TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
63üncü Birleşim
22 Şubat 2018
Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Giresun
Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlunun, denizlerimize ve
balıkçılığın sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Osmaniye
Milletvekili Mücahit Durmuşoğlunun, Osmaniye ilindeki
yatırımlara ilişkin gündem dışı
konuşması
3.-
Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalpin, cezaevlerinde yaşanan
hak ihlallerine ilişkin gündem dışı konuşması
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Çeşitli
İşler
1.-
Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Azerbaycan Milletvekili Elman
Mehmedov, Türkiye Azerbaycan İş Adamları ve Sanayicileri
İçtimai Birliği Başkanı Hüseyin Büyükfırat ve
Hocalı katliamını yaşayan Azerilere Hoş geldiniz.
denilmesi
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir
Milletvekili Mustafa Ali Balbayın, AKP ile MHPnin seçime yönelik
yaptıkları mutabakatı vicdanlı milletvekillerinin kabul
edeceğini sanmadığına ilişkin açıklaması
2.-
Kırklareli Milletvekili Türabi Kayanın, Kırklarelinin Vize ve
Demirköy ilçelerine bağlı köylerinde yaşanan susuzluk sorununa
ilişkin açıklaması
3.- Bursa
Milletvekili Erkan Aydının, Sağlık
Bakanlığına bağlı Sağlık
Araştırmaları Genel Müdürlüğünün merkez ve taşra
teşkilatlarında çalışan personel arasında
yaptırdığı anket sonucunun büyük bir memnuniyetsizliği
ortaya koyduğuna ilişkin açıklaması
4.- Ankara
Milletvekili Şenal Sarıhanın, insanların
düşüncelerini özgürce ifade edebilmeleri, karşı oldukları
ya da eleştirdikleri konuyu anlatabilmeleri hâlinde o ülkede demokrasi
için bir adım atılmış olacağına ilişkin
açıklaması
5.- İzmir Milletvekili
Atila Sertelin, 696 sayılı KHKyle 4857 sayılı
İş Kanununun 30uncu maddesi gereği istihdam edilen eski
hükümlü taşeron çalışanların kadroya geçemediklerine ve bu
haksızlığın önlenmesini talep ettiğine ilişkin
açıklaması
6.- Bursa
Milletvekili Ceyhun İrgilin, asıl meslekleri öğretmenlik
olmasına karşın devlet memuriyetinin farklı
alanlarında çalışanlar için Hükûmetin bir çalışma
yapmayı düşünüp düşünmediğini öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
7.- Edirne
Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun, ücretli ve sözleşmeli
öğretmenlerin kadroya geçirilmesi şartlarına ilişkin
açıklaması
8.- Mersin
Milletvekili Ali Cumhur Taşkının, Zeytin Dalı
Harekâtının son terörist etkisiz hâle getirilinceye kadar devam
edeceğine ve şehitlere Allahtan rahmet dilediğine ilişkin
açıklaması
9.- Kayseri
Milletvekili Çetin Arıkın, Kayseri ili Yahyalı Belediye
Başkanına yapılan bıçaklı saldırıyı
kınadığına ve Pınarbaşı ilçesinin
sorunlarına ilişkin açıklaması
10.- Kayseri
Milletvekili Sami Dedeoğlunun, bir saldırıya maruz kalan
Kayseri ili Yahyalı Belediye Başkanına acil şifalar
dilediğine ve Suriyeli bir mazlumun kahraman Türk askerine
yazdığı bir şiiri okumak istediğine ilişkin
açıklaması
11.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel
Başkanı Recep Tayyip Erdoğanın GDOlu ürünlerle ilgili
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
12.-
Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıçın,
kıssalardan hisse çıkarılması, olanlardan ders
alınması gerekliliğine ilişkin açıklaması
13.- Hatay
Milletvekili Birol Ertemin, Hatay ilinin en büyük gelir
kaynağının tarım olduğuna ve şu an susuzluk
nedeniyle tarımın can çekiştiğine ilişkin
açıklaması
14.- Adana
Milletvekili İbrahim Özdişin, 14 fabrikanın özelleştirme
kapsamına alınmasıyla ilgili konuda Hükûmetten bazı bilgiler
almak istediğine ilişkin açıklaması
15.-
İstanbul Milletvekili Ali Şekerin, sağlıklı
şekeri tüketmek yerine neden uluslararası tröstlerin nişasta
bazlı şekerine mahkûm olunduğunu öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
16.-
İstanbul Milletvekili Didem Enginin, yapılacak tünel için Maçka
Demokrasi Parkından 200e yakın ağacın sökülmesine
ilişkin açıklaması
17.- İzmir
Milletvekili Müslüm Doğanın, 2 Ekim 2015te gözaltına
alınarak tutuklanan basın çalışanı Devrim
Ayıkın sağlık durumuna ilişkin Adalet Bakanından
acil bir yanıt beklediğine ilişkin açıklaması
18.- Samsun
Milletvekili Erhan Ustanın, Suriyede rejim güçlerinin Afrine girmesine,
Afrinin teröristlerden temizleneceğine ve sınır
güvenliğinin sağlanacağına, Türk devleti ve Türk
Silahlı Kuvvetlerinin bu konuda kararlı olduğuna,
uyuşturucu konusunun Türkiyenin ve Samsunun önemli bir sorunu
olduğuna ilişkin açıklaması
19.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, AK PARTİ-MHP
ittifakıyla ilgili yasa teklifine, hiçbir partiye danışmadan
çoğunluğa güvenerek bir yasa hazırlayıp tüm Türkiyeye bunu
dayatmanın demokrasi ve uzlaşı siyasetinin tamamen terk
edildiğinin bir göstergesi olduğuna, AKP döneminde yerliliğe
vurulan en büyük darbenin tarım üzerinden olduğuna ve Dicle
Üniversitesinde 2 öğrencinin Kürtçe ıslık çaldıkları
gerekçesiyle gözaltına alınmalarına ilişkin
açıklaması
20.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, Afrin Harekâtında şehit olan güvenlik
güçlerini rahmetle andığına, bu harekâtı haç ile hilalin
savaşı şeklinde anmanın doğru
olmadığına, 14 şeker fabrikasının
kapatılmasının son derece yanlış olduğuna,
kaymakamlık sınavı sonuçlarıyla ilgili bir inceleme
yapılması gerektiğine ve Halkevleri yöneticilerinin
gözaltına alınmalarına ilişkin açıklaması
21.- Çanakkale
Milletvekili Bülent Turanın, 22 Şubat mimar Turgut Canseverin
ölümünün 9uncu, 23 Şubat gençlik liderlerinden Metin Yükselin
uğradığı bir saldırıda hayatını
kaybetmesinin 39uncu, 24 Şubat Mehmet Kırkıncı Hoca
Efendinin Hakka yürüyüşünün 2nci, 22 Şubat Albay Talat Aydemirin
öncülüğündeki darbe girişiminin 56ncı yıl dönümlerine,
Volkan Konakın sahne aldığı bir barda yaşanan olaydan
sonra sosyal medyada yapılan bazı paylaşımlara ve Manisa
Milletvekili Özgür Özelin yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
22.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve 22
Şubat mimar Turgut Canseverin ölümünün 9uncu yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
23.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, Erzurum Milletvekili Mustafa
Ilıcalının MHP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
24.- Erzurum
Milletvekili Kamil Aydının, Erzurumda şeker
fabrikasının önemli bir yatırım olduğuna ve Erzurum
için destek beklediklerine ilişkin açıklaması
25.- Erzurum
Milletvekili Mustafa Ilıcalının, Erzurum Milletvekili Kamil
Aydının yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
26.- Samsun
Milletvekili Erhan Ustanın, şeker fabrikalarının özelleştirilme
meselesi üzerinde çok iyi düşünülmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
27.- Ankara
Milletvekili Bülent Kuşoğlunun, meselenin sadece Erzurum değil
bölgesel bir konu olarak ele alınması gerektiğine ilişkin
açıklaması
28.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, İstanbul
Milletvekili Halis Dalkılıçın HDP grup önerisi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
29.-
İstanbul Milletvekili Yakup Akkayanın, İstanbul Milletvekili
Halis Dalkılıçın HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
30.- Bursa
Milletvekili Ceyhun İrgilin, grup önerilerindeki asıl amacın
halk sağlığı sorununun tartışılması ve
bu konuda farkındalığın artırılması
olduğuna ilişkin açıklaması
31.-
Başbakan Yardımcısı Recep Akdağın, Türkiyede
son on üç yıldır hastane enfeksiyonlarını kontrol etme
konusunda çok iyi bir sistem kurulduğuna ve hastane
enfeksiyonlarını önlemenin en önemli yolunun el yıkama
hususundaki hassasiyet olduğuna ilişkin açıklaması
32.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutanın, Artvinin Arhavi ilçesindeki
organize sanayi bölgesine ilişkin arazilerin kamulaştırma
işlemleri tamamlanmasına rağmen bedellerin ödenmemesine
ilişkin açıklaması
33.- Bursa
Milletvekili Ceyhun İrgilin, ÖYPlilerin sorunlarını çözmek
için Meclisi duyarlılığa davet ettiğine ilişkin
açıklaması
34.- Ankara
Milletvekili Zühal Topcunun, bu yasa görüşmeleri bitmeden ÖYPlilerle
ilgili konunun çözülmesini rica ettiğine ilişkin açıklaması
35.- Hatay
Milletvekili Serkan Topalın, Adıyaman Üniversitesi Rektörünün
skandal açıklamaları nedeniyle savcıları göreve davet
ettiğine ilişkin açıklaması
36.- Çanakkale
Milletvekili Bülent Turanın, Iğdır Milletvekili Mehmet Emin
Adıyamanın 519 sıra sayılı Kanun Teklifinin ikinci
bölümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
37.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, Çanakkale
Milletvekili Bülent Turanın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
38.-
Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyamanın, Çanakkale
Milletvekili Bülent Turanın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
39.- Çanakkale
Milletvekili Bülent Turanın, İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu
Demir ile Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyamanın
yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
40.- Samsun
Milletvekili Erhan Ustanın, Afrindeki mücadelenin dinler arası,
kimlikler arası, etnisite temelli olmadığına, terörle
mücadele edildiğine ve bunu Türk-Kürt meselesi hâline getirmenin bu ülkeye
yapılacak en büyük kötülük olduğuna ilişkin açıklaması
41.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, ülke
gerçekliğini farklı açılardan gördüklerine ilişkin
açıklaması
42.- Denizli
Milletvekili Kazım Arslanın, 14 şeker fabrikasıyla ilgili
verilen özelleştirme kararının geri çekilmesini, bu
fabrikaların özerkleştirilerek
çalıştırılmasını, işçi ve çiftçilerin
mağduriyetinin önlenmesini istediğine ilişkin
açıklaması
43.- Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslanın, Denizli
Milletvekili Kazım Arslanın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
44.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutanın, Cankurtaran Tüneliyle ilgili
müjdeli bir haber beklediklerine ilişkin açıklaması
45.-
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet
Arslanın, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
46.- Samsun
Milletvekili Kemal Zeybekin, Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanından Samsunda şehri ikiye bölen bir yol
projesinin doğruluğunu anlatmasını talep ettiğine
ilişkin açıklaması
VI.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun,
22/2/2018 tarih ve 2679 sayıyla Grup Başkan Vekili Samsun Milletvekili
Erhan Usta tarafından, Erzurum ilinin sorunlarının ve çözüm
önerilerinin araştırılarak Erzurum ekonomisinin
kalkınmasına ilişkin alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Şubat 2018
Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
2.- HDP Grubunun,
22/2/2018 tarihinde Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu Demir tarafından, üçüncü havalimanı
inşaatının çevreye, topluma, kente ve işçilere etkilerinin
tespit edilmesi ve inşaat süresince iddia edilen işçi ölümlerinin
sorumlularının açığa çıkarılması
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin
ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Şubat 2018 Perşembe günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun,
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan, hastane mikroplarındaki
artışın nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş
olan (10/2455) esas numaralı Meclis Araştırması
Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Şubat 2018
Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Bursa
Milletvekili Erkan Aydının, Antalya Milletvekili Ahmet Selim
Yurdakulun CHP grup önerisi üzerinde MHP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Antalya
Milletvekili Ahmet Selim Yurdakulun, Bursa Milletvekili Erkan
Aydının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2099)
ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 519)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Göç Örgütü (IOM) Arasında
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Göç Örgütü Arasında
Örgüt ve Ofisin Türkiyedeki Yasal Statüsü Ayrıcalıkları ve
Bağışıklıklarına İlişkin
Anlaşmayı Tadil Eden Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/848) ve Dışişleri
Komisyonu Raporunun (S. Sayısı: 517)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve
Korunmasına İlişkin Anlaşma ve Eki Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/691)
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun (S. Sayısı: 361)
IX.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, resmi ilan tarifesine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Hakan
Çavuşoğlunun cevabı (7/22059)
2.- Niğde Milletvekili
Ömer Fethi Gürerin, ülkemize gelen yabancı heyetlere ve yurt
dışına giden Türk heyetlere ilişkin sorusu ve Ekonomi
Bakanı Nihat Zeybekcinin cevabı (7/22193)
22 Şubat 2018 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Nurhayat ALTACA KAYIŞOĞLU
(Bursa), İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 63üncü
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, deniz ve
balıkçılığın sorunları hakkında söz isteyen
Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğluna aittir.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlunun,
denizlerimize ve balıkçılığın sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizdeki deniz ve
balıkçılığın sorunlarını anlatmak üzere söz
almış bulunuyorum. Sizleri ve hemşehrilerimi saygıyla
sevgiyle selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, Türkiye bir deniz
ülkesi, sınırlarımızın üç tarafı denizlerle
çevrili. 81 ilimizin 27 tanesi deniz kenarında, denizle
bağlantılı. Hatta en eski uygarlıklardan tarih, kültür
kenti İstanbulun içinden bile deniz geçiyor. Ülkeleri, büyük denizleri
deniz yoluyla birbirine bağlayan stratejik bir ülke konumundayız. Bu
topraklarda tarihte Cenevizliler, Fenikeliler, Miletoslar gibi önemli deniz
uygarlıklarına ev sahipliği yapmış bir ülkeyiz. Piri
Reis, Turgut Reis, Burak Reis, Kaptan-ı Derya Çaka Bey gibi önemli
denizciler de bu topraklarda yetişmişlerdir. Övündüğümüz, gurur
kaynağımız, emperyalizmi dize getirdiğimiz Çanakkale gibi
bir deniz zaferimiz vardır. Ancak ülkemiz hiçbir ülkenin sahip
olmadığı denizcilik geçmişine, kültürüne ve deniz
kaynaklarına, pek çok üstün özelliklerine rağmen bu potansiyelini
koruyamamakta, değerlendirememekte, bir farklılık
yaratamamaktadır. Ülke olarak denizlerden, ulaşım, beslenme,
ticaret, kara bağlantılı taşımacılık,
turizm, enerji gibi alanlardan maalesef yararlanamıyoruz, deniz kaynaklı
bir ekonomik kalkınma ve gelişme ortaya koyamıyoruz. En önemlisi
de deniz ürünlerinden yeterince beslenemiyoruz çünkü denizin içindeki
canlıları, balık türleri ve su özelliği, flora ve
diğer değerli ürünleri yok ettik. Bu konudaki
konuşmalarımda, önergelerimde belirtiyorum, son yıllarda
özellikle Karadenizde yaşanan evsel, kimyasal, endüstriyel
atıkların ve HESlerin yarattığı aşırı
kirlilik, küresel ısınmanın etkileriyle balık türlerinde ve
miktarlarında ciddi oranda düşüşler meydana getirdi.
Çocukluğumuzda Karadenizde 26 çeşit olan balık türü maalesef
5e, 6ya düştü. Hatta sofralarımızda baş tacı,
Karadenizimizin simgesi hamsi bile artık izne çıktı, yok oldu.
Karadeniz 500 metreden sonra balçıklaşan ölü bir deniz konumuna
dönüştü, yani özetle su duruyor, biz bakıyoruz, kirletiyoruz, yok
ediyoruz. Denizlerimizin hayatımızın sürdürülmesi ve çevreye
katkı sunan bir özelliğine de maalesef denizlerimizi büründüremedik.
Dünyaya denizleriyle hükmeden 5,5 milyon nüfuslu Norveç kadar bile
olamıyoruz.
Değerli arkadaşlar, bunun birçok nedenleri
var ama öncelikle ülke içinde örgütlenmiş bir denizcilik ve
balıkçılık bakanlığımızın
olmaması, devletin kurumsal yapısı içinde denizlerimizin tek
başına temsil edilmemesi büyük bir handikaptır. AKP denizleri
Ulaştırma ve Haberleşme Bakanlığına -ki çok
önemli- suyun içindeki canlıları Orman ve Su İşleri
Bakanlığına, korumasını Çevre ve Şehircilik
Bakanlığına, denetimini de Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığına devrederek tam bir sorumsuzluk
örneği sergilemektedir. Yetki böyle
dağıtıldığında kimse sorumluluğu da üzerine
almamaktadır. Bu keşmekeşliğe artık son vermek
lazım. Bugün denizlerimiz ve balıkçılığımız
ne yazık ki kendi kaderine terk edilmiştir. Karadeniz Bölgesi kenti
Giresunun bir milletvekili olarak bu olumsuz duruma dikkat çekmek istiyorum.
Belki bu kötü gidişi önlemek için uzun vadeli çözümler gerekebilir.
Denizden geçimini sağlayan balıkçılarımızın
mağduriyetini önlemek gibi tarihî bir sorumlulukla karşı
karşıyayız. Yüksek fiyatlı, yakıt ve kullanılan
malzeme fiyatlarındaki artışlar nedeniyle
balıkçılarımız giderlerini karşılayamıyor,
mesleklerini sürdüremiyor, geçimlerini sağlamak için aldıkları
borçları, banka kredilerini ödeyemez hâldeler. Şu anda özellikle
Karadeniz balıkçılarının büyük bir bölümü banka ve icra
kıskacındalar. Borcunu ödeyemedikleri için ipotek gösterdikleri
kayık, motor ve gırgırları bağlandığı
için denize açılamıyorlar. Öte yandan, denizlerimiz büyük
şirketlerin kontrolü altında, bu şirketler de küçük
balıkçıları maalesef yuttu. O şirketlerin
aşırı kâr hırsıyla yasak, yasa, yönetmelik
tanımadan, dinlemeden ışık, trol ve dibi tarayan
gırgır ağlarıyla avlanma yapmaları denizlerimizi
bitirdi. Bunun için, güçlü bir denetime ve yasal düzenlemelere gereksinim var.
Değerli arkadaşlar, bir örnek olarak
söylüyorum: Denizlerimizi en az iki yıl nadasa bırakmalıyız,
bu önemli bir konu. Bunu sadece Türkiyede değil, denizlerimize
kıyısı olan ülkelerde de yapmalıyız. Bu sürede
doğacak mağduriyetleri devlet finanse etmeli,
balıkçılarımıza maddi destek sağlamalıdır.
Kısa sürede yapmamız gerekenlerden biri de balıkçılarımızın
bankalar ve diğer kuruluşlardan aldıkları
borçlarının ertelenmesi yoluna gidilmesi ve teşvik edilmesi.
Bütün barınaklar, çekekler, limanlar balıkçı tekneleri ve tekne
yapım bakım ve onarımını kapsayacak şekilde
düzenlenmelidir. Balığın ucuz ve kolay biçimde kentlerimize
ulaşması için bazı illerde -ki bunlardan bir tanesi de
Giresundur- balık toptancı hallerinin mutlaka husule getirilmesi
lazım. Balığın ve deniz ürünlerinin mamul olarak
işlenmesi için endüstriye önem vermek lazım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; eğer denizlerimiz ve balıkçılarımız
için bir an önce akılcı, ciddi, tutarlı devlet
politikalarını geliştiremezsek, Allah, bize bahşettiği
bu doğanın mirasını koruyamazsak bir gün mutlaka hesap
sorar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından)
BAŞKAN Tamamlayın, bu bakışa
verilir yani bir dakika daha.
Buyurun.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Devamla)
Teşekkür ederim.
Denizciliğimiz ve
balıkçılığımızın kurtarılması
geleceğimizin ve hayatımızın kurtarılması
anlamına gelmektedir. Gelin, bir yerden başlayalım. En çok
sorunun yaşandığı Karadeniz Bölgesini pilot bölge ilan
edelim. Bu konudaki siyasi özelliklerimizi bir yana bırakarak,
düşünerek sorunları belirleyelim, çözüm önerilerimizi ortaya koyalım.
Zaten bu konuda bir de araştırma komisyonu kurulması önergemi de
vermiştim daha önce.
Bu vesileyle, sizleri, denizlerimizin çilekeş
emekçilerini, balıkçı kardeşimi selamlıyor, hepinize temiz
deniz, bol balık, bol kazanç diliyor, rastgele diyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Bektaşoğlu.
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Çeşitli İşler
1.- Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Azerbaycan
Milletvekili Elman Mehmedov, Türkiye Azerbaycan İş Adamları ve
Sanayicileri İçtimai Birliği Başkanı Hüseyin
Büyükfırat ve Hocalı katliamını yaşayan Azerilere
Hoş geldiniz. denilmesi
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Yukarı Karabağdan, Hocalıdan Azerbaycan Milletvekili
Sayın Elman Mehmedov ile birlikte Türkiye Azerbaycan İş
Adamları ve Sanayicileri İçtimai Birliği Başkanı
Sayın Hüseyin Büyükfırat ve Hocalıdan, katliamı gören, bu
acıyı yaşayan çok değerli Azeri kardeşlerimiz Genel
Kurulda bizleri selamlıyorlar.
Tüm siyasi parti grupları adına ben de
sizlere Hoş geldiniz. diyorum ve bu vesileyle, Hocalı
katliamını en sert şekilde bir kez daha
kınadığımızı ifade etmek istiyorum.
Hocalıda hayatlarını kaybeden tüm şehit
kardeşlerimize bir kez daha Allahtan rahmet diliyorum. Azerbaycanın
acısı Türkiye'nin acısıdır. diyor,
acınızı bir kere daha paylaşıyorum.
Sizlere teşekkür ediyorum. (AK PARTİ, CHP
ve MHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, gündem dışı ikinci söz,
Osmaniyedeki yatırımlar hakkında söz isteyen Osmaniye
Milletvekili Mücahit Durmuşoğluna aittir.
Sayın Durmuşoğlu, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları (Devam)
2.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlunun,
Osmaniye ilindeki yatırımlara ilişkin gündem dışı
konuşması
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan
önce Gazi Meclisimizin siz değerli üyelerini saygıyla
selamlıyor, ülkemize yönelik terör tehdidine karşı Afrinde PKK,
PYD ve DAEŞ gibi terörist unsurlarla mücadele eden kahraman askerlerimize
muzafferiyet, şehitlerimize Allahtan rahmet, ailelerine ve tüm
milletimize başsağlığı diliyorum.
Değerli milletvekilleri, genellikle tarım
ve hayvancılıkla, yer fıstığı ve turpla akla
gelen Osmaniyeyi, iktidara geldiğimiz son on altı yılda
sanayide, sağlıkta, ulaşımda, eğitimde, bilimde,
adalette, enerjide, tüm Türkiyeye örnek bir hâle getirmek için
durmaksızın çalışıyoruz.
Genel Başkanımız ve
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğanın
koyduğu hedefler doğrultusunda, AK PARTİ hükûmetlerinin güçlü ve
tecrübeli kadrolarıyla iş birliği içerisinde bu hedeflere
ulaşacağımızdan kuşkumuz yoktur.
Yatırımda öncelikli bölge statüsü
kazandıktan hemen sonra yapılan yatırımlar Osmaniyemizin,
bölgemizin ve ülkemizin kalkınması için önemli katma değer
sağlamıştır. Osmaniye, ekonomisini son on beş
yılda yaklaşık yüzde 350 oranında büyütmeyi
başarmıştır. İlimiz, 2004 yılında 81 il
içerisinde 57nci büyük ekonomiyken bugün ilk 45 ekonomi içinde yer almaktadır.
Osmaniye, birisi Toprakkalede diğeri ise Kadirlide olmak üzere iki adet
organize sanayi bölgesine sahiptir. Osmaniye Organize Sanayi Bölgesi 699 hektar
alanda kurulu olup doluluk oranı yüzde 100, firma sayısı 107,
çalışan sayısı 9.299dur. Kadirli Organize Sanayi Bölgesi
ise 120 hektar olup doluluk oranı yüzde 98, firma sayısı 32,
çalışan sayısı 1.725tir. Organize sanayi bölgelerimizi
geliştirme ve genişletme çalışmalarımız devam
etmektedir.
2002 yılından bu yana ilimize
eğitimden sağlığa, altyapıdan ulaştırmaya,
tarım ve hayvancılıktan sanayiye, kültürden spora 7 milyar
TLnin üzerinde kamu yatırımı yapılmıştır.
İfade ettiğim icraatlarla birlikte son on beş yılda
Osmaniyemize 3 hastane, 2 ağız diş sağlığı
merkezi ve 22si birinci basamak sağlık tesisi olmak üzere 27
sağlık tesisi yapılmış olup 600 yataklı devlet hastanesi
inşaatımızla birlikte 14 sağlık tesisinin
vatandaşlarımızın hizmetine sunulması süreci devam
etmektedir. Başta üniversitemiz olmak üzere eğitimin her seviyesinde
ilimizin daha da başarılı öğrenciler yetiştirmesi için
gereken tüm altyapıyı güçlendiriyoruz. Geleceğin eğitimde
olduğunu biliyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ilimiz ekonomisi için çok önemli bir proje olan
Osmaniye-Kadirli-Kozan-İmamoğlu-Adana Hızlı Tren Projesi 10
Ekim 2017 tarihinde imzalanmış olup toplam 143 kilometre uzunluğunda
iki hat üzerinden faaliyete geçirilecektir. Bu projenin bölgede bulunan Mersin
ve İskenderun gibi iki önemli limana da bağlantısı
sağlandığında organize sanayi bölgelerinde oluşacak
yük potansiyeliyle birlikte ülke ekonomisine katkısı daha da artacaktır.
Diğer önemli projelerimizden olan, Düziçi Çatak
ve Kadirli Savrun barajları tamamladığında ilimiz
ekonomisine milyonlarca liralık ek gelir sağlanacak ve sulama
konusunda da çiftçilerimize çok büyük katkıda bulunacaktır.
Ayrıca tüm ilçelerimizde gölet ve dere ıslah
çalışmaları, taşkın koruma projeleri, köy
yolları, köy içme suyu çalışmaları, doğal gaz
çalışmaları, elektrik hatları yenilemeleri, köy
okullarının yenilenmesi, köylerimize spor tesisi ve oyun
parkları yapım çalışmaları sürmektedir.
Sumbas ilçemize yapılacak olan çok amaçlı
helikopter pistiyle Esenli, Bağdaş yaylalarındaki yangın ve
sağlık vakalarına daha çabuk müdahale edilecektir.
Hasan Dede Türbesi restorasyonu, Ala Cami
restorasyonu, Hamidiye Cami restorasyonu, Toprakkale restorasyonu, İl Halk
Kütüphanesi, Kültür Han, Düldül Dağı Teleferik Tesisi Projesi, kültür
ve gençlik merkezleri yapımı da kaleler şehri olarak bilinen
ilimizi kültür ve turizm hedeflerine ulaştırmak için yaptığımız
çalışmaların birkaçıdır.
Osmaniyemize 12.500 kişilik şehir
stadyumu ile 500 kişilik spor salonu yapılması için de
çalışmalarımız devam etmektedir. Spor
Bakanımızdan, inşallah, bu anlamda destek bekliyoruz.
Bahçe ve Sumbas ilçelerimizde başlayacak toplam
326 konutlu TOKİ projeleri son aşamaya gelmiştir.
Her alanda olduğu gibi ulaşım
konusundaki icraatlarımız da devam ediyor. Osmaniye, Düziçi, Kadirli
ve Sumbastaki hemşehrilerimizin yıllardır beklediği yol
çalışmaları titizlikle hayata geçiriliyor, ulaşım
sorun olmaktan çıkıyor.
Çalışmalarımız tabii ki
saydıklarımızla sınırlı kalmayacaktır. Biz,
ülkemizin bekası için en çok şehit veren illerden birisi olan
Osmaniyemizin de üzerinde kirli oyunlar oynanmak istenen eşsiz ülkemizin
her karış toprağının da bu topraklar için çelikten bir
zincir gibi birbirine kenetlenen milletimizin de kıymetini çok iyi
biliyoruz. Üzerimize FETÖ, PKK, PYD, DAİŞ veya ismi her ne olursa
olsun saldıran terör örgütleri
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen siz de.
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Devamla)
milletimizin ördüğü bu çelikten zincire çarpıp parçalanmaya
mahkûmdur.
Bu vesileyle, Zeytin Dalı Harekâtında
kahramanca mücadele eden Mehmetçiklerimize bir kez daha muvaffakiyetler,
şehitlerimize rahmet diliyor, gazilerimize sonsuz
şükranlarımı sunuyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı üçüncü söz, cezaevlerinde
yaşanan hak ihlalleri hakkında söz isteyen Diyarbakır
Milletvekili Sibel Yiğitalpe aittir.
Sayın Yiğitalp buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
3.- Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalpin,
cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine ilişkin gündem
dışı konuşması
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündem
dışı olarak bugün cezaevlerini anlatmayı uygun gördük
partimiz adına, daha doğrusu defalarca
anlattığımız konuyu tekrar anlatacağım çünkü
cezaevlerinde yoğun hak ihlalleri devam ediyor, cezaevinde hasta
tutsakların yaşamları, hayatları tehlike altında.
Nitekim, çok yakın bir tarihte Celal Şeker adlı tutuklu
hayatını kaybetti, daha 33 yaşındaydı. Bunu da
defalarca burada söyledik: Celal Şeker ve diğer hasta tutuklular gibi
mevcutta olan bütün tutsaklar, tutuklu ve hükümlüler, hepsi bu devletin
sorumluluğu altındadır, en küçük şeyinden bile devlet
sorumludur. Dolayısıyla devleti yönetmekle yükümlü olan Hükûmet de
bundan azade değildir, birinci derecede sorumludur.
Bakın, cezaevlerine ilişkin inanılmaz
düzeyde hak ihlalleri geliyor. Türkiye cumhuriyet tarihinin insan olarak en
fazla olduğu bir dönemdeyiz. Bakın, şu anda 207.279 kişi
cezaevinde. Şu dakikayı söylüyorum çünkü her an bir başkası
tutuklanabilir ve cezaevine gidebilir. Öyle ki hızlıca bu sadece, tek
motivasyonları
Hükûmete itiraz eden, eleştirenler üzerinden
geliştiği için tutuklama, yargılama mekanizması
Şu
anda 207.279 kişi cezaevinde ve bizim bugün aldığımız
rakama göre de 228.993 kişi olarak görünüyor.
Şimdi, bu kadar ağır sayıda
ihlaller var. Bakın, ben size ihlalleri kısaca hızlı
hızlı okumak istiyorum, hem de kendim de Komisyonun üyesiyim.
Bakın, keyfî bir şekilde disiplin cezaları veriliyor, telefonla
tekmil dayatılıyor, insanlara askerî nizam üzerinden orada bir
uygulama uygulanmaya başlamış; beraberinde açık
görüşler iki ayda 1e çıktı, bir saatlik olan açık
görüşler kimi zaman otuz dakikaya düşebiliyor; telefon
görüşmeleri, hakeza, haftada 1 iken on beş günde 1e çıktı
ve her şeyden önce
Arkadaşlar, cezaevlerini herkesin dikkatle
dinlemesini öneririm. Şu anda cezaevindeki 200 bin insandan bahsediyoruz
ya, bunun en az 100 bini aslında cezaevine gireceğini düşünmeyen
insanlardan oluşuyor. Kimdi onlar? Cemaatçilerdi ve bu uygulamayı
yapanlardı, dolayısıyla yasaların dışına
çıkanlardı. Ondan dolayıdır ki lütfen bunu dikkatle
dinleyiniz.
Bakın, Celal Şeker hayatını
kaybetti. Şu anda yine ölüm sınırında olan, daha 27
yaşında olan Devrim Ayık var; kolon kanseri ve durumu da hiç iyi
değil, sağlığa erişimi sıkıntılı
ve buna ilişkin, Celal Şeker gibi bir durumla
karşılaşmamak adına herkesin bu konuda duyarlı
olmasını lütfen talep ediyorum.
Bakın, ayrıca cezaevlerinden gelen
mektupları da kısaca ben az önce söyledim. İnanılmaz
düzeyde sıkıntılar var, çok fazla sayıda insan tutuklu ve
bunun çözümü tutuklamanın önüne geçmekken maalesef Adalet
Bakanlığının 38 tane daha cezaevi yapma konusunda vaatleri
var. Oysaki cezaevinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin, özellikle politik
tutsakların hızlıca, hemen tahliye edilmesi gerekir, hasta
tutsakların hemen bir an önce kendi hayatlarını,
yaşamlarını sürdürmesi gerekir. Zaten hayatları çok
kısıtlı, zaman çok dar ve böyle bir zamanı da eğer
ölümünü izleyerek geçirebiliyorsak bu da bizim nasıl bir vicdana sahip
olduğumuzun -tırnak içinde- aslında açık bir göstergesidir.
Şimdi, ben cezaevlerine ilişkin gelen
şeyleri tekrar size okuyarak bunu geçirmek istiyorum. İdare keyfî
denetimler içinde bulunuyor ve OHAL ve KHKler üzerinden kendine pay
çıkarıyor, kitaplara erişimi azaltmış, dergilere
erişimleri neredeyse hiç yok düzeyde; koğuşlarda televizyon ve
kanallar üzerinden, belli sabit kanallar, sadece Hükûmetin taraftarı olan
kanallar üzerinden yayınlar yapılıyor. Koğuşlarda
kalan tutuklular ortak alana çıkarılmadığı için hobi
faaliyetlerine keyfî yasaklama getirilmiş. Oda içlerine, avluya, hatta
bazen cezaevlerinin tuvaleti ve banyosunu gören yerden kameralar
yerleştirilmiş. Keyfî bir şekilde mevzuatta düzenlenen disiplin
cezalarından daha ağır yaptırımlar uygulanıyor.
Nakillerde, hastaneye ve adliyeye gidiş gelişlerinde çıplak
arama dayatılması söz konusudur. Telefonlarda tekmil
dayatılıyor. Hastane idareleri, mahpuslara askerî bir nizam yaratmaya
çalışmaktadır. Askerliği andıran tek sıra ve
askerî düzenle yürüme, tekmile zorlama ve provokatif söylemlerle
karşıdaki kişileri resmen kışkırtan bir idari
yaklaşım söz konusudur ve bunların dışında da
şu anda en önemlisi nedir, biliyor musunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen siz de.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
Başkanım, son cümlem.
Birleşmiş Milletlerin İnsan
Hakları Raporunda Türkiye 120 ülke arasında sondan 7ncidir
arkadaşlar.
Evet, ben burada isim verdim, hasta tutsakların
adını söyledim. Bakın, burada 357 ağır tutuklu ve
hükümlü var, Celal Şeker gibi izleyecek miyiz yani onun
yaşamını kaybetmesini hepimiz burada izledik. Defaatle söylendi,
defaatle tartışıldı ama Celal Şekerin tahliyesi
sağlanmadı. 33 yaşında cezaevinde hayatını
kaybetti. Şu anda elimizde olan bilgilere göre 357 ağır hasta ve
1.025 normal hasta var.
Arkadaşlar, buradan vicdanlı olanlara
tekrar sesleniyorum: 1.025 hasta tutsaktan bahsediyoruz, bunun 357si çok
ağırdır. Celal Şeker örneğiyle
karşılaşmamak istiyorsak lütfen herkes sorumluluğunu yerine
getirsin diyorum, hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sisteme giren 15 sayın milletvekiline
sırasıyla İç Tüzük 60a göre birer dakika süreyle söz
vereceğim.
Sayın Balbay, sizinle başlıyoruz.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbayın, AKP ile
MHPnin seçime yönelik yaptıkları mutabakatı vicdanlı
milletvekillerinin kabul edeceğini sanmadığına ilişkin
açıklaması
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
AKP ile MHP arasında seçime yönelik sadece bu iki partinin
karşılıklı isteklerine dayalı bir mutabakat
yapıldı; bu, yasasına uyduruldu. Ben her iki partinin de
vicdanlı milletvekillerinin vicdanlarının bunu kabul edeceğini
sanmıyorum çünkü bu tablo biraz da -kusura bakmasınlar-
muvazaalı evliliğe benziyor. Kimi çiftler evli olmadıkları
hâlde tayin için evli görünüp bir şehre giderler, kimi çiftler de evli
oldukları hâlde belli maaş almak ya da kimi sosyal haklardan yararlanmak
için boşanmış görünürler; bu biraz buna benziyor. Biz
aslında beraberiz ama değiliz, beraber değiliz ama beraberiz.
gibi bir karmaşa var burada. YSKyi da alet etmiş görünüyorlar. Ben
diyorum ki: Böylesine yanlış yola sapmayın, halkı bu kadar
kandırmayın, seçimle, sistemle bu kadar oynamayın, bu kadar
mayın demokrasiye zarar diyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Özdemirin yerine
Sayın Kayan.
2.- Kırklareli Milletvekili Türabi Kayanın,
Kırklarelinin Vize ve Demirköy ilçelerine bağlı köylerinde
yaşanan susuzluk sorununa ilişkin açıklaması
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Kırklareli Vize ve Demirköy ilçelerine
bağlı köylerimizde susuzluktan kırılma var. Su
kaynağına uzak diye su getirilmiyor. Vize ilçemize bağlı
Kışlacık köyüne, su kaynağına uzak diye hâlâ su
gelmedi. Köyümüzde hijyen problemi had safhada, hayvanlarının su
ihtiyacını karşılamakta da güçlük çekiyorlar.
Demirköy ilçemize bağlı Beğendik köyü
ise Bulgaristan sınırında bir köyümüzdür. Bu köyümüzün de su
kaynağı uzak diye yine aynı şekildeki gerekçelerle su
getirilmiyor. Bu köyümüze Bulgaristan Rezovo yerleşim yeri 2 kilometredir,
aralarında sadece Rezve Deresi vardır. Orası Bulgaristanın
turistik yerleşim yeri hâline geldi, her tarafı pırıl
pırıl, bizde ise su dahi yok. Kumsala ve güneşe gelen
insanlarımız yaz aylarında burada telef oluyorlar. Kenan Evren
zamanında, 1980li yıllarda köyün bütün yapıları devlet
tarafından yapılmıştı ve köylüden bir kuruş para
alınmamıştı. Otuz beş yıl geçmesine rağmen
bugün hâlâ köyün susuzluğu çözülmemiştir.
Bilgilerine
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Aydın
3.- Bursa Milletvekili Erkan Aydının, Sağlık
Bakanlığına bağlı Sağlık
Araştırmaları Genel Müdürlüğünün merkez ve taşra
teşkilatlarında çalışan personel arasında
yaptırdığı anket sonucunun büyük bir memnuniyetsizliği
ortaya koyduğuna ilişkin açıklaması
ERKAN AYDIN (Bursa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sağlık Bakanlığına
bağlı Sağlık Araştırmaları Genel
Müdürlüğü, merkez ve taşra teşkilatlarında
çalışan hekim, diş hekimi, eczacı, hemşire, ebe ve
diğer personel arasında bir memnuniyet araştırması
yaptı. Ankete katılanların yarısından fazlası
iş yükünün çok ağır olduğunu düşünüyor,
sağlıkta yaşanan şiddete karşı da tedbirleri
yetersiz buluyor. Birçoğu adil bir şekilde ödüllendirilmediklerini
belirtiyor. Yine büyük bir çoğunluğu insani çalışma
şartlarının ortadan kaybolduğunu söylüyor.
Kısacası, Sağlık Bakanlığının
yaptığı anket büyük bir memnuniyetsizliği ortaya koyuyor.
Tablo vahim. Sağlıkta büyük ilerleme sağladık. diyenlere,
Sağlıkta devrim yaptık. diyenlere duyurulur.
Aslında gelinen tablo sağlıkta bir
çöküşün olduğunun en güzel göstergesi diyorum, teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN Sayın Çamak yerine Sayın
Sarıhan
4.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhanın,
insanların düşüncelerini özgürce ifade edebilmeleri, karşı
oldukları ya da eleştirdikleri konuyu anlatabilmeleri hâlinde o
ülkede demokrasi için bir adım atılmış olacağına
ilişkin açıklaması
ŞENAL SARIHAN (Ankara) Değerli
Başkan, bugün ifade özgürlüğünün yeni bir engeliyle karşı
karşıya kaldık. Halkevleri yöneticisi
arkadaşlarımız sabahleyin gözaltına alındılar.
Türkiyede OHAL koşulları bizi o hâle getirdi ki partimizin
kadın kongresinde yaptığım konuşmada
ağzımdan hiçbir biçimde çıkmamış olan sözcükler ifade
edilerek, Çocuklarımız şehit oluyor. sözünden yola
çıkarak ben de linç edildim. Bu linç kampanyasının Türkiye
çapında yaygınlaştırılması durumunda gerçekten
ülkemiz nefes alınamayacak bir yer hâline gelecek. Şunu
unutmayalım değerli arkadaşlar: İnsanlar düşüncelerini
özgürce ifade edebilirlerse, karşı oldukları ya da
eleştirdikleri konuyu anlatabilirlerse ancak gerçekten o ülkede demokrasi
için bir adım atılmış olur.
Bu konuda iktidarın doğru bir tutum
almasını diliyorum.
BAŞKAN Sayın Sertel
5.- İzmir Milletvekili Atila Sertelin, 696 sayılı
KHKyle 4857 sayılı İş Kanununun 30uncu maddesi
gereği istihdam edilen eski hükümlü taşeron
çalışanların kadroya geçemediklerine ve bu haksızlığın
önlenmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması
ATİLA SERTEL (İzmir) Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Biz taşeron yasasını Meclisten
çıkarmak için çok uğraş verdik Cumhuriyet Halk Partisi olarak.
İşçilerimiz sendikalı olsun, hakkını hukukunu
alabilsin, örgütlü olsun diye çok uğraştık. Ancak, 696
sayılı KHKyle, 4857 sayılı İş Kanununun 30uncu
maddesi gereği istihdam edilen eski hükümlüler bugün taşeron
yasasından yararlanıp kadroya geçemiyorlar. Yalnızca
İzmirde 2.500 civarında işçi bu haktan yararlanamıyor.
Sendika hakkını bir yana bırakın, bu insanlar sokağa
bırakılacaklar ve taşeron yasası eğer Mecliste
tartışılsaydı bu sorunlar yaşanmayacaktı.
Şimdi Çalışma Bakanının bu konuyu mutlaka yeniden değerlendirmesi
gerekiyor ve eski hükümlülerin kapı önüne konulmaması, topluma
kazandırılan insanların, yıllardır, on
yıldır, on beş yıldır çalışan
insanların aynı kadrolarda görevlerine devam etmeleri gerekiyor. Bu
haksızlık lütfen önlensin.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın İrgil
6.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgilin, asıl meslekleri
öğretmenlik olmasına karşın devlet memuriyetinin
farklı alanlarında çalışanlar için Hükûmetin bir
çalışma yapmayı düşünüp düşünmediğini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
CEYHUN İRGİL (Bursa) Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Devlet kadrolarında memur olarak görev yapan
öğretmenlerin, mesleği öğretmen olan
arkadaşlarımızın altı yıldır süren bir
mağduriyeti var. Ağustos 2012 yılına kadar Millî
Eğitim Bakanlığı kadrosuna kriterleri sağlayarak
geçebilen bu memur öğretmen arkadaşlar -ki asıl meslekleri
öğretmenlik olmasına karşın devlet memuriyetinin
farklı alanlarında çalışan arkadaşlarımız-
kamu okullarına öğretmen olarak atanabiliyorlardı ancak 2012den
beri bu hakları ellerinden alındı. Şimdi, asıl
işi öğretmenlik olan ve mesleğine geçmek isteyen, mesleğini
yapmak isteyen, öğretmenlik aşkıyla yanıp tutuşan,
öğrencilerine ve okuluna kavuşmak isteyen bu arkadaşlar için bir
çalışma yapmak gerekiyor. Hükûmet bu konuda bir çalışma
yapmayı düşünüyor mu? Millî Eğitim Bakanlığı
Sorun, kadro sorunu, Maliye kadro vermiyor. diyordu, bu
arkadaşlarımızda kadro sorunu da yok, sadece bir kaydırma
yapılacak. Bu yüzden, bu arkadaşlarımız için
duyarlılık rica ediyorum.
BAŞKAN Sayın Gaytancıoğlu
7.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun, ücretli
ve sözleşmeli öğretmenlerin kadroya geçirilmesi şartlarına
ilişkin açıklaması
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Fakültelerden öğretmen olarak mezun olmuş
ancak AKPnin eğitime yeterli önem vermemesi ve planlamaya dikkat
etmemesinden dolayı 500 bine yakın atanamamış
öğretmenimiz bulunmaktadır. Bu öğretmenlerimizin
bazıları sözleşmeli, bazıları ücretli öğretmenlik
yapmaktadır. Ücretli öğretmenler en fazla 1.400 lira maaş
alıyorlar. Bu maaş yaz aylarında ve tatillerde ödenmiyor,
güvenceleri hiç yok. Şimdi, bu öğretmenler bir umut bekliyorlar.
Bunlara 5 bin kadro ayrıldı ancak aktif çalışma ve KPSS
şartı var. Bu hâliyle 1.500 kişi faydalanabiliyor. Bu kadro
boşa mı gidecek, bunu soruyoruz. Beş yıl üzeri emek veren
öğretmenler için bu şartlar çok ağır, deneyimli öğretmenlerden
bu şartlar kaldırılmalı çünkü bunlar devlet
okullarında devlet adına öğretmenlik yapmışlar.
BAŞKAN Sayın Durmuşoğlunun
yerine Sayın Taşkın
8.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkının,
Zeytin Dalı Harekâtının son terörist etkisiz hâle getirilinceye
kadar devam edeceğine ve şehitlere Allahtan rahmet dilediğine
ilişkin açıklaması
ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
20 Ocakta başlatılan Zeytin Dalı
Harekâtında bugün 34üncü güne girildi. Operasyon kapsamında 1.829
terörist etkisiz hâle getirildi. Zeytin Dalı Harekâtında
Mehmetçikimiz âdeta destan yazmakta, kahraman ordumuz sergilediği yerli,
millî imkân ve kabiliyetleriyle dosta güven, düşmana korku
salmaktadır. Tüm vatandaşlarımızın desteklediği
harekât, ülkemizi tehdit eden terör unsurlarını bertaraf etmek,
mazlum ve mağdur bölge halkını teröristlerin zulmünden kurtarmak
amacıyla yapılmaktadır. Başkomutanımız,
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğanın
ifade ettiği gibi, son terörist etkisiz hâle getirilinceye kadar bu
harekât devam edecektir.
Bu vesileyle vatanımız için gözünü bile
kırpmadan canını feda eden kahraman şehitlerimize Allahtan
rahmet, gazilerimize acil şifalar diliyorum. Cenab-ı Hak kahraman
ordumuzu mansur ve muzaffer kılsın diyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Arık
9.- Kayseri Milletvekili Çetin Arıkın, Kayseri ili
Yahyalı Belediye Başkanına yapılan bıçaklı
saldırıyı kınadığına ve
Pınarbaşı ilçesinin sorunlarına ilişkin
açıklaması
ÇETİN ARIK (Kayseri) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Öncelikle, Kayseri Yahyalı Belediye
Başkanına yapılan bıçaklı saldırıyı
kınıyor, Başkana acil şifalar diliyorum.
Kayseride vatandaşların
şikâyetlerinin ardı arkası kesilmiyor. Bakın, Türkiye'nin
yüz ölçümü olarak 5inci büyük ilçesi olan, 150 mahallesi bulunan, Türkiye'nin
doğusuyla batısını birbirine bağlayan
Pınarbaşı ilçemizde aylardır kaymakam yok, stajyer bir
kaymakam vekâleten bu görevi yürütüyor. Sadece kaymakam değil,
öğretmenler de vekil. Öğretmenler atama bekleyedursun,
Pınarbaşında tam 67 öğretmen vekil. Atama bekleyen imam
var mı bilmiyorum ama Pınarbaşının yaklaşık
50 camisinde cenaze namazını kıldıracak imam da yok.
İmam yok, tapu müdürü yok, tapu müdürlüğü personeli yok, sürekli
büyük kazaların yaşandığı ilçemizin hastanesinde uzman
doktor da yok ama AKP bunların hiçbirine ihtiyaç duymuyor, onlara AKP ilçe
başkanı yetiyor. Kaymakam da, doktor da
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Dedeoğlu
10.- Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğlunun, bir
saldırıya maruz kalan Kayseri ili Yahyalı Belediye
Başkanına acil şifalar dilediğine ve Suriyeli bir mazlumun
kahraman Türk askerine yazdığı bir şiiri okumak
istediğine ilişkin açıklaması
SAMİ DEDEOĞLU (Kayseri) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Bugün Kayseri Yahyalı Belediye
Başkanımız hunharca bir saldırıya maruz kaldı,
ameliyatta şu anda, kendilerine acil şifalar diliyorum.
Şimdi, Suriyeli bir mazlumun kahraman Türk
askerimize seslenişi:
Sana hasret kalmıştı bir
asırdır bu bölge,
Hoş geldin ey kahraman Türk askeri, hoş
geldin.
Kokunu arardık her zaman esen yelde,
Hoş geldin ey kahraman Türk askeri, hoş
geldin.
Mazlum bir haykırışım ben,
zulmetti zalim bana,
Sizlerden ayırdılar, bak kalmadı
mecalim,
Sen gelmeseydin ne olurdu acep hâlim.
Hoş geldin ey kahraman Türk askeri, hoş
geldin.
Türk şehri Halep viran, Afrin
ağlamaktaydı,
Haçının vurduğu ülkem karalar
bağlamaktaydı,
Senin ayak seslerin yurduma ümit yaydı,
Hoş geldin ey kahraman Türk askeri, hoş
geldin. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
Şehadet yoluna gülerek giden yiğit,
Mazlumlara umut, zalime kin güden yiğit,
Uğruna feda olsun bendeki beden yiğit,
Hoş geldin ey kahraman Türk askeri, hoş
geldin.
Topyekûn milletime saldırmak isteyen haç,
Mazlumların yardımına duyulduğunda
ihtiyaç,
Muhammedin ordusu her derde olur ilaç,
Hoş geldin ey kahraman Türk askeri hoş
geldin.
Recep Tayyip Erdoğan yumruğunu
sıkınca,
Bir sözle dünyadaki sultanları
yıkınca,
Ümmetin liderinden Haydi! emri çıkınca,
Hoş geldin ey kahraman Türk askeri, hoş
geldin. diyor yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Gürer
11.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin,
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip
Erdoğanın GDOlu ürünlerle ilgili bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel
Başkanı Tayyip Erdoğan GDOlu ürünler noktasında
hassasiyetimizi artırmamız lazım. Devlet olarak birinci derecede
bu bizim sorumluluğumuzda. Hükûmet olarak bu konuda
atacağımız adımların hassasiyetini özellikle ifade
etmek istiyorum. dedi. Şaşkınlıkla dinledim,
aklımızla dalga mı geçiyor diye düşündüm. Daha Ağustos
2017 tarihinde yeni verilen GDOlu yem izinleriyle ülkemizde 36 genetiği
değiştirilmiş organizmaların girişine izin verilmedi
mi? Bunların gıdada kullanımı yasak da yeterli denetimi var
mı? Bir fırının denetimde ekmek katkı maddesi olarak
GDOlu soya kullanıldığı ortaya çıkmadı mı?
