TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
105inci
Birleşim
18
Temmuz 2019 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- BU
BİRLEŞİM TUTANAK ÖZETİ
III.- GELEN KÂĞITLAR
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Bursa Milletvekili Atilla
Ödünçün, Sağlıkta Dönüşüm Programı kapsamında Bursa
ilinde açılan şehir hastanelerine ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Ankara Milletvekili
Mustafa Desticinin, üniversite hastanelerinin işleyişine ve
beklentilere ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Erzurum Milletvekili
Kamil Aydının, Erzurum Kongresinin 100üncü yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
V.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Levent Gökün, Düzce halkına geçmiş olsun
dileğinde bulunduğuna ilişkin konuşması
2.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Levent Gökün, On Birinci Kalkınma
Planının görüşülme usulüne ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın sunuş konuşması
yapma talebini İç Tüzüke göre karşılayamayacağına
ilişkin konuşması
3.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Levent Gökün, Sakarya ilinde yaşanan sel felaketi
nedeniyle yurttaşlara geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna
ilişkin açıklaması
4.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Levent Gökün, gerek Türkiye Cumhuriyetinin gerekse
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin hak ve menfaatleri konusundaki
bildiriye katkı veren herkese teşekkür ettiğine ilişkin
konuşması
5.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Levent Gökün, 27nci Yasama Dönemi İkinci Yasama
Yılının son birleşiminin tamamlanması nedeniyle
çalışmalarda katkısı bulunan herkese teşekkür
ettiğine ilişkin konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Sakarya Milletvekili
Engin Özkoçun, Düzce ilinde meydana gelen sel felaketine ilişkin
açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun, Düzce ilinde meydana gelen sel felaketine
ilişkin açıklaması
3.- Düzce Milletvekili Ümit
Yılmazın, Düzce ilinde
meydana gelen sel felaketine ilişkin açıklaması
4.- Düzce Milletvekili
Ayşe Keşirin, Düzce ilinde meydana gelen sel felaketine ilişkin
açıklaması
5.- Kırklareli
Milletvekili Turabi Kayanın, İğneada Beğendik
sınır kapısının açılacağına ve
Beğendik köyünün su sorununa ilişkin açıklaması
6.- Mersin Milletvekili
Hacı Özkanın, Erbilde şehit düşen konsolosluk
çalışanı Osman Köseye Allahtan rahmet dilediğine
ilişkin açıklaması
7.- Hatay Milletvekili Suzan
Şahinin, Hatay Stadyumunun ve Hatayspor salonunun ne zaman
bitirileceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
8.- Mersin Milletvekili Ali
Cumhur Taşkının, Erbilde şehit düşen konsolosluk
çalışanı Osman Köseye Allahtan rahmet dilediğine
ilişkin açıklaması
9.- Osmaniye Milletvekili
Mücahit Durmuşoğlunun, Erbilde şehit düşen konsolosluk
çalışanı Osman Köseye Allahtan rahmet dilediğine
ilişkin açıklaması
10.- Hatay Milletvekili
Serkan Topalın, Hatay ili Defne ve Arsuz ilçelerinde hastane
olmadığına ilişkin açıklaması
11.- Adıyaman
Milletvekili Abdurrahman Tutderenin, Adıyaman ilinin mermer rezervleri
bakımından önemli merkez olduğuna ilişkin
açıklaması
12.- Kocaeli Milletvekili
İlyas Şekerin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğanın S400 hava savunma sistemiyle ilgili kararlı tutumuna
ilişkin açıklaması
13.- Osmaniye Milletvekili
İsmail Kayanın, geleceğin güçlü Türkiyesi için nitelikli teknik
elemanlara ihtiyaç olduğuna ilişkin açıklaması
14.- Niğde Milletvekili
Ömer Fethi Gürerin, emeklilikte yaşa takılanların
mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
15.- Uşak Milletvekili
Özkan Yalımın, Meclis tatile girmeden af konusunun gündeme
alınarak emeklilikte yaşa takılanların, polislerin,
sağlık çalışanlarının ve öğretmenlerin
mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
16.- Manisa Milletvekili
Bekir Başevirgenin, On Birinci Kalkınma Planının
tarım sektörü için hayal kırıklığı
yarattığına ilişkin açıklaması
17.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, Düzce ilinde meydana gelen sel felaketinden
dolayı vatandaşlara geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna
ve Karayollarında yardımcı işlerde
çalışanların mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
18.- Amasya Milletvekili
Mustafa Levent Karahocagilin, şehitlere Allahtan rahmet dilediğine,
Amasya ilinin tarihî, turistik ve doğal güzelliklerine ilişkin
açıklaması
19.- Kahramanmaraş
Milletvekili İmran Kılıçın, halk takviminin yeni nesillere
aktarılması gerektiğine ilişkin açıklaması
20.- Eskişehir
Milletvekili Arslan Kabukcuoğlunun, KHKlerle kamudan ihraç edildikten
sonra beraat edenlerin dosyalarının OHAL Komisyonunda neden
bekletildiğini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
21.- Sivas Millevtekili
Ulaş Karasunun, CHP İstanbul İl Başkanı Canan
Kaftancıoğlunun duruşmasının İstanbul
halkının iradesini yargılama girişimi olduğuna
ilişkin açıklaması
22.- Konya Milletvekili Orhan
Erdemin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Kıbrıs
Harekâtının 45inci yılını Barış ve
Özgürlük Bayramı olarak kutlayacağına ilişkin
açıklaması
23.- Kütahya Milletvekili
Ahmet Erbaşın, Erbilde şehit düşen konsolosluk
çalışanı Osman Köseye Allahtan rahmet dilediğine, Düzce
ilinde meydana gelen sel felaketinden dolayı Düzcelilere geçmiş olsun
dileğinde bulunduğuna ve Kütahya ili Zafer Organize Sanayi
Bölgesinin yatırımcıları beklediğine ilişkin
açıklaması
24.- Düzce Milletvekili Fahri
Çakırın, Erbilde şehit düşen konsolosluk
çalışanı Osman Köseye Allahtan rahmet dilediğine ve Düzce
ilinde meydana gelen sel felaketinden dolayı Düzcelilere geçmiş olsun
dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması
25.- İstanbul
Milletvekili Arzu Erdemin, Muğla ili
Köyceğiz ilçesinde çıkan yangın vesilesiyle eğitim
ve bilinçlendirmenin yanı sıra caydırıcı
cezaların da getirilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
26.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Doğan Kubatın, Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Levent Gökün tutumunun Anayasanın 166ncı
maddesine, 3067 sayılı Kanuna ve İç Tüzüke aykırı
olduğuna ve usul tartışması açılmasını
istediğine ilişkin açıklaması
27.- Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın, Düzce ili genelinde yaşanan
sel felaketinden dolayı mağdur olan vatandaşlara geçmiş
olsun dileğinde bulunduğuna ve arama kurtarma personelinin bölgeye
sevk edildiğine ilişkin açıklaması
28.- Sakarya Milletvekili
Muhammed Levent Bülbülün, Sakarya ilinde yaşanan sağanak
yağışın toprak kaymasına ve yolların
kapanmasına sebep olduğuna ilişkin açıklaması
29.- Sakarya Milletvekili
Engin Özkoçun, Düzce ve Sakarya ilinde yaşanan sel felekati nedeniyle
oluşan mağduriyetin el birliğiyle sarılacağına
ilişkin açıklaması
30.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun, Batman Milletvekili Necdet İpekyüzün On
Birinci Kalkınma Planının ikinci bölümü üzerinde HDP Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
31.- Batman Milletvekili
Necdet İpekyüzün, İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
32.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, On Birinci Kalkınma Planıyla
ilgili olarak verilmiş bulunan önergelerin sıra numaraları ile
kendilerine dağıtılan önergelerin sıra numaralarının
aynı olmadığına ilişkin açıklaması
33.- Tokat Milletvekili Özlem
Zenginin, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaşın On
Birinci Kalkınma Planıyla ilgili olarak verilmiş olan 1
numaralı önergeyle ilgili yaptığı konuşmasına
ilişkin açıklaması
34.- Sakarya Miletvekili
Muhammed Levent Bülbülün, Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın On Birinci Kalkınma Planıyla ilgili olarak
verilmiş olan 1 numaralı önergeyle ilgili yaptığı
konuşmasına ilişkin açıklaması
35.- Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaşın, sözlerinden geri adım
atmayacağına ilişkin açıklaması
36.- Ankara Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının, İzmir Milletvekili Murat Çepninin On
Birinci Kalkınma Planıyla ilgili olarak verilmiş olan 7
numaralı önergeyle ilgili yaptığı konuşmasına ilişkin
açıklaması
VII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Levent Gökün On Birinci Kalkınma Planı
üzerinde Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
sunuş konuşması yapma talebininin İç Tüzük hükümlerine
uygun olup olmadığı konusunda
VIII.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın (10/331) esas numaralı Meclis Araştırması
Önergesini geri aldığına ilişkin dilekçesinin 18/7/2019
tarihinde Başkanlığa ulaştığına ilişkin
önerge yazısı (4/
IX.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu
Önerileri
1.- Danışma
Kurulunun, 103 ve 103'e 1'inci ek sıra sayılarıyla
bastırılıp dağıtılan On Birinci Kalkınma
Planının (2019-2023) ve Komisyon Raporunun TBMM Genel Kurulundaki
görüşmelerinde konuşmacı ve konuşma sürelerine;
görüşmelerinin 18 Temmuz 2019 Perşembe günkü birleşiminde
tamamlanması hâlinde Genel Kurulun daha önce
çalışılmasına karar verilen 19 Temmuz 2019 Cuma günü
toplanmamasına ve On Birinci Kalkınma Planının (2019-2023)
görüşmelerinin tamamlanmasından itibaren Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 1 Ekim 2019 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere tatile
girmesine ilişkin önerisi
X.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler
1.- On Birinci Kalkınma
Planının (2019-2023) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Sunulduğuna Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (3/777) (S.Sayısı: 103 ve 103e 1inci Ek)
XI.-
BİLDİRİLER - DEKLARASYONLAR
1.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkanın, Türkiyenin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin
Doğu Akdeniz bölgesindeki hidrokarbon kaynaklarının
paylaşımı konusunda hak ve menfaatlerinin
korunacağını ifade eden ortak bildiriye ilişkin
açıklaması
2.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın, Türkiyenin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin
Doğu Akdeniz bölgesindeki hidrokarbon kaynaklarının
paylaşımı konusunda hak ve menfaatlerinin
korunacağını ifade eden ortak bildiriye ilişkin
açıklaması
3.- Sakarya Milletvekili
Engin Özkoçun, Türkiyenin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin
Doğu Akdeniz bölgesindeki hidrokarbon kaynaklarının
paylaşımı konusunda hak ve menfaatlerinin
korunacağını ifade eden ortak bildiriye ilişkin
açıklaması
4.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun, Türkiyenin ve Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinin Doğu Akdeniz bölgesindeki hidrokarbon
kaynaklarının paylaşımı konusunda hak ve
menfaatlerinin korunacağını ifade eden ortak bildiriye
ilişkin açıklaması
5.- İstanbul
Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, Doğu Akdeniz bölgesindeki
hidrokarbon kaynaklarının paylaşımı konusundaki ortak
bildiriye niçin imza atmadıklarına ilişkin açıklaması
XII.- OYLAMALAR
1.- (S.Sayısı: 103
ve 103e 1inci Ek) On Birinci Kalkınma Planının (2019-2023)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Sunulduğuna
Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresinin oylaması
18 Temmuz 2019 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur),
İsmail OK (Balıkesir)
----- 0 -----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 105inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Bursada açılan şehir hastanesi
hakkında söz isteyen Bursa Milletvekili Sayın Atilla Ödünçe aittir.
Buyurun
Sayın Ödünç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika Sayın Ödünç.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Bursa Milletvekili Atilla Ödünçün, Sağlıkta
Dönüşüm Programı kapsamında Bursa ilinde açılan şehir
hastanelerine ilişkin gündem dışı konuşması
ATİLLA
ÖDÜNÇ (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gazi
Meclisimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyor,
şükranlarımı arz ediyorum.
Sözlerime
başlamadan önce dün Erbilde şehit olan diplomatımıza
Allahtan rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyorum.
Ülkemizde
2002 yılından beri sürdürülen Sağlıkta Dönüşüm
Programı kapsamında
birçok önemli değişim yaşanmış ve 23 hastanemiz
tamamlanarak Bursalı hemşehrilerimizin hizmetine sunulmuştur.
Bursa şehrimiz son on yılda sağlık alanında
tarihindeki en çok yatırımı almış illerimizin
başında gelmektedir.
Şehir
hastaneleri, ülkemizde sağlık hizmetlerinin kalitesinin yükselmesine
sağlayacağı katkıyla kendisine yapılan
yatırımları ziyadesiyle hak eden bir projedir. Sağlık
hizmetlerinde sağlanacak ilerleme, sağlık endüstrisinin
ülkemizde daha da gelişmesini sağlayacaktır. Bu
yatırımlarla ülkemizi dünyanın en ileri 5 sağlık
turizm merkezinden biri hâline getirmeyi hedefliyoruz. Bunun için belirlenen
yol haritasına göre, 2023 hedeflerine doğru emin adımlarla
yürümekteyiz.
Ülkemizde
sağlık hizmetleri son on yedi yılda çok büyük ilerlemeler
katetmiştir. Kamu ve özel sektör yan yana gelerek artık dev projeleri
hayata geçirmektedir. Sağlık, hayatımızın
vazgeçilmezidir. Kanuni Sultan Süleymanın Halk içinde muteber bir nesne
yok devlet gibi, olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi sözü
sağlığın ne denli önemli olduğunu
vurgulamaktadır.
AK PARTİ
iktidara geldiği ilk günden beri halkımızın daha iyi
koşullarda, en iyi yerlerde, en gelişmiş hastanelerde tedavi
görmesi ve şifa bulması için çalışmaktadır. Bunun için
gereken adımları atmaktan geri durmuyoruz.
Diğer
taraftan, ülkemizin coğrafi konumu itibarıyla cazibe merkezi
olması sağlık turizminin gelişmesinde de etkili
olacaktır. AK PARTİ olarak bu fırsatı avantaja çevirmek
için çalışmaktayız.
Şehir
hastaneleri önümüzdeki dönemde performansıyla ve ülkemize
sağlayacağı girdilerle kendisinden söz ettirecektir.
Sağlık turizminden ülkemiz hak ettiği payı
almalıdır. Bunun için ülkemiz insan kaynakları
açısından gereken alt yapıya da sahiptir. Geçmişte
olduğu gibi, günümüzde de hekimlerimiz tüm dünya insanlarına
şifa dağıtmaya devam edeceklerdir.
Gayrisafi millî
hasılamızı artırmak, vatandaşlarımızın
en güzel, en özel yerlerde sağlık imkânlarından
yararlanması için çalışmalarımız olanca
hızıyla devam ediyor. Gönülden inanıyoruz ki şehir
hastaneleriyle ülkemizde sağlık hizmeti zirveye çıkacaktır.
Milletimiz en iyisine ve en güzeline layıktır.
Termal ve rehabilitasyon yönünden Bursa
şehrimiz doğal kaynaklar açısından da oldukça zengindir.
Zamanla ülkemiz de sağlık turizminde öncelikli bir yere sahip
olacaktır. Şehir hastanesinin tam kapasite
çalışmasıyla sağlık turizminden de alacağımız
pay artacaktır. Şehir hastaneleri yatırımlarından
Bursa nasibini almıştır. Şehir hastanemiz Bursa ilimizde en
özellikli ameliyatların yapılacağı, nitelikli
sağlık hizmetlerinin bir arada verileceği merkez konumunda
olacaktır. Hastalarımız her türlü sağlık imkânına
bir arada erişecektir.
16 Temmuz 2019 tarihi itibarıyla şehir
hastanemiz hasta kabulüne başlamıştır. Bursa Şehir
Hastanemizde uluslararası standartlarda, en yüksek kalitede
sağlık hizmeti sunumu gerçekleştirilecektir. Hastanemiz son
model teknolojiye sahip tıbbi cihazlarla hizmet verecektir. Artık
Bursalı hemşehrilerimiz tüm sağlık hizmetlerini şehir
hastanesinden alabileceklerdir.
Bursa Şehir Hastanemiz ülkemizin 10uncu
şehir hastanesidir. Buradaki fotoğrafta da ifade ettiğim gibi,
şehir hastanemiz tam merkezî bir konumda ve dört ana çekirdekten
oluşmaktadır. Aynı zamanda, sismik yalıtım sistemleri
uygulanarak yapılan hastane olası bir deprem anında ve
sonrasında dahi faaliyetlerini aksatmadan sürdürebilecektir. Bu amaçla,
şehir hastanesi zeminine bine yakın deprem izolatörü
yerleştirilmiştir.
Bursa ve çevre illerle birlikte 6,5 milyonluk bir
nüfusa hizmet verecek olan hastanemiz 1 milyar 37 milyon 738 bin TLye mal
olmuştur. 1.355 yataklı olan şehir hastanemiz bünyesinde 253
yataklı genel hastane, 254 yataklı onkoloji hastanesi, 271
yataklı kalp ve damar cerrahi hastanesi, 22 kadın doğum ve çocuk
hastanesi, 29 yataklı psikiyatri, 26 yataklı yanık tedavi
merkezi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Toparlayın Sayın Ödünç.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Kirası ne kadar,
onları da söyle. Kaç para kira ödeyeceğiz?
BAŞKAN Siz tamamlayın sözlerinizi.
ATİLLA ÖDÜNÇ (Devamla)
200 yataklı
fizik tedavi ve rehabilitasyon hastanesi, 100 yataklı yüksek güvenlikli
adli psikiyatri hastanesi yer almaktadır. Toplamda 403 adet poliklinik
bulunmaktadır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Hastane kimin, kim
yaptı? Kaç para?
ATİLLA ÖDÜNÇ (Devamla) Bursa Şehir
Hastanesinin oturma alanı 89.380 metrekaredir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Kaç para? Kirası kaç
lira? Sözleşmesi nerede?
ATİLLA ÖDÜNÇ (Devamla) Şehir hastanemizde
217 yataklı yoğun bakım ünitesi yer almaktadır. 49 adet
ameliyathane, 15 adet de çok fonksiyonlu doğumhane bulunmaktadır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Kaç yıl, kaç yıl?
ATİLLA ÖDÜNÇ (Devamla) Bursalı
hemşehrilerimiz her zaman vatan hususunda gerekli duyarlılığı
göstermiştir. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip
Erdoğana, göstermiş olduğu yakın ilgiden dolayı
Bursalı hemşehrilerimiz adına teşekkür ediyorum. İktidarda
olan 11 AK PARTİli Bursa milletvekilimiz ve muhalefetteki 9
milletvekiliyle birlikte Bursamız için çalışmaya var gücümüzle
devam edeceğiz. (Gürültüler)
BAŞKAN Değerli arkadaşlar, hatibi
dinleyelim.
ATİLLA ÖDÜNÇ (Devamla) Beş
yıldızlı hizmet vermeye başlayan hastanemiz sayesinde
Bursalı hemşehrilerimiz sağlıkta A kalite hizmeti
alacaklardır.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gündem dışı ikinci söz,
üniversite hastanelerinin işleyişi ve beklentileri hakkında söz
isteyen Ankara Milletvekilimiz Sayın Mustafa Desticiye aittir.
Buyurun Sayın Destici.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Efendim, Sayın
Genel Başkanım eğer müsaade ederse acil bir konuyu size hemen
iletebilir miyim?
BAŞKAN Gündem dışından sonra
belirteceğim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Peki efendim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Destici.
2.- Ankara Milletvekili Mustafa Desticinin, üniversite
hastanelerinin işleyişine ve beklentilere ilişkin gündem
dışı konuşması
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi sevgi, saygı
ve hürmetle selamlıyorum.
Dün Erbilde diplomatlarımıza yönelik
girişilen saldırıyı lanetlerken bu saldırıda
hayatını kaybeden Osman Köseye Allahtan rahmet diliyorum.
Hayatını kaybeden Iraklı vatandaşlara da Allahtan rahmet
diliyorum. Yaralılarımıza acil şifalar niyaz ediyorum.
Tabii, hepimiz şuna inanıyoruz ki bu
saldırı da karşılıksız
bırakılmayacaktır. Geçmişte Taşnak, Hışnak
çetelerinin akıbeti ne olmuşsa, ASALA terör örgütü
mensuplarının akıbeti ne olmuşsa bu hain, katil terör
örgütlerinin, PKKnın, PYDnin, YPGnin sonu da o olacaktır.
Değerli milletvekilleri, ikinci olarak,
S400leri almamız üzerine ABDden gelen açıklamaları, F35
projesinin askıya alınmış olduğunu bildirmelerini
öncelikle, hadsiz, hukuksuz bir eylem, davranış olarak değerlendirdiğimizi
belirtmek istiyorum. NATOdan gelen açıklamaysa doğru bir
açıklamadır çünkü Türkiyenin NATOyla ilişkisi ABDyle ilintili
değildir ya da ABDyle olan ikili ilişkileriyle kaim ya da sona
erecek de değildir. Ama devletin, Hükûmetin ve Türkiyenin S400
konusundaki bu kararlı tutumunu bir kere daha takdir ettiğimizi
belirtiyorum ve sonuna kadar gidilmesi gerektiğinin altını
çiziyorum.
Tabii, bugün
burada üniversite hastanelerimizin son durumuyla ilgili söz almış
bulunuyorum. Üniversite hastanelerimiz gerçekten büyük meselelerle bugün
boğuşmaktadırlar. Üniversite hastanelerimiz, bildiğiniz
gibi, sadece tedavi hizmeti görmemekte aynı zamanda bir eğitim
yuvasıdır, bir staj yuvasıdır. Dolayısıyla
buraların desteklenmesi gerekir. Üniversite hastanelerimizin teşhis
ve tedavi hizmetleri için yıllık olarak tıbbi malzeme, ilaç,
kit, kimyasal, tıbbi cihaz ve hizmet alımları ihaleleri
gerçekleştirilmekte olup yatan hastalar için de ayrıca reçete
bazlı tıbbi malzeme temini yapılmaktadır. Son dönemlerde
artan döviz fiyatları nedeniyle tedarikçi firmalar kabul edilemez oranlarda
fiyat artışlarıyla teklif verme eğilimine
girmişlerdir. Verilen teklifler Sağlık Uygulama Tebliği
fiyatlarının 3-4 katını bulmaktadır, hatta bazı
branşlarda daha fazla olmaktadır. Doğrudan temin
alımlarında firmalar döviz artışı nedeniyle
sipariş içeriği malzemeleri teslim etmemekte, yapılan ve
sözleşme imzalanan ihalelerden dahi teminatlarını yakarak
vazgeçtikleri söylenmektedir.
Üniversite
hastaneleri yönetimleri de yılbaşında yaptıkları
bütçeye mali olarak uyamamakta bu durum firma ödemelerine de olumsuz
yansımaktadır. Çok iyi olmayan ödeme dengeleri daha da
kötüleşmekte, firma, ödemelerinin kısıtlanması nedeniyle
zincirleme olarak mal tedariklerinde de sıkıntılı bir
duruma girmektedir.
Yukarıda izah ettiğim hususlar meselenin
maddi boyutlarıdır, bir de sağlık boyutları
vardır ki bunlar daha sıkıntılı bir hâl
almıştır. Firmaların yapmış olduğu
aşırı fiyat artış politikası nedeniyle veya teklif
vermemeleri sonucu, başta kardiyoloji, kalp damar cerrahisi, üroloji,
ortopedi, radyoloji, beyin cerrahisi, hematoloji, ameliyathane, kulak burun
boğaz vesaire gibi bölümlerde çok sayıda işlem ve tedavi aksar
hâle gelmiştir. Acil durumlarda müdahale edilmek üzere
kullanılması gereken tıbbi sarf malzemeleri dahi temin edilemez
boyuta gelmiştir.
Tabii, bu meseleler çözülemeyecek boyutta
değildir, bunları çözebiliriz, devletimizin buna gücü vardır.
Bunun için, bize göre yapılması gereken bazı çözüm önerilerimiz
vardır. Bunlardan birincisi, SUT fiyatlarının
iyileştirilmesi, artırılması; ikincisi, sağlık
market uygulamasının genişletilmesi; üçüncüsü, ilaç tedarik
ofislerinin kurulması; dördüncüsü, tüm borçların yeniden
yapılandırılarak ödenmesi; beşincisi, Sağlık
Bakanlığı hastanelerimizde olduğu gibi üniversite
hastanelerimizde de götürü usulü maliye politikasının uygulamaya
konulması
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin, toparlayalım
Sayın Destici.
Buyurun.
MUSTAFA DESTİCİ (Devamla)
Altıncısı, üniversite hastanelerimizin BAĞ-KUR
mensupları için şu ana kadar yaptığı harcamaların
ödenmesi ve bundan sonraki hizmetler için kalıcı düzenlemelerin
yapılması ve üniversite hastanelerimizde çalışan, doktor,
hemşire, 4/A, 4/B, 4/C gibi birtakım kategorilerdeki personelimizin
ücretlerinin, birtakım sosyal yardım giderlerinin döner sermayeden
değil genel bütçeden ödenmesiyle ilgili bir talep var. Ben, bunların
karşılanacağını ümit ediyorum çünkü üniversite
hastanelerimizin, dediğimiz gibi, çok sayıda, 40 bine yakın
yatak kapasitesi ve binlerce çalışanı olduğunu ama onun da
üstünde, bir eğitim yuvası olduğunu hepimizin bilip bu konuda
hassasiyet göstermemiz gerektiğini söylüyorum.
Son cümle de, terörle mücadele sırasında
yaralanıp gazi sayılmayan 20 bine yakın bize göre gazimiz var.
Tek cümleyle bunların durumunu özetleyip sözlerime son vermek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım Sayın Destici.
MUSTAFA DESTİCİ (Devamla) Bir baba
düşünün, devleti için vurulmuş, eşine ve çocuklarına Ben
gaziyim. diyemiyor. Çok şey istemiyoruz, bizler, çocuklarımıza
bırakacağımız bir madalya, bir de öldüğümüzde ay
yıldızlı al bayrağa sarılmak istiyoruz. diyorlar. Bu
talebin de karşılanacağına olan inancımla sizleri bir kere
daha saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Gündem dışı üçüncü söz,
Erzurum Kongresinin 100üncü yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Erzurum
Milletvekilimiz Sayın Kamil Aydına aittir.
Buyurun Sayın Aydın. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
3.- Erzurum Milletvekili Kamil Aydının, Erzurum
Kongresinin 100üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
KAMİL AYDIN (Erzurum) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekili arkadaşlar; malumunuz, yasama
temsilcileri olarak, görev ve sorumluluklarımız arasında
ülkemizin genel meselelerini dile getirip çözüm önerileri sunmak gibi,
aynı zamanda seçildiğimiz illerin de kendine has birtakım
meselelerini, özel günlerini, varsa sorunlarını dile getirip onlarla
ilgili de birtakım çözüm önerilerini yürütmeden beklemek gibi bir ulvi
sorumluluğumuz da vardır.
Bu minvalde, önümüzdeki günlerde 100üncü
yılını idrak edeceğimiz 23 Temmuz Erzurum Kongresinin
anlam ve önemine ilişkin konuşmak üzere gündem dışı
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygılarımla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Sayın milletvekilleri, bundan tam yüz yıl
önce yurdun her köşesi işgal edilerek milletimizin istiklal ve
bağımsızlığı gasbedilmişti. Buna mukabil 19
Mayıs 1919da yakılan bağımsızlık meşalesi
ve Amasya Tamimiyle kayıt altına alınan Milletin
bağımsızlığını ve istiklalini yine milletin
azim ve kararlılığı kurtaracaktır. akdiyle Erzuruma
taşınan millî irade, 23 Temmuz 1919 Erzurum Kongresiyle tarihe not
düşecek kararlara dönüşmüştür. Bu kongrede kayıtlara
geçirilip bugün dahi millî söylem hâline dönüştürdüğümüz kararlardan
ilk akla gelenler; vatanın bir bütün olup asla parçalanamayacağı
ve hiçbir manda ve himayenin kabul edilemeyeceğidir.
Sayın
milletvekilleri, zor bir coğrafya ve iklim şartlarını
kendine kader edinen dadaşlar diyarı Erzurum, her şeye
rağmen sahip olduğu jeopolitik konumuyla birçok medeniyete ev
sahipliği yapmıştır. Bizanstan Selçukluya,
Osmanlıya ve cumhuriyete geçiş sürecinde genelde Doğu Anadolu
Bölgesi ve özelde ise bölgenin merkezî yerleşim noktası olan Erzurum,
ağır bedeller ödemiştir. Bugün de yüksek maliyet gerektiren
Erzurumda yaşamak, başlı başına ağır
bedeller ödemenin çok açık bir göstergesidir. Dolayısıyla yüksek
millî, manevi, ahlaki seciyesiyle karşılaştıkları
güçlükleri sorunlaştırmadan vakarlı bir davranış
sergileyen sevgili hemşehrilerimin sosyal devlet vasfından
dolayı Türkiye Cumhuriyeti devletinin yürütmesinden öncelikli beklentileri
bulunmaktadır. Bu beklentiler arasında -daha önce grubumuz adına
da bunu bir kanun teklifine dönüştürdüğümüz- gerçekten özellikle
barınma noktasında yüksek maliyetli enerji kaynaklarının
düşürülmesi bulunmaktadır. Bu da doğal gaz başta olmak
üzere, gerçekten bölgede sekiz ay kullanılmak zorunda kalan,
ısınma amaçlı kullanılan birtakım enerji maddelerinde
bölgeye özel bir indirimin, bölgeye özel bir güzelliğin
yapılması noktasıdır.
İkinci
olarak, yine, hazır sırası gelmişken... Gerçekten
yarım kalan, kadük kalan birtakım projelerimiz var. Doğu
Anadoludan kuzeye, güneye ve Orta Asyaya açılan bir güzergâh olması
hasebiyle, bölgede yarım kalmış tünellerimiz,
yollarımız, barajlarımız var; bunların bir an önce
ödeneklerinin tahsis edilip bir an önce bitirilmesi noktasında da büyük
bir hassasiyet taşımaktayız.
Öte yandan, 2nci bir organize sanayi
inşamız var. Burada, daha önce bölgeye yönelik birtakım
teşvikler öngörülmüştü, cazibe merkezleri konusunda çok güzel
şeyler düşünülüp planlanmış ama uygulamaya
geçilmemişti. Yine, Erzurum halkı, bu cazibe merkezlerine benzer ya
da daha önce uygulanan 5084 sayılı Kanundaki iyileştirmeyle
ilgili bir adımın atılmasını beklemektedir.
Diğer ifade etmeye
çalışacağım önemli bir mesele de... Bölgemiz tarım ve
hayvancılık bölgesi. Erzurum halkı, her türlü zorluğa
rağmen, yılda bir ürün alma gerçeğine rağmen, besilik hayvanını
sekiz ay içerde tutmasına rağmen, tarım ve
hayvancılıktaki girdilerin gerçekten bölgeye özgü birtakım
iyiliklere kavuşması noktasında gerekli işlemlerin
yapılmasını talep etmektedir.
Efendim, bu, sanki bölgesel bir
ayrımcılık gibi lanse edilip algılanıyor. Hayır,
böyle değil. Gelişmiş ülkelerin gelişme siyasetine
baktığınız zaman bu çok net bir şekilde görülür.
Bölgenin şartlarına göre birtakım kalkınma modelleri
uygulanabilir, bu dünyanın her yerinde vardır.
Dolayısıyla, Erzurum başta olmak
üzere, bütün bölgemizin özellikle beklentisi şudur
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım Sayın
Aydın.
KAMİL AYDIN (Devamla) Oradaki göçün önlenmesi
adına, bölgesel dengesizliklerin yaratılmaması adına,
gerçekten, oradaki nüfusu orada idame ettirme adına birtakım
önlemlerin alınması noktasında taleplerimiz bulunmaktadır.
Bir diğer önemli husus ise, yine, belki
Türkiye'nin geneline teşmil edilecek bir meseledir ama bölgede, özellikle
müteahhitlerimizin, inşaat işiyle uğraşan
arkadaşlarımızın kamu kurumları ve belediyelerden KDV
alacakları ve özellikle, diğer tahsis edilen imkânların
sağlanması noktasında biraz geciktirildiklerine
tanıklık etmekteyiz, bunların da bir an önce tahsis edilmesi
noktasında gerekli hassasiyeti bekliyoruz.
Ben, bu vesileyle haftaya
kutlayacağımız, idrak edeceğimiz 23 Temmuz 1919un,
100üncü yılını kutladığımız Erzurum
Kongresinin, yeniden bizdeki birliğe, dirliğe, beraberliğe
vesile olmasını diler, saygılarımı sunarım. (MHP
ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent
Gökün, Düzce halkına geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna
ilişkin konuşması
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, son
derece yoğun bir telefon ve bilgi akışı çerçevesinde Düzce
ve yöresinde meydana gelen sel felaketinin boyutlarının giderek
büyüdüğüne dair haberler bizlere ulaşmaya devam ediyor. Bu sel
felaketinde hayvanların telef olduğuna, insani boyutta da çok ciddi
sıkıntıların çıktığına dair gelen
bilgileri ben yürütme temsilcileriyle paylaştım. Onlar da üzerinde
gerekli bir çalışmayı zaten yürütüyorlar, daha yoğun olarak
yürütecekler.
Düzcede
yaşanan sel felaketinden dolayı tüm Düzceli hemşehrilerimize
geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Bu konuda bütün olanaklarla devletin
kendilerinin yanında olacaklarına dair tarafıma ulaşan
bilgiyi zaten burada söylememe gerek yok. Biz de konuyu çok dikkatli takip
ediyoruz. Bu sel felaketinin çok başka üzücü sonuçlara yol
açmamasını diliyor ve hepsine tekrar geçmiş olsun dileklerimi
iletiyorum.
Sayın
Özkoç, sizin de hemen komşu iliniz. Size de çok yoğun bilgiler
geldiğini biliyorum.
Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun, Düzce ilinde meydana
gelen sel felaketine ilişkin açıklaması
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; çok samimi olarak söylüyorum, şu anda
aldığım telefonlar biraz ürkütücü telefonlar. İkinci
kattayız. Alt kat tamamen su altında. Telefon
şarjlarımız bitmek üzere. Önümüzden hayvanlar geçiyor sürüler
hâlinde, görüyoruz. Hiçbir kurtarma ekibi gelemiyor, helikopter yok. Bizi kurtarın.
diye telefonlar alıyorum. Elbette devletimiz gerekeni yapıyordur ama
bu, sanıyorum, bir helikopterle, iki helikopterle çözülecek bir şey
değil. Bütün dikkatlerin oraya çevrilmesi gerekiyor. Örneğin,
Esmahanım köyünde yaşayan bir aile aradı, çocuk feryatları
geliyordu. Bunun ciddi bir şekilde dikkate alınmasını çok
önemsiyoruz. Gerçekten orada daha büyük bir felaketle
karşılaşmamak için, devletimize, oraya daha büyük bir güçle
yardıma gitmesi için biz Meclisten sesleniyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Şimdi sisteme giren sayın milletvekillerine söz vereceğim.
Önce,
Sayın Muş -bu konuda siz de herhâlde bir açıklama
yapacaksınız- buyurun.
2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Düzce
ilinde meydana gelen sel felaketine ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Düzce
ilimizde yaşanan sel felaketiyle alakalı, devletimizin ilgili
birimleri müdahalede bulunuyorlar. Az önce Cumhurbaşkanı
Yardımcımızla da konuyu konuştuk. Kendileri
çalışmaların koordinasyonu konusunda yeniden atılması
gereken farklı adımlar neyse, onların atılmasıyla
alakalı da gerekli talimatları verdi ve meseleyi yakından takip
ediyor. Genel Kurula geldiği zaman da muhtemelen kendisi bu
çalışmalar hakkında bilgi verecektir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Şimdi, söz isteyen milletvekillerimizden
önce söz talep eden Düzce milletvekillerimize bir söz vereyim, onlar
değerlendirmelerini yapsın, ondan sonra diğer
arkadaşlarımıza söz verelim. Zaten sisteme girmiştir
arkadaşlarımız.
Sayın Yılmaz
3.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmazın, Düzce ilinde
meydana gelen sel felaketine ilişkin açıklaması
ÜMİT YILMAZ (Düzce) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Maalesef, defalarca kez uyarmamıza rağmen
Düzce ilimizin Akçakoca ve Cumayeri ilçelerinde çok büyük bir sel felaketiyle
karşı karşıya kaldık. Özellikle Akçakoca ilçemizin
merkezindeki Çivi Deresi taştı, Merkez Cami yanında yüzlerce
aracımız suya kapıldı ve denize gitti. Bunun yanında,
Esmahanım, Dilaver, Davutağa ve Uğurlu köyleri tamamen su
altında kaldı. Cumayerinde Harmankaya, Çelikdere, Esentepe,
Kızılüzüm köylerine hâlâ ulaşım sağlanamıyor.
Grup yolları heyelan nedeniyle uçtu. Allah devletimize zeval vermesin,
helikopterle de mahsur kalanların kurtarılması için mücadele
devam ediyor ancak yollar uçtuğu için ve makinelerimiz yetersiz
olduğu için, maalesef, birçok vatandaşımıza hâlâ
ulaşmaya çalışıyoruz. Bu arada, 100den fazla hayvanın
telef olduğu bilgisi bize de geldi. Saat gece 2 buçuktan beri ben
telefonla görüşüyorum kendileriyle, bayağı kötü bir durum var.
