TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
9uncu Birleşim
17 Ekim 2017 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbabanın, Malatya ilinin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Bursa
Milletvekili Emine Yavuz Gözgeçin, 15 Ekim Dünya Kadın Çiftçiler Gününe
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- İzmir
Milletvekili Müslüm Doğanın, Soma davasına ilişkin gündem
dışı konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Didem Enginin, 17 Ekim Dünya Yoksullukla Mücadele Gününe
ilişkin açıklaması
2.- Bursa
Milletvekili Ceyhun İrgilin, itibarın lüks ve israfla değil
demokrasi, hukuk ve insan haklarıyla olacağına ilişkin
açıklaması
3.- Mersin
Milletvekili Yılmaz Tezcanın, 2017 Amerika Birleşik Devletleri
yapımı bir film olan Wonder Woman filminde tarihimize ve Türk
Bayrağına saygısız ve yanlış sahnelerin yer
aldığına ilişkin açıklaması
4.- Amasya
Milletvekili Mustafa Tuncerin, soğan üreticilerinin sorunlarına
ilişkin açıklaması
5.- Çanakkale
Milletvekili Muharrem Erkekin, istifaya zorlanan belediye başkanları
hakkında bir soruşturma olup olmadığını
öğrenmek istediğine ve bir belediye başkanı hakkında
bir soruşturma olmadan istifaya zorlanmasının demokrasiden ve
hukuktan uzak bir durum olduğuna ilişkin açıklaması
6.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutanın, Cankurtaran Tünelinin bir an önce
açılması konusunda Hükûmetin gerekli hassasiyeti göstermesini
beklediğine ilişkin açıklaması
7.- Kocaeli
Milletvekili Tahsin Tarhanın, millete ekstra vergi yüklemek yerine
Cumhurbaşkanının emrindeki araçların
sınırlandırılmasının daha doğru
olacağına ilişkin açıklaması
8.-
Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıçın, müftülerin
nikâh kıyacak olmasının çağdaşlığa ve
laikliğe aykırı bir tarafı olmadığına
ilişkin açıklaması
9.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, Cumhuriyet Halk Partisi eski Genel Başkanı
Deniz Baykala geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna, Suriyelilerin
hastane ücretlerinden ücretsiz yararlanabilmelerine karşılık
Sosyal Güvenlik Kurumuna borcu olan vatandaşların
yararlanamadığına ilişkin açıklaması
10.- Çanakkale
Milletvekili Bülent Özün, ithalattan vazgeçilerek tarım arazilerini geri
kazanmanın ve üretimi daha fazla desteklemenin düşünülüp
düşünülmediğini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
11.- Adana
Milletvekili İbrahim Özdişin, borçlu insanların
sayısını artırıp bununla övünmenin ancak AKPye mahsus
bir politika olduğuna ilişkin açıklaması
12.- Bursa
Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun, rant amaçlı
yapıldığı için kentsel dönüşümün birçok yerde sorun
yumağına dönüştüğüne ilişkin açıklaması
13.-
Balıkesir Milletvekili Namık Havutçanın, iki yüz yirmi üç
gündür açlık grevinde olan Nuriye Gülmen ve Semih Özakçanın neden
mahkemeye çıkarılmadıklarını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
14.- İzmir
Milletvekili Kerem Ali Süreklinin, NATOnun üye devletlerin özgürlük ve
güvenliğini korumak amacıyla kurulduğuna ve özellikle Suriye ile
Iraktan Türkiyeye gelen saldırıların doğrudan NATOyu da
ilgilendirdiğine ilişkin açıklaması
15.- Ankara
Milletvekili Şenal Sarıhanın, müftülere nikâh kıyma
yetkisi veren yasa tasarısına ilişkin tepkilerini ifade etmek
isteyen kadınların Meclisin önünde açıklama yapmalarına
izin verilmemesine ilişkin açıklaması
16.- Denizli
Milletvekili Kazım Arslanın, Orman ve Su İşleri
Bakanlığından Denizlideki sulamayla ilgili bazı konularda
bilgi almak istediğine ve Yenidere Barajının suyunun ne zaman
verileceği ile Menderes Nehrinin kirliliğinin temizlenip
temizlenmeyeceğini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
17.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Çukurcada PKKya karşı yürütülen
operasyonda şehit olan 4 askere Allahtan rahmet dilediğine, 17 Ekim
Dünya Yoksullukla Mücadele Gününe ve 14 Ekimde Somalide gerçekleşen
terör saldırısını kınadığına
ilişkin açıklaması
18.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin,
Şırnakta bir kömür ocağında göçük meydana geldiğine,
17 Ekim Dünya Yoksullukla Mücadele Gününe, Şişecama bağlı
Kırklareli Paşabahçe Fabrikasında işten atılan 90
işçinin işe geri dönme mücadelelerinin sürdüğüne ilişkin
açıklaması
19.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, Çukurcada teröristlerce düzenlenen
saldırıda şehit olan 4 askere Allahtan rahmet dilediğine,
Şırnaktaki maden kazasına, Soma maden faciasının
yargılamasında yeni bir faza geçildiğine ve müftülere nikâh kıyma
yetkisi veren yasa tasarısına ilişkin tepkilerini ifade etmek
isteyen kadınların Meclise alınmamasına ilişkin
açıklaması
20.- Aksaray
Milletvekili İlknur İnceözün, Çukurcada PKKya karşı
yürütülen operasyonda şehit olan 4 askere Allahtan rahmet
dilediğine, Türkiyenin hem içeride hem de dışarıda terör
örgütleriyle mücadelesinin büyük bir kararlılıkla sürdüğüne,
OHALin bir keyfiyet değil mecburiyet olduğuna, 15 Ekim Dünya
Kadın Çiftçiler Gününe ilişkin açıklaması
21.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, iktidar partisi milletvekillerinin OHAL süresini
uzatan Başbakanlık tezkeresinin görüşmelerinde Genel Kurul
salonunda bulunmaları gerektiğine ilişkin açıklaması
22.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, AK PARTİ Grubu yönetiminin grup adına
konuşacakların seçiminde daha hassas olması gerektiğine
ilişkin açıklaması
23.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, Mersinde bir
polis servis aracına saldırı olduğuna, Şırnakta
bir madende göçük altında kalan 8 kişinin hayatını
kaybettiğine, Şırnak Milletvekili Aycan İrmezin
eniştesinin de göçük altında hayatını kaybedenler
arasında olduğuna ve bütün ailelere
başsağlığı dileğinde bulunduğuna
ilişkin açıklaması
24.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Şırnakta maden ocağında
meydana gelen göçükte hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet
dilediğine ve Mersinde bir polis servis aracına bombalı bir
saldırı gerçekleştirildiğine ilişkin
açıklaması
25.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, Şırnakta maden ocağında
meydana gelen göçük olayına, Meclisin maden kazalarıyla ilgili
üzerine düşeni yapmadığına, Mersinde bir terör olayıyla
karşı karşıya bulunulduğuna ve can kaybı
olmamasını ümit ettiğine ilişkin açıklaması
26.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Şırnakta maden
ocağında meydana gelen göçükte hayatını kaybedenlere
Allahtan rahmet dilediğine, AK PARTİnin madenlerdeki
çalışma şartlarına ve işçilerin haklarına
ilişkin birçok çalışmalar gerçekleştirdiğine ve
Mersinde bir polis servis aracına yönelik terörist
saldırıyı kınadığına ilişkin
açıklaması
27.-
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağın,
Şırnakta maden ocağında meydana gelen göçükte
hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet dilediğine, Mersinde bir
polis aracına bombalı saldırı yapılmasına ve
Türkiyenin terörle mücadelesinin her şartta etkili ve kararlı bir
şekilde devam edeceğine ilişkin açıklaması
28.- İzmir
Milletvekili Hamza Dağın, şahsıyla alakalı kimin
elinde ne bilgi ve belge varsa savcılığa intikal ettirmesini
temenni ettiğine ilişkin açıklaması
29.- Manisa
Milletvekili Özgür Özelin, İzmir Milletvekili Hamza Dağın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
30.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın, Genel Kurul salonunda yaşanan
olayların bir daha yaşanmaması için gayret göstermek
mecburiyetinde olduklarına, Cumhuriyet Halk Partisinin eski Genel
Başkanı Deniz Baykalın tekrar bir ameliyata
alındığına ve AK PARTİ Grubu olarak acil şifalar
dilediklerine ilişkin açıklaması
31.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, Genel Kurul salonunda yaşanan hadiselerin
tekrarlanmaması açısından herkesin büyük bir özen göstermesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
32.- Erzurum
Milletvekili Mustafa Ilıcalının, Çukurcada şehit olan
Erzurumlu Uzman Çavuş Adem Gezere Allahtan rahmet dilediğine, PKK
ve terör örgütlerini lanetlediğine ilişkin açıklaması
V.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının,
Başkanlık Divanı olarak Hakkâri Çukurcada şehit olan
askerlere Allahtan rahmet dilediklerine, Şırnaktaki göçükte bir
ölüm olmamasını umduğuna, 17 Ekim Dünya Yoksullukla Mücadele
Günü ve 15 Ekim Dünya Kadın Çiftçiler Gününe ilişkin
konuşması
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydının,
Şırnakta bir madende meydana gelen göçükte hayatını
kaybeden Şırnak Milletvekili Aycan İrmezin eniştesi ve
diğer tüm işçilere Allahtan rahmet dilediğine ilişkin
konuşması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının, Dışişleri
Komisyonu Başkanı ve Malatya Milletvekili Taha Özhanın,
Avusturyanın başkenti Viyanada 19-22 Ekim 2017 tarihlerinde
düzenlenecek olan "Hegemonyalar ve İttifaklar 3.0 - Sıvı
İttifakları toplantısına katılmasına
ilişkin tezkeresi (3/1200)
2.-
Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21/7/2016
tarihli ve 1116 sayılı Kararıyla ülke genelinde ilan edilen ve
17/7/2017 tarihli ve 1154 sayılı Kararı uyarınca devam
etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/10/2017 Perşembe Günü Saat
01.00den geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına ilişkin
tezkeresi (3/1199)
3.- (10/601) esas
numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici
Başkanlığının, Komisyonun, başkan, başkan
vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin
tezkeresi (3/1202)
B) Önergeler
1.- Mardin
Milletvekili Erol Doranın, (2/558) esas numaralı Vakıflar
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/107)
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, İzmir Milletvekili Hamza
Dağın (3/1199) esas numaralı Başbakanlık Tezkeresi
üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanalın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasına Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
4.- Ankara
Milletvekili Necati Yılmazın, Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağın (3/1199) esas numaralı
Başbakanlık Tezkeresi üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
5.- Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağın, Ankara Milletvekili Necati
Yılmazın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Hükûmete sataşması nedeniyle
konuşması
6.- İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağın (3/1199) esas numaralı
Başbakanlık Tezkeresi üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
7.- Ankara
Milletvekili Necati Yılmazın, Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
VIII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun,
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan, Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan ve
arkadaşları tarafından arı yetiştiriciliği ve bal
üretimi yapan vatandaşların mevcut sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan (10/146) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 17
Ekim 2017 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
2.- HDP Grubunun,
17/10/2017 tarihinde Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu Demir tarafından, Türkiyedeki yoksulluk ve
yoksullaşma probleminin tespiti, gerekli önlemlerin alınması ve
çözüm için yol haritasının oluşturulması amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak
Genel Kurulun 17 Ekim 2017 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına
ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun,
17/10/2017 tarihinde Ordu Milletvekili Seyit Torun ve arkadaşları
tarafından, fındık sektörünün sorunlarının
belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırma
önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak Genel Kurulun 17 Ekim 2017 Salı günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin
aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin önerisi
4.- AK PARTİ
Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden
düzenlenmesine, 17, 24 ve 31 Ekim ile 7, 14, 21 ve 28 Kasım 2017 Salı
günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine
ilişkin önerisi
IX.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Nüfus Hizmetleri
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı (1/868) ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Muş ve 4
Milletvekilinin İstanbul İli Eyüp İlçesinin Adının
Eyüpsultan Olarak Değiştirilmesi ve Nüfus Hizmetleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1826) ve
İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 497)
X.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Transit Petrol Boru
Hatları Kurulu yöneticilerinin mali ve sosyal haklarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat
Albayrakın cevabı (7/15293)
2.- Kocaeli
Milletvekili Tahsin Tarhan'ın, Bakanlık ve bağlı
kuruluşlarca 2002-2017 yılları arasında Kocaeli iline
yapılan yatırımlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Berat Albayrakın cevabı (7/15807)
3.-
Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal'ın, tüp
satışlarında vatandaşların kimlik bilgilerinin
alınmasına dair düzenlemeyle ilgili bilgilendirme yapılmasına
ve vatandaşların kimlik bilgilerinin
sızdırılmasına karşı önerilen çözüme ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrakın
cevabı (7/16142)
4.- Ankara
Milletvekili Murat Emir'in, 694 sayılı KHK ile milletvekilleri
hakkında soruşturma ve kovuşturma yetkisinin Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığına verilmesine ilişkin sorusu ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydının
cevabı (7/16508)
17 Ekim 2017 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI
(Balıkesir), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9uncu
Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Malatyanın sorunları hakkında söz
isteyen Malatya Milletvekili Veli Ağbabaya aittir.
Buyurun
Sayın Ağbaba. (CHP sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın, Malatya ilinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, Malatyanın sorunlarıyla ilgili söz almış
bulunuyorum.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Üç dönemdir vekilsin ama hiç bitmiyor.
VELİ
AĞBABA (Devamla) Maalesef Malatyanın hiçbir sorunu bitmiyor
Sayın Tanal çünkü hiçbir sorun çözülmüyor, ondan bitmiyor.
Malatya,
Anadolunun en güzel kentlerinden biri; tarihî ve kültürel
varlıklarıyla bir turizm kenti; dünyanın 2nci, Avrupanın
en çok karaciğer naklinin yapıldığı bir
sağlık kenti; kayısı, üzüm, ceviz, kiraz, kavun, elma, nar,
çilek gibi eşsiz lezzete sahip ürünleriyle tam bir tarım kenti. Malatya,
Türkiye'nin en çeşitli ürünlerini veren en önemli tarım kentlerinden
birisi. Ayrıca, dünya kuru kayısı ihtiyacının
neredeyse tamamını karşılayan bir kent.
Yaklaşık
110 ülkeye ihraç edilen kayısı, Türkiyeye ortalama 350-400 milyon
dolar gelir getiriyor; önemli bir ürün Türkiye için, dünyada önemli bir marka
Türkiye için. Ancak değerli milletvekilleri, Malatyada sulama sorunu bir
dert, elektrik bir dert, ürünün para etmemesi ayrı bir dert, TARSİMi
dert, çiftçinin, üreticinin her şeyi ayrı bir sorun, ayrı bir
dert. Çiftçi borçlu, faizi anaparayı geçti, torba kanunla iş
adamlarının, AKPye yakın iş adamlarının
borçları silinirken, büyük telefon şirketlerinin milyarlarca dolar
borcu silinirken, evine icra gelmiş borçlu üreticinin faizleri silinmiyor.
Değerli arkadaşlar, bununla ilgili bir kanun teklifi verdik, maalesef
,duyan yok. Belki o büyük şirketlerin yirmide 1i olan faiz borcunun
silinmesi devleti etkilemeyecek ama maalesef Hükûmet, fakirin fukaranın
değil, zenginlerin dostu.
Değerli
arkadaşlar, söylüyoruz, duyan yok, sonuç ne? Dünyanın
kayısı üretimini tek başına karşılayan Malatyada
icralık olmayan neredeyse bir çiftçi yok, mutlu kimse yok. Geçtiğimiz
günlerde ziraat odaları başkanları bir araya gelerek açıklamalar
yaptılar. Üretici üvey evlat. dediler. Maliyetin yarısına
ürün satılıyor. dediler. Bahçemizi satsak borcumuzu ödeyemiyoruz.
dediler. Kayısı üreticileri icralık. dediler.
Değerli milletvekilleri,
2017 yılında tam 1 milyon ağacın kesilerek odun
yapıldığını söylüyorlar. Bakın, dikkatle
dinleyin, tam 1 milyon kayısı ağacını, çocuk gibi
baktıkları kayısı ağacını keserek odun
yaptılar, kışın yakılmayı bekliyor. Geri kalan 10
milyon ağaç da susuzluktan kurumayı bekliyor. Ağaçlar, susuzluk
nedeniyle maalesef ürün veremez duruma gelmiş değerli
arkadaşlar. Çözüm önerilerimizi sunduk, duyan yok.
Milletvekili olduğumdan bu yana,
Malatyanın kayısısıyla, derdiyle yüzlerce kez
huzurlarınıza geldim, haykırdım. Malatyanın sulama
problemi var dedim, Malatyadaki insanlar -utanarak söylüyorum buradan-
kanalizasyon borularını kırarak bahçelerini suluyorlar dedim ama
maalesef duymadınız. Bu kanalizasyon suyunu kullanmayı bu
insanlara reva görmek, en azından ayıptır, günahtır. (CHP
sıralarından alkışlar)
İkinci Organize Sanayinin atık
suları Tohmayı, Dilekin arazilerini, Topsöğütün arazilerini
yok ediyor dedik, insanlar, bostan ekemiyor dedik; maalesef, duyan yok
değerli arkadaşlar. Artık, Malatyalılar, biberi, domatesi
kendi bahçelerinden, bostanlarından değil, manavlardan
alıyorlar.
Değerli arkadaşlar, 2011den beri sulama
problemleri maalesef çözülmedi. Sulama nasıl yapılmaz, dünyaya
aslında en iyi örnek Malatyaya bakarak gösterilebilir. Sulama birlikleri
Devlet Su İşlerini, Devlet Su İşleri sulama birliklerini
suçluyor. Değerli arkadaşlar, olan, üreticiye oluyor; olan,
kayısı ağaçlarına oluyor; olan, emeğiyle geçinen,
çoluğundan çocuğundan kesip başka hiçbir ürünü olmayan,
kayısıdan başka hiçbir ürünü olmayan çiftçiye oluyor.
Bakın, değerli arkadaşlar, Malatyada
bu yaz suyla ilgili birçok kavga çıktı, insanlar isyan etti,
sokağa çıktı ama duyan tek bir kimse yok. Diyorlar ki Baraj
yaptık. Karadeniz fıkrası gibi bir baraj var: Barajı
yapmışlar ama maalesef sulama kanalı yapmayı
unutmuşlar!
Değerli arkadaşlar; Yazıhanlı,
sulama kanalına bakıyor, sulama kanalı, Yazıhanlıya
bakıyor. Kapıkayalı, baraja bakıyor, baraj,
Kapıkayalılara bakıyor.
Malatyanın dünyaca ünlü kuru
kayısısı yok ediliyor değerli arkadaşlar. Çiftçiler
diyor ki: Malatyanın sesini duyun, duyun sesimizi. Değerli
arkadaşlar, burada, bu şehirde sorun, sadece sulama sorunuyla ilgili
değil, dünyanın en güzel kaynak suyunun aktığı
Malatya, maalesef bu yıl susuzlukla kavruldu.
Kuluncaktan Darendeye, Tohmanın üzerine
kurulan HESler nedeniyle sularımız yok ediliyor ve maalesef,
Malatyanın kayısı ürünü de para etmiyor. Şu anda, 4 lira
ile 6 lira arasında açlık sınırıyla karşı
karşıya.
Bu sorunları, çözülmesi için hepinizin
dikkatlerine sunuyor, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Ağbaba.
Gündem dışı ikinci söz, 15 Ekim Dünya
Kadın Çiftçiler Günü münasebetiyle söz isteyen Bursa Milletvekili Emine
Yavuz Gözgeçe aittir.
Buyurun Sayın Yavuz Gözgeç. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
2.- Bursa Milletvekili Emine Yavuz Gözgeçin, 15 Ekim Dünya
Kadın Çiftçiler Gününe ilişkin gündem dışı
konuşması
EMİNE YAVUZ GÖZGEÇ (Bursa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 15 Ekim Dünya Kadın Çiftçiler
Günü nedeniyle söz almış bulunmaktayım. Kadın
çiftçilerimize özel olarak bir gün ayrılmasının sebebi, çiftçi
kadınlarımızın toplumdaki önemine vurgu yapıp
statüsünü artırmak, hükûmetleri ve kamuoyunu kadın çiftçilerin
sorunları ve ihtiyaçları konusunda duyarlı olmaya
çağırmak, kadın çiftçilerin faaliyetlerinin görünür
olmasını sağlamak ve tüm dünyada bugünde ortak bir ruh
oluşturarak farkındalık sağlamaktır.
KEFEK komisyonumuzda kırsal alanda
kadının güçlendirilmesi ve kırsalda kadın
girişimciliğinin desteklenmesi, yapılan
çalışmaların ve sorunların tespiti, çözüm önerilerinin
oluşturulması amacıyla kurulmuş olan alt komisyonumuz
çalışmalarına devam etmektedir. Ancak, Komisyonun
varlığı dahi kırsaldaki kadına dair farkındalık
oluşturmuş, kırsal-kent kadın birlikteliğinin yolunu
açmıştır.
Ülkemizde nüfusun üçte 1i kırsal alanda
yaşıyor. Kadın çalışanların büyük
çoğunluğu tarım sektöründe çalışmakta. Tek
başına bu veriler bile kadınların tarım sektöründe
anahtar role sahip olduğunu gösteriyor. Bir çiftçi kızı olarak
biliyorum ki toprakla hemhal olan, atılan tohumların yeşermesini
sağlayan, güçlü, vefakâr Anadolu kadınlarımız, kadın
çiftçilerimiz hayatın tam merkezinde. Bu bilinçle,
kadınlarımızın her alanda güçlü bir şekilde var
olmasının önünü açan AK PARTİ, hayata geçirilen projelerle
kadın çiftçilerimizin daima yanında olmuştur. Kadın varsa
öncelik var. denilerek kadınların tarım sektöründe daha fazla
yatırım yapmaları desteklenmiş, kadınlar
tarafından kurulmuş veya ortaklarının çoğunluğu
kadınlardan oluşan kooperatiflere pozitif ayrımcılık
tanınmıştır.
Genç çiftçi projelerinin desteklenmesi
kapsamında 2016 yılında hibe almaya hak kazanan 14.978 çiftçinin
yüzde 75inin yani 11.203ünün kadın çiftçiler olması ayrıca
sevindiricidir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Tarım
Bakanlığı, Türkiye Ziraat Odaları Birliği
arasında imzalanan protokolle, çiftçi kadınlarımıza
tarım ve çiftçilik eğitimleri, kişi hak ve özgürlükleri,
sağlık, girişimcilik konularını içeren kadın çiftçi
eğitimi programlarının kadınlarımızın âdeta
hayatlarını değiştirdiğine tanık oluyoruz.
Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu destekleriyle
geleceğe daha güvenle bakan çiftçi kadınlarımız var
artık. Bursada hayvancılık tesisi kuran Sıdıka
Güneş, zeytinyağı üretim tesisi projesiyle Ayşe Güney,
Çorumda arıcılık desteğinden faydalanan Türkân Deveci,
Ispartada gülyağı üretimi yapan Hacer Erkan, Mardinden Kübra
Seyitoğlu ve burada ismini sayamadığım cesur,
girişimci çiftçi kadınlarımız.
Kadın çiftçilerimize
yönelik, seçim bölgem Bursadan, kentimizin tüm dinamiklerinin iş birliğinin
en güzel örneklerini sizlerle paylaşmak istiyorum: 2002 yılında
Türkiyede kurulan ilk köy kadın derneği vasfını
taşıyan Seitabat Köyü Kadınları Dayanışma
Derneği örnek çalışmasıyla 66 köy kadın derneği
kurulmasına önayak oldu. 2016 yılında 22 köy kadın
derneği bir araya gelerek Üreten Kadın Dernekleri Federasyonunu
kurdular ve bugün federasyon Tarladan Sofraya Doğal Ürünler
adını verdikleri markette Bereketli markasıyla ürünlerini
satışa sunuyor. Yine, 2012 yılında kurulan, 78
ortağıyla yöresel el sanatları üretimi yaparak
açtıkları atölyede ürettikleri ürünlerle bölgedeki
kadınların örgütlenmesi konusunda fark yaratan Bursa ili Tirilye
Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Leyla Şeker, Tarım
Bakanlığı tarafından düzenlenen Girişimci Kadın
Çiftçiler Ödül Töreninde kooperatifçilik alanında fark yaratan
kadın çiftçi olarak ödüle layık görüldü. Güç birliği yaparak
bir araya gelen örnek projelere imza atan tüm kadınlarımız
kutluyorum.
Elbette daha yapacak çok
işimiz var ve bu yolu katetmeye kararlı, devlet-millet
kaynaşmasını sağlayan, daima milletin sesi olmaya devam
eden sağlam bir irade var.
Kadın çiftçilerimizle
çok daha güçlü bir toplum olma yolunda önemli mesafeler
alacağımıza, ülkemizi yüksek gelir grubu ülkeler seviyesine hep
birlikte çıkaracağımıza yürekten inanıyorum.
Tarım Bakanımızın da ifade ettiği gibi, üreten
kadınlar, büyüyen Anadolu, gelişen Türkiye diyor, tüm kadın
çiftçilerimizin 15 Ekim Dünya Kadın Çiftçiler Gününü kutluyorum,
bereketli günler diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Gündem dışı
üçüncü söz, Soma davası hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili
Müslüm Doğana aittir.
Sayın
Doğan, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)
3.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğanın, Soma
davasına ilişkin gündem dışı konuşması
MÜSLÜM DOĞAN
(İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 11 Ekim
2017 tarihinde TÜPRAŞ Aliağa Rafinerisinde gaz
sıkışması sonucu yaşanan patlama sonrasında bir
kez daha görüyoruz ki işçi sağlığı ve güvenliğini
önlemede ne yazık ki yasalarımız da yeterli değil.
İş sağlığından çok, daha fazla üretimi ve
işi önemseyen politikalar devam ettikçe bu tür cinayetler de
yaşanmaya devam edecektir.
Değerli milletvekilleri,
13 Mayıs 2014 yılında, Türkiyenin en büyük iş cinayeti
olan ve 301 maden işçisinin hayatını kaybetmesine neden olan
Soma faciasının davası bugün Akhisar Ağır Ceza
Mahkemesinde şu anda devam ediyor. Konuya hâkim olmayan vekillerimiz için
ben sürece kısaca bir bakmak istiyorum. 13 Mayıs 2014te yaşanan
maden katliamı için bir sene sonra dava açıldı ve
duruşmalara 13 Nisan 2015te başlandı. Dava karar
aşamasına gelmişken savcı Mütalaam hazır,
vereceğim. dedikten sonra bir ara verildi. Verilen ara sonrasında
savcı, dosyanın çok kapsamlı olması nedeniyle ek süre
isteyerek duruşmayı ileri bir tarihe erteledi. O arada savcıya
ne tür bir baskı yapıldığını tabii ki bilmiyoruz.
Daha sonra maktul, mağdur ve sanık sayısının
çokluğu ile bin civarında tanığın ifadesiyle ortalama
500 sayfalık bilirkişi raporlarıyla, teknik detaylara hâkim olması
oldukça uzun zaman alan bu davanın mahkeme heyeti 2017 yaz kararnamesiyle
görevden alındı. Değiştirilen mahkeme başkanı
yerine Afşin-Elbistan Termik Santralinde meydana gelen göçük nedeniyle 11
işçinin yaşamını kaybettiği davaya bakan ve
sanıklara sadece para cezası veren Mahkeme Başkanı
atandı. Soma davasında şu anda görev yerlerinin
değiştirilmesiyle dosyayı başından itibaren takip eden
hâkimler maalesef kalmamıştır.
Hayatını kaybeden
madencilerin yakınları ve sivil toplum örgütleri, toplumsal vicdanı
yaralayan ve bu katliamla ilgili yürütülen yargılamada mahkeme
başkanı ve heyetinin tamamının değiştirilmesinin
adil yargılanmayı etkileyeceği düşüncesindedirler,
haksız da sayılmazlar. Yaşanan faciadan ders
çıkarmamız, bir daha aynı acıların yaşanmaması
için gerekli önlemleri almamız gerekirken ne yazık ki hâlâ
işvereni ve işi önceleyen politikalara devam etmekteyiz.
Değerli milletvekilleri,
2013 yılında uygulanmaya başlanan 6331 sayılı
İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası Hükûmet
tarafından öyle bir müjdelenmişti ki Artık iş
sağlığı ve iş güvenliği sorunları çözülecek,
iş cinayetleri hızla azalacak ve sıfır seviyesine gelecek.
deniyordu. Aksine, iş cinayetlerimiz hızla artmış ve
Somada, Ermenekte, Torunlarda, Şirvanda toplu iş cinayetleri
meydana gelmişti.
İş
Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin
yaptığı araştırmaya göre, 6331 sayılı
İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası
çıktıktan sonraki yıllarda, ilk sekiz ayda iş cinayetleri
şöyle: 2013 yılının ilk sekiz ayında en az 757
işçi, 2014 yılının ilk sekiz ayında en az 1.299
işçi, 2015 yılının ilk sekiz ayında en az 1.142
işçi; 2017 yılına geldiğimizde ise durum daha da
kötüleşmiştir yani 2017 yılının Eylül ayında ise
en az 147, yılın ilk dokuz ayında ise en az 1.485 işçi,
yaşamını yitirmiştir.
Değerli milletvekilleri,
yine dikkat çeken bir husus, OHAL sonrası iş cinayetlerindeki
artıştır. Zaten kötü olan çalışma koşulları
daha da kötüleşmiş durumdadır. OHALle geçen yedi ayı bir
evvelki yılla kıyasladığımızda iş
cinayetlerinin yüzde 14lük bir artışla karşımızda durduğunu
da size belirtmek isterim.
Ne kadar yasa
çıkarırsanız çıkarın, ne kadar eğitim verirseniz
verin, ne kadar iş güvenliği uzmanı ve iş yeri hekimi
istihdam ederseniz edin, iş yerlerinde sendikal faaliyetleri
yasaklayıp sendika temsilcilerini işten atıyorsanız,
işçinin grev hakkını elinden alıyorsanız iş
cinayetlerini engelleyemezsiniz.
İşçi
sağlığı ve iş güvenliği alanında yeterli ve
kalıcı sonuçlara ulaşabilmek için bir an önce ulusal düzeyde
sistematik bir politikanın yaşama geçirilmesi bir zorunluluk hâlini
almıştır.
Sizleri saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Doğan.
Şimdi, sisteme giren 15
sayın milletvekiline, sırayla, İç Tüzük 60a göre birer dakika
söz vereceğim.
Sayın Engin...
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Didem Enginin, 17 Ekim Dünya
Yoksullukla Mücadele Gününe ilişkin açıklaması
DİDEM ENGİN
(İstanbul) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün 17
Ekim Dünya Yoksullukla Mücadele Günü. TÜİK tarafından açıklanan,
son Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırmasına göre,
ülkemizde en zengin yüzde 20lik kesimin millî gelirimizden
aldığı pay yüzde 47,2ye yükseldi yani gelir
dağılımındaki adaletsizlik son beş yılın en
yüksek seviyesinde.
AKPli milyoner
sayımız artarken yoksul vatandaşlarımızın
sayısı 16 milyonu aştı. Sokaklarımızda 3 milyon
443 bin işsizimiz var. Bu sayıya iş bulmaktan umudunu
yitirmiş yüz binlerce kişi dâhil değil. Her 100
vatandaşımızdan 68i borçlu. Buradan AKP yöneticilerine
soruyorum: Sadece kendinizi ve çevrenizi zenginleştirirken, saraylar,
yazlıklar yaparken yoksullukla hayatı çekilmez hâle gelen milyonlar
yani sizin deyiminizle garip gurebalar hiç mi sizin vicdanınızı
sızlatmıyor?
BAŞKAN Sayın
İrgil
2.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgilin, itibarın lüks ve
israfla değil demokrasi, hukuk ve insan haklarıyla
olacağına ilişkin açıklaması
CEYHUN İRGİL
(Bursa) Sarayın israfı ve lüks harcamaları gündeme gelince
iktidardan bu lüks harcamalar için İtibarımız için bu
harcamalar yapıldı. açıklaması geldi. İtibar lüks ve
israfla olmaz; itibar, demokrasi, hukuk ve insan haklarıyla olur.
İtibar, devlet, ödemelerini zamanında ve hakkıyla yaparsa olur.
İtibar, her öğrenciye yurt, burs ve ücretsiz eğitim
hakkıyla olur. İtibar, işsizliğin yok edilmesi,
atanmamış öğretmenin, sağlıkçıların
atanmasıyla olur. İtibar, insanca yaşayabilecek asgari ücretle
olur. İtibar, kadın hakları, kadına saygı, emeğe
saygı, eğitime saygıyla olur.
BAŞKAN Sayın
Tezcan
3.- Mersin Milletvekili Yılmaz Tezcanın, 2017 Amerika
Birleşik Devletleri yapımı bir film olan Wonder Woman filminde
tarihimize ve Türk Bayrağına saygısız ve yanlış
sahnelerin yer aldığına ilişkin açıklaması
YILMAZ TEZCAN (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarafıma gelen
yoğun şikâyetler üzerine 2017 Amerika Birleşik Devletleri
yapımı bir film olan Wonder Woman filmini kısmen izlemiş
bulunmaktayım. Bir tarih kurgusu olan bu filmde tarihimizin
şanlı bir medeniyeti olan Osmanlı Devletiyle Nazi
Almanyası arasında bir ittifak kurdurularak Osmanlı Devleti,
mevcut Türk bayraklarıyla donatılmış bir hangarda yasa
dışı kimyasal silah üreticisi olarak yansıtılmakta ve
devletimiz hakkında kara propagandalar yapılmaktadır. Aynı
zamanda, birçok sahnede bayrağımızın
kullanılmış olduğu ve kimi sahnelerde
bayrağımızın olduğu binaların bombalanması
izleyicilere yansıtılmıştır. Filmi bu şekilde
kurgulayan ve seyircinin karşısına getiren tüm ekibi bu milletin
bir vekili olarak esefle kınıyorum. Türk milleti olarak bizleri
teknoloji ve iletişim araçları kullanılarak yapılan bu
algı operasyonlarına karşı uyanık olmaya davet
ediyorum. Unutulmamalıdır ki
bağımsızlığımızın yegâne sembolü olan
ay yıldızlı bayrağımız, Türk Bayrağı
Kanunuyla korunmakta ve söz konusu sahneler Kanunun 7nci maddesine
aykırılık oluşturmaktadır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Tuncer
4.- Amasya Milletvekili Mustafa Tuncerin, soğan
üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması
MUSTAFA TUNCER (Amasya)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Ülkemizin çoğu
bölgesinde üretildiği gibi Amasya ve ilçeleri de kuru soğan üretiminde
hatırı sayılır illerimizdendir ve kuru soğan, Amasya
halkı için en önemli gelir kaynaklarından biridir. Kuru soğan,
ekiminden hasadına kadar yaklaşık sekiz ay sürede yetişen,
meşakkatli ve emek yönünden zor bir ürün olup, tohumu, gübresi, suyu,
çuvalı, el ve makine işçiliği hesaplandığında
kilogram maliyeti 50 kuruştur. 50 kuruşa 1 kilogram soğan
yetiştiren üretici, bu soğanın 1 kilogramını 40
kuruştan satamamaktadır. Üretici çok zor durumdadır.
Sayın Başbakan,
Sayın Hükûmet üyeleri; Irak, İran, Suriye, Rusya, Ukrayna gibi
ihracat kapılarının açılması için gerekli
işlemlerin yapılarak soğan üreticilerine rahat bir nefes
aldırılması gerekmektedir. Bu başarılamazsa
yapılması gereken, üreticiye mazotu ve gübreyi derhâl yarı
fiyatına vermek olmalıdır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Erkek
5.- Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkekin, istifaya zorlanan
belediye başkanları hakkında bir soruşturma olup
olmadığını öğrenmek istediğine ve bir belediye
başkanı hakkında bir soruşturma olmadan istifaya zorlanmasının
demokrasiden ve hukuktan uzak bir durum olduğuna ilişkin
açıklaması
MUHARREM ERKEK (Çanakkale)
Sayın Başkan teşekkür ediyorum.
Bu hafta Genel Kurulda
görüşeceğimiz torba yasanın İçişleri Komisyonundaki
görüşmelerinde İçişleri Bakanına sorduk: İstifa eden
ve istifaya zorlanan belediye başkanları hakkında, örneğin
Kadir Topbaş hakkında, Melih Gökçek hakkında bir soruşturma
var mı? dedik. Yüzümüze baktı ve cevap vermedi ya da veremedi. Bu
belediye başkanları hakkında bir soruşturma yoksa, bir
iddia yoksa niçin istifaya zorlanıyorlar? Eğer bir yolsuzluk
iddiası varsa veya FETÖyle bir iltisak, illiyet bağı söz
konusuysa haklarında niçin soruşturma yok?
Bir belediye
başkanının hakkında bir soruşturma olmadan istifaya
zorlanması demokrasiden ve hukuktan ne kadar koptuğumuzun da bir
göstergesi. Aynı İçişleri Bakanı, CHPli belediyelere
müfettişler göndermeye başladı. Onun için, hak, hukuk, adalet
diyoruz ve Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin üzerinde kurulmak istenen
baskının gerçek amacının ne olduğunu çok iyi
biliyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Bayraktutan
6.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın, Cankurtaran
Tünelinin bir an önce açılması konusunda Hükûmetin gerekli
hassasiyeti göstermesini beklediğine ilişkin açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Artvin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Artvini Karadenize
bağlayan, Artvini Hopaya bağlayan Cankurtaran Tüneli, 29 Ekim 2010
tarihinde ihalesi yapılıp temeli bugünkü Sayın Başbakan
tarafından atılmış olmasına rağmen ve ihale sözleşmesinde
otuz ay içerisinde, dokuz yüz on gün içerisinde yer tesliminin
yapılıp tünelin hizmete açılacağı belirtilmiş
olmasına rağmen ve ihalenin yapılmış olduğu
tarihte dört ay da erkene çekileceği ve dört ay evvel teslim edilmesine
ilişkin Sayın Başbakanın talimatlarına rağmen
aradan yedi yılı aşkın bir süre geçmiş ve Cankurtaran
Tüneli henüz açılmamıştır. Dün Sayın Başbakana
bunları Genel Kurulda arz ettim, kendisi 2017 yılının
sonunda Artvini Hopaya bağlayan, Karadenize bağlayan Cankurtaran
Tünelinin açılacağını söyledi. Bütün Artvinliler bu
tünelin bir an önce açılmasını, bu belirsizliğin ortadan
kalkmasını, karda, kışta kıyamette süren mağduriyetlerin ortadan
giderilmesini istemektedirler. Bu konuda Hükûmetin gerekli hassasiyeti
göstermesini ve Cankurtaran Tünelinin bir an önce trafiğe
açılıp Artvinlilerin hizmetine sunulmasını yöre
milletvekili olarak
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Tarhan
7.- Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhanın, millete ekstra
vergi yüklemek yerine Cumhurbaşkanının emrindeki araçların
sınırlandırılmasının daha doğru
olacağına ilişkin açıklaması
TAHSİN TARHAN (Kocaeli)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bütçe
açığından dolayı milletin sırtına yüzde 40 MTV
yüklemeye çalışan Maliye Bakanına bir önerim var: Meclise ilk
adım attığında tasarruf etmek amacıyla Meclis
lojmanlarını kapatan Cumhurbaşkanının sarayında
emrine tahsis edilmiş 268 araç olduğu ortaya
çıkmıştır. Cumhurbaşkanının envanterinde 2
limuzin, 14 zırhlı araç, 28 adet 4x4 cip, 6 ambulans, 2 itfaiye, 83 Volkswagen,
33 Mercedes, 10 Audi marka araç bulunmaktadır. Milletin sırtına
ekstradan vergi yüklemek yerine bu araçların
sınırlandırılması daha doğru olacaktır. Bir
yere gitmek için araç gerekir ise bu millet gerekirse
Cumhurbaşkanını sırtında taşır.
