıştır.
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Söylediğin bir şey var mı?
Hepsi boş laf.
TUFAN
KÖSE (Çorum) Efendim, var tabii, niye olmasın?
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) - Böyle bir metot var mı?
TUFAN
KÖSE (Çorum) O zaman, sataşma var efendim, ben söz istiyorum.
Sataşma var, söz istiyorum.
BAŞKAN
Sataşma yok. Sataşma yok.
TUFAN
KÖSE (Çorum) Sataşma var efendim. İsmim zikredildi.
BAŞKAN
Sataşmadan söz vermiyorum. Sataşmayı takdir etmek bizim
yetkimizde.
TUFAN
KÖSE (Çorum) İsmimi zikrederek sataştı bana.
BAŞKAN
Meram anlaşılmıştır. Hepimiz Çorum için, 81 il için
iyi bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Kayıtlara
geçmiştir.
Teşekkür
ediyorum.
TUFAN
KÖSE (Çorum) Bakın, biz gidip Samsunun sorunları hakkında bir
önerge vermiş olsak bu doğru mudur? Ben aslında bunu söylemek
istemiyordum ama bu, doğru bir şey olmadı, Sayın Grup
Başkan Vekilinin yaptığı.
ERHAN
USTA (Samsun) Evet, bu sataşma, burada söz istiyorum.
BAŞKAN
Yok, sataşmadı.
ERHAN
USTA (Samsun) - Yapılan şey, burada her milletvekili her ille ilgili
önerge verebilir. Kaldı ki bizim Çorumdan milletvekilimiz yok.
BAŞKAN
Milletvekilleri Türkiye milletvekilidir. diye geçer.
ERHAN
USTA (Samsun) Elbette
En
yakın bölge milletvekili olarak sorun bize geldi, biz de bu sorunu buraya
taşıdık. Yapılacak bir şey varsa bize teşekkür
edilmesi lazım. Söylediğimiz şey kötü bir şey de
değil. Aslında, bakınca, Hükûmete de bir eleştiri yok o
anlamda, muhalefete zaten bir eleştiri yok ancak şunu tabii
düşünmeleri lazım: Niye sizleri aramıyorlar oradaki insanlar?
Oradaki arayanlar bizim partilimiz falan değil, ben OSB binasında
sanayicilerle toplantı yaptım, onlar bize sorunlarını
ilettiler ve biz de o sorunları buraya taşıdık, hem
Hükûmeti hem de milletimizin takdirine sunduk. Bu yapılanda bir kötülük
yoktur, siyaseten bir nezaketsizlik de yoktur.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz.
Çorum
adına, biz, tüm milletvekillerine, tüm siyasi parti gruplarına
teşekkür ediyoruz.
TUFAN
KÖSE (Çorum) Sayın Başkanım, ben teşekkür ettim zaten,
eleştirmedim de. Çok da doğru yapmışlar. Gidilmiş,
sohbet edilmiş, konuşulmuş, keşke bize de
uğranılsa.
ERHAN
USTA (Samsun) Bir dahaki seferde size uğrarız.
TUFAN
KÖSE (Çorum) - Belirttim de, ben, Milliyetçi Hareket Partisinin il
binasına iki seçimden sonra da gittim, Ben sizin de Mecliste sesiniz
olmak istiyorum. dedim. Nezaketi hatırlattım, başka bir
şey yok.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Şimdi,
dünyanın merkezi olan bir şehri konuşuyoruz, kolay değil
tabii Çorumu konuşmak.
VIII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- MHP
Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminin Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan, Grup Başkan Vekili Samsun Milletvekili Erhan
Usta tarafından, Çorum Organize Sanayi Bölgesindeki iş çevrelerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan (10/2442) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 21 Şubat 2018 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Çorum Milletvekili Salim
Uslu konuşacaktır.
Sayın
Uslu, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA SALİM USLU (Çorum) Sayın Başkan, Gazi
Meclisimizin çok değerli milletvekilleri; öncelikle Sayın Erhan
Ustaya teşekkür ediyorum çünkü biz biliyoruz ki reklamın kötüsü
olmaz. Bu vesileyle Çorumun Türkiye gündemine gelmesini, Meclis gündemine
gelmesini sağlamışlardır. Kendilerine hususen
teşekkürlerimi sunuyorum. Hakikaten Çorumun gündeme gelmesi, bu kadar il
içerisinde, çok önemli diye düşünüyorum.
Bir
defa, Sayın Ustaya bilmediği bazı konuları
hatırlatmak isterim tabii. Havaalanı ve demir yolu ihtiyacı
gündemde olmasına rağmen henüz bir ilerleme olmaması
diyorlar.
Oysa hem havaalanı hem demir yolu bizim gündemimizdedir. Havaalanıyla
ilgili, biliyorsunuz, Merzifonda bir ilave pist
yapılmıştır, hâlen hizmete açılmamıştır
ama yapılmıştır. Oradaki sorunlar, havaalanı isminin
Doğrusu ben de az önce konuşan HDP'li değerli vekil gibi
söylemek istemiyorum, ben de katılmıyorum o görüşe ama, yani
Çorum isminin konulmasını doğru bulmuyorum. Yani
arkadaşlarımızla da konuştuk, biz daha çok coğrafi
veya tarihî bir isim konabilir Merzifona diye düşünüyoruz, onun
çalışması yapılmaktadır.
Onun
dışında, bir ilave terminal binası talebi Sayın
Başbakanın 28 Eylül tarihinde Çoruma gelişinde kendisine
intikal ettirilmiştir ve bu konuda Sayın Başbakanın da
çalışmaları olduğunu ben biliyorum.
Bunun
dışında, Hitit Üniversitemiz şu anda çok ciddi şekilde
kent kültürüne ve Çorumun değerlerine sahip çıkmayı
başarmıştır ve 20 bin kişilik büyük bir aileye
ulaşmış bulunmaktadır.
Aynı
zamanda, sulanabilir arazi miktarında, 2002de 14.520 dekar arazi
sulanabilirken 2002-2017 arasında 158 bin 950 dekar arazi
sulanmıştır. Ve aynı zamanda inşaat programında
olan 197 bin 220 dekar arazinin sulanması söz konusudur ki buraların
sağlayacağı toplam gelir miktarı yaklaşık 158
milyondur ve 15 bin kişilik de ilave istihdam sağlanmış
olacaktır.
Onun
dışında, havaalanından istifade ediyoruz, doğrudur;
bir kısa yol var, orayı daha da kısaltma imkânı var. O
konuda çalışmalar hâlen devam etmektedir, 7 kilometrelik bir
kısaltma işlemi. Toprak işleri ve sanat yapıları
tamamlanmış, arazi toplulaştırma çalışmaları
hâlen devam etmektedir. 500 metrelik bir kısım
kalmıştır, onu da kısa zamanda bitireceğimizi
umuyorum.
Onun
dışında, yine, ilave pist işi, onu belirtmiştim.
Bir
de bu uçuş saatleri meselesi var. Çorumdan günde iki uçak
kalkmaktadır Merzifon Havaalanından ama bilesiniz ki, hepimiz de
biliyoruz ki bunu, yolcu anketleriyle belirlenmektedir uçuş saatlerinin
hangi saat olması gerektiği konusu. Türk Hava Yollarının
bize verdiği bilgiye göre anketlere göre belirlenmiştir. Yaz,
kış tarifeleri farklıdır; yaz, kış tarifeleri
değiştikçe bu tarifeler de değişmektedir bildiğiniz
gibi.
Yani
Çorumla ilgili olarak söylenecek şey çok ama özellikle şunu
belirtmem lazım: Manas Destanı Vara yok deme, yok olur. diye
başlıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SALİM
USLU (Devamla) Bence burada Çorumda yapılan hizmetlere yok demek.
BAŞKAN
Lütfen tamamlayın siz de.
SALİM
USLU (Devamla) Hayhay.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, sayın hatibin on dakikalık
sürenin üç dakikaya indirilmesi için oy kullandığını size
hatırlatırım. (CHP sıralarından alkışlar)
Muhalefet isteyince verin de
Onlar nasıl istiyorlar yani?
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz.
İktidar,
muhalefet ayrımı yapmadan hak ve hukuku gerçekleştirmeye
çalışıyoruz.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Salim Bey, yeterli değil mi süre?
SALİM
USLU (Devamla) Evet, çok teşekkür ederim.
Sağ
olun, hoşça kalın.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.
Halkların
Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
2.- HDP
Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu Demir tarafından, Suriyeye yönelik askerî
müdahalelerin ve bu bağlamda yaşanan diplomatik savrulmanın
Türkiye iç ve dış politikalarına olumsuz etkilerinin tüm
boyutlarıyla değerlendirilmesi amacıyla 20/2/2018 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 21 Şubat 2018 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 21/2/2018 Çarşamba günü (bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Filiz
Kerestecioğlu Demir
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
20
Şubat 2018 tarihinde İstanbul Milletvekili Grup Başkanvekili
Filiz Kerestecioğlu tarafından verilen 6740 grup numaralı
Suriyeye yönelik askerî müdahalelerin ve bu bağlamda yaşanan diplomatik
savrulmanın Türkiye iç ve dış politikalarına olumsuz
etkilerinin tüm boyutlarıyla değerlendirilmesi amacıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin
21/2/2018 Çarşamba günkü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Öneri
üzerinde, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Kars Milletvekili
Ayhan Bilgen konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Bilgen. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP
GRUBU ADINA AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabii, Suriye politikasıyla ilgili çok şey söylendi
ama, galiba, bu sürecin her aşamasında söylenecek yine çok şey
olacak.
İstiklal
Marşı şairi meşhur sözünde Tarih tekerrürden ibarettir
diyorlar ama ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi? diye soruyor.
Tam
yüz yıl önceki senaryoyu âdeta bir kez daha yaşıyoruz. Türkiye,
tıpkı o zaman Fransayla, Rusyayla, İngiltereyle çeşitli
arayışlara girip başarısız olunca, Almanların
ucuz, hayatını kolay feda edebilir asker olarak Osmanlı
toplumunu görmesi, Osmanlı askerini görüyor olması, Türkiye'yi de
başka hiçbir ittifak kalmadığı için Almanların
safında yer almaya itmişti ve ne yazık ki o günkü tartışmalara
baktığımızda, aslında Osmanlının o
pozisyonu almasının Osmanlının çıkarına
olmadığını, büyük güçlerin Osmanlıyı
paylaşım savaşında rol almanın bedelini,
faturasını sonunda en ağır biçimde Osmanlının
ödeyeceğini en azından Meclis-i Mebusanda çok daha ciddi
tartışmışlar, bizim bugün Suriye politikasını
tartışmamızdan daha ciddi, daha esastan, daha keskin sözlerle
tartışılmış. O gün savaşa karşı
çıkanları, bu pozisyon alışı eleştirenleri, tarih
nasıl onları hain kategorisine sokmuyorsa, aynı şekilde o
gün savaşı isteyenleri de, o maceraya Osmanlı askerlerini, Osmanlı
toplumunu itenleri de ne yazık ki kahraman olarak yazmadı ve
Anadolunun her köşesinden insanlar yetim çocuklarını, Yemen
türkülerini ağıt olarak, ninni gibi dinleterek büyüttüler.
Değerli
arkadaşlar, bugün Suriye politikası ne yazık ki -belki küçük ölçekte,
daha mikro düzeyde olsa da- tıpkı yüzyıl önceki dengeler,
çaresizlik, ittifak arayışları ve Orta Doğuda vesayet
savaşlarına taraf olmanın bir benzer kötü örneğini
tekrarlamaya benziyor.
Değerli
arkadaşlar, bu coğrafyada, bu topraklarda savaşların silah
tüccarları dışında kazananı yok. Hiçbir halk Orta
Doğudaki vesayet savaşından büyük bir zaferle, büyük bir
kazanımla çıkmamış. Aksine, her vesayet savaşı
sadece dış müdahalelere zemin oluşturmuş; toplumsal
gerilimler, etnik, mezhepsel gerilimlerin kaşınması,
çatıştırılmasına fırsat doğurmuş.
Dolayısıyla biricik çözümü var aslında Orta Doğunun
sorunlarının, o da bütün toplumların taleplerini
karşılayacak, farklı inançların, farklı dillerin,
kimliklerin birlikte yaşamasının yolunu konuşarak bulmak, silahla
değil ama diyalogla, siyasal çözümle geliştirmektir. Bugün
karşı karşıya bulunduğumuz tablo ne kadar uzarsa
uzasın, kim ne kadar kayıp vermiş olursa olsun, sonuçta kan
kaybeden, umutlarını kaybeden, birlikte yaşama iradesi daha çok
kırılarak bedel ödeyen Orta Doğudaki halklar olacak, Türkmenler
olacak, Kürtler olacak, Araplar olacak, Farslar olacak. Dolayısıyla
da bu politikadan bir an önce vazgeçmek ve bu politikayla yüzleşme
konusunda Parlamentonun daha ciddi, daha etkin işlev görebilmesinin önünü
açmak, bu çatı altında bulunan herkesin sorumluluğudur.
Çok
basit bir karşılaştırma için tekrar hatırlatmak
istiyorum. Yüzyıl önce Osmanlı Mebusan Meclisindeki savaş
tartışmalarına bakın, bir de bugünkü
tartışmaların düzeyine, tarzına bakın. Yani o gün bir
imparatorluk toprak kaybediyor, çok daha büyük bir tehlikeyle karşı
karşıya ama çok daha acımasız tartışmalar, kimse
kimseyi itham etmeden yapılmış.
Başka
ülkelerin savaş politikalarını tartışma tarzına
bakın. Afganistan politikası Amerikan kongresinde nasıl
tartışılıyor? Irak politikası dolayısıyla
Almanya muhalefeti Almanyadaki hükûmeti nasıl eleştirdi, nasıl
tartıştı? Taraflar birbirini itham ederek, suçlayarak mı bu
tartışmayı yürüttüler, yoksa ulusal çıkarı ortak
akılda, ortak vicdanın inşasında mı aradılar?
Değerli
arkadaşlar, artık bu tartışmaları buradan
kaçırmak, gizlilik adına, güvenlik adına savunulabilir bir
şey değil. Herkes biliyor ki bütün askerî operasyonlar Rusyanın
da bilgisi dâhilinde gerçekleşiyor, Türkiyenin dâhil olduğu
müttefiklerin de bilgisi dâhilinde. Bunu Parlamentodan, halktan saklamak da
asla ülke yararına savunulacak bir durum değil.
Herkesi
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gruplar
adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Osmaniye Milletvekili
Ruhi Ersoy konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Ersoy. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA RUHİ ERSOY (Osmaniye) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; söz konusu öneriye cevabımız öncelikle şudur:
Israrla ve üzerinde durarak Türkiye Cumhuriyeti devletinin Suriyede bir
savaşta olmadığının, bir terörle ve terörist
mücadelesinde olduğunun altını çizmektir. Burada bir algı
yanılması ve algı yönetimiyle birlikte Türkiyenin
sınır ötesinde, başka bir ülkenin sınırlarında ne
işi var? sorusunu sorarak bu meselede toplumda farklı soru
işaretlerine gayret edenlerin temel zihniyeti
Basra Körfezinden
Akdenize kadar uzanan, sözüm ona terör koridorundan yapılanan ve
Türkiyeyi tehdit eden unsurun orada âdeta rahmine girilmiş,
bataklığa âdeta ve âdeta çok ciddi anlamda müdahaleler edilerek
Türkiyeye, Türkiyeyi tehdit eden unsurlara karşı ciddi anlamda bir
mücadele verilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti devleti daha önce terörle mücadeleyi
sınırı içerisinde veriyordu ve 90lı yıllardan bu
tarafa Türkiye Cumhuriyeti devletinin bu terörle mücadelesinde rahmetli
Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bataklık kurutulmadan
sivrisineklerle uğraşılmasın. diyordu. Bugün ortaya
konulan millî devlet politikasıyla, Milliyetçi Hareket Partisinin de
destekleriyle beraber âdeta Afrinde terörün döl yatağı olarak kabul
edilen yerler yerle bir edilerek terörist faaliyetler yok edilmektedir.
Beraberinde de insana insanca bir yaşamın Mehmetçikin eliyle bölgeye
gittiği görülmektedir. Suriye sınırlarında, mevcut rejim
dâhil, El Bab bölgesinden daha iddialı insanca bir yaşam tesis edilen
ikinci bir yer varsa buyursunlar, sorsunlar Türk askerinin ve Türkiye'nin orada
ne işi var diye, biz de onun hesabını verelim. Zeytin
Dalıyla oraya giden Türk askeri insana insanca bir yaşam için ve
PYDnin tehdidi ve ölüm tuzaklarıyla karşı karşıya
kalan bölgedeki masum halkı korumak için gidiyor. Orada insani yardım
ile kendi ülke güvenliğini birlikte gördüğü için gidiyor. Bütün bu
mücadelelere de büyük Türk milleti büyük bir coşku ve heyecanla destek
verip seferberlik ruhuyla âdeta bunun heyecanını hissediyor.
Millî
akıl ve stratejiyle bölgede bulunan Mehmetçik oradan bize mektup
yazıyor, mesaj yazıyor. Ne diyor biliyor musunuz? Bize gelen bir
mesajı sizlere okumak istiyorum: Bugün
yaşadıklarımız, ülkemizin içeride ve dışarıda
karşılaştığı kimi sorun ve olaylar, sıradan,
alelade gelişmeler değildir. Türk milletinin kendi ayakları
üzerinde durma gayretinin görüldüğü ve sorunlar yumağıyla tekrar
çevrelenmek istendiği için açıkça Türkiye
karıştırılmaya çalışılıyor. Aziz Türk
milleti yaşanan süreci görmekte. Biz de Türk milletinin iradesini
arkamıza alarak buradayız. Biz sonuna kadar burada mücadelemizi
vereceğiz, yeter ki siz masada kaybetmeyin. diyor. Bunu diyen bir
Mehmetçik.
Şahsıma
gönderilen bu mektubu Genel Kurula ve büyük Türk milletine armağan
ediyorum.
Saygılarımla.
(MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Ersoy.
Gruplar
adına ikinci söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ardahan
Milletvekili Öztürk Yılmaza aittir.
Buyurun
Sayın Yılmaz. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; partimizin Suriye politikasını bu kürsüden defalarca
açıkladık. Tabii, bu vesileyle birkaç önemli hususa değinmek
istiyoruz. Bunlardan bir tanesi, ABD ile Rusyanın Suriye konusunda,
esasen, kamuoyuna gösterdikleri gibi bir çatışma içerisinde
olmadıklarını, perde arkasından birbirleriyle pekâlâ
anlaştıklarını ve Suriye dosyasını yönettiklerini
belirtmek istiyoruz.
Astana
süreci, Soçi, Cenevre, bunların hepsi Suriyedeki savaşı önlemeye
yetmedi, iç savaş olanca hızıyla devam ediyor. Esasen bir çözüm
olabilirdi. Mesela, Tacikistanda iç savaş olduğunda,
Tacikistanın şu andaki Cumhurbaşkanı İmamali Rahman
bütün savaşan tarafları yenmiş, ülkede birliği
sağlamış, anayasayı yapmış ve şu andaki
düzeni kurmuştu. Ama şu anda Suriyede böyle bir şey olmuyor,
Esat ne yenmiş tam manada ne de yenilmiştir.
Diğer
taraftan Bosna Hersek örneği var biliyorsunuz. Orada da uluslararası
toplumun bir anlaşmayı -esasen bir manda sistemini- getirip dayattığını
ve uluslararası toplumun bir anlaşması sonucu Bosna Hersekte
savaşın sonlandırıldığını biliyoruz.
Suriye
savaşında da askerî çözümün olmayacağını bilmemiz
lazım. Ne olursa olsun Suriyede askerî bir çözüm olmuyor çünkü artık
uluslararası güçler buraya konuşlanmış durumda.
Rusyanın ciddi manada kuvvet kaydırdığını
biliyoruz, üsler elde edinmiş, bu bölgeyi bu kadar
taşeronlaştırmış. Diğer taraftan ABDnin de bu
zamana kadar hiç olmadığı kadar Suriyeye yerleştiğini
bilmemiz lazım. Artık Suriyedeki halklar istese bile kolay kolay
çözüm olmuyor. Bizim yapmamız gereken, siyasi süreci
hızlandırmak. Siyasi süreç nasıl
hızlandırılabilir? Yani Astanadaki, Soçideki görüşmeler
elbette olaya bir noktada katkı sağladı ama sonuca gidecek yolda
ciddi manada bir merhale teşkil etmiyor.
Diğer
taraftan Cenevre görüşmeleri de tıkanmış durumda. Ne yapmak
lazım? Yapılması gereken şey şu: Her şeyden önce
gerek Afrin Operasyonu gerek diğer risk ve tehditler ne zaman
giderilebilir? Ne zaman ki Suriyede siyasi bir çözüm sağlanabilir, o
zaman giderilebilir. Elbette Suriyenin geleceğine Suriye halkı
karar verecektir. deniyor ama esasen Suriye halkının karar
vermeyeceğini de kabul etmemiz lazım. Çünkü uluslararası toplum
Suriyeyi şu anda resmen manda yönetimine almış ve iradesini
gasbetmiştir. Böyle bir durumda bizim bir komşu olarak geçmişe
dönük hatalardan sıyrılarak, ön yargılardan kurtularak ve esasen
gerçekle yüzleşerek bir yol bulmamız lazım. O yolun da bir
şekilde yeni diyalog kanalları açmak suretiyle sağlanabileceğini
belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Son
söz Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Şanlıurfa
Milletvekili Mehmet Kasım Gülpınara aittir.
Buyurun
Sayın Gülpınar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA MEHMET KASIM GÜLPINAR (Şanlıurfa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi
Grubunun vermiş olduğu öneri üzerinde söz almış
bulunuyorum.
Aslında
ben farklı bir zaviyeden meseleye bakacaktım ama Ayhan Bey tabii beni
farklı bir konuşmaya sevk etti, kendisiyle ortak yönlerimiz de var
ama. Ortak bir nokta yakaladık, evet, doğrudur. Geçen konuşmamda
da bahsettim, yüzyıl önceki mesele. Yüzyıl önce yine nasıl aynı
bir dizayn yapıldıysa bugün de aynı dizayn yapılmaya
çalışılıyor. Bu konuda kesinlikle hemfikiriz. Ama hemfikir
olmadığımız bir nokta var. İbret
alınmadığını Ayhan Bey ifade etti ama aslında
bugün tamamen tarihten ibret aldığımız için böyle bir
şeye girişmiş durumdayız. Çünkü geçmişte nasıl o
dizayn yapıldıysa, Orta Doğu üzerinde bu oyunlar
Batılı güçler tarafından oynanıyorsa bugün aynı
şekilde o oyunlar tekerrür ediyor ve bizler geçmişte
yaptığımız gibi aynı şekilde yine ülkemizi
savunmak adına, bölünmezliğimizi savunmak adına, Batıyla,
bu emperyal güçlerle mücadele etmek adına ve ibret
aldığımız için bu operasyonu yapmak durumundayız.
Tabii,
burada her şeyi bir tarafa bırakalım -Afrin Operasyonunu, Orta
Doğudaki gelişmeleri- şimdi burada bir hakikat var ki bunda
hepimiz hemfikiriz. Biliyorsunuz DAEŞ denilen bir örgüt var ve Batı
özellikle bu DAEŞ örgütüyle mücadele ettiğini çok net bir
şekilde iddia ediyor. Şimdi, burada işin esas vahim
noktası, madem DAEŞ böyle bir tehdit unsuru, madem böyle bir tehlike
arz ediyor, neden Batı kendi güçlerini, kendi gençlerini gönderip
DAEŞle savaştırmıyor da benim kendi ülkemin gençlerini
-işte o sizin o yüzyıl önce bahsettiğiniz aynı olayın
tekerrürü neticesinde- Suriyeye sevk edip DAEŞle savaştırma
ihtiyacı duyuyor ve benim kendi gençlerim neden Batının kendi
bu oyununa alet olma ihtiyacı duyuyor? Benim bütün üzerinde durmak
istediğim esas mesele bu.
Tabii
DAEŞ dediğiniz çok farklı. Daha önceki konuşmada yine
bahsedildi kokteyl örgütler meselesi. Tabii, kokteyl örgütler aslında
çok güzel bir kavram, onun altına da ben imza atıyorum. Şimdi,
burada neyin kokteyl olduğu, neyin kokteyl olmadığı çok
açık ve net bir şekilde. Çinden gelen, ta Hollandadan,
İspanyadan, Fransadan, Amerikadan, Avustralyadan, Yeni Zelandadan
gelen bütün o gençlerin, askerlerin -neyse artık- çarpışmaya
gelen insanların oluşturduğu örgütler mi kokteyl örgütler, yoksa
kendi ülkesini burada savunmaya gidip de her şeyini kaybetmiş ama
ülkesini geri alabilmek için Türk ordusuyla beraber hareket eden Özgür Suriye
Ordusu mu kokteyl örgüt, gerçekten ben bunu da merak ediyorum.
Tabii,
DAEŞ meselesi yine üzerinde hassasiyetle durulması gereken...
Aslında burada amaca matuf, işte sizlerin de diline pelesenk
olmuş, her seferinde ısrarla vurguladığınız
İslamcı Sünni cihatçı kelimelerini maalesef
Batının kullandığı şekilde burada kendi
milletvekillerimizin ağzından da duymak bizi gerçekten vicdanen
yaralıyor. Sakalı bırak, sarığı tak,
Allahuekber deyip başı kes; tamam, oldubitti! İşte,
Batının arzu ettiği böyle bir algı operasyonu.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Üç dakikaya oy kullanmıştı efendim İç Tüzük
değişikliğinde.
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Ne yapıyordun o zaman?
MEHMET
KASIM GÜLPINAR (Devamla) Ben o gün yoktum, o gün yurt dışında
görevliydim, Komisyon Başkanıyım.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Mazeret geçerli, kabul ediyoruz, verin efendim.
MEHMET
KASIM GÜLPINAR (Devamla) Ama zamanımdan çalıyorsunuz Özgür Bey.
İşte
burada Batının tamamen arzuladığı o algı
operasyonuna da maalesef hep birlikte alet oluyoruz. Hâlbuki İslamı
bilen, Kur'anı bilen, Peygamberini bilen herkes bunun İslamiyetle
ilgisi, alakası olmadığını çok net bir şekilde
zaten kabul edecek.
Her
ne hikmetse DAEŞ böyle bir amaçla hareket ediyor ama gerçekten ondan
korkması gerekenler hiçbir şekilde çekinmiyor, endişe duymuyor
ama ben bir Müslüman olarak, en basitinden karşı karşıya
geldiğimde çok net bir şekilde biliyorum ki sakalım
olmadığı için başımı Allahuekber diye kesecek
bir yapıyla karşı karşıyayız. Kimin gerçek
Müslüman olduğunu, kimin Müslümanlığı zedelemek için böyle
bir algı operasyonuna hizmet ettiğini de ben değerli milletvekillerinin
dikkatine sunuyorum.
Tabii,
bu konuda konuşulacak çok şey var. Özgür Bey doğru söylüyor, üç
dakika ama üç dakikada kesmek lazım, bir dakika da uzattım.
Sabrınızdan dolayı da ben teşekkür ediyorum.
Bu
önergenin de aleyhinde olduğumuzu belirtmek istiyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Halkların
Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
3.- CHP
Grubunun, İstanbul Milletvekili Ali Şeker ve arkadaşları
tarafından, ülkemizde artarak devam eden intihar vakalarının
sebeplerinin detaylarıyla araştırılarak bu tür
vakaların engellenmesine yönelik çözüm yollarının belirlenmesi
amacıyla 21/2/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 21
Şubat 2018 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
21/2/2018
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 21/2/2018 Çarşamba günü (bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Özgür
Özel
Manisa
CHP
Grubu Başkan Vekili
Öneri:
İstanbul
Milletvekili Ali Şeker ve arkadaşları tarafından, ülkemizde
artarak devam eden intihar vakalarının sebeplerinin detaylarıyla
araştırılarak bu tür vakaların engellenmesine yönelik çözüm
yollarının belirlenmesi amacıyla 21/2/2018 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırma önergesinin (1729 sıra no.lu) diğer önergelerin
önüne alınarak görüşmelerinin 21/2/2018 Çarşamba günlü
birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Öneri üzerinde öneri sahibi olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Ali Şeker konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Şeker. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA ALİ ŞEKER (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; grubumuz adına verdiğimiz intihar
vakalarının araştırılması için bir komisyon
kurulması hakkındaki önergemiz üzerine söz almış
bulunmaktayım.
İki
hafta önce seçim bölgemde intihar eden bir gencin cenazesine
katıldım. 11 Şubat Pazar günü cenazesine
katıldığım o genç kardeşimizin
arkadaşını da AKP Milletvekili Mustafa Ilıcalıyla
beraber 15 Temmuz Şehitler Köprüsünde intihardan birlikte vazgeçirdik. Bu
araştırma önergesini hazırlarken de başka bir genç
kardeşimizin intihar haberini öğrendik. Ulusal basının
üçüncü sayfa haberleri arasında önemli bir yer tutuyor artık intihar
vakaları. On beş yıllık iktidarınızın ülkeyi
getirdiği noktada geleceğe dair verebilecek bir umut
olmadığından özellikle genç nüfustaki insanların ne kadar
çok intihara sürüklendiğini görür olduk. Dünya Mutluluk Endeksinde
69uncu sıradayız, 2017 yılında 89 işçi intihar etti.
Bu intiharların en önemli sebebi geçinememek. İntihar, bir
insanın neticesinin ölüm olacağının bilincinde olarak
istemli bir biçimde bu eylemi gerçekleştirmeye kalkışmasıdır.
Bu durum sonuçları itibarıyla hayatına son veren kişinin
geride bıraktığı eş dost ve yakınlarına da
yoğun bir üzüntü yaşatmakta, toplumun üzerinde de travmatik sonuçlar
doğurmaktadır.
Dünya
Sağlık Örgütünün depresyon konusunda son
açıkladığı rapora göre Türkiyede 3 milyon 260 bin 677
kişi yani nüfusumuzun yüzde 4,4ü depresyonda. Raporda bireyleri intihara
sürükleyen en büyük riskin depresyon olduğuna işaret ediliyor. Son
bir ay içerisinde Antalyada, Balıkesirde ve Ankarada Türkiye Büyük
Millet Meclisi önünde işsizlik ve ekonomik gerekçelerle kendini yakarak
intihara kalkışanları ve 2sinin de intihar ettiği
vakaları -gözümüzün önünde- gördük, her ne kadar görmek istemeseniz de.
TÜİK
tarafından açıklanan son resmî verilere göre de ölümle sonuçlanan
intihar sayısı 2014 yılında 3.169 kişiyken 2015 yılında
artarak 3.211 kişiye çıktığı görülmekte yani bu
toplumda yaşayan 100 bin kişiden 4ü intihar ediyor.
İntihar
vakalarında tetikleyici unsurlardan biri de uyuşturucu. Madde ve
uyuşturucu bağımlılığı tedavilerinin
sağlık kuruluşları yerine tarikatlara, cemaatlere,
hocalara, muskacılara, üfürükçülere yönlendirildikleri görülmekte.
Nasıl sağlık hacamatçılara teslim edildiyse çocukları
uyuşturucudan kurtarmak için gittikleri yerler maalesef ki hacılar
hocalar. Cemaatlerin ve tarikatların uyuşturucu bağımlılığı
gibi ciddi bir tıbbi uzmanlık gerektiren konulara müdahale etmesi ve
bu konularda kendilerini yetkin görmeleri kabul edilemez bir durumdur ve son
dönemde daha da fazla göz yumulmaktadır. Maalesef, Boğaziçi Köprüsünde
intihar eden çocuğun intihar etmeden bir ay önce Adıyaman Menzil
tarikatına gittiği ve burada da kendisini
sıkıntılardan kurtardığıyla ilgili Facebook
paylaşımı orada duruyor. 15 Temmuz darbe girişiminin AKP
hükûmetlerince palazlandırılan ve Ne istediler de vermedik? denilen
bir cemaat tarafından gerçekleştirildiği
düşünüldüğünde, bu tutumun gelecek kuşaklar ve ülkemizin sosyal,
siyasal, kültürel ve siyasi geleceği için büyük tehlike arz edeceği
göz ardı edilmemelidir.
Bireysel
silahlanmada artış intihar vakalarını
kolaylaştırmakta ve sayısını artırmaktadır.
15 Temmuz darbe girişiminden bu yana 60ın üzerinde KHK mağduru
intihar etmiştir. Bir zamanlar ülkenin en saygın mesleklerinden olan
doktorlar tükenmişlik sendromu nedeniyle intihar etmekte. Sadece doktorlar
hayatını kaybetmiyor, toplum sağlığını da
kaybediyor gelecekte.
Bu
umutsuzluk ve karamsarlık sonucunda sadece intihara
kalkışmıyor insanlar, ülkeyi de terk ediyorlar; büyük bir göç
var, beyin göçü ve sermaye göçü. New World Wealth raporuna göre son üç
yılda 13 bin milyoner ülkeyi terk etti. Bu rakamın 12 bini son iki
yılda başka ülkelere göç etti. Bunun sebebi, yine, geleceğe dair
umutsuzluk.
Sonuç
olarak, ülkemizde farklı gerekçelerle her yıl 10 binlerce kişi
intihar girişiminde bulunmakta. Bugüne kadar muhalefet olarak ülkenin
yaşadığı sorunlarla ilgili verdiğimiz
araştırma önergelerini reddettiniz. Terör, çevre, kadın
sorunları, gençlik sorunları, esnafın sorunları,
uyuşturucu sorunu, tarım sorunu, ÖSYM gibi birçok konuda bunları
reddettiniz. Ülkenin içinde bulunduğu durum, tüketime dayalı ekonomi
politikalarınız gelecekte çocukların iş bulma umudunu da
karartıyor. Bu araştırma önergesiyle sizlere Gelin, ülkemizde
sürekli artan intihar vakalarını birlikte araştıralım.
diyoruz. Bu konu hepimizin sorunu, çözüm bulmak da siyasetçiler olarak bizim
görevimiz. Kutuplaştırma ve gerginlik siyaseti ülkemizin huzurunu
kaybettirdi. Gelecekte daha çok genç hayatını kaybetmeden bu soruna
çözüm bulmaya davet ediyorum sizleri.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Ahmet Selim Yurdakul
konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Yurdakul. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; toplum sağlığını ve
huzurunu etkileyen intihar sorunu hakkında Milliyetçi Hareket Partisi
adına söz aldım.
Hâlihazırda,
insanları intihara sürükleyen uyuşturucu ve
bağımlılıkla mücadele konusunda Milliyetçi Hareket Partisi
olarak verdiğimiz önergeye istinaden şu anda Meclis
araştırma komisyonunda da çalışmalarımız devam
ediyor.
Muhterem
vatandaşlar, milletvekilleri olarak Türk milletinin huzuru ve refahı
için bu sıralarda oturuyoruz. İntihar, günümüzde modern
toplumların bir sorunu, doğal olarak ülkemiz de bu
sıkıntıyı yaşıyor. Yapılan
araştırmalar, intihara teşebbüs eden
vatandaşlarımızın çeşitli olaylar sonucu gelişen
depresyon nedeniyle bu yola girdiğini ortaya koyuyor. TÜİK verilerine
göre, ölümle sonuçlanan intihar vakalarının sayısı 2014te
3.169 iken 2015 yılında 3.211 kişi intihar etmek suretiyle
aramızdan ayrılmıştır. Bir kardeşimizi bile
intihardan kurtarmak mümkün olacaksa devlet olarak tüm imkânlar seferber
edilmelidir.
Gençlerimizin
sorunlarını çözerken ailelere, psikologlara ve milletimize de büyük
sorumluluk düşmektedir. Çocukluktan itibaren verilecek etkili
iletişim teknikleri eğitimleriyle stresle başa çıkabilen ve
gerektiğinde Hayır. diyebilen bir nesil oluşturabiliriz. Bu
eğitimler neticesinde çocuklarımız ve gençlerimiz ruhsal
sıkıntı anlarında sorunlarını iletişim
kurarak çözebilir bir kapasiteye ulaşabilir. Etkili iletişim
yöntemleriyle birçok sorunun üstesinden gelebiliriz. Çok zor bir günün
akşamında hayatını sona erdirmek üzere olan bir kişiyi
belki sıcak bir merhabayla veya hayatın kısa bir sohbetiyle
hayata bağlamak mümkün olabilir.
Bu
aşamada, vatandaşlarımızın ve toplumumuzun ruh
sağlığını korumak üzere Milliyetçi Hareket Partisi
olarak bir yasa önerimiz var. Ruh sağlığını korumak
üzere oluşturulan bu kanun teklifi için Aydın Milletvekilimiz
Sayın Deniz Depboyluya müteşekkiriz. Bu kanun teklifini kısa
sürede Sağlık Komisyonundan da geçirerek Türk milletinin huzuruna
getirmek istiyoruz. Bunun haricinde, toplum sağlığını
korumak için Milliyetçi Hareket Partisi olarak sosyal, kültürel ve sportif
etkinlikleri artıracak politikalarımız olduğunu da ifade
etmek istiyorum. Tabii, bu kadar kısa bir süre içerisinde bu
politikalarımızın içerisindeki detayları sizlere sunmak
mümkün değil ancak istediğiniz takdirde, rahatlıkla bunu seçim
beyannamelerimizde, internet sayfalarımızda, resmî
sayfalarımızda görebilirsiniz ve zamanı gelince de tek tek bu
açıklamaları sizlere sunmaktan büyük bir memnuniyet
duyacağız.