Bir an önce afet bölgesi ilan edilmesi lazım. Bu konuda, özellikle
Akçakoca ve Cumayerinde Hükûmetimizin gerekli çalışmayı
yapacağı kanaatindeyim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Bir diğer Düzce Milletvekilimiz Sayın
Keşir
4.- Düzce Milletvekili Ayşe Keşirin, Düzce ilinde
meydana gelen sel felaketine ilişkin açıklaması
AYŞE KEŞİR (Düzce) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dün gece yarısından
itibaren Cumayeri ve Akçakoca ilçelerimiz yoğun sel ve su
baskınına maruz kalmışlardır. Beraberinde Cumayeri
ilçemizin başta Dokuzdeğirmen ve Iğdır köyleri olmak üzere,
Akçakocanın Esmahanım,
Uğurlu, Yeşiltepe, Dilaver köyleri sel ve su baskınına
maruz kalmıştır, keza, heyelan nedeniyle de bazı
köylerimize ulaşılamamaktadır. Cumayeri ilçemizde mahsur kalan 8
vatandaşımız an itibarıyla kurtarılmıştır,
1i de bizim AK PARTİ ilçe başkanımızdı. Aynı
zamanda, Dilaver köyümüzde hâlâ mahsur kalan 7
vatandaşımızın kurtarılma çalışmaları
devam ediyor. AFAD, Genelkurmay Başkanlığı, Türk
Kızılayı, Düzce ili ve Cumayeri ilçesi itfaiyeleri ve STKlerle
yaklaşık 50 kişilik kurtarma ekibi şu an bölgede.
Beraberinde 13 kurtarma aracı, 2den 3e çıkarılan helikopterle
havadan da müdahale edilmek...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Konu Genel
Kurulumuzun bilgisine sunulmuştur. Bu konuda titiz bir
çalışmanın yapılması gerektiği açıktır.
Devletimizin tüm Düzcelilerin yanında olacağı muhakkaktır.
Sayın
Kayan, buyurun.
5.- Kırklareli Milletvekili Turabi Kayanın,
İğneada Beğendik sınır kapısının
açılacağına ve Beğendik köyünün su sorununa ilişkin
açıklaması
TÜRABİ
KAYAN (Kırklareli) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bulgaristanla
yapılan görüşmeler neticesinde İğneada Beğendik
Kapısı açılmak üzeredir. Gümrük işlemleri için Bulgaristan
ve İğneadadan geçirilecek olan yol, Demirköye bağlı
Beğendik köyü ile Bulgaristanın Rezovo yerleşim yeri arasında Rezve
Deresine yapılacak köprü ve alan için askerî bölgeden yer tahsisi
yapılmalıdır. Bu bölge, olduğu gibi askerî alan olarak
ayrılmış bir alandır. Beğendik köyünde su yok; sahil bölgesi,
denizi, güneşi bol, yerli turisti bol fakat su yok.
Ayrıca,
bölgede, Trakyadan geçecek olan hızlı tren geçiş bölgelerinde
menfezlerin genişliği en az
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Özkan
6.- Mersin Milletvekili Hacı Özkanın, Erbilde
şehit düşen konsolosluk çalışanı Osman Köseye
Allahtan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
HACI ÖZKAN (Mersin) Sayın Başkan,
dünyanın her yerinde milletimizin talimatlarını yerine getirmek,
ülkemizin çıkarlarını korumak için özveriyle çalışan
görevlilerimiz var. Barış içinde bir dünya için ve ülkemizin
insanlığa mesajını hayata geçirmek için fedakârca görev ifa
ederken bu uğurda lanetli saldırılara uğrayıp
şehadet mertebesine erenleri hiçbir zaman unutmayacağız.
Devletimizi ve milletimizi Erbilde temsil eden başkonsolosluk
personelimize yönelik düzenlenen hain saldırıyı lanetliyorum.
Olayda şehit düşen başkonsolosluk çalışanı
Mersinli hemşehrimiz Osman Köse kardeşimize Allahtan rahmet,
ailesine sabır, yaralılarımıza acil şifalar,
milletimize başsağlığı diliyorum.
Ülkemize yönelik yapılan her türlü
saldırının birlik ve beraberliğimizi daha da
güçlendireceğine inanıyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, bu söz
taleplerini karşıladıktan sonra
arkadaşlarımızın Genel Kurul salonundan ayrılmamalarını
rica ediyorum, önemli bir konuyu beraber değerlendireceğiz.
Sayın Kaya yerine Sayın Şahin
Buyurun Sayın Şahin.
7.- Hatay Milletvekili Suzan Şahinin, Hatay
Stadyumunun ve Hatayspor salonunun ne zaman bitirileceğini öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
SUZAN ŞAHİN (Hatay) Teşekkürler
Başkanım.
Düzce halkına geçmiş olsun dileklerimi
iletiyorum.
Hatayspor 2018-2019da 1inci Ligde finale
kalmış, final maçında penaltılarla elenerek Süper Lige
çıkamamıştır. Hatayda 25 bin kişi kapasiteli yeni bir
stadın yapımına 2016 yılında başlanmış
olup Şubat 2019 tarihinde Gençlik ve Spor Bakanı Hatay stadyumu ve
Hatay spor salonunun bu yıl içerisinde tamamlanıp kullanıma
açılacağını, ayrıca İskenderunda da gençlik
merkezi, semt sahaları ve butik havuz yapılacağını
söylemiştir. Ancak ne yeni stadyum ne de diğer vaatler
gerçekleştirilmiştir. Yaklaşık yüzde 80i tamamlanan
stadın eksik kalan dış cephe, üst çatı ve çimleme
işlemleri ne zaman bitirilecektir?
Nereye harcadığınızı
şiddetle saklamaya çalıştığınız paralardan
biraz da spora, kültüre, çiftçiye, işçiye, memura, öğrenciye,
gençliğe, emekliye aktarın. Vergi veren vatandaş,
paralarının, mutluluğu ve refahı için
harcanmasını istiyor.
BAŞKAN Sayın Taşkın
8.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkının,
Erbilde şehit düşen konsolosluk çalışanı Osman
Köseye Allahtan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Dün öğleden sonra Erbil
Başkonsolosluğumuzun bir görevlisi, başkonsolosluk binası
dışında bulunduğu bir sırada
uğradığı menfur silahlı saldırı neticesinde
şehit olmuştur. Konsolosluk çalışanlarımıza
yönelik düzenlenen bu menfur saldırıyı en şiddetli biçimde
kınıyorum. Saldırıda şehit olan Mersinli hemşehrim
Osman Köseye Allahtan rahmet, acılı ailesine ve aziz milletimize
başsağlığı ve sabırlar diliyorum.
Saldırının faillerinin süratle bulunması için Irak
makamları ve yerel yetkililer nezdinde devletimizin girişimleri
sürmektedir.
Pençe Harekâtı kapsamında
aldığı darbelerle Kandilde bitme noktasına gelen bölücü
terör örgütünün geldiği süreçte bu gelişmeleri engellemek
amacıyla düzenlediği bu tür kalleş saldırılarla bu
hainler yok olmaktan kurtulamayacaktır diyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Durmuşoğlu
9.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlunun,
Erbilde şehit düşen konsolosluk çalışanı Osman
Köseye Allahtan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Dün Erbilde diplomatlarımıza yönelik
yapılan saldırı sonucu şehit olan konsolosluk
çalışanımıza Allahtan rahmet, ailesine
başsağlığı diliyorum.
Ayrıca bugün Düzce ilimizde meydana gelen sel
felaketinden etkilenen vatandaşlarımıza geçmiş olsun
dileklerimi iletiyorum.
Millî iradenin en yüksek düzeyde temsil
edildiği Türkiye Büyük Millet Meclisi, açıldığı günden
bu yana milletimizin geleceğini ilgilendiren kanun ve kararlara imza
atarak ülkemizin karşı karşıya kaldığı
meselelerin yegâne çözüm yeri olmuştur. Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemiyle beraber, millî iradenin önünde engel oluşturan sistem
içindeki tüm vesayet mekanizmaları artık ortadan kalkmış,
yasama, yürütme ve yargı organlarının görev alanlarını
daha net bir şekilde belirleyerek demokrasimiz güçlendirilmiştir.
Yeni sistemin ilk milletvekilleri olarak
milletimizin itimadına, teveccühüne ve desteğine layık olabilmek
için gece gündüz çalışmaya devam edeceğiz. 27nci Dönem
İkinci Yasama Yılı başından itibaren yoğun bir
çalışma içerisinde yapılan görüşme ve çalışmaların
büyük bir olgunlukla tamamlanması gururu içerisinde, ayrıca bugün
görüşeceğimiz Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin
ilk kalkınma planı olan On Birinci Kalkınma Planını
da
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Topal
10.- Hatay Milletvekili Serkan Topalın, Hatay ili Defne
ve Arsuz ilçelerinde hastane olmadığına ilişkin
açıklaması
SERKAN TOPAL (Hatay) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Buradan Sayın Sağlık Bakanına ve
Sayın Cumhurbaşkanına sesleniyorum: Hatay ilimizin Defne ve
Arsuz ilçesinde hastane yok.
Değerli arkadaşlar, burada defalarca dile
getirdim, Hükûmet bu sözü yerine getirene kadar dile getirmeye devam
edeceğim. Bakınız, Defnede 150 bin nüfus, Arsuzda 100 bin
nüfus; 250 bin nüfuslu iki ilçede hâlâ hastane yok. Bu, 21inci
yüzyılın Türkiyesinde kabul edilemez. Vatandaşlarımız
başka ilçelere gittikleri zaman inanın yolda ölüyorlar.
Buradan bir kez daha Hükûmete, Sayın
Cumhurbaşkanına, Sayın Sağlık Bakanına
sesleniyorum: Arsuz ve Defneye acilen hastane yapılması gerekiyor.
Diğer AK PARTİ milletvekillerine de, Hatay milletvekillerine de bu
konudaki hassasiyetlerinden dolayı teşekkür ediyorum. Acil hastane
bekliyoruz Defne ve Arsuza.
Teşekkür
ediyorum, saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN
Sayın Tutdere
11.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutderenin,
Adıyaman ilinin mermer rezervleri bakımından önemli merkez
olduğuna ilişkin açıklaması
ABDURRAHMAN
TUTDERE (Adıyaman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Yer altı
ve yer üstü doğal kaynaklar yönünden zengin olan
Adıyamanımız mermer rezervleri ve üretiminde de önemli bir
merkezdir. Adıyamanda mermer sektörü son dönemlerde ciddi anlamda
sıkıntılar yaşamaktadır. Mermer işletmeleri
2019un ilk çeyreğinde yüzde 60 oranında küçülmüştür. 16 olan
işletme sayısı 5e, bin olan çalışan sayısı
100e düşmüş durumdadır. Yatırımcı, çözüm
bulunamayan sorunlar nedeniyle Adıyamandan çekilmeye
başlamış durumdadır. Bu sektörle paralel olarak
gelişen nakliye sektörü de ciddi anlamda sıkıntılar
yaşamaktadır, şu anda icralarla karşı
karşıya kalmış durumdadır. Buradan Adıyaman
Valiliğine ve ilgili bakanlığa çağrıda bulunuyorum:
Nakliyecinin ve mermercinin sesine kulak verin, çözüm bekleyen sorunları
bir an evvel çözün.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Şeker
12.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şekerin,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın S400 hava savunma
sistemiyle ilgili kararlı tutumuna ilişkin açıklaması
İLYAS
ŞEKER (Kocaeli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Gazi Mustafa Kemal
Atatürk vatan savunması için Biz de herkes gibi doğal olarak
savunmamıza gerektiği kadar önem vermek zorundayız. Savunma
sınırı yoktur, savunma yüzeyi vardır. O yüzey, bütün
vatandır. demekte.
Bugün
yaşadığımız S400ler meselesi, tamamıyla, ülkenin
780 bin kilometrekaresinin tamamının savunması için atılan
önemli ve ciddi bir adımdır. Cumhurbaşkanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğan, S400 hava savunma sistemiyle ilgili
olarak Biz S400leri alarak savaşa hazırlanmıyoruz,
barışı ve kendi millî güvenliğimizi garanti altına
almaya çalışıyoruz. S400 meselesi doğrudan egemenlik
haklarımızla ilgili bir konudur ve bundan geri adım
atmayacağız. demektedir.
Sayın
Cumhurbaşkanımıza bu kararlı tutumundan dolayı
teşekkür ediyorum. Ülkemizin ekonomide, özellikle de savunma sanayisinde
güçlü olması bir tercih değil, bir zorunluluktur. S400ler
doğrudan egemenlik haklarımızla ilgilidir. Ülke savunması
için atacağımız adımlarda hiçbir ülkeden izin
almayacağız, başka baskılara boyun eğmeyeceğiz
diyor; saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Sayın Kaya
13.- Osmaniye Milletvekili İsmail Kayanın,
geleceğin güçlü Türkiyesi için nitelikli teknik elemanlara ihtiyaç
olduğuna ilişkin açıklaması
İSMAİL
KAYA (Osmaniye) Teşekkürler Sayın Başkan.
Ülkemizde iyi
mühendisler kadar iyi teknisyenlere; dil bilen, sektör için iyi
yetişmiş kaliteli ara elemanlara da ihtiyaç duyulmaktadır.
Geleceğin güçlü Türkiyesi için nitelikli teknik elemanlar yetiştirmek
üzere Türkiye'nin en büyük savunma sanayisi şirketi olan ASELSAN ile Millî
Eğitim Bakanlığı arasında çok önemli bir protokole
imza atılmıştır. Savunma sanayisine yetişmiş
personel sağlayacak ilk teknik Anadolu lisesinin ASELSAN tarafından
açılması planlanmaktadır. ASELSAN mesleki ve teknik Anadolu
lisesinde elektrik-elektronik teknolojisi, makine teknolojisi alanları ile
elektronik savunma sistemleri ve mekanik savunma sistemleri dalı
programlarında personel yetiştirilecektir. Program sayesinde
eğitim görecek olan gençler, mühendislerimizin tasarladığı
ürünlerin daha iyi imal edilmesini sağlayacaklar. Dolayısıyla
millî ve yerli savunma sanayisi için tercih yapacak öğrencilerimize
mesleki ve teknik eğitimi bir alternatif olarak düşünmelerini tavsiye
ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Gürer
14.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, emeklilikte
yaşa takılanların mağduriyetinin giderilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Emeklilikte yaşa takılanlar, prim ve gün
dolduğu hâlde yaş nedeniyle emekli olamayan, işsiz
kaldığında işverenin yaşlı diye iş
vermediği, devletin genç görüp emekli etmediği için ortada kalan
mağdur kesimdir. Binlerce EYTli günlerdir sosyal medyada feryat ediyor. 8
milyona ulaşan işsizlikte, prim ve gün sayısı tamam ama
sakat bir kanuna takılan EYTlinin emekli olması
sağlanmalıdır. Aylık bağlama oranıyla düşen
emekli maaşı ve sosyal yardım düzeyinde maaş, EYTliye çok
görülmemelidir. AKP, sorunu yok saymaktan vazgeçmelidir.
Meclis tatile giriyor, keşke girmeseydi. AKP
Genel Başkanı Cumhurbaşkanına, bu soruna çözüm boyutunda
yaklaşması için çağrıda bulunuyorum.
Ayrıca, taşeronda kalan ve Toplum
Yararı Projesi kapsamında çalışan binlerce mağdur
emekçi de bir an önce kadroya alınmalı. Emekçilerin sorunlarına
AKP Hükûmeti çözüm üretmelidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Yalım
15.- Uşak Milletvekili Özkan Yalımın, Meclis
tatile girmeden af konusunun gündeme alınarak emeklilikte yaşa
takılanların, polislerin, sağlık
çalışanlarının ve öğretmenlerin mağduriyetinin
giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
ÖZKAN YALIM (Uşak) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri ve de yüce milletimiz,
bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatil öncesi son çalışma günü.
Biz, iktidar vekillerinden şunu istiyoruz ve de şunu talep ediyoruz:
Ey iktidar milletvekili arkadaşlarımız, gelin, tatile
çıkmadan, Meclis kapanmadan, yüz binlerce insanın beklediği af
konusunu gündeme getirelim.
Ey iktidar vekili arkadaşlarımız,
yine, yüz binlerce insanın yani emeklilikte yaşa
takılanların, EYTlilerin uğramış oldukları
haksızlıkları, gelin Meclis kapanmadan gündeme alalım.
Ey iktidar vekili arkadaşlarımız, 24
Haziran seçimleri öncesi polislerimize, sağlık
çalışanlarımıza, öğretmenlerimize söz verdiğiniz
ama tutmadığınız 3600 gösterge yasasını gündeme
getirelim Meclis kapanmadan.
Ey iktidar vekili arkadaşlarımız,
ataması yapılmamış olan binlerce öğretmenimizin ve
memur adayımızın atamalarını yapalım, ondan sonra
tatile girelim.
BAŞKAN - Sayın Başevirgen
16.- Manisa Milletvekili Bekir Başevirgenin, On Birinci
Kalkınma Planının tarım sektörü için hayal
kırıklığı yarattığına ilişkin
açıklaması
BEKİR BAŞEVİRGEN (Manisa)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Meclise sunulan On Birinci Kalkınma Planı
tarım sektörü için yine hayal kırıklığı
yarattı. Somut hiçbir çözüme yer verilmeyen planda vadedilen hedefler,
yıllardır yapılacağı iddia edilen ancak bile isteye
yapılmayan tarımsal politikalardır. Maalesef Tarımı
Kalkındırma Planı adı altında belirlenmiş bu
hedefler temenniden öteye geçmiyor. 2014 yılında zaten
kanunlaşmış olan tarım arazilerinin miras ve
satış yoluyla bölünmesini önleyecek yasa bile yeni yapılacak bir
çalışmaymış gibi kamuoyuna lanse ediliyor. Gözetilmesi
gereken temel tarım prensiplerini yeni bir vizyon olarak sunmak vizyonsuzluğun
en büyük kanıtıdır. Somut çözüm önerilerinden uzak bu vaatlerin
hiçbir anlamı yoktur. Bitkisel üretimde hangi ürünlerin üretimini,
nasıl artıracaksınız? Hayvancılığı
nasıl geliştirecek, ithalattan vazgeçmek için ne gibi yollar
izleyeceksiniz? Beli bükülmüş çiftçiyi nasıl doğrultacak, bu toprakları
yeniden tarım cenneti hâline nasıl getireceksiniz? Önemli olan
hedefleri yazmak değil, uygulamaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Tanal
17.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Düzce
ilinde meydana gelen sel felaketinden dolayı vatandaşlara geçmiş
olsun dileğinde bulunduğuna ve Karayollarında yardımcı
işlerde çalışanların mağduriyetinin giderilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Düzcede meydana gelen sel felaketinden dolayı
Düzceli kardeşlerimize geçmiş olsun diyorum, yaraların bir an
önce sarılmasını talep ediyorum ve bu sel felaketi nedeniyle
daha fazla mağduriyetin yaşanmaması için çok acil tedbirlerin
alınmasını istirham ediyorum.
Değerli Başkanım, Karayollarında
yardımcı işleri yapanlar -aşçı, garson, temizlikçi,
güvenlikçi, karla mücadele eden, yaz aylarında ot biçen, çöp toplayan,
yollarda yama yapan, asfalt serme işi yapan- ile Karayollarında
kadrolu çalışanlar aynı işi yaptıkları hâlde,
yardımcı işleri yapanlar kadroya
alınmamıştır. Bu mağduriyet devam etmektedir. Bu kadro
mağduriyetinin bir an önce giderilmesini ve ayrıca
-maaşlarını alamadıkları için bu
çalışanlarımız mağdurdur- maaşlarının
da bir an önce ödenmesini talep ediyorum, selam ve saygılarımı
iletiyorum.
BAŞKAN Sayın Karahocagil
18.- Amasya Milletvekili Mustafa Levent Karahocagilin,
şehitlere Allahtan rahmet dilediğine, Amasya ilinin tarihî, turistik
ve doğal güzelliklerine ilişkin açıklaması
MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya) Dünkü
hain saldırıda Rahmetirahmana gönderdiğimiz şehitlerimizin
Rabbimizin cennetiyle, cemaliyle şerefleneceklerine inancım sonsuz.
Ve yine, bu saldırıyı yapanları, bunlara destek verenleri
de nefretle kınıyorum.
Amasya eşsiz doğal güzellikleri,
dağları, yaylaları, Yeşilırmak havzası, sekiz bin
beş yüz yıllık zengin geçmişi, sayısız tarih,
kültür, sanat, uygarlık eseriyle şehzadeler şehri; Ferhat ile
Şirinin şehri, dünyanın kabul edilen ilk
coğrafyacısı Strabonun şehri, Fatih Sultan Mehmet dönemi
Osmanlı İmparatorluğunun tıp bilgini, cerrahı
Şerefeddin Sabuncuoğlunun şehri; Şehzade
Yıldırım Bayezid, Şehzade Çelebi Mehmet, Şehzade II.
Murat, Şehzade Fatih Sultan Mehmet, Şehzade Alâaddin, Şehzade
II. Bayezid, Şehzade Ahmetin şehri. Osmanlı İmparatorluğunun
fetret dönemi, tekrar kurulduğu Türkiye Cumhuriyeti
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kılıç
19.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran
Kılıçın, halk takviminin yeni nesillere aktarılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bu topraklarda bize ait eşsiz değerler ve
tecrübeler vardır. Eskilerin özellikle iklimsel değişimler, hava
tahmini ve doğa hareketlerini gözlem ve yorumla belirledikleri dönemler
halk takvimi olarak anılır. Yüzyılların deneyim ve
birikimiyle bugüne ulaşan tanımların her biri bir hayat
tecrübesinin mahsulüdür. Takvimlerde gördüğümüz ülker, kestane
karası, kuş geçimi ve ayandon birer fırtınadır. Daha
eski ajandaların kenarlarında da leyleklerin gelişi,
kırlangıçların gidişi, ağaçlara su yürümesi, uzun
gecelerin sonu, sıcakların kırılması, nevruz, mihrican
gibi notlar yer alır. Bu halk takvimi neredeyse şaşmaz bir
kesinlik içerir. Erbain, hamsin, karakış, en uzun ve en kısa gün
ve geceler, eyyamıbahur, cemreler, zemheri, zemheri zürefası, mart
dokuzu, kocakarı soğukları, öküz soğukları,
pastırma yazı; bize ait bu tecrübeler kaybolmaktan
kurtarılmalı ve her vesileyle yeni nesillerimize aktarılmalıdır.
BAŞKAN Sayın Kabukcuoğlu
20.- Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlunun,
KHKlerle kamudan ihraç edildikten sonra beraat edenlerin
dosyalarının OHAL Komisyonunda neden bekletildiğini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
15 Temmuz darbe girişimi sonrası darbeyle
ilişkisi olan pek çok suçlu yurt dışına kaçmış,
işinde gücünde olan, darbe girişimiyle ilgisi olmayan yüz binlerce
kişi KHKlerle kamudan ihraç edilmiştir. Yargıya başvurarak
beraat eden bu kişilerin dosyaları OHAL Komisyonunda beklemektedir.
Mağdur vatandaşlarımız bize müracaat ederek neden
bekledikleri sorusuna cevap beklemektedir. Konuyu görüşmek için
aradığımız OHAL Komisyonu Başkanı ise
görüşme talebimize cevap vermemektedir. Suçlu olanların ivedilikle
cezalandırılması, suçsuz oldukları ispatlanan yüz binlerce
KHK mağduru vatandaşımızın, özellikle mahkemece beraat
edenlerin derhâl işine iade edilmesi ve haksız olarak
uğradıkları zararların tazmin edilmesi gerekmektedir.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Karasu
21.- Sivas Millevtekili Ulaş Karasunun, CHP
İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlunun
duruşmasının İstanbul halkının iradesini
yargılama girişimi olduğuna ilişkin açıklaması
ULAŞ
KARASU (Sivas) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bugün, şu
saatlerde, Türkiye siyasi tarihine kara bir leke olarak geçecek bir
yargılamayı yaşıyoruz. İstanbul İl
Başkanımız Canan Kaftancıoğlunun duruşması
İstanbul halkının iradesini yargılama girişimidir. 31
Martta yok saydıkları millî iradeden 23 Haziranda gerekli cevabı
alanlar, şimdi de başka bir kumpasla 16 milyon İstanbullunun
iradesini yargılamaya çalışıyor; İstanbulu ranta
açanlardan alıp halka vermek üzere yola çıkan iradeyi
yargılamaya çalışıyor.
İl
Başkanımızdan İstanbulu kazanmanın hesabını
sorma niyetinde olanlara sesleniyorum: Ne yaparsanız yapın,
hakkı, hukuku, adaleti engelleyemezsiniz. Ne yaparsanız yapın,
baharın gelişini engelleyemezsiniz. Selam olsun İstanbula
baharı getiren tüm yol arkadaşlarıma ve İl Başkanımız
Canan Kaftancıoğluna!
BAŞKAN
Sayın Erdem
22.- Konya Milletvekili Orhan Erdemin, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Kıbrıs Harekâtının
45inci yılını Barış ve Özgürlük Bayramı olarak
kutlayacağına ilişkin açıklaması
ORHAN ERDEM
(Konya) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
20 Temmuz 1974
tarihinde, baskı ve zulüm altındaki Kıbrıs Türklerinin
artık yaşama hakkı kalmamış ve en sonunda
mevcudiyetine de kastedilmiştir. Türkiye buna seyirci kalamazdı, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin başlattığı Barış
Harekâtıyla Kıbrıs Türkleri
bağımsızlığına kavuştu. Türk askeri yeni bir
zafere imza attı. Bu zaferin 45inci yılını Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti 20 Temmuz 2019 Cumartesi günü
Barış ve Özgürlük Bayramı olarak kutlayacak.
Dünya ve Avrupa
Birliği bilmelidir ki Kıbrıstaki sorunlarda muhatap Türkiye
değil bağımsız Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetidir.
Türkiye garantörlük haklarıyla masada olacaktır. Hidrokarbon
kaynağı araştırmalarını ve Maraş bölgesinde
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin attığı adımları
destekliyoruz.
BAŞKAN Sayın Erbaş
23.- Kütahya Milletvekili Ahmet Erbaşın, Erbilde
şehit düşen konsolosluk çalışanı Osman Köseye
Allahtan rahmet dilediğine, Düzce ilinde meydana gelen sel felaketinden
dolayı Düzcelilere geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ve
Kütahya ili Zafer Organize Sanayi Bölgesinin yatırımcıları
beklediğine ilişkin açıklaması
AHMET ERBAŞ (Kütahya) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Erbilde dün kahpece şehit edilen elçilik
görevlisi kardeşimize rahmet diliyor, yine, bugün Düzcedeki sel
felaketinden dolayı da Düzceli kardeşlerimize geçmiş olsun
diyorum.
Değerli arkadaşlar, Zafer Organize Sanayi
Bölgesi, 6 bin dönüm arazisiyle, altyapısı Kütahya Ticaret Odası
tarafından yapılmak şartıyla yatırımcıya
açık hâle gelmiştir. Özellikle savunma sanayisinde iş yapacak
olan büyük firmaları Zafer Organize Sanayi Bölgesine bekliyoruz çünkü
içinde hızlı tren ve bir havalimanımız var.
Emet ve Hisarcıkta Etibor tesislerinde
taşıma ihalesi yapılıyor. Şeffaf
yapıldığına inandığımız bu ihalenin bir
temizlik firmasına verilmesini anlamakta güçlük çekiyoruz. Muhammen
bedelin yüzde 35 altıyla yapılan bu ihalenin tekrar gözden
geçirilmesini istiyorum.
Saygılarımla.
BAŞKAN Düzce Milletvekilimiz Sayın Fahri
Çakır
24.- Düzce Milletvekili Fahri Çakırın, Erbilde
şehit düşen konsolosluk çalışanı Osman Köseye
Allahtan rahmet dilediğine ve Düzce ilinde meydana gelen sel felaketinden
dolayı Düzcelilere geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna
ilişkin açıklaması
FAHRİ ÇAKIR (Düzce) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Ben de evvela Erbilde şehit olan
Dışişleri yetkilimize rahmet diliyorum ve söylendiği gibi
Düzcemizde son on iki saattir var olan sel felaketinden dolayı
hemşehrilerimize geçmiş olsun temennilerimi iletiyorum.
Akçakoca ilçemiz, Cumayeri ilçemiz ve Gölyaka
ilçemiz ciddi anlamda selden zarar görmüşlerdir. Tek tesellimiz odur ki
can zayiatının olmaması bir kazanımdır ancak ciddi
anlamda hayvan telef olmuş ve bunun yanında ekili dikili arazilerle
alakalı ciddi zarar oluşmuştur. Devletimiz tüm
imkânlarını Hükûmetimiz eliyle ve yerel yönetimler eliyle selzedelere
ulaştırma gayreti içerisindedir ancak son elli yılın en
şiddetli yağışına maruz kalmış Düzcemizde
ümit ediyoruz ki, inşallah yaraları en kısa zamanda
sararız. Ben tekrar hemşehrilerime geçmiş olsun diyorum.
Hükûmetimiz, devletimiz iş başında. İnşallah en
kısa zamanda yaralar sarılacaktır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Son olarak Sayın Erdem
25.- İstanbul Milletvekili Arzu Erdemin, Muğla ili
Köyceğiz ilçesinde çıkan yangın vesilesiyle eğitim ve
bilinçlendirmenin yanı sıra caydırıcı cezaların
da getirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
ARZU ERDEM (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
dün Muğla Köyceğizde ormanlık alanda henüz belirlenemeyen bir
sebeple yangın çıkmış, rüzgârın da etkisiyle kısa
sürede yayılmış ve çok değerli itfaiye
çalışanlarımız tarafından söndürülmüştür.
Ülkemizin yazları sıcak ve kurak geçen Akdeniz iklim
kuşağında bulunması özellikle yaz aylarında orman
yangınlarına karşı daha dikkatli olmayı
gerektirmektedir.
Son on yıl
içerisinde meydana gelen orman yangınlarının çoğunun insan
kaynaklı olduğu belirtilmektedir. İnsanlarımızın
bilinçsizce bahçede otlarını yakmaları, ormanlık alanda
mangal yapmaları ve birçok sebepten dolayı yangınlar
oluşmaktadır. Yine, terör örgütlerinin hain
saldırılarının hedefinde olan ormanlarımızda bir
sürü canlımız ve malımız zarar görmektedir. Yapılan en
ufak bir hata kedi, köpek, kertenkele, karınca ve yaban
hayvanlarının, yine, saymakla bitiremeyeceğim bir sürü masum
hayvanın katledilmesine sebep olmaktadır. Bu duruma, insan
odaklı çalışmanın, eğitim ve bilinçlendirme
faaliyetlerinin yanı sıra, caydırıcı cezaların da
getirilmesi gerekmektedir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Değerli
milletvekilleri, bugün gündemimizin yoğunluğundan dolayı 60a
göre söz taleplerini maalesef karşılayamayacağım. O yüzden,
arkadaşlarımızın bu konudaki taleplerini
Başkanlığımıza iletmemelerini rica ediyorum.
Şimdi gündeme geçiyoruz.
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent
Gökün, On Birinci Kalkınma Planının görüşülme usulüne ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın sunuş
konuşması yapma talebini İç Tüzüke göre
karşılayamayacağına ilişkin konuşması
BAŞKAN
Değerli milletvekilleri, herkesin beni dikkatle dinlemesini rica
edeceğim. Önemli bir konuyu konuşacağız; lütfen
telefonlarınızı kapatın, birbirinizle sohbet etmeyi de
bırakın. Birazdan görüşmelerine
başlayacağımız kalkınma planıyla ilgili bir
değerlendirmem olacak. Bu konuda görüşleriniz de gerekebilir. Bu
çerçevedeki değerlendirmelerimizi sükûnetle bütün Meclisin dinlemesini
rica ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, bilindiği gibi, dünkü birleşimde alınan kararda
103 ve 103e 1inci ek sıra sayısıyla bastırılan ve
dağıtılan On Birinci Kalkınma Planının ve
Komisyon Raporunun kırk sekiz saat geçmeden gündemin Özel Gündemde Yer
Alacak İşler kısmına alınarak bugünkü birleşimde
görüşmelerinin yapılması
kararlaştırılmıştı.
Birazdan başlayacağımız
kalkınma planının görüşmelerinde, yürütmenin sunuş
konuşması yapmasına dair talebi tarafıma ulaşmıştır.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Fuat Oktay
tarafından Meclis Başkanlığına verilen dilekçe, planla
ilgili olarak yürütme adına sunuş konuşması yapma talebi
dilekçesi elimizdedir.
Değerli milletvekilleri, kalkınma
planlarının Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesine
ilişkin süreç 30 Ekim 1984 tarihli ve 3067 sayılı Kalkınma
Planlarının Yürürlüğe Konması ve Bütünlüğünün
Korunması Hakkında Kanun hükümlerine göre yapılmaktadır.
Anılan kanunun 5inci maddesi, görüşme sürecinde, kanunda açıkça
hüküm olmayan hâllerde İç Tüzük hükümlerinin uygulanacağını
amirdir. 3067 sayılı Kanun bu çerçevede, gerek Komisyonda gerekse
Meclis Genel Kurulunda Cumhurbaşkanı veya görevlendireceği
Cumhurbaşkanı Yardımcısı ya da bakan ve geri verme
önergelerinde de birinci imza sahibi veya göstereceği bir diğer imza
sahibine konuşma hakkı tanımaktadır. Bu, kanunda geçen
metindir. Ayrıca kalkınma planlarının Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulunda görüşme usulüne baktığımızda,
geçmiş uygulamalarda yürütmenin sunuş konuşması
yaptığı ve konuşma hakkını
kullandığı görülmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu çerçevede, elimizde
kalkınma planlarının nasıl görüşüleceğine dair
3067 sayılı bir Kanun bulunmakta ve ayrıca Anayasamız ve
İç Tüzükümüz bulunmakta. Kalkınma planlarının
görüşülmesine dair kanunda olan bu hükümler çerçevesinde 7/7/2018 tarihli
ve 700 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle Anayasaya uyum
değişiklikleri yapılmıştır ancak yapılan
değişiklikler sadece hükûmet ibarelerinin Cumhurbaşkanı
Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve bakan ibareleriyle
değiştirilmesi kapsamında kalmıştır. Yani 6771
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunda öngörülen yürütme ve yasamanın
işleyişine ilişkin değişiklikler 3067 sayılı
Kanuna yansıtılmamıştır.
Değerli milletvekilleri, Anayasa
değişikliğinden sonra özellikle bütçenin Cumhurbaşkanı
tarafından sunulması ve Mecliste görüşülmesi
kararlaştırıldığından, daha sonra İç Tüzükümüzde
de bütçenin sunuşuyla ilgili bir sıkıntı
yaşanması üzerine, Meclis İçtüzüğümüz 9/10/2018 tarihinde
ve 1200 sayılı Meclis Kararıyla değiştirilmiş ve
sınırlı hâllerde, Cumhurbaşkanı,
Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanların hangi
hâllerde konuşacaklarına, Mecliste temsil edeceklerine dair hükümler
dercedilmiştir.
Bu çerçevede yapılan İç Tüzükteki
değişikliklerde, yürütmenin temsili şu hâllerde söz konusu
olmaktadır: İç Tüzükümüzün 59uncu maddesine göre,
Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve
bakanlar olağanüstü acele hâllerde gündem dışı söz isterse,
Başkan bu istemi yerine getirmek durumundadır. Yani ülkemizin önemli
bir olayla karşılaşması hâlinde, takdir edilecek
olağanüstü durumlarda, Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı
yardımcıları ve bakanlar gündem dışı söz
talebinde bulunabilirler. Bu hak İç Tüzükün 59uncu maddesi çerçevesinde
mümkündür.
Bir diğer hâl, bütçe görüşmelerinde çıkan
sıkıntı giderilmiş, bütçe sunuş
konuşmasını yürütme adına Cumhurbaşkanı
Yardımcısı veya bir bakanın yapması öngörülmüştür.
Bir de Anayasamızın 119uncu maddesindeki
hâllerde yani olağanüstü hâl talebine ilişkin bir konunun
görüşülmesi sırasında Meclis Başkanının daveti
üzerine Cumhurbaşkanı yardımcıları, bakanlar veya
zorunlu durumlarda bakan yardımcılarının Mecliste temsili
değerlendirilmiştir.
Dolayısıyla, etraflıca belirttiğim
gibi, İç Tüzükümüzün 59uncu maddesine göre, Cumhurbaşkanı
yardımcılarının, bakanların Mecliste gündem
dışı söz talepleri karşılanabilir; bütçe sunuş
konuşmaları yapmaları ve bütçe zamanında Mecliste
olmaları mümkündür ve Anayasamızın 119uncu maddesi çerçevesinde
olağanüstü hâl ilanına ilişkin bir konu görüşüldüğü
zaman Meclis Başkanının daveti üzerine Genel Kurula gelip
sunuş yapmaları mümkündür. İç Tüzükümüz, tahdidi şekilde
saydığı bu maddelerin dışında yürütmenin
temsiline başka kanunlarda cevaz vermemiştir. Dolayısıyla
yapılan Anayasa değişikliklerinden sonra yürütmenin kimi
zamanlarda temsilinin gerektiği hâllerde, gerek kanunlarda ve gerek
İç Tüzükümüzde boşluk bulunmaktadır. Bu da bunlardan biridir.
Şimdi, görüşmelerine başlayacağımız kalkınma
planıyla ilgili İç Tüzükümüzde Cumhurbaşkanı
yardımcıları ya da bakanların sunuş
konuşması yapmasına dair bir hüküm mevcut değildir.