BAŞKAN Sayın
Kılıç
8.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran
Kılıçın, müftülerin nikâh kıyacak olmasının
çağdaşlığa ve laikliğe aykırı bir
tarafı olmadığına ilişkin açıklaması
İMRAN KILIÇ
(Kahramanmaraş) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Müftülerin nikâh kıyacak
olmasında istemezükçülerin birçoğu, evlilik sorunlu tipler,
birçoğunun nikâhla işi yok, yaşı geldiği hâlde
evlenmemiş ya da evlenmiş, bir iki yılda boşanmış
ya da başka bir kısım yerlerde kafasına göre
takılanlardan. Herkesin hayatı kendisine ama çağdaş
birlikteliği tercih edenler Sana ne, benim hayatım bana. diyerek
din, devlet ve siyaset adamlarına efelenenler, lütfen, siz de bizim
inancımızın gereklerine göre hareket etmek isteyenlerin ne
yapacağına karışmayın, bırakın, biz nikâhımızı
nerede kime kıydırmak istiyorsak onu gerçekleştirelim.
Kaldı ki müftünün önünde nikâh kıydırmak, belediye memuru önünde
nikâh kıydırma yetkisini de kaldırmıyor, alternatifleri
çoğaltıyor. Bırakın herkes nikâhını istediği
yerde kıydırsın. Bunun çağdaşlığa da
laikliğe de aykırı bir tarafı yoktur, tüm çağdaş
ve laik ülkelerde olduğu gibi.
BAŞKAN Sayın
Tanal
9.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Cumhuriyet
Halk Partisi eski Genel Başkanı Deniz Baykala geçmiş olsun
dileğinde bulunduğuna, Suriyelilerin hastane ücretlerinden ücretsiz
yararlanabilmelerine karşılık Sosyal Güvenlik Kurumuna borcu
olan vatandaşların yararlanamadığına ilişkin
açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
demokrasinin yılmaz savunucusu, hukuk devleti düsturu olan bir önceki
Genel Başkanımız Sayın Deniz Baykala geçmiş olsun
diyorum, acil şifalar diliyorum.
Değerli Başkan,
değerli milletvekilleri; BAĞ-KURa, Sosyal Güvenlik Kurumuna borcu
olan vatandaşlarımız hastanelerde ücretsiz muayene olamamakta,
tedavi olamamaktadır, eczaneden ilaçlarını alamamaktadır.
Ancak Suriyeden gelenler, Suriyeliler Türkiyede ücretsiz olarak
sağlık hizmetlerinden yararlanmakta, ücretsiz olarak
ilaçlarını almaktadır. Bu çifte standart uygulamaya ne zaman son
vereceksiniz? Askerlik yükümlülüğünü yerine getiren, vergisini ödeyen
vatandaşımız bu hastane tedavilerinden ücretsiz
yararlanamamakta, Suriyeliler yararlanmaktadır.
Teşekkür ediyorum,
saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Öz
10.- Çanakkale Milletvekili Bülent Özün, ithalattan vazgeçilerek
tarım arazilerini geri kazanmanın ve üretimi daha fazla desteklemenin
düşünülüp düşünülmediğini öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
BÜLENT ÖZ (Çanakkale)
Sayın Başkan, sorum Tarım Bakanına. Her geçen gün
tarım arazileri daha fazla yok olmaktadır. Üretim maliyetlerinin
yüksekliği karşısında ekonomik çöküntüde olan çiftçimiz,
direnemez hâle gelmiştir. Son yıllarda tarımsal ekim alanı
ve üretim alanı azaldı. TÜİK verileriyle 1988 yılında
ülkemizdeki 420 milyon hektar olan tarım alanı, 2016
yılında 383 milyon hektar alana geriledi. Mısır, Etiyopya,
Bangladeş, Çinden kuru fasulye, Kanadadan nohut ve yeşil mercimek,
ABD, Ukrayna ve Kanadadan bezelye ithal ediyoruz. Ülkemizin üretim ülkesinden
tüketim ülkesine dönüştüğünün resmidir ve yanlış tarım
politikalarından vazgeçilmezse tehlike altındayız.
Dışa bağımlılıktan kurtulup kendine yetmesi ve
tekrar tarımda ihraç eden bir ülke olması tüm ümidimizdir. Bu
bağlamda ithalattan vazgeçip tarım arazilerimizi geri kazanmayı
ve üretimi daha fazla desteklemeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Özdiş
11.- Adana Milletvekili İbrahim Özdişin, borçlu
insanların sayısını artırıp bununla övünmenin
ancak AKPye mahsus bir politika olduğuna ilişkin
açıklaması
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum
Sayın Başbakana. Bugün partinizin grup toplantısında
yaptığınız konuşmada ekonominin ne kadar iyi
olduğundan bahsedip bir örnek verdiniz. 2002 yılında kredi
kullanabilen esnaf sayısı 63 binken 2017 yılında bu
sayıyı 500 bine çıkartmışsınız. Kredi demek,
borç demektir; hibeyle, sübvansiyonla karıştırmayın.
Sayın
Başbakan, borçlu insanların sayısını artırıp
bununla övünmek ise ancak AKPye mahsus bir politika olsa gerektir.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Kayışoğlu
12.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca
Kayışoğlunun, rant amaçlı yapıldığı
için kentsel dönüşümün birçok yerde sorun yumağına
dönüştüğüne ilişkin açıklaması
NURHAYAT ALTACA
KAYIŞOĞLU (Bursa) Teşekkürler.
Maalesef
kentsel dönüşüm rant amaçlı yapıldığı için birçok
yerde sorun yumağına dönüşmüştür. Bursamızın
Yıldırım ilçesinde 152 Evler ve Beyazıt Mahallesi sakinleri
de bana sorunlarını ilettiler.
Kentsel
Dönüşüm Projesi uygulanmak isteniyor bu mahallelerde ve
Yıldırım Belediyesi tarafından tanıtım
toplantısı yapılıyor. Kat
karşılığında yüzde 70 verileceği söylendiği
hâlde uzlaşma görüşmelerinde yüzde 50nin altına düşülüyor.
Yine, borçlanma
hâlinde metrekaresinin 2.500 lira civarında olacağı
söylendiği hâlde görüşmelerde bu fiyat 3.500-4.500 liraya
çıkarılıyor. Üst metrekare sınırı getiriliyor;
vatandaşın, mevcut katları kadar ev almasının önüne
geçiliyor.
Vatandaşın
taleplerinin dikkate alınmasını, mağdur edilmemesini ve
kentsel dönüşümün bu kapsamda yapılmasını talep ediyoruz.
BAŞKAN
Sayın Havutça
13.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutçanın, iki
yüz yirmi üç gündür açlık grevinde olan Nuriye Gülmen ve Semih
Özakçanın neden mahkemeye çıkarılmadıklarını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) Sayın Başkan, tam iki yüz yirmi üç gündür
açlık grevinde akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça.
AKP diktasına ve baskısına boyun eğmeden adalet adına
verdikleri mücadelede bir sembol, yaşanılan OHAL
karanlığına karşı bir ışık, herkes için
bir umut oldular. Kendinden olmayanlara, biat etmeyenlere tahammülü olmayan AKP
iktidarı, bu haklı mücadelede başka mağdurlara örnek
olmasın diye bu eğitimcilerin ölümüne göz göre göre göz yumuyor.
Bu iki
eğitimci arkadaşımız, aylardır işlerine
dönebilmek için direnç gösteriyor ve insanlığın
yapacağı en ağır grevi yapıyor; açlık grevi.
Şimdi
buradan soruyorum Sayın Bakana: Dünyada insan yaşamından kutsal
başka bir hak var mıdır? Adalet adına, insanlık
adına, özgürlükler adına, yaşadığımız bu
karanlık dönemde onları yaşama kazandıracak bir adım
atılması bu kadar mı zor?
Buradan
soruyorum: Neden mahkemeye çıkarılmıyorlar? Neden savunma
hakları engelleniyor? Hangi suçları var ve neden
yargılanmıyorlar?
BAŞKAN
Sayın Sürekli
14.- İzmir Milletvekili Kerem Ali Süreklinin, NATOnun üye
devletlerin özgürlük ve güvenliğini korumak amacıyla kurulduğuna
ve özellikle Suriye ile Iraktan Türkiyeye gelen saldırıların
doğrudan NATOyu da ilgilendirdiğine ilişkin açıklaması
KEREM ALİ
SÜREKLİ (İzmir) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Kuzey Atlantik
Antlaşması Örgütü (NATO) üye devletlerin özgürlük ve güvenliğini
korumak amacıyla kurulmuştur. NATOnun güney ve doğu güvenlik
alanı Türkiyenin bugün 17 Ekimde NATOya üyelik protokollerini imzalamasıyla
genişlemiştir. İçinde bulunduğumuz günlerde
istikrarsız yönetimlerin sebep olduğu göç dalgaları ve radikal
terör örgütleriyle mücadele dünyanın daha büyük sorunları hâline
gelmiştir. Türkiye, başta Suriye olmak üzere, dünyanın birçok
yerinde yaşanan bu sorunları önceden görüp müdahil olmaya
çalışmış, lakin birçok uluslararası örgüt gibi NATO da
soruna müdahale noktasında geç kalmıştır. Türkiyenin
özgürlük ve güvenliği NATOnun kurucu ruhunun bir parçasıdır.
Özellikle Suriye ve Iraktan -Türkiyenin yani NATOnun güvenlik
sınırıdır ki buralardan- Türkiyeye gelen
saldırılar anlaşma gereği doğrudan NATOyu da
ilgilendirmektedir. NATO üyesi devletler attığı her adımda
Türkiyenin güvenliğini göz önünde bulundurmalıdır.
Bu düşüncelerle Genel
kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın
Akının yerine Sayın Sarıhan
15.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhanın,
müftülere nikâh kıyma yetkisi veren yasa tasarısına ilişkin
tepkilerini ifade etmek isteyen kadınların Meclisin önünde
açıklama yapmalarına izin verilmemesine ilişkin
açıklaması
ŞENAL SARIHAN (Ankara)
Kamuoyunda müftülük yasa tasarısı olarak bilinen tasarıya
ilişkin olarak kadınlar tepkilerini Türkiye Büyük Millet Meclisine
gelerek ifade etmek istediler. Bir haftadan bu yana bu arkadaşlarımızın
ne Meclise girmelerine ve Mecliste düşüncelerini ifade etmelerine ne de
Meclisin önünde açıklama yapmalarına izin verilmiyor. Şu anda
700e yakın kadın arkadaşımızın Türkiye Büyük
Millet Meclisine girerek düşüncelerini ifade etme olanağı Meclis
yasağıyla kaldırılmış durumda.
Dışarıda düşüncelerini açıklamak isteyen sadece 11
kişilik kadın grubu ise bugün gazlanarak ve coplanarak gözaltına
alındılar. Türkiye'de kadınları susturduğunuz zaman,
kadınları Parlamentoda dahi konuşma olanağına
kavuşturmadığınız zaman bu Türkiye karanlığa
gider. Sizleri uyarmak istiyorum. Türkiyenin imajı giderek çok daha kötü
bir noktaya doğru ilerliyor.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Son olarak
Sayın Arslan
16.- Denizli Milletvekili Kazım Arslanın, Orman ve Su
İşleri Bakanlığından Denizlideki sulamayla ilgili bazı
konularda bilgi almak istediğine ve Yenidere Barajının suyunun
ne zaman verileceği ile Menderes Nehrinin kirliliğinin temizlenip
temizlenmeyeceğini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
KAZIM ARSLAN (Denizli)
Orman ve Su İşleri Bakanlığına soruyorum:
1) Denizli Tavas Yenidere
Barajının altyapısı tamamlanmıştır.
Barajın suyunu ne zaman vereceksiniz?
2) Denizli Honaz
Aşağıdağdere Mahallesinin 500 metre ilerisinde su
kaynağı vardır. Mevcut kanallar sulama için yeterli gelmiyor.
Bunun için sulama imkânlarının iyileştirilmesini düşünüyor
musunuz?
3) Yine
Aşağıdağdere köyünü sel basıyor ve her zaman tehlike
saçıyor. DSİye talimat verilerek gerekli kanalların
yapılmasını gerçekleştirecek misiniz?
4) Menderes
Nehrinin suyu azaldığı gibi, kirliliği de
çoğalmıştır. Bu kirliliği temizlemeyi düşünüyor
musunuz?
5) Baklan
Ovasını sulayan Sol Sahil Sulama Birliği ve Çivril bölgesi
Sağ Sahil Sulama Birlikleri sulamada çok büyük sıkıntılar
yaşıyorlar. Afyon ilinde yapılan gereksiz göletler suyun
gelmesine engel oluyor. Bu göletleri azaltmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sisteme giren
sayın grup başkan vekillerine iki dakika süreyle söz veriyorum.
Sayın
Akçay, buyurun.
17.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Çukurcada PKKya
karşı yürütülen operasyonda şehit olan 4 askere Allahtan rahmet
dilediğine, 17 Ekim Dünya Yoksullukla Mücadele Gününe ve 14 Ekimde
Somalide gerçekleşen terör saldırısını
kınadığına ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Terörle
amansız mücadelemiz devam ederken dün şehit haberleriyle yine
yüreğimiz dağlandı. Çukurcada terör örgütü PKKya
karşı yürütülen operasyonda 4 askerimiz şehit oldu.
Şehitlerimize Allahtan rahmet, aziz milletimize ve yakınlarına
başsağlığı ve sabır diliyorum.
Terörle
mücadelede kararlılık devam etmektedir. Artık vakit gelmek
üzeredir. Terörle mücadelenin başarıyla neticeye
ulaşacağı günler yakındır. Gücümüz ve dirayetimiz
vardır, millî mukavemetimiz canlıdır.
Bu vesileyle,
terörle mücadelede görev yapan, destanlar yazan tüm Mehmetçiklerimize,
polislerimize, mülki yöneticilere, korucularımıza Cenab-ı
Allahın güç kuvvet vermesi temennisiyle, her birini Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.
Bugün Dünya
Yoksullukla Mücadele Günü. Yoksulluk sadece ekonomik bir veri değildir.
Yoksulluğu rakamların toplamı ya da sadece analitik bir
çalışma olarak göremeyiz. Yoksulluk günümüzün en önemli
sorunlarından birisidir.
Ülkemizde
yoksulluk sorunu giderek büyümektedir. TÜİKin 2016 yılına ait
Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırmasına göre,
yoksulluk sınırı 8.539 liradır. Bu rakama göre, ülkemizdeki
yoksul sayısı 20 milyonu aşmıştır.
Yine, TÜİKin verilerine
göre, maddi yoksunluk oranı ve miktarı da alarm vermektedir. 2016
yılı için maddi yoksunluk çekenlerin oranı yüzde 37ye
yükselmiştir. Yoksulluk, ekonomik araçlarla mücadele etmemiz gereken
sosyal bir sorundur. Bu sorunu daha fazla istihdam yaratarak, gelir ve
yaşam koşullarını düzeltecek para ve maliye
politikaları yürüterek giderebiliriz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayalım lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa) 14
Ekimde Somalide gerçekleşen bombalı terör
saldırılarında 258 kişi hayatını kaybetmiş
ve 200den fazla kişi de yaralanmıştır. Bu elim terör saldırısını
kınıyoruz. Kimden gelip kimi hedef alırsa alsın, terörün
dünyanın her yerinde kınanması, yok edilmesi ve bu konuda samimi
iş birliklerinin yapılması gerekir; ancak, görüyoruz ki henüz
terörün tanımında bile anlaşamamış durumdadır
dünya. Bu vesileyle Somali halkına da başsağlığı
ve geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın
Kerestecioğlu, buyurun.
18.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin,
Şırnakta bir kömür ocağında göçük meydana geldiğine,
17 Ekim Dünya Yoksullukla Mücadele Gününe, Şişecama bağlı
Kırklareli Paşabahçe Fabrikasında işten atılan 90
işçinin işe geri dönme mücadelelerinin sürdüğüne ilişkin açıklaması
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Az önce, maalesef,
Şırnakta kömür ocakları bölgesinde 1 no.lu kömür
ocağında göçük meydana geldiğini öğrendik ve göçük
altında maalesef işçiler bulunuyor. Henüz tam olarak
sağlıklı bilgiye ulaşılamadı ama Vekilimiz Leyla
Birlik oraya ulaşıyor ve oradan da sağlıklı bilgi
iletecek, daha sonra gerekirse Genel Kurulu ve halkımızı
aydınlatırız bu konuda.
Bugün tabii anlamlı bir
gün, 17 Ekim Yoksulluğu Ortadan Kaldırma Günü ama dünyada kapitalizm
giderek vahşileşiyor ve hakikaten sermaye tek elde daha fazla birikiyor
ve onların da tabii ki yoksulluğu ortadan kaldırmak gibi bir
hedefi yok. Türkiye'de de böyle bir hedef görmüyoruz maalesef çünkü
istatistiklere baktığımız zaman, şu anda Türkiye'de,
Aralık 2015 itibarıyla, hesabında 1 milyon lira ve üzeri
parası olan mudi sayısı 93.008 kişi olarak
sayılırken, bunların bankalardaki toplam mevduatı 594
milyar 661 milyon lira olarak ölçülüyor. Milyoner sayısında
Ocak-Kasım 2016 döneminde aylık en yüksek artış
kasımda gerçekleşiyor. Eğer buna da itibar diyorsanız
bilemeyeceğiz ama biz gerçekten yoksulların kendi geçimleri için çok
itibarlı bir şekilde mücadele ettiklerini görüyoruz.
Aynı şekilde,
emekleri için mücadele eden Şişecam işçilerini de selamlamak
istiyorum buradan. Şişecama bağlı Kırklareli
Paşabahçe Fabrikasında işten atılan 90 işçinin
işe geri dönme mücadeleleri sürüyor ve bu işçiler arasında on
beş yirmi yıllık işçiler var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayalım lütfen.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Bunlar her türlü hak
mücadelesinde, sendikal mücadelede başı çeken işçiler aynı
zamanda. Ama anlaşılıyor ki Hükûmet, hakikaten, ne
uluslararası sözleşmeleri ne iş hukukunun kurallarını
da tanımıyor ve sendikal mücadele diye bir şey de herhâlde
unutuldu, iyice unutturulmak isteniyor.
Tekrar, buradan,
yoksulluğun ortadan kaldırılacağı günleri görmek
dileğiyle, direnen, mücadele eden bütün çalışanları,
emekçileri selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Özel, buyurun.
19.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Çukurcada teröristlerce
düzenlenen saldırıda şehit olan 4 askere Allahtan rahmet
dilediğine, Şırnaktaki maden kazasına, Soma maden
faciasının yargılamasında yeni bir faza geçildiğine ve
müftülere nikâh kıyma yetkisi veren yasa tasarısına ilişkin
tepkilerini ifade etmek isteyen kadınların Meclise
alınmamasına ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle dün Hakkârinin
Çukurca ilçesinde Zer Tepe bölgesinde teröristlerce düzenlenen el
yapımı patlayıcı saldırısında şehit
olan 4 askerimize Allah'tan rahmet diliyoruz; tüm ülkemizin, tüm
vatandaşlarımızın başı sağ olsun.
İllerindeki milletvekillerimiz törenlere katılıyor. Biz Türkiye
Büyük Millet Meclisi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak da terörü bir kez
daha lanetliyoruz ve bu büyük acıyı tüm milletimizle
paylaşıyoruz.
Şırnaktaki maden
kazası ölümsüz sonuçlansın diye dua ediyoruz ama bu Meclisin, Soma
maden faciasından sonra 4 partinin birlikte oluşturduğu
komisyonun raporu doğrultusunda, daha doğrusu bu rapor hiç dikkate alınmadan
kömür kanunu ve İş Sağlığı ve Güvenliği
Kanunu çıkardığının ve o komisyon raporunun hâlâ daha
Meclis raflarında tozlandığının da altını
çiziyoruz. O raporun gereği yapılsa bugün Şırnaktaki facia
yaşanmazdı.
Ayrıca, bugün Manisada Soma maden
faciasının yargılamasında yeni bir faza geçildi. 18inci
blok duruşma yapılıyor. Yüz elliden fazla gündür yargılama
yapılıyor ve bugün, daha önceden maden işçilerinin, maden
şehitlerinin annelerinin, eşlerinin, çocuklarının onlardan
razı olduğu heyet değiştirildi çünkü onlar madenci
ailelerini sermayeye ezdirmiyorlardı yargılama sırasında
ama şimdi yeni bir heyet var ve bu heyet, geçmişte
aldığı, maden kazalarında verdiği, ölenleri suçlu
bulan kararlarıyla tanınan bir üyeyi de barındırıyor,
bir başkanı barındırıyor. Bütün Türkiye'yi, Soma
faciası yaşandığında Eğer unutursak
yüreğimiz kurusun." diyen herkesi Soma davasına bir kez daha
davet ediyoruz, dikkatini oraya çekiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Çünkü eğer Somadan
gözümüzü kaçırır, yüreğimizi Somadan çekersek birkaç blok
duruşma sonra karar gelecek ve daha sonra Nasıl olur, o büyük
faciadan sonra nasıl ölenler suçlanır? dememek için bugün dikkatleri
oraya çekmek gerekiyor.
Bir diğer konu: Bugün Meclis gündemine
alınacak olan ve müftülere ve devredeceklerine nikâh yetkisi verilmesiyle
ilgili kanun konusunda geçtiğimiz günlerde 700'ü Meclis içine girebilen,
binlercesi dışarıda kalan kadın, bir basın
açıklamasını dinleyerek katkı verdiler toplumsal tepkiye.
Meclis yönetimi bu kadınlardan yüzlercesine -700 olabilir, 500 olabilir- o
gün içeri giren herkese Meclise giriş yasağı koydu. Sayın
Başkan, Meclisi kadınlara kapatmak
Burası Parlamento, konuşulan
yer. Şiddet içermeyen, barışçıl ve kadın
haklarını
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
savunan, AKPli, CHPli,
HDPli, MHPli, hepimizin evladının geleceğini ve bir bütün kamu
düzenini tehlikeye sokan bir konuda kadınlar gelip yüreklerindeki tepkiyi,
Meclis bahçesinde, hiçbir aşırılık olmadan, bir
konuşmayı dinleyerek, bir basın açıklamasını
dinleyerek dile getiriyor ve iktidar partisine mensup Başkanlık
Divanı yöneticileri tarafından giriş yasağı konuyor.
Bu yasak bu Meclisin kara lekesi olur, bunu kaldıralım Sayın
Başkan. Bunu inceleyiniz, bu konuda gerekirse Başkanlık
Divanını olağanüstü toplantıya
çağırınız ama bu Meclisi kadınlara kapatmayınız.
Bu, tarihî bir ayıp olur. Bu konuda sizden duyarlılık ve bir
hamle bekliyoruz, bir eylemsellik bekliyoruz. Bu konuyu
kınayacağınızı ve kınamanızı bekliyoruz
ve bu konuda tavır geliştirmenizi bekliyoruz Sayın Başkan.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Özel.
Bu konuyu biz
de hassaten bir inceleyelim. Sebep-sonuç ilişkisi bağlamında
inşallah tekrar görüşürüz.
Sayın
İnceöz, buyurun.
20.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceözün, Çukurcada
PKKya karşı yürütülen operasyonda şehit olan 4 askere Allahtan
rahmet dilediğine, Türkiyenin hem içeride hem de dışarıda
terör örgütleriyle mücadelesinin büyük bir kararlılıkla
sürdüğüne, OHALin bir keyfiyet değil mecburiyet olduğuna, 15
Ekim Dünya Kadın Çiftçiler Gününe ilişkin açıklaması
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dün ve bu sabah Hakkâri Çukurcada
ve Kuzey Irak Zap bölgesinde devam eden operasyonlarda, bölücü terör örgütü
tarafından, PKKnın hain saldırıları sonucu şehit
düşen güvenlik güçlerimize Allahtan rahmet, yaralılara da acil
şifalar diliyorum ve bu vesileyle şehitlerimizin ailelerine ve aziz
milletimize başsağlığı dileklerimi iletiyorum.
Türkiyenin hem içeride hem de
dışarıda PKK, FETÖ, DHKP-C gibi terör örgütleriyle mücadelesi
büyük bir kararlılıkla sürmektedir ve sürecektir. Terörle mücadelede
başarı, sadece güvenlik güçlerimizce yürütülen operasyonlarla
değil, teröre ve terör örgütlerine karşı birlik ve beraberlik
içinde hareket edilmesiyle olur. Bu bakımdan da iktidarıyla ve
muhalefetiyle her kesimin, herkesin, ülkemizin bu en önemli meselesi konusunda
hiçbir ayrıştırıcı söz söylemeksizin tek vücut, tek
ses olması gerektiğini bir kez daha hatırlatmak istiyorum.
Irakta ve Suriyede gelişmeler
PKK/PYD terör
örgütlerinin arkalarına aldıkları uluslararası destekle
ülkemize karşı giriştikleri çabaların da ayrıca beyhude
olduğunu da bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Türkiye
sınırlarının içinde olduğu gibi dışında
da oynanan oyunlar bozulacak ve güneyimizde oluşturulmak istenen terör
koridoruna da asla müsaade etmeyeceğimizi bir kez daha belirtmek
istiyorum.
İşte, bu vesileyle de, bugün
görüşeceğimiz OHALin uzatılmasıyla ilgili, OHALin bir
keyfiyet değil bütün bu sebepler karşısında bir mecburiyet
olduğunu, ülkemizin olağanüstü tehditlerle karşı karşıya
bulunduğunu
Ve içeride ve dışarıda yürütülen bu tehditler
karşısında da, bununla mücadele etmek için de bugün
görüşülecek OHAL bu anlamda önemlidir.
Yine, geride bıraktığımız
günler içerisinde 15 Ekim Dünya Kadın Çiftçiler Günüydü.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Bildiği
gibi, gelişmekte olan birçok ülkede tarımsal iş gücünün en
önemli kaynağı da kadınlardır. Dünya genelinde olduğu
gibi, ülkemizde de tarımsal üretimin ve kırsal hayatın
sürekliliğinin sağlanmasında önemli rolü, kırsal alanda
yaşayan kadınlarımız üstlenmektedir. Kadınların
tarımsal üretimde, kaynakların sürdürülebilir kullanımında,
gıda üretiminde ve güvenliğinde sahip oldukları önemli
konumundan hareketle Uluslararası Tarım Üreticileri Derneği 15
Ekimi Dünya Kadın Çiftçiler Günü olarak ilan etmiş ve ülkemizde de
1997den beri bu gün Kadın Çiftçiler Günü olarak kutlanmakta.
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep
Tayyip Erdoğan ve kıymetli eşleri Emine Erdoğan
Hanımefendi de bu özel gün vesilesiyle her yıl kadın
çiftçilerimizle bir araya gelerek toprağı işleyen
kadınlarımıza çeşitli etkinliklerle ödül vermekte ve
buradaki kadın emeğine, kadın iş gücüne dikkat çeken
etkinliklerde bulunmaktadır. Yarın da bu konuyla ilgili bir program
olacaktır.
Tekrar Dünya Kadın Çiftçiler Gününü kutluyor,
bu alanda kırsalda çalışan kadınlarımıza buradan
da selamlarımı iletiyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet
Aydının, Başkanlık Divanı olarak Hakkâri Çukurcada
şehit olan askerlere Allahtan rahmet dilediklerine, Şırnaktaki
göçükte bir ölüm olmamasını umduğuna, 17 Ekim Dünya Yoksullukla
Mücadele Günü ve 15 Ekim Dünya Kadın Çiftçiler Gününe ilişkin
konuşması
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, bizler de Başkanlık Divanı olarak Hakkâri
Çukurcada şehit olan tüm askerlerimize bir kez daha Allahtan rahmet
diliyoruz ve bu anlamda tüm şehitlerimizin mekânı cennet olsun;
ailelerine, ülkemize ve milletimize başsağlığı diliyoruz
ve rengi, cinsi, dili, dini, ırkı ne olursa olsun, terörü bir kez
daha lanetlediğimizi ifade etmek istiyoruz.
Yine, aynı şekilde,
Şırnaktaki göçükle ilgili, diliyoruz ve umuyoruz, bir ölüm haberi
gelmez. Bu konuyla ilgili, muhakkak ki tüm yetkililer seferber olmuş
durumda.
Aynı
şekilde, bugün Dünya Yoksullukla Mücadele Günü. Dünyada var olan nüfusun
2,1 milyonunun, yaklaşık üçte 1inin açlık
sınırıyla, yoksulluk sınırıyla karşı
karşıya olduğunu çok iyi biliyoruz ama bir başka husus, ne
tesadüftür ki yine dünya nüfusunun üçte 1i, üretilen tüm ürünlerin, tüm
gıdanın üçte 1ini de çöpe atıyor. Dolayısıyla,
buradan çıkaracağımız çok önemli dersler, çok önemli
sonuçlar olması gerekiyor, tasarruf tedbirlerinin alınması
gerekiyor ve bu anlamda, yoksullukla mücadele, sürdürülebilir kalkınma
anlamında topyekûn olarak bir duyarlılık gerektiğini de
ifade etmek istiyorum.
Yine, toplumun her
katmanında, her yerinde var olan kadınlarımızın
tarımda da ne kadar etkili olduğunu çok çok iyi biliyoruz. Bu
bağlamda da Dünya Kadın Çiftçiler Gününü kutluyorum.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.48
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.06
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI
(Balıkesir), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9uncu Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Dışişleri Komisyonu
Başkanı ve Malatya Milletvekili Taha Özhanın,
Avusturyanın başkenti Viyanada 19-22 Ekim 2017 tarihlerinde
düzenlenecek olan "Hegemonyalar ve İttifaklar 3.0 - Sıvı
İttifakları toplantısına katılmasına
ilişkin tezkeresi (3/1200)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Avusturya'nın
başkenti Viyana'da 19-22 Ekim 2017 tarihlerinde düzenlenecek olan
"Hegemonyalar ve İttifaklar 3.0 - Sıvı
İttifakları toplantısına Dışişleri
Komisyonu Başkanı ve Malatya Milletvekili Taha Özhan'ın
katılması hususu 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında Kanun'un 9'uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine
sunulur.
Ahmet
Aydın
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Vekili
BAŞKAN
Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Tezkere kabul edilmiştir.
Şimdi
Anayasanın 121inci maddesine göre verilmiş Başbakanlık
tezkeresinin görüşmelerine başlıyoruz.
Hükûmet
burada.
Tezkereyi
okutuyorum:
2.- Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararıyla ülke
genelinde ilan edilen ve 17/7/2017 tarihli ve 1154 sayılı
Kararı uyarınca devam etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/10/2017
Perşembe Günü Saat 01.00den geçerli olmak üzere üç ay süreyle
uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/1199)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararı ile ülke
genelinde ilan edilen 17/7/2017 tarihli ve 1154 sayılı Kararı
uyarınca devam etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/10/2017
Perşembe günü saat 01.00den geçerli olmak üzere üç ay süreyle
uzatılmasının Türkiye Büyük Millet Meclisine arzı Bakanlar
Kurulunca 16/10/2017 tarihinde
kararlaştırılmıştır.
Gereğini arz ederim.
Binali
Yıldırım
Başbakan
BAŞKAN Başbakanlık tezkeresi
üzerinde İç Tüzükün 72nci maddesine göre görüşme
açacağım.
Gruplara, Hükûmete ve şahsı adına iki
üyeye söz vereceğim. Konuşma süreleri gruplar ve Hükûmet için
yirmişer dakika, şahıslar için onar dakikadır.
Tezkere üzerinde söz alan sayın
milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Gruplar adına, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Erkan Akçay, Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Sibel Yiğitalp, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Onursal Adıgüzel, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Hamza
Dağ, şahıslar adına Ankara Milletvekili Necati Yılmaz,
Hükûmet adına Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ,
ikinci şahıs olarak Hatay Milletvekili Hacı Bayram Türkoğlu
konuşacaklardır.
Şimdi, tezkere üzerinde ilk söz Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Erkan Akçaya aittir.
Sayın Akçay, buyurun, süreniz yirmi
dakikadır. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülke genelinde ilan edilen
olağanüstü hâl uygulamasının üç ay süreyle daha
uzatılmasına ilişkin Hükûmet tezkeresi hakkında Milliyetçi
Hareket Partisi adına söz aldım. Sözlerime başlarken muhterem
heyetinizi ve büyük Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
15 Temmuz darbe ve işgal girişiminin
ardından, FETÖ ve tüm terör örgütleriyle etkin bir mücadele yürütülmesi
için 21 Temmuz 2016da Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen
olağanüstü hâlin uzatılmasına ilişkin tezkereyi
görüşüyoruz.
15 Temmuzda yaşadığımız
olağanüstü büyük olayların gerek ülkemizde gerekse
dışımızdaki yansımaları devam etmektedir.
Öncelikle, görüşlerimizi ifade ederken 15 Temmuzun bir milat
olduğunu, hiç kimsenin 15 Temmuz olayları yaşanmamış
gibi hareket edemeyeceğini, 15 Temmuzun herkes için
bağlayıcı olduğunu dile getirmiştik ve burada da
tekrar hatırlatıyorum. Bugün OHALin uzatılmasını
görüşürken tespitlerimizdeki isabet bir kez daha ortaya
çıkmaktadır.
OHALin uzatılması tezkeresine geçmeden
önce, Türk milletinin karakterinin en bariz vasfının
bağımsızlık olduğunu, 15 Temmuzda âdeta bir
kahramanlık destanını yedi düvele ilan eden milletimizin azametini
saygıyla selamlıyorum. O gece şehadet mertebesine erişen
250 vatan evladını rahmetle anıyor, 2.196 gazimizi saygıyla
selamlıyorum, tedavisi devam edenlere şifalar diliyorum.
Değerli milletvekilleri, 15 Temmuzda, ülkemizi
sonu belirsiz mecralara sürükleyecek bir darbe girişimiyle ve terör
saldırısıyla karşı karşıya kaldık,
devletimizin bütün kurumlarına, ekonomik ve sosyal hayatın her bir
hücresine çöreklenmiş bir hain örgütün organize
saldırısıyla mücadele ettik. Hamdolsun ki bu emperyalist küresel
projeye Dur. dedik. Vatan kaybının sınır hattına
geldiği noktada büyük Türk milletinin feraseti ve dirayetiyle ayağa
kalktık. Bizler bu kutsal çatı altında bombaların ve
mermilerin gölgesinde, vatandaşlarımız meydanlarda, sokaklarda
devletimizi yıkılmaktan, milletimizi ve vatanımızı
parçalanmaktan kurtardık. 15 Temmuz bir şaka, bir oyun, bir tiyatro,
bir senaryo değildi, 15 Temmuz bir kontrollü darbe hiç değildi;
devletimiz taşeron bir terör örgütü tarafından ele geçirilmek
istendi. 15 Temmuz sonrasında tüm terör örgütleriyle sürdürdüğümüz
mücadeleyi lütfen bu pencereden okuyalım.
14 Temmuz 2016da âdeta kaos sarmalının
girdabına sürüklenmek istenen Türkiyenin 15 Temmuzdan sonra yekinerek 14
Aralık 2016da El Babta 55 sorti yaptığını, yedi ay
beş gün süreyle Suriyede Fırat Kalkanı Harekâtını
gerçekleştirdiğini, 8 Ekimden beri İdlib operasyonunu
sürdürdüğünü unutmayalım. 14 Temmuzda olayların peşinden
sürüklenerek olaylara hâkim değil mahkûm olmuşken bugün Türkiyenin
millî çıkarlarının merkezde olduğu ve inisiyatif
aldığını, dış politikada başkent Ankara
vizyonunun öne çıktığını lütfen görmezden gelmeyelim.
29 Ekim 2014te ABDnin ricasıyla terör örgütü PKKya Kobani için
açılan ikmal koridorundan bugün, üç garantör ülkeden birisi olarak,
Suriyede PKK/PYDnin varlık sahalarına girildiğini dikkate
alalım.
Büyük Orta Doğu Projesinin sözde hayallerine
karşı Türkiyenin duruşu 15 Temmuzda kendisini
göstermiştir. İşte, 15 Temmuz, 4 Temmuz 2003teki çuvalın
yırtıldığı gecedir. Nihai planları olan
işgal girişimi 15 Temmuz gecesi tarihin çöplüğüne
atılmıştır. Ne diyorlar şimdi? Kendileri destek
oldukları için Türkiyede dokuz aydır IŞİD
saldırısı olmuyormuş! Türkiyenin toprak bütünlüğüne
saygı duyuyorlarmış! Bu sözler 15 Temmuzda kaybedenlerin,
işgal planları boşa çıkanların
hezeyanlarıdır. 15 Temmuzda kaybedenlerin Irakın kuzeyinde
bölücülük yapanların üzerinden kurduğu Orta Doğu Projesi de
şimdi tepetaklak olmaktadır. Irak Merkezî Hükûmetine ait birlikler
Kerküke doğru harekâta başlamışlar, evvelki gece
saatlerinden itibaren petrol bölgelerini kontrol altına alarak kent
merkezine doğru ilerlemişlerdir. Dün gündüz saatlerindeyse Kerkük
Valiliğindeki bayrak indirilmiştir. Kerkük Iraktaki güç
çatışmasının sahası hâline gelmektedir. 2003teki
Amerikan işgali sonrasında Kerkükte başlayan siyasi, sosyolojik
ve ekonomik gelişmeler günümüze kadar gelmiştir. Bugün yapmamız
gereken, Kerkükün, Irakın kuzeyindeki oyunlara kurban gitmesini
engellemek, bölgedeki Türkmen kardeşlerimizin ve bölgede yaşayan
bütün insanların varlıklarını, hukuklarını,
haklarını garanti altına almaktır. Irak ordusu Kerkük
Valiliğini kontrol altına almışsa da kadim Türkmen
şehrinin her tehlikeye açık olduğu açık bir
durumdadır. Kerkük bir musibetten kurtarılmış olsa da kimse
rehavete kapılmamalıdır. PKK, kaçtığı yere kadar
kovalanmalıdır. Bir kez daha altını çizerek söylüyorum ki:
Geçmiş silinemez, tarih ve kültür mirası yok edilemez. Kerkükün
güvenliği Ankaranın güvenliğidir, Türkmeneli ateşe
atılırsa o ateş Türkiye'yi saracaktır. Dün Kerkük Kalesine
asılan gök bayrak ilelebet orada dalgalanmalıdır.
Öte yandan, Suriye'nin İdlib kentinde 8 Ekimden
beri sürdürdüğümüz keşif faaliyetleri de devam etmektedir. İdlib
baştan aşağı temizlenmelidir. İdlibden Afrine bir
terör koridoruna asla izin verilmemelidir. Duamız ve beklentimiz,
IŞİD, PKK, FETÖ, YPG, her bir cinayet ve ihanet örgütünün kökünün
kazınmasıdır.
Değerli milletvekilleri, o meşum geceyi
yaşayan ve hatırlayan hiç kimsenin ülkemizin bütünlüğü,
devletimizin dirliği, milletimizin birliği için olağanüstü
tedbirlerin alınmasına karşı çıkmaması gerekmektedir.
Türkiye, taşeron terör örgütleriyle mücadele etmektedir. FETÖ, bunlardan
sadece birisidir. PKK, IŞİD, DHKP-C hepsi aynı kuklanın
farklı parçalarıdır, kuklayı oynatanlar da bellidir.
