TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
87nci
Birleşim
18
Nisan 2018 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İzmir Milletvekili Necip Kalkanın, nükleer enerjiye
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Siirt Milletvekili Kadri Yıldırımın, Enfal
katliamının yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tümün, güncel ekonomik
sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet
Aydının, hayatını kaybeden şair Cemal Safiye
Allahtan rahmet, ailesine, yakınlarına ve edebiyat camiasına
başsağlığı dilediğine ilişkin
konuşması
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet
Aydının, erken seçim kararının ülkeye, millete, Meclise ve
demokrasiye hayırlar getirmesini temenni ettiğine ilişkin
açıklaması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümerin, Adananın
Yumurtalık ve Ceyhan ilçelerindeki iş dünyası temsilcilerinin
deniz ticaret odası kurulması için Hükûmetten talepleri olduğuna
ilişkin açıklaması
2.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyetin, kansere
karşı daha fazla olumlu adımlara ihtiyaç olduğuna ve
Sağlık Bakanlığı tarafından yaptırılan
kanserle ilgili araştırma sonuçlarının kamuoyuna
açıklanması gerektiğine ilişkin açıklaması
3.- Uşak Milletvekili Özkan Yalımın, Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanından, ayda bin TL veya asgari ücretten
aşağı maaş alan emeklilerin maaşlarının
tekrar ayarlanmasını talep ettiklerine ilişkin
açıklaması
4.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun,
Bursanın Karacabey ilçesine bağlı İsmetpaşa köyündeki
Karaderede kirlilik nedeniyle hiçbir canlının
yaşamadığına ve Bursanın tarım alanları ile
insanların sağlığının korunması
gerektiğine ilişkin açıklaması
5.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin, Avrupa Birliğinin
20nci Türkiye Ülke Raporuna ilişkin açıklaması
6.- Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğlunun, ülkemizde turizmin
yükseliş döneminde olduğuna ve tüm turizm çalışanları
ile hizmet sektöründe emeği geçenlere başarılar dilediğine
ilişkin açıklaması
7.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıçın,
Dünya Turizm Haftasında herkesi Kahramanmaraşı görmeye davet
ettiğine ilişkin açıklaması
8.- İzmir Milletvekili Murat Bakanın, Çevre ve
Şehircilik Bakanından, Bergamayı altın madeni
tahribatından kurtarmasını istediğine ilişkin
açıklaması
9.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamakın, aşı
karşıtlığının
yaygınlaşmasının ülkemizde neredeyse görülmeyen
hastalıkları hortlatacağına ve Sağlık
Bakanlığını etkili bir şekilde halkı
bilinçlendirmeye çağırdığına ilişkin
açıklaması
10.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbayın, iftihar
etmemiz gereken mesleklerde artık intihar haberleriyle
karşılaştığımıza ve bundan
çıkışın sağlıklı koşullarda
yapılacak bir seçimde olduğuna ilişkin açıklaması
11.- İstanbul Milletvekili Selina Doğanın, 16 Nisan
referandumunun yıl dönümünde 81 ilde oturma eylemleri
gerçekleştirdiklerine ve bazı kentlerdeki tabip odaları
seçimlerinin çoğunda demokrat hekimlerin listelerinin
kazandığına ilişkin açıklaması
12.- Kırklareli Milletvekili Türabi Kayanın,
Kırklarelinde bir babanın öz oğlunu silahıyla öldürmesinin
ülkemizde silahlanmanın geldiği boyutu gösterdiğine ve
çiftçilerde kredi ile sulama borçlarının ödenmemesi durumunda
tarlasının elinden alınması uygulamasına son verilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
13.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkının,
Türkiye'nin dünyadaki haksızlıkların karşısında
dimdik bir şekilde durduğuna ilişkin açıklaması
14.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
Şanlıurfalıların tarihî, turistik ve kültürel
mekânlarına bakanlardan ilgi beklediğine ilişkin açıklaması
15.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırımın,
ataması yapılmayan öğretmen ve sağlıkçıların
sorunlarına ilişkin açıklaması
16.- Çorum Milletvekili Salim Uslunun, hayatını kaybeden
şair Cemal Safiye Allahtan rahmet ve tüm Türkiyeye
başsağlığı dilediğine ilişkin
açıklaması
17.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, cezaevlerinde
bulunanların sayısının 250 bine dayandığına
ve yargının karar alma sürecinin hızlandırılarak
cezaevlerindeki bu yığılmanın önlenmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
18.- Samsun Milletvekili Erhan Ustanın, hayatını
kaybeden şair Cemal Safi ile Kotonu Büyükelçisi Turgut Kurala Allahtan
rahmet, yakınlarına başsağlığı
dilediğine, Süleyman Askeri Beyin ölüm yıl dönümüne, Doktor Bahattin
Şakir Bey ile Cemal Azmi Beyin Ermenilerce katledilmesinin yıl
dönümüne, 18 Nisan Karacaoğlanı Anma Gününe ve Suriye Türkmen
Meclisinin Başkanı Doktor Muhammed Vecih Cuma ile beraberindeki
heyetin Türkiye Büyük Millet Meclisini ziyaretine ilişkin açıklaması
19.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin,
Ermenilerle ilgili sözleri nedeniyle Samsun Milletvekili Erhan Ustayı
kınadığına, Ezidilerin Çarşema Sor bayramını
kutladığına, Avrupa Birliğinin Türkiye İlerleme
Raporuna, OHAL nedeniyle 1 Mayısın kutlanmasına izin
verilmediğine ve grup toplantılarının
yapıldığı salı günlerinde herkese aynı
eşitlikte ve hakkaniyette davranılması gerektiğine
ilişkin açıklaması
20.- Samsun Milletvekili Erhan Ustanın, İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
21.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Avrupa
Birliği İlerleme Raporuna, güvenlik kaygıları nedeniyle
demokrasisini askıya alan bir parlamentonun dünya literatürüne
ayıplı bir parlamento olarak geçeceğine ve OHALin uzatılmasının
kabulüyle birlikte Anayasada yazılı hak ve hürriyetlerin üç ay daha
askıya alınacağına ilişkin açıklaması
22.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Türkiye'nin sözde
katliamlarla ilgili açıklamalarının açık ve net
olduğuna, Ermeni diasporasının sözcülüğünü yapacak ifadeler
kullanmanın kimseye fayda sağlamayacağına ve Gazi Meclisin
çatısı altında hiç kimsenin provokatörlük yapmaya hakkı
olmadığına ilişkin açıklaması
23.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin,
erken seçim kararına ilişkin açıklaması
24.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, Millî Savunma Bakanı
Nurettin Caniklinin (3/1566) esas numaralı Başbakanlık
Tezkeresi üzerinde Hükûmet adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
25.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın, olağanüstü
hâl ilanıyla FETÖye teslim olunduğunun tescil edileceğine ve
erken seçim kararına ilişkin açıklaması
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin,
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun yaptığı
açıklaması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun (3/1566) esas numaralı
Başbakanlık Tezkeresi üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ
Grup Başkanına ve Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararıyla ülke genelinde ilan
edilen ve 18/1/2018 tarihli ve 1178 sayılı Kararı uyarınca
devam etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/4/2018 Perşembe günü saat
01.00den geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına dair
tezkeresi (3/1566)
IX.- MECLİS ARAŞTIRMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- Adana Milletvekili Necdet Ünüvar ve 21 milletvekilinin, kanser
hastalarının ve yakınlarının
yaşadıkları sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/25)
2- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve 24 milletvekilinin,
Karadeniz bölgesinde yaşanan kanser vakalarının nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/262)
3- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil ve 20 milletvekilinin, kanser
hastalığının tanı ve tedavi sürecindeki eksikliklerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/957)
4- İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş ve 23
milletvekilinin, kanser hastalarının ilaç temininde
yaşadıkları sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/2680)
5- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu ve 21
milletvekilinin, kanserin önlenmesi ile teşhis ve tedavi süreçlerine
yönelik alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/2713)
6- Mersin Milletvekili Yılmaz Tezcan ve 34 milletvekilinin,
kanserin kontrol altına alınması, erken tanı ve tedavi
süreçlerinin iyileştirilmesi, Türkiye çapında onkoloji alanında
bir standart geliştirilmesi ve ülke ekonomisini de önceleyen
alanların belirlenebilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/2717)
7- Grup Başkanvekili Samsun Milletvekili Erhan Usta'nın
kansere karşı bir farkındalık oluşturmak, kanser
taraması ve tanısı konularında insanları
bilinçlendirmek için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/2745)
8- Kayseri Milletvekili İsmail Tamer ve 37 milletvekilinin, kanser
teşhis ve tedavi süreçlerinin daha ekonomik bir şekilde yerine
getirilmesi ve sağlık personelinin daha etkin bir şekilde
istihdamının sağlanması için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/2746)
9- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım ve 21
milletvekilinin, son yıllarda artış gösteren kanser
vakalarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/2757)
10- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 23
milletvekilinin, kanser tedavisinde kullanılan ilaçlara hızlı ve
kolay erişimin sağlanabilmesi için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/2787)
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1,- Denizli
Milletvekili Melike Basmacı'nın, vatandaşlık verilen
yabancılara ilişkin sorusu ve Ekonomi
Bakanı Nihat Zeybekcinin cevabı (7/24862)
2.- Zonguldak Milletvekili
Ünal Demirtaş'ın, demir çelik sektörünün sorunlarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlünün cevabı (7/25196)
18 Nisan 2018 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Vecdi GÜNDOĞDU (Kırklareli),
Sema KIRCI (Balıkesir)
----- 0 -----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, nükleer enerji hakkında söz isteyen
İzmir Milletvekili Necip Kalkana aittir.
Sayın
Kalkan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- İzmir Milletvekili Necip Kalkanın,
nükleer enerjiye ilişkin gündem dışı konuşması
NECİP
KALKAN (İzmir) Muhterem Başkanım, değerli, kıymetli
milletvekilleri; hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Efendim,
bugün anlatmak istediğim konu, bundan iki hafta evvel Sayın
Cumhurbaşkanımız ve Rusya Devlet Başkanı sanal bir
ortamda nükleer enerji santralinin temelini attılar. Nükleer enerji
santralinin temeli atılırken biz de oradaydık. Ben iki
haftadır fırsat bulup oradaki konuşmaları
anlatamamıştım, bu fırsatı değerlendirerek size
bilgi vermek istiyorum.
Oradaki konuşmalarda Türkiyenin
altmış yıllık rüyası. dendi. Hakikaten
altmış sene evvel bu konu dile gelmiş, rahmetli Sayın Adnan
Menderes zamanında, 1956 yılında Atom Enerjisi Komisyonu
kurulmuş, 1957 yılında Uluslararası Atom Enerjisi Kurumuna
Türkiye üye olmuş. 1976da Akkuyu sahasına lisans verilmiş,
1977, 79, 82, 85, 96, 2000, 2008, 2009da yapılan ihalelerin tümü iptal
olmuş ve ta ki Sayın Recep Tayyip Erdoğanın olaya
müdahalesiyle bu olay gerçekleşmiş.
Şöyle dünyaya baktığımızda,
dünyadaki enerjinin doğal gazla, kömürle, hidroelektrik santraliyle,
nükleer santralle, rüzgârla ve güneşle elde edildiğini görüyoruz.
Dünyaya baktığımızda, elektriğin yüzde 23ü doğal
gazla elde ediliyor, bizim Türkiye'de ise bu oran yüzde 35,7. Bu ne demek? 16
milyar metreküp doğal gaz demek. Bunun takribi fiyatı da 3 milyar
dolar.
Biz bu ihaleleri iptal ederken dünyadaki şu
tabloyu size göstermek istiyorum: Biz bu temeli atana kadar dünyada tam 442
tane nükleer santral yapılmış. Bugün nükleer santrallerden
vazgeçildi. diyen arkadaşlarıma söylüyorum. Tam 66 tane şu an
dünyada nükleer santral inşa edilmektedir. Bir de 2023 yılına
kadar bütün dünyada tam 164 tane nükleer santral yapılacak. E, Türkiye ne
yapmış? Türkiye bu konuda sıfırı çekmiş.
İşte attığımız adım bu. Şurada niye
bizim ismimiz de olmasın, niye?
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Gelişmiş
ülkeler var mı?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Hangi ülkeler var?
NECİP KALKAN (Devamla) Bakın, Amerika
Birleşik Devletlerinde 99 tane var, 5 tanesi inşaat hâlinde;
Fransada 58 tane var, bir tane daha inşaat hâlinde; Rusyada 35 tane var,
8 tanesi inşaat hâlinde; Güney Korede 25 tane var, 3 tanesi inşaat
hâlinde -Çini de söyleyeyim- Çinde 31 tane var, 24 tanesi inşaat
hâlinde. Peki, onlar bu yarışa böyle katılıyor da biz bu
işten niye geri kalalım. Rüzgâr diyebilirsiniz, güneş
diyebilirsiniz, bunda haklısınız. Enerji
çeşitliliğiyle ülkede enerji politikası yürütülür. Rüzgâra da
ihtiyaç var, güneşe de ihtiyaç var ama şunu unutmayın: Nükleer
enerji kesintisiz enerji demektir; üç yüz altmış beş günün üç
yüz altmış beş günü enerji üretirsiniz. Pekâlâ, güneşte ve
rüzgârdaki randımanı niye hesaba katmıyor arkadaşlarımız?
Güneşteki randıman, gök aşağı gelse yüzde 35i geçmez.
Rüzgârda, dünyada yüzde 40ı, yüzde 45i geçmiş randıman da
yoktur. Ee, her zaman güneş var mı? Hava, mevsim
koşullarına tabi olmadan kesintisiz enerji
Bütün dünya ülkeleri hem
rüzgârı yapıyor hem güneşi yapıyor hem jeotermali
yapıyor. Bugün Suudi Arabistan -petrol kralları, dağ, taş
petrol, dağ, taş petrol ama- Güney Koreye 4 tane nükleer santral
yaptırıyor. Niye biz geri kalalım? Biz, ihracatımızı
artırmayı, insanlarımıza iş verme hedefi koymuşuz,
500 milyar dolar ihracat
500 milyar dolar ihracat demek, enerjiyle üretim
yapmak demek. Bu enerji piyasada yoksa ne yapacağız?
Değerli
arkadaşlarım, hatırlayın -08.00-11.00, 19.00-03.00 gibi- dönem
dönem elektrik sıkıntısı çekmiştik. Hepimiz
elektriği beklemiştik, yıkanamadık, çamaşır
yıkayamadık, o günler geçti. Biz, burada bu olayları iptal
ederken, protesto ederken dünya 442 tane yaptı. Bu yarışın
devamında varız. Doğru bir yatırımdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen, bir dakikada tamamlayın Sayın Kalkan.
NECİP
KALKAN (Devamla) Teşekkür ediyorum. Sağ olun.
Bakın,
bir de bütün dünyayı gezdiğimizde, Parise, Londraya, Madride,
Şikagoya 50 kilometre uzakta, 100 kilometre uzakta tam 24 tane santral
var. İlla yedi dağın başında olmasına gerek yok,
şehir içinde dahi var. Şehir merkezinin 51 kilometre, 60 kilometre,
70 kilometre uzağında nükleer santraller var. Ondan öyle korkulacak
bir şey yok.
Bir
de dünyanın en sıkı emniyet tedbirleri bu santrallerde var
diyorum. Santralleri güneş kadar, rüzgâr kadar destekleyin diyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
CEYHUN
İRGİL (Bursa) İnşallah, bu konuşmandan dolayı
utanmazsın ileride.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündem
dışı ikinci söz, Enfal katliamının yıl dönümü
münasebetiyle söz isteyen Siirt Milletvekili Kadri Yıldırıma
aittir.
Sayın
Yıldırım, buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
2.- Siirt Milletvekili Kadri
Yıldırımın, Enfal katliamının yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
KADRİ
YILDIRIM (Siirt) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enfal,
Irak Baas rejiminin 1988 yılı Şubat ayından
başlatıp eylül başlarına kadar sürdürdüğü ve
şubat-mart-nisan olarak ilk üç ayında vahşice uygulamaya
koyduğu insanlık dışı seri operasyonların genel adıdır.
Bu operasyonlarda on binlerce Kürt vahşice katledilmiş, on binlercesi
sürülmüş, geride kalan mallarına el konulmuş ve sürüldükleri
yurtlarına da Araplar başta olmak üzere başkaları getirilip
iskân edilmiştir.
Burada
dikkat çeken bir husus şudur ki, Saddam Hüseyinin bu insanlık
dışı operasyonlarına Enfal olarak isim vermesidir. Enfal,
bilindiği gibi, ganimet anlamına geliyor. Dolayısıyla
Müslüman Kürtleri kâfir, yurtlarını işgal etmeyi fetih ve cihat,
mülklerini ele geçirmeyi de ganimet olarak sayma anlayışı
vardır böyle bir zihniyetin altında. Oysa Hazreti Peygamberin bu
konudaki bazı sözlerine bakacak olursak bunların ne kadar tehlikeli
olduğu kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Zira bu yanlış
tehlike bugün Orta Doğu ülkelerinde özellikle Kürtleri yöneten rejimler
tarafından hâlâ yürürlüğe konulmak istenmektedir. Peygamber Efendimiz
diyor ki: Cihadın en üstünü, zalim sultana karşı Sen
zalimsin. demektir.
(x) Camisi olan, ezan okunan,
cuması olan bir yere fetih adı altında harekât düzenleyemezsiniz.
diyor Peygamber Efendimiz (SAV). Bir kişi kardeşine kâfir derse ve o
kâfir değilse bu söyleyen kişinin kendisi kâfir olur. diyor
Peygamber Efendimiz. Dolayısıyla çok tehlikeli bir durum, ümmetin ve
Müslümanların kaçınmaları gereken bir durumdur. Muhalifleri
kâfir sayan, onlara yaptığı uygulamayı cihat sanan ve
mallarını ganimet olarak kabul eden ilk örgüt Haricilerdir.
Haricilerin bin üç yüz elli yıl öneki bu zihniyeti bugün IŞİD,
ÖSO ve benzeri örgütler tarafından sürdürülmektedir. Kitlesel muhaliflerine
lanet okutanlar ilk Emevi sultanları olmuştur. Emevili bir imama ve
hatibe cuma günü hutbede Hazreti Aliye lanet okuma talimatını veren
bu Emevi sultanlarıdır.
Şayet
Kürt solu, Türk solu, Aleviler, devrimciler, sosyalistler bir ölçüde
İslama küstürülmüşlerse bunun nedeni onları yöneten rejimlerin
Emevivari din ve ümmetçilik anlayışıdır. Yoksa hangi
aklı başında bir devrimci Bütün insanlar tarağın
dişi gibi eşittir. diyen bir Peygambere soğuk bakar? Hangi
devrimci Çok dilliliğiniz ve çok renkliliğiniz benim
ayetlerimdendir. diyen bir Allaha başka bir gözle bakar? Hangi devrimci
ve hangi ilerici Sizin dininiz size, benim dinim bana; isteyen mümin olsun
isteyen kâfir kalsın. diyen bir İslamı başka bir inanca,
başka bir mezhebe ve dine hoşgörüyle bakmama yönünde eleştirir.
Ama Orta Doğunun despot rejimleri ne yaptılar ve ne yapıyorlar
ona bakalım: İslam ve ümmetçilik adına kendi dillerinden
başka hiçbir dile hayat hakkı tanımadılar ve
tanımıyorlar. Kendi hâkim ırklarından başka
yönettikleri farklı kimliklerden herhangi birine statü hakkı
tanımadılar ve tanımıyorlar. Bu rejimlerden
bazıları şeyhülislamlarına Alevilerin kanı helaldir,
katli helaldir, kadınları esir alınabilir, cariye edilebilir.
fetvaları verdirttiler.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen Sayın Yıldırım.
KADRİ
YILDIRIM (Devamla) Dolayısıyla, durum böyle olunca, Kürt solunu da
Türk solunu da Alevileri de devrimcileri de bir ölçüde bu Emevivari -çünkü
gerçek demeyeceğim- İslamdan soğuttular.
Bu
bağlamda, ünlü bir pop şarkıcısı iken kendi
memleketinde Müslüman olan Cat Stevens, büyük bir merakla Orta Doğu
âlemine yaptığı ilk seyahatte, Acaba Müslüman olduğum bu
İslam dinini benimseyen bu ülkeler, rejimler nasıldır? diye
merak ederek yaptığı ilk ziyarette, bu Orta Doğunun despot
rejimlerini görünce şöyle diyor: İyi ki ben İslamı kendi
memleketimde seçtim, yoksa bu rejimleri gördükten sonra asla Müslüman
olmayı kabul etmezdim.
Dolayısıyla
ben de diyorum ki
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KADRİ
YILDIRIM (Devamla)
Allaha şükür ki gerçek İslamı daha önce
tanıyarak, araştırarak kabul etmişim, yoksa bu despot
rejimlere bakılacak olsaydı, herhâlde biraz zor durumda
kalırdım diye düşünüyorum.
Saygılar
sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündem
dışı üçüncü söz, güncel ekonomik sorunlar hakkında söz
isteyen Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüme aittir.
Buyurun
Sayın Tüm. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tümün, güncel
ekonomik sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET
TÜM (Balıkesir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, ülkemizde kutuplaşma her geçen gün artmaktadır.
Siyasetteki şiddet dili ne yazık ki toplumu da
ayrıştırıyor ve kutuplaştırıyor.
İnsanlar hemen her konuda birbirleriyle ayrışmış
durumdalar.
Değerli
arkadaşlar, tüm bu ayrışmanın, kutuplaşmanın
içerisinde hepimizi çok yakından ilgilendiren, siyaset dışı
bir konuyu sizinle paylaşmak istiyorum. Bireysel silahlanma, masum
insanların canını her gün almaya devam ediyor. Her gün 5 insan,
5 can, silahlanma nedeniyle hayatını kaybediyor. Ayda ortalama 35-40
kadın sokak ortasında vahşice öldürülüyor. İktidarın
atması gereken adımlar belli ancak ne yazık ki şu ana kadar
hiçbir önlem alınmış değil.
Değerli
arkadaşlar, size sadece son on günde yaşanan bazı cinayetlerden
örnek vermek istiyorum. Önceki hafta pazar günü Erzurumda Haluk adında
17 yaşındaki bir genç pompalı tüfekle poz verirken
karşısında duran Zafer adındaki okul
arkadaşını öldürdü. Haluk polis ifadesinde aynen
şunları söylüyor: Zafer bana önceden fotoğraf çektirdiği
tüfeği getirmemi istedi. Ben de internet üzerinden 400 liraya aldığım
tüfeği yerinden indirdim. İlk önce silah benim elimdeydi, silahla
fotoğraf çektirecektik. Zafer silahı elimden aldı, silahı
ben tuttum ve İçi boş mu, bir bakayım. dedim. Zafer de
çekiştirip Bir şey olmaz, ver. deyip silaha asıldı. Daha
sonra ben de silahı salınca silah patladı. Değerli
arkadaşlar, bu ifadeyi veren bir lise öğrencisi. Sizlere soruyorum:
17 yaşında bir gencin internetten 400 liraya silah alması sizce
gerçekten normal midir, hiç düşündünüz mü değerli arkadaşlar?
Sizce burada gerçekten bir sorun yok mudur? Devlete düşen görev, iktidara
düşen görev yok mudur arkadaşlar?
Değerli
milletvekilleri, gazetelerin 3üncü sayfalarında her gün onlarca cinayet
haberleri okuyoruz. Geçtiğimiz pazar günü Adanada 19 yaşında
bir gencin, yine ruhsatsız bir silahla yanlışlıkla
öldürüldüğü ortaya çıktı. Kayseride, yine, 35 yaşında
baba ve 12 yaşındaki oğlu otomobilde bir av tüfeğiyle
öldürüldü. Kocaelinin Gebze ilçesinde 22 yaşındaki bir genç, yine
ruhsatsız bir silahla sırtından vurularak öldürüldü. Dün
İstanbulda eşi tarafından pompalı tüfekle tehdit edilen
bir kadın eşini başından vurarak öldürdü. Dün
Kırklarelinde bir baba, bilinmeyen bir nedenle
tartıştığı oğlunu yine ruhsatsız bir silahla
öldürdü. Yine, Tokatın Almus ilçesinde muhtar olarak görev yapan Abdullah
Barış, kendisinden ayrılmak isteyen sevgilisini 11 kurşunla
öldürdü, üstüne bir de iyi hâl indirimi aldı.
Değerli
arkadaşlar, yine, Bursada cezaevinden firar eden bir katil
kayınpederini uzun namlulu silahla vurarak öldürdü.
Değerli
arkadaşlar, Balıkesir Havranda bir katil, evlenmek istediği
kızın ailesinden olumsuz yanıt alınca ruhsatsız
tüfekle o aileden 3 kişiyi öldürdü.
Değerli
milletvekilleri, ölüm haberleri bitmiyor, bitmeyecek. Cinayetlerin çoğunda
ruhsatsız silah kullanılıyor. İnternetten taksitle silah
alınıyor, silah satılıyor. Şu ana kadar hiçbir denetim
yok, hiçbir önlem yok. Sizlere soruyorum: İnternetten silah
satışını neden engellemiyorsunuz? Bireysel silahlanmadaki
artış sizleri de gerçekten korkutmuyor mu? Artan bireysel silahlanma
için neden bir araştırma komisyonu kurdurmuyorsunuz? Sizler,
insanların göz göre göre yok olmasına seyirci kalıyorsunuz ve
göz yumuyorsunuz.
Değerli
arkadaşlar, gelin, hep birlikte silahlanmaya karşı bir yasa
çıkaralım. Silahlar kontrol altına alınmalı ve denetim
artırılmalıdır. Son olarak, silahlar sevdiklerinizi hedef
almadan sizleri acilen bu konuda adım atmaya çağırıyorum.
Silahlara değil, geleceğe sahip çıkalım; insanlar ölmesin,
öldürülmesin; silahlanma, şiddet ve ölümler son bulsun.
(Hatip
tarafından ve CHP sıralarından Silahlanmaya 1 milyon kere
hayır! yazılı pankart açılması)
MEHMET
TÜM (Devamla) Silahlanmaya 1 milyon kere hayır! diyorum.
Silahlanmaya
1 milyon kere hayır! diyoruz arkadaşlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
TÜM (Devamla) Sayın Başkanım, bu iş çok önemli, hepimizi
ilgilendiriyor, sizin de çocuklarınız var.
BAŞKAN
Tamam, buyurun, tamamlayın.
MEHMET
TÜM (Devamla) Silahlanmaya 1 milyon kere hayır! Silahlanmaya 1 milyon
kere hayır! Silahlanmaya 1 milyon kere hayır! Silahlanmaya 1 milyon kere
hayır! Silahlanmaya 1 milyon kere hayır! Silahlanmaya 1 milyon kere
hayır!
Teşekkür
ediyorum, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Ben de herhâlde 1 milyon kere Hayır diyeceksiniz diye düşündüm,
bir dakika yetmez düşüncesiyle
Teşekkür
ediyorum Sayın Tüm.
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Ahmet Aydının, hayatını kaybeden şair Cemal Safiye
Allahtan rahmet, ailesine, yakınlarına ve edebiyat camiasına
başsağlığı dilediğine ilişkin
konuşması
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, kelimelerin üstadı, hece şiirinin tek
temsilcisi, dilimizi en etkin ve güzel şekilde kullanan şair Cemal
Safi Hakkın rahmetine kavuşmuştur.
Solsun
çiçekleri, gülleri sensiz,
Sussun
bülbülleri, istemem ihsan.
Kapımı
çalıyor elleri sensiz,
Ne
yüzle çıkacak karşıma nisan. diyerek âdeta bir nisan
ayında Hakka kavuşacağını hissetmiş ve ahirete
irtihal etmiştir. Merhuma Allahtan rahmet, kederli ailesine,
yakınlarına ve edebiyat camiasına
başsağlığı diliyorum.
Şimdi,
sisteme giren 15 sayın milletvekiline İç Tüzük 60 gereği bir
dakika süreyle söz vereceğim.
İlk
söz Sayın Tümere aittir.