GDOlu yem neden ithal ediyoruz? Bakanlık gıdada denetimde 112 üründe
GDO tespit etti de ne önlem alındı? Bu ürünleri kamuoyuna
açıkladı mı? Kısır tohum neredeyse her üründe
kullanılır olmadı mı? Hükûmet bu konularda konuşma
değil icraat makamı değil mi? 5996 sayılı Kanunla, hileli
ürün üretenlerin açıklanması 2016 yılından beri neden
yapılmıyor? Hileli ürünleri kimler koruyor? Hileli ürünlerle ilgili
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kılıç
12.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran
Kılıçın, kıssalardan hisse çıkarılması,
olanlardan ders alınması gerekliliğine ilişkin
açıklaması
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İnsan deneyle, deneyimle bilir ki gelecek
olayların gölgesi önceden düşer. Önce şimşek çakar, sonra
gök gürültüsü duyulur, arkasından da yağmur bütün görkemiyle iner.
Eğer sezgi rolünü oynamazsa titrese de son çizgide göstergenin ibresi
gürültü ve sis içinde kaybolur uyarılar. Tarih örneklerle dolu. Tehlikeyi
küçümseme, zevki tanrı edinme, azgınlık ve sapıklık
insanlık yörüngesinden çıkıştır. Âd kavminde
fırtına sökmeden ağaçları, Semud kavmine inmeden
müthiş sayha, Medyen halkını yakıp kavurmadan sıcak,
Eyke halkının başına yağmadan
yıldırımlar, Lut kavmini silmeden sahneden o zelzele, Pompei
Romaya kusmadan acı lavı, ülkelere çullanmadan musibetlerin binbir
türlüsü, önceden düşen apaçık gölgelerdi. Kıssalardan hisseler
çıkarılmalı, olanlardan ders alınmalı, yoksa tarih
tekerrür eder. Tehlikeyi önlemek
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Ertem
13.- Hatay Milletvekili Birol Ertemin, Hatay ilinin en büyük
gelir kaynağının tarım olduğuna ve şu an susuzluk
nedeniyle tarımın can çekiştiğine ilişkin
açıklaması
BİROL ERTEM (Hatay) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Hatay ilinin en büyük gelir kaynağı
tarımdır ve tarım şu an susuzluk nedeniyle can
çekişmektedir. Amik Ovasında sulama yapmak için uzun süredir
yapımı devam eden Menzelet ve Reyhanlı Barajlarının da
ne zaman bitirileceği belli değildir. Çiftçilerimiz
tarlalarını elektrik enerjisiyle elde edilen yer altı
sularıyla sulamaktadırlar. Çiftçilerimiz elektrik
faturalarını daha önce dönemsel olarak ödemelerine rağmen iki
yıldır aylık fatura hâlinde ödemektedirler. Üst üste 2 fatura
ödeyemeyen çiftçilerimiz elektrikleri kesilip tarlalarını sulayamamaktadırlar.
Bu da zaten zor günler yaşayan çiftçilerimizi perişan etmektedir.
Enerji Bakanı ve Enerjisayı göreve davet ederek Suriye
savaşı nedeniyle zor durumda olan çiftçilerimize ödemede
kolaylık sağlamak amacıyla faturalarının tekrar
dönemsel hâle getirilmesi, elektriklerinin kesilmemesi, borçlarının
ertelenmesi ve yapılandırılmasını ivedilikle talep
ediyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Şeker? Yok.
Sayın Özdiş
14.- Adana Milletvekili İbrahim Özdişin, 14
fabrikanın özelleştirme kapsamına alınmasıyla ilgili
konuda Hükûmetten bazı bilgiler almak istediğine ilişkin
açıklaması
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum tüm Hükûmete: TÜRKŞEKERe ait 14
fabrikanın özelleştirme kapsamına alınmasında
Amerikalı tarım şeker ve tarım tekeli CARGİLLin
herhangi bir etkisi var mıdır? Elde kalan son üç beş kurum ve
fabrikayı satarak ekonomide yaşanan darboğazı
atlatabileceğinizi mi düşünüyorsunuz? Şeker fabrikalarını
satmanın ulusal şeker sektörümüze nasıl bir etkisi
olacağını araştırdınız mı?
Satılacak fabrikalarda çalışan personel ne olacak? Nişasta
bazlı şekerin insan sağlığına zararı
bilinmesine rağmen şeker fabrikalarımızın özelleştirilmesi
kime hizmet etmektir? Kamu sektörünün elinde satabileceğiniz daha hangi
kurum ve fabrikalar kaldı?
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Şeker sizi geçtik ama
Sayın Özdiş bolca şekerden bahsettiği için biz gene size
söz verelim.
Buyurun.
15.- İstanbul Milletvekili Ali Şekerin,
sağlıklı şekeri tüketmek yerine neden uluslararası tröstlerin
nişasta bazlı şekerine mahkûm olunduğunu öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
ALİ ŞEKER (İstanbul) Bugün
maalesef, şeker fabrikalarının kapatılmasıyla ilgili
bir sorunu konuşmak durumundayız.
Nişasta bazlı şeker dediğimiz
şeker daha çok karaciğer yağlanmasına, daha çok obeziteye,
obezite de biliyoruz ki meme kanseri ve kolon kanserine yol açıyor. Biz
sağlıklı şekeri tüketmek, üretmek yerine niye
uluslararası tröstlerin nişasta bazlı şekerine mahkûm
ediliyoruz ve Sağlık Bakanlığının Bilim Kurulu bu
konuda sağlığa ne kadar zararlı olduğuyla ilgili bir
rapor düzenlemesine rağmen bu Hükûmet buna niye yol veriyor?
Uluslararası tekelleri mi koruyacağız, halkın
sağlığını mı koruyacağız?
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Engin
16.- İstanbul Milletvekili Didem Enginin, yapılacak
tünel için Maçka Demokrasi Parkından 200e yakın ağacın
sökülmesine ilişkin açıklaması
DİDEM ENGİN (İstanbul)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Maçka Demokrasi Parkı, İstanbulun en
güzel parklarından biriydi. Yapılacak tünel için 200e yakın
ağaç jet hızıyla parktan sökülerek İstanbula ihanetin son
örneği verildi. Güzel İstanbulumuz AKP yönetiminde işte bu
şekilde adım adım bir beton kente dönüştürüldü, AKP ise
İstanbulluların tepkisini umursamaz bir anlayışla
ihanetlerine devam ediyor.
Orhan Veli Kanık, İstanbulu Dinliyorum
şiirinde şöyle der: İstanbulu dinliyorum, gözlerim
kapalı/ Önce hafiften bir rüzgar esiyor;/ Yavaş yavaş
sallanıyor / Yapraklar, ağaçlarda. Bugün o ağaçlar birer birer
yok ediliyor. İnanıyorum ki 2019 yerel seçimlerinde
İstanbullular, çevreyi, ağacı, yeşili, doğayı yok
sayan yirmi dört yıllık AKP yönetimine dur diyecek,
değişim diyecek ve İstanbula sahip çıkacaklardır.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Son olarak Sayın Doğan,
buyurun.
17.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğanın, 2 Ekim
2015te gözaltına alınarak tutuklanan basın
çalışanı Devrim Ayıkın sağlık durumuna
ilişkin Adalet Bakanından acil bir yanıt beklediğine
ilişkin açıklaması
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) Sağ olun Başkanım.
Basın çalışanı olan Devrim
Ayık 2 Ekim 2015te gözaltına alınarak
tutuklanmıştır. O tarihten beri tutuklu olarak cezaevinde
tutulan Devrim Ayık ağır bir kolon kanseri. 2012
yılında başlayan bu hastalık nedeniyle Temmuz 2012de
ameliyat olmuş ve 40 santim kadar bağırsağı
alınmıştır. Ameliyat sonrasında iki yıllık
tedavi sonucu hastalığı iyileşmeye doğru giderken
cezaevi koşulları nedeniyle hastalığı tekrar
başlamış ve zamanında müdahale edilmediği için de
durumu kritik sınıra gelmiştir. Şu anki mevcut durumu
tamamıyla yemekten kesilmiş, aşırı kilo kaybı
nedeniyle direncini tamamen yitirmiş, bilincini kaybetmeye
başlamıştır. Normal şartlarda 14 ve üzeri olması
gereken kan değerleri Devrimde 3 ve 4e düşmüştür. Devrim
Ayıkın sağlık durumuna ilişkin Adalet Bakanından
acil bir yanıt bekliyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Usta, sisteme girmişsiniz.
Buyurun efendim.
İki dakika süreyle söz veriyorum.
18.- Samsun Milletvekili Erhan Ustanın, Suriyede rejim
güçlerinin Afrine girmesine, Afrinin teröristlerden temizleneceğine ve
sınır güvenliğinin sağlanacağına, Türk devleti ve
Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu konuda kararlı olduğuna,
uyuşturucu konusunun Türkiyenin ve Samsunun önemli bir sorunu
olduğuna ilişkin açıklaması
ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Suriyede rejim güçlerinin Afrine girmesine
ilişkin haberleri kaygıyla izliyoruz. Bu aslında çok
anlamlandıramadığımız bir durum çünkü burada eğer
Suriye rejim güçlerinin amacı topraklarını korumaksa şu
soruyu sormak lazım: YPG, topraklarının neredeyse üçte 1ini ele
geçirirken, özellikle bizim sınırlarımızdaki
toprakları ele geçirirken akılları neredeydi? Yani o gün hiç
tepki göstermeyen rejim güçlerinin, bugün Türkiyenin Afrindeki terör
unsurlarını temizlemeye yönelik harekâtını bahane ederek o
tarafa girmesi çok mantıklı gözükmüyor. Eğer bu, Türkiyeye
karşı bir husumetse bunun bilinmesi lazım. Bunun artık geri
dönüşü yoktur, Afrin terör unsurlarından temizlenecektir. Hatta orada
PKK, YPG kıyafeti giyen her kim olursa olsun Türkiyenin hedefi
olacaktır. Hükûmetin bu anlamdaki açıklamalarını biz de
Milliyetçi Hareket Partisi olarak destekliyoruz.
Türkiye, kendi ulusal güvenliği için,
sınırlarının güvenliği için, o bölgeden Türkiyeye
gelen misafirlerin topraklarına, vatanlarına kavuşması için
bölgededir. Dolayısıyla biz işgalci konumunda değiliz.
Sivillere karşı da bu operasyon esnasında son derece hassas
davranılmaktadır. Suriyenin toprak bütünlüğü her zaman hassas
olduğumuz önemli bir konudur. Orada Türk askerine karşı Afrinlilerin
yaptığı sevgi gösterileri de Türkiyenin, Türk askerinin orada
bulunmasından dolayı memnuniyeti ifade etmektedir.
Dolayısıyla milletimiz ve Türk Silahlı Kuvvetleri
kararlıdır.
Muştaki küçük bir anekdotu burada ifade etmek
isterim. Muşta Özel Harekâtçılardan 23ünün Afrine gitmesine
yönelik bir program vardır. İl müdürü soruyor: Kim gitmek ister?
Polislerin tamamı, Özel Harekâtçıların tamamı Afrine
gitmek istediklerini ifade ediyorlar ve aralarında kura çekiliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
ERHAN USTA (Samsun) Dolayısıyla Türk
polisi, Türk askeri bir düğüne gider gibi gerekirse vatan savunması
için cepheye gider. Bir gül bahçesine girercesine gerekirse kara toprağa
girmeye de bu millet hazırdır. Kimse yanlış hesap
yapmasın. Türk devleti, Türk milleti kararlıdır. Afrin
teröristlerden temizlenecektir, sınır güvenliğimiz
sağlanacaktır. Orada hiçbir şekilde bir terör koridoru oluşturulmasına,
sömürge bir terör devleti oluşturulmasına da hiçbir şekilde
müsaade edilmeyecektir.
Diğer bir husus Sayın Başkan, dün
burada intiharlarla ilgili olay görüşülürken uyuşturucu meselenin de
üzerinde duruldu. Türkiye açısından hakikaten ciddi bir konu. Dünkü
görüşmeden sonra ben de Samsundan ciddi, birçok telefon aldım.
Özellikle Samsunda da uyuşturucuyla ilgili ciddi sorunların
olduğunu burada ifade etmek isterim. Tabii bir mücadele de
yapılıyor, emniyet güçlerimiz mücadele ediyorlar. Ancak bu
mücadeleler maalesef yetersiz kalıyor. Bunun kaynağına inilmesi
lazım. Özellikle Canik ilçemizde daha da büyük bir sorun hâline gelmeye
başladı bu uyuşturucu konusu. Yani orada
satıcıların olduğu, sokakta
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERHAN USTA (Samsun) Bitiriyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN Toparlayalım lütfen.
ERHAN USTA (Samsun) Satıcılar var,
sokakta apaçık bir şekilde kullanıcılar var hatta
silahlı kavgalar var, pompalı tüfeklerle sokaklarda gezildiği
ifade ediliyor. Hele akşam vakitlerinde ana caddelerde dahi
gezilemediğini bize oradaki arkadaşlarımız ifade ediyor.
Bunlar, tabii hem asayiş açısından hem de temel -sınır
güvenliğinden başlayarak- buna ilişkin tedbirler mutlaka
alınmalıdır. Ancak yani yerelde bir kısım şartlar
da bu işi oluşturuyor. Örneğin Canikte ifade edilen kentsel
dönüşüm nedeniyle bazı mahallelerin
boşaltıldığı ve buralarda da uyuşturucu
çetelerinin örgütlendiği, oralarda barındığı
söyleniliyor. Buralarda da belediyeler kendi arasındaki sorunları da
hallederek büyükşehir ile ilçe belediyeleri kentsel dönüşüme
açılması gereken alanların bir an evvel üzerine gitmesi
lazım; buralarda yuvalanmaların da önüne geçmemiz gerekiyor.
Uyuşturucu konusu dolayısıyla Türkiyenin ve Samsunumuzun
önemli bir sorunudur.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Kerestecioğlu, buyurun.
19.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin,
AK PARTİ-MHP ittifakıyla ilgili yasa teklifine, hiçbir partiye
danışmadan çoğunluğa güvenerek bir yasa
hazırlayıp tüm Türkiyeye bunu dayatmanın demokrasi ve
uzlaşı siyasetinin tamamen terk edildiğinin bir göstergesi
olduğuna, AKP döneminde yerliliğe vurulan en büyük darbenin
tarım üzerinden olduğuna ve Dicle Üniversitesinde 2 öğrencinin
Kürtçe ıslık çaldıkları gerekçesiyle gözaltına
alınmalarına ilişkin açıklaması
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Teşekkürler Sayın Başkan.
Aslında gerçekten, hani, hangi sürede neyi
anlatacağımı bilemiyorum bazen burada konuşmaya
başlarken. Ama çok ciddi, başlı başına kendileri
tartışılması gereken sorunlar var. Bir tanesi, AK
PARTİ-MHP ittifak yasa teklifi tabii. En başta bu geliyor, seçim
ittifakı olarak adlandırılan teklif ve seçim kanunlarında
bazı değişiklikler içeren bu teklif Meclis
Başkanlığına sunuldu. Diğer hiçbir partiye
danışmadan, çoğunluğa güvenerek bir yasa
hazırlayıp tüm Türkiyeye bunu dayatmak, artık, demokrasiyi ve
uzlaşı, istişare siyasetini tamamen terk ettiğinizin bir
göstergesidir. Yasamanın adresi Türkiye Büyük Millet Meclisidir, biz böyle
biliyoruz. Önümüze getirilen teklifle, bir kez daha, demokratik bir zeminde,
katılımcı bir şekilde, tartışmaya açık kanun
yapım sürecinin baypas edildiğini ve Parlamentonun çoğunluk
oligarşisiyle bir tür noter mercisi olarak işletilmek
istendiğini görüyoruz. Bu teklif öncelikle 16 Nisan referandumunda
yaşanan şaibe ve hukuksuzlukları yasal zırha büründürüyor.
Mühürsüz zarf ve oy pusulalarının artık geçerli hâle gelecek
olması bunun en büyük kanıtı. Bunun dışında,
teklifte açık, eşit, denetlenebilir ve demokratik seçim ilkelerini
ortadan kaldıran çok sayıda düzenleme var. Bunlardan biri, iktidarın
emrinde olan -açıkça böyle söylemek gerekiyor- ve maalesef AKP il
başkanları gibi davranan valilere sandık birleştirme ve
taşıma yetkisinin verilmesi. Bir diğeri ise sandık
başkanlarının kamu görevlilerinden oluşturulacak
olması. Bu, seçimlerin asli öznesi olan siyasi partilerin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul)
sandık kurulu belirleme haklarının ellerinden
alınmasıdır ve bunun amacı, açıkça, sandık
kurullarında çoğunluğun elde edilerek aslında her türlü
kararın iktidarın lehine sonuçlandırılmak istenmesidir. Oy
pusulasında ittifak bölümünün geniş, belirli bir alanı
kapsayacak olması, seçmen davranışını psikolojik
olarak etkileyecek olması da bu bölümde oy verme ve hesaplama usulünün
farklı olması yine eşitlik ilkesinin ihlalidir. Yani gerçekten,
aslında, bütün düzenlemeler, artık oyların
hesaplanmasının AKP-MHP ittifakının hanesine yazılacak
şekilde olmasına yönelik tasarlanmıştır ve biz, tabii,
bu düzenlemenin daha çok tartışılacağını
biliyoruz ama girizgâh olarak bunları söylemek istedik.
Bir diğer önemli konu, Türkiye'de yine AKP
döneminde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul)
yerliliğe vurulan en büyük darbe aslında
tarım üzerinden oldu. Çiftçinin gelir-gider dengesi gözetilmeden,
tarım cenneti olan bu ülkenin tarımsal üretimi gün geçtikçe
azaldı ve buğday depolarından buğday ithal etmeye, bu
noktaya gelen bu ülkede şimdi de başka bir kaynak kurutulmaya
çalışılıyor; şeker fabrikaları satılmaya
çalışılıyor yani 25in 14ü özelleştirilmek isteniyor.
Buna sendikalar karşı çıkıyorlar. Bu, sadece bir istihdam
sorunu değil, bu konudaki yaratılan belirsizlikler değil,
aynı zamanda şeker pancarı ekolojik dengeyi düzenleyen bir
bitki, çiftçiyi gerçekten mutlu eden ve sonrasında, onun ardından
başka ekimlerin yapılmasının da müsait olduğu, buna
elverişli bir bitki.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Toparlayalım lütfen,
tamamlayalım.
Buyurun.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Biz, sanıyorum, artık AK PARTİnin köye
dönüş dediği -böyle bir ideali var diye sunuluyordu- ama şimdi
köyden göçüşü politika hâline getirdiğini görmüş oluyoruz.
Evet, Halkevlerinden bugün onlarca insan yine barış
dedikleri için gözaltına alındılar. Halkevlerinin yanında
olduğumuzu ve barışın gerçekten aslında
savunulması gereken şey olduğunu, savaşın değil,
ifade etmek isteriz.
Odalarımıza galiba zeytin dalları
gönderiliyormuş, fideler, Cumhurbaşkanlığı tarafından.
Bunlar barışı simgeler, savaşı değil. Yani,
gerçekten, zeytin fidelerinin bile kalkıp da savaş aleti olarak
kullanılmasını da kınadığımızı ve
barış diyen herkesin serbest bırakılması
gerektiğini söylüyoruz.
Sayın Başkan, affınıza
sığınarak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Son bir dakika
Hadi bu seferlik
böyle
Tamamlayalım.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Tamam, son bir dakika
Yani, bu, gerçekten ifade etmeden geçemeyeceğim
bir şey: Dicle Üniversitesinde 2 öğrenci Kürtçe ıslık
çalıyorlar diye gözaltına alındı ve sekiz yıl ile
yirmi yedi yıl arası ceza talebi var.
CEYHUN İRGİL (Bursa) - Kürtçe
ıslık nasıl oluyor?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Kürtçe ıslık, evet. Yani, ben bir ıslık
çalmak istiyorum, nasıl oluyor Kürtçe ıslık? Ama olmuş.
Musa Anter 1943 yılında Dicle Talebe Yurdu
Müdürlüğü yaparken karakola çağırılmış. Siyasi
şubede görevli polisler tarafından, Kürtçe ıslık
çaldığı gerekçesiyle, tekme tokat dövülerek ağır
hakaretlere maruz kaldığı hikâyeyi Hatıralarım
kitabında anlatmış. Komiser demiş ki: Ulan
hainoğluhain, kusurunu biliyor musun? Yok. demiş Musa Anter.
Radyonuz yok mudur? Var. dedim. Peki, pikabınız yok mu? O
da var. dedim. Peki -bilmem ne oğlu bilmem ne- bu kadar güzel Türkçe
plak varken ne -nokta nokta nokta- yemeye yurtta Kürtçe ıslık
çalıyorsunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Bunu da tamamlayayım, son cümle.
BAŞKAN Tamamlayın hadi.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Ama bu ilginç bir
konu, bunu dinleyelim hakikaten.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Açılmadı mikrofon.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Zapta geçmesin diye
kapattı!
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Zapta geçsin, geçsin, özellikle geçsin.
BAŞKAN O ıslık nasıldı,
bilmiyorum.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) İşte, biz buradan geliyoruz aziz Türk ve Kürt
gençleri. diye Musa Anter Hatıralarımında yazıyor. Ve daha
yeni aynı olay
Evet, sekiz yıl ile yirmi yedi yıl
arasında
Dicle Üniversitesinde okullarının bahçesinde çocuklar
ıslık çalarak dolaşıyor ve ıslıkla bir marş
çaldıkları iddia ediliyor. Onlar da Yok, o marş da değil.
Aslında Xelil Xemgin isimli Kürt sanatçının bir
şarkısını biz söylüyorduk. diyorlar ve polisler apar topar
alıyorlar, götürüyorlar.
Tarihe geçsin: Kürtçe ıslık da
varmış. Türkçesini sizden bekliyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Özel, buyurun.
20.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Afrin Harekâtında
şehit olan güvenlik güçlerini rahmetle andığına, bu
harekâtı haç ile hilalin savaşı şeklinde anmanın
doğru olmadığına, 14 şeker fabrikasının
kapatılmasının son derece yanlış olduğuna,
kaymakamlık sınavı sonuçlarıyla ilgili bir inceleme
yapılması gerektiğine ve Halkevleri yöneticilerinin
gözaltına alınmalarına ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Öncelikle Afrin Harekâtında şehit
düşen güvenlik güçlerimizi bir kez daha rahmetle anıyoruz. Biraz önce
iktidar partisinden bir milletvekili oradan bir kişinin yazmış
olduğunu söylediği bir şiiri okudu, alkış da
aldı. Düşünce özgürlüğü anlamında, duyguların
Parlamentoya taşınması anlamında son derece normaldir ama
son günlerde özellikle iktidara yakın köşe yazarlarında
yerleştirilmeye çalışılan bir jargon var ve o şiirin
içinde de tekrar ediyor: Haç ile hilalin savaşı. Bunu böyle çok
üstten baktığınızda birtakım
çağrışımlarla falan kullanmak
Ama şunu
düşünelim: Bu Parlamentoda dahi üç siyasi partide gayrimüslim ve haçı
dinî inancının kutsal bir değeri olarak gören, bilen, bizler
açısından da hepimizin bildiği gibi semavi dinlerden biri, hak
peygamberlerden bir tanesinin çarmığa gerilmesiyle sembole
edilmiş bu durumda Afrin Harekâtı gibi bir harekâtı haç ile
hilalin savaşı diyerek, ülkemizde sayıları çok az da olsa,
azınlıkta da olsalar o kişilerin inançlarını
şeytanlaştırarak, Parlamentoda bile üç siyasi partiden
milletvekillerimizin inancının bir sembolünü bu şekilde anmak
doğru değil. Bu sadece okunan şiirlerle ilgili değil, son
dönemde iktidara yakın çok sayıda köşe yazarı da böyle bir
kavramı simgeleştirmeyi ve algı ve olguyu birlikte
örtüştürmeye çalışıyorlar. Buna hassasiyet göstermek
gerekir diye düşünüyorum hele hele de en geniş mutabakatın
sağlanmaya çalışıldığı böyle bir süreçte.
Şeker fabrikalarıyla ilgili
14 şeker
fabrikasından bazıları hem de bulundukları bölgenin,
yörenin, ilçenin, beldenin ekonomiyi canlandıran tek unsuruyken şeker
fabrikalarının kapatılmasını son derece
yanlış buluyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Buradaki işçilere kadro
verilmiyor oluşunu son derece yanlış buluyoruz.
18 milletvekilinden oluşan bir büyük komisyon
oluştu Genel Başkan Yardımcımız Veli
Ağbabanın başkanlığında. Bugün saat 15.00te
ŞEKER-İŞi ziyaret ederek başlayacaklar ve yarından
itibaren altı günlük bir takvim içinde Türkiyedeki 14 şeker
fabrikasına giderek oradaki işçilerle buluşacaklar, oradaki
halkı dinleyecekler, Cumhuriyet Halk Partisinin bu konudaki
eleştirilerini, tepkisini ve oradaki halka ve emekçilere
dayanışma duygularını ifade edecekler. Bunu kamuoyunun ve
Parlamentonun bilgisine sunmak istiyoruz.
Bir diğer husus; kaymakamlık
sınavı yapıldı Sayın Başkan, 100 kaymakam
alındı. Normal bir dağılım beklenir. Trabzonun
nüfusuna baktığınızda, 81 il üzerinden
düşündüğünüzde bu 100 kaymakamdan 1 ya da
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Toparlayalım, buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yapılan kaymakamlık
sınavında 100 kaymakam alındı. Trabzonun nüfusuna ve 81 il
üzerinden bir dağılıma baktığınızda 1 ya da
2 kaymakamın Trabzon doğumlu, Trabzonda yaşayan, Trabzonlu
kaymakamlar olması gayet normal ama onlarca bildiri geliyor, bu
kaymakamların 20si Trabzonlu ve bu 20 Trabzonlu kaymakamın Süleyman
Soylunun katkısıyla kaymakam yapıldığı konusunda
Trabzonda övünç var ama diğer kaymakam adayları bundan şikâyet
ediyor. Buna bir bakalım, buna bir bakılması gerekiyor. Yani
eğer bu kaymakamlık için gereken üstün yetenekler hamsiden
dolayı gelişip de bir şekilde bir şey varsa bütün kaymakam
adayları hamsi yesin ama sadece ve sadece Süleyman Soyludan torpil
yaptırarak oluyorsa burada nerede kaldı hakkaniyet, nerede kaldı
liyakat, nerede kaldı eşitlik, nerede kaldı kul hakkı?
Adalet ve Kalkınma Partisi buna bir bakmalı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Toparlıyorum Sayın
Başkanım.
Adalet ve Kalkınma Partisinin bu işe bir
bakması lazım. Biz bunu siyaseten araştıracağız,
konuşacağız ama sonuçta bu haksızlık sadece Cumhuriyet
Halk Partililere, sadece sosyal demokrat kaymakam adaylarına olmuyor. Ben
Süleyman Soylunun AKP içinde nasıl yerleştiğini,
yapılandığını, ileriye doğru hamleler
yaptığını anlattığımda burada
dinlenmişti. O günden beri bir tek şey var, Süleyman Soylu CHPye
saldırmayı bıraktı biz bu işlerin daha fazla üzerine
gitmeyelim diye ama Adalet ve Kalkınma Partisinin buna bir bakması
gerekiyor.
Son olarak, bu haftanın
hayırcısını Adalet ve Kalkınma Partisi Halkevleri
olarak seçmiş. İbrahim Kaboğlundan başlandı, sokakta
bildiri dağıtan gençlerden İnsan Hakları Derneği
yöneticilerine, 78liler Girişimine, Türk Tabipleri Birliğine
Bu
hafta haftanın hayırcısı Halkevleri.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bitirelim artık.
Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sabahleyin aldılar
götürdüler, Genel Başkanları Sayın Dilşat Aktaş da
olmak üzere 20ye yakın yönetici gözaltına alındı. Suçları
tek adam rejimine hayır demekti. Tek adam rejimine kim hayır
diyorsa teker teker toplanıyor. Devlet, devlet gibi yönetilmiyor, bir
intikam hissiyle yönetiliyor, bir had bildirme yöntemiyle yönetiliyor ve
devlete yakışmaz bir şekilde hayırın bütün bileşenleri
tenhada kıstırılıp haddi bildiriliyor. Bu, geçmişten
intikam almaktan öte gelecek seçime doğru ortaya çıkabilecek ve tek
adam rejimine hayır demeye devam edenlere karşı bir
gözdağıdır. Bunu kınıyoruz. Halkevlerinin
yanındayız. Halkevlerine yapılan zulmü ve bundan sonra
yapılacak her türlü baskıyı şiddetle
kınadığımızı ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum .
Sayın Turan, buyurun.
21.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, 22 Şubat mimar
Turgut Canseverin ölümünün 9uncu, 23 Şubat gençlik liderlerinden Metin
Yükselin uğradığı bir saldırıda
hayatını kaybetmesinin 39uncu, 24 Şubat Mehmet
Kırkıncı Hoca Efendinin Hakka yürüyüşünün 2nci, 22
Şubat Albay Talat Aydemirin öncülüğündeki darbe girişiminin
56ncı yıl dönümlerine, Volkan Konakın sahne
aldığı bir barda yaşanan olaydan sonra sosyal medyada
yapılan bazı paylaşımlara ve Manisa Milletvekili Özgür
Özelin yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum,
yasama faaliyetleri açısından başarılı bir gün
geçmesini diliyorum.
Bugün usta mimar Turgut Canseverin ölümünün
yıldönümü. Sıradan bir mimar olmanın çok ötesinde mimarlığın
felsefesi üzerinde kafa yormuş özel bir şahsiyet, özel bir mimar
Turgut Cansever. Dünyada 3 kez Ağa Han Mimarlık Ödülünü
almış tek kişi kendisi. Beyazıt Meydanını
tasarlayan, mimari bir örnek olarak gösterilen Türk Tarih Kurumunun projesini
hazırlayan bir mimar kendileri. Canseverin mimarlık
anlayışı günümüze hâlâ ışık tutuyor. Bu
vesileyle, Turgut Cansevere bir kez daha Allahtan rahmet diliyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 23 Şubat 1979da gençlik liderlerinden Metin Yüksel Fatih
Camisi avlusunda uğradığı bir saldırı sonucunda
hayatını kaybetti. Bu süre içerisinde önde gelen bir gençlik
lideriydi. Gençlik çatışmalarının yoğun olduğu
bir dönemde sağduyunun sesi olmuştu ancak ne yazık ki Fatih
Camisi avlusunda karanlık ellerin saldırısı sonucunda
şehit oldu. Ben tekrar Metin Yüksele Allahtan rahmet diliyorum.
Aynı
şekilde, iki yıl önce 24 Şubat 2016da ömrünü ilme
adamış, evini medrese yapmış, Bediüzzamanın talebesi,
büyük âlim Mehmet Kırkıncı Hoca Efendinin Hakka yürüyüş
yıl dönümü. Bir kez daha sevenlere başsağlığı
dileklerimi iletiyorum, Allah rahmet eylesin diyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün tarihin yapraklarına
baktığımızda enteresan bir olayın yıl dönümü
olduğunu gördüm. Bugün Albay Talat Aydemirin öncülük ettiği darbe
girişiminin yıl dönümü. Bundan tam elli altı yıl önce 1962
yılında Harp Okulu Komutanı Talat Aydemir meşru Hükûmete
karşı bir darbe girişiminde bulundu. Komutanlığını
yaptığı okulun öğrencilerini ön plana sürerek Hükûmeti
düşürmeye çalıştı.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun.
BÜLENT TURAN
(Çanakkale) Ancak darbe girişimi başarısız kalarak
ordudan tasfiye edildi. Dönemin iktidarı tarafından Talat Aydemir
affedildi. Bu olaydan tam bir yıl sonra Aydemir tekrar bir darbe
girişiminde bulundu. Bu durumun yol açtığı sonuç oldukça
ibret vericidir. Demek ki bir anlamda darbecilik
bulaşıcıymış. Darbecileri affedelim, daha
yumuşak davranalım. diyen arkadaşlarımıza, 15 Temmuz
sonrası süreçte yaşanılan bu konudaki bazı olumsuzlukları
hatırlatmayı bir görev biliyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yine dün akşam geç saatlerde
Volkan Konakın sahne aldığı bir barda silahların
patladığı, yaralanmaların olduğu gündeme getirildi.
Özel güvenlik görevlileriyle muhtemelen sarhoş olan bir kişi
arasında bir tartışma söz konusu oldu.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayalım lütfen.
Buyurun.
BÜLENT TURAN
(Çanakkale) Fakat çok ilginç, bu menfur olaydan hemen sonra daha ilgili
şahsın açıklaması yokken, kimsenin somut bilgisi yokken
birçok eski ve yeni milletvekilinin maalesef sağduyuyu ifadesi etmesi
gerekirken, halkı teskin etmesi gerektiği düşünülürken bir
baktık ki sosyal medyada çok sayıda vekil olayı Atatürkçülere
saldırı var. Vatanseverlere saldırı var. Volkanlar
yılmaz! şeklinde hiç gereği olmayan bir gerginliğin
başlangıcı hâline getirdiler. Allahtan ki ardından Volkan Konak
çıktı, konunun kendisiyle ilgili olmadığını ifade
etti.
Ben tüm vekillerimize bu konuda daha hassas
davranmalarını, toplumu kutuplaştırma ithamında
bulunanların daha da hassas davranmasını salık veriyorum
kendilerine.
Bir de Sayın Başkan, az önce
kaymakamlık sınavıyla ilgili sayın grup başkan
vekilinin bir tespiti oldu. Bir defa, kaymakamlık sınavı
tarzı sınavlar -bir kariyer mesleğidir- kariyer
sınavıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen tamamlayalım artık.
Buyurun.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Bunların nasıl
yapıldığı, imtihan usulleri, mülakat usulleri, hepsi
kayıt altındadır, hepsi bellidir. Dolayısıyla, bir
kariyer mesleğe girerken kişiyi memleketine göre, nüfusun
büyüklüğüne göre alma veya almama tarzı bir kriter yoktur. Bununla
ilgili daha hassas olmak gerektiği kanaatindeyim.
Revize etmek istediğim son bir konu da
şudur: Şiirde geçen haç ile hilalin gündem olması bir
rahatsızlık gibi ifade edildi. Oysa bu iki ifade bir tarihî sembol
olarak kullanıldı. Tabii ki biz Suriyedeki meselenin bir terör meselesi
olduğunu, Türkiyenin kendi güvenliği için bunu
yaptığını, ifade edildiği gibi haç-hilal vesair
tarzı bir tartışmadan kaynaklanmadığını
ifade etmek istiyorum. Derdimiz, isteğimiz Türkiyenin güvenliğinin
sağlanması, terör faaliyetlerinin son bulmasıdır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, küçük
bir şey söylemek istiyorum.
BAŞKAN Tamam.
Buyurun Sayın Özel.
22.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ve 22 Şubat mimar Turgut Canseverin ölümünün 9uncu yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, bu
haç-hilal meselesinde dediğimiz basit. Kahraman Mehmetçikin
Askerlik
görevini yapan, bedelliyi tercih etmeyen, askerden kaçmayan, çürüğe
ayrılmayan ama dini Hristiyanlık olan, haççı kutsal olarak
boynunda taşıyan Mehmetçikimiz de var, bunu da bilmek lazım,
bunu da görmek lazım.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Aynen, buna bir
itirazımız yok.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Haç ile hilalin
savaşı. diyerek birilerinin gönlünü kırmamak lazım.
Hilalle kimsenin bir sorunu yok ama bu ülkenin vatandaşlarının
içinde Hristiyan vatandaşlar var ve o haççın da ne anlama
geldiğini hepimiz biliyoruz. Bu konuda sadece bir uyarıda bulunduk,
bunda rahatsız olacak bir şey yok.
Turgut Canseveri anmayı ben atladım,
Sayın Başkana teşekkür ediyoruz. 1958de Beyazıt
Meydanını tasarladı. Turgut Canseverin kurucusu olduğu
vakıf, Ev ve Şehir Vakfı, geçtiğimiz yıllarda Adalet
ve Kalkınma Partili belediye
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) ...Turgut Canseverin
tasarlamış olduğu o Beyazıt Meydanının ruhuna
uygun olmayan tahribatlar yarattığı için de suç duyurusunda
bulundu, bunu da hatırlatmış olayım.
BAŞKAN Çok teşekkür ediyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Turgut Beyi anmaya engel
bir durum değil Sayın Başkan.
BAŞKAN Evet, sayın milletvekilleri,
böylece gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun, 22/2/2018 tarih ve 2679 sayıyla Grup
Başkan Vekili Samsun Milletvekili Erhan Usta tarafından, Erzurum
ilinin sorunlarının ve çözüm önerilerinin
araştırılarak Erzurum ekonomisinin kalkınmasına
ilişkin alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Şubat 2018 Perşembe günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
22/2/2018
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 22/2/2018 Perşembe
günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19'uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Erhan
Usta
Samsun
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
22 Şubat 2018 tarih, 2679 sayıyla TBMM
Başkanlığına MHP Grup Başkan Vekili ve Samsun
Milletvekili Erhan Usta'nın, Erzurum ilinin sorunlarının ve
çözüm önerilerinin araştırılarak Erzurum ekonomisinin
kalkınmasına ilişkin alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla verdiği, Meclis araştırması
açılmasına dair önergemizin görüşmelerinin 22/2/2018
Perşembe günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi grup
önerisi üzerinde öneri sahibi olarak Erzurum Milletvekili Kamil Aydın
konuşacaktır.
Sayın Aydın, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum)
Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yasama olarak ülkemizin genel sorunlarına
yoğunlaşmanın yanı sıra, aynı zamanda vekili
olduğumuz ilimizin sorunlarını ve
sıkıntılarını dile getirmekle de mükellefiz. Bu
bağlamda, vekili olduğum Erzurumun özellikle ekonomik alanda
yaşadığı sıkıntıları dile getirmek,
Erzurum halkının sesi olmak bizim siyasi ve aynı zamanda ahlaki
bir sorumluluğumuzdur. Tabii, bunu yaparken yapıcı bir muhalefet
üslubu da şiarımız olacaktır. Yani kastımız
bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek özdeyişine matuf
olarak ilimizi daha müreffeh yapıya kavuşturma noktasıdır.
Bu anlamda sözlerime somut bir hatıramla
başlamak istiyorum. Yıl 2008, Genel Başkanımız
Doğu Karadeniz üzerinden istişare toplantısı için Erzuruma
geldiğinde, yapılan yolların takdire şayan olduğunu
belirtmiş ve yapılan iyi şeylere iyi dememiz gerektiğini
söylemişti. Gerçekten, Erzurumun gerek batıya gerekse Doğu
Karadenize açılan güzergâhında yapılan kara yollarından
dolayı biz, Erzurum halkı adına Sayın Başbakan Binali
Yıldırım Beye teşekkür ediyoruz, teşekkürlerimizi
sunuyoruz ama aynı Başbakanımızın
Başbakanlığının ilk aylarında TOBBdaki bir
toplantıda dile getirdiği bir şey vardı, onu da ifade etmek
istiyorum. Aynen şöyle demişti: Yerel yönetimler ticari faaliyetlerinden
elini eteğini çeksinler. Gerçekten bu bir direktifti ve
uyarıydı -maalesef Erzurum ölçeğinde birçok ilde belki benzer
sıkıntılar vardır- ama yerel yönetimlerin özellikle
inşaat sektörüne, gerçekten küçük bir lokma kabîlinden olan bir sektöre el
atması çok da kabul edilebilir bir şey değil. Niye? Çünkü
bölgenin dinamiklerinin en önemlisi. Dolayısıyla Erzurumda
çalışanlar işçi olarak, müteahhit olarak, taşeron
şirket olarak zor günler yaşamaktadırlar. Hâlbuki yerel
yönetimlerin öncelikli olarak ağır aksak işleyen kentsel
dönüşüme ve altyapı hizmetlerine yoğunlaşması gerekir.
Şimdi, yine Sayın
Cumhurbaşkanının 30 Eylülde Erzurumu ziyareti esnasında
dile getirdiği, bizim de burada hemfikir olduğumuz birtakım
sorunlar var, onları da çok kısaca özetlemek istiyorum. Bunların
en önemlisi -bir kere, gösterilen hedef şuydu- Erzurumun ticari
kalkınma olarak hedefi 10. diye Sayın Cumhurbaşkanı
belirtmiş -hâlihazırda bulunduğu nokta 45inci sırada- ve bu
konuda bir uyarı yapmış: 45te olan bir Erzurum değil,
10da olan bir Erzurum hedefiniz olmalı. Ve bunların da alt
başlıkları aynen benim çıkardığım listeler
şeklinde ifade edilmişti o toplantıda.
Neydi bunlar? Burada zaman zaman
tartışmalara da neden olan bir doğal gaz
sıkıntımız var. Gerçekten, ÖTV ve KDV noktasında bir
sürü sektörde toplumun çok küçük, mikro bir grubunu ilgilendiren bir meselede
gösterdiğimiz hassasiyeti
Toplumun çok büyük çoğunluğunun,
özellikle fakir fukaranın muhatap olduğu bir sektörde ÖTV, KDV indirimi
kaçınılmazdır çünkü altı ay bunu yakmakla mükellef bir
coğrafyadan bahsediyoruz.
Öte yandan, yine, havaalanımız gerçekten
bu aralar çok rötar yapmakta ve Erzurumun içinden havaalanına gidildikçe
soğuk bir 8-10 derece daha fark ediyor. Bir körük ihalesinin bir an önce
yapılıp -gerçekten günübirlik seyahat eden bir sürü
insanımız var, yurt dışı seyahatleri oluyor- oraya bir
kapalı otopark yapılması konusunda hassasiyet bekliyoruz.
Bu cazibe merkezleri projesini çok
alkışladık, çok destek verdik ama maalesef, sanki bir akamete
uğratıldı, sanki bir kenara bırakıldı. Bunun bir
an önce hayata geçirilmesi noktasında da hassasiyet bekliyoruz.
Tarım ve hayvancılık konusunda bölge
zaten zor durumda, gerçekten ekstraları bekliyor. Yılda bir ürün alan
bir çiftçinin hiç değilse sulama sorunu olmasın. Göletlerimizin,
barajlarımızın bir an önce yapılması noktasında
da hassasiyet bekliyoruz.
Öte yandan, yüksek hızlı tren
noktasında, gerçekten, Erzurum artık hiçbir bahaneyle günü
geçirilerek ihmal edilmesin. Biz, hiçbir mazeret kabul etmeden Erzuruma kadar
yüksek hızlı tren bekliyoruz ve istiyoruz.
Öte yandan, çok küçük bir parantez de o güzide
ilçemiz Ilıca için açmak istiyorum. Sayın Ilıcalı burada,
bunu hep birlikte yapacağımıza kanaat getiriyorum.
Ilıcanın bir an önce o tarihî, o geçmişi yüksek
Erzurumun ilk
yerleşim alanıdır; Garaz diye milattan önce 4000inci yılda
yerleşim alanı olan bölgenin adının
değiştirilmesini, bir an önce bir iadeiitibar şeklinde
verilmesini istiyoruz.
Yine, bu bölgede gerçekten TOKİden dolayı
mağdur olan
Efendim, yapılanlar yetmedi, yenisinden
vereceğiz. dendi, çok güzel ama yenisinin maliyeti yüksek tutuldu,
onlardan alınan para azdı, o değer kazanmadı ama yeni
ücretlendirme çok yüksek, bu konuda indirim istiyor Ilıca
halkımız.
Son olarak da şeker fabrikası
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KAMİL AYDIN (Devamla) Ben yine özür
dileyerek
BAŞKAN Buyurun, tamamlayın lütfen.
KAMİL AYDIN (Devamla) Ilıca Şeker
Fabrikasından çok talep var; gerçekten ata mirasımız,
yadigârımız.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Mustafa
Ilıcalı ne diyor, o önemli.
KAMİL AYDIN (Devamla) Bakın, Erzurumda
bir açılışta Sabancının, rahmetlinin söylediği
bir cümlesi vardı, üniversiteye bir ilkokul
yaptırılmıştı, açılışında şu
cümleyi kurmuştu: Erzurumlular, benden fabrika istemeyin. Ben ancak
buraya sanayici olarak böyle hayır hasenat işiyle okul yaparım.
Niye biliyor musunuz? Bu bölgeye yatırım niye gelmez Marmaradan,
batıdan? Çünkü yatırımcı 1 koyup 5 alacağı, 10
alacağı yere yatırım yapar, Erzurumda böyle bir potansiyel
yok. Bu gerçeği de bu acı gerçeği de dikkate alarak ben diyorum
ki: Bari kamu yatırımları noktasında pozitif bir
ayrımcılık göstererek Erzurum Şeker Fabrikasına
dokunmayın; oranın işçisine, şeker pancarı
üreticisine, oranın nakliyecisine, ne olur, buradan bir müjdeli haber
verme noktasında Erzurum Milletvekili olarak bir araya gelip bir teklif
şeklinde destek olalım diyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gruplar adına ilk söz Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan
Taşdemire aittir.
Buyurun Sayın Taşdemir. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA DİRAYET DİLAN
TAŞDEMİR (Ağrı) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
MHP, grup önerisinde Erzurum ilimizin
sorunlarını ifade etti. Ben de bir kez daha buradan Erzurumlu
vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Aslında bu önergenin kapsamının daha
geniş tutulması gerektiğini düşünüyorum çünkü Erzurum
ilimiz için ifade edilen sorunların benzerinin aslında diğer
illerimiz için de geçerli olduğunu ifade etmek isterim. Özellikle
Muş, Ağrı, Bitlis, Iğdır ve Ardahan illerimizde de
benzer sorunlar var. Dolayısıyla bu önergenin kapsamının bu
illeri de kapsaması ve daha detaylı bir araştırmanın
yapılmasını da grubumuz adına öneriyorum çünkü bu illerin
de gerçekten çok ciddi sorunları ve sıkıntıları var.
Özellikle benim seçim bölgem yani Ağrı
ilimizde de benzer sıkıntıları çokça ifade ettim.
Aslında burada da Genel Kurulda Ağrının sorunlarına
dair çokça söz aldım ama ben hem Erzuruma yakınlığı
hem de sorunlarının benzerliği açısından da bir kez
daha burada Ağrı ilimizin sorunlarını da ifade etmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Ağrı
aslında bir tarım kenti olarak bilinirdi. Şeker pancarı
yıllarca Ağrı halkının aslında temel geçim
kaynağıydı. Önce doğu teşvik primi
kaldırıldı, ardından da 2014 yılında da
şeker alımı durduruldu. Yani dolayısıyla bu kararlarla
birlikte, aslında Ağrı halkı temel geçim kaynağından
yoksun bırakıldı. Bugün Ağrıda her yıl tam 30
bin kişi diğer illere göç etmek zorunda kalıyor. Bu aslında
tamamıyla ekonomik bir göç; nedeniyse, aslında tarım kenti olan
Ağrıda tarımın bitirilmesiyle yakından ilgilidir.
Açıkçası, Ağrıda kırk
yıldır yapılan temel hizmetlerden bir tanesi de Ağrı
Şeker Fabrikasıydı ama bu büyük şeker fabrikalarının
satılmasından sonra aslında sıranın Ağrıya
geleceğini de bizler biliyoruz. Yani iki yıldır şeker
fabrikasının aslında Ağrı halkı
açısından nasıl büyük bir önem arz ettiğini çokça ifade
etmeye çalıştık, hem Meclis Tarım Komisyonuna dilekçelerle başvurduk
hem ilgili kişilerle görüşüp raporlar hazırladık hem de
Genel Kurulda aslında çokça ifade ettik. Gelen tepkiler üzerine
aslında geçen dönem AKP, şeker fabrikasında şeker
alımının başladığını müjdeledi ama bu
şeker fabrikalarıyla ilgili karardan da
anlaşılacağı gibi bunun da aslında çok
kalıcı bir karar olmadığı, kalıcı bir
politika olmadığı da gözler önüne serildi. Daha önce,
biliyorsunuz, Ağrıdaki şeker fabrikasında
taşınmaz mallar satıldı aslında bir günde
fabrikanın tamamıyla kapatılacağı gündemde.
Dolayısıyla, bu şeker fabrikalarının
satışı gündeme geldiğinden itibaren, Ağrıda
tarımla uğraşan halkımızda aslında ciddi bir
kaygı var, ciddi şekilde bu konuyla ilgili bir muhalefet de
yükselmiş durumda. Onun için de bu şeker fabrikalarının
satımına ilişkin politikanın da
Özellikle Ağrı
başta olmak üzere diğer illerimiz için de bir an önce bu karardan
vazgeçilmesi gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Devamla)
- Bitti mi?
BAŞKAN Çabuk bitiyor sayılı dakikalar.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Devamla)
- Yani değerli arkadaşlar, aslında Ağrı ilimiz de
sosyoekonomik gelişmişlik açısından 81 il arasında
79uncu sırada. Bunun sorumlusu, diğer illerimizle birlikte
Ağrıdaki bu sorunların temel sebebi elbette ki Ağrı
halkı değil, AKP iktidarı ve çözümsüz politikaları
olduğunu da ifade etmek isterim.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
Gruplar adına ikinci söz Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğluna
aittir.
Buyurun Sayın Kuşoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Plan ve Bütçe Komisyonundaydım. Değerli
Grup Başkan Vekilim Özgür Özel Erzurumun sorunlarıyla ilgili bir
önerge var, konuşmak ister misin bir Ankaralı Erzurumlu olarak?
deyince Erzurumda sorun mu yok, tabii ki konuşurum dedim. Hakikaten,
Erzurumda temmuz ayında kar yağmış da bir Erzurumlu nine
şöyle demiş: Yağar tabii, sahipsiz memleket. Erzurum biraz
sahipsiz bir memleket hakikaten. (CHP sıralarından alkışlar)
Erzuruma sahip çıkmamız lazım hep beraber.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten,
sadece o il, bu il değil de bu iktidar döneminde bir mantalite var.
Bakın, yap-işlet-devret yatırımlarını da ele
alalım, yap-işlet-devretle yapılan yatırımların
-ki yap-işlet-devretle en az bütçeye dâhil olanlar kadar yatırım
yapılıyor, hatta daha fazla- yüzde 60ı -bakın rakamlara-
İstanbul ve çevresine yapılıyor, yüzde 60ı
yapılmış. E, İstanbul ve çevresine siz
yatırımların yap-işlet-devret de dâhil olmak üzere yüzde
60ını yaparsanız o zaman Erzurum ne yapsın, Anadolu ne yapsın?
Onun için sıkıntı var. Erzurum 1970lere kadar Türkiyenin en
büyük 6-7 vilayetinden biriydi, gerçekten öyleydi; bugün, bilmiyorum,
60ıncı mıdır, daha mı gerilerdedir, o kadar geriledi.
Yani Erzurumun sorunları -değerli hocam çok haklı olarak dile
getirdi- çok önemli bir konu; bu, Anadolunun sorunlarında da
ayrılamaz, çok çok önemli. Bu konuyla ilgili olarak hakikaten bu Meclisin
ayrı bir çalışma yapması lazım çünkü bu sadece
Erzurumun sorunlarını çözmek olmayacak; bu, bütün Anadolunun
sorunlarını çözmek olacak, gelir dağılımının
yeniden düzenlenmesi olacak. Anadolunun sorunları deyince göç sorununun
çözümü olacak; göç sorunun çözümü deyince güvenlik sorunun çözümü olacak,
birçok ekonomik sorunun çözümü olacak.
Bakın, cumhuriyet, Erzuruma bilinçli olarak
ilk üniversitelerden bir tanesini kurmuş, Atatürk Üniversitesini,
ilklerden biridir; Erzurum Şeker Fabrikasını kurmuş,
ilklerden biridir; kombinayı kurmuş. İlk büyük
yatırımlar hep Erzuruma yapılmış. Bölgesel bir
kalkınma gözetilerek yapılmış bütün bunlar. Bunlar
bilinçsiz yapılan işler değildi ama bu dönemde bir
bakıyoruz, her şey İstanbul ve çevresine. Ve bugün İstanbul
15,5 milyona yaklaşan nüfusuyla, herkesle bağlantısıyla
anormal bir yer oldu. Şimdi de İstanbulu dengelemeye
çalışıyoruz, giriş-çıkış yasaklansın
diye zaman zaman düşünüyoruz. Dolayısıyla, bu sorunun, gerçekten
Erzurum sorunu deyince Türkiye'nin sorunu olarak ele alınması
gerekir.
