TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
94’üncü Birleşim
2 Mayıs 2018
Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Kocaeli
Milletvekili Saffet Sancaklı’nın, Türk sporu ve sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- İzmir
Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, İzmir’in belediye oluşunun
150’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
3.-
Kırklareli Milletvekili Selahattin Minsolmaz’ın, Kırklareli
iline ilişkin gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir
Milletvekili Mahmut Atilla Kaya’nın, İzmir Milletvekili Mustafa Ali
Balbay’ın yaptığı gündem dışı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
2.- İzmir
Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, İzmir Milletvekili Mahmut Atilla
Kaya’nın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
3.- İstanbul
Milletvekili Selina Doğan’ın, 6 kişinin
katıldığı “işimizi geri istiyoruz” eylemine polisin
müdahale etmesine ilişkin açıklaması
4.- Mersin
Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, Türkiye’deki köklü üniversitelerin bölünüp
başka bir üniversite adı altında açılmasının hata
olduğuna ve yetkililerin bu hatadan bir an önce dönmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
5.- Mersin
Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 1 Mayıs Emek ve
Dayanışma Günü’nü kutladığına ve tüm
çalışanların ülkenin baş tacı olduğuna
ilişkin açıklaması
6.-
Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, 28 Nisan-4
Mayıs Kardeşlik Haftası’na ilişkin açıklaması
7.- İzmir
Milletvekili Kerem Ali Sürekli’nin, 29 Nisan Kutülamare Zaferi’nin 102’nci
yıl dönümüne ilişkin açıklaması
8.- Denizli
Milletvekili Kazım Arslan’ın, Pamukkale ören yeri giriş
ücretinde Denizlililere özel bir uygulama yapılıp
yapılamayacağını ve işletilmesinin özel sektörden
alınıp alınmayacağını, kültür
varlıklarının korunmasına ilişkin neden farklı
uygulamalar olduğunu öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
9.- Trabzon
Milletvekili Salih Cora’nın, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma
Günü’nü kutladığına ilişkin açıklaması
10.-
İstanbul Milletvekili Ali Şeker’in, KHK’yle işten atılanlar
için yapılan 6 kişilik eyleme katılan Perihan Pulat’ın
polisler tarafından darbedilmesinin utanç verici olduğuna ilişkin
açıklaması
11.- Adana
Milletvekili İbrahim Özdiş’in, FETÖ soruşturması nedeniyle
mağdur edilen astsubay meslek yüksekokulu öğrencilerinin
haklarının geri verilmesini Başbakandan talep ettiğine
ilişkin açıklaması
12.- Çorum
Milletvekili Lütfiye İlksen Ceritoğlu Kurt’un, Cumhuriyet Halk
Partisinin 15 milletvekilinin İYİ PARTİ’ye geçmesine ve milletin
kendi geleceği için 24 Haziranda gerekli cevabı vereceğine
ilişkin açıklaması
13.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın,
Cumhurbaşkanlığı adaylığı için noter
onaylı diploma şartının kim için ve neden
kaldırıldığını öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
14.-
İstanbul Milletvekili Serap Yaşar’ın, Cumhuriyet Halk Partisinin
15 milletvekilinin İYİ PARTİ’ye geçmesini millî iradeye ve sivil
siyasete saygısızlık olarak kabul ettiğine ilişkin
açıklaması
15.-
İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, AKP Hükûmetinin köklü ve
başarısını kanıtlamış üniversiteleri bölmek
istediğine ve Yükseköğretim Kanunu Tasarısı’nın geri
çekilmesi çağrısında bulunduğuna ilişkin açıklaması
16.- Kayseri
Milletvekili Sami Dedeoğlu’nun, Cumhurbaşkanına hitaben Mecliste
okumuş olduğu şiirin devamını sunmak istediğine
ilişkin açıklaması
17.-
Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün, Yüksek Seçim Kurulunun noter
onaylı diploma koşulunu kaldırmasının gerekçesini ve
AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın
diplomasını kamuoyuyla paylaşıp
paylaşmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
18.- Osmaniye
Milletvekili Ruhi Ersoy’un, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan’ın Milliyetçi Hareket Partisinin de Cumhurbaşkanı
adayı olduğuna ve Cumhur İttifakı ile
Cumhurbaşkanı adayının hayırlı uğurlu
olmasını dilediğine ilişkin açıklaması
19.-
Balıkesir Milletvekili İsmail Ok’un, Yüksek Seçim Kurulu
Başkanlığının yetkisi olmadığı hâlde
İYİ PARTİ’nin seçime girip giremeyeceği konusunu
oylatmasına, Cumhuriyet Halk Partisinin 15 milletvekilinin demokrasiye
karşı yapılan girişimi engellemek için İYİ
PARTİ’ye katıldıklarına ve Türkiye’nin köklü üniversitelerinin
bölünüp parçalanmak istendiğine ilişkin açıklaması
20.-
İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, 1 Mayıs Emek
ve Özgürlük Bayramı’nı kutladığına, 1 Mayıs günü
KHK’lerle hukuksuz biçimde işten çıkarılanların
sürdürdükleri eylemde Veli Saçılık ile 75 yaşındaki Perihan
Pulat’a şiddet uygulayan polislerle ilgili derhâl işlem
başlatılması gerektiğine, Gülen Cemaati
soruşturması kapsamında tutuklu olan ve ailesinin tüm
çabalarına rağmen ilaçları verilmeyen Halime Gülsu’nun
yaşamını yitirdiğine ilişkin açıklaması
21.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoç’un, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü
kutladığına, Cumhuriyet Halk Partisinin 15 milletvekilinin
İYİ PARTİ’ye geçmesinin demokrasinin ve millet iradesinin önünü
açmak olduğuna, millet iradesini her şeyin üstünde tutmak için
kararlılıklarını sürdüreceklerine, Selahattin
Demirtaş’ın HDP’nin gösterdiği Cumhurbaşkanı
adayı olarak cezaevinde tutulmasının bir demokrasi
ayıbı olarak tarihe geçeceğine ve iktidarın Kemal
Kılıçdaroğlu’nun emeklilere dinî bayramlardan önce ikramiye
verilmesi vaadini eleştirmesine rağmen şimdi bunu
gerçekleştirmek istediğine ilişkin açıklaması
22.- Çanakkale
Milletvekili Bülent Turan’ın, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma
Günü’nü kutladığına, CHP’den 15 vekilin transferi ile AK
PARTİ’ye başka partilerden vekillerin katılmasının
kıyaslanamayacağına ve şeffaf, demokratik olan her türlü
ittifakın saygın olduğuna, AK PARTİ’nin ittifakla ilgili
yasal mevzuatı MHP’yle beraber hayata geçirdiğine ilişkin
açıklaması
23.-
Balıkesir Milletvekili İsmail Ok’un, Çanakkale Milletvekili Bülent
Turan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
24.-
İstanbul Milletvekili Yakup Akkaya’nın, işçilerin 1 Mayıs
Emek ve Dayanışma Günü’nde alanlarda protestolarını ve
isteklerini dile getirdiklerine, CHP’nin seçim vaadi olarak verdiği
emeklilere bayramda ikramiye sözünün AK PARTİ tarafından
çalındığına ve kamuda çalışanlara da bayram
ikramiyesi verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
25.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Milliyetçi Hareket Partisinin
Cumhurbaşkanı adayının Recep Tayyip Erdoğan
olduğuna, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü
kutladığına ve görevi başında hayatını
kaybeden işçilere Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin
açıklaması
26.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, kendisiyle ilgili fezlekelerin
kamuoyuna sunulmak suretiyle topluma suçlu gösterilmek istendiğine,
fezlekeleri basına servis eden Meclis personeli hakkında suç
duyurusunda bulunduğuna ve Meclis Başkan Vekillerinin milletvekilinin
hukukunu savunmakla yükümlü olduğuna ilişkin açıklaması
27.- Giresun
Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, Türkiye’nin köklü
üniversitelerini bölmenin keyfîyet olduğuna ve Yükseköğretim Kanunu
Tasarısı’nın geri çekilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
28.-
İstanbul Milletvekili Yakup Akkaya’nın, yapmış olduğu
açıklamasındaki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin
açıklaması
29.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
30.- Bursa
Milletvekili Lale Karabıyık’ın, Karabük Milletvekili Burhanettin
Uysal’ın 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
tümü üzerinde şahsı adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
31.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoç’un, Millî Eğitim Bakanı İsmet
Yılmaz’ın 556 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde yapılan soru-cevap
işlemi sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
32.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoç’un, grup başkan vekillerinin milletvekillerine
örnek teşkil edecek şekilde konuşmaları gerektiğine ve
aynı hassasiyetin karşılıklı gösterilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
33.- Çanakkale
Milletvekili Bülent Turan’ın, genel başkanlara daha hassas bir dille
eleştiri yapılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
34.-
Balıkesir Milletvekili İsmail Ok’un, Genel Kurulda herkesin
ifadelerine dikkat etmesi gerektiğine, bir kişinin hem
Cumhurbaşkanı hem de siyasi parti genel başkanı
olamayacağına ve iktidarın ülkeyi getirdiği noktaya
ilişkin açıklaması
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İzmir
Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, İzmir Milletvekili Mahmut Atilla
Kaya’nın yaptığı açıklaması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- İzmir
Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, Konya Milletvekili Hacı Ahmet
Özdemir’in 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
birinci bölümü üzerinde şahsı adına yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
3.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoç’un, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın
yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında Cumhuriyet
Halk Partisine ve CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
4.- Çanakkale
Milletvekili Bülent Turan’ın, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında AK PARTİ Genel Başkanına sataşması
nedeniyle konuşması
5.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoç’un, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında CHP Grubuna ve Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
6.- Çanakkale
Milletvekili Bülent Turan’ın, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
AK PARTİ Genel Başkanına tekraren sataşması nedeniyle
konuşması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının, Terörizmle Mücadele
Küresel Forumu (TMKF) çerçevesinde 2-3 Mayıs 2018 tarihinde Belçika’nın
başkenti Brüksel’de “Terörle Mücadele Çerçevesinde Parlamenterler ile
Yargı Aktörleri İlişkisi” konulu çalıştaya Türkiye
Büyük Millet Meclisinden bir heyetin katılması hususuna ilişkin
tezkeresi (3/1578)
B) Çeşitli
İşler
1.-
Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Cezayir Ulusal Halk Meclisi
Dışişleri İşbirliği ve Göç Komisyonu heyetine
“Hoş geldiniz.” denilmesi
VIII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun,
2/5/2018 tarihinde Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp ve
arkadaşları tarafından, iş güvenliği işçi
sağlığı sorunlarının tespiti, iş
kazaları sonucu meydana gelen yaralanma ve ölümlerin engellenmesi için
yapılacakların belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 2
Mayıs 2018 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.- CHP Grubunun,
2/5/2018 tarihinde Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve arkadaşları
tarafından, Türkiye ormanlarının geliştirilmesi,
genişletilmesi ve ulusal çıkarlar doğrultusunda işletilmesi
için gerekli çalışmaların belirlenmesi ve orman köylüsünün millî
gelirden hakça pay alabilmesi amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 2
Mayıs 2018 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
3.- AK PARTİ
Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine;
bastırılarak dağıtılan 556 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler” kısmının 1’inci sırasına
alınmasına ve bu kısımda bulunan diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 8 ve 15 Mayıs
2018 Salı günkü birleşimlerinde sözlü soruların
görüşülmemesine; 556 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
IX.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılı’nın, yasama dokunulmazlığıyla ilgili
tezkerelerin TBMM’nin resmî internet sayfasında
yayınlandığına ve kamuya açık olduğuna
ilişkin konuşması
X.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.-
Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/943),
Erzincan Milletvekilleri Sebahattin Karakelle ve Serkan Bayram’ın
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2311),
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş ve 5 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/2313), Malatya Milletvekili Öznur Çalık ve 3
Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2314) ve Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
556)
XI.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Doğal Afet
Sigortaları Kurumu Başkanlığının 2014-2017
arası temsil, tanıtma ve ağırlama giderlerine,
Darphane ve Damga
Matbaası Genel Müdürlüğünün 2014-2017 arası temsil, tanıtma
ve ağırlama giderlerine,
Darphane ve Damga
Matbaası Genel Müdürlüğünün 2014-2017 arası düzenlenen tören,
fuar ve organizasyonlarına,
İlişkin
Başbakandan soruları ve Başbakan Yardımcısı
Mehmet Şimşek’in cevabı (7/25369), (7/25381), (7/25455)
2.- İzmir
Milletvekili Murat Bakan’ın, ekonomi politikalarına ilişkin
sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin cevabı (7/25580)
3.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, son beş yılda RTÜK’e yapılan
bazı şikâyetlere ilişkin Başbakandan sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Fikri Işık’ın
cevabı (7/25704)
4.- Adana
Milletvekili Mevlüt Karakaya’nın, patent başvurularının ve
tescil işlemlerinin sayısının artırılmasına
yönelik çalışmalara,
-İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2015-2018 yılları
arasında Bakanlıkta görevden alınan üst düzey bürokratlara,
-Denizli
Milletvekili Melike Basmacı’nın, Bakanlık bünyesinde
kullanılan resmi araçlara ve yapılan akaryakıt harcamalarına,
-Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, yüksek teknoloji ürünü üreten firmalara ve
ürettikleri ürünlere,
İlişkin
soruları ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü’nün
cevabı (7/25759), (7/25761), (7/25762), (7/25763)
5.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, kendisini sosyal medyada
eleştirenler hakkında yapılan işlemlere ilişkin sorusu
ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü’nün cevabı (7/25760)
6.- İzmir
Milletvekili Murat Bakan’ın, dış ticaret
açığındaki artışa ilişkin sorusu ve Ekonomi
Bakanı Nihat Zeybekci’nin cevabı (7/25860)
7.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, sahte gıda ürünlerinin
satışının engellenmesine ilişkin sorusu ve Gümrük ve
Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin cevabı (7/26459)
8.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, son beş yıldaki ambalajlı su
ihracatına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent
Tüfenkci’nin cevabı (7/26463)
9.-
Ağrı Milletvekili Berdan Öztürk’ün, ihtiyacın üzerinde borçlanma
yapıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Naci Ağbal’ın cevabı (7/26552)
10.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, toplu
açılış yapılan Bakanlık tesisleriyle ilgili iddialara
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın cevabı
(7/26557)
2 Mayıs 2018 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 94’üncü
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır.
Görüşmelere başlayacağız.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Türk sporu hakkında
söz isteyen Kocaeli Milletvekili Saffet Sancaklı'ya aittir.
Buyurun Sayın Sancaklı.(MHP sıralarından
alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Kocaeli Milletvekili Saffet Sancaklı’nın, Türk sporu
ve sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
SAFFET
SANCAKLI (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Bizi televizyonları başında izleyen
büyük Türk milletini de ayrıca bir kez daha selamlıyorum.
21
Aralık 2017 tarihinde burada yapmış olduğum bir konuşmamda,
futbol terörünün geldiğini ve önlem almazsak çok kötü olaylarla karşılaşacağımızı
söylemiştim; Türk futbolunun ve sporunun ciddi problemleri olduğunu, ciddi
sorunları olduğunu anlatmıştım.
Tabii,
Milliyetçi Hareket Partisinin bir özelliği var; önceden görüyoruz, öngörüyoruz
ve uyarılarımızı yapıyoruz ama bazen de herhâlde çok ciddiye
mi alınmıyoruz veya şu andaki konjonktür mü böyle, bilmiyorum olaylara
bir türlü müdahale edilemiyor.
Şimdi,
en son Fenerbahçe-Beşiktaş maçı oynandı, hepimiz de izledik.
iki güzide kulübümüzün oynamış olduğu bu kupa maçının yarı
finalinde yaşanan olaylar Türk futbolunun ne hâlde olduğunu bir kez daha
gözümüzün önüne sermiştir.
Öncelikle
şunu söylemek isterim: Tabii, hiçbirimizin kabul etmediği gibi benim de
bu yaşanan olayları kabul etmem mümkün değildir. Bunun ne makul bir
tarafı vardır ne de hoş karşılanacak bir tarafı vardır.
TANJU
ÖZCAN (Bolu) – Hangisi haklı kaptan, hangi kulüp?
SAFFET SANCAKLI (Devamla) - Ülkemizin güzide iki takımının
arasında bile böyle olaylar olurken Futbol Federasyonu her zamanki gibi açıklamalar
yapacak. Ne diyecek? “Futbolun marka değerini çok artırdık, çok iyi
durumdayız. Rekor yayın ihalesi yaptık.” Bunun gibi saçma sapan birçok
laf. Şimdi, bugün yarın duyarsınız, “Holiganlarla mücadele edip
Sporda Şiddeti Önleme Yasası’nın işletilmesinde kararlı
olacağız.” diyecekler. Gene aynı laflar, gene aynı laflar ve
olay örtbas edilecek.
Gerçek manada önlem alınması için illa olayların
mı olması lazım, Allah korusun? O gün, Fenerbahçe-Beşiktaş
maçında bir 50-100 kişi sahaya atlasaydı belki de 5-10 bin kişi
sahaya atlayacaktı ve o gün orada çok kötü olaylar olacaktı. Geçmişte
yaşadığımız Heysel faciamız var, biliyorsunuz, Belçika’da.
Bu, Hillsborough trajedisi var, 95 ölü var Liverpool seyircisinden. Kayseri-Sivas
olayları var, 43 ölü. İlla böyle olayların mı olması gerekiyor
bizim önlem almamız için?
Tabii, aslında…
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Şenol Güneş’in başı
yarıldı Kaptan.
SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Tanju Bey, ne dediniz?
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Şenol Güneş’in başı
yarıldı.
SAFFET SANCAKLI (Devamla) – İşte bütün olayları
zaten kınıyoruz yani bunların kabul edilir tarafı olmadığını
söylüyorum.
Aslında bunları önlemek için bizim 2011 senesinde
çıkardığımız, Mecliste, burada 14 Nisan 2011’de çıkarılan
Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun var. Aslında
altyapımızda var fakat mesele iyi kanun yapmak değil ki, mesele kanunu
doğru uygulamak. Peki, doğruyu kim uygulayacak?
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Biz.
SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Ehil insanlar uygulayacak.
O makamlarda… Buradan kanun çıkmış, kim uygulayacak? Futbol Federasyonu,
öyle mi Mahmut Bey?
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Orada ehil insan yok ki,
liyakate göre insan atanmamış ki.
SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Ehil insan olmadığı
için de bunlar uygulanmıyor. Peki, bu ne kadar daha devam edecek böyle?
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Devam edemez.
SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Bir de futbol seyircisi anarşist
değildir, terörist değildir.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Kesinlikle.
SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Allah korusun, olaylar başlasa
ne yapacağız, ateş mi edeceğiz o seyirciye biz? Edemeyiz de.
O gün o statta eğer sahaya birkaç bin kişi atlasaydı, olaylar olsaydı,
Türkiye genelinde kahvehanelerde, birahanelerde, kalabalık maç seyredilen yerlerde
olaylar başlasaydı kim durduracaktı bunu? Peki, bu, kolay provoke
edilecek bir olay mı? Çok kolay provoke edilebilecek bir olay. O zaman, buradan
bir kez daha uyarıyorum, bir daha uyarmayacağım Futbol Federasyonunu,
diyorum ki: Önleminizi alın.
Bu arada, tabii, Sayın Bakanımız
-Spor Bakanımız burada yok ama- daha önce bizim bu BESYO’cularla ilgili,
beden eğitimi yüksekokulundaki öğrencilerimizle ilgili 3 bin atama yapılacağını
söyledi bize. Daha sonra açıklama yaptı, daha sonra ben de kendisiyle
konuştuğumda şöyle söyledi: “Düzenlemeleri yapıyoruz, çok kısa
sürede uygulamayı yapacağız.” Benim ricam şu: Seçim geliyor
diye bu işi durdurmayalım ve acilen bu 3 bin atamayı yapalım.
Bunun dışında,
3. Lig oyuncularının askerlik problemi var. Sayın Spor Bakanımız
bunu Savunma Bakanımıza gönderdiğini söyledi. Sayın Savunma
Bakanı, bunu da seçimden önce çıkaralım çünkü bu çocuklar lig bitince
sokağa çıkamıyorlar, kaçak kimliklerle, geziyorlar. Bunlara bunu
reva görmeyelim.
Bunun dışında,
son olarak da Avrupa Güreş Şampiyonası’nda finalde Rus rakibini yenen,
bizim kardeşimiz Rıza Kayaalp’i -8’inci kez dünya şampiyonu oluyor-
kutluyorum. Ayrıca, Brezilya’nın Sao Paulo kentinde Açık Su Yüzme
Dünya Şampiyonası’nda sırtüstü yüzmede dünya şampiyonu olan
Sümeyye Boyacı kardeşimizi de tebrik ediyorum.
Tanju Bey, o olayların hiçbirini
tasvip etmiyoruz. Zaten bu yaptığım konuşmada bir kez daha böyle
bir hatırlatayım dedim çünkü bu olaylar başladığı
zaman bütün diğer olayları gölgede bırakabilir, bunun da önünü kesemeyiz.
Onun için şu Futbol Federasyonunu bir kez daha uyarıyorum ben, herkesi
uyarıyorum.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Ama kaptan,
verilen kararı vicdanınızda sorguladınız mı? Bu maç
tekrar edilir mi?
BAŞKAN – Karşılıklı
konuşmayalım lütfen.
SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Deveye
sormuşlar “Boynun neden eğri?” diye “Nerem düz ki?” demiş.
BAŞKAN – Sayın Sancaklı,
süreniz bitti.
SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Gündem dışı ikinci
söz, İzmir’in belediye oluşunun 150’nci yıl dönümü münasebetiyle
söz isteyen İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’a aittir.
Buyurun Sayın Balbay. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, İzmir’in
belediye oluşunun 150’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; İzmir’in, 1867 yılında çıkan bir
yasayla 1868 yılında belediye oluşunun 150’nci yılı nedeniyle
ve bugün İzmir’in karşı karşıya bulunduğu, merkezî
Hükûmet karşısındaki durumu için söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, bu sabah İzmir ve Manisa’da meydana gelen
hafif şiddetli depremler için geçmiş olsun dileğinde bulunuyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İzmir
gerçekten güzel bir şehir, yaşanası bir şehir, gelenlerin başını
döndüren bir şehir. Nitekim AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan
da İzmir’e geldiğinde gerçekten başı döndü, rakamları karıştırdı,
yatırım tarihlerini karıştırdı ve seçimden seçime
de olsa İzmir’i anımsadı.
Bu kürsüden daha önce de defalarca İzmir’e yapılan
haksızlığın özellikle altını çizmiştim. Bu yıl
açıklanan 2018 yılı Yatırım Programı’nda da İzmir’in
merkezî Hükûmet karşısındaki durumunun değişmediğini
bir kez daha gördük.
Sayın milletvekilleri, İzmir Türkiye hazinesine
vergi olarak yüzde 10,8 katkıda bulunuyor yani Maliye Bakanlığının
topladığı her 100 verginin 10,8’i İzmir’den toplanıyor.
Buna karşın, bu gösterdiğim yatırım programında merkezî
Hükûmetten İzmir’e düşen pay sadece yüzde 2. Biz İzmir’in bu payını
istiyoruz, İzmir’in hakkını istiyoruz.
İzmir’le ilgili olarak, İzmir Büyükşehir
Belediyesinden bağımsız Profesör Oğuz Esen’in yaptığı
araştırmaya göre, sayın milletvekilleri, İzmir Büyükşehir
Belediyesi kişi başına 600 liralık yatırım yapıyor,
merkezî Hükûmet ise 400 liralık yatırım yapıyor. Normalde İzmir’in
Ankara’ya gönderdiği verginin karşılığı olarak bunun
belediyelerin en az 2 katı olması gerekir. Zaten İzmir’le ilgili
yatırımlarda da özellikle İstanbul ve Ankara’yla karşılaştırınca
tablo çok açık ortaya çıkıyor.
Sayın milletvekilleri, 2018 yılında İstanbul’a
1,8 milyar liralık raylı sistem yatırımı planlanıyor,
Ankara’ya 300 milyon liralık yatırım programı var, İzmir’e
ise sadece ve sadece 21 milyon liralık. Son on iki yıllık tabloya
baktığımızda, son on iki yılda İzmir’e yapılan
yatırımların toplamı 9,9 milyar; Ankara’ya yapılan yatırımların
toplamı ise 46 milyar, İstanbul’a 95 milyar. Bu tablo da gösteriyor ki
gerçekten İzmir, merkezî Hükûmetten hak ettiği payı alamıyor
ancak İzmir’in gerek vergileri öderken gösterdiği dürüstlük, gerekse büyükşehir
belediyesinin dünyada finans çevrelerinin de kabul ettiği gerçek çerçevesinde
yatırımlarını sürdürüyor.
Dünyanın hiçbir ülkesinde örneğin fuar yatırımı
yerel yönetimin işi değildir, genellikle merkezî yönetimlerin işidir
ancak ne yazık ki İzmir bundan payını alabilmiş değil,
İzmir Büyükşehir Belediyesi bu yatırımı kendisi yaptı.
İzmir’e merkezî Hükûmetten öteki alanlarda da ne ölçüde yatırım var
diye baktığımızda İzmir’e Adalet Bakanlığının
bir müjdesi var, 5 milyon lira harcayarak yeni bir cezaevi kazandıracak. Yani
İzmir’e düşen pay 5 milyon liralık bir yatırımla yeni bir
cezaevi.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmamın
başında da söyledim, Erdoğan’ın İzmir’e gelişte 1987
yılında Turgut Özal tarafından açılmış Adnan Menderes
Havaalanını kendisine mal etmesinden tutun da İzmir’den aday olmak
isteyen İbrahim Tatlıses’in Erdoğan’ın Büyükşehir Belediye
Başkanı olduğu tarihi iki yıl geri çekmesine kadar, ortada gerçekten
trajikomik bir durum var. Sayın Tatlıses’e de Sayın Erdoğan’a
da çağrımız, sözümüz şudur ki İzmir’in Tatlıses’lere
karnı tok.
İzmir hakkını istiyor, İzmir cumhuriyetin
en büyük, en güzel kenti olarak da yaşamaya devam etmek istiyor diyorum, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Balbay.
MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Sayın Başkanım,
konuşmacının değerlendirmeleri gerçek dışı beyanlardan
oluştu. Bu noktada yerimden bir dakikalık açıklama için İzmir’e
yatırımlara ilişkin…
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Efendim, böyle bir usul var mı?
Hep sorarsınız “Böyle bir usul var mı?” diye. Yok.
BAŞKAN – Siz çok kullandınız bu usulü
Sayın Özcan, o yüzden biliyorsunuz böyle bir usulün olduğunu.
Sayın Kaya, bir dakika yerinizden açıklama
yapacaksınız.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya’nın, İzmir
Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın yaptığı gündem dışı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Sayın Başkanım,
tabii ki konuşmacının özellikle ortaya koymuş olduğu gerçek
dışı beyanlarına girmeden önce şundan bahsetmek isterim:
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan değerli
milletvekilinden daha fazla İzmir’e geliyor ve özellikle Sayın Başbakanımız
Binali Yıldırım’ın da herhâlde İzmir Milletvekili olduğunu,
bu ülkenin Başbakanının bir İzmir Milletvekili olduğunu,
bunun çok partili demokrasi hayatında ilk defa gerçekleştiğini de
sanırım bilmiyor. Şu ana kadar AK PARTİ iktidarı eliyle
İzmir’e 50 milyar TL, eski parayla 50 katrilyon yatırım yaptık.
Bahsettiği Adnan Menderes Havalimanı da iç hatlar terminali olarak şu
an Türkiye'nin en büyük iç hatlar terminali olup 20 milyon yolcuya ulaşmıştır.
Tabii, pek İzmir’le alakası olmadığı için, pek İzmir’e
gelip gitmediği için -burada Büyükşehir Belediyesinden de bahsetti- geçmişte
de şunu yapmıştı sayın konuşmacı: Baktığınızda
Büyükşehir Belediyesi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Özkoç…
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Efendim…
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Grup Başkan Vekilinizi dinliyorum
Sayın Balbay, görmediniz, evet.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın konuşmacı
“Gerçekleri ifade etmemiştir, ben gerçekleri ifade edeceğim.” diye aldığı
sözde hatibimize direkt sataşmada bulunarak “Kendisi İzmir Milletvekili
olduğu hâlde pek gelmemiştir, onları bilmez.” gibi sataşmalarda
bulunmuştur. Hatibimize sataşmadan söz talep ediyoruz efendim.
BAŞKAN – Peki, yerinden bir dakika söz versem, daha
yeni başladık, bir gerginlik yaratmayalım Sayın Özkoç.
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Ama efendim, çok
ağır bir söz bu yani olağanüstü hakaret bu bana yani. Ben Ege Üniversitesi
mezunuyum.
BAŞKAN – Yerinizden söz vereceğim size.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Müsaade ederseniz bu seferlik
böyle olsun efendim.
BAŞKAN – Peki, buyurun iki dakika…
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Rica ederim Sayın Özkoç.
Buyurun Sayın Balbay.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, İzmir
Milletvekili Mahmut Atilla Kaya’nın yaptığı açıklaması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; tabii, ben kendimden bahsetmeyi çok sevmiyorum ama ben
1981 Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunuyum ve bu üniversiteden
mezun olduğum için de büyük bir gurur duyuyorum. Buradan pek çok arkadaşım
var hâlâ ve iddiayla söylüyorum, İzmir’de ve çevre ilçelerinde ayak basmadığım
yer yoktur. (CHP sıralarından alkışlar)
Gazete İzmir’de gazeteciliğe başladım,
on yıl burada gazeteciliği sürdürdüm ve bugün kiminle görüşsem İzmir’de
“Biz sizinle 85’te şunu yapmıştık, 78’de bunu yapmıştık.”
der. 12 Eylülün öncesinde, Ege Üniversitesindeki bütün toplumsal hareketlerde -hukukun
içinde kalarak- her türlü mücadelenin içinde bulundum. Sonrasında da yine bahsettiğim
gibi on yıl İzmir’de gazetecilik yaparak İzmir’in bütün sorunlarına
parmak bastım. Ve ben bugün İzmir’de yapılan yatırımların
hepsinin geçmişini biliyorum.
Sayın konuşmacının kendisiyle ilgili
bir değerlendirme yapmak istemiyorum, gereksiz. Ancak ben beş dakikalık
süreyi de aşmamaya özen gösterdim. Belki bir dakika istesem Sayın Başkan
verecekti ama devamında söyleyebileceğim çok şey var. Bugün iktidarın
İzmir’de yapmaya çalıştığı bütün projelerin 80’li
yıllardaki öyküsünü biliyorum, 60’lardaki öyküsünü biliyorum. Çandarlı
Barajını, sadece birkaçını… Kuzey Ege, 2011 yılında
denmiş ki: “52 ayda bitecek.” Bakın, 2011 yılında “52 ayda bitecek.”
denmiş, kaç ay oldu 2011’den bu yana? Devam edelim, Sabuncubeli, diyor ki 2011
yılında: “36 ayda bitecek.” “Sabuncubeli’nde ışık göründü.”
dediler ama bu otobüs ışığı değil, araç ışığı
değil, onlarla hiç ilgisi yok. İzmir’deki bu 35 projeden sadece ikisini
yaptılar, ötesini yapmadılar. Zaten İzmir’deki yatırımlar
için İzmirli gençlerin bir sözü var, diyorlar ki Hükûmetin bu yatırımlarının
olmamasını dikkate alarak: “Aşkımız Çandarlı Limanı
gibi, hiç bitmeyecek.”
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Balbay.
MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Sayın Başkanım,
bizatihi benim konuşmamı “Çok gereksiz.” diye değerlendirerek ağır
bir eleştiride bulunmuş oldu, bundan dolayı sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN – Bir sataşmada bulunmadı yalnız.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Hiçbir sataşmada bulunmamıştır.
BAŞKAN - Sayın Özkoç, ben bir değerlendireyim
lütfen, rica ediyorum.
Bir sataşmada bulunmadı, ben dinledim konuşmasını.
MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – O zaman efendim
buradan zapta geçirteyim söylediklerimi.
BAŞKAN – Söyleyeceğinizi lütfen söyleyin, zapta
geçsin.
MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Söyleyeyim. Şimdi,
bahsettiği… Söylüyorum ama kendisi de aslında açığa düşüyor.
Birincisi, Çandarlı Limanı’na bugüne kadar altyapı olarak Hükûmetimizce
300 milyon TL yatırım yapılmış…
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Bitti mi bitmedi
mi yani ben onu soruyorum?
MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – …ve altyapı
kısmı bitmiş, üstyapı ihalesi için de -Sayın Başbakanımız
duyurdu- çok kısa zaman içerisinde zaten gün verilecektir.
İkinci olarak da özellikle sayın konuşmacı
-demin sözüm de kesildi- İzmir Büyükşehir Belediyesinden bahsetti. Kendisi,
İzmir’in meşhur Basmane Çukuru’nun ve Yeni Kent Merkezi Planı’nın
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılmış
olduğunu gidip oralarda iddia etti fakat nitekim çok net şekilde ortaya
çıktı ki bu planlar İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından
yapılmıştır.
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Ve bunu bir ihanet
olarak İzmir’e söylemiştir. Ben konuşmacıya bu sözlerini hatırlatıyor,
İzmir’e de daha fazla gelmesini temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan,
şimdi asıl bu konuşma...
BAŞKAN – Ama sayın milletvekilleri...
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – “İhanet”
olarak niteledi.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sonu yok bu işin Sayın
Başkan.
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Ben kürsüden yanıt
vermek istiyorum. Bu sataşma Sayın Başkan.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Açık sataşma efendim.
BAŞKAN – Böyle bir şeyi söylediğinizi
iddia etti.
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Tamamen yalan.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – “İhanet.” dedi efendim.
BAŞKAN – O zaman yerinizden size de bir dakika söz
vereceğim.
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Ama Sayın
Başkan...
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Zapta geçsin Başkan.
BAŞKAN – Lütfen... Bakın, ilkinde hakaret olmamasına
rağmen size söz verdim.
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Kesinlikle ben...
BAŞKAN – Lütfen, yerinize geçip bir dakikalık
söz için sisteme girer misiniz Sayın Balbay.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, İzmir
Milletvekili Mahmut Atilla Kaya’nın yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan,
şimdi, sayın konuşmacı bir defa konuyu tamamen dağıtarak
işi Basmane Çukuru’na getirdi, tabii onu da ayrıca konuşabiliriz.
Basmane Çukuru gibi kimi özel yatırım yerlerinde Şehircilik Bakanlığının
dahli var yoksa...
MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Bu planlar İzmir
Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılmıştır Sayın
Balbay.
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Büyükşehir
Belediyesine de başvurmuşlar, demişler ki: “Büyükşehir Belediyesi
kendine alacağı payın yüksek olduğunu düşünerek “Olabilir.”
demiş ama sorumluluk Şehircilik Bakanlığında. Yüksel Çakmur
da dava açmış, davayı kazanmış. Ben o davanın arkasındayım.
İzmir’e kıyılmaması gerektiğini düşünüyorum.
BAŞKAN – Tamam.
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Kendisi “Kıyılsın.”
diyorsa, “Oraya bir hançer dikilsin.” diyorsa diyeceğim başka bir şey
yok. İzmir’e çok akın var ama İzmir’in sağlıklı büyümesini
istiyorum. İzmir’de bu büyük yapılaşmanın kontrollü olmasını
istiyorum.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gündemimiz
İzmir’in sorunları değil.
Teşekkür ederim Sayın Balbay.
Ben gündeme devam etmek istiyorum.
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Şehircilik
Bakanlığının hangi işlere baktığını
da bir öğrensin.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
(Devam)
3.- Kırklareli Milletvekili Selahattin Minsolmaz’ın, Kırklareli
iline ilişkin gündem dışı konuşması
BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz,
Kırklareli hakkında söz isteyen Kırklareli Milletvekili Selahattin
Minsolmaz’a aittir.
Buyurun Sayın Minsolmaz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Efendim, seçim yaklaşmış,
iktidar partisi milletvekilleri illerini hatırlamışlar.
SELAHATTİN MİNSOLMAZ (Kırklareli) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, aziz milletimiz; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum, herkese muhabbetlerimi sunuyorum.
İlim Kırklareli hakkında gündem dışı
söz almış bulunuyorum.
Evet, burada yapılanların anlatılması
gerektiği inancındayım, eksikler de söylenebilir ama ilimiz Kırklareli,
İstanbul ile Avrupa arasında, Trakya kesiminde 3 tane güzel ilden ve “saklı
cennet” olarak anılan illerden bir tanesi. Sadece geçen yıl içerisinde
nüfusunun 7 katı kadar turist ağırlama şerefine erişmiş
ilimizde, Hükûmetimizin 2002’den bugüne kadarlık, on altı yıllık
sürecinde her alanda, tüm sektörlerde ciddi yatırımlar yapıldı.
Bunları kısaca yüce heyetinize arz etmek istiyorum.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Yerel yönetimlerin başarısı
olmasın.
SELAHATTİN MİNSOLMAZ (Devamla) – Yerel yönetimlerle
ilgili başarıya değineceğim. Tüm arıtma tesislerini Devlet
Su İşleri olarak yaptık, onlardan sadece işletmelerini bekliyoruz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Yanlış
boru kullanıldığı için su sorunu çıkıyor, biliyorsunuz
değil mi?
SELAHATTİN MİNSOLMAZ (Devamla) – Ama yerel
yönetimler veya Hükûmet olarak önemli olan millete hizmet etmek olduğundan,
burada hem yerel yönetimlerden hem de genel politikadan bahsetmekte fayda var.
Ben geçen hafta -belki sayın milletvekilimiz burada
yoktu- yerel yönetimlerin özellikle çevreye ilişkin yapamadıklarını,
eksikleri belediyeler adına tamamlamak için Hükûmetin Devlet Su İşleriyle
yaptıklarını anlatmaya çalıştım. Bugün sadece sağlıktan
eğitime, ulaşımdan turizme kadar yapılanlara birkaç kelimeyle
değinmek istiyorum.
Türkiye’nin eğitim oranı en yüksek illerden
birisi olmasına rağmen, 2007 yılında açılan Kırklareli
Üniversitesiyle ve şu anda 27 bin öğrenciden oluşan kapasitesiyle,
geçen yıl da kazandırdığımız Hukuk Fakültesi ve Uçak
ve Uzay Bilimleri Fakültesiyle Kırklareli Üniversitesi en hızlı büyüyen
üniversitelerden bir tanesi oldu. İnşallah, şu an Cumhurbaşkanımızın
önünde olan Tıp Fakültesinin de kabulüyle yine parlayan üniversitelerden bir
tanesi olacak.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Üniversiteleri niye
bölüyorsunuz Sayın Vekilim? Üniversitelerden ne istiyorsunuz? Bölmeyin üniversiteleri,
gençleri. Dokunmayın üniversitelere.
SELAHATTİN MİNSOLMAZ (Devamla) – Evet, Kırklareli
doğal gazın Türkiye’ye girdiği illerden bir tanesiydi ama hamdolsun,
Hükûmetimiz döneminde Kırklareli’yi, tüm ilçelerini ve merkezi doğal gaza
kavuşturduk; bununla da kalmadık, şimdi beldeler seviyesinde doğal
gaz çalışmalarına son sürat devam ediyoruz.
Bununla beraber, ulaşımda D100 kara yolu Türkiye’yi
Avrupa’ya bağlayan önemli yollardan bir tanesi sayın vekilim. D100 kara
yolunu duble yapmak suretiyle bütün soydaşlarımızın Avrupa’ya
güvenle gitmelerini sağladık. Şimdi, Dereköy Sınır Kapımızın
da inşallah tır trafiğine açıldıktan sonra bölgede ticarete
de çok artı değer getireceği inancındayız.
Bölgemizde sanayiyi ihmal etmedik. Trakya Bölgesi, özellikle
Kırklareli hem tarımın hem ormancılığın hem hayvancılığın
hem turizmin hem ticaretin hem de sanayinin geliştiği illerden birisi.
Bölgemizde 3 tane organize sanayi bölgesi ihdas ettik; Büyükkarıştıran,
Evrensekiz ve Kırklareli OSB’yle beraber ciddi anlamda katma değeri yüksek
sanayi kuruluşları da ilimizde faaliyet gösteriyor.
İstihdam alanında sağlanan bu başarıyla
değerli milletvekilleri, Kırklareli ilimizde işsizlik oranı
Türkiye geneline göre çok az, yüzde 7,4 oranında ve istihdama çok ciddi katkılarda
bulundu.
Köylerimizde, 179 tane köyümüzde içme suyunun hepsini
kapalı sistem hâline getirerek, son çeyrekte de özellikle güneş enerjisini,
yenilenebilir enerjiyi kullanarak köy pompalarında elektrik sarfiyatını
yok denecek kadar azaltacak yöntemi 6 köyümüzde hayata geçirdik. İnşallah
önümüzdeki dönemde 179 köyümüze de genelleştirerek yenilenebilir enerjiyle
köy pompalarının, su pompalarının elektrik sarfiyatını
kaldırmayı düşünüyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
önümüzdeki döneme ilişkin Trakya bölgemizi, özellikle Kırklareli’mizi
en etkileyecek projelerden birisi yine ulaştırma alanında olacak.
Kapıkule-Halkalı hızlı tren hattının -Bakü’den Londra’ya
malum- Hükûmetimizce İstanbul-Ankara aksı tamamlandı. Şimdi,
inşallah 2018’de başlayacak olan Kapıkule-Halkalı hızlı
tren hattıyla beraber de İstanbul, Trakya’ya bağlanmış
ve Avrupa ayağı tesis edilmiş olacak.
2,2 milyar, eski parayla 2,2 katrilyon liralık bu
dev bütçe -sadece 2 tane istasyonu benim ilimde; Lüleburgaz ve Babaeski’de yolcu
olarak, Büyükkarıştıran’da da yük istasyonu olarak- bölgenin ulaşım
aksını güçlendirecek, inşallah Çanakkale köprüsü de bittikten sonra
-Bursa’ya da uğrayacak- Marmara Denizi’ni iç bir deniz hâline getirecek. Bu
anlamda, on altı yıllık dönemde ilimize yapılan yatırımların
toplamı 8 milyar, eski parayla 8 katrilyon lira olmuştur.
Kırklareli küçük bir ildir ama Hükûmetimiz döneminde
inanılmaz önemli yatırımlar yapılmıştır. Güzel
Kırklareli’mize yapılan yatırımları burada beş dakikada
anlatmaya fırsat yok, bunun için bir saate ihtiyaç var. Ben güzel Kırklare’miz
anlatılmaz, yaşanır diyorum. Önümüzdeki pazar günü Hıdırellez,
tüm milletvekillerini, başta Sayın Başkanımızı ilimize
davet ediyorum.
Hemşehrilerimi ve aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Minsolmaz.
Şimdi, sisteme giren 15 milletvekiline yerlerinden
birer dakikalık söz vereceğim.
Söz vereceğim sayın milletvekillerinin isimlerini
okuyorum: Sayın Doğan, Sayın Engin’in yerine Sayın Çamak, Sayın
Taşkın, Sayın Kılıç, Sayın Tunç’un yerine Sayın
Sürekli, Sayın Arslan, Sayın Kurt’un yerine Sayın Cora, Sayın
Şeker, Sayın Özdiş, Sayın Kurt, Sayın Atıcı,
Sayın Yaşar, Sayın Özdemir, Sayın Dedeoğlu, Sayın
Tüm.
Şimdi Sayın Doğan’la başlıyoruz.
Buyurun Sayın Doğan.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili Selina Doğan’ın, 6 kişinin
katıldığı “işimizi geri istiyoruz” eylemine polisin müdahale
etmesine ilişkin açıklaması
SELİNA DOĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan,
KHK’yle işlerinden ettiğiniz insanlar başkent Ankara’nın ortasında
yüzlerce gündür direniyorlar ve işlerini geri istiyorlar. Dün “İşimizi
geri istiyoruz.” eyleminin 539’uncu günüydü. Sadece 6 kişinin katıldığı
eyleme polis tazyikli su ve biber gazıyla müdahale etti. Protestoculardan 75
yaşındaki Perihan Pulat’ın yüzünde polisin müdahalesi sonucu morluklar
oluştu; şöyle fotoğrafını da göstermek istiyorum, bugünkü
hâli. Başka bir protestocunun ise saçları koparıldı. Bunun adı,
sokak ortasında, herkesin gözü önünde işkence yapmaktır. 6 kişinin
katıldığı ve hiçbir şiddet içermeyen bir protesto gösterisine
karşı gösterilen bu tahammülsüzlük neyin nesidir? Bu vicdansızlık
hangi gerekçeyle açıklanabilir?
Sayın Cumhurbaşkanı bundan birkaç gün
önce daha çok demokrasi, daha çok özgürlük ve daha geniş haklar çağrısı
yapmıştı. İktidarın daha çok demokrasi, daha çok özgürlük
ve daha geniş haklar açıklamasının ne anlama geldiğini
dünkü müdahale çok iyi gösterdi. Yaptıklarınız, yapacaklarınızın
göstergesidir. Bunun için diyoruz ki 24 Hazirandan sonra hiç kimse hiçbir yerde
işkence görmeyecek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çamak…
4.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, Türkiye’deki köklü üniversitelerin
bölünüp başka bir üniversite adı altında açılmasının
hata olduğuna ve yetkililerin bu hatadan bir an önce dönmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) – Sayın Başkan,
Türkiye’deki köklü üniversitelerin bölünüp başka bir üniversite adı altında
açılmasıyla bu üniversitelerin yılların birikimiyle akredite
olduğu bütün uluslararası anlaşmalar sona erecek ve bu anlaşmaların
tekrar yapılıp uluslararası alanda tekrar tanınması yıllar
alacaktır. Kolaylıkla yeni bir üniversite kurmak varken yeni açılan
başka bir üniversite adı altında anılması ülkemiz için
büyük bir emek ve kaynak israfına yol açacak; kaybeden, Türkiye’nin akademik
birikimi olacaktır.
Ayrıca Erzincan’da olduğu gibi, köklü üniversitelerin
isimlerini yaşayan siyasi isimlerin adı altında değiştirmek
ciddi bir haksızlıktır. Bu üniversiteleri önceki isimleri ve kurumsal
kimlikleriyle tercih eden öğrencilerin iradeleri hiçe sayılmaktadır.
Yetkililer bu hatalarından bir an önce dönmelidir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çamak.
Sayın Taşkın…
5.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 1 Mayıs
Emek ve Dayanışma Günü’nü kutladığına ve tüm çalışanların
ülkenin baş tacı olduğuna ilişkin açıklaması
ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkürler
Sayın Başkan.
Dün 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’ydü.
Bütün çalışanlarımızın 1 Mayıs Emek ve Dayanışma
Günü’nü kutluyorum.
Emeklerinden ve alın terlerinden başka sermayeleri
olmayan, ülkemizin büyümesinde ve kalkınmasında önemli rol oynayan tüm
çalışanlarımız bu ülkenin baş tacıdır. “İşçinin
ücretini alın teri kurumadan verin.” diyen bir medeniyetin temsilcileri olarak
on beş yılda çalışanların hak ve hukukunu gözetmeye, sorunlarını
devlet imkânları ve ülke kaynakları elverdiğince çözmeye gayret ettik,
etmeye de devam edeceğiz. Çalışırken olduğu gibi, emekliliklerinde
de her zaman yanlarında olduk, olacağız da. Bu amaçla Ramazan ve
Kurban Bayramı öncesi emeklilerimize verilecek ikramiyenin şimdiden hayırlı
olmasını diliyorum.
Onların hakkının, hukukunun korunması
doğrultusunda Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan
ve Hükûmetimizin yapmış olduğu çalışmalara müteşekkiriz
diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Kılıç…
6.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın,
28 Nisan-4 Mayıs Kardeşlik Haftası’na ilişkin açıklaması
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
28 Nisan–4 Mayıs Kardeşlik Haftası’dır.
Kardeşlik kavramı aynı anne babadan dünyaya gelenlere hasredilemeyecek
kadar geniştir. Kardeşlik aynı özden var edildiğimizi bilmek,
insanlara muhabbet beslemek, birbirimize şefkat ve merhametle yaklaşıp
yaşama sevincini taşımak, birbirimiz için sığınılacak
bir liman olabilmektir; zor zamanlarda gönül alıcı bir söz, mütebessim
bir yüz sunabilmek, huzur ve mutluluğu paylaşmak, hüzün ve kedere, acı
ve ıstıraba ortak olmak, kendimize istediğimiz bir iyilik ve güzelliği
kardeşimize de isteyebilmektir; diğerkâmlıktır; mesafeleri,
sınırları, engelleri ortadan kaldıran gönüller arası ülfet
köprüsüdür. Kardeşlik ayrı bedenlerin aynı kalbî hassasiyetleri paylaşabilmesidir.
“Kuşlar gibi uçmasını, balıklar gibi yüzmesini öğrendik
ancak bu arada çok basit bir sanatı unuttuk: Kardeş olarak yaşamayı.”
der Martin Luther King. Kardeşlik zor zamanda bilinir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Sürekli…
7.- İzmir Milletvekili Kerem Ali Sürekli’nin, 29 Nisan Kutülamare
Zaferi’nin 102’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
KEREM ALİ SÜREKLİ (İzmir) – Osmanlı
ordusunun Kut bölgesinde verdiği destansı mücadelenin, Kut’ül Amare zaferinin
102’nci yılını kutluyorum. Dönemin Genelkurmay Başkanı
Halil Paşa zaferle ilgili şöyle konuşmuştur: “Aslanlar, Osmanlı’ya
şeref ve şan, İngilizlere ise kara meydan olan şu kızgın
toprağın güneşli semasında şehitlerimizin ruhları
sevinçle uçuşurken hepinizin pak alnından öpüyor ve cümlenizi tebrik ediyorum.
Tarih bu olayı yazmak için kelime bulmakta zorlanacaktır.” İşte
Osmanlı sebatının İngiliz inadını kırdığı
Çanakkale’den sonraki ikinci zafer buradadır. Halil Paşa ve cephemizin
verdiği 10 bin kahraman şehit nezdinde şehadet şerbetini içen
tüm askerlerimizi tekrar saygı ve rahmetle anıyorum. Vatan size minnettardır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de.
Sayın Arslan…
8.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, Pamukkale ören
yeri giriş ücretinde Denizlililere özel bir uygulama yapılıp yapılamayacağını
ve işletilmesinin özel sektörden alınıp alınmayacağını,
kültür varlıklarının korunmasına ilişkin neden farklı
uygulamalar olduğunu öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
KAZIM ARSLAN (Denizli) – Turizm Bakanına soruyorum:
Bir, dünyada eşi benzeri olmayan Denizli Pamukkale’mizin işletilmesini
ve gelirini ilimizden alarak özel sektöre verdiniz. Bunu özel sektöre alarak tekrar
gerçek sahibi olan Denizli’mize iade etmeyi düşünüyor musunuz?
İki, bugün giriş ücretleri çok yüksek olduğu
için Pamukkale ören yerini göremeyen binlerce vatandaşımız var. Kendi
ilini ve Pamukkale gibi dünyaca ünlü bir ören yerini Denizlili hemşehrilerimin
gezip görebilmeleri için Denizlili hemşehrilerimizin girişini ücretsiz
yapmayı düşünüyor musunuz veya giriş ücretini en azami 5 Türk lirası
yapar mısınız?
Üç, ülkemizdeki kültür varlıklarının korunmasına
ilişkin çok farklı uygulamalarınız var. Devlet yaptığı
iş ve işlemlerde sit alanlarını yok sayarken vatandaşın
ev ve iş yeri yapacağı yerlere de “Sit alanıdır.” diyerek
izin verilmiyor. Hukuk devleti olan ülkemizde neden farklı bir uygulama yapılıyor?
Bu konuda vatandaşlarımıza da kolaylık sağlayacak bir düzenleme
yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de.
Sayın Cora…
9.- Trabzon Milletvekili Salih Cora’nın, 1 Mayıs Emek ve
Dayanışma Günü’nü kutladığına ilişkin açıklaması
SALİH CORA (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Dün 1 Mayıstı, ülkemizin kalkınması,
milletimizin refahı ve helal kazanç uğruna alın teri döken tüm işçilerimizin
1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü kutluyorum. “İşçinin
ücretini alın teri kurumadan ödeyiniz." diyen bir medeniyetin mirasçılarıyız.
Mesleki alanlarda işçilerimizin haklarını gözeten bir yol haritası
izlemekteyiz. Hükûmetimiz evine ekmek götürmek için uğraşan tüm işçilerimizin
çalışma şartlarını iyileştirmeye yönelik önemli adımlar
atmıştır. İşçilerimizin emeklilik maaşlarında
görünen oranda en büyük artışlardan bir tanesi de yine Hükûmetimiz döneminde
gerçekleşmiştir. En önemlisi, 1 Mayıs gününü resmî tatil olarak ilan
etmek yine AK PARTİ Hükûmetine nasip olmuştur. Dolayısıyla AK
PARTİ, kısaca, işçinin ve emekçinin yanındadır. Tekrar,
1 Mayısı kutluyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Şeker…
10.- İstanbul Milletvekili Ali Şeker’in, KHK’yle işten
atılanlar için yapılan 6 kişilik eyleme katılan Perihan Pulat’ın
polisler tarafından darbedilmesinin utanç verici olduğuna ilişkin
açıklaması
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sayın Başkan,
dün Yüksel Caddesi’nde işini isteyen Nuriye, Semih ve diğer haksız
yere KHK’yle işten atılanlar için eylem yapıldı. 6 kişinin
yaptığı bu eyleme katılan Perihan Pulat maalesef polisler tarafından
darbedilip bu şekle sokuldu. Bu işçi bayramında bu yaşananlar
utançtır, bu utancı yaşatmaya kimsenin hakkı yoktur Türkiye’ye.
Bugün “Grev mrev yok.” diyenler sokaklardaki bu işkenceye
de göz yumuyorlar maalesef. “Reklam arası” diye gösterdikleri 16 Nisandan bugüne
kadar başkanlık sisteminin bize yaşattıkları bu. “Barış”
diyen akademisyenleri atıyorlar, üniversiteleri bölüyorlar, ülkeyi de mi böleceksiniz
nüfusu arttı diye? Üniversiteleri nüfusu arttı diye bölüyorsunuz, yarın
öbür gün “Türkiye’nin nüfusu 80 milyonu geçti.” deyip ülkeyi de mi bu mantıkla
böleceksiniz? Yönetemiyorsanız bırakın, gidin.
BAŞKAN – Sayın Özdiş…
11.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, FETÖ soruşturması
nedeniyle mağdur edilen astsubay meslek yüksekokulu öğrencilerinin haklarının
geri verilmesini Başbakandan talep ettiğine ilişkin açıklaması
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sorum Sayın Başbakana: “FETÖ’cüleri temizleyeceğiz.”
diyerek askerî okulları toptan kapattınız. Dürüst, namuslu, tarikat
bağlantısı olmayan binlerce gencimiz mağdur oldu. Nurettin Canikli
ve şahsınız bu konunun komisyonca veya mahkemelerce çözüleceğini
söyledi ancak geçen bir buçuk yılda hiçbir gelişme yaşanmadı.
Ayrıca söz konusu astsubay meslek yüksekokulları geçen yıl tekrar
açıldı, yeni öğrenciler aldı. 2014-2015 döneminde astsubay meslek
yüksekokulu öğrencisiyken mağdur edilen gençlerimizin haklarının
geri verilmesini talep ediyoruz Sayın Başbakan.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de.
Sayın Kurt…
12.- Çorum Milletvekili Lütfiye İlksen Ceritoğlu Kurt’un,
Cumhuriyet Halk Partisinin 15 milletvekilinin İYİ PARTİ’ye geçmesine
ve milletin kendi geleceği için 24 Haziranda gerekli cevabı vereceğine
ilişkin açıklaması
LÜTFİYE İLKSEN CERİTOĞLU KURT (Çorum)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
AK PARTİ ve Milliyetçi Hareket Partisi tüm kamuoyu
önünde şeffaf bir ittifak süreci yürütürken, kapalı kapılar ardında
yürüttüğü ve adını bile koyamadığı ittifakın
ana muhalefet partisine hayırlı olmasını diliyorum. Ayrıca
sormak istiyorum: Sözde ilkeli siyasetten dem vuran, AK PARTİ hükûmetlerini
diktatörlükle itham eden gücün, en devamlı milletvekillerinin kendilerini seçen
vatandaşlara karşı ne diyeceklerini düşünmeden bir gece ansızın
vekillerin kendi düşüncelerine taban tabana zıt bir mecraya sürüklenmelerinin
sebebi nedir? Aslında biliyorum. İnşallah 24 Haziranda feraset ve
basiret sahibi milletimiz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
LÜTFİYE İLKSEN CERİTOĞLU KURT (Çorum)
– …kendi geleceği, huzuru, kalkınması için gerekli cevabı verecektir,
Recep Tayyip Erdoğan’la 2023, 2071’in Türkiye’sinin inşasına onay
verecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kurt.
Sayın Atıcı…
13.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Cumhurbaşkanlığı
adaylığı için noter onaylı diploma şartının kim
için ve neden kaldırıldığını öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Cumhurbaşkanlığı
adaylığı için noter onaylı diploma şartı kim için
ve neden kaldırıldı? Cumhurbaşkanlığı adaylığı
için noter onaylı diploma şartı kim için ve neden kaldırıldı?
Cumhurbaşkanlığı adaylığı için noter onaylı
diploma şartı kim için ve neden kaldırıldı? Cumhurbaşkanlığı
adaylığı için noter onaylı diploma şartı kim için
ve neden kaldırıldı? Cumhurbaşkanlığı adaylığı
için noter onaylı diploma şartı kim için ve neden kaldırıldı?
Cumhurbaşkanlığı adaylığı için noter onaylı
diploma şartı kim için ve neden kaldırıldı? Cumhurbaşkanlığı
adaylığı için noter onaylı diploma şartı kim için
ve neden kaldırıldı? (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Yaşar…
14.- İstanbul Milletvekili Serap Yaşar’ın, Cumhuriyet
Halk Partisinin 15 milletvekilinin İYİ PARTİ’ye geçmesini millî iradeye
ve sivil siyasete saygısızlık olarak kabul ettiğine ilişkin
açıklaması
SERAP YAŞAR (İstanbul) – Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Geçen hafta, hepimizin gözleri önünde demokrasi tarihinde
bugün bile hatırladığımız kara bir leke olan Güneş
Motel vakası tekerrür etti; bizler de yaşananları üzülerek izledik.
Bu nasıl despot bir parti yönetimidir ki kadın-erkek 15 milletvekili iradeleri
hiçe sayılarak başka bir partiye gönderildi. Milletin özgür iradesiyle
seçmiş olduğu ve Meclise getirdiği milletvekilleri kendi özgür iradeleriyle
bir seçim yapamadılar. Daha açık bir ifadeyle, burada sadece milletvekillerinin
kendi iradeleri değil, onları seçen milletin iradesi de hiçe sayıldı.
Soruyorum size: Kendi iradesine sahip çıkamayanlar vatandaşın iradesine
nasıl sahip çıkabilirler?