Buyurun
Sayın Tümer.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümerin,
Adananın Yumurtalık ve Ceyhan ilçelerindeki iş dünyası
temsilcilerinin deniz ticaret odası kurulması için Hükûmetten
talepleri olduğuna ilişkin açıklaması
ZÜLFİKAR
İNÖNÜ TÜMER (Adana) Sayın Başkan, Adananın sahil ilçesi
Yumurtalık ve hemen yanı başındaki Ceyhan ilçemiz enerji ve
tarım sektörüyle birlikte lojistik hizmetleriyle öne
çıkmaktadır. İki ilçemiz birbiriyle bütünlük arz etmektedir
ancak deniz ticaretinden elde edilen gelirler iki ilçe halkına ve
ekonomisine yansımamaktadır. Orta Akdeniz ve Doğu Akdeniz Gümrük
Müdürlükleri çatısı altında Mersin ve İskenderun Gümrük
Müdürlüklerinin bölgeye hâkim olması, Adana Gümrük Müdürlüğünün
Mersin ve İskenderun gibi aktif olmaması nedeniyle iki ilçenin
iş insanları büyük sıkıntı çekmektedir. Ceyhan ve
Yumurtalık ilçelerimizin kendi sınırlarında gelişen
ekonomik sirkülasyona hâkim olması için, dökme yük, kuru yük, tahıl,
kömür, sıvı, atık alım, konteyner ve depolama
işlemleri gibi birçok liman hizmetinin sunulduğu bölgeye deniz
ticaret odası kurulması şarttır. Bölgemizdeki iş
dünyası temsilcileri Hükûmetin bu haklı talebi değerlendirmesini
beklemektedir.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Hürriyet..
2.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyetin,
kansere karşı daha fazla olumlu adımlara ihtiyaç olduğuna
ve Sağlık Bakanlığı tarafından
yaptırılan kanserle ilgili araştırma sonuçlarının
kamuoyuna açıklanması gerektiğine ilişkin
açıklaması
FATMA
KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bugün
Meclis gündemimize baktığımızda, kanser
hastalığıyla ilgili Meclis araştırması
önergelerinin olduğunu görüyoruz. Çağımızın en büyük
dertlerinden biri olan ve kendi ellerimizle besleyip büyüttüğümüz kanser
belasına karşı daha fazla olumlu adımlara
ihtiyacımız var. Ancak ne var ki Sağlık
Bakanlığı, 2011-2016 yılları arasında kanserden
ölümlerin dünya ortalamasının üstünde olduğu Antalya, Ergene ve
Dilovasında geniş çaplı bir araştırma yaptı ama
kanser vakalarında çevre kirliliğinin rolüne ışık
tutan çalışmanın sonuçları tamamıyla kamuoyuna
açıklanmadı. Bakanlığın halktan gizlediği
çalışmada insan sağlığını tehdit eden pestisitin
taze fasulye, biber, çilek, erik ve elmada maksimum kalıntı
limitlerini çok aştığı ortaya çıktı. Sularda ise
yine kanserojen etkisi bilinen hidrokarbon kalıntıları tespit
edildi. Yani göz göre göre kansere teslim ediliyoruz. Söz konusu raporun tamamının
kamuoyuna mutlaka açıklanması gerekiyor ve gereken tedbirlerin bir an
önce, ivedilikle alınması gerekiyor.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Yalım
3.- Uşak Milletvekili Özkan Yalımın,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından, ayda bin TL veya asgari
ücretten aşağı maaş alan emeklilerin
maaşlarının tekrar ayarlanmasını talep ettiklerine
ilişkin açıklaması
ÖZKAN
YALIM (Uşak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanına sesleniyorum: Türkiyede şu anda 12
milyon emeklimiz var, bunların yarısı yani yaklaşık 6
milyonu maalesef ayda bin TLnin altında emekli maaşı
almaktadır. Ayda bin TL emekli maaşıyla bir ailenin nasıl
geçineceğini, ben buradan Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanına tekrar soruyorum. Bir an önce ayda bin TL veya asgari ücretten
aşağı maaş alan tüm emeklilerimizin en az asgari ücret
kadar emekli maaşının tekrar ayarlanmasını talep
ediyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Kayışoğlu
4.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca
Kayışoğlunun, Bursanın Karacabey ilçesine bağlı
İsmetpaşa köyündeki Karaderede kirlilik nedeniyle hiçbir
canlının yaşamadığına ve Bursanın
tarım alanları ile insanların
sağlığının korunması gerektiğine
ilişkin açıklaması
NURHAYAT
ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) Teşekkür ederim.
Geçen
hafta sonu Bursamızın Karacabey ilçesinin köylerindeydim.
İsmetpaşalılar köylerindeki Karaderenin kirliliğinden dert
yandılar. Birkaç yıl önce Karaderede balık
tuttuklarını ama şimdi hiçbir canlının
yaşamadığını, dereden yayılan pis kokulardan
nefes alamadıklarını söylüyorlar. En önemlisi de bu sularla
tarlaların sulandığını ve ne olduğunu
bilmedikleri kimyasallarla zehirlendiklerini haykırdılar. Bir kez
daha söylüyoruz, ya Bursanın tarım alanlarını koruyun,
insanların sağlığını koruyun ya da bunu
beceremiyorsanız istifa edin.
BAŞKAN
Sayın Özdemir
5.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin,
Avrupa Birliğinin 20nci Türkiye Ülke Raporuna ilişkin
açıklaması
SİBEL
ÖZDEMİR (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ana
muhalefet partisi olarak bizim Genel Kurulda, komisyonlarda ve kamuoyunda
gündeme getirdiğimiz eleştirilerimizin benzeri eleştiriler dün
açıklanan Avrupa Birliğinin 20nci Türkiye Ülke Raporunda da yer
aldı. Ülkemizin özellikle hukukun üstünlüğü ve temel haklar konusunda
Avrupa Birliğinden dev adımlarla uzaklaştığı
belirtilen raporda, FETÖ ve terörle mücadele için çıkarılan OHALin
amacı dışına çıkarak, amacını aşarak
muhalefeti baskı altına almaya dönük kullanıldığı,
KHKlerle Parlamentonun yasama ve denetim fonksiyonunun ortadan
kaldırıldığı ve güçler
ayrılığının yok sayıldığı
eleştirileri yapılıyor. Avrupa Komisyonunun OHALin acilen
kaldırılması yönündeki uyarılarına rağmen,
OHALin uzatılmasına yönelik Başbakanlık tezkeresinin bugün
Genel Kurula getirilecek olması da Hükûmetin Avrupa Birliği sürecindeki
samimiyetini ve duruşunu ve Avrupa Birliğine tam üyelik sürecini
artık yönetemeyeceğini ortaya koymaktadır.
BAŞKAN
Sayın Dedeoğlu...
6.- Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğlunun,
ülkemizde turizmin yükseliş döneminde olduğuna ve tüm turizm
çalışanları ile hizmet sektöründe emeği geçenlere
başarılar dilediğine ilişkin açıklaması
SAMİ
DEDEOĞLU (Kayseri) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, insanların görme, tanıma, dinleme veya benzeri
amaçlarla bir başka yere seyahat hakkı vardır. Turizmin,
insanlık tarihi kadar eski bir geçmişi vardır. Turizmin
günümüzde önemli bir yeri vardır. Ayrıca, hizmet sektörünün de
öncülüğünü yapmaktadır. Değişen dünyayla birlikte insanlar
sadece eğlenmek, hoş vakit geçirmek için yurt içine veya yurt
dışına gitmiyorlar, bugün tabiat, termal, sağlık,
eğitim, yemek, kültür turizmi gibi birçok etkinlik mevcuttur. Ekonomiye ve
istihdama katkısıyla ülkemiz için vazgeçilmez bir sektör olan turizm
yükseliş dönemindedir. Turizm sektörünü devletimizin verdiği teşviklerle
sonuna kadar destekliyoruz. Bu alanda ortaya koyabilecek gücümüz vardır.
Ülkemiz
dünyadaki nadide güzelliklerin toplandığı bir yerdir. Tüm turizm
çalışanlarına ve hizmet sektöründe emeği geçen herkese
başarılar diliyorum, şükranlarımı sunuyorum.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Sayın Ünal yerine Sayın Kılıç...
7.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran
Kılıçın, Dünya Turizm Haftasında herkesi
Kahramanmaraşı görmeye davet ettiğine ilişkin
açıklaması
İMRAN
KILIÇ (Kahramanmaraş) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, Dünya Turizm Haftası günlerindeyiz.
Kahramanmaraşımız da doğal ve tarihî zenginlikleri
açısından bu alanda önemli bir potansiyele sahiptir. Tarihî kapalı çarşı ve
konaklar, Mutfak Müzesi, Zeytin ve Döngele kaplıcaları, Ekinözü
İçmeleri, Germenicia
Antik Kenti, tarihî Maraş Kalesi, tarihî Maraş Aslanı, beş
bin yıllık mamut iskeleti, Merkez ve Andırın ilçemizde
Bizanstan kalma 30dan fazla kale, Göksun Temurağa tarihî hamam
mozaikleri, Kız-Oğlan Şapeli, Afşin Ashab-ı Kehf
ve tarihî Selçuklu Minaresi, Gümüşkaya
Mağarası, Elbistan Dulkadiroğlu Beyliği Sarayı
kalıntıları, Merkez ve Elbistanda Dulkadiroğlu
Beyliğinden ve Osmanlıdan kalma ulu camiler, diğer tarihî
camiler, köprüler, çeşmeler, Pazarcıkta Romadan kalma Kırk
Mağaralar, ildeki endemik bitkiler, tarihî ağaçlar, tabiat
parkları, Botanik Parkı, sayısız yaylalar, göller, su
kaynakları, Galgamaç ve Döngel Şelaleleri, değişik
devirlere ait sayısız tarihî eserin sergilendiği
Kahramanmaraş Müzesi ve daha sayamayacağımız kadar
değerler. İşte, herkesi bu yöreyi ve bu değerleri görmeye
davet ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Bakan
8.- İzmir Milletvekili Murat Bakanın, Çevre
ve Şehircilik Bakanından, Bergamayı altın madeni
tahribatından kurtarmasını istediğine ilişkin
açıklaması
MURAT
BAKAN (İzmir) Sayın Başkan, İzmir Bakırçay
havzasındaki Ovacık Altın Madeni faaliyete başlarken Sekiz
yıl çalışıp bölgeyi rehabilite ettikten sonra
gideceğiz. demesine rağmen on sekiz yıldır üretime devam
etmektedir. Ovacıktaki cevher tükenmiş, şu an Kozak
Yaylası ve Havrandan gelen cevher Ovacıkta siyanür liçi yöntemiyle
işlenmektedir. Maden âdeta bir siyanürleme merkezi hâline gelmiştir.
Üçüncü atık havuzu yapılması için verilen ÇED olumlu
kararına karşı açılan davalarda ise mahkeme keşif
kararı vermiştir.
Çevre
ve Şehircilik Bakanına soruyorum: Daha önce DSİnin, kimyasal
atık sızmalarının yer altı sularını
kirletebileceği hususunda olumsuz görüşü olmasına rağmen
şimdi ne değişmiştir de aynı alana atık depolama
tesisi yapılmaktadır? Dağlarından yağ,
ovalarından bal akan Bergamayı altın madeni tahribatından
kurtaracak mısınız?
BAŞKAN
Sayın Çamak
9.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamakın,
aşı karşıtlığının yaygınlaşmasının
ülkemizde neredeyse görülmeyen hastalıkları hortlatacağına
ve Sağlık Bakanlığını etkili bir şekilde
halkı bilinçlendirmeye çağırdığına ilişkin
açıklaması
HÜSEYİN
ÇAMAK (Mersin) Sayın Başkan, son zamanlarda ülkemizde bilinçli ya
da bilinçsizce bir aşı karşıtlığının
ortaya çıktığı görülmektedir. Özellikle
bulaşıcı ve salgın hastalıklara karşı,
aşıların toplum sağlığı açısından
ne denli hayati olduğu bilimsel bir gerçektir. Türk Tabipleri Birliği
ile Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları
Derneği gibi uzman kuruluşların açıklama ve yönlendirmeleri
artmasına rağmen Bakanlık düzeyinde bu sorun yeterince gündem
bulamamaktadır. Özellikle ülkemizin, dünyanın en önemli problemlerinden
biri olan ciddi bir göç sorunuyla karşı karşıya olduğu
böylesi bir süreçte bu aşı
karşıtlığının yaygınlaşması,
ülkemizde neredeyse artık hiç görülmeyen hastalıkları tekrar
hortlatabilir.
Bu
konuda Bakanlığı etkili bir şekilde halkı
bilinçlendirmeye çağırıyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Balbay
10.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali
Balbayın, iftihar etmemiz gereken mesleklerde artık intihar
haberleriyle karşılaştığımıza ve bundan
çıkışın sağlıklı koşullarda yapılacak
bir seçimde olduğuna ilişkin açıklaması
MUSTAFA
ALİ BALBAY (İzmir) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; dün gece Ödemişte geç saatlerde,
iki buçuk ay önce açığa alınan bir yüzbaşı görev
yaptığı askerlik şubesinin önüne geldi ve intihar etti.
Önceki gün de Aydında öğretmen Merve Çavdar
atanamadığı için intihar etti. 2017 yılında
açığa alınan 50 kamu görevlisi ve atanamayan 52 öğretmen
intihar etti.
Bir
toplum intihar ediyor. Gerçekten iftihar etmemiz gereken mesleklerde artık
intihar haberleriyle karşılaşıyoruz. Biz bu cumhuriyeti
Ulusal Kurtuluş Savaşıyla kurduk. Bugünkü iktidar âdeta bir
ulustan kurtuluş savaşı vermektedir.
Avrupa
Birliğinin son raporu Türkiye'nin uygarlıktan hızla
uzaklaştığını gösteriyor. Etrafımızdaki
komşulardan da uzaklaşıyoruz. İktidar, Hükûmet, Türkiyeyi
bir karanlığa sürüklemekte
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA
ALİ BALBAY (İzmir) Çıkış, sağlıklı
koşullarda yapılacak bir seçimdir.
BAŞKAN
Sayın Doğan
11.- İstanbul Milletvekili Selina
Doğanın, 16 Nisan referandumunun yıl dönümünde 81 ilde oturma
eylemleri gerçekleştirdiklerine ve bazı kentlerdeki tabip
odaları seçimlerinin çoğunda demokrat hekimlerin listelerinin
kazandığına ilişkin açıklaması
SELİNA
DOĞAN (İstanbul) Sayın Başkan, tarihimize mühürsüz
seçimler olarak geçen 16 Nisan referandumunun yıl dönümünde 81 ilde OHAL
değil, demokrasi istiyoruz sloganıyla oturma eylemleri
gerçekleştirdik. Biliyoruz ki iktidar bu tür barışçıl sivil
eylemlerden büyük rahatsızlık duyuyor. Çünkü cesaretin bulaşıcı
olduğunu bizim kadar kendileri de biliyor. Binlerce kişinin
katıldığı demokrasi eylemlerimiz ülkemiz için
umutlanmamıza vesile oldu.
Başka
güzel bir gelişme de bazı kentlerdeki tabip odaları seçimlerinde
gerçekleşti. İktidarın doğrudan hedef aldığı
hekimler, korkuya teslim olmadılar, birçok yerde demokrat hekimlerin
listeleri kazandı, bu listelere de kadın adaylar
damgalarını vurdu. Bu vesileyle, İstanbul Tabip Odası
Başkanlığına seçilen Pınar Saipi, İzmir Tabip
Odası Başkanlığına seçilen Funda Barlık Obuzu,
Trabzon Tabip Odası Başkanlığına seçilen Ebru Sivriyi
ve Bursa Tabip Odası Başkanlığına seçilen Güzide
Elitezi tebrik ediyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELİNA
DOĞAN (İstanbul) Sayın Genel Başkanımızın
da dediği gibi, demokrasiyi bu ülkeye kadınlar getirecek.
BAŞKAN
Sayın Kayan
12.- Kırklareli Milletvekili Türabi
Kayanın, Kırklarelinde bir babanın öz oğlunu
silahıyla öldürmesinin ülkemizde silahlanmanın geldiği boyutu
gösterdiğine ve çiftçilerde kredi ile sulama borçlarının
ödenmemesi durumunda tarlasının elinden alınması
uygulamasına son verilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
TÜRABİ
KAYAN (Kırklareli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ülkemizde
silahlanmanın getirdiği boyut -bugüne kadar hiç görülmemiş olan-
Kırklarelinde bir baba öz oğlunu silahıyla öldürmüştür.
Ayrıca,
ticari faaliyette teşvik borcu, kredi borcu, vergi borcu ödemediği
zaman af veya görev zararı kabul ediliyor, çiftçilerde kredi borcunu,
sulama suyu borcunu ödemeyince tarlası elinden alınıyor. Bu,
ülkemizin üreticileri arası ayrımcılık yaratmaktadır.
Bu çifte standarda mutlaka son verilmelidir diyorum.
BAŞKAN
Sayın Taşkın
13.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur
Taşkının, Türkiye'nin dünyadaki haksızlıkların
karşısında dimdik bir şekilde durduğuna ilişkin
açıklaması
ALİ
CUMHUR TAŞKIN (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Avrupa
Birliği Parlamentosundan geçtiğimiz gün ipe sapa gelmez bir
açıklama geldi. Açıklamada Türkiye Avrupa Birliğinden büyük
adımlarla uzaklaştı. ifadesi kullanıldı. Dünya
yangın yerine dönmüşken, işgalciliğe soyunmuş ülkeler
mazlumlara ateş yağdırırken, bazı ülkeler taşeron
terör örgütleri vasıtasıyla meşru ülke hükûmetlerine darbe
yapmaya kalkışırken, masum insanlar kendi ülkelerinden uzakta
sürgün hayatı yaşarken Türkiye tüm bu haksızlıkların
karşısında dimdik bir şekilde durmuştur. Allah bizi,
zulüm karşısında sessiz kalanın uzağından,
mazlumların ise yanı başından ayırmasın diyor,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Sayın Tanal
14.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
Şanlıurfalıların tarihî, turistik ve kültürel
mekânlarına bakanlardan ilgi beklediğine ilişkin
açıklaması
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Değerli Başkan.
Değerli
milletvekilleri, değerli bakanlar; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Buradan
sayın bakanlara sesleniyorum ben: Şanlıurfa ilimiz
uygarlığın, medeniyetin beşiği olan bir ilimizdir.
Şanlıurfa ilimizde dünyanın ilk üniversitesi, Harran
Üniversitesi kurulmuştur. Şanlıurfa ilimiz tarihiyle,
turizmiyle, kültürüyle albenisi olan bir ilimizdir. Ancak Sayın
Bakanım, Şanlıurfada kültür merkezi yok; çok amaçlı
tiyatro salonu, halk müziği salonu, efendim, Türk sanat müziği
konserlerini verebilecekleri çok amaçlı kültür merkezleri yok.
Şanlıurfa merkezinde ve aynı zamanda, turistik yerlerinde,
tarihî kültür yerlerinde tuvalet yok, insanların dinlenebilecekleri bir
mekânları yok. Hatta, turistik yerlere gidecek olanlara tabela da yok.
Onun için, sizden istirham ediyorum; Urfalılar size oy veriyor, size
milletvekili veriyor, size belediye başkanlığı veriyor; siz
bu Urfalıları niye mağdur ediyorsunuz? İlginizi bekliyor
Urfalılar.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Yıldırım
15.- Adıyaman Milletvekili Behçet
Yıldırımın, ataması yapılmayan öğretmen ve
sağlıkçıların sorunlarına ilişkin
açıklaması
BEHÇET
YILDIRIM (Adıyaman) Teşekkürler Başkanım.
Ataması
yapılmayan öğretmenler artık büyük bir sorun,
sağlıkçılar için de durum aynı. Bugün neredeyse 1 milyona
yakın öğretmen ve sağlıkçı atama beklemektedir.
Atamaları yapılmayan yüz binlerce genç
arkadaşımızın hayalleri ve umutları tükendikçe
yaşama arzusu, isteği de tükeniyor. Kimi mesleğini
yapamadığı için hayatını sürdürmek amacıyla
eğitimini almadığı, bilmediği işlerde
çalışırken iş cinayetlerinde yaşamını
yitirdi, kimi Merve Çavdar gibi hayatına son verecek kadar bunaldı
gitti. Bu sorunun sorumlusu olan ve soruna çözüm üretmek durumunda olanlar ise
sorunu yok sayarak atama bekleyen öğretmenleri Eminönünde yem bekleyen
güvercin benzetmesiyle aşağıladığını
zannederek ve hatta, intihar eden öğretmenlerin dikkat çekmek için bunu
yaptığını söyleyecek kadar vicdanlarını
kuruttular. Bu sorunu kendilerinin yarattığını ve çözmek
durumunda olduklarını hiçbir zaman kabul etmediler. Artık yeter
diyoruz, atama bekleyen arkadaşlar derhâl atanmalı diyoruz.
BAŞKAN
Sayın Uslu
16.- Çorum Milletvekili Salim Uslunun,
hayatını kaybeden şair Cemal Safiye Allahtan rahmet ve tüm
Türkiyeye başsağlığı dilediğine ilişkin
açıklaması
SALİM
USLU (Çorum) Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; az
önce siz de belirttiniz, Cemal Safiyi kaybettik, Allahtan rahmet diliyorum kendisine.
Çoruma, Samsuna, Ahıska Türklerine ve tabii, tüm Türkiyeye
başsağlığı diliyorum.
Türk
kültürüne ve musikimize katkısı olan ya da buraları besleyen
şairler, edebiyatçılar her zaman olmuştur, Cemal Safi de
bunlardan bir tanesidir. Cenazesi Bilkent Doğramacızade Camisinde
kılınacak cuma namazını müteakip Gümüşköy
kabristanına defnedilecektir. Ailesine, yakınlarına, sevenlerine
başsağlığı diliyorum.
Sayın
Başkanım, şu sözler, dizeler Cemal Safiye aittir:
Sıratı geçecek imanım var da aşkından geçmeye gözüm
kesmiyor. diye çok güzel bir dizesi var, onu da bu vesileyle
paylaşmış oluyorum. Kendisini rahmetle anıyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Son
olarak Sayın Gürer
17.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin,
cezaevlerinde bulunanların sayısının 250 bine
dayandığına ve yargının karar alma sürecinin
hızlandırılarak cezaevlerindeki bu
yığılmanın önlenmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) Teşekkürler Sayın Başkan.
Ülkemizde
2017 yılı sonu itibarıyla 291 kapalı ceza infaz kurumu bulunmaktadır.
Tüm cezaevleri toplam kapasitesi 207.339 kişidir. Cezaevlerinde
yargının kesinleşmemiş kararıyla yatan çok sayıda
tutuklu bulunmaktadır ve bu cezaevlerinde bulunanların
sayısı 250 binlere dayanmış durumdadır. Cezaevlerinden
gelen bilgilerde, yatak kalmadığı için tutuklular vardiya usulü
uyumak zorunda kalmaktadır, bir kısım mahkûm uyurken
diğerleri sandalyelerde, yerlerde, tuvalet önlerinde dahi barınmak
durumunda kalmaktadır. Çözüm, daha çok cezaevi yapmak değildir.
Yargının karar alma sürecinin hızlandırılarak
tutuklularla ilgili verilecek hükümlerin bir an önce gerçekleşmesi
cezaevlerindeki bu yığılmayı önleyecektir.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz.
Şimdi,
sisteme giren sayın grup başkan vekillerine iki dakika süreyle söz veriyorum.
Sayın
Usta, buyurun.
18.- Samsun Milletvekili Erhan Ustanın,
hayatını kaybeden şair Cemal Safi ile Kotonu Büyükelçisi Turgut
Kurala Allahtan rahmet, yakınlarına
başsağlığı dilediğine, Süleyman Askeri Beyin
ölüm yıl dönümüne, Doktor Bahattin Şakir Bey ile Cemal Azmi Beyin
Ermenilerce katledilmesinin yıl dönümüne, 18 Nisan Karacaoğlanı
Anma Gününe ve Suriye Türkmen Meclisinin Başkanı Doktor Muhammed
Vecih Cuma ile beraberindeki heyetin Türkiye Büyük Millet Meclisini ziyaretine
ilişkin açıklaması
ERHAN
USTA (Samsun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türk
Dil Kurumu tarafından Türkçeyi en etkin ve güzel kullanan şair olarak
ödüllendirilen Cemal Safi, Hakkın rahmetine kavuşmuştur.
Kendisine Allahtan rahmet, ailesi ve sevenlerine de
başsağlığı diliyoruz.
Ayrıca,
Kotonu Büyükelçisi Turgut Kural dün gece vefat etmiştir. Merhuma da
Allahtan rahmet, yakınlarına başsağlığı
diliyorum.
Sayın
Başkan, Türk ordusu yetiştirdiği subaylarla ne kadar övünse
azdır. Tarih, onların cesaretini ve fedakârlığını
yazmaya, kahramanlığını anlatmaya âdeta yer açmak için
destanlara dönüşmüştür. 13 Nisan 1915 tarihinde Basra
yakınlarında İngilizlere karşı verilen mücadelede
şehit düşen Süleyman Askerî Bey, böyle destansı bir hayat
öyküsüdür. Süleyman Askerî Bey, vatanı için vatanından başka her
şeyini isteyerek ve gülerek feda etmiş bir Türk askeridir.
Mücadeleden asla vazgeçmeyen, yaralı hâlde sedye üzerinde dahi olsa
savaş meydanından ayrılmadan ordusuna komuta eden bu şanlı
komutan, Osmanlının son devrindeki kahramanlık vesikalarından
bir tanesidir. Batı Trakyaya sızan müfrezelerin içerisinde çeteleri
imha ettikten sonra, 28 Ağustos 1913 yılında kurulan Batı
Trakya Türk Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanı olarak Süleyman Askerî
Bey vazife almıştır. Egede ve Didim açıklarında
yerleşim yeri olmayan kayalıklara Yunan bayrağı dikme
cüretini gösterenler Süleyman Askerî Bey ve müfrezesinin ruhunu hâlâ içimizde
yaşattığını bilsinler.
Sayın
Başkan, 17 Nisan 1922 Doktor Bahattin Şakir Bey ve Cemal Azmi Beyin
Ermenilerce katledildiği tarihtir. Ermenilerin binlerce Müslüman Türkün
canına ve malına kasteden katliamları karşısında
bile Osmanlı Hükûmetinin sakin ve soğukkanlı tavrını
muhafaza ettiği tarihî belgelerle sabittir. Ancak terör olayları
durmak bilmeyince dönemin Hükûmeti imparatorluğun farklı bölgelerinde
yaşayan Ermenileri savaş bölgelerinden çıkararak uzak yerlere
iskân etmeye karar vermiştir. Ermenilerin yerlerini değiştirmek
onları imha etmek değil, devletin güvenliğini sağlamak ve
korumak amacına dayalıdır ki sonuna kadar doğru, sonuna
kadar da helaldir. Kim ne söylerse söylesin, Türk milletini sırtından
vuranların tehciri Türk vatanının yüzyılını
kurtaran muhteşem siyasi bir karardır ve çok şükür, gereği
yapılmıştır. Dönemin İttihatçı kadroları
millî bir şuurla vazifelerini yapmışlar, biz onlardan
razıyız
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Tamamlayalım lütfen.
ERHAN
USTA (Samsun) -
inanıyorum ki Rabbim de razıdır.
Türk
halk müziği; Türk milletinin duygu ve düşüncelerini, gelenek ve
göreneklerini, efsanelerini, inançlarını, atasözlerini, halk
deyimlerini, kahramanlıklarını binlerce yıl nesilden nesile
aktaran büyük millî kültürün adıdır. Türk halk edebiyatının
yetiştirdiği en önemli isimlerden bir tanesi de
Karacaoğlandır. Türk kültür coğrafyasında çok geniş
bir alanı kapsamakta ve etkisini günümüze kadar devam ettirmektedir
Karacoğlan. Ülkemizde de 18 Nisan Karacaoğlanı Anma Günü olarak
kutlanmaktadır. Kendisine bir kez daha Allahtan rahmet diliyoruz.