MEHMET
DOĞAN KUBAT (İstanbul) Sayın Başkanım
BAŞKAN
Bir saniye
Yapılan
İç Tüzük değişiklikleri, kalkınma planlarının görüşülmesine
dair kanun ve Anayasa arasında belirli bir çelişki ortaya
çıkmıştır. Bakanlar, 3067 sayılı Kalkınma
Planlarının Yürürlüğe Konması ve Bütünlüğünün
Korunması Hakkında Kanun çerçevesindeki o bakanlar değildir. O
bakanlar, daha önceki bakanlar, Meclisten güvenoyu alan ve yürütme olarak
Mecliste daha önce İç Tüzük hükümlerine göre her birleşimde
bulunması gereken bakanlarken Anayasamız artık bakanların
Meclise karşı sorumlu olmadığı çerçevesinden hareketle
bu düzenlemeleri yapmıştır.
Şimdi,
ortada bir sorun bulunmakta. Bir yandan, kalkınma planının
görüşülmesine dair kanunda Mecliste görüşmelerine imkân tanıyan
Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlarla ilgili
maddeler, ayrıca önergeler sırasında onların görüşünün
de alınması gerekiyor, böyle bir durum kanunda var ama bu kanundaki
uyum ne yazık ki İç Tüzükümüzde yapılmamıştır.
Değerli
milletvekilleri, Meclis başkan vekilleri olarak bizler Meclis
İçtüzüğünü uygulamakla görevliyiz. Meclis İçtüzüğünün
dışındaki hareketlerimiz bizim Meclis İçtüzüğünü ihlal
etmemiz anlamına gelir. Ancak ortada bir sorun olduğu da
muhakkaktır. Etraflıca anlattığım çerçevede ben bir
tutum belirleyeceğim ve gerekirse bu tutum konusunda -talep olursa- bir
usul tartışması açacağım ve sonradan da Genel
Kurulumuzun değerlendirmesini alacağım.
Öncelikle,
kendi tutumumu açıklamak istiyorum: Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Sayın Fuat Oktayın On Birinci
Kalkınma Planı Genel Kurul görüşmelerinde sunuş
konuşması yapmak için vermiş olduğu taleple ilgili olarak,
az önce etraflıca anlattığım değerlendirmeler
çerçevesinde, İç Tüzük Meclis Başkan Vekili olarak şahsıma
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısını Genel
Kurula davet etme yetkisini vermediğinden yürütmenin temsilinin mümkün olmadığını
ve sunuş konuşması yapma talebinin
karşılanamayacağını ifade ediyorum.
MEHMET
DOĞAN KUBAT (İstanbul) Değerli Başkanım
BAŞKAN
Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
26.- İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan
Kubatın, Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gökün
tutumunun Anayasanın 166ncı maddesine, 3067 sayılı Kanuna
ve İç Tüzüke aykırı olduğuna ve usul
tartışması açılmasını istediğine
ilişkin açıklaması
MEHMET
DOĞAN KUBAT (İstanbul) Teşekkür ederim.
Değerli
Başkanım, önemli bir plan görüşmesine
başlayacağız inşallah. Burada bir tutum belirlediniz,
kanaatimizce bu tutumunuz Anayasanın 166ncı maddesiyle, 3067
sayılı Kanunla ve bu kanunun İç Tüzükümüze
yaptığı atıflarla ve konuya ilişkin bugüne kadar
süregelen Meclis görüşme uygulamalarıyla bağdaşmamaktadır.
Bu konuda, tutumunuz aleyhinde İç Tüzükün 63üncü maddesine göre bir usul
görüşmesi açılmasını talep ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Değerli
milletvekilleri, tabii, yeni sistemle ilgili olarak ortaya çıkabilecek
hukuki uyuşmazlıkların hem konuşulması hem Meclis
Genel Kurulunca değerlendirilmesi hem de hukuki denetimlerinin
yapılması bundan sonraki durumlar için de emsal teşkil
edecektir. Bu nedenle, bu tartışmaları yapacağız ve
yolumuza bakmaya çalışacağız.
Meclis
Başkan Vekili olarak, az önce belirlediğim ve
ayrıntılarını anlattığım hususlar çerçevesinde,
İç Tüzükün bana imkân vermediği bu çerçevede, ben, Sayın AK
PARTİ temsilcisinin -zaten kendim de usul
tartışmasının açılmasından yanayım- usul
tartışması talebini karşılayacağım ve bu
konuda konuşmak isteyen arkadaşlarımız varsa söz
vereceğim.
MEHMET
DOĞAN KUBAT (İstanbul) Aleyhte Sayın Başkan.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Lehte Başkan.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, ben de aleyhte söz istiyorum.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Ben de lehte söz istiyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Talepleri aldım arkadaşlar.
Buyurun
Sayın Türkkan.
Süreniz
üç dakika.
VII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent
Gökün On Birinci Kalkınma Planı üzerinde Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın sunuş konuşması
yapma talebininin İç Tüzük hükümlerine uygun olup olmadığı
konusunda
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye, birdenbire, raftan inen bir dosyayla beraber öncelikle Adalet ve
Kalkınma Partisinin teklifiyle ama daha sonra Milliyetçi Hareket
Partisinin sonraki önerisiyle Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemi diye bir sistemin içerisine girdi. Yapılan referandum sonucu da
milletimiz bu sistemin Türkiyede uygulanması konusunda irade beyan etti.
Yalnız, öyle paldır küldür girdik ki buna, Meclisin İç Tüzükü
ne yaparsanız yapın bu sisteme uymuyor; birtakım
değişiklikler yaptık, uydurmaya çalıştık ama hep
geriden geliyoruz. Sistem ile Tüzük çelişiyor, aslında sistem ile
Türk milleti çelişiyor Tüzük de değil, farkında
mısınız bilmiyorum. Sistem, Türk milletine uygun bir sistem
değil çünkü dünyada bildiğimiz başkanlık sistemi değil
bu, yarı başkanlık sistemi de değil, parlamenter sistem hiç
değil; kendimize özgü bir sistem, o yüzden de özel bir isim taktık
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi yani izah etmekte
zorlandığımız bir sistemin ismini de koyduk ama
gördüğümüz şu: İçeride daha önce -dün de- tartıştık,
Danışma Kurulu kararı hiçbir zaman İç Tüzük'ün aleyhinde
olmaz, olmaması gerekir. O yüzden ben Sayın Başkanın bu
tavrını doğru buluyorum. Bu konuda alınacak karar, Danışma
Kurulu kararının burada uygulanması doğru bir karar olmaz.
Burada biz bir teamül oluşturmaya çalışıyoruz ama bu
teamülden önce aslında revize edilmesi gereken ne İç Tüzük ne de
bizim yaptığımız çalışmalar,
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi konusunda Türkiye'nin
ciddi bir revizeye ihtiyacı var. Hatta ve hatta bana göre sistemin geri
alınıp tekrar Türkiye'nin ihtiyacı olan parlamenter sisteme
dönüş yapması gerekiyor.
Hepinize
saygılar sunuyorum, sağ olun. (İYİ PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Aleyhte olmak üzere Sayın Akçay
Süreniz
üç dakika.
Buyurun.
(MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle
bu Anayasa değişikliği, Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemi öyle raftan filan inmedi. Türkiye'nin en az iki yüz yıllık
bir yönetim, tecrübe ve birikiminden, yaşadığı pek çok
tarihî ve siyasi hadiselerin bir sonucunda ileri ve daha demokratik bir
merhaledir. Önce bunu ortaya koyalım. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın
Başkan, gayet vazıh bir şekilde görüşlerinizi ve
düşüncelerinizi ifade ettiniz ve ortaya koydunuz. Son derece açık
olmakla birlikte vardığınız kanaatlere de
katılmamız mümkün değil Sayın Başkan. Çünkü bu hususta
herhangi bir çelişki yok, sadece boşluk var; ayrıca sorun yok,
bir mesele var. Hatta bir özdeyiş de vardır Meseleleri sorun
yapmayalım. diye.
Şimdi,
Mecliste de bir meseleyi sorun yapmadan çözüp bir usul ihdas etme yoluna
gideceğiz. Anayasa'nın 166ncı maddesi ve 3067 sayılı
Kanunun -kalkınma planıyla ilgili- 5inci maddesi ki burada da bir
sorun yok, bir çelişki yok, sadece
uyumlaştırılmamış bir durum var
Elbette İç Tüzük
ihdasları da usul ihdasları da bu tecrübe ve birikimlerden
kaynaklanan bir durumdur. İç Tüzükün 31inci maddesi komisyonlara
katılabilecek olanları saymış, buna göre, bütün komisyon
toplantılarına Cumhurbaşkanı yardımcıları,
bakanlar, Sayıştay ve üst düzey yöneticiler katılabilirler ve
görüş bildirebilirler; sadece oylamalara katılamazlar. Ayrıca,
İç Tüzükün 62nci maddesi de yürütmenin temsili hususunu
düzenlemiş. Burada, hem komisyonda hem de Genel Kurulda bütçe sunumu ve
bütçeye ilişkin görüş bildirme hususu
Diğeri de İç Tüzük
62nci madde, olağanüstü hâle ilişkin Anayasanın 119uncu
maddesine ilişkin bir çalışmada Meclis Başkanının
daveti üzerine katılabileceği ve Sayıştay
Başkanının veya yardımcılarının da bu
görüşmelere katılabileceğini söylemiş. Kalkınma
planı gibi önemli bir hususta ve yürütmenin getirdiği, Meclise teklif
ettiği bir hususta ve yürütmenin uygulayacağı bir hususta da
Genel Kurul görüşmeleri sırasında -tıpkı komisyonda
olduğu gibi- temsilinde büyük yarar var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın Sayın Akçay.
ERKAN
AKÇAY (Devamla) Bu da genel hatları itibarıyla mevcut duruma da
sisteme de gayet uygun olacaktır.
Yine
bu kürsüden defaatle ifade ettiğim üzere yeni
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde kuvvetler
ayrılığının daha belirgin hâle gelmiş olması
ve yürütmenin, Cumhurbaşkanının kanun tasarısı
sunamayacak olması yürütme ile yasama arasında bir kale duvarı
örüldüğü anlamına, bir iletişimsizlik, diyalogsuzluk olduğu
anlamına gelmemektedir. Elbette, önümüzdeki zaman diliminde
yapacağımız İç Tüzük değişikliklerinde de bu
hususlar İç Tüzüke de dercedilmek üzere yürütme-yasama ilişkileri
daha formel ve kurumsal hâle getirilecektir.
Düşüncelerimi
bu şekilde ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Lehte
olmak üzere Sayın Akif Hamzaçebi
(CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi olarak
isimlendirilen, aslında gerçekte Hükûmetin olmadığı bu
sistemin zaman zaman uygulamada birtakım sakıncalar, sorunlar
yarattığını biliyoruz. Bu da onlardan birisi.
Bir
önce yaşadığımız sorun, uluslararası
anlaşmalar Türkiye Büyük Millet Meclisine nasıl gelecek, Genel Kurula
nasıl sunulacaktı. Anayasa değişikliğinde bu husus
ihmal edilmiş. Anayasaya göre Cumhurbaşkanı sadece ve sadece
bütçe kanun teklifini Türkiye Büyük Millet Meclisine sunmaktadır. Sonra
bir mutabakatla uluslararası anlaşmaların görüşülmesine
ilişkin sorun çözüldü. Şimdi ortaya çıkan bir diğer sorunu
görüşüyoruz bugün.
Sanıyorum,
olaya şöyle bakmak gerekiyor: Salt İç Tüzük diye bakarsak bu
değerlendirme eksik kalır. Evet, İç Tüzük ana
kuralımızdır ama hepsinin üzerinde Parlamento hukuku
dediğimiz bir kavram vardır. Parlamento hukukunun kaynakları
arasında Anayasa, kanunlar, İç Tüzük, Başkanlık Divanı
kararları, teamüller, grup başkan vekilleri arasında
varılan mutabakatlar, Meclis başkan vekillerinin
imzaladığı mutabakat metinleri vardır; bunların hepsi
Parlamento hukukunu oluşturur.
Teamüller
diyoruz, örneğin, İç Tüzüke aykırı teamüller vardır.
Karar yeter sayısında işaretle oylama işleminin tereddüt
hâlinde buradan yapılması yani elektronik cihazla yapılması
İç Tüzüke aykırıdır ama bu konuda, zamanında, Meclis
başkan vekillerinin grup başkan vekilleriyle yapmış
olduğu mutabakat çerçevesinde bir teamül geliştirilmiştir.
Teamüller de Parlamento hukukunun bir parçasıdır. Sayın Meclis
Başkan Vekilimizi anlıyorum; evet, doğru, Genel Kurulun
takdirine sunulma ihtiyacı var bu konunun. 3067 sayılı Kanunun
2nci maddesi Cumhurbaşkanının,
yardımcılarının veya bakanların Genel Kurula
gelebileceğini söylüyor. Bu bir özel hüküm, İç Tüzükte yok ama
İç Tüzükten daha yukarıda bir norm var; kanun. Kanun, Parlamento
hukukunun kaynaklarından birisidir. Bunu da biz teamülle burada
geliştirmek zorundayız, oturtmak zorundayız. Nasıl bütçe
yasası Anayasa uyarınca buraya geliyor ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı onu sunuyor ise yürütme organından gelen bir
başka teklif olan kalkınma planı teklifinin de, önerisinin de
burada Cumhurbaşkanı Yardımcısı tarafından
savunulması, anlatılması gerekir. Sorulara cevap verecek olan da
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayalım Sayın Hamzaçebi.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Bizim hukukumuzda görüşülmesi özel
olarak düzenlenmiş olan iki tane yasa vardır. Birisi bütçe
yasası, nasıl görüşüleceği Anayasada belirlenmiştir,
ona paralel İç Tüzük hükümleri geliştirilmiştir; ikincisi de
kalkınma planlarıdır, onun görüşülmesine ilişkin bugün
3067 sayılı Yasa vardır. Onun öncesinde, 1963 yılında
yürürlüğe girmiş olan 77 sayılı Uzun Vadeli Planın
Yürürlüğe Konması ve Bütünlüğünün Korunması Hakkında
Kanun vardır. Yani daima, kalkınma planlarının
görüşülmesi özel bir yasayla düzenlenmiştir. O yasalar uyarınca
da, bugün yürürlükte olan 3067 sayılı Yasa uyarınca da
Cumhurbaşkanı Yardımcısının Genel Kurula
gelmesinde ben şahsen bir sakınca görmüyorum. Aksi takdirde,
planı Komisyonun savunması gibi garip bir durum ortaya çıkacak,
bu doğru değil.
Ama
sistemin her geçen gün bir sorun yaratacağını bilelim.
Bunları sürekli olarak Meclisin teamüllerle aşma şansı
yoktur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayalım.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Arkadaşlar,
sistem iyi dizayn edilmemiştir. Bunu böyle aşalım, doğrusu
budur ama sistem her gün yeni bir sorun yaratacaktır, bunu da bilginize
sunuyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.
Son
olarak aleyhte olmak üzere Sayın Doğan Kubat
(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET
DOĞAN KUBAT (İstanbul) Sayın Başkanım, çok
değerli milletvekili arkadaşlarım; açılan usul
görüşmesinde Sayın Başkanımızın az önce
benimsediği tutum aleyhinde görüşlerimi ifade etmek üzere söz
almış bulunuyorum, bu vesileyle yüce heyetinizi
saygılarımla selamlarım.
Değerli
arkadaşlar, yürütme organının kalkınma
planlarının görüşmelerinde söz hakkı olup
olmayacağına ilişkin gerçekten mevzuatın yeterince
açık olmamasından kaynaklı bir tereddüt hasıl olabilir, bu
yorum farklılığını da saygıyla
karşılarız. Değerli Başkanımız hukukçu
kimliğiyle bu konuda usul görüşmesi de açarak esasen meseleyi hukuki
bir temele, sağlam bir hukuki temele oturtma arayışında, bu
konudaki hassasiyetini de takdirle karşılıyoruz. Konuşan
diğer üç değerli arkadaşımız ki Sayın Hamzaçebi
-o da Başkan vekilliği tecrübesi olan, uygulamayı çok iyi bilen
bir Değerli Başkan Vekilimiz olarak- az önce esasen bu planların
hazırlanmasında ve uygulanmasında asli role sahip olan yürütme
organını temsilen Cumhurbaşkanı veya
yardımcısının veya yetki vereceği bir bakanın
Genel Kurula gelip bu plan hakkında Genel Kurulda bilgi vermesi, bölümleri
üzerinde konuşması ve savunmasının işin
doğası gereği uygun, doğru olacağını ifade
etmiştir; bu görüşe aynen katılıyoruz biz de.
Değerli
milletvekilleri, kalkınma planları, biliyorsunuz Türkiyenin
ekonomik, sosyal, kültürel alanlarda bütüncül bir yaklaşımla
gerçekleştireceği dönüşümleri ortaya koyan temel politika
dokümanlarıdır. Kalkınma planları, Anayasanın
166ncı maddesine dayanarak çıkarılan ve 1984 tarih ve 3067
sayılı özel Kanun hükümlerine göre Genel Kurulda
görüşülmektedir. Bu kanunda en son 2018 Temmuz ayında 700
sayılı KHKyle, sadece uyum amaçlı, dikkat buyurun, özünde bir
değişiklik yapılmamış, Bakanlar Kurulu ve Hükûmete
yapılan atıflar Cumhurbaşkanı veya
Cumhurbaşkanlığına şeklinde ibare
değişiklikleriyle bir uyum sağlanması amaçlanmış
ancak kalkınma planlarının gerek Komisyon gerekse Genel
Kuruldaki görüşme usulüne dair başkaca esaslı bir
değişiklik yapılmamıştır. Bu kanunda önergelere
ilişkin zaman, söz hakları, planın ne şekilde
görüşüleceğine ilişkin ayrıntılar yer almış
olmakla birlikte, biraz önce tereddüt doğuran hususlarda olduğu gibi,
gerçekten bazı hususlarda açık bir düzenleme yoktur. Bu konuda bir
boşluk vardı, bunu kabul ediyorum. Yasanın açık olmayan
hükümleri yorumlanırken hukukçu arkadaşlarımız gayet iyi
bilir- bu yasanın gerekçesine, bu konuda yerleşik uygulamalara
bakılarak bir yorum yapılması, buna amaçsal...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) Başkanım...
BAŞKAN
Devam edin Sayın Kubat.
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) ...gaî bir yorumla bu şekilde
boşluğun doldurulması hukukun genel ilkelerine daha uygun
düşecektir.
Meclisimiz
bugüne kadar -bugün 11- 10 tane plan görüşmüştür değerli
arkadaşlarım. Dokuz ve Onuncu Plan görüşmelerinde -2006 Haziran
ve 2013 Haziran aylarındaki tutanaklar incelendiği zaman
görülecektir- bu konuda, o gün bütün siyasi parti gruplarımızın
ittifakıyla Hükûmete söz hakkı hem sunuş hem de bölümler
üzerinde tanınmıştır. Bu, aslında
katılımcı demokrasi anlayışının da bir
gereğidir. Kalkınma planlarının yürütme tarafından
hazırlanması, Cumhurbaşkanlığı tezkeresi olarak
Meclisimize sunulması da göz önüne alındığında, 3067
sayılı Kanunun gerek 5 ve yine yürütme bakımından Meclis
Başkanlığına atıf yapan 8inci maddesi hükümleri
birlikte değerlendirildiği zaman, Cumhurbaşkanı
Yardımcımızın burada -böylesine önemli, ki kanun
tekliflerinin görüşmelerinde plana uygunluk denetimi de yapılır,
böylesine, gerçekten...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın Sayın Kubat.
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) ...çok büyük bir öneme sahip bir hukuki metin
olarak planlara bakmamız gerekir- bu konuda hem sunuş
konuşması hem de bölümler üzerinde konuşma yapmasında bir
sakınca olmadığını düşünüyoruz.
Değerli
Başkanım, bu konuda sizlerin gerçekten bundan sonraki planlara da
esas teşkil etmek üzere yüce Genel Kurulun bu konuda hukuki bir yol
benimsemesi noktasındaki tutumunuzu saygıyla
karşılıyorum. Bu nedenle kalkınma planlarının
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulundaki görüşmelerinde
tıpkı komisyonda olduğu gibi, yürütme temsilcisinin
konuşma, söz hakkının varlığını kabul etmek
İç Tüzükün 29, 30, 31, 59, 62nci maddeleri; Anayasanın
166ncı maddesi ve 3067 sayılı Kanunun hükümleri ve Tüzüke
atıf yapan hükümlerinin bütüncül bir şekilde değerlendirilmesi
neticesinde var olduğunun kabul edilmesinin demokrasi
anlayışının da aynı zamanda bir gereği
olduğunu düşünüyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın Sayın Kubat.
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) - Bu konudaki sizlerin de bizlerin de
tereddütlerinin en yüksek karar organımız olan yüce Parlamento
tarafından bir karara bağlanarak sağlıklı bir hukuki
yol benimsenmesinin uygun olacağı kanaatiyle İç Tüzükümüzün
63üncü maddesinin ikinci fıkrası gereğince az önce ifade
ettiğiniz tutumunuzun yüce Genel Kurulun oyuna sunulmasını arz
eder, yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (İstanbul) Usul hakkında söz
istiyorum efendim.
BAŞKAN
Lütfen, Sayın İslam, şu anda usul hakkında dört
kişiye söz verebiliyoruz, daha sonra vereceğim.
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (İstanbul) Sayın Başkan, burada
biz Tüzükte olmayan
BAŞKAN
Sayın İslam
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (İstanbul) Lütfen tamamlamama izin verin.
BAŞKAN
Sayın İslam, rica ediyorum ama bakın, öyle usulümüz yok, izin
verin, ben konuşmaya başladım, rica ediyorum.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) İç Tüzüke uygun değil bu.
BAŞKAN
Değerli milletvekilleri, bu değerli tartışmaları
dinledik, bunlara ihtiyaç olduğu ortada, bir hukuki boşluk
olduğunu bütün sayın konuşmacılar ifade etti. Bizim de,
hepimizin, tüm arzumuz, ortaya çıkacak aksaklıklar ya da sorunlar
karşısında kırmadan, dökmeden hepimizin bir yol haritası
belirlemesi ve ileriye emsal teşkil edecek konularda mutlaka en geniş
katılımın sağlanarak işler yapılması. Ben
Meclis Başkan Vekili olarak hiçbir zaman keyfî davranamam, Meclis
Başkan Vekili olarak beni bağlayan İç Tüzük var ama hukuki bir
boşluk olduğu ortada. Bu nedenle, bu usul
tartışmasını açmayı da yararlı buldum. Beni
dinlediniz, diğer sayın konuşmacıları dinlediniz.
Ben,
şimdi tutumumu oylarınıza sunacağım. Tutumumu kabul
edenler
Etmeyenler
diye soracağım sizlere ve Meclis Genel
Kurulunun aldığı karar çerçevesinde de bu konuda bir karara
varacağız.
Şimdi,
ben tekrar tutumumu hatırlatıyorum ve o çerçevede sizlerin de oyunuzu
talep edeceğim.
Benim
bu konuda, yürütme organının kalkınma planının
sunuş talebiyle ilgili olarak yürütmenin temsili mümkün değildir
İç Tüzük hükümlerine göre ve sunuş konuşması yapma talebini
karşılayamayacağım yönündeki tutumumu oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Sayın
milletvekilleri, İç Tüzük hükümlerine göre kalkınma
planının görüşmelerinde yürütmenin temsili mümkün değildir
diye sunuş konuşması yapma talebi karşılanamaz
tutumumuz Sayın Meclis Genel Kurulu tarafından kabul
edilmemiştir.
Dolayısıyla
Genel Kurulun verdiği karar gereğince birazdan
başlayacağımız 103 ve103e 1inci ek sıra
sayılarıyla bastırılıp dağıtılan On
Birinci Kalkınma Planının ve Komisyon Raporunun
görüşmelerinde yürütmenin temsiline izin vereceğim ve yürütme
temsilcisinin sunuş konuşması yapma talebini
karşılayacağım.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 12.27
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 12.40
BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir),
İsmail OK (Balıkesir)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 105inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın (10/331) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesini geri
aldığına ilişkin talebinin 18/7/2019 tarihinde
Başkanlığa ulaştığına ilişkin önerge
yazısı (4/40)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Grup Başkan Vekili Erkan Akçayın (10/331) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesinin geri alındığına
dair dilekçesi 18/7/2019 tarihinde Başkanlığımıza
ulaşmıştır. Böylece (10/331) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesi geri verilmiştir. Bilgilerinize
sunulur.
Sayın
milletvekilleri, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım.
IX.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, 103 ve 103'e 1'inci ek
sıra sayılarıyla bastırılıp
dağıtılan On Birinci Kalkınma Planının
(2019-2023) ve Komisyon Raporunun TBMM Genel Kurulundaki görüşmelerinde
konuşmacı ve konuşma sürelerine; görüşmelerinin 18 Temmuz
2019 Perşembe günkü birleşiminde tamamlanması hâlinde Genel
Kurulun daha önce çalışılmasına karar verilen 19 Temmuz
2019 Cuma günü toplanmamasına ve On Birinci Kalkınma
Planının (2019-2023) görüşmelerinin tamamlanmasından
itibaren Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1 Ekim 2019 Salı günü saat
15.00'te toplanmak üzere tatile girmesine ilişkin önerisi
18/7/2019
Danışma Kurulu Önerisi
Danışma
Kurulunun 18/7/2019 Perşembe günü yaptığı toplantıda
aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması
uygun görülmüştür.
Mustafa
Şentop
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Mehmet Muş Engin
Özkoç
Adalet
ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Hak Partisi
Grubu
Başkanvekili Grubu
Başkanvekili
Hakkı
Saruhan Oluç Erkan
Akçay
Halkların
Demokratik Partisi Milliyetçi
Hareket Partisi
Grubu
Başkanvekili Grubu
Başkanvekili
Lütfü
Türkkan
İYİ
PARTİ
Grubu
Başkanvekili
Öneriler:
103 ve 103'e 1'inci ek sıra sayılarıyla
bastırılıp dağıtılan On Birinci Kalkınma
Planının (2019-2023) ve Komisyon Raporunun TBMM Genel Kurulundaki
görüşmelerinin; planın mevcut bölümleri itibarıyla iki bölüm
hâlinde yapılması, her bölüm üzerinde siyasi parti grupları ile
istemi hâlinde yürütmenin ve Komisyonun konuşma sürelerinin otuzar dakika,
kişisel konuşmaların her bölümünde iki konuşmacı olmak
şartıyla onar dakika, ayrıca istemleri hâlinde ikinci bölüm
görüşmelerinde TBMM'de grubu bulunmayan siyasi parti temsilcilerinden
birer kişiye en sonunda beşer dakika şeklinde olması, siyasi
parti gruplarının sürelerinin birden fazla konuşmacı
tarafından kullanılabilmesi ve yürütmenin sunuş
konuşmasının altmış dakika olması, planın
yürütmeye geri verilmesine ilişkin gerekçeli önergelerin
Başkanlığa, planın bölümleri üzerindeki görüşmelerin
bitimine kadar verilmesi, önergeler üzerinde Komisyon, yürütme ve önerge sahibi
tarafından yapılacak olan konuşmaların beşer dakika
olması, On Birinci Kalkınma Planının (2019-2023) TBMM
Genel Kurulundaki görüşmelerinin 18 Temmuz 2019 Perşembe günkü birleşiminde
tamamlanması hâlinde Genel Kurulun daha önce çalışılmasına
karar verilen 19 Temmuz 2019 Cuma günü toplanmaması ve On Birinci
Kalkınma Planının (2019-2023) görüşmelerinin
tamamlanmasından itibaren Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1 Ekim 2019 Salı
günü saat 15.00'te toplanmak üzere tatile girmesi önerilmiştir.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Danışma Kurulunun önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul
edilmiştir.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 12.44
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 12.56
BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir),
İsmail OK (Balıkesir)
----- 0 -----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 105inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
Değerli
milletvekilleri, şimdi gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler
kısmına geçiyoruz.
Bu
kısımda yer alan, On Birinci Kalkınma Planının
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Sunulduğuna
Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
X.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
1.- On Birinci Kalkınma Planının (2019-2023)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Sunulduğuna
Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (3/777) (S.Sayısı: 103 ve 103e 1inci Ek) (x)
BAŞKAN
Komisyon? Yerinde.
Yürütme
temsilcisi? Yerinde.
Komisyon
Raporu 103 ve 103e 1inci ek sıra sayılarıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Görüşmeler,
az önce kabul edilen Danışma Kurulu önerisine ve 3067 sayılı
Kalkınma Planlarının Yürürlüğe Konması ve
Bütünlüğünün Korunması Hakkında Kanunun 2nci maddesi
hükümlerine göre, planın tümü üzerinde planın mevcut bölümleri
itibarıyla iki bölüm hâlinde yapılacaktır.
Bu
görüşmelerde yürütmenin sunuş konuşması altmış dakika
olup bölüm üzerinde konuşma süreleri siyasi parti gruplarıyla istemi
hâlinde yürütme ve Komisyon için otuzar dakika, şahıslar için onar
dakikadır. Siyasi parti gruplarının süreleri birden fazla
konuşmacı tarafından kullanılabilecektir. Ayrıca,
ikinci bölümün sonunda Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunmayan siyasi
parti temsilcilerinden birer milletvekiline istemleri hâlinde beşer
dakikayla söz verilecektir.
Planın
Cumhurbaşkanlığına geri verilmesine dair gerekçeli
önergeler, planın bölümleri üzerindeki görüşmelerin bitimine kadar
Başkanlığa verilebilecektir. Planın bölümleri üzerindeki
görüşmeler tamamlandıktan sonra önerge kabul edilmeyecektir.
Şimdi,
planın sunuş konuşmasına geçtik. Ben Sayın
Oktayı kürsüye davet etmeden önce, az önce Düzcede meydana gelen sel
felaketiyle ilgili kendisi de birtakım girişimlerde bulundu, bu
konuda bir söz talebi var.
Sayın
Oktay, buyurun lütfen.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
27.- Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın, Düzce ili genelinde yaşanan sel felaketinden dolayı
mağdur olan vatandaşlara geçmiş olsun dileğinde
bulunduğuna ve arama kurtarma personelinin bölgeye sevk edildiğine
ilişkin açıklaması
CUMHURBAŞKANI
YARDIMCISI FUAT OKTAY Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Düzce ili genelinde dün
başlayan yağışlar sebebiyle Akçakoca ve Cumayeri
ilçelerinde ve bağlı köylerde sel, su baskını ve heyelanlar
meydana gelmiştir hepinizin malumu olduğu üzere.
İl
genelinde valiliğimiz başkanlığında ve yine il AFAD
müdürlüğü eş güdümünde yürütülmekte olan çalışmalar için
Genelkurmay Başkanlığından ve Jandarma Genel
Komutanlığından 4 adet hava aracı yani helikopter ve yine
diğer il AFAD ekipleri -bölgelerden, diğer illerden- ve yine Jandarma
Genel Komutanlığından arama kurtarma personelleri bölgeye sevk
edilmiştir.
Yürütülmekte
olan çalışmalar çerçevesinde şu ana kadar toplamda 51
vatandaşımız tahliye edilmiştir, tüm
vatandaşlarımızın tahliye işlemleri
tamamlanmıştır.
Yine
bölgede köy yollarının açılması amacıyla, özellikle
Iğdır, Dokuzdeğirmen, Esmahanım, Yeşiltepe ve Dilaver
gibi yerlerde yol temizleme çalışmalarına, yol açma
çalışmalarına valilik ve belediye ekiplerimizce birlikte devam
edilmektedir. İş makineleri bölgeye sevk edilmiştir. Can
kaybı olmaması en büyük tesellimizdir. Tüm çalışmaları
yakinen takip ediyoruz. Hasar tespit çalışmaları yine
valiliğimizin öncülüğünde devam etmekte. Gerek mahsur
kalmış olan, sonradan kurtarılmış olan, gerekse bu
afetten zarar gören vatandaşlarımıza her türlü yardımı
sağlamak üzere de çalışmalarımız çok sıkı
şekilde devam etmekte.
Ben
bu vesileyle sel felaketinde mağdur olan tüm
vatandaşlarımıza bir kez daha geçmiş olsun dileklerimi
iletiyorum.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz.
ÜMİT
YILMAZ (Düzce) Başkanım, Sayın Cumhurbaşkanı
Yardımcımız da buradayken
Akçakoca
ilçemizde esnafımız çok büyük bir mağduriyet
yaşamaktadır Sayın Yardımcım. O yüzden kendilerine
KOSGEBden özellikle afet yardım kredisinin tahsis edilmesini istiyoruz.
50nin üzerinde araç bertaraf olmuştur bu selde, onların da
zararlarının karşılanmasını talep ediyoruz. 50
milyon TLnin üzerinde hasar gerçekleştiği tahmin edilmektedir
şu anda sadece Akçakoca merkezde -yollar hariç- onun için de bir pozitif
ayrımcılık bekliyoruz.
BAŞKAN
Peki, teşekkür ederim.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Sayın Başkanım, özür dilerim.
Ben
Düzcenin Cumhuriyet Halk Partisi sorumlu Milletvekiliyim. Bizim mümkünse
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısından
istirhamımız şu: Düzcede doğal afet ilan edilmesini
istiyoruz, o bölgede. En azından, afet ilan edildiği zaman pozitif
ayrımcılık da yaratılmış olacak ki
vatandaşımızın yaşantısı
kolaylaşır. Bunu kendilerinden istirham ediyoruz.
Sağ
olun.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tanal, sizin de
duyarlılığınızı biliyorum.
X.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler (Devam)
1.- On Birinci Kalkınma Planının (2019-2023)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Sunulduğuna
Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (3/777) (S.Sayısı: 103 ve 103e 1inci Ek) (Devam)
BAŞKAN
Değerli milletvekilleri, şimdi planın sunuş
konuşmasını yapmak üzere yürütme adına
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Fuat Oktaya söz
veriyorum.
Buyurun
Sayın Oktay. (AK PARTİ ve MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz
altmış dakika.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Başkanım, AK PARTİ'li milletvekili
arkadaşlarımız Cumhurbaşkanı
Yardımcımızı dinlemeye niye gelmiyorlar?
BAŞKAN
- Sayın Tanal, herkes kendi durumunu kendi takdir eder.
Buyurun
Sayın Oktay.
CUMHURBAŞKANI
YARDIMCISI FUAT OKTAY Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, çok değerli milletvekillerimiz; öncelikle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Türkiye'nin
kalkınma sürecinin yeni bir aşamasında ülkemizi daha ileriye
taşıyacak atılımın başlangıcını
oluşturacak On Birinci Kalkınma Planı görüşmelerinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun siz değerli üyeleriyle bir
arada olmaktan mutluluk duyuyorum.
Özellikle
usul tartışmaları esnasında gündeme gelen
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, toplumda tüm paydaşların
yıllarca tartıştığı, gerek Türkiye Büyük Millet
Meclisi ve gerekse halkımız tarafından kabul görmüş,
onaylanmış bir sistemdir. Bu sistemle milletin yüzde 50den fazla
temsil edilir hâle gelmesi, yürütmede çok ciddi bir demokratik temsil
sağlamıştır. Yasama, yürütme ve yargı erklerinin
ayrılığı ilkesine dayanan yeni sisteme ilişkin uyum
süreçlerinin bir an önce tamamlanması en büyük arzumuzdur.
Sözlerimin
başında, dün gerçekleşen menfur saldırıda
hayatını kaybeden Dışişleri Bakanlığı
personelimizi, hain terör örgütü PKK tarafından şehit edilen
Mehmetçiklerimiz ile masum yavrularımızı rahmetle anıyorum,
ailelerine Allah'tan sabır diliyorum, milletimizin başı sağ
olsun. Bu vesileyle tüm şehitlerimizi tekrar rahmetle anıyor,
gazilerimize hayırlı ve uzun ömürler diliyorum. Yüce Meclisimizin
önünde bir kez daha vurgulamak isterim ki terörle mücadelemiz her zamankinden
daha kararlılıkla ve dirayetle sürdürülecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde 1963 yılında
uygulamaya konulan Birinci Beş Yıllık Kalkınma
Planıyla başlayan planlı kalkınma süreci, dünyada ve
ülkemizde değişen şartlar ve yaşanan dönüşümlere
bağlı olarak her dönem yaklaşım, yöntem ve perspektif değişikliklerini
içererek günün şartlarını ve daha iyi bir gelecek vizyonunu
yakalamayı sağlamıştır. Planlı kalkınma
anlayışı, yön gösterici özelliğiyle ortak hedeflere
yürümeyi sağlayarak milletimizi ve tüm kurumlarıyla devletimizi daha
yüksek hedeflere ulaşmaya teşvik eden bir rol üstlenmiştir.
On
Birinci Kalkınma Planı 9-15-16 Temmuz 2019 tarihlerinde yapılan
görüşmeler sonucunda Plan ve Bütçe Komisyonumuzun onayının
ardından yüce Meclisimizde Genel Kurulun onayına sunulmuş
bulunmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kalkınma planları
Cumhurbaşkanlığı yıllık programlarına, orta
vadeli programlara, orta vadeli mali planlara ve bütçeye yön veren temel
politika dokümanıdır. Kalkınma planları geleneksel olarak
haziran ve temmuz aylarında Meclisimizde görüşülerek kabul
edilmektedir. Bunun nedeni, planların söz konusu programlara ve bütçelere
yön vermesi ve yaz döneminde başlayan bütçe sürecine girdi
sağlamasıdır. Bu sebeple On Birinci Kalkınma
Planımızın da yine Meclisimiz tatile girmeden kabul edilerek bu
yılki program ve bütçe sürecine yön vermesini amaçlıyoruz.