Demokrasi tarihine bir utanç olarak geçecek olan bu olayı
yaşatan CHP yönetimini ayıplıyorum, bunu yaşattıkları
milletvekillerine üzüntülerimi iletiyorum. Yaşanan bu olayı millî irade
ve sivil siyasete saygısızlık olarak kabul ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Özdemir…
15.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, AKP Hükûmetinin köklü
ve başarısını kanıtlamış üniversiteleri bölmek
istediğine ve Yükseköğretim Kanunu Tasarısı’nın geri çekilmesi
çağrısında bulunduğuna ilişkin açıklaması
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
AKP Hükûmeti, yönetim ve denetim güçlükleri yaşanıyor
ve ülkemizin yükseköğrenim alanındaki donanımının geliştirilmesi
gerekçelerini öne sürerek üniversite yönetimlerinin, akademisyenlerin ve öğrencilerin
görüşlerini, endişelerini dahi dinlemeden, demokratik ve şeffaf bir
süreç yönetimine başvurmadan köklü, kurumsal ve başarısını
kanıtlamış üniversiteleri bölmektedir. Anayasa’nın üniversitelerin
özerkliğiyle ilgili 130’uncu maddesinin de yok sayıldığı
tasarı bugün Genel Kurula getiriliyor. Tasarının gerekçesinde, bilimselliğin
geliştirilmesi, niteliğin artırılması konusunda hiçbir
somut gerekçe ortaya konulmamaktadır. Sadece “Biz geldiğimizde şu
kadar üniversite vardı, bakın bugün şu kadar oldu.” popülizmiyle
nitelik ve bilimsel kaygıdan uzak, siyasi ve ideolojik gerekçelerle hazırlanan,
paydaşların görüşünü almayan, bilimsellikten uzak olan bu tasarının
geri çekilmesi çağrısında bulunuyoruz.
BAŞKAN – Sayın Dedeoğlu…
16.- Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğlu’nun, Cumhurbaşkanına
hitaben Mecliste okumuş olduğu şiirin devamını sunmak istediğine
ilişkin açıklaması
SAMİ DEDEOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Geçen hafta Cumhurbaşkanımıza hitaben
Mecliste okumuş olduğum şiirin devamını sunuyorum:
“Doğruyu söyleyince kızmayın efendiler,
Nezaketli duruşu bozmayın efendiler,
Ülkesini üzenle gezmeyin efendiler.
Siyasetiniz ile söylemleriniz tezat,
Gazi Mecliste yaptığınız kirli mezat.
Hep mi sizden çıkacak Güneş Motel işleri?
Liderinden aldılar emir kipli sözleri,
Emirlere uymazsa çekilecek dişleri.”
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Listedeki yerini garantiledin!
SAMİ DEDEOĞLU (Kayseri) –
“Kendi iradeni kullan; yapılanı boz, at,
Gazi Mecliste yaptığınız kirli mezat.
Demokrasi değil bu, milleti kandırmayın,
Yalanlarla insanın nevrini döndürmeyin.
Siyaset buysa, partinize “Dur” deyin.
Kurtulun birden prangalardan azat,
Gazi Mecliste yaptığınız kirli mezat.
Dedeoğlu derki: Bu kirli oyunla sarsılmaz yüce
devlet…”
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ha gayret, 1’inci sıraya
az kaldı!
SAMİ DEDEOĞLU (Kayseri) –
“Millet cevabı sandıkta verir elbet.
Çünkü bizim yolumuz kutlu yola davet,
Sandığa mührümüz damga vuracak,
Mezadın, hüllenin hesabı sorulacak.” [AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından alkışlar(!)]
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bravo, bir dahaki dönem
vekilsin! Bravo!
AYTUĞ ATICI (Mersin) – 1’inci sıraya az kaldı!
Bir şiir daha okudun mu tamam, 1’inci sıradasın!
BAŞKAN – Sayın Tüm.
17.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün, Yüksek Seçim Kurulunun
noter onaylı diploma koşulunu kaldırmasının gerekçesini
ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın diplomasını
kamuoyuyla paylaşıp paylaşmayacağını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
MEHMET TÜM (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
30 Nisan Pazartesi günü Resmî Gazete’de yayınlanan
kararla, Yüksek Seçim Kurulu, Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği
genel seçimlerinde adaylık başvurusu yapanların onaylı diplomayı
ibraz etmelerine dair koşulu kaldırmıştır.
Hükûmete soruyorum: Yüksek Seçim Kurulunun noter onaylı
diploma koşulunu kaldırmasının gerekçesi nedir? Yüksek Seçim
Kurulu bu kararla, 16 Nisanda mühürsüz oyları kabul ettiği gibi şimdi
de mühürsüz diplomaları mı kabul edecektir? Yüksek Seçim Kurulunun bu
kararının Cumhurbaşkanı Erdoğan için alındığı
iddiaları doğru mudur? AKP Genel Başkanı Erdoğan, Yüksek
Seçim Kuruluna başvurusunda ibraz edeceği diplomayı kamuoyuyla paylaşacak
mıdır? Ülkemizin geleceği diplomasız yöneticilere mi emanet
edilecektir? (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim sayın milletvekilleri.
Şimdi söz talebinde bulunan sayın grup başkan
vekillerine söz vereceğim.
YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Ersoy, Grup Başkan Vekili
adına siz mi konuşacaksınız?
RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Grup Başkan Vekili
adına ben konuşacağım.
BAŞKAN – Vekâletnameniz var.
RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Evet efendim.
BAŞKAN – Buyurun.
18.- Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy’un, Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan’ın Milliyetçi Hareket Partisinin de Cumhurbaşkanı
adayı olduğuna ve Cumhur İttifakı ile Cumhurbaşkanı
adayının hayırlı uğurlu olmasını dilediğine
ilişkin açıklaması
RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizin içerisinde bulunmuş olduğu yoğun
gündem dolayısıyla, Meclisimizin eş zamanlı olarak bu çalışmaya
katkı vermesi elbette çok önemlidir.
Bugün Yükseköğretim Kanunu’ndaki ilgili maddelerin
değiştirilmesi, geliştirilmesi, yeni kurulacak üniversitelerle ilgili
tartışmaların bir an önce gündeme gelip Meclisin sorumluluğunu
yerine getirmesi temel gayemizdir.
Bu kapsamda, biz de Genel Kurul gündemi dışında,
bugün Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, Cumhurbaşkanlığı
hükûmet etme sisteminin temel sözcüsü olan partimiz ve cumhur ittifakı hususundaki
temel prensipleri ortaya koyan partimiz temel politikaları olarak, prensip
kararımızın gereğini yapmış olduğumuz grup toplantısında
değerlendirdik ve Cumhurbaşkanı adayımızı ifade eden
değerlendirmelerle bugün kamuoyuna ifade ettik. Sayın Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan Bey’in Genel Başkanımız ve parti grubumuz
adına Cumhurbaşkanı adayı olduğunu ifade ettik.
Cumhur İttifakı’nın ve Cumhurbaşkanı
adayının hayırlı uğurlu olmasını diliyoruz. Bu
kapsamda, bir an önce, önümüzdeki seçimlerin sağlıklı bir zemin dilimi
içerisinde, milletin iradesine gidilmesiyle milletin aklı, vicdanı olarak
gördüğümüz Cumhur İttifakı’nın başarısıyla sonuçlanacağına
olan inancımızla Genel Kurul çalışmalarında bugün için
sağlıklı, huzurlu bir çalışma diliyoruz.
Sağ olun efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
İYİ PARTİ Grubunu temsilen Balıkesir
Milletvekili Sayın İsmail Ok konuşacaklar.
Buyurun.
Süreniz iki dakika.
19.- Balıkesir Milletvekili İsmail Ok’un, Yüksek Seçim Kurulu
Başkanlığının yetkisi olmadığı hâlde İYİ
PARTİ’nin seçime girip giremeyeceği konusunu oylatmasına, Cumhuriyet
Halk Partisinin 15 milletvekilinin demokrasiye karşı yapılan girişimi
engellemek için İYİ PARTİ’ye katıldıklarına ve Türkiye’nin
köklü üniversitelerinin bölünüp parçalanmak istendiğine ilişkin açıklaması
İSMAİL OK (Balıkesir) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Biraz önce maalesef özellikle 2 kadın -hanım-
milletvekilimiz ve bir beyefendi… Geçen hafta kaçak saray tarafından İYİ
PARTİ’nin seçimlere girmesini engellemek için yapılan oyunların boşa
çıkarılmasıyla ilgili rahatsızlıkları hâlâ devam ediyor.
Maalesef, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı kuruluş
işlemlerini tamamlayan siyasi partilerin seçimlere katılacakları
listeye İYİ PARTİ’yi de eklemesine rağmen, Yüksek Seçim Kurulu
Başkanlığı yetkisi olmadığı hâlde kanuna ve yasalara
aykırı bir şekilde diğer siyasi partilerin hiçbirinin seçime
girip giremeyeceği konusunu oylatmadığı hâlde sadece İYİ
PARTİ’yi oylatmıştır ve İYİ PARTİ’yi seçimlere
sokmamak için her türlü entrika içerisine girdikleri kamuoyu tarafından da
malumdur.
İşte Cumhuriyet Halk Partisinden 15 milletvekili
demokrasi adına, demokrasiye yapılan bu girişimi engellemek için
İYİ PARTİ’ye katılmışlardır. Bunu Güneş
Motel gibi, böyle, küçümsemeye çalışsalar da Güneş Motel’in ne olduğunu
herkes bilmektedir. Güneş Motel, birilerine kırmızı plakalar
tahsis edilen kirli bir pazarlıktır.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Siz de aldınız
ya kırmızı plaka.
İSMAİL OK (Balıkesir) – Burada bu arkadaşlarımızın
hiçbiri ne kırmızı plaka almıştır ne makam almıştır
ne de bir mevki almıştır. Dolayısıyla…
İSMAİL TAMER (Kayseri) – Şu anda makamda
konuşuyorsun, buranın makamında konuşuyorsun.
İSMAİL OK (Balıkesir) – Atalarımız
çok güzel söylemiş: “Karşındakini nasıl bilirsin? Kendim gibi
bilirim.” AK PARTİ Grubu adına konuşan değerli milletvekilleri
kendileri ile bizleri ve bu değerli arkadaşlarımızı karıştırıyorlar.
Çünkü AK PARTİ’nin sicili…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Ek bir dakikalık sürenizi veriyorum,
tamamlayın lütfen.
İSMAİL OK (Balıkesir) – Bu milletvekili
transferi konusunda AK PARTİ’nin sicili çok karanlıktır. Herkesin
yakinen bildiği gibi, Millî Görüş’ün lideri Sayın Necmettin Erbakan’ı
arkasından hançerleyerek 50’nin üzerinde milletvekilinin AK PARTİ’ye transferiyle
kurulmuş bir siyasi partidir AK PARTİ, bunu herkes bilmektedir. Yine,
Sayın Süleyman Soylu, Sayın Numan Kurtulmuş, Sayın Yıldırım
Tuğrul Türkeş kırmızı plakalı makamlara talip olmak
adına transfer olmuşlardır.
Kısacası, bu konuda bizlere ders vermeye kalkanların
aynada kendilerine bir kez daha bakmalarını hatırlatıyoruz.
Allah’a şükür ne bizler…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İSMAİL OK (Balıkesir) – …ne de bu 15 arkadaşımız
hiçbir makam ve mevkiye gelmemiştir.
Sayın Başkan, üç kişi konuştu, üçü
de aynı anlamda ama gerçekten ağır ithamlar vardı.
BAŞKAN – Size bir dakika daha süre veriyorum, tamamlayın
lütfen Sayın Ok.
İSMAİL OK (Balıkesir) – Dolayısıyla
bu çirkin sözleri ben bu hatiplere iade ediyorum, kendilerine iade ediyorum. Oysa
bizim burada başka şeyleri konuşmamız gerekiyor ama her gün
bunları ısıtıp ısıtıp gündeme getiriyorlar.
Bakın, AK PARTİ Genel Başkanı, Sayın
Cumhurbaşkanı Erdoğan faizlerin indirilmesiyle ilgili her gün bas
bas bağırıyor. Faizler yukarı çıkıyor, döviz durdurulamıyor,
borsa tepetaklak aşağı gidiyor, yatırımcılar ülkeyi
terk ediyor. Şimdi işsizlik ve yoksulluğun konuşulması
gerekirken AK PARTİ sözcülerinin gündemi değiştirme adına bu
tür söylemlere girmesini milletimiz en iyi şekilde değerlendiriyor.
Yine, seçimlere sayılı günlerin kaldığı
şu günlerde Türkiye'nin ilk ve en eski, köklü kurumlarından, kuruluşlarından
üniversiteler bölünüp parçalanmak üzeredir. Bizler, Türkiye'nin gerçek gündeminin
bunlar olduğuna inanıyoruz. Bunların takipçisi olacağız.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Kerestecioğlu…
20.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in,
1 Mayıs Emek ve Özgürlük Bayramı’nı kutladığına, 1
Mayıs günü KHK’lerle hukuksuz biçimde işten çıkarılanların
sürdürdükleri eylemde Veli Saçılık ile 75 yaşındaki Perihan
Pulat’a şiddet uygulayan polislerle ilgili derhâl işlem başlatılması
gerektiğine, Gülen Cemaati soruşturması kapsamında tutuklu olan
ve ailesinin tüm çabalarına rağmen ilaçları verilmeyen Halime Gülsu’nun
yaşamını yitirdiğine ilişkin açıklaması
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul)
– Teşekkürler Sayın Başkan.
Tüm çalışanların, Meclis çalışanları
da dâhil olmak üzere, 1 Mayıs Emek ve Özgürlük Bayramı’nı bir kez
daha kutlamak isterim.
KHK’lerle hukuksuz biçimde işten çıkarılanlar,
bu ülkenin yetiştirdiği ve darbeyle hiçbir ilişkisi olmayan öğretmenler,
kamu personelleri beş yüz kırk gündür Ankara Yüksel Caddesi’nde eylem
yapıyorlar. Demokratik haklarını kullanarak eylem yapan kişilere
polisin şiddet uyguladığını defalarca burada gündeme getirdik.
İşini kaybeden kamu emekçileri ve işini kaybetmiş insanlarla
dayanışmak için orada eyleme katılan kişiler ters kelepçeyle,
şiddetle gözaltına alındılar. Veli Saçılık yerlerde
sürüklendi, kadınlar, yaşlı insanlar polisin şiddetine maruz
kaldı ve bunlar 1 Mayıs günü yapıldı.
Sayıştay emeklisi, yıllarca kamuda hizmet
vermiş 75 yaşındaki Perihan Pulat yüzüne çok ağır bir darbe
aldı. Size göstermek isterim, 75 yaşındaki Perihan Pulat’ı polisler
bu hâle getirdi. Dün bu şekildeydi başı, bugün de o günün sıcaklığı
geçtikten sonra yüzü bu hâle geldi. 75 yaşında, Sayıştay emeklisi
ve emekliliğin keyfini sürmesi mümkünken vicdanı olduğu için gece
gündüz demeden, kar kış demeden Yüksel Caddesi’nde oturanlara destek olan,
bu ülkenin değerli bir insanı. Onun elinden tutmak ve bu mücadeleci insana
saygı göstermek yerine, ona ve diğer eylemcilere saldıran ve onu
bu hâle getiren polislerle ilgili derhâl işlem başlatılması
gerekiyor. Bu konuda, Meclis Başkanı olarak sizin de İçişleri
Bakanından bilgi almanızı rica ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayınız lütfen Sayın
Kerestecioğlu.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul)
– Gencecik bir İngilizce öğretmeni, Halime Gülsu, Gülen cemaati soruşturması
kapsamında gözaltına alınıp tutuklanmıştı. Sistemik
bir hastalığı olan Gülsu’nun ilaçları ısrarlarına
ve ailesinin çabalarına rağmen verilmedi ve Halime Gülsu cezaevinde yaşamını
yitirdi. Hükûmet, başörtülü dostlarımızı, başörtülü kadınları
düşündüklerini söyleyip başörtülü gencecik bir kadının, aslında
gencecik bir İngilizce öğretmeninin cezaevinde ölümüne seyirci kaldı.
İnsanların tutukluluk durumu sağlık haklarının ellerinden
alınmasına neden olamaz ama cezaevlerinde yüzlerce hasta tutsak var ve
üstelik de çok sayıda kadın ve bebek de cezaevlerinde bulunuyor.
“Kabataş’ta, üzeri çıplak 70 erkek başörtülü
kadına saldırdı.” diye bir yalan ortaya çıkmıştı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul)
– Tamamlıyorum.
BAŞKAN – Lütfen.
Buyurun.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul)
– Ardından “15 Temmuz kahramanı” denilen, kamyonla fotoğraf çektiren
Şerife Boz’un fotoğrafının o gün çekilmediği ortaya çıktı,
yine kimse bir özür dilemedi. Diğer yandan, bu “başörtülü bacılarım”
yalanları söylenirken, başörtülü genç bir kadın Halime Gülsu cezaevinde
yaşamını yitirdi. İşte gerçek olan ne yazık ki budur.
Saygılar sunarım.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Özkoç, buyurun.
21.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma
Günü’nü kutladığına, Cumhuriyet Halk Partisinin 15 milletvekilinin
İYİ PARTİ’ye geçmesinin demokrasinin ve millet iradesinin önünü açmak
olduğuna, millet iradesini her şeyin üstünde tutmak için kararlılıklarını
sürdüreceklerine, Selahattin Demirtaş’ın HDP’nin gösterdiği Cumhurbaşkanı
adayı olarak cezaevinde tutulmasının bir demokrasi ayıbı
olarak tarihe geçeceğine ve iktidarın Kemal Kılıçdaroğlu’nun
emeklilere dinî bayramlardan önce ikramiye verilmesi vaadini eleştirmesine
rağmen şimdi bunu gerçekleştirmek istediğine ilişkin açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum.
Türkiye’de 1 Mayısı yürekten kutluyorum. Sendikaların
susturulduğu, emekçilerin emeğinin karşılığını
alamadığı, 1 Mayısı coşkudan uzak ama kararlılıkla
kutlayan bütün işçi, emekçi arkadaşlarımızın yanında
olduğumuzu bir kere daha ifade ediyorum.
Sayın Başkan, az önce, bir dakika olarak verdiğiniz
sözlerde, 15 milletvekilinin demokrasinin ve millet iradesinin önünü açmak için
kendi iradeleriyle aldıkları, Genel Başkanımızın da
takdirle karşıladığı davranışları eleştiriye
uğramıştır. Sen “Koalisyon olmayacak.” diyeceksin, MHP’yle birlikte
bir koalisyon ittifakına gireceksin; sen “millet iradesi” diyeceksin, İYİ
PARTİ seçimlere girmesin diye 24 Haziranda baskın seçim yapacaksın;
sen “millet iradesi” diyeceksin, Başbakanı iki dudağın arasından
söylenen bir sözle görevden alacaksın; “milletin iradesi” diyeceksin, belediye
başkanlarını görevden alacaksın; Cumhuriyet Halk Partisi demokrasinin
ve millet iradesinin önünü açınca da küplere bineceksin, hazmedemeyeceksin
ve Cumhuriyet Halk Partisine saldıracaksın. Takdir milletindir. Yaptığımız
şey doğrudur. Bundan sonra da demokrasinin önünü açmak, millet iradesini
her şeyin üstünde tutmak için yolumuza aynı kararlılıkla devam
edeceğiz.
Değerli Başkan, değerli milletvekilli
arkadaşlarım; Sayın AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan,
ittifakla ilgili yaptığı açıklamalarda koalisyona karşı
olduğunu defalarca ifade etmesine rağmen sadece Cumhurbaşkanlığı
koltuğunu bir daha ele geçirebilmek için MHP’yle bir ittifak, bir koalisyon
içerisine girmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Özkoç.
Ek bir dakika sürenizi veriyorum.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Teşekkür ederim efendim.
Kendisini bir millî ittifakın içerisinde gören anlayış,
maalesef seçimlerde kendisiyle yarışmak isteyen siyasi partilerin önünü
kesmek için elinden gelen her şeyi yapmıştır. Buna rağmen,
Cumhuriyet Halk Partisi, İYİ PARTİ, Saadet Partisi, Demokrat Parti
ittifakı kendisini şöyle ifade ederek yola çıkmıştır:
Bu ittifak önce “vatan” diyor, önce “millet” diyor, “tam bağımsız
Türkiye” diyor, “güçlü ekonomi” diyor, “üreten Türkiye” diyor, “hakça paylaşan
Türkiye” diyor. Milletimizi -bu iradenin peşinde birlikte bir güç birliğiyle
tekrar- hem kendi ülkesinde barış içerisinde olan hem dünyada barış
içerisinde olan hem de tekrar itibarlı bir Türkiye için yola çıkan tüm
siyasi partileri kucaklayarak sözlerime bir kere daha devam ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan,
hiçbir yarış eşit koşullarda olmazsa adaletli değildir.
Cumhurbaşkanlığına aday olanlar eşit koşullarda demokrasi
için ittifakın da ötesinde kararlılıkla özgürce yarışmalıdır.
Cezaevinde zorla tutulan ve yarışta eli kolu bağlı olarak oradan
yarışa sokulmak istenen Sayın Selahattin Demirtaş, HDP’nin gösterdiği
bir cumhurbaşkanı adayıdır ve demokrasi ayıbı olarak
Türkiye'nin ve dünyanın tarihine geçecek böyle bir anlayış da Türkiye
için kara bir leke olacaktır. Cumhuriyeti savunan, demokrasiyi savunan, insan
haklarını savunan bir siyasi parti olarak bunu da doğru görmüyoruz.
Milletçe hakkın, hukukun, adaletin, özgürlüğün peşindeyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bitiriyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Anlayışınıza
teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Son olarak, Sayın Başkan, biz milletin gerçekten
hakça paylaşımından yanayız. Sayın Kılıçdaroğlu
“Emeklilere dinî bayramlarda önce birer maaş ikramiye vereceğiz.” deyince;
Sayın Davutoğlu “Karşılığı olmayan vaatler. Kimin
cebinden veriyorsunuz o parayı?” demiştir; Sayın Şimşek
“Bekâra -özür dileyerek söylüyorum- karı boşamak kolay, bunu yapsınlar
oyumu CHP’ye veririm.” demiştir; Sayın Çelik “Gayriciddi bir şeydir,
bunun karşılığı nerede? Mümkün olmayan bir vaattir.” demiştir.
Sayın Başkan, şimdi, bu vaatlerle yola çıkanlar, Cumhuriyet
Halk Partisinin millet için söyledikleri doğruya yaklaşmak için ama gerçekleştirmeyeceklerini
de bugüne kadar yaptıklarıyla göstermişlerdir. Bu utancı onların
omuzlarında bırakarak ülkemizin huzur ve refah içerisinde, eşit koşullarda
yarışarak tekrar demokrasiye dönmesini umut ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Turan, buyurun.
22.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, 1 Mayıs Emek
ve Dayanışma Günü’nü kutladığına, CHP’den 15 vekilin transferi
ile AK PARTİ’ye başka partilerden vekillerin katılmasının
kıyaslanamayacağına ve şeffaf, demokratik olan her türlü ittifakın
saygın olduğuna, AK PARTİ’nin ittifakla ilgili yasal mevzuatı
MHP’yle beraber hayata geçirdiğine ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dün, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’ydü,
1 Mayıs, emeğiyle yaşamını kazanan, üreten, ülkemize katkıda
bulunan işçilerimizin, emekçilerimizin günüydü. 1 Mayıs, 2008 yılında
Emek ve Dayanışma Günü ilan edilip bir sonraki yıl da yine AK PARTİ
Hükûmeti tarafından resmî tatil ilan edilmişti. AK PARTİ döneminde
işçilerimize sağlanan haklarda, işçilerimizin özlük haklarında
büyük iyileştirmeler oldu. Çalışma hayatının hemen her
alanında büyük reformlara imza attık. Bunun son örneği, kuşkusuz,
taşerona kadro, mevsimlik işçi ve 4/C’lilere tanınan imkânlar oldu.
Bu güzel günün barış ve kardeşlik iklimine katkıda bulunmasını
dileyerek bir kez daha kutlamak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yasama faaliyetlerine başlarken polemik olmasın istemiştim ancak
ısrarla tüm partilerimizin malum konuyu gündeme taşımasından
dolayı cevap verme zorunluluğu hasıl oldu.
Bakınız, 15 vekilin transferi, kiralanması,
buna ne derseniz deyin, bu usulle, süreçle AK PARTİ’nin başka vekillerle,
başka partilerin vekilleriyle yola devam etmesinin kıyası mümkün
değil. AK PARTİ yeni bir siyasal hareket olarak 2002’de yoluna çıktı.
Bu parti prensiplerine katılan kim varsa onurla, gururla burada yer aldı.
Hiçbir kirli pazarlığın, hiçbir kiralık anlayışın
içerisinde olmadık. Bir siyasetçi zaman içerisinde prensipleriyle beraber partimize
katılmışsa onu baş tacı yaptık ama asla kapılı
kapılar arkasında “Siz, 10 vekil buraya gidin, 3’ünüz geri gelin, 10’unuz
orada kalın.” demedik. 15 vekil transferi ile AK PARTİ’ye başka partilerden
katılan insanların, bakanlarımızın, vekillerimizin kıyası
bir komedidir. Biz o vekillerimizle beraber bu salonda oturmaktan gurur duyuyoruz,
biz o vekillerimizle beraber AK PARTİ Grubunda oturmaktan gurur duyuyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Ek sürenizi veriyorum bir dakika, tamamlayın
lütfen.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Eğer malum 15 vekil katılmış
oldukları partiden gurur duysalardı, fikrî, ideolojik beraberlik içerisinde
olsalardı orada otururlardı, şu an orada tek kişi oturuyor.
Kendi katıldığı partinin sırasında oturmaktan utanan
bir insanın demokrasi kahramanı olarak lanse edilmesi toplum vicdanında
hak ettiği yeri zaten buldu. “Ben Genel Başkanım, talimat verdim,
15 vekil gitti, haftaya geri gelecek.” demesi siyaset tarihimize kara bir leke olarak
geçmiştir. Az önce sayın grup başkan vekili “Güneş Motel’e benzetilmez,
Güneş Motel kirli bir pazarlıktı.” dedi. Evet, aynı şeyi
söylüyoruz, kirli pazarlıktı ama gözden kaçırdıkları şu:
O kirli pazarlığı yapan partinin adı CHP’ydi. Siz de kabul etmiyorsunuz,
“Güneş Motel kirli.” diyorsunuz; evet, kirli ama ortak olduğunuz parti
bunu yaptı. Biz diyoruz ki: Türkiye demokrasisi, artık bu tarz kirli pazarlıklara
referans verecek zamanı geride bıraktı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Ek bir dakika daha veriyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Şeffaf, demokratik, toplum
önünde olan her türlü ittifak bizim için saygındır. İttifakla ilgili
yasal mevzuatı AK PARTİ, MHP’yle beraber hayata geçirdi.
KAZIM ARSLAN (Denizli) – Siz bakanlık verdiniz ama…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – İttifaktan korkmak bir
tarafa, ittifak kurulmasından mutlu oluruz, memnun oluruz. Şerhimiz şu:
İttifak yaptığı partinin sırasına oturmaktan, katıldığı
partinin koltuğuna oturmaktan mahcup olan, basın toplantısında
ağlayan anlayışın diktatöryal bir talimatla yerine getirilmesinden
dolayı rahatsızız. 15 vekilin de, diğer muhtemel pazarlıkların
da yeni dönemde son bulacağını...
KAZIM ARSLAN (Denizli) – Neyse, oyun bozuldu ya!
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Efendim?
KAZIM ARSLAN (Denizli) – Oyun bozuldu ya...
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hangi oyun?
KAZIM ARSLAN (Denizli) – Yaptığınız
oyun.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Yaptığınız
oyun.
BAŞKAN – Sayın Arslan, lütfen…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Arkadaşlar, bir de şu
var: Tüm partiler konuşuyor, her şeyi söylüyorlar. Cevap hakkımızı
bile kullanırken “mıy mıy mıy mıy mıy” yanlış
bir yaklaşıma neden oluyorlar. Bu, doğru değil arkadaşlar.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Açık açık
söylüyor, gayet net söylüyor.
KAZIM ARSLAN (Denizli) – Doğru şeyi söylüyoruz.
BAŞKAN – Sayın Arslan, müdahale etmeyin lütfen.
KAZIM ARSLAN (Denizli) – Müdahale etmiyorum efendim,
sadece düşüncemi söyledim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Diyoruz ki: Bu dinlememe tarzı,
kendi fikrinden başka hiç kimseye saygı duymama tarzı, millete rağmen,
senaryoyla beraber iş yapma tarzı 24 Haziran akşamı son bulacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Onun için, seçime
sokmamak için uğraşıyorsunuz.
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Zabıtlar burada, mıy
mıy yapanlar ile iş yapanları o akşam millet burada görecektir.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan,
çok kısa bir şey…
BAŞKAN – Sayın Özkoç’u dinliyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bir durmadınız ya!
KAZIM ARSLAN (Denizli) – Gerçeği söylüyorum…
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Kayıtlara geçsin diye
söylüyorum.
KAZIM ARSLAN (Denizli) – Tuğrul Türkeş’i alıp
Bakan yapmadınız mı ya, Bakan yapmadınız mı? Niye
konuşuyorsunuz?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sayın
milletvekilleri…
Sayın Özkoç, sizi dinliyorum, buyurun.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Grup başkan vekilleri
olarak milletvekillerimize ilk önce biz örnek olmalıyız. Bir milletvekilimizin
sataşmayla olan bir sözüne “mıy mıy” gibi çirkin bir telaffuzun bir
grup başkan vekili tarafından ifade edilmesi ne örnek teşkil eder
ne de edep kurallarına uygundur. Kendisini kınadığımı
buradan ifade etmek isterim.
İSMAİL OK (Balıkesir) – Söz istiyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Ok…
İSMAİL OK (Balıkesir) – Sayın Grup
Başkan Vekili özellikle bana doğru dönerek “kirli pazarlık” gibi
daha birçok ağır hakarette bulunmuştur. Dolayısıyla kısa
bir açıklama yapmak istiyorum sataşmadan…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hiç sataşmadım Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Sizin söylediklerinize cevap olarak söyledi
yalnız Sayın Ok.
İSMAİL OK (Balıkesir) – Kesinlikle…
BAŞKAN – Lütfen, müsaade eder misiniz…
Sizin kullandığınız tabirlere ve
kelimelere karşılık olarak aynı kelimeleri ve tabirleri kullandı.
İSMAİL OK (Balıkesir) – Sayın Başkan,
lütfen… Ben hiç kimseyi hedef almadım, bize yapılan saldırılara
cevap verdim. Lütfen, bunun başlangıcının nasıl olduğunu
bir hatırlayalım.
BAŞKAN – Hatırlıyorum.
İSMAİL OK (Balıkesir) – Dolayısıyla,
ben birilerini itham etmedim, bize yapılan saldırılara, hakaretlere
cevap verdim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ben de cevap verdim.
İSMAİL OK (Balıkesir) – Sayın Grup
Başkan Vekili de bize aynı sözleriyle yine hakaret ediyor. Dolayısıyla,
biz söz alıp da onlara böyle bir saldırıda bulunmadık.
BAŞKAN – Karşılıklı söylenmeler,
karşılıklı cevaplar oldu ama siz bunu hakaret olarak algılıyorsanız
size de ilk defa sataşmadan dolayı söz vereceğim grup sözcüsü olarak.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hayır, neresine Sayın
Başkan?
BAŞKAN – Buyurun, yerinizden bir dakika…
23.- Balıkesir Milletvekili İsmail Ok’un, Çanakkale Milletvekili
Bülent Turan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
İSMAİL OK (Balıkesir) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Bir defa, “Bir kişi oturuyor orada.” dedi, gözlük
de vardı ama bir daha bir göz doktoruna gitmenizi tavsiye ediyorum Sayın
Grup Başkan Vekili.
TAMER DAĞLI (Adana) – Ya, sürekli hakaret ediyorsun
ondan sonra da…
MEHMET METİNER (İstanbul) – Saygısızlık
yapmadan konuş.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
İSMAİL OK (Balıkesir) – Tahammül edin,
alışın, alışkanlık hâline getirin. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Konuşayım mı ben, bırakayım
mı?
BAŞKAN – Sayın Ok, siz cevap verin efendim,
ben dinliyorum sizi.
TAMER DAĞLI (Adana) – Her seferinde hakaret ediyorsun,
ondan sonra da “Konuşayım mı?” diyorsun.
BAŞKAN – Sayın Ok, ben sizi dinliyorum.
Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim lütfen.
İSMAİL OK (Balıkesir) – Şunu iyi
bilesiniz ki bize bir söylerseniz iki duyarsınız.
BAŞKAN – Birbirinizi tehdit etmeyin Sayın Ok.
TAMER DAĞLI (Adana) – El sallama.
MEHMET METİNER (İstanbul) – Elini indir, o
parmağını indir.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
İSMAİL OK (Balıkesir) – Burası Türkiye
Büyük Millet Meclisi, biz de Türk milletini temsil ediyoruz, herkes haddini bilecek.
Tamam mı?
MEHMET METİNER (İstanbul) – Bize doğru
parmak sallama.
BAŞKAN – Sayın Ok, bakın, birbirimizi
tehdit etmeyelim, tehditvari konuşmayalım.
İSMAİL OK (Balıkesir) –Biz burada Türk
milletinden aldığımız yetkiyi kullanıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Ok, bir dakika…
Tehditvari konuşmayalım birbirimize karşı.
MEHMET METİNER (İstanbul) – Bir daha grubumuza
yönelik parmak sallamasın lütfen.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, siz de müdahale
etmeyin.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Rahatsız olmayın,
rahat olun.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ok.
Şimdi, gündeme geçiyoruz.
İSMAİL OK (Balıkesir) – Ben cevap vermedim
ki Sayın Başkan.
KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Tanal, size söz vereceğim.
Sayın Arslan…
KAZIM ARSLAN (Denizli) – Şahsıma yönelik “mıy
mıy” diyerek bana hakaret etmiştir, sataşmıştır.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, sürekli
konuşan birisi, kim olduğunu bilmiyorum, hep konuştu.
BAŞKAN – Sayın Grup Başkan Vekiliniz bunun
yerine cevapta bulundu Sayın Arslan, tekrar etmeye gerek yok.
KAZIM ARSLAN (Denizli) – Efendim, kınadı ama
ben şahsen…
BAŞKAN – Grup Başkan Vekiliniz sizin adınıza
bu konuda yeterli cevabı verdi, kayıtlara da geçti. Tekrar olarak size
söz verebilmem mümkün değil.
KAZIM ARSLAN (Denizli) – Yerimden bir söz istiyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Sayın Akkaya, size bir dakika söz
vereceğim yerinizden.
KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan, bakın,
şahsıma yapılan bir hakarettir.
BAŞKAN - Sayın Arslan, Grup Başkan Vekiliniz
cevapladı sizin adınıza, sizin yerinize, sizin Grup Başkan Vekiliniz.
KAZIM ARSLAN (Denizli) – Ama hakaret bana geldi Sayın
Başkanım, hakaret bana geldi.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – “Mıy mıy yapan kim,
bilmiyorum. Hep konuşan birisi var.” dedim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Arslan, o zaman siz kalkıp
Grup Başkan Vekilinden önce söz talebinde bulunsaydınız. Sizi temsilen
Grup Başkan Vekilinize söz verdim, süresini de kısıtlamadım,
dinledik, kayıtlara da geçti. Lütfen, rica ediyorum…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sürekli laf atmaya ne denir
ki?
BAŞKAN - Sayın Akkaya, Buyurun.
Bir dakika…
24.- İstanbul Milletvekili Yakup Akkaya’nın, işçilerin
1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nde alanlarda protestolarını
ve isteklerini dile getirdiklerine, CHP’nin seçim vaadi olarak verdiği emeklilere
bayramda ikramiye sözünün AK PARTİ tarafından çalındığına
ve kamuda çalışanlara da bayram ikramiyesi verilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, dün işçiler 1 Mayısta
Emek ve Dayanışma Günü’nde alanlardaydı. Baskıya, sömürüye ve
tek adam rejimine karşı protestolarını dile getirdiler. Ayrıca,
işçiler, alanlarda temel hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırıldığı
2016 Temmuz ayından günümüze kadar süren olağanüstü hâlin kaldırılmasını
da talep ettiler. 24 Haziranda yapılacak seçimler öncesinde Türkiye'nin normalleşmesi
ve olağanüstü hâl koşullarında seçimin yapılmamasını
istediler. Ben de bunu bir kez daha Meclisten dile getiriyorum.
Ayrıca, Sayın Başbakan seçim vaatlerini
açıklarken emeklilere iki bayramda biner lira ikramiye verilmesi önerisini
getirdiler. Bu da yarın bir gün Meclise gelecek, görüşeceğiz. Cumhuriyet
Halk Partisinin 2015 yılında seçim vaadi olarak aldığı
ve…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Akkaya, bir dakika daha ek süre
veriyorum ama lütfen tamamlayın.
YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
…AK PARTİ tarafından Cumhuriyet Halk Partisinin
projesinden çalındığını iddia ettiğimiz, eksik olarak
çalındığını iddia ettiğimiz bir ikramiyeydi. Emeklilerimiz
her şeyi hak ediyor. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında bunu tamamlayacağız
ve 24 Hazirandan sonra da bunu yerine getireceğiz.
Ama burada, Sayın Başkan, bir eksiklik daha
var. Bugün, kamuda yaklaşık 3 milyon çalışanımız var,
emekli değil, bunlar çalışıyorlar; polisimiz, öğretmenimiz,
subayımız, sözleşmelimiz, 657 sayılı Yasa’ya göre çalışan,
kamuda çalışan memurlar bu ikramiyeden yoksun. Bayramlar toplumlarda insanları
birbirleriyle kaynaştıran çok önemli günlerdir. Burada, kamuda çalışan
bu memurları, bu emekçileri de bu bayram ikramiyelerinden mahrum etmeyelim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akkaya.
Sayın Akçay, grubunuz adına Sayın Ersoy
konuşmuştu, size de bir dakika yerinizden söz veriyorum.
Buyurun.
25.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Milliyetçi Hareket Partisinin
Cumhurbaşkanı adayının Recep Tayyip Erdoğan olduğuna,
1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü kutladığına ve görevi
başında hayatını kaybeden işçilere Allah’tan rahmet dilediğine
ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, tabii,
birleşim başında mazeretim nedeniyle yer alamadığım
için söz aldım. Çok teşekkür ediyorum.
24 Haziranda yasama ve yürütme organlarının
tespiti için sandığa gideceğiz. Bu seçimle aynı zamanda cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemine de geçmiş olacağız. Söz, iradenin sahibi büyük
Türk milletinindir. Bu çerçevede, biz Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye Büyük Millet
Meclisi Grubu olarak bugün gerçekleştirdiğimiz grup toplantımızda
cumhurbaşkanı adayımızı belirleyen grup kararımızı
almış bulunuyoruz. Adayımız mevcut Cumhurbaşkanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Vatanımıza, milletimize hayırlı ve uğurlu
olsun.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
1 Mayıs tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de emekçilerin birlik, dayanışma
günü olarak kutlanan, işçinin, emekçinin alın terinin kutsal olduğunu
bize hatırlatan çok önemli bir gündür. 1 Mayısı amacından saptırmadan,
vatan millet düşmanlarının kışkırtmalarına gelmeden,
çatışmaya fırsat vermeden, çalışma hayatının
ağır ve derin sorunlarını, iş güvenliğini, ücretleri,
sosyal hakları, emeklilik şartlarını gündeme getirerek helal
kazancıyla kutlayan vatandaşlarımıza teşekkürlerimizi sunuyorum.
Biz de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, maden ocağında, tarlada,
fabrikada, tersanede ve diğer tüm iş alanlarında...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – ...alın teriyle, emekleriyle,
gayretleriyle ülkemizin kalkınmasında ve ekonomimizin gelişmesinde
en büyük güç olan emekçi kardeşlerimizin 1 Mayıs Emek ve Dayanışma
Günü’nü kutluyor, görevi başında hayatını kaybeden tüm işçi
kardeşlerimize de yüce Allah'tan rahmet diliyoruz.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akçay.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Tanal, size de bir dakika söz
vereyim.
Sayın Bektaşoğlu’na da söz vereceğim.
26’ncı Dönemin son günlerini yaşıyoruz
ama bir an evvel de yasaya geçmemiz gerekiyor. O yüzden bu yaklaşımda
bulundum.
Sayın Tanal, Sayın Bektaşoğlu, sonra
gündeme geçeceğiz.
Buyurun Sayın Tanal.
26.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, kendisiyle ilgili
fezlekelerin kamuoyuna sunulmak suretiyle topluma suçlu gösterilmek istendiğine,
fezlekeleri basına servis eden Meclis personeli hakkında suç duyurusunda
bulunduğuna ve Meclis Başkan Vekillerinin milletvekilinin hukukunu savunmakla
yükümlü olduğuna ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Değerli
Başkanım.
Sayın Başkanım, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
157’nci maddesine göre, takdir edersiniz, tüm soruşturmalar gizlidir. Gizli
olmasının nedeni şu: Masumiyet ve suçsuzluk karinesi uyarınca
insanların lekelenmeme hakkını korumaya yöneliktir. Ancak dün gece,
daha önceden benim cumhuriyet savcılığından Türkiye Büyük Millet
Meclisine gelen iki tane fezlekemden dolayı gece saat onda, son dakika haberiyle,
âdeta beni toplumda suçlu göstermek kasıt ve amacıyla fezlekelerimin geldiği
basına yansımış durumdadır. Basınla öğreniyorum
ben bunu. Bu, aynı zamanda Türk Ceza Kanunu’nun 285’inci maddesi uyarınca
gizliliğin ihlali suçudur.
Benim bu fezlekelerimi basına servis eden Meclis
personeli hakkında suç duyurusunda bulunuyorum, sizin vasıtanızla
bunlarla ilgili işlem yapılmasını talep ediyorum çünkü benim
masumiyet ilkem burada ihlal edilmektedir. Benim hakkımda eğer varsa bir
fezleke beni kanun korumuş durumdadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Meclis personelinin beni
suçlu takdim etme gibi bir gayret içerisine girmesini kınıyorum ben.
BAŞKAN – Sayın Tanal, Meclis çalışanlarımız
görevlerini hakkaniyet doğrultusunda ve son derece saygılı bir şekilde
yerine getirmektedir.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Adalet Bakanlığı
da aynı şeyi yapıyor.
BAŞKAN - Bu konuda bir araştırma yaptıktan
sonra Meclis çalışanlarımızı suçlamanız daha yerinde
olur diye düşünüyorum. Haksızlık yapmayalım çalışanlarımıza.
Dün 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'ydü;
dünü unutmadık. Bugün Meclis çalışanlarımız da aynı
değerlendirmede, emeklerini boşa harcamayalım, onları koruyalım.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Görevlerini doğru
yapmayanlarla ilgili…
BAŞKAN - Araştıralım, sonra yapılacak
bir şey varsa yerine getirelim.
Teşekkür ederim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan,
tek cümle izninizle, tek cümle.
BAŞKAN - Buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın, emeğe
saygı duyan birisiyim. Emekçiler için dün 1 Mayıs meydanlarındaydık,
birlikteydik emekçilerle ama gecenin saat 22.00’sinde son dakika haberle, suçlu
gösterme amacı ve gayesiyle…
BAŞKAN - Ama bunda Meclis çalışanlarını
suçlayamazsınız.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Peki, Meclis bunu verdi.
Kim verdi bunu?
BAŞKAN – Araştırın, bulun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ben mi bulacağım?
Siz Meclis Başkan Vekilisiniz.
BAŞKAN – Yani bir ihtimal üzerine, kusura bakmayın,
Meclis çalışanlarımızı zan altında bırakmaya
asla izin vermem.
Teşekkür ederim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın Sayın
Başkanım, Meclis Başkan Vekili olarak milletvekilinin hakkını
hukukunu savunmakla sizler yükümlüsünüz.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanal.
Sayın Bektaşoğlu, buyurun.
Bir dakikanız var.
27.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, Türkiye’nin
köklü üniversitelerini bölmenin keyfîyet olduğuna ve Yükseköğretim Kanunu
Tasarısı’nın geri çekilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Sayın
Başkan, bugün görüşülecek Yükseköğretim Yasası’yla ilgili bir
uyarım var: Türkiye’nin en köklü ve başarılı, eğitim kalitesi
yüksek, alt yapısını oluşturmuş, yapılanmasını
tamamlamış üniversitelerini bölmek, bölerek çoğaltmak bir keyfiyettir.
Bir ihtiyaçtan doğmamıştır, haklı bir gerekçesi yoktur,
bunun kimseye yararı da olmayacaktır; tersine, ileride telafisi olmayan
sonuçlar doğuracaktır. On altı yıl boyunca eğitim sistemi
allak bullak oldu ama giderayak alınan bu bölme kararı âdeta final gibi.
Görev dönemi sona ermiş bir Başbakan ve seçime giden bir Hükûmetin böylesine
bir karar almaması lazım. Bu tasarının 24 Hazirandan sonrasına
bırakılması gerekir. Tasarının Komisyona çekilmesi en akılcı
iş olacaktır. Üniversitelerin huzurunu bozmaya kimsenin hakkı yoktur,
üniversitelerden elinizi çekin.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları
vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının,
Terörizmle Mücadele Küresel Forumu (TMKF) çerçevesinde 2-3 Mayıs 2018 tarihinde
Belçika’nın başkenti Brüksel’de “Terörle Mücadele Çerçevesinde Parlamenterler
ile Yargı Aktörleri İlişkisi” konulu çalıştaya Türkiye
Büyük Millet Meclisinden bir heyetin katılması hususuna ilişkin tezkeresi
(3/1578)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna
Terörizmle Mücadele Küresel Forumu (TMKF) çerçevesinde
2-3 Mayıs 2018 tarihinde Belçika’nın başkenti Brüksel’de “Terörle
Mücadele Çerçevesinde Parlamenterler ile Yargı Aktörleri İlişkisi”
konulu çalıştaya Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir heyetin katılması
öngörülmektedir.
Söz konusu çalıştaya katılım sağlanması
hususu, 28/03/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 9’uncu maddesi uyarınca
Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Millet Meclisi Başkanı
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Şimdi grup önerilerinin görüşmelerine başlayacağız.
Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün
19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun, 2/5/2018 tarihinde Diyarbakır Milletvekili Sibel
Yiğitalp ve arkadaşları tarafından, iş güvenliği işçi
sağlığı sorunlarının tespiti, iş kazaları
sonucu meydana gelen yaralanma ve ölümlerin engellenmesi için yapılacakların
belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 2 Mayıs 2018 Çarşamba
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 2/5/2018 Çarşamba günü
(bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin,
İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Filiz
Kerestecioğlu
(İstanbul)
Grup
Başkan Vekili
Öneri: 2 Mayıs 2018 tarihinde, Diyarbakır Milletvekili
Sayın Sibel Yiğitalp ve arkadaşları tarafından verilen
7603 sıra numaralı “İş güvenliği işçi sağlığı
sorunlarının tespiti, iş kazaları sonucu meydana gelen yaralanma
ve ölümlerin engellenmesi için yapılacakların belirlenmesi amacıyla”
Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin
diğer önergelerin önüne alınarak, görüşmelerinin 2/5/2018 Çarşamba
günkü Birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere,
öneri sahibi Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Iğdır
Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman konuşacaklar.
Buyurun Sayın Adıyaman. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakika.
HDP GRUBU ADINA MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır)
– Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
dün 1 Mayıs dünya emekçilerinin direniş, dayanışma, mücadele
ve özgürlük günüydü. Dün emekçilerle beraber bu günü kutladık. Bir kez daha,
emekçileri burada saygıyla selamlıyorum ve yaşasın 1 Mayıs,
“…”(x)
diyorum.
Şimdi, değerli milletvekilleri, tam da 1 Mayısın
akabinde bugün verdiğimiz öneri iş güvenliği ve işçi sağlığına
ilişkin bir grup önerisi.
Bildiğiniz üzere, 2002 yılından bu tarafa
AKP iktidarı iktidarda. İSİG verilerine göre, hazırladığı
iş cinayetleri raporuna göre 2002 ve 2017 yılları arasında 20.450
işçi önlenebilir sebeplerden dolayı hayatını kaybetmiştir,
yani iş cinayetinde hayatını kaybetmiş. OHAL düzeninde, işçi
sayısının 3 milyon 290 bini aştığı, işsizlik
oranının yüzde 11’i geçtiği OHAL’in halka ve özellikle emekçilere
karşı ilan edildiği tüm sonuçlarıyla artık ortaya çıkmıştır.
İşçi Sağlığı ve İş
Güvenliği Meclisinin 2018 verilerine göre de ocak ayında en az 144, şubat
ayında en az 128, mart ayında en az 122 işçi olmak üzere yılın
ilk üç ayında 394 işçi iş cinayetlerinde hayatlarını kaybetmiş.
Ölenlerin 19’u kadın işçi, 367’si erkek, 9’u çocuk. Daha da önemlisi,
bu iş cinayetlerinde ölen işçilerin sadece 17’si sendikalı, diğerleri
sendikasız çalışan işçiler.
Yine, asgari ücretin üstüne çıkan, 1.662 lira 70
kuruş olan açlık sınırını da dikkate aldığımızda,
işçi ve emekçiler sadece iş sağlığı ve iş cinayetleri
açısından değil ama aynı zamanda ekonomik açıdan da cinayetle
karşı karşıyadır.
Tekstil sektöründe çalışan milyonlarca özellikle
küçük yaşta, 14 ile 30 yaş arası genç işçinin meslekten kaynaklı
ciddi sağlık sorunları devam ediyor. On altı yıllık
AKP iktidarının yaptığı tek şey var, nedir? İşçi
ve emekçilerin sömürüsü üzerinden sermayeyi daha da güçlü kılmak. Bu on altı
yıl boyunca bu Meclise gelen tüm düzenlemeler işçi ve emekçilerin aleyhine
ama öte taraftan sermayenin lehinedir.
İş kazaları ve meslek hastalıkları
esasen sermayenin azami kâr hırsı ve çalışma yaşamına
yönelik politikaların emek aleyhine oluşturulması üzerinden güçlü
bir şekilde devam ediyor. 4857 sayılı İş Yasası, 5763,
5920, 5921 ve 6111 sayılı torba yasalardaki tüm düzenlemeler işçilerin
ve emekçilerin aleyhine düzenlenmiş düzenlemeler. Sadece bu da değil,
aynı zamanda AKP iktidarının övünerek bahsettiği “Her vilayette
bir üniversite açtık.” propagandasını da dikkate aldığımızda
bugün üniversite mezunu milyonlarca genç işsiz durumda ve bu gençlerin çoğu
kendi eğitim alanlarıyla ilgili iş bulamadıklarından dolayı
asgari ücret üzerinden sanayinin ve sektörlerin çeşitli alanlarında çalışmak
zorunda kalıyor. Dolayısıyla bu iş sağlığı
ve iş güvencesi noktasında, özellikle iş cinayetleri noktasında
üniversite mezunları bile büyük bedeller ödemektedir.
Sadece iki örnek vereyim: Mesela Adnan Menderes Üniversitesi
sosyal bilgiler öğretmenliğinden mezun olan Hasan Sungur atanamadığından
dolayı bir plastik enjeksiyon fabrikasında kardeşiyle beraber çalışıyor
ve çalıştığı 25’inci günde 400 tonluk plastik enjeksiyon
makinesine bedenini kaptırıyor.
Yine, mesela, Artvin’de Çoruh Üniversitesi mezunu 25
yaşındaki -mesleği öğretmenlik olması gereken- Süleyman
Avcı atanamadığından dolayı köyün ormanında çalışmaya
başlıyor ve ormanda odun kesim işi esnasında üzerine düşen
bir tomrukla hayatını kaybediyor. AKP iktidarının on altı
yıllık iktidarı boyunca halkımıza, emekçilere ve işçi
sınıfına reva gördüğü budur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) - Sadece bu değil,
üniversitelerden mezun ettiği…
Tamamlayayım efendim.
BAŞKAN – Tamamlayın, bir dakika ek süre…
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) - Aynı zamanda
üniversite mezunu milyonlarca meslek erbabı, eğitim görmüş gence
de istihdam alanı yaratmadığı gibi, tıpkı izah ettiğimiz
hem iş sağlığı hem de iş kazaları konusunda tam
bir güvencesizlik ortamında çalışılmaya mahkûm edip bunlarla
beraber tüm emekçilerin sömürüsü üzerinden, onların emeği üzerinden sadece
sermaye kesimine, yandaş sermayeyi daha da güçlendirmeye, onların ucuz
emek üzerinden ve en az maliyetle, en ucuz maliyetle kârını nasıl
daha çok katlayabileceğine dayanan bir politika izlemiştir ve inanıyorum
ki -tıpkı dün 1 Mayısta işçi ve emekçilerin direnişi, görkemli
yürüyüşü- 24 Haziranda da AKP’nin iktidardan alaşağı edilme
günü olacaktır diyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Adıyaman.
İYİ PARTİ Grubu adına Bursa Milletvekili
Sayın Kadir Koçdemir konuşacak.
Buyurun Sayın Koçdemir. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakika.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA KADİR KOÇDEMİR
(Bursa) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; HDP grup
önerisi üzerine İYİ PARTİ adına söz almış bulunuyorum,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında, dün kutladığımız
Emek ve Dayanışma Günü'nün çalışanların şartlarının
iyileştirilmesinde, iş yeri huzurunda ve verimliliklerinin artırılmasında
iyi bir başlangıç olmasını, vesile olmasını diliyorum.
Demokrasinin farklı tanımları var, bunlardan
biri de kararlardan ve düzenlemelerden etkilenenlerin bu karar ve düzenlemelerde
etkisinin olması durumudur. Son yıllarda tek adam yönetimine indirgenen
Türkiye kötü yönetildiği için karar mekanizmaları, başta Türkiye
Büyük Millet Meclisi olmak üzere, realiteden, toplumdan, muhtelif toplum kesimlerinden
kopmuş vaziyettedir. İş güvenliği, iş yeri güvenliği
ve işçi sağlığıyla ilgili de bu işin normali, fabrikalarda
işçilerin oradaki ortamla ilgili tekliflerini, düşüncelerini dile getirebilmeleri,
sendikal hayatın olması gerektiği gibi olmasıdır. Ancak,
son zamanlarda Türkiye, öksürmesi yasaklanmış, ağrıması
yasaklanmış bir vücut gibi sadece tek bir adamın dediklerini teyide
görevli karar mekanizması üyeleriyle dolmuş durumdadır. Bu da toplumdaki
gerçek sıkıntıların zamanında tedbir alınabilecek
kadar erken bir zamanda, vakitte tespit edilmesini, bununla ilgili müzakerelerin,
tartışmaların yapılmasını engellemekte ve bütün kararlar
hiç umulmadık zamanlarda alınmaktadır.
Hiç kimse, Türkiye'de, hesap ve planlama yapamamaktadır.
Şimdi, bölünmesi gündeme gelen üniversitelerin son sınıfında
okuyan çocuklar bu zamana kadar “Ben filanca üniversitede okuyorum.” dedikleri hâlde
başka isimle diploma almak durumundadırlar. Bu üniversitelerin bölünmesinin
gereklilikleri hangi zaruretlerden kaynaklanıyor, hangi faydalar elde edilecek,
bunu üniversitedeki insanlar dahi; oradaki öğretim üyeleri, YÖK camiası,
hiç kimse tartışmadı ve bundan haberdar olmadı. Ama bunun yanında
bakıyoruz, işsizlikle ilgili, dünyada işsizlik 2 haneli olan birkaç
ülkeden birisi olduğumuz hâlde afişlerde “artı 2 istihdam” diye yazabiliyoruz.
Bütün bunlar inşallah 24 Haziranda sona erecektir.
Saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kahramanmaraş
Milletvekili Fahrettin Oğuz Tor konuşacaklar.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Turan, konuşmadan sonra
size söz vereceğim.
Buyurun Sayın Tor.
MHP GRUBU ADINA FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iş güvenliği ve
işçi sağlığı konusunda HDP’nin grup önerisi hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle, sizleri ve bizleri izleyen değerli vatandaşlarımızı
saygılarımla selamlıyorum.
İş kazası, uğrayan açısından
sigortalının bedenen veya ruhen özre uğraması, ölüm veya sürekli
iş göremezlik durumuna göre geride kalan aile fertleri bakımından
bağlanan kısmi ve tam aylık bakımından maddi ve manevi
ciddi sonuçlar doğurmaktadır. Özellikle ölüm veya sakatlık hâlinde
eş ve çocuklar çok ciddi sıkıntılar yaşamaktadırlar.
Ülkemizde her yıl ortalama olarak 1.500’den fazla
kişi iş kazası sonucu vefat etmektedir. Bunun sonucunda da binlerce
kişi işsiz, eşsiz, çocuksuz, anasız ve babasız kalmaktadır.
Yaşanan iş kazalarının en önemli nedenleri, bir veya birden
fazla cismin sıkıştırması, ezmesi, batması, kesmesi,
düşen cisimlerin çarpıp devrilmesi, kişilerin düşmesi, makinelerin
sebep olduğu kazalar şeklinde sıralanmıştır. İş
kazaları ve meslek hastalıkları sonucu kaybedilen iş gücü sayısı
yılda 2 milyon güne yakındır. İş kazası, yaş
gruplarına göre dağılımında en çok 25-29 yaş gruplarındakilerde
görülmektedir. 25-29 yaş grubu en verimli, en genç yaş grubudur.
Değerli milletvekilleri, sürekli iş göremezlik
oranı yüzde 10’un üzerinde ise kısmi aylık bağlanmaktadır.
Her ay hazineden milyarlarca lira yardım alan Sosyal Güvenlik Kurumu için bu
tür giderler önemli miktarlara ulaşmıştır. Önlenecek her bir
iş kazası tabii ki en başta kendisi ve ailesi açısından
fevkalade önemlidir, yıllar sürecek mağduriyetlere yol açmayacaktır.
Eğitim durumuna göre 2013 yılında iş
kazası geçirenlerin oranlarını incelediğimizde lise altı
eğitimler yüzde 2,8 iş kazası geçirirken, genel lise mezunlarında
bu oran 1,7’dir, lise dengi meslek okulları mezunlarında 2,4’tür, yükseköğretim
mezunlarında ise yüzde 1 olarak tahmin edilmiştir. Burada lise dengi meslek
okulu mezunlarında yüzde 2,4 olmasının sebebi mesleki ve teknik eğitimdir.
Eğitim seviyesi arttıkça kaza, iş kazası azalmaktadır.
Bu göstermektedir ki yapılması gereken tek şey eğitimdir.
Değerli milletvekilleri, iş kazalarında
Avrupa’da 1’inci, dünyada 3’üncü olan ülkemizde iş kazalarının önlenmesinde
ciddi bir başarı sağlanamamıştır. İş kazaları
ülkemiz için bir kader, bir kısmet olmamalıdır. İş kazalarının
işin fıtratından olduğu olgusu sadece bir savunmadır ve
yanlıştır.
Alınacak tedbirlerin bir an önce uygulamaya geçirilmesi
gerekirken ötelenmesi doğru olmamıştır. Bu, iş kazalarının
önlenmesinin ötelenmesi demektir. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tor.
Sayın Turan…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, polemik
uzamasın istiyorum ama az önce sayın konuşmacı ısrarla
“tek adamın dediklerini yapmak üzere görevli grup” gibi çok ağır
ithamda bulundu.
Bakınız, 2002 yılından beri Cumhurbaşkanımız
tüm kararlarını ilgili kurumlarla istişare ederek alır, biz
ona sahip çıkarız, bundan gurur duyarız. Ancak şunu sorma hakkımız
var diye düşünüyorum: Bizim Genel Başkanımız adaylık sürecinde,
tüm aday gösteren partilerle beraber, usulüne uygun bu süreçleri işleterek
aday olmuştur. Ancak kendi genel başkanları daha ortada toplantı
yokken, kurul kararları yokken “İlla adayım” dememiş midir?
O yüzden bu tarz polemikleri geride bırakalım. Önümüzde bir seçim var,
buna bakalım. “Sen kötüsün, sen kötüsün” yaklaşımının doğru
bir sonuç vermeyeceği kanaatindeyim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
İSMAİL OK (Balıkesir) – Sayın Başkan,
kayda geçmesi açısından ben de yerimden cevap vermek istiyorum.
