TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
7nci Birleşim
12 Ekim 2017 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Mersin
Milletvekili Hüseyin Çamakın, Mersinde kurulması planlanan
balık üretim çiftliklerine ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Adıyaman
Milletvekili İbrahim Halil Fıratın, Adıyamana
yapılan yatırımlara ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Adana
Milletvekili Meral Danış Beştaşın, cezaevlerinde
yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı
konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Adıyaman
Milletvekili Behçet Yıldırımın, Adıyaman Milletvekili
İbrahim Halil Fıratın yapmış olduğu gündem
dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
2.- Adıyaman
Milletvekili Salih Fıratın, Adıyamanın sağlık
konusunda Türkiyede örnek olarak gösterilecek bir durumda olduğuna
ilişkin açıklaması
3.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcının, çocuklarda ve gençlerde
uyuşturucu sorununu araştırmanın ve çözmenin Meclisin asli
görevi olduğuna ilişkin açıklaması
4.- Adana
Milletvekili İbrahim Özdişin, huzurevlerindeki fiyat
uygulamasına ilişkin açıklaması
5.- Kocaeli
Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyetin, müftülere nikâh kıyma yetkisi veren
yasa tasarısının derhâl geri çekilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
6.- İstanbul
Milletvekili Didem Enginin, Küresel Yaşanabilirlik Endeksinde
İstanbulun 140 şehir arasında 114üncü olduğuna
ilişkin açıklaması
7.- Mersin
Milletvekili Baki Şimşekin, üniversitelere giriş sisteminin
değiştirilmesine ve Hükûmetin bu konuda acil açıklama
yapmasını ve yaptığı bu yanlıştan
vazgeçmesini beklediğine ilişkin açıklaması
8.- Mersin
Milletvekili Serdal Kuyucuoğlunun, Başbakandan, Türkiyede vergi
ödemede 6ncı sırada olan Mersinin kişi başı gelir ve
gelir adaletsizliğindeki durumunu nasıl
açıkladığını öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
9.- Gaziantep
Milletvekili Mahmut Toğrulun, Kâhta Sulh Ceza Hâkimliğinin 2 Ekim
2017de 3 kitapla ilgili toplatma kararına ilişkin
açıklaması
10.- Giresun
Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlunun, FİSKOBİRLİK
yerine TMO üzerinden oluşturulmaya çalışılan
fındık alım politikasının yanlış
olduğuna ilişkin açıklaması
11.-
Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırımın, HDPnin
sadece Türkiyenin değil Avrupa ve dünyada farklı halklardan
insanların takdirini almış bir parti olduğuna ilişkin
açıklaması
12.- Kayseri
Milletvekili Çetin Arıkın, Kayseri Büyükşehir Belediyesinin
besicileri mevcut yerlerinden çıkartmaya zorladığına
ilişkin açıklaması
13.- Çanakkale
Milletvekili Muharrem Erkekin, Çanakkalenin tek içme suyu kaynağı
olan Atikhisar Barajının çok yakınında Kanadalı
Alamos şirketinin siyanürlü altın madenciliği yapmak
istediğine ve yetkilileri bu konuda görev ve sorumluluğa davet
ettiğine ilişkin açıklaması
14.-
İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin, müftülüklere nikâh kıyma
yetkisi veren tasarının ya Komisyona geri çekilmesi ya da maddenin
tasarıdan çıkarılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
15.-
Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıçın, ahilik
kurumuna ilişkin açıklaması
16.- Çanakkale
Milletvekili Bülent Özün, eğitim ve sınav sisteminin tekrar tekrar
değiştirilmesinin gerekçesini ve atanamayan öğretmenlerin ne
zaman atanacağını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
17.-
İstanbul Milletvekili Fatma Benlinin, Kâğıthanedeki rögar
kapaklarında firmanın amblemi olan m harfinin tersten
okunuşunun bir yanlış anlaşılmaya sebebiyet
verdiğine ve kapakların değiştirildiğine ilişkin
açıklaması
18.- Sivas
Milletvekili Ali Akyıldızın, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi
Tıp Fakültesi Hastanesinin borcu nedeniyle yaşanan sorunlara
ilişkin açıklaması
19.- Samsun
Milletvekili Erhan Ustanın, 13 Ekim Ankaranın başkent
oluşunun 94üncü yıl dönümüne, 12 Ekim 1979da silahlı
saldırı sonucu şehit olan Zeki Şireliye, bütün ülkücü
şehitlere ve vatan savunmasında şehit olan bütün güvenlik
kuvvetlerine Allahtan rahmet dilediğine, üniversiteye giriş sınav
sisteminin değiştirilmesine ve bu yanlıştan dönülmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
20.- Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırımın, ülkenin bürokraside
liyakatten yoksun muz cumhuriyetine; ekonomide ucuz iş gücü, iş
cinayeti ve emekçilerin vergi yükünün fazla olduğu bir cumhuriyete;
yatırım ve teknikte beton cumhuriyetine; eğitimde çocukları
kobay olarak kullanan bir cumhuriyete; diplomasi ve dış politikada
ise rehin alma cumhuriyetine dönüştüğüne ilişkin
açıklaması
21.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, 13 Ekim Ankaranın
başkent oluşunun 94üncü yıl dönümüne, Nuriye Gülmen ve Semih
Özakçanın açlık grevlerinin 218inci gününde ölüme bir adım
daha yaklaştıklarına ve bütün milletvekillerinin bu konuda
inisiyatif almalarını talep ettiğine ilişkin açıklaması
22.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, 13 Ekim Ankaranın
başkent oluşunun 94üncü yıl dönümüne ve Trabzon Milletvekili
Haluk Pekşenin bir televizyon kanalında sarf ettiği bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
23.- Samsun
Milletvekili Erhan Ustanın, MHP grup önerisi görüşmeleri bitmeden
birleşime ara vermenin oylamanın sonucunu değiştirecek bir
durum yarattığına ilişkin açıklaması
24.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Silivri
duruşmalarında bir FETÖ sanığı
yakınının darbedilmesi olayına ilişkin
açıklaması
25.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, siyasi partilerin birbirlerini
terörle ilişkilendirme noktasındaki ithamlarını doğru
bulmadığına ilişkin açıklaması
26.- Çanakkale
Milletvekili Muharrem Erkekin, tutuklu yargılamanın açıkça
Anayasaya aykırı olduğuna ilişkin açıklaması
27.- Adana
Milletvekili Meral Danış Beştaşin, İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
28.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Adana Milletvekili Meral
Danış Beştaşın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun
yaptığı açıklaması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
2.-
Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsakın, Ankara Milletvekili Murat
Emirin HDP grup önerisi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
3.- Mardin
Milletvekili Mithat Sancarın, Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet
Parsakın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
4.-
Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsakın, Mardin Milletvekili Mithat
Sancarın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
5.- Ankara
Milletvekili Murat Emirin, Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsakın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
6.- Mardin
Milletvekili Mithat Sancarın, Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet
Parsakın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında tekraren HDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
7.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun, Mardin Milletvekili Mithat Sancarın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
8.- Adana
Milletvekili Meral Danış Beştaşın, Yozgat
Milletvekili Yusuf Başerin HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
9.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun, Adana Milletvekili Meral Danış
Beştaşın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
10.- Adana
Milletvekili Meral Danış Beştaşın, İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına ve Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
11.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Adana Milletvekili Meral
Danış Beştaşın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
12.- Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırımın, İstanbul Milletvekili
Mehmet Muşun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
VI.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun,
11/10/2017 tarihinde İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve
arkadaşları tarafından, sanayimize son on beş yılda
atılım yaptıramayan, KOBİlerimize zor günler yaşatan,
hedeflenen sonuçların bir türlü alınamadığı sanayi
politikalarının ve stratejilerinin eksik ve yetersiz yönlerini tespit
etmek ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin,
görüşmelerinin Genel Kurulun 12 Ekim 2017 Perşembe günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- HDP Grubunun,
6/9/2017 tarihinde Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş ve
arkadaşları tarafından, Türkiyede yargı erkinin gerek
tutumu gerekse vermiş olduğu hukuk dışı
kararların hukuk devleti ilkesine ve adalete olan güvenin
sarsılmasına neden olmasından kaynaklı olarak bu durumun
irdelenmesi ve alınacak önlemlerin tespiti amacıyla verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 12 Ekim 2017
Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına
ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun,
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan, askerlik görevini yapan kişilerin
şüpheli ölümlerinin araştırılması amacıyla
verilmiş olan (10/128) esas numaralı Meclis Araştırma
Önergesinin, görüşmelerinin Genel Kurulun 12 Ekim 2017 Perşembe
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
VII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- İş
Mahkemeleri Kanunu Tasarısı (1/850) ve Adalet Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 491)
2.- Nüfus
Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/868) ile Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş ve 4 Milletvekilinin İstanbul İli Eyüp İlçesinin
Adının Eyüpsultan Olarak Değiştirilmesi ve Nüfus Hizmetleri
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/1826) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 497)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile İspanya Krallığı Arasında
Savunma Sanayi Konusunda Gizlilik Dereceli Bilginin Korunması
Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/511) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 143)
4.- Türkiye
Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı Adına Türk Deniz
Kuvvetleri Komutanlığı ile İspanya Krallığı
Savunma Bakanlığı Adına İspanya Deniz Kuvvetleri
Komutanlığı Arasında Çok Maksatlı Amfibi Hücum Gemisi
(LHD) Projesi İşbirliği Faaliyetlerine İlişkin
Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/737) ile
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 472)
VIII.- OYLAMALAR
1.- (S.
Sayısı: 491) İş Mahkemeleri Kanunu
Tasarısının oylaması
2.- (S.
Sayısı: 143) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İspanya
Krallığı Arasında Savunma Sanayi Konusunda Gizlilik
Dereceli Bilginin Korunması Hakkında Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının
oylaması
3.- (S.
Sayısı: 472) Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı
Adına Türk Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ile İspanya
Krallığı Savunma Bakanlığı Adına
İspanya Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Arasında Çok
Maksatlı Amfibi Hücum Gemisi (LHD) Projesi İşbirliği
Faaliyetlerine İlişkin Mutabakat Muhtırasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının oylaması
IX.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Gülay Yedekcinin, 2016 yılında Maliye
Bakanlığı yemekhanesinde yaşanan gıda zehirlenmesinin
soruşturulmasına ve yüklenici firmayla ilgili işlemlere
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Naci Ağbalın cevabı
(7/15173)
2.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, gelir vergisi kesintilerinin
kaldırılmasına yönelik bir düzenleme yapılıp
yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Naci
Ağbalın cevabı (7/15753)
12 Ekim 2017 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Mücahit
DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı söz vermeden önce sayın milletvekillerinden de derin
bir sessizlik istirham ediyorum. Uğultuyu keselim lütfen.
Gündem
dışı ilk söz, Mersinde kurulması planlanan balık
üretim çiftlikleri hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili Hüseyin
Çamaka aittir.
Buyurun
Sayın Çamak. (CHP sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamakın, Mersinde
kurulması planlanan balık üretim çiftliklerine ilişkin gündem
dışı konuşması
HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; balık etinin insan
sağlığına yararları hepimizce malum ancak üç
tarafı denizlerle çevrili ülkemizde balıktan maalesef yeterince
faydalanamıyoruz. Bunu ülkemizdeki kişi başına düşen
balık tüketiminden anlamak mümkün. Avrupada kişi başı
tüketilen balık miktarı 23 kilogram, dünya ortalaması ise
yaklaşık 19 kilogram iken Türkiye'de bu oran sadece 6 kilogram
civarındadır. Devletimiz özellikle doğal yollarla çoğalan
balık üretimini teşvik etmeli ve
vatandaşlarımızın tüketebilmesi için ekonomik bir ortam
yaratmalıdır.
Sayın
milletvekilleri, şu an huzurunuza çıkma sebebim olan balık
çiftlikleri de bu üretimi sağlamada önemli bir işlev üstlenmektedir
fakat bunun nasıl ve ne şekilde yapılacağı önemli bir
konudur. Dünya örneklerine baktığımızda balık çiftliklerinin
soğuk ve açık denizlerde kıyılardan uzakta kurulduğunu
görüyoruz. Deniz sıcaklığı 30 derecenin üstüne çıkan
yerlerin üretime elverişli olmadığı, üretilecek
balıkların da halk sağlığı açısından
riskler barındırdığı bilinmektedir. Balık
çiftliklerinin kurulması için gerekli iklim ve doğal şartlara
uygun olmayan Mersine kurulması önemli bir sorun olarak
karşımızda duruyor. Mersinde Aydıncık ve Silifke
sahillerine yapımı planlanan balık çiftliklerinin kurulum
yerlerinin geneli birinci derecede doğal sit, arkeolojik sit ve ilan
edilmiş turizm bölgeleridir. Birinci derece doğal sit alanları
uluslararası sözleşmelerle koruma altına
alınmıştır. Koruma altına alınan alanlara
çiftlikleri kurmak uluslararası sözleşmelere, ülkemizdeki yasa ve
yönetmeliklere de aykırılık teşkil etmektedir. Mersinin
sahillerine yapımı planlanan çiftlikler de Akdenizin ekosistemini ve
halk sağlığını etkileyecek, turizme de zarar
verebilecektir. RIS- Mersin Bölgesel Yenilik Stratejisinin Mersin genelinde
yaptığı kamuoyu araştırmasında Mersinliler kentin
turizm, tarım ve lojistik alanlarında gelişebileceği
konusunda hemfikir ancak deniz kirliliği söz konusu olunca turizmin
gelişemeyeceğinden endişe edilmektedir. Nitekim, Çukurova
Kalkınma Ajansı da bu üç alanın önemi üzerinde hassasiyetle
durmaktadır. 2007de, Mersin halkı, STKları ve kamuoyu
baskısıyla balık çiftliklerinin kuruluşu
durdurulmuştu. O gün olduğu gibi, bugün de Mersinliler sahillerine
kurulmak istenen balık çiftliklerine karşılar ancak Mersin Çevre
İl Müdürlüğüne şimdiden 15 başvuru yapılmış.
Buraya gelen taleplerden anlaşıldığı kadarıyla
Anamurdan Erdemliye kadar boş yer kalmayacak. Özellikle Mersinimizin
tertemiz sahillere sahip Aydıncık ilçesi ve Dana Adası
civarında üretim çiftliklerinin yoğunlaşacağı
görülüyor.
Değerli
milletvekilleri, balık çiftliklerinin üretim kapasitesi bin tonun
altında olunca ÇED raporuna ihtiyaç duyulmuyor. Bu nedenle bin ton üretim
kapasitesi altında birden fazla balık çiftliği kurularak yasal
boşluktan faydalanılıyor. ÇED raporu dışına
çıkılınca uluslararası standartların da
dışına çıkıp balık üretimini kontrolsüz bir
ortamda gerçekleştiriyor ve bunların denetimi de oldukça zor oluyor.
Değerli
arkadaşlar, biz balık çiftliklerine karşı değiliz.
Ekolojik sistemi bozmayan, insan sağlığını gözeten ve
bilimsel olarak sıkı denetlenen koşullarda üretim yapılmasını
savunuyoruz. Denetimi daha kolay olan büyük ve orta ölçekli üretimin
desteklenmesi ve çevreye zarar vermeyecek biçimde üretimin
yaygınlaştırılmasının önü
açılmalıdır. Yönetmelikler açık, bunların takibini
ilgili bakanlık kuruluşları hassasiyetle yapmalıdır.
Ayrıca, var olan yasal boşlukların bir an önce giderilmesi
sağlanmalıdır. Bölgemize yatırım yapılırken
farklı ekonomik faaliyetlerimizin de gözetilmesini ve ilgili kuruluşların
kent planlamasını buna göre yapmasını arzu ediyoruz.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Çamak.
Gündem
dışı ikinci söz, Adıyamana yapılan
yatırımlar hakkında söz isteyen Adıyaman Milletvekili
İbrahim Halil Fırata aittir.
Buyurun
Sayın Fırat. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
2.- Adıyaman Milletvekili İbrahim Halil
Fıratın, Adıyamana yapılan yatırımlara
ilişkin gündem dışı konuşması
İBRAHİM
HALİL FIRAT (Adıyaman) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün gündem dışı konuşmamda
Adıyamanımıza yapılan yatırımlar vesilesiyle söz
almış bulunmaktayım. Öncelikle yüce heyetinizi ve Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Tabii ki AK
PARTİ hükûmetleri döneminde Türkiyeyle birlikte
Adıyamanımız, ilçelerimiz, beldelerimiz ve köylerimiz de
değişim ve dönüşüm sağlamıştır. On beş
yıllık AK PARTİ hükûmetleri döneminde
Adıyamanımızda eğitimden sağlığa, sanayiden
tarıma, ulaşımdan sulamaya kadar birçok alanda hizmet
yapılmıştır. Bu hizmetleri tek tek saymamız belki
beş dakikaya sığmayacaktır ama burada başlıklar
hâlinde en azından anlatabildiğimizi anlatmaya
çalışacağım.
Bu vesileyle,
bu hizmetlerin yapılmasına katkısı olan öncelikle
Sayın Cumhurbaşkanımıza, Başbakanımıza ve
Hükûmetimize, yerelde öncelikle Sayın Meclis Başkan Vekilimize ve
milletvekillerimize çok çok teşekkür ediyorum. Allah kendilerinden
razı olsun.
Eğitim
alanında, bakınız, yetmiş yıllık Cumhuriyet
tarihi boyunca yapılan derslik sayısı kadar biz Adıyamanda
derslik yaptık. Burada, eğitim alanında, eskiden
öğrencilerin 50-60 kişilik dersliklerde okutulduğu dönemden biz
artık 30ların altına indik. AK PARTİnin belirlemiş
olduğu 2023 hedeflerine aynı şekilde ulaşmış
bulunmaktayız.
Aynı
şekilde, Adıyamana üniversite kuruldu. Adıyaman Üniversitesiyle
-2.700 olan öğrencimiz- şu anda 22 binin üzerinde, Adıyamanda,
Adıyaman Üniversitesinde öğrenci okutulmaktadır.
Aynı
şekilde, sağlık alanında biz, hiçbir ilçemiz hastanesiz
kalmayacak şekilde çalışmalarımızı yaptık,
bütün ilçelerimizde hastaneler yaptık. Adıyamanda, Adıyaman
merkezde 400 yataklı devlet hastanesi
Daha öncesinde, Adıyamandaki
devlet hastanesinde 7-8 kişilik koğuşlarda yatan
hastalarımız söz konusuyken şu anda bütün hastanelerimizde en
fazla 2 kişinin yattığı hastaneler söz konusu.
Aynı şekilde, biz
Adıyamanımıza 400 yataklı devlet hastanesinin yanında
300 yataklı kadın doğum hastanesini de yapıyoruz.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Suyunuz var mı, suyunuz?
İBRAHİM HALİL
FIRAT (Devamla) 150 yataklı Kâhta Devlet Hastanesi, 75 yataklı
Besni Devlet Hastanesi, 75 yataklı Gölbaşı Devlet Hastanesi,
Gerger, Sincik, Samsat, Çelikhan, Tut, bütün ilçelerimize hastaneler yaptık
ve bu şekilde Allahın izniyle yolumuza devam ediyoruz.
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Doktor var mı hastanelerde?
BÜLENT YENER
BEKTAŞOĞLU (Giresun) Daha ne istiyorsunuz?
İBRAHİM HALİL
FIRAT (Devamla) Adliye sarayları noktasında,
Adıyamanımıza adalet sarayını yaptık,
Gölbaşı ilçemize ve Kâhtamıza adliye saraylarını
yaptık ve bununla birlikte inşallah en yakın zamanda Besni
ilçemizde de adliye sarayımızın temelini atacağız ve
onu da gerçekleştireceğiz.
Bununla birlikte,
Adıyamanımıza, Adıyamanlı hemşehrilerimize ne
kadar hizmet etsek az olduğunu biliyoruz. Sayın
Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız da bunun
farkındalar ve bununla ilgili de Adıyamanımıza sürekli
hizmetler yapma noktasında talimatları oluyor. Allah kendilerinden
razı olsun.
Bakınız, bizim
Adıyamanımıza özellikle tarımsal sulamada çok önemli
olacak Çetintepe Barajı, Koçali Barajı, Gömükan Barajı
inşaatlarımız devam ediyor. Bununla birlikte, göletlerimiz,
Gölbaşında Balkar ve Çelik Göletlerimiz, Gergerde Çifthisar,
aynı şekilde Sincikte Arıkonak Göletimizin inşaatı
devam ediyor; Çelikhana Çelikhan Ovasını sulayacak Çat
Barajımızı da aynı şekilde yapacağız.
KÖYDES ve özel idare
kapsamında yapılan hizmetleri de
Eskiden köylerimizde su ve yol
bulamazken Sayın Cumhurbaşkanımızın 2007
yılı öncesinde Yolu ve suyu olmayan köy kalmayacak. cümlesiyle biz
Adıyamanımızın su, içme suyu ve yol problemlerini birçok
şekilde hallettik. Aynı şekilde, köy konakları
yapıyoruz, parke taşıyla döşüyoruz,
Adıyamanımızın köylerini de artık kent konumuna
büründürüyoruz Allahın izniyle.
Tabii, anlatılacak
hizmetler çoktur. Bunları anlatmamız belki beş dakika
değil, daha fazla zaman, belki akşama kadar da anlatsak,
Adıyamana yapılan hizmetler bitmeyecektir.
Son zamanlarda, özellikle
Adıyamanımızda tütün konusuyla ilgili bir şey gündeme
geldi. Değerli arkadaşlar, biz Adıyamanın içinde büyüdük;
biz tütünle büyüdük, tütünün sorununun ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Biz,
daha bu gündeme gelmeden, bu torba yasa gündeme gelmeden önce de Meclis
Başkan Vekilimizle, milletvekili arkadaşlarımızla birlikte
Sayın Başbakanımızın talimatıyla
bakanlarımızla görüşmelerimizi sağladık. Bu torba
yasanın gündemine girdiği takdirde de aynı şekilde biz
Sorunu nasıl çözebiliriz? diye bunu Maliye Bakanımız,
İçişleri Bakanımız, Tarım Bakanımız ve
Gümrük ve Ticaret Bakanımızla birlikte Sayın
Başbakanımızın talimatlarıyla
Üreticimizin sorununu
hiçbir şekilde üreticiyi mağdur etmeyecek şekilde biz gündeme
getirdik.
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Ya, sorunu biz mi çıkardık Allah aşkına? Sorunu
çıkaran sizsiniz, çözmeye çalışan sizsiniz. Bu nasıl
iş?
İBRAHİM HALİL
FIRAT (Devamla) Allahın izniyle çiftçimizi, üreticimizi mağdur
etmeyeceğiz ve yasal zemini oluşturmak için de çalışmalar
devam ediyor.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Ya, sorunu kim yarattı? Sorunu biz mi çıkarttık? Sorunu
çıkarıp ondan sonra çözüyor gibi görünüyorsunuz.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Fırat.
Sayın
Yıldırım
BEHÇET YILDIRIM
(Adıyaman) Bilgilendirme yapmak istiyorum.
BAŞKAN Sisteme
girmişsin, birazdan bilgilendirme yaparsın Sayın
Yıldırım.
BEHÇET YILDIRIM
(Adıyaman) Hayır, sisteme başka şey için girdim.
AHMET YILDIRIM (Muş)
Başkanım, Adıyamanla ilgili
BEHÇET YILDIRIM
(Adıyaman) Bir dakika Adıyamanla ilgili
konuşacağım.
BAŞKAN Peki, 60a göre
bir dakikalık süre veriyorum.
Buyurun Sayın
Yıldırım.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Adıyaman Milletvekili Behçet
Yıldırımın, Adıyaman Milletvekili İbrahim Halil
Fıratın yapmış olduğu gündem dışı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
BEHÇET YILDIRIM
(Adıyaman) Teşekkürler Başkanım.
Hatip arkadaşın
konuşmalarına katılmam mümkün değil ama kendi
kişiliğine, kendi çabalarına bir şey demiyorum, takdir
ettiğim bir kişi. Fakat burada yanlış bilgiler var. Mesela,
diyor ki: Koçali, Gömükan, Çetintepe Barajlarından
Peki, Atatürk
Barajını ne yaptınız? Atatürk Barajı, bugün
Türkiye'nin en büyük barajlarından birisi. Atatürk Barajını
bırakmışsınız, derede, tepede, kullanılmayacak,
suyu olmayan yerlerin barajıyla uğraşıyorsunuz. Ta Mardine
kadar su gidiyor, Adıyamanda içilecek su yok; bırak sulu
tarımı, Adıyamanda içilecek su yok.
BÜLENT YENER
BEKTAŞOĞLU (Giresun) Doğru, doğru.
BEHÇET YILDIRIM
(Adıyaman) Ulaşım diyorsunuz, yanlış bilgi
veriyorsunuz. Hastaneler diyorsunuz, ben bir hekimim, hastanelerde doktor
eksikliği için, sıralar için onlarca şikâyet alıyoruz.
Sizin bunlardan haberiniz yok mu? Eğitim diyorsunuz, eğitimde 70inci
sıradayız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BEHÇET YILDIRIM
(Adıyaman) Yaşanabilir iller sıralamasında 70inci
sıradayız.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yıldırım, bir gün gündem
dışı söz alırsınız, size de veririm, bunları
anlatırsınız ama bir hekim olarak sağlıkta nereden
nereye geldiğini siz çok daha iyi bilirsiniz önceki hastaneler ile
şimdiki hastanelerin.
AHMET YILDIRIM (Muş)
2002ye geri döndük.
BAŞKAN Sayın
Fırat
Hangi Fırat? Salih
Fırat mı, Halil Fırat mı? İkisi de girmiş sisteme
ama.
Salih
Beye söz verelim. Salih Fırat da bir hekim, o da herhâlde bir şeyler
söyleyecektir.
2.- Adıyaman Milletvekili Salih Fıratın,
Adıyamanın sağlık konusunda Türkiyede örnek olarak
gösterilecek bir durumda olduğuna ilişkin açıklaması
SALİH
FIRAT (Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Tabii,
ben sağlıkla ilgili anımı söyleyeyim. Burada cerrah arkadaşlar
da var. Ben 1997 Şubat ayında Adıyamanda ortopedi uzmanı
olarak göreve başladım. Bir ameliyathanemiz vardı, ben orada
ameliyat yaparken -yani belki cerrahların çoğu Orada ameliyat
yapılmaz. diyecektir- dört camı açıktı, sinekler
içerideydi, bezlerle sinekleri kovarak ameliyat yapıyorduk. Ama şu an
hepa filtresi olan, dört dörtlük, evrensel sağlık kriterlerine uygun
ameliyathanelerimiz var; bir.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Geçen dönem böyle konuşmuyordun ama; CHPden AKPye
zıplayınca tarzın değişti.
SALİH
FIRAT (Adıyaman) Diğer taraftan, yeni yapılan hastane de
Hilton Oteli tarzında. Her hastanın tek başına
yatabildiği, banyosunu yaptığı, lavabosunu
yaptığı, temiz hizmet aldığı bir hastanemiz var.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Sen Adıyaman halkını kandırdın. Sen
Adıyaman halkının oylarını çaldın.
SALİH
FIRAT (Adıyaman) Doktor sayısı bazında da
Adıyamanda hakikaten yeterli sayıda doktorumuz var. Hizmetimizi dört
dörtlük yapıyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Sen Adıyaman halkını aldattın.
BAŞKAN
Sayın Atıcı, lütfen
Ayıp oluyor.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Ayıp olmayacak. Ayıp olan şey, Adıyaman
halkını aldatmaktır. Ayıp olan şey, Adıyaman
halkının oylarını çalmaktır.
SALİH
FIRAT (Adıyaman) Sağlıkta Adıyaman gerçekten Türkiyede
örnek olarak gösterilecek ve takdirle anlatılacak.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Atıcı, söz vermeden lütfen yerinizden konuşmayın.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Ben, Adıyaman halkını
aldattığını söylüyorum. Aldatmadığını
söylesin, siz de söyleyin.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) 1 Kasımda niye çıkaramadınız?
BAŞKAN
Bu dönem Adıyaman halkının ak oylarıyla seçildi. Bilginiz
olsun.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Adıyaman halkını aldatmıştır.
Geçen dönem böyle konuşmuyordu, sizi eleştiriyordu.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları (Devam)
3.- Adana Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, cezaevlerinde yaşanan sorunlara ilişkin
gündem dışı konuşması
BAŞKAN
Gündem dışı üçüncü söz, cezaevlerinde yaşanan sorunlar
hakkında söz isteyen Adana Milletvekili Meral Danış
Beştaşa aittir.
Buyurun
Sayın Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; cezaevlerinde yaşanan sorunları hemen hemen her
hafta bu Genel Kurulda ifade ediyoruz fakat sorunlar hiçbir şekilde
duyulmuyor, çözülmüyor ve cezaevlerinde her gün artan bir şekilde ihlaller
devam ediyor.
Doğrusu beş
dakikada cezaevinde yaşanan sorunları anlatmak çok mümkün değil.
Sadece başlıklarıyla bile söyleyecek olursak şu anda
Türkiyede Hükûmetin ve Adalet Bakanlığının temel gündemi
cezaevlerindeki sorunları çözmek değil, yeni kampüs hapishaneleri
yapmaktır. Türkiyeye vaadettikleri Cezaevlerini iyileştirelim,
cezaevindeki koşulları düzeltelim. şeklinde ifade edilse de
cezaevinde yaşananlar cezaevlerini tam bir işkencehaneye
dönüştürmüştür.
Aralıksız
cezaevlerinde mahpuslar işkenceye maruz kalıyor. Nasıl
kalıyor? Hasta tutuklu ve hükümlüler cezaevlerinde ölümü bekliyor.
Aileleriyle son saatlerini geçirme konusunda bütün taleplerine, doktor
raporlarına rağmen Adli Tıp Kurumu bu konuda direniyor,
savcılıklar tehlikelidir diye hasta mahpusları tahliye etmiyor
ve cezaevlerinden cenazeler çıkmaya devam ediyor. Örneğin,
Karayazı Belediyesi Eş Başkanı Sait Karabakan kalp
hastası ve cezaevinde kalamaz yönünde doktor raporu var, buna
rağmen Adli Tıp Kurumu hâlâ rapor vermedi ve kendisi maalesef ölüme
adım adım yaklaşıyor ve son olarak eşiyle
yaptığım görüşmede, on sekiz gün boyunca, kalp hastası
olduğu hâlde ilaçlarının verilmediğini öğrendik.
Diğer birçok hasta tutuklu ve hükümlü de maalesef aynı koşullarda
ölüme terk edilmiş durumda.
Diğeri: Kalabalık
koğuşlar. 8 kişilik koğuşlarda 20 kişi
kaldığını, sırayla uyuduklarını avukatlar
çok somut bir şekilde aktarıyorlar. Bu işkencedir. Uykuyu bile
uyuyamayan bir cezaevi gerçeğini anlatıyorum. Örneğin, Konya E
Tipi Kapalı Cezaevinde 18 kişilik koğuşta 51 kişi
kalıyor. Banyo ve tuvaletlerin 1 tane olduğunu lütfen dikkate
alın ve bu ne kadar büyük bir zulüm örneğidir, bunu hep birlikte
değerlendirin.
Şimdi, bunun
dışında, fazla sayıyla birlikte tedavi edilme, hastaneye
götürülme de tam bir işkenceye dönüşmüş durumda. Hastalar
kelepçeyle doktor huzuruna çıkarılıyor ve bu şekilde
tedavileri engellendiği gibi, kesinlikle cezaevinde hasta olanlar
ayrıca, ek olarak bir işkenceye maruz bırakılıyor.
Yine,
çıplak arama, insan onuruna yönelik en büyük ezalardan, eziyetlerden bir
tanesidir. Aralıksız bir şekilde birçok cezaevinde cezaevine
girişte çıplak aramanın bir rutine dönüştüğünü de
üzülerek izliyoruz, şikâyetler alıyoruz ve bu konuda Adalet
Bakanlığı, çıplak aramanın mevzuat gereği
olduğunu söyleyecek kadar ileri gitmiştir. Yine, Elâzığ Cezaevinde
ve daha birçok cezaevinde avukat görüşleri saat 17.00de bitirilmekte ve
Ceza Usul Yasası askıya alınmış bulunmaktadır.
Tarsus Cezaevi
her gün yeni bir skandalla gündeme gelmektedir. Orada aralıksız,
yirmi dört saat boyunca tutuklu ve hükümlülere gerçekten işkence
yapılıyor ve sadece size Tarsus T Tipi Cezaevi müdürünün Mahmut Çaça
olduğunu hatırlatmak istiyorum. Mahmut Çaça kim mi? Mahmut Çaça, 1996
yılında 11 siyasi tutuklunun Diyarbakır E Tipi Cezaevinde
öldürüldüğü Diyarbakır E Tipi Cezaevinin ikinci müdürüydü. Şimdi
Tarsusta görev yapıyor ve aynı uygulamaları orada da devam
ettiriyor. Tarsusta yine tutuklu ve hükümlüler ağır bir işkence
altında bulunuyor.
Kameralar
İnsanların, tutuklu ve hükümlülerin banyoları, tuvaletleri ve
yaşam alanları da kameralarla izlenecek kadar
daraltılmış. Tümüyle, yirmi dört saat izlenen bir realite var
karşımızda.
Sincan
Cezaevinde kadınlar ağır bir şekilde tecrittedir. 18
kadın ağır hasta olduğu hâlde maalesef ağır
tecrit altında ve bunun örneklerini veremeyeceğim.
Özetle,
cezaevlerinde yaşanan sorunlara dair yüzlerce soru önergesi ve
araştırma önergesi verdik. Hiçbir araştırma önergemiz kabul
edilmedi burada. Soru önergelerimize yanıt alamıyoruz. Bu da şu
demektir: Hükûmet ve Adalet Bakanlığı cezaevlerini işkencehaneye
dönüştürme konusunda tam bir irade sahibidir. Buna izin vermememiz
lazım. İçeride bulunanlar buna karşı direniş
gösteriyorlar. Bizim de insanlık onuruna karşı, bu uygulamalara
karşı ses vermemiz lazım diyorum.
Teşekkür
ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Danış Beştaş.
Sayın
Tanal, bugün sisteme girmemiş misiniz?
MAHMUT TANAL
(İstanbul)- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN
Girmemiş misiniz? Bir saniye
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli
Başkanım, teşekkür ederim. Tutanaklara geçmesi
açısından: Bu Meclisin 550 üyesi var, bakıyorum 45 kişiyiz.
Toplam dört siyasi partinin toplamı 45 kişi. Bari, hiç olmazsa bu
ışıkların yarısını söndürün yani bir
tasarruf edelim. Yazık, günah.
BAŞKAN
Peki, teşekkür ediyorum.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Ben teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Şimdi,
sisteme giren ilk 15 milletvekiline istem sırasına göre, İç
Tüzük 60a göre söz vereceğim.
Sayın Atıcı,
buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcının,
çocuklarda ve gençlerde uyuşturucu sorununu araştırmanın ve
çözmenin Meclisin asli görevi olduğuna ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar,
gençlerimiz her geçen gün uyuşturucu batağına biraz daha fazla
saplanıyor. Güvenlik birimlerine getirilen çocukların 2013
yılında yüzde 25i, 2014 yılında yüzde 39u, 2015
yılında ise yüzde 36sı bağımlılık yapan
madde kullanmaktadır. Uyuşturucu maddeyi en küçük deneme
yaşı 9 olarak kaydedilmiştir. İlk kullanım yaş
ortalaması ise 20dir. Uyuşturucu batağına düşen
çocuklarımız hepimizin çocuklarıdır. Partimiz,
inancımız, etnik kökenimiz, dünya görüşümüz ne olursa olsun bir
araya gelerek bu yaşamsal soruna çözümler üretmeliyiz.
Çocuklarda uyuşturucu
sorununu araştırmak ve çözmek üzere bu Meclise bir önerge
vermiştim. Bu sorunu çözmek bu Meclisin asli görevidir. Bu önergeyi AKPye
bir kez daha hatırlatıyorum. Bu komisyon acilen
kurulmalıdır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Özdiş
4.- Adana Milletvekili İbrahim Özdişin,
huzurevlerindeki fiyat uygulamasına ilişkin açıklaması
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum Sayın Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanına:
Huzurevlerinizde huzursuzluk
hâkim. Geçtiğimiz günlerde huzurevlerine yaptığınız
tebligatta 2014 yılından sonra huzurevine yerleşenler için 2
kişilik odalarda aidatları 462 TLden 1.150 TLye
çıkarmışsınız. 2014 öncesi girenler için aynı
fiyat devam edecek. Yani aynı oda, aynı hizmet; birisi 462 TL, birisi
1.150 TL ödeyecek. Üstelik 2017 yılının başından bu
yana geçen dokuz aydaki fiyat farkını da ki binlerce lira ediyor-
tahsil edecek mişsiniz. Bu uygulamalarınızın ve fiyat
artışınızın gerekçesi var mıdır?
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın
Hürriyet
5.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyetin, müftülere nikâh
kıyma yetkisi veren yasa tasarısının derhâl geri çekilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
FATMA KAPLAN HÜRRİYET
(Kocaeli) Müftülere nikâh kıyma yetkisine karşı bugün onlarca
kadın kardeşlerimizle Mecliste bir araya geldik ve
Haklarımıza kimse dilediği gibi saldıramaz. diye
haykırdık. Çünkü bu yetki medeni haklarımıza alenen
saldırıdır, alenen küçük yaşta evlilikleri, kız
çocuklarımızı zorla evlendirmenin resmî hâle getirilme
çabasıdır. Küçük çocuklara, nikâh maskesi altında, tecavüzün
yasallaşmasının önünü açacak bir düzenlemedir. Bu yetki
tanındığı takdirde 18 yaş altındaki çocuklara el
altından dinî nikâh kıyıp sonrasında ise Yaşı
tutunca resmî nikâh kıyarız. diyerek görevi kötüye kullanmayacaklarının
garantisini kim verebilir? Tabii ki kimse bu garantiyi veremez. Medeni
haklarımızı teker teker dinî makamlara teslim etmek
kadınları ayrıştırıyor ve toplumsal
baskıyı artırıyor. Kararı bizim adımıza
çevremiz almasın diye bu yasa derhâl geri çekilmelidir.
Kadınların haklarıyla uğraşacağınıza
yoksullukla, yolsuzlukla, şiddetle, tecavüzle mücadele edin ve çözüm
bulun. Biz korkmuyoruz, müftülere nikâh yetkisi vermeye
çalışanların karşısındaki duvar elbette
kadınlar olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FATMA KAPLAN HÜRRİYET
(Kocaeli) Kadınlarımızın yüreğindeki ve
bileğindeki güç bu karanlığı yırtacaktır diyorum.
BAŞKAN Sayın
Engin
6.- İstanbul Milletvekili Didem Enginin, Küresel
Yaşanabilirlik Endeksinde İstanbulun 140 şehir arasında
114üncü olduğuna ilişkin açıklaması
DİDEM ENGİN
(İstanbul) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Küresel
Yaşanabilirlik Endeksi on beş yıldır yayınlanan ve
dünyadaki şehirleri altyapı, çevre, güvenlik, sağlık, kültür
ve eğitim gibi kriterlere göre karşılaştıran bir
sıralama. En son yayınlanan endekste İstanbul 140 şehir
arasında 114üncü oldu. Yani dünyanın en güzel şehri
İstanbul, yaşanabilir bir kent olarak görülmüyor. Evet, İstanbullular
olarak bizler İstanbulu yaşayamıyoruz. Estetik mimariden yoksun
beton yığını binalar, altyapı hataları nedeniyle
her yağmurda göle dönüşen yollar, bitmek bilmeyen trafik çilesi,
betona dönüşen parklar İstanbulun kaderi değil. Belediye
başkanlarını istifa ettirerek yapılan tüm
yanlışları örtbas edeceklerini sananlar çok
yanılıyorlar. İstanbul AKPnin partizan rant politikasına
mahkûm değil. İnanıyorum ki İstanbullular ilk yerel seçimde
bu gidişata dur diyecek ve İstanbulun yaşanabilir bir kent
olması için oylarını kullanacaklar.
BAŞKAN Sayın
Şimşek
7.- Mersin Milletvekili Baki Şimşekin, üniversitelere
giriş sisteminin değiştirilmesine ve Hükûmetin bu konuda acil
açıklama yapmasını ve yaptığı bu
yanlıştan vazgeçmesini beklediğine ilişkin
açıklaması
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, bugün
sabah YÖK Başkanı üniversitelere giriş sisteminin
değiştirildiğini ve YKS diye yeni bir sistemin
getirildiğini söyledi. Maç başladıktan sonra kural
değiştirilmez. Öğrenciler yıllardır mevcut sınav
sistemine göre hazırlık yaptılar ama bu yıl girecekleri
sınav YKSye göre yapılacak. TEOGu kaldırdınız,
Öğrencileri bir günlük sınav stresinden kurtarmak istiyoruz.
dediniz ama YÖK Başkanı bugün diyor ki: Tek bir sınav olacak,
sınavın birisi sabah olacak, birisi de öğleden sonra olacak.
Tek bir sınav sisteminden gençleri kurtarmak için 2 tane mi sınav
yapıyorsunuz? Bu konuda Hükûmetin acil açıklama yapmasını
bekliyorum ve yaptığı bu yanlıştan vazgeçmesini
bekliyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın
Kuyucuoğlu
8.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlunun,
Başbakandan, Türkiyede vergi ödemede 6ncı sırada olan
Mersinin kişi başı gelir ve gelir adaletsizliğindeki
durumunu nasıl açıkladığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
SERDAL KUYUCUOĞLU
(Mersin) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başbakana
soruyorum: Türkiye'de yıllık ortalama kişi başı gelir
2016 yılında 19.139 lira olarak hesaplandı. Mersin-Adana bölgesi
için ise söz konusu gelir 18.005 lirayla Türkiye ortalamasının yüzde
6 aşağısında yer alıyor. Bölgemizde yaşayan en
zengin kesim ile en yoksul kesim arasında kişi başı gelir
açısından bulunan 8,1 kat fark, bölgemizi gelir
dağılımı açısından tüm bölgeler içerisinde son
sıraya yerleştirdi. Bölgemizde 618 bin yoksul yaşıyor.
Gelir olarak Türkiye ortalamasının altında bulunan bölgemiz maalesef
şu an gelir eşitsizliğinin ve yoksulluk oranının da en
yüksek seviyede bulunduğu yer konumunda. Türkiye'de vergi ödemede
6ncı sırada olan Mersinin kişi başı gelir ve gelir
adaletsizliğindeki durumunu nasıl açıklıyorsunuz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Doğanın yerine Sayın Toğrul, buyurun.
9.- Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrulun, Kâhta Sulh Ceza
Hâkimliğinin 2 Ekim 2017de 3 kitapla ilgili toplatma kararına
ilişkin açıklaması
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, son
yıllarda 1980 dönemini hatırlatır gibi bu ülkede kitaplar
toplatılıyor ve darphaneye yakılmaya gönderiliyor. Şu ana
kadar yüzlerce kitap toplatıldı ama en komik gerekçeyle
toplatılan son 3 kitap. Bir kitap nasıl olur da terör örgütü
niteliği taşır? Kâhta Sulh Ceza Hâkimliği 2 Ekim 2017de 3
kitapla ilgili toplatma kararı verdi. Bu kitaplar Faysal
Dağlının Birakujî Aytekin Gezicinin Kürt Tarihi Fehim
Taştekinin Rojava/Kütlerin Zamanı adlı kitapları. Bu
kitaplar baskın sırasında önce delil olarak
toplatılıyor, sonra, arkasından bu kitaplar yasaklı hâle
getiriliyor. Türkiye'nin kitaplarla bu kavgası ne zaman bitecek Sayın
Başkan? Bunu ilgililere sunuyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Bektaşoğlu
10.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlunun,
FİSKOBİRLİK yerine TMO üzerinden oluşturulmaya
çalışılan fındık alım politikasının
yanlış olduğuna ilişkin açıklaması
BÜLENT YENER
BEKTAŞOĞLU (Giresun) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
FİSKOBİRLİK
gibi profesyonel, teknik altyapısı ve ekipleriyle
ihtisaslaşmış bir kurum dururken TMO üzerinden
oluşturulmaya çalışılan bir fındık alım
politikasının yanlışlığını,
doğuracağı sakıncaları hep dile getirdik. Ne
yazık ki haklı çıktık. Üreticiden ciddi boyutta
şikâyetler alıyoruz.
Fındık
fiyatının yarattığı mağduriyete bir de TMO
mağduriyeti eklendi. Alım yerlerinin ve ekiplerin yetersizliği,
merkezlere uzaklığı, yanlış randıman ölçümleri,
çeşitli gerekçelerle ürünü geri çevirme, sadece Çiftçi Kayıt Sistemi
üzerinden alım yapma gibi nedenlerle üretici
fındığını serbest piyasaya satmak zorunda
kalıyor.
Ayrıca, üreticinin
belgeleri üzerinden bazı kişilerin TMOya yüklü miktarda
fındık vererek haksız kazanç elde ettikleri iddiaları var.
TMO sanki serbest piyasanın tekeli hâline getirilen yabancı
firmanın düzenine hizmet ediyor. Maliyet fiyatlarıyla alım
yapması serbest piyasayı ülkemiz, üreticimiz, yerli alıcı
ve sanayicimiz lehine düzenleyemedi. Kaybımız iki yılda 100
milyon dolar oldu. Üreticinin alın terinden çalınan para kimin cebine
gitti?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Yıldırım
11.- Adıyaman Milletvekili Behçet
Yıldırımın, HDPnin sadece Türkiyenin değil Avrupa
ve dünyada farklı halklardan insanların takdirini almış bir
parti olduğuna ilişkin açıklaması
BEHÇET YILDIRIM
(Adıyaman) Teşekkürler Başkanım.
HDP Türkiye partisi
olamadı. diyenlere buradan sesleniyorum: HDP bir tek Kürtlerin
değil, değişik kimlik ve inançların tekliğini
değil, çoğulculuğunu savunan Türkiye'nin tek siyasi partisidir.
Aynı zamanda, sadece Türkiye'nin değil, tüm Avrupa ve dünyada
farklı halklardan insanların takdirini almış bir partidir.
AKP ve saray HDPden
korkmakta haklı çünkü alternatif çözümler sunan partimiz Avrupa ve dünyaya
halklarımızın sesini duyurmaktadır. HDPnin hem Parlamento
grubuna hem de HDP bileşenlerine baktığınızda, her
inançtan, her kültürden, her dilden insanın bir arada, demokratik bir
siyaset yürüttüğünü göreceksiniz.
En son, Diyarbakır
Milletvekili Ziya Pir arkadaşımız NATO PAda Üst Komite
Başkan Yardımcılığına getirildi. Kendisini
buradan bir kez daha kutluyoruz.
Cezaevinde rehin
tuttuğunuz Eş Genel Başkanımız Sayın Selahattin
Demirtaş Avrupalı parlamenterler tarafından barış
ödülüne aday gösterilmiştir.
AKP Türkiye'yi dünyadan
koparırken HDP dünyayla buluşuyor, halkların sesi oluyor.
BAŞKAN Sayın
Akının yerine Sayın Arık
12.- Kayseri Milletvekili Çetin Arıkın, Kayseri
Büyükşehir Belediyesinin besicileri mevcut yerlerinden çıkartmaya
zorladığına ilişkin açıklaması
ÇETİN ARIK (Kayseri)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Kırmızı et
üreticileri, besiciler tüm Türkiye'de olduğu gibi Kayseride de can
çekişiyor. Bir taraftan damızlık, besilik ve kesimlik olarak
canlı hayvan ve karkas et ithalatı yapılıyor, diğer taraftan
da Kayseri Büyükşehir Belediyesi besicileri mevcut yerlerinden
çıkartmaya zorlayarak Millî Emlakin besiciler için verdiği
Beydeğirmenindeki arsayı metrekaresi 50 kuruş artı KDVden
besicilere satmaya çalışıyor. Besicilerin bu fiyattan alım
gücü yok ancak besicilikle hiç alakası olmayan müteahhitler, beyaz
eşya satıcıları Beydeğirmeninden kapış
kapış arsa alıyor.
Buradan Büyükşehir
Belediye Başkanına bir kez daha sesleniyorum: Gelin, rant için
değil de halk için çalışın. Zaten zor durumda olan
besicileri daha fazla rahatsız etmeyin.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Erkek
13.- Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkekin, Çanakkalenin tek
içme suyu kaynağı olan Atikhisar Barajının çok
yakınında Kanadalı Alamos şirketinin siyanürlü altın
madenciliği yapmak istediğine ve yetkilileri bu konuda görev ve
sorumluluğa davet ettiğine ilişkin açıklaması
MUHARREM ERKEK (Çanakkale)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Çanakkalemizin tek içme suyu
kaynağı olan Atikhisar Barajımızın çok
yakınında, koruma alanı içerisinde Kanadalı Alamos
şirketi açık sistem arama tekniğiyle siyanürlü altın
madenciliği yapmak istiyor ve bunun için Çanakkale İl Özel
İdaresine gayrisıhhi müessese ruhsatı için başvuru
yapıldı.
Bir ton cevher için 4 ton su
gerektiğini çok iyi biliyoruz ve bu gayrisıhhi müessese ruhsatı
verilir ise Çanakkalemizin yer altı ve yer üstü su kaynakları,
ormanlık alanlarımız, doğamız ve çocuklarımızın
geleceği ciddi ve yakın bir tehlike altına girecek. Niçin bunu
yapıyoruz?
Çanakkalenin özellikle
iktidar milletvekillerini, Çanakkale Valiliğimizi ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığımızı görev ve sorumluluğa
davet ediyoruz. Çanakkale halkı da konuyu çok yakından takip ediyor.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Özdemir
14.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin, müftülüklere
nikâh kıyma yetkisi veren tasarının ya Komisyona geri çekilmesi
ya da maddenin tasarıdan çıkarılması gerektiğine
ilişkin açıklaması
SİBEL ÖZDEMİR
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Müftülüklere nikâh kıyma
yetkisi veren tasarı İçişleri Komisyonunda görüşülürken tüm
ısrarlarımıza rağmen, üyesi olduğum kadın hak ve
sorunlarıyla ilgili Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonuna sevk edilmedi ve görüşü alınmadan Genel Kurul gündemine
getirilecek. Kadın sorunlarıyla ilgili, sahada çalışmalar
yürüten STKların görüşü alınmak bir yana, Meclise bile
girişlerine izin verilmedi.
Ülkemizin ve
vatandaşlarımızın öncelikli onca sorunu varken bu maddenin
İçişleri Komisyonundan hızla geçirilmesi kabul edilemez. Çok
eşliliği artıracak, cinsel istismar ve çocuk yaşta
evlilikleri meşrulaştıracak, Medenî Kanunla
kadınların sahip olduğu hakları ellerinden alacak,
dahası, aileler arasında ayrımcılık, anlaşmazlık
ve toplumda kutuplaşmalara yol açacak olan, müftülüklere ve dolaylı
olarak da imamlara nikâh kıyma yetkisi veren tasarı ya Komisyona geri
çekilmeli ya da madde tasarıdan çıkarılmalıdır.
BAŞKAN Sayın
Kılıç
15.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran
Kılıçın, ahilik kurumuna ilişkin açıklaması
İMRAN KILIÇ
(Kahramanmaraş) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ahilik, Anadoluda 13üncü
yüzyılda ortaya çıkan bir esnaf teşkilatıdır. Ahilik,
Osmanlı Devletinin kurulmasında önemli rol
oynamıştır, bölgenin ekonomik, sosyal, siyasi konumu üzerinde
etkili olmuştur. Moğol saldırılarına karşı
batıya göç eden topluluklar Anadoluya gelmiş, esnaf ve zanaatkârlar
kendi içlerinde örgütlenmiştir. Ahi Evran Ahiliğin kurucusu kabul
edilir, temel prensibi bir meslek, sanat sahibi olmak ve mesleğini hilesiz
yapmaktır. İslam öğretisi ve tasavvuf ahlakı ile mesleki
örgütlenmeyi birleştirmişlerdir. İbadete önem verip
doğruluk, dürüstlük, adalet, kardeşlik, çalışmak ve bunun
gibi prensipleri savunmuşlardır. Aynı mala eşit fiyat,
standart üretim, malı pazara sürme, kalite birliği çok önemlidir.
Üyeler bu konularda sıkı kurallarla denetlenmiştir. Meslek
basamakları çırak, kalfa, usta olarak devam eder, ustalığa
geçiş şet kuşatma töreniyle gerçekleşir, bir nevi icazet
almak demektir. Ustasının rızasını alan bir kalfa
ancak şet kuşak kuşanarak iş yeri açma hakkına sahip
olur. Ahilik 18inci yüzyıldan sonra devam etmektedir.
BAŞKAN Sayın Öz
16.- Çanakkale Milletvekili Bülent Özün, eğitim ve
sınav sisteminin tekrar tekrar değiştirilmesinin gerekçesini ve
atanamayan öğretmenlerin ne zaman atanacağını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
BÜLENT ÖZ (Çanakkale)
Sayın Başkan, sorum Millî Eğitim Bakanına: Öğrencileri
uluslararası ölçekte değerlendiren PISA sonuçlarında ülkemiz 72
ülke arasında ancak 50nci sırada yer almıştır. Bu
sonuç AKPnin on beş yıllık eğitim politikasının
eseridir. Öğretmenlerimiz ve öğrencilerimiz, en önemlisi eğitim
sistemimiz deneme tahtası olmaktadır, üstelik eğitimden Atatürk
silinip yerine cihat konulmaktadır. Atatürkün dediği gibi eserinin
üzerinde imzası olmayan yegâne sanatkâr öğretmendir fakat her
seferinde atama vadiyle umut verilerek hüsrana
uğrattığınız öğretmen adaylarımız ve
neredeyse her yıl değişen sınav sistemi yüzünden
öğrencilerimiz stres ve bunalım yaşamaktadır. Bu
bağlamda, her seferinde kendi değiştirdiğiniz bir önceki
eğitim modelinizi kötülemenizin gerekçesi nedir? Eğitim ve sınav
sistemini tekrar tekrar değiştirmenizin gerekçesi nedir? Bundan sonra
da eğitim ve sınav sistemini değiştirmeyi düşünüyor
musunuz? Son olarak, atanamayan öğretmenleri ne zaman atamayı
düşünüyorsunuz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Benli
17.- İstanbul Milletvekili Fatma Benlinin,
Kâğıthanedeki rögar kapaklarında firmanın amblemi olan m
harfinin tersten okunuşunun bir yanlış anlaşılmaya
sebebiyet verdiğine ve kapakların değiştirildiğine
ilişkin açıklaması
FATMA BENLİ
(İstanbul) Teşekkürler Sayın Başkan.
İstanbul 2nci bölge
milletvekili olarak Kâğıthaneyle ilgili ifade edilen bir hususa
açıklık getirmek üzere söz almış bulunmaktayım.
Dün HDP Milletvekili Mehmet
Ali Aslan, Allah lafzının kûfi şekilde rögar kapaklarında
yer aldığına, hatta Kâğıthanede bunun
kaldırılmadığına, hatta Suriyeli çocukların rögar
kapaklarını öptüğüne dair beyanda bulunmuştur.
Kâğıthane Belediyesi ve kapakları yapan firmayla
görüştüğümüzde, elbette ki böyle bir durumun söz konusu
olmadığını, firmanın amblemi olan m harfinin tersten
okunuşunun bu tarz bir yanlış anlaşılmaya sebebiyet
verdiğini ama HDP milletvekilinin ifade ettiği Okmeydanı
Hastanesi dâhil etrafta bilinen bütün rögar kapaklarının
değiştiğini ifade ettiler. Ola ki gözden kaçan bir kapak varsa
gereği yapılacaktır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Son olarak
Sayın Akyıldız
18.- Sivas Milletvekili Ali Akyıldızın, Sivas
Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinin borcu nedeniyle
yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması
ALİ AKYILDIZ (Sivas)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sivas Cumhuriyet Üniversitesi
Tıp Fakültesi Hastanesinin borcu bugün itibarıyla 90 milyon
lirayı aşmış durumda. Hastanenin borcu nedeniyle, hastaneye
tıbbi malzeme veren firmalarda da çok ciddi mağduriyetler
yaşanıyor. Ve hatta bir firma sahibinin bu nedenle intihar
ettiğini belirtirsem olayın ciddiyeti anlaşılmış
olacaktır diye düşünüyorum.
Hastanede görev yapan
hocalarımızın birçoğu, performansa dayalı sistem
gereği alması gereken primlerini alamadıkları için ya daha
cazip fiyatlarla, ücretlerle özel sektöre ya da daha iyi imkânlarla başka
illere gittikleri için birçok alanda hastanede doktor kalmamış
durumda. Benim Sivaslı hemşehrilerim de sağlık
problemlerine çözüm bulmak için çevre illere, başka hastanelere gitmek
zorunda. Buradan sayın yetkililere sesleniyorum: Acilen bu konuya bir
çözüm bulunarak hem hastanenin hem de benim Sivaslı kardeşlerimin mağduriyetlerinin
giderilmesini talep ediyor, saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Şimdi gündeme geçiyoruz.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Grup başkan vekillerine söz vermiyor musunuz?
BAŞKAN Sisteme giren
yok.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Otomatik veriyorsunuz diye
BAŞKAN Sisteme giren
olmadığı için
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Herkes birbirine bakıyor.
BAŞKAN - Zorla
konuşturmak gibi bir şey yok. Gündeme geçiyoruz, yeri geldiğinde
söz talebiniz olursa zaten grup başkan vekillerine söz veriyoruz.
ERHAN USTA (Samsun) Yeri
geldi o zaman.
BAŞKAN Evet,
Sayın Usta, buyurun.
19.- Samsun Milletvekili Erhan Ustanın, 13 Ekim
Ankaranın başkent oluşunun 94üncü yıl dönümüne, 12 Ekim
1979da silahlı saldırı sonucu şehit olan Zeki
Şireliye, bütün ülkücü şehitlere ve vatan savunmasında
şehit olan bütün güvenlik kuvvetlerine Allahtan rahmet dilediğine,
üniversiteye giriş sınav sisteminin değiştirilmesine ve bu
yanlıştan dönülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
ERHAN USTA (Samsun)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yarın 13 Ekim 1923,
Ankaranın başkent oluşunun 94üncü yıl dönümü, ben bunu
kutluyorum.
Ayrıca, bugün 12 Ekim ve
12 Ekim 1979da yani bundan tam otuz sekiz yıl önce Zeki Şireli,
Bursa Eğitim Fakültesi son sınıf öğrencisi, memleketi
Malatyada ailesinin yanına gelmişti. Gece saat 23.00 sularında
Şehit Fevzi Mahallesinde bulunan evinin önünde silahlı
saldırı sonucu şehit olmuştur. Ben, bu vesileyle Zeki
Şireliye, bütün ülkücü şehitlerimize ve vatan savunmasında
şehit olan bütün güvenlik kuvvetlerimize Cenab-ı Allahtan rahmet
diliyorum.
Bugün Ankarada bir kız
kaçırma olayı neticesinde ortaya çıkan silahlı
çatışma sonucu bir polis memuru şehit olmuştur. Ben bu
şehidimize de Allah'tan rahmet diliyorum. Katil zanlısı
sanırım yakalandı, kendisinin de en ağır şekilde
cezalandırılmasının uygun olacağını
düşünüyorum.
Şimdi, Sayın
Başkan, bugün YÖK Başkanı üniversiteye giriş sınav
sisteminin değiştirildiğini açıkladı. Tabii, sistem
değişikliği zaman içerisinde olabilir, onu anlayışla karşılarız
ama bu kadar sık olması tabii hiçbir şekilde
anlaşılır değil. Yani, 2006 yılında AKP
hükûmetleri geldiğinde bir sistem değişikliği
yapmış, 2010 yılında tekrar tek sınav sisteminin ne
kadar kötü olduğu o gün konuşuldu edildi, ikili sınav sistemine
geçildi; bugün, şimdi, ikili sınav sisteminin çok kötü olduğu
söylenerek tek sınav sistemine geçildiği ifade ediliyor. Bir defa, bu
işin yapılış şeklinde bir hata var. Sayın
Cumhurbaşkanı kalkıyor, bir televizyon programında Ben
TEOGu kaldırdım. diyor. Kaldırdığı sistemin yerine
ne getireceğini şu anda hâlâ otoriteler tartışıyor,
eğer onlara otorite demek mümkünse. Yani, zaten böyle bir sistemi, bir
anda, bir Cumhurbaşkanı bunu bu şekilde söylediği anda yani
Başbakan, Millî Eğitim Bakanı ve millî eğitimle ilgili
herkesi aslında çizmiş oluyor; bunu da görmek lazım. Şimdi,
hâlâ TEOGda ne getirileceği belli değil.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
lütfen.
ERHAN USTA (Samsun) YÖKten
bir açıklama yapıldı, o akşam Üniversite sınav
sistemi de değişecek. denildi, bugün YÖK Başkanı bu
çerçevede bir değişiklik açıkladı. Bir defa, ne olursa
olsun, ister iyi olsun ister kötü olsun, bu tür meselelere bir istikrar
kazandırmak lazım, bir şeyi ısrarla uygulamak lazım.
Yaklaşık 2 milyon öğrenciyi ilgilendiren konuda paldır
küldür bir karar almak ciddi ölçüde belirsizlik yaratıyor, bunu bir
görmemiz lazım.
Şimdi, tek günde
yapılacak. Güya İki sınavdan kurtarıyoruz. diyoruz fakat
tek güne iki sınav konuluyor. Şimdi, kırsalda olan
öğrenciler var. Ben bunu yaşamış birisiyim yani sabahleyin
erkenden kalkacak, bu çocuk sınav merkezine gidecek. Bu çocuk uykusuz, o
gece uyuyamamış olacak, karnı aç olacak. Sabahleyin bir
sınava girecek, hadi öğleden önceyi tolere edebilir uykusuz da olsa,
esas öğleden sonra ikinci sınava girecek. Öğle arası bu
çocuklar ne yiyecek? Çünkü bunların birçoğu evinden uzakta olacak
yani bunların hepsini düşünmek lazım, uzak mesafeden gelen
insanları düşünmek lazım, yalnız başına gidenleri
düşünmek lazım.
Şimdi, birinci
sınavda barajı aşanlar ikinci sınava girecek. Bir saat
içerisinde sınav sonuçları belli olmayacağına göre ne
olacak?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ERHAN USTA (Samsun) Çok
affedersiniz, hemen bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN Tamamlayın
lütfen.