Değerli Başkanım, herhâlde bir dakika
ilave edeceksinizdir Erzurumun sorunlarını anlatabilmem için.
BAŞKAN Tabii, Erzurum Dadaş diyarı.
Buyurun.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, ben Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyim. Özellikle
Doğu Anadolu Projesine (DAP) bakıyorum, her sene mesela 100 milyon
liralık bir yatırım öngörülmüşse 10 milyon lira
kullanılmış. Bakın, geriye dönük DAP Projesinin bütün
ödeneklerine bakın, kullanılmıyor; ayrılan ödenek bile onda
1 oranında ancak kullanılıyor. Anlamak mümkün değil. Sayın
Bakana Bu nedir? Niye böyle? dedim. İlgili müdürler kullanmıyor.
Böyle bir bahane olamaz, gerçekten olamaz. Bir garabet var.
Bu Erzurum Şeker Fabrikası,
kapatılması düşünülen 14 fabrikadan biri. Bunun tekrar ele
alınması lazım, biz yukarıda görüşüyoruz.
Bakü-Tiflis-Kars Demir Yolu çok önemli. Bunun Ovit
Tüneliyle birlikte ele alınıp demir yolunun Erzuruma muhakkak
bağlantısının yapılması lazım,
bağlantısı olması lazım hem denize açılması
hem de diğer ülkelere, uluslararası açılıma açık
olması için.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) Süremiz bitti.
Herkese saygılar sunuyor, teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Kuşoğlu.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına,
aynı zamanda son konuşmacı Erzurum Milletvekili Mustafa
Ilıcalı.
Sayın Ilıcalı, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Lütfen üç dakikada toparlayalım.
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ILICALI (Erzurum)
Teşekkür ederim Değerli Başkanım.
Değerli milletvekilleri; hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna, Erzurumun
gündeme gelmesine vesile olduğu için çok teşekkür ediyorum. Tüm
partiler adına Erzurumumuzla ilgili konuşma yapan
konuşmacılara da teşekkür ediyorum.
Bülent Bey, şunu belirtmek isterim ki:
Erzurumun sahipsizliği 2002den önceydi. Artık Erzurum çok sahipli,
bunu da halka sormak lazım. Gidip Erzurumda konuşursanız, anket
yaparsanız, seçimlerde alınan sonuçlara bakarsanız sahipsiz
değil çünkü Erzurumun çok önemli sahipleri var. Sayın Cumhurbaşkanımız
için, Sayın Başbakanımız için, Hükûmetimiz için,
ayrıca Milliyetçi Hareket Partisi için, CHP için, biliyorum ki her parti
için Erzurum önemli. Burada tabii süremiz çok kısa. Buradaki
eleştirileri de Değerli Vekilim, Değerli Dostum Kamil Bey
yapıcı bir şekilde ortaya koydu. Ben de yapıcı bir
şekilde bunlara cevap vereyim.
Hemen Erzurum Havaalanından
başlayalım. Size müjdeyi verebilirim, belki bilginiz olmayabilir.
Erzurum Havaalanı hakkında CAT3 çevrilmesine Ulaştırma
Bakanlığımız karar verdi. Başbakan Yardımcımız
ve milletvekillerimizin girişimiyle sıfır görüşte bile
uçaklar inecek.
Onun haricinde, 12 Nisanda Erzuruma
Cumhurbaşkanımız öyle bir müjde verdi ki 2026 Kış
Olimpiyatları adayı. Bu, çok önemli bir organizasyon. Biraz önce de
Spor Bakanımız buradaydı. Milyarlık yatırımlar
olacak. Daha önce Universiadeda 1 katrilyona yakın bir yatırım
oldu. Daha sonra EYOFta yatırımlar yapıldı. Şu anda
da dillendirilen 4 şehirden 1isi Erzurum. Bu manada da bu
olimpiyatların Erzuruma getirisi çok çok önemli.
Diğer taraftan, Erzurum çiftçisinin sayesinde
Burada bakın MHP milletvekilleri de çok gündeme getirdi, onlar konuyu
getirdiği için Hükûmetimiz çiftçilerin borçlarını erteledi,
yapılandırma yaptı. Bunlar Erzurum çiftçileri sayesinde oldu.
Bundan dolayı da Erzurum çiftçilerine bu desteği veren Hükûmetimize
çok teşekkür ediyorum.
Diğer taraftan, şimdi Erzurumun
ulaşımı deyince ben de Türkiye genelinde ulaşımda,
burada Mecliste bulunan çok kişiden fazla uğraşan bir
kişiyim. Şu anda Erzurum
Üç hafta önce geçtim, gelin, hep beraber
gidelim. Ovit, 1 tüp olarak açıldı. 15 kilometre, 2 gidiş, 2
geliş; 1,5 katrilyon lira Sayın Vekilim. Bizim 1 milyar lirayı
almak için IMFden neler çektiğimizi biliyorsunuz. Dolayısıyla
da deniz Erzuruma bağlandı. Sadece Ovitle mi oldu, olacak?
Hayır. Ondan önce Kırık Tüneli, Dallıkavak Tüneli, Tekman
Tüneliyle kuzeyi güneye bağlıyor.
Yine, Bülent Beyi Erzuruma götürmemiz lazım
muhakkak. Şu anda Bakü-Tiflis-Kars Demir Yolunu bağlayacak muazzam
bir proje. Karstan Erzurum, Erzincan; Marmaray
Yani Pekinle Londrayı
bağlayan
Hızlı tren projeleri ha bire ihale ediliyor. Şu
anda Erzurum-Erzincan Hızlı Tren Projesi ihale edildi, Erzincan-Kars
devam ediyor.
Dolayısıyla, şu anda, Değerli
Vekilim, Erzurum
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen tamamlayın.
Buyurun Sayın Ilıcalı.
MUSTAFA ILICALI (Devamla) Bir beş dakika
vermeniz lazım, 3 kişi eleştirdi, 1 kişi cevap veriyor.
BAŞKAN Vallahi, beş saat versem bile
yapılanları anlatmaya süre yetmez, o kadar çok şey
yapılmış ki.
MUSTAFA ILICALI (Devamla) Ben, diğer
grupların yerinde olsaydım, Erzurumla ilgili bana bir söz verilseydi
anlatırdım, çözümleri de samimi olarak, siyasetten uzak, daha çok
katkı sağlardım.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Mustafa Bey, onlara
teşekkür ettik yapılanlara; eksiklere gel.
MUSTAFA ILICALI (Devamla) Bu arada, içimiz
dışımız, hepimiz Başbakan yardımcımız,
milletvekillerimiz, her şey Erzurum. Burada Mehmet Metiner Bey oturuyor.
Özelimizden bile, WhatsApp grubundan -kendimizi tutamıyoruz- Erzurumla
ilgili bilgiyi paylaşıyoruz.
Sabah, Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş
Beyle beraber -burada bazı vekillerimiz de vardı- kış
turizmini nasıl geliştirebiliriz
Kış turizmini termal
turizmle geliştirmek için, Karayollarının yapmış
olduğu Ilıcadan Konaklıya 16 kilometrelik yola teşekkür
ediyoruz. Turizm Bakanlığının yapacağı yeni otel
için...
CEYHUN İRGİL (Bursa) Sayın
Ilıcalı, sözün özü şu: Şeker fabrikası kapansın
mı kapanmasın mı? Sonuç ne olacak?
MUSTAFA ILICALI (Devamla) Şeker
fabrikası için de son cümlem şudur: Şeker fabrikasına en
büyük kafa yoran Erzurum ve Erzurum milletvekilleridir. İki gün önce
Erzurum Ticaret ve Sanayi Odasında tüm STKlerle toplantı
yaptık
CEYHUN İRGİL (Bursa) Sonuç?
MUSTAFA ILICALI (Devamla) Sonuç şudur:
Erzurum Şeker Fabrikasını, Erzurumluların içinde
bulunduğu
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSTAFA ILICALI (Devamla)
tüm çiftçilerin beraber
olacağı çok ortaklı bir kooperatif ve çok ortaklı bir
yapıyla alıp
(AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN Çok teşekkür ediyorum Sayın
Ilıcalı.
MUSTAFA ILICALI (Devamla) Önemli olan, Erzurum
Şeker Fabrikasının iyileştirilmesidir. Erzurum Şeker
Fabrikasını, Allah gani gani rahmet etsin, Menderes Erzuruma hediye
etmiş.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) Siz de kapattınız!
MUSTAFA ILICALI (Devamla) Biz de bundan sonra
Erzurumlular olarak bu fabrikanın daha iyi nasıl gelişebilir,
onun için kafa yoruyoruz.
BAŞKAN Evet, bir dakika da böyle geçti
Sayın Ilıcalı.
Erzurum büyük şehir, güzel şehir, hizmetin
en güzelini hak ediyor.
MUSTAFA ILICALI (Devamla) Son cümlem de şu:
Sayın gruplarım hiç endişe etmeyin, Erzurum emin ellerde,
Erzurumun sevenleri sizler gibi çok çok fazla.
Sağ olun, var olun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
Bütün Erzurumluları biz de saygıyla
selamlıyoruz.
Sayın Özel, buyurun lütfen.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
23.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Erzurum Milletvekili
Mustafa Ilıcalının MHP grup önerisi üzerinde AK PARTİ
Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, önemli
bir önerge, üzerinde konuşan herkes olumlu katkılar
sağlıyor ama ben, Sayın Ilıcalıya şunu söylemek
istiyorum: Sakın böyle bir yola gitmeyin. Biz Manisada bunu yaptık.
Daha doğrusu, Manisada bu yapıldı, biz karşı
çıktık ve haklı da çıktık. Manisamızın bir
Sümerbankı vardı, biz özelleştirilmesine karşı
çıktık, dediler ki: Ortak girişim grubu diye bir şey
kuracağız, Manisanın malı Manisada kalacak. Ortak
Girişim Grubu, Özelleştirme İdaresinden ucuza burayı
aldı, yabancı Redevco diye bir şirkete hem de
aldığının 10 katı fiyata yarısını falan
sattı. Daha sonrasında mahkemeler, mahkemeler
Sizin o dönemdeki
Belediye Başkanınız -Ortak Girişim Grubunun
başını çeken kişi- ve çok sayıda Adalet ve
Kalkınma Partili siyasi
Hep burada şu dendi önce: Mahkemedeki konu
konuşulmasın. Mahkeme bitti, hapis cezası yattılar
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen tamamlayın.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
birer ay, 75er trilyon -o
zamanki parayla- ağır para cezasına
çarptırıldılar bir gün hesabı. Şimdi mahkeme onu
bozuyor bozmuyor, birtakım tartışmalar
Sümerbankın yerinde
yeller esiyor. Sümerbankı hurda fiyatına aldılar, sattılar,
biçtiler, yaptılar; ne Sümerbank kaldı ne kentin yararı
kaldı. Öyle şeker fabrikasının arkasından -siz çok iyi
niyetli konuşuyorsunuz, ona bir şeyim yok- ağzınız
açık kalır, bakarsınız; olan garibana olur, Erzurumluya olur.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Rahat olun, rahat; çok
rahat olun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Birilerine peşkeş
çekilir
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Ona müsaade etmeyiz,
rahat olun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
o peşkeşin
şehvetine kapılan birileri de bedel öder, tarih önünde de kanun
önünde de hesap verir. Fabrikanıza sahip çıkın, başka bir
şey yapmayın. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Başkanım rahat
olun, hem siz rahat olun hem 80 milyon rahat olsun, biz gereğini
yaparız.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Aydın
24.- Erzurum Milletvekili Kamil Aydının, Erzurumda
şeker fabrikasının önemli bir yatırım olduğuna ve
Erzurum için destek beklediklerine ilişkin açıklaması
KAMİL AYDIN (Erzurum) Sayın Başkan,
ben konuşmamın başında zaten ulaşımla ilgili,
kara yolu ulaşımıyla ilgili gerek Genel
Başkanımızın teveccühlerini, teşekkürlerini gerekse
bizim Erzurum halkı adına teşekkürlerimizi söyledim. Zaten
muhalefet şiarımız bu bizim yani yapılan güzel şeye
güzel deriz ama eksikleri de gündeme getirmek lazım. Eksiklerle ilgili bir
şeyler istiyoruz.
Sabancıdan örnek verdik. Bir okul
açılışında dedi ki: Buraya yatırım olmaz; 1e 5
alamazsa, 10 alamazsa sanayici gelmez. Dolayısıyla burada
Batı
toplumlarında da gelişmiş toplumlarda da var. Orada sosyal
devlet olmanın gereği yapılır, oraya gerçekten kamu ekstra
birtakım kolaylıklar götürür.
Şimdi, Erzurumda esnaf, sanayici küçük
çaplı zaten ve 1 koyup yarım alan insanlar, 1 koyup 1i zor alan
insanlar. Şimdi, bunun gerçek olduğu bir süreçte
Tarım, tamam,
yılda bir ürün alıyor ama şeker pancarını
sulayamıyor. Hayvancılık yapıyor, altı ay içeride
tutuyor. Buna ekstra bir şey gerekir. Biz de dedik ki buradan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
Meramınız anlaşılmıştır Sayın
Aydın.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Son bir cümle, rica
ediyorum.
BAŞKAN Peki, son cümleniz.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Yani eksikleri
söyleyelim ki yolumuza iyi bakalım.
Gerçekten şeker fabrikası orada çok önemli
bir yatırım çünkü çok boyutlu yani üreticisi de var
Oraya gelen
adam
Köylü şundan korkuyor, çok net söylüyorum: Orada bir kota var, o
kotayı, şeker fabrikası özelleştirilip, arazisi ve
kotası başka bölgelere kaydırılıp
Rekabet gücü yok
Erzurumun. Ağrının da öyle, bölgedeki Muşun da öyle,
Erzincanın da öyle. Bunu ifade ettik, bu konuda yardım istiyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Başkanım, çok
kısa cevap verebilir miyim?
BAŞKAN Sizin yapıcı ve ince,
zarafetli muhalefetinize son derece yapıcı ve ince cevap verecek
Sayın Ilıcalı.
Buyurun.
25.- Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalının,
Erzurum Milletvekili Kamil Aydının yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Ben zaten, çok acayip
memnunum, bütün partiler Erzurumu konuşuyor, önerilerde bulunuyor.
Sayın grup başkan vekilimize, değerli kardeşim Kamil Beye
teşekkür ederim.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Erzurumun
sıkıntılarını söylüyorum.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Şunu açıklamak
isterim ki -eğer özelleştirmeye ait ilanı da okuduysanız-
buradaki amaç şu: Bugün bu fabrikalar zarar ediyor. Bu fabrikalar bu
şekilde devam edebilir, iyileştirilebilir ama iyileştirmedeki en
önemli şey şudur: Çiftçinin asla dışında
olamayacağı, çalışanın zarar görmeyeceği, burada
değerli grup başkan vekilimin ve sizin söylediğiniz endişelerin
olmayacağı
Geçmişteki yaşanmışlar göz önüne
alınarak bunun üzerinde kafa yoruyoruz. Bu yönde önerisi olan
Sizi de
toplantılara davet ederiz -Erzurumda iki gün önce yaptık- buyurun
gelin, herkes fikrini koysun. Aklın yolu birdir, buradan doğru sonuç
çıkar.
Erzurumlular, Ilıcalılar buradan beni
duysunlar, hiçbir şekilde bir zarar görmeyeceksiniz. Eğer daha iyi
şartlar oluşursa bunları da sizlerle istişare
edeceğiz. Emin olsunlar diyorum.
Tekrar, söz verdiğiniz için teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Ilıcalı.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Bursa Merinos
işçilerine de öyle demişlerdi, yavrum, hepsi işsiz şu anda!
BAŞKAN Son olarak, Sayın Usta, size de
60a göre söz veriyorum, buyurun.
26.- Samsun Milletvekili Erhan Ustanın, şeker
fabrikalarının özelleştirilme meselesi üzerinde çok iyi
düşünülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Tabii, bu şeker fabrikalarının
özelleştirilmesi konusu önemli bir konu. Özellikle şeker üretimi
konusuna iyi bakmamız lazım Türkiyede. Yani özelleştirmeye
karşı olmak belki doğru değil ancak şeker
fabrikalarının daha da özel bir konumu olduğu için, işin
çiftçiyi ilgilendiren boyutu var, özellikle doğudaki şeker
fabrikalarının doğunun kalkınması açısından
önemi var. Yani buradaki bu fabrikaların tam kapasiteyle
çalışmasının bir defa sağlanması lazım her
ne yapılacaksa. Bu ortak, böyle çok ortaklı şeyler
Bakın,
biz onun sıkıntısını Suluovada çekiyoruz. Şu
anda bizim o bölgede pancar üretimi kaldı yani pancar üretimi yapılmıyor
çünkü fabrikanın belirsizliği var, para ödeyecek mi, ödemeyecek mi,
zararda, kayyum var, şu var, bu var.
Bizim diğer bir sıkıntımız:
Çarşamba Şeker Fabrikası var, fabrika daha yeni fabrika ve belki
de Türkiye'nin en ayrıcalıklı fabrikası, şu anda
fabrika kapalı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen tamamlayın.
ERHAN USTA (Samsun) - Dolayısıyla ben
buradan Hükûmete seslenmek istiyorum. Hakikaten bu şeker
fabrikalarının özelleştirilme meselesi üzerinde çok iyi
düşünülmesi gerekir. Yani şimdi bölgesel gelişmişlik
farklarının azaltılması hususu var, tarım sektörü
boyutu var yani istihdam boyutu, zaten onlar var, üretim boyutu var, gelir
dağılımı boyutu var. Bu anlamda, bu konunun iyi
çalışılması lazım. Şimdi, bir adım
atıldıktan sonra geri dönüşü zor oluyor. Bu konuda ben daha
dikkatli davranmaya davet ediyorum Hükûmeti.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Evet, Sayın Kuşoğlu,
size de söz verelim, bağlayalım, bitirelim sözü.
Arkadaşlar, bakın, bugün son derece
geniş davranıyorum, sabrımı zorlamayın lütfen.
Sayın Kuşoğlu, buyurun.
27.- Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlunun, meselenin
sadece Erzurum değil bölgesel bir konu olarak ele alınması
gerektiğine ilişkin açıklaması
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Önemli bir konuyu samimi olarak herkes dile getirdi.
Tabii ki Ilıcalı Hocam da savunma durumunda kaldı iktidara
mensup bir milletvekili olarak ama Erzurumun sorunlarının
olduğu, bu sorunların çözülmesi gerektiği de çok açık.
Sadece konuşmakla kalmayalım, gerçekten bu önerge kabul edilsin, hep
beraber bu konuyu
Ben de konuşmamda ifade ettim, sadece bu konu Erzurum
değil, bölgesel bir konu. İşin gelir
dağılımı boyutu var, ekonomik boyutu var, kalkınma
boyutu var, bu taraflarıyla da ele alınsın, yararlı bir
iş yapmış oluruz.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) Bütün
konuşmalarımı özgür irademle yapıyorum, arz ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- MHP Grubunun, 22/2/2018 tarih ve 2679 sayıyla Grup
Başkan Vekili Samsun Milletvekili Erhan Usta tarafından, Erzurum
ilinin sorunlarının ve çözüm önerilerinin
araştırılarak Erzurum ekonomisinin kalkınmasına ilişkin
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin,
Genel Kurulun 22 Şubat 2018 Perşembe günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.
Halkların Demokratik
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım,
oylarınıza sunacağım.
2.- HDP Grubunun, 22/2/2018 tarihinde Grup Başkan Vekili
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir tarafından,
üçüncü havalimanı inşaatının çevreye, topluma, kente ve
işçilere etkilerinin tespit edilmesi ve inşaat süresince iddia edilen
işçi ölümlerinin sorumlularının açığa
çıkarılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Şubat 2018
Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
22/2/2018
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu
22/2/2018 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından
grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Filiz
Kerestecioğlu Demir
İstanbul
HDP
Grubu Başkan Vekili
Öneri:
22 Şubat 2018 tarihinde İstanbul
Milletvekili Grup Başkan Vekili Filiz Kerestecioğlu tarafından
verilen 6792 grup numaralı üçüncü havalimanı
inşaatının çevreye, topluma, kente ve işçilere etkilerinin
tespit edilmesi ve inşaat süresince iddia edilen işçi ölümlerinin sorumlularının
açığa çıkarılması amacıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin diğer
önergelerin önüne alınarak, görüşmelerinin 22/2/2018 Perşembe
günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Öneri üzerinde öneri sahibi,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Garo Paylan konuşacaktır.
Buyurun Sayın Paylan. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, üçüncü havalimanı
yaklaşık on yıldır İstanbulun gündeminde. Atatürk
Havalimanının yetersiz kalması gerekçesiyle üçüncü bir
havalimanına ihtiyaç var dendi. Bu anlamda ilk etapta Silivri tarafı
gösterildi, hatta bazı planlarda üçüncü havalimanı Silivriye
yapılacak denildi ancak oradan arazi alanlar, koşanlar şunu
bilmiyordu: Başka bir plan varmış. O araziler 10 liradan 300
liraya, 500 liraya çıktı, ters köşe oldular. Birileri planlanan
yere, maalesef hiçbirimizin aklına gelmeyen yere, kuzey
ormanlarının tam ortasına bu havalimanı projesini koydular.
Orada son beş yıldır, altı yıldır, yedi
yıldır arazi kapatanlara bakarsanız, on milyarlarca dolar
rantı görürsünüz. Herkes şunu söylüyor, oradaki çiftçi, meracı
diyor ki: Ya arkadaş, birileri geliyordu, bizim arazilerimizi hep
kapatıyordu, biz de anlamıyorduk, niye alıyorlar bu araziyi ki?
5 liralık yere 10 lira veriyorlardı, anlamıyorduk. Şimdi,
biz anladık arkadaşlar, o 10 liralık yerler 300 liraya, 400
liraya çıktı ama oradaki çiftçi maalesef bundan yararlanamadı,
bazı rantiyeciler yararlandı.
Değerli arkadaşlar, İstanbulumuzun
akciğerine havalimanı yaptınız, yapıyorsunuz, üçüncü
köprüyü de yaptınız orada ve akciğerimizin tam ortasından
geçirdiniz ve şu anda arkadaşlar, rant hayalleri oraya doğru
yürüyor ve İstanbulun 20 milyon kişiye taşınması gibi
bir riskle karşı karşıyayız. Zaten İstanbul
şu anda yaşanmaz durumda olan bir şehir. Eğer ki bu
yatırımlar da bu rant iştahı da bu şekilde sürerse
-betonla, asfaltla- kuzey ormanlarımız da bunlara mağlup olacak
arkadaşlar.
Şimdi, havalimanı yapıyorsunuz da bir
de bunu nasıl yapıyorsunuz, ona bakalım, esas bizim önerge
konumuz o. Değerli arkadaşlar, geçenlerde gündeme geldi, üçüncü
havalimanı inşaatında 400 işçinin iş cinayetlerine
kurban gittiğine dair bir iddia vardı. Çalışma Bakanı
dedi ki: Hayır, 400 kişi değil, 27 kişi iş
cinayetlerine kurban gitti. Değerli arkadaşlar, 27 kişi
iş cinayetlerine kurban gitti. dendiği gün, bir
arkadaşımız daha iş cinayetlerine kurban gitti, ismi Gökhan
Türkben; bakın, Gökhan Türkben diyorum. Bazen insanları küsurat
olarak sayabiliyoruz, oysa her iş cinayetinde bir eve ateş
düşüyor arkadaşlar. Oldu 28, resmî rakamlar bunlar. Çünkü şöyle
iddialar var, Bazı taşeronlar kan parası adıyla 50
cinayetin üzerini örtüyor. diye iddialar var ve bu sayının çok daha
yüksek olduğuna dair iddialar var. Sebebi ne, biliyor musunuz? Oradaki
Cengiz-Kolin-Limaka -hani her inşaatta, her projede aynı isimler
gelir ya- Sayın Cumhurbaşkanı onlara bir hedef koydu, dedi ki:
"29 Ekimde bu havalimanını açacağım, siz de bunu
yetiştireceksiniz. Ne yapacak bu müteahhitler? Tabii ki emre uyacaklar.
Nasıl uyacaklar? Arkadaşlar, 30 bin işçiyi 3 vardiya
çalıştırıyorlar, gece gündüz
çalışılıyor. Ne olur 3 vardiya
çalışıldığında, gece vardiyasında?
Arkadaşlar, iş cinayetleri artar. Maalesef üçüncü havalimanında
yaşadığımız da bu ve biz sayının 28
olmadığını çok iyi biliyoruz.
Şunu istiyoruz arkadaşlar: Meclisimiz de
buna bir baksın istiyoruz. Bu üçüncü havalimanında neler dönüyor?
İş cinayetleri nasıl oluyor? Oradaki kâr hırsı, tarih
hırsı niye oluyor? Bir seçim yatırımı için, belki bu
sonbaharda planlanan bir erken seçimin öncesinde, seçimde kullanılmak
üzere bir havalimanı açılışı için Gökhan Türkben
arkadaşımızın cenazesine değer mi diye hep beraber
bakalım.
Bakın, bu Meclis hep patronlara dönük yasa
çıkarıyor, işçilere dönük, iş cinayetlerine dönük tek bir
yasa çıkarmadık. Hepinizi işçilerin Meclisi olmaya
çağırıyorum arkadaşlar.
Bakın, DİSK bir rapor yayımladı,
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu bir rapor
yayımladı: Türkiye İşçi Sınıfı
Gerçeği. Hepinizin bu raporu okumanızı tavsiye ediyorum.
Yalnızca patronlarla ilgili yasalar çıkarmayalım, 15 milyon
emekçi kardeşimizin hakları için, iş güvenliği için,
iş sağlığı için, çalışma saatleri için
yasalar çıkaralım ve bunların hepsinin tezahürü, üçüncü
havalimanı inşaatında var arkadaşlar.
Hepinizi, bu önergeye destek vermeye ve gidip üçüncü
havalimanını işçi sağlığı, iş
güvenliği anlamında denetlemeye çağırıyorum
arkadaşlar.
Saygılarımla. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Kahramanmaraş Milletvekili Fahrettin Oğuz Tor.
Buyurun Sayın Tor. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA FAHRETTİN OĞUZ TOR
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
üçüncü havaalanındaki iş kazaları konulu önerge üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle, Genel Kurulu ve bizleri izleyenleri sevgi ve saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, hava yolu
taşımacılığının serbestleşmesi, hava
yolu şirketlerinin fiyat politikaları, artan iç ve dış
ticaret hacmi, artan transit geçişler, zaman tasarrufu, nüfus
artışı gibi sebepler yolcu ve kargo olarak hava yolu
taşımacılığına olan talebi her geçen gün
artırmaktadır. Bu da yeni havaalanlarının
yapımını zorunlu hâline getirmektedir. Olaya İstanbul
olarak baktığımızda, ikinci havaalanı olan Sabiha
Gökçen açılmamış olsaydı herhâlde büyük bir
keşmekeş yaşanacaktı. Buna rağmen, Atatürk
Havaalanının iniş kalkış sürelerine
baktığımızda beklenilen sürelerin hava yolu
şirketlerine önemli maliyetlere sebep olduğu da bir başka
gerçektir. Şunu söylemek isterim ki: Bugün ve otuz, kırk, elli yıl
sonrası düşünüldüğünde üçüncü havaalanı bir zorunluluktan
kaynaklanmıştır.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde
çoğunlukla, bir projenin uzun vadeli düşünülmediğinden
şikâyet ederiz. Bir adliye binası yapılır, hâkimin,
savcının, personelin, hatta tutuklunun ihtiyaçları düşünülmeden
projelendirilir ve genellikle de teslim alınmadan veya
alındıktan hemen sonra tadilata başlarız. Ankarada bugün
adliye dört ayrı binada hizmet vermektedir, üç bina kiralıktır.
Üçüncü havaalanının ülkemizin kırk elli yıllık bir
ihtiyacını karşılayacak şekilde düşünülmesi
ülkemizin menfaatine olmuştur.
Tamamlandığında dünyanın en
büyük havalimanlarından biri olması hedeflenen üçüncü
havalimanı, 15 milyon yolcu/yıl kapasiteli yedinci büyük mega
meydanı olacaktır. Yeni havalimanının toplam 6 pist ve 500
adet uçak park alanıyla yolcu ağırlamada kaçıncı
sıraya oturacağını zaman gösterecektir.
İnşaatında kullanılacak demir çelik miktarı 350 bin
ton, alüminyum 10 bin ton, cam 415 bin ton. Tamamlandığında 165
yolcu köprüsü, terminaller arasındaki ulaşım raylı sistemle
yapıldığından 4 ayrı terminal binası, 3 teknik
blok, hava trafik kontrol kulesi, 8 kontrol kulesi, 6 pist, 16 taksi yolu
-birçok şey var- toplam 6,5 milyon metrekare büyüklüğünde apron,
şeref salonu, kargo ve genel havacılık terminali, devlet
konukevi, 70 bin araç kapasiteli açık ve kapalı otoparkı,
tıp merkezi, oteller, itfaiye, garaj, kongre merkezi, güç santralleri;
bunlar önemli inşa ve imalat faaliyetleridir.
DİDEM ENGİN (İstanbul) Konumuz
iş cinayeti, kapasite değil, orada kaç ton beton olduğu
değil.
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Devamla) Belirtmek
gerekir ki bulunduğu yerin zorlu bir coğrafyaya sahip olması,
derin çukurlar açan taş ve kömür ocaklarının
kapatılması, kot farklarının giderilmesi gibi durumlar
İstanbulun yeni havaalanının inşaatında en
sıkıntılı durumlardır. Böyle olunca da asla, hiç
istemesek de, üzülerek ifade etmek gerekir ki
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Devamla)
Tamamlayayım Başkanım.
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Devamla)
iş
kazaları da maalesef meydana gelmektedir. İş kazaları
ülkemizin önemli bir sorunudur. Dünyada 3üncü, Avrupada 1inci olmak
Yaratılmışların en şereflisi olması sebebiyle,
iş kazalarının minimuma indirilmesi insani ve vicdani bir
mecburiyettir.
Olayda bir bütün olarak iş kazalarıyla ilgili
her türlü tedbiri almak gerektiğini belirtiyor, saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürer.
Sayın Gürer, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Niğde otobanından sonra, Niğde
havaalanını isteyeceksiniz herhâlde Sayın Gürer.
CHP GRUBU ADINA ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, Halkevleri
yöneticilerinin göz altına alınması, bir yerde, iktidara
muhalefet eden herkese OHAL kapsamında yapılan bir uygulama olarak
dikkat çekicidir. İnsanların düşüncelerini ve
davranışlarını artık şekillendirmeye
başlayan bir anlayışı kabullenmemiz mümkün değildir.
Bu nedenle, Halkevleri yöneticilerine karşı yapılan
uygulamayı buradan kınadığımı ifade etmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlar, İstanbuldaki
üçüncü havalimanı inşaatıyla ilgili, kamuoyuna
yansıdığına göre, 400e yakın iş cinayetinde
yaşamını kaybedenin olduğu ifade edildi ancak Bakanlık,
yaptığı açıklamada bunun 27 olduğunu söyledi. Burada
vahim bir durum var. Belirtilen rakam ile Bakanlığın
açıkladığı rakam arasındaki çelişki yani
kamuoyunun nezdinde bu konuda oluşan düşünce ile
Bakanlığın verisi arasındaki farkın iyi gözlenmesi
gerekiyor çünkü Avrupa 1incisi, dünya 3üncüsü olduğu, iş
kazalarını önleme yerine, çıkardığı yasayı
dahi öteleyen Hükûmetin bu anlamda karnesi bozuk, onun için de bir güven
vermiyor, çalışanların çalışma koşulları
iyileştirilmiyor. Bu anlamda, özelleştirme, esnek çalışma,
sendikasızlaştırma, mesai sınırları
tanınmadan çalışma, emek sömürüsünün kadın, çocuk ve genç
üzerinde yoğunlaşması, Hükûmetin karnesini olumsuz
kılıyor. Bakanın resmî rakamla bir yılda iş
kazasında ölen çocuk sayısı olarak bildirdiği 56; bu, çok
düşündürücü. Yani bir çocuğun, bir canın ölmesi hepimizin içini
sızlatmalı, bu anlamda yasal düzenlemelerin varlığı ne
yazık ki alanda karşılık bulmuyor. Havaalanı
inşaatında belirtilen 27 kişinin, 28 olmuş son yaşamını
kaybedenle
Bu anlamda gidiş gelişinde, iş yerinin
dışında, orada olup da yaşamının
olumsuzlukları nedeniyle hayatını kaybedenleri de iş
cinayetlerinin içinde değerlendirmek gerekiyor. Yokluk ve yoksulluk
arttıkça, çalışma koşulları ağırlaştıkça
iş kazaları giderek daha fazlalaşıyor. Bu, hepimizin
üzerinde düşünmesi gereken bir konu. Araştırmalıyız,
değerlendirmeliyiz, bir canın dahi yaşaması için ne
gerekiyorsa o anlamda Meclis olarak da önlemler almalıyız. Ülkemizin
içinde bulunduğu koşullarda mevsimlik çalışan işçileri
de dikkate aldığımızda iş kazalarının
dışında trafik kazalarıyla bu insanların
yaşamlarını kaybettiği gerçeğini de görür isek bu
anlamda neler yapmamız gerektiği daha iyi anlaşılır.
Çünkü yaşamak hepimiz için bir görev, yaşatmak hepimiz için de bir
sorumluluk olmalı.
Bu anlamda üçüncü havalimanındaki iş
cinayetlerinin araştırılması yönünde verilen önergeyi
destekliyoruz, bu konuda kurulacak araştırma komisyonunun da
yararlı olacağına inanıyoruz.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önerge üzerinde son konuşma, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Halis
Dalkılıça aittir.
Buyurun Sayın Dalkılıç. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HALİS DALKILIÇ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP
grup önerisi hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle Afrinde ülkemizin güvenliği ve bekası için mücadele
veren askerimizi, kahraman Mehmetçikimizi, aziz milletimizi ve sizleri
saygıyla selamlıyorum.
HDP grup önerisini okuduğumuzda 400
işçinin iş kazalarında vefat ettiğini söylüyorlar. Bizden
önce söz alan değerli milletvekilleri de söylediler; 400 iddiası
tamamen boş bir iddia, doğrusu. 27 olduğunu Bakanlık
açıkladı, bizden önceki milletvekili arkadaşlar
açıkladı. Değil 27, 1 kişinin bile burnunun kanaması
hepimizi derinden üzer işçilerimizle ilgili. Ancak şunu bilmek
lazım: Üçüncü havalimanını konuşurken sanki tüm
çalışan 100 kişiydi, bunun 27si iş kazasında
hayatını kaybetti gibi algılanıyor. Üçüncü
havalimanından bahsettiğimizde 35 bin çalışanı var; 26
bini orada yatıyor, geceyi de orada geçiriyor. 24 saat esaslı
çalışıyorlar. Bunun içerisinde 3.500 beyaz yakalı var.
Burada sağlık personeli açısından- 200 sağlık
personeli istihdam edilmiş. Ayrıca 60 doktor var ve 563 iş
güvenliği uzmanı var üçüncü havalimanının
inşaatında çalışan.
Şimdi buradan baktığımızda,
bu kadar büyük hacimli bir yatırımda üçüncü havalimanı -bizden
önceki milletvekillerimiz de dile getirdi- dünyanın en büyük
havalimanı projesi; bölgenin değil, dünyanın en büyük projesi,
bizim gurur duymamız gereken. Bu projeyi hayata geçiren başta
Sayın Cumhurbaşkanımıza, Ulaştırma
Bakanlığı döneminden beri Sayın
Başbakanımıza teşekkür etmemiz, dua etmemiz gereken bir
projeden bahsediyoruz. Hiç kimse istemez iş güvenliğinde bir tane
vatandaşımızın burnu kanasın ancak dünyanın her
yerinde maalesef benzer iş kazaları yaşanıyor ve iş
kazalarında hayatlarını kaybediyorlar
vatandaşlarımız.
Buradan baktığımızda, her türlü
önlemin alınması lazım. Uluslararası standartlara
baktığımızda, üçüncü havalimanı inşaatında
uluslararası standardın üzerinde bir denetim var. Daha önce de
iş kazasında vatandaşlarımız hayatını
kaybediyordu, hayatını kaybeden kaybettiğiyle kalıyordu. Ne
denetim vardı ne de bunu takip eden bir merci. İş Güvenliği
Yasasını çıkaran biziz, takip eden biziz. Dolayısıyla
muhalefetin getirmiş olduğu önergede, üçüncü havalimanının
yerinden tutun gerekliliğini tartışıyorlar.
Bakın değerli arkadaşlar,
hayatında bir tane çivi çakmamış insanların gelip mega
projeler, Türkiyenin gururu olan projelerle ilgili böyle ucuz muhalefet
yapmasını doğru bulmuyorum.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Kim yapıyor
projeleri?
HALİS DALKILIÇ (Devamla) İş
güvenliğiyle ilgili mutlaka hep birlikte bir mücadele etmemiz lazım.
İyileştirmeler yapılıyor. Bu konuda, 27 işçinin
hayatını kaybettiği dediğimiz projede, içinde trafik
kazası da var, içinde cinayet de var; bunu da bilmemiz lazım.
Ayrıca, üç yılda, 35 bin kişi çalışıyor. Toplam
üç yıldır devam eden projede bir kişi bile kıymetli ama
buna oransal olarak baktığınızda...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
DİDEM ENGİN (İstanbul) İnsan
hayatının aması olmaz.
BAŞKAN Lütfen tamamlayın.
HALİS DALKILIÇ (Devamla) -
bununla ilgili bir
tanesinin bile, bir kardeşimizin bile hayatını kaybetmesine bu
manada gerçekten hepimiz üzülüyoruz. Doğrusu, her vesileyle efendim, her
projeye karşı çıkmak değil, ülkemizin gurur duyduğu
projelere hep birlikte sahip çıkmamız gerekiyor; bunu yüce Meclise
arz ediyorum.
Bu arada yeri gelmişken CHP Grup Başkan
Vekili Özgür Özel Beye teşekkür ediyorum üzerimdeki bu kravat için.
Anayasa oylamasında burada bir iddia yapmıştı, Siz burada
fire vereceksiniz. demişti, ben de 330un altına düşersek ben
sana bir takım elbise alacağım, eğer düşmezsek bizde
hiç fire olmazsa bir kravat alır mısın. demiştim.
Sayın Özgür Özele teşekkür ediyorum. Bu kravat, Anayasa
oylamasındaki
DİDEM ENGİN (İstanbul) Açık
oylama, açık oylama sonucunda, kabine girmeden açık oylamayla, gizli
oylamada açık oy vererek
HALİS DALKILIÇ (Devamla) -
AK PARTİnin
birliğini, bütünlüğünü, beraberliğini göstermenin sembolüdür.
Ben, Özgür Beye çok teşekkür ediyorum, CHP açısından gelecek
vadeden bir siyasetçi olarak görüyorum kendisini.
Saygılar sunuyorum.
Çok teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Ne kadar
demokratik, kabine girmeden kullanılan oyu almış.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) Antidemokratik bir
şekilde alınan oylar.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Kerestecioğlu
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Hayatında bir çivi çakmamış insanlar biz mi
oluyoruz acaba bu önergeyi getirirken?
BAŞKAN Sizi mi kastetti?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Yani bunun açıklanmasını istiyorum.
Ayrıca direkt yani grubun önergesine
Zaten her şeye karşı
çıkan, hayatında bir çivi bile çakmamış insanlar, işte
bu projeye de karşı çıkıyorlar. Şimdi bizim önergemiz
olduğuna göre
BAŞKAN Yani sizi ilzam etmedi.
Sayın Dalkılıç
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) - Başkanım,
ben, kişiyi ve kurumu ilzam etmedim, sadece bu projelerle ilgili, onu
söyleyeyim, takdir beklediğimizi söylüyorum. Almanlar çok
kıskanıyor, Avrupa ülkeleri çok kıskanıyor ama buradaki
arkadaşların sahip çıkması gerektiğini söylüyorum.
BAŞKAN Genel bir ifade kullandı, sizin
şahsınıza ya da grubunuza yönelik bir şey söylemedi, ben de
öyle algılamadım Sayın Kerestecioğlu.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Bizim önergemiz Sayın Başkan.
BAŞKAN Ama önergeye katılmak zorunda
değil, önergeyi eleştirebilir, doğal olarak eleştirir yani
siz de bir başka grubun önergesini eleştirirsiniz.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Tabii ki eleştirebilir.
BAŞKAN Ama yani sizi,
şahsınızı ya da grubunuzu ilzam etmedi. Ben 60a göre söz
vereyim, siz konuşun isterseniz yerinizden.
Buyurun, 60a göre bir dakika süre vereyim.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
28.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin,
İstanbul Milletvekili Halis Dalkılıçın HDP grup önerisi
üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sayın Başkan, önerge bizim önergemiz ve 1
işçinin dahi hayatını kaybetmesi hâlinde biz buradan her gün söz
alıyor ve dün de işte mesela Birleşik Taşımacılık
Çalışanları Sendikası üyesi Devlet Demiryolları
işçisinin hayatını kaybettiğini ifade ettim ve her gün
İSİG Meclisinin raporlarına da dayanarak bunu yapmaya burada
gayret ediyoruz çünkü evet, yaşam, işçilerin yaşamı,
özellikle bizim için değerli.
Şimdi, açıkçası ben, bu konuşmanın
ardından mesela girilen kravat muhabbetini dahi çok etik
bulmadığımı söylemek isterim. Yani, burada ölen
işçinin adını verdik daha dün 1 işçi öldü diye. 27
işçiden bahsediyoruz. 400ü biz söylemiyoruz, iddia diye yazıyor
zaten önergemizde de ama 27 de ciddi bir sayıdır, 1 de ciddi bir
sayıdır, 400 de ciddi bir sayıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Zaten bunun için araştırma önergesi veriyoruz
araştırılsın diyoruz. Dolayısıyla
araştırma önergesini kabul edersiniz, bu sorunları
araştırırsınız.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sayın Başkan, önergede sadece ölümden
bahsetmiyoruz, mesela diyorlar ki insanlar: Yemeklerimiz
sağlıksız, kaldığımız yerde hijyen yok, tahtakuruları
bedenlerimizi mahvediyor. Ya, buna ilişkin bir sözünüz olsun. Gelin
gidelim, hayatta bir kere de bir yerinde araştırma, gözlem
yapalım.
BAŞKAN Teşekkürler.
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Dalkılıç
HALİS DALKILIÇ (İstanbul)
Başkanım, kayıtlara girsin diye söylüyorum: Bölgede her türlü
Biz bölge milletvekiliyiz zaman zaman ziyaret ediyoruz.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Yapılıyor, hepsi yapılıyor, tamam her
şey yapılıyor, şahanesiniz!
HALİS DALKILIÇ (İstanbul)
İşçilerin orada her türlü sosyal aktivitelerini dahi yapabilecekleri
imkân var.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Evet, spor yapıyorlarmış hepsi.
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) Aynı
zamanda, grup başkan vekili diyor ki: Kravat muhabbeti.
Sizin ek verdiğiniz bir dakikada ben Özgür
Beye o noktada teşekkür ettim. Üç dakikalık benim önergeye
cevabımda böyle bir şey yok, buradan manipülasyon çıkmaz; bunu
da kayıtlara girsin diye söylüyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim, kayıtlara
geçti.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Arkasından hemen ona geçebilmek başka bir ruh
hâlini gösteriyor; bunu ifade etmek istedim.
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) Sizden,
nasıl konuşacağımızın metnini alalım bir
ara!
BAŞKAN Sayın Özel, Sayın Akkaya
mı konuşacak?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun Sayın Akkaya.
29.- İstanbul Milletvekili Yakup Akkayanın,
İstanbul Milletvekili Halis Dalkılıçın HDP grup önerisi
üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
YAKUP AKKAYA (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın hatip konuşmasında AK
PARTİ iktidarları döneminde iş sağlığı ve
güvenliğiyle ilgili yasal düzenlemelerin
çıktığını ve bu konuda ciddi tedbirler
alındığını söyledi. Doğrudur, AK PARTİ iktidarları
döneminde iş sağlığı, iş güvenliğiyle ilgili
yasal düzenlemeler yapıldı. Burada şunu dikkatinize sunmak
istiyorum: Yani yasal düzenlemelerin yapılması başka bir
şey, o yasal düzenlemelerin uygulanması başka bir şey. Yani
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği
Yasasının en önemli maddeleri bu süreç içinde yürürlüğe
girmeden ertelendi. Gene işte geçtiğimiz dönem içinde ertelenen bir
maddeyi burada gelip savunmak ve Biz tedbir alıyoruz. demek, çok
doğru bir yaklaşım değildir. Kayıtlara geçsin diye
ifade etmek istedim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun, 22/2/2018 tarihinde Grup Başkan Vekili
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir tarafından,
üçüncü havalimanı inşaatının çevreye, topluma, kente ve
işçilere etkilerinin tespit edilmesi ve inşaat süresince iddia edilen
işçi ölümlerinin sorumlularının açığa
çıkarılması amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22
Şubat 2018 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.58
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.20
BAŞKAN: Başkan
Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Nurhayat
ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa), Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
63üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmında yer alan, hastane mikroplarındaki
artışın nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş
olan (10/2455) esas numaralı Meclis Araştırması
Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Şubat 2018
Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
22/2/2018
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 22/2/2018 Perşembe
günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Özgür
Özel
Manisa
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmında yer alan "Hastane
mikroplarındaki artışın nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/2455) esas numaralı
Meclis Araştırması Önergesinin görüşmesinin Genel Kurulun
22/2/2018 Perşembe günlü (bugün) birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi
üzerinde öneri sahibi CHP Grubu adına Bursa Milletvekili Erkan Aydın
konuşacaktır.
Buyurun Sayın Aydın. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ERKAN AYDIN (Bursa) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, her ne kadar sayı
fazla olmasa da hepinizi saygıyla selamlıyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Biz buradayız Erkan.
ERKAN AYDIN (Devamla) Evet, sağ olun.
Allahtan grup başkan vekilimiz burada.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Biz de grup başkan
vekiliyiz, buradayız.
ERKAN AYDIN (Devamla) Evet, bütün grup başkan
vekilleri burada, öyle söyleyelim, hak geçmesin kimseye.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
- Hükûmet de burada.
ERKAN AYDIN (Devamla) Bir halkın
sağlığı, bir devletin dayandığı bütün
mutluluk ve gücün temelidir. Kanuni de bunun için ne demiş? Halk içinde
muteber bir nesne yok devlet gibi/ Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat
gibi. Meselemiz de sıhhat. Meselemiz hastane enfeksiyonları ve
hastane enfeksiyonları, hastane mikropları yüzünden ölen,
hayatını kaybeden insanlar.
Hastane enfeksiyonları giderek daha fazla can
alıyor. Şöyle baktığımızda tanıdık
isimler de aslında aynı dertten mustarip olmuş. Eski bakanlardan
Veysel Atasoy, Profesör Doktor Üstün Korugan, ressam Serpil Akyıl, Sanayi
Bakanı Ali Coşkunun yeğeni Pelin Coşkun ve dün de Sinoplu
iş adamımız ve benim de bizzat tanıdığım
Musa Can maalesef hastane enfeksiyonlarından hayatını kaybetti.
Görünen şu ki AKP iktidarında bu hastane enfeksiyonlarından ölüm
hızı hızla artıyor. Her 3 ölümden 2si maalesef hastane
mikrobundan kaynaklanıyor. Yani bir de bunun maliyeti var, 10 ameliyat
bedeline eş değer masraflar açıyor.
Şimdi, bunların neden
kaynaklandığının birazcık altını
deştiğinizde hastanelerde kullanılan antiseptik ve
dezenfektanlarda bir sıkıntı görüyorsunuz. Bu antiseptik ve
antimikrobiyal dezenfektan ihalelerine giren firmaların birçoğunun
aslında merdiven altı firmalar olduğu, birçoğu GMP
kurallarına uygun olmayan firmalardan ve -altını çizerek söylüyorum-
resmî ihaleler yoluyla antiseptiklerin, dezenfektanların temin
edildiği gözleniyor. Bu konuda Sağlık Bakanlığına
onlarca şikâyet olmasına rağmen, isimleri, firmaları,
ürünlerin isimleri belirtilmiş olmasına rağmen, ne hikmetse,
âdeta bir el tarafından kollanarak bu firmalara hiçbir işlem
yapılmıyor.
Şimdi, eczanelerde satılan 100
mililitrelik bir Batikonun fiyatı 20 lirayken, yani litresi 200 liraya
gelirken, bir hastane nasıl oluyor da 4-5 liraya, 6 liraya bu
dezenfektanları alıyor? Biliyorsunuz, alkol izni alabilmek için bu
takım şirketler kuruluyor. Alkolü gidip Bana 100 litre, bin litre
alkol ver. dediğinizde alamıyorsunuz. Bu firmalara, işte,
yıllık kapasitesine göre 700 bin litre alkol veriliyor. Peki,
baktığınızda, bu alkoller, orada, hastanede dezenfektan,
sarf malzemesi olarak kullanılan alkoller nereye gidiyor? İşte,
dananın kuyruğunun koptuğu yer burası. Geçen hafta
İzmir ve Antalyada sahte içki operasyonunda 692.631 litre, 479.803
şişe sahte alkol ele geçiriliyor. Yani firma, dezenfektan üreten
firma, antiseptik üreten firma bu aldığı alkolü
ÇETİN ARIK (Kayseri) Sahte alkol üretiyorlar.
ERKAN AYDIN (Devamla) Sahte alkol de değil,
aslında, hem resmî olarak aldığı alkolü hastanelerde
kullanması gerekirken hastanelere giren birçok ürün sahte, yeteri kadar
alkol içermediği için ve hastane enfeksiyonu mikrobunu öldürmediği
için hastanelerde ölümler artıyor hem de bir şişe
rakının fiyatı 97 lira iken 2 liraya gelen bu alkolle -geçen
hafta Antalya ve İzmirde yakalanan- aslında sahte alkolün nerelerde
piyasaya çıktığını, vatandaşların da bu
ağır içki bedellerinden dolayı buna yönelerek hayatını
kaybettiğini görüyoruz. Yani ne oluyor? Bir: Devlet işini, Hükûmet
işini düzgün yapmadığı için hastane enfeksiyonlarından
ölümler hızla artıyor. İki: GMP sertifikası olan firmalarda
1 mililitresinin dahi girişi çıkışı, ürünün kime
gittiği tespit edilirken şu merdiven altı firmalarda -şu
gördüğünüz firmalarda- tesislerde üretilen ve nereye gittiği belli
olmayan alkoller daha sonra kaçak içki olarak piyasaya sürülüyor ve buradan da
insanlar hayatını kaybediyor. Üçüncü olarak da devlet çok ciddi bir
gelir kaybına uğruyor. Yani hastane enfeksiyonu dediğinizde
bunun önlenmesinin yolu belliyken, o kadar şikâyet varken, 2014
yılında KOMa yapılan şikâyetlere, Sağlık
Bakanlığına yapılan şikâyetlere, kaçakçılık
şubeye yapılan şikâyetlere rağmen bu firmaların
hiçbirinin ne sahibi ne adresi belli ne de herhangi bir işlem
yapılıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN AYDIN (Devamla) Tamamlıyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Tamamlayın Sayın Aydın.