Bir defa, bizim Genel Başkanımız Sayın
Meral Akşener Hanımefendi “Ben aday olacağım.” demedi, biz aday
gösterdik. O, milletin adayı. Bunun kayıtlara geçmesi için…
Teşekkür ediyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hangi kararda?
İSMAİL OK (Balıkesir) – Biz aday gösterdik.
BAŞKAN – Her aday için aynı şey geçerli
yalnız.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın Yakup Akkaya konuşacak.
Buyurun Sayın Akkaya. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
İş sağlığı, iş güvenliğiyle
ilgili HDP grup önerisi üzerine söz almış bulunuyorum. Ne yazık ki
en önemli sorunumuz bir türlü çözülemiyor. 2002’den günümüze kadar iş cinayetleri
sonucu ölen yaklaşık 20 bin yurttaşımız, emekçimiz var;
akıllara zarar. Peki bunu niye önleyemiyoruz değerli milletvekilleri?
Yasa çıkarttık diyoruz, çok güzel. 6331 sayılı Yasa’yı
çıkarttık. Ne zaman? 2012 yılında ve yasa da gerçekten en son
yıllarda Türkiye’de çıkartılan en iyi yasalardan bir tanesi. 2012’ye
kadar İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası yoktu,
yönetmeliklerle yapılıyordu, 2012’de yasa çıktı. Peki, güzel,
her yerde “Yasa çıktı.” diye övünüyoruz ama bu yasayı uygulayabiliyor
muyuz? Hayır, uygulayamıyoruz. Neden uygulayamıyoruz? Çünkü 30 Haziran
2012’de çıktı yasa, yürürlüğü 2014’e ertelendi, daha sonra 1 Temmuz
2016’ya ertelendi, daha sonra 1 Temmuz 2017’den 1 Temmuz 2020’ye ertelendi. Yani
bugün yürürlükte olan bir yasamız var ama uygulamasıyla ilgili herhangi
bir yaptırım, bir işlem yok çünkü çıkan yasaları -uygulama
konusunda- Hükûmet, işverenlerin işine gelmediği için ne yazık
ki uygulamıyor. Yani kanun çıkarttım diye övünmek çok kolay ama uygulama
olmadıktan sonra kanun çıkartmanın ne anlamı var?
Bakın, 24 Hazirana az kaldı. Ne zaman seçim
kararı verildi? 18 Nisanda. Bakın, İş Teftiş Kurulunun
daha yeni, 26 Haziranda çıkarttığı bir genelgesi var. Akıllara
zarar bir genelge, 26 Haziranda… Ne diyor? Teftiş programlarının
revize edilmesi. Yani daha önceden karar verilmiş iş yeri denetlemeleriyle
ilgili çalışmaları erteleyin diyor. Neye kadar erteleyin? Siz bunu
mayıs ve haziran aylarında yapmayın diyor. Yani “24 Haziranda seçim
var, siz şimdi gider iş yerlerine bir denetim yaparsanız işverenleri
küstürürüz, onlar da bize eksi olarak gelir.” diyorlar. Ayıptır, günahtır.
Yani bir işçinin sağlığı, bir işçinin canı bu
kadar mı önemsiz? Yani siz “İşverenleri küstürmeyeceğiz.” diye
daha önceden alınmış böyle, iş yerlerini denetleme kararlarını
ertelemek… İşte, 24 Haziranda neyle karşılaşacağınızın
da bir sonucudur.
Başka bir şey söyleyeyim ben size: Bakın,
Yüksek Seçim Kurulunun seçim yasaklarıyla ilgili aldığı bir
karar var. Ne diyor seçim yasaklarında? “Devlet memurları ya da siyasi
bakanlar, Başbakan bu kampanyalara katılamaz.” diyor ama Cumhurbaşkanıyla
ilgili öyle bir şey yok. Bu, adil olmayan bir şey.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAKUP AKKAYA (Devamla) – Devletin uçağıyla,
arabasıyla gidecek kampanya yapacak, karşısındaki cumhurbaşkanı
adayları bunlardan yararlanamayacak ve siz de buna “Adil bir seçim.” diyorsunuz,
dünyayı bize güldürüyorsunuz. Yapmayın, etmeyin.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akkaya.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Şanlıurfa
Milletvekili Mahmut Kaçar konuşacak.
Buyurun Sayın Kaçar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MAHMUT KAÇAR (Şanlıurfa)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP Grubu önerisi hakkında
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
İş sağlığı ve güvenliği
konusu gerek ülkemizde gerek dünyada çalışma hayatının en önemli
gündem konularından biri. Dünyada her yıl yaklaşık 2,3 milyon
çalışan iş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle
hayatını kaybetmekte. Ayrıca, bunun ülke ekonomilerine olan maliyeti
de ayrı bir başlık konusu. Türkiye iş sağlığı
ve güvenliğiyle ilgili gerek kendi ulusal mevzuatı gerekse de uluslararası
mevzuata uyum noktasında özellikle son yıllarda son derece önemli ve reform
niteliğinde önemli düzenlemelere imza atan bir ülke.
Hepinizin bildiği gibi, iş sağlığı
ve güvenliğiyle ilgili daha önce müstakil bir yasa yok iken, İş Kanunu
içerisinde bir maddeyle iş sağlığı ve güvenliği tanımlanmışken
2012’de yayımlanan 6331 sayılı İş Sağlığı
ve Güvenliği Yasası’yla birlikte Türkiye dünyada müstakil iş sağlığı
ve güvenliği yasasına sahip olan birkaç ülkeden biri olmuştur.
Elbette ki bunun yanında uluslararası normlara
uyum, iş sağlığı ve güvenliği açısından
son derece önemlidir. Bu konuda da hiç şüphesiz, ILO normları çalışma
hayatında bizleri bağlayan önemli normlardır. Türkiye, Uluslararası
Çalışma Örgütünün 155 No.lu İş Sağlığı ve
Güvenliği ve Çalışma Ortamına İlişkin Sözleşmesi’ni,
yine 161 No.lu Sağlık Hizmetlerine İlişkin Sözleşme’yi
2004 yılında; 187 No.lu İş Sağlığı ve Güvenliğini
Geliştirme Çerçeve Sözleşmesi’ni de 2013 yılında imzalayan bir
ülkedir. Yine, 176 no.lu madenlerde güvenlikle ilgili sözleşme ve en fazla
iş kazalarının olduğu inşaat sektörüyle ilgili son derece
hayati öneme sahip olan 167 no.lu inşaat işleriyle ilgili iş güvenliği
sözleşmesi 2014 yılında Türkiye tarafından onaylanmıştır.
Bütün bu yapılan çalışmalar neticesinde inşaatlardaki iş
kazalarında yüzde 40 oranında bir azalma söz konusu olmuştur. Yine,
bu çalışmaların neticesi olarak Türkiye’de 2002 ile 2017 yılları
arasında çalışan sayısında yüzde 177 artış olmasına
rağmen -yüz binde- ölümlü iş kazasında Türkiye’de yüzde 38’lik bir
düşüş yaşanmıştır. Bu da Türkiye’nin iş sağlığı
ve güvenliğiyle ilgili doğru yolda olduğunu gösteriyor.
İnşallah, önümüzdeki süreçte bu yasal düzenlemelerin
denetimi ve takibiyle birlikte bu anlamda önemli mesafeler alacağımıza
inanıyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – Dünyada 2’nci sıradayız,
nasıl bir iyileşme var?
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaçar.
Sayın Akkaya…
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
28.- İstanbul Milletvekili Yakup Akkaya’nın, yapmış
olduğu açıklamasındaki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin
açıklaması
YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Efendim, tutanakta bir
şeyin düzeltilmesi için söz aldım. İş Teftiş Kurulu Genelgesi’ni
26/4 yani 26 Nisan olarak söylemem gerekirdi, 26 Haziran olarak söylemişim.
İş Teftiş Kurulu Genelgesi 26 Nisanda yayımlanmış
iş yerlerinin teftişlerinin durdurulmasıyla ilgili, yeniden revize
edilmesiyle ilgili. Tutanaklarda düzeltilmesini talep ediyorum.
BAŞKAN – Kayda, tutanaklara geçti.
Sayın Kerestecioğlu…
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul)
– Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.
IX.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılı’nın, yasama dokunulmazlığıyla ilgili tezkerelerin
TBMM’nin resmî internet sayfasında yayınlandığına ve kamuya
açık olduğuna ilişkin konuşması
BAŞKAN – Oylama yapacağım, yalnız
oylama yapmadan önce bir açıklama yapmak zorundayım.
Sayın milletvekilleri, az önce Sayın Tanal
bazı iddialarda bulunmuştu.
Yaptığımız araştırmada
ortaya çıkan sonuç şudur: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
sunulan 8 adet yasama dokunulmazlığı dosyası, Meclis Başkanlığı
tarafından, 27 Nisan 2018 tarihinde, Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden
kurulu Karma Komisyona havale yapılarak gönderilmiştir. Bu 8 adet dokunulmazlık
dosyası kapsamında İstanbul Milletvekili Sayın Mahmut Tanal’ın
da 2 adet dosyası bulunmaktadır. Bu havale işlemi, Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 51’inci maddesi gereğince -resmî tezkereler-
daha önceki bütün uygulamalarda olduğu gibi aynı günün Gelen Kâğıtlarına
alınarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin “web” sayfasında yayınlanmıştır.
Gelen Kâğıtların tümü kamuya açıktır ve Türkiye Büyük Millet
Meclisinin resmî internet sayfasında yayınlanmaktadır. Arzu eden
herkes, gazeteciler de dâhil olmak üzere buradaki bilgilere ulaşabilmektedir.
Sayın Tanal, size, araştırmadan, Meclis
çalışanları hakkında böyle itham edici bir üslup takınmamanızı
söylemiştim. Gerçek budur, yapılan işlem İç Tüzük’ün 51’inci
maddesi gereğince “web” sitesinde yayınlanmıştır. Sanıyorum
çalışanlarımıza bir özür borçlusunuz.
Çok önemsediğim bir konu olduğu için, bunu,
oylamadan önce açıklamak zorunda kaldım çünkü çalışanlarımızın
hukukunu korumak zorundayız.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun, bir dakika süre veriyorum.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
29.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bilgi verdiğiniz
için teşekkür ediyorum ben.
Benim suçlu olarak topluma takdim edilmem ve hem Anayasa’mızın
hem Ceza Muhakemesi Kanunu…
BAŞKAN – Sayın Tanal, sözünüzü kesiyorum, kusura
bakmayın ama size yönelik bir tavır değil bu.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – İzin verirseniz…
BAŞKAN – Şimdiye kadarki bütün dokunulmazlık
fezlekeleriyle ilgili aynı uygulama yapılmış.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım,
bir izin verirseniz, meramımı anlatabilsem…
BAŞKAN – Yani anlıyorum, söyleyeceğinizin
ne olduğunu biliyorum. Lütfen…
Buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın, Sayın
Başkanım, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 157’nci maddesi masumiyet ve suçsuzluk
ilkesini düzenler, “Soruşturmalar gizlidir.” der. Türk Ceza Kanunu’nun 285’inci
maddesi “Gizli olan soruşturmayı ihlal etmek suçtur.” der. Türkiye Büyük
Millet Meclisinde bizim, suç işlemediğimiz hâlde topluma suçlu olarak
takdim edilmemiz ve orada ilan edilmemizin hukuksal bir dayanağı yoktur.
BAŞKAN – 51’inci madde diyorum ya, İç Tüzük’ün
51’inci maddesi.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın, bana şunu
söyleyemezsiniz, Anayasa…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim, bir dakikanız
doldu.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Kapattınız Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Bakın, Sayın Tanal, hakkınızda
fezleke var, duyarlı davranmanız anlaşılabilir. Ama aynı
duyarlılığı diğer fezlekeler Meclise geldiği ve yayınlandığı
zaman da gösterseydiniz benim için anlamlı olurdu.
Bu konuyu kapatıyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bana şimdi sataştınız
Sayın Başkanım.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun, 2/5/2018 tarihinde Diyarbakır Milletvekili Sibel
Yiğitalp ve arkadaşları tarafından, iş güvenliği işçi
sağlığı sorunlarının tespiti, iş kazaları
sonucu meydana gelen yaralanma ve ölümlerin engellenmesi için yapılacakların
belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 2 Mayıs 2018 Çarşamba
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup
önerisini oylarınıza sunuyorum…
Karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı
yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.41
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.54
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 94’üncü
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin oylamasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım
ve karar yeter sayısı arayacağım: Öneriyi Kabul edenler… Kabul
etmeyenler…
Elektronik cihazla yapacağız oylamayı.
Oylama için iki dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.57
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.19
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 94’üncü
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin ikinci
oylamasında da karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım
ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım
ve oylarınıza sunacağım.
2.- CHP Grubunun, 2/5/2018 tarihinde Bolu Milletvekili Tanju Özcan
ve arkadaşları tarafından, Türkiye ormanlarının geliştirilmesi,
genişletilmesi ve ulusal çıkarlar doğrultusunda işletilmesi
için gerekli çalışmaların belirlenmesi ve orman köylüsünün millî
gelirden hakça pay alabilmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 2 Mayıs 2018 Çarşamba
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2/5/2018
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu 2/5/2018 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince
Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Engin
Özkoç
Sakarya
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve arkadaşları
tarafından, Türkiye ormanlarının geliştirilmesi, genişletilmesi
ve ulusal çıkarlar doğrultusunda işletilmesi için gerekli çalışmaların
belirlenmesi ve orman köylüsünün millî gelirden hakça pay alabilmesi amacıyla
2/5/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (1889 sıra no.lu)
diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 2/5/2018 Çarşamba
günlü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Konuşmacıyı kürsüye çağıracağım,
yalnız sayın milletvekillerinden sohbetlerine kuliste devam etmelerini
rica ediyorum. Lütfen...
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Bu şekilde konuşma yapmak
mümkün değil efendim. Uyarırsanız...
BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere
öneri sahibi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bolu Milletvekili Tanju Özcan
konuşacak.
Buyurun Sayın Özcan. (CHP sıralarından
alkışlar)
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Efendim, bir daha sükûnete davet
ederseniz, çok gürültü var.
BAŞKAN – Biraz önce ettim Sayın Özcan.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bu, 26’ncı Dönemde yapacağım son konuşmayı
sükûnet içinde dinlemeniz konusunda bir istirhamda bulunuyorum.
Sayın Başkan, bu şartlarda nasıl
konuşabilirim ben? Konu önemli.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Dinliyoruz.
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Konu milyonlarca insanı
ilgilendiriyor sayın milletvekilleri.
Bakın yirmi kez söz aldım ben bu konuda, yirmi
kez, orman köylüleriyle ilgili. Dilimde tüy bitti. Bu sorunları net olarak
ortaya koymamıza rağmen bir türlü size bunu anlatamadık. Daha da
vahimi, biz bu sorunlara sahip çıkmamıza rağmen maalesef orman köylüsüne
de galiba derdimizi yeterince anlatamadık. Ben buraya geldiğimden bu yana
genel seçim, genel seçim, genel seçim, toplam 4 tane seçim geçti ama orman köylülerimizin
sandıklarına baktığımızda bizim bu konuda bir eksiğimiz
olduğunu üzülerek görüyorum.
Defalarca, yirmi konuşmanın yirmisinde şunu
söyledik: “Ey benim garip gureba, fakir fukara orman köylüm, AKP sizin iktidarınız
değil; AKP zenginin iktidarı, AKP lüks yat sahibi olan ve ucuz mazot alan
zenginin iktidarı. Bu AKP yemi sizden yiyip yani oyu sizden alıp yumurtayı
zengine yumurtlayan bir iktidar. Bu iktidardan size hayır gelmez.” Bunu defalarca
söyledik.
Bakınız, AKP iktidara geldiğinde Türkiye'de
orman köylüsü oranı yüzde 17’ymiş. Bugün ne kadara düştü biliyor
musunuz? Devriiktidarınızda orman köylüsü oranı nüfusun yüzde 8’ine
kadar düştü yani orman köylüsünün yarısı köyünü terk etmek zorunda
kalmış. Peki, hiç mi vicdanınız sızlamıyor? Bu ülkede
7,5 milyona yakın orman köylüsü var. Hiç tartışmasız Türkiye’nin
en fakir kesimi orman köylüsü, millî gelirden yüzde 1 bile pay almıyor, yüzde
1 bile sayın milletvekilleri ve bu orman köylüsünün yüzde 80’i size oy verdiği
hâlde bunları yine görmemezlikten geliyorsunuz.
Ben işte o yüzden orman köylümüze sesleniyorum:
“Ey orman köylüm, sen bu AK PARTİ Hükûmetine oy verdiğin sürece senin
sorunun çözülmeyecek; sen dünyanın en pahalı mazotunu kullanmaya devam
edeceksin, on yıl önce aldığın vahidi fiyatın yarısını
bile alamaz hâle geleceksin.” İşte o yüzden diyoruz ki: 24 Haziranda çok
büyük bir fırsat var, sandık geliyor köylünün önüne. Artık başlarına
bu kadar sorun açan, daha da yoksullaşmalarına sebep olan bu iktidardan
kurtulmanın tam da zamanı. Bugüne kadar oy verdiniz, sizin sırtınızdan,
sizin verdiğiniz oylarla birileri Türkiye’de ihya oldu ama siz fakirleşmeye
devam ettiniz.
Sayın milletvekilleri, defalarca söyledim, burada
yeniden söylemek istiyorum; bakın, şu vahidi fiyat meselesi. İlk
milletvekili olduğumda verdiğim kanun teklifi bununla ilgiliydi. Önerim
şu: Orman köylüsünün vahidi fiyatını bir bölge şefinin iki dudağı
arasına bırakmayalım. Ne yapalım biliyor musunuz? Ormanda üretim
nasıl yapılır, bunu bilen AKP’li milletvekili var mı? Eskiden
vardı. Sizin de bazılarınız gariban Anadolu çocuklarıydı
geldiğinde ama şimdi bakıyorum “Ormanda üretim yapmayı bilen
var mı?” sorusuna “Ben biliyorum.” cevabını alabileceğim bir
tek AKP’li milletvekili göremiyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Var, var, sen devam et, var.
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Bakın, ormanda kesimi yaparsınız,
ağacı soyarsınız, ondan sonra bunu traktöre, kamyona -eskiden
at arabasına- yüklersiniz, depoya getirirsiniz teslim edersiniz, bunun karşılığında
da bir para alırsınız ama siz vahidi fiyat olarak diyelim 60 lira,
70 lira, 80 lira alıyorsunuz o emvalle ilgili ama ihaleyle bunun satışı
yapılıyor ve ortalama size ödenen paranın 8 katı nispetinde
paraya satılıyor. O yüzden biz diyoruz ki: “Ya, orman köylümüze bir avans
verelim başta, üretimini yapsın, depoya teslim ettiği emval satılsın,
o emval kaça satılmışsa yarısını vahidi fiyat olarak
orman köylüsüne verelim.” Var mı bu konuda bir iradeniz?
Bakın, Türkiye’nin en kârlı kurumlarından
bir tanesi Orman Genel Müdürlüğü, devlet sağ cebinden alıyor, sol
cebine koyuyor. En çok vergi ödeyen kurumlardan bir tanesi Orman Genel Müdürlüğü,
her sene de artmaya devam ediyor. Bunun karşılığında Başbakandan,
Cumhurbaşkanından plaket alıyor Orman Genel Müdürü, defalarca anlattık
bunu size ama orman köylüsü sadece bakıyor.
On yıl önceki mazot fiyatlarına bakın,
vahidi fiyata bakın; bugünkü mazot fiyatlarına bakın, vahidi fiyata
bakın; AKP’ye oy vermemek için ne kadar geçerli sebepleriniz olduğunu
göreceksiniz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özcan.
İYİ PARTİ Grubu adına Balıkesir
Milletvekili İsmail Ok konuşacak.
Buyurun Sayın Ok.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL
OK (Balıkesir) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Maalesef, AK PARTİ hükûmetlerinin on beş yıllık
yanlış politikaları sonucunda Türk köylüsü tarihinin en sıkıntılı
sürecini yaşamaktadır. Başta tarım arazilerimiz olmak üzere
ormanlarımız ranta kurban gitmiştir ve hâlâ de gitmektedir. Maalesef
birçok yerde imar için ve özellikle maden arama ve HES’ler bahanesiyle ciğerlerimiz
ve gerçekten çevre için, sağlıklı bir ortam için son derece önemli
olan ormanlar katledilmektedir. Oysa şehirleşmeyle birlikte toplumun en
büyük sorunlarından bir tanesi, sağlıklı bir çevredir.
Ormanlarımızı bu şekilde katletmeye
devam ettiğimiz sürece, Dünya Sağlık Örgütünün yaptığı
uyarılar doğrultusunda, en geç önümüzdeki on beş yirmi yıl içerisinde
milyonlarca insan solunum yolu hastalıklarından ölecektir. İşte,
durum bu kadar gerçek iken, yalın iken ülkemizin başta Karadeniz ormanları
olmak üzere batısında bulunan ormanlarının da -biraz önce de
ifade ettiğim gibi- “maden” adı altında, “HES’ler” adı altında
ya da “imar rantları” adı altında katledilmesi geleceğimiz adına,
ülkemiz adına çok vahimdir, çok tehlikelidir. AK PARTİ hükûmetleri bu
uygulamalardan derhâl vazgeçmelidir. Türkiye’nin cenneti olan Kaz Dağları’nda
da aynı gerekçelerle maden arama bahanesiyle ormanlarımız katledilmektedir,
oysa buralar dünyada başka ülkelerde olsa gözü kulağı gibi koruma
altına alırlar.
Yine, Türk köylüsünün, çiftçisinin ve özellikle orman
köylülerimizin durumu içler acısıdır. Köylümüz artık sahipsizdir,
çaresizdir. Özellikle, yatlara, lüks yatlara, trilyonluk yatlara hiçbir vergi alınmadan
1,5 lira civarında mazot verilirken, şu son yapılan, ardı ardına
bir büyük felaket hâlinde gelen zamlarla orman köylüsünün, Türk çiftçisinin, köylüsünün
mazotunun litresi maalesef 6 liraya dayanmıştır.
Kısacası, Türk köylüsünün ve çiftçisinin, özellikle
orman köylülerinin dayanacak bir hâli kalmamıştır. Bizler buradan
uyarıyoruz: Yarın geç olmadan ülkemizin en büyük tabii zenginlik kaynaklarından
olan ormanlarımızı, doğal klimamız olan, çevremiz için
son derece faydalı olan ormanlarımızı koruyalım, bunları
ranta kurban etmeyelim.
Bu duygularla yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ok.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Sayın Müslüm Doğan konuşacak.
Buyurun Sayın Doğan. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisi
hakkında partim adına söz almış bulunmaktayım. Cümlenizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, orman anlamında,
orman değerleri anlamında yaklaşık 21 milyon hektarlık
bir alana sahip, bir orman rezervine sahip. Ülke nüfusunun yaklaşık yüzde
9’u orman köylüsü olarak yaşamakta ama çok ciddi sorunlarla da karşı
karşıya olduğunu söylemek istiyorum. Eğer ormanları koruyacaksak
orman demografisini, orman alanlarındaki demografik yapıyı da bizim
korumamız gerekiyor. Bu da nereden geçecek? Orman köylüsünün korunmasından
geçecektir. Gerçekten, orman köylüsünün çok ciddi sorunları var, orman ürünlerinden
yararlanamıyor, kısıtlamalar var. Orman alanlarının geliştirilmesi
konusunda, alanların iyileştirilmesi, ıslahı konusunda ise hiçbir
ciddi proje bulunmamaktadır.
Bakın, değerli milletvekilleri, orman alanları
çok büyük bir talanla karşı karşıyadır. Açık işletme
şeklindeki maden ocaklarının açılması, taş ocaklarının
açılması, güzergâhlar, büyük projeler nedeniyle çok ciddi tahribatla karşı
karşıyadır. Eğer orman alanlarını koruyamazsak bu
ülkenin zenginliğini de koruyamayız.
Değerli milletvekilleri, orman ekosistemi iktidarın
topluma algılattığı biçimiyle sadece ağaç ve ağaçlık
toplulukları değildir. İktidarın “Biz bin ağaç keseriz,
1 milyon dikeriz.” anlayışı telafisi zor ekolojik yıkımlara
neden olmaktadır. “Ağaç eşittir ekosistem.” değildir. Ekosistem,
on binlerce mikroorganizma için yaşam yeri, insan dâhil bütün hayvanlar âlemi
için besin, oksijen ve su kaynağı olan canlı bir varlıktır.
AK PARTİ’nin ekosistem alanındaki yıkıcı politikaları
toplumsal, kültürel, siyasal ve ekonomik olarak maliyeti yükselten gelişmelere
ve değişimlere neden olmaktadır. Üstelik bu değişme ve
gelişmelere yol açabilen etkinlikler için göz ardı edilemeyecek boyutlarda
kamusal kaynaklar kullanılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, “Biz bin ağaç kesiyoruz,
1 milyon ağaç dikiyoruz.” sözüne tekrar gelmek istiyorum. Özellikle Ankara
Büyükşehir Belediyesinde Melih Gökçek döneminde yapılan bir uygulamayı
size arz etmek istiyorum. Dışarıdan getirilen ithal ağaçların
hiçbirisi Ankara’da tutmadı. “1 milyon ağaç diktik.” dedi, bunun 10 bin
düzeyinde tutup tutmadığı konusuyla ilgili aslında biz burada
araştırma önergesi verdik ama araştırma önergemiz bile burada
dikkate alınmadı. Yani, ormanın dokusunu, yetişecek ağacın
dokusunu, coğrafyasını, tabiat koşullarını araştırmadan
getirip orman diye diktiğimiz alanları maalesef yeniden orman alanı
olarak kazanamamış durumdayız. Bunun da boş bir söz olduğunu
da buradan ifade etmek isterim.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğan.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Gümüşhane
Milletvekili Cihan Pektaş konuşacak.
Buyurun Sayın Pektaş. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA CİHAN PEKTAŞ (Gümüşhane)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
grup önerisi üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum, sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Sürdürülebilir kalkınma ilkeleri istikametinde sahip
olduğumuz çevre, kültür ve tarihî değerlerimiz en temel ve en kalıcı
zenginliklerimizdendir. Hedefimiz, ekonomik kalkınma ile çevre arasında
en uygun dengeyi kurarak halkımızın hayat standardını en
üst seviyeye taşıyacak bir yapı oluşturmaktır.
Türkiye, iktidarımız döneminde dünyada orman
varlığını artıran nadir ülkelerden birisi olmuştur.
2002 yılında 208 milyon dekar olan orman varlığımız
bugün 223 milyon dekara çıkarılmıştır. Böylece orman alanlarımız
15 milyon dekar artırılmıştır. 2003 yılından
bugüne kadar ağaçlandırma ve orman ıslahı çalışmaları
5 misli artırılmıştır. Yaklaşık 50 milyon dekar
alanda çalışma yapılarak 4 milyar 50 milyon fidan toprakla buluşturulmuştur.
Ağaçlandırmada dünyanın en başarılı üç ülkesinden
birisi olduk.
Ormancılık faaliyetlerini geliştirmek
maksadıyla ceviz, badem, kestane, dut, salep, trüf mantarı, yol kenarı
ağaçlandırması gibi 38 alanda eylem planları hazırlayarak
uygulamaya koyduk. Sektörde dışa bağımlılığı
azaltmak için 2002 yılında 13 milyon 700 bin metreküp olan endüstriyel
odun üretimi 2017 yılında 17 milyon 101 bin metreküpe çıkartılmıştır.
Hedefimiz, 2019 yılı sonuna kadar 18,5 milyon metreküpe çıkartmaktır.
Her daim yanında olduğumuz orman köylümüze son on beş yılda
yaptığımız doğrudan destekler ve ormancılık faaliyetleri
için 14,5 milyar lira gelir sağladık. 2018 ve 2019 yıllarında
toplam 3,6 milyar lira daha gelir sağlanacaktır.
Ormanlarımızda vahidi fiyat esasına göre
üretim işlemlerinde birim fiyat tespiti, iş gruplarına göre yapılan
iş zaman analizleri ve zorluk şartları göz önüne alınarak oluşturulan
kriterlere göre yapılmaktadır.
Orman köylülerimizin yerinde kalkındırılması
maksadıyla Sayın Cumhurbaşkanımızın başlattığı
seferberlik kapsamında 2015-2019 yıllarında uygulamaya konulan 5
Bin Köye 5 Bin Gelir Getirici Orman Projesi çerçevesinde ceviz, badem, fıstık
çamı gibi meyveli orman ağaçları dikilmeye başlanmıştır.
Şu ana kadar 3.454 köyde ağaçlandırma çalışmaları
tamamlanmıştır. Yapılmakta olan ormancılık faaliyetleriyle
orman köylülerimize 8 milyar lira daha gelir sağlanacaktır. Ormanlardan
elde ettiğimiz kekik, ada çayı, defne, keçiboynuzu gibi orman dışı
orman ürünleri ihracat gelirini 500 milyon dolara çıkardık, inşallah
hedefimiz 2023’e kadar bunu 5 milyar dolara çıkarmaktır. 396 bal ormanı
kurulmuştur.
Değerli milletvekilleri, ülkemizin en güzide ve
en köklü kurumlarından biri olan orman teşkilatımız yetişmiş
personel kadrosuyla ormancılık faaliyetlerini sürdürmeye devam ediyor.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Pektaş.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Grup önerisi kabul edilmemiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün
19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
3.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatlerinin
yeniden düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan 556 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler” kısmının 1’inci sırasına alınmasına
ve bu kısımda bulunan diğer işlerin sırasının
buna göre teselsül ettirilmesine; 8 ve 15 Mayıs 2018 Salı günkü birleşimlerinde
sözlü soruların görüşülmemesine; 556 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 2/5/2018
Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesi gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Bülent
Turan
Çanakkale
AK
PARTİ Grubu Başkan Vekili
Öneri:
Bastırılarak dağıtılan
556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kırk sekiz
saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler” kısmının 1’inci sırasına
alınması ve bu kısımda bulunan diğer işlerin sırasının
buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun;
2 Mayıs 2018 Çarşamba
günkü (bugün) birleşiminde 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını
sürdürmesi, 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin
tamamlanamaması hâlinde 3 Mayıs 2018 Perşembe günkü birleşiminde
556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi,
8 ve 15 Mayıs 2018 Salı
günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesi;
8 Mayıs 2018 Salı günkü
birleşiminde 112 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar
olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
9 Mayıs 2018 Çarşamba
günkü birleşiminde 115 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na
kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
10 Mayıs 2018 Perşembe
günkü birleşiminde 125 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na
kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
Çalışmalarını
sürdürmesi,
556 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel
kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması,
Önerilmiştir.
556 sıra sayılı
Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/943) |
||
Bölümler |
Bölüm Maddeleri |
Bölümdeki Madde Sayısı |
|
1 ila 8 inci maddeler
arası |
|
1. Bölüm |
(5 inci maddeye bağlı geçici madde 76; geçici madde 77
ile 7 nci maddeye bağlı Ek Madde 177; Ek Madde 178; Ek Madde 179; Ek
Madde 180; Ek Madde 181; Ek Madde 182; Ek Madde 183; Ek Madde 184; Ek Madde 185;
Ek Madde 186; Ek Madde 187; Ek Madde 188; Ek Madde 189; Ek Madde 190; Ek Madde
191; Ek Madde 192; Ek Madde 193; Ek Madde 194; Ek Madde 195; Ek Madde 196; Ek
Madde 197; Ek Madde 198 dahil) |
30 |
2. Bölüm |
9 ila 17 nci maddeler
arası |
9 |
Toplam Madde Sayısı |
39 |
BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere,
öneri sahibi Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Çanakkale Milletvekili
Bülent Turan konuşacak.
Buyurun Sayın Turan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
AK PARTİ Grubumuzun Meclisin çalışma saatlerini
revize eden önerisi hakkında grubumuz adına söz aldım.
Biliyorsunuz, bugün bizim grup önerimiz 556 sıra
sayılı Yasa Tasarısı’nı görüşmeyi öngören bir teklif.
556 sıra sayılı Tasarı’mız kamuoyunun yakından takip
ettiği, Yükseköğretim Kanunu’nda bazı değişiklikleri içeren
39 maddelik, iki ana bölümde görüşeceğimiz bir tasarı. Bugün görüşmelerine
başlayacağımız bu tasarının, bugün geç saatlere kadar
ve yarın aynı şekilde çalışarak, bu hafta yasalaşmasını
öngörüyoruz. Kaldı ki, Meclisimizin seçim takvimine girmekle beraber, 17 Mayısa
kadar çalışacağı kamuoyunca bilinmekte. Dolayısıyla
zamanın hakkını vermek, usul ekonomisini gözetmek adına biz
de toplumun öncelikli meselelerini çözmek, vaatlerimizi yerine getirmek için bu
önerimizi vermiş bulunuyoruz.
Değerli arkadaşlar, bugünkü konuşmalarda
da zaman zaman muhalefet vekillerinin dile getirdiği bu kanunla ilgili temel
birkaç eleştiriye cevap vermek isterim izin verirseniz.
Bakınız, değerli arkadaşlar, bir
defa, bu kanunla ilgili çalışmamızı Komisyonumuz, Bakanlığımız,
ilgililer, tüm taraflarla görüşerek bu somut hâle getirmiş olduk. Bu görüşmelerin
nihayetinde bir tek niyetimiz var, istiyoruz ki üniversitelerimiz daha özgür, daha
demokratik ve daha hızlı iş yapan kurumlar olarak hayatına devam
etsin. Yok, “Bölünmesine karşıyız.”, yok, “Öyle yapalım, böyle
yapalım.” derken her adımımızın bir gerekçesi var; bunları
niçin yaptığımızı uluslararası örnekleriyle beraber
inceleyerek karara bağlamış bulunuyoruz.
Tarafların bilgisi olmadan yapmadık, tarafları
dinledik. Tabii ki, tarafların tatmin olmadığı tarafları
vardır, eksik olan taraflarımız vardır ama bildiğimiz bir
şey var, derdimiz, niyetimiz üniversitelerimizin çok daha pratik iş yapacak
bir zemine kavuşması. 100 binleri aşan öğrenci sayısıyla
çabuk karar vermek, idari yapılanmanın başarılı olması
çok mümkün değil. İlk bölünen de şu anki üniversiteler değil,
şimdiye kadar Türkiye’de onlarca üniversite bölünerek yeni ve başarılı
üniversitelere imkân sağlanmış. Bülent Ecevit Üniversitesi Hacattepeden
çıkarak, bölünerek kurulmuş, Gaziantep Üniversitesi ODTÜ’den doğmuş,
Sakarya Üniversitesi İstanbul Teknik Üniversitesinden doğmuş gibi
onlarca örneğimiz var. Kaldı ki biz “Üniversitelerin sayısı
büyük olduğu için bölelim ve daha pratik bir idari yapılanma olsun.” derken
yine dünya örneklerine baktığımızda, örneğin Oxford’un
23 bin, Cambridge’nin 18 bin, Chicago’nun 13 bin, Harvard’ın 22 bin civarında
öğrencisi olduğunu, ortalama bu rakamlarda olduğunu ifade etmek isterim
ama Türkiye’de 50 binleri aşan, 100 binleri aşan üniversitelerde çok başarılı
akademik sonuç almanın, idari yapılanmanın mümkün olmayacağı
kanaatindeyiz. Kaldı ki -yine bir uluslararası örnek- meşhur Sorbonne
Üniversitesinin sekiz ayrı üniversiteye bölündüğü bir gerçek.
Bakınız değerli arkadaşlar, ideolojik
yaklaşımları bir yana bırakırsak, daha soğuk akılla,
daha sağlıklı yaklaşarak meseleyi değerlendirirsek farklı
sonuçlar elde edebiliyoruz. Örneğin, bir metni okumak isterim sizlere izin
verirseniz: “Üniversitelerin bölünmesini destekliyorum, 100 bin öğrenciyle
üniversite yönetilemez. Dünyadaki örnekleri incelediğimizde üniversite yönetilmesinde
ideal sayının 20-25 bin olduğunu görüyoruz. Üniversitelerimiz dinamik
olmak, dünyayla yarışa girmek zorundadır.” diye devam ediyor ilgili
hocamız. Kim bu rektör? Cumhuriyet Halk Partisi Grubunda konuşma yapmaktan
çekinmeyecek kadar ideolojik yaklaşımı olan Profesör Ural Akbulut.
Dolayısıyla, meseleye ideolojik yaklaşımlardan uzak baktığımızda,
buna destek olmanın da imkân dâhilinde olduğunu görüyoruz.
Kamuoyunda zaman zaman tartışılan bir
diğer eleştirinin de şu olduğunu düşünüyorum: Sanki bu
kanun değişince bugün üniversitenin öğrencisinin mezun olurken yeni
üniversiteden mezun olacağı ön yargısı var. Hayır arkadaşlar,
ilgili üniversitelerde olan öğrencilerimizin tümü şu anki okullarından
mezun olma hakkına sahip. O yüzden “Ben şu okula girdim, kanun değişti,
diplomam başka olacak.” değil. Arzu ederse arkadaşlarımız,
öğrencilerimiz kendi girdiği, şu anki okuduğu üniversite adıyla
mezun olabilecekler. Kaldı ki gelenek oluşturulurken toplum vicdanından,
Parlamentodan, genel motivasyondan uzak yapılmaz. Biz istiyoruz ki bu gelenek
ayağa kaldırılırken, akademik gelenek büyütülürken bu konudaki
uluslararası örneklere bakalım, yeni yeni vizyonlara, motivasyonlara kapı
aralayalım. Derdimiz bu. Kaldı ki bu tasarıyı sadece “üniversiteleri
bölmek” adıyla ifade etmek doğru değil. Kanuna baktığımızda,
çok sayıda vakıf ve devlet üniversitesi kurulduğu, vakıf ve
devlet üniversitesi kurulurken yeni birtakım öğrenci alımlarına
imkân sağlandığı, YÖK başta olmak üzere ilgili kurumların
talep ettiği bazı idari imkânların verildiği, YÖK Denetleme
Kuruluna görevlendirme sorununun aşıldığı gibi daha birçok
konuda değişik düzenlemeler var. Bir derdimiz var, bir daha söylüyorum:
“Bölünmek” diye özetlemek doğru değil, üniversite kuruyoruz -vakıf,
devlet- YÖK başta olmak üzere ilgili kurumların taleplerini gözden geçiriyoruz
ve uluslararası standartlarda adım atmaya gayret ediyoruz. Bizler gençlerimizi
seviyoruz, üniversitemizin büyümesini istiyoruz. Her ilde üniversite açarken iddiamız
da buydu. Bu ülkenin, bu coğrafyanın tüm gençleri arzu ederse üniversite
okuyabilsinler dedik, bu adımımızla bir daha yaklaşmış
oluyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyor, teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Turan.
İYİ PARTİ Grubu adına Bursa Milletvekili
Sayın Kadir Koçdemir konuşacak.
Buyurun Sayın Koçdemir. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA KADİR KOÇDEMİR
(Bursa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerimin
başında yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Mecellede bir hüküm vardır, “Usul esasa mukaddemdir.”
der. Bu yasama döneminde bu Mecliste sıkça karşılaştığımız
bir durum şu: İşler aceleye getiriliyor. “Usul ekonomisi” diye bir
kavram adına; tartışmadan, müzakere etmeden, gece sabahlara kadar
burada kalıp ILO’nun işçiler için belirlediği esaslar bile ihlal
edilerek kanunlar çıkarıyoruz. Ama o çıkardığımız
kanunlarda, mesela Anayasa’da uyum yasalarıyla ilgili “Altı ay içinde
çıkarılır.” diye hüküm koyup aynı insanlar, aynı aritmetik
dengeler, aynı Meclis ekonomisi durduğu hâlde bir yıl içinde bir
tek maddeyi bile getirmiyoruz. Anayasa Mahkemesinde iptal edilen kararlar için tanınan
sürede, küçük çocuklara cinsel istismar hususunda olduğu gibi ayları,
yılları geçirip o konuda hiçbir adım atmıyoruz ancak daha önce
hiç tartışılmamış hususlarda bir gece bir beyanın
arkasından Meclis burada toplantıya çağırılıyor ve
“Bu iş bitene kadar burada duralım.” deniyor.
Şunu unutmamak gerekir: Demokraside meşruiyetin
kaynağı usuldür. Eğer usul ihlal edilir ise buradan çıkan kararların
meşruluğu her zaman tartışılır. Çünkü demokratik usuller,
kamuoyu oluşması ve irade oluşmasında ilgili bütün kesimlerin
söz hakkının gündeme gelmesini garanti etmeyi hedefler. Eğer bu sağlanamazsa
o zaman isabetli bir karar alınmaz. Nitekim bunu görüyoruz. Çok acele ede ede,
koştura koştura çıkardığımız kanunlar, değiştirdiğimiz
anayasaların gereğini bile aylarca, yıllarca bekleyip yapmıyoruz.
Bugün birden bire Türkiye gündemine gelen bir konuyla ilgili böyle bir teklifle
karşı karşıyayız. İngilizlerin “pahalı-ucuz”la
ilgili söyledikleri bir sözü bu usul işine uyarlamak istiyorum arkadaşlar,
diyorlar ki: “Acele edecek kadar çok vaktimiz yok.” Böyle anlamadan, dinlemeden,
birbirimize meramımızı anlatamadan aldığımız
kararlar sebebiyle dikkat edin, Resmî Gazete’yi inceleyin, en çok değişiklikler
bir iki ay önce karara bağladığımız hususlar hakkındadır.
Bugün yine böyle bir şeyle karşı karşıyayız. İnşallah
bütün bunlar 24 Haziranda bitecek ve Türkiye, siyasetin olması gerektiği
gibi olduğu bir döneme girecektir.
Saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Koçdemir.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu konuşacak.
Buyurun Sayın Kerestecioğlu. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU
DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
üniversite özerkliği, 12 Eylülün ürünü olan YÖK’ün kaldırılması;
bu noktalardan şimdi geldiğimiz nokta, üniversitelere seçileni değil,
istediğini atama; üniversitelerde bilimsel çalışmayı öldürme;
ticarethaneye döndürme; “barış” diyenleri hapsetme ve üniversiteleri böl
ve yönet politikasıdır. Bu düzenleme, kısaca, üniversite özerkliğine
yönelik darbe niteliğindedir.
Şimdi, üniversitelerle ilgili esasa girdiğimiz
zaman zaten bu konuyu detaylıca anlatacağız ama ben size Selahattin
Demirtaş’tan bir sözü, bir serzenişi ifade etmek istiyorum. “Geçtiğimiz
pazartesi Silivri’de görülen ve 8 Hazirana ertelenen davada savcının ‘örgüt
propagandası’ dediği şey, çözüm süreci döneminde 2013 ‘Nevroz’ konuşmamızın
polis raporunun sonuç kısmı. İşte bu konuşmaya ‘Beş
yıl ceza verelim.’ diyorlar. Adaletin geldiği nokta bu.” diyor Selahattin
Demirtaş.
Ne konuşmuşlar biliyor musunuz yani dosyaya
giren polis raporunda ne yazıyor? Propagandadan cezalandırma istenen konuşma
nedir? “‘Barış süreci, barışın dili ve insanların
ölmeyeceği, gençlerin birbirini öldürmeyeceği bir müzakere masasını
da desteklemeye devam edeceğiz.’ şeklinde söylemleri kullandığı,
yaşanan sürecin devam etmesi gerektiği, Türk ve Kürt halkının
barış içerisinde birlikte yaşayabileceğini, siyasetçilerin konuşarak
çözüm üretebileceğini aktardığı tespit edilmiştir.” Evet,
raporda aynen böyle diyor; “Türk ve Kürt halkının barış içerisinde
birlikte yaşayabileceğini, siyasetçilerin konuşarak çözüm üretebileceğini
aktardığı tespit edilmiştir.” Şimdi, böyle bir polis raporuna
dahi, bu konuşmaya dahi eğer propagandadan ceza isteniyorsa, hakikaten,
Sayın Selahattin Demirtaş’ın dediği gibi, adaletin geldiği
nokta budur. Evet, sizin adaletiniz böyle tecelli ediyor.
Ama ben Sayın Selahattin Demirtaş’a buradan
seslenmek istiyorum: Gerçekten bugün, her türlü sağ ittifakın yapıldığı
bu Mecliste, her türlü pazarlığın yapıldığı bu
Mecliste, sizler orada bizler burada, birer inci tanesi gibi, ilkelerimizle, prensiplerimizle
dimdik ayakta duruyoruz.
Selamlar, saygılar. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sayın Mahmut Tanal konuşacak.
Buyurun Sayın Tanal. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlar; hepinizi saygıyla,
hürmetle selamlıyorum.
Tabii, görüşülecek olan 556 sıra sayılı
Tasarı’nın… Anayasa’mızın 88’inci maddesi der ki: “Kanun tasarı
ve tekliflerinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülme usul ve esasları
İçtüzükle düzenlenir.” Ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün
52’nci maddesine baktığımız zaman da “Görüşülecek olan
bir kanun teklifinin üzerinden kırk sekiz saatlik bir süre geçmeden görüşülmez.”
der. Bunu söyleyen Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 52’nci maddesi.
Geçmişte buna benzer örnek olmuş mu? Olmuş.
Buna benzer örnek geçmişte ANAP iktidardayken… Onlar da gayet açık ve
net böyle kırk sekiz saat geçmeden bir kanunu getiriyorlar, Mecliste bu görüşülüyor
ve o dönemin ana muhalefet partisi de bunu Anayasa Mahkemesine götürüyor, 1991/27
esas sayısı ve 1991/50 karar sayısıyla iptal ediliyor. Yani
burada teknik olarak şunu söylemeye çalışıyorum: Burada kırk
sekiz saat geçmeden görüşülebilir mi, görüşülemez mi? Görüşülebilir.
Teknik koşulları nedir? Bir, Komisyonun erken görüşmesinin gerekçesini
yazacak veyahut da Hükûmetin bu konuda bir gerekçe yazması gerekir ki bu Anayasa’ya
uygun bir hâle gelebilsin. Sayın Hükûmet tarafında oturan yetkili arkadaşlarımızın
bir gerekçesi yok, Komisyonun da bir gerekçesi yok ve bu gerekçeler olmadan burada
görüşülmesi Anayasa’ya aykırı.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Var, var.
MAHMUT TANAL (Devamla) – Şimdi, AK PARTİ’nin
Grup Başkan Vekili Sayın Bülent Turan Bey örnekler verdi; Sorbonne’dan
örnek verdi. Orada “1, 2, 3, 4…” diye numaralandırılır.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – 8’e kadar.
MAHMUT TANAL (Devamla) – Ne güzel, 8’e kadar numaralandırılır
veyahut da coğrafik anlamda isim verilir.
Siz bu üniversitelerden ne istiyorsunuz? Yani İstanbul
Üniversitesinden ne istiyorsunuz? İnönü Üniversitesinden ne istiyorsunuz? Değerli
arkadaşlar, Gazi Üniversitesinden ne istiyorsunuz? Bunların marka değerini
bitiriyorsunuz aslında. Yani burada kalitesini artırmıyorsunuz, verimini
artırmıyorsunuz, eğitimini artırmıyorsunuz, burada hafızayı
siliyorsunuz, marka değerini düşürüyorsunuz. Bu o kadar çok mu önemliydi?
Bakın, sizin tarafınızdan verilen dünya kadar elimizde iş var.
Kaç tane iş var? 50 tane iş var, 50 tane iş. Bu 50 tane işi
bırakmış durumdasınız, bunu yapmıyorsunuz, üniversitelerle
ilgili yasayı getiriyorsunuz. Önümüzde görüşülecek olan iş açısından
en büyük ve önemli iş nedir aslında?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT TANAL (Devamla) – Özür dilerim, bitireceğim,
bir dakika ek süre verebilir misiniz Başkanım?
BAŞKAN – Tabii, buyurun.
MAHMUT TANAL (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Şimdi, önümüzde en büyük ve önemli iş nedir?
Üniversitelerin kalitesini düşürmek mi, kalitesini artırmak mı? Siyasetin
kalitesini artırmak istiyor muyuz? 5 siyasi parti istiyor değil mi? Peki,
5 siyasi parti siyasetin kalitesini artırmak istiyorsa, daha verimli olmasını
istiyorsa, Sayın Bülent Turan Bey, bakın, 307 sıra sayısıyla
2016 yılında getirmiş olduğunuz siyasi etik yasa teklifi var.
Siyasi etik yasa teklifinin gerekçe kısmında ne diyorsunuz? Türkiye’de
siyasi etik ilkelerinin daha sağlıklı bir biçimde hayata geçmesine,
dolayısıyla demokrasiye ve genel olarak siyaset kurumuna yönelik güvenin
artmasına katkı vereceği için bu teklifi getirmişsiniz. Niye
bunu görüşmüyorsunuz da üniversitelerin kalitesini düşürmek için, üniversiteleri
bölmek için bunu getiriyorsunuz? Siyasetin kalitesini artırmak mı daha
acil ve önemli, yoksa üniversiteleri bölüp parçalamak mı daha önemli? Üniversitelerin
markalarını düşürmek mi önemli, üniversitelerin kalitesini, markasını
artırmak mı önemli? Gelin şunu yapalım: Yeni kuracağımız
veya yeni kurulmuş olan tüm üniversiteleri birer marka değeri hâline getirelim.
Bu yeni kurulmuş olan üniversiteleri marka değeri hâline getirmiyoruz,
mevcut olan markaları itibarsızlaştırıyoruz; bu, kabul
edilir bir durum değildir.
Hepinize teşekkür ediyorum, saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanal.
Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Çeşitli İşler
1.- Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Cezayir Ulusal
Halk Meclisi Dışişleri İşbirliği ve Göç Komisyonu
heyetine “Hoş geldiniz.” denilmesi
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisini ziyaret etmekte olan Cezayir Ulusal Halk Meclisi Dışişleri,
İşbirliği ve Göç Komisyonu heyeti Genel Kurulumuzu teşrif etmişlerdir.
Kendilerine Başkanlık Divanımız adına “Hoş geldiniz.”
diyoruz. (Alkışlar)
Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini
görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
1’inci sıraya alınan, Yükseköğretim Kanunu
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı (1/943), Erzincan Milletvekilleri Sebahattin Karakelle
ve Serkan Bayram'ın Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2311), Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş
ve 5 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2313), Malatya
Milletvekili Öznur Çalık ve 3 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/2314) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/943), Erzincan Milletvekilleri Sebahattin Karakelle ve Serkan Bayram’ın
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2311), Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 5 Milletvekilinin
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2313), Malatya Milletvekili Öznur Çalık
ve 3 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2314) ve Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 556) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 556 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince,
bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak
görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp
maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve
bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümünün görüşmelerine geçmeden
önce birleşime on beş dakika ara veriyorum, grup başkan vekillerini
toplantıya davet ediyorum.
İYİ PARTİ grup temsilcisi de toplantımıza
gelebilir.
Kapanma Saati: 16.59
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.21
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 94’üncü
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının tümü üzerinde İYİ PARTİ
Grubu adına Balıkesir Milletvekili İsmail Ok konuşacak.
Buyurun Sayın Ok. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL
OK (Balıkesir) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
öncelikle hepinizi muhabbetle selamlıyorum.
Türkiye'nin gündemi çok yoğun, çok ağır
sorunlarla karşı karşıyayız ama biz böylesine ağır
sorunlar dururken şimdi üniversitelerimizin bölünmesini konuşuyoruz. Gerçekten,
bunun izahı söz konusu değildir. Peki, üniversiteleri bölersek neyi halledeceğiz,
üniversitelerin şu anda içinde bulunduğu durumun nedeni nedir; öncelikle
bu sorulara bir cevap bulmaya çalışalım.
Ne diyor AK PARTİ Genel Başkanı, Cumhurbaşkanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğan “Üniversiteler çok kalaba dolayısıyla
iyi yönetilemiyor, bunları bölmemiz lazım.” Peki, on beş yıldır,
hatta on altı yıl da neredeyse dolmak üzere, bu ülkeyi kim yönetiyor?
Üniversiteler niye bu kadar kalabalıklaştı, yoğunluk arttı?
Sadece ve sadece üniversite kapılarındaki yığılmayı
azaltma adına -hiç abartı yok- 25-30 kişilik sınıflara,
dersliklere, amfilere 100 kişiyi yerleştirirseniz, işte, üniversiteleri
eğitim yuvası olmaktan çıkarıp maalesef, bilim ve teknoloji
adına araştırma merkezi olmaktan çıkarıp sadece, üniversitenin
bir kapısından girmiş, diğer kapısından çıkmış,
bilgi ve donanım yönünden yeterince iyi yetişmemiş, yılları
çalınmış, emekleri çalınmış yeni işsizler ordusuna
gençlerimizi ilave edersiniz. Bugün durum bu.
Maalesef, birçok üniversitemizde öğretim görevlisi
yok, gerekli araç gereç yok; biz bunları çözmek yerine üniversiteleri bölüp
parçalamakla günü geçiştirmeye çalışıyoruz. Bizim, İYİ
PARTİ olarak bunu kabul etmemiz asla söz konusu değildir. Şimdi,
kendimizi gençlerimizin yerine koyalım, öğrencilerimizin yerine koyalım,
onların annelerinin, babalarının yerine koyalım ve oralarda
çalışan akademik personel ve diğer idari personel yerine bir an için
kendimizi koyalım: Taşradan gelmiş Ankara’ya ya da İstanbul’a
ya da Malatya’ya, bir başka yere; evini, yurdunu ona göre, barınacağı
yeri ona göre belirlemiş, şimdi hiç kimseye sorulmadan “Evet, ben bu üniversiteleri
bölüyorum çünkü bu üniversiteleri yönetemiyorum.” diye de acı bir itirafla
bu sorunun çözüleceği zannediliyor. Buradan özellikle Hükûmetten ve AK PARTİ
Grubundan ve onların saygıdeğer milletvekillerinden, ellerini vicdanlarına
koyarak bunu bir kez daha düşünmelerini istiyoruz. Lütfen, gençlerimize, çocuklarımıza,
oralarda çalışan akademik personele bunları yapmayalım.
Türkiye'nin en köklü üniversitelerinden olan İstanbul
Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, İnönü Üniversitesi, hepsini saymaya kalkarsak
gerçekten içler acısı bir durumla karşı karşıyayız.
Bunları böldüğümüzde ne elde edeceğiz, elimize ne geçecek? Hiçbir
şey. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi veya Hacettepe
Üniversitesi Tıp Fakültesi veya başka okulların fakülteleri büyük
sorunlarla karşı karşıya. Niye? Biraz önce dediğimiz, Hükûmetin
yanlış politikaları sonucunda, bir insanın obez olması
gibi, suni şişmanlamaları yüzündendir. Örneğin, bir tıp
fakültesi hizmet veriyor, yüzlerce, binlerce hastaya şifa dağıtıyor,
tabii, hâliyle SGK’ye bunun faturasını gönderiyor. Hükûmetiniz ne yapıyor?
Aylarca, evet, aylarca, en az altı ay bu üniversitelerin ödeneklerini, ödenek
de değil, emeklerinin karşılıklarını yatırmıyor
ama aynı kamu kurum ve kuruluşları, SGK başta olmak üzere, vergi
daireleri kendi alacaklarına geldikleri zaman şahin kesiliyorlar.
Kısacası, üniversitelerimizin içerisinde bulunduğu
bu durumun temel nedeni, AK PARTİ hükûmetlerinin yanlış politikalarıdır.
Bizler buradan, bu uygulamalardan derhâl vazgeçilmesini istiyoruz ve gerçekten,
zerre kadar aklı olan insanlarımızın sorduğu şu soruları
milletimiz adına sormak istiyoruz: Madem kalabalık üniversiteleri bölüyoruz,
niçin 20 tanesini bölüyoruz, diğerlerini niye bölmüyoruz? Bu üniversiteleri
bölünce sorunlar hallolacak mı? Madem ideolojik tepki veriyoruz, İstanbul
Üniversitesi ile Gazi Üniversitesi nasıl aynı şeyle karşı
karşıya kalıyor?
Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı, AK PARTİ
Genel Başkanı Sayın Erdoğan diyor ki: “Bu eylemlerin hepsi ideolojik.”
Evet, bu eylemlerin ideolojik olmadığı kesin. Halk görüyor, gerçekleri
saptıramazsınız. Eylem yapan öğrencilerimizin içerisinde, çalışanlarımızın
içerisinde, akademisyenlerin içerisinde her türlü dünya görüşüne sahip vatandaşlarımızın
olduğunu Türk milleti televizyonlarda canlı yayınlarla izliyor. Başörtülü
kızımız da, başörtüsü olmayan bir diğer kız evladımız
da “Benim üniversiteme dokunma.” diyor, “Ben buraya Gazi Üniversitesine girdim,
İstanbul Üniversitesine girdim. Ben bu üniversitelere girmek için bir yıl
bekledim, tekrar sınavlara girdim, niye? İşte Gazi Üniversitesi,
İstanbul Üniversitesi, İnönü Üniversitesi, Sakarya Üniversitesi, Erciyes
Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi diplomalarını almak için.”
Şimdi ne yapıyoruz? Birileri çıkmış “Hayır, bu olamaz,
biz bu üniversiteleri bölüyoruz.” diyor. Biz de “Böldürtmeyeceğiz.” diyoruz
çünkü bu yapılan “Ben yaptım oldu.” zihniyetidir. Özellikle AK PARTİ
Grubu bizim bu eleştirilerimizden ciddi şekilde rahatsızlık
duyuyor. O zaman size soruyoruz: Hangi bileşenlerle, üniversitelerin öğretim
üyeleriyle mi, çalışanlarıyla mı, öğrencileriyle mi bir
araya geldiniz de bu kararı aldınız? Ya da hangi bilimsel çalışmalar
neticesinde, üniversiteler bölündüğünde, tıpkı 16 Nisan referandumunda
olduğu gibi, Türkiye uçacak noktasına geldiniz? Bunlar yanlış
şeyler, bunlar ideolojik yaklaşımlar. Evet, ortada ideolojik bir
durum var ama bu, üniversitelerinin bölünmesine karşı çıkan öğrencilerimiz
ya da akademisyenlerin tepkisi değil, AK PARTİ Genel Başkanı,
Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ve AK PARTİ Grubunun
yaklaşımıdır.
Bizler, üniversitelerin bölünmesiyle sorunlarının
çözüleceğine asla inanmıyoruz. Üniversitelerin özellikle araştırma
geliştirme yönünden, öğretim üyelerinin ödeneklerinin ve onlara hizmet
veren çalışanlarının paylarının artırılmasını
istiyoruz ve öğrencilerimizin gerçekten üniversite eğitim öğretim
hayatının tadını çıkaracak sağlıklı ortamlarının
sağlanmasını istiyoruz. Üniversitelerde, biraz önce dediğim
gibi, öğrenci kontenjanlarının 100-150’ye çıkarılması
dolayısıyla öğrencilerimiz de çalışanlar da maalesef 25-30
kişilik sınıflarda, kibrit kutusu gibi yerlerde üst üste, sağlıksız
ortamlarda okumak ve çalışmak durumunda kalmışlardır.
Buradan Hükûmeti uyarıyoruz: Üniversiteleri bölmek
yerine, üniversitelerde suni olarak şişirilmiş bu öğrenci sayıları
eski değerlerine düşürülsün. Üniversite kapılarındaki öğrenci
sayılarını böyle günübirlik azaltacağız diye kalkıp
da üniversitelerdeki dersliklere öğrencileri üst üste tıkmayalım,
onların iyi şartlarda eğitim almasının önünü açalım
ve öğrencilerimizin ruhen, bedenen sağlıklı olması için
her türlü sosyal, kültürel ve sportif faaliyetleri yapması için alanlar açalım.