ERHAN USTA (Samsun) Birinci
sınav sonucu açıklanmadan öğrenci kendi kanaatine göre Ha,
benim birinci sınavım iyi geçti, birinci sınavı geçmiş
olabilirim, ikinci sınava girerim. diyecek, bu şekilde bir
sınava girecek. Böyle bir rezalet görülmedi. Ya, buna bir bakmak
lazım, bu yanlıştan vazgeçmek lazım. Yani zaten bir içerik
değişikliği yok, yapılan değişiklik şekilsel
bir değişiklik. Yani şekilsel değişiklik yapıldıkça
da daha kötü şeyler yapılıyor. Ha İçerik
değişikliği var. deniliyorsa o zaman millî eğitim gibi bir
sistemde bu kadar çok içerik değişikliği olmaz. Nereden
bakarsanız bakın yapılan yanlıştır, bu
yanlıştan dönülmesi lazım, öğrencilerimizi daha fazla
tedirgin etmeyelim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Yıldırım
20.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırımın,
ülkenin bürokraside liyakatten yoksun muz cumhuriyetine; ekonomide ucuz iş
gücü, iş cinayeti ve emekçilerin vergi yükünün fazla olduğu bir
cumhuriyete; yatırım ve teknikte beton cumhuriyetine; eğitimde
çocukları kobay olarak kullanan bir cumhuriyete; diplomasi ve
dış politikada ise rehin alma cumhuriyetine dönüştüğüne
ilişkin açıklaması
AHMET YILDIRIM (Muş)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
ülkemiz maalesef bürokraside liyakatten yoksun muz cumhuriyetine; ekonomide ucuz
iş gücü, iş cinayeti ve emekçilerin vergi yükünün fazla olduğu
bir cumhuriyete; yatırım ve teknikte maalesef beton cumhuriyetine;
eğitimde çocuklarımızı kobay olarak kullanan bir
cumhuriyete; diplomasi ve dış politikada ise rehin alma cumhuriyetine
dönüştü ama bir tek demokratik cumhuriyete dönüşmedi.
Siyasi iktidar, özellikle
toplumsal yaşamın çok önemli iki ayağı olan
sağlık ve eğitimde sayısız yöntem deneyerek,
sayısız politikayı devreye sokarak başarısız
olmuş, on beş yılın sonunda sağlıkta ve eğitimde
2002 yılına geri dönmek zorunda kalmıştır gerek
eğitim sistemi anlamında gerekse yapılan sınavlar
anlamında. Hastanelerde önce özelleştirmeye, sonra Kamu Hastaneleri
Birliğine, en nihayetinde, bütün bunların açığa
çıkarmış olduğu israf ve ekonomik yükün sonunda
geldiği nokta yine eski sisteme geri dönüş olmuştur.
Hasılı, maalesef, AKP iktidarının bu ülkeye
üretebildiği hiçbir şey yok, bütün yöntemler ve politikalar
denendikten sonra yeni bir şey bulmuş gibi 2002 yılına
eğitim ve sağlıkta geri dönmüştür.
Yargının
siyasallaştığı bir cumhuriyetten hiç söz etmeye bile gerek
yok çünkü kamuoyu araştırmalarının yapmış
olduğu anketlerde yargıya olan güvenin yüzde 30ların
altına düştüğü bir cumhuriyete dönüştü ülkemiz. Umarım
ülke en nihayetinde bu siyasi iktidarın yanlışlarından geri
dönerek halkın gücüyle demokratik bir cumhuriyete erişir.
Teşekkürler.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Altay
21.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın, 13 Ekim
Ankaranın başkent oluşunun 94üncü yıl dönümüne, Nuriye
Gülmen ve Semih Özakçanın açlık grevlerinin 218inci gününde ölüme
bir adım daha yaklaştıklarına ve bütün milletvekillerinin
bu konuda inisiyatif almalarını talep ettiğine ilişkin
açıklaması
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yarın
Genel Kurul olmayacağı için
Yarın 13 Ekim,
Ankaramızın başkent oluşunun 94üncü yılı. Bu
vesileyle, öncelikle Ankaralı hemşehrilerimizi ve aziz milletimizi
tebrik ediyoruz. Bu ülkeyi kurtaranlara, bu cumhuriyeti kuranlara şükran
ve minnet hislerimizi ifade etmek istiyoruz.
Başta
büyük kurtarıcı, büyük kurucu Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere,
bu cumhuriyet için, bu ülke için, bu millet için, bu Anadolu
kardeşliği için canını veren, ebediyete intikal eden bütün
şehitlerimize Allahımdan rahmet niyaz ediyorum. Hâlen sağ olan
gazilerimize sağlıklı, sıhhatli uzun ömürler diliyoruz. Bu
cumhuriyetin sonsuza kadar laik, demokratik niteliğiyle
yaşayacağına da aziz milletimizin temsilcisi olarak söz
veriyoruz.
Sayın
Başkan, öte yandan, vicdan varsa, ahlak varsa, sağduyu varsa, insaf
varsa insanlık vardır. Nuriye Gülmen ve Semih Özakça 218inci günde
ölüme bir adım daha yaklaştılar. Cumhuriyet Halk Partimizin
Sağlık Komisyonu üyeleri ilgili başhekimlerle, doktorlarla
yaptıkları görüşmelerde her ikisinde de nöropatik bulguların
olduğuna işaret ediyorlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Toparlayın lütfen.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Sayın Başkan, bu çağda göz göre göre iki
insanın ölüme gidişine seyirci kalmak kabul edilebilir bir durum
değildir ve insanlıkla bağdaşmaz.
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin çok saygıdeğer üyelerine de bu vesileyle seslenmek
istiyorum: Hükûmetin göstermediği vicdanı, sağduyuyu,
insafı Türkiye Büyük Millet Meclisinin göstermesini -parti
ayrımı yapmadan bunu söylüyorum- bütün milletvekillerimizin bu konuda
bu ölüme gidişe dur demek noktasında inisiyatif almalarını
insanlık adına talep ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Muş, buyurun.
22.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, 13 Ekim
Ankaranın başkent oluşunun 94üncü yıl dönümüne ve Trabzon
Milletvekili Haluk Pekşenin bir televizyon kanalında sarf
ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Sayın Başkan, bundan doksan dört yıl önce, 13 Ekim
1923 tarihinde Ankara yeni devletimiz Türkiye Cumhuriyetinin başkenti
olmuştur, tüm milletimize hayırlı uğurlu olmasını
ben de diliyorum.
Sayın Başkan, dün
bir televizyon kanalında Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Haluk
Pekşen, 15 Temmuz gecesi yapılan darbe girişimiyle ilgili olarak
Darbeyi AK PARTİnin kendisi yaptı. ifadelerini kullanmış
ve hemen arkasından 250 şehidimizle ilgili olarak da öngörülemeyen
sonuç sözlerini sıralamıştır. Bu yalan, iftira ve hezeyan
dolu açıklamaları kınıyoruz. Bu sözleri, hâlen
yargılamaları devam eden FETÖ mensubu darbecileri kurtarma ve aklama
çabasından başka bir şey değildir. Darbe girişiminde
bulunan bazı FETÖcüler bile suçlarını itiraf ederken CHP
milletvekili bu tip iddialarda bulunarak neyi amaçlamaktadır? İktidar
partisi AK PARTİ iken AK PARTİnin kendi iktidarını
düşürmek için darbe yaptırdığı iddiasında
bulunmak akıl, mantık ve izan yoksunluğundan başka bir
şey değildir. 15 Temmuz gecesi Cumhurbaşkanlığı
Külliyesini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, AK PARTİ Genel Merkezini, AK
PARTİ il binalarını, kamu binalarını AK PARTİnin
kurşunlattığını ve
bombalattırdığını ima etmek tam bir
şuursuzluktur.
Buradan CHP Grubuna
soruyoruz: 15 Temmuz gecesi AK PARTİ milletvekilleri olarak bizler burada
değil miydik? Biz kendi kendimizi mi bombalattırdık? Bu
nasıl bir aymazlıktır, bu nasıl bir iftiradır? Hiçbir
somut delil olmadan Darbeyi AK PARTİ yaptı. diyerek siyasi
fırsatçılık yapmaya çalışmak ucuz bir siyaset
anlayışıdır. Çamur at, izi kalsın. siyaseti gütmek kirli
bir zihniyetin tezahürüdür. Keza, aynı CHP milletvekili tarafından
250 şehidimizle ilgili öngörülemeyen sonuç ifadesinin
kullanılması da şehitlerimizin ruhuna ve milletimize
karşı
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
lütfen.
MEHMET MUŞ
(İstanbul)
çok büyük bir saygısızlıktır. Bu vatan
için gövdesini siper eden, canını seve seve veren kahramanlara
saygısızlık yapmak kimsenin haddi değildir. Bu
vatandaşlarımız boşu boşuna şehit
olmamıştır. Onlar CHP milletvekilinin iddia ettiği gibi
öngörülemeyen sonuç değil, bu milletin tarihine adlarını
altın harflerle yazdıran şanlı birer şehittir. Onlara
yönelik bu tür hezeyanlar ise ancak onların katillerini sevindirmeye
yaramaktadır.
Şimdi CHP Grubuna
sesleniyorum tekrar: Sizler bu milletvekilinizin bu sözlerinin arkasında
mısınız, değil misiniz? Milletvekiliniz bu iftira dolu
sözleriyle ilgili hem AK PARTİden hem de şehit
yakınlarımızdan özür dileyecek mi, dilemeyecek mi? Bu soruların
cevabını da beklemekte olduğumuzu ifade etmek isterim.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Tamam,
Sayın Altay o soruların cevabını herhâlde verecek.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Hem açıklama hem sataşma olduğu için uygun
görürseniz
BAŞKAN Buyurun,
buyurun, iki dakika süre veriyorum.
Lütfen yeni bir
sataşmaya meydan vermeyelim.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Asla.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın, İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun yaptığı açıklaması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Ben Sayın Pekşenin
konuşmasını izlemedim.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Ben izledim.
ENGİN ALTAY (Devamla)
Ama sizin ifade ettiğiniz anlamda bir konuşma olduğuna çok
ihtimal vermemekle birlikte
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Ben izledim Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (Devamla)
Sayın Pekşen şunu söylemiş olabilir, olsa olsa
söylediği şudur: 15 Temmuz darbesi öngörülen, duyumu alınan ama
benim de müteaddit defalar söylediğim gibi, TSKya ve yargıya
başta olmak üzere sızmış hain FETÖcüleri enselemek için,
onları toptan derdest etmek için öngörüldüğü hâlde harekete
geçmelerini beklemek suretiyle belki iyi niyetli bir davranış- bu
harekete imkân verilmesi aziz milletimizin, biraz önce söylediğiniz, 251
şehit vermesine sebep olmuştur. Ben gene burada dedim ki 251
şehidimizin hiçbiri boşu boşuna ölmedi. Allahım onlardan
razı olsun. Hiçbiri boşuna ölmedi, böyle bir iddiayı kimse
söyleyemez ama şunu da söyleriz, deriz ki: 251 şehidimiz kabir
azabı çekiyor, kemikleri sızlıyor. Niye? Bu insanlar elbette
boşu boşuna ölmedi, bu devletin bu cumhuriyetin bekası için
öldü. Biz de burada diyoruz ki, bu insanlar boşu boşuna ölmediyse
FETÖ darbesinin siyasi ayağını da ortaya çıkarmamız
lazım ki onların ruhları şad olsun, onlar huzur içinde
uyusun. Söylediğimiz budur. (CHP sıralarından
alkışlar) 15 Temmuz darbesini AK PARTİ yaptı
dememiştir sayın milletvekilimiz. Çağıracağız
biraz sonra, söyler. Böyle bir iddiamız da yok ama en başından
beri söylüyoruz, 15 Temmuz darbesi önlenebilir idi. Şimdi derin
tartışmalara girmeye gerek yok. 251 şehidimizin kanı
üzerinden siyaset yapmak da doğru değil. Hepsine Allahımdan
rahmet diliyorum. Evet, doğru söylüyorsunuz, onlar boşu boşuna
ölmediler
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ENGİN ALTAY (Devamla) -
Onların boşu boşuna ölmediğini göstermek bu Meclisin asli
görevidir. Bunun yolu da darbenin siyasi ayağını ortaya
çıkarmaktır diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Sayın Başkanım, yerimden iki dakikalık
söz istiyorum.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) İtham yok, itham yok.
BAŞKAN Sayın
Muş, bitirelim bunu.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Sayın Başkan, ben sözü eğip bükmüyorum. Aynen kullanılan
ifade şu, Sayın Altay ses kaydını dinleyebilir: Darbeyi AK
PARTİ kendisi yaptı. Şehitlerimizle ilgili de öngörülemeyen
sonuç ifadesi kullanıldı. Açık ve net iki soru sordum, burada
daha önce ifade ettiklerinin etrafından dolanarak Sayın Altayın
ifade etmesine gerek yok. Çok açık ve net iki soru soruyorum, bunlarla
alakalı cevabınızı bekliyoruz: Arkasında mı,
değil mi bu vekillerinin?
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Sayın Başkan, söyledim, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak Darbeyi AK PARTİ yaptı. demedik, demiyoruz, denmesini de
doğru bulmayız.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Dedi milletvekiliniz.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Yeterli midir?
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Tamam.
BAŞKAN Tamam,
Sayın Altay doğru bulmayacağını ifade etti, böyle bir
şeyin olmayacağını söyledi.
Evet, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun, 11/10/2017 tarihinde İzmir Milletvekili
Ahmet Kenan Tanrıkulu ve arkadaşları tarafından, sanayimize
son on beş yılda atılım yaptıramayan,
KOBİlerimize zor günler yaşatan, hedeflenen sonuçların bir türlü
alınamadığı sanayi politikalarının ve
stratejilerinin eksik ve yetersiz yönlerini tespit etmek ve alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, görüşmelerinin Genel Kurulun 12
Ekim 2017 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun
12/10/2017 Perşembe günü (bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19'uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Erhan
Usta
Samsun
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
11 Ekim 2017 tarih, 2417
sayıyla TBMM Başkanlığına verilen İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve arkadaşlarının
sanayimize son on beş yılda atılım yaptıramayan,
KOBİ'lerimize zor günler yaşatan, hedeflenen sonuçların bir
türlü alınamadığı sanayi politikalarının ve stratejilerinin
eksik ve yetersiz yönlerini tespit etmek ve alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına dair önergemizin görüşmelerinin 12/10/2017
Perşembe günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi üzerinde öneri sahibi adına İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu.
Buyurun Sayın
Tanrıkulu. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA AHMET KENAN
TANRIKULU (İzmir) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; sanayimize son yıllarda atılım
yaptıramayan, KOBİ'lerimize zor günler yaşatan ve hedeflenen
sonuçların bir türlü alınamadığı bir süreçten
geçiyoruz. Sanayi politikalarının ve stratejilerinin eksik ve
yetersiz yönlerini tespit etmek ve alınması gereken önlemlerin
araştırılması için biraz önce okunan, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına verdiğimiz önergeyle ilgili de söz
almış bulunmaktayım. Genel Kurulumuzu öncelikle saygıyla
selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
ekonominin nabzı sadece borsa veya sadece döviz piyasası
değildir, bunu öncelikle tespit etmemiz lazım. Dış
finansman temininde bağımsızlık, vasıflı iş
gücü, yüksek katma değerli ürün ve teknoloji üretimi, bütçe disiplini,
gelir dağılımında eşitlik ve etkili bir dış
politika bizim küresel rekabette yerimizi belirleyen en önemli
unsurlardır. Tasarruflarımızın giderek azaldığı
bir dönemde ülke olarak bizim dış tasarrufları yeterli miktarda
çekmeye yönelik de birtakım girişimlerde bulunmamız
gerekmektedir.
Bugün, dünya, sadece
gelirlere değil refah seviyesine de odaklanmış durumda ve onu
araştırıyor, onun üzerinde çalışmalar yapıyor.
Ortalama kişi başına gelirimiz bizleri yanıltmasın,
burada, bu kürsülerde, millî gelirimiz şuradan şuraya geldi diye
defalarca söyleniyor ancak bu oran her zaman refah düzeyini de göstermez
değerli arkadaşlar. Eğer biz, ülke olarak insan haklarına saygıda,
demokrasi, hukuk, eğitim ve kültürel harcamalarda dünyanın geri
sıralarındaysak o zaman, burada belirgin bir refahtan da bahsetmemiz
söz konusu olamayacak demektir.
Ekonomide büyük resme
bakmamız lazım, buradaki mesele bu. Endişe ve
istikrarsızlık şu anda ön planda değerli milletvekilleri.
Bakın, bu sözümü
Bir uluslararası araştırma şirketi
yaptığı çalışmada, geçen yıl yüzde 9 seviyesinde
olan, ekonomik durumla ilgili olan endişenin bu sene, 2017nin ikinci
çeyreğinde yüzde 20ye yükseldiğini söylüyor. Gene Türkiye, eğer
bugün mevcut kaynaklarıyla güçlü yarınlara odaklanabilmek istiyorsa
bu konularda da büyük heyecanlar duymak zorunda; bu da ancak bilimsel bir
analize dayanan ve politika ve stratejilerin doğru bir şekilde
hesaplandığı bir metodolojiden geçer. Ancak açıklanan plan
ve programlar da maalesef böyle değil, güvensizlik ve gelecekle ilgili
belirsizlik de tetikleniyor. Bunun en yakın örneği, geçtiğimiz
günlerde açıklanan orta vadeli program sayın milletvekilleri. Bu
programa baktığımız zaman, bugüne kadar yayımlanan
bütün orta vadeli programlarda maalesef hedeflere
ulaşılmasının hem pratik yönden hem teorik yönden mümkün
olmadığını da görüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin sanayi politikalarında tutarlı ve
gerçekçi bir plan ve stratejisinin olmadığından yola
çıkarak zaten bu önergemizi, önerimizi getirdik. On beş yılda 8
hükûmet kurulmuş, 5 Sanayi Bakanı değişmiş ancak
sanayimiz ve KOBİmiz maalesef ağır bir borç yükünden
kurtulamamış, bunu da buradan çok ciddi görüyoruz.
Kredi Garanti
Fonu yüksek faizle piyasaya birtakım para enjeksiyonunda bulunmuş,
geçici bir soluk vermiş. Büyümeye de birtakım hesaplamalara göre
yaklaşık 2 puanlık bir kortizonlu etki yapmış
-bakın, bu kelimeyi de özellikle kullanıyorum- ama şimdi onun da
esamesi okunmuyor.
Değerli
milletvekilleri, vadedilen millî, bölgesel uçak yapımı veyahut da
işte, yerli otoda babayiğitler de hâlen ikna edilememiş
görülüyor. Onun için, biz diyoruz ki: Tüketerek değil, üreterek bir büyüme
yoluna, paternine girmemiz lazım. Ekonomik büyümemiz için de hem
beşeri sermayeye hem yönetişim desteğine hem de imalat sanayi
desteğine ciddi manada ihtiyacımız olduğunu belirtip
Türkiye'nin güçlü yarınlara daha umutvar olabilmesi için bu önergemizin desteklenmesini
istiyoruz.
Tekrar Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Siyasi parti
grupları adına ilk söz Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrula
aittir.
Buyurun
Sayın Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Halkların Demokratik Partisi adına.
BAŞKAN
Evet, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına.
Buyurun.
MAHMUT
TOĞRUL (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, bizleri ekranları
başında dinleyen saygıdeğer yurttaşlarımız,
eş genel başkanlarımız, milletvekillerimiz, belediye
başkanlarımız; hepinizi buradan saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
MHP'nin önergesi üzerinde, özellikle KOSGEBde yaşanan sorunlar üzerinde
durmak istiyorum. Görünen o ki AKP Paralel yapıdan kurtuluyorum. derken
kendi saltanatını her alanda yaratma derdine düşmüştür.
Yaptığı işin niteliği gereği en tarafsız
kurum olması gereken KOSGEB, AKPnin arka bahçesine dönüştürülmüştür.
15 Temmuz darbe girişiminin ardından KOSGEBde düzenlenen operasyonda
çok sayıda çalışana el çektirilirken yerleri, bakın,
AKPlilerin yakınları tarafından doldurulmuştur.
Cumhurbaşkanının yeğeni İnsan Kaynakları Daire
Başkanlığına, AKPli belediye başkanının
kardeşi Proje Koordinasyon Daire Başkanlığına, AKPli
milletvekilinin oğlu Özel Kalem Müdürlüğüne, AKP milletvekili
adayı Araştırmalar ve Projeler Koordinasyon Daire
Başkanlığına atanıyor. Bunlar benim
ulaşabildiklerim. Değerli arkadaşlar, KOSGEB AKGEBe yani AK
PARTİ geliştirme ve destekleme kurumuna dönüştürülmüş
durumda.
Değerli milletvekilleri,
KOSGEB bünyesinde çalışan uzman sayısı yetersiz, her bir
uzmana 6 bin firma düşüyor. Çağrı esaslı desteklerde, proje
bazlı desteklemelerde değerlendirme kurulları, uzmanlar
nitelikli olmadığından nesnel ve bağımsız bir
değerlendirme yapamıyorlar. Son dönemde birçok KOBİ, siyasi
görüşlerinden veya üye oldukları meslek örgütlerinden dolayı
desteklerden faydalandırılmamıştır; birçoğunun
projesi resmî olarak ve gerekçe gösterilmeden sözlü olarak sakıncalı
olduğu bildirilerek destekten yoksun
bırakılmıştır. KOBİ
danışmanlığı kurumu 2011 yılından beri
kurulmaya çalışılıyor fakat hâlâ -yaklaşık 25-30
KOBİ danışmanı var- nitelikli danışman
yetersizliği devam ediyor. KOSGEB KOBİlere sadece para desteği
sağlayan pozisyondan çıkarılıp acilen KOBİlere bilgi
ve becerilerini aktaran bir kuruma dönüştürülmelidir.
Değerli arkadaşlar,
son dönemde KOBİlere 50 bin TLye varan destek
Maalesef, bankalar
tarafından, ana paraya kefalet vermediği için bunların bir
çoğu yerine getirilmemekte, bankalardan geri dönmektedirler. Türkiye
genelinde toplam 244.890 işletmenin başvurusu sonucunda 15 bin
kişiye kredi verilmiş ancak bunların büyük bir kısmı
da kredilerden faydalanamamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MAHMUT TOĞRUL (Devamla)
Sayın Bakan Faruk Özlü burada olmuş olsaydı
Bir hat
kurmuşlardı, Alo 130 yani bankalarla sorun
yaşadıklarında arayacakları bir hat. Kaç vatandaş
başvurmuştur? Başvurularının sonucu takip
edilebilmiş midir? Bunları sormak isterdim.
Üç dakikada KOBİlerin
sorununu da dile getirmek Sayın Başkan, herhâlde imkânsız.
Maalesef, herhâlde bu İç Tüzükün ne kadar gözden geçirilmesi
gerektiği bir kez daha açıkça ortaya çıkıyor.
Teşekkür ediyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan.
Buyurun Sayın Tarhan.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TAHSİN TARHAN (Kocaeli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Cumhuriyetin kuruluş yıllarına bir
gidersek, Türkiye'nin her tarafı demir ağlarla örülmüş, sanayi
hamleleri bir bir yapılmış, demir çelik fabrikasından
alüminyum fabrikasına, tekstil fabrikalarından şeker
fabrikalarına Türkiye'nin her ilinde bir fabrika açılmış ve
sanayi hamleleri yapılmış. Son on beş yıla
baktığımız zaman, iktidarın gündeminde sadece
inşaata dayalı, ranta dayalı ekonomik politikalar. Nedir? Köprü
yaptık, yol yaptık, havaalanı yaptık.
Sevgili arkadaşlar, ama üretimi ne yaptık?
Tek tek bitirdik. Şurada organize sanayiye gidelim. Türkiye'de 305 tane
organize sanayi var; doluluk oranı yüzde 60, bazı organize
sanayilerde yüzde 20. Fabrikalar tek tek kapanıyor, üzerlerinde
satılık ve kiralık yazıyor.
Bu ülkenin sanayicileri kolay yetişmedi. Bütün
sanayiciler tornacıların çocukları ve çantaları ellerine
alıp, dünyanın bütün ülkelerine gidip pazarlama yaparak ihracat
yaptılar.
Bugün ihracat yapılan ilk 5 ülkeyle problem
yaşıyoruz. Birinci sırada Almanya; Almanyaya kafa tutuyoruz,
Almanyayla sorun yaşıyoruz. Yanlış dış politikalardan
ABDyle sorun yaşıyoruz. En iyi ihracat
yaptığımız ülkelerden birisi Irak, Irakla sorun
yaşıyoruz. Artık, sanayiciler çocuklarına miras olarak
sanayiciliği bırakmak istemiyorlar.
Sevgili arkadaşlar, eğer bir ülkede üretim
ayağa kalkmazsa yoksulluk da çözülmez, işsizlik de çözülmez. (CHP
sıralarından alkışlar) Biz öncelikli olarak, hep beraber,
gelin, Türkiyede üretimi nasıl ayağa kaldırırız,
sanayinin sorununu nasıl çözeriz, bunu birlikte inşa edelim.
Eğer Türkiyede biz üretimi ayağa kaldıracaksak önce
eğitim, eğitim demeliyiz ve sonra da üretim demeliyiz. Tarım
politikaları bitti, tekstil bitti. Ne kaldı? Bugün sadece otomobil
kaldı, gözü oraya diktiniz. Yüzde 40 vergiyle orayı da bitirmek istiyorsunuz.
Onun için ben MHPnin grup önerisine destek
veriyorum. AK PARTİden de bu öneriye destek istiyorum. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.11
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.32
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU
(Osmaniye), Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7nci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
ERHAN
USTA (Samsun) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Usta.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
23.- Samsun Milletvekili Erhan Ustanın, MHP grup önerisi
görüşmeleri bitmeden birleşime ara vermenin oylamanın sonucunu
değiştirecek bir durum yarattığına ilişkin
açıklaması
ERHAN
USTA (Samsun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Niye ara verdiğinize
ilişkin bir açıklama yapacak mıydınız bilmiyorum ama
anlamsız bir şekilde ara verildi. E, tabii, sizin takdirinizdir
nihayetinde. Konu nedir? Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, sanayi
politikalarındaki ve sanayi stratejilerindeki yetersizliğin
araştırılması adına bir önerge verdik. Önerge
görüşüldü
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Duyamıyoruz Sayın Başkan.
ERHAN USTA (Samsun)
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, sanayi politikalarında ve
stratejilerindeki eksiklikler nelerdir -çünkü sanayimiz kan ağlıyor,
bunu hepimiz biliyoruz- bu konuyla ilgili bir araştırma önergemiz
vardı. Önerge görüşüldü. Sanırım oylama
yaklaştığı esnada... Tabii, Genel Kuruldaki genel tabloya
bakıldığında önerge kabul edilecekti çünkü AKPden çok az
sayıda milletvekili vardı.
MEHMET DOĞAN KUBAT
(İstanbul) Başkanım, bir konuşma daha var. Bizim
konuşma yapılmadı.
ERHAN USTA (Samsun)
Şimdi durup dururken ara verdiniz. Bu verdiğiniz ara
anlaşılabilir değil. Oylama sonucuna etki edecek bir aranın
sizin tarafsızlığınızı gölgelendirdiğini,
tarafsızlığınızı ihlal ettiğinizi
düşünüyorum. Bu çok yanlış bir şeydir.
Dolayısıyla bu
tutumunuzun yanlış olduğunu ve tutumunuzu
kınadığımı ifade etmek isterim Sayın Başkan.
(MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Usta, yani burada böyle bir kınama tabirini kullanmanızı ben
şahsen doğru bulmuyorum, yakışık da bulmuyorum.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Yadırgadı.
BAŞKAN Çünkü burada
oturumu yöneten Meclis başkan vekilinin her hâlini siz bilebilecek durumda
değilsiniz tabii ki ve zaman zaman bu tip aralar veriliyor. Kaldı ki
henüz konuşmalar devam ediyor, oylama geçilmiş değil.
İkincisi: Ben 39 derece
ateşle buraya oturuyorum, ilaç alıyorum. Yani burada kâtip
üyelerimizin birtakım ihtiyaçları olabiliyor, farklı
birtakım talepler olabiliyor. Bu oturumda, şimdi
yaptığımız bir şey değil ki bütün Meclis
uygulamalarında hep bu böyle. Bazen on dakika deriz, arkada, grup
başkan vekili gelir, bir saate kadar otururuz, birtakım konuları
müzakere ederiz, farklı farklı birtakım
Kaldı ki bu takdir,
tamamen Meclis Başkanlık Divanına ait olan bir takdir. Yani
burada kalkıp bu şekilde hemen direkt, şey yapmadan böyle bir
tabiri doğru bulmuyorum. Eminim ki sizin de niyetiniz böyle değildir
ama benim de yoksa, böyle sayıyı görüp herhangi bir şekilde
Ki
oylamaya daha henüz geçmiş değilim ben. Konuşmalar devam ediyor.
Ha, konuşmalar bittikten sonra böyle bir şey yapsam
Ha, olabilir,
acil durumlar olabilir, farklı birtakım ihtiyaçlar olabilir, bunu da
sizin makul görmeniz lazım diye düşünüyorum.
Üç gündür sesim zor
çıkıyor yani burada sürekli bir şeyler içmeye
çalışıyorum.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale)
Çok geçmiş olsun.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Buyurun.
ERHAN USTA (Samsun)
Sayın Başkan, eğer hastaysanız geçmiş olsun. Başka
Meclis başkan vekilleri var, onlar da bu birleşimleri idare
edebilirler, tabii o sizlerin takdiri, ben onu bilmem. Yani
BAŞKAN
Ya, başka ihtiyacımız da olabilir arkadaşım yani
kusura bakmayın, bu, benim takdirim üstelik. Kaldı ki hemen bir
şekilde bir art niyetle bizi bu şekilde ara vermiş gibi
yaftalamanız, kınamanız hiç yakışık alır bir
durum değil.
ERHAN
USTA (Samsun) Sayın Başkan, müsaade edin, bir konuşayım.
Şimdi,
sizin takdiriniz olduğunu ben zaten söyledim. Yalnız, şimdi
görünen bir şey var -biz de iki yıldır bu Parlamentodayız-
yani burada AKPden bir arkadaş en fazla üç dakika konuşacaktı,
tek bir konuşma kalmıştı. Zaten onu yapamazsınız
yani üç dakika geçtikten sonra da tam oylamaya giderken ara vermek gibi bir şey
zaten olmazdı. AKPden konuşulup konuşulmayacağını
da bilmiyoruz. Şimdi on dakika ara dediniz, zaten yirmi dakikada
işte ancak bu kadar arkadaş toplanabildi. Yani bu, apaçık bir
şekilde oylamanın sonucunu değiştirecek ve oraya müdahale
anlamına gelen bir ara vermedir, bunun bilinmesi lazım. Yani bu yapılan
da
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERHAN
USTA (Samsun) Bu Başkanlık kürsüsünde oturan kişinin İç
Tüzüke göre tarafsız olması gerektiğini hepimiz biliyoruz,
tarafsızlığınızı bu anlamda kaybetmiş
durumdasınız; ben bunu ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN
Yanlış ifade ediyorsunuz, ben de onu söylemeye
çalışıyorum. Tarafsız bir şekilde yönetmeye
çalışıyorum, tamamen İç Tüzüke göre.
ERHAN
USTA (Samsun) O da sizin takdiriniz.
BAŞKAN
- Hem benim takdirimde olduğunu söyleyeceksiniz -birtakım
mazeretlerin arkasına da sığınmıyorum- hem de ondan
sonra kalkıp bunu diyeceksiniz, ben de bunu doğru bulmuyorum.
ERHAN
USTA (Samsun) Ama takdirde de bir iyi niyet olur Sayın Başkan.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- MHP Grubunun, 11/10/2017 tarihinde İzmir Milletvekili
Ahmet Kenan Tanrıkulu ve arkadaşları tarafından, sanayimize
son on beş yılda atılım yaptıramayan,
KOBİlerimize zor günler yaşatan, hedeflenen sonuçların bir
türlü alınamadığı sanayi politikalarının ve stratejilerinin
eksik ve yetersiz yönlerini tespit etmek ve alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, görüşmelerinin Genel Kurulun 12
Ekim 2017 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
Evet, Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi üzerinde Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Abdullah Nejat
Koçer konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Koçer.
Sayın
Koçer
ERHAN
USTA (Samsun) Haklılığım ortaya çıkıyor
değil mi Sayın Başkan?
MEHMET
DOĞAN KUBAT (İstanbul) Efendim, Şahin Tin olarak bildirildi.
BAŞKAN
Sayın Koçer yerine, Sayın Tin.
Sayın
Tin, buyurun
ERHAN
USTA (Samsun) Haklılığımın ortaya
çıktığını görüyorsunuz, değil mi? Oylamaya direkt
geçiliyordu.
BAŞKAN
Önümde şöyle bir liste var. Sayın Usta, lütfen, istirham ediyorum,
bilmeden konuşmayın öyle. Önümde liste var,
konuşmacıların olduğu liste var, ondan sonra birtakım
şeyler söylüyorsunuz. Kusura bakmayın Sayın Usta, hiç
yakışık almıyor.
ERHAN
USTA (Samsun) Sayın Başkan, sizin yaptığınız
yakışık alıyor mu Allah aşkına?
BAŞKAN
Lütfen, hiç yakışık almıyor.
ERHAN
USTA (Samsun) Yani böyle bir grup önerisinin kabul edilmesinin nasıl bir
sakıncasını gördünüz siz?
BAŞKAN
- Buyurun Sayın Tin. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA ŞAHİN TİN (Denizli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; MHP Grubunun önerisinde grubum
adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle,
grup önerisi öncesi şunu belirtmek istiyorum ki: Ülkemizin geçmiş
olduğu bu zorlu süreç dönemi içerisinde özellikle ABDnin
uygulamış olduğu vize, Avrupa Birliğinin çifte
standardı ve almış olduğu kararlar ve tabii ki
doğumuzdaki, güneydoğumuzdaki yaşanan sınır
dışımızdaki olaylar, sıcak gelişmeler ve ülkemiz
içerisindeki terör eylemleri gibi; bu alanlarda, bu konularda, özellikle bu
dönemde birlik ve beraberlik içerisinde olmamız gerektiği inancı
içerisinde olduğumu belirtmek istiyorum. Bu sebeple de küçük
ayrıntılar ve konularla uğraşmak yerine, esas millî
davamız uğrunda birlikte hareket etmemiz gerekmektedir.
Değerli
konuşmacılar parti grupları adına sanayi
politikalarının yetersizliği hakkında görüşlerini
ilettiler. Biz de şunu belirtmek istiyoruz ki: AK PARTİ, on beş
yıllık iktidarı döneminde KOBİlere özellikle, KOSGEBle
büyük destekler vermiştir. Daha önce KOSGEBin adını hiç
bilmeyen KOBİler, artık bugün birçok imkânlardan
faydalanmaktadır. Mesela bir konuşmacı, muhalefet partisinin
konuşmacısı dedi ki: Tekstil bitmiştir. Oysa Denizlide bugün
tekstil, ihracat patlamaları yaşamaktadır ve bugün otomotiv
sektöründen sonra 2nci sırada yer almaktadır.
Şöyle
baktığımızda, KOSGEBin KOBİlere dönük vermiş
olduğu 1 milyon TLlik hibe ve destekleri, bizim çok iyi bir şekilde
KOBİlere dönük yapmış olduğumuz çalışmaları
ve verdiğimiz destekleri ortaya koymaktadır. KOBİlere verilen 4
milyar TL destek olmuştur bugüne kadar. Son bir yılda 2.734
KOBİye destek vermişiz. Yine 6.542 girişimciye 132 milyon
destek verilmiştir. Yine istihdam desteği, pazarlama, reklam,
eğitim, sertifika, makine ekipmanları destekleri verilmiştir. Bu
da şunu göstermektedir ki KOBİlerin ihracata olan oranı da
artık artmakta ve daha ileriye doğru gitmektedir. Bu anlamda hiç
kimse şunu söyleyemez: KOBİlere, küçük esnaflarımıza,
sanayicilerimize, üreticilerimize destek verilmedi. diyemez. Bugün her
şey ortadadır, hiçbir iş yeri kapanmamakta, daha fazla iş
yeri açılmakta ve sanayicimiz, tabii ki üreticilerimiz, hepsi de mücadele
etmektedir. Her türlü olumsuzluklara ve sıkıntılara rağmen
de millî birlik ve beraberliğini kaybetmemektedir.
Ben yüce heyetinizi yine
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Tin.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Altay, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
24.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Silivri
duruşmalarında bir FETÖ sanığı
yakınının darbedilmesi olayına ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkanım, Cumhuriyet Halk Partisi olarak 15 Temmuzun ertesi gününden
itibaren Hükûmete dedik ki: FETÖcülerle, darbecilerle en katı, en keskin
bir biçimde hesaplaşın ama bununla beraber, hızlı bir
normalleşme ve demokratikleşmeyi de ihmal etmeyelim.
Silivri
duruşmalarında -dün sanıyorum- bir FETÖ
sanığının babası, yaşlı bir
adamcağız darbedilmiş; bunlar doğru şeyler değil.
Suçların şahsiliği prensibi var, insanlık var, vicdan var.
Ben bu tür olayların tekrarlanmaması için -bu darbe sadece AK
PARTİye değil, Cumhuriyet Halk Partisine karşı da
yapılmıştır- AK PARTİnin de bu tür, bu kabil
olayları tasvip etmediğiyle ilgili bir açıklamanın
faydası olacağını düşünüyorum, diğer partilerin
de tabii.
Genel Kurulun ve siyasi
partilerin bilgisine arz ederim. Olayı doğru
bulmadığımızı ve
kınadığımızı da ifade etmek isterim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- MHP Grubunun, 11/10/2017 tarihinde İzmir Milletvekili
Ahmet Kenan Tanrıkulu ve arkadaşları tarafından, sanayimize
son on beş yılda atılım yaptıramayan,
KOBİlerimize zor günler yaşatan, hedeflenen sonuçların bir
türlü alınamadığı sanayi politikalarının ve
stratejilerinin eksik ve yetersiz yönlerini tespit etmek ve alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, görüşmelerinin Genel Kurulun 12
Ekim 2017 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Halkların Demokratik
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
2.- HDP Grubunun, 6/9/2017 tarihinde Adana Milletvekili Meral
Danış Beştaş ve arkadaşları tarafından,
Türkiyede yargı erkinin gerek tutumu gerekse vermiş olduğu
hukuk dışı kararların hukuk devleti ilkesine ve adalete
olan güvenin sarsılmasına neden olmasından kaynaklı olarak
bu durumun irdelenmesi ve alınacak önlemlerin tespiti amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 12
Ekim 2017 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına
ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde
yapılmasına ilişkin önerisi
12/10/2017
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
12/10/2017 Perşembe günü (bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Ahmet
Yıldırım
Muş
HDP
Grubu Başkan Vekili
Öneri:
6 Eylül 2017 tarihinde Adana
Milletvekili Sayın Meral Danış Beştaş ve
arkadaşları tarafından verilen 5330 esas numaralı
"Türkiye'de yargı erkinin gerek tutumu gerekse vermiş
olduğu hukuk dışı kararların hukuk devleti ilkesine ve
adalete olan güvenin sarsılmasına neden olmasından kaynaklı
olarak bu durumun irdelenmesi ve alınacak önlemlerin tespiti
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis
araştırma önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak
görüşmelerinin 12/10/2017 Perşembe günkü birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Halkların
Demokratik Partisi Grubu önerisi üzerinde, öneri sahibi olarak Mardin
Milletvekili Mithat Sancar konuşacaktır.
Buyurun Sayın Sancar.
(HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MİTHAT
SANCAR (Mardin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yargının içinde bulunduğu kötü durumu anlatan pek çok
konuşma yaptık burada, önergeler verdik ama iktidarın bu konuda
olumlu bir adım atmaya niyeti olmadığı
anlaşılıyor. Aslında, iktidarın bu konuda herhangi bir
olumlu hamle yapması girişiminde bulunması da pek mümkün
görünmüyor çünkü iktidar, kendini bu yargıyı
araçsallaştırarak koruma altına almaya karar vermiş bir
defa; bağımsız bir yargı, tarafsız bir yargılama
gibi bir niyeti yok, olsa zaten, bundan en büyük zararı kendisinin
göreceğini biliyor dolayısıyla tam tersini yapıyor.
Bakın, bizim partiye
yönelen siyasi darbe operasyonu sonucunda, eş genel
başkanlarımız ve milletvekillerimiz gözaltına
alındı, tutuklandı; defalarca gözaltılar, tutuklamalar,
tahliyeler oldu. Sadece durumun garabetine işaret etmek için, Eş
Genel Başkanımız Demirtaşla ilgili durumu çok kısa
aktarmam yeterli olacaktır. Bugüne kadar Sayın Eş Genel
Başkanımız Demirtaşın tutuklu bulunduğu dosyadan
hiç duruşması yapılmadı yani bir yıla yaklaşan
bir süre içinde yargı önüne çıkıp neden tutuklu olduğunu
dinlemesi ve buna karşı savunma yapması mümkün olmadı; bu
engellendi, sistematik olarak engellendi. Bugüne kadar diğer dosyalardan
74 duruşma yapıldı ve fakat hiçbirine bizzat katılma
imkânı tanınmadı, sağlanmadı. Yargı,
tarafsızlığını bütünüyle kaybetmiş durumda, bağımsız
değil. Bunun çeşitli örnekleri var ama yüzlerce yıllık
evrensel yargı ilkeleri de, adalet ilkeleri de bir çırpıda yok
edilebiliyor. Yargılamadan söz edebilmeniz için savunmanın gerçek anlamda
yapılabilir olması lazım, bizzat sanığın
duruşmaya katılma hakkının mutlaka sağlanması
lazım ama Sayın Demirtaşı bugüne kadar mahkemeye
çıkarmıyorlar. Önce, SEGBİS uygulamasını
normalleştirmek istediler; normalde, evet, SEGBİS gönüllü olarak
katılınabilecek bir yoldur, kullanılabilecek bir yöntemdir ama
şimdi, onu mecburi hâle getiriyorlar.
Sırf,
Demirtaşın duruşmalara çıkıp bütün bu yapılan
hukuksuzlukları, haksızlıkları, adaletsizlikleri
anlatmasını engellemek için bütün ilkeleri yerle bir eden
uygulamalarla karşı karşıyayız. Açılan davalara
bakın, sadece bizlere karşı açılan davalara değil,
diğer davalara bakın, iddianamelere şöyle bir göz atın.
Size çok rahat söyleyebilirim ki cumhuriyet tarihinde bu kadar keyfî, bu kadar
mesnetsiz iddianame yazılmamıştır. Sizlerin şikâyet
ettiğiniz, FETÖ diye bağırıp çağırdığınız
o uygulamaların çok daha beterini yapıyor şu an yargı ve
bunu da talimatla yapıyor, bunu da vesayetle yapıyor; yargı,
vesayet altında. Neden şikâyet ediyor idiyseniz aynısını
bugün sizin döneminizde yargı yapıyor. Adaletin
işlemediğini bağırdığınız zamanlarda
kullandığınız gerekçeler bugün sizin tarafınızdan
unutulmuş durumda. Adaleti bu kadar yerle bir ederseniz, böylesine ayaklar
altına alırsanız toplumu da çürütürsünüz. Kendinizi kurtarmak
için toplumda adalet duygusunu, bununla birlikte, ahlaki normları, etik
kuralları yok eden bir politika izlerseniz bunun altında
ağır bir şekilde kalırsınız.
Hâkim ve savcılara da
bir sözüm var: Bakın, bugün korkudan veya iktidara
inandığınız için taraflı davranıyor
olabilirsiniz. Korkudan böyle davrananlara asıl sözüm, yoksa iktidara
gönüllü biat edenlere değil. Bu devran değişecek. Bundan önceki
dönemde her şey sanki ebediyete kadar devam edecekmiş gibi keyfî
davranan hâkim ve savcıların düştüğü durumu görün.
Yarın öbür gün bu devran değişecek, bu dönem bitecek,
yaptıklarınız önünüze bir bir çıkarılacak. Korkuyu
aşın. Cesaret, onuru kurtarır, onur da bir insan için
vazgeçilmezdir.
Teşekkürler. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak
konuşacaktır.
Buyurun Sayın Parsak.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET PARSAK
(Afyonkarahisar) Aziz Türk milletinin saygıdeğer milletvekilleri,
HDP Grubunun grup önerisi hususunda Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Gazi Meclisi
saygılarımla selamlıyorum.
Görünüşte,
yargının siyasallaştığı ve bundan
kaynaklanabilecek sorunların araştırılmasına yönelik
olarak bir araştırma önergesi karşımıza getirildi ama
gerek önerge metninin içeriğinde gerekse önerge sahibi grubun adına
burada konuşma yapan hatibin beyanlarında da görüldüğü üzere,
esasen yargının siyasallaşmasından daha çok, o siyasi parti
grubuna mensup milletvekillerinin tutuklu olması ve bu tutukluluk
çerçevesinde birtakım durumların, iddiaların ortaya
konulması çerçevesinde verilmiş bir grup önerisinden söz ediyoruz.
Dolayısıyla, en son söyleyeceğimizi peşinen ifade edelim,
biz bu gerekçeyle söz konusu grup önerisine olumlu oy kullanmayacağız
Milliyetçi Hareket Partisi olarak.
Evet, Türkiyede
yargının siyasallaştırılmaya
çalışılmasıyla alakalı ve bundan kaynaklanan önemli
sorunların söz konusu olduğu önemli bir dönem oldu. Özellikle, 12
Eylül 2010 Anayasa değişikliği referandumundan sonra bir grubun
devleti âdeta ele geçirmeye yönelik olarak yaptığı bir
çalışmanın neticesinde -bunu bu Gazi Meclisin kürsüsünde
defalarca ifade ettik- yargıya güvenin yüzde 11lere kadar
düştüğü bir dönem oldu. Ülkemizde Başbakanın asıldığı
1960ta bile yüzde 50lerin altına düşmemiş olan yargıya
güven, ne yazık ki, o dönemde bizim haklı
uyarılarımıza rağmen, Sayın Genel
Başkanımızın defalarca bu konularda ikazlarına
rağmen, bir Anayasa değişikliği gerçekleştirildi ve
ondan sonra yargı hızla siyasallaştı ve o hemen
arkasında 7 Şubat MİT kriziyle başlayan birtakım
krizler silsilesini de beraberinde getirdi ve nihayetinde devlet aklı
devreye girdi ve her türlü siyasi mülahazadan uzak olarak yargımızda
Yargıda Birlik Platformu oluşturulmak suretiyle -hâlâ
istenildiği seviyede olmasa da- o siyasallaşma, etki altında
olma durumunu bertaraf etmeye yönelik çok önemli adımlar atıldı.
Biz hâlen yargının siyasallaşmasının da, adaletin de
toplumumuzun karşısında bulunduğu en önemli meselelerden
birisi olduğunu düşünüyoruz, buna da inanıyoruz.
Buna yönelik olarak tedbirler
alınması gerektiğini, bu noktadaki sorunların ortadan
kaldırılması gerektiğini düşünüyoruz ama işbu
grup önerisi ne yazık ki bu amaca, bu hedefe matuf
olmadığından dolayı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz konusu öneriye olumlu oy kullanmayacağımızı
tekrar ifade ediyor, Gazi Meclisi bir kere daha saygılarımla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Şimdi, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Murat Emir konuşacaktır.
Buyurun Sayın Emir. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MURAT
EMİR (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Tabii, söz konusu olan,
yargıya güven olunca ve bunu da üç dakikada konuşmak gereği
olunca hangi yönünü anlatsam diye düşündüm. OHALi mi anlatsak,
tutuklanmaktan, açığa alınmaktan korkan ve o korkusu
dolayısıyla önüne gelen davada kimi bulursa onu tutuklayan
hâkimlerden mi bahsetsek, her gün miting meydanlarından hâkimlere, savcılara
emir, talimat verildiğinden de mi bahsetsek, yoksa değerli
arkadaşlar, Sayın Parsakın da içinde olduğu ve AKP
Grubunun da büyük çabasıyla geçirilen Anayasa değişikliği
sonrasında Hâkimler Savcılar Kurulunun ve Anayasa Mahkemesinin ve
dolayısıyla bütün yargının, bir siyasi partinin genel başkanına
teslim edilmesinden mi bahsetsek, doğrusu bilemedim.
Sizlere, çok kısaca,
Enis Berberoğlu davası üzerinden Türkiyedeki yargının
durumunu anlatmaya çalışacağım.
Değerli arkadaşlar,
geçen hafta bölge istinaf mahkemesi bir karar verdi ve bu dava için şöyle
dedi: Burada bir casusluk söz konusu değildir. Burada bununla ilgili bir
delil yoktur dosyada ve bir eylem de yoktur. Ve üstüne üstlük demiştir
ki: Orada MİT tırlarıyla ilgili bilgilerin hepsi çok daha
önceden gazetelerde alenileşmiş, herkesin bildiği bilgilerdir.
Ve hatta öğreniyoruz ki bu bilgiler Hollanda Parlamentosunda dahi bilinen
ve görüşülen bilgiler. Dolayısıyla, o dava çökmüştür.
Biz daha başında,
Enis Berberoğlunun tutuklanmasının siyasi olduğunu,
yargının yönlendirildiğini, talimat aldığını
ve o talimatı da saraydan aldığını söylemiştik ve
sonrasında adalet için yollara düştük. O sırada, saraydan bütün
yargıyı kontrol etmeye çalışan şahıs demişti
ki: Yargı kararlarına uymalısınız. Hatta onunla da
kalmadı, tehdit etti ve bir anlamda savcılara talimat verdi, Bir gün
o savcılar sizi de çağırır. dedi, orada yürüyenlere ve
Sayın Genel Başkanımıza. Peki, sen yargı
kararlarına uydun mu? Mesela Can Dündar, Erdem Gül kararı; hak ihlali
olduğu dolayısıyla Anayasa Mahkemesi tarafından tutukluluk
kaldırıldığı zaman ne demiştin? Uymuyorum ve
saygı da duymuyorum. demiştin.
Dolayısıyla,
değerli arkadaşlar işte sürem ancak yetti- yargının
her gün talimat aldığı, siyasallaştığı ve
siyasetin sopası hâline geldiği bir Türkiyeden bahsediyoruz.
Ve bu arada da Sözcü gazetesi
davası, Cumhuriyet gazetesi davası, Enis Berberoğlu davası,
Can Dündar-Erdem Gül davası ve daha sayamayacağımız
yüzlerce dava siyasal davalardır ve orada tutuklananlar da siyasi tutukludur.
Enis Berberoğlu üzerinden gidersek, Mustafa Balbay kararında
olduğu gibi, milletvekilinin tutuklanmaksızın
yargılanacağına dönük Anayasa Mahkemesi kararı
olmasına rağmen bu tutukluluklar devam ediyor.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MEHMET PARSAK
(Afyonkarahisar) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Parsak
MEHMET PARSAK
(Afyonkarahisar) Sayın Başkan, hatip, adımı da zikrederek
tüm yargının bir parti genel başkanının kontrolüne
sokulduğu yönünde bir iddiada bulundu, sataşmada bulundu, ona cevap
vermek istiyorum.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Parsak.
İki dakika süre
veriyorum.
Lütfen yeni bir
sataşmaya meydan vermeyelim.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
2.- Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsakın, Ankara
Milletvekili Murat Emirin HDP grup önerisi üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET PARSAK
(Afyonkarahisar) Şimdi, Sayın Emir adımı da zikretmek
suretiyle Sayın Parsakın da içinde yer aldığı
çalışmaların neticesinde tüm yargının bir siyasi parti
genel başkanının kontrolü altına
alındığı vesaire gibi bir iddiada bulundu. Bir defa
şunu ifade edeyim: Sayın Emir, geldiniz Sayın Parsakla
uğraşıyorsunuz, gidiyorsunuz Sayın Parsakla
uğraşıyorsunuz; bu, doğru değil. Yani, bunun
dışında söz konusu önergeye yönelik olarak ne söyleyecekseniz
onu söyleyin. Yani, yarın seçimler geldiğinde Ne yaptınız
Genel Kurulda? diye sorulduğunda Sayın Parsakla
uğraştık mı? diyeceksiniz, oradan mı yürümeye
çalışacaksınız? Olmaz, bu, yanlış bir yol.
Şimdi, önergeye bakmak
lazım, ona dair bir şey de söylemediniz, desteklediniz mi,
desteklemediniz mi onu da ifade etmediniz; İç Tüzüke dair işte,
sürenin kısıtlılığından vesaireden vurdunuz ama
Şimdi, burada özellikle
tutuklu milletvekilleriyle alakalı olarak
MUHARREM ERKEK (Çanakkale)
Anayasa Mahkemesinin kararı var.
MEHMET PARSAK (Devamla) -
.bugün geldiğimiz noktaya nereden geldik bir hatırlamakta fayda var.
Yüzlerce buna ilişkin dosya vardı, bir Anayasa
değişikliği gündeme geldi ve yüce Meclis, Anayasa
değişikliğini çok kahir bir ekseriyetle kabul etti.
Hatırladığımız kadarıyla Cumhuriyet Halk
Partisinden önemli sayıda milletvekili de söz konusu Anayasa
değişikliğinde olumlu oy kullandı ki söz konusu Anayasa
değişikliği gerçekleşti. Sonrasında da bazı
mahkemeler bazı milletvekillerinin tutuklanmasına karar vererek,
bazıları bunları daha sonra kaldırarak, daha sonra
yenilerini tutuklayarak ama olması gerektiği gibi yargısal mecra
içerisinde bu yönde kararlar verdi. Bunun bir grup önerisiyle
araştırma komisyonu kurulmasına yönelik olarak buraya
getirilmesini biz doğru bulmuyoruz. Terör örgütü yöneticiliğinden
tutun, terörün propagandasının yapılmasına varıncaya
kadar pek çok önemli suç var, isnat edilen. (HDP sıralarından
gürültüler)
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Adana) Hâkim misiniz?
MEHMET PARSAK (Devamla) -
Anayasamızın 138inci maddesindeki hüküm açık ve bunun
karşısında tam tersine yargıyı aksi yönde etkilemeye
yönelik olarak böyle bir girişimi doğru bulmuyoruz ve bu çerçevede Milliyetçi
Hareket Partisi olarak tutumumuzu biraz önce açık ve net ifade ettim.
Genel Kurulu tekrar
saygılarımla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
AHMET YILDIRIM (Muş)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Yıldırım
AHMET YILDIRIM (Muş)
Sayın Başkan, Sayın Hatip Önergenin bu hâliyle Genel Kurula
grup önerisi olarak getirilmesini doğru bulmuyoruz. diyerek önergemize
dair çok açık yorumda bulunarak sataşmada bulundu.
BAŞKAN Bunu zaten
kabul ederse, kabul edeceğiz diye oylama yapacak. Kabul
etmeyeceğiz. demesi gayet doğal.
AHMET YILDIRIM (Muş)
Hayır, Sayın Başkan
BAŞKAN Ne diyecek ya?
AHMET YILDIRIM (Muş)
Şimdi, bir önergenin getirilmesi
BAŞKAN Tamam.
AHMET YILDIRIM (Muş)
bir partinin grup önerisi hazırlaması, bir başka partinin
beğenisi veya rızası üzerinden olmaz.
BAŞKAN Tamam da
MEVLÜT KARAKAYA (Adana)
Doğru bulmak zorunda mıyız ya.
AHMET YILDIRIM (Muş)
Onun için bizim bu grup önerimizin getirilmesi, bizim İç Tüzüke göre bir
hakkımızdır.
BAŞKAN Tamam.
AHMET YILDIRIM (Muş)
Bunun tartışmaya açılması, bir sataşmadır
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hayır,
grup önerisini doğru bulmadığını yani kabul
etmediğini söylüyor, daha ne diyecek?
AHMET YILDIRIM (Muş)
Hayır hayır, Sayın Başkan, bu haliyle
BAŞKAN Kabul
etmediğini söylüyor yani bütün herkes kabul etmek zorunda değil,
sizin ya da bir başkasının fark etmez.
AHMET YILDIRIM (Muş)
Hayır Sayın Başkan, biz aleyhte konuşmasına falan
karşı değiliz, ilk sözünde de aleyhte konuştu.
BAŞKAN Tamam da
Şimdi, Sayın
Yıldırım, şahsınıza, grubunuza yönelik gerçekten
bir şey varsa ben zaten ihmal etmiyorum. Takdir edersiniz ki
AHMET YILDIRIM (Muş)
Bir husus daha var.
BAŞKAN Bir saniye
Bir
saniye
AHMET YILDIRIM (Muş)
Tabii Başkan, buyurun.
BAŞKAN Ama bir siyasi
parti sözcüsünün bir başka siyasi partinin buraya getirdiği bir
öneriyi Ben kabul etmiyorum, doğru bulmuyorum. demesinden daha
doğal bir şey olamaz. Bir başkası da Doğru
buluyorum. diyebilirim yani bu bir sataşma gerekçesi değil ama söz
almak istiyorsanız ben 60a göre size söz vereyim, yerinizden söz vereyim,
bunu sataşma gerekçesi
AHMET YILDIRIM (Muş)
Hayır hayır, bir şey daha söyleyeyim Sayın Başkan,
eğer müsaadeniz olursa bir de tutuklu vekil
arkadaşlarımızla alakalı neredeyse hüküm verecek, kendisini
de hâkim yerine koyacak örgüt yöneticiliği, örgüt üyeliği üzerinden
partimize de açık sataşmada bulundu Sayın Başkan, siz de
iyi biliyorsunuz.
BAŞKAN O
kısmını bilemiyorum, duymadım.
DİRAYET
TAŞDEMİR (Ağrı) Yanlış bilgi verdi,
yanlış.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Adana) Suç var. diyor, suç.
AHMET YILDIRIM (Muş)
Hayır, bakın suç saydı arkadan, daha mahkûmiyet kararı yok
Sayın Başkan.
MEVLÜT KARAKAYA (Adana)
Dosyada isnatlar var. dedi.
BAŞKAN Yani grup
önerisiyle ilgili dediğim gibi bu bir sataşma değil, o konuyla
ilgili isterseniz ben tutanakları isteyeyim.
Bu arada size 60a göre bir
söz vereyim çünkü ben duymadım onu, bilmiyorum.
AHMET YILDIRIM (Muş)
Sayın Başkan, bakın iddia demiyor suç diyor. Suç
kesinleşmiş bir karardır, siz hukukçusunuz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Peki.
Buyurun iki dakika süre
veriyorum, lütfen Sayın Sancar yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
MEHMET PARSAK
(Afyonkarahisar) En azından tutanakları inceleyin, böyle bir
şey olur mu Sayın Başkan?
MEVLÜT KARAKAYA (Adana) Tutanakları inceleyin isnat ve
iddia lafı var Başkan.
AHMET SELİM YURDAKUL
(Antalya) Duymadıysanız nasıl söz hakkı veriyorsunuz
Ahmet Bey? O zaman tutanakları isteyin.
BAŞKAN Söz verdim
artık.
Buyurun Sayın Sancar.
3.- Mardin Milletvekili Mithat Sancarın, Afyonkarahisar
Milletvekili Mehmet Parsakın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
MİTHAT SANCAR (Mardin)
Evet, galiba Parsak, tabii kendini çok fazla önemsiyor. Ben, onun sözlerini
muhatap alarak söylemeyeceğim ancak yargının ve ülkenin bu
duruma gelmesinde suç ortağı olanların da aynı şekilde
hem hukuk hem tarih hem vicdan önünde hesap vereceklerini hatırlatmak
isterim. Suç var. dedi, hangi iddianameleri incelediğini bir söylesin.
Suç var. diyor, örgüt yöneticiliği
Yargılama yeri
bulamıyoruz.
Biz şunu söylüyoruz:
Bakın, aylardır Demirtaşın dosyası mahkemeler
arasında gidip geliyor. Duruşmaya çıkmasına izin
verilmiyor, duruşmada kendini bizzat savunmasına imkân
tanınmıyor. Bir yıldır tutuklu bir eş genel
başkan ama tutuklu olduğu dosyayla ilgili mahkeme önüne
çıkmasına izin verilmiyor. SEGBİSe çıksın.
deniliyor. Madem SEGBİSe çıkmak normal bir yol, Meclis
Başkanlığına dilekçeyle başvuruyor O zaman ben de
parlamenter faaliyetlerimi SEGBİSle yapayım. diyor.
Bir diğer nokta:
Bakın, bir konuda yargı hiç harekete geçmiyor. O da şudur: FETÖ
ya da darbe girişimine zemin hazırlayan pek çok faaliyetin
altında bu iktidarın bakanlarının imzası var. Bu,
yardım ve yataklıktır, suça ortaklıktır. Gerçek bir
yargı, bu iktidarı, bu iktidarın yaptığı
icraatları da yargılamaya girişebilen yargı olur.
Ayrıca ona suç ortaklığı yapanları da yardım ve
yataklıktan yargılamak için bir savcı harekete geçsin, hayhay, o
zaman bileceğiz ki yargı tarafsız, bağımsız. (HDP
sıralarından alkışlar)
MEHMET PARSAK
(Afyonkarahisar) Sayın Başkan
MURAT EMİR (Ankara)
Sayın Başkan
Sayın Başkan
BAŞKAN Dur, bir
tartışmayı bitirelim Sayın Emir, ondan sonra
MURAT EMİR (Ankara)
Benim Sayın Parsaka cevap hakkım duruyor. Önce cevap vereyim uygun
görürseniz.
MEHMET PARSAK
(Afyonkarahisar) Hatip aynen Parsak kendini fazla önemsiyor. demek
suretiyle önemli olmadığımız yönünde mefhumumuhaliften
ifadede bulunup açıkça sataşmıştır. Sataşmadan
dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN Peki, buyurun,
size de söz vereyim.
Böyle gidelim bakalım.
Lütfen
polemiği bitirelim.
4.- Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsakın, Mardin
Milletvekili Mithat Sancarın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET PARSAK
(Afyonkarahisar) Aziz Türk milleti, saygıdeğer milletvekilleri;
benden önce söz alan hatip Parsak kendini fazla önemsiyor. demek suretiyle
sanki önemsiz olduğumuz yönünde bir ifadeyi ortaya koydu. Sadece
şahsımız değil, Milliyetçi Hareket Partisinin tüm
milletvekilleri başta olmak üzere, bu Mecliste Türk milleti adına
görev yapan tüm milletvekilleri ayrı ayrı önemlidir.