On
Birinci Kalkınma Planı çalışmaları 2016
yılında başlamış ve 2018 Nisan ayında plan
taslağı hazırlanmıştır. Bununla birlikte, 24
Haziran 2018 tarihinde erken genel seçim yapılmasına yönelik
kararın alınmasıyla birlikte Mecliste görüşülmesi mümkün
olmamıştır. Seçim sonrasında yeni hükûmet sistemine
geçişle kamuda bazı kurumların teşkilatlanmasında
birtakım değişikliklere gidilmiştir. Bu
değişikliklerin tamamlanmasıyla birlikte kalkınma
planı için yapılan hazırlıklar, aradan geçen süre de göz
önüne alınarak güncellenmiş ve 2020 yılı bütçe sürecine de
yön göstermesi için Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuştur.
Kalkınma planları kamu için emredici, özel sektör için de yön verici
rol üstlenmektedir. Buna bağlı olarak kalkınma planının
sadece kamu kurumları tarafından uygulamaya konması ve bütçe
sürecine girdi sağlanması değil, aynı zamanda özel sektör
başta olmak üzere toplumumuzun tüm kesimleri tarafınca benimsenmesi
önem arz etmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ hükûmetleri döneminde
yıllık ortalama yüzde 5,5lik büyüme oranıyla kişi
başına düşen millî gelir 2002 yılındaki 3.500 dolar
seviyelerinden 9.600 dolar seviyelerine yükselmiştir. Bu dönemde
kayıt dışı istihdam yüzde 50lerden yüzde 35lerin
altına indirilmiş ve toplamda 10 milyon istihdam artışı
sağlanmıştır. Fazlasıyla önemsediğimiz ve
ısrarcı politika ve teşviklerle desteklediğimiz
kadınların iş gücüne katılımında 2004
yılından bu yana yaklaşık 10 puanı aşkın bir
artış yakalanmıştır. Ülkemizin ihracata
bakışının değiştiği bu dönemde yüksek hedefler
ve aktif politikalarla 36 milyar dolar seviyelerindeki ihracat 168 milyar
dolara ulaşmış, benzer şekilde hizmet
ihracatımızda başı çeken turizm sektöründe atılım
yapılarak 12,4 milyar dolar olan turizm gelirlerinin yaklaşık 30
milyar dolara yükselmesi sağlanmıştır.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan
liderliğinde gerçekleşen kişi başına düşen millî
gelir ve istihdamdaki artış ile ihracatta yakaladığımız
ivme gibi gelişmeler, etkili mali disiplin perspektifi ve uygulamaya
konulan güçlü politikalarla gerçekleştirilmiş yüzde 11,3 olan bütçe
açığı yüzde 2lere, yüzde 72,1 olan Avrupa Birliği
tanımlı nominal borç stoku ise yaklaşık yüzde 30 seviyesine
düşürülmüştür.
Kalkınma
planı gibi orta, uzun vadeli hedefleri içeren politika dokümanları
ekonominin, ülkenin, insanın, insan kaynağı potansiyelinin
yanı sıra bölgesel ve küresel gelişmeler çerçevesinde
oluşturulmaktadır. Belli başlı politikalarla bu
potansiyelin üzerine nasıl çıkılacağı belirli
varsayımlar altında ortaya konulmaktadır. Bu nedenle,
geçmişe yönelik değerlendirmeleri öncelikle hedeflerin konulduğu
o günün şartlarında ele alarak yapmak daha sağlıklı
olacaktır.
Bu
bağlamda, hepinizin bildiği üzere, Onuncu Kalkınma
Planının hazırlandığı dönemde küresel ekonomiyle
ilgili geleceğe yönelik beklentiler olumluydu ancak plan döneminde hem
küresel hem de ulusal düzeyde yaşanan çeşitli gelişmeler
özellikle belirsizlikleri artırmış ve küresel ekonomi beklenenin
altında bir performans sergilemiştir. Bu şartlar altında
planın makroekonomik tahminlerindeki varsayımlarda ciddi
farklılıklar oluşmuş ve planda yer alan bazı
hedeflerde sapma meydana gelmiştir.
Bu
sapmalara rağmen, Onuncu Kalkınma Planında öngördüğümüz
büyüme oranını yüzde 90 ölçüde yakaladık. Kalkınma
planında yüzde 5,5 olarak öngörülen yıllık ortalama büyümeye
yüzde 4,9luk bir performans gösterilerek oldukça
yaklaşılmıştır. Ancak, planın
açıklanması esnasında ve hemen sonrasında yaşanan
17-25 Aralık yargıda darbe girişimi, Gezi olayları,
çeşitli terör odaklarının gerçekleştirdiği eylemler ve
nihayetinde 15 Temmuz FETÖ hain darbe girişimi Onuncu Kalkınma
Planı hedeflerini olumsuz yönde etkilemiştir.
Ülkemizi
istikrarsızlaştırma çabalarının yanı sıra,
Orta Doğuda süregelen istikrarsızlık, Suriye meselesi, FED
kararları ve hız kazanan küresel korumacı ticaret
politikaları neticesinde plan hedefleri kur, sermaye hareketleri,
finansman ve beklentiler gibi pek çok açıdan negatif etkilenmiştir.
Onuncu
Kalkınma Planında yer alan cari millî gelir ve kişi başı
gelir gibi döviz cinsinden hedeflerin tutmamasının temel nedeni de
budur. Bölgesel gelişmeler aynı zamanda turizm gelirlerinin de Onuncu
Kalkınma Planı için öngörülenin altında kalmasının
nedenlerinden olmuştur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; iç ve dış
gelişmelerin etkisiyle değişimin en hızlı bir biçimde
görüldüğü alanların başında ticaret gelmektedir. Ülkemizin
yurt dışı ticaret kapasitesi orta uzun dönemde Türk
lirasının rekabetçi seviyesinden ziyade, ticaret ortaklarımızın
talebine daha fazla duyarlıdır. 2023 hedefleri kapsamında,
ihracat hedefinin belirlenmesinde öncelikli önemli ticaret
ortağımız avro bölgesi ile yeni ticaret alanları
potansiyeliyle dünya ticareti ve ekonomik büyüme tahminleri hesaba
katılmıştır. 2023 yılı için ihracat hedefinin
çalışıldığı ilk dönemlerde, 2011
yılında dünya ihracat hacminin artış tahmini yüzde 7,1
seviyesinde bulunmaktaydı. 2013 yılında, Onuncu Kalkınma
Planı hazırlanırken ise yüzde 6,5e gerilemiştir. 2014-2018
yılı dünya ihracat artışı bu beklentilerin çok
gerisinde, yüzde 3,6 olarak gerçekleşmiştir. 2012 yılında
ihracatımız 152,5 milyar dolar seviyesindeyken yıllık
ihracat artışları çift haneli rakamlardaydı ancak 2013ten
itibaren ihracat artışımız yavaşlamış
bulunmakta. Burada temel belirleyici faktör, dış ticaret
ortaklarımızdaki talep zayıflığı olmuştur.
İhracatta hedefin altında kalınmasında, zayıf seyreden
küresel talep sonucunda ihracat fiyatlarında yaşanan gerileme de
etkili olmuştur. İhracat fiyatları artışı Onuncu
Kalkınma Planı döneminde yıllık ortalama yüzde 2,2 olarak
varsayılmıştır. Talep zayıflığının
yanı sıra, ticarette korumacı yaklaşımların
yaygınlaşarak serbest ticareti sekteye uğratması küresel
yatırım ve ücret artışlarındaki zayıf görünüm ve
gelir eşitsizliğindeki artış da uluslararası iktisadi
faaliyetler üzerinde baskı oluşmasına sebep olmuştur. Bütün
bu gelişmeler sonucunda, gelecek dönem için ihracat
artışlarının iyi seyretmesi beklense de baz
yılındaki ihracatın geçmiş tahminlerin altında
kalması ve gelecek dönem küresel ekonomideki belirsizliklerin yüksek
seyretmesi nedeniyle 2023 ihracat hedefi de aşağı
çekilmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; döviz kuru sadece makroekonomik
faktörlerden değil, iç ve dış siyasi olayların
tetiklediği arz talep şoklarından da kolayca
etkilenebilmektedir. Dalgalı kur rejiminin uygulandığı
ülkelerde döviz kurunu her zaman tahmin etmek mümkün olmamakta.
Dolayısıyla üst politika dokümanları için yapılan
makroekonomik tahminlerde döviz kurunun değeri geçmiş ve gelecekteki
belirli eğilimlere ve kabullere göre belirlenmektedir. Planın
açıklanmasından sonra yaşanan, yukarıda bahsettiğim iç
ve dış gelişmeler Onuncu Kalkınma Planında yer alan
döviz cinsinden hedeflerin tutmamasına da neden olmuştur. Büyüme
hedefi açısından Onuncu Kalkınma Planında iyi bir
performans gösterilse de döviz kuru kaynaklı gelişmeler 2018
yılı gerçekleşmesinin plan hedeflerinin altında
kalmasına neden olmuştur. Bu nedenle, On Birinci Kalkınma
Planında dönem sonu itibarıyla kişi başına gelir
aşağı yönlü revize edilmiştir. Bu yönüyle plandaki
hedeflerimiz hem gerçekçi hem de geliştirme ve dönüştürme
iddiasını içeren güçlü hedeflerdir.
Bütün
bu gelişmelere rağmen Hükûmet olarak uzun vadeli hedefimiz,
hedeflerimiz değişmemiştir. Cumhurbaşkanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde daha çok üreten,
gelirini daha adil paylaşan, daha müreffeh bir Türkiye vizyonuyla 2023
ruhunu taşıyan, uzun vadeli hedeflerimizi koruyor ve onlara
ulaşmak için bütün enerjimizle çalışmaya devam ediyoruz; geri
adım atmış değiliz, asla da geri adım atacak
değiliz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Plan ve Bütçe Komisyonunda da ifade
ettiğimiz üzere, On Birinci Kalkınma Planı
bakanlıklarımız başta olmak üzere kamu kurum ve
kuruluşlarının yanı sıra toplumumuzun tüm kesimlerinden
çok sayıda temsilcinin katkılarıyla, katılımcı
bir yaklaşımla hazırlanmıştır. Kalkınma
planlarında katılımcılığı öncelikli bir
yaklaşım olarak benimsiyor, toplumumuzun tüm kesimlerinin
temsilcilerinin vatandaşlarımızın talep ve
ihtiyaçlarını göz önüne alarak planlama
çalışmalarımızı tamamlıyoruz. Bu süreçte başta
bakanlıklarımız olmak üzere özel sektör, sivil toplum
kuruluşları ve akademi dünyasından 3.500ü aşkın
temsilcinin katkı verdiği 75 adet özel ihtisas komisyonu ve
çalışma grubu oluşturulmuştur. Tüm illerimizde toplam 267
toplantı ve çalıştay ile yerel düzeyde yaklaşık 12 bin
kişinin katkısı internet üzerinden gerçekleştirilen
vatandaş anketi yoluyla da 19 bin kişiyi aşkın
vatandaşımızın fikir ve önerileri kalkınma planına
yansıtılmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kalkınma planları uzun vadeli,
ufku olan ve orta vadeyi hedefleyen belgelerdir. Bu kapsamda,
odağında rekabetçi üretim ve verimlilik olan On Birinci Kalkınma
Planında hedeflerin iddialı ve aynı zamanda gerçekçi
olabilmesini teminen başta odaklanılan öncelikle sektörler, yatay alanlar
ve öncelikli gelişme alanları olmak üzere kalkınma planında
ortaya konulan politikalarla yapılacak sıçrama on beş
yıllık bir perspektifle ortaya konulmuştur. Bu kapsamda, hukukun
üstünlüğü, demokrasi, temel hak ve hürriyetlerin güçlendirilmesi, hukuk devleti,
demokratikleşme ve iyi yönetişim anlayışının
pekiştirilmesi ve kurumsallaştırılması,
uluslararası iş birliklerinin ve stratejik ortaklıkların
güçlendirilmesi ve Avrupa Birliği üyelik hedefinin sürdürülmesi, ekonomide
istikrar ve sürdürülebilirlik; verimlilik temelli, sanayi
ağırlıklı, ihracata dayalı nitelikli büyüme; aktif
sanayi politikaları, imalat sanayisinde yapısal dönüşüm sektörel
odaklılık; tarım, turizm ve savunma sanayisinin öncelikli
gelişme alanı olması, beşeri ve sosyal yapının
her bakımdan güçlendirilmesi, daha yeşil bir Türkiye ve medeniyet
temelli şehirleşme, uluslararası ve çok taraflı
kalkınma iş birliklerinin güçlendirilmesi on beş
yıllık perspektifin temellerini oluşturmaktadır.
Planın büyüme modeli, 2033 yılına kadar sürecek on beş
yıl boyunca nüfus projeksiyonları, yatırım ve üretim
kapasitesi ile dış ticarete yönelik analizler çerçevesinde
oluşturulmuş ve bunun sonucunda tarım, sanayi ve hizmet
sektörlerinde katma değere katkının artarak sürdüğü,
bununla birlikte bu katma değer artışları içerisinde
sanayinin payının arttığı yapısal bir
dönüşüm öngörülmüş ve bu dönüşümün kalkınma planı
döneminde ulaşılabilecek beş yıllık somut hedefleri
belirlenmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; daha fazla değer üreten, daha
fazla, daha adil paylaşan, daha güçlü ve müreffeh Türkiye vizyonuyla
2019-2023 dönemini kapsayan On Birinci Kalkınma Planı döneminde
Türkiyenin, yüksek gelir grubu ülkeler ile en yüksek insani
gelişmişlik seviyesindeki ülkeler arasına girmesini
amaçlıyoruz. Kalkınma planı, bu vizyona hizmet edecek
şekilde istikrarlı ve güçlü ekonomi, rekabetçi üretim ve verimlilik,
nitelikli insan ve güçlü toplum, yaşanabilir şehirler ve
sürdürülebilir çevre ile hukuk devleti, demokratikleşme ve iyi
yönetişim olmak üzere beş temel gelişme ekseninden
oluşmaktadır. Planın istikrarlı ve güçlü ekonomi ekseni
altında, ekonomiye odaklı ilk ekseni altında güçlü ekonomi
politikalarının uygulandığı, ekonomi yönetiminde politika
koordinasyonunun daha etkin bir biçimde sağlandığı, iş
ve yatırım ortamının daha da geliştirilerek piyasa
aksaklıklarının giderildiği ve tam rekabetçi serbest
piyasanın gelişiminin desteklendiği ortamın
oluşturulması hedeflenmektedir.
Planın
üretime odaklanan rekabetçi üretim ve verimlilik ekseni altında sanayi,
tarım ve hizmetler sektörlerinin her birinde yapısal dönüşüm
hedeflenmekte; verimlilik artışını sürekli kılacak
teknolojik yenilenmenin sağlanması, imalat sanayisinde sektörel
önceliklendirme yaklaşımıyla katma değeri yüksek üretim
potansiyelinin hızlı bir biçimde artırılması
benimsenmektedir.
Nitelikli
insan ve güçlü toplum ekseni altında beşerî sermayenin
güçlendirilmesi, kapsayıcı büyüme yaklaşımının
belirgin bir biçimde hayata geçirilmesi ve refahın toplumun tüm
kesimlerine yaygınlaştırılması amacıyla uygulanacak
politikalar ele alınmaktadır.
Makroekonomik
üretim ve sosyal boyutlarının yanı sıra, planın
mekânsal boyutunun öne çıktığı yaşanabilir
şehirler ve sürdürülebilir çevre ekseniyle çevrenin korunması,
şehirlerde ve kırsal kesimde yaşam kalitesinin
iyileştirilmesi, bölgeler arası gelişmişlik
farklarının azaltılmasına yönelik hedef ve politikalar
oluşturulmuştur.
Adil,
demokratik ve katılımcı bir yönetim anlayışıyla
kamu yönetiminde katılımcılık, şeffaflık ve hesap
verilebilirliğin artırıldığı, hukuk devleti ve
demokratikleşme ilkelerinin devleti oluşturan tüm kurumlarda güçlü
bir şekilde hayat bulduğu hukuk devleti, demokratikleşme ve iyi
yönetişim ekseniyle ekonomik ve sosyal gelişmenin
taşıyıcı sütunları ortaya konulmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Kalkınma Planı dönemi sonunda
kişi başına gelirin 12.484 dolara ulaşmasını
hedefliyoruz. Aynı zamanda, satın alma gücü paritesi cinsinden
kişi başına millî gelirin ise 37 bin doları
aşmasını ve 4,3 milyon yeni istihdamla işsizlik
oranının plan dönemi sonunda yüzde 9,9a gerilemesini öngörmekteyiz.
2019-2023
döneminde dünya büyümesinin yüzde 3,6 olması beklenirken
gelişmiş ekonomilerin yüzde 1,7 ve gelişmekte olan ekonomilerin
ise yüzde 4,7 oranında büyüyeceği tahmin edilmektedir. Türkiye'nin
aynı dönemde yüzde 4,3 oranında büyümesi hedeflenmekte ancak plan
döneminin ilk yıllarında, Türkiyede dengelenme sürecinin devam
etmesi, takip eden döneminde ise ekonomimizin ivmelenerek yüksek ve
sürdürülebilir büyüme oranlarına erişmesi planlanmaktadır.
Gelişmekte olan ekonomilerde yüzde 4,8 olarak öngörülen 2020-2023 dönemi
yıllık ortalama büyüme oranının Türkiyede yüzde 5in
üzerinde gerçekleşmesi ve Türkiye'nin, bu dönemde, gelişmekte olan
ekonomilerin üzerinde büyüme performansı sergilemesi öngörülmekte ve
hedeflenmektedir.
Ülkemizin
bu büyüme performansıyla gelişmiş ülkelere olan refah
düzeyindeki yakınsaması da hızlanarak devam edecektir. 2018
yılında satın alma gücü paritesi cinsinden kişi
başına düşen millî gelirin Avrupa Birliği 28e
yakınsama seviyesi yüzde 64,6 iken OECD ülkelerine ve Amerikaya
yakınsama seviyesi sırasıyla yüzde 60,8 ve yüzde 45,1
düzeyindedir. On Birinci Kalkınma Planı hedefleriyle uyumlu olarak,
2023 yılına kadar ortalama 4,3 büyüyerek satın alma gücü
paritesi cinsinden kişi başına millî gelirin yaklaşık
5-6 puan artarak AB 28in yüzde 69,5ine, OECDnin yüzde 64,4üne, Amerika
Birleşik Devletlerinin ise yüzde 51,1ine ulaşacağı tahmin
edilmektedir. Sonuç olarak, Türkiye'nin gelişmiş ülkeler gelir
seviyesine yakınsama süreci güçlü bir şekilde devam edecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; plan dönemi boyunca para ve maliye
politikaları koordineli bir biçimde yürütülmeye devam edilecek, kamu mali
disiplini kararlılıkla korunacaktır. Maliye politikası
büyümeye destek verecek şekilde esnek bir biçimde hayata geçirilecektir.
Dalgalı döviz kuru rejimi kapsamında fiyat istikrarını ve
finansal istikrarı esas alan politika çerçevesinde sürdürülerek
enflasyonun yüzde 5 hedefine kademeli bir şekilde yakınsaması
sağlanacaktır. Bu kapsamda belirlenen hedeflere yönelik para
politikasının tüm araçlarının kararlılıkla
kullanılmasına devam edilecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; On Birinci Kalkınma
Planının üretim ve verimlilik odağı çerçevesinde ülkemizin
teknolojide dışa bağımlılığının
azaltılması ve buna bağlı olarak imalat sanayisinde
yapısal dönüşümü sağlayabilmek için sektörel önceliklendirme
yaklaşımını ortaya koyduk. Bu çerçevede, imalat
sanayisindeki tüm sektörlerin ticaret, üretim, katma değer, istihdam,
teknoloji düzeylerini karşılaştıran ve sektörler arası
ileri ve geri bağlantılarının analizini yapan
çalışmalarla ülkemize orta ve uzun vadede rekabet gücü
kazandırarak daha hızlı bir büyümeye yöneltecek sektörleri
belirledik. Üretim yapısında rekabet gücü ve verimlilik
artışlarına dayalı dönüşümle plan dönemi sonunda
imalat sanayisi ihracatını 158,8 milyar dolardan 210 milyar dolara
çıkarmayı, yüksek teknolojili sektörlerin ihracatımız
içerisindeki payını yüzde 3,5ten yüzde 5,5e çıkarmayı,
orta yüksek teknolojili sektörlerin ihracatımız içerisindeki
payını ise yüzde 36,4ten yüzde 44,2ye çıkarmayı
hedefliyoruz. Sanayileşme sürecimizin güçlü bir finansal yapıyla
desteklenmesini teminen KOSGEB desteklerinin imalat sanayisi içerisindeki
payının yüzde 48den yüzde 75e, Türk Eximbank desteklerinin ihracat
oranını da yüzde 26dan yüzde 29a çıkaracağız. Benzer
şekilde, kalkınma yatırım bankacılığı
kredi hacmini yüzde 8,1den yüzde 12ye çıkaracak şekilde kaynak
sağlayacağız. Sanayileşmenin
hızlandırılması amacıyla belirlemiş
olduğumuz öncelikli sektörlerin imalat sanayisi içerisindeki
payını da yüzde 35ten yüzde 43,4e çıkarmayı
hedeflemekteyiz.
Kalkınma
planı döneminde Teknoloji Odaklı Sanayi Hamlesi Programını
ülkemizin ihtiyaçları doğrultusunda ve kaynakları çerçevesinde
öncelikli sektörlerde belirlenecek ürünlerde entegre bir biçimde hayata
geçirerek sektörler önceliklendirmeye dayalı daha hızlı bir
ekonomik büyüme politikasına ulaşmayı
sağlayacağız.
On
Birinci Kalkınma Planında öngördüğümüz şekliyle yerli
üretimin ve teknolojik kabiliyetlerin geliştirilmesi amacıyla
bağlayıcı ve yönlendirici karar almak üzere Sayın
Cumhurbaşkanımızın başkanlığında
Sanayileşme İcra Kurulu oluşturulacaktır. Kurul, sanayileşmeye
ilişkin ortak stratejileri geliştirecek, eş güdümü
sağlayacak, uygulamaları izleyecek, kamu alımları ve yerli
üretime ilişkin esas ve usulleri belirleyecek, kamu idareleri
ihtiyaçlarının öncelikli olarak yerli ve millî ürünlerle
karşılanmasını sağlayacak sanayileşmeye
ilişkin bütçe kaynağının etkin kullanılmasına
karar verecektir. Bu kurulla bir anlamda savunma sanayisinin gelişiminde
oluşturulan ekosistemin sivil alanlarda da diğer sektörlerde de
sağlanmasını mümkün kılacak bir ekosistemin
oluşturulması amaçlanmaktadır. Savunma sanayisinde
geliştirilen teknolojilerin ve elde edilen birikimlerin, tecrübelerin,
teknolojik gelişmelerin sivil alanlara transferi de yine bu vesileyle daha
hızla gerçekleştirilecektir. Teknolojide sıçrama
yaptığımız sektörlerimizin başında gelen savunma
sanayisinde ülkemiz rekabet gücünün en temel göstergesi ihracattır. 2013
yılında 1,6 milyar dolar olan savunma sanayisi ihracatımız
2018 yılında 2,2 milyar dolara yükselmiştir. Plan dönemi sonunda
ihracatın 10 milyar dolara çıkartılması hedeflenmektedir.
Sayın
Başkan, değerli üyeler; kalkınma planı dönemi boyunca yapacağımız
yatırımlarla AR-GE harcamalarının millî gelire
oranını yüzde 0,96dan yüzde 1,8e çıkarmayı
amaçlıyoruz. Bu harcamaların içerisinde özel sektörün
payını da yine yüzde 56,9dan yüzde 67ye yükseltmeyi hedefliyoruz.
Araştırma geliştirme işlemini güçlü bir biçimde sürdürecek
şekilde, tam zamanlı AR-GE personel sayımızı beş
yılda 2ye katlayarak 154 binden 300 bine çıkaracak beşerî
sermaye yatırımlarını ve destekleri plan kapsamında
öngörmüş durumdayız. Sanayileşmenin gerektirdiği insan
gücünün yetiştirilmesi amacıyla plan döneminde eğitim
yatırımlarına özel önem veriyoruz. Bu kapsamda mesleki ve teknik
eğitim liselerine giden öğrencilerin toplam ortaöğretim
öğrencileri içerisindeki payını yüzde 34,9dan yüzde 40a
çıkarmayı hedefliyoruz. Okullaşma oranını da yine plan
dönemi sonunda yüzde 100e çıkaracağız.
Eğitimde
beşerî ve fiziki altyapının iyileştirilmesi kapsamında
okul öncesi eğitim oranını yüzde 100e çıkarmayı
hedeflediğimizi ifade ettim. Tekli eğitime geçişle bu hedefimizi
destekleyecek ve eğitim kademelerinde okullaşma ve tamamlama
oranlarını artıracağız. Rekabetçi üretim ve
verimliliğe odaklandığımız bu plan döneminde yine
teknik eğitime yönelik laboratuvarlar ve atölyelerin modernizasyonunu
sağlayacak, mesleki ve teknik eğitim ile iş gücü piyasası
arasındaki bağı güçlendireceğiz.
Vizyonumuzda
eğitimi bir ekosistem olarak görmeyi ve sistemin tüm alt
bileşenlerini eş zamanlı tasarlamayı hedefleyen bir
yöntemden söz etmekteyiz. Öğrenci, ebeveyn, öğretmen ve okul vizyon
belgemizin, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından
kamuoyuna da açıklanan vizyon belgemizin de 4 temel kavramıdır.
Unutulmamalıdır ki her eğitim sistemi öğretmenlerin
omuzlarında yükselir. Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sisteminde eğitimde gerçekleştirmek istediğimiz dönüşüm
adil, insan merkezli, öğretmen temelli, kavramda evrensel, uygulamada
yerli, esnek, beceri ve görgü odaklı, hesap verebilir, sürdürülebilir bir
ilkesel duruş sergilemektedir.
Diğer
taraftan, okullar ve bölgeler arası farkları azaltmak, eğitim
sistemini bir bütün olarak görmek amacıyla öğrenci başarı
izleme araştırması sonuçları yıllar içerisinde
akademik dünyayla birlikte çalışılarak takip edilecek ve
sistemde gerekli tedbirler alınacaktır. Mesleki ve teknik eğitim
öğrencilerinin gerçek iş ortamlarında kalma süreleri artırılacak,
yükseköğretim kurumlarının kapasiteleri güçlendirilerek
eğitim istihdam bağlantısı güçlendirilecektir.
Sayın
Başkan, değerli üyeler; gelişmişliğin göstergesi olan
ulaştırma altyapısında AK PARTİ hükûmetlerimizin
Türkiyeyi getirdiği nokta uluslararası platformlarda bile
gıptayla zikredilmektedir. Kara, hava, deniz ve demir yolu
taşımacılığındaki gelişmeler de aynı
şekilde gurur meselesidir.
On
Birinci Kalkınma Planının rekabetçi üretimi destekleyecek
şekilde önemli politika alanlarından biri de ulaştırmada
yük taşımacılığının geliştirilmesidir,
lojistik altyapının, lojistik merkezlerin geliştirilmesidir.
Özellikle üretime destek verecek şekilde yük taşımacılığında
ağırlıklı olarak demir yolu
yatırımlarımızı artıracağız. Bu
kapsamda, ana hattımızı 9.131 kilometreden 9.647 kilometreye
çıkaracağız. Bu hatlara ilişkin üretim merkezlerini
geliştirme ve iyileştirme faaliyetleri de yine bu hedefin
içerisindedir. Bu kapsamda, üretim merkezlerini ana hatlara ve limanlara
bağlayacak demir yolu iltisak hatlarını 433 kilometreden 727
kilometreye çıkaracağız. Aslında bununla, şu ana kadar
yaptığımız yatırımlarla -özellikle sanayiyi
geliştirmeyle alakalı, üretimi, istihdamı geliştirmeyle
alakalı, lojistik altyapının entegrasyonuyla alakalı- daha
az yatırımla çok daha büyük bir entegrasyonun
sağlanmasını ve geleceğe dönük de çok ciddi, güçlü bir
altyapının sağlanmasını gerçekleştirmiş
olacağız.
Yine,
demir yolu hattında modernizasyon yatırımlarımızla
elektrikli ve sinyalli hatlarımızın oranını
yaklaşık yüzde 45 seviyesinden yüzde 77ye
çıkaracağız. Böylelikle karasal yük
taşımacılığında demir yolunun payını
yüzde 5ten yüzde 10a artırmış olacağız.
Aslında, bu, gitmemiz gereken, yürümemiz gereken yolun da mesafenin de ne
kadar daha uzun olduğunu gösteriyor.
Lojistik
merkezlerinin geliştirilmesi de yine ana hedeflerimiz
arasındadır.
Üretime
de destek verecek şekilde enerjide temel amaçlarımızdan biri de
kaynak çeşitliliğini artırmak yoluyla arz güvenliğini
sağlamaktır. Bu sebeple nükleer enerjinin enerji portföyüne dâhil
edilmesini önemsiyoruz. Yenilenebilir enerji kaynaklarının
kullanımının artırılması ise temel enerji
politikalarımızdandır. Bu alanda yürütülen çalışmalar
neticesinde 2002 yılında 12.305 megavat olan yenilenebilir enerji
kurulu gücü 2019 yılı Temmuz ayı itibarıyla
yaklaşık 2,5 kat artırılarak 43.418 megavata
yükseltilmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sanayileşmenin
hızlandırılması için öncelik verilecek imalat sanayisi
sektörleri dışında plan kapsamında öncelikli alanlar olarak
belirlenen tarım, turizm ve savunma sanayisinde önemli politika ve
hedefler öngörmekteyiz. Bütçe imkânlarıyla tarım sektöründe
işletmeye alınan sulama alanını 750 bin hektar
artırmayı hedefliyoruz. Ayrıca alternatif finansman
imkânları geliştirmek suretiyle ilave sulama alanları
açmayı da hedeflemekteyiz. Toplulaştırılan tarımsal
arazi miktarını ise 2,6 milyon hektar artırarak 3,6 milyon
hektardan 6,2 milyon hektara çıkarıyor olacağız.
Sadece
sanayi ve tarımda değil hizmetler sektöründe de millî gelirimizi büyütecek
önemli oranda katma değer artışları öngördüğümüz
kalkınma planında turizm konusunda önemli bir atılım
yapacağız. Bu aslında bugüne kadar çok ciddi atılım
yaptığımız alanlardan biri. Yine kendi kendimize yeterli
görmediğimiz, yeni bir atılım sürecine gireceğimiz bir
dönemin, bir planlama döneminin, aynı zamanda da uygulama döneminin
içerisindeyiz. Sadece sanayi ve tarımda değil, turizm alanında
yapacağımız yatırımlar ve uygulamaya
koyacağımız tanıtım programlarıyla ülkemize gelen
turist sayısını 46,1 milyondan 75 milyona çıkarmayı,
turizm gelirlerini ise yaklaşık 30 milyar dolardan dönem sonunda 65
milyar dolara çıkarmayı hedefliyoruz.
On yedi yıl boyunca verdiğimiz öncelik ve
gerçekleştirdiğimiz teknoloji ve insan kaynağı
yatırımlarıyla savunma sanayisi alanında
yaptığımız atılımlar ve elde ettiğimiz
başarılar tartışılmazdır. 2002 yılında
yüzde 25 olan yerlilik oranını yüzde 65e taşıdık,
plan dönemi sonunda bu oranı yüzde 75e ulaştırmayı
hedefliyoruz ve bunu da gerçekleştireceğiz inşallah.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sürdürülebilir kalkınma ve kapsayıcı büyüme
anlayışıyla, On Birinci Kalkınma Planı, özel politika
gerektiren, çocuklar, gençler, kadınlar, engelliler, yaşlılar
gibi, toplumun tüm kesimlerini kapsayıcı bir yaklaşımla
hazırlanmıştır. Ülkemizin beşerî
yapısının güçlenmesine yönelik tüm kademelerde
kapsayıcı ve kaliteli eğitim hamlesiyle nitelikli insan
yetiştirilmesi hedeflenmektedir. Bu çerçevede, tüm bireylerin kapsayıcı
ve nitelikli bir eğitime ve hayat boyu öğrenme imkânlarına
erişimin sağlanması amaçlanmaktadır.
İş gücü piyasasına girme ve kalmada
özellikle gençlerin, kadınların ve engellilerin
yaşadıkları sorunlara çözümlerin geliştirildiği plan
döneminde, iş gücü piyasasında yaşanan dijital dönüşüm ve
teknolojik gelişmelerin neden olduğu önemli değişimleri de
dikkate alan, toplumun tüm kesimlerine, insana yaraşır iş
fırsatlarının sunulmasına yönelik politikalar
uygulanacaktır. İş gücü piyasasının ihtiyaçlarına
yönelik esnek çalışma biçimleri etkinleştirilecek,
çalışma saatleri üzerindeki denetimin etkinliği artırılacaktır.
Kısmi ve esnek çalışanların sosyal güvenceye erişimini
artırmak üzere gerekli değişiklikler yapılacaktır.
Gençlerin, iş gücü piyasasına aktif katılımları desteklenecek
ve istihdam edilmeleri kolaylaştırılacaktır. Bu
bağlamda, staj, girişimcilik ve işbaşı eğitim
programlarının etkinleştirilmesi yoluyla gençlerin işe
geçişleri kolaylaştırılacaktır. Gençlerin, iş
gücü piyasasında aranan eleman olmaları için ortaokuldan itibaren
mesleki eğitim özendirilecek, yeteneklerine ve piyasa taleplerine uygun eğitim
almaları sağlanacaktır.
Kadınların,
iş gücüne ve istihdama katılımlarının
artırılmasını teminen, bakım hizmetlerine
erişimin kolaylaştırılması başta olmak üzere,
iş ve aile yaşamını uyumlaştıran uygulamalar
dinamik bir biçimde hayata geçirilecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; plan döneminde sağlıkta da
önemli hedefler ortaya konulmakta ve toplum ve birey
sağlığının daha etkin ve etkili bir biçimde
korunmasına yönelik politikalar geliştirilmektedir. Kişilerin
sağlıklı bir hayat sürerek yaşam kalitesinin yükseltilmesi,
ekonomik ve sosyal hayata aktif ve sağlıklı bir şekilde
katılımlarının temin edilebilmesi için erişilebilir ve
kaliteli sağlık hizmet sunumunun sürdürülmesi amaçlanmaktadır.
Buna yönelik olarak, aile hekimlerince sunulan hizmetlerin kalitesinin ve
sayısının artırılması ile aile hekimi
başına düşen nüfusun 3.207den 2.700e düşürülmesi
hedeflenmektedir. Buna ilaveten, yine, evde sağlık hizmetleri
yaygınlaştırılarak erişim ve kalitenin
artırılması ve yoğun bakım, palyatif bakım ve
geriatri hizmetlerinin evde bakım hizmetleriyle entegrasyonunun
sağlanması, plan döneminin sağlıkta diğer önemli
hedefleri arasında yer almaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; güçlü toplumun inşası
kadınların güçlenmesiyle ancak mümkün olacaktır. Bu
bağlamda, kız çocuklarının ve kadınların
eğitim ve öğrenime erişimi ile sosyal ve ekonomik hayata
katılımının artırılması, kaynaklara
erişiminin kolaylaştırılması, kadının toplum
içindeki statüsünün geliştirilmesi için farkındalığın
artırılmasına yönelik çalışmalar
yapılacaktır. Kadınların siyasete aktif
katılımlarının artırılmasına ilişkin
teşvik edici çalışmalar yürütülecektir. Kadınların
ekonomik faaliyetlerinin geliştirilmesi için kadın girişimcilere
iş geliştirme süreçlerinde danışmanlık ve rehberlik
hizmeti sunulacak, yine bu alandaki desteklerde kadınlara pozitif
ayrımcılık yapılacaktır. Kadınların kamuda
yönetim ve karar organlarında daha fazla oranda yer almalarını
sağlamaya yönelik yönlendirici ve teşvik edici yöntemler
geliştirilecektir. İş gücü piyasasının
değişen ihtiyaçları çerçevesinde, kız
çocuklarının fen, teknoloji, mühendislik ve matematik
alanlarındaki mesleklere yönlendirilmesi için de çalışmalar
yürütülecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kalkınma çabamızın
ana gayelerinden biri de yoksulluğun azaltılması ve gelir
dağılımının iyileştirilmesidir. Bu kapsamda,
dezavantajlı kesimlerin gözetilmesi, sosyal yardım ve sosyal
hizmetlerin yaygınlaştırılması temel politika
önceliklerimizdendir. Ülkemizde göreli yoksulluk 2006 yılında yüzde
25,4 iken bu oran 2017 yılında yüzde 20,1e gerilemiştir.
Ülkemizde son on yılda toplam sosyal yardımların gayrisafi yurt
içi hasıla içindeki payı artış göstermiştir. Bu oran,
2002 yılında yüzde 0,38 iken 2018 yılında yüzde 1,15e
yükselmiştir. Sosyal yardımların toplam genel bütçe gelirleri
içerisindeki payı ise 2002 yılında yüzde 1,21 iken bu oran 2018
yılında yüzde 5,23e çıkmıştır.
Kalkınma
planında, tüm nüfus kesimlerinin fırsatlara erişiminin
kolaylaştırılması yoluyla gelir
dağılımının iyileştirilmesi ve yoksulluğun
azaltılması temel amaçlar olarak yer almaktadır. Kalkınma
planı döneminde, gelir dağılımı göstergesi olan Gini
katsayısının 2023 yılı itibarıyla 0,38 seviyesine
düşürülmesi hedeflenmektedir. Eş değer hane halkı
kullanılabilir geliri medyan değerinin yüzde 60ı, yoksulluk
sınırı olarak alınan göreli yoksulluğun 2017
yılındaki yüzde 20,1 seviyesinden kalkınma planı dönemi
sonunda yüzde 18 seviyesine gerilemesi hedeflenmiştir.