Ayrıca başta gençlerimiz olmak üzere özellikle
işsizlik sorununu bitirmek ve gelir dağılımındaki
adaleti tesis etmek istiyoruz. Bunun için de gerekli tüm politikaları daha
önce de sunduk ve sunmaya devam edeceğiz.
Hepinizi ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp konuşacaktır.
Buyurun Sayın Yiğitalp. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA SİBEL YİĞİTALP
(Diyarbakır) Sayın Başkan Değerli milletvekilleri; Dünya
Sağlık Örgütünün birtakım verileri burada paylaşıldı
ve Türkiyedeki veriler de çok ürkütücü. Ve bu ürkütmesinin
dışında da bunu izleme, bunu sahiplenme, buna çözüm bulabilme
konusundaki bu mevcut durum bence bir o kadar da ürkütücüdür. Çünkü buna sahip
çıkma mekanizmasının iktidar olduğunun ve iktidarın da
buna yönelik bir çözüm üzerinden dinlemesi ve nasıl çözebiliriz üzerinden
ortaklaşması gereken bir sorumluluğa sahip olduğunun tekrar
altını çizerek konuşmama başlamak istiyorum.
Evet, 3 milyon 260 bin kişinin depresyon tedavisi
gördüğü söyleniyor ama bu başvuruda bulunan kişi
sayısı ama bir de milyonlarca kişi başvuru
yapmamış durumda. Uyuşturucuya baktığınızda
son altı yılda 17 kat artmış olan bir uyuşturucu oranıyla
karşı karşıyayız ve işsizlik son derece
artmış durumda. İnsanlar ciddi anlamda madde
bağımlılığına, uyuşturucu madde
bağımlılığına çok fazlasıyla
bulaşmış bir durumda ve buna dair yaptırım
araçlarına baktığınızda da maalesef çok yetersiz,
eksik ve özensiz bir yaklaşımla yine karşı
karşıyayız. Bu durum uyuşturucu
bağımlılığı uzun süredir var ama özellikle son
dört beş yılda çok yüksek bir orana çıktı. Ben
Diyarbakır kenti vekili olmam sebebiyle de uyuşturucu
bağımlılığı çok fazla artmış, buna
karşı ne yapılabilir diye burada defalarca söyledim.
ısrarla söyledim ama ne yazık ki yine bir cevap almış
değilim.
Bunları söyleyerek ve sonuçları üzerinden
gitmeyip biraz nedenlerini tartışabilirsek belki biz bazı
konularda çözüm bulabiliriz ama nedenlerini tartışırsak
birtakım hakikatlerle yüz yüze geleceğimiz için muhtemelen o
yüzleşmeden korkan ve yüzleşmeden imtina eden bir iktidarla
karşı karşıyayız. Bunu da söyleyerek şu anda
Diyarbakırdan biraz bahsetmek istiyorum. Arkadaşlar,
Diyarbakırda özellikle bazı il ve ilçe örgütlerimizin olduğu
yerlerde, sokağa çıkma yasaklarının bulunduğu
ilçelerde çok fazla uyuşturucu bağımlılığı
var ve bu uyuşturucular da emniyetin bulunduğu alanlarda ve
okulların hemen önünde torbacılar diye tariflenen insanlar
tarafından satılıyor. Emniyete bahsedildiğinde,
çağrı yapıldığında geliyor, hemen adli bir vaka
gibi görüp devamında gidiyor. Hâlbuki emniyet de çok iyi biliyor nerede
satılıyor, kim satıyor, nasıl oluyor ama buna
karşı yeterli düzeyde önlem alınmıyor. Çünkü, emniyete
verilen görev ve sorumluluk daha çok Halkların Demokratik Partisi,
Demokratik Bölgeler Partisi ve muhalefet neler yapıyor, demokratik
siyasette neler yapıyor onu takip etmekle yükümlü olduğu için
uyuşturucu kullananlardan çok, bağımlılara
satışından çok genel olarak asli görevini onunla götürüyor
dolayısıyla asli görevinden biraz daha uzak bir yerlerde işini
yapıyor. Buradan yine hatırlatalım güvenlik, kolluk güçlerine ve
özellikle İçişleri Bakanlığına: Asıl sorumluluk
budur. İnsanları uyuşturucu madde bağımlığına
karşı nasıl bir koruma tedbiriniz var? Uyuşturucu
bağımlığına karşı ne geliştirdiniz?
Yani özellikle sosyal mekanizmalar ne kadar yaygın? Bunu cemaatler
üzerinden lütfen tartışmaya açmayın, Diyanet üzerinden asla
tartışmaya açmayın; bu başka bir meseledir. Çünkü,
uyuşturucu bağımlığı bilimsel bir bakış
açısıyla mücadele edilmesi gereken bir durumdur. Tabii ki maneviyat
gereklidir ama asıl bu işe bilimsel yolla bakınca biz gerçek
çözümlere ulaşabiliriz. Ama, bizim maalesef
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen.
SİBEL
YİĞİTALP (Devamla)
bakış açımız
bilimsellikten uzak olduğu için biraz buna dikkat etmekte fayda var.
Ben,
ısrarla altını çizerek söylüyorum: Bu işin yolu yöntemi
bilimsel, nitelikli, kamusal hizmet alanlarına dönüştürmektir, bu da
sosyal politikalarla olur ve bunun üzerinden yapılmış olan
çalışmalar çok yetersizdir. Yapılan birtakım telkinler
vardı, bu son dönemlerde Diyanetin de birtakım telkinleri var veya
cemaatler üzerinden telkinler var. Lütfen ve lütfen artık bilimsel
bakın, nitelikli bir çözüm üzerine tartışmaya açın, gelin
bunu birlikte sorumluluk alarak çözelim ve gelin gerçekten bunu kendinize dert
edinin. Uyuşturucu bağımlılığı çok ciddi bir
problemdir, devasa bir sorundur ve bu devasa soruna karşı çözüm de
hepimizin elindedir.
Hepinizi
saygıyla sevgiyle selamlıyorum arkadaşlar. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Fatma
Benli konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Benli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA FATMA BENLİ (İstanbul) Teşekkürler
Sayın Başkan.
CHPnin
intihar vakalarına ilişkin Meclis araştırma komisyonu
kurulmasına yönelik önergesi hakkında grubum adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Gazi Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Ancak,
öncelikle, Meclis araştırma önergelerine ilişkin ifade etmek
istediğim üzere, özellikle sosyal medya üzerinden, sanki Meclisteki
milletvekilleri bu konuları önemsemiyormuş ya da ilgili
bakanlıklar bu konuda çalışma yapmıyormuşçasına
Meclis araştırma önergelerinin tamamının
reddedildiğine ilişkin haksız bir kampanya yürütülmektedir.
Özellikle de çocuk istismarına yönelik olan, ertesi gün -olması
gerektiği üzere- bütün partilerin onayıyla kabul edilen Çocuk
İstismarını Önleme Komisyonu kurulmamış ya da
aynı şekilde yine bütün partilerin onayıyla kabul edilen Adana
Aladağdaki çocuklara ilişkin Meclis araştırma komisyonu
kurulmamış, bu konuda araştırma komisyonları
çalışma yapmamışçasına bir gün önce verilen
önergelerin reddinden bahsedilmesi sadece AK PARTİ Hükûmetine değil
bizatihi bu Meclise karşı haksızlık
oluşturmaktadır.
Sonuçta,
Meclis araştırma komisyonlarının kurulması
gerektiği aşikârdır ancak bunun çalışma takvimiyle
alakalı olduğu da önemsenmelidir. Mecliste şu an on sekiz ana
komisyon bulunmaktadır, yurt dışında komisyon
çalışmaları devam etmektedir, yasama çalışmaları
devam etmektedir, daha önce kurulan Meclis araştırma
komisyonları çalışmalarını sürdürmektedir. Bunun
dışında sadece son iki sene içerisinde Mecliste komisyon
kurulması teklif edilen Meclis araştırma önergesi
sayısı 2.426dır. Her bir komisyonda 15 üye bulunmaktadır.
Meclis tüm yasama çalışmalarını durdursa, diğer
komisyon çalışmalarına ara verse bile 2.426 tane Meclis
araştırma komisyonunun çalışmasını istese de
yapamayacağı aşikârdır.
Elbette
ki intihar vakaları önemlidir. Sonuçta, Türkiyedeki intihar vakaları
Amerika ya da Avrupanın çok daha altında olsa bile her bir vaka
hepimizin yüreğini dağlamaktadır çünkü sadece canına
kasteden kişiler için değil tüm ailesi ve tüm toplum üzerinde onulmaz
yaralara sebebiyet vermektedir. Bununla ilgili Sağlık
Bakanlığı çalışmalarını yürütmektedir.
Özellikle intihar vakalarının önlenmesine ilişkin
farkındalık eğitimleri yapılmakta, Dünya Sağlık
Örgütünün bu konudaki çalışmaları
yaygınlaştırılmakta, risk grupları
oluşturulmakta, bu risk grupları üzerinde çalışmalar
yapılmakta; öğretmenler, sağlık mensupları, cezaevi
çalışanları, medya çalışanlarına yönelik
çalışmalar artarak devam etmektedir. Nitekim CHP önergesi içerisinde
uyuşturucu bağımlılarının üfürükçülere
yönlendirilmesi ya da işsizlikle alakalı bilgilere yer
verilmiştir. İşsizlik önemli bir sorundur, intihar
vakalarının yüzde 1inin sebebini oluşturmaktadır, bu
nedenle Hükûmetimizin gündemindedir. Son on senede 8,5 milyon ek istihdam
sağlanmıştır ama artırılması gerektiği
için şu an istihdam seferberliği yapılmaktadır. Son bir
yılda 1,5 milyonu aşkın istihdam sağlanmış olup
bunu da devam ettirmemiz için çalışmalar yürütülmektedir.
Bir
dakikanızı rica edeceğim Başkanım.
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Üç dakikaya oy kullanmıştınız Fatma
Hanım.
FATMA
BENLİ (Devamla) Aynı şekilde önerge gerekçesinde yer alan
uyuşturucuyla alakalı olarak da
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) On dakikadan üçe indirdiniz. Helali hoş olsun 1 dakika da.
FATMA
BENLİ (Devamla) Çok teşekkür ederim.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) İç Tüzükte siz üç dakikaya indirdiniz yani on
dakikaydı.
FATMA
BENLİ (Devamla) Çok teşekkür ediyorum
Şu
an önerge gerekçesinde yer alan uyuşturucu
bağımlılığına ilişkin olarak da daha önce
bütün milletvekillerimizin desteğiyle beraber kurulmuş olan Meclis
araştırma komisyonu çalışmalarını sürdürmektedir.
Uyuşturucu bağımlılığının intiharlar
üzerindeki etkisi yüzde 1,5 olup buna ilişkin önlemler de zaten
araştırma komisyonu içerisinde verilecektir. Bu noktada
intiharların önlenmesine ilişkin bakanlıklar
çalışmalarına sürdürdüğünden, uyuşturucuyla mücadeleye
ilişkin Meclis araştırma komisyonu bu alana ilişkin önerilerde
bulunmaya devam edeceğinden, şu anki Meclis takvimi ve devam eden
Meclis araştırma komisyonları yeni bir komisyon kurulmasına
imkân vermediği için bu yöndeki düşüncelerimi saygılarımla
Meclisimize arz ediyorum.
Teşekkürler.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler.. Öneri kabul edilmemiştir.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Özel, bir saniye, şu oylamayı da yapalım, sonra
size söz vereyim.
Gündemin
Seçim kısmına geçiyoruz.
IX.-
SEÇİMLER
A)
Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.-
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan
üyeliğe seçim
BAŞKAN
- İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda Cumhuriyet Halk
Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için İzmir Milletvekili Sayın
Zeynep Altıokun yerine Ankara Milletvekili Sayın Tekin Bingöl aday
gösterilmiştir.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın
Özel buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
28.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, İstanbul Milletvekili Fatma Benlinin CHP grup
önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, Sayın Hatip biraz önce
yaptığı konuşmasında araştırma
komisyonlarının reddinin toplumda yanlış
anlaşılacak şekilde sosyal medya tarafında
paylaşıldığı gibi ifadeler kullandı. Tabii bir
tane örnek bakılabilir, öyle bir durum varsa da onun üzerine
açıklık getirme ihtiyacı duyulabilir de şunu da
hatırlatmak lazım: 11 kez hekime karşı şiddet önergesi
reddedildi, Gaziantepli Doktor Ersin karnından bıçaklandıktan
sonra kabul edildi; Soma önergesi reddedildi, faciadan sonra kabul edildi;
uyuşturucuyla ilgili, bonzaiyle ilgili 8 kez reddedildi, toplumda infial
yaratacak bir bonzai vakasından sonra kabul edildi. Böyle olursa,
siyasetin konusudur bu, partinizin kısa muhalefet partiliği döneminde
o zamanlar istismar olarak ifade edilen aşırı gensoru verme,
aşırı araştırma önergesi verme ve reddedilen her araştırma
önergesinden sonra basın toplantısıyla Adalet ve Kalkınma
Partili milletvekillerinin kalabalık şekilde millete Parlamentoyu
şikâyet etme geleneğini de hatırlatmak isterim.
Çok
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:16.28
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.46
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Nurhayat ALTACA KAYIŞOĞLU
(Bursa), İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
Alınan
karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci
sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş'ın Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
X.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2099)
ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 519 (x)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Dünkü
birleşimde İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülen 519 sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştı. Şimdi soru-cevap
işlemini başlatacağız.
Sayın
milletvekilleri, dünkü esasa göre sisteme sırayla giren sayın
milletvekillerini ben okuyacağım, esas alacağımız
liste bu.
Sırayla
okuyorum: Sayın Tanal, Sayın Bektaşoğlu -sisteme girerseniz
iyi olur- Sayın Balbay, Sayın İrgil, Sayın Arslan,
Sayın Şimşek, Sayın Aydın, Sayın
Gaytancıoğlu, Sayın Durmaz, Sayın Toğrul, Sayın
Özdemir, Sayın Kuyucuoğlu, Sayın Topal sisteme böyle
sırayla girmiş.
Evet,
Sayın Tanaldan başlıyoruz.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, bu yasa değişikliğiyle birlikte üniversitelerin
hangi sorunları halledilmiş olacak, üniversitelerin hangi sorunu
düzelmiş olacak?
İkinci
bir sorum: Bu yasa değişikliği üniversitelerdeki kamu
hizmetindeki verimi arttırabilecek mi? Hangi verimi artırabilecek?
Üçüncüsü:
Yardımcı doçent kadrosundan öğretim kadrosuna geçiyor, doktor
öğretim üyesi. Burada acaba özlük haklarında
Madem bu
-tenzilirütbedir deriz biz- tenzilirütbenin
karşılığında bilimsel, özgür bir toplumsal
çalışmanın yapılması için özlük haklarını 100
TL yerine aylık 1.500 TL yapmamızın ne mahzuru var? Daha
doğru, daha verimli bir çalışma olmaz mı?
Yardımcı
doçent kadrosu unvanından doktor unvanına kaç kişi geçiyor?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Bektaşoğlu
BÜLENT
YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Çocuklara
dönük kan donduran, vahşet içeren eylemler tüm yoğunluğuyla
artarak devam ediyor. Geçtiğimiz hafta bu konuda yine gündem oluştu.
Buna bağlı olarak da toplumsal duyarlılık ve tepkiler de
arttı, Meclisimize dönük çağrılar da yapıldı;
haklılar. Çocuklarımızı şiddetten, tecavüzden,
tacizden, istismardan korumalıyız; çocuklarımızın
erken evlenmelerine, çalıştırılmalarına, sevgisiz
kalmalarına, sokaklarda büyümelerine, suç işlemelerine, mülteci
olmalarına, tarikat yurtlarında yanmalarına engel
olmalıyız. Onlara barınma, beslenme, sağlık,
çağdaş eğitim gibi evrensel haklarını
sağlamalıyız. Bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak alnımızın
akıyla bu işlerden çıktığımızı
zannediyorum. Bugüne kadar yasama faaliyetleri kapsamında üzerimize
düşen görev ve sorumlulukları eksiksiz yerine getirdik. Bu Mecliste
bulunan her milletvekili arkadaşımızın böyle düşünmesi
gerekir. Görmezden gelmekle, reddetmekle, korumakla, aklamakla bir sonuç elde
edilmiyor, taraf olmalıyız. Ülkemizin bütün çocukları bizlere
emanet. Hâlâ vakit geç değil. Bir an önce Mecliste hukuki düzenlemelerin
yapılmasını bekliyoruz.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın İrgil, buyurun.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Sayın
Bakanım, hoş geldiniz.
Bildiğiniz
gibi, bu tasarıyla birlikte doçentlikle ilgili yeni tanımlamalar
geliyor. Bunlarla ilgili kamuoyunda çok sorulan sorulardan bir tanesi şu
Bunu tutanaklara geçmesi açısından size soruyorum, gerçi bürokrat
arkadaşlarla görüştüm, yanıtlarımı aldım ama
sizlerin de teyit etmesini bekliyorum.
Birincisi:
Doçentlik unvanı alımında doçentlik unvanı ile profesörlük
arasında geçen süre o unvanı alır almaz başlayacak mı?
İkincisi:
Doçentlik unvanı verilen yani sözlü sınav aşamasında kalan
ama eser aşamasını geçen arkadaşların, daha önce belli
farklı kriterler vardı 2016 öncesi ve sonrası, 2016 öncesi ve
sonrası kriterlere bakılmaksızın, girdikleri zamanın
konjonktürüne göre hepsinin doçent olarak unvanı verilecek mi? Bunu
eğer bugün burada tutanaklara geçersek yasanın da daha iyi
anlaşılması için iyi olacaktır.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Arslan
KAZIM
ARSLAN (Denizli) Millî Eğitim Bakanına soruyorum: Bugün
yardımcı doçentliğin kaldırılmasıyla ilgili
olarak 519 sıra sayılı Yasa Teklifini görüşüyoruz. YÖKten
ve üniversitelerden bu konuda bir şikâyet geldi mi? Bunu niçin
kaldırıyoruz? Cumhurbaşkanı istediği için mi bu yasa
tasarısını görüşüyoruz ve yardımcı
doçentliği kaldırıyoruz?
İki:
Üniversite eğitimi giderek çöküyor. Üniversitelerin birçok bölümünden
mezun olanlar işe giremiyor. Kısacası, aldıkları
diplomalar işe yaramıyor. Bu bölümleri kapatmayla ilgili bir
çalışma yapacak mısınız?
Üç:
Atanamayan 400 bine yakın öğretmenimiz var. Buna rağmen 25 bin
atama yapacağınızı söylediniz. 150 bin kadroya
ihtiyacınız olduğu hâlde sözleşmeli ve ücretli
öğretmen uygulamasını neden devam ettiriyorsunuz?
Bu
atamaları 150 bin olarak neden düşünmüyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Aydın
KAMİL
AYDIN (Erzurum) Sayın Bakanım, tabii konuyla alakalı
değil çünkü dün bu niyetimiz gerçekleşmişti. Son günlerde
kamuoyunu meşgul eden bir tartışma var. Bu, şeker
fabrikalarıyla ilgili bir özelleştirme süreci. Malumunuz bu, 2011den
sonra gündeme getirilmişti. İki defa bu düşünülüp planlanıp
daha sonra tekrar vazgeçildi. Gerçekten özellikle milletvekili olduğum
ilimizin de güzide bir şeker fabrikası, tarihî bir miras. Malumunuz
siz de Doğu Anadolu temsilcisisiniz. Bu bölgelerde devlet
yatırımları kolay kolay özelleştirmede
karşılık bulmuyor. Burada gerçekten birçok sektör mağdur
edilecek. Gerek çalışanları, sözleşmeli, kadrolu memuru
gerekse çiftçilerimiz
Zaten zor şartlarda tarım yapılıyor,
şeker pancarı ekiliyor. Bu anlamda biz gerçekten bu konuda
yardımlarınızı istiyoruz. Üç boyutlu bir mağduriyet
yaşanmasın. Bunlardan daha önce iki defa vazgeçildiği gibi
vazgeçilmesi konusunda gerekli girişimleri Hükûmetimizden talep ediyoruz.
Bütün
Erzurumlular adına ben bunu ifade etmek istedim.
Saygılar
sunuyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Gaytancıoğlu
OKAN
GAYTANCIOĞLU (Edirne) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Gençlik
ve Spor Bakanlığı gençlik kampları düzenliyor. Bu kamplarda
kamp lideri olarak görev almak isteyen her yıl belirli sayıda genci kamp
liderliği eğitimine göndererek kamp lideri yapıyor. Kamp
liderliği eğitimi alan adaylar gençlik kamplarında gençlere rol
model olacaklar, aktiviteler yaptırıp bilgi ve becerilerini
paylaşacaklar. Buraya kadar her şey normal.
Şimdi
madalyonun diğer yüzüne bakalım. Edindiğimiz bilgilere göre bu
kamp liderleri AKPnin gençlik kolları gibi çalışıyor.
Seçilen rol modeller nedense hep AKP üyelerinden oluşuyor. Örneğin
Edirne Keşan ve Uzunköprüde seçilen rol model kamp liderleri AKP gençlik
kolları üyesi. Acaba tesadüf mü yoksa bu işi sadece AKPli gençler mi
becerebiliyor? İş arayan herkesi İŞKURa
yönlendiriyorsunuz. Acaba bu kamp liderleri İŞKUR
aracılığıyla mı Gençlik ve Spor Bakanlığına
sözleşmeli olarak alındı, yoksa AKP dindar ve kindar gençlik
yetiştirmenin bir yolunu da gençlik kamplarında mı buldu? Acaba
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Balbay, buyurun.
MUSTAFA
ALİ BALBAY (İzmir) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, açığa alınan, görevden alınan pek çok öğretmen
Hâlden anlarsınız. deyip bize geliyor ve şunu söylüyorlar:
Açığa alındık, ihraç edildik. Ne Suçlusunuz. diyorlar ne
de Suçsuzsunuz. diyorlar, böyle bir ara noktadayız. Hatta dosyalar da
getirdiler. Bakanlık her şeyden önce buna bir öncelik versin,
suçluysak söylesin Şu nedenle suçlusunuz. değilsek de
hakkımızı iade etsin. diyorlar. Bunu ayrıca sizin
değerlendirmenize sunuyorum.
Bir
de son dönemde öne çıkan, 300 bin kadar üniversite öğrencisi
Türkiyenin yaşadığı sorunlar nedeniyle biz okuyamadık
-yani affa temelde biz de karşıyız ama- bu döneme özgü yeni bir
değerlendirme yapılsın. diyorlar. Üniversiteden
değişik nedenlerle atılmış 300 bin öğrencinin
terör ya da benzer suçlular dışında kalanlarının
eğitim hakkının verilmesi yönünde yoğun bir talep var, bunu
değerlendirmenize sunuyorum Sayın Bakan.
BAŞKAN
Sayın Şimşek, buyurun.
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, Silahlı Kuvvetlerde değişik sebeplerden
dolayı görevlerinden ayrılan yüzlerce uzman çavuş ve astsubay
mektupla bizlere başvurarak Zamanında değişik sebeplerden
ötürü Silahlı Kuvvetlerden ayrıldık ama şu anda Afrinde
kutsal bir mücadele yapılıyor, biz orada mücadele etmek istiyoruz;
askerimizin, polisimizin yanında yer almak istiyoruz. diyorlar. Bunlar,
bu taleplerine Silahlı Kuvvetlerin ve Emniyet Genel Müdürlüğünün
cevap vermesini gerçekten gönüllerinden istiyorlar. Bana hem isim soyad hem
telefon numaralarını göndermişler. Yüzlerce uzman çavuş ve
astsubay Biz Afrine gitmek istiyoruz, bu mücadelede Türk Silahlı
Kuvvetlerinin yanında yer almak istiyoruz. diyorlar. Bu talebi dikkate
alacağınızı umuyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Sayın Durmaz
Sayın
Toğrul, buyurun.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Teşekkür ederim.
Sayın
Bakanım, bir yasa teklifini görüşüyoruz ama şu anda
üniversitelerde, yıllardır doktorasını bitirmiş,
atanamayan araştırma görevlilerinin, yıllardır
doçentliğini hak etmiş ve doçentliğe atanmayan doçentlerin,
yıllardır doçentlik sürelerini tamamlamış ve
profesörlüğe atanmayı bekleyen profesör adaylarının çok
ciddi sayıda olduğunu biliyorum. Sayıyı size sormak
istiyorum. Neden atamıyorlar bu insanları? Bu yasa görüşülürken
bunları atamayı da düşünüyor musunuz?
Bir
diğer önemli nokta: TEOG Sınavını kaldırdınız.
Yerine bir çember sistemi getirdiğiniz basında yer alıyor.
Gittikçe bu çemberi daralttığınıza dair ifadeler var.
Nedir? Gerçekten çocuklarımız liselere nasıl
yerleştirilecekler? Somut bir cevap istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Şimdi
soruları cevaplandırmak üzere sözü Millî Eğitim
Bakanımız Sayın İsmet Yılmaz Beye
bırakıyorum.
Buyurun
Sayın Bakanım.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Öncelikle,
bir sayın vekilimiz şu andaki mevcut yardımcı doçent
sayısını sordu. Dolayısıyla da ne kadar kimse doktor
öğretim üyesi olacak? 35.995 yardımcı doçent kadrosunda görev
yapan akademisyen var, bunlar yasanın çıkmasıyla birlikte
doktor öğretim üyesi olacaklardır.
Yine
Sayın Vekilimizin Bu tasarı yasalaştığında, eser
incelemesinden başarılı olanlara mülakat da
kaldırıldığına göre- başka bir işleme gerek
kalmadan doçentlik unvanı verilecek mi? diye bir sorusu vardı. Bu
tasarı yasalaştığında, eser inceleme
aşamasından başarılı olan adaylara Üniversitelerarası
Kurulca, sözlü sınava gerek kalmadan doçentlik unvanı verilecek.
Unvan alındıktan sonra da diğer süreler başlayacak.
Yine,
Eski kriterlere göre geçmiş yıllarda eser incelemesinden
başarılı olup sınavda başarısız olanlar
güncel doçentlik kriterlerine tabi tutulacak mı? Hayır, böyle bir
tabi tutulma da söz konusu olmayacak.
Bir
başka soru da: Üniversiteler bünyesinde görev yapmakta olan öğretim
elemanlarından doktora eğitimlerini başarıyla tamamlayan
ancak öğretim üyesi kadrolarına atanamayan kaç kişi var?
diyerek
Sizin sorunuz yani profesörlüğe atanan, doçentliğe atanan
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Yardımcı doçent ve araştırma
görevlileri
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Araştırma
görevlisi 3.775 kişi, öğretim görevlisi 2.300, okutman 396,
eğitim öğretim planlayıcısı 2, uzman 606, çevirici 1
olmak üzere toplam 7.080 kişi atanamamış durumdadır.
Yine,
sayın vekilimiz doktor öğretim üyelerinin bu yardımcı
doçentlikten buna geçmesini bir tenzilirütbe olarak değerlendi, Özlük haklarının
100 lira arttırılması yerine 1.500 lira olsa daha iyi olmaz
mı? dedi. Biz de katılırız, daha iyi olur ama
inşallah Türkiye'nin ekonomik durumu daha iyileştikçe, millî gelirini
artırdıkça, millî gelirinden eğitime daha fazla kaynak
ayırdıkça bunlara verdiğimiz ücretleri de daha iyi bir duruma
getiririz.
Yine,
Sayın Bektaşoğlunun
Gerçekten çocuklarımızı
korumalıyız, çocuklarımızın kalacağı yerleri
devlet olarak biz karşılamalıyız, pansiyonlarda biz
ihtiyaçlarını gidermeliyiz, devletin dışında bir
başka yere, hiç kimseye ihtiyacı olmaması lazım, biz de
aynen katılıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
İnşallah gerçekten bu alanda geçmişle kıyaslayıp onu
söylüyorum, birdenbire istediğimiz noktaya gelebilmek mümkün değil
ama gerek pansiyon sayılarında gerekse Kredi Yurtların
öğrenci sayılarında büyük bir ilerleme gösterdik. Ancak daha
ihtiyaç var mı? Var. İnşallah önümüzdeki dönemde de onları
halledeceğiz.
Yine,
bir başka sayın vekilimiz Ya, bunu Sayın
Cumhurbaşkanı istediği için mi yapıyoruz? diyerek
Ben
gerçekten yardımcı doçent kadrosunda olanları da dinledim,
onların hepsi bundan memnun, Bizim istediğimiz talepti. dediler ama
profesörlerin ise yani bu sınavdan geçmiş olanların ise Acaba
böyle bir değişiklik yapılırsa üniversitelerde kalitede bir
geriye gitme mi olur? diye bir kaygıları var ama istisnasız
hangi yardımcı doçente sorarsanız sorun, Bu bizim talebimizdi.
diyorlar. Dolayısıyla, bu talepler milletvekili olarak bize
geldiği gibi halkın oyuyla seçilen Cumhurbaşkanına da
geliyor. Herkes vatandaşın sorunlarını dile getirsin ama
Cumhurbaşkanı dile getirmesin. yaklaşımının
doğru olmadığını düşünüyorum.
Yine,
bir başka, 400 bin öğretmen atanması talebi var. Siz şu
anda 25 bin öğretmen ataması yapıyorsunuz, 150 bin
yapın... 150 bin yapalım ama devletin ekonomisi var. Bu ekonominin
içinde hâkim ihtiyacı var, polis ihtiyacı var, hemşire
ihtiyacı var, sağlıkta ihtiyacı var. Dolayısıyla
da devlet olarak planlama yaparken sadece bir alanda yapsak diğer
alanlarda hizmet aksayacak. İstiyoruz ki sağlıkta da hizmet
aksamasın, güvenlikte de hizmet aksamasın, adalette de hizmet
aksamasın, eğitimde de hizmet aksamasın.
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) Eğitim olmadan hiçbiri olmaz Sayın
Bakan.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Peki, öğretmen
ataması yapmıyoruz ama dersler boş mu geçiyor? Hayır. Ne
yapıyoruz? Öyle veya böyle, ücretli öğretmenlerle biz bunları
gideriyoruz. Sayı gittikçe azalmış durumda, inşallah
önümüzdeki dönemlerde daha da azaltacağız.
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) 109 bin atanamayan öğretmen var.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Yine, Sayın
Aydının Şeker fabrikalarının
özelleştirilmemesi... Devlet yatırımı doğuya zor
gidiyor, bunlar öyle veya böyle bir şekilde doğuya gitmiş, o
hâlde bu devlet yatırımları korunmalı. Bir de şeker
pancarı ekenleri de koruyalım. diye... Biz de katılıyoruz.
Gerçekten, orada istihdam oluşturan, en azından oradaki çiftçinin
umudu olan, nüfusu da orada tutanlardan... Zaten, bu ana kadar ertelendi,
ertelenmelerinin gerekçeleri buydu. Dolayısıyla, devlet bir işi
yaparken diğer sosyal projeleri de dikkate alarak bir çalışma
yapıyor. Şimdiki durumda, Maliye Bakanlığımız da
diğer ilgili bakanlığımız da mutlaka bu hususları
dikkate alacaktır.
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) İhaleye çıkılıyor
Sayın Bakan. Neyi dikkate alacaklar? Özelleştiriyorlar.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Şeker
fabrikasını on yıl... Yani orada şartları vardır,
Şu kadar çalıştırmak kaydıyla. denilir.
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) Hayır, o kapanacak.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Dolayısıyla,
belli bir süre çalıştırma süresi konulur, mecburiyette
bırakılır. Alan kimse bu şartla alır ki
dolayısıyla pancar eken hiçbir vatandaş mağdur edilmez.
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) Özelleştirilenler de kapandı.
BAŞKAN
Müdahale etmeyelim sayın milletvekilleri. Sayın Bakan cevap
veriyor.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Yine, bir başka
soru: Gençlik ve Spor Bakanlığı gençlik kampları
düzenliyor. Bu gençlik kamplarında kamp lideri olarak AK PARTİ
gençlik kolları üyeleri mi seçiliyor? denildi. Ben, kamuda görev
verilirken böyle hiç kimseye Herhangi bir partiye üye midir, değil
midir? diye sorulduğunu düşünmüyorum. Bunu canıgönülden
söylüyorum.
KAMİL
OKYAY SINDIR (İzmir) Yapmayın ya.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Yok, hep öyle
sanılır ama bak, en çok kamu görevlisi alan benim. İşte, 20
bin-25 bin öğretmen alıyorum.
KAMİL
OKYAY SINDIR (İzmir) Siz değil, şahsınız değil,
maiyetinizdekiler.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Buradaki
kardeşlerimden Girerken partiden de bir kayıt getirin. diye hiç
kimse bir şey demez, onu söyleyeyim.
KAMİL
OKYAY SINDIR (İzmir) Yapmayın lütfen.
OKAN
GAYTANCIOĞLU (Edirne) İsimlerini veririz, isimlerini.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Bakın, şunu
söylemek isterim: Başarısızlık sürdürülebilir değil.
Sizin dükkânınız olsun, eğer kardeşiniz
dükkânınızı batıracaksa, iflasa götürecekse
kardeşinize bile dükkânınızı teslim etmezsiniz,
Teşekkür ederim kardeşim, siz durun. İhtiyacın neyse ben
karşılayayım. dersiniz ama dükkânı veya işletmeyi
ehil adama verirsiniz, liyakatli adama verirsiniz.
MURAT
EMİR (Ankara) FETÖye teslim ederken neredeydiniz? FETÖye siz teslim
ettiniz.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Türkiyenin bugün
geldiği durumlar da geçmişe kıyasla daha liyakatli, daha
ehliyetli kimselerle ülkenin yönetildiğini gösteriyor.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Bakanım, size ben mülakatları dinlettim,
ses kayıtlarını dinlettim mülakatlardaki.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Ne diyelim? Ama milletimiz
görüyor.
KAMİL
OKYAY SINDIR (İzmir) Biliyor da sesini çıkarmıyor.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Bir başka,
Sayın Balbayın sorusundaydı, görevden alınan veya ihraç
edilen kimselerden
Biz Bakanlık olarak gerçekten en büyük hassasiyeti
gösteriyoruz. Şu anda Bakanlığımız tarafından
açığa alınmış yaklaşık 500 civarında
-biraz aşağıda, biraz yukarıda- öğretmenimiz var.
Arkadaşlarımıza Lütfen bunları bir an önce
tamamlayalım. dedik. Tamamlıyoruz da birisi mahkemedeyken bir
itirafta bulunuyor, mahkemedeyken Ben vardım ama benim yanımda bu da
vardı. diyor, böyle durumlar
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) İhraçlar ne kadar Sayın Bakan, ihraçlar?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Ancak bunun
dışında valilikler tarafından da -yani Bakanlığımız
tarafından değil- açığa alınmış 3 bine
yakın öğretmenimiz var; öğretmenler için söylüyorum.
Dolayısıyla, İçişleri Bakanımızdan rica ettim:
Lütfen valiliklerimize talimat verelim bu öğretmenlerle ilgili,
açıkta kalmasınlar. Yani ne düşünüyorlarsa, olabilir, kamudan
ilişkinin kesilmesinin kamuya daha uygun olduğunu
değerlendiriyorlarsa bunu bize bildirsinler, sürüncemede kalmasın.
Yok, eğer ki bu kimselerin kamuda çalışması kamu hizmetinin
görülmesinde bir sakıncası yoktur diye bir görüşe varırlarsa
bize bildirsinler ki hem açıkta olan öğretmene ücret ödüyoruz, üçte
2sini ödüyoruz maaşının hem de öğretmen
olmadığı için yerine bir de ücretli öğretmen
görevlendiriyoruz. Dolayısıyla da biz mümkün olduğu kadar bir
çalışma yaptık Bakanlık bünyesinde, inşallah
valiliklerimizin çalışması da neticelendiğinde
Bunlar
sonuçta bizim vatandaşımız, öyle veya böyle, ister suçlu ister
suçsuz yine bizim vatandaşımız, hakkını hukukunu bizim
korumamız gerekir diye düşünüyorum ama İçişleri
Bakanlığıyla ortak çalışmamız gerekir diye de
düşünüyorum.
KAZIM
ARSLAN (Denizli) Sayın Bakan, siz soruşturma yapıyor musunuz
bunlarla ilgili?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Biz yapıyoruz.
KAZIM
ARSLAN (Denizli) Başkasına bırakarak olmaz ki. Hiçbir talep
olmadığı hâlde görevden alınan insanlar var.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Yok, yok, biz
gerçekten yapıyoruz. Dolayısıyla kanun hükmünde kararname ekine
koyarak ihraç ettiklerim Olağanüstü Hâl İnceleme Komisyonuna gidiyor.