Dolayısıyla bunun aksini ortaya koyabilecek mahiyette bir ifadeyi
doğru da bulmayız, şık da bulmayız.
Öte taraftan bizim biraz önce
Sayın Emirin sataşması üzerine yaptığımız
konuşmada söylediklerimiz açıktır. Yeniden ifade ediyorum:
Anayasal çerçevede bir süreç işletilmiştir ve bu sürecin sonunda söz
konusu milletvekillerinin dokunulmazlıkları Gazi Meclisin
kararıyla kaldırılmıştır. Arkasından
Anayasamıza göre Türk milleti adına yargılama faaliyetini
yürütmek durumunda olan yargımız çeşitli çalışmalar,
soruşturma çalışmaları, yargılama
çalışmaları yürütmüştür ve bu doğrultuda bunların
tamamı ancak hukuki açıdan değerlendirilebilecek
durumdadır. Yeniden ifade ediyorum: Terör örgütü yöneticiliği,
terörün propagandası başta olmak üzere pek çok suç isnadıyla bu
çerçevede
O dosyaları ben inceledim. Anayasa Komisyonunun üyesi olan bir
milletvekili olarak, partimiz adına söz konusu çalışmaları
yürütmüş olan bir milletvekili olarak klasör klasör fezlekeleri, tüm
milletvekilleriyle ilgili dosyaları inceledim; iddialar ciddidir,
vahimdir. Doğru olan, Türk milleti adına karar verecek Türk
yargısını rahat bırakmaktır. Her hafta burada bir grup
önerisi getirip etki altına almaya çalışmak değil, Türk
milleti adına doğru karar verebilmesinin önünü açmaktır.
Yüce Meclisi tekrar
saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MURAT EMİR (Ankara)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Emir, buyurun.
MURAT EMİR (Ankara)
Sayın Başkan, Sayın Parsak, hem adımı vererek hem de
önergeyle ilgili konuşmadığımı söyleyerek
sataşmıştır. Söz hakkımı kullanmak istiyorum.
BAŞKAN Lütfen,
birbirinizin adını bir daha vermeyin.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sevdiğinden dolayı söylemiştir.
BAŞKAN Arkadaşlar,
bunu hakikaten suistimal etmeyelim. İstirham ediyorum, lütfen bu
tartışmayı bitirelim artık.
Buyurun Sayın Emir.
5.- Ankara Milletvekili Murat Emirin, Afyonkarahisar Milletvekili
Mehmet Parsakın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
MURAT EMİR (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Elbette
kişiselleştirmeyeceğiz ama, bugün bu benim konuşmam elbette
doyurucu olmadı, farkındayım; sebebi de üç dakika konuşmak
zorunda kalmış olmamızdır. Onun da içerisinde değerli
hatibin önemli katkıları vardır, bunu tespit edelim bir defa.
İkincisi,
biz Türkiyede ağır bir yargı
bağımsızlığı sorunu olduğunu ve yargı
siyasallaşması olduğunu biliyoruz, bu ülkede herkes bunu
biliyor. Dolayısıyla da bunun her zeminde, başta da Parlamentoda
tartışılması gerekiyor. Elbette biz buna evet
diyeceğiz, meraklılar açısından buradan da belirtmiş
olayım.
Değerli arkadaşlar,
bir diğer nokta. Evet, milletvekillerinin
dokunulmazlığını bu Meclis kaldırdı. Evet,
milletvekilleri yargılanabilir ama milletvekillerinin
yargılanması başka bir şeydir, milletvekillerinin
tutuklanması bambaşka bir şeydir. Üstelik de tutuklamalar
Anayasa Mahkemesi kararlarına rağmen yapılmıştır.
Tam da konuştuğumuz budur. Yargıya elbette güveneceğiz ama
hangi yargıya? Bakın, siz yaptığınız Anayasa
değişikliğiyle buna da cevap vermediniz. Anayasa
değişikliğiyle Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunu bir
kişiye, bir parti genel başkanına emanet ettiniz.
Dolayısıyla bütün hâkimlerin, bütün savcıların özlük
haklarını, atanmalarını ve bütün ikballerini bir
kişiye bağladınız, hem de o kişi bir siyasi partinin
lideri. Ondan sonra da Yargıya güvenmek lazım. diyorsunuz. Sorunlu
taraf burasıdır. O kişi, mesela Can Dündar için miting
meydanlarından Öyle bırakmam onu. diyen bir kişidir. Mesela
Amerikaya Al papazı, ver papazı. diyebilecek kadar, aslında
bütün dünyaya yargı üzerinde ne kadar hâkim olduğunu söylemekten
çekinmeyecek bir kişidir. İşte, bir kişiye bütün
yargıyı teslim ettiğiniz zaman
Bu kısa zaman diliminde
ancak bu kadar anlatabiliyoruz yargımızın ne hâlde olduğunu
ve nasıl siyasallaştığını.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
AHMET YILDIRIM (Muş)
Sayın Başkan, şimdi MHPli hatip bizim buraya grup önerisi
getirerek, yargının en mağduru olmuş, siyasal
yargının en mağduru olmuş partinin yargıyı baskı
altına aldığını ve yargı süreçlerini
etkilediğini söyleyerek açık sataşmada bulunmuştur. İç
Tüzük 69a göre
BAŞKAN Onunla ilgili
söz verdik ya az önce. Az önce söz vermedik mi onunla ilgili?
AHMET YILDIRIM (Muş)
Hayır Sayın Başkan, ikinci konuşmasında, bizim grup
önerisi getirerek yargıya müdahale ettiğimizi ve yargılama
süreçlerini etkilediğimizi ifade etti.
BAŞKAN Buyurun.
Kim konuşacak?
MİTHAT SANCAR (Mardin)
Ben konuşacağım.
BAŞKAN Sayın
Sancar, buyurun.
6.- Mardin Milletvekili Mithat Sancarın, Afyonkarahisar
Milletvekili Mehmet Parsakın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında tekraren HDP
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MİTHAT SANCAR (Mardin)
Çifte standart, galiba, adaletsizliğin en basit ölçüsüdür. Keşke,
şu sıralarda oturanlar şundan üç beş yıl önce
(AK
PARTİ sıralarından Senin yaptığın adaletli mi?
sesi) Benim yaptığım
değil, sizin bir parça aynaya bakıp birkaç yıl önce
söylediklerinizi hatırlamanızı isterdim. Siz
bakmıyorsanız aynaya, size oy veren vicdanlı insanlar o aynaya
bakacaklar, bunu unutmayın; bunu unutmayın, yargıyla ve adaletle
ilgili söylediğiniz o sözleri.
OKTAY ÇANAK (Ordu) Size oy
verenler de bakacak.
MİTHAT SANCAR (Devamla)
Aynaya bakacaklar, size ayna tutacaklar bu insanlar; bunları
yaşayıp göreceğiz. Keşke bu kadar vicdansızlık,
keşke bu kadar keyfîlik, keşke bu kadar pervasızlık
sergilenmese.
Şimdi, yargıyı
etkileme konusuna gelince; yargıyı elinde güç olan etkiler, biz de
bunları tartışmak istiyoruz bu önergeyle. Hukuk fakültesinde
anlatılır kim yargıyı etkileme gücüne sahiptir, 138inci
madde nerede işler. Biz yargıyı etkileme çabalarına
karşı Meclisin araştırma yapmasını istiyoruz.
Cumhurbaşkanının tek tek milletvekillerimizle ve en çok Eş
Genel Başkanımızla ilgili ifadelerinin zaten yargıyı
etkilemeye yönelik doğrudan faaliyetler olduğunu düşünüyoruz.
Gelin, bunları tartışalım. Niye tutuklandılar?ı
elbette tartışalım ama, daha önemlisi, neden adil yargılanmıyorlar,
neden duruşmaya çıkarılmıyorlar, neden bizzat kendilerini
savunmalarına izin verilmiyor? Neden bir tahliye kararı
verildiğinde hemen ardından o tahliye kararına itiraz ediliyor
ama IŞİDli sanık tahliye edilince ona itiraz
edilemeyeceğini söylüyor bir sonraki mahkeme? Bu çifte standardı
tartışalım diyoruz. Kimi kolluyor yargı ve yargıya
talimat verenler, hangi ilkeleri tahrip ediyor, hangi ilkeleri
yıkıyorlar? Yargıyı etkilemek için değil, adaleti
tesis etmeye yardımcı olmak için veriyoruz bu önergeleri.
Teşekkürler. (HDP
sıralarından alkışlar)
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Muş, buyurun.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Sayın Başkan, Sayın Sancar
BAŞKAN Yerinizden mi?
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Hayır.
Sayın Sancar,
sıralarımıza dönerek, Aynaya bakın. Siz aynaya
bakmıyorsunuz, bunun için yaptıklarınızın
farkında değilsiniz
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) - Oradan laf atıldığı için söyledi.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Size oy verenler, vicdanlı insanlar, aynaya
bakacaktır. Bu, açık bir sataşmadır grubumuza.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Muş.
MİTHAT SANCAR (Mardin)
Sataşma değil, bir değerlendirmedir Sayın Başkan.
DİRAYET
TAŞDEMİR (Ağrı) Aynaya bak. demenin neresi
sataşmadır?
AYŞE ACAR BAŞARAN
(Batman) Demek ki aynaya bakması gerektiğini biliyor.
BAŞKAN Ya siz size
yapılana değerlendirme diyorsunuz, öteki sataşma diyor.
İyi valla.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
7.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Mardin
Milletvekili Mithat Sancarın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bu millet gerçekten çok
vicdanlı bir millet, nerede ne yapması gerektiğini gayet iyi
biliyor. Onun için her sandık başına gittiği zaman hem
aklıyla hem vicdanıyla hareket ediyor. Böyle hareket ettiği için
de bu durumdasınız.
DİRAYET
TAŞDEMİR (Ağrı) Siz hangi durumdasınız?
MEHMET MUŞ (Devamla) -
Bir diğer konu: Sayın Sancara göre, yargı istediği gibi
hareket ederse bağımsız olacak, kendisinin istemediği
şekilde, kendisinin hoşuna gitmeyen şekilde hareket ettiği
zaman yargı bağımsız olmayacak, yargı
siyasallaşacak.
AHMET YILDIRIM (Muş)
Kendinizi tarif ediyorsunuz, kendinizi.
MEHMET MUŞ (Devamla)
Şimdi, mahkemeler gelip soracak Sayın Sancara: Sayın Sancar,
biz şöyle mi yapalım, biz böyle mi yapalım?
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Yok, ona gerek kalmıyor, senin Cumhurbaşkanına
soruyor, senin başkanına.
MEHMET MUŞ (Devamla) -
Onun keyfiyetine göre hareket ederse mahkemeler bağımsız,
yargı bağımsız ama Sayın Sancara göre hareket etmezse
mahkemeler siyasallaşmış, mahkemeler adil yargılama yapmıyorlar.
Değerli milletvekilleri,
bir diğer konu şudur: Türkiye hem DEAŞla hem PKKyla hem
PYDyle hem FETÖyle kararlı şekilde mücadele etmiştir, mücadele
de ediyordur. Şu an itibarıyla bu kararlılığı tüm
milletimiz desteklemektedir, bu mücadeleye milletimizin hem güveni hem de
desteği tamdır. Buraya çıkıp kelime aralarında, cümle
aralarında Efendim, şu terör örgütü mensubunu bırakıyorlar
da yargı müdahale etmiyor ama bakın, şu terör örgütüne müdahil
olanlar, şu terör örgütüne üye olanlarla alakalı yargı çok daha
farklı uygulama yapıyor. diyerek sanki bir terör örgütü kollanıyormuş,
diğer bir terör örgütünün üzerine gidiliyormuş
DİRAYET
TAŞDEMİR (Ağrı) Yapmamış mı Allah
aşkına, yapmamış mı?
AYŞE ACAR BAŞARAN
(Batman) Niye IŞİDliler dışarıda?
MEHMET MUŞ (Devamla)
Terör örgütlerinin, teröre destek verenlerin arasında hiçbir fark yok
bizim nazarımızda. Hepsinin başı ezilecektir.
Teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.12
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.26
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU
(Osmaniye), Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
MUHARREM
ERKEK (Çanakkale) Sayın Başkan, pek kısa bir söz
istemiştim 60a göre.
BAŞKAN Tamam, veririm
Sayın Erkek, bir saniye
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun, 6/9/2017 tarihinde Adana Milletvekili Meral
Danış Beştaş ve arkadaşları tarafından,
Türkiyede yargı erkinin gerek tutumu gerekse vermiş olduğu
hukuk dışı kararların hukuk devleti ilkesine ve adalete
olan güvenin sarsılmasına neden olmasından kaynaklı olarak
bu durumun irdelenmesi ve alınacak önlemlerin tespiti amacıyla verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 12 Ekim 2017
Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Yusuf Başer.
Buyurun Sayın
Başer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
YUSUF BAŞER (Yozgat) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; HDPnin vermiş olduğu grup önerisi aleyhinde
konuşmak üzere AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
AK PARTİ olarak, hukuk
devletinin yaşatılabilmesi için, yargının her türlü
taassuptan, gruplaşmadan, siyasi ve ideolojik kamplaşmadan uzak
kalarak tarafsızlığının ve bağımsızlığının
korunmasının şart olduğuna gönülden inanıyor ve bunun
gereğini de yerine getirmeye gayret gösteriyoruz.
HDP ve CHPnin her türlü
engellemelerine rağmen yüce Meclisimiz ve aziz milletimiz tarafından
kabul edilen 16 Nisan halk oylamasıyla yargı yetkisinin hem
bağımsız hem de tarafsız olması için Anayasa
değişikliği teklifinde bulunduk ve aziz Meclisimiz ve aziz
milletimiz tarafından da bu değişiklik kabul edildi.
Ardından Hâkimler ve Savcılar Kurulu üyelerinin çoğunluğunu
da, yine milletin temsilcisi olan yüce Meclis olarak, milletin iradesini
yansıtma noktasında hep beraber seçtik; yargı milletin
yargısı olsun istedik, tek derdimiz bu.
MURAT EMİR (Ankara)
Kaçını seçtik, kaçını?
YUSUF
BAŞER (Devamla) Hiç kimseden emir ve talimat alan bir yargı
değil, emir ve talimatı yasalardan alan ve Anayasadan alan bir
yargı olsun istedik.
DİRAYET
TAŞDEMİR (Ağrı) Söylediklerinize inanıyor musunuz?
YUSUF
BAŞER (Devamla) Ben yürekten inanıyorum, siz inanmayabilirsiniz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüksek yargı
başkanlarının görevleri arasında birçok idari görevler de
vardır. Birileri grup önerisi verirken bunları okumayabilir,
bilmeyebilir. Yine, yargı organlarının
başkanlarının bir görevi de yargı mensuplarının
özlük haklarının daha iyileştirilmesi. Bina, ihtiyaç vesaire
sıkıntılarının giderilmesi amacıyla yargı
başkanları Hükûmetle de görüşür ve devletin başı
olması hasebiyle de Cumhurbaşkanıyla görüşmesi tabiidir
diye düşünüyorum. Yanlış olan şudur: Bu görüşmelerin
çay partisi yapmak şeklinde dile getirilmesinin doğru bir
davranış olmadığını düşünüyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye bir hukuk devletidir. Hukuk
devletinde hiç kimsenin ama hiç kimsenin, makamı ne olursa olsun,
mansıbı ne olursa olsun, suç işleme özgürlüğünün
olmadığını düşünüyoruz. Dolayısıyla, HDP
eş başkanlarının veyahut da başka milletvekillerinin
milletvekilliği yeminini hiçe saymak suretiyle de milletin gözleri önünde
terör ve terörist faaliyetlerde yardım, onları teşvik etmesi ve
bu şekilde eylemlerde bulunmasının da hukuk devleti ilkesine
uygun olmadığını, doğru
olmadığını, kabul etmediğimizi belirtiyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sağ olun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Önergenin altında imzası olan
kişi olarak söz istiyorum. Yani sataşma açık. Zaten Önerge verirken
bunu bilmeyebilirler. dedi.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Teröre teşvik ediyor eş genel
başkanları. dedi.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Danış Beştaş.
Lütfen yeni bir
sataşmaya meydan vermeyelim.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
8.- Adana Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, Yozgat Milletvekili Yusuf Başerin HDP grup
önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; önergeyi verdik, bilerek verdik ve sayın hatipten daha
iyi bildiğimi de iddia ediyorum. İstediği zeminde, istediği
zaman önergemizi de yargının konumunu da tartışmaya
hazırım. Eğer bu cesaretiniz ve yüreğiniz varsa her yerde
gelin tartışalım.
YUSUF
BAŞER (Yozgat) Bizim cesaretimiz de var, yüreğimiz de var, onu
bilin.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Biz, yargının sizin emir ve
talimatlarınızla çalıştığını gayet iyi
biliyoruz. Bunu bütün belgeleriyle, bütün unsurlarıyla açıklamaya da
hazırız.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Açıklayın.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Siz bize terör ve terörist yaftası
yapıştırarak sadece kendi içinde bulunduğunuz
çıkmazdan çıkmaya çalışıyorsunuz, çıkmaz bir
sokaktasınız. Bir canavara dönüştü AKP Hükûmeti ve canavar
yakında kendi çocuklarını da yemeye başlayacak,
şimdiden zaten bunun verileri ortada. Bizim ne eş genel
başkanımıza ne milletvekillerimize ne de bize terör ve terörist
yaftası yapıştırmak ne hakkınızdır ne
haddinizedir. Haddinizi bilin önce.
Bir de
şunu söyleyeyim: Doğrudur, suç işleme özgürlüğü yoktur hiç
kimsenin, ne sizin ne sizin destekçilerinizin ne buradaki hiçbir
milletvekilinin özgürlüğü yoktur...
YUSUF
BAŞER (Yozgat) Sizin de yoktur.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) ...ama sizin suçlarınız
yargı tarafından aklanırken, soruşturma konusu
yapılmazken bize yönelik sahte, yalan, medyanızın yönettiği
algı operasyonlarıyla savcılara yön vererek, talimat vererek bu
davaları siz açtırıyorsunuz. Madem öyle neden korkuyorsunuz?
Demirtaşı mahkemeye niye çıkarmıyorsunuz? Bir
yıldır cezaevinde. Cumhurbaşkanı, AKPnin Genel
Başkanı Erdoğan terörist diyecek kadar ileri gitmiştir;
bu, onun da haddine değildir. Bir insanın terörist olup
olmadığına yargı karar verebilir, siyaset karar veremez.
Suç işleme konusundaki kararı siyaset veremez. Siz burada bugünlerde
böyle rahat konuşuyorsunuz ama yarın öbür gün sizler o cezaevlerine
girdiğinizde emin olun, adil yargılanmama konusundaki
şikâyetlerinizi şimdiden duyuyoruz. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Muş...
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Sayın Başkan, hatip yargıç mıdır,
hâkim midir? Biz cezaevine girecekmişiz, bunun kararını kendisi
mi veriyor?
DİRAYET
TAŞDEMİR (Ağrı) Hep siz yapıyorsunuz, biz de size
onu hatırlatıyoruz.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Siz yapıyorsunuz.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Bu açık bir sataşmadır. Böyle şey olur
mu? Söz talep ediyorum.
BAŞKAN
Yerinizden söz vereyim Sayın Muş.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Sayın Başkan, 69a göre açık bir
sataşmadır bu.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Nerede sataşmış?
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Hiçbir milletvekilinin cezaevine girip girmeyeceğine
Sayın Beştaş karar veremez.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Doğru, siz karar veriyorsunuz.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Bizimle alakalı ne olup olmayacağına millet
karar verir.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Muş.
9.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Adana
Milletvekili Meral Danış Beştaşın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet
ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yargı işini yapacak, yasama organı Meclis de işini yapacak.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Keşke öyle olsa.
MEHMET MUŞ
(Devamla) Sanki pirüpak olup da kimseye yargının bir şey
yaptığını ben görmedim. Bir taraftan PKK sizi
tükürüğüyle boğar.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Senin Genel Başkanını da
tutukladılar.
MEHMET MUŞ
(Devamla) Sus!
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Sen sus!
DİRAYET
TAŞDEMİR (Ağrı) Sen sus!
MEHMET MUŞ
(Devamla) Bir susun, bir susun!
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Git otur!
MEHMET MUŞ
(Devamla) PKK sizi tükürüğüyle boğar. diyen, kimdi o cengaver?
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Siz ceza verdiniz ya.
MEHMET MUŞ
(Devamla) Kim bu cengaver?
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Ceza verdiniz ya.
MEHMET MUŞ
(Devamla) Keleşleri size çevirmesi iyi biliriz.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Burcu Çelik sizin yalanınız.
MEHMET MUŞ
(Devamla) Hangi Keleşi çeviriyorsunuz ya siz?
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Sizin yalanınız.
MEHMET MUŞ
(Devamla) Sizin işiniz gücünüz Keleşlerle mi?
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Sizin yalanınız, iftiralarınız.
MEHMET MUŞ
(Devamla) Bu arada, siz de hoş geldiniz, cenazedeydiniz.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Hoş bulduk.
MEHMET MUŞ
(Devamla) Cenazeleri karşılamaya gittiniz siz de.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Aa, Meclis kuşu! Geç kaldın,
geç kaldın!
BAŞKAN
Müdahale etmeyelim lütfen.
MEHMET MUŞ
(Devamla) PKKlı teröristlerle kucaklaşan kimdi, kimdi sayın
milletvekilleri?
HASAN TURAN
(İstanbul) Dağ kuşu!
MEHMET MUŞ
(Devamla) PKKlı teröristleri kucaklayan, bağrına basan kimdi?
Parti binalarından, belediye binalarından mühimmat çıkan sanki
başka bir yerdi?
DİRAYET
TAŞDEMİR (Ağrı) Yalan, külliyen yalan.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Yalan, yalan söylüyorsunuz.
MEHMET MUŞ
(Devamla) Havan mermileri hangi belediyeden çıktı, hangi
belediyeden çıktı?
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Yalan söylüyorsunuz, yalancısınız,
iftiracısınız.
MEHMET MUŞ
(Devamla) Belediyelere ait araçların içerisinde terörist çıkan
hangi belediyeye ait o araçlar, hangisine ait?
DİRAYET
TAŞDEMİR (Ağrı) Belediyeyi
hortumladığını anlat.
MEHMET MUŞ
(Devamla) Şimdi, değerli milletvekilleri, sanki bunların
hiçbiri olmamış, durduk yere fezlekeler hazırlanmış,
Meclis fezlekenin önündeki yargılamayla ilgili olan engeli
kaldırmış ve süreç başlamış. Vay efendim, siz
nasıl bunu yaparsınız? Yargı bağımsız
değil. Biz istediğimizi yaparız. Milletvekili
dokunulmazlığının arkasına saklanırız, terör
estiririz. Kusura bakmayın terör estiremezsiniz. Terör estiremezsiniz,
buna ne bu Meclis izin verir ne bu millet izin verir ne de Türkiyedeki hukuk
sistemi izin verir.
Bu anlamda,
değerli milletvekilleri, elbette ki herkesle alakalı kararı
yargı verecektir, buna olan inancımızın tam olduğunu
da ifade etmek isterim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Sayın Başkan
BAŞKAN
Bir saniye, söz vereceğim de şu grup önerisini bir oylayalım,
devam edelim.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Lütfen ya!
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Hayır, canım, niye
BAŞKAN
Tamam, söz vereceğim.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Başkan, açık sataşma var.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun, 6/9/2017 tarihinde Adana Milletvekili Meral
Danış Beştaş ve arkadaşları tarafından,
Türkiyede yargı erkinin gerek tutumu gerekse vermiş olduğu
hukuk dışı kararların hukuk devleti ilkesine ve adalete
olan güvenin sarsılmasına neden olmasından kaynaklı olarak
bu durumun irdelenmesi ve alınacak önlemlerin tespiti amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 12
Ekim 2017 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına
ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN -
Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Buyurun.
Sakin olun, söz
vereceğim yani, kaçmıyoruz, buradayız.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Hayır, niye acele ediyorsunuz?
BAŞKAN -
Hayır, acele değil. İşlem artık o kadar geride
kaldı ki nerede kaldığımızı unuttuk yani bu
polemiklerle.
Buyurun.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
10.- Adana Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına ve Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Sayın Başkan, sanırım
Sayın Muşun yeni bir görevi de var Meclis kuşu Twitter
adresini yakında açıklayacağız.
Kendisini tebrik ediyorum,
gerçekten, iddiaları çok iyi biliyor. Yandaş medyada çıkan
iddiaların tümünü burada ezbere söylüyor. Yani kendisini tebrik ediyorum,
böylece yargıya kimin talimat verdiğini, nasıl
kararlarını şekillediğini de aslında itiraf etmiş
oldu.
Diğeri, bana Hoş
geldiniz. dediniz. Dün Muğladaydım. Sizin yandaş medyanız
bizim cenaze karşıladığımızı söyledi ama
gerçeği bilmiyorsunuz, ben size gerçeği anlatayım: Gidip orada
adli tıp kurumunda müdürle görüşmek istedik, oradaki savcıyla görüştük.
Ne oldu biliyor musunuz? Otopsi raporunu alamadık. Otopsi raporu, ceza
usulüne göre kesinlikle gizlenemez. Aileler içeri girip teşhis etti, biz
de o sırada orada bulunuyorduk.
HASAN TURAN (İstanbul)
Kimlerin otopsisiydi?
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) - Yargısız infaz iddiası gerçektir,
biliyor musunuz. Anneleri, yüzünde, vücudunda tek bir kurşun izi
görmediler. İşkenceyi ve öldürmeyi bizim cenaze
karşıladığımızı söyleyerek kapatmaya
çalışıyorsunuz. Biz orada cenaze karşılamaya gitmedik;
biz, orada sizin öldürdüğünüz insanların kimliğini bile
bilmiyoruz. Muğla Valisi ve başsavcı randevu talep etmemize
rağmen randevu vermediler. Otopsi raporu verilmedi.
HASAN TURAN (İstanbul)
Kimliğini bilmediğiniz kişilerin otopsisini incelemeye niye
gittiniz? Onlar kimdi?
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) - Otopsi raporunu neden gizliyorsunuz? Onları
nasıl öldürdüler? Onlar kimdir? Nerede öldürüldüler? Bunun
cevabını verin önce. Siz, cevap vermeden milletvekillerini
suçlamayı alışkanlık hâline getirmişsiniz. Bu nedenle
düğmeye basıyorsunuz ve bütün yandaş medya bunu bu şekilde
veriyor.
HASAN TURAN (İstanbul)
Memlekete operasyon yapmaya gelen teröristlerin otopsisine mi gittiniz? Bunu mu
itiraf ediyorsunuz?
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) - Sayın milletvekilleri, işkenceyle
ilgili, dört grup başkan vekilinin kınadığı
işkence olayında hâlâ şüpheliler gözaltında ve hâlâ orada
işkence görmeye devam ediyorlar ve aileler yargısız infaz edilen
çocuklarını almaya gittiklerinde otopsi raporu verilmiyor.
HASAN TURAN (İstanbul)
Ellerinde silah, memlekete operasyon çekmeye giden teröristlerin otopsisini incelemeye
mi gittiniz?
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) - Bir kurum otopsi raporunu neden vermez? Aileye
diyor ki: Al, çocuğun öldü ama niye öldüğünü sana
söylemeyeceğim, nasıl öldürdüğümü söylemeyeceğim.
HASAN TURAN (İstanbul)
İtiraf var, itiraf ediyor.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) - Bunun bir açıklaması varsa lütfen
açıklayın. (HDP sıralarından alkışlar)
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Altaya bir söz verip sonra size döneceğim Sayın Muş.
Sayın Altay, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
25.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın, siyasi
partilerin birbirlerini terörle ilişkilendirme noktasındaki
ithamlarını doğru bulmadığına ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Sayın Başkan, yani topa girmek zorunda hissettim
kendimi.
Parlamentoda siyasi
partilerin birbirlerini terörle ilişkilendirme noktasındaki
ithamlarını çok doğru bulmuyorum. Yargı konusunda iktidar
partisinin sözcüsüne katılmıyorum. Biz de, maalesef,
yargının, siyasetin vesayeti altında olduğunu
düşünüyoruz. Zira, böyle düşünmemizi gerektiren birçok hâl var. Bir
ülkede hükmü kesinleşmeden, hükmü sabit olup cezası
kesinleşmeden 10 milletvekili cezaevinde tutuluyorsa o ülkede bir
yargı sorunu vardır. Zira Anayasa Mahkemesinin geçmişte
Milliyetçi Hareket Partisi Milletvekili Engin Alan dâhil, bizim
milletvekillerimiz Balbay, Haberal kararları orta yerdeyken hem seçmen
iradesine aykırılık yönünden hem genel hukuk kuralları
bakımından milletvekilleri cezası kesinleşmeden hapishanede
tutuluyorsa o ülkede bir yargı sorunu vardır. Bunun üzerinden,
işte, yargı bağımsız kardeşim
Ne diyor adam?
Sizin başınıza da gelebilir. Gelebilir. O zaman sizin
bağımsız yargı tarafından
yargılanmanızı sağlamaya gayret edeceğiz. diyor.
Hepimizin bunu yapması lazım, hepimizin istediği bu.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Ama Parlamentoda bir siyasi parti grubunu terörize etmek,
kriminalize etmek bence çok doğru değil. Burayı germeyelim.
Normali şudur: Parlamentoyu muhalefet gerer, iktidar
yatıştırır. Bizde tersi, iktidar geriyor, muhalefet
yatıştırmaya kalkıyor. Bu duruma işaret etmek istedim
efendim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Muş
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Adana) O istemeden siz veriyorsunuz.
BAŞKAN Az önce istedi
efendim.
MEHMET MUŞ (İstanbul)
Sayın Başkan, şahsımı hedef alarak açık bir
sataşma yapmıştır.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Ben yapmadım ya, ben yatıştırmaya
çalıştım.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Sizde zaten Sayın Altay, bir akil adamlık gibi bir
şey görüyorum. Her olaydan sonra böyle bir duruş yapıyor.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Estağfurullah
BAŞKAN Sayın
Muş, niye söz talep ettiniz?
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Sayın Başkanım, şahsımı hedef
alarak bir sataşmada bulunmuştur Sayın Beştaş. Meclis
kuşundan bahsetmiştir, düğmeye bastığımdan bahsetmiştir.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Niye, ne dedi?
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Adana) Ne dedim?
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Ne dedi, Başkan?
BAŞKAN Ne
dediğini biz duyduk, hepimiz de duyduk yani.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Söyleyin, ne dedi?
BAŞKAN Buyurun.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
11.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Adana
Milletvekili Meral Danış Beştaşın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Sayın Başkan, biz yorum yapmıyoruz.
Bakın, burada cenaze aracı var, Sayın Beştaş da orada
yanı başında dikilmiş bekliyor.
ŞAHİN TİN
(Denizli) Tesadüfen bulunmuş!
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Adana) Orada bulunduğumu ben söyledim, sen neyi
gösteriyorsun?
MEHMET MUŞ (Devamla)
Her ne hikmetse ne zaman nerede bir cenaze Sayın Beştaş orada
dikiliyor, bunlar da hep onun başına geliyor. Ya, Sayın
Beştaş, siz DHKP-Cye teşekkür eden birisisiniz, sonra bu
sözünüzü inkâr ettiniz; medya karşısında terör örgütüne
teşekkür eden birisisiniz.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Adana) Ya, sizin benimle derdiniz mi var?
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Senin ezberin ne kadar kuvvetli, hiç unutmuyorsun,
maşallahın var, aynı şeyleri tekrarlıyorsun!
MEHMET MUŞ (Devamla)
Bu fotoğraflar ortaya çıkınca da hemen Efendim, ben oraya
şundan dolayı gittim, bundan dolayı gittim. Her seferinde
güvenlik güçleriyle silahlı mücadeleye giren, etkisiz hâle getirilen
cenazelerin yanında görüyoruz biz sizi.
Sayın milletvekilleri,
şu soruyu sormak isterim: Bakın, madem bu kadar insan hakları
savunucusu kesildiniz, PKKnın katlettiği işçilerin yanına
hiç gittiniz mi?
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Adana) Yeni bir şey söyle ya.
MEHMET MUŞ (Devamla)
Bakın, iki işçimizi PKK katletti. Bu insanlar ne yapıyordu?
Ekmeklerini kazanmaya çalışıyordu. Katleden kim? PKK terör
örgütü. Hiç gördünüz mü Sayın Beştaşı oralarda. O zaman
insan hakları hiç aklına gelmiyor.
Bakın, burada da üç
işçimizi şehit ettiler. Yolda çalışıyordu bu insanlar,
ekmeğini kazanmaktan başka bir amaçları yoktu. Fakat hiç
Beştaşı oralarda görmüyoruz, maalesef, onun yolu hiç oralara
uğramaz.
Değerli milletvekilleri,
bir başka şey, bakın, geçenlerde, 9 Ekim tarihinde Silvanda
Kaymakamın evine giden bir kadın var, temizlik işçisi ve bu
kadın silahlı saldırıya uğruyor. Neye
zorlanıyordu bu kadın? Neydi suçu? Temizlik yaparak ekmeğini
kazanmaya çalışıyordu. Saldırganlar yakalandı, emekçi
birisi, Muhammed Safitürkün odasına nasıl bomba koyduysa acaba kaymakamın
şu anki hem kaymakam hem de kayyumun evine de bu kadın bir
şeylere mi zorlanıyordu? Neden hiç orada sizi göremiyoruz? Onlar
insan değil mi, onların insan hakları yok mu?
Teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Biz nereye gideceğimizi sana mı soracağız!
AHMET YILDIRIM (Muş)
Sayın Başkan, gerekçe söylememe gerek var mı?
BAŞKAN Sayın
Danış Beştaşa daha ziyade
AHMET YILDIRIM (Muş) Sayın
Danışa da ve siz diye sürekli partimize sataştı.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Siz diye Beştaşı kastediyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ
(Adana) Ben ayrıca istiyorum hem gruba hem de bana.
BAŞKAN Bir dakika,
Sayın Danış Beştaş mı, Sayın Ahmet
Yıldırım mı, hanginiz konuşacaksınız?
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Adana) Grup adına ona...
AHMET YILDIRIM (Muş)
Grup adına ben konuşacağım.
BAŞKAN Tamam,
Sayın Yıldırım, buyurun.
12.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırımın,
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
AHMET YILDIRIM (Muş)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, Sayın
Muş dersini iyi çalışmadan çıkıp burada konuşma
yapmaya devam ediyor. Dün bu iddiayı gündeme getirdiğinde önceki gün
Muğla Valisinden randevu aldığımızı, önce randevu
verdiğini, Muğladan beş kurumdan randevu
aldığımızı savcılık, emniyet, valilik, baro
ve tabip odası ve valiyle görüşüp öyle gelip burada
konuşmasını kendisine dün telkin etmiştim ama hâlâ kendi
havuzlarına atmış olduğu medyanın diliyle
konuşmaya devam ediyor.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Bizim havuzumuz yok.
AHMET
YILDIRIM (Devamla) Bir defa, çok açık söylüyorum,
arkadaşlarımız dün savcıyla görüştüler hem de adli
tıpta görüştüler. Geçen hafta burada Ayşe Nur Hanımla
birlikte İçişleri Bakan Yardımcısıyla telefonda
görüşüldü. Dört partinin grup başkan vekili yapılan işkence
görüntülerinin kabul edilemez olduğunu söyledi.
Bakın,
bu kişilerin hâlâ kimliği açıklanmamış. İlk kez
bugün Muğla Cumhuriyet Başsavcılığı -hâlâ kimlik
açıklanmadan- gözaltında olan ve işkenceye uğrayanlardan
birinin Yunan vatandaşı, birinin Afgan vatandaşı
Kaldı ki bizim için kimliği, cibilliyeti önemli değil.
İşkenceye uğradılar. İşkence insanlık
suçudur. Siyasi iktidar işkencecileri koruyor
MEHMET
MUŞ (İstanbul) İşkencecileri korumayız.
AHMET
YILDIRIM (Devamla)
ve arkadaşlarımız bu ağır insanlık
suçuna tekabül eden insan hakları ihlalini araştırmak için
ordaydılar. Bu Türk olmuş, Kürt olmuş, Afgan olmuş, Yunan
olmuş, fark etmez. Siz o işkence görüntüleri için ne söylüyorsunuz?
Gelin, burada önce onu bir anlatın. Ya değilse
Bakın, hâlâ
söylüyorum. Bir mahkeme kararı yok. Bunların terör örgütü üyesi
olduğuna siz mi karar veriyorsunuz? Daha kimliği
açıklanmadı bunların, kim olduğu bilinmiyor. Ölüm nedeni
için otopsi raporları isteniyor, verilmiyor. Çıkın, birinin
kimlik bilgisini buradan söyleyin, onun üzerinden gelin konuşun. Öbür
türlü siyasallaştırdığınız yargı ve
havuzlaştırdığınız medya üzerinden toplumsal
algı yönetimiyle toplumu yanıltamazsınız diyorum.
Bütün
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) Sayın Başkanım, 60a göre istiyorum.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Yıldırıma söz verdik ya hanginiz diye.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Ama şahsıma ayrı
sataştı.
BAŞKAN
Hayır, hayır, tek bir söz vereceğim dedim.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Açıkça bana sataştı.
Açıkça adımı zikretti.
BAŞKAN
60a göre söz verebilirim belki.
Önce
Sayın Erkeke söz vereceğim.
Sayın
Muş, size de söz vereceğim.
Buyurun
Sayın Erkek.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
26.- Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkekin, tutuklu
yargılamanın açıkça Anayasaya aykırı olduğuna
ilişkin açıklaması
MUHARREM
ERKEK (Çanakkale) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Kürsüde milletvekillerinin
tutuklu yargılanması konusu tartışılırken yüce
Meclisin dokunulmazlıklara ilişkin verdiği karara atıfta
bulunuluyor. Yüce Meclis, Mecliste raflarda bekleyen dosyalara ilişkin,
belli dosyalara ilişkin milletvekillerinin yargılanmasının
önünü açtı. Tutuklu yargılanmalarının değil.
Milletvekilleri tutuklu yargılanamaz. Bu konuda Anayasa Mahkemesinin çok
açık hükmü varken -grup başkan vekilimiz vurguladı- Engin Alan,
Balbay, Haberal kararları ortadayken ve Anayasanın 153üncü maddesinin
son fıkrasına göre Anayasa Mahkemesi kararları yasama, yürütme
ve yargı organlarını da bağlarken milletvekilleri
nasıl tutuklu yargılanabiliyor? Böyle bir şey açıkça
Anayasaya ve hukuka aykırıdır.
Bizim milletvekilimiz Enis
Berberoğluyla ilgili de Anayasa Mahkemesi ivedilikle ve derhâl
başvuruyu inceleyip sonuçlandırmalıdır. Milletvekilleri
yargılanabilir, haklarında kesin hüküm kurulur, kesin hüküm Genel
Kurula bildirildiği anda milletvekillikleri düşer. Tutuklu
yargılama açıkça Anayasaya aykırıdır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Beştaş, 60a göre size de
Buyurun.
27.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaşin,
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Adana) Sayın Başkan, konuyu uzatmak amacıyla
söz almadım. Benim adımı zikrettiği için şunu
söyleyeyim: Dün Muğladaydık, görevli olarak oradaydık. Bu
konuda yalan üzerine gerçek dışı beyanlarla kamuoyunu
yanıltmayı bıraksınlar gerçekten. Biz hâlâ ölenlerin ve
gözaltındakilerin kimlik bilgilerini bilmeden, hangi sıfatları
olduklarını bilmeden gittik ve valilik ile başsavcılık
randevu vermediği için biz gidip ailelerle, avukatlarla, tabip
odasıyla ve baroyla görüştük.
Bizim amacımız,
işkenceyi ve öldürmeme hakkını ortaya çıkaran bir rapor
hazırlamak. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine göre de
kişi kim olursa olsun öncelikle ülke, Türkiye de taraf olan ülkeler de
öldürmeme ve işkence görmeme konusunda bir yükümlülük
altındadır. Ve bu işkenceyle, yargısız infaz iddialarını
araştırıp açıklamak için orada bulunan bir heyeti bu
şekilde bilerek bir kampanyaya dönüştürmek bugüne kadar
yapılanların tekrarıdır, buradan kendilerine ekmek
çıkmaz. Biz kendimiz gittik oraya, savcılıkla görüştük,
adli tıpta bulunuyorduk diyoruz, zaten bunu açıklıyoruz.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz.
Sayın Muş, size de
60a göre
Buyurun.
28.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Adana
Milletvekili Meral Danış Beştaşın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul)
Sayın Başkan, bizim ne işkenceyi makul görmemiz mümkündür ne
de işkenceciyi korumak gibi bir görüşümüz, fikrimiz yoktur, parti
programımızda da yoktur. On beş yıllık
iktidarımız döneminde bunları minimize etmek için büyük çabalar
sarf ettik.
Bir diğeri, katilleri
korumak
Değerli milletvekilleri, oradaki güvenlik güçleri katil
değildir, bu ülkenin güvenliğini sağlamaya çalışan
vatan evlatlarıdır.
Havuz medyası
diyorlar. Bizim bir medyamız söz konusu değildir.
O açıdan,
meseleleri aklıselim şekilde burada ifade etmek gerekir. Burada,
yanlış gördüğümüz bütün meselelerle alakalı da
kanaatlerimizi ifade edeceğiz. Efendim, üç-beş kelimeyle sürekli
konuşuyorlar. Vallaha, şu anki durumu üç-beş kelimeyle ifade
ediyoruz.
Teşekkür
ederim.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin, Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmında yer alan, askerlik görevini yapan
kişilerin şüpheli ölümlerinin araştırılması
amacıyla verilmiş olan (10/128) esas numaralı Meclis
Araştırma Önergesinin, görüşmelerinin Genel Kurulun 12 Ekim
2017 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
12/10/2017
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 12.10.2017 Perşembe
günü (bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Engin Altay
İstanbul
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan (askerlik görevini yapan kişilerin
şüpheli ölümlerinin araştırılması amacıyla)
10/128 esas numaralı Meclis Araştırma Önergesinin
görüşmesinin, Genel Kurulun 12/10/2017 Perşembe günlü (bugün)
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerinde öneri sahibi olarak Antalya
Milletvekili Niyazi Nefi Kara konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Kara. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
NİYAZİ NEFİ KARA (Antalya) Sayın Başkan ve
milletvekilleri; CHP grup önerisi lehinde söz almış bulunuyorum ve bu
vesileye yüce heyetinizi selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, grup önerimiz, askerlik görevini ifa ederken ölen ve ölümleri
şüpheli sayılan askerlerimizin ölüm nedenlerinin
araştırılarak ortaya çıkarılması ve bu
ölümlerdeki ihmalkârlıkların önlenmesi ve başka ailelerin evlat
acısı yaşamaması için ne gibi tedbirlerin
alınması gerektiğinin belirlenmesiyle ilgilidir.
Bizler
evlatlarımızı ellerine kına yakarak askere gönderiyoruz.
Devletin bağımsızlığı, vatanın ve milletin
bölünmez bütünlüğünü korumak için sağ ve sağlıklı
gönderiyoruz. Ve her anne baba bunun onurunu yaşarken
evlatlarının da sağ ve sağlıklı şekilde geri
gelmesini bekler. Evlatlarının şüpheli şekilde ölümlerini
hiçbir aile, hiçbirimiz kabul edemeyiz. Bu ölümlerin şüpheli kabul
edilmesi, ölümlerin aileler ve toplum nezdinde somut kanıtlarla
açıklanamaması, mahkeme kararları ve bilirkişi
raporlarının ikna edici düzeyde olmamasından
kaynaklanmaktadır. 1992 yılından beri, bu şekilde, sivil
toplum örgütlerinin bildirdiği şüpheli asker ölümü sayısı
2.220dir. Millî Savunma Bakanlığının İnsan
Hakları Komisyonuna gönderdiği cevaba göre ise intihar
oranının alınan tedbirlerle son yıllarda yüz binde 15e
kadar düştüğü ifade edilmiştir, yani her yıl 60 askerimizin
hâlâ intihar ettiğinden bahsetmektedir.
Bakanlığın
verdiği yanıtın devamında şüpheli şekilde ölen
askerlerin defin işlemlerinin yapıldığına, ailelerine
gerekli bilgilerin detaylı bir şekilde verildiğine ve her türlü
yardımın yapıldığına dair bilgi de yer
almış. Bu bilgi doğru olabilir ama eksiktir. Bu ailelerden 1
lira 11 kuruş mermi parası istenmekte ve kanlı kıyafetleri
iki yıl sonra ailelere gönderilmektedir. Genelkurmay
Başkanlığı ise bizim sorduğumuz her soruyu geçiştirerek
bu konuyla ilgili sorularımızı yanıtlamamaktadır.
Tüm bunların
yanında 2014 yılında soruşturmayı yürüten askerî savcı
bugün FETÖden tutuklu bulunmakta ve intihar diyerek kapattığı
dosyaların akıbeti ailelerin kafasında birer soru
işaretidir.
Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi de yakınlarının askerdeki şüpheli
ölümleri için mahkemeye yapılan başvurular da Türkiye Cumhuriyetini
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 2nci maddesi olan
yaşam hakkını ihlal ettiği ve şüphelerin giderilmesini
sağlayacak etkin bir soruşturma yapılmadığı
gerekçesiyle mahkûm etmiştir. Bu şekilde şüpheli kabul edilen
ölümlerin artması ve sonuçlanamaması ise sadece halkın Türk
Silahlı Kuvvetlerine olan güvenini sarsmamakta, aynı zamanda Türk
Ceza Kanununun 318inci maddesinde yer alan halkı askerlikten
soğutma suçunun da işlenmesine neden olmaktadır. Bu suçu
işleyenlerin saptanıp devlet yapısından
uzaklaştırılması gerekmektedir.
2017 yılından
itibaren Mehmetçik Vakfı aracılığıyla, şehit olan
veya herhangi bir şekilde hayatını kaybeden asker
yakınlarına 50 bin Türk lirası yardım yapılmaya
başlandı ancak bu karar yıllardır hukuk mücadelesi veren
diğer aileleri kapsamadı.
Size bir de
evlatlarını bu şekilde askerdeyken kaybeden bir ailenin
mektubundan bahsedeceğim. Hakan Erdoğan, 1989 doğumlu. Usta
birliğinde Şırnak Çelik Karakolunda görevini yapmaktayken
terhisine otuz gün kala 8 Nisan 2010 günü kırk beş dakika önce
telefonda ailesiyle görüşüyor. Sesi kısık konuştuğu
için annesi merak ediyor, Ne oldu oğlum? diyor. Komutanlar var. diyor.
Görüşmeden kısa süre sonra oğulları Hakan
Erdoğanın silahla vurularak yaralandığını,
helikopterle Diyarbakır Askerî Hastanesine götürüldüğünü
öğreniyorlar. Hastanede hayatını kaybediyor. Cenazesi Tokata
getirildiğinde önce şehit olduğu, sonra da kendisini
başından vurarak intihar ettiği söyleniyor. Ailesi cenazeyi
açtığında oğullarının başından
değil, göğsünden vurulduğunu görüyorlar. Bu dava devam ediyor.
Genç yaşta kaybedilen
evlatlarımızın yakınlarının yerine kendinizi
koyarak bir dakika düşünün, Allah kimseye evlat acısı
yaşatmasın.
Er Mektubu
Görülememiştir diye bir derleme yapmıştık. Bu
kitapçığı bütün milletvekillerimize ve bütün yargı
mensuplarına gönderdik, isterseniz tekrar gönderebiliriz.
Gelin, arkadaşlar, bu
önergeye destek verelim, hem Türk Silahlı Kuvvetlerimizi koruyalım
hem bu vatanın evlatlarını koruyalım, hep beraber sahip
çıkalım diyorum. Teşekkür ediyorum ve bir hukukçu olan Meclis
Başkan Vekilimize de Divana bu kitabı veriyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Öneri üzerinde Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Meral Danış
Beştaş konuşacak.
Buyurun Sayın
Danış Beştaş. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; söz konusu önergenin bugün Genel Kurula inmiş
olmasını çok önemsediğimizi ve gerçekten, Türkiye gündeminde
şüpheli asker ölümlerinin, intihar olarak takdim edilen ölümlerin mutlak
surette sadece şüpheyle kapatılmaması gerektiği konusunda,
önergenin desteklenmesi konusunda kararımızı şimdiden
açıklıyoruz. Bu önerge kabul edilmelidir. Neden kabul edilmelidir?
Çünkü rakamlar dudak uçuklatacak şekilde.
Ben avukatlık
yaptığım yıllarda da şüpheli asker ölümleri konusunda
birkaç dava takip etmiştim ve gerçekten, bu şüpheli asker ölümlerinin
adil bir yargılamayla gerçek sebeplerinin ortaya çıkmaması sonucu
aileler çok büyük ızdıraplar yaşıyorlar ve bu davaları
sonuna kadar devam ettirme çabası içindedirler. Bizim Meclis grubumuza da
asker aileleri sıklıkla başvuru yapmakta, bizlere de
başvuru yapmakta ve bu konuların üzerinde durulması,
araştırılması gerektiğini ifade etmektedirler.
Size sadece iki rakam
vereceğim. Askerlik görevini yaparken son on yılda 987 asker
ölmüş, son yirmi yılda 2 tugay asker yaşamını
yitirmiş. Bu basit bir rakam değil. Her fırsatta askerlikle,
askerlik mesleği, göreviyle ilgili burada destek sunduğunu ifade eden
herkese sesleniyorum: Gelin Meclis çatısı altında, bu ölümler
gerçekten intihar mı, cinayet mi, kasıt var mı, ihmal var
mı, olası kast var mı, hangi sebeplerle bunlar öldü ya da
öldürüldü hep birlikte araştırıp bunu açığa
çıkaralım. Bundan sonraki ölümleri de önlemek için çok önemli,
caydırıcı bir sonuç ortaya çıkabilir bu şekilde.
Asker ölümleri derken tabii
ki Sefter Taşı söylemeden geçemeyiz. Daha yeni açıklandı,
IŞİD tarafından kaçırılan ve korkunç bir şekilde
görüntüleri kamuoyuna yansıtılan bir ölüm olayı. Bunu çok iyi
hatırlıyorum, Adıyaman Milletvekilimiz önergeler verdi fakat
kendisinin üzerine yürünecek kadar bu konuya iktidar grubu tepki verdi Siz
bizim askerlerimizle ilgili nasıl böyle bir iddiayı ortaya
atarsınız? diye. Anayasa Komisyonunda ben ifade etmiştim
Sefter Taşın akıbeti nedir? Bu görüntüler gerçek midir? diye.
CHP Grubundan da açıklayanlar olmuştu fakat iktidar kesinlikle büyük
bir hınçla, öfkeyle Bu konuyu bu şekilde konuşmanıza izin
vermeyiz, biz onu bulacağız. şeklinde Gerçek değil. dediler
ama ne oldu? On ay sonra Sefter Taşın ailesine mahcup bir
şekilde, gizli bir şekilde Evet, çocuğunuzu IŞİD
öldürdü. dediler. İşte bunların önüne geçmek için biz bu
araştırma önergesine olumlu oy vereceğiz.
Teşekkür ediyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Yusuf Beyazıt
konuşacaktır.
Buyurun Sayın
Beyazıt. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
YUSUF BEYAZIT (Tokat) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Bu nedenle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
Türk Silahlı Kuvvetlerinde intihar oranı -demin bir vekilimizin de
söylediği gibi- son yıllarda alınan tedbirlerle binde 15e kadar
düşürülmüştür. Türk Silahlı Kuvvetleri, tüm bu gayretleri ve
sağlanan, intihar oranındaki azalmayı asla yeterli
görmemektedir, bu konuda da çalışmalarını sürdürmektedir.
Sayın milletvekilleri,
TSK, insan hayatına büyük önem vermekte, yaşam hakkını en
temel hak olarak her türlü faaliyetin önünde tutmaktadır. Özellikle,
Mehmetçiklerin sağlıklı bir şekilde askerlik hizmetlerini
tamamlamaları için tüm imkânlarını seferber etmektedir. Bu
kapsamda, özellikle Mehmetçiklerin kışlaya adım atmalarından
itibaren gerek fizikî sağlıklarıyla ilgili gerekse psikolojik
durumlarıyla ilgili sıkı bir tarama yapmaktadır. Yine, bu
alanda Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde rehberlik ve danışma
merkezi, psikolojik olarak personelin sorunlarını belirlemek, yardımcı
olmak ve koruyucu ruh sağlığı hizmetleri maksadıyla
1997 yılından beri faaliyet göstermektedir. Ayrıca, tüm
Mehmetçiklerin istedikleri anda ulaşabilecekleri ve sorunlarını
paylaşabilecekleri Alo Mehmetçik hattıyla, kışlalarda
bulunan telefonlarla psikolojik destek sağlanmaktadır. Bunun
yanı sıra, personelin silah arkadaşlığının
bir parçası olarak can dostu uygulamasına geçilmiş, sürekli
olarak ve özellikle de ani kriz durumlarında psikolojik destek
sağlanmaktadır. Ölümle sonuçlanan her olayda mutlaka adli makamlar el
koymakta ve konuya soruşturma yapılmaktadır. Ölümle sonuçlanan
her olayın, olduğu birlik tarafından değil en az kolordu
seviyesinde konu tahkik edilmektedir.
Değerli milletvekilleri,
diğer taraftan 2015 yılında yapılan değişiklikle
asker kişilerin görev esnasında veya görev yerlerinde ölümü hâlinde,
soruşturma ve kovuşturma süresi de dâhil olmak üzere avukat
tutmaları imkânı getirilmiş, avukatları yoksa barodan
avukat verme imkânı sağlanmıştır.
Sayın milletvekilleri,
özellikle, son zamanlarda ateş çemberi içerisinde olan ülkemizde bir
taraftan terör örgütleriyle, DEAŞıyla, DHKP-Csiyle, PKKsıyla,
PYDsiyle, YPGsiyle uğraşırken bu dönemde özellikle bu alanda
verilen önergenin zamanlamasını doğru
bulmadığımızı ifade ediyor ve bu konuda, başta
şehitlerimiz olmak üzere, askerde hayatını kaybeden -her ne
sebeple olursa olsun- tüm yavrularımıza Allah'tan rahmet diliyorum,
yakınlarına da sabrıcemil niyaz ediyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Öneri kabul edilmemiştir.
Birleşime on dakika
veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.01
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.23
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU
(Osmaniye), Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
Gündemin Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan
İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı (1/850) ve
Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 491) (x)
BAŞKAN Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Dünkü birleşimde İç
Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 491 sıra
sayılı Kanun Tasarısının ikinci bölümünde yer alan
30uncu madde kabul edilmişti. Şimdi 31inci madde üzerinde önerge
işleminden devam edeceğiz.
31inci madde üzerinde ikisi
aynı mahiyette olmak üzere üç adet önerge vardır, okutup işleme
alıyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 491
sıra sayılı Kanun Tasarısının 31inci maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ahmet Yıldırım Mahmut Toğrul Saadet Becerekli
Muş Gaziantep Batman
Meral Danış Beştaş İbrahim Ayhan Ayşe Acar
Başaran
Adana Şanlıurfa Batman
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT
GÜL (Gaziantep) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz isteyen Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran.
Buyurun Sayın Acar
Başaran. (HDP sıralarından alkışlar)
AYŞE ACAR
BAŞARAN (Batman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugün gün içerisinde bayağı yargının içerisinde olduğu
durum konuşuldu. Ben de biraz bu konuyla ilgili konuşmak istiyorum
çünkü bildiğimiz gibi ve gördüğümüz gibi şu anda Türkiyede
yargı çift şekilde uygulanıyor yani paralel iki yargı
sistemi var Türkiyede, paralel bir uygulamayla biz devam ediyoruz. Bunu niçin
söylüyorum? Dün, Umut Kitabevine yapılan bombalama
saldırısında bir beraat çıktı, beraat kararı
verildi. Peki, neydi Umut Kitapevi saldırısı, bombalama
meselesi? 9 Kasım 2005te Şemdinlide, Seferi Yılmaza ait
kitapçı bombalanmış, 1 kişi hayatını
kaybetmişti. Bombayı attığı öne sürülen 1 kişinin
sığındığı otomobil halk tarafından
durdurulmuş ve içindeki 3 kişi yakalanarak polise teslim
edilmişti. Tabii, otomobil içinden çıkan 3 kişinin üzerinde
askerî kimlikler, silahlar, krokiler bulunmuş ve bu kişilerle ilgili
yargılamaya başlanmıştı. Öncelikle bu kişiler
otuz dokuz yıl ceza almışlardı. Daha sonra, Yargıtay
tarafından bozulmak istendi, mahkeme direndi, dosya bir süre gidip geldi
ama en nihayetinde askerî mahkemeler kapatılıp sivil mahkemelere
devredildi ve sivil mahkemelerde tekrar ceza aldılar. Ancak, en son,
Yargıtaya geldiğinde bozma, tabii ki her defasında olduğu
gibi. Tabii ki buna şaşırmıyoruz çünkü Türkiyede bu
bombalama olaylarının çoğunda çıkan tahliyelere, beraatlara
artık şaşırmamayı öğrendik çünkü en son, 5
Haziranda bizim mitingimize, HDPnin mitingine yapılan saldırıya
açılan davada yine bir IŞİD zanlısı mahkeme
tarafından tahliye edildi. Buna şaşırmıyoruz,
şaşırtıcı olan mahkemenin yani Yargıtayın
bozma gerekçesiydi. Bakın, ne diyor bozma gerekçesinde
15 Temmuz 2016 tarihindeki
darbe girişimi sonrasında karar veren Van 3. Ağır Ceza
Mahkemesi Başkanı ve üyesi bozmadan sonra aynı doğrultuda
karar veren Başkan, üyeler, kararı onayan Yargıtay üyesi,
bunların hepsi FETÖ üyesi oldukları gerekçesiyle yeniden
yargılama yolu açıldı. Buraya kadar çok güzel, bizim sürekli
söylediğimiz şey, yeniden yargılama yapılması
gerekiyor, bunlar FETÖcü, evet. Çünkü, biliyorsunuz ki özellikle 15 Temmuz
darbe girişiminden sonra adliyelerin kapısı kilitlendi,
savcı ve hâkimlere operasyon yapıldı. Yani neredeyse
yargının içerisine yüzde 80 cemaat mensupları
yerleştirilmişti, polisler de, kolluk kuvvetleri de bu... Doğru,
biz de aynı şeyi söylüyoruz. Tamam, peki, bu uygulama sadece
bombacılara mı uygulanıyor? Bakın, KCK ana
davasını yürüten mahkeme başkanı cemaatle ilişkisi
olduğu için bugün cezaevinde. Yine, ana davanın yavru
davalarının birçoğunda, Şırnak, Batman, Van
davalarında ceza çıktı ama bu dosyaları inceleyen, bu dosyaları
hazırlayan, bu dosyalara delil üretip dosyaları sunan hâkim,
savcı, polis, kolluk, hepsi cemaatçi çıktı ama bu dosyalarda bu
şekilde bir bozma gelmedi. Yargıtay kendine göre, kendi
düşüncesine göre bozma veriyor ya da vermiyor ya da bize gelince FETÖcü
değiller ama yargıya yakın kişilere gelince her nedense
bunlar cemaatçi olup yanlı karar verdikleri söyleniyor.
Bakın,
eş genel başkanımız hakkında yüzlerce dava var.
Bunların 29unu hazırlayan, fezlekeleri hazırlayan yani burada
az önce de söylenen Şu suç vardı, bu suç vardı. dediğiniz
o fezlekelerin 29unu sizin FETÖ dediğiniz, daha önce iş
birliği içerisinde olduğunuz yargı mensupları,
savcılar hazırlamış. Peki, bu dosyalarda niye yeniden
yargılamaya gidilmiyor? Peki, bu dosyalarda niye direkt beraat verilmiyor?
Sormak gerekiyor iktidara.
Yine,
görevdeyken Sayın Ferhat Encuya saldırırken, hakaretler ederken
sırtını sıvazladığınız, yere göğe
sığdıramadığınız bir Beytüşşebap
Kaymakamı vardı Kadir Güntepe, cemaatten şu anda cezaevinde ama
Sayın Ferhat Encu, onun hakkında ona hakaret ettiği
iddiasıyla şu anda yargılanmakta. Bunun gibi size daha onlarca
örnek verebilirim. Şu anda muhalefetin yargılandığı
bütün dosyaları hazırlayan polisler de, hazırlayan savcılar
da, onları yürüten hâkimler de iş birliği içerisinde
olduğunuz o cemaat mensupları. Onun için, eğer
yargının tarafsız ve bağımsız olduğuna bizi
inandırmak istiyorsanız buyurun gelin bu dosyalarla ilgili de yeniden
yargılama kararı verilsin. Bu dosyalarda hazırlanan fezlekeler
tekrar bir incelensin, bakalım ne kadar adil hazırlanmış,
bakalım ne kadar hukuka uygun hazırlanmış? Bunu da bir defa
daha iktidar mensuplarından sormak istiyoruz diyorum.
Teşekkür
ederim. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Aynı mahiyetteki
önergeleri okutuyorum şimdi:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 491
sıra sayılı İş Mahkemeleri Kanunu
Tasarısının 31inci maddesinde geçen başvurulması
halinde ibaresinin başvurulması durumunda şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail Faruk Aksu Ruhi Ersoy Kamil
Aydın
İstanbul Osmaniye Erzurum
Baki Şimşek Ahmet Selim Yurdakul Mevlüt Karakaya
Mersin Antalya Adana
Aynı mahiyetteki
diğer önergenin imza sahipleri:
Necati Yılmaz Mehmet Gökdağ Kemal
Zeybek
Ankara Gaziantep Samsun
Gülay Yedekci Kazım Arslan Ömer
Süha Aldan
İstanbul Denizli Muğla
Zeynel Emre Namık Havutça Cemal
Okan Yüksel
İstanbul Balıkesir Eskişehir
Mahmut Tanal Bülent Öz Serdal
Kuyucuoğlu
İstanbul Çanakkale Mersin
BAŞKAN Komisyon
aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) Katılmıyor efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT
GÜL (Gaziantep) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Aynı
mahiyetteki ilk önerge üzerinde söz isteyen Adana Milletvekili Mevlüt Karakaya.
Buyurun Sayın Karakaya.
(MHP sıralarından alkışlar)
MEVLÜT KARAKAYA (Adana)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisi Grubunun İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısının
31inci maddesi üzerindeki önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
tasarının 8inci maddesinde yapılan değişikliğin
bir gereği aslında 31inci maddede yapılacak olan
değişiklik. Bu değişiklikle, 6356 sayılı Sendika
ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 24üncü maddesinin (2)nci
fıkrasının ikinci cümlesi değiştiriliyor.