Yoksullukla
mücadele ve gelir dağılımının iyileştirilmesiyle
ilgili olarak kalkınma planında öngörülen çerçevede, sosyal
yardım yararlanıcılarından çalışabilir durumda
olanların istihdama yönlendirilmesi sağlanacaktır. Düşük
gelirli hanelerde yaşayan çocukların hizmetlere erişim
imkânları artırılacaktır. Geliri düşük kesimin ihtiyaç
duyduğu sağlık hizmetlerine ulaşmaları
kolaylaştırılacak ve sosyal hayata aktif ve
sağlıklı bir şekilde katılımlarının
temin edilmesi sağlanacaktır. Kırılgan kesimlerin ekonomik
ve sosyal hayata katılımlarının
artırılmasına yönelik sosyal destek faaliyetleri
yaygınlaştırılacaktır. Gelir düzeyi düşük olan
kırsal nüfusun üretim faaliyetlerini geliştirici ve istihdam
edilebilirliklerini artırıcı faaliyetler yürütülecektir. Kent yoksulluğunun
azaltılmasına ve kırdan kente göçün yoksulluk üzerindeki olumsuz
etkilerinin giderilmesine yönelik politikalar uygulanacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; On Birinci Kalkınma
Planının 4üncü alanı, yaşanabilir mekânlar,
sürdürülebilir çevre olarak belirlenmiştir. Plan döneminde ülkemizde insan
odaklı doğal hayata ve tarihî mirasa saygılı temel kentsel
hizmetlerin adil ve erişilebilir şekilde
sağlandığı, yaşam kalitesi yüksek ve
dayanıklı yerleşimler oluşturulmasına yönelik
politikalara ağırlık verilecektir. Şehirleşmede yatay
mimari esas alınacak; kentsel ortak yaşam, kentsel aidiyet, mahalle
kültürü ve kent bilincini geliştirecek strateji ve uygulamaların
yaygınlaştırılması sağlanacaktır. Kent ve
mahalle kültürü ve estetik ölçütü olarak Medeniyetimizi Yaşatan Şehir
Beratı ve Özgün Mahalle Sertifikası verilecektir. Şehirlerdeki
kamusal alanların korunması temin edilecek ve bu alanların
kadınlara, çocuklara, yaşlılara ve engellilere duyarlı
olarak insan-tabiat ilişkisi çerçevesinde yeniden kurgulanması
sağlanacaktır. Plan döneminde şehirlerimizde
sağlıklı yaşam alanları oluşturmak, kentsel
yeşil alan standartlarını ve yaşam kalitesini yükseltmek
için millet bahçeleri 81 ile yaygınlaştırılacak, 2023
yılına kadar 81 milyon metrekare alanda millet bahçesi
yapılacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hukukun üstünlüğü, güçlü
demokrasi ve temel hak ve hürriyetler On Birinci Kalkınma
Planının temel taşıyıcı sütunlarını
oluşturmaktadır. Ülkemizin kalkınması ancak hukukun
üstünlüğüne dayanan toplumsal düzene ve bireysel haklara saygıyı
ilke kabul eden, Anayasada güvence altına alınan temel hak ve
özgürlükleri koruyan ve güçlendiren, hak ihlallerine karşı etkili bir
şekilde mücadele eden bir yönetim anlayışıyla mümkündür. Bu
kapsamda, yasama, yürütme ve yargının hukuka bağlı
olduğu, temel hak ve özgürlüklerin anayasal güvence altında
bulunduğu, idarenin tüm işlem ve eylemlerinin yargı denetimine
açık olduğu, yargının
bağımsızlığı ve tarafsızlığı
ile kanun karşısında eşitlik ve sorumluluğun
benimsendiği, vatandaşlara etkin hak arama yollarının sağlandığı
hukuk devleti anlayışının daha da güçlenmesi,
kurumsallaşması ve pekişmesi plan döneminin en etkili
önceliklerinden birini oluşturmaktadır. Hukukta öngörülebilirlik,
geriye yürümezlik, genellik, kazanılmış hakların
korunması, eşit muamele, açıklık ve belirlilik ilkeleri
yasama faaliyetlerinin temelini oluşturmaya devam edecektir.
İfade
özgürlüğüne ilişkin mevzuat ve uygulama gözden geçirilerek bireylerin
hak ve özgürlük alanlarının geliştirilmesi yönünde düzenlemelere
yine katkıda bulunulacak ve bu tür çalışmalara
ağırlık verilecektir.
Hak
ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesine yönelik olarak ilgili
kamu kurumlarının kapasiteleri geliştirilecek ve etkin
koordinasyon sağlanacaktır.
Yürütmenin
hukuka bağlılığı, nesnelliği,
şeffaflığı ve hesap verebilirliği güçlendirilecektir.
İdarenin
işlem ve eylemlerinin kamuoyu tarafından şeffaf bir şekilde
izlenmesine yönelik mekanizmalar artırılacaktır.
Vatandaş
memnuniyetini esas alan, şeffaf, hesap verebilir, etkin, özel sektör ve
sivil toplumla katılımcı bir yaklaşımla
çalışan ve toplumsal potansiyeli güçlü bir biçimde harekete geçiren
demokratik bir yönetim anlayışıyla kamuda demokratik müessese ve
usullerin güçlendirilmesi plan döneminin temel hedeflerindendir.
Kamu
hizmetlerinin vatandaşa en yakın idari birimler eliyle yürütülmesi ve
vatandaş memnuniyetinin üst düzeye çıkarılması için yerel
yönetimlerin hizmet sunma kapasitesinin artırılması, yine daha
şeffaf ve hesap verebilir bir yapıya kavuşturulması
amaçlanmaktadır.
Yargıyla
alakalı, yine Sayın Cumhurbaşkanımızın kamuoyuna
açıkladığı 2023 Yargı Reformu Strateji Belgesi
aslında bütün bu çalışmaları sadece politika düzeyinde
değil, detay amaçlar ve hedefler boyutunda da son derece net bir
şekilde açıklığa kavuşturmuştur. Bir sonraki
dönemde hızlı bir şekilde bunların hayata geçmesiyle ilgili
de yine yürütme olarak, Cumhurbaşkanlığı olarak yine
Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde,
öncülüğünde bizim buradaki kararlı ve yoğun
çalışmalarımızı tüm kamuoyu da sizler de görüyor
olacaksınız.
Plan
ve Bütçe Komisyonu görüşmelerinde de ifade ettiğim üzere, dijital
Türkiye'nin birinci versiyonunu planlanandan altı ay önce tamamladık.
Böylelikle internet bağlantısı sağlanan her noktadan kamu
hizmetleri sağlanmakta ve vatandaşlarımız üzerindeki belge
yükü hafiflemektedir. Dijital Türkiye'nin birinci versiyonun
tamamlanmasıyla belge yükü ortalama 3,80den 0,35e
düşürülmüştür; buradaki hedefimiz de bunu sıfıra
indirgemektir. Şeffaflığa da hesap verilebilirliğe de ve
kalkınmada, gelişmede sürdürülebilirliğe de önemli katkı
sağlayacak alanlardan biri olduğunu düşündüğümüz bir
çalışmadır bu.
Plan
döneminde e-devlet hizmetlerinin etkili bir şekilde kullanılması
ve yaygınlaştırılmasıyla vatandaş odaklı
hizmet sunumu ilkesi uygulanmaya devam edilecek, kamuda hesap verebilirlik ve
şeffaflık güçlendirilecektir.
Gelişen
teknolojilerin kullanımı, kaynakların etkili, ekonomik ve etkin
kullanımını desteklemek için kamusal yetki kullanan ve görev
icra eden kurumlar ve görevliler açısından hesap verme
sorumluluğunun ve saydamlığının geliştirilmesine
de katkı sağlamaktadır.
Plan
döneminde, aktif vatandaşlık bilincinin geliştirilmesi, karar
alma süreçlerine sivil toplum kuruluşlarının etkin
katılımının sağlanması, sivil toplum, kamu-özel
sektör iş birliğinin artırılması ve sosyal diyalog
ortamının geliştirilmesi, sivil toplum
kuruluşlarının kurumsal, beşerî ve finansal kapasitelerinin
güçlendirilmesi hedeflenmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu düşüncelerle, başta
şimdiye kadarki büyük katkılarından dolayı Plan ve Bütçe
Komisyonu Sayın Başkanı ve değerli üyelerine, ayrıca
bugünkü Genel Kurulda oturumlar süresince siz değerli milletvekillerimiz
tarafından yapılacak eleştiri ve katkılar için
şimdiden teşekkür ediyor, kalkınma planının
milletimize ve devletimize hayırlı olmasını diliyorum. (AK
PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Oktay.
Değerli
milletvekilleri, şimdi birinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
Birinci
bölüm Giriş Küresel Gelişmeler ve Eğilimler Plan Öncesi
Dönemde Türkiyede Ekonomik ve Sosyal Gelişmeler
kısımlarından oluşmaktadır.
Şimdi,
birinci bölümde söz alan değerli milletvekillerimizin isimlerini
sırasıyla okutuyorum:
İYİ
PARTİ Grubu adına Bursa Milletvekili İsmail Tatlıoğlu.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı,
İzmir Milletvekili Hasan Kalyoncu.
Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan,
Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu.
Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bingöl Milletvekili Cevdet
Yılmaz, Gaziantep Milletvekili Abdullah Nejat Koçer, İstanbul
Milletvekili Şirin Ünal.
Şahısları
adına İstanbul Milletvekili Erkan Baş, Tekirdağ
Milletvekili Faik Öztrak.
Değerli
milletvekilleri, şimdi birinci bölüm üzerindeki söz taleplerini
karşılıyoruz.
İlk
söz, İYİ PARTİ Grubu adına Bursa Milletvekilimiz Sayın
İsmail Tatlıoğluna aittir. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz
otuz dakika Sayın Tatlıoğlu.
İYİ
PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) Sayın
Başkan, Parlamentomuzun saygıdeğer üyeleri; hepinizi
İYİ PARTİ adına ve şahsım adına
saygıyla selamlarım.
Öncelikle,
dün Irakta kaybettiğimiz şehitleri tekrar rahmetle anıyor ve
bugünkü sel felaketi nedeniyle Düzce için bütün Türkiyeye geçmiş olsun
diyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, öncelikle, bizim İYİ PARTİ olarak Türkiye
imanımız şudur: Türkiye güçlü bir ülke olmak için her şeye
sahiptir. Güçlü bir Türkiye için her şeye sahibiz. noktasından
hareket ediyoruz; bu plana bakışımız da Parlamentodaki
çalışmalara katılışımız da siyasetteki
duruşumuz da bu noktadandır. Kalkınma, sadece bir kaynak
meselesi değildir hatta en az olarak bir kaynak meselesidir.
Kalkınma, esasında kaynakları bilimle, ahlakla ve adaletle
buluşturma kabiliyetidir. Bakın, dünyada kaynağı olan
ülkeleri bir liste yapsak ve kalkınmış ülkeleri bir liste
yapsak, inanın örtüşenin çok az olduğunu göreceğiz.
Dolayısıyla Türkiye'de esasında temel mesele, Türkiye'nin
kaynaklarını bilimle, adaletle ve ahlakla birleştiren bir
kompozisyon yaratmaktır. Ta başından söyleyeyim, Sayın
Oktayın sunumu için çok teşekkür ederim, hele adalet ve hürriyet
konusundaki konuşmalarının âdeta bizi harikalar diyarında
dolaştırdığını da ifade etmek isterim. Türkiye,
bölgesinde ve dünyada kalkınma için en az dezavantajlı ülkelerden
biridir ve başındadır. Bu vesileyle ortak akıl ve
potansiyeli uygulama gereği vardır.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, kalkınma planları 20nci
yüzyılın hikâyesidir ve genellikle Sovyetlere dayanır. Bunda
tabii 1929 Büyük Dünya Bunalımının ve kapitalist dünyanın
iki yüzyıllık ezberini bozan bir modelden vazgeçmesinin ve
İkinci Dünya Savaşının etkileri çoktur. Dünya bunun çok
kaymağını yemiştir ama yazmakla kalkınma olsaydı
Sovyetler ayakta dururdu. Kalkınma bir yapma meselesidir, yazma meselesi
değildir; bu da samimiyet korelasyonuyla alakalıdır. 2006ya
kadar baktığımızda, 60 kadar ülke kalkınma planı
uyguluyordu. 2006dan 2018e, dünyada bir kalkınma planı
uygulamasının çok arttığını görüyoruz, yaklaşık
135 ülke plan uyguluyor fakat planların muhtevası
değişmiş; artık klasik kalkınma planları yok,
stratejik planlar var ve Türkiye de bunlara geçmeli, bir geçme
çalışmalarının olduğunu da biliyoruz.
Türkiye,
bu hikâyeye 1961 Anayasasıyla başlıyor ve ilk plan 1963te.
Birinci ve İkinci Planın esasında dünyaya bile örnek
gösterilecek bir başarı hikâyesi var. Esasında Türkiye, bu
planlamayla Devlet Planlama Teşkilatı gibi devleti komple
yürütebilecek bir kuruma da sahip oluyor. İstisnaları yok mu? Var. Hep
planlı dönem olmuş ama 1977de, 1984te, 1994te Türkiye
yıllık plan yapamamış, bunun yerine yıllık
programlarla geçiştirmiş değişik nedenlerle.
Anayasanın 166ncı maddesi; kamu için emredici, özel sektör için yol
gösterici.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlar, elimizde On Birinci Plan var, bugün
görüşmesini yapıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı
Yardımcımızın Plan ve Bütçe Komisyonuna sunduğu, orada
görüşülen, burada da bugün kendine özel tarzıyla görüşülüp
sizlerin takdirine bırakılan bir plan.
Ancak
şunu belirtmek lazım ki Usul esastan önce gelir. diye bir kavram
var. Planların başarısı için iyi bir hazırlanma dönemi
geçmesi lazım ve bu hazırlanma döneminin temel noktasında da
-özellikle kalkınma planıysa- toplumla buluşması
lazım, toplumla kucaklaşması lazım. Bu planın
Türkiyenin gündeminde ticaret odaları gibi, sanayi odaları gibi,
sendikalar gibi, siyasi partiler gibi bütün mahallerde günlerce çok ciddi
tartışılması lazım ama inanın, Sayın Oktayın
bu planı Plan ve Bütçe Komisyonunda sunumundan itibaren, bugün dahi,
medyada bile 1inci, 2nci, 3üncü, 4üncü sırada yer almadı. Biz bu
işleri biraz saklayarak götürüyoruz. Bu plan üniversitelerde
tartışılmadı, bu plan ticaret ve sanayi odalarında
tartışılmadı. Biz katma değer vergisinin bile ticaret
ve sanayi odalarında nasıl
tartışıldığının, Gelirler Genel Müdürlerinin
ticaret ve sanayi odalarında il il dolaşarak bunu
anlattığının şahitleriyiz, bir planın toplumda
tartışılmasının ne demek olduğunu görerek
bilenlerdeniz. Bugün bunun tartışıldığı yok.
Bugün burada, herhâlde Anayasanın 166ncı maddesinin bir
gereğini yapıyoruz ve o nedenle zaten bir telaşe içerisindeyiz;
sadece planla değil, bütün Parlamento operasyonumuz. Ne diyor Ziya
Paşa: Ulaşır menzil-i maksuduna aheste giden, tiz-i reftar
olanın payine damen dolaşır. Evet, eğer uygun gidersek
hedefe ulaşırız, acele edersek ayaklarımıza
eteklerimiz dolaşır ve dolaşıyor. Bakın, on yedi
yıl ne diyor bize? On yedi yıl bize şunu diyor: İyiydik,
durduk, geri dönüyoruz. Bu rakamlar böyle diyor. Sayın Oktay burada
söyledi ama bir yapılanları, bir de 3 trilyon doları bir yere
koyarak karşılaştırmak lazım. Kedi ve ciğer gibi
Yapılanlar buysa 3 trilyon dolar nerede; 3 trilyon harcandıysa
yapılanlar nerede? diye bir de sorgulamak gerekir. Ben onun için
şöyle söylüyorum: Eğer usule riayet edemezsek esasta isabet edemeyiz
ve edemiyoruz. Zaten düşüşümüzün sebebi de bu.
Çok
değerli milletvekili arkadaşlar, bu planlar normalde Türkiyede
beş yıllık plan diye adlandırılır; Birinci
Beş Yıllık, İkinci Beş Yıllık ve On Birinci
Beş Yıllık Plandır. Bu plan 2019 ve 2023
yıllarını kapsar. Yani bu plan eğer 2019
yılını kapsıyorsa bu planın 1 Ocak 2019 tarihinde
yürürlüğe girmesi lazımdı. Bu plan, atın arkasından
koşan seyis gibi; yetişecek de ata binecek de bunu sürecek de istikameti
bulacak. Ya, bizzat Sayın Oktay söyledi. Bu planlar, bütçelere şekil
veren dokümanlardır. Biz 2019 bütçesini bitiriyoruz arkadaşlar,
yaptık, bitiriyoruz. Yani bu usul çerçevesinde, böyle usullere riayet
etmezsek esasta da tabii ki bunları yapamıyoruz.
Bakın,
aynı tartışma Merkez Bankasında da oldu. Biz bir şey
sorduk, Sayın Yılmaz dedi ki: Bu Merkez Bankası
bağımsızlığı Allahın emri değil. Ya
yazdığınıza uyun ya da yaptığınızı
yazın. Sayın Oktay Merkez Bankası Kanununu açtı ve araç
bağımsızlığından bahsetti. Yani o zaman
yapın. O zaman Türkiyede Cumhurbaşkanı dâhil hiç kimse faiz
konusunda beyanat veremez. Zaten, bu Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sisteminin de ortaya çıkışı bu. Yani
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini öne sürenlerin bizzat
başkanlık sistemiyle ilgili çok daha olumsuz görüşleri var. Ama
bakıldı ki mevcut sisteme uymuyor Sayın Erdoğan,
Erdoğana uygun bir sistem oluşturma kararı verildi, benim
şahsi kanaatim budur.
Şimdi,
nedir mesela ihtiyat akçesi Merkez Bankasındaki? İhtiyat akçesi,
köylünün tohumluk buğdayıdır. Bir köylü, bir çiftçi tohumluk
buğdayı ne zaman değirmene götürür, ekmek yapar? Ne zaman
yaparsa biz de bu ihtiyat akçesini şimdi işte Hazineye götürüyoruz.
Ne zaman yapar? Kıtlık zamanlarında, son noktadır
artık, değil mi? Tohumluk buğday değirmene gider mi?
Gitmez. Ha, eğer bu Merkez Bankasına ait bir kanun gelseydi Meclise,
bunu görüşürken bu ihtiyat akçesini görüşseydik yerden göğe
kadar haklıydınız. Biz zaten söylüyoruz, Merkez
Bankasının bugün artık ihtiyat akçesine ihtiyacı yok.
Sayın Yılmazın deyimiyle söyleyeyim: Zaten, ihtiyaç akçesinin
bu kadar kârlılığının olması da Merkez
Bankasının ne kadar başarısız yönetildiğinin bir
göstergesi. Ya, burası şirket değil yani kâr ettikçe
başarı
Kârlılık ile başarı arasında
doğru orantı çok söz konusu değil. O nedenle, bir şey
söyleyip başka bir şey yapmada cidden maharet sahibi olduk,
bunları vurgulamak istiyorum.
Şimdi,
bu kalkınma planının bir önemli maddesi, dünya ve Türkiye'yle
ilgili değerlendirme. Son beş yılda şöyle bir şey
oluyor Türkiye'de hatta 17-25ten beri: Kötüyüz, ee, dünya da kötü. Ben mesela,
bir açıklama hatırlıyorum; Ya, yolsuzluk var ama dünyada da var
canım. Biz kötüysek herkes bizden kötü zaten ama iyiye gelince biz
herkesten iyiyiz.
Şimdi,
efendim, değerli parlamenter arkadaşlar, dünya kötü değil, dünya
dünden daha iyi bir dünya, evet. Ama biz sadece dünyanın siyasi gündemini
takip ediyoruz, biz sadece ana aktörlerle uğraşıyoruz, sanki
dünya da bu ana aktörlerle uğraşıyor.
Bakın,
ben başka ülkelerin 2023 hedeflerini söyleyeyim size: Amerika, 62 bin
dolardan 72 bin dolara çıkıyor. Amerika, 2016 yılında her
vatandaşının cebine 2.400 dolar koydu. Çin, her
vatandaşının cebine bin dolar koydu bir yılda. Almanya, 845
euro koydu. Biz, 75 dolar koyduk. Eğer bizim millî gelirimiz 8.500,
Almanyanın 50 binse, Almanya yüzde 1 kalkındığında
bizim yüzde 6 kalkınmamız lazım ki eşit olalım ya. Bu,
böyle bir şey. Ancak o zaman eşit olabiliyoruz, biz onun üzerinde
kalkınmalıyız.
Bütçe
konuşmasında da eski bir sayın bakan geldi buraya ve dedi ki bu
uluslararası kuruluşlarla ilgili: Zengin ülkeler kulübündeki ortalama
büyümenin üzerindeymişiz biz. Tabii olacağız. Almanya 2 büyürse
bizim 8 büyümemiz lazım. Bu, böyle bir şey, bunun aksine bir şey
söz konusu değil.
Bakın,
dünyada İrlanda 75 bin dolardan 91 bin dolara geliyor. Çin, 2008de 9.600
dolar, 2013te 13.700 dolar. 1,5 milyar Çinliden bahsediyoruz, her biri bir
Türkiye vatandaşından daha zengin. Onun için de artık, Çinin el
koyduğu bir yerden elini çektiremiyoruz. Onun için de Sayın
Cumhurbaşkanımız gidiyor ve maalesef -hicap duyuyorum- Sincan
mutlu. diyor.
Çok
değerli arkadaşlar, dünya insansız ordulara
hazırlanıyor. Bakın, Amerika 2009da kriz geçirdi, yüzde 9
işsizlik vardı, bugün 3,6 işsizlik var. 3,6ya düşmüş.
4 firma, 4 şirketin toplam piyasa değeri 3,4 trilyon dolar; 140
ülkenin millî gelirini topluyoruz, daha fazla ediyor. Nasıl bir kötülük
dünyada yani? Dünyayı, artık, bugün genç milyarderler
coşturuyor; yüzlerce genç milyarder var, dolar milyarderinden bahsediyorum.
Biz biraz açalım bu dünyaya kendimizi. Bizde işler iyi gitmiyorsa,
dünyada da işler iyi gitmiyor değil. Onun için mi
etrafımızda bakanların, bürokratların çoğu Amerikan
menşeli eğitimli? Hepimiz, evladımız, çoluğumuz
çocuğumuz, torunumuz
Türkiye'den giderek medet ummayan bir yönetim
kademesi oluştu.
Şimdi,
dünyanın merkezi Pasifike kayıyor, bu değişim var dünyada
ve bu değişimin ortasındayız ve maalesef, bu zenginlik,
bizim yüzümüzden bize uğramadan gidiyor; saklıyoruz,
saklanıyoruz.
Çok
değerli milletvekili arkadaşlar; bakın, bu planın makro
hedeflerine baktığımızda çok canlı bir şey
gözümüze çarpıyor. 2013te, Onuncu Planın 1inci maddesinde
2014-2018 dönemini kapsayan Onuncu Kalkınma Planı ülkemizin 2023
hedefleri doğrultusunda
deniliyor, gidiyor. Ne oldu bizim 2023
hedeflerine?
Bakın,
Yeni Türkiye Sözleşmesi var; 2012de 63 madde, daha sonra Sayın Ahmet
Davutoğlu 100 maddeye çıkarmış. Fert başına millî
gelir 25 bin dolar, ihracat 500 milyar dolar, işsizlik yüzde 5; bir zengin
Türkiye. Bunu, 600 AK PARTİ milletvekili adayı ve on binlerce
teşkilat mensubu 24 Haziran 2018 seçimlerinde tek tek anlattılar,
öyle değil mi? Bırakın onu, bakın, bu beyannamede, AK
PARTİnin 2018 beyannamesinde 102 defa geçiyor, 31 Martta da geçiyor.
Sayın Cumhurbaşkanı 31 Mart seçimleri için 2023 hedefleri
diyor ya. Ne oldu? Mecliste geçen bütçe görüşmelerinde konuşurken ben
dedim ki: Bugün itibarıyla 2023 hedefleri, çay kahve
toplantısında yazılmış gibi geliyor. Sayın Oktay
3 defa 2023 hedefleri dedi, Ulaştırma Bakanı 7 defa, Aile
Bakanı 8 defa, Millî Eğitim Bakanı 8 defa. Bir kişi
dememiş, o biliyormuş bunların hikâye olduğunu; Berat
Albayrak, hiç ondan bahsetmemiş.
Şimdi,
arkadaşlar, esasında şunu söylemek lazım: 2023 hedefleri,
Sekizinci Planda 2023 Türkiyesiyle beraber getirilmiş. Aslında
heyecanlandıran Haydi Türkiye! diyen hedefler, aslında yakalanamasa
da yaklaşılabilir hedefler ve biz bunları duyduğumuzda da
heyecanlandık. Fakat ne yaptık? Türkiye'nin bunu yakalama,
yaklaşma potansiyeli vardı. Ne yaptık biz? Birden durduk
2007-2008de. Ergenekon, Balyoz, 2010 referandumu, FETÖ süreçleri ile FETÖyle
beraber orada bir kısmını harcadık. Bir
kısmını çözüm sürecinde, Osloda, Haburda, Surda
harcadık. Kalanını da Türk devletinin ve milletinin tarihi
kodlarına ters Suriye, Irak ve çevre dış politikalarda
harcadık; biz harcadık, bunu tamamen.
Şimdi,
bu On Birinci Planın 2023 hedefleri 2008de, 2012de sahip
olduklarımız; dönüyoruz, onu arıyoruz.
Çok
değerli arkadaşlar, bakın, Dokuzuncu Plan, Onuncu Plan ve 2023
hedefleri çöpe gitmiş. Zaten, demokrasi, temel hak ve hürriyetler
konusunda bir şey söylemeye gerek yok, adalet konusunda bir şey
söylemeye gerek yok. 6 Mayıs 2019 YSK kararı tek başına Türkiyedeki
adalet sisteminin fotoğrafıdır, hiç başka bir şey
söylemeye gerek yok, bu fotoğraf yeter. Yani biz bugünkü siyasi iradenin
yürüdüğü yolu biliyoruz. Şimdi, bize diyorlar ki: Buna onay verin.
Şimdi,
adamın biri köyün başında duruyor, ileriden bir genç geliyor.
Genç diyor ki: Amca, Aşağıbelen
köyüne ne kadarda gidilir? Adam ses çıkarmıyor, genç yürüyor. Bir
müddet sonra adam diyor ki: Delikanlı, bir saat, kırk beş
dakikada gidersin. Genç kızıyor Be amca, biraz önce niye
söylemedin? diyor. Be oğlum, yürüyüşünü bilmiyordum ki yürüyüşünü
gördüm. diyor. Şimdi, bu kadar yürüyüşten sonra bu On Birinci
Planla ilgili nasıl evet diyelim arkadaşlar? Siz de diyemezsiniz
esasında. Bunları açık açık konuşmamız
lazım. Bakın, pozitif bir eleştiri. 2023 orada; Dokuzuncu Plan
burada, Onuncu Plan burada. Bunlarla ilgili nasıl diyebiliriz?
Saygıdeğer
milletvekilleri, makro hedefler konusunda bir konuya gelmek istiyorum.
Bakın, bu planda yıllık büyüme oranı yüzde 4,3 ama bu plan
2019u da kapsıyor. Eğer bu planda ortalama 4,3 ise bu -bakın,
2019u kaybettik eksi 1,5la- şu demek: Beş yılda 21,5 büyümemiz
var -ortalama rakamları söylüyorum- 2019u
çıkardığımızda 17,2; 1,5u düştüğümüzde
15,7; 5e böldüğümüzde Türkiye'nin bu plan döneminde ortalama büyümesi
3,14. Gerçek bu. Ya da diyeceksiniz ki: Hayır, biz ortalamayı
yazdık. O zaman da geriye, 2020, 2021, 2022, 2023e 5,6 kalıyor ki
bu, gelişmekte olan ülke ortalamasının üzerinde, biz bunu hiç
yakalayamadık. Burada bir hesap yanlışı var veya hesap yok
da yazma var.
Başka
bir şey söyleyeyim. Diyorsunuz ki: Biz 2023 yılında 9,9luk
işsizlik hedefini yakalayacağız. Şimdi, arkadaşlar,
bakın, 2012de yüzde 9,2ymiş işsizliğimiz, altı
yılda yüzde 5,4 büyümüşüz. Ne olmuş? İşsizlik
oranımız yüzde 13; artmış. Yani sizin büyüme
politikanızın hastalıklı olduğunu -Dutch disease
dedikleri bu Hollanda hastalığı- yani istihdam sağlamayan
büyüme olduğunu çok kişi söyledi. Bir şekilde şimdi
nasıl olacak da hem arabanın hızı düşecek ama mesafeyi
daha fazla alacağız? Şimdi diyorsunuz ki: 5,4le
düşüremediğimiz, yükselttiğimiz
Sizin hesabınızla,
TÜİKin hesabıyla
Çünkü artık TÜİKin hesabı var;
kimsenin güvenmediği, benim de itibar etmediğim. Yani mesafe
büyüyecekse TÜİK şöyle yapıyor:
Şimdi,
başka bir şey söyleyeyim, bunu Sayın Yılmaz Komisyonda da
söyledi: 2018 millî geliri Türk lirası olarak 3 trilyon 701 milyar TL,
2023 millî geliri 7 trilyon 453 milyar. 4,3 büyüme öngörüyorsunuz. Hesabı
ortada işte, burada iktisat bilenler var, matematik bilenler var; 3,14.
Ama 4,3 dediğimizde, yüzde 5 enflasyon dediğimizde de burayı
bulmuyor, yüzde 15lik bir artış var; 4,3ü
çıkardığımızda 10,7lik bir deflatör var. Yani ya bu
enflasyon hesabında bir yanlışlık var ya bu millî gelir
rakamında bir yanlışlık var. Bununla ilgili doğru ve
uygun bir şey olursa teşekkür ederim ki ben Sayın Oktaya
soruların cevapları için de çok teşekkür ederim. Yani hakikaten,
sizin şahsınıza ve CVnize yakışır bir
şekilde hemen bu cevapları aldık, sonsuz teşekkür ederim
gerçekten.
Şimdi
değerli arkadaşlar, çalışma çağında 61 milyon
nüfusu var Türkiye'nin, iş gücü piyasasında 32 milyon kişi var.
28 milyon çalışıyor; 22 milyonu kayıtlı, 6 milyonu
kayıt dışı diyoruz yani devletin kayıtlarında 22
milyon var, 4 milyon işsiz var. Türkiye'nin istihdamdaki nüfusu yüzde 51,
bizim gibi ülkelerin yüzde 64. Türkiye, 38 milyonu çalıştırma
iştahına sahip olmalı. Böyle hesaplanır bu esasında.
Böyle hesapladığımızda da Türkiye'nin işsiz
sayısı 4 milyon değil, Türkiye'nin işsiz sayısı 9
milyon. Buna göre yapmamız lazım.
Çok
değerli arkadaşlar, bir başka konuya geleceğim ben.
Bakın, bu plana göre Türkiyede 5 milyon kişi yaşamıyor, ya
yaşamıyor ya da Sayın Yüksel Özkan diyor ki: Hocam,
yaşıyor ama bunlar yemiyor, içmiyor, harcamıyor,
kazanmıyor.
Çok
değerli arkadaşlar, Türkiyede 5 milyon mülteci var, 5 milyon.
Bunların Türkiye'nin kalkınmasına olumlu ya da olumsuz etkisi
sıfır mıdır? Bu plan bu konuda sessiz, yok bu planda,
burada yok, bunlarla ilgili yok, 5 milyon kişi yok. Ya diyeceğiz ki
Bunlar yok. ya da Bunlar yemiyor, içmiyor, harcamıyor.
Çok
değerli milletvekili arkadaşlarım -zamanı da uygun
kullanmak açısından- bizim önerimiz şudur: Şu önümüzdeki
Cumhurbaşkanlığı kalkınma planını gelin,
yıllık program olarak kabul edelim; hep beraber, 1 Ocak 2020de
başlayacak, Türkiyeye yakışır bir plan
oluşturalım. Giresunlu bir kızımız için hepimiz bir
araya geldik de Türkiye'nin planı için gelemeyecek miyiz? Şu ortak
akıl Türkiyeye bir çıkış planı yapamayacak mı?
Gelin, yararlanın bundan, hepimiz için yararlanın çünkü fakirlik
hepimize, zenginlik de hepimize. Bunu yapalım, bizim önerimiz parti olarak
bu. Bunu yapmış Türkiye 1977de ve daha önceki yıllarda. Çünkü
bu plan, zaten kendini yitirmiş, ölü doğmuş. Bu plan, plan
tarihinde önemli bir özelliğe sahip, dünya plan tarihinde; geçmişi de
planlıyor, geçmişi de planlıyor.
Başka
önemli bir şey söyleyeceğim: Bu planın zamanın ruhuna uygun
hedeflere vurgu yapan bir mottosu, bir sloganı, bir mesajı yok. Bu
planı kim okursa okusun, kim bakarsa baksın bu planın Türkiyeyi
ileriye taşıyacak bir kapasitesi, hacmi, yönü, yöntemi yok; bu plan
kupkuru bir metin.
Ve
bir başka şeyi daha söyleyeyim: Bu sosyal güvenlik verilerinin
ortadan kalkması gibi, maalesef, artık Dokuzuncu ve Onuncu
Planlardaki veriler kadar, tablolar kadar bile yok. Kuru bir roman, roman
havası var. Bu plan heyecanlandırıcı değil.
Bakın, 2023 öyle değildi, 2023
heyecanlandırıcıydı; Hadi Türkiye. diyordu, Hadi
Türkiye. Bu planda bu da yok. Bu plan, âdeta bir aç çocuğun
ağzına verilmiş bir şekersiz ciklet gibi bu plan.
İnanın ne karnı doyuyor ne umudu artıyor, isteyen
çiğnesin ama biz çiğnemeyeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın Sayın
Tatlıoğlu.
İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) -
Bitiriyorum.
Çok değerli arkadaşlar, On Birinci
Kalkınma Planı 209 sayfa, 2 bölüm, 845 madde. Bu plan Onuncu
Plandaki O olacak, bu olacak, şu da olacak. gibi, On Birinci Plandaki
O olacak, bu olacak, şu da olacak. gibi; hedefsiz. Türkiyeye yön çizen
bir plan değil.
Hazreti Türkistanın bir deyişi var:
Beşer basiga destar sarar, ilmi yok neye yarar / Okun yok, yayın
gerer, ahir zaman şeyhleri. Bizim okumuz yok ama ha boyuna yay geriyoruz;
O olacak, bu olacak, şu da olacak. Biz yay germeye talip değiliz,
biz ok atmaya talibiz. Bütün Türkiye, Parlamento olarak söylüyorum; yay germeye
değil, ok atmaya talibiz, zengin bir Türkiyeye talibiz, özgür bir
Türkiyeye talibiz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İSMAİL
TATLIOĞLU (Devamla) Sayın Başkan...
BAŞKAN
Lütfen ama çünkü bugün konuşmalar çok uzun.
Bir
dakika daha vereyim.
İSMAİL
TATLIOĞLU (Devamla) Tamam, son bir dakika.
Biz,
zengin bir Türkiyeye talibiz, özgür bir Türkiyeye talibiz.
Programının adı demokratikleşme ve kalkınma olan
Adalet ve Kalkınma Partisinin de hedefleri yeniden bu olmalı. Ortak
bir plan yapabilmeli, bunu becerebilmeliyiz. Tekrar ediyorum: Biz yay germeye
değil, ok atmaya talibiz; zengin bir Türkiyeye talibiz, özgür bir
Türkiyeye talibiz ve de siyasette bunun için milletimizin huzurundayız.
Hepinize
saygılar sunarım. (İYİ PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Değerli milletvekilleri, konuşmacılarımızın bu
özel bölümde, görüşme yaptığımız bölümlerde
konuşma sürelerine azami riayet etmelerini rica edeceğim çünkü
yoğun bir konuşma izlemek durumundayız, kesintisiz yapmak
durumundayız. Bu bakımdan sürelerimizi -lütfen- yerinde
kullanmayı ben sizlerden rica ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz sırası Konya Milletvekilimiz
Sayın Mustafa Kalaycıya aittir. (MHP sıralarından
alkışlar)
Sayın
Kalaycı, sizin süreniz yirmi dakika, kalan on dakikayı diğer
sayın milletvekiliniz kullanacak.
MHP
GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; On Birinci Kalkınma Planının birinci bölümü hakkında
görüşlerimizi açıklamak üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz aldım. Bu vesileyle yüksek heyetinizi ve ekranları
karşısında bizleri izleyen aziz milletimizi hürmetle
selamlıyorum.
Dün
Irakın Erbil kentinde Türk diplomatların gittiği restorandaki
silahlı saldırıda Türkiyenin Erbil Başkonsolosluğunda
çalışan 1 diplomatımız şehit edilmiş, 2 Irak
vatandaşı hayatını kaybetmiştir. Şehidimize
Allahtan rahmet diliyorum, ailesinin ve milletimizin başı sağ
olsun. Saldırının failleri bir an önce bulunmalı ve
cezalandırılmalıdır. Bu saldırıda Türkmen yurdu
Erbilin ve Türkiyenin seçilmiş olması dikkat çekicidir.