ERKAN AYDIN (Devamla) Bir firmanın, normal
üreten bir firmanın sahibi belli olur, internet sitesine girdiğinizde
her şeyi belli olur ama bu firmaların ne yeri ne sahibi ne adresi
belli değil. Neden? Herhangi bir denetimde tası tarağı
topluyorlar, kaybolup gidiyorlar ve baktığımızda da çok
büyük bir organizasyonun, milyonlarca lira para dönen bir şebekenin
Ve
buna rağmen de hiçbir işlem yapılmadığının
altını çizmek istiyorum ve buradan hem AKPye hem Hükûmete -gerçi
Hükûmet de, Başbakan Yardımcısı burada; daha önce
Sağlık Bakanıydı, konuyu da yakından bilir-
sesleniyorum: Bu konunun bir an önce üzerine gidilmesi gerekiyor çünkü konu,
halk sağlığı; konu, devletin
İnsanların hem
hastanelerde hem de bu dezenfektan ve antiseptik üretimi adı altında
gelen yüz binlerce litre alkol başka yerlerde kullanılarak, kaçak
içkiyle hayatını kaybettiği çok vahim bir tabloyla
karşı karşıyayız. Bu konunun Mecliste bir
araştırma komisyonu kurularak görüşülmesini talep ediyor,
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gruplar adına ilk söz, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Ahmet Selim Yurdakula aittir.
Buyurun Sayın Yurdakul. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hastane
enfeksiyonları konusunda grubum Milliyetçi Hareket Partisi adına söz
aldım.
Muhterem vatandaşlar, hastane
enfeksiyonları tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ciddiyetle ele
alınan ve mücadele edilen bir rahatsızlık
kaynağıdır. Hastane enfeksiyonlarının hiç
olmaması olanaklı değildir. Önemli olan, hastane
enfeksiyonlarını kontrol altında tutmak, salgınları
önlemek ve olabildiğince de azaltmaktır.
Ülkemizde hastane enfeksiyonu oranı yüzde 5 ile
15 arasındayken farklı ülkelerde bu oran yüzde 3,1 ile yüzde 14,1
arasındadır. Ayrıca, Türkiyede yapılmış
geniş kapsamlı bir çalışmada, yoğun bakım
ünitelerinde enfeksiyon prevalansı oranı yüzde 21 iken Yunanistanda
bu oran yüzde 48,1dir. Ayrıca, ABDde yıllık 1,7 milyon
sağlık hizmetleriyle ilgili enfeksiyon ve buna bağlı 99 bin
ölüm meydana gelmektedir.
Hastane enfeksiyonları, enfeksiyon kontrol
programları ve sürveyans yöntemleriyle bertaraf edilebilmektedir.
Öğretim üyesi olarak görev
yaptığım hastaneden de bildiğim hâliyle, ülkemizde hastane
enfeksiyonlarıyla mücadelede, bu konuda güncel ve uluslararası
kriterlere göre kabul edilmiş yöntemlerle mücadele edilmektedir.
Tıpkı diğer gelişmiş ülkelerdeki örneklere benzer
yöntemler oluşturulmuştur.
Sayın milletvekilleri, ben ve eşim yirmi
beş yıllık sağlıkçılarız. Sağlık
kariyerimin önemli bir kısmını verem gibi çok ciddi enfeksiyon
hastalıklarıyla mücadelede geçirdim. Türkiye Cumhuriyeti devleti
olarak imkânlarımız bu enfeksiyonlarla mücadele için gayet yeterli ve
kâfi. Üstelik hastane enfeksiyonuyla mücadele kapasitemiz günden güne
artıyor. Ayrıca, antiseptik, dezenfektan kalite sorununun çözümü için
yeni bir değişiklik hayata geçirilmek üzere. Uygun ve kaliteli
dezenfektanlar tek bir merkezden alınarak tüm kamu hastanelerine bu
merkezden dağıtılacak. Bu hususta herhangi bir istismar ihtimali
de en aza inmiş oluyor. Bu konularda halkı galeyana getirmek ve
hastanelerimizi karalamak kabul edilemez. Hastanelere gitmeyin çünkü hastane
enfeksiyonu sizi öldürebilir. demek toplum sağlığına zarar
verir. Hastaları tedaviden uzaklaştırmak veya milleti
hastanelerle ilgili konularda yanlış bilgilendirmek bu millete
karşı yapılabilecek en büyük kötülüktür. Allahın izniyle,
vatandaşlarımız tüm sağlık ihtiyaçlarında hastanelerimize
rahatlıkla gidebilir. Vatandaşlarımız, Atatürkün de
dediği gibi, Türk doktorlarına ve sağlık
çalışanlarına güvenebilirler.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Söz sırası, Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalpe
aittir.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA SİBEL YİĞİTALP
(Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
CHPnin verdiği hastane enfeksiyonlarını araştırma
önergesi üzerinde partim adına söz almış bulunmaktayım.
İki şey de çok esaslıdır,
önemlidir burada aslında: Hastane enfeksiyonlarının çok sık
görülmüş olması ve 3 ölümden 2sinde eğer hastane
enfeksiyonundan dolayı hayatını kaybediliyorsa bu çok ciddi bir
rakamdır ve çok ürkütücü bir rakamdır. Bununla birlikte, ihalesi
yapılan, firmaların almış olduğu antiseptik ve
dezenfektanların alkollerinin -kaçak yollarla- kaçak içki olarak
kullanılması da büyük bir problemdir. Yani iki tane skandal var
burada ve bu iki skandalı araştırmak bu Hükûmetin ve beraberinde
bu Meclisin görevidir. Çünkü burada yaşamını yitiren insanlardan
başta Hükûmet olmak üzere bütün Meclis sorumludur. İnsanlar
sağlık sorunundan dolayı hastaneye başvurduğunda
tedavi almak için giderler. Eğer orada hastane enfeksiyonuyla
karşı karşıyaysa yüksek bir olasılıksa burada bir
problem var demektir. Biz parti olarak sağlığı bir hak
olarak görürüz ve sağlığı sadece beden ve psikolojik olarak
değil aynı zamanda siyasal ve toplumsal bir iyilik hâli olarak
tanımlarız ve bakış açımıza da buradan
bakarız ve sağlığın endüstrileşmesine de tamamen
karşıyız. Burada hem endüstrileşme var hem bir rant var hem
de bununla birlikte büyük bir istismar var. Bakın, bu istismarın
eğer kaçak içki meselesi bununla ilişkiliyse burada herkesin hem
kaçak içki kullanımına karşı bir tutum alması gerekir
ve kaçak içkiden dolayı hayatını kaybedenlerden de biz
sorumluyuz. Çünkü siz oraya kadar; oraya gitmişsiniz, ihale
yapmışsınız. İhaleyi verdiğiniz firma merdiven
altı bir firmaya götürmüş vermiş, o da kaçak içki olarak
piyasaya sürmüş; kaçak içkiyi kullanan hayatını kaybetmiş,
alkolün oranını düşürdüğü için hastanedeki kişiler de
enfeksiyona maruz kalmış ve hayatını kaybetmiş. Burada
çok amaçlı, çok bileşenli ve komplike bir durum var. Dolayısıyla
burada esaslı olan şudur: Komisyon, gerçekten bir araştırma
komisyonu oluşturmaktır yani bugün
Şimdiye kadar Sağlık Komisyonu çok
görev yapmadı, aktif bir görev almadı ve genelde hep böyle savunmada
kaldı ama bu böyle bir şey değil. Burada bahsi geçen sorun çok
ciddi bir sorundur. İki tane istismar var burada; bir kaçak içki
istismarı var, bir de kullanılan malzemenin az olduğu
iddiası var. Dolayısıyla hem hastanede oluşan
enfeksiyonlardan hem de az önce bahsettiğim ölümlerden Sağlık
Bakanlığı bire bir primer olarak sorumludur.
Bunun dışında da -biz zaten bunu
reddettiğimiz gibi- hastane enfeksiyonlarının aslında
şehir hastaneleri hayata geçince daha büyük bir sorun
olacağını da şimdiden uyarmak lazım çünkü kişi
sayısına endekslidir, odanın metreküpüne göre
Orada binlerce
insan olacak, dolayısıyla o binlerce insanı siz nasıl kendi
içinde izole edeceksiniz? Buna dair sendikaların, tabip
odalarının çok ciddi şerhleri var. Ben bir de bunun üzerinden
bir bakmanızı istiyorum. Her açıdan problem var. Biz artık
gerçekten bir oturalım, bir konuşalım, birbirimize
anlatalım, birbirimizi ikna edelim. Mesele nedir? Niye böyle oluyor? Bir
olumlu yerden, yapıcı bir dil üzerinden, en azından bu hastane
enfeksiyonu üzerinden bir araya gelebilme refleksini gösterelim lütfen.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla)
Hastane enfeksiyonundan bahsettiği için özellikle söylüyorum. Eğer
rakam bu kadar yüksekse -ki mutlaka yüksektir- korkunç bir şeydir ve buradan
da hepimiz sorumluyuz.
Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
ERKAN AYDIN (Bursa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Aydın
ERKAN AYDIN (Bursa) İç Tüzük 69a göre MHPli
hatibin Halkı galeyana getiriyorsunuz, yalan söylüyorsunuz. diyerek
sataşmasından dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN Yok, yok, öyle bir şey yok.
ÖZKAN YALIM (Uşak) Var, var.
BAŞKAN Ben 60a göre söz veririm.
ERKAN AYDIN (Bursa) Hayır, öyle dedi efendim,
siz de duydunuz.
BAŞKAN Kaçırdım ben.
ÖZKAN YALIM (Uşak)
Yanılttığını söyledi.
BAŞKAN Ne söyledi?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
sayın hatip de zaten demedim demez. Halkı galeyana getirmeye,
hastanelere gitmeye korkar hâle getirmeye hakkınız yok gibi bir
ifade kullandı. Bu, arkadaşımızın sözünü açıkça
çarpıtmaktır, İç Tüzük 69 uyarınca söz hakkı
vardır.
ERHAN USTA (Samsun) O, genel ifade edilmiş
bir şey yani halkı galeyana getirmemek lazım anlamında.
ERKAN AYDIN (Bursa) Direkt bana söyledi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hayır, direkt Erkan
Aydına söyledi.
BAŞKAN Sayın Aydın, dilerseniz 60a
göre söz verelim, gerekirse iki dakika vereyim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, bu,
çarpıtma ve sataşma değilse hangisi olacak?
BAŞKAN Yok, eğer öyleyse ben
kaçırdım, onun için söylüyorum, fark edemedim ben.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Öyle tabii, gerçekten öyle.
BAŞKAN Peki, buyurun, iki dakika
sataşmadan söz vereyim. (CHP sıralarından alkışlar)
Yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Bursa Milletvekili Erkan Aydının, Antalya
Milletvekili Ahmet Selim Yurdakulun CHP grup önerisi üzerinde MHP Grubu
adına yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ERKAN AYDIN (Bursa) Şimdi, tabii, MHPli
hatip sanırım bizim konuşmamızı fazla dinlemedi.
Şimdi, öncelikle şunun altını çizmek istiyorum: Biz burada
üç tane temel halk sağlığıyla ilgili, vatandaşla
ilgili bir sorunu ortaya getirdik; Kimseye hastanelere gitmeyin,
sağlık sistemi şöyle olmuştur, böyle olmuştur.
demedik. Herhâlde o önceden yazdığı metni -dinlemeden- direkt
burada okuyayım derken de sataşmada bulundu.
Şimdi, bir defa tekrar altını çizerek
söylüyorum. Burada hem üretilen, merdiven altı firmalardan alınan
antiseptiklerde, dezenfektanlarda büyük bir skandal var. Cerrahpaşadaki,
ÇAPA Tıp Fakültesindeki bütün bu antiseptikleri alın
-Sağlık Bakanı burada- gitsin incelemeye alsın, ürünleri
teste tabi tutsun, içerisindeki oranlara baksın. Ben söylemiyorum,
bunların hepsi için suç duyurusu yapıldığı hâlde bir
el kapatıyor bunları. Ondan sonra da neden bu kadar hastane
enfeksiyonları arttığını hep birlikte
araştırıp ortaya koyalım.
Diğer bir konu: Alkol izni, kapasitesi alarak
bu firmaların, bu alkolleri GMP koşullarında üretmedikleri için
hastanelere vermek yerine piyasaya, kaçak alkol üretimine veriyor. diyoruz.
Burada Hastaneye gitme! diye bir şey demedik. Ama herhâlde, siz bu
mutabakattan, bu ortaklıktan dolayı Hükûmet yerine kendinizi savunma
ihtiyacı duydunuz. Bence konuyu biraz da anlayarak burada söylerseniz daha
yerinde olur diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Sayın Başkan...
BAŞKAN En son
size söz vereceğim, şu olayı bir bitirelim.
AHMET SELİM
YURDAKUL (Antalya) Sayın Başkan...
BAŞKAN
Sayın Yurdakul, yerinizden 60a göre söz versem.
ERHAN USTA (Samsun)
Yok, sataşma var, ağır sataşma.
AHMET SELİM
YURDAKUL (Antalya) Sataşma var. Konuyu bilmediğimizi,
araştırmadığımızı,
okumadığımızı ifade ederek sataşmada bulunmuştur.
BAŞKAN Tamam,
buyurun.
2.- Antalya Milletvekili Ahmet Selim Yurdakulun, Bursa
Milletvekili Erkan Aydının sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
AHMET SELİM
YURDAKUL (Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şimdi, biraz önceki ifadelerin doğru olup
olmadığını Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş
olduğu önergeden, burada herkese göstererek sizin yazmış
olduğunuz ve altında imzanızın olduğu ifadelerle
okuyorum: Her gün sağlık kuruluşlarına bir rahatsızlanmadan
dolayı şifa bulmaya giden hastalar kendilerinin hiçbir kusuru
olmamasına rağmen enfeksiyona maruz kalmaktadır. Bu
enfeksiyonlar büyük boyutlarda sağlık problemlerine yol açmakta,
tedavi için ciddi harcamalar gerektirmekte ve en kötüsü de ölümle
sonuçlanmaktadır. Bu ifadeleri içeriği dolmadan
kullanırsanız yanlış yapmış olursunuz.
Ayrıca,
başka bir paragrafta şöyle diyorsunuz, bakın Erkan Bey: Son on
beş yılın, Türkiye hastanelerinde ölümcül hastane mikrobu
patlaması yaşanıyor. Her 3 ölümden 2si hastane enfeksiyonuna
bağlı. Bir hastane mikrobu da 10 ameliyata bedel. Bu ifadelerin
hiçbir doğruluk payı yoktur.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Hastanelerdeki ölümlerin, hastanelerdeki...
AHMET SELİM
YURDAKUL (Devamla) Bakın, ben size resmî rakamları verdim.
Türkiyede hastane enfeksiyonu oranları yüzde 5 ila 15, yapılan
bilimsel çalışma. Diğer Avrupa ülkeleri ve gelişmiş
ülkelerde yapılan çalışmalarda ise hastane enfeksiyonu
oranı yüzde 3,1 ila yüzde 14,1 yani aynı oran. Hatta bu yoğun
bakım ünitesindeki hastane enfeksiyonları daha fazla olduğu
için, Türkiyede 43 ilde yapılan geniş çaplı çalışmada
enfeksiyon prevalansı yüzde 21 ama Yunanistanda mesela yüzde 48,1;
Amerika Birleşik Devletlerinde bu sayı daha fazla. Sizin biraz önce
ifade ettiğiniz dezenfektan konusunda ise -Hükûmeti savunmak meselesi
değil- yapılan doğrulara doğru diyeceksiniz.
İSMAİL
TAMER (Kayseri) Doğruyu söylüyorsun, helal olsun, bravo!
AHMET SELİM
YURDAKUL (Devamla) İşte, bu konudaki eksikliği giderebilmek
için Sağlık Bakanlığı tüm ülke bazında bu
dezenfektanların toplu alımı ve bunların incelenmesi ile
kamu hastanelerine dağıtımı konusunda önlem
almıştır.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Takdire
şayan bir durum o da.
AHMET SELİM YURDAKUL (Devamla) -
Sağlığı takip etseniz bu konuda açıklamalar da zaten
bulunursunuz.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmında yer alan, hastane mikroplarındaki
artışın nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş
olan (10/2455) esas numaralı Meclis Araştırması
Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Şubat 2018
Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi (Devam)
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına, Kütahya Milletvekili Vural Kavuncu konuşacaktır.
Buyurun Sayın Kavuncu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA VURAL KAVUNCU (Kütahya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisinin Meclis
araştırması açılmasına yönelik olarak verdiği
önergesi aleyhinde söz almış bulunmaktayım.
Efendim, şimdi konumuz hastane
enfeksiyonları, hastane enfeksiyonlarının nedenleriyle
ilişkili antiseptik, dezenfektan kullanımlarının kaçak
olduğuyla ilişkili iddialar.
Öncelikle şunu söylemek istiyorum: Bununla
ilişkili burada bir tartışma yapıyoruz, aslında siyasi
bir yönü de yok.
Ben değerli Milliyetçi Hareket Partisi
temsilcisi milletvekilime teşekkür ediyorum. Birtakım veriler ortaya
konuluyor.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Bilimsel
konuştu, doğru konuştu.
VURAL KAVUNCU (Devamla) - Ama bu verilerin
Sadece,
işte, Birliktesiniz, onun için böyle bir konuşma yapmak zorunda
kalıyorsunuz. şeklinde ifadesini de çok
yadırgadığımı belirtmek istiyorum.
Bu önergenin altında, bakın, 3
milletvekilinin imzası var, hiçbirisi tıp mensubu değil. Biz
senelerce hayatımızı tıp fakültesinde, hastanelerde, orada
geçirmiş, birebir bu işin içinde yer almış olan
kişileriz, değerli milletvekillerim de oradan. E, birazcık bu
noktada bir itibar edin.
Şimdi, orada iki tane iddia var; bir tanesi:
Hastanedeki ölümlerin üçte 2si hastane enfeksiyonlarına bağlı
ölümlerden oluyor; patladı. Neye bağlı bunu söylüyorsunuz?
Elinizde hangi veri var? Nereden çıktı? Buna göre bir veri getirin,
bize bir istatistik getirin, bir yerden getirdiğiniz bir şey getirin.
Şimdi, son dönemde olay nedir? Hastanede hastaları
tedavi etmekte zorlanıyoruz. Sadece Türkiyede değil, dünyada bu
böyle. Başımıza en büyük bela olan neden, antibiyotik direnci,
bilinçsiz kullanımı nedeniyle ciddi derecede bir problemle
karşı karşıyayız. Bu, bütün dünyanın ciddi
uğraştığı bir sorun. Hatta Birleşmiş
Milletler 2016 yılında New Yorkta yaptığı kongrede de
asıl olarak bu konuyu ana tema hâline getirmemiş miydi? Şimdi
bununla ilgili çalışmaları sürdürüyoruz. Tabii, bununla
ilişkili önemli derecede bizde de enfeksiyon kontrol komiteleri çalışmalarını
sürdürüyor.
Bakın, bunun en önemli nedenlerinden birisi
nedir? Hijyenik olmayan koşullar, hastane fiziksel altyapıları
değil mi? Peki, şöyle bir bakalım ne yapmışız
biz? Hastanelerde 2002 yılında 870 tane yoğun bakım
yatağımız vardı, şu anda 16 bin yoğun bakım
yatağımız var. Yanık merkezleri en büyük bulaş
nedenlerinden bir tanesi. Şu anda 500 tane yanık
yatağımız var. 2002de kaç taneydi dersiniz? 35 taneydi.
Şimdi, bir de şehir hastaneleri bunu artıracakmış. E,
biz insanlara daha iyi fırsat, imkân sunuyoruz, içinde hijyenik
kuralları daha iyi uygulayabilecekleri -özel banyoları, tuvaletleri-
daha iyi imkânlar sunuyoruz. Allah aşkına, bu nasıl olur da
hastane enfeksiyonlarını artırır?
Sonra, bu dezenfektanla ilgili, bütün dezenfektanlar
Ulusal Bilgi Bankası kaydına tabidir, bunun dışında
bir şey alınması mümkün değildir. Her kim merdiven
altı diyorsa o merdiven altı dedikleri şeyi, gelsinler,
birlikte, beraber inceletelim, baktıralım, gerekiyorsa bir noktada
önlemi alalım diyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
Sayın Erkan Aydın bir özel sebepten dolayı -siz de biliyorsunuz-
içeriye size gelmişti.
BAŞKAN Evet, geç bile kaldı, treni
kaçırmasın.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ancak ona hitaben ama
doğal olarak grubumuza hitaben hocamızın suçlamaları ve
Bunu nereden biliyorsunuz? diye ifadeleri var. Uygun görürseniz, Sayın
Ceyhun İrgil yerinden bir dakika açıklama yapacak.
BAŞKAN Sayın İrgil, 60a göre
buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
30.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgilin, grup önerilerindeki
asıl amacın halk sağlığı sorununun
tartışılması ve bu konuda farkındalığın
artırılması olduğuna ilişkin açıklaması
CEYHUN İRGİL (Bursa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu, aslında, bir halk
sağlığı sorunu ve burada asıl amaç, niyet şu: Bu
konu tartışılsın, bu konuda farkındalık
artırılsın. Burada birçok rakam verilebilir yani hocamızın
verdiği, hocalarımızın verdiği rakamlar da
aslında kayıtlara geçmiş olan resmî rakamlar. Oysa hastane
enfeksiyonlarındaki önemli sorunlardan bir tanesi, resmî kayıtlara
geçmeyen rakamlardır. Bugün hastane enfeksiyonlarının temel
nedeni, yanlış antibiyotik kullanımı, personelin
eğitimsiz ve deneyimsiz olması ve malzeme kullanımı; en önemlisi
bu. Özellikle son yıllarda hastanelerde ciddi bir malzeme
sıkıntısı var. Sizin de başınıza
gelmiştir. Hastanede malzeme yokluğundan dolayı malzemeyi
yakınlarına aldırıyoruz veya hastaneler ucuz ve kalitesiz
malzeme almak zorunda kalıyor. Hastaneler çok borçlu olduğu için, çok
uzun vadede, çok ucuz ve kalitesiz malzemeleri alıyor ve tekrar tekrar
kullanıyorlar. Bu bir gerçek. Hastanelerde malzemelerin tekrar
kullanımına bağlı olarak gelişen hastane enfeksiyonu sayısında
artış var. Bizim hatibimizin ve grubumuzun dikkat çekmek
istediği nokta budur. Hastaneleri bu zilletten, bu
sıkıntıdan kurtaralım demeye getirmektedir. Özü budur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
ben de tutanağa geçsin diye. Çünkü konunun çok özüne yönelik olmamakla
birlikte Sayın Başkan dedi ki: 3 imza var, hiçbirisi tıp
mensubu değil. Erkan Aydın eczacı. Bütün kamudaki
eczacıların, hangi siyasi görüşten olursa olsun -Sayın
Bakan gayet iyi bilir- eczacı sayısının
azlığından dolayı sadece ilaç değil, tıbbi
malzeme, dezenfektanlar, bunlarla ilgili çeşitli sorumlulukları,
yükümlülükleri oluyor ve kamuda bu görevi eczacılar yapıyorlar.
Bunların aşılmasıyla ilgili de Türk Eczacıları
Birliğinin ciddi çalışmaları vardı, bunları
Sayın Bakan da yakından bilir. Ama konuyla ilgisiz bir kişi
tarafından verilmiş bir önerge değil, bizatihi kamu hastanelerinde
bu işten doğrudan sorumlu olan ve aldığı eğitimin
dışındaki yükümlülüklerden de şikâyet eden bir meslek grubu
mensubu tarafından verilmiştir.
Biz de eczacı olarak söyleyelim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Sayın Başkan
BAŞKAN Gayet hassas, önemli bir konu ve bu
konuda özellikle Sağlıkta Dönüşüm Projesini de
başarıyla gerçekleştiren Sağlık eski
Bakanlarımızdan -Başbakan Yardımcımız şu
anda- Sayın Akdağa söz verelim.
Buyurun.
31.- Başbakan Yardımcısı Recep
Akdağın, Türkiyede son on üç yıldır hastane
enfeksiyonlarını kontrol etme konusunda çok iyi bir sistem
kurulduğuna ve hastane enfeksiyonlarını önlemenin en önemli
yolunun el yıkama hususundaki hassasiyet olduğuna ilişkin
açıklaması
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Değerli Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Vatandaşımız hiç endişe
etmesin. Türkiyede son on üç yıldır hastane
enfeksiyonlarını kontrol etme konusunda çok iyi bir sistem
kurmuş durumdayız. Kurduğumuz sistem, bu işle ilgili
uluslararası meslek örgütlerinin, Dünya Sağlık Örgütünün
takdirini almış bir sistemdir.
Benden önce değerli arkadaşlarımdan
ifade edenler oldu. Hastane enfeksiyonları bütün dünyanın ciddi bir
problemi ancak şunu açıkça söyleyebilirim: Türkiyede alınan
tedbirlerle ve hekimlerimizin, çalışanlarımızın
dikkatli takipleriyle hastane enfeksiyonları aşağı
yukarı her yıl yüzde 8 ila 10 oranında azalmaktadır.
Dolayısıyla bu hususta Türkiye çok başarılı bir süreç
götürüyor ama gerçekten, antibiyotik kullanımını kontrol
altına almak gerekir, aksi takdirde risk her zaman var. Bu hususta da son
yıllarda yaptığımız çalışmalarla Türkiyede
antibiyotik kullanımı azalmaktadır.
Bir husus da şu: Şehir hastaneleriyle
ilgili konuşuldu. Şehir hastanelerinin en büyük özelliği
mekânların teknolojik açıdan daha mükemmel oluşu, hastanelerdeki
ameliyatların, yoğun bakımların hastane
enfeksiyonlarını önleyebilecek teknolojilere sahip
olmasıdır.
Ama yeri gelmişken söyleyeyim, yıllarca
riskli hastaları da takip etmiş bir hekim olarak söylüyorum, kanserli
hastaları takip etmiş bir hekim olarak: Ne yaparsanız
yapın, hastane enfeksiyonlarını önlemenin biricik yolu,
personelin el yıkama hususundaki hassasiyetidir. Bunun için eğitimler
yapıyor elbette Sağlık Bakanlığımız. Bu
eğitimler devam edecek.
Yeri gelmişken bütün sağlık
çalışanlara da Meclis sıralarından seslenmiş oluyorum.
El yıkama konusu, hastane enfeksiyonlarını önlemenin en önemli
ayağını teşkil etmektedir. Yoksa dezenfektan kullanarak
falan hastane enfeksiyonlarını zaten tek başına
engelleyemezsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Bitiriyorum.
BAŞKAN Bitirin lütfen, tamamlayın.
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Hastanelerimizin kullandığı bütün malzemeler standartlar
çerçevesinde kullanılmaktadır ama değerli milletvekillerimizin
belli vakalara özgü bir bilgileri varsa, bunları bize taktim ederlerse
bunlar hususundaki araştırmaları da yaparız.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Bakanım.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmında yer alan, hastane mikroplarındaki
artışın nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş
olan (10/2455) esas numaralı Meclis Araştırması
Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Şubat 2018
Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi (Devam)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul
edilmemiştir.
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkan Vekili Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş'ın Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Milli
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/2099) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu
(S. Sayısı: 519) (x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Dünkü birleşimde İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 519 sıra sayılı
Kanun Teklifinin birinci bölümünde yer alan 8inci maddesi kabul
edilmişti.
Şimdi, 9uncu madde üzerinde üç adet önerge
vardır, aykırılık sırasına göre okutup
işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 519 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 9uncu maddesinin teklif metninden
çıkarılması arz ve teklif ederiz
Filiz Kerestecioğlu Demir İbrahim Ayhan Sibel
Yiğitalp
İstanbul Şanlıurfa Diyarbakır
Dirayet Dilan Taşdemir Mehmet Emin Adıyaman Nihat Akdoğan
Ağrı Iğdır Hakkâri
Erol
Dora
Mardin
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen, Mardin
Milletvekili Erol Dora.
Buyurun Sayın Dora. (HDP sıralarından
alkışlar)
Önergeler üzerinde süre uzatımı
yapmayacağım, lütfen riayet edelim.
Buyurun.
EROL DORA (Mardin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 519 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifinin 9uncu maddesi üzerine söz aldım, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede son
yıllarda üniversite ve üniversite eğitimine ilişkin
politikaların geldiği en önemli nokta, eğitimin toplumsal
hareketlilik, toplumsal adalet, barış ve eşitlik gibi temel
özelliklerinin ikinci plana itilmesi ve üniversitelerin giderek piyasanın
taleplerine uygun bireyler yetiştiren kurumlar hâline gelmesidir.
Artık bilimsel araştırmada itici güç olarak merak demode bir
kavram hâline dönüşmüştür, bunun yerine araştırmalar piyasa
ve sermaye gruplarının hizmetinde gerçekleştirilmektedir.
Değerli milletvekilleri, son dönemde bilim
emekçisi olmanın giderek daha zorlu bir uğraş hâline gelmesi
gerçekliği söz konusudur. Bilim insanlarının yaşam ve
çalışma koşullarına ilişkin yapılan
araştırmaların bulguları, iş güvencesizliğinin,
işten atılmaların, özlük hakları konusundaki
eşitsizliklerin ve geçim kaygısının tetiklediği
ekonomik sorunların bilim emekçileri üzerinde büyük bir baskı
yarattığı yönündedir.
Değerli milletvekilleri, 2006dan sonra, her
ile bir üniversite politikasının yarattığı bir
kısır döngü söz konusudur. Öyle ki her açılan yeni üniversite
öğrenci sayısını da hızlı artırmakta ve
yetişmiş akademisyen ihtiyacı da sürekli büyümektedir. YÖKün
2016 verilerine göre, son on dört yılda akademisyen sayısı yüzde
100den fazla artmıştır. Ancak kendi içimizdeki bu rakamlara
bakıp kendimizle övünmeyi bir kenara bırakarak dünyanın geri
kalanında ne olup bittiğine bakmamız gerekir. Örneğin,
ABDde her yıl 61 bin, Rusyada 27 bin, Almanyada 25 bin, Japonya ve
İngilterede ise 17 bin doktora öğrencisi mezun olurken Türkiyede bu
rakam sadece 4.500dür ve asıl ihtiyacı karşılayabilmesi
için bu rakamın en az 3 katına çıkarılması
gerekmektedir.
Ülkelerin nüfusuna göre doktora yapmış
insan sayısına bakıldığında ise durumun vahameti
daha da iyi anlaşılmaktadır. Çinde her bin kişi
başına 2,2; ABDde 1,5; Avrupa Birliğinde 1,5 doktora mezunu
düşerken Türkiyede bu oran ne yazık ki sadece 0,4tür.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir akademisyen öyle hemen, kolayca yetişmiyor; dört
yıl lisans, iki yıl yüksek lisans ve dört yıl doktora
öğrenimiyle en az on yıl gerekiyor. Özgün bir doktora tezini ortaya
koyabilme sürecinin zorluğu, bu süreyi on iki-on üç yıla
çıkarabilmektedir. Bu rakamların üstüne, doçent olmak için gereken
ders verme deneyimi, çalışma ve yayın için en az üç dört
yıl ve profesör olmak için de bir beş yıl daha eklemek
gerekmektedir. Dikkatinizi çekerim, en az yirmi yıllık zorlu ve bir o
kadar da zahmetli bir sürecin sonucunda fikirleri ve verdiği dersleri
olgunlaşmış, ulusal ve uluslararası yayınlar
yapmış, yüksek lisans, doktora tezleri yönetmiş ve jürilerde
bulunmuş nitelikli bir akademisyen ancak yetişmiş
olmaktadır.
Değerli milletvekilleri, darbe girişiminin
hemen ardından, üniversitelerden 4.225 akademisyen hızla
görevlerinden uzaklaştırılmıştır. 15 vakıf
üniversitesi kapatılarak bu kurumlarda çalışan 2.808
öğretim elemanı bir gecede işsiz kalmıştır.
Hükûmet YÖKü kaldıracağına YÖKü daha da
kurumsallaştırmıştır. Merkezî otoritenin etkin
olduğu, üniversite özerkliğinin olmadığı bir yerde
özgürlükler gelişebilir mi? Tarih, akademik özgürlük ve üniversite
özerkliğinin ihlal edilmesinin her zaman entelektüel gerileme
dolayısıyla sosyal ve ekonomik bir duraklamayla sonuçlandığını
bizlere göstermektedir.
Ülkemizdeki bu kaygı verici gidişatın
tersine çevrilmesi ve evrensel standartlarda bilim özgürlüğünün
üniversitelerimizde tesisi için gerekli adımları bir an evvel, vakit
kaybetmeksizin atmanın ve herkesin soluk alabileceği gerçek bir
üniversiteyi yaratmanın siyasi iktidarın hepimize borcu olduğunu
bir kez daha belirtiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın Bayraktutan, size 60a göre söz
vereceğimi ifade etmiştim.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
32.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın, Artvinin
Arhavi ilçesindeki organize sanayi bölgesine ilişkin arazilerin
kamulaştırma işlemleri tamamlanmasına rağmen bedellerin
ödenmemesine ilişkin açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Başkanım, Artvinin Arhavi ilçesindeki
organize sanayi bölgesine ilişkin, arazilerin istimlaklerine ilişkin
kamulaştırma işlemleri tamamlanmış, vatandaş gerekli
bedellerin altında olmasına rağmen bu yeri ihtiyari olarak
idareye vermiş ama aradan geçen kırk beş günlük zaman
içerisinde, yüzlerce aileyi ilgilendiren bu kamulaştırma sorununa
ilişkin olarak ne yazık ki bedeller
yatırılmamıştır. Vatandaş bu bedellerin
yatırılması konusunda bugüne kadar devletten, idareden,
Hükûmetten gerekli olgunluğu beklemiş ama ne yazık ki kırk
beş günlük süre geçmiş olmasına rağmen vatandaş
mağdur durumdadır. Vatandaş haklı olarak şunu
sormaktadır: İdare ve devlet kendi alacağına gerekli yasal
faizi uygulamakta ama borçlu olduğu durumda, kırk beş günü
aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen ve bedeller
arazilerin gerçek değerlerinin altında olmasına rağmen, anlaşmanın
varlığına rağmen ne yazık ki devlet bu konuda ödemeden
kaçınmaktadır. Buradan bir kere daha -Sayın Başbakan
Yardımcısı da burada- Hükûmetin gerekli
duyarlılığı göstermesini
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/2099) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu
(S. Sayısı: 519) (Devam)
BAŞKAN Madde
üzerindeki ikinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
(2/2099) esas numaralı Kanun Teklifinin 9uncu maddesinin birinci
paragrafının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Kamil
Aydın Baki
Şimşek Zühal
Topcu
Erzurum
Mersin Ankara
Deniz
Depboylu Mehmet
Erdoğan Fahrettin
Oğuz Tor
Aydın Muğla Kahramanmaraş
Üniversite veya yüksek teknoloji enstitülerinde
ikinci öğretim kapsamında yürütülecek tezsiz yüksek lisans
programlarının açılması, bu programlarda fiilen ders veren
öğretim üyeleri ve öğretim görevlilerine ödenecek ek ders ve
sınav ücretleri, aşağıda belirtilen esaslara uyulmak
kaydıyla ilgili üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü yönetim
kurulunun teklifi üzerine Yükseköğretim Kurulu tarafından
belirlenir.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Katılmıyoruz Değerli Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen,
Kahramanmaraş Milletvekili Fahrettin Oğuz Tor.
Buyurun Sayın Tor. (MHP sıralarından
alkışlar).
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 519 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 9uncu maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sizleri ve
izleyenleri sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
9uncu madde kısaca, Yükseköğretim
Kurulunda ikinci öğretim kapsamında tezsiz yüksek lisans
programlarının açılması, alınacak, ödenecek ücret gibi
hususları düzenlemektedir. Bugün 190a yaklaşan kamu ve vakıf
üniversitelerinde 7 milyondan fazla öğrenci okumaktadır. Her yıl
ortalama 1 milyon 250 bin genç üniversitelerden mezun olmaktadır. Bugün 1
milyondan fazla gencimiz ellerinde diplomayla iş aramaktadırlar.
Yarım milyona yakın atanamayan öğretmen vardır.
İşsizlik, atanamayan öğretmen sayısı kanayan bir
yaradır. Bu, gelecekte daha da ağırlaşacaktır, görünen
odur.
Bu vesileyle -tabii, Sayın Millî Eğitim
Bakanı olsa daha iyi olurdu ama ben Sayın Başbakan
Yardımcımızın da ileteceğini düşünüyorum- kanayan
diğer bir yara olan sözleşmeli öğretmen uygulamasına
değinmek istiyorum kısaca. Millî Eğitim Bakanlığı
geçmişte sözleşmeli öğretmen alımı yapmış
ise de bunlar kadroya geçirildiklerinden açıkları kapatmak için
yeniden sözleşmeli öğretmen uygulamasına geçilmiştir.
Sayın Bakanın verdiği bilgilere göre, Şanlıurfaya 17
bin öğretmen atamışız, bunun 13 bini yıl sonuna kadar
ayrılmıştır; Vanda 11 bin sözleşmeli öğretmenden
9 bini; Şırnaka 7.500 öğretmen atanmış, bunun 6.800ü
görevinden ayrılmıştır. Sadece 3 vilayete atanan 35 bin
sözleşmeli öğretmenden 28.800ü ayrılmıştır,
ayrılanların oranı yüzde 82dir. Daha sonraki süreçlere
baktığımızda bu oran daha da artmıştır. Bu
sürdürülebilir bir durum değildir; Sayın Bakanın beyanına
göre de bu sürdürülebilir bir durum değildir.
Değerli milletvekilleri, öğretmen
açığının kapatılması olmazsa olmazımızdır.
Eğitimden daha önemli bir şey olamaz. Ancak bu şekilde bir
sözleşmeli öğretmen uygulamasının sürdürülebilir
olmadığı göz önüne alınarak derhâl yeni tedbirler
alınmalıdır. Sözleşmeli öğretmenlerin istihdam
amacı özellikle öğretmen sıkıntısı çeken
Güneydoğu ve Doğu Bölgelerinin altı yıl gibi bir süreyle
sıkıntılarını gidermek ise de bu kapsamda
atamaları yapılan sözleşmeli öğretmenlerle ilgili sahadan
gelen bilgiler ve tarafımıza iletilen görüşler ciddi
sıkıntıların olduğu yönündedir. Özellikle bölgede
görev yapan Millî Eğitim yöneticileri atanan öğretmen
sayılarından memnun olmakla birlikte, oluşan problemleri
gidermede ciddi sıkıntılar yaşamaktadırlar. Zorunlu
çalışma süresinin uzunluğu ve mazeret atamalarına
kapalı oluşu bu problemin kaynağını oluşturmaktadır.
Atanan öğretmenlerin çok büyük çoğunluğu genellikle genç
öğretmenler olup görevlerden istifa yolunu seçmektedirler. Görev yapmakta
olanlar ise çalışmak zorunda olan, uzun süre atanmamış veya
özel eğitim kurumlarında ve dershanelerde görev yapmış,
tecrübeli ama evli, aileleri parçalanmış; Sayın Bakanın
tabiriyle, eşi yerine işi tercih eden öğretmenlerdir. Yerel
yöneticilerin ifadesiyle, birçok aile dramına şahit
olunmaktadır, boşanma vakaları artmıştır.
Sözleşmeli öğretmen mutsuzdur, mutsuz öğretmeni mesleğine
konsantre edemezsiniz. Durum budur.
Sözleşmeli öğretmen uygulaması birçok
haksızlığı da beraberinde getirmiştir. Kadrolu
öğretmen ile sözleşmeli öğretmen arasındaki özlük
hakları farklılıkları ciddi boyuttadır. Aynı
okulda, aynı derse giren öğretmenler arasında maaş, ders
saati, sınav ve kurs ücreti kalemlerinde 300-500 TL arasında net
farklar vardır, sözleşmeli öğretmen aleyhinedir tabii ki bu.
Kadrolu öğretmenin birinci derece yakını vefat ettiğinde
yedi gün ücretli izin verildiği hâlde sözleşmeli öğretmende bu
üç gündür. Tabii, Vanda, Ağrıda çalışan bir
öğretmenin İzmire üç günde nasıl gidip geleceğini siz
değerlendirin. Sözleşmeli öğretmenlerden yüzde 14 oranında
sigorta primi kesilmektedir. Aynı görevi yapanlar arasında bu
ayrım neticede mutsuzluğun da kaynağını
oluşturmaktadır.
Sözleşmeli öğretmen uygulaması bir
zorunluluktan kaynaklanmış ise de alınan tedbirlerle daha
uygulanabilir bir hâle gelecektir. Çözüm, birinci olarak şunu söylüyorum:
Aynı yerde dört yıl sözleşmeli artı iki yıl kadrolu
olmak üzere altı yıllık süre çok uzundur,
azaltılmalıdır; iki artı bir olarak yarıya
düşürülmelidir.
İkincisi, kadrolu öğretmenlerle
aralarındaki her türlü ücret farklılığı
giderilmelidir. Daha önceden olağanüstü hâl tazminatı şeklinde
olağanüstü hâl bölgesinde uygulanmıştı; bu, üniversitelerde
-YÖK Kanununda da var- geliştirme ödeneği adı altında
uygulanmıştı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Devamla)
Tamamlayayım Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde uzatmıyoruz,
tamamlayın siz.
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Devamla) Hemen
tamamlıyorum Başkanım, birkaç cümle kaldı. Çok önemli bir
konu Başkanım.
BAŞKAN Buyurun.
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Devamla)
Üniversitelerde -öğretim üyesi arkadaşlarımız biliyor-
geliştirme ödeneği özellikle gelişmekte olan üniversitelerde
uygulanıyor, mahrumiyet bölgeleri tespit edilerek kademeli olarak
sözleşmeli öğretmenlere de uygulanmalıdır. Tabii, sanayiye
teşvik veriyoruz, sanayiye verelim, vermeyelim demiyorum ama eğitim
çok daha önemli diyorsak eğitime de öğretmenlere de bir teşvik
vermemiz lazım. Özellikle geçmişte uygulanan olağanüstü hâl
tazminatı öğretmenlere de uygulanabilir, yoksa atananların yüzde
90ının istifa ettiği, göreve başlayanların mutsuz
olduğu sözleşmeli öğretmen uygulaması eğitime ciddi
bir katkı sunmayacaktır diyorum.
Yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 519 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 9uncu maddesiyle 2547 sayılı
Kanunun değiştirilen ek 27nci maddesinin birinci
fıkrasındaki "programların açılması, ibaresinden
sonra "öğrencilerden alınacak öğretim ücretleri,
ifadesinin eklenmesini arz ve talep ederiz.
Gaye Usluer Mustafa
Akaydın Sibel
Özdemir
Eskişehir Antalya İstanbul
Atila Sertel Mustafa Ali Balbay Ceyhun
İrgil
İzmir İzmir Bursa
Kamil
Okyay Sındır
İzmir
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde İzmir
Milletvekili Kamil Okyay Sındır konuşacaktır.
Buyurun Sayın Sındır. (CHP
sıralarından alkışlar)
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; halk arasında
yardımcı doçent kanun teklifi olarak da bilinen 519 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 9uncu maddesi üzerine söz almış
bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, dün de vurgusunu
yaptım; söz konusu kanun teklifini, Sayın
Cumhurbaşkanının bu yardımcı doçentlikle ilgili
itirazları sonucunda, talebi üzerine -daha hafif olması
anlamında talebi üzerine diyorum- bir anda YÖK Başkanı, bütün
YÖK, Üniversitelerarası Kurul, rektörler, huzurunuzda bütün milletvekili
arkadaşlarımız, önce ilgili bakanlıklar harıl
harıl çalışarak hazırlayıp Meclisimizin gündemine,
huzurumuza sundu ve bizler de bunu konuşuyoruz,
tartışıyoruz. Teklifle gelen madde yardımcı
doçentliğin varlığını ortadan kaldırmıyor,
adını değiştiriyor. İçerik değil, şeklî;
belki ufak tefek atamayla ilgili
Olumlu değil, hatta tam tersine olumsuz
sonuçlar yaratacak maddeler manzumesi olarak bir torba yasa şeklinde
huzurumuza geliyor, biz de tartışıyoruz.
Evet, iktidar partisinin, Adalet ve Kalkınma
Partisinin değerli milletvekillerinin oylarıyla, her zaman
olduğu gibi, yine geçecek. Bu konuyu dün değişik
boyutlarıyla ifade ettim ama bir başka konuya da ben dikkatinizi
çekmek istiyorum. Biliyorsunuz, 696 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamedeki taşeron işçilerle ilgili sözde Kadroya geçiriyoruz.
gibi bir düzenleme aslında kadroya geçirme değil, tam tersine
şeklî bir düzenleme ve hatta iyi bir etki yaratmadı, sonuç
itibarıyla ne yazık ki bir sürü mağduriyeti ortaya
çıkardı, üzülerek söylüyorum. Örneğin, daha geçtiğimiz
günlerde, İzmirde Kadroya geçeceğim. heyecanını
taşıyan 2.500 işçi bir anda kendisini sokakta buldu. Emekli,
daha önce emekli olup çalışan, emekliliğe hak kazanmış
olan, hatta yaş itibarıyla henüz yaşını
doldurmadığı hâlde emekliliği hak eden ve hükümlü
statüsünde olanların tamamı yeni durumda şirkete maalesef
alınamadı. Ortaya çıkan büyük bir mağduriyet var, bu
insanlar açlığa terk edilmiş durumda.
Değerli arkadaşlar, önceki düzenleme
taşerondu. Taşerona karşıydık çünkü emeğin
sömürüsü diyoruz taşerona, çünkü hakkın gasbedilmesi diyoruz,
işçiyi köle gibi çalıştırma düzeni, köleleşme düzeni,
köleleştirme düzeni diyoruz. Taşeron değil,
çalışanların tamamının eşit statüde, eşit
işe eşit ücret bağlamında kamuda
çalıştırılması gerektiğini söylüyoruz.
Sonuç değişti mi? Kamuda 657
sayılı Kanuna tabi memur statüsü yine var; sözleşmeli personel,
sözleşmeli memur statüsü yine var; kadrolu işçi yine var, belediye
şirketi dediğimiz kamu kaynaklı şirketlerde
çalışan ve belediyelerde -varsa, verilmişse kendilerine- grevli,
toplu iş sözleşmeli sendikal hakları olan işçi statüsünde
olanlar yine var. Daha önce özel sektörde, taşeron işi yapan
diğer şirketlerde belediyeye hizmet alımı
sözleşmeleriyle hizmet veren işçiler şimdi belediyenin
şirketine aktarılıyor; değişen hiçbir şey yok,
hatta statüleri bile korunarak, ücret iyileştirmesi söz konusu olmadan,
çalışma koşulları iyileştirilmesi söz konusu olmadan,
hatta ve hatta ücretlerinde bir artış da önlenerek yeni durumda
alınıyor.
Ama diğer yandan hükümlülerin, hükümlü
statüsünde olanların 4857 sayılı İş Kanununun 30uncu
maddesine göre, özel sektörde ve kamuda belirli oranlarda -ki kamuda yüzde 3
oranında engelli, yüzde 2 oranında hükümlü-
çalıştırılma zorunluluğu varken bunu bile yok sayarak
hükümlü statüsünde olanların bu belediye şirketlerine geçişi ne
yazık ki söz konusu olamıyor. Sadece İzmirde 2.500ün üzerinde
bu statüdeki işçi şu anda bütün aileleriyle sokakta, aç, perişan
hâlde. Türkiye geneline
yaygınlaştırdığımızda 150 bin, 180 bine
varıyor.
Sayın Bakan, sizden ricam, bunlara bir çözüm
getirmeniz, bu çözümü getirmeniz diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
9uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
10uncu madde üzerinde üç adet önerge vardır,
ayrı ayrı okutup işleme koyacağım.
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 519 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 10uncu maddesiyle 2547 sayılı
Kanuna eklenen EK MADDE 40ın aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Gaye
Usluer Mustafa Akaydın Sibel Özdemir
Eskişehir Antalya İstanbul
Ceyhun
İrgil Mustafa
Ali Balbay Atila
Sertel
Bursa İzmir İzmir
EK MADDE 40- Lisansüstü, doktora tezleri ve tüm
bilimsel yayınlar yetkili kurum ve kuruluşlar tarafından
gizlilik kararı alınmadıkça, bilime katkı ve
denetlenebilirliği sağlamak amacıyla Yükseköğretim Kurulu
Ulusal Tez ve Yayın Merkezine gönderilir. Tez ve yayınlar
Yükseköğretim Kurulu tarafından elektronik ortamda erişime
açılır.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK
VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Bursa Milletvekili
Ceyhun İrgil konuşacaktır.
Sayın İrgil, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CEYHUN İRGİL (Bursa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlarım.
Arkadaşlar, bu maddede getirilen, ilk kez de bu
yasa teklifinde yer alan olay ulusal bir tez arşivi
oluşturulması. Bu arşiv meselesi YÖKle konuşulmuştu;
sağ olsunlar, bütün gruplar da anlayış gösterdi ve ilgi de
gösterdi, aynı duyarlılıkla YÖK de teklif içerisine aldı ve
bir ulusal tez arşivi oluştu. Bunun temel amacı şu:
Şimdi, doçentlikte YÖK aşamasındaki sözlü sınavın ehemmiyetinin
kalmaması veya tamamen ortadan kaldırılmasıyla birlikte
eser ve yayınların ve çalışmaların ehemmiyetinin ve
ciddiyetinin ortaya konması daha önemli hâle geldi. Neden? Çünkü
artık eserlerin niteliğinin ve en önemlisi de etik
yapısının iyi denetlenmesi gerekiyor. Neden bu tez arşivine
ve ulusal bir arşive ihtiyaç var? Birincisi, eserlerin denetlenmesi ve
niteliğinin kontrol edilmesi açısından ama en önemlisi
şeffaflık açısından ama bundan da önemlisi bu ülkenin bir
bilimsel arşive ihtiyacı var. Yani bir konuda çalışma
yapmak isteyen insanlar o konuyla ilgili ne yapılmış,
başkaları ne yapmış, bunu gidip görmeliydi. O yüzden bu
arşiv çok önemli. Bu arşivin eğer altyapısı iyi oluşturulursa
çok işe yarayacaktır ama asıl önemli olan, bu arşiv
denetime açık olacak. Yani biri tezinde birinden intihal yaptıysa,
sizin tezinizden çaldıysa o zaman siz bu tezi şikâyet edebilir
olmalısınız bu arşiv düzeninde yani oraya bir tıkla
girmelisiniz. Bu tezi şikâyet et. ya da Bu yayınla ilgili
bildirimde bulun. diye bir buton olmalıdır. O yüzden biz bu
çalışmayı önemsiyoruz.
Neden bu önemli? Arkadaşlar, bir gerçeği
kabul edelim; ülkenin her alanında yolsuzluk olduğu gibi, maalesef,
akademik alanda da ciddi bir yolsuzluk var ve özellikle sahte tez, paralı
makaleler, tez dükkânlarından ısmarlanan tezler, intihaller, kopya
yayınlar, başkasına yazdırılmış
yayınlar, yancı yayınlarda imza sahibi olma,
başkasının emeğini kullanma, emek hırsızlığı,
kalitesiz dergilerde yapılan çalışmalar; çeviri, kopya
çalışmalar, projeler; başkasını sınava sokarak
geçirmeler, ücretle yazdırılan kitap ve çalışmalar,
verileri oynanmış araştırmalar, soru çalarak sınav
geçenler; torpil, siyaset, yandaşlıkla statü edinenler; FETÖ
aracılığıyla kariyer sahibi olanlar, özel üniversite ve
yurt dışında kariyeri kuşkulu olanlar ve feodal
ilişkiler ve ailevi ilişkilerle üniversitelerde yer bulanlar; bu bir
realite. Biz bunun önüne geçmedikçe, akademide bir etik yapıyı
oluşturmadıkça akademide sağlıklı bir bilimsel
ortamı oluşturmamız mümkün değil.