Malumunuz olduğu üzere,
24üncü madde, iş yeri sendika temsilcilerinin iş güvencesiyle
alakalı. Biliyorsunuz, mevcut hâlde ilk mahkeme kararı Yargıtaya
götürülebiliyor, temyiz yoluna gidilebiliyor. Bu değişiklikle birlikte,
ilk mahkemenin kararı yani iş sözleşmesinin tesisi söz konusu
olduğunda ilk mahkemenin kararı istinaf yoluyla bölge adliye
mahkemesine götürülecek ve buradan verilecek karar da kesin karar olacak.
Değerli
milletvekilleri, 8inci ve 31inci maddeyi birlikte dikkate alacak olursak
işe iade konusunda disiplin cezalarında ve iş yeri
temsilcilerinin iş güvenliğiyle ilgili konularda ilk mahkeme
kararlarının Yargıtaya taşınması temyiz yolu
kapatılmış olacak, istinaf yoluyla bölge adliye mahkemesi kesin
kararı verecek.
Değerli milletvekilleri,
biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bunu uygun
bulmadığımızı komisyonlarda ifade ettik, bir kez de
buradan ben ifade etmek istiyorum.
Bildiğiniz gibi, hukuk
devletinde yargıda teknik esastır. Aslında bu, üniter
yapıyla da doğrudan alakalı bir husustur. Yargıtay,
Danıştay hatta birçok durumda Sayıştay -verdiği
kararlarda, daha doğrusu işlevlerine
baktığımızda- önlerine gelen dosyaları sadece kesin
karara bağlayan merciler değil, aynı zamanda içtihat
oluşturan merciler olarak karşımıza çıkıyor.
Dolayısıyla burada Yargıtayın bu işlevini
işlevsiz hâle getirerek, önünü tıkayarak doğru bir sonuca
varmamız mümkün olmayacak. Yani içtihat birliğinde bir bozulma söz
konusu olacak. Yine birçoğunuz biliyorsunuz, Yargıtayda daha önce bu
konularla ilgili oluşturulan daireler arasındaki
anlaşmazlıklar da ciddi bir şekilde içtihat konusunda sorunlar
oluşturmuştu.
Şimdi,
Yargıtayın içindeki dairelerde bunlar sağlanamaz, sorunlar
ortaya çıkarken tamamen birbirinden koordinasyonsuz olarak bölge adliye mahkemelerinde
görülen davalardaki farklı kararların neden olacağı
sonuçları da bugünden iyi analiz etmek lazım.
Değerli milletvekilleri,
tabii, biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak öncelikle bu konularda önleyici
tedbirlerin alınması gerektiğinin önemini her seferinde
belirtiyoruz ve altını çiziyoruz. Biz genellikle burada
milletvekilleri olarak önümüze gelen konulara baktığımızda
ağırlıklı olarak sonuçların telafisi üzerinde
çalışmalar yapıyoruz. Oysa, bu sonuçlara götürecek o süreçlerin
analizi ve bu süreçlerdeki düzeltilmesi gereken konular, maalesef buralara
gelmiyor. Bunları yapmadığımız sürece, biz,
yargıya da başka konulara da yükler üretmeye devam ederiz.
Gerekçe olarak Yargıtay
yükünün azaltılmasının gösteriliyor olması, bu gerekçeyi
yerine getirecek, buna katkı sağlayacak bir durum anlamına
gelmiyor.
Bu yükleri ortadan
kaldıracak çalışmaları, düzenlemeleri hep birlikte
destekleyelim diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Aynı mahiyetteki
diğer önerge üzerinde söz isteyen, Mersin Milletvekili Serdal
Kuyucuoğlu...
Buyurun Sayın
Kuyucuoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
SERDAL KUYUCUOĞLU
(Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş
Mahkemeleri Kanunu Tasarısının 31inci maddesi üzerinde söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Tasarının birçok
maddesi çalışanlar aleyhine düzenlemeleri içermektedir, yani
işçiyi korumaktan daha çok, işvereni ve sermayeyi koruma amacı
gütmektedir. Gerekçesi ise iş mahkemelerinin yükünün azaltılmasıdır.
Birçok
arkadaşımız tarafından dile getirilen kayıt
dışı çalışma, taşeronlaşma, güvencesiz
çalışma gibi birçok konuda atılabilecek adımlarla birçok
sorunun oluşması da engellenecektir.
Ara buluculuk şu anda
sadece Malezya ve Arjantinde vardır. Yurttaş, bedelsiz olarak,
ücretsiz İŞKURdan hakkını arayabilirken, bu yasayla önce
ara bulucuya gidecek ve ücret ödeyecek, zaten işverenle sorunu olan ve
sıkıntı çeken, aynı zamanda zar zor geçinen çalışanlar
bir de ekstra para ödeyecekler; bu, kabul edilebilir bir uygulama
değildir. Ara buluculuk olsa dahi, öncelikle kurum incelemesinin devam
etmesi çalışanlar açısından daha doğru olacaktır.
İhtilaflı durumlarda İŞKURa yapılan başvuruların
çözümünde uygulamada yüzde 75-80 başarı vardır.
İŞKURun bu konudaki inceleme yetkisi neden alınıyor? Bu
sorunun cevabını bekliyoruz. İŞKURun bu yetkisi devam
ettiği takdirde iş mahkemelerinin yükü de azalacaktır.
Ayrıca getirilen bu
tasarının KİTlerde çalışan 3.500e yakın
personelin özlük hakları ve iş güvencelerini yok etmeyi, zorla
emekliye sevk etme gibi birçok hak gasbını amaçladığı
da ortadadır. Tasarının birçok maddesinde olduğu gibi bu
maddesini de çalışanlarımızın aleyhine olduğu için
desteklemeyeceğimizi belirtmek isterim.
Değerli milletvekilleri,
muhalefetin sesi biraz daha kısılmış bir şekilde yeni
döneme başladık. Yeni dönemle birlikte, ülkemizin içinde
bulunduğu duruma özetle bakmak gerekirse her yeni uygulama Türkiyeyi daha
derin çıkmaza ve sıkıntıya sokuyor. Ülkenin tahrip
edilmedik kurumu kalmadı. Dış politika iflas etti, Orta
Doğu politikası iflas etti. Amerika Birleşik Devletleri ve
Avrupa Birliğiyle ilişkiler krizde, tarihinin en kötü dönemini
yaşıyor. Dış politikadaki hatalar ve bozulan ilişkiler
ekonomiyi ve yurttaşları derinden etkiliyor. Başta tarım
politikaları olmak üzere sanayici, ihracatçı, lojistikçi, inşaat
sektörü, tüm sektörler kan ağlıyor ama seslerini
çıkaramıyorlar. Neden? Çünkü üzerlerinde balyoz gibi OHAL var.
Değerli arkadaşlar,
basın susmuş, susturulmuş, yazarlar susturulmuş, akademisyenler
susturulmuş, susmayanlar içeri atılmış. Bütçe yamalı
bohçaya dönmüş, yeni vergilerle durum kurtarılmaya
çalışılıyor. Yeni vergiler geliyor ama AKP Genel
Başkanı bunlardan haberi yokmuş gibi davranıyor.
İktidar on beş yılda ülkeyi batırmış; hukuk,
yargı sistemi, eğitim sistemi çökmüş. Muhalefetin on beş
yıldır ikazlarına aldırış etmeyen iktidar
battıkça baskıyı artırıyor. AKP kendi
evlatlarını yiyerek aklanmaya çalışıyor. Seçimle
göreve gelenler bir bir görevden uzaklaştırılıyor.
Cumhurbaşkanı belediye başkanlarının istifaları
için Partiden ihraç, görevi ihmal, görevi kötüye kullanmaktan almak
istemiyoruz. diyor. Eğer bu kusurlar varsa bu kişiler için yasal
işlem başlatılması gerekmiyor mu? İstifa ettirdikleri
belediye başkanları yerine belediye meclislerinde seçim
yaptırarak yeni başkan seçtirirken, başkanları görevden
alınan onlarca belediyeyi kayyumlarla aylardır yönetiyorlar.
Aslında AKP 17-25 Aralık gibi, yerel yönetimlerdeki
yolsuzlukların da üzerine sünger çekmek istiyor.
AKP Hükûmetinin dış
politikada yaptığı hata ve kavgaların faturasını
vatandaş ödüyor, iş adamı ödüyor. Bu iktidardan kurtulmadan
bunların ve ülkemizin düzelme şansı da görünmüyor.
Bu duygularla hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki
önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler kabul edilmemiştir.
31inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
32nci madde üzerinde ikisi
aynı mahiyette olmak üzere üç adet önerge vardır, okutup işleme
alıyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 491
sıra sayılı Kanun Tasarısının 32nci maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ahmet Yıldırım Mahmut Toğrul Meral Danış
Beştaş
Muş Gaziantep Adana
Saadet Becerekli Mehmet Ali Aslan İbrahim Ayhan
Batman Batman Şanlıurfa
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT
GÜL (Gaziantep) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz isteyen Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan.
Buyurun Sayın Aslan.
(HDP sıralarından alkışlar)
MEHMET ALİ ASLAN
(Batman) Sayın Başkan ve sayın Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Dün 11 Ekim Dünya Kız
Çocukları Günüydü. Tabii, aslında sürekli güncel bir konudur. Her
günün kızlarımızın günü olması gerekiyor. Geçen gün
Midyat-Ömerli arasında tevafuken bir yolcuyu yoldan aldım ve ne kadar
maaş aldığını sordum. Asgari ücret alıyorum.
dedi. İlk önce kendimi tanıtmadım. Kaç çocuğun var dedim.
3 çocuğum var, biri kız ama ben o kız çocuğunu okuldan
almak zorunda kaldım. dedi. Sayın Millî Eğitim
Bakanımızın da dikkatini çekecektir mutlaka. Neden dedim. Ya,
ben 1.400 lira maaş alıyorum. 3 çocuğumun her birinin servis
parası 180, 180, 180den 540 lira. Artı, 180 lira da çay ve simit
parası veriyorum ayda, etti 720 lira. Cebimde kalan 680 lira. Ben bununla
ev kirası mı vereyim, elektrik parası mı vereyim, su
parası mı, mutfak parası mı? dedi. Ayrıca Kız
çocuğunu aldıktan sonra resmî görevliler gelip hakkımda resmî
işlem başlatmaya kalkıştı. Ben de Servis
parasını verin, çay, simit parasını verin, ben göndereyim.
dedim. dedi. E, şimdi hâl böyleyken ve bu gerçeklik bütün Türkiyede
yayılmışken, bizim burada işçi yasasıyla ilgili,
tasarısıyla ilgili, kanunlarıyla ilgili bu gerçeklikten uzak
kanunlar geçirmeye çalışmamız hiç insaflı, hiç hukuki değildir.
Bir başka konu
Yine
kız çocukları dedik. Bakın arkadaşlar, bu fotoğraf
Mardin-Midyat çevre yoluna ait. 5 kız çocuğu, üst geçit
olmadığı için, trafik lambası olmadığı için
karşıdan karşıya can havliyle geçmeye çalışıyor.
Birbirlerinin elini tutup, böyle, arabaların çarpmaması için
karşıya geçmeye çalışıyorlar. Bu
fotoğrafları bizzat ben yukarıdan, apartman dairesinden,
oturduğum daireden kendim çektim.
Yine,
gördüğünüz gibi dört yolda üst geçit yok, trafik işaretleri yok,
insanlar, çocuklar okula gidebilmek için âdeta can çekişiyorlar, âdeta
ölümden kaçıyorlar, birbirlerinin elini tutup koşmaya
çalışıyorlar. Yine bu fotoğrafta bir
ayrıntıyı paylaşayım. Bir kadın
kucağında bebeğiyle -arkasındaki çocuk
çıkmamış- bir elinde de arkasındaki çocukla
karşıya geçmeye çalışıyor.
Dün
İzmirde maalesef 4 işçimizi, emekçimizi kaybettik; Allah rahmet
etsin. İyi güzel de biz neden tedbir almıyoruz?
Bakın
-inşallah, öyle bir kaza bela yaşanmaz- şu anda gösterdiğim
fotoğrafların karşısında bir ilkokul var, bir de lise
var ve ben yıllar önce Dernek Başkanıyken de Mardin
Valiliğine, Midyat Kaymakamlığına dilekçeler verdim,
bununla ilgili herhangi bir önlem alınmış değil. Yine,
herhâlde Sayın Bakanımıza belki de iletilmemiştir henüz,
ayın 19unda, okulun açıldığının ilk haftası
ben soru önergesi verdim. Bir an önce üst geçit yapılması konusunda
yine Mardin Valiliğine, Midyat Kaymakamlığına,
Karayolları Genel Müdürlüğüne ve Mardin Millî Eğitim İl
Müdürlüğüne yine dilekçeler verdim. Yani, Allah göstermesin, orada araçlar
çocuklarımıza çarptığı zaman, birkaç çocuğumuz
hayatını kaybettiği zaman çıkıp burada üzüntülerimizi
ve taziye mesajlarımızı bildirip işin içinden kurtulacak
mıyız? Biz bunun önlemini almak zorundayız. Çocuklarımızın
hayatı o kadar ucuz değildir, çocuklarımız değerlidir.
Bizim bir an önce bu üst geçidi yapmamız lazım. Ben üst geçit
yapılana kadar en azından trafik lambalarının,
işaretlerinin konması gerektiğini ya da okul giriş
çıkış saatlerinde trafik polislerinin görevlendirilmesi
gerektiğini de dilekçelerimde dile getirmeme rağmen ve ben
yukarıdan izlememe rağmen bugüne kadar ne bir trafik polisi
görevlendirilmiştir ne de herhangi bir üst geçit çalışması
ya da trafik işaretleri, lambaları çalışması
görememekteyiz. Ben şimdi Sayın Bakanımıza da adresi
vereceğim, eminim ilgilenecektir.
Teşekkür
ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Aynı
mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 491 sıra sayılı İş Mahkemeleri Kanunu
Tasarısının 32nci maddesinde geçen başvurulması
hâlinde ibaresinin başvurulması durumunda şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail
Faruk Aksu Kamil
Aydın Baki
Şimşek
İstanbul
Erzurum
Mersin
Ruhi
Ersoy Ahmet Selim
Yurdakul Deniz
Depboylu
Osmaniye Antalya Aydın
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Ömer Suha Aldan Necati Yılmaz Mehmet
Gökdağ
Muğla Ankara Gaziantep
Zeynel Emre Namık Havutça Cemal Okan Yüksel
İstanbul Balıkesir Eskişehir
Kemal Zeybek Gülay Yedekci Kazım
Arslan
Samsun İstanbul Denizli
Mahmut Tanal Bülent Öz Elif
Doğan Türkmen
İstanbul Çanakkale Adana
BAŞKAN Komisyon
aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT
GÜL (Gaziantep) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Aynı
mahiyetteki ilk önerge üzerinde söz isteyen Aydın Milletvekili Deniz
Depboylu.
Buyurun Sayın Depboylu.
(MHP sıralarından alkışlar)
DENİZ DEPBOYLU
(Aydın) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısının 32nci maddesinde
vermiş olduğumuz önergemiz üzerine grubumuz adına söz
almış bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi ve yüce Türk milletini
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
görüştüğümüz kanun tasarısı işverenlerle işçiler
arasındaki anlaşmazlıklara bakacak mahkemelerin düzenlenmesiyle
ilgili, ara buluculukla ilgili. Ancak ben bir konuya değinmek istiyorum ki
özellikle zorda olan bir sektörde, turizmde maalesef bırakın ara
buluculuk yaşanacak arada geçen sorunları, yaşadıkları
ortak sorunlar nedeniyle turizm sektörü öyle bir zorluğa girmiştir ki
maalesef sorun yaşayacak sektör kalmayacak gibi görünmektedir.
Ben özellikle kendi ilimden
bahsetmek istiyorum. Aydının turizm merkezleri olan Didim ve
Kuşadası ilçelerimizdeki yerel esnaf, iptal edilen uçuşlar,
yolcu gemileri, rezervasyonlar ve kapatılan, hatta bu sezonda hiç
açılamayan oteller sebebiyle iki sezondur çok zor günler geçirmektedir. Bu
durum tabii ki bu otel işletmecilerini, aynı zamanda
çalışan işçileri etkilemekle birlikte, yerel halkı, orada
turizmden gelirini sağlayan, çocuklarını okutan, evinin geçimini
sağlayan yerel esnafı da oldukça olumsuz etkilemektedir.
Her ne kadar bu yaz ülkemize
gelen turist sayısında, baktığımızda
artışlar da gözleniyor olmakla birlikte, hiçbir şekilde turizm
gelirlerinin artışında fayda sağlamamıştır.
Avrupa Birliği üyesi ülkeler kendi vatandaşlarını özellikle
Avrupa Birliği üyesi olan ülkelere turizm için yönlendirmektedirler. Bu
tabii ki ülkemize karşı kasıtlı olarak yürütülen bir
propagandadır.
Ben size biraz bilgi vermek
istiyorum, ülkemize gelen turistlerin yıldan yıla nasıl
etkilendiğiyle ilgili; limanlara gelen gemilerden bahsetmek istiyorum,
herhâlde tablo biraz daha net ortaya çıkar. 2011 yılında
ülkemize gelen kruvaziyer tipi yolcu gemisi sayısı 1.121, sadece
Kuşadasına gelen 423 yani Türkiye'nin turizm gelirinde gemi
girişlerinin yarısı Kuşadasından yapılmakta.
2015 yılında artış göstermiş, çok güzel; Türkiye
toplamında 1.296, Kuşadasında 446. Ancak arka arkaya
yaşanan krizler sebebiyle, önce Rusyayla
yaşadığımız bir gerginlik, arkasından ülkemizde
hain FETÖ örgüt yapısının ortaya çıkardığı
sorunlar, yaşadığımız darbe girişimiyle birlikte
kaynaklanan sorunlar ve arkasından, takip eden dış
işlerinde yaşadığımız sorunlarla birlikte 2016
yılında bu yolcu gemilerinin sayısı 1.296dan 538e
düşmüş Türkiye genelinde, Kuşadasındaki sayı 247.
Peki, 2017 Ağustos sonu itibarıyla ne kadar? Türkiye genelinde 220,
Kuşadasında 90. Yani turizm gittikçe zora giriyor ve bununla
birlikte turizm sektöründe çalışan tüm işçi, işveren,
herkes zora giriyor.
Düşen rakamların
otel gelirlerine yansımasına baktığımızda yüzde
41 gelir düşüşü olduğunu görüyoruz. Sektörde 1 milyon
civarında kişi çalışıyor ve en az
yarısının işi tehlikede. Çalışanların
tazminatı verilemiyor, verilemediği için işçi
çıkarmaları şu anda düşük görünüyor, tazminatını
ödeyemedikleri için çıkarılamayan işçilerin ücretleri
ödenemiyor. Ve maalesef, işverenler ne aldıkları kredileri
ödeyebiliyorlar ne kiralarını ne de diğer giderlerini
ödeyebiliyorlar. Peki, sadece sorun burada mı? Hayır. Sadece turizm
sektöründe direkt çalışanlarla ilgili değil bu sorun, turizm
sektörüne verilen gıdanın, yapılan marangozluk hizmetlerinin
veya çok daha farklı konularda, turizme destek sağlayan sektörlerin
de işleri gittikçe kötüye gidiyor. Sadece Kuşadası mı
etkileniyor? Kuşadası Limanından giriş yapan turistler
Pamukkale, Afrodisias, Efes tarafındaki ören yerlerini ziyaret ederlerken,
bu sene, oradaki, turizmden geçinenler de zora girmiş durumda.
Aslında konuşulacak
çok şey var bununla ilgili; inşallah, önümüzdeki haftalarda tekrar
konuşma fırsatı bulurum.
Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Aynı mahiyetteki
diğer önerge üzerinde söz isteyen, Adana Milletvekili Elif Doğan
Türkmen.
Buyurun Sayın Türkmen
(CHP sıralarından alkışlar)
ELİF DOĞAN TÜRKMEN
(Adana) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısının 32nci maddesi
üzerinde partim Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış
bulunuyorum.
Sendikaların yetki
almaları ve bu konudaki yasal süreleri düzenleyen bir madde. Sendikalar
demişken, 2002 yılı kamu çalışanlarının
sendikalarda temsil oranlarından bahsetmek istiyorum. KESK yüzde 43,
KAMU-SEN yüzde 50,6, MEMUR-SEN yüzde 6,5. 2017ye geldiğimizde KESK yüzde
9,9, KAMU-SEN yüzde 23,5, MEMUR-SEN yüzde 59,2. Bir oran daha vereceğim.
MEMUR-SENin 2002den 2017ye üye kaydındaki değişim oranı
yüzde 2.273. Bu oranları gördüğümüzde Adalet ve Kalkınma
Partisinin, iktidarının sendikaları nasıl arka bahçesi
olarak gördüğü ve arka bahçesi olarak görmüş olduğu bir
sendikaya nasıl destek vererek yüzde 2.273lük üye artışı
sağladığı gözler önündedir. Bunu yapabilmek adına,
örneğin, eğitim sektöründe EĞİTİM-SENli
öğretmenlerin sendikalarını bırakarak MEMUR-SENe geçmeleri
karşılığı birçoğuna yöneticilikler teklif
ettiği kamuoyunun bilgisi dâhilindedir.
Bu nedenle, yasada yer alan
on beş günlük uygulama olumlu bir gelişme olmasına rağmen,
ülkemizde ne yazık ki işçilik haklarının yerlerde
süründüğü, bugün ve dün, daha önceki gün üzerinde görüştüğümüz
bu yasa tasarısıyla işçileri patronlara bir kez daha mecbur eden
bir anlayışla yasalardaki bu on beş günlük olumlu olan
düzenlemeler dahi kâğıt üzerinde kalmaya mahkûmdur. Bir hukukçu
olarak biliyorum ki Yargıtayda işe iade davalarında, verilen
kısa sürelere rağmen, yıllarca Yargıtaydan gelmeyen
işe iade davaları, altı aylık sürelerle mahkemelerde
duruşma günü verilen iş hukuku dosyaları
Şunu söylemeyin:
İşte, bu nedenle ara buluculuğu getiriyoruz. demeyin. Ara
buluculuk da yine, işçiyi bir kez daha patrona mahkûm eden ve işçinin
yasal haklarını, anasının ak sütü gibi helal olan haklarını
elde etmesini engelleyecek bir düzenlemedir. Bunu biz de biliyoruz, emekçiler
de biliyor.
Hazır emekçiler
demişken bir konuyu daha söylemek istiyorum. KHKlarla ihraç edilenler
için komisyon kurdunuz. Bu komisyonlar KHKlarla ihraç edilenlerin işe iadesine
karar verdiğinde, peki, örneğin, bir buçuk yıldan bu yana ihraç
edilen bir kamu çalışanının o süreç içerisindeki ekonomik
hak kaybı ne olacak? Ekonomik hak kaybını ne yazık ki
alması mümkün değil. İşte, çalışan için, emekçi
için Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının layık
gördüğü sonuç bu; paralel yürüdüğü FETÖnün Türkiyede
yarattığı ortamdan sonra, bunu fırsat bilerek, kendisine
muhalif gördüklerini önce KHKlarla ihraç etmek, sonra lütfedip işe iade
etseler bile onların ekonomik haklarını ödememek. Bu nedenle
diyoruz ki: Adalet bu ülkede şart. Bu nedenle diyoruz ki: Adında Adalet
olan ve adaleti sağlamayan Adalet ve Kalkınma Partisinin
iktidarının artık bu ülkede bitmesi şart.
Bunları belirtirken bir
şey daha söyleyeceğim. 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü...
Dört, dört, dört sistemiyle eğitimden aldığınız, eve
hapsettiğiniz, iş yaşamından
kopardığınız ve 18 yaşından küçük çocuk gelinleri
hortlattığınız bir Türkiyede kız çocukları günü
kutlamak değil, farkındalığı artırma günüdür
diyorum, teşekkürlerimle saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önergeler kabul edilmemiştir.
32nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
33üncü madde üzerinde üç
adet önerge vardır, aykırılık sırasına göre
okutup işleme alıyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 491
sıra sayılı Kanun Tasarısının 33üncü maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ahmet Yıldırım Mahmut
Toğrul Meral
Danış Beştaş
Muş Gaziantep Adana
Saadet Becerekli İbrahim Ayhan Nihat
Akdoğan
Batman Şanlıurfa Hakkâri
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT
GÜL (Gaziantep) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Hakkâri
Milletvekili Nihat Akdoğan.
Buyurun Sayın Akdoğan. (HDP
sıralarından alkışlar)
NİHAT AKDOĞAN (Hakkâri) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri ve içeride rehin tutulan sayın
eş genel başkanlarım, değerli arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dünden beri aslında özellikle Türkiyenin
gündemini etkileyen, Şemdinli davası diye Türkiyenin önüne büyük bir
komplo olarak gelen, sivil vatandaşların listelerinin askeriyenin
elinde tutulduğu bir dönemde, Umut kitapevine dönük bombalama olayına
iştirak eden askerlerin dün itibarıyla tahliye edilmesiyle ilgili
Seferi Yılmaz bugün içeride rehin tutulurken -bir yıla
yakındır- onu öldürmeye giden, 105 tane
vatandaşımızın sakıncalı ya da devreden
çıkartılması gereken milis olarak adlandırılan
vatandaşlara dönük ölüm listelerini hazırlayan kişilerin bugün
sokaklara salınması aslında, bugün itibarıyla AKP Hükûmetinin
ülkeyi nereye taşımak istediğinin en bariz örneklerinden bir
tanesidir. Diğer bir şekilde, buradaki duruma ilişkin tepkisini
ortaya koyan vatandaşlara dönük, orada da 1 tane sivil
vatandaşın ölümünden sorumlu olan kişilerin de bugün sokağa
salınmasını
Biz artık süreç itibarıyla,
yaşadığımız son süreçte bunları yakından
müşahede ediyoruz.
Diğer bir şey, o dönemde sivil
vatandaşların listelerini elinde, arabasının bagajında
taşıyan o askerlere ilişkin Ben tanırım, onlar iyi
çocuklardı. diyen dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı, o da sahip
çıkmıştı. Dolayısıyla bugün yargının da
onlara sahip çıkması bizi şaşırtmıyor.
Bunları yargılandığı davada otuz dokuz yıl onar
ay yirmi yedişer gün ceza almalarına rağmen bugün bu insanlar
tahliye ediliyor ama Selahattin Demirtaş ve arkadaşları bugün
cezaevinde rehine durumundadır. Yargının elinde herhangi somut
bir delil var mı? Yok. Ama burada, Şemdinli davasında
olanların hepsinin, yargının da iktidarın da elinde somut
belgeler vardı. Somut belgeler olmasına rağmen bu insanlar bugün
sokakta, insanları katledenler bizlerle birlikte sokaklarda
gezebiliyorlar.
Diğer bir şey: Bakan da buradayken
özellikle sormak istiyorum. Türkiye'nin her noktasında eğer OHAL ilan
edilmişse niye özellikle Hakkâride iki noktada, Depin arama
noktasında ve Yeniköprüde yüzlerce araç konvoyu oluşuyor,
vatandaş orada çok ciddi şekilde mağdur ediliyor? Hastalar gece
yarısı saat on ikide bizi arıyor. Arama nedeni: Eğer OHAL
Türkiye'nin her noktasında ilan edilmişse neden tek bir noktada vatandaş
iki saat, üç saat bekletiliyor? Hakkâriye giriyorsunuz, Yüksekovadan
Hakkâriye geçiyorsunuz, beş saatte ancak ulaşabiliyorsunuz. Bunu
özellikle
Eğer orasının da Edirneden bir farkı yoksa bu
uygulamaları neden bire indirmiyorsunuz ya da sayısını, saatini
niye azaltmıyorsunuz?
Diğer bir şey: Özellikle iki soru olarak
ben Bakana sormak istiyorum. Eğer bu konuda cevap verirse çok memnun
kalacağımızı belirtmek istiyorum çünkü oradaki insan
hastasını götürüyor, oradaki insan sınavına yetişmek
istiyor, oradaki insanın Vanda da işlemleri var. Bunların
hepsinde o insanın günlük yaşamından beş saatini sizler
çalıyorsunuz. Yıllardır uygulanan bu yöntemlerle elde edilen
sonuçlar nelerdir? Yol kontrol noktaları halka eziyet çektirmekten
başka ne işe yaradı? Kontrol noktaları olağanüstü
hâlden dolayı uygulanıyorsa, Türkiye'de olağanüstü hâl
olmasına rağmen neden belirli bölgelerde, sadece belirli bölgelerde
saatlerce uğraştıran uygulamalarla vatandaşlarımız
karşı karşıya bırakılıyor? Eğer
orası da bu ülkenin bir parçasıysa o uygulamalar eşit
olmalı.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 491
sıra sayılı İş Mahkemeleri Kanunu
Tasarısının 33üncü maddesinde geçen mahkemece ibaresinin
mahkeme tarafından şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
İsmail Faruk Aksu Kamil Aydın Baki
Şimşek
İstanbul Erzurum Mersin
Ruhi Ersoy Ahmet
Selim Yurdakul
Osmaniye Antalya
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT
GÜL (Gaziantep) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz isteyen Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy.
Buyurun Sayın Ersoy.
(MHP sıralarından alkışlar)
RUHİ ERSOY (Osmaniye)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizin içerisinde
bulunduğu ağır çalışma koşulları
altında mücadele veriyoruz hep beraber. Toplumun moral değerine
ihtiyacı var. Özellikle Suriyedeki gelişmelerle Iraktaki
gelişmeleri birbirinden bağımsız düşünmediğimizi
her ortamda ifade ediyoruz. Lazkiyeden, Amanoslar üzerinden Muğlaya
kadar giden terör hattının bir bölümünde, kendi milletvekili
olduğum vilayetim Osmaniye hinterlandı vardır. Bu kapsamda, çok
fazla kamuoyuna yansımasa da bölgede, Osmaniyede, Amanoslarda çok
kahramanca mücadele verip reklamını yapmayan Türk Silahlı
Kuvvetlerinin, Jandarmanın ve Emniyet Müdürlüğünün ve güvenlik
güçlerimizin gösterdiği üstün başarıdan dolayı onları
tebrik ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
değerli hazırun; bir konuyu vicdani olarak dile getirmek istiyorum,
Sayın Millî Eğitim Bakanı da burada olduğu için bunu
dillendirmek istiyorum. Anayasamızın temel umdeleri içerisinde aile
bütünlüğü esastır. Aile bütünlüğü esasına göre de kurumlar
kendisini yapılandırırlar ve bir mazeret kategorisinde eş durumu
tayinleri vardır. Ama bunun beraberinde, ihtiyaca binaen, bazı nokta
ihtiyaçlara göre de sözleşmeli öğretmen alımları
yapıldı, çocuklarımız sınavlara girdi,
başarılı oldu, sözleşmeli olarak atamaları
yapıldı. Ama eşlerin bu süreçte bir araya gelememeleriyle ilgili
ciddi problemler doğmaya başladı. Şartlara
bakıldığında, Kardeşim, sen oraya sözleşmeyle
çakılı kadro gittiğini biliyordun. İmzayı attın,
gittin. Şimdi Eş durumum var, çocuğum olmuyor, çocuğuma
bakamıyorum. diye niye tayin istiyorsun? denilebilir. Bu ifadeyle
Anayasamızın temel umdesi olan, Anayasanın ruhuna
aykırı bir uygulamayı biz fiilî durum olarak yapmış
bulunuyoruz. Bu manada Ben torun sevmek istiyorum diyen sözleşmeli
öğretmen babasının bana söylediği bir ifade var, Genel
Kurulla paylaşmak istiyorum: Siz diyorsunuz her ortamda En az 3 çocuk.
Biz torun sevmek için bir araya getirdik, 1 çocuk bile yapamadı bizim
çocuklar. Birbirinden uzaktalar. Birbirlerini göremiyorlar ki çocukları
olsun. diye işin esprisini yapıyor. Burada ciddi bir sosyal yara var
Sayın Bakanım. Bu konu ve benzeri konular elbette ki ülkemizin
ağır şartlarında gündeminize gelemeyebilir ama
çalışma gündeminizin arasına bu konuyu da alarak nasıl
çözülebileceğine dair kafa yorulması çok önem arz eder diye
düşünüyorum.
Bu kapsamda, bir de
Tarım Bakanımıza birkaç kelamım olacak bu huzurda.
Tarım Bakanımız çok yoğun çalışan bir insan, biz
onu Urfa Belediye Başkanlığından biliyoruz. O kadar
yoğun ki biz hayırlı olsun diye gideceğiz, Osmaniye Ticaret
Borsasıyla beraber randevu talep ediyoruz, bir buçuk aydır dönemedi,
yoğunluktan galiba. Biz Osmaniye yer fıstığını
destekleme alımları kapsamına dâhil etmek istiyoruz sayın
milletvekilleri. Bu, destekleme alımı kapsamına
almamızın gerekçesi de sürdürülebilir bir tarım politikasına
katkı. Millî tarım politikası ve yerli üretimin mümkün
olduğu ortamda ithalatı azaltmak için bu konudaki mücadelemizi devam
ettireceğiz. Bu konuda tüm sayın Genel Kurul mensuplarından ve
tüm milletvekillerinden de destek bekliyoruz. Osmaniye yer fıstığının
da Karadeniz fındığı gibi daha kapsamlı şekilde
değerlendirilmesinden taraftayız.
Destekleme denildiğinde
ve tarım denildiğinde akla gelen, bu, ithal meselesi, ithal hayvan
meselesi ve ithal et meselesi. Yani bu, ithalatın, ithal etin ve ithal hayvanın
en büyük sıkıntısını çeken aradaki üreticinin
mağduriyetini hesaba katalım. Ben yaptım, oldu. hesabı ve
aradaki aracı kurumlar üzerinden politikalarımızı
belirlemeyelim.
Ciddi anlamda,
yaşadığımız bu süreçte, memleketin, devletin millî
güvenliğini tehdit eden unsurlara karşı mücadele etmek için
millî seferberlik ruhuyla çalışmamız gerekiyor. Buna
inanıyoruz. Ama yerli ve millî olmak için de üreten insanın önünü
açan, her alanda üretime dayalı istihdamı destekleyen, moral
değerini yükselten uygulamalarla da millî iradeyi devletin iradesine
dönüştürebilmek için de milleti, aile bütünlüğünü, ticaretle
uğraşanı, tarımla uğraşanı, işini
gücünü toparlayarak bir şeyler yapmak isteyen insanları da moral
çöküntüsüne uğratmadan morallerini yükseltecek hamleler yapalım diyor
ve bu kapsamda iş, işveren, iş hukukunu üretilmiş ve
zenginleşmiş, refah toplumu olan bir Türkiyede
tartışmayı Milliyetçi Hareket Partisi olarak arzu ediyor, bu
vesileyle sözlerimi tamamlayarak Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum
efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Ersoy.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Millî Eğitim
Bakanımız Sayın İsmet Yılmazın söz talebi
olmuştur.
Buyurun.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Muhterem
Başkanım, sayın hatip sözleşmeli öğretmenlerin aile
bütünlüğünün sağlanmadığı yönünde bir iddiada bulundu.
100e yakın öğretmenimiz sözleşmeli olmasına rağmen,
aile bütünlüğü dolayısıyla talepte bulundular. Biz bu hafta
içerisinde 100e yakın taleplerin hepsini de yerine getirip aile
bütünlüğünü sağlayacağız. Dolayısıyla,
Sözleşmeli öğretmenlikten dolayı aile bütünlüğü
sağlanmıyor. diye bir şey yok. Bunun istisnası daha
doğuda atamayı yapmak kaydıyla
Çünkü oradaki öğretmen doluluğuna
dikkat ediyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
RUHİ ERSOY (Osmaniye)
Tebrik ediyorum, teşekkür ederiz.
BAŞKAN 33üncü madde
üzerindeki son önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısının 33üncü maddesinde
öngörülen değişikliğin aşağıdaki şekilde
düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 33 - 6356
sayılı Kanunun 41inci maddesinin altıncı
fıkrasının dördüncü ve beşinci cümleleri
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Mahkemece verilen karar
hakkında, ilgililerce ya da Bakanlıkça istinaf yoluna
başvurulması hâlinde bölge adliye mahkemesi bir ay içinde
kararını verir. Bu karara karşı temyiz yoluna
başvurulması hâlinde Yargıtay temyiz talebini bir ay içinde
kesin olarak karara bağlar.
Ömer Süha Aldan Necati
Yılmaz Mehmet
Gökdağ
Muğla Ankara Gaziantep
Zeynel Emre Namık
Havutça Cemal
Okan Yüksel
İstanbul Balıkesir Eskişehir
Kemal Zeybek Gülay
Yedekci Mahmut
Tanal
Samsun İstanbul İstanbul
Bülent Öz Kazım
Arslan Ahmet
Akın
Çanakkale Denizli Balıkesir
BAŞKAN Komisyon okunan
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT
GÜL (Gaziantep) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın.
Buyurun
Sayın Akın. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET AKIN
(Balıkesir) Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; öncelikle hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
İş
Mahkemeleri Kanunu Tasarısının 33üncü maddesi üzerine grubum
adına söz aldım. Görüşmekte olduğumuz tasarı 15 milyon
işçimizi etkileyeceği gibi KİTlerde çalışan 3.500
personelin de mağduriyetine yol açacak. Bu düzenlemeleri kabul
etmediğimizi daha önce komisyonda da söylemiştik, burada da tekrar
ifade ediyoruz. Anayasanın 128inci maddesi, kamu hizmeti görevlileriyle
ilgili hükümleri açıkça düzenlemiş durumdadır. Anayasada,
Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzel
kişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü
oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler
memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür. hükmü mevcuttur. Bu
maddeyle, KİT bünyesinde görev yapan personelin kamu görevlisi vasfını
haiz olduğu burada belirtilmiştir.
KİTlerde
çalışan bütün personelde olduğu gibi, kapsam dışı
olarak nitelenen personelin de kamu personeli olduğu, bu görevi
gereği devlet memurlarıyla aynı vasıflara ve özlük
haklarına sahip olması gerektiği yönünde Anayasa Mahkemesinin ve
diğer mahkemelerin yargı kararları mevcuttur. Aynı
kararlarda, yargı dışı personel ile görev
yaptıkları KİTler arasındaki ilişkilerin ve
işlemlerin idari işlemler olduğu, bu sebeple, kapsam
dışı personelin özlük haklarına ilişkin
ihtilafların idari yargıda çözülmesi gerektiği de ayrıca
vurgulanmıştır.
Yine, uyuşmazlık
mahkemesinin 22 Ocak 1996 tarih ve 1996/1 sayılı Kararında,
yasal düzenleme yapılmış olmasa dahi idarelerin yönetmelik
hükümleri ile personelin özlük haklarının düzenlenmesinin idari bir
işlem olduğu kabul edilmiş ve kamu iktisadi teşebbüslerinde
kapsam dışı statüde çalışan personelin
kurumlarıyla olan ilişkilerinden doğan
anlaşmazlığın çözüm yerinin idari yargı olduğuna
da oy birliğiyle karar verilmiştir. Uyuşmazlık mahkemesinin
bu kararıyla kapsam dışı personelin özlük haklarına
ilişkin ihtilafların çözüm yeri idare mahkemeleri ve
Danıştay dava daireleri olmuştur. Anayasa Mahkemesince de
KİT idaresi ile personel arasındaki ilişkinin kamu hukuku
ilişkisi olduğu ve ihtilafların çözüm yerinin idari yargı
olması gerektiği görüşü de savunulmuştur. Söylediğim
mahkeme kararlarına istinaden, kapsam dışı personelin özlük
haklarına ilişkin ihtilafların idari yargıda çözülmesi
gerektiği çok açık ve net belirtilmiştir. Görüşmekte
olduğumuz yasa taslağında, bu durumun aksine, ihtilafların
iş mahkemelerinde çözülmesi öngörülüyor. Bu durumun Anayasaya
aykırılık oluşturduğu açık, net ortadadır.
Hazırlanan kanun maddesiyle, ilgili kamu personelinin özlük hakları
ve iş güvenceleri de hukuka aykırı bir şekilde yok
ediliyor.
Değerli
arkadaşlarım, bu düzenlemedeki amaç, TPAO, BOTAŞ, Kıyı
Emniyeti Genel Müdürlüğü, TEMSAN ve bazı KİTlerde
çalışan 3.500 civarındaki mühendis ve çalışanlardan
oluşan personelin haklarının idari yargı tarafından
korunmasının engellenmesidir. Eğer bu tasarı
yasalaşırsa, bu kuruluşlarda çalışan personelin
işten çıkarılması hâlinde bu kişilerin kamu görevlisi
olma statüsü ortadan kaldırılacak, konu bireysel işçi-işveren
ilişkisi olarak görülüp özel hukuk maddelerine tabi tutulacak ve idare
mahkemeleri yerine iş mahkemesine dava açılacak. Hukuki
altyapısı eksik ve Anayasaya aykırı biçimde
hazırlanan bu kanun tasarısıyla tam 3.500 kamu personelinin
özlük haklarının bir oldubittiyle gasbedilmesi maalesef hedefleniyor.
Bu yasal düzenlemeden etkilenecek olan TPAO ve BOTAŞın Türkiye
Varlık Fonuna devredilmiş olması da bu düzenlemenin
kurumları özelleştirme amacıyla mı
yapıldığı görüşünü akla getiriyor.
Çok
değerli arkadaşlarım, ne işçiye ne personele faydası
olmayan bu yasa tasarısındaki amaç nedir? Düzenlemeyle KİTlerde
çalışan personeli özel sektör için taşeron hâle
getireceğiniz maalesef ortadadır.
Açıkça
hukuka aykırı olan bu yasa tasarısını kabul etmiyoruz.
Sizden isteğimiz, piyasa sevdanızdan vazgeçip işçinin, emekçinin
sorunlarına sevdalanmanız. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
33üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
34üncü madde
üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 491 sıra sayılı Kanun Tasarısının 34üncü
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Ahmet Yıldırım Mahmut Toğrul Meral Danış
Beştaş
Muş Gaziantep Adana
Saadet Becerekli İbrahim Ayhan Mithat Sancar
Batman Şanlıurfa Mardin
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Mardin
Milletvekili Mithat Sancar.
Buyurun Sayın Sancar. (HDP
sıralarından alkışlar)
MİTHAT SANCAR (Mardin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısının en önemli
düzenlemesi ara buluculuktur, bunu dün belirtmiştim zaten. Bir diğeri
de yargı yolunun yeniden düzenlenmesidir yani Yargıtaya götürülecek
işler ile götürülemeyecek işler konusundaki düzenlemedir. Nitekim,
şu an görüşmekte olduğumuz 34üncü madde de bu konuyla
ilgilidir.
Öncelikle, dün de söylediğim, dile
getirdiğim bazı hususları bir parça açmak isterim. Zorunlu
Arabuluculuk Kurumu, ara buluculuk kavramına da kurumuna da
aykırı bir düzenlemedir yani ara buluculuk esasen ihtiyari olursa
anlam taşır. Bir uyuşmazlığın tarafları
eğer gönüllü olarak bir ara bulucuya başvurmak isterlerse ancak bu
bir anlam ifade eder. Bunun dışında, ara buluculuğu zorunlu
hâle getirmenin çok büyük sakıncaları olduğunu belirtelim. Bu
sakıncaların özellikle eşit olmayan taraflar arasındaki
uyuşmazlıklarda daha da büyüdüğünü hatırlatalım.
Mesela, ara buluculuğun kabul edildiği alanlar uluslararası
hukukta da çeşitli ülke örneklerinde de hem ihtiyarilik esası üzerine
kurulmuştur hem de tarafların eşit olduğu varsayılan
ihtilaflarla ilgilidir. Bu ihtilaflar da özel hukuk
uyuşmazlıkları ve ticari uyuşmazlıklardır.
Buralarda tarafların eşit olduğu varsayılır ve ara
bulucuya başvurmanın sonuçta kendi serbest iradeleriyle, ihtiyarlarıyla
gerçekleşmesi de zaten ortaya ciddi bir adaletsizlik
çıkmasını önler.
Peki, iş davalarında bunu zorunlu hâle
getirirseniz ne gibi sıkıntılar yaşanır? Şimdi,
bir defa, iş davalarında taraflar tamamen eşitsizdir yani bir
tarafta işveren, günlük deyimle patron, diğer tarafta işçi yani
emekçi vardır. İşverenin gücünü ve imkânlarını
anlatmaya gerek yok herhâlde, işçinin ise emeğinden başka bir
gücünün olmadığını da biliyoruz. Hem zorunlu hâle
getiriyorsunuz, böylece kavramın ve kurumun doğasına aykırı
bir düzenleme yapmış oluyorsunuz hem de eşit olmayanlar
arasında böyle bir yolu dayatıyorsunuz. Şimdi, işçi ve
işveren arasındaki -ki bu ihtilafların çok büyük bir
kısmı işçilerin haklarının yenmesinden
kaynaklanıyor- bir ihtilafta ara bulucuya gidildiğinde işçinin
konumu ile işverenin konumunu bir düşünün. İşçiye şunu
demiş oluyorsunuz zorunlu ara buluculukta: Bak, eğer yargıya
başvurursan bu iş uzun sürer. Tamam, senin tazminatın şu
kadardır, hakkın bu kadardır. İyi, güzel, üstelik bunlar
kanunda zaten güvence altına alınmıştır ama gel vazgeç
mahkemeye gitmekten, burada uzlaş, hakkından bir parça feragat et.
Tam bunu getiriyorsunuz. Ve evet, belki de haklısınız, gerçekten
patronları sevindirecek sonuçlar çıkacak buradan çünkü işçiler
de Yıllarca uğraşacağım, acaba sonuç alır
mıyım mahkemeden? kaygısıyla kendi yasal, güvence
altındaki haklarından vazgeçmek zorunda kalacaklardır. Dün de
söyledim, iş yükünün ağırlığı, yargılamanın
yavaşlığı bu tür adaletsiz düzenlemeler getirmeye gerekçe
olamaz. Bu gerekçeyi başka yerlerde de kullanmaya başlıyor
yargı organları da iktidar da. Mesela, Eş Genel
Başkanımız Sayın Demirtaşın duruşmada
bizzat bulunma talebini mahkeme, yargı ekonomisi gerekçesiyle reddediyor.
Ne demek istiyor? Zaman kaybı olacaktır, çok fazla masraf
olacaktır. Şimdi, siz bu gerekçeleri kullanarak
yargılamanın temel ilkelerini, yargılamayı yargılama
yapan esasları da yok ederseniz emin olun, yargı sistemi hepimizin
üzerine çöker. Bu enkazın altından çok ağır bedellerle
ancak çıkabileceğiz, o da çok uzun zaman alacaktır. Şimdi
İşi hızlandıralım. diye getirdiğiniz bu
düzenlemeler daha sonra öyle tahribatlar yaratacaktır ki bunları
düzeltmek için belki bu yargılamalarda geçen sürelerin 5 katı, 10
katı zamana ihtiyacımız olacaktır. Lütfen adil olalım,
lütfen bu gerekleri de dikkate alarak düzenleme yapalım.
Teşekkürler. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısının 34üncü maddesinde
öngörülen değişikliğin aşağıdaki şekilde
düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 34 6356
sayılı Kanunun 43 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının üçüncü
cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve
fıkraya aşağıdaki cümle eklenmiştir.
"Bunların
dışındaki itirazlar için mahkeme, duruşma yaparak karar
verir ve bu karar hakkında istinaf yoluna başvurulması hâlinde
bölge adliye mahkemesi bir ay içinde kararını verir.
Bu karara karşı
temyiz yoluna başvurulması hâlinde Yargıtay bir ay içerisinde
kesin olarak karar verir.
Ömer Süha
Aldan Necati
Yılmaz Mehmet
Gökdağ
Muğla Ankara Gaziantep
Zeynel
Emre Namık
Havutça Cemal
Okan Yüksel
İstanbul Balıkesir Eskişehir
Kemal Zeybek
Gülay Yedekci Kazım
Arslan
Samsun İstanbul Denizli
Mahmut Tanal
Yakup Akkaya
İstanbul İstanbul
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen
İstanbul Milletvekili Yakup Akkaya.
Buyurun Sayın Akkaya. (CHP
sıralarından alkışlar)
YAKUP AKKAYA (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum.
Kemal Şaşmazer 24 yaşında;
Mehmet Karademir 26 yaşında, 1,5 yaşında kız
babası, kızı olan birisi; Yusuf Kepenek 3 çocuk babası, 40
yaşında; Mehmet Dere 44 yaşında, 3 çocuk babası.
Değerli milletvekilleri, bu isimler
TÜPRAŞın taşeron işçileri, dün iş kazalarında,
iş cinayetlerinde kurban verdiğimiz taşeron işçiler.
Çalıştırılmaması gereken işte
çalıştırdılar burada. Bu isimler, 2017 yılı Ekim
ayında ölen işçilerden sadece 4ü. Bu isimler, 2017 yılında
iş cinayetlerinde kurban verdiğimiz 1.500 emekçiden sadece 4ü. Bu
isimler, 2002 yılından Eylül 2017 yılına kadar iş
cinayetlerinde kurban verdiğimiz 19 bin işçiden sadece 4ü.
Değerli milletvekilleri, Zonguldak, Soma,
Ermenek, Davutpaşa, Afşin-Elbistan ve benzeri çok ölümlü iş
kazaları meydana geldiğinde Hükûmet sözcüleri, Başbakan
genellikle şunu söylerler: Bu yaşadıklarımızdan ders
alacağız, bundan sonraki yapacağımız düzenlemelerde bu
iş cinayetlerinin önüne geçecek düzenlemeler yapacağız Ama
aradan üç gün geçer ve bu üç gün sonunda ne yazık ki gene bildikleri
okunur çünkü sosyal tarafların görüşleri
alınmamıştır. 2012 yılında çıkartılan
6331 sayılı İş Sağlığı ve
Güvenliği Yasasının çıkartıldığı
günden günümüze kadar tam 3 kez yürürlük süresi ertelenmiştir. Bu da
işçilerin hayatına, geleceğine ne kadar değer
verildiğinin bir göstergesidir.
Değerli milletvekilleri, bu getirilen
düzenlemeyle bu cinayetlerin artacağı görülüyor çünkü sosyal
tarafların görüşü alınmadığı gibi, çok daha
farklı fakat çok daha düşündürücü bir şeyle karşı
karşıyayız. Çalışma Bakanlığı
müsteşar yardımcılarından biri bir konferansta, 2016
yılında, bu zorunlu ara buluculuk düzenlemesiyle ilgili yapılan
bir konuşmada bu yasal düzenlemeden haberdar olmadıklarını,
bu konuyla ilgili taraf olmadıklarını ifade etmişlerdir.
Yani bırakın sosyal tarafları, bırakın
sendikaları, bir Çalışma Bakanlığı -ki direkt
Çalışma Bakanlığını ilgilendiren bir yasal
düzenlemedir bu- müsteşar yardımcısı bir konferansta bu
yasal düzenlemeye, bu zorunlu ara buluculuk düzenlemesine
katılmadıklarını ifade etmiştir. O hâlde aklıma
şu soru gelmektedir: Acaba Çalışma Bakanı Sayın Mehmet
Müezzinoğlu sırf bu yasa tasarısına karşı çıktı
diye mi bakanlıktan alınmıştır? Ya da başka bir
ifadeyle, bu yasa tasarısı kararı kapalı kapılar
ardında kimlerle istişare edilmiştir? Ve bir soru daha:
İşçilerin canı kimlerle pazarlık konusu olmuştur?
Bunlar Hükûmet tarafından elbette ki cevaplanması gereken çok önemli,
ciddi konulardır. Ve kaldı ki bu tasarı Adalet Komisyonunda
geçerken bunun Çalışma Komisyonuna havale edilmesi istenmiş ama
ne yazık ki Adalet Komisyonu Başkanı tarafından o komisyona
havale edilmesi de ayrıca engellenmiştir. Bu süreç içinde elbette ki
bunlar gün yüzüne çıkacaktır.
Değerli milletvekilleri, bu iş cinayetlerindeki
yaşanan süreç Türkiyedeki taşeron sisteminden
kaynaklanmaktadır. Bu taşeron sistemini OYAKa havale eden bir
anlayış bu iş cinayetlerinin artmasına yol açmaktadır.
Bir an önce bu taşeron olayından bu ülkenin vazgeçmesi
lazımdır ama görüyoruz ki bu Hükûmetin sadece söylem üzerinden bu
taşeronlardan hâlâ oy devşirme yolunda olduğunu görüyoruz.
Bakın, 11 Kasım 2015 tarihinde Faruk
Çelik, 7 Mart 2016 tarihinde Mehmet Şimşek, 22 Mayıs 2016
tarihinde Ahmet Davutoğlu, 6 Mayıs 2016 tarihinde Süleyman Soylu, 18
Temmuz 2016 tarihinde Naci Ağbal, 19 Nisan 2017 tarihinde Mehmet
Müezzinoğlu, 14 Haziran 2017 tarihinde Mehmet Müezzinoğlu, 17 Eylül
2017de Jülide Sarıeroğlu, 22 Eylül 2017de Binali
Yıldırım taşeronun kaldırılacağının
sözünü vermiştir ve her defasında
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
YAKUP AKKAYA (Devamla) O televizyonlarda
söylediğimiz bir konu çıktığı zaman az sonra
şekline dönmüştür.
Bizim size buradan bir uyarımız: Lütfen,
bu zorunlu ara bulucu yasa tasarısını tekrar çekin, sendikaların,
meslek odalarının, tarafların, Çalışma
Bakanlığının bu konudaki mutabakatını alın
ve bu yasayı herkesin kabul edeceği bir şekilde yeniden
düzenleyin diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
34üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
35inci madde üzerinde bir adet önerge vardır,
okutup işleme alıyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 491
sıra sayılı Kanun Tasarısının 35inci maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ahmet Yıldırım Mahmut Toğrul İbrahim Ayhan
Muş Gaziantep Şanlıurfa
Meral Danış Beştaş Saadet Becerekli Hüda Kaya
Adana Batman İstanbul
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde İstanbul
Milletvekili Hüda Kaya konuşacaktır.
Buyurun Sayın Kaya. (HDP sıralarından
alkışlar)
HÜDA KAYA (İstanbul) Sayın Başkan,
sayın milletvekillerim; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hâlâ İş Kanunu üzerinde görüşmeler
devam ediyor ama toplumumuzda, iktidarın tüm
yaptırımlarına, ekonomik baskılarına, vergi
zulümlerine, gariban insanların ekmeğine ortak olma
politikalarına rağmen, bizim insanımız kimseye muhtaç
olmamaya, kendi işini kurmaya, ekmeğine sahip çıkmaya
çalışıyor. Her gün, çeşit çeşit iş
kazalarına, iş cinayetlerine rağmen, taşeronluğun
zulmüne rağmen, patronların insafına terk edilen
insanlarımızın yaşadığı dramlara rağmen
insanımız pes etmiyor, kendi ayakları üzerinde durma mücadelesi
veriyor. Fakat iktidar ve güçleri ne yapıyor?
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz,
geçtiğimiz 28 Şubatta, hatırlarsınız, tam hayır
kampanyalarının yoğunlaştığı dönemlerde
Benim de kurucularından olduğum bir platformdan daha önce de burada
bahsetmiştim, Hak ve Adalet Platformu. Daha önce ismi Hayır
Platformuydu, sonrasında Hak ve Adalet Platformu olarak, daimi olarak
çalışmalarını devam ettirmesi üzerine karar aldık. Hak
ve Adalet Platformunda İslami kesimden sizlerin de yakından
tanıdığı kadın ve erkek şahsiyetler de var ve
çalışmalarımız şehirlerde, iş yerlerinde,
kafelerde, konferans salonlarında, panellerde, değişik
şekillerde devam ediyor. Birkaç arkadaş bazen toplanıp -neresi
uygunsa- bir kafede toplanıp sohbet ediliyor, buluşuluyor,
konuşuluyor, dertleşiliyor. Bunlardan bir tanesi İstanbulda,
Üsküdarda Mimar Sinan Mahallesi Karagazi Sokaktaki Buhurdan Cafe. Bunu, bu
Buhurdan Cafeyle ilgili bilgiyi hepiniz belki görmüş olabilirsiniz.
Neden bundan bahsediyorum? Buhurdan Cafe, bu sabah
polis zoruyla, kavga gürültü iş yeri- boşaltıldı. Beş
yıldır işletmesi devam eden bir kafe. Ali Erdoğan isminde
bir vatandaşımız beş yıldır burayı
işletiyor, sözleşmesi hâlâ var olmasına rağmen bu sabah
güçle, polis zoruyla boşaltıldı. Neden? Efendim, Hak ve Adalet
Platformundan bazı kişiler buraya gelip
buluşuyorlarmış, konuşuyorlarmış, sohbet
ediyorlarmış. Bunlardan birisi Cihangir İslam ve bunlardan
birisi de sizlerin de yakından tanıdığı
milletvekillerimizden Sayın Mehmet Bekaroğlu. Ali Erdoğan isimli
vatandaşımıza defalarca uyarılar yapıldı,
tehditler edildi, Bu insanlar bu kafeye gelmeyecek. denildi. Ama kamuoyuna
açık, kamuya açık, her kesimden insanların gelip gittiği bu
kafeye bu insanlar da gelip gittiler ve Sen bizi dinlemiyorsun. diye bu sabah
hiç hakları yokken, sözleşmesi devam ediyorken kafe
boşaltıldı ve ne diyorlar Ali Erdoğana? Seni soyadın
bile kurtaramaz. diyorlar. Niçin? Muhaliflerin, yandaş olmayanların,
iktidara karşı düşünenlerin buluşup konuştuğu yer
diye.
Sayın milletvekilleri, bakın, insanımız
kan ağlıyor, milyonlarca örnekten bir tanesi, binlerce demiyorum,
milyonlarca örnekten bir tanesi. İnsanlarımızın
kazancına, alın terine, ekmeğine birazcık saygı
duyalım. İçinizde gerçekten vicdanlı olduğunu
düşündüğüm insanlar var. İnsanlar hırsız mı
olsun, insanlar intihar mı etsin, katil mi olsun, ne yapsın insanlar?
İntihar eden edene zaten. İnsanlar helalinden kendi emeğiyle,
alın teriyle işini kurup ayakları üzerinde durmaya
çalışıyor. Böylesine partizanlıkla, böylesine fanatik
taraftarlıkla insanların vebaline giriliyor, insanların
ekmekleri ellerinden alınıyor ve zor kullanılıyor. Sizlerin
de inşallah böylesine bu acı dramlara göz
yummayacağınızı umuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
35inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
36ncı madde üzerinde üç adet önerge
vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 491
sıra sayılı Kanun Tasarısının 36ncı
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Ahmet Yıldırım Mahmut
Toğrul Meral
Danış Beştaş
Muş Gaziantep Adana
Saadet Becerekli İbrahim Ayhan Dirayet
Taşdemir
Batman Şanlıurfa Ağrı
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT
GÜL (Gaziantep) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz isteyen Ağrı Milletvekili Dirayet Taşdemir.
Buyurun Sayın
Taşdemir. (HDP sıralarından alkışlar)
DİRAYET
TAŞDEMİR (Ağrı) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Mevsimlik tarım
işçilerinin sorunlarıyla ilgili partimizin görüşlerini
paylaşmak için söz aldım.
Mevsimlik tarım
işçileri, bu toprakların görünmez üreticileridir, yediğimiz
lokmada hakları, alın terleri var. Buna rağmen, mevcut yasalara
göre hâlâ işçi bile sayılmıyorlar ama yaşam koşullarına
bakıldığında, sanırım hâlâ insan bile
sayılmıyorlar demek daha doğrusu. Çalışırken
sadece alın teri değil, aynı zamanda neredeyse yaşam
mücadelesi veriyor tarım işçileri. Mevsimlik tarım
işçilerinin yaşamlarında gezicilik temel bir özellik hâlini
alıyor. 48 farklı şehre mevsimlik tarım iş göçü
yaşanıyor ve işçiler günde on dört, on beş saatlik
mesailerle, ortalama 35-40 lira karşılığında
çalışıyorlar.
HDP Emek Komisyonumuzun 2017
yılında hazırladığı Mevsimlik Tarım
İşçileri Raporuna göre, her 2 mevsimlik işçiden biri,
doğduğu andan itibaren mevsimlik tarım için seyahat etmek
zorunda kalıyor.
Yine, yapılan bir
başka araştırmaya göre ise 6,5 milyon tarım iş gücü
var ve yaklaşık yarısı mevsimlik tarım işçisi.
Yaklaşık yüzde 60ının geliri ulusal yoksulluk
sınırının altında. 10 kişiden biri nüfusa hâlâ
kayıtlı değil. Yarısı ergen yaşta anne oluyor.
Anne ölüm riski, bebek ölüm riski diğer risklerden 5 kat daha fazla.
Kız çocuklarının dörtte 1i okulla tanışamıyor.
OHAL hukuku
On yıldır mevsimlik
tarım işçileri işçilik statüsünde görülüyordu zaten. En az 3
milyon insanı çağ öncesi koşullarda çalışmak durumunda
bırakan bir sorunla ilgili özel bir yasa hâlâ yok. Yalnızca 51 ve
daha fazla tarım işçisi çalıştıran yerler İş
Kanunu kapsamındaki haklardan faydalanabiliyor. Kayıt
dışılığın kural olduğu mevsimlik tarım
işçiliğinde 51 çalışan koşulunun dostlar
alışverişte görsün maddesi olduğunu zaten herkes biliyor.
Saraylarda bahşedilen tarım işçiliği düzenlemeleri
işte böyle trajik bir görüntü veriyor.
Kayıt dışı çalışanlar
ve çocuk işçiler eklendiğinde 6,5 milyon tarım işçisinin
olduğu, bunun yarısını da mevsimlik işçilerin
oluşturduğu düşünülüyor. 2017de bu rakamı hâlâ
düşünülüyor diye vermek zorunda kalmamız bile mevsimlik
işçilerin görünmezliğini ortaya koyuyor. On beş yıllık
duble yol iktidarı olan AKP hâlâ bu konuda net bir veri ortaya koyamıyor
çünkü AKP bir lokma için yirmi dört saat çalışmak zorunda
kalanların değil, milyon dolarlık Mercedeslerin, lükse doymayan
sarayların iktidarıdır.