Sayın
Başkan, Suriye Türkmenlerinin siyasi temsilcisi olan Suriye Türkmen
Meclisinin Başkanı Doktor Muhammed Vecih Cuma ve beraberindeki 41
kişilik heyet, Meclis üyeleri Türkiye Büyük Millet Meclisini, Milliyetçi
Hareket Partisini de ziyarete gelmişlerdir. Kendilerini Suriyenin
geleceği için hazırladıklarını, bu anlamda askerî,
siyasi, kültürel ve toplumsal olarak her anlamda
hazırlıklarını yaptıklarını ifade ettiler;
Suriyenin her yerinde bir Türk eseri olduğunu, bu bölgenin Türkmen
bölgesi, Türkmen yurdu olduğunu vurguladılar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayalım lütfen.
ERHAN
USTA (Samsun) Suriyede Türkmensiz bir gelecek düşünülemez. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, Suriyenin ikinci büyük nüfusuna sahip olan
Türkmenlerin hukuki statülerinin tanınarak bundan sonraki Suriye
oluşumunda Türkmenlerin de hem siyasi hem sosyokültürel
haklarının korunması ve temin edilmesi hususunun takipçisiyiz.
Hem komşumuz hem akrabamız hem de beka mücadelemizin anlam ve önemi
Türkmen kardeşlerimize her türlü siyasi desteğin sağlanması
gerekmektedir.
Genel
Kurulu saygıyla selamlarım.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Kerestecioğlu, buyurun.
19.- İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu Demirin, Ermenilerle ilgili sözleri nedeniyle Samsun
Milletvekili Erhan Ustayı kınadığına, Ezidilerin
Çarşema Sor bayramını kutladığına, Avrupa
Birliğinin Türkiye İlerleme Raporuna, OHAL nedeniyle 1
Mayısın kutlanmasına izin verilmediğine ve grup
toplantılarının yapıldığı salı
günlerinde herkese aynı eşitlikte ve hakkaniyette
davranılması gerektiğine ilişkin açıklaması
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Mecliste
sağ yanında bir Ermeni vekil otururken, gerçekten Talat
Paşanın günlüklerine göre de 1 milyondan fazla Ermeninin
katledildiği aslında bir coğrafyada İttihatçı
kadrolar gereğini yapmıştır. diyerek...
ERHAN
USTA (Samsun) O sizin yalanınız, o sizin yalanınız.
İSMAİL
TAMER (Kayseri) Çok kınıyorum sizi, öyle katletme lafı
olamaz. Ne katletmesinden bahsediyorsunuz siz?
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Düşünceye tahammül
edeceksiniz.
İSMAİL
TAMER (Kayseri) Hiç düşünce falan değildir bu, kesinlikle
düşünce değildir bu. Katletme lafını kınıyorum.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Tahammül etmeyecekseniz o
zaman bu Mecliste değil, herhâlde başka meydanlarda olmanız
gerekiyor. Ben ne düşünüyorsam onu söyleyeceğim, siz de...
İSMAİL
TAMER (Kayseri) Ne katletmesinden bahsediyorsunuz?
BAŞKAN
Lütfen müdahale etmeyelim.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Evet Sayın
Başkan, benim sözümü söyleme hürriyetimi herhâlde
sağlayacaksınız.
İSMAİL
TAMER (Kayseri) Hiçbir şekilde bu çatı altında böyle katliam
diyemezsiniz.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Ermenilerin... Evet, en
azından bunu kınadığımı ifade ederek sözlerime
başlamak istiyorum.
İSMAİL
TAMER (Kayseri) Ben de sizi kınıyorum.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Yeni yaşamın
simgesi olan Ezidilerin bayramı Çarşema Sor bayramının
bütün insanlık için barışa, özgürlüğe, adalete,
kardeşliğe vesile olmasını diliyorum.
Sayın
Başkan, biliyorsunuz, dün Avrupa Birliğinin yıllardır
tekrarladığı ilerleme raporu yayınlandı ve bu raporda
aslında Türkiyenin karnesi görünüyor ki aslında tamamen de
görünmüyor o karne. Çünkü biliyorsunuz göç, mülteci ve onlarla ilgili
yapılan politikalar, karşılıklı anlaşmalar
Biraz
da belki burada tamamen hani kötü olduğunu söylemeyeceğimiz bazı
politikalar da bu raporun aslında Türkiye gerçekliğini tamamen ortaya
koymasını engelleyen bir şey. Ama buradan bazı
başlıklar ifade etmek istiyorum: Yürütmeden gelen açıklamalar
mahkeme kararlarını etkiledi, referandumda seçimlerin eşitsiz
şartlarından söz ediliyor...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Toparlayın, buyurun.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul)
Venedik Komisyonu
eleştirisinden. Parlamentonun gücünün ve fonksiyonun,
milletvekilliklerinin düşürülmesiyle özellikle HDPnin
kısıtlandığından, Cumhurbaşkanının
gücünün KHKlerle arttığından, askerî ve istihbarat
servislerinin Parlamentoya hesap verme zorunluluğunun yeterlikten uzak
olduğundan, KHKlerle insan hakları ve temel hakların
altının oyulduğundan bahsediliyor ve gerçekten, bu gerçekleri
insan haklarından sorumlu hiçbir kurum hasıraltı edemezdi.
Şimdi,
bu gerçeklerde tabii OHALin de vakit geçmeden kaldırılması
gerektiğinden söz ediliyor ama iktidar bugün OHALle ilgili önergeyi gene
uzatma için getiriyor. OHAL neye yarıyor biliyor musunuz? Az önceki bir
habere göre, Ankara Valiliği 1 Mayısın kutlanmasına izin
vermemiş Ankarada. Gerekçe ne? Gerçekten inanılır gibi
değil.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayalım, buyurun.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Eğer izin verilirse
sendika ve odaların, kuruluş amaçları dışında
faaliyette bulunacaklarını söylemiş Vali. Şimdi TMMOB,
Tabipler Odası, DİSK, KESK, TÜRK-İŞ her yıl 1
Mayısı kutluyorlar; emek bayramı, emekçilerin bayramı.
Böyle bir bayramı kutlamak için zaten izin almaya gerek yok aslına
bakarsanız ama Ankara Valiliği neden yararlanıyor bunu yaparken?
OHALden yararlanıyor. İşte OHAL bütün muhalefetin sesini
kısmasına yarıyor iktidarın ve gerçekten bugün
uzatılmasının sebebi de budur. Emekçiler, işçiler
engellenemez. Bugün olmasa da mutlaka en kısa zamanda bu ülkenin gerçek
sahiplerinin onlar olduğu ortaya çıkacak.
Sayın
Başkan -insicamım bozulduğu için- bir konuyu daha belirtmek
istiyorum özellikle, dün belirtecektim bunu ama. Salı günleri biz bu
Parlamentoda yer sahibi miyiz gerçekten bütün partiler olarak yoksa salı
günleri, grup toplantılarının olduğu günler bu
Parlamento...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen tamamlayalım, son cümlelerinizi alalım.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) -
bu Türkiye Büyük Millet
Meclisi sadece Cumhurbaşkanının, AK PARTİ
Başkanının ve AK PARTİnin yeri mi? Biz Meclise
gireceğimiz andan itibaren her zaman arabalarımızı park
ettiğimiz yerlere park edemiyoruz, Meclisin içerisinde
dolaşırken -binbir tane barikat kuruluyor- ve grup
toplantımızdan çıktığımızda bile
daracık yerlerden geçmek zorunda kalıyoruz. Eğer AK PARTİ
Başkanı gerçekten çok istiyorsa toplantılarını kendine
tahsis ettiği sarayında yapsın. Burası Türkiye Büyük Millet
Meclisi, burası AK PARTİnin de değil, bütün partilerin, bütün
halkın temsiliyetinin olduğu bir yer. Biz bu şekilde Meclise,
insanlardan ricacı olarak, nereye aracımızı park
edeceğimizi sormaya çalışarak girmek zorunda değiliz.
Lütfen, herkese aynı eşitlikte, aynı hakkaniyette
davranılmasını bu Meclisin idare amirleri ve Meclis
Başkanları sağlasın diyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
- Teşekkürler.
ERHAN
USTA (Samsun) Sayın Başkan, kısa bir söz alabilir miyim?
BAŞKAN
Bitirelim isterseniz.
ERHAN
USTA (Samsun) Nasıl isterseniz.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Altay.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Olabilir, olabilir.
BAŞKAN
Peki.
Buyurun
Sayın Usta.
Kısa
bir söz 60a göre.
20.- Samsun Milletvekili Erhan Ustanın,
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ERHAN
USTA (Samsun) Teşekkür ederim.
Az
önce benim ifadelerimden sonra HDP Grup Başkan Vekilinin kınamasını
ben anlayamadım. O zaman şu soruyu sorarım ben: Doktor Bahattin
Şakir Beyin katlini tasvip mi ediyorsunuz? Bizim sözümüz devlete
karşı ayaklanan, Müslüman Türk milletine karşı da katliamda
bulunan Ermeni çetecileredir, yoksa bugün itibarıyla da ülkesine,
milletine bağlı olan Ermenilere karşı bir sözümüz ve
tutumumuz olamaz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum.
Sayın
Altay
21.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
Avrupa Birliği İlerleme Raporuna, güvenlik kaygıları
nedeniyle demokrasisini askıya alan bir parlamentonun dünya literatürüne
ayıplı bir parlamento olarak geçeceğine ve OHALin
uzatılmasının kabulüyle birlikte Anayasada yazılı hak
ve hürriyetlerin üç ay daha askıya alınacağına ilişkin
açıklaması
ENGİN
ALTAY (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye, yetmiş yıldır
demokrasi mücadelesi veriyor. Bu yaklaşık yetmiş
yıllık süreçte zaman zaman demokrasimize çeşitli darbeler,
müdahaleler gerçekleştirildi. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28
Şubat ve 15 Temmuz darbe ve muhtıraları Türkiyeye
ağır bedeller ödetti ve aziz milletimizin hak ettiği özgürlükçü
demokrasinin tesisi maalesef sağlanamadı. Ancak 20 Temmuz darbesiyle
birlikte de bugünkü hâl biraz önce saydığım yani 27 Mayıs,
12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve 15 Temmuz günlerinden daha ağır
şartlar barındırır hâle geldi. Âdeta 15 Temmuzda Türkiye'ye
bir arsenik içirilmeye çalışıldı ve içirildiyse 20 Temmuzda
bir panzehir beklenirken bu millete ve Türk demokrasisine siyanür tatbik
edildi. Verdiği tahribat 15 Temmuzdan daha ağırdır, bedeli
de çok daha ağır olmuştur. Avrupa Birliği İlerleme
Raporu ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek
Komiserliği raporları da Türkiye adına bizleri de rencide eden
raporlardır. Türkiyenin dünya milletler ailesi içerisinde demokrasi
yoksunu bir ülke olarak algılanmasını kabul etmemiz mümkün
değildir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayalım, buyurun.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Bu vesileyle, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde
görüşülecek olağanüstü hâl eğer AK PARTİ Genel
Başkanı, Cumhurbaşkanının Türkiye Büyük Millet
Meclisine bin korumayla gelmesi içinse OHAL'e gerek yok, buyursun 2 bin
korumayla gelsin. Ancak Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
hiçbir güvenlik kaygısı temel hak ve özgürlüklerin gasbedilmesine
dayanak olamaz. Elbette bununla beraber, hiç şüphesiz, hiçbir hak talebi
de terörizme meşruiyet, teröriste masumiyet sağlamaz. Ama güvenlik
kaygıları nedeniyle demokrasisini askıya alan bir parlamento da
dünya literatürüne ayıplı parlamento olarak geçer.
Sayın
Başkan, Türkiye'de Anayasa'da yazılı olmakla birlikte;
yerleşme ve seyahat hürriyeti, din ve vicdan hürriyeti, düşünce ve
kanaat hürriyeti, düşünceyi açıklama ve yazma hürriyeti, bilim ve
sanat hürriyeti, basın hürriyeti, toplantı ve gösteri hakları
hürriyeti, mülkiyet hürriyeti, çalışma hürriyeti, toplu iş
sözleşmesi ve grev hürriyeti bu OHAL'le, biraz sonra bu Mecliste
görüşülecek OHALle üç ay daha askıya alınacaktır. Ben bu
aziz milletin saygıdeğer vekillerinin bunu içlerine sindirdiklerine
inanmak istemiyorum. OHALin ülkede yarattığı ekonomik
tahribatla beraber Türkiye artık güvene, ahlaka, adalete, saygıya,
huzura, eşitliğe ve özgürlüğe susamış 80 milyonun
ülkesi olmuştur. Gelin, bugün Türkiyeyi bu ayıptan kurtaralım diyorum.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Muş, buyurun.
22.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun,
Türkiye'nin sözde katliamlarla ilgili açıklamalarının açık
ve net olduğuna, Ermeni diasporasının sözcülüğünü yapacak
ifadeler kullanmanın kimseye fayda sağlamayacağına ve Gazi
Meclisin çatısı altında hiç kimsenin provokatörlük yapmaya
hakkı olmadığına ilişkin açıklaması
MEHMET
MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Az
önce burada kullanılan talihsiz ifadeleri en şiddetli şekilde
kınadığımızı ifade etmek isterim.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Kimi kastediyorsunuz? Bilelim yani.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) Kendi ülkesine, kendi milletine bu kadar düşmanlık
yapacak bir açıklamayı bu Parlamentoda ben şimdiye kadar
görmedim. Bu konuda az önce söylenen sözde katliamlarla suçlanan Türkiye ve
milletimiz ve devletimizin bu konudaki açıklamaları gayet açık
ve nettir. Arşivler ortadadır, bunlar incelensin, gelinsin
bakılsın, gerçekler ortaya çıksın. ifadelerini Türkiye
Cumhuriyeti devleti kullanıyorken sanki bunlar yokmuş gibi, âdeta
Türkiyeyi suçlayacak, Ermeni diasporasının sözcülüğünü yapacak
ifadeler kullanmak kimseye fayda sağlamaz. Ermeni diasporasının
sözcülüğünü bu milletin Parlamentosunda yapacağınıza bu
milletin ve bu ülkenin gerçeklerini bir araştırın, ondan sonra
bunları milletin Meclisinden konuşun.
Şunu
ifade edeyim: Size bu şekilde konuşma talimatını ve emrini
kim verdiyse onlara söyleyin, Türkiye bu iftiralara pabuç bırakmaz. Bu
Gazi Meclisin çatısı altında hiç kimsenin ama hiç kimsenin
milletimizle ilgili provokatörlük yapmaya hakkı yoktur. Bu milletin
verdiği vergilerle maaş alacaksınız, bu milletin Gazi
Meclisinde oturacaksınız ve bu millete böyle ağır bir
iftirayı atacaksınız; kusura bakmayın, böyle bir
hakkınız yok, haddiniz de yok.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Sayın Başkan
İSMAİL
TAMER (Kayseri) Sayın Başkan
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Çok açık bir
sataşmada bulunmuştur. Yani, kendi ülkesine, milletine düşman
İSMAİL
TAMER (Kayseri) Doğru.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul)
Ermeni
diyasporasının sözcüsü Bu maaşı buradan alıp da
burada nasıl bu sözleri
Daha sayayım mı?
BAŞKAN
Buyurun, buyurun.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Arzu ediyorsanız daha
sayabilirim.
BAŞKAN
Buyurun, söz veriyorum size iki dakika ama hassas bir konu; bu konuda ne
konuşacağımızı, konuşacağımız
konunun hassasiyetine binaen nereye varacağını da lütfen
değerlendirerek konuşalım.
Buyurun.
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu Demirin, İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun
yaptığı açıklaması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Herkes kendi
konuşmasının insicamını kendine göre yapar Sayın
Başkan, burada bununla ilgili herhangi bir ayara ihtiyaç olduğunu
düşünmüyorum, hele bunca yıldır hukukla uğraşan, insan
haklarıyla uğraşan biri olarak.
İSMAİL
TAMER (Kayseri) Ayarı bir yerlerden alıyorsunuz siz, bizden
değil.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Bir kere, gerçekten, kim sizin
milletiniz?
İSMAİL
TAMER (Kayseri) Türk milleti, Türk.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Milletimiz, milletimiz
dediğiniz kim? Bu millet
İSMAİL
TAMER (Kayseri) Türk milleti.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Hayır, sadece Türk
milleti dediğiniz değil.
İSMAİL
TAMER (Kayseri) Türk milleti.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Bu Türkiyede yaşayan
onlarca insan, onlarca kimlik, onlarca halk var.
İSMAİL
TAMER (Kayseri) Kim? diye soruyorsunuz, ben de cevap veriyorum: Bu milletin
hepsi Türk milleti.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Biz bu ülkede Ermeni
diasporasının falan değil, biz bu ülkede kardeşliğin,
barışın sözcülüğünü yapmaya çalışıyoruz.
İSMAİL
TAMER (Kayseri) Bu kadar asker, bu kadar polis öldürülerek mi
sağlıyorsunuz bunu?
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Siz bu
dıştalayıcı ifadelerinizle asıl, bu Mecliste topu topu
2 tane olan Ermeni vekili incittiğinizin; aynı şekilde,
başka bir halk olduğunda onları da incittiğinizin
farkında değilsiniz.
ERHAN
USTA (Samsun) Siz 80 milyonu incitiyorsunuz.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Buna ister tehcir dersiniz,
ister katliam dersiniz, isterseniz Hayır, değil, aslında
onlar yaptı. dersiniz. Bunlar düşüncedir, düşüncenizi ifade
edersiniz.
İSMAİL
TAMER (Kayseri) Hiç düşünce olamaz burada.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Ama Sayın Başkan, ayar
verilmesi gereken bir şey varsa asıl Sayın Mehmet Muşun
sözleridir, bizim üslubumuz değil. Biz kimseyi ötekileştirerek konuşmuyoruz
bu Mecliste, Osmanlı döneminde olmuş bir olaydan bahsediyoruz. Evet,
arşivler var; tarihçiler, hepsi aynı şeyleri söylemiyorlar,
resmî tarihçiler farklı söylüyorlar, diğer tarihçiler farklı
söylüyorlar.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) Kim söylüyor? Hangi tarihçi bunlar?
İSMAİL
TAMER (Kayseri) Hiçbir fark yok. Arşive bakmıyorlar bile.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Bu, Türkiye tarihinde değil
sadece, dünya tarihinde
İSMAİL
TAMER (Kayseri) Öyle bir cesaret de yok, öyle bir cesaret de yok.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Beyefendi, gelin konuşacak mısınız?
Buyurun, buyurun; buyurun gelin, gerçekten. Buyurun.
İSMAİL
TAMER (Kayseri) Buyurun, devam edin.
BAŞKAN
Sayın Tamer, lütfen, müdahale etmeyelim.
İSMAİL
TAMER (Kayseri) Böyle bir tarihçi yok.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Siz hiçbir şey
yapmayacaksınız, ben yapayım. Bu mudur yani?
BAŞKAN
Ben gerektiğinde gerekli müdahaleleri yaparım.
MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Yapmadınız ta ki bu zamana kadar.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Hayır, gerektiği, 5
kere müdahale ettikten sonra mı Sayın Başkan?
SALİM
USLU (Çorum) Meclisin teamüllerinde var laf atmak.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Gerçekten, bu Mecliste bu tarzda
konuşacak bir üslup bulamıyorum.
İSMAİL
TAMER (Kayseri) Sizin konuşma hakkınız kadar benim de burada
konuşma hakkım var.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Oradan değil, buradan
İSMAİL
TAMER (Kayseri) Tamam, buradan.
BAŞKAN
Sayın Tamer, lütfen
Siz
de Genel Kurula hitap edin Sayın Kerestecioğlu.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Söz istiyorum, ben sözümü
istiyorum o zaman daha fazla.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SALİM
USLU (Çorum) Meclisin teamüllerinde var laf atmak.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Tamamlamak istiyorum, sözüm
bitti çünkü.
BAŞKAN
Tamamladınız.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Sayın Başkan, böyle mi
tamamlayacağım?
BAŞKAN
Bakın, şimdi, Sayın Kerestecioğlu, zaman zaman
karşılıklı müdahaleler olur. Bizim sizlerden, tüm
konuşmacılardan istirhamımız Genel Kurula hitap etmesi.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Evet ama Genel Kurula hitap
edecek
BAŞKAN
Ben konuşmacıya da yerinde oturan arkadaşa da gerekli
ikazları yapıyorum.
BEHÇET
YILDIRIM (Adıyaman) Siz yapmadınız.
BAŞKAN
Ama sizin de bu şekilde tavrınız doğru değil,
arkadaşın da yaptığı doğru değil.
Yapacağım bir şey yok.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Sayın Başkan, müdahale
etmediniz, bu da kayıtlara geçsin.
BAŞKAN
Müdahale ettim.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) 5 kere müdahale edildi, müdahale
etmediniz. O üsluba hiçbir şey söylemediniz, benim gayet
barışçıl bir sözle, üslupla konuşmama müdahale ettiniz. Bu
da kayıtlara geçsin. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan
İSMAİL
TAMER (Kayseri) Sayın Başkan, 60a göre söz istiyorum.
BAŞKAN
Sayın Tamer, lütfen yerinize oturun.
Sayın
Muş, buyurun.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan, ismimi zikrederek benim
burada kutuplaştırıcı, dışlayıcı
konuşmalar yaptığımı ifade etmiştir. Bu benim
şahsımı direkt hedef alarak yaptığı bir
açıklamadır. Bundan dolayı İç Tüzük 60a göre söz talebim
var.
BAŞKAN
Lütfen Sayın Muş, bitirelim bu polemiği.
Buyurun
size de söz vereyim. Yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) 69a göre.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) Evet, 69; 60 dedim yanlışlıkla.
İSMAİL
TAMER (Kayseri) 60a göre ben istedim.
2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun,
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET
MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bakın, burada düşüncesinden dolayı kimseye sert
tepki gösterdiğimiz olmamıştır. Buradaki mesele şudur:
1 milyon Ermeninin katledildiği bir coğrafya. diyorsunuz. Siz
hüküm vermişsiniz, kendinizi hâkim yerine koymuşsunuz, savcı
yerine koymuşsunuz, bir ülkeyi mahkûm etmişsiniz. Böyle bir
hakkınız yok, böyle bir haddiniz de yok.
Bu
konuyla alakalı Türkiye Cumhuriyeti devletinin söylemi ortadadır. Arşivlerimiz
ortada, açık, incelensin; gelinsin, tahkikat yapılsın. Siz
nasıl böyle bir konuda hüküm verirsiniz? Nasıl böyle bir ifade
kullanabilirsiniz? Dolayısıyla, bu ifadeleri kullanan kim
değerli milletvekilleri? Bu ifadeleri kullanan, uluslararası arenada
Türkiye aleyhine kararlar çıkartmaya çalışan Ermeni
diasporasıdır. Bunu bilmemiz ve söylememiz lazım. Bunu
söylemeden, bunun altını çizmeden, efendim,
kutuplaştırıcıymış da, başka türlüymüş
gibi ifadeler kullanmayı reddederiz. Türkiye Cumhuriyetinin veya
milletimizin tarihinde hiçbir katliam, bir soykırım asla
olmamıştır, böyle bir şey yaşanmamıştır
veya bilinçli bir şekilde belli bir gruba karşı etnik bir
katliam uygulanmamıştır. Tarihte yaşanan acılar
olabilir ama bunlar bir katliammış gibi
Bunu hiç kimsenin söylemeye
haddi yoktur. Herkes ağzından çıkan lafı bir kere hesap
edecek, söylediği lafın nereye gittiğini hesap edecek ona göre
konuşacak.
Az
önce söylediklerimi tekrar ifade ederim, kusura bakmasın kimse. Böyle bir
suçlamayı böyle bir hüküm cümlesi kullanarak milletimize ve devletimize
karşı yapmak kimsenin haddi değildir. Bu anlamdaki
açıklamalarımız çok nettir, uluslararası kamuoyuna da
yaptığımız açıklamalar ortadadır. İstiyorsanız
gidin, arşivler ortada, çalışın, ortaya çıksın
yoksa burada yaşayan Ermeni vatandaşlarımızla alakalı
kimsenin bir şey söylediği yoktur. Türkiye Cumhuriyeti devletinde
yaşayan her bir yurttaş eşit vatandaşlık
haklarına sahiptir, eşit şekilde devletin imkânlarından ve
haklarından faydalanır; konu budur.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati. 15.02
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.15
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Vecdi GÜNDOĞDU (Kırklareli),
Sema KIRCI (Balıkesir)
----- 0 -----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Anayasanın
101inci maddesine göre verilmiş olan Başbakanlık tezkeresinin
görüşmelerine başlıyoruz.
Tezkereyi
okutuyorum:
VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Başbakanlığın, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararıyla
ülke genelinde ilan edilen ve 18/1/2018 tarihli ve 1178 sayılı
Kararı uyarınca devam etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/4/2018
Perşembe günü saat 01.00den geçerli olmak üzere üç ay süreyle
uzatılmasına dair tezkeresi (3/1566)
17/4/2018
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı
Kararıyla ülke genelinde ilan edilen ve 18/1/2018 tarihli ve 1178
sayılı Kararı uyarınca devam etmekte olan olağanüstü
hâlin, 19/4/2018 Perşembe günü saat 01.00den geçerli olmak üzere üç ay
süreyle uzatılmasının Türkiye Büyük Millet Meclisine arzı
Bakanlar Kurulunca 17/4/2018 tarihinde
kararlaştırılmıştır.
Gereğini
arz ederim.
Binali
Yıldırım
Başbakan
BAŞKAN
Hükûmet? Yerinde.
Başbakanlık
tezkeresi üzerinde İç Tüzükün 72nci maddesine göre görüşme
açacağım. Gruplara, Hükûmete ve şahsı adına iki üyeye
söz vereceğim. Konuşma süreleri gruplar ve Hükûmet için yirmişer
dakika, şahıslar için onar dakikadır.
Tezkere
üzerinde söz alan milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Gruplar adına,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Erkan Akçay,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Kars Milletvekili Ayhan
Bilgen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Tekin
Bingöl, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili
Çiğdem Karaaslan; şahıslar adına, İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu; Hükûmet adına Millî Savunma Bakanı
Nurettin Canikli; şahıs adına Trabzon Milletvekili Salih Cora.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Sayın Başkanım, çok özür dilerim...
BAŞKAN
Buyurun.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Bir genel uygulamamız var, o da şudur: Hani
Son söz milletvekilinindire dayalı olarak Sayın Bakandan sonra bir
sayın milletvekili konuşuyor. Lakin genel uygulamada gelen teklifin
aleyhinde olan son konuşur. Takdir ve tensip buyurursanız bunun bu
şekilde düzeltilmesini talep ediyoruz efendim. Genel uygulamaya
baktığınızda bunu çok net göreceksiniz.
BAŞKAN
Şahıslarda bu tür tezkereler üzerinde lehte, aleyhte olmuyor.
Sadece şahıs adına iki konuşma deniyor.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Anladım da yani neticede, orta yerde de bir durum
var, muhalefet eden var, destekleyen var yani o bakımdan usulü bütçede
olduğu gibi, uygulamayı biz takdirinize sunuyoruz, takdir sizin
efendim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Onu
şahıslar kendi aralarında da konuşsun, bakalım bir.
Evet,
tezkere üzerinde gruplar adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Manisa Milletvekili Erkan Akçaya aittir.
Buyurun
Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Anayasamızın 119, 120 ve 121inci maddeleriyle
düzenlenen olağanüstü hâl uygulamasının üç ay süreyle
uzatılmasına ilişkin Hükûmet tezkeresi hakkında Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
15
Temmuz hain darbe girişimi, terör örgütlerinin kamu yönetiminden
ekonomiye, üniversitelerden sivil topluma ve sosyal hayata kadar geniş bir
alana nasıl bir ahtapot gibi yayıldığını,
ülkemizin bekası bakımından ne denli vahim tehlike ve riskleri
barındırdığını acı bir şekilde göstermiştir.
Terör
örgütlerinin sökülüp kökünün kazınması için OHAL kesin bir mecburiyet
hâline gelmiştir. Olağanüstü tehditlerle mücadele aynı derecede
olağanüstü araç ve yöntemlerle başarıya ulaşabilir. Tehdit
ve tehlike henüz geçmemiştir, dinamikleri hâlâ geçerlidir. Olağanüstü
tehlikelerin olağan tedbirlerle engellenmesi mümkün değildir. OHAL,
başta FETÖ olmak üzere, tüm terör örgütleriyle mücadele etmek, 15 Temmuzun
yarattığı hasarı ortadan kaldırmak için yürütülen bir
uygulamadır. OHALi bireysel özgürlüklere,
vatandaşlarımızın günlük hayatına ve işlerine
karşı değerlendirmek yanlıştır. Eğer OHAL
olmasaydı, bu mücadelenin onda 1i dahi yapılamazdı.