Ben diliyorum ki bu Ulusal Tez Merkezi daha
genişletilerek tüm yayınların da içine
alındığı bilimsel yayınlar için de genel, ulusal bir
arşiv olur, hem Türkiyenin kültürel ve bilimsel hayatına bir genel
bakış açısı getirir ve bir depolama hizmeti görür hem de denetim
açısından bu intihallerin ve yolsuzlukların önüne geçer.
Ama burada asıl önemli konu şu:
Şimdiye kadar yapılmış olanları ne
yapacağız, onlarla ilgili ne yapılacak? Onlarla ilgili önerim
şudur, YÖKe defalarca bu konuyu dile getirdik: Bu intihaller ve eser
sahtekârlıklarıyla ilgili, ne zaman olursa olsun -ki YÖKün de böyle
bir talebi vardı- zamanaşımı olmaksızın,
eğer bir adam intihalle doçent olmuşsa doçentlik unvanının
iptal edilmesi gerekir. Biz bunu ısrarla savunuyoruz.
Doçentlik konusu açılmışken kalan
süremde bir kez daha bir konuyu, bir mağduriyeti dile getirmek istiyorum.
Bildiğiniz gibi, yasal düzenleme yaparken kazanılmış
hakların korunması, yeni hak kayıplarına yol açmaması,
var olan durumu da daha da iyileştirmesi ve ileriye
taşıması esas olmalıdır. Subjektif mülakat gibi atama
kriterlerinin siyasallaşmış rektörlere
bırakılması, kadrolaşma gibi akademinin geleceğine ve
gelişimine darbe vuracak bir uygulama. O yüzden, fırsat varken -bugün
son gün- bu yasa üstünde, bunda bir düzenlemeye gidilmesinde büyük fayda var.
Burada birçok öğretim üyesi akademisyen arkadaşımız var.
Bunun için de basit bir önerimiz var: Eğer bu mülakat illa olacaksa
üniversiteler boyutunda, hiç olmazsa kadro atamalarındaki inceleme mülakatını
yapacak olan jüri YÖK ve ÜAK tarafından kurayla belirlensin Hocam,
kurayla.
EMRULLAH İŞLER (Ankara) Öyle olacak
zaten.
CEYHUN İRGİL (Devamla) Hayır,
burada rektöre bırakılıyor.
EMRULLAH İŞLER (Ankara) ÜAK
CEYHUN İRGİL (Devamla) Onu isterseniz
bir daha konuşalım.
Ama asıl önemli bir başka mağduriyet
var: Hâlihazırda -biz onu maalesef Komisyonda dile getirdik ama bu
açık buraya kadar geldi- doçent olan ama yardımcı doçentlik
kadrosunda olanlar, yıllardır doçent unvanını
kullanmış olmasına rağmen yani yardımcı doçent
unvanını kullanmış olmasına rağmen bu teklifle
doktor öğretim üyesi statüsüne düşüyorlar. Bu bir mağduriyet, ne
olursa olsun bir statü kaybı. O yüzden, bunların mağduriyetini
gidermek için de zaten hak ettikleri doçent kadrolarına
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
CEYHUN İRGİL (Devamla) Şunu bir
-teknik bir konu- tamamlayabilir miyim Başkanım?
BAŞKAN Peki, tamamlayın hadi.
CEYHUN İRGİL (Devamla) Zaten şu
anda ek ders ücretlerini doçent kadrosu üzerinden, o statüden alıyorlar.
Şimdi, bunlar doktor öğretim üyesi statüsüne geriliyor. Bu
sayının çok olduğunu zannetmiyorum ama bu yasa teklifi
içerisinde bu arkadaşların mağduriyetini mutlaka gidermek
lazım.
Ben o yüzden bütün Meclisin ve özellikle akademisyen
öğretim üyelerinin bu konuya duyarlılık göstermesini, doçent
unvanı almış ama yardımcı doçentlik kadrosunda zaten
yıllardır çeşitli hak kayıplarına
uğramış bu arkadaşlarımızın mağduriyetlerinin
bir de statü kaybıyla daha da derinleştirilmemesi için bir önlem
alınmasını ve bu tasarıda bir cümleyle bu insanların
haklarının iade edilmesini bekliyorum.
Hepinize çok teşekkür ediyorum, sağ olun.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan (2/2099) esas numaralı
Kanun Teklifinin 10uncu Maddesindeki EK MADDE 40ın
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep
ederiz.
Zühal Topcu Kamil
Aydın Saffet
Sancaklı
Ankara Erzurum Kocaeli
Ruhi Ersoy Baki
Şimşek
Osmaniye Mersin
EK MADDE 40- Lisansüstü tezler yetkili kurum ve
kuruluşlar tarafından gizlilik kararı
alınmadığı sürece, faydalanmak üzere
kullanıcılara ve bilime katkı sağlamak amacıyla
Yükseköğretim Kurulu Ulusal Tez Merkezi tarafından elektronik ortamda
erişime açılır.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Kocaeli
Milletvekili Saffet Sancaklı.
Buyurun Sayın Sancaklı. (MHP
sıralarından alkışlar)
SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Öte
yandan, bizi televizyonları başında izleyen büyük Türk milletini
de aynı şekilde saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, tabii, üniversitelerle ilgili birkaç
cümle söyleyeceğim. Çok değerli arkadaşlar, uzmanlar bu konuda
teknik olarak eleştiriler yaptılar, çözüm önerileri de söylediler.
Ben biraz daha fazla alandan konuşmak istiyorum çünkü mümkün olduğu
kadar üniversitelere öğrencilerin daveti üzerine seminerlere gitmeye
çalışıyorum, onlara biraz tecrübelerimi aktarıyorum
özellikle spor konusunda; spor yapan ile yapmayan arasındaki fark,
başarı nasıl gelir, vizyon nasıl oluşur şeklinde.
Onun için, alandayım, devamlı üniversitelerin oradayım; çok da
zevkle gidiyorum ve öğrencilerle bire bir de sohbet ediyorum, sonra hemen
yanlarından ayrılmıyorum.
Şimdi, gördüğüm bir iki tane konudan
bahsetmek istiyorum size. Tabii, 186 tane üniversitemiz var ve 7 milyon
öğrenciden bahsediyoruz yani Türkiye'nin geleceğinden bahsediyoruz.
Bu çocuklar ne kadar iyi eğitim alırsa, vizyonları ne kadar gelişirse
ülkemizin geleceği de aynı paralelde ilerleyecektir.
Benim bahsetmek istediğim bir iki konudan bir
tanesi, bu uyuşturucu konusu. Şimdi üniversitelere gidiyorum. Tabii,
bu sentetik hap denilen iğrenç madde artık o kadar kolay elde
edilebiliyor ki şu anda istatistiklerde, maalesef, uyuşturucu
yaşı 10a düşmüş vaziyette, ilkokullara kadar
düşmüş vaziyette. Bunun da en büyük nedenlerinden bir tanesi çok
ucuz, bu sentetik hapları 5 TLye, 10 TLye bulabiliyorlar. Tabii,
üniversitelere çok da fazla karışılmıyor
dışarıdan. Sadece polisiye tedbirlerle de bunu çözmemiz mümkün
değil. Biz yıllardır Ülkü Ocaklarının
başlatmış olduğu Uyuşturucuya Hayır
kampanyasında da -özellikle üniversitelere de bu konuda gidiyorum-
yıllık ortalama 70-80 öğrenciyi uyuşturucudan
kurtarıyoruz Ülkü Ocakları olarak, yardım ediyoruz. Buna da
devam ediyoruz. Bununla ilgili de Ülkü Ocaklarına teşekkür ediyorum.
Tabii, bu öyle bir mesele ki bu, dünyanın
problemi ama maalesef ülkemizde de bu çok ciddi bir problem. Üniversitelerde bu
danışmanlık adı altında verilen hizmetlerin acaba
daha mı profesyonelce yapılması lazım, yoksa bu konularda
başka tedbirler mi almamız lazım; bunu da biraz düşünmemiz
lazım, kafa yormamız lazım.
Bir de bir şey daha gördüm. Bu öğrenciler
beni davet ettiği zaman genelde
Sosyal kulüpler adı altında
kulüpler var okullarda. Gittiğim birkaç yerde gördüğüm birkaç
şeyi söyleyeyim. Sosyal kulüp adı altında maalesef terör
örgütü propagandası yapılıyor. O arkadaşlarla da oturup
sohbet ettim. Çünkü ben gidiyorum, konuşmaya başlıyorum,
görüyorum, hemen ayrılıyorlar anfiden, grup grup
ayrılıyorlar. Maalesef bazıları bu konuda da gereksiz
konuşmalar yapıyor, gereksiz şeyler yapıyor. Orası
üniversite, herkesin fikrine saygımız olacak ama terör örgütü
propagandası yapılıyor.
Aynı şekilde benim bir daha tavsiyem
Bu
danışmanlık adı altında üniversitede faaliyet
gösteren birimin daha profesyonelce mi olması lazım diye de
düşünmeden geçemiyorum.
Bir tane ufak bir sorun daha var, bu da yurt
yetersizliği. Öğrencilerin şikâyetleri bunlar, kendileriyle
konuştum da öyle anlatıyorum. Tabii, devletimiz ciddi yurtlar
yaptı fakat üniversiteler de çok arttığı için yetmiyor.
Biliyorsunuz, daha önce o cemaat yurtları vardı, bunlar kapatılınca
çocuklar dışarıda kaldı ve belli evlerde kalmaya
çalışıyorlar. E maddi imkânsızlıklar var, bu da
başka sıkıntılar yaratıyor. Sayın
Bakanımız da buradaydı az önce. Dışarıdan iş
adamlarının yapması lazım bazı şeyleri. Evet,
insanlar da yapmak istiyor ama kriterlerini mi biraz yumuşatmak lazım
acaba? Çünkü yatırılacak para ile dönecek para arasında ciddi
bir fark var. E iş adamları da kazanmayacağı bir yerde bir
iş yapmak istemiyor. Acaba bu yurtlarla ilgili biraz esnek davranabilir
miyiz?
Onun dışında, Sayın Bakana 2
tane teşekkürüm var, kendisine de biraz evvel ilettim. Mustafa Kemal
Atatürkün dediği gibi, ben sporcunun zeki, çevik ve
ahlaklısını seviyorum. Bizim bu beden eğitimi yüksekokulu
öğrencileri
50 bin civarında mezun var ve bunlar atanamıyordu
hiçbir yere, kadro da alamıyordu. Bunlar bizim geleceğimizi
yönlendirecek gençleri yetiştirecek, Türkiye Cumhuriyetinin
geleceğini kuracak arkadaşlardı. Bu konuyla ilgili ben burada
birkaç defa konuşma da yaptım, Sayın Bakanla da özel
görüştüm, basından da biraz yüklendim Sayın Bakana. Sayın
Bakan da sağ olsun, bir müjde verdi, 3 bin öğrenci 2018
yılında Gençlik ve Spor Bakanlığının kadrosuna
atanacak. Bir ay önce açıkladı da çocuklar arıyor beni Ne zaman
başlayacağız? diye. Biraz evvel Bakan Beye de onu sordum
-buradan arkadaşlar da duysun diye söylüyorum- dedi ki: İllere göre
ihtiyaç listesi hazırlanıyor, çok yakında bitecek ve
alımlar başlayacak. Buradan bunu da belirteyim.
Bir de son bir şey, benim branşımla
ilgili; 3. Lig oyuncularının askerlik problemi vardı, büyük
sıkıntı çekiyorlardı, onu da dile getirmiştik. Gençlik
ve Spor Bakanımız onunla ilgili yazıyı Millî Savunma
Bakanlığına gönderdi, her an o da inşallah çıkacak.
Sayın Bakanımızdan da rica ediyoruz biran önce bitirsinler diye,
bu da ciddi bir sorundu.
Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum,
sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Çok teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Madde üzerindeki son önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 519 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 10uncu maddesinde yer alan yetkili kurum
ve kuruluşlar tarafından gizlilik kararı alınmadıkça,
ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Filiz Kerestecioğlu Demir İbrahim Ayhan Sibel
Yiğitalp
İstanbul Şanlıurfa Diyarbakır
Dirayet Dilan Taşdemir Mehmet Emin Adıyaman Nihat Akdoğan
Ağrı Iğdır Hakkâri
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen
Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp.
Buyurun Sayın Yiğitalp. (HDP
sıralarından alkışlar)
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
519 sıra sayılı Kanun Teklifinin 10uncu maddesi üzerinde
partim adına söz almış bulunmaktayım.
Biz, az önce bahsettiğimiz gibi, 10uncu
maddede yer alan yetkili kurum ve kuruluşlar tarafından gizlilik kararı
alınmadıkça ibaresinin değiştirilmesini istiyoruz çünkü
bizim için her şeyin açık, şeffaf ve erişilebilir
olması gerekiyor. Bilimsel faaliyetlerin tümü de bunlardan gelir.
Eğer bilimsel faaliyetlerin önünü açmazsanız beraberinde intihal,
emek hırsızlığı gibi birtakım sorunlarla
karşı karşıya geliriz, bundan dolayıdır ki biz
erişimin açık olmasını ve herkesin ona, o bilimsel
çalışmalara erişmesini istiyoruz.
Bu bağlamdan bağımsız olmayan ve
bugünlerde çokça bahsi geçen operasyonlardan bahsetmek istiyorum
arkadaşlar. Tam 17 Şubat günü gözaltına alınıp
tutuklanan Profesör Doktor Sayın Onur Hamzaoğlundan biraz bahsetmek
istiyorum. Üniversitelerin bağımsız olmasını, üretim
alanı olmasını, bilim üretmesini istiyoruz lakin bunun önünde en
fazla da baskıyı academiaya yapıyoruz. Bu barış
isteyenleri, çatışma istemeyenleri, savaş istemeyenleri
kriminalize eden, tamamen suçlu gibi gösteren bir siyaset izleniyor; oysa
siyaset bu değildir. İnsanlar bilimsel olarak da bakabilir, bilimsel
olarak da bakmayabilir, fikrini söyleyebilir, barış isteyebilir; ya
bir insanı insan eden barış istemesidir, savaştan uzak
durmasıdır, çatışmadan uzak olmasıdır, ölüm
istememesidir; bundan daha doğal, daha erdemli bir şey olamaz. Ama
biz erdemleri yok eden, çürüten bir siyasetle karşı
karşıyayız. Bakın, hayatını halk
sağlığına, özgür yaşama, eşitlik ve emeğe,
demokrasi ve barış mücadelesine adamış bir insandan
bahsediyorum öyle sıradan bir insandan değil ve bunun için
yıllarca ama yıllarca bedel ödemiş, emek vermiş ve
durduğu yerden ödün vermemiş bir insandan bahsediyorum.
Bakın, Sayın Onur Hamzaoğlu ne
yapmış, kısaca bilimsel özgeçmişini anlatmak istiyorum
size: Kendisi Türkiye'nin sayısı sınırlı olan
epidemiyologlarından biridir ve 2011 yılından beri
Uluslararası Sağlık Politikaları Birliği Avrupa
Yönetim Kurulu üyesidir ve nitelik açısından Avrupada, dünyada çok
prestiji olan dergilerde çalışmaları
çıkmıştır. Aynı zamanda akademik ve bilimsel
çalışmalarıyla sayısız ödül almış bir
insandır ve bir halk sağlıkçısı olarak da özellikle
Kocaelideki sanayi atıklarının neden olduğu bebek
ölümlerine karşı da çok iyi, sağlıklı bir
çalışma yapmıştır. Ve buna rağmen böyle bir
insan, şu anda bu bilimsel yönü görünmez kılınmış,
emeği görünmez kılınmış, barış istemesi
terörize edilmiş ve bir sabah beşte evi basılmış ve
evi basıldıktan sonra iki gün gözaltında kalmış, iki
gün gözaltı boyunca ne ailesine ne avukatlarına haber edilmiş,
Ankaraya nakledilmiş ve sekiz gün gözaltında kaldıktan sonra
hemen tutuklanmış. Şimdi, böyle bir bakış
açısına sahip, böyle kıymetli çalışma yapan bir
profesörden bahsediyoruz. Böyle bir insanın halk
sağlığı adına çalışma yürütmesi gerekirken,
durduğu yerden öğrenci yetiştirmesi gerekirken barış
istedi diye görevden alınan 400 akademisyenden biri. Şimdi her
şeyiyle problem olan bir durumdan bahsediyoruz.
Bakın, hocam, sizler akademisyensiniz ve siz,
ifade özgürlüğünü her platformda söylüyorsunuz. Böyle bir duruma
karşı sessiz kalacak mısınız yani akademik
kimliğiniz buna uygun mudur? Ben bunu sormak istiyorum, bireysel olarak
fikrinizi merak ediyorum: Akademik bakış açınız bunu
kaldırabiliyor mu? Bu kadar sağlam, gerçekten kıymetli
çalışma yapmış, her yerde değer gören, objektif
koşullarla baktığınızda son derece saygın bir
insanın tutuklanmasını nasıl karşılıyorsunuz?
Barış istedi diye tutuklanmasını nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Söylenecek çok söz var, biz burada defalarca çok
şey söyledik, hep böyle savunmada kalındı ve gerçekten
değerli olan, kıymetli olan, üreten, emek edenler de maalesef ve
maalesef şu anda cezaevlerinde tutuklu ve yoğun baskı
altındalar.
Bize düşen şudur: Yıllardır hep
şiddet üzerinden giden bir politika izlendi, hiçbir sonuç
alınmadı; her güvenlik politikası daha çok acı getirdi,
daha çok ölüm getirdi ve buna bakmak yerine, tam tersi, güvenlikte ve
şiddette ısrar edip hâlen ve hâlen ölümleri, tutuklanmaları
artırmak hiç kimseye, insan olmanın hiçbir erdemine
yakışmaz. Bize düşen bir an önce bu yanlıştan dönmek
ve demokrasi mücadelesi veren, barış isteyenlere saygılı
durmak ve gerçekten onların kıymetini bilmektir.
Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
10uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına
dair bir önerge vardır, önergeyi okutup Komisyona sunacağım.
Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılırsa önerge üzerinde yeni
bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt
çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden
kaldıracağım.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 519 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 10uncu maddesinden sonra gelmek üzere
aşağıdaki maddenin eklenmesini ve sonraki maddelerin buna göre
teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 11: 2547 sayılı Kanuna
aşağıdaki geçici madde eklenmiştir:
"Geçici Madde 75 - Öğretim Üyesi
Yetiştirme Programı (ÖYP) kapsamında atanan ve kadro statüleri
2547 sayılı Kanunun 33/A maddesine dönüştürülmeyen
araştırma görevlileri ile bu program kapsamında
doktoralarını başarı ile tamamlamış ve bu süreçte
ilişiği kesilmiş olan araştırma görevlileri, KHK ile
ilişiği kesilenler hariç, kadrolarının bağlı
bulunduğu kurumlara müracaatları halinde yapılacak kapsamlı
güvenlik soruşturmaları neticesinde, hiçbir terör örgütü ve illegal
yapı ile bağlantısı veya iltisakı olmaması
koşuluyla hiçbir işleme gerek kalmaksızın 331A
kapsamında yeniden atanır. "
Gaye
Usluer Mustafa
Akaydın Sibel
Özdemir
Eskişehir Antalya İstanbul
Atila
Sertel Mustafa Ali
Balbay Ceyhun
İrgil
İzmir İzmir Bursa
BAŞKAN Sayın Komisyon, önergeye salt
çoğunlukla katılıyor musunuz?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli)
Salt çoğunluğumuz olmadığı için
katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Komisyon önergeye salt çoğunlukla
katılmamış olduğundan önergeyi işlemden
kaldırıyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
müsaadenizle
BAŞKAN Sayın Özel, buyurun.
İsterseniz 60a göre
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Şimdi şöyle: Onu
talep edeceğim ama bu konu çok önemli. Maalesef, aslında İç
Tüzük görüşmelerinde sade süre kısıtlamaları değil de
kaliteli yasama değerlendirilse tam burada üzerinde beş dakika konuşmak
lazım. Yeni bir madde ihdası teklif ediliyor, çok önemli bir sorun
var ama anlatma imkânı yok. Keşke imkân olsa, konuşulabilse. O
yüzden ben şöyle bir teklifte bulunacağım size: Hem Ceyhun
Hocamıza bu konuyla ilgili hem de eğer talep ederlerse diğer partilerden
birer arkadaşımıza kısaca söz verirseniz yerlerinden bu
konuda
Tamam, burada halledemiyoruz belli ki ama bu çok yakıcı bir
sorun, ÖYPlilerin sorunu. Bakarsınız, partiler arası bir
başka uzlaşı imkânı çıkar ileriye dönük veya
tekririmüzakareyle bir çözüm imkânı olur. O yüzden biz Ceyhun Beye söz
vermenizi talep ediyoruz.
BAŞKAN Sayın İrgil, size 60a göre
bir dakika süreyle söz veriyorum.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
33.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgilin, ÖYPlilerin
sorunlarını çözmek için Meclisi duyarlılığa davet
ettiğine ilişkin açıklaması
CEYHUN İRGİL (Bursa) Çok teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri, arkadaşlar; bu siyasetüstü bir mesele. Burada 9 bine
yakın genç akademisyen, bizim ülkemizin çocukları, kendi
yetiştirdiğimiz gençlerimiz söz konusu. Bu, Mecliste defalarca
konuşuldu, biz dile getirmekten yorulduk, siz dinlemekten belki
bıkmadınız ama bütün gruplar bu konuda hemfikirken, bütün
partiler bu sorunun yakıcılığını, ÖYPlilerin bir
haksızlığa uğradığını kabul
etmişken, üstelik bu ÖYPlilerin bir bölümü şu an üniversitelere
kabul edilmişken, diğerlerine ayrımcılık
yapıldığı açıkça ortadayken, bunun hiçbir gerekçesi
yokken, bu arkadaşlara yapılan bu mağduriyetin düzeltilmesini
istiyoruz. Aksi takdirde, Meclis buna bir çözüm bulmazsa Türkiye devleti
açısından gelecekte büyük hukuki sorunlara yol açacak. Aynı
zamanda, geçin hukuki sorunları, maddi kayıpları, çok önemli bir
insan sermayesini harcıyoruz arkadaşlar. Gelin, yapmayın,
etmeyin, bu insan sermayesini harcamayın. Bu çocuklar başka devlette,
başka bir iktidarın döneminde ÖYPli olmadı, Türkiye Cumhuriyeti
döneminde ve sizin iktidarınızda ÖYPli oldular. O yüzden, gelin,
burada, bu Mecliste bu arkadaşlarımıza artık
kalıcı bir çözüm bulalım, bu insanları heba etmeyelim
arkadaşlar. Üniversiteler zaten boşaldı. Bu insanları biz
yetiştirdik, doktoralarını bitirmek üzereler, bunları
sokağa atmayalım. Lütfen, bu konuda bütün Meclisi duyarlılığa
davet ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
CEYHUN İRGİL (Bursa) Ve bir kez de
şunu duymak istiyorum: Niye karşı çıkıyorsunuz, neden
itiraz ediyorsunuz; mantıklı bir gerekçe söyleyin.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Topcu, buyurun.
34.- Ankara Milletvekili Zühal Topcunun, bu yasa görüşmeleri
bitmeden ÖYPlilerle ilgili konunun çözülmesini rica ettiğine ilişkin
açıklaması
ZÜHAL TOPCU (Ankara) Teşekkür ediyorum,
sağ olun.
İnsanı yaşat ki devlet
yaşasın ama görüyoruz ki biz birçok hayali -gerçekleştirememe
üzerine- söndürmeye çabalıyoruz. Evet, dün biz bu konuda bir önerge
vermiştik -ama önergemiz reddedildi- 50/D ve ÖYPden mağdur olan genç
arkadaşlarımızın 33/A kadrolarına, herhangi bir terör
örgütüyle veya illegal yapılarla ilişiği olmayan, böyle bir
şeyle ortaya çıkmamış, belgesi temiz olan
arkadaşlarımızın bu kadroya aktarılmasına yönelik
ama görüyoruz ki dün yine burada bu madde reddedildi ve bu maddenin
reddedilmesiyle beraber yine bu Meclisten
Bakın, parti ayrımı
yapmadan, herkesin, özellikle, ülkenin geleceğine yönelik böyle bir umut
bağladığı bir dönemde bu Mecliste bu madde reddedildi, bu
gençlerin 33/Aya geçirilmesi maddesi güncellenmedi. Bunun için diyoruz ki:
Lütfen, gelin, bu maddenin tekrar üzerinde durulması lazım. Bu
arkadaşlarımızın geleceğinin herhangi bir rektörün
veya dekanın söyleyeceği bir söze bağlı kalmaması
lazım. Bunun içindir ki
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ZÜHAL TOPCU (Ankara) Bir uzatabilir miyiz süreyi?
BAŞKAN Lütfen tamamlayın.
Buyurun.
ZÜHAL TOPCU (Ankara) Teşekkür ediyorum.
Evet, çok mağdur olan
arkadaşlarımız var. Hepsi evini barkını kurdular ama
görüyoruz ki inanın, ayrılmaya kadar giden, bazı psikolojik
sorunlara kadar giden birtakım zorluklar içerisindeler. Hak kayıpları
var, geleceklerine yönelik kayıpları var. Onun için, bu problemin
burada bir an önce çözülmesi lazım ve biz biliyoruz ki bu iktidar bunu
yapmaya muktedir ve yetkili. Zaten Milliyetçi Hareket Partisi olarak da biz
destekliyoruz, muhalefetteki diğer arkadaşlarımızın da
desteği var. Onun için, bir an önce burada bu yasa görüşmeleri
bitmeden bu konunun çözülmesini sizden Başkanımız olarak rica
ediyorum.
BAŞKAN Çok teşekkür ediyorum.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/2099) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu
(S. Sayısı: 519) (Devam)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, 11inci
madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 519 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 11inci maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
Gaye
Usluer Mustafa
Akaydın Sibel
Özdemir
Eskişehir Antalya İstanbul
Atila
Sertel Mustafa
Ali Balbay Ceyhun
İrgil
İzmir İzmir Bursa
Kazım
Arslan Bülent
Yener Bektaşoğlu
Denizli Giresun
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde Giresun Milletvekili
Bülent Yener Bektaşoğlu konuşacaktır. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Bektaşoğlu,
Konuşmuyorum. diyorsunuz ama bugün maşallahınız var her
zamanki gibi. (CHP sıralarından alkışlar)
Evet, teveccüh bir hayli yoğun.
Buyurun.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Bugün Meclisimiz önemli anlardan birisini
yaşıyor. Şimdiye kadar toplumsal taleplere, eğitim ve
öğretimin ihtiyaçlarına göre ilgili bakanlığın
hazırladığı tasarılar, teklifler Bakanlar Kurulundan
Komisyona gelir, orada düzenlenerek Meclis gündemine alınır idi ama
maalesef, bugün görüştüğümüz bu teklif, Adalet ve Kalkınma
Partisi Genel Başkanı Sayın Cumhurbaşkanının bir
toplantıda yaptığı konuşmada verdiği talimatla
hazırlandı. Kendileri bu Yardımcı doçentliği
kaldırıyoruz. dedi, Sayın Bakan ve YÖK Başkanı bunu o
gün öğrendiler; emir telakki ettiler, taslak hazırlandı, Meclise
geldi. Bu tasarıya öncelikle böyle bir yöntemle
hazırlandığı için karşıyız kesinlikle. Emir
komuta zincirinin son halkası olmadık ve olmayacağız da.
Böylesine önemli düzenlemeler getiren bir
tasarı sadece rektörlerle sözde toplantılar yapılarak alelacele
değil, dünyadaki akademik sistemler incelenerek üniversitelerimizden,
alanında uzmanlaşmış kişilerden, eğitimin
paydaşlarından, sendikalardan, kanunun muhatabı
akademisyenlerden görüş alınarak, tartışılarak
gerçeklere uygun ve sorunları çözen bir anlayışla
hazırlansaydı kabul görürdü ama maalesef görmedi. Bırakın
bunu, Komisyonda görüşlerimiz, önerilerimiz dahi dikkate
alınmadı. Keşke bugün burada üniversitelerimizin,
akademisyenlerimizin, öğrencilerimizin ana sorunlarını
konuşmuş olsaydık ama Sayın Cumhurbaşkanının
tek derdi yardımcı doçentlik oldu. Umarım ki kanun hükmünde
kararnameyle fahri doktoralıların asil durum yerine geçeceğini
ilan ettirmez, biz de bu kanunu yapmakla hükümlü olmayız.
Değerli arkadaşlar, bugün ülkemizde, allak
bullak edilmiş, değişikliklerle delik deşik edilmiş,
ahı gitmiş vahı kalmış millî eğitim sistemimiz
var. Ne idiği belirsiz vakıflar, cemaatler, dernekler eğitimin
paydaşı hâline getirildi, okullarda cirit atıyorlar,
çocuklarımızın kişilik gelişmesine engel olacak
yayınlar dağıtıyorlar. Laik, demokratik cumhuriyeti koruma
andı yerine şeriat andı içiriyorlar. Öğrenciler
sınavdayken sınav sistemi değiştirildi maalesef bu ülkede.
Bir dahaki yıl liselere nasıl girileceği dahi hâlâ belli
değil. TEOG belirsizliği devam ediyor, sürüyor. Bu yıl sonunda
438 bin mezun durumda aday, 653 bin mezun olacak adayla toplam 1 milyon civarında
öğretmen atama bekliyor olacak. 100 bini aşkın öğretmen
açığı var. 2017 KPSS puanıyla en az 40 bin öğretmenin
mülakatsız ataması yapılmalı ki sorun kısmen
çözülebilsin. Derslik, bina gibi eğitimin altyapısında saymakla
bitmez pek çok sorun varken AKP eğitimin üstyapısına el
atıyor, orada, ağır aksak da olsa yürüyen sistemi bozmaya,
karmaşık hâle getirmeye çalışıyor.
Değerli arkadaşlar, üniversitelerimizin
sorunu doçent, doktor, öğretim görevlisi, doktor öğretim görevlisi
sözcüklerinin yer değiştirerek, yeni isimler üreterek çözülmez. Bu
unvanların değerleriyle, akademik içerikleriyle oynamak yeni sorunlar
yaratır, üniversitelerimizde iş barışı bozulur kaos ve
kargaşa doğar. Doktora yaparak yardımcı doçent unvanı
elde eden 34 bin akademisyenin statülerinin değiştirilmesi,
kazanılmış hukuki, ekonomik, sosyal, özlük haklarına el
konulması bile bu iddiayı kanıtlamaktadır. Bütün dünya
üniversitelerinde akademik unvan elde etmenin ilk adımı olarak kabul
edilen yardımcı doçent doktorluğun isminin
değiştirilmesinin, doçent olmadaki prosedürlerin ve statülerin
değiştirilmesinin kime ne yararı olacak? Üniversitelerde
eğitimin kalitesi mi artacaktır? Amaç kadrolaşmaktır
maalesef.
Üniversiteler sarayın arka bahçesine
döndürülmektir. Bütün atama yetkilerinin, unvan belirleme
kurallarının AKP Genel Başkanının
atadığı rektörlere bırakıldığı bir
düzen kuruluyor. Elemeden, değerlendirmeden, akademik süreçten geçmeden
kolayca doçent olan kişiler bu kadrolara atanmak ve özlük
haklarını elde etmek için o rektörlerin emrine girecekler;
milletvekilleri, il başkanları bu işte daha çok etkin olacaklar.
Akademisyen olma zincirinin halkası içinde siyaset kurumu da dolaylı
olarak yer alacaktır. Bu süreçlerde liyakat
taşımayacağı için de kalite daha da çok düşecektir.
Peki sormak isterim: Hâlâ kripto FETÖ örgütlenmelerinden
arındırılmamış, soruşturmaların sürdüğü
üniversitelerin rektörlerine ne kadar güveniyorsunuz? Bu kadar yetkiyi
nasıl kullanacaklarını nereden biliyorsunuz?
Değerli arkadaşlar, bu teklifin sorun
yaratacak maddelerinden birisi de örnek, 9uncu madde. İkinci öğretim
ve tezsiz yüksek lisans ücretlerinin üniversiteler tarafından belirlenmesi
öngörülüyor. Bu uygulama üniversitede eğitimi daha da rant alanı
hâline getiriyor. Parası olanlar parayı çok isteyen üniversiteleri
tercih edecek. Böylece, iki türlü mezun öğrenci tipi olacak, eğitimde
fırsat eşitliği ortadan kalkacaktır. Dolayısıyla
bu konu piyasa koşullarına, rekabete, üniversitelerin takdirine,
aşırı kâr hırslarına
bırakılmamalıdır. Yetki, Bakanlar Kurulunun belirlediği,
alt-üst sınırlı ücret politikaları doğrultusunda
hareket eden Yükseköğretim Kurumunda kalmalıdır.
Biz, Anayasada belirtilen eğitim öğretim
hakkına riayet edilmesinden, sosyal hukuk devleti
anlayışına uygun davranılmasından yanayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Devamla) Bana
ek süre yok mu?
BAŞKAN Buyurun, tamamlayın.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Devamla)
Parasız eğitim, parası olmayanların çocuklarının
da eşit, adil biçimde üniversite eğitimi alacağı bir
Türkiye istiyoruz.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; kısaca bu teklifle, partili
Cumhurbaşkanının atadığı rektörlerle zaten
kuşatılarak bilimden, bilimsel düşünceden
uzaklaştırılan, özgürlük ve özerklikten yoksun
bırakılan üniversitelerin akademik yapısı kontrol
altına alınmak isteniyor.
Kanun hükmünde kararnamelerle muhalif kabul edilerek
uyduruk gerekçelerle iş ve aşlarından edilen nitelikli
akademisyenlerinden yoksun bırakılan üniversitelere bir de bu yolla
darbe vurulmak isteniyor. Oysa üniversiteler bilim üreten kurumlardır. Bir
ülkenin üniversitelerinde ne kadar çok bilimsel yayın ve
araştırma yapılırsa, ne kadar çok bilim üretilirse,
üniversiteler toplumu ne kadar değiştirir, dönüştürürse,
öğrencilerini ne kadar çok sosyalleştirirse, ülkesine karşı
sorumlu bireyler olarak yetiştirirse o ülkeler gelişir. Bunun yolu
da, özerk ve özgür üniversitelerden, nitelikli, kaliteli, çağdaş
eğitimden geçer.
Evet, başta 12 Eylül kurumu olan YÖKü
kaldırarak inşallah bunu sağlayacağız.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 519 sıra
sayılı Kanun Teklifi'nin 11inci maddesinde yer "doktor
öğretim üyesi" ibarelerinin "asistan profesör"
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İbrahim Ayhan Filiz
Kerestecioğlu Demir
Sibel Yiğitalp
Şanlıurfa İstanbul Diyarbakır
Mehmet Emin Adıyaman Dirayet Dilan Taşdemir Nihat Akdoğan
Iğdır Ağrı Hakkâri
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER
(Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Önerge üzerinde söz isteyen
Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman.
Buyurun Sayın Adıyaman. (HDP
sıralarından alkışlar)
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, 519 sıra sayılı Kanun Teklifi
AKP Grubunun sunduğu bir teklif. Az önceki hatibin de izah ettiği
gibi, aslında Sayın Cumhurbaşkanının bir
talimatıyla Meclis gündemine gelen bir teklif. On beş yıllık
AKP iktidarının belki Türkiye siyaset tarihinde görülmemiş
derecede bürokrasiden yargıya, İŞKUR üzerinden işçi
atamasından, işçi çalıştırılmasından meslek
örgütlerine, sivil toplum örgütlerine, meslek odalarına kadar partizanca
atamalar yapmadığı, müdahale etmediği tek bir alan yok.
Belki bunların içerisinde on beş yıllık siyasal
iktidarı boyunca en çok üzerinde uğraştığı, en
çok değiştirdiği, en çok müdahale ettiği alanların
başında da hiç şüphesiz eğitim sistemi gelmekte.
İlkokuldan üniversitelere kadar AKPnin müdahale etmediği, ele
geçirmediği, kendi yandaşlarını atamadığı
tek bir kurum kalmadı. Dolayısıyla bu teklifle de aslında
hedeflenen şey yardımcı doçentlik statüsünü bertaraf edip
üniversitelerde yandaş akademisyenler atama, tıpkı kanun hükmünde
kararnamelerle nasıl ki kendisine muhalif gördüğü bütün
akademisyenleri üniversiteden attıysa bu sefer yeni kadrolar tesis etmek
ve üniversiteleri âdeta kontrolü altına almak.
Madem bu konu üzerinde konuşuyoruz. Bu
vesileyle ben ilimin bir üniversitesi olan Iğdır Üniversitesinin
birtakım sorunlarını da bu vesileyle gündeme getirmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Iğdır
Üniversitesi, 2008 yılında kurulmuş genç bir üniversite
aslında. Yeni bir üniversite olmasına rağmen,
baktığımızda, kurulduğu günden beri Hükûmetin
üniversitelere tahsis ettiği bütçeler sıralamasında
Iğdır Üniversitesi hep alttan 3üncü, 4üncü, 5inci sırada.
Dolayısıyla Iğdır Üniversitesinin bu on yıllık
geçmişine rağmen altyapı ve üstyapı sorunları hâlâ
çözülmüş değil, çözülmediği gibi her yıl bütçe tahsisinde
de Iğdır Üniversitesine en düşük bütçe tahsis ediliyor.
Bakın, mesela, 2017 yılı bütçesinden
üniversiteye tahsis edilen bütçe 69 milyon 959 bin liraydı. Bu yıl
yani 2018 yılı için Iğdır Üniversitesine tahsis edilen
bütçe 72 milyon 46 bin lira yani 2 milyonluk bir artırım söz konusu.
Ama üniversite sıralamalarında gördüğümüz nedir? Iğdır
alt sıralarda bir noktada. Şimdi, böyle düşük bir bütçeyle
Mesela Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı örneğin yurtlar yok,
öğrencilerin ciddi sorunları var, ev kiraları yüksek, bütçe
düşük. Bunun yanında örneğin Tuzluca ilçemizde meslek
yüksekokulu kurulmuş ama dört yıldır meslek yüksekokulunun
açılması için hiçbir kaynak ayrılmıyor. İsmi Tuzluca
Meslek Yüksekokulu ama öğrencileri Iğdırda geçici bir binada
eğitim yapıyor, aradan dört yıl geçmiş olmasına
rağmen.
Yine, 7 fakülte kurulmuş ama yeteri kadar bölüm
açılmıyor, yeteri kadar akademisyen kadrosu yok. YÖKe
başvuruluyor. YÖK yeni bir fakültenin açılmasına ya da yeni
bölümlerin açılmasına izin vermiyor. Yani özcesi AKPnin her zaman
yaptığı gibi tabela üzerinde üniversite, üniversite olmaktan
öteye lise düzeyinde tutma ve hiçbir katkı sunmama ama bunun üzerinden her
ilde reklam yapma gibi bir çabanın içerisine girmektedir.
Değerli arkadaşlar, dolayısıyla
bir kurumsal yapı oluşturulurken sadece isimle kurmak, sadece bir
tabela üniversitesi yapmak ya da bunun siyaset aracı hâline getirilmesi
hem siyaset ahlakına hem bu ülkeye bir fayda getirmez.
Dolayısıyla yapılan bu düzenlemenin de gerçekten üniversiteye,
bilim alanına ve akademisyenlere hiçbir faydası yok.
Yardımcı doçentlik statüsünü düşürürken bu insanların hak
kaybına uğradığını göz önünde bulundurmanız
lazım. Ama maalesef AKP çoğunluğu bunu dikkate almıyor.
Neden almıyor? Muhalefet partileri önergeler veriyor, bu teklifteki
eksikliklerin giderilmesi, daha düzgün bir düzenlemenin yapılması
için Cumhuriyet Halk Partisi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) -
Tamamlıyorum Başkanım.
BAŞKAN Ne de olsa soyadınız
Adıyaman.
Buyurun.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) Evet,
fahri hemşehriyiz.
Cumhuriyet Halk Partisi önergeleri AKP
çoğunluğu tarafından reddediliyor. Halkların Demokratik
Partisi daha olumlu, daha düzgün bir düzenleme, bir yasa geçsin diye teklifler
veriyor, AKP çoğunluğu tarafından reddediliyor. Milliyetçi
Hareket Partisi önergeler veriyor, yine reddediliyor. Yani anlaşılan
şu: 3 muhalefet partisinin bu ülkenin çıkarlarına,
faydalarına, üniversitenin ve bilimin gelişmesi konusunda objektif ve
pozitif hiçbir katkıları yok, tek bildikleri doğru AKP
çoğunluğunun bildiği doğrudur. Biz yaptık, biz
doğru yaptık, siz ne söyleseniz kulaklarımız
tıkalı, hiçbir önergeyi, hiçbir teklifi dikkate almıyoruz, böyle
dedik, böyle çıkacak. Evet, maalesef öyle çıkacak. Ama her zaman
yaptığınız gibi, belki bir yıl geçmeden, bir buçuk
yıl geçmeden A, bu olmadı, yeniden bozalım, yeni bir düzenleme
yapalım. diyeceksiniz. Bunu geçmişteki pratiğinizden biliyoruz.
Geçmişte altı ay, yani kanunlaştırdıktan altı ay
sonra değiştirmek zorunda olduğunuz kanun teklif ve
tasarıları var. Bunları da geçmişinizden biliyoruz.
Dolayısıyla bu yaklaşımınız da
sağlıklı değil diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
11inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
12nci madde üzerinde üç adet önerge vardır,
aykırılık sırasına göre okutup işleme alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 519
sıra sayılı Kanun Teklifinin 12nci maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
Gaye Usluer Mustafa
Akaydın Sibel
Özdemir
Eskişehir Antalya
İstanbul
Kazım Arslan Bülent
Yener Bektaşoğlu Ceyhun
İrgil
Denizli Giresun
Bursa
Atila Sertel Mustafa
Ali Balbay
İzmir İzmir
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER
(Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Denizli
Milletvekili Kazım Arslan.
Buyurun Sayın Arslan. (CHP
sıralarından alkışlar)
KAZIM ARSLAN (Denizli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 519 sıra sayılı Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifinin 12nci maddesinde vermiş olduğumuz önerge
üzerine söz aldım. Hepinizi öncelikle sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, gerçekten bir yasa
teklifi görüşüyoruz. Bu yasa teklifi aslında köklü çözümler
üretmeyen, palyatif bir çözümü ortaya koyan, esas olan üniversitelerin köklü
çözümlerini ve üniversite eğitiminin kalitesinin artması
noktasındaki çalışmaları içermeyen bir teklifle
karşı karşıyayız. Şimdi, görüştüğümüz,
bugün kanunlaşacak bu teklifte toplamda 187 üniversiteyi, 7 milyon 700 bin
üniversite öğrencisini, 150 bin öğretim elemanını
yakından ilgilendiren bir düzenlemeyle karşı
karşıyayız. Tabii, bu düzenlemeyle birlikte üniversitelerin
köklü sorunlarına, önemli sorunlarına çözüm getirebiliyor muyuz?
Maalesef, bu teklifte bununla ilgili bir düzenlemeyi göremiyoruz. Onun için
2547 sayılı Yükseköğretim Kanununu sil baştan alarak
önemli değişiklikleri ortaya koymak suretiyle bu
değişikliğin görüşülmesinin, kanunlaşmasının
çok daha faydalı olacağını belirtmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, üniversitelerimizin
çok önemli sorunları var. Bu sorunlar sadece yardımcı
doçentliğin kaldırılmasıyla çözülebilecek sorunlar
değil. Yardımcı doçentliğin kalkmış
olmasıyla birlikte sadece bir unvanı değiştirmiş
oluyoruz, onun dışında değişen bir şey yok ama
onunla birlikte birçok kanunda ve kanun hükmünde kararnamelerde
değişiklik yapıyoruz. Hâlbuki bizim, üniversitelerimizin daha
özerk olması açısından bilimsel özerkliği öne çıkaran,
mali özerkliği öne çıkaran, idari özerkliği öne çıkaran
düzenlemeleri yapmamız gerekiyor ki eğer bu konuda düzenlemeleri
yapabilirsek üniversitelerimizin hem dünya üniversiteleri arasında yer
almasına hem de üniversite eğitiminin kalitesinin yükselmesine olanak
sağlayacak bir çalışmayı ortaya koymamız gerekiyor.
Bunu koyamıyorsak biz burada gerçekten boşuna kürek çekiyoruz, boşu
boşuna uğraşıyoruz, hiç olmadık bir düzenlemeyle burada
vakit geçiriyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
üniversitelerimizin aslında yeniden ele alınması gerekmektedir.
Üniversitelerimizin son zamanlarda gerek kontenjan yönüyle gerek idari yönüyle
gerekse rektör atamaları yönüyle ele alınmasının çok
faydalı olacağını düşünüyorum. O nedenle, eğer
siz rektörü Cumhurbaşkanının atamasına
bırakırsanız, üniversitelerde ortaya çıkarmaya
çalıştığımız rekabeti orada yok etmiş
olursunuz. O nedenle, öncelikle bu rektör atamalarının yine seçimle
yapılmasına olanak sağlayacak bir düzenlemeye geçilmesi ve kanun
hükmündeki bu yöndeki kararnamenin de mutlaka geri alınması,
kaldırılması gerekmektedir. Sadece bu değil;
üniversitelerimizin, tabii, daha verimli, daha üretken olması
açısından; daha iyi, kaliteli öğrenciler yetiştirmesi
açısından; eğitimin kalitesinin artması açısından
da aslında yapılacak birçok işe, işleme de ihtiyaç var.
Özellikle bir iş adamı olarak şunu
söylemek istiyorum: Üniversitelerimizi sanayiciyle iş birliği yapacak
bir düzeye getirmek zorundayız. Yabancı dili öne çıkaracak,
yabancı dili öğrenmiş olan bir üniversiteyi ortaya çıkarmak
zorundayız. Eğer bunları yapamıyorsak üniversitelerde
kaliteyi artıramayız.
Değerli arkadaşlarım, birçok
soruşturma yürütülüyor üniversitelerde, FETÖyle ilgili birçok
öğretim üyesi görevden alınıyor, açığa
alınıyor. Elbette ki suçları varsa
cezalandırılsın ama bunlar gönderilirken, yerine başka
tarikatlara yer vermek suretiyle üniversitelerde yeni tarikatların
yuvalanmasına da olanak sağlayan bir çalışmayı da
görüyoruz. O nedenle, bunlardan vazgeçmeliyiz, üniversitelerimize sahip
çıkmalıyız diyorum.
Hepinize çok teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan (2/2099) esas numaralı
Kanun Teklifinin 12nci maddesiyle eklenen geçici madde 11'in
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep
ederiz.
Saffet
Sancaklı Kamil
Aydın Zühal
Topcu
Kocaeli Erzurum Ankara
Fahrettin
Oğuz Tor Ruhi
Ersoy İzzet
Ulvi Yönter
Kahramanmaraş Osmaniye İstanbul
"GEÇİCİ MADDE 11- Bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Jandarma ve Sahil Güvenlik
Akademisinin; "yardımcı doçent" kadro unvanı ilgili
mevzuatı uyarınca "doktor öğretim üyesi şeklinde,
"okutman", "uzman" ve "eğitim öğretim
planlamacısı" kadro unvanları ilgili mevzuatı
uyarınca "öğretim görevlisi" şeklinde
değiştirilir ve bu şekilde değiştirilen
"yardımcı doçent kadrolarında bulunanlar "doktor
öğretim üyesi kadrolarına, "okutman "uzman" ve
"eğitim öğretim planlamacısı kadrolarında
sürekli atamalı olarak bulunanlar "öğretim görevlisi"
kadrolarına başka bir işleme gerek kalmaksızın
atanmış sayılır. Okutman kadrolarına süreli olarak
atanmış bulunanlar ise başka bir işleme gerek
kalmaksızın "öğretim görevlisi kadrolarında süreli
olarak istihdam edilir
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER
(Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen
İstanbul Milletvekili İzzet Ulvi Yönter.
Sayın Yönter, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
İZZET ULVİ YÖNTER (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 519 sıra
sayılı Kanun Teklifi hakkında partimiz adına söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Zeytin Dalı Harekâtının 34üncü
gününe girmiş bulunuyoruz. Bu süre zarfında şehadete ulaşan
vatan evlatlarına huzurlarınızda Allahtan rahmet diliyorum,
hâlen tedavisi süren kardeşlerimize acil şifalar temenni ediyorum.
Çok şükür, bugün Afrinin batısındaki Sarı
Uşağı ve Rahmanlı köylerinin de terörden temizlendiği
anlaşılmaktadır. Bunlar memnuniyet verici gelişmelerdir.
Dileğimiz ve temennimiz bir an önce, süratle Afrinin mücavir
alanlarının terörden tamamıyla temizliği, terörden
tamamıyla arındırılması ve Afrine Türk
Bayrağının şüphesiz ki çekilmesidir, dikilmesidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 519 sıra sayılı Kanun Teklifini
konuşuyoruz. Kanun teklifi tamamıyla yardımcı
doçentliğin görünüşte kaldırılmasına
odaklanmış durumda. Üniversitelerin bilimsel açmazlarını
konuşmuyoruz, öğretim üyelerinin kapasitelerini,
vizyonlarını konuşmuyoruz, üniversite yani yükseköğretimin
stratejik geleceğini konuşmuyoruz. Keşke, gönül isterdi ki,
beklerdik ki, ümit ederdik ki üniversitelerdeki felsefi değişimi
konuşabiliyor olsaydık. Keşke üniversitelerde köklü bir
değişimi ele alabilseydik, bu değişimden kastım
şüphesiz zihniyettir, bunu konuşabilseydik.
Yardımcı doçentlik aslında isim
bazında, evet, değişiyor fakat öz itibarıyla herhangi bir
değişikliğe uğramıyor ve bu kardeşlerimizin
meselelerinin, taleplerinin duyulması da ayrıca önemli, ayrıca
değerli, ayrıca takdire şayan fakat biz zarfa bakarken mazrufu
ihmal ediyoruz, biz ağaca bakarken ormanı gözden
kaçırıyoruz. Dolayısıyla üniversitelerimizdeki biriken,
yükselen, çoğalan, günbegün katlanan sorunları her ne hikmetse hasıraltı
yapıyoruz, böylelikle çözüleceğini ümit ediyoruz.
185 üniversite olmasıyla Türkiye, üniversite
alanında, eğitim alanında, öğretim alanında,
entelektüel seviyede takdir edersiniz ki belli bir noktaya gelmiş
olmayacak. Üniversite sayısını değil, üniversitedeki
kaliteyi keşke artırabilseydik. Fakat geldiğimiz bu aşamada
bunu yapamadığımız görülüyor.
Değerli arkadaşlarım, üniversitedeki
meseleleri bütün arkadaşlarımız konuşuyor. Mevcut kanun
teklifiyle ilgili değerlendirmelerimizi parti grubumuz adına
arkadaşlarımız da ifade ediyor, diğer partiler de söylüyor.
Ben sürem azalırken iki hususun
altını çizip sözlerime son vermek istiyorum. Birinci mesele, konuşmamın
başında Afrin Harekâtından, 20 Ocakta başlayan Zeytin
Dalı Harekâtından bahsettim. Buradan tüm kahramanlarımıza
selam ve hürmetlerimizi gönderiyoruz, Allah onları muvaffak etsin, Allah
onları korusun. Orada özellikle
Her fırsatta, bu kürsüye
çıktığım zaman, Sayın Grup Başkan Vekili de
biliyor, uzman çavuşlarımızdan bahsediyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Bayağı çözdük
ama.
İZZET ULVİ YÖNTER (Devamla) 3269
sayılı Uzman Erbaş Kanunundaki uzman çavuş ifadesinin
getirilmesi ve uzman çavuşlarımızın kadroya
alınmaları çok büyük bir ihtiyaç Değerli Grup Başkan
Vekilimiz. İnşallah, kahramanlar Afrine girerken, Afrinde Türk
milletinin gücünü duyururken gelin uzman çavuşlarımızın
bütün meselelerini el birliğiyle çözelim, Afrine girerken orduevine
girememe gibi bir problemi ortadan kaldıralım.