Geçen yıl -hem Çalışma
Bakanlığı hem Tarım Bakanlığı- Plan ve Bütçe
Komisyonu görüşmelerinde mevsimlik tarım işçiliği gündeme
getirilmesine karşın iki bakanın da ağzını
açıp tek kelime söylememesinin ardında işte bu zihniyet
yatıyor. Dönemin Tarım Bakanı Faruk Çelik sorunların ifade
edilmesi üzerine sanki kendisine katılıp katılmadığına
ilişkin görüş talep edilmiş gibi Aynen katılıyorum.
demekle yetinebilmişti.
Çalışma koşullarından sağ
kurtulan mevsimlik işçiler trafik kazalarında hayatlarını
kaybediyor. Erkeklere kıyasla daha ucuz
çalıştırıldığı için daha fazla tercih edilen
kadınlar yaşanan kazalarda en çok hayatlarını kaybedenler
oluyor. Önceden Kürt işçilere Ücretlerimizi düşürüyorlar.
gerekçesiyle gelişen düşmanlık şimdi Suriyeli işçilere
yöneliyor. Hükûmetin emek düşmanı politikaları nedeniyle ortaya
çıkan, sorumlusunun bizzat Hükûmet olduğu kötü koşullar
işçileri birbirine düşman hâline getiriyor. Türkiyede Kürt sorununun
bir yüzü de mevsimlik tarım işçilerine dayatılan bu
koşullarda açığa çıkıyor. Özellikle 90lı
yıllardan itibaren Türkiyenin batı ve kuzey bölgelerindeki kentlere
göç etmek zorunda kalan yoksul Türkler hazır iş gücü
kaynağı oldu. Mevsimlik tarım işçileri böylelikle sadece
ekonomik değil, ırkçı şiddetin de hedefi hâline geliyorlar.
Eylül ayında Samsunda fındık
toplamaya giden mevsimlik tarım işçilerinin çadırlarına
açılan ateş sonucu Şanlıurfalı Perihan Akın
isimli fındık işçisi hayatını kaybetti, bir kişi
yaralandı ve işçiler Samsundan ayrılmak zorunda kaldı.
Samsun Valiliği ne açıklama yaptı? Olayın terör
maksatlı meydana gelen bir olay olmadığı, kasten tasarlamak
suretiyle yapılmış olabileceği kanaatine
varılmıştır. dedi. 7 kişi göz altına
alındı, 1 kişi tutuklandı. Neredeyse iki ayda bir Kürt
mevsimlik işçiler linç ediliyor. Aynı açıklamalarla aynı
aklamalar gerçekleştiriliyor. AKP kural hâline getirilmiş bu linçleri
hâlâ müfredat diye pazarlayarak politik sorumluluğunu gizlemeye
çalışıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Üzgünüm, süre veremiyorum.
DİRAYET TAŞDEMİR (Devamla) Peki,
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Çok teşekkür ediyorum, çok
sağ olun.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Bir sonraki önergeyi okutup işleme
alıyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 491
sıra sayılı İş Mahkemeleri Kanunu
Tasarısının 36ncı maddesinde geçen hâlinde ibaresinin
durumunda şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail Faruk Aksu Kamil Aydın Baki
Şimşek
İstanbul Erzurum Mersin
Ruhi Ersoy Ahmet
Selim Yurdakul Mustafa
Mit
Osmaniye Antalya Ankara
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen, Ankara
Milletvekili Mustafa Mit, buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA MİT (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 491 sayılı
İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısının 36ncı maddesi
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan İş Mahkemeleri
Kanunu Tasarısıyla 30 Ocak 1950 tarihli 5521 sayılı
İş Mahkemeleri Kanunu kaldırılarak yeni bir iş
mahkemesi kanunu getirilmektedir. 5521 sayılı Kanun, kabulünden
bugüne kadar 8 kere değiştirilmiştir. Gelişen ekonomik
faaliyetler, sektörde meydana gelen farklılaşmalar, farklı
ihtisas konuları, iş ve iş güvenliği
anlayışında meydana gelen değişiklikler, 1950den
bugüne yaşamış olduğumuz iç göç çalışma hayatımıza
yön ve şekil vermektedir. Bu sebeplerden dolayı, bu süre
zarfında işçi-işveren arasındaki uyuşmazlık,
çeşit ve sayı ciddi oranda artış göstermektedir.
İhtisas konusu olan iş davalarının özelliği, işçi
ve işveren arasındaki ilişkinin niteliği, mahkemelerin
iş yükü ve davaların ortalama sonuçlanma süreleri yeni bir düzenleme
yapılmasını zorunlu kılmaktadır.
15 milyon civarında işçi, 2 milyon
civarında işverenin bulunduğu ekonomik hayatımızda,
taraflar arasında meydana gelebilecek ihtilafların çözümü için
İş Mahkemeleri Kanununun güncellenmesi olumludur. Konunun önemi
ortada ancak her şeye rağmen meri hukukun gösterdiği yolun takip
edilmesi gerekmektedir.
Genel Kurul gündemine gelen tasarı sadece
Adalet Komisyonunda görüşülmüştür. İlgisi dolayısıyla
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonunda da görüşülerek işçi ve işveren temsilcilerinin
katkısının aranması hem usule hem de amaca uygun bir
davranış olacaktı ancak bu gerçekleşmemiştir.
İşçi-işveren arasındaki dava ve
uyuşmazlıkların yargıyı bu derecede meşgul
etmemesi için ihtilafa yol açmayacak bir çalışma hayatının
düzenlenmesi gerekmektedir.
Bu kapsamda:
Çalışma hayatının etkin bir
şekilde denetlenmesi.
Taşeron uygulamalarının sektör
bazında belirlenerek istisnai hâle getirilmesi.
Sektör bazında sendika üyeliğinin zorunlu
olması ile toplu iş sözleşme düzeninin kurulması.
Kurumsallaşmamış küçük iş
yerlerinde iş hukuku, işçi sağlığı ve iş
güvenliği açısından alınması gereken tedbirler
kapsamında mali, hukuki, eğitim desteğinin sağlanması.
Bilindiği üzere, 2013 yılından beri
iş uyuşmazlıkları ihtiyari olarak ara bulucuya gönderilmektedir.
2013 Kasımından bugüne kadar yargıya
taşınmış işçi-işveren uyuşmazlık
sayısı ile ara bulucuya giden uyuşmazlık
sayısının ne kadar olduğuna bakılarak düzenlemenin
gerekçesinin oluşturulması daha gerçekçi bir yöntem olacaktır.
Ara buluculuğun ihtiyari olması hâlinde uzlaşma olumlu netice
verecektir, aksi takdirde ara bulucu şekil şartı
sağlandıktan sonra konu yine yargıya
taşınacaktır.
Değerli milletvekilleri, taraflar
arasındaki eşitsizliğin herkes tarafından görüldüğü bu
alanda ara buluculuğun zorunlu olması daha güçsüz olan işçinin
zaman açısından mağduriyetine sebep olacaktır.
Değerli milletvekilleri, getirilen
tasarının 36ncı maddesi ile 6356 sayılı Sendikalar ve
Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 71inci maddesindeki
değişiklik yapılarak birinci derece mahkemelere verilen karar,
istinaf yoluna başvurulması hâlinde üst mahkemenin bir ay içerisinde
karar vermesini hükme bağlamaktadır. Davaların kısa sürede
neticelendirilmesine yönelik bu hükmü olumlu bulmaktayız. Dolayısıyla
bu gibi düzenlemelerin zaman içerisinde yine olabileceği, ucunun açık
olduğu görülmekle beraber, bu tasarıya hayırlı uğurlu
olsun diyor, genel kurulu da saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Mit.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
36ncı madde üzerindeki son önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısının 36ncı
maddesinde öngörülen değişikliğin aşağıdaki
şekilde düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE
36 6356 sayılı Kanunun 71 inci maddesinin birinci
fıkrasının üçüncü cümlesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Karar
hakkında istinaf yoluna başvurulması hâlinde bölge adliye
mahkemesi 1 ay içinde kesin olarak karar verir.
Necati Yılmaz Mehmet
Gökdağ Zeynel
Emre
Ankara Gaziantep İstanbul
Mahmut Tanal Haydar
Akar Namık
Havutça
İstanbul Kocaeli Balıkesir
Gülay Yedekci Kemal
Zeybek Kazım
Arslan
İstanbul Samsun Denizli
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Kocaeli Milletvekili Haydar
Akar konuşacaktır.
Buyurun Sayın Akar. (CHP sıralarından
alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; İş Mahkemeleri Kanunu
Tasarısı üzerine konuşuyoruz ve son maddelere geldik.
Aslında çok uzağa gitmeye gerek yok, toplu sözleşmelerdeki ara
buluculuk sistemine baktığınızda bu getirdiğiniz ara
buluculuk yönteminin de Türkiyede çok geçerli olmayacağını
göreceksiniz. Toplu sözleşmelerdeki ara buluculuk sistemi işveren
lehine nasıl çalıştıysa, sermaye lehine nasıl
çalışıyorsa buradaki ara buluculuk sistemi de aynı
şekilde çalışacak ve işçilerimizi, emekçilerimizi
mağdur edecektir, bu kesin.
Şimdi, tabii, işçilerin mağduriyeti
denince en çok işçinin olduğu sanayi kenti, emek kenti Kocaeliye
girmemek mümkün değil. Kocaelideki işçiler daha çok mağdur
olacaktır çünkü bunların yüzde 44ü asgari ücretle
çalışıyor ve iş akitlerinin en çok feshedildiği
illerden bir tanesi de Kocaeli. Tabii, Kocaeliyle ilgili burada zaman zaman
tartışmalar da çıkıyor, iki gün önce yine bir iktidar
partisi milletvekili arkadaşım Kocaelideki büyükşehir
yapısının neler kazandırdığını,
nasıl gelişme sağladığını kendi diliyle
anlatmaya başladı burada. Ben de hayretler içerisinde kaldım
dinlerken, tabii bunların birçoğu doğru değildi Kocaeli ili
gibi bir il için. Niye doğru değildi? Bir tanesi şuydu:
İşte, Körfezin temizlendiğini, artık orada
balıkların çeşitlendiğini, balık
yakalandığını, yenilebileceğini söylüyordu. Dün
Kocaeli Çevre Mühendisleri Odası Başkanının bir
açıklaması var, gazetelere manşetten girdi, Sakın ha,
Körfezden çıkan balığı yemeyin. diyorlar. Yine Mavi
Bayrakla Körfezi donattıklarını söyledi. Gerçekten Körfezde
112 kilometre sahil var ve gerçekten güzel bir sahilimiz var ama 43 tane limanımız
var, tersanelerimiz var, 3 kilometreye 1 tersane düşüyor, sahille falan
halkın çok ilgili olduğunu söylemek mümkün değil, Mavi Bayrak da
bir aldatmaca.
Kocaeli gerçekten önemsenmeyen, iktidar
tarafından önemsenmeyen bir il. Türkiyeye örnek gösteriliyor ama
gerçekten önemsenmeyen bir il. Niçin bunu söylüyorum? Bakın, 2016
yılında Maliye Bakanlığı verilerine göre, Kocaeli 58
milyarlık bir vergi tahakkuk etmiş, bu 58 milyar vergiyi de yüzde 92
oranında ödeyen 1inci il, vergisini ödeyen 1inci il statüsü
kazanmış. Bunun aşağı yukarı yüzde 50si
akaryakıt vergilerinden gelmiş ama bir kanunla akaryakıt
vergilerinden gelen vergiler büyükşehir bütçelerine
yansıtılmıyor. Hani yüzde 5lik illerden gelen vergilerin
büyükşehir belediye bütçelerine ilave edilmesi gerekirken 28
milyarımız havada uçuyor ve büyükşehrimiz bundan pay
alamıyor. Bu bir, Kocaeliye atılan en büyük kazıklardan bir
tanesi bu. Yılda yaklaşık 1,5 milyara yakın bir para yapar,
gelmesi gereken bir tutardır bu ama maalesef Kocaeli bu payı
alamıyor. Peki, kişi başına ödenen vergiye baktığımızda,
Türkiyede kişi başına ödenen vergiye
bakıldığında 31 bin TLyle, 31.700 TLyle Kocaeli yine
Türkiye ortalamasının 6 kat üzerinde; Türkiye ortalaması 5.747
TL. Kişi başı 6 kat fazla ödüyoruz Kocaeli olarak. Peki,
Türkiyedeki toplam verginin yüzde kaçını ödüyoruz? Yüzde 12,65ini
ödüyoruz. Kişi başı aldığımız pay ne?
Bakın, 31 bin lira ödüyoruz, 3.071 lira pay alıyoruz. Yüzde 10u kamu
yatırımı olarak, yatırım olarak Kocaeliye dönmüyor.
Peki, Türkiye ortalaması ne? 7 bin TL. Kocaelinin vermiş olduğu
vergi 72 ilin toplamından fazla, Kocaelinin tek başına
vermiş olduğu vergi 72 ilin tümünden fazla. Ama Kocaeli dâhil olmak
üzere ortalama 7 bin TL olmasına rağmen kişi başına
yatırım, illere verilen pay, Kocaelide 3 bin lira sadece.
Arkadaşlar, Kocaeli beş yılda Yalova
kadar büyüyor yani yeni bir kent doğuyor içinden beş yılda bir.
Yeni yollara, yeni kamu binalarına, okullara çok ihtiyacı varken
Kocaeli müthiş bir haksızlığa uğrayarak Hükûmet
tarafından, iktidarlarınız tarafından göz ardı
ediliyor. Kocaeliye yapılan diğer bir haksızlık da,
Kocaelide üretim yapan tesislerin yaklaşık 600 tanesinin vergi
daireleri başka illerde, çoğunluğu İstanbulda olmak üzere
600 tanesinin vergi daireleri başka illerde. Bunların da
yıllık kârları 6 milyar TL, Kocaeli bundan da pay alamıyor.
Havasını kirletiyor, suyunu kirletiyor, tüm olanaklarından
yararlanılıyor ama maalesef Kocaeli bundan pay alamıyor.
Şimdi, ben, bu iktidar milletvekili
arkadaşım Kocaeliyi anlatırken burada, Kocaelinin bu problemlerini
çözmek için bir çaba sarf etmesini beklerdim ama maalesef, 7 milletvekili
olmasına rağmen, on beş senelik iktidarında, Kocaelinin bu
sıkıntısını gideremedi bu
arkadaşlarımız.
Kocaeliyle ilgili anlatacak çok şey var ama en
önemlisi, Kocaeli bir tır kenti, kamyon kenti oldu. Her caddede, her
sokakta tıra rastlarsınız, kamyona rastlarsınız;
yaşam alanları daraldı. Kocaeliyi kurtarın diyorum.
Sevgiler saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
36ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.56
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.13
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU
(Osmaniye), Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7nci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
491
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
devam ediyoruz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
37nci
maddede kalmıştık.
37nci
madde üzerinde iki adet önerge vardır; aykırılık
sırasına göre okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısının 37nci maddesinin
tasarıdan çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna
göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Necati Yılmaz Mehmet Gökdağ Namık
Havutça
Ankara Gaziantep Balıkesir
Mahmut Tanal Ömer
Fethi Gürer Ömer
Süha Aldan
İstanbul Niğde Muğla
Zeynel Emre Cemal
Okan Yüksel Gülay
Yedekci
İstanbul Eskişehir İstanbul
Kazım Arslan Kemal Zeybek
Denizli Samsun
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürer.
Sayın Gürer, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; İş Mahkemeleri Kanunu
Tasarısının 37nci maddesi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
37nci madde KİTlerde çalışan kapsam
dışı personelin durumuyla direkt ilgili. Bu madde,
belirtildiği üzere, KİTte çalışanların önemli ölçüde
çalışma koşullarında değişiklik getiriyor çünkü
daha önce Anayasa Mahkemesine giden ve Anayasa Mahkemesinin KİT
çalışanları ve kamunun asli ve sürekli görevlerini yerine
getiren çalışanların memur olması yönünde verdiği
karara, Uyuşmazlık Mahkemesinin idari mahkemelerde kapsam
dışı personelin yargılanmasını veya onlarla
ilgili sorunların görüşülmesini içeren değerlendirmesine
aykırı olarak, bugüne kadar alınmış yargı
kararlarını da görmezden gelip ne yazık ki KİTte
çalışan kapsam dışı personelin bundan sonra iş
mahkemesinde durumlarının ele alınmasını içeriyor. Bu
şu demek: Bir kısmı Varlık Fonuna da devredilen
KİTte çalışan kapsam dışı personel bundan sonra
keyfîliği de içeren biçimde işten
çıkarıldığında iş mahkemesi bunlarla ilgili işe
iade kararı verse dahi bu personel tazminat ödenerek işten
çıkarılacak. Bir yerde kazanılmış hakların
ortadan kaldırıldığı, KİT kapsamı
dışı personelin haklarının budanarak yok edildiği
ve onların işten çıkarılmasının
kolaylaştırıldığı bir madde. Şimdi, bu
maddeye sendikalar karşı, mühendis odaları karşı,
çalışanlar karşı, sanırım Mecliste bulunan
milletvekilleri de bu maddeyi okuduklarında maddenin
çalışanların kazanılmış haklarını
ortadan kaldırdığını görerek onlar da karşı
çıkacaklardır.
Bu maddenin çekilmesinin doğru olduğunu
düşünüyorum çünkü Anayasa Mahkemesinin, Uyuşmazlık Mahkemesinin
geçmişte verdiği kararların dışında
kazanılmış hakları ortadan kaldırdığı
gibi çalışanların da psikolojik olarak etkileneceği ve
bugüne kadarki çalışmalarındaki verimliliği yok edecek bir
tasarı. Özünde özelleştirmeyle KİTlerin içi önemli ölçüde
boşaltıldı ama ayakta kalan KİTler var. Bu KİTlerin
çalışanlara da ihtiyacı var. Yani kapsam dışı
mühendis alıyorlar ama bu mühendisler bir süre sonra daha uygun
koşullarda iş buldular mı işlerinden ayrılarak
gidiyorlar. Daha çok bu, yıllarca kuruma hizmet etmiş, emek
vermiş 50li yaşlar civarına gelmiş personeli tasfiyeyi
amaçlıyor. Böyle bir maddenin burada yer almasını kabul etmek
mümkün değil.
Hükûmet eğer buraya tasarılar getirecekse
önerge olarak bizim onlara daha önce de sunduğumuz çok konu var.
Örneğin taşeron işçilere Üç ay içinde. dendi, iki yıla
erdi; şimdi de adını değiştirerek mevcut
koşulları koruyup işçilerin kazanımı olmadan bir düzenleme
hazırlamaya uğraşıyorlar. Onu bir an önce bitirip buraya
getirebilirler.
Keza geçici işçiler
Geçici işçiler
iş yerine girdikleri zaman bu işçilerin hepsinden İşsizlik
Fonuna kesinti yapılıyor ve on beş yirmi yıldır
aynı kurumda çalışan bu işçiler işten
ayrıldıklarında ne yazık ki İşsizlik Fonundan bu
işçilere destek verilmiyor. Hem maaşından işsizlik
ödeneği kesiyorsunuz hem de o garibana kestiğiniz ödenek üzerinden
boş kaldığında işsizlik maaşı vermiyorsunuz.
2014 yılında söz verdiniz,
sağlık çalışanlarında beş yıla bir yıl
yıpranma dediniz. Sayın Cumhurbaşkanı referandumdan önce
çıktı İki gün sonra Meclis kapanmazsa ben bu hakkı size
verecektim. Meclis açıldığında vereceğim. dedi.
Meclis açıldı, o hak da verilmedi.
Sağlıkta atanamayanların
sorunlarının dışında emeklilikte yaşa
takılanlar var. Nerede bize rastlasalar Emekliliği hak ettim, devlet
benim bu hakkımı versin, emekli olayım. diyor. Onların
sorunlarıyla ilgili tasarı getirilsin, onları biz de
destekleyelim, onların mağduriyetini sona erdirelim.
2000 yılından sonra intibakla ilgili
mağdur olanlar var. O kesimin de yasa tasarısı getirilsin, onu
da destekleyelim.
İlaçta katkı payını emekliler
için kaldırın, getirin o tasarıyı, onu da destekleyelim.
4/Clilerin kadro sorunu var. Bununla ilgili
düzenleme yapın, bunu da destekleyelim. Ama siz, Anayasayla
kazandıkları hakları çalışanların elinden alan
bir düzenleme getiriyorsunuz, buna niye ihtiyaç duyuyorsunuz, niye gerek
duyuyorsunuz, neden bunları öne alıyorsunuz, bunu anlamak mümkün değil.
Eğer oradaki emekçilerin alın teriyle yıllarca
kazandıklarını ellerinden alarak sokağa atma projesi olarak
bunu getiriyorsanız bu yanlış bir düşüncedir çünkü
Türkiyede yeterince işsizlik var, genci işsiz, kadını
işsiz, çalışanı işini kaybetmekle karşı
karşıya. Gelin sorunları lehlerinde çözeceğimiz yerde
aleyhlerinde çözmeyi bırakalım diyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
ve HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 491
sıra sayılı İş Mahkemeleri Kanunu
Tasarısının 37nci maddesinde geçen personel ibaresinden önce
gelmek üzere kapsam dışı ibaresinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
İsmail
Faruk Aksu Kamil
Aydın Baki
Şimşek
İstanbul Erzurum Mersin
Ruhi Ersoy Ahmet Selim Yurdakul Mustafa Mit
Osmaniye Antalya Ankara
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Ankara
Milletvekili Mustafa Mit.
Buyurun Sayın Mit. (MHP sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA MİT (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 491 sıra
sayılı İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısının
37nci maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Görüşülmekte olan İş Mahkemeleri
Kanunu Tasarısıyla 30 Ocak 1950 tarihli 5521 sayılı
İş Mahkemeleri Kanunu yürürlükten kaldırılarak yeni bir
İş Mahkemesi Kanunu getirilmektedir. Getirilen düzenlemeyle iş
mahkemelerinin diğer görevleri sayıldıktan sonra hizmet
sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren
vekilleri arasında iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya
kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına
bakacağı hükme bağlanmaktadır.
Tasarının 37nci maddesiyle 399
sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Personel Rejiminin
Düzenlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnameye bir ek madde getirilmektedir.
Buna göre kamu iktisadi teşebbüs ve bağlı ortaklıklarda
4857 sayılı İş Kanunu hükümlerine tabi ancak kapsam dışı
olarak çalışan işçi statüsündeki personel ile işveren
arasında iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan
doğan her türlü uyuşmazlıklarda davanın iş
mahkemelerinde görüleceği hükme bağlanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, mevcut uygulama bu
personel ile idare arasındaki ilişkinin idari nitelikte olması
sebebiyle uyuşmazlıkların idari yargıda çözülmesi
şeklindedir. Bu personelle ilgili uyuşmazlıkların
çözümleneceği yargı düzeni ve mahkemeler uzun süre
tartışılmış ve uyuşmazlık mahkemeleri
kararıyla bu kabîl uyuşmazlıkların idari yargıda çözüleceği
açıklığa kavuşturulmuştur. Bu kapsamdaki personelin
399 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnamenin ek 1 ve geçici 9uncu
maddelerinde yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar kararname
hükümlerinin yürürlüğe girdiği tarihten önce tabi oldukları
İş Kanunu hükümlerine tabi olacakları da ortadadır.
Bir tarafta bir teşebbüs veya bağlı
ortaklıkların özel hukuk tüzel kişi niteliği, diğer
tarafta bu personelin kadro olarak işçi statüsünde tanımlanması;
aralarındaki sözleşmenin özel hukuk hükümlerine tabi olduğu
tartışma dışındadır. Kamu iktisadi
teşebbüsleri ve bağlı ortaklıklarının kapsam
dışı personeliyle aralarındaki
uyuşmazlıkların çözüm yerinin idari yargı veya iş
mahkemesi olması hukuk açısından çok da önemli değildir.
Neticede ihtilaf mahkemeleri, mevcut kanunlar çerçevesinde, hukuk içerisinde
çözülecektir.
Getirilen düzenlemede iş ilişkisi
nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk
uyuşmazlıklarının iş mahkemelerinde çözüme
bağlanacağı hükme bağlanmaktadır. İş ilişkisinden
doğan ihtilafların iş mahkemelerinde çözüme bağlanması
yolu, dava sürelerindeki kısıtlamalar, iş mahkemelerinin
ihtisaslaşması nedeniyle hak kaybı en aza indirilecek bir
tercihtir. Lakin tartışma konusu bu personelin tabi oldukları
İş Kanunundan doğan müktesep haklarının korunmasıdır.
Anayasada kendini bulan hukuk devleti tanımlaması gereği
kazanılmış haklar tartışma konusu olmayacaktır.
Kapsam dışı olarak tanımlanan bu personelin 399
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle tabi oldukları İş
Kanunu hükümleri bu davalarda uygulanacak hukuk olduğundan madde metninde
yer alması kazanılmış hakkın teslimi olacaktır.
Kamuoyunda kadrolu işçi kavramıyla ifade edilen kamu
çalışanlarının bu kavrama kaynaklık eden hukuktan
doğmuş müktesep haklarının korunması hukuk devleti
ilkesine uygun olacaktır. Bu personelin tabi olduğu hukuk
belirlendikten sonra, ihtilafın iş mahkemesinde çözüme
kavuşturulmasının her açıdan çalışan lehine bir
sonuç doğuracağını ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
37nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Geçici 1inci madde üzerinde iki adet önerge
vardır, aykırılık sırasına göre okutup
işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 491
sıra sayılı Kanun Tasarısının geçici madde
1inde yer alan devam olunur. ibaresinin devam eder. şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ahmet Yıldırım Mahmut
Toğrul Meral
Danış Beştaş
Muş Gaziantep Adana
Saadet Becerekli İbrahim Ayhan Adem Geveri
Batman Şanlıurfa Van
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Van
Milletvekili Adem Geveri.
Buyurun Sayın Geveri. (HDP
sıralarından alkışlar)
ADEM GEVERİ (Van) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sizleri selamlıyorum.
491 sıra sayılı İş
Mahkemeleri Kanunu Tasarısının ikinci bölümü üzerine
Halkların Demokratik Partisi Grubunun görüş ve önerilerini belirtmek
üzere söz almış bulunmaktayım.
Değerli milletvekilleri, konuşmama ihmal
ve kusur sonucu ölmenin Kürtlerin bir kaderi hâline geldiğini ifade ederek
başlamak istiyorum. Ceylan Önkolların, Uğur Kaymazların
acısı henüz yüreğimizdeki tazeliğini korurken şimdi de
Yüksekovadan Umut Kozayın acısı yüreğimizi
parçalamaktadır. Umut Kozay, maalesef, sokakta bulduğu bir
patlayıcı maddenin patlaması sonucu hayatını kaybetti,
çocuk yaşta hem de. Allah kendisine rahmet eylesin. Kederli ailesine
başsağlığı diliyorum. Maalesef, Umutla birlikte,
yine, ağır yaralanan kardeşi de şu an hastanede can
çekişmekte, yaşam mücadelesi vermektedir. Ve maalesef kendisi
Ailesinin özellikle istirhamı Mecliste bunun dile getirilmesi. Varsa
vicdanlı insanların bu konuya bir daha el atıp kısa bir
sürede en azından Meclisin buna bir çözüm bulmasını
istediklerini aktarmamı özellikle de benden rica ettiler. Ve maalesef
yaş gününü kutladıktan hemen sonraki gün özellikle de bu acı,
trajik olay yaşanmıştır.
Değerli milletvekilleri, Kürt halkı bu
coğrafyada yüz yılı aşkın bir süredir özgürlük ve
insanlık mücadelesi vermektedir. Bu mücadeleyi sadece kendisi için
değil, bütün insanlık adına ve bilhassa Orta Doğu
halkları için vermektedir. Yani Kürtler bu mücadeleyi yalnız Kürtler
için değil, Türkler, Araplar, Ermeniler, Farslar, Keldaniler, Asuriler ve
diğer bütün halklar için vermektedir.
Bu anlamda, en güzel örnek hepimiz için büyük bir
kayıp olan Irak Cumhurbaşkanı Sayın Celal Talabanidir.
Buradan tekrar kendisine Allahtan rahmet ve Kürt halkıyla birlikte bütün
Mezopotamya halklarına başsağlığı diliyoruz.
Hepimizin Mam Celali olan Sayın Celal Talabani ömrünü bu
coğrafyanın çoğulcu bir şekilde, barış ve
kardeşlik içinde özgür bir yaşam bulması için harcadı ve bu
uğurda da vefat etti. Çünkü bu coğrafya çoğulcu olarak
yeşermiştir ve tekçi zihniyetlerin tohumlarına
yabancıdır. Bu topraklara ekilen tohumları kabul etmemiştir
ve hiçbir zaman da bu tekçiliği kabul etmeyecektir.
Bu bilinçle, Irakın en zor döneminde
üstlendiği siyasi temsiliyet rolüyle Irakın önemli bir noktaya
taşınmasında önemli katkısı olan Sayın Mam Celal
maalesef hastalandıktan sonra görevden çekildi ve daha sonra Irakın
şu anki mevcut mezhepçi ve milliyetçi yönetimleri başa geçmiştir
ve şu an ortaya çıkan tablonun özellikle de müsebbibi olan Şii
yönetimler ve Türkiyenin tabii ki tek taraflı politikaları bunda
belirleyici olmuştur.
Barış için adanan böyle bir
şahsiyetin cenaze merasimine Türkiye maalesef
katılmamıştır ki bu Türkiyenin bugün ve yarın nerede
olacağına dair basiretsiz ve öngörüsüz politikasını
göstermektedir. Ki Sayın Celal Talabani aynı zamanda bir
cumhurbaşkanı, bir diplomat ve gerçekten de Orta Doğuda birçok
uluslararası anlaşmanın da tarafı olan ve aynı zamanda
bunun zeminini hazırlayan önemli bir liderdi. Kendisi, aynı zamanda,
biliyorsunuz, birçok parça Kürdistanda özellikle barışçıl
çabalarıyla bilinen çok değerli bir diplomattı ve nitekim
bununla ilgili fotoğraflarını da görüyorsunuz. Yine, Irakta ve
Türkiyedeki diplomasisini, özellikle de son Hükûmetle ve Sayın
Cumhurbaşkanıyla temaslarını çok yakinen hepiniz
bilmektesiniz.
Değerli milletvekilleri, Türkiye 25 Eylül 2017
tarihinde güney Kürdistandaki referandumu gerekçe göstererek cenazeye
katılmamıştır. Peki, bu referandum neyi
amaçlamaktadır? Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi kendi kaderini tayin için
bağımsızlık referandumuna gitmiş ve halkın yüzde
92si buna evet demiştir. Bu referanduma evet diyenler sadece Kürtler
olmamıştır; Türkmenler, Araplar, Keldaniler, Asuriler,
Şiiler, Hristiyanlarla birlikte orada yaşayan bütün halklar ve dinî
gruplar destek vermiştir. Siz de burada plaka gösterileri yaparak
Türkmenler orada heyecan içinde sandığa koşuyorlar ve nitekim
çoğunluk esas alınarak ortaya çıkan tablo sonucunda bugün
Kürtler o bölgede bütün Kürdistanda yaşayan halklarla birlikte kendi
kaderini tayin etme hakkı noktasında elde ettiği bu
başarıyla birlikte bir adım öteye doğru yol
almaktadır. Bu vesileyle kendilerini tebrik ediyoruz. Umut ediyoruz ki
Türkiye ve Kürdistan kardeş, iki eşit hak ve hukuka sahip ülke
olurlar.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 491
sıra sayılı İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısının
geçici madde 1de geçen Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce
ibaresinin Bu madde yürürlüğe girmeden önce şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail Faruk Aksu Kamil
Aydın Baki
Şimşek
İstanbul Erzurum Mersin
Ruhi Ersoy Ahmet Selim Yurdakul Fahrettin Oğuz Tor
Osmaniye Antalya Kahramanmaraş
BAŞKAN Komisyon okunan önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep)
Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen
Kahramanmaraş Milletvekili Fahrettin Oğuz Tor.
Buyurun Sayın Tor. (MHP sıralarından
alkışlar)
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 491 sıra sayılı İş Mahkemeleri Kanunu
Tasarısının geçici 1inci maddesiyle ilgili olarak Milliyetçi
Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce
heyetinizi ve bizleri izleyen değerli vatandaşlarımızı
sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Geciken adalet,
adalet değildir.in önüne geçmek için bu tasarı
hazırlanmıştır. Genel olarak ara buluculuk müessesesini
doğru bulmakla beraber, ara buluculuk müessesesine yönelik olarak kimi
sıkıntı doğurabilecek durumların da söz konusu olduğunu
ifade etmiş; ara buluculuk müessesesinin yalnız başına
milyonlarca dosyayı eritemeyeceği, problemin, kaynağında
kurutulması gerektiği, olayın sadece mahkeme boyutuyla
değil eş güdüm hâlinde birçok kamu kuruluşunun ortak
çalışmasıyla başarılı olacağı ve
diğer konular, tasarı hakkında söz alan
arkadaşlarımız tarafından belirtilmişti.
Tasarı, Adalet Komisyonundan Genel Kurul
gündemine gelmiştir. Tali komisyon olarak diğer bir ihtisas birimi
olan Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonunda da görüşülmüş olsaydı eminim tasarının
eleştirilen yönleri daha da azalırdı. Zira, tasarı büyük
ölçüde çalışma hayatını ilgilendirmektedir.
Çalışma hayatı, işçi-işveren ilişkileri,
işçi sağlığı ve güvenliğiyle ilgili
mevzuatın hazırlanması, uygulanması ve denetlenmesi,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile onun ilgili
kuruluşu olan Sosyal Güvenlik Kurumunun kuruluş amacı ve esas
görevleridir. Çalışma hayatını düzenleyici
işçi-işveren ilişkilerinde çalışma
barışının sağlanmasını
kolaylaştırıcı ve koruyucu tedbirler almak,
çalışma hayatındaki mevcut ve muhtemel meseleleri ve çözüm
yollarını araştırmak, işçi sağlığı
ve güvenliğini sağlayacak tedbirlerin uygulanmasını
izlemek, çalışma hayatını denetlemek, yabancı
ülkelerde çalışan Türk işçilerinin çalışma hayatı
ve sosyal güvenlikle ilgili meselelerine çözüm yolları aramak, hak ve
menfaatlerini korumak ve geliştirmek, Bakanlığın ve SGKnin
görevlerinden birkaçıdır.
Şunu söylemek istiyorum: Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu, iş
mahkemelerinin görev alanıyla ilgili kuruluşlardır, işin
kompetanıdır. demek abartılı olmayacaktır. Kayıt
dışı ekonominin küçültülmesi, bu anlamda kaçak sigortalı,
sahte sigortalı, sahte iş yeri, eksik prim bildirimi, düşük
kazanç gösterme, asgari işçilik, işsizliğin
azaltılması, iş kazalarının önlenmesi ve
soruşturulması, İş Kanunundan kaynaklanan ihlallere son
verilmesi amacı ve görevi doğrultusunda Bakanlık ve Sosyal
Güvenlik Kurumu ciddi çalışmalar yapmaktadır. Gerek
Bakanlık gerekse Sosyal Güvenlik Kurumu, bu çalışmaları,
diğer birimleri yanında müfettişlerce yerine getirmektedir.
Bugün, Bakanlık ve Sosyal Güvenlik Kurumu müfettişleri, emeklileri
mahkemelerin -Sayın Bakanımız da gayet iyi bilir- vazgeçilmez
bilirkişileridir. Müfettişler, görevi gereği iş mahkemelerinin
konularıyla yılın üç yüz altmış günü karşı
karşıyadırlar. Böyle olduğu hâlde, işin ehli
Bakanlık ve SGK müfettişlerine ara buluculuk yolu
açılmamıştır. Bu, tasarının büyük
eksikliğidir.
Müzakerelerde bulunmak amacıyla tarafları
bir araya getiren, onların birbirlerini anlamalarını ve bu
suretle çözümlerini kendilerinin üretmesini sağlamak için aralarında
iletişim sürecinin kurulmasını, otuz kırk yıl bu
işin bizzat teori ve pratiğini yapmış biri mi, yoksa
beş yıllık tecrübesi olan bir hukukçu mu daha iyi
yapacaktır? Bu soruyu sormamız lazım.
Hayatında iş kazasının, ücretin,
kıdem tazminatının, kaçak sigortalılığın,
sahte iş yerinin -buna benzer birçok konu- ne olduğunu bilmeyen biri
mi, hatta tek bir olguyla bile karşılaşmamış biri mi
-burada, tabii, iş mahkemelerinde deneyim kazanmış
hukukçuları ayırıyorum- bu işleri daha iyi yapacaktır,
yoksa her gün iş kazalarının soruşturmasını,
ücret kıdem tazminatı, kaçak sahte sigortalılığın
soruşturmasını yapan yani esas görevi bu olan mı daha iyi
yapacaktır? Hiç şüphe yok ki, Bakanlık ve Sosyal Güvenlik Kurumu
müfettişleri bu işleri çok güzel, dört dörtlük yapacaklardır. Bu
sebeple, işin ehli olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı ile SGK müfettişlerine ara buluculuk yolunun
açılmaması tasarının bir eksikliğidir. Zaman
içerisinde bu eksikliğin düzeltilmesi gerektiği düşüncesiyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Geçici 1inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
38inci madde üzerinde bir adet önerge vardır,
okutup işleme alıyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 491
sıra sayılı İş Mahkemeleri Kanunu
Tasarısının çerçeve 38inci maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendinde yer alan yayımı tarihinden üç
ay sonra, ibaresinin 1/1/2018 tarihinde, şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Mehmet Muş Mehmet Doğan Kubat Zekeriya Birkan
İstanbul İstanbul Bursa
İsmail Emrah Karayel Necip Kalkan Ayşe
Keşir
Kayseri İzmir Düzce
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep)
Katılıyoruz Sayın Başkanım.
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Önergeyle, tasarıyla getirilen bir dava
şartı olarak ara buluculuğa ilişkin uygulamanın
yürürlük tarihinin 1/1/2018 olarak netleştirilmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN Komisyonun takdire
bıraktığı, Hükûmetin katıldığı,
gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda 38inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde
kabul edilmiştir.
39uncu madde üzerinde bir adet önerge vardır,
okutup işleme alıyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısının 39uncu maddesinde
öngörülen değişikliğin aşağıdaki şekilde
düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 39- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu eliyle yürütülür.
Necati Yılmaz Mehmet Gökdağ Zeynel Emre
Ankara Gaziantep İstanbul
Namık Havutça Mahmut Tanal Kemal Zeybek
Balıkesir İstanbul Samsun
Gülay
Yedekci
İstanbul
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz alan Samsun
Milletvekili Kemal Zeybek.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
KEMAL ZEYBEK (Samsun) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Tabii bugün görüşülmekte olan İş
Mahkemeleri Kanunu Tasarımız mevcut şekliyle de aynı
görevini icra ediyordu, yapıyordu. İşçi ve işveren bir
araya geldiği zaman mevcut kanunla kendi anlaşmalarını
sağlıyordu, Arabuluculuk Kanunu olmadan da bir sonuç almak mümkündü.
Arabuluculuk Yasası işçiyi engelleyen, sabote eden ve işverenin
karşısında güçsüz düşüren bir kanun taslağı
olarak önümüze gelmiş durumdadır.
Taraflar anlaşmalarını mevcut, var
olan mahkemelerle de zaten -kendi durumlarını- hallediyordu. Ne
yazıktır ki şu andaki mevcut mahkemelerin
varlığında bir değişiklik yoktur. Ara buluculuk sadece
ve sadece işverenin lehine yapılmakta olan bir kanun
tasarısıdır.
Tabii, ara buluculuk deyince aklımıza
başka şeyler de geliyor. Mevcut iktidar on beş yıllık
süre içerisinde ülke içinde, ülke dışında sorunları
çoğalttı; sınır komşularımızla Suriyede,
Irakta mevcut komşuluk ilişkilerimizi bozdu.
Türkiye Cumhuriyeti devleti büyük bir devlet. Bu
devletin asli görevinde bölgede ara buluculuk yapmak, hakemlik yapmak, hâkimlik
yapmak durumu vardı ama yapılan öngörüsüz politikalar ülkemizi direkt
savaşın içerisine soktu. Şu anda Irak ve Suriye mezhepçi politika
anlayışı yüzünden, ülkemizin bu savaşta savaşın
içinde olduğunu görüyoruz.
Iraktaki, Suriyedeki savaşın ülkemizdeki
yansıması olayların olmasını sağladı.
Örneğin, 10 Ekimde Ankara Garında yapılan katliam,
IŞİD katliamı bu Irak ve Suriyedeki savaşın bir
sonucudur. Yüzlerce insanımızı o IŞİD terörünün mevcut
eylemleriyle yok ettik. Bu eylemleri destekleyen, silah gönderen, destek veren
veya onlara yiyecek, giyecek sağlayan mevcut hükûmetlerimiz, oradaki mevcut
terör olayını desteklemiştir ve ülkemizdeki katliamların da
olmasını sağlamıştır.
Tabii, ülkemizde 15 Temmuzda bir terör hareketi
gerçekleşti, darbe girişimi gerçekleşti. Dinci FETÖ örgütünün 15
Temmuz öncesi ve sonrasında, 17-25 Aralıkta da, 15 Temmuz günü
yapmış olduğu katliamı da darbeyi de lanetliyoruz ama ne
yazıktır ki 17-25 Aralıkta yapılan operasyonun da
doğru bir operasyon olduğunu söylemek istiyorum.
Tabii, 15 Temmuz sonrası, 20 Temmuzla beraber
olağanüstü hâl koşullarında kanun hükmünde kararnamelerle
ülkemizde demokratik yapımızın yani ülkedeki milliyetçi,
devrimci, ulusalcı, yurtsever, demokrat, tüm insanlarımızın
bir şekilde işlerinden alıkonulduğunu ve mevcut siyasal
iktidarın kendine karşı gelen tüm grupları, insanları
ideolojik olarak karşısına alıp hapsettiğini
görüyoruz. Bunun bir şekilde ülkemizde düzeltilmesini istiyoruz. Bunun
düzeltilmesi de olağanüstü hâl koşullarının
kaldırılıp kanun hükmünde kararnamelerin bu Mecliste
görüşülmesiyle sağlanacaktır.
Saygılarımı arz ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
39uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Böylece ikinci bölümde yer alan maddelerin
oylamaları tamamlanmıştır.
İç Tüzükün 86ncı maddesine göre oyunun
rengini belli etmek üzere ve lehte olmak üzere Balıkesir Milletvekili
Mahmut Poyrazlı.
Buyurun Sayın Poyrazlı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MAHMUT POYRAZLI (Balıkesir) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
491 sıra sayılı İş
Mahkemeleri Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelerimizi
tamamlamış bulunuyoruz. Ben de lehte oyumun rengini belirtmek üzere
söz almış bulunuyorum. İnşallah, biraz sonra Genel Kurulun
oylarıyla kabul edilecek bu kanun tasarısıyla bu alanda büyük
bir ihtiyacın karşılanacağı, yargılamaların
hızlanacağı, özellikle de hakka kavuşmanın daha kolay
ve hızlı olacağı inancıyla, en başından
itibaren hazırlanmasında emeği geçen herkese, özellikle Adalet
Komisyonu sırasında ve Genel Kurulda katkı sağlayan tüm
değerli milletvekillerimize teşekkür ediyor; camiamıza,
işçilerimize, işçi kardeşlerimize, işverenlerimize, tüm
hukuk camiasına bu İş Mahkemeleri Kanununun hayırlı
uğurlu olmasını diliyor, oyumun rengi olarak da kabul oyu
vereceğimi belirterek, ifade ederek yüce Meclisi tekrar saygıyla,
hürmetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Çok teşekkür ediyorum bu veciz
konuşma için.
Şimdi, oyunun rengini aleyhte olarak belirlemek
üzere İstanbul Milletvekili Sayın Mahmut Tanal.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) Değerli
Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla,
hürmetle selamlıyorum.
Özellikle dinlemeye gelen arkadaşlara da
ayrıca teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, mevcut olan bu
tasarı ne getiriyor? Bu tasarıya niye ihtiyaç duyuldu, sebebi nedir?
Şimdi, bir sefer, mevcut olan, bugüne kadarki tüm
kanunlarımızın hepsi zayıfı güçlüye karşı
korumak için yapılmıştır. Kanunların esas amacı güçlüye
karşı zayıfı korumaktır. Burada, eşit olmayan
kişiler açısından, eşit olmayan tarafları zorunlu ara
bulucuya göndermek Anayasamızın 2nci maddesindeki hukuk devleti
ilkesine, Anayasamızın 36ncı maddesindeki hak arama
özgürlüğüne aykırıdır.
Geliyoruz, burada, değerli arkadaşlar,
işçi alacaklarından zaman aşımını on yıldan
beş yıla indiriyoruz. Peki, işçi ve işveren arasındaki
bir sözleşme değil midir? Sözleşmedir. Borçlar Kanunu hükümleri
uyarınca sözleşmeden doğan tüm hak ve alacaklar on
yıllık zaman aşımına tabi iken, işçi
alacakları da sözleşmeden doğan bir hak olması nedeniyle
neden on yıldan beş yıla indiriliyor? Bu kimin
yararınadır? Bu, işçinin yararına mıdır,
işverenin yararına mıdır?
Ben buradan Sayın Bakanlığa bir soru
soruyorum, yani bu konu ileride uygulamada ortaya çıkacak: İşçi
alacakları; işçi çalışmaya devam ederken ve orada bulunan
bazı haklarını -nedir, fazla mesai ücreti, yıllık
ücretli izin hakkı- kullanamamış iken ve bu çalışma
süresi devam ediyor ise bu beş yıllık süre zaman aşımına
uğrayacak mı, uğramayacak mı? Bu konuda vereceğiniz
cevapla ileride mahkemeler tarafından -bir tartışma konusu
yaratıldığı zaman- bu kanunun gerekçesine bakılarak en
azından doğru bir karar verilir. İçinizde işveren olan
arkadaşlarımız vardır, içinizde hukukçu olan
arkadaşlarımız vardır; şunu uygulamada çok fazla
yaşıyoruz: İşçi çalıştığı
işverenin yanında eğer fazla mesai ücretini, yıllık
ücretli izin hakkını alamamışsa, orada uzun bir süre
geçmişse buradaki beş yıllık sürede zaman
aşımı işleyecek mi, işlemeyecek mi? Bunlar
yargıda hep tartışılacak olan konular. Bu açıdan,
temel hak ve özgürlükler açısından, işçilerin hakları
açısından baktığımız zaman on yıldan beş
yıla indirilmesi kazanılmış hak ilkesine, hukuk devleti
ilkesine, zayıfı güçlüye karşı koruma ilkesine
aykırı.
Hemen çok çıplak bir örnek vereyim, belki konu
daha net anlaşılır: Trafik kazası
yaptığınız zaman Borçlar Kanununun 50nci maddesine göre
Sayın Bakanım, sizin şüpheli ve zayiatı yani zararı ve
kişiyi öğrenmeniz on yıllık zaman aşımına
tabi iken; bir trafik kazasında, Borçlar Kanunu, 6098 sayılı
Kanunun 50nci maddesi uyarınca on yıllık bir zaman
aşımı söz konusu iken, işçi alacaklarında bunu
beş yıla indiriyoruz; bu, karşılaştırma hukuku
açısından baktığımız zaman kabul edilebilir bir
durum değil.
Geliyoruz, KİTlerde çalışan
personelin, 37nci maddesi uyarınca bunu iş davalarına
getirmeniz
Yine, Anayasamızın 2nci maddesi, Türkiye Cumhuriyeti
devleti bir hukuk devletidir. Bu nedir? Hukuki güvenlik ilkesine
aykırılık teşkil etmektedir. Hukuki güvenlik ilkesine
aykırılık teşkil etmesi nedeniyle, bu, yine, tekrar
Anayasamıza aykırılık teşkil etmektedir.
Şimdi, bu tasarı görüşülürken, esasen
bunun sosyal tarafları var. Nedir bu? Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna, gerek Cumhuriyet Halk
Partisinin üyeleri -teşekkür ediyorum kendilerine- hem alt komisyonda bunu
önergeyle getirdiler, burada görüşülmesi lazım, hem de komisyonda
böyle bir önerge getirdiler ancak AK PARTİ üyeleri tarafından reddedildi.
Yani işin sosyal taraflarıyla bu konu görüşülmedi,
konuşulmadı.
Şimdi, burada, hepiniz dururken, benim
Sayın Bakanlıktan istirhamım şu: Türkiye'de 500 tane
şehirler arası çalışan otobüs var. Ben, bu hafta
şehirler arası çalışan bir otobüsle seyahat ettim.
Sayın Bakanlar, sayın milletvekilleri; bu
otobüslerin hepsinde şoförün dışında çalışan bir
muavin var, o muavinlerin hepsi kaçak çalıştırılıyor.
Sizden rica ediyorum, bu sosyal güvenlik
müfettişleri, şehirler arası bu otobüslerdeki gariban bu
muavinlerin sigortalı olup olmadıklarını niçin kontrol
etmiyorlar?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TANAL (Devamla) Bu anlamda, muavinlerin
hepsi mağdurdur; sosyal güvenlik müfettişlerini, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığını bu konuda göreve davet
ediyorum. Bunun imkânı gayet rahattır. Nedir? Ankara
Garının çıkışında kontrolü yapın, gayet rahat
ne kadar insanın kaçak çalıştığını
göreceksiniz.
Hepinize teşekkür ediyorum, saygı ve
hürmetlerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Tanal.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Oyumuzun rengi
MAHMUT TANAL (İstanbul) Efendim, sayın
arkadaşlarım ısrarla, istekleri üzerine Oyunun rengini söyler
misin
Eğer teşekkür edip bir de oyumun rengini söylersem iyi
olacak.
BAŞKAN Ben söyleyeyim sizin oyunuzun rengini
isterseniz.
Zaten aleyhte olmak üzere davet ettim yani onun için
diyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Şimdi,
Anayasamız Ancak Bakanlığa vekâleten Bakanlık yapabilir,
milletvekiline vekâleten Meclis Başkanlığı yapamaz. diyor
Sayın Başkanım. Siz bunu bilen iyi bir hukukçusunuz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum efendim,
sağ olun, sağ olun.
Sayın Bakan, söz talebiniz var.
Buyurun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep)
Sayın Tanalın zaman aşımıyla ilgili ifadeleri oldu.
Bu hususta şunu ifade etmek lazım: Sözleşmenin feshinden
itibaren bu beş yıllık zaman aşımı dikkate
alınacaktır. Düzenlemeyle, hangi kanuna tabi olursa olsun,
yıllık izin ücreti, kıdem tazminatı ve ihbar
tazminatı, kötü niyet tazminatı ve eşit davranma ilkesine
uyulmaksızın yapılan fesihten kaynaklanan zaman
aşımları beş yıl olacaktır.
Bir bilgiyi de ifade etmek lazım: Fransada
genel zaman aşımı otuz yıl iken 2008de yapılan
düzenlemeyle beş yıla indirilmiştir. Yine, Almanyada 2002
yılında yapılan değişiklikle otuz yıldan üç
yıla indirilmiştir. Rusyada genel zaman aşımı üç
yıldır, İtalyada beş yıldır. Burada
işçilerimizin aleyhine herhangi bir düzenleme getirilmemektedir, bilakis
zaman içerisinde hukuka güven ve belirsizliğin de ortadan
kaldırılması adına önemli bir düzenleme yapılmıştır.
Bu nedenle hem işçimiz hem işverenlerimiz adına çok önemli bir
düzenleme olduğu ifade edilmektedir. Zaten hak sahibi bu anlamda bir an
evvel hakkına ulaşmak için dava yoluna başvurmaktadır.
Burada işçi çalışırken dava açamayacağı için
zaman aşımı asla işlememektedir, fesihten itibaren
işlemesine yönelik düzenleme yapılmıştır.
Sayın Tanalı ve Genel Kurulu
saygılarımla bilgilendirmek istedim.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
Tasarının görüşmeleri böylece
tamamlanmıştır. Tasarının tümü açık oylamaya
tabidir. Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun
kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN İş Mahkemeleri Kanunu
Tasarısı açık oylama sonucu:
"Kullanılan oy
sayısı: 241
Kabul : 208
Ret:
33 (x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Fatma Kaplan Hürriyet Mücahit Durmuşoğlu
Kocaeli Osmaniye"
Böylece tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır, hayırlı uğurlu olsun.
Birleşime ara vermeden önce, Sayın Bakanımızı
bir teşekkür konuşması yapması için kürsüye davet ediyorum.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün gerçekten çok önemli bir
reformu daha hukuk âlemine, çalışma hayatına ve
vatandaşlarımıza Genel Kurulumuzun iradeleriyle hediye
etmiş bulunmaktayız. Ben, bu tasarının
yasalaşmasında emeği geçen bütün milletvekillerimize, Adalet
Komisyonumuza teşekkür ediyorum. Oylarıyla destek veren AK PARTİ
Grubumuza teşekkür ediyorum. Yine her türlü önerileriyle gerek Komisyonda
gerek Genel Kurulda bu kanunla ilgili lehte ve aleyhte görüş bildiren
bütün gruplarımıza, bütün siyasi partilere, bütün milletvekillerimize
çok teşekkür ediyorum.
Çok kısa bir şekilde şunu ifade etmek
isterim ki: İşçinin hakkını alın teri kurumadan vermek
bizim en büyük şiarımızdır. Esasen burada birkaç gündür
süren müzakerelerde de işçinin bir an evvel hakkını
almasına yönelik hep ifadeler, dilekler serdedildi. Tam anlamıyla bu
tasarı, işçinin bir an önce hakkını almasına yönelik
çok önemli bir reformdur.
Şunu açıkça ifade etmek lazım: Ara
bulucu nezdinde işçinin işverenle anlaşmasını zorunlu
kılan bir düzenleme getirilmemektedir, sadece dava açılmadan önce
işçi ve işverene ara bulucuyla bir kez daha müzakere etme imkânı
getirmektedir, yoksa işçi, işveren oturup ara bulucuyla ister
anlaşır ister anlaşmaz. Buradaki faydalardan birisi dava
şartı. 100 bin liralık bir alacak için 2 binin üzerinde dava
harcı ödeyecek işçi adına baktığımızda. Ama
hiçbir harç ödemeden, bir ara bulucuyla, benim 10 lira alacağım var,
bir araya geldiğimizde ne kadar alacağız bir anlaşma
imkânı getiriyor. Dolayısıyla önemli bir reform. Üç hafta
içerisinde anlaşamazlarsa en geç, dava yolu açılmaktadır, hak
arama hürriyeti genişletilmektedir.
Ben çalışma hayatımıza,
işçilerimize, işverenlerimize, Türkiye ekonomisine hayırlı
olmasını diliyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.02
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 20.08
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: İshak Gazel (Kütahya),
Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7nci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
2nci
sırada yer alan, Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili İstanbul
Milletvekili Mehmet Muş ve 4 Milletvekilinin İstanbul İli Eyüp
İlçesinin Adının Eyüpsultan Olarak Değiştirilmesi ve
Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
2.- Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/868)
ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili İstanbul
Milletvekili Mehmet Muş ve 4 Milletvekilinin İstanbul İli Eyüp
İlçesinin Adının Eyüpsultan Olarak Değiştirilmesi ve
Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/1826) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 497)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İspanya Krallığı
Arasında Savunma Sanayi Konusunda Gizlilik Dereceli Bilginin
Korunması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İspanya
Krallığı Arasında Savunma Sanayi Konusunda Gizlilik
Dereceli Bilginin Korunması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/511) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 143) (x)
BAŞKAN Komisyon ve
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon Raporu 143 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde gruplar adına ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksuya aittir.
Buyurun Sayın Aksu. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İspanya
Krallığı Arasında Savunma Sanayi Konusunda Gizlilik
Dereceli Bilginin Korunması Hakkında Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair 143 sıra
sayılı Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu ve aziz Türk milletini
saygıyla selamlıyorum.
Savunma sanayisinin
geliştirilmesi ve güçlendirilmesi çerçevesinde savunma sanayisi
güvenliği hem gelişen uluslararası ilişkiler hem de savunma
sanayisi projeleri ve sektörün bileşenleri açısından büyük önem
taşımaktadır. Türkiye'nin savunma amacıyla ihtiyaç
duyduğu her türlü silah, mühimmat, araç ve gereci doğrudan satın
alma, müşterek projelere katılım, teşvik veya
yatırım yoluyla tedarik edilmesini sağlamak ve bu konularda
yapılacak AR-GE çalışmaları esnasında gizlilik
dereceli bilgi, belge, proje ve malzemenin bilmesi gereken kişiler
dışındakilere herhangi bir menfaat
karşılığı veya karşılıksız olarak
verilmesini ya da açıklanmasını önlemek ve bunların
çalınma veya sabotaja karşı korunmalarını temin etmek
millî menfaatlerimiz açısından çok kritik hususlardır. Bu
kapsamdaki gizlilik dereceli bilgi ihtiva eden her türlü projenin güvenli bir
şekilde yürütülmesi ve etkili bir şekilde korunması, bunlara
nüfuz edecek kişilerin güvenilirliğinin temini ancak savunma sanayisi
güvenliğinin sağlanmasına yönelik düzenlemelerle mümkün
olabilecektir. Bu nedenle, 29 Haziran 2004 tarihli ve 5202 sayılı
Savunma Sanayii Güvenliği Kanunu kabul edilmiştir. Bu kanuna
dayanılarak da Millî Savunma Bakanlığı tarafından
Savunma Sanayii Güvenliği Yönetmeliği çıkarılmış
ve uygulamaya ilişkin hususlar burada düzenlenmiştir. Millî Savunma
Bakanlığına verilen bu yetkinin uluslararası alanda yasal
bir çerçeveye oturtulabilmesi ve kullanılabilmesi ise ancak
uluslararası anlaşmalarla mümkün olabilecektir. Görüşmekte
olduğumuz anlaşma iki ülke arasında savunma sanayisi
güvenliğinin sağlanması amacıyla
imzalanmıştır ve ülkemizde Millî Savunma
Bakanlığının denetimi altında bulunan savunma
sanayisiyle ilgili kurum ve kuruluşlar ile özel firmaları bağlayıcı
niteliktedir. Bu anlaşma, İspanya ile ülkemiz savunma sanayisi
kuruluşları arasındaki program, proje veya sözleşmelerle
ilgili olarak karşılıklı mübadele edilen, gizlilik dereceli
bilgiyi koruma kapsamına almaktadır. Anlaşmanın 3üncü
maddesi uyarınca, gizlilik dereceli bilgiler anlaşmaya taraf olmayan
ülke ve uluslararası kuruluşlara açıklanamayacaktır.
Anlaşmanın Gizlilik Dereceli Bilginin Transferi
başlıklı sekizinci bölümünün ikinci alt bendinde acil
durumlarda ve gereksiz gecikmelerde gibi gizlilik dereceli bilgi transferinde
güvenliği sekteye uğratabilecek muğlak kavramların
kullanılması sürecin baypas edilme ihtimalinin ortaya
çıkmasına ve bir zafiyetin söz konusu olmasına yol
açabilecektir.
Bilindiği gibi, bir
konsorsiyumun parçası olarak Türkiye ve İspanya, birlikte A400M
nakliye uçağını geliştirip üretmiştir.
İspanyanın bu alandaki yetkinliği dikkate alınarak benzer
konsorsiyumlarla veya ikili olarak her iki ülke sanayisinin azami katkısıyla
yeni savunma ve havacılık projeleri geliştirilebilecektir. Yine,
İspanyanın ve İspanyol firmalarının
havacılık ve uzay alanında sahip olduğu teknoloji ve bilgi
birikimi ile ülkemiz mühendislik altyapısı birleştirilmek ve
kullanılmak suretiyle, geliştirilecek ürün ve sistemler, ayrı
pazar paylaşımları ve uluslararası arenada yerini
bulabilecektir.
Değerli milletvekilleri,
Türk savunma ve havacılık sanayisinden bahsederken şu hususlara
da dikkatinizi çekmek istiyorum: Hiç şüphe yok ki mühendislik
altyapısını oluşturmadan millî ve yerli bir savunma sanayisinin
inşası mümkün değildir. Bu çerçevede, Türk ordusunun
kullanacağı modern savunma ve havacılık ürünlerinin ne
kadarının tasarımına bizim mühendislerimizin hâkim
olduğu ve yeni başlatılacak ana sistem projelerinde yurt
dışından alınan mühendislik ve danışmanlık
desteklerinin ne seviyede olduğu sorgulanmalıdır. Yine, Türk
savunma sanayisi sistem sahipliğinde hangi noktadadır? Türk ordusunun
elindeki sistemlerin bakım ve onarımı, idame işletmesi ne
kadar millî imkânlarla yapılabilmektedir? Unutulmamalı ki ana sistem
yanında kritik alt sistemlerin yerli olarak üretilmesi olası risklere
karşı alınabilecek hayati önlemlerden biridir. Ayrıca, ham
madde bağımlılığının azaltılması
için savunma malzemelerine dönük çok yönlü ve ivedi çalışmalar
yapılması da zorunlu bulunmaktadır.
Milliyetçi Hareket Partisi
olarak seçim beyannamemizde, sanayide yerel kaynakları harekete geçiren,
nitelikli iş gücü istihdam eden, ileri teknoloji kullanan ve üreten, özgün
tasarım ve marka geliştiren, tüketici sağlığını
ve çevreyi gözeten bir sanayi oluşturulacağı ve ithalat
bağımlılığını azaltarak yerli imkânları
harekete geçirecek sanayi yatırımlarının
destekleneceği vurgulanmıştır. Bize göre ülkemiz için gerek
güvenlik gerekse ekonomik açıdan büyük öneme sahip olan savunma sanayisinin
teknoloji üretebilen ve diğer sanayilerle entegre olan bir yapıya
kavuşturulması sağlanmalıdır. Savunma
ihtiyaçlarının özgün tasarıma dayalı olarak ülke
sanayisiyle bütünleşik bir şekilde teminine azami çaba
gösterilmelidir. Türkiye'nin jeostratejik konumu, tarihî ve kültürel
mirasından doğan yükümlülükleri, bölge ve dünya
barışının tesisinde üstleneceği rol güçlü,
caydırıcı ve sürdürülebilir bir savunma sisteminin tesisini
zorunlu kılmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin her türlü tehdit
karşısında görevini çağın şartlarına uygun
ve başarılı bir biçimde yerine getirebilmesi için bu
şarttır.