15
Temmuzu yaşayan, anlayan, yarattığı tehdidin farkında
olan herhangi bir kişinin OHALden gocunmasına gerek yoktur. OHALden
rahatsız olanlar eğer FETÖ ve diğer terör örgütleriyle
mücadeleden rahatsızlarsa onlarla farklı bir düzlemde konuşuruz.
Ancak, OHAL olmadan bunlarla mücadele edilsin. deniyorsa o zaman bunun yolunu
yöntemini de söylemeleri gerekir.
Değerli
milletvekilleri, OHAL hukukidir, meşrudur, gereklidir. Ülkemizin
bekasına yönelik açık veya örtülü tehditlerin çok yönlü devam
ettiği bugünlerde, anayasal ve hukuki bir uygulama olan OHALe dönük
eleştirileri doğru ve yerinde görmüyoruz, bu eleştirilerin beka
hassasiyeti taşımadığını düşünüyoruz. Her
devlet kendini koruma refleksini gösterip gerekli önlemleri almak
mecburiyetindedir.
FETÖyle
mücadele bağlamında OHAL eleştirilerinin Avrupadan da
geldiğini görüyoruz. Örneğin dün açıklanan AB Komisyonunun 2018
Türkiye Raporunda Türkiye'nin FETÖyle mücadelesine hiç değinilmemiş
ve OHALin gecikmeksizin kaldırılması istenmiştir. Merak
buyurmasınlar, biz de öyle yapacağız zaten. OHALi gerektiren
terör tehdidi sona erince OHAL gecikmeksizin kalkacaktır. Ancak, bu
istikamette Avrupa Birliği Türkiye'ye ne kadar destek veriyor? 15 Temmuz
kalkışmasına bir tepki bile vermediklerini gayet iyi
hatırlıyoruz. Avrupa Birliği gerçekten OHALin sona ermesini
istiyorsa Türkiye'ye, terörle ve FETÖyle mücadelesinde destek vermelidir.
Avrupa Birliği ülkeleri PKK ve FETÖye doğrudan ya da dolaylı
desteğini çekmeli, Türkiye'yi desteklemelidir. Bu durumda OHAL çok daha
kısa sürede sona erecektir.
Değerli
milletvekilleri, 15 Temmuz, emperyalist bir işgal ve iç savaş
planının proje terör örgütü vasıtasıyla hayata geçirilme
girişimidir. Projenin sahipleri FETÖ, PKK ve DEAŞ gibi, farklı
zannedilen ama aynı amaca hizmet eden pek çok karta sahiptir. Biz bu
gerçeği Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtlarında da
açıkça gördük. 15 Temmuzdan sonra da sinsi bir planla bu örgütler
üzerimize salınmaktadır. Bu yüzden, FETÖ ve diğer terör
örgütleriyle taviz vermeden mücadele edilmek zorundadır çünkü bu bir beka
mücadelesidir, millî bir meseledir.
Bildiğiniz
gibi savaş, birbirini izleyen birçok muharebeden oluşur. Benzetme
yapmak gerekirse, bir muharebeyi kazanmak savaşın tamamen
kazanıldığı manasına gelmez. Bir düşünürün
ifadesiyle Zafer düşmanın savaşma iradesini yok etmektir.
Düşman planların iradesini kırmak zorundayız. Bu anlamda,
15 Temmuzda milletimizin darbecilere karşı gösterdiği
fedakârlık ne kadar önemliyse 15 Temmuz sonrası FETÖ'ye
karşı yürütülen kapsamlı mücadele de o kadar önemlidir. FETÖnün
toplumda bugüne kadar var olan maskeli imajı ve iradesi yok edilmelidir.
Bunun için topyekûn, kapsamlı ve stratejik bir mücadele şarttır.
FETÖ kalkışmasına kontrollü darbe, tiyatro, oyun, senaryo gibi
sıfatlar yakıştırmak aklın ve insafın
inkârıdır ve FETÖyle mücadeleye düşürülen en büyük gölgedir. Bu
iddialar FETÖ ağzıdır, FETÖye destektir. 15 Temmuzda Türkiye
Büyük Millet Meclisinin defalarca bombalanmasına,
insanlarımızın alçakça kurşunlanmasına hangi vicdanla
tiyatro denilebilir? Askerî kamuflaj içine saklanmış teröristlerin
milletimizin silahıyla milletimize ateş açması, kurum ve
kuruluşlara saldırması mı tiyatrodur? Bu alçakça
girişimlerin, hainliklerin vahameti ve yarattığı büyük
tehlike hâlâ idrak edilemiyorsa bu kişilerin aklından,
vicdanından ve vatana sadakatinden şüphe ederiz.
Değerli
milletvekilleri, OHAL'de önceliğimiz terörle mücadeledir. Son günlerde bu
mücadeleyi sekteye uğratabilecek bazı açıklamaların
kamuoyuna yansıdığını da görüyoruz. FETÖ mücadelesi
sona ermiştir. minvalindeki yaklaşımları da doğru
bulmuyoruz. Üstelik bu açıklamaların yapıldığı
günlerde 38 ilde yüzlerce kişi FETÖ'yle mücadele kapsamında
gözaltına alınmıştır. Yine, FETÖ'nün kripto
damarı üzerindeki sis perdesi henüz
dağıtılmamışken, FETÖ'nün yeni haberleşme
ağları ortaya çıkarılırken, FETÖyle mücadelenin
bittiği ve OHAL'e gerek kalmadığı söylenebilir mi?
FETÖ,
sadece Türkiyede değil, dünyada örümcek ağı gibi
örgütlenmiş bir bela örgüttür. Çeşitli ülkelerden FETÖcüler
getirilip Türk adaletine teslim ediliyor. FETÖ mücadelesinde önemli
adımlar atılmıştır, ancak daha yolun
yarısında sayılırız. Başta siyasiler ve
bürokratlar olmak üzere, herkese büyük sorumluluklar düşmektedir. Bu
aşamada, FETÖyle mücadele için iyi organize edilmiş bir devlet
aklına ihtiyacımız vardır.
FETÖ
musibetinin gündemden çıkarılması için devlet aklıyla
atılacak önemli adımlardan biri adalet mekanizmasıdır.
Terör örgütüyle mücadelenin yarattığı mağduriyetler mutlaka
giderilmelidir ve suçlu ile suçsuz elbette iyi ayırt edilmelidir.
FETÖyle
mücadelenin adalet boyutunun bir diğer nirengi noktası da
FETÖcülerin tespit ve yargılanmasında kullanılan yöntem ve
kriterlerdir. Örneğin, kanunen meşru bir sendika üyeliği,
muhatabını terörist yapacak mıdır? Yine, kanunlar
çerçevesinde kurulmuş okullarda okumak, bankalara masum saiklerle para
yatırmak bir şahsın terör örgütü üyeliği için yeterli
olacak mıdır? Bu bakımdan, ceza hukukunun gerektirdiği
maddi ve manevi unsurları bir arada değerlendirmek gerekmekte ve bu
sorular üzerine iyi düşünüp geleceğimizi riske atacak, sosyal
yaralara sebep olacak adımlara karşı dikkatli
olunmalıdır.
Unutulmamalıdır
ki FETÖyle mücadelede kesin başarı, hukukun herkese eşit
uygulanması, aynı ölçüde etki göstermesinden geçmektedir. Bu
çerçevede, daha evvel değişik zamanlarda Genel
Başkanımız Sayın Devlet Bahçelinin de gündeme
getirdiği bazı hususlara dikkatinizi tekrar çekmek istiyorum.
1)
FETÖyle daha etkili bir mücadele için devlet aklı topyekûn bir
şekilde devreye alınmalıdır. Mücadelenin,
sınırlı sayıda devlet ve siyaset adamının
çabasıyla ilerleyen bir süreç olmaktan çıkarılması gerekir.
2)
FETÖyle mücadelede bir strateji çerçevesinde siyasi ve hukuki bir eylem
planı belirlenmelidir. Bu eylem planının fikrî temelleri, millî
hedefleri, hukuki sınırları berrak bir zihin ve siyasi
kavrayışla belirlenmelidir.
FETÖyle
mücadelenin öncelikleri kamuoyuna açıklanmalıdır.
FETÖcülüğün tanım ve tasviri yapılmalı, kamuoyunda ve
adalet mekanizmasındaki kafa karışıklığı
giderilmelidir. FETÖyle mücadelede oluşan mağduriyetler çerçevesinde
biriken sosyal maliyet, devlete karşı yükselen ön yargılı
bakış açısının bertaraf edilmesi için tedbirler
belirlenmelidir.
Değerli
milletvekilleri, ihanetin yumduğu gözünü bir daha açamaması,
işgal niyetlerinin ilelebet tarihe gömülmesi için FETÖyle ve her türlü
terör örgütüyle mücadeleye destek oluyoruz. Türk Silahlı Kuvvetleri,
yargı, emniyet, kamu kurum ve kuruluşları, basın-yayın
organları, sosyal medya, üniversiteler ve eğitim kurumları ile
iş dünyasında ve nihayet siyaset ayağında FETÖyle
mücadele, hiçbir rehavete kapılmadan devam etmelidir. FETÖnün kripto
damarı hâlâ faal ve aktiftir. Bu damar, devlet ile toplumu karşı
karşıya getirmek için yeni tezgâhlar peşindedir. Bu şartlar
altında OHAL kalksın. demek, bir bakıma, bilerek veya
bilmeyerek kripto damara göz kırpmaktır.
Ayrıca,
üzerine basa basa söylemek isteriz ki bölgesel risk ve tehlikeler öngörülmesi
ve önüne geçilmesi gittikçe zorlaşan karmaşık bir yapıya
bürünmektedir. Terör saldırıları sürmektedir. Emperyalizm yeni
taktikleriyle sınırlarımızın dibine postunu
sermiş, neredeyse Suriye odaklı üçüncü dünya savaşı bile
konuşulmaya başlanmıştır.
Millî
güvenliğimize yönelik karanlık senaryolar, yeni saldırı
planları zayıf anımızı kollamaktadır. Ülkemiz
aleyhine kurgulanan siyasi ve ekonomik operasyonlar derinlik ve aksiyon
kazanmaktadır. Bazı yerli iş birlikçi odaklar FETÖsüyle,
PKKsıyla ve benzeri unsurlarıyla birleşik cephe şeklinde
hareket etmektedir. Bazı sokak heveslileri meşru ve hukuki
muhalefetin dinamiklerini sokağa evriltme çabasındadır.
Muhterem
milletvekilleri, hafızası olan toplumlara millet denir. Biz Türkler
hafızası olan bir milletiz. Yakın tarihimize derin bir
şuurla bakmak zihin berraklığı sağlar, yolumuzu
aydınlatır. Lütfen hafızamızı tazeleyelim: 1909da 31
Mart Vakası cereyan ettiğinde, elli bir yıl sonrasında
askerî bir darbenin darağacı kuracağı hesap
edilebilmiş midir? 1912de Halaskâr Zabitan Vakası
yaşandığında, seksen beş yıl sonra, 28 Şubat
1997de benzer bir girişimin yaşanacağı bilinebilir miydi?
27 Mayıs 1960 darbesinden sonraki günlerde, 21 Şubat 1962 veya 22
Mayıs 1963 Talat Aydemir kalkışmalarını kim
öngörebilmiştir? 12 Mart 1971de bir muhtırayla iktidarın
devrileceğini üç sene öncesinden öngören olabilmiş midir? 12 Eylülü
beş yıl öncesinden aklının ucuna getiren var
mıdır? 15 Temmuzda darbe girişimi olacağını gülen
bebek reklamlarıyla subliminal mesajlar verenlerden başka bilen var
mıydı?
Yakın
tarihimizin neredeyse her bir dönemi; tehditle durdurulan
cumhurbaşkanı adayları, cuntalara gömülmüş ordu
yapısı, vesayet odaklı, icazetli demokrasi, toplanıp
toplanıp dağılan müdahale yanlıları, köşeye
sıkışmış parti başkanları, sinmiş medya
mensupları, budanmış adalet mekanizması, kaynayan sokaklar,
kabaran sloganlarla geçirilmiştir.
15
Temmuzda ülkemize karşı hain bir saldırı gerçekleşti,
bu bir terörist girişimdi, bu Türk milletine ve Türkiye Cumhuriyetine,
suyunu içip ekmeğini yedikleri ülkemize büyük bir ihanettir. Emperyalist
bir proje terör örgütü milletin silahıyla milleti kurşunladı,
Meclisimiz ve emniyet binaları bombalandı, 251 vatan evladı
şehit oldu, 2.194 vatan evladı yaralandı. Geriye dönüp son yüz
yedi yıla baktığımızda ne kadar mesafe alabildik? Yaşadığımız
bin kıssa bize bir hisse vermeyecek mi? Önümüzdeki zaman diliminde devlete
sızacak bir başka kadro, bir başka proje örgüt devletten ele
geçirdiği tanklarla, uçaklarla, silahlarla milletimize ölüm saçmasın
diye gereken tedbirleri mutlaka almamız lazımdır, istiklal ve
istikbalinden emin bir Türkiyeyi inşa etmemiz lazımdır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak tarihe, ecdadımıza, yaşanacak
gelecek asırlarımıza karşı sorumluluğumuzu yerine
getirelim istiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, birlik ve beraberliğimizi güçlendirmemiz, aynı ülke
etrafında birleşmemiz gereken günlerden geçiyoruz. Nasıl ki 15
Temmuz darbe girişimine karşı o gece hep beraber saf
tutmuşsak muhtemel darbelere ve şeytani tezgâhlara karşı
alınması gereken tedbirlerde de aynı safta olmamız gerekir.
Bu darbeyi milletimiz, millî irade hep beraber nasıl defettiyse aynı
direnci korumalıyız. Unutulmasın ki vatanımız tektir,
devletimiz tektir, Türkiyemiz tektir; yenisi, eskisi yoktur. Bizde bölünecek ülke
yoktur, bizde yıkılacak devlet de yoktur, parçalanacak vatan da
yoktur, bizde teslim alınacak, bölünecek millet de olmayacaktır.
Sonsuza kadar ayrışmadan ve çatışmadan bir arada
yaşamaya 1915te Çanakkalede, 1921de Sakarya Savaşında, Büyük
Taarruzda ant içtik. Aziz vatanımızın huzur ve esenliği
için çalışacağız, demokrasimize ve hukukumuza sahip
çıkacağız, birlik ve beraberliğimizi güçlendireceğiz.
Konuşmama
burada son verirken Milliyetçi Hareket Partisi olarak OHALin
uzatılması lehinde oy vereceğimizi bir kez daha belirtiyoruz. Bu
vesileyle Türk milletinin karakterinin en bariz vasfının
bağımsızlık olduğunu 15 Temmuzda kahramanlık
destanı yazarak yedi düvele ilan eden Türk milletinin azametinin önünde
saygıyla eğiliyor, bütün şehitlerimizi rahmetle anıyor,
gazilerimizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Akçay.
Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Kars Milletvekili Ayhan Bilgen
konuşacaktır.
Sayın
Bilgen, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Sert konuş.
HDP
GRUBU ADINA AYHAN BİLGEN (Kars) Herkesi saygıyla selamlıyorum
ama ortada sert konuşacak bir muhatap göremiyorum, onun için OHALe
yakışır bir tonda konuşmaya
çalışacağım.
Değerli
arkadaşlar, 7nci kez bir işi tekrar yaparsanız, o iş ne
olursa olsun, ilk 6sında neden yapamadığınıza dair
galiba bir gerekçe ortaya koymanız gerekir. 6 kez aynı talepte
bulunuyorsunuz, aynı gerekçeyi ortaya koyuyorsunuz ama her seferinde o
gerekçeyi bir kez daha tekrarlayarak kamuoyunun önüne, Parlamentonun önüne
geliyorsanız, ya sizin 6 kez o işi yapma biçiminizde bir sorun var ya
sorunun kendisiyle ilgili kamuoyuna, topluma söyleyemediğiniz başka
bir şey var demektir.
Şimdi
çok basit bir kıyas yapacağım ama
Şu Parlamentonun tadilatıyla
ilgili bir iş verseniz ve üç ay içerisinde muhatabınız bu
işin biteceğine dair taahhütte bulunsa, üç ay bitince gelse dese ki:
Bir üç ay daha. Evet, bir üç ay daha, 2nci üç ay, 3üncü, 6, 7
Değerli
arkadaşlar, bir şey bir iki aylığına öngörülür de
yirmi dört ay içerisinde bitirilemez mi? O zaman bizim güvenlik
politikamızda bir sorun var, bizim güvenlik
anlayışımızda bir sorun var, ya tehdit bizim tarif
ettiğimiz gibi değil, kökler başka bir yere uzanmış,
başka bir güç var karşımızda ya da biz bunu yapacak
iradeye, stratejik akla ve vizyona sahip değiliz demektir.
Dolayısıyla da yirmi dört ayı dolduracak eğer bu uzatma son
uzatma olursa. Henüz onu da söyleyecek bir muhatap yok ortada yani Bu kez son
olacak, bir daha olmayacak. Bu, başta Bir iki ay. dediğiniz
şey, Belki üç ay bile dolmadan bitiririz. dediğiniz şey yirmi
dört ayı bulduğunda bile biter mi bitmez mi, daha ne kadar sürer,
buna dair de hiçbir öngörü gözükmüyor. En azından buraya gönderilen metinde
Biz bu işi şu ölçekte görüyorduk, bu kadarını bitirdik,
geriye bu kadar kaldı. Bu, üç ayda biter. Hayır üç ayda bitmez,
otuz ayda biter. neyse, bunu öngören bir öneri de Parlamentoya gelmiş
değil. Şimdi, bu durum bir öngörüsüzlük mü, bir tehlikenin
büyüklüğünün farkına varamama hâli mi, yoksa aksine bilerek
muğlak bırakma, karanlık bırakma, esnek bırakma,
bulanık tutma ve bu ortamda, bu atmosferde canınızın
istediği her işi yapmak için kullanılan bir araç mı? Bir kere
burada hem etik bir tartışma yapmak gerekiyor çünkü bu topluma karşı
bir sorumluluk hem de doğrudan doğruya strateji
tartışması yapmak gerekiyor. Ama görünen o ki böyle bir
tartışma yapmaya dair bir niyet ve irade de yok.
Değerli
arkadaşlar, çok örnek var ama en son bir üniversitede, Osmangazi
Üniversitesinde bir kişinin cinneti diye tarif edilen ama aslında
onun çok daha ötesinde ilişkilere dair iddialar kamuoyunda konuşulan
Yani, işte, o 4 akademisyeni öldüren kişinin geçmişte güvenlik,
istihbarat birimleriyle ilişkileri hatta bir milletvekiliyle çok
sıkı ilişkileri olduğuna dair bilgileri Eskişehirde
herkes konuşuyor.
Şimdi,
1 kişi 100 kişiyi ihbar edecek, böyle bir ruh hâline sahip olacak ama
-bırakın çocuklarınızı buraya teslim etmeyi- bir
üniversitede bu işle ilgili ciddi hiçbir takip, soruşturma sistemi
işlememiş olacak. Sadece bu olay bile şunu göstermeye yetmiyor
mu: Aslında güvenlik adı altında, beka adı altında
başka hesaplaşmalar yapılıyor, başka tasfiyeler
yapılıyor, başka koltuk, çıkar hesaplarıyla
aslında 15 Temmuz istismar ediliyor, OHAL istismar ediliyor.
Şimdi,
burada doğru olan, olayı sadece bir kişinin psikolojik
bunalımı olarak tarif etmek mi yoksa Bu iklimi, bu atmosferi, bu
bataklığı neden kurutamıyoruz, neden bu ortamdan
çıkamıyoruz? diye bununla ilgili samimi, ciddi bir öz eleştiri,
bir yüzleşme yapmak ve kamuoyuna hesap vermek mi?
Yani,
burada, tek tek her üniversitede böyle psikolojisi bozulmuş kişilerin
çıkmasını, medyaya yansımasını, kafayı
bozduğunda 3-4 akademisyeni öldürüp ondan sonra da tartışma
yapmayı mı tercih edeceğiz yoksa bu süreçleri tümüyle önleyecek
bir iradeyi, aklı mı geliştireceğiz?
Ben
isimler üzerinden asla polemik yapmak istemiyorum ama Fatih Üniversitesinin
rektörü değerli arkadaşlar, çok yakın tarihte çok önemli bir
yere atandı -isimlerle ilgili hiçbir polemik için söylemiyorum- Bank
Asyanın Genel Müdür Yardımcısı da Sermaye Piyasası
Kurulunun en üstüne atandı. Ama bankada hasbelkader senedi orada
olduğu için havale yapan, satın aldığı evin senetleri
oraya verildiği için parasını oraya yatıran bu süreçte
yargılama konusu yapıldı. Ya da rektör
cezalandırılmayıp taltif edilirken çocuğu oraya giden
veliler bundan dolayı -açık iddianamelerde- soruşturma
süreçlerinde yargılamaya maruz kaldılar, muhatap kaldılar.
Şimdi, burada bir tutarlılık, bir samimiyet, bir ilkeli
yaklaşım hassasiyeti sergilenmesi gerekmiyor mu, her şey çok
normal mi? Yani öğrenciler, bankaya para yatıranlar ve orayı
yönetenler
Mesele sadece o meşhur milat mı yani o milattan önce
olan, sonra olan mı? O miladı kim belirledi? O milat gerçekten
doğru milat mı? O milattan önce bu ülkenin en üst düzey istihbarat
birimlerine yönelik operasyon yapıldı. Kimin
yaptığını siz de biliyorsunuz biz de biliyoruz. Peki, niye
milat o tarih değil? Dolayısıyla da burada her şeyin çok
karışık olduğunu, en azından çok yüzeysel
okunamayacak, değerlendirilemeyecek düzeyde olduğunu hepimiz
biliyoruz.
Yine,
çok önemli bir mağduriyet olduğu için söylüyorum. Tabii, 100 binli
rakamlar gözaltı ve tutuklamaya maruz kalmış, yine benzer
miktarda işinden edilen varken değerli arkadaşlar, takipsizlik
kararı verilmiş ya da yargı sürecinde beraat etmiş ama
bırakın kamuya geri dönmeyi, özel sektörde bile iş bulamayan,
aslında itibar infazına uğramış yüzlerce insan var.
Şimdi, düşünün ki yargı süreci tamamlanmış, beraat
etmiş, aklanmış, bitmiş aslında yargı nezdinde ya
da hakkında takipsizlik kararı verilmiş, hiç soruşturmaya
ihtiyaç duyulmamış ama bu kişi hiçbir kapıyı
çalamıyor, hiçbir yerde işe giremiyor. Muhasebe kayıt sistemleri
bile aslında buna izin vermiyor, bırakın devletin güvenlik
birimlerini, SGKnin kayıt sistemleri buna izin vermiyor.
Şimdi,
bu mesele eğer birilerinin koltuk yarışının, bürokrasi
içerisinde yükselme hevesinin aracı, parçası hâline gelmişse
gerçekten insan güvenliği mi konuşuyoruz, gerçekten ülke
güvenliği, toplum güvenliği mi konuşuyoruz yoksa başka
hesapların bu önemli kritik kavramları canı istediği gibi
kullanması üzerinden mi bir tartışma yürütüyoruz?
Değerli
arkadaşlar, biraz önce -galiba bir düzeltme, bir farklı okuma yoksa-
öğrendiğimiz bilgi, 1 Mayısın Ankara Valiliği
tarafından yasaklandığı yönünde. Şimdi, 1 Mayıs
resmî tatil arkadaşlar, bunu siz yaptınız ve bunu da
yıllardır kamuoyu önünde haklı olarak övünerek ifade ettiniz. İşte,
Türkiye'de on yıllardır 1 Mayısla ilgili resmî bir düzenleme
olmadı. Dünyanın birçok ülkesinde onlarca yıldır bu
böyleydi. Yani benim doğduğum ilçede, Sarıkamışta
1910lu yıllarda 1 Mayıs mitinglerine binlerce insan, demiryolu
işçisi katılıyordu ama Türkiye 1 Mayıslarda çok
ağır bedeller ödedi 12 Eylül öncesinde -bildiğimiz meşhur
provokasyonlar- ve siz bunun bayram yapılmasını, resmî tatil
yapılmasını, evet Taksim krizlerine rağmen, Taksim fobisine
rağmen defalarca övünerek aktardınız. Şimdi Ankarada 1 Mayıs
yapmayla ilgili valilik baştan, daha ortada hiçbir ciddi bilgi, bir
istihbarat, bir somut gerekçe açıklama ihtiyacı duymadan bir
etkinliği, bir demokratik hakkı kullanmayı iptal edebiliyorsa
nasıl kalkıp siz OHAL toplumu ilgilendirmiyor, OHAL masum
insanları, suçsuz insanları ilgilendirmiyor, sadece suçla mücadele ediyoruz,
sadece terörle mücadele ediyoruz." diyorsunuz? Kimin
katılacağını nereden biliyorsunuz? Gelenlerin mutlaka
çevreye zarar veren bir iş yapacağına dair öngörünüz ne?
Başvuran kurumlar kim? Tertip komitesinde sizin böyle bir irade
sergilemenizi gerektiren şey ne? Bu kararı gerçekten valilik mi
almalı? Yani bir ülkenin başkentinde 1 Mayıs
yapılamamasının uluslararası kamuoyunda
oluşturacağı algının bedelini, faturasını vali
mi ödeyecek? Bu bir siyasi sorumluluk gerektirir, bu bir imaj meselesidir, bir algı
meselesidir. Yani bu ülkenin başkentinde insanlar toplanıp
İşçi Bayramında kendi demokratik tepkilerini gösteremiyorsa
gösterememesinin galiba Türkiye'ye bir faturası olacaktır. Bu
faturayı niye biz ödeyelim, niye işçiler ödesin, niye sendikalar ödesin,
niye bir bütün olarak ülke ödemek zorunda kalsın? Bunun bir siyasi
sorumlusu varsa o çıksın bunu açıklasın, desin ki
şundan dolayı. Şimdi, bir kısım etkinlikler var
valilikler OHAL'i gerekçe gösterip bunları asla iptal etmiyor ama bir
kısım etkinlikler de var ki daha çok muhalefetin
yaptığı, muhalefetteki sendikaların, muhalefetteki sivil
toplumun ya da siyasi partilerin yaptığı etkinlikler de daha
baştan, peşinen hatta başvuru yapılmadan değerli
arkadaşlar, günler bilinerek
Yani 8 Martta mutlaka kadınlar bir
şey yaparlar, o zaman biz mart ayı boyunca bütün etkinlikleri
şubat ayından iptal edelim. Yani böyle bir anlayışla bir
güvenlik politikası toplumsallaştırılabilir mi?
Toplumsallaşmayan, toplumsal meşruiyete, evrensel değerler
açısından savunulabilirliğe sahip olmayan bir politika
sürdürülebilir mi? Çok örnek var ama bir iki ismi daha sayayım.
İşte,
cuma günü galiba, Ayşe öğretmen sadece bir televizyon programına
katılıp Çocuklar ölmesin. dedi diye bebeğiyle birlikte
cezaevine girecek değerli arkadaşlar. Evet, yani o büyük bir cesaret
gösterdi ve bu ülkede kan akmasın diye bir toplumsal sorumlulukla,
duyarlılıkla hareket etti, bedelini sadece o ödemeyecek, bebeği
de ödeyecek ama bütün bir ülke ödeyecek.