Ama sizler bunları yapmak yerine, öğrenci sayısını artırıyorsunuz,
bina üstüne bina yapıyorsunuz ve üniversitelerdeki öğrenci kardeşlerimiz,
evlatlarımız, çalışanlarımız ve akademisyenlerimiz
maalesef sağlıklı ortamlarda çalışma imkânı bulamıyorlar.
Yine diyoruz ki özellikle akademisyenlere ve üniversitede
çalışan diğer idari personele gerekli değeri verelim. Bu değeri
vermek öncelikle onların özgürce fikirlerini, düşüncelerini ifade etmeleridir,
onların görüşlerini almaktır, onların insanca yaşayacak
ücretlere sahip olması için bütçeden gerekli payın ayrılmasıdır.
Buradan özellikle AK PARTİ Grubuna yeniden yeniden sesleniyoruz: Gelin, yarın
pişman olmadan “Biz bunları niye yaptık?” demeden bundan vazgeçelim
çünkü yapılan uygulamaların hiçbir ilmî, insani, ahlaki yönü yok.
Size Gazi Üniversitesinden, burnumuzun dibinden bir örnek
vermek istiyorum. İletişim Fakültesi, yeni kurulacak Hacı Bayram
Veli Camisi… Evet, böyle cami isimlerini, böyle kutsal isimleri insanlar karşı
çıkmasın diye üniversitelere vermeye başlayınca… Evet, İletişim
Fakültesini Hacı Bayram Veli Üniversitesine; aynı okulun bulunduğu
yerde, aynı ortak alanı kullandıkları, hatta kaloriferlerinin
dahi ortak merkezî sistemle ısındığı bir diğer fakülteyi
Gazi Üniversitesine bağlayacaksınız. Bunlar yanlış şeyler.
Aynı bahçe içerisinde İletişim Fakültesi Hacı Bayram Veli Üniversitesine
bağlanacak -yapılan pazarlıklar sonucunda kuvvetle muhtemel- Hukuk
Fakültesi de Gazi Üniversitesinde kalacak. Bunun neresini savunuyorsunuz? Bunu hangi
bilimsel kriterlere dayandırıyorsunuz? Dolayısıyla bu uygulamalardan
vazgeçelim. Ben iyi niyetimi muhafaza ediyorum. Dolayısıyla bu bölümde
gerçekten aklıselimin hâkim geleceğine inanarak eleştirilerimizi
sınırlı tutuyoruz. Ama bu uygulamalara devam ederseniz gerçekten
bu, tamamen ideolojik bir uygulama olacaktır, siyasi bir uygulama olacaktır;
bunları en sert şekilde eleştireceğimizi ifade etmek istiyorum.
“Üniversiteler kalabalık, üniversiteler büyük, dolayısıyla
yönetilemiyor” mantığıyla üniversitelerin bölünmesi savunulamaz.
İşte, o zaman diyor ki Avrupa Birliği ülkeleri, emperyalist güçler:
“Türkiye çok büyük, Suriye çok büyük, Irak çok büyük, ufalanması lazım.”
Bu mantıkla…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Örnek yanlış oldu.
İSMAİL OK (Devamla) – Örnek hiç yanlış
değil.
Bu mantıkla üniversiteler bölünmez. İşte,
biz “Üniversiteler kalabalık, yönetilemiyor.” diyoruz, emperyalist güçler de
“Türkiye çok büyük.” diyor. Bunun bilimsel temellere dayanması lazım.
Bu uygulamayı burada geri çekeceğinizi ümit ediyoruz, aksi takdirde bunu
savunmaya kalkarsanız sonuna kadar İYİ PARTİ olarak direneceğiz.
Ve buradan da ifade ediyoruz: Eğer sizler bunu bölerseniz, parçalarsanız,
bizler milletten alacağımız 24 Hazirandaki yetkiyle tekrar birleştireceğiz.
Üniversitelerin bölünmesine de birleşmesine de ayrıştırılmasına
da o üniversitenin bileşenleri karar verecek, onların görüşleri alınmadan
“ben yaptım” zihniyetiyle hareket edilmeyecek.
Şimdi bunları söylediğimiz zaman AK PARTİ'nin
çok değerli grup başkan vekilleri ve vekilleri rahatsız oluyor. Niye
rahatsız oluyorsunuz? Bu çağda bir kişi her şeyi bilemez; yürütme,
yasama, yargı bir kişinin elinde olamaz. Eğer yürütmenin, yasamanın,
yargının bir kişinin elinde olmasını savunmaya kalkarsanız,
çağdaş ülkelerde buna “demokrasi” denmiyor, buna ne dendiğini hepimiz
çok iyi biliyoruz, “tek adam rejimi” deniyor, “tek adam rejimi.” Lütfen bu uygulamalardan
vazgeçelim. Üniversitelerin, biraz önce de ifade ettiğim gibi, gerçek sorunlarına
eğilelim, onları çözelim, çalışanlarımızın sorunlarını
halledelim.
Şimdi ramazan geliyor, bayram geliyor, çalışanlar
kara kara düşünüyor bayramı nasıl geçireceğini. Çalışanlarımıza
en az birer maaş tutarında bayram ikramiyesi verelim hem Ramazan hem Kurban
Bayramı’nda, bayramlar bayram olsun. Ve yine, bizim en büyük millî bayramlarımızdan
olan 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda da -millî bayramlarımızın
en az bir tanesinde daha- üniversite çalışanlarımıza ve bütün
kamu çalışanlarına birer maaş ikramiye verelim. Yoksulluk, ekonomik
sıkıntı had safhaya çıkmış; biz bunları çözmek
yerine kalkmışız üniversiteleri bölmekle, parçalamakla meşgul
oluyoruz.
Evet, ben, biraz önce de ifade ettiğim gibi, Hükûmeti
ve özellikle AK PARTİ Grubunu, onların eli vicdanlı milletvekillerini
bir kez daha düşünmeye davet ediyorum. Üniversiteleri bölerek sorunlarını
çözemeyiz. Başta İstanbul Üniversitesi ve Gazi Üniversitesi olmak üzere
bölünecek olan üniversitelerde bu kararı uygulamadan, bu son adımı
atmadan bir kez daha düşünelim ve özellikle üniversite öğrencilerinin,
çalışanlarının bu haklı tepkilerine, isteklerine kulak
verelim; onların bayram öncesinde, ramazan öncesinde bu sıkıntıları
yaşamasına izin vermeyelim. Onlarca, yüzlerce öğrenciden, öğrenci
velilerimizden, çalışanlardan -sanalda başta olmak üzere, bizzat
telefonla arayarak- “Bunu durdurun.” diye feryatlar, figanlar alıyoruz. İşte,
İYİ PARTİ olarak biz bunun, bu üniversitelerin bölünmesinin doğru
bir uygulama olmadığına, hiçbir soruna çare bulmayacağına
inanıyoruz ve bu uygulamadan derhâl vazgeçilmesini talep ediyoruz milletimiz
adına. Bu şekilde uygulamalarla asla üniversitelerimize bir derman olmayacağımızın
altını çiziyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ok.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili
Sayın Zühal Topcu konuşacak.
Buyurun Sayın Topcu. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
üniversitelerle ilgili yasa tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama, Mümtaz Turhan’ın “Üniversite Problemi”
isimli kitabının ön sözünde yazdığı “Giriş” yazısından
alıntı yaparak başlamak istiyorum. Rahmetli, gerçekten, bu konuda
da Türkiye’de gelmiş geçmiş, üst sıralarda yer alan bilim adamı
hüviyetine sahip biri olarak diyor ki: “Temelinde ilim bulunmayan içtimai ve iktisadi
kalkınma düşünülemez. Gerçekte de ilim müesseselerini ve ilmî zihniyetini
tesis etmeden kalkınmış, endüstrileşerek bugünkü manada modern
cemiyet hâline gelmiş bir memleket bilinmemektedir ve bulunmamaktadır;
işte bunun için, ilim ve ilim müesseseleri denince akla üniversite gelir. İstikbale
emniyetle bakabilen ve bakabilecek olan memleketler üniversite problemini layıkıyla
halleden, yeteri kadar hakiki ve yüksek seviyede üniversitelere kavuşan memleketlerdir.”
Evet, rahmetli Mümtaz Turhan’ın ifadelerinde bile -orada- bahsettiği ve
günümüzde de hâlâ sıcaklığını ve canlılığını
koruyan ifadeler bunlar. İşte, şu anda da gerçekten burada konuşmamızın
ana odak noktasını üniversitelerdeki yeni yapılanmalar oluşturmaktadır.
Evet, bir ülkenin geleceğe taşınmasında
en önemli kurumlar üniversiteler. Üniversitelerin sahip olduğu özellikler bizim
aslında ülke olarak nerede durduğumuzun da aynası olarak karşımızda
bulunmaktadır. Şu anda yükseköğretimdeki istatistiklere baktığımızda,
verilere baktığımızda Türkiye'nin var olan üniversitelerinin
dışında gerçekten daha birçok üniversiteye ihtiyacının
olduğu da gözler önüne serilmektedir. Bunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Türkiye'nin 81 milyon nüfusuyla daha birçok yeni ihtisas üniversitesine -özellikle
burada vurgu yapmak istiyorum- alelade, açılmış olmak için açılmış
değil de toplumun içinde bulunduğu yapının, toplumun, ülkenin
ihtiyaçlarına yönelik olarak problemleri çözmeye hazır ihtisas üniversitesine
ihtiyacı var.
Şu anda baktığımızda 112 tane
devlet üniversitesi, 69 tane vakıf üniversitesi ve 5 tane de özel üniversite
bulunmaktadır; toplam 186 üniversite var. Bugün burada tartıştığımız
ve bu kanun tasarısının geçmesiyle yürürlüğe girecek olan üniversiteler
daha bu kapsam içerisinde değil. Öğrenci sayısına baktığımız
zaman ise 81 milyon nüfus içerisinde ön lisans öğrenimi gören 2 milyon 555
bin öğrencimiz var. Lisans öğrencilerimiz 4 milyonu geçmektedir. Yüksek
lisans öğrencilerimiz 480 binden fazladır ve doktora öğrencilerimiz
de 91 binden fazladır. Şimdi, burada özellikle vurgulamak istiyoruz ki
yine Türkiye'yi ayağa kaldıracak olan, Türkiye'yi dünya sıralamasında,
dünya liginde belirli bir yere getirecek olan üniversitelerin, aslında doktora
veya yüksek lisans öğrenimine ağırlık vermeleri gerekmektedir
sıradan bir yapılanmanın ötesine geçebilmesi için. Biraz sonra bunlardan
da bahsedeceğim. Özellikle profesörler ve araştırma görevlileri de
dâhil olmak üzere toplam 158.805 öğretim elemanı üniversitelerde görev
yapıyor.
Şimdi, rakamlara baktığımızda
gerçekten tatminkâr gibi gözükebilir ama bu rakamları uluslararası boyutta
kıyas yaptığımızda, dünyadaki diğer ülkelerin üniversite
sayılarıyla ve hoca sayılarıyla mukayese ettiğimizde bizim
üniversitelerimizin sayısının gerçekten çok düşük kaldığından
burada bahsetmek istiyorum. Mısır’ın 173, Vietnam’ın 209, Güney
Kore’nin 322, Hindistan’a baktığımızda 8 bin küsur… Amerika,
Filipinler, Arjantin, İspanya, Meksika, bunları sıralamak mümkün;
o kadar çok üniversiteleri var ki ve bunların bir çoğunun da tematik olduğuna
da şahitlik edebiliyoruz. Bu açıdan bakıldığında diyoruz
ki bu sayılar gerçekten yetersiz ama bu sayıların artırılması
acaba ülkemizdeki problemleri çözmeye yetecek mi? Hayır. Üniversiteler açısından
önemli alanlardan bir tanesi de nitelik problemi. Yani kalite problemine geldiğimizde
o zaman tekrar bu rakamların gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Evet, nitelik meselesine geldiğimizde, üniversite sayısını artırmak
herkes için, her isteyen için, her eğitimi almak için üniversiteyi ulaşılabilir
kılmak önemli diyoruz ama bunun yanında, dediğimiz gibi üniversite
kaliteleri, üniversitelerin kalitelerinin durumu da çok önem arz etmektedir.
Küresel rekabetin iliklerimize kadar hissedildiği,
her adım başında, her gittiğimiz yerde karşılaştığımız
kıyas yöntemi kullanılarak bize ülkemizin konumunun sürekli olarak hatırlatıldığı
bir gerçekle de karşı karşıyayız. Bu açıdan bakıldığında
da demek ki içinde bulunduğumuz durumu yalnızca kendi kendimizle mukayese
etmek yetmiyor; artık sınırlar açık, her an her şeyden
haberdar olabiliyoruz ve diğer ülkelerin attığı her adımın
yansımaları da ülkemizden de anında hissedilebiliyor. Hâl böyle olunca
o zaman diyoruz ki küresel rekabetin yoğun olduğu böyle bir dönemde üniversitelerin
hassas konumları daha da önemli rol arz ediyor.
Evet, üniversiteyi liseden veya diğer eğitimlerden
ayıran en önemli özelliği araştırmadır. Acaba araştırma
durumundaki, araştırma pozisyonundaki üniversitelerimizin konumları
nedir? Onlara da bakacağız. Artık, demin dediğimiz gibi, kapalı
bir toplumda yaşamıyoruz; her şey herkesin gözleri önünde cereyan
ediyor ve kıyasıya bir yarış var ve rekabet var. İşte,
bütün ülkeler artık birbirlerini yakinen gözlemliyorlar, kıyas ediyorlar
ve kıyas metodunu kullanıyorlar “Acaba bir adım daha nasıl öne
geçebiliriz, -tırnak içinde- diğerinden daha iyiyi nasıl elde edebiliriz?”
şeklinde.
Evet, bütün dünya ülkelerinin sıralandığı
Küresel Rekabet Endeksi var. 12 tane de kıstas var burada, Küresel Rekabet
Endeksi’nde. Şimdi, bu kıstaslara baktığımızda 138
ülke içerisinde Türkiye 55’inci sırada. Bakıyoruz, bu, bize yetiyor mu?
Hayır. O kadar hızlı değişiyor ki. İşte burada,
Küresel Rekabet Endeksi’nde önemli rol oynayan faktör, eğitim kurumları.
Eğitim kurumlarına köklü yatırım yapıldığında,
yaratıcı, yeniliğe açık bir nesil yetiştirildiğinde
bu endekslerde, küresel gelişmişlik endekslerinde, Küresel Rekabet Endeksi’nde
ileriye gitmemek mümkün değil. Her zaman önümüzün açık olduğunu da
söylemek istiyoruz.
Küresel Rekabet Endeksi’nde -demin dediğimiz gibi-
12 başlık var, bu başlıklara göre değerlendirmeler yapılıyor
ve bu değerlendirmeler de bizim bu sıralamadaki, rekabet endeksindeki
yerimizi belirliyor. Bu 12 maddenin içerisinde özellikle önemli maddelerden bir
tanesi de “Yükseköğretim ve iş başında eğitim” maddesi.
Buna baktığımızda 2014, 2015, 2016, 2017’ye kıyasla en
son endekste bu maddenin yani “Yükseköğretim ve iş başında eğitim”
maddesinin Türkiye’yi 5 puan daha yukarıya taşıdığını
söyleyebilirim. Demek ki yatırım yapıldığı zaman köklü
değişiklikler -ama gelişme yönünde- sağlandığında,
gelişmelerin uluslararası bazda gözler önüne serildiğini de görebiliyoruz
ve bu da doğru yolda olduğumuzu ama bunun çok daha dikkatli ve hassas
bir şekilde yapılması gerektiğini bizlere söylüyor.
Üniversitede üretilen her bilginin insan refahına
ve toplumsal refaha yansıması gerekmektedir. Eğer yansımıyorsa
toplumsal açıdan ve bireysel açıdan çok fazla bir anlam ifade ettiğini
de söyleyemiyoruz.
Evet, üniversiteler yüksek itibarlı uluslararası
çekim merkezleri hâline getirilmelidir. Bunların gerçekleşmesi için de
birçok maddeler var yani bunlar uzayın keşfi değil artık. Üniversitelerin
arzulanan gelişmişlik düzeyine ulaşabilmeleri için özellikle şu
başlıklar var: Birincisi hocaların başarılı kılınmaları
lazım, hocaların başarılı kılınması ve motivasyonlarının
yükseltilmesi lazım, onlara çalışabilecekleri uygun ortamların
sağlanması gerekmektedir.
Performans değerlendirmesinde de gerçekten liyakat
bazlı değerlendirmelerin yapılması ve yola devam edilirken herhangi
bir ideolojik ve siyasi değerlendirmenin ötesinde, liyakat bazlı değerlendirmelerle
istihdamların, hoca istihdamının ve başarı kriterlerinin
yapılması gerekmektedir.
Öğretim üyelerine araştırma yapabilmeleri
için yeterli zamanın verilmesi gerekiyor. Bu zamanın verilebilmesi için
de ders yüklerinin ayarlanması lazım, fazla ders yüklerinin alınması
gerekmektedir. Şu andaki üniversitelere baktığımızda, hocaların
yirmi saatlik, otuz saatlik ders yüküyle bunları yapabilmelerinin de çok zor
olduğunu buradan belirtmek istiyoruz.
Bir diğeri: Bir hocanın yüksek lisans ve doktora
çalışmalarına daha fazla ağırlık verilmesi gerekmektedir.
Özellikle uluslararası kriterlere, üniversite sıralama kriterlerine baktığımızda,
yüksek lisans ve doktora çalışmalarına verilen ağırlığın
çok daha fazla olduğunu, kriterlerde önemli adımlardan bir tanesinin bu
olduğunu da söyleyebiliriz.
Bir diğeri de yeterli mali destek. Evet, buraya
çıkan bütün arkadaşlarımız da bundan bahsediyor. Evet, şu
anda üniversitelerdeki hocalara verilen mali desteklere -bu, araştırma
fonları olur; bu, maaşları olur; bu, ek ders ücretleri olur- bakıldığında
hocaların, üniversite hocalarının aldıkları maaşların
veya ücretlerin, desteklerin gerçekten kaliteli bir araştırma yapabilmeleri
için yeterli olmadığını buradan söylemek istiyoruz, mutlaka
ve mutlaka artırılması lazım. Biz, öğretim elemanlarımızdan
hem araştırma yapmalarını hem dışarıda uluslararası
sempozyumlarda sunu yapmalarını hem makale yazmalarını hem de
bir sürü faaliyetlere, bilimsel faaliyetlere katılmalarını istiyoruz.
Ama bunun arkasında, verdiğimiz desteklerin, mali desteklerin çok küçük
olduğunu da söylemek istiyorum. Bir uluslararası sempozyuma katılma
maliyetinin en azından, bakın, en azından 1.000 veya 1.500 dolar
olduğunu buradan ifade etmek istiyorum, neredeyse 5 bin lira. Bunun başvuru
parası var, bunun yol parası var, bunun orada kalış parası
var, bunun günlük ihtiyaçlarını giderme parası var; hepsini topladığınızda
gerçekten büyük bir maliyet. Bir katılım maliyetinin neredeyse bir öğretim
elemanının, bir hocanın bir aylık maaşından çok daha
fazla olduğunu buradan belirtmek istiyoruz. Onu için, üniversitelere bu kadar
çok önem verilirken, bu kadar çok üniversite açma çabası içerisine girilirken
üniversitelerimizde bu konunun biraz göz ardı edilmesi bence adımların
baştan yanlış atıldığının göstergesidir
ve bunu da buradan belirtmek istiyoruz. Hocaların mali desteğinin mutlaka
ve mutlaka uygun hâle getirilmesi ve gerektiğini ve “Hocaya alan açın.”
derken, “Hocaya imkânlar sağlayın.” derken bu imkânları tetikleyecek
ve yaratacak en önemli gücün de mali destek olduğunu biz buradan söylemek istiyoruz.
Bir diğeri: Hocanın çalışması
için, öğretim elemanının çalışması için altyapı
çalışmalarının, fiziksel ve kurumsal ortamların sağlanması
lazım. Üniversitelerde hocalar arasında ayrım yapılmadan, özellikle
yenileşme ortamlarının ve yenileşme kültürüne, dayanışma
kültürüne verilen desteğin ortaya çıkartacağı bir olumlu motivasyon
havasının da yaratılması gerekmektedir.
Bir diğeri: “Kariyer yönetimi” derken öğretim
üyeleri için geliştirilecek değerlerdir diyoruz. Burada, demin dediğimiz
gibi, liyakate önem vermek lazım ve özellikle araştırma çıktılarının,
yaptığı bilimsel çalışmaların, sunularının
değerlendirilmesi gerektiğini söylüyoruz ve diğer şeylerin,
ideolojik ve siyasi yapılanmaların dikkate alınmaması gerektiğini
de buradan belirtmek istiyoruz.
Önemli başlıklardan bir tanesi de kütüphaneye
erişim ve kütüphane sahipliği. Bu da üniversitelerin önemli göstergelerinden
bir tanesi. Biz Avrupa’daki, Batı’daki bazı üniversitelerin sahip olduğu
kütüphane imkânlarının bizim bütün üniversitelerin toplamına eşit
olduğunu söyleyebiliyoruz. Gerçekten, kütüphaneler kısmı önemli bir
adımını oluşturmaktadır üniversitelerin. Bir üniversite
açılırken, yeni üniversiteler açılırken kütüphane ayağının
ve birtakım teknik desteklerin, altyapı desteklerinin baştan düşünülmesi
ve bunlarla beraber komple olarak, bütünsel perspektifte bir üniversite oluşumuna
destek sağlanması gerekmektedir.
Evet, dünyada 200’den fazla araştırma üniversitesi
var ve bunların bibliyometrik özelliklerine bakıldığında
başarı ölçütlerinin de birbirine yakın olduğunu görebiliyoruz.
İşte bu kriterlere baktığımızda, bizim üniversitelerimizin
de değerlendirmeye tabi tutulduğu ve özellikle Times Higher Education
(THE) olarak ifade edilen dünya üniversiteler sıralamasında 2014, 2015
yıllarında bizim de ilk 200 arasında bazı üniversitelerimizin
bulunduğu ama şu anda ilk 300’de bile üniversitelerimizin olmadığı
bir sıralamadan bahsetmek istiyoruz. Oradaki kriterlere baktığımızda,
bunlardan bir tanesi “Eğitim” başlığı. Burada bilinirlik
anketi, öğrenci-hoca oranı; doktora, lisans diploma oranı; verilen
doktora sayısının öğretim görevlisine oranı, kurumsal gelir
var. Bir diğeri “Araştırma” başlığı; hoca başına
makale sayısı, hoca başına araştırma sayısı
geliri olarak ifade ediliyor. Bir diğer başlık “Atıflar”, bir
diğeri “Uluslararasılık” ve en sonuncusu da ihmal ettiğimiz
önemli maddelerden bir tanesi de “Endüstri gelirleri ve inovasyon” dediğimiz
hoca başına endüstriden sağlanan gelir yani üniversitelerin endüstriye,
özellikle yenileşmeye yaptığı katkılar. Üniversitelerin
katma değerleri olarak ifade edebileceğimiz kısma geldiğimizde
yine bizim üniversitelerin kuluçka merkezleri, “startup” merkezleri hâline gelmesi
için özellikle ihtisas üniversitelerine yönelerek bunların daha kolay hâle
getirilebileceğini de belirtmek istiyoruz buradan.
Şimdi, dünya sıralamasında başarılara
imza atan üniversitelere sahip olmak için, demin dediğimiz gibi, sihirli bir
formül yok ve bu yolu da kendimizin bulması gerekiyor ve bunlar da çok zor
şeyler değil, aslında biliyoruz bunları. Onun için, toplumun
kültürel ve sosyal ahlaki değerleri çerçevesinde şekillenen, aynı
zamanda da bu değerleri şekillendiren ve geliştiren kurumlar olarak
üniversitelere artık sahip çıkmamız lazım ve bu üniversitelerin
yeterli gelişmeleri sağlayabilmesi için de katma değer üretebilmeleri
için de bu üniversiteleri desteklememiz gerekmektedir. Evet, küresel dünyanın
ihtiyaçlarına cevap verebilmesi lazım; artık, ülke ve dünya gerçekleri
doğrultusunda ve toplumun ve insanlığın gerçek ihtiyaçlarına
yönelik cevap verebilecek şekilde düzenlenmesi gerekmektedir üniversitelerin
de.
Son olarak da bir şeyden bahsetmek istiyorum: Bu
son yapılan bölünmelerde -üniversitelerin yeni yapılandırılmasında
diyelim daha doğrusu- bazı duplikasyonlar var. Gazi Üniversitesinin bölünmesinde
mesela 2 tane edebiyat fakültesi Hacı Bayram’a verildi; 2 tane mühendislik
ki biri teknoloji olarak geçiyor, bunlar Gazi Üniversitesinde kaldı veya İstanbul
Üniversitesinin, Erciyes Üniversitesinin yeni yapılanmasında da dikkat
edilmesi gereken hususlar var.
Bir problemi giderelim derken yeni problemlerin ortaya
çıkartılmaması dileğiyle teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Topcu.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Gaziantep
Milletvekili Mahmut Toğrul konuşacak.
Buyurun Sayın Toğrul. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, evet, Yükseköğretim
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair -556 sıra sayılı- Kanun Tasarısı
üzerine grubum adına söz aldım. Bu vesileyle Meclis çalışanlarımız
dâhil herkesi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, şimdi bu tasarı
incelendiğinde aslında iki başlık söz konusu. Birincisi, bazı
üniversitelerin bölünmesi; ikincisi, bazı yeni üniversitelerin kurulması
meselesi. Bunları ayrı ayrı ele alalım. Bakın bazı
üniversitelerin bölünmesine: Öncelikle gerekçe olarak öğrenci sayısının
arttığı ve yönetilemez olduğu fikrinden hareket edilerek bölünmesi
gerektiği düşünülüyor. Değerli arkadaşlar, üniversitenin yönetilmesi
meselesinin sadece bir rektörlük meselesi olmadığını kavramış
olsaydık bu iddiayı, bu gerekçeyi buraya koymazdık. Üniversitelerde
yönetsel mekanizma sadece rektörlerden oluşmaz; fakültelerin dekanlıkları
var, bölümlerin bölüm başkanlıkları var, ana bilim dallarının
ana bilim dalı başkanlıkları var. Fakat AKP ve daha önce de
aslında YÖK’te yaşanan sorunlar hep merkezci, piyasacı ve kadrolaşma
esasına dayalı olduğu için, maalesef, tüm yetkiyi bir kişiye
ya da bir kuruma vermeye dayalı bir sistem oturtmuşuz.
AKP Hükûmeti “Vesayet kurumlarıyla hesaplaşacağım.”
diye geldi, YÖK'ü ele geçirdikten sonra, buranın gerçekten aslında kadrolaşmak
için ya da topluma hükmetmek için, kendi ideolojisini üretmek için çok güzel bir
arkabahçe olduğunun farkına vardı ve daha da merkezîleşerek,
biz YÖK’ten rahatsızken, YÖK'ün kaldırılması gerektiğini
söylerken AKP, her üniversite rektörlüğünü de birer YÖK’e dönüştürdü ve
üniversitedeki tüm akademik mekanizmaları, katılımcılığı
felç etti.
Bakın, bir bölüme ya da bir ana bilim dalına
bir akademisyen alınıp alınmayacağı meselesi, rektörlüğün
meselesi değil değerli arkadaşlar; 2547 sayılı Yasa’da
bile bu böyle. Kim alır, kim buna ihtiyaç duyar? Ana bilim dalı ihtiyaç
duyar. Ana bilim dalı der ki: “Benim şöyle bir ihtiyacım var.” Ve
bunu bölüm başkanı da onayladıktan sonra rektöre veya dekana bunu
yerine getirmek kalır. Ama ne oldu? Ana bilim dalı başkanlarının,
şu anda formaliteden ana bilim dalı olmasının dışında
hiçbir etkisi, yetkisi kalmadı, doğrudan artık kadroları tamamen
rektörler kullanıyor. Hatta o kadar kullanıyor ki ana bilim dalına
kimin, nasıl bir kişinin alınacağını, neye ihtiyaç
olduğunu sormadan alıyor değerli arkadaşlar. Yani rektör, ana
bilim dalına danışmadan, ana bilim dalının ihtiyacını
belirliyor. Eğer böyle olursa değerli arkadaşlar, rektörün bu kadar
hâkim olması durumunda her fakülteyi bir üniversiteye dönüştürmemiz lazım.
Böyle bir şey söz konusu değil.
Bakın, öğrenci sayısının çok
olmasından bahsediliyor. Amerika New York State Üniversitesinin 300 bin öğrencisi
var değerli arkadaşlar, 300 bin. Buna benze -tek bir sayıda üniversite
değil- onlarca üniversite var. Öğrenci sayısı 100 bine, 200
bine, 300 bine yaklaşan üniversiteler var. Ama nedir? Akademik kurullar, akademik
özgürlük olduğu için, akademik kurullar çalıştığı
için rektöre zaten fazla iş düşmez.
Bakın, ben yurt dışında doktora yaptığımda,
yurt dışında doktora yaptığım üniversitenin rektörünü
hiç tanımadım, görmedim. Bir yıl oradaydım, bir yıl boyunca
rektörü kimdir görmedim. Böyle bir şey söz konusu değil. Ama şu anda
biz ne yapmışız? Her bir rektörü neredeyse –özür dileyerek söylüyorum-
bir derebeyine dönüştürmüşüz, bir derebeyi üniversiteyi yönetir hâle gelmiş.
Böyle olmaz. Ve kaldı ki rektörler daha önce en azından iyi kötü kendi
mekanizmaları içerisinden seçiliyordu ama AKP döneminde ne yapıldı
KHK’yle? Rektörlükler tamamen AKP’nin oradaki birer siyasal temsilcisi olarak konumlandırıldı.
Şimdi, dolayısıyla üniversitesine karşı bir sorumluluğu
yok, kime sorumluluğu var? Onu siyasi atayana karşı sorumluluğu
var. Bakın, somut en son örneği, Ege Üniversitesine AKP Genel Başkanı
gittiğinde rektör 380 küsur akademisyeni sıraya diziyor, “Üniversitemize
hoş geldiniz.” diyebiliyor. Eğer böyle olursa değerli arkadaşlar,
üniversiteler asla yönetilemez.
Şimdi, gelelim üniversitelerin bölünme meselesine.
Bakın, biraz önce AKP grup başkan vekili şunu sordu… Biz tüm taraflarla
konuşmuşuz; ben bugüne kadar AKP’nin herhangi bir konuda kimseye danıştığını
duymadım. YÖK’ün dışında, YÖK bürokratlarıyla ne çevirdilerse
bilemiyorum ama hiçbir üniversiteyle görüşmediklerini biliyorum, hiçbir sendikayla
görüşmediklerini biliyorum, akademisyenlerle görüşülmediğini biliyorum,
e kiminle bu işleri kotarıyorsunuz? Sendikaların görüşleri yansıyor
mu? Hayır. Öğretim üyelerinin görüşleri yansıyor mu? Hayır.
Ama itiraz eden kim olursa olsun eğer AKP’nin getirdiklerini doğru bulmuyorsa
hemen bu yaklaşıma bir yafta yapıştırılıyor.
O da nedir? “Efendim, bunlar ideolojik davranıyor.” Bakın, tam tersi,
ideolojik davranan AKP iktidarının bizatihi kendisidir. Eğer böyle
olmuş olsaydı üniversitelerin farklı farklı bileşenlerinden,
öğretim üyelerinden, rektörlerinden, dekanlarından, öğrencilerinden,
hatta farklı kimliklerle bilinen üniversitelerinden aynı itiraz yükselmezdi
değerli arkadaşlar. Bakın, sağ kimliğiyle bilinen Gazi
Üniversitesinde de tepki yükseliyor, sol kimliğiyle bilinen İstanbul Üniversitesinde
de tepki yükseliyor.
Şimdi, baktığımızda, bölünen
üniversiteler peki hangi üniversiteler? Ülkenin en güzide üniversiteleri. Ne yapılmak
isteniyor? Sanırım AKP şunu hesaplıyor, diyor ki: “Bizde iyi
üniversite olmaz, iyi üniversite tepki çeker, herkes oraya gitmek istiyor, o zaman
hepsini aynı düzeye indirelim ki öğrenciler gelişigüzel tüm bölümlere
gidebilsinler.” Herhâlde bu mantıkla düşünüyorlar. Bunun dışında
asla hiçbir gerekçelerinin olmadığını düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, üniversitelerin tonlarca
sorunu var. Akademisyenlik artık neredeyse bir öğretmenlik mesleği
gibi, hatta öğretmenlik mesleği de bir teknik meslekmiş gibi düşünülmeye
başlandı. Üniversite öğretim üyesinin görevi sadece ders vermek değil
ki, aynı zamanda araştırma yapmak, aynı zamanda bilgi üretmek
ve bu ürettiği bilgiyi toplumla paylaşmak gibi bir sorumluluğu var
ve gelişmiş üniversiteler bu gelişmişlikleri sayesinde yurt
dışı uluslararası kurumlarda akredite oluyorlar.
Bakın, tüm bu bölünmeye tek bir örnek veriyorlar,
Sorbonne Üniversitesi. Kaldı ki Sorbonne Üniversitesi bölünmedi, Sorbonne 1,
2, 3, 4 diye ayrıldı ama “Sorbonne” ismi değiştirilmedi. Buna
rağmen Sorbonne Üniversitesinin geçmiş kimliği ile şimdiki kimliği
arasında dağlar kadar fark var. Bu bölünmenin üniversiteleri ileriye götürmediği,
tam tersi geriye götürdüğüne dair onlarca örnek var.
Şimdi hâl bu iken bizim kalkıp gelişmiş
üniversiteleri bölmemiz ve öğrencisine sormadan, ailesine sormadan, hocasına
sormadan, iline sormadan “Ben yaptım, karşı çıkanlar da ideolojiktir,
düşmandır.” deyip yaftalıyoruz. Bu, asla kabul edilebilir bir şey
değil değerli arkadaşlar.
Akademik özgürlüğün olmadığı bir
yerde siz başarıyı sağlayamazsınız. Akademik özgürlük
de -dediğim gibi- üniversite bileşenlerini yönetime katmanızla olur.
Ana bilim dalı başkanlıklarından tutun ta dekanlıklara,
rektörlüğe kadar görevin paylaşılmasıyla ancak üniversite özerkliğine
kavuşabilir.
Şimdi, rektörlüklerin nasıl atama yaptığını
hiçbir şekilde sorgulamıyoruz. Bakın, daha önceki birçok konuşmamızda
örnekler verdik, aynı rektör eşini dostunu, ailesini üniversitede istihdam
edebiliyor ve bu konuda, maalesef, hiçbir tepkiyle de karşılaşmıyor.
En son Bilecik Üniversitesinde Bilecik Belediye Başkanının kızı
sıralamada en sonda, adayların girişi engelleniyor, en sondaki aday
akademik kadroya alınıyor. Daha önce Ankara Üniversitesi Rektörü Erkan
İbiş’in bir marifeti vardı.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – FETÖ’den öğrenmiştir.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Yatay geçişte öğrenci
sayısını 4’ten 8’e çıkarıyor, oğlu 8’inci sırada,
8’inci sıradaki oğlunu yatay geçiş kontenjanıyla Ankara Üniversitesine
taşıyor. Şimdi, bu kadar keyfîlik, bu kadar rahatlık ancak AKP’nin
iktidarında mevcuttur, mümkündür; aksi takdirde böyle bir şey olmaz.
Değerli arkadaşlar, üniversitelerin kurulması,
üniversitelerin açılması… Biz yeni üniversitelerin açılmasına
karşı değiliz ama yeni üniversitelerin açılmasının
koşulları vardır. “Yeni üniversite açtım…” Değerli arkadaşlar,
üniversite, lise değildir; bunun altyapısının -öğretim
üyesi yetiştirmesi, öğretim üyesinin hazırlanması- temel yapının,
binasının, kütüphanesinin, uluslararası yayınlara erişim
olanaklarının yaratılması gerekir. İyi, güzel de şu
ana kadar AKP en çok neyle övünüyor? “Biz birçok yeni üniversite açtık.” Hepsi
tabela üniversitesinden ibaret değerli arkadaşlar. Şu anda, yeni
açılan üniversitelerde 300 bin kadro boş, 300 bin kadroya öğrenci
tercih yapmıyor. Bu üniversitelerden mezun olanların bir o kadarı
işsiz, iş bulamıyor. E şimdi, biz, YÖK’ün koordinasyon kurulu
olması gerektiğini, bu işleri planlaması gerektiğini düşünüyoruz,
söylüyoruz ama ne oluyor? Her üniversitede, bakıyorsunuz, gelişigüzel,
benzer sayıda fakülteler açılıyor.
Bakın, üniversite rektörlerinin arasında geçmişte
bir yarış vardı -bunu yaparken eğer o zaman, gerçekten samimi
olsaydınız bunu yapmazdınız- “Öğrenci sayısını
çoğaltmamız lazım.” diyorlardı üniversite rektörleri. Efendim,
hatta rektörlükleri şöyle suçluyorlardı: “Sen falanca tarihte kuruldun,
hâlâ öğrenci sayın şu, falanca üniversitenin öğrenci sayısı
şu kadar arttı.” diyorlardı. Başarı, öğrenci sayısını
artırmakla ölçülür hâle gelmişti ama şimdi döndük, bir kimlik kazananları
tekrar o sayıya indirmeye kalkıyoruz. Değerli arkadaşlar, gerçekten
bunlar akademisyenlikte, akademi camiasında ve ülkenin geleceğini şekillendirecek
olan bilimin üretilmesinde en büyük sorunlardır.
Şimdi gelelim, “Akademisyenler yetiştiriyoruz.”
diyoruz, yetiştirdiklerimizi ne hâle getirdiğimizin farkında mıyız?
Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri, akademik camianın en önemli
sorunlarından biri akademisyen yetiştirme meselesi. Ne yapıldı?
Güvencesiz çalıştırılmaya zorlandı. Önce 2 araştırma
görevlisi kadrosu vardı: 33/a ve 50/d. 50/d, yüksek lisans, doktora yaptıktan
sonra üniversiteyle ilişiği tamamen rektörün iki dudağı arasına
bağlı yani güvencesiz; 33/a ise kısmen daha güvenceliydi. Üniversitelerde
çok ciddi karşı çıkışlar oldu “50/d kadrosunu 33/a’ya geçirin.”
diye. AKP ne yaptı değerli arkadaşlar? 33/a’daki tüm araştırma
görevlilerini bir KHK’yle 50/d’ye geçirdi. Yani güç bende olsun, istediğimi
yapmazsa, işte o Ege Üniversitesinde sıraya dizilmezse kaderi benim elimde
olsun istendi.
Şimdi, bunun yanında, YÖK belki ilk kez doğru
bir şey yaptı “Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı” diye
bir program başlattı; öğretim üyelerini gönderdi gelişmiş
üniversitelere, eleman aldı “Yetişsinler bunlar, üniversitelerine dönsünler;
taşradaki üniversitelerimiz akademik anlamda biraz daha bu sorunlarını
azaltsınlar.” dedi. Peki, ne oldu? Değerli arkadaşlar, çok yüksek
ücretler karşılığında sözleşmeler imzalattırılmıştı.
Şu anda ÖYP’de doktorasını bitirmiş olanlar, 13.500 civarında
akademisyen, çok ciddi sorunludur, sorun yaşıyor. Niye? Çünkü tamamen
rektöre yakınlık ve rektör “evet” derse kadro veriliyor, “evet” demezse,
bu kadar büyük paralar harcanarak Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı’na
gitmiş insan bir anda sudan çıkmış balığa dönüyor.
Değerli arkadaşlar, gerçekten samimiyseniz,
gelin, bu insanların sorunlarına derman olalım, o araştırma
görevlilerinin sorunlarına derman olalım. Bu insanlar gelecek kaygısı,
“İşten çıkarılabilir miyim?” kaygısı yaşamasın.
Bir diğer önemli sorunumuz, değerli arkadaşlar,
15 Temmuzdan sonra başlatılan OHAL ve KHK rejimiyle istediğimiz öğretim
üyesini atabiliyoruz. Nasıl atıyoruz? Çok basit bir yafta yapıştırarak.
Bakın, bugüne kadar 5 binin üzerinde öğretim üyesi ihraç edilmiş;
haklarında idari bir soruşturma yok, adli bir soruşturma yok, 400’ün
üzerinde akademisyen sadece bir bildiriye imza attılar diye... Şimdi,
böyle olabilir mi? Ki bu hocalar aslında bulundukları üniversiteye kimlik
kazandıran hocalardı. Bir anda kapının önüne kondu. Araştırma
görevlisi böyle sorun yaşıyor, öğretim üyesi böyle sorun yaşıyor
ama üniversite sayısını artırmakla övüneceğiz.
Değerli arkadaşlar, üniversite kurmanın
şartları dünyada benzerdir. Biz yeni bir dağ keşfetmeyeceğiz.
Şimdi, dolayısıyla, dediğim gibi, yeniden söylüyorum, biz üniversite
kurulmasına karşı değiliz ama üniversite kurmanın koşullarının
yaratılması lazım. Ki kurulan üniversitelerden bir tanesi de benim
vekili olduğum Gaziantep’e kuruluyor, kurulmalıdır da. Ama dediğim
gibi, bir binanın üzerine bir etiket yapıştırarak orası
üniversite olmuyor. Bakın, bugün tabela üniversitesi mezarlığına
dönüşmüş ülkedeki üniversiteler, tabela üniversitesi; öğrenci gitmiyor,
mezun olanı iş bulmuyor ve emin olun, orada araştırma vesaire
falan da yapılmıyor; eğitim öğretim adı altında, öğrenciyi
orada sadece bir süre oyalayan bir sistemden bahsediyoruz.
Şimdi, durum buyken bu getirilen tasarı, gerçekten,
üniversitenin son kalıntısına kibrit suyu dökmektir değerli
arkadaşlar. Bir defa, üniversitelerin bölünmesi kesinlikle doğru değildir.
Üniversiteler zaman içerisinde bir kimlik kazanırlar, hatta, bir insan konuştuğunda
konuşma biçiminden, davranış biçiminden onun nereden mezun olduğunu
o kimliğinden tahmin bile edebilirsiniz. Ama ne yapıyorsunuz şimdi?
Oluşmuş o kimlikleri tamamen yok ediyorsunuz.
Şimdi, öğretim üyelerinin en önemli sorunları
keyfiyetçiliktir ve piyasacılıktır. Şimdi, tematik üniversite
kurulamaz mı? Kurulabilir ama değerli arkadaşlar, tematik üniversitenin
kurulma amacı sadece piyasa ihtiyaçlarını karşılamak üzere
olmaz, bunun birçok etkeni vardır, bu etkenlerin göz önünde bulundurulması
gerekir. Onun için, amaç piyasanın ihtiyaçlarını karşıla,
amaç merkezleştir, amaç kadrolaş.
Şimdi AKP’nin bu dar zamanda seçim kararı alınmışken
böyle bir tasarıyı getirmesinin tek bir reklamatik tarafı var, “Senin
iline de bir üniversite açtım ve -büyük ailelere, belki o yerellerdeki büyük
ailelere- senin çocuğunu asistan alacağım, senin çocuğunu şöyle
yapacağım.” gibi vaatler için yapılan bir şey. Şimdi, bu,
bu kadar alelacele buraya getirilmesi gereken bir tasarı değil ki. Çok
mu acelemiz var? Değil. Bunun, bakın, uzun uzun tartışılması
lazım, yaratacağı psikolojik, sosyal etkilerinin de incelenmesi lazım.
Bilimsel akreditasyona etkisinin de göz önünde bulundurulması lazım.
İstanbul Üniversitesi bir kimliktir ama böldüğünüz
zaman o uluslararası akademi kuruluşlarında o kimliğini artık
aşındırmış olacaksınız, o kimliğini yok
etmiş olacaksınız.
Üniversite öğretim üyelerinin özlük hakları,
değerli arkadaşlar, üniversite öğretim üyesine bakış açımızla
ilgilidir. Dediğim gibi, nasıl ki öğretmenlere, hatırlayın,
dönemin Millî Eğitim Bakanı “Yem bekleyen kuşlar.” gibi bir değerlendirme
yapmıştı, akademisyene de böyle bir değerlendirme yaparsanız…
“Efendim, haftada on saat ders veriyor ya da yirmi saat ders veriyor.” Öğretim
üyesinin tek çalışma biçimi gidip derse girdiği saatler değil
ki; kütüphanede geçirdiği zaman, makale yazdığı zaman, araştırma
yaptığı zaman; bunların hepsinin göz önüne alınması
lazım ve üniversitelerdeki özlük haklarının iyileştirilmesi
lazım.
Kadro bekleyenler var değerli arkadaşlar, on
yıldır araştırma görevlisi kadrosunda doktorasını
bitirmiş, yardımcı doçentliğe atanamayan insanlar var bu ülkede.
Aynı şekilde yardımcı doçentlikten doçentliğe geçiş
için tüm koşullarını yerine getirmiş, doçentliğe atanmayan
insanlar var. Bunu bire bir ben yaşadım değerli arkadaşlar,
on yıl doçent olarak kaldım. Niye? Yönetimdeki rektörün aynı paralelinde
düşünmüyorum diye. Herkes aynı paralelde düşünmek zorunda mıdır,
böyle bir şeye olanak var mıdır? Her insan bir görüştür, böyle
bakılmalıdır. Dolayısıyla bunların hepsinin, bu tasarının
şimdiden gerçekten üniversitelerimize katacağı bir şey yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Sayın Başkan,
son bir dakikada bitiriyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
Bir dakika ek süre veriyorum.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Bu tasarının
üniversitemize getireceği bir şey yok, bu tasarının çok ayrıntılı
bir şekilde yeniden üniversitelerden görüş alınarak tartışılması
gerekiyor ve neticesinde tavır almak gerekiyor. Asla ve asla İstanbul
Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, Erciyes Üniversitesi, İnönü Üniversitesi gibi
köklü üniversitelerimizin yaratmış oldukları kısmi kimlikleri
de yok edecek bu tasarıya evet denmemesi gerektiğini düşünüyorum.
Üniversitelerimizin çok ciddi sorunları var, eğer getirecekseniz bunları
burada tartışabiliriz. Bu ülkenin onlarca sorunu var, bunları tartışmıyoruz
ama ne acelesi varsa bilmiyorum, biri gelsin, bunu anlatsın, “Bunu bu hafta
geçirmezsek, bugün geçirmezsek şöyle bir eksikliğimiz olacak.” desin,
biz de inanalım.
Teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Toğrul.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Eskişehir
Milletvekili Gaye Usluer konuşacak.
Buyurun Sayın Usluer. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA GAYE USLUER (Eskişehir) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 556 sıra sayılı
Yasa Tasarısı’nın geneli hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, dün 1 Mayıs Emek ve
Dayanışma Günü’ydü. Meydanlar dopdoluydu, meydanlarda kaygı değil
umut vardı, yeniden eşitlik, özgürlük, dayanışma çağrısı
vardı ve 24 Hazirana kadar 1 Mayıs dayanışmasının,
demokrasi mücadelesinin sürdürüleceği inancı vardı, kararlılığı
vardı. Ben de buradan, eşitlik için, özgürlük için, dayanışma
için bir araya gelen, baskıya “hayır” diyen, savaşa değil barışa
“evet” diyen, ölüme değil yaşamı isteyerek ona “evet” diyen, demokrasi
mücadelesi verenleri bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
Bugün Meclis sıraları boş, çok önemli
bir yasa görüşülüyor, Millî Eğitim Bakanımız burada değil.
Herkes televizyonlarına kilitlenmiş durumda, “Acaba geri dönüş olacak
mı?” diye. Ben buradan bizleri televizyonlarından dikkatle izleyen öncelikle
Eskişehir Anadolu Üniversitesi öğretim üyelerine, öğrencilerine,
pürdikkat burayı izleyen, kulakları bizde olan İstanbul Üniversitesi
öğrencilerine, öğretim üyelerine ve bölünen, bölünmeyen tüm akademi camiasına
bin selam olsun diyorum.
Bu kürsüde elbette ki milletvekili kimliğimle ama
aynı zamanda akademi kültüründen gelen, üniversiteyi bilen öğretim üyesi
kimliğimle konuşacağım. Öncelikle, değerli milletvekilleri
sormak istiyorum: Türkiye baskın bir seçime kilitlenmişken, tam da Meclis
çalışmalarına seçim nedeniyle ara verilecekken bu acele neden?
Sözlerime başlarken sizlerle -keşke Millî Eğitim
Bakanımız da burada olsaydı- Millî Eğitim Komisyonundaki ciddiyetsizliği
de paylaşmadan edemeyeceğim. Bakınız, tasarının Komisyona
geleceği bizlere duyuruldu, tasarı bize ulaştı, aynı gün
Eskişehir’de Adalet ve Kalkınma Partisinin Eskişehir Milletvekili
Eskişehirlilere bir müjde verdi “Müjde, Eskişehir’e yüksek teknoloji üniversitesi,
üçüncü üniversite kuruluyor.” diye. Büyük bir sevinçle tasarı metnini açtım,
dikkatle çize çize okudum. İçinde, Eskişehir’de yeni bir üniversite açılacağına
dair en ufak bir sıra bulamadım. Telefon açan basın mensuplarına
doğru bilgiyi aktardım. Hemen ardından, bir önceki Millî Eğitim
Bakanı olan Eskişehir Milletvekili araya girdi, dedi ki: “Tasarıya
yeni bir madde eklenecek, komisyona öyle gelecek.”
Arkadaşlar, bu ne ciddiyetsizliktir. Komisyon üyesi
ben miyim? Yoksa Komisyon üyesi olmayan kişiler Komisyona gelecek kararlar
üzerinde nasıl etkin oluyorlar?
Gerçekten, Eskişehir’e 24’üncü Dönemde bir söz vermişti
eski Millî Eğitim Bakanı “Yüksek teknoloji üniversitesi kuracağız,
Eskişehir üçüncü üniversitesine kavuşacak.” diye. 26’ncı Dönemi bitirmek
üzereyiz, böyle bir üniversite kurulmadı ancak Komisyon salonuna girdiğimizde
öğrendik ki ek bir madde eklenmiş. “Müjde, Anadolu Üniversitesi bölünüyor.
Anadolu Üniversitesinin içinden de bir yavru üniversite doğuyor.” dediler.
Değerli dostlar, Eskişehir üçüncü bir üniversiteyi
elbette ki hak ediyor, Eskişehir elbette ki üçüncü üniversiteyi bekliyor ama
Eskişehir’in isteği köklü bir üniversite olan Anadolu Üniversitesinin
bölünmesi değildi.
Yine, tasarının ciddiyetsizliğiyle ilgili
sizlerle bir başlık daha paylaşmak istiyorum: İstanbul Üniversitesi
içerisinde yer alan bazı üniversitelerin yeni açılacak üniversiteye devrine
dair, tasarının 9’uncu sayfasında şöyle yazıyordu: “Yürürlüğe
girme tarihi 2016-2017 eğitim yılı sonudur.”
Arkadaşlar, pes doğrusu, 2018 yılının
ilk yarısındayken bir tasarı hazırlanıyor. Demek ki ne
kadar ciddiyetsiz hazırlandı ki “kopyala yapıştır” mantığıyla
“2016-2017 yılı sonunda yürürlüğe girecek.” diye yazmışlar.
Değerli milletvekilleri, bilim aceleye gelmez, eğitim
aceleye gelmez. Eğitim planlaması demek, ülkenin geleceğini planlamak
demektir. Şimdi, Komisyonda karşıt yönde bilgi verdik, karşıt
yönde ama ikna edici konuşmalar yaptık, “Ortak aklı oluşturalım.”
dedik, “Yapmayın, etmeyin.” dedik ama uyarılarımızı dikkate
almadınız. Ne dedi Komisyon üyeleri biliyor musunuz bizleri televizyonlarından
da dikkatle izleyen sevgili akademisyenler? Komisyon üyeleri dedi ki: “Kervan yolda
düzülür.” Bu mantıkla eğitim planlaması yapılamaz. Bu mantıkla
yapılan düzenlemeler, “Ben istedim, o istiyor.” mantığıyla yapılan
düzenlemeler işte ülkemizi bugünkü eğitim çıkmazına düşürdü.
“Eğitim sistemimiz yamalı bohça.” diyorduk, artık eğitim sistemimiz
yama dahi tutamaz oldu.
“81 ilde üniversite açtık.” diye övünüyorsunuz.
Öğretim üyelerinin taşeron sistemine bağlandığı, yardımcı
doçenti, doçenti, profesörü taşımalı sistemle çalışan yani
öğretim üyesi olmayan ama kapısında “üniversite” tabelası olan
binalar üniversite değildir. Bunu aslında benim buradan söylememe gerek
yok, bunun böyle olduğunu hepimiz biliyoruz. “Şimdiye kadar, 81 ilde kurulan,
bazı illerde sayıları 10’ları aşan üniversitelerin hangisinde
başarı öyküsü yarattınız?” diye sizlere sormak istiyorum. Yüksek
sesle bu sorunun cevabını vermenize gerek yok ama ellerinizi vicdanlarınıza
koyun, yeni kurulan üniversiteler hangi başarı öyküsünü yarattılar,
kendi kendinize fısıldayarak da olsa söyleyin.
Kafayı Boğaziçi Üniversitesine taktınız,
kafayı Orta Doğu Teknik Üniversitesine taktınız; hocalarına
zulmettiniz, yetmedi, öğrencilerine zulmettiniz. Türkiye’nin ilk 500 öğrencisini,
bilemediniz ilk bine giren öğrencisini alan Boğaziçi Üniversitesinde okuyan
13 öğrenciyi 22 Martta gözaltına aldırdınız. Bu çocuklar
3 Nisandan beri tutuklular; 9’u erkek, 4’ü kız öğrenci. Bunun adı
zulümdür. OHAL altında bu çocuklar sınavlarına giremiyorlar. Bunun
adı zulümdür, bunun adı baskı demektir; bunları siz yaptınız.
Şimdi de kalabalık olduklarını öne
sürüp bu ülkenin köklü üniversitelerini bölmeye yelteniyorsunuz; parçala ve yönet,
ne güzel bir fikir değil mi? Parçalayalım, parça parça edelim, daha kolay
yönetelim. Sizin bölüp, parçalayıp yönetmeye çalıştığınız
o üniversiteler sadece üniversite değildir, o parçalamak istediğiniz,
küçültmek istediğiniz, canınızın istediği gibi yönetmek
istediğiniz üniversiteler Türkiye’nin aynı zamanda tarihidir, Türkiye’nin
aynı zamanda geleneğidir, Türkiye’nin aynı zamanda geleceği
olan üniversitelerdir.
Yine “81 ilde üniversitemiz var.” diyorsunuz ama siz
de biliyorsunuz ki bugün Türkiye’de üniversite mezunu işsizlik oranı yüzde
30. Bir yandan da -televizyonda da söylediniz- “Her üniversite mezunu iş bulacak
diye bir koşul yok.” diyorsunuz. Peki, bu ülkenin yurttaşları, anneleri,
babaları dişlerinden tırnaklarından artırarak evlatlarını
üniversiteye gönderiyorlarsa hedef daha iyi bir gelecek kurmaları değil
midir, hedef iş bulmaları değil midir? İş bulma kaygısını
önemsemeyerek aslında bu ülkenin geleceğinden vazgeçmiş olmuyor musunuz?
Ne var bu yasa tasarısında değerli milletvekilleri?
Neden günlerden beri kampüslerde öğrenciler, öğretim üyeleri seslerini
duyurmaya çalışıyorlar, kulak veriyor musunuz? İzliyor musunuz
akşam eve gittiğinizde? Belki canınızı sıkıyor,
belki esneyerek dinliyorsunuz benim söylediklerimi de ama neden rahatsızlar?
Dinleyin istiyorlar. Günlerdir Beyazıt Meydanı’nda öğrenciler ne
diyor değerli milletvekilleri? Diyorlar ki: “Üniversiteler amip değildir,
bölünerek çoğalmazlar.” “Tarihimizi silemezsiniz.” diye bağırıyorlar.
Ve en büyük tepkileri de sizden önce o üniversiteleri yöneten, yönetiyor gibi görünen
rektörlerine, ne diyorlar biliyor musunuz? “Neden bizi korumuyor rektörlerimiz,
neden okulumuzu savunmuyor?” diyorlar. Ve ben de gerçekten bu kürsüden sormak istiyorum:
Nerede bu üniversitelerin rektörleri? Bu üniversitelerin rektörleri akıllarını,
bilimi, bilgilerini kime kiraya verdiler?
Peki, tüm bu karmaşa içinde YÖK ne diyor değerli
milletvekilleri? YÖK şöyle diyor Komisyonda: “Yasamanın takdiriyle ortak
bir çalışma sonrası yapıldı.” Aslında bu olay, bu
değişiklik, bu köklü değişim yasamadan ziyade YÖK’ü ilgilendirmiyor
mu? Aslında YÖK’ün takdiriyle, yasamanın da paydaşlığıyla
olması gerekmiyor muydu? Ama taslakta köklü üniversitelerin parçalanmasına
ilişkin herhangi bir gerekçelendirme bulunmuyor. Bakın, tasarının
gerekçesinde kabaca ne diyor? “Yeni kurulan üniversitelere ilişkin geçiş
hükümleri düzenlenmektedir.” Bu kadar; bunun üzerinden bir paydaşlıktan
bahsediyoruz. YÖK yetkilileri yine, bölünme gerekçelerini sıralarken üniversitelerin
kontenjanlarının fazlalığını ve meslek yüksekokullarının
üniversiteyi kendi misyonundan uzaklaştıracak şekilde çoğalmasını
bir gerekçe olarak gösteriyorlar.
Değerli milletvekilleri, öncelikle şunu ifade
edeyim ki gerçekten bir akıl yürütmeye çalıştım, acaba ben bölünen
üniversiteleri bir incelersem bunları ortak tema altında toparlayabilir
miyim dedim. Öğrenci sayılarına baktım bölünen üniversitelerin,
bir ortaklaşma yok. Daha fazla öğrencisi olan falanca üniversite bölünmezken
daha düşük öğrenci sayısındaki filanca üniversiteyi bölmüşler.
Kampüs sayılarına baktım, ortaklaşma yok. Başarı kıstaslarına
baktım, beş benzemez bir arada, başarıyla ilgili de bir ortaklaşma
yok. Coğrafi dağılımlarına baktım, o şehirdeki
üniversite sayısına baktım, bir ortaklaşma yaratmaya çalıştım,
çok çabaladım ama değerli milletvekilleri, gerçekten, herhangi bir ortaklaşma
bulamadım. “Yönetilebilir olma zafiyeti var.” diyebilirsiniz ki Komisyonda
da bunu dediniz, yönetim sorunundan bahsettiniz. Değerli milletvekilleri -YÖK
de burada- bu zafiyet tüm üniversitelerimizde almış başını
gidiyor. Yani çözüm bölmekte değil, çözüm bölünmekte değil. Bugün üniversitelerimizde
asıl sorun çalışan kişi sayısının, öğretim
üye sayısının, öğrenci sayısının fazla olması
ya da büyük olması değil, sorun ne biliyor musunuz değerli milletvekilleri?
Keşke bu Mecliste öğretim üyesi olan tüm milletvekilleri burada olsalardı
ve ellerini yüreklerine koysalardı. Sorun liyakatli yönetici yoksunluğu,
özerklik eksikliği; katılımcı, modern ve demokratik yönetim
anlayışının oluşturulmaması ve on altı yılda
tüm bu eksiklikleri oluşturan Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarıdır,
başka hiç kimseye ne suç yüklenebilir ne de suç paylaşımı yapılabilir.