Oraya gidip de geri dönenler de var, gerçekten var. Yani arkadaşlara
sordum: Dönenler niye döndüler? Sordukları soru şu
Efendim,
sosyal çevre araştırması yapmıştık. Bir
şekilde olağanüstü hâl kuruluyor. Yani biz biliyoruz, bu böyledir
ama
denildi. Öyle denildiyse sanki ilk anda, darbenin olduğu zaman bir
tsunami vardı, devletin bir tepki göstermesi normaldi ancak süre geçtikten
sonra Komisyon diyor ki: Sizin böyle bir düşünceniz, inancınız,
bunların kamuya
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Cümlemi
tamamlayacağım Başkanım.
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Açığa
alınması gerekmez. diyor. Dolayısıyla gerek yargı
yolu açıldı gerek olağanüstü hâl işlemleri
açıldı. İnşallah, bize yargı ne talimat verirse
gereğini yerine getiririz. Hukuk devleti olmanın gereği de
budur.
Yine,
Sayın Balbay Üniversite öğrencileri için bir af düşünülüyor
mu? dedi. Bu an için biz bir af düşünmüyoruz.
Yine,
uzman çavuş ve astsubaylar ayrıldı. Bunlardan tekrar kamuya
dönmek isteyenler
Millî Savunma Bakanlığımız -geçmiş
dönemlerden biliyorum- en azından o yapının zorlamasıyla
kurumlardan ayrılanların tekrar dönmesi için bir hak verdi,
sınavlara girme hakkı. Dolayısıyla ben de
katılırım bu fikre. Bunu hem İçişleri
Bakanımıza hem de Savunma Bakanımıza aynen ileteceğim
diyorum.
BAŞKAN
Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum.
Sayın
Özdemire de bir söz vereceğimi söylemiştim ama Sayın Özdemir,
sıra da sizdeydi zaten.
Buyurun.
SİBEL
ÖZDEMİR (İstanbul) Evet, teşekkür ederim.
Soru-cevap
kısmında süre kalmamıştı, tekrar söz hakkı
verdiğiniz için teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, Türk Eğitim Derneğinin, düşünce kuruluşunun 2017
Eğitim Değerlendirme Raporu yayınlandı, siz de muhtemelen
takip ettiniz. Burada önemli tespitler var tabii ki eğitim sistemindeki
sorunlarla ilgili. Özellikle, açık öğretim liselerine
kayıtlı öğrenci sayısının son beş yılda
yüzde 65 arttığını ve lise çağında 100 gençten
18inin okul dışında olması
Bu konu üzerinde özel bir
çalışma yapılacak mı, nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir
de çok geç yayınlanmasına rağmen, sizin döneminizde
yayınlanan Öğretmen Strateji Belgesinde, Sayın Bakan, burada
önemli tespitler vardı, öğretmenlerimizin çalışma
koşulları ve şartlarıyla ilgili somut tespitler vardı,
özellikle eğitim fakültelerinin niteliğinin
artırılması noktasında. Bu konuda da Strateji Belgesinin
yayınlanmasından itibaren bir çalışma yapıldı
mı?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanım, bitirelim.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Teşekkür
ediyorum.
Öncelikle
Strateji Belgesi, gerçekten, uzun yılların bir
çalışmasıydı, daha sonra Yüksek Planlama Kurulu
tarafından onaylanıp Resmî Gazetede yayınlandı. Burada amaç
şu: Doğru kimseleri öğretmen olarak almak.
Aldığımız kimseleri hizmet içi eğitimle en üst
seviyeye getirmek ve öğretmenin toplum içindeki algısını
daha iyi hâle getirmek ki yani öğretmenlik mesleği daha çok talep
edilsin diyerek üç ana ayak üzerine oturuyor ve bunun içerisinde öğretmen
performans değerlendirmesi de var. Yine, eğitim fakültelerini de
-tabii sadece değil- hem öğretmenler seçecek hem de eskiden ilk 700
binin, ilk 800 binin içerisine girip de eğitim fakültelerini seçebilmek
mümkünken bu yıl Yükseköğretim Kurulumuz geçen yıl
başlattı, ilk uygulaması geçen yıldı- 240 binin
arasına girenler ancak eğitim fakültelerini tercih edebilecek. Bu
yıl da yine 240 bin barajıyla gideceğiz. Önümüzdeki döneme
bakacağız ki burada daha iyileştirmeler varsa onu
yapacağız.
Bir
başka konu, öğrencilerin -eğitim görürken okulla birlikte,
öğrenciyle birlikte- pratiğini artırmak için eğitim
fakülteleriyle iş birliğini artıracağız. Tabii, hizmet
içi öğretmen akademisyenimiz de var, her bir öğretmen eğitim
merkezimizi bir ihtisas alanına çevirerek öğretmenlerimizi hizmet içi
eğitimle daha üst seviyeye çıkartalım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Genel söz: Hiçbir
eğitimin kalitesi öğretmenin kalitesinden daha yüksek değildir.
Öğretmenimizin kalitesini ne kadar artırırsak eğitimin
kalitesi de o kadar artacaktır.
Ben
tekrar teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Teklifin
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunacağım.
III.- YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Yoklama talep ediyoruz.
BAŞKAN
Oylamadan önce bir yoklama talebi var, önce bu işlemi
gerçekleştireceğim.
Sayın
Gürer, Sayın Özel, Sayın İrgil, Sayın Sındır,
Sayın Tanal, Sayın Engin, Sayın Zeybek, Sayın Tuncer,
Sayın Akın, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Arslan,
Sayın Durmaz, Sayın Şeker, Sayın Emir, Sayın
Akyıldız, Sayın Akaydın, Sayın Balbay, Sayın
Köksal, Sayın Özdemir, Sayın Gündoğdu, Sayın Ertem,
Sayın Nurlu, Sayın Köksal.
Yoklama
için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
- Toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime
yirmi dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.16
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.38
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Nurhayat ALTACA KAYIŞOĞLU
(Bursa), İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN
- 519 sıra sayılı Kanun Teklifinin maddelerine geçilmesine
ilişkin oylamadan önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı
yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi,
yoklama işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama
için beş dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır.
X.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2099)
ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 519) (Devam)
BAŞKAN
Teklifin maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
519
sıra sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Şimdi
birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci
bölüm 1 ila 19uncu maddeleri kapsamaktadır.
Birinci
bölüm üzerinde söz isteyen gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbaya aittir.
Sayın
Balbay, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Balbay, süreniz on dakika.
CHP
GRUBU ADINA MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, Sayın Bakan, sayın milletvekilleri; Türk Hava Kurumu Üniversitesi,
Türkiye'nin gerçekten geleceğe dönük en önemli üniversitelerinden biri.
Pek çok kişi de yılda 45 bin lira parayı ayırıp,
ailesinin birikimini buraya aktarıp bu üniversiteye gittiler. Çok güzel
bir başlangıç oldu ve bugün Türk Hava Kurumu Üniversitesinde,
sayın milletvekilleri, yüzlerce öğrenci mezuniyet bekliyor. Neden
mezuniyet bekliyor? Çünkü Türk Hava Kurumu Üniversitesinin pilot kapasitesi 50
kişiyken 150 kişi alınmış. Dördüncü yıla gelen,
gerekli uçuş süresince uçacak pilot bulamayınca, kendisini
eğitecek pilot bulamayınca bekliyor. İki yıldır, üç
yıldır mezuniyet bekleyen öğrenciler var. Türk Hava Kurumu
Üniversitesi mükemmel. 100 üzerinden en az 90. Her şey tamam, pilot
noksan.
Sayın
milletvekilleri, Sayın Bakan; Hükûmetin pek çok uygulaması bu
şekilde. Gerçekten toplumu çeken, Önemlidir, sonuç verecek. denilen bir
adım atılıyor ama bunun öteki aşamaları, genel
planlaması yapılmıyor. Eğitim en az yirmi halkalı bir
zincir. Bu zincirin bütün bölümleri sağlam olsa bile, bir halka çürük olsa
çektiğinizde oradan kopuyor. Bunu eleştirince de artık Hükûmet
Bu muhalefet, efendim, hamama gider kurna beğenmez, düğüne gider
zurna beğenmez. İşte yaptık, sadece bir eksik var, onu
eleştiriyor. diyor. Biraz önceki Türk Hava Kurumu Üniversitesi
örneğinde aktardığım gibi, eğitimin ne yazık ki
pek çok halkası çürük.
Şimdi,
Türk Hava Kurumunda yüzlerce öğrenci yılda 45 bin lira verip
-altıncı, yedinci yılda, bazıları belki de sekizinci
yılda- mezuniyet bekliyorlar. Plansızlığın ve
öngörüsüzlüğün çok tipik bir örneği.
Sayın
milletvekilleri, işte şu anda görüşmekte olduğumuz
eğitimle ilgili yasanın yardımcı doçentlerle ilgili bölümü
de buna çok benziyor. Türkiyede 36 bin civarında yardımcı
doçent var. Belli ki bunlardan 300-400ü, en çok 500ü hemen doçent
yapılacak. Fevkalade alakaya mazhar kişiler. Bütün mesele şu:
Kalan 34.500 yardımcı doçenti ne yapacağız?
Adını değiştirelim, unvanı değiştirelim,
yok, aynı kalsın ama 103 lira verelim. Şu andaki bu yasada
bütün çırpınış maalesef bu yönde. Yardımcı
doçentlerin çoğunun, Anadoluda Sivasından İzmirine,
İstanbuldan Ankaraya kadar pek çok yardımcı doçentin gözü
şu anda buradan geçecek yasada. Kimi düzenlemeler gerçekten bizim de
katıldığımız, akademi dünyasının isteği
olan düzenlemeler. Ama ne yazık ki yardımcı doçentlerin şu
andaki durumlarında geleceğe yönelik, kendilerini tam garantiye
alacakları -garanti derken- önlerini görecekleri bir tablo yine noksan.
Buradan
Sayın Bakana, sayın yetkililere sormak istiyorum. Siz bütün
kuralları yaptınız, yaptınız, yaptınız;
ardından diyorsunuz ki: Rektör ayrı bir koşul getirebilir.
Bunun anlamı nedir? Bizim yaptığımız bütün kurallar
bir kenara konur, eğer isterse rektör ona ek bir kural getirir. Sözlü kalktı
mı? Rektör isterse koyar. İngilizce 45e mi indi? Rektör isterse 65
yapar. Sayın milletvekilleri, bunun anlamı, topla, topla, topla,
sıfırla çarptan başka bir şey değildir. Eğer
gerçekten üniversitelerin, öğretim üyelerinin, akademi
dünyasının sağlıklı bir şekilde eğitime
katılmasını istiyorsanız, burada her şeyden önce bu
mağduriyet duygusunu Acaba geleceğim ne olacak? Rektör, üniversite
bizimle ilgili hangi kararı verecek? duygusunu attırmanız
gerekir.
Bir
ayrıntı daha var. Şu anda sözlüyü kaldırıyorsunuz,
diyelim ki -ki böyle çok örnek var- bir yardımcı doçent sözlüden
kalmış, onun dışındaki bütün koşulları
tamam. Ama bu yasada Bu durumda olan yardımcı doçentler
doğrudan doçent olur ya da olmaz. gibi hiçbir değerlendirme
olmadığı için herkes fikir yürütüyor. Buradan, Bakandan
dileğimiz, isteğimiz o ki bu konularda hiçbir soru işaretine
neden olmadan eğer sözlü kalkmışsa Bu koşullar
itibarıyla sözlü kalktığı için bu kişiler doçent olabilir.
denmesi gibi net bir şey gerekiyor.
Sayın
milletvekilleri, şu anda güncel konuştuğumuz yardımcı
doçentlik ama yine akademi dünyasından konuşmuşken bu 8 bin
civarında, Öğretim Üyesi Programı çerçevesinde,
yaşları 25 ile 35 arasında değişen ve gelecek bekleyen
öğretim üyelerinin yani Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı
çerçevesinin içerisindeki genç akademisyenlerin durumunun bir an önce ele
alınmasını ve çözümlenmesini istiyoruz. Buradaki 4 parti de bu
konuyu her fırsatta dile getiriyorlar ama ne yazık ki bir çözüm yok.
Sayın
Bakan, Türk Eğitim Derneğinin bu Eğitim Değerlendirme
Raporuna sizin ulaştığınızı tahmin ediyorum.
Türk Eğitim Derneği, Cumhuriyet Döneminde kurulmuş,
eğitimin gelişmesi için siyasetin, hatta iktidarların da üstünde
araştırmalar yapan, bugün de yeni yönetim kadrosuyla birlikte
eğitime gerçekten katkıda bulunan bir kurum. Burada dile getirilen
öylesine ciddi konular var ki. Eğitim Derneğinin uzmanları,
yöneticileri bütün eleştirilerini kadifeye sarmışlar, çözüm
odaklı bakmışlar. Örneğin burada da yer alan, Bakanlık
rakamlarıyla birlikte verilmiş olan sadece şu rakam bile
eğitimin hangi durumda olduğunu ortaya koyuyor: Şu anda lise
çağındaki öğrencilerin yüzde 18i yani lise çağındaki
her 100 öğrenciden 18i açık liseye gidiyor. Bu, okulsuz ve
öğretmensiz öğrenciler demektir. Buradan nasıl bir eğitim
bekliyorsunuz? Buradan mezun olan öğrencileri gelecekte nasıl bir
Türkiye bekliyor, belirsiz ve bu rakamlar her yıl katlanarak artmakta
sayın milletvekilleri.
Yine,
eğitime yapılan yatırım artıyor, eğitime
ayrılan para artıyor ama artan nüfusla birlikte sadece altyapıya
yatırım yapıldığı için gerçek anlamda
eğitimin kalitesinin artmasına yönelik bir yatırım ne
yazık ki yok.
Başta
Türk Hava Kurumundan örnek verdim. FATİH Projesi -Sayın Bakanın
ayrıntılı bilgi vermesini istiyorum halk adına-
başlı başına bir fiyaskodur. Daha ağır bir
değerlendirme yapmaya dilim varmıyor. 2010 yılında
başladınız ve şimdi diyorsunuz ki: Biz tablet değil,
dizüstü bilgisayar vereceğiz, klavyeli vereceğiz.
Sayın
milletvekilleri, sayın iktidar milletvekilleri, Sayın Bakan; siz
2010da buna başladığınızda 10 milyon tablet
dağıtacağınızı söylemiştiniz. Fatih Sultan
Mehmet İstanbulu iki ayda aldı, siz seksen dört aydır bu
projeyi hâlâ hayata geçiremediniz. Fatih Sultan Mehmet bu süre içinde
İstanbulu 42 defa fethetmiş olurdu sayın milletvekilleri,
herhâlde sizi de sopayla kovalardı diye düşünüyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, son bir dakikamı, güncel, tartışılmakta
olan AKP-MHP ittifakı çerçevesinde bir değerlendirmeye ayırmak
istiyorum. Bunun kamuoyunda da yer alan kabaca metnini okudum. Eğer
okullarda gerçek anlamda ittifak yani diyalog nedir, ne değildir diye bir
ders olsa, sanıyorum bunu yapanlar diyalogdan sınıfta
kalırdı ve hatta samimiyetsizlikten de başka bir not
alırdı. Bu mutabakatın 7, 8 maddesi YSK
bağlantılı. AKP ile MHP anlaşmış ama 7, 8
maddenin içinde YSK da var. Yani bu mutabakat AKP-MHP-YSK mutabakatı
olarak görünüyor ki yazık diyorum, demokrasiye yazık. Yani
Sandığa girecek oyların nasıl çıkacağına
YSK karar verir. şeklinde bir mutabakat görünüyor.
AKP-MHP-YSK
mutabakatı demokrasiye hiç de hayır getirmeyecek diyorum, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gruplar
adına ikinci söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Van
Milletvekili Lezgin Botana aittir.
Sayın
Botan, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP
GRUBU ADINA LEZGİN BOTAN (Van) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kamuoyuna yardımcı doçentliğin
kaldırılması şeklinde takdim edilen 519 sıra
sayılı Teklif üzerinde grubum adına söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, AKP iktidarları, birkaç yıldan beri,
attıkları adımlarla, her alanda adaletsizliği,
kadrolaşmayı, merkezileşmeyi ve piyasalaşmayı âdeta
kurumsallaştırmaya çalışıyor. Özellikle eğitime
yönelik müdahaleler bilimsel ve pedagojik olmaktan uzak, siyasi kadrolaşma
çabaları olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle
şu an görüştüğümüz teklif de iyi niyetli, masum bir çalışma
olarak görülmemektedir. Çünkü üniversite özerkliği ve akademik özgürlükler
AKP iktidarlarının hiçbir zaman gündeminde olmamıştır.
Kuşkusuz üniversite özerkliği ve akademik özgürlükler konusu AKP
iktidarlarından önceki hükûmetler döneminde de gündeme alınmamış
ve üniversiteler iktidarların müdahalelerine maruz
kalmışlardır.
Üniversitelere
yönelik ilk kapsamlı müdahaleler, 12 Eylül 1980 darbesini
gerçekleştiren cuntacıların 6 Kasım 1981 tarihinde
çıkarılan 2547 sayılı Yasayla Yükseköğretim Kurulu
kurmalarıyla oldu. Kuruluşu döneminde YÖKe atfedilen temel görev,
asayişi sağlamak gerekçesi altında bir yandan hocaları,
öğrencileri, emek hareketlerini baskılamak, diğer yandan da
bilgi ve teknoloji oluşumunu, resmî ideoloji inşasını ve
muhalif hareketleri kontrol ederek üniversitelerde itaat rejimini yaşama
geçirmek olmuştur.
Vesayet
kurumlarıyla mücadele edeceğini ifade ederek iktidar olan AKP
iktidarı, 1980 askerî darbesini gerçekleştiren paşaların
inşa ettiği YÖK gibi bir vesayet kurumunu kaldırmak yerine, on
altı yıllık iktidarı boyunca her geçen gün daha da güçlendirmiştir.
Yükseköğretimin merkezîleştirilmesi, kolay ve hızlı bir
şekilde yönetilebilmesi için YÖKün yetkileri çıkarılan kanun,
kanun hükmünde kararnameler ve yönetmeliklerle her geçen gün biraz daha artırılmıştır.
Söz konusu bu teklifle de YÖKün yetki alanı daha genişletilmek
istenmektedir.
AKP,
bir yandan YÖK ile bütün üniversiteleri tek bir merkezden kontrol etmeye
çalışırken, diğer taraftan süreç içerisinde üniversiteleri
adım adım piyasa koşullarına açmış ve
ticarileştirmiştir. Dolayısıyla AKP iktidarları
döneminde üniversiteler piyasanın gereksinimleri doğrultusunda
yeniden yapılandırılmıştır. Bilimsel bilgi teknik
bilgiye indirgenerek üniversiteler önemli ölçüde piyasa taleplerine ve AKPnin
yönetsel ticari stratejilerine bağlı hâle getirilmeye
çalışılmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AKP iktidarının diğer
politikalarının temeline yerleştirdiği ve bu teklifte de
açıkça ifade ettiği rekabet savunusu üniversite özerkliği ve
akademik özgürlükler açısından oldukça tehlikelidir. Günümüz
neoliberal ekonomik sistemin sihirli kavramlarından biri de rekabettir,
hem kazananları hem de kaybedenleri barındırır. Rekabetin
olduğu yerde yarış vardır, bu yarışı piyasa
koşulları ve gereksinimleri belirlemektedir. Piyasanın ihtiyaç
duyduğu metalaşabilecek bilgiyi üretmeyen her üniversite, her bölüm,
her akademisyen başarısız sayılarak
itibarsızlaştırılmaya çalışılmaktadır.
Üniversitelerde
başarısızlık, şimdilik bir kapanma anlamına
gelmeyebilir fakat kaynaklardan daha küçük bir pay alma -ve bu yüzden-
çalışanlar, öğrenciler için daha kötü koşullar demektir. Bu
bağlamda, rekabetin kaybedenleri kimi geride kalmış
üniversiteler olabileceği gibi piyasada kendine yer bulamayan sosyal ve
beşerî bilim alanları da olabilmektedir. Çeşitli üniversitelerin
felsefe, astroloji, antropoloji gibi bölümlerin mezunları iş
bulamıyor ya da döner sermayeye para getirmiyor diye, bu gerekçelerle
kapatılmak istenmektedir.
Üniversiteler,
aynı zamanda demokratik öznelerin kendilerini şekillendirebilmesi,
demokratik ilişki biçimlerini deneyimleyebilmesi ve iktidarın
antidemokratik çirkin yüzünün teşhir edilip ona karşı
eleştirel bir muhalefetin geliştirilebilmesi açısından da
son derece yaşamsal, kurumsal ve siyasal bir zemindir. Fakat bu siyasal
zemin AKP iktidarlarını korkutmuş olmalı ki AKP, siyasi
saiklerle yükseköğretime müdahalelerine hız
kazandırmıştır. AKPnin üniversitelere yönelik siyasal
müdahaleleri, bugünün üniversitesinin politik duruşunu ve dış
dünyaya karşı tepki verebilecek niteliğinin bir mitos hâline
gelmesini sağlamıştır.
Değerli
arkadaşlar, AKPnin yükseköğretime yönelik en kapsamlı
müdahalesi 15 Temmuz darbe sonrası ilan edilen OHAL rejiminde
gerçekleştirilmiştir. YÖK düzeni bugün, 15 Temmuz darbe girişimi
sonrası OHAL, KHK rejimiyle 12 Eylüldeki kuruluş formundan da daha
otoriter, muhafazakâr, piyasacı ve hukuk dışı bir kurum
hâline gelmiştir. OHAL rejiminde binlerce akademisyen ihraç edilmiş,
onlarca üniversite kapatılmış, disiplin yönetmeliği 12
Eylül Döneminden bile daha ağır hâle getirilmiş, rektörlük
seçimleri kaldırılmış, üniversite özerkliği ve
akademik özgürlük ortadan kaldırılarak makbul akademiler
yaratılmak istenmiştir. Bunun sonucunda, barış bildirisine
imza atan akademisyenlere yönelik cezalandırmalar idari
yaptırımlarla sınırlı kalmamış, barış
imzacısı akademisyenler hakkında ayrı ayrı örgüt
propagandası yaptıkları gerekçesiyle yedi buçuk yıla varan
hapis cezası istemiyle davalar açılmıştı.
Çağdaş demokrasilerde el üstünde tutulan akademisyenlerin
kapısına AKP rejiminde terörle mücadele ekipleri gönderilmiştir.
Üniversite kampüsleri âdeta askerî kışlalara dönüştürülmüş,
akademisyenlerin cübbeleri ayaklar altında ezilerek... Şüphesiz bu
görüntü tarih boyunca AKPnin yapmış olduğu en çirkin davranış
olarak hafızalarda yer alacaktır.
Burada
görüyorsunuz, akademisyenlere, akademiye, bilime, bilgi emekçilerine
verdiğiniz değer işte burada, verdiğiniz kıymet
Sayın Bakan burada. Umarız bir daha akademisyenlerimize
karşı böyle hürmetsizlik yapılmaz.
OHAL
döneminde yükseköğretime yönelik tüm bu müdahaleler üniversitelerin içini
boşaltmış ve akademinin iyice çoraklaşmasına neden
olmuştur. Bu müdahaleler sonucu üniversiteler bilim, sanat ve felsefe
alanlarında özgürleştirilebilmek değil, aksine siyasal iktidara
itaat eden, sermaye çevrelerinin ihtiyaçlarına uygun hareket etmeyi görev
edinen, hakkaniyet ve liyakat ilkesini ortadan kaldırarak statüler
dağıtan ve haksız zenginleşmelere kapı aralayan bir
kurum hâline dönüştürülmüştür. Üniversiteler yükselen duvarları,
güvenlik bariyerleri, ihraç edilen akademisyenleriyle özgür düşüncenin ve
bilimin üretildiği mekânlar olmaktan çıkartılarak fikirlerin
baskılandığı, biat kültürünün yerleştirilmeye
çalışıldığı çorak mekânlara dönüştürülmek
istenmektedir.
Kısaca,
üniversitelerde bilimsel ve akademik değerler belirli siyasal amaçlar
doğrultusunda kullanılmakta ve üniversitenin iç hiyerarşisi
içerisinde özgür bilim, eleştirel düşünce yok edilmektedir. Aynı
zamanda, kendi yandaşları dışında kalan veya muhalif
kimliğiyle bilinen akademisyenler ve idari, teknik personelin özlük
hakları gözetilmemekte ve bağlı bulundukları birimlerin
dışında görevlendirilerek sürgün, psikolojik baskı ve hatta
işine son verme gibi tehditlerle sıkça karşılaşılmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; YÖK bu teklifi saraydan gelen
emirler doğrultusunda, kapalı kapılar ardında
hazırlamıştır. Düzenlemenin muhatapları
tarafından mümkün olan en geniş katılımla, kamuoyunun
bilgisi dâhilince açık ve şeffaf bir şekilde
yürütülmemiştir. Tüm tarafların, sendikaların, sivil toplum örgütlerinin,
akademisyenlerin, siyasilerin, eğitimcilerin görüş ve önerileri
alınmamıştır. Akademilerin, bilim yuvalarının
Hükûmetlerin önüne programlar koyması gerekirken bugün AKP ve saray
ülkenin bütün kurumlarını çürüterek sadece bir biat alanı hâline
getirmektedir. Oysa, Lima Bildirgesinde de belirtildiği üzere, üniversite
bileşenleri herhangi bir ayrım yapılmaksızın devletten
ya da herhangi bir kaynaktan gelebilecek müdahale veya baskı endişesi
taşımadan tek tek veya toplu hâlde felsefe, sanat yapma, bilgiyi
araştırma, inceleme, tartışma, belgeleme, üretme, yaratma,
öğretme, anlatma, yazma yoluyla edinme, geliştirme ve yayma, iletme
özgürlüğüne sahip olmalıdır. Kısacası, bilimsel
gelişme, sanatsal üretim, eğitimsel ilerleme, ekonomik kalkınma
böyle sağlanamaz. Çünkü, insanların özgürce fikir beyan edemedikleri,
üretemedikleri yerde dogmalar boy verir, biat yeşerir, ülke yandaş,
yalaka takımlarının liyakatsiz yükselişine sahne olur. Bu
nedenle, AKP bir an önce elini akademilerden ve kampüslerden çekmelidir.
Üniversiteleri kendi siyasi emellerinin arka bahçesine çevirmek de bu ülkeye
yapılabilecek en büyük zulümdür. Umuyor ve diliyoruz ki AKP ona bütün bu
akıl dışı adımları attıran korkusunu yener
ve bu yoldan döner.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Çok teşekkür ediyorum Sayın Botan.
Şimdi,
söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sakarya
Milletvekili Mustafa İsene aittir.
Sayın
İsen, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA İSEN (Sakarya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi üzerinde
AK PARTİ adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değişim
hayatın hemen hemen her alanında işlevini sürdüren en temel
gerçeklerden birisi. Konu eğitim ve sağlık ise bu
değişimin daha da kaçınılmaz olduğuna kuşku yok.
İktidarların başarısı da bu değişim sürecini
iyi okuyup, iyi yönlendirmeye bağlı. Bunu yapabilenler,
halkımızın nezdinde de aklanarak iktidarlarını
sürdürmektedirler. Gururla ifade etmek istiyorum ki AK PARTİ
yaklaşık on altı yıldır milletimizin bu anlamda olumlu
onayını alarak iktidarını sürdürmektedir.
AK
PARTİ iktidarı döneminde dinamik konumuyla eğitim hep en önemli
konumuz oldu, yatırımlarımızda önceliği ona verdik,
baştan itibaren mesaimizin büyük bölümünü de bu uğurda harcadık.
Şunu ifade etmek isterim ki bu alanda elde edilecek başarı ufuk
çizgisi metaforu gibidir, yani ne yaparsanız yapın neticede yeni
sorunlar ve yeni imkânlar karşınızda olmaya devam edecektir.
Asıl olan iyi niyetle bunların üstesinden gelmeye niyetli
olmaktır. Çok şükür ki AK PARTİ kadroları da her daim bu
gayretin içinde oldular. Bugün geldiğimiz noktada okul öncesi hariç
nicelik açısından iyi bir noktadayız.
Çeşitli
vesilelerle eğitimin her kademesindeki başarılar buralarda zaman
zaman ifade edildi. Ben size hem genel çerçevede hem de milletvekili
olduğum Sakarya ilindeki üniversiteden birkaç örnek vermek istiyorum:
İktidara geldiğimizde 73 olan üniversite sayısı, şu
anda 187dir. Bugün Türkiye'nin her vilayetinde üniversitemiz var, daha
önemlisi bugün Anadolu şehirlerini ziyaret ettiğiniz zaman buralarda
en görünür inşa alanları, en görünür mimari alanlar üniversite
sahalarıdır. Gidin Erzuruma, gidin Tokata, gidin Sakaryaya, gidin
Konyaya, buralarda gerçekten son derece mamur, son derece güzel inşa
edilmiş üniversite kampüsleriyle
karşılaşılacaksınız.
Merhum
Nurettin Topçunun bir sözünü hatırlatmak isterim: Üniversite
profesörlerimiz köy çocuklarını okutmaya başladıkları
zaman memleket kurtulacaktır. demektedir. Elbette bu işlem bizimle
başlamadı ama bizimle çok arttı.
2017
Dünya Ekonomik Forumu Raporuna göre, Türkiye, 137 ülke arasında
yükseköğretime erişim oranında dünyada 2nci sırada yer
almaktadır. 2002 yılında üniversitelerde okuyan öğrenci
sayısı 1 milyon 500 binlerde iken 2018 yılı itibarıyla
7 milyon 600 binlere ulaşmıştır bu rakam. 2002
yılında öğretim üyesi sayısı 26.525 iken 2018
yılında yaklaşık 3 kat artarak 75.201 olmuştur. Yine
2002 yılında öğretim elemanı sayısı 70.012 iken
2018 yılında 155.305 rakamına
ulaşılmıştır.
Bir
üniversitenin kalitesini artıran en önemli göstergelerden biri
barındırdığı yabancı öğrenci ve yabancı
öğretim üyesi sayısıdır. Vereceğim rakamlara dikkat
etmenizi istirham ediyorum. 2002 yılında yabancı uyruklu toplam
öğrenci sayısı 10.898 iken bugün itibarıyla 123.157
rakamından söz ediyoruz yani yaklaşık 12 katlık bir
büyümeden. Bu da Türkiyenin son yıllarda eğitim alanında da bir
cazibe merkezi olduğunun göstergesidir.
Küreselleşmenin
bir yansıması olarak Türk yükseköğretimi bu dönemde Erasmus,
Mevlâna ve Farabi gibi programlara da katılmış ve 150 bin
civarında öğrenci bunlardan yararlanmıştır.
Memleketim
olan milletvekili olduğum Sakaryadaki Sakarya Üniversitesinde 2002
yılında bir tek yabancı öğrenci bulunmamaktaydı. 2018
yılında ise 3.369 yabancı öğrenci burada eğitim
görmektedir. Bunlar sadece lisans öğrencisi de değil, içlerinde ciddi
miktarda lisans üstü eğitim yapan öğrenci mevcut. Ayrıca Sakarya
Üniversitesi, Avrupa Kalite Ödülüne layık görülmüş Türkiyedeki tek
üniversitedir.
Ülkemizde
2002 yılında yabancı uyruklu öğretim elemanı
sayısı 897 iken 2018de 3.061dir. Elbette bu rakamları daha da
artırmak elimizdedir ve beklentimizdir. Bunların ötesinde,
yabancı birimlerle imzalanan ortak eğitim protokolü sayısı
207dir. Bunlarla kalite güvencesi ve ortak diploma programları konusunda
anlaşmalar yapılmış, özellikle Türk ve İslam dünyası
üniversiteleriyle yakınlaşmalar sağlanmıştır.
Şimdi
sıra işin nitelik boyutuna gelmiştir. Bu konuda da tam
bağımsız çalışacak bir Yüksek Öğretim Kalite
Kurulu kuruldu ve çalışmaya başladı. Değerli
arkadaşlar, bunu çok önemli buluyorum; gerçekten, nicelik
açısından aştığımız sorunları bütünüyle
nitelik açısından da aştığımızı
söyleyemeyiz ama bu konuda aşılması gereken merhaleler
katedilmiştir ve bu kurul bu yıldan itibaren
çalışmalarını başarılı bir biçimde
sürdürecektir.
Yükseköğretim,
Türkiyede genellikle standart bir görüntü arz etmekteydi. Yeni dönemde bir
misyon farklılaşmasına gidilmiş ve bölgesel kalkınma
odaklı üniversiteler ile araştırma ağırlıklı
üniversiteler belirlenmiş ve bunlar da kendi içlerinde bir
yarışa sokularak bir rekabet ortamı oluşturulmuştur.
Burada dereceye girdiği andan itibaren bir üniversitenin kalması
mümkün değildir. Ertesi yıl ortaya çıkabilecek kriterlerle
bunların yerini yeni üniversiteler alabilecektir.
Doktoralı,
nitelikli insan kaynağının artırılması
amacıyla öncelikli alanlar belirlenmiş ve bunun için 2 bin doktora
kontenjanı sağlanmıştır.
Meslek
yüksekokulları, kurulduğu günden beri Türkiyede amaçlanan hedefe
ulaşmış okullar değildir. Şimdi bunların
iyileştirilmesi noktasında da yeniden bir eylem planı
başlatılmış ve yeni adımlar
atılmıştır.
Lisans
ve lisansüstü bursların ücretleri artırılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, yeni ihtiyaçlara bağlı olarak huzurunuza
getirdiğimiz yasayla doktora öğretim üyesi ve doçentlik süreciyle
ilgili yeni düzenlemeler amaçlanmaktadır. Bu çerçevede öğretim
elemanlarının hizmet gücünden verimli bir şekilde
faydalanabilmek için düzenlemelere ihtiyaç vardır. Bu teklifle
yardımcı doçentlik kadrosu kaldırılarak yerine doktora
öğretim üyesi kadrosunun getirilmesi ve bu kadroya atanma
şartıyla buralarda görev yapacak öğretim üyelerinin mali haklarının
iyileştirilmesi, öğretim elemanları kadrolarında
sadeleştirmeye gidilerek okutman ile öğretim
yardımcıları kadrolarının kaldırılması
ve okutman ile uzman çevirici ve eğitim öğretim
planlamacısı kadrolarında bulunanların öğretim
görevlisi kadrolarına atanması, doktor unvanına sahip
araştırma görevlilerinin ders verebilmesi teklif edilmektedir. Bu
bağlamda, doçentlik merkezî yabancı dil sınavında
değişiklik yapılmakta, daha önemlisi subjektif değerlendirmelere
konu olduğu düşüncesiyle doçentlik mülakat sınavları
kaldırılmaktadır.
Getirilen
değişikliklerden biri de artan üniversite sayılarıyla
çalışamaz hâle gelen Üniversitelerarası Kurulun yeni bir
modellemeyle daha aktif hâle dönüştürülme teklifidir. Bu gerçekten önemli
arkadaşlar. 27 üniversite esasına göre
yapılandırılmış Üniversitelerarası Kurul
üniversitelerin oldukça önemli kararlarının
alındığı bir merkezdir. Buraya rektörler ve rektör
yardımcıları katılır. Dolayısıyla her
üniversiteden 2 kişinin katılmasıyla 187ye ulaşan
üniversite sayısının neredeyse karar alamaz bir noktaya
taşınması karşısında bu karar getirilmiş ve
işleri çok kolaylaştıracak bir noktaya
taşınmıştır.
Değerli
milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz bu kanun
değişikliğiyle akademik yükseltmelerde daha şeffaf ve
sorunları giderici, üniversiteleri karar alma süreçlerinde daha öne
çıkaran ve onların kendi markalarını oluşturmaya ve
sistemde çeşitliliğe imkân tanıyan düzenlemeler
amaçlanmaktadır. Bütün bu çabalar ülkemizdeki üniversiteleri kalite
bakımından daha iyi hâle getirmek, gelişmiş ülkelerle
rekabet edebilir kurumlara dönüştürmek içindir. Şuna samimiyetle
inanıyoruz: Bir ülke teknoloji transfer ederek büyük devlet olamaz. Bütün
çabamız bunun içindir. Memnuniyetle belirtmek gerekir ki son yıllarda
başta savunma sanayi olmak üzere bu alanda da önemli gelişmelere
tanıklık ediyoruz.
Bu
düzenlemenin ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Şimdi
söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erzurum
Milletvekili Kamil Aydına aittir.
Sayın
Aydın, sizin şahıslar adına da söz talebiniz var.
Dolayısıyla, bir de son konuşmacı olduğunuz için
birleştiriyorum, on beş dakika süreniz var.
Buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 519 sıra sayılı
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi hakkında Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına birinci bölüm üzerinde konuşmak üzere söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, malumunuz, 80 milyonun üzerinde, genç ve dinamik bir nüfusa
sahibiz. Dolayısıyla bunu iki türlü yorumlayabiliriz: Gerçekten bu
genç ve dinamik nüfusu insan kaynağına, verimli bir insan
kaynağına dönüştürmeyi başarabilirsek bu ülkemiz
adına, geleceğimiz adına mutlu edici bir haber olur. Ama Allah
korusun, aynı zamanda bir o kadar da riski var, eğer bu genç ve
dinamik kaynağı yeterince verimli bir insan kaynağına dönüştüremezsek
-bugün zaman zaman sıkıntılara hep birlikte tanıklık
etmekteyiz- birtakım kötü oluşumlara, gelişimlere de
tanıklık etmekten uzak kalamayız.