Biraz
önce burada bir 24 Nisan tartışması yaşandı. E, tabii,
yani Ermenileri de Türk milletinin parçası sayacak kadar hani ileri giden
bir anlayış olduğunda gayet tabii tarih adına bir şey
tartışmanın çok imkânı yok çünkü niyetiniz gerçekten ciddi
bir tarih tartışmasıysa Lozan ortada, Lozanın Ermenilerle
ilgili tarifi ortada. Yani farklı inançların,
azınlıkların bu anlamda statüsü bana göre laiklik
açısından tartışmalı bir şeydir ama bunu
tartışmak yerine bir ezber üzerinden eğer siyaset
yaparsanız komik duruma düşersiniz. Siz, o zaman, aslında devletin
tezini de uluslararası arenada savunamazsınız. Ermeniler de
Türk milletinin parçası. dediğinizde siz bu Lozandan habersizsiniz
demektir. Lozanı açık tartışmaya girersiniz cesaretiniz
varsa, niyetiniz varsa, iradeniz varsa, iç politikayla ilgili, dış
politikayla ilgili bütün boyutlarını
tartışırsınız, kendinize yeniden bir irade, bir
toplumsal duyarlılıkla kendi çıkarlarınızı
gözetecek bir pozisyon alırsınız. Şimdi, bunu
yapmayacaksınız, dönüp Yani onlar da bu milletin parçası.
deyip işi geçiştirmeye çalışacaksınız.
Bu
girişi neden yaptım? Çünkü önümüzdeki günlerde, muhtemelen,
değerli arkadaşlar, Türkiyenin değerli tarihçilerinden
Ayşe Hür de aldığı ceza dolayısıyla bir bedel
ödeyecek. O da OHALin bedelini ödeyecek. Şimdi, yani Ayşe Hür
şiddete karışmış olabilir mi, bir silahlı örgütle
ilişkili olabilir mi? Burada onu gayet yakından tanıyan iktidar
vekilleri de var muhalefet vekilleri olduğu gibi. Takip eden, izleyen,
geçtiğimiz yıllarda onun açtığı tarih
tartışmalarını çok önemseyen isimler var. Ayşe Hür
ceza alacak.
Başka
bir isim, değerli arkadaşlar, cezası muhtemelen uygulanacak,
İhsan Eliaçık. Değerli arkadaşlar, İhsan
Eliaçıka da bir örgütle ilişkilendirilerek ceza verildi, altı
yıl ceza verildi. Şimdi, İhsan Eliaçık çok ağır
eleştiri yapabilir. Ki zaten hepimiz biliyoruz ki Türkiyenin taraf
olduğu anlaşmalarda, uluslararası sözleşmelerde, AİHM
kararlarında ifade özgürlüğü şok edici, rahatsız edici
düşünce açıklaması diye tarif ediliyor, sınırlar
böyle ortaya konuluyor. Dolayısıyla İhsan Eliaçıkın
ağır eleştirileri, kapitalizmle ilgili eleştirileri;
çürümeyle, yozlaşmayla ilgili eleştirileri, dinin
anlaşılması, uygulanmasıyla ilgili;
hırsızlıkla, yolsuzlukla ilgili eleştirileri rahatsız
edebilir ama bu onu terörle ilişkilendirip yargılama ve
cezalandırma hakkını galiba hiç kimseye, hiçbirimize vermez
gücümüz ne olursa olsun.
Değerli
arkadaşlar, OHALin bir de dış politika boyutu var. Bunu da çok
uzatmayacağım ama bir iki başlığı sizinle
paylaşmak istiyorum. Çünkü bugün yaşadığımız ortam
-aslında buradan defalarca söyledik ama- Balkan Savaşları
dönemine, Osmanlının son dönemindeki o kriminal anlayışa
çok benziyor. Her şeyi korkuyla ele almak, her şeyi büyük bir
tehditle okumak ve garip bir denge politikasıyla sadece iktidar ömrünü
uzatmanın ülke yararına olduğunu sanmak değerli
arkadaşlar, en özet hâli bu.
Bakın,
NATO Genel Sekreteri geldi. Türkiyenin Kore Savaşında ödediği
bedelle dâhil olduğu NATO ki biz yani parti olarak
tartışılmasından yanayız. Ama NATO Genel Sekreteri
geldi net bir cümle kurdu değerli arkadaşlar, dedi ki: Rusyaya
karşı yeni kurulacak bir caydırıcı gücün
sorumluluğu Türkiyeye verilecek. Ya, şimdi birinin kalkıp bir
tekzip, bir açıklama, bir izah yapması gerekmiyor mu? Rusyaya
karşı caydırıcı güç kullanılacak,
caydırıcı bir güç oluşturulacak, bunun da sorumluluğu
Türkiyeye verilecek. Şimdi, Türkiye-Rusya ilişkileri nerede? Türkiye
bir saat önce ne açıklama yaptı, bir gün önce nerede duruyordu,
nasıl bir yaklaşım içerisindeydi?
Çok
benzediği için tekrar ederek bitireyim. Değerli arkadaşlar,
Osmanlının son döneminde de Osmanlı-Fransız
ilişkileri, Osmanlı-Rus ilişkileri aynen böyle seyrediyordu. Her
gün yeni bir denge kuruluyordu ve sırf bu dengeye dayanarak Osmanlının
ömrü uzatılır mı, bunun hesabı yapılıyordu. Sonunda
bir patladı, kötü patladı, herkes çok ağır bir bedel ödemek
zorunda kaldı.
Avrupa
Birliği ilerleme raporu
Değerli arkadaşlar, biliyoruz ki
Hükûmet temsilcileri Avrupayla ilişkileri iyileştirmek için
Avrupada çaba sarf ediyor ama miting meydanlarında, kongre
salonlarında sanırsınız ki biz Avrupaya savaş
açmışız, her şeyine meydan okuyoruz. Ticari ilişkilere
bakıyorsunuz, tıpkı İsrail gibi, rakamlar başka
şeyler söylüyor, söz başka bir yerde duruyor, fiilen başka bir
arayışın, çabanın içindesiniz. Biz, Avrupa Birliği
raporlarını Türkiye'nin demokratikleşmesi açısından
önemsiyoruz ama Avrupa ülkelerinin de bu konudaki ikircikli tavrını
her seferinde eleştiriyoruz, diyoruz ki: Siz Kopenhag Kriterleri gibi
evrensel hukuk değerlerini, ilkelerini önemsiyor olsaydınız
başka türlü davranırdınız. Ticari ilişkileri
başka türlü yürütüyorsunuz ama Avrupa Birliği sürecini de bir tehdit,
pazarlık unsuru gibi kullanmaya çalışıyorsunuz. Bunu biz her
platformda söylüyoruz çünkü bu ülkeyi seviyoruz, açık söylüyoruz muhataplarımıza
ama siz tam tersini yapıyorsunuz değerli arkadaşlar.
Meydanlarda, toplumda nefret söylemini güçlendirecek, yabancı
düşmanlığını pekiştirecek hamaset
yapıyorsunuz ama kapalı kapılar ardında da Ne gerekiyorsa
satın alalım, anlaşırız. modunda bir dış
politika geliştirmeye kalkıyorsunuz. Ve Avrupa Birliği ilerleme
raporunun OHALle ilgili değerlendirmesini görmezlikten geliyorsunuz.
İşte filanca örgütü terör örgütü saydı mı, saymadı mı;
buna odaklanıp durumu kurtarmaya çalışıyorsunuz.
Değerli
arkadaşlar, ilerleme raporu çok net diyor ki: OHAL Komisyonu etkin
değil. Şimdi siz Hayır, OHAL Komisyonu etkin. diyorsanız
rakamları ortaya koyacaksınız, diyeceksiniz ki: Hayır,
OHAL Komisyonu çok verimli çalıştı, çok hakkaniyetle, adaletle
çalıştı, şu kadar dosyaya baktı, şu kadar
kişinin mağduriyetini giderdi. Bakıyorsunuz, bu 10 binlerce
rakamın içerisinde 100lü rakamlarda sadece geri dönüş var.
Artık onların hangi düzeyde nasıl ilişkiler kurarak bunu
başardığına dair de partinizin içerisinden zaten
yapılan değerlendirmeler, eleştiriler var; benim daha
fazlasını söylemeye ihtiyacım yok.
Değerli
arkadaşlar, bütün bu süreç, bu OHAL süreci bazılarınca
şöyle yorumlanıyor, deniyor ki: Ya, küresel gerilim var, dünya zaten
delilere kalmış. Bakıyorsunuz, Rusya aynı yönetiliyor,
Amerika aynı yönetiliyor. Dolayısıyla Türkiyede de böyle bir
demir yumruğa ihtiyaç var. Koydum mu oturtacak, ülkeyi böyle yönetecek;
güçler ayrılığı umurunda değil, basın özgürlüğü,
sivil toplum, bunlar zaten ayak bağları. Dolayısıyla biz de
ancak OHALle yönetilebiliriz. Dünyadaki bu gerilimde, Orta Doğudaki bu
kavgada ancak böyle ayakta dururuz.
Değerli
arkadaşlar, bu baştan sona yanlış bir mantık. Tam
tersi, Orta Doğudaki rejimlere bakın, bu ülkeler on
yıllardır adı konulmamış OHALle yönetilen ülkeler.
Hangisinde huzur var? Hangisinde güven var? Hangisinde istikrar var? Hangisinde
kriterler açısından dünyayla yarışabilecek bir insani
gelişmişlik düzeyi var? Hiçbir şey yok. Demek ki bu politika
Orta Doğuya huzur, barış getirmiyor. Dolayısıyla
sadece Dış güçler Orta Doğuda böyle yapıyor, biz de
ayakta kalmak için ancak böyle yönetilirsek bu işi
başarırız. anlayışının,
yaklaşımının da gerçeklikle bağdaşır hiçbir
tarafı yok.
Süremi
bitireceğim ama bitirmeden özellikle seçime dair tartışmaya
birkaç cümleyle değinmek istiyorum.
Hani
âdeta Olağanüstü işler bu ülkede gayet kolay işler.
mantığıyla karşı karşıyayız. OHALde
bir referandum yaptık. Biz yaptık oldu. Ne kadar oldu, ne oldu,
nasıl oldu, ülkeye ne getirdi, hepiniz çok net biliyorsunuz. Yani Türkiye
iki kutuplu siyasete uygun bir ülke midir? İki kutuplu siyaset Türkiye
toplumsal dokusuyla bağdaşır mı? Doğru bir tercih
miydi? Bu tartışmaları yapmadan, üstünü örterek bir sistem
getirdiniz ve sistem 1930lar dünyasının parti devleti sistemini
âdeta yeniden tescilledi. Böyle ağır bir bedel ödemekle birlikte,
önümüzdeki risklere dair de hiçbir tedbir geliştirilemiyor. Bir anda, çok
kötü olan başkanlık sisteminin geçişinin önü açıldı,
şimdi bir anda da aslında ülkede her şey gayet iyi gidiyorken
yani seçimler yaklaşık bir buçuk iki yıl sonra
yapılacakken, birden, paldır küldür seçim yapma ihtiyacı
hissedildi.
Şimdi,
bu ülkede sizce ekonomi önünü görebilir mi? 2023, 2053, 2071i falan geçtik
değerli arkadaşlar, yarın ne olacağına dair bir
şey öngörmenin bu şartlarda, bu koşullarda imkânı var
mı? Elbette ki siyasi partiler kendi tercihlerini yaparlar, restlerini
çekerler, gücü yeten o demokrasi yarışına girer. Ama oyun oynar
gibi, milletle dalga geçer gibi, canınız istediğinde istediğinizi
yapma hakkı gibi eğer bu imkânları kullanırsanız bunun
bedelini, faturasını bütün ülke çok ağır biçimde ödemeye
devam eder.
Herkesi
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Birleşime
on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.56
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.15
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Vecdi GÜNDOĞDU (Kırklareli),
Sema KIRCI (Balıkesir)
----- 0 -----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
Başbakanlık
tezkeresi üzerindeki görüşmelere devam ediyoruz.
Hükûmet
yerinde.
Şimdi
gruplar adına söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Ankara Milletvekili Tekin Bingöle aittir.
Sayın
Bingöl, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA TEKİN BİNGÖL (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Olağanüstü
hâl görüşmeleri sürüyorken erken seçim kararı alındı, hayırlı
olsun. Bizim açımızdan hiçbir mahzuru yok, doksan dört
yıllık bir partiyiz, ne zaman seçim olursa olsun, seçim tarihi ne
olursa olsun hazırlıklı bir partiyiz. Dolayısıyla, bu
seçim Türkiye açısından mutlaka önemli bir dönüm noktasına
evrilecektir ve umut ediyorum ki bugün Parlamento, özellikle AK PARTİ
Grubu, olağanüstü hâl koşullarında seçime gitmeyi içine
sindirmeyecek ve olağanüstü hâl bugünkü oylamayla
sonlandırılacaktır.
Bence
iddiası olan siyasi partiler, hele hele ittifakla sonuçlanan
görüşmelerin ardından yüzde 60 gibi oy oranlarının telaffuz
edildiği bir dönemde, böylesi sorun yaratabilecek olağanüstü hâl
koşullarını içine sindirmeyecek ve olağanüstü hâl bugün
umut ediyorum ki AK PARTİli milletvekili
arkadaşlarımızın oylarıyla sonlandırılacaktır.
Delikanlı siyaset yapmanın bugün tam zamanıdır. (CHP
sıralarından alkışlar) Bugün özgür siyaset yapmanın,
demokrasinin seçim sürecinde işletilmesinin ve hiçbir olumsuzluğa
meydan vermeden rahat bir seçime gitmenin yolu olağanüstü hâli
sonlandırmaktan geçer. Bunu bugün göreceğiz. Bugün -80 milyon
vatandaş- uzun süredir, yirmi bir aydır olağanüstü hâl
koşullarında yönetilen bir ülkede -mutlaka hayırlı bir
sonuçla- bu alınan tarihle birlikte olağanüstü hâlin
sonlandırılacağı inancını
taşıdığımı ifade etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, referandum, olağanüstü hâl koşullarında
gerçekleştirildi ama bu, yurt dışında çok ciddi
eleştirilerin, olumsuzlukların ortaya çıkmasına yol
açtı. Hepimizin bu ülkeye karşı sorumluluğu var. Bu
sorumluluğun gereği -yeniden böylesi koşullarda seçime gitmek,
yurt dışında kesinlikle yeni tartışmaların,
Türkiyeyi itibarsızlaştıran bir anlayışın
pekişmesine yol açacaktır- gelin, hep birlikte, 4 siyasi parti
birlikte el ele vererek olağanüstü hâli bugün sonlandıralım. Bu,
AKPnin Türkiyeye son dönemlerde yapacağı en büyük iyilik
olacaktır. Bunu Adalet ve Kalkınma Partisinden bekliyoruz.
Bakın,
değerli arkadaşlarım, bu Parlamento olağanüstü hâlle ilgili
karar alırken hangi amaçla almıştı? Hepimizin
karşı durduğu, birlikte direndiğimiz, büyük bir toplumsal
mutabakatla. Hem Parlamentoda hem sokakta karşı durduğumuz o
darbeci anlayışı bertaraf ettikten sonra darbecilerin ve o
Fetullahçı güruhun tespiti, deşifresi, yakalanması, yargılanması
ve en ağır cezaların verilmesi adına bir olağanüstü
hâl talebinde bulunulmuştu ama buna gerek yoktu. Çünkü 4 siyasi parti o
gece burada önemli bir anlayışı ortaya koymuştu.
Biz
Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri Parlamentoya geldiğimizde bir grup
AK PARTİli milletvekili arkadaşımızın tedirgin ve
kaygılı hâlini gördüğümüzde net bir şekilde bu darbeye ve
darbecilere daha önce nasıl karşı çıktıysak bundan
sonra da aynı kararlılıkla karşı
çıkacağımızı ifade ettik ve AK PARTİli
arkadaşlarımız, başta Meclis Başkanı İsmail
Kahraman olmak üzere bizi kutladılar. Hele Meclis Başkanı
İsmail Kahramanın bir tutumu vardı ki Size demokrasi
öpücüğü kondurabilir miyim? diye tek tek hepimizin boynuna
sarıldı. Ve o gece sabaha kadar helikopterlerin kurşunları
altında, bombalanan Mecliste 4 siyasi parti ortak bir irade ortaya
koydular ve sonrasında da yine 4 siyasi partinin birlikte bir bildiri
yayımlamasının yolu açıldı. O bildiri, tarihî bir
bildiriydi ve nihayet ertesi gün de siyasi parti liderleri çıkıp
açık bir şekilde darbecileri kınayan, darbeye karşı bir
duruş sergilediler.
Peki, ne oldu? Niçin olağanüstü hâle ihtiyaç
duyuldu? Efendim, Fetullahçıların derdest edilmesi için, daha rahat
bir şekilde yargılanması için buna ihtiyaç var. Buna ihtiyaç
yoktu. O 4 partinin ortaya koyduğu o irade, bu Parlamentoda, Parlamentoyu
işlevsiz hâle getirmeden yine birlikte o yasal düzenlemeleri hayata
geçirebilecek bir anlayışa sahipti. Ama gördük ki Adalet ve
Kalkınma Partisinin Olağanüstü Hal Yasasını
çıkarırken temel amacı Fetullahçılara karşı bir
tavır koymak, onları açığa çıkarmak ve
yargılatmak değilmiş, bir süre sonra gördük ki asıl amaç,
Adalet ve Kalkınma Partisine karşı duran ya da onları
eleştiren muhalif her kimse hepsini OHAL kapsamı içerisinde büyük bir
ama büyük bir olumsuzluğa ve onları hayatın
dışına iten kararlar almakmış.
Sayın Genel Başkanımıza,
Başbakan gidip olağanüstü hâlle ilgili Destekleyin. dediğinde
Genel Başkanımız çok net bir tavır koydu. Biz
olağanüstü hâle karşıyız. Bu ülkede demokrasiyi savunan
birileri de olmalı, biz demokrasiyi savunacağız, onun için
olağanüstü hâle karşıyız. demişti ve o tutumumuzu
sürdürdük.
Peki, Adalet ve Kalkınma Partisi hayata
geçirdiği olağanüstü hâlin bir 12 Eylül darbe hukukunun ürünü
olduğunu bilmiyor muydu? Bile bile darbeci hukukun bir yasal düzenlemesine
sığınarak olağanüstü hâli uygulamaya soktu. Sonra
olağanüstü hâl gerçek yüzünü gösterdi.
Bakın, değerli arkadaşlarım, bu
süre zarfında yirmi bir aydır olağanüstü hâl sürüyor ve
nihayetinde, ilgili bakanlar tek tek açıklama yaptılar Çok
şükür, biz bütün bakanlıklarımızda
Fetullahçıları, darbecileri temizledik... E, çok iyi; bütün
kurumlardan darbeciler temizlendiyse, hele hele Adalet ve Kalkınma Partisi
kendi teşkilatlarında, kendi kurumlarında da Fetullahçıları
temizlemişken yeniden olağanüstü hâli uzatmaya niçin gerek duyuluyor?
Ha, olayın bir başka yönü var, o da
şu: Eğer Adalet ve Kalkınma Partisinin teşkilatlarında
ve diğer kuruluşlarda Fetullahçılar temizlenmişse kimdir bu
Fetullahçılar ve bu Fetullahçılarla ilgili ne yapıldı?
Sadece yönetim kadrolarından ayıklandı, onunla mı
kalındı, bunların hiçbir suçu yok mu? Türkiyeyi böyle bir darbe
sürecine iten o Fetullahçılar eğer Adalet ve Kalkınma Partisinin
teşkilatlarına geniş bir şekilde sızmışsa
Ki bu sızma değil çünkü sızma üç kişiyle, beş
kişiyle, on kişiyle olur; binlerce, on binlerce kişilik
sızma olmaz, bunlar yerleşti. Peki, bu yerleşenler
olağanüstü hâl koşullarında hesap veriyorlar. Versinler.
İyi de, yerleşenler hesap veriyor da yerleştirenler ne zaman
hesap verecek, yerleştirenler? Yerleştirenler piyasada yok, bu
işin siyasi ayağı ortaya çıkmıyor. (CHP
sıralarından alkışlar) Niçin? Sadece 5-10 örgüt mensubunun,
teşkilat mensubunun ayıklanmasıyla sınırlı
kalınıyor. Önce onları bir açığa çıkarın.
Bunlar kim?
Değerli
arkadaşlar, bakın, Adalet ve Kalkınma Partisi bu günahın
bedelini ödeyemez. Fetullahçılara karşı eğer gerçekten
samimi bir duruş sergileniyorsa bütün bu Fetullahçıların her
boyutuyla açığa çıkarılması lazım. İhaleyi
5-10 gariban ilçe yöneticisinin, il yöneticisinin omuzlarına yüklemek
doğru değil. Önce onları bir açığa çıkarın.
Değerli
arkadaşlarım, bir başka şey, bakın, beş altı
yıl önce Birleşmiş Milletlerin, Avrupa Konseyinin, Avrupa
Birliğinin ve diğer uluslararası kuruluşların
Türkiyeyle ilgili raporları vardı. O raporların hiçbir
tanesinde son dönemlerde yayınlanan raporlar kadar incitici, bizi üzen,
itibarsızlaştıran belirlemeler yoktu. Daha dün Avrupa
Birliğinin yayınladığı o raporu incelediğimizde
içler acısı sonuçlarla karşı karşıyayız ve
maalesef, onların hepsi gerçek. İnsan hakları ihlalleri bu yirmi
bir ay boyunca aldı başını gitti. Ekonominin bu duruma
gelmesinin temel sebebi olağanüstü hâldir. İşsizliğin,
enflasyonun bu kadar boy vermesinin sebebi olağanüstü hâldir.
Ben
bu kürsüye gelmeden önce burada 12 Eylülle bir karşılaştırma
yapacaktım, intiharları konuşacaktım sizinle. Daha birkaç
saat önce Ödemiş ilçesinde Yüzbaşı Hakan, iki buçuk ay önce
Fetullahçı olduğu gerekçesiyle açığa alındığı
için, görev yaptığı askerlik şubesinin önünde nöbet tutan
askerin silahını alarak yaşamına son verdi.
Değerli
arkadaşlar, 12 Eylülde intihar edenlerin sayısı 43, bugün bu
sayı 48. Siz bu anlayışınızı, bu antidemokratik
uygulamaları sürdürdüğünüz sürece bu intiharlar kim bilir daha hangi
düzeylere ulaşacak. Peki, bütün bunlar sizi rahatsız etmiyor mu? Hiç
mi vicdan muhasebesi yapmıyorsunuz?
108
bin kişi Olağanüstü Hâl Komisyonuna başvurmuş
-ağır aksak işleyen bir komisyon- Komisyon daha 12 bin
başvuruyu incelemiş, 96 bin dosya duruyor. Bundan sonra o 96 bin
dosyanın çok nitelikli bir şekilde incelenmesi mümkün olabilir mi
sizce? Asla mümkün olmaz.
Bakın,
değerli arkadaşlar, cezaevlerindeki ihlaller içler acısı
bir durumda. Şu anda cezaevleri kapasitesinin üstünde 20 binin üzerinde
tutuklu ve hükümlü var. Siz bu yirmi bir aylık süre içerisinde iki kez
düzenleme yaptınız. Bir, denetimli serbestliği iki yıla
çıkardınız. İki, kısmi af getirdiniz. Bir tek
gerekçeniz vardı, cezaevindeki bu yığılmaları önlemek
ama olmadı. Bir de müjdeli haberler verdiniz 2018 bütçesinde 5 yeni
cezaevi yapacağız. diye sanki büyük fabrikalar kurup
işsizliğe çözüm arıyormuşsunuz gibi ve 2023e kadar da 35
yeni cezaevi yapacaksınız. İnsafınız kurusun, herhâlde
80 milyonun 60-70 milyonunu cezaevine tıkma gibi bir düşünceniz var
ki durmaksızın cezaevi inşa ediyorsunuz. Önemli olan cezaevi
inşa etmek değil, önemli olan o tutuklu ve hükümlülerin hangi
koşullarda o suçları işledikleri ya da masum bir şekilde
tutuklanmaları ve hükme bağlanmaları, bunu incelemeniz lazım.
Bakın,
değerli arkadaşlar, dünyanın hiçbir yerinde 80e yakın
bebek tutsak değil. Cezaevlerinde 80 bebek tutsak, 700 çocuk cezaevlerinde
tutsak, anneleriyle birlikte o cezaevi koşullarında
hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Hiç mi bunlar
vicdanınızı sızlatmıyor?
Bu süre içerisinde, yirmi bir aylık süre
içerisinde sadece cezaevi gerçekliğiyle karşı karşıya
değiliz. O kadar çok görevden almalar, ihraçlar oldu ki sadece KESKin
4.300 üyesi ihraç edildi. İhraçlar var, yüzlerce ihraç edilenin bugün
savcılık tarafından takipsizlik kararı var ama bunlar
göreve dönemiyor. Niçin göreve döndürmüyorsunuz? Savcılık takipsizlik
kararı vermiş, herhangi bir suç unsuruna rastlanmamış, bu
adamların aylardır çektikleri yetmiyor mu? Cezaevlerinde bir
yılı aşkın süredir hâlâ iddianamesi hazırlanmayan,
iddianamesi hazırlanıp da mahkemeye çıkmayı bekleyen
yüzlerce tutuklu var, belki onların birçoğu ceza almayacak ama
yattıklarıyla baş başa kalacaklar. Bu da mı sizin
vicdanınızı sızlatmıyor?
Değerli arkadaşlarım, Olağanüstü
Hâl Yasası hiçbir şekilde hiçbir ülkeye yarar
sağlamamıştır. Hele önümüzde bir erken seçim kararı
alınmışken bu seçimi çok nitelikli bir hâle dönüştürmek
bizim elimizde. Bu Parlamentonun şu son günlerinde bu ülkeye
yapacağı en hayırlı iş olağanüstü hâli bugün
sonlandırmak. Gelin vicdan muhasebesi yapın, gelin partiyi ve ülkeyi
düşünüyorsanız, gelin 80 milyonu düşünüyorsanız, gelin
rahat bir seçim yapılarak sonuç alınmasını
istiyorsanız olağanüstü hâli bugün sonlandıralım ve ilk eli
kaldıranlar da siz değerli arkadaşlarımız olun, bunu
sizden bu ülke bekliyor.
Değerli arkadaşlarım, biz iki gün
önce 81 ilde OHALle ilgili bir pasif eylem yaptık, oturma eylemi
yaptık. Siz bu milletin oturmasından korkmayın, milletin
ayağa kalkmasından korkun, milletin ayağa kalkmasından.
(CHP sıralarından alkışlar) Hep dersiniz ya millî irade
millî iradenin sesine kulak verin o zaman. Siz geçmiş yıllarda
OHALi desteklemek, OHALe destek vermek teröre destek vermektir. demediniz
mi? İşte biz teröre destek vermediğimiz için de OHALe
karşıyız, onun için OHALe hayır diyeceğiz. Sadece
bununla sınırlı değil. OHAL zulümdür, açlıktır,
yoksulluktur, işkencedir, çaresizliktir, insan hakları ihlalleridir.
Bunun için biz olağanüstü hâle karşıyız ve hep de
karşı durmaya çalışacağız. Bugün olağanüstü
hâl yasasının uzatılması hâlinde cezaevlerindeki ihlaller
katbekat artacak. Eğer olağanüstü hâl artarsa bugün sadece ve sadece
kadınların maruz kaldığı cinayetlerin, çocuk istismarcılığının
her biri bu baskıcı ortamda çok daha artacak. Siz çocuk
istismarına karşı bir tavır sergiliyorsunuz, aynı
tavrı birlikte sergiliyorsak o zaman bu baskıcı ortamı
sonlandırırsanız hiç olmazsa kadın cinayetlerinin ve çocuk
istismarının da önemli ölçüde sonlandırılmasının
önünü açmış olursunuz. Bakın, olağanüstü hâl süresinde
iş cinayetleri aldı başını gitti. Denetimsizlik
Türkiyede artık iş cinayetlerini ulaşılmaz bir sayıya
doğru evriltti. Sadece mart ayı içerisinde 122 emekçi kardeşimiz
iş cinayetiyle hayatlarını kaybettiler.
Bütün bunların sonunda siz ne yaparsanız
yapın sizin için hayat belki çok renkli olabilir, sizin için bütün bunlar
sorun olmayabilir ama bu halk için Olağanüstü Hâl Yasası sadece
zulümdür ve bu zulmü sonlandırmak da bizim elimizde. Siz yeryüzü adaletini
referandumlarla altüst edebilirsiniz, siz hâkim ve savcıları
olağanüstü baskı altına alabilirsiniz, bütün bunları
yaptınız ama ilahi adalete nasıl bir düzenleme getireceksiniz?