Bilinmelidir ki Irak ve Suriyede son terörist yok edilinceye kadar Türkiyenin
terörle mücadelesi kararlılıkla sürdürülecektir. Büyük Türk milleti
çok kıymetli diplomatlarımızın ve askerî operasyonlarla
teröristlere bölgeyi dar eden kahraman Mehmetçiklerimizin
arkasındadır.
Değerli
milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ilk
kalkınma planı olan ve 2019-2023 dönemini kapsayan On Birinci
Kalkınma Planının ülkemiz ve milletimiz için hayırlara
vesile olmasını diliyorum.
Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemi, cumhuriyet tarihimizin 3üncü ve ilelebet var
olmasını temenni ettiğimiz millî birlik ve dayanışma
evresidir. Güçlü devlet, güçlü yönetim, demokratik istikrar gayeleri yeni
sistemin ana omurgasıdır. Yasama, yürütme ve yargı
organlarının kendi içinde daha güçlü, daha bağımsız,
denge ve denetleme mekanizmalarının daha etkin çalıştığı
bir yapıya kavuşması bu sistemin taşıyıcı
kolonlarıdır. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini
karalamaya tevessül edenler rövanşist bir anlayışla hareket
etmekte ve körü körüne karşı çıkmaktadır. Türkiyenin
geriye gitmesini, eski sisteme dönülmesini isteyenler bir defa samimi
değildir, iyi niyetli değildir.
Türkiyede
çok partili seçimlerin yapıldığı 21 Temmuz 1946 tarihinden
9 Temmuz 2018 tarihine kadar geçen yaklaşık yetmiş iki
yılda 51 hükûmet görev yapmış olup parlamenter hükûmet
sisteminin uygulandığı bu dönemde hükûmetlerin ortalama ömrü bir
yıl beş ay düzeyindedir. Bu denli kısa ömürlü hükûmetlerin
yanı sıra, koalisyon ve hükûmet kurma çalışmaları,
güvenoyu alma süreci ve Mecliste yapılan Cumhurbaşkanı
seçimlerinde yaşanan krizler, önemli zaman kayıplarına ve
istikrarsızlıklara neden olmuştur. Siyasal
istikrarsızlıklar, Türkiyeyi ekonomik ve sosyal yönden olumsuz
olarak etkilemiş, hatta demokrasi dışı müdahalelere zemin
hazırlamıştır. Türkiye, darbelerin ceremesini çok
çekmiş, acı ve ağır faturalarına katlanmak durumunda
kalmıştır. Darbeler, her defasında yıkım
getirmiş, Türkiyeyi tarihin gerisine itmiş, on
yıllarımızı kaybettirmiştir. 1982
Anayasasının barındırdığı darbe ruhu,
yapılan değişikliklere rağmen giderilememiş ve
parlamenter sistemlerde sembolik yetkileri olması gereken
Cumhurbaşkanı çok geniş yetkilerle donatılmış,
yürütme iki güçlü organ tarafından yerine getirilmeye
başlanmıştır.
2007
yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşanan
ve 367 krizi olarak bilinen hukuk garabeti üzerine, 2007 referandumuyla
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi kabul
edilmiş ve 2014 yılında ilk kez bir Cumhurbaşkanı
millet tarafından doğrudan seçilmiştir. Böylece, geniş
yetkilerine rağmen neredeyse hiç sorumluluğu bulunmayan
Cumhurbaşkanı, meşruiyet açısından da
güçlenmiştir. Yürütmede çift başlılık sorunu daha da
derinleşmiştir. Bu durum, millî bekamıza yönelik tehdit ve
tehlikelerin yaşandığı bir dönemde, özellikle de 15 Temmuz
hain darbe girişimi sonrasında çözülmesi gereken bir problem olarak
karşımıza çıkmıştı. Parlamenter sistemin yol
açtığı sıkıntılardan ve demokrasi
dışı arayışlara zemin hazırlayan
yapısından ülkemizi kurtarmak, muhtemel krizleri engellemek ve kaos
ve karışıklıkların önüne geçmek maksadıyla
bekamızı merkezine alan bir sistem değişikliğine
gidilmesi zaruri hâle gelmişti. Türk milleti, 16 Nisan 2017 halk
oylamasıyla Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine onay
vermiş, geleceğini bu sistemin ruhuna göre planlamış ve
tayin etmiştir. Emperyalizmin sınırlarımıza demirlediği,
ülkemizle ilgili kirli senaryo ve karanlık planlamalar
yaptığı bir dönemde milletimiz bekasına, beraberliğine
ve kaderine sahip çıkmıştır.
Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemi, cumhuriyet tarihimizdeki en önemli yönetim reformu,
şartlara ve gelişmelere cevap veren en dinamik, demokratik tercihtir.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, Türk milletinin tarihî
misyonuna, devlet geleneğine uygun bir yönetim modelidir. 24 Haziran 2018
seçimleriyle yeni sistemin ilk Cumhurbaşkanı seçilmiş ve
Cumhurbaşkanının ant içtiği 9 Temmuz 2018 tarihinde Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemi yürürlüğe girmiştir. Parlamenter sistemde hükûmet
kurulma sürecinde yaşanan uzun süreli gerginlik ve çalkantıların
hiçbiri vasat bulmamıştır. Hükûmet süratle teşkil
etmiş, ülke gündemine, temel meselelere odaklanmıştır.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde hükûmet krizleri,
koalisyon çatlakları, güvenoyu virajları yoktur; karar süreçlerindeki
tıkanıklıklar açılmıştır, koalisyonlar devri
kapanmıştır, hükûmet bunalımlarına kilit
vurulmuştur, hükûmet etme sistemindeki engeller
aşılmıştır. Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemi, Türkiyenin önünü açmıştır; millî
güvenliğimizle ilgili hızlı ve etkin kararların
alınmasını kolaylaştırmış, devlette çift
başlılığa neşter vurmuştur. Yeni hükûmet
sistemine yönelik yıpratma taktikleri beyhude bir gayrettir.
Egemenliğin sahibi aziz milletimiz 16 Nisan 2017de kati sözünü
söylemiştir. Bizim sözümüz Türk milletinin sözüdür. Bu söz yere
düşmeyecek, Türkiye geriye sarmayacak, eskiye dönmeyecektir.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi kökleşmeli, eksik
kalan veya aksayan yönleri varsa iyi niyetle tamir ve telafi edilmelidir.
Değerli
milletvekilleri, On Birinci Kalkınma Planı dünyada büyük
sorunların yaşandığı, belirsizliklerin
arttığı, uluslararası iş birliklerinin
çeşitlenerek daha karmaşık bir hâle geldiği, ekonomik ve
siyasi güç dengelerinin hızlı biçimde değiştiği,
küresel düzeyde yeniden dengeleme sürecinin devam ettiği, yeni güç ve
çekim merkezlerinin oluştuğu bir dönemde
hazırlanmıştır. Türkiye, coğrafyası
itibarıyla hiçbir zaman bir sükûnet halkası içinde
olmadığı gibi özellikle son dönemde tam bir karmaşa,
belirsizlik ve çatışma düzeninin ortasında
kalmıştır. Türkiye, artan bir şiddette tehdit
kuşağında tutulmuş, vatanımız tehlikeden
tehlikeye girmiştir. 15 Temmuz 2016da tarihin en şiddetli işgal
ve ihanet teşebbüslerinden birine milletçe maruz kaldık. Hamdolsun ki
Türk milleti istiklaline kanıyla, canıyla, imanıyla sahip
çıkmıştır.
Küresel emperyalizm her türlü ayak oyunu, kirli
senaryoyla Türkiyeye cephe almıştır. Suriyenin
kuzeybatısında artan tehlikeli gerilim millî güvenliğimizi
tehdit etmektedir. Akdenize âdeta dünya üşüşmüş, ülkeler askerî
çıkarma yarışına girmişlerdir. Bölgesel
kutuplaşma giderek vahim seviyelere doğru genişlemektedir.
Türkiye, çok boyutlu bir mücadelenin içindedir. Doğu Akdenizde önümüzü
kesmek istiyorlar, ülkemizi açıktan tehdit ediyorlar. Türkiyenin
Doğu Akdenizdeki egemenlik haklarını ve millî
çıkarlarını gasbetmeye hiçbir ülkenin gücü yetmeyecektir. S400
hava ve füze savunması sisteminin getirilmesinde olduğu gibi,
tehditlere aldırmadan, millî güvenliğimiz ve millî menfaatlerimiz
neyi gerektiriyorsa onu yaparız.
Bir yanda terörle mücadele sürerken diğer yanda kuzu
postuna bürünmüş, müttefiklik boyasına sürünmüş ülkelerin
ekonomik ve diplomatik saldırılarına direnç gösterilmektedir.
Türkiye ekonomisi son dönemde çok zorlu bir süreçten geçmektedir. Türkiye
ekonomisinin içinde bulunduğu durum değerlendirilirken son
yıllarda yaşanan iç ve dış gelişmelerin ekonomik ve
sosyal maliyetinin de dikkate alınması gerekmektedir. Ülkemize
yapılan saldırılara karşı gıkı çıkmayanlar,
Türkiyeye karşı küstahça yapılan tehditlere sessiz kalanlar,
ekonomideki sorunların dış saldırılarla hiç ilgisi
olmadığını söyleyerek felaket tellallığına
soyunmuşlardır. Türkiye, karşı karşıya
kaldığı 15 Temmuz hain darbe girişimi ve terör
saldırılarıyla birlikte ekonomik kuşatmaya da maruz
kalmıştır. Küresel güçlerin öncülüğünde kur ve faiz
üzerinden Türkiye ekonomisi ve siyaseti yönlendirilmek istenmiştir.
Özellikle 24 Haziran seçimleri sonrasında Türkiye ekonomisinin
çökertilmesi hedeflenmiştir. Türkiye ekonomisi, hâlen çok cepheli bir
kuşatma ve saldırı altındadır. Ekonomik tetikçiler,
sermaye çeteleri, ulus ötesi şirket ve bankalar ekonomik operasyonun
içindedir.
Milliyetçi
Hareket Partisi, ülkemizin son dönemde maruz kaldığı iç ve
dış saldırılarda olduğu gibi, Türkiyeye ekonomik
olarak diz çöktürme girişimleri karşısında da devletin ve
yürütmenin yanında olmuştur. Biz tarafız, Türkiyenin
tarafındayız. Türkiye ekonomisinde sorun olmadığını
söylemedik, ekonomimizin kırılgan durumundan ve yapısal
sorunlarından devamlı surette bahsettik; kur ve faiz
artışından, azgınlaşan hayat
pahalılığından, piyasaların durgunluğundan, artan
ekonomik ve sosyal sorunlardan biz de rahatsız ve şikâyetçi olduk
ancak bu ülke hepimizin, bu millet biziz, bu devlet bizimdir.
Türkiyeyi
hedef alan saldırılar ve tehditler karşısında millî
bir duruş sergilemek, herkes için ahlaki ve vicdani zorunluluktur,
vatanseverliğin asgari bir icabıdır. Türkiye Cumhuriyeti tam
bağımsızdır, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür, ilelebet
böyle de kalacaktır. İster ekonomik saldırılarla ister
silahlı saldırılarla isterse de farklı vasıtalarla
olsun millî güvenliğimizi açıktan hedef alan, egemenliğimize,
toprak bütünlüğümüze ve millî birliğimize suikasta yeltenen kim
olursa olsun kaybetmeye mahkûmdur. Türk milleti birlik ve dayanışma
ruhuna sahip olduktan sonra, isterse yedi düvel zincirlerinden
boşanmış hâlde geri gelsin, nafiledir.
Cepheleşmelere
dur demeli, birlikte ve kardeşçe yaşamayı tercih etmeliyiz;
Türkiyenin iç ve dış sorunlarına karşı ortak,
aşılmaz, yıkılmaz ve sağlam millî bir set inşa
etmeliyiz. Milletimizin ihtiyaç ve talepleri neyse ortak akıl ve
uzlaşmayla cevaplamak durumundayız.
Türk
milleti, tarih boyunca bağımsızlığının
bedelini nice feragat ve muhteşem mücadelelerle ödemiştir. Üstte gök
delinmedikçe, altta yer yarılmadıkça ilimizi ve töremizi bozmaya
kimsenin gücü yetmeyecektir; Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürkün
ifadesiyle Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.
Değerli
milletvekilleri, millî birlik ve bütünlüğünü tesis ederek kültürel
değerleri ve sosyal yapısını güçlendiren, güçlü bir
ekonomiye sahip olan toplumlar, küresel düzenin belirleyici aktörleri
olabilmekte ve dünya refahından daha fazla pay alabilmektedir.
Türkiye,
güçlü bir ekonomik yapıya kavuştuğu, toplumsal dokusunu
sağlamlaştırdığı, kardeşlik ve
dayanışma kültürünü geliştirerek imkân ve kabiliyetlerini büyük
Türkiye hedefi doğrultusunda seferber ettiği takdirde, bölgesel güç
olmanın ötesine geçecek ve küresel bir güç hâline gelecektir. Bunun
gerçekleştirilebilmesi ve yeni bir bin yılın yakalanabilmesi ise
geçmiş bin yılların acı ve tatlı tecrübelerini
özümseyerek kalkınma ve demokratikleşme sürecini tamamlamak suretiyle
büyük ve köklü devlet geleneğini ve tarihî birikimlerini yeni
yüzyılın şartlarında yeniden yorumlamaktan,
çağdaş gelişmelerle buluşturmaktan geçmektedir.
Ülkemizin
21inci yüzyılda bölgesinde barış ve istikrarın
teminatı olan, uluslararası ilişkilerde daha fazla söz ve itibar
sahibi güçlü bir ülke konumuna gelmesi için gerekli bütün şartların
hazırlanması, Milliyetçi Hareket Partisinin stratejik hedefidir. Bu
çerçevede, partimiz 1990lı yıllardan itibaren uzun vadeli
stratejisinin bir hedefi olarak topyekûn millî kalkınmayı
gerçekleştirerek Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun 100üncü
yıl dönümü olan 2023te Türkiyeyi lider ülke hâline getirmeye yönelik
program ve politikaları belirlemiş ve hükûmet ortağı
olduğu dönemde Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında
Uzun Vadeli Strateji başlığı altında 2023 vizyonuna yer
vererek devlet projesi hâline getirmiştir.
Milliyetçi
Hareket Partisi, toplumsal dayanışma ve uzlaşma kültürünün
geliştirilmesi suretiyle barış, huzur ve refah içinde topyekûn
kalkınmanın gerçekleştirilmesini öngörmektedir. Adalet, liyakat,
hakkaniyet ve kurumsallaşmayı sağlamanın önemine, bireysel
yeteneklerin ancak kurumsallaşmış bir ortamda üretim ve
değere dönüşeceğine ve bunun da sadece adil bir toplumda mümkün
olduğu gerçeğine inanmaktayız.
Tarih,
kültür ve inanç temelinde derinliği olmayan yapay
farklılıkların
ayrıştırıcılığı yerine, zengin ortak
değerlerin bütünleştiriciliğini esas alan bir
anlayışla ekonomik ve sosyal birikimlerimizin ortak hedeflere
seferber edilmesini millî birlik ve bütünlüğümüzün teminatı
saymaktayız.
Toplumun
demokrasiye ve devlete olan güven duygusunun zaafa uğramasına neden
olan siyasetteki yozlaşmanın önüne geçilmesinin millî, ahlaki ve
toplumsal duyarlılığa sahip bir anlayışı hâkim
kılmakla mümkün olabileceğini savunmaktayız.
Toplumsal
huzur ve barışın pekiştirilmesi için gelir
dağılımını adaletli ve dengeli bir biçimde
gerçekleştirmeyi, toplumun millî duyarlılıklarını
yaşatmayı, dayanışma kültürünü geliştirmeyi, bencillik
ve vurdumduymazlığa karşı feragat ve fedakârlık gibi
güzel hasletleri yüceltmeyi öngörmekteyiz.
Serbest
teşebbüsün esas olduğu, üretimin teşvik edildiği, rekabetçi
ve hakkaniyetli bir ekonomi politikasını savunmakta, Türk
girişimcisinin dünya ekonomisinde söz sahibi olabilmesi için Türk firma ve
markalarının küresel düzeyde rekabet gücü kazanmasına stratejik
bir önem atfetmekteyiz.
Bilgi
toplumu altyapısının hızla oluşturulmasını,
yapay zekâ, bilgi ve teknoloji üretimi, kullanımı ve
ihracını mümkün kılacak politikaların
uygulanmasını ve bu yönde toplumsal bilincin geliştirilmesini
hedeflemekteyiz.
Dış
politikada siyasi eşitlik zemininde karşılıklılık
esası ve millî çıkarların gözetilmesi doğrultusunda etkin
ve saygın devlet anlayışıyla sosyal, ekonomik ve siyasi ilişkileri
zenginleştirmeyi hedeflemekteyiz.
Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemi sayesinde kendi millî ve tarihî değerleriyle
barışık, sorun çözme kabiliyeti olan, kalkınmış,
etkin bir devlet düzeni kurmuş ve devletler camiasında saygın
konuma gelmiş güçlü bir Türkiye 21inci yüzyılda dünya siyasetinde ve
ekonomik hayatında söz sahibi olacaktır.
Kökleri
Türk milletinin tarihî ve kültürel gerçekliklerine dayanan ve geleceği
kucaklayan bir anlayışın ifadesi ve Türkiye merkezli yeni bir
medeniyet ve yeni bir dünya tesis etmeyi kendisine siyasi misyon olarak kabul
eden Milliyetçi Hareketin uzun vadeli stratejik hedefi, Türkiye ve dünya
dinamiklerini müdrik bir vizyon ile çağı Türkçe algılayıp
yorumlamak, milleti yüceltme ve devleti ebet müddet kılma ülküsüyle
geleceğin küresel güç Türkiyesini inşa etmektir.
Aziz
milletimizin iradesiyle kabul edilen Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemiyle inanıyoruz ki Türkiye, lider ülke ve küresel bir güç
olmasını sağlayacak altyapıyı inşa edecektir.
Türkiye, bir yandan devletin bekasını ve milletin refahını
temin ederken bir yandan da daha adaletli bir dünya nizamının
tesisinde söz sahibi olabilecektir. Gayemiz İlayıkelimetullah,
hedefimiz Kızıl Elmadır. İnanıyorum ki Yüce Allah
Türkiye'nin geleceğine sahip çıkma mücadelesinde
heyecanımızı ve azmimizi karşılıksız
bırakmayacaktır.
Değerli
milletvekilleri, her alanda topyekûn bir değişim ve dönüşüm
öngören On Birinci Kalkınma Planı, Türkiyenin kalkınma
vizyonunu ortaya koyarak, milletimizin temel değerlerini esas alıp
beklentilerini karşılamak, ülkemizin uluslararası konumunu
yükseltmek ve halkımızın refahını artırmak için
temel bir yol haritası olacaktır.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak On Birinci Kalkınma Planının ülkemiz ve
milletimiz için hayırlı olmasını diliyor, bu planın
hazırlanmasında katkı veren herkese teşekkür ediyoruz.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ilk kalkınma
planı olan On Birinci Kalkınma Planına Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak destek verdiğimizi belirtiyor, sizlere ve aziz
milletimize saygılar sunuyorum. (MHP ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz sırası İzmir
Milletvekilimiz Sayın Hasan Kalyoncuya aittir. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika Sayın Kalyoncu.
MHP
GRUBU ADINA HASAN KALYONCU (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2019-2023 dönemini kapsayan On Birinci Kalkınma
Planının birinci bölümü üzerine söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle Gazi Meclisimizi ve ekranları başında bizi izleyen
aziz Türk milletini saygıyla selamlarım.
Türkiye,
iklim değişikliği açısından oldukça kırılgan
bir bölgede yer almaktadır. Sıcaklığın gelecek
yıllarda ülke genelinde yükselmesiyle yağışların
özellikle Akdeniz, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde
azalma göstereceği bilimsel çalışmalarla ortaya konmuştur.
Su kaynaklarındaki azalma öncelikli olarak tarım ve
hayvancılıkla ilgili sektörde kendini gösterirken hidroelektrik
üretimi de olumsuz etkilenecektir.
Sıcaklık
değişimleri aynı zamanda turizmi de etkileyecektir.
Kış turizminde azalma yaşanırken Akdeniz ikliminin
genişlemesi sebebiyle yaz turizmi potansiyeli yükselecektir.
Bu
sebeplerle ülkenin iklim değişikliğinden en az etkilenmesi için
gerekli tüm önlemlerin alınması gerekmektedir. Bunların
başında, tatlı su depolama sorunları gelmektedir. Su
Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından yapılan çalışmada,
iklim değişikliğinin su kaynakları üzerine havza
bazında etkisinin tespiti ve uyum faaliyetlerinin belirlenmesi
çalışması tamamlanmıştır. Tatlı sulardan
daha fazla faydalanabilmek için buharlaşmanın en aza
indirgeneceği çalışmalar yapılmalıdır. Bunun en
aza indirileceği çalışmaları yapabilmek için de yer
altı havzaları ve yer altı barajları oluşturmak
gerekmektedir. Bu havzalar hem tarım sektörü açısından hem de
içme ve kullanma suyu temininde hayati önem taşımaktadır.
İklim
değişikliği senaryolarına bakıldığında,
ülkemizde tarım ürün deseni değişimine sebep olduğu
görülmektedir. Türkiye'nin en fazla tarım yapılan araziye sahip
illeri tahıl açısından Konya, Ankara ve Şanlıurfa;
sebze açısından Hatay, Antalya, Bursa ve İzmir; meyve
açısından İzmir, Manisa, Aydın, Ordu ve Anteptir. Bitkisel
ürünler değeri açısından Antalya, Mersin ve İzmir;
canlı hayvanlar değeri açısından Konya, İzmir,
Balıkesir ve hayvansal ürünler değeri açısından Konya,
İzmir, Manisa, Balıkesir ve Bolu başta gelen illerimizdir. Bu
illerin çoğu, yağışın azalacağı ve
sıcaklığın artacağı bölgelerde yer
almaktadır. Bu sebeple gelecekteki ürün desen değişimleri
konusunda Türkiyenin hazır olması gerekmektedir. Değişimin
su azalmasıyla birlikte ele alınması için Su Yönetimi Genel
Müdürlüğü ile TAGEM arasında ortak çalışma
yapılmalıdır.
Sayın
milletvekilleri, özellikle endemizm alanlarında mikroklimaya sahip olan
alanda yetişen canlı türleri bu klimanın bozulmasıyla
beraber ortadan kalkacaktır. Endemik tür açısından zengin olan
Türkiye, iklim değişikliğiyle birlikte birçok türün yok
olmasıyla karşı karşıya kalacaktır. Endemik
türler içerisinde tıbbi ve aromatik bitkiler de yer almaktadır.
İklim değişikliğiyle bu mikroklimaların nasıl
etkileneceği hesaplanmalı, bu alanların korunması, bu
alanlarda yaşayan endemik türlerin korunması ve genetik mirasa sahip
çıkılması gerekmektedir.
Ülkemizin
geleceğini etkileyecek ve ülke tarımına su
kıtlığının olumsuz etkilerinin çok büyük
olacağı bu konunun, kalkınma planı içerisinde öncelikli
olarak ele alınması gerekmektedir.
İklimde
meydana gelen değişimler canlıların
yaşadığı çevrelerin karakterlerini de
değiştirmektedir. Bu değişimler ise ekolojik bozulmalara
sebep olacak ve ortamda yaşayan böceklerin davranışlarını
dolaylı olarak etkileyecektir. Küresel ısınma, bir bölgede
yaşayan canlı türlerinin yaşadıkları bölgeyi terk
etmelerine veya yok olmalarına sebep olabileceği gibi, bölgeye özgü
olmayan yeni istilacı türlerin de yerleşimine olanak
sağlayacaktır.
İklim
değişikliği bitki tozlaşmasında da sorunlar
oluşturacaktır. Tozlaşmayı sağlayan organizmalar ve
bitkiler arasında uyumsuzluklar ortaya çıkacaktır. Ayrıca,
kış döneminde artan sıcaklıklar meyve üretimi için büyük
olumsuzluklara sebebiyet verecektir.
Bilimsel
çalışmalarda iklim değişikliklerinin etkilerini minimize
etmek için yerli biyoçeşitliliğin korunması gerektiği ifade
edilmektedir çünkü bitki tozlaşmasının yerli
tozlaştırıcılar olmadan hızlı bir şekilde
düşeceği bilinmektedir.
İklim
değişimiyle beraber istilacı türlerin ülkemize gelişi ve bu
türlerle ilgili mücadele eylem planları oluşturulması
gerekmektedir. Bu istilacı türler arasında tarım
zararlıları ve orman ekosistemine zarar verenler ayrı önem
taşımaktadır. Bunun yanında bitki patojenleri ve tarla
yabancı otları da değişim gösterecektir.
Patojenlerin
tanınmaması mücadele sürecini de uzatacaktır. Meydana gelen bu
değişim ise tarım sektöründe büyük zararlara sebebiyet
verecektir. Akdeniz'deki ısı artışı,
Kızıldenizden gelen türlerin Akdeniz'de artışını
da beraberinde getirmektedir. Günümüzde Kızıldeniz kökenli
yaklaşık 33 tür, yerli türlerle rekabet etmektedir. Karadeniz'de ise
ticari balık türü sayısı 26dan 6lara kadar
düşmüştür. Karadeniz'de bu durumun oluşmasında sadece
istilacı türler değil, aynı zamanda aşırı
avcılık ve kirlenme de etken durumundadır.
İklim
değişikliğinin bir başka etkisi de orman
yangınlarının artması ve yoğun olarak gözlenen
bölgelerden farklı alanlara doğru yayılması olarak kendini
yine gösterecektir.
Kıymetli
milletvekilleri, tüm bunların yanında bu konuyla ilgili
bakanlıklar arasındaki iş birliğinin olmaması, korunan
alanlarda Çevre, Şehircilik ve Tarım Bakanlıkları
arasındaki yetki karmaşası, iklim değişikliğiyle
beraber sorunların artışına da sebep olmaktadır.
Aynı
zamanda, bakanlıklar içerisindeki genel müdürlüklerin birbirinden
bağımsız çalışmaları sorunların çözümünü de
zorlaştırmaktadır. İklim değişikliği
senaryoları değerlendirilirken ilgili genel müdürlükler ortak
çalışma yürütülmelidir. Bu ortak çalışmayı su yönünden
koordine etmesi gereken kurum Su Enstitüsü olmasına rağmen bu tip
çalışmalar içerisinde yer almamaktadır. Bu kurum ya asli
görevine geri döndürülmelidir veya Su Yönetimi Genel Müdürlüğü içerisine
alınmalıdır. Ülkemiz için çok büyük önem taşıyan bu
tip çalışmalar tek merkezden kontrol edilmelidir.
İklim
değişimi ekosistem üzerinde değişimlere sebep olmakta ve bu
etkiler doğru öngörülerek planlanmaz ise tarımda,
hayvancılıkta, su temininde, istilacı türlerle mücadelede,
patojenlerle ve yabancı otlarla mücadelede büyük ekonomik kayıplara
ve zorluklara sebebiyet verecektir ve bu zorluklarla karşı
karşıya kalacağız.
Tüm
bunların yanında, iklim değişikliği konusunda da Millî
Eğitim Bakanlığıyla iş birliği
yapılmalı, gençlerimize değerler eğitimi verilmelidir. Bu
eğitim Türk milletinin bütün değerlerini kapsayacak şekilde
planlanmalıdır. Ekosistemimiz millî değerimizdir. Tüm
değerlerimizi koruyalım ve yaşatalım.
Kalkınma
planının ülkemize hayırlar getirmesini diliyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sanırım Düzcedeki bu sel felaketi biraz Sakaryaya da
taşmış durumda, gelen bilgiler öyle. Ben her iki grup
başkan vekilimizin Sakarya Milletvekilleri olması hasebiyle durumu
kısaca Meclisimizin değerlendirmesine sunmalarını
kendilerinden rica edeyim.
Buyurun
Sayın Bülbül.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
28.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün, Sakarya
ilinde yaşanan sağanak yağışın toprak
kaymasına ve yolların kapanmasına sebep olduğuna
ilişkin açıklaması
MUHAMMED
LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Dün
itibarıyla Sakaryada da sağanak yağışlar oldukça
yoğun bir şekilde gerçekleşmiş, özellikle Kocaali ilçemizde
-ki o da Düzceyle ve Akçakocayla sınırdır- Melen
Çayını besleyen derelerde olan taşkınlar ve
aşırı yağış bölgede, ilçemizde birçok köye
ulaşımı engellemiş ve birtakım heyelanlar, toprak
kaymaları ve yolların kapanması söz konusu olmuştur.
Allaha şükürler olsun, burada şu ana kadar bir can kaybı söz
konusu olmamıştır fakat mutlaka birtakım maddi kayıplar,
birtakım zararlar vardır. Düzcede bu sel felaketini yaşayan
vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi ifade
ettiğimiz gibi, Sakaryada da bu yağış
dolayısıyla, sel dolayısıyla zarar gören, bundan etkilenen
bütün vatandaşlarımıza geçmiş olsun diyorum. Devletimizin
-şu an Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız da
buradadır- bu konuya yine hassasiyetle eğilmesini beklediğimizi
ifade ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Özkoç
29.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun, Düzce ve Sakarya
ilinde yaşanan sel felekati nedeniyle oluşan mağduriyetin el
birliğiyle sarılacağına ilişkin açıklaması
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Türkiyenin neresinde olursa olsun bu tür afetlerde
ülke olarak topyekûn, birlikte kalbimizin o bölgede atması gerekiyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde de aynısı olmuştur, size
ulaştığım anlardan itibaren Türkiye Büyük Millet Meclisinde
bir faaliyet başlamıştır. Cumhurbaşkanı
Yardımcımız Sayın Fuat Oktay kendisine iletilen her konuda
büyük bir hassasiyet göstererek bölgeyle bizzat ilgilenmiştir. Buradan kendisine
bir kere daha teşekkür ediyorum.
Hem
Sakaryada hem de Düzcede
Asıl felaket Düzcede ama Sakaryada da
gerçekten etkilenen vatandaşlarımız, bölgelerimiz olmuştur.
Şu anda oradaki vatandaşlarımıza -bizzat Fuat Oktaydan
aldığımız bilgiye göre- yeteri kadar helikopter gönderildi.
İlk önce feryat sesleri yükseliyordu, şimdi Evet, devletimizin eli
uzandı, şu anda rahatız ama temiz su, gıda
yardımı da ulaşırsa çok iyi olacak. diyorlar. Elektrikle ilgili
çalışmalar olduğunu bizzat kendisinden öğrendim, bundan da
büyük memnuniyet duyuyoruz. Vatandaşlarımızın
yarasının Meclisimizce, devletimizce el birliğiyle
sarılacağından en ufak bir şüphemiz yoktur.
Bir
kere, buradan, eğer can kaybı varsa onlara Allahtan rahmet
diliyorum, yoksa da böyle bir felaketi bu şekilde atlatarak en kısa
zamanda yaralarımızı sarmanın yolunu
bulacağımıza inancımı bir kere daha ifade etmek
istiyorum.
Saygılar
sunuyorum.
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent
Gökün, Sakarya ilinde yaşanan sel felaketi nedeniyle yurttaşlara
geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin
açıklaması
BAŞKAN
Evet, Düzcede ve Sakaryada oluşan bu sel felaketi nedeniyle, Düzcede
ve Sakaryada yaşayan yurttaşlarımıza geçmiş olsun
dileklerimizi bir kez daha iletiyoruz.
X.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler (Devam)
1.- On Birinci Kalkınma Planının (2019-2023)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Sunulduğuna
Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (3/777) (S.Sayısı: 103 ve 103e 1inci Ek) (Devam)
BAŞKAN
Değerli milletvekilleri, şimdi söz sırası Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekilimiz Sayın
Garo Paylanda. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
yirmi dakika Sayın Paylan, diğer on dakikayı başka bir
sayın milletvekilimiz kullanacak.
HDP
GRUBU ADINA GARO PAYLAN (Diyarbakır) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Cumhurbaşkanı Yardımcımız, Meclisimize hoş
geldiniz, kalkınma planıyla geldiniz ama ben bu kalkınma
planının yoksulları değil, kimleri
kalkındıracağını sizlere anlatacağım.
Birileri mutlaka kalkınacak ama inanın o kalkınanlar yoksullar
olmayacak.
Değerli
arkadaşlar, Tayyip Erdoğan yıllar önce dedi ki: Ben memleketi
şirket gibi yönetmek istiyorum. Benim ayağımda prangalar var, bu
prangaları bir sökün, Türkiye'yi uçuracağım. Arkadaşlar,
biz dedik ki: Devlet şirket gibi yönetilmez, devlet adalet ve hukuku
sağlar. Devlet dar gelirlinin, yoksulun, dezavantajlı durumda
olanın yanında olur ama şirketlerde başka bir mantık
vardır, şirketlerde kâr esastır. Bakın, zaten kapitalizm
dünyaya hâkim, kapitalizmin olduğu pek çok ülke var ama bazı
ülkelerde kapitalizm daha demokrat, daha, nispeten ama bazı ülkelerde
vahşi kapitalizm var. Maalesef, işte bu şirket
mantığını esas aldığımızda
arkadaşlar, vahşi kapitalizmi devreye koyuyoruz.
Erdoğan
Yetkiyi bana verin. dedi, bunu anlattı, Şirket gibi
yöneteceğim. dedi, Bütün yetki tek adamda olsun. dedi. Biz dedik ki:
Hayır, tek adamda olmasın; ortak akıl olsun, demokratik kurum
ve kurallar olsun, güçlü Meclis olsun, yargı bağımsız olsun,
kurum ve kurallar işlesin. Maalesef, referandumda az farkla toplum size
inandı arkadaşlar yani Recep Tayyip Erdoğana inandı ve
hayalini devreye sokmaya kalktı arkadaşlar, hani Şirket gibi
yöneteceğim. demişti ya hayalini devreye sokma imkânı verdik.
Ne yaptı ilk iş? Kasanın başına kimi koyar aile
şirketleri? Damadını kasanın başına koydu
arkadaşlar.
Bakanlara
bir baktık; Sağlık Bakanı bir hastane grubunun patronu,
Eğitim Bakanı özel okul şirketlerinin patronu, Turizm
Bakanı, arkadaşlar, dev bir turizm şirketleri holdinginin
patronu ve Tayyip Erdoğan dedi ki Böyle bir şirkete bir de CEO
lazım. O CEO da Sayın Cumhurbaşkanı
Yardımcımız Fuat Oktay olarak belirlendi.
Şundan
anlıyorum, bakın, Sayın Fuat Oktay getirdiği kalkınma
planında tam bir CEOnun hazırlayacağı kalkınma
planını hazırlamış. Şirketleri esas
almış, kârı öne koymuş, rakamları öne koymuş.
Diyor ki: Şu kadar rakam olacak, 12 bin dolar olacak, 15 bin dolar
olacak, 250 milyar dolar ihracat yapacağız. falan filan.
Arkadaşlar,
bize beş yıl önce de rakamlardan bahsedilmişti. Bakın,
Tayyip Erdoğan tam yedi yıl önce seçim kampanyasında
demişti ki: Hedef 2023. Benim bir hayalim var; 500 milyar dolar ihracat
yapacağız, 2 trilyon dolarlık ekonomi olacak, kişi
başı gelir 25 bin dolar olacak. Biz Olmaz, yapamazsın,
demokrasi olmadan kalkınma da olmaz. demiştik.
Sayın
Cumhurbaşkanı Yardımcısı tekrar rakamlardan bahsediyor
arkadaşlar. Dedi ki: 12 bin dolar yapacağım, 200 milyar dolar
yapacağım. Arkadaşlar, rakamlar soğuktur. 82 milyon
vatandaşımız bizi izliyor arkadaşlar, Sayın
Cumhurbaşkanı Yardımcım, 82 milyon
vatandaşımız bizi izliyor, diyor ki: Ya, bir kalkınma
planı varmış Mecliste, bu bana ne getirecek? Ben işçiyim,
yoksulum, 2.020 lira maaş alıyorum, tenceremi kaynatamıyorum.
Niye? Açlık sınırı 2.124 TL.
Vatandaşlarımızın
büyük çoğunluğu 7 bin lira yoksulluk sınırının
altında bir gelire sahip. Çiftçi tarlasını ekemiyor, esnaf
dükkânını siftahsız kapatıyor. Acaba bu kalkınma
planı onlara ne getirecek? diye baktık, maalesef Sayın Cumhurbaşkanı
Yardımcımız onlara herhangi bir şey vadetmiyor çünkü bir
şirket CEOsu gibi bir kalkınma planını ortaya koydu ve
daha çok da arkadaşlar, şirketlere vaatleri var. Peki, işçi ne
bu kalkınma planında? Bakın, aynen şöyle söylüyor
işçiler için arkadaşlar: Şirketlere insan kaynağı
sağlanacak bir unsur. Yani işçi o çarkın yalnızca bir
dişlisi olarak görülüyor. Peki, doğa ne olarak görülüyor, ekoloji ne
olarak görülüyor? Değerli arkadaşlar, Kaz Dağlarında bunun
karşılığını görüyoruz veya Karadenizin derelerinde
görüyoruz, o da bir meta olarak görülüyor arkadaşlar.
Vatandaşlarımız huzur ve refah istiyorlar, yoksullar kendilerini
bu kalkınma planında bulmak istiyorlar ama maalesef. Yoksullara,
işçiye, emekçiye, çiftçiye buradan söylüyorum: Cumhurbaşkanı
Yardımcımızın getirdiği bu kalkınma planında
size herhangi bir müjde maalesef yok.