Şimdi,
dolayısıyla bu bağlamda en büyük yatırımın insana
yapılması gerçeği artık dünyaca kabul edilmiş bir
gerçektir. Gerçekten gelecek kuşakları düşünüyorsak en büyük
yatırımı insana yapmalıyız. Bugün özellikle
eğitim bağlamlı, eğitimin son halkası
diyebileceğimiz üniversitelerle ilgili, yükseköğrenimle ilgili
birtakım kanun ve kanun hükmünde kararnamelerle ilgili görüşmelerde
bulunuyoruz. Bence aslında birçok alanda olduğu gibi ama
eğitimde hiçbir zaman ihmal edilmeyecek bir gerçek var; bir bütünlük arz
etmesinde yarar var, eğitimi bir bütünlük olarak ele almalıyız.
Yani efendim, onun için atasözlerimiz çok manidardır, beşikten
mezara diye bir kavram vardır; Batılı, Avrupa Üniversiteler
Birliği bunu yaşam boyu öğrenme şeklinde telakki
etmiştir. Dolayısıyla biz eğitimi birbirinden halkaları
kopararak bağımsız düşünmek durumunda değiliz. Yani
okul öncesi eğitimiyle, ilköğretimiyle, ortaöğretimiyle ve
yükseköğretimiyle bir bütünlük arz etmesinde yarar vardır. Bunu niye
söylüyorum? Çünkü bunu söylememdeki amaç, eğer aşağıdan
sağlıklı bir yapılanma gelmiyorsa siz ne kadar idealize
edilmiş, ne kadar yüksek ilkelere
konuşlandırılmış bir yükseköğrenim düzenleseniz
de sağlıklı bir sonuç alamazsınız. O zaman radikal
değişikliklerden ziyade, bakın, gerçekten bu konularda
başarı katetmiş ülkelere baktığımızda,
sistemlerine baktığımızda reforma tabi tuttukları
eğitim sistemlerinde özellikle köklü değişikliklerden ziyade
tadilata, düzenlemelere, gelişmelere açık birtakım
adımların atıldığına tanıklık
etmekteyiz. O zaman niye bunu söylüyoruz? Çünkü gerçekten süreklilik arz eder.
Süreklilik de en kötü bir sistemi dahi zamanla törpüler, biçimlendirir ve
sürekliliğin katkısıyla olumlu hâle getirir. Ama en idealize
ettiğiniz bir sistemi sürekli kesintiye uğratırsanız
inanın ne kadar ideal olursa olsun kuşaklar arası bir kopukluğa
neden olacağı için bu da en ideal olsa dahi bir
başarısızlık ortaya çıkarabilir.
Efendim,
şimdi, evet, bizim genç cumhuriyetle eş değer bir
üniversitelileşme sürecimiz var kurumsal olarak söylediğimizde.
1933lerde başlayan bu üniversitelileşme süreci 1980lerden sonra
YÖKle beraber daha farklı bir yapıya büründürüldü. Şimdi,
burada söz konusu olan, tabii genelde bütün Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarını ilgilendirmesine rağmen özelde özellikle 7
milyon 700 bin öğrencisi olan, 150 bin civarında öğretim elemanı
olan bir camiadan bahsediyoruz, bir o kadar da üniversitelerimizde idari
kadrolarımız var. Şimdi, bunlarla ilgili tabii maddelere
geçmeden önce özellikle bu üniversitelerimizdeki artan sayıya bir iki
noktayla değinmek istiyorum. Evet, bizden önceki konuşmacılarımız
da kısmen değindiler. Artık kemiyet noktasında
birtakım atılımlar yapıldı. Evet, sayısal
artışlarımız var, gerçekten açılan birçok
üniversitemiz var, açılan yüksekokullarımız var, fakültelerimiz
var. Evet, bunlar sevindirici ama bir taraftan kemiyeti artırırken,
niceliği artırırken odaklanmamız gereken aynı zamanda
çok önemli bir şey niteliktir, yani keyfiyettir. Dolayısıyla
kaliteye de odaklanıp bundan sonra inşallah verimli bir insan
kaynağı oluşturma noktasında özellikle başarı
elde etmek adına diyoruz.
Şimdi,
niye bunları söylüyoruz? Çünkü kötü tecrübelerimiz var. Bir
arkadaşımızın kendi ifadesi ki gerçekten söylenilmeye
değer bulduğum için kullanmak istiyorum. Dedi ki: Hocam, üç
evladım var, üçü de farklı sistemde okudular ve birbirlerinden kopuklar.
Şimdi,
bakın, hangi sistemi idealize ederseniz edin, biraz önce de belirttim, ne
olur, sistemde istikrar çok önemli. Aksayan yönler,
sıkıntılı kısımları
değiştirilebilir, dönüştürülebilir ama bir sistemi herhangi bir
nüanstan dolayı baştan silip yeni bir sistem idame ettirmek çok
yerinde bir karar olmasa gerek.
Saygıdeğer
milletvekilleri, şimdi çok önemli bir konuyu görüşüyoruz. Biz
üniversitelerimizi
Elbette ki birtakım sıkıntıları
var, onları gündeme getireceğiz, şu ana kadar da getirildi;
eksikler var ama şüpheyi esas kılmayalım. Burada gerçekten çok
önemli bir camiayla ilgili birtakım meseleleri görüşüyoruz çünkü ilim
yuvalarından bahsediyoruz. Malumunuz, İlim kendin bilmektir.
Kendini bilen insanların yoğunlukta olduğu ya da kendini bilmeye
namzet 7 milyon 700 bin civarındaki genç kardeşimizin muhatap
edildiği bir yapıyla ilgili konuşuyoruz. Dolayısıyla
elbette ki olumsuzlukları çoklukla söyleyeceğiz, birazdan
sıralayacağız ama bütüncül bir şekilde, bir tümel anlamda,
çoktancı bir zihniyetle yapılan en ufak bir
haksızlığı, uygunsuzluğu, kanunsuzluğu,
yanlış uygulamayı genele teşmil etmeden, bu camiayı
fazla da incitmeden
Çünkü gerçekten bunlar ilim yuvalarımız ve
fedakâr insanlar olduklarına da kanaat getiriyoruz.
Şimdi,
ilgili kanun içeriğine baktığımızda, öncelikle
efendim, bir yardımcı doçentlik isminin değiştirilmesi söz
konusu oldu. Bu daha
önceki teklifte daha farklıydı; öğretim görevlisi gibi
gerçekten tenzilirütbeye matuf bir teklifle
karşılaşmıştık ama biz dedik ki: Artık
doktorasını yapmış, sanatta yeterliliğini
almış ya da tıpta, sağlık bilimlerinin herhangi bir
kolunda uzmanlık elde etmiş bir arkadaşımızın
artık uzman olduğuna, yetkin olduğuna kanaat getirip onun
artık öğretim üyeliği sürecinin başlatılması
lazım. Buna odaklandık ve niye bunu yaptık? Çünkü gerçekten hepimiz
-burada akademisyen kimlikte olan arkadaşlarımız bilirler-
yardımcı doçentlik yıllarımızda biz, hiçbir zaman
kendimizi ne bir yarım doçent gördük ne de doçentin
yardımcısı olarak gördük. İnanın Batıdaki
uygulamalarda da bunun karşılığı bu değil.
İşte asistan profesör dediğimiz yani profesörü asiste eden bir
akademik kadroydu, uygulamaları vardı ama biz en azından
eğer bundan vazgeçilecekse bunu bir tenzilirütbeye değil de, en
azından kazandığı bir öğretim üyeliği statüsünden
ödün vermeden bunun devam ettirilmesinden yana olduğumuzu ifade ettik.
Diğer önemli bir
şey: Yine, görüşmekte olduğumuz taslak içerisinde ne vardı?
Yardımcı öğretim elemanları noktasında müthiş bir
kavram kargaşasına sahiptik, çok alt başlıkları olan
yapıdaydı. Bunların da tekli bir kavram adı altında,
bir öğretim görevlisi adı altında toplanması gerçekten
yine yerinde bir karar oldu.
Şimdi, öte yandan, bu
doçentlik sınavıyla ilgili gerçekten birçok şeyi konuştuk.
Komisyon aşamasında konuştuk, daha önceki gayriresmî
toplantılarımızda dile getirdik ve burada da şimdiye kadar
ki konuşmacılar ifade ettiler. Efendim, doçentlik
sınavlarının gerek eser incelemesi noktasında ve gerekse
sözlü aşamalarda birtakım olumsuzluklara da açık olduğunu
çok açık bir şekilde gördük. Bunların örneklerini
çoğaltabiliriz ama biraz önce söylediğimiz gibi burada şüpheyi
esas kılıp yanlışları genele teşmil edip sanki
bütün bir camiayı yok sayma adına birtakım söylemlerden uzak
durmakta fayda var. O zaman 37 bin civarında -Sayın Bakan 35 bin
küsur dedi, bize gelen bilgiler 36-37 bin civarında- bir
yardımcı doçent kadromuz var, öğretim üyelerimiz var.
Bunların genel bir talebiydi bu. Böyle bir talebin de dikkate alınmasında öncelikle o grubun
paydaşlarına sormakta yarar var, demokrasinin gereği de budur. Bunu
yaparken, bakın, çok sağlıklı jüriler kurulup gerçekten
bilen insanların -bunu utanarak söylüyorum- gerçekten ilim erbabı,
artık kendini bilen bir insanın yaptığı sınavda,
eser incelemesinde ya da mülakat jürisinde evrensel, bilimsel kriterler
dışında, tamamen subjektif birtakım kriterleri gündeme
getirmesi, ele alması, bunları hâkim kılması kabul
edilebilir bir şey değil. Dolayısıyla bizim de
çıkaracağımız bu yasayla bu tür olumsuzluklara meydan
verebilecek en küçük nüansları bile dikkate alıp bu maddeleri iyice
gözden geçirmemizde yarar var.
Efendim,
ne yaptık? Şimdi, ne yapılması gerekir? Mülakat
kaldırıldı, sözlü sınav kaldırıldı. Daha
önce tamamen üniversitelerin yetkisine verilmesi belki düşünülüyordu. Bu,
başlı başına bir skandal olurdu öğretim üyeleri
camiası adına. Yani bir doçentliğe katılım belgesi
değil, tam tersine Üniversitelerarası Kurulun artık doçentlik
unvanını verip daha sonra kadro aşamasında, zaten
hâlihazırda kendilerinin ister yardımcı doçentlikte, ister
doçentlikte birtakım kriterleri de ilave edebilme yetkilerinin
olduğunu biliyoruz üniversitelerin. Ama burada da yaparken yine
Üniversitelerarası Kurulun gözlemci, araştırıcı,
değerlendirici hatta sorgulayıcı kimliğinden ödün vermeden
-kim ne yapıyor- başına buyruk hareket etmesini önleyici
birtakım düzenlemelerin de YÖK tarafından yapılmasında
yarar var diye düşünüyoruz. Şimdi, niye? Çünkü 185 tane üniversiteden
bahsediyoruz. Şimdi, bu kadar büyük camiayla, 150 bin kişinin
geleceğiyle ilgili bir konuda konuşuyoruz. Efendim, dolayısıyla,
evet, kanunları çıkaracağız, kanun hükmünde kararnameler
çıkaracağız ama ne olur, burada insan faktörünü
olabildiğince elimine ederek subjektif davranmaları,
olabildiğince elimine ederek birtakım yasalarla daha
sağlıklı, daha tarafsız kararların alınmasına
ya da gelişmelerin sağlanmasına dikkat etmek zorundayız.
Diğer
önemli bir şey, efendim, Üniversitelerarası Kurulun yetkilerinin
değiştirilmesi. Şimdi, bakın, Üniversitelerarası Kurul
gerçekten çok hantallaşmış bir yapıya dönüşmüş,
bir an önce
Bakın, yetkileri arasında neler var: Efendim, denklik
belgesi verecek, aylarca beklemesin insanlar. Kontenjanlara müdahale etmesin.
Bölümlerden gelen kontenjanlar sağlıklı bir şekilde tespit
edilmiş, ortaya konulmuş, artık onların bunu kabul
etmesinde yarar var ya da kendilerinden jüri oluşturulması
isteniyorsa, bunu ivedilikle karar olarak alsın. Bir an önce, talep neyse,
öğretim üyelerimizin, o 150 bin kişilik büyük camianın talepleri
neyse, çok kısa zamanda, hızlı bir şekilde karar alma
mekanizmasına katkılarda bulunsunlar. Yoksa, hantal bir yapıda,
sanki Yetkiyi el değiştiriyoruz, artık biz belirli bir
otoritenin adına hareket edeceğiz. gibi bir algıya mahal
verilmemesinde yarar var.
Diğer
önemli bir husus, efendim, yabancı dil hususu. Bir dil profesörü kardeşiniz
olarak bu konuda gerçekten bir acı tecrübemden bahsedeceğim.
Bakın, Türkiyede
Bizim çocukları hafife almayın, inanın
uluslararası bir araştırma sonucunda, Türkçe konuşan
çocukların bir yabancı dili öğrenmedeki
yatkınlığı çok yüksek ve çok başarılı bir
şekilde öğreniyorlar ve öğretiyorlar. Türkiyede bunu
başaran birtakım özel ve vakıf okulları gerek
ortaöğretimde gerek üniversite seviyesinde var.
Şimdi
bizler de bunu geçmişte çok iyi başardık. Anadolu liseleri
ilkokuldan sonra öğrenci aldığı süreçte, birer
yıllık hazırlık sınıflarıyla bunu çok rahat
başarmıştık. Artık bunu öğretim üyelerinin
korkulu rüyası hâline getirmeden
Bakın, öğretim üyesi
olmuş bir insan artık yetkin bir insandır. Doktorasını
almış, artık o sınıfta öğrencisiyle muhatap olacak,
uluslararası ilişkilerde, efendim, akademik platformlarla muhatap
olacak. Bunu artık dile ya da tekrar bir tedrisata tabi tutmanın bir
anlamı yok. O zaman çözüm nerede? Çözüm, lisansüstü eğitimi çok
sıkı tutmak.
Sayın
Bakanım, Sayın YÖK Başkanım buradalar. Safa Bey, bu
gerçekten bir ara uygulandı ama maalesef bu kurban edildi. Bunun bir an
önce uygulanması lazım. Lisansüstü eğitimine başlayan çocuk
bir yıl fazla okusun, ileride ona on yıl kazandıracak.
Ürettiği makalelerle, araştırmalarla,
katıldığı toplantılarda sunduğu katkılarla
çok mesafe katedecek. Bir yıl onu bir tedrisata tabi tutup
Üniversitelerarası Kurulun, merkezin öngördüğü bir sistematik içerisinde
Bunu yapacak kadrolarımız var. Ona önce dil yetisi kazandırmak
Nedir bu? Çok basit, okuduğunu anlayıp anladığını
ifade edebilme yetisini kazandırmak yazılı ve sözlü. Basit bir
tanım. İnanın, bu tanım bir yılda çok rahat bir
şekilde kazandırılacak.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen.
KAMİL
AYDIN (Devamla) Çok vaktinizi aldım ama bir dakika daha lütfederseniz
çünkü önemli bir konu.
BAŞKAN
Buyurun, bir dakikada tanımlayın.
KAMİL
AYDIN (Devamla) Yani ne olur, bunu bir yılda çok rahat bir şekilde
hallederiz. Bu çocuk lisansüstü eğitimine başlarken dilsel
yeteneğini kazanmış, ister sağlık bilimlerinde ister
fen bilimlerinde ister sosyal bilimlerde, artık,
araştırmasını başlatacak, iç ve dış kaynaklara
erişimini sağlayacak dilsel yeteneğini kazanmış
durumdadır. Araştırsın, okusun, anlasın,
anladığını literatür şekline dönüştürüp
uluslararası bir platforma çok rahat bir şekilde
taşısın. Artık, öğretim üyesi olmuş bir insana
-inanın sadece doçentlikte değil, profesörlükte de öyle- Tekrar
bunları dil sınavına tabi tutalım, bakalım dil
biliyorlar mı bilmiyorlar mı? demek, bu, öğretim üyesine
hakarettir. Bu kazanımın -ilk basamak olan- uzmanlığa giden
ilk basamakta sağlanması noktasında gerekli adımların
bir an önce atılmasını ben özellikle rica ediyorum ve sizlere
saygılar sunuyorum, iyi akşamlar diliyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Çok teşekkür ediyorum Sayın Aydın.
Şahıslar
adına ikinci ve son konuşmacı Sinop Milletvekili Nazım
Maviş.
Buyurun
Sayın Maviş. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
NAZIM
MAVİŞ (Sinop) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
519 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerine şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu
kanun, öğretim elemanlarının hizmet gücünden daha verimli bir
şekilde yararlanmayı hedeflemektedir. Yardımcı doçentlik
kadrosu bazı sorunlara pratik çözüm üretmek amacıyla yürürlüğe
konulmuştu ancak zamanla doçentin yardımcısı
şeklinde yanlış bir algının oluşması
nedeniyle bir değişikliğe gitme ihtiyacı hissedildi. Bu
gerçek ve dünyadaki yükseköğretim sistemlerinde aynı pozisyon için
kullanılan ibarelerin anlamları dikkate alınarak doktor
öğretim üyesi kadrosunun ihdas edilmesinin uygun olacağı
düşünülmüştür.
Değerli
milletvekilleri, bu teklifle yardımcı doçentlik
kaldırılmakta, doktor öğretim üyeliği getirilmekte ve
doktorasını bitirenlerin doçentliğe geçişi
kolaylaştırılmaktadır. Doktoralı araştırma
görevlilerine ders verme imkânı verilerek araştırma
görevlilerinin öğretim üyeliği sürecine daha
hazırlıklı olması teşvik edilmektedir.
Öğretim
elemanları kadrolarında sadeleştirmeye gidilerek öğretim
üyesi, öğretim görevlisi ve araştırma görevlisi şeklinde
yeniden tanımlanması sağlanmaktadır.
Yine
önemli bir düzenlemeyle Üniversitelerarası Kurulun yapısı ve
görev tanımı değiştirilerek Üniversitelerarası Kurul
daha işlevsiz
BARIŞ
KARADENİZ (Sinop) Doğru söyledin, daha işlevsiz hâle
getiriliyor.
NAZIM
MAVİŞ (Devamla)
daha işlevsel hâle getirilmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin 2023 yılında
dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olma hedefine ulaşması
ancak ve ancak nitelikli bilgi üretimi ve nitelikli insan kaynağıyla
mümkündür. Bu da küresel ölçekte rekabetçi bir yükseköğretim sistemine
sahip olunmasını zorunlu kılmaktadır. Bunun için AK
PARTİ hükûmetleri, üniversiteyi Büyük Türkiye hedefinin en önemli
kaldıracı olarak görmüştür. Bir üniversite şehrin
ekonomisinde, kültürel hayatında ve gelişiminde önemli bir yer tutar.
Yapacağı AR-GE faaliyetleriyle kentin sanayisine ve gelişimine
önemli katkılar sağlar. Üniversite, bir şehrin kültürel
hayatını zenginleştirir. Akademisyenler ve öğrenciler
şehrin sosyal ve kültürel hayatında aktif rol alırlar. Özel
sektörün gelişmesine katkı sağlamak, yatırımcılara
ve girişimcilere ufuk açmak, vizyon oluşturmak üniversitenin en
önemli önceliklerinden bir tanesidir. Bir şehirde üniversite
açılması demek o şehirde kültürel ve bilimsel hayatın,
sosyal hayatın canlanması demektir. Bir şehirde üniversite
açılması demek o şehirde ekonomik üretimin nitel ve nicel olarak
artması demektir.
Üniversiteler
toplumun idealizminin kaynağıdır; bir milletin ilim ve kültür
merkezidir, milletin kültürünün kaynağıdır. Milletin kültürü
üniversitesinde toplanır ve orada işlenir. Nurettin Topçunun
ifadesiyle Mabet milletin kalbiyse üniversite de milletin beynidir.
Şimdi üniversitemize düşen, yeniden bu milletin beyni olabilmektir.
Yaptığımız bütün bu düzenlemeler üniversitemizi yeniden
milletin beyni hâline getirebilmenin çabalarından ibarettir.
Biraz
önce Sayın Mustafa İsen Hocamız burada rakamları
açıkladı. Türkiyenin her tarafında üniversiteler açtık.
187 üniversite var şu anda Türkiyede. Üniversiteler şehirleri
değiştirdi, sosyokültürel yapıyı değiştirdi.
Artık şehirlerin rekabetinden bahsediyoruz, marka şehirlerden
bahsediyoruz. Bu hedef üniversiteler eliyle gerçekleşti. Her ilimizdeki
üniversiteyle oldu. Üniversiteler OSBlerle, STKlerle, odalarla iş
birliği yapmak suretiyle şehrin kalkınmasının
sürükleyicisi oldu.
Örneğin
Sinop Üniversitesi yaptığı çalıştaylarla, iş
birlikleriyle Sinopun marka değerine katkı veriyor. Turizm
çalıştaylarıyla, su ürünleri çalışmalarıyla, su
altı araştırmalarıyla Sinop Üniversitesi, Sinopa yeni bir
vizyon katıyor. Biliyorum ki sadece Sinop Üniversitesi değil, 187
üniversitenin her biri ilimizin marka değerine çok büyük katkı
sağlıyor.
İşte,
bugün burada konuştuğumuz bu yasa, aslında bir tarafıyla
yardımcı doçentlikle ilgili kabaca bir düzenleme
yapıldığının düşünüldüğü bir yasa olmakla
birlikte üniversitelerimizin etkinliğini, gücünü ve şehirlerimize kattığı
marka değerini artırmaya dönük atılmış adımlardan
bir tanesidir.
Çok
şeyler yapıldı. Çok başarılı hedeflere
ulaşıldı. Üniversite sayımızda, yüksekokul, meslek
yüksekokulu, öğretim üyesi sayısında son derece büyük
aşamalar katedildi, şimdi bundan sonraki süreçte öğretim
kadrolarımızı da öğretim süreçlerinin içerisine daha aktif
sokmak suretiyle üniversitelerimizi, misyon
farklılaştırmasıyla AR-GE yapan ve teknoloji üreten,
bununla birlikte bölgesel kalkınmaya katkı sağlayan kurumlar
hâline getirmek.
Ben
bu çalışmanın öğretim üyelerimiz başta olmak üzere
üniversitelerimize, ülkemize hayırlı uğurlu olmasını
diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, şimdi bölüm üzerinde soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz. On dakika süreyle bunu yapacağız. Beş
dakikası soru, beş dakikası da cevap olacak.
Evet,
Sayın Gaytancıoğlu? Yok.
Sayın
Bektaşoğlu, buyurun.
BÜLENT
YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Atatürk
heykellerine köpek leşi diyen, 10 Kasım dokuzu beş geçe
tuvalete gidilmesini öğütleyen; cumhuriyetimizin kurucularına
saygı duruşunu, duayı reddeden; Kurtuluş
Savaşını Yunanistan kazanmadı diye hayıflanan,
şeriat ilanını beklediğini söyleyen; mezheplere,
kimliklere, başbakana, cumhurbaşkanına hakaret eden; dinsizlikle
suçlayan, hilafet yanlısı, cumhuriyet karşıtı, Atatürk
düşmanı olduğunu her fırsatta açıklayan,
kılığı kıyafetiyle meczup gibi, söz ve
davranışları nedeniyle toplumda kabul görmeyen bir
şahsın devletimizin en üst makamları tarafından
yüceltilerek muteber kişi kabul edilmesini
yadırgadığımı ifade etmek istiyorum.
Bu
görüntülerle mesaj verilerek bu şahsın görüşlerinin
doğruluğu mu kabul ediliyor? Bunun açıklamasını
bekliyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Tanal? Yok.
Sayın
Gürer? Yok.
Sayın
İrgil
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Teşekkürler Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, 2016-2017 verilerine göre LYS sınavlarına giren
öğrencilerimizin 50 matematik sorusunda, son dönem, son yıldaki ÖSYM
verilerine göre ortalama yanıt oranı 15 soru. Kimyada 30 soruda 10.
Nitekim, fizikte 30 soruda 6 ve böyle gidiyor. Çoğu yüzde 30un
altında. Türkçede bile 60 sorunun ancak 21ine, 21 soruya cevap
verebilmişler. Ama burada asıl sorun
Yani biraz önce Sayın
Mustafa İsen de dedi: Dışarıdan binlerce öğrenci
geliyor. Türkiye artık bir yıldız oldu. falan. Ama burada
ilginç bir şey var, YÖK verilerine baktığımızda
2016-2017 yılında mezun oldukları liselerin türlerine göre
tercih yapma hakkı olan 1 milyon 957 bin öğrencinin 1 milyon 370 bini
2016da
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Devam edeyim, bir bitireyim, bitireyim
Başkanım bunu.
2017
yılında 1 milyon 846 bin öğrencinin sadece 994 bini tercih
yaptı. Yani 2016da 587 bin, 2017de 852 bin çocuk hiç tercih yapmadı
kendi ülkesinde. Bunu neyle açıklıyorsunuz? Ya, dışarıdan
gelenle değil de bunlarla yapın.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Arslan
KAZIM
ARSLAN (Denizli) Millî Eğitim Bakanına soruyorum:
Bakanlığınızın bünyesinde çalışan birçok
öğretmenin açığa alındığı,
bazılarının ihraç edildiği görülmektedir. Buna dair
itirazlar yapıldığı hâlde
Bakanlığınızca bir soruşturma
yapılmadığı, hiçbir gerekçe gösterilmeden açıkta
bekletildiği, cevap da verilmediği şikâyetlerini alıyoruz.
Bakanlığınız bunlarla ilgili bir soruşturma
yapmayı düşünüyor mu? Soruşturma yaptıktan sonra örgütle
ilişiği olanların savcılığa gönderilmesini,
ilişiği olmayanların görevlerine iadesi konusunda bir işlem
yapmayı düşünüyor musunuz? OHAL İnceleme Komisyonuna 100 binin
üzerinde itirazın geldiği söyleniyor. Yapılan itirazların
tek bir komisyon tarafından kısa sürede bitirilmesi mümkün
değildir. Böylece, mümkün değilse açıkta olan, ihraç edilen
öğretmenlerin mağduriyeti nasıl giderilecektir?
Bakanlığınız
bünyesindeki öğrencilerimizin barınma ve yurt sorunları
vardır. Bu yurt sorunlarını ne zaman çözeceksiniz, yoksa
çocuklarımızı yine tarikatların yurtlarına mı
bırakacaksınız?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Erkan Aydın
ERKAN
AYDIN (Bursa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakanımıza sormak istiyorum: Bu 20 bin öğretmen
atamasının bu ay sonu yapılacağını basından
takip ediyoruz, gördük. Şimdi, bu atamalarda engelli öğretmenlerin de
büyük bir beklentisi oluştu. Acaba bu atamaların içerisine engelli
öğretmen atamaları dâhil edilecek mi, böyle bir müjde verecek
misiniz?
İkinci
sorum da
Bu, 5 bindi, daha sonra toplamda 25 bini bulacağını
söylediniz. Atama bekleyen 400 bine yakın öğretmenimiz var,
dolayısıyla bu rakam aslında sadece sekizde 1i gibi çok
düşük bir oranda olacak. Ağustos ayında da tekrar yeni bir atama
yapacak mısınız, yaparsanız bunun sayısı ne kadar
olacak?
Son
olarak da bu atamalarda 2016-2017 KPSSleri geçerli olacak mı, yoksa yeni
bir KPSS mi bekliyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Danış Beştaş
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Doğrusu,
geneli üzerine ve bölüm üzerine yapılan konuşmalardaki
eleştiriler ve verilen yanıtlar konusunda tatmin
olmadığımı ifade etmek istiyorum öncelikle. Gerçekten,
temel mesele şu: Yani üniversitelerde, YÖK bünyesinde öğrencilerin,
akademisyenlerin bu kadar büyük problemleri varken ve eğitim sistemine
ilişkin eleştiriler ayyuka çıkmışken
-açıkçası halk adına soruyorum ve bu alanda çalışanlar
adına- bu öncelik neden? Yani şu anda YÖKün, üniversitelerin en
temel problemi yardımcı doçentliğin kaldırılarak
yerine doktor öğretim üyeliği getirilmesi midir? Gerekçeleri yani biz
tatmin olmadık diyoruz ama Bakan olarak sizin bu önceliği izah
etmenizi istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Aydın
KAMİL
AYDIN (Erzurum) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
En
büyük bütçeli bakanlığın yetkilisi olarak Sayın
Bakanım siz ve yasamanın temsilcisi olarak bizlerin muzdarip
olduğu bir mesele malumunuz, bir kangren hâlini aldı bu 400 bin
öğretmen adayının bekletilmesi. Aslında hepimizin bu
işte sorumluluğu var. Çünkü, gerçekten matruşka bebekler gibi
böyle iç içe üniversiteler, aynı bölümler, aynı fakülteler, aynı
üniversiteler -format olarak- kurduk ve bugüne geldi. Şimdi, burada
Üniversitelerarası Kurula biz onu komisyonda da tartıştık,
vaktim yetmediği için ifade etmek istiyorum- bir yetkiyle ikinci
öğretim ile birtakım faaliyetlerin verilmesi noktasında
endişelerimiz var. Özellikle, paralı ikinci öğretim, tezsiz
yüksek lisans ya da pedagojik formasyon ya da herhangi bir sertifika
programı noktasında, ne olur burada çok ince eleyip sık dokuyalım.
Çünkü bu 400 bin rakamları her sektörde her meslekte 400, 500, 600leri
bulacak.
Bu
konuda hassasiyet istiyoruz teşekkür ederim.
BAŞKAN
Sayın Botan
LEZGİN
BOTAN (Van) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum
Sayın Millî Eğitim Bakanımıza: Sayın Bakanım,
biliyorsunuz bir okuma yazma seferberliği başlatılmış
bölgede. Buna canıgönülden katılıyorum, ihtiyaç varsa
yapılır. Bu konuda Millî Eğitim Bakanlığı olarak
sizin bir yönetmelik yayınlamanız yeterliyken şimdi yerelde
ciddi sıkıntılar var. Sebebi şu: Eğitimle, kursla hiç
alakası olmayan, daha doğrusu belki bu kurslara dâhil edilmesi
gereken korucuların, âdeta eğitimciymiş gibi şeye dâhil
olduğunu biliyor musunuz? Yine, askerler, imamlar vesaire şu an ciddi
bir sıkıntı. Bu konuda bir bilginiz var mı? Bu kurslar,
okuma yazma seferberliği belki bir ihtiyaç ve bu ihtiyacı da
giderecek okullardır, öğretmenlerdir. Bunun için yönetmelik
yayınlanması yeterli olur, hafta sonu da bu kurslar gereği gibi
yürür. Ancak korucuların buna dâhil edilmesi ve ailelerin, insanların
tehdit edilmesi söz konusu. Bu konuda bir inceleme yapmayı düşünüyor
musunuz?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Şimdi
soruları cevaplandırmak üzere sözü Millî Eğitim
Bakanımız Sayın İsmet Yılmaz Beye
bırakıyorum.
Buyurun.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Başkanım,
teşekkür ediyorum.
Öncelikle,
okuryazarlık seferberliğine ilişkin usul ve esasların yer
aldığı genelge 81 ile Bakanlığımızca
gönderildi. Genelgede, Anayasa'da yer alan eğitim hakkı ve bilhassa
yetişkin okuma yazma eğitiminin hayat boyu öğrenmenin temelini
oluşturduğu ifade edildi.
2008
yılına girildiğinde okuma yazma bilmeyen yetişkinlerin
sayısı 4 milyon 863 bin, yüzde 9,24 iken Sayın
Cumhurbaşkanımız tarafından başlatılan Ana
Kız Okuldayız Kampanyası sonucunda, 2012 yılında bu
sayı 2 milyon 784 bine düştü, yüzde 4,93. UNDPnin yani
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programının İnsani
Gelişmişlik Raporu var. O gelişmişlik raporunda 15 yaş
ve üzeri okuma yazma bilmeyenlerin oranı olarak Türkiye'de bilenlerin
oranı yüzde 95, dolayısıyla bilmeyenlerin oranı yüzde 5.
2002de bu rakam ise yüzde 85,1 olarak gösteriliyor yani 2002de bu toplumdaki
100 kişiden 15i okuma yazma bilmiyorken şimdi 5 kişiden
aşağıya düştü. Bu sayıyı daha da azaltmak
istiyoruz. Herkes kendi ailesine, yakın çevresine baksın. Herhâlde 80
yaşın üzerinde veya 70 yaşın üzerinde, anneleri, dedeleri
bu yaş seviyesinde olanlara okuma yazmayı kazandırmak istiyoruz
ve bu kapsama sadece Türk vatandaşları değil, ola ki herhangi
bir nedenle Türkiye'de geçici sığınma talebinde
bulunanların da bir şekilde... Çünkü biz Yunus Emre Enstitüsünü
kurduk. Buradaki gayemiz Türkçeyi öğretmekti. Nereye? Kendi ülkelerine
gidiyor, Türkçeyi... Bir şekilde, öyle veya böyle, onlar bizim ülkemize
gelmişse okuma yazma kurslarına bunların da dâhil edilmesini
istedik.
Bir
başka sayın vekilimizin, Türkiye Cumhuriyetini kuranlarla
birilerinin problemi olduğu, dolayısıyla bu problemin... Toplum
tarafından kesinlikle kabul edilmez. Sadi Şirazinin çok güzel bir
sözü var, diyor ki: Kazara bir sapan taşı bir altın kâseye
değse ne taşın kıymeti artar ne kıymetten düşer
kâse. Dolayısıyla da birisinin bizim değerlerimize
saldırması, taş atması onun değerini artırmaz,
bizim değerlerimize de değerini kaybettirmez. Dolayısıyla,
herkesin yapmış olduğu varsa sıkıntılı bir
şey kendisiyle ilgili bir husustur.
KAZIM
ARSLAN (Denizli) Hükûmetin değeri düşüyor efendim, iktidarın
değeri düşüyor Sayın Bakan.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Dediğim gibi
kendisiyle ilgili bir husustur. Biz bütün değerlerimizin kabul edilmesini,
evlatlarımıza benimsetilmesini istiyoruz. Toplum böylelikle bir arada
olur, geleceğe daha umutla bakar ve güçlenir.
Bir
başka husus, yine -daha önceki sorularda da buna benzer söylenmişti-
Öğretmenler açığa alındı veya ihraç edildi.
Bakanlığımız tarafından açığa alınan
öğretmenlerin şu anda sayısı 500 civarında, bin
civarında bile değil, 600ün altında. Dolayısıyla, biz
Bakanlık olarak açığa aldığımız
öğretmenlerin bir şekilde açığının sona
erdirilmesi için gerçekten çalışıyoruz, inceleme
yaptırıyoruz, birincisi bu. Ancak, illerde valilikler tarafından
3 bine yakın öğretmen de açığa alındı.
Dolayısıyla, valiliklerin aldığını da biz göreve
iade edemiyoruz. Ancak, İçişleri Bakanımıza rica ettim
Lütfen bu açıktaki 3 bine yakın öğretmenin bir an önce
soruşturmalarının tamamlanaraktan
Hangi karara
varırlarsa; eğer kamuda kalmasında sakınca görülüyorsa da
-olabilir- devletin valisi, bir şekilde çalışma
yaptırıp kendince bir kanaate ulaştıklarında bize
iletirse biz gereğini yaparız. Dolayısıyla da şu anda
Bakanlıktaki sayı 500 civarında, valiliklerde de 3 bin
civarında var. En kısa zamanda bunu neticelendirmeye
çalışıyoruz.
Bir
şekilde ihraç edilmiş olanlar var, sayın vekilimiz de söyledi.
Ama daha sonra, valiliklerden gitmiş, kovuşturmaya yer
olmadığına ilişkin de bir karar alınmışsa
bunu da
Olağanüstü Hâl Komisyonunda şu ana kadar 10 kişi iade
edildi. Neden iade edildi? Birçoklarında bu oldu. Diyelim ki biz ByLock
var. diye ihraç etmişiz ancak geçen sürede savcılığa
gitmiş, ByLock olduğu tespit edilemedi. diye bir karar
alınmış kovuşturmanın yeri olmadığına
ilişkin, onun üzerine de geri gönderdi. Biz öğretmenlerimizin bir an
önce göreve dönmesi için gereken her şeyi yaparız.
Yurt
sorunuyla ilgili söylendi. Bakın, Bakanlığımız olarak
şu anda Kredi Yurtları söylemiyorum,
Bakanlığımızın bünyesinde olan- 200 bine yakın
pansiyon kapasitemiz var, barınan öğrenci sayısı 150 bin
civarında, boş kapasite 50 bin civarında yani 200 bin kapasitenin
150 bininde öğrenci var, 50 bini boş; doluluk oranı yüzde 75
civarında. Dolayısıyla da istiyoruz ki
evlatlarımızı hiçbir kimseye bırakmadan, ister dernek ister
vakıf, başka bir şey olmadan
Onlar da sivil toplum
kuruluşları, ön yargılı olarak suçlu da ilan etmiyoruz ama
bu görevin öncelikle devlet tarafından verilmesini istiyoruz. Biz
çalışmalarımıza gayret ediyoruz ama bilin ki devletin
pansiyonlarında yani ortaöğretime yönelik olarak açık var,
doluluk yok. Kredi Yurtlarda ise 200 binken 600 bin civarına geldi ama
hâlâ eksiklik var mı? Var ama yeni yurtlar da yapılıyor.