Yeryüzü adaletini düzenlediniz, referandumlarla hâkim ve savcıları
baskı altına alarak bunu yaptınız, ilahi adalete gün
geldiğinde bir şey yapabileceğinizi zannetmiyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) Anca şu olabilir: Sizin
meşhur Cübbeli Ahmetiniz yanmaz kefen satıyor, pazarlıyor. 2
metre yerin dibinde yangın çıkmayacağına göre herhâlde
birer tane o yanmaz kefenden alıp ilahi adaletin huzuruna
çıktığınızda o cehennem ateşinden kurtulmaya
çalışacaksınız. Sizin bu zulmü derinleştirmeniz
hâlinde inanıyorum ki ilahi adalete vereceğiniz hesap yeryüzünde
vereceğiniz hesabın çok çok ötesinde olacak. Gelin bari ruhunuzu
dinginleştirin, gelin bari vicdanınızın sesini son kez
Belki bu Parlamentodakilerin birçoğu önümüzdeki dönemde olmayabilir, hiç
olmazsa çocuklarınıza bırakabileceğiniz bir miras olur.
Tıpkı 1 Mart tezkeresinde burada oturan bir grup Adalet ve
Kalkınma Partili milletvekili arkadaşlarımızın bu
toprakların emperyalist çizmeler tarafından çiğnenmesini
engellediği gibi siz de utanç vesilesi olan bu olağanüstü hâlin
sonlanması doğrultusunda oy verin. Biz demokrasiyi hayatın her
alanında yaşatmaya çalışacağız. (CHP sıralarından
alkışlar) Ne yaparsanız yapın asla demokrasi olmadan
Türkiye'nin ve dünyanın hiçbir ülkesinin aydınlığa
çıkması mümkün değil. Varsa yoksa demokrasi, varsa yoksa insan
hakları, varsa yoksa hukukun üstünlüğü.
Bu
duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyorum, sizleri
vicdanınızla baş başa bırakıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın Bingöl.
Sayın
Kerestecioğlu, buyurun, sisteme girmişsiniz.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
23.- İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu Demirin, erken seçim kararına ilişkin
açıklaması
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Evet, teşekkürler
Sayın Başkan.
Az
önce 24 Haziran tarihi erken değil, baskın bir seçim kararı
olarak açıklandı. Dün de ifade etmiştik, dolar yükselişe
geçerken AKP'nin nasıl inişe geçtiğini ve nasıl bir panik
hâli olduğunu aslında çok net görüyoruz, başka bir çarenin
kalmadığı da görülüyor. Nasıl işte kanser
araştırma komisyonuymuş, çocuk haklarıymış,
bunların hiçbir önemi yok; ekonomi hiç önemli değil, bu ülkenin
insanlarının geçim sıkıntısı ve bunun nasıl
etki edeceği, bunlar hiç önemli değil, önemli olan sadece
iktidarın bekası; 24 Haziranda olacak üniversite sınavları
da önemli değil tabii çünkü yine gençliğin bekası değil,
hakikaten iktidarın bekası önemli ancak. Üstelik de bunu nasıl
yapıyorsunuz? Daha iki gün önce Seçim meçim yok. derken. Aslında
işte halka karşı yalan budur, gerçekten çıkar için siyaset
de budur. OHAL koşullarında seçime gideceksiniz. İşte, bunu
da aceleyle bugün yapmaya çalışıyorsunuz, bazı partilerin girmemesini
de hedefliyorsunuz seçime, propaganda özgürlüğünün olmamasını da
1 Mayısı da aynı şekilde daha şimdiden yasaklamaya
kalkarak. İşte bunun adı aslında diktatörlüktür. Ama son
sözümüz şudur: 24 Haziranda gidişinizi göreceğiz.
Halkımızın bundan hiç kuşkusu olmasın.
Teşekkür
ederim. (HDP sıralarından alkışlar)
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Ahmet Aydının, erken seçim kararının ülkeye, millete,
Meclise ve demokrasiye hayırlar getirmesini temenni ettiğine
ilişkin açıklaması
BAŞKAN
- Evet, sayın milletvekilleri, böyle bir kararın, erken seçim
kararının ülkemize, milletimize, Meclisimize
GARO
PAYLAN (İstanbul) - Daha Meclis karar almadı Sayın Başkan.
BAŞKAN
-
demokrasimize hayırlar getirmesini bizler de temenni ediyoruz.
İnşallah hayırlı bir karar olur. Sonuçta takdiri yüce
millet yapacaktır. Tüm siyasi partilerimiz açısından da,
milletimiz, Meclisimiz açısından da bizler de hayırlar
getirmesini temenni ediyoruz. Netice itibarıyla tüm siyasi partilerin bu
konuda bir iradesi oldu. Bütün siyasi partiler hodri meydan diyerek seçime
gidelim dendi ve bu karar yakında inşallah Meclise gelecektir.
Meclise geldikten sonra da hep birlikte millete gideceğiz.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) - OHAL altında değil mi Sayın Başkan.
GARO
PAYLAN (İstanbul) - OHAL bitecek mi?
BAŞKAN
- Milletin kararı üstündür. diyoruz ve hepinize tekrar teşekkür
ediyorum.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) - Yani muhalefetin propagandasını yasaklayarak
seçim yapacaksınız değil mi?
VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
A) Tezkereler (Devam)
1.- Başbakanlığın, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararıyla
ülke genelinde ilan edilen ve 18/1/2018 tarihli ve 1178 sayılı
Kararı uyarınca devam etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/4/2018
Perşembe günü saat 01.00den geçerli olmak üzere üç ay süreyle
uzatılmasına dair tezkeresi (3/1566) (Devam)
BAŞKAN
- Şimdi söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Samsun Milletvekili Çiğdem Karaaslan aittir.
Buyurun
Sayın Karaaslan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA ÇİĞDEM KARAASLAN (Samsun) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; olağanüstü hâlin üç ay süreyle
uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerimin hemen
başında hem Milliyetçi Hareket Partisi hem de partimizin üst
kurullarınca istişare edilerek az önce Sayın
Cumhurbaşkanımız tarafından açıklanan seçimlerin 24
Haziran 2018 tarihinde gerçekleştirme kararının milletimiz ve
ülkemiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Konuşmamın
amacı OHALin uzatılmasının temelleri üzerine
şekillendi elbette fakat bunu yaparken içinden geçtiğimiz tarihî
günleri anlamaya, hızlı yaşarken kimi zaman çabuk
tükettiğimiz ortak acılarımızı hatırlamaya ve
yine ortak bir gelecek idealinin önemine inanarak konuşmamı tüm bu
yaşanmışlıklara şahitlik etmiş bir mekân olmasının
ötesinde, aziz milletin asil ruhunu temsil eden Gazi Meclisin çatısı
altında gerçekleştirecek olmanın sorumluluğunu
yüreğimde hissediyorum.
Olağanüstü
hâlin neden uzaması gerektiğini anlatmak için ona neden gerek
duyulduğunu açıklamamız
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) - Hiç gerekmiyor, hiç gerekmiyor, boşuna çenenizi
yormayın.
ÇİĞDEM
KARAASLAN (Devamla) -
bunun için ise 15 Temmuza gitmemiz ve oradan
başlamamız gerekir. 15 Temmuz bir tarafıyla zifiri karanlık
bir gece bir tarafıyla aydınlık bir sabah, 15 Temmuz millete
karşı sıkılan kurşunların hepimizin yüreğini
delip geçtiği ama hainlere geçit vermediğimiz dillere destan,
asırlara mühür birlikteliğimiz. 15 Temmuz millet olmanın, bu
aziz milletin bir evladı olmanın ve bu vatan uğruna
yaşamanın, vatan uğruna ölmek kadar anlamlı olduğu,
yaşamla ölümün var olmak ya da olmamak mücadelesini verirken
anlamını yitirdiği o gece. O geceden bugüne tam altı yüz
kırk üç gün geçti, yitirdiğimiz canlarımızın acısı
ise hâlâ dün gibi taze. 15 yaşında şehit düşen Halil
İbrahim Yıldırım evladımızı nasıl
unuturuz? Yüz yıl önce verdiğimiz Milli Mücadelemizde devleşen
Şerife bacının torunu Şerife Bozu nasıl unuturuz?
Nasıl unuturuz Erol ve Abdullah Tayyip Olçok'u? Alçakların
karşısına dimdik dikilen, şehadete koşarak giden,
vatanı sevmenin bedelini 30 kurşunla ödeyen Ömer Halisdemiri
nasıl unuturuz? Elbette unutmayacağız ve
unutturmayacağız. 251 şehidimiz, binlerce gazimiz,
canını ortaya koyan milletimiz adına bu hainlerden hesap
soracağız. Ama nasıl? Ülkemizin güvenliğine tehdit
oluşturan terör örgütlerine karşı etkin ve dinamik bir
mücadeleyle elbette ve işte, bu amaçla 15 Temmuz 2016 tarihinde FETÖ terör
örgütü tarafından gerçekleştirilen başarısız darbe
teşebbüsü sonrasında anayasal düzenin, millî iradenin, hukuk
devletinin, demokrasinin ve temel hak ve hürriyetlerin korunması,
ülkemizde yaşanan darbe teşebbüsü ve terörist
saldırıların ortaya koyduğu tehdidin tamamen
sonlandırılması ve buna benzer oluşumların engellenmesi
ve başta FETÖ olmak üzere tüm terör örgütleriyle mücadelenin daha etkin ve
kararlı biçimde sürdürebilmesi için 21 Temmuz 2016 tarihinde ülke
genelinde OHAL ilan edilmiştir. OHAL kapsamında getirilen yasal
düzenlemelerle kolluk ve adli makamlara sağlanan hızlı ve etkin
karar alma ve uygulama imkânı, terör örgütlerine yönelik operasyonel
çalışmalara ivme kazandırdığı gibi
soruşturmaların etkin bir biçimde yürütülmesini de
sağlamıştır. Özellikle devlet kurumlarının içine
sızmış FETÖ mensuplarının tespiti ve
yakalanmasına yönelik çalışmalar hız kazanmış,
ülkenin dört bir yanında başarılı operasyonlar
gerçekleştirilmiş, örgütün maddi ve insan kaynaklarına yönelik
önemli ölçüde darbe vurulmuştur.
Sayın
Başkanım, çok değerli milletvekillerimiz; olağanüstü hâl
istisnai olduğu kadar meşru bir durum, anayasal bir müessese ve
uygulamadır. Olağanüstü hâlin hangi şartlarda ilan
edileceği Anayasanın 119, 120 ve 121inci maddelerinde çok açık
ve net hükümlerle belirtilmiştir.
Millî
güvenliğe karşı böyle büyük bir tehdit oluşturan FETÖnün
başta ordu, emniyet, yargı, mülki idare olmak üzere kamu
kurumlarındaki mensuplarının ayıklanması muhtemel
tehdidin önlenmesi açısından hayati bir öneme sahiptir.
Anayasamız tarafından verilen bu imkân
vatandaşlarımızın güvenliğini, huzurunu,
özgürlüğünü olduğu kadar demokrasimizi ve cumhuriyetimizi de
korumaktadır.
OHAL
özgürlüklere değil, milletimizin özgürlüğüne kastedenlere
karşı ilan edilmiştir; OHAL insan haklarına değil,
insan haklarını en acımasız şekilde katledenlere
karşı ilan edilmiştir; OHAL tarih boyunca gelmiş
geçmiş en acımasız darbeye ve darbecilere karşı ilan
edilmiştir.
15
Temmuz gibi elim hadiseler, felaketler bir kayıp olduğu gibi,
ülkelerin ve milletin birlik ve beraberliklerinin,
dayanışmalarının, geçmişten bugüne uzanan kadim
değerlerinin bir imtihanıdır. Hamdolsun, milletimiz ve
devletimiz bu imtihandan alnının akıyla
çıkmıştır.
Şehitlerimizin
aziz hatırasının huzurunda, milletin kürsüsünde şimdi
sormak istiyorum: 15 Temmuz darbesine tiyatro diyenler kimin sahnesinde ve
hangi oyunun figüranı olduklarının farkında mıdır?
Oysaki ülkemizin yıkılmasına yönelik gerçekleştirilen bu ve
benzeri girişimler karşısında en net tepkiyi koymak, en
doğru önlemi almak hepimizin ortak sorumluluğu değil midir?
Az
önce söylediğim gibi, teröristlerin tespiti ve yakalanmasına yönelik
çalışmaların hız kazanması, ülkenin dört bir
yanında başarılı operasyonların
gerçekleştirilmesi, hele hele güvenlik güçlerimiz hâlâ kaçak FETÖcüleri
yakalamak ve yakalananların verdikleri bilgi kırıntılarından
ipuçları elde etmek için aktif olarak, gece gündüz var güçleriyle
çalışırken, örgütün maddi yapısı ve insan
kaynaklarına önemli ölçüde darbe vurulması terör örgütlerinden
başka kimi ve neden rahatsız eder ki?
Terörün
kirli ve kanlı yöntemleriyle devletimizin istikbalini tehdit etmeye,
kaderimize yön vermeye çalışanlar tıpkı geçmişte
olduğu gibi bugün ve gelecekte de başarılı
olamayacaklardır. Başta Sayın
Cumhurbaşkanımızın güçlü liderliği,
inandığı yoldan asla geri dönmeyen dik duruşu ve her daim
milletiyle omuz omuza gösterdiği irade, Sayın
Başbakanımızın azmi ve kararlılığı,
Türk Silahlı Kuvvetlerimizin, ilgili bakanlıklarımızın
gerek içeride gerek dışarıda yürüttüğü
başarılı çalışmalarla ve milletimizin elbette güçlü
desteğiyle tüm bu badirelerden daha da güçlenerek çıktık. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Unutmayalım,
olağanüstü yönetim usulleri, devletin olağan dönem hukuk
kuralları ve üstesinden gelemeyeceği bir tehdit ya da tehlike
karşısında başvurduğu ve devletin yetkilerinin
arttığı usullerdir. Bu usullerde görülen temel nitelik, devletin
özellikle takdiri yetkilerinin normal zamanlara göre genişlemesi ve bu
sayede karşılaşılan tehdidin daha kolay bertaraf edilmesini
amaçlamaktır. Olağanüstü yönetim usulleri anayasal organlar
tarafından Anayasada belirtilen usullerle ilan edilen ve yine bu kurallar
çerçevesinde uygulanan yöntemlerdir. Olağanüstü hâl yöntemlerinin tercih
edilmesinin temel nedeni, yaşanan tehdidin niteliğinin ve
alınması gereken tedbirlerin kapsamıyla ilgilidir.
Almanya,
Fransa, Hollanda, İspanya, Polonya, Rusya ve Güney Afrika Cumhuriyetlerinin
Anayasalarında da OHAL yer almaktadır. Fransada OHAL nedeniyle
alınan tedbirler kapsamında öğrencilerin okul gezilerinin dahi
iptal edildiğini biliyoruz. Dünyanın en çok turist
ağırlayan şehirlerinin başında gelen Pariste makineli
tüfekle askerler en kalabalık caddelerde devriye nöbeti yaptılar.
Eller tetikte, ana caddelerde turistik mekânların önünde mangalar hâlinde
nöbet tuttular. Bu süreç aylarca sürdü. Oysaki bizde OHALin günlük yaşam
pratiklerimizi etkileyen, hayatımızı kısıtlayan,
yaşam alışkanlıklarımızı
değiştirmemizi gerektiren bir tarafının
olmadığı sanırım son bir buçuk senede
kanıtlanmış olsa gerek.
Unutmayalım,
olağanüstü yönetim usulleri demokrasi dışı, hukuksuz ve
keyfî yöntemler anlamına gelmemektedir. Anayasal haklar, hukuk düzeni ve
devletin tüm organlarının yargısal denetimi bu usullerde
yürürlüktedir.
Saygıdeğer
Başkanım ve değerli milletvekillerim; lütfen biraz
düşünelim, 15 Temmuzdan bugüne kadar geçen 643 gün, bu süre içindeki tüm
yaşananlar, bu milletin vekili olan bizlerin de bir daha asla, asla hiç
kimse millete karşı, demokrasimize karşı, özgürlüklerimize
karşı, yaşama haklarımıza karşı böyle bir
kalkışmaya girişmesin hatta aklından bile geçiremesin diye
önlem alma ihtiyacını mı tetikliyor yoksa Bitti artık, olağanüstü
hiçbir durum kalmadı; o hâlde OHALe de gerek kalmadı.
anlayışını mı hâkim kılıyor.
Eğer
içinden geçtiğimiz bu tarihî süreçleri olağan kabul eden varsa
Türkiye gerçeklerinden, toplumun derinliklerinin içine sızmış
hainlerden, dünya siyasetinden, küresel terör tehdidinden ve asıl
önemlisi, milletin ne söylediğinden bihaber demektir ki bu, bir
milletvekili için kabul edilebilir bir durum değildir fakat hâlâ
aklında şüphe taşıyan varsa ya da en naif ifadeyle, ikna
olmayanlar için OHAL döneminde Türkiyede yaşananların özetini
rakamlarla ifade etmek faydalı olacaktır.
OHAL
ilan edilmesinden bu yana büyüme rakamları göz önüne
alındığında, yalnızca üçüncü çeyrekte ekonomik büyüme
sekteye uğramış, onun dışında bütün çeyreklerde
Türkiye ekonomisi büyümeye devam etmiştir. 2016 üçüncü çeyreğinin
hain darbe girişiminin yaşandığı dönem olduğunu
hatırlatmakta fayda görüyorum. 2016 yılı genelinde sağlanan
3,2lik büyüme oranı, hain darbe girişiminin
yaşandığı yılda dahi ekonomimizin
canlılığını koruduğunu göstermektedir. Özellikle
2017 yılında Türkiye ekonomisi yıllık ortalama yüzde 7,4
büyüyerek OHALin ekonomi üstünde olumsuz bir etkisinin
olmadığını açıkça göstermiştir. Bunlar
yaşanırken dünya ekonomisinin yüzde 85ini ifade eden G20de birinci
olduk, Çin ve Hindistanı aşan büyüme oranını
yakaladık. Bu büyüme tüm sektörler tarafından desteklenerek
sürdürülebilir ve kapsayıcı bir büyüme anlamına gelmektedir.
İşsizlik
oranları ve istihdama bakılacak olursa özellikle 2017de
işsizlik oranlarında düşüş ve istihdamda artış
gözlenmektedir. Özellikle işsizlik oranları darbe teşebbüsünden
önceki oranına geri dönmüş, bu menfur girişimin iş gücü
piyasalarındaki etkisi bertaraf edilmiştir. 2016 Temmuz ayı ile
2017 Temmuz ayı kıyaslandığında 1 milyon 122 bin
kişilik ek istihdam sağlanmış, tüm bu oranlar istihdam
dostu bir büyüme gerçekleştirdiğimizi göstermektedir. Cari açık,
Türkiye'de uzun yıllardır uygulanmakta olan sermaye birikimi
modelinin doğal bir sonucudur. Cari açık sorunu Türkiyenin gündemine
OHALle gelmemiştir. Öte yandan, Türkiye'nin cari açık sorununa çözüm
olacak öneriler yine AK PARTİ iktidarları tarafından
gerçekleştirilmiştir. 9 nisan 2018de açıklanan proje bazlı
teşvik sistemi şu anda cari açığı azaltıcı
teşvikler kapsamında verilecek en güzel örneklerdendir. Toplam
yatırım tutarı 135 milyar lira olan bu teşvik sistemi
ülkemizin ihracatını artırması ve cari açığa 19
milyar dolarlık bir katkı yapması bakımından
değerlidir.
Türkiye'ye
gelen yabancı ziyaretçi sayısına
baktığımızda 2017de 32 milyonu aşan bir rakam
karşımıza çıkmaktadır. Hain darbe girişiminin
yaşanması turizm açısından olumsuz bir etki yaşatsa da
2017 yılında bir toparlanma gözlemlenmektedir, hem de önemli bir
toparlanma. 2016 Temmuz ayında 3 milyon 468 bin olan ziyaretçi
sayısı, 2017 Temmuz ayında 5 milyon 75 bin kişiye
ulaşmıştır, bir başka deyişle OHALin devam
ettiği 2017 yılı içinde yabancı ziyaretçi
sayısında önemli ölçüde bir artış gözlenmiştir.
Değerli
milletvekillerimiz, tam bu noktada sizlerle bir tarihi daha paylaşmak,
daha doğrusu hatırlatmak istiyorum: 26 Ağustos 2016. Ülkemizin
karşı karşıya kaldığı en büyük
saldırıdan yalnızca kırk üç gün sonra 1.408 metre
açıklık ve 2.164 metre toplam uzunluğuyla dünyanın en uzun
asma köprüsü özelliğini taşıyan Yavuz Sultan Selim Köprüsü hizmete
açıldı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) O
gün gerçekleştirilen yalnızca bir açılış değildi,
o gün gerçekleştirilen bir milletin Biz hâlâ buradayız ve güçlüyüz.
ifadesinin bir sembolüydü.
Son
on yılda küresel krize rağmen dünyada mega projelere baktığımızda,
gerçekleştirilen 10 projeden 6 tanesinin Türkiyede hayata geçirilmesi çok
önemlidir. Yavuz Sultan Selim Köprüsü, dünyanın en geniş asma
köprüsü. Osmangazi Köprüsü ve İzmir otoyolu, Marmaray, Avrasya Tüneli,
dünyanın en büyük havalimanı ve Çanakkale Köprüsü, yine yarım
asırlık bir hayal olan 22 milyar dolarlık Akkuyu Nükleer Güç
Santralini bu dönemde gerçeğe dönüştürüyoruz. Hem jeopolitik
konumuyla gerek bölgesel gerekse küresel gerilimin merkezindeki Türkiye olarak,
iç güvenliğimize yönelik tehditler devam ederken tüm bunları
gerçekleştiriyoruz.
Diğer
yandan, Suriyede yedi yıldır devam eden iç savaş, rejim ve
destekçilerinin katliamları nedeniyle hayatlarını kaybeden
yüzbinlerce masum, yurtlarından göçmek zorunda kalan milyonlarca insan
Bu
gerçeği asla göz ardı edemezdik, bu hakikat karşısında
susamazdık, bu acıları görmezden gelemezdik. Türkiye olarak,
şerefli tarihimize, onurlu mazimize yakışanı yaptık,
merhamet medeniyetinin temsilcileri olarak mazlumlara kucak açtık. Onun
yanında, terör örgütleriyle sınır ötesinde ciddi bir mücadele
başlattık.
20
Ocak 2018 tarihinde başlattığımız Zeytin Dalı
Harekâtında, Afrini büyük zaferin, Çanakkale Zaferinin 103üncü
yıl dönümünde teröristlerden temizledik. Evlerini, yurtlarını
terk etmek zorunda kalan Suriyeli kardeşlerimiz, güven ve huzur içinde
evlerine, yurtlarına dönmeye başladı.
Yurt
içinde ve sınır ötesinde terörü tümüyle ortadan kaldırmak için
büyük bir kararlılıkla çalışıyoruz. Afrinde
yürüttüğümüz operasyona karşı çıkan birtakım gruplar
işgal gibi çirkin tanımlamalar getirdiler. Bizim tarihimizin hiçbir
yerinde işgal, sömürge yoktur. Bizim tarihimiz bu anlamda paktır.
Türkiye, bölgesinde ve dünyada huzurun teminatı, adaletin tesis edicisi
konumundadır. Küresel güçlerin maşası durumundaki terör
örgütlerinin Orta Doğuda en çok zarar verdiği ülkelerin
başında Türkiye gelmektedir. İstanbuldan Ankaraya,
Gaziantepten Diyarbakıra kadar pek çok ilimizde sivil
vatandaşlarımızı hedef alan saldırılar
düzenlenmekte, bu hainlerin aktif ve uyuyan hücrelerinin bir bir tespit
edilmesi için güvenlik güçlerimiz bir kuyumcu hassasiyetiyle
çalışmaktadır. Pek çok eylem yine bu dönemde hazırlık
aşamasında durdurulmuştur.
Tüm
bunlara rağmen maalesef ülkemizin karşı karşıya
kaldığı terör tehdidi devam etmektedir. Terörle, teröristle,
küresel terör tehdidiyle tutarlı, samimi, kararlı bir biçimde
mücadele yürüten tek ülke Türkiye'dir. Bugün, Türkiye'nin ve mazlum
coğrafyanın umudu hâline gelen Sayın
Cumhurbaşkanımızın varlığı,
haksızlıklara karşı dik duruşu, hiçbir ön tanım
kabul etmeden tüm terör örgütlerine karşı verdiği mücadeleyle
yalnızca sınırlarımızın güvenliği ya da
bölgesel huzurun tesisi için değil, aynı zamanda dünya
barışı için de çok önemli adımlar atılmaktadır.
Ülke
olarak içinde olduğumuz etkin mücadele süresince OHALin keyfî bir
uygulama olmadığını, zaruretten hasıl olduğunu
aziz milletimiz çok iyi bilmekle birlikte, milletimiz olan bitenin ve
gerçeklerin de farkındadır. Milletimiz farkında, ancak, milletin
gerçeklerinden uzak olanlar, milletimizin dilinden anlamayanlar OHALin
gerekçesinin ne kadar haklı olduğunu da anlayamamaktadır. On
beş yılda özgürlük ve demokrasi alanlarını
genişletmek, devletin tüm imkânlarını herkes için
ulaşılabilir kılmak adına verdiğimiz mücadelenin
milletimiz nezdindeki karşılığını biliyoruz.
1960, 1971, 1980, 28 Şubat, 27 Nisan, 17-25 Aralığı
yaşayan milletimiz, 15 Temmuzda, nesilden nesile devredilen bu
acının bir parçası olmamayı tercih etmiştir. OHAL bir
sonuçtur ve bugün gerek sınırlarımızın ötesinde
gerekse sınırlarımızın içinde verdiğimiz mücadele
bu sonucun sebeplerini ortadan kaldırmaya, ülkemizi ve geleceğimizi
tehdit eden tüm yapılara karşı gerekli önlemleri almaya devam
etmemizi elzem kılmaktadır.
AK
PARTİ olarak bizler 1987den bu yana çeşitli defalar uzatılan,
vatandaşlarımızın bireysel, siyasal ve ekonomik hak ve
özgürlüklerini kısıtlayan OHALi iktidara gelir gelmez
kaldırarak bu topraklarda olağanüstü hâl uygulamasına son
vermiş olmanın gururunu, günü geldiğinde kırk
yıllık terör belasıyla mücadelesini tamamlamış ve bu
topraklarda terörün de kökünü kazımış bir iktidar olarak da
duyacağız.
Bu
duygu ve düşüncelerle milletimizin birliği, devletimizin bölünmez
bütünlüğü uğruna şehit düşen vatan evlatlarımıza
yüce Mevladan rahmet, gazilerimize sıhhatli bir ömür diliyor, yüce
Meclisimizi selamlıyor, sizlere en içten saygı ve sevgilerimi
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Karaaslan.
Böylece
gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahıslar
adına ilk söz, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkuluna
aittir.
Buyurun
Sayın Tanrıkulu. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Evet,
biraz önce erken değil, baskın değil ama dürüst olmayan, adil
olmayan bir seçim kararı alındı ama biz
halkımızın vicdanına ve sağduyusuna güveniyoruz.
Baskın da olsa halkımızın,
yurttaşlarımızın vicdanı ve sağduyusu bu zulüm
düzenine, bu zalimliğe mutlaka son verecek. (CHP sıralarından
alkışlar)
Evet,
değerli arkadaşlar, bakın, koca bir yalan var. Daha iki hafta
önce Vanda Sayın Erdoğan o koca yalanı sürdürdü, biraz önce de
sayın konuşmacı yine burada o koca yalanı sürdürdü.
Olağanüstü hâli bu Hükûmet kaldırmadı, AK PARTİ hükûmetleri
kaldırmadı. Bakın, okuyayım size 19 Haziran 2002 tarihli
tutanaktan, koalisyon hükûmetinin İçişleri Bakanı Rüştü
Kazım Yücelen aynen şunu söylüyor: Bu düşüncelerle ve
değerlendirmelerle olağanüstü hâlin 30 Temmuz 2002 günü saat
17.00den itibaren Hakkâri ile Tunceli illerimizde sona erdirilmesini,
Diyarbakır ve Şırnak illerimizde ise olağanüstü hâl
uygulamaları sonrası alınacak tedbirlere hazırlık
süreci verilmesi için dört ay daha uzatılmasını yüce Meclisin
takdirlerine sunuyorum. Ne zaman söylüyor? 19 Haziran 2002 tarihinde. Ne zaman
iktidara geldiniz? 3 Kasım 2002 tarihinde çoğunluğu
sağladınız
HASAN
BASRİ KURT (Samsun) Diyarbakırdan aday ol bakayım,
Diyarbakırdan!