Şimdi, tasarı Türkiye Büyük Millet Meclisinde
kabul edilir ve kanun yürürlüğe girerse bölünen üniversitelerin ilgili fakülte,
yüksekokul, meslek okulları, bunların kadroları, pozisyonları,
tüm personeli, bütçe ödenekleri, her türlü araç gereçleri, demirbaşları,
taşıtları, taşınmazları devredilmiş olacak. Bakın,
bölerek nicelik artışını sağlayabilirsiniz. Bu yasa eğer
bu Mecliste kabul edilirse alın size 20 üniversite, alın, 20 üniversitemiz
daha olacak; 14’ü bölünerek yani yavrulama yoluyla oluşturulan üniversiteler.
Ama bu mantıktan nitelik çıkmaz. Bu mantıktan ne çıkar biliyor
musunuz? Sayın Cumhurbaşkanının geçen hafta söylediği gibi,
bu mantıktan ideolojik amaç çıkar. Köklü geleneği ve marka değerleri
isimleriyle özdeşleşmiş üniversitelerin bölünmesi hem mevcut birikimleri
zedeler hem de yeni üniversiteler için ulusal ve uluslararası düzeyde tanınma,
kurumsallaşma sorunlarını da birlikte getirir.
Öte yandan bir şeyi daha hatırlatmak istiyorum:
Daha önce İstanbul Üniversitesi ve Gazi Üniversitesi YÖK tarafından araştırma
üniversitesi olarak ilan edilmişti, şimdi bu üniversiteleri bölüyorsunuz.
Peki, bu üniversitelerin araştırmacı yönü tescil edilmiş olan
fakülteleri birbirinden ayrılacak. O zaman bu fakültelerin araştırma
üniversitesi bünyesinde elde ettiği kazanımları ne olacak? Bunu da
sormak istiyorum. Cevabını alalım bu kürsüden.
Hiç tartışılmadan, hele ki konunun muhatabı
olan üniversitelerin akademik, idari çalışanlarının görüşü
alınmadan “Ben yaptım oldu.” anlayışıyla kurumların
kaderini tayin eden böylesi radikal bir karar alınıyor olması sadece
ve sadece bu üniversiteleri ortadan kaldırmaya yönelik bir harekettir.
Vatandaş ne diyor biliyor musunuz, onu da paylaşmak
istiyorum. “Arazilerinden tutun da yeni kadro tahsisi, kemikleşmiş gördükleri
yapıyı bozmak, bölmek, tarihi silmek, tarihi yeniden yazmak, altında
bunların hepsi var.” diyor vatandaş. Kontenjan fazlalığı
gerekçesi doğru değil, aksine bu yasayla, bu üniversitelere sağlanacak
yeni kadrolarla kontenjan artırımı, kadro artırımı
da gerçekleşecek.
Değerli milletvekilleri, bir kez daha vicdanlarınıza
sesleniyorum, diyorum ki gelin, bu tasarıyı birlikte yeniden değerlendirelim,
üniversite çevreleriyle müzakere edelim, revize edelim. Amacımız iyiyse
ortak iyide uzlaşmaktan başka daha iyi bir çare olur mu diye sizlere sormak
istiyorum.
Gereksiz tartışmalar için zamanımız
yok. İhtiyaç duyulan yeni üniversiteler hem bilimsel hem de toplumsal gereklilikler
doğrultusunda kurulmalı ve diyorum ki değerli milletvekilleri, bölmeye
değil, gelin, kurmaya namzet olalım. Üniversiteler bulundukları şehirlerin
rant kapıları değildir. Öğrenciler, üniversiteler şehirlerin
rant kapısı olarak düşünülmemelidir. Öğrenci gelsin, şehri
ihya etsin mantığıyla üniversite açılmaz, böyle bir hedef kabul
edilemez. İlk hedefimiz kaliteli eğitim olmalıdır. İlk
hedefimiz dünyayla rekabet edebilecek insan kaynağını yetiştirmek
olmalıdır.
Arkadaşlar, biliyorsunuz, üniversitelerde bir de
“akreditasyon” diye bir şey var, çok zor olur üniversitelerin akreditasyon
süreci. Siz İstanbul Üniversitesi gibi tüm bölümleriyle üniversite olarak akredite
olmuş olan bir üniversiteyi böldüğünüzde buradan ayrılan fakülteler
hak etmiş oldukları akreditasyonu da kaybedecekler. Ama net olan bir şeyler
var, bunları da bu kürsüden sizlerle paylaşmak istiyorum: Çocuğu
niteliksiz sınıflarda okuyanlar, 4+4+4 yüzünden mağdur olanlar, bir
gecede değişebilen lise giriş sınavı yüzünden psikolojisi
bozulanlar, torpille, şifreyle kirletilen üniversite sınavının
mağdurları, çember sistemi yüzünden çocukları taşımalı
sisteme mahkûm edilen, servis parasını düşünen, okul bulmaya çalışan
aileler, fakülteleri taşınan üniversiteliler, okullarında nitelikli
akademisyen bulamayan öğrenciler 24 Haziranda sizlere eğitim enkazının
hesabını soracaklar. (CHP sıralarından alkışlar) Ve
değerli milletvekilleri, yıkılan sistemi yeniden inşa etmek
için bir tuğla da kendisi koyacak bu halk ve biz o tuğlanın, o tuğlaların
harcı olacağız. Bugüne kadar 50 kere değişen eğitim
sistemini öğretmeniyle, öğrencisiyle, velisiyle, bu ülkenin 80 milyonuyla
hep birlikte yeniden kuracağız.
Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Usluer.
Şahsı adına Bursa Milletvekili Lale Karabıyık
konuşacak.
Buyurun Sayın Karabıyık. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
LALE KARABIYIK (Bursa) – Teşekkürler Sayın
Başkan.
Sayın milletvekilleri, yine eğitim sistemiyle
oynanıyor ve her zamanki gibi, klasik olarak Adalet ve Kalkınma Partisi
diyor ki: “Bir şeyler getiririz, bir değişiklikler getiririz, muhalefet
partileri söyler söyler geçer, biz yine bildiğimizi okuruz, oy çokluğundan
oylarız geçer, nasıl olsa bu iş de biter.”
Sayın Bakan burada değil ama yani birtakım
şeyleri artık sizin bizden daha iyi görmeniz lazım ve görüyorsunuz
diye düşünüyorum. Herkes mutsuz, veli mutsuz, öğrenci mutsuz, öğretmen
mutsuz, ilkokuldaki de mutsuz, üniversitedeki de mutsuz.
KADİM DURMAZ (Tokat) – Sokaktaki de mutsuz.
LALE KARABIYIK (Devamla) - Bu çocukları neden tedirgin
ediyorsunuz, neden oynuyorsunuz, neden mutsuz ediyorsunuz?
Bakın, hiçbir şeyin açıklaması yok.
Çok örnek verilebilir ama birkaç şey söyleyeyim: Proje okulların üstüne
oyunlar yaptınız, neden olduğunu açıklayamadınız,
hiçbir faydası olmayıp, zararı olduğunu gördünüz. Sınav
sistemiyle oynadınız, rekabeti ortadan kaldıracaktınız,
hepsini daha çok üzdünüz, daha çok kaos ortamına soktunuz, bir de “nitelikli”
“niteliksiz” diye bir gaf yaptınız. Yetmedi, nitelikli okulların
kapsamından o köklü liseleri çıkarttınız. Çok şey daha
sayılabilir ama artık şöyle bakılıyor, ne kadar, hangisinde…
Artık, “Şunda iyi niyetliyiz.” filan diyemezsiniz. Çünkü dediğiniz
zaman veli, toplum bunun altında bir şey arıyor, “Vasıfsızlaştırıyor,
niteliksizleştiriyor, içini boşaltıyor, kadrolaşma sağlıyor,
siyasi çıkarları için kullanıyor.” diyor. Siz bunu yıkmanız
gerekirken bunun üstüne üstüne inşa ediyorsunuz ve şimdi de üniversitelerin
bölünmesi. Burada sebebin ne olduğunu anlamış değil kimse. Burada
bir nicelik sorunu olmaması lazım, nitelik sorunu var üniversitelerde.
Böyle bir bölünme bu çocukları tedirgin ediyor, velileri tedirgin ediyor. Ne
sağlayacak? Ortada bir şey yok, bunun bir açıklaması yok. Peki,
üniversiteleri bölmekle içindeki eksik olan kadroyu doldurabiliyor muyuz, üniversiteleri
dünya standartlarında iyi seviyelere taşıyabiliyor muyuz? Bakın,
işsizlik aldı başını gidiyor. OECD ortalamasına baktığınızda,
eğitim seviyesi yükseldikçe -normal olarak- işsizlik azalıyor; bizde
tam tersi, eğitim seviyesi yükseldikçe işsizlik artıyor. O zaman
bugünün, iki yılın, üç yılın hesabı değil, yıllar
öncesinden gelen bir planlama eksiği var ama on altı yıldır
da iktidarda bir parti var ve her gün daha kötüye, her gün daha kötüye… Sizin çocuklarınız
da bu eğitim sisteminin içerisinde eğitim görüyor. Bunları düşünmek
lazım değerli vekiller. Bakın, seçim geliyor, seçim yatırımları
yapıyorsunuz; öğretmenler ya da emekliler “Şimdi mi aklınıza
geldik?” diyor. Yani bu sorun dünkü sorun değil ki on altı yıldır
iktidar var burada. Neyse hadi bunları seçim yatırımı yapıyorsunuz
-seçim yatırımı da olsa- ama bakıyorsunuz, millî eğitimi
her gün daha beter yapıyorsunuz. Şimdi, üniversiteleri böleceksiniz, bir
sürü öğrenci mutsuz; sebebinin tam ortaya konulması lazımdı,
bu da yapılmadı.
Başka bir şey ifade edeyim size: Komisyona
belli bir sayıda üniversiteyi bölme kararıyla bir tasarı getiriyorsunuz,
“YÖK’ten geldi.” diyorsunuz ama Komisyon sırasında bir yenisini daha,
bir yenisini daha… Ya, YÖK’ten gelse bunlar herhâlde toplu gelirdi, böyle bir şey
olur mu? Siyasi olarak gelmiş olduğu, siyasi çıkarlar olduğu
o kadar belli ki artık biz vekiller olarak, böyle, gözümüz açık, kulağımız
açık beklemek zorunda kalıyoruz “Ne zaman ne gelecek, gecenin hangi saatinde
gelecek?” diye. Ya, bu çekilir mi? Gerçekten böyle bir şey yok. “Neyin içinden
neyi geçirecekler, neyi kaçıracaklar…” Yani baştan gelmiyor, ondan sonra
iki üniversite daha, bir üniversite daha, bir önerge daha.
Kime soruldu bölünmesi? Kimseye sorulmadı. Dekanı
isyan ediyor, öğrencisi isyan ediyor, akademisyeni isyan ediyor. Böyle bir
bölünme hangi sorunu çözecek? Mesela üniversiteler içerisinde şu anda çalışma
barışı yok, bu sorunu çözecek mi? Hayır.
Değerli vekiller, bakın, geleceği inşa
ediyoruz. O kadar kötü ki şu anda millî eğitimdeki sorunlar, o kadar had
safhadaki, üstüne üniversitelerde de mutsuzluk başlıyor. Yani aslında
siyasetin elini çekmesi lazım. Yani siyaset, YÖK’ü idare et, Millî Eğitimi
idare et, orada karar ver, bu taraftan karara uygun bir şey çıkarsınlar;
böyle yürümez ki bu iş. Gerçekten böyle yürümez, bunu sizler de biliyorsunuz
ama sanki artık böyle içinden çıkamadığınız bir ortam
söz konusu. Gülebilirsiniz, dinlemeyebilirsiniz, zaman geçsin diye durabilirsiniz
burada ama böyle bir şey yok, gerçekten bunun faturası gelecekte hepimizin,
bu ülkenin çocuklarından çıkacak ve her geçen gün onarılması
daha zor yaralar açılıyor bu eğitim sisteminde.
Komisyonda, geçen gün, arada bir madde daha geldi, bir
öneri daha geldi, ilahiyat ön lisans programlarının dikey geçişi.
Tamam, ihtiyaç varsa peki, ama nasıl olacağı belli değil mesela,
o yazmıyor, çalakalem hazırlanmış bir şey. Bir de şunu
sordum: Başka ön lisans programlarının böyle bir dikey geçişe
ihtiyacı yok mu? Öyle bir şey yok, cevap da gelmedi.
Şimdi, bunları hep düşünmek lazım.
Yani siyasi kararlarla değil, çocukların ve gençlerin maksimum menfaatini
öncelemek durumundayız; hangi kesimin ihtiyacı varsa, hangi meslek yüksekokulunun,
hangi birimin, hangi ön lisans programının… Lütfen, bunları düşünmek
zorundayız, bunlar bizim sorumluluğumuz altında.
Eğer “Hiçbir sorun yok eğitim sisteminde.”
diyorsanız, “Üniversitelerde hiçbir sorun yok.” diyorsanız, “Artık
kadro sorunumuz da yok, akademisyen eksiğimiz de yok.” diyorsanız biz
böyle görmüyoruz; bir dekan, bir mekân anlayışıyla içi boş üniversiteler,
fakülteler var.
Yenilerinin eklenmesini hep isteriz. Bize derler ki:
“Cumhuriyet Halk Partisi her şeye karşı. İşte, siz köprülere,
yollara da karşıydınız.” Hep söyledik: “Köprü, yol yapılmasına
karşı değiliz, finans modeline karşıyız.” Şimdi
de üniversitelerin, fakültelerin kurulmasına değil, içi boş olarak
kurulmasına karşıyız, niteliğinin artırılmasını
istiyoruz, bu şekilde kurulmasına razı oluyoruz ve ben de Bursa Milletvekiliyim.
Eğer yeni üniversiteler kurulacaksa ve akademisyen sıkıntımız
da yoksa ben de ilimde iki ilçeme üniversite istiyorum.
Daha önce İnegöl, mobilyanın başkenti
diye bilinir, marka bir ilçe, çok ilimizden nüfusça da büyük, ihracat potansiyeli
olarak da büyük, rakamları olarak da büyük, hatta yarattığı
katma değer olarak büyük, ihracatı da ithalatından fazla. Az var
böyle il, ilçe. İstiyoruz ki il yapalım ama siyasi kaygılar sebebiyle
yapılmıyor, yapılmıyor; matematik hesabı yapılıyor
ve yapılmıyor. İnegöllü istiyor. Şimdi de diyoruz ki: O zaman,
eğer kadro problemi yoksa, akademisyen eksiği yoksa biz de İnegöl’e
üniversite isteyelim. Gemlik aynı durumda, Gemlik de üniversite istiyor. Eğer
bu ihtiyaçları karşılıyorsanız biz de bunları tabii
ki istiyoruz.
Değerli milletvekilleri, son olarak değinmek
istediğim şöyle bir konu var: Diyorsunuz ki biz üniversiteleri hantallaştığı
için, yönetilemediği için bölmek istiyoruz. Bunu da tam anlatmıyorsunuz
ama hani biraz bu ortaya çıkıyor. Bunun yöntemleri var. Bunun cezasını
öğrenci, veli çekemez. Bu tekniği sizler oluşturacaksınız
ve böyle bir sorun olduğuna da asla inanmıyoruz. Dışarıda
yığınlarca öğrenci var, veli var. Üniversiteler hakikaten çok
tedirgin ve her gün “Bizimkini de bölecekler mi?” diye bir korku, bir kaygı
başladı değerli vekiller. Neden bunu yapıyorsunuz? Siyasi kaygılarla
olduğu artık düşünülüyor. Ne kadar iyi bir şey bile yapmak isteseniz
artık inandırıcılığını kaybetti maalesef.
Siz bundan neden rahatsız olmuyorsunuz? İyi bir şeyler bile yapmak
isteseniz artık inandırıcı değil çünkü o kadar kötü şey
ve bir emirle yapıldı ki… “Yardımcı doçentlik kaldırılıyor.”
deyip, sadece isminin değiştirilip ne anlam ifade ettiğinin anlaşılmadığı
örneği gibi, tepeden.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
LALE KARABIYIK (Devamla) – Lütfen…
Saraydan bu şekilde talimatlarla bir millî eğitim
sistemi yönetilmez.
Teşekkürler. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karabıyık.
Şahsı adına son olarak Karabük Milletvekili
Burhanettin Uysal konuşacak.
Buyurun Sayın Uysal. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sizin de süreniz on dakika.
BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; 556 sıra sayılı Yükseköğretim
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarımızın tümü üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Son yıllarda yükseköğretim alanında reform
niteliğinde önemli yapısal gelişmeler kaydedilmiştir. AK PARTİ
iktidara geldiğinde sadece 40 ilde bulunan üniversiteler, 2006-2008 yılları
arasında açılan özellikle devlet üniversiteleriyle birlikte her şehirde
en az bir tane olacak şekilde tüm ülkeye yayılmıştır ve
ülkemizde 2008 yılı itibarıyla üniversitesiz il kalmamıştır.
Bugün itibarıyla 112’si devlet, 68’i vakıf üniversitesi ve 5’i de vakıf
meslek yüksekokulu olmak üzere 185 olan üniversite sayımız Millî Savunma
Üniversitesi, Türk-Japon Bilim ve Teknoloji Üniversitemizle birlikte 187’ye ulaşmıştır.
Bir yandan devlet ve vakıf üniversitelerinin sayıları ve kapasiteleri
artırılmış, diğer yandan üniversitelerin misyonları
farklılaştırılarak bölgesel kalkınmada önemli roller üstlenmesi
sağlanmıştır. Yükseköğretim kurumlarımızda eğitim
öğretim gören toplam öğrenci sayımız 2002 yılında
1 milyon 656 bin iken bugün 7 milyon 712 bine ulaşmıştır.
Kanun tasarımızla ülkemizdeki yükseköğretim
hayatına yeni bir dinamizm ve etkinlik kazandırmak amacıyla yeni
16 devlet üniversitesi ve 4 vakıf üniversitesi kurulmakta ve bu üniversitelere
akademik ve idari kadrolar ihdas edilmektedir. Bazı büyük üniversiteler bölünmekte
ve bu üniversitelere ait fakültelerin, yüksekokulların ve benzeri yükseköğretim
birimlerinin bir kısmı yeni kurulan üniversitelere bağlanmaktadır.
Üniversitelerin büyüklüğüyle ihtisaslaşması
engellenmektedir. Dünyadaki örneklerde öğrenci ve öğretim üyesi sayıları
fazla olan üniversitelerin bölündüğü görülmektedir. İstatistiklere göre
üniversitelerin yapısı küçüldükçe üniversitelerin üretkenliğinin,
bilime, ülke stratejisine ve ekonomisine katkısının arttığı
bilinmektedir.
Az önce konuşma yapan değerli arkadaşlarımı
da dikkatlice dinledim. Sanki ilk kez üniversitelerin bölündüğünü anlatıyorlar.
Aslında kendi mezun oldukları üniversitelerin de bir bölünme üniversitesi
olduğunu, daha doğrusu yavru üniversitelerin birinden mezun olduklarını
da görebilirsiniz.
Bunu kendi üniversitemle yani 2007 yılında
kurulan ve kurucu rektörlüğünü yaptığım, 2 dönem rektörlüğünü
başarıyla sürdürdüğümü düşündüğüm Karabük Üniversitesiyle
anlatmak istiyorum. Anadolu’nun bir köşesinde kurulan üniversite bugün 50 bini
aşan bir öğrenci potansiyeline kavuşmuştur ve belirli bölümlerinde
de İngilizce eğitim yapılmakta ve 4 bini aşan yabancı uyruklu
öğrenci bulunmaktadır. İnternetten de kontrol edecek olursanız
Calibre Yükseköğretim İstihdam Endeksi araştırmasına göre,
Sabancı, ODTÜ, Boğaziçi, İTÜ, Yıldız Teknik, İstanbul
Üniversitesi gibi köklü geçmişe sahip üniversitelerin birçoğuyla beraber
anılır konuma gelmiştir.
Hocam, gülmenize gerek yok, internetten bakıp kontrol
edebilirsiniz. Her bölünmenin, her yavru üniversitenin kötü olacağını
anlatmak bence yanlışlıktır, internetten açıp bakabilirsiniz.
LALE KARABIYIK (Bursa) – Bakmadan geldiğimizi kim
söylüyor?
BURHANETTİN UYSAL (Devamla) – Hayır yani az
önce siz dediniz ya “Gülebilirsiniz.” diye; bu saygıyı buraya da göstermeniz
lazım. Biz bilim…
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Hakikaten. ODTÜ gibi oldu
mu?
BURHANETTİN UYSAL (Devamla) – ODTÜ’yü de geçecek
yakın bir zamanda.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bravo bravo!
BURHANETTİN UYSAL (Devamla) – Bütün yavruların
analarını geçtiği gibi, bugün bölünen bütün üniversitelerimiz de
bugün mevcut, dünyada tanınan üniversiteleri geçecek…
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sen böyle mi rektörlük yaptın?
BURHANETTİN UYSAL (Devamla) – …ve ülkemizi daha
ileriye götürecektir. Bundan hiç şüpheniz olmasın. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – İlk
yüzde kaç üniversite var, ilk yüzde?
BURHANETTİN UYSAL (Devamla) – Hocam, siz de bu bölünen
üniversitelerden mezun oldunuz, oralarda hocalık yaptınız. Bu üniversitelerin
bölünmesi bu ülkeye rekabet gücü kazandıracaktır. Büyük üniversiteler
rekabeti ancak kendi içerisinde oluşturacaktır. Her bölünen üniversite
bölündüğü üniversiteyle rekabet edecektir. Her üniversitemiz dünyadaki üniversitelerle
rekabet ederek ülkemizin bilimde, sanayide, teknolojide ileri gitmesine katkı
sağlayacaktır.
Yine, az önce konuşan arkadaşlarımız
şöyle ifadeler kullandı: Bu bölünmenin çok kötü olduğunu, ülkenin
geleceğini karartacağını belirtirlerken diyorlar ki “Ben de
ilçeme bir üniversite kurulmasını arzu ederim.” Bu üniversiteler madem
bu kadar kötüyse sen kendi iline, ilçene bu üniversitelerden neden istiyorsun?
Şimdiye kadar, AK PARTİ iktidarı olarak,
eğitime en fazla bütçe yatırımını gerçekleştirdik.
AK PARTİ iktidarı olarak, 2023, 2053, 2071 vizyonunu koymuş bir parti
olarak… Bizim doğal madenlerimiz, petrollerimiz, diğer kaynaklarımız
yok. Türkiye Cumhuriyeti’nin tek bir kaynağı vardır, bu da beşerî
sermayesidir. Biz bu beşerî sermayemizi en iyi şekilde bugüne kadar kullandık,
güçlü bir ülkeyi oluşturduk, bundan sonra evlatlarımızı da en
iyi şekilde eğiterek güçlü bir Türkiye’yi yeniden inşa edeceğiz.
Mesela, bölünmekle ilgili bir tane örnek vereyim; Karabük
Üniversitesi. Türkiye'nin tek raylı sistemler mühendisliğini, Türkiye'nin
tek tıp mühendisliğini bu üniversite açmıştır. Burada tıpçı
arkadaşlarımız var, hepsiyle de gurur duyuyoruz. Doktorlarımızın
teşhis ve tedavide ne kadar başarılı olduğunu biliyoruz
ama bu ülke teşhis ve tedavide kullanılan bütün alet ve edevatı ithal
etmek zorundadır. Bunu şimdiye kadar niye bir başka üniversite düşünmemiş?
Bir tane daha örnek veriyorum.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Boğaziçi var,
Boğaziçi de mahvoldu yani.
BURHANETTİN UYSAL (Devamla) - Bir tane daha örnek
veriyorum Ali Bey. Karabük Demir Çelik fabrikası bu ülkenin yüz akıdır
ve bugün 72 metre boyunda hızlı tren rayları üretmektedir. Kendi
ürettiğimiz bu rayları Devlet Demiryollarına dahi satabilmemiz için
bu rayları yurt dışına gönderip, akredite laboratuvarlarda test
ettirip, ülkemize getirip Devlet Demiryollarına satabiliyorduk. Ama sizin bir
bölünme üniversitesi, bir yavru üniversite olarak nitelendirdiğiniz Karabük
Üniversitesi, Türkiye'nin tek demir çelik enstitüsünü kurdu, bunu akredite etti,
Karabük’ün üretmiş olduğu 72 metre boyundaki hızlı tren raylarını
kendi ülkesinde test ederek bu ülkenin rekabetine güç katmıştır.
Onun için bölünmenin ben kötü olduğuna inanmıyorum. Bölünme demek rekabet
demektir. Bölünme demek güçlenme demektir. Bölünme bir büyümenin doğal neticesidir,
bunu da ifade etmek istiyorum.
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - AKP’yi 2’ye bölelim,
rekabet olsun.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – AKP’yi bölelim
4’e, daha büyük olsun.
BURHANETTİN UYSAL (Devamla) - Arkadaşlar, AKP
eğer bölünme vakti geldiyse elbette ki bölünecektir, bunu engelleyemezsiniz.
(CHP sıralarından alkışlar) Ama AK PARTİ bugün sizin düşündüğünüzden
daha güçlüdür ve yarınlara daha güçlü olarak devam etmektedir.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Bölünsün güçlensin.
Bölünerek güçlensin.
BURHANETTİN UYSAL (Devamla) - Ama bizi bölmeye çalışırken
kendinizin de en yakın zamanda bölünebileceğini de asla unutmayın.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Biz de güçleniriz
o zaman sizin mantığınıza göre!
BURHANETTİN UYSAL (Devamla) – Eğer cam evinde
oturuyorsanız başka yere taş atarken lütfen dikkatli olun diyorum.
Ben kanun tasarısının ülkemize hayırlı
uğurlu olmasını temenni ediyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nin Türk yükseköğretiminin
geleceğinin aydınlık ve parlak olduğunu belirtiyor, yüce Meclisi
saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.03
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.24
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Mücahit
DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 94’üncü
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
LALE KARABIYIK (Bursa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Karabıyık, açıklama
mı yapacaksınız? Sisteme girdiniz mi?
LALE KARABIYIK (Bursa) – Girdim. 60’a göre söz istiyorum.
BAŞKAN – Bir dakika süre veriyorum.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
30.- Bursa Milletvekili Lale Karabıyık’ın, Karabük
Milletvekili Burhanettin Uysal’ın 556 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
LALE KARABIYIK (Bursa) – Teşekkürler Sayın
Başkan.
Sayın hatip herhâlde benim konuşmamdan fazlaca
rahatsız oldular. Ben kendi konuşmamla çelişen bir cümle kurmadım.
Kurmadım, neden? Çünkü siz “Nitelik sorunu yok, akademisyen sorunu yok.” diye
sadece nicelik sorunundan bahsediyorsunuz bölmekle, ben de dedim ki: Akademisyen
sorunu yoksa benim de ilçelerime, bizim de ilçelerimize üniversite kurulsun. Bu
çok tabii bir taleptir.
İkincisi: Bölünmeyle dünyanın sonu gelecek
üniversitelerde demedim ama görüş almadınız dedim, ne amaçla olduğunu,
faydasının ne olduğunu anlatamadınız dedim, tedirgin ettiniz
öğrencileri dedim, bunların hepsini söyledim ve bunda da rahatsız
edecek hiçbir durum yok ve bunlar gerçekten doğru. “Siyasi bir karar değilse
neden bunlar tek tek tek Komisyona geldi?” dedim.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Ben de teşekkür ederim.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/943), Erzincan Milletvekilleri Sebahattin Karakelle ve
Serkan Bayram’ın Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/2311), Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş ve 5 Milletvekilinin Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/2313), Malatya Milletvekili Öznur Çalık ve 3
Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2314) ve Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
556) (Devam)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi,
yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemini yapacağız. Bu sürenin on
dakikası sorulara aittir, geri kalan diğer on dakikasında ise Sayın
Bakan sorulara cevap verecektir.
Sayın Atıcı…
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkürler Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, üniversiteler konuşulurken
uzunca bir süre Hükûmeti, Millî Eğitim Bakanının yerine Gençlik ve
Spor Bakanının temsil etmesi gerçekten hazin olmuştur. Bu da AKP’nin
millî eğitime verdiği önemin ne kadar az olduğunun açık bir
göstergesidir.
Ben de bu tabloya layık olarak bir iki soru soracağım:
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu
2015 yılında “Emeklilere Ramazan ve Kurban Bayramı öncesinde birer
maaş ikramiye vereceğiz.” dediğinde ortalığı birbirine
kattınız. Genel Başkanımız bununla da yetinmedi, bu taahhüdünü
noter onayıyla halkın huzuruna çıkardı. Bu sefer dönemin Maliye
Bakanı Mehmet Şimşek “Bütün bunları yapsınlar, kaynak göstersinler,
sadece şapka çıkarmam, samimi olarak söylüyorum, derim ki: Ben de CHP’ye
oy vereceğim. Bir kalemde bütçe açığı yüzde 70 artacak, bu gerçekçi
değil.” demişti. Şimdi açıkça soruyorum, samimi bir şekilde.
Sayın Şimşek bize oy verecek mi? Bu söylediklerinden utanıyor
mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Atıcı, Sayın Bakan bu kanunla
ilgili olarak bir görüşmedeydi. Soru-cevap bölümünde bulunabilmesi için biz
bekledik kendisini hatta sizin grup başkan vekiliniz ve diğer grup başkan
vekillerinin de haberi var, soru-cevap bölümlerinde kendisi burada olmasını
talep ettiği için biraz beklemek zorunda kaldık. Burada olmadığı
süre içinde…
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Cevap veresiniz diye söylemiyorum, bildiğim
bilgiyi paylaşmak istiyorum, bu kanunla ilgili olarak bir görüşmedeydi.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın
Bakan yerinde. Sizin yerinize, o, bir açıklama yapabilirdi ama madem siz söylediniz…
BAŞKAN – Bunun takdir edilmesini bana bırakın
çünkü bana bilgi vererek Sayın Bakan bu görüşmeyi yaptığı
için ben cevap veriyorum, benim vekâletimin altında yapılan bir ayrı
kalmaydı.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Peki, Sayın Başkanım.
Teşekkür ederim ancak…
BAŞKAN – O yüzden ben paylaşmak zorunda kaldım.
Elbette ki Sayın Bakan da cevap verme yetisine sahiptir.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Siz de takdir edersiniz ki
bir kanunun en önemli kısmı yirmişer dakikalık olan tümü üstündeki
görüşmelerdir. Bu görüşmelerin hiçbirisini Sayın Bakan dinlememiştir,
bu da uygun olmamıştır.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
– Siz de yoktunuz zaten.
BAŞKAN – Sayın Atıcı, sizinle bu
polemiğe girmek istemiyorum.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Polemiği siz başlattınız.
BAŞKAN – Ben polemik başlatmadım, sadece
size bilgi verdim, Sayın Grup Başkan Vekilinizle de bu bilgiyi paylaştım.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bir Sayın Başkan
polemik yapmamalıdır.
BAŞKAN – Sayın Bakan bana bilgi vererek bu
kanunla ilgili olarak bir görüşmeye gittiği için buradan ayrıldı.
Lütfen…
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bir Sayın Başkan
polemik yapmamalıdır. Ben yerime oturuyorum.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
– Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
– Hükûmeti temsilen ben Komisyon sıralarında oturdum ve görüşmeleri
dinledik. Fakat sayın hatip buraya konuşmaların bitimine çok az bir
süre kala geldi. Madem bu kadar önemliydi, kendisi bu konuşmaların hepsini
dinlemeliydi. Dolayısıyla, ben Hükûmeti temsilen orada oturuyorum, dinliyoruz.
Sayın Bakanımız da önemli bir görüşme için gitti, bu gayet normal
bir harekettir Meclis içerisinde, olay budur.
Teşekkür ederim.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Yanlış
bilgi veriyorsunuz.
BAŞKAN – Tamam, bir yanlış anlaşılma
olmuştur. Sayın Atıcı, Sayın Bakanın buradan niçin
ayrıldığı konusunda sizin bir bilginiz olmayabilir, bunu doğal
da karşılarız ama durum budur.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Peki.
Sayın Bakan, benim konuşmaları dinlemediğimi
ve Meclise…
GENÇLİK VE SPOR BAKANI OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
– Hayır, sonunda geldiğinizi söyledim.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – …son dakikada geldiğimi
ifade ederek sataşmıştır, ben de söz istiyorum.
BAŞKAN – Hayır, böyle bir sataşma söz
konusu olamaz, sataşma değil bu.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Direkt sataştı.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Size söz vermeyeceğim Sayın Atıcı,
gerçekten size söz vermeyeceğim.
Buraya bir iki dakika geç çıktım, dediğim
gibi, sayın grup başkan vekillerine de geç çıkma nedenimi anlattım.
Sayın Bakan sorulara kendisinin cevap vermek istediğini bana beyan etti,
nezaketinden dolayı da ben de nezdinizde grup başkan vekilleriniz anlayış
gösterdiği için teşekkür ediyorum. Sayın Bakan bir incelik gösterdi
hem kanunu da görüşmek istiyor -bilgim dâhilinde, bana bilgi vererek ayrıldı
Genel Kuruldan- hem de soru-cevap kısmında burada olması için biz
beklemek zorunda kaldık.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Söz vermeyeceğim.
Sayın Özdemir…
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ben sizi saygıyla dinledim.
BAŞKAN – Tamam ama sataşmadan dolayı size
söz vermeyeceğim. Siz bir eleştiride bulundunuz, ben işin gerçeğini
anlattım, bu kadar.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, söz
verirsiniz, vermezsiniz, takdir sizindir ama beni dinlemek zorundasınız.
BAŞKAN – Hayır, öyle bir zorunluluğum
yok.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Evet efendim…
BAŞKAN – Hayır, öyle bir zorunluluğum
yok. Söz vermiyorum, nasıl dinleyeceğim sizi?
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ben bir milletvekili olarak
buraya gelmiş isem benim meramımı dinlemek zorundasınız.
BAŞKAN – Sayın Özdemir, sizi dinliyorum.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bakın, Sayın Başkan…
BAŞKAN – Size söz vermedim Sayın Atıcı.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Söz vermeyebilirsiniz, buna
saygı duyarım.
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Bağırma!
SALİH CORA (Trabzon) – Bağırma!
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Onun mikrofonu var, benim
mikrofonum yok.
BAŞKAN – Size söz vermedim. Eğer çok ısrarlıysanız
oturumun herhangi bir yerinde size söz verebilirim.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, söz
vermeyebilirsiniz, benim meramımı…
BAŞKAN - İstediğiniz anda size söz verme
zorunluluğum yok.
Sayın Özdemir, sizi dinliyorum ya sorunuzu sorun
veya da atlayacağım, başka bir arkadaşa geçeceğim.
Buyurun.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, bana
söz vermeyebilirsiniz, bunu anlarım ancak siz, benim meramımı dinlemek
zorundasınız bir Başkan olarak.
BAŞKAN – Sayın Özdemir, buyurun.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Siz, üç kere aynı şeyi
tekrar edemezsiniz, bir.
BAŞKAN – Sayın Özdemir, buyurun.
Sayın Özdemir cevap vermiyor.
Sayın Balbay, sorunuzu dinliyorum.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – İkincisi: Sayın
Bakan yalan söylüyor. Ben başından beri buradaydım, Mecliste de sisteme
girdim, ispatı budur. Bir bakana da yalan söylemek yakışmaz.
BAŞKAN – Sayın Balbay…
GENÇLİK VE SPOR BAKANI OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
– Biraz önce de dışarı çıkıp geldiniz, gördüm ben sizi.
BAŞKAN – Sayın Bektaşoğlu…
GENÇLİK VE SPOR BAKANI OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
– Oradan yürürken gördüm, içeri girerken sizi gördüm ben. Ben buradaydım, gördüm
sizi.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Yalan söylemek yakışmaz.
BAŞKAN – Sayın Balbay, sizi dinliyorum.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
– Soru sormaya geldin, gördüm.
BAŞKAN – Evet, Sayın Balbay…
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Benim sisteme girdiğim
saat bellidir.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
– O arada burada değildin.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ben sizinle muhatap olmuyorum
Sayın Bakan, benim muhatabım siz değilsiniz. Ben, Başkanla konuşuyorum.
BAŞKAN - Sayın Atıcı, lütfen çalışma
düzenini bozmayın.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Önce Bakana söyleyin, bana
değil.
BAŞKAN – Sayın Atıcı, çalışma
düzenini bozmayın lütfen.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Çalışma düzenini
siz ve Sayın Bakan bozuyorsunuz, ben değil.
BAŞKAN – Buna siz karar veremezsiniz, ben karar
veriyorum buna.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ben fikrimi söylerim. Sıkışınca
böyle yapıyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Balbay, buyurun.
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – “Sayın Bakan
bu yasayla ilgili olarak bir görüşmede olduğu için geç geldi.” dediniz,
doğru mu anladım.
BAŞKAN – Evet.
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Bu tablo göstermekte
ki bu yasayı hâlâ pişiremediler, bu yasa hâlâ sakat, bu yasanın eksikleri
var, bu yasada ne yaptıklarını daha tam kestiremiyorlar. Bu yorumumu
Sayın Bakanın yanıtlaması dileğiyle iletiyorum çünkü Sayın
Başkan, bu yasanın Komisyona geliş şekli de… Komisyona, İbni
Sina Üniversitesi girdi, Cerrahpaşa Üniversitesi çıktı. Şimdi,
Genel Kurulda ne girecek, ne çıkacak, kestiremiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Bu da gerçekten
bu yasanın ne kadar sakat hazırlandığının bir göstergesidir.
BAŞKAN – Yasalar Genel Kurulun oyuna sunulmadan
önce, sunulana kadar devamlı görüşmelere açıktır Sayın
Balbay.
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Diğer sorum
şu Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sordunuz sorunuzu. Süre artarsa size tekrar
söz vereceğim.
Sayın Özdemir, buyurun.
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Evet, az evvel bir polemik içerisinde olduğumuz
için ben konuşma yapmak istemedim. Tekrar söz hakkı verdiniz, teşekkür
ediyorum.
Yalnız hatibimiz Sayın Atıcı, bugün
saat 14.00’ten itibaren ve üniversitelerle ilgili çok önemli görüşmelerin yapıldığı
bütün saatlerde Genel Kuruldaydı. Sayın Gençlik ve Spor Bakanı, Sayın
Millî Eğitim Bakanına vekâleten görev yapmak üzere Genel Kurulda bulundu.
Asıl kendisi daha geç katıldı Genel Kurula. Bu açıklamayı
da yapmak istedim.
Benim sorum Sayın Bakanımıza. Başbakan
Sayın Binali Yıldırım’ın “Kamuda çalışanların
sözleşmeli olmasından yanayım. Sözleşme güvence açısından
olumsuzluk getirmiyor.” sözleri kadrolu çalışan milyonlarca memuru endişelendirdi.
Sayın Bakan, bu konuda sizin görüşünüz nedir? Kadrolu öğretmenlerin
tamamı ya da bir bölümü artık sözleşmeli durumuna mı getirilecek?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bektaşoğlu…
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Geçtiğimiz hafta yaptığım konuşmada
af bekleyen öğrencilerimiz için Hükûmete çağrıda bulunmuştum.
Olumlu tepkiler aldık. Bununla ilgili Sayın Başbakanın da açıklaması
oldu.
Şimdi, Sayın Bakanım, seçim paketi içinde
henüz kapsamı belli olmayan bir af gündemde, öyle zannediyorum. Komisyonlarda
bu konu elbette görüşülecek ama çeşitli gerekçelerle görevlerinden atılan,
suçsuzlukları kanıtlandığı hâlde göreve iade edilmeyen
akademisyenler için de bir düzenleme olmasını bekliyoruz. Bu, diğer
memurlar ve öğretmenler için de geçerlidir. Lütfen, bu mağduriyetleri
gidermek için çaba göstermenizi rica ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Kılıç…
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
KSÜ’den sonra Kahramanmaraş'ımızda ikinci
olarak İstiklal Üniversitesinin kuruluyor olmasından halkımız
büyük bir mutluluk duymaktadır. Emeği geçenlere teşekkür ediyorum.
Üniversiteler bilgi ve bilimin yuvalarıdır.
Bu kurumların nicelikleriyle beraber nitelikli olması ve eğitim planlaması
yapılması daha da önemlidir. “Birçok şeyi yarım bileceğine
bir tek şeyi iyi bil.” der Nietzsche. “Bilgiyi tanımayan onun değerini
bilmez.” demiştir hukemâ. “Bilgi olsa söz saptırılmaz." diyor
Kaşgarlı Mahmut. “Bilgiyi elinde tutan gücü elinde tutar.” diyor Emerson.
“Bilginin iki türü vardır. Bir konuyu ya biliriz ya da onu nereden bulabileceğimizi
biliriz.” Johnson böyle diyor. “Bir şeyi ezbere bilmek, o şeyi bilmek
demek değildir.” Montaigne söylüyor bu sözü. “Yalnız işittiğimi
unuturum, gördüklerimi hatırlayabilirim fakat iyice bildiğim bir şey,
yapabildiğim bir şeydir.” Bu, bir Çin özdeyişidir. “Bilmediğini
bilenin arkasından gidin, bilmediğini bilmeyeni uyandırın, bilmediğini
bilene öğretin, bilmediğini bilmeyenden kaçın.” diyor Konfüçyüs.
“Soru da bilgiden doğar, cevap da…” diyor Mevlâna.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Türkmen…
ELİF DOĞAN TÜRKMEN (Adana) - Teşekkür
ederim Başkanım.
Türkiye’de 828 bin üniversite mezunu işsiz var.
Hükûmetiniz tarafından yeni üniversiteler kurulması politikasının
yanı sıra bu işsiz gençlerin iş edinmesi anlamında politikalarınız
var mıdır, varsa nelerdir, açıklar mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim ben de.
Sayın Kuyucuoğlu…
SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
2015 seçimleri öncesi Mehmet Şimşek, CHP’nin
emekli ikramiyesi vaadi için “Bütün bunları yapsınlar, kaynak göstersinler,
sadece şapka çıkarmam ben de CHP oy veririm.” dedi. CHP’nin asgari ücret
vaadine önce AKP “olmaz” dedi, sonra asgari ücreti yükseltti. “Taşerona kadro”
dedik, yarım yamalak taşeronlara kadro verildi. “Emeklilere iki maaş
dinî bayramlarda ikramiye.” dedik, dinî bayramlarda biner TL verme kararı aldılar.
Şimdi, 24 Haziranda genel seçimler var. AKP’nin
seçim programına ihtiyacı yok; beklesin, Cumhuriyet Halk Partisi programını
açıklasın, Cumhuriyet Halk Partisinin programını kopya ederler,
hiç uğraşmalarına gerek yok. (CHP sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim ben de.
Sayın Toğrul…
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biliyorsunuz, özellikle ortaöğretim
ve liselerde TEOG sınavı kaldırıldı, şimdi bir çember
sisteminden bahsediliyordu, fakat hâlâ öğrenciler, veliler kaygılı,
liselere nasıl yerleştirilecekleri belli değil.
Siz geçmişte nitelikli-niteliksiz okullar ayrımı
yaptınız. Şimdi, baktığımızda, gerçekten öğrencilerimiz
için iyi bir şey yaptığınızı düşünüyor musunuz?
Bu TEOG sınavıyla ilgili ya da sınavlarla ilgili… Bakın, seçim
kararı aldınız, sınav gününe denk getirdiğiniz, bu kadar
hazırlıksız bir bakanlık… Millî Eğitim şu anda AKP’nin
en sorunlu bakanlığı durumunda. Bunlara ne diyeceksiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de.
Sayın Balbay…
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan,
anlayışınız için çok teşekkür ediyorum.
Sayın Bakana iki sorum var, birincisi: Bu Aladağ
faciasıyla ilgili dava devam ediyor ama maalesef orada yangın da devam
ediyor bu davayla. Son habere göre, Millî Eğitim Bakanlığı,
bu yurtta hiçbir eksik olmadığına dair üç raporu dayanak göstererek
bir savunma yaptı ancak son iki raporun sahte olduğu ortaya çıktı.
Sayın Bakan acaba bu konuda bir işlem yapılacağını
söyleyebilir mi?
İkinci sorum da, emekliye birer maaş ikramiye…
Bu bayramlarda -birincisinin diğer adı “Şeker Bayramı”- acaba
Sayın Millî Eğitim Bakanı öğretmenlere bir maaş ikramiye
veya bin lira ya da öğrencilere 100’er lira harçlık vermeyi düşünmez
mi?
BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.
Süreniz on dakika.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Teşekkür ediyorum Muhterem Başkanım.
Öncelikle temel eğitimden ortaöğretime geçiş
sınavının kaldırıldığı, dolayısıyla
da yerine gelen sistem için velilerin ve öğrencilerin kaygı duyduğu,
bununla ilgili ilave bir bilgi; bir de millî eğitimin de sorunlu olduğunu
söylüyor. Biz, tabii, bunlara katılmıyoruz, öncelikle çok net söyleyelim.
Çok net şekilde, Onuncu Kalkınma Planı 2014 ila 2018 yıllarını
kapsıyor. 2013 yılında Mecliste kabul edildi ve orada Millî Eğitim
ihtisas komisyonu var. Millî Eğitim ihtisas komisyonunda 2018 yılı
sonuna kadar eğitimle ilgili hedefler konulmuş. Bu hedeflerden bir tanesinde
de “Herkesin muhitinde eğitim almasının sağlanması.” diye
bir madde var. Ne zamana kadar? 2018 yılı sonuna kadar. Lütfen, bakın.
Ben rapordan söylüyorum, Meclisin de kabul ettiği Kalkınma Planında.
Peki, öğrenciye muhitinde eğitimi nasıl sağlayacaksınız
sınav sistemini tutarken? Pencereden bakıyorsun, okulu görüyorsun ama
evladını gönderemiyorsun. Niçin?
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Nasıl gündeme geldi
Sayın Bakan?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – İşte, bak Onuncu Kalkınma Planı’nda var, o ayrı
bir şey. Sayın Cumhurbaşkanımızın dile getirmiş
olması Onuncu Kalkınma Planı’nda bunun yer aldığı
gerçeğini ortadan kaldırmıyor ki.
Sınavla öğrenci alan okullarımızın
toplam sayısı yaklaşık 1.366 tane. Bunlardan Anadolu liselerini
seçerken yüzde 10 kontenjanını alıyoruz. İstiyoruz ki öğrencilerimizin
yüzde 10’unun sınavla girebileceği okullar olsun, geri kalan yüzde 90…
Çünkü kendi muhitindeki kendi evine en yakın okula gidebilmesi için bu oranı
tutmamız lazım. Aksi hâlde diğerinin tam tersi olur, eski sisteme
dönmüş oluruz. Biz eski sistemi getirmek istemiyoruz. Bunun için Anadolu liselerini
seçerken yüzde 10 kontenjan öncelikle dikkate alındı. Yüzde 10 kontenjan
fen liseleri ve sosyal bilimler liselerine ayrılan kontenjanla doldurulduysa
Anadolu liselerini almadık, eğer dolmadıysa o zaman köklü liseler
geçen yılın taban puanlarını dikkate alarak Anadolu liselerini
buna ekledik.
Meslek liselerinde ise tematik meslek liseleri, sektörle
iş birliği içinde yürütülen proje okulları dikkate alındı.
Mesleki ve teknik Anadolu liseleri… Bu liselerde iki program uygulanıyor: Birisi
Anadolu meslek programları, adrese dayalı olarak öğrenci alacak;
diğeri Anadolu teknik programlarına ise sınavla öğrenci alınacak
çünkü bu meslek liselerinde fen lisesi programı uygulanmaktadır ve yüksek
puanla girilen, çok tercih edilen programlardır. Dolayısıyla da bizim
bu yaptığımız işi tek tek açıklıyoruz. İnşallah
haziran ayının 2’sinde sınav yapıldıktan sonra –bakın,
gördünüz bizim sınavımızda herhangi bir değişiklik yok,
sınavı aynı anda yapıyoruz- tercih ve yerleştirmeyle ilgili
kılavuzu da yayınlayacağız. Her şey zamanında, gerektiği
kadar açıklanacaktır. Bunda hiçbir sıkıntı yoktur.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın Bakan, açıkladığınız
listede 41 ilde normal lise yok, sadece imam-hatip liseleri var.
BAŞKAN – Sayın Toğrul, lütfen…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Bakın, dinlerseniz buradaki söylediğimi anlayacaksınız.
Amaç şu: Eğer fen lisesi ile sosyal bilimlerdeki öğrenci sayısı
yüzde 10 kontenjanını doldurduysa doğrudur. 30’a yakın ilde
bir Anadolu lisesi eklemedik. Niçin? Fen liselerine ve Anadolu liselerine verilen
kontenjan yüzde 10’u doldurdu. Eğer bunların yanına Anadolu liselerini
de ekleseydik o zaman yüzde 10 kontenjanı belki yüzde 15’e, belki yüzde 20’ye,
belki yüzde 25’e çıkacaktı. Sizin istediğiniz budur ama biz bunu
istemiyoruz, birinci husus o.
İkinci husus da eğitimle ilgili. Bunu çok inanarak
söylüyorum, bazıları eğitimi aynı filin tasviri gibi tanımlıyor
eğitimi. Eğitimi tanımlayabilmek için ve tamamını görebilmek
için resmin bütününe bakmak lazım. AK PARTİ iktidarları döneminde
her alanda büyük hizmetler yapıldı ama inanın ki yapılan hizmetlerin
en büyüğü ve en fazlası eğitim alanında yapıldı, bunu
çok net olarak söyleyeyim. Seksen yılda yapılanın, çok net, çok net…
Bakın, 2013 yılında kabul edilen Onuncu
Kalkınma Planı’nda hedef koymuş, diyor ki: “İller ve okullar
arasındaki farklılıkları azaltalım.” Buradaki amaç neydi?
Ağrı’da ilkokulda 90 kişilik sınıflar vardı. Anne
götürüyor evladını sınıfa kaydettirmek için -zorunlu eğitim
ya, kaydettirmezse hakkında takibata geçilecek, rica ediyoruz, lütfen götür-
“Yer yok.” denilen bir durumdaydı, şimdi Ağrı’da da 22, Bitlis’te
de 22, Hakkâri’de de 22. Onuncu Kalkınma Planı’nda “İller ve okullar
arasındaki farklılıkları azaltın.” deniyordu, biz azalttık.
Yine bir başka azaltma, beşerî… Bakın,
doğuda, güneydoğuda öğretmen tutabilmek mümkün değildi. Bugün
doğuda öğretmen doluluk oranı yüzde 92, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde
yüzde 90. Eğer gerçekten bir öğretmen ihtiyacı varsa Marmara Bölgesi’nde,
yüzde 85 gibi bir öğretmen doluluk oranı var. Dolayısıyla da
Doğu Anadolu’da ve Güneydoğu Anadolu’da eğitimin kalitesinin artırılması
için ne yapılması gerekiyorsa yapıldı.
“Erişim imkânlarını artıralım,
ortaöğretimde okullaşma oranını yüzde 100’ün üzerine çıkaralım.”
diyor. Ortaöğretimde okullaşma oranı brüt yüzde 106,94; koyduğumuz
hedefe ulaşmışız. Taşımalı eğitim, 1 milyon
200 binin üzerinde öğrenciyle taşımalı eğitim yapıyoruz.
Geçen gün ING Bankın Genel Müdürü geldi, Ağrı’daki köyleri ziyaret
etmiş, “Dünyanın hiçbir ülkesinde yapılmayan hizmeti veriyorsunuz.
Yüz binlerce öğrenciyi evinden alıyorsunuz, okula getiriyorsunuz, öğle
yemeğini veriyorsunuz, okul bittikten sonra geri tekrar evine götürüyorsunuz;
bu, dünyanın hangi yerinde var?” diyor.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Yok, doğru söylüyorsunuz,
taşımalı eğitim hiçbir yerde yok.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – 1 milyon 200 bin öğrenciyi taşımalı eğitim…
Yine, diyoruz ki: Kaliteli eğitim için evlatlarımızın
mutlaka düzenli olarak okula gitmelerinin sağlanması lazım. Ne gerekiyor
bunun için de? Annelere diyoruz ki: “Evlatlarının düzenli olarak okula
gitmelerini anneler sağlar, anneler temin eder.” İhtiyacı da varsa
“Lütfen, siz evlatlarınızı düzenli olarak okula gönderin. Okul öncesi
eğitim dâhil, ilkokul ve ortaokula gönderdiğiniz her erkek çocuk için
35 lira, kız çocuk için 40 lira; liseye gönderdiğiniz her erkek çocuk
için 50 lira, kız çocuk için 60 lira sizin hesabınıza yatırırız.”
diyoruz. Bu ana kadar 25 milyonun üzerindeki evladımızın, öğrencimizin
ailesinin hesabına 6 milyar lira para yatırdık.
Yine, Onuncu Kalkınma Planı’nda, müfredatın
güncellenmesi talep ediliyordu. Müfredatta bu yıl 51 dersin programını
güncelledik. 1’inci, 5’inci ve 9’uncu sınıflarda yeni eğitim öğretim
programıyla eğitime başladık. Amaç ne burada? Hem sadeleştirelim
hem 21’inci yüzyılın gerektirdiği bilgi, beceri, tutum, davranış
ve değerleri evlatlarımıza kazandıralım, öğrendiği
şeylerin hayatta kullanılabilir tarafı olsun ve bir de analitik düşünme
becerisini hızlandıralım diye. Bu yıl da geri kalan, 1-5-9’un
dışındaki müfredatları güncelliyoruz. İnşallah önümüzdeki
eğitim öğretim yılından sonra, bütün evlatlarımıza
değişen bilgi ile değişen teknolojinin zorunlu kıldığı
müfredatın güncellenmesini sağlayarak çağdaş bir eğitim
vereceğiz.
Yine, Onuncu Kalkınma Planı’nda hedef olarak
deniyor ki: “OECD ülkelerinin millî gelirden eğitime ayırdığı
paya yakınlaştıralım.” Niçin? 80’lerde 1,2 ayrılıyor,
90’larda 2,2 ayrılıyor, biz geldiğimizde 2,9’du; TÜİK istatistik
rakamını açıkladı, şimdi millî gelirden eğitime ayırdığımız
pay 6,2’nin üzerinde. Bakın, hedefin üzerine çıkmışız.
“Okul öncesi eğitim yaygınlaştırılmalıdır.”
diyor. 2002’de okul öncesi eğitime giden öğrenci sayısı 320
bin, şimdi 1 milyon 479 bin; okul öncesi eğitime gidenlerin oranı
yüzde 10’du, şimdi brütü yüzde 80’e çıkmış, 84’e çıkmış
bir oran. Yani seksen yılda yakaladığınız oranın 8
katından fazlasını yakaladık.
Yine “Öğrencilerin tespit edilen eksiklikleri için
telafi eğitimleri düzenlensin.” deniyordu Onuncu Kalkınma Planı’nın
eğitim ihtisas raporunda. Bu yıl başlattık 12 tane proje ilde,
ilkokula giden evlatlarımızdan ola ki herhangi bir sebeple… Neden olabilir?
Tarım işçilerinin çocukları olabilir. Neden olabilir? Birleştirilmiş
sınıflarda okuyan öğrenciler olabilir. Matematik ve Türkçeden haftada
iki saat ile on saat arasında yeniden derse alıyoruz ve öğrencilerimizin
kendine güveni arttı.
Yine, bir başka Onuncu Kalkınma Planı’nda
istenen konu, üstün yeteneklilerin tanılanması ve özel bir eğitim.
Bilim sanat merkezlerinde, 30 binin üzerindeki evladımıza eğitim
veriyoruz. Ama ilk defa bu yıl İstanbul’da araştırma ve uygulama
okulu başlattık, ortaokul ve liseye bu kapsamda özel yetenekli öğrencileri
aldık, eğitime başlattık. İnşallah yaygınlaştıracağız.
Dolayısıyla da eğitim, eğitim…
Kızların okullaşma oranını da
çok net söylerim. 5 yaş oranı yüzde 10’un altındayken şimdi
yüzde 81’in üstünde. İlköğretimde 2002’de yüzde 88 netken şimdi yüzde
96, ortaöğretimde yüzde 42’yken şimdi yüzde 83,39; yüzde 100 artış
yakalamışız. Yükseköğretimde kızlarımızın
okullaşma oranı yüzde 12’yken şimdi yüzde 44. Dolayısıyla
da eğitimle ilgili kim ne söylüyorsa doğru bir bilgiye dayanmadan söylediğini
söylüyorum.
Yine, sayın vekillerimiz “Emeklilere dinî bayramlardan
önce birer maaş verilmesi bütçe açığına yol açmaz mı diyorsunuz?”
diyorlar. Biz biliyoruz, şu ana kadar hiçbir seçimde popülist politika izlemedik.
Zaten böyle izleseydik millet bizi tercih etmezdi. Vergi gelirlerimiz artıyor,
somut; turizm, turist sayısı artıyor, somut; turizm gelirleri artıyor,
somut; ihracatımız artıyor, somut. Dolayısıyla da çok net
şekilde söylüyorum, kendi bütçe hesaplarını da dikkate alarak ancak
milletin de taleplerini… Siyasetçisiniz, milletin taleplerine kulaklarınızı
tıkayabilmek mümkün mü? Dolayısıyla biz yaptığımızı
biliyoruz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Mehmet Şimşek bize
oy verecek mi Sayın Bakan?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Yine, bu kanunla ilgili bir başka husus… Komisyonlara bir kanun tasarısı
niçin gelir? İhtisas komisyonu, milletvekillerinin görüşlerine açık
olmak için. Dolayısıyla görüşler alınır. Buradan çıkana
kadar hiçbir şey milletvekillerinin görüşlerinden daha değerli değildir.
Milletvekillerinin görüşünü alır, olgunlaştırır, gideriz.
Aksi hâlde eğer biz olgunlaştırdığımızı
söyleseydik ne Komisyonda ne de Genel Kurulda herhangi bir değişikliğe
izin vermeseydik o zaman da denilecek husus şuydu: “Bu milletvekilleri sizin
parmak işaretiyle kaldırıp indirdiğiniz kimseler mi olur?” O
da doğru değildir.
Yine, bizim kadrolu öğretmenlerimiz var, 900 bine
yakın; sözleşmeli öğretmenimiz var, 50 bine yakın. Biz bundan
sonraki öğretmen istihdamımızı sözleşmeli olarak yapacağımızı
söylüyoruz, dört yıllık çalışma süresi sonunda bunları
kadroya alacağımızı söylüyoruz. Biz Türkiye'deki, bu, Millî
Eğitimdeki personel sistemini uygulamaya devam edecek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ederim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Peki, bir dakika ek süre veriyorum size,
buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Öğrenciler için af konusu yine, daha önce sayın vekillerimizin
de talepleriydi, milletin de talebi vardı. Milletten talep olduğundan
bunu da dikkate aldık, getirdik.
“Üniversite mezunu işsizlerimiz var, bunlar için
de iş bulma politikalarınız var mı?” diye soruldu. İstihdama
katılım oranı da artıyor, iş bulan oranı da artıyor.
Dolayısıyla da Hükûmetimiz döneminde istihdamda en fazla artış
sağlanmıştır.
Yine, Aladağ’la ilgili de, mahkemelerin görevi ne
doğru ne yanlış, ne suçlu ne suçlu değil. Kim ne kadar sorumlu
onu bulmaktır. Dolayısıyla konu mahkemede. Mahkeme ne karar verirse
başımız gözümüz üzerinedir diyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Toplam öğretmen sayımız 904 bin, sözleşmeli
öğretmen sayımız yaklaşık 40 bin.
Teşekkür ediyorum Muhterem Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa
kalktı)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunacağım, yoklama talebi var.
Sayın Özkoç, Sayın Karabıyık, Sayın
Şeker, Sayın Karadeniz, Sayın Pekşen, Sayın Yiğit,
Sayın Akar, Sayın Usluer, Sayın Engin, Sayın Ekici, Sayın
Doğan Türkmen, Sayın Sındır, Sayın Atıcı, Sayın
Özdemir, Sayın Gündoğdu, Sayın Purçu, Sayın Balbay, Sayın
Tekin, Sayın Kuyucuoğlu, Sayın Hakverdi, Sayın Yarayıcı.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, pusula
verenleri bir uyarın da çıkmasınlar salondan, sonra itiraz ediyorlar.