İnşallah en kısa zamanda bunu da ortadan
kaldıracağız.
Yine,
20 bin öğretmen ataması içerisinde engelli öğretmen yok ancak en
kısa zamanda ilave 500 bin öğretmenin de -Başbakanımız
ifade etmişti- alımı için duyurusuna çıkacağız,
çok kısa bir zaman içerisinde.
Ağustos
ayında yeni bir atama yapacak mısınız? Hayır, yeni
bir atama yapmayacağız.
ZÜHAL
TOPCU (Ankara) Siz sorunu kökten çözüyorsunuz Sayın Bakan, 500 bin
diyorsunuz, 500 galiba.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) 500, 500. O kadar
engelli olamaz da yani engelli öğretmen deyince demek ki bir sürçülisan
oldu.
ZÜHAL
TOPCU (Ankara) Hayır, sevindik aslında.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Ama dediği gibi
zaten arife tarif gerekmez yani engelli öğretmen de 500
KAMİL
AYDIN (Erzurum) Efendim, o kadar kadromuz varsa herkes gönüllü engelli olur.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Yok yani, onu da
yapmayalım.
Yine
bir sayın vekilimizin Acaba bu öncelik nedir? diye bir sorusu oldu.
Eğitimle ilgili şu anda Komisyonda bekleyen bir yasamız yok,
Eğitim Komisyonundan arkadaşlarımız var.
Dolayısıyla eğitimle ilgili ister Yükseköğretimden gelsin
ister Bakanlığımızdan gelsin hangi yasa gelirse onu geçiriyoruz.
Başkası var mı? Bu, öncelikli midir? Sırada bekleyen
başka bir yasamız yok. İhtiyaç mıdır?
İhtiyaçtır, onun için geçirdik.
İkincisi,
sertifikalı eğitim, Kamil Hocam aynen katılıyorum,
kesinlikle yani para karşılığı sertifika verilmemesi
lazım, ikili eğitimin olmaması lazım.
KAMİL
AYDIN (Erzurum) Ticari bir metaya dönüştü.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Bundan sonra
Yükseköğretim Kurumumuzla birlikte
Yeni eğitim fakülteleri, dikkat
ettiyseniz, takip ettiyseniz son dört veya beş yıldır hiçbir
eğitim fakültesi açılmadı, gerçekten ihtiyaçtan fazla var. Yeni,
geçen yıl kabul ettik, hep beraber kabul ettik bir yasayı,
Yükseköğretim Planlama Kurulunu kurduk. Nedir Yükseköğretim Planlama
Kurulunun amacı? Hangi fakülteler açılacak, hangi bölümler
açılacak ve bu bölümlere ne kadar kontenjan verilecek bu
Yükseköğretim Planlama Kurulu karar versin de üniversiteyi bitiren
öğrencilerimizin umutları ile bitirdikten sonraki durumları
birbirine çakışabilsin diyerek.
KAMİL
AYDIN (Erzurum) İstihdam odaklı olsun efendim.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Efendim, aynen, bizim
o yasayı çıkarma amacımız da oydu.
Teşekkür
ediyorum Muhterem Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
Şimdi
bölüm üzerindeki maddelerin ve varsa madde üzerindeki önerge görüşmelerine
başlıyoruz.
1inci
madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri aykırılık
sırasına göre okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 519 sıra sayılı Kanun Teklifinin 1inci maddesinin teklif
metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
Gaye
Usluer Mustafa
Akaydın Sibel
Özdemir
Eskişehir Antalya İstanbul
Atila
Sertel Ömer
Fethi Gürer Mustafa
Ali Balbay
İzmir Niğde İzmir
Ceyhun
İrgil
Bursa
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Antalya Milletvekili Mustafa Akaydın.
Buyurun
Sayın Akaydın. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA
AKAYDIN (Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
grubum adına 519 sıra sayılı Kanun Teklifinin 1inci
maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
Şimdi,
Sayın Bakanım, öncelikle size bir serzenişte bulunmak istiyorum.
Demin bir özdeyişten bahsettiniz: Altın kaba taş değiyor,
ne taş değer kazanıyor ne altın kap değerinden
kaybediyor. Ben bunu şöyle anlıyorum: Yani Adalet ve Kalkınma
Partisinin eğitim politikaları altın kap gibi temsil ediliyor,
bizler de bunları eleştiriyoruz mu? Böyle anlamak istemiyorum
açıkça ama sanki bu konuşmalar üstüne böyle bir algı
yarattınız biraz önceki konuşmanızda.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Yok, o değil,
Sayın Bektaşoğlunun bir açıklaması.
MUSTAFA
AKAYDIN (Devamla) Neyse, bu takılmadan sonra ben işin özüne gelmek
istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, aşağı yukarı, Türk yükseköğretim
tarihini 1981den yani 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun
kanunlaşmasından itibaren en canlı bir şekilde taraf olarak
yaşadım ve burada 2547yi yerden yere vurduk bütün Türkiye
Cumhuriyetinin eğitimle ilgili alakadarları. Ama ben gene de benim
de hocam olan İhsan Doğramacıyı rahmetle anmak istiyorum
çünkü bu kanunun Türkiye Cumhuriyetine kazandırdığı
yenilikler vardı ama bir ihtilal yasası niteliğinde olduğu
için totaliter ve özerkliklerin önünü açmayan tarafları da vardı.
Bunu da açıkça ifade etmekte sıkıntı yok. Ama 2002
yılında iktidara geldiniz AKP olarak ve o zaman -ben
hatırlıyorum- acil eylem planı diye bir eylem planı
sundunuz. Bu eylem planında da Türk yükseköğretiminde çok ciddi
değişiklikler vadettiniz. Bekliyoruz, 2002den bu yana
aşağı yukarı on altı yıl geçti ve şu anda,
ben düşünüyorum bir geçmiş rektör olarak, bir geçmiş
Üniversitelerarası Kurul Başkanı olarak, ciddi, şöyle elle
tutulur reform niteliğinde hiçbir değişiklik görmedim Sayın
Bakanım. Sadece, onun da -şimdi aramızda yok- Sayın YÖK
Başkanının özel gayretleriyle olduğunu tahmin ediyorum,
geçen sene yükseköğretim kalite anlamında birtakım
değişiklikler oldu. Bundan dolayı YÖK Başkanı
Sayın Yekta Saraça teşekkür etmek istiyorum ama bunun
dışında hiçbir şey görmedik. Acil eylem planının
içinden o zamanki mevcut rektörleri değiştirme planı
çıktı, başka bir şey gelmedi.
Bugüne
kadar, bakıyorum, 2005 yılında Yükseköğretim Kurulu olarak,
rektörler olarak çok ciddi bir şekilde karşı çıkmamıza
rağmen kalitesiz üniversiteler açılmasına, sadece yeni
üniversite açılsın dememize rağmen Türkiyedeki üniversite
sayıları 190a yaklaştı fakat kalite sorunumuz ciddi bir
şekilde devam ediyor. Ama bu arada, özellikle Kemal Gürüz YÖK
Başkanı olarak ve rahmetli Erdoğan Teziçi de saygıyla
anmak istiyorum. Kendi özel gayretleriyle Türk üniversitelerinin Bologna
Sürecinde Avrupa yükseköğretim sistemiyle bütünleşmesi, eş
değer diplomalar verilmesi, Erasmus projeleri, özellikle Kemal Gürüz
zamanında kalite konusunda, akademik kriterler konusunda yapılan
yenilikler gibi birçok reformist işler yapıldı ama bunların
hiçbirisi sayın iktidarınızın, AKPnin defterinde olumlu
bir şey olarak yazılmamıştır. Bunların
altını çizmemiz lazım.
Şimdi,
bakıyoruz, bugüne kadar gündeme gelen konulardan birisi
Geçen sene bir
üst akıl veya bir bilen veya bir bilmeyen tarafından Türk
yükseköğretiminde kanun hükmünde kararnameyle rektörlerin atama sistemini
değiştirdiniz. Doğru mu? Arkadaşlar, Türk üniversitelerinin
dünya üniversitelerinden en zayıf tarafı akademik, idari ve mali
özerkliğinin olmamasıdır. Bütün üniversitelerin özerkliği
değerlendirme açısından aşağı yukarı 8 tane
kriteri var. Türk üniversiteleri 8 üstünden birbuçuk puanla -Japonyayla
birlikte- bu sıralamada dünyanın en kötü üniversitelerinden. Biz
bunları değiştirmenizi bekliyoruz, siz önümüze kalkıp
getiriyorsunuz: Yardımcı doçentliği kaldırdık. E
kalktı mı? Kalkmadı, yardımcı doçentlik gene var,
adı değişti. Şimdi adı ne oldu? Doktoralı
öğretim üyesi. Arkadaşlar, bu saçma sapan bir laf, birbirimizi
kandırmayalım, doktorasız öğretim üyesi olur mu ya, böyle
bir şey var mı? Doktorasız öğretim üyesi bir tek güzel
sanatlar dalında olur resim, müzik gibi, onun dışında bir
öğretim üyesi zaten doktoralıdır ve ben size iddia ediyorum,
şu anda da Türk üniversitelerindeki yardımcı doçentler otuz
altı yıldır alıştığımız bu kavramın
yok edilmesinden dolayı kendilerini ciddi bir şekilde itibar
kaybında hissediyorlar. Bunların sayısı 37 bin
civarında. Türk öğretiminin, yükseköğretiminin akademik
personelinin yüzde 47si bu genç arkadaşlar. Değişen bir
şey yok, sadece atanma kriterlerini hafifçe
kolaylaştırmış gözüküyorsunuz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA
AKAYDIN (Devamla) Biraz daha zaman isteyebilir miyim Sayın Başkan?
BAŞKAN
Bir dakikada toparlayın lütfen.
MUSTAFA
AKAYDIN (Devamla) Toparlayacağım.
Şimdi
ne oldu kolaylaştırdınız da yani öğretim üyelerinin
kalitesi mi arttı? İngiltereye bakıyorsunuz, Türkiye
yükseköğretim öğrenci sayısının üçte 1i ama
öğretim üyesi sayısı Türk üniversitelerinde 75 bin bakın,
doktoralıyı kastediyorum- ama İngiliz üniversitelerinde 200 bin
ama profesör sayısı bizdekiyle eşit, onu da söyleyeyim yani
profesörlüğe atama veya yükseltme zorlaştırılmış
durumda. Kaliteye giderseniz onlarda kalite var. Biz ne yaptık?
Yabancı dil sınavını kaldırdık. Değerli
arkadaşlar, sayın milletvekilleri; doğru dürüst bir yabancı
dil bilmeyen, en az bir dil bilmeyen hatta bana göre İngiliz dilini
bilmeyen bir akademisyenin, bir öğretim üyesinin bugün kaliteli bir
öğretim üyesi olmasına imkân ve ihtimal yoktur. Dolayısıyla
evet, kolaylaştırdınız ama kaliteden taviz verdiniz. Öyle
anlaşılıyor ki bu bir yeni kadrolaşmanın,
sınavlarda bugüne kadar başarısız olan insanların
önünü siyaseten açma çabasıdır, bundan başka bir şey
değildir.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan (2/2099) esas numaralı Kanun Teklifinin 1inci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep
ederiz.
Saffet
Sancaklı Kamil
Aydın Zühal
Topcu
Kocaeli
Erzurum Ankara
Ruhi
Ersoy Baki
Şimşek
Osmaniye Mersin
"27/7/1967
tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun
ek 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan
"yardımcı doçent ifadesi "doktor öğretim üyesi"
şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Sayın Ruhi Ersoy, Osmaniye Milletvekili.
Buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
RUHİ
ERSOY (Osmaniye) Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri;
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Tabii,
biz de akademisyen bir milletvekili olarak burada genel yasayla ilgili pek çok
şey söyleyebiliriz ama bunlar tartışılarak komisyonlarda da
bir yerlere kadar geldi. Fakat, bu uygulamaların özünde birtakım
teamüller, ritüeller ciddi anlamda tartışma zeminine doğru da
gitti. Ama, bütün bunlara rağmen daha iyiyi, daha güzeli bulmak adına
onaylanmış ya da yasalaşacak olan bu uygulamalardan sonra da
inanıyoruz ortaya çıkacak yeni durumlara göre yeni yasalara da
ihtiyaç olacaktır. Biz bu konuda çok fazla detaya girmek istemiyoruz. Ama,
Milli Savunma Üniversitesinin de YÖK nezdindeki diğer üniversitelerle
mütekabiliyet esasına göre aynı kavramlarla tanımlanmasıyla
ilgili orada da yardımcı doçent ibaresinin geçtiği yerlerin
doktor öğretim üyesi olarak geçmesi hususunu destekliyoruz.
Bunun
beraberinde Milli Savunma Üniversitesi üzerine ben bazı düşüncelerimi
paylaşmak istiyorum. İhanet hareketinin Türkiyeye maliyetinin çok
yüksek olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Bu FETÖ operasyonunun
dışa vurumuyla ilgili 15 Temmuz ihaneti, görünür
kısmıydı. Bu işin en sarsıcı konusunun
eğitim alanında olduğunu görüyoruz, beşerî kaynakları
ne hâle getirdiklerinin her türlü yansımasını eğitim sisteminde
görüyoruz. Hükûmetin de buradan doğan boşlukları Millî
Eğitim özelinde, daha sonra yurt dışında Maarif Vakfı
özelinde tamir için mücadele verdiğini görüyoruz ama bunu yaparken de
liyakat esaslı yapması gerektiği hususunda her şartta
uyarılarda, hatırlatmalarda bulunuyoruz.
Bunun
ilavesinde, hayırlı işlerden bir tanesinin Milli Savunma
Üniversitesinin kurulması ve askerî eğitimin Milli Savunma
Üniversitesi bünyesinde bir bütün hâlinde yapılıyor olması. Daha
önceki Kara Harp, Deniz vesaire gibi ayrımların bir çatıyla
Milli Savunma Üniversitesi bünyesinde yapılması çok önemli çünkü
edindiğimiz birtakım bilgilere göre, bu şer
odaklarının bu okullara, bu kurumlara çok farklı bir
şekilde sirayet ettiği, çok farklı bir sistem üzerine
yürüdüğü gerçeği görülmüş ve Milli Savunma Üniversitesi gerek
müfredat açısından daha millî, teknik ve teknoloji
açısından, askerî birikim açısından ciddi anlamda yerli,
millî ve evrensel standartları kendi bünyesinde ortaya koymaya çalışan
bir üniversite olmuş ve Türkiyede bizim ismini
saydığımız ve gururla övündüğümüz ilk üç beş
üniversiteyi ifade etsek de bunun beraberinde Milli Savunma Üniversitesinin de
uluslararası tanınırlık ve uluslararası öğrenci
kapasitesi açısından önemli üniversitelerden birisi olduğunun
altını çizmek istiyoruz çünkü bin ve daha üzeri sayıda
farklı ülkelerden Milli Savunma Üniversitesinde askerî eğitim alan
öğrencilerin varlığı gerçeğini bilmemiz lazım.
Şunu
unutmamamız lazım: Bizim, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Türk
Silahlı Kuvvetlerinin eğitimiyle ilgili Türk modernleşme
sürecinde öncü güç olduğunu ve öncü güç olarak pozitif bilimlerin pek
çoğunun da Türk Silahlı Kuvvetleri eğitimi üzerinden
geçtiğini biliyoruz. Hâlâ biz günlük hayatta sağlığına
kavuşup evine dönene Taburcu oldu. deriz. Taburcu olmak, bir
hastanın iyileşip tabura gitmesi anlamında değil, evine
gitmesi anlamında olan bir kavramdır. Neden Taburcu oldu. deriz? Bu
gerçekten hareket ettiğimizde tıbbi eğitimin öncesinde, baytar
mektebinin kurulmasında ve diğer modernleşme sürecinin
tamamında Türk Silahlı Kuvvetleriyle, Türk askeriyle ilgili
eğitimin temel alındığı gerçeğini hatırlatmak
isteriz.
Diğer
bir gerçek de iki bin iki yüz yıllık Türk Silahlı Kuvvetleri
tarihinde eğitimin sürekli Türkçe olduğu gerçeği.
Değişik dönemlerde, Selçuklu, Osmanlı, cumhuriyet
müktesebatında farklı diller devlet dili olabilmiş. Özellikle
Selçukluda gündelik hayatta Türkçe, sarayda Farsça, resmî dil daha farklı,
Arapça olabilmiş. Ama arkadaşlar, hatırlatmak isterim, ordudaki
eğitim dili Türkçe olmuştur. Türkçenin de gelişmesinde önemli
roller üstlenmiştir bu kapsamda askerî eğitim. Milli Savunma
Üniversitesinin de bu gerçekliklerden hareket eden bir üniversite olması
dileğimizdir. Bu millî birikimi, özellikle iki bin iki yüz
yıllık Türk Silahlı Kuvvetleri tarihinin derinliklerinde var
olan bu aklı, bilgiyi, birikimi, modern, çağdaş, millî
unsurları evrensel standartlara taşıyabilecek bir okul
olmasını bu kapsamda temenni ediyoruz.
Bu
konuda, başta maliye olmak üzere, bizim kamu bürokrasisi içerisindeki
kaynakların eğitime yoğun bir şekilde verildiğini
biliyoruz. Bütçemizdeki büyük gelir eğitime verildiği hâlde
eğitimimiz hâlâ tartışma konusu. Neden eğitimde, kültürde,
sanatta başarılı değiliz? sorusuna da önemli cevap
aramamız gerekiyor. Vaktinde bunlar birilerine havale edilmiş ama
bugün itibarıyla bu memleketin çocukları duruma vaziyet
etmiştir. Onun için eğitim, eğitim, eğitim diyoruz.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Madde
üzerindeki son önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 519 sıra sayılı Kanun Teklifinin 1inci maddesinde yer
alan doktor öğretim üyesi ibaresinin asistan profesör şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Filiz
Kerestecioğlu Demir İbrahim
Ayhan Sibel
Yiğitalp
İstanbul
Şanlıurfa
Diyarbakır
Dirayet
Dilan Taşdemir Mehmet
Emin Adıyaman Nihat
Akdoğan
Ağrı
Iğdır
Hakkâri
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLİ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu.
Buyurun
Sayın Kerestecioğlu. (HDP sıralarından alkışlar)
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; konuşan arkadaşlarım, gerek bölüm
üzerine gerek geneli üzerine, aslında yeterince ifade ettiler.
Kavramlarının uluslararası literatürde de
karşılığı olmayan, aslında kısaca bir
kadrolaşma yasasını konuşuyoruz. O yüzden, ben bugün size
biraz dostlarımdan söz etmek istiyorum, farklı bir konuda
konuşmak istiyorum. Ama bu dostların yaşlıca
olanlarından, yani yaşıtlarımdan söz etmek istiyorum.
Gençlerin yaşadıkları ne kadar içimi yaksa da onları bu
seferlik bir kenara koymak istiyorum.
Bizim
kuşak kadar gerçekten bedel ödeyen bir başka kuşak var
mıdır? diye sormak istiyorum. Siz bazen hâlâ mağdurmuş
gibi konuşuyorsunuz ya, inanın insanın artık buna isyan
edesi geliyor.
Şimdi,
Celalettin Can; Türkiyenin 12 Eylülden sonra cezaevinde en uzun yatan
insanlarından biri, on dokuz yıl cezaevinde yattı Celalettin. Ve
Şamil Altan, Onur Hamzaoğlu, daha niceleri
Cezaevinden
çıktığında, yıllar önce Celalettinle
yaptığım söyleşide 78lileri şöyle anlatıyordu:
70li yıllarda, daha doğrusu 73-74 ile 80li yıllar
arasında 18-20 yaşlarında olan bir kuşak olarak 68lilerin,
Mahir Çayanların, Deniz Gezmişlerin, dünya çapında ise Che
Guevaranın etkisi altında kalan,
bağımsızlıkçı, yurtsever, antiemperyalist,
antifaşist, ülkeyi ve ahaliyi seven, hatta kendisinden daha fazla seven,
hayatın her alanından bir gençlik grubu diyebiliriz. Böyle
tanımlamıştı 78lileri.
Şimdi,
ben sormak istiyorum: Gerçekten bu insanlar tıpkı benim gibi, ben
yaşlarda ve aslında çoktan emekli olup gezilere gidecek, işte,
kahvede tavla oynayacak, kitaplar okuyacak hani, dizi de pek kalmadı ama-
dizi izleyecek ve kestane pişirip yiyecek insanlar. Peki, biz deli miyiz,
yani zorumuz ne gerçekten, neyle uğraşıyoruz? Hani, bunları
yapmak dururken neden kalkıyoruz, bir Celalettin Can oluyoruz, 78liler
girişimini kuruyoruz? Sadece kendimiz için değil, o dönemde
mağdur olan herkes için, memnu hakların iadesi için
uğraşıyoruz. Ve bu Mecliste gerçekten çok uzun zaman
tartışılıyor, üç saat süren tartışmaların
sonunda belki son yirmi yılın, daha da fazla herhâlde, en büyük oy
çoğunluğuyla bu kabul ediliyor ve memnu haklar iade ediliyor. Ondan
sonra, kalkıyor devlet ona diyor ki Akil insan olur musun? Ve şimdi
de, Celalettin hep aynı Celalettin ama devlet de hep aynı devlet
olduğu için, savaş karşıtı olduğu için dün
Celalettini tekrar içeri atıyorlar.
Sonra
bir başka dost Onur Hamzaoğlu oluyoruz ve Dilovasında anne
sütüne bile zehir karışıyor, halk sağlığı
ciddi tehdit altında diyoruz; kızıyorlar, için için
biriktiriyorlar, bu hafızayı bir kenarda tutuyorlar. Sonra HDK
sözcüsü oluyoruz, barış akademisyeni oluyoruz, akademiden bir KHKyle
atılıyoruz; yetmiyor Savaş halk sağlığına
zararlıdır. diyoruz ve bizi içeri atıyorlar.
Şamil
Altan oluyoruz, sosyalist oluyoruz. Cizresi, Şırnakı tarumar
olurken Acaba ben bu işin ucundan bir tutsam bu ülkenin
normalleşmesine katkım olur mu? diyoruz, Barış Blokunu
kuruyoruz, onun üyesi oluyoruz ama oluyor, yetmiyor yine içeri alıyorlar.
Kalkıyoruz bir Gültan Kışanak oluyoruz; 12 Eylül
zindanları, işkenceleri yetmiyor, kalkıp bir de Diyarbakır
Belediye Başkanı oluyoruz, ondan sonra yetmiyor,
çatışmaları önlemeye girişiyoruz, gelip bir de bu Mecliste
Darbe Komisyonuna ifade veriyoruz, verdiğimiz akşam alıyorlar,
hapse atıyorlar.
Sonra
benim gibi bir Filiz oluyoruz; kalkıyoruz 17 yaşımızda, ne
o, bildiri dağıttık diye 12 Eylül öncesinde cezaevleriyle
tanışıyoruz. Ondan sonra, kalkıyoruz Feminizm, feminizm
diye tutturuyoruz. Bu ülkede kadın hakları olmadan, kadınlar
özgürleşmeden asla olmaz. Erkek şiddetine
başkaldırıyoruz diyoruz, bir de yetmezmiş gibi HDP vekili
oluyoruz. Gerçekten hepimizin saçları ak arkadaşlar, bembeyaz ama
içimiz de ak, alnımız da ak, bunu söylemek isterim. Biz tavla
oynamayı bilmiyor muyuz zannediyorsunuz, tatil yapmayı, başka
bir hayat yaşamayı bilmiyor muyuz zannediyorsunuz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Sayın Başkan,
kısa bir süre istiyorum.
BAŞKAN Tamamlayın
lütfen, bir dakika.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Evet, bütün bunları
biliyoruz, biliyoruz ama ağırımıza gidiyor, içimiz
açıyor ve o yüzden de biz hakikaten bu ülkenin demokratikleşmesi için
yıllardır mücadele ediyoruz. Ve bu arada yargı margı
demeyin bize demek istiyorum. Arkadaşlarımızı siyaseten
serbest bırakın. Biz yaşamı böyle gördük, böyle sevdik.
Hani tarzım bu sitilim bu diyorlar ya, bizim de tarzımız bu,
umutsuz vakayız yani. Ak saçlılara, 78lilere dokunmayın
artık.
Bugün çok saygı
duyduğum birisiyle ilgili bir haber daha öğrendim, Ömer Faruk
Gergerlioğlu, Mazlum-Der eski Başkanı. Bugün Ömer Faruk
Gergerlioğluna iki buçuk yıl hapis cezası verildi. Ne mi
yaptı Gergerlioğlu? Ölünce farkımız kalmıyor
birbirimizden, çocuklarımızın tabutu yan yana
duracağına dirileri yan yana dursun; eşitçe, kardeşçe ve
omuz omuza. yazdı. Onu da saygıyla selamlıyorum.
Teşekkürler. (HDP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi, Komisyonun bir
redaksiyon talebi var.
Buyurun.
MİLLİ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) Sayın Başkanım,
görüşülmekte olan Kanun Teklifinin başlığına
ilişkin bir redaksiyon talebimiz vardır. Kanun yapım
tekniğine daha uygun olması bakımından teklifin
başlığının Yükseköğretim Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun şeklinde değiştirilmesi talebimizi
takdirlerinize saygıyla arz ederiz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Sayın Başkanım
BAŞKAN Buyurun
Sayın Özel.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
29.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, kanunun isminin redaksiyon talebiyle
değiştirilmesinin doğru bir talep olmadığına
ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Sayın Başkanım, şimdi, geçtiğimiz hafta KHKlerde
benzer şeyler olmuştu ama bu sefer, işte, o KHKnin özel durumu
falan, redaksiyonu aşan
taleplere siz de Olur. dediniz, hâlen daha uğraşılıyor
ama şimdi, bir kanunun isminin redaksiyon talebiyle
değiştirilmesi doğru bir talep değil, ayrıca, bu,
yasama sürecine ne kadar az özen gösterildiğini gösteriyor. Komisyon
toplantısı var, bütün partilerden milletvekilleri var, oturuluyor,
tartışılıyor, görüşülüyor, buraya sevk ediliyor. Hatta
bazen Anayasaya aykırılık iddialarımız olduğunda
diyorsunuz ya Bu vakitten sonra yapacak bir şey yok. Dönüp bir şey
demek lazım yani bu vakitten sonra yapacak bir şey yok. Yani koskoca
Bakanlık, bürokrasisiyle, Komisyonuyla, iktidarıyla, muhalefetiyle
oturup çalışıyor, burada kanunun başlığına
redaksiyon yoluyla değişiklik yapma talebi geliyor. Yani bunun
Meclisin ciddiyetiyle de Meclise nasıl bir önem atfettiğimiz
açısından bakıldığında da bizim birbirimize olan
yasama sürecindeki saygımızla da ilgisi yok, bunu yapmamak
lazım. Böyle bir şeyin de yolunu açmamak lazım. Böyle bir
yanlışlık varsa izlenecek yol bellidir, yapılacak şey
bellidir. Hükûmet bunu geri çekmeyi talep edebilir, Komisyonun böyle bir talebi
Genel Kurul tarafından değerlendirilebilir, çekerler Komisyona, biz
de anlayış gösteririz, kırk sekiz saat demeyiz, yarın
sabah giderler, düzeltirler, getirirler tekrar ama böyle redaksiyon yoluyla
kanun ismi değişmez, doğru bir şey değil bu.
BAŞKAN
Sayın Özel, teşekkür ediyorum. Sizin ifadeleriniz kayda
geçmiştir. Ancak daha önce de farklı şekillerde kanun isimleri
redaksiyonla düzeltildi. Eğer, sizin ifade ettiğiniz gibi, burada
birtakım değişiklikler yapılmayacaksa o zaman burada hiçbir
şekilde, hiçbir şartta önerge dahi vermemek gerekecekti. Aslolan
doğruyu bulmaktır. Redaksiyonla da daha önce çokça örnekleri
vardır. Bu doğruyu bulmak, doğru başlığı
oturtmak...
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Şimdi, Sayın Başkanım, toplansak, arkaya
gitsek, herkes diyecek ki: Doğru söylüyorsun, bu, redaksiyon yetkisini
aşan bir şeydir. Redaksiyonun ne olduğunu hepimiz biliyoruz.
Bir
kanunun ismi redaksiyon talebiyle değişmez, bu olacak bir şey
değil. Bunun olması gerektiği yer Komisyondu. Buraya geldi,
şimdi, bunun normalde Komisyona çekilip orada düzelmesi lazım. Bunu
burada yapacaksanız bile -ki bence yapmamalısınız, ben
olsam yapmam ama takdir sizin- deyin ki: Bir daha örnek teşkil etmemek
üzere, bunu bu seferlik, haydi bir zorluk olmasın diye yapacağız
ama bir daha bizim burada isim değiştirmeyeceğimizi bilsinler,
böyle bir şey olmaz. Bu, yasama ciddiyetiyle bağdaşmaz.
Yarın sizin oturduğunuz yerde bir başka başkan vekili
oturur, bir başka talep gelir, o da bunun redaksiyon yetkisini alır;
o, bu sefer Meclisin yasama yetkisine müdahale anlamına gelir. O yüzden,
her şeyin bir oluru var, bir adabı var. Parlamento burası,
yazılı ve yazılı olmayan kurallarla yürür. Ama her
şey, bürokrasi, Hükûmet ve yürütme tarafından istismar edilir bir
hâle dönüşmüştür Parlamento açısından. Bu yolu açmamak veya
son kez kaydıyla kapatmak gerekir. Öyle, kanunun adını,
redaksiyon yapıyoruz diye değiştirtemez kimse yani, doğru
bir şey değil.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Özel. Sizin de hassasiyetlerinizi
zannediyorum dikkate alırlar. Aslolan, keşke burada öyle bir noktaya gelse
de hiçbir önerge dahi verilmeden, hiçbir değişiklik yapılmadan
tümü üzerinde görüşüp bu işleri çözüme kavuşturabilsek. Bunun
daha önceden örnekleri de var.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Başkanım, önerge değil ki başka
şey. Çocuk doğmuş, adı konmuş, nüfusa kaydolmuş,
ilkokula başlayacak, diyorsun ki: Adını
değiştirelim.
BAŞKAN
- Evet haklısınız, keşke hiç olmasa. Ben sizin
tavsiyelerinize, sizin önerilerinize, hassasiyetlerinize, dikkatlerini
çekiyorum bu noktada.
X.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2099) ve
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 519) (Devam)
BAŞKAN
- Bu redaksiyon talebiniz kayıtlara böylece geçmiştir. Görüşülen
teklifin kabul edilmesi hâlinde redaksiyon işlemi
Başkanlığımızca gerçekleştirilecektir.
Bu
redaksiyon talebiyle birlikte 1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
2nci
madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Milet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 519 sıra sayılı Kanun Teklifinin 2nci maddesinde yer alan
doktor öğretim üyesi ibarelerinin asistan profesör şeklinde
değiştirilmesini, maddeye aşağıdaki fıkranın
eklenmesini arz ve talep ederiz.
Filiz
Kerestecioğlu Demir İbrahim
Ayhan Sibel
Yiğitalp
İstanbul Şanlıurfa Diyarbakır
Dirayet
Dilan Taşdemir Mehmet
Emin Adıyaman Nihat
Akdoğan
Ağrı Iğdır Hakkâri
Meral
Danış Beştaş
Adana
o)
Öğretim Yardımcıları: Yükseköğretim kurumlarında,
görevlendirilen, uzmanlar, çeviriciler ve eğitim-öğretim
planlamacılarıdır.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Adana
Milletvekili Meral Danış Beştaş.
Buyurun Sayın Danış Beştaş. (HDP
sıralarından alkışlar)
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Doğrusu,
söz konusu kanun üzerine görüşmelerimizi maddelerde söylemeye devam
edeceğiz. İlk gün grubumuz adına yapılan açıklamada,
bu kanunun hangi temeller üzerinde şekillendiğini ifade etti grubumuz
adına Antep Vekilimiz Sayın Mahmut Toğrul. Daha da
görüşlerimiz burada gelişti. Yani doğrusu, bu kanunun
önceliği, neden bugün yardımcı doçentlik gündemimizde, bunu
bugün ve yarın değerlendirmeye devam edeceğiz.
Ancak,
bugün Dünya Ana Dili Günü. Ben de ana dili yasaklanmış bir Türkiye
vatandaşı olarak Dünya Ana Dili Gününü es geçemeyeceğim.
Öncelikle bütün dünyadaki kaybolan, yok olan, kaybolmaya yüz tutan dilleri ve
dünyada 6 bin dilin bu şekilde var olduğunu ve binlerce dilin de
yasaklar sebebiyle yok olduğunu, bir kısmının da yok
edilmeye yüz tuttuğunu ifade etmek istiyorum. Ama bu vesileyle Dünya Ana Dili
Gününü kutlamak istiyorum. Bir de kendi ana dilimde
(x) diyorum.
(x)
Umarım x diye geçmez. Kendi ana dilimizi, kendi ana dilimizde gününü
kutlamak hakkı çok görülmez.
Değerli
milletvekilleri, evet, Türkiyede çok farklı diller var. Türkçe resmî dil.
Hepimiz Türkçeyi okullarda öğreniyoruz. Üniversite eğitimimizi,
ilkokuldan, hatta anaokulundan başlayarak, üniversite, bütün lisans
öğretimlerimizi, yüksek lisanları Türkçe yapıyoruz ama
diğer yandan da Türkiyede konuşulan, milyonlarca insanın
konuştuğu başka diller de var. Bir tanesi de Kürtçedir. 20
milyon yurttaşın kullandığı, ana dili olan Kürt dili
üzerindeki baskılar Türkiye Cumhuriyeti tarihiyle yaşıttır.
Çok söyleriz ana dilin önemini ama şunu unutmayalım: İnsan ana
diliyle yaşar, ana diliyle büyür ve ana dil bizim özümüzdür. Biz, çocukken
annemizden, babamızdan, ailemizden, sokaktan öğrendiğimiz dille
büyürüz. Bu nedenledir ki biz Halkların Demokratik Partisi olarak her
zaman, 2011de de o zaman BDP adına Anayasa Uzlaşma Komisyonuna
sunmuştuk, bugün de Halkların Demokratik Partisi olarak söylüyoruz:
Ana dilde yaşam temel bir insan hakkıdır. Ana dilde yaşam
hayatın her alanında kendi dilini kullanabilmek, eğitim
görebilmek ve bunu hayatın her alanında kullanabilmektir.
Peki,
bugün hangi aşamadayız? Bugün 20 milyon yurttaşın konuştuğu,
Kürtlerin konuştuğu dil, hâlâ yasaklı bir dil. Bir ara AKP
iktidarı ana dil üzerindeki yasakları kaldırıyorum diye
Artuklu Üniversitesinde, adına Kürdoloji demeden, Yaşayan Diller
Enstitüsü kurdu. Öyle bir aşama ki o zaman bile büyük bir lütuf gibi
sunuldu ama bugün Artuklu Üniversitesinde Yaşayan Diller Enstitüsünün
üzerinde yeller esiyor, akademisyen ataması yapılmıyor, var olan
akademisyenler ihraç edildi. Şu anda Artuklu Üniversitesinde ana dil
üzerine herhangi bir akademik çalışma bile yapılamıyor.
Biz
çocuklarımıza bile Kürtçe isim verme konusunda nüfus müdürlüklerinde
yıllarca yürüdük, koştuk, bazılarımız
başardı, bazılarımız başaramadı. Hâlâ w ve
x yasaklıdır Türkiyede. Resmî yazışmalarda bunu
kullanamıyoruz maalesef.
Demin
baktık internetten, binlerce öğretmen atamasında sözleşmeli
3 Kürt dili öğretmeni atanmış. 20 milyon yurttaşa 2
Kurmanci, 1 de Zazaki öğretmen ataması yapılmış.
Şimdi,
böylece dil üzerindeki baskılar, ana dilde eğitimin reddi, ana dil
kullanımının önündeki engeller, yurttaşlar arasındaki
ayrımcılığı, ötekileştirmeyi ve
karşıtlığı da maalesef derinleştirmektedir.
Aslında
ana dili hiçbir iktidar yasaklayamaz, hiçbir iktidarın tekelinde
değildir. Benim ana dilim yasaklı olduğu hâlde bugün Kürtçeyi
Türkçe kadar kullanabiliyorum, yasaklı olduğu hâlde.
Çocuklarımız, milyonlarca çocuk okulda Türkçeyi öğretmenden
dinliyor ve 10-0 yenik bir şekilde eğitime başlıyor. Bu
nedenle, ana dilde eğitimin önündeki bütün yasaklar
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Son cümlemi söyleyeceğim
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Tamamlayın.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Ana dil olduğu için siz de
herhâlde torpil yaparsınız.
BAŞKAN
Sizinle tartışmaya girmeyelim isterseniz.