Askerî savunmada asimetrik, politik ve ekonomik
güvenlik anlayışını da dikkate alan, ön alıcı bir
yaklaşımla millî çıkarlarımızı
sınırlarımızın ötesinden başlayarak koruyacak
gerçekçi bir stratejik güvenlik anlayışı hâkim
kılınmalıdır. Sadece üye olunan uluslararası güvenlik
ortaklıkları ve müttefik ilişkileri yerine ülkemizin kendi
dinamik ve değerlerinden hayat bulan millî bir savunma
yapılanması esas alınmalıdır. Yerli savunma sanayisi
geliştirilerek Türk Silahlı Kuvvetlerinin silah ve teçhizat yönünden
dışa bağımlılığı
azaltılmalıdır. İhracat kapasitesi yüksek,
bağımsız ve yerli bir harp sanayisinin gelişmesi ve yerli
müteşebbisin de silah ve askerî teçhizat üretimine yatırım
yapması için gerekli tüm imkân ve teşvikler seferber edilmelidir.
Savunma sanayisi mutlaka stratejik bir sektör olarak öne çıkarılmalıdır.
Malzeme teknolojileri, elektronik harp, havacılık, uzay ve uydu
teknolojileri, ağ merkezli savaş, insansız hava araçları,
güdüm ve kontrol teknolojilerinin AR-GE çalışmaları ve üretimi
desteklenmelidir. Savunma sanayisinde bilgi güvenliğini sağlamak
amacıyla millî yazılım sistemi geliştirilmeli ve
uygulanmalı, sektör teknoloji üreten bir yapıya
kavuşturulmalıdır. Lojistik ihtiyaçlarda dışa
bağımlı olmaktan büyük ölçüde kurtulunmalı, savunma
harcamalarının öncelikle millî tedarik sistemi içinde
yapılması sağlanmalıdır. Tedarik ihtiyacının
belirlenmesinde ilgili birimlerin eş güdüm içinde karar almasına önem
verilmelidir. Ölçek ekonomisinin sağladığı avantajlardan
yararlanılarak savunma sanayisinin millî ihtiyaçlara dönük üretimin yanı
sıra dış satıma dönük üretim yapması da sağlanmalıdır.
Toplumsal huzur ve millî güvenliğimizle ilgili her türlü asimetrik tehdide
karşı güvenlik birimlerinin hukuki, idari, teknik ve insan
kaynakları bakımından yeterli donanıma sahip olması
temin edilmelidir.
Değerli milletvekilleri, tüm bunların, yüksek
teknolojili ürünlerin üretimine destek veren bir yaklaşım ve savunma
sanayisi güvenliğini esas alan bir anlayışın yanı
sıra, tüm bu süreçlerde millî menfaatleri her şeyin üzerinde tutan
Türkiye merkezli bir bakışla, savunma sanayisi
ihtiyaçlarımızı doğru üreticilerle buluşturmakla, buna
uygun idari ve beşerî kapasiteye sahip olmakla ve etkin bir denetimle
gerçekleşmesinin mümkün olabileceği açıktır.
Bu düşüncelerle görüştüğümüz
anlaşmanın ülkemiz ve milletimiz için hayırlı sonuçlar
doğurmasını diliyor, sizleri saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Aksu.
Gruplar adına ikinci söz, Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Ahmet
Yıldırıma aittir.
Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir uluslararası sözleşme. Uluslararası
sözleşmenin Türkiye açısından muhatabı İspanya.
İspanyayla bir askerî çerçevesi olan sözleşme imzalanacak ama
İspanya bir NATO ülkesi. Türkiye, askerî, ekonomik ve siyasi olarak
uluslararası ilişkilerdeki yörüngesini kaybetmiş ve giderek
savruk bir dış politika içerisinde debelenmeye çalışan bir
hatta doğru savrulmuştur.
Şimdi, özellikle dış politika,
günübirlik gelişmeler temelinde şekil almakta ve içteki, iç
siyasetteki siyasi iktidarın yanlış ve
çarpıklıklarının üstünü örtme aracı olarak
kullanılmaktadır. Her gün yeni bir dış politika
hattıyla ve sansasyonel bir gelişmeyle içteki sıkışmışlık
ve bu sıkışmışlığın toplum nezdindeki
teşhir edilmiş olma hâli dış politika tarafından
gölgelenmektedir. Sözüm ona, milliyetçi ve militarist bir dış
politika ile içteki sıkışmışlığı açmak
çabaları üzerine kurulu olan bu dış politika artık iflas
etmiştir. Şimdi, özellikle günübirlik bir dış politika
söylemimin sebebi şu: Yıllık değil, aylık değil,
neredeyse haftalık olarak değişkenlik gösteren Türkiyenin
dış politikasında mızrak çuvala
sığmamaktadır. Yapılan yanlışlar özellikle
ekonomik olarak ülkeye yeni döviz yükleri bindirmekte ve bunun faturası da
halka çıkarılmaya çalışılmaktadır. Basit bir
örnek verilecek olursa beş gün önce Amerika Birleşik Devletleriyle
yaşanan vize krizinde bir gecelik bu ülkenin kaybı 63 milyar TLdir.
Bir gecede suni gerekçelerle oluşturulmuş ve siyasi iktidarın
yapmış olduğu yanlışlar üzerinden gelişen ABDyle
olan vize krizinin eski parayla 63 katrilyon bu ülkeye yükü olmuştur.
İki haftadan beri özellikle Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülen
torba yasadaki maddelerden birinde 37 milyarlık ek borçlanma için siyasi
iktidar, Hükûmet yetki istemektedir. Şimdi, 37 milyar lira ek borçlanma
için yasal yetki isteyen ve bunun faturasını yeni vergi yükleriyle
yoksullara ve emekçilere bindirmek isteyen siyasi iktidar oysa,
yanlış, çarpık temeller üzerine kurulu olan dış
politikasıyla sadece ve sadece 63 milyar kaybetmiştir. Oysa, emekçiye
bu kadar yük bindirecek ve savunma sanayisine de yeni bütçe yaratmak üzerine
kurulu olan bu aşırı güvenlikçi, çatışmacı ve
savaşçı dış politikanın açığa
çıkarmış olduğu bu yükün yani 37 milyarlık ek
borçlanma yetkisinin 2 katını bir gecede kaybedecek kadar yörüngesini
kaybetmiş bir dış politikaya sahip iktidar gerçekliğiyle
karşı karşıya olduğumuzu ifade etmek isterim. Oysa,
Plan ve Bütçe Komisyonunda şu anda Komisyon görüşmeleri devam eden ve
ek borçlanma için yasal yetki isteyen bu maddenin derhâl geri çekilmesi Anayasa
161e göre aykırılıktan da olsa gerçekleşmelidir. Anayasa
161, bir ülkedeki gelir gider dengesini, harcama veya borçlanma yetkilerini
yıllık bütçeyle belirlenebileceğini amir hüküm olarak önümüze
koymaktadır. Anayasa 161e göre ek bütçelerle ancak yeni borçlanmalar
yapılabilecekken burada yeni yasal yetki istemek Anayasanın 161inci
maddesine açıkça aykırıdır. Bütün bunların sebebi,
hiçbir bütçe tahmininin tutmayışı, döviz tahminlerinin
tutmayışı, işsizlik tahminlerinin tutmayışı
veya enflasyon tahminlerinin tutmayışının temel sebebi
ülkenin iki buçuk yıldır içerisine girmiş olduğu
çatışmacı politikalar girdabıyla ve bunun içerisinde
debelenme hâlidir.
Çevresinde dost olarak addedebileceği hiçbir
ülkenin kalmadığı, bir yıl önce karşılarında
celallenilen ve posta konulan bütün ülkelerle bugün kol kola girilme
Peki, bu
dış politikaların bu kadar yanlışları neyle
giderilmeye çalışılıyor? Arka kapı diplomasisiyle
giderilmeye çalışılıyor, yeni tavizler veriliyor. Bir
yandan iç politikada kaybedilen desteğin yeniden toparlanması için bu
dış politik hattaki gerginlik izlenirken diğer taraftan son iki
yılda Rusyaya, Iraka, İrana olduğu, Hollandada, Almanyada
olduğu üzere yeni tavizler veriliyor ve bu tavizlerin faturası da
maalesef ama maalesef yoksul ve emekçi halkımıza fatura edilmeye
çalışılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bugün, şu Genel
Kurulda sıklıkla özellikle siyasallaşmış yargı
üzerine beylik laflar edildi. Biz açık bir şekilde ifade ediyoruz ki
toplumun yargıya olan inancı azalmış ve yargıya olan
güvenin yüzde 30ların altına düştüğü bir ülke
gerçekliğinde, yargının bu kadar siyasallaşma ve ona olan
güvenin azalmış olması, deyim yerindeyse, tuzun kokması
anlamına gelmektedir.
Bir defa, milletvekillerimize ve eş başkanlarımıza
dönük bütün fezlekelerdeki dosyaların savcı ve hâkimlerinin yüzde
29unun ihraç edildiğini ve siyasi iktidar tarafından terörist ilan
edilen bir yapının mensubu olması hasebiyle ihraçlar ve
tutuklanmalarla karşı karşıya olduğumuzu ifade etmek
isterim.
Bir diğeri, bugün bir hatibin burada
söylediği üzere, Anayasa Komisyonuna bu fezlekelerin hepsinin
geldiği, bu fezlekelerin tek tek okunduğu cümlesi de doğru
değildir. Bir defa, dokunulmazlıklar Anayasaya aykırı bir
şekilde kaldırılmış ve tek tek milletvekili
dokunulmazlığı kaldırılan milletvekillerinin şu
kürsüden savunma hakkı çiğnenerek ve Anayasaya aykırı
hareket edilerek dokunulmazlıklar kaldırılmıştır.
Örneğin Muş Milletvekilimiz Sayın Burcu Çelikin -veciz bir
örnek olduğu için- durumunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Burcu Çelik
için düzenlenmiş ve geçen hafta altı yıl ceza almasına
sebep olan fezlekede örgüt üyeliği ve propagandadan kaynaklı
açılmış bir dava var iken örgüt üyeliğinden beraat eden,
propaganda suçundan beraat eden ve fezlekede olmayan bir suç mahkeme
tarafından ihdas edilerek yardım, yataklık suçundan altı
yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. Yani
şu Meclisin dokunulmazlığın kaldırılması sürecinde
önüne gelen fezlekelerden biri olmayan bir isnattan, bir suçtan ötürü kendisi
ceza almıştır. Şimdi bunun örneklerini çoğaltabiliriz.
Mesela, bugün Eş Genel Başkanımızla ilgili, Sayın
Selahattin Demirtaşla ilgili çok tartışma konusu
yapıldığı için bir örneği sizlerle paylaşmak
istiyorum. Sayın Selahattin Demirtaşın çok büyütülerek, köpürtülerek
sayılan ve ona atfedilen suçlardan birinin ne olduğunu çok
çarpıcı olduğu için sizlerle paylaşmak istiyorum.
Zamanında, ki zamanında dediğim
bundan iki yıl önce, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli
Cumhurbaşkanına hırsız demişti ve bundan kısa
bir süre sonra da Eş Genel Başkanımız aynen şu cümleyi
kullanıyor Sayın Bahçeliye dönük: Hırsız dediğiniz
kişinin sarayına gitmenizin sebebi nedir? Sadece bu kadar.
Sayın Bahçeli Cumhurbaşkanına hırsız diyor ve
Eş Genel Başkanımız Sayın Demirtaş ise Hırsız
dediğiniz kişinin sarayına o zaman niye gidiyorsunuz? diye
sorduğu için bir fezleke düzenleniyor ve Cumhurbaşkanına
hakaretten dava açılıyor. Bunun gibi onlarca örnek verebiliriz.
Yine, Kayseride bizim seçim büromuza 7 Hazirandan
önce bir saldırı oluyor. Seçim büromuza saldırı olduğu
için ve valiyle emniyet müdürü görevini yerine getirmediği için vali ve
emniyet müdürü hakkında Eş Genel Başkanlarımız
Sayın Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş suç duyurusunda
bulunuyor, görevlerini yapmadıkları için. Bunun üzerine zaten vali ve
emniyet müdürü hakkında hiçbir işlem yapılmadığı
gibi 2 Eş Genel Başkanımız hakkında fezleke
düzenleniyor ve bugün hiçbir zaman uğramadıkları Kayseride
kendi haklarında yürüyegiden bir dava söz konusudur.
Neresinden tutarsak tutalım, dün ifade ettim,
bugün tekrar ifade ediyorum. Grup Başkan Vekilimiz Sayın İdris
Baluken Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesinde
yargılanırken isnat edilen iki suç vardır. Birincisi, kendisine
ait olmayan bir Twitter hesabından korucuların tehdit edilmesi
suçudur. Bu Twitter adresinin kendisine ait olmadığını
mahkemede beyan edince, mahkeme, tehdidin olduğu Bingöl Emniyet
Müdürlüğünden bu konunun gerçek olup olmadığı konusunda
bilgi istiyor, Emniyet Müdürlüğü kendi ellerinde somut bir delilin olmadığı
cevabını yazıyor.
Sayın Balukene dönük ikinci suçlama ise bir
cenaze törenine katılması üzerinden düzenlenmiş bir fezlekedir,
tutuklu olduğu dosya. Ve o gün ispat ediliyor ki söz konusu cenaze gününde
ve saatinde İdris Baluken burada ve İdris Naim Şahin
hakkında verilmiş olan bir gensoruda konuşma yapıyor. Bunun
mahkeme aracılığıyla tutanaklarının Meclis
Başkanlığından istenmesine ve o gün burada olduğu
ispatlanmasına rağmen savcı iddiasını sürdürmeye devam
ediyor ve İdris Baluken için bir cenaze törenine katılmak -olmayan
bir cenaze töreni- ve bir olmayan Twitter adresi üzerinden tehdit etmek
üzerinden kırk yedi yıl hapis cezası diye mütalaa veriyor.
İşte siyasal yargının ne kadar
iktidar güdümünde yürüdüğünü ve bu dosyaların ne kadar üfürük
olduğunu ve ne kadar siyasal iktidar talimatıyla yürüdüğünü, bir
de hakkımızdaki fezlekeleri düzenleyen savcı ve hâkimlerin yüzde
30unun bugün ihraç edilmiş ve tutuklanmış olduğunu, siyasi
iktidarın da kendisi tarafından terörist ilan edilen savcı ve
hâkimlerin iddianamelerinin ve dava dosyalarının arkasına
sığınarak bu süreci yürütmeye
çalıştığını artık bütün ülke ve
uluslararası toplum biliyor ve bu siyasi iktidarın siyasallaştırdığı
yargı üzerinden yürüttüğü bu garabetin mızrağı çuvala
sığmıyor. Bu anlamda, bunun sonunun
olmadığını, er geç bu ülkenin düzlüğe
çıkacağını ve bugünlerin hesabı sorulduğunda
bunların yerine ikame edilecek yargının da rövanşist
duygularla bugünkü iktidara okunun yönelmemesi için tez elden tarafsız ve
bağımsız bir yargı için düzenlemelerin yapılması
gerektiğini düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Yıldırım.
Gruplar adına son söz, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Ardahan Milletvekili Öztürk Yılmaza aittir.
Buyurun Sayın Yılmaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
İspanya Krallığı Arasında Savunma Sanayi Konusunda
Gizlilik Dereceli Bilginin Korunması Hakkında Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşülmesi konusunda
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, elbette savunma sanayisinde
en önemli konu dışa bağımlılığın
azaltılması. Savunma sanayisinde ikinci önemli bir konu, ayrılan
kaynağın artırılması ve yerli üretimin esas
alınması ve tabii AR-GE çalışmalarına hız
verilmesi.
Biz, 2017 bütçesinde savunma ve güvenlik
harcamalarına önemli bir pay ayrıldığını
biliyoruz ancak şunu söyleyelim: Savunma sanayisinde en önemli konu sizin
kendi teknolojinizi üretecek bir donanıma sahip olabilmektir. Burada da
çok yol katedilmesi gerektiğini görüyoruz.
Şimdi, Türkiye kendi güvenliğini bu hassas
coğrafyada sağlayabilecek enstrümanlara ve araçlara sahip olması
lazım. Eğer, siz, hava savunma sistemini
geliştirmemişseniz, hava savunma sisteminiz eskiyse, rekabet gücü
yoksa ve müttefikinizden alamıyorsanız, bunun üzerine size
karşı kampta yer alan soğuk savaş sonrası dönemde
yakınlaştığınız başka bir kampın
kapısına gidiyorsanız, esasen sizin yapmanız gereken bunu
bir şekilde üretecek imkânı ve araçları sağlamak ve bu işten
başkalarına bağımlı olmaktan kurtulmaktır.
Bakınız, S-400 savunma sistemi gündeme
geliyor. Türkiye, bakıyoruz, sokakta ve meydanlarda Amerika Birleşik
Devletleriyle ağız dalaşına giriyor. Sonra bakıyoruz,
Savunma Bakanlığından Patriot alımı konusunda Amerika
Birleşik Devletlerine bir yazı gidiyor. Sonra, koruma polisleri için
1.500 tane silah nedir, niye istiyorsunuz ki? Makine Kimya üretemiyorsa bununla
ilgili bir çalışma yapılır. 1.500 tane silah için Amerika
Birleşik Devletlerinin kapısına gidip Türkiyeyi o konuda sanki
mecburmuş gibi hissettirmenin ne âlemi var? Buna hiç gerek yoktu. Bugün
Sayın Cumhurbaşkanı Biz almayacağız. diyor, zaten
alınmaması gerekir. 80 milyonluk ülke bu coğrafyada kendi
korumalarına kullanabileceği silahı üretememişse yazık
deriz.
Şimdi, Sayın
Başkan, Türkiye şu anda çok kritik bir dönemden geçiyor. Amerika
Birleşik Devletleriyle son dönemde yaşanan gerginlik ve artan
tansiyon mutlaka düşürülmeli. Elbette Türkiye, Amerika Birleşik
Devletlerinin keyfine uygun, her dediğini kabul edecek bir ülke asla
olmamalı ve bir dayatma varsa onu da reddetmeli; dik duruş ancak öyle
olabilir, sözle olmaz. Yani siz müttefikim diyorsunuz, dostum diyorsunuz,
siz mayıs ayında ziyaret yapmadan bir hafta önce sizin
düşmanınız olan bir gruba getirip silah yardımı
yapıyor ve siz diyorsunuz ki: Ben gidip noktayı
koyacağım. Ve dönüşte de ne nokta konuluyor ne de virgül
konuluyor, olan Türkiyenin itibarına oluyor.
Elbette dik
durmak önemli ama size bir örnek vereyim: Rahmetli Ecevit o zamanın
şartlarında Türkiyeye dayatıldığı zaman dik
durmuş ve Kıbrıs harekâtı, bütün baskıya rağmen,
o kararı almıştı ve icra edilmişti. Akabinde ambargoya
da posta koymuştu ve o ambargoyu da bir şekilde reddetmişti.
Şimdi, bugün, dik durma deyince, dik durma tabii sözle olmuyor, icrada
göstermeniz gerekiyor, ülkenin caydırıcılığı
ancak o zaman belli olur. Sizin eğer hassasiyetinize önem vermiyorsa
gitmeyeceksiniz ve Gitmeyin. dedik, gidildi, bir şey olmadı.
Şimdi Amerika Birleşik Devletlerinden adım gelince, o zaman
Niye böyle oluyor? deniyor. E böyle oluyor çünkü sizin de durmanız
gereken bir nokta olması gerekiyor.
Bu vize konusu
geçer, öyle veya böyle biter ama bilmemiz gereken şu var: Biz Amerika
Birleşik Devletleriyle mutlaka iyi geçinmek zorunda değiliz. Zaten
bu, uluslararası ilişkilerin pratiğine de aykırı, bir
ülkeyle sürekli iyi geçinemezsiniz çünkü farklı
çıkarlarınız var, farklı coğrafyada öncelikleriniz
farklı ama çalışma kanallarını açık tutmak ve
mevcut sorunları olabildiğince konuşmak, esasen bu coğrafyada
bir siyaset takip edebilmek için önemlidir.
Şimdi
bakıyorsunuz, son dönemde makas açılıyor. Neden? Darbe
girişiminde ABDnin parmağının olduğuna ilişkin
Hükûmetin imaları ve bu konuda kamuoyuna çeşitli seviyelerde
açıklamaları, Zarrab dosyası, Halk Bankası Genel Müdür
Yardımcısının tutuklanması, S-400 konusu, PYD ve YPG
konusu ve Suriyenin geleceği ve Amerika Birleşik Devletleriyle son
dönemde tansiyonu artıran söz düellosu. Şimdi bu kadar makas
açılmışken vize çözülür ama bunları nasıl
kapatacaksınız? Veya kapanabilecek mi? Kapanması için bir
şey yapılabilecek mi?
Şimdi şunu
söyleyeyim: Efendim, Suriyeyi kana bulayanlar demokrasiyi getirmek için
yapmadılar. diyoruz bugünkü açıklamalarda. E zaten Suriyeye dönük
yabancı bir el değdiği zaman Suriyede demokrasi olsun diye
değmemişti ki, Mısırda demokrasi gelsin diye olmamıştı
ki, zaten Libyada, Yemende ve Orta Doğudaki diğer ülkelerde
demokrasi gelsin diye bunlar yapılmamıştı ki. Bölge
ufalanıyor ve buna maalesef alet olundu.
Şimdi bakınız,
en basitinden şunu söyleyeyim: Uluslararası ilişkilerin
mantığı değişti, yeni bir kavram ve yeni bir olgu var
karşımızda. İttifaklar ihtilaflı hâle geliyor ve Amerika
Birleşik Devletlerinin on beş yıl önce, yirmi yıl önce
temel önceliği Rusyanın çevrelenmesi ve Doğu Blokuna
yayılmasıydı, bugün Amerika Birleşik Devletleri Rusyayla
birlikte Suriyede çalışıyor. Sizin düşman bildiğiniz
gruplar Amerika Birleşik Devletleri tarafından açıkça
destekleniyor. Demek ki eski mantıkla yeni sistemi, yeni durumu
değerlendiremeyiz, yeni bir tarif lazım, yeni bir dil lazım ve
yeni bir anlayış lazım.
Türkiye, teknoloji konusunda,
savunma sanayisi konusunda bağımlı. Şimdi,
bakınız, birkaç gün önce Sayın Enerji Bakanı açıklama
yapıyor, diyor ki: 2023 yılında bizim onurumuzdur Akkuyu
Nükleer Güç Santralinin devreye girmesi. Ya, biz bunu kendimiz üretmiyoruz
ki. Biz, yerli ne varsa, millî ne varsa hepsini yok etmişiz,
bağımlı olmuşuz. 1.500 tane silahı almak için
Amerikanın kapısında ne işimiz var bizim, niye gidiyoruz,
niye aşağılanıyoruz?
Değerli milletvekilleri,
bir başka konuya değinmek istiyorum. Şimdi, bu, vize konusu
gündeme geldiğinde ilk açıklamayı Mecliste ben
yapmıştım ve orada şunu söyledim, buradan okuyorum:
ABDnin bütün Türkleri cezalandırmaya yönelik bu kararını kabul
etmiyoruz. dedim. Bundan daha güzel açıklama olabilir mi? Bakın, bir
daha okuyorum: ABDnin bütün Türkleri cezalandırmaya yönelik bu
kararını kabul etmiyoruz. dedim.
HASAN BASRİ KURT
(Samsun) Devamında?
ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) Bu
açıklama Anadolu Ajansındadır. Bakın, burada her şey
var, devamı falan yok. Bakınız, burada, Milliyet gazetesinde
Biz Amerika Birleşik Devletlerinin bütün Türkleri
cezalandırabilecek yönde atmış olduğu vize
kararını kabul etmiyoruz. Hürriyet gazetesinde, Cumhuriyet
gazetesinde, BirGün gazetesinde manşetten vermişler, 110 tane gazete
manşetten vermiş ve Anadolu Ajansı. Benim açıklamam havuz
medyasında -ve Anadolu Ajansı- çarpıtılıyor. Utanç
verici bir durum. Ne deniyor: ABD tüm Türkleri değil, AK
PARTİlileri cezalandırsın. Arkadaşlar, el insaf ya! Ben
sizin tırnağınızı başkalarına
değişmem ya. Bu başkasından çıkar, bizden nasıl
çıkar bu ya! Bu nasıl bir iştir ya! Sizin kendi
arkadaşlarınız bu yalanı alıyorlar ve bunu
dolandırıyorlar, biliyor musunuz.
OĞUZ KAAN SALICI
(İstanbul) Milletvekilleri tweet atıyor.
ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla)
Tweet atıyorlar ya. Var mı böyle bir şey. Yarın sizde
açıklama yapacaksınız. Bu nedir? Açıkçası bunu sizin
vicdanınıza bırakıyorum. Böyle bir şey olamaz. Bu en
fazla size zarar veriyor. Ne diyeyim ben şimdi? Ne konuşmam
lazım? Bunu kınıyorum.
Bakınız, bu tür
açıklamalar size zarar verir. Ayrıca, öyle, özellikle millî
konuların olduğu bir yerde eğer millî bir açıklama
bekliyorsanız millî açıklamayı yapan insanlara karşı
biraz saygılı olacaksınız. Bunu öğreneceksiniz. (CHP
sıralarından alkışlar) Ben şahsen bu, yapan
arkadaşlarla ilgili
Hele milletvekili olmuş, bu koltukta oturan,
bizim mesai yaptığımız insanlar bunu yapıyorsa
başkaları ne yapar.
Bu yalanı birisi
yazıyor, diğeri çarpıtmış. Bakınız, daha
vahimini söylüyorum: Sadece AK PARTİliler cezalandırılsın
diyen moron kafa
Ya, yazıktır.
OĞUZ KAAN SALICI
(İstanbul) Köşe yazmış bir de utanmadan.
ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) Ya,
bunlar ayıptır. Hakikaten bunların işlerine son verin.
Bakınız, troller sizi dolu dizgin bir krizin eşiğine
götürdü ve hâlâ farkında değilsiniz. Ya, bu kafayla mı siz
siyaset yapacaksınız? Bunu değiştirin. Bu kimseye fayda
sağlamaz. Ve bunu yapan insanları kovun çünkü yalan söylüyor, iftira
atıyor. İnançlı insan iftira atmaz. Bu alçaklıktır.
Ben açık açık söylüyorum. Burada daha neler var, girmek istemiyorum,
üslubuma aykırı. Daha fazla kendimi zorlamak istemiyorum
açıkçası. Ama ben şahsen AK PARTİ Grubunun da bu
kişilerle ilgili bir şey yapmasını istiyorum. Ne demek?
Mecliste yaptığımız bir açıklama böyle olabilir mi,
böyle çarpıtılabilir mi?
Şimdi, değerli
milletvekilleri, şunu söyleyeyim: Bizim şu anda önümüzde İdlib
operasyonu var ve ABDyle atışıyoruz. Bakınız, ben bu
vize konusu gündeme geldiğinde şunu düşündüm: Bu kişi
FETÖcü olabilir, bu kişi provokatör olabilir, bu kişi tezgâh
kurmuş olabilir, Amerikanın ajanı olabilir, bu kişi her
şey olabilir ama yargı süreci başlamadan bakıyorsunuz ki
aynı gün yine bu medyada çarşaf çarşaf iddialar sunuluyor aynen
Balyoz ve Ergenekon davalarında olduğu gibi. Şimdi, biz bir
devletiz ve hukuk devletiyiz, bunlara da dikkat etmek lazım. Yani siz
eğer diyorsanız: Niye bunlar oluyor? sizin de dikkat etmeniz lazım.
Bu medya grupları, benim açıklamamı çarpıtan aynı
medya grupları yapıyor bunu.
Şimdi, biz hassas bir
coğrafyadayız. İdlib operasyonu başladı, bu İdlib
operasyonunda bizi bekleyen tuzaklar var. Şahsen onlarla ilgili birkaç
hususa değinmek istiyorum. Bunlardan bir tanesi, İdlib bölgesindeki
çatışmazlık anlaşmasında geçen maddelere
baktığınız zaman işin biraz daha ciddiyetle ele
alınması lazım. Nedir? Bir: Gözlem, gözlem yapacak Türk askeri.
İki: Kontrol edecek. Üç: Ayıklama yapacak yani silahlı
ılımlı unsurları, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi kararında terör örgütü olarak sayılmamış olan
silahlı unsurları terör örgütü olarak sayılan El Nusra, El Kaide
ve IŞİD bağlantılı kişi, kuruluş ve
gruplardan ayıracak. Burası 2,5 milyon nüfuslu bir yer ve
sınırımızın hemen dibi Nusracıların kontrolü
altında ve Türk askeri oradan geçip İdlibin merkezine gidecek.
Şimdi, şunları
söylemek istiyorum: Amerikayla, Avrupayla ve başka ülkelerle
çatıştığınız bir ortamda, böyle hassas bir
coğrafyada çok kolay provokasyona uğrar, hedef
alınırsınız. Türk askerinin selameti her şeyin
üstündedir. Biz oraya ana kuzularını gönderiyoruz. Evet, orası
önemlidir, orada olmak önemli, biz o nedenle zaten bu tezkereye onay verdik.
Ama, bir, sizi El Nusrayla çatıştırırlar. İki, El
Nusra sizi Esadla, İranla ve Rusyayla çatıştırabilir.
Sihirli formül yok ama bilelim ki hiçbir çatışmazlık bölgesi bu
kadar mayınlı değil, bu kadar kaypak değil ve bu kadar
ölçüsüzce terör örgütlerinin eline geçmiş değil. Her taraf
istihbaratçı ve ajan kaynıyor. Biz bu bölgenin terör örgütlerinden
temizlenmesini ve arınmasını istiyoruz. Açık açık bir
provokasyona karşı da en azından elinden gelen ne varsa
yapmasını istiyoruz devletin. Bakınız, bu cihatçı
gruplar, bu radikal, bu terör grupları Türkiyenin başına bela
olacak. O nedenle biz bunların uzaklaştırılmasını
istiyoruz. Hatayın nüfusu değişti, Hatayda 500 bin Suriyeli
var. Kilis değişti, Gaziantep değişti ve o bölge nüfusu
değişti ve yarın oraya bir hava harekâtı olduğu zaman
eğer sınır doğru dürüst kontrol edilemezse ilk kaçıp
gelecekleri yer bu kentler. Çok kritik bir aşamadayız.
Benim şahsen, Sayın
Bakan burada, iyi niyetli olduğundan zerre kadar şüphem yok ama bu
konu, bu kadar yüksek perdeden çatışma, Amerikayla, Avrupa
Birliğiyle ve başka gruplarla çatışma bize zarar verebilir.
Bu vize krizini bir şekilde yatıştırmak gerekiyor.
Kaldı ki daha büyük bir tehlikeyi söyleyeyim: Biz bunu
tırmandırdıkça yarın Türkiyenin El Nusrayı himaye
ettiği yönündeki algıyı güçlendirirler. Bu da Türkiyenin
uluslararası itibarını zedeler, terör örgütüne destek
verdiği şeklinde algılanır.
Takdir sizin.
Saygılar sunuyorum. (CHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelere geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE İSPANYA KRALLIĞI
ARASINDA SAVUNMA SANAYİ KONUSUNDA GİZLİLİK DERECELİ
BİLGİNİN KORUNMASI HAKKINDA ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 25 Haziran 2014
tarihinde Ankarada imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İspanya
Krallığı Arasında Savunma Sanayi Konusunda Gizlilik
Dereceli Bilginin Korunması Hakkında Anlaşmanın onaylanması
uygun bulunmuştur.
BAŞKAN 1inci madde
üzerinde gruplar adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Erzurum Milletvekili Kamil Aydına aittir.
Buyurun Sayın
Aydın. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA KAMİL
AYDIN (Erzurum) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
ilgili iki anlaşma üzerine Milliyetçi Hareket Partisi adına
konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Komşu komşunun
külüne muhtaçtır. özdeyişinden hareketle, gerçekten ikili
anlaşmalara, uluslararası ilişkilerin yapılmasına
yürekten inanan bir kardeşinizim fakat bu anlaşmalarda dikkate
alınması gereken birtakım hususları da dile getirmekten,
sizlere bir şeyler anlatmaktan kendimi alamayacağım.
Saygıdeğer
milletvekilleri, uluslararası anlaşmaların temelinde, karşılıklı
ülke çıkarlarına uygun birtakım plan ve programların eyleme
dönüştürülmesi esas alınır. Diğer bir ifadeyle,
dış politika eksenli bir işlemden söz ederken olmazsa olmaz temel
ilke güvenlik ve refahı öncelemekten geçer. Şayet, bunlar
arasında bir hiyerarşi söz konusu olursa güvenlik refahtan daha
önceliklidir. İşte böyle bir saikle Türkiyenin son zamanlarda
uluslararası ilişkilerde yaşadığı sorunları
mercek altına alabiliriz.
Bu noktada diğer önemli
bir husus ise iç politikayla eş güdümlü güvenlik ve refah öncelikli bir
uluslararası ilişkiler belirlemede kullanılacak yöntemdir esas
alınması gereken şey. Aslında bu yöntemin temel ilkesi,
Türk devlet geleneğinde biriken, yüksek bir tecrübeyle ortaya konulan, somut
hâliyle yurtta sulh, cihanda sulh ilkesidir. Bunu söylerken herhangi bir
aşağılık kompleksine kapılmadan mütekabiliyet ölçüsüne
uygun davranmak esas alınmalıdır. Yani somutlaştırmak
gerekirse, Türk Silahlı Kuvvetlerini ve dolayısıyla yüce Türk
milletini ve devletini itibarsızlaştırmayı hedefleyen bir
irade tarafından bir zamanlar Mehmetçike çuval geçirilirken buna
duyarsız kalarak rutin programına devam etmek hiçbir diplomatik
davranışla izah edilemez ya da şehit vererek korumaya
çalıştığımız bir konsolosluğun sivil
çalışanının FETÖ bağlantısını
deşifre edip bugün yaptığımız gibi yargılama
yerine diğer yanağımızı çevirmek de aynı
şekilde bir eziklik olurdu şayet yapmasaydık.
Peki, ne oldu
da peş peşe uluslararası krizlere, köşeye
sıkıştırmalara maruz bırakıldık? Bunu sadece
diplomatik davranış eksikliğiyle açıklayamayız.
Elbette ki eleştirecek çok şey var ama asıl mesele tarihin bu
defa tekerrür etmesine müsaade etmeyen millî bir duruştur yani 15 Temmuz
akşamı Bizim çocuklar bir kez daha başardı.nın önüne
geçmektir asıl buradaki durum. Şimdi, tabii doğrudan müdahale
girişimi fiyaskoyla sonuçlanınca aynı beklentiyle bu defa
önümüze birtakım yeni projeler, yeni problemler sunulmaya
başlandı, işte, malumunuz bunu hep birlikte yaşadık ve
tanıklık ettik bu yüce Mecliste. Neydi bunlar? Hemen hızlı
bir şekilde Avrupa Birliği üyeliği müzakerelerini kesmek, o da
yetmezmiş gibi, efendim, vize sorununu ortaya koymak, hemen, o da
yetmezmiş gibi, üçüncü bir ayak nefes aldırmadan, peşmerge
referandumunu devreye sokmak.
Şimdi,
tabii, bütün bunlar yapılırken, diplomaside olmazsa olmaz o
kuralımızdan, gerçekten önce ülke ve millet demek olan yani
güvenliği ve refahı öncelemekten taviz vermemek durumundayız.
Ama maalesef bugün birilerinin ta binlerce kilometre öteden gelip bizim de içinde
bulunduğumuz coğrafyada egemenlik iddiasında bulunmalarına
herhangi bir ses çıkarılmazken, her akşam televizyonlara
baktığımızda güya her konuda allame kesilen bir grup ne
yapıyor? Efendim, bu bağlamda millî bir iradeyi sürekli tekrarlayan,
gündeme getiren, fabrika ayarlarını, cumhuriyetin temel ilke ve
değerlerini gündeme getiren bizi, Milliyetçi Hareket Partisini ve
Sayın Genel Başkanımızı hedef yapmaya
çalışmaktadırlar.
Efendim,
suçlamanın bir ayağı hamasettir. Neymiş hamaset? Musul,
Kerkükü dile getirmekmiş hamaset. Yani, efendim, en fakruzaruret
içerisinde dahi, Mustafa Kemalin en yakın silah
arkadaşlarının bile o namüsait şartlarda manda ve himayeyi
telaffuz ettiklerinde Mustafa Kemalin Ya istiklal ya ölüm demesinden
esinlenerek bizim önce ülke ve milletin bekası dememizin ne derece hamaset
olduğuna kanaat getiriyorsunuz?
Şartlar ne olursa olsun,
eğer birilerinin Biz Amerikayı yeniden büyük bir devlet
yapacağız. deme hakkı var ise, birilerinin ta Arjantin
kıyılarında, Falkland adaları üzerinde, binlerce kilometre ötede
hak iddia etme hakları var ise, bizim de egemenlik alanımızda,
kendi coğrafyamızda Ya istiklal ya ölüm. deme hakkımız
vardır; bunu anlamakta güçlük çekiyorlar.
Şimdi, bakın, en
basit bir şirket kuruluşunda dahi, bir STKnın kuruluşunda
dahi, bir derneğin, bir vakfın kuruluşunda dahi, hatta daha da
büyütüyorum, ülkelerin anayasalarında vurgulandığı üzere
bir vizyon ve misyondan bahsedilir. Şimdi, böyle tabii, ecnebi bir
kavramla ifade ettiğimiz zaman kabul edilebilir görülüyor. Efendim, nedir
bu vizyon ve misyon? Kelime anlamı itibarıyla birisi -çok hoşuma
da gidiyor- öz ülkü demek, birisi öz görev demek. E, nedir? Kurduğunuz
basit bir şirkette dahi bir vizyon koyuyorsunuz ortaya, öz ülkü olarak
diyorsunuz ki, biz şunu şunu yapmayı hedefliyoruz ya da ülke
olarak bir hedef koyuyorsunuz, şu kısa vadede, orta vadede, büyük
vadede şunları şunları yapacağız ve misyon olarak
da, öz görev olarak da bunu yapmanın yolu da şu, şu, şu
aktif adımlardan geçmektedir. İşte, buna vizyon ve misyon
deyince sıkıntı olmuyor ama bizim aydınlarımız
niyeyse kendi kültürüne, değerlerine efendim, kültürel dokusuna bir
yabancılık kompleksi içerisinde ya, nereden çıktı
şimdi bu Kızılelma? Söyleyeyim işte, Kızılelmayı
güncelleştirdim, öz ülkü, öz görev dedim. Buna itiraz etmezler ama
Kızılelma kelimesinden huylanıyorlar. Niye
huylanıyorsunuz? Mustafa Kemalin Kızılelması yok muydu,
öz ülküsü neydi, neydi? Türkiye Cumhuriyeti devletini muasır
medeniyetlerin üzerine çıkarmak değil miydi? Yüce Hakanımız
Fatihin Kızılelması neydi, öz ülküsü neydi? İstanbul
hayaliydi, İstanbulu fethetmekti. Alparslanın da öz ülküsü,
Kızılelması neydi? Anadoluyu Türklere ve dolayısıyla
İslama yurt edindirmekti. Şimdi, Allah aşkına, biz de
diyoruz ki bizim Kızılelmamız, siyasi bekamızdan önce
ülkemizin, milletimizin birlik ve beraberliğinin ve Türk devlet
geleneğinin ebet müddet olması için elimizden gelen her türlü
fedakârlığı yapmaktır. Bunun nesine hamaset diyorsunuz,
bunun nesini anlamakta zorlanıyorsunuz?
Bakın, 1978
yapımı bir Geceyarısı Ekspresi filmi var. Bu, Amerikada
belirli diasporaların maddi desteğiyle yapılmış bir
film. 1980den bu tarafa, ömrümüz bu filmdeki yanlışlıkları
savunmakla geçti, hep savunmada kaldı bu Türkiye Cumhuriyeti devleti ve
bizler. Yeter artık! Biz yapmadığımız şeylerden
dolayı, işlemediğimiz suçlardan dolayı savunma kompleksini
bırakıp bir an önce -öz ülkü deyin adına siz, biz
Kızılelma diyoruz- Türkiyeyi lider ülke yapma yolunda elimizden
gelen her şeyi yapacağız diyorum. Bu anlaşma da ona vesile olsun.
Saygılar sunuyorum. (MHP
ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Aydın.
1inci maddede gruplar
adına ikinci söz Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Adana
Milletvekili Meral Danış Beştaşa aittir.
Buyurun Sayın
Danış Beştaş.
HDP GRUBU ADINA MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; size bugün toplatılan bir kitap hakkında biraz bilgi
vermek istiyorum. Fehim Taştekinin Rojava/Kürtlerin Zamanı isimli
kitabı toplatıldı. İlginç, değil mi? Size belki ilginç
gelmiyor da yıllar sonra Türkiye OHALden dolayı, OHALe
sırtını dayayan, güç alan bir iktidar tarafından
yönetiliyor, her türlü zorbalık, hukuksuzluk mazur gösteriliyor ve şimdi
de kitaplar toplatılmaya başlandı.
Rojava/Kürtlerin
Zamanı kitabını okudum, içinizden okuyanlar da vardır
mutlaka. Okumadıysanız okuyun, göze alın. Yasak kitap
bulundurmak böyle fazla bir ceza gerektirmez, ayrıca meşru da
değildir. Şu anda bir yıldır okunan,
dağıtılan, Türkiyenin her tarafında olan bir kitaptan söz
ediyoruz. Tabii, üzerinde Rojava olunca, Kürtler olunca kitabın toplatılması
için yeterli gerekçe var kabul etmiş sayın hâkim.
Peki, ne demiş hâkim? Çok korkunç bir karara
imza atmış yani trajikomik ama söylemek zorundayım. Kitabı terör
örgütü niteliği taşıdığı gerekçesiyle
yasaklamış yani kitabı böyle nitelemiş. Sanki kitap
canlı bir organizma, kitap yaşıyor, kitap gerçekten örgüt üyesi
ve aman onu toplayalım, böyle yayılmasın. Bu kadar da vahim bir
hukuki kararla karşı karşıyayız. İki gündür bu
tartışılıyor. Bir hâkim nasıl böyle bir karar verir,
bir kitap nasıl yasaklanır 2017 yılında? Hem de kitap ne
biliyor musunuz? Kitap, Rojavada yaşananları bir gazetecinin izlenimleri
olarak aktarıyor. Fehim Taştekin orada gördüğü gerçekleri sadece
gözlemci bir gazeteci olarak kitaba aktarıyor, çarpıtmıyor,
gerçekleri saptırmıyor, orada ne gördüyse, görüşmelerden hangi
neticeleri çıkardıysa bunu kitabına not etmiş. Şimdi,
bu büyük bir utanç. Şüphesiz zamanında, darbe dönemlerinde kitaplar
toplatılırdı ama biz o dönemin hani en azından bir daha
dönmeyeceği duygusundaydık ama 2017 Türkiyesinde şimdi bir de
kitap toplatma eklendi. Ahmet Şıkın kitabını
hatırlarsınız, FETÖ denilen Fetullahçı savcılar
tarafından matbaadayken el konuldu ve yasaklandı. Şimdi, bir
yıldır piyasada olan bir kitap yasaklandı. Tabii, bunun
arkasında ne arayalım, şunu arayalım: Kürtlere
-dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın- karşı bir
tutum, bir düşmanlık. Aman ha, ne derseniz deyin Kürt demeyin,
Kürt halkı demeyin! Niye? Ukraynadan Ugandaya, Ugandadan Myanmara,
neredeyse Afrikada en küçük bir kabileyi ziyaret edebilecek kadar
dış ilişkilerde gezen, diplomatik girişimlerde bulunan bir
ülkenin yönetimi var şu anda iktidarda. Irak Federal Kürdistan Bölgesinde
referandum yapıldı diye Hükûmet temsilcileri ve AKP Genel
Başkanı gözümüzün içine baka baka, Türkiyede 20 milyon Kürtün
gözünün içine baka baka bir halkı aşağıladı. Biz size
borç verdik. Biz size şunu yaptık. Siz hak etmediniz. Siz kimsiniz?
Siz nasıl referanduma gidersiniz? Siz kimsiniz ya? Irak bu ülkenin
sınırları içinde mi? Orada yaşayan halk; Kürtler, Araplar,
Şiiler, hepsi farklı kesimlerden insanlar, bir arada
yaşıyorlar. Benim elimdeki verilere göre, Kerkükte yüzde 13 -daha
fazla da olabilir, daha az da olabilir- Türkmen yaşıyor. Ve yine,
yaptığımız araştırmalara göre, Türkmenlerin
önemli bir bölümü referanduma evet de demiş hayır da demiş
olabilirler.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Katılmadılar.
ERHAN USTA (Samsun) Açıkladılar onu.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Resmî olarak
açıkladılar, katılmadılar.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Peki,
orada yaşayan yüzde 60 Kürt nüfusu hiç mi ilgilendirmiyor sizi? Yüzde 60
Kürt yaşıyor orada. Yüzde 13-20
Yüzde 50-50 olsun, ki yok öyle bir
rakam. Siz Kürtlere, kendi vatandaşınız
olan Kürtlere karşı hiç mi bir mahcubiyet duymuyorsunuz? Yüz
binlerce, milyonlarca oy alıyorsunuz Kürtlerden. Biz bunların yüzüne
nasıl bakarız? Orada kendi kaderini tayin ediyor, referandum
yapıyor, bu ülkeyle hiçbir bağı yok
Neden buna karşı
çıkılıyor, bunu anlamak mümkün değil.
Rojavaya gelince
Rojavada Kürtlerin
zamanını durduramadılar. Türkiye bütün çabasına rağmen
orada Kürtlerin zamanının gelmesini engelleyemedi, hâlâ da
savaşıyor. Kürtler orada statü elde etmesin, orada özerklik ilan edilmesin,
orada demokratik bir anayasa olmasın, orada halklar özgürce, eşitçe
bir arada yaşamasın diye yıllardır bu konuda dış
politika, hepsi bunun üzerine kurulu. Şu anda İdlibteyse Türkiye, o
bataklıktaysa, çıkmaz sokaktaysa yine Kürt
düşmanlığıyla ilgilidir. Kürtler orada aman ha bir görünür
kalmasınlar. İşte, kitaba kadar geldi: Rojava/Kürtlerin
Zamanı. Peki, niye rahatsız oluyor Türkiye? Kobani döneminde en son
Erdoğan şunu da söyledi: Yeni bir Kobaninin olmasına izin
vermeyiz. Kobanide ne var? Kobanide Araplar, Kürtler, Süryaniler, Yezidiler,
Hristiyanlar, herkes bir arada, demokratik bir ortamda kendi kendini yönetiyor,
Türkiyeye karşı da tek bir kurşun atmış değil.
Kendi ülkesinde, kendi toprağında, kendi yönetimini kuruyor. Biz niye
Kobaniye karışıyoruz? Niye Suriyedeyiz? Yani şu anda,
AKPnin dış politikası sebebiyle her gün yoksul halkın
çocukları gidip orada can veriyor. İdlib
Açalım Türkiye
televizyonlarını, bu kadar sansüre rağmen, ben şuna
rastlamadım: İyi ki Türkiye İdlibe girdi, orada biz
şahlanacağız. diyemiyorlar çünkü yok öyle bir şey.
Orası bir bataklık. Suriyeye yönelik müdahalelerimiz bumerang gibi
geri geliyor ve Türkiyeyi vuruyor. İşte bütün bunların çözümü,
Kürtlerle dost olmaktır; Kürtlerle dost olmak, Kürt meselesine savaş
dışında, ölüm dışında, imha
dışında, inkâr dışında, işkence
dışında bir çözüm yöntemi geliştirmektir.
Kürt meselesini bundan önceki iktidarlar da bu
yöntemlerle çözemedi. Kürtler bitirilemez, bu ülkede herkes gibi onların
da hakkı ve özgürlüğü var. Bu meseleyi er ya da geç yine
konuşarak, tartışarak, demokratik bir anayasayla çözeceğiz.
Kürtlerin bu ülkeyi bölmek gibi bir düşüncesi yok. Kürtlerin bu ülkeden
gitmek gibi bir düşüncesi yok. İstanbul en büyük Kürt nüfusunun
yaşadığı ildir. Türkiye'nin her ilinde Türkler olduğu
gibi, Araplar olduğu gibi, Aleviler olduğu gibi Kürtler de
yaşıyor, komşularıyla da aileleriyle de birlikte gayet iyi
anlaşıyorlar. Peki, biz neden bu düşmanlığı yapıyoruz?
Bunun bir izahı var mı? Biz de bu üniversitelerde okuduk; biz de
burada doğduk, büyüdük; biz de bu halkın oylarıyla buraya geldik
ve bu ülkenin vatandaşıyız. Vatandaşı olduğumuz
ülkenin bizim dilimize, kimliğimize, kültürümüze, inancımıza
saygı duyması ve kabul etmesini istemek neden bölücülük oluyor? Böyle
bir bölücülük yok. Biz, tam tersine, bu ülkenin demokratik bir ülke olarak bu
meseleyi çözmesi gerektiğine inanan bir partiyiz. Ötekileştirerek,
dışlayarak, düşmanlaştırarak, işkenceyle, ölümle
bu mesele çözülmeyecek, hepimiz biliyoruz. Sadece daha fazla kan akacak, daha
fazla anne ağlayacak ve hepimiz daha fazla acı çekeceğiz.
Hepimizin canı yanıyor, sizlerin de bizlerin de, bir
farkımız yok. Bir şekilde bu ülkede bu huzursuzluk, bu
çatışma ortamı hepimizi kesinlikle derinden yaralıyor ve
üzüyor.
İşte, bu nedenle kitaptan
başladım, "Rojava/Kürtlerin Zamanı" olduğu için
kitap yasaklandı. Üstelik Türkiye ve dünya tarihinde ilk kez bir kitap
canlı bir organizma olarak yasaklandı. Bu da tarihe komik bir anekdot
olarak geçecek. Bu kitap yasaklanacak bir kitap değil. Kitap
yakmaktır kitap yasaklamak. Kitap yakmak da çok büyük bir suçtur. Bütün
düşünceler özgür olsun, bütün düşünceler
tartışılsın. Hangisi doğruysa o geçerlidir zaten.
Düşüncelerden korkmayalım, düşüncelerin ifadesinden
çekinmeyelim. Eğer o kabul edilmeyecekse zaten edilmeyecek ve
desteklenmeyecek. Bu vesileyle, Fehim Taştekini de bu kitabın
yazarı olarak kutluyorum. Gerçekten çok iyi bir kitap yazmış,
çok iyi bir şekilde izlenimlerini aktarmış, tarafsız bir şekilde
aktarmış.
Teşekkür ediyorum, sağ olun. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN 1inci madde üzerinde gruplar
adına son söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Oğuz Kaan Salıcıya aittir.
Sayın Salıcı, şahıslar
adına da söz talebinizle birleştiriyoruz, on beş dakika süre
veriyorum. Günün ve haftanın son konuşması olacak bu, öyle
görünüyor.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OĞUZ KAAN SALICI
(İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, az önce Sayın
Genel Başkan Yardımcımız Öztürk Yılmaz konuşurken
trollerin saldırısından ve yandaş medyanın
yaratmış olduğu vahim durumdan bahsetti. Ama tabii, siz bunu
gayet iyi biliyorsunuz. Şöyle biliyorsunuz: Sayın Arınç
troliçelerden bahsetmişti hatırlarsınız. Sizden daha iyi
bilen birilerinin olmaması çok anlaşılır bu Mecliste.
Bir diğeri, Pelikan Dosyası
vasıtasıyla bir başbakanı, bir genel başkanı
tasfiye etmiş bir partisiniz.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Kasetle
gönderdiniz ya, kasetle gönderdiniz. Aynaya bakın önce. Kaset, kaset...
Sayın Salıcı, kasetle gitti sizinki. Girmeyin bu sulara.
OĞUZ KAAN SALICI (Devamla) - Onun için size
Sayın Öztürk Yılmazın söylemiş olduğu sözlerdeki
haklılığı görmekle birlikte ben de kendi başımdan
geçen bir anıyı paylaşayım sizinle.
Şöyle bir ortamda, arkamızda Türk
Bayrağı var, biz de Sayın Öztürk Yılmazla beraber New
Yorkta bir üniversitenin toplantı salonundayız; orada aynı
zamanda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı da olan kişilerle bir
toplantıdayız. Amerikadan döndükten sonra, trollerin arkadaki Türk
Bayrağını Amerikan bayrağıyla
değiştirdiğini ve Amerikan bayrağı önünde
konuştular. diye de uzun uzun sosyal medyada propaganda
yaptığını, bunun da iki yılda bir sahipleri
değişen, sizin vermiş olduğunuz ihalelerle sahipleri
oluşan havuz medyası tarafından da gazetelere haber olarak
yapıldığını gördük. Şimdi, bunlara biz
alışkınız, bunlarda bir şey görmüyoruz, günlük
hayatın bir rutinine dönüştü ama problem şu: İş
Amerikayla ilişkilere geldiğinde, havuz medyası böyle
yayın yaptığında Türkiyenin ne itibarını
bırakıyor, yalan dolan haberle başka ülkelerle aramızdaki
ilişkileri zedeler bir noktaya geliyor. Benzer bir şeyi Almanyayla
da yaşadık, başka ülkelerle de yaşadık. Biz bu ülkenin
vatandaşıyız, biz iç siyasetteki bazı şeyleri
kaldırırız ama Türkiyenin dış politikasını etkileyecek
yanlış işlerin içine girilmeye başlandığı
zaman o artık bir muhalefet partisi milletvekilini etkilemek olmaktan
çıkar, 80 milyon yurttaşın vize yasağıyla,
yaptırımla cezalandırılmasına kadar gider.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
uluslararası sözleşmeyle ilgili söz alan diğer
arkadaşlarımız daha çok genel dış politikadan
bahsetmeyi tercih ettiler. Ben, müsaade ederseniz, bu anlaşmaya şerh
yazmış olan bir arkadaşınız olarak bu anlaşmadan
bahsetmek istiyorum. Şimdi, bu anlaşmaya neden şerh
yazdığımızla ilgili, Sayın Bakanın
sağında ve solunda oturan değerli iktidar partisi
milletvekilleri de o toplantıda varlardı, onlar da muhtemelen konuya
hâkimler. Sayın Bakan, her ne kadar şu anda sizin sorumluluğunuzda
olmasa da siz eski bir Millî Savunma Bakanı olarak konuya hâkimsinizdir.
Şöyle bir durumla karşılaştık: Ya, burası
Dışişleri Bakanlığı Komisyonu, Komisyonda
siyasilere bazı sorular yöneltiyoruz, önemli bir konu. Ne var? Türkiyenin
ilk defa kendisine ait olacak bir uçak gemisinin yapılmasıyla ilgili
bir meseleyi konuşuyoruz, bir anlaşmayı konuşuyoruz. Hatta
daha teknik adıyla çok maksatlı amfibi hücum gemisi, LPD diye
geçiyor uluslararası literatürde. Şimdi, bu çok önemli bir mesele. Bu
konuyla ilgili sorularımız oluyor, ne bürokrat arkadaşlardan bir
cevap var ne değerli Komisyon üyesi milletvekillerinden bir cevap var.
Şimdi, böyle sessiz sedasız, Türkiye'nin
çok önemli bir meselesini Komisyonda bile konuşamayacak bir hâle gelirsek,
sorduğumuz, cevap alamadığımız soruları
şerhe taşırız.
Bu şerhe baktığınız zaman,
aslında sorulan soruların çok da böyle zor, dersini
çalışmasını gerektiren sorular
olmadığını görürsünüz. Bunlar, aslında, birazcık
Türkiye'nin uluslararası ilişkilerini takip eden insanlar
tarafından, bürokratlar tarafından kolay bir şekilde
cevaplanabilecek sorular fakat problem şurada: Bürokrata bir soru
soruyorsunuz, bürokrat Komisyon Başkanının gözünün içine
bakıyor. Yani cevap vermekten imtina ediyor. Belki biliyor ama cevap
veremiyor. Niye? Tutanaklara geçecek. Siyasi bir soru soruyorsunuz, o da bir
üstündeki hiyerarşide bulunan siyasinin gözlerinin içine bakıyor.
Şimdi, böyle bir devlet yönetimi olmaz.
Sayın Cumhurbaşkanı dedi ki: Biz
kabile değiliz, kabile devleti de değiliz. İyi ki değiliz,
olsak ne olacaktı? Merak ediyorum. Burası binlerce yıllık
devlet geleneği olan bir ülke, öyle kolayla da kurulmuş bir ülke
değil. Siyasi deneyimi de var, ekonomik olarak da güçlü bir ülke, siyasi
olarak da güçlü bir ülke, ordusu açısından da güçlü bir ülke. Bu ülke
bu şekilde yönetilmeyi hak etmiyor açıkçası.
Ben geleyim şimdi konuya. Değerli
arkadaşlar, bu TCG Anadolu, Türkiye'nin ilk uçak gemisi olmaya aday bir
gemi ve şu anda da İspanyol Hükûmetinin doğrudan sahibi
olduğu Navantia Tersanesi ile Sedef Tersanesinin yapmış
olduğu ortaklıkla üretiliyor. Şimdi, bunlar sizin Millî Savunma
Bakanı olduğunuz dönemde yapılmış işler.
Şimdi, Navantia Tersanesi, bu ihale
onaylandığı zaman altmış yıllık bir tersane
ve tarihinin en az işçisini çalıştırıyor, borç
batağına batmış, doğrudan da İspanya Ekonomi ve
Hazine Bakanlığına bağlı bir devlet kuruluşu, bir
kamu kuruluşu. Sedef Tersanesi, Adalet ve Kalkınma Partisine
yakın bir beyefendinin tersanesi. 3 firma teklif veriyor bu uçak gemisinin
yapımıyla ilgili.
Şimdi, bunları niye anlatıyorum?
Hani, çok fazla yerli ve millî diyoruz ya -sizin de çok sevdiğiniz bir
kavram- bunun nasıl yerli ve millî olmadan halledildiğini size
anlatmak için bunları söylüyorum. 3 firma teklif veriyor. Bunlardan bir
tanesi RMK Marine diye bir firma, bir diğeri DESAN, sizin eski
milletvekiliniz Cengiz Kaptanoğlunun firması, bir diğeri de az
önce bahsetmiş olduğum Sedef Tersanesi. Sedef Tersanesi 3üncü
sıraya geliyor, 1inci sırayı RMK Marine alıyor ve tabii,
ortada bir ihale bedeli var. İşin ilginç tarafı şu: RMK
Marine yerli bir dizayn ortaya koyuyor yani MİLGEM projesinde
çalışmış, Türkiye Cumhuriyeti Deniz Kuvvetlerinden emekli
olan mühendislerin çalışmasıyla ortaya konmuş bir
mühendislik projesi ortaya koyuyor ki bilenler bilir, bu tür teknik projelerde
mühendislik projesi önemlidir ve aynı zamanda da ciddi bir yekûn tutar,
ihale içinde ciddi bir yekûn tutar. Sedef Tersanesinin yapmış
olduğu teklif İspanyada 2010 yılında ilk kez denize
indirilen Juan Carlos 1 adlı geminin tıpkısı yani bunun
üretiminde de İspanyol mühendisler çalışacak, her türlü
çalışma da İspanyollarla beraber yürütülecek. Zaten şu anda
konuştuğumuz anlaşmanın detaylarına bakarsanız
içinde İspanyanın nelere müdahil olacağını,
Türkiyenin de bu konuda ne konulara destek istediğini bulursunuz,
anlaşma burada. Üçüncü firma da Çinlilerle iş birliği
yapıyor, DESAN da Ben teknik hizmetleri Çinden alacağım.
diyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar, o kadar
çok millî ve yerli diyorsunuz ki bana şu soruyu sorma hakkı
doğuyor: Ortada yerli ve millî bir dizayn var, en düşük fiyatı
vermiş. Ortada Çinle iş birliği yapan, İspanyayla iş
birliği yapan iki ayrı firma var, daha yüksek fiyat teklifleri
vermişler. Şimdi ihalenin kime gitmesi gerekir?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Oğuz Bey, doğru değil.
OĞUZ KAAN SALICI (Devamla) RMKya gitmesi
gerekir, değil mi?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Bak, kayda giriyor, doğru değil.
OĞUZ KAAN SALICI (Devamla) Sayın
Bakanım
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) En düşük fiyatı vermedi. Çünkü girerse
Ondan
diyorum. En düşük fiyatı vermedi. O kadar.
OĞUZ KAAN SALICI (Devamla) Sayın
Bakanım, yani siz cevap verebilirsiniz.
BAŞKAN Tamamlasın Sayın
Bakanım.
OĞUZ KAAN SALICI (Devamla) Zaten sürede de
pazarlık yapıldı, düşürüldü.
BAŞKAN Buyurun Sayın Salıcı.
OĞUZ KAAN SALICI (Devamla) Onun için biraz
hızlandıralım gecenin bu saatinde.
Şimdi, ortaya şöyle bir durum
çıkıyor: Biz ihaleyi yerli ve millî tasarıma değil, full
İspanyollarla iş birliği yapacak olan firmaya veriyoruz. Peki,
bunu yaparken, bunu yaptıktan sonra önümüzdeki yıllarda buradan
doğacak, Türkiyede savunma sanayisinin yerlileştirilmesi
oranları üzerinden giden Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde de
-burada hakkını teslim etmek lazım- önemli bir atılım
gerçekleşti. Geçen günlerde Fikri Işık, önceki Savunma
Bakanı bilgi vermişti. Şu anda var olan yatırımlar
biterse millî savunma sanayisinde yüzde 65 civarında bir yerlilik
oranına ulaşılacak. Şimdi, ben sizi bu konuda
eleştiririm. Nasıl eleştiririm? Niye yüzde 75 olmuyor, yüzde 80
olmuyor diye eleştiririm, yüzde 65i daha yukarıya taşımak
için eleştiririm ama yüzde 65i küçümsemem. Burada da isteğimiz o.
Yapılması mümkün. Türk mühendislerinin işin içinde olduğu
bir proje varken siz ihaleyi, Türkiyenin ilk uçak gemisinin ihalesini
sırf bazı ilişkilerden dolayı başka bir firmaya
verirseniz, sonra da ihale verildikten sonra ihalenin rakamını
yükseltirseniz, bu yapılan görüşmeler o meşhur tapelere
yansırsa, o tapelere yansıdıktan sonra yani Metin Kalkavanla
o dönemin Başbakanı, şu andaki Cumhurbaşkanının
arasındaki görüşmelere yansırsa, sonra bugünkü Sayın
Cumhurbaşkanı çıkıp da Evet, o tapelerdeki
görüşmeler doğrudur. diyerek bunu kabul ederse benim de bunları
size sorma hakkım oluşuyor arkadaşlar. Bu tapeler reddedilmedi
çünkü. Onun dışında bir sürü başka tape vardı.