Değerli arkadaşlar, Afrine giren
kahramanlar orduevine nasıl giremiyor? Orduevinin kapısında
nöbet bekliyorlar ama içeri girip bir sıcak çay içemiyorlar. Bu
çelişkiyi bizim çözmemiz gerekmiyor mu? Bu nedenle, iktidar partisine
özellikle istirham ediyorum, el birliği yapalım, güç birliği
yapalım, bu kahramanları, 87.800 uzman çavuşumuzu kadroya
alalım.
Ayrıca, sosyal yardımlaşma ve
dayanışma vakıflarında çalışan 9.280
kardeşimiz de kadro bekliyor. Bu kardeşlerimiz bir ses bekliyor. Bu
kardeşlerimiz çok önemli görevler icra ediyor, sosyal devletin gereğini
yapıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İZZET ULVİ YÖNTER (Devamla)
Tamamlayayım mı, yoksa
BAŞKAN Peki, tamamlayın, buyurun.
İZZET ULVİ YÖNTER (Devamla) Peki.
İstirham ediyorum, Sosyal Yardımlaşma
Ve Dayanışma Vakfında çalışan kardeşlerimize de
ilgimizi, alakamızı esirgemeyelim, ama mutlaka onlara elimizi
uzatalım. Her birinize geldiğinden eminim. Onlar da bu vatanın
evlatları. Yaşlılarımıza yaşlılık
parasını götürüyorlar, engelli aylığını
veriyorlar, kömürleri dağıtıyorlar, toplumun, devletin
kılcal damarlarına kadar iniyorlar, nüfuz ediyorlar, çok önemli
görevler icra ediyorlar.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Vakfında çalışan 9.280 arkadaşımızın,
kardeşimizin ve sayısı 80 bini aşan uzman çavuşumuzun
elinden hep beraber tutalım; onların haklarını verelim,
onların helallerini verelim ve bu bizim, inanın bana, milletimizin
sırtımıza yüklediği bir görevdir.
Hepinizi bu duygularla saygıyla
selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 519 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 12nci maddesinde yer alan "doktor
öğretim üyesi ibarelerinin "asistan profesör şeklinde; "okutman,
uzman ve eğitim öğretim planlamacısı kadro
unvanları ilgili mevzuatı uyarınca öğretim görevlisi
şeklinde değiştirilir ifadesinin "okutman kadro
unvanı ilgili mevzuat uyarınca öğretim görevlisi; uzman ve
eğitim öğretim planlamacısı kadro unvanları ilgili
mevzuatı uyarınca öğretim yardımcıları şeklinde
değiştirilir şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Filiz Kerestecioğlu Demir İbrahim
Ayhan Sibel
Yiğitalp
İstanbul Şanlıurfa
Diyarbakır
Dirayet Dilan Taşdemir Mehmet
Emin Adıyaman Nihat
Akdoğan
Ağrı Iğdır Hakkâri
Aycan İrmez
Şırnak
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Katılmıyoruz Değerli Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen
Şırnak Milletvekili Aycan İrmez.
Buyurun Sayın İrmez. (HDP
sıralarından alkışlar)
AYCAN İRMEZ (Şırnak) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime geçmeden önce şu an cezaevinde rehin tutulan,
başta Sayın Selahattin Demirtaş ve Sayın Figen
Yüksekdağ ve milletvekillerimiz olmak üzere, tüm siyasi tutsakları
buradan selamlıyorum.
Kanun teklifinin 12nci maddesi üzerine grubum
adına söz almış bulunmaktayım.
Değerli arkadaşlar, tanımlara yönelik
getirilen yeni düzenlemeler doğası gereği sarih ve
mantıklı olmalıdır. Bu yüzden, bu maddeyle doktor
öğretim üyesi tanımının asistan profesör şeklinde
tanımlanması gerekmektedir. Türkiye, Anglosakson ülkeleri ve
Kıta Avrupasındaki uygulamalara benzer şekilde üçlü akademik
hiyerarşik yapıyı esas almaktadır. Bu ülkelerde
yardımcı doçentlik asistan profesör olarak
adlandırılmaktadır. Bu yüzden, teklifle gelen algı
karmaşasının ortadan kaldırılması için
uluslararası standartlara uygunluğun elzem olduğunu düşünüyoruz.
Öte yandan, bilindiği üzere, üniversitelerde
ders veren okutmanların da öğretim görevlisi kadrosuna
alınmasını olumlu görüyoruz. Ancak bu sefer de okutmanların
görev ve sorumluluk bağlamında mevcut öğretim görevlileriyle
karıştırılması sonucu doğacağı için
kendilerine öğretim görevlisi yardımcısı unvanı
verilmesinin daha doğru olacağını düşünmekteyiz.
Darbe girişimi sonrası 20 Temmuz 2016da
ilan edilen OHAL, AKP Hükûmeti ve Erdoğan için amaca ulaşmak için her
yolun mübah olarak görüldüğü bir araca dönüşmüş durumdadır.
Her ne kadar Başbakan Binali Yıldırım OHAL için OHAL
topluma değil, devlete karşı ilan edildi. demişse de
aradan geçen iki yıla yakın bir zamandır çıkarılan
KHKler, torba kanunlar ve usulüne uygun olmayan şekilde Parlamentoda
önümüze konulan kanun tasarılarıyla toplum âdeta yeniden şekillendiriliyor.
Önümüzdeki tablo açık ve nettir değerli
arkadaşlar. AKP Hükûmeti için OHAL darbecilerle mücadele etmenin bir
aracı olarak kullanılmıyor, hangi kesimden olursa olsun AKPye
muhalif olan tüm toplumsal kesimlerin tasfiyesi amaçlanıyor. Bu
tasfiyelere karşı sesini yükselten demokrat ve duyarlı kesimler
ise yine OHAL sopası gösterilerek susturulmaya
çalışılıyor.
Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmeti
eğitim sistemi üzerinden toplumu dizayn etmenin derdine düşmüş
durumdadır. YÖK de tıpkı diğer 12 Eylül icadı kurumlar
gibi siyasi iktidarların güçlerini devşirdikleri kurumların
başında gelmektedir. Dikkat edin, 12 Eylül rejimine muhalefet
üzerinden yıllarca siyaset yapan bu iktidar YÖKe dokunmamış,
aksine koruyup büyütmüştür. Her kente bir üniversite açmakla övünen
Hükûmet, her kentte skandalların önünü açmıştır. Tek
odalı üniversitelerden tüm kadrosu tek 1 kişi olan bölümlere, kampüsü
olan ama hocası olmayan üniversitelerden rutubetli bodrum katlarında
açılan dersliklere, adı olan ama binası olmayan bölümlere kadar
sayısız skandal. Say say bitmez, vakit yok, maalesef
anlatamıyoruz hepsini.
OHAL döneminde yayınlanan KHKlerle akademiden
uzaklaştırılan hocaları düşündüğümüzde, amaçlanan
şeyin, üniversitelerde arzu edilenin zihinsel dönüşüm olduğu
anlaşılmaktır. Zaten 12 Eylül darbesi sonrası
özerkliği kaybolan, YÖKe bağlı makinelere dönüşmüş
olan üniversiteler, değerli hocaların KHKlerle tasfiyesi
sonrası tam bir çöle dönüşmüştür. Örnek vereyim, belli kriterler
baz alınarak oluşturulan En İyi Üniversiteler Endeksinde ilk
500e Türkiyeden girebilen üniversite sayısı bir elin
parmağını geçmiyor artık. Boğaziçi, ODTÜ gibi ilk
500e girebilen üniversiteler ise maalesef Hükûmetin hedefinde; ya kalitesini
beğenmiyorlar ya da yol geçirip duruyorlar üzerinden.
Değerli arkadaşlar, üniversiteler ve
burada bilim üreten emekçiler, aydınlar aynı zamanda toplumun
vicdanı olarak bilinirler, saygınlıkları buradan gelir.
Muhalif olmaları doğaları gereğidir, statükocu olamazlar.
İlerlemeci bir bakış açısıyla mevcut olanı
aşmak için çaba harcarlar. Dolayısıyla ülkelerindeki
savaşa, insan hakları ihlallerine, haksız uygulamalara
karşı çıkan toplumsal kesimlerin başında
akademisyenler gelir, gelmek zorundadır. Çocukların cenazelerinin
buzdolaplarında saklandığı, cansız bedenlerin
zırhlı araçlarla cadde ortasında vahşice sürüklendiği,
kadınların cenazelerinin ya teşhir edildiği ya da günlerce
sokak ortasında bekletildiği, gençlerin bodrumlarda
yakıldığı, ağır bombardıman sonucu kentlerin
haritadan silindiği bir dönemde gidişata dur diyen, Barış
olsun, çatışmalar dursun. diyen akademisyenler OHAL sonrası
yayınlanan KHKlerle üniversitelerden atıldılar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AYCAN İRMEZ (Devamla) Sayın Başkan,
bir dakika alabilir miyim?
BAŞKAN Peki, buyurun Sayın İrmez.
AYCAN İRMEZ (Devamla) Teşekkür ederim.
Yetmedi, tüm özlük haklarına el konuldu, yurt
dışı çıkış yasaklarıyla
cezalandırıldılar. Ancak 2 binin üzerinde akademisyen ve
araştırmacı tehdit ve baskılara rağmen toplumun
vicdanı olmaya devam etti. Bu suça ortak olmayacağız. diyen,
işten atıldıklarında dahi geri adım atmayan
değerli hocalarımızı bir kez daha buradan saygıyla
selamlıyorum. Karanlık günler geçecek, adalet elbet bir gün tecelli
edecektir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
12nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
13üncü madde üzerinde iki adet önerge vardır,
okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 519 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 13üncü maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
Gaye
Usluer Mustafa
Akaydın Sibel
Özdemir
Eskişehir Antalya İstanbul
Atila
Sertel Mustafa Ali
Balbay Ceyhun
İrgil
İzmir İzmir Bursa
BAŞKAN Sayın Komisyon, önergeye
katılıyor musunuz?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER
(Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen
İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir.
Buyurun Sayın Özdemir. (CHP
sıralarından alkışlar)
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 519 sıra sayılı
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifinin 13üncü maddesi üzerine grubumuz adına söz
aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, benim üzerine söz
aldığım kanun teklifinin 13üncü maddesiyle 2914
sayılı Yükseköğretim Personel Kanununun 3üncü maddesi, şu
an konuştuğumuz kanun teklifiyle değiştirilen akademik
unvanlara göre tekrar düzenlenmiştir. Doktor öğretim üyesi ve öğretim
görevlileri mali haklarıyla ilgili, Personel Kanununda derece
düzenlemelerinde isim değişiklikleri yapılmıştır.
Biz vermiş olduğumuz önergeyle bu maddenin kanun teklifinden
çıkarılmasını önerdik. Çünkü bu akademik unvanlardaki kanun
değişikliği ve yükseltmelerdeki kriterlerin tamamına
karşı durumdayız.
Bu hafta üzerinde konuştuğumuz akademik
yükseltmelerde unvan değişiklikleriyle ilgili kanun teklifi içinde
yer alan değişikliklerin nasıl gündeme geldiği,
hazırlanma sürecine hepimiz şahit olduk. Kanunun ismi dahi,
değerli milletvekilleri, dün Genel Kurulda değiştirildi.
Özensizce hazırlanmış demek istemiyorum ama gerçekten akademi
dünyasındaki çok temel sorun alanları noktasında biraz acele
edildiğini görüyoruz. Akademik kadrolardaki atama kriterleriyle ilgili tüm
tarafların, özellikle, başta akademisyenler, üniversiteler ve belki
bu konuda, bu alandaki ilgili sivil toplum kuruluşlarının
görüş ve önerileri dikkate alınmadan, sürece dâhil olmadan, tepeden
inme, sorun çözücü değil, aksine, akademi dünyasında var olan
sorunları daha da derinleştiren, hatta tartışmaya açan bir
sürece şahit oluyoruz.
Kanun teklifinin akademik unvan
tartışmasının sadece bir isim değişikliği
tartışılmasına
sıkıştırıldığını, içerik ve
nitelik tartışmasından uzak, akademisyenlerin temel sorun
alanları, özlük hakları, akademik yükseltmelerdeki objektif ve
ölçülebilir performans kriterlerini gözeten, özellikle genç bilim
insanlarının gelişme ve araştırma potansiyellerini
destekleyen, güvenceli çalışma koşullarını önceleyen
bir düzenleme olmadığını hep birlikte görmekteyiz.
Atama kriterleri arasında yer alan dil
koşulu başta olmak üzere, akademik yükseltmelerdeki koşullarda
bir geriye gidiş yapıldığını görmekteyiz. Doktora
eğitimini tamamlayan, akademik ve bilimsel üretme ve gelişme
sürecinin başındaki bilim insanları için yabancı dil
şartı kaldırılmaktadır. Bilimsel üretim için önemli
bir akademik aşama olan doçentlik unvanı için ise asgari dil
puanı düşürülmektedir. Bu durumun neticesinde araştırma ve
yayın kalitesi düşecektir. Yükseköğretim
kurumlarımızda uluslararası gelişmelerden kopuk bir sürecin
önü açılacaktır.
İçinde bulunduğumuz küresel rekabet
ortamında, bilgiye ulaşımın sınırsız
olduğu bir dönemde evrensel bir dile hâkim olmanın özellikle de bilim
insanlarının yaratacağı katma değer
açısından önemi ortadadır. Asıl tartışma
alanı, değerli milletvekilleri, eğitim sistemimizin her
aşamasında yabancı dil öğrenme sorununun nasıl
aşılacağı olması gerekirken biz bugün akademik atama
kriterlerinde, özellikle doktoralı genç bilim insanları için dil
şartını, bir engel olduğunu görerek kaldırıyoruz.
Bu asla kabul edilebilir bir durum değildir. Üniversitelerimizde küresel
rekabet ortamında evrensel ve uluslararası gelişmeyi takip
edebilecek, bilgi üretebilecek, ülkenin kalkınmasına katkı
sunabilecek nitelikli ve donanımlı insan kaynağı ve yeni
nesilleri yetiştirecek bilim insanlarımızın niteliklerinin,
yetkinliklerinin bu kanun teklifiyle aşağı çekileceği
kaygısı sadece bizler için değil, eğitim alanındaki
birçok paydaş için de tartışılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, ortaya çıkan bu
durum, YÖKün 2017 tarihinde yayınladığı
Yükseköğretimde Uluslararasılaşma Strateji Belgesinde
belirlemiş olduğu hedeflerle de çelişmektedir. YÖK Başkanımız
burada yok ama değerli başkan vekili hocalarımız burada.
Burada, gerçekten, bu uluslararasılaşma konusunda YÖKün
belirlediği çok önemli tespitler ve hedefler var. Özellikle yabancı
dil bilen akademik ve idari personelin yetersiz olduğu, yabancı dilde
programların yetersiz olduğu ve yabancı dilde bilgilendirme
eksikliği yaşandığı tespit edilmektedir. Şimdi,
ben, buradan söylemek istiyorum: Bu durum ortadayken YÖKün belirlemiş
olduğu hedefler ve strateji, özellikle kalite kurullarının
kurulması, ihtisaslaşma, Hükûmetin getirmiş olduğu bu kanun
teklifindeki yabancı dille ve kriterlerle ilgili koşulların
aşağı çekilmesi YÖKün bu hedefleriyle çelişmektedir ve
hatta bu uluslararasılaşma stratejisini de çökertmektedir. Bir
gecede, bir kişinin isteği üzerine yardımcı doçentlik
kadrosunu kaldırıyoruz. Yabancı dil koşullarında
gerçekten kabul edilemeyen...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SİBEL ÖZDEMİR (Devamla) İzin
verirseniz bir dakika...
BAŞKAN Buyurun.
SİBEL ÖZDEMİR (Devamla) Yabancı dil
koşullarında gerçekten bizi küresel rekabette zayıflatacak bir
noktaya gitmekteyiz.
Diğer bir konu ise -kalan süremde değinmek
istiyorum- yine kanun teklifine göre akademik yükseltme kriterlerinde
Üniversitelerarası Kurulun belirleyici olması yanında, YÖK'ün
denetiminde üniversitelere de farklı koşullar belirleme yetkisi
veriliyor. Ancak burada, baktığımız zaman, evet, bir
denetim var ama ucu açık kriterler konulacak üniversiteler arasında
ve bu yine YÖK'ün belirlediği o nitelik ve uluslararası
ihtisaslaşma alanında üniversiteler arasında nitelik
farkını ortaya çıkaracak. Bazı üniversiteler için elbette
bir rekabet ortamı olacak ama bazı üniversiteler için suistimale
açık bir durum ortaya çıkacak. YÖK'ün belirlediği nitelik ve
kalite yaklaşımı bağlamında, bazı
üniversitelerimizin nitelik ve kaliteden iyice uzaklaşacağı
ortaya çıkacaktır.
Değerli milletvekilleri, ben bir akademisyen
sorumluluğuyla görüş ve çekincelerimizi sizin dikkatinize sunuyorum
ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan (2/2099) esas numaralı
Kanun Teklifinin 13üncü maddesiyle değiştirilen madde 3ün çerçeve
hükmünün aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve talep ederiz.
Saffet
Sancaklı Kamil
Aydın Zühal
Topcu
Kocaeli Erzurum Ankara
Ruhi
Ersoy Fahrettin
Oğuz Tor Ahmet Kenan
Tanrıkulu
Osmaniye Kahramanmaraş İzmir
Bu Kanuna tabi öğretim elemanlarının
sınıfları ve göreve başlama dereceleri
aşağıda gösterilmiştir.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER
(Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu.
Buyurun Sayın Tanrıkulu. (MHP
sıralarından alkışlar)
AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; görüştüğümüz kanun
teklifinin 13üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
verdiği önergeyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Öncelikle
Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, içinde bulunduğumuz
çağ teknoloji çağı olarak da nitelendirilebiliyor.
Dolayısıyla bu çağda, eğitim dünyasındaki yeniliklerle
birlikte akademik alanda gerçekleştirilen çalışmaların
kalitesinin ve araştırmacıların niteliklerinin yeniden
sorgulanması da bu vesileyle ele alınmış olunuyor.
Küreselleşen dünyada araştırmacıların, bilim
insanlarının, kültürlerin uyumuna dikkat eden ve yenilikleri
sahiplenen ve takip ederek geliştiren bireylerden oluşmasına da
dikkat edilmektedir. Görüştüğümüz teklife
baktığımız zaman ise bu kriterleri tamamıyla
karşılamakta maalesef yetersiz kaldığını da
görüyoruz. Oysa eğitimin ülke kalkınmasında çok ciddi de bir
rolü bulunmaktadır. Gelişmiş eğitim süreçleri, yeni bilgi
ve bulguları ortaya çıkarıyor ve daha sonra güncel
gelişmeleri takip ederek çözüm önerileri de sunmaya gayret ediyor. Bunun
yanı sıra, kalkınmadaki süreçte de nitelikli ve nicelikli
iş gücüne de ihtiyaç bulunmakta. Ülkelerin eğitim kalitesi
arttıkça tabii ki doğal olarak iş gücündeki verimlilik de
artıyor. İşte, bizim burada gördüğümüz bu tetikleyici
gelişme diğer ülkelerle olan rekabetimizi artırıyor ve o
ülkenin dışa açılımı daha kolay hâle geliyor.
Ülkemizden de bunun örneklerini görmemiz mümkün.
Gelişmiş veya gelişmekte olan ülkeler
kategorisi olarak baktığımız zaman da ekonomi
alanındaki performans farkının ana sebeplerinden bir tanesinin
de eğitim düzeyindeki bu farklılıklar olarak
karşımıza çıktığını tespit edebiliriz.
Sayın milletvekilleri, genel bu durumdan sonra
ülkemizdeki duruma şöyle bir göz attığımız zaman,
ülkemizdeki durumun oldukça farklı olduğunu da görüyoruz.
Örneğin, geride bıraktığımız kasım ayı
itibarıyla -bazı rakamlar vereceğim sizleri çok yormadan- genç
işsizlik rakamı yüzde 19,3, öte yandan, genç kadın
işsizliği yüzde 25, yükseköğretimdeki işsizlik oranımız
yüzde 12,2 ama yükseköğretim görmüş kadın işsizliğimiz
yüzde 16,6. Demek ki burada vahim ve endişe edilmesi gereken bir durumla
da karşı karşıyayız.
Bu yukarıda saydığım verileri
birazcık daha kötüleştiren bir başka göstergemiz daha var, o da
OECDnin yaptığı ne eğitimde ne de istihdamda olan
kişilerin oranı. Maalesef bu oranda da biz OECD ülkeleri içerisinde
neredeyse rekor kırıyoruz, yüzde 23,9. Demek ki bir
sıkıntı var bu alanda, bu konulara neşter
atılması gerekiyor.
Türkiyenin yetişmiş, kaliteli ve
yetenekli beyinleri de işte bu sebepten yurt dışına
çıkmaya başlıyor ve oralarda bilimsel çalışmalara
katkı yapıyorlar. Beyin göçüyle ilgili genel bir kanaat var
sayın milletvekilleri, o kanaat de şu: Beyin göçü veren ülkelerin
genellikle ekonomi, insan hakları ve özgürlük gibi kavramlarda yetersiz
olduğu tezi henüz çürütülemedi. Demek ki böyle de bir genel ölçüsü var
beyin göçünün.
Gönül isterdi ki bu teklifte de beyin göçünü tersine
döndürecek, diğer ülkelerden ülkemize tekrar geri akışı
sağlayacak olan bazı düzenlemeler de yapılsın hazır bu
fırsat elimize geçmişken. İşte, bu yüzden hepimiz, kendi
aldığımız eğitimlerin, deneyimlerin,
yaşadığımız diğer tecrübelerin esiri olmadan,
samimi, istekli ve bütüncül bir şekilde, sadece yükseköğrenim
alanında değil, eğitimin bütün safhalarını içeren, ele
alan, onu iyileştiren kalıcı dönüşümleri de sağlamak
zorundayız. Üniversitelerimizin, bilgiyi toplum ve bilim yararına
üreterek ekonomimize de katma değerler sunabilecek şekilde seferber
edilmesi gerekir. Bilimle yol alacaksak değerli milletvekilleri, bu tip
kısıtlı düzenlemeler değil, geniş dönüşüm
yaratacak düzenlemeleri de hayata geçirmeliyiz.
Tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
13üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
14üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır,
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 519 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 14üncü maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Gaye
Usluer Mustafa
Akaydın Sibel
Özdemir
Eskişehir Antalya İstanbul
Ceyhun
İrgil Mustafa
Ali Balbay Atila Sertel
Bursa İzmir İzmir
Serkan
Topal
Hatay
Madde 14: 2914 sayılı Kanunun 12nci
maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
MADDE 12
657 sayılı Devlet Memurları Kanununa
tabi en yüksek Devlet memuru bürüt aylık (ek gösterge dahil)
tutarının;
1) Profesörlerden Rektör, Rektör
Yardımcısı, Dekan,
Dekan Yardımcısı, Yüksekokul Müdürü
olanlar ile
Profesör kadrosunda üç yılını
tamamlamış bulunanlara % 300'i,
2) Diğer Profesör kadrosunda bulunanlara %
295'i,
3) Doçent kadrosunda bulunanlara % 285'i,
4) Yardımcı Doçent kadrosunda bulunanlara
% 275'i
5) Diğer Öğretim elemanlarından;
a) Birinci dereceden aylık alanlara % 230'u,
b) İkinci dereceden aylık alanlara %
220'si,
c) Üçüncü dereceden aylık alanlara % 210'u,
d) Dördüncü ve beşinci dereceden aylık alanlara
% 170'i,
e) Diğer derecelerden aylık alanlara %
160'ı,
Her ay üniversite ödeneği olarak ödenir.
Bu ödenek damga vergisi hariç herhangi bir vergiye
tabi tutulmaz ve kısmi statüde görev yapanlara ödenmez.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER
(Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Hatay
Milletvekili Serkan Topal.
Sayın Topal, Hatay sizi bekliyor.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
SERKAN TOPAL (Hatay) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Çağdaşlığa, kültüre, bilime,
emeğe ve adalete inanan ve bunun için mücadele eden toplumların
emekçileri toplumların geleceğini ilgilendiren hangi konu olursa
olsun her yeni düzenlemede daha iyiyi, daha güzeli, daha ileriyi,
çağdaşlığı, gelişmişliği, bilimi
düşünerek en iyiyi yapmaya çalışırlar ancak bu kanun
teklifi, arkadaşlar, maalesef yeni hak kayıpları ve yeni
mağduriyetlerin yolunu açacaktır.
Sayın Cumhurbaşkanı
konuşmasında bir kurumdan bahsettiği zaman o kurumun amirleri
maalesef bunu bir emir telakki ediyor ve onunla ilgili ivedi bir şekilde
hukuka bakmaksızın, adalete bakmaksızın maalesef bunu
yerine getirmeye çalışıyorlar. Bu nasıl akıl
tutulması, gerçekten soru işaretleri var. Yardımcı
doçentlik kaldırılsın. diye başlayan sürecin sonuna
gelindiğinde şunu çok rahat görebiliyoruz: Sayın
Cumhurbaşkanı bir kez daha bu teklifi getirenler tarafından
kandırılıyor, bunu burada ifade etmek istiyorum.
Kanun teklifinin geneline
bakıldığında, doktor öğretim üyesi ve doçent
alımlarının subjektif, öznel kriterlerle
yapılacağı, bir siyasi parti genel başkanı
tarafından atanan rektörlerin neredeyse tüm yetkiyi eline
aldığı görülmektedir. Bu teklifin kabulü hâlinde, yandaş
olmayan akademisyenlerin üniversitelerde kadro alma şansları maalesef
azalacaktır. Bakın, 2002 yılında 79 olan üniversite
sayısı bugün 180. Çok iyi, üniversitelerin çoğalması
gerçekten iyi ancak nitelik mi önemli, nicelik mi? Bakın, YÖKün
yayımladığı verilere baktığımızda
Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde profesör yok,
doçent yok, yardımcı doçent yok, kim var? Sadece araştırma
görevlisi. Yine 2002 yılında Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
Hukuk Fakültesi kuruluyor, hâlâ öğrenci almıyor. Kadrosuna
baktığımızda profesör yok, doçent yok, yardımcı
doçent yok. Şimdi, arkadaşlar, üniversiteyi kuruyoruz ama maalesef
içi boş. Önemli olan nicelik mi, nitelik mi bir kez daha soruyorum yani
öğrencisi olmayan, binası olmayan üniversiteler. Bu veriler
aslında iktidarın eğitime olan bakış
açısını bizlere çok iyi bir şekilde anlatıyor.
Değerli arkadaşlar, Adıyaman
Üniversitesinde skandal mülakat sonuçlarını sizinle paylaşmak
istiyorum. Bakın, 21 aday
Görevde yükselme yazılı
sınavında tam 100 puan alan bir aday sözlüden 50 puanla başarısız
kılınıyor. Yine, 95 puan alan bir aday yine 50 puanla
başarısız kılınıyor. Arkadaşlar, bu
nasıl saygısızlık, bu nasıl vicdansızlık?
Evet, bu konuda umarım Sayın Meclis Başkan Vekilimiz de bir
soruşturma başlatır. Bu adaletsizliğin,
eşitsizliğin, hukuksuzluğun bir an önce giderilmesini talep
ediyoruz. Daha önce de bunu söylemiştik: Mülakat maalesef birçok
insanın hayatını karartır. Bakın, evet, bugün iktidar
sizsiniz ama 2019da başkaları gelecek. Bu yüzden mülakat yerine
liyakati mutlaka esas almamız gerektiğinin bir kez daha
altını çiziyorum.
Değerli arkadaşlar, yine, bugün bu yasa
teklifinde üniversitelere ek koşul belirleme yetkisi tanınıyor.
Bu ne demek? İstediğiniz kişilere koşul belirleyin.
demek. Ek koşullar belirleme yetkisi şaibeli alımları
artıracaktır. Son yıllarda yaşananlar, Cumhurbaşkanının
atamasıyla atanan rektörler yine maalesef bunun yolunu açıyor.
Değerli arkadaşlar, hukuk devletinin temel
ilkelerinden biri de belirlilik ilkesidir. Bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin
hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya
yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve
uygulanabilir olması; ayrıca, kamu otoritelerinin keyfî
uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Devlet
etkinliklerinin düzenle sürdürülmesine engel olan, kamu yararı amacı
taşımayan, kamu hizmetinin nitelikleriyle bağdaşmayan, hak,
hukuk ve adalet anlayışına aykırı, makul olmayan ve
uygulanabilirliği bulunmayan bu düzenlemenin Anayasanın 2nci
maddesinde belirtilen hukuk devleti ilkesine tamamen aykırı
olduğunu çok açık bir şekilde görüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin, buyurun.
SERKAN TOPAL (Devamla) Çok teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, bu nedenlerle, Genel
Kurul gündeminde görüştüğümüz bu kanun teklifinin geri çekilmesini
talep ediyoruz.
Son olarak şunu söylemek istiyorum: Özellikle,
Millî Eğitim bütçesinde 109 bin öğretmen alınabilir. denmesine
rağmen maalesef bugün itibarıyla sadece 20 bin öğretmen
artı 5 bin ücretli öğretmen alınacak. Biz bunu yeterli
görmüyoruz. Gerçekten de, 455 bin öğretmen arkadaşımız
şu anda atama beklemektedir. Madem 109 bin Millî Eğitim bütçesinde
var, neden 109 bin alınmıyor? Hadi 109 bin alınmıyorsa,
gelin, biz bunu 59 bin, 60 bin yapalım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sen nereden biliyorsun
öğretmenin sorununu?
SERKAN TOPAL (Devamla) Çünkü biz tebeşir tozu
yuttuk Sayın Özel, biz tebeşir tozu yutarak bu sıralara geldik.
BAŞKAN Artık şimdi tebeşir
yok, biliyorsun yani.
SERKAN TOPAL (Devamla) Bir kez daha,
öğretmenlerin mağduriyetini gidermek adına en az 60 bin
BAŞKAN Elektronik masalar, sandalyeler,
sıralar, tahtalar
SERKAN TOPAL (Devamla) Evet, teşekkür
ediyorum.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Sayın
milletvekilimiz bir öğretmendi.
SERKAN TOPAL (Devamla) Öğretmenlerin sesini
duyalım.
Hepinize teşekkür ediyorum.
Saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bravo Hocam!
BAŞKAN Öğretmenlerimizi ve
öğrencilerimizi tebeşir tozundan kurtardık çok şükür.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
kurtardık derken ümit ediyorum Türkiye Cumhuriyeti devletini
kastediyorsunuz?
BAŞKAN Türkiye Cumhuriyeti olarak tabii ki.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim
tarafsızlığınızı hatırlatarak.
BAŞKAN Eyvallah, ne demek.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan (2/2099) esas numaralı
Kanun Teklifinin 14üncü maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Zühal
Topcu Mevlüt
Karakaya Kamil
Aydın
Ankara Adana Erzurum
Deniz
Depboylu Mehmet
Erdoğan
Aydın Muğla
Madde 14.- 2914 sayılı Kanunun 12nci
maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 12.- 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununa tabi en yüksek Devlet memuru brüt aylık (ek
gösterge dâhil) tutarının;
1) Profesörlerden Rektör, Rektör
Yardımcısı, Dekan, Dekan Yardımcısı, Yüksekokul
Müdürü olanlar ile Profesör kadrosunda üç yılını
tamamlamış bulunanlara % 300ü,
2) Diğer Profesör kadrosunda bulunanlara %
295'i,
3) Doçent kadrosunda bulunanlara % 285'i,
4) Yardımcı Doçent kadrosunda bulunanlara
% 270'i
5) Diğer Öğretim elemanlarından;
a) Birinci dereceden aylık alanlara % 230'u,
b) İkinci dereceden aylık alanlara %
220'si,
c) Üçüncü dereceden aylık alanlara % 210'u,
d) Dördüncü ve beşinci dereceden aylık
alanlara % 170i,
e) Diğer derecelerden aylık alanlara % 160ı,
Her ay üniversite ödeneği olarak ödenir.
Bu ödenek damga vergisi hariç herhangi bir vergiye
tabi tutulmaz ve kısmi statüde görev yapanlara ödenmez.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER
(Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Ankara Milletvekili
Sayın Zühal Topcu konuşacak.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
ZÜHAL TOPCU (Ankara) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri; evet, Türkiye
gerçekten çok büyük bir devlet hem konjonktür açısından hem tarihî
perspektiften baktığımızda hem de elindeki imkânlar
açısından ama şu soruyu sormak gerekiyor: Bu kadar 2023, 2053,
2071 vizyonu olan bu ülke gerçekten bu vizyonlara ne kadar hazır? Esas
bunu tartışmamız lazım. Elimizde imkânlarımız var
ve potansiyel olan gençliğimiz var. Biz bu gençliğimizi ve bu enerjik
toplumumuzu ne kadar kullanabiliyoruz, hazırlayabiliyoruz geleceğe?
Önceliğimizin bu olması gerekir ama görüyoruz ki biz daha
önceliklerimizi netleştirmedik, hâlâ üniversite sayılarından
bahsediyoruz, yaptığımız binalardan bahsediyoruz,
işte, aldığımız tabletlerden bahsediyoruz. Ama artık
gelin bunları bir kenara bırakalım. Bizim özellikle insana bakış
tarzımız ne, insanı yetiştirme tarzımız ne,
nasıl bir felsefe güdüyoruz? Bizim bunlara bakmamız gerekiyor
aslında ve dünya nasıl yapıyor? Amerikanın keşfine
gerek yok, bunun yolu da var, aklın yolu da bir. O zaman bizim bu konulara
eğilmemiz lazım. İnsan yetiştirme sistemimizi tekrar gözden
geçirmemiz lazım. Evet, artık toplumlar açık yani kapatıp
da dünyadan haberdar olmama gibi bir lüksümüz de yok, bir tercihimiz de
olamıyor zaten. Dünyanın herhangi bir yerinde gerçekleşen bir
olayın sesi anında ülkemizden de duyuluyor. Hâl böyle olunca o zaman
diyoruz ki: Bizim şu anda yaptığımız
çalışmaları mutlaka dünya gündemine de taşımamız
lazım. Dünya gündemiyle kıyas metodunu kullanarak kendi konumumuzu
değerlendirmemiz lazım. İşte bunlardan birçok kıstas
var. Bunlardan bir tanesi, sınav sistemlerimize
baktığımızda, PISA, bizim çocuklarımızın da
girdiği Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı;
bir diğeri, üniversiteler arası performansların
değerlendirildiği URAP sistemi var ki burada ilk bin içerisinde 15
tane üniversitemiz var ama ilk 500de yok. Bu bizi üzüyor. Acaba kapasitemiz mi
yok? Hayır, kapasitemiz de aynı, Cenab-ı Hak öyle bir
yaratıyor ki bu kapasite de var. O zaman bizim eksiğimiz ne? Buna
baktığımızda, eksiğimiz gerçekten insana
verdiğimiz değer, insana sunduğumuz hizmetler ve bu
hizmetlerdeki önceliklerimiz. Üniversitelere baktığımızda,
direkt konumuz da üniversiteler olduğu için, özellikle hocalar lokomotifi
üniversitenin. Hoca kendini yetiştirecek ki öğrenciyi
yetiştirsin. O zaman, ilk etapta, bu maddenin de konusu olan hocalara
verdiğimiz, öğretim elemanlarına verdiğimiz ücretler acaba
hem geçimini sağlayacak hem de kendini akademik olarak geliştirecek
bir düzeyde mi? Bakıyoruz ki gerçekten bunun çok altında
olduğunu görüyoruz. Biz bunların yükseltilmesi gerektiğini
düşünüyoruz çünkü bir uluslararası kongreye başvuru neredeyse
500 dolardan başlıyor. Yol paralarını
düşündüğümüzde veya oradaki diğer ihtiyaçların
karşılanmasını düşündüğümüzde, bir hoca
maaşıyla bunun karşılanabilmesinin mümkün olmadığını
görüyoruz. Ha, diyeceksiniz ki Üniversiteler bunu karşılıyor.
Her üniversite karşılamıyor, hatta uluslararası kongreye
başvurduğunuzda, gitmek için izin almak istediğinizde size
kâğıt imzalatıyorlar Yolluksuz ve yevmiyesiz izni kabul
ediyorum. diye. Hâl böyle olunca da bir akademisyen nasıl gitsin, ben
bunu sormak istiyorum. Dünyadaki gelişmelerden, bilimsel
gelişmelerden nasıl haberi olsun, bunun sorgulanması lazım.
Ve önce diyoruz ki bunların olabilmesi için, dünya sıralamasında
hak ettiğimiz yere gelebilmemiz için üniversitelerimizin ve
akademisyenlerimizin mutlaka asgari geçimlerini sağlayacak ve çağa
ayak uydurabilecek bir geçim düzeyine kavuşması gerekiyor. Bunu bir
daha dikkatlerinize sunuyoruz.
Teşekkür ediyoruz. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Madde üzerindeki son önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 519 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 14üncü maddesinin çerçeve hükmünün
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
2914 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin
birinci fıkrasının (4) numaralı bendi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Bülent
Turan Mehmet Doğan
Kubat Tülay Kaynarca
Çanakkale İstanbul İstanbul
Halil
Eldemir Aydın
Ünal Sema
Kırcı
Bilecik Ankara Balıkesir
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ LEYLA ŞAHİN USTA (Konya)
Takdire bırakıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) Katılıyoruz Sayın
Başkanım.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Gerekçe okunsun
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Önergeyle yapılan atfın
netleştirilmesi suretiyle kanun tekniğine uyum sağlanması
amaçlanmaktadır.
BAŞKAN Komisyonun takdire
bıraktığı, Hükûmetin katıldığı,
gerekçesini okuttuğum Bülent Turan ve arkadaşlarının
önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge
kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda 14üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde
kabul edilmiştir.
15inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
16ncı madde üzerinde bir adet önerge
vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan (2/2099) esas numaralı
Kanun Teklifinin 16ncı maddesinin çerçeve hükmünün
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Saffet
Sancaklı Zühal
Topcu Kamil
Aydın
Kocaeli Ankara Erzurum
Fahrettin
Oğuz Tor Ruhi
Ersoy
Kahramanmaraş Osmaniye
11/5/2000 tarihli ve 4566 sayılı Harp
Okulları Kanununun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (f)
bendinde yer alan , okutmanlar ile öğretim
yardımcılarıdır. ibaresi yerine ve araştırma
görevlileridir. eklenmiştir, (g) bendinde yer alan yardımcı
doçentlerdir ibaresi yerine doktor öğretim üyesidir, aynı bendin (2)
numaralı alt bendi ile (j) bendi aşağıdaki şekilde,
(3) numaralı alt bendinde yer alan Yardımcı doçent ibaresi
yerine Doktor öğretim üyesi olarak değiştirilmiş,
(ı) bendi yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ LEYLA ŞAHİN USTA (Konya)
Katılamıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Erzurum Milletvekili
Kamil Aydın konuşacaktır.
Buyurun Sayın Aydın. (MHP sıralarından
alkışlar)
KAMİL AYDIN (Erzurum) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi en içten dileklerimle
selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz kanun maddelerinde
gerçekten vakit kalıp üzerinde fazla
konuşamadığımız mevzu vardı, dün yarım
kalmıştı. Akademisyenlerin çok büyük
sıkıntılarından bir tanesi bu dil
sınavlarıydı. Biz de dedik ki bu eşyanın
tabiatına uygun bir şekilde, mesela bir ordu mensubuna, tecrübeli bir
askere, bir albaya, bir generale Tekrar, yeni baştan sabah sporuna
çık, şu kadar şınav çek, şu kadar spor yap, şu
kadar mesafe koş. demek gibi bir şey. Yani öğretim üyesi
statüsünü kazanmış, doktorasını yapmış,
uzmanlaşmış, yirmi yılını, otuz yılını
vermiş bir akademisyene Yeni baştan seni bir dil yeterlilik
sınavına tabi tutacağım, bakacağım o konuda ne
kadar yetkinsin. demek kadar komik bir şey yok. O zaman ne yapalım?
Somut bir önerimiz vardı dün, hem Bakan Beye hem YÖK yetkililerine
tecrübelerimize dayanarak şunu söyledik: Lisansüstü aşamada uzmanlığa
geçişin çok önemli bir aşaması olduğu için o aşamada
bir taraftan
Efendim, nedir üniversiteler? Hep tanımlamada şunu
söylemedik mi? Evrensel bilginin üretildiği ve
paylaşıldığı kurumlar. E, bu paylaşım neyle
olacak? İletişimle olacak. Peki, iletişimi neyle
kuracağız? Dünyanın bir ucundaki üniversite ile bir başka
ucundaki üniversite arasındaki etkileşimi sağlamak için yegâne
vasıtamız neydi? İletişimdi, bu da dil
aracılığıyla oluyordu. Dilin zaten en basit
tanımı da odur. Dil nedir? diye bütün kitaplara bakın,
şunu söyler: Dil, iletişim aracıdır. O zaman
akademisyenlerin de iletişim kurabileceği, dünyanın her
tarafından meslektaşlarıyla iletişim kuracağı
yegâne vasıta dil. Hangi dilde olursa olsun -Batı, Doğu,
herhangi bir dilde- iletişim kuracak bir akademisyenin yetkinliğini
elde etmeden bu iletişim kurma yeteneğini kazanması lazım.
Biz de bunu somutlaştırdık, dedik ki lisansüstü eğitimi
esnasında bir yıl sistematik bir şekilde, yoğun bir
şekilde koşulsuz, amasız, fakatsız, isteğe
bağlı bırakmadan bu yeteneği bu akademisyen adaylarımıza
kazandıralım ki birkaç yıl sonra hem bilimsel yeterliliğini
kazansın, araştırmalarını yaparken literatür
taramasını sağlıklı yapsın. Efendim, amatörce
katılacağı birtakım poster girişimlerinde,
makalelerde, bildirilerde kendine güvenini artırarak o dilde
yetkinliğini kazansın ve öğretim üyesi statüsü aldıktan
sonra da artık sadece bir konunun uzmanlığının
değil, evet, iddialı bulunduğu alandaki
uzmanlığını alsın ama dilsel iletişim
kurabileceği, dünyanın her tarafıyla iletişim
kurabileceği dilsel yeteneğini de kazanmış olsun ki
gittiği her yerde çok rahat bir şekilde kendini ifade edebilsin,
çalışmalarını paylaşabilsin ya da o konuda
çalışılmış, yapılmış şeyleri
kendisi alıp kendi üniversitesinde bunu bir şekilde kazanca
dönüştürsün. Bunun için biz gerçekten özellikle YÖKe buna
odaklanması noktasında tavsiyelerimizi çok net bir şekilde
söylüyoruz ve katkı da sağlamaya gönüllüyüz. Bu bağlamda
katkı sağlayabileceğimiz kanaatini taşıyoruz çünkü bunu
başaranlar var. O zaman yapılması gereken, artık yirmi
beş sene... Gerçekten 55li, 60lı, 65li yaşlara gelmiş
öğretim üyeleri -tecrübeleri çok engin ama- maalesef doçent
olamıyorlar çünkü onları da o yaşta, o durumda bir dil
sınavına tabi tutuyoruz.
E, bu sınav da inanın ne okuma yazmayı öğretiyor ne okuduğunu
anlamayı ne de okuduğunu anladığını ifade etmeyi
karşılamıyor. Bir zamanlar çocuklarımıza da musallat
olan çok test yapın sistemi vardı. Hani testle tost arasında
sıkışmış çocuklarımızın
uğradığı sıkıntıya maalesef
akademisyenlerimiz de uğruyorlar. O zaman işi başa alıp
yeni baştan ne yapacağız? Çok net bir şekilde, amaç belli,
vizyon belli, okuduğunu anlayacak, anladığını ifade
edecek yazılı ve sözlü durumda bir programa tabi tutmamız
gerekiyor. Bu, özellikle vazgeçilmez bir öneridir.
Bir de ÖYPyi herkes konuştu, artık buna
bir çözüm bulalım. Bu çocukları, gerçekten şüpheyi esas
kılarak, alternatif, böyle potansiyel suçlu gibi görmeden, hakkı,
hakikati göz önünde bulundurarak, liyakati göz önünde bulundurarak bunlara bir
çözüm üretme noktasında siyasi erkin bir adım atmasını
diliyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
16ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
17nci madde üzerinde bir adet önerge vardır,
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 519 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 17nci maddesinde yer alan teklifi üzerine
Millî Savunma Bakanının onayı ile ile ibaresinin madde
metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Filiz
Kerestecioğlu Sibel
Yiğitalp İbrahim
Ayhan
İstanbul Diyarbakır Şanlıurfa
Dirayet
Dilan Taşdemir Mehmet Emin
Adıyaman Nihat
Akdoğan
Ağrı Iğdır Hakkâri
Müslüm
Doğan
İzmir
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ LEYLA ŞAHİN USTA (Konya)
Katılamıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde İzmir
Milletvekili Müslüm Doğan konuşacaktır.
Buyurun Sayın Doğan. (HDP
sıralarından alkışlar)
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 519 sıra sayılı Kanun
Teklifi hakkında partim Halkların Demokratik Partisi adına söz
almış bulunmaktayım. Cümlenizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu yasanın
aciliyeti -bilmiyorum ama- nedir? Çoğu konuşmacı burada
Sayın Cumhurbaşkanının talimatıyla böyle bir yasanın
hazırlandığını söylediler, aciliyetinin
olmadığı konusunda ise buradaki tüm konuşmacılar hemen
hemen hemfikirler. Gerçekten ülkenin o kadar çok ağır sorunu söz
konusu iken, iş cinayetlerinde 1inci sıradayken, yolsuzlukta 1inci
sıradayken, haksızlık hukuksuzlukta 1inci sıradayken böyle
bir yasa teklifinin görüşülmesi, Meclisin meşgul edilmesi çok
doğru bir husus değil. Ama yine ben 519 sıra sayılı
Kanun Teklifi hakkında görüşlerimizi belirteceğim.
Değerli milletvekilleri, üniversiteler
araştırma, eğitim ve bilginin yayılması görevlerini
bütünlüklü bir şekilde toplum yararına yürüten kurumlardır.
Üniversiteler bilimsel bilginin üretildiği mekânlardır. Bu yüzdendir
ki üniversitelerin bağımsız olması ve siyasal
iktidarların organlarına dönüşmemesi gerekir. Devlet ve siyasal
iktidarların üniversitelerle ilişkileri olabildiğince keskin
sınırlarla belirlenmelidir. Bu sınırlama ne kadar net
çizilirse üniversiteler o kadar özgün ve özerk olacaklardır. Bu kanun
teklifiyle üniversiteler daha özerk bir yapıya mı
kavuşacaktır? Peki, bu kanun teklifiyle üniversiteler daha bilimsel
bir yapıya mı kavuşacaktır? On altı yıllık
AK PARTİ iktidarının yükseköğretime yönelik hayata
geçirdiği tüm politikaların özünde piyasalaştırma,
merkezileştirme ve kadrolaşma amacı yer almaktadır, bu
kesin bir husustur. Bu kanun teklifi de temel sorunları çözmekten çok,
kadrolaşmanın ve merkezileşmenin önünü açmaktadır.
Sizlerin de bildiği gibi, 12 Eylül darbesi
sonrası cuntacılar üniversiteleri kontrol edebilmek, asayişi
sağlayabilmek ve öğrencilerin, akademisyenlerin baskı
altında tutulabilmesini sağlamak için, kısaca bir itaat rejimi
kurabilmek için YÖK denen bir kurumu kurmuştur. Askerî darbelerle
oluşturulan kurumlarla mücadele edeceğini söyleyen iktidar, AKP,
YÖKü kaldırmak bir yana, on altı yıllık iktidarı
boyunca her geçen gün daha da merkezileştirmiş ve siyasal iktidara,
maalesef, kurumları bağlamıştır. Söz konusu kanun
teklifi YÖKün yetki alanını daha da genişleten düzenlemelere de
yer vermiştir. AKP iktidarı bir taraftan YÖK üzerinden üniversiteleri
kendine bağlarken diğer taraftan da eğitimi piyasa
koşullarına göre şekillendirip ticarileştirmiştir.
Üniversiteler bilimsel bilgi ve eğitim alanlarından piyasa
taleplerini karşılayan kurumlara dönüştürülmüştür.
Üniversitelere ayrılan kaynak giderek kısıtlanırken
ticarileşme ve bilginin metalaşması da giderek artmaktadır.
Bunun en önemli örnekleri, umut tacirliğine dönüşen fahiş
rakamlı sertifika programlarıdır. Yine üniversitelere kaynak
yaratmak adına tezsiz yüksek lisans gibi bölümlerin sayıları
gittikçe artmaktadır.
Değerli milletvekilleri, AK PARTİ
iktidarının yükseköğretime yönelik en kapsamlı müdahalesi
ise 15 Temmuz darbesi sonrası gerçekleştirilmiştir. OHAL
altında, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı 1.577
fakülte dekanının yani tüm dekanların istifasını
istemiştir. Böyle bir düzende üniversitelerin özerk,
bağımsız ve demokratik olması mümkün müdür? Böyle bir
düzende bilimsel eğitimden bahsetmek sizce mümkün müdür? Darbe girişiminin
hemen ardından 4.225 akademisyen hızla görevinden
uzaklaştırıldı, bu insanların pasaportlarına el
konuldu, hatta siyasal iktidarın elinin uzandığı her alanda
bu insanların çalışması engellendi ve engellenmeye devam
ediyor. 15 vakıf üniversitesi kapatıldı. Bu kurumlarda
çalışan 6 bin kişi bir gecede işsiz
bırakıldı. Tüm bu insanların ekmeğiyle oynayan,
onları fişleyen, isim isim muhalif akademisyenleri belirleyen
rektörler akademik yıl açılışı için cüppelerini
ayaklar altına alarak maalesef saraya koşmuşlardır. Yine,
bu süreçte disiplin soruşturmalarındaki süreler
kaldırıldı, görevden uzaklaştırma uygulamasındaki
üç aylık süre sınırı da kaldırıldı.
Rektörlük seçimleri kaldırılarak rektörlerin doğrudan
Cumhurbaşkanı tarafından atanması sağlandı. 683
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle hakkında terör örgütü
irtibatı olduğu iddiasıyla adli soruşturma ya da
kovuşturma yürütülen doçent adaylarının doçentlik başvurusu
da yargı süresince durduruldu. Ve son olarak da yardımcı
doçentliğin kaldırılması ve doçentliğin önemini
azaltan yasal düzenleme maalesef Meclis gündemine taşındı ve onu
tartışıyoruz. OHAL döneminde yükseköğretime yönelik tüm bu
müdahaleler üniversitelerin içini boşaltmış ve akademi üretemez
hâle gelmiştir. Bu müdahaleler sonucu üniversiteler bilim, sanat ve
felsefe alanlarında özgürleştirebilmek değil aksine siyasal
iktidara itaat eden, sermaye çevrelerinin ihtiyaçlarına uygun hareket
etmeyi görev edinen, hakkaniyet ve liyakat ilkesini
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MÜSLÜM DOĞAN (Devamla) -
ortadan
kaldırarak statüler dağıtan ve haksız zenginleşmelere
kapı aralayan bir kurum hâline dönüştürülmüştür.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler.. 17nci kabul edilmiştir.
SERKAN TOPAL (Hatay) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Topal, buyurun, 60a göre
size bir dakika süre veriyorum.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
35.- Hatay Milletvekili Serkan Topalın, Adıyaman
Üniversitesi Rektörünün skandal açıklamaları nedeniyle
savcıları göreve davet ettiğine ilişkin
açıklaması
SERKAN TOPAL (Hatay) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Az önce de Adıyaman Üniversitesindeki skandal
mülakatla ilgili konuşmuştum. Yine, Adıyaman Üniversitesi
Rektörünün skandal bir açıklaması vardı: Kadınla
tokalaşmak ateş tutmaktan daha korkunç. Ben buradan şunu
söylüyorum: Sayın Rektör, aslında kadınlarımızın
sizin gibi çağ dışı bir insanla tokalaşması
korkunç. Siz burada bilime ihanet ediyorsunuz, insanlığa ihanet
ediyorsunuz. Buradan cumhuriyetin yürekli savcılarını göreve
davet ediyorum. Sayın iktidarı da burada yine göreve davet ediyorum.