Buyurun
Sayın Danış Beştaş.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Bugün gerçekten ana dilde eğitimin
anayasal ve yasal güvenceye kavuşturulması gerekiyor çünkü
eğitim olmadan dilin yok olmaya yüz tutması ve yok olma tehlikesi çok
büyüktür. Dünyada konuşulan binlerce dil gibi şu anda Zazaca da unutulmaya
ve yok olmaya yüz tutmuş diller arasındadır. Eğer biz bugün
hâlâ Kurmanci yani Kürtçenin bir lehçesi olan Kurmanciyi konuşabiliyorsak
bu, Kürtlerin dillerinde ısrarı, mücadelesi ve sahiplenmesiyle
ilgilidir diyorum.
Tekrar
bütün dünya halklarına ve Türkiye yurttaşlarına Ana Dili Günü
kutlu olsun diyorum.
Teşekkür
ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 519 sıra sayılı Kanun Teklifinin 2nci maddesi ile
4/11/1981 tarih ve 2547 sayılı Kanunun değiştirilen 3üncü
maddesinin birinci fıkrasının (m) bendinin 3üncü alt bendinin aşağıdaki
gibi değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Gaye
Usluer Mustafa
Akaydın Sibel
Özdemir
Eskişehir Antalya İstanbul
Atila
Sertel Ömer
Fethi Gürer Mustafa
Ali Balbay
İzmir Niğde İzmir
(2) Yardımcı Doçent: Doktora
çalışmalarını başarı ile tamamlamış,
tıpta, diş hekimliğinde, eczacılıkta ve veteriner
hekimlikte uzmanlık unvanını veya Üniversitelerarası
Kurulun önerisi üzerine Yükseköğretim Kurulunca tespit edilen belli sanat
dallarının birinde yeterlilik kazanmış olan akademik unvana
sahip kişidir.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
EMRULLAH İŞLER (Ankara) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Antalya Milletvekili Mustafa Akaydın.
Buyurun
Sayın Akaydın. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA
AKAYDIN (Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; madde
2 üstündeki görüşlerimi şu şekilde izah etmek istiyorum: Bir
bilen veya bir bilmeyen veya bir üst akıl -nasıl
değerlendirirseniz değerlendirin- rüya mı görüyor, vahiy mi
görüyor, diyor ki: Şöyle, şöyle olsun yükseköğretimle ilgili
veya eğitimle ilgili. TEOG sınavında olduğu gibi.
Aynen,
bu yardımcı doçentlik konusu da biliyorsunuz, Türkiyenin gündemine
2017 yılının Temmuz ayında geldi. Şimdi biz hepimiz
bunun nasıl olması gerektiği konusunda burada dil döküyoruz.
Arkadaşlar, yardımcı doçentlik kavramı
aşağı yukarı 20nci yüzyılda Amerika Birleşik
Devletleri başta olmak üzere bütün dünyada yerleşmiş bir kavram.
Türkiyeye -HDPnin önerisinde geçtiği gibi- asistan profesörlük olarak
1956da Orta Doğu Teknik Üniversitesinde girdi bu kavram zaten. Ama
sonradan 1982de YÖK Yasası çıkarken uzun uzun düşünüldü Ya, bu
kavram Amerikadan transfer edilmiş bir kavram. Biz bunu alalım ama
adını yardımcı doçent koyalım. dedik. Bu Türkiyede
yerleşti değerli arkadaşlar. Yani Türkiyede 37 bin tane
yardımcı doçentimiz var ve 36 yıldır bu kavram
yerleşti. Şimdi ben size soruyorum: Yani hani assistant professor
yabancı dilde, İngiliz dilini kullanan ülkelerde yaygın bir
kavram ama doktoralı öğretim üyesini, bu yeni kavramı
yabancı dile çevirerek kartvizitlerinde kullanmak isteyen arkadaşlarımıza
dünya nasıl bakacak? Bir düşünün bakalım, İngilizceye
nasıl çevireceksiniz doktoralı öğretim üyesini. Komik duruma
düşeceğiz değerli arkadaşlar. Yani hani yardımcı
doçenti assistant professor olarak çevirebiliyoruz, var zaten bu.
Şimdi
şunu da ifade etmek istiyorum: Bu kavram dünyada o kadar
yaygınlaştı ki Amerika Birleşik Devletlerindeki
kullanımı, artık dünyada, İngiltere, Fransa, Almanya, hatta
Suudi Arabistan, İran, Japonya, Çin, Rusya, bütün bu ülkelerde de bu
kavram gene kullanılıyor bir aşama olarak. Dolayısıyla
ben hiç anlamış değilim, bu kavramı biz niye
kaldırmaya çalışıyoruz.
Şimdi,
gelelim
Öğretim görevliliğini de değiştirdik 2547deki.
2547de ne vardı? Okutman vardı, çevirmen vardı, eğitim
öğretim danışmanı vardı, asistan kavramı
vardı; onun adı araştırma görevlisine çevrilmişti.
Şimdi, bütün bunların hepsini birleştiriyoruz öğretim
görevlisi olarak, Sadeleştirdik. adı altında ama bu
kavramların hepsi birbirinden farklı arkadaşlar, bu,
sadeleşmiş olmuyor ki, karmaşıklık oluyor.
Öğretim görevlisi Türkiyede kabul edildiği şekliyle
doktorası olması şart olmayan, özellikle meslek
yüksekokullarında ders vermek için kullanılan bir kavram,
İngilizce karşılığı lecturer veya instructor,
doktora şart değil. Okutman öyle değil ki arkadaşlar;
okutman meslek dışı dersleri, zorunlu, seçmeli dersleri
okutmakla görevli öğretici demek. Yani bunu bu kavramın içinde
bütünleştiremezsiniz ki, çorbaya çevirirsiniz bütünleştirirseniz. Araştırma
görevliliği farklı bir şey, okutmanlık farklı bir
şey. Değerli arkadaşlar, bakın, çeviricilik de farklı
bir şey, öğretim üyesi, eğitim öğretim
danışmanlığı da farklı bir şey. Bu insanlara
doktoralı olsun veya olmasın öğretim görevliliği
unvanı veremezsiniz. Yani bir çevirmen veya eğitim öğretim danışmanı
öğrenciye ders vermekle mükellef olamaz ki, onların görevleri
ayrı, onların adı danışman yani bilgisayar
teknisyeninin yaptığı işi yapmak gibi bir şey.
Dolayısıyla, kusura bakmayın, saçma sapan işlerle
uğraşıyoruz, Meclisin gündemini de bunlarla işgal ediyoruz.
Ayrıca
şunu da söylemek istiyorum: Gerçekten, redaksiyon adı altında
bu çok önemli yasanın adını, daha doğrusu, yasa önemli
değil de eğitimde çok önemli değişiklikler yapan
yasanın adını değiştirmeye kalkmayı Meclise
saygısızlık olarak yorumluyorum, bunun komisyonlardan bir
şekilde geçmesi gerektiğini düşünüyorum.
Arkadaşlar,
bu maddeyle ilgili son söyleyeceğim şu: ÖYP adı altında
çok önemseyeceğimiz bir grup akademik öğrencimizi, çok emek
harcadığımız, çok masraf ettiğimiz öğrencimizi kanun
hükmünde kararnameyle 33üncü madde dışına ittik geçen yaz,
bunları 50nci madde kapsamına soktuk ve üniversitelerden de büyük
bölümünü ihraç ettik, yolladık diğer bir deyimle. Arkadaşlar,
bu, Türk millî eğitimine, üniversite eğitimine
yapılmış büyük bir haksızlık. Bunların içinde F
tipi örgütlenme üyesi varsa, terör örgütü üyesi varsa bunları
ayıklayalım ama bu öğrencileri tekrar Türk üniversiteler
sistemine kazandıralım diyorum, hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan (2/2099) esas numaralı Kanun Teklifinin 2nci maddesinin (m) fıkrasının
3 no.lu bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Saffet
Sancaklı Kamil
Aydın Zühal
Topcu
Kocaeli
Erzurum Ankara
Ruhi
Ersoy Muharrem
Varlı Baki
Şimşek
Osmaniye Adana Mersin
"(3)
Doktor Öğretim Üyesi: Doktora çalışmalarını
başarı ile tamamlamış, tıpta, diş
hekimliğinde, eczacılıkta ve veteriner hekimlikte uzmanlık
unvanını veya Üniversitelerarası Kurulun önerisi üzerine Yükseköğretim
Kurulunca tespit edilen belli sanat dallarının birinde yeterlik
sahibi olan akademik unvana sahip kişidir.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
EMRULLAH İŞLER (Ankara) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Adana Milletvekili Muharrem Varlı. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Varlı.
MUHARREM
VARLI (Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubumuz
adına 2nci madde üzerinde vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz
aldım, bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Millî
Eğitim Bakanlığı bürokratları ve Millî Eğitim
Komisyonunda görüşülen, bugün de Genel Kurulda görüştüğümüz
yardımcı doçentler yasası olarak tanımlanan bir kanun
tasarısını görüşüyoruz. İnşallah, milletimize ve
eğitim sistemimize hayırlı bir sonuç getirmesini diliyorum.
Tabii,
burada eğitimin sadece üniversite kısmının,
akademisyenlerle ilgili sıkıntıların ötesinde
yaşadığı birçok sıkıntılar var. Fırat
Çakıroğlu kardeşimiz biliyorsunuz bundan iki yıl önce
şehit edildi. Kendisine Allahtan rahmet diliyorum ve kendisini
saygıyla anıyorum, ülkücü bir şehit kardeşimizdir. Bu
üniversitelerde bir tarafta okumak için gayret gösteren öğrenciler, bir
tarafta da onları engellemeye çalışan bölücü terör örgütlerinin
mensupları ne yazık ki bulunmaktadır. İşte,
üniversitelerin en büyük problemlerinden bir tanesi de budur. Eğitim
sistemimizi insanların hizmetine sunabilmek, öğrencilerin
eğitimini daha da kolaylaştırmak ve daha fazla bilgi
alabilmelerini sağlamak açısından güvenliklerini de
sağlamak önemlidir. Bu açıdan, yaşanan bu tip problemler
geçmiş yıllarda birçok insanın canını
yakmıştır. Bunlardan birisi de genç ve ülkücü dava
arkadaşımız Fırat Çakıroğlu kardeşimizdir.
Allah'tan tekrar rahmet diliyorum, kendisini saygıyla yâd ediyorum.
Yine,
üniversitelerin sayısının çoğaltılması elbette ki
doğru bir şey. Yapılan güzel şeye kötü demek doğru
değil ancak üniversitelerin sayısının
artırılması, öğrenci sayısının
artırılması, karşılığında bunların
da iş bulamamasıyla alakalı problemler yaşanıyor.
Üniversite sayısını ve öğrenci sayısını
artırırken bir taraftan da istihdam sayısını
artırmamız ve bu mezun olan öğrencilerin de bir an önce istihdam
edilmesini temin etmemiz lazım. Bunun da en önemli görevlerimizden bir
tanesi olması lazım. Hem Millî Eğitim
Bakanlığının hem de Hükûmetin bu manada yeterli tedbirleri
alıp mezun olan öğrencilerimizi bir an önce işe
yerleştirmesi lazım. İşte, bunlarla alakalı
atanamayan, bekleyen bir sürü öğretmen var. Ailesi yıllarca
eğitimine maddi imkânlarla katkılar sağlamış,
birçoğu belki de gariban, okumaya harçlık bulamazken eğitimini
tamamlamış öğretmen olmuş ama bugün öğretmenliğe
atanamayan ve hâlâ sırada bekleyen birçok kardeşimiz var.
İnşallah, Sayın Bakan ve Millî Eğitim
Bakanlığı bu konuda bir an önce tedbir oluşturur ve bu
kardeşlerimiz öğretmen olarak görev yapmaya devam ederler ve her
birisi almış olduğu maaşıyla kendi ailesine katkı
sağlar, inşallah hayırlı yuvalar kurarlar dileğiyle
buradan bu problemi de hatırlatmak istedim.
Yine,
üniversite sayısının artmasıyla birlikte, öğrenci
sayısının çoğalmasıyla birlikte ne yazık ki yurt
problemleri de oluşmakta. Son dönemlerde çok önemli yatırımlar
yapılmış olmasına rağmen, birçok yeni yurt
yapılmış olmasına rağmen ne yazık ki yeterli gelmiyor.
Sayın Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürü bu konuda -Allah var- gerçekten
gayretli çalışıyor, kendisi yakinen de bildiğimiz bir
arkadaşımız ama yeterli gelmiyor, yurt sayısını
artırmamız lazım. Öğrencilerimizi cemaatlerin eline
düşürmemek, kafası bozuk insanların eline düşürmemek,
devletin kendi imkânlarıyla sağladığı o yurtlarda
öğrenimlerini tamamlamalarını sağlamak da devletin ve
Hükûmetin en önemli görevlerinden bir tanesi. İşte geçmiş
yıllarda cemaat diye faaliyet gösterip en son 15 Temmuzda hain darbe
girişimini gerçekleştiren FETÖ terör örgütü de ne yazık ki bu
yurtların azlığından, yetersizliğinden faydalanarak
kendisine birçok yandaş edinmiştir. Bunu da unutmadan, şu anda
da yine ülkemiz üzerinde hedefi olan, emelleri olan ve devletimizin kılcal
damarlarına sızmaya çalışan başka cemaatleri de göz
önünde bulundurarak bir an önce yurt sayılarını tamamlayıp
isteyen her öğrencimizin o yurtlarda kalabilmesini temin etmemiz gerekir.
Bunun da Hükûmetin önemli bir görevi olduğunu düşünüyorum.
Yine,
atamaların ehil kadrodan yapılması gerektiğini, benim
sendikam iyi, senin sendikan kötü mantığıyla atamalar
yapılırsa bunların doğru olmayacağını,
orayı hak eden
Sayın
Başkan, tamamlayabilir miyim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen bir dakikada.
MUHARREM
VARLI (Devamla)
gerçekten bilgisiyle, birikimiyle hak eden insanların
müdür/müdür yardımcısı yapılmasının çok
doğru olacağını söylemek istiyorum. Dinimizde de zaten hak
yememek en makul şeylerden bir tanesidir. Peygamber Efendimizin
buyurduğu gibi İşçi ve emekçinin alnının teri
kurumadan hakkını verin. demesi herhâlde bize iyi bir örnek
teşkil edecektir. Kim hak ediyorsa hakkını vermemiz gerekir,
senin adamın, benim adamım mantığı doğru
olmayacaktır. Ülkemizin, iyi yetişmiş, gerçekten işini iyi
yapan ve işini yaparken de zevkle topluma kendisini kabul ettiren
yöneticilere ihtiyacı vardır. Bu manada da yapılacak
işlerin doğru yapılmasını arzu ediyoruz.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
2nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde
kabul edilmiştir.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.41
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.56
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Nurhayat ALTACA KAYIŞOĞLU
(Bursa), İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
519
sıra sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon?
Yerinde.
Hükûmet?
Yerinde.
3üncü
madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri aykırılık
sırasına göre işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 519 sıra sayılı Kanun Teklifinin 3üncü maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Filiz
Kerestecioğlu Demir İbrahim
Ayhan Nihat
Akdoğan
İstanbul Şanlıurfa Hakkâri
Dirayet
Dilan Taşdemir Sibel
Yiğitalp Mehmet
Emin Adıyaman
Ağrı Diyarbakır Iğdır
Ertuğrul
Kürkcü
İzmir
MADDE
3- 2547 sayılı Kanunun 11 inci maddesinin (a)
fıkrasının birinci paragrafında yer alan Genelkurmay
Başkanlığının Silahlı Kuvvetlerden dört yıl
için seçeceği bir profesör ibaresi madde metninden
çıkarılmıştır.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
SAĞLIK
BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkcü
konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Kürkcü.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; hepinizi
sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Ben
bu madde üzerine söz aldım ancak tasarının tamamı üzerinde
de genel olarak durmak istiyorum. Esasen, bu son dört beş yıldır
Meclise gelen bütün yasalar üzerinde zaten konuşuyoruz ister torba yasa
kılığında olsun ister başka bir yasa
kılığında olsun. Daha çok, Hükûmet ya da
Cumhurbaşkanı tarafından gerekli görülen yasa
değişikliklerinin Mecliste gerçekleştirilmesi
sırasında yanına başka konulabilecek şeylerle birlikte
bu Meclisi çalıştırmak üzere geliyor. Bu yasa da esasen
yardımcı doçentlik kavramının ya da akademik
hiyerarşideki yardımcı doçentlik kurumunun kaldırılarak
doktora sahiplerinin doçent gibi muamele görmesini sağlamak üzere
Cumhurbaşkanının dayattığı bir
yaptırımın Meclis alet edilerek gerçekleştirilmesi
meselesidir. Bu açıdan bu yasa tasarısının reddi gerekir
çünkü herhangi bir biçimde bir akademik ihtiyacın, bir akademik talebin,
aşağıdan gelen bir akademik düzenleme arzusunun eseri
değildir; esasen, Türkiyede 15 Temmuzla birlikte başlayan büyük
tasfiye hareketinin ardından boşalan akademik kadroların Hükûmet
taraftarlarınca doldurulması için önlerindeki engellerin
aşılmasına dönük bir tedbirdir. Şaka değil, ihraç
edilen akademisyen sayısı bildiğim rakama göre en son 2.346.
2.346 insanı atmışsanız onların yerine balıklama
atlamak için hevesle sıra bekleyen 2.346 başka kişi, belki de
onların ayağını kaydırmak isteyen bir başka 2.346
kişi olacağı aşikârdır. Bu düzenlemenin biricik
maksadı budur. Bu düzenlemenin, AKP adına dün söz alan, yasanın
bütünü hakkında konuşan vekilimizin söylediği gibi üniversitenin
kendi kendini yönetmesi arzusunun gerçekleşmesiyle, daha özgür bir
akademik ortamın kurulmasıyla, üniversiteye musallat olan pozitivist
ideolojinin yıkılmasıyla falan ne ilgisi olabilir? Bir
üniversitenin kendi kendini serbestçe yönetmesi için
Yukarıdan,
üniversiteyle hiçbir alakası olmayan, hatta bir üniversite deneyimi
olduğu bile şüpheli bir yerden Yardımcı doçentliği
kaldırın. denmesi midir üniversitenin özgürlüğünü ve
özerkliğini gerçekleştirmesi? Böyle bir şey olabilir mi, bu
savunulabilir mi?
Öte
yandan, Türkiye üniversitelerine pozitivizm hâkimmiş de pozitivizmi neyle
giderecekmişiz? Ölçme ve deneyin yerine neyi koymamız
gerekiyormuş? Besbelli ki itikadı koymamız gerektiği bize
anlatılmaya çalışılıyor. O kadar da çok dil dökülüyor
ki sanırsınız bilim felsefesi alanında muazzam bir ceht var
bu üniversitede. O açıdan da bunun karşılığı
bulunamıyor. Üniversitedeki bütün felsefe bölümlerini
kapattınız. Üniversitelerde felsefe ve sosyolojiye
ayrılmış bulunan kadro ve kaynakları ortadan
kaldırdınız. Şimdi de pozitivizmi yenecekmiş.
Allahınızı severseniz, Auguste Comteun kitabını kim
okudu? Çünkü Türkçeye August Comteun kitabı ancak 2000lerde çevrildi. O
güne kadar da bu kitabı okuyup da konuşan kimse yoktu. Pozitivizm
tartışması için şimdi eğer hakikaten bir yetenek, bir
müktesebat gerekiyorsa o zaman yabancı dil sınavlarının
sıralamasını niye geriye çekiyorsunuz? Uluslararası alanda
hiçbir yayın sıralamasında en aşağılardan
çıkamayan bir yerde isterseniz pozitivist olun, isterseniz Marksist olun,
aslında kendi içine kapanmış bir topluluktan ibaretsinizdir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen Sayın Kürkcü.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Sonuçta Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarda
olduğu dönemde Türkiyenin uluslararası sıralamadaki yeri
şundan ibaret: 2010-2011de ilk 500de 3 üniversite vardı,
2011-2012de ilk 500de 5 üniversite vardı, 2012-2013te ilk 500de 5
üniversite vardı, 2013-2014te ilk 500de 4 üniversite vardı, sonraki
yıllarda ilk 500de sıfır üniversite var. Dolayısıyla
bütün bu yükseköğrenime yapılan merkezî müdahalelerin sonucu Türkiye
üniversitelerinin esasen uluslararası alanda bir üniversite olarak
kendilerini kabul ettirme kapasitesinin durmaksızın
gerilediğidir. Son yapılan müdahaleyle de esasen Adalet ve Kalkınma
Partisinin sevdiği insanların akademisyen sıfatına
yükseltilmeleri dışında hiçbir şey söz konusu
olmayacaktır. Ne böyle üniversite ne böyle bilim olur ne de
değişim böyle mümkündür; böyle ancak çökebilirsiniz. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 519 sıra sayılı Kanun Teklifinin 3üncü maddesi ile
değiştirilen 2547 sayılı Kanunun 11inci maddesinin (a)
fıkrasının 3üncü paragrafında yer alan bir yıl
ibaresinin dört yıl şeklinde, 3üncü maddesi ile 2547
sayılı Kanunun değiştirilen 11inci maddesinin (a)
fıkrasının ikinci paragrafından sonra gelmek üzere eklenen
paragrafın ikinci cümlesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Gaye
Usluer Mustafa
Akaydın Sibel
Özdemir
Eskişehir
Antalya
İstanbul
Atila
Sertel Ömer
Fethi Gürer Mustafa
Ali Balbay
İzmir
Niğde
İzmir
Okan
Gaytancıoğlu
Edirne
Yönetim
Kurulu, Üniversitelerarası Kurul Başkanı ile fen-mühendislik,
sağlık, sosyal bilimler ve güzel sanatlar alanından üçer üye
olmak üzere on üç üyeden oluşur.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) - Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
SAĞLIK
BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Edirne Milletvekili Sayın Okan Gaytancıoğlu
konuşacaklar. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Gaytancıoğlu, buyurun.
OKAN
GAYTANCIOĞLU (Edirne) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; üniversiteler özgür düşünce, fikir üretme,
tartışma yeri. Çok evrensel bir kurumdan bahsediyoruz. Ama biz neyi
tartışıyoruz? Bu kurumları nasıl
iyileştirebiliriz, nasıl daha özgür düşünceyi
tartıştırabiliriz, bunu konuşmuyoruz, biz
yardımcı doçent unvanını kaldıralım onun yerine
doktor öğretim üyesi unvanını getirelim
Peki, birçok meslek
yüksekokulu var. Bu meslek yüksekokullarında doktorasını yapan
ve kadrosu öğretim görevlisi olanlar var. Öğretim görevlisi olarak
girmiş, yüksek lisans yapmış, doktora yapmış, onlar da
doktor. Bunlara bu unvanı veriyor muyuz? Hayır. Sadece
üniversitelerde yardımcı doçent olup da yıllardır
bekleyenlere doktor öğretim üyesi unvanı veriyoruz. Niye böyle bir
şeye gidiyoruz? Çünkü tek adam size Bunu değiştirin. dedi.
Nasıl TEOGu kaldırın. dediyse bunu da size
Değiştirin, böyle bir unvan olmaz. dedi, hoşuna gitmedi.
Bunlar yanlış. Demek ki özgür düşünce olsaydı bir
tartışma olurdu. Üniversiteler kendi aralarında karar
alırlardı. Nasıl bir unvan verilmesi lazım? Evrensel
olması lazım. Buna göre zaten kendiliğinden bu maddede de
bahsedilen Üniversitelerarası Kurul toplanırdı bunu ciddi bir
şekilde tartışır, bu unvanı zaten verirdi.
Şimdi,
bu ülkede bir 15 Temmuz yaşandı. Bir sürü öğretim üyesi FETÖden
açığa alındı. Peki bunların
yaptırdığı doktoralar, yüksek lisansları
araştıran bir kurum var mı? Bunların verdiği
unvanlarla hâlâ görev yapan kişilerin durumları ne olacak? Veya görev
yapmıyorlar, bu unvanı kullanıyorlar; bunları da dikkate
almak lazım.
81
ile üniversite açtınız ama bu kadar üniversiteyi açmak çözüm mü? Bu
üniversiteleri donatabildiniz mi, yeterli teknolojik düzeye
eriştirebildiniz mi? Yani, kütüphaneleri var mı, rahatlıkla elektronik
kitapları tarayabiliyorlar mı, birçok üniversitenin veya yabancı
üniversitenin yayınlarına erişebiliyorlar mı, fiziki
mekânları yeterli mi? Yani bu üniversiteleri açmak çözüm mü, yoksa
bunları donatmamız mı gerekli? Yani size sorum şu:
Sayı mı, yoksa kalite mi?
Ve
Üniversiteler özgür olmalı. dedik. Yani her düşünceye
karşı tartışma ortamını yaratan yerler
olması lazım. Bu ülkede tek adam rejimi geldi, o kadar üniversiteleri
susturdunuz ki, hukuk fakültesindeki hocalar bile bu anayasa
değişikliğine karşı çıkamadılar, görüş
bile belirtemediler. Demek ki özgür düşünce yok.
Ekonomi
son derece önemli. Bakın, Türkiyede ekonomi büyümüyor. Türkiye, tarihinin
en yüksek cari açığını veriyor. Eğer ekonomik büyüme
olmazsa
Ki, bizim ülkemizde görünen bir büyüme var ama bu sanal büyüme,
gerçekte bu büyüme gerçekleşmiyor. Niye? Birçok üniversiteden mezun olan
gençler moral bozukluğu içerisinde. Eğitim fakültesi
açıyorsunuz, öğretmenler işsiz. Çalışan
öğretmenler sözlü sınava giriyorlar, ancak bu şekilde öğretmen
olabiliyorlar. Fikirlerini bile beyan edemiyorlar, konuşamıyorlar.
Niye? Aman ters bir şey söylersem atamam yapılmaz. Öğretmeni
sözleşmeli yaptırıyorsunuz, ücretli yaptırıyorsunuz.
Bunlar yanlış. Bir sürü ziraat fakültesi açıyoruz, ziraat
mühendisleri işsiz. Bir sürü işletme fakültesi açıyoruz,
Türkiyede yeni işletmeler kurulmuyor, ekonomi büyümüyor. O
işletmeleri kim yönetecek? Oradan çıkan işletme mezunları
yönetecek. Oranın hesabını kim yapacak? Hesabını
kitabını endüstri mühendisleri yapacak, iktisatçılar yapacak.
Onun makine ihtiyacını kim karşılayacak? Makine
mühendisleri, makine teknikerleri çizim yapacaklar. Ama ekonomiyi
büyütemediğimiz için biz ne yapıyoruz? Üniversite açıyoruz, bol
bol üniversiteli işsizlerimiz var, üniversiteli işsizlerimiz
çoğalıyor. Siz hâlâ burada Unvan ne olsun?
tartışmasına giriyorsunuz ama bir akademisyen olarak söylüyorum:
Üniversitelerin gerçek sorunlarına çözüm üretmiyorsunuz. Bir defa, özgür
düşünce üniversitelerde olmalı, bir öğretim üyesi size ters
gelecek de olsa fikrini rahatlıkla söyleyebilmeli, bundan dolayı
hiçbir şekilde mağdur olmamalı.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 519 sıra sayılı Kanun Teklifinin 3üncü maddesinin ikinci
paragrafında geçen Yönetim Kurulu, Üniversitelerarası Kurul
Başkanı ile fen-mühendislik, sağlık ve sosyal bilimler alanından
üçer üye ve güzel sanatlar alanından bir üye olmak üzere toplam on bir
üyeden oluşur cümlesinin Yönetim Kurulu, Üniversitelerarası Kurul
Başkanı ile fen-mühendislik, sağlık, sosyal bilimler ve
güzel sanatlar alanlarından üçer üye olmak üzere toplam on üç üyeden
oluşur
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Kamil
Aydın Saffet
Sancaklı Ahmet
Selim Yurdakul
Erzurum Kocaeli Antalya
Ekmeleddin
Mehmet İhsanoğlu Erkan
Haberal Mevlüt
Karakaya
İstanbul
Ankara Adana
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
SAĞLIK
BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Adana Milletvekili Sayın Mevlüt Karakaya
konuşacaklar.
Buyurun
Sayın Karakaya. (MHP sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, Komisyonun, çoğunluğu
olmadığını gözeterek Katılmıyoruz. yerine
Katılamıyoruz. ifadesini kullanması biliyorsunuz yaygın
bir uygulama ve daha Meclise uygun oluyor.
BAŞKAN
Söyleseydiniz Komisyona onu.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Bundan sonrası için.
BAŞKAN
Peki.
Buyurun
Sayın Karakaya.
MEVLÜT
KARAKAYA (Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 3üncü maddesine
ilişkin vermiş olduğumuz öneri üzerine söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu teklifte, bu kanun maddesinin teklifinde 2547 sayılı
Kanunun 11inci maddesinin (a) bendinde yer alan Kuruluş ve
işleyişi kısmındaki Genelkurmay
Başkanlığının Silahlı Kuvvetlerden dört yıl
için seçeceği bir
profesör ibaresi çıkarılıyor. Yani bu yerinde bir uygulama
çünkü yasa gereği Millî Savunma Üniversitesi Rektörü ve senatosunca
seçilecek olan bir profesör üye Üniversitelerarası Kurulda zaten temsil
edilecek.
Yine biliyorsunuz mevcut
yasaya, mevcut duruma göre Üniversitelerarası Kurul, üniversite rektörleri
ve üniversitelerin senatoları tarafından seçilecek olan profesör
öğretim üyeleri tarafından oluşuyor. Bu açıdan
baktığımızda bu yasanın (b) bendinde getirilecek olan
yeni bir yönetim kurulu oluşturulması da yerinde bir
yaklaşım çünkü biraz önceki söylediğimiz Üniversitelerarası
Kurul üyelerinin sayısına baktığımızda bu
yaklaşık 370 civarında bir sayı ediyor ki,
çalışma, eskiyle mukayese edilecek olursa ciddi bir şekilde
zorlaşıyor. Onun için bir yönetim kurulunun teşkil ettirilmesi
bu anlamda işlerin pratikleşmesi ve icranın daha
sağlıklı yapılması açısından önemli. Ancak
bu yönetim kurulunun teşkiline ilişkin dört alanda yönetim kurulu
üyelerinin kontenjanları belirlenmiş; kurul başkanı,
fen-mühendislikte 3, sağlıkta 3, sosyal alanda 3, güzel sanatlarda 1
olarak. Bizim vermiş olduğumuz değişiklik önergesinde hepsi
eşit olsun, güzel sanatlar da 3e çıkarılarak toplam yönetim
kurulu üye sayısı 13 olsun teklifimiz var. Bu teklifin, tabii, kabul
edilmesi yerinde olacak. Bu olmuyorsa, sosyal bilimler alanındaki
sayının az olduğu da bir gerçek, bu sayının
artırılması ve 5e çıkarılarak yine 13 yönetim kurulu
üyesiyle ama sosyal bilimler alanının 5e çıkarılması
şeklinde bir değişiklik de aslında önerilebilir. Bu, şunun için önemli: Biliyorsunuz, buradaki
alanlar fen-mühendislik, sosyal bilimler, sağlık bilimleri ve güzel
sanatlar olarak verilmiş. Gerçi bu sınıflandırma, bizim,
YÖKün istatistik sınıflandırmalarında da
karşılık bulmuyor, onu da ayrıca belirtmek istiyorum. Bizim
şu anda 7 milyon 200 bin civarında yüksek lisans, doktora dâhil,
yükseköğrenimde öğrencimiz var. Bunun 4 milyon 200 bini,
yaklaşık yüzde 62,5u sosyal bilimler alanında. Hoca
sayısı da buna paralel bir şekilde. Dolayısıyla,
sosyal bilimlerin, alan itibarıyla, iş yoğunluğu
itibarıyla bakıldığında ve Üniversitelerarası
Kurulun görevleri bir bütün olarak incelendiğinde, bu sayının bu
değişiklikle kabul edilmesi daha sağlıklı ve
doğru bir yaklaşım olacak. Bunun geçmişteki
sıkıntılarına çok fazla girmek istemiyorum.
Değerli
milletvekilleri, bakın, burada, bu sınıflandırmada YÖKün
istatistiklerinde karşılık da yok diyorum. 11 alanda
öğretim elemanlarının sınıflandırması var.
Bunun 9 bininin karşılığındaki
sınıflandırmaya karşılık gelen etikette yazan
şey bilinmeyen alan yani 9 bin öğretim üyesinin, öğretim
elemanının alanı belli değil. Hiç olmazsa buna
müşterek disiplinler denebilir, hiç olmazsa buna diğer
sınıflandırması kullanılabilir.
Ben,
burada, bu konularla ilgili söylenecek daha çok şeyler var ama bu
teklifimizin kabul edilmesi dileğiyle yüce heyetinizi tekrar
saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Karakaya.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
4üncü
maddede üç adet önerge vardır, Anayasaya aykırılık
sırasına göre işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 519 sıra sayılı Kanun Teklifinin 4üncü maddesinde yer
alan doktor öğretim üyesi ibarelerinin asistan profesör şeklinde
değiştirilmesini, maddenin (a) fıkrasında yer alan
"Atama rektör tarafından en çok dört yıl süre ile yapılır.
Her atama süresinin sonunda görev kendiliğinden sona erer. Görev süresi
sona erenler yeniden atanabilirler. ifadelerinin Atama sunulan görüşler
doğrultusunda rektör tarafından yapılır. Bu kadrodaki
öğretim üyeleri doçentlik kadrosuna atanana kadar görevlerine devam
edebilirler. şeklinde değiştirilmesini, (c)
fıkrasında yer alan objektif ve denetlenebilir nitelikte
ifadesinden önce gelmek üzere ÜAK tarafından belirlenecek asgari
kriterlere uygun ifadesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Filiz
Kerestecioğlu Demir Nihat
Akdoğan İbrahim
Ayhan
İstanbul
Hakkâri
Şanlıurfa
Dirayet
Dilan Taşdemir Sibel
Yiğitalp Mehmet
Emin Adıyaman
Ağrı
Diyarbakır
Iğdır
Mahmut
Celadet Gaydalı
Bitlis
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) Katılamıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
SAĞLIK
BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Bitlis Milletvekili Sayın Mahmut Celadet Gaydalı
konuşacaklardır.
Buyurun
Sayın Gaydalı. (HDP sıralarından alkışlar)
MAHMUT
CELADET GAYDALI (Bitlis) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; partim ve grubum adına 519
sıra sayılı Kanun Teklifinin 4üncü maddesi üzerine söz
almış bulunmaktayım. Sizleri ve kamuoyunu saygıyla selamlarım.
Sözlerime
başlamadan önce, herkesin 21 Şubat Dünya Anadil Gününü kutlar, ana
dilin temel bir hak ve özgürlük olduğunu, yasakçı ve inkârcı
bütün anlayışlara hatırlatmak isterim.
Değerli
milletvekilleri, Türkiyedeki eğitim sorunlarının temel nedenleri
arasında iktidar partisinin merkeziyetçi, yandaş
kadrolaşmayı önceleyen ve Ben yaptım oldu. diyerek hayata
geçirdiği uygulamalar ve eğitimin giderek daha fazla
piyasalaşması yer almaktadır. Özellikle üniversiteyi üniversite
yapan değerlere YÖK eliyle yapılan müdahaleler, siyasi iktidar
tarafından OHAL bahanesiyle tüm üniversitelerin dizayn edilmeye
çalışılması, AKP çizgisi dışında kalan
neredeyse her akademisyenin kendini büyük baskı altında ve güvensiz
hissetmesine yol açmaktadır. Üniversiteleri dünya standartlarına
taşıma gayesiyle daha nitelikli bir eğitimin yollarını
araması gereken iktidar, üniversitelerde kontrolü daha fazla
artırabilmenin, biat kültürünü yerleştirebilmenin yollarını
aramaya koyulmuştur. Özgür ve özerk olması gereken üniversiteler ne
yazık ki merkezî yönetimin birer şubesi hâline gelmiştir.
Üniversiteler de dâhil olmak üzere eğitim alanının tamamı,
popülist siyasi söylemlerin ve buna bağlı pratiklerin eylem
sahası olmaktan çıkarılmalıdır. Eğitimin en
nihaisinde siyasetüstü bir alan olması, bunun için de eğitimin
asıl birleşenlerinin söz sahibi olabileceği bir mecraya
dönüştürülmesi bu ülkenin geleceğine yapılacak en büyük
yatırım olacaktır. Aksi durumda, kendi ideolojinizi zorla ve
baskı kurarak empoze etmeye çalıştığınızda gelecek
nesillerin tüm yaşamını ve istikbalini karartmış
olacaksınız. Dünya milletleriyle rekabet içinde olabilecek bir nesil,
teknoloji, bilim ve sanatta dünyayla entegre olabilmenin tek yolu
baskıcı zihniyetten kurtulmuş, özgür ve demokratik bir
ortamın yaratılmasıyla elde edilebilir.
Değerli
milletvekilleri, 4üncü madde de yardımcı doçentliğin yerine
doktor öğretim üyeliğinin ikame edilmesiyle ilgilidir. Teklifin
gerekçe kısmında her ne kadar yardımcı doçentliğin
kaldırıldığı ifade edilse de özünde yardımcı
doçentliğe denk geldiği, statünün
kaldırılmadığı ve sadece bir isim
değişikliğine gidildiği ortadadır. Öğretim
üyeliğine ilişkin diğer ülke örnekleri incelendiği zaman,
ikili sistemde, professor, associate professor veya associate lecturer veya
üçlü sistemde professor, associate professor veya associate lecturer, assistant
professor hiyerarşik yapısıyla sıklıkla
karşılaşılmaktadır. Türkiyedeki profesör, doçent,
yardımcı doçent, eğitim görevlisi ve araştırma
görevlisi şeklindeki akademik yapılanma Amerika Birleşik
Devletleri, İngiltere, Hollanda ve Almanyayla benzerlik göstermektedir.