BAŞKAN – Peki, Sayın Akar’ın ricasını
dile getiriyorum: Pusula veren sayın milletvekilleri lütfen Genel Kurulu terk
etmesinler.
(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.56
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 20.16
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)
----- 0 -----
BAŞKAN
– Türkiye Büyük Millet Meclisinin 94’üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu
açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN – 556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
maddelerine geçilmesinin oylamasında toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama için beş dakika süre veriyorum ve yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)
BAŞKAN – Pusula veren sayın milletvekilleri
lütfen Genel Kuruldan ayrılmasınlar.
(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/943), Erzincan Milletvekilleri Sebahattin Karakelle ve
Serkan Bayram’ın Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/2311), Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş ve 5 Milletvekilinin Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2313), Malatya Milletvekili Öznur
Çalık ve 3 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/2314) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 556) (Devam)
BAŞKAN – Tasarının maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
Sayın milletvekilleri, şimdi birinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm, 5’inci maddeye bağlı geçici
76, geçici 77 ile 7’nci maddeye bağlı ek 177, 178, 179, 180, 181, 182,
183, 184, 185, 186, 187, 188, 189, 190, 191, 192, 193, 194, 195, 196, 197 ve 198’inci
maddeler dâhil 1 ila 8’inci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde İYİ PARTİ Grubu
adına Balıkesir Milletvekili İsmail Ok konuşacak.
Buyurun Sayın Ok. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL
OK (Balıkesir) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
öncelikle, sözlerime başlarken hepinizi selamlıyorum.
Sayın Millî Eğitim Bakanımızı
biraz önce izledik, çok da memnun olduk, çok da faydalı açıklamalar yaptı
ama tabii, bazı soru işaretleri de oluştu kafamızda. Sayın
Bakanım özellikle ifade etti ki “AK PARTİ hükûmetlerinin en başarılı
olduğu alan özellikle millî eğitimdir.” dedi.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Çok doğru.
İSMAİL OK (Devamla) - Ama Sayın Cumhurbaşkanı,
AK PARTİ Genel Başkanı da kameraların önünde “Başarısız
olduğumuz alan eğitim ve kültür.” dedi.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Hedefi yüksek de ondan.
İSMAİL OK (Devamla) – Dolayısıyla
bu çelişkiyi anlamakta güçlük çekiyoruz. Cumhurbaşkanı ile Sayın
Bakanın hedefleri çok farklı ya da beklentileri çok farklı herhâlde.
Yine, bir diğer konu, eğitim öğretim yılı
başladığında Sayın Cumhurbaşkanı, AK PARTİ
Genel Başkanı kamuoyunun önüne çıktı “Bu TEOG sınavı
nedir, bunu kaldıralım.” dedi. Ama TEOG sınavı kalktı mı
kalkmadı mı, hâlâ bu sorunun cevabı anlaşılmadı; bir.
İki: Sayın Bakan ve Sayın Cumhurbaşkanı
şunu ifade ettiler, “Bir daha sınav yapılmayacak. Bu çocuklara bu
zulüm nedir?” diye kamuoyunun önünde yüksek sesle defalarca söylediler. Ama yanlış
hatırlamıyorsam yine Sayın Bakan biraz önce değerli açıklamalarını
ifade ederken 2 Haziranda sınav olduğunu ifade etti. Bu 2 Haziranda olan
sınav ne sınavıdır? Eğer 2 Haziranda sınav yapılacaksa
adına “TEOG” demekle ya da bir başka sınav demekle sınavlar
kalkmış mı oluyor? Gerçekten bunları anlamakta güçlük çekiyoruz.
Bu sistem Türkiye’ye maalesef dayatıldığında hiçbir ön çalışması
yapılmadı; hiçbir ilmî araştırma, özellikle eğitim camiasındaki,
eğitim ordusunun değerli çalışanları öğretmenlerin,
öğrencilerin, velilerin görüşleri alınmadı, bir dayatmayla “Bu
sınavı kaldırıyoruz.” denildi ama sınavın kalkmadığını
görüyoruz. Ve o günlerde şunu ifade etmiştik: “‘Sınavı kaldırdım.’
demekle bu iş olmaz. Bu öğrencileri okullara nasıl yerleştireceksiniz?”
İşte, gün geldi çattı, 2017-2018 eğitim öğretim yılının
sonuna geldik. Önümüzdeki eğitim öğretim yılı için veliler,
öğrenciler okullara nasıl yerleşecek, bunun telaşı içerisine
girdiler. Eskiden ev bakarken satın almak ya da kiralamak için “park manzaralı”
“göl manzaralı” “deniz manzaralı” diye ev aranırdı, şimdi
nitelikli okul gören ev aranmaya başlandı. Maalesef, üzülerek ifade ediyorum,
cumhuriyet tarihinde ilk defa böyle bir “Nitelikli okul gören kiralık ev vardır.”
diye emlakçılarda, ev sahiplerinde ilanlar verilmeye başlandı. Eğitimin
içerisinde bulunduğu durum bu. Bu sadece ortaöğretimle ilgili bir kısım.
Gerçekten velilerimiz, çocuklarımız büyük emekler
harcıyorlar madden manen; hayatlarının en güzel çağlarında,
en iyi okullara yerleşmek, eğitim öğretim hakkını kullanmak
için gece gündüz demeden çalışıyorlar ama işte, eğitim
öğretim yılının sonuna geldiğimiz hâlde… Sayın Bakanın
ifadesiyle “Herkes evinin yakınındaki okula gidebilecek.” Evet, benim
evimin yanında fen lisesi var, benim evimin yanında Anadolu lisesi var.
Hadi bakalım, nasıl gidecek bu çocuklar o okullara? Demek ki gerçekler
ile söylemler birbirinden tamamen uzak ve farklı.
Yine, çok acıdır ki -biraz önce kayıtlara
da geçti- eğitim camiası sözleşmeli ve kadrolu öğretmen diye
ikiye ayrıldı. Aynı okulda aynı derse giren öğretmenlerden
birisi kadrolu olanlar, onlar da yeterli ücret almıyor maalesef, onlar da açlık
ve yoksulluk sınırının altında ücretlerle çalışıyorlar
ama aynı okulda yeni mezun olmuş genç öğretmen arkadaşlarımız,
meslektaşlarımız sözleşmeli olarak çalışıyor
ve sadece ayda ellerine girdikleri ders ücreti karşılığında
700, 800 lira, ders sayısı artarsa en fazla bin lira gibi bir kölelik
sistemiyle, bir uygulamayla karşı karşıyalar. Evet, yanlış
duymadınız, bu çağda eğitim fakültesi mezunu, üniversite mezunu
nitelikli gençlerimiz, geleceğimiz, göz bebeğimiz çocuklarımızı
yetiştirecek genç öğretmenlerimiz asgari ücretin dahi altında bir
ücretle çalışmaktalar. Bunları kabul etmek mümkün değil.
Kısacası, eğitimin neresinden tutsak her
tarafı tel tel dökülüyor, tabiri caizse tam bir yazboz tahtası hâline
gelmiş. Eğitim bu kadar büyük sorunlarla ilköğretimden ortaöğretime,
üniversiteye kadar bu kadar büyük sorunlarla ve ülkemizin büyük kitlelerini, ailelerini,
gençlerini ilgilendiren bu sorunu çözmek üzere üzerinde yoğunlaşmamız
gerekirken biz Orta Çağ'da papazların “Meleklerin kanadı var mıdır,
yok mudur? Cinsiyetleri nedir?” tartıştıkları gibi üniversitelerin
bölünmesini tartışıyoruz. Gerçekten ülkenin içerisinde bulunduğu
durum içler acısı.
Üniversitelerin bölünmesi, parçalanması hiçbir sorunu
halletmeyecektir; tam tersine, üniversitelerdeki sorunları katlayarak şimdiden,
kendi ellerimizle içinden çıkılmaz hâle getiriyoruz. Biraz önce ifade
ettim, Gazi Üniversitesinde, aynı bahçede olan iki fakültenin biri Hacı
Bayram Veliye, diğeri Gazi Üniversitesine bağlı, aynı ortak
alanları kullanıyorlar. Bunları neye göre ayırıyorsunuz?
Bunları ayırdığınızda hangi sorunu halletmiş
olacaksınız? Bundan yol yakınken derhâl vazgeçelim; aksi takdirde,
yarın, emin olun, yine başa dönüp bugünkü kendi ellerinizle oluşturduğunuz
sorunları çözmeye çalışacağız. Neredeyse her yıl “eğitimde
devrim” adı altında yeni uygulamalar çıkarıyorsunuz. Bir yıl
önce kendinizin “devrim” diye nitelediğiniz eğitimdeki bu yazboz tahtası
işleri bir sonraki yıl yine yeni bir devrim olarak millete yutturmaya
çalışıyorsunuz. Kısacası, bu gidilen yol yol değildir.
Özellikle eğitim camiasında yönetmeliklerde yapılan değişikliklerle
bir gecede -askerî darbe dönemlerinde dahi yapılmayan- binlerce idareci görevlerinden
alındı. İşte, yetişmiş, tecrübeli, nitelikli yöneticileri
“Benim partimden değil, benim sendikamdan değil, benim yandaşım
değil.” diye bir günde harcarsanız işte üniversiteleri de, eğitimi
de içinden çıkılmaz hâle getirirsiniz. Bunun yolu belli: Bir, liyakat.
Liyakatli yöneticileri getireceğiz. Liyakati yok ederseniz, işte içinde
bulunduğumuz durum, bugün ve her geçen gün bir gün öncesini aratır hâle
gelir.
Yine “Üniversite sayısını artırdık.”
diye övünüyorsunuz. Üniversitelerin sayısı artsın diyoruz, çoğalsın
diyoruz. Üniversite sayısının artması demek nitelikli, gerçekten
dünya çapında ilk 100’e, ilk 50’ye giren üniversite sayısını
artırmak demek değildir. Buradan soruyorum: İlk 100’e giren üniversitemiz
var mı? Üniversiteleri böldüğümüzde akademik anlamda, başarı
anlamında ilk 50’ye giren üniversitemiz mi olacak? Bu uygulamalar, kesinlikle,
içerisinde bulunduğumuz durumu daha da aratır hâle getirecek.
Ben özellikle İYİ PARTİ olarak memleket
adına, millet adına faydalı olan her işin yanında olduğumuzu
ama üniversitelerimizin -bilimden, efendim, hiçbir araştırma yapmadan-
böyle gelişigüzel bölünmesine karşı olduğumuzun da altını
çizerek ifade etmek istiyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ok.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili
Kamil Aydın konuşacak.
Buyurun Sayın Aydın. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın
Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlar; 556 sıra sayılı
Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerle Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’yla ilgili Milliyetçi Hareket
Partisi adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, ben konuşmama
başlamadan önce bir değerli hocamızın, dünya bilimine büyük
katkılarda bulunan, Türk bilim dünyasının gurur kaynağı
Aziz Sancar Hocanın son günlerde bir reklamda söylediği o veciz söze dikkatlerinizi
çekmek istiyorum. Ne diyor gücü tanımlarken? Diyor ki: “Güç, bugünden geleceği
şekillendirmektir.”
Şimdi, bugünden geleceği şekillendirme
sürecinde gerçekten unutmamamız gereken en önemli unsur insan kaynağı.
Nasıl insan kaynağı? Nitelikli insan kaynağı. Peki, nitelikli
insan kaynağını nasıl oluşturacağız? Tabii ki,
eğitim, eğitim, eğitim. Dolayısıyla “beşikten mezara”
diyerek dilimizde atasözüleşen bu eğitim çok önemli bir vasıftır,
nitelikli insan kaynağına da giden yolun ta kendisidir.
Şimdi, dolayısıyla, ne deriz üniversiteler
için? Üniversiteler toplumun ortak malı ve değeri olan bilginin üretildiği,
rafine edilip paylaşıldığı evrensel kurumlardır; dolayısıyla
siyasi polemiklerin, popülist yaklaşımların ve günübirlik hamlelerin
yapılacağı alanlar değildir. Diğer bir ifadeyle, üniversitelerle
ilgili meseleleri ele alırken bireysel çıkar ve mülahazalardan arınmış
toplumsal ve evrensel perspektiflerden bakmak gerekir.
Bu ilke ve düşünceler ışığında
gündemimize gelen Yükseköğretim Kanunu’yla ilgili 556 sıra sayılı
kanun tasarısı’nı ele aldığımızda, dört ana başlıktan
oluştuğunu görmekteyiz. Şu ana kadar dinlediğimiz konuşmalarda
gerçekten tamamen bu dört ana maddeden bir tanesine odaklanıldığına
dikkat ediyoruz. Hâlbuki bunun içerisinde gerçekten toplumun ya da eğitim camiasının
büyük bir kısmını ilgilendiren başka şeyler de var. Ben
sırasıyla hatırlatmakta yarar görüyorum, doğru bilgilendirmekte
fayda var.
Bunların başında, özel okullar ile özel
öğrenci yurtları ve benzeri kurumların taşınır ve
taşınmaz mallarının haczi yapılırken öğrencilerin
olumsuz etkilenmesinin önüne geçilmesi amacıyla bu kurumların borçlarına
ilişkin haciz işlemlerinin eğitim ve öğretim yılının
sonuna bırakılması amaçlanmaktır. Gerçekten bu tür haciz işlemleri
yapıldığında, anında yapıldığında -geçmişte
örneklerini de gördüğümüz gibi- buradan en fazla bedel ödeyen, en fazla acı
çeken kesim o yavrularımızdı.
İkinci olarak, Yükseköğretim Denetleme Kurulunun
aksayan denetim görevini etkili kılmak amacıyla, kamu kurum ve kuruluşlarında
görevli müfettiş, denetçi ve alanında uzman personelin iki yıla kadar
kurumda görevlendirilmesi öngörülmektedir. Yine, biz bu konuda da birtakım
eksiklikleri gördük, bu taleplerde bulunduk ve bu talepler dikkate alınarak
böyle bir… En büyük mazeret, istihdam edilecek konunun uzmanı denetçi ve müfettiş
sayısının eksikliğiydi, bu da bunun içerisine konulmuş.
Üçüncü olarak, vakıf yükseköğretim kurumlarının
satım, kiralama, mal ve hizmet alımları ile yapım işlerinde
uyulacak usullerin ve esasların YÖK tarafından çıkarılan yönetmelikle
belirlenmesi hedeflenmektedir. Evet, gerçekten buna da ihtiyaç vardı çünkü
her vakıf üniversitesi başına buyruk birtakım şeyleri yapmamalıydı.
Dördüncü olarak, yine vakıf yükseköğretim kurumlarının
mali ve finansal ilişkilerinin denetiminin etkinleştirilmesi ifade edilmektedir.
Gerçekten mali ve finansal denetimlerinin sıkı bir şekilde yapılması,
özellikle 15 Temmuz sonrası yaşadıklarımız bunun en büyük
mazereti olsa gerek diye düşünüyoruz.
Evet, bütün bunlar yapılırken YÖK’ün ortaya
koyduğu misyon farklılaşması, bölgesel kalkınma ve araştırma
üniversitesi ilkeleri dikkate alınmaktadır. Böyle bir çoğalmaya gidilirken,
özellikle doluluk oranlarının düşük olduğu dağınık
meslek yüksekokullarının tek çatı altında toplanması dikkate
alınan amaçlardan birini oluşturmaktadır. Niye? Çünkü YÖK’ün beyanını
esas alarak baktığımızda, gerçekten kontenjan dolulukları
oranı lisans kontenjanlarında yüzde 86 civarındayken, bu ön lisansta
biraz düşük ya da diğer bir ifadeyle, tercih edilmeyen bölümlere baktığımızda,
en fazla tercih edilmeyen bölümlerin ya da boş kontenjanların özellikle
meslek yüksekokullarında odaklandığına, oraya yığıldığına
dikkatlerinizi çekmek istiyoruz, bu da yüzde 60’a tekabül eden bir oranı ifade
etmektedir.
Saygıdeğer milletvekilleri, öte yandan, gerçekten
bazı üniversitelerde aşırı büyümeden dolayı yapının
gittikçe yavaşlaması, hızlı iletişim ve erişimin sağlanamaması,
özellikle akademik ve idari kadro sıkıntılarının çözüme
ulaştırılamaması, etkin bir yönetim sağlanamaması
çok net bir şekilde ifade edilmektedir.
Bunu söylerken, evet, nedir? Dünya standartlarına
baktığımızda sayı ne kadar düşük olursa hareketliliğin,
etkinliğin, üretkenliğin daha fazla olduğuna tanıklık etmekteyiz.
Tabii ki her iki bağlamda da örnekleme yapılabilir ama bir genel trendden
bahsedecek olursak, öğrenci sayısı ne kadar az olursa o üniversitenin
üretim kapasitesinin daha yüksek, araştırma kapasitesinin daha yüksek
olduğuna kanaat getiriyoruz.
Şimdi, bunları söylerken ama branşlaşmaya
ve tematik üniversite düşüncesine uymayan, oluşabilecek birtakım
eksiklikleri de göz ardı edemeyiz; bunlardan da bahsetmek zorundayız.
Örneğin, çok net bir şekilde, eğer “tematik”ten kastımız,
“misyon farklılaşmaları”ndan kastımız şu ise, evet,
bir üniversite başka bir üniversitenin doğumuna, gelişimine, büyümesine
vesile olacaksa tabii ki hüsnükabul görecektir ama geçmişte yaptığımız
gibi, işte, teknik üniversitelileşme sürecinde normal bir üniversitede
olan bütün bölümleri oraya taşıdığımızda bu tematikleşme
ve misyon farklılaşma ruhuna da aykırı bir durum ifade etmektedir.
Daha da somutlaştırayım. Endişelerimiz ya da şu anda bizi
dinleyen gerek öğrencilerimizin gerek “academia”nın çok seçkin üyelerinin
merak ettiği şey şu: Aynı şeyleri, bir üniversiteden başka
bir üniversite… Bu doğaldır, Türkiye’deki üniversite gelişim sürecine
baktığımız zaman da bu böyle olmuştur. Yani Anadolu Üniversitesi
olmasaydı Osmangazi olmazdı, Konya Selçuk Üniversitesi olmasaydı
Necmettin Erbakan Üniversitesi olmazdı, Ankara Üniversitesi olmasaydı
Hacettepe olmazdı. Bu bir doğal süreçtir. Eğer bir sebep-sonuç ilişkisi
bağlamında “Hayır, tutucu davranıp bir üniversite daha kurmayalım.”
deseydik o zaman Türkiye’de bir, en fazla iki üniversite olmuş olması
gerekirdi. Hâlbuki gerçekten bu üniversitelerin aynı zamanda köklü, büyük,
gerçekten akademik kapasitesi yüksek üniversiteler olmasının bir nedeni
de üniversite kuran üniversiteler olmaları. Bu süreç devam edecek ama “misyon
farklılaşması” adı altında eğer bu büyük, köklü üniversitelerden
yeni doğan üniversitelerde de aynı bölümlerin, aynı fakültelerin
tekrarı olacaksa burada soru işaretleri oluşuyor. Buna dikkat edeceğiz
Sayın Bakanım, istirham ediyoruz özellikle. Yani İstanbul Üniversitesinde
Orman ve Veteriner Fakültesi var; bundan ayrılan, efendim, Cerrahpaşa’da
da orman ve veteriner fakültesi açılacaksa o zaman hakikaten, bu, tematikleşme
ya da misyon farklılaşması ruhuna biraz aykırılık
arz etmektedir. Ya da Gazi Üniversitesinde hem Polatlı’da bir edebiyat -fenle
birlikte- ve bir de Gazi Üniversitesinin bünyesinde -daha yakınlarda ayrıldılar,
fen-edebiyattı sonra fen ve edebiyat diye ayrıldı- ikisi bir üniversite
olacaksa bunu gerçekten izah etmekte belki zorlanabiliriz. Dolayısıyla
ne yapalım? Eğer gerçekten her üniversite tematik bağlamda kendi
misyonu, kendi duruşunu geliştirip dünya üniversiteleri arasına taşınacak
ise bunu destekler, bunu kabul ederiz ama tekrarın tekrarı gibi olursa,
duplikasyonlara kaçarsak burada da gerçekten “academia”da bir hata, bir eksik daha
olmuş olur ki benim beklentilerim bu yönde değil diyorum.
Ben bu dilek ve temennilerle Türkiye’deki üniversitelerin
sayısının daha da artmasını ama bundan sonra da kaliteye
yoğunlaşarak özellikle kemiyetin yanı sıra keyfiyetin de artırılması
noktasında alınan önlemlerin bir an önce uygulamaya konulmasını
rica ediyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Van
Milletvekili Lezgin Botan konuşacak.
Buyurun Sayın Botan. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA LEZGİN BOTAN (Van) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime başlamadan önce şu an ekranları başında bizleri
izleyen ve rehin alınan sevgili eş başkanlarımıza, Sevgili
Selahattin Demirtaş’a, Sevgili Figen Yüksekdağ’a ve onların şahsındaki
bütün milletvekili arkadaşlarıma, belediye eş başkanlarımıza
ve rehin alınmış bütün siyasetçilere hürmetlerimi ve sevgilerimi
gönderiyorum. Mutlaka özgürlük, adalet kazanacak diyorum ve Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, burada ben hatipleri dinlerken,
Komisyonda da dinledik “Kervan yolda düzülür…” “Kervan yolda düzülür.” sözü aslında
bize çok şey anlatıyor. Hangi hâllerde bu söz söylenir? Acelesi olanlar
için söylenir. Zaman bakımından, ortaklaşma bakımından,
planlama bakımından hiçbir plana sahip olmayanların aniden, ansızın
karşılaşmış oldukları herhangi bir vakada, bir durumda
el yordamıyla hareket etmelerine bu söylenir. Evet, aceleniz var, biliyoruz
çünkü 24 Haziranda Allah’ın izniyle bu halkın yakasından düşeceksiniz.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – İnşallah!
LEZGİN BOTAN (Devamla) – On altı yıldır
yaptıklarınızın sonucunu demokratik yollarla, yöntemlerle artık
sandıkta göreceksiniz.
Şimdi, üniversiteleri niye parçalıyorsunuz?
Mesela, biz birtakım sosyal, toplumsal, siyasal konularda çözüm önerirken AKP’nin
hatipleri buraya çıkar, işi bölücülüğe indirger ve bölücülük üzerine
saatlerce akıllara ziyan çözümlemeler yaparlar.
Üniversiteleri parçalamayın. Yeni üniversitelerin
kurulmasına karşı değiliz. Var olan üniversiteler yüzyıllık,
altmış yıllık; aslında bir üniversite için çok da uzun
bir zaman dilimi değil. Var olan birikimleri, var olan tecrübeleri ortadan
kaldırıyorsunuz. Bu üniversiteleri tasfiye ederek aslında bu üniversitelerin
muhalif kimliğini tasfiye ediyorsunuz.
Şimdi, AKP’nin bu üniversiteleri aslında niçin
tasfiye ettiğinin, niçin parçalamaya çalıştığının
çeşitli sebepleri var. Birincisi, bu üniversitelerin çok değerli arsaları
var; trilyonluk, katrilyonluk arsaları var. Parçalayarak, bu üniversitelerin
bünyesindeki birtakım fakülteleri ayırarak çok rahatlıkla orada kadrolaşacaksınız,
yeni pozisyonlar edineceksiniz -sekreterler, rektörler, akademisyenler, idari kadrolar
vesaire- orayı bir kadrolaşma, bir iktidarlaşma aracına dönüştüreceksiniz;
diğer taraftan, o üniversitelere ait arsaları TOKİ marifetiyle birilerine,
yandaşlara peşkeş çekeceksiniz. Üçüncüsü ise aslında bu üniversitelerin,
özellikle İstanbul Üniversitesi gibi devrimci, demokratik bir geleneğe
sahip bir üniversitenin birikimlerini, demokratik değerlerini hedefliyorsunuz,
onları örselemeye çalışıyorsunuz. Bunu yaparak aslında
ülkeye iyilik yapmıyorsunuz, zarar veriyorsunuz.
Yeni üniversitelerin kurulma şartları vardır.
Hangi şartlarda yeni üniversiteler kurulur? Coğrafik ihtiyaçlardan mı,
sosyolojik ihtiyaçlardan mı, kültürel aidiyetler, farklılıklardan
mı, bölgesel kalkınma mı, akademik, bilimsel, siyasal, sosyolojik,
etnografik, antropolojik gerekçelerden mi? Eğer böyle gerekçeleriniz varsa
o zaman biz size önerelim; Diyarbakır’da Mezopotamya halkları, medeniyetleri
üniversitesini kuralım, Van’da Anadolu ve Mezopotamya uygarlıkları
üniversitesini kuralım. Veya kuracaksanız, eğer sosyolojik, kültürel,
toplumsal ihtiyaçlara veya kamu ihtiyaçlarına veya akademik ihtiyaçlara binaen
ihtisas veya tematik üniversiteler kuracaksanız bunun paydaşları
vardır. Bu iş sadece ve sadece iktidarı ilgilendirmiyor, 85 milyon
insanı ilgilendiriyor, hepimizi ilgilendiriyor. Bu, hepimizin ortak meselesidir.
Kendi başınıza, burada salt çoğunluğa dayanarak “Biz bildiğimizi
okuruz, biz ortak iradeye, ortak akla ihtiyaç duymayız. Kendi aklımıza
göre hareket edeceğiz.” diyorsanız ciddi bir şekilde yanılıyorsunuz.
Bakınız, yaptınız da ne oldu? FETÖ’yle
yaptınız, ne istediyse verdiniz, 15 tane vakıf üniversitesini kurdunuz,
sonra da döndünüz, bu vakıf üniversiteleri FETÖ’yle iltisaklı diye kapattınız
ve oralardaki 5 bin akademisyeni de bir şekilde iltisaklı görerek veya
herhangi bir gerekçeyle tasfiye ettiniz. Ülkenin önemli bir birikimi, yapmış
olduğunuz yanlış ilişkiler, hatalı ilişkiler, yandaş
ilişkiler sonucu… On iki yılın, on üç yılın sonucunda geldiğiniz
noktada, 5 bin akademisyenin, binlerce öğrencinin ve dolayısıyla
binlerce, belki milyonlarca insanın etkilendiği 15 tane üniversiteyi kapattınız.
Şimdi uyarıyoruz, bazı üniversitelerin
bünyesindeki fakülteleri ayırarak “Yeni üniversiteler kuruyoruz.” diye toplumu
kandırmayın. Yeni üniversiteler kurulabilir, biz de destekliyoruz. Sözünü
ettiğim ihtiyaçlara binaen konuşuruz, tartışırız,
ortaklaşırız. Ortak iradeyle, ortak akılla ve ihtiyaç ise hangi
bölgede, hangi şehirde, hangi ihtiyaca cevap verecekse bunları konuşalım,
kuralım, bu ihtiyacı karşılayalım. Ama var olan üniversitelerin
bünyesindeki bazı fakülteleri ayırıp “Ey toplum, biz yeni üniversiteler
kurduk…” Yangından mal kaçırırcasına aceleniz ne?
Değerli arkadaşlar, vakıf üniversiteleriyle
ilgili… Bakın, vakıf üniversiteleri resmen şu an ticarileşti.
Bir vakıf üniversitesi kendi kaynaklarıyla, kendi imkânlarıyla öğrenci
okutur, burada kâr amacı gütmez. Fakat şu an geldiğiniz noktada -bakın,
istatistikler var Sayın Bakan elinizde, bakabilirsiniz- vakıf üniversiteleri
kendi kaynaklarıyla değil öğrencilerden aldığı yüzde
95 oranındaki harçlarla artık dönüyor yani ticarileşti. Bir vakıf
üniversitesi bir özel üniversitenin öğrencilerden aldığı astronomik
rakamlarla eğer öğrenci alıyorsa artık bu vakıf üniversitesi
olmaktan çıkmış, ticarileşmiş. Bakın, burada “rekabet,
rekabet” diye… Bu, çok kanser edici bir laftır, neoliberalizmin en iğrenç
ürettiği fabrikasyon bir kelime. Her şeyi, bütün değerleri piyasalaştıramazsınız.
Bütün değerlere, bütün değer yargılarına, akademik, bilimsel,
kültürel, sosyolojik, sanatsal edindiğimiz her birikime piyasa mantığıyla,
pazar mantığıyla yaklaşılamaz. Kapitalizmin en çirkin yüzü
oluşturduğu kuralsız, kaidesiz ve insafsızca ürettiği rekabet
anlayışıdır. Rekabetin de, bizim anladığımız,
rekabetin bir dengesi olmalı, bir ölçüsü olmalı. Ölçüsüz bir rekabet anlayışı
var, “Büyük balık küçük balığı yutar.” mantığıyla
sosyal Darwinizm. Buradan kurtulmanız lazım. Bazı değerler var
ki onun maddi değeri yoktur, maddi karşılığı yoktur.
Bakın, demin, burada AKP’li hatip “insan sermayemiz” dedi. İnsana tipik
piyasa mantığıyla yaklaşıyor, mantık belli. Siz insan
kaynaklarımıza, yetişmiş insan gücümüze sermaye tarzıyla
yaklaşamazsınız, sermaye değildir arkadaşlar. Manevi değerler,
ahlaki değerler, kültürel değerler, sosyolojik değerler, sanatsal
değerler, bilimsel değerler ticari değildir, ticarileştiremezsiniz,
metalaştıramazsınız. Kendi insan kaynaklarınıza pazar
mantığıyla, bir meta anlayışıyla yaklaşamazsınız,
bu ciddi, ahlaki bir problemdir. Bakın, burada samimiyetle uyarıyoruz,
yoksa... Evet, dinamik bir ülkeyiz, dinamik bir nüfusumuz var, hızla artıyoruz,
toplumsal ihtiyaçlar dinamik, statik değil dinamiktir, artıyor, çoğalıyor,
talep ediyor; bu talebe denk düşen, ortak bir aklın planlamasıyla
mümkündür.
Birçok üniversite var, şu an Bartın’da üniversite
var, Rize’de var, Artvin’de var, Hakkâri’de var. Bakın üniversitelere, hangi
akademik, hangi bilimsel çalışmayı ortaya koyuyorlar? Bilimsel olarak,
kültürel olarak, sosyal olarak üretim düzeyleri nedir? Tamamıyla şu an
mevcut olan AKP iktidarının muhtemelen 1 yöneticisinin yine bir taksi
durağına uğrarken aklına gelmiştir “Hadi 15 tane üniversite
kuralım...” E, el yordamıyla da şimdi nasıl kuracaksınız?
Akademik altyapı yok, fizibilite yok. Oradaki toplumsal dinamiklerle, toplumsal,
sosyal, akademik paydaşlarla konuşulmamış, tartışılmamış,
adam yerine dahi konulmamışlar. Siyasetçiler oturmuş “Hadi 15 tane
üniversite kuralım...” Ya, kurabilirsiniz ama bunu kurmak için sizin fizibilite,
AR-GE çalışması yapmanız lazım, akademik kadroyu hazırlamanız
lazım, yerleşkelerini hazırlamanız lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Botan, teşekkür ederim.
LEZGİN BOTAN (Devamla) – Bir dakika ek süre...
BAŞKAN - Bir dakika ek süre veriyorum.
Buyurun.
LEZGİN BOTAN (Devamla) – Şimdi, siz bu çalışmaları
yapmadan, bu araştırmaları yapmadan, akademisyenlerle tartışmadan,
bu işin uzmanlarıyla konuşmadan, klasik, sadece kendi siyasi ihtiyaçlarınız
ve siyasi öngörünüzle, siyasi bakış açınızla bu tür evrensel,
toplumsal, hepimizi ilgilendiren temel konularda, kendinizden menkul, sadece bir
seçim reklamı için üniversiteleri, “academia”yı feda edemezsiniz; bu,
doğru değil. Dolayısıyla HDP olarak, biz yeni kurulacak üniversitelere
karşı değiliz ama bu şekliyle kurulan üniversitelere, parçalamaya
çalıştığınız yöntemle bu parçalama biçimine karşıyız.
Üniversiteleri parçalamayın, onların kimliklerini, onların markasını
bozmayın. Gelin, yeni üniversiteler kuracaksanız “academia”yla tartışın,
bizler tartışalım, bu ihtiyaca binaen ne yapacaksak ortak yapalım
ve bu yasanın kesinlikle geri çekilmesi lazım, ileride bunun zararlarını
hepimiz hep birlikte yaşayarak göreceğiz. Derhâl geri çekilmesini istiyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Botan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili
Mustafa Ali Balbay konuşacak.
Buyurun Sayın Balbay. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; seçime
giderken apar topar getirilen bu yasanın iki unsuru var: Bir, Anadolu’da yeni
açılacak üniversiteler. Bunları destekliyoruz ve bunlar için öğretim
üyesinden binasına kadar ne gerekirse verilsin diyoruz ve eğitimden tasarruf
israftır diyoruz. Asıl önemli olan, ikinci unsur ise üç büyük üniversitenin
bölünmesidir. Burada Adalet ve Kalkınma Partisi adına gelen konuşmacının
tek sığındığı şey “Üniversiteler fazla büyüktü,
küçülteceğiz, ikiye böleceğiz, rekabet olacak.” dedi. Bunun hiçbir mantığı
yok sayın milletvekilleri. Allah aşkına, çocuk mu kandırıyorsunuz?
Karşınızda üniversiteler var, öğretim üyeleri var. Bakın,
eğer bu mantık doğruysa buradan iktidar partisine soruyorum: İktidara
geldiğinizde 37 bakanlık vardı. Kaça indirdiniz? 25’e. Şimdi
hedefiniz ne? Dört gün önce Binali Yıldırım ne dedi? “15’e indireceğiz.”
dedi. Hani bölünce, ayırınca rekabet oluyordu? Kültür Bakanlığı
ile Turizm Bakanlığını birleştirdiniz, şimdi o bakanlıkları
daha da artıracaksınız. Demek ki hiçbir mantığı yok
bunun.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Hiç uymadı ki.
MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) - Yine bir başka…
Eğer bu mantığınız doğruysa sayın milletvekilleri,
üniversitelerin içini boşalttığınızın, bu kurumları
yerle bir ettiğinizin bir göstergesi de Sağlık Bilimleri Üniversitesi.
Buradan iktidar milletvekillerine soruyorum, Hükûmet dâhil: Kaç tane fakültesi var
Sağlık Bilimleri Üniversitesinin, kaç tane hastanesi var? Soruyorum, soruyorum…
68. Sağlık Bilimleri Üniversitesinin 68 tıp fakültesi hastanesi var.
Ayda 2 tane bağladınız. Kuruluş tarihi ne zaman? 2015. Peki,
logosunda ne yazıyor? 1903. Ne yapmışsınız? “GATA’yı
-katakulli- ona bağlayalım, Anadolu’daki üniversitelerden ikisini buna
katalım.” Ortaya ucube bir şey çıkarmışsınız.
Şimdi, bu 68 üniversitenin hangisinde, neresinde, kim nereye bağlı
belli değil. Başvuranlar nereye başvuracağını bilemiyorlar.
Hiç değilse sosyal medyaya bakın, oradan göreceksiniz.
Şimdi, güzelim İstanbul Üniversitesini, güzelim
Gazi Üniversitesini, İnönü Üniversitesini parçalayarak güya “Rekabet yaratacağız.”
diyorsunuz. Sayın milletvekilleri, bu, bu üniversitelerin büyük ölçüde marka
değerini düşürmek, hatta “Biz bu üniversitelerden organ alıp organ
nakli yaptık. Bunu başka bir yerde yaşatacağız.” demeye
benziyor.
Bakın, İstanbul Üniversitesi öğretim üyeleri
size ulaşamayınca ilan verdiler çünkü siz -iktidar- yasa yapmanın
ruhunu bozdunuz. Bir yasayı yaparken muhatabına sorulurdu. Sayın
Bakan, Sayın YÖK; size ulaşamadılar, dediler ki: “O zaman biz derdimizi
ilanla anlatalım. Biz bölünmek istemiyoruz. Bu üniversiteye kıymayın,
bu üniversite dünyadaki ilk 500 üniversiteden biri.” Şimdi, bunu ayırdınız.
Aziz Sancar’dan söz edildi. Pek çok öğretim üyesi
bu okullardan mezun. Kayda girince ne yazacak? İstanbul Üniversitesiydi, şimdi
“Cerrahpaşa” yazacak. Her şey yeniden başlayacak. Bütün kayıtlar
dünya literatüründeki sıralamaya yeniden girmeye çalışacaklar. Yazık
değil mi? Yazık değil mi bu okullara?
Gazi Üniversitesi 1926’da kurulmuş. Şu anda
Gazi Üniversitesi hukukta ve idari bilimlerde Türkiye 1’incisi, tıpta Türkiye
4’üncüsü. Şimdi, siz buradan bir bölüm alacaksınız, başka bir
üniversite yaratacaksınız. Oradaki Gazililer de yeni üniversitede dertlerini
anlatıncaya kadar, daha doğrusu bu yeni üniversitenin dünyaya, Türkiye’ye
tanıtımı için en az bir kuşak gerekecek sayın milletvekilleri.
Katlediyorsunuz, kıymayın. Her şeyi böldünüz. Zaten bu öğrenciler,
şu anda Gazi Üniversitesine giren, İstanbul Üniversitesine giren öğrenciler
lisedeyken liseye giriş şekli değişti, üniversitedeyken şimdi
üniversitesinin adı değişiyor. Bunun hiçbir mantığı
yok, hiçbir şekilde anlatamazsınız bunu. AKP üyelerini dikkatle dinledim,
bu üç üniversiteyle ilgili söyleyebildikleri tek şey bu oldu “Çok büyüktüler,
küçülttük.” Sonra, Erzurum Üniversitesi…
SALİH CORA (Trabzon) – KTÜ’den beş üniversite
çıktı, büyüdü.
MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Kamil Bey yeri geldikçe
söyledi, 210 bin öğrencisi var, orayı niye bölmüyorsunuz? Bölün demiyorum
ama sadece rakam değil, sadece sayı değil demek ki. Aklımıza
kötü şeyler geliyor. Bu üniversitelerin ruhunu mu boşaltmak istiyorsunuz?
Bu üniversiteleri ikiye bölerek aslında bir TOKİ mi yaratmak istiyorsunuz?
Arazilerine göz diktiniz de diyemiyor musunuz? Yakın geçmişte zaten veteriner
fakültesinin o güzelim araştırma birimlerini aldınız, oradan
TOKİ’ye verdiniz.
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Hepsini küçültecekler,
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesini en büyük yapacaklar, bütün hesap o.
MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Gerçekten, bu kadar
insanın yararlandığı, on yıllar boyunca bilime, araştırmaya
hizmet etmiş bir yeri TOKİ’ye vermek hangi mantığa yakışır?
Nabi Hocam -bilmiyorum, geçmiş dönemlerde Bakanlık yaptı- nasıl
değerlendiriyor? Sayın Bakan eğitimi anlata anlata bitiremiyor ama
bu bir gerçek. Verdiğiniz rakamlar… Eğitime katkı büyüdü evet ama
nerelerde büyüdü? Bina yapımı, kadro alımı. İşte,
bu da eğitime katkı görünecek güya. Yeni rektörler, yeni binalar, yeni
kadrolar; bu mu eğitime katkı? Yapmayın bunu, yapmayın bunu.
Bu üç üniversitenin üyelerinin pek çoğu buradaydı,
bilmiyorum Sayın Bakan onlarla muhatap oldu mu? İstanbul Üniversitesi
Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde öğretim üyeliği yapan bir kişi
istese, normal bir vakıf kurumuna, vakıf üniversitesine gitse maddi olarak
en az iki üç kat daha fazla para kazanır. Ama istemiyorlar çünkü bir kurumsal
aidiyet var. Kurumsal aidiyet ruhunuzu yitirdiniz mi? Bunun hiçbir anlamı yok
mu sizin için? Eğer İstanbul Üniversitesi bugün dünya çapında bir
değer kazandıysa gerçekten orada pek çok bilimin araştırma bölümlerinin
de ortak hareket etmesiyle, birlikte kurdukları o laboratuvarlarla birlikte
bir ruh edindi. Şimdi bunu ayıracaksınız. Kimin nereye ayrılacağı
belli değil. Diyorlar ki: “İletişim fakültesi geri dönüyormuş
ama veteriner kalıyormuş.” Hangi mantıkla belli değil. Pek çok
fakülte… Diyelim ki orman fakültesi, tamamen tıp bilimlerinin olduğu bir
yerde. Deniyor ki: “Oraya da ayrıca açarız.” Zaten, bu yasa Komisyona
gelirken o kadar çok değişti ki biz bu değişikliklerin son şekline
ancak dün ulaşabildik.
Sayın milletvekilleri, bir konu daha var yine bununla
ilgili. Yine bu yasanın içinde bir başka haksızlık, imam-hatipler
üzerinden yapılan, gerçekten toplum vicdanını kanatan bir başka
bir durum, ilahiyat fakültesine gidenler iki yıllık ön lisanstan sonra
lisansı tamamlayabilecekler. Güzel mi? Güzel. İlahiyata olsun. Peki, tarım
teknisyenlerinin suçu ne? 7 bin tarım teknisyeni de aynı durumda, onlar
için de bir önerge verildi ama bağır bağır Hükûmet sağır,
sadece kendi duymak istediğini duyuyor. Burada bu yasanın bütününe baktığınızda,
bu bölünen üniversitelerin yanı sıra ilahiyat fakülteleriyle ilgili getirdiğiniz
bu ayrıcalık da ne kadar vicdandan uzak, ne kadar halkın gerçeklerinden
uzak olduğunuzu gösteriyor çünkü biraz dinleseniz “Bu da var.” diyecekler.
İçinizden vicdanı olanlar belki çıkacak “Ya, bu 7 bin tarım
teknisyeni, bunları da katalım bu işin içine.” diyecekler. Ama yok,
kendi kafanızda neyi planladıysanız sadece onu yapıyorsunuz
sayın milletvekilleri.
Şimdi, burada, özellikle İnönü Üniversitesine
de ayrıca değinmek istiyorum. İnönü Üniversitesi, Fatih Hilmioğlu’nun
orada karaciğer nakli yaptığı dönemde dünya ölçeğinde başarı
sağlamış, zaten Tıp fakültesinin adı da Turgut Özal Tıp
Fakültesi. Ama şimdi siz İnönü’yü bölmek ve oradan iki ayrı üniversite
çıkarmak istiyorsunuz. Niye? Oradaki farklı fakültelerden öğrenciler
de geçen hafta buradaydılar. sordum, oy birliğiyle “Bölünmeye hayır.”
dediler. İçlerinde “Adalet ve Kalkınma Partisine oy verdim.” diyenler
de vardı. Bunu yayınlayabilir miyim diye sordum. “Hayır, başımıza
bir şey gelir.” dediler. Yani bölünmekten korkuyorlar ama bunu ifade ederlerse
başlarına kötü bir şey geleceği endişesiyle de açıklayamıyorlar.
İşte eğitimde geldiğiniz nokta bu. İşte bütün bunların
üzerine şimdi giderayak tüy dikiyorsunuz. Türkiye'nin markası olan bu
üç üniversiteye kıymayın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Sayın Başkan,
son bir dakika...
BAŞKAN – Buyurun Sayın Balbay.
MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Şimdi burada
Sayın Bakanın eğitimle ilgili olarak verdiği rakamların
hepsi tamam da o paraların çoğu değişikliklere gitti. Sizlere
uzun uzun hangi sınav nasıl değişti anlatmayacağım;
sadece 24 Haziranda sınava girecek bir lise öğrencisinin 2017 öğretim
yılı başından itibaren yaşadıklarını özetleyeceğim.
Sınava dokuz ay kala sınavın adı değişti, sınava
sekiz ay kala sınavda tarih sorularının da sorulacağı söylendi
-önce yoktu- sınava yedi ay kala sınav sorularının arttığı
söylendi, sınava dört ay kala puanlama sisteminin değiştiği
söylendi, sınava iki ay kala sınav tarihi değişti. 24 Haziranda
da siz değişeceksiniz diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Balbay.
Şahsı adına Gaziantep Milletvekili Sayın
Mahmut Toğrul konuşacak.
Buyurun Sayın Toğrul. (HDP sıralarından
alkışlar)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın
Başkan.
Değerli milletvekilleri, şimdi biraz önce Sayın
Bakana bir soru sormuştum, soru üzerine Sayın Bakan çok sinirlendi ve
öyle bir tablo anlattı ki bir an ben yerimde dedim ki: Sanırım biz
ya Finlandiya’dayız ya Norveç’teyiz.
Sayın Bakanım, on altı yıllık
AKP iktidarında siz 6’ncı bakansınız. Her bakan şu açıklamayı
yaptı mı? “Bu sistemle iş yürümez, sistemin değişmesi lazım.
Öğrencilere eziyet ediyoruz. Öğrencilerimizi bu eziyetten kurtaracağız.”
Dediniz mi, demediniz mi? 6 bakanın 6’sı da bunu tekrar etti.
Sayın Bakanım, yine, konuşurken öyle bir
tablo çizdiniz ama laf arasında gerçekten önemli ipuçları da verdiniz.
Mesela birleştirilmiş sınıflardan bahsettiniz. Eğer hâlâ
bugün geldiğimiz 2018 dünyasında birleştirilmiş sınıf
varsa aslında bir Orta Doğu ülkesi bile değiliz, bir Afrika ülkesi
kıvamındayız.
Ne demektir birleştirilmiş sınıflar
değerli arkadaşlar? 4 sınıf, 1,2,3,4 aynı sınıf
ortamında eğitim görüyor demektir Sayın Bakanım.
Taşımalı eğitimle övünüyorsunuz.
Oysa biz herkesin kendi yerinde, kendi bölgesinde… Bir taraftan liseler için diyorsunuz
ki “Bulunduğu yerde okusun.” bir taraftan da “Bilmem ne kadar taşımalı
öğrenci var.” diyorsunuz.
Sayın Bakan ve değerli milletvekilleri, AKP’nin
on altı yıllık iktidarı döneminde en büyük darbeyi eğitim
almıştır. Eğitim bir yazboz tahtasına dönüşmüştür.
Her gün bir sistem, her gün bir sınav değişikliği yaşanmıştır.
Biraz önce Sayın Balbay sadece bu yıl üniversiteye girecek olan öğrencilerle
ilgili sınav takvimini açıkladı. Sayın Bakanım, buyurun,
buna ne diyeceksiniz? Sekiz ay boyunca 7-8 kez siz “sınav şöyle olacak,
şu sorular eklenecek” dediniz. Peki, gerçekten eğitim böyle mi yürür,
böyle mi olmalıdır? Hayır, ama bir taraftan bunlar yaşanırken
bir taraftan -dediğim gibi- tozpembe tablolar çiziliyor.
Değerli arkadaşlar, biz “üniversiteler bölünmesin”
dedik, şimdi, önümüzde birkaç tane AKP milletvekilinin yeni ek madde tahsisleri
var, yarışa girilmiş. Örneğin ben de ilimde üniversite istiyorum.
Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi de bölünecek, Trabzon da bölünecek. Niye?
Çünkü bunun bir güç gösterisi olduğunu düşünüyorlar değerli arkadaşlar.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Seçime yatırım
amacıyla sayıyı artırmak için.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Şöyle düşünüyorlar:
Örneğin Antep şöyle gelişmiş, dolayısıyla şöyle
bir ihtiyaçtan biz üniversiteye ihtiyaç duyuyoruz değil. Çünkü Antep’e gittiğinde
“Ben üniversite kurdum.” diyecek. O zaman Samsunlu milletvekili halkın şunu
söyleyeceğini düşünecek: “Antepli bastırdı, orada üniversite
kurdu, niye siz Samsun’a ikinci üniversiteyi kurmadınız?”
Değerli arkadaşlar, üniversiteler siyasi saikle
yönetilemez, siyasi saikle üniversite kurulamaz. Bakın, aynı şeyi
daha önce kurduğunuz üniversitelerdeki bölümler için yaptınız. Sayın
Bakanım, soruyorum size: Mardin Artuklu’daki Kürdoloji Enstitüsü ne oldu? Yani
bu ülkenin ihtiyacıysa, eğer kurduysanız… Ki ben doğru olduğunu,
bu ülkenin çoğulcu yapısına uygun bir gelişme olduğunu
düşünüyorum. Ama ne yaptınız? Şu anda Mardin Artuklu Üniversitesinin
Kürdoloji Bölümü yani Yaşayan Diller Bölümü fiilen çalışmaz duruma
getirildi, 9 çalışanı, öğretim üyesi ihraç edildi, hiçbir gerekçeyle
değil. Bakın, diğerleri için imza dediniz, diğerleri için şununla
iltisaklı dediniz ama Kürdolojideki öğretim üyeleriyle ilgili hiçbir şey
söylemediniz. Siz istihdam ettiniz, şimdi siz çıkarıp kapı önüne
koydunuz. Şimdi böyle bir yaklaşım, siyasi saiklerle üniversiteye
müdahale asla doğru değil, ülkenin imkânları ve ülkenin ihtiyaçları
dikkate alınmalıdır ama bunların hiçbirinin dikkate alınmadığını
şu anda görüyoruz.
Dediğim gibi, şu anda bir üniversite açma yarışı
başlamış. Niye? 24 Haziranda seçim var. Her şey mübahtır
seçimi kazanmak için. Sayın Bakan, muhtemelen sizden sonraki bakan inşallah
AKP’li olmayacak, 24 Haziranda göndereceğiz. Ola ki AKP’li olursa siz de emin
olun o da diyecek ki: Bu sistemle iş yürümüyor, sistemi değiştiriyoruz.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Toğrul.
Şahsı adına son olarak Konya Milletvekili
Hacı Ahmet Özdemir konuşacaklar.
Buyurun Sayın Özdemir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) – Değerli Başkan,
kıymetli Meclis üyeleri ve bizleri ekranları başında izleyen
kıymetli halkımız.
Başkanım, bir dakika ek süreyi şimdi peşinen
isteyeyim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bence on dakika verin
Sayın Hocama.
BAŞKAN – Siz buyurun, devam edin.
HACI AHMET ÖZDEMİR (Devamla) – Çünkü, kendi alanımla
ilgili konuşacaktım ama, yani buradaki konuşmacıların o
kadar absürt ifadeleri var ki bunların birkaç tanesine değinmem lazım.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Mesela?
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Bir sen doğru
söylüyorsun.
HACI AHMET ÖZDEMİR (Devamla) - Mesela çok sevdiğim
ve saydığım bir arkadaşımız şöyle bir ifade kullandı.
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Küfür ediyor ya,
“Absürt” ne demek ya?
HACI AHMET ÖZDEMİR (Devamla) - Dinleyin ama bakın,
lütfen, istirham ediyorum.
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Ya absürt şey
dinlenmez sayın konuşmacı.
HACI AHMET ÖZDEMİR (Devamla) - “Bakanlar Kurulu
sayısını düşürüyorsunuz, üniversite sayısını
artırıyorsunuz.”
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Komedi gibi bir iddiaydı.
HACI AHMET ÖZDEMİR (Devamla) - Nasıl mantık,
nasıl önerme, bunun sonucu nereye gidiyor çıkartamadım. Yani “Biz
üniversite sayılarını düşürelim, düşürelim, sonunda bir
veya iki üniversitemiz kalsın.” mı demek istiyorsunuz sayın konuşmacı?
(CHP sıralarından “Öyle bir şey yok.” sesleri)
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Kim istiyor onu?
HACI AHMET ÖZDEMİR (Devamla) - Anlamadım. Yani
bu önermenin vardığı yer orası.
Bir başka husus…
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Siz nasıl
bu absürt sonucu çıkardınız?
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – İşte
absürt bu.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – İşte
absürt bu kelimeniz.
HACI AHMET ÖZDEMİR (Devamla) - Harikasınız,
tebrik ediyorum.
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Evet, evet, gerçekten
absürt bu.
HACI AHMET ÖZDEMİR (Devamla) - Şimdi, hepimiz
biliyoruz, komisyonda önergeler verilir, komisyonda birtakım görüşler
öne sürülür ve komisyonda yasa tasarı hâlindedir, olgunlaştırılır.
Ben hukukçu değilim ama hukuk felsefesi okumuş, İslam hukuku okumuş,
Roma hukukuyla bunu kıyaslamış bir insanım. Hukuka da merakım
var. Tasarı ne demektir? Henüz yasalaşmamış, tasarı hâlindeki
şey demektir. Komisyonda olgunlaştırılması, Mecliste olgunlaştırılması
eğer bir hata ise Meclisteki varlığınızı da, Meclisin
varlığını da, komisyonun varlığını da, komisyon
üyelerinin varlığını da tartışmaya açarsınız.
Bu kadar değişik, bu kadar garip, bu kadar tuhaf bir eleştiri olabilir
mi?
İstihdam, istihdam… İşte, Başbakanımız
seçimlere girmeden önce istihdam rakamlarını açıkladı. Son on
yılda 10 milyon istihdam sağlayan bir Hükûmetle karşı karşıyasınız
beyler. Yani bu gerçekleri biz nasıl örtbas edelim?
Ben size bugün bir hikâye anlatmak istiyordum, başarılı
bir hikâye, bir bölünme hikâyesi. Selçuk Üniversitesinin 1975 yılında
Hazım Oktay Başer rahmetli Valinin atölyeleri, endüstri meslek lisesi
atölyelerini çalıştırarak, yağmur yağdığında
hocaların ders anlatamadığı barakalarda başlayan bir üniversitenin
ikinci bir üniversiteye bölünmesiyle beraber, bugün bir tarafta 90 bin öğrencisi
olan, öbür tarafta 40 bin öğrencisi olan, nasıl muhteşem iki büyük
devlet üniversitesinin Konya’da hayatını sürdürdüğünü anlatmak istiyordum,
bunun hikâyesinden bahsetmek istiyordum ama yani gerçekleri görmemekte inat etmek,
herhâlde, insanoğlunun doğasında olan bir şey ki bunlardan bahsetmeye
fırsatımız olmadı.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Üniversitelerin
gerçekleri… Üniversiteler isyanda kaç gündür, görmeyen sizsiniz.
HACI AHMET ÖZDEMİR (Devamla) – Tıp fakültesi
açılırken zamanın Konya Milletvekili, benim de yakın akrabam
olan -kulağı çınlasın, hâlen hayatta, Allah uzun ömür versin-
Vefa Tanır’a Ankara Tıbbın hocalarının, İstanbul Tıbbın
hocalarının “Bırak ya Vefa Bey, Ankara Tıp dururken, İstanbul
Tıp dururken taşrada bir tıp fakültesi mi açılırmış!”
diye nasıl direndiklerini de anlatmak isterdim size.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Hayır, Cerrahpaşa
kurmuştur orayı.
HACI AHMET ÖZDEMİR (Devamla) – Ama bugün, şu
anda YÖK’teki başarı listesinde biri 9’uncu sırada duruyor -2 tane
tıp fakültesi oldu- öbürü 14’üncü sırada duruyor.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Yeni bir üniversitedir,
Cerrahpaşa kurmuştur.
HACI AHMET ÖZDEMİR (Devamla) – Ve daha başka
şeyleri söyleyeyim: Bu ayrılan üniversitenin ziraat fakültesinin Türkiye
3’üncüsü olduğunu söyleyeyim size, tıp fakültesinin 9’uncu olduğunu
söyleyeyim, diş hekimliğinin 11’inci olduğunu söyleyeyim.
Cumhurbaşkanıyla, YÖK Başkanıyla,
Konya milletvekilleriyle oturup biz Konya Teknik Üniversitesinin açılması
için bir yıl müzakere yaptık ve şu anda Selçuk Üniversitesi, yeni
kurulan Konya Teknik Üniversitesinin ölü doğum yapmaması için kendi fakültelerini
bu üniversiteye seve seve veriyor ve Konya sanayisi de 730 bin metrekarelik bir
yeri -Konya sanayisi içerisinde- buraya ayırmış durumda. 350 bin
metrekare de biz buraya inşaat alanı düşünmüş durumdayız.
Sayın Başkanım, hakkımı kullanmak
istiyorum, lütfen, rica ediyorum.
BAŞKAN – Bir dakika ek sürenizi veriyorum.
HACI AHMET ÖZDEMİR (Devamla) – Bunu da yapıyoruz.
730 bin metrekareye bu inşaat yapılana kadar da Selçuk Üniversitesi Rektörü
-az önce telefonla konuştum- “Ben mevcut binalarımı Teknik Üniversiteye
kullandırmaya hazırım.” diyor. Ayrıca, tarihî bir bina var Konya’nın
ortasında, Selçuk Üniversitesinin gözbebeği bir bina; Selçuk Üniversitesi
Rektörümüzün ifadesi şu: “Gerekirse ben Konya Teknik Üniversitesine burayı
Rektörlük binası olarak devretmeye de hazırım.” diyor. Eğer
beğenmediğiniz, bölünüp de almayı kabul etmediğiniz üniversiteler
varsa Konya bunların hepsini almaya hazır; biz de hazırız, alabiliriz.
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Hep destek oldunuz
yani. ODTÜ gibi dalaştınız mı onlarla hiç?
HACI AHMET ÖZDEMİR (Devamla) – Hatta bizim küçük
ilçelerimiz var, büyük ilçelerimiz var, bunlar da ayrıca diğer üniversitelere
taliptirler.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – ODTÜ’yle dalaştığınız
gibi dalaştınız mı oradakilerle de?
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdemir.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Hatip konuşması
esnasında, konuşmasına başlarken bizim hatibi de içine alan
“absürt” kelimesiyle sataşmada bulunmuştur.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bu bir tanımlama Sayın
Başkanım.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Mustafa Balbay’ın bu
konuda cevap verme hakkını kullanmasını rica ediyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Özkoç, tamam size söz vereyim
ama artık burada olumsuz anlam içeren bir kelime bile hiçbir şekilde kullanılamaz
vaziyete geldik bu 26’ncı Dönemde.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Olumsuz değil,
hakaret ediyor ya. Hem de ”Absürt konuştu.” diye hakaret ediyor.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan,
vallahi baktık, 23 tane farklı, hakaret de içeren anlamı var “absürt”ün.
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – “Delilik, saçmalık,
gereksizlik…”
BAŞKAN – Peki, peki, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz iki dakika.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Önce “absürt”ün manasını
izah etsin Sayın Balbay, izleyelim, dinleyelim Sayın Başkanım.
Ne demek?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – 23 tane.
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Yok, hayır,
sözlüğe baksın.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Baktım, ondan söylüyorum.
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Bakma yeteneğiniz
vardır sanıyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Baktım, baktım “saçma”
diyor. Evet, saçma bir konuşma yaptı, o yüzden söylüyor; bunu söylemeyelim
mi?
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
((Devam)
2.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, Konya
Milletvekili Hacı Ahmet Özdemir’in 556 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Şimdi, sayın
milletvekilleri, tabii, Konya Milletvekilinin -komisyondaşım, Komisyonda
gayet güzel tartışıyoruz, düşüncelerimizi paylaşıyoruz
ama- burada, gerçekten, söylediği sözcük kendisine yakışan bir sözcük
oldu, anlamına da baksın çünkü bölünmenin nimetleri, bölünmenin neler
getirdiği götürdüğü… Geçmişte bu tür şeyler oldu ama bunu o
kurumlara danışarak yaptılar, fark burada. Siz kimseye danışmadınız.
Bir düşünün, geçmiş dönemlerde -Doğan Bey burada- yapılan bir
yasa muhatabıyla konuşulurdu. Muhatabı ziraatla ilgiliyse ziraat
odaları dâhil konuşurdu. Ben İzmir’de gazeteciydim, İzmir Ziraat
Mühendisleri Odası benim haber kaynağımdı. Niye? Çünkü ziraatla
ilgili bir değişiklik olduğunda oraya giderdi, görüş sorarlardı.