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) 28 Kasım 2002 tarihinde güvenoyu
aldınız, güvenoyu. Sadece iki gün sonra Diyarbakır ve
Şırnaktaki olağanüstü hâl de önceki hükûmet döneminde
alınmış karar gereği kalktı. Dolayısıyla
büyük bir yalan, büyük bir aldatmaca ve bu aldatmacayla da bu zamana kadar
geliyorsunuz ve bu yalanı, bu algı operasyonunu Sayın
Erdoğan da on dört yıldır kullandı, on dört
yıldır. Bakın, olağanüstü hâle ne söylemişsiniz,
olağanüstü hâle?
HASAN
BASRİ KURT (Samsun) Sen seçime nereden giriyorsun? İstanbuldan
mı, Diyarbakırdan mı aday olacaksın?
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Bakın, 22 Haziran 2010 tarihi, Adalet ve
Kalkınma Partisinin grup toplantısı, konuşan Sayın
Erdoğan, muhatabı Milliyetçi Hareket Partisinin Sayın Genel
Başkanı Devlet Bahçeli, muhatabı o. Ne söylüyor, bakın:
Bahçelinin olağanüstü hâl ilan edilmesi önerisine de sert tepki gösterdi.
Olağanüstü hâl ilan etmek teröre teslim olmaktır. dedi.
Erdoğan: Malum muhalefet partisi ne diyor? Olağanüstü hâl ilan
edilsin. Geç o işi, geç! O sizin karakterinizde var; bizim iktidarımızın
karakterinde yok, yok. O sizin âczinizin gereği. Bırakın teröre
çare olmayı, olağanüstü hâl terörü derinleştirdi, bölge
halkını mağdur etti, terörün istismar zeminini güçlendirdi.
Olağanüstü hâl istemek terörün diline teslim olmaktır. Bunu diyen
kim? Bunu diyen kim? Sayın Erdoğan. Ne diyor olağanüstü hâlle
ilgili olarak? Bölge halkını mağdur etti. Olağanüstü hâl
istemek terörün diline teslim olmaktır. diyor. Kim diyor bunu? Sayın
Erdoğan diyor. Peki, ne söylüyor? Olağanüstü hâli kaldırmakla da
övünüyor. Koca bir yalan. Biraz önce ifade ettim. Sadece iki gün sonra,
Hükûmetiniz güvenoyu aldıktan sadece iki gün sonra Şırnak ve
Diyarbakırda kalktı.
ALİM
TUNÇ (Uşak) Biz kaldırmadık mı? İki gün sonra biz
kaldırmadık mı? Biz kaldırdık.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Bakın, değerli arkadaşlar,
daha 2015 seçimleri, daha afişler... Afişlere bakar
mısınız? Bu sizin afişleriniz.
HASAN
BASRİ KURT (Samsun) 15 Temmuz gecesi neredeydin ya?
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Bunu siz astınız 2015 tarihinde.
Olağanüstü hâlin bir baskı rejimi olduğunu, bir zulüm rejimi
olduğunu ifade ediyorsunuz, siz ifade ediyorsunuz.
Şimdi,
ne söylüyor Sayın Erdoğan Vanda? OHAL bu hâl değil. Evet,
değil, bence de değil. OHALde, bakın, OHALde işleyen ne
vardı biliyor musunuz? Kötü de olsa bir medya vardı, insan
hakları ihlallerini denetleyen, açıklayan bir medya vardı
OHALde bile. On beş yıl boyunca oradaydım ben. Medyaya sesimizi
duyuruyorduk. Şimdi medya var mı? Hepsi kontrolünüzde.
OHAL,
OHAL değildi, evet. O zaman sivil toplum vardı; şimdi hepsine el
koydunuz, sivil toplum bırakmadınız. MAZLUMDERe bile el
koydunuz, kapattınız, MAZLUMDERe bile. Bütün sivil topluma el
koydunuz insan haklarını denetleyen; o da yok.
ALİM
TUNÇ (Uşak) Teröre destek verenler, doğru.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla)- O zaman ne vardı? Parlamento vardı,
tek sesli değildi, çoğulcuydu. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en
esaslı insan hakları raporları o zaman
çıkmıştı. Faili meçhul cinayetler raporunu,
boşaltılan köyler raporunu, Susurluk raporunu bu Parlamento
çıkarmıştı. Ne zaman? OHALde, Parlamento da vardı.
Dahası
Bağımsızlığı ve tarafsızlığı
tartışılsa bile bir yargı vardı, yargı.
Gittiğimiz zaman, iyi, kötü DGMden bile sonuç alıyorduk, özel
yetkili mahkemelerden bile sonuç alıyorduk iyi veya kötü. Ama şimdi
tarafsız ve bağımsızlığını bir tarafa
bırakın, yargı yok, yargı! Denetleyen
Tabii ki OHAL bu hâl
değil; saray rejimine teslim olmuş, onun vesayetine teslim olmuş
bir vesayet düzeni var.
Ne
vardı o zaman? Uluslararası kurumlarla ilişkisi olan, AB hedefi
olan Türkiye vardı o zaman ve o Türkiye insan haklarına, demokrasiye,
hukuk devletine özen gösteriyordu. Hükûmetler, aman aman bir eleştiri
gelmesin diye dikkate alıyorlardı yani burunları
kızarıyordu, burunları, burunları kızarıyordu
insan hakları konusunda sicilimize bir şey gelmesin diye. Daha dün AB
raporu, geçtiğimiz ay Birleşmiş Milletler raporu
açıklandı ama şimdi hiç bunları kale almayan, hiç kale
almayan bir Hükûmetimiz var.
Değerli
arkadaşlar, bakın, bugün aynı zamanda olağanüstü hâl
koşullarında seçim yapma kararı alıyorsunuz bu kararı
vermekle. Peki, bu seçim, dürüst ve adil olacak mı? Medya olmayacak;
yargı olmayacak, emrinizde olacak; sivil toplum olmayacak, bütün kanaat
önderleri hapisle karşı karşıya kalacak ve buna biz seçim
diyeceğiz
Her koşulda seçime gireceğiz ama her koşulda,
halkımızın vicdanıyla ne gerekiyorsa bunu yapacağız.
Ama bugün bu olağanüstü hâl kararıyla dürüst ve adil olmayan bir seçim
kararı alacaksınız ve bu şaibe, bu meşru olmayan
yöntem, süreç Türkiye Cumhuriyeti tarihinde sizin vasıtanızla kara
bir leke olarak kalacak. Neyin yolunu açabilirsiniz en fazla? En fazla, en kötü
ihtimalle seçilmiş diktatörler yolunu açarsınız; bütün
dünyanın yeni eğilimi. Bu da Türkiyede birliği,
beraberliği ve barışı bir daha kazandırmaz. Ne oldu?
Vatandaşa zararı yok. diyorsunuz. Size soruyorum: Kanun hükmünde
kararname yetkisi olmasaydı -ki Anayasa Mahkemesi bu düzenin suç
ortağıdır, bu düzenin suç ortağıdır, failidir-
siz taşeron düzenlemesini kanun hükmünde kararnameyle yapabilir miydiniz?
Yapamazdınız. Ne yaptınız? Kanun hükmünde kararnameyle
yaptınız. Şimdi ne oldu? Belediye işçisi ne yapar ya
-vicdanınıza sesleniyorum- ne yapar belediye işçisi? Temizlik
yapar yani çöpçülük eski deyimle, park işçiliği yapar, yol
işçiliği yapar. Bunların kadro alması için yasa
çıkmadı mı burada? Çıktı kanun hükmünde kararname. Ne
oldu peki? Ya, temizlik işçisinden neden güvenlik soruşturması
istersiniz vicdansızlar, neden istersiniz? (CHP sıralarından
alkışlar) Temizlik işçisinden niye güvenlik
soruşturması istersiniz ya? Neden istersiniz, neden?
HÜSNÜYE
ERDOĞAN (Konya) Fehriye Erdalın görevi neydi, ne yaptı o?
Tabii ki isteyeceğiz.
ALİM
TUNÇ (Uşak) Terörist olmasın diye.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Bakın, neden istersiniz? Temizlik
işçisi, adam yirmi yıldır orada temizlik yapıyor, çöp
topluyor şimdi ona Güvenlik belgesi getir. diyorsunuz. Hayır, sen
güvenlik soruşturmasından geçemedin. diyorsunuz. Adama, çöp
toplayacak, bir iş bile vermiyorsunuz. Ne zaman? Bu kanun hükmünde
kararnameden sonra. Bu mu sizin vicdanınız ya? Diyarbakırdan
970 kişi çıkarıldı. İstanbuldan
çıkarılanlar ayrı. Bugün Patnostan aradılar. Türkiyenin
her yerinden... Ne zaman böyle vicdansız oldunuz, ne zaman?
Bakın,
700 çocuk annesiyle beraber cezaevinde büyüyor. Kanserli hastalar var, size
gelmiyor. Biliyor musunuz sokak ortasında kaçırılanlar daha dün
serbest bırakıldılar, şimdi gözaltındalar. Sokağa
atıldılar, sokağa atıldılar ve
bırakıldılar. Altı ay bu Ankaranın
sınırları içerisinde gözaltında kaldılar. Biliyor
musunuz, yurt dışından getirilenler -isimleri var bende,
isimleri de şey olmasın diye söylemiyorum, soru önergesi verdim-
Kocaelide bırakıldı. Ne zaman? Yüz seksen gün sonra.
Getirilmiş, 120 kilodan 60 kiloya düşmüş. Olağanüstü hâl
işte bu, olağanüstü hâl bu. Çocuklar, yaşlılar,
işsizler, akademisyenler ve medyaya el koymanız ve yargının
olmadığı bir dünya.
Değerli
arkadaşlar, bakın, bu zulmünüz bitecek ama vicdanınızla
karşı karşıya kalacaksınız, size söyleyeyim.
Kimse size ulaşamıyor, bizim telefonlarımız açık.
Olağanüstü hâli bunun için istiyorsunuz ama hiç kuşkunuz olmasın,
bu zulüm düzeni bitecek, halkımızın sağduyusuyla ve
vicdanıyla bitecek.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİM
TUNÇ (Uşak) Teröristler de bitecek, terör de bitecek.
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan
BAŞKAN
- Sayın Muş, buyurun.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, birçok defa
konuşmasında Genel Başkanımıza atfen Yalan
konuşuyorlar, yalanla bu düzeni sürdürüyorlar. gibi beyanatlarda
bulunmuştur. Bu, bize açık bir sataşmadır.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Yalan mı?
BAŞKAN
- Buyurun, iki dakika süre veriyorum. Lütfen yeni bir sataşmaya meydan
vermeyelim.
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun,
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun (3/1566) esas
numaralı Başbakanlık Tezkeresi üzerinde şahsı
adına yaptığı konuşması sırasında AK
PARTİ Grup Başkanına ve Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET
MUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi 2002 yılından beri
iktidardadır ve 15 Temmuz darbesi gerçekleşene kadar, böyle bir
girişimde bulunulana kadar olağanüstü hâl gibi bir uygulamayı
hayata geçirmemiştir, böyle bir öneri Meclise gelmemiştir ama ne
zaman ki bir darbe girişimiyle ülke karşı karşıya
kaldı ve Türkiyenin bekası meselesi ortaya çıktı, bununla
daha etkin mücadele etmek için olağanüstü hâl uygulaması
başlamıştır ve bunun Anayasa ve yasalarda nasıl
yapılacağı, ne şekilde yapılacağı bellidir.
Geliş şekli, buraya gelir, teklif edilir; Parlamento bunu ya onaylar
ya onaylamaz, ya uzatır ya da uzatmaz. Şimdiye kadar millet
iradesiyle seçilmiş milletvekilleri bunun uzatılmasına
hükmetmişlerdir.
Dolayısıyla
Geçmişte karşı çıktınız, şimdi niye?
diyorsunuz. Arkadaşlar, geçmişte Türkiye'nin karşı
karşıya kaldığı süreçler böyle bir uygulamayı
gerektirmediği için OHAL tartışması olmadı ya da OHAL
uygulaması yapılmadı ama bugün Türkiyenin karşı
karşıya kaldığı realiteler böyle bir ihtiyacın
olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla böyle bir tavsiyeyi, böyle bir
teklifi Hükûmet Parlamentoya göndermiştir. Birazdan bununla ilgili oylama
yapılacaktır.
Bir
diğeri: Seçime gitmek âdeta kara bir leke olarak nitelendirildi.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Tabii ki kara bir leke.
MEHMET
MUŞ (Devamla) Değerli arkadaşlar, demokrasilerde seçime gitmek
kara bir leke değil.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Dürüstvari bir biçimde, dürüstvari.
MEHMET
MUŞ (Devamla) Demokrasilerin şölen günü seçim günleridir. (CHP ve
HDP sıralarından gürültüler) Dolayısıyla burada âdeta
bağırıp çağırmakla siz Türkiyenin seçime gitmesini de
engelleyemezsiniz, bir tek şeyi ifşa edersiniz; bakın, bir tek
şeyi ifşa edersiniz, millete gitmenin korkusunu
yaşadığınızı buradan ifşa etmiş
olursunuz bu kadar bağırıp çağırmakla.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Kes tıraşı ya, kes tıraşı!
MEHMET
MUŞ (Devamla) Dolayısıyla, bunun ötesinde, merak
buyurmayın, 24 Haziranda sandık kurulacaktır. Siz
ağzınıza geleni zaten burada da sayıyorsunuz, meydanlarda
da zaten çıkıp bol bol konuşuyorsunuz.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Senden korkan senin gibi olsun Muş!
MEHMET
MUŞ (Devamla) 1950den beri de zaten oturmaya devam ediyorsunuz.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Cevap veremedin, hiçbir soruma cevap
veremedin.
MEHMET
MUŞ (Devamla) Yine, geçenlerde yine oturdunuz. Fazla oturmayın, bak
örümcek bağlarsınız; benden size uyarı.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Hiç birine cevap veremedin.
VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
A) Tezkereler (Devam)
1.- Başbakanlığın, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararıyla
ülke genelinde ilan edilen ve 18/1/2018 tarihli ve 1178 sayılı
Kararı uyarınca devam etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/4/2018
Perşembe günü saat 01.00den geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına
dair tezkeresi (3/1566) (Devam)
BAŞKAN
Hükûmet adına Millî Savunma Bakanı Sayın Nurettin Canikli
konuşacaktır.
Sayın
Bakanım, buyursunlar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; olağanüstü
hâlin üç ay süreyle uzatılmasına ilişkin Hükûmet tezkeremizle
ilgili olarak söz aldım. Öncelikle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ben
konuşmamın hemen başında 24 Hazirandaki demokrasi
bayramının, düğünün, demokrasi düğününün hayırlı
olmasını temenni ediyorum milletimize, herkese.
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) O gün de üniversite sınavı
varmış.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Evet, sandık
her zaman demokrasilerde düğün, bayramdır; biz öyle görürüz, öyle
inanırız, öyle hareket ederiz. O yüzden 24 Haziranı da
-inşallah- yeniden milletimizle buluşmak, bir araya gelmek ve onun
talimatını almak için uygun bir platform olarak görüyoruz.
Dolayısıyla, inşallah, hayırlı olacaktır yeni
seçim.
Değerli
arkadaşlar, Türkiyenin içinde bulunduğu coğrafya, hepimizin
bildiği gibi, çok zor ve çetin bir coğrafya gerçekten.
Yüzyıllardan beri aslında bu coğrafyanın sert,
acımasız özelliği biliniyor. Konjonktürel olarak içinde
bulunduğumuz dönemde meydana gelen hadiseler bu coğrafyanın
çetin şartlarını daha da ağırlaştırmaktadır.
Özellikle bölgemizle ilgili küresel ölçekli proje ve hesaplar, bölgeyi daha da
istikrarsız hâle getirme potansiyelini taşımaktadır.
Proje
bellidir, bölgenin daha kolay yönetilebilmesi için siyasi sınırlar
yeniden dizayn edilmeye çalışılmaktadır. Bu çerçevede
Türkiye de bu operasyonların merkezindedir. Açıkça, ülkemizin
yaklaşık dörtte 1i, topraklarımızın yüzde 25i
başka bir siyasi yapılanmanın içine dâhil edilmekte ve talep
edilmektedir. Bu heves ve planlar gizli de değildir, artık gizliliği
kalmamıştır, her şey açık olarak oynanmaktadır.
Türk
milleti, hamdolsun, bugüne kadar bu amaca yönelik saldırılara
destansı şekilde karşı koymasını bilmiştir,
Dur! diyebilmiştir. Bu durum, küresel proje sahiplerini, senaristlerini
kızdırmakta ve hırçınlaştırmaktadır. Son
dönemde bunların ve yerli iş birlikçilerinin dengesiz ve
saldırgan yaklaşımlarını başka türlü izah etmek
mümkün değildir. Bu amaç için proje örgütler vekâleten kullanılmaktadır.
Sınırlarımızın dışından PKK/PYD-YPG ve
DEAŞ terör örgütleri, Türkiye Cumhuriyeti devletinin hükümranlık
haklarını zafiyete uğratmak amacıyla
saldırmaktadırlar ve her geçen gün saldırılarını
artırmaktadırlar. İçeriden ise PKK, FETÖ ve DEAŞ aynı
amaç için, ülkemizin kaos ortamına sürüklenmesi, istikrarın ortadan kaldırılması
için acımasızca saldırmaktadırlar. Bu örgütler, PKK,
DEAŞ ve FETÖ terör örgütleri tarihin gördüğü en kanlı terör
örgütleridir ve üçünün de hedefi Türkiye'nin toprak bütünlüğü, Türkiye'nin
egemenliği ve bağımsızlığıdır. Bugün
itibarıyla bu örgütlerin hepsinin aynı küresel güçler tarafından
yönetildiği ve kumanda edildiği konusunda elimizde çok daha
ayrıntılı, daha fazla bilgi ve emare mevcuttur.
PKK
terör örgütü ve teröristler müttefiklerimiz Almanya, Fransa, Avusturya,
Hollanda, Danimarka ve diğerleri tarafından açıkça korunmakta ve
kollanmaktadır. Aynı şekilde, PKK terör örgütünün Suriye kolu
yani kendisi olan PYD ve YPG de bir başka müttefikimiz Amerikayla
ortaklık yapabilmekte; tüm uyarı ve ikazlarımıza
rağmen ve eninde sonunda Türkiye'ye karşı yöneltileceğini
bile bile binlerce tır ve uçak dolusu silah, mühimmat, araç gereç bu
örgütlere, bu terör örgütlerine verilebilmektedir.
Yine,
17-25 Aralık ve 15 Temmuz darbe teşebbüslerinin faili, terör
örgütünün elebaşı Amerika Birleşik Devletlerinde
barınmakta, örgütünü oradan yönetmeye devam etmekte, finansal kaynaklara
ulaşabilmekte, koruma altına alınabilmektedir. DEAŞ
örgütünün PYD-YPG ve PKKyla ilişkileri ve Suriye ve Iraktaki
fotoğraf, bu örgütün de özel tasarım bir örgüt olduğunu çok net
bir şekilde göstermektedir.
Bu
noktada, hemen şu gerçeğin bir kez daha altının çizilmesi
gerekiyor: Türk milleti bu saldırılara karşı, bu kanlı
örgütlerin saldırılarına karşı durabilmiş ve
onların emellerini gerçekleştirmelerini engellemiştir. Bugün
ulaştığımız kapasite, imkân ve kabiliyetimiz bu
anlamda dünden daha fazladır, dünden daha güçlüdür ve bundan sonraki terör
örgütlerinin ve destekçilerinin saldırılarını defedebilecek
imkân ve kabiliyetine sahibiz elhamdülillah. Savunma alanı başta
olmak üzere, imkân ve kabiliyetlerimiz her geçen gün de artmaktadır. Terör
örgütleri ve onların destekçileri ülkemize yönelik tehdit ve
saldırılarına devam edeceklerdir. Elde ettiğimiz
sayısız istihbari bilgi bunu göstermektedir.
PKK/PYD-YPG
terör örgütlerinin Suriyedeki varlığı devam etmektedir. Zeytin
Dalı Operasyonuyla 911 kilometrelik Suriye
sınırımızın yaklaşık 500 kilometrelik bölümü
terör örgütlerinden temizlenmiştir ancak hâlen temizlenmesi gereken 400
kilometrelik bir bölüm daha mevcuttur ve durmaktadır ve bu temizliğin
de yapılması gerekir. Bu temizlik yapılmadığı
sürece, yapılmadığı takdirde Türkiye kendisini hiçbir zaman
güven içerisinde hissedemez.
PKKnın
yurt içindeki varlıklarına çok büyük darbe indirilmiştir ancak
örgüt içerideki saldırılarına devam etmektedir.
DEAŞ
terör örgütüne de yurt içinde güvenlik güçlerimiz tarafından nefes
aldırılmamaktadır. Ancak buna rağmen, özellikle bireysel,
uyuyan hücreler vasıtasıyla örgütün, DEAŞ terör örgütünün eylem
yapma potansiyeli bulunmaktadır.
FETÖ
terör örgütüyle yapılan mücadelede bugün itibarıyla kritik bir
seviyeye gelinmiştir. Bu örgüt yapılanma ve eylem yöntemleri
itibarıyla diğer örgütlerden çok farklıdır. FETÖ örgütü,
özellikle güvenlikle ve yargıyla ilgili kurumlara büyük ölçüde sızma
yapabilmiş, bu yapılara giriş mekanizmasını belirli
dönemlerde tamamen kontrol edebilir hâle gelmiştir. Zannedildiğinin
aksine, bu süreç yeni başlamamıştır, ta 1980li
yıllardan itibaren bu örgütün bilinçli olarak korunup
kollandığını bugün itibarıyla tespit etmiş
bulunuyoruz. Kuleli Askerî Lisesi ve diğer askerî lise
dokümanlarının, imha edilemeyen dokümanlarının ele
geçirilmesinden sonra, bu belgelere göre FETÖ örgütünün elemanları ta o
zaman askerî liselerde ve sonrasında yine, belirli güçler tarafından
ve son derece sistematik bir şekilde korunmuş
kollanmıştır 1984, hatta 1983lü yıllardan itibaren.
Bunların çok net bir şekilde belgeleri elimizdedir.
Bugüne
kadar kamu kurumlarındaki FETÖ yapılanmasıyla ilgili önemli bir
temizlik yapılmıştır ancak örgütün çok güçlü bir kripto
yapılanmasının olduğunu da biliyoruz. Özellikle güvenlikle
ilgili kurumlarda gizlilik ve kripto örgütlenme esas yapılanmadır
örgüt tarafından. Bugüne kadar örgüt mensuplarından bir şekilde
iz bırakanlar, bir şekilde örgütün kurumlarıyla iltisak ve irtibatı
tespit edilenlerin kamudan ihracı gerçekleştirildi. Şimdi,
artık kripto örgüt elemanlarının deşifre edilmesi ve
açığa çıkarılması için yoğun bir çaba
içerisindeyiz. Bugüne kadar tespit edilmiş birçok kripto örgüt mensubu da
bulunmaktadır. Henüz deşifre edilemeyen ve örgüt tarafından özel
olarak gizlenmiş, kritik görevlerde bulunan kripto örgüt
mensuplarının bulunduğunu kesin olarak biliyoruz. Daha önce hiç
iz bırakmayan, daha sonra farklı yöntemlerle açığa
çıkarılan kripto örgüt üyelerinin varlığı bizi
açık bir şekilde böyle bir değerlendirmeye yönlendiriyor.
Bakın,
itirafçı olan bir örgüt mensubunun örgütün kripto ve gizli
yapısıyla ilgili tanımlaması son derece önemlidir. Bir
hafta önce ortaya çıkan bu itirafçı ifadesine göre örgüt 5 daireden
oluşmaktadır. Birinci daire esnaf, öğretmen ve diğer
sivillerin bulunduğu dairedir. İkinci dairede normal devlet
memurları ve polis memurları bulunmaktadır. Üçüncü dairede
mahrem yapı içerisinde bulunan hâkim, savcı, kaymakam ve askerler ile
bunların bağlı olduğu imamlar yer almaktadır. Dördüncü
daire ise kripto hâkim, savcı, kaymakam, askerler ve polislerin
bulunduğu ve yine bunların bağlı olduğu imamların
yer aldığı dairedir. Beşinci daireyse kriptonun kriptosu
aynen kendi ifadesi bu- asker, polis, MİT mensuplarının
bulunduğu yapı ve bunlar sadece örgüt elebaşı
tarafından biliniyor ve bunlarla bağlantıyı da
sağlayan iki ya da üç kişi var.
Bunlar
doğrudur veya değildir bilemiyoruz ama bugüne kadarki elde
ettiğimiz bilgilerle gerçekten çok ciddi, güçlü bir gizlenmiş,
özellikle, muhtemelen belirli amaç için tutulan bir gizli
yapısının olduğunu biliyoruz ve görebiliyoruz. Örgütün,
özellikle bu çerçevede güvenlikle ilgili kurumlarda kripto yapısı
vasıtasıyla aktif olduğunu da biliyoruz. Hatta zaman zaman çok
ayrıntıya giremeyeceğim- son derece etkili olabilecek, tehlikeli
olabilecek kritik hamleler yaptığını da takip edebiliyoruz
ve görüyoruz örgütün.
Tabii,
şu anda temel amacımız örgütün kripto yapısının
bütün yönleriyle açığa çıkartılması. Bunun için
gereken her türlü gayreti gösteriyoruz. Elbette hukuk kulvarında
kalmamız gerekiyor ve bu çerçevede hareket ediyoruz. Yani sonuç
itibarıyla, bu tespit ancak somut, kabul edilebilir, hukuki belge, bilgi,
deliller çerçevesinde gerçekleşmektedir. Onun dışında,
elbette başka bir yöntemi kullanmamız mümkün değil. Çok ince ve
hassas çalışmalar yapıyoruz, âdeta iğneyle kuyu
kazıyoruz. Özellikle, yargı, emniyet, MİT ve güvenlikle ilgili
diğer kurumlarımız bu anlamda cansiparane, inanılmaz
çalışmalar yapıyor, sonuç da alıyoruz. Bakın, şu
an itibarıyla örgütün birinci aşama mahrem ve kripto
yapısına mensup Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde
yaklaşık 3 bin kişilik bir yapıyı deşifre
etmiş durumdayız. Önümüzdeki günlerde inşallah kanun hükmünde
kararname ekinde bunlar da ihraç edilecek, Başbakanlığa
gönderdik. Bunun anlamı şu: FETÖyle mücadele daha uzun bir süre
devam edecek bu özelliği ve yapısından dolayı. Örgütün tüm
yapısını deşifre edene ve kripto yapısını
açığa çıkarana kadar bu mücadele devam edecektir. Bu mücadelenin
de etkili bir şekilde yürütülebilmesi için OHALin, olağanüstü hâlin
sağladığı imkânlara ihtiyacımız var. Bu çerçevede
olağanüstü hâlin uzatılması gerekiyor. Bu yönüyle OHAL
ilanını gerektiren şartların mevcudiyeti hâlen devam
etmektedir.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Temizlik işçileri ne olacak
Sayın Bakan?
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Devamla) OHALin bu
mücadelede bize sağladığı en büyük imkân, olağanüstü
hâl kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisidir.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Temizlik işçileri ne olacak?
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
Bazılarının tahmin ettiğinin aksine en büyük
aracımız budur. Daha doğrusu, FETÖ ve diğer terör
örgütleriyle iltisak ve irtibatı tespit edilenlerin kamudan
çıkartılması OHAL kanun hükmünde kararnameleriyle
gerçekleştirilmektedir.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Belediye işçileri
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Bu imkân
olmasaydı, FETÖyle irtibatının tespit edildiğini biraz
önce açıkladığım, ilan ettiğim o 3 bin kişilik
Türk Silahlı Kuvvetleri mensubunu mevcut yöntemle, mevcut personel rejimi
ve hukuk sistemi içerisinde ihraç etmemiz, kamudan ihraç etmemiz hemen hemen
imkânsızdı ya da yıllarca zaman alırdı.