Türkiyede öğretim üyeliğinde üçlü kariyer basamağı sistemi
olmakla birlikte mevzuat doktora sonrası doğrudan doçentlik unvanı
almaya imkân sağlamaktadır. Bu anlamda, esnek bir yapı söz
konusudur fakat pratikte ise üçlü yapı işlemektedir.
Yardımcı doçentlik sözleşmeli ve güvencesiz bir istihdam
statüsüne sahip olup bir geçiş adımı olarak sistemde yer
alırken doçentlik ve profesörlük daimî kadrolu ve güvenceli istihdam statülerine
sahiptir. Öğretim üyeliğinde daimî kadrolu ve güvenceli istihdam
statülü daha az hiyerarşik bir yapı içerisinde ikili sisteme
geçiş yapılabilir. Fakat bu teklifte yardımcı
doçentliğin kaldırılmadığı ve ilk
basamağında güvencesiz sözleşmeli istihdamın yer
aldığı üçlü hiyerarşik yapının korunduğu
görülmektedir. Öğretim üyeliğinin akademik yapılanmasında
herhangi bir değişikliğe gidilmeyecekse neden böyle bir
düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur? Düzenlemenin nedeni, teklifin
gerekçesinde açıklandığı üzere sadece bir algı
sorununu düzeltmekten mi ibarettir?
YÖKün
etkisini artıran her düzenleme üniversitelerde kurumsal özerkliğe
yönelik bir tehdittir. Kadro ilanlarının YÖK tarafından
belirlenmesi, kadrolaşma ve adam kayırmanın önüne
geçemeyecektir; aksine, bu sürecin siyasi nüfuz etkisi de düşünülerek daha
merkezî bir yerden yönetilmesine zemin hazırlayacaktır. Mühim olan
kantiteyi değil, kaliteyi artırmamız gerekir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Gaydalı.
MAHMUT
CELADET GAYDALI (Devamla) Otuz yıl önce -mezun olduğumdan çok gurur
duyduğum- dünyanın ilk 100 üniversitesi arasına giren Orta
Doğu Teknik Üniversitesi son yıllarda ne yazık ki ilk 500
üniversite arasına ancak girebiliyor. Benden önceki konuşmacı Sayın
Kürkcünün bahsettiğine göre, ne yazık ki son açıklamada
artık ilk 500 içine bile giremiyoruz. Bu da eğitimin kalitesinin
nasıl düştüğünü bariz olarak bize göstermektedir.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Gaydalı.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan teklifin 4üncü maddesine aşağıdaki (d) bendinin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Zühal
Topcu Kamil
Aydın Baki
Şimşek
Ankara Erzurum Mersin
Ruhi
Ersoy Ahmet
Selim Yurdakul Mevlüt
Karakaya
Osmaniye
Antalya Adana
(d)
Öğretim üyesi yerleştirme programı (ÖYP) kapsamında atanan
ve kadro statüleri 2547 sayılı kanunun 33/a maddesine
dönüştürülmeyen araştırma görevlileri ile bu program
kapsamında doktoralarını başarı ile
tamamlamış ve bu süreçte ilişiği kesilmiş olan
araştırma görevlileri kadrolarının bağlı
bulunduğu kurumlara müracaatları halinde yapılacak kapsamlı
güvenlik soruşturmaları neticesinde, hiçbir terör örgütü ve illegal
yapı ile bağlantısı veya ilişkisi olmaması
koşuluyla hiçbir işleme gerek kalmaksızın 33/a
kapsamında yeniden atanır.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLİ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) Katılamıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
SAĞLIK
BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Antalya Milletvekili Sayın Ahmet Selim Yurdakul
konuşacaklar.
Buyurun
Sayın Yurdakul. (MHP sıralarından alkışlar)
AHMET
SELİM YURDAKUL (Antalya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yükseköğretim Kanunundaki çeşitli
değişiklikleri öngören kanun teklifinin 4üncü maddesi üzerine grubum
Milliyetçi Hareket Partisi adına söz aldım.
Konuşmama
başlamadan önce, bugün Hakkâride şehadete eren biri Antalyalı,
diğeri Adana ilimizden olan iki kahraman evladımıza Allahtan
rahmet diliyorum. Rabbim Türk milletini korusun. Hepimizin başı
sağ olsun.
Muhterem
vatandaşlar, bir öğretim üyesi olarak akademik camianın FETÖden
en çok etkilenen kurumlardan biri olduğunu düşünüyorum. Çok
şükür ki FETÖyle mücadele kapsamında haksız yol ve yöntemlerle
akademiye çöreklenen vatan haini sözde akademisyenlerden büyük oranda kurtulduk.
Devlete sadakat ve liyakat yerine okyanus ötesindeki bir akıl
hastasına biat eden bu sözde akademisyenlerin bu camiaya, ülkemize ve
milletimize verdikleri zararları Allahın izniyle en kısa sürede
düzelterek üniversiteleri yeniden ayağa kaldırmalıyız. El
birliğiyle üniversiteleri hak ettikleri seviyeye getirebileceğimize
inanıyorum. Burada önemli olan liyakati ve devlete sadakati esas alan adil
bir sistem inşa etmektir. Türk milleti olarak FETÖ hainlerinin inşa
etmiş olduğu şer yapıyı nihayet yıktık.
Şimdi Türk milletine yaraşır bir eğitim öğretim
inşa etmeliyiz. Akademinin yeni bir nefese ihtiyacı var, lakin bu
noktada bazı endişelerimiz de var. Üniversite eğitiminin
kalitesini yükseltemeyecek niteliksiz kadroların bu boşluğu
doldurmasına müsaade etmemeliyiz. 4üncü maddedeki değişiklikle
kadro istismarlarının önüne geçmek mümkün olmakla birlikte,
oluşturulacak kadrolara üniversitelerin objektif ve gerekli bilimsel
kriterler dışında fazladan koşullar konulmasının
önüne geçilmelidir.
Doktorasını
tamamlayan akademisyenlerin ders verme hakkına kavuşuyor olması
çok olumlu bir gelişme. Ancak burada düzeltilmesi gereken konularda da bir
uyarıda bulunmak boynumuzun borcudur. Örneğin, tıp
fakültelerinde yaşanan çok büyük bir sorun var.
Muhterem
vatandaşlar, değerli milletvekilleri; neredeyse her ilimize bir
tıp fakültesi binası inşa edildi. Bunların çoğu
yalnızca binadan ibaret tıp fakülteleri, ne hocaları var ne de
teknolojik bir altyapıları. Hatta birkaç sene önce Sağlık
Bakanlığı bütçe görüşmelerinde ifade ettik. O dönem,
kütüphanesi bile olmayan tıp fakülteleri bulunmaktaydı. Bu nedenle,
biz yapıcı eleştirilerimizi daha işin başından bu
yüce Mecliste ifade etmek isteriz. Üniversite eğitimi demek bina demek değildir.
Üniversite eğitiminde sayılar değil kalite belirleyici
olmalıdır. Yani nicelik değil nitelik önemlidir. Buradan bir
soru sormak istiyorum, bu soruya vereceğiniz cevap yükseköğretimi
tasarlarken hepimizi yönlendirecektir. Günümüz teknolojisini görme ve anlama
şansı bulmadan mezun olan 100 makine mühendisi mi, yoksa her türlü
laboratuvar ve bilgiye erişme imkânıyla okuyarak mezun olan 10 makine
mühendisiyle mi ülkemiz ilerleyebilir? Ya da bir yandan her türlü materyalle
daha üniversite ikinci sınıfta tanışmış bir
mühendis mi, yoksa mezun olmasına rağmen günümüzdeki ve gelecekteki
teknolojiyle tanışma fırsatı bulamamış bir
kardeşimiz mi ülkemizi ileriye götürebilir?
Bir
diğer konu ise şu anda ekranları karşısında
bizleri takip eden gençlerimiz var. ÖYP yani Öğretim Üyesi Yetiştirme
Programıyla üniversitelerimizde akademik camiaya katılmak için
dirsek çürütmüş olan bu kardeşlerimizin yaşadıkları
sorunları da burada dile getirmek istiyorum. ÖYPli kardeşlerimiz
FETÖ'yle mücadele sürecinden olumsuz etkilenmektedir. Milletçe büyük
acılar yaşadık ancak ÖYP gibi bir mekanizmanın tümden çöpe
atılmasına gerek yok. Bu kardeşlerimizi devlete küstürmenin bir
anlamı yok. Her gün onlarca e-posta alıyorum. Eğer içlerinde
devlet yerine okyanus ötesindeki haine biat eden varsa cezasını
çeksin ancak suçsuz, günahsız kardeşlerimizin hakları heba
olmasın.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET
SELİM YURDAKUL (Devamla) Son bir cümle Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Yurdakul.
AHMET
SELİM YURDAKUL (Devamla) Akademik eğitim zor iştir. Bu emekler
boşa gitmesin. Rektörlerin iki dudağı arasından
çıkacak bir talimatla, haksız bir uygulamayla yüz yüze
kalmalarının önüne geçmeliyiz. Bu gençler zaten üstlerine düşeni
yaptılar. Yeni şartlar ileri sürerek bu kardeşlerimizi hayata
küstürmeyelim lütfen.
Genel
Kurulu, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yurdakul.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 519 sıra sayılı Kanun Teklifinin 4üncü maddesiyle 2547
sayılı Kanunun değiştirilen 23üncü maddesinin (a)
fıkrasında yer alan Atama rektör tarafından en çok dört
yıl süreyle yapılır cümlesinin Atama rektör tarafından en
az dört yıl süreyle yapılır şeklinde
değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Gaye
Usluer Mustafa
Akaydın Sibel
Özdemir
Eskişehir
Antalya
İstanbul
Atila
Sertel Ömer
Fethi Gürer Mustafa
Ali Balbay
İzmir
Niğde
İzmir
Ceyhun
İrgil Kamil
Okyay Sındır
Bursa İzmir
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) Katılamıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
SAĞLIK
BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde İzmir Milletvekili Sayın Kamil Okyay
Sındır konuşacaklar.
Buyurun
Sayın Sındır. (CHP sıralarından alkışlar)
KAMİL
OKYAY SINDIR (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 519 sıra sayılı, kısaca yardımcı
doçentlik kadrosunun kaldırılmasına dair diye bilinen kanun
teklifinin 4üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, maalesef üzülerek söylüyorum ki şu anda huzurunuzda bir
konuşma yapıyorum ama karşımda memleket savaş hâlinde,
terör belası sadece sınır içi değil, sınır
ötesini aşmış; siyasetin kin, nefret, öfke dili, toplumu
ayrıştıran, ötekileştiren dili cumhuriyet tarihinde hiç
görülmemiş boyutlarda; ekonomi, işsizlik, yoksulluk sorunlar
yumağı ve bizim, üreterek ve sürdürülebilir değil,
betonlaşarak geçici bir büyümeyle kendimizi
kandırdığımız bu dönemde ihtiyacımız olan,
kalıcı istihdam yaratan, katma değeri yüksek, yenilikçi, ileri
teknolojik ürünleri -kiloda hafif, pahada ağır olan- üreten bir
ekonomiye ihtiyacımız ortadayken, kalkmışız
Üniversitelerde yardımcı doçent kadrosu olmasaymış iyi
olur.muş, Şu yardımcı doçentlik olayı nedir ya?
diye koca koca rektörlerin huzurunda, ahbaplarıyla, yakınlarıyla
yapılan görüşmelerde bunun ne kadar önemsiz, ne kadar gereksiz bir
şey olduğunu duyunca Şunu bir kaldırın artık.
talimatıyla şu Mecliste, şu yüce Mecliste bu kadar yoğun
gündemin yanında biz bunları konuşuyoruz.
Bakın,
ne demişti Sayın Erdoğan? Allah aşkına, şu
yardımcı doçentlik olayı nedir ya? Bunu gözden geçirin.
Dünyanın kaç yerinde var, bunu da söyleyin, pek görmüyorum. Bunu, birileri
birilerini oyalamak için yapmış. Bizim hocalara ihtiyacımız
var. Bu yardımcı doçentler hoca değil, bunlar milleti oyalamak
için ortaya çıkartılmış. Artık doktoradan sonra
yardımcı doçentlik olmayacak. ifadesi yine kendisine ait. Bunun bir
aldatmaca olduğunu da bilirim. Yardımcı doçentliğin sadece
siyasi bir karar olduğunu
Bu ara unvanı aradan kaldırıp
doktoradan direkt doçentliğe geçilmesini temin edeceğiz. gibi
laflar, sözler asılsız, hiçbir doğru dayanağı olmayan
sözler.
Bir
kere, yardımcı doçent olanlar doktoradan sonra olur ama doçentlikten
önce yardımcı doçent olma gereği zaten yoktu, doktoradan
doçentliğe direkt sınavla geçebiliyordunuz, eserleriniz ve
arkasından sözlü sınav. Dolayısıyla şu söylenen
sözler
Dünya literatürüne baktığınızda, dünya
üniversitelerine baktığınızda profesörlük, doçentlik ve asistanlık
arasında bir ara kadro olarak kimi yerde assistant professor kimi yerde
farklı isimlerde kendini gösteren bir ara kadro.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bize getirilen söz konusu değişiklik,
bir kere sadece adına doktora, öğretim üyesi diyerek isim değişikliğinden
öte, birtakım kadro değişikliğinden ya da kadroya
alımlarda hatta tam tersine kadroların siyasallaşmasından
ve rektöre ve dekana biat kültürünü öne çıkaracak bir kadrolaşmanın
önünü açacak bir düzenlemeden öte hiçbir şey değil.
Bakın
değerli arkadaşlar, üniversitelerde biz bunları mı
konuşacağız? Bunlar mı üniversitelerin, akademinin,
AR-GEnin, Türkiyede az önce bahsettiğim ileri teknolojik düzeyde
üretimin, katma değeri yüksek üretimin esas sorunu, çözüm hususları?
Bakın
değerli arkadaşlar, bu elimdeki OECD raporu. AR-GE 2016da 0,94,
Türkiye 33üncü sırada OECD üyesi ülkeler arasında ve OECD
ortalamasının üçte 1ini biz gayrisafi millî hasıladan AR-GEye
aktarıyoruz, üçte 1i oranında bir oran olarak.
Yine
Türkiye üniversitelerinin geldiği durum, yine OECD üyesi ülkeler, Türkiye
29uncu sırada patent sayısı itibarıyla ve -evet, dikkatli
dinleyiniz- OECD üyesi ülkelerde üretilen bin patentin birisi sadece
Türkiyeden çıkıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen, bir dakika ek süre veriyorum.
KAMİL
OKYAY SINDIR (Devamla) Üniversitelerin geldiği durum bu, AR-GEye
yapılan harcamalar ortada, Türkiye üniversiteleri bir çöküşün
içerisinde, atanan rektörler üzerinden bir biat kültürü hepimizin malumu ve atanan
rektörler üzerinden artık umudunu yitirmiş, bilimsel özerklikten
vazgeçmiş, artık araştırma geliştirme, proje
üretmekten bile imtina eden, üzerine ölü toprağı serpilmiş
üniversiteleri yardımcı doçent kadrosunu kaldırarak falan da
değil, adını değiştirerek -böyle bir palyatif, geçici-
yukarıdakinin dilekleri, arzuları, istekleri yerine gelsin diye bu
yüce Meclis bunları konuşuyor.
Değerli
arkadaşlar, son sözüm, yazıktır diyorum, günahtır diyorum.
Bu ülkeye yazıktır, üniversitelere yazıktır, Türkiyenin
geleceğine yazıktır. Kendimizi kandırmayalım diyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, 5inci maddede üç adet önerge vardır,
aykırılık sırasına göre işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 519 sıra sayılı Kanun Teklifinin 5inci maddesinin a)
fıkrasının (3)üncü bendinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Filiz
Kerestecioğlu Demir İbrahim
Ayhan Nihat
Akdoğan
İstanbul Şanlıurfa Hakkâri
Dirayet
Dilan Taşdemir Sibel
Yiğitalp Mehmet
Emin Adıyaman
Ağrı Diyarbakır Iğdır
Mizgin
Irgat Erol
Dora
Bitlis Mardin
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) Katılamıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
SAĞLIK
BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Mardin Milletvekili Sayın Erol Dora konuşacak.
EROL
DORA (Mardin) Değişti efendim.
MİZGİN
IRGAT (Bitlis) Biz değiştirdik Sayın Başkan.
BAŞKAN
Peki, Bitlis Milletvekili Mizgin Irgat konuşacak.
Buyurun.
(HDP sıralarından alkışlar)
MİZGİN
IRGAT (Bitlis) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Yeni
bir yasa teklifi, yeni bir düzenleme, yeniden olumlu bir şeymiş gibi
bizlere yansıtılan ve aktarılan yeni bir teklifle yine
beraberiz. Söz konusu teklifin 5inci ve 6ncı maddeleri, kanunun
doçentlik atamalarını düzenleyen 25inci maddesini yürürlükten
kaldırıyor. Tasarının bütününe bir
baktığınızda aslında değerli milletvekilleri,
burada akademinin biat kültürüne yaklaştırıldığı,
YÖKün kaldırılması gerekirken, yetkileri azaltılması
gerekirken yetkilerinin artırıldığı, gerçekten
bilimsel eğitimin, akademinin, özgür eğitimin ve düşüncenin
mekânının ve bunun yürütücülerinin gerçek anlamda bu özgürlükçü anlayıştan
bir adım daha geriye itildiği bir tekliften söz edebiliriz. Sözlü
sınav kaldırıldı; bu, şu anlama gelmektedir:
Aslında nitelik ve nicelik olarak yeterlilik ölçütlerinin bir adım
geriye çekildiğini de dile getirebiliriz. Düşünün ki yabancı dil
puanının 65ten 55e düşürülmesi noktasında, hem kendi
yayınlarının hem de yabancı yayınların takibi
noktasında yabancı dil yeterliliğinin bu kadar önemli
olduğu, bu kadar evrensel bir noktanın bu noktada geriye çekilmesi,
sözlü sınavın kaldırılması, Üniversitelerarası
Kurulun yetkilerinin YÖKe devredilmesi burada gerçekten tek başına
AKP iktidarının yeniden kendine ait kadrolaşmasının da
üniversitelerde yaratıldığının ve bunun
çalışmasının yürütüldüğünün bir göstergesidir. Bu
kadar bilim insanı görevinden ihraç edilmişken, üniversitelerin
gerçek ihtiyacı demokratik, özgür bilimsel bir ortamın
sağlanması iken bilimden yana olarak, bilim insanlarının
sorunlarını çözmeyi, anlamayı, bu türlü, gerçekten evrensel kuralların
ve dünyanın gerisinde olan, gerisinden takip eden yasalarla biz
aşamayacağımızı düşünüyoruz.
Düşünün
ki Taşkın Aktaş 2015 7 Haziranda Ardahanda bizim
milletvekilimiz olarak seçildi. Dün kendisi tutuklandı. Kendisi bir
doktor, üniversite sıralarında gerçekten çok ciddi bir eğitim
alarak doktor oldu, milletvekili oldu ve şu anda Ardahanda ifade
özgürlüğünü kullandığı için tutuklandı. Ayla Akat Ata,
hakeza eski milletvekilimiz, kendisi de aynı dosyada. Ardahanda ifade
özgürlüğünü kullandığı için o da dün tutuklandı.
Dün
İstanbulda HDK üyelerinden -bizden önce Grup Başkan Vekilimiz dile
getirmişti, isimlerini saymıştı- Onur Hamzaoğlu
başta olmak üzere birçok kişi şu anda bizleri şu dakika
belki cezaevlerinde izlemektedir. Yani düşünün ki bu halkın, bu
ülkenin geleceğini kuran gençler oralarda büyük emeklerle, büyük
bedellerle girdiği üniversitelerde geleceklerini kurarken bu kadar
biatçı, bu kadar daraltıcı, kadrolaşmanın önünü açan
bu sistemde kendisine yer bulamayacağı endişesini
taşımaktadır. Yer bulsa dahi
kaldırmadığınız, bu halkın başına bela olan
bu OHAL yüzünden hangi gün o üniversiteden atılacağını ya
da istediği yere atanamayacağını düşünerek gerçekten
bu yasa tasarısına ve burada yapılanların hiçbirisine güven
duymamaktadır.
Bugün
21 Şubat Dünya Ana Dili Günü. Ben başta bütün dünyanın dillerinin
ve Kürtçe dilinin de şu anda karşılaşmış
olduğu bütün zorlukları dile getirerek, bütün dünya dillerinin, bütün
halkların bir evrensel değeri olduğunu dile getirerek bu noktada
da gerçekten Kürtçe dilinin artık bu ülkede resmî bir dil olarak
tanınması gerektiğini, Anayasada ve yasalarda yerini
alması gerektiğini bir kez daha dile getirmek istiyorum. Ana dil
sadece konuşmak değildir; doğayla, sistemle, ekolojiyle, her
şeyle kurduğunuz ilişkiyi aslında ana dil üzerinden
geliştiriyorsunuz. Bu, sosyolojik, pedagojik, siyasal bir sorundur. Bu
temelde, Türkiyede ve dünyada şu anda belki de yok olmakla yüz yüze olan
bütün diller için tedbirlerin acilen alınması gerektiğini dile
getiriyorum.
Galce
dili için kendi ülkesinde ayrı bir tedbir alınmıştır.
Örneğin diğer dillerin yanında Galcenin kaybolmaması için
ayrı bir tedbir, ayrı bir
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MİZGİN
IRGAT (Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen Sayın Irgat.
MİZGİN
IRGAT (Devamla) Galcenin yok olmaması için ve daha iyi gelişmesi
için ayrı bir bütçe hazırlanmıştır, okullarda,
akademilerde ve her yerde bu anlamda ayrı bir tedbir
alınmıştır. Çünkü dezavantajlı bir pozisyondan daha sonra,
uzun yıllar süren mücadeleler sonrasında resmî dil olma noktasına
kavuşmuştur. Bu temelde, bizde ana dilin, sadece konuşma veya
sadece ana dil söylemi üzerinden değil, bir insanın gerçek anlamda
var oluş sorunu olduğunu bir kez daha dile getirmek istiyorum.
Kendi
ismimden yola çıkarak, her tanıştığım insana
kendi ismimin anlamını söylerken ve bunun Kürtçe olduğunu dile
getirirken insanların bu noktadaki tepkilerini, insanların
şaşkınlıklarını burada söyleme, sizlerle
paylaşma zamanım belki yok. Ama her dilin zenginliğinin
tanınarak gerçekten bu noktadaki dezavantajlı durumlarını
ortadan kaldırmak bu Meclisin görevidir.
Bu
temelde ben de Dünya Ana Dili Gününü kutluyorum.
Teşekkür
ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 519 sıra sayılı Kanun Teklifinin 5inci maddesiyle
değiştirilen 2547 sayılı Kanunun 24üncü maddesinin (a)
fıkrasının 2nci bendindeki "elli beş ibaresinin
"altmış beş şeklinde, (c) fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, (d)
fıkrasındaki "sözlü sınavın ibaresinin teklif
metninden çıkarılmasını, madde metnine aşağıdaki
fıkranın eklenmesini arz ve talep ederiz.
Mustafa
Akaydın Mazlum
Nurlu Birol
Ertem
Antalya Manisa Hatay
Sibel
Özdemir Kamil
Okyay Sındır
İstanbul İzmir
c)
Üniversitelerarası Kurul tarafından yeterli yayın ve
çalışmaya sahip olduğuna karar verilen adaylar
Üniversitelerarası Kurulun oluşturduğu jürinin
yapacağı sözlü sınava girmeye hak kazanırlar. Sözlü
sınavda başarılı olan adaylara Doçent unvanı verilir.
Doçentlik unvanı alan kişiler kadro şartı
aranmaksızın, doçentlik özlük haklarından tam olarak
yararlanırlar.
f)
Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte Üniversitelerarası Kurula
doçentlik başvurusu yapmış olanlardan başvurusu
sonuçlanmayanlar ile yayın aşamasından başarılı
olan doçent adaylarının talebi halinde başvuru
yaptıkları dönemdeki mevzuat hükümlerine tabi olurlar
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) Katılamıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Antalya Milletvekili Sayın Mustafa Akaydın
konuşacaklar.
Buyurun
Sayın Akaydın. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA
AKAYDIN (Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
grubum adına 5inci madde üzerinde görüş bildirmek üzere söz
almış bulunuyorum.
Öncelikle
şunu ifade etmek istiyorum: Bu yasaya bütünsel olarak
baktığınızda üniversiteleri kalitesizleştirme
içeriği taşıyor, maddelerin arasını iyi
okuduğunuzda bu ortaya çıkıyor.
Değerli
arkadaşlar, bu maddede doçentlik sınavının sözlü
aşamasının yok edildiğini görüyoruz. Eğer dünya
üniversitelerine bakarsanız gerçekten sözlü aşama pek de yaygın
olarak uygulanmıyor, sadece eserlerin incelenmesi yapılır, bunun
üstünde karar verilir ama medeni ülkelerde, uygar ülkelerde bu jüriler çok
kaliteli jürilerdir. Yani, jüri üyelerinin en az bir tanesi yabancı
ülkelerden çok önemli bir ismin o jüriye aktarılmasıyla bile
oluşabilir.
Türkiyede
bu süreçte sözlü sınav gerekli midir? Gereklidir çünkü
Üniversitelerarası Kurul Başkanı olarak ben şunları
yaşadım: Önünüze bir bilimsel dosya geliyor, eserlere
bakıyorsunuz, hakikaten tartışılmaz şeyler yani
kaliteli makaleler var ama bakıyorsunuz Samsundaki bir öğretim üyesi
-örnek veriyorum- makalede bir sürü isim var, birisi Erzurumdan, öbürü
Çukurovadan, öbürü Kütahyadan; şüpheleniyorsunuz bilimsel
sahtekârlıktan. Sonra sözlü sınava aldığınızda bu
elemanları, bakıyorsunuz ki bir F tipi kokusu var bu
çalışmanın içinde. Nasıl var? Yani Samsundan adam
yayın yapmış, arkadaşların isimlerini de koymuş
onun içine. Sonra baktık ki, gördük ki bir de F tipi uluslararası
dergi var tıpta, bu dergilerde de makaleler çıkıyor. Yani
açıkçası bilimsel eserler sadece dosya üstünden incelendiğinde
sayın milletvekilleri, kaliteyi yansıtmıyor; çoğu zaman
Türkiyede sahtekârlığı yansıtıyor bilimsel olarak.
Bunu kim çözebilir? Bunu 5 kişilik bir jüri o adayı alıp da
eserleri üstünden de sorguladığı zaman o sahtekârlık hemen
ortaya çıkabiliyor. Bunun için bu, Türkiyede son derece önemli bir
maddedir, bunu kaldırıyorsunuz.
Şimdi
değerli arkadaşlar, başka bir konuya geliyorum kalitesizlik
örneği olarak. Yabancı dil puanını ben 65i bile
azımsarken- 65ten 55e indiriyorsunuz. Bir bilim adamının
uluslararası yayınları izleyebilmesi için bence gerekli olan
puan asgari 80 puandır. Bunu da 55e indiriyorsunuz. Bu da ortaya
şunu koyuyor: Bazı yandaş doçent adayları birikti
üniversitelerde, bunların önünü açmak, bunları mutlu etmek için
yapılmış, açıkçası dostlar alışverişte
görsün türü şeyler.
Değerli
arkadaşlar, ben sözü burada başka bir noktaya çeviriyorum. Hâlen
siyasi nedenlerle birçoğu olmak üzere, eylemsiz olan doçentler var. Yani
doçentlik sınavını almış bu arkadaşlar ama
yardımcı doçent kadrosunda. Bence fırsattan istifade bu
arkadaşlara da hakkaniyet namına, hak, hukuk, adalet namına
doçentlik kadrolarını vermemiz lazım.
Başka
bir konuya değinmek istiyorum. Geçen sene kanun hükmünde kararnamelerle
üniversitelerden uzaklaştırılan 1.128 barış
akademisyeninin görüşlerine katılmasak da bunların fikir, vicdan
ve ifade özgürlüklerini alkışlıyorum, bunları savunuyorum.
Yeni bir kararnameyle bunların tekrar üniversitelerin çatısı
altına alınmasını buradan ifade etmek istiyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
Teşekkür
ederim.
Değerli
arkadaşlar, bu fırsattan istifade Sayın Bakana şunu
öneriyorum: Ne olur, Sağlık Bakanlığı hastanelerinizde
yaptırdığınız gibi bir memnuniyet anketi şu 150
bin tane akademisyene Türk üniversitelerinde de yapın, bakalım sonuç
ne çıkacak ama anket kağıtlarına lütfen isim, soyadı
yazılmasın, korkarlar yazmaya çünkü. Bakalım ne çıkacak
yani Sağlık Bakanlığı hastanelerinde olduğu gibi
yüzde 75 memnuniyet çıkacak mı, çıkmayacak mı? Ben o yüzde
75e de inanmıyorum. Ama bugün Türk üniversitelerindeki 150 bin
akademisyen depresyonda, mutsuz arkadaşlar ve özellikle tıp
fakülteleri tam bir çöküş içinde; bunu defalarca dile getirdik. Dün
öğrendiğimiz kadarıyla Maliye Bakanı ile Ankara
üniversiteleri tıp fakülteleri bir toplantı yapmış, bendeki
bilgilere göre 7 milyar Türk lirasına yaklaşan tedarikçilere
üniversitelerin borcu var. Bu borçların
yapılandırılması yetmez arkadaşlar, bunu ödeyemez
tıp fakültesi hastaneleri. Bu borçların silinmesi lazım, bunlar
tıp fakültelerinin hizmetlerinin haksız yere yok edilmesinden
kaynaklanan makul düzeyde tıp fakültesi hastane zararlarıdır.
İnanın, şu anda tıp fakültesi hastaneleri asgari ölçüde
bilimsel anlamda sağlık hizmetlerini yapamaz durumdadırlar.
Kısa
bir zaman rica edebilir miyim Sayın Başkan.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun bir dakika ek süre vereyim size Sayın Akaydın.
MUSTAFA
AKAYDIN (Devamla) Fırsattan istifade bunu da araya
sıkıştırdım. Özellikle, tıp fakültelerinin çok
ciddi derecede kadro sorunları vardır. Bakın, bugün bendeki bilgilere
göre, eğitim amaçlı araştırma hastanelerindeki asistan
kadroları tıp fakültesinde neredeyse iki üç katına
ulaşmıştır, tıp fakültesi burada da ciddi anlamda bir
dar boğazın içindedir.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, bir önerim daha var, sözümü bağlamadan önce.
Akademik unvanlar dünya üniversitelerinde sadece üniversite çatısı
altında geçerlidir, önemli olan doktoralı olmaktır. Gelin tekrar
öneriyorum, komisyonlarda önerdim, Türk üniversitelerinde akademik unvanların
dışarıda kullanılmasını yasaklayalım
değerli arkadaşlar.
Son
sorum da Millî Eğitim Bakanımıza: Şu FATİH Projesi ne
oldu Sayın Bakan, bunu bekliyorum. FATİH Projesi çöktü deyin, bu
iş bitsin, kamu zararını da açıklayın, özellikle
şu tablet bilgisayarlardan kaç milyar lira zarara girdi Türk kamusu; bunu
da öğrenelim, ondan sonra önümüze bakalım.
Çok
teşekkür ediyorum.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan (2/2099) esas numaralı Kanun Teklifi'nin 5'inci maddesi ile 2547
sayılı Kanunun değiştirilen 24üncü maddesinin (e)
fıkrasından sonra gelmek üzere (f) fıkrasının eklenmesini
arz ve talep ederiz.
Zühal
Topcu Mustafa
Mit Kamil
Aydın
Ankara Ankara Erzurum
Saffet
Sancaklı Ruhi
Ersoy Baki
Şimşek
Kocaeli Osmaniye Mersin
(f)
Ancak bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte üniversiteler arası
kurula doçentlik başvurusunda bulunmuş ve eser inceleme
aşamasında başarılı olanlara doçent unvanı
verilir.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) Katılamıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Ankara Milletvekili Sayın Mustafa Mit konuşacaklar.
Buyurun,
Sayın Mit. (MHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA
MİT (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 519 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin 5inci maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, üniversiteler, evrensel bilginin ve bilimin üretilip
paylaşılarak insanlığın hizmetine sunulduğu
kurumlardır. Genel Kurul gündemine gelen kanun teklifi, akademik unvanlara
yönelik yeni tanımlama getirmekte olup üniversite sorunlarını
çözmekten uzak palyatif gayret olarak anılacaktır.
Yükseköğretim, daha doğrusu üniversite, Türkiye'nin en önemli hatta
birinci meselesidir. Nurettin Topçu Hocamız Milletimizin üç asırdan
beri geçirmekte olduğu buhranların sebebi ve kaynağı kültür
ve maarif sahasında aranmalıdır. demektedir. Mektepler
açıldı ancak ilim sevgisi aşılanmadı ve ilme
inanılmadı. demek suretiyle Türkiye'nin öncelikli sorununun maarif
olduğunu ifade etmektedir. Keza, elli yıl önce Hilmi Ziya Ülken Hoca
başımıza gelecekleri çok açık bir şekilde şöyle
ifade etmektedir: Az gelişmiş ülkeleri bekleyen büyük tehlikelerden
biri de aydın işsizliği kaçınılmaz sonuç
olacaktır. Yükseköğretimin amacı her ne pahasına olursa
olsun mezun sayısını artırmak demek değildir. Her
şeyden evvel, tarihî tecrübe ve sosyal yapımıza uygun, ilmin
zatî amaçları doğrultusunda, siyaset üstü bir eğitim
felsefesinin olması gerekmektedir. Bu manada eğitim ve öğretim
kişilerin dinamik gelişmesini sağlayan, insan ile âlem
arasındaki diyalektik bir faaliyete dayanan, tarih ve verasetin tecrübe
içindeki devamlı gelişmesini esas almalıdır. Eğitim ve
öğretim, gerçeğin çeşitliliğine uygun olarak, iş ve
düşünce hayatının farklılaşmasına cevap verecek
çok tipte insan yetiştirmeyi amaç edinmelidir. Bu konuda temel problem,
talebe ve hoca yanında devlet mekanizmasında bulunan karar
vericilerin de ilmî zihniyete sahip olması gerekmektedir.
Rahmetle
andığımız Başbuğumuz Alparslan Türkeş, 70li
yılların başında Her çeşit peşin hükmü bir
kenara bırakacağız. Her olayı incelerken ilim mantalitesini
esas alarak ilim metodunu takip edeceğiz. demek suretiyle bilgi
felsefesini eğitim ve öğretimde politik hedef hâline
getirmiştir.
Bütün
eksiklik ve kusurlarına rağmen ilim ve ilim
kuruluşlarını üniversiteler temsil etmektedir. Bunun için ilim
ve ilmî kuruluşlar denilince akla üniversiteler gelir. Bugünkü
medeniyeti fabrikalar değil, üniversiteler temsil ediyor, üniversiteler
ayakta tutuyor. İşte hakiki geri kalmışlık bu idrake
erişememektir. diyen Mümtaz Turhan Hoca ise 60lı yıllarda
üniversitenin önemine ve bugün de aynen devam eden üniversite sorunlarına
dikkat çekmektedir.
Bir
diğer önemli düşünürümüz Necmettin Hacıeminoğlu ise 70li
yılların başında Üniversite meselesi bir yönden
değil, toptan ele alınmalıdır. Hem kuruluş felsefesi
hem millî hedeflere hizmeti hem de işleyiş bakımından ele
alınarak yurt ihtiyaçlarına en uygun şekilde düzenlenmelidir.
diyerek üniversite sorununu ve çözüm yollarını ifade etmektedir.
Daha
birçok ilim adamı, düşünür bu konuda bunlara benzer tespitlerde
bulunmuş, çözüm önerileri üretmiştir. Bu konuda kalem ve söz sahibi
her kim varsa ülkenin kalkınmasında yüksek öğretim
kurumlarına ve yüksek öğretim yapmış aydınlarına
borçlu olduğunda hemfikirdir. Bugün üniversitelerimizin içinde
bulunduğu durum itibarıyla bundan elli yıl önce sayılan
sorunlarla aynen uğraşmaktayız. Yıllardır
tartışılan bu konuda gerçekten bir reform yapılması
artık kaçınılmaz hâle gelmiştir diyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Mit.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Reddediyoruz. Sayar mısınız?
BAŞKAN
- Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Başkan, baksanıza, kaç kişiyiz biz? Bir
bakın, kaç kişiyiz?
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Sayar mısınız lütfen?
BAŞKAN
Ağzımdan çıktı bir kere.
6ncı
madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum
(CHP
sıralarından gürültüler)
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Sayın Başkan, sayar mısınız?
Siz kâtip misiniz, kâtiplere sorun.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, geçtim o önergeyi.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Hayır, olur mu öyle şey! Sayı
istiyoruz.