Soruyorum, nereden görüş aldınız? Bir yerden görüş aldığınızı
deyin, bütün söylediklerimi geri alacağım. Hiçbir yerden almadınız.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Saraydan aldılar,
saraydan.
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Beştepe’den
aldılar.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Saraydan direktif
aldılar, direktif.
MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – “Bir üniversiteden
görüş aldık.” deyin.
Bakın, Gazi Üniversitesi öğrencileri “Üniversitemiz
bölünmesin.” demiş. Bunu kabul ederse Bakana armağan etmek istiyorum,
36 bin kişi imza atmış, “Üniversitemiz bölünmesin.” demiş.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Neye cevap verdi şimdi
Sayın Başkan?
MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Ya, bir gidip sordunuz
mu? Sormadınız.
Sayın milletvekilleri, bakın, biraz önce örneğini
verdim, İstanbul Üniversitesi öğretim üyeleri… “İstanbul Üniversitesinin
bölünmesinde kesinlikle kamu yararı yoktur. Bilimsel planlama yaklaşımına
ve akademik eğilimlere açıkça aykırıdır.” diyor. Bizim
söylediğimiz bu.
Ben konuşmamın başında söyledim,
yeni üniversiteleri destekliyoruz. Eğitimden tasarruf israftır diyorum
ama bu bölmek de bu ülkeye ihanettir diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/943), Erzincan Milletvekilleri Sebahattin Karakelle ve
Serkan Bayram’ın Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/2311), Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş ve 5 Milletvekilinin Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2313), Malatya Milletvekili Öznur
Çalık ve 3 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2314)
ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 556) (Devam)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi
bölümle ilgili olarak soru-cevap işlemini yapacağız. Süremiz on beş
dakika, yedi buçuk dakikada soruları alacağım, diğer yedi buçuk
dakikadaysa Sayın Bakana bu sorulara cevap vermesi için süre vereceğim.
Sayın Özdemir, buyurun.
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 1 Mayıs resmî tatil günlerinde
sınıf öğretmeni ve okul öncesi öğretmenlerden yedi saatlik ek
ders ücret kesintisi yapılırken idarecilerden aynı günün ek dersi
ve branş öğretmenlerinden de 1 Mayısa denk gelen ders saatinin genel
hesaplamadan düşülmesiyle bir kesinti yapılmaktadır. Öğretmenlerimizin,
1 Mayıs tarihlerinde ek ders ücreti başta olmak üzere kesintilerin yapılmaması
yönünde çağrısını nasıl değerlendiriyorsunuz, bu konuda
bir düzenleme gündeminizde midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Atıcı…
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Bakan, size “Afrin
Harekâtı’nı iç siyasete malzeme yapıyorsunuz.” dediğimizde kabul
etmiyordunuz, her gün televizyonlarda Afrin’i gündem yapıp oy kazanmaya çalışıyordunuz.
Bu yaptığınız AKP’ye oy veren muhafazakâr Kürt seçmen tarafından
eleştirilmeye başlayınca Afrin haberleri bıçak keser gibi kesildi.
Yani “Oy kaybederim.” kaygısıyla susuverdiniz. Muhafazakâr Kürt seçmen,
yaptığınız ittifaktan da rahatsız olduğunu dile getiriyor,
bu rahatsızlığını da sandıkta göstereceğini söylüyor.
Sormak istiyorum: Ne oluyor şu anda Afrin’de? Türk Silahlı Kuvvetleri
ne kadar daha orada kalacak? Genelkurmay Başkanı siyasi işlerden
vakit ayırıp asıl görevi olan askerî meselelere ilgi göstermeye devam
edecek mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Bektaşoğlu…
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, üniversiteleri bölmek size ve bu topluma
bir şey kazandırmaz, bundan vazgeçiniz. Ben size bunun yerine, mesela
çalışan ve emekli olan eğitimcilerin 3000 olan ek göstergelerinin
3600’e yükseltilmesini öneriyorum.
Bir de 2000 yılından önce emekli olanların
intibakları yükseltildi ama ondan sonra olanlara bu hak verilmedi. Sayıları
milyonları bulan millî eğitim emeklileri sizden bu müjdeli haberi bekliyor.
Bir diğer önerim de büyük illerde merkezî yerleşim
yerlerinde orta dereceli okulları kapsayacak şekilde 5 bin-10 bin öğrenci
kapasiteli öğrenci kampüsleri açmayı düşünür müsünüz? Yararlı
olacağı kanısındayım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de.
Sayın Durmaz…
KADİM DURMAZ (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Seçim yaklaştığı zaman ülkemizde
İŞKUR iktidara eleman temini gibi çalışmakta. Köy muhtarları
işlerine yardımcı olması anlamında İŞKUR’dan
eleman istemektedirler. Bu konuda Türkiye’deki tüm muhtarların sesine kulak
vermeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de.
Sayın Kuyucuoğlu…
SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
24 Haziran seçimleri yaklaşıyor, birçok konuda
kolaylıklar sağlanıyor. Gençlerimizin bir beklentisi var, bedelli
askerlik konusu ne olacak? Bu konuda yoğun sorular var. Bu konuda cevap bekliyoruz.
İkincisi: KHK’yla açığa alınan, mahkemede
beraat eden veya savcılıkça takipsizlik alanlar ne zaman işlerine
kavuşacaklar? Bu mağduriyetler ne zaman giderilecek?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Kılıç…
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
1990’lı yıllarda kurulan Kahramanmaraş
Sütçü İmam Üniversitesi şehrimizin övünç kaynağıdır. Kurulacak
olan yeni istiklal üniversitemiz de halkımız tarafından sevinçle
karşılanmıştır.
Üniversitelerimizin fiziksel ve kurumsal ortamlarının
iyileştirilmesine önem veriyoruz. Üniversitelerimiz millî ve toplumsal değerlerimizin
kucaklandığı yerler olmalıdır. Temelinde bilim ve bilim
kurumları olmayan hiçbir yerde gelişme ve kalkınma olamaz. Bir ülkenin
geleceğe taşınmasında en önemli kurumlar üniversitelerdir. Bu
anlamda üniversitelerimizin hem niceliğini hem de niteliklerini daha da artırmalıyız.
Bunca çabaya rağmen ülkemizi diğer bazı dünya ülkeleriyle karşılaştırdığımızda
186 üniversitemize rağmen daha alacağımız çok yol olduğunu
görürüz. Küresel rekabetin yoğun yaşandığı günümüzde üniversitelerimiz
konusunda daha da hassas olmalıyız çünkü bu rekabette eğitim kurumlarının
rolü çok önemlidir. Eskiden belli merkezlerde olan bilim ve bilim kurumlarının
ülke sathına yayılmasıyla toplumsal gelişme daha da artmış
ve birçok kişinin eskiden ulaşamadığı bilgi şimdi
yanlarına ve yörelerine gelmiştir. Eğitim kurumlarının
planlı bir şekilde yaygınlaştırılması daha da
faydalı olacaktır.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Purçu…
ÖZCAN PURÇU (İzmir) – Teşekkürler Sayın
Başkanım.
Türkiye’deki eğitim sisteminin en önemli sorunlarından
birisi de tarikat ve cemaatleri eğitim sisteminden bir türlü ayıramamak.
Bu bağlamda, özellikle yurt konusunda Millî Eğitim Bakanlığı
hangi tarikat ve cemaatlerle anlaşma imzalamıştır?
BAŞKAN – Sayın Botan…
LEZGİN BOTAN (Van) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, Kürtçenin Zazaki lehçesinden ve Kırmancki
lehçesinden mezun olan öğretmenlerin atanmasıyla ilgili sıklıkla
bize mesaj yazıyorlar, atamayı düşünüyor musunuz? Özellikle Eruh’tan
Selahattin Özer Zazaki öğretmenliğinden mezun, aynı zamanda engelli
ve sizden bir müjde bekliyor. Daha önce de dile getirdik, bu konuda da Kürtçe seçmeli
derslerle ilgili öğretmen yetersizliğinden kaynaklı ciddi mağduriyet
söz konusu. Bu konuda bir tedbir almayı düşünüyor musunuz?
İkinci sorum: 1990’lı yıllarda kurulan
İstanbul Kürt Enstitüsü bir KHK’yle haksız yere kapatıldı. Bu
enstitünün bir an önce açılması ve hatta gerekirse -İstanbul’da 100’ün
üzerinde üniversite var- bunun Kürtçe ve Kürt uygarlığı medeniyeti
üzerine bir üniversite olarak açılması konusunda düşünceniz nedir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Balbay…
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sözüm Sayın Bakana ama Sayın Başkan, sizin
de değerlendirmeniz içinde olmasını dilediğim bir durum var.
21.00’de bu televizyon yayınları kesiliyor, daha sonra internet üzerinden
yayın yapılıyor. TBMM TV’nin internetinin kesildiği şu
anda… Yani bunu pek çok üniversite izlemekte, pek çok telefon geldi. Bunu hem Bakanın
hem de sizin dikkatinize sunuyorum. Buradaki gelişmeleri pek çok üniversiteden
izlemek istiyorlar ancak sürekli kesiliyormuş ve izleyemiyorlarmış.
Dikkatinize sunuyorum.
BAŞKAN – İlgileneyim.
Sayın Tekin…
HAYATİ TEKİN (Samsun) – Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, OECD ülkeleri arasında
yapılan PISA değerlendirmesinde Türkiye’nin notu 2,1’den 2,2’ye çıktı.
İsrail’in notunun 8,8 olduğunu biliyoruz. İsrail yerinde saymak kaydıyla
bu hızla biz tam atmış altı yılda yetişiyoruz. Bu
gerici zihniyetle de yüz yıla razıyım. İsrail’e ne zaman yetişeceğimizi
düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Kayan…
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, iktidara geldiğiniz günden bu
yana ülkemizin her tarafını böldünüz. Eğitimi böldünüz, orduyu böldünüz,
ibadethaneleri böldünüz, halkı böldünüz, üreticiyi böldünüz, çalışanları
böldünüz, camileri böldünüz, kahveleri böldünüz, alışveriş yerlerini
böldünüz, şimdi de üniversiteleri bölmeye geldi sıra. Size soruyorum:
Bu halktan ne istiyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
Öncelikle sayın vekil, işte “OECD ülkeleri
arasında Türkiye’nin notu 2,1’den 2,2’ye çıktı, İsrail farklı
bir şey.” dedi. Bakın, şuna bakın, yeni çalışmasıdır
OECD’nin, girin internet sitesinde görürsünüz -bir yıllık, iki yıllık
değil- OECD ülkeleri arasında son on yıllık millî gelir artışını.
Gidin bakın. Biraz insaf olacak. Millet de bunu izliyor, sizin söylediğinizi
de bizim söylediğimizi de millet görüyor. Dolayısıyla, kim doğru
kim yanlış ona da millet karar veriyor.
HAYATİ TEKİN (Samsun) – Sayın Başkan,
millî eğitim ile millî geliri karıştırma.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Bakın, burada OECD verilerinde 2007’nin son çeyreğinden 2017’nin
son çeyreğine kadar millî gelir artışında Türkiye birinci, açık
ara birinci. Ondan sonra hangi ülke geliyor? İrlanda ve İsrail geliyor.
HAYATİ TEKİN (Samsun) – Sevgili Bakanım,
onlardan aldığınız borçla millî gelir yaratıyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Bir başka husus, yine burada diyor ki, not koymuş: “Son on yılda
küçülenler var.” Kimler? Portekiz, Finlandiya, İtalya ve Yunanistan. Buyurun,
diyagram benim değil, OECD’den bahsettiniz ya. Ve buraya bir not daha koymuşlar,
ne diyor o notta: “İtalya, kriz öncesi -ne zaman kriz? 2008- 2008’den önceki
millî gelirine hâlâ yetişemedi, erişemedi.” Allah için tablo bu, bunu
millet de görüyor yani.
HAYATİ TEKİN (Samsun) – Sayın Bakan, soruya
cevap alamadım. Sorum başka, cevap başka.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Bunun dışında başka ne görürseniz farklı bir
şey.
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) – AR-GE payını
da kıyaslayın Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Bir başka husus: Kürtçe, Zazaca bölümü için 30 kişi atandı.
Mevzuatımızda zorunlu dersler için norm hesabı yapılıyor,
seçimlik dersler için yapılmıyor. Buna rağmen şu ana kadar 30
öğretmen atadık, yeni dönemde de ihtiyaç olunca bu planlamayı yapacağız.
Sayın Özdemir’in sorusu: 1 Mayıs, 1 Ocak resmî
tatil olduğu için herhangi bir ödeme yapılmıyor; cumartesi, pazar
gibi değerlendiriliyor. Dinî ve millî bayramlarda da ek ders ücreti ödeniyor.
Ödenmesi yönünde de bir çalışmamız olmadığını
belirtmek isterim.
Bir başka soru: Sayın vekilimiz birleştirilmiş
sınıflarla ilgili söyledi oradan. Birleştirilmiş sınıflar
sadece bizde yok, Fransa’da da var hatta birleştirilmiş sınıflarla
ilgili eğitimcilere de bir film tavsiye ediyoruz. Sadece Türkiye'de olan bir
durum değil ama lütfen şunu da dikkate alın: Biz iktidara geldiğimizde
birleştirilmiş sınıflarda okuyan öğrenci sayısı
688 bindi, şimdi 154 bin. İyi de insaf, hangi Türkiye'yi aldık, hangi
Türkiye'ye getirdik? Bunu görmek lazım yani.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Yerinde saymasını
mı bekliyordunuz Sayın Bakan?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Yerinde sayma değil.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın
Bakanı dinliyoruz. Lütfen...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Bakın, 66 milyonluk nüfus 81 milyona çıkıyor. Nüfus artışının
karşılığına gelen okul sayısını yapıyoruz.
Bir de geçmiş dönemin ihmallerini veya yapılmadık olanları yapıyoruz
da buraya geldi.
İkili eğitimde de ortaöğretimdeki oran
yüzde 7,8’ken bugün yüzde 2,5 civarlarına düştü. Geçmişteki açığı
kapatıyoruz. Nüfusumuz da sabit kalmıyor, 66’dan 81’e çıkıyor.
Yine bir başka husus: “Afrin’de ne kadar kalınacak?”
diye... Allah için bir bakın, Afrin’de bu bölgenin, insanımızın
istikrarı için ne gerekiyorsa o kadar kalınacak, kesin bir süre verilmiyor
ama artık Kilis’e bir roket düşüyor mu, Hatay’a bir roket düşüyor
mu? Gidin, bir de Hatay’daki insanlara sorun, bir de Kilis’deki insanlara sorun.
Dolayısıyla da bu milletin, bu halkın huzur ve güvenliği için
ne gerekiyorsa o yapılacak.
Yine, üniversiteyi bölmekle ilgili bir başka husus:
Bakın, herkes bir fikir söylüyor burada ama bilin ki biz bu konuya ideolojik
yaklaşılmaması gerektiğini söylüyoruz. Profesör Doktor Ural
Akbulut, şu anda üniversitelerin derecelendirilmesiyle ilgili -University Rankings-
URAP Araştırma Laboratuvarında koordinatör olarak görev yapıyor.
University Ranking by Academic Performance’la ilgili de Ural Akbulut… Cümle şu,
okuyorum… Yani bu ideolojik değil, her hoca aynı fikirde değil, farklı
olan da var. Biz sizin gibi düşünmüyoruz. Niye sizin gibi düşünmeye bizi
zorluyorsunuz ki? Sizin gibi düşünmeyen bilim adamları da var, ODTÜ’nün
rektörlüğünü yapmış insanlar da var. Ne diyor? Üniversite sıralaması
yapan merkezlerden biri olan ODTÜ Enformatik Enstitüsü URAP Başkanı Profesör
Doktor Ural Akbulut üniversitelerin bölünmesini destekliyor. Demek ki sizin gibi
düşünmeyenler de var. “100 bin öğrenciyle üniversite yönetilemez.” Akbulut,
Amerika’daki MIT’de 11 bin öğrenci olduğunu…
ALİ ŞEKER (İstanbul) – New York’ta da
300 bin var.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – …bunların 7 bininin lisansüstü, 4 bininin ise lisans öğrencisi
olduğunu anlattı. Yine, Amerika’daki Harvard Üniversitesinin öğrenci
sayısının 22 bin dolayında olduğunu, bunun 17 bininin lisansüstü,
5 bininin ise lisans öğrencisi olduğunun altını çizen Akbulut:
“Harvard ve MIT’nin öğrenci sayısına ve dünya sıralamalarında
üst sıralarda yer almasına bakılırsa bunun bir anlamı var.
Dünya genelindeki trend de üniversitelerin çok büyümesine izin verilmemesi yönünde.
Fransa’da da büyük üniversiteler bölündü.” Akbulut “Üniversitelerin bölünmesini
destekliyorum.” diyor, “Dünyadaki örneklerini incelediğimizde, üniversitelerin
yönetilmesinde ideal öğrenci sayısının 20-25 bin olduğunu
düşünüyorum. Bir üniversite öğrencisi 50 bin, 100 bin gibi rakamlara ulaşmışsa
bu üniversitenin yönetiminin oldukça zor olduğu ortadadır. Bu yönetmek
değil, kendi hâline bırakmaktır. Üniversitelerimiz, dinamik olmak,
dünyayla yarışa girip iyi yerlere ulaşmak ve iyi öğrenci yetiştirmek
istiyorlarsa tabii ki makul oranda küçülmeleri lazım, daha doğrusu bu
kadar da büyütülmemeleri gerekir.” diye de not koyuyor.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Tek adam gibi düşünüyorsunuz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Bakın, önümde Oxford Üniversitesi var, 1096’da kurulmuş, öğrenci
sayısı 23.195. Cambridge Üniversitesi 1209’da kurulmuş, öğrenci
sayısı 18.389. Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü 1921’de kurulmuş,
2.209 öğrencisi var.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Küçülmeyle kalite artmıyor
Değerli Bakan.
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – New Yok Üniversitesi
kaç Sayın Bakan?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Stanford Üniversitesi 1891’de kurulmuş, 15.845 öğrencisi var.
MIT 1861’de kurulmuş, 11.177 öğrencisi var.
ATİLA SERTEL (İzmir) – Onlar bölünmüş
mü Sayın Bakan?
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Onlarda bölünme
var mı? Hiçbirisi bölünmüş mü?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Harvard Üniversitesi…
ATİLA SERTEL (İzmir) – Hangi üniversite bölünmüş?
BAŞKAN – Sayın Sertel, lütfen…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Problem şu: Ben sizi dinliyorum ama siz beni dinlemiyorsunuz, böyle
olmaz ki.
BAŞKAN – Sayın Bakan, bir dakika müsaade eder
misiniz. (Gürültüler)
Sayın milletvekilleri…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Harvard Üniversitesinde 22 bin var.
BAŞKAN – Sayın Bakanım…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Princeton Üniversitesinin…
BAŞKAN – Sayın Bakanım, bir dakika.
Sayın milletvekilleri, sorularınızı
sordunuz, şimdi Sayın Bakan cevaplıyor.
ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) – Tahammülsüz!
BAŞKAN – Lütfen sessizlikle izleyelim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Seçim gerginliği, seçim.
BAŞKAN – Oturduğunuz yerden müdahale ettiğiniz
zaman Sayın Bakanın verdiği cevapları nasıl anlayabileceğiz?
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) – Sayın Başkan,
sorulara cevap versin istiyoruz.
BAŞKAN – Lütfen…
Buyurun Sayın Bakanım, devam edin.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Evet işte, bölünmeye, bu sorulara cevap ya.
Princeton Üniversitesi 1746’da kurulmuş, 7.955 öğrencisi
var; Imperial College of London, Birleşik Krallık’ta, 1822’de kurulmuş,
15.857 öğrenci; Chicago Üniversitesi, 1890’da kurulmuş, 13.525 öğrenci;
Zürih Federal Teknoloji Üniversitesi, 1855’te, 19.800 öğrenci...
ALİ ŞEKER (İstanbul) – New York Üniversitesi
300 bin kişi…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Dediğinizin mutlak doğru olduğu nerede belli? Biz bölünmesinin
bu ülkeye faydalı olduğunu düşünüyoruz, siz bölünmemesinin faydalı
olduğunu söylüyorsunuz ama buna millet karar verecek.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Millet isyanda
Bakanım, millet isyanda.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Bakın, Hacettepe Üniversitesi Ankara Üniversitesinin içinden çıktı.
Ankara Üniversitesinin içinden çıkarken de aynı bu eleştiriler yapıldı
ama şu anda görüyoruz ki… Yani, bu söylediklerinizin doğru olmadığına
bugün Ankaranın içinden çıkan Hacettepeyi gördüğümüzde karar… Hacettepe
Üniversitesinin Ankara Üniversitesinden daha geri olduğunu söyleyebilen var
mı? O zaman “Bu Ankaranın birikmiş bir kültürü var, bu kültürden
bu üniversiteyi niye alıyorsunuz?” deselerdi bugün Türkiye, Hacettepe Üniversitesini
kazanamazdı.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Yeni üniversite
kurulması ayrı.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – İşte, Osmangazi Üniversitesi, Anadolu Üniversitesinden ayrıldı.
TURABİ KAYAN (Kırklareli) – Hiç alakası
yok.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Yeni üniversite
kurun, yeni üniversiteye kimse bir şey demiyor.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – “Kötü mü oldu?” diye Komisyonda sorulduğunda “Kötü oldu.” denildiğinde…
Kötü olsa buradaki bir hocamız adaylık göstermezdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, bir dakika daha ek süre veriyorum
size
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Dolayısıyla, Muhterem Başkanım, biz bu yapılanların
her birisinin Türkiye’nin lehine olduğunu düşünüyoruz.
Bakın, yani burada çok örnekleri var ama çok net,
Hacettepeyi söyledik, 1967’de 892 sayılı Kanun’la kuruldu; Gaziantep Üniversitesi,
ODTÜ’den ayrıldı; Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Hacettepeden ayrıldı;
Kırşehir Üniversitesi, Gaziden ayrıldı; Konya Necmettin Erbakan
-biraz önce söyledi- Selçuktan ayrıldı; Hacettepe Üniversitesi, onu söyledik
ama…
Lütfen, size son cümle olarak şunu söylemek isterim:
Kanun numarasını da söyleyeyim, 3389, lütfen bu üniversitelerin kurulması
veya bölünmesiyle ilgili 1987 tarihli 3389 sayılı Kanun’u bir okusunlar.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – O da olağanüstü hâlde
olmuştu, bu da olağanüstü hâlde...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Gaziantep Üniversitesiyle ilgili cümle şu: “Gaziantep’te Gaziantep
Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmuştur. Bu Üniversite;
Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan Tıp
Fakültesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi
ile Kahramanmaraş’ta Ziraat Fakültesi, Şanlıurfa’da İlahiyat
Fakültesi ve Adıyaman’da yeni kurulan Eğitim Fakültesinden,
Orta Doğu Teknik Üniversitesine bağlı
iken Rektörlüğe bağlanan Gaziantep Mühendislik Fakültesinden,
Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan Türk
Musikîsi Devlet Konservatuvarından,
Rektörlüğe bağlanan Gaziantep Meslek Yüksekokulu,
Kilis Meslek Yüksekokulu, Kahramanmaraş Meslek Yüksekokulu ile Şanlıurfa
Meslek Yüksekokulundan oluşur.”
Allah için burada başkalarına bakın da
görün, Türkiye böyle geldi. Eğer sizin yaptığınız gibi
“Hiçbir tanesi bölünmesin.” deseydik Türkiye yeni üniversiteleri kazanamazdı.
Eksiğimiz yok mu? Vardır ama düne göre çok daha iyiyiz, her alanda iyiyiz.
İnşallah yarını da bugünden daha iyi yapmak için böyle bir karar
almak gerekir diyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Özkoç, açıklama mı yapmak istiyorsunuz?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Özür dilerim Sayın
Başkan.
Sayın Başkanım, 60’a göre söz istiyorum,
konuyla ilgili açıklama…
BAŞKAN – Süreyi tayin etmek için söyledim.
Buyurun, bir dakika süre veriyorum.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
31.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Millî Eğitim
Bakanı İsmet Yılmaz’ın 556 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde yapılan soru-cevap
işlemi sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Bakan, o kadar
hızlı rakamlar verdiniz ki alt alta sıralayınca sanki halkımızda
“Herhâlde Sayın Bakan doğru söylüyor.” diye bir algı doğuruyor.
Ben daha sakin…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Rakamlarda yanlış yok, çok net söylüyorum iddia olarak.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Siz de müsaade ederseniz…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) - Eğer birisi doğru söylerse, siz bu adama “Doğru söylemez.”
derseniz…
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Bakanı da
uyarır mısınız efendim.
BAŞKAN – Sayın Bakanım, bir dinleyelim
lütfen.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Tamam, özür diliyorum.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Tamam, çok teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakan, 4+4+4’te on iki saat konuştum,
siz beni dinlemediniz; biz, sizi dinliyoruz. Bugün zorunlu eğitim çağında
1 milyon 897 bin evladımız eğitimden yoksun. 2017’de 249.216 çocuk
ilkokula gidemedi Sayın Bakan, 481.968 çocuğumuz ortaokul, 1 milyon 166
bin 340 çocuğumuz da lise eğitimine devam edemedi Sayın Bakan. Herhâlde
bunları bildiğiniz için başınızı sallıyorsunuz.
Sayın Bakan, konuyu burada fazla uzatmayacağım
rakamlarla ilgili ama az önce referans verdiniz Sayın Profesör Doktor Ural
Akbulut’tan. Sayın Profesör Doktor Ural Akbulut 2007-2008’de 9 ilde daha üniversite
açma kararını eleştirirken…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Özkoç lütfen.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Çok teşekkür ederim
Sayın Başkan.
…şöyle demiş: “Araştırma ve eğitim
iki kaynakla yapılır; birisi parasal kaynak, diğeri de insan kaynağıdır.
Üniversitelere ayrılan parasal kaynak böyle komik durumlardayken sizin yeni
üniversiteler açmanız son derece yanlıştır. İnsan kaynağı
olarak da üniversitelere yeterli kadro verilemiyor.” şeklinde konuşmuştur
Sayın Ural.
Ayrıca bu beyefendinin dediğine eğer değer
veriyorsanız GENÇ-SEN diye Orta Doğu Teknik Üniversitesinde öğrencilerin
sendika kurmasıyla ilgili bu konuda da bir uyarısı vardır, lütfen
o uyarısına da dikkat çekin ve ona da destek verin.
Ayrıca Sayın Ural’ın “Türban çok hassas
bir konudur. Anayasa maddeleri açıktır. Üniversitelerde siyasal simge
yasaktır. Türban dinsel bir simgedir.” uyarısına da herhâlde yeteri
kadar siz katılıyorsunuzdur diye düşünüyorum.
Birisini desteklerken Sayın Bakan, bir tek sözcüğünü
alıp ya da bir paragrafını alıp “Ya bak, bu sizden, doğru
söylüyordur.” diyerek…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özkoç, iki dakika oldu.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Çok teşekkürler, hemen
toparlıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Lütfen.
Bir dakika daha süre vereyim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – …göstermenizin ne kadar
yanlış olduğunu ifade etmek için size söyledim.
Söylediğiniz rakamların hiçbirisi doğru
değildir Sayın Bakanım. Bugün öğrenciler kan ağlıyor,
anne babalar ümitsizlik içerisinde gerçekten 24 Haziranı bekliyor.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özkoç.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Başkanım, 24 Haziranı biz de bekliyoruz.
BAŞKAN – Peki.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – 12 sefer daha önce bu seçim tarihlerini hep beraber bekledik, milletimiz
karar verdi, bundan sonra da en doğru kararı verecektir.
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Verecek verecek
merak etmeyin Sayın Bakanım.
BAŞKAN – Hayırlısı olsun.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/943), Erzincan Milletvekilleri Sebahattin Karakelle ve
Serkan Bayram’ın Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/2311), Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş ve 5 Milletvekilinin Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2313), Malatya Milletvekili Öznur
Çalık ve 3 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/2314) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 556) (Devam)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa
o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı
oylarınıza sunacağım.
1’inci madde üzerinde iki adet önerge vardır, aykırılık
sırasına göre işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 556 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
"MADDE 1- 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı
İcra ve İflas Kanununa 362 nci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki
362/a maddesi eklenmiştir.
"Özel okullar ile özel öğrenci yurt ve benzeri
kurumların taşınır ve taşınmaz mallarının
haczi:
MADDE 362/a- 8/2/2007 tarihli ve 5580 sayılı
Özel Öğretim Kurumları Kanunu kapsamında faaliyet gösteren okullar
ile 24/3/1950 tarihli ve 5661 sayılı Yüksek Öğrenim Öğrenci
Yurtları ve Aşevleri Hakkındaki Kanuna Ek Kanun kapsamında faaliyet
gösteren özel öğrenci barınma hizmetleri veren yurt ve benzeri kurumların
taşınır ve taşınmaz malları, 6183 sayılı
Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre yapılan
takipler hariç olmak üzere haczedilemez."
Kazım
Arslan Mahmut Tanal Ali Şeker
Denizli İstanbul İstanbul
Aytuğ
Atıcı Ali
Yiğit Didem Engin
Mersin İzmir İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK
VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük)
– Katılamıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Balbay, size bir bilgi vermek
istedim.
Serverlarda bir yoğunluk olduğu için internet
akışında bir aksaklık olmuş. Şimdi yayın düzgün
bir şekilde normale dönmüş vaziyette. Onu bildirmek istedim size.
Önerge üzerinde Mersin Milletvekili Sayın Aytuğ
Atıcı konuşacak.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın milletvekilleri,
556 sıra sayılı bazı üniversiteleri bölerek zayıflatan
ve bazı üniversiteleri yeni kuran Yasa Tasarısı'nın 1’inci maddesiyle
ilgili olarak verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Gelişmiş
ve demokratik üniversitelerden korkmayan, üniversiteleri zayıflatmaya çalışmayan
ve cehaletin arkasına sığınmayan milletvekillerini saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, önergemizde özetle “Özel
yurtların mallarını kamu alacağı dışında
haczetmeyin.” diyoruz. Çünkü yurt yapmayarak çocuklarımızı FETÖ'nün
kucağına bizzat siz ittiniz. Şimdi, yine yurt yapmıyorsunuz,
hiç olmazsa mevcut yurtları haczetmeyin, çocuklar tarikatların kucağına
itilmesin diyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu yasa teklifiyle İstanbul,
Gazi, İnönü gibi büyük ve köklü üniversiteleri bölüyorsunuz, sonra “Yeni üniversiteler
kurduk.” diyorsunuz. Biz size “Yeni üniversiteler kurmayın.” demiyoruz, sadece
başarılı üniversiteleri bölmeyin diyoruz. Öğrenciler de diyor
ki: “Bölünerek çoğalma tek hücreli yaratıklara mahsustur.” Yani âdeta
orantısız bir zekâ örneğini göstererek size bölünerek bir üniversitenin
çoğalamayacağını ifade ediyor.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bu üslubu iade ediyoruz kendisine
Sayın Başkan, temiz bir dile davet edin lütfen kendisini.
AYTUĞ ATICI (Devamla) – On altı yıl boyunca
toplumun tüm kesimlerini bölen…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ayıp ya, ayıp, ayıp!
Niye CHP başaramıyor? Bundan işte.
AYTUĞ ATICI (Devamla) - …ve âdeta birbirine düşman
hâline getiren anlayışınız ve yönetim sisteminiz şimdi
de yangından mal kaçırır gibi üniversiteleri bölerek yok etmeye çalışıyor.
Siz aslında üniversiteleri ne zaman bitirdiniz,
biliyor musunuz? 20 Temmuz sonrası OHAL’in arkasına sığınarak
çıkartılan KHK’lerle muhalif, demokrat, aydın ne kadar üniversite
öğretim üyesi varsa hepsini haksız bir şekilde, hukuksuz bir şekilde
uzaklaştırarak yaptınız. Hatta, KHK’yle bu uzaklaştırmalardan
sonra birçok bölüm ders yapamaz hâle geldi. Siz kalkmışsınız
yeni üniversite kuruyorsunuz, üniversite öğretim üyelerini alıp içeriye
atıyorsunuz, mevcut üniversiteler ders yapamıyor. Yine de, üniversiteler
kurulabilir, bir itirazımız yok ancak bölünerek çoğalamayacağını
mutlaka bilmeniz lazım.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Mersin Üniversitesi
nasıl kuruldu, Mersin?
AYTUĞ ATICI (Devamla) – Hele hele kalkıp da
gerekçeye baktığınızda, “Efendim, üniversiteler rekabet edecek,
birbirini geçecek.” dediğinizde biz üniversite öğretim üyeleri buna ancak
güleriz. Üniversitelerin arasındaki rekabet üniversal rekabettir yani dünya
üniversiteleriyle rekabet edebiliyor musunuz, edemiyor musunuz, ona bakarız.
Oxford gibi, Harvard gibi üniversiteler bölündüler mi de bu kadar güçlü oldular,
rekabet ediyorlar? Böyle bir şey yok arkadaşlar. (CHP sıralarından
alkışlar) Eğer sizin dediğiniz doğru olsaydı -bakın,
yani birbirinizle ne kadar çelişkili işler yapıyorsunuz- eğer
siz bölünerek rekabetin olacağını ve üniversitelerin büyüyeceğini
düşünüyorsanız neden bütün küçük hastaneleri birleştirip şehir
hastanesi yaptınız Allah aşkına?
HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Tarsus Üniversitesinden
vazgeçiyor musunuz, Tarsus’tan?
AYTUĞ ATICI (Devamla) – Yani 200-300 yataklı
hastaneleri birleştirip 3 bin-4 bin yataklı şehir hastanesi yapınca
rekabeti mi artırmış oldunuz? Hesabınıza geldiği zaman
böyle, hesabınıza gelmediği zaman öbür türlü. Üniversiteleri bölmenizin
amaçları belli, kendinize yeni kadrolar açmaya çalışacaksınız,
yeni rektörler, yeni yandaş öğretim üyeleri. Liyakat bir tarafa ama en
tehlikeli işi yapacaksınız, siyaseti, tarikatı ve ticareti üniversitelere
de bulaştırmaya çalışacaksınız. Ama bunların
hiçbirisini yapamayacaksınız. Şunun şurasında sadece ve
de sadece elli üç gününüz kaldı. Bu elli güç günün sonunda hem yaptıklarınızdan
hem de sizden demokratik bir şekilde bu ülkeyi kurtaracağız ve bu
yaptıklarınızın da hesabını adil yargı önünde
vereceksiniz. Ama gelin burada bir anlaşma yapalım, 24 Haziran akşamında
sonuçlar istediğiniz gibi çıkmazsa kaçmak yok, istediğiniz gibi çıkmazsa
seçimi tekrarlamak yok, hile yapmak yok.
SALİH CORA (Trabzon) – Siz de mazeret bulmayın.
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Bu kaçıncı
yenilginiz olacak acaba?
AYTUĞ ATICI (Devamla) – Niye mi böyle söylüyorum?
Çünkü bunları yaptınız. Seçimler istediğiniz gibi çıkmadı
7 Haziranda, tekrarlattınız. Sonuçlar isteğiniz gibi çıkmadı
referandumda, hop, bir hukuksuzlukla hemen geldiniz, mühürsüz oyları geçerli
saydınız.
SALİH CORA (Trabzon) – Hikâye o iş.
AYTUĞ ATICI (Devamla) – Bir daha bu şekilde
yasa dışı bir iş yaparsanız, bir daha bu şekilde kanunları
çiğnerseniz, hukuksuz işler yaparsanız Allah korusun büyük bir kaosa
neden olursunuz. Üniversiteler size başkaldırmaya devam edecek.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Bu üslubu reddediyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 556 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinde yer alan “eğitim ve öğretim
yılı sonunda” ibaresinin “yılın ağustos ayının
başında” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Filiz
Kerestecioğlu Demir Mehmet
Ali Aslan Hüda Kaya
İstanbul Batman İstanbul
Mehmet
Emin Adıyaman Sibel
Yiğitalp Erol Dora
Iğdır Diyarbakır Mardin
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK
VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük)
– Katılamıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN - Önerge üzerinde Mardin Milletvekili Sayın
Erol Dora konuşacaklar.
Buyurun Sayın Dora. (HDP sıralarından
alkışlar)
EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 556 sıra sayılı Yükseköğretim Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz
önerge üzerinde söz aldım, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu madde kapsamında
yapılan düzenlemeyle, özel öğrenci barınma hizmetleri veren yurt
ve benzeri kurumların taşınır ve taşınmaz mallarının
haczine ilişkin değişiklikler öngörülmektedir. Geldiğimiz son
noktada, bireylerin temel haklarını birer birer piyasa ilişkilerine
açan neoliberal anlayış, barınmayı hak olmaktan çıkarıp
fiyatı farklılaşan bir meta hâline dönüştürmüştür. Bakınız,
kişilerin en temel hakları olan eğitim, barınma, beslenme, ulaşım
gibi hakları birbirinden ayrılmaz bir bütünlük arz etmektedir. Bir kişinin
eğitimini tam ve eksiksiz bir biçimde sürdürebilmesi için ruhsal ve bedensel
açıdan kendini sağlıklı ve güvende hissettiği fiziksel
yapılarda barınıyor olması elzemdir. Türkiye’de üniversite öğrencilerinin
barınma sorununu çözmeye yönelik yapılar olarak devlet yurtları,
üniversite yurtları ve özel yurtlar öne çıkmaktadır. Gerek devlet
yurtlarının kontenjan yetersizliği ve gerekse üniversite ve özel
yurt fiyatlarının yüksekliği arasında sıkışan
üniversite öğrencileri başka bir çözüm yolu olarak kiralık evleri
tercih edebilmekte ancak kiralık evler de mevcut sorunu çözmenin oldukça uzağındadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
devlet yurtlarında barınmak için 2016-2017 öğretim yılında
Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna başvuran 414.664 öğrenciden
337.570 öğrenci yurtlara yerleştirilmiştir. Kredi ve Yurtlar Kurumunun
2016 yılı faaliyet raporu verilerine göre ise 686 devlet yurdundaki toplam
yatak kapasitesi 556.611’dir. Ancak Yükseköğretim Kurulunun aynı zaman
dilimi için ortaya koyduğu veriler, Türkiye’de toplam 7 milyon 198 bin 987
yükseköğretim öğrencisi olduğunu göstermektedir. Başka bir şekilde
ifade etmek gerekirse, ülkemizde sadece 4 milyonu lisans öğrencisi olmak üzere
7 milyondan fazla yükseköğrenim öğrencisi için 556.611 kişilik yurt
kapasitesi bulunmakta ve ne yazık ki her 13 öğrenciye sadece 1 yatak düşmektedir.
Değerli milletvekilleri, sınırlı
kapasiteye rağmen devlet yurtlarına yerleşebilen öğrenciler
zaman zaman 6 ve 8 kişiyi bulan odalar, rutubetli ve temizliğine özen
gösterilmeyen yaşam alanları, yetersiz etüt salonları, yeterince
hijyenik olmayan lavabo ve tuvalet sorunlarıyla karşı karşıya
kalmaktadırlar. Farklı ücrete tabi devlet yurtlarında ise hem ücret
hem de hizmet farklılaşmaktadır ancak burada bahsedilen hizmet, bireylerin
en doğal hakkı olan barınmayı bir hak olmaktan çıkarıp,
olanaklarına göre fiyatı farklılaşan bir metaya çevirmektedir.
Dikkatinizi çekerim, bu, aynı zamanda “Paran kadar iyi yaşa.” mantığıdır.
Bu olgu, yükseköğretimin içindeki eşitsizlikleri yeniden ve yeniden üretmektedir.
Değerli milletvekilleri, üniversite öğrencileri
devlet yurtlarının yetersizliği sebebiyle ikinci bir tercih olarak
özel yurtlara yönelmektedir. Özel yurtlar ise piyasalaşmanın -deyim yerindeyse-
kalbinde bulunmaktadır. Sayıları her geçen gün çoğalmakla birlikte
fiyatları da bir o kadar yükselen özel yurtlar, öğrencinin müşteri
olarak görüldüğü ve bunun oldukça rahat dile getirildiği yerlerdir. Özel
yurtların yıllık ücretleri 3.500 TL’den başlayarak 20.000 TL’ye
kadar yükselebilmektedir.
Değerli milletvekilleri, bazı basın ve
yayın organlarına yansıyan haberlere göre, kimi özel yurtlarda kayıt
olurken yurt yönetimi tarafından vaat edilenler sözleşme yapıldıktan
sonra unutulmakta, öğrenciler sağlıksız yurt koşullarına
mecbur bırakılmaktadır. Yurttan ayrılmak isteyen öğrenci,
imzaladığı senetler sebebiyle henüz kalmadığı ayların
da ücretini ödemeye zorlanmakta, icraya verilmekle tehdit edilmekte ve maalesef,
öğrenciyi intihara götürecek kadar vahim sonuçlara sebebiyet verebilmektedir.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde üniversite öğrencilerinin
giderek büyüyen barınma sorunu kabul edilemez boyutlara ulaşmıştır.
Türkiye'de giderek artan üniversite sayısına karşılık,
umudumuz, yarınımız olan gençlerin barınma sorununu görmezden
gelen bir anlayışın artık kabul edilemez olduğunu belirtiyor,
tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dora.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler...
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Geç kaldınız.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Ama kalmadık efendim.
BAŞKAN – Bir dahaki sefere, “kabul” lafı çıktı
ağzımdan.
Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.
2’nci maddede iki adet önerge vardır, aykırılık
sırasına göre işleme alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 556 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
MADDE 2- 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanununun 8 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Kamu kurum ve kuruluşları, Yükseköğretim
Kurulu Başkanlığının talebi üzerine, merkez teşkilatlarına
ait kadrolarında bulunan müfettiş, denetçi ve alanında uzman personeli,
yürütülen işlere yardımcı olmak üzere Yükseköğretim Denetleme
Kurulunda 3 yıla kadar görevlendirebilir. Bu şekilde görevlendirilen personel,
kurumlarından aylıklı izinli sayılır ve görevlendirmede
geçen süreler fiilen kendi mesleklerinde geçirilmiş olarak kabul edilir.”
Kazım
Arslan Mahmut Tanal Ali Şeker
Denizli İstanbul İstanbul
Didem
Engin Ali Yiğit Sibel Özdemir
İstanbul İzmir İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK
VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük)
– Katılamıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili
Sibel Özdemir konuşacaklar.
Buyurun Sayın Özdemir. (CHP sıralarından
alkışlar)
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Yükseköğretim Kanunu’nda değişiklik yapılmasına dair kanun
tasarısının ben de 2’nci maddesi üzerine söz aldım. Yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, üzerine söz aldığım
2’nci madde kamu kurum ve kuruluşlarında görevli müfettiş, denetçi
ve uzmanların Yükseköğretim Denetleme Kurulunda iki yıl süreyle aylıklı,
izinli olarak görevlendirilmelerini ve görev süresi dolan personelin aynı usulle
yeniden görevlendirilmesini öngörmektedir. Getirilen bu düzenlemeye ilişkin
bizim önerimiz, görevlendirmenin sadece 1 kez veya üç yıl süreyle yapılmasının
daha yerinde olacağı yönündedir. Önergemizde, görevlendirilen personelin
daha etkin ve verimli çalışmasının sağlanacağını
öngörmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, bugün on altı yıllık
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarlarının ülkemizi getirdiği
aşamada beş temel sorunumuz bulunmaktadır. Bunlar demokrasi, ekonomi,
eğitim, dış politika ve toplumsal barıştır. Bu temel
sorunlar içinde siyasi parti, ideoloji veya sosyal statü farkı gözetmeksizin
hemen herkesin şikâyetçi olduğu temel sorun alanı eğitimdir
ve bugün hiç kimse bu eğitim sistemimizden memnun değildir. Okul öncesinden
başlamak üzere, ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim dâhil
olmak üzere eğitim sistemimiz tam bir belirsizlik ve kaos içindedir. Öngörüsüz,
plansız, kısa vadeli ve tamamen ideolojik kaygılarla yapılan
düzenlemeler nedeniyle çocuklarımızın, gençlerimizin ve ülkemizin
geleceği karartılmakta, kayıp nesiller ortaya çıkmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz bu Yükseköğretim Kanunu Tasarısı da
bilimsel yaklaşımdan ve yükseköğretim sistemimizdeki temel sorun
alanlarını çözmekten öte, tamamen siyasi, ideolojik bakış açısıyla
hazırlanarak yeni yönetimsel kadrolaşma alanı yaratılma amacı
taşımaktadır ve bu hâliyle üniversiteler yok sayılmış,
bilimsel özerklik ihlal edilmiştir. “Yönetim ve denetim güçlükleri yaşanıyor.”
gerekçesi öne sürülerek üniversite yönetiminin, idari personelin, akademisyenlerin
ve öğrencilerin görüşlerini, endişelerini dahi dikkate almadan, demokratik
ve şeffaf bir süreç yönetimine başvurmadan köklü, kurumsal ve başarısını
kanıtlamış üniversiteler ikiye bölünüyor. Tasarıya iktidarın
göz ardı ettiği bilim dünyasının, üniversitelerin yani paydaşların
gözüyle bakılması gerektiğini düşünüyoruz.
Örneğin, değerli milletvekilleri, bugün Bilim
Akademisinin yayımladığı çok önemli bir rapor var ve çok önemli
tespitleri var. Bunlar… Tasarıda bölünmesi planlanan üniversitelerin kurumsal
bir değerlendirmesi maalesef yok. Üniversite birimlerinin başka bir adla
veya başka üniversite çatısı altında toplanmasının
ülkemizin yükseköğretim alanındaki donanımını geliştirecek
olması iddiasının dışında tasarıda hiçbir açıklama
ve hiçbir gerekçe maalesef yok. Bilimsel gelişmelerin, sosyal değişimin,
toplumsal taleplerin bir gereği olarak üniversiteler elbette zamanla kurumsal
değişim ve dönüşüme gidebilirler. Ancak isimleri başta olmak
üzere değerlere, kültürlere, geleneklere zarar vererek, yok ederek değil,
kurumsal yapılarını koruyarak bunları geliştirmek yönünde
değişiklikler yapılabilir. Üniversitelerin kendi düzenlemelerini
kendi kurumsal yapılarını işleterek yapmaları gerekirken
burada siyasi otorite tarafından bilimsel özerklikleri ihlal edilmektedir.
Ayrıca paydaşların tümünü dışlayarak alınmış
bir kararla üniversiteleri bölmek, onulmaz yaralar açacaktır.
Yine, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim
üyelerinin de çok önemli görüşleri var. İstanbul Üniversitesinin bölünmesiyle
sonuçlanacak olan bu tasarının kesinlikle kamu yararına olmadığı,
bilimsel planlama yaklaşımına ve akademik eğilimlere açıkça
aykırı olduğu görüşlerini bizlerin, Parlamentonun dikkatine
sunuyorlar.
Yine Gazi Üniversitesinin de bu şekilde bölünmesinin
doğru olmadığını söyleyen birçok profesörümüz de bize yani
Parlamentoya şöyle sesleniyorlar: “Gazi Üniversitesi otuz altı yılda
böyle koca bir çınar oldu. Bu markanın zarar göreceği bir yasanın
Meclisten geçmesini istemiyoruz.”
Değerli milletvekilleri, evet, üniversitelerin neredeyse
ayağa kalkarak ortaya koyduğu bu tepkilerin ardından gerek Komisyon
aşamasında gerekse daha sonra yapılan açıklamalarla birtakım
değişiklikler yapıldığını öğrendik. Mesela,
Sayın Cumhurbaşkanı bir yurt dışı gezisi öncesi tasarıya
yönelik bazı değişiklikleri açıkladı. İşte, sayın
grup başkan vekili yine bir açıklamasında bazı değişiklikleri
dikkatimize sundu. Bugün yine Sayın Bakan arada görüşerek bazı değişiklikler
getirdi. Bunlar da tasarının gerekli demokratik ve şeffaf yönetişim
ilkelerinden ne kadar uzak, özensiz, aceleyle hazırlandığını
ortaya koymaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika süre veriyorum, tamamlayın
Sayın Özdemir.
SİBEL ÖZDEMİR (Devamla) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, üniversitelerin demokratik,
özgür, çağdaş, bilimsel ve mali özerklik ölçülerine göre kendi kendini
yönetebilecek kurumlar olduğuna inanan, üniversiteler üzerindeki tek adam yönetimi
uygulamalarını kabul etmeyen, üniversitelerimizin sadece niceliksel değil,
dünyada nitelikleri ve başarı sıralamalarıyla anılması
için çalışan, milyonlarca üniversite öğrencisinin, geleceğini,
hayallerini ve kaderlerini öncelleyen Cumhuriyet Halk Partisi olarak üniversite
birimlerinin tasarıdaki bu hâliyle bölünmesine karşı olduğumuzu;
24 Haziranda iktidara geldiğimizde, üniversiteler de dâhil olmak üzere, eğitim
sistemimizde bütüncül, bilimsel, çağdaş, şeffaf, katılımcı
ve niteliği, kaliteyi öncelleyen bir eğitim reformunu hayata geçireceğimizi
buradan tekrar dile getirmek istiyorum.
Bu vesileyle yüce heyeti tekrar saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdemir.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 556 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin ikinci fıkrasının
ilk cümlesinin “Milli Eğitim Bakanlığı, Maliye Bakanlığı,
İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı,
Yükseköğretim Kurulu Başkanlığının talebi üzerine
merkez teşkilatlarına ait kadrolarında bulunan müfettiş ve denetici
personeli, yürütülen işlere yardımcı olmak üzere Yükseköğretim
Denetleme Kurulunda iki yıla kadar görevlendirilebilir.” şeklinde değiştirilmesini
arz ve talep ederiz.
Filiz Kerestecioğlu Demir Mehmet Ali Aslan Hüda
Kaya
İstanbul Batman İstanbul
Mehmet Emin Adıyaman Sibel Yiğitalp
Iğdır Diyarbakır
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK
VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük)
– Katılamıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Iğdır Milletvekili
Mehmet Emin Adıyaman konuşacak.
Buyurun Sayın Adıyaman. (HDP sıralarından
alkışlar)
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 556 sıra sayılı, Yükseköğretim
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar, siyasal iktidarların
en çok uğraştığı, en çok yazboz tahtasına çevirdiği
alanların başında hiç şüphesiz eğitim alanı geliyor.
Siyasal iktidarlar ilkokuldan üniversiteye kadar sürekli bir biçimde eğitim
alanıyla uğraşır. Peki, siyasal iktidarlar neden eğitim
alanıyla uğraşır? Çünkü, eğitim alanını kontrol
eden siyasal iktidarlar, kendi ideolojileri, kendi perspektifleri ya da paradigmaları
doğrultusunda bir nesil yetiştirmeye çalışır.
Peki, AKP iktidarı on altı yıldır
iktidarda ve yanılmıyorsam 16 Millî Eğitim bakanı değiştirdi.
Bütün bakanlar AKP’nin bakanları, aynı partiden geliyor, aynı paradigmayı,
aynı felsefeyi taşıyor ama her gelen bakan kendisinden önceki bakan
arkadaşının yaptığı eğitim sistemine ilişkin
tüm düzenlemeleri yırtıp atıyor bir kenara, yeni bir sistem dayatıyor.
Beğenmiyor kendi arkadaşının getirdiği düzenlemeleri. Sonra
bir başka Millî Eğitim bakanı geliyor, o da bir öncekini… Bu silsile
bugüne kadar böyle devam etti. Peki, niye ihtiyaç duyuyor? Çünkü AKP’nin hedeflediği
eğitim sistemini parti eğitimine, üniversiteleri âdeta partinin akademisi
durumuna dönüştürme çabası muhtemelen istedikleri düzeye ulaşmadı.
Peki, bugün ne yapılmak isteniyor? Yaptığı
üç şey var.
Bir: Eğitimi merkezileştirme, tek elden, tek
mantıkla, tek zihniyetle yönetebilme, merkezî bir sistem oluşturma.
İkincisi, üniversiteleri ama genel anlamda eğitimi
bilim ve teorinin geliştiği bir alan değil, araştırmanın
geliştiği bir alan değil bir ticaret şirketine, bir ticari müesseseye
dönüştürme çabası.
Bir hedefi daha var, üçüncü bir hedefi, o da eğitim
alanında yani özellikle üniversitelerde, hatta ortaöğretime kadar tüm
eğitim alanında siyasal kadrolaşmayı sağlamak.
Peki, bunun sonucu olarak ne oluyor? Bunun sonucu olarak
da belli sonuçlar doğuyor. Biri nedir? En başta akademik özgürlük diye
bir özgürlük kalmıyor.
İkincisi, üniversitelerin özerkliği diye bir
şey kalmıyor. Çünkü bilim, gerçek bilim ancak özerk koşullarda üretilebilir,
ideolojik, siyasal mülahazalarla hiçbir zaman gerçek anlamda bilim üretilemez.
Peki, üçüncüsü nedir? Bunun sonucu olarak üçüncü bir
durum da bilimsel gelişim ve bilimsel birikim âdeta yok ediliyor.
Bakın, bu anlamda ilk müdahale 12 Eylül 1980 askerî
darbesi sonrası cuntanın YÖK diye bir kurumu kurmasıyla başladı,
işte cuntanın hedefi tam da buydu. Bugün AKP iktidarda, iktidara geldiği
zaman bunları vesayet kurumu olarak düşünmüştü, kaldıracağını
söylemişti ama tersine ne oldu, dört elle bu kurumlara sarıldı, hatta
YÖK’ü cunta rejiminin uygulamalarından daha berbat, daha acımasız
bir hâle getirdi. Neyi hedefliyor bununla? Çok basit, üniversiteyi terbiye etmek,
hocaları, öğrencileri, personeli tıpkı cunta rejiminin mantığıyla
içtimaya geçirmek. Başka ne yapmak istiyor bununla? Kendi ideolojisini üniversiteye
hâkim kılmak, ayrıca muhalif tüm akademisyenleri, tüm öğrencileri,
hatta personeli üniversiteden uzaklaştırmak. E, 15 Temmuz darbe girişimi
sonrası tam büyük bir fırsattır, hâlâ devam ediyor bu.
Dolayısıyla bu tasarıyla da üniversiteler
niye bölünüyor? E, bunu da görmek lazım. Bir, kendi yandaşları olan
akademisyenlere ya da akademisyenliğe aday kişilere alan açmak.
Başka ne yapmak istiyor? Bazı illerde var olan
üniversiteyi ikiye bölerek âdeta seçim arifesinde “İlinize 2’nci üniversiteyi
yapıyorum, 3’üncü üniversiteyi kuruyoruz...” Rüşvet dağıtmak,
bilim üzerinden rüşvet dağıtmak.
Üçüncüsü nedir? Mesela Çapa gibi, mesela Cerrahpaşa
gibi İstanbul’un göbeğinde olan hastaneleri, işte bu adlar altında
başka yerlere taşıyıp müthiş bir rant alanını
yine yandaşlara yaratmaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Tamamlayabilir
miyim?
BAŞKAN – Buyurun.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Kanunun ruhunu hiç anlamamışlar
Sayın Başkan.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Dolayısıyla
tıpkı kendi geçmişinde az önce verdiğim örnekteki gibi, her
gelen millî eğitim bakanının bir önceki bakan arkadaşının
uygulamalarını rafa kaldırması gibi, emin olun, eğer AKP’nin
zamanı olsaydı, seçimi erkene almasaydı, 2019’a kadar devam etseydi
hiç şüphesiz yeni bir millî eğitim bakanı da Sayın Millî Eğitim
Bakanımızın bu eğitim sistemini rafa kaldıracaktı
ama o fırsat artık yok. 24 Haziranda inşallah bu eğitim sistemi
de eğitim camiası da halkımız da sizden kurtulacaktır diyorum,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Adıyaman.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... 2’nci madde kabul edilmiştir.
3’üncü maddede iki adet önerge vardır, aykırılık
sırasına göre işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 556 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını
arz ve teklif ederiz.
Filiz Kerestecioğlu Demir Mehmet Ali Aslan Hüda
Kaya
İstanbul Batman İstanbul
Mehmet Emin Adıyaman Sibel Yiğitalp
Iğdır Diyarbakır
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK
VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük)
– Katılamıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Diyarbakır Milletvekili
Sibel Yiğitalp konuşacak.
Buyurun Sayın Yiğitalp. (HDP sıralarından
alkışlar)
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik
Partisi adına söz almış bulunmaktayım.
Üniversitelerin bölünmesi üzerinden bir tartışma
yürütülüyor. Bakan öyle bir açıklama yaptı ki işte üniversitelerin
bölünmesinin tarihçesini anlattı. Orada dinlerken dedim ki Harran Üniversitesine
kadar gidecek; dünyanın ilk üniversitesi, biliyorsunuz. Öyle her şeyi
sahiplenme, her şeyi en iyi yönden anlatma durumu var ya… Olanı olmayanı
sırf uydurma, bazen -yani tırnak içinde uydurma- zorla bir kalıba
sokma gibi bir hâli var. Oysa bu üniversiteler bu ülkenin üniversiteleri ve orada
çalışan akademisyenlerin bir sözü var, orada okuyan öğrencilerin
bir sözü var, orada okuyan velilerin bir sözü var ve hepsi de buna itiraz ediyor.
Bu itirazların bir karşılığı olmalı, bu itirazların
bir tartışma mekanizması olmalı ama her şeye tekten bakmak,
her şeye tekçi karar vermek bu hâle getirdi. Öyle bir hâle geldik ki “Her şeye
biz karar veririz…” Üniversitede çalışan akademisyenlerin hiçbir önemi
yok, orada çalışanların da hiçbir önemi yok, öğrencilerin hele
hiç önemi yok, velilerin hiç önemi yok. Bugün bu karar mekanizması böyle bir
bakış açısıyla, çoğunluğun gücüyle bir karara dönüşecek.
Buradan kim kazanacak? Muhtemelen TOKİ kazanacak. Daha kim kazanacak? TOKİ’den
ihale alan firmalar kazanacak. O firmalar kim olacak? Hepimizin malumudur.
Şimdi bu gerçekliği görmezden gelmemiz için
ve bu gerçekliği tartışmamızı engellemek adına öyle
enteresan, olduk olmadık bir sürü şeye dönüştüren bir senaryo yazıyorsunuz.
Olacak iş mi? 1950’lere kadar gittiniz Sayın Bakan, Hacettepe Üniversitesinin
1950’lere kadar olan dönemine geldiniz, az daha -ilk başta dediğim gibi-
“Harran Üniversitesini, dünyanın ilk üniversitesini biz kurduk.” diyeceksiniz.
Böyle gerçeklik dışı bir yaklaşımınız var. Lütfen
bu ülkenin gerçekliğine biraz artık dokunalım, bu ülkenin gençlerine
biraz dokunalım, bu ailelere bir dokunalım. Bu ülke bizim, bu gençler
bizim. Bu gençlerin geleceği hepimizin geleceğidir.
Oturduğunuz yerde OHAL üzerinden bir sürü kararlar
veriyorsunuz. Atanmamış 500 bin öğretmen var, atanan ve görevi başında
olan için OHAL’ler var. Birini OHAL’le terbiye ediyorsunuz, diğerini atanmayan
öğretmenlerle terbiye ediyorsunuz. Böyle bir gerçeklikten konuşmak zorundayız
yani. Bu, ülkenin gerçekliğidir. 500 bin atanmamış öğretmen
bu ülkenin yurttaşıdır. Milyonlarca öğretmenin OHAL ve KHK,
Demokles’in kılıcı gibi başında duruyor ve o da bu ülkenin
gerçeğidir. Onu OHAL’le terbiye etmeye çalışıyorsunuz, atanmayanlar
da geçicilerle, böyle statüsüz, kısmi, böyle küçücük ücretlerle çalıştırılıyorlar.