Kendisini de istifaya davet ediyorum.
Teşekkür ediyorum, saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2099)
ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 519) (Devam)
BAŞKAN 18inci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 519 sıra sayılı Kanun Teklifinin 18inci maddesinde yer
alan "en çok üç yıl ibaresinin "en çok beş yıl
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Filiz
Kerestecioğlu Demir İbrahim
Ayhan Sibel
Yiğitalp
İstanbul Şanlıurfa
Diyarbakır
Dirayet
Dilan Taşdemir Mehmet Emin
Adıyaman Nihat
Akdoğan
Ağrı
Iğdır Hakkâri
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ LEYLA ŞAHİN USTA (Konya)
Katılamıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) -. Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen
Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Türkiye'de son dönemlerde bir söylem pazarı
kuruldu, Hükûmet tarafından tezgâha her gün yerlilik ve millîlik söylemi
seriliyor. Yerli ve millî olduğunu söylenen Hükûmet iç siyaset malzemelerini
bile aslında dışarıdan temin ediyor.
Biz bu ülkede yerlilik ve millîlik söyleminin
hayırlı bir şey için söylendiğini hiç duymadık,
tanıklık etmedik. Öyle ki, bu söylemin artık bir savaş ve
sömürü alanına da dönüştüğünü ifade etmek isterim. Ne zaman
savaşa insan kaynağı gerekse Hükûmet yerli ve millîliği
hatırlatıyor.
Bu ülkede yerli ve millî bir şey varsa o da
istismar, yolsuzluk ve sömürüdür. Bizim parti binalarımız
durmaksızın saldırıya uğrarken, Hükûmet bir gün
çıkıp da "Yerlilik bu değildir. demedi.
Başbakanın oğlunun gemiciklerinde Hollanda bayrakları
sallanırken yerlilik ve millîlik söylemi kimsenin aklına gelmedi.
Hükûmet için yolsuzluk ve kâr enternasyonel, Türkiye halklarına sömürü ve
ölüm yerli ve millî, öyle mi?
Başkanlarınızın, başbakanlarınızın,
onların çocuklarının paracıklarını
topladığı Avrupa bankaları ne kadar yerli ve millî, bir kez
daha buradan sormak istiyoruz.
2018 bütçe gerekçesinde yer alan tabloya göre
2012'de 3 milyar 21 milyon dolarlık özelleştirme
yapılırken, 2013'te tam 12 milyar 486 milyon dolarlık
özelleştirme yapılmış. Özelleştirme birden 4
katına çıkmış. Savaşa, yıkıma kaynak için
halkın mülkünün neredeyse tamamı satılmış. AKP'nin ne
kadar yerli ve millî olduğunu görmek isteyen lütfen 2013
yılını aklında tutsun.
Bilgi edinme başvurumuza gelen yanıta
göre, Kamu İhale Kanunu 2003 yılından bu yana tam 18 kez
değiştirilmiş. Soruyoruz: Kim için? Ne için? Sadece 2017
yılında kamudan davet usulü 3 milyarlık ihale alan Mehmet Cengiz
için mi, kendini Meclisin önünde yakan işçi için mi?
Asgari ücrete yapılan zamla bile, bir asgari
ücretlinin enflasyon karşısında aylık 500 TL kaybı
var. Emekçiler sırf emekçi olduğu için sömürülüyor, millî millî
sömürülüyor hem de AKP iktidarı tarafından.
Geçenlerde Çalışma Bakanı,
altını çiziyorum Çalışma Bakanı vatandaşlara
şöyle sesleniyordu: Afrinde kendi silahlarımız olmasaydı
başarı elde etmemiz mümkün değildi. Kamuda çalışma
gibi hedef belirlemiş genç kardeşlerimize de buradan sesleniyorum:
Herkes kamuda çalışmak istiyor olabilir, bizim çok daha fazla yerli
ve millî üretim alanlarımızı, özellikle savunma sanayimizi
artırmamız lazım. Türkiyede en az 6,5 milyon insan işsiz
ama Çalışma Bakanı savaş malzemesi üretecek işçi bulmakla
meşgul.
Bakın, çok değerli
iktisatçılarımızdan Özcan Kadıoğlu Türkiyedeki servet
bölüşümüne ilişkin önemli bir tablo hazırladı. Tabloya
göre, ülke nüfusunun yüzde 10unun serveti, toplam ülke servetinin yüzde
77sini oluşturuyor. 2014 yılı rakamlarına göre servet
bölüşümündeki en çok bozulma, sırasıyla, Rusya, Türkiye ve Hong
Kongda gerçekleşmiş.
Türkiye'de hâlâ bir servet bölüşümü verisi yok.
TÜİK'in yayınladığı millî gelir serileri de güvenilir
değil. TÜİK, yatırım ve yurt içi tasarruf
oranlarını da kabaca 10ar puan yukarı çekti. Türkiye'de neden
servet eşitsizliğinin verisi yok? Gelir eşitsizliği
verileri neden güvenilir değil? Veriler ortaya çıksın da
Türkiye, AKP'nin yerli ve millî söyleminin ardındaki gizli tabloyu da
görsün.
İstanbul İşçi
Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi raporuna
göre, en az 2.016 insan hayatını kazanırken can verdi, en az 12
bin kişi de meslek hastalıklarından hayatını kaybetti.
Son sekiz yıl içinde 1.900'den fazla kadın katledildi. Sadece
ablukalarda 1.689 sivil yaşamını yitirdi. Toplamda pisi pisine
ölen tam 17.065 insandan bahsediyoruz. Hükûmetin yerlilik ve millîlik
söylemiyle hesap vermekten kaçtığı, sorumlu olduğu; yerli
ve millî olmadığı için değil, kadın, Kürt, emekçi
olduğu için ölen tam 17.065 insan. Biz yerlilik ve millîlik
dediğiniz her an, önce bu 17.065 insanın ölümünü hatırlayacağız.
Başbakan Yıldırım geçenlerde
Türkiye'nin Avrupa güvenliğine sağladığı
katkıyı ifade ederken Türkiye ABnin güvenliğini
sağlıyor. Nasıl mı sağlıyor? Bakın, iki
yıl önce bölgeden Avrupaya günlük ortalama 2.500 mülteci geçişi
varken bugün sayı 70in altına inmiştir. Bu ne demektir? Biz,
mültecileri o bölgede tutuyoruz, onların arasına karışan
teröristlerin de bu bölgeye gelip buradaki toplumsal huzuru
bozmasının önüne geçiyoruz demektir. dedi.
Bu ne demektir? sorusunu biz yeniden soralım.
Yani Sayın Yıldırım diyor ki: Avrupanın
güvenliği için IŞİDlileri biz Türkiye'de tutuyoruz!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bitirin lütfen.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Devamla)
Burada düğünde bomba patlatıyorlar, Ankarada, Suruçta insanları
katlediyorlar ama biz bunlara Avrupaya olan yerli ve millî sevgimiz
gereği katlanıyoruz!
Artık, ölüm insanların boynunda nabız
gibi atıyor. Yerlilik ve millîlik söylemiyle üzeri örtülen gerçekler
Türkiye halklarına hiç hak etmediği bir tarihi yaşatıyor.
Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
18inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
19uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Böylece, birinci bölümde yer alan maddelerin
oylamaları tamamlanmıştır.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.04
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.23
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Barış
KARADENİZ (Sinop), İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
63üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
519 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
İkinci bölüm 31inci maddeye bağlı ek
madde 22 ve ek madde 23 dâhil olmak üzere 20 ila 36ncı maddeleri
kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde söz isteyen, gruplar
adına ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana
Milletvekili Mevlüt Karakayaya aittir.
Sayın Karakaya, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEVLÜT KARAKAYA (Adana) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin ikinci bölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, aslında bugün
burada yaptığımız bu çalışma bir standart
oluşturma nitelikli çalışmadır. Bu da kalite ve denetim
için temel şarttır. Kalite, hepinizin de bildiği gibi,
durağan, statik bir durum değil, dinamik bir olgudur. Bu da sürekli
iyileştirmeyi gerektirir. Sürekli iyileştirme yani sürekli iyiyi
arama ve bunu kalıcı bir hedef hâline getirme çabası bize hep
bir Japon felsefesi olan Kaizen öğretisinden aktarıldı,
sloganı da En iyi, iyinin düşmanı.
Hayatın ve bilimin her alanında bu
öğreti çalışıldı, bunun üzerinde teoriler
geliştirildi. Bugün, Google Akademikten Kaizen diye bir tarama
yaptığınızda birçok disiplinde, birçok alanda yüzlerce
makaleyle karşılaşırsınız. Ben de bu konuda
Kaizen Maliyetleme diye bir çalışma yaptım.
Afrin Harekâtı için yolda olan bir
kahramanımızın sorulan soruya yolculuğun
Kızılelmaya olduğunu söylemesi birçoğunu rahatsız
etti. En acı tarafı da Türk toplumunun önemli bir
kısmının Kızılelma kavramı ve onun felsefi
yaklaşımından bihaber olmasıydı. Kızılelma,
Türk mitolojisinde, yaklaştıkça daha iyi ve daha güzele doğru
uzaklaşan, uzaklaştığı oranda cazibesi artan ülküler
ve düşleri simgeleyen bir öğretidir. Zamanın ve mekânın
ötesinde iyiyi ve güzeli hedefleyen, hedefi de sonsuz kılan felsefi bir
yaklaşımdır. Güncel olması bakımından, konuya da
uygun düşmesi nedeniyle bir örnek vermek istedim.
Evet, üniversite demek evrensel değerleri esas
alan organizasyonel yapılar demektir. Buna bir itirazımız yok,
olamaz da. Bizim itirazımız, Türk milletinin özüne ait evrensel nitelikli
değerleri değer olarak dahi görmeyen anlayışadır.
Bizim itirazımız, yabancılaşmayı evrenselleşme
olarak dayatan çarpık eğitim anlayışınadır. Bizim
itirazımız, kendi değerlerini evrensel düzeye taşıma
idrakini veremeyen akademik düzenedir. Bizim itirazımız, Kaizen
felsefesine göre olunca nitelikli, Kızılelma felsefesine göre olunca
sıradanlık anlayışınadır,
yabancılaşmış yapıyadır.
Bir örnek daha: Ahilik, 13üncü yüzyılda Ahi
Evran tarafından kurulmuştur. Temeli, bilim, ahlak ve
çalışma olan bir örgüt felsefesidir. Biz, yıllarca birçok
disipline uygulanmış bu Ahilik felsefesinin esaslarını bize
ait olduğunu dahi bilmeden Batılı akademisyenlerin
makalelerinden çeviri yaparak bilimsel eserler ürettik. Demem o ki Türk
academiasının öncelikle kendi değerleriyle
barışık hâle gelmesi, evrensel değerlerden istifade edip
kendi değerleriyle de evrensel değerlere katkı sunma
şuuruna ulaşmasıdır.
Değerli milletvekilleri, üzerinde
konuştuğumuz teklifin ikinci bölümündeki maddelere
baktığımızda, bunların aşağı yukarı
tamamına yakınının birinci bölümdeki düzenlemelerle ilgili
uyum düzenlemeleri olduğunu görüyoruz. Değerlendirmelerimi, müsaade
ederseniz, birinci bölümde yapılan düzenlemeler üzerinde yapmak istiyorum.
Bu düzenlemede yani teklifte esas olan düzenlemeleri
6 başlıkta ifade edebiliriz ki bunun birincisi, yardımcı
doçentlikle alakalı; ikincisi, doçentlik unvanının verilmesi ve
doçentlerin üniversite kadrosuna atanmasıyla alakalı; üçüncü
başlık da Üniversitelerarası Kurulun yönetim yapısına
ilişkin düzenlemeyi; yine dördüncü olarak, doktora araştırma
görevlilerinin ders verebilmesine ilişkin düzenlemeyi; beşinci
olarak, uzman, çevirici, eğitim ve öğretim planlamacısı
kadrolarında görev yapanlara öğretim görevlisi kadrosunun verilmesi;
bir de tezsiz yüksek lisans ücretlerini belirleme yetkisinin üniversitelere
verilmesiyle alakalı.
Yardımcı doçentlikle ilgili düzenlemenin
özünde, yardımcı doçentlik unvan ve kadrosunun adının
doktor öğretim üyesi olarak değiştirildiğini görüyoruz.
Genellikle burada yardımcı doçentliğin
kaldırılması olarak ifade edildi. Yardımcı doçentlik
kaldırılmıyor, sadece bir kadro ve unvan ismi
değişikliği söz konusu. Yine, yardımcı doçentlerin
atamaları üç yıl için yapılırken bu düzenlemeyle bu süre
dört yıla çıkarılmış oluyor. Değerli milletvekilleri,
yani yardımcı doçentlik işlevsel olarak yine burada devam
edecek. Gerekçe olarak kavram üzerinde duruldu, aslında otuz yedi
yıldır kullanılan bir kavramdı yani ismin
değişmiş olması sınıflandırmada daha uygun
oldu mu, olmadı mı, bunun da üzerinde çok fazla durmak istemiyorum.
Doçentlikle ilgili düzenlemeye
baktığımızda, unvanın verilmesiyle ilgili mülakat veya
sözlü sınav kaldırılıyor, kadroya atamada üniversitelere ek
şart koyma imkânı veriliyor. Yalnız, bunların içerisinde
üniversiteler dilediklerinde, istemeleri hâlinde, onay görmesi hâlinde bir
mülakatın yapılabileceği söyleniyor yani unvan verilirken sözlü
sınavı, mülakatı kaldırıyoruz ancak kadroya
atanırken üniversitelerin böyle bir şart getirmesine de imkân
sağlamış oluyoruz. Esasen, akademik yaşamın
aslında iki önemli sınavı var; biri doktora yeterliktir,
diğeri de doçentlik unvanında yapılan sözlü sınavdır.
Bunun kaldırılması konusunda tabii bir düzenleme yapıldı.
Bizim buradaki endişemiz, özellikle kadro aşamasında
yapılacak sözlü sınavla ilgili bazı endişelerimiz olabilir,
bunun uygulamaya yansıması farklı olabilir.
Dolayısıyla, buradan hem Yükseköğretim Kurulundan hem de
Üniversitelerarası Kuruldan talebimiz, uygulamayı daha yakından
takip edip ortaya çıkacak birtakım aksaklıkların
giderilmesi konusunda gerekli tedbirlerin alınması yönünde.
Üniversitelerarası Kurulun Yönetim Kuruluna
kavuşturulması konusunu dün 3üncü maddede ben detaylı bir
şekilde anlatmaya çalıştım.
Araştırma görevlilerinin ders vermesi
hususu bazı yerlerde, özellikle de taşrada gerekli olabilir ancak biz
yine Milliyetçi Hareket Partisi olarak doktor araştırma
görevlileriyle ilgili aslolan, bunların ders verebilmeleri imkânına
kavuşturulması değil, bunların yardımcı doçentlik
veya yeni düzenlemeyle doktor öğretim üyeliği kadrolarına
kavuşturulabilmesidir.
Konunun özü şu değerli milletvekilleri:
Bugün üniversitelerimizdeki akademik personelin acilen çözüme
kavuşturulmasını istediği iki temel husus var, bunlardan
birincisi kadro sorunudur. Bugün doktorasını bitirmiş ancak
yardımcı doçent kadrosu ilan edilmediğinden dolayı
atanamayan, doçentlik unvanını almış veya profesörlükte
bekleme süresini tamamlayıp gerekli şartları yerine
getirmiş ama kadro ilanı yapılamadığından
dolayı kadrolara atanamayan çok sayıda öğretim elemanı
bulunmakta. Hatta şöyle söyleyeyim, araştırma görevlisi
kadrosundayken doçentlik unvanını alıp hâlâ doçentlik kadrosuna
atanamayan öğretim elemanları, araştırma görevlileri ve
okutmanlar bulunmakta. Dolayısıyla ikinci önemli husus da üniversite
personelinin maaş ve diğer özlük haklarına ilişkin
sorunlardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen bir dakikada.
MEVLÜT KARAKAYA (Devamla) Teşekkür ediyorum.
Kariyer meslekleri içerisinde en düşük
maaş alan kesim üniversite akademik personelidir. Çoğunun, özellikle
de sosyal bilimler alanındaki öğretim elemanlarının geçim
sıkıntısı çektiklerini biliyoruz. Bunların
maaşlarında ve diğer özlük haklarında iyileştirici bir
düzenlemeye gidilmesini, yine özlük haklar açısından İstanbul
Milletvekilimiz Profesör Doktor Edip Semih Yalçının Millî
Eğitim Bakanımız İsmet Yılmaza yazılı soru
önergesi biçiminde sunduğu şekliyle, yükseköğretim personeline
her ay ödenen yükseköğretim tazminatının emekliliklerine de
yansıtılması yönünde bir düzenleme yapılmasını da
Milliyetçi Hareket Partisi olarak talep ediyoruz.
Saygılarımı sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gruplar adına ikinci söz, Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Iğdır Milletvekili Mehmet Emin
Adıyamana aittir.
Buyurun Sayın Adıyaman. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MEHMET EMİN ADIYAMAN
(Iğdır) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben de bu bölüm üzerine Halkların Demokratik
Partisi adına söz almış bulunuyorum. Afrine ilişkin,
kamuoyunun da bilgilenmesi açısından güncel olan bu konu üzerine
konuşmuş olacağım.
Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, 2011
yılında Suriyede iç savaş başladı. Suriyede o günden
bu yana yedi yıl süren kanlı, acımasız bir savaş var.
Tabii, temel olarak Suriyede birçok grup ortaya çıktı, kimi Selefi
gruplar, kimi Türkiye ve Amerikanın o dönemde birlikte eğit donat
programı çerçevesinde eğitip donatıp Suriyeye gönderdiği
ÖSO grupları vardı. Bu ÖSO grupları gittikleri gibi El Nusra,
IŞİD gibi çetelere katıldılar ve sonuçta ÖSOya
ilişkin programı Amerika Birleşik Devletleri iptal etti ve
çekildi.
Tabii, bu süreç içerisinde birçok gelişme oldu.
Bir taraftan yetmiş yıllık Baas rejiminin bağnaz,
faşizan, dikta yönetimi altında inim inim inleyen Suriye
halkları, diğer taraftan buna muhalif olarak ortaya çıkan ama
tamamen Selefi, ırkçı, barbar, vahşi örgütler ortaya
çıkıverdi. Şimdi, tam da bu süreçte kuzey Suriyede, Rojavada
var olan Kürtler kendilerini korumak adına gerek Şengaldeki
gelişmeler gerekse Kobanide hatta daha öncesinde Serekanide yapılan
bu çete saldırılarına karşı örgütlendiler, kendilerini
korumak adına bir araya geldiler. O coğrafyada yaşayan Çerkez,
Türkmen, Keldani, Süryani ve Arap halklarıyla birlikte ortak bir
örgütlenmeye gittiler ve üçüncü bir yol izlediler Ne rejim ne de bu çeteci
muhalif grup dediler ve her iki kesime karşı da kendi bölgelerini
korumaya çalıştılar. Özellikle bu süreç içerisinde en önemli
yerlerden biri de belki Afrindi. Neden Afrindi? Çünkü bütün Suriyede kan
gövdeyi götürürken Afrin bir barış adası olarak yedi
yıllık bu iç savaş boyunca kendisini bu savaşın
dışında tuttu, tutmayı başardı; 400 bine
yakın yerleşik nüfusunun yanında yaklaşık 400 bin
civarında da mülteciye yani İdlib, Halep, Hama, Humus gibi gerek
rejimden gerekse çetelerden kaçan iç mültecilere de barınak hâline geldi.
O günden bugüne kadar da Afrinden Türkiyeye bir kaya parçası, bir
taş bile atılmış değil.
Peki, ne oldu da bugün gerek Afrinde Kürt çocukları
gerekse Türkiyede askere alınmış Kürt, Türk, Arap, Laz yani
Türkiyedeki tüm yoksul halk çocukları neden ölüyor? Aslında, bunu
ortaya koymak lazım. Siyasal iktidar, hem basın üzerinden hem medya
üzerinden hem yaptığı açıklamalarla öyle bir hava yaratmış
ki şu anda Türkiyede, Türkiye, 1921lerdeki gibi bir kurtuluş
savaşı veriyor, bir seferberlik ilanı ve ülkemiz savaşta ve
Türkün Türkten başka hiçbir dostu yok, herkes düşman. Oysa, bu
gerçek değil; bu, yalan üzerinden inşa edilen bir savaş konsepti,
bugün, tamamen AKPnin kendi iktidarını devam ettirmesinin bir
aracı olarak kullanılıyor. Türkün Türk kadar dostu var. Tarih
boyunca Türkün Türk kadar dostu Kürtlerdir. Türkiye Kürtleri de Türkün
dostudur -Kurtuluş Savaşında bunu ispatladı- Irak Kürtleri
de Türkün dostudur, bugün Suriyede savaş ilan edilen Afrin Kürtleri de
Türklerin dostudur; 1071de dostuydu, 1514te dostuydu, Kurtuluş
Savaşında dostuydu, bugün de dostudur. Ama siyasal iktidar kendi
tekçi, Selefi ve şovenist ideolojisini Türkiyedeki tüm halka mal etmek
anlamında -âdeta beka sorunu, bir Kurtuluş Savaşı sorunu
gibi sorunu- kamuoyuna lanse ediyor. Bütün herkes siyasal iktidarı
kandırdı, bunu defalarca itiraf ettiler ama bir gerçek var ki bu siyasal
iktidar da her seferinde Türkiye'deki 80 milyonu kandırmaya
çalışıyor, belli ölçülerde kandırıyor maalesef.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Afrinde
ve diğer Rojava bölgelerinde Kürtler iktidarda değil, onlar kendi
meclislerini kurmuş, bu meclisin
Örneğin Cezire bölgesindeki
meclisin yüzde 45i Araplardan oluşuyor, yüzde 15i Türkmen, Keldanilerden
oluşuyor, yüzde 50 civarında Kürtlerden oluşuyor. Kobani-Cezire
kantonunun eş başkanı Arap. İcra makamları hep Arap.
Kasım ayında yerel seçimlerini yaptılar, demokratik bir seçim
yaptılar. Ama nedir? En başta gerçeği itiraf ettiler: Bir Kürt
koridoru oluşturmak istemiyoruz. Bu, kamuoyunda tepki oluşturunca
terör koridoru oluverdi.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu
savaş ne Kürte ne Türke bir kazanç getirmiyor. Belki toplumun büyük
çoğunluğu sessizdir, belki sesini çıkarmıyor ama
samimiyetle söylüyorum: Bu politika, bu, az önce ifade ettiğim Türkün
dostu olan Kürtü düşman gören bu siyasal iktidar, tarihsel Kürt ve Türk
birlikteliğinin arasına, o duyguya bir hançer sokuyor. Toplumun
-olağanüstü hâl, kanun hükmünde kararnameler- yaratılan bu atmosfer
içinde susturulması gerçekleri sizin görmenize engel olmamalı.
Toplumda müthiş bir kopuş yaşanıyor, duygu
kırılması yaşanıyor.
Afrini koruyacağım. Kardeşim,
Afrini kimden koruyorsun? 400 bin Kürt yaşıyor; babayı
oğuldan mı koruyorsun, anneyi kızından mı koruyorsun,
kimi kimden koruyorsun? Afganistandan, Pakistandan, Hindistandan,
Cezayirden, Tunustan devşirilmiş paramiliter ÖSO güçleri Afrinin
nereden sahibi oluyor? Afrinin sahiplerini yerleştireceğiz. Bunu
itiraf edin: Kürtleri boşaltacağız Afrinden, demografik
yapıyı değiştireceğiz. Niye
değiştiriyorsunuz? Çünkü defalarca bu iktidar itiraf etti:
Dünyanın neresinde olursa olsun bir Kürt oluşumu bizim için beka
sorunudur.
Siz, Pers İmparatorluğunu güya rakip
görüyorsunuz, tarihsel mücadele verdiğinizi söylüyorsunuz ey siyasal
iktidar. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi bir referanduma gitti, Kerkükü
teslim ettiniz Perslere, Hanekini Perslere teslim ettiniz, Telaferi teslim
ettiniz, Tuzhurmatuyu teslim ettiniz. Şimdi Haşdi Şabi çeteleri
hem Sünni Kürtleri katlediyor, şehirlerden kovuyor hem Sünni Arapları
kovuyor. Peki, sesiniz çıkıyor mu, gık çıkıyor mu?
Hani Türkmenler katlediliyordu daha düne kadar, mesele Kürtler olunca
Türkmenler katlediliyordu; şimdi, Kürtler yok, Kerkükte, Hanekinde,
Tuzhurmatuda, Telaferde Haşdi Şabi var ve boşaltıyor;
Sünni Türkmenlerin tümü Kürdistan Bölgesel Yönetimine kaçıyor,
şehirler boşaltıldı. Petrollere aman Kürtler sahip
olmasın. E, iyi, olmasın; kim sahip şimdi? Şimdi Persler
sahip. Pers İmparatorluğunu şimdi getiriyorsunuz Afrine
sokuyorsunuz, getiriyorsunuz İdlibe sokuyorsunuz. Siz bu yanlış
politikalarınızla bir yere varamazsınız. Siz bu
yanlış politikalarla çevrenizdeki doğal olan Kürt coğrafyasını
ya da hinterlandını, ittifak yapmak yerine, tarihsel
dayanışma, konuşma, sorunları çözme yerine işte, ABD
emperyalizmine, rejime, İran Pers İmparatorluğunun
kucağına atıyorsunuz ve bunun farkında değilsiniz ya
da bilerek yapıyorsunuz ya da Kürt düşmanlığı sizin
açınızdan Amerikadan daha tehlikeli, Şia imparatorluğundan
daha tehlikeli ya da ne bileyim, rejimden daha tehlikeli görünüyor.
Değerli milletvekilleri, bu, çözüm değil;
bu, olsa olsa, az önce de ifade ettiğim gibi tarihsel kopuşu getirir.
Bu Parlamentonun görevi bunu görmektir. Yoksa, medya üzerinden işte,
iktidarı devam ettirmek adına, Rus İmparatorluğunun
ihtiyaçları doğrultusunda ya da onların Türkiyeyi kullanma
adına, Türkiyeyi NATOdan koparma adına birtakım tavizlere
kanıp kendi ülkemizi, kendi coğrafyamızı
Orta
Doğunun bataklığına girmenin, yeni düşmanlıklar
yaratmanın bu ülkeye, Türkiye halklarına zarardan başka,
savaştan başka, acıdan başka getireceği bir şey
yok. Defalardır bu kürsüden ifade ediyoruz, anlatmaya
çalışıyoruz ama algılar öyle bir oluşmuş ki bizim
her konuşmamız, her anlatımımız aykırı, her
ifade ettiğimiz şey yanlış; tek doğru var, o da
AKPnin tekçi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla)
Tamamlayayım Sayın Başkanım.
BAŞKAN Tamamlayın, buyurun.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) Teşekkür
ediyorum.
Şartlandıkları tek bir şey var:
Biz biliyoruz, doğrusu bizimdir. Bakın, Rusya
Dışişleri Bakanlığının 2 yetkilisi geçen gün
açıkça ifade ettiler, ne dediler: Tayyip Erdoğanın iktidarda
kalmak gibi bir derdi var ve bu nedenle bize ihtiyacı var. Bizim de
Türkiyeyi Batıdan koparmak, Türkiyeyi yanımıza çekmek gibi
bir derdimiz var. Bu nedenle biz Tayyip Erdoğanı korumaya devam
edeceğiz. Rusyanın tek mantığı bu, tek mantalitesi
bu. Batıyla olan elli yıllık, yetmiş yıllık
ittifakı, dostluğu bozup Kullanabildiğim ölçüde Türkiyeyi
kullanayım, Türkiye üzerinden mümkün mertebe yerleşmeye
çalışayım. Gerisinde Türkler ile Kürtler düşman
olmuş, Amerika ile Türkiye'nin ilişkileri
dağılmış, İran gelip bütün Irakı ele
geçirmiş, ta Afrine kadar Persler bir egemenlik inşa etmiş,
Rusyanın çok da umrunda değil diyorum, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Turan, sisteme girmişsiniz, 60a
göre söz veriyorum.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
36.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, Iğdır
Milletvekili Mehmet Emin Adıyamanın 519 sıra sayılı
Kanun Teklifinin ikinci bölümü üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
izin verirseniz, az önceki konuşmacının ısrarla Afrin
Operasyonu, AK PARTİnin iktidarını sürdürme aracı oldu.
demesini reddettiğimizi söylemek istiyorum. Terör örgütünün
karşısında diz çök. demenin başka bir karşılığı
bu ifade. Bunu doğru bulmuyoruz. Afrin Operasyonu, bizim sınır
güvenliğimiz için, ülkenin millî birliği için, hep beraber, 80
milyonun gururla adım attığı bir operasyon. Ben tüm
dünyanın -dost düşman- meselenin ne olduğunu
anladığı bir zamanda bile hâlâ bu dili kullanmayı, bu dille
konuşmayı çok üzüntüyle karşıladığımı
ifade etmek istiyorum.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) Kimse bir şey anlamamış.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Kendilerini bu konuda
daha hassas olmaya, davranmaya ve hassas bir dil kullanmaya davet ediyorum.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) Hassasiyeti nedir?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Mır mır
mır
Bir şey söylemeyelim mi, cevap vermeyelim mi? Hep
fısıldıyor oradan, bir şeyler söylüyor.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) Biz de sizden öğrendik, buraya çıkınca
saldırıyorsunuz ya.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) 80
milyon diyorsunuz da 80 milyon, eksi
deyin bari.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sayın Başkan, ben de söz istiyorum.
BAŞKAN Siz de buyurun, 60a göre.
37.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin,
Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Bizim görüşümüz, oradan buraya tek bir taşın
atılmadığı ve maalesef emperyalist politikaların
batağında, aynı şekilde daha önce nasıl Suriyeye
yönelinmişse bugün de burada, evet, ifade ettiğimiz gibi
iktidarı devam ettirmek, ötekileştirmek, biraz da insanlar
arasında zaten fazla olan mesafeleri daha da fazla büyütmek için bir
araçtır savaş. Genelde bu, birçok iktidar tarafından
kullanılmıştır.
Aslında, ben sadece şunun için söz
aldım: 80 milyon içerisinde bizler yokuz herhâlde. 80 milyon içerisinde
herhâlde bugün o barış diyen ve sürekli gözaltına alınan,
tutuklanan insanlar yok ama bu insanlar da bizler de bu ülkede
yaşıyoruz ve karşılıklı olarak görüşlerimizi
ifade etmek zorundayız. O yüzden, 80 milyon gibi bir
kapsayıcılığı biz iktidarda olsak asla kimse için
kullanmayız çünkü o zaman zaten Türkiye çok renksiz ve ifadesiz bir ülke
olur, başka da bir şey olmaz.
Teşekkürler.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Adıyaman
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır)
Sayın Başkanım, temiz bir dil kullanmam konusunda sayın
grup başkan vekili uyardı. 60a göre bir
BAŞKAN O şekilde demedi, Daha hassas
olalım.
Buyurun, 60a göre size de bir dakika süreyle söz
vereyim ama sataşma olmasın.
38.- Iğdır Milletvekili Mehmet Emin
Adıyamanın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, Sayın Başkan, biz
milletvekiliyiz. Biz inandığımız düşüncelerimizi,
görüşlerimizi siyasal iktidarı en sert şekilde eleştirecek
ölçüde o kürsüden ifade etmek durumundayız. Biz, nasıl bir dil
kullanacağımız ve bunun hassasiyeti konusunda da kendi
kontrolümüzü sağlayabilecek durumdayız; birincisi bu.
İkinci olarak şunu ifade etmek isterim:
Bir kere, Afrine yönelik savaş hukuksuz bir savaş, haksız bir
savaş. Daha vahimi, bu savaş üzerinden cihat ilanları, camilerde
hutbelerin okutulması. Afrinde 400-500 bin ya da mültecilerle beraber 800
bini bulan insanlar Müslümandır. Müslüman değilmiş gibi
Kaldı ki Müslüman olmasalar bile bu savaş haksız ama oradaki
Kürtler Müslüman ve bu siyasal iktidar camilerde cihat fetvaları okutuyor
yani katliama fetva çıkarıyor. Bu gerçekleri biz görüp ifade
ettiğimizde temiz ya da hassas olmayan dil anlamına mı geliyor?
Biz sonuna kadar bu hakikatleri Türkiye kamuoyuna 80 milyonun gündeminde ifade
edeceğiz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Yani orada Kürtlere yönelik bir
saldırı yok.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) Biz
gerçeği görüyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Terör örgütüne yönelik bir mücadele
var.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) O
bombalar nereye düşüyor, görüyoruz. Oradan atılan bir şey
değil yani.
BAŞKAN Bakın, oradan
sınırlarımıza 2007nin başından beri 700den
fazla saldırı olmuş, taciz ateşi olmuş, pek çok masum
insanımızı kaybetmişiz.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) Araştıralım, nereden gelmiş o tacizler.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır)
Sayın Başkan, o operasyonun başladığı güne kadar
tek bir taş atılmamış.
BAŞKAN Şimdi, terör örgütüne
karşı etkin bir mücadele veriliyor, bu mücadeleye hepimizin destek
olması lazım.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) Orada
terör örgütü yok, halk var.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Böyle bir usulümüz yok Sayın Başkan, sizin bunu
buradan böyle ifade etmeniz doğru değil.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Turan, buyurun.
39.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir ile Iğdır Milletvekili
Mehmet Emin Adıyamanın yaptıkları
açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
öncelikle şunu ifade edeyim: Konumuz YÖKle ilgili bir kanun teklifiydi,
sadece tek gündemmiş gibi dön dolaş aynı konuyu aynı
partinin getirmesini bile çok sağlıklı bir yaklaşım
olarak görmüyorum.
İkincisi: Reyhanlıya, Hataya, Kilise
atılan bu kadar bombaya, füzeye rağmen Oraya bir füze
atılmadı. demeyi şaşkınlıkla
karşıladığımızı ifade etmek istiyorum.
Eğer böyle derseniz ben Sizler bu ülkenin değil de başka bir
ülkenin mi muhalefetisiniz? deme hakkını kendimde bulurum.
Eğer 80 milyonun içerisinde biz yokuz.
diyorsanız revize ediyorum, 80 milyon eksi 5 olarak düzeltiyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Biz, biz
değiliz, biz halk adına buradayız.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Ne demek 80 milyon eksi 5? Bu ne demek?
BAŞKAN Şimdi, söz sırası
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Söz sırası değil Sayın Başkan yani
gerçekten ciddi bir sataşma var.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır)
Sataşmadan söz istiyoruz.
BAŞKAN Bir dakika
Ne dedi de
sataştı ki ya?
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) 80
milyon eksi 5 dedi.
BAŞKAN Hayır, hayır, şu var:
80 milyon diyorsunuz ama biz sizin gibi düşünmüyoruz. deyince o da
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Pardon
Siz niye açıklama yapma gereği
duyuyorsunuz?
BAŞKAN Siz bana sordunuz, ben onun için
açıklama yapıyorum.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Hayır, ben size sormuyorum, ben bir sataşma
olduğunu söylüyorum.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) Biz sataşmadan istiyoruz.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) Biz
sataşmadan söz istedik.
BAŞKAN Tamam, işte, ben Niçin
sataştı? diyorum, siz 80 milyon hariç 5 deyince ben de şunu
diyorum: Siz az önce ifade ederken şunu söylediniz: 80 milyon sizin gibi
düşünmüyor, biz sizin gibi düşünmüyoruz, farklı
düşünüyoruz. dediniz, Sayın Turan da ona istinaden bir açıklama
yaptı, siz öyle dediniz, o da böyle dedi.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Hayır, onun dışında başka
şeyler de söyledi.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
kürsüye bile çıkmadık. O kadar laf söylemeyecek miyiz o ifadelere
karşı?
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) Toplumun yarısı sizin gibi düşünmüyor.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen,
bakın
Sayın Adıyaman size de söz verdim,
Sayın Kerestecioğluna da verdim, bu işi uzatmayalım.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır)
Sayın Başkan 80 milyon eksi 5te çok ciddi bir anlam var ve bu,
ciddi bir sataşmadır. Biz niyet okumak istemiyoruz ama ortada tamamen
hem bir hedef gösterme hem çok farklı anlamlara
MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) Ne
alakası var ya!
BAŞKAN Sayın Adıyaman, ben de
dinledim, siz de dinliyorsunuz. Aynen ifade şu, Sayın
Kerestecioğlu söyledi ki: 80 milyondan bahsediyorsunuz ama biz, sizin
gibi düşünmüyoruz, aynı şekilde düşünmüyoruz. O yüzden
Sayın Turan da söyledi: Madem siz aynı şekilde
düşünmüyorsanız sizin haricinizde diğerleri de böyle
düşünüyor. dedi. O anlamda yani burada
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) Öyle
demedi Sayın Başkan. Sonra, ayrıca 80 milyonun onun gibi
düşündüğünü nereden biliyor?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) 80 milyon eksi 5 nedir yani? Bir de bütün memleketin böyle
düşündüğünü nereden biliyor?
BAŞKAN O kendi kanaati, bu da sizin
kanaatiniz, bunu kamuoyu takdir edecek.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Ama bunun dışında da aynı şekilde
Ben tutanakları isteyeceğim, başka sataşma sözleri de oldu.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
ERHAN USTA (Samsun) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Usta, siz
ERHAN USTA (Samsun) 60a göre
BAŞKAN Buyurun, 60a göre size de söz
veriyorum.
40.- Samsun Milletvekili Erhan Ustanın, Afrindeki
mücadelenin dinler arası, kimlikler arası, etnisite temelli
olmadığına, terörle mücadele edildiğine ve bunu Türk-Kürt
meselesi hâline getirmenin bu ülkeye yapılacak en büyük kötülük
olduğuna ilişkin açıklaması
ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Afrinde bizim yaptığımız
mücadele, dinler arası, kimlikler arası, etnisite temelli bir
mücadele değildir. Türkiye, Afrinde terörle mücadele yapıyor. Bunu
bir defa görmemiz lazım, bu çok nettir. Yani Türkiyede Türkü, Kürtü
hepimiz kardeşiz ve biz hep şunu söylüyoruz: Hepimiz Türk milletinin
şerefli birer üyesiyiz burada. Ha, teröre destek verenler, onlar
ayrı; kendilerini terörist olarak görenler ve bu ülkeyi bölmeye
çalışanların pozisyonu elbette ayrı olacaktır.
Suriyeden 3,5 milyon göçmen geldi Türkiyeye ve
kapılarımızı açtık, ekmeğimizi
paylaşıyoruz. Bunların hangisine biz Arap mı, Kürt mü, Türk
mü diye baktık? Böyle bir şey olabilir mi? Buradaki mücadeleyi, bu
terörle yapılan mücadeleyi bir Türk-Kürt meselesi hâline getirmek, bu
ülkeye, bu coğrafyaya yapılacak en büyük kötülüktür, ihanettir. Bir
defa bunu çok net olarak koymak lazım.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır)
Siyasal iktidar bunu yapıyor.
ERHAN USTA (Samsun) - Ha Oradan bize bir taş
mı atıldı? Oradan taş filan değil -işte elimdeki
rakamlar, belki daha yüksek- Kilise 60 tane, Hataya 33 defa roket
atılmış bu ülkeye.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) Bir araştırılsın, nereden
atılmış!
ERHAN USTA (Samsun) - 7 tane ölü, 118 tane
yaralı. Uykuda evlatlarımızı kaybediyoruz, hiçbir şey
yokmuş gibi
Oradan Türkiyeye bir terör geliyor sürekli olarak,
Türkiyenin millî bekasına yönelik bir saldırı var. Bunun
karşısında yapılan mücadeleyi Türk-Kürt meselesi hâline
getirmek ihanetten başka bir şey değil.
Teşekkür ederim.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı)
Üç sene önce gelmiyor muydu IŞİD oradayken, o zaman niye
saldırılmadı?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
gündeme geçelim artık.
BAŞKAN Buyurun.
41.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin,
ülke gerçekliğini farklı açılardan gördüklerine ilişkin
açıklaması
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Şimdi, gerçekten hani klişelerle konuşan
insanlar değiliz, ülke gerçekliğini farklı açılardan
görüyoruz, o yüzden hani bu ülkede herkesin çok kolay terörist, çok kolay hain
ilan edildiğini de biliyoruz. Bu dillerle konuşmadık, bundan
sonrasında iktidar olsak da nereye gelirsek gelelim -bunun sözünü ben
partim adına verebilirim- kimseyle ilgili ne terörist ne hain ne vatan
haini gibi laflarla konuşmayacağız. Ama şunu da
hatırlatmak isterim: MİT Müsteşarı Hakan Fidanın
sözleri de aynı zamanda ortadadır. Oradan bir füze atarız,
savaşa gireriz. sözleri gerçekten bilinen, herkes tarafından da
açıklanmış, ifade edilmiş sözlerdir. O yüzden, biz burada
defalarca araştırma komisyonları kurulmasını istedik
ama bu Meclis, aynı zamanda hiçbir şeyi araştırmayan ve
gerçeğe ulaşmayan bir Meclis olarak da maalesef tarihe geçecektir.
Teşekkürler.
BAŞKAN Evet, teşekkür ediyorum.
Hem bölgenin huzuru hem de Türkiyenin selameti ve
bekası için terörle mücadele ediliyor, bunun altını çizmek
isterim ben de.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/2099) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu
(S. Sayısı: 519) (Devam)
BAŞKAN Söz sırası Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Ceyhun İrgile aittir.
Sayın İrgil, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA CEYHUN İRGİL (Bursa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilerleyen bu saatlerde,
Meclisin de oldukça gergin ve yorgun olduğu bu saatte ne kadar
anlaşılabilir olur bilmiyorum ama birazdan bu yükseköğretim
yasasıyla ilgili teklifi Mecliste bitirmiş ve
kanunlaştırmış, en azından buradan geçirmiş
olacağız ve önümüzdeki aylarda da hayata geçmiş olacak.
Fakat ben bu yasa burada bugün sonlanırken
belli kazanımlarının yanında belli ciddi
kayıpların da olduğunu düşünüyorum. O nedenle, bu yasaya
geçmeden önce, yasanın son notlarını sizinle paylaşmadan
önce, size, çok beğendiğim, bence bütün Türkiyedeki üniversitelerin
kapılarına, girişlerine asılması gereken, hatta YÖKün
bizzat giriş kapısına asılması gereken, bugüne kadar
üniversitelerin özlenen ortamıyla, akademik özlenen ortamla ilgili
yapılmış en güzel konuşmadan bir paragraf okumak istiyorum.
Diyor ki bir Türk büyüğümüz bu konuşmasında: Üniversite için en
büyük tehlike dogmatizmdir, tek tipleşmedir, değişime ve
gelişime kapalı olmaktır. Nitekim Türkiye'de bazı
dönemlerde üniversiteler, tasfiyeyle tek tipleştirilmeyle
çalışılmıştır. Üniversiteyi bir ideolojik
aygıt olarak gören ve kullanan anlayış, uzun süre,
farklılıkları zenginlik olarak kabul eden, hür düşünceyi
esas alan gerçek üniversite ortamının oluşmasına mani
olmuştur. Oysa üniversite, fikirlerin etiketlendiği,
zararlı-yararlı diye bir ayrıma tabi tutulduğu bir yer
olmamalıdır. Neymiş? Üniversite fikirlerin etiketlendiği,
zararlı ve yararlı bir ayrıma tabi tutulduğu bir yer
olmamalıymış. Gençlerimize ideolojinin deli gömleği
giydirilmemelidir. Bunu başarmak saygıdeğer
hocalarımın herhâlde en önemli görevidir. Üniversitede fikirlerin
çarpışmasından, yarışmasından hakikat ortaya
çıkmalı. Müsademeyiefkârdan barikai hakikat doğar. Bunu
yakalamak durumundayız. Hangi Türk büyüğü demiş bunu? 2012-2013
Yıldız Teknik Üniversitesinin açılışında
Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın konuşması
bu. Ne diyor? Üniversite tek tip olmasın. diyor, Fikirler
çatışsın. diyor, Fikirleri ayrı,
zararlı-yararlı diye ayırmayalım. diyor. Ama ne oldu?
Şu anda gelinen noktayı sizin takdirlerinize sunuyorum.
Nitekim, 14üncü yüzyıldaki anlamıyla
üniversite kelimesi Latincede universitas yani bütün kelimesi, son dönem
geç Latincede de yine topluluk, toplum kelimeleri gibi bir anlama gelen
universus yani evren kelimesinden türemiş bir kelime. Kavramsal olarak
evrenselliğini, evrensel bakımdan çeşitliliği, bünyesinde
barındırması gereken kurumlar üniversiteler.
Bir üniversitenin bir ideolojinin kalesi, merkezi,
topyekûn o ideolojiye sahip olan ve onu savunan bir kurum olarak görülmesi, ne
çağdaş ne geleneksel üniversite anlayışıyla
bağdaştırılabilir.
Akademik ensest, üniversitelerde ideolojik
kamplaşmaların da oluşması için araç olarak
kullanılabilen etik dışı bir yaklaşımdır.
Nitekim üniversitelerdeki zenginliğin ve
özlenen akademik ortamın oluşturulması çeşitliliğe
bağlıdır. Bu çeşitliliği oluşturmak da YÖKün ve
üniversitelerin görevidir.
Arkadaşlar, karışımızda çok
ciddi gerçekler ve sorunlar var. Size şunu söyleyeyim: Bu ülkedeki 55inci
en büyük şehir, kent hangisi desem, eminim hepiniz nüfus
sıralamasına göre bir sıralama yapardınız. Bu ülkedeki
55inci en büyük kent, işsiz üniversiteliler.
Arkadaşlar, resmî rakamlara göre 3 milyon 275
bin işsizimiz var, bunun 828 bini üniversiteli. Yani tüm işsizlerin
yüzde 27si, üçte 1i üniversiteli, yüzde 38i lise mezunu.
Arkadaşlar, en çok da işsiz olan grup
mühendisler, iktisat ve işletme fakültesi mezunları ve eğitim
fakültesi mezunları.
Bizler burada yasa yapmaya
çalışıyoruz. Burada akademisyenler, uzmanlar konuşuyor.
Burada bakanlık, Hükûmet veya ilgili birimler binlerce çalışma
yapıyor. Gece gündüz oturuyoruz konuşuyoruz. Sonuç? Sonuç, 830 bin
işsiz üniversite mezunu. Asıl realite, gerçek bu. Evine ekmek
götüremeyen, iş bulamayan insanlar hayatın gerçeği.
İşsizlik kadar insan onurunu örseleyen
başka bir sorun yoktur. İşsizlik kadar insanın öz güvenini
kaybettiren başka bir sorun yoktur. Bizim gerçekçi davranmamız ve
reel kararlar almamız gerekiyor. Yoksa, burada yardımcı
doçentler, doçent olmuş olmamış, doktor öğretim üyesi
olmuş, bunların önemi yok. Dil öğretemiyorsunuz, akademisyeniniz
dil bilmiyor. Akademisyeniniz Türkçe bilmiyor, ben geçtim İngilizceyi.
Akademisyeniniz hiçbir konuda yorum yapamıyor.
Düşünün, biraz önce diğer vekillerimizin
verdiği örnekler, gazetelere her gün yansıyan insanlar, bunlar
profesör, doçent ama bugün ülkenin içinde bulunduğu bu tablodan bu
aydınlarımız, bu entelektüel yapımız da sorumlu
maalesef. Yani Nuhun cep telefonunu anlatan da bir akademisyen, işte, her
gün gazetelerde örneklerini okuduğumuz insanlar da akademisyen. Bizim
insan kalitesini artırmamız gerekiyor. Her zaman söylediğim bir
şey var: Üniversitelerimizin sorunu akademik değil arkadaşlar,
üniversitelerin sorunu etik, etik, etik. Bu yüzden öncelikle etik
sorunların düzeltilmesi gerekiyor. Eğer etik sorunlar düzelirse zaten
ne YÖKe ihtiyaç var ne de bu yasalara ihtiyaç var.
Ama üniversitedeki akademisyenlerin önce kendi öz
güvenlerini kazanması gerekiyor. Siz daha araştırma görevlisi,
asistan düzeyinde insanları eziyorsunuz, öz güvenlerini ellerinden
alıyorsunuz, onları daha en baştan sahtekârlığa
yöneltiyorsunuz. Sadece yayın yapmak adına, sadece kendine yayın
yapan, sadece kendisi için yayın yapan, hiç memlekete, insana faydası
olmayan binlerce yayına imza atılıyor. Niçin bunlar? O
arkadaş, en başından daha, bir an önce bir unvan kapmaya
çalışıyor. Unvanı aldığı zaman bir noktaya
geliyor, ondan sonra profesör
Ondan sonra zaten yoruluyor bu insanlar. Gelin
en baştan bu insanlara öz güvenini verelim, onları onore edelim,
maaş olarak onore edelim, kimseye muhtaç olmasınlar. Yurt
dışına bir kongreye gitmek için kimseden yardım almak
zorunda kalmasınlar. Uçak parasını düşünmesinler. Gelin bu
insanlara özlük haklarını verelim. Yeşil pasaportu devlet
üniversitesine veriyorsun, vakıf üniversitesine vermiyorsun. Neden?
İkisi de bu devletin üniversitesi, ikisi de bu ülkenin doçenti değil
mi, yardımcı doçenti değil mi? Niye ayrım var? Aynı
ülkede değil mi bu insanlar? Sonuçta neredeyse kongre parası kadar
vize parası ödüyor bu insanlar.
O yüzden, ben bu insanlarımızın
hepsinden faydalanılması yanlısıyım. Bu ülkenin birçok
kaynağı var ama bu ülkenin petrolü yok, şusu yok, busu yok ama
en önemli kaynaklarından biri beşerî kaynakları. Hiç olmazsa
yetişmiş insanlarımızı iyi kullanalım,
onların hakkını teslim edelim. Burada ne konuşsak boş
çünkü şu anda üniversitelerdeki akademik yapı, maalesef, biat üzerine
kurulu. Bunu siz de biliyorsunuz ve maalesef, insanlar, hocalarına, bir
üstlerine, bir büyüklerine biat etmeden veya onların emrinin
dışında hareket etmeyerek ancak bir yere gelebileceklerini
biliyorlar. İzin verin, insanlar farklı düşüncelerini ifade
etsin. Eğer, burada, ünlü Türk büyüğümüzün de söylediği gibi
Üniversiteler dogmatik olmasın, tek tip olmasın, karşı
fikirlere de yer verilsin, can verilsin. diyorsanız, Onur Hamzaoğlu
neden hapiste, onu bize anlatmalısınız. Onur Hamzaoğlu
neden gözaltında, tutuklu, onu anlatmalısınız. O
imzacı akademisyenler neden ihraç edildiler? Neden bir bölümü hapiste, bir
bölümü gözaltında, bir bölümü görevde, bir bölümü değil, onu izah
etmelisiniz.
Hukuksal büyük açmazlar var. YÖK de bu konuda ne
yapacağını bilmiyor ve üniversiteler rektörlerin çiftliği
hâline dönmüş durumda. Bunu hepiniz biliyorsunuz. Bu üniversitelerin,
rektörlerin ve bölüm yöneticilerinin ve üniversitelerin, siyasi erklerin
çiftliği alanından çıkarmamız, gerçekten
özerkleştirmemiz lazım. Şu hâliyle özerk hâlinde
bırakırsak üniversiteler bundan daha beter yerlere gidecektir çünkü
bu hâliyle özerkliği rektörler kullanmaktadır. Bu, üniversitenin
özerkliği değildir, sadece rektörlerin özerkliğidir.