15 Temmuzu sadece başarısız bir darbe
girişimi, millî iradeye yönelmiş bir hareket, Türkiye'nin demokratik
ve hukuk devleti olma yolunda gelişmesine yönelmiş bir
saldırı olarak görmüyoruz. Bugünden geriye doğru
baktığımızda, 15 Temmuzun aynı zamanda ülkemize karşı
bir işgal girişimi olduğu açık bir şekilde
ortadadır. Tehdit devam ediyor. Taşeron FETÖ'nün sahipleri Suriye ve
Irakta terör örgütlerini, aşiretleri destekleyerek, Türkiye'nin toprak
bütünlüğünü, birliğini, dirliğini tehdit etmeye devam
etmektedir. FETÖ virüsünü devlet kurumlarından temizlemek için yürütülen
idari ve adli süreçler, geniş çaplı bir şekilde devam
etmektedir. Cumhuriyet tarihimizin en geniş çaplı idari tasfiyesini
ve adli soruşturma sürecini yaşıyoruz. Öte yandan, tarihimizin
en kanlı üç terör örgütü; PKK/PYD, IŞİD ve FETÖyle her
platformda mücadele devam etmektedir.
Anayasal bir uygulama olarak OHAL hukukidir ve
meşrudur. OHAL, hukuk devleti ilkesi doğrultusunda Türkiye'nin
terörle mücadelesinde elzem bir adımdır. OHALde önceliğimiz,
güvenliğimizi inşa etmektir. Güvenliği sağlayamazsak, adaleti
tesis edemeyiz, hukuk devletini inşa edemeyiz, ilerleyemeyiz,
demokrasideki aksaklıkları gideremeyiz. Güvenliğimizi
sağlayamazsak, insan hak ve hürriyetlerini de tesis etmek mümkün
değildir. Ülkemizde ve sınırlarımızda meydana gelen
önemli gelişmelerin doğal bir sonucu olarak, ülkemizin ve
milletimizin güvenliği ve geleceğinin garanti altına
alınması için, OHALi gündemimizde tutuyoruz, bunun için OHALe bir
süre daha ihtiyaç vardır diyoruz.
Olağan dışı şartlarda
olağanüstü tehditlerle mücadele, aynı derecede araç ve yöntemlerle
başarıya ulaşabilir. Tehdit ve tehlike -tekrar ediyorum-
geçmemiştir ancak OHAL elbette ki bir amaç değil, bir araçtır.
OHAL, başta FETÖ olmak üzere, tüm terör örgütleriyle mücadele için, 15 Temmuzun
etkisini ortadan kaldırabilmek için yürütülen bir uygulamadır.
OHALi bireysel özgürlüklere, hayatın günlük
akışına karşıt olarak değerlendirmemek
lazımdır. Tahribat büyüktür; ilaçla tedavi, kısmi veya mevzi
tedbirlerle onarım ihtimal dâhilînde gözükmemektedir, yaraya neşter
vurulması şarttır.
OHALin bu yeni döneminde beklentimiz, FETÖnün ve
darbe girişiminin son günlerde sinyallerini gördüğümüz siyasi
ayağı da hiçbir parti ayrımı yapmaksızın
tamamıyla ortaya çıkarılmalıdır. Binlerce kişi
görevlerinden uzaklaştırılıp tutuklanırken örgütün
tepe yöneticilerinin flu kalması adalete olan inanç ve güveni
zedeleyecektir. Bu hesaplaşma için daha çok geç
kalınmamalıdır. Ağaca bakarken orman gözden
kaçırılmamalıdır. OHALde bir devlet ciddiyetiyle hukuk ve
demokrasi ölçülerinde bu mücadelenin sürdürülerek normalleşmenin
sağlanması gerekmektedir.
Bir zamanlar yanlış kullanılan bir
deyim, şimdi yerini bulmuş, Türkiye şimdi gerçekten
bağırsaklarını temizlemeye başlamıştır.
Bu temizlik yapılırken suçluların hak ettikleri cezayı bir
an önce alması, bu mücadeleye gölge düşürecek şekilde kurunun
yanında yaşın da yanmaması gerektiğine hep dikkat
çektik. Dönem içerisinde bu konudaki uyarılarımızı da
kamuoyuyla ve Hükûmetle paylaştık. OHAL, bir siyasi
hesaplaşmanın sahnesi değildir. Bu kadar karmaşık ve
şeytani planlar yapabilen bir örgütle mücadele ederken hiçbir
mağduriyete sebep olmamanın zorluklarını biliyoruz. Ancak
Türkiye Cumhuriyeti olarak köklü bir devlet geleneğine ve
anlayışına sahipsek bu mağduriyetlerin kısa süre
içerisinde tespit edilerek giderilmesi gerekmektedir. Çünkü gün geçtikçe, az
olan mağduriyet çok gibi bir sinsi propaganda yürütülmektedir.
Geçen zaman içerisinde bazen FETÖyle mücadele
görüntüsüyle ciddi istismarların öne çıktığını da
görüyoruz. Bir tarafta gerçekten belli ölçüde mağdurlar varken diğer
tarafta mağdurmuş gibi görünerek kendini gizlemeye
çalışanları da gördük. İşte burası adaletin tesis
edileceği noktadır. Bu ayrımı yaparak her kim olursa olsun,
ister damat ister belediye başkanı ister milletvekili veya bürokrat,
kim olursa olsun, terör örgütüyle olan ilişkilerinin deşifre
edilmesi, yargılanması ve mutlaka cezasını çekmesi
sağlanmalıdır.
Değerli milletvekilleri, OHAL döneminde
hepimizin karşı karşıya kaldığı sorun budur.
Şahsi ve keyfî uygulamalarla bir terör örgütüyle mücadele etmek mümkün
değildir. Sayın Cumhurbaşkanı 21 Mayıs 2017 tarihinde
yaptığı konuşmada şu sözleri ifade etmişti,
demişti ki: Eğer bu mücadele gerektiği gibi güçlü şekilde
yönetilmezse ülkemiz çok daha büyük tehlikelerle karşı
karşıya kalacaktır. Onun için herkesi ucu en
yakınımıza dokunacak olsa da terörle mücadelemize destek olmaya
davet ediyorum. Avukatlar aracılığıyla yürütülen kirli
pazarlıklarla, göz boyamaya yönelik itirafçılık oyunlarıyla
bu mücadelenin sulandırılmasına izin vermeyeceğiz. Bu
ifade gayet açık ve önemlidir. Bu sözlerde mücadelenin gerektiği
şekilde güçlü yapılması vurgusu vardır. Ayrıca,
Sayın Cumhurbaşkanı birtakım kirli pazarlıklara da
dikkat çekmektedir. FETÖyle güçlü mücadelede işi sulandırmadan, ucu
nereye varırsa varsın, kesin bir iradenin ortaya konulması
elzemdir. Birileri kurban istiyor diye suçlu-suçsuz ayrımı yapmadan
birtakım insanlar vitrine çıkarılırken FETÖyle göbek
bağı olan bazı kişilerin durumuna seyirci
kalınmamalıdır. 15 Temmuz gecesi sokağa çıkma nedenini
bilmeyen rütbesiz askerler ve askerî öğrenciler hâlen tutukluyken
mücadelenin sulandırılmadığını söylemek biraz
zor.
Şu sorunun cevabını mutlaka herkes
enine boyuna düşünmelidir: FETÖyle mücadele bir millî mücadele değil
midir? Evet, FETÖyle mücadele bir millî mücadeledir.
OHAL döneminin en önemli konularından birisi,
adaleti bıçak sırtından kurtarmak, milletimizin kaygı ve
huzursuzluğunu gidermektir. Mücadelenin yargı sürecinin
kişiselleştirilmeden hukuk devleti ilkesinin hâkim
kılınması gerekmektedir. Suç belliyken, cezası kanunlarda
açıkken adalet günlük hesaplara hapsedilemez.
FETÖyle mücadelede tabandan tavana
çıkış hızlanmalıdır. Öküzün altında
buzağı aranamaz, iğneyle de kuyu kazılamaz. Türkiye'nin bu
beladan tamamen kurtulması için atılan adımlar
hızlandırılmalıdır. ByLock listeleri elden ele,
kulaktan kulağa yayılmaktadır. Ortada bu kadar manipülasyon
dönerken elbette bunların gereği yapılmalıdır.
Unutulmamalıdır ki FETÖyle mücadelede kesin başarı,
hukukun temel ilkelerinin herkese eşit uygulanması, aynı ölçüde
etki göstermesinden geçmektedir. Adaletin mülkün temeli olduğuna
inanıyorsak, adalet olmazsa devletin işleyemeyeceği, çöküş
ve yıkımın pençesine sürükleneceği gözden kaçırılmamalıdır.
Sonuç olarak, önce ülkem ve milletim diyoruz. Türk milletinin
varlığını garanti altına almak için üzerimize
düşen millî ve ahlaki sorumluluğu yerine getiriyoruz. Sevdamız
vatan, sedamız millet ve devlettir. Devleti yeniden ayağa
kaldıracağız. Devleti informel yapıların
çörekleneceği bir yapı olmaktan çıkaracağız.
Sayın Genel Başkanımızın 12
Şubat 2017 tarihindeki basın toplantısındaki ifadeleri
bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak yolumuzu çizmektedir. Muhalefet etmek
demek yalnızca eleştirmek, yermek, eksik aramak, kusur
araştırmak, kısır tartışmalara ve gündelik
polemiklere gömülmek değildir; bunlar olmadığını
biliyor ve bunun da gereğini yapıyoruz. Devlet ebet müddet, millet
ebet müddet dedik ve demeye de devam edeceğiz.
Ülkemizi hiçbir küresel kumpasa teslim
etmeyeceğiz çünkü vatan, uğruna canımızı vermeye
hazır olduğumuz bir kutsal değerimizdir. Ülkemizin içerisinde
bulunduğu zorlu şartlarda elimizi, gerekirse tüm vücudumuzu, tüm
varlığımızı taşın altına sokmaktan geri
kalmayacağız. Şehitlerimizin kanlarıyla rengini
verdiği al yıldızlı al bayrağımızın
gölgesini vatanımızdan ırak tutmayacağız. İhanet
yumduğu gözü bir daha açamamalıdır. Başta FETÖ ve PKK olmak
üzere, tüm terör örgütlerinin kaynağı kurutulmalıdır. Bu
mücadelede Milliyetçi Hareket Partisi bugüne kadar olduğu gibi, bundan
sonra da ön şartsız bir şekilde desteğini sürdürecektir
çünkü bu mücadelenin aması, fakatı, lakini yoktur. Devlet ve
millet bekasını cansiparane korumaya ve müdafaaya devam
edeceğiz. Bunun için bu duruşun bir konjonktürel olmadığını,
konjonktürel değil ilkesel davranışımızı devam
ettireceğimizi ifade ediyorum.
Bakanlar Kurulunun Gazi Meclisimizden talep
ettiği OHALin üç ay uzatılmasına ilişkin tezkereye
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak olumlu oy vereceğiz.
Konuşmama burada son verirken yüce heyetinizi
ve aziz milletimizi bir kez daha hürmetle ve muhabbetle selamlıyorum. (MHP
ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Akçay.
Sayın Özel, sisteme girmişsiniz.
60a göre bir dakika süreyle söz veriyorum.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
21.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, iktidar partisi
milletvekillerinin OHAL süresini uzatan Başbakanlık tezkeresinin
görüşmelerinde Genel Kurul salonunda bulunmaları gerektiğine
ilişkin açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, görüşmeler başladı, sayın grup başkan
vekilimizi dinledik ama bugün burada ne yaptığımızın
farkında olması gereken bir iktidar partisi grubu var. Bugün burada
Meclisin bir yetkisi üç aylık süreyle kanun hükmünde kararname
çıkarma yetkisini de içerecek şekilde -yasama yetkisi-
Cumhurbaşkanı Başkanlığında toplanan Bakanlar
Kuruluna veriliyor. Anayasada böyle bir yetki talebi mevcut, bu talep
meşru. Ama bu talebin müzakerelerinin iktidar partisi milletvekilleri
tarafından takip edilmiyor oluşu, bu OHAL gündeminde kesinlikle kabul
edilebilir bir yaklaşım değil. Buradan özellikle rica ediyorum,
siyaseten falan değil, vicdanen ve ahlaken iktidar partisi lütfen grubunu
salona çağırsın. En önemsiz konularda burada 300 kişi
olabiliyorken canı istenince, Meclisin yasama yetkisinin devrini
Sözüm
Meclisten dışarı. lafı tam da budur, burada oturanlara hiç
sözüm yok, kararlarına saygılıyız, milletten verilen
yetkiyle oy kullanacak ama burada oturmamak kabul edilebilir bir şey
değildir. Özellikle iktidar partisi açısından sözüm Meclisten
dışarı, dışarıdakileri buraya getirsinler.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A) Tezkereler (Devam)
2.- Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararıyla ülke
genelinde ilan edilen ve 17/7/2017 tarihli ve 1154 sayılı
Kararı uyarınca devam etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/10/2017
Perşembe Günü Saat 01.00den geçerli olmak üzere üç ay süreyle
uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/1199) (Devam)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp
konuşacaktır.
Buyurun Sayın Yiğitalp. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA SİBEL YİĞİTALP
(Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet,
az önce CHP Grup Başkan Vekili de söyledi, ben ondan iki dakika önce
saydım, ortalama 32 sayın milletvekili var burada ve OHAL devam
edecek, OHAL bu ülkenin hayatında ne getirecek, neleri alacak, bunun
üzerinden nasıl bir siyaset izlenecek ve bu siyasetin halktaki
karşılığı nedir? Halkın temsilcisi olarak burada
durması gereken, sorumluluk gereği burada durması gereken
milletvekilleri şu anda burada değil ama konuşmalar bittikten
sonra gelip oylamaya katılacak. Buradan da oylama üzerinden de 80 milyon
insanın nasıl yaşayacağına kendileri karar verecek. Bu
bile kendi başına bir paradokstur.
Bakın, OHALden bahsediyoruz, OHALin
normalleştirilmesi hâlinden bahsediyoruz. OHAL gibi toplumu çürüten,
toplumu bir bütün olarak zehirleyen, her türlü
cezasızlığın, her türlü kuralsızlığın
normal bir yaşam hâlinde sürdürülmesine çalışılan ve bunu
kendince bir yasal zırha büründüren bir tezkere geçecek şimdi
buradan. Bu tezkerenin sorumlularının, az önce söylediğim gibi,
şu anda sandalyeleri boş durmakta.
Bakın, ben, OHALle ilgili kısaca
istatistikler verip OHALin bu ülkenin hayatında, bu ülkede yaşayan
insanların yaşantısında nelere mal olduğuna
kısaca bir değinmek istiyorum. 15 Temmuz darbe girişiminden
hemen sonra darbecilerle mücadele gerekçesi olarak 20 Temmuz 2016da ilk kez
ilan edilen, bugün 5inci kez uzatılan OHALler neredeyse
yaşantının tümünü işgal etmiştir. 21 Temmuz 2016
tarihinde mülga Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ -kendisi de
burada- darbe girişiminin tekrarlanmaması için atılması
gereken bir adım olduğunu savunarak Darbenin artçıları,
yeni versiyonları olabilir, amacımız üç aydan daha kısa bir
süre içinde atacağımız adımları atmak,
yapacaklarımızı yapmak, süre dolmadan da OHALi yeniden
kaldırmaktır çünkü derdimiz yangını söndürmektir.
demişti. Bu gerekçeyle OHAL ilan edilmişti. 2002 yanlış
hatırlamıyorsam, AKP iktidara gelirken billboardlarda da şöyle
bir şey vardı: Onlar konuşur, AKP yapar. OHAL
kaldırılacak. diye. O cümle AKPyi iktidar etti çünkü o cümlede
anahtar şuydu: Demokratikleşecek. Demokratikleşen her
zihniyet, her ideoloji toplumda yani onlarca insanda, milyonlarca insanda
karşılık bulur çünkü. O şiarla iktidar olma motivasyonu
üzerinden o sloganları kullandı, sloganını kullandıktan
sonra iktidar oldu, iktidar olduktan sonra devam etti, şimdi de
iktidarını sürdürmek için daha fazlasını yapmak adına
OHALleri uzatıyor.
Şimdi, OHALde neler oldu, ben size kısaca
anlatayım: 11 Eylül 2015 tarihinden beri 103 belediyemizin 94üne kayyum
atandı, 71 belediye başkanımız ve belediye eş
başkanlarımız, belediye eş başkanlarının
vekilleri de dâhil olmak üzere tutuklanarak cezaevine konuldu.
OHALde ne oldu? OHALde ihraçlar oldu,
açığa almalar oldu, sürgünler oldu. 4.302 yargı, 6.470 TSK,
3.106 Jandarma, 155 Sahil Güvenlik Komutanlığı, 22.984 Emniyet
Genel Müdürlüğü mensubu, 75.102 kamu görevlisi olmak üzere 112.119
kişi görevinden alındı. Ayrıca, sözleşmesine son
verilen, sözleşmesi yenilenmeyen kamu görevlileri de eklendiği zaman,
görevine son verilen kamu görevlilerinin toplam sayısı 150 bini
aştı. Eğer onları da bir araya getirirsek toplamda
ayrıca 30 kamu emekçisi ihraç edildi. 40 bine yakın kamu görevlisi
görevden uzaklaştırıldı, daha sonra bunlardan 34 bine
yakını görevine iade edildi.
OHALde kadın cinayetleri ne oldu? OHALde
kadın cinayetleri yüzde 50 arttı. Ayda 28 ila bazı aylarda 39
olmak üzere kadın cinayetlerinde artış oldu. Peki, OHALde
sağlık ne oldu? Sağlık sektöründe çalışan
emekçilerden 7.573 kişi hukuksuzca işinden atıldı. 46
hastane, 5 tıp fakültesini kapatan AKP iktidarı, buralarda istihdam
edilen binlerce sağlık emekçisinin sağlık hizmeti sunumunu
ve halkın sağlığa erişimini kısıtladı.
OHAL döneminde 50ye yakın insan intihar etti, intihar etti ve bu intihar
etmelerin gerekçesi olan, kendi iktidarını yürütmek için araçsallaştırılan
OHALi, şimdi boş sandalyelerde oturan vekiller gelip onaylayacak.
OHAL süresi içerisinde Türk Tabipleri Birliği
üyeleri, tabip odaları üyeleri ve sendika yöneticileri, KESK üyeleri ihraç
edildi. Meslek odalarına ve sendikalara baskılar arttı, hatta
bazı yerlere kayyumlar atandı. Acele kamulaştırma üzerinden
Surda, Şırnakta, Cizrede, Mardinde, Nusaybinde
kamulaştırma yapıldı, TOKİ marifetiyle oranın
tarihsel hafızası silinme, ranta dönüştürülme ve bunu
ticarileşme üzerinden yine bir siyaset izledi.
Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları
Hastanesi, sit alanı olan yer OHAL marifetiyle birinci derece sit
alanından üçüncü derece sit alanına getirildi ve şu anda ticari
alana dönüştürülme düzenine aynı gayretle devam ediliyor.
Peki, zeytinlik alanları bundan muaf mı?
Hayır. Zeytinlik alanları, meralar, kıyı
alanlarının talan edilmesi de bu OHAL kapsamında maalesef devam
ediyor. Peki, onlarca medeniyete ev sahipliği yapmış Hasankeyf
ve Sur için ne diyoruz, ne söyledik? O zaman da söyledik, şimdi de söylüyoruz,
aynı kamulaştırma, aynı talan, aynı
yağmacılık zihniyeti OHAL marifetiyle devam etmekte. Üç bin
yıllık tarihe ev sahipliği yapan Urartu medeniyetinin izlerini
taşıyan, Van Edremitte birinci derecede sit alanı olan, tarihî
ve kültürel açıdan titizlikle korunması gereken Dilkaya Höyüğü
alanı AKPnin atadığı kayyum eliyle tuvaletlere ve otoparka
dönüştürüldü. AKPnin tarihe bakışını buradan
görebiliriz. Ankaranın akciğerleri olan ODTÜ ormanları yol
bahanesiyle aynı talana maruz kaldı.
OHAL ve savaş
Maliye Bakanının
açıkladığı verilere göre -AKPnin savaş maliyeti-
güvenlik ve savunma için 2017 yılının ilk yedi ayında 3
milyar 364 milyon TL harcandı. Savaş malzemeleri için milyarlar harcayan
AKP iki ayrı kalemde gösterilen gizli hizmet giderleri için 2017
yılı başından itibaren toplam 1 milyar 852 milyon 799 bin
TL harcadı. AKP Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip
Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırımın
kullandığı, hesabı sorulmayan örtülü ödenekten ise sadece
temmuz ayında 154 milyon TL harcandı.
Yüzlerce cenaze, ailelerine haber verilmeden
kimsesizler mezarlığına gömüldü ve kimlik tespiti
yapılmadan, aynı şekilde, mezarlıklara gömüldü. Öyle ki
benim de tanık olduğum, Surda iki yıldır cenazesine ulaşmaya
çalışan -cenazenin ismi, yaşamını yitiren
şahsın ismi Hakan Arslandır- babası, defalarca Adalet
Bakanlığına, İçişleri Bakanlığına
-valilik de dâhil olmak üzere- dilekçeler verdi, sonuç alamadı ve o
cenazenin hâlen nerede olduğu ve nerede gömüldüğü, gömüldüyse kimin
gömdüğü bilgisini alamadı.
Sayın Bakanım, buradasınız,
lütfen, bu sorularımı da not ederseniz, ben ısrarla bazı
şeyleri
Çünkü bunlar bire bir halkın yaşadığı ve
halkın somut olarak bire bir cevap beklediği sorular.
Az önce sormuştum, yine söyleyeceğim.
Hakan Arslan Surda yaşamını yitirmişti, iki
yıldır babası her türlü bürokratik işlemleri yaptı,
cenazeye ulaşamadı. Valilik dâhil, Adalet Bakanlığı,
İçişleri Bakanlığı olmak üzere resmî
başvuruları da mevcuttur.
OHAL ve sokağa çıkma yasaklarından
bahsedersek: 16 Ağustos 2015te ve 1 Haziran 2017 tarihleri arasında
10 il, 43 ilçede resmî olarak tespit edilen 218 gün süresiz ve gün boyu
sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Bu ablukalarla büyük bir
yıkım dalgası başlatılarak 1 milyon 809 bin
kişinin direkt olarak hayatı etkilenmiş oldu. Yüz binlerce insan
göçe itildi, bölge ekonomisi çökme noktasına geldi ve Surda hâlen devam
eden bir yasak var.
OHAL ve kutuplaştırılan bir toplumdan
bahsediyoruz. AKP Hükûmeti ekonomiden aileye, eğitim sisteminden
sokağa, emek alanından kadın konusuna, Kürtler ve farklı
kimlikler sorunundan akademilere ve basına kadar bütün toplumsal
yaşama müdahale ederek mezhepçi ve ırkçı, etnik aidiyet ve mezhep
aidiyeti üzerinden bir mekanizma oluşturdu ve bu mekanizmayı da
sürdürülebilir hâle getirmek için şu anda OHALin oylaması olacak.
Peki, eğitimde ne oldu? OHALde KHKler
marifetiyle 33.138 öğretmen ihraç edildi. İhraç edilen toplam
akademisyen sayısı 5.717, bunun 460 tanesi bu ülkenin
aydınlık vicdanları olan barış akademisyenleri.
Toplamda 40 bine yakın eğitimci ihraç edildi ve binlerce eğitim
emekçisi açığa alındı, sürgün edildi. Bununla birlikte,
özel eğitim kurumlarından da bahsedersek, 21 bin öğretmenin
sözleşmesi feshedildi. İhraç edilmeyen akademisyenlerin ise
çalışma koşulları zorlaştırıldı ve
mobbinge maruz kaldılar. İhraçlar sadece darbe girişimi veya
Fetullah Gülen örgütü üzerinden gelişmedi aslında, burada amaçlanan, murat
edilen, hedeflenen muhalif kesimdi. Bu anlattığım,
saydığım rakamlara ve istatistiklere
baktığınızda ne olduğunu da tekrar görmüş
olacaksınız. Bilimsel ve laik eğitimi tasfiyeyi amaçlayan
müfredat değişikliğine gidildi.
OHALde işsizlikten bahsedeyim. OHALde
özellikle Mardin, Şırnak, Siirt, Batman ve alt bölgesi Diyarbakır,
Urfada hem tarım ve hem de ekonomik anlamda, sanayi anlamında
işsizlik daha da çok artmış oldu. OHALde 185 basın
emekçisi cezaevinde, yüzlerce muhalif basın kurumu kapatıldı,
yüzlerce internet sitesi, medya kapatıldı ve bununla birlikte hâlen devam
eden baskılar var.
Peki, bu kadar şeye rağmen
Herhâlde,
7/24, günlerce OHALin bu toplum içinde yaşatmış olduğu
sıkıntıları, travmaları, şiddeti, işkenceyi
anlatsak yetmeyecek zaman. Bilfiil OHAL içinde yaşayan, gençliğinde
OHAL içinde yaşamış ve şu anda da OHALi fiilî olarak
yaşayan biri olarak şunu söylemek istiyorum: Şu anda OHALi
neden istiyorsunuz? Fiilî olarak zaten 347 tane sandalyeye sahipsiniz,
istediğiniz yasayı çıkarabiliyorsunuz, istediğiniz kararı
alabiliyorsunuz, istediğiniz zaman istediğinizi yapma gibi bir
rahatlığa sahipsiniz çünkü iktidarsınız. Neden OHALi
sürdürmek istiyorsunuz? Bunun tek açıklaması olabilir çünkü OHAL ve
KHKler şu anda yapılan ve yapılmak istenen bütün baskıları,
işkenceleri ve insanlık suçlarını, oluşan ve oluşabilecek
olanların önüne engel olmak ve kendini yasal zırhın altına
saklamak için. Öyle değilse bugün bu OHAL tekrar uzatılmazdı.
Bakın, OHALle birlikte kayyumlar; kayyumlarla
birlikte gasplar; gasplarla birlikte talan, yağmacılık;
yağmacılıkla birlikte o toplumun, halkın değer
yargılarını tamamen yok eden bir zihniyet var. Uğur
Kaymazların, Ceylan Önkolların, Tahir Elçilerin isimlerini bile
kayyumlar yasakladı. Kürte dair ne varsa, Kürt dili kurumları
kapatıldı. Kürtlerin kültür faaliyetleri yapan bütün kurumları
kapatıldı ve Kürtçe dili üzerinden devam eden yasakların bir
OHAL marifeti var karşımızda.
Peki, bununla ne yapmaya çalışıyor?
Bir, ya bu ülkeyi cezaevine dönüştüren, kendi içerisinde böyle
matruşkalar gibi bir cezaevi çıkıyor, içinden yeni bir cezaevi
çıkıyor, bir tane daha açıyorsunuz, başka bir cezaevi
çıkıyor. Nedir bu cezaevleri? Söyleyeyim size: OHAL marifetiyle her
an gözaltına alınabilirsiniz, kimlik kontrolüne tabi
tutulabilirsiniz. Gelin Diyarbakıra, 1 kilometrelik yola
gittiğinizde en az 3 defa kimlik kontrolüne takılıyorsunuz.
Takıldığınız her kimlik kontrolünde tacize, sözlü
tacize maruz kalıyorsunuz. İtiraz ettiğiniz her anda
tutuklanabilme, gözaltına alınabilme durumuyla karşı
karşıyasınız. Böyle bir anlayışı sürdürme
telaşı da bu yapılanları kapatma ve kendini de sağlama
almaktan başka bir şey değil. Bakın, içeride
sıkıştı mı hemen bir taktiksel algı
oluşturuluyor, başka krizler oluşturuluyor, işte şu
anda müftülük yasası gelecek. Bu müftülük yasasında da size
söyleyeceğimiz elbette onlarca şeyimiz var.
Askere, valiye sınırsız yetki
veriliyor. Milletin seçtiği, halkın seçtiği vekiller şu
anda cezaevinde oluyor. Halkın seçtiği vekiller, şu anda
cezaevinde ve bu cezaevinde olan vekillere karşı da bu halkın,
bu Hükûmetin ve boş sandalyede oturanların, temsiliyeti
olanların da bir sorumluluğu var. Nedir sorumluluğu? Bir an önce
bu ülkenin demokratikleşmesi için mücadele etmektir. Tam tersinden,
yukarıdan emredilen ve her şeye evet denen, sadece bir grubu
koruyan yasalara, OHALlere evet demek değildir, olmamalıdır,
halkın iradesi bunu kaldırmıyor. Halkın iradesi bugün
halkın her kesiminin, temsilcilerinin bir arada olduğu anlamına
gelir.
Peki, çocukların cenazeleri
OHALde ne
olmuştu? Cizrede yaşamını yitiren ve yakılan bir binanın
içindekilerin, bodrumda yakılanların anne babalarına sebze
poşetlerinin içinde, 3-5 kilo ağırlığında,
çocukların kemikleri verildi; bu ülke bunları gördü. Bu ülke,
cenazeleri mezardan çıkarma düzeyinde ırkçılığa
şahit oldu. İlginçtir, o ırkçılığı yapanlar,
bu ülkenin İçişleri Bakanıyla, birinci dereceden sorumlu olan
İçişleri Bakanıyla fotoğraf çektirdi ve o fotoğraf
sosyal medyada paylaşıldı. O fotoğrafa karşı
sizin söyleyeceğiniz hiçbir şey yok mu? O fotoğrafı
paylaşan değil o fotoğrafta bulunan kareler üzerinden
konuşacağınız hiçbir bir cümleniz yok mu? Yani, o cenazeyi
mezardan çıkaran zihniyetin sahipleri bir araya gelip fotoğraf
çektirdi; bu ülke bunları gördü. Bu ülke, diri diri, yaşayan
insanların yakıldığını gördü. Bu ülke,
çocuklarını sırtında mezarına taşıyan anne
babaları gördü. Bu ülke, halkın kendi iradesiyle seçtiği, binbir
emekle, binbir zahmetle, binbir eziyetle seçtiği değerlerine
saldırıyı gördü ve daha görmesi için de şimdi, buradaki
milletvekilleri, bunu daha da artırmak adına gelip burada bir oylama
yapacak.
Şunu sormak istiyorum: Muğladaki
görüntüler
7 insan çırılçıplak soyuldu ve yine bu ülke 7
insanın çırılçıplak soyulmasını gördü. Bu ülke
bunu gördü, bu halk bunu gördü ve 7 insanın çırılçıplak
soyulmasına karşı işlem yapmayan, tek işlemi o
fotoğrafı yayınlayan insanlara karşı yapan bir
zihniyeti gördü.
Yine, bu ülke, Sayın Aysel Tuğlukun
annesini mezardan çıkaran zihniyetin, toplumsal tepkilerden kaynaklı,
tutuklanmasına doğru -on dokuz gün kaldı cezaevinde, on dokuz
gün- on dokuz gün sonra çıktığını gördü. Yine, bu
ülke, elini kolunu sallayarak, gözümüzün içine baka baka katliam yapan
zihniyeti gördü ve bu zihniyete karşı -hepsini kastetmiyorum, çünkü
içinde sağlam, vicdanlı, görevini layıkıyla yapan
insanları ayırt ederek söylüyorum- bunların, yasal
dokunulmazlık, adına OHAL, KHK diye yeni oluşturdukları bir
ucubenin devamlılığı üzerinden bir ortaklaşmayı
gördü. Buna rağmen, bu kadar ağır bedellere rağmen
Cizredeki anne babalar da dâhil, Surdaki anne babalar da, Muğladakilerin
anne babaları da dâhil emin olabilirsiniz, bu savaşın
durması için talep edenleri de duydu.
Duymak isteyen vicdan sahibi insanlar açısından söylüyorum. Bu OHAL,
her geçen gün düşman üreten, içeride ve dışarıda
düşman üreten bir mekanizmadan başka hiçbir şey
olmadığını gördü.
Bakın, Sayın Eş Genel
Başkanımız Selahattin Demirtaşın Seher adlı
kitabı şu anda Diyarbakırdan Elâzığa giden bir
tutukluya cezaevi yönetimi tarafından verilmedi. Neden? Mesaj
barındırıyor, şifreli mesajı olur diye. Elimde yasal
belge var yani hiçbiri şey değil. Bu kitap cezaevlerinde
okunmasın. diyen bir zihniyet var karşımızda ve işin
en ilginç tarafı ne biliyor musunuz, burada Başbakan olan, AKPnin
kendi Başbakanının, Sayın Davutoğlunun
kitabının yasaklandığını da gördü. Böyle bir
şey olabilir mi? Herhâlde bu yasaklanmanın sebebi medeniyetler olsa
gerek çünkü tek medeniyet isteniyor. Irkçı, ırkı Türk, erkek,
Sünni. Onun dışındaki hiçbir şeyi kabul etmediği için
bu medeniyetler belki fazla gelmiş olabilir, muhtemelen odur, başka
da bir açıklaması yok. Bu kadar akıl dışı,
ilkelliğe doğru giden, insanı esas almayan, insanı
nesneleştiren, sadece rantı esas alan, tekçiliği esas alan, özne
olarak hiçbir değeri kabul etmeyen bir zihniyetin maalesef ve maalesef
OHAL gibi, KHKler gibi şu an için, şu günün koşullarında
herkesin bire bir hayatına mal olan, mağdur eden, geleceğini
çalan ve geleceği gittikçe karanlığa döken bir tezkere gelecek
ve bu tezkere bu ülkeyi bu kadar karanlığa sokarken tekrar oylanacak.
Dilerim ve umarım ki, oturup elinizi vicdanınıza koyar, biraz
kendi zihinsel düşüncelerinizi zorlar, bunun karşısında
durursunuz. Diğer türlü, şimdi, birazdan gelip burada oylama
yaptığınızda inanın ki hiçbir halkta
karşılığı yok; vicdan olarak yok, insan olarak yok,
zihin olarak yok çünkü bu ülkeye hiçbir faydası yok, hiçbir faydası
yok. Tek bir zümreye faydası var, tek bir zümrenin kendi
iktidarını sürdürme, tek bir iktidarın kendisini güçlendirme ve
yaptığı insanlık suçlarını, savaş
suçlarına karşı bir yasal koruyuculuktur.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Başbakanlık tezkeresi
üzerinde grupları adına üçüncü söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzele aittir.
Sayın Adıgüzel, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul)
Sayın Başkan değerli milletvekilleri; en başta dün hain
terör saldırısında Hakkâri Çukurcada şehit düşen
askerlerimize Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.
Ayrıca, Antalya Milletvekilimiz, geçmiş
dönem Genel Başkanımız Deniz Baykala da bir kez daha acil
şifalar diliyorum, bir an önce aramızda olmasını temenni
ediyorum.
Olağanüstü hâlin uzatılmasıyla ilgili
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Biliyorum, sıralara
baktığımız zaman çok da olağanüstü hâlin
uzatılması, 80 milyonu ilgilendiren bir tezkerenin, bir yetkinin
görüşülüyor olmasına rağmen, bir tezkerenin görüşülüyor
olmasına rağmen, milletvekillerimizin, özellikle de iktidar partisi
milletvekillerinin çok da ilgi göstermediğini görüyorum. Ama biliyorum ki
oylama sırasında hepsi burada olacaklar ve evet oyunu
kullanacaklar.
15 Temmuz gecesini hatırlatmak istiyorum size.
Türkiye Cumhuriyetine ve Parlamenter demokrasiye dönük hain terör örgütü
tarafından gerçekleştirilen darbe girişimini buradan bir kez
daha lanetleyerek ve özellikle de hayatını kaybeden
şehitlerimize rahmet dileyerek 15 Temmuz gecesini size bir kez daha
hatırlatmak istiyorum.
Bu çatı altında, 15 Temmuzu 16 Temmuza
bağlayan gece, bütün partiler; Cumhuriyet Halk Partisi, Adalet ve
Kalkınma Partisi, Halkların Demokratik Partisi ve Milliyetçi Hareket
Partisine mensup milletvekilleri, kendi ideolojik aidiyetlerini de bir kenara
bırakarak halkın iradesine sahip çıkmışlardır. Bu
darbe girişimine karşı parlamenter demokrasi birikimi çok önemli
bir sınav vermiştir arkadaşlar. Öncelikle, siyaset kurumu
darbecilere teslim olmamıştır. 15 Temmuzda millete ve devlete
karşı terör örgütü FETÖ tarafından başlatılan darbe
kalkışması bu Parlamento çatısı altında tüm
partilerin demokrasiden yana ortak tavrı ve halkın büyük
direnişi sayesinde bozguna uğratılmıştır. Ben,
buradan, bir kez daha, o gün demokrasiye, iradesine sahip çıkan, darbeye
karşı duran bütün vatandaşlarımıza, siyasetçilerimize
teşekkür ediyorum. Bizler, Sayın Genel
Başkanımızın darbenin ilk anlarında söylediği
gibi, darbe nereden gelirse gelsin darbenin her türlüsüne karşı
olmaya, Türkiye Cumhuriyetinin parlamenter demokrasisine zeval gelmemesi için
mücadele etmeye devam edeceğiz. Bu Yüce Meclis ne askerî darbelere ne de
sivil darbelere teslim olmayacak. Türkiye Büyük Millet Meclisi 15 Temmuz darbe
girişiminde Gazi Meclis unvanını ne kadar çok hak
ettiğini bir kez daha ispatlamıştır.
Özellikle anlatmak istedim darbe girişimi
gecesini, ortak tavrı anlatmak istedim. Çünkü, biz buradan defalarca
cemaatin ülkemizi getireceği noktayı anlattık. Hatta buradan
-Allah rahmet eylesin- Kamer Genç defalarca haykırdı yüzünüze ama
çıkıp bir özür bile dilemediniz Kamer Gençten, hatta onu buradan,
kürsüden indirmeye çalıştınız,
cezalandırdınız. Biz, darbe gecesi yaşanan
birlikteliğin ileriye dönük devam etmesi gerektiğini defalarca
anlattık, sizlerse duymamayı, görmemeyi tercih ettiniz ve -polemik
yaratmak için söylemiyorum ama- tekrar hatalar yapmaya ve geçmiş dönemde
cemaatin yollarını açarken bugün de farklı cemaatlerin önünü
açıp Kendi bildiğimizi yaparız. tavrını sürdürmeye
devam ettiniz.
Değerli milletvekilleri, 20 Temmuz 2016da
olağanüstü hâl ilan edildi ve o günden itibaren bir yılı
aşkın süredir Türkiye olağanüstü hâl rejimiyle yönetiliyor. Her
ne kadar Hükûmet yetkilileri OHALi ilan ederken bunun kısa sürede
bitirileceğini söylemiş olsa da bugün Türkiye'de OHAL rejimi
olağan bir hâle gelmiştir. OHAL bahanesiyle yetkilerin hepsini elinde
toplayan iktidar 80 milyon kişinin kaderini tek bir kişinin iki
dudağı arasına teslim etmiştir. Bugün eğitimden
ekonomiye, işsizlikten dış politikaya Türkiyenin acil sorunları
çözüm beklerken iktidar partisi OHALi bir kez daha uzatmanın
peşinde. Tabii, burada OHALi oylayacağız, sonra neyi
görüşeceğiz? Müftülere nikah yasası. Yani yine 80 milyonun
derdine çare bulmak yerine kafa karıştıran uygulamalara devam
edeceksiniz.