Bakın,
kalkınma planı bazı tercihlerde bulunmuş arkadaşlar,
On Birinci Kalkınma Planımız burada tercihlerde bulunmuş.
Size en son söyleyeceğimi başta söyleyeyim, bu kalkınma planı
tercihleri ve öncelikleriyle vicdansız ve adaletsiz bir kalkınma
planıdır arkadaşlar çünkü ne var bu kalkınma planında?
Bakın, kâr öncelemek var, şirketleri öncelemek var. İnsan yok,
doğa yok, kadın yok, emekçi yok, yoksul yok arkadaşlar,
çiftçiler yok. Oysa bakın, biz Anayasaya göre sosyal bir devletiz ve
sosyal bir devletin görevi, önceliği sosyal politikaları
koymaktır arkadaşlar.
Peki,
başka ne yok? Arkadaşlar, hukuk devleti yok. Bakın, 208
sayfalık kalkınma planında hukuk 188inci sayfaya gelebilmiş
bu kadar hukuk problemi yaşadığımız yerde ve
yalnızca arkadaşlar genelgeçer laflar edilmiş. Beş yıl
önceki kalkınma planında da aynı cümleler vardı, beş
yılda nereye geldiğimiz belli. Bu anlamda, pek çok açıktan
bahsetti Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, dedi ki:
Cari açık, efendim... Bütçe açığından bahsetti ama
arkadaşlar, bu kalkınma planının temel açığı
vicdan açığı ve adalet açığıdır.
Sayın Cumhurbaşkanı
Yardımcısı dolar şirketler sektörler silah dedi ama
arkadaşlar, hukuk adına, adalet adına böyle karanlık bir
dönem yaşadığımız zamanlarda maalesef herhangi bir
şey söylemedi. Bu Meclis de bakın, cezaevinde yatan
arkadaşlarımıza bir şey vadetti, onları bir umuda
soktu ama maalesef bugün tatile çıkmayı planlıyor bu Meclis
arkadaşlar. Bir demokrasi paketi gelecekti, bir hukuk paketi gelecekti,
yargı reformu gelecekti ama Meclisi kapatıyorlar, cezaevindeki
arkadaşlarımıza Bekleyin. diyorlar. Hukuku restore etmekten,
demokrasiyi tamir etmekten, bir normalleşme, bir olağanlaşmadan
maalesef bahsedilemedi. Bakın, Kadın cinayetlerini
bitireceğiz. diyemedi Sayın Cumhurbaşkanı
Yardımcısı. Borç altında ezilen işçilerden bahsetmedi
değerli arkadaşlar.
Beş yıl önce de kalkınma
planımız vardı arkadaşlar, bu kalkınma planı
neden çöktü? Buradaki cümleler çok mu kötüydü? Hayır. Ben açıkça
söyleyeyim, vaatlerin yüzde 80ine katılabilirim, yüzde 20sini de
beraberce uzlaşırız, hukuku, adaleti öne koyarız,
vurgularız, önceliklerimizi ve tercihlerimizi belirleriz. Neden çöktü?
Çünkü ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz! Bu Hükûmet de
arkadaşlar, icraatlarıyla, tercihleriyle bu kalkınma
planını çökertmiştir ve yeni kalkınma planı da
yalnızca lafügüzaftır.
Değerli arkadaşlar, damat bey bundan dokuz
ay önce Yeni Ekonomik Programı açıkladı, değil mi? Dedi
ki: Arkadaş, Yeni Ekonomik Programda hedeflerim var. Nasıl
kalkınma planları çöktüyse, nasıl orta vadede program çöktüyse
Yeni Ekonomik Program da çöktü. Ya, birisi Ben bu kadar plan yapıyorum,
bütün bu planlar çöküyor. Neden çöküyor? diye sorar. Aynı şeyleri yapıp
farklı sonuçlar beklemek Einsteinın tabiriyle ancak ahmakların
işidir, sözüm meclisten dışarı olsun. Ama biz aynı
şeyleri yapıyoruz farklı sonuçlar bekliyoruz. Damat bey dedi ki,
bakın, geldi Bütçede dedi ki: Ben 80 milyar lira açık
vereceğim." Ya, altıncı ayda 80 milyar lira açık
verdik. Ya, damat bey, hele bir otur Ben bu 80 milyar lira
açığı niye verdim? diye düşün. Yok. Kalkınma
planı aynı politikalarla geliyor ve arkadaşlar, 80 milyar lira
açığı tutturacağını zannediyor. Tutmaz. Hayata
yalnızca dolar, yeşil, para olarak bile bakıyorsanız
tutmaz. Demokrasinin olmadığı yerde kalkınma olmaz, olamaz.
Bu tespiti önümüze koyalım. Demokrasi krizi ekonomik krizi
yaratmıştır ve demokrasi krizini çözmeden de ekonomik krizden
çıkış yoktur.
Değerli
arkadaşlar, bu dönemde tek adam rejimi, ihtirası önümüze konuldu.
Kurumlar çöktü. Demokratik denge ve denetim mekanizmaları çöktü. Bu
kalkınma planında ortak akıl yok arkadaşlar, tek adam
aklı var. Bir Cumhurbaşkanı vicdansız ve adaletsiz
olabilir. Peki arkadaşlar, 600 kişi ne yapar, hani, milletin
temsilcileri? 600 kişi bütün Türkiyeden gelmişiz; yoksulların,
işçilerin, emeklilerin haklarını savunmak için buradayız.
Ne yapar? Vicdansız ve adaletsiz Cumhurbaşkanını dengeler
ve denetler, bu kalkınma planına vicdan ve adalet katar.
Değerli
arkadaşlar, Plan ve Bütçe Komisyonunda tam yirmi iki saat Sayın
Cumhurbaşkanı Yardımcımıza konuştuk.
İnanın, taş olsa biraz yumuşardı, derdi ki: Ya, bu
arkadaşların da bir söylediği doğru olabilir. Üstelik de
son derece yapıcı muhalefet yaptık, bakın. Gelin, beraber,
ortak akılla buna katkı sunalım dedik. Maalesef arkadaşlar,
yirmi iki saat sonucunda bir virgülünü değiştiremedik, bir virgülünü
değiştiremedik. İşte Meclisimizin durumu budur
arkadaşlar. Ferman padişahındır! diyor Meclisimiz, devam
etsin. Padişah yazmışsa onun bir virgülüne dokunmak ne
haddimizedir! diyor. Arkadaşlar, böyle dediğimiz sürece
kalkınmadan bahsedemeyiz.
Bakın,
biz Adalet ve Kalkınma Partili üyeleri ikna etmek için buradayız.
Topu topu 20 üye burada. İşte muhalefet partilerinin sözlerine
verilen değer bu. Ortak akla değer vermediğimiz sürece,
yalnızca oy vermeye buraya gelirsek arkadaşlar, kalkınma olmaz,
adalet olmaz.
Değerli
arkadaşlar, merkeziyetçi bir tercih var bu kalkınma planında.
Her şeyi saraya bağlayalım. diyor, Her şeyi saray çok
iyi bilir. diyor. Peki, değerli arkadaşlar, Meclisimiz niye bu
durumda diye düşünelim mi? Meclisimize bir darbe vuruldu. Yalnızca 15
Temmuzda darbe vurulmadı. Dokunulmazlıklar kaldırılarak bu
Meclisin itibarı yerle bir edildi. Sevgili Selahattin Demirtaş,
Sevgili Figen Yüksekdağ, Çağlar Demirel, İdris Baluken ve
binlerce arkadaşımız bu şekilde hapsedildi ve Meclisin
itibarına büyük bir darbe vuruldu. Meclis denge ve denetleme görevini
yapamamaktadır, yapamadığı sürece de ekonomik krizden ve
demokrasi krizinden çıkmak mümkün değildir. Meclisi behemehâl bir
noter olmaktan, noter olarak görülmekten çıkarmamız gerekiyor.
Peki,
diğer güç nedir arkadaşlar? Yargı. Ya, değerli
arkadaşlar, hukuk reformundan bahsediyor Sayın
Cumhurbaşkanı Yardımcısı. Dün Sevgili Selahattin
Demirtaşın duruşması vardı, keşke orada
görseydik Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısını.
Acaba Selahattin Demirtaşın savunmalarını okudunuz mu?
Okumanızı tavsiye ederim. Tamamen siyasi önermelerinden dolayı
üç yıla yakın süredir rehin. Arkadaşlar, siyasi rakiplerini
rehin alan bir iktidar abat olmaz, ülkeye de bir şey veremez.
Bakın,
bugün CHP İstanbul İl Başkanı yargılandı
arkadaşlar, İstanbulda yargılandı, Sevgili Canan
arkadaşımız -arkadaşım kendisi- Canan
Kaftancıoğlu yargılandı. Çünkü insan hakları
mücadelesi veren bir kişiydi kendisi, hâlâ da öyle. Savcı on yedi
yıl istedi kendisiyle ilgili. Neymiş? 2013 yılında tweet
atmış, İstanbul seçimini kazanınca savcının
aklına gelmiş ki 2013 yılında tweet attı Canan
Kaftancıoğlu. diye ve on yedi yıl hapis istiyor.
Sayın
Cumhurbaşkanı Yardımcım, böyle, adaletten, hukuktan
bahsedemezsiniz; Canan Kaftancıoğlu, Selahattin Demirtaş, Osman
Kavala -Gezi davasından binlerce arkadaşımız
yargılanıyor- bunlar olduğu sürece siz hukuktan, adaletten,
hukuk devletinden bahsedemezsiniz.
Bakın,
üniversitelerin durumuna bakalım, dengeleyici denetleyici
Füsun Üstel
Hocamız bir barış bildirisine imza attı diye hapiste
şu anda ya. Füsun Üstel, bu ülkenin yetiştirdiği en kıymetli
akademisyenlerden birisidir. Binlerce akademisyen bir barış
bildirisine imza attı diye hapiste. Ne aftan bahsediyoruz; gelin, Füsun
Üstel Hocamızı çıkaralım, Osman Kavala çıksın,
Selahattin Demirtaş çıksın; Sevgili Canan Kaftancıoğlu
mahkemelerin karşısına çıkmasın. Siyasetçiler,
akademisyenler hapisteyken hangi hukuktan bahsediyorsunuz? Önce pratiğe
bakalım, nesnel duruma bakalım.
Değerli
arkadaşlar, bütün bunlar olurken Sayın Cumhurbaşkanı
Yardımcısı bazı rakamlardan bahsetti, ben de bazı
rakamlardan bahsedeyim: Hukukun Üstünlüğü Endeksinde -utanarak
söylüyorum, bakın, utanarak söylüyorum Türkiyenin vekili olarak- 126 ülke
içinde 109uncu sıradayız, yalnızca beş yıl önce
50nci sıradaydık, 109uncu sıraya düştük. Gelir grubuna
göre, orta gelir grubundaki ülkelerde 38 ülke içinde Venezueladan sonra sondan
1inciyiz. Basın Özgürlüğü Endeksinde 180 ülke içinde 157nciyiz.
Demokrasi Endeksinde 167 ülke içinde 110uncuyuz. Hükûmetin Gücünün
Sınırlandırılması Endeksinde 126 ülke içinde
123üncüyüz. Temel haklarda 126 ülke içinde 122nciyiz arkadaşlar.
Bunları utanarak söylüyorum. Bu rakamlar düzelmediği sürece 12.500
dolarmış, 8 bin dolarmış, ne ifade eder? Önce hukuk, önce
adalet. Eğer kurumları güçlendirirsek, kurala dayalı, hukuka
dayalı bir rejim kurarsak, demokrasiyi sağlarsak emin olun, o 12.500
rakamlarını katbekat atlarız ama arkadaşlar, demokrasi
krizini çözmeden ekonomik krizle ilgili herhangi bir adım atılamaz.
Arkadaşlar,
82 milyon vatandaşımızın, işçinin, emekçinin,
çiftçinin görüşlerinin alınıp
alınmadığını soruyorum Sayın
Cumhurbaşkanı Yardımcımıza.
Komisyon
Başkanımız Lütfi Elvan diyor ki: Ben üç yıl önce
konuşmuştum. Üç yıl önce bize de çağrı
yapmış. Arkadaşlar, biliyor musunuz, darbeden önceydi, dolar 2
liraydı, işsizlik yüzde 8di, 8 milyon değil 4 milyon işsiz
vardı memlekette, o zaman görüş almışlar.
Değerli
arkadaşlar, bir kalkınma planının demokratik olması
için önce katılımcı olması gerekmez mi? Biz dedik ki:
Bakın, görüşlerimizi alın. Almadılar. Önergelerimizi
reddettiler, virgülüne bile dokunulmadı. Peki Sivil toplum
kuruluşlarının görüşlerini alın. Bakın,
sendikalar var, kadın örgütleri var, ekoloji örgütleri var. Komisyona
gelsinler, on dakika, on beş dakika görüşlerini söylesinler. dedik,
reddettiler arkadaşlar. Sayın Komisyon Başkanı reddetti,
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı da maalesef
sükûtla karşılık verdi bu reddedişe. Oysa arkadaşlar,
katılımcı olmayan bir kalkınma planının
inanın başarıya ulaşma şansı yok, sosyal
tarafların görüşlerini almayan bir kalkınma planının
başarı şansı yok. Dün olduğu gibi, bakın, dün
torba yasada 35 madde yalnızca patronlardan yana maddelerdi. Maalesef bu
torba yasa da yalnızca patronları, şirketleri,
yandaşları kurtarmak için bir torba yasa.
Değerli
arkadaşlar, bakın, Sayın Cumhurbaşkanı
Yardımcısı dedi ki: Efendim, sorulara cevap verdim. Ben de
sevinmiştim, sabah odamda çalışıyordum. Sağ olun,
sorulara cevap vermişsiniz. Heyecanla, bir tomar cevap geldi, bir
baktım, açtım CHP'nin cevabı
CHP'nin cevabı
İYİ PARTİ'nin cevabı
İYİ PARTİ'nin
cevabı
CHP'nin cevabı
Cevaplar bitti, HDP'nin -ki ben
şahıs olarak 20 soru sordum, arkadaşlarım soru sordu- tek
bir sorusuna cevap vermemişsiniz. CHPye, İYİ PARTİ'ye 20
cevap, Meclisin 3üncü büyük partisi HDP'nin tek bir sorusuna cevap gelmedi. Ki
heyecanlanmıştım, biliyor musunuz Sayın
Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Acaba bir
ayrımcılığa uğradık mı, uğramadık
mi? diye heyecanlanmıştım. Sonuna geldim, tek bir isim, Garo
Paylan, Erol Katırcıoğlu, Necdet İpekyüz ismini görmedim.
İşte, ayrımcılık burada bir yerde arkadaşlar.
Sevgili
Grup Başkan Vekilimiz Saruhan Oluç, 15 Temmuzda burada bir konuşma
yaptı Cumhurbaşkanı Yardımcımız, son derece
yapıcı, barışçı bir konuşma yaptı,
hakkını teslim edersiniz.
Değerli
arkadaşlar, AK PARTİ konuştu, bütün kanallar canlı
yayında; CHP konuştu, bütün kanallar canlı yayında; HDP
konuştu, bütün kanallar canlı yayını kesti. Niye biliyor
musunuz arkadaşlar? Bu, yalnızca emirle, talimatla olmuyor biliyor
musunuz? Korkuyla oluyor. HDP'yi yayınlarsak
Ne idi? Alo bilmem ne
ALİ
KENANOĞLU (İstanbul) Fatih
AYŞE
ACAR BAŞARAN (Batman) Fatih
GARO
PAYLAN (Devamla) Alo Fatih, niye HDP'yi yayınladın? korkusuyla ve
görevden atılacağım korkusuyla oluyor işte bu. Emin olun,
yalnızca talimatla olmamıştır. İşte,
ayrımcılık olduğu sürece, 6 milyon
vatandaşımızın oy verdiği parti yok sayıldığı
sürece kalkınma olmaz arkadaşlar. Tercihimiz ne bu kalkınma
planında? Güvenlikçi politikalar.
Değerli
arkadaşlar, beş yıl önce 2014 bütçesinde bütün güvenlik
kalemlerinin toplamı 40 milyar TLydi, bugün 160 milyar TL.
Allahınızı severseniz söyleyin, güvenliğimizi
sağladık mı, huzurumuz var mı? Yok. Ama neyi feda ettik
arkadaşlar? Demokrasimizi feda ettik, ekonomimizi feda ettik. Yani
güvenlikçi tedbirlerle, arkadaşlar, bir yere varılmıyor. S400
füzesi alacağız. diyorsunuz.
CEMAL
ENGİNYURT (Ordu) Aldık, aldık.
GARO
PAYLAN (Devamla) Aldınız, aldınız. 2,5 milyar dolar
ödeniyor.
Ya,
değerli arkadaşlar, birileri bayram ediyor. Ya, Amerikan
bağımlılığı tabii ki kötü bir şey;
katılıyorum, sonuna kadar destekliyorum,
bağımlılıktan kurtulalım ama Rusya
bağımlılığı çok mu iyi bir şey
arkadaşlar ya? Rusyaya enerjide bağımlıyız,
doğal gazda bağımlıyız; bakın, arkadaşlar,
savunma sanayisinde de bağımlı olacağız, 2,5 milyar
dolar da ödeyeceğiz ama diyet yetmiyor; nükleer santral tercihi var bu
bütçede. Arkadaşlar, nükleer santrali de hem İhtiyacımız
var. diye yaptınız hem de ucuz dediniz. Her iki
argümanınız da çöktü çünkü artık 2 trilyon dolarlık bir
ekonomiden bahsetmiyoruz, 700 milyar dolarlık bir ekonomiden bahsediyoruz;
hem de nükleer santral pahalı artık.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Paylan, selamlamak için süre veriyorum, uzatmayacağım.
Buyurun.
GARO
PAYLAN (Devamla) Neyin diyetini ödüyoruz Rusyaya arkadaşlar, neyin
diyetini ödüyoruz? 40 milyar dolar alıp götürecek buradan ve Rusya
bağımlılığı -bakanlar, arkadaşlar- iyi
diyenler. Gürcistanın ve Ukraynanın hâline baksınlar, biraz
da Osmanlı tarihi okusunlar derim.
Tercih
ne arkadaşlar başka? Tarım mı tercih? Değil.
Tarımı küçülteceğim. diye vadeden ilk iktidar.
Tarımın gayrisafi yurt içi hasıladan payı yüzde 5,8; bu
plana bakın 5,4e düşüreceğim. diye vadediyor.
Arkadaşlar, çalışanların yüzde 18i çiftçiler, çiftçi
emekçileri ve onlar maalesef bu planda yalnızca paylarının
düşeceğini biliyorlar.
Son
olarak şunu söylüyorum, başka söyleyeceklerim vardı ama
bitireyim: Arkadaşlar, bu planla birileri kalkınır ama emin olun
o birileri çiftçiler, emekçiler, emekliler, yoksullar olmaz; aynı bu
beş yılda olduğu gibi saray ve sarayın yandaşları
olur. Bu anlamda bu plana hayır diyelim derim. Halkın
yararına, yoksulların yararına planı,
katılımcı olarak hep beraber yapalım derim.
Saygılar
sunarım. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına ikinci söz talebi Batman
Milletvekilimiz Sayın Ayşe Acar Başarana aittir.
Buyurun.
(HDP sıralarından alkışlar)
Süremiz
on dakika Sayın Başaran.
HDP
GRUBU ADINA AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben de kalkınma planı üzerinde
görüşlerimizi ifade edeceğim.
Garo
arkadaşımız aslında genel olarak bu plan üzerindeki
görüşlerimizi ifade etti ama ben bir kadın olarak Bu kalkınma
planının neresinde kadın var? ya da Kadınlara ne kadar
dokunuyor? üzerinden birkaç söz söyleyeceğim.
Değerli
arkadaşlar, ama buna geçmeden önce, bugün, Vanda göçmenleri
taşıyan bir minibüs kaza geçirdi, 14 göçmen hayatını
kaybetti, onlarca yaralı var. Bu kalkınma planının hiçbir
yerinde de dezavantajlı grup olan göçmenlerle, mültecilerle ilgili ve her
defasında Avrupa Birliğine karşı koz olarak kullanılan
göçmenler ve mültecilerle ilgili herhangi bir düzenlemenin ya da bir
görüşün olmadığını buradan bir kez daha kendilerine
hatırlatırım. Yaralılara acil şifalar,
hayatını kaybedenlere de Allahtan rahmet diliyorum.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, bu kalkınma planında -dediğim gibi-
kadın meselesiyle ilgili görüşlerimizi ifade edeceğiz çünkü,
maalesef, bu kalkınma planı hazırlanırken, tıpkı
diğer kanunlarda, diğer düzenlemelerde, bütçede olduğu gibi,
kadına kör bir kalkınma planı hazırlanmış. Daha
önceki düzenlemeler, kalkınma planları da benzerdi ama bunu geçen
dönemki Onuncu Kalkınma Planından ayıran bir özelliği de
var; toplumsal cinsiyet eşitliğini tamamen dışarda
tutmuş bir kalkınma planı var elimizin altında.
Bununla
ilgili olarak -Garo arkadaşımız da ifade etti- bu kalkınma
planı görüşülürken zaten topluma hiçbir şekilde görüş
sorulmuyor ama bu toplumun yüzde 50sinin kadın olduğunu da
kendilerine hatırlatalım. En azından bu yüzde 50nin temsilcisi
sivil toplum örgütlerinden, kadınlardan görüş alıp bu
kalkınma planının içerisine yerleştirilebilirdi. Oy
isterken kadınlar erkekler eşit iken, maalesef, Türkiye'de başka
hiçbir açıdan kadın erkek eşitliği söz konusu değil.
Değerli
arkadaşlar, peki, niye çıkarıldı bu? Bir yaygara koparıldı,
şöyleydi: Yeni Şafak ve Akit gazetelerinde özellikle İstanbul
Sözleşmesini hedef gösteren birtakım söylemler geliştirildi
İstanbul Sözleşmesini kaldırın, yuva
yıkılıyor. diye.
Değerli
arkadaşlar, ama, bildiğiniz gibi, yuva dediğiniz o kurumsal
meselenin aslında insan yaşamından daha kutsal
olmadığını buradan bir kez daha ifade etmemiz gerekiyor
çünkü kadınlar, maalesef, büyük çoğunlukla, yüzde 70ten fazla bir
oranla evin içerisinde yani o yuvanın içerisinde, yuva dediğiniz o
yerde kadınlar katlediliyor.
Bu
söylem geliştikten sonra, bir anda toplumsal cinsiyet eşitliği
meselesi hedef hâline getirildi ve bu kalkınma planının
içerisinden, önceki dönem Onuncu Kalkınma Planında olan toplumsal
cinsiyet eşitliği meselesi tamamen çıkartıldı. Bununla
beraber bu kalkınma planının içerisinde kadınlarla ilgili
çok güzel, böyle koca koca beylik laflar var ama siz toplumsal cinsiyet
meselesini işin içerisinden çıkarttığınız anda
bunu nasıl uygulayacağınıza dair hiçbir şey yok. Hatta
bu kadar nafakaya saldırı varken, İstanbul Sözleşmesine
saldırı varken, ismini değiştirdiğiniz Ailenin
Korunması Hakkında Kanuna bu kadar saldırı varken bu
kalkınma planının gelecekte kadınlara yine ölüm,
şiddet getireceği aşikâr bir biçimde karşımızda,
maalesef, yine duruyor.
Şimdi,
bu kalkınma planı içerisinde sadece kadınlarla ilgili bir
kadın üniversitesi meselesi var. Tabii ki görünüşe göre Japonyada
belki bunun uygulaması çok farklı olabilir ama Türkiye gibi daha
feodal, daha şu Meclisin yarısını yani yüzde 50sini bile
kadın yapamadığımız, iş hayatında
kadınlara yüzde 50 eşitliğin sağlanmadığı,
toplumsal hayatta eşitliğin sağlanmadığı, hâlâ
her gün kadınların öldürüldüğü, hâlâ her gün televizyon
programlarında, bu kürsülerde kadına yönelik şiddet, nefret dolu
söylemlerin geliştirildiği bir ülkede kadın üniversitesi sadece
bir izolasyon alanı olarak, sadece diğer karma üniversitelerde
kadınların daha fazla şiddete uğrayacağı,
kadınların daha fazla saldırıya uğrayacağı
bir ortam yaratmaktan başka bir şey maalesef getirmeyecek. Keşke
olsaydı da biz de buradan destek verseydik.
Yine,
değerli arkadaşlar, özellikle bu kalkınma planıyla ilgili
olarak hem bizim Plan ve Bütçedeki arkadaşlarımız hem daha
sonrasında Komisyonun toplantılarına katılan
arkadaşlarımız birçok önerge verdi. Burada kadına
duyarlı bir kalkınma planı, cinsiyet eşitlikçi, toplumsal
cinsiyet eşitliğini esas alan bir kalkınma planı
olması için, maalesef, arkadaşlar, tek bir virgül değiştirilmedi.
Şimdi
buradaki kadın arkadaşlarımıza sesleneyim ve konuşmaya
devam edeyim:
Değerli
arkadaşlar, burada kadınlar olarak yüzde 50 olmayabiliriz ama en
nihayetinde siyasi görüşlerimiz farklı olsa bile, farklı politik
tabanlardan, politik alanlardan besleniyor olsak bile saldırının
bizim açımızdan farkı olmadığını ifade
edelim. En nihayetinde kadınız ve belki bugün, bu kalkınma
planı içerisindeki değişikliklerle, üretilen beş bin
yıllık erkek egemen çizgiyi değiştiremeyebiliriz ama bir
nebze olsun bir adım atabileceğimizi düşünüyorum. O açıdan
bütün kadınlara çağrımızdır: Bizim verdiğimiz
önergeler vardı. Bu önerge, özellikle toplumsal cinsiyet
eşitliği konusundaki önergemiz ve bunun yanında bir önergemiz
daha vardı -medya okuryazarlığı var ama- biz bir de
kadınların en fazla ihtiyacı olan yasal okuryazarlıkla
ilgili de bir önerge vermiştik. Bununla ilgili, bütün gruplardaki
kadınları bu kalkınma planında yer alması için
ortaklaşmaya çağırıyorum. Bunu başarabileceğimizi
biliyorum değerli kadın arkadaşlarım çünkü bizim
erkeklerden farkımız kadın mücadelesini ortak yürütebilmektir
tam da.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, az önce de söylediğim gibi, bu kalkınma
planında ne yok? Türkiyede mesela 10 kadından yalnızca 3ü bir
işte çalışıyor ve maalesef kadınlar çalışmak
istedikleri zaman iş bulamıyorlar ya da daha düşük ücretle güvencesiz
bir şekilde çalışmak zorunda kalıyorlar. Tüm toplumsal ön
yargılara ve engellemelere rağmen üniversite mezunu olan
kadınlar yine de işsiz kalıyorlar maalesef. Bunun yanında,
asgari ücret Türkiyedeki en alt sınır olmasına rağmen
kadınlar asgari ücretle bile çalışamayacak durumdalar.
Kadınların yüzde 44ü kayıt dışı
çalışıyor. Peki, bu kalkınma planında bununla ilgili
bir şey var mı? Maalesef yok.
Şimdi
şiddetle ilgili olarak bir daha ifade edeyim değerli arkadaşlar.
O kutsadığınız ama maalesef önce insan
yaşamının kutsal olduğunu hatırlamanız gerekirken
hatırlamadığınız, yok saydığınız
meselede kadınlar her gün sözlü, cinsel, fiziki, ekonomik şiddete
uğruyor ve bu kadınların yüzde 72si evde yani
sıkıştırıldıkları,
kapatıldıkları dört duvar arasında kadın cinayetlerine
maruz kalıyor. Yine bunların sadece yüzde 15i sokaklarda, herkesin
içinde işleniyor. Şimdi, ben burada Cumhurbaşkanı
Yardımcısının yaptığı sunumu da dinledim,
peki, bu kadın cinayetlerinin önlenmesiyle ilgili bir sürü cümle kurmaktan
çok, net bir şekilde bir planlamamız var mı?
Baktığımız kadarıyla bununla ilgili de yok.
Eğitim
alanında... Şimdi, biliyorsunuz, bizim Türkiyedeki eğitim
sistemimiz zaten her gün değişen bir sistem. İşte 4+4+4
yapıyoruz, onu beğenmiyoruz farklı bir şey getiriyoruz ama
en son, dediğim gibi, işte 4+4+4le beraber, aslında çok iyi
niyetliymiş gibi lanse edilen yine kadınların, özellikle
kız çocuklarının eğitimden uzak kalması için bir alan
hâline getirilmiş bir sistem var karşımızda. Maalesef bu
sistemle, bu 4+4+4le beraber kız çocukları ya evden
eğitimlerini devam ettirmeleri konusunda zorlanıyorlar ya da hiçbir
şekilde okumalarına izin verilmiyor.
Şimdi,
bütün bunlar önümüzde dururken, kadınlarla ilgili bu kadar mesele varken,
sokakta, iş yerinde hatta Mecliste hiç farkında olmasanız da
kurduğunuz cümlelerle, davranışlarınızla, oturuş
tarzınızla aslında her an, her saniye kadına yönelik
şiddet gerçekleştirilirken bu kalkınma planında kadına
ne kadar yer var, kadına niye bu kadar kör bir bakış
açısı var, bunu sorgulamak gerekiyor.
Değerli
arkadaşlar, bence bu kalkınma planının içerisinden o
toplumsal eşitliğini çıkarmaktan ziyade, buradan, bu Meclisten
başlayarak bütün alanlarda bir işe alınma kriteri olarak, okulda
müfredatın bir parçası olarak toplumsal cinsiyet eğitiminin
alınması şart. Dediğim gibi, hiç farkında
olmasanız da aslında yerleşmiş eril zihniyet, kadınlar
her alanda, sokakta, evde, iş yerinde, okulda, Mecliste şiddete
uğruyor. Kadınlar aslında toplum tarihinin en eski köle ulusu
olarak karşımızda duruyor ve kadınlar bundan
kurtulmanın...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Toparlayın Sayın Başaran bir dakikada.
AYŞE
ACAR BAŞARAN (Devamla) Bir daha tekrarlıyorum: Kadınlar,
tarihin en eski köle ulusu olarak karşımızda duruyor ve bu ulus
kurtulmak için mücadele ediyor. Bu kalkınma planıyla bu
kadınların mücadelesinde tek bir katkı sunulmamış
oluyor ama tabii ki belki bizim buradaki mücadelemiz, kadınların
sokaktaki mücadelesi Türkiye toplumunda da eşitlikçi bir bakış
açısını sağlayabilir diye umuyor ve diliyorum. Tekrar bütün
kadın arkadaşlarımıza ortaklaşma, ortak mücadele
çağrısı yapıyorum.
Teşekkür
ederim. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Değerli milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.41
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.07
BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur),
İsmail OK (Balıkesir)
----- 0 -----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 105inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
103 ve 103e 1inci ek sıra sayılı On
Birinci Kalkınma Planı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon
yerinde.
Yürütme
temsilcisi yerinde.
Şimdi,
birinci bölümde söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Ankara Milletvekilimiz Sayın Bülent Kuşoğluna aittir. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz
otuz dakika Sayın Kuşoğlu.
CHP
GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
On
Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı görüşmelerine
geçmeden önce, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimizi
açıklamaya başlamadan önce Erbilde şehit olan
diplomatımız için bugün ikindi namazında Ankarada
kaldırılacak- başsağlığı diliyorum,
yakınlarına sabır diliyorum, yaralananlara da geçmiş olsun
diyorum.
Yine,
Düzce ve Sakaryada sel felaketi dolayısıyla zarara uğrayan
vatandaşlarımız için geçmiş olsun diyorum.
Vandan
da bir kaza haberi alındı. Orada da ölenlere Allahtan rahmet
diliyorum, yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Değerli
arkadaşlar, önemli bir konu görüşüyoruz tabii ki, Türkiye'nin
geleceğiyle ilgili bir konu görüşüyoruz. Belki Genel Kurulumuzda çok
kişi yok ama bu tür konular bütün dünyada, bütün parlamentolarda uzman
kişiler tarafından, bu konuya ilgi duyan kişiler tarafından
değerlendirilir yani bütün parlamentonun, her kesimin
katılmasına gerek yok, hazırlık
çalışmalarına aslında tüm unsurların
katılması gerekli. Kalkınma planında da geniş bir
sivil toplum kesiminin ve kamu kesimi uzmanının
katıldığını söylüyor. Gerçi, içerik olarak öyle
değil yani o kadar uzmanın katılımı sonucu daha
farklı bir kalkınma planı metninin bu Meclise gelmesi gerekirdi
ama bunu olduğu gibi kabul etmemiz gerekiyor yine de.
Değerli
arkadaşlar, içeriğine geçmeden önce, kalkınma planıyla
ilgili, tutanaklara da geçmesi açısından bazı konuları
vurgulamak istiyorum.
Şimdi,
normalde, On Birinci Kalkınma Planı 2019-2023
yıllarını kapsıyor, beş yılı. Cumhuriyetin
100üncü yılıdır 2023 yılı. Dolayısıyla çok
daha fazla önem arz eder yani 100üncü yıl hedefleri -ki sürekli olarak bu
iktidar tarafından da vurgulanmıştır- çok önemli olarak
görülmüştür, önemlidir de gerçekten. Bu hedeflere
ulaşılması açısından, cumhuriyetin 100üncü
yılında, bu devletin 100üncü yılında belli hedefleri yakalamak
açısından çok önemliydi bu plan. Dolayısıyla diğer
planlardan daha fazla ihtimam gösterilmesi gerekiyordu. O ihtimamın
gösterilebilmesi için de öncelikle -bu planın hazırlıkları
da yapılmıştı- geçen yıl, 2018de yüce Meclise
sunulması gerekiyordu. Şimdi temmuz ayındayız -normalde
temmuz ayında Meclis kapalı olur- Meclisin kapanacağı hafta
bu getirildi, alelacele görüşüyoruz.
Normalde,
kanuna göre
Özel bir kanunu da var çünkü mevzuatımız kalkınma
planlarına özel bir önem atfediyor, 3067 sayılı bir Kanunu var.
Bu kanun Kalkınma planları Türkiye Büyük Millet Meclisinde
görüşülmeye başlandığı andan itibaren, daha
doğrusu sunulduğu andan itibaren yirmi dört saat içerisinde derhâl-
görüşülmeye başlanır ve Plan ve Bütçe Komisyonunda en fazla
yirmi gün içerisinde görüşmeleri tamamlanır, sekiz gün de Genel
Kurulda görüşülür. diyor. Yani toplam yirmi sekiz gün ama Plan ve Bütçe Komisyonundan
Genel Kurula gelmesi normalde iki gün alacağından, normalde otuz gün,
bir aylık bir süre, Meclisin -aralıksız diyor bir de kanun-
aralıksız olarak planı görüşmesi gerekiyor.
Şimdi,
bize Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı bir gün sunum
yaptı bir bir-bir buçuk saatlik. Biz, iki gün, iki bölüm hâlinde Plan ve
Bütçe Komisyonunda bunu görüştük, toplam üç gün. Bugün de burada
görüşüyoruz, bugün tamamlanacak, dört gün. Yani normalde otuz gün
içerisinde yapılması gereken görüşmelerin dört gün içerisinde
tamamlanması söz konusu. Dolayısıyla burada, yeterince ilgi
olmaması, bu mevsimde tabii ki böyle bir ilginin olmaması, Meclisin
kapanacağı son gün planın görüşülüyor olması, bunlar
tabii sıkıntı.
Ayrıca,
plan 2019dan itibaren uygulanıyor. 2019un ortasını geçtik,
2019 hedeflerini tutturmak bundan sonra mümkün değil. Biliyorsunuz, ilk
çeyrekle ilgili olarak büyüme rakamı da eksi 2,6 olarak geldi. Bu yıl
rakamlar tutturulamayacak. Yani 2019-2023 yıllarını kapsayan On
Birinci Beş Yıllık Plan aslında 2019u
kapsamamış, kavramamış olacak. 2019 Yılı
Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programıyla
çelişen hükümleri var şimdiden ve yine, Anayasaya göre, orta vadeli
mali planla, orta vadeli programla, yıllık programlarla uyumlu
olması gerekirken, bütçeyle uyumlu olması gerekirken bu uyum da söz
konusu olmayacak, olmadı daha doğrusu yani bir yılı heba
etmiş olduk.
Sayın
Cumhurbaşkanı Yardımcısı bu konuyla ilgili
eleştirimizi yaptığımızda dedi ki: Biz bunun
farkındaydık. Bir geçiş dönemi öngörmedik, doğrudan
getirdik. Bu seneyi feda ettik. Daha gerçekçi bir işlem yaptık.
Göstergelerin kötü olmasını da göze alarak biz bunu yaptık. Ama
bu doğru değil tabii ki. Yani sonuç olarak bu sadece siyasi bir metin
değil, devletin de önemli metinlerinden bir tanesi, buna gereken
ihtimamın gösterilmesi lazım. Bu gecikmeler ya da bu usulsüzlükler
için sonuç olarak Yani ne olacak ki, sonuçta işte plan da uygulanıyor,
programlar da uygulanıyor, bütçe de uygulanıyor. denebilir.