OHALin
uzatılmaması hâlinde, olağanüstü hâlin uzatılmaması
hâlinde FETÖ terör örgütü kripto varlığı sayesinde özellikle
güvenlikle ilgili kurumlarda toparlanmaya ve yeniden güçlenmeye devam
edecektir. OHAL uzatılmazsa, başta FETÖ olmak üzere, terör
örgütleriyle mücadelede ciddi zafiyet ve olumsuzluklar meydana gelecektir.
OHALle sağlanan bu imkânlar bugüne kadar sadece terör ve teröristle
mücadele için kullanılmıştır. OHAL ilanından sonra
temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması,
askıya alınması veya kısıtlanması kesinlikle söz
konusu olmamıştır, bir tane örnek yoktur.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Avrupa Konseyine neyi bildirdiniz?
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
Vatandaşlarımızın günlük yaşamını etkileyen
hiçbir olumsuzluk yaşanmamıştır. Esasında,
özgürlüklerin kullanımı OHAL ilanından sonra daha da güvence
altına alınmıştır.
OHALle
ilgili olarak, OHAL ilanının ilk dönemlerinde yalan yanlış
birçok şey söylendi; yok vatandaşın sabah kapısına
dayanılacak, yok özgürlükler sınırlandırılacak, yok
ekonomide bazı birtakım sınırlandırmalar gündeme
gelecek gibi gerçek dışı iddialar gündeme geldi.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Sayın Bakan, 22 Temmuzda Avrupa
Konseyine ne yazdınız, 22 Temmuzda ne yazdınız?
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Bakın, bugün
bunların hiçbir tanesi yaşanmadı, bu iddia, iftiraların
hiçbir tanesi gerçekleşmedi.
Tekrar
söylüyorum, bakın, OHAL sadece terör örgütlerini, teröristleri ve
onların yandaşlarını etkiledi, başka hiç kimseyi
etkilemedi
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Temizlik işçileri, temizlik
işçileri; çöpçüler Sayın Bakan, çöpçüler
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
ve bunları da
etkilemeye bundan sonra da devam edecek.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Yol işçileri
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Bakın,
olağanüstü hâl ilanından sonra kamu idaresine, Hükûmete
inanılmaz yetkiler veren bir kanun var, 1983 yılında
çıkarılmış olan bir kanun.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Darbe döneminde.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Bunun 11inci
maddesi, bakın, gerçekten Hükûmete inanılmaz yetkiler veriyor, sadece
birkaç tanesini ben okuyacağım: Sokağa çıkmayı
sınırlamak veya yasaklamak. Olağanüstü hâl ilanından sonra
bu yetki hiçbir şekilde kullanılmadı. Belli yerlerde veya belli
saatlerde kişilerin dolaşmalarını ve
toplanmalarını, araçların seyirlerini yasaklamak. Böyle bir
şey olmadı. Olağanüstü hâl ilan edilen bölge sakinleri ile bu
bölgeye hariçten girecek kişiler için kimlik belirleyici belge
taşıma mecburiyeti koyma yükümlülüğü getirmek.
Uygulanmadı. Gazete, broşür, dergi, bunların
basılmasını, çoğaltılmasını sınırlandırmak,
daraltmak. Uygulanmadı.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Ya, daha geçen hafta el koydunuz ya,
daha geçen hafta el koydunuz.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Bakın, bunlar
yargı kararıyla değil, idareye verilen yetkiler.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Daha geçen hafta el koydunuz diyorum,
TMSF el koydu daha geçen hafta, geçen hafta el koydu Sayın Bakan.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Bunların hiçbir
tanesi kullanılmadı yani temel hak ve hürriyetlerin, özgürlüklerin
kısılması, daraltılması anlamına gelebilecek
hiçbir olay, hiçbir karar söz konusu olmadı. Sadece, başta FETÖ terör
örgütü olmak üzere, terör örgütlerinin, özellikle kamuda yerleşik terör
örgütlerinin ayıklanması, buradan temizlenmesi için
kullanıldı
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Temizlik işçileri, belediye işçileri
Sayın Bakan
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
ve bundan sonra da
terör örgütleri açısından kullanılmaya devam edecek.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Belediye işçilerine ilişkin
bir şey söyleyin, belediye işçilerine.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Bakın,
ayrıca, değerli arkadaşlar, başta FETÖ olmak üzere, bu
terör örgütleriyle mücadele ederken
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Ya, terör örgütüyle değil, halkla
mücadele ediyorsunuz, halkla.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
en büyük
eleştirilerden bir tanesi, kanun hükmünde kararname ekinde yapılan
ihraçlara ilişkin olarak yargı yoluna gidilememesiydi. Bu sorun da
OHAL Komisyonuyla aşılmış durumda, dolayısıyla bu
noktada hukuki anlamda ve uluslararası standartlar ve kriterler
açısından eleştirilecek en ufak bir problem
bulunmamaktadır. Biz OHALi, olağanüstü hâl ilanını sadece
FETÖ terör örgütüne mensubiyetini tespit ettiğimiz kişilerin kamudan
kolaylıkla, etkili bir şekilde ihracı için kullanıyoruz
yani olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamesi çıkarmak için
kullanıyoruz.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Sayın Bakan, bir şey
söyleyeceğim: Çöpçüler niye atıldı, çöpçüler? Çöpçüler niye
atıldı işten? Bu işçiler niye işten atıldı?
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Bu belediye işçileri niçin işten
atıldı?
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Devamla) -
Dolayısıyla, bu mücadele sadece teröre, teröristlere karşı
yapılıyor, bunun dışında bir uygulama söz konusu
değildir.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Çöpçüler niye işten
atıldı, çöpçüler? Temizlik işçileri niye işten
atıldı?
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bugüne kadar
özellikle temel hak ve hürriyetlerin sınırlandığına
ilişkin hiç kimse tarafından somut olarak bir örnek getirilememiştir,
getirilemez de çünkü böyle bir şey yoktur.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Temizlik işçileri Sayın
Bakan, temizlik işçileri.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Milyonlarca örnek var, milyonlarca.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Ama biz terörle
mücadele etmeye devam edeceğiz, buna mecburuz. Bu milletin bekası
için, bu milletin geleceği için terörle, teröristle mücadele etmeye devam
edeceğiz.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Millete bir şey olduğu yok, size bir şey
oluyor.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bu mücadeleyi hiç
kimse engelleyemez, hiç kimsenin buna gücü yetmez.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) Kurtulamayacaksınız.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Göreceksin, 24 Haziranda göreceksin kimin gücü kime
yetiyor. Göreceğiz sizi.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Devamla) -
Dolayısıyla, gelinen bugün itibarıyla OHALin
kaldırılmasını talep etmek -açıkça söylüyorum- sadece,
özellikle Fetullahçı terör örgütünün kamuda daha çok yapılanmasına,
palazlanmasına katkı sağlayacak olan bir taleptir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen Sayın Canikli bir dakikada, buyurun.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - İnşallah
olağanüstü hâl yüce Meclisin takdirleriyle uzatılacak ve bu millet
bağımsızlığını, egemenliğini, toprak
bütünlüğünü tehdit eden bütün unsurlara karşı mücadelesini
sürdürecektir.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (İzmir) Bağımsızlık OHALle mi korunuyor?
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Hepinize
saygılar sunuyorum, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
- Sayın Tanrıkulu
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Biraz önce OHALin uzatılmaması
gerektiği yönünde bir konuşma yaptım. Sayın Bakan da
Uzatılmamasını istemek FETÖnün kadrolarının görevde
kalmasını istemek demektir. dedi. Dolayısıyla, açık
bir sataşma var.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Bu sataşmadır açıkça.
BAŞKAN
Bu hiç sataşma değildir Sayın Tanrıkulu.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Olur mu Sayın Başkan, olur
mu?
BAŞKAN
Olur mu öyle bir şey? Siz OHAL kaldırılsın. diyorsunuz,
Sayın Bakan da kaldırılmamasının gerekçelerini
anlattı.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Ama Bakan bizi itham etti. Sayın
Başkan, itham etti.
BAŞKAN
- Böyle bir şey olur mu ya? Eleştiri düzeyinde bu.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Sayın Başkan, itham etti.
BAŞKAN
Bakın, şahsınıza yönelik en ufak bir sataşma yoktur
Sayın Tanrıkulu.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Olur mu? Sayın Başkan, biraz
önce konuşan benim.
BAŞKAN
Tamam, sadece siz konuşmadınız, sizden önce konuşan 4-5
arkadaşımız daha var.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Belki diğerleri de söz alacak.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Onlar da isteyecek Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hayır Sayın Tanrıkulu, bakın, tutanaklara geçsin diye
söyleyeceğiniz bir şey varsa söyleyin, bir sataşma yok.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Söylüyorum bakın, Sayın
Başkan, bu açıkça itham etmektir.
BAŞKAN
Kesinlikle değil, kesinlikle değil. OHALin uzatılması
talebine ilişkin gerekçelerini anlattı Sayın Bakan.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Bakın, FETÖnün darbeye
karışmış hiçbir kadrosunun kamuda kalmaması
lazım. Yirmi aydır neden bunu yapamadınız? Nasıl bizi
itham edersiniz?
BAŞKAN
Şimdi, fikirlerin farklı farklı söylenmesi bir sataşma
mıdır? Değil.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) İtham etmek başka bir
şeydir. Sayın Bakan itham etti, ben de kendisine soruyorum: Temizlik
işçileri neden atıldı Sayın Bakan? Bir cümle söyleyin, bir
cümle.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Tanrıkulu.
Şimdi,
şahıslar adına son konuşma Trabzon Milletvekili Salih
Coraya aittir.
Buyurun
Sayın Cora. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SALİH
CORA (Trabzon) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 21 Temmuz 2016 tarihli ve 1116 sayılı
Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hâlin 19 Nisan 2018
tarihinden itibaren geçerli olmak üzere üç ay daha uzatılmasına
ilişkin tezkere hakkında şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 15 Temmuz 2016 tarihinde FETÖ tarafından hain bir darbe
gerçekleştirilmiştir. Türkiye uçurumun kenarından
dönmüştür. Emperyalist güçler, maşaları
aracılığıyla ülkemizi işgale
hazırlamıştır. Büyük bir tehdit başta
Cumhurbaşkanımız, Başkomutanımız,
kahramanımız Recep Tayyip Erdoğanın iradesi ve
milletimizin ferasetiyle bertaraf edilmiştir. Bu darbe
bayrağımıza, vatanımıza, devletimize, milletimize,
demokrasiye, hukuka ve özgürlüklere karşı yapılmış
alçakça bir saldırıdır; Türk milletinin tamamına, millî
iradeye, demokrasiye ve insan haklarına karşı
yapılmış bir kalkışmadır. Ülkemizin
bağımsızlığı, milletimizin birliği ve
bütünlüğü, çocuklarımızın geleceği ipotek altına
alınmıştır. Çok şükür kararlı bir duruşla
darbelere lanet okuyarak, milletimiz meydanlara inerek kendi kaderini kendisi
tayin etmiştir. Tarihin akışını değiştirmiş,
bir demokrasi destanı yazmıştır. Şimdi, tüm bu
yaşananları, bu olağanüstü hadiseleri yok sayarak
kaldığımız yerden hiçbir şey yokmuş gibi
nasıl devam edebiliriz? Darbe gecesi uçaklara meydan okuyan,
tankların altına giren, vücudunu kurşunlara siper eden 248
şehidin, 2.193 gazinin, 81 milyon kahramanın mücadelesini nasıl
görmezden gelebiliriz? Türkiye Büyük Millet Meclisinin
bombalandığını, Boğaziçi Köprüsünün işgal
edildiğini, masum insanların tarandığını,
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi önünde sivillere gökten
ateş yağdırıldığını, Özel Harekât
merkezindeki kahraman polislerimizin nasıl katledildiğini kötü bir
hatıra olarak hemencecik unutalım mı? Ömer Halisdemirin ölüme
koşmasını, Erol Olçokun milleti uyandırmasını,
Şerife bacının fedakârlığını, Sabrilerin
tankların altında ezilen vücutlarını, yıkılan
yuvalarını, kararan hayatları Vatan sağ olsun. deyip
sineye mi çekeceğiz, hiç hesap sormayacak mıyız? Biz bunu
sormazsak Metin Doğanlar tekrar tankın altına girer mi, bu
millet tekrar sokağa çıkar mı? Ne olmuş yani? Darbecileri
yargılamak kimin zoruna gidiyor? Terörle mücadele kimin kanına
dokunuyor? Darbe başarılı olsaydı acaba olağanüstü hâl
mi olacaktı yoksa sıkıyönetim mi olacaktı, Meclis
çalışacak, istediğimiz kanunu çıkarabilecek miydik,
seçimler yapılıp siyasi partiler istediği kampanyayı
yapabilecekler miydi? Ben söyleyeyim: Allah korusun, böyle bir durum
olsaydı, sıkıyönetim ilan edilecekti, faili meçhullerin haddi
hesabı olmayacaktı, anarşistler etrafta kol gezecekti,
sınırdan otobüslerle getirilecek DAEŞliler kontrollü bir biçimde
içeri girecekti. PKK, PYD, DAEŞle sözde mücadele edip uluslararası
güçler Türkiye'ye müdahale için hazırlanacaktı. PKK sözde DAEŞ karşısında
zafer kazandığını ileri sürüp tıpkı Suriyedeki
gibi hazırlanan bir plan, bir proje hayata geçirilecekti. Onun için
diyoruz ki: Ülkemiz gerçekten bir işgalden kurtarıldı. Darbenin
püskürtülmesinin hemen ardından Fırat Kalkanı Operasyonu tesadüf
müdür? Zeytin Dalı Harekâtıyla bölgede uygulanmak istenen proje
böylece yırtılıp atılmadı mı? Bunların
hangisini darbe sürecinden bağımsız bir şekilde
düşünebiliriz? Hamdolsun, darbe püskürtüldü, demokrasi kazandı.
Darbeciler yargılanıyor, hukuk önünde hesap veriyorlar, günlerce
savunma yapıyorlar yani adil yargılanıyorlar. İşte,
biz böyle bir ülkeyiz. Demokrasiyi koruduk, hukuku işletiyoruz, insan
haklarına saygı duyuyoruz. Türk yargısı darbeci
tiyatrocuların senaryoları karşısında delilleri ortaya
koyuyor, failleri tespit ediyor, sanıkları millet adına
cezalandırıyor. Darbecilerin beklediği bahar bir türlü
gelmeyince hepsi tel tel dökülüyor. İtirafçılar ise itiraflarıyla
hainliğin derinliğini, tehlikenin büyüklüğünü işaret
ediyor. Devletin tüm kurumları bu örgütü çökertmek için büyük bir özveri
gösteriyor. OHAL yetkisiyle alınan kararlarla, örgütün faaliyetlerinin
tespiti, takibi, yakalama ve yargılama süreçleriyle âdeta örgütün gizli
mensupları köşeye
sıkıştırılmıştır, onlar için artık
yurt dışı bile güvenli değil, nerede paketleneceklerini
kestiremiyorlar, bir panik havası hâkim. Her geçen gün büyük bir mesafe
alıyoruz. Devlet FETÖden arınacak, millet rahatlayacak.
Sadece
bu kadar mı? Hayır. Diğer terör örgütleri de bizim
kadrajımızda, güvenlik güçlerimizin yakın markajında.
PKKsı, YPGsi, DAEŞi, DHKP-Csi, hepsi terör örgütü, onlara da
nefes aldırmak bize haram, mağaralarından dışarı
çıkamıyorlar, bir zamanlar kurtarılmış bölgelerinde
şimdi kurtlanmış durumdalar, tarihin en büyük hezimetini
yaşıyorlar.
Bir
şehit yakını olarak ifade etmek istiyorum ki Mehmetçikin
kanı yerde kalmadı, kalmayacaktır. FETÖ, PKK, PYD, YPG,
DAEŞe terör örgütü diyemeyenler esasında o örgütlerin
destekçisidirler, bunlarla mücadeleye karşı çıkanlar en az o
örgütler kadar sorunludurlar.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye uzun yıllardır terör örgütleriyle
sınanmaktadır. Sırf bu nedenle 1987 yılından itibaren
Türkiye'nin büyük bir kısmında OHAL vardı. Biz OHALi 2002
yılında kaldırdık. Demokrasi yolunda büyük reformlara imza
attık.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Ya, nerede kaldırdınız?
Allahtan korkun ya! Biraz önce anlattım ya! Nerede
kaldırdınız?
SALİH
CORA (Devamla) Ülkemizin gelişmesi, kalkınması yolunda
enleri ve ilkleri gerçekleştirdik. Nerede bir mazlum, nerede bir
kimsesiz varsa ırkına, diline, dinine, mezhebine bakmadan yanına
koştuk. Dünyanın çarpık düzeninin muhalif sesi olduk. Kurulan
tuzakları bir bir bozduk. Engelleri aşa aşa bugünlere geldik.
Eksiğimiz aksağımız, elbette hatalarımız olabilir
ama samimiyetten ve doğru bildiğimizi söylemekten hiç çekinmedik.
Milletimizle bir ve beraber olduk. Her girdiğimiz seçimden zaferle
ayrıldık. Bu güçle, bu yetkiyle cesur davrandık. Bize
karşı oynanan oyunlar karşısında olanı biteni hep
millete anlattık. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Milletten destek aldık ve çok da dua aldık. Biz
hiç kötü niyetle yol almadık. Milletin iradesinden başka beşer
anlamda hiçbir güç tanımadık. Eğer aksi bir anlayış
içerisinde olsaydık, değerli arkadaşlar, bu şerler ülkemiz
adına hayra tebdil olmazdı. Bu badireler hiçbir iktidar
tarafından kolay kolay atlatılamazdı.
Değerli
milletvekilleri, OHAL uygulaması ilk değildir, son da değildir,
elbette olağan da değildir. Sadece Türkiye'de değil, birçok
ülkede uygulanan hukuki ve meşru bir yöntemdir. Bizim
Anayasa'mızın 120 ve 121inci maddeleri buna cevaz veriyor. Bunun
muhatabı terör örgütü ve onun iltisaklı olanlarıdır.
Milletimize hiçbir zararı yoktur. Türkiye'nin bekasına yönelik bu
tehdit tam anlamıyla bertaraf edilinceye kadar olağanüstü hâlin
uygulanmasının devam etmesi zaruridir.
Vatandaşımızın
günlük yaşantısı etkilenmeden süreç en etkili şekilde
ilerlemektedir. Milletimizin ekseriyeti bu kararlılığın
devam etmesi yönünde temennilerde bulunmaktadır. Olağanüstü hâl var
diye toplantı gösteri yürüyüş hakkı, düşünce ve ifade
hürriyeti sınırlandırılmamıştır. Etkinlik
sayılarında OHALden öncesi ile OHALden sonraki dönem
karşılaştırıldığında çok büyük bir
değişiklik yoktur. Dernekler açılmaya devam ediyor. OHALle
illegal ve gayrimeşru dernekler, özellikle terör örgütleriyle
irtibatlı ve iltisaklı dernekler kapatılmaktadır. Günlük
hayatımızda, sosyal hayatımızda, iş
hayatımızda OHALi hissediyor muyuz? Hayır. Nevruz kutlandı
mı, 1 Mayıs kutlandı mı? Evet. Var mı bir sorun?
Hayır. Hükûmet olarak bizler hangi yatırımdan geri durduk?
Büyümede rekorlar kırdık. Bunları az önce Genel Başkan
Yardımcımız ve Savunma Bakanımız izah etti.
Değerli arkadaşlar, rakamlar ortada, sistem tıkır
tıkır işliyor, kurumlarımız, bakanlarımız
çalışıyor.
Sayın
milletvekilleri, son olarak şunu ifade etmeliyim: Tüm bunlara rağmen
Türkiye terör örgütleriyle mücadelesini henüz tamamlamış
değildir, en üst düzeyde mücadelesini sürdürmektedir. Mahrem imamlar,
kripto FETÖcüler, kırmızı listede arananlar, gri listede
etkisiz hâle getirilenler, her geçen gün yeni vakalarla
karşılaşmaktayız. Şayet darbelerin ağır
faturalarını, sebeplerini biz ortaya çıkarmaz isek daha
ağır sonuçlarla karşı karşıya kalabiliriz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SALİH
CORA (Devamla) Bir dakika daha alabilir miyim?
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen Sayın Cora.
SALİH
CORA (Devamla) Değerli arkadaşlar, unutmayalım ki FETÖnün
elebaşı imam kisvesine bürünmüş bir canidir. Silahlı
Kuvvetlerdeki üst düzey yöneticilere talimat verenler görünürde akademisyendi.
Toplumun her katmanına sızmış bu illetin temizlenmesi için
etkili bir mücadeleye bir süre daha ihtiyacımız vardır.
Değerli
milletvekilleri, etrafımız ateş çemberiyle çevriliyken ülkemizin
huzuru, birliği ve beraberliği için tek vücut olmamız gereken
bir durumda birtakım fantastik arayışlar içerisinde
olamayız.
Bu
duygu ve düşüncelerle, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan
olağanüstü hâlin üç ay daha uzatılması yönündeki Bakanlar Kurulu
tezkeresine devletimiz ve milletimiz menfaatine olumlu oy
kullanacağınızı ifade ediyor, terörle mücadelede
kararlığımızın sürdürülmesi anlamında bu
mücadeleye destek vereceğinizi düşünüyorum. Bu duygularla Meclisimizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Cora.
Sayın
Gök, 60a göre söz veriyorum.
Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
24.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, Millî Savunma
Bakanı Nurettin Caniklinin (3/1566) esas numaralı
Başbakanlık Tezkeresi üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
LEVENT
GÖK (Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, az önce Sayın Bakanı izledik. Sayın Bakan terörle mücadele
için olağanüstü hâlin devamının zorunluluğundan bahsetti.
15 Temmuz darbe girişimi olduğu andan itibaren olağanüstü hâl
getirilmeye çalışıldığı sırada, biz, iktidar
partisine Terörle mücadele için hangi yasayı istiyorsanız getirin,
onları Meclisten çıkaralım. dediğimizde, Bizim herhangi
bir yasaya ihtiyacımız yok. denildi Sayın Başkan. O
bakımdan, Sayın Bakanın bu ifadesi son derece talihsizdir, son
derece yanlıştır.
Sayın
Başkan, olağanüstü hâl rejimleri bir an önce olağan döneme
dönülmek için uygulanır ama iktidar partisi artık bunu son derece
keyfî bir hâle getirmiştir ve hele bugün, olağanüstü hâlin
uzatılmasına ilişkin görüşmelerin
yapıldığı günün erken seçim yapılacağı
tarihin açıklandığı güne rastlatılması, Türkiye
demokrasisi açısından tam bir talihsizliktir, tam bir
aymazlıktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Altay, buyurun, size de 60a göre söz veriyorum.
25.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
olağanüstü hâl ilanıyla FETÖye teslim olunduğunun tescil
edileceğine ve erken seçim kararına ilişkin açıklaması
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Sayın Başkan, biz, esasen İç Tüzük 57ye
göre tezkerenin oylanmasından önce yoklama talep edeceğiz ama
hazır ondan önce de şunu söylemek isterim: Olağanüstü hâl ilan
etmek teröre teslim olmaktır. diyen Sayın Erdoğana soruyorum:
FETÖye teslim misiniz? Gelin, bu yanlışı yapmayın.
Olağanüstü hâl ilanıyla FETÖye teslim olduğunuzu tescil
edeceksiniz diyorum.
Bugün
ilan edilen ama Meclisten henüz alınmayan seçim kararı için de
şunu söylüyorum: Gidişiniz güle güle olsun efendim. Güle güle gidin.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
A) Tezkereler (Devam)
1.- Başbakanlığın, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararıyla
ülke genelinde ilan edilen ve 18/1/2018 tarihli ve 1178 sayılı
Kararı uyarınca devam etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/4/2018
Perşembe günü saat 01.00den geçerli olmak üzere üç ay süreyle
uzatılmasına dair tezkeresi (3/1566) (Devam)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
III.- YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Yoklama talep ediyoruz.
BAŞKAN
Tezkereyi oylarınıza sunacağım ama oylamadan önce bir
yoklama talebi var, önce bu talebi karşılayacağım.
Sayın
Altay, Sayın Tanrıkulu, Sayın Tüzün, Sayın Tanal,
Sayın Gök, Sayın Hayati Tekin, Sayın Kaplan Hürriyet, Sayın
Köksal, Sayın Durmaz, Sayın Özcan, Sayın Altaca
Kayışoğlu, Sayın Türkmen, Sayın Akkuş
İlgezdi, Sayın Çam, Sayın Köse, Sayın Yıldız,
Sayın Gökdağ, Sayın Göker, Sayın Havutça, Sayın
Üstündağ, Sayın Nurlu.
Yoklama
için iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Evet, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
A) Tezkereler (Devam)
1.- Başbakanlığın, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararıyla
ülke genelinde ilan edilen ve 18/1/2018 tarihli ve 1178 sayılı
Kararı uyarınca devam etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/4/2018
Perşembe günü saat 01.00den geçerli olmak üzere üç ay süreyle
uzatılmasına dair tezkeresi (3/1566) (Devam)
BAŞKAN
Şimdi Başbakanlık tezkeresini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Tezkere kabul edilmiştir.
Hayırlı
uğurlu olsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Birleşime
iki dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.51
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.52
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Vecdi GÜNDOĞDU (Kırklareli),
Sema KIRCI (Balıkesir)
----- 0 -----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
Alınan
karar gereğince, gündemin Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmına geçiyoruz.
Kanser
hastalığının tüm boyutlarıyla
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi maksadıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına sunulan (10/25), (10/262), (10/957),
(10/2680), (10/2713), (10/2717), (10/2745), (10/2746), (10/2757), (10/2787)
esas numaralı Meclis Araştırması Önergelerinin birlikte
yapılacak görüşmelerine başlıyoruz.
IX.- MECLİS ARAŞTIRMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- Adana Milletvekili Necdet Ünüvar ve 21
milletvekilinin, kanser hastalarının ve yakınlarının
yaşadıkları sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/25)
2- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve 24
milletvekilinin, Karadeniz bölgesinde yaşanan kanser vakalarının
nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/262)
3- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil ve 20
milletvekilinin, kanser hastalığının tanı ve tedavi
sürecindeki eksikliklerin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/957)
4- İstanbul Milletvekili Barış
Yarkadaş ve 23 milletvekilinin, kanser hastalarının ilaç
temininde yaşadıkları sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/2680)
5- Giresun Milletvekili Bülent Yener
Bektaşoğlu ve 21 milletvekilinin, kanserin önlenmesi ile teşhis
ve tedavi süreçlerine yönelik alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/2713)
6- Mersin Milletvekili Yılmaz Tezcan ve 34
milletvekilinin, kanserin kontrol altına alınması, erken
tanı ve tedavi süreçlerinin iyileştirilmesi, Türkiye çapında
onkoloji alanında bir standart geliştirilmesi ve ülke ekonomisini de
önceleyen alanların belirlenebilmesi için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/2717)
7- Grup Başkanvekili Samsun Milletvekili Erhan
Usta'nın kansere karşı bir farkındalık
oluşturmak, kanser taraması ve tanısı konularında
insanları bilinçlendirmek için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/2745)
8- Kayseri Milletvekili İsmail Tamer ve 37
milletvekilinin, kanser teşhis ve tedavi süreçlerinin daha ekonomik bir
şekilde yerine getirilmesi ve sağlık personelinin daha etkin bir
şekilde istihdamının sağlanması için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/2746)
9- Adıyaman Milletvekili Behçet
Yıldırım ve 21 milletvekilinin, son yıllarda
artış gösteren kanser vakalarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/2757)
10- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu ve 23 milletvekilinin, kanser tedavisinde kullanılan
ilaçlara hızlı ve kolay erişimin sağlanabilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/2787)
BAŞKAN
Hükûmet? Yok.
Ertelenmiştir.
Gündemimizde
başka bir iş bulunmadığından, kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için, 19 Nisan 2018 Perşembe günü saat 14.00te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyor, hayırlı akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati: 17.53