O yüzden, rektörlerin elinden doçentler için sözlü
sınavda bütün inisiyatifler alınmalıdır ve bütün kriterler
objektif ve denetlenir olmalıdır. Sözlü sınavı madem
ÜAKtan kaldırıyorsunuz, yani unvan aşamasından
kaldırıyorsunuz, kadro aşamasından da kaldırıp
aynen grubumuzun söylediği gibi, bir merkezî bilim sınavı
ama/veya üniversitenin içerisinde yapacağınız bir bilim
sınavı hâline getirmelisiniz. Ama bu, objektif olmalı,
denetlenebilir olmalı. Hatta Komisyonda Uçma Hocanın dediği gibi
Bu mülakatlar ve görüşmeler kayıt altına alınmalı.
Bizzat sayın milletvekilinin teklifidir. Kayıt altına
alınsın, görelim bakalım; gerçekten o mülakatlarda ne oluyor,
insanlara ne tuhaf sorular soruluyor.
Arkadaşlar, geçen gün bir öğretmen
mülakatında bir adaya Kilimanjaronun zirvesindeki karın kaç
santimetre kalınlıkta olduğu soruldu. Yapmayın
arkadaşlar
Bu ülkede bunlar yaşanıyor. Daha size yüzlerce örnek
verebilirim.
Yani özü şudur: Mülakat demek, liyakati
tanımamak demektir; mülakat demek, torpil demektir; mülakat demek,
haksızlık demektir; mülakat demek kul hakkı yemek demektir;
mülakat demek, aleni hırsızlık demektir; özü budur. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Arslan, buyurun, 60a göre söz veriyorum.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
42.- Denizli Milletvekili Kazım Arslanın, 14 şeker
fabrikasıyla ilgili verilen özelleştirme kararının geri
çekilmesini, bu fabrikaların özerkleştirilerek
çalıştırılmasını, işçi ve çiftçilerin
mağduriyetinin önlenmesini istediğine ilişkin
açıklaması
KAZIM ARSLAN (Denizli)
Aracılığınızla Başbakana soruyorum
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ulaştırma
Bakanı aracılığıyla
KAZIM ARSLAN (Denizli) Evet.
İktidarınız, Cumhuriyet Döneminde
yapılan bütün fabrikaları sattı, son kalan 14 şeker
fabrikasını da satışa çıkarmış bulunmakta.
Ülkemizin tüm varlıklarını heba ettiniz, fabrikalarını
da özelleştirdiniz. Millet sizi fabrikaları satın, harcayın
diye iktidar yapmadı; size yeni fabrikalar kursun, istihdam sağlasın,
işsizliği azaltsın diye yetki verdi. Bunları görmezlikten
gelerek, illerdeki ihtiyaçları dikkate almadan, pancar üretimi yapan
çiftçilerimizi de mağdur edecek bu kararın yeniden Hükûmetinizce
değerlendirilmesini, 14 şeker fabrikasıyla ilgili verilen
özelleştirme kararının geri çekilmesini, bu fabrikaların
özerkleştirilerek çalıştırılmasını,
işçimizin ve çiftçimizin mağduriyetinin önlenmesini istiyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Arslan, Sayın Bakanımız,
buyurun.
43.- Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanı Ahmet Arslanın, Denizli Milletvekili Kazım
Arslanın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) Saygıdeğer
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlar; elbette ki
iktidar, ülkenin kalkınması, ekonomik olarak katma değer
oluşturulması adına birçok yatırım yapar ve bu
yatırımları yapacak özel sektörün de önünü açar. Nitekim, AK
PARTİ olarak yaptığımız budur, bunun bilinmesinde
fayda var.
Şeker fabrikalarıyla ilgili, 14 tane
fabrikanın özelleştirilmesi söz konusu. Bu özelleştirme
kapsamında, fabrikada çalışan hiçbir çalışanın
mağdur edilmemesi ve haklarının devam etmesi konusunda şartnamede
bir madde var, bu bir.
İkincisi, kotalar çerçevesinde çiftçilerin
üretimlerine devam etmesi ve bu işle uğraşan, şeker
pancarı üreten çiftçilerin haklarına herhangi bir halel gelmemesi
adına da bir madde var; bu da önemli. Daha önemlisi, fabrikaların
kesinlikle şeker üretimi yapma konusunda çalışmasının
zorunluluğu da ortaya konmaktadır; bunu da özellikle
vurgulamış olalım.
Ve yine bir açıklama yapmak isterim: Şeker
üretimiyle ilgili zorunlu olan şeker fabrikası ve arazisi verilecek,
onun dışında şeker üretimi için zorunlu olmayan alanlar bu
kapsamda verilmeyecek. Bunun da böyle olduğunu özellikle vurguladım.
14 fabrikayla ilgili özelleştirme süreci bu anlamda devam ediyor,
diğer 11 fabrika ise şu anki durumuyla kamu eliyle
çalıştırılmaya devam edilecek.
Bilgi arz ediyorum.
Sağ olunuz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bayraktutan, bugün 2-3 defadır söz
talebiniz oldu.
Buyurun.
44.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın,
Cankurtaran Tüneliyle ilgili müjdeli bir haber beklediklerine ilişkin
açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, yılan hikâyesine dönen
Cankurtaran Tüneliyle alakalı ne düşünüyorsunuz? Bu sorunun sizin
canınızı sıktığını biliyorum. Bu
tünelin temeli atıldığı zaman, 29 Ekim 2010da ben İl
Başkanıydım. Otuz ayda bitirecektiniz, dokuz yüz günde. Dönemin
Ulaştırma Bakanı Sayın Başbakan, müteahhidi
çağırdı, dört ay erkene çekti. Sekiz sene geçti, tünel yok.
Aralığın 26sında, AKPnin Artvin kongresinde Başbakan
çıktı, dedi ki: Artık can kayıplarını
önleyeceğiz, ocağın sonuna kadar tüneli açacağız.
Tünel gene yok Sayın Bakan. Ne diyeceksiniz, merak ediyorum. Artvin
halkından bir özür dileme ihtiyacı duyuyor musunuz diye merak
ediyorum.
Bugün ben bir soru önergesi verdim, dedim ki: Bu
tünelin adı yılan hikâyesi tüneli olsun Sayın Bakan. Sekiz
sene oldu, tünel bitmedi. Gerçekten ne düşündüğünüzü merak ediyorum.
Bu konuda sizin güzel, müjdeli bir haber vermenizi bekliyorum. Şubat,
acaba, 2019, 2020yi geçer mi Sayın Bakan? Müjdeli bir haber bekliyoruz. Bakalım
ne diyeceksiniz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, ışık göründü,
değil mi herhâlde?
Buyurun.
45.- Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanı Ahmet Arslanın, Artvin Milletvekili Uğur
Bayraktutanın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) Değerli Başkanım,
ışık çoktan göründü, tünel çoktan bitti. Bu soru hiçbir zaman
benim canımı sıkmıyor. Benim canımı sıkıyor
olsa bu makamda olmam, bu işleri yapmam. Biz millete hizmetkâr olmak
adına bu işleri yapıyoruz. Canımız
sıkılmıyor, tam tersine gurur duyuyoruz, Cankurtaran Tünelini
yapmakla gurur duyduğumuz gibi. Bunu özellikle vurgulamak isterim.
Yalnız, mahkemenin yerine kendimi koyup karar
verme şansım yok.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Olsaydı iyi olurdu, hemen yapardık.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) Tüneli bitirdik, tünelin
devamındaki viyadük mahkemeye gitti. Mahkeme sonucunu beklemek
zorundaydık, bekledik. Mahkeme kararından sonra da hızlı
bir şekilde viyadük bitti. Değerli vekilimiz de biliyor,
kış şartlarında da viyadükte çalışmalar devam
ediyor. Biter bitmez de inşallah, bu ayın sonu, mart ayı
başı yani bir hafta on gün içerisinde hizmete girecek, hiç
şüpheniz olmasın. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Ben bu işten sıkılmam, onu
söyleyeyim. Gururla iş yapıyoruz, gururla milletimize hizmet
ediyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/2099) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu
(S. Sayısı: 519) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi, gruplar adına son söz
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Mustafa
Ilıcalıya aittir.
Sayın Ilıcalı, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
CEYHUN İRGİL (Bursa) Mahkeme kararı
olumsuz çıksa tünel açılmayacak mıydı?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) - Mahkeme olumsuz çıksa
başka bir müteahhit yapacaktı.
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Sayın Bakan,
aralık ayında Ocakta açılacak. dediniz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Kürsüde hatibimiz var
Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Hatip, siz devam edin,
Genel Kurula hitap edin.
Buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ILICALI (Erzurum)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 518 sıra
sayılı Kanun Teklifi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Ümidi kesmiştim ama nihayet bana da sıra
geldi, ben de Yükseköğretim Kanunundan bahsedeceğim.
Yaklaşık otuz yılı aşkın üniversite hayatım
var; yirmi üç yıl Yıldız Teknik Üniversitesi, sekiz yıl
Bahçeşehir Üniversitesi, az bir süre de İstanbul Ticaret
Üniversitesi, diğer taraftan seçim bölgem Erzurumda gurur duyduğumuz
2 üniversite var, Atatürk Üniversitesi ve Erzurum Teknik Üniversitesi; çok
sayıda doktora, çok sayıda doçentlik jürisi, önceden kendisi bu
aşamalardan geçmiş bir kişi olarak burada bir kritik
yapacağım ve hemen başta şunu söylemek isterim ki ben YÖK
Yasasından önce üniversitede araştırma görevlisiydim. YÖKten
önce Ya, böyle bir şey olur mu? diye hep eleştirirdi üniversitede
hocalarımız, YÖK çıktı, eleştiriyoruz, sürekli
eleştiriyoruz ama şunu görmemiz gerekiyor ki Yükseköğretim
Kanununda da mutlaka değişime, gelişime ihtiyaç var.
Neden değişime, gelişime ihtiyaç var?
Hemen ülkemizin 2023 hedefine baktığımız zaman
cumhuriyetimizin 100üncü kuruluş yıl dönümünde diyoruz ki: Türkiye 2
trilyon dolarlık bir ekonomiyle, kişi başına 25 bin
dolarlık gelirle, 500 milyar dolarlık ihracatla dünyanın en
büyük 10 ekonomisi arasına girsin. Bu şartları
sağlayabilmesi için en önemli şey insan kaynağı, en önemli
şey eğitim, yüksek öğretim.
Peki, biz bu amaca nasıl
ulaşacağız? Neler yapacağız? İnsan gücümüzün
kalitesini nasıl artıracağız? Şimdi, hemen
Değerli Millî Eğitim Bakanım da gelmişken
Tabii, bir kere
üniversiteden önce, bizim için önemli olan millî eğitim. Şurada,
bakıyoruz, eğitim sistemimizde 2003 yılından itibaren
toplam 63 milyar liralık bir yatırım yapılmış.
Yaklaşık 953 bin bilgisayar dağıtılmış,
41.500 okulumuzun internet erişimi sağlanmış. FATİH
Projesiyle 1 milyon 430 bin tablet bilgisayar
dağıtılmış. 433 bin sınıfımıza
etkileşimli tahta uygulaması, 4 milyar 650 milyon Türk lirası
maliyetle 2 milyar 700 bin ders kitabı
dağıtılmış. Özel ve Millî Eğitim
Bakanlığımıza bağlı okullardaki derslik
sayısı 367 binden 755 bine çıkarılmış. Bunu
muhalefet alkışlamayacak mı? Bunu başarı olarak
görmüyor muyuz? Bu kadar önemli bir çalışma yapılmış.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Oradan
çıkanlar işsiz kaldı.
MUSTAFA ILICALI (Devamla) Peki, üniversitelere
geldiğimiz zaman, üniversitelerde ne olmuş? Tarihe
bakıldığı zaman, ülkemizin yükseköğretim alanında
büyük bir tecrübeye sahip olduğu görülecek. Mirasçısı
olduğumuz medeniyetlerin bilime katkılarını medrese
tarzı yükseköğretim veren kurumlarla güçlendiren ecdadımız,
bize, üzerine güçlü bir yükseköğretim sistemi inşa edilebilecek bir
yapı bırakmış.
Şimdi, bu durumda, bakıyorum, 2002den
itibaren AK PARTİ iktidarları döneminde, 2002 yılında 73
olan üniversite sayımız bugün 187ye ulaşmış.
Öğrenci sayımız 7 milyon 700 bin. 2018 yılında
Yükseköğretim Kurulu ve üniversitelerimiz için merkezî Hükûmetimiz
bütçesinden 27 milyar 761 milyon lira bir kaynak ayrılmış. 2002
yılında 70 bin olan öğretim elemanı sayısı 155
binin üzerine çıkmış. Bunları şimdi nasıl inkâr
edebiliriz? Söyleyeyim, bakın, şimdi, hep...
CEYHUN İRGİL (Bursa) Bunların hepsi
nicelik. Biz nitelik diyoruz. Nicelik yani sayı.
MUSTAFA ILICALI (Devamla) Değerli Vekilim,
üniversitelerdeki nitelik çok önemli, ben, Atatürk Üniversitesinden örnek
vereyim.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Hayır,
hayır, nicelik o söyledikleriniz, rakam.
MUSTAFA ILICALI (Devamla) Bir dakika...
1957 senesinde kurulan üniversite -biraz sonra
kriterlerini vereceğim- birçok yerde birçok üniversiteyi geçmiş,
birçok tıp fakültesinin, diş hekimliği fakültesinin...
CEYHUN İRGİL (Bursa) Atıf
sayısı...
MUSTAFA ILICALI (Devamla) Vereceğim,
atıf sayılarını da vereceğim.
CEYHUN İRGİL (Bursa) İlk 500e
giren üniversite oranı, yayın sayıları...
MUSTAFA ILICALI (Devamla) Ceyhun Bey, sizden daha
fazla üniversitede çalıştığımı biliyorsunuz.
CEYHUN İRGİL (Bursa)
Çalışmış olunabilir, sonuçlar önemli.
MUSTAFA ILICALI (Devamla) Üniversitelerimizin
ihtisaslaşma çalışmaları; Sayın YÖKümü,
Bakanımı tebrik ediyorum. Üniversitelerimizin bir
kısmının eğitimde, bir kısmının araştırma
ve teknoloji üretiminde, diğer kısmının bölgesel
kalkınmaya katkı sağlamakta farklılaşması
amaçlanmış. Bu yaklaşımın temel amacı,
üniversitelerin bütün alanlarda faaliyet gösteren bir alanda öne
çıkmasını sağlamak; ne kadar güzel. Bu amaca yönelik olarak
şuraya bakın; Bingöl Üniversitesi havza bazlı tarım, Burdur
Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi hayvancılık dalında, Düzce
Üniversitesi sağlık ve çevre alanında, Kırşehir Ahi
Evran Üniversitesi tarım, jeotermal alanında, Uşak Üniversitesi
tekstil odaklı projeler için pilot üniversite seçilmiş.
Peki, gelelim başka bir konuya. Misyon
farklılaşması çalışmasının bir sonraki
aşaması, araştırma üniversitesi çalışması.
Bu kapsamda 10 asıl, 5 aday olmak üzere 15 üniversite araştırma
üniversitesi olarak belirlenmiş. Bunlar içerisinde Ankara, Boğaziçi,
Erciyes, Gazi, Gebze Teknik, Hacettepe, İstanbul, İstanbul Teknik,
İstanbul İleri Teknoloji, Orta Doğu Teknik Üniversitesi aday
araştırma üniversiteleri; Çukurova, Ege, Selçuk, Uludağ, Yıldız
Üniversitesi
Şimdi, kendi seçim bölgemde de
Burada grup
başkan vekilim Erzurumdan mesajlar geliyor. dedi. Ne için? Atatürk
Üniversitesinde durum ne? 1957de kurulmuş, şurada nereye
gelmiş? Bakın şimdi, Ceyhun Bey, dikkatle dinleyin. Atatürk
Üniversitesi, üniversiteler arasında ilk yüzde 25lik dilimde en fazla
makalesi olan 14üncü üniversitemiz olmuş; biyoloji alanında
Türkiyede 5inci, dünyada 855inci; kimya alanında Türkiyede 6ncı,
dünyada 743üncü; diş hekimliğinde Türkiyede 8inci, dünyada
182nci; mühendislik alanında Türkiyede 14üncü, dünyada 888inci;
tıp ve sağlık bilimleri alanında Türkiyede 11inci,
dünyada 762nci; farmakoloji alanında Türkiyede 4üncü, dünyada
436ncı sırada. Üniversitelerimizin 1945ten 1965e kadar uluslararası
endekslere giren makalesi yok denecek kadar az. Zamanım az; 1992den
alayım, 1.322 makale, 2003te 10.043, iktidarımız döneminde,
2016da 36.416ya ulaşmış.
Şimdi, gelelim, şu anda -bakın, çok
iyi dinleyin- Erzurum Atatürk Üniversitesinde Doğu Anadolu Gözlemevi
Projesi yapılıyor. Bunun için Millî Eğitim Bakanımın
şahsında Kalkınma Bakanına teşekkür ediyoruz.
Türkiyenin en büyük yatırım araştırma projesi, hâlen
çalışmaları devam eden Doğu Anadolu Gözlemevi Projesi 3.175
metrelik Palandökende zirveye konuyor; büyük potansiyele sahip, dünyada kendi
teleskobunu, görüntüleme sistemini millî olarak tasarlayıp üretebilen
sayılı ülkeler arasına girip 2020de tamamlanması
bekleniyor.
Bunlara ne yapılır? Bak, deminden beri o
kadar güzel şey söylüyorum ne iktidardan ne muhalefetten hâlâ
alkış yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
CEYHUN İRGİL (Bursa) Daha sen kendi
grubunu bile inandıramamışsın Hocam.
MUSTAFA ILICALI (Devamla) Atatürk Üniversitesi,
şuraya bakın, sayılara bakın değerli vekillerim.
Bundan sonra diğer yeni üniversiteler de aynı Atatürk Üniversitesinin
durumunda olacak. Şehrimizdeki Atatürk Üniversitesinde bakın 2003
yılında öğrenci sayısı 25 bin iken bugün bu sayı
uzaktan eğitim, açık öğretimle beraber 340 bine ulaşmış.
Şehrimizde 2012 yılında öğretime başlayan Erzurum
Teknik Üniversitesinde ilk başta 550 iken bugün 3.950ye
çıkmış.
Şimdi, burada kanunla ilgili neler oluyor?
Burada birçok konuşmacı söyledi. Ben de bu sınavlara
girmiş, burada birçok tecrübesi olan biriyim, bu Komisyonda da üye
olmadığım hâlde görüşlerimi paylaştım. Yabancı
dil puanının 70ten 55e düşmesi önemli değil. Komisyonda
dilbilimci Kamil Beyin de açıkladığı gibi, önemli olan
konusunda okuduğunu anlayacak, anladığını yazacak
Bunun için de -sınav sistemi için- YÖK buna göre bir sınav sistemi
belirleyecek.
Diğer taraftan, doçentlikteki sözlü sınav
Hakikaten ben Komisyonda da gördüm. Mühendislikte bence çok önemli sözlü, orada
da savundum ama diğer dallarda muhalefet partileri de bunun aleyhinde
görüş bildirdiler. Yani, bizim dallarda, mühendislikte 2 çarpı 2,
4tür, burada herhangi bir yanlışlık olmaz ama diğer
dallarda bazı haksızlıklar olduğunu gördük. Bundan
dolayı da bu konuda da üniversitelere yetki verilmiş.
Diğer maddelerle ilgili yeterli açıklama
yapıldı. Millî Eğitim Bakanım, siz buradayken benim son
kalan kısımda bazı önerilerim olacak.
Şimdi, bir kere, ben kendi uzmanlık
alanım olan trafik ve ulaştırmayla buradaki son iki
dakikamı bu şekilde kullanacağım.
BAŞKAN Yarım dakika kaldı
yalnız.
MUSTAFA ILICALI (Devamla) Bir dakika veriyorsunuz
Sayın Başkan.
NECDET ÜNÜVAR (Adana) Sayın Başkan,
yalnız Ceyhun Bey hatibin insicamını bozdu, iki dakika
uzatın.
MUSTAFA ILICALI (Devamla) 2016da değerli
milletvekillerim, günde 20
CEYHUN İRGİL (Bursa) Ben
sataştım, özür dilerim.
MUSTAFA ILICALI (Devamla) - Bir dakika Hocam.
Bir günde 20 kişi hayatını
kaybediyor, bir yılda 7.300 kişi hayatını kaybetmiş.
Sayın Bakanım, trafik dersi zorunlu,
öğretmeni yok. YÖK yanınızda, mutlak suretle trafik
öğretmenliği branşının açılmasını YÖKe
arz ediyorum. Bu branş açılıncaya kadar Türkiyede 3.500 tane
sürücü kursu var, 35 bin öğretmen var, bu öğretmenlerden
yararlanılabilir trafik dersi için.
İki sene önce İstanbul Teknik
Üniversitesinin açılışına Başbakanımız
Binali Beyle giderken
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NECDET ÜNÜVAR (Adana) Başkanım,
doyamadık, iki dakika daha verin. İki dakika daha verin Sayın
Başkanım. Biraz daha zaman verin Sayın Başkanım.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Bu trafik konusu
önemli, biraz zaman verin. Trafik önemli bir konu, zaman verin. Bir de ben de
insicamını bozdum.
MUSTAFA ILICALI (Devamla) Kaç dakika vereceksiniz?
BAŞKAN Lütfen tamamlayın bir dakikada.
MUSTAFA ILICALI (Devamla) Çok önemli.
Çok sağ olun, Allah sizin gibi vekillerin
sayısını artırsın, çok destek oluyorsunuz.
Şimdi, Değerli Bakanım, Değerli
YÖK; Yükseköğretim Kurulunun mutlak surette
Türkiye Cumhuriyetinin
Başbakanı, Teknik Üniversitenin açılışında
rektöre söyledi. Bu kadar ulaştırma projeleri yapıyor Türkiye,
bu kadar Avrasyaları yapıyor, efendim, Marmarayı yapıyor,
Erzuruma Oviti yapıyor, bunun mühendisliği yok. Bu kadar kişi,
günde 20 kişi hayatını kaybediyor. Ulaştırma ve trafik
mühendisliğinin açılmasının çok önemli olduğunu
düşünüyorum. Milletvekilliğimden önce bunu bir vakıf
üniversitesinde açtık, devam ettik ama buna muhakkak devlet üniversitesi
tarafından devletin sahip çıkması lazım. Demek ki biz
eğer bir de bundan sonraki bu başarılı çalışmalarımızda,
Millî Eğitim Bakanlığı olarak bu bölümlerin
açılması yönünde de YÖKle bir koordinasyon yaparsak, trafik
öğretmenliği konusunda da bir adım atarsak
7.300
vatandaşımızı kaybetmişiz 2016da, gidenler geri
gelmiyor. 39 milyar liralık büyük bir bütçesi var, bu manada
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) Hocam,
bunda haklısın.
CEYHUN İRGİL (Bursa) İstiklal
Savaşındakinden daha fazla, trafik kazasındaki ölümler.
MUSTAFA ILICALI (Devamla) Bir de son cümle,
profesörlük için -burada değerli milletvekilleri de var- 3 kere profesör
olduk yani bir üniversiteye geçişte, bunu da sadeleştirmenin çok
önemli olduğunu düşünüyorum.
Bu kanunun Türk millî eğitim sistemine, YÖKün
gelişmesine katkı sağlamasını diliyorum.
Hepinize iyi akşamlar diliyorum, sağ olun,
var olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Çok teşekkür ediyorum Hocam.
Akşamın bu saatinde yoğun bir
teveccüh vardı size.
Efendim, şahıslar adına ilk söz Adana
Milletvekili Meral Danış Beştaşa aittir.
Buyurun Sayın Danış Beştaş.
(HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Doğrusu, kanun görüşmesinin sonuna geldik.
Bir önceki şahsı adına konuşan kişi olarak şunu
söyleyeyim, yardımcı doçentlik meselesi ya da şu anda
görüştüğümüz genel olarak kanun tasarısının hangi
aciliyetle, hangi güncellikle ve ivedilikle buraya geldiği konusunda bir
bilgimiz yok, ikna da olmadık. Dün Sayın Bakanımıza sorduk:
Neden şimdi? Yani kıyamet koparken, savaş naraları
atılırken, binlerce insan mağdurken, işkenceler ayyuka
çıkmışken, işsizlik bu kadar ciddi bir gündemken; YÖK
meselesi, üniversiteler meselesi, bilimsel özgürlük, akademik özgürlük bu kadar
temel bir problemken neden yardımcı doçentlikle uğraşıyoruz,
bunu bilmiyoruz ama bunun bir cevabı var. Yani burada bir sıralama
varmış ama bu sıralama kesinlikle Meclisin iradesi ya da
halkın iradesiyle olan bir sıralama değil. Bu, tümüyle iktidar
partisinin kendi gündemini Türkiyenin gündemi gibi önümüze koyması ve
önceliklerini Türkiyeye dayatmasıdır. Bunun temel esprisi de
şu: Bu kanunu iki cümleyle özetlemek gerekirse aslında nedir?
Piyasalaştırma, kadrolaştırma ve bilimsel özerkliği
yok etme kanunlarından, düzenlemelerinden bir tanesidir. Bu nedenle bu kanunun
kesinlikle Türkiyede yükseköğrenimin yaşadığı
sıkıntılara, haksızlıklara
Şu anda ihraç edilen
binlerce akademisyen varken, hâlâ düşünce ve ifade özgürlüğü yokken,
üniversitelerde bilim üretilemezken yardımcı doçentliği
kaldıralım, öğretim üyesi yapalım. Hangi derde deva olacak?
Hiçbir derde deva olmayacak. İktidar, AKPli kadroları üniversitelere
yerleştirecek, kendisine biat edecek yeni bir kurum daha oluşturacak.
Bunun en özet hâli budur.
Değerli milletvekilleri, şu anda
Meclisimizde bir kaçak bulunuyor. Evet, yanlış duymadınız,
aranan kaçak, bugün Erzurumda hakkında yakalama kararı verilen Dilan
Dirayet Taşdemir, Ağrı Milletvekilimiz. Biraz önce haberi
öğrendim, evet, yani ben aynı zamanda suç duyurusunda da bulunuyorum,
neden? Çünkü mahkeme demiş ki: Sanığın adresi belli
değil, biz ulaşamıyoruz. Bir milletvekili, bütün gün
Parlamentodaydı, burada iki defa konuşma yaptı, kendisine hiçbir
tebligat yapılmadan, mahkemeye davet edilmeden, avukatın mazereti
dikkate alınmadan bütün sitelerde şu anda HDPli vekil hakkında
yakalama kararı. diye altyazı geçiyor. Türkiye'nin geldiği hâl
bu. Parlamentonun itibarı da bu kadar.
Biz burada Parlamento faaliyetlerini yürütürken,
yasama işlemine katılırken bir mahkeme diyor ki: Adresiniz
bilinmiyor. Meclis odamız yok, parti kimliğimiz yok, biz
milletvekili değilmişiz gibi arkadaşımız hakkında
yakalama kararı veriliyor. Evet, Meclis de artık bu kadar itibar
görüyor. Bu da dokunulmazlığın kaldırılmasına
Evet diyenlere gelsin. Kendi kendimize saygı duymazsak, halkın
iradesini kendi şahsımızda saygın kılmazsak yargı,
bu şekilde kararlar vermeye devam edecek.
Son olarak şunu da söylemek istiyorum,
duymuşsunuzdur, bugün Halkevlerinin Genel Başkanının içinde
olduğu 18 kişi gözaltına alındı ve Cumhuriyet
Başsavcılığının açıklaması, efendim,
neymiş? Zeytin Dalı Operasyonunu protesto bahanesiyle halkı
sokağa dökmeye çalışan ve çatışma çıkarmaya
çalışanlar. Halkevleri, birçok darbe geçirdi, birçok darbe geçirdi,
çok köklü bir kurum. 1960-1971-1980 darbesiyle çökmeyen, susmayan bir
Halkevinden söz ediyoruz. Bugün barışı savunduğu için,
savaşa karşı çıktığı için burada operasyon
yapıldı, yetmedi, benim seçim bölgem olan Adanada da 14 kişi bu
operasyonu protesto ettiği için iki saat önce gözaltına
alındı. Yani Sayın Turan, biz 5ten büyüğüz, savaşa
karşı çıkanlar 5ten büyüktür. 80 milyonun hepsi bu Afrine
gidişi, harekâtı, savaşı -adını ne
koyarsanız koyun- desteklemiyor. Bunu bu şekilde göstererek sadece
kamuoyunu yanıltmaktan, yanlış yönlendirmekten
Bu
gözaltılarla da savaşa karşı çıkmayı
engelleyemeyeceğinizi bildirmek istiyorum. 5ten büyüktür savaşa
karşı çıkanlar.
Teşekkür ediyorum, sağ olun. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Zeybek, sisteme girmişsiniz, 60a
göre söz verecektim size.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
46.- Samsun Milletvekili Kemal Zeybekin, Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanından Samsunda şehri ikiye bölen
bir yol projesinin doğruluğunu anlatmasını talep
ettiğine ilişkin açıklaması
KEMAL ZEYBEK (Samsun) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sorum Sayın Ulaştırma
Bakanımızaydı ama kendisi gitti galiba buradan.
Karadeniz yolunun Samsun güzergâhında Canik
ilçesi, Tekkeköy ilçesi ve Çarşamba Havalimanı yolu
kavşağına kadar olan yolun 20 kilometrelik mesafesinde köprülü
kavşak yapılarak Samsunu ikiye bölen bir yol
yapılmıştır, Samsun tahrip edilmiştir. Biz yolun
yapılmasına karşı değiliz ama bu şekilde bir
proje nasıl uygulanabilir? Kimler, nasıl tatmin olmuştur bu
projeyle? Ülkenin, milletin, vatandaşımızın parasının
böyle, bu şekilde çarçur edilmesi doğru mudur? Çevre yolu
yapılması gerekirken şehri ikiye bölen bir projenin
doğruluğunu Sayın Ulaştırma Bakanımızın
anlatmasını ve bize yazılı bir şekilde vermesini talep
ediyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan iletir Ulaştırma
Bakanına.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/2099) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu
(S. Sayısı: 519) (Devam)
BAŞKAN Şimdi, şahısları
adına ikinci ve aynı zamanda son konuşmacı İstanbul
Milletvekili İsmet Uçma.
Buyurun Sayın Uçma. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İSMET UÇMA (İstanbul) Efendim, ben de
görüşülmekte olan 519 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifinin ikinci bölümü üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Genel Kurulu saygı, sevgi ve
muhabbetle selamlıyorum.
Çok değerli konuşmalar oldu, çok
değerli katkılar verildi. Hemen sözlerimin başında en büyük
demokraside yaşadığımızı, en büyük sosyal
devlette yaşadığımızı ve birlikte yaşama
kültürünü hayata geçirmiş tek medeniyetin çocukları olduğumuzu
vurgulamak isterim.
Sevgili arkadaşlar, hemen ikinci aşamada
beka ve varoluş mücadelesi için ve terörden ülkemizi ve
sınırlarımızı temizlemek üzere ve dünya
barışına katkı vermek üzere mücadele eden
kahramanlarımızı buradan minnetle, saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. Allah onlara güç, kuvvet versin inşallah.
Sevgili arkadaşlar, sözü köpürtmeye gerek yok.
Sevgili Adıyamana kuliste söz vermiştim Sana sataşacak bir
cevap vermeyeceğim. diye ama Sevgili Adıyamana ve sonra HDPli
Sevgili Beştaşa Tagoreun tarihe adanmış bir sözüyle cevap
vermek istiyorum: Sakın güneşe sırtınızı
çevirmeyin, sonra gölgeniz önünüze düşer. Bundan başka bir cevap
vermeyeceğim sevgili arkadaşlar.
Arkadaşlar, esasen daha geniş
konuşulması gereken bu çocuk istismarı konusuna bir cümleyle
değinip asıl konumuz olan, maddedeki konumuz olan yardımcı
doçentlik konusuna gelmek istiyorum.
Çocuk istismarı ve benzeri suçlar bir sonuçtur
arkadaşlar. Bu sonucu doğuran sebepler üzerine gidip ve bunun da
ilacını, çaresini kendi medeniyet kodlarımızdan arayarak,
kendi medeniyet varlığımızdan arayarak ortaya koymazsak
gerçekten de bu sonuçtan hareketle herhangi bir imkâna
kavuşamayacağımızı ve sorunu
durduramayacağımızı ifade etmek isterim.
İnşallah, sevgili grup başkan vekilim bana süreç içinde bir on
dakikalık -bugün değil tabii- söz hakkı verirse bunu
detaylandırmak isterim.
Arkadaşlar, rol model olarak gençlerin önüne
koyduklarımıza, toplumun önüne koyduklarımıza
-detayına girmeyeceğim çünkü başka söz söylemek isteyenler de
olacaktır, Sevgili İrgil buna destek vererek hemen söz isteyecektir-
dikkat etmediğimiz sürece, dizilere dikkat etmediğimiz sürece
Ve
yeryüzünde Hristiyan inanç sahiplerinin, Yahudi -Siyonist olmayan- inanç
sahiplerinin ve İslam inanç sahiplerinin ve hatta inançlar ötesinde sadece
insan olma paydasında buluşanların el ele verip dünyayı
ayağa kaldırmaları gereken bir süreçten geçiyoruz. Bunların
kabul edilebilir hiçbir yönü, boyutu yoktur. Nereden gelirse gelsin bütün
bunları yaparken mutlaka din ve dine ait kalıp yargıların
da gözden geçirilmesi gerektiğini açık seçik ifade etmek istiyorum,
çok yönlü bir durumdur.
Sevgili dostlar, gelelim bu doçentlerimizle ilgili,
yardımcı doçentlerimizle ilgili sürece. Arkadaşlar, Türkiye'de
bu zamana kadar, yani AK PARTİ iktidarları öncesine kadar iki tane
kurum ast-üst ilişkisinin en başat iki kurumuydu: Bunlardan birisi
askeriye, birisi üniversitelerdi. Hamdolsun, sevinilecek bir durumdur ki AK
PARTİ hükûmetleri ilk defa üniversitelerimizi artık ast-üst
ilişkisinden mümkün olduğunca kurtardı. Eksik var, kesir var,
kusur var, bunda hiç kuşku yok.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Yapmayın Hocam
ya.
İSMET UÇMA (Devamla) - İş muhtevaya
gelince sevgili arkadaşlar, şununla sözlerimi toparlayayım;
zamanım yok, Sevgili Özgür belki bana bir gün zamanından bir miktar
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yirmi dakikayı şimdiden
söz veriyorum.
İSMET UÇMA (Devamla) Çok teşekkür
ediyorum, sağ olasın, yüreğine sağlık Sevgili
Başkanım.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Bizde zaman çok.
İSMET UÇMA (Devamla) - Sevgili arkadaşlar,
biz şimdi kurumları yurt sathına yayıyoruz. Dün kurumlar bu
kadar yaygın değildi, doğru. Muhteva olarak, inşallah, yurt
sathına yaydığımız gibi bu kurumları, aynı
yöntemle, aynı anlayışla artık yurt sathına bilgi
yayacağız. Bunu hep birlikte yapacağız, hep birlikte, el
ele vererek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Evet, Sayın Hocam, bu daha
girizgâh kısmıydı.
Buyurun, tamamlayın lütfen. Sizi dinlemek büyük
bir zevk ama keşke imkân olsa, çok daha geniş bir zaman
ayırabilsek.
Buyurun.
İSMET UÇMA (Devamla) Çok teşekkür
ediyorum Sevgili Başkanım.
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) - Beş dakika
verin.
İSMET UÇMA (Devamla) - Artık
üniversitelerimiz, yani kolluk kuvveti görevi yapmaktan, ideolojik
aidiyetlerden ya da iktidara dayalı yapılanmalardan ve üstelik
gerçekten de bunlara dayalı istihdamlardan kurtulmuştur,
kurtarılmaya çalışılmaktadır.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Yapmayın ya, o
kadar değil, o kadar değil.
İSMET UÇMA (Devamla) Ve hep birlikte,
muhalefetiyle iktidarıyla inşallah el ele vererek geleceğimizi
daha aydınlık hâle sokacağız.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Rektörler her
zamankinden daha siyasi.
İSMET UÇMA (Devamla) Sevgili
Beştaş, biz savaş yapmıyoruz, savaş
Tanrının bütün mesajlarında hoş görülmeyen bir durumdur;
biz nefsi müdafaa yapıyoruz. Ne zaman savaşa girilir? Saldırmazlık
örfü bozulunca. Şimdi, Allah için, oturup, elimizi vicdanımıza
koyup düşünelim: Bu ülkede saldırmazlık örfünü bozan taraf
kimdir? Uluslararası örgütler dâhil ve içteki taşeronlarla birlikte
saldırmazlık örfünü bozan, asla AK PARTİ iktidarları ve
Türkiye değil, mutlaka
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın Hocam lütfen.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
çok özür diliyorum, arzu ederseniz, izin verirseniz, gruplar Tamam. derse,
Ali Aydınlıoğlunun şahsı adına beş
dakikası var biliyorsunuz, onu Ali Bey ikram etmek ister eğer
İsmet Bey de uygun görürse.
İSMET UÇMA (Devamla) Estağfurullah ama
Ali Beyin de
BAŞKAN Onu birleştirme
şansımız yok yalnız, o 86 üzerinde konuşacak.
Siz tamamlayın, siz konuşun.
İSMET UÇMA (Devamla) Peki, tamam.
BAŞKAN - Buyurun Hocam, buyurun.
CEYHUN İRGİL (Bursa) Bu ikram
geleneği devam etsin.
ERHAN USTA (Samsun) Hayır, orayı
uzatalım, o beş dakikayı konuşmasın,
birleştirmeyelim bunu.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Hayır, Ali Beyi
çekiyoruz, İsmet Bey devam etsin izin verirseniz.
BAŞKAN Olmuyor, onu birleştirme
şansımız
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Fiilen, fiilen.
BAŞKAN - Siz devam edin.
Tamam, zaten konuşuyor Sayın Turan,
konuşuyor. Onu birleştirme şansımız yok.
İSMET UÇMA (Devamla) Bitiriyorum Sevgili Başkanım.
İnşallah daha geniş zamanlarda buralarda söz imkânı
doğarsa bunları birlikte paylaşırız ama unutmamak
gerekiyor ki arkadaşlar, bütün hususları doğru çözebilmenin yolu
şudur: Dünya -dikkat edin, bütün bir insanlık olarak
konuşuyorum, sadece ülkemiz olarak değil- sözde özgürlük
dediği şeylerin önünde Tanrıyı engel olarak görüyor;
ailede babayı engel olarak görüyor; toplumu, maşeri vicdanı
mahallede, sokakta ve kamusal alanda engel olarak görüyor. Sevgili arkadaşlar,
bizim, Sevgili Gaye Hanım dâhil, el ele verip birlikte mutlaka özgürlük
önünde engel gibi gözüken, medeniyetimizin çok değerli bulduğu ve
medeniyetimizin bileşenlerinden oluşacak olan yeni bir konsepti, yeni
bir süreci, yeni bir anlayışı, yeni bir Rönesansı hayata
geçirmeye çok ihtiyacımız var; bu konuda da inşallah, önümüzdeki
günlerde birlikte görüşeceğiz ve sizden büyük destekler bekliyorum.
Bu yasa teklifinin, ülkemize, milletimize
hayırlar getirmesini diliyorum. Bundan sonra, artık, öğretim
üyelerimiz bu süreci beklemek için birtakım bunalımları
yaşamayacaklar, öğrencilerine dönecekler, birtakım bürokratik
engellerden kurtulacaklar, öğrencilerine daha çok vakit ayıracaklar.
Hayırlı olsun, uğurlu olsun.
Bu vesileyle, bütün sevgili
arkadaşlarımı, hiç ayrım yapmaksızın ama yüce
gönüllü bütün arkadaşlarımı saygı, sevgi ve muhabbetle
selamlıyorum.
Çok teşekkür ediyorum.
Sağ olun, var olun. (AK PARTİ, CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Çok teşekkür ediyorum Sayın
Uçma.
Daha geniş bir vakitte, inşallah, daha da
büyük bir zevkle bütün Genel Kurul sizi dinlemeye hazır.
Evet, sayın milletvekilleri, böylece ikinci
bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Soru-cevap işlemi yoktur.
Şimdi ikinci bölümde yer alan maddeleri tek tek
-varsa madde üzerindeki önergeleri- oylayacağız.
20nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
21inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
22nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
23üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
24üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
25inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
26ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
27nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
28inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
29uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
30uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 31e bağlı ek madde 22yi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde 31e bağlı ek 23üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde 32yi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 33ü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 34ü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 35i oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 36yı oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Böylece, ikinci bölümde yer alan maddelerin
oylamaları da tamamlanmıştır.
Şimdi, İç Tüzükün 86ncı maddesine
göre, oyunun rengini belli etmek üzere ve lehte olmak üzere ilk söz
Balıkesir Milletvekili Ali Aydınlıoğluna aittir.
Buyurun Sayın Aydınlıoğlu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 519 sıra
sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi üzerine AK
PARTİ Grubumuz adına lehte söz aldım. Bu vesileyle, Genel
Kurulumuzu saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Sözlerimin başında, Afrinde ülkemiz için,
vatanımız için, milletimiz için mücadele eden kahraman
Mehmetçiklerimize başarılar diliyorum. Bugün Afrinin gene merkeze
çok yakın köylerinde güzel gelişmeler oldu. Allah ordumuzu
inşallah muzaffer etsin diyorum, şehitlerimizi de rahmetle, minnetle
anıyorum.
Değerli arkadaşlar, görüştüğümüz
bu teklif, yardımcı doçentlik kadrosunun kaldırılarak
yerine doktor öğretim üyesi kadrosunun getirilmesini ve oluşturulan
bu yeni kadroya atanma şartlarının düzenlenmesini ve bu
kadrolarda görev yapacak öğretim üyelerinin mali haklarının
iyileştirilmesini, doçentlik için mevcut sistemde asgari 65 olan
yabancı dil puan şartının doktora için gerekli olan asgari
55 puandan aşağı olmamak kaydıyla ilgili üniversite
tarafından belirlenmesini düzenlemektedir. Ayrıca, öğretim
elemanları kadrolarında sadeleştirmeye gidilerek okutman ile
öğretim yardımcıları kadrolarının
kaldırılmasını ve bu kadrolarda bulunanların unvanlarının
öğretim görevlisine dönüştürülmesini, Üniversitelerarası Kurulun
yapısının ve görev tanımının
değiştirilmesini, doktor unvanına sahip araştırma
görevlilerinin ders verebilmesini, tezsiz yüksek lisans ücretlerinin
Yükseköğretim Kurulundan uygunluk bildirimi alınmadan doğrudan
üniversiteler tarafından belirlenmesini düzenlemektedir.
Yardımcı doçentlik kadrosu 2547
sayılı Kanunla o günkü sorunlara pratik çözüm üretmeye yönelik olmak
üzere getirilmiştir. Yükseköğretim Kanunu'nda yer alan
"yardımcı doçentlik" kadrosu "doçentin
yardımcısı" şeklinde yanlış bir algı
oluşturmaktadır. Dünyadaki gelişmiş yükseköğretim
sistemlerinde aynı pozisyon için kullanılan ibarelerin anlamları
dikkate alındığında "doktor öğretim
görevlisi" kadrosunun ihdas edilmesi gayet uygun olacaktır. Bu
nedenle, teklifle doktoradan sonra doçentlikten önce zorunlu bir kademe olarak
kabul edilmekte olan yardımcı doçentlik kaldırılmakta ve
doktorasını bitirenlerin doçentliğe geçişleri kolaylaştırılmaktadır.
Yapılan bu düzenlemeyle doktora sonrasında öğretim
üyeliğine geçiş sürecinin daha hızlı bir şekilde
gerçekleşmesi mümkün olacaktır. Teklifle getirilen doktor
öğretim görevlisi düzenlemesiyle doçentlik sürecinde köklü değişikliklerin
birlikte hayata geçirilmesi amaçlanmaktadır.
Değerli arkadaşlar, ayrıca bu
teklifle son yıllarda üniversite sayısının hızla
artması karşısında işlevselliği azalan
Üniversitelerarası Kurulun yapısı işlevsel hâle getirilecektir.
Doktor unvanına sahip diğer öğretim elemanlarının da
ders verebilmesi sağlanacaktır. Yükseköğretim kurumlarında
çalışmasına ihtiyaç duyulan sözleşmeli sanatçı
öğretim elemanlarının ilgili mevzuat dâhilinde
çalıştırılabilmesi sürecinin doğrudan üniversitelerimiz
tarafından yürütülmesi gibi düzenlemeler getirilmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu düzenlemeyle yine
mevcut durumda yardımcı doçent kadrosunda bulunan öğretim
üyeleri hak kaybı olmaksızın doktor öğretim görevlisi
kadrosuna herhangi bir işlem ve şarta gerek duyulmadan geçirilmiş
olacaktır. Ayrıca ihdas edilen bu kadronun aylık ücretleri
yardımcı doçent kadrosuna göre daha iyi olacaktır.
Yükseköğretim Kanununda yapılan bu değişikliklere uyum
sağlamak amacıyla da Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri
Kanununda, Harp Okulları Kanununda, Polis Yükseköğretim Kanununda,
Astsubay Meslek Yüksek Okulları Kanununda, Millî Savunma Üniversitesinde
ve Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsünde gerekli
düzenlemeler yapılmış olacaktır. Dolayısıyla
bütün bu değişiklik önerileri, akademik yükselmelerde daha
şeffaf ve sorunları giderici, merkezîyetçilikten daha uzak bir YÖK
yönetimiyle, üniversitelerimizi karar alma süreçlerinde daha ön plana
çıkartan ve onların kendi markalarını
oluşturmasına ve sistemde çeşitliliğe imkân tanıyan
düzenlemeler olarak inşallah kayıtlara geçecektir.
Bu kanuna oyumun kabul olacağını
yüce Meclisimize beyan eder, teklifin kanunlaşarak ülkemize, üniversite
eğitim camiamıza ve milletimize hayırlı uğurlu
olmasını temenni ederim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Aleyhte, Eskişehir Milletvekili Gaye Usluer.
Buyurun Sayın Usluer. (CHP
sıralarından alkışlar)
GAYE USLUER (Eskişehir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Gönül isterdi ki ülkemizin geleceğini
ilgilendiren yükseköğretim kurumlarına ilişkin bir yasayı
omuz omuza, Sayın Uçmanın söylediği gibi dayanışarak
yapalım ve altına, başta da öğretim üyesi kökenli
milletvekilleri olmak üzere hep birlikte imza atalım.
İç Tüzükün 86ncı maddesine göre,
oyumuzun renginin ne olacağı konusundaki kısa, gerekçeli ve
açıklayıcı konuşmayı yapacağım.
Bu yasaya hayır diyoruz çünkü bu yasanın
gerekçesinde belirtilen şeffaflık, işlerin daha kolay
halledilmesi, daha iyi üniversite, daha iyi eğitim, bunların hiçbiri
yoktur. Bu yasanın gerekçesinin gerçekte ne olduğunu hepimiz
biliyoruz. Bu yasanın gerekçesi, ak saraydan gelen Bu yardımcı
doçentlik de nedir, nereden çıktı, bunu değiştirin.
emridir. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın YÖK Başkanı burada yok ama
biliyorum ki ve anladık ki doktor öğretim üyesi adını
bulurken, bulmaya çalışırken çok üzüldüler ve yoklukta,
olmazlıkta uyduruk bir tanımlamayla karşımıza
geldiler.
Değerli arkadaşlar, Batıyla, Amerika
Birleşik Devletleriyle kıyaslama yapıyoruz ama eğitim
sistemimizin her tarafı aynı olacak ki o kıyaslamayı
yapabilelim. Bakınız, üniversiter sistemde en önemli unvan doktora
derecesidir. O kadar zordur ki doktorayı almak, bizdeki gibi, ilaç
dağıtır gibi doktora dağıtılmaz ne Amerika
Birleşik Devletlerinde ne Avrupa ülkelerinde, hatta ne de Asya
ülkelerinde. Siz şimdi doktorayı sıradanlaştırın,
sonra da çıkın doktor öğretim üyesi diye bir kadro
oluşturun.
Değerli arkadaşlar, üniversitede 3 tane
önemli öğretim üyesi kadrosu vardır: Bir tanesi yardımcı
doçentliktir, bu bir kadrodur; bir diğeri doçentliktir, bu bir
unvandır, kazanılarak elde edilir; üçüncüsü profesörlüktür, bu da bir
kadrodur. Yani hakkıyla alınan, bileğinin hakkıyla elde
edilen iki unvandan biri doktoradır, diğeri de doçentlik
unvanıdır. Şimdi doktor öğretim üyesi diyorsunuz da
-özellikle öğretim üyesi kökenli arkadaşlarım mahcup mahcup konuştular,
gerekçeyi değil de gerekçede söylenmek istenenleri söylediler- soruyorum
sizlere değerli arkadaşlarım: Doktor olmayan öğretim üyesi
var mıdır da doktor öğretim üyesi diye yalandan bir kadro
oluşmasına izin veriyoruz?
Değerli arkadaşlar, bu kadroyla, bu
yasayla 34 bin yardımcı doçentin belki daha kolay gibi görünen unvan
almasını sağlayacağız ama geride bu yasaya
karşı çıkan 100 binin üzerinde öğretim üyesi olduğunu
biliyor musunuz? Hâlen doçent mevkisinde olanlara, hâlen profesör kadrosunda
olanlara sordunuz mu Hangi aşamalardan geçtiniz? diye? 15 Temmuza kadar
üniversitelerde yaşananlar, intihaller, soruların
çalındığı süreçler ve yalandan kurulan sözlü jürileri
sizlerin iktidarınızda oldu. (CHP sıralarından
alkışlar) 15 Temmuz öncesi size aitti, 15 Temmuz sonrası da size
ait oldu.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Size ait oldu.
GAYE USLUER (Devamla) OHAL koşullarında
bir KHKyle üniversite rektörlerinin AKP Genel Başkanı
tarafından atanması doğru mudur? Buradan nasıl iyi
eğitim olur? Buradan nasıl üniversite olur? Ve diyorsunuz k: O
rektörler -siyasi erke göbekten bağlı rektörler- yardımcı
doçentleri atayacaklar." Diyorsunuz ki: Doçentlik kadrolarına
atanmayı o rektörler sağlayacak.
Değerli arkadaşlar, buradan üniversitelere
özerklik çıkmaz ama buradan rektörlere özerklik çıkar. O rektörlere
sağlanan özerkliğin kaynağı da ak sarayda oturan AKP Genel
Başkanıdır.
Oyumuz sonuna kadar hayırdır. Bu vebal
de sizlere yaşamınız boyunca yetecek diyorum.
Saygılarımla. (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Hiç konuşmaları
dinlememişsiniz Hocam.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Böylece, teklifin görüşmeleri
tamamlanmıştır.
Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Teklif kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır. Hayırlı, mübarek olsun.
Birleşime sekiz dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.54
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Barış KARADENİZ (Sinop), İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
63üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
2nci sırada yer alan 517 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
başlayacağız.
2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Göç Örgütü
(IOM) Arasında Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Göç
Örgütü Arasında Örgüt ve Ofisin Türkiyedeki Yasal Statüsü
Ayrıcalıkları ve Bağışıklıklarına
İlişkin Anlaşmayı Tadil Eden Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/848) ve Dışişleri Komisyonu Raporunun (S. Sayısı:
517)
BAŞKAN
- Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan 361 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
başlayacağız.
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Yatırımların Karşılıklı
Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşma ve Eki
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/691) ve Dışişleri Komisyonu Raporunun (S.
Sayısı: 361)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da komisyonların
bulunamayacağı anlaşıldığından, alınan
karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için 27 Şubat
2018 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Hayırlı akşamlar, hayırlı
hafta sonları diliyorum, kolaylıklar diliyorum.
Kapanma Saati: 21.03