Hayır Ne olacak? diyemeyiz çünkü bir devlet ciddiyetinin olması
lazım değerli arkadaşlarım, bir devlet adabının
olması lazım. Devlet adabı yoksa, devlet kendi koyduğu
kurallara uymuyorsa sıkıntı vardır. Burada gecikmesinin
mahzuru, öncelikle, 2019 yılının kaybından çok, devlet
adabının, devlet ciddiyetsizliğinin ortaya
çıkmasıdır; en kötü tarafı, en olumsuz tarafı bu,
sıkıntı burada. Evet, geçmişte de kalkınma
planlarının uygulanmadığı yıllar oldu ama
geçiş dönemleri öngörüldü. Ama neden uygulanmamış olsun ki? Bunu
ciddiye almak gerekir. Her şeyi ciddiye almak gerekir ama devlet
adabı konusunda daha da ciddi olmamız lazım. Evet, geç geldi,
kötü bir zamanda geldi, eksiklikleri de çok, biraz sonra biraz detaya
gireceğim. Burada da, Mecliste yeterince vakit ayırıp
inceleyemedik. Ama devlet adabı konusunda, ciddiyeti konusunda çok önemli
bir eksiklik söz konusu olmuş oldu maalesef On Birinci Kalkınma
Planıyla.
Bir
de kalkınma planıyla ilgili başta
yaşadığımız bir tartışma bunun
uygulamasıyla ilgili de sorun olduğunu ve olacağını
gösteriyor. Neydi başta yaşadığımız
tartışma? Meclis Başkan Vekilimiz, çok haklı olarak,
Anayasaya göre Cumhurbaşkanı Yardımcısının böyle
bir talebinin değerlendirmesini yüce Meclise sundu, burada görüştük,
tartıştık, uygun olmamasına rağmen Genel Kurul
kararıyla kendisi burada bir sunum yapabildi. Aslında bunu
hazırlayan yürütme erkidir, kalkınma planını hazırlayan
yürütme erkidir, normal olarak gelip burada sunması gerekenler de
onlardır. Normali budur, sahip çıkmaları lazım; bu, siyasi
bir metin aynı zamanda, bu metne sahip çıkması lazım,
sunması ve savunması lazım, bizim eleştirilerimize
karşı görüş belirtmesi lazım; doğrusu budur. Ancak
öyle bir Anayasa yaptık ki yürütme erkinin gelip de Mecliste bu
konuları sunması, savunması, hesap vermesi söz konusu
değil.
Şimdi,
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım alınmasın,
onunla ilgisi yok; kendisi bürokrasiyi, devleti bilen değerli bir
kişidir ama bulunduğu koltuk nedeniyle şu anda -bakanların
da aynı şekilde- buraya, yüce Meclise hesap vermesi diye bir şey
söz konusu değil çünkü seçilmiş değiller, bu yüce Meclisten
güvenoyu almış değiller; atanmışlar, sadece
Cumhurbaşkanına karşı hesap verebiliyor, Meclise
karşı hesap veremiyor, vermiyor. Halka karşı da hesap
vermiyor çünkü seçilmiş değil, siyasi bir iradesi de yok. Böyle bir sıkıntı
var yani usulüyle ilgili olarak da işin yürütülmesiyle ilgili,
uygulanmasıyla ilgili olarak da sıkıntı var. Siyasi iradesi
olmayan bir bakanın On Birinci Planı sunması, savunması ve
bundan sorumlu olması büyük bir sıkıntıdır. Ben
genellikle konuşmalarımda bu konuyu dile getiriyorum Genel Kurulda
ama çok önemli bir konudur, bakanların siyasi iradesinin olmaması,
Meclise hesap vermemeleri, güvenoyu almamış olmaları büyük bir
sıkıntıdır demokrasimiz açısından; bunun
tamamlanması lazım.
Geçmişte
mesela Kalkınma Bakanları
Sayın Cevdet Yılmaz burada,
Onuncu Kalkınma Planını da kendisi
hazırlamıştı, Onuncu Kalkınma Planı konusunda
siyasi iradeye sahipti, sorumluluğu da vardı, Anayasaya göre
yaptığı işlemden ve eylemden sorumluydu. Şimdi Anayasaya
göre bakanların böyle bir sorumluluğu yok, kalkmış
vaziyette ve tekrar söylüyorum, bakanların şu anda eskisi gibi
adları bakan ama aslında bulundukları
bakanlığın genel sekreteridirler; bakanı değildirler,
bulundukları bakanlığın işlem ve eylemlerinden sorumlu
değillerdir, bakanlığın genel sekreteridirler, kendilerine
Cumhurbaşkanınca verilen talimatları yerine getirmekle
mükelleftirler, kendi iradeleri, siyasi iradeleri ve hesap verebilirlikleri söz
konusu değildir. Bir de böyle bir durum var değerli arkadaşlar.
Bu
arada, Sayın Yılmaz, geçen dönem Onuncu Kalkınma Planı dolayısıyla
epey eleştirmiştik sizi ama bu On Birinci Kalkınma Planı,
Onuncu Kalkınma Planını aratıyor. (CHP
sıralarından alkışlar) Geçenki gerçekten güzel bir
plandı, bizler de zevkle çalıştık, eleştirdik, daha
uzun bir zamandı ve özellikle de öncelikli dönüşüm programları
vardı son bölümünde, üçüncü bölüm olarak konmuştu, o bir yenilikti
kalkınma planları açısından, uygulamaya dönük bir
yenilikti. Aslında plan uygulandıktan sonra ne kadarının gerçekleştiğini,
amaçlarının, hedeflerinin ne kadarının gerçekleşmediğini
ölçmeye yönelik de bize bir zemin hazırlamıştı ama maalesef
o yapılmadı, yapılmadığı için de o yönden eksik
kalmış oldu.
Şimdi,
kalkınma planını iki bölümde değerlendiriyoruz,
biliyorsunuz, Küresel Gelişmeler ve Eğilimler birinci bölümü, ikinci
bölüm de Kalkınma Planının Vizyonu, Temel Amaç ve
İlkeleri. Ben birinci bölümle ilgili, küresel gelişmeler ve
eğilimlerle ilgili olarak konuşacağım.
Değerli
arkadaşlarım, planlar samimi ve gerçekçi olmak zorundadır.
Samimi ve gerçekçi plan hazırlıyorsanız nereye gittiğinizi,
hedefinizi biliyorsunuz demektir. Hedefi olmayan, nereye gittiğini
bilemez. Hedefimizi net olarak ortaya koymamız lazım, onun için de
mümkün olduğunca samimi ve gerçekçi planlar hazırlamamız
lazım.
Bir
de yine tam olarak cevap alamadığım bir konu vardı Plan ve
Bütçe Komisyonunda. Bu plan hazırlanırken hemen 2nci maddesinde
belirtiliyor: On beş yıllık bir perspektifin ilk beş
yıllık dilimi olarak tasarlanmış
deniyor. On beş
yıllık bir perspektif ortaya konmuş, ama bu on beş
yıllık perspektifin ne olduğunu inanın şimdiye kadar
anlamadık, göremedik; belki son bölümde Sayın Cumhurbaşkanı
Yardımcımız bu konuyla ilgili tekrar bilgi verirler.
Şimdi,
küresel gelişmelerle ilgili planın ortaya koyduğu tespitler ve
Türkiyeye ilişkin tespitler biraz önce söylediğim o Samimi ve
gerçekçi olmalıdır. ilkesine uygun değil, samimi ve gerçekçi
değil maalesef. Bakın, şöyle: Planın 3üncü maddesi Siyasi
ve ekonomik düzlemde yeni güç ve çekim merkezlerinin oluştuğu bir
ortamda hazırlanmıştır. diyor.
16ncı maddesi, 14 ve 16 Jeopolitik, askerî ve
ekonomik alanda küresel ölçekte güç dengesi arayışları
sürmektedir. diyor.
Üretim ekseni yüksek gelirli ülkelerden gelişmekte
olan ülkelere kaymakta olup Türkiyenin de içinde bulunduğu bu ekonomilerin
gelecekte daha fazla güçlenerek küresel üretim, ticaret, teknoloji, katma
değer gibi alanlarda etkili olması beklenmektedir. 18inci madde bu.
Şimdi, burada küresel gelişmeleri anlatmaya
çalışıyor, özet olarak diyor ki: Güç, gelişmiş
ekonomilerden, gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere doğru
kayıyor. Birinci tespit bu Güç, gelişmiş ülkelerden
gelişmekte olan ülkelere doğru kayıyor ve bölgesel entegrasyon
ve iş birlikleri artıyor. diyor. Bölgesel entegrasyon ve iş
birlikleri artıyor, bu doğru bir tespittir fakat gücün
gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere doğru
kaydığıyla ilgili nesnel bir tespit söz konusu değil. Güçte
bir kayma var, bir farklılık var, bir değişim söz konusu ama
gelişmekte olan ülkelere doğru bir güç kayması -biz de gelişmekte
olan bir ülkeyiz- var mıdır? Bu dönemde, tam tersine, bazı
sıkıntılar yaşıyoruz. Şunu söylemek mümkün
küresel tespitlerle ilgili olarak: Ülkeler değil ama güç,
gelişmiş ülkelerdeki küresel şirketler vasıtasıyla
gelişmekte olan ülkelere, daha kolay yatırım yapılabilen,
daha ucuz işçiliğin, daha ucuz maliyetlerin, girdilerin olduğu
ülkelere doğru götürülüyor kasıtlı olarak ve tekrar bu tarafa
alınabiliyor ve yeni, özellikle Trumpın Başkan olmasından
sonra gücün gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere
doğru kaydığıyla ilgili varsayım da tamamen
değişmiş vaziyette çünkü ticarette artık
korumacılık söz konusu, daha farklı ilkeler söz konusu. Geçen
plan hazırlıkları döneminde Amerika Birleşik Devletleri ile
Avrupa Birliğinin bir serbest ticaret anlaşması söz konusuydu; o
kadar hızlı değişiyor ki küresel anlayış,
bakın o ortadan kalktı, bu dönemde öyle bir ticaret
anlaşması söz konusu değil. Tam tersi oldu, Amerika
Birleşik Devletleri özellikle kapandı, korumacılık yönünden
sıkıntıya girdi.
Şimdi,
bir diğer tespit: Bölgesel entegrasyon ve iş birlikleri
artıyor. Doğru, artıyor. Peki, bölgesel entegrasyon ve iş
birlikleriyle ilgili çevremizdeki en önemli entegrasyon, iş birliği
nedir, en önemli proje nedir, Türkiyeyi en fazla ilgilendiren? Bizi en fazla
ilgilendiren konu, Doğu Akdenizdeki doğal gazla ilgili, enerji
kaynaklarıyla ilgili entegrasyondur, iş birliğidir. Orada
İsrailin, Mısırın, Güney Kıbrısın,
Amerika Birleşik Devletlerinin, Yunanistanın ortak bir
girişimi söz konusu; bir entegrasyon var, iş birliği var. Fakat
orada bulunan Türkiyenin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin ve
Türkiyenin olayın dışında kalması söz konusu. Bugün
Avrupa Birliği bize karşı yaptırım uygulamaya
çalışıyor; yapamazlar tabii ki, kolay değil ama bizim, bu
iş birliğinin dışında kalmamız söz konusudur.
Hâlbuki orada bir doğal gaz olduğu, petrol olduğu, enerji
kaynaklarının olduğu yıllardan beri konuştuğumuz
bir konuydu, biliyorduk ama Türkiye maalesef o iş birliğine
katılamamıştır. Bunun sebebi nedir? Bizim,
Mısırla olan -devlet olarak değil- sorunlarımız,
Suriyeyle ilgili sorunlarımız. İdeolojik sorunlar bunlar,
devletten kaynaklanan sorunlar da değil; Mısırla ilgili
ideolojik sorunlar, siyasi iktidarımızın ideolojik
sorunları ve bugün bu konuyla ilgili olarak da sıkışmış
vaziyetteyiz.
Küresel
ölçekte bizim için en önemli konu, Avrupa Birliğiydi. Türkiye için, Avrupa
Birliği anlaşması, 1957de imzaladığımız
Roma Anlaşması çağın anlaşmasıydı, çok
önemli bir konuydu, öyledir de ama bakın, On Birinci Kalkınma
Planında Avrupa Birliğiyle ilgili hiçbir hedef söz konusu
değil, hiçbir hedef söz konusu değil. Neden? Bunu kimse izah edemez.
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı da bu konuyla
ilgili bize Plan ve Bütçe Komisyonunda bilgi vermedi.
Bakın,
Onuncu Kalkınma Planında konuyla ilgili epey bir yer var, Avrupa
Birliği başlığı altında 40ıncı madde,
daha sonra uygulamayla ilgili olarak durum analizi yapıyor ve 1.082,
1.083, 1.084, 1.085, 1.086, 1.087nci maddelerde Avrupa Birliğiyle ilgili
hedefler hem genel olarak hem de somut olarak belirlenmiş fakat biz bu On
Birinci Kalkınma Planında, Avrupa Birliğiyle ilgili hiçbir
hedefimiz yokmuş gibi, hiçbir cümle geçirmemişiz, hiçbir projeden
bahsetmiyoruz. Neden Avrupa Birliği bizim için bir hedef değil,
Avrupa Birliği ilişkilerinin gelişmesi hedef değil?
İhracatımız en fazla Avrupa Birliğine, ithalatı en
fazla Avrupa Birliğinden yapıyoruz; ticaret hacmimiz, bir ara
farklılıklar göstermesine rağmen, en fazla Avrupa Birliğiyle.
Neden biz Avrupa Birliğini görmezlikten geliyoruz? Bu gerçekçi bir
yaklaşım mıdır, doğru bir yaklaşım
mıdır? Bunu atlamak, bu planın Avrupa Birliğini
görmezlikten gelmesini anlamak mümkün değildir arkadaşlar, gerçekten
mümkün değildir, anlamak mümkün değildir. Türkiyenin bin
yıldır hedefi Batı olmuştur, çağdaşlık
olmuştur ama biz bu dönemde nedense bu hedefimizi yitirdik. Yani bu
nasıl ifade edilir? Avrupa Birliğini dışlamak, Avrupa
hedefini dışlamak yani Liverpoolla, Manchester Unitedla,
Barcelonayla oynamak değil de Cidde idman yurduyla spor yapmak, futbol oynamak
gibi bir şey, böyle bir talep; bunu anlamak mümkün değildir. Her
alanda Avrupa, Avrupa Birliği Türkiye için hedeftir. Tabii ki eşit
koşullar altında, kendi egemenliğimizi, kendi kimliğimizi,
kişiliğimizi koruyarak bu hedefe, şimdiye kadar ulaşmaya çalıştığımız
gibi, bundan sonra da ulaşabilirdik. Maalesef böyle çok önemli bir
eksiklik görüyorum.
Birinci
bölümde, Küresel Gelişmelerin Türkiye Etkileşimi
başlığı altında 84üncü ve 98inci maddeler var önemli
olarak gördüğüm. 98inci maddede Türkiyede hizmette etkinlik
bakımından büyükşehir modeli gelişmekte ve
yaygınlaşmaktadır. Ancak merkezi yönetimle koordinasyonu
güçlendirecek şekilde geliştirme ihtiyacı bulunmaktadır.
deniyor.
Şimdi,
özellikle büyükşehirlerle ilgili bu dönem artık -ana muhalefet de yok
ama- bir muhalefet partisi olarak bizim daha fazla ilgimiz var. Biliyoruz,
bugün mesela Ankara Büyükşehir Belediyesi kırsal kalkınmaya
öncelik veriyor. Çünkü sadece merkezde değil, bütün ilçeleriyle beraber
Ankara, birçok ülkeden büyük alana sahip bir yer. Kırsal kalkınmaya
da öncelik vererek bazı çalışmalar yapıyor. Lavanta ekimi,
işte mevcut sıkıntıları olan soğan ekimi, patates
ekimi, pancar ekimi; tahıllarla ilgili, domatesle ilgili, Ankarada
yapılan bütün tarımsal çalışmalarla ilgili, turizmle ilgili
olarak planlar yapıyor bildiğim kadarıyla. Ama merkezî bu
planın büyükşehirlerle koordinasyonunu sağlayacak bir
bağlantı da söz konusu değil maalesef, böyle bir eksiklik de
var. Sadece yani siyasi olarak onları engellemeye çalışıyor
olabiliriz, belki siyaseten doğru olabilir ama sonuç olarak, bunlar
vatandaşlarımız tarafından, seçmen tarafından
görünecek olaylardır, sıkıntı yaratacak konulardır,
ben doğru olduğunu düşünmüyorum bunların.
Bu
arada, farkında değilim, çok hızlı bir şekilde
zamanım eriyor.
Yine,
mesela Yeni Ekonomi Programında, YEPte, Avrupa Birliğiyle ilgili
burada da bir hedef var; bakın, Avrupa Birliğiyle ilgili YEPte, Yeni
Ekonomi Programında. Bu da bu yıl açıklanmıştı.
Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programında da
Avrupa Birliğiyle ilgili hedefler var ama kalkınma planına
Avrupa Birliğiyle ilgili hedefler maalesef konulmamış. Bir
çelişki de söz konusu. Demin unutmuştum, ilave edeyim.
Şimdi,
eğer biz küresel alanda dünyayla rekabet etmek istiyorsak mevcut
koşullarda bunu yapmamız mümkün değil; yapamadık da. Ne
yapmamız lazım? Çok kısaca ifade edeyim: Büyük firmalarla bu
iş olabilir. Bütün dünya; Amerika Birleşik Devletlerinden Koreye
kadar, Çine kadar, hepsi çok büyük ölçekli firmalarla bunu yapıyorlar.
Bizim o kadar büyük ölçekli firmalar kurmamız özel sektörle, sadece özel
sektörle mümkün değil, devletin devreye girmesi lazım, kamunun
devreye girmesi lazım, küresel çapta rekabet edebilmemiz için büyük
firmaları desteklememiz ya da sermaye koymamız lazım.
Amerikadaki GE, General Electric, General Motors, hepsinde devlet desteği
vardır, sermayesi vardır. Korenin büyük firmaları, bu
elektronikle ilgili firmalar, otomotiv firmaları, hepsinde devlet
desteği vardır, devlet sermayesi vardır. Biz neden
utanıyoruz kamu sermayesiyle büyük firmalar kurarak küresel rekabete
açmakta ben onu anlayamıyorum. Dünyayla rekabet etmek istiyorsak muhakkak
büyük firmalar kurulmalıdır ve arkasında devletin de olması
şarttır; devletin yatırımcı olması özellikle bu
dönemde şarttır. Planda bazı tespitler var, liberal ekonomiyle
ilgili sıkıntılar var, korumacı tedbirler
alınıyor diye. Ee, biz niye yapmıyoruz, Türkiye neden
bunları yapmıyor? Türkiye'nin de yapması lazım. Türkiye'nin
bölgesel, selektif bölgesel konularda ve özellikle yine selektif belli alanlarda
kamu yatırımcılığına tekrar geçmesi gereklidir
diye düşünüyorum; bu da çok önemli bir konu. Onun dışında,
tutup da küresel ölçekte Türkiye'nin rekabet etmesi mümkün değil.
Türkiye
kalkınmanın önemini anlamış genç, dinamik bir nüfusa sahip,
yeter ki iyi yönetilsin, iyi bir sistem oluşturulsun. Hızla
şehirleşiyoruz. Şehirlerle ilgili olarak, bu
şehirleşmeyle ilgili olarak da
Kadın
konusu çok önemli. Toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda yine planda
hiçbir cümle söz konusu değil ama ben biliyorum ki mesela,
Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programında bu
konuyla ilgili çok güzel cümleler var. Cumhurbaşkanlığı
Yıllık Programında, 102nci sayfada toplumsal cinsiyet
eşitliğiyle ilgili çok güzel bir bölüm ayrılmış, çok
güzel ifadelere de yer verilmiş. Bunların çıkarılmasının
-ki bu 2019 programıdır- kalkınma planında yer
almamasının sebeplerini anlayamıyorum.
Eğitimle
ilgili, tabii ki değişen teknoloji karşısında
eğitim çok çok önemli bir konu ama şimdiye kadar PISA testleri
vardı eğitimle ilgili olarak bizim moralimizi bozan, son zamanlarda
çok ciddiye almadığımız. Kendi Millî Eğitimimiz
tarafından yapılan bir ABİDE testi var, sonuçta bir analiz
yapılmış ve şöyle bir sonuç bulunmuş: Derslerde yetersizlik
ilkokulda başlıyor ve artarak ilerliyor. 8inci sınıf
öğrencilerinin yüzde 16sı yani -bizim eski tabirle- ortaokulu
bitirmekte olan öğrencilerin yüzde 16sı dört işlem
yapamıyor. Bu vaziyetteyiz. Kendi Millî Eğitimimizin ABİDE
testinde bu durum tespit edilmiş. 4 öğrenciden 1inin Türkçe bilgisi
temel ve temel altı seviyede. Bu kadar kötü vaziyetteyiz. Fen
bilimlerinde öğrencilerin yüzde 86sı, sosyal bilimlerde
öğrencilerin yüzde 65,3ü orta ve alt düzeyde yer alıyor. Yüzde
39,8i vücuttaki organların görevini bilmiyor. diyor. Yüzde 40a
yakını vücut organlarının görevini bilmiyor. Ve İki
farklı olay arasında bağlantı kuramıyor bu seviyedeki
öğrenciler. diyor. Bunlar çok önemli konular, eğitime çok daha fazla
önem verilmesini gerektiren konular. Tutup da sadece bir Japon örneğini
alıp da, kadın üniversiteleri örneğini alıp da eğitim
meselesini halletmemiz mümkün değil değerli arkadaşlar. Bu
konulara çok daha fazla önem vermemiz gerekiyordu.
Bir
diğer konu da
Özellikle tarımda bölgesel kalkınma projelerinden
hiç bahsedilmiyor. GAP, DAP, DOKAP, KOP, bunlarla ilgili hiçbir şekilde
Yani tarımda bir gelişme sağlayacaksak, üretim yapacaksak,
üretim ekonomisine geçeceksek bu projelerle ilgili
Ki şimdiye kadar ihmal
edildi, verilen bütçelerinin de hep yarısı kullanıldı. Her
bütçede özellikle eleştiriyorum. Şimdi, bu konunun ihmal edilerek
tarımda bir atılım yapılması, bir değişim
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın Sayın Kuşoğlu.
BÜLENT
KUŞOĞLU (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu
projelerin ihmal edilerek tarımda bir atılım
yapılması, üretim ekonomisine geçilmesi mümkün müdür? Mümkün
değil. Yani bunu görmeyen bir kalkınma planının
olmasına ben şaşırıyorum, gerçekten
şaşırıyorum.
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) İktidar da tarımı görmüyor.
BÜLENT
KUŞOĞLU (Devamla) Demek ki bu tür planların mutlaka
seçilmiş kişiler tarafından hazırlanması, onlar
tarafından hazırlatılması, siyasi iradelerinin olması,
burada hesap verebilir olmaları, buradan güvenoyu alıyor
olmaları gereklidir diye düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlar En kötü plan, plansızlıktan iyi. diye bir söz var.
Tabii ki plansız olmamamız lazım ama bu planı ben çok da
plan gibi görmedim maalesef. Üzülerek bunu ifade ediyorum. Biraz dilek ve
temenniler manzumesi olarak görüyorum maalesef ama yine de bu planın -ne
kadar iyi olursa olsun
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT
KUŞOĞLU (Devamla)
en iyi plan kötü uygulanırsa kötü olur- iyi
uygulanacağını düşünmek istiyorum. Kalkınma Planı
için başarılar diliyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunda.
3
değerli milletvekilimiz onar dakikayla konuşmalarını
sürdürecekler.
İlk
söz, Bingöl Milletvekilimiz Sayın Cevdet Yılmaza ait.
Süreniz
on dakika Sayın Yılmaz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA CEVDET YILMAZ (Bingöl) Çok teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, çok kıymetli arkadaşlar; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
AK
PARTİ Grubu adına On Birinci Kalkınma Planı konusunda söz
almış bulunmaktayım. Öncelikle, bu planın
hazırlanmasında emeği geçen herkese çok çok teşekkür
ediyorum. Strateji ve Bütçe Başkanlığımız, ilgili tüm
kurumlar, özel ihtisas komisyonlarında görev alan kamu, akademik dünya,
sivil toplum kuruluşları, yine internet kanalıyla katkı
veren vatandaşlarımız, son iki plandır kalkınma
ajansları kanalıyla yerelden katkı sunan bütün ilgili kesimler,
hepsine huzurunuzda şükranlarımı sunuyorum.
Planlar,
sadece bir kuruluşun yaptığı dokümanlar değil, esas
itibarıyla ülkenin birikimini yansıtan dokümanlardır. Bu plan da
Türkiye'nin birikimi olarak hazırlanmıştır ve huzurunuza
getirilmiştir, Meclisimizin de onayıyla bütün Meclise mal
olacaktır.
Planlarla
ilgili en önemli hususlardan biri sahiplenmedir. Sahiplenirsek bu
planımızı hep birlikte -bütün partiler için söylüyorum- ortak
hedefler olarak önümüze koyarsak gelecek nesiller için, gelecek kuşaklar
için daha hayırlı hizmetler yapabiliriz diye düşünüyorum.
Dolayısıyla bu plana emeği geçen herkese tekrar
şükranlarımı sunuyorum, planımızın
hayırlı olmasını diliyorum.
Planın
bir diğer özelliği, Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sisteminde hazırlanan ilk plan olması.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle birlikte ekonomi
yönetiminde de yeni bir kurumsal yapılanma gerçekleştirildi, bir
taraftan da Strateji ve Bütçe Başkanlığı diye yeni bir
yapı kuruldu. Bu yapı, aslında eski Planlama Teşkilatı
ile Maliyenin bütçe boyutunu birleştiren son derece önemli bir yapı.
Orta vadede önemini çok daha iyi göreceğiz diye inanıyorum.
Bu
yapılanmayla birlikte yıllardır şikâyet ettiğimiz
plan-bütçe ilişkisini veya hedefler ile kaynak tahsisi ilişkisini çok
daha güçlü bir şekilde kurma imkânı var, inşallah bu planın
uygulama safhalarında bunu hep birlikte göreceğiz. Yine, bu
planımız on beş yıllık bir perspektifle, yeni bir
perspektifle hazırlandı. 2023 artık bir perspektif olmaktan
çıktı, bir plan ufku hâline geldi. Şu anda, artık, yeni bir
perspektifimiz var, o da 2033; on beş yıllık bir perspektif. Bu
perspektif zemininde 2023e kadar bu plan hazırlanmış durumda.
Önümüzdeki dönemde 2033ü de daha detaylı bir şekilde, inşallah,
çalışıp hep birlikte o hedefleri de netleştiririz, buna da
ihtiyacımız var.
Değerli
arkadaşlar, yeni bir döneme giriyoruz. Yeni planla birlikte aslında
Türkiye yeni bir döneme giriyor. 2014-2018 döneminde, Onuncu Plan döneminde çok
önemli güvenlik riskleriyle karşı karşıya kaldık, çok
önemli jeopolitik gelişmelerle karşı karşıya
kaldık, küresel krizin etkilerinin devam ettiği bir süreç
yaşadık. Bütün bunlara rağmen plan hedeflerini belli oranda
gerçekleştirme imkânı bulduk. Şimdi, güvenlik risklerimizin daha
makul düzeylere indiği, seçimlerin artık olmayacağı -belli
bir süre, üç dört yıl en azından, dört yıllık bir perspektifte-
bir döneme giriyoruz, jeopolitik risklerimizin de daha yönetilebilir
seviyelerde olduğu bir dönemdeyiz. Dolayısıyla bu dönemde, yeni
planla birlikte aslında yeni bir kalkınma hikâyesi, yeni bir büyüme
hikâyesini de tartışmak durumundayız.
Bu
yıl için bir dengelenme döneminden geçiyoruz fakat esas olan,
dönüşümü sağlamaktır. Yeni plandaki büyüme rakamları
gerçekten önemli rakamlar, gerçekçi rakamlar ama büyümenin ötesinde bu dönem,
daha uzun vadeli bir perspektifle ekonomik dönüşümü
gerçekleştireceğimiz bir dönem. Bu açıdan ben çok önemsiyorum.
Son on beş yılda altyapıya, fiziki altyapıya önemli
yatırımlar yaptık. Şimdi sıra bu fiziki
altyapıyı iyi değerlendirip üretken alanlarda daha fazla
gelişme sağlamamız gereken bir dönem. Yeni büyüme hikâyesi
veya yeni kalkınma hikâyesi derken öncelikle orta gelir
tuzağını aşarak yüksek gelirli ülkeler ligine
çıkmayı kastediyorum, bir taraftan da yüksek insani gelişmeden
en yüksek insani gelişmeye ülkemizi terfi ettirmekten bahsediyoruz.
Burada
yıllardır, on yıllardır önümüzde kısıt olarak
duran cari açık meselesini çözme durumumuz var. Biz maalesef, 1950li
yıllardan bugüne kadar geldiğinizde, hep cari açıkla, cari
açığın kısıt oluşturduğu bir büyüme
modeliyle bugünlere geldik. Bu plan, On Birinci Plan bu cari açık
meselesini çözme iddiasında olan bir plan. Bence en önemli özelliklerinden
biri o. Plan dönemi sonunda cari açığın millî gelire
oranını yüzde 1in altına düşürmeyi hedefleyen bir plan.
Uzun vadeli sürdürülebilir büyümemiz açısından, dış
finansmana ihtiyacı minimum düzeye indirerek gelişmemiz
açısından bu son derece kritik bir hedef.
Diğer
taraftan, bu planın yine çok önemli bir vurgusu sanayileşme, üretken
sektörler; tarımıyla, turizmiyle, sanayisiyle, döviz
kazandırıcı üretken sektörler. Buna yapılan vurguyu da ben
çok kıymetli buluyorum. Bu, AR-GE harcamalarındaki artışta
kendini gösteriyor; eğitim reformu, diğer birtakım
teşvikler, destekler, kaynak tahsisinde bu sektörleri önceliklendirme,
seçilmiş sektörler ve kritik teknolojilere odaklanma. Bütün bu unsurlarıyla
birlikte plan yeni bir büyüme hikâyesine de zemin oluşturuyor. Katma
değeri daha yüksek bir Türkiye vizyonuyla hazırlanmış bir
plan. Bu yönüyle de gerçekten çok çok önemli. Bunun da
altyapısını oluşturan, esas itibarıyla, yetişmiş,
girişimci, yenilikçi insan gücü. 82 milyon nüfusumuz var, 86 milyona
çıkacak. Bu nüfusu işte bu vizyona iyi hazırlamak
durumundayız. Daha donanımlı, daha girişimci, daha
yenilikçi bir nüfusla KOBİlerinden büyük işletmelerine kadar
Türkiye'nin daha rekabetçi hâle, daha verimli hâle gelmesi gerekiyor.
Üç
cümleyle özetlemem gerekirse bu yeni vizyonu: Eğitim, insan gücüne
yatırım, teknolojiye yatırım, hukuka ve
kurumsallaşmaya yatırım. Bence bütün bu kritik alanlarda temel
çerçeveyi bu plan ortaya koyuyor.
Bütün
bu çerçeve içinde baktığımız zaman hedeflerimiz de bununla
uyumlu. Ortalama büyümemiz yüzde 4,3 olacak plan döneminde; millî gelirimiz 1
trilyon doların üstünde, 1 trilyon 80 milyar dolara ulaşacak;
kişi başına gelirimiz 12.484 dolar ama ben bunu ihtiyatlı
bir rakam olarak görüyorum doğrusu. Türkiye, içinden geçtiği
konjonktürden çıkarak özellikle kur meselesinde daha stabil, daha gerçekçi
bir zemine oturduğunda bu rakamlar da revize edilecektir, inşallah.
İhracatımız 227 milyar dolar olacak, işsizliğimiz tek
haneye inecek, enflasyon düşük tek haneli rakamlara gerileyecek plan
hedeflerine göre ve baktığınız zaman, özellikle satın
alma gücü paritesine göre önemli bir gelişme var; OECD tanımlı
satın alma gücü paritesine göre kişi başına gelirimiz 2013te
22.205 dolarken 2018de 28.205 dolara yükselmiş, plan dönemi sonunda 37
bin dolara çıkması öngörülüyor. Şu an itibarıyla zaten
satın alma gücü paritesine göre 13üncü büyük ekonomi konumundayız.
Önümüzdeki dönemlerde bu konumumuzu daha da pekiştireceğiz.
Yakınsama süreci devam edecek, gelişmiş dediğimiz ülkelerle
aramızdaki farkı bu çerçevede kapatmaya devam edeceğiz.
Türkiyenin kişi başına gelirinin AB ortalamasına
oranı şu anda yüzde 65 civarında, bu plan döneminde bunu da
70lere doğru çıkarmayı yine hedefliyoruz.
Bütün
bunlarla baktığımız zaman, değerli arkadaşlar,
politika çerçevemizin sağlam ve sağlıklı kurulduğunu
rahatlıkla söyleyebilirim. Dalgalı döviz kuru rejimi ve güçlü para
politikaları devam edecek. Mali disipline ehemmiyet verilmeye devam
edilecek. Kurallara dayalı serbest piyasa, işleyen bir serbest piyasa
yine esas alınıyor. Ekonomi yönetiminde eş güdüm, uyum ve etkin
koordinasyon öngörülüyor. Para, maliye ve gelirler politikasının
eş güdüm içinde yürütüldüğü, yapısal reformlara da büyük vurgu
yapılan bir çerçeve görüyoruz.
Özellikle
yapısal reformları hepimizin önemsemesi lazım. Bunların iki
yönlü etkisi var; bir tanesi orta ve uzun vadede ortaya çıkan somut
etkileri, diğeri ise yapısal reformlar yapan bir ülkeye duyulan güven
ve bunun da etkileri hemen ortaya çıkıyor. Dolayısıyla,
önümüzdeki süreçte
Başlamış durumdayız aslında.
Askerlikle ilgili çok köklü bir reform yaptı bu Meclis. Diğer
taraftan, Millî Eğitim Bakanlığımızın
çalıştığı eğitim reformu var, Adalet
Bakanlığımızın çok ciddi bir emekle
hazırladığı Yargı Reformu Strateji Belgesi var.
Bakın, çok köklü alanlardaki reform çerçevesinden bahsediyoruz. Yine,
ekonomi alanında çok önemli bir reform gündemimiz var. Bütün bunları
yeni unsurlarla birleştirip yapısal reformları Meclisimizin de
desteğiyle birer birer harekete geçirdiğimiz zaman Türkiye
ekonomisine duyulan güven çok daha üst noktalara çıkacaktır ve
inanıyorum ki bu planda ortaya konan hedeflerin çok daha ötesinde
gerçekleşmeler sağlanacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayalım Sayın Yılmaz.
CEVDET
YILMAZ (Devamla) Tamamlamadan önce, gelen eleştirilerle ilgili son bir
not: Bu sistem tartışmalarını muhalefetten
arkadaşlarımız gündeme getirdiler. Yeni sistemle ilgili
şunları vurgulamak istiyorum: Yeni sistem geliştirilmeye ve
iyileştirilmeye açık bir sistemdir, elbette zaman içinde uygulama
sonuçlarıyla birlikte iyileştirilecektir; halkın demokratik
oyuyla, meşru bir şekilde uygulanmaya başlanan bu sistem
herkesin katkısıyla daha iyi bir noktaya gidecektir inşallah.
Yalnız, şöyle bir hata yapılıyor: Nedensellik ve eş
zamanlılık karıştırılıyor. Sistemle
alakası olmayan başka konular, başka sorunlar, sistemden de önce
var olan ve devam eden birtakım sorunlar sistemin sorunuymuş gibi
sunuluyor; bu da büyük bir yanlış. Bu yanlışa
düşmeden, sistemin uygulamadaki eksikliklerini tespit edip hep birlikte
geliştirirsek Türkiye kazanır diye düşünüyorum.
Yeni
planımızın hayırlı uğurlu olmasını
diliyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına ikinci söz talebi Gaziantep
Milletvekilimiz Sayın Abdullah Nejat Koçere aittir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika Sayın Koçer.
AK
PARTİ GRUBU ADINA ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 2019-2023 dönemini kapsayan On Birinci
Kalkınma Planının birinci bölümü üzerinde AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye'nin siyasi ve ekonomik açıdan oldukça
sıkıntılı bir döneminde görev alan AK PARTİ, on yedi
yıllık süreçte gerçekleştirdiği reformlarla, ülkemiz için
çizdiği yol ve vizyonla önemli başarılara imza
atmıştır. On Birinci Kalkınma Planı bu tecrübeyle
hazırlanmış bir plan, bir yol haritası ve bir vizyon
belgesidir. Hareket noktası insan olan dönüşümlerle Türkiye'nin son
on yedi yılda çehresinin değiştiği, kalkınmanın
ve büyümenin hızlandığı görülmektedir. Sosyal, kültürel,
ekonomik, siyasi ve toplumsal alanda gerek mevzuat gerekse reform düzeyinde
büyük hamleler gerçekleşmiştir. Kronikleşmiş pek çok sorun
köklü reformlar yapılarak çözüme kavuşturulmuştur. Yaşam
standardını yükseltmeye, milletimizin ve ülkemizin refahını
artırmaya yönelik sürekli olarak dönüşen ve yenilenen düzenlemeler
yapılmış ve yapılmaya devam etmektedir. Küresel bir güç
olma yolunda mali disiplin önemsenerek yapısal reformlar hayata
geçirilmiş, ekonomik kalkınmaya verilen öncelikler sayesinde temel
ekonomik göstergelerde büyük gelişmeler sağlanmıştır.
Ülkemizin gündemi yeni fikir, proje, iş, hizmet ve yatırımlarla doldurulmuş
ve kalkınma hızlandırılmıştır. Güçlü insan
kaynağıyla sürekli olarak iyileştirilen iş ve
yatırım ortamı sayesinde ülkemiz AR-GE, inovasyon ve dijital
dönüşüm gerçekleştirme kabiliyetini kazanmıştır. Bunun
yanı sıra, Türkiye yüksek