Bugün vatan haini ilan ettiklerinizle dün kirli bir
ittifak içindeydiniz. 15 Temmuz darbe girişimini bahane ederek hak ve
özgürlükleri askıya alan, OHAL rejimini Türkiyede
olağanlaştıran iktidardır. Bugün OHALden
vatandaşların şikâyetçi olmadığını iddia
eden iktidar partisi, OHALin karşı karşıya olduğumuz
hangi soruna çare olduğuna cevap veremiyor. Tekrar soruyorum size: OHAL,
ekonomiye mi, işsizliğe mi, insan hakları ihlallerine mi,
eğitim sorunlarına mı çözüm oldu? Ben OHALin bilançosuna,
OHALin vatandaşlarımıza kestiği faturaya bir kez daha hep
birlikte bakalım istiyorum. KHKlerle 110 bini aşkın kamu
görevlisini ihraç ettiniz. Bunların arasında kim var? Emin olun, FETÖ
darbeyi başarılı gerçekleştirseydi ihraç edeceği
akademisyenler de vardı. Kim? İbrahim Kaboğlu var. Kim var?
Murat Sevinç var, Yüksel Taşkın var, İlhan Uzgel var. Burada
ismini sayamadığım, FETÖyle hiçbir alakası olmayan, hakka,
hukuka inanan onlarca akademisyen var, barış isteyen akademisyenler
var ama siz darbe girişimi başarısız olsa da bu
insanları ihraç ettiniz. Çoğunluğu öğretmen olan 22 bini
aşkın insanın çalışma izinleri iptal edildi. Onlarca
kurum kapatıldı, gazeteciler tutuklandı, televizyonların
kapısına kilit vuruldu. Bine yakın şirkete el konuldu, bu
şirketlerde çalışan işçilerin kaderleri kayyumlara teslim
edildi. OHAL döneminde resmî rakamlara göre 119 bin kişi daha işsiz
kaldı. Bakın, TÜİKin açıkladığı temmuz
ayı iş gücü istatistiklerine göre 2017 Haziran ayında yüzde 10,2
olan işsizlik oranı temmuz ayında yüzde 10,7ye yükseldi. Genç
işsizliği ise söylemeye dilim varmıyor. Bugün Türkiyede her 5
gençten 1i işsiz, sizin resmî rakamlarınıza göre işsiz.
Kayıt dışı çalışanların oranı bir
önceki yılın aynı dönemine göre 1 puana yakın artarak yüzde
35,2 oldu. OHAL döneminde 1,1 milyon kişi daha kayıt
dışı çalışmaya mahkûm edildi. OHAL ilan
ettiğinizden bu yana en az 425 kadın öldürüldü, onlarca
çocuğumuz şiddete uğradı. Aladağda, Adananın
Aladağ ilçesinde göz yumduğunuz ihmallerle kaybettiğimiz
çocuklarla birlikte bizim yüreğimizi de yaktınız. Ama siz ne
kadınları ne çocukları umursamadığınızı
bir kez daha gösterdiniz.
12 Eylül dönemini aratmayacak kararlarla grevler
yasaklandı. İşçilerin hak aramasına millî güvenliği
tehdit bahanesiyle ket vuruldu. Zaten OHALin grevleri yasaklamak için
nasıl fırsata çevrildiğini en güzel Sayın
Cumhurbaşkanı özetledi. Bakın, ne demiş Sayın
Cumhurbaşkanı: OHALi biz iş dünyamız daha rahat
çalışsın diye yapıyoruz. Grev tehdidi olan yere biz
OHALden istifade ederek anında müdahale ediyoruz. Sayın
Başbakan da demişti ki: OHAL millete karşı değil. Bu
işçiler millet değil mi? Siz bu işçileri yok mu
sayıyorsunuz arkadaşlar? (CHP sıralarından
alkışlar)
OHAL yasakları yalnızca grevleri
etkilemedi. OHAL gündelik yaşamımızın bir parçası
hâline geldi. Paneller, festivaller yasaklandı. OHAL yasaklarında
yitirdiğimiz insanları anamaz olduk. İşçilerin direniş
çadırına, Suruç katliamı anmasına, Roboski anmasına,
10 Ekim katliamı anmasına, ki bir hafta önce Ankaranın
göbeğinde tren garının önünde gerçekleştirilmiştir
Biliyorsunuz 10 Ekim patlamasında, Türkiye'nin en büyük katliamında
102 gencimiz, insanımız hayatını kaybetti. Bunlardan 10u
Cumhuriyet Halk Partisi gençlik kolları üyesiydi, Malatyada
yaşıyorlardı. Ben ailelerini tanıyorum, hiçbirinin bir gün
polisle karşı karşıya geldiğini düşünmüyorum ama
siz onlara gazla, copla cevap vererek çok büyük de bir ayıba imza
attınız. (CHP sıralarından alkışlar) Çok büyük
bir ayıp. Bu ülkede anaları önce mahkeme kapılarında adalet
aramak zorunda bıraktınız, şimdi de evlatlarının
acısını yaşamasına izin vermiyorsunuz.
Cerattepeye de, türkülere de OHAL yasağı
getirdiniz.
Hepsinden de öte, değerli milletvekilleri,
OHALle birlikte insanların hak arama yollarının önüne set
çekildi. 685 sayılı KHKyle bir komisyon kuruldu. Şu ana kadar
100 bini aşkın başvurunun komisyona
yapıldığını hepimiz biliyoruz. Birileri Bu
başvurular 500 bine kadar yükselebilir. diyor. Peki, ben size buradan
sormak istiyorum, eminim ki bugün iktidar sıralarında oturan
milletvekilleri de buna cevap vermekte zorluk çekecektir: Bu 100 binlerce
insanın sorununu, itirazını 7 kişilik komisyon nasıl
değerlendirecek? Lütfen bir düşünün, bu 7 kişilik komisyon
nasıl değerlendirecek bunu?
Değerli milletvekilleri, Nuriye ve Semih
Aylardır bu 2 arkadaşımız, iki eğitimci, dünyanın
en haklı talebiyle, İşimizi geri istiyoruz. diyerek açlık
grevindeler. Mahkemeye götürülmüyorlar, farklı bahaneler bulunuyor. Sırf
göz önünde olmasınlar diye tutuklanıyorlar ve bugün geldiğimiz
noktada tekrar vurgulamak istiyorum: Eğer bugün komisyon
çalışacaksa önce bu ölüm tehlikesiyle burun buruna olan 2
kardeşimizin, Nuriyenin ve Semihin dosyalarını
değerlendirsin. Eğer samimiyseniz gelin bunu yapın değerli
milletvekilleri.
Hani iktidar partisi temsilcileri OHALden kimse
zarar görmemiştir. diyor ya, ben de OHAL döneminde intihar edenleri
araştırdım. 40a yakın intihar eden
vatandaşımız var. Ayrıca şunu da söyleyeyim: 15
Temmuzdan önce de, özellikle siz bu hain darbe girişimini yapan cemaatle
yollarınızı ayırdığınızı
söylemeden önce de bu ülkede gençler intihar ediyordu. Atanamayan
öğretmenler intihar ediyordu ve şu notlarla intihar ediyorlardı:
Bizler çalışsak da başaramıyoruz, geleceğe
inancımız kalmadı. deyip intihar ediyorlardı. Şimdi
çıktınız diyorsunuz ki: Sorular çalınmış.
Sorular çalınmadı arkadaşlar. Sorular, bu ülkede demokrat,
Alevi, Kürt gençler kamuda iş bulamasın diye birileri tarafından
servis edildi, servis; o sorular çalınmadı. (CHP
sıralarından alkışlar)
Döndük geldik 15 Temmuz sonrasına, bugüne.
Doktor Orhan Çetin intihar etti. Neden intihar etti Orhan Çetin?
Açığa alınmış. İki gün sonra
çalıştığı hastaneye gitti -üzülerek anlatıyorum-
10uncu kattan atladı. Arkadaşları anlatıyor: Bütün
çocukluğu, öğrenciliği açlıkla, yoklukla geçti.
Babasını hiç görmedi. Bir kuruş da ne FETÖden ne başka bir
yerden yardım almadı. Ama FETÖyle bir zamanlar kol kola yürüyenler
bugün makam koltuklarında oturuyor ama haksız yere, hukuksuz yere
açığa alınan Orhan Çetin bugün maalesef aramızda yok. Kim
verecek bu hesabı? Bu insanları kim geri getirecek? Lütfen, elinizi
vicdanınıza koyun, Orhan Çetin gibi onlarca insan yargısız
infazın bedelini canıyla ödüyorlar.
Değerli milletvekilleri, FETÖyle mücadele
bahanesiyle bugün 5inci kez Meclisten geçirmeye
çalıştığınız OHALle yetki ve
sınırlarını aştığı bugün herkesçe malum
olan bir düzen yaratılıyor. Yani bu getirdiğiniz olağanüstü
hâl, yetki ve sınırlarını çoktan
aşmıştır. Hatta Anayasa Mahkemesinin şöyle bir
cevabı var: Olağanüstü yönetim usulleri yürütme organına önemli
yetkiler vermesine, hak ve özgürlükleri de önemli ölçüde
sınırlandırmasına karşın, demokrasiler sonuçta
bir hukuk rejimidir ve hukukun dışına çıkılamaz. kararına,
Olağanüstü hâl KHKleriyle getirilen düzenlemeler olağanüstü hâlin
amacını ve sınırlarını aşmamalı.
uyarısına karşın bugün kamuoyunun da malumu olduğu
üzere iktidar partisi hâlâ kamuoyuna, örneğin, kış lastiklerini
neden KHKyle düzenlediğini söyleyemez herhâlde ya da üniversite rektör
seçimlerinin kaldırılmasını niye KHK ile OHALle
düzenlediğini açıklayamaz. Bilmiyorum, soruyorum, var mı bir
açıklamanız? Neden kış lastiklerini KHKyle düzenlediniz?
Tekrar soruyorum buradan size.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; en başta da ifade ettiğim üzere, bugün Türkiye'nin
karşı karşıya olduğu sorunlar OHALin
uzatılmasıyla değil, Türkiye'nin bir an önce
normalleşmesiyle çözülebilir. (CHP sıralarından
alkışlar) Bugün eğer 15 Temmuz darbecileriyle gerçekten
hesaplaşmak isteniyorsa yapılması gereken OHALin uzatılması
değil, darbenin siyasi ayağıyla hesaplaşılması,
bunun açığa çıkarılmasıdır. (CHP
sıralarından alkışlar) Kurulan OHAL Komisyonunun
raporlarını kaçırarak, raporları matbaada unutarak,
Unuttuk. diyerek bunun altından kalkamazsınız. Bugün eğer
15 Temmuz darbecileriyle gerçekten hesaplaşmak istiyorsak bu siyasi
hesaplaşmanın yeri bugün şahit olduğumuz şekliyle
kapalı kapılar ardında değil, mahkeme salonlarında
olmalıdır. Biliyorsunuz, kapalı kapılar ardında ne
hesapların, ne pazarlıkların yapıldığı
çıkıp kamuoyuna açıklanmadan Biz darbeyle, FETÖyle mücadele
ediyoruz. diyemezsiniz. Bugün, bu ülkede yaşayan 80 milyon vatandaş,
megakent İstanbulun Büyükşehir Belediye Başkanının
neden istifa ettiğini bilmiyor ve bilmeye hakkı var. Oy veren 4
milyon insanın, kapalı kapılar ardında nelerin
konuşulduğunu bilmeye hakkı da var ve bu taleplerini yerine
getirmek de sizin göreviniz.
Değerli milletvekilleri, OHALin
ilanının üzerinden bir yılı aşkın süre geçti ama
bugün, darbenin siyasi ayağına ilişkin tek bir somut adım
atılmadı. Bugün, AKP iktidarının yaşanan onca
acıya rağmen 15 Temmuzdan bir ders almadığı, bu
acı tablonun sorumluluğunu zerre kadar hissetmediği ortada.
İktidar dün yaptığı hataları bugün de
tekrarlıyor. Bakın, bugün, eğitimde FETÖden
boşaltılan koltuklara başka cemaat ve vakıflar
yerleştiriliyor. Bakın, tıpkı dün FETÖ örgütlenmesinde
olduğu gibi, yoksul, dar gelirli ailelerin çocukları diğer
cemaatlerin, tarikatların kucağına itiliyor. Eğitim, her
alanda bugün farklı cemaatler ve tarikatların elinde. Bu cemaat ve
tarikatlar palazlanmış durumda. O gün bizim
uyarılarımıza kulak vermediniz, bugün de maalesef bu
uyarılarıma kulak tıkamış vaziyettesiniz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bakın, bugün Türkiyenin dış politikası
iflas etmiş durumda. Bu sorulara verecek cevabınız yok çünkü
Komşularla sıfır sorun. diye
çıktığınız yolda Türkiyeyi içinden çıkılmaz
bir noktaya getirdiniz. Biz yıllar yılı size Atatürkün Yurtta
sulh, cihanda sulh. politikasından bahsederken, siz savaş
politikasından medet umdunuz, Türkiyeyi bir bataklığa çektiniz.
Bakın, Sayın Genel Başkanımız size çok net sorular
sordu, dedi ki: Durup dururken Türkiyeyi Suriye
bataklığının bir parçası hâline kim getirdi? Dostu
Esad olanın, nasıl oldu da bir süre sonra düşmanı Esed oldu?
Kimin zamanında Suriyedeki kendi topraklarımızdan Süleyman
Şah Türbesini kaçırmak zorunda kaldık? Suriyeye girecek ve
yirmi dört saatte Şamdaki Emevî Camisinde namaz kılacaktık,
nasıl odu da tam tersi gerçekleşti ve 4 milyon Suriyeli Türkiyeye geldi?
Türk askerlerinin İdlibe girme ve Esadın yanında yer alma
stratejisi kime ait? Bu, kimin yanlış stratejisinin çöktüğünü
gösteriyor? Bu sorulara dahi cevap veremeyenler, Türkiye'nin dış
politikasını iflas eşiğine getirenler bugün bir kez daha
OHALin uzatılmasını ve bizden de OHALin uzatılmasına
destek vermemizi istiyor.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin çözüm
bekleyen sorunu çok ama buna çözüm üretecek bir iktidar maalesef yok.
Türkiye'nin acil sorunları bugün çözüm beklerken OHALin ülkenin sorunlarına
çözüm üretemeyeceği bir yıldan fazla geçen süre zarfında
kanıtlanmışken iktidarın OHALde diretmesinin tek bir
amacı vardır, OHALi kullanarak tek adam rejimini kalıcı
kılmak.
Bakın, bugün yapılması gereken, bizim
defalarca, üstüne basa basa söylediğimiz ama iktidarın bir türlü
duymak istemediği şudur: Demokrasi ve özgürlükler temelinde, liyakat
esasına dayanarak devlet sistemini bu çatı altında
buluşturan, tüm partilerin katılımıyla yeniden bir sistem
inşa etmek. AKP artık şunu idrak etmelidir: Bu kanlı
girişim yalnızca kendisine karşı değil, 80 milyonun
iradesine karşı yapılmıştır.
Son olarak, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir kez
daha, olağanüstü hâle gerek olmadığını, Türkiye'nin
bugün itibarıyla karşı karşıya olduğu
sorunların çözümü için bir an önce normalleşmeye dönmesi
gerektiğini ifade etmek istiyorum ve son bir çağrıda bulunmak
istiyorum: Eğer siz de sarayın değil, Türkiye'nin menfaatinden
yanaysanız, Bizim gayemiz çocuklarımıza ve gençlerimize iyi bir
gelecek bırakmak. diyorsanız elinizi vicdanınıza koyun ve
bu tezkereye hayır deyin. Türkiye'nin ihtiyacı olan olağanüstü
hâl değil, milletin hakkının, hukukunun, onurunun bu yüce Meclis
çatısı altında korunmasıdır.
Tekrar bu tezkereye neden hayır
dediğimizi toparlarsam, biz Türkiye'nin olağanüstü hâlle değil,
normal şartlarda yönetilmesi gerektiğine ve sorunların bu Meclis
çatısı altında çözülmesi gerektiğine inanıyoruz ve
savunuyoruz. Olağanüstü hâl diyorsunuz, biraz önce, Meclis
başlamadan önce 5 kadına tahammül edemediniz; onlara copla, biber
gazıyla cevap verdiniz, tek söyledikleri Biz müftülük yasasına
karşı çıkıyoruz. diyorlar. Bence bu tahammülümüzü de
geliştirmemiz gerekiyor, Türkiye'nin kurtuluşu ortak akılda,
Türkiye'nin kurtuluşu ortak aklın egemen olmasında,
ötekileştirmeden ve dayatmadan bize hiçbir fayda gelmeyecek.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Tezkere üzerinde gruplar adına dördüncü ve son
konuşmacı Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Hamza Dağ.
Buyurun Sayın Dağ. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HAMZA DAĞ
(İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
olağanüstü hâlin uzatılmasına ilişkin Başbakanlık
tezkeresiyle ilgili olarak AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi sevgiyle, saygıyla, muhabbetle
selamlıyorum.
Konuşmamın başında dün
şehit olan Furkan Aydın, İlhan Sezer, Seçkin Arıkan, Adem
Gezer kardeşlerimize Allahtan rahmet diliyorum.
Yine, Somalide bir patlamayla şehit olan
300den fazla kardeşimize Allahtan rahmet diliyorum.
Milletvekillerimiz Deniz Baykala acil şifalar,
Orhan Miroğluna da geçmiş olsun dileklerimi iletmek istiyorum.
Değerli Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün olağanüstü hâlin 5inci kez uzatılmasıyla
ilgili Başbakanlık tezkeresini konuşuyoruz. Olağanüstü hâl
niye ilan edildi, nereden gerek oldu, aslında bunun sebebini ortaya
koymadan bugünkü oturumun niye yapıldığını belki de
dile getirmek çok da imkân dâhilinde olmayacak.
15 Temmuz gecesini hepimiz yaşadık, buradaki
milletvekili arkadaşlarımızın tamamı o geceyi
yaşadı. Bir kısmımız Genel Kurul salonunda bunu
yaşadı, bazılarımız meydanlarda o geceyi
yaşadı. Tarihten bir kesitten bahsetmiyoruz 15 Temmuzdan bahsederken,
1500lü yıllar, 1600lü yıllar veya on yıl, on beş yıl
öncesinin bir mevzusundan bahsetmiyoruz. Belki de o yıllarda dahi,
insanlık tarihinin var olduğu sürece dahi böyle bir olay, böyle bir
vaka insanlık tarihinde vuku bulmuş bir olay değil, bunu hepimiz
kabul ediyoruz. Çünkü, kendi silahı ve bu ülkenin vergileriyle
alınmış uçaklarla, helikopterlerle bu ülkenin insanlarına
silah sıkan, bomba atan bir güruhtan, bu kadar kendi aklını,
beynini bırakmış bir güruhtan bahsediyoruz.
O gece, 15 Temmuz gecesinden, -saat dokuzdan
itibaren sabaha kadar süren bir süreçti- Allaha hamdolsun, 16 temmuz
sabahı bir aydınlığa uyandık. 15 Temmuz gecesinde
milletimiz, halk, bütün unsurlarıyla; Türküyle, Kürtüyle, Lazı,
Çerkezi, Abazası, Romanı, herkes meydanlara aktı, Meclisi
korumaya geldi. 16 Temmuzda Meclisin önünü insanlar akın akın, hiç
uyumadan, 15 Temmuzdan sonra hiç uyumadığı hâlde, yanında
kardeşi vefat ettiği hâlde şu Meclisin bahçesini tıka basa
doldurdu ve o gecenin neticesinde, aslında o güne kadar süren süreçte bir
şeye karar vermek, artık bu hâle gelmiş bu örgütü, devletin
içine sızmış bu örgütü ortadan kaldırmak gerekiyordu.
O gece, bu millet âdeta Malazgirti tekrar
yaşadı; âdeta İstanbulun fethini, denize askerini süren
Fatihin torunları olduğunu, Çanakkaleyi tekrar yaşadı.
Bunu bütün genleriyle ortaya koydu. Tabii, bunu ortaya koyarken aslında bu
millet hem tarihten gelen misyonunun farkındaydı hem de ona dedesi,
atası, babası bir şey anlatmıştı. 1960
ihtilalinde darağacına giderken Yine milletim iyi olsun, güzel
olsun. diyen Adnan Menderesin yaşamış olduğu hadiseyi
dedesinden, babasından defalarca dinlemişti. Ben dedemden
dinlemiştim mesela. Radyodan o gün o elim olayı duyduğunda
gözyaşı döktüğünü, hiçbir şey yapamadıklarını
söylediğini de ben dedemden dinlemiştim. Ve işte bu millet babasından,
atasından dinlemiş olduğu bu hadiseyi, o gece Size bu gece
Recep Tayyip Erdoğanı yedirmeyeceğiz. dedi. Tabii, lider de,
milletin tamamının lideri olarak Recep Tayyip Erdoğan da o gece
Eğer lider taşın arkasına saklanırsa millet
dağın arkasına saklanır ve kaybolur. diyerek bütün
insanları alanlara, meydanlara davet etti. Davet etmesi ötesinde, kendisi
de Marmaristen yola çıkarak meydana doğru gitti, başka bir yere
gitmedi. Belki daha güvenli bir ortama gidebilirdi kendi açısından
ama bunu denemedi; milletinin yanına, milletinin içine döndü.
Değerli arkadaşlar, 15 Temmuza gelirken
çok önemli süreçler yaşadık. Aslında 15 Temmuz 2016yı Gezi
olaylarından ve Gezi olaylarından sonra yaşanan süreçten
ayrı tutmak mümkün değil. O süreci, biz, bugün de aynı
bağlamda, beraber düşünmek zorundayız. Yarın bir gün tarih
bunu yazdığında, tarih bununla ilgili elli yıl, yüz
yıl sonra bir şey yazdığında Geziyle de, 17-25le de
ve ondan sonraki süreçle de bunun bağlamını kuracak çünkü
2013ün Mayıs ayında bir dostane eylem gibi gözüken o Gezi
olaylarından sonra, 81 ilin tamamında, neredeyse Vandallığa
varan, sokakların tahrip edildiği; Hükûmeti, meşru Hükûmeti,
seçilmiş Hükûmeti zor durumda bırakmak için eyleme dönüşen bir
hadiseyi hep beraber yaşadık. O hadiseler yaşandığı
zaman, bir anda sosyal medyadan ve diğer alanlardan tahrik edilenlerle
birlikte sokakların savaş alanına döndürülmesi,
açıkçası, yine seçilmiş Hükûmeti bir şekilde ortadan
kaldırmak, o Hükûmetin istifasını sağlamak için
yapılan bir eylemdi. Allaha hamdolsun, Fas-Tunus-Cezayirden dönen
Cumhurbaşkanımızı havaalanında yüz binler
karşıladı ve bu hareket akim kalmış oldu. Yine 15
Temmuz 2016ya gelirken 17-25 Aralık seçim endeksli darbe girişiminden
ayrı düşünmemiz de mümkün değil. 15 Temmuz 2016da milletin
vergileriyle verilen toplarla, silahlarla, uçakla, helikopterle o işlemi
gerçekleştirenler, yine bu milletin verdiği yetkiyle 17-25
Aralıkta seçim endeksli bir şekilde darbe teşebbüsünde
bulundular. Burada defalarca bunu söyledik, 17-25 Aralık bir darbe
girişimidir. dedik. Hatta bir keresinde latife olsun diye Madem Türkçe
anlaşılmıyor, Arapça ve İngilizce söyleyelim. diye de
burada ben bir konuşma yaptığımı
anımsıyorum. Şimdi, 30 Martla beraber bu da kenara gitti.
MİT tırlarının durdurulması
Değerli arkadaşlar, değerli
milletvekilleri; MİT tırlarının durdurulduğu günü bu
Mecliste ben de yaşadım. 19 Ocakta bu Meclis
çalışıyordu, 2014te ve o gün birileri ısrarlı bir şekilde
AK PARTİ iktidarı, Recep Tayyip Erdoğan terör örgütlerine
destek veriyor ve Türkiyede yargılanmazsa bile Laheyde
yargılanacak. sözlerini söylediler. Aslında bu da 15 Temmuz 2016dan
bağımsız düşünülecek bir süreç değildi. Sonra 2014te
6-7-8 Ekim olaylarını yaşadık. 7 Hazirandan sonra,
özellikle o hükûmetin kurulamadığı, koalisyonun
oluşturulamadığı dönemde bir yerlerde çukurlar
kurulduğunu, bir yerlerde öz yönetimler ilan edildiğini ve hükûmetin
oluşamamasından yola çıkarak başka bir taşeron örgütün
yola girdiğini, başka bir taşeron örgütün birileri
tarafından kullanıldığını hep beraber
müşahede ettik.
Şimdi, bugün bu tezkereyi konuşurken bir
konuşmada o gün yakıp yıkılan yerlerin imar ve
inşasının, Nusaybinin, Cizrenin, Şırnakın imar
ve inşasının OHALe bağlanıyor olması,
açıkçası OHALi anlamamak, OHALi bilmemek demektir. Bir kere biz
ülkeyi on beş yıldır imar ve inşa ediyoruz ve on beş
yıldır OHAL yok. On beş yıldır Cizresinden
Edirnesine, İzmirine, İstanbuluna ülkenin her yerini imar ve
inşa ettik.
O gün çukur kazanlara, o gün o barikatları
kuranlara ve orada o milletin hayatını zindana çevirenlere bir kelam
etmeyeceksiniz, bugün orada imar ve inşa yapılırken söz
söyleyeceksiniz ve bunu da OHALe bağlayacaksınız.
Açıkçası bu şu demektir: OHALe söyleyecek çok fazla sözümüz
yok, biz lafı eveleyip geveleyelim. Bu, OHALle ilgili burada
konuşurken de, genel politikaları, dış politikayı,
ekonomiyi, işsizliği konuşurken de açıkçası OHALe
söyleyecek çok fazla bir söz olmadığını gösterir çünkü 15
Temmuzdan sonra bu yapıdan kurtulmak için yapılabilecek çok fazla bir
şey kalmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz. 17-25ten
sonra bu yapıdan, devletin içine sızmış, askerinde,
polisinde, adliyesinde, eğitim alanında, sivil toplumda, her yerde
olmuş bu yapıdan kurtulmak için ne yapacaktık, ne yapmamız
gerekiyordu?
Bakın, 17-25ten sonra bu mücadele çok ciddi
bir şekilde başladı, bunu hepimiz biliyoruz. O operasyon yapan
hâkimler, savcılar, o dönemdeki emniyetçiler, hepsi yasal olmayan bir
süreci başlatmışlardı. 17-25te hiç alakası olmayan
bir ihbar mektubuyla başlayan süreç yasal olmayan şekilde devam
ettirilmişti ve o yasal olmayan şekilde yürütülen süreçte
açıkçası bunları ihraç etmeniz, bunları devlet
dışına, o sistem dışına çıkarmanız
imkân dâhilinde değildi o mevzuata göre ve 657 sayılı mevzuata
göre bunu yapmanız imkân dâhilinde olmayınca, bu yapının
Hükûmete ve devlete karşı yapacağı eylemlerle ilgili ancak
yer değiştirmeler yapmak zorunda kalıyordunuz.
Ne yazık ki o dönemden bu döneme, ta
dershaneler sürecinden bugüne kadar, açıkçası bu konudaki mücadelede
yalnız kaldığımızı çok açık, net bir
şekilde söyleyebilirim ve birçok, söylem birliği noktasında
birçok sözler var dershaneler sürecinden bugüne kadar.
Zaman gazetesine kayyum atandığında
ya da Bank Asyaya kayyum atandığında Bank Asyanın önüne
direkt gidenler o yapıya cesaret vermediler mi? Defalarca cesaret
verdiler. Bunların hepsi tarihte yerini aldı, şu anda burada
teker teker bunlara girecek değilim.
Değerli milletvekilleri, açıkçası,
burada 15 Temmuza gelirken ve 15 Temmuzdan sonra OHALin artık, bir
Hükûmet olarak, ülke yöneten bir iktidar olarak, ilanından başka
hiçbir hâl olmadığını çok net bir şekilde
söyleyebiliriz. Bugün iktidarda AK PARTİ var, o gün AK PARTİ
vardı, AK PARTİ değil de bu Meclisteki başka bir siyasi
parti olmuş olsaydı bu OHAL ilanından başka
verebileceği bir husus yoktu. İçimizde birçok hukukçu var, eğer
OHAL ilanı olmasaydı devletin içine girmiş bu yapıdan bu
devleti kurtarmak imkân dâhilinde miydi?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bugünkü
koşullarda yok, o günkü koşullar bitmiş, bugünkü
koşulları konuşun.
HAMZA DAĞ (Devamla) Değerli
arkadaşlar, 1961 Anayasasında da 1982 Anayasasında da bir
kere, olağanüstü hâl anayasal bir kurumdur ve olağanüstü hâl
Anayasada güvence altına alınmıştır. 15 Temmuz gibi
bir hadisede olağanüstü hâl ilan edilmeyecek de ne zaman edilecek?
Açıkçası, olağanüstü hâl tamam, bir yetkidir ama aynı zamanda
da bir görevdir. Eğer böyle bir görevi AK PARTİ iktidarı yerine
getirmemiş olsaydı açıkçası hem bizden sonra gelenler hem
bu Meclisteki heyet bu konuda AK PARTİyi ve AK PARTİ
iktidarını eleştirmek durumunda kalabilirdi.
OHALle ilgili, açıkçası, tabii ki
hafızalarımızda olumsuz birtakım hususlar söz konusu
olabilir. 1990lı yıllar 1987den başlayarak olağanüstü hâl
dönemiyle geçti ve o olağanüstü döneminde birtakım hadiseleri hâlen
şu anda yaşıyoruz ama yaklaşık on beş aydır
olağanüstü hâl süreçlerine baktığımızda,
açıkçası bu olağanüstü hâl süreçlerinin sosyal hayatı
etkileyen, ekonomik hayatı etkileyen, insanın bireysel
hayatını etkileyen bir süreci olduğunu hiç kimse iddia edemez ve
bunu hepimiz bir arada görüyoruz. Devletin içinde bulunan, devletin içine
sızmış FETÖ yapılanmasını ortadan kaldırmak
ve onları ihraç etmek, sistem dışına çıkarmak ve
yargısal olarak da yargılanması için yapılan bir süreçtir.
Yoksa, Kızılayda da, Konak Meydanında da ve başkaca
yerlerde insanların hayatını etkileyecek ve bu anlamda
insanın bireysel hayatını etkileyecek bir süreç
olmadığını çok net bir şekilde söyleyebiliriz.
Dünyada birçok olağanüstü hâl örnekleri var,
bunlar şu anda da uygulanıyor. Yani Fransada
Hep Batıyı
örnek verirler, hep Batıyı söylerler; açıkçası, Fransada
bir DAİŞ saldırısından sonra, 130 kişinin vefat
ettiği saldırıdan sonra OHAL ilan edildi ve 6ncı kez bu
OHAL uzatıldı.
SELİNA DOĞAN (İstanbul)
Cezaevlerinde kaç gazeteci var Fransada? Akademisyen var mı?
HAMZA DAĞ (Devamla) - Uygulamalara
baktığınızda, Fransadaki OHAL kararına göre güvenlik
güçleri mahkeme kararı olmaksızın insanları
tutuklayabiliyor, insanların evlerini arayabiliyor. Fransada medya
kuruluşlarının terör saldırılarını aktarmak
kullanacağı görsel, işitsel materyaller denetlenebiliyor. Bu
yasanın, çok sayıda TV kanalının Nice saldırısında
bir parmağı gösterdiği için uygulandığını
herkes biliyor. Hükûmet, soruşturma kapsamında zanlıların
bilgisayarlarındaki ve telefonlarındaki verileri kopyalayabiliyor.
Herhangi bir mahkeme kararına ihtiyaç olmaksızın tüm
vatandaşlar dört saat gözaltında tutulabiliyor ki Fransada
yapılan 2016 Avrupa Kupasında da bunu çok net bir şekilde
uyguladılar, fazla fazla uyguladılar. Yine, Fransayı ziyarete
gittiğinizde dışarıda, sokakta askerin, polisin elinde uzun
namlulu silahlarla gezdiğini görürsünüz. Bunların hiçbirini bizim
ülkemizde görmeniz imkân dahilinde değil. Olağanüstü hâl bizim
ülkemizde, Allaha hamdolsun, sosyal hayata, birebir hayata ve insanların
günlük hayatına etki etmeden devamını sağlıyor. Niye
o zaman olağanüstü hâli istiyorsunuz? diyecek olursanız,
açıkçası, bu yapıdan olağanüstü hâlin vermiş
olduğu imkânlar dışında kurtulmanız imkân dahilinde
değil. Bu ülke için ve bu ülkenin geleceği, selameti için bu
olağanüstü hâle bu anlamda ihtiyaç var. Sadece ve sadece FETÖ
yapılanması için değil, aynı zamanda ülkemizin uzun
zamandır DAEŞle de, PKKyla da, DHKP-Cyle de mücadele ettiğini
hepimiz biliyoruz. Daha geçen senelerde birçok yerde bu anlamda bombaların
patladığını biliyoruz ve 2010dan bu yana bu
coğrafyada birtakım güçlerin dizayn çalışması içinde
olduğunu, Suriyede, Irakta bunların
yaşandığını ve bunlar devam ederken de bu ülkenin, o
istikrar adası hâlinde olan bu ülkenin devamını sağlamak
açısından böyle bir yönetim sistemine ihtiyacımız
olduğunu, hâlen ihtiyacımız olduğunu söyleyebiliriz.
Peki, olağanüstü hâl döneminde ekonomik veriler
-benden önceki konuşmacılar da bunları söylediler- ne âlemde?
Geriye mi gitti ekonomik veriler, ileriye mi gitti? 2017de G20 ülkeleri içinde
en hızlı büyüyen 3üncü ülke Türkiye Cumhuriyeti ve bu dönemde
yabancı yatırımcının geldiği, gelmek için
mücadele ettiği bir ülke. En son Enerji Bakanlığının
yaptığı YEKA Projesini hep beraber takip ettik. Borsa 110
binlerin üzerine çıkıp üst üste rekorlar kırdı. Tabii ki
ekonomide sıkıntılar olabilir, işsizlik olabilir ama
OHALle bunu ilişkilendirmek, OHALle bunu bir arada tutmak,
değerlendirmek ya bu OHALe iyi hazırlanmamaktır ya da
aymazlıktır. Açıkçası bunlar her dönemde olabilen,
çözülmesi gereken, hep birlikte çözmemiz gereken şeyler. Ama OHALin ekonomiyi
olumsuz etkilediği şeklinde bir yorum yapmak şu an
itibarıyla imkân dâhilinde değildir. AK PARTİ iktidarları
OHALi istemedi bugüne kadar ve iktidara gelir gelmez OHALi
kaldırdı.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Kaldırmadınız, kaldırmadınız.
HAMZA DAĞ (Devamla) 2002de AK PARTİ
iktidara gelir gelmez ilk yaptığı iş olağanüstü hâli
kaldırmak oldu ve bugüne kadar demokratik açılımlar
noktasında
MAHMUT TANAL (İstanbul) Kaldırmadı,
süre bitti, süre, kaldırmadı.
HAMZA DAĞ (Devamla) Siz hiç konuşmayın
Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Kaldırmadı,
kaldırmadı.
HAMZA DAĞ (Devamla) ByLockta
hakkınızda neler yazıldığını hep beraber
okuduk.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Kaldırmadı,
kaldırmadı.
HAMZA DAĞ (Devamla) Sizin konuşmaya hiç
hakkınız yok!
MAHMUT TANAL (İstanbul) Kaldırmadı,
kaldırmadı.
HAMZA DAĞ (Devamla) Sizin FETÖ
yapılanmasıyla nasıl bir ilişki içinde olduğunuzu
artık cümle âlem duydu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) Kaldırmadı,
kaldırmadı.
ALİ ÖZCAN (İstanbul) Allahtan kork,
Allahtan kork!
HAMZA DAĞ (Devamla) İktidara gelir
gelmez OHALi kaldıran bir partidir AK PARTİ.
ALİ ÖZCAN (İstanbul) Allahtan kork,
Allahtan kork!
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)
Açıklasanıza, şu byLock listelerini bir kere açıklayın
ya, bir açıklayın.
ALİ ÖZCAN (İstanbul) Sayın
konuşmacı, Allahtan kork, Allahtan kork, FETÖnün tam
göbeğindesiniz.
HAMZA DAĞ (Devamla) - Bugüne kadar hayata
geçirilen demokratik açılımları ve demokratik süreçleri
açıkçası saysak burada zamanın yetmesi mümkün değil.
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)
ByLock listelerini niye açıklamıyorsunuz? dedim, bir
açıklasanıza.
HAMZA DAĞ (Devamla) - Sadece birkaç tanesini
söyleyecek olursak, asker vesayeti bu ülkede tarihin çöplüğüne
atılmış vaziyette.
ALİ ÖZCAN (İstanbul) Fetullah Hoca
Efendi diye yalvar yakardınız.
HAMZA DAĞ (Devamla) On yılda
yapılan darbeler artık Allaha hamdolsun, inşallah 15 Temmuzda
gerekli cevabı alarak tamamen ortadan kalkmış oldu.
ALİ ÖZCAN (İstanbul) Demek ki
byLockçusun sen.
HAMZA DAĞ (Devamla) Çözüm Süreci gibi bir
süreci, Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi gibi bir süreci Baldıran
zehri içtik. diyerek hayata geçirdik. Keşke birileri bu süreci istismar
etmemiş olsaydı. Cumhurbaşkanının bizzat halk tarafından
seçilmesi sağlandı. Başörtüsü yasağını tamamen
ortadan kaldırdık.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Nasıl
kaldırdın ortadan?
HAMZA DAĞ (Devamla) - Katsayı
adaletsizliğini ortadan kaldırdık. Kamu Denetçiliği Kurumu
kuruldu ve bu sayede Batıda uygulanan sistem ülkemizde de uygulanır
noktaya geldi. Askerî mahkemeler tamamen kaldırıldı. Devlet
güvenlik mahkemeleri kaldırıldı, özel mahkemeler
kaldırıldı.
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) Ceza
mahkemelerinin onlardan bir farkı yok, adı değişti sadece,
adı.
HAMZA DAĞ (Devamla) - Yani demokratik anlamda,
özgürlük anlamında AK PARTİ iktidarları hep yukarıya
doğru giden süreçleri yaşamıştır. 2002-2010
yılları arası, Kopenhag kriterlerini İstanbul kriterleri
yapacağız. dedik, bunlar hayata geçirildi.
Açıkçası, bugün OHALin 5inci kez
uzatılmasını konuşuyoruz. Ve diyoruz ki: OHALin
ihtiyacı kalmadığı zaman, tabii ki, bu ülkede
olağanüstü hâl bir daha uzatılmayacaktır.
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) - Ne zaman?
HAMZA DAĞ (Devamla) - Ve -bunun için-
Türkiye'nin olağanüstü tedbirlerle karşı karşıya
bulunduğunu bugün kim inkar edebilir? Olağanüstü tehditler,
olağanüstü tedbirleri gerektirir. Terörle mücadeleye yönelik ihtiyaçlar
kalktığında elbette OHAL de sona erecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HAMZA DAĞ (Devamla) Terörle mücadelemizi
kararlılıkla sonuna kadar sürdürmek için olağanüstü hâlin bir
kere daha uzatılması noktasında AK PARTİ Grubu olarak lehte
oy kullanacağımızı ifade ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkan
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkan, hatip kürsüde benim şahsıma
sataşmıştır. 69uncu maddeye göre söz istiyorum.
BAŞKAN Ne söyledi, ben kaçırdım?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Şunu söyledi:
Esas FETÖ'yü savunan sensin, sen hiç söz söyleme.
BAŞKAN Buyurun Sayın Tanal, iki dakika
süre veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Lütfen, yeni bir sataşmaya mahal
vermeyelim.
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, İzmir
Milletvekili Hamza Dağın (3/1199) esas numaralı
Başbakanlık Tezkeresi üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Akit gazetesi CHP'den Güleni bitirin. önergesi
şeklinde haber veriyor. Akit Gazetesi, başka gazete değil. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Ne zaman? Ne
zaman?