BAŞKAN
- 6ncı maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum
(CHP sıralarından
gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Ya böyle bir şey olabilir mi? Ne kadar
yanlı yönetiyorsunuz. Hani demokrasi? Sayın işte.
BAŞKAN
Önergeyi okuyun, buyurun
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) - Saysanıza. Sayın Başkan, nasıl sayıyorsunuz?
24e 18.
MEHMET
TÜM (Balıkesir) - Sayın Başkan, tarafsız davranın.
BAŞKAN
- Önergeyi okur musunuz, ben işlemi yaptım. Eğer
okumayacaksanız başka bir kâtip rica ediyorum veya verin, ben
okuyayım.
KÂTİP
ÜYE NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Başkanım, kabul
etmeyenler çoğunlukta ama.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan ne diyorsa yap sen.
BAŞKAN
Verin ama
Geçtim, şimdi geriye dönemem. Verir misiniz? Ya okuyun ya ben
okuyacağım Sayın Altaca. (CHP sıralarından gürültüler)
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, problem yok, devam ediyoruz.
Buyurun.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan (2/2099) esas numaralı Kanun Teklifinin 6ncı maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep
ederiz.
Zühal
Topcu Kamil
Aydın Saffet
Sancaklı
Ankara Erzurum Kocaeli
Deniz
Depboylu Baki
Şimşek Ruhi
Ersoy
Aydın Mersin Osmaniye
MADDE
6- 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 25
ve 32 nci maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLİ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) Katılamıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Aydın Milletvekili Deniz Depboylu konuşacak.
Buyurun
Sayın Depboylu. (MHP sıralarından alkışlar)
DENİZ
DEPBOYLU (Aydın) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
519 sıra sayılı Kanunun 6ncı maddesi üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi grubumuz adına söz almış bulunmaktayım.
Aziz Türk milletini ve Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan önce, bugün şehit düşen 2 askerimize ve tüm
şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum. Yaralanan askerlerimize ve gazilerimize
de acil şifalar dilerim. Rabbim ordumuzun yâr ve
yardımcısı olsun.
Değerli
milletvekilleri, üzerinde görüştüğümüz kanun üniversitelerle ilgili
ama ben biraz daha eğitimin farklı bir boyutuna değinerek
görüşlerimizi belirtmek istiyorum. Öncelikli olarak, Millî Eğitim
Bakanlığı Özel Öğretim Genel Müdürlüğünün
açmış olduğu 2018 yılı hizmet içi kurs
programını özel okullardaki rehberlik hizmetlerinde
çalışabilmeyi sağlayacak rehberlik sertifikası
kurslarının iptal edildiğini bugün öğrenmiş
bulunmaktayız. Bunun için Millî Eğitim Bakanımıza da
hassasiyeti sebebiyle teşekkür ediyoruz. Zira her ne kadar bu
kursların açılma sebebi uzman yetersizliği olarak gösterilse de
2018 Haziran ayında yeni PDR ve psikologların mezun
olacağını da düşündüğümüzde 30 binlere yakın
iş arayan psikolog ve PDR mezunu arkadaşlarımızın
olacağını bilmekteyiz. Bu kadar uzman iş ararken kurslarla
başka alanlara kapı açılmasının doğru
olmadığını düşünüyoruz.
Bununla
birlikte, benim özellikle değinmek istediğim bir konu var ki,
anaokullarında rehber öğretmen norm kadrosu yok. Bunu neden dile
getiriyorum? Çocuk istismarları sebebiyle dile getiriyorum. Çocuk
istismarları maalesef araştırıldığında,
istatistiklere bakıldığında, en fazla 2 ila 10 yaş
arasında ve bu çocukların dışarıdan herhangi birinden
yardım isteme şansı olmadığı için profesyonel
gözle durumlarının incelenmesi, haklarında bir fikir yürütülmesi
ve ulaşılabilir uzmanlar tarafından yardım almaları
gerekir. Maalesef anaokullarında rehber öğretmenin olmaması
büyük bir eksiklik. İlkokullarda rehberlik dersinin olmaması da
başka bir eksiklik çünkü ilkokullardaki rehberlik saatlerinde önceden
çocukların stresle başa çıkma, öfke kontrolü, ilişkiler,
iletişim kurma şekilleri, empati kurma biçimi ve bununla birlikte
bilişsel davranışçı yöntemlerle öğretilen,
kişisel donanımlarını güçlendiren, ruh
sağlıklarını koruyan beceriler edinmesi
sağlanıyordu. Maalesef ilkokul çocuklarımız bunlardan
mahrum kaldı. İnşallah bu sorun da düzeltilir.
Norm
fazlası rehber öğretmenlerin farklı okullarda görev
almasıyla ilgili yayımlanmış bir genelge var. Ben yirmi
yıl Millî Eğitim Bakanlığında farklı okullarda
görev yaptım rehber öğretmen olarak ve bu çeşit
görevlendirmelerle başka okullara da gittim, çalıştım.
Buradan kaynaklanan tecrübeme dayanarak söylüyorum; böyle bir sorun çözme
yöntemiyle amaçlarımızı gerçekleştirmemiz çok zor. Neden?
Özellikle çocuk istismarlarını dikkate alırsak -ki en çok PDR ve
psikoloji mezunları, okulların rehber öğretmenleri bunları
ortaya çıkarıyor- çocuk okulda iki gün gördüğü farklı bir
simaya güvenemez. Ona gidip Falanca kişi bana şunu yaptı. diyemez.
Hele bir de ensestten problem varsa Babam bana bunu, bunu yapıyor.
diyebilecek cesareti olmaz. Kaldı ki bir okulun psikolojik
danışmanlık hizmetlerinin yürütülmesi oradaki çocuklarla
kurulacak empatiye ve iletişime dayandığı için iki günde,
haftada iki günlük bir görevlendirmeyle böyle bir etkileşimin,
iletişimin kurulması çok zor olduğundan bu sorunun daha
farklı ele alınması yani her okula ihtiyacı olduğu
kadar psikolojik danışmanın, rehber öğretmenin
atanması çok daha yerinde olacaktır diye düşünüyoruz. Zira,
kadro bekleyen çok sayıda mezun var.
Yine,
son yayımlanan yönetmelikle ilgili önerilerimiz vardı.
İnşallah bunlar olursa, çözülürse bizi mutlu edecek. Bu konuda
duyumlarımız var, umarım doğrudur.
Tıbbi
sekreterlik için açılmış olan kursların da iptalini
öğrendik, bu da çok memnun edici. Zira, bir alanda o kadar emek
vermiş, üniversite okumuş kişiler dururken düşük, 350 lira
gibi bir ücretle işte, belli bir saatte eğitim almış
birilerinin yerine geçmesi gerçekten haksızlıktı.
İnşallah bu sorunlar mevcut benzer uygulamaların da önüne
geçmesi açısından bir örnek olur.
Yine,
istihdam bekleyen çok sayıda edebiyat ve tarih öğretmenimiz var.
İnşallah onlar için de kadro açılır diye umuyoruz çünkü bu
kardeşlerimiz büyük bir hevesle öğretmen olup çocuklara ulaşmaya
çalışıyorlar, bunun hevesindeler.
Ayrıca,
burada dile getirmek istiyorum, Sayın Bakanımız da buradayken,
bir Aile Danışmanlığı Sertifika Programı
sorunumuz var. Bu konuyla ilgili özellikle yakın zamanda beni arayan bir
kuruluş var, bir özel kuruluş ve bu özel kuruluşla aramızda
geçen bir konuşmayı ben size dile getirmek istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DENİZ
DEPBOYLU (Devamla) Sayın Başkanım, rica edeceğim.
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen.
DENİZ
DEPBOYLU (Devamla) Teşekkür ediyorum.
Tesadüfen
arandım, zannediyorum mesleğim sebebiyle arandım. Arayan
arkadaş benim vekil olduğumu bilmiyordu. Dedi ki: Aile
Danışmanlığı Sertifika Programı açıyoruz.
Katılmak ister misiniz? Nerede bu? Ankara'da, falanca yerde, özel bir kuruluş.
Millî Eğitim Bakanlığı tarafından onaylanan bir
sertifika veriyoruz. dedi. Peki, kim veriyor, kim hocalar? dedim. Falanca
isim, bir psikolog arkadaşın ismini verdi. Bütün derslere mi bu
kişi giriyor? dedim. Evet. dedi. Süpervizyonları kim veriyor?
dedim. Yine o arkadaş veriyor. dedi. Yani bir kişi bütün derslere
giriyor, süpervizyonları veriyor, Millî Eğitim
Bakanlığından onay aldığını iddia ediyor.
Ben de çok merak ettim, o arkadaşın adını açtım
internette aradım. Aile danışmanlığı, evlilik,
çift terapileri hiçbir donanımı yok bu arkadaşın ama
maalesef bir boşluktan, bir açıktan yararlanarak
Sertifika almak
isteyen arkadaşlara uygun eğitimi vermiyorlar. Bu da büyük bir sorun.
Kaldı ki bu, aslında yüksek lisans programıdır, sertifika
da olmamalıydı ama madem sertifika var, o zaman ehil kişiler
tarafından verilmeli. Zannediyorum bu dikkatinizden kaçmış
olabilir, hatırlatmak istiyorum.
Hepinize
saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür
ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
7nci
maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 519 sıra sayılı Kanun Teklifinin 7nci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Filiz
Kerestecioğlu Demir İbrahim
Ayhan Sibel
Yiğitalp
İstanbul Şanlıurfa Diyarbakır
Dirayet
Dilan Taşdemir Mehmet
Emin Adıyaman Nihat
Akdoğan
Ağrı Iğdır Hakkâri
Aycan
İrmez
Şırnak
MADDE
7 2547 sayılı Kanunun 33üncü maddesinin
başlığı Araştırma Görevlileri ve Öğretim
Yardımcıları, maddenin (a) fıkrasında yer alan en
çok üç ibaresinin en çok beş şeklinde değiştirilmiş
ve maddenin (b), (c), (d) ve (e) fıkraları yürürlükten
kaldırılmıştır.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) Katılamıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Şırnak Milletvekili Sayın Aycan İrmez
konuşacaklar.
Buyurun
Sayın İrmez. (HDP sıralarından alkışlar)
AYCAN
İRMEZ (Şırnak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 519 sıra sayılı
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 7nci maddesi üzerine
grubum adına söz almış bulunmaktayım.
7nci
maddeye geçmeden önce, bugün 21 Şubat bildiğiniz gibi Dünya Ana Dili
Günüdür. Dil bir iletişim aracı olmaktan çok daha fazla şey
ifade etmektedir. Her dil o dili konuşan toplumun tarihinin ve kültürünün
taşıyıcısıdır. Bireyin ana dili dünyayla ilk
iletişim kurma sürecinde edinip öğrenmeye
başladığı ve dolayısıyla kimliğinin,
kişiliğinin, duygusal ve zihinsel gelişiminin ayrılmaz bir
parçasıdır. Dil hakkı yaşam hakkı kadar
kutsaldır. Bu nedenle kimsenin bir başkasının dilini
yasaklamaya hakkı bulunmamaktadır. Bunun aksi yönde geliştirilen
tüm uygulamaların en temel insan hakları ihlalleri kapsamına
girdiği tüm uluslararası insan hakları kurumlarının
malumudur. Bu vesileyle tüm ana dillerin özgürleştiği bir dünya
dileğiyle tüm hakların Dünya Ana Dili Gününü kutluyorum.
Değerli
milletvekilleri, on altı yıllık AKP iktidarının
üniversitelere yönelik hayata geçirdiği tüm politikalarda bilimsel,
yaratıcı, özgür eğitimcilik anlayışından her
geçen gün uzaklaşılarak piyasalaştırma,
merkezileştirme, kadrolaşma amacı güdülmüştür. Bu durum
OHAL KHKleriyle yükseköğretime yönelik yapılan müdahalelerin
şiddetini artırmış, üniversitelerin içi
boşaltılmış ve akademinin iyice verimsizleşmesine
neden olmuştur. OHAL hukuksuzluğuyla da akademisyenlerin statüleri
değiştirilmiş, işten atılma kaygısı had
safhaya çıkmış, akademik çalışmalar üzerindeki
baskı ve otosansür zirve yapmıştır. Bu müdahaleler sonucu
bilimsel ve akademik üniversite ortamından tamamen
uzaklaşılmış ve üniversiteler siyasal iktidara biat eden kurumlar hâline
getirilmiştir. Söz konusu teklifle akademik atama ve yükselme kriterleri
yeniden düzenleniyor. Merkeziyetçilik daha da
kurumsallaştırılıyor. Bu teklif, AKP Genel
Başkanı Erdoğanın Allah aşkına şu
yardımcı doçentlik olayı nedir? diyerek açıkça kaldırılmasına
yönelik ifadesinin ardından doğrudan saraydan verilen talimatla
hazırlanmıştır.
Düzenleme kamuoyuna açık
ve şeffaf bir şekilde ne yazık ki yürütülmemiştir.
Muhatabı olan birçok kurumun görüş ve önerileri
alınmamıştır. Bu nedenle akademik çalışma
ortamı hiyerarşik yapılanmadan kurtarılmalı. Ast-üst
ilişkisi yerine birlikte üretim esas olmalıdır. Akademik
unvanlar hiyerarşik göstergelere dönüştürülmemeli. Ticari nüfuz
kaynağı olmamalıdır. İş güvencesi garanti
altına alınmalıdır.
AKP iktidarı
tarafından getirilen bu teklifle üniversitelerin özerk yapısına
müdahale edildiği açıkça görülmektedir. Böylelikle üniversiteler
birer eğitim kurumu olmaktan uzaklaştırılıp AKPnin
kendi siyasi kadrolarının istihdam edildiği kurumlar hâline
getirilmeye çalışılmaktadır. Bilime, sanata, felsefeye,
özgür ve eleştirel düşünceye karşı savaş ilan eden
politikalardan vazgeçilmelidir. Bu nedenle nitelikli eğitimin,
eleştirel düşünce ve yaratıcı araştırmaların
yapılabilmesi için öncelikle mevcut YÖK Yasasının
değiştirilip standart ve dışsal denetimlerden uzak,
demokratik katılımın ve kamusal denetimin olduğu
düzenlemeler yapılmalıdır. Bu düzenlemelerde akademik
topluluğun öğrencileri ve tüm çalışanlarıyla
demokratik kurulların katılım gösterdiği
değerlendirmeler yapılmalıdır. Ayrıca, üniversite
denetimi ise bilimsel özgürlüğü ve kurumsal özerkliği zedelemeden
kamu denetimiyle desteklenmelidir.
Ayrıca, bu mevcut
yapıda 7nci maddeye ilişkin araştırma görevlilerinin görev
süresinin üç yıldan beş yıla çıkartılması
gerektiğini bir kez daha buradan ifade ediyoruz. Üniversitelerin bir an önce
özgürleşmesi, nitelikli bilgi üretimi için elzemdir. Bu nedenle
haksız ve hukuksuz ihraç edilen bilim insanları görevlerine bir an
evvel iade edilmeli. Akademik özgürlükler tarafsız bir şekilde
güvence altına alınmalı ve YÖK gibi
kurumsallaşmış 12 Eylülden kalma üniversitelere yönelik siyasi
müdahalelerine son verilmelidir.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
8inci
maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 519 sıra sayılı Kanun Teklifinin 8inci maddesinin teklif
metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
Gaye
Usluer Mustafa
Akaydın Sibel
Özdemir
Eskişehir Antalya İstanbul
Atila
Sertel Mustafa
Ali Balbay Ceyhun
İrgil
İzmir
İzmir Bursa
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) Katılamıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Bursa Milletvekili Sayın Ceyhun İrgil
konuşacaklardır.
Buyurun
Sayın İrgil. (CHP sıralarından alkışlar)
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kamuoyunda yardımcı doçentlik ve doçentlik yasası olarak bilinen
yasayla ilgili 8inci maddedeki düzenlemede partimiz olarak herhangi bir özel
önerimiz yok, maddeye katıldığımızı
düşünüyoruz.
Ben
genel olarak yasada ilk kez söz almış bir konuşmacı olarak
ve Komisyon üyesi olarak yasayla ilgili genel bazı anekdotları ve
notları size iletmek isterim bundan sonraki görüşmeler
açısından. Yasa Komisyonda görüşülürken sizin sıkça
yaptığınız bir eleştiri var: Cumhuriyet Halk
Partisinin hiçbir zaman bir önerisi olmuyor ve her şeye karşı
çıkıyor, hiçbir öneri getirmiyor." diye. Komisyonda
aşağı yukarı 30a yakın önerge verildi Komisyon
üyelerimiz tarafından ve bunların birçoğu tarafınızdan
kabul edilmedi. Bunlardan bir tanesi, özellikle ÖYP konusundaydı, benden
önceki konuşmacılar onu söyledi, onu zamanı gelince tekrar madde
üzerinde arkadaşlarım detaylı şekilde anlatacaklar ama ÖYP
maddesinin önergesi AKPnin oy birliğiyle reddedildi.
Daha
sonra, doçentlik başvurularının zamanının
kısıtlanmamasını, bütün yıl boyunca
yapılmasını önermiştik, bu da AKP tarafından oy
birliğiyle reddedildi. Doçentlerin ve profesörlerin motivasyonu ve
denetimi açısından bir puanlama sisteminin getirilmesini önerdik, bu
da AKP tarafından oy birliğiyle reddedildi. Daha sonra tüm
yayınların ulusal arşivde toplanması ve bir ulusal
arşiv tez ve yayın sistemi oluşturulmasını istedik.
Ulusal tez bölümü kabul edildi, yayınlar kabul edilmedi.
Yardımcı
doçentlik kadrosundaki doçentlerin koşulsuz olarak kadrolarına
atanmasını, bu haksızlığın giderilmesini çünkü bu
insanların yardımcı doçentlik kadrolarında doçent
unvanı aldıkları hâlde özlük haklarından ve birtakım
maaş kayıplarından bahsettik. Bu insanların
haklarını, bu bir fırsattır, iade edelim. dedik. Bu da AKP
tarafından kabul edilmedi.
Kişiye
özel ilan olmasın. dedik, burada hiç yeri bile gelmeyecek,
konuşulmayacak. Üniversite ilanlarında dünyada bir kişiye özel
ilanlar çıkıyor, bunu yapmayın, bu ahlaki değil.
Üniversitedeki asıl sorun akademik değil, etik sorun, ahlaki sorun.
Kişiye özel ilanda gelin bir kısıtlama yapalım, bir formül
bulalım. dedik. Dediler ki Hiç gerek yok, zaten bizim üniversitelerimiz
böyle şeyler yapmaz, böyle bir şey yok. Oysa ben, yüzlerce örnek
gösterebilirim. Bu konuda yaptırım ve sayıları istedik, YÖK
ne yapmıştır bu konuda? Bugüne kadar kimlere ceza
vermiştir, kime yaptırım uygulamıştır, henüz o
konuda da yanıt almadık.
Bizim
açımızdan bu teklifin en sıkıntılı bölümü,
doçentlikteki sözlünün kaldırılmasının elbette ahlaki
açıdan tartışılır ve birçok sorun vardı. Ben
şahsım adına yani olumlu buluyorum ama bizim de bazı
Komisyon üyelerimiz nitekim AK PARTİden, AKPden de birçok
arkadaşımız da karşı duruyorlar buna. Haklı
oldukları yan var, iki tarafın da ama şöyle bir şey var:
Biz şunun sorgulanmasını istiyoruz, bu önemli bir şey, ben
bunu daha önce bir raporlama da yapmış, kamuoyuyla paylaşmıştım,
orada da söyledim. Bilimsel alanı, kişinin bilim alanını
sorgulayan, bilim alanını denetleyen ve bu konudaki
yeterliliğini, sanatta yeterliliğini, uygulamada yeterliliğini
denetleyecek bir sistem getirilmesi lazım. Bu, merkezî bir sınav
olur, başka bir şey olabilir. Ama sözlü sınavın,
kişilerin egolarını tatmin etmeye yönelik ve çok da subjektif
olan ve çok da ahlaksız boyutlara ulaşan, son dönemlerde çok da
yanlı ve yandaş somut örneklerle
karşılaştığımız sözlü sınavın
kaldırılması çok iyi oldu.
Bu
arada kadro atamalarının rektörlerin inisiyatifine
bırakılması bu teklifin önemli açıklarından bir
tanesi. Buna da mutlaka karşı çıkıyoruz ve bir şekilde
bu atamaların objektif kriterlerle ve denetlenebilir olmasını
istiyoruz. Yani bir insan hakkı yendiğinde veya sorun
çıktığında mahkemeye gidebilmelidir. Bu yüzden denetlenebilirlik
ilkesi konmalıdır.
Bunun
dışında istediğimiz önemli veya getirdiğimiz ek
maddelerden bir tanesi öğrenci affıydı. Bu ülkenin kanayan bir
yarası öğrenci affı. Herkes bizimle hemfikir. Komisyon
dışında oturuyoruz, herkes Haklısınız. diyor
ama geliyoruz, hiç kimse öğrenci affına el kaldırmıyor.
Nitekim AKPnin oy birliğiyle reddedildi. Buradan ben öğrenci
affı bekleyen bütün ailelere ve öğrencilere söylüyorum.
Arkadaşlar, bu insanlar nereye gitsinler? Başka yerde okuma
şansları yok ki. Başka ülkeye gitmekten başka koşul da
yok. Yani biz, başka ülkelerden öğrenci gelsin diyoruz, kendi
ülkemizin insanları okullarını ve eğitimlerini tamamlamak
için başka yerlere gitmek zorunda kalıyorlar. Komisyonda çok acı
örnekler, acı mailler okudum. Buna rağmen, insani olarak, vicdani
olarak hak verdiler ama oy vermediler.
Bunun
dışındaki en önemli sorunlardan bir tanesi, bu yasada açık
kalan, biraz önce Bakana sordum, Bakan teyit etti ama kayıtlara geçmesi
açısından bir kez daha vurgu yapıyorum, burada Doçentlik sınavına
şu ana kadar girmiş, tez aşamasını geçmiş,
eserleri geçmiş ama sözlü de kalmış tüm arkadaşlar
Tamam,
buraya kadar tamamız ama şimdi o eser aşamasında
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın Sayın İrgil, bir dakika.
CEYHUN
İRGİL (Devamla) Bu teknik olarak çok önemli bir sorun; bunu mutlaka
burada Bakanlığın ve YÖKün teyit etmesi lazım tekrar
tekrar. Şimdi arkadaşlar soruyor: 2016 kriterleriyle girenler var,
2016dan önceki kriterlerle başvuranlar var. Biraz önce Sayın Bakan
yanıt verdi aslında ama hâlâ Twitterdan ve mesajdan soruyorlar.
Diyoruz ki 2016 öncesi giren veya sonrası -fark etmiyor- sözlüden
kaldıysanız, eserden geçtiyseniz bu yasaya göre herkes doçentlik
unvanı alır. Bakın, kadroya atanır değil ama unvanı
alır. Doğru mudur Sayın Bakanım?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Doğrudur.
CEYHUN
İRGİL (Devamla) Bakan teyit ediyor, ben burada vurgu yapayım.
Biraz önce söyledi ama yine de arkadaşlar çok emin olamamışlar.
Sonuç olarak buradaki asıl sorun, şimdi doçent atamasının
-yani bir insan doçent oldu ama bir yere başlaması lazım
eğer özel sektörde çalışmayacaksa- rektörlere
bırakılmış olması. İşte gelin, hep beraber
bunu objektif hâle getirelim. Yoksa yanlı ve yandaş atamaların
önüne geçemeyiz.
Bu
yüzden hepinizin ilgisini, dikkatini ve bu konuda
duyarlılığını bekliyorum. Bütün heyetinize de
teşekkür ediyorum. Sağ olun, var olun. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın İrgil.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
ZÜHAL
TOPCU (Ankara) Sayın Başkan, bir şey eklemek istiyorum.
ERHAN
USTA (Samsun) Madde 60a göre
BAŞKAN
Buyurun Sayın Topcu.
Yerinizden
açıklama mı yapacaksınız?
ZÜHAL
TOPCU (Ankara) Evet.
BAŞKAN
Bir dakika, buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
30.- Ankara
Milletvekili Zühal Topcunun, görüşülmekte olan 519 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 5inci maddesiyle ilgili önergelerinin
reddedilmesinin çelişkili bir durum yarattığına
ilişkin açıklaması
ZÜHAL
TOPCU (Ankara) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Kanun
Teklifinin 5inci maddesinde bizim bir önergemiz vardı (f)
fıkrasının eklenmesine yönelik olarak. Burada Ancak bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarihte Üniversitelerarası Kurula doçentlik
başvurusunda bulunmuş ve eser inceleme aşamasında
başarılı olanlara doçent unvanı verilir. şeklinde bir
önergemiz vardı. Bu önerge reddedildi. Şimdi bir çelişki var.
Şimdi
Ceyhun Beyin açıklamasıyla yani bizim 5inci maddede reddedilen bu
önergemiz
Ceyhun Bey de diyor ki: Şimdi Bakan Beye sordum ve bu
kesinlikle böyle. diye. O zaman bu işin, bu konunun bir
netleştirilmesi lazım.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Aynen, bir açıklığa
kavuşması lazım.
BAŞKAN
Buyurun Sayın İrgil, size de yerinizden söz vereyim bir dakika.
Eğer dediğiniz gibi bir çelişki varsa daha sonra o
düzeltilebilir.
31.- Bursa
Milletvekili Ceyhun İrgilin, 519 sıra sayılı Kanun
Teklifinin 5inci maddesiyle ilgili MHP önergesinin bu yasadaki bir
açığı kapattığına ilişkin
açıklaması
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Başkanım, teşekkür ediyorum.
Başkanım,
şöyle: Sayın Hocam haklı. Komisyonda da defalarca vurgu
yaptık. Bakın, hep birlikte bir şey yapıyoruz, burada
hemfikiriz zaten, bir sorun yok, Bakan da kabul ediyor. Biraz önce aslında
Sayın Özelin ısrar ettiği o konuyu kabul etmiş
olsaydınız bu açık kapanacaktı. MHP önergesi bu yasadaki bu
açığı kapatıyordu. Yani hakkını teslim etmemiz
lazım. Ya da isterseniz Bakan özel olarak açıklama yapsın ya da
YÖK bilemiyorum ama gelin, isterseniz, bir mümkünatı varsa, bu önergeyi
olayın tescillenmesi için, netleşmesi için kayda, tutanaklara
geçirelim. Yani çok iyi olur. İnanın yasanın
sağlığı açısından da iyi olur.
BAŞKAN
Tamam ama şu anda içerikle ilgili olarak benim bir işlem yapabilmem
söz konusu değil.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Hayır, önerge
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Bakan Bey bir izah etsin
BAŞKAN
Sayın Bakana bir söz verelim.
Buyurun
Sayın Bakan, bir dakika size de yerinizden.
32.- Millî
Eğitim Bakanı İsmet Yılmazın, 519 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 5inci maddesindeki düzenlemenin açık
olduğuna ilişkin açıklaması
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Başkanım,
5inci maddenin düzenlediği 2547nin 24üncü maddesinin (c)
fıkrasını okuyoruz: Üniversitelerarası Kurulca yeterli
yayın ve çalışmaya sahip olduğuna karar verilen adaya
doçentlik unvanı verilir. Hocam, bunda mutabık mıyız?
Bizim söylediğimiz de bu. Bak, çok net: Üniversitelerarası Kurulca
yeterli yayın ve çalışmaya sahip olduğuna karar verilen
adaya doçentlik unvanı verilir. Bizim de söylediğimiz bu.
ZÜHAL
TOPCU (Ankara) Ama biz de diyoruz ki: Bu madde geçene kadar olanlara
Acaba
orada bir
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Yanlış anlamaya yol açar diye
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, bu içeriğe yönelik bir çatışma
veya da düzgün olan bir konu. Bunu daha sonra siz kendi aranızda
konuşup bir açıklığa kavuşturursanız biz onunla
ilgili işlemi yaparız.
CEYHUN
İRGİL (Bursa) Nasıl kendi aramızda, bu yasa
BAŞKAN
- Şu anda benim bu konuda Genel Kurulun kararı olduğu için
yapacak herhangi bir işlemim bulunmamaktadır.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Bu ana kadar
olanların hepsi de doçent oluyor, bilimsel yayın kriterlerini yerine
getirmişse.
ERHAN
USTA (Samsun) O zaman Sayın Başkanım
BAŞKAN
- Bir dakika, bir dakika
Buyurun
Sayın İşler, sizi de dinleyelim.
Sayın
Bakan, size söz vereceğim, Sayın Özel size söz vereceğim,
Sayın Usta size söz vereceğim.
Buyurun
Sayın İşler
33.- Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanı Emrullah
İşlerin, kanun yürürlüğe girdikten sonra sözlü sınav
kaldırılmış olacağı için sözlü sınav
aşamasında olanların otomatik olarak doçentlik unvanı
alacağına ve bu hususu ayrıca belirtmeye gerek
olmadığına ilişkin açıklaması
MİLLİ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
EMRULLAH İŞLER (Ankara) Sayın Başkanım, saygıdeğer
milletvekilleri; biz bunu YÖK yetkilileriyle konuştuk, kanun çok
açık. Kanun yürürlüğe girdikten sonra sözlü sınav
kaldırıldığı için sözlü sınav
aşamasında olan herkes otomatik olarak doçentlik unvanı
alacaktır. Ayrıca bunu yazmaya gerek yok. İhtiyacı
hissetmediğimiz için bunu koymadık. Dolayısıyla, Sayın
Bakanımızın yaptığı açıklama doğrudur.
Bu önergeyi de ondan dolayı reddediyoruz. Zaten kanunen kabul edilen bir
şeyi tekrar yazmanın bir anlamı yok, dolayısıyla
doçentlik sınavını kaldırıyoruz ve bu yasa
yürürlüğe girdiği andan itibaren eser aşamasından geçen
herkes doçentlik unvanını alacaktır.
Genel
Kurulun bilgisine sunarım.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Bakan, ekleyeceğiniz bir şey var mı?
Buyurun.
34.- Millî
Eğitim Bakanı İsmet Yılmazın, 519 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 5inci maddesindeki düzenleme için
başka bir yorum yapmanın kanun koyucunun iradesine aykırı
olduğuna ilişkin açıklaması
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Hukukçulara genelde
şunu öğretirler: Bir kanunun metninde ola ki bir açıklık
yoksa o zaman komisyondaki açıklamalar ve Genel Kurulda bu kanun üzerine
yapılan açıklamalar dikkate alınarak kanun koyucunun
muradının ne olduğu ortaya çıkarılır. Komisyon Başkanımız
diyor ki Olur., Hükûmet diyor ki Olur. E, dolayısıyla Genel
Kurulun da bu doğrultuda bir mutabakatı var. Bundan sonra bunun
dışında bir başka yorum kanun koyucunun iradesine
aykırı olur.
Arz
ederim.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Özel, sizi dinleyelim.
35.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, bir mağduriyet yaşanmamasını
önemsediklerine ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak üniversitelerin siyasetin
baskısından arındırılmadan doçentlik için yapılan
sözlü sınavın kaldırılmasını ilkesel olarak
doğru bulmadıklarına ilişkin açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, işin şu kısmı
doğru ki Parlamento bir karar alırken yapılan iş
tutanaklarıyla birlikte bir bütündür ve bir çelişki olduğunda
dönülüp bakılacak yer orası. Ama tutanaklara birçok şey geçti,
biz bir kez daha şunu söyleyelim: Biz burada bir mağduriyet
yaşanmamasını ve burayı dikkatle takip eden insanların
muradını ermesini önemsiyoruz, bu açıklamaları önemsiyoruz.
Ama Cumhuriyet Halk Partisi olarak üniversiteler siyasetin baskısından
ve müdahalelerinden arındırılmadan böyle bir sınavın
kaldırılmasını ilkesel olarak doğru bulmuyoruz ama
sınav kaldırılıyor. Bu sırada buradan beklentisi
olanların bu beklentisine yönelik bu açıklamalar önemlidir. Ancak biz
Cumhuriyet Halk Partisi olarak zaten sınavın
kaldırılıyor olmasına kategorik olarak
karşıyız. Üniversiteler siyaset baskısından
arındırılmalı.
Teşekkürler.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Usta
36.- Samsun
Milletvekili Erhan Ustanın, 519 sıra sayılı Kanun
Teklifinin 5inci maddesiyle ilgili önergelerinin kabul edilmemesinin içeriğine
katılınmadığından değil zaten bu konunun
gereğinin yerine getirilmiş olmasından
kaynaklandığına ilişkin açıklaması
ERHAN
USTA (Samsun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi,
karışıklığı gidermek açısından ve
kayıtlara geçmesi açısından aslında konuşmuş
oluyoruz. Sayın Başkanın ifadesinden sonra aslında çok da
gerek kalmadı belki.
Bizim
önergemiz şuydu: Eseri geçmiş, sözlü aşamasında sözlüyü
geçememiş, doçentlik unvanını alamamış bekleyenler
vardı. Şimdi kanunda yapılan bu düzenlemeyle bunlara zaten
doçentlik unvanının verildiğini hem Komisyon Başkanı
hem de Sayın Bakan söylüyor.
Dolayısıyla,
bizim önergenin kabul edilmemesi, içeriğine
katılınmadığından değil, zaten bu iş yerine
getirilmiş olduğundan dolayıdır.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Gereksiz ilave
yapılmaması için.
BAŞKAN
Evet.
ERHAN
USTA (Samsun) Dolayısıyla bu şekilde bekleyen
arkadaşların hepsi doçentlik unvanını almış
oluyorlar.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Usta.
Zaten
8inci maddedeyiz. 5inci maddenin içeriğiyle ilgili herhangi bir
değişikliğin söz konusu olmasının yolları var.
Şu anda da onu yapamazdık. Diğer, önümüzdeki zamanlarda bu
düzeltilebilirdi. Ama şimdi sorun olmadığı
anlaşıldı.
X.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2099)
ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 519) (Devam)
BAŞKAN
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 519 sıra sayılı Kanun Teklifinin 8inci maddesinin 5inci
cümlesinde yer alan "haftada on iki saati aşan ders görevleri için
haftada on saate kadar ibaresinin "haftada altı saati aşan ders
görevleri için haftada on iki saate kadar şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Filiz
Kerestecioğlu Demir İbrahim
Ayhan Sibel
Yiğitalp
İstanbul Şanlıurfa Diyarbakır
Dirayet
Dilan Taşdemir Mehmet
Emin Adıyaman Nihat
Akdoğan
Ağrı Iğdır Hakkâri
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Mevcut
durumda doktor araştırma görevlilerine maaş
karşılığı on iki saat ders veriyordu. Bunun
dışında herhangi bir ek ders ya da sınav ücreti
ödenmiyordu. Doktor araştırma görevlilerine ek ders ve sınav
ücreti verilmesi yönündeki bu düzenleme bu statüdeki öğretim
elemanları açısından memnuniyetle
karşılanmaktadır. Bununla birlikte araştırma görevleri
ders yükleri dışında bölüm işlerini de yapmakla görevli
öğretim elemanlarıdır. Tüm bunlarla birlikte akademik yükselme
için araştırma ve yayın da yapmak durumundadırlar. Tüm bu
sorumluluklar birlikte düşünüldüğünde araştırma görevlileri
üzerinde aşırı bir iş yükü olduğu görülmektedir. Bu
temelde araştırma görevlileri üzerindeki iş yükünü azaltmak,
akademik gelişimleri için daha çok zaman kazandırmak amacıyla
maaş karşılığı girmek zorunda oldukları ders
saati sayısı düşürülmelidir. Önergeyle araştırma
görevlilerinin maaş karşılığı girdikleri ders
sayısının düşürülmesi, ücret
karşılığı girdiği ders sayısının
artırılması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
XI.- USUL
HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı,
519 sıra sayılı Kanun Teklifinin 5inci maddesinin oylama
işlemine ilişkin İç Tüzükün 13üncü maddesinin ikinci
fıkrasına uygun olup olmadığı hakkında
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, az önce oyladığımız 5inci
maddenin oylama sonucuna ilişkin Genel Kurulda bir itiraz söz konusu oldu
ve kayıtlara geçti. Ben bu konudaki kararın arkasında
olduğumu öncelikle belirtmek isterim ancak herhangi bir tereddüde mahal
vermemek adına İç Tüzükün 13üncü maddesinin ikinci
fıkrası gereğince bu işleme ilişkin usul
tartışması açıyorum.
Söz
talebi? Yok.
X.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2099)
ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 519) (Devam)
BAŞKAN
Bu durumda teklifin 5inci maddesini tekrar oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
5inci madde kabul edilmiştir.
Birleşime
iki dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.32
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.33
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Nurhayat ALTACA KAYIŞOĞLU
(Bursa), İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62nci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
519
sıra sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
517
sıra sayılı Kanun Tasarısı ile
Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Göç Örgütü (IOM) Arasında
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Göç Örgütü Arasında
Örgüt ve Ofisin Türkiyedeki Yasal Statüsü Ayrıcalıkları ve
Bağışıklıklarına İlişkin
Anlaşmayı Tadil Eden Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/848) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 517)
BAŞKAN
- Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan
sonra da komisyonların bulunamayacağı
anlaşıldığından kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için 22 Şubat 2018 Perşembe günü saat 14.00te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
İyi
geceler diliyorum.
Kapanma Saati: 21.34