Onlarla ilgili montaj iddiasında bulunuldu. Onları dile getirmiyorum
ama bu konu Sayın Cumhurbaşkanı tarafından kabul edildi.
İstiyorsanız basında kendisinin de yapmış olduğu
açıklamalar var. Mesele şu: Sayın Metin Kalkavan Ya, biz
MİLGEM Projesinde geride kaldık. diyor. 3 milyar dolarlık bir
proje. Bu projeyi gündeme getiriyor yani LPD projesini gündeme getiriyor.
Sayın Cumhurbaşkanı da -o zamanki Başbakan- kendisine
akıl veriyor, diyor ki: Dilekçe yaz. Biz zaten bunu revize edeceğiz.
Önümüzde bir proje var ama biz ihaleyi oraya vermeyeceğiz. diyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar, normal
şartlar altında, ciddi bir devlette bu işler nasıl yürür?
Bakın, Savunma Sanayii Müsteşarlığının -az önce
Milliyetçi Hareket Partisinin değerli milletvekili belki kızacak ama-
vizyonu böyle geçiyor kanunda: Ülkemizin stratejik savunma ve güvenlik
ihtiyaçlarına teknolojik gelişmeler doğrultusunda özgün yurt içi
çözümler sunan, uluslararası pazara entegre, rekabetçi bir savunma
sanayisine yön veren uzman tedarik kurumu olmaktır. diyor. Benim ona
itirazım yok. Güzel kaleme alınmış bir şey ama şu
konuşmuş olduğumuz çerçeveye baktığınız
zaman, burada aslında iki tane tersanenin
kurtarıldığını görüyorsunuz. Çünkü basına
baktığımız zaman, basın Bu vermiş olduğunuz
Sedef Tersanesi dört beş aydan beri maaşlarını ödeyemiyor.
400 milyon euro civarında borcu var piyasaya. diyor. Denizcilik
sektöründekiler de bunu teyit ediyorlar arkadaşlar. 200 milyon euro bu ihaleye
girmek için teminat bedeli verilmesi gerekiyor, 200 milyon euro teminat
bedelini verecek kaynağı olmadığı ayan beyan
tartışılıyor.
Daha kötüsü, az önce söyledim, İspanyadaki
firmanın da o tarihlerde batak bir firma olduğu İspanyol
basınında yazılıyor, Hükûmet bunu o kadar ciddiye
alıyor ki, denizcilik sektöründe genel bir krizden bahsederek vergileri
yüzde 15 düşürüyor. Bu konu Avrupalı diğer ülkeler
tarafından, sektörde rekabet bozulduğu gerekçesiyle Avrupa
Komisyonuna götürülüyor. Avrupa Komisyonunun 13 Temmuz 2013 tarihindeki
kararıyla bu vergi muafiyeti yani yüzde 15lik düşüş devreye
giriyor. Yani mesele sadece muhalefet partisi milletvekilinin bu meseleyi
eleştirmesiyle sınırlı değil. İşin içinde
birbirini tetikleyen, İspanyadaki firmayı da işin içine alan,
Türkiyedeki firmayı da işin içine alan ve yerli ve millî bir
tasarımı ortadan kaldıran, daha doğrusu var olan bir
firmaya ihale verilmesi mümkünken, böyle bir imkân varken, en azından
teknik olarak bu mümkünken başka bir yola sapılmasını
gösteren bir şeyle karşı karşıyayız.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
bunları sorduğumuz zaman sizin yandaş basın -ben
bunları sordum, ilk defa söylemiyorum- dönüyor ne diyor biliyor musunuz?
CHP Türkiye'nin ilk uçak gemisine karşı çıktı. diyor.
Alın size bir örnek daha. Bakarsanız o gazetelere, benim ismimle
beraber uçak gemisi yazarsanız hepsini görürsünüz ama meselenin özü
budur, eleştirdiğimiz nokta budur. Eleştirdiğimiz nokta
Türkiye'nin bir uçak gemisi sahibi olması değildir. Biz Türkiye'nin
modern silah sistemleri sahibi olmasıyla gurur duyarız, uçak gemisi
sahibi olmasıyla da gurur duyarız. Biz Türkiyede silah sistemlerinin
yerleştirilmesi oranının yükselmesi gerektiği.. Milliyetçi
Hareket Partili milletvekili arkadaşımız önceki
uluslararası anlaşma için söyledi, AR-GE faaliyetlerinin desteklenmesi,
teknolojik atılımın yapılması, bu tür konularla ilgili
hiç problemimiz yok ama bunları da ifade etmekten kaçınmayız
doğru düzgün bir iş yapılmasını istediğimiz için.
Sayın Bakan siz de madem buradasınız,
güncel bir konu, vaktimiz de çok az kaldı, onunla da ilgili birkaç
şey söyleyeyim. Şimdi, bu S-400 meselesiyle ilgili konu bir
yılan hikâyesine döndü. Biz meseleyi daha çok Rus basınından
öğreniyoruz. Öyle bir hâle geldi ki Rusça ders almaya başladık
neredeyse. Bizim gazetelerde bir şey yok, Dışişleri
Bakanlığımız hiçbir şey söylemiyor, bizim Millî
Savunma Bakanlığımızın söylediği bir tek şey
var: Ortak üretim, teknoloji transferi ve fiyat uygunsa biz S-400ü
alırız. Onun dışında yapmış olduğumuz
görüşmelerin hiçbirisinde biz bunu yakalayamadık. diyor. Bakın
karşımda oturuyor, geçen hafta Sayın Öztürk Yılmaz
Amerikadan döndü, basına da yansıyan demeçleri var. Birkaç hafta
önce Patriotlar için Amerikalılarla görüşmeye
başlanmış. Buna bir açıklık getirilmesi lazım.
Daha önce bize şunu söylediniz, dediniz ki: Patriotlar rekabetçi
değil fiyat açısından, teknoloji transferi istemiyorlar, ortak
üretime yanaşmıyorlar. Bunun bir açıklığa
kavuşturulması lazım.
İki: Fransa ve İtalyayla ortak hava
savunma sistemi üretimi konusunda görüşmeler olduğu söyleniyor
-Sayın Fikri Işıkın sözleridir- buna da bir
açıklık getirilmesi lazım.
Üç: Bu sıralar Rus basını
ısrarla diyor ki: Türklere biz S-400ü satacağız ama teknoloji
transferi yok, ortak üretim yok. Eğer teknoloji transferi ve ortak üretim
olmayacaksa -bu, Rusların iddiası- bizim S-400lerle ne işimiz
var bir NATO ülkesi olarak diye sizlerin takdirine sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şimdi şahıslar adına son söz
Sayın Mehmet Muşa aittir.
Buyurun Sayın Muş. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sayın
konuşmacıyı dinledim, eleştirilerini dinledim. Fakat
konuşmasının başında tasvip etmeyeceğimiz, kabul
etmeyeceğimiz alanlara da kendisi girmiş oldu. Sosyal medyada dönen,
olan veya oluşan hadiseleri bize bağlayıp: Efendim, bunlar
sizin beslediğiniz troller. Bunlar sizlerden ihale alarak bu işi
yapıyorlar. Sayın Salıcı, bunu ispatlamaya sizi davet
ediyorum, ispatlayamazsanız bakın tüm bu Genel Kurul önünde bütün
milletten özür dileyeceksiniz. Bir iddia ortaya koydunuz, bunu gelip
ispatlamanız lazım, yoksa havada kalır söyledikleriniz ve bizim
tarafımızdan da bunun hiçbir kabulü yoktur.
Bir medya tutturdu, havuz medyası, havuz
medyası. Nedir arkadaşlar havuz medyası? Şimdi, sizin
tasvip etmediğiniz şeyler basında çıkınca havuz
medyası, istedikleriniz basında istediğiniz şekilde
çıkınca size yakın medya. Ya, bu medyanın oraya veya buraya
yakınlığı olmaz, medya medyadır; bunu bir kere bilmek
lazım.
Efendim, Genel Başkanı Pelikan
Dosyasıyla girdiniz; bakın, bunları, ben bir partiyle
alakalı bu değerlendirmeleri yapmayı arzu etmezdim. Sayın
Altay burada, biz dosyayla falan kimseyi göndermedik. Bunları kürsüden
tekrarlamak istemezdim ama siz bir kasetle Genel Başkan gönderdiniz, gelen
Genel Başkanınız da bir kasetle gelmiştir; bunları
unutmayacaksınız. Çıkıp kürsüye bir şey
söyleyeceğiniz zaman sizin evinize taş geleceğini bileceksiniz.
Bir diğeri, en ufak bir eleştiride
Kapının önüne koyarım. tehdidiyle karşılaşan
bir partisiniz. Sayın Salıcı bunları bilerek ifade etmeniz
lazım.
Dosyacılık... Bakın bir fotoğraf
karesi anlatayım size. Genel Başkanınızın il genel
başkanı olduğu zaman bir fotoğrafı vardı, önünde
dosyalar, bir tanesi de Sarıgül dosyasıydı, fotoğraf
çektirmiş; daha sonra onu büyükşehir belediye başkanı
yaptınız. Dosya işinden bahsettiğiniz zaman bu
dosyalamanın sizler tarafından iyi
yapıldığını da bilmeniz gerekirdi.
Uzatmayacağım, bu kısmını bu kadarla bırakmak
istiyorum.
Bir diğeri, değerli milletvekilleri, bizim
Kürtlere karşı bir öfkemiz falan yok. Biz Türkiye'nin her
tarafından oy alan, 78 ilden milletvekili çıkaran bir siyasi
partiyiz. AK PARTİ Türkiye'nin bir gerçeğidir, doğudan da
güneydoğudan da, Egeden de Akdenizden de, İç Anadoludan da
batısından da, Karadenizden de Marmaradan da milletvekili
çıkarabilen, 78 ilden milletvekili çıkarabilen tek partidir.
Dolayısıyla biz etnik siyaset hiçbir zaman yapmadık. Kürtlere
karşı öfkeniz var. diyenlere, sanki Kürtlerin hamisisiniz, sizden
başka Kürtler adına kimse söz söyleyemez, onların
haklarını savunmak sadece size düşmüş gibi, her kürsüye
çıkan, Kürtlere karşı bizim bir öfkemiz olduğunu dile
getiriyor. Bu iddiayı kesinlikle reddettiğimizi ifade etmek isterim.
Sayın Cumhurbaşkanımızın
Bir Kobaniye asla izin vermeyeceğiz
Bir daha söylüyorum: Bir Kobaniye
asla ve asla bir daha izin vermeyeceğiz. 50den fazla
vatandaşımız o çatışmalarda hayatını
kaybetti, sokaklar savaş alanına döndürüldü. Bir daha asla bunu
yapamayacaksınız.
Değerli dostlar, burada bir hülya
anlatılıyor, hülya, bir hayal anlatılıyor Suriyedeki
gelişmeler, Iraktaki gelişmelerle ilgili. Bakın, oyun çok
basit: DAEŞ diye bir terör örgütü ortaya çıktı; azılı,
acımasız bir terör örgütü. Bu, bir yere gidiyor, sonra PYD diye
başka bir terör örgütü var, PYD gelince DAEŞ orada ne var ne yok,
çatışmadan, bırakıp insanların olduğu başka
bir yere gidiyor, insanlar oradan kaçıyorlar. Sonra PYD buraya geliyor,
DAEŞ buradan bırakıp gidiyor; sonra, diğer ilçelere,
diğer şehirlere ve Suriyenin kuzeyi, bizim güneyimiz
Bu
şekilde, o hattın olduğu gibi demografik yapısı
değiştirildi. Orada onlarca farklı etnik kökene sahip insan
yaşıyordu ve terör örgütüne sempatisi olmayan, onlarla aynı
düşünmeyen onlarca, yüz binlerce Kürt yerlerinden edilmiştir. Bizim
olaya bakışımız budur.
Bir diğeri Irakla ilgili referandum meselesi.
Değerli dostlar, biz hiçbir zaman Kuzey Irakta yaşayan Kürtlere
karşı olduğumuzu söylemedik. Orada karşı
olduğumuz konu şudur: Ortaya çıkacak olan bir referandumun
bölgede yeni çatışmalara, yeni karışıklıklara
sebebiyet verebileceğidir. Orada çıkacak olan her çatışma
Türkiyeye göç dalgası demek. Orada çıkacak olan her türlü
çatışmada ortaya çıkacak olan boşluklardan beslenecek olan
terör örgütleri Türkiyeye tehdit oluşturur. Karşı
çıktığımız, karşı durduğumuz nokta
budur. Görüşlerimizin ve fikirlerimizin kesinlikle
çarpıtılmasına müsaade etmeyeceğiz.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN 1inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1)
Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3-
(1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde
kabul edilmiştir.
Böylece tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile İspanya Krallığı Arasında
Savunma Sanayi Konusunda Gizlilik Dereceli Bilginin Korunması
Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan
oy sayısı : 206
Kabul :
203
Ret
: 1
Çekimser
: 2(x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Fatma Kaplan Hürriyet Mücahit Durmuşoğlu
Kocaeli Osmaniye
Böylece, tasarı, kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 21.37
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.56
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU
(Osmaniye), Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu
açıyorum.
4üncü sırada yer alan,
Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı Adına Türk
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ile İspanya
Krallığı Savunma Bakanlığı Adına
İspanya Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Arasında Çok
Maksatlı Amfibi Hücum Gemisi (LHD) Projesi İşbirliği
Faaliyetlerine İlişkin Mutabakat Muhtırasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
4.- Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı
Adına Türk Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ile İspanya
Krallığı Savunma Bakanlığı Adına
İspanya Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Arasında Çok
Maksatlı Amfibi Hücum Gemisi (LHD) Projesi İşbirliği
Faaliyetlerine İlişkin Mutabakat Muhtırasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/737) ile Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 472) (x)
BAŞKAN - Komisyon?
Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon Raporu 472 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde söz isteyen; gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Oğuz Kaan Salıcı.
Buyurun Sayın
Salıcı. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
CHP GRUBU ADINA OĞUZ
KAAN SALICI (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; aslında, az önceki durumda, ben, grupların
yapmış olduğu anlaşmaya riayet ederek süremi belli bir
noktada tuttum. Zaten, bu son konuşmaydı, o konuşmanın
üzerine devam etme gibi bir niyetimiz yoktu fakat ortaya şöyle tatsız
bir durum çıktı. Sayın Grup Başkan Vekili çıkıp
Yani benim derdim, niyetim sataşma değildi.
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ
(Samsun) - Sayın Vekilim, siz konuyu anlatın.
OĞUZ KAAN SALICI
(Devamla) Efendim?
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ
(Samsun) - Siz konuyu anlatın.
OĞUZ KAAN SALICI
(Devamla) Konuyu anlatıyorum zaten Sayın Bakan.
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ
(Samsun) - Nereye gitti yani?
OĞUZ KAAN SALICI
(Devamla) Konuyu anlatıyorum zaten. Evet, konuyu anlatıyorum ben
de.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Devam
et, devam et.
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ
(Samsun) - Konuyu anlatın, anlaşmayla ilgili fikirlerinizi
bekliyoruz.
OĞUZ KAAN SALICI
(Devamla) Sayın Bakan, ben anlaşmayla ilgili fikirlerimi sabaha
kadar anlatırım, siz de bilmediğiniz birçok şeyi
öğrenmiş olursunuz ama mesele o değil.
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ
(Samsun) - Buyur, biz de sabaha kadar dinleriz.
OĞUZ KAAN SALICI
(Devamla) Az önce bir tatsızlık oldu, sonuçta, akşamın
bir saatinde hep beraber buradayız. Ben dersimi iyi
çalıştım geldim yani sabaha kadar konuşurum, sorun yok.
Az önceki meselede Sayın
Grup Başkan Vekilinin çıkıp bazı şeyleri ifade
etmiş olması aslında yakışık almadı.
Şöyle yakışık almadı: Herkesin bildiği bazı şeyleri
ben ifade ettim, yani herkesin bildiği derken Adalet ve Kalkınma
Partisinin içinde de bilinen, Adalet ve Kalkınma Partisine yakın
gazetelerde ya da köşelerde de yazılan, hatta eleştirilen, bazen
de taraftar bulan konular üzerine ben bir cümle söyledim. O bir cümlenin
dışında kalan on dört buçuk dakikayı Millî Savunma
Komisyonu, Dışişleri Komisyonu ve işte bu anlaşma
üzerine geçirmiş olduk. Bu anlaşmayla ilgili önemli şeyler
söylediğimi düşünüyorum ama Sayın Grup Başkan Vekili
onlarla ilgili herhangi bir şey söylemek yerine dönüp meseleyi genel başkan,
işte kaset vesaire filan gibi bir yere getirdi. Ki
MEHMET MUŞ
(İstanbul) - Yalan mı? Yalan mı? Ya, yalansa yalan, söyle.
OĞUZ KAAN SALICI
(Devamla) Sayın Grup Başkan Vekili, bu tarz benim sevdiğim bir
tarz değil.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Ya, kaset doğruymuş demek ki.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Doğru, kendileri yolladılar kaseti ya.
BAŞKAN Lütfen,
müdahale etmeyelim sayın milletvekilleri.
OĞUZ KAAN SALICI
(Devamla) Yok yok, şöyle: Siz gördüğüm kadarıyla
Adalet ve
Kalkınma Partisi, iktidar partisi, bizim de önemsediğimiz bir parti
MEHMET MUŞ (İstanbul)
Biz de konuşmaları önemsedik ama yanlış önemsedik.
OĞUZ KAAN SALICI
(Devamla)
on beş yıldan beri de Türkiyeyi yöneten bir parti.
Adalet ve Kalkınma Partisi eğer size grup başkan vekilliği
görevi verdiyse sizi önemsediği anlamına gelir. Biz de sizi
önemseriz, eğer Cumhuriyet Halk Partisinde olsaydınız biz de
sizi önemserdik.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Bizim
için tabii ki çok önemli grup başkan vekillerimizin hepsi.
OĞUZ KAAN SALICI
(Devamla) Belki aynı görevi verirdik ama sadece 23 Nisanda bir saatliğine
verirdik biz o görevi. Onun için meseleyi bu hâle getirmenin çok bir
anlamı yok.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Başbakanlık koltuğuna Genel
Başkanınızı oturttuğunuz gibi 23 Nisanda!
OĞUZ KAAN SALICI
(Devamla) Yani bu derinleştikçe derinleşebilir bir mevzu, onun için
bu konulara hiç girmenin bir âlemi yok. Şu çok açık: Türkiye bir
badire atlattı. Atlattığı badire neydi? Sayın
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekilimiz de burada, onların
11 tane arkadaşının başına geldi o zaman. Ortada bir
kumpas ve komplo olduğu, bu sıralarda yani bu son bir iki hafta
içinde ortaya çıkan soruşturmalarda açık, net bir şekilde
görüldü, evlere kimler girdi
ŞAHİN TİN
(Denizli) Yani, o konuyu siz konuşun diye çıkıyorsunuz,
şimdi aynı konuyu konuşuyorsunuz. Bence konuya gelseniz
OĞUZ KAAN SALICI
(Devamla) -
kimler ne tür şeyler koydu, ondan sonra bunun devamında
ne tür çilingirler çağırıldı, vesaire; bunların hepsi
ortaya çıktı.
Şimdi, bu tür
konuları dönüp dolaşıp tekrardan böyle önemli bir mevzuyu
konuşurken açmanın çok bir âlemi yok; bunu açık söyleyeyim yani
bizim derdimiz bunları oturup sabahlara kadar konuşmak değil,
buradan bir şey çıkmaz. Buradan ne çıkar? Sayın grup
başkan vekili laf atar, ben cevap veririm, ben laf atarım sayın
grup başkan vekili cevap verir, sabaha kadar böyle
karşılıklı pinpon topu gibi gider; buradan bir şey
çıkmaz.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Konuya gelin Sayın Salıcı, on altı
dakikanız kaldı; dinlemek istiyoruz sizi.
OĞUZ KAAN SALICI
(Devamla) - Onun için, bence yapılması gereken şey, değerli
vaktimizi, Meclisin değerli vaktini daha doğru işlerle
değerlendirmek. Ha, şunu da hatırlatayım yani Bir havuz
medyası yok. E, var arkadaşlar yani Allahın bildiğini
kuldan saklamanın bir âlemi yok. Yani, ben size bir iki isim
hatırlatayım, siz onların devamını
Yani Sayın
Mehmet Cengizi hatırlattırtmayın işte yani bu konu söz
konusu olunca geçiyor ismi. Sayın Ethem Sancakı
hatırlattırtmayın. Şimdi, var böyle bir gerçek, bu gerçek
üzerinden de
Siz bunu beğeniyor olabilirsiniz, o sizin takdiriniz; biz
bunun yanlış olduğunu düşünüyoruz.
ŞAHİN TİN
(Denizli) Sizin de var havuz medyası canım.
OĞUZ KAAN SALICI
(Devamla) - Bu sıralarda özellikle Türkiyenin dış
politikasına ağır bir hasar verdiğini düşünüyoruz.
Bakın, değerli
arkadaşlar -bir yurt dışı gezisinde- belki
hatırlarsınız bundan bir buçuk yıl önce falan Veznecilerde
bir terör saldırısı oldu. Bizim polislerimizi taşıyan
bir servis aracı yoldan geçerken sabah saatlerinde, sekiz buçuk, dokuz civarında
bir bomba patlatıldı ve şehitlerimiz oldu. Ertesi gün bir
gazete, benim az önce tabir ettiğim o yandaş basından bir gazete
hangi başlıkla çıktı biliyor musunuz? O terör
saldırısını manşetine taşıdı ve Alman
işi dedi; arar buluruz. Sonra, terör saldırısını TAK
üstlendi.
Şimdi, arkadaşlar,
bu tür şeyler, bu tür gazeteler ya da bu tür yayınlar izlenmiyor,
takip edilmiyor, kimse bunları okumuyor diye düşünmeyin; bunlar takip
ediliyor, izleniyor, konsolosluklar tarafından da bakılıyor,
yurt dışından da okunabiliyor, internetten girdiğiniz zaman
her şeye bakabiliyorsunuz. Bu yanlışa dikkat çekmek için bunu
ifade ettim, örnek de tam yerine oturdu. Yani bu, bizi bir yere götürmez, onu
söyleyeyim, onun dışındaki meseleler bizi bir yere götürmez.
Şimdi, değerli
arkadaşlar
Yani o sayın grup başkan vekilinin söylemiş
olduğu konulara uzun uzun girecek değilim. Gerçekten gecenin bu
saatinde hiçbir şey
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Sözleşmeden ne söyleyeceğinizi bekliyorum hâlâ.
Sözleşmeye gelin, on dört dakikanız kaldı, bekliyorum.
OĞUZ KAAN SALICI
(Devamla) Sayın Grup Başkan Vekili
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Yahu, sana ne kardeşim! Ne konuşursa konuşur
adam ya! Allah, Allah!
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Sakin olun Sayın Altay.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Hayır, bir dakika
Öyle olmaz! İç Tüzüke uygun
konuşmak zorunda.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Ne demek ya! Bir grup başkan vekili hatibi taciz etmez.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Hayır, İç Tüzüke uygun konuşmak zorunda.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Ayıp ya!
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Sakin ol Sayın Altay, sakin ol.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Orada, orada yapamazsın. İç Tüzüke uygun konuşmak
zorunda, istediği olmaz.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Konuşma! Sana ne oluyor!
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, müdahale etmeyelim konuşmacıya.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) İç Tüzük ne diyorsa onu yapacak.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Ne demek!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sana ne! diyemezsin.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Derim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Onu Başkan uyarır.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Başkan uyarsın o zaman.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Onu Başkan uyarır, sen yapamazsın o işi.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Başkan uyarsın. Allah Allah!
OĞUZ KAAN SALICI
(Devamla) Sayın Başkan, uyarır mısınız?
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen istirham ediyorum.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Konuya davet edin Başkanım, konuya.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Kim konusunu konuştu bu kürsüde?
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Dedikodu yeri mi burası ya! Konuyla ilgili konuşun,
konuşabiliyorsanız.
OĞUZ KAAN SALICI
(Devamla) Ayıp, ayıp.
Şimdi, ben size, millî
dış politikadan bahsediyorsunuz ya, millî dış
politikanın olması gereken unsurlarını söyleyeyim. Yani bu,
bu şekilde olursa Türkiye daha iyi bir noktaya gider. Biz geçmişte
şöyle bir devlet geleneğine sahiptik: Merkez sağda bir parti
vardı, iktidar olan, muhalefete düşen bir parti vardı, Adalet
Partisi, Demokrat Parti, DYP geleneği, yıllarca sürdü; merkez solda
bir parti vardı, sonraki yıllarda millî görüş çizgisi ortaya
çıktı ve milliyetçi hareket çizgisi ortaya çıktı yani
milliyetçi cepheler kuruldu vesaire. Şimdi, arkadaşlar, Türkiye
önemli meselelerde iktidar ve muhalefetin oturduğu, konuştuğu,
bazı konularda mutabakata vardığı, mutabakata
varamıyorsa bile devlet adamı terbiyesiyle birbirine
eleştirilerini ortaya koyduğu bir siyaset izlerdi. Örnek,
Kıbrıs meselesi, 1974te Kıbrısa
çıkıldığında çatlak ses çıkmadı bu ülkede.
Ondan önce 1969da Demirel yapmak isteyip de imkânlar el vermediğinde de
çatlak ses çıkmadı, ki o dönem bu dönem gibi değil, çok daha
sert siyasi tartışmaların olduğu bir dönemdi.
Hatırlayın, Avrupa Birliği meselesi, 1959da rahmetli Adnan
Menderes başlattı, 1963te İsmet İnönüye nasip oldu bunu
imzalamak.
Şimdi, dış politikayı bizim
günlük hayatımızın içinde bir mesele hâline getirirsek biz bu
işten zarar görürüz. Bir süredir yürütülen dış politika maalesef
böyle. Bunu kabul etmemiz lazım. Onun için şuna ihtiyaç var: Millî
dış politika nasıl olur? Oturursunuz, konuşursunuz, ana
muhalefetten de olur başka muhalefet partilerinden de olur, bir mutabakat
ararsınız. Mutabakat oluşur, oluşmaz ama bu mutabakat
arayışı devam eder. Örnek; Suriye meselesinde bizim böyle bir
mutabakat arayışımız olmadı yani iktidarın böyle
bir mutabakat arayışı olmadı. Yedi yıllık yürüyen
dış politikanın başarılı olduğunu
söyleyebilecek bir milletvekili de yok. Sürekli değişen bir
politikayla karşı karşıyayız.
İkincisi, bizim şu anda
yaşamış olduğumuz krizde, Avrupa Birliğiyle
yaşamış olduğumuz krizde, sadece Avrupa Birliğiyle
yaşamıyoruz, Avrupa Birliğiyle genel olarak yaşıyoruz,
Avrupa Birliğine üye ülkelerin birçoğuyla tek tek
yaşıyoruz. Şimdi böyle bir durumda bunun Türkiyenin
çıkarına hizmet eden hiçbir tarafı yok. Bizim sağduyulu ve
soğukkanlı bir şekilde bakmamız lazım meseleye ama
eğer millî bir dış politika izlenmesini istiyorsak
mutabakatı aramak durumundayız. Hangi partinin gücü, oyu ne
kadardır, nedir, ne değildir meselesine çok da bakmadan mutabakat
aramak durumundayız ki Türkiyenin yurt dışındaki gücü,
Türkiyenin dış politikadaki sözünün ağırlığı
yerli yerine otursun.
Bizim bir süredir şöyle bir
sıkıntımız var. Diyoruz ki biz: Kırmızı
çizgilerimiz var. O kırmızı çizgilerimizin hiçbirine bir
süreden beri kimse uymuyor, biz de o kırmızı çizgilerimizi
caydırıcı bir politika izleyerek oluşturabilecek durumda
değiliz. Çizginin adı odur, budur, onun detayını tartışmıyorum
ama ortada iktidar mensupları tarafından, yetkili kişiler
tarafından, Dışişleri Bakanı, Hükûmet
başkanı, devlet başkanı tarafından açıklanan
kırmızı çizgiler var ve bu kırmızı çizgilerin
hiçbirine de uyulduğu görülmedi. Şimdi millî dış politikanın
esas unsurlarından bir tanesi bu. Eğer bunu yaparsak kendi iç
sosyolojimizle de uyumlu bir dış politikayı kurmuş oluruz.
Şimdi, ben size isterseniz birkaç tane ülkeyi
sayayım. En son buraya Sayın Başbakan gelip de 65inci Hükûmet
Programını okurken şundan bahsetti, dedi ki:
Dostlarımızı arttıracağız,
düşmanlarımızı azaltacağız. Bu, bizim çok olumlu
bulduğumuz bir şey. Bu ülkenin dostlarının artmasından
kimse gocunmaz ama bakın, süreç öyle olmadı. Süreç nasıl oldu?
Ben size okuyayım. Şu okuyacağım ülkelerin tamamıyla o
günden sonra ilişkilerimiz bozuldu. Amerika Birleşik Devletleri -daha
yeni tartışıyoruz zaten- Almanya, Yunanistan, Belçika,
İsveç, Danimarka, Hollanda, Avusturya, Avrupa Birliğinin de geneli -yani
ülkelerin bir kısmı Avrupa Birliği ülkesi- Kuzey Irak -bildiğimiz
nedenlerden dolayı- Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri.
ŞAHİN TİN (Denizli) O zaman siz de
millî politikaya sahip çıkın.
OĞUZ KAAN SALICI (Devamla) - Şimdi,
değerli arkadaşlar, siz en doğru şeyi savunuyor
olabilirsiniz ama eğer savunduğunuz şeyde yalnız
kalıyorsanız, uluslararası camiada sizinle beraber durabilecek
hiç kimse yoksa, o zaman sizin söylediğiniz sözlerin bir
karşılığı olmaz, yaptırım değeri de
olmaz, yalnızlaşırsınız.
Ne deniyor? Değerli yalnızlık.
Değerli yalnızlık kavramını biz üretmedik
arkadaşlar. Bunu üreten arkadaş şu anda
Cumhurbaşkanlığı sözcüsü. Bunu kendisi ifade etti,
Sayın İbrahim Kalın, dedi ki: Değerli yalnızlık
içindeyiz. Bunu söylerken de çok büyük bir başarı elde ettik
manasında söylemedi. Biz doğru değerleri savunuyoruz, bu da bizi
yalnızlaştırıyor anlamında söyledi. Bunu da
çıktı açıkladı.
Şimdi, ülkelerin dış
politikasında ulvi değerleri savunma ya da ulvi değerlere
karşı çıkma diye bir şey olmaz yani bunu bütün sosyal
bilimler derslerinde giriş bölümünde okuturlar, çıkarlar vardır.
ŞAHİN TİN (Denizli)
Değerlerini mi satacaksın, ne yapacaksın?
OĞUZ KAAN SALICI (Devamla) - Çıkarlar da
değişir, daimî değildir. Dostluklar ve düşmanlıklar da
kalıcı olmaz, konjonktürel olarak değişebilir, ülkelerin
çıkarlarına göre değişebilir.
Söylemeye çalıştığım
şey şu: Siz bazı ülkelerle sorun yaşayabilirsiniz ama
başka bazı ülkelerle de ilişkilerinizi düzeltmeniz lazım ki
dünya dengesinde bir yere oturabilsin sizin yürütmüş olduğunuz
politika, yalnız kalmayasınız. Yalnız
kaldığınız zaman bunun hiçbir
karşılığını görmezsiniz. Mesele bu. Yani çok da
böyle bilinmedik bir gerçekten bahsediyor değilim, aslında çok
bilinen bir şeyden bahsediyorum. Sayın Çavuşoğlu da bunu
her gün söyler, Sayın Binali Yıldırım da bunu her gün
söyler. Diğer Dışişleri bakanlarımız da bunu
geçmişte söylediler. Burada bir anlaşılmayacak mesele yok. Bizim
uygulamış olduğumuz politikaların sonucunda
yalnızlaşmamızı engelliyor olmamız lazım.
Yalnız kalırsak, bizimle beraber hareket edebilecek ülkeler olmazsa
biz amaçlarımıza ulaşamayız. Mesele bu kadar basit.
Vurgulamaya çalıştığımız nokta bu.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Önerin ne, önerin?
OĞUZ KAAN SALICI (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bu son özellikle vize krizinde şöyle bir tehlikeyle
karşı karşıyayız:
Bakın, ben, 15 Temmuz hain darbe
girişiminden sonra darbe girişimini anlatmak için Amerikaya giden,
Almanyaya giden ve İngiltereye giden heyetin içindeydim. Şöyle
doğru bir iş yapıldı: Muhalefet partileri ile iktidar
partisi beraberce bir heyet oluşturdu, o heyet yurt dışına
bu hain darbe girişimini anlatmak üzere gitti. Gittiğimiz her yerde
de şununla karşılaştık, bize şunu söylediler,
dediler ki: Sizin ağzınızdan çıkacak şeylerden daha
kıymetli olanı sizlerin farklı partilerden darbeye
karşı çıkmış insanlar olarak aynı masa
etrafında oturmuş olmanızdır. dediler. Yani Vermiş
olduğunuz, ortaya konmuş olan kompozisyonun vermiş olduğu
mesaj sizin ağzınızdan çıkacaklardan belki de daha
kıymetlidir. dediler.
Şimdi, gittiğimiz zaman şunu gördük:
Bu ülkelerin büyük bir kısmında sizin iktidarınız
zamanında FETÖye yol açılmış, ön açılmış.
Bunlar bilerek yapılmış, bilmeden yapılmış ama
yapılmış. Sonuçta içinde bulunduğumuz durum vahim,
şöyle vahim: Amerikada 100 Senato üyesi var. Bu 100 Senato üyesinin 94ü
Türkiye'nin tezlerine karşı FETÖnün iddialarını
destekleyen bir metne imza atarsa oturup düşünmemiz lazım. Sen ne
kadar ulvi gerçekleri savunursan savun, 94 Amerikalı senatörün
attığı imza Amerikan devletini bağlıyor.
Bu, sizin bakanlarınızdan birisinin veciz
sözüdür, der ki: Amerikalılar 94 Amerikalı bakanı
Amerikanın çıkarlarıyla ilgili bir konuda dahi bir araya
getiremezken -yani Amerikan devleti bir araya getiremezken- bu konuda bir araya
gelmişler. der. Bu, bizim dış politika zaferimiz değildir,
bu, bizim dış politikada zafiyetimizdir.
Bu vize meselesinde ortada bir yaptırım
var. Bu yaptırım ağır bir yaptırım. Tüm Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlarını ilgilendiren bir yaptırım.
Bu yaptırımın bir an önce ortadan kaldırılması
gerekiyor. Diplomatik görüşmelerin başlatılmış
olması da çok kıymetlidir. Bu iş hamasetle olmaz ama birilerinin
de, sizin içinizden birilerinin çıkıp bu işin Ankara
Büyükelçisinin yapmış olduğu bir açıklama ya da bir
tasarrufla olmayacağını Sayın Cumhurbaşkanına
izah etmesi lazım. Bütün bu kriz başladığından beri
yapılan açıklamaların üstüne bir de bugün çıkıp tekrar
Bu büyükelçi böyle bir şey yapamaz. açıklamaları
yapılmaya devam ediliyor. Bunun bir karşılığı
yok, bir gerçekliği de yok. Diplomasi süreci yürüyor, umarım bu
konuda başarılı olacak, burada bir mesafe alınacak ama öbür
tarafından bakalım: Biz burada bir mesafe almaya
çalışırken ülke içinde de yürüyen bir durum var, nedir o?
Amerikayla bütün ilişkilerimizi keselim. diyenler var, İncirliki
kapatalım. diyenler var, Amerika da kimmiş kardeşim, biz kendi
işimize bakalım. diyenler var. Bunların büyük bir
kısmı da az önce benim söylediğim, sizin de hoşunuza
gitmeyen yandaş basında yazıyor arkadaşlar. Yani
aklıselim insanlar bunu daha makul bir şekilde yazıyor. Örnek:
Etyen Mahçupyanı okumanızı öneririm, gayet sağduyulu
yazmış. Fehmi Koruyu okumanızı öneririm, o da gayet
sağduyulu yazmış. Akif Beki,
tanıdığınız bir arkadaş, onu da
okumanızı tavsiye ederim. Ben okuyorum yararlanıyorum, siz de
okuyun, bence siz de yararlanacaksınız. Önemli olan burada
sağduyulu ve soğukkanlı gitmek.
Biz Amerikayla ilişkilerimizi FETÖnün rehin
almasına izin veremeyiz arkadaşlar, veremeyiz. Eğer FETÖnün
rehin almasına izin verirsek, bir çuval inciri bir bozuk incirden
dolayı berbat etmiş oluruz. Onun için, soğukkanlı,
sağduyulu bir şekilde Türkiyenin Amerikayla ilişkilerini
Bu
ilişkiler bozulursa bunun yarın öbür gün Avrupa Birliğine
sirayet etme ihtimalini görerek ve sağduyu içinde bu sorunu
atlatmamız lazım.
Öyle bir hâle geldik ki Türkiye her gün yeni bir
krizle karşı karşıya geliyor, bu süreci aşmamız
lazım. Bu süreci siz iktidarsınız, siz aşın.
demiyoruz, muhalefetin de üzerine düşen şeyler var, muhalefet de buna
destek vermek zorunda. Neden? Bu, sadece Adalet ve Kalkınma Partilileri,
MHPlileri, HDPlileri ya da CHPlileri ayrı ayrı ilgilendiren bir
şey değil; hepimizi beraber ilgilendiren bir şey. Onun için,
dikkat ediyorsanız, bu konuyla ilgili Cumhuriyet Halk Partisinden kim söz
alırsa -diğer partiler için de geçerli bu- gayet
soğukkanlı, gayet itidal içinde konuşuyor; meseleyi büyütmeye
çalışan, meseleyi daha da alevlendirmeye çalışan bir üslup
kullanmıyor. Bu mesele hepimizin meselesi arkadaşlar. Çocuklar
okumaya gidecekler, hastalar belki tedaviye gidecekler. Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarının tamamına uygulanan böyle bir
yaptırım, bizim Amerikayla ilişkilerimizde görmüş
olduğumuz bir boyut değil, bu kötü bir şey.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Bunu nasıl
aşacağız? Önerini söyle, önerini.
OĞUZ KAAN SALICI (Devamla) Yani bunu hep
beraber aşmaya çalışmamız lazım.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Tamam, söyle
önerini.
OĞUZ KAAN SALICI (Devamla) Değerli
arkadaşımın bir tanesi, benim sol tarafımda duran,
ısrarla söz atıp insicamımı bozmaya
çalışıyor Sizin çözüm öneriniz nedir? diyor. Değerli
Arkadaşım, muhalefet gördüğü eksikleri yapıcı bir
şekilde ifade eder. On beş yıldan beri siz yönetiyorsunuz. Bu
krizlerin hiçbirisi daha ortada yokken siz iktidardaydınız. Sizden
şu anda var olan Dışişleri Bakanına da ondan önceki
bakanlara da sorarsınız, Sayın Başbakana da ondan önceki
Başbakana da sorarsınız, bu işin nasıl yürümesi gerektiğiyle
ilgili Cumhuriyet Halk Partisinden de bir görüş rica edersiniz; Meclis
kürsüsüne laf atarak olmaz, Sayın Genel Başkan
Yardımcısı budur, size bir öneri taslağı
hazırlar, Dışişleri Bakanlığıyla devlet
ciddiyeti çerçevesinde görüşür, siz de bundan
faydalanırsınız, bu da Türkiye'nin çıkarına olur, biz
de bundan memnun oluruz. Eğer mesele hepimizin meselesiyse bunu
aşmanın yolu budur. Bunu sadece Cumhuriyet Halk Partisiyle yapmak
zorunda değilsiniz, diğer partilerle de yapabilirsiniz ama maalesef
şu ana kadar muhalefetin söylediği konularla ilgili kulak
kabarttığınızı, bu konuda ciddiye
aldığınızı gösteren çok bir emare olmadı.
Şimdi bunu da kabul etmek lazım. Yani üç yıldır
yönetilmiyor, beş yıldır yönetilmiyor, on beş
yıldır yönetiliyor arkadaşlar. Bu konularda, bazı konularda
Ortak hareket etmek lazım. diyene bile laf atacak bir duruma geldiyse
vaziyet gerçekten vahim bir hâldeyiz zaten; bunu açıklıkla görmek
lazım.
Hülasa, sözün sonu şunu söyleyeyim, şunu
ifade edeyim: Biz ciddi ve önemli bir meseleyi konuşmak için kürsüye
çıktık. Bir sürü iddia ortaya koyduk, bir sürü iddia ifade ettik.
Muhtemelen, belki bunların bir kısmıyla ilgili Sayın Bakan
bir açıklama yapar, yapmaz onu bilmiyorum ama bizim ortaya koymuş
olduğumuz iddialarla ilgili değil de söz geçişi
sırasında attığımız bir sözle ilgili şu anda
konuşuyor durumdayız. Bu, bence bu Meclisin ne Oğuz Kaan
Salıcıyla ne başka birisiyle, hiçbir milletvekiliyle ya da
hiçbir Meclis grubuyla ilgili yapması gereken bir şey değil,
boşa vakit harcıyoruz, havanda su dövüyoruz, meseleyi tekrar tekrar
geçmişe döndürerek aslında ileriye dönük bir adım atmaktan
imtina etmiş oluyoruz.
Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gruplar adına ikinci söz
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Meral
Danış Beştaşa aittir.
Buyurun Sayın Danış Beştaş.
(HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ
(Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben
konuşma yaptıktan sonra dışarı çıktığımda
Sayın Muşu dinledim. Açıkçası söz alma niyetim yoktu ama
birkaç hususa açıklık getirmek istiyorum.
Bir kere, her şeyden önce, iktidar olmak
eleştiriye tahammül etmek demektir. Biz muhalefet partisiyiz. Muhalefet
partileri iktidarın gördüğü eksikliklerini,
yanlışlarını eleştirir yapıcı bir
şekilde çünkü amacı zaten iktidarı denetlemektir. Muhalefet
partilerinin temel görevlerinden biri, burada bulunma, varlık
sebeplerinden biri zaten bir denetim mekanizması oluşturmaktır.
Yani, iktidarın her dediğini, her yaptığını
alkışlamak, desteklemek, eleştirmemek gibi bir sistem tahayyül
ediliyorsa buna Parlamento diyemeyiz, buna demokratik bir işleyişe
sahip bir ortamda yaşıyoruz da diyemeyiz. Yani her eleştiriye de
böyle agresif bir şekilde, tepkisel düzeyde cevap verilmez,
verilmemelidir.
Ben burada bir konuşma
yaptım, Fehim Taştekinin Rojava/Kürtlerin Zamanı diye
kitabının yasaklanması ve toplatılmasıyla ilgili
eleştirilerimizi ifade ettim ve kendimce -en azından öyle
sanıyorum, öyle anlaşılmadıysam da üzülürüm-
eleştirilerimi sakin, yapıcı bir dille, burada sağduyuya
davet eden bir konuşma yaptım. Yaptığımı
sanıyorum. Sayın Muş gülüyor ama
Çünkü burada ben Kürtlerle
dost olmak gerektiğini, bu ülkede 20 milyon Kürt
yaşadığını
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Biz Kürtlerle
zaten dostuz.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla)
dışarıdaki Kürtlere, içerideki
Kürtlere bu düşmanlığı yapmanın hiç kimseye fayda
sağlamadığını
Bu konuşmaya da
sataşıyorsanız söyleyecek hiçbir şey yok. Kültürden,
dilden, inançtan, kimlikten söz ettim ve dedim ki hatta: Kerkükte yüzde 13 ya
da 15 Türkmen varsa tabii ki onların hakları savunulmalı ama
yüzde 60 Kürt varsa onların da hakları savunulmalı. Yani,
burada bir ayrımcılık yapmamalıyız; yapmamız
demokrasiye, uluslararası ilişkilere, teamüllere
aykırıdır. Bunun adı başka bir şeydir. Yani
içeride ve dışarıda bir kimliğe yönelik aynı tonda
yanıtlar vermenin, dünyanın neresinde olursa olsun yaşayan
Kürtlere böyle bir düşmanlık sergilemenin -bunu da şimdi
söylüyorum- kabul edilemez olduğunu ekliyorum.
Şimdi, Sayın
Muş bana dedi ki: Etnik milliyetçilik yapıyorsunuz. Biz
Halkların Demokratik Partisi olarak milliyetçi bir parti olamayız,
etnik milliyetçilik bizim uzağımızdan
yakınımızdan geçemez. Biz Türkiyede yaşayan Ermenilerin,
Süryanilerin, Yezidilerin, Kürtlerin, Türklerin, sosyalistlerin, demokrat
muhafazakârların, feministlerin ve -saymayayım- herkesin içinde
olduğu bir partiyiz. Biz tek bir kimliğe, tek bir inanca, tek bir
dile, tek bir dünya görüşüne sahip milletvekilleri değiliz. Bizim aramızda
da ayrılıklar olabilir ama bizim kıblemiz ilkelerimiz ve
programımızdır. Biz hepimiz yüzde yüz aynı şeyi
düşünmeyebiliriz ama biz Halkların Demokratik Partisi adına
siyaset yaparken bu ilkelerimiz doğrultusunda burada
konuşmalarımızı yaparız ve siyasetimiz de buna
dairdir.
Şimdi, Kobaniye
ilişkin verdiğim örneği
Sayın Erdoğan şöyle
dedi: Yeni Kobaniler olmasını istemiyoruz. Tabii, buraya nereden
baktığınıza bağlı. Yeni Kobanilerin olmasını
istemiyoruz. demenin bir anlamı şudur
Ki biz öyle anladık.
Kobanide, orada bir yönetim oluşmuş, kendi kendini yönetiyor, bütün
farklılıklar içinde, kimseye bir zararları yok. Niye
rahatsız olunuyor? dedim. Yeni Kobaniler derken, Kobanide şu
anda IŞİD iktidarda olsaydı daha mı iyi olurdu? Bir
barbarlık örgütü. Şengalde binlerce kadına tecavüz eden,
kadınların hâlâ köle pazarlarında kendileri tarafından
pazarlandığı, kadınların tecavüze uğramamak için
uçurumlardan atladığı
Ve şu anda hâlâ Şengalli
kadınların birçok pazarda satıldığını ve
bunu bizim yakından takip ettiğimizi de buradan ifade edeyim.
Kobanide, orada
yaşayanlar kendi kendini yönetiyor. dedim. Fakat Sayın Muş
Bizim 50 insanımız öldü. dedi. Doğrusu, biz öyle
bakmamıştık. Yani ben o cümleyi sarf ederken 6-8 Ekimi
kastettiğini Erdoğan söylediğinde düşünmemiştim, demek
ki öyle söylemiş.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Aklınız başka yerde, onun için.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) - Ben buradan söylüyorum bir kez daha: 6-8 Ekim
olaylarında iktidar partisi baştan beri kendi sorumluluğunu,
kendi görevini yapmamayı, 54 insanın yaşamını
yitirmesini HDPye yükleyerek her zaman olduğu gibi kendisini aklama
peşinde.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) MYK kararıyla sokak çağrısı
yaptınız, onu da söyleyin.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) - 54 insanımız yaşamını
yitirdi, Yasin Börü dışında hiçbir dosyada soruşturma yok.
Tek tek dosyaları tekrar inceliyoruz, orada ölenlerin 48i
-yanlış anımsamıyorsam- HDPnin üyesi ve yöneticileri.
HDPliler öldürüldü ve buna yol verildi. Hükûmet, devlet çekildi alandan.
Sıkıyönetim ilan edildi, ben Diyarbakırdaydım ikinci gün,
ilk gün Adanadaydım, kimlik kontrolü bile yapılmıyordu.
Provokatörlere alan açıldı, paramiliter güçler devreye girdi. Büyük
bir provokasyonla bu ölümler gerçekleşti ve biz bu kürsüden defalarca araştırma
önergesi verdik, dedik ki
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Sayın Beştaş, sokak
çağrısını yapan kim, onu söyleyin. Sokak
çağrısını kim yaptı?
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) Sokak çağrısı, ona da
geleceğim.
NİHAT AKDOĞAN
(Hakkâri) Başkan, bir grup başkan vekili böyle olamaz ya.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) Biz defalarca şu önerimizi Meclise getirdik:
Siz bizi suçlayacağınıza, bize yükleme çabasında
bulunacağınıza, gelin, Mecliste bir komisyon kuralım, 6-8
Ekimde ne oldu, gerçekten ne yaşandı, bu ölümler neden meydana geldi,
insanları kim öldürdü, failler kim, bunlar tutuklansın,
soruşturma dosyaları açılsın, bunu
araştıralım diye önerge verdik. Getirdik, defalarca bu kürsüden
bu önergeler sunuldu ama iktidar partisinin oylarıyla reddedildi. Bizim
çekindiğimiz hiçbir şey yok bu meselede. 6-8 Ekim olaylarında
yaşanan ölümler ve kayıpların, o acının burada
araştırılmasını istiyorsak zaten bizim
kaygımız yoktur ki. Ne kaygımız olabilir? Biz bir siyasi
partiyiz.
Şimdi, çağrıya
gelince, o dönemi size hatırlatmak istiyorum. IŞİD Kobaniyi
kuşatmış durumda, çözüm süreci devam ediyor. 1 Ekimde Sayın
Davutoğlu ile Eş Başkanımız Sayın Demirtaş
Çok iyi hatırlıyorum, ben merkez yürütmedeydim, Amerikadan
Demirtaş özel olarak geldi Davutoğlunun randevusuna ve Kobaniyi
görüştüler, 1 Ekimde. Ve sonra bizim bir heyetimiz, çözüm süreci heyetimiz
Hükûmet yetkilileriyle görüştü, Bu meseleyi nasıl çözelim? Bir
insanî koridor açılması talebi vardı. Uluslararası
koalisyon güçlerinin tümü, IŞİDin Kobaniyi esir almasının,
oradaki katliamların önüne geçmek için çağrılar yaptı.
Fakat Türkiyede bütün çabalara, bütün kamuoyu basıncına rağmen
insanî koridor açılmadı ve IŞİD orada ciddi, on binlerle
ifade edebileceğimiz bir katliama girişme
hazırlığındaydı. O çağrının
Orada
bulunan merkez yürütme kurulu üyeleri tarafından, bir karar da değil
hemen, acilen toplanıldı. Çünkü telefonlar gelmiş, ben bilgi
aldım, o gece Adanadaydım, demişler ki: Mürşitpınar
Sınır Kapısını IŞİDliler almış.
Yani bu kadar açık ve IŞİD orada tecavüz, katliam her türlü
girişimde bulunacak, bir parti orada bulunan üyeleriyle birlikte bir
çağrı yapmış, demokratik tepki çağrısında
bulunmuş, sokak çağrısı yapmış. Sokak,
demokrasilerde, tepki, demokrasilerde en meşru yöntemlerden biridir;
tıpkı 15 Temmuzda olduğu gibi, tıpkı başka
dönemlerde olduğu gibi, tıpkı adalet yürüyüşünde
olduğu gibi. Bu katliamı durduralım, katliamı önlemek için
yapılan bir çağrının bu kadar ters yüz edildiği
başka bir ülke herhâlde yoktur. O gece, uluslararası koalisyon
güçleri IŞİDi bombaladılar ve o gece Kobani o katliam tehdidinden
kurtuldu ve sonrasında, hemen bir ya da iki gün sonrasında, Hükûmet
tarafından bir koridor açıldı ve Irak Federal Kürdistan
Bölgesinden gelen Peşmerge güçleri Kobaniye geçti. Ve bu geçişler
öyle gizli saklı olmadı, canlı yayınlarda Peşmergelerin
hangi bir yerde olduğu, nasıl geçtiği, nasıl yardım
tırlarının gittiğini hepimiz canlı canlı izledik.
Fakat, bir hafta boyunca yine bir söz söylenmedi. İmralıya bir haber
gönderildi, Sayın Öcalana Bu işi durdurun. dendi ve bir not geldi,
bu notu Eş Başkanımız Demirtaş Diyarbakırda
açıkladı: Lütfen halkımız sağduyulu olsun, bu
olaylara sebebiyet vermeyelim, biz sağduyumuzu koruyalım ve
artık bu tepkiyi de durdurun. şeklinde çünkü öyle bir hâle geldi ki,
Hükûmet İmralıya haber göndermişti ve DTKda açıklama
yapıldı. Şimdi, çok özet hâliyle tablo bu.
HÜDA PARın İl
Başkanı Şeyhmus -soyadını şu anda
hatırlamıyorum- yedi sekiz ay önce bir açıklama yaptı. Bu,
HÜDA PARın İl Başkanının -kayıtlara
bakabilirsiniz, BirGün gazetesinde çıktı- hatta Erk Acarere
verdiği bir röportaj. Yanılıyorsam sonra tutanakları
düzelteceğim. Diyor ki: Doğru, Yasin Börü bizim
arkadaşımız, bizim çocuğumuz; katledildi. AKP Hükûmeti ve
AKP il yönetiminden bir hafta boyunca hiç kimse taziyeye bile gelmedi. Sonra,
AKP bunu siyasi bir malzeme olarak Yasin Börü üzerinden kullanmaya
başladı; aile rahatsız, biz de rahatsızız.
Biz o ölümler arasında
ayrım yapmıyoruz. Bu çağrının katliamı önleme
çağrısı olduğunu biliyoruz ama bizim elimizde onlarca
televizyon kanalı yok, yüzlerce gazete yok; bütün devlet erki, bütün
organlar bizim elimizde değil. Bizim sözümüzün duyulmaması için her
türlü yöntem kullanılıyor, sansür kullanılıyor ve
Kobaniyle ilgili de gerçek budur. Bu gerçekleri çok daha fazla ayrıntılandırabilirim.
Biz, burada, ayrıştırma
değil, gerçekten birleştirmeyi savunuyoruz. Kürtlerle dostluk,
dış politikayı buna göre kurmayın. derken ben farklı
bir temelde söyledim bunu. Referanduma ilişkin de demografik yapı değişiyor,
yok şu oluyor, yok bu oluyor. Ya, Irak bu ülkenin sınırları
içinde değil. Birleşmiş Milletlerin mekanizmaları o
sözleşmelerin altında Türkiye'nin imzası var, herkesin kendi
kaderini tayin hakkı var.
Şimdi,
Türkiye oraya Siz referandum yapamazsınız. deme yetkisini nereden
alıyor? Şunu söyleyebilir kendi sınırlarına zarar
gelmemesi için, sınırlarını korumak için tabii ki tedbirler
alır. Bir de bir hükûmeti ve devleti çetelerden ayıran temel ilke
hukuka bağlılıktır. Bu, hukukçular tarafından çok iyi
bilinir, bütün kitaplar, bütün uluslararası veriler bunu gösterir ve biz
Hükûmete, vatandaşı olduğumuz, mensubu olduğumuz
Parlamentoda hukuka bağlılık çağrısını
ısrarla ve her zaman yapıyoruz. Şu anda hukuka
bağlılık var mı? Niye sadece hükûmetlerin, devletlerin
silah kullanma üstünlüğü var? Çünkü meşru, kendini koruma
meşruiyeti var, çünkü uluslararası güçlerin saldırısı
karşısında ülkesini, vatandaşlarını koruyabilir
ama o gücü hukuktan almıyorsa, hukukun yasakladığı,
menettiği bir gücü kullanıyorsa orada işte başka bir
şey vardır. Çete mi deriz, kabile mi deriz, terör örgütü mü deriz, ne
diyebiliriz? Diyemeyiz bunları. O yüzden hukuka bağlılık
temel ilkedir.
Şu anda
bizim yaşadığımız KHKlere dayalı, OHALe
dayalı, iktidarın her türlü hukuksuzluğu yapma yetkisini
kendinde gördüğü bir yönetimle Türkiye yönetiliyor. İşte
Topbaş görevden alındı, bizim bütün belediye eş
başkanları şu anda cezaevinde önemli oranda, kayyum atandı.
Halk iradesinin reddedildiği, halk iradesinin temsiliyetini
bulmadığı bir ülkede demokrasi kalmamıştır,
Anayasa yoktur. Şu anda Türkiye bir hukuk devletidir. bile diyemiyoruz
çünkü sadece OHALe sebep olan olaylarla ilgili KHK yayınlanmıyor,
Anayasa değiştiriliyor, yasa değiştiriliyor, insanlar ihraç
ediliyor, her türlü tedbir KHKye dayandırılıyor. Böyle bir
yetki yok ki. Şimdi, kayyum atamanın KHKyle ne alakası var? Yer
isimlerinin kayyumlar tarafından değiştirilmesi
OHAL olmasa
Mehmed Uzunun adı değiştirilebilir mi? Uğur Kaymazın
adı niye parktan kaldırılır? Bir çocuk. Ceylan Önkolun
ismi niye parktan kaldırılır? Cigerxwînun ismi neden
kaldırılır, sonra asılır? Şimdi, şu anda
işte bütün bunların tümü Kürtlüğü, kimliği, etnik durumu,
her şeyi unutturmak, reddetmek. Bunu yapamazsınız,
insanların inançlarını bu şekilde
değiştiremezsiniz, tarihe, kendi değerlerine
bağlılığını ortadan kaldıramazsınız;
sadece öfke büyür, tepki büyür.
Buradan
şunu söylüyorum: Bu Hükûmet geçmişte -ki Sayın Arınçı
hatırlıyorum, başkaları da söylemişti- PKKyi 1980li
yıllarda 5 no.lu zindan yarattı. demişti, Oradaki
insanlık dışı uygulamalar, oradaki işkenceler
yarattı. demişti. Bunu biz değil ha, Hükûmet yetkilileri
söyledi, Başbakan yardımcıları söyledi.
Şu anda 12
Eylülü aratan uygulamalar var. 12 Eylülde kamuoyuna böyle servisler
yapılmıyordu, insanlar yüzükoyun, çırılçıplak, kan
revan içinde gözaltına alınıp bütün kanallara gönderilmiyordu.
12 Eylülde, çocuklar öldükten sonra soruşturmalar engelleniyordu, bugün de
engelleniyor.
İşte,
bizim bütün derdimiz gerçekten bu ülkede barışın, huzurun,
demokrasinin tekrar tesisidir. Bu gidilen yol, yol değildir. Ben gerçekten
ilk konuşmamda da eleştiri kapsamında söylemiştim ve
söylediklerimizi duymamak, içeriğini anlamamak,
çağrılarımıza kulak asmamak için her türlü yöntemle
yanıt veriliyor. Laf yetiştirme ise, hepimiz birbirimize laf
yetiştiririz, siyaseten söyleyeceğimiz laf o kadar çoktur ki.
Şu anda bu
Parlamentoda 5 milletvekilinin vekilliği düşürüldü, 2
arkadaşımızın devamsızlıktan, Türkiye tarihinde
olmayan bir yöntemle, mazeret dilekçesi verdikleri için -vermeseler
düşürülmeyecek- vekillikleri düşürüldü, bir haftada dosyalar karara
çıkarılıp, buraya getirilip vekillikler düşürüldü. Bu
utancı bu ülke kaldıramayacak.
Siz yüz binlerce
insanın, milyonlarca insanın Parlamentoya gönderdiği vekilleri
böyle düşürerek bu ülkeye hizmet etmiyorsunuz, bu ülkenin geleceğine
hizmet etmiyorsunuz. Olumlu oy verenlere söylüyorum, o vekilliklerini
düşürdüğünüz
Şimdi, haftaya salı günü de Sayın Leyla
Zana gelecek Karma Komisyona; ne olacak, bütün vekillikleri düşürseniz ne
olacak? Yine seçim olacak; bu halk oy vermekten vaz mı geçecek, kendi
değerlerini korumaktan vaz mı geçecek? Ha, zorla olmazsa, zorla
götürülüp mühür bastırılmazsa, hileler yapılmazsa herkes
iradesinin arkasında. Ve biz her ile gidiyoruz, bu düşürülmelere ilişkin,
Demirtaşın hâlâ tutukluluğuna ilişkin, hâlâ mahkemeye
çıkmamasına ilişkin, bu tutuma ilişkin inanılmaz bir
öfke birikiyor. Bu öfkeyi biriktiren bu uygulamalardır.
Sadece biz HDPliler,
AKPliler kendimizi dinlemeyelim, dışarıyı da dinleyelim.
Siz de sadece kendi çevrenizi dinlemeyin, olmaz. Herkesin birbirini
desteklediği yerde bir fikir uçuşması olmaz, bir
tartışma olamaz. Kendi söylediklerimize kendimiz önce inanalım
ve kesinlikle şu anda Türkiyede emin olun, taksicisinden esnafına
kadar, esnafından memuruna kadar, işçisine kadar, kadınına
kadar, çocuğuna kadar, her bindiğim takside Ne olacak Vekilim bu
ülkenin hâli, biz uçuruma yuvarlanıyoruz. diyorlar. Bunu HDPli
olduğumu bildiği için söylemiyor. Bizim sonumuz
Dolar yükseldi;
eyvah, ABD de bize sırtını döndü; eyvah, ihraçlar devam ediyor.
Bu gündemler basit gündemler değil ki. Biz burada oturuyoruz ama bütün
Türkiye şu anda diken üstünde bu gidişatı merak ediyor.
İşte, bu nedenle,
gerçekten söz almayacaktım ama biz burada yokuz diye böyle bizim
hakkımızda, konuşmamızı bitirip gittiğimiz hâlde
böyle arkadan laf yetiştirmeler en basit deyimiyle şık
değil.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Genel Kurul bitmeden gittiniz siz, kusura bakmayın,
arkanızdan konuşmayız.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) - Biz eleştiri yaptık, şüphesiz bu
eleştiriye yanıt verebilirsiniz ama amacımız laf
yarıştırmak değil, gerçekten biz gerçeği bulmaya
çalışıyoruz.
Teşekkür ediyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gruplar
adına üçüncü söz Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoya aittir.