Böyle bir çalışma sisteminin içerisinde biz neyi tartışıyoruz
arkadaşlar? Böyle bir eğitim sisteminde neyi tartışıyoruz?
Bakın, bir yıl içerisinde 6 defa sınav tarihi değişiyor
ve bu çocuklar üniversiteye hazırlanıyor, bunu tartışamıyorsunuz.
Bu çocuklar üniversiteyi kazandıktan sonra nerede kalacak, yurtları var
mı? O da bir sorun, onu tartışmıyoruz. Neyi tartışıyoruz?
Kendinize göre oluşturmuş olduğunuz mekanizmaları meşrulaştırma,
nicel rakamlar üzerinden, nicel sayısal üzerinden zorla geçirmeyi tartışıyoruz.
Bu ülkenin, artık aklı başında tartışılmaya ihtiyacı
var. Bu ülkenin ciddi sorunları var ve bu ülkenin gençlerinin sorunlarının
tartışılmaya ihtiyacı var.
Buradan şu anlaşıldı ki: On altı
yıl boyunca iktidardınız, kendi kendinizi beğenmediniz, kendi
istediklerinizi, kendi yönetiminizi beğenmediniz, şimdi kendi içinizde
bir seçim yapıyorsunuz. Bu da ayrı bir tartışma konusu. Yani
bellidir ve gülüyorum, millî eğitimden halk memnun değil, sağlıktan
memnun değil; yöneten sizsiniz, memnun olmayan kesime karşı “Biz
memnun olmadık ve biz seçim yapacağız.” diyorsunuz. Şimdi, siz
yönetiyorsunuz, seçimi kendinize ilan ediyorsunuz. Kiminle tartışıyorsunuz?
Bizimle tartışmak istemiyorsunuz; neredeyse kendinize göre bir muhalefet
icat edeceksiniz, onu da kendi içinizde götüreceksiniz. Biraz gerçekçi olalım
ya, artık herkes bir kendine gelsin yani.
500 bin atanmamış öğretmenden bahsediyoruz,
500 bin öğretmenden bahsediyoruz ya. Bu 500 bin öğretmeni tartışmayacak
mıyız? Geleceği nasıl konuşacaksınız? Nasıl
bir gelecek inşa etmeyi düşünüyorsunuz?
Millî Eğitim Bakanı olarak, biliyorum, siz,
barış ve çözüm süreci döneminde o döneme dair çok güzel cümleler sarf
etmiştiniz. Nerede kaldı sizin o duygularınız?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Yok ettiniz, yok ettiniz.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Neden
milyonlarca gence karşı sözünüzü söylemiyorsunuz?
Ben daha farklı bir şey söylemek istemiyorum,
Kürt sorunu üzerine tartışma yürütmeyeceğim çünkü başka platformlarda
ve başka şekilde konuşacağız ama gerçekten, her şeyden
azade şunu söyleyeceğim: Milyonlarca gencin geleceği konuşuluyor
ise ailelerinin de, o geleceğe eğitim veren akademisyenlerin de, o geleceğin
sahipleri olan gençlerin de sözünü, itirazını dinlemek zorundasınız.
Demokratik olma, demokratik bakış açısına sahip olma bunu gerektirir;
ötekisi tahakkümdür, tahakküm sadece kaybettirir. 24 Haziranda bunu, tahakkümünüzü,
kaybedişinizi hep birlikte izleyeceğiz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul)
– Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım
ve karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Elektronik cihazla yapalım.
İki dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.18
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.33
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 94’üncü
Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
3’üncü madde üzerinde Diyarbakır Milletvekili Sibel
Yiğitalp ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar
yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım
ve karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter
sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 556 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinin aşağıdaki gibi
değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
MADDE 3- 2547 sayılı Kanunun ek 10 uncu maddesine
aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
"Yükseköğretim Kurulu gözetim ve denetim görevi
kapsamında, vakıf yükseköğretim kurumlarının ilişkili
kişiler ile yaptıkları mal veya hizmet alım ya da satımlarına
veya parasal hareketlere ilişkin olarak bu kişilerden bilgi ve belge isteyebilir
ya da bu kişiler nezdinde söz konusu işlemlere ilişkin olarak inceleme
yapılmasını talep edebilir. Bu hükmün uygulanmasında ilişkili
kişi, kurucu vakıf ve vakıf yükseköğretim kurumlarının
mütevelli heyet üyeleri ve yöneticilerinin ilgili bulunduğu gerçek kişi
veya kurum ile idaresi, denetimi veya sermayesi bakımından doğrudan
veya dolaylı olarak bağlı bulunduğu ya da nüfuzu altında
bulundurduğu gerçek kişi veya kurumları ifade eder. Mütevelli heyet
üyeleri ve yöneticilerin eşleri, mütevelli heyet üyeleri ve yöneticilerin veya
eşlerinin üstsoy ve altsoyu ile üçüncü derece dahil yansoy hısımları
ve kayın hısımları da ilişkili kişi sayılır.
Yükseköğretim Kurulu tarafından vakıf
yükseköğretim kurumlarının yurt dışı mali ve finansal
ilişkilerinin denetimi Maliye Bakanlığından talep edilebilir.”
Didem
Engin Mahmut Tanal
Ali Şeker
İstanbul İstanbul İstanbul
Zeynel
Emre Kazım Arslan
Ali Yiğit
İstanbul
Denizli İzmir
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK
VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük)
- Katılamıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
GENÇLİK VE SPOR BAKANI OSMAN AŞKIN BAK (Rize)
- Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili
Zeynel Emre konuşacak.
Buyurun Sayın Emre. (CHP sıralarından
alkışlar)
ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Üniversitelerin bölünmesini konuşuyoruz. Açıkçası
gerekçeye baktığımızda gerekçe hiç tatmin edici değil çünkü
üniversitedeki öğrenci sayısının fazlalığı gerekçe
olarak gösteriliyor ancak sadece 20 üniversitenin bölünmesi konuşuluyor. Hâlbuki
belirtilen sayıdan çok daha fazla öğrenci sayısı olan üniversiteler
de var. Açıkçası mantığı anlaşılabilmiş
değil. Niye bölüyoruz biz bu üniversiteleri?
Üniversitelerden tepki geliyor, bölünmesini istemeyen
genel ağırlık var. Böyle bir tepki gelince de “Efendim, bu tepki,
ideolojik tepki.” deniyor. Hâlbuki İstanbul Üniversitesi, Gazi Üniversitesi
gibi belki aynı ideolojiyle anılamayacak, eğilimler olarak aynı
eğilimlerde anılamayacak üniversitelerden de tepki geliyor yani toplumun
her kesiminden. Sosyal medyaya baktığımızda, özellikle AKP seçmeninden
de bu konuda ciddi tepkilerin geldiğini görüyoruz.
Şimdi, şu gerçeği ifade etmek lazım:
Üniversitelerin yönetiminde yaşanan sıkıntıların temel
nedeninin öğrenci sayısının fazlalığından ziyade
liyakatli yönetici eksikliği, özerklik eksikliği, katılımcı,
modern ve demokratik yönetim anlayışının tesis edilememesi gibi
daha temel nedenler olduğunu söyleyebiliriz. Üstelik hiç bir üniversiteden
de “Gelin, bizi bölün.” şeklinde bir eğilimin olmadığını
da biliyoruz, böyle bir eğilim de hiçbir üniversitede yok.
Peki, eğitim meselesinde Türkiye'nin onca problemi
varken neden böylesine bir meselede yani böl-parçala-yönet anlayışıyla
hareket ediliyor? Gerçi bu böl-parçala-yönet anlayışı, emperyalistlerin
bu coğrafyada yüz yıllar boyunca uyguladığı yönetim anlayışının
bir tezahürü olarak da bunu görmekte bir beis görmüyoruz açıkçası.
Şimdi, üniversiteleri yönetemediğiniz açık,
üniversiteleri yönetemediniz diye bölüyorsunuz. Gerçi ülkeyi de yönetemiyorsunuz
yani bunu ilan da ettiniz, değil mi? Elinizde sınırsız yetki
var, para var, güç var, her şey var ama hâl böyleyken yine de ülkeyi yönetemediniz
ve ülkeyi bir erken seçim sürecine sokmak durumunda kaldınız. Aslında
sınırsız olduğu varsayılan gücün de bir anlamı olmadığı
anlaşılıyor çünkü o sınırsız paralarınızla
aldığınız medya aygıtlarına bakıyorsunuz ratingleri
bir anda düşmüş durumda, tek bir güçlü görüntü bile çıkmıyor.
Âdeta panik butonuna basmış gibi erken seçim çağrısı yaptınız
iktidarınızı kaybetmemek için, belli ki önümüzdeki seçim döneminde
her yolu deneyeceksiniz iktidarınızı kaybetmemek açısından.
Hatta, öyle ki bu, özellikle 7 Hazirandan sonra ortaya çıkardığınız
anlayış nedeniyle toplumda “Ya, bunlar iktidarı teslim etmez, etmek
istemiyor.” gibi bir yaygın kanaat de oluşmaya başladı.
Ancak, değerli milletvekilleri, emin olun yenileceksiniz.
Neden yenileceksiniz biliyor musunuz? Çünkü tek adam rejimi 1940’lar Avrupasına
ait olduğu için 21’inci yüzyıl Türkiyesinde tamamen iflas edecek. Neden
gideceksiniz biliyor musunuz? Türkiye ekonomik bir felaketle maalesef karşı
karşıya bırakıldı, o nedenle gideceksiniz. Bakın,
kurlar ve enflasyon almış başını gidiyor, bir yandan kendi
teşkilatlarınıza görüntülü mesaj yolluyorsunuz, diyorsunuz ki: “Her
türlü şatafattan, lüksten uzak durun.” öte yandan, sıfırı tüketmiş
ekonomiye Okluk Koyu’nda yazlık ak saray yaptırmak türünden ekonomiye
kambur üstüne kambur yüklüyorsunuz. Bir yandan vesayeti dilinizden düşürmüyorsunuz
“Her türlü vesayeti yıktık.” diyorsunuz, öte yandan eski liderinizin evine
helikopter indiriyorsunuz. Üstelik bunu haber yapanı da gönderiyorsunuz. Bir
yandan Cumhuriyet Halk Partisinin vaatlerine “uçuk” diyeceksiniz, öte yandan bizim
vaatlerimizin ucuz birer kopyasıyla seçmenin karşısına çıkacaksınız
ve bunu ekonomik paket diye yutturmaya çalışacaksınız. İşte
bütün bunlar sizin iktidarınızın artık tükendiğinin göstergesi.
Şu bir gerçek ki AKP 24 Hazirana meşruiyetini kaybetmiş ve gücünü
uygulayamaz hâle gelmiş bir siyasal iktidar olarak gidiyor. Açıkçası
Gezi’yle başlayan bu süreç 7 Haziranda sonlanmıştı fakat burada
iktidarı paylaşmak yerine başka bir yol seçtiniz. Ancak denediğiniz
her yolun ardından da meşruiyetinizi gitgide kaybediyorsunuz.
25 Haziran sabahı da Türkiye yeni bir geleceğe
merhaba diyecek diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Emre.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, izin
verirseniz zapta geçsin diye bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Turan.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, konuşmacı
-dil sürçmesi diye ümit ediyorum- “24 Haziranda meşruiyetini yitiren bir Hükûmet
seçime gidiyor.” dedi. Bizler tüm meşruiyetimizi sandıktan alan, millete
hesap vermekten onur duyan bir ekip olarak onurla, gururla, dört partinin kararıyla
beraber seçime gidiyoruz. Bu “Meşruiyetini yitirmiş Hükûmet” ifadelerini
reddediyoruz Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
ZEYNEL EMRE (İstanbul) – Sayın Başkan,
kısa bir söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Emre…
ZEYNEL EMRE (İstanbul) – Sayın Başkan,
benim dilim sürçmedi, ne söylediğimi de biliyorum. Meşruiyetini yitirmekten
kastım da şu: AKP seçime girdi, halktan oy aldı, iktidara geldi;
önce seçilmiş Başbakanını devirdi, atanan bir Başbakan
getirdi, sonra da Türkiye Büyük Millet Meclisinin OHAL ilanıyla birlikte tüm
yetkisini gasbetti. Bütün bunlar bir siyasal partinin meşruiyetinin zayıfladığının
ve yitirdiğinin göstergesidir. Benim kastettiğim bu. (CHP sıralarından
alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Turan…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, gecenin
bu saatinde polemik yapıp da usul ekonomisi gereği kanunun görüşmelerini
engellemek doğru değil. Ancak seçimlere kalmış şurada iki
ay, hâlâ “Atanmış Başbakan” falan demelerini çok garipseyerek karşılıyorum.
Neden? Bizim partimizde kimin başkan olacağına, kimin olmayacağına
biz karar veririz. Bizim partimiz yetkili organlarınca toplantılarını
yapmıştır, o değişikliği, bahsi geçen konuyu nihayete
erdirmiştir. Eğer bu tartışma açılacaksa hangi genel başkanın
hangi operasyonla geldiğini, hangi meşruiyetle iş başına
geldiğini, hangi kaset adımlarıyla sonuç aldığını
açmak zorunda kalacağız.
Teşekkür ederim Sayın Başkan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Özkoç…
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan,
gene bir grup başkan vekiline yakışmayacak ifadelerle cevap veriliyor.
Ne söyleyecekse, kimden bahsediyorsa açık ve net söylesin.
Kimin başbakan olacağına kendileri değil,
millet karar veriyor, Türkiye Cumhuriyeti’nden bahsediyoruz.
SALİH CORA (Trabzon) – Önce adayınızı
bulun, önce adayınızı bulun.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – “Millet iradesi” diye söze
başlayarak “Milletin iradesine saygı duyacağım.” diyen insanların,
başbakan seçildikten sonra bir kişinin iki dudağı arasında
onu görevden alması, bu Hükûmetin meşruiyetini yitirmesi demektir. Ama
söylemek istediği başka bir şey varsa… Cumhuriyet Halk Partisinin,
Fetullahçı terör örgütünün kumpaslarına alışık olan bir
siyasi partinin göndermesine ihtiyacı yoktur.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Turan…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, aylardan
beri bu konuyu tartışıyoruz. Bakınız, bizim Genel Başkanımız,
partimizin en yetkili kurulu olan MKYK’de alınan kararla gidilen büyük kongrede
görev değişikliği olmuştur. Herkesin gözü önünde, şeffaf,
demokratik bir seçimle bu karar alınmıştır. Bir daha diyorum:
Gizli saklı falan değil, Sayın CHP Genel Başkanının
hangi operasyonla bir gecede Genel Başkan olduğunu dünya âlem biliyor.
Israrla gelip de “Bu, FETÖ’nün kumpası.” demek çok garip bir yaklaşım.
Eğer FETÖ kumpasıysa, kongre ortada, gereğini yapsalardı. Zaten
şu an gelinen yerde bütün partilerin Cumhurbaşkanı adayı belliyken
hâlâ kapı kapı dolaşarak aday arıyor olmaları, seçime az
zaman kalmasına rağmen hâlâ sonuç alamamış olmaları bu
kumpasın bugünkü yaklaşımını gösteriyor.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Bizim adaya oy
mu vereceksiniz?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Dün kasetle gelenler, bugün
farklı entrikalarla başkan aramaya çalışıyorlar. Ama ne
kasede prim verildi ne bu senaryolara prim verilecek. Çok değil, iki ay sonra
-el mi yaman, bey mi yaman- hep beraber buradayız Sayın Başkan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Özkoç…
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Efendim, direkt olarak hem
partimizin Genel Başkanına hem de bize sataşmada bulunmuştur.
Sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Özkoç, şimdi karşılıklı,
oturduğunuz yerden…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – “Tek adam” demelerine cevap
verdim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Oturduğunuz yerden, bulunduğunuz
yerden cevap veriyorsunuz, konuşuyorsunuz.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Efendim, çok ağır
ithamlarda bulunmuştur.
BAŞKAN – Siz “Net konuşun.” dediniz, o da net
konuştu.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Üstelik de partimizin Genel
Başkanının bir kaset kumpasıyla geldiğini iddia etmiştir.
O ciddi bir sataşmadır.
BAŞKAN – Peki, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz iki dakika.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
((Devam)
3.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Çanakkale Milletvekili
Bülent Turan’ın yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine ve CHP Grup Başkanına
sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ya bir insanın yüzünün kızarması lazım
bunları söylerken. Eğer Türkiye'de gerçekten namusuyla, dürüstlüğüyle,
insanlığıyla, söylediği sözlerin arkasında durmasıyla
ve Türkiye Cumhuriyeti’nin demokrasisine, laikliğine güvencesiyle bir siyasi
lider aranıyorsa, onun adı Kemal Kılıçdaroğlu’dur. (CHP
sıralarından alkışlar)
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Bravo(!) Bravo(!)
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Ama söylediği her sözün
yalan olmasıyla ilgili, Fetullahçı terör örgütüne, “Siz daha ne istediniz
de ben vermedim ki?” diyerek bir terör örgütüne, yardım ve yataklık yaptığını
ifade eden, Türkiye Cumhuriyeti’nin Genelkurmay Başkanını, bir teröristin
iki dudağının arasında, altı yıl cezaevinde tutan
ve daha sonra, kendi atadığı Genelkurmay Başkanlarını
yok ederek, subayları hapsederek, atadığı subaylara kalkışma
yaptırtarak 15 Temmuz gecesi 250 kişinin şehit düşmesine neden
olan bir genel başkan arıyorsanız, onun da adı Recep Tayyip
Erdoğan’dır. (CHP sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Hadi oradan!
SUAT ÖNAL (Osmaniye) – Sen tırnağı olamazsın!
BAŞKAN – Sayın Özkoç, Recep Tayyip Erdoğan
bu ülkenin Cumhurbaşkanıdır.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Aynı zamanda AKP Genel
Başkanıdır.
SUAT ÖNAL (Osmaniye) – Tırnağı olamazsın
sen!
BAŞKAN – Bu söylediğinizi hiçbir zaman hak
etmemektedir.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bizim bahsettiğimiz,
Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı değildir Sayın Başkan,
AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’dır.
BAŞKAN – 15 Temmuz gecesinde Recep Tayyip Erdoğan’ın
ne yaptığını, nasıl bir tavır aldığını
dünya âlem biliyor; örnektir, örnek olarak da kalacaktır, dünya tarihine hem
de. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Fetullahçı terör örgütüyle
iş birliği yapan AKP Genel Başkanından bahsediyoruz biz, tamam
mı?
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Ne demek ya?
“Darbe yaptırtmak” ne demekmiş ya?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Darbe kalkışmacılarının
arkasındaki genel başkandan bahsediyoruz.
BAŞKAN – Sayın Özkoç, eleştiri yapabilirsiniz
ama onun bir sınırı var, hakaret. Dediğim gibi, 15 Temmuz gecesinde
bu ülke Recep Tayyip Erdoğan’a ve Türkiye halkına çok şey borçludur.
Bunu zamanla öğreneceğiz hep beraber herhâlde.
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Yazıklar
olsun ya! “Darbe yaptırtmak” ne demek?
BAŞKAN – Buyurun Sayın Turan.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, Grup
Başkan Vekilinin Genel Başkanımızı itham etmesinden dolayı
sataşmadan söz istiyorum ben de izin verirseniz.
BAŞKAN – Buyurun, iki dakika. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
4.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Sakarya
Milletvekili Engin Özkoç’un sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında AK PARTİ Genel Başkanına
sataşması nedeniyle konuşması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; çok klasik bir ana muhalefet yaklaşımıyla yine baş
başayız. Ne zaman ki işler yoluna girer, bu Meclis verimli çalışmaya
başlar, toplantı yeter sayısı, karar yeter sayısı
sorunları aşılmış olur, hemen bir polemikle bu çalışmalar
kilitlenmeye çalışılır. Bir an gelip de iki tane ezber cümlesi
kullanıp gitmek klasik bir yaklaşım. O yüzden, on altı yıldan
beri kim konuşuyor, kim iş yapıyor, millet vicdanı, millet iradesi
hep sandığa yansıyarak bunu gösterdi.
Normal şartlarda bir parti ne kadar başarılı
olursa olsun on altı yıl iktidar olmaması lazım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Ama sağ olsunlar ki böyle bir muhalefet
var, böyle bir anlayış var, o yüzden bırakın bu on altı
yılı, şimdiden ilan ediyorum, 24 Haziran akşamı burada
onurla, gururla geleceğiz, sizin başınız yine aşağıda
olacak, mahcup olacaksınız. Niçin? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) On altı yıldan beri yüzde 25’i 26 yapmadınız,
yapamazsınız da. Milletin liderine hakaret ederek, Cumhurbaşkanına
hakaret ederek, FETÖ kumpasını, darbe girişimini sulandıran
yaklaşımlar yaparak asla başarılı olamazsınız.
Bu milletin irfanı, izanı, sağduyusu sizin ne demek istediğinizi
biliyor. 15 vekili kiralayan insanların, 15 vekili kiralık adamlar olarak
oraya buraya gönderen insanların gelip burada bizim partimize yan bakması,
laf atması kabul edilemez.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – MHP’ye kul
köle oldunuz, onu anlat, onu.
BÜLENT TURAN (Devamla) – 15 vekili kiralayanların,
“İsterse geri gönderirim isterse ileri gönderirim.” diktatöryel anlayışıyla
bu ifadeyi kullananların gelip de AK PARTİ’nin iktidarından, AK PARTİ’nin
meşruiyetinden dem vurma hakkı olamaz. Kaldı ki 250 şehidimizin
yani bu milletin beraberliği için, bayrağı için, egemenliği
için hayatını ortaya koyan insanların şehadetine gölge düşüren
ifadelerle genel başkanımıza suizanda bulunmanın cevabını
size inşallah 24 Haziran akşamı hep beraber vereceğiz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Kamyoncu teyze
de var mı, kamyoncu teyze?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Özkoç…
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – “15 vekilinizi kiralayarak”
sözleriyle hem vekillerimize hem grubumuza…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ya “satılık” ya
“kiralık” Sayın Başkan, ne diyeceğim ona?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – …hem partimize sataşmada
bulunmuştur. Söz istiyorum.
BAŞKAN – Size de iki dakika söz vereceğim ama
bunu kim sonlandıracak, bilmiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
5.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Çanakkale Milletvekili
Bülent Turan’ın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında CHP Grubuna ve Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; siz Türkiye Cumhuriyeti’nde
sadece, başkanlığınızı ve tek adam diktatörlüğünü
sürdürebilmek için kirli bir ittifak içerisindeydiniz. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Hadi oradan, yeter ya!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Sadece ve sadece demokratik
yöntemlerle partisini kurmuş ve partisiyle siyasi seçime gitmek isteyen bir
siyasi partinin önünü kesmek için kumpas kurdunuz. 24 Haziran baskın seçimine
karşı 15 arkadaşımız demokrasi mücadelesi vermiştir.
(CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler) O 15 arkadaşımıza yürekten teşekkür ediyorum.
ŞAHİN TİN (Denizli) – Boş boş
konuşuyorsunuz, boş.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Ama siz Türkiye Cumhuriyeti’nin
on altı yılda tarihine kara sayfalarla geçtiniz. AKP Genel Başkanı
Türkiye Cumhuriyeti’nin Fetullahçı terör örgütünün savcısının
arkasında durup Genelkurmay Başkanını hapsettirerek vatana ihanet
etmiştir, millete ihanet etmiştir, demokrasiye ihanet etmiştir. Fetullahçı
terör örgütüne yardım ve yataklık yapan eğer bir genel başkan
varsa adı Recep Tayyip Erdoğan’dır. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Özkoç, müdahale etmek durumundayım.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Siz bundan asla kaçamazsınız.
O şehitleri o kadar çok önemsiyor ve o şehitlerin üzerinden siyaset yapıyorsanız
genel başkanınız çocuklarını askere gönderseydi, onlar
o şehitlerle mücadele etselerdi. (CHP sıralarından alkışlar,
AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Ne diyorsun sen
ya! Ne konuştuğunu biliyor musun!
ŞAHİN TİN (Denizli) – Sen ne dediğini
bilmiyorsun.
BAŞKAN – Sayın Özkoç, bu ülkenin Cumhurbaşkanını
bir terör örgütüne yardım ve yataklık yapmak şeklinde nitelendirmenizi
esefle karşılıyorum gerçekten, gerçekten esefle karşılıyorum.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Öyle bir şey yok Sayın
Başkan, ne söylerlerse karşılığını alacak, ne
söylerse karşılığını alacak.
BAŞKAN – Var öyle bir şey, öyle söylediniz.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bir genel başkana bu
şekilde dil uzatırsa biz bunun gereğini söyleriz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Rica ediyorum, başka kelimeler bulabilirsiniz,
başka kelimeler bulunabilir. Rica ediyorum, lütfen.
İSMAİL OK (Balıkesir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Turan, sonra Sayın Ok.
İSMAİL OK (Balıkesir) – Hayır ama
önce size… Sayın Turan sadece Cumhuriyet Halk Partisine değil bize de
sataşmıştır.
BAŞKAN – Size de söz vereceğim, bir dakika
size söz vereceğim, lütfen.
İSMAİL OK (Balıkesir) – Dolayısıyla
biz de önce bir söz hakkımızı kullanalım.
BAŞKAN – Vereceğim söz size ama müsaade edin,
takdir edeyim sırasını.
İSMAİL OK (Balıkesir) – Ama ikinci kez
söz veriyorsunuz. Böyle adalet olur mu?
BAŞKAN – Sayın Turan, buyurun.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sataşmadan söz istiyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Nedir gerekçeniz?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Israrla “tek adam” ifadesinde
bulundu Genel Başkanımıza karşı.
BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İki dakika…
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Ne alakası var? Tek
adamlığın sataşmayla ne alakası var Allah aşkına?
BAŞKAN – “Yardım yataklık ediyor.” dediniz,
daha ne olacak Sayın Özkoç?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – O “‘Tek adam’dan dolayı
istiyorum.” dedi, onun için söylüyorum.
BAŞKAN – Yani hiç hoş değil bunlar.
6.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Sakarya
Milletvekili Engin Özkoç’un sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında AK PARTİ Genel Başkanına
tekraren sataşması nedeniyle konuşması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Arkadaşlar, rahat olun,
biz rahatız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözünün kıymeti olmayan sesini yükseltir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bağırırlar, çağırırlar. Sözleri
topluma karşı olsaydı, sözleri bağırarak, yüzü kızararak,
âdeta zıplayarak, hoplayarak konuşmuşluklarının karşılığı
olmuş olsaydı şimdiye kadar bu grup buranın 5 katı olmazdı.
Değerli arkadaşlar, istediğinizi söyleyin, kim tek adam, kim değil,
bu millet gördü.
MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) – Tek adam değil
mi?
BÜLENT TURAN (Devamla) - 15 vekile -ağlayarak, utanarak,
sıralara oturmayarak- talimatla “Git, başka partiye.” diyen mi tek adam,
her siyasi krizde milletimizin önüne gidip “sandık” diyen, “seçim” diyen, ömrü
milletle geçmiş adam mı tek adam?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Hadi canım sende! Bunu
yemezler, yemezler!
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Kumpasınız
boşa gitti, kumpasınız.
ZEYNEL EMRE (İstanbul) – Başbakana “Çekil.”
diyen tek adam, “İstifa et.” diyen tek adam.
BÜLENT TURAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
bugün erken seçim kararı alan Genel Başkanımızla beraber yol
yürüyen bu grup diyor ki: “Millet iradesi, seçim bu meseleyi çözsün.” Tek adam seçim
mi der, tek adam sandık mı der? Ama tek adam 15 vekile “Yürü.” der, “Geri
gel.” der, “Dur.” der.
BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Hulusi Akar’ın
arkasına sığındınız, vesayete sığındınız.
BÜLENT TURAN (Devamla) – Şimdi, soruyorum: AK PARTİ’nin
Cumhurbaşkanı adayı belli, Milliyetçi Hareket Partisinin adayı
belli.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Abdullah
Gül’e gönderdiniz, Abdullah Gül’e.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Helikopter yolladınız.
BÜLENT TURAN (Devamla) – Doksan yıllık partinin
Cumhurbaşkanı adayının kim olduğunu tek adamdan başka
bilen var mı? Cumhurbaşkanı adayını bilen kurul var mı,
bilen yetkili var mı?
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Var, var, biz biliyoruz,
rahat ol.
BÜLENT TURAN (Devamla) – Bekliyorsunuz kim olacak diye.
Değerli arkadaşlar, biz Cumhurbaşkanımızın
hangi yollardan geçerek bugüne geldiğini biliyoruz, 24 Haziran akşamında
milletin hakemliğiyle beraber tekrar bismillah diyeceğiz, sizi mahcup
edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Sayın Ok, sizin söz hakkınız bakidir,
tutanakları inceleyeceğim.
Kapanma Saati: 22.54
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 94’üncü
Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
On beş dakika ara veriyorum, tutanakları inceleyeceğim.
Kapanma Saati: 23.04
DOKUZUNCU OTURUM
Açılma Saati: 23.40
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 94’üncü
Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.
556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
Sayın Özkoç, size yerinizden bir dakika söz veriyorum.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
32.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, grup başkan
vekillerinin milletvekillerine örnek teşkil edecek şekilde
konuşmaları gerektiğine ve aynı hassasiyetin
karşılıklı gösterilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan,
daha önce de grup başkan vekilleriyle ilgili konuşmalarımızda,
grup başkan vekillerimizin Türkiye Büyük Millet Meclisindeki milletvekillerine
örnek teşkil edecek şekilde bir konuşma sergilemeleri gerektiğini
vurgulamıştım. AK PARTİ Grubunun Grup Başkan Vekilinin
bu konuda Sayın Genel Başkanımıza hitaben, onunla ilgili söylediği
sözlerden sonra, ben de AK PARTİ Grubunun Genel Başkanı hakkında
sözler sarf etmek durumunda kalıyorum.
Genel başkanlarımızla ilgili sözler, hatiplerin
arkasından genel başkanlarımızı töhmet altında bırakacak
şekilde ifadeler kullanıldığı zaman, grup başkan vekilleri
genel başkanlarını temsil ettikleri için elbette onlar da kendi genel
başkanlarını ve grubunu savunmak durumunda kalıyorlar. Elbette
hiçbir kimseye biz “Vatan hainidir.” demek istemeyiz, bununla ilgili bir kasıt
içerisinde olmak istemeyiz ama aynı hassasiyeti karşılıklı
birbirimize göstermek zorundayız. Ben böyle bir kastın içerisinde olmak
da istemem.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Turan...
33.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, genel
başkanlara daha hassas bir dille eleştiri yapılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Ben de Grup Başkan Vekilinin ifade ettiği gibi
başta genel başkana olan ithamlarımızın, ifadelerimizin
çok daha dengeli, çok daha hassas ifade edilmesi gerektiği kanaatindeyim. Hiçbir
genel başkana “vatan haini” tarzı ifadeler kullanmanın doğru
olmadığı kanaatindeyim. Bu kasta daha dikkat edeceğimizi, genel
başkanlarımıza daha hassas bir dille eleştiri haklarımızı
kullanacağımızı ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Ok, siz bir şey söyleyecek misiniz?
İSMAİL OK (Balıkesir) – Evet, tabii, ben
de ortamı…
BAŞKAN – Size de yerinizden bir dakika söz vereyim.
İSMAİL OK (Balıkesir) – Oradan… Çünkü
oradan sataşma yapıldı bize de.
BAŞKAN – Şimdi, nedir sataşmadan dolayı
söz istemenizin gerekçesi?
İSMAİL OK (Balıkesir) – Yani “kiralık
milletvekilleri”, işte bir sürü ağza alınmayacak hakaretler.
BAŞKAN – Sayın Ok, size de söz vereyim çünkü
biraz gerildi ortalık, yerinizden söz vereyim.
İSMAİL OK (Balıkesir) – Ben germeyeceğim.
BAŞKAN – Yerinizden söz vereyim size de.
İSMAİL OK (Balıkesir) – Ama oradan cevaplandırmak
istiyorum çünkü… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Ok, bakın, sizin söz hakkınız
baki dedim ama normalde İç Tüzük’e göre, oturum değiştiği için
sataşmadan size söz vermemem gerekiyor ama oturum değişikliği
olduğu için söz hakkınızı elinizden almamak anlamında size
yerinizden söz veriyorum. İç Tüzük’ü uygulamaya çalışıyorum,
siz de yardımcı olun lütfen.
Buyurun, yerinizden.
Teşekkür ederim.
34.- Balıkesir Milletvekili İsmail Ok’un, Genel Kurulda
herkesin ifadelerine dikkat etmesi gerektiğine, bir kişinin hem
Cumhurbaşkanı hem de siyasi parti genel başkanı
olamayacağına ve iktidarın ülkeyi getirdiği noktaya ilişkin
açıklaması
İSMAİL OK (Balıkesir) – Gecenin bu saatinde
böyle bir ortam olması son derece üzücü. Hakikaten herkesin ağzından
çıkan sözlere son derece dikkat etmesi gerekiyor.
Ben öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Türkiye
Cumhuriyeti devleti eğer hukuk devletiyse, herkes kanunlara uymak zorundaysa
bir partinin seçimlere girip giremeyeceği yasalarımızda çok açık
ve net bir şekilde yazılı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı,
siyasi partilerle ilgili evrakları tutar, partilerin eksikleri varsa seçimlere
girip giremeyeceğini YSK’ya bildirir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı,
YSK tarafından hangi partilerin seçimlere girebileceğini istemesi sonucunda
YSK’ya bildiriyor, “Bu partilerin içerisinde İYİ PARTİ de seçime
girme yeterliliğine sahip.” diye yazıyor ama YSK kendisine kanunlarda,
yasada olmayan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Ok.
İSMAİL OK (Balıkesir) – YSK, maalesef,
hiçbir yetkisi olmamasına rağmen İYİ PARTİ’nin seçimlere
girip girmemesi yönünde bir oylama yapıyor ve yalnızca İYİ PARTİ
üzerine yapıyor. Şimdi, burada özellikle AK PARTİ Grubu adına
çıkan arkadaşlarımızın ya da vekillerin YSK’yı kınaması
gerekirken, demokrasiden yana, milletin iradesinin temsil edilmesinden yana tavır
göstermeleri gerekirken tam tersine bir tutum içerisinde bulunuyorlar. Yani, kendilerinin
ülkeyi getirdikleri ortam bu.
Bu engellemeyi ortadan kaldırmak için demokrasi
adına, adalet adına Cumhuriyet Halk Partisinden İYİ PARTİ’ye
geçen 15 milletvekiline ağza alınmayacak hakaretlerle sataşmaları
gerçekten kabul edilebilir değil. Yani, şu yumuşayan havayı
bozmak istemiyorum yoksa çok daha ağır sözleri biz de söyleriz.
Bir diğer konu, Sayın Cumhurbaşkanı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İSMAİL OK (Balıkesir) - …aynı zamanda
bir siyasi partinin genel başkanı. Biz niye karşı çıktık
bir siyasi parti genel başkanının Cumhurbaşkanı olmasına?
Siyasi parti genel başkanı kimliğiyle bütün siyasiler eleştiriliyor…
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Ok.
İSMAİL OK (Balıkesir) - …kendisine bir
eleştiri yapıldığı zaman “Cumhurbaşkanına nasıl
bu eleştiriyi yaparsınız?” E, siz getirdiniz bu hâle bu memleketi.
MEHMET METİNER (İstanbul) – Sanki daha önce
yok muydu?
İSMAİL OK (Balıkesir) – Hoş oluyor
mu? Biz de istemiyoruz, biz de savunmuyoruz ama hem Cumhurbaşkanı -yerine
geldiği zaman- hem siyasi parti genel başkanı, istediği zaman
istediği ceketi giyecek, istediğine sallayacak ama oraya eleştiri
yapıldığı zaman “Vay, siz Cumhurbaşkanına nasıl
dersiniz!”
Bir kişide iki ceket olmaz; işte, ülkeyi getirdiğiniz
nokta bu. Yoksa çok daha ağır konuşurdum…
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Ne demek o ya? Ne demek
o?
İSMAİL OK (Balıkesir) -…ama gecenin bu
saatinde ortamın yumuşaması dolayısıyla…
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Haddini bil be!
ÖMER ÜNAL (Konya) – Ateş olsan cirmin kadar yer
yakarsın be!
İSMAİL OK (Balıkesir) – Evet, yani, ne
demek, 15 milletvekiline “kiralık” demek yakışıyor mu size?
BAŞKAN – Sayın Ok…
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Haddini bil be! Ağır
konuşacakmış, konuş bakalım!
İSMAİL OK (Balıkesir) – Esas özür dilemesi
gerekenler sizlersiniz.
BAŞKAN – Sayın Ok…
İSMAİL OK (Balıkesir) – Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Ok, çok daha ağır
konuşabilirsiniz. (Gürültüler)
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Haddini bil, terbiyesiz!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
Çok daha ağır konuşabilirsiniz, bu sizin…
İSMAİL OK (Balıkesir) – Aynen iade ediyorum,
misliyle iade ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Ok…
İSMAİL OK (Balıkesir) – Misliyle iade
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Ok…
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Haddini bil be!
İSMAİL OK (Balıkesir) – Sizden korkmuyoruz!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
MEHMET METİNER (İstanbul) – Boş boş
konuşuyorsun.
İSMAİL OK (Balıkesir) – Çok komiksiniz!
BAŞKAN – Sayın Ok, çok daha ağır
konuşabilirsiniz, bu sizin tercihinizdir ama biliniz ki İç Tüzük’te de
bunun karşılığı vardır.
İSMAİL OK (Balıkesir) – Hayhay.
BAŞKAN – Genel Kurulu yöneten Meclis başkan
vekilleri de gereğini yerine getirir.
İSMAİL OK (Balıkesir) – Hayhay.
BAŞKAN – Evet, bunu da bilelim.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/943), Erzincan Milletvekilleri Sebahattin Karakelle ve
Serkan Bayram’ın Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/2311), Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş ve 5 Milletvekilinin Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2313), Malatya Milletvekili Öznur
Çalık ve 3 Milletvekilinin Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/2314) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 556) (Devam)
BAŞKAN – 4’üncü madde üzerinde
iki adet önerge vardır, aykırılık sırasına göre işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 556 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Filiz Kerestecioğlu Demir Mehmet Ali Aslan Hüda
Kaya
İstanbul Batman İstanbul
Sibel Yiğitalp Mehmet Emin Adıyaman
Diyarbakır Iğdır
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK
VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili
Hüda Kaya konuşacaklar.
Buyurun Sayın Kaya. (HDP sıralarından
alkışlar)
HÜDA KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; hepinize iyi geceler. Yükseköğretim Kanunu’yla ilgili bazı
düzenlemeler hakkında ben de söz almış bulunuyorum.
Fakat değerli arkadaşlar, hemen, vaktim dar,
son günlerde gündemimizi çokça meşgul eden, cezaevinde kadın ölümü, hasta
mahkûm ölümü; efendim, Türkiye’de iktidarın zulüm politikalarından kaçmak
zorunda kalan ve yollarda yaşamlarını kaybeden kadınlar, çocuklar…
Her gün bir kadın dramıyla karşı karşıyayız.
Bu iktidar yıllarca başörtülü bacı istismarı
yaptı. Geçtiğimiz yıllarda, hepinizin malumu olduğu üzere, Kabataş
yalanı gibi tarihin en tescilli yalanları ifşa edildi; 15 Temmuzun,
efendim, hikâyelerinden birisi daha ortaya çıktı; çarşaflı bacının,
kamyonet süren bir bacının nasıl yalancı bir kahraman hâline
getirildiği ortaya çıktı.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Bilmediğin konuyu
konuşma, niye yalancı olsun, nereden çıkarıyorsun? Sosyal medyadaki
iftiralara niye inanıyorsun?
HÜDA KAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, 28
Şubat döneminde, sizin de tanıdığınız Medine Bircan
isimli yaşlı bir kadının başörtüsü yüzünden hastane kapısında
öldüğünü hepimiz biliyoruz. O gün bir tane Medine Bircan vardı, bugüne
geldiğimizde binlerce kadın Medine Bircan’dan daha ağır dramlarla,
gerçeklerle, politikalarla, zulümlerle karşı karşıya. Şimdi
AKP’nin zulüm politikalarından kaçmak zorunda kalan başörtülü bacılarımız
çocuklarıyla denizlerde boğuluyorlar.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Ne dediğinizin
farkında değilsiniz gecenin bu saatinde.
HÜDA KAYA (Devamla) – Şimdi başörtülü kadınlar
nehirlerde boğuluyorlar, ailece yok oluyorlar ve hapislerde… İşte,
Halime Gülsu. Arkadaşlar, iddiası, suçu, düşüncesi, inancı ne
olursa olsun, insanın düşmanı olsa bir insana, bir kadına, bir
anneye, bir çocuğa böylesine zulümler yapılamaz. Bunları, bakın,
sıradan bir siyasetçi olarak, inanın arkadaşlar, muhalif bir siyasetçi
olarak sadece iktidarı eleştirmek için söylemiyorum değerli arkadaşlar.
Bunlara vicdanımız sızlıyor. Halkın içinde büyük bir yangın
var, insanların ahı artık arşı kaplamış durumda.
Bir zerre içindeki vicdanını kaybetmemiş insanlarımız,
arkadaşlarımız bu sese kulak versinler, bu çığlıkları
durdurmak için sizler de elinizi taşın altına koyasınız
diye söylüyorum, sıradan bir eleştiri olsun diye söylemiyorum değerli
arkadaşlar. Bakın, Halime Gülsu’nun otopsi raporları ortada arkadaşlar,
bunlar resmî makamlardan çıkan şeyler. Hastaya zamanında müdahale
edilmediği için -sizler de bunu biliyorsunuz- iki defa cezaevinde komaya girdiği
hâlde, dili boğazına kaçtığı hâlde, konuşamadığı
hâlde ve cezaevi yöneticilerine durumlar anlatıldığı hâlde…
Ki cezaevine girenler cezaevi idaresinin içeride hastalanan insanlara davranışlarına,
insanların orada nasıl ölümle karşı karşıya kaldığına
ben de dâhil yaşayan herkes buna şahit olmuştur. Otopsi raporu burada,
bakın. Bunları araştırabilirsiniz, merak edenlere bunları
verebiliriz. Bunlar acılar arkadaşlar. Gencecik bir kadın cezaevinde,
hasta, ilaçlarına mahkûm olduğu için, kişisel ihtiyaçlarını
göremediği için öldü.
Bir de Sise ana var 78 yaşında, o da Tarsus
Cezaevinde, kişisel bakımını göremiyor, yanındaki insanların
yardımıyla ayakta duruyor, 80 yaşına gelmiş bir kadın
şu anda. Bunun da mı tabutu çıksın cezaevinden arkadaşlar?
Yine, akil insanlardan Celalettin Can, parti meclisi
üyesi bir arkadaşımız, 78’liler Girişiminin sözcülerinden, yirmi
yıl bu sistemin cezaevlerinde 12 Eylül dönemlerinde hapiste kalmış
bir insan, o dönemlerde sağlığını son derece kaybetmiş
bir insan, 2010 yılında ağır kalp ameliyatı geçiren bir
insan ve şu anda, devletin izniyle, tayiniyle akil insanlık görevini yapan
-vakit kalmadı, maddeleri okumuyorum yasal gereklilikleri- devletin izniyle,
onun açtığı yolla barış olsun, bu savaş bitsin diye.…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaya.
HÜDA KAYA (Devamla) – Çok rica etsem, bir dakikada hemen
bitirsem Başkanım.
BAŞKAN – Peki, buyurun.
HÜDA KAYA (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum.
…ve kavga için, savaş için, kan için mücadele etmeyip
bu ülkede yaşanan darbeler döneminin en ağır bedellerinden birini
yaşamış olan bir arkadaşımız akil insan olarak “Bu
toplum huzur görsün, barış olsun.” diye mücadelesini verdi ama şimdi
o dönemde yaptığı, devletin izniyle yaptığı vazifesinden
dolayı “Terör örgütüne yardım etmek.” diye hapse atıldı ve ağır
hasta, rahatsız. Acilen bu hastaların bir an önce cezaevinden tahliye
edilmeleri, özgür bırakılmaları, tedavi yollarının açılması
gerekiyor değerli arkadaşlar.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) – Ya, Hüda
Hanım, PKK’nın kaçırdığı kız çocuklarını,
ırzına geçtiği kız çocuklarını niye söylemiyorsunuz?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen.
HÜDA KAYA (Devamla) – Ve yine Ayşe öğretmen,
bakın, altı aylık bebeğiyle cezaevine girdi, sadece “Çocuklar
ölmesin.” dediği için fakat 43 kişilik -20 kişilik koğuşta-
kalabalıkta, 9 çocuk, 33 yetişkin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaya.
HÜDA KAYA (Devamla) – …42 insanın yaşadığı
bir koğuş ortamında altı aylık bebeği hastalandı…
BAŞKAN – Sayın Kaya, süreniz bitti.
Teşekkür ederim.
HÜDA KAYA (Devamla) – …büyükannesine teslim edildi ve
günlük emzirmeye cezaevine götürülüyor her gün ve o da bu şekilde hastalanmış
durumda. Bir an önce… “Cennet annelerin ayağı altında." diye
-bakın, önümüzdeki günlerde Anneler Günü- bunu yine çok konuşacaksınız
fakat…
BAŞKAN – Sayın Kaya, süreniz bitti.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Yeter ama Sayın Başkan.
HÜDA KAYA (Devamla) – …anneler cehennemi yaşıyor.
BAŞKAN – Sayın Kaya…
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) – PKK da
kadınlara cehennemi yaşattı yıllarca.
HÜDA KAYA (Devamla) – İktidar annelere cehennemi
yaşatıyor. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
“Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına…”
BAŞKAN – Önerge çekilmiştir, işlemden
kaldırılmıştır.
4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… 4’üncü madde kabul edilmiştir.
5’inci maddeye bağlı geçici madde 76’ya dair
iki adet önerge geri çekilmiştir.
5’inci maddeye bağlı geçici madde 76’yı
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
5’inci maddeye bağlı geçici madde 77 üzerinde
ikisi aynı mahiyette olmak üzere üç adet önerge vardır, ilk okutacağım
iki önerge aynı mahiyettedir, birlikte işleme alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 556 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesine bağlı
geçici madde 77’nin tasarı metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
Didem
Engin Mahmut Tanal Ali Şeker
İstanbul İstanbul İstanbul
Ali
Yiğit Serdal
Kuyucuoğlu Kazım
Arslan
İzmir Mersin Denizli
Aynı mahiyetteki önergenin diğer imza sahipleri:
Filiz Kerestecioğlu Demir Mehmet Ali Aslan Hüda
Kaya
İstanbul Batman İstanbul
Mehmet Emin Adıyaman Sibel Yiğitalp
Iğdır Diyarbakır
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon
katılıyor mu?
MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK
VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde
ilk olarak Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu konuşacak.
Buyurun Sayın Kuyucuoğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 556 sıra sayılı Yükseköğretim
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Söz konusu tasarıda, bazı üniversitelerimizin
bölünerek farklı isimlerde üniversiteler kurulması teklif edilmektedir.
Cumhuriyet Halk Partisi öteden beri eğitim ve öğretim alanındaki
açmazların üzerine titizlikle eğilmektedir. Parti olarak, üniversitelerin
yurt çapında yaygınlaştırılmasından ve sayılarının
artırılmasından yanayız. Ancak yeterli altyapı, bina, mekân
ve donanıma, yeterli sayıda öğretim kadrosuna sahip olması gerekliliği
göz ardı edilmemelidir.
Değerli milletvekilleri, gerek üniversite açmakta
gerekse yüksekokuldan diplomalı gençler yetiştirmekte akılcı
ve tutarlı yol sayı kadar kalitenin de esas alınmasıdır.
Bugün eğitim ve öğretimdeki en önemli problemlerden biri gençlerimizin
yeterli birikim ve donanıma sahip olmadan okullarını bitirmeleridir.
Bu eksiklik gençlerimizin iş hayatına atılırken zorluklarla
karşılaşmalarına ve işsiz kalmalarına yol açmaktadır.
Üniversitelerimizde öğrencilerin mesleki açıdan
yeterli bireyler olarak yetişmelerini sağlayan etkenlerin başında
öğretim kadrosu gelmektedir. Kaliteli akademisyenlerin varlığı
çocuklarımızın iyi yetişmesi açısından elzemdir. Yeterli
ve aranılan düzeyde öğretim kadrosuna sahip olmayan fakülte ve yüksekokullarda
okuyan öğrenciler kendilerini geleceğe hazırlayacak bilgileri edinememektedirler.
Binbir zorluğa göğüs gererek üniversitelerden mezun olan gençlerimiz istihdam
sorunuyla karşılaşmakta, iş bulmakta zorlanmaktadır.
Yeterince düşünülüp planlanmadan açılan üniversitelerden
mezun olanlar boşta gezmektedir. Şu anda yüz binlerce yüksekokul ve üniversite
mezunu genç iş bulmak için devlet kurumlarının ve özel şirketlerin
kapısında beklemektedir. Bu tablonun sorumlusu da gençlerimiz değil,
kuşkusuz Hükûmettir. Türkiye İstatistik Kurumu Mayıs 2017 dönemi
işgücü istatistiklerinde 1 milyon 134 bin üniversiteli resmen işsiz görünmektedir.
Düzenleme yapılması gereken bir diğer
önemli husus da akademisyenlerin mali durumlarının iyileştirilmesidir.
Bir öğretim üyesinin yetişmesi çok zordur. Lisans, yüksek lisans ve doktora
çalışmalarının tamamlanması en az on yıl sürmektedir.
Geleceğin Türkiyesinin inşa edilmesinde önemli rol oynayan bilim yuvalarında
çalışanlarımızın geçim derdi de olmamalıdır.
Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısıyla
13 yeni üniversite açılıyor, iktidarın üç yıl önce söz verdiği
Tarsus Üniversitesi de bunlardan biridir. Baskın seçim öncesi seçim rüşveti
gibi görünse de buna rağmen Mersin Milletvekili olarak bu gelişmeden mutluluk
duydum çünkü geçen yıl Komisyona gelen teklif geri çekilmişti. Daha önce
yapılan üniversitelerin bölündüğü doğrudur ancak o köklü üniversiteler
çeşitli illerde fakülte ve yüksekokul açarak gelecekte Anadolu’da yeni üniversitelerin
açılmasının altyapısını hazırlamıştı.
Demokratik ve özgür bir yapısı olması gereken üniversitelerin kendi
talep ve istekleri dışında, karşı çıkmalarına
rağmen cebren bölünmeleri demokratik de değildir, hakkaniyetli de de değildir.
Üniversitelere daha fazla müdahale etmeyin, bunun zararını ülkemiz görüyor.
İlahiyat ön lisans okuyanlara dikey geçiş hakkının
sağlanması ama diğer bölümlere bu hakkın verilmemesi de eşitlik
ilkesine aykırıdır, haksızlıktır.
Yetişmiş insanlar ülkemizden kaçıyor.
Son bir buçuk yıl içerisinde 5 binin üzerinde akademisyen OHAL’in arkasına
sığınılarak üniversitelerden atıldı, ihraç edildi.
Bunların büyük bir kısmı FETÖ’yle alakası olmayan yurtsever
ve demokrat akademisyenlerdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
SERDAL KUYUCUOĞLU (Devamla) – Yeni üniversitelerin
kurulması kararını alan Hükûmetin üniversitelerde yetişmiş
akademisyenlerden kendileri gibi düşünmeyenleri tasfiye etmeye çalışması
Türkiye’ye yapılan en büyük ihanetlerden biridir.
Değerli milletvekilleri, AKP, MHP partileri 24 Haziran
seçimlerine ittifakla gidiyorlar, Cumhuriyet Halk Partisi de dört partili bir ittifakla
seçime gidiyor görünüyor. Bu kurulan dörtlü ittifak Türkiye koalisyonu olacaktır.
“Önce Türkiye” düşüncesinde olanların ittifak kurabilmeleri, sürekli Erdoğan
tarafından gerilen, kutuplaştırılan ülkemizde diyalog yolunun
açılmasına neden olacaktır. Bunu, bu ülkenin her vatandaşı
sevinçle karşılamaktadır.
Farklı siyasi düşüncedeki partilerin bir araya
gelerek ittifak kurmaları, birlikte seçime girmeleri, bu yapıların
“Önce vatan” düşüncesinin bir kanıtıdır diyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde şimdi de
Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan konuşacak.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul)
– Gerekçe.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Maddeyle, ilahiyat ön lisans programından mezun
olanlara ilahiyat fakültesi ve aynı programı uygulayan fakültelerde, eş
değer alanlarda lisans tamamlama eğitimi verilmesi öngörülmektedir. AKP
iktidar olduğu günden bugüne ilahiyat fakültelerine sürekli olarak ayrıcalıklı
imkân ve olanaklar tanımaktadır. Benzer şekilde, ilahiyat fakültesi
öğrencilerine de ayrıcalıklar tanımaktadır. Bugün birçok
kamu kurumunda yönetici konumda olanlar arasında ilahiyat fakültesi mezunlarının
sayısı azımsanamayacak kadar fazladır. Hâlihazırda ilahiyat
ön lisans programında okuyan ya da mezun olan öğrencilerin örgün öğretim
ya da açıköğretim lisans programlarının 5. yarıyılından
lisans öğrenimine devam edebilmeleri için Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi (ÖSYM) tarafından yapılan Dikey Geçiş Sınavına
(DGS) girmeleri gerekmektedir. Bu düzenleme varken ayrıca ilahiyat ön lisans
programındaki öğrencilere yönelik özel bir düzenleme yapılmasının
gerekçesi anlaşılır değildir. Eşitlik ilkesine aykırıdır.
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 556 sıra sayılı
Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 5'inci maddesi ile
2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’na eklenen Geçici 77'nci maddenin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Kamil
Aydın İsmail
Faruk Aksu Zühal Topcu
Erzurum İstanbul Ankara
Baki
Şimşek Arzu
Erdem
Mersin İstanbul
"GEÇİCİ MADDE 77- Bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarih itibarıyla ilahiyat ile gıda, tarım ve hayvancılık
alanlarında önlisans programından mezun durumda olanlara, aynı programları
uygulayan fakültelerde, eşdeğer alanlarda lisans tamamlama eğitimi
yaptırılır. Bu eğitimin usul ve esasları ile her yıl
tahsis edilecek kontenjanlar Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenir.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK
VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun tasarısıyla 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanunu’na eklenen geçici 77’nci madde, ilahiyat ön lisans programlarından mezun
olanlara ilahiyat fakültesi ve aynı programı uygulayan fakültelerde eş
değer alanlarda lisans tamamlama imkânı getirmekte, değişiklik
önergesi ise getirilen bu lisans tamamlama imkânının gıda, tarım
ve hayvancılık alanlarında ön lisans programlarından mezun olanlara
da tanınmasını amaçlamaktadır. Bu değişiklikle, söz
konusu alanlarda ön lisans eğitimi görmüş ve çoğu kamuda görev yapanların
üst öğrenim yapamamış olmalarından kaynaklı mağduriyetleri
giderilmiş olacaktır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
5’inci maddeye bağlı geçici madde 77’yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
6’ncı maddede üç adet önerge vardır. Önergelerin
ikisi aynı mahiyettedir, birlikte işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 556 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını
arz ve teklif ederiz.
Filiz Kerestecioğlu Demir Mehmet Ali Aslan Hüda
Kaya
İstanbul Batman İstanbul
Mehmet Emin Adıyaman Sibel
Yiğitalp
Iğdır Diyarbakır
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK
VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Maddeyle Uludağ, Cumhuriyet, Adnan Menderes, Abant
İzzet Baysal, Mustafa Kemal, Dumlupınar, Gaziosmanpaşa, Okan, Ahi
Evran, Mehmet Akif Ersoy, Namık Kemal, Bozok Üniversitelerinin adlarının
başına bulundukları illerin isimlerinin eklenmesiyle isim değişikliği
öngörülmektedir. Bu düzenlemenin hiçbir izahı yoktur. Madem her üniversitenin
adının önüne bulunduğu il eklenecekse neden sadece bu üniversiteler
seçilmiştir? Türkiye'de toplam 185 üniversite bulunmaktadır. Neden sadece
12 üniversitenin önüne bulunduğu il eklenmiştir? Akdeniz, Abdullah Gül,
Anadolu, Çukurova, Çankaya, Dokuz Eylül, Dicle Üniversiteleri gibi çok sayıda
üniversitenin isimlerinin önüne neden bulundukları iller eklenmemiştir?
Üniversitelerin isimleri üzerinden il ya da üniversite için bir marka değeri
oluşturma kaygısı doğru değildir. Üniversitelerin isimleri
yıllar içerisinde, kurumsallaşmasıyla birlikte bir değer ve
anlam kazanmaktadır. Üniversitelerin oluşturdukları kültür, yürüttükleri
çalışmalar isimleriyle birlikte anılmaktadır. Bu isimler bir
oldubittiye getirilerek, tamamen ilgili bölge milletvekillerinin siyasi hedefleri
gözetilerek değiştirilmez, değiştirilmemelidir. Üniversitelerin
isimlerinin değişikliği sadece ve sadece üniversite bileşenlerinin
ortak talebi doğrultusunda yapılmalıdır. Maddede ayrıca
Erzincan Üniversitesinin adı Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi
olarak değiştirilmektedir. Binali Yıldırım'ın adı
bu ülkeye sağladığı demokratik, bilimsel ilerlemelerle değil,
OHAL rejimi Başbakanı, parlamenter sistemi ortadan kaldırarak tek
adam rejimine geçişi sağlayan başbakan olarak anılacaktır.
Ülke tarihinde yolsuzluğun, hukuksuzluğun, anti demokratik uygulamaların
had safhaya çıktığı bir dönemin başbakanının
adının bir üniversiteye verilmesi doğru değildir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi işleme alacağım
iki önerge aynı mahiyettedir, birlikte işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 556 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesinde yer alan “Aydın Adnan
Menderes Üniversitesi şeklinde,” ibaresinden sonra gelmek üzere “ek 9 uncu
maddesinin başlığında ve birinci fıkrasında yer alan
‘Bülent Ecevit Üniversitesi’ ibareleri ‘Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi’ şeklinde,”
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Türabi
Kayan Ali Şeker Kamil Okyay Sındır
Kırklareli İstanbul İzmir
Mahmut
Tanal Lale Karabıyık
İstanbul Bursa
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Bülent
Turan Mehmet
Doğan Kubat Ramazan
Can
Çanakkale İstanbul Kırıkkale
Adnan Boynukara Hasan Basri Kurt Faruk Çaturoğlu
Adıyaman Samsun Zonguldak
Salih
Cora Hüseyin
Özbakır Özcan
Ulupınar
Trabzon Zonguldak Zonguldak
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK
VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) – Takdire bırakıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Katılıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Önergelerin gerekçesini okutuyorum:
Mahmut Tanal (İstanbul) ve arkadaşlarının
vermiş olduğu önergenin gerekçesi:
Bülent Ecevit Üniversitesinin adının “Zonguldak
Bülent Ecevit Üniversitesi” olarak değiştirilmesi amaçlanmıştır.
Bülent Turan (Çanakkale) ve arkadaşlarının
vermiş olduğu önergenin gerekçesi:
Bülent Ecevit Üniversitesinin isminin başına
üniversitenin kurulu bulunduğu şehrin isminin eklenmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Gerekçelerini okuttuğum aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önergeler kabul edilmiştir.
Kabul edilen önergeler doğrultusunda madde 6’yı
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde 6 kabul edilmiştir.
Birleşime iki dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 00.09
ONUNCU OTURUM
Açılma Saati: 00.12
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Mehmet Necmettin AHRAZOĞLU (Hatay)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 94’üncü
Birleşiminin Onuncu Oturumunu açıyorum.
556 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Gündemimizde başka bir iş bulunmadığından,
kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için 3 Mayıs 2018 Perşembe günü saat
14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
İyi geceler diliyorum.
Kapanma Saati: 00.13