MAHMUT TANAL (Devamla) Yine Akit gazetesi Güleni
AK PARTİ kurtardı. diyor, Güleni AK PARTİ kurtardı.
Akit gazetesi CHP'den Güleni bitirin. önergesi diyor, Akit gazetesi
Güleni AK PARTİ kurtardı. (CHP sıralarından
alkışlar)
Grup başkan vekiliniz, AK PARTİli
milletvekilleri
Biz nereye giderken kadınlarımız kapanır?
Hacca giderken kapanırız, ibadet yerlerine giderken. Pensilvanyaya
gidip kapanan, biraz önce sizin yerinizde oturan grup başkan vekiliniz
kim? Kim bu resimdekiler?
Üç: Millî Güvenlik Kurulunun kararı
Kimin
burada imzası var? Bakın, Dışişleri Bakanı
Abdullah Gülün var, Hilmi Özkökün var, Başbakan Recep Tayyip
Erdoğanın var; tüm Bakanlar Kurulunun burada imzası var.
Bakanlar Kurulunun imzasının olduğu Millî Güvenlik Kurulu diyor
ki burada: FETÖyü bitirin. Yıl 2004.
Bu evleri, arsaları, bu Zaman gazetesinin
bulunduğu yeri deprem toplanma alanıyken buradan çıkarıp
veren siz misiniz, ben miyim? (CHP sıralarından alkışlar)
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) AKP
verdi, AKP FETÖye açtı.
MAHMUT TANAL (Devamla) Bunu AKP vermedi mi?
Bakın, daha ötesi, Bülent Arınç ne dedi?
Bülent Arınç Bey dedi ki: Parsel parsel bu arsaları kim verdi?
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul)
Melih Gökçek verdi. Kayda geçsin.
MAHMUT TANAL (Devamla) Ya,
Allahtan korkun!
Bakın, AK PARTİnin yükselişi ile
FETÖnün, Fetullah Gülenin, cemaatin yükselişi paraleldir. Paralel
yükseldiniz, paralel bitiyorsunuz.
17-25 Aralıkta benim evimde mi para
kasaları bulundu? O para kasaları benim evimde miydi? Faiziyle
birlikte kime verdiniz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TANAL (Devamla) O ayakkabı
kutuları benim babamın evinde mi bulundu?
HAMZA DAĞ (İzmir) Orada Hırsız
var. diye bağırıyordunuz, ne oldu, ne oldu? Orada burada
Hırsız var. diye
Utanmıyor musunuz şu anda! 15 Temmuzun
sebebi sizsiniz be!
MAHMUT TANAL (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bakın, Türkiyede Bank Asyayı ben mi açtım?
Bank Asyanın açılış kurdelesini benim babam mı kesti?
BAŞKAN Buyurun Sayın Tanal, süreniz
doldu.
MAHMUT TANAL (Devamla) Bank Asyanın
kurdelesini siz kestiniz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
HAMZA DAĞ (İzmir) Zaman gazetesini kim
kurtardı da
Hâlen cesaret veriyorsun FETÖye. Hâlen cesaret veriyorsun
FETÖye. Arkadaş, zamanında dedik: Bak bu adamlara dikkat edin.
diye.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Bostancı, sizi
dinliyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Tanal
yapmış olduğu konuşmada FETÖ ile AK PARTİ
arasında bir irtibat varmış gibi
BAŞKAN Buyurun, size de sataşmadan iki
dakika süre veriyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Lütfen birbirimize sataşmadan
konuşalım.
HAMZA DAĞ (İzmir) Sezgin Bey, sen de
aynısın da hiç karıştırma.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Terbiyeli ol, terbiyeli!
HAMZA DAĞ (İzmir) Zaman gazetesinde
yaptığınız şeyler burada, Zaman gazetesinde.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Terbiyeli
ol, utanmaz! Ne demek Sen de aynısın.? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Sayın
Tanrıkulu; lütfen
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Terbiyen yok mu? Sözünü geri al! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Sayın Tanrıkulu, yerinize
oturur musunuz, lütfen
MAHMUT TANAL (İstanbul) Enişten nerede?
Damadınız nerede? Eniştenizi söyleyin! Enişteniz
Amerikada
Eniştenizi söyleyin! Enişteni söyle!
BAŞKAN İstirham ediyorum
MAHMUT TANAL (İstanbul) Eniştelerini
söylesinler!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
Sayın Özel, grubunuza hâkim olur musunuz,
lütfen, istirham ediyorum.
Bakın, Sayın Grup Başkan Vekilini
kürsüye davet ettim.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Orada!
İspatla, ispat et! (AK PARTİ ve CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
MAHMUT TANAL (İstanbul) Nerede
enişteler?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Evet,
arkadaşlar
BAŞKAN Bir saniye
MAHMUT TANAL (İstanbul) Amerikadaki
enişteni söyle!
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Nerede enişteler?
BAŞKAN Sayın Tanrıkulu
Sayın
Tanrıkulu, lütfen
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul)
Terbiyeni kullan!
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Uyarır mısınız efendim.
BAŞKAN Hepinizi uyarıyorum, lütfen,
ayaktaki tüm milletvekillerini uyarıyorum, herkes yerine otursun, sözü
olan çıkar kürsüde konuşur.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Haddini bildireceğim senin! Utanmaz! (AK PARTİ ve CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Bu Meclisin bir çalışma
adabı, bir çalışma usulü var, lütfen, istirham ediyorum.
Buyurun, sayın milletvekilleri, lütfen
(AK
PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)
Sayın milletvekilleri, bakın, Sayın
Grup Başkan Vekilini kürsüye davet ettim, lütfen saygılı
olalım.
Sayın Bostancıya, sataşmadan iki
dakika süre veriyorum.
Buyurun Sayın Bostancı.
2.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasına Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; Mahmut Bey bir hukukçu.
Hukukun en temel ilkesi, isteklerin, arzuların etkisinden kurtulmuş
bir akılla davranmaktır. Sanıyorum Sayın Mahmut Tanal
kızdığı için, burada hukuki inceliğin
dışına çıkan bir değerlendirmede bulundu.
KAZIM ARSLAN (Denizli) Gerçekleri söyledi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Hukuken,
hukukun normlarına dikkat ederek değerlendirme yapmış
olsaydı, eminim buradaki sözlerin birçoğunu söylemezdi.
FETÖ, ne zaman FETÖ oldu?
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Sizin
ortaklığınız bittiği zaman.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) FETÖnün FETÖ
olma zamanı 17-25 Aralıktır.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Siz mi
karar veriyorsunuz?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Son derece
farklı bir örgütlenmeyle karşı karşıyayız.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul)
Mahkemeler yok mu, mahkemeler?
NECATİ YILMAZ (Ankara) Başından
beri ortaktınız. Başından beri FETÖydü o.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Efendim, böyle
bağırarak çağırarak bu konuyu konuşamayız.
Memleketin karşı karşıya olduğu bu tehlikeyi siyasi
polemikler içerisinde tüketemeyiz. Burada, sizler için de bizler için de, bu
ülkenin ortak kaderi ve geleceği için çok önemli bir badireden geçti bu
ülke; herkesin çok dikkatli bir şekilde davranması, hem kendileri
için hem de ülkenin geleceği için son derece önemli. FETÖyü birbirimize
karşı rekabetin bir mühimmatına dönüştürmek kadar tehlikeli
başka bir iş olamaz.
AK PARTİ bugün memleketin kaderine ve
geleceğine yönelik bu tehdide karşı -üstelik uluslararası
ayakları olduğunu siz de biliyorsunuz, biz de biliyoruz-
canhıraş bir mücadele veriyor. AK PARTİyi
eleştirebilirsiniz, yürüttüğü mücadeleye ilişkin
eleştiriler de söyleyebilirsiniz ama biz sizden şunu duymak isteriz:
FETÖye karşı haklı ve yerinde bir mücadeledir bu, sonuna kadar
sizin arkanızdayız.
NECATİ YILMAZ (Ankara) Birlikte hesap
vereceksiniz, birlikte. Birlikte hesap vermelisiniz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Böyle bir
beyanı ne yazık ki çok açık ve net bir şekilde sizden
duyamadık. Mesele bu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bizi eleştirmeniz bizi rahatsız etmez.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Ama memleketin
bu haklı mücadelesinde bir ortak karar ve iradeyi sizlerden de bekleriz.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) ByLock
listelerini bir çıkarsanıza.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Bir saniye Sayın Tanal, bir
saniye
Sayın Yiğitalpin de söz talebi vardı. Bir onu da
dinleyeyim, size tekrar döneceğim.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Sayın hatip şunu söyledi: Ya OHALi bilmiyorlar -OHAL üzerinde
değerlendirme yaparken bizi kastederek- ya da aymazlık içindeler.
BAŞKAN Bir saniye
Sizin
şahsınızı ya da grubunuzu ilzam etti mi?
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Grubumuzun adına, biz OHALi reddettiğimiz için, burada
açıklama yapıp değerlendirme yaptık.
Değerlendirmemizin üzerine
BAŞKAN Şimdi ona bakacağım,
gerçekten varsa vereceğim.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Söylüyorum işte.
BAŞKAN Hayır, ama tamam da böyle bir
şey söyledi diye bütün herkes kalkıp Beni kastederek
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Aymazlık normal bir kelime midir?
BAŞKAN Eğer gerçekten sizi
kastetmişse, isminizi ya da şahsınızı doğrudan ya
da dolaylı bir kastı varsa ben söz vereceğim.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Aymazlık ne demektir?
BAŞKAN Tamam ama size mi söyledi bunu? Bunu
size mi söyledi?
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Türk Dil Kurumundan bakın.
BAŞKAN Ben bakacağım.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Biz OHAL üzerinde itirazımızı söyledik.
BAŞKAN - Ha, yerinizden istiyorsanız bir
dakika söz
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Hayır, niye yerimden söyleyeyim? Niye HDPye bunu yapıyorsunuz?
BAŞKAN O zaman tutanakları
isteyeceğim, lütfen.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
E isteyin.
BAŞKAN Hayır, bakın, şunu
diyorum: Niye istiyorum?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sayın Başkan, niye tutanak istiyorsunuz? Sonuçta
OHALle ilgili
BAŞKAN Sizin şahsınızı ya
da grubunuzu ilzam edecek herhangi bir şey var mı, yok mu, onu
göreceğim.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Grubumuza var tabii ki.
BAŞKAN Bakacağım, tamam, varsa
vereceğim.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Hayır, neye bakacaksınız?
BAŞKAN Ben yok demiyorum. Ya da 60a göre
yerinizden söz vereyim.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Bir izahatı dinler misiniz? OHALle ilgili kim
konuştu burada? Partiler konuştu.
BAŞKAN Ee, CHP de konuştu, MHP de
konuştu, AK PARTİ, bütün gruplar konuştu.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) E tamam, zaten hepimize aynı şeyi söyledi,
Aymazlık içerisindesiniz. dedi.
BAŞKAN Ben tutanakları istiyorum.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) CHP de bundan söz alabilir.
BAŞKAN Sayın Tanal, sizi dinliyorum
şimdi
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Bize gelince tutanak istiyorsunuz.
BAŞKAN Sadece size gelince değil.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Hayır, kesinlikle böyle, ayrımcılık
yapıyorsunuz.
BAŞKAN Hayır, ben herkes için,
şüphede, tereddütte kaldığım zaman isterim ama şu
sataşma olayını da lütfen artık polemik hâline getirip
istismar etmeyelim.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Siz de bu HDP üzerindeki yok görme hâlinizden vazgeçin.
BAŞKAN Bu sataşmayı takdir etmek,
sataşmadan dolayı söz verip vermemek tamamen buranın takdirinde.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
HDP bu halkın partisidir, tamam mı? HDPye bunu
yapamazsınız yani.
BAŞKAN Ve bu takdiri de bugüne kadar
hepinizin lehinde kullandım ama beni lütfen zorlamayın. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Tanal, buyurun.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Niye bunu yapıyorsunuz? Çoğunluğa güvenerek yapıyorsunuz,
değil mi? Vicdanınıza güvenin, aklınıza güvenin,
yasalara güvenin.
BAŞKAN Yasa diyor ki: Bu takdir Meclis
Başkan Vekilindedir.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Bakın, bakın, tutanaklara bakın!
BAŞKAN Bu takdiri uyguluyorum, yasaya
kalıyorum, size söz vermiyorum. Anlaşıldı mı, daha net
konuşayım mı? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Vermeyin. Bu sizin kılıfınızdır zaten. Ancak siz
bunu yapabilirsiniz.
BAŞKAN Lütfen, oturun yerinize.
Sayın Tanal, buyurun.
Yazık be!
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Size yazık!
BAŞKAN Ben Tutanakları isteyeceğim,
Eğer gerçekten sizin şahsınızı, grubunuzu ilzam
ediyorsa vereceğim dedim.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Aymazlık normal bir kelime midir?
BAŞKAN Tamam, size söylenmiş bir sözse
vereceğim.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Bize dedi tabii ki. Allah Allah!
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sibel Yiğitalp aymazdır. diyecek hâli yoktu
herhâlde yani.
BAŞKAN Buyurun Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkanım, Sayın Bostancı biraz önce konuşurken
-efendim- FETÖyle mücadelede bizim destek vermediğimizi söyledi yani bu
anlamda sataşmada bulundu. Bu anlamda söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Tanal, iki dakika
süre veriyorum. Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
3.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Değerli
Başkanım, değerli milletvekilleri; şimdi, Sayın Grup
Başkan Vekili, AK PARTİye bu FETÖyle olan mücadelesi
karşısında bizim destek vermediğimizi söyledi. Bugüne kadar
gerçekten FETÖyle ilgili mücadelede, siz daha bunlarla kardeşçe, can
cana, kuzu kuzuya, kucak kucağa yürürken biz o dönemde Bunları
bitirin. önergesini veriyoruz Sayın Başkan. Bunu veren gazete Akit
gazetesi.
MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) Senin Genel
Başkanın kimin kucağında geldi?
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) Bu mu
mücadele?
NECATİ YILMAZ (Ankara) Siz kucağa
oturursunuz!
MAHMUT TANAL (Devamla) Şimdi, siz gayet
rahat
Bu birlikteliğinizi daha yeni bitirdiniz.
MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) Kasetle gelmedi
mi Genel Başkanın? (CHP sıralarından gürültüler)
MAHMUT TANAL (Devamla) Biz ilk günden itibaren
zaten karşıydık. Yani bu anlamda
NECATİ YILMAZ (Ankara) Kucağa sen
oturdun!
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Ne
demek Kucağa oturdun?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
Siz devam edin Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (Devamla) Kavga oluyor yani
şimdi Başkan, ben nasıl devam edeyim? (AK PARTİ ve CHP
sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN Herkes yerine sayın
milletvekilleri. Sayın Özel, siz de buyurun yerinize.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) O kaseti izleyin,
yayın. diyen kim?
BAŞKAN Sayın Erkek
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) Genel Başkan böyle
konuşur mu?
BAŞKAN Sayın Yılmaz, Sayın
Erkek, lütfen
Bakın, sözü olan çıkar, burada söyler. Hiç kimse
yerinde bağırıp çağırmasın lütfen, istirham
ediyorum.
Sayın Tanal, devam edin.
MAHMUT TANAL (Devamla) Değerli Başkan,
değerli milletvekilleri; bizim burada objektif anlamda bazı
gerçekleri söylememiz, bazı arkadaşlarımızın bu
gerçeklere tahammül etmemesi, terör örgütlerinin işine gelir aslında.
Bu kavgaları çıkarmak, bu şekilde birbirimize tahammül etmemek,
tahammülsüzce birbirimize saldırmak -gayet rahat- terör örgütlerinin
istediği manzara bu. Milletvekilleri katlanılamaz sözlere medeni ve uygar
bir vaziyette tahammül etmeli, varsa bir sözü medeni ve uygar bir vaziyette
gelip burada sözünü söylemeli. Burası medeni ve uygar insanların
konuşabildiği, gerçeklerle yüzleşebildiği gayet rahat bir
alandır. Burası güçlünün güçsüze, vesairenin birbirine gücünün
yettiği bir alan değil arkadaşlar. Biz eğer bu anlamda
söylersek
Biraz önce Sayın Yılmaz
Yanılmıyorsam Şevki Yılmaz Beyin oğlusunuz herhâlde.
Gayet rahat, şeriatla ilgili net sözler söylediğini, FETÖyle ne
ilgilerinin olduğunu çok iyi biliyoruz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
HAMZA DAĞ (İzmir) Şevki
Yılmazın mı? Yazıklar olsun ya!
BAŞKAN Sayın Tanal, lütfen
şahsiyatla uğraşmayalım, burada olmayan birileri
hakkında da dikkatli konuşalım.
HAMZA DAĞ (İzmir) Zaman gazetesine giden
kimdi ya?
MAHMUT TANAL (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bakın, devletler hukukla yaşar, cemaatle
yaşamaz.
HAMZA DAĞ (İzmir) Zaman gazetesini
kurtaran kimdi?
MAHMUT TANAL (Devamla) Zaman gazetesini kurtaran
sizsiniz.
HAMZA DAĞ (İzmir) Bırak şimdi!
Her polis operasyonunda adliyeye koşan sendin be!
MAHMUT TANAL (Devamla) Oranın yeri deprem
alanıyken deprem alanından çıkarıp Zaman gazetesine veren
AK PARTİli İstanbul Büyükşehir Belediyesi. Siz İzmir
Gençlik Kollarının Başkanı değil miydiniz? Sizin
yeriniz
HAMZA DAĞ (İzmir) Doğru.
MAHMUT TANAL (Devamla) Doğru, değil mi?
Fetullah Gülen tarafında olan, onun yandaşı olan, şu anda
cezaevinde olan, binanın sahibi değil miydi? E, o bina kimindi?
FETÖnün değil miydi o bina?
HAMZA DAĞ (İzmir) Ne alakası var
ya!
MAHMUT TANAL (Devamla) Sizin binanız
değil miydi o bina? Sizin binanız kimindi? Kira mıydı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TANAL (Devamla) Ya yapmayın
kardeşim, binalarınız da onların, hepsi onların.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ahmet Küçükbay
15 Temmuz günü
onun binasında oturuyordunuz. Ahmet Küçükbay FETÖcü değil mi?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
(AK PARTİ ve CHP sıraları arasında
karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen,
Sayın Bostancıya söz verdim.
Sayın Bostancı, lütfen bu
tartışmayı bitirelim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, sadece kayıtlara geçsin diye söylüyorum, derdim bu
polemiği sürdürmek değil. Şahıslara sataşarak yapılan
müzakerenin terörle mücadeleye, FETÖyle mücadeleye hiçbir faydası
olmadığı gibi, aynı zamanda bu mücadeleyi zaafa
uğratacak bir içerik taşıdığı kanaatindeyim. Bu
kategoriyi, bu anlamdaki tartışmaları şiddetle reddediyoruz
ve CHPden de tabii ki çok açık bir şekilde memleketin bu önemli
meselesine, ciddi tehlikesine karşı açık desteklerini
bekliyoruz.
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkürler.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yerimden söz istiyorum
efendim.
BAŞKAN Yerinizden söz vereceğim.
Sayın Kerestecioğlu da sisteme
girmiş.
Buyurun Sayın Özel.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
22.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, AK PARTİ Grubu
yönetiminin grup adına konuşacakların seçiminde daha hassas
olması gerektiğine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
şimdi, Naci Beyin üslubu sataşmaya cevap verecek bir üslup
değil, söylediği söz de benim karşı
çıkacağım bir söz değil. Ama Adalet ve Kalkınma
Partisi grup yönetimine şu düşer: Bu kürsüye bu konuda kimi
çıkarıyorsunuz, o arkadaş orada ne yapmaya
çalışıyor, ona bakacaksınız.
15 Temmuz gecesi Fetullah Gülenle irtibatından
dolayı daha sonra gözaltına alınıp tutuklanacak Ahmet
Küçükbayın binasında oturanlar, kendisinin vakıflara
atadığı -bütün bir liste var Hamza Bey- kişilerin
tamamı FETÖcü çıktığı için sıkıntıya düşenler
o kürsüye çıkıp FETÖ mücadelesinin en kahraman yiğidiymiş
gibi konuşunca zülfüyâra dokunuyor. Bunu yapmayın. (CHP
sıralarından alkışlar) OHAL konuşulur ama kişinin
kendini FETÖ şampuanıyla yıkayacağı hamam değil
orası, orası Meclis kürsüsü.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
Bravo Başkan sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Sayın Kerestecioğluna söz
veriyorum.
Buyurun Sayın Kerestecioğlu
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sayın Başkan, ben az önce Şırnaktaki
göçükle ilgili
HAMZA DAĞ (İzmir) Vakıflar
neymiş? Ben bilmiyorum vakıfları.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Çıkar anlatırım
o zaman.
HAMZA DAĞ (İzmir) Çıkart, hangi
vakıflarmış, ne vakıfları?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Hadi çık konuş!
Hepsini sayacağım.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bireysel değil,
orada anlat, biz cevap veririz.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen,
Sayın Kerestecioğlu konuşuyor.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sana bilgileri
şimdiden
BAŞKAN Sayın Tanal, bakın,
sayın grup başkan vekiline söz verdim, istirham ediyorum.
Buyurun.
23.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin,
Mersinde bir polis servis aracına saldırı olduğuna,
Şırnakta bir madende göçük altında kalan 8 kişinin
hayatını kaybettiğine, Şırnak Milletvekili Aycan
İrmezin eniştesinin de göçük altında hayatını
kaybedenler arasında olduğuna ve bütün ailelere
başsağlığı dileğinde bulunduğuna
ilişkin açıklaması
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Şimdi, öyle bir ortamdayız ki aslında
gerçekten hani bu ülkede barış istemek, hakikaten huzur içerisinde
hepimizin daha mutlu yaşamasını istemek, bunu dilemek buradaki
ortama baktığınız zaman dahi zor oluyor. Ama gerçekten
istediğimiz buysa bunun için bir şey yapmalıyız. O yüzden
sadece genel olarak terörü kınamak, kınamak, kınamak yetmiyor.
Az önce de Mersinde bir polis servis aracına
saldırı olduğunu öğrendik. Bu saldırıyı da
kınadığımızı ifade etmek istiyorum.
Bunun yanı sıra, Şırnaktan
-Leyla Vekilimiz oraya ulaştı- göçükle ilgili haber aldık. 8
işçinin cenazesinin çıkarıldığı ifade ediliyor.
Daha fazla var mı onun bilgisine sahip değilim ama il özel idaresinin
sürekli denetlemesi gereken, her hafta denetim yapılması gereken bir
yer ve Enerji Bakanının da çok talihsiz bir açıklaması var,
buranın kaçak olarak çalıştırıldığını,
MİGEMin buraya izin vermediğini söylüyor. OHAL cenderesinde bulunan
bir bölgede kaçak çalıştırılan koskoca maden
ocağından gerçekten idarenin de haberlerinin olmaması ilginç bir
şey ama çok hazindir ki Dünya Yoksullukla Mücadele Gününde oradan
çıkarılan kömürler yoksullara veriliyor ve böylece iktidar
sürdürülüyor ve göçük altında da yoksullar ölüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) - Aycan Vekilimizin, Aycan İrmez Vekilimizin eniştesi
de maalesef göçük altında kalanlar arasında. Ailesine
başsağlığı dilemek zorundayım çünkü az önce ölüm
haberini teyit edememiştik ama o da hayatını kaybedenler
arasında sanıyorum. O nedenle, bütün ailelere başsağlığı
diliyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet
Aydının, Şırnakta bir madende meydana gelen göçükte
hayatını kaybeden Şırnak Milletvekili Aycan İrmezin
eniştesi ve diğer tüm işçilere Allahtan rahmet dilediğine
ilişkin konuşması
BAŞKAN
Bizler de Şırnaktaki göçükte hayatını kaybeden Aycan
İrmez Milletvekilimizin eniştesi ve diğer tüm işçi
kardeşlerimize Allahtan rahmet diliyoruz; yakınlarına, ailesine
ve milletimize başsağlığı diliyoruz. Diliyoruz ve
umuyoruz bu tür kazalar bir daha olmaz. Tabii ki bununla ilgili yetkililer,
gerekli soruşturmayı başlatmışlardır ve
yürütüyorlardır diye düşünüyorum, gerekenlerle ilgili gereken tüm
işlemleri yapacaklardır.
Sayın
Akçay, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
24.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Şırnakta
maden ocağında meydana gelen göçükte hayatını kaybedenlere
Allahtan rahmet dilediğine ve Mersinde bir polis servis aracına
bombalı bir saldırı gerçekleştirildiğine ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Tabii, burada hepimiz anbean bu gelişmeleri,
hadiseleri takip ediyoruz. Bu hadiseler tüm boyutlarıyla birlikte henüz
ortaya çıkmış olmamakla birlikte, öncelikle Şırnakta
meydana gelen maden göçüğünde hayatını kaybeden
vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, ailelerine ve milletimize
geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz ve inşallah, daha fazla bir can
kaybı ve yaralı olmadan bu hadise atlatılır. Fakat madenin
kaçak olduğu iddiaları -daha evvel de bu kaçak madenlerde benzeri kazalar
hadise olmuştu- konunun hassasiyetle ele alınmasını
gerektirmektedir.
Yine, son dakikalarda aldığımız
habere göre de Mersinde bir polis servis aracına bombalı bir
saldırı gerçekleştirildiği ve ilk bilgilere göre de 5
yaralı polisimizin olduğu ifade ediliyor. İnşallah, can
kaybı olmadan, bu hadiseyle ilgili ayrıntılı bilgileri de
elde edeceğimizi ümit ediyorum ve yaralı polislerimize geçmiş
olsun dileklerimi iletiyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Özel
25.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Şırnakta maden
ocağında meydana gelen göçük olayına, Meclisin maden
kazalarıyla ilgili üzerine düşeni yapmadığına,
Mersinde bir terör olayıyla karşı karşıya
bulunulduğuna ve can kaybı olmamasını ümit ettiğine
ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Tabii, bir yandan Meclisi takip edip bir yandan
gündemi takip ederken polemikler arasında, şimdi sayın grup
başkan vekillerinin ifade ettiği iki konuda ben de söz almak istedim.
İlk belirlemelere göre, Şırnaktaki
madendeki 5 kayba hep birlikte ağlıyoruz, hep birlikte üzülüyoruz ama
Meclisin buradan çıkarması gereken, daha doğrusu
çıkarmadığı bir dersten dolayı can kayıpları
devam ediyor. O madenle ilgili, geçtiğimiz dönemde, milletvekillerinin
soru önergelerine Sayın Berat Albayrakın O maden kaçaktı ve
kapatıldı. diye cevap verdiği, şimdi
arkadaşların getirdiği notlar arasında. Bunun yanında,
Soma Komisyonunun raporundaki her şey o madendeki o faciayı önlemeye
yeter. Altında geçmiş dönem milletvekillerinizin imzası var.
Meclis raflarında tozlandı, duruyor, gereği
yapılmıyor.
Ayrıca, Mersinde bir terör
saldırısıyla karşı karşıyayız.
Yaralılar olduğu söyleniyor -5ti, 12 yazıyor- can
kaybının olmaması ümit ediyoruz, acil şifalar diliyoruz.
Hepimizin aklı, yüreği orada. Bu karmaşık gündem sırasında
bu can kayıplarına Meclisin farklı bir duyarlılıkla da
yaklaşması gerekiyor.
Size de söz verdiğiniz için teşekkür
ederim.
BAŞKAN Sayın Bostancı
26.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının,
Şırnakta maden ocağında meydana gelen göçükte hayatını
kaybedenlere Allahtan rahmet dilediğine, AK PARTİnin madenlerdeki
çalışma şartlarına ve işçilerin haklarına
ilişkin birçok çalışmalar gerçekleştirdiğine ve
Mersinde bir polis servis aracına yönelik terörist
saldırıyı kınadığına ilişkin
açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Teşekkür
ediyorum.
Şırnaktaki göçükte hayatını
kaybeden işçilerimize Allahtan rahmet diliyorum.
AK PARTİ madenlerdeki çalışma
şartlarına ve işçilerin haklarına ilişkin birçok
çalışmalar gerçekleştirdi, daha iyisini elbette talep ediyoruz
ve bu yönde çalışmalar da sürüyor.
Mersinde polis servis aracına yönelik terörist
saldırıyı şiddetle kınıyorum. Yaralılara
geçmiş olsun dileklerimizi iletiyorum. Türkiye terörle kararlı bir
şekilde mücadele etmeye devam ediyor, devam edecek. Teröristler asla
hedeflerine varamayacaklar; devletimiz, milletimiz onlara hak ettiği
cevabı verecektir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Hükûmet adına Sayın Bozdağ, buyurun.
27.- Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağın, Şırnakta maden ocağında meydana gelen
göçükte hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet dilediğine,
Mersinde bir polis aracına bombalı saldırı
yapılmasına ve Türkiyenin terörle mücadelesinin her şartta
etkili ve kararlı bir şekilde devam edeceğine ilişkin
açıklaması
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekilleri; bugün
ülkemizde meydana gelen iki üzücü hadise nedeniyle açıklama yapmak
istiyorum. Öncelikle, Şırnakta meydana gelen göçükte, göçük
altında 8 vatandaşımız kalmıştır. Bunlardan
7si maalesef hayatını kaybetmiş, 1i kayıp
durumdadır, henüz kendisine ulaşılamamış durumda.
Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allahtan rahmet
diliyorum, yakınlarına, ailelerine
başsağlığı ve sabır diliyorum.
Şu anda bütün ilgili birimler olay yerinde.
Umarım ki kaybolan vatandaşımıza sağ salim ulaşma
imkânı bulunur. Biz de buradan dua ediyoruz, orada da yetkililer,
görevliler bu vatandaşımıza ulaşmak için
çalışmaları devam ettiriyorlar.
Tabii, Enerji Bakanımızın
yaptığı açıklama bir savunma açıklaması falan
değil, oradaki madenin durumunun tespitine dair bir açıklamadır.
Ruhsatsız, izinsiz, kapalı olan, kapalı olduğu bilinen ve
zaman zaman da kapalı olup olmadığı kontrol edilen bir
maden. Maalesef, burada, para hırsıyla, kaçak yollarla
çalıştırma yapan birileri var. Tabii, bunlarla ilgili de
NECATİ YILMAZ (Ankara) Hükûmet ne
yapıyor bu arada?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) İşte, devlet denetimini yapıyor, kaçak oradan
Denetim yapılıyor, gözetim yapılıyor, takip ediliyor ama
buna rağmen, demek ki bir çalışma yapılmış.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) O açıklama bugün
yapılmadı Sayın Bakanım, geçen sene Ertuğrul
Kürkcünün soru önergesine cevap verdi.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Şimdi, bakın, bunlarla ilgili şunu söyleyeyim: Bunlarla
ilgili adli süreç başlatılmıştır, her türlü tetkik
yapılıp ilgili kişiler hakkında yasal gereklilikler neyi
emrediyorsa o yapılacaktır.
Tabii, Mersinde meydana gelen terör
saldırısında da maalesef bir polis aracına bombalı
saldırı yapılmıştır. Şu anda olay taze,
henüz net rakamları, olaya dair detaylı bilgileri verme imkânım
yok. Elimde olan bazı bilgiler var ama bunlar da teyitli bilgiler
değil. Olayda yaralılar olduğuna dair bilgiler var. Ambulanslar
olay yerine sevk edilmiş durumda. Şu anda bir rakam var ama teyit
edilmediği için o rakamı, işin doğrusu, paylaşmak
istemiyorum.
Ben yaralılara acil şifalar diliyorum.
Umarım, hayati tehlikeleri yoktur, kısa sürede, tedaviyle
aramıza dönerler.
Türkiye'nin terörle mücadelesi her şeye
rağmen, her şartta etkili ve kararlı bir şekilde devam
edecektir. Bunlar terörle mücadelemizi zaafa düşürmez ve Türkiye'nin daha
etkin mücadelesi bundan sonra da sürecektir.
Ben tekrar geçmiş olsun diyorum ve acil
şifalar diliyorum yaralılara.
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Dağ, buyurun.
28.- İzmir Milletvekili Hamza Dağın,
şahsıyla alakalı kimin elinde ne bilgi ve belge varsa
savcılığa intikal ettirmesini temenni ettiğine ilişkin
açıklaması
HAMZA DAĞ (İzmir) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; ben kayıtlara geçmesi için, bir
hususun aydınlanması noktasında söz aldım.
Geçende Sayın Bekir Bozdağ hakkında
verilen gensoruyla ilgili bir konuşma yapmıştık.
Konuşmadan sonra da 2011deki Türkçe Olimpiyatlarıyla ilgili
birtakım imalarda bulunuldu. Bugün de yine, böyle bir süreçle alakalı,
FETÖ süreci, olağanüstü hâlle ilgili yaptığımız
konuşmadan sonra yine birtakım imalarda bulunuluyor. Türkiye
Cumhuriyeti bir hukuk devleti ve kimin elinde bir belge, bilgi varsa bunu
ilgili birimlere, savcılıklara intikal ettirmesini ben hepsinden istiyorum.
Çünkü bizim ta doğumumuzdan itibaren nerelerde yetiştiğimiz,
nerelerde bulunduğumuz, nerelerde siyaset yaptığımız,
gençlik kollarından bugüne kadar ne gibi aktiviteler içinde
bulunduğumuz kamuoyunun önünde cereyan etmektedir ve Allaha hamdolsun, siyaset
yaparken özellikle birtakım insani hususları gözeterek bunu yapmaya
çalışıyoruz çünkü hepimizin siyasetin dışında
insani özellikleri var, şerefimiz var, namusumuz var, önemli
hususlarımız var. Burada birtakım şeyler ima edip kenara
çekilmek bence doğru değildir. Ben şahsımla alakalı,
burada, muhalefet partilerinin ve iktidar partisinin elinde ne bilgi, belge
varsa savcılığa intikal ettirmesini temenni ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Bağımsız savcılar olduğu gün hepsi olacak.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Özel, Varsa bir şey
buraya değil de savcılığa verin. dedi
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) Hangi
savcı, hangi savcı? Savcı mı kaldı bu memlekette?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ama, bizi itham etti.
BAŞKAN İtham etmedi ya, siz itham
ettiniz, o da cevap verdi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Tamam ama
BAŞKAN - Tamam, buyurun, 60a göre veriyorum,
lütfen bitirelim ama.
29.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, İzmir Milletvekili
Hamza Dağın yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, biz
kürsüye çıkıp da Hamza Dağla ilgili bir şey
konuşmuş değiliz. Hamza Dağ kürsüye çıkmış,
OHALle ilgili süreci ve OHALin -Türkiyede yarattığı
tahribatı, kendisi gerekli görüyorsa- sebeplerini konuşmak için
çıkmış, o kürsüyü kendisini FETÖden aklama yerine
çevirmiştir.
HAMZA DAĞ (İzmir) Ne alakası var
kardeşim?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Çünkü biz biliriz ki bu tip
davranışları
HAMZA DAĞ (İzmir) Ayıptır ya! Ayıptır,
günahtır senin yaptığın ya!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ben şimdi size şunu
soracağım.
HAMZA DAĞ (İzmir) Tamam, sor.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Şimdi, sizinle ilgili
İzmir kamuoyunda, Ege kamuoyunda herkes hem
referanslarınızın FETÖcü çıktığıyla ilgili,
örneğin
HAMZA DAĞ (İzmir) Kim var, söyleyin.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ben isimleri söyleyeyim, siz
de olmadığını söyleyin.
HAMZA DAĞ (İzmir) Söyle.
BAŞKAN Sayın Özel, lütfen, burada
farklı isimleri zikretmeyelim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Söylüyorum. Şimdi, siz
FETÖye cesaret vermek. diyorsunuz ya
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, uygun bir usul değil.
BAŞKAN Bakın, şahsiyatla
uğraşmayalım, varsa bilginiz, belgeniz -ifade ettiniz-
yargı makamına verirsiniz, burası Meclis.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ben buraya, Ege Üniversitesine
FETÖcü rektör atandığında ağustosta referansı Hamza
Dağ diyorlardı. Cüneyt Hoşcoşkun ismini bilirsiniz.
HAMZA DAĞ (İzmir) Tamam, biliyorum.
Referansın benim olduğumu nereden biliyorsunuz?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Şimdi, içeride.
HAMZA DAĞ (İzmir) İçeride
değil, yurt dışında.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Değilse, sizin
muhataplarınız yalanlasın, sizin partiniz yalanlasın.
HAMZA DAĞ (İzmir) Ne alakası var?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan, ima ve şaibe yaratacak bir dille konuşmak doğru
değil. Sayın Özgür Özelin elinde bir bilgi varsa gerekli yerlere
versin.
BAŞKAN Sayın Özel, lütfen
Her
dedikoduyu burada gelip dile getiremezsiniz. Ya, herkesle ilgili Şunu
söylüyorlar, bunu söylüyorlar... Hiç yakışık almaz bir
milletvekiline.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Kâtip Çelebi
Nurettin Memur
Salih İşgören Vakfı
Mustafa Toprak
Bunlar sizin
referansınız
HAMZA DAĞ (İzmir) Mustafa Toprak ben
milletvekiliyken valiydi zaten kardeşim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bak, bak, bunlar vakfa
atanmış mı, atanmamış mı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
bakın
HAMZA DAĞ (İzmir) Tamam, başka kim
varmış?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bunlara bakın.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, burası mahkeme değil.
BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri,
bakın
HAMZA DAĞ (İzmir) Sayın
Başkanım
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Bu imalı,
şaibeli dil doğru değil. Bunu kabul etmiyoruz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
HAMZA DAĞ (İzmir) Bu
ahlaksızlıktır.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ahlaksız olan sensin!
Sen, Cumhuriyet Halk Partisine
HAMZA DAĞ (İzmir) Bu, Mustafa Toprak ben
milletvekili iken zaten valiydi, Mustafa toprak şu anda merkez valisidir.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri...
Sayın Dağ
HAMZA DAĞ (İzmir) Salih
İşgören ölmüş bir kişidir, bir vakfı vardı ve
vakfın FETÖyle bir alakası da söz konusu değildir, böyle bir
şey yok. Ahlaksızlıktır!
BAŞKAN Boş verin.
Arkadaşlar, lütfen
Yani, biz sokaktaki her dedikoduyu getirip burada
gerçekmiş gibi birilerini töhmet altında bırakarak
konuşamayız sayın milletvekilleri.
HAMZA DAĞ (İzmir) - Yani, Cüneyt
Hoşcoşkun şu anda yargısal
Böyle bir şey olamaz, bu
FETÖye destek vermektir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, sözde
kiraladıkları il başkanlığı FETÖnün, yeni
geçtikleri yer FETÖnün.
BAŞKAN Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.01
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.53
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI
(Balıkesir), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9uncu
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Başbakanlık tezkeresinin
görüşmelerine devam ediyoruz.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 18.54
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.08
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI
(Balıkesir), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9uncu
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Başbakanlık tezkeresinin
görüşmelerine devam ediyoruz.
Hükûmet yerinde.
Sayın milletvekilleri, az önce, birleşime
ara verdikten sonra maalesef hoş olmayan birtakım söylemler ve fiilî
durumlar yaşadık. Meclisin mehabeti, çalışma
ortamımız
Burada bütün gruplar ve tüm milletvekilleri olarak
Türkiyenin ali menfaatlerine uygun yasal düzenlemeler yaparken İç
Tüzükün ve Meclis teamüllerinin gerektirdiği şekilde ve aynı
zamanda birbirimize yaklaşımımız dışarıda
nasılsa burada da milletimizin onuruna, haysiyetine yakışır
bir şekilde inşallah çalışmaları sürdürelim diye ben
temenni ediyorum.
Bu bağlamda, sisteme giren
Sayın Elitaş, size söz veriyorum.
Buyurun.
30.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın, Genel Kurul
salonunda yaşanan olayların bir daha yaşanmaması için
gayret göstermek mecburiyetinde olduklarına, Cumhuriyet Halk Partisinin
eski Genel Başkanı Deniz Baykalın tekrar bir ameliyata
alındığına ve AK PARTİ Grubu olarak acil şifalar
dilediklerine ilişkin açıklaması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Biraz önce, ara vermeden önce yaşadığımız,
yaşandığını izlediğimiz hoş olmayan
hadiseler gerçekleşti. Burada bütün milletvekilleri, Türk milletinin
menfaatine, muhalefet tarafı kendi çerçevesinde, iktidar tarafı da
farklı bir şekilde çalışmak için gayret gösteriyorlar.
Bundan sonra böyle olayların yaşanmaması için bizler elimizden
gelen gayreti göstermek mecburiyetindeyiz. Milletin vekilleri, temsilcileri
olarak onlara yakışan bir davranışı sergilemek için
gayret göstermeliyiz.
Bu arada az önce aldığımız bilgi
çerçevesinde Cumhuriyet Halk Partisinin eski Genel Başkanı Sayın
Baykal tekrar bir ameliyata girmiş, ona da geçmiş olsun
dileklerimizi, acil şifa dileklerimizi AK PARTİ Grubu adına
tekrar ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Biz de geçmiş olsun dileklerimizi bir kez
daha ifade ediyoruz.
Sayın Gök, buyurun.
31.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, Genel Kurul salonunda
yaşanan hadiselerin tekrarlanmaması açısından herkesin
büyük bir özen göstermesi gerektiğine ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
Türkiye Büyük Millet Meclisi elbette iktidarın da muhalefetin de söz
söyleyeceği bir platform. Bu platformda az önce bizleri üzen hadiselerin
tekrarlanmaması açısından herkesin büyük bir özen göstermesi
gerektiği çok açık. Böyle tabloların yaşanmaması gerekiyor
Meclisimizde. Bu özen ve dikkatin gösterilmesi özellikle yüce milletimize olan
bir görevimiz ve sorumluluğumuz ayrıca. Bir daha bu hadisenin
yaşanmaması dileğini tekrarlıyoruz ve Meclis
çalışmalarında herkesin usulet, uygun cümleler ve
davranışlar içerisinde olması gerektiğinin bir kez daha
altını çiziyoruz.
BAŞKAN Evet, çok teşekkür ediyorum.
Aynı duygularla bizler de Başkanlık Divanı olarak
katılıyoruz.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A) Tezkereler (Devam)
2.- Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararıyla ülke
genelinde ilan edilen ve 17/7/2017 tarihli ve 1154 sayılı
Kararı uyarınca devam etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/10/2017
Perşembe Günü Saat 01.00den geçerli olmak üzere üç ay süreyle
uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/1199) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi Başbakanlık
tezkeresi üzerinde şahsı adına ilk söz Ankara Milletvekili
Necati Yılmaza aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Yılmaz, buyurun.
Süreniz on dakikadır.
NECATİ YILMAZ (Ankara) Sayın
Başkan, Sayın Divan, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün burada Türkiyenin sıcak gündemini
konuşuyoruz, onu değerlendiriyoruz ama konuşmayı maalesef
beceremiyoruz.
Sayın milletvekilleri, Türkiye bir darbe süreci
içinden geçti. 15 Temmuzda Türkiyede bir darbe girişimi
yaşandı. Millet olarak biz bu darbeyi engelledik. Ancak maalesef 15
Temmuz darbesinin arkasına saklanan sinsi 20 Temmuz darbesini bu Meclis
olarak engelleyemedik. Bunun koşullarını şu anda
yaşıyoruz. Evet, o gün 20 Temmuzda Darbecilerle mücadele
edeceğiz. diyerek, darbe girişimini fırsat kılarak
kontrollü adımlarla bu sinsi darbe gerçekleştirildi ve halka yalan
söylendi. Başlangıçta Biz OHALi millete karşı değil
devlete karşı ilan ediyoruz. denildi. Zaman içerisinde bu sürecin
devleti ele geçirip millete karşı kullanılması süreci
olduğu net bir şekilde uygulamalarla ortaya çıktı.
Evet, grev ertelemeleri, sermayenin
ihtiyaçlarının gerçekleştirilmesi, tek adam rejimine dayalı
anayasal değişikliğin yapılması ve bunun
oylanmasına ilişkin hayır iradesinin çalınması, yine
Varlık Yasasının çıkarılması, gerici ve
cihatçı müfredatın geçirilmesi hep bu bahane üzerinden bu OHAL koşullarında
gerçekleşti.
OHAL ilk ilan edildiğinde Hükûmet adına
yapılan açıklamalarda, ihtiyaç bittiğinde hatta üç aylık
süre bile dolmadan bir-bir buçuk ay süre içerisinde kalkacağı
vadedilmişti. O gün de topluma yalan söylenmişti. On beş
ayı doldu, şimdi üç ay için yeniden OHAL süresinin
uzatılması tartışılıyor.
Görülüyor ki bu on beş aylık uygulamada
OHAL sürecini, bu darbe koşullarını çok sevdiniz, çok rahat
ettiniz ve bunu kalıcı bir yönetim biçimi olarak hayata geçirmek için
yeni baştan uzatılmasını talep ediyorsunuz. Bir bakıma
bu sürecin resmî olarak inşası anlamına gelen anayasal
değişiklikleri önceden devreye sokmak istiyorsunuz. Bunu AKPnin
Genel Başkanı açık cümlelerle ifade etti. Sayın
Erdoğan Dur bakalım, ne acelen var? On iki ay devam edecek, belki de
daha fazla. diyerek bu sürece ilişkin bir belirsizlik göndermesinde
bulundu ve bu süreci ne kadar ister bir şekilde olduğunu ortaya
koydu.
Sayın milletvekilleri, her ne kadar bir
keyfîlik, bir zorbalık düzenine dönüşmüş olsa bile OHAL de
anayasal düzenleme çerçevesinde hayata geçirilmek durumunda çünkü bunun
Anayasada yeri var. Bu bir keyfîlik dönemi değil, bu bir zorbalık
dönemi değil, her ne kadar sizin uygulamalarınız bunu gösterse
de.
Anayasada, Meclis İçtüzüğünde hukuksal
bir çerçeve var, orada da deniyor ki: KHKler otuz gün içerisinde Meclisin
bilgisine ve onayına sunulur. Maalesef, çıkan KHKler bugüne kadar,
sınırlı birkaç örneğin dışında, Meclisin
bilgisine, onayına getirilmedi.
Yine, bu şart yerine getirilmezse bu kanun
hükmünde kararnamelerin geçersiz ve hükümsüz olacağı söyleniyor; bu
dahi dikkate alınmadı. Ancak bu gerekler yerine getirilmeden, her ne
kadar yargısal bir denetim yapılmıyorsa da, şunu bilmeniz
lazım: Bu yönetim süreciniz hukuksuzdur, kanunsuzdur ve bu yönetim
anlayışınız da öyle hesabı verilmesi gereken bir
durumdur.
Sayın milletvekilleri, yine kanun hükmünde
kararnamelerin OHALin kapsamı ve süresiyle sınırlı
şekilde kullanılması gerekiyor; bu gerekliliğe de
uymuyorsunuz. Çıkardığınız kanun hükmünde kararnameler
OHALin ilan gerekçesinden kopuk ve bu dönemde
çıkardığınız kanun hükmünde kararnameler, aynı
şekilde, bu sürece ilişkin olmayan, gerekçeyle
karşılık bulmayan, gerekçesiyle karşılık bulmayan
konulara ilişkin. Çok sevdiniz ya, işte o nedenle kanun hükmünde
kararnamelerle ilgili, ilgisiz her konuda -evet, Varlık Fonundan
kış lastiklerine varıncaya kadar her konuda- düzenlemeler
yapıyorsunuz çünkü bu yönetim anlayışını sevdiniz.
Adı üzerinde, kanun hükmünde kararname olmasına rağmen kanun
hükmünü aşan, hatta Anayasayı aşan, Anayasa üstünde
düzenlemeler yapıyorsunuz. Anayasayı askıya almış
durumdasınız, ihlal ediyorsunuz.
Evet, bu dönem belki yargısal denetime
kapalı çünkü mahkemeler bu görevlerini, anayasal görevlerini yerine
getirmiyorlar; Anayasanın verdiği yükümlülüğü yerine
getirmiyorlar; kendileri Biz bu dönemi sorgulayamayız,
yargılayamayız, denetleyemeyiz. diyorlar, bu görevden
kaçınıyorlar. Ama gün gelecek, bu eksiklik giderilecek, mutlaka
yaptıklarınızın hesabı yargıya verilecek, bunu
unutmayın.
Sayın milletvekilleri, diğer cunta
dönemlerinde, darbe dönemlerinde, eksikliklerine rağmen, yargısal
süreçler işlemiştir ancak bu dönemde bambaşka bir gerçeği
yaşıyoruz. Bu dönem yargının askıya
alındığı değil, yargının cuntanın
yedeğine alındığı dönemi ifade ediyor.
İktidarın bacaklarına yapışmış, oradan
aldığı güç ve talimatlarla, siyasi bir dille muhalefete
saldıran yüksek yargı organlarının
başkanlarını tarihimizde ilk kez görüyoruz ve bunu bir utanç ve
rezalet dönemi olarak tarihe not ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, bu OHAL düzeni net bir
şekilde bir zorbalık düzenidir. Evet, 12 Eylülden öte FETÖ çetesiyle
ortaklaştığınız dönemden daha belirgin bir
şekilde, hukukları ayaklar altına alacak derecede
zorbasınız, hukuksuzsunuz. Çünkü ben hatırlarım, 12 Eylül
Döneminde zorlama delillerle davalar açılırdı ve
ortaklığını yürüttüğünüz kumpas davaları
sürecinde uydurma ve yaratma delillerle davalar açtınız ama
şimdi delile dahi gerek duymaksızın hüküm niteliğinde
iddianameler hazırlıyorsunuz ve ona sonuç bağlıyorsunuz.
Bunlar hukukun yok edildiğinin net ifadeleridir.
Sayın milletvekilleri, anayasal çerçevede
olağanüstü yönetim usulleri bir tehdidi bertaraf etmek için, eski hâline
dönüştürmek için öngörülen geçici yönetim süreçleri olarak
tanımlanıyor. Peki, dönüp baktığımızda, OHALi
ilan ettiğinizde, sivil darbeyi gerçekleştirdiğinizde kamu
düzeni ve anayasal düzene kasteden gerçeklik neydi? Şimdi bununla bir
hesaplaşma var mı? Bunların üzerine giden kararlı bir irade
var mı? Elbette ki bunun cevabı, hayır çünkü bunu yapmanız
mümkün değil. Bu sürece FETÖyle beraber geldiniz, ortaklıkları
beraber gerçekleştirdiniz, şimdi ısrarla bir tarihe işaret
etmek istiyorsunuz. Bu, FETÖnün isim değişikliği mi oldu, bir
isim tashihi davası mı açıldı? Başından beri
FETÖydü şimdi de FETÖ; başından beri ortaktınız, o
suçlara dâhilsiniz. Bunu net şekilde söylemek lazım. (CHP
sıralarından alkışlar) Ve eğer o günlerin hesabı
verilecekse siz de bu hesabı vereceksiniz. Burada konuşan hatiplerden
rahatsız olmayın, üstüne yürümeyin, şiddet uygulamayın, bu,
gerçeği örtmez. Buradaki insanlar sussa kengerler gerçeğe
şahitlik eder, yaptıklarınızın hesabını
kengerler dahi anlatır ve vereceksiniz. O nedenle, bu işten daha
fazla kaçınamazsınız.
Söylememek elde değil, burada başka
partilere ve kişilere çamur atarken, sayın grup başkan
vekilinizin gelip burada başını bağlayıp diz
çöktüğü o FETÖnün yanında ne işi vardı, açıklamak
durumunda.
FATMA BENLİ (İstanbul) Ne gerek var?
Gerçekten çok çirkin.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Öyle değil,
yapmayın lütfen
NECATİ YILMAZ (Devamla) Bu bilgiyi sadece
Meclise değil, Türkiye kamuoyuna açıklamak durumunda, bunlardan kaçınamazsınız.
Sonuçta, şunu biliyoruz ki FETÖcüler önemli
kadrolara sızarken, komutanların omuzlarındaki rütbeler
sökülürken, onlar devlet kadrosunda yükselirken merdivenin dibini siz
tutuyordunuz, evet, siz tutuyordunuz. Onlar büyük mal varlıklarına
ulaşırken parsellerine parselleri siz katıyordunuz. Bunun
hesabını vermek durumundasınız. Şimdi, bu süreçte At
izi it izine karıştı. diyen de sizsiniz ancak
karıştıran da sizsiniz; kurunun yanında yaşı
yakan da sizsiniz ve kendi sorumluluklarınızı saklama
çabasında olan da sizsiniz.
Sevgili milletvekilleri, bir sorunun sebebi o
sorunun çözümü olamaz; Türkiyenin geldiği sorunun sebebi sizsiniz,
bunları duymaya alışın. (CHP sıralarından
alkışlar) Bugün burada rahatsız oluyorsunuz, gün gelecek mahkeme
önünde bunları daha sıklıkla duyacak ve hesabını
vereceksiniz, bunu netlikle söylüyorum.
Sayın milletvekilleri, OHALle ilgili bir dolu
rakamsal değerlendirme yapabilirim, anlatımlarda bulunabilirim.
OHALin ne olduğunu en güzel sizler söylediniz, Türkiyeye
anlattınız, işte, bu afişleri siz kamuoyuyla
paylaştınız. Ne diyorsunuz: OHAL kalktı, baskılar
bitti. Evet, OHAL bir zorbalık düzenidir, bir baskı düzenidir, bunu
siz söylüyorsunuz. Köyümde özgürce yaşıyorum. diyorsunuz. Bu bir
yalandı, OHALi siz kaldırmadınız, sadece son on gününden
sonra uzatmadınız o kadar. Devam ediyorsunuz
MURAT EMİR (Ankara) Görmediler, görmediler.
NECATİ YILMAZ (Devamla) Şurada
yazıyor, diyor ki: Onlar konuşur, AK PARTİ yapar.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Bravo!
NECATİ YILMAZ (Devamla) Evet, herkes
konuşur, AK PARTİ konuştuğunun tersini yapar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NECATİ YILMAZ (Devamla) Bu, onun belgesidir.
(CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Halk biliyor, halk.
NECATİ YILMAZ (Devamla) Ancak bizi
sustursanız da kamuoyunu bu anlamıyla baskılasanız da
yaptıklarınızın hesabını vereceksiniz. OHAL
döneminde de olağan koşullarda da ülkeyi yönetemiyorsunuz. Tek çözüm
bırakıp gitmenizdir.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Yılmaz.
Tezkere üzerinde Hükûmet adına Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağ konuşacaktır.
Sayın Bozdağ, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
olağanüstü hâlin üç ay daha uzatılmasını öngören Bakanlar
Kurulu kararı hakkında Hükûmetimizin görüşlerini açıklamak
üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerimin başında öncelikle
Şırnakta meydana gelen göçükte hayatını kaybeden
vatandaşlarımıza Allahtan rahmet diliyorum. Demin 7
vatandaşımızı söylemiştim vefat eden, son aldığım
bilgiye göre 6 vatandaşımız vefat etmiş durumda, 1
vatandaşımız kayıp, 1 vatandaşımız da
yaralı durumdadır. Umarız ki kayıp
vatandaşımıza sağlık içerisinde
ulaşılır ve o kurtarılır. Yaralı vatandaşımız
da tedavi altına alınmıştır. Konuyla ilgili hem adli
hem idari tahkikat başlatılmış. Enerji Bakanlığı,
Çalışma Bakanlığı ve ilgili birimler duruma vaziyet
etmek üzere bölgeye gerekli yetkilileri göndermişlerdir. Ayrıca,
valilik, cumhuriyet savcılığı da konuyu geniş
yönleriyle incelemektedirler.
Öte yandan bugün Mersinde meydana gelen hadisede
maalesef Mersin ili Güvenevler Mahallesi 18. Cadde üzerinde polis servis
aracının geçişi esnasında yol kenarına park
edilmiş motosiklete yüklenen bomba düzeneği uzaktan kumandayla
patlatılmıştır. Patlama sonucu 17 polis memuru, 1 teknisyen
yardımcısı olmak üzere 18 kişi
yaralanmıştır. Yaralıların şu anda edindiğim
bilgiye göre hayati tehlikeleri bulunmamaktadır. Yaralılara acil
şifalar diliyorum. Rabbim onları korusun, onlara şifa versin.
Tabii, olay bütün boyutlarıyla araştırılıyor. Şu
ana kadar elde edilen bilgiler bunun bir terör örgütü saldırısı
olduğunu ortaya koyuyor. Hangi terör örgütü olduğuna ilişkin de
bazı emareler var ama bunları netleştirdikten sonra ilgili
bakanlık gerekli açıklamayı yapacaktır.
Ben tekrar terörü, teröristleri ve bunlara eylem
yaptıranları, destek olanları, herkesi bir kez daha buradan
şiddetle ve nefretle kınıyor, lanetliyorum.
Değerli milletvekilleri, ayrıca, CHP
önceki Genel Başkanı ve Antalya Milletvekili Sayın Deniz Baykal,
bildiğiniz gibi, geçirdiği bir rahatsızlık nedeniyle
İbni Sina Hastanesinde tedavi görmektedir. Sayın Baykala bir kez
daha buradan geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz, dualarımızla
yanında olduğumuzu ifade ediyoruz. Umarız ki Sayın Baykal
kısa sürede sağlığına kavuşur, yeniden
Parlamentodaki ve Türk siyasetindeki yerini alır ve
çalışmalarına kaldığı yerden devam eder. Ben
tekrar kendisine ve ailesine geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum ve CHP
Grubuna da ayrıca geçmiş olsun diyorum.
Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi,
15 Temmuz 2016da Fetullahçı Terör Örgütü FETÖ/PDYnin kurucusu ve
yöneticisi teröristbaşı Gülenin onayladığı bir plan
çerçevesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki FETÖ/PDY
mensupları ve ona eklenen bazı diğer asker ve sivil kişiler
vasıtasıyla bir darbe teşebbüsüne
kalkışılmıştır. Darbe teşebbüsü
Cumhurbaşkanımız, Meclisimiz, siyasi partilerimiz, sivil toplum
örgütlerimiz, medyamız, dahası ve en önemlisi 80 milyon aziz vatan
evladının Meclisine, demokrasisine, cumhuriyetine, insan haklarına,
seçilmiş Cumhurbaşkanına ve Hükûmetine, istiklaline ve
istikbaline ölümüne sahip çıkan mücadelesiyle yenilmiştir. Bu
nedenle, darbeye karşı olan ve darbe ve darbecilerle mücadele eden
herkesi gönülden bir kez daha tebrik ediyorum.
O gece milletimizi, devletimizi,
seçilmişlerimizi, demokrasimizi ve hukukumuzu korumak için şehadet
makamına erişen 250 şehidimizi bir kez daha rahmet, minnet, dua
ve şükran ile yâd ediyorum, mekânları cennet olsun; gazilerimize
sıhhatli ve mutluluk dolu, hayırlı bir ömür diliyorum, tedavisi
devam eden gazilerimize de ayrıca Yüce Allahtan acil şifalar
diliyorum.
15 Temmuz 2016da Türk milleti büyük bir felaketten,
âdeta uçurumun kenarından dönmüştür. Bu nedenle, 15 Temmuz 2016 darbe
teşebbüsünü unutmamalıyız, unutturmamalıyız,
unutulmasına ve unutturulmasına da asla izin vermemeliyiz.
Demokrasimizin sıhhatli gelişmesi, milletin iradesi üzerinde hiçbir
zaman hukuk dışı tahakkümlerin kurulmaması için bu tarihi
hatırda tutmak ve unutturmamak, yaşatmak son derece önemlidir. Bu
nedenle, Hükûmetimiz, 15 Temmuz 2016yı Demokrasi ve Özgürlükler Günü
olarak ilan etmiştir ki 15 Temmuz darbe teşebbüsü unutulmasın,
unutturulmasın.
15 Temmuz 2016dan sonra hiçbir şey Türkiye'de
eskisi gibi olamazdı, olmasına da izin verilemezdi. Bundan önce de
ülkemiz pek çok darbe teşebbüsüne ve muhtıraya sahne olmuştu
ancak bu darbe teşebbüsleri ve muhtıraları sonrasında
siyasal iktidarda bulunanlar Türkiye'nin yeni darbe teşebbüsleri, darbeler
ve muhtıralarla karşılaşmaması için üzerine düşenleri
yapmadığı için her darbe teşebbüsü yeni darbe, her muhtıra
yeni muhtıra, her darbe de yeni darbe için âdeta geri sayımın
başladığı tarih olmuştur. O nedenle, Hükûmetimiz,
darbe teşebbüsünün zararlarını ortadan kaldırmak, darbenin
tekrarını önlemek, bundan sonra darbe yapılmaz bir Türkiye için
yapısal demokratikleşme reformları yapmak; demokrasimizi, hukuk
devletini ve millî iradeyi tahkim etmek; Türk milletinin ve Türkiye devletinin
demokrasi, istiklal ve istikbalinin bir daha tehlike, tehdit ve
saldırı altına girmesini önlemek, darbe teşebbüsüne
kalkışan FETÖ/PDY terör örgütü mensuplarını devlet içinden
ayıklamak için hızlı karar almak, alınan kararları
hızlı ve etkin bir biçimde uygulamak, milletimizin ve ülkemizin
karşı karşıya olduğu tehlike ve tehdidi kısa
sürede kesin bertaraf etmek, olağanüstü döneme son verip hızla
olağan döneme geçmek maksadıyla Bakanlar Kurulumuzda 21 Temmuz 2016
Perşembe günü 01.00den başlamak üzere üç ay süreyle olağanüstü
hâl ilan edilmesine karar verildi. Bu karar 21 Temmuzda Meclisimizde görüşülerek
kabul edildi ve olağanüstü hâl dönemi ülkemizde başladı. O zaman
da ifade ettik, amacımız vatandaşımıza olağanüstü
hâl ilan etmek değil, bizim amacımız devleti yöneten Hükûmete ve
terörle etkin mücadeleyle görevli olan kamu kurum, kuruluşlarına ve
burada görev yapanlara olağanüstü hâl ilan etmektir. Bunu hep ifade ettik
ve dedik ki: İnşallah üç aydan sonra bunu uzatma gereği
duymayız, üç ayda da bu işi noktalarız. Ancak gelinen noktada
üç ay içerisinde bu terör örgütüyle mücadele ve diğer terör örgütleriyle
mücadele konusunda beklediğimiz neticeleri tam olarak ortaya koyma
imkânı hasıl olmamıştır. Çünkü Fetullahçı terör
örgütünün yapısı, gizliliği, takiyeyi esas alması,
çalışma yöntemlerinin bu örgütle mücadeleyi zorlaştırıyor
olması; FETÖ/PDY, PKK, KCK, DEAŞ, DHKP-C başta olmak üzere,
bütün terör örgütleriyle mücadelede hızlı karar alınması ve
alınan kararların hızlı, etkin ve kararlı bir biçimde
uygulanması; karşı karşıya olduğumuz güvenlik
tehdidinin ve sorununun yapısı, büyüklüğü, çetrefilliği;
demokrasimizin, hukuk devleti ilkesinin vatandaşlarımızın
hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik karar ve tedbirlerin etkin
şekilde uygulanmasının devamlılığı;
Türkiye'de bir daha darbe teşebbüsünde bulunulmaması ve bulunmaya
kimsenin cesaret edemeyeceği demokratik bir ortamın ve büyük reformların
yapılması; Irak ve Suriyede yaşanan gelişmelerin ülkemize
ve ulusal güvenliğimize yönelik içerdiği risk ve tehditlerin
varlığı; ülke genelinde sağlanan huzur ve güven
ortamının devamı; başlatılan
çalışmaların tamamlanabilmesi maksadıyla olağanüstü
hâlin uzatılması kararlaştırılmıştır ve
her defasında da bu ihtiyaçlar nedeniyle olağanüstü hâl
uzatılmıştır.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Ne
zamana kadar?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Bildiğiniz gibi 19 Ekim 2016, 19 Ocak 2017, 19 Nisan 2017, 19
Temmuz 2017 olmak üzere 4 defa uzatıldı, bugün 5inci uzatmayı
görüşüyoruz.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana)
Sayın Bakan, bu son mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Ne zamana kadar devam edecektir? Bu mücadele başarıya
ulaşana kadar devam edecektir.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Önü
açık.
NECATİ YILMAZ (Ankara) Ama siz
başaramazsınız Sayın Bakan bunu.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) 2023e kadar herhâlde.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Türkiyenin ihtiyacı olağanüstü hâl gereklilikleri varlığını
sürdürdüğü müddetçe bu devam edecektir.
NECATİ YILMAZ (Ankara) Bunu
başaramazsınız ama, mümkün değil, tabiata aykırı.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Olağanüstü hâli gerekli kılan şartlar ortadan
kalktığı zaman da elbette bu ortadan kaldırılacaktır.
Buradan şunu özellikle ifade etmek isterim ki olağanüstü hâl bir
zorbalık düzeni değildir, olağanüstü hâl anayasal bir hukuk
düzenidir. Bizim Anayasamız belli şartlar altında olağanüstü
hâlin ilanına imkân vermektedir ki biz bu şartlara uygun şekilde
olağanüstü hâli ilan ettik ve uzatmaları da aynı gereklerle ve
aynı şartlara uygun bir şekilde bugüne kadar yaptık. Onun
için ortada bir hukuk vardır ve herkes bu hukuka uymakta ve bu hukuku
uygulamaktadır.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana)
Olağanüstü hâl hukuksuzluktur Sayın Bakan, hukuksuzluktur.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Olan hukuku zorbalık olarak nitelendirmek bu Parlamentoda
bulunan hiç kimseye yakışmaz, doğru da kabul edilemez.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana)
Olağanüstü hâl hukuksuzluktur.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Olağanüstü hâl sadece Türkiye'de değil, başka
ülkelerde de zaman zaman uygulanıyor. İşte Fransada
olağanüstü hâl bir yıldır var, kasımda kaldırılacak
ama olağanüstü hâlle ilgili aldıkları kararlara
baktığınız zaman bu dönemdeki uygulamaları ana
kanunlara taşımak suretiyle olağanüstü hâlin
kaldırılmasına karar veriyorlar. Ve orada olan terör hadisesine
bakın, Türkiyede olanlara bakın; onların
yaşadığı probleme bakın, Türkiyenin
yaşadığı probleme bakın. Bunların
kıyaslanması dahi mümkün değildir. Bizim karşı
karşıya olduğumuz tehditlerle onların karşı
karşıya olduğu tehditler mukayese edilemez.
Burada şunu da özellikle ifade etmek isterim:
Bizim seçimlerde kullandığımız bazı afişler
üzerinden eleştiri yapıldı. Biz 2015 seçimine giderken Bize oy
verin, olağanüstü hâli kaldıracağız. demedik, 2016
seçimine giderken de bir şey söylemedik. Neden? Çünkü o zaman
olağanüstü hâl yoktu. Bizim dediğimiz şey nedir? AK PARTİ 3
Kasım 2002 seçiminden sonra iktidar olup hükûmet kurduğu zaman daha
önce alınmış olağanüstü hâl kararı vardı, bu
uygulama devam ediyordu. O zaman Bakanlar Kurulu, şimdi olduğu gibi
uzatma yönünde karar alıp olağanüstü hâli üç ay veya dört daha
uzatabilir miydi? Uzatabilirdi. Ne yaptı Bakanlar Kurulu? İrade
koydu, olağanüstü hâlin uzatılması kararı almadı.
Doğal olarak Hükûmetin ortaya koyduğu bu irade sonucu olağanüstü
hâl kalkmıştır, kendiliğinden kalkan bir şey yok.
Sanki kendiliğinden kalkmış gibi bir algı
yapılıyor. Biz doğruyu söylüyoruz.
NECATİ YILMAZ (Ankara) Süresi doldu,
kalkmıyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Bizim irademiz sonucu olağanüstü hâl
kaldırılmıştır ve Türkiyede terörün ortadan
kaldırılması için hükûmetlerimiz döneminde
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Bakan,
kaldırmak için karar almadınız. Uzatmak için karar
alacaksınız zaten.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla)
her türlü yol ve yöntem, her türlü eleştiriye rağmen
denenmiştir ve bu noktada da bunun altını özellikle çizmekte
fayda görüyorum.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana)
Sayın Bakan, Nuriye ve Semih ölüyor. Nuriye ve Semih ölüyor, sizin bundan
haberiniz
BAŞKAN Sayın Özdiş,
bağırmayalım lütfen. Sesinize yazık oluyor bakın!
Lütfen
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Ayrıca, olağanüstü hâl vatandaşlarımızın
gündelik hayatında en ufak bir değişikliğe yol
açmamıştır.
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) Nuriye ve Semih ölüyor, iki genç insan ölüyor sizin
bu olağanüstü hâl uygulamanızdan dolayı.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Herkes temel hak ve
hürriyetlerini özgür bir şekilde kullanmaktadır.
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) Nuriye ve Semih ölüyor. Duyarlı olun!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Olağanüstü hâlin gerekli
kıldığı kısıtlamalar dışında
herhangi bir kısıtlama bugüne kadar
yapılmamıştır.
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) Duyarlı olun, duyarlı! Nuriye ve Semih ölüyor.
BAŞKAN
Sayın Özdiş, lütfen
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) Duyarlı olun!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Olağanüstü hâlin
uzatılmasından terör örgütleri rahatsız olabilir çünkü onlara
uygulanıyor.
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) Ne terör örgütü! Atıldığı için
işten iki genç ölüyor. Ne terör örgütü!
BAŞKAN
Lütfen fazla heyecanlanmayın Sayın Özdiş. Lütfen, sakin
olalım.
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) Ne terör örgütü Sayın Bakan! Yapmayın!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) PKK, KCK, FETÖ/PDY, DHKP-C, DEAŞ, bilumum terör örgütleri
bundan rahatsız olabilir çünkü olağanüstü hâl bunlarla ilgili etkin,
hızlı ve kararlı bir şekilde uygulanıyor.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) İki
genç ölüyor, Nuriye ve Semih, ne terör örgütü!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Bunları destekleyenler de rahatsız olabilir çünkü
onların desteklediklerinin üzerine bu dönemde daha etkin ve daha
kararlı bir şekilde gidiliyor ve gidilmeye de devam edecektir.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Aylarca
eylem yaptılar.
BAŞKAN Sayın Özdiş, lütfen ama
istirham ediyorum! Bakın, kaç kez de uyarıyorum!
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) İki
kişi ölüyor Sayın Başkan!
BAŞKAN Sizi uyarıyorum, lütfen sakin
olun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Ama terör örgütleriyle iltisakı, irtibatı, üyeliği
olmayanların, teröre destek vermeyenlerin olağanüstü hâlden
rahatsız olmasını da ben anlamakta zorlanıyorum.
MURAT EMİR (Ankara) Varlık Fonuna da
bir şey söyleyin. Varlık Fonu
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Anlayan biri varsa o da açıklasın. Böyle bir şey
olabilir mi?
Türkiyede olağanüstü hâl PKK, FETÖ, DEAŞ,
DHKP-C ve diğer bilumum terör örgütleriyle hızlı, etkin ve
kararlı bir biçimde mücadele etmek için kullanılmakta ve
uygulanmaktadır. Bunun dışındaki vatandaşlarımızı
rahatsız edecek herhangi bir uygulama asla söz konusu değildir,
olması da mümkün değildir.
MURAT EMİR (Ankara) Varlık Fonu
Rektörler
Güvenlik merkezleri
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Hepimiz burada yaşıyoruz, olup bitenleri hep beraber
görüyoruz.
ZİYA PİR (Diyarbakır) Milletvekili
Feleknas Ucanın pasaportu nerede Sayın Bakan?
MURAT EMİR (Ankara) Doktor atamaları
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Şimdi, tabii, hendek terörü döneminde ilan edilen sokağa
çıkma yasakları vardı, burada konuşuldu. Ben şimdi
soruyorum: Sokağa çıkma yasakları neden ilan edildi?
ZİYA PİR (Diyarbakır) Ben de
sordum.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Niye hâlen devam ediyor?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Neden ilan edildi?
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Neden devam ediyor?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Neden? Orada vatandaşlarımız yaşam
haklarını özgürce kullanıyorlar, temel hak ve hürriyetlerini
özgürce kullanıyorlar, işine gücüne gidip geliyorlar, bir
sıkıntı yok, her şey güllük gülistanlıkken mi ilan
edildi?
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Dünyanın en büyük yasağı devam ediyor. Devam eden bir yasak
var.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Neden? PKK terör örgütünün teröristleri mahallelere inip hendekler
kazıp mayınlarla, tuzaklarla oraları işgal edip
vatandaşlarımıza, askerimize, polisimize ve herkese
saldırıp onlar için bölgeyi yaşanmaz hâle getirince devlet ne
yapacak? (HDP sıralarından gürültüler)
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır)
Öldürülen siviller
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Seyirci mi kalacak? Elbette teröristlerin başına binecek.
Elbette onlara bunun hesabını soracak. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana)
Seyrediyordunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Yapılan şey, o zaman teröristle, terör örgütüyle,
vatandaşın hayatını karartanlarla mücadele etmektir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Siz neredeydiniz Sayın
Bakan? Siz neredeydiniz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Biz onu yaptık o zaman.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bu ülkeyi kim yönetiyordu o
dönemde?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Dünyanın hangi ülkesinde o ülke terör örgütlerinin kendi
şehirlerinde, mahallelerinde hendek kazmasına,
kurtarılmış alan ilan etmesine müsaade edebilir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Tamam, doğru.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Böyle bir şey olabilir mi? Olamaz.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Siz müsaade
ettiniz, siz!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Bizim oradaki mücadelemiz teröristle, terör örgütleriyle
mücadeledir; bölge halkının can ve mal güvenliğini sağlamak
için alınmış tedbirler, uygulanan işlemlerdir.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Hâlen yasak devam ediyor Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Ve sivil vatandaşlarımızın bir tanesinin burnu
kanamasın diye kılı kırk yararcasına bir hassasiyetle
mücadele yapılmıştır. Bütün dünyayı PKK terör örgütü
ayağa kaldırmaya kalktı, Şunlar oluyor, bunlar oluyor,
falan oluyor, filan oluyor
Anayasa Mahkemesine, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine pek çok dava açıldı, yalanlar yüzlerine
çarpıldıkça davalar bir bir reddedildi.
Buradan Hürşit Külterle ilgili de söylendi.
İşte Şöyle oldu, böyle oldu, yok edildi. Sonra nereden
çıktı? Kendisi bir başka yerden çıktı, Ben
buradayım, hayattayım. dedi. Ama o güne kadar güvenlik güçlerimiz,
yargımız, devletimiz bundan dolayı suçlandı. Şimdi,
başka bir isim üzerinden suçlanıyor. Efendim, cenazesi
bulunamamış.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
- Evet.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Peki, ne oluyor? Devlet buraları zorla açıyor.
İşin aslı ne? İşin aslı şu: O kişinin
avukatları, ailesi müracaat ediyor savcılığa, diyor ki:
Yok. Nerede o zaman? Şurada. O zaman savcılık mahkemeden
izin almak suretiyle gösterilen kabirleri, yerleri açıyorlar,
bakıyorlar var mı, yok mu diye. Ne yapılıyor?
Vatandaşımızın bir talebi karşılanmaya
çalışılıyor, ona yardımcı olunuyor ama bundan da
devlet suçlanıyor. Böyle bir şey olabilir mi?
KAZIM ARSLAN (Denizli) Hoca Efendiye ne oldu Hoca
Efendiye?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Bakın, çok net söylüyorum: Terörle en etkin, en kararlı
mücadeleyi Hükûmetimiz yaparken sivil insanlarımıza zarar vermemek
için kılı kırk yarmıştır. Ölen teröristleri sivil
olarak gösterme gayretini hep beraber görüyoruz, hep biliyoruz. Böyle bir
şey olur mu?
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) Hükûmeti
devraldığınızda bu ülkede sıfır terör vardı,
Hükûmeti devraldığınızda Sayın Bakan.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Muğlada çırılçıplak soyulan insanlar nedir? Sayın
Bakan, Muğlada çırılçıplak insanlar soyuldu.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Teröristler terörle mücadelede hayatını kaybetti ve
onlarla ilgili gerekenler hukuk çerçevesinde yapıldı, bundan sonra da
yapılmaya devam edecektir. Şimdi, her gün terör
saldırısı oluyor. Bunlara karşı devlet kendini,
vatandaşını, hukukunu korumayacak mı? Elbette koruyacak,
gereken neyse onu yapacak.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) Sorumlusu
sizin iktidarınız.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Ayrıca bir şey daha söyleyeceğim, yargıyla
ilgili de şunu söylemekte fayda görüyorum: Türk yargısı bugüne
kadar ilk defa hukuku ve hukuk devletini korumak için darbeye ve darbecilere
meydan okumuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Hukuk kılıcını kullanarak darbeye ve
darbecilere en büyük darbeyi Türk yargısı indirmiştir ve onurlu
bir mücadele yapmıştır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Bozdağ.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Bitiriyorum Başkan, müsaadenizle.
Bugüne kadar yapılan darbelerin arifesine ve
sonrasına bakarsanız, yargıçların ve savcıların
önemli bir kısmının, hukukçuların darbeyi ve darbecileri
meşrulaştırmak için neler yaptığını ve hemen
darbeye nasıl biat ettiğini görürsünüz. İlk defa Türk
yargısı darbeleri meşrulaştırmak için mücadele
etmemiştir, darbecilere, darbeye biat etmemiştir; aksine, Türkiye'yi
onlara dar etmiştir. Ben yargımızla gurur duyuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Bozdağ.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, böylece
Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan...
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sayın Başkan...
BAŞKAN Söz vereceğim, bir saniye.
Şimdi tezkereyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tezkere kabul edilmiştir.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Bir dakika... Sözümüz...
BAŞKAN Sayın Özel, buyurun.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Nasıl bir yönetim bu ya?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
şimdi, aslında usul yönünden bir yanlış içindeyiz.
Sayın Bakan konuşmayı ne için yapıyor? OHAL konusunda
Meclisin yetkisini yeniden almak için, ikna etmek için yapıyor.
Söylediği söze itirazımız var. Belki ben ikna edeceğim.
BAŞKAN Bütün gruplar konuştu zaten
OHALle ilgili.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ama, Sayın Bakanın
sözüne karşılık...
BAŞKAN Genel Kurul dinledi herkesi,
kararını verdi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Önce yoklamayı yapmak
usul yönünden büyük bir eksiklik gerçekten Sayın Başkan.
Sayın Başkan, herhâlde daha fazla izahat
istemeyeceksiniz. Sayın Bakanın konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisini FETÖyle mücadeleye yeterli
destek vermemekle suçlayan çok sayıda ifadesi oldu. Bunlara grup adına
cevap vereceğiz efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) CHP diye
bahsetmedi ama alınganlık gösteriyorlar.
BAŞKAN Sayın Özel, ben dikkatle dinledim
gerçekten yani sizin grubunuzu ilzam ederek Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak ya da Özgür Özel olarak sizler FETÖyle mücadelede yeterince destek
vermediniz...
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Peki, Sayın Başkan,
Sayın Bakan açık ve net bir şekilde şu ifadeyi
kullandı
BAŞKAN Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bizim
yaptığımız eleştirileri açıkça kastederek dedi
ki: Terörle, teröristle ilişkisi olmayan -hem FETÖyü hem diğer
terör örgütlerini kastediyor olmalı, OHALi öyle kullanıyor- kişilerin
OHALden rahatsız olmasını, bunu eleştirmesini kabul etmek
mümkün değil.
Şimdi, bu ifade, Cumhuriyet Halk Partisinin
genel tutumu OHALi eleştirmekken ve burada yapmışken bize cevap
hakkı doğurmuyor mu?
BAŞKAN Şimdi sadece siz mi OHALi
eleştiriyorsunuz? Eleştiren başka gruplar da var.
FİLİZ KERESTECİOĞLU
(İstanbul) Onun için söz istiyoruz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Onlara da verirsiniz.
BAŞKAN Şimdi, Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Onlara da verirsiniz.
BAŞKAN Hakikaten, varsa vereyim ben size.
Bana inandırıcı bir şekilde Sayın Bakan konuşmasında
şahsımı ya da grubumuzu ilzam ederek bizi şöyle
suçladı. deyin.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Bakan grubumuzu
kastederek ve suçlayarak
BAŞKAN Evet.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) -
grubumuza dönerek ve
grubumuzun konuşmacısının cümlelerini tekrar ederek Bu,
FETÖcülere cesaret veriyor. dedi, daha ne desin?
BAŞKAN Buyurun, peki.
Buyurun Sayın Yılmaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
İki dakika sataşmadan söz veriyorum.
Lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim.
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
4.- Ankara Milletvekili Necati Yılmazın, Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağın (3/1199) esas numaralı
Başbakanlık Tezkeresi üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
NECATİ YILMAZ (Ankara) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Sayın Bakan elbette ki
yargı adına ortaya çıkan tablodan memnundur, mutludur, onur
duyuyor. Ben utanç duymaya devam edeceğim, bunun altını çizeyim
çünkü yargı gerçekten de böylesine iktidara yamanmış, onun borazanı
olmaktan öte sopasına dönüşmüş bir dönem yaşamadı. Bu
ibretlik bir durumdur. Dünya kadar darbe örnekleri var, ülkemizde
yaşanmış örnekleri var. Bu denli kendisini alçaltan bir tutum
içerisine yargı girmedi. Evet, bunun mimarı da Sayın
Bakandır. Onun döneminde gerçekleşti, elbette ki iftihar edecek ama
ben bir hukukçu olarak, bir eski hâkim, avukat olarak utanç duymaya devam
edeceğim.
Sayın Bakan, burada
yaptığınız konuşma gösteriyor ki,
açıklamalarınız o ki artık bu olağanüstü dönemi
olağan hâle getiriyorsunuz, bunu sürgit hâline getirmek istiyorsunuz.
Vatandaş da diyor ki: Lütfen, hiç değilse nefes alalım. Üç
aylığına bir olağan dönem ilan edin. Sizden bunu bekliyor,
olağan bir dönemde nefes almak istiyor. Böylesine baskı, böylesine
bir zorba sürecin içinden geçiyoruz.
Ve burada mücadeleden bahsediyorsunuz. Mücadeleyi
yapacaksanız feneri tutacağınız yer belli; grubunuz, oraya
tutacaksınız. (CHP sıralarından alkışlar) Sadece
görevden almakla yetinemezsiniz. Başbakanı görevden aldınız
-seçilmiş iradeyi- evet, Genel Başkanı görevden
aldınız, belediye başkanlarını tek tek görevden
alıyorsunuz. Bu yetmez, bu yetmez, niye görevden
aldığınızı açıklayacaksınız mücadele
ediyorsanız ve onun hesabını hukuken soracaksınız.
(CHP sıralarından alkışlar) Bunu sormadan mücadele
etmiş olamazsınız, sadece bu sürecin üstünü örtmüş
olursunuz ancak üstünü örtemezsiniz, mızrak çuvala
sığmıyor.
Bir Ankara Milletvekili olarak söylüyorum:
Ankaranın iradesini gasbedemezsiniz. Melih Gökçeki sadece indirmek için
bu süreci kullanamazsınız. Eğer inmesi gerekiyorsa parsellerin
hesabını da verecek, eğer inmesi gerekiyorsa çıkıp
yargıda hesabını verecek. Biz bunu beraberinde istiyoruz,
değilse böylesine bir değerlendirmeyi kabul etmiyoruz.
Özetle, iltisaklı olan Enis Berberoğlu
değil, sizsiniz, bir kez daha söylüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NECATİ YILMAZ (Devamla) İltisaklı
olan, irtibatlı olan Cumhuriyet gazetesi, Sözcü gazetesi değil,
sizsiniz. Dolayısıyla hesabını vermesi gereken de sizsiniz
diyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Bozdağ
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Sayın hatibin Hükûmetimize yönelik olarak eleştirileri
oldu, cevap verebilir miyim?
BAŞKAN Buyurun Sayın Bozdağ. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
İki dakika size de
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sayın Başkan, burayı görmemekte bir
ısrarınız mı var?
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Bir çabası var, çok özel bir çabası.
BAŞKAN Sizi de göreceğim, daha bitmedi
bu sataşmalar, karşılıklı gidince polemikler
ZİYA PİR (Diyarbakır) İkisine
bir cevap verir, ikisine bir cevap verir.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır)
İkisine bir cevap versin.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Yani ama kaçtır ayağa kalkıyorum ve aynı
şeyi yapıyorsunuz.
BAŞKAN Bir saniye
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Belki herkese cevap verecek.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Ayrıca size de veririz.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Yok, teşekkür ederim, Sayın Başkanın
takdirine bağlı.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Her şeye o karar veriyor çünkü.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Demokrasi böyle bir şey!
BAŞKAN Şimdi, Sayın
Kerestecioğlu
Bir saniye Sayın Bozdağ, özür diliyorum,
kusura bakmayın.
Sayın Kerestecioğlu, bu tartışma
devam ediyor. Karşılıklı polemikler olunca ben onu
bitirmeden, bu işlemi bitirmeden öteki işleme nasıl geçeyim?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Bu taraftaki hiçbir polemiği görmüyorsunuz.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Hiç görmüyorsunuz.
BAŞKAN - Ben daha bu polemiği geçirmedim,
ara da vermedim, elbette ki size de söz vereceğim, lütfen biraz
sabırlı olalım.
Buyurun Sayın Bozdağ.
Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyin.
5.- Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağın, Ankara Milletvekili Necati Yılmazın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
FETÖyle mücadele milletimizin ve hepimizin ortak mücadelesi ve bu
Parlamentonun da bence ortak mücadelesi olmalıdır, siyasetin de ortak
mücadelesi olmalıdır. Ama ben buradaki tartışmalara
bakıyorum, herkes geliyor burada birbirini itham ediyor, birbirini
suçluyor, Sen şöylesin, ben böyleyim., öbürü öyle diyor, beriki böyle
diyor. Bunların kime ne faydası var? FETÖyü sevindirmekten
başka, Bak, bunlar birbirine düşüyor. demekten başka bir sonuç
ortaya koyuyor mu? Koymuyor ama böyle yapıldığı zaman
netice alamayız biz bu mücadeleden. Ben de kalkıp başka
şeyler söylerim, siz de kalkarsınız bana başka şeyler
söylersiniz. Bizim birbirimize söyleyecek çok sözümüz var ama ben söylemeyeyim
dedim, bu eleştiriyi yaptım ama ben bazı şeyleri burada
tekrarlamak istiyorum yani kendimi de eleştirerek. Bakın
KEMAL ZEYBEK (Samsun)
Sayın Bakan, Kamer Gençten özür dile, bitsin bu iş.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ama
haklı bir talep Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Hiç, hiç, hiç
Şimdi, Fetullahçı
terör örgütü, terör örgütü olarak ilan edildikten sonraki süreçte hem
yargıda hem de başka alanlarda bir sürü ilanlar var.
Baktığınızda, neler yaşandı Türkiyede? Ben
şimdi şöyle soracağım: Türkiye bir dershane
tartışması yaşadı. Dershaneyi kim savundu, kim Anayasa
Mahkemesine götürdü? 17-25 Aralık oldu, FETÖ yargı darbesi, bu
yargı darbesini Parlamentoya kim taşıdı, canlı
yayınlarda, gruplarda bu sahte tapeleri burada millete kim izletti?
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) Sahte mi, tapeler sahte mi?
KEMAL ZEYBEK (Samsun)
Sayın Bakan, rahmetli Kamer Gençten özür dile.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Bunun siyasal ayağını
arıyorsunuz. Bakın, ben ayağı gösteriyorum işte,
bakın.
MİT tırları
oldu, FETÖnün yaptığı MİT tırlarının
müdafaasını kim yaptı burada? Bakın, terör örgütü
vasfı ortaya çıktıktan sonra olan şeyler bunlar; 2008de,
2010da, 2011de olan değil.
Öte yandan, Yüce Divan
tartışmalarında FETÖnün argümanlarının bu
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Parlamentoda
avukatlığını kimler yaptı? Seçim
ittifaklarını kimler kurdu? Zaman gazetesine, Bugün gazetesine,
televizyonlara kayyum atandığında kayyumlara kim direndi?
Onlarla kim omuz omuza verdi?
BAŞKAN Sayın
Bozdağ, süreniz dolmuştur, lütfen
Teşekkür ediyoruz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Öte yandan, kontrollü darbe
iftirasının Türkiyedeki avukatlığını FETÖ
adına kim yapıyor?
CEYHUN İRGİL (Bursa) Aranızda
FETÖ'nün okullarına gitmeyen, okulunu açmayan, destek vermeyen bir
kişi var mı?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Onun için, yan yana koyduğumuzda terör örgütü vasfı
çıktıktan sonra bunları yapmak suçtur suç. 2010ları suç
diye buraya getirmeyin, esas suçlar bunlardır.
Arz ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
NECATİ YILMAZ (Ankara) Sayın
Başkan
BAŞKAN Bir dakika Sayın Yılmaz,
Sayın Kerestecioğlunu dinliyorum.
Buyurun.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) Sayın Bakan konuşmasında OHALe teröre
karşı olan kimsenin karşı çıkmayacağını
ifade etti ve bunun çok şaşırtıcı bir şey
olduğunu ifade etti. Biz OHALe karşı çıkıyoruz ve
bunu, açıkça bizi, grubumuzu hedef alarak söylediğini
düşünüyoruz. Açık bir sataşma var.
BAŞKAN Peki, buyurun size de iki dakika süre
veriyorum. Lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim. (HDP
sıralarından alkışlar)
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
Siz sataşıyorsunuz.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana)
Muhterem Hoca Efendi diyen bakan nerede?
BAŞKAN Sayın Özdiş, Sayın
Özdiş, sesinize yazık, gerçekten, bakın. Lütfen
Buyurun Sayın Kerestecioğlu.
6.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin,
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağın (3/1199) esas
numaralı Başbakanlık Tezkeresi üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) Olağanüstü hâlle
yönetmek çok kolay, yani güce alıştınız, gücü kullanmaya
alıştınız. Bugün kapıya gelen, Meclisin kapısına
gelen ve sadece düşüncelerini ifade eden, sadece Biz müftülük
yasasına karşı çıkıyoruz. diyen
Ki aylardır
kadınlar sokaklarda. Ben buradaki AK PARTİli kadınlara da
seslenmek istiyorum. Zamanında başörtüsü yasaklarına
karşı çıkarken oradaki kadın hakları
savunucularının çoğu da aynı şekilde
destekliyorlardı.
SERAP
YAŞAR (İstanbul) Ben hiçbirini görmedim açıkçası.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) O kadınlar
kapının önünde darbedildiler, gözlerine, burunlarına, yüzlerine
gaz sıkıldı. Utanın bundan. Bu işte, OHAL bu. Onlar
mı terörist? Kaç gündür, üç yüz kırk sekiz gündür bizim Eş Genel
Başkanımız Selahattin Demirtaş
Yargılayacağız. dediniz. Nerede? Daha mahkemeye çıkarılmadı
Selahattin Demirtaş. Bundan hiç mi utanç duymuyorsunuz? O mu terörist?
Öyle, terörist demeyen, işte bunu eleştirmeyen OHALe
karşı çıkarmış, işte bizler aslında çok
büyük tehditler altındaymışız
Türkiyenin dış
düşmana falan ihtiyacı yok.
ORHAN
DELİGÖZ (Erzurum) Siz varsınız, siz.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) İçeridekiler yetiyor zaten,
hiç dış düşmana ihtiyacı yok. İçeride, tıpkı
getireceğiniz müftülük yasası da nasıl aslında bir
başka kutuplaştırma sağlayacaksa bu ülkede, siz özellikle
son yıllarda yürüttüğünüz politikalarla bu ülkeyi korkunç biçimde kutuplaştırıyorsunuz.
Biz Hatun Tuğlukun cenazesi oradan çıkarılırken bunu
gördük. Muğlada o çırılçıplak yere yatırılan
insanlara yapılana işkence dememenizde bunu gördük.
MEHMET
DEMİR (Kırıkkale) Teröristlerin de.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) 10 Ekim katliamında
barış isteyen insanlar için bir taneniz kalkıp da
başsağlığı dilemediğiniz için
yakınlarına, bunu gördük.
ORHAN
DELİGÖZ (Erzurum) Sizden biriniz PKKya terör örgütü diyebildiniz mi?
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Gülün siz, gülün siz! OHALinize
de devam edin.
ORHAN
DELİGÖZ (Erzurum) Herhangi biriniz PKKya terör örgütü diyebiliyor
musunuz? Bir de utanmadan çıkıp konuşuyorsunuz.
BAŞKAN Evet Sayın
Yılmaz, niye söz istediniz, ne dedi de sataştı size Sayın
Bakan?
NECATİ YILMAZ (Ankara)
Sayın Başkan, Sayın Bakan başlangıçta, FETÖcüleri
sevindiren tutumlar olarak bizim tutumumuzu değerlendirdi, ondan
sonrasında da bütün süreçlerde bizim onların
avukatlığını yaptığımız da dâhil olmak
üzere...
BAŞKAN Buyurun
Sayın Yılmaz, lütfen bu polemiği bitirelim. (CHP
sıralarından alkışlar)
7.- Ankara Milletvekili Necati Yılmazın, Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
NECATİ YILMAZ (Ankara) Arkadaşlar,
anlaşılmadı ama sizleri selamlarken bir hatırlatmada daha
bulunayım. Bir vatandaşın ismini değiştirdiğiniz
zaman o kişi değişmez. Yani, sizin dediğiniz günden
itibaren bu örgüte, bu hain örgüte, bu alçak örgüte siz o saatten sonra FETÖ
demekle onun maddi varlığını değiştiremezsiniz.
(CHP sıralarından alkışlar) Baştan beri bu
aynıydı, adını değiştirdiniz o kadar ve
baştan beri beraberdiniz, sonrasında kavga ettiniz o kadar. Yani,
sonuçta yaşanan şey bir iktidar kavgasıdır.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) Terör örgütü olduktan
sonra siz beraberdiniz, siz.
NECATİ YILMAZ (Devamla) Yaşanan iki
darbe ardışıktır, birbirini tamamlayan süreçlerdir,
aynı menzile giden süreçlerdir. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Bunu söyleyen sizlersiniz. Ortaklığınız,
yürüyüşünüz, beraberliğiniz sizlerin ağzından ifade
bulmuş durumda, bizim söz söylememize gerek yok. Sizi rahatsız eden
sözler bizim söylediklerimiz değil, sizin yüzünüze tuttuğumuz
sözlerinizdir. Siz onlardan rahatsızsınız, yaptıklarınızdan
rahatsızsınız, bunların pişmanlığı
içerisindesiniz ama pişmanlık yetmez, hesap vereceksiniz, hesap
vereceksiniz, yaptıklarınızın hesabını bir gün
mutlaka vereceksiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
Ve Sayın Bakan, kumpas davaları sürecinde
o örgüt, o çete, o hain çete bu ülkenin ordusuyla, bu ülkenin
yargısıyla, üniversitesiyle, çalışanıyla
hesaplaşırken, siz onlarla ortaklaşırken adına FETÖ
demiyordunuz ama örgüt aynı örgüttü ve siz beraberdiniz.
Dolayısıyla, bu beraberliğin hesabı tüm FETÖcülere, tüm
ortaklarına sonuna kadar sorulacak. Herkese adalet diyoruz. Adalet,
cezasızlık değil, yaptıklarınızın
hesabını vermek demektir. Bu anlamda, hepsinin, bu adını
saydığım örgütlerin her birinin içine dâhil olmakla,
ortaklık kurmakla sorumlusunuz; tarih önünde sorumlusunuz, hukuk önünde
sorumlu olacaksınız diyorum, sizleri saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Yurt Dışına
Kaçırılan Kültür Varlıklarımızın Belirlenerek
İadelerinin Sağlanması ve Mevcut Kültür
Varlıklarının Koruması İçin Alınması Gereken
Tedbirlerin Belirlenmesi Maksadıyla Kurulan Meclis
Araştırması Komisyonunun bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A) Tezkereler (Devam)
3.- (10/601) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun,
başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini
yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1202)
16/10/2017
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Komisyonumuz, başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi için 16/10/2017 Pazartesi günü saat
14.30'da toplanmış ve kullanılan (12) adet oy
pusulasının tasnifi sonucu aşağıda adları ve
soyadları yazılı üyeler karşılarında gösterilen
oyu alarak İç Tüzük'ün 24'üncü maddesi uyarınca başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip seçilmişlerdir.
Bilgilerinize arz ederim.
Saygılarımla.
Serdal
Kuyucuoğlu
Mersin
Milletvekili
Komisyon
Geçici Başkanı
Başkan: Mustafa İsen Sakarya Milletvekili
(11) oy
Başkan Vekili: Nevzat Ceylan Ankara
Milletvekili (11) oy
Sözcü: Ayhan Gider Çanakkale Milletvekili (11) oy
Kâtip: Ceyda Bölünmez Çankırı Mardin
Milletvekili (11) oy
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmında yer alan, Muğla Milletvekili Mehmet
Erdoğan ve arkadaşları tarafından arı yetiştiriciliği
ve bal üretimi yapan vatandaşların mevcut sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan (10/146) esas numaralı Meclis Araştırması
Önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 17 Ekim 2017 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
17/10/2017
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
17/10/2017 Salı günü (bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19'uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Erkan
Akçay
Manisa
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmında yer alan Muğla Milletvekili Mehmet
Erdoğan ve arkadaşlarının (10/146) esas numaralı
arı yetiştiriciliği ve bal üretimi yapan vatandaşların
mevcut sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına dair önergemizin görüşmelerinin 17/10/2017 Salı
günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Öneri üzerine ilk söz öneri sahibi
olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili
Mehmet Erdoğanın.
Buyurun Sayın Erdoğan. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Muğla)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; arı
yetiştiriciliği ve bal üreticiliği yapan
vatandaşlarımızın sorunlarının
araştırılması için vermiş olduğumuz önerge
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve ekranları
başında bizleri izleyen yüce Türk milletini saygıyla, muhabbetle
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz arı
kovanı varlığı ve bal üretimi konusunda dünya 2ncisidir.
Dünya bal üretiminin yaklaşık yüzde 7sini ülkemiz
gerçekleştirmektedir. Bu işi 60 bin aile ve 7,9 milyon arıyla
Türkiye gerçekleştirmektedir. Ülkemiz arı yetiştiriciliği
ve bal üreticiliği konusunda çok uygun bir bitki örtüsüne ve potansiyele
sahip olmasına rağmen maalesef bu potansiyelin çok azını
kullanabilmektedir. Örneğin, Kanada ve Çin gibi ülkelerde kovan
başına alınan ürün 50 kilogramın üzerinde olmasına
rağmen ülkemizde bu miktar maalesef 15 kilogram civarındadır.
Yıllık 105 bin ton bal üretimi yapan üreticilerimiz bu süreçte
bazı bürokratik engellerle karşılaşmaktadır.
Arıcılarımızın tamamına yakınının
gezginci arıcılık yaptığını ve bunlar için
zaman kavramının çok önemli olduğunu düşünürsek bürokratik
engellerin kaldırılmasının ne kadar zaruri olduğu
açıktır.
Değerli milletvekilleri,
arıcılarımızın sorunlarının çözümüyle ilgili
bazı önerilerimizi müsaadenizle sizlerle paylaşmak istiyorum.
Arıcılarımızın kullandığı malzemelerin
denetiminin ve kalitesinin artırılması hem üretilen balın
kalitesi hem de pazarlanması bakımından önemlidir.
Arıcılık potansiyelinin yüksek olduğu illerimizde
üreticilerimize doğru yöntemleri uygulama hususunda telkinlerde bulunacak
ve yönlendirmeler yapacak uzman kişilerin yetiştirilip istihdam
edilmesi şarttır. Mevcut teknik elemanlar iş yükü ve farklı
konularla da ilgilendiğinden bu ihtiyacı
karşılayamamaktadır. Türkiyede
arıcılarımızın kullandığı girdiler çok
pahalıdır, buna karşın verilen desteklemeler de yetersiz
kalmaktadır. Böyle bir ortamda ithalat konusunda herhangi bir
sınırlama getirilmemesi arıcılarımızı
çaresiz bırakmaktadır, vatandaşlarımız da ithal edilen
kalitesiz ürünleri tüketmektedir. İthalatın kontrol altına
alınması ve üreticilerimizin korunması zarurettir.
Ülkemizde Muğla arısı, Kafkas
arısı, Anadolu arısı gibi birçok arı ırkı
bulunmaktadır. Arıcılığın bekası
bakımından mevcut arı ırklarının korunması
ve ıslah edilmesi konusunda ciddi çalışmalar
yapılmalıdır; bu konuda altyapı eksikliği vardır.
Değerli milletvekilleri, dünya çam balı
üretiminin yüzde 90ını Türkiye gerçekleştirmektedir. Bu
üretimin de yüzde 90ı güzel ilimiz Muğlada olmaktadır. Çam
balı üretiminin yapıldığı alanların
korunması ve çoğaltılması zaruridir. Diğer yandan,
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi bünyesinde aktif bir
şekilde çalışma yürütecek arıcılık
araştırma enstitüsünün kurulması da bir zarurettir.
Diğer yandan, diğer bir konu da
arıcılarımızın ürettiği balı hak ettiği
değerden satamamasıdır. Örneğin, Muğlada
ürettiği balı ortalama 10 ila 13 lira arasında satan
üreticilerimizin balını alan tüccarlar, aynı bölgede bu
balın kilosunu 30-35 liraya satmaktadır. Bu, hem üreticiyi hem de
tüketiciyi mağdur etmektedir. Bu konuya da çözüm getirecek bir
çalışmaya ihtiyaç vardır.
Arıcılarımızın maliyetleri
içerisindeki en büyük pay nakliyedir. Arıcılarımız,
yılda en az dört beş defa taşınmaktadır. Bu sebeple
arıcılarımıza ÖTVsiz mazot temini önem arz etmektedir.
Arıcılarımızın konaklama
sıkıntısı ve arılarını koyabilecekleri nokta
uygulaması önemlidir. Bu noktaların uzman kişiler
tarafından belirlenmesi ve arıcılarımızın
işlerinin kolaylaştırılması gerekmektedir.
Arıcılarımıza oturum alması
için tanınan beş günlük süre yetersizdir. Bu sürenin de
uzatılması gerekir.
Değerli milletvekilleri, bir diğer önemli
husus ise ülkemizde arı üreticilerimizin ihtiyacına cevap verecek
nitelikte bir flora haritasının olmamasıdır. Dünya üzerinde
bulunan ballı bitki çeşidinin yüzde 75inden fazlası
ülkemizdedir. Bu, önemli bir varlıktır. Bunun kıymetini bilmemiz
lazım.
Arıcılarımızın en önemli
sorunlarından birisi de sahte bal meselesidir. Maalesef geçmiş
yıllarda Tarım Bakanlığına bile sahte bal
satılabildiği hatırlanırsa konunun önemi daha iyi
anlaşılacaktır. Bu bakımdan, başta Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı olmak üzere ilgili
bakanlıklarımızın koordineli bir çalışma
yapması arıcılarımızın sorunlarının
çözümü bakımından önemlidir.
Önergemizin arıcılarımız için
hayırlı olmasını diliyor, desteklerinizi bekliyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi ve
ekranları başındaki aziz Türk milletini saygı ve muhabbetle
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürer.
Buyurun Sayın Gürer. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; arıcılık
oldukça zor bir uğraştır; bakımı, korunması,
verimi, veriminin artırılması düzenli takip gerektirir.
Arıcılık, bir meslekten öte, sanattır. 400 bin insan bu
işten ekmek yemektedir. Ülkemizde koloni sayısı 8 milyona
erişmiştir. Ülkemiz bal üretiminde önemli bir noktadadır.
Üreticilerin üretimden pazarlamaya ne yazık ki bu alanda da büyük
sorunları vardır
Konaklama yerleri
dağlar, yaylalardır. Ne var ki buralarda enerjiye erişmeleri
sorundur. Bu bağlamda bal sağacak cihazından cebindeki
telefonuna enerji önemli ihtiyaçtır. Konaklama yerlerine güneş
panellerinin yapılması arıcıların beklentileri ve
talepleridir.
Bal ormanları
artırılmalıdır. Orman Bakanlığı bu anlamda
daha fazla destek sağlamalı, güvenli, korunaklı konaklama
alanları oluşturulmalıdır.
Arı nakillerinde
yaşanan önemli bir sorun da birkaç tane kovanın
fazlalığı nedeniyle ceza kesilmesidir. Bu anlamda gerekli
önlemleri alan arıcılar cezadan muaf tutulmalıdır.
Arıcılıkta hastalıkla mücadele
teknik bilgi ve yasal düzenlemelere ihtiyaç kılmaktadır. Arı
ilacı, ruhsatlı ilaç pahalı olunca ne yazık ki
arıcılar ruhsatsız ilaçlara yönelmekte, bu da kalite
açısından sorun yaratmaktadır. Bunun giderilmesi için
arıcılara Hükûmet mutlaka ilaç desteği
sağlamalıdır.
Arıların toplu ölümleri üreticiyi
perişan etmektedir. Narenciye çiçekleri için kullanılan ilaçlardan
arıların etkilendiği saptanmıştır.
Arıların zarar görmemesi için arılara zarar vermeyecek
ilaçların narenciyede kullanılması da
sağlanmalıdır.
Ana arı üretiminde sorunlar vardır.
Kaliteli ana arıyla ilgili çalışmalar yeterli değildir.
Arıcıları etkileyen bir neden de
tarım alanlarının farklı nedenlerle tahrip edilmesidir.
Ülkemizde Giresun, Muğla, Adana, Sivas, Ordu, Mersin illeri
arıcılıkta ilk sıralardadır. Niğde ilinde de 40
bin koloni bulunmaktadır.
Ülkemiz bal üretiminde dünya ikincisidir.
İhracat payımız bu anlamda düşüktür,
artırılması için kalite yönünde çalışma
yapılmalıdır. Ne yazık ki ülkemizde glikoz, früktoz ve
sahte bal, arıcılarımızı zor duruma sokmaktadır.
Bununla ilgili denetimler yapılmaktadır; yetersizdir. Merdiven
altı bal üretimiyle daha ciddi mücadele edilmelidir. Bal, yurt
dışına satabileceğimiz önemli bir üretimimizdir. Bu anlamda
Hükûmetin yapacağı çalışmalar vardır. Yapılacak
bir Meclis araştırmasının faydalı ve yararlı
olduğunu düşünüyor, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu öneriyi
destekliyoruz.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup
işleme alacağım, oylarınıza sunacağım.
2.- HDP Grubunun, 17/10/2017 tarihinde Grup Başkan Vekili
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir tarafından,
Türkiyedeki yoksulluk ve yoksullaşma probleminin tespiti, gerekli
önlemlerin alınması ve çözüm için yol haritasının
oluşturulması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak Genel Kurulun 17 Ekim 2017 Salı günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı
tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin önerisi
17/10/2017
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 17/10/2017 Salı günü (bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Filiz
Kerestecioğlu Demir
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
17 Ekim 2017 tarihinde
İstanbul Milletvekili Grup Başkan Vekili Filiz Kerestecioğlu
tarafından verilen 5634 sıra numaralı Türkiye'deki yoksulluk ve
yoksullaşma probleminin tespiti, gerekli önlemlerin alınması ve
çözüm için yol haritasının oluşturulması amacıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma
önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak, görüşmelerinin
17/10/2017 Salı günkü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Halkların
Demokratik Partisi grup önerisi üzerine öneri sahibi olarak İstanbul
Milletvekili Erdal Ataş.
Buyurun Sayın Ataş.
(HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA ERDAL
ATAŞ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yoksulluğun ortadan kaldırılması
günlerinden biri olan 17 Ekim, Birleşmiş Milletler tarafından,
bu dünya üzerinde yaşanan yoksulluğun sebebi olan ülkeler tarafından
yani onların da oluşturduğu ve onların
yandaşlarının da bulunduğu ülkeler tarafından ortadan
kaldırılması ya da bir şekilde azaltılması
üzerine ortaya atılmış, farkındalık yaratmak için
ileri sürülmüş günlerden bir tanesi. Ama, maalesef, bu günü ortaya koyan
emperyalist ülkeler ve onların yandaşları, yani bugün iktidarda
bulunan kapitalist, emperyalist dünyanın sahipleri bütün bu
yoksulluğun yaratılmasının sebepleri üzerine herhangi bir
girişimde bulunmamaktadır.
Dünya nüfusunun, ilan
edildikten bu yana, yaşanan süreç içerisinde yaklaşık olarak
üçte 1i yoksulluk sınırının altında yaşayacak
hâle dönüşmüş durumda; yani, 2 milyar 300 milyon civarında insan
bugün dünyanın çeşitli yerlerinde yoksulluk
sınırının altında yaşamaktadır. Bütün bunlar
tabii ki kapitalist, emperyalist sistemin adaletsiz ekonomik bölüşümü, özel
mülkiyete dayalı olarak kâr sürecinin işletilmesi ve sermayenin
desteklenerek yoksulların ve işçilerin üzerinde aşırı
sömürünün gerçekleşmesi üzerinden meydana gelmektedir.
Hem dünyada hem de
coğrafyamızda yüzde 20, yani mevcut gelirden en üst düzeyde gelir
alan yüzde 20, dünya gelirinin, 35 trilyon doların yüzde 50sini kendi
cebine indirmektedir. En alt düzeyde geliri olan insanlar, yani o yoksullar
dediğimiz sınıfta yer alan kesim ise sadece dünyadaki o gelirin
yüzde 5ini almaktadır; yani, bu 2,5 milyar insan sadece yüzde 5le kendi
yaşamını geçindirmek zorunda.
Dünya üzerinde yüzde 20, yani
dünya nüfusunun yüzde 20si sosyal yardımlar olmaksızın
artık yaşamını geçindiremez hâle gelmiş durumda.
Sermaye de, aynı şekilde, bütün bu süreç içerisinde, bu adaletsiz
yönelimden kaynaklı en büyük krizlerini yaşadığı
dönemlerin de içerisinden geçmektedir.
Ülkemizdeki yoksulluk
ortalaması da dünya ortalamasıyla hemen hemen aynı durumda.
DİSKin, sendikaların yapmış olduğu
araştırmalara göre yüzde 35 düzeyinde seyretmektedir.
Bugün DİSK-ARın
yapmış olduğu araştırmaya göre, devlet istatistik
enstitülerinin dışında 5,5 milyon insan işsiz
durumdadır. Yine, aynı şekilde, düşük aylıklarla
çalışan insanlar da bu meseleye eklendiğinde yaklaşık
olarak 15 milyon insan -yani bu çalışan alanın içerisinde
diyorum- bunların hepsi yoksulluk sınırı içerisinde bir
gelirle yaşamını sürdürmek zorunda kalmaktadırlar. Uçurum
giderek derinleşmekte. Ve bizim coğrafyamızda,
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun yapmış
olduğu araştırmaya göre 106 bin insan milyonluk hesaplarla banka
hesaplarına sahip mudiler durumunda. Bunun yanında,
yaklaşık olarak her yıl bu sayı 6-7 bin civarında
artmaktadır. Yani bizim ülkemizde zenginler daha fazla
zenginleşmekte, bu kapitalist sömürü düzeninden kaynaklı, fakirler de
daha fazla fakirleşmektedir. Bunun sebebi bellidir: Birincisi, bizim
ülkemizde de bu meselenin çözümüne yönelik adımlar
atılmamaktadır iktidar tarafından. Adaletsiz vergiler hızla
artırılmakta. Yani işçilere, memurlara yüzde 4 zam veren
Hükûmet, taşıt vergisinde yüzde 40 zam yapabilmektedir ve bunu da
dalga geçer biçimde açıklayabilmektedir. Silahlanma hızla artmakta ve
füzeler ve benzerlerine trilyonlarca para o alana
akıtılmaktadır. Savaş politikaları
derinleştirilmekte, yap-işlet-devretle bütün o köprüler ve
benzerlerinde o işletmelere trilyonlarca dolar aktarılmaktadır.
Saray harcamaları, örtülü ödenekler, OHAL uygulamaları,
taşeronlaşma, iş saatinin artırılması gibi
nedenlerle işçi alanında büyük bir yoksulluk ortaya çıkarılmaktadır.
Bütün bu sorunların
çözümü ancak şu biçimde yapılabilir: Bir, vergide gelire göre bir
adalet, işlerdeki çalışma saatlerinin azaltılarak
işçilerin işe alınması, toplumsal barışın sağlanması,
savaş politikaları ve silaha yatırılan paranın insanlara
ve yatırıma aktarılması, yine aynı şekilde
tarım, sanayi, teknoloji ve üretim alanında yatırımlar
artırılarak, barış ve adaletle bu sorun çözülebilir. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Ataş.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Aydın Milletvekili Deniz Depboylu konuşacaktır.
Buyurun Sayın Depboylu.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
DENİZ DEPBOYLU (Aydın) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yoksulluğun kaldırılması üzerine verilen
önerge üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına söz
almış bulunmaktayım. Konuşmama başlamadan önce Gazi
Meclisi, aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, öncelikle bugün ve dün yaşadığımız
üzücü olaylar sonucunda Kuzey Irakta şehit düşen 4 askerimize
Allahtan rahmet, Mersinde gerçekleşen hain terör
saldırısında yaralanan polislerimize acil şifalar
diliyorum. Yine Şırnakta göçük altında kalarak
yaşamını kaybeden işçilerimizin ailelerine sabır,
kendilerine rahmet diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, yoksulluk maalesef henüz
aşamadığımız, aşmak için çaba gösterdiğimiz
ama maalesef başarılı olamadığımız bir yara.
TÜİK ve TÜRK-İŞin karşılaştırmalı
Eylül 2017 verilerine baktık, 4 kişilik bir ailenin
sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması
gereken aylık gıda harcaması tutarının 1.522 lira 58
kuruş olduğunu gördük. Bu, sadece beslenme için gereken yani
açlık sınırı, buna giyim, sağlık, eğitim
masrafları dâhil değil. Bunları eklersek 4 kişilik bir aile
için yoksulluk sınırı 4.959 lira 54 kuruş olarak ortaya
çıkmakta. Bekâr bir çalışanın aylık yaşama
maliyeti ise 1.901 lira 8 kuruş ancak asgari ücretin de 1.404 lira 6
kuruşta sınırlı kaldığını görüyoruz. Bu
durumda zaten insanların çektiği sıkıntılar ortada ama
bunlara ulaşamayıp işsiz kalanlar da malum. Kayıt
dışı çalışanların oranı yüzde 34,2 olarak
artmış, tarımda kayıt dışı kalanlar da yüzde
22,4 olmuş, kamu istihdamıysa buna oranla binde 8 olarak azalmış.
Yine işsizlik oranı arttıkça biz biliyoruz ki şu anda
iş bekleyen, kamuda görev bekleyen, atama bekleyen çok sayıda
kardeşimiz mevcut. Bunların kimisi öğretmen adayı, kimisi
veteriner olarak mezun olmuş, tıbbi sekreterler, ziraat mühendisleri,
bütün bu kardeşlerimiz atama beklerken, yoksulluk sınırının
altında yaşayanları da hesaba kattığımızda,
sıkıntıda ne kadar çok insanımız olduğunu da
görüyoruz. İnşallah bunların çözümü için uygun şeyler,
planlamalar yapılır, gerekli önlemler alınır ve çözüme
ulaştırılır diyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Kadim Durmaz
konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Durmaz. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
KADİM DURMAZ (Tokat) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün burada Yoksullukla Mücadele Gününde ülkemizin durumunu
ve yaşadıklarını arz etmek üzere huzurunuzdayım.
Gittikçe
büyüyen gelir adaletsizliği, yanlış ekonomi politikaları yoksulluğumuzu
büyüttükçe büyütüyor. Peki, yoksulluk nedir? Yoksulluk yok olma hâlidir,
kıt kaynaklara sahip olmaktır. Oysa biz, varlık içinde yoksulluk
yaşıyoruz. Üreten fabrikalarımız yok muydu? Üreten
çiftçimiz yok muydu? Binlerce işçiyi istihdam eden kamu kurum ve
kuruluşlarımız yok muydu? Vardı ama AKP
iktidarının günü kurtarma, seçim kazanma hırsıyla yok
edildi ve yurttaşlarımız varlık içinde yokluğa mahkûm
edildi.
Ülkemizde
yoksulluk, hayvan besiciliği yapan çiftçimize desteği vermeyip et
ithal etmektir. Yoksulluk, en büyük üreticiyken buğdayı ve
samanı ithal etmektir. Yine, şeker pancarı üreticisi varken
yapay tatlandırıcı kotasını katbekat
artırmaktır. Yoksulluk, çağdaş, bilimsel eğitimden
uzaklaşıp okuduğunu anlamayan bir nesli yaratmaktır.
Çocuklarımızın eğitimini, geleceğini bir cümleyle
karartmaktır. Yoksulluk, elinde diplomasıyla tek başına bir
iktidar eliyle binlerce işsizi yaratmaktır. Yoksulluk, dünyada
ihracat yaptığımız ülkelerle Hükûmet ve iktidar eliyle kötü
olmaktır. Yoksulluk, dünyada kaybettiğimiz, alınamayacak, elde
edilemeyecek itibardır. Yardımlarla yaşamayı,
yaşamı sürdürmek zorunda milyonları bırakmaktır.
Değerli
milletvekilleri, AKP iktidarı yanlış politikalarla Türk
lirasına cumhuriyet tarihinin en büyük itibar kaybını
yaşatmıştır. Kıt kanaat geçinen yoksulun
sofrasında ekmek bile azalmıştır. 3 Kasım 2002de
sosyal yardım alan insan sayısı bu ülkede 2 milyon 850 binken
buna milyonları ilave ettiniz. Yani, her yıl artan yoksulluk,
insanları yardımlara muhtaç hâle getirmiştir. Son on beş
yılda 125 büyük özelleştirme yaptınız, doksan
yıllık cumhuriyet eserlerini yok ettiniz ama buna rağmen
açığı kapatamadınız; hazıra dağlar dayanmaz.
Bilesiniz, bu ülke size miras değil, vicdanı olana emanettir. (CHP
sıralarından alkışlar) Bin bir zenginliğe sahip
ülkemizde bu yoksulluğu on beş yıldır yanlış
politikalarla sizler yarattınız. Bu ülkede TÜPRAŞı
İsraile, PETKİMi Azerilere, TÜRK TELEKOMu Araplara,
Wodafoneı İngilizlere, TEKELi Amerikalılara
sattınız. Yine elimde burada uzunca bir listesi var bu
sattıklarınızın. Ama diyoruz ki kısacası, bu aziz
milleti Hükûmet eliyle yoksulluğa ittiniz. Biz, Victor Hugonun
dediği gibi Siz yardım edilmiş yoksullar istiyorsunuz, biz ise
ortadan kaldırılmış bir yoksulluğun peşindeyiz.
diyor yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz.
Halkların
Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun bir önerisi vardır, okutup işleme alıyorum:
3.- CHP Grubunun, 17/10/2017 tarihinde Ordu Milletvekili Seyit
Torun ve arkadaşları tarafından, fındık sektörünün
sorunlarının belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırma önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen
diğer önergelerin önüne alınarak Genel Kurulun 17 Ekim 2017 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına
ilişkin önerisi
17/10/2017
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun
17/10/2017 Salı günü (bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Özgür
Özel
Manisa
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Ordu Milletvekili Seyit Torun ve
arkadaşları tarafından fındık sektörünün
sorunlarının belirlenmesi amacıyla 17/10/2017 tarihinde Türkiye
Büyük Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırma
önergesinin (1398 sıra no.lu) diğer önergelerin önüne alınarak
görüşmelerinin 17/10/2017 Salı günlü birleşimde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi
üzerinde ilk söz, öneri sahibi adına Ordu Milletvekili Seyit Toruna
aittir.
Buyurun Sayın Torun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SEYİT TORUN (Ordu)
Teşekkürler Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi olarak verdiğimiz
fındık üreticilerinin ve sektörünün sorunlarına ilişkin
grup önerisi hakkında söz aldım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Bu kürsüden daha önce de fındıkla ilgili
birçok konuşma yaptık, bölge milletvekillerimiz de bu konuya birçok
kez değindi. Araştırma önergeleri verdik, basın
toplantıları yaptık ama maalesef, bu önerilerimiz ve
üreticilerimizin ürünlerini değerlendirememesiyle ilgili ortaya
koyduğumuz bir sürü eleştirimiz kale alınmadı. Hatta Ordu
ile Giresun arasında da yürüdük ve orada üreticilerimizin sesini
duyurabilmek için bir miting de gerçekleştirdik. (CHP
sıralarından alkışlar) Fakat görülüyor ki maalesef,
alınan önlemler ve yapılan işlemler üreticinin derdine çare
değil. Şu anda 8 ila 8,5 lira arasında satılıyor ama
Sayın Bakan sezonun açılışında maliyeti 8 lira 75
kuruş olarak açıklamıştı. Şu anda bile üretici,
maliyetinin altında ürününü satıyor; üniversiteye çocuğunu
gönderdi, düğün yaptı, borcu var, maalesef ama maalesef şu anda
bu yılki borcunu da kapatamadı, gelecek yıla, 2018e de borçlu
giriyor.
Hep dile getirdik, yıllık 3,6 milyar dolar
gelir elde ettiğimiz bir ürünümüz şu anda 1,8 milyar dolar, 2016-2017
tahminî. Diyoruz ki: Artık bunun üzerinden her yıl bir beklenti
içerisinde olmayalım, fındık üreticisi dertli, ne
yapıldıysa, hangi tedbir alındıysa derdine çözüm
olmadı. Önümüzde yeni bir sezon var, yaklaşık bir yıla
yakın bir süremiz var ve burada ortak aklı ortaya koyalım ve
üreticinin derdini çözelim. Üretici her yıl beklenti içerisinde
olmasın, her yıl Fiyat ne olacak ve ne yapacağım? demesin
ve bugün Avrupaya, Avrupadaki alıcılara fındık
üreticisinin alın terini yedirmeyelim. Bunun vebali var hepimize,
gerçekten vebali var.
Üretici dostu olanlar, bu
fındığın üretimini bilenler şunu bilsinler: Yılda
bir kez ürün alınıyor ve tamamen emek yoğun bir iş,
makineli bir tarım değil fındık ve yaklaşık 8 milyon
insan ve 500 bin üreticiyi ilgilendiren bir konu. Çiftçi kaybediyor, üretici
kaybediyor, aracı kaybediyor, ihracatçı kaybediyor, ülke kaybediyor.
Kayıp hepimizin kaybı. Gelin, bu kaybı hep beraber
sonlandıralım ve herkesin kazandığı, alın
terinin, emeğinin karşılığını
aldığı bir ürün hâline getirelim. (CHP sıralarından
alkışlar) Hem ülkemiz kazansın hem üreticimiz kazansın,
bunu yapmamız mümkün.
Biz bunlarla ilgili önerilerimizi ilettik. Tek
beklentimiz bir empati kurmak, karşılıklı diyalog kurmak.
Bunu fındık üretimiyle ilgilenen, satan, ihraç eden, alan, hep bir
araya gelelim ve bu ürünün geleceğiyle ilgili kısa, orta ve uzun
vadeli bir planlama yapalım. Biz demiyoruz ki: Bir senede kurtulur, iki
senede kurtulur, şu olur, bu olur. Çünkü bazı gerçekler var,
artık bahçelerimiz yaşlandı, fındık bahçelerimiz
yaşlandı. Dönüm başına aldığımız verim
düştü. Fındık kalitemiz düştü ve Dünyada
fındığın yüzde 70ini üretiyoruz. diyoruz, yüzde 30luk
üretimi yapanlar yüzde 70lik üretimin fiyatını belirliyor. Bunu
içimize sindirmemiz mümkün değil. Tek istediğimiz şey
üreticimizin alın terinin karşılığını
vermek. Bu, bu kadar zor değil arkadaşlar, inanın bu kadar zor
değil ama her yıl üretici beklenti içerisinde. Her yıl Ne
olacak bu sene fındığın hâli? diyor ve sezon sonunda da
maalesef hüsranla karşılaşıyor. Ne borcunu ödeyebiliyor ne
de bu işin içinden çıkabiliyor. Mecburen arazisini satarak göç
ediyor. Bugün İstanbulda, bakıldığında,
hemşehriler arasında hep ilk 3te yer alıyoruz, Karadeniz
Bölgesi olarak hep ilk 5teyiz. Bakın, İstanbulda oturan
hemşehrilere, en fazla göç veren bölge Karadeniz Bölgesidir,
fındık üreticisidir.
O yüzden, bu feryadı duyun diyoruz. Biliyoruz,
birazdan önergemiz reddedilecek, bunu da biliyorum ama lütfen elinizi
vicdanınıza koyun ve üreticinin sesine kulak verin.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Torun.
Önerge üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Samsun Milletvekili Erhan Usta konuşacaktır.
Buyurun Sayın Usta. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; fındık konusundaki
sorunların ve çözüm önerilerinin araştırılması
konusundaki grup önerisi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
konuşacağım. Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
Tabii, fındık konusunu defalarca burada
konuştuk. En son biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak 5 Ekimde, bundan
on iki gün önce bir grup önerisi vermiştik ancak grup önerisi Adalet ve
Kalkınma Partisi milletvekillerinin oylarıyla reddedildi.
Fındığın önemini anlatmaya gerek
yok, burada ben bunun rakamlarını çok fazla verdim. Ancak benim merak
ettiğim konu
Yani sorun var, sorun söyleniyor, çözüme yönelik de bir
şeyler söylüyoruz, bu konuya niye kulak tıkanıyor? Hükûmet ve
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu bu konuya niye kulak tıkıyor,
bunu çok merak ediyorum. Belki aslında bu konunun bir
araştırılması lazım, buna ilişkin belki bir
araştırma önergesi vermek lazım.
Şimdi, ben Hükûmete şu soruları
sormak istiyorum: Bugün fındığın fiyatı, az önceki
fiyatı, bugün gündüzki fiyatı 8 lira 20 kuruş. Şimdi,
fındık üreticisi mağdur değil mi? Yani Hükûmetin buna bir
cevap vermesi lazım veya Hükûmet adına AKP Grubu verebilir. Hiçbir
önlem alınmadığına göre bir sorun yok mu? Maliyetinin
altında fındık satmaktan üreticinin memnun olduğunu mu
düşünüyorsunuz? Üretici bu yıl da mağdur oldu. Tek bir
yabancı firma üreticinin bütün emeğini sömürdü. Buna sessiz mi
kalacaksınız? Gelecek yıl bu sorunla tekrar
karşılaşmamamız için ne yapmayı planlıyorsunuz?
Geçmişte ne yaptınız, önümüzdeki dönemde ne
yapacaksınız?
Burada sürekli olarak on beş-yirmi yıl
öncesine göre fiyat mukayesesi yapmanın üreticiye ne
kazandırdığını düşünüyorsunuz? Diyelim ki o güne
göre iyileşti ama bugün maliyetin altında, sizin
açıkladığınız fiyatların, maliyetin altında.
Bu tutum, sizin bu tutumunuz üreticinin mağduriyetini gideriyor mu?
Dolayısıyla, fındık üretiminde, işlenmesinde,
ihracatında, iç ve dış fiyat oluşumunda ve
pazarlamasında ciddi yapısal sorunlar vardır. Yapıcı
muhalefetin bir gereği olarak bu yapısal sorunlar nasıl çözülür
diye -bunların detaylarını daha önce verdik ama- şimdi çok
kısa maddeler hâlinde söyleyeceğim.
Bir: Yapılması gereken ilk şey, bu
emanetçilik sistemine son verilmelidir, bu anlamda lisanslı depoculuk
yaygınlaştırılmalıdır; bununla ilgili önlem
alınması lazım.
İki: Piyasada tekelleşmeye fırsat
verilmemelidir. Bunun için de piyasaya zamanında müdahale edecek, finansal
gücü olan, finansal bünyesi sağlam bir ihtisas kurumu olmalıdır,
üreticinin örgütlenmesi sağlanmalıdır.
Üç: Fındıkta fiyat garantisi verilmeli.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim beyannamemizde olan bir husustur. Sezon
açılmadan önce bu fiyat ilan edilmelidir. Bu fiyat maliyetleri dikkate
alan ve üreticiyi mağdur etmeyecek bir fiyat olmalıdır.
Fındıkta verimliliği artıracak tedbirler
alınmalıdır. Bu anlamda, fındık alanlarının
gençleştirilmesi ve küf gibi hastalıklarla etkin mücadele için
tedbirler alınmalıdır. Kontrolsüz fındık dikimine
müsaade edilmemelidir. Karadeniz Bölgesinde fındığı
işleyecek ve katma değeri artıracak yatırımlar
teşvik edilmelidir. Bu, ciddi istihdam ve gelir de
sağlayacaktır.
Son olarak da ihracat fiyatlarının
ülkemizde belirlenmesine yönelik tedbirler alınmalıdır.
Bu anlamda, biz bu öneriyi destekleyeceğimizi
ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Diyarbakır Milletvekili Ziya Pir.
Buyurun Sayın Pir. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA ZİYA PİR (Diyarbakır)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, birkaç
aydır burada zeytini konuştuk, çayı konuştuk; biraz önce
arıyı konuştuk, şimdi fındığı
konuşuyoruz; samanı konuştuk, eti konuştuk. Böyle bütün
meseleler buraya geliyor fakat her sene ya da altı ayda bir konular yine
ve yine bu masaya, bu kürsüye geliyor, biz bunları konuşuyoruz ama
herhangi bir çözüm de bulamıyoruz.
Fındık... Şimdi, fındık
üreten illeri ve fındıktan geçinen illeri saymaya kalksam bu üç
dakika zaten bitecek, yetmez ona, o yüzden çok kısa kesmek istiyorum ben.
Fındık üreticilerinin problemlerini
arkadaşlar anlattı, ben de burada yaz tatilinden önce onların
problemlerini anlattım biraz, o konulara girdik. Şimdi, insanlık
tarihinde yani dinî açıdan bakarsak, Hazreti Âdem ve Havvaya kadar
gidince, onların 2 çocuğunun aralarında sıkıntı
çıkıyor, bir tanesi diğerini öldürüyor, katlediyor, sonra
pişman oluyor. İbraniceden bakarsak, o öldürenin ismini Türkçeye
çevirirsek demirci ya da demir döven anlamına gelir; diğerinin
ki, öldürülenin ismi de rüzgâr anlamına gelir. Bu şu demektir,
şunları simge eder: Bir tanesi güç ya da sert güç, diğeri
yumuşak güç ya da güçlü-güçsüz, zalimler-mazlumlar; bu şekilde
bunları tarif edebiliriz. İnsanlık tarihinde her zaman bu sert
güç yumuşak güce galip gelmiştir, her zaman onu öldürmüştür.
Günümüze bakınca, zeytinlik arazileri,
zeytinlikler yumuşak güçtür. O yüzden zalimler der ki: Tesisler mi daha
önemli, zeytinlikler mi daha önemli? Yarın da çıkacaksınız
burada, belki bu Hükûmet değil, belki bu iktidar değil ama beş
on sene sonra diyeceksiniz ki: Oradaki fındık
çalılıkları mı daha önemli, üzerine
yapacağımız tesisler mi daha önemli? Niye bunu söylüyorum?
Fındık üreticilerinin emeklerini gasbeden 2 tane yabancı şirket;
bir tanesi Türk ismi taşıyor, bir tanesi İtalyanca. Onların
fındıklarını çok ucuz fiyata alıp o emeklerini
gasbedenler gittiler, fındıkları şu anda Çin ve
Şilide ektiler. Eğer tutarsa, eğer belli bir kaliteyi onlar
Şilide elde edebilirse fındık Karadenizde normal bir orman
ürünü hâline dönüşecektir. Bu çok sürmez, beş on sene içinde belki
burada oturup diyeceğiz ki: Ya, fındığın çok önemi
yok, zaten saman gibi, buğday gibi onu da yurt dışından
almak durumunda kalacağız. Bu yüzden bizim buradan çağrımız
bu devleti yönetenlere, bu sektörlere ve sektörel problemleri incelemesi
gerekenlere: Oturun, hep birlikte hem fındıkçının hem
çaycının hem zeytincinin, arıcının problemlerine
bakalım, hep birlikte önümüze
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ZİYA PİR (Devamla) -
yol haritası
koyalım ve onların problemlerini çözelim.
Saygılar. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul
edilmemiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve
saatlerinin yeniden düzenlenmesine, 17, 24 ve 31 Ekim ile 7, 14, 21 ve 28
Kasım 2017 Salı günkü birleşimlerinde sözlü soruların
görüşülmemesine ilişkin önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun
17/10/2017 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi
parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince
grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Mustafa
Elitaş
Kayseri
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Genel Kurulun;
17 Ekim 2017 Salı günkü (bugün)
birleşiminde 461 sıra sayılı Kanun Tasarısına
kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
18 Ekim 2017 Çarşamba günkü birleşiminde
477 sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan
işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
19 Ekim 2017 Perşembe günkü birleşiminde
362 sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan
işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
Haftalık çalışma günlerinin
dışında, 20 Ekim 2017 Cuma günü saat 14:00'te toplanarak bu
birleşimde gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmındaki
işlerin görüşülmesi ve bu birleşimde 366 sıra
sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
24, 25 ve 26 Ekim 2017 Salı, Çarşamba ve
Perşembe günleri saat 24:00'e kadar çalışmalarını
sürdürmesi,
17, 24 ve 31 Ekim ile 7, 14, 21 ve 28 Kasım
2017 Salı günkü birleşimlerinde sözlü soruların
görüşülmemesi,
önerilmiştir.
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmiştir.
İç Tüzükün 37nci maddesine göre verilmiş
bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Önergeler
1.- Mardin Milletvekili Erol Doranın, (2/558) esas
numaralı Vakıflar Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/107)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
(2/558) esas no.lu ve
23/12/2015 tarihli Vakıflar Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
Yukarıda belirtilen ve
ilk imza sahibi olduğum kanun teklifi, havale edildiği esas
komisyonca süresi içinde görüşülmediğinden söz konusu kanun
teklifimin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü 37nci maddesi
uyarınca doğrudan Genel Kurul gündemine alınması hususunda
gereğini arz ederim.
Erol
Dora
Mardin
BAŞKAN İç Tüzük 37 üzerine teklif sahibi
Mardin Milletvekili Erol Dora konuşacaktır.
Buyurun Sayın Dora. (HDP sıralarından
alkışlar)
EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 24üncü Dönem milletvekilliğim süresince
Meclis Başkanlığına sunduğum ancak ilgili komisyonca o
dönemde komisyon gündemine alınmayan, bunun üzerine 26ncı Dönem
başında yeniden Meclis Başkanlığına sunduğum
ancak aradan geçen iki yıllık süre zarfında hâlen bir türlü
komisyon gündemine alınmayan Vakıflar Kanununda değişiklik
teklifimin nihayet İç Tüzük 37nci madde gereği doğrudan Genel
Kurul gündemine alınması sebebiyle söz aldım. Bu vesileyle Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Osmanlı
Döneminde uzun süre tüzel kişilik kavramı yoktu. 1912de kabul
edilen bir kanunla cemaatler tapu sicil memurluklarına verdikleri
gayrimenkul listelerinde belirttikleri taşınmazları kendi
adlarına tescil ettirme olanağına sahip oldular ancak uygulamada
çeşitli usuli zorluklarla karşılaştıkları için
verilen listelerdeki tüm taşınmazları tescil ettiremediler.
İkinci düzenleme cumhuriyetin kuruluşundan sonra 1935
yılında geldi. Geçen yıllar içerisinde Vakıflar Kanununda
birçok kez değişiklik yapılmıştır. Son
yıllarda azınlık vakıflarının Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinde açtığı davaların da etkisiyle
2003, 2008 ve 2011 yıllarında azınlık
vakıflarıyla ilgili olarak bazı olumlu düzenlemeler
gerçekleştirilmiştir. Bu düzenlemeler sonucunda bir kısım
gayrimenkullerin iadesi ve azınlık vakıflarının mülk
edinme hakkı önündeki engellerin kaldırılması gibi
bazı olumlu adımlar atılmıştır ancak bu
düzenlemeler azınlıklara ait mazbutaya alınmış 55
vakfı içermediği gibi el konulmuş taşınmazlar
meselesine kapsayıcı çözümler üretememiştir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, Avrupa
Birliği üyeliği sürecinde azınlık
vakıflarının mülkiyet haklarının korunması
yönünde birtakım olumlu adımlar atmış olsa da hukuk devleti
reformu olarak nitelendirilebilecek bir ilerleme kaydedememiştir; aksine,
taşınmaz edinme ehliyeti bakımından mevzuattan
kaynaklı sorunların yanında yasalarda tanınan
sınırlı haklar, oluşturulan idari düzenleyici
işlemlerle, kamuoyuyla paylaşılmayan genelgelerle uygulamada
büsbütün kısıtlanmıştır. Azınlık
vakıflarının el konulan mülklerinin iadesi ve tazmini için
Türkiyenin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ile
Anayasadan doğan sorumlulukları doğrultusunda adil, bütünlüklü
bir düzenleme ise ne yazık ki henüz gerçekleştirilememiştir.
Değerli milletvekilleri, günümüzde
azınlık vakıflarının yaşadığı
güncel sorunlardan biri de 5737 sayılı Vakıflar Kanununa
eklenen geçici 11inci maddenin yetersiz olmasıdır. Bu kanundaki
geçici 11inci maddenin mevcut şekli ve uygulaması var olan çözüm ve
bekleyen kimi sorunlar bakımından yetersiz kalmıştır.
Bu sorunlardan biri, yapılacak taşınmaz ihalelerinin 1936
Beyannamesine kayıtlı olması şartına
bağlanmaktadır. Söz konusu maddenin 1936 Beyannamesini temel
alması 1936 Beyannamesi olmayan vakıfları mülkiyet
haklarından yoksun bırakmaktadır.
Geçici 11inci maddeye ilişkin bir diğer
önemli sorun ise 1936 Beyannamesinde kayıtlı olup cemaat
vakıfları mülkiyetinde olan fakat kamu kurum ve kuruluşları
veya üçüncü şahıslar adına kayıtlı bulunan
taşınmazlar hakkında bir düzenleme içermesidir.
Değerli milletvekilleri, azınlık
cemaatlerinin örgütlenme özgürlüğünün sağlanmasına ilişkin
usul ve esaslar ilgili yönetmelikle düzenlenmektedir. Ancak bu yönetmelik iptal
edildiği gibi, dört yılı aşkın bir süredir cemaat
vakıfları yönetim kurulları seçimleri
gerçekleştirilememektedir. Tabii, bu durum örgütlenme ile seçme ve seçilme
özgürlüğünü de açıkça engellemektedir.
Değerli milletvekilleri, kanun teklifimizin bu
maddesiyle, Vakıflar Kanununun yürürlüğe girdiği 1935
tarihinden itibaren başta Ermeni, Rum, Süryani, Keldani, Musevi olmak
üzere Maruni, Gürcü ve Bulgarlara ait vakıfların ellerinden
alınmış bulunan tüm taşınmazların, mazbutaya
alınmış vakıflar ve üçüncü şahıslara
satılmış taşınmazlar da dâhil olmak üzere,
yaşanan mülkiyet gaspları sonucunda yaşanan hak
kayıpları ve mağduriyetlerin giderilmesi amaçlanmaktadır.
Ayrıca, dört yıldan fazla bir
zamandır Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından iptal
edilmiş olan cemaat vakıflarının yönetim
kurullarının seçimini düzenleyen yönetmeliğin yerini tutacak
yeni ve çağdaş bir yönetmeliğe ivedilikle kavuşmaları
hedeflenmektedir. Bu kanun teklifiyle hedeflenen idari düzenlemenin hayata
geçirilmesiyle çok önemli bir sorunumuza da çözüm getirilmiş
olacaktır. Bu duygu ve düşüncelerle bütün siyasi partilerden ve bütün
milletvekillerinden destek beklediğimi belirtiyor, tekrar hepinizi en
derin duygularımla, saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN İç Tüzük 37ye göre verilmiş
olan doğrudan gündeme alınma önergesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Alınan karar gereğince, sözlü soru
önergeleriyle diğer denetim konularını görüşmüyor ve
gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Nüfus Hizmetleri Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
İstanbul Milletvekili Mehmet Muş ve 4 Milletvekilinin İstanbul
İli Eyüp İlçesinin Adının Eyüpsultan Olarak
Değiştirilmesi ve Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/868) ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
İstanbul Milletvekili Mehmet Muş ve 4 Milletvekilinin İstanbul
İli Eyüp İlçesinin Adının Eyüpsultan Olarak
Değiştirilmesi ve Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1826) ve İçişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 497) (x)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu
497 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu tasarı İç
Tüzükün 91inci maddesi kapsamında temel kanun olarak
görüşülecektir. Bu nedenle tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeleri ayrı
ayrı oylanacaktır.
Sayın
Haberal, bir saniyenizi alacağım. Sayın Ilıcalıya bir
dakikalık söz verecektim.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
32.- Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalının,
Çukurcada şehit olan Erzurumlu Uzman Çavuş Adem Gezere Allahtan
rahmet dilediğine, PKK ve terör örgütlerini lanetlediğine
ilişkin açıklaması
MUSTAFA ILICALI
(Erzurum) Teşekkür ederim Değerli Başkanım.
Değerli milletvekilleri,
bir üzüntümü paylaşmak için söz aldım. Bugün grup
toplantımız esnasında Erzurumlu bir hemşehrimiz
şehidimiz Uzman Çavuş Adem Gezer için Başbakan
Yardımcımız Recep Akdağ ve Milletvekilimiz Zehra
Taşkesenlioğlu ile beraber Erzuruma gittik, Narmanlı
Camisinden binlerce kişiyle Hakka yolcu ettik. Allahtan rahmet
diliyorum şehidimize. Çukurcada, bildiğiniz gibi, Zap bölgesindeki
bir çatışmada PKKlı teröristler tarafından rahmetli
edildi. Bu vesileyle hem ailesinin hem milletimizin başı sağ
olsun derken, PKK ve terör örgütlerini de şiddetle lanetliyorum.
Allahın izniyle de inşallah terörün kökünün
kazınacağına ve bu şehitlerimizin kanının da
yerde kalmayacağına inanıyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/868) ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
İstanbul Milletvekili Mehmet Muş ve 4 Milletvekilinin İstanbul
İli Eyüp İlçesinin Adının Eyüpsultan Olarak
Değiştirilmesi ve Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/1826) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 497) (Devam)
BAŞKAN Şimdi, tasarının tümü
üzerinde gruplar adına ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Ankara Milletvekili Erkan Haberala aittir. (MHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Haberal, süreniz yirmi dakikadır,
buyurun.
MHP GRUBU ADINA ERKAN HABERAL (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Nüfus Hizmetleri Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının görüşülmesi dolayısıyla MHP
adına söz almış bulunuyorum.
Bir süredir bu yasa değişikliği etrafında
yapılan tartışmalarda, müftülüklere nikah kıyma yetkisi
tanıyan düzenlemenin imam nikahına meşruiyet kazandırma
çabası gibi gösterildiğine şahit olunmaktadır. Bunun
yanında, müftülüklere nikah yetkisi veren düzenlemenin laikliğe
aykırı olduğu iddia edilmektedir. Meselenin daha
anlaşılır hâle gelmesi için tarihî, hukuki ve sosyal açıdan
aklıselimle değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.
Nikah akdiyle kurulan aile ve evlilik kurumu
sağlıklı bir toplum yapısının temel
unsurlarındandır. Nikah akdi, kadın ve erkekten oluşan
taraflar arasındaki sözleşmedir. Evlilik hukuku bu akitle
başlamaktadır. Nikahın meşruiyetini onun sadece dinî
ritüellerle gerçekleştirilmesi değil, temel şartlarının
yerine getirilmesi belirler. Nikahın sıhhati ise bunun bir belediye
memuru veya din adamı tarafından yerine getirilmesine değil,
meşru olmasını sağlayan şartların
oluşmasına bağlıdır. Akdin sağlıklı
olması yani hukuka uygunluk ve meşruiyeti öncelikle tarafların
rızası ve kabulüne bağlıdır. Nikahın ilan
edilmesi, evliliğe engel bir mazeretin olmaması, yaşça uygunluk
gibi hususlar bu meyanda sayılabilir. Günümüzün şartlarında
evlilik hukukunu korumak ve güvence altına almak için dinî nikah yeterli
olmamaktadır. Evlilikten doğan hakların yasal teminat
altına alınması için nikahın resmîyet kazanması
gereklidir. Buna rağmen halk arasında imam nikâhı sanki
İslamın şartıymış gibi yaygın olarak
yapılmaktadır. Ayrıca, imam nikâhı bazı kimseler
tarafından çeşitli gerekçelerle istismar da edilmekte, çok
eşlilik için gizli ve hukuk dışı bir vasıta olarak
kullanılmaktadır. Bunun temel nedeni, imam nikâhının resmî
nikâhtan üstün görülmesidir. Bazen imam nikâhı bir dinî kural ve uygulama
olmaktan çıkmakta, bir töre işlevi görmektedir. Nikâhsız
hayattan ve daha büyük günahları işlemekten çekinmeyenlerin imam
nikâhı söz konusu olunca aşırı titiz
davrandığı gözlemlenmektedir. Bu da kötü niyetlilerin
istismarına zemin hazırlamaktadır. Bütün bu
yanlışların sebebi nikâh akdinin dinî temelleri hakkında
bilgi sahibi olunmaması ve nikâhın kutsal bir ibadet zannedilmesidir.
İnsanımızın dinî hassasiyetleriyle bilgisizliğin
karışımından oluşan yanlışlıklar ne
yazık ki âdet ve gelenek hâlinde yıllardır sürüp gitmektedir.
Elbette, nikâhla birlikte evlilikte helal ve haram
devreye girmektedir. Ama, helal veya haram olgusunu tayin eden bunu bir din
adamının kıyması değildir. Temel bilgilere sahip bir
Müslüman da nikâh akdini yönetebilir. Ancak, modern toplumda tarafların
haklarının korunması açısından evlilik akdinin
kayıt altına alınması elzemdir. Bu durumda devlet
kurumlarının ve hukuk sisteminin devreye girmesi
kaçınılmazdır. Eskiden olduğu gibi, söz vererek
hakların korunması günümüzde mümkün değildir. Nikâhın
sıhhat şartlarının oluşması için tarafların
haklarını gözetecek bir sözleşmenin bulunması icap
etmektedir. Uygulamada ortaya çıkabilecek olumsuzlukları gidermenin
yolu evlilik akdinin devlet eliyle kayıt altına alınıp
belgelenmesidir. Nikâhın hiçbir tartışmaya meydan vermeyecek
şekilde devlet eliyle yapılmasını sağlayan düzenleme
cumhuriyet öncesinde hayata geçirilmiştir. 25 Ekim 1917 tarihli
Hukûkı Âile Kararnâmesi bunun belgesidir. Cumhuriyet Döneminde kabul
edilen Medenî Kanun da bu kararnamede ulaşılan toplumsal ve hukuki
merhaleyi taçlandırmıştır.
Esasen İslamda dinî nikâh diye bir kavram
yoktur. Nikâh dinî şartlarla, örf ve adetlerle sınırlanmaktan
öteye insanlığın var oluşundan beri uygulanan bir evlilik
akdidir. Eskiden Müslüman toplumunda nikâh akdini yerine getirecek resmî bir
kurum bulunmadığı için bu iş mahallenin veya ikamet edilen
beldenin en itibarlı kimseleri sayılan imamlar tarafından yerine
getirilmeye başlanmıştır. Ancak nikâhın kaydı
tutulmamış ve bu inançların bir parçası olarak halk
arasındaki kabul ve rızaya dayandırılmıştır.
Yani nikâhı imamın kıyması Müslüman Türk toplumunda
sosyolojik bir olgu şeklinde ortaya çıkmıştır. Zamanla
da imam nikâhına inanç hassasiyetlerinden ötürü dinî bir veçhe ve muhteva
yüklenmiştir. Ancak evliliklerde tarafların ve çocukların
haklarının korunması, zamanla nikâh akdinin hukuki temele oturtulması
ve resmî belgeye dayandırılması ihtiyacı hasıl
olmuştur. Toplumsal her uygulamanın hukuku Osmanlı Devletinde
kıyılan nikâh şekli imam nikâhı olmakla beraber bugünkü
manada temel şartlardan yoksun değildir. Osmanlıda imam
nikâhı, resmî makamca kaydı tutulmadan kıyılmazdı yani
o zaman imam nikâhı aynı zamanda bir resmî nikâhtı. Resmî
makamlardan izin alınmadan evlenecek tarafların hayatlarını
birleştirmesinde mahzur bulunmadığını ispatlamadan
nikâh kıyılamazdı. Kendi başlarına imam nikâhı
kıydıranların da nikâhı geçersiz sayılırdı.
Buna rağmen günümüzde olduğu gibi imam nikâhını istismar
edenler olurdu. Osmanlı arşivinde izinsiz ve gizli nikâh kıyan
imamlara ceza verildiğine dair belgeler mevcuttur çünkü bir tür din
istismarına giren gizlilik, nikahın sıhhatini ortadan
kaldırmaktadır. Nikâhta aleniyet vazgeçilmez şarttır.
İşte Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan yeni düzenleme
yasalaştığı takdirde gizli saklı nikâh yapılması
engellenmiş olacaktır. Müftülüklerde kıyılan nikâh dinî
ritüellerle yapılsa bile resmî nikâh olacaktır.
Yeni düzenlemeye sadece imam nikâhına resmiyet
kazandırmak şeklinde bakılması da yanlıştır.
Müftülüklere resmî nikâh yetkisi verilmesi nikaha dinî veçhe verme amacı
da gütmemektedir. Müftülükteki kamu görevlilerinin nikâh kıymasını
imam nikâhı şeklinde değerlendirmek de doğru
değildir. Aksine hem gizli saklı nikâh yapılması
engellenmiş olacak hem de dinî hassasiyetleri dolayısıyla din
görevlisinin yönetim ve denetiminde nikâh kıydırmak isteyenlerin bu
işlemi resmî yollardan yapması temin edilmiş olacaktır.
Zaten nikâh kıyma yetkisi imama ve müezzine değil, belediye
memurlarında olduğu gibi, müftülük nezdindeki bir başka kamu
görevlisine bırakılmıştır. İslami geleneklerde
olduğu gibi sanırız bunun bazı dualarla
yapılmasına da kimsenin itirazı olamayacaktır.
Sonuçta İslami endişelerle birçok
vatandaşın müftülükler kanalıyla nikâh kıydırmak
istemesini saygıyla karşılamak lazımdır. Bu tamamen
seçime bağlıdır ve ihtiyaridir, müftülükler açısından
zorunluluk getirilmemektedir, isteyenler yine nikâh işlemlerini
belediyeler vasıtasıyla yapabileceklerdir. Bunun laikliğe
aykırı bulunması da tamamen ön yargılıdır.
Geniş anlamda laiklik, kaynağını pozitif hukuktan alan,
ruhban sınıfının nüfuz ve imtiyazlarından
arınmış, dinî inanç ayrımı gözetmeksizin herkes için
geçerliliği olan genel bir kamu düzeninin yürürlükte olması
anlamına gelmektedir. Bir devlet düzeni din ve vicdan özgürlüğünü de
içerdiği ölçüde laik ve demokrattır. Vatandaşların inançlarını
yok saymadan bir arada, kardeşçe yaşamasını temin
ettiği ölçüde bir değer ve anlam ifade eden laiklik
çağdaşlaşmayla birlikte millî birlik ve bütünlük ile din ve
vicdan özgürlüğünün güvencesidir. O hâlde laiklik ibadet hürriyetini
garanti altına aldığına göre Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı her Müslümanın resmî nikâhını müftülükler
eliyle yapılmasını istemesi de doğaldır. Bir
Müslümanın camiye gidip namaz kılması nasıl laikliğe
aykırı değilse nikâh akdini gerçekleştirmek için
başvuracağı devlet kurumunu seçmesi de öyledir. Şurası
unutulmamalıdır ki cumhuriyetin kuruluş yıllarından bu
yana müftülükler yasal bir devlet kuruluşu olarak devlet ve toplum
hayatında yerlerini almıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; müftülükler Diyanet İşleri
Başkanlığı adına hizmet veren devlet daireleridir.
Bizzat Atatürk tarafından kurulmuş olan Diyanet İşleri
Başkanlığı din ve ibadet hürriyetinin devlet garantisi
altında olduğunun delilidir. Atatürk böyle bir kurumun Batıdaki
laik devlet örneklerinde bulunmadığı tezini ileri sürenlere
Sultan Ahmet Cami imamının maaşını kim verecek? Biz
vereceğiz, din adamlarını cemaatin eline baktırmayız.
diyerek bir bakıma dinî hayatı da devletin teminatı altına
almıştır. FETÖ örneğinde olduğu gibi din
adamlarının birtakım gayrimeşru cemaatlerin kontrolüne
girebileceğini Atatürk daha o günlerden görmüştür. Diğer
taraftan bütün bilim dünyasının ve uluslararası hukukun üzerinde
konsensüs sağladığı tek bir laiklik tanımı ve
uygulaması da yoktur. Atatürk Türkiyenin şartlarına özgü bir
laik sistemin temellerini atmıştır. Diyanet İşleri
Başkanlığı laik sistemin bir kurumudur ve bu kurumda
çalışanlarla belediye kamu görevlileri arasında laiklik
bağlamında hiçbir fark bulunmamaktadır. Eğer müftü veya
müftülük çalışanının devlet adına
gerçekleştirdiği herhangi bir yasal işlem laikliğe
aykırıysa başka herhangi bir kurumunki de
aykırıdır. Netice itibarıyla müftüler ve müftülük
memurları da belediye memurları gibi kamu görevlisidir. Nikâh akdini
yöneten kamu görevlisinin görev tanımı ve niteliği nikâhın
sıhhatini belirleyemeyeceği gibi onun meşruiyetini de
belirleyemez. Ortada nikâh akdiyle tarafların hukukunu güvenceye alan
müftü veya müftülük memuru değil devletin elidir. Sonuçta müftüler veya
onların yetki vereceği kimseler devlet memuru olacaklardır. Ayrıca
bu sayede nikâh için gün alma işlemleri kolaylaşacak, belediyelerin
bu konudaki iş gücü de hafiflemiş olacaktır. Nikâh işlemi
sadece müftülüklerin tekeline de bırakılmamaktadır,
belediyelerin nikâh yetkisi de sürdürülmektedir.
Diğer taraftan, evlilik hukukunun güvence
altına alınması, dinin gereklerine de laikliğe de uygundur.
İbadet de bir dinî ritüeldir ve devletin garantisi altındadır.
Laik sistemde insanların dinî vecibelerini yerine getirmeleri devletin
garantisi altındadır. Camilerimizin kapıları ardına
kadar açıktır ve burada bütün insanlarımız ibadetlerini
yerine getirmektedirler. İmamlar da müftüler de devletin
memurlarıdır ve gökten vahiyle inmemişler, ilahi irade
tarafından tayin edilmemişlerdir, onları görevlendiren
cumhuriyet Türkiyesinin yasalarıdır. Evlilik söz konusu olunca
nikâhsız beraberlikleri meşru ve anayasal hak olarak görenlerin
meşru ve yasal nikâh akdini kimin yaptığını
sorgulamaları abesle iştigaldir.
Müftülüklere nikâh kıyma yetkisi veren
düzenlemenin kadınlar üzerinde baskı aracı
olacağını, kadın haklarının
sınırlanacağını iddia etmek de akıl ve
mantıkla bağdaşmamaktır. Evlenecek tarafların
iradelerinin müftülüklerce ipotek altına alınacağını,
küçük yaşta evliliklere izin verileceğini sananlarsa
aldanmaktadır. Böyle gösterilmeye çalışılması iyi
niyetten yoksunluktur. Bu türden ortaya atılan iddialarda da laiklik
endişesinden çok, insanımızın dinî hassasiyetlerini göz
ardı eden, küçümseyen, birtakım ön yargıların payı
olduğunu düşünüyoruz.
Nikâh akdi üzerinden ileri sürülen asılsız
iddialar, cami ve cemaatle, ezan ve namazla hiç ilgisi bulunmayan ve
ibadethanelerin kapısından bile geçmeyenlerin hararetle Türkçe ezan
propagandası yapmasını akıllara getirmektedir. Kendi
inanmadıkları hususlarda başkalarına akıl verip
görüş ve fikir dayatmak laiklik değil, olsa olsa antidemokratik ve
baskıcı bir sekülerizmdir. Oysa, nikâh yetkisi konusundaki
uygulamanın pratikte çok büyük yararları olacağı
aşikârdır. Bu sayede dinî nikâhla sürdürülen evlilikler ve saklı
nikâh geleneği zamanla anlamını yitirerek tarihe
karışacaktır. İmam nikâhını istismar ederek çok
eşliliği seçenler azalacaktır. Ayrıca, bu düzenleme,
kadınlarımız üzerinde baskı oluşturmayacağı,
yakışıksız evlilikleri teşvik etmeyeceği gibi,
bilakis, aile kurumunu, kadın ve çocukların haklarını da
koruyacaktır.
Söz konusu düzenlemeyle imam nikâhı yüzünden
yaşanan hukuki sorunların, yaşanan ailevi ve sosyal trajedilerin
de önüne geçilmesi mümkün olacaktır. Resmî nikâha rağbet
artacaktır.
Netice itibarıyla, müftülere verilen resmî
nikâh kıyma yetkisini laiklik ve hukuk devleti açısından yerinde
bir düzenleme olarak mütalaa ediyor, ayrıca toplumsal bir ihtiyacın
karşılanması şeklinde değerlendiriyoruz.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu yasa
tasarısına kabul oyu vereceğimizi de beyan ederek Gazi Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Haberal.
Birleşime iki dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.03
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN
KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI
(Balıkesir), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9uncu
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
497 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Gündemimizde başka bir konu
bulunmadığından, alınan karar gereğince kanun
tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için 18 Ekim 2017 Çarşamba günü saat 14.00te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyor, hayırlı akşamlar
diliyorum.
Kapanma Saati: 21.04