Buyurun Sayın Ersoy.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA RUHİ
ERSOY (Osmaniye) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii,
biz de buradaki temel usul ve esaslara grup olarak uymaya çalışan bir
partiyiz. Genel olarak yaklaşımlarda söz düştüğü zaman söz
söyleyecek müktesebata da her zaman hazırız. Bu vesileyle,
uluslararası hukuk ve uluslararası sözleşmelerin milletlerin
birbirlerine mütekabiliyet esasıyla meşruiyet
kazandırdığı alanlar olduğu günler yaşansın
istiyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti
devletinin de uluslararası hukuktaki karşılığını
24 Temmuz 1923te Lozan Anlaşmasıyla kabul ettirdiğini
hatırlatmak istiyoruz. Klasik bir söz vardır ve ben çok
beğenirim. Ön sözünü Çanakkalede, son sözünü Lozanda söylemiştir.
deniliyor ama bu son söz aslında tam manasıyla da Lozanda
söylenememiş. Söylenemediği için Musul ve Kerkük yara olarak bugün
karşımızda, Irak ve Suriye Türklüğünün problemleri o
sebeple karşımızda.
Lozan görüşmelerini
yapmak üzere görüşmelerde bulunan heyetle Ankara trafiği
yapılırken telsiz yazışmalarının İngiliz
istihbaratı tarafından dinlendiği, Mustafa Kemal tarafından
İnönü heyetine verilen taktiklerin heyete geçmeden önce İngilizlerin
eline geldiği ve karşı hamleye hazırlık
yaptıklarını bugün tarihî vesikalar gösteriyor. Ve sadece
bununla kalmıyor, heyeti sıkıştırmak için, cumhuriyeti
ve Ankara Hükûmetini dar boğaza itmek için isyan dalgalarını
başlatıyor. O dönemki malum isyan dalgalarını
hatırladığımızda da heyetin elini nasıl
sıkıntıya koyduğu gerçeği ortada. Ve biz büyük
yeminimiz olan Misakımillînin içerisindeki Musul ve Kerkükü bu
baskı içerisinde bunu Milletler Cemiyeti daha sonraki aşamada çözsün
diye zamana bırakıyoruz ve 1926 Ankara Anlaşmasıyla da
Musul ve Kerkükün statüsünü yeniden tartışıyoruz.
Musul ve
Kerkükün statüsü neydi arkadaşlar, bu Irak devleti nereden düştü
geldi baktığımızda, dört yüz yıl ecdadın
hâkimiyeti olan bir coğrafya ve imparatorluk bakiyesi, payitahta
bağlı bir yer. İşte, 1699dan sonra başlayan her yüz
yıl kaybedişimiz, Çanakkaleye kadar gelip Artık buradan sonra
gidiş yok. diyerek kaderimizi değiştirme iradesini ortaya koyan
İdlibli, Kerküklü, Musullu ve coğrafyanın, gönül
coğrafyasının pek çok yerinden Mehmetçikin mücadelesiyle
durdurduğumuz bu kaderimizi ters yüz eden emperyalizme karşı
duruşun neticesinde biz yeniden masaya oturmak durumunda kalıyoruz
ama darboğazın içerisinde itilerek oturmak durumunda kalıyoruz
ve 1926 Ankara Antlaşması 75 kilometre içerisinde eşkıya
takibi yapılabilir ve burası Iraka devredildiği zaman
-İngilizler Iraka geçici olarak devrediyorlar- burada garantör olan
ülkelerin hukuku çiğnendiği zaman da müdahale etme hakkı
doğar. diyor. İşte, Türkiyenin uluslararası
sözleşmeleri hatırlatarak Kerkükteki statüyü
vurgulamasının arka planındaki tarihî referanslar bunlar ama bu
tarihî uluslararası sözleşmelerin ötesinde, o coğrafyada
yaşayan insanlarımız, eğer Lozanda 24 Temmuz 1923te isyan
dalgalarıyla, bir İngiliz oyunuyla
karşılaşılmasa, Ankara başkentli Türkiye Cumhuriyeti
devletinin vatandaşı olacak Musullu, Kerküklü, El Bablı,
İdlibli vatandaşlar, soydaşlar. Çünkü, büyük
Misakımillînin, büyük yeminin içerisindeki tarihî haritaya
baktığımızda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
açılmasından sonra Atatürkün Ankaraya gelişi ve ertesi gün
yaptığı konuşmada Misakımillî
coğrafyasını tanımlarken Halepten Musul-Kerküke kadar ki
olan hattı söyler ve ilk Meclis üyelerine, sayın milletvekillerine bu
büyük Misakımillînin haritaları hediye edilir ve dönemin
İstiklal Madalyalarının arkalarına da bu büyük
Misakımillî haritaları işlenmesi hatıra olarak
hafızalarda vardır. Bunlar Türkiye Büyük Millet Meclisinin
arşivinde de mevcuttur.
Bizim gönül
coğrafyamızda bugün ızdırap çeken veyahut da kendi devleti
içerisinde sorunlar yaşayan pek çok yerdeki insanımıza
sorumluluğumuz elbette var ama Milliyetçi Hareket Partisi olarak,
milliyetçi-ülkücü dünya görüşünün mensupları olarak
vurguladığımız konu, Musul ve Kerkük Türkleri Lozan
statüsünde -isyan dalgaları ile İngiliz oyunu olmasaydı- Türkiye
Cumhuriyeti devletinin vatandaşı olacaklardı. Biz onlara
borçluyuz. Onlara bu açıdan da borçluyuz. İşte Orada herhangi
bir huzursuzluk söz konusu olur, kendi gençlik rüyasıyla etnik romantizmi
milletleştirme sürecine girip tarihin akışına uygun olmayan
davranışların içerisine giren sözüm ona anlayıştakiler
Kendilerinin fantezilerini gerçekleştiriyoruz. diye bir maceraya girer
ve devamını getirirler ve Irakta bir kaos olursa Türkiyenin
müdahale hakkı kesinlikle doğar. diyor Milliyetçi Hareket Partisi ve
Bu kaos müdahaleyle gidip plakayı 82, 83, 84 yapmak da olabilir veya
orada bir Türkmen devletinin kurulmasıyla ilgili de olabilir. diyor.
Milliyetçi Hareket Partisinin üzerinde durduğu genel yaklaşım
tezleri bu tarihî müktesebattan kaynaklı.
Öte taraftan, Iraktaki
gelişme ile Suriyedeki gelişmeleri Milliyetçi Hareket Partisi birbirinden
ayrı düşünmüyor. Irakta bu referandum takviminin gelişim
seyrine bakarsak Ne zaman yapıldı? ve Neden yapıldı?
sorularını cevaplamak durumundayız. Suriyenin geleceğiyle
ilgili ciddi inisiyatif alma hamleleri yaptı Türkiye Cumhuriyeti devleti.
15 Temmuz gibi bir ihanet hamlesinden sonra ordu Türk askeri
darmadağın, ne yapacağını bilemez, 170 küsur generali
yok. denildiği, bu kadar bin askerinin açığa
alındığı bir ortamda El Baba gitti, âdeta kalkan gibi
durdu, kanton adı altındaki fantastik işler yapan terörist
koridoru kesti, oyunu bozdu. Bu bozulan oyundan travma yaşayan odaklar
Basra Körfezinden Akdenize uzanan koridorun önündeki kalkanı görünce O
hâlde, bizim Suriyenin gelecek arayışında Türkiye'nin dikkatini
dağıtmamız lazım. Haydi bakalım Barzani, sen görevini
yap, tıpkı dedenin yaptığı gibi, babanın
yaptığı gibi. noktasında tahriklerle Türkiye'nin dikkati
yeniden Irak coğrafyasına çekildi. Ama Türkiye, her ikisine birden
vakıf olarak İdlib kartını açtı ve İdlibden
milyonlarca yeni göç olma potansiyelinin önüne geçti. İdlibde hemen
Afrinden ve yanı başındaki diğer kanton fantezilerinden
PKK ve PYDnin o bölgeye girmesinin önüne geçecek hamleyi yaptı. Belki de
Hayfa Limanına akacak olan Barzani petrollerinin âdeta borularına ot
tıkadı. Bunlar emperyalizmin âdeta çılgına dönmesi için
yeterli hamlelerdir.
Türkiye, Allaha şükür oyunu bozabilecek
potansiyelde. Neden bu potansiyelde? Bitti. denildiği ya da Atatürk
öldü, bunlar devletini yaşatamaz. dedikleri bir ortamda, Hatayı bir
şekliyle müktesebatında var olan o sezgisel gücüyle milletiyle
birlikte hamle yaparak sınırlarına dâhil etti,
Misakımillînin Hatay bölgesini 1939da aldı. Bununla yetinmedi.
Türkiye değişik travmalar yaşadı, değişik
travmalar yaşadığı hâlde, dünya Bunu yapmayın,
yapamazsınız, çıkartma geminizi bile yeni aldınız.
dediği hâlde 1974te Kıbrıs Barış Harekâtını
yaptı, Ayşe tatile çıktı. ve Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti devleti kuruldu. Biz bunları hangi şartlarda yaptık?
O dönemde ASELSANımız var mıydı, ROKETSANımız
var mıydı, insansız hava araçlarımız var
mıydı? Millî savunma stratejimizdeki kaynaklarımız neydi?
Nüfusumuz kaçtı? Gayrisafi millî hasıladaki pozisyonumuz neydi? Uluslararası
çevrelerdeki tanınırlığımız, gücümüz neydi? Biz
yok günlerimizde bunu yapmışsak, şimdi El Baba gitmişiz,
İdlibe gitmişiz Kerküke gerekirse gideriz. demişiz; bu çok
mu? O hâlde, uluslararası hukuk öte yandan, önce bir fiilî durum yaratmak
ve yaratılan fiilî duruma hukuki gerekçeler aramakla ilgili bir husustur arkadaşlar.
Böyle bir şey yoktur.
Ne dedi Sayın Genel Başkanımız:
9 bin, 10 bin kilometre öteden, okyanus ötesinden Amerika gelecek, benim gönül
coğrafyamda, Misakımillî sınırlarımın içerisinde
operasyon çekip racon kesecek. Ben de bunlara sessiz kalacağım!
Türk askerinin El Babda ne işi var, İdlibde ne işi var?
diyenler Lan, Amerikanın ne işi var burada? diyemeyecek. O hâlde,
bu tartışmaları yaparken de Türkiye, efendim, Atlantikçi mi
yoksa Amerikancı mı? Tartışılması ve kategorize
etmesi akıl dışı olan bu tartışmalarda Türkiye
Ankara merkezli bir siyaset, Türkistan merkezli bir medeniyet projesi olarak
insanlığın ufkunda yeni bir güneş gibi doğabilecek
potansiyele sahiptir. Türkiye oradadır. Kaygan zeminde omurgalı,
dinamik bir duruşla var olma mücadelesi vermek durumundadır.
Milliyetçi Hareket Partisinin tezleri ve destekleri budur ve Sayın
Cumhurbaşkanına verilen destekler bu gerçek zemin üzerindeki
politikalar gereğidir. Ve bu politikalar her geçen gün kendisini göstermekte
ki, 15 Temmuz FETÖ ihaneti sadece iç politikada darbe
tartışmalarıyla sınırlı değil, iç ve
dış politikaların tamamının yeniden
tartışılmasına sebep olan bir hadisedir. Tıpkı
insanlık tarihinde milattan önce-milattan sonra her neyse darbe öncesi ve
sonrası, ihanet hamlesi öncesi ve sonrası olmak üzeredir.
Bugün John Bassin tartışması da
budur, Amerika vize tartışması da budur ve yarınlarda
olası Avrupa Birliği dönem toplantısında alınacak
ekonomik ambargoyla ilgili uygulamalar da budur. Biz böyle görüyoruz. Ama biz
bunu böyle görürken, buraya kadar söylediklerimiz belki Hükûmet tezleriyle
örtüşüyor gibi gözükse de beraberinde koyduğumuz şerhler var.
Kamu diplomasisiyle büyük Türk milleti ailesini bu gerçekliğe
hazırlamak durumundayız. Ben ne olacağım? sorusuyla,
Buradan sonra acaba bir şekliyle parti düşer, iktidar düşer,
Tayyip Bey düşerse, FETÖ geri gelirse, emperyalizm yeniden dirilirse bana
bir şey derler mi? diye böyle mütereddit tavır içerisinde
kararsız hamlelerle devlet yönetilemez. Böyle bürokrat olunamaz. Böyle milletvekili
olunamaz. Böyle iş adamı da olunamaz. Bu noktada netleşilen ve
iyi günde, tatlı günde kazanılanları dar günde, zor günde
paylaşabilecek günler gelebilir Türkiyede arkadaşlar. Buna kamuoyunu
hazırlamak durumundasınız. Türkiye, olmak ya da olmamak
arasında bir sürece girmiş durumda. Bu kuşatma
Henry
Kissingerın iddiasıyla, sözüm ona: Müktesebatlarını ve
hafızalarını hatırlarsa bu Türkler çok önemli hamleler
yaparak dünyada denge unsuru olabilecek başat güçlerden birisi olabilir.
Biz bu Türkleri kontrolde tutarak kendi iç meseleleriyle
uğraştırmalıyız ve dahi bu meselelerde
bağımlılık üzerinden yol yürüyebilmelidir. denilmektedir.
1950lerden bu tarafa darbeler tarihine, iç operasyonlar tarihine baktığımızda
da bütün bunları sistemin içerisine yerleştirdiklerini, devlet ile
milletin bütünleşmesinin önünde ciddi anlamda jakoben, elitist,
dayatmacı yapılarla gerilimleri gördüklerini, sancıları
yaşadıklarını çok rahatlıkla görürüz. Bu konuda Türkmen
Ağası Dündar Taşer Büyük Türkiye Rüyasında diyor ki:
Milletim seçiyor Meclise gönderiyor; milletimin seçtiği Meclisin
aldığı kararları uygulama konusunda
karşısına çıkan yargı, bürokrasi ve oligarşi
bütün bunları hiçe sayıyor, gerekirse Hadi sen git, işine bak.
diyor, benim de üniformasını taşıdığım asker
görünümlü birilerinin odaklarıyla hareket edenler Bu memleket bizim.
diyerek milletin iradesini sistemin dışına atıyor. Bizim
derdimiz, büyük Türk milletini büyük Türk devletinin iradesine
dönüştürmektir. Türk milliyetçiliğinin fikir babalarından Dündar
Taşerin ifadelerinin özeti. Bu noktada bir şekliyle tarihî
hafızada yer almış ve milliyetçilik ve demokrasiyi ikiz
kardeş olarak görmüş bir geleneğin mensupları olarak bizler
de Sayın Genel Başkanımızın şahsında her
aşamada milleti, halkı referans aldığımız için
ırkçılığa karşı, demokrasiyi referans
aldığımız için faşizme karşı bir tutum
içerisinde, insanlığa örnek bir tavırla siyaset yapmaya çalışıyoruz.
Milliyetçi Hareket Partisinin tutum ve
davranışları, millet telakkisi, milliyetçilik
anlayışının Batıdaki sözüm ona faşist
anlayıştan nasıl farklı olduğunu, uluslararası
literatürde tez olabilecek hamleler yaparak devam ediyor.
Almanya seçiminden sonra Almanyanın durumu
nedir, aldınız mı arkadaşlar bir dış politika
raporu sağlıklı ellerden? Almanlar nasıl hükûmet
kuracaklar? Dışişleri Bakanları kim olacak? Hangi
şekilde çılgına döndüler? Yükselen ırkçılıktan
sonra, o bölgeye gelen göçmenlerin kendi yaşam standartlarını
etkileyerek gayrimenkullerinin bedellerini düşürdüklerine dair
gösterdikleri tepkiyle faşist partileri yükseltmeleri. Sadece 300-500 bin
göçmen daha alsınlar, ırkçı partileri, faşist partileri
yüzde 20-25leri bulacak ve Avrupanın kimyası bozulacak durumda.
Şimdi, bugün söz aldığımız
konu İspanyayla ilgili uluslararası sözleşme değil mi?
İspanya ne yaptı? Kendi bölgesinde referandum yapmak isteyenlerin
tepesine bindi değil mi? Bu sandıkları kuramazsınız
buraya, egemenlik hakkı ihlali. dedi.
Pekâlâ, Amerika, geçenlerde Los Angelesta
Rusyanın konsolosluğuna ne yaptı? Nasıl bir operasyon
yaptı? Egemenlik haklarımla ilgili problem var. diyerek orada
tepelerine bindi ve ciddi anlamda sahih diplomatları egemenlik hakkı
ihlalinden dolayı operasyonla derdest etti.
Ne olmuş? Hain potansiyelinde olan bir
şahıs Amerikan elçiliğinin taşeron şirketinde
çalışıyormuş, Türkiye onu almayacakmış, göz
önünde tutmayacakmış, falanmış filanmış. Millî
olan, yerli olan, memleketin hayrına olan, milletin menfaatine olan,
Allahın rızasına uygun olan her şeyin yanındayız
ama bu görüntü altında, bu duygu altında başka
yanlışların üstünü örterek, başka türlü hesabın
kitabın içerisine girerek, gemide en ufak bir sarsıntı
olduğunda kaçmaya kalkanları da ilk önce biz görür gerekli
işlemi onlara da gerekirse biz yaparız. Onun için, memleketin,
milletin geleceği, Türk milletinin ve Türk devletinin yarınlara
doğru mecburiyeti Türkiyenin girmiş olduğu bu süreçten
sağlıklı bir şekilde çıkmasına bağlı.
Zaman kaybolmuyor, biriktiriyor; geçmiş,
şimdi ve gelecek. Biz neden Halkız. demiyoruz da Milletiz.
diyoruz, neden, sözüm ona -sataşma maksadıyla söylemiyorum- Halk
partisiyiz. demiyoruz da Millet partisiyiz. diyoruz. Millet geçmiş, hâl
ve gelecekten oluşur. Biz siyasetimizi bütün bunların toplamı
üzerinde yapıyoruz. Kerkük sevdamız da bundan, Türk dünyasına olan
borcumuz da bundan, genel merkezimizin önündeki Yenisey, Orhun
anıtları da bundan. Gelecekte, henüz bezm-i elestte, ruhlar âleminde
doğmamış çocuklarımıza, bu topraklarda dünyaya gelme,
bir Türk bedeninde dünyaya gelme potansiyelinde olan tüm evlatlarımıza
da, torunlarımıza da gelecek neslimize de sorumluyuz, zorunluyuz ve
mecburuz diyoruz. Bu kapsamda siyaseti yaparken gündelik anlamdaki
beklentilerle şov yapıp geleceğin mirasını
şimdiye tüketmeye de karşıyız, bedel ödeyerek bu
toprakların altında yatanların kemiklerini sızlatmaya da
karşıyız.
Bütün bunların toplamı üzerinde,
sırat-ı müstakimde yol yürümeyi, samimi olmayı ve şuurlu
işler yapmayı Cenab-ı Allah hepimize nasip etsin. Bu Meclisin
açıldığı günden bu tarafa çok önemli milletvekilleri
gelmiş geçmiştir buradan. O fakirlik fukaralık, garibanlık
içerisinde gelip milletini temsil eden bu Meclisin ilk temsilcilerini öncelikli
olarak saygı ve rahmetle anıyorum. Bu Meclisin millet iradesindeki
karşılığında samimi bir şekilde devlet yönetimine
emek harcayanları rahmetle anıyorum ama bu Meclisin etiketi ve
sıfatı üzerinden millet ve devlet kaygısı olmadan egosunu
ve nefsini doyurmanın ve doldurmanın peşinde olanı da Allah
ıslah etsin diyorum, ıslah edemiyorsa şuur nasip etsin diyorum;
öncelikle kendi nefsime diyorum.
Samimiyetle Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum efendim. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.57
SEKİZİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 23.07
BAŞKAN:
Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP
ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Fatma KAPLAN HÜRRİYET
(Kocaeli)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7nci
Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
472 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
Tümü üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştı.
Şimdi soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Sayın Tanal sisteme girmiş, buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, 11 Haziran 2016 tarihinde
basına yansıyan haberlerde Almanyanın İncirlik Üssünde
kurmak istediği askerî tesisler konusunda mutabakat
sağlandığı duyulmaktadır.
Bu yazılı anlaşma, eğer böyle
bir şey varsa:
1) Askerî
tesisin yapımıyla ilgili Bakanlığınızın
Almanyayla mutabakat sağlayarak ön çalışma
yaptığı doğru mudur?
2) İncirlikte
yapılması planlanan askerî tesis ne amaçla yapıldı?
3) Yapılması
planlanan tesisin kullanım amacı nedir? Bu tesis askerî tesis mi
yoksa misafirhane midir?
4) Alman
askerlerinin konuşlandığı İncirlikte Alman askerleri
tarafından hâlihazırda kullanılan alan kaç metrekaredir?
Yapılması planlanan askerî tesis için tahsis edilen alan kaç
metrekaredir ve bunun maliyeti ne kadardır?
Bizim İstanbul ilimiz Üsküdar ilçemizde Ünalan
Mahallesinde polis karakolu bulunmamaktadır. Neden Üsküdar ilçemizin
Ünalan Mahallesinde polis karakolu yapılmıyor? Burada yaşayan
aşağı yukarı 10 binin üzerinde
vatandaşımızın can ve mal güvenliği, mahallenin asayişi
nasıl sağlanmaktadır? Ünalan Mahallesinde polis karakolu bulunmamasının
nedeni nedir? Bakanlığınızın Ünalan Mahallesinde
polis karakolu projesi var mıdır? Üsküdar Ünalan Mahallesinde ne
zaman polis karakolu kurulacaktır? Vatandaşın bu asayiş nedeniyle
mağduriyeti ne zaman giderilecektir? Ünalan Mahallesine en yakın
polis karakolu kaç kilometre mesafededir?
BAŞKAN Evet Sayın Bakan, soruları
cevaplamak üzere buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Teşekkür ediyorum Muhterem Başkanım.
Bir mutabakata varılmıştı
Almanların İncirlik Üssünü kullanması döneminde. Tabii o
dönemde NATOdan da gerek AWACS uçaklarıyla gerekse de sınır
boyunda gözetleme için destek istenildi. Bazı ülkeler katkıda
bulundu, o kapsamda da Almanya gelmişti. Ancak, bildiğiniz
gelişmelerden dolayı Almanya şu anda İncirlik Üssünü terk
etti, Ürdüne taşındı. Dolayısıyla da şu anda ne
bir tesis yapıldı ne de kullanılan bir durum var.
Bir diğeri de: Üsküdar Ünalanda polis
karakolu niçin yapılmıyor? Gerek Emniyet Genel Müdürlüğü
gerekse de İçişleri Bakanlığı riski yüksek olan yerlerde,
vatandaşın güvenliğinin tehlikeye düştüğü yerlerde
karakol yapımına gidiyor. Eğer ki orada güvenlikle ilgili bir
sıkıntı yoksa -bunu geçmişteki istatistiki rakamlara
bakarak belirliyorlar- o zaman karakol kurulmasından vazgeçiyorlar.
Karakol kurulmaması en güvenli mahalle demektir, karakola ihtiyaç varsa o
zaman güvenlikte bir sıkıntı var demektir. Dolayısıyla
olmasının değil, olmamasının tercih edilmesi daha
doğrudur. Devlet gözükmez, ihtiyaç olduğu zaman ortaya çıkar,
devletin her an her yerde gözükmesi ortada bir sıkıntı
olduğunu gösterir. Türkiye inşallah demokratikleştikçe,
geliştikçe, refah seviyesini artırdıkça devletin bu
görünürlüğü de gittikçe azalacaktır diyorum.
Ancak diğer mesafelerle ilgili bilgiyi de
Emniyet Genel Müdürlüğü, İçişleri Bakanlığından
alıp size yazılı olarak iletmelerini isteyeceğim Sayın
Tanal.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Atıcı, buyurun.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biliyorsunuz, Amerika
Birleşik Devletleri 1 çalışanı gözaltına
alındığı için vize başvurularımızı
askıya aldı. Şimdi, Büyükelçinin yaptığı gerekçe
açıklamasına baktığımız zaman diyor ki: Bizim
çalışanımız gözaltındayken avukatlarıyla
görüştürülmüyor. Bakın, 1 kişi için avukatlarıyla
görüştürülmüyor diye vizeyi askıya aldı. Diyor ki: Bizim adam
işini yapıyordu, sırf işini yaptığı için siz
bunu içeri aldınız. ve 1 kişi için vizeleri kaldırdı.
Yine diyor ki: Medyaya haberler sızdırıldı ve masumiyet
karinesi çiğnendi. Sırf bu yüzden bizi Türk milletine düşman
etme girişimleri oldu. Bu yandaş medya yargısız infaz
yaptı. Şimdi, 1 kişi için milyonlarca insan
cezalandırıldı, hâlbuki Türkiyede bu 1 kişi gibi aynı
koşullarda bulunan on binlerce insan var. FETÖ terör örgütüne mensup
olanları bir kenara bırakıyorum, onlarla ilgili bir şey
söylemiyorum ama bu örgütle ilişkisi olmayan on binlerce insan şu
anda açığa alınmış, içeri alınanlar
avukatlarıyla görüştürülmüyor, yandaş medya ha bire yargısız
infaz yapıyor ve biz, bu insanların yüzüne nasıl
bakacağız? Nuriye Gülmen ve Semih Özakça ölümle pençeleşiyorlar
sırf bunları yaşadıkları için. Amerikanın bir
çalışanı, vatandaşı bile değil, Amerikayı
bütün dünyaya hükmettiriyor ama biz on binlerce insanımızı
mağdur ediyoruz. Bu konuda bir açıklama yapar mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Bakan...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Teşekkür ediyorum Başkanım.
Öncelikle Sayın Atıcı 1 kişi
için milyonlarca kişi cezalandırıldı. dedi, yine kendi
sorusunun içerisinde bunun orantısız olduğu da belirtildi.
Dolayısıyla da bu hak mıdır, hukuk mudur, adalet midir?
Dolayısıyla buna CHP de karşı çıktı zaten.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Karşı
çıkıyoruz ama kendimize de bakacağız.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Dolayısıyla da yani bir yanlış yapıldığına...
Ortada bir yanlış var, bu yanlışı yapana da hep
beraber, milletçe hepimiz karar veriyoruz, yaptığın
yanlış diyoruz; birincisi o.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Kendimize de
bakacağız.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Yani bunun yapılmaması gerekirdi; Türkiyeyle
müttefiksiniz, NATOda üyesiniz. Müttefik olmak şu demek: Siz bir
tehlikede, riskteyseniz, silahlı bir tehditteyseniz; biz geleceğiz
sizi koruyacağız, sizin için can vereceğiz demektir. Biz bunu
Korede gösterdik, biz bunu Afganistanda gösterdik, diğer olaylar da
budur. Peki, Amerikan Büyükelçiliğinde çalışan Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşları sorgudan muaf mıdır...
AYTUĞ ATICI (Mersin) Değildir.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) ...imtiyazı var mıdır,
dokunulmazlığı var mıdır? E, peki, hukuktan,
adaletten, insan hakları veya evrensel hukuktan kaynaklanmadan bir
hakkı nasıl ileri sürer? Yani biz sömürge devleti miyiz, sömürge
vilayeti miyiz, kabile devleti miyiz? Bunu hep beraber dile getirip, söylememiz
gerekir ki yanlışı onlar yaptı ki bir daha
yapmasınlar, birinci husus bu.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Amerika yanlış
yapmıştır, doğru.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Güzel, teşekkür ediyorum, noktayı koyduk, bu konuda
mutabıkız.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Ancak biz de kendi
vatandaşlarımıza dönüp bakmak zorundayız.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Güzel, doğru, orada da diyoruz ki, bir hukukçu olarak
söylüyorum: Gerçekten hukuk bazen aksar ama sonuçta menziline varır, hukuk
biraz gecikir ama sonuçta menziline varır. Hukukta da bizim, işte
-nedir o- yargımız var, ağır aksak da olsa işliyor,
temyiz mahkemeleri var, idare mahkemeleri var, komisyonlar kuruldu, belli bir
süreç sonucunda inanın Türkiyede bütün bu... Ama bir
sıkıntılı dönemden geçtik. Bakın, 11 Eylülde Amerika
bir terör saldırısına maruz kaldığında nasıl
tepki gösterildiğini siz biliyorsunuz. Türkiye, 15 Temmuzda gerçekten
cumhuriyet tarihinde değil, hiçbir dönemde rastlanmadık bir terör
saldırısıyla karşı karşıya kaldı. Bu terör
saldırısına karşı, devletin, milletin bir şekilde
tepki göstermesini makul karşılamak lazım belli süreye kadar.
Gerçekten Türkiye'nin
Onların bildirilerini bir okuyun; meclis
kapatılıyor, partiler kapatılıyor, birçok kimse
Ertesi
gün, bakaydınız, kimler gözaltına alınacaktı, kimler
infaz edilecekti? Dolayısıyla da bu kadar büyük tehdidin olduğu
durumda Türkiye Cumhuriyetinin -o geçiş süreciyse- bazı
orantısız -öyle diyeyim yani- tedbirleri almasını makul
karşılamak lazım. Zaten olağanüstü hâl anayasal bir kurum,
Anayasada var ama inşallah, bu en kısa zamanda hukuk devletinin
mekanizmaları içerisinde düzeltilir diye düşünüyoruz.
2 öğretmen ve öğretim üyesiyle ilgili
olarak da -yine hukukçu olarak diyorum- hiç kimsenin kendi bedenine zarar verme
hakkı yoktur. Demokratik olarak tepkiyi göstermek haktır ama
kendisine zarar verme hakkı da yoktur dolayısıyla herkesin de
Ya, yaptığınız doğru değildir. demesi gerekir.
Burada bir haksızlığı protesto etmekten ziyade
Yani iki
yanlış bir doğru yapmaz gibi. İşte, bak, komisyonlar kuruldu, itiraz et; onun idare mahkemesi var,
itiraz et; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi var, oraya gitmek
lazım.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sadece empati yapın
Sayın Bakan, empati yapın.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Yok, onda hiç şüphem yok yani konuşuruz ama hukuk
devletinde hak arama mekanizmalarının hukuki yollardan takip edilmesi
lazım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Bakan.
Şimdi, maddelere geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ GENELKURMAY BAŞKANLIĞI ADINA TÜRK DENİZ
KUVVETLERİ KOMUTANLIĞI İLE İSPANYA KRALLIĞI SAVUNMA
BAKANLIĞI ADINA İSPANYA DENİZ KUVVETLERİ KOMUTANLIĞI
ARASINDA ÇOK MAKSATLI AMFİBİ HÜCUM GEMİSİ (LHD)
PROJESİ İŞBİRLİĞİ FAALİYETLERİNE
İLİŞKİN MUTABAKAT MUHTIRASININ ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1-
(1) Türkiye Cumhuriyeti adına 26 Şubat 2016 tarihinde Ankarada
imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı
Adına Türk Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ile İspanya
Krallığı Savunma Bakanlığı Adına
İspanya Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Arasında Çok
Maksatlı Amfibi Hücum Gemisi (LHD) Projesi İşbirliği
Faaliyetlerine İlişkin Mutabakat Muhtırasının
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN 1inci madde üzerinde gruplar
adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ardahan
Milletvekili Öztürk Yılmaza aittir.
Buyurun Sayın Yılmaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, uluslararası
anlaşmalar görüşülürken tabii bazı hususları da dikkatinize
getirmek istiyoruz.
Şimdi, önümüzdeki döneme bakmamız
lazım. Bazen geçmişi hatırlamak, geçmişten ders almak
önemli çünkü geleceğe dönük yürüyüşte geçmişin ne olduğunu
anlamak önemli. Önümüzdeki dönemde Türkiye'nin yapması gereken hem içeride
hem dışarıda bazı hususlar var. Ben onların en önemli
olanlarından birkaç tanesini saymak istiyorum. Her şeyden önce, en
önemli konu dışarıda, Türkiye'nin demokrasiyle ilgili
algısında kökten sarsıcı bir algı
değişikliği var. Türkiye'nin özellikle 16 Nisan referandumundan
sonra geçmekte olduğu süreç, dünyada, Türkiyeye bakışı
değiştirdi. Bu algı sadece Türkiyeye yönelik değil,
Türkiyede yaşayan insanların da demokrasiyle ilgili, demokrasinin
varlığı, kurumsal demokrasinin varlığıyla ilgili
ciddi negatif bir kanaati oluştu; bunun düzeltilmesi gerekiyor. Türkiyede
denge ve denetimle ilgili sorunlar yaşıyoruz, hukukun
üstünlüğüyle ilgili sorunlar yaşıyoruz. En önemli konu,
Türkiyede OHALle ilgili uygulamalar ve OHALin bir an önce
kaldırılması gerekiyor. Türkiyede adil yargılamayla ilgili
sorunlar yaşıyoruz. Adil yargılama, dünyanın neresine
giderseniz gidin, hukukla ilgili soru işaretlerini gündeme getiriyor. Daha
da önemli konu, Türkiyede seçim ve sandık güvenliğiyle ilgili
sorunlar var. Bunun da bir şekilde ele alınması
Türkiyede
seçimin güvenliği olmayacaksa demokrasiden bahsetmek mümkün değil. Hele
hele Yüksek Seçim Kurulunun uygulamaları ve yaptıkları, esasen,
hem milletimizde hem dışarıda ciddi manada soru işaretleri
oluşturmuştur.
İçeride bunlar öncelikli konular olarak duruyor
ama dışarıda daha öncelikli konularımız var.
Şimdi, Türkiye'nin yakın coğrafyasındaki güvenlik risk ve
tehditleri değerlendirildiğinde Irakın toprak bütünlüğünün
sağlanması en önemli konu olarak duruyor çünkü bu bölgede
çeşitli etnik ve mezhep grupları arasında çatışmayla
sonuçlanabilecek, toplu katliam ve göçle sonuçlanabilecek bir senaryo
istemiyoruz ve bu konuyla ilgili olarak, esasen, görüşlerimizi farklı
platformlarda da arz etmiş durumdayız.
İkinci konu Suriyenin toprak
bütünlüğüdür. Suriyede hâlâ siyasi bir çözüm üzerinde
çalışılmıyor, parça başı çözüm konusu gündemde.
Bugün, İdlib ve diğer alanlar parça başı çözümle
alakalı konulardır. Suriyede bütünlükçü bir çözüm yani Suriyenin
toprak bütünlüğünü, birliğini, egemenliğini tesis edecek yeni
bir yapılanma ve bu konudaki uluslararası inisiyatiflere öncülük
etmektir. Bizim önümüzdeki dönemde en önemli konulardan birisidir Suriyedeki
toprak bütünlüğü ve bu konuyla ilgili, oradaki dengeyle alakalı
olarak çalışma yapmak.
Bir başka konu Türkiye'nin ticaretiyle
alakalıdır. Orta Doğudaki bu çatışma alanları,
güney sınırımızdaki çatışma alanları Türkiye'nin,
maalesef, ticaretini doğrudan etkilemektedir. Bugün, bizim güney
sınırımızdan Suudi Arabistana, Bahreyne, oradan daha
aşağıya, Katara doğrudan bir yol bulunmamakta. Bunu bir
şekilde çözmemiz gerekiyor. Bu, Türkiye'nin ciddi manada alanını
daraltıyor. Bunun için de gerek sınır kapıları
Örneğin, geçen önerdiğimiz gibi, Fişhaburdan doğrudan
Telafere inen, oradan Bağdata inen ve oradan başka alanlara, Orta
Doğuya inen bu sınır kapısının bir an önce
görüşmelerle devreye sokulması lazım. Şu andaki siyasi
atmosferin ve Bağdatın buna daha
yaklaştığını görüyoruz.
Bir başka konu, AByle ilişkiler. AByle
ilişkiler gelinen aşama itibarıyla ve uygulamalara
baktığınız zaman, Türkiye'nin yakın vadede Avrupa
Birliğine üye olması şartları ortadan kalkmıştır.
Türkiye şu anda Avrupa Birliğine müracaat etmek istese Kopenhag
Siyasi Kriterlerini karşılayamadığı için geri
çevrilir. Şimdi, Avrupa Birliğini sevmeyebiliriz, Avrupa
Birliğine üye olmak istemeyebiliriz ama şunu bilmemiz lazım,
artık Avrupa Birliği ülkeleri tek tek ülkelerden oluşmuyor, o
tek tek ülkeler Avrupa Birliğinin topyekûn bir siyasi iradesini
teşekkül eden bir yapıdan oluşuyor. Dolayısıyla, Ben,
Avrupa Birliği üyesi olmayayım ama örneğin- Almanyayla
ilişkilerim iyi olsun. Ben, Avrupa Birliğine yan bakayım,
Fransayla ilişkilerim iyi olsun. deme lüksümüz yok çünkü burada üye
ülkelerin üzerinde bir hâkimiyet kuran ve üye ülkelerin üzerinde daha
superstructure dedikleri daha üst bir yapı vardır ve bu
yapının kendisinden bağımsız üyelerle irtibat kurmak
kolay değildir hem ticari hem vize ve başka konular itibarıyla.
Bir başka önemli konu, bizim Amerikayla bugün
sürtüşmemizin bir başka sebebi de Rusyayla olan
yakınlaşmadır. Biz geleneksel müttefik yapısının
değiştiğini biliyoruz, demin onu arz ettik. Amerikayla ciddi
sorunlar yaşıyoruz ama Rusyayla müttefikliğe gidecek bir yol
üzerinde isek bunun neyle sonuçlanacağını da bilmek
durumundayız. Rusyaya bağımlılığımız
çok, gazın yüzde 55ini Rusyadan alıyoruz. Ayrıca termik,
nükleer santral için de milyarlarca dolar harcayıp enerjide Rusyaya daha
fazla bağımlı oluyoruz. Biliyorsunuz Rusya, bir zamanlar
Ukraynayla alakalı Avrupayla yaşadığı sorunlar
nedeniyle Ukraynadan geçen gazı kesmişti. Rusyanın
dış politika tezlerini de iyi okumak lazım yani biz nasıl
olsa Amerikayla köprüleri atıyoruz, Rusyayla gidelim veya sonra döneriz,
ABDyle bir ilişki tuttururuz zikzakı yaşamamak lazım. Yani
siyaseti Türkiyenin göbeğine oturtmak lazım ve oradan o gözle bakmak
her hâlükârda bu tercihe şayandır çünkü bu enerji
bağımlılığı konusuyla ilgili bakınız,
Rusya bugün Suriyede ve yarın Irakta, Irakta özellikle veya bölgesel
Kürt yönetiminde ciddi manada ticari anlaşmalar yapıyor. Putin
açıklama yapıyor, diyor ki: Ambargo uygularsanız bölgesel Kürt
yönetimine petrol fiyatları artar. Hoşuna gitmesi gerekmez mi? En
çok petrolü Putinin var. Niye hoşuna gitmiyor? Çünkü başka bir
niyeti var yani orada imzalamış olduğu anlaşmaların
suya düşmesini istemiyor. Benzer şekilde Saddam zamanında da
anlaşmalar imzalamıştı, o zaman da farklı
davranmamıştı. Ruslarla ilişkilerde de Rusların
pragmatik ve bir noktada çıkarcı davrandığını
bilmemiz lazım.
Son bir konuyu arz edeyim gecenin bu vaktinde, geç
oldu artık, o da şudur: Dış politikada en önemli konu,
rasyonalitedir, aklın öne alınmasıdır, duyguların arka
plana itilmesidir ve dengelerin gözetilmesidir. Biz, bugün bu sorunları,
bu dengeleri gözetemediğimiz için, aklı öne
alamadığımız için yaşıyoruz, hep duygusal
davranıyoruz, tepkisel davranıyoruz. Bakınız, Sayın
Cumhurbaşkanı keşke bu açıklamaları kendisi
yapmasaydı. O açıklamaları Dışişleri
yapsaydı, daha alt seviyede insanlar yapsaydı yani en son
yapacağınız açıklamayı en yetkili kişinin
ağzından yaptırdığınız zaman geri
dönüşü olmuyor, o zaman ilişkiler geriliyor.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıraların alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE
2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN 2nci madde üzerinde söz isteyen
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal.
Buyurun Sayın Tanal. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MAHMUT TANAL (İstanbul)
Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
hürmetle selamlıyorum.
Tabii, biraz önce mahkemelerden konu
açılınca, olağanüstü hâlden Sayın Bakan dedi ki: Evet,
mahkemelerin bu konuda karar vermesi lazım. Anayasa Mahkemesi, efendim,
komisyon
Sayın Bakanım, ben bu elimdeki takipsizlik kararının
bir fotokopisinin size vereceğim. Gerçekten, Türk hukuk tarihine bir
ibretiâlem için geçecek olan bir takipsizlik kararı.
Karar şu: Müştekinin gözaltına
alındığı sırada emniyet müdürlüğünde görevli
polis memurları tarafından tehdit edilerek darbedildiği
iddialarına ilişkin soruşturma işlemlerine
başlanmış ise de 22 Temmuz 2016 tarihli 667 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin 9uncu maddesi kapsamında bu Kanun Hükmünde
Kararname kapsamında karar alan ve görevleri yerine getiren kişilerin
bu görevleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğunun
bulunmadığı belirtildiğinden bu nedenle iddia konusu eylem
nedeniyle şikâyetçi olanlar hakkında kovuşturma yasağı
bulunduğu anlaşılmakla kovuşturmasına yer yoktur.
diyor. Yani, bu kanun hükmünde kararnamenin amacı, hiçbir emniyet
mensubunun görevi kişiyi dövmek, yaralamak, onur kırıcı
işlemlere maruz bırakmak değil, kanun hükmünde kararnamenin
amacı da bu değil aslında. Ama, bu şekilde olağanüstü
hâlin, kanun hükmünde kararnamelerin getirdiği hukukumuzdaki
tahribatın gerçekten çok güzel bir örneği. Ben bunun bir suretini,
fotokopisini size takdim edeceğim.
Değerli Başkan, değerli
milletvekilleri; tabii, dış politikada ülke olarak biz çok ciddi
sorunlar yaşıyoruz. Üç aşağı beş yukarı
hepimiz bu sorunları saati saatine izliyoruz, ne olup bittiğine de
bakıyoruz. Dış politikanın ayrı bir önemi vardır,
dış politikanın ayrı bir dili vardır, bu dili kullanan
kişilere biz diplomat diyoruz. Dünyanın her tarafında, bu,
böyledir. Nasıl hukukçuların ayrı bir dili varsa, askerlerin
ayrı bir dili varsa, doktorların ayrı bir dili varsa,
maliyecilerin ayrı bir dili varsa, esnafın ayrı bir dili varsa,
sanayicilerin ayrı bir dili varsa diplomatların da ayrı bir dili
vardır. Dolayısıyla dış politikada konuşurken
herkes dikkatli olmak zorundadır, boğazda dokuz boğum
olduğunu dış politikada konuşurken kimsenin unutmaması
lazım. Ve dış politikanın iç politikaya göre bir başka
farklılığı, dış politikanın millî
olması gerektiğidir; dış politikada iktidar ve muhalefet
olmaz, dış politikada millî bir duruş sergilenir,
iktidarıyla muhalefetiyle dış politikada ortak bir dil
geliştirilir. O nedenle iktidarda olanlar dış politikadaki bütün
gelişmeleri muhalefete aktarmak zorundadır ki ortak dil
geliştirilebilsin. Eğer dış politikada olan bitenleri
iktidar, muhalefet partileriyle paylaşmazsa, bunu anlatmazsa ortak bir
dilin de gelişmesi imkânsızdır.
Değerli arkadaşlar, bugün geldiğimiz
noktada dış politikada ortak bir dilimiz yoktur. Ortak bir dil
olmadığı için de ciddi sorunlar yaşamaktayız. Bu ortak
dili, aslında bu çabayı harcaması gereken siyasi iktidar ancak
siyasi iktidar ne hikmetse bu şekilde yanaşmamaktadır.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Kavga etmek
istiyorlar ya.
MAHMUT TANAL (Devamla) Evet, kavga etmek
istiyorlarsa biz sürekli barış isteyeceğiz, barışa
davet edeceğiz ve barış bizi ancak huzura götürebilir Sayın
Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)
Eğer dış politikada yanlış
yaparsak bunun sonuçları ağır olur, uzun süre telafi edilemez
ama iç politikada hata yaparsanız toplumun bir kesimi bu hatanın
faturasını öder ama dış politikada hata yapılırsa
80 milyon insan bu bedeli öder. O nedenle dış politikada dikkatli bir
dil kullanmak, arka kapı diplomasisini sürekli açık tutmak ve
Türkiyenin çıkarları üzerine kilitlenmek gerekir. Dış
politikanın özelliği budur değerli arkadaşlar.
Dış politikada zaman zaman ciddi kırılmalar olabilir.
Bazı örnekler vermek isterim sizlere hafızalarımızı da
yenileme açısından. Mesela dönemin ABD Başkanı Johnsonun
İnönüye yazdığı mektup, İnönünün ona karşı
yazdığı mektup var. Tarihte bunlar yerlerini
almıştır, Türkiyenin onurunu, gururunu korumuştur. Yine de
aynı şekilde 1974 Kıbrıs çıkarması; Türkiye ne
yapacağını bilinçli olarak saptamış ve gereğini
yapmıştır. Hatayın Türk topraklarına
katılması bir diplomasi zaferidir. Kıbrıs
çıkarması bir diplomasi zaferidir. Türkiyenin Avrupa Birliğine
tam üyelik için başvurması, 1963 Ankara Anlaşması bir
diplomasi zaferidir. Türkiye, uygar dünyanın bir parçası olma
konusunda kararlılığını ve iradesini ortaya koymuştur.
Irakta Türk askerlerinin başına çuval geçirilmesi, Musul
Konsolosluğunun işgal edilmesi, Süleyman Şah Türbesinin
taşınması karşısında iktidarın sessiz
kalması bir diplomasi hezimetidir. Suriye politikası bir diplomasi
hezimetidir.
Değerli Başkan, sayın
milletvekilleri; dış politikada akılcı davranmak
zorundayız, soğukkanlı davranmak zorundayız ve en önemlisi
istişareyi yani danışmayı elden uzak, gözden uzak tutmamak
zorundayız. İşin uzmanlarıyla, bürokratlarla oturup
konuşmak, politika oluşturmak gibi siyasetin bir görevi vardır.
Eğer danışma devre dışı
bırakılırsa, arka kapı diplomasisi devre
dışı bırakılırsa ve her şey tek kişiye
bırakılırsa Türkiye, freni patlamış bir kamyon gibi
yokuş aşağı gider ve başına ne geleceğini
kimse tahmin edemez. Hele hele dış politikada
atışmaları basın üzerinden yapmak, arka kapı
diplomasisini tamamen kapatmak hiçbir devlete yarar getirmez, hiç kimseye de
yarar getirmez. Amerikada Sarraf davası, Halk Bankası Genel Müdür
Yardımcısının orada tutuklu bulunması ve Sarrafın
tutuklu olması, Zafer Çağlayan hakkında tutuklama
kararının çıkması ve şimdi Amerika
Konsolosluğunda olan tutuklamalar, rehin alma politikaları sorunu
çözümlemez, aksine sorun gittikçe derinleşir. Dış politikadan
Erdoğan o kadar habersiz ve dış politikanın ne
olduğunu ve önemini o kadar az kavramış ki emin olun ki
okuduğumuz zaman kulaklarımıza inanamıyoruz, gözlerimize
inanamıyoruz.
Şöyle söylüyor: Amerikayla yaşanan vize
krizi dolayısıyla bu karar her şeyden önce çok üzüntü verici;
doğru, çok üzüntü verici. Yani Ankara Büyükelçisinin böyle bir kararı
alarak uygulamaya sokması üzüntü verici. Bir büyükelçi böyle bir karar
alabilir mi?
Peki, değerli arkadaşlar, ben hepinize
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum, iyi geceler diliyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE
3 (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN 3üncü madde üzerinde gruplar adına,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili Haydar Akar
Buyurun Sayın Akar. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; evet, gecenin bu saatinde
dış politikayı konuşuyoruz, bir uluslararası
sözleşme üzerinde konuşuyoruz.
Ben Meclise geldiğimde ilk konuşmama,
uluslararası bir sözleşme üzerine grup adına yirmi
dakikalık konuşmayla başlamıştım. Aslında o
tarihe kadar, bu Mecliste konuşana kadar dış politikayla
herkesin, her vatandaşın ilgilendiği kadar ilgileniyordum,
iş alanımın, çalışma alanımın aslında
hiç alakası yoktu. Ama ilk konuşma, böyle bir konuşma geldi. O
gün düşündüm ne söyleyebilirim diye. İranla bir uluslararası
sözleşme yapıyoruz, bir gümrük kapısının
açılmasıydı. O gün düşündüm ne söyleyebilirim diye.
Şöyle bir gözden geçirdim.
Mesela, sizin hemen iktidara geldikten sonra bir
politikanız vardı komşularla sıfır sorun,
sıfır problem diye yola çıktınız. Aslında
doğru bir tespitti değil mi, komşularımızla iyi olmamız
gerekiyordu, onlarla ekonomik iş birliğini geliştirmemiz
gerekiyordu, aramızda küskünlükler, dargınlıklar,
sıkıntılar varsa bunları çözmemiz gerekiyordu. Bundan
doğalı olamazdı. Politikaya baktığınız zaman
doğru bir politikaydı ve o dönemin Cumhurbaşkanı Sayın
Abdullah Gül ilk temasını Ermenistanla yapmıştı.
Hatırlayın, Ermenistanı ziyaret etmişti,
Türkiye-Ermenistan millî maçı vardı, daha sonra Türkiyede
tekrarlandı ve o maçta Bursada Azerbaycan bayrağını Bursa
Stadyumuna sokmamıştık, yasaklama kararı
almıştık, Bayraklarla girilmeyecek. demiştik. Bir
komşumuzla ilişkilerimizi iyileştirelim. derken o kadim
dostumuz Bir kardeşiz. dediğimiz Azerbaycanla da
ilişkilerimiz bozuluyordu hatırlayın o günlerde.
Peki, yaklaşık on beş
yıldır iktidardasınız, bu politikada bir gelişme oldu
mu? Bir değişiklik olmadı. Birinci maddem Ermenistandı,
oradan başlamıştım. Daha sonra Irakı konuştuk.
Irakta kırmızı çizgileriniz vardı. Hatırlıyor
musunuz kırmızı çizgilerinizi? Musul, Kerkük
kırmızı çizginizdi. Orada bağımsız bir
Kürdistanın kurulmaması Kuzey Irakta kırmızı
çizginizdi.
Yine, PKK terörünün orada artması veya
desteklenmesi konusundaki tutumu kırmızı çizginizdi. Sonra, Irak
Merkezî Hükûmetini dışladınız, bu kırmızı
çizgilerin tümünü terk ettiniz Amerikanın müdahalesiyle birlikte. Bu
kırmızı çizgilerin tümü terk edildi. Irak Merkezî Hükûmeti
mezhepçilik ve başka nedenlerden dolayı dışlandı,
oradaki özerk yapıyla ilişkiler geliştirildi, enerji
ilişkilerimiz geliştirildi. Hatta, hatırlayın, Enerji eski Bakanı
-burada- Iraka, Erbile yapacağı bir ziyaretinde havada dönmek
zorunda ve Kayseriye inmek zorunda kalmıştı.
Hatırlayın o günleri. Ne
değişti? O gün Iraka demokrasi getireceğim. diye işgal
eden Amerikanın hiç sıkıntısı var mı Irakla
ilgili? Bence yok. Petrolünü olduğu gibi alıyor, hem de ucuz yollarla
alıyor; kuzeyinden alıyor, güneyinden alıyor, merkezinden
alıyor. O şirketlerin hiçbir problemi yok ama Kuzey Irakla bizim
problemimiz bugün hâlen devam ediyor. Irakla da devam ediyor Merkezî Hükûmetle
çünkü Kuzey Iraktaki referanduma karşı koyabilmek, ona
karşı bölge ülkeleriyle birlikte bir strateji geliştirebilmek
için bu sefer dışladığımız, ilişki
kurmadığımız, kurmakta
kaçındığımız, hatta onların uyarılarına
rağmen, Kuzey Irak petrolünü pazarladığımız bir
ortamda tekrar Irak Merkezî Hükûmetine dönmek zorunda kaldık. Bakın,
on beş yıllık politikaya, Irakta bir gelişme
kaydedememişiz. Sıfır sorun. diyorduk ya, sorunlar büyüyerek,
artarak devam ediyor.
Suriyeye geldik.
Zaman da hızlı akıp gidiyor.
Aslında devam etmem lazım.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Yeter, yeter
HAYDAR AKAR (Devamla) - Suriyeden bir şeyden
memnun olmuştuk. Gerçekten, bugün, Ecevitin o hasta hâliyle oturuş
şeklini tasvir eden, kamuoyuyla paylaşan AKP Genel Başkanı
bir şeyi unutmuştu, Ecevit Suriyedeki Abdullah Öcalanı oradan
çıkarabilmek için riski göze almıştı ve Genelkurmay
Başkanını, kuvvet komutanlarını sınıra
yollamıştı ve Suriyeyi terk etmek zorunda
kalmıştı; hatırlayın o günleri. Ve sonra Suriyeyle
dostluğumuz gelişti, ilişkilerimiz gelişti -tatillere falan
girmeyeceğim- ve bundan memnun olduk çünkü 8 milyar dolarlık ihracat
yapmaya başlamıştık Suriyeye. Suriyenin en yakın
komşusu olarak Suriyenin birçok tüketim malı ihtiyacı,
inşaat ihtiyacı Türkiye tarafından
karşılanıyordu, 8 milyar dolardı.
Çok önemsediğim için söylüyorum,
Kıbrıs Rum kesimiyle
Yine, Enerji eski Bakanı burada.
Bakın, o gün doğal gaz çıkarmaya başlayan İsraille,
Güney Kıbrısla
Piri Reis diye bir gemi yolladık biz oraya. Bu
gemi yüzmesi bile zor olan bir gemiydi, sadece sismik araştırmalar
yapan bir gemiydi. Tehditler ettik, sonra İsraile doğal gazı
bulduktan sonra bir teklifte bulunduk Biz sizin gazınızı
pazarlayabiliriz. diye.
İsrail ile Lübnan o noktaya nerede
gelmişlerdi? Bir sismik araştırma gemisi tüm Akdenizi
taramıştı, haritalarını
çıkarmıştı, bölge ülkelerine bu haritaları sattı;
Lübnan aldı, Mısır aldı, İsrail aldı, Suriye aldı,
almayan bir tek ülke vardı, Türkiyeydi bu. Bütün ülkeler kendi
aralarında ikili ekonomik zone anlaşmaları yaptı, Türkiye
kimseyle yapmadı, kıta sahanlığının
dışına çıkamadı. Tehdit ettik, sonra
Pazarlayalım. dedik. Geldiğimiz noktada bugün hangi noktadayız
bu konuda arkadaşlar? Yine aynı yerde duruyoruz değil mi? En
ufak bir gelişme kaydedilemedi.
Libyaya bakalım. Önce Libyaya NATO müdahale
edemez. dedik, sonra iki ayrı uçakla iki yüzer milyon dolar getirdik
oradaki isyancılara. En kadim dostumuz, Kıbrıs
Savaşında tek bize destek olan Kaddafinin linç edilmesine destek
olduk. 30 bin kişi Libyadan döndü. Yine, Enerji Bakanı burada, 5
tane kuyumuz vardı Libyada, 5 tane hazır imalata geçecek petrol
kuyumuz vardı, bugün Libyaya giremiyoruz arkadaşlar.
Filistini düşünün, Filistin Kurtuluş
Örgütü yıllarca mücadele etti. Çocukluğumuzdan gelen bir tarihi var,
hatırlıyoruz hepimiz ama gittik, Hamasla iş birliği
yaptık.
Mısıra gittik, sadece bir mezhep grubuyla
iş birliği yaptık ve dış politikamızın bugün
geldiği noktaya baktığımızda o Sıfır soruna
getireceğiz. dediğimiz dış politikamız daha da büyüyerek,
artarak devam etmiş. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Grup Başkan Vekilim buradan
uyarıyor Uzattın. diye.
Evet, son cümle şunu söyleyeyim: Dış
politika millî bir politika olmalı. Gelecek on
yılımızı, yirmi yılımızı birlikte
planlamalıyız, sadece iktidar partisi olarak değil, muhalefet
partileriyle birlikte planlamalıyız, gerektiğinde revize
etmeliyiz ama tek dille konuşmalıyız, güçlü olmalıyız,
diri olmalıyız diyor, hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Akar.
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Tasarının görüşmelerini
tamamladık yalnız oylamadan önce oyunun rengini belirtmek üzere bir
talep var. İç Tüzük 86ya göre, aleyhte oyunun rengini belirtmek üzere
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı söz talebinde bulunmuştur.
Buyurun Sayın Atıcı. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, 472 sıra
sayısıyla Türk Deniz Kuvvetleri ile İspanya Deniz Kuvvetleri
arasında çok maksatlı amfibi hücum gemisi projesi konusunda iş
birliği yapan bir anlaşmayı konuşuyoruz. Şimdi, ne
zaman bir ülkeyle iş birliği ya da anlaşma yapmaya
kalksanız vallahi ödüm patlıyor, Eyvah, acaba ne olacak? diyorum.
Şimdi, İspanyayla ilişkilerimiz kötü değil. Acaba sizin bu
iş birliği anlaşmasından sonra İspanyayla hâlimiz ne
olacak? Niye endişe duyuyorum anlatayım.
Suriyeyle çok güzel anlaşmalar
yapmıştınız, dostluk anlaşmalarıydı,
birlikte kabineler topladınız, vesaire; şimdi düşman olduk,
katil Esed dediniz, kapıları kapattınız, bedelini biz
ödedik Mersinde, çiftçiler ödedi. 4 milyon Suriyeli Türkiye'ye geldi, bedelini
yine garibanlar ödedi. Şimdi Astana sürecinde İranla, Rusyayla
Türkiye bir araya geldi yani İran ve Rusya derken doğal olarak
Suriyeyi kastediyoruz ve şimdi Suriyeyle Türkiye masaya oturmuş
oldu ve birtakım anlaşmalar yaptı. Onun için eyvah diyorum.
Eyvah diyorum çünkü Özgür Suriye Ordusuyla
anlaşmıştınız. Özgür Suriye Ordusunu ve muhalif
güçleri beslemiştiniz, eğitmiştiniz,
donatmıştınız. Şimdi bir şekilde Özgür Suriye
Ordusunu Halepten çıkardınız. Dediniz ki: Çık oğlum
Halepten, gel İdlibe. Geldiler İdlibe ve götürdünüz, düşman
olduğunuz Esad rejimine Halepi teslim ettiniz ellerinizle. Onun için
korkuyorum. Bir ülkeyle anlaşma yaparken yine mi rezil olacağız,
yine mi başımız öne eğilecek, yine mi düşman
olacağız diye vallahi korkuyorum.
Şimdi İdlibe girmeye
çalışıyorsunuz. İdlibe girdiniz. İdlibe çektiğiniz
Özgür Suriye Ordusu ve muhaliflere de diyorsunuz ki Astanada
yaptığınız görüşmelerde: Merak etmeyin, biz
onları oradan alırız. Ama şimdi Hayır,
alamazsınız. Siz bizi eğittiniz, siz bizi donattınız,
elimize silah verdiniz. Şimdi biz bu silahları size karşı
kullanacağız. diyor oradaki muhalifler. Bizi
kandırdınız, Halepten çıkardınız ama
İdlibden çıkaramayacaksınız. diyorlar.
İşte, yaptığınız
anlaşmalar nereye gidiyor? İspanyayla yaptığınız
anlaşma da acaba böyle bir şey mi, vallahi ben de bilmiyorum. O
yüzden, ikiyüzlü dış politikalar uygulayarak her zaman
uluslararası arenada başımızı öne eğdiriyorsunuz.
Bakın, ABDyle anlaşmalar
yapıyorsunuz. Daha yakında Cumhurbaşkanı Amerika
Birleşik Devletlerine gitti, yakın dostum Donald diye hitap etti,
Hiç olmadığımız kadar yakınız. dedi ve
çeşitli anlaşmalar yaptınız. Bir de baktık ki Donald
bize 40 tane Boeing uçağı satmış, 40 tane, hop
demiş, halletmiş. Ne kadar, biliyor musunuz? 11 milyar dolar.
İyi, tamam, hadi, ihtiyacınız var diye düşünebilirsiniz ama
Türk Hava Yolları batıyor, biliyorsunuz değil mi? Zarar ediyor,
perişan durumda. Siz dostum Donald dediniz, 11 milyar doları
bıraktınız, geldiniz. Adam bir hafta sonra dedi ki: Hop,
vizeleri kaldırıyorum.
Ya, Allah aşkına, bir ülkeyle de bir
anlaşma yapmayın ya, bırakın şu anlaşma
yapmayı ya. Siz anlaştıkça biz batıyoruz, siz
anlaştıkça biz mahvoluyoruz, siz anlaştıkça bizim
başımız öne eğiliyor. O yüzden ne olur, siz bu
anlaşmaları yapmayın. Bu İspanyayla
yaptığınız anlaşma iyi gibi görünüyor ama
başımıza ne gelecek, vallahi billahi ben de bilmiyorum.
Avrupa Birliğiyle yakın dost oldunuz.
Avrupa Birliğine girdik diye gündüz vakti havai fişekler
attınız. Davutoğlu dedi ki: Türk vatandaşı
başı dik bir şekilde götürecek pasaportunu, atacak memurun
önüne. Ben Türkiyeden geliyorum diyerek vizesiz girecek benim
vatandaşlarım. Hepiniz alkışladınız
çılgınca. Ne oldu şimdi? Almanya diyor ki: Amerikayı
örnek almalıyız. Ya, niye aklımıza gelmedi bizim bu
iş? Keşke bizim aklımıza gelseydi. Şimdi
Amerikayı örnek almalıyız.
Ya, Barzaniyle dost oldunuz. Bir süre sonra Bir
gece ansızın gelebilirim. dediniz. Fetullahla dost oldunuz,
başımıza bombalar yağdı. Allah aşkına, ne
olur, ya, kimseyle dost most olmayın, kimseyle anlaşma manlaşma
yapmayın, kimseyle de oturup bir mutabakat imzalamayın. Siz bunu
yaptıkça biz perişan oluyoruz.
İyi geceler. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Evet, böylece tasarı üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN 472 sıra sayılı Kanun
Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 199
Kabul : 195
Ret : 3
Çekimser : 1 (x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Fatma Kaplan Hürriyet Mücahit
Durmuşoğlu
Kocaeli Osmaniye
Böylece, tasarı, kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Alınan karar
gereğince (11/17) esas numaralı Gensoru Önergesinin gündeme
alınıp alınmayacağına ilişkin görüşmeler ile
Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna üç üyeliğe seçim yapılması için
16 Ekim 2017 Pazartesi günü saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyor, hayırlı geceler diliyorum.
Kapanma
Saati: 23.54
(x) 491 S.Sayılı Basmayazı 4/10/2017 tarihli 3üncü Birleşim Tutanağına eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 143 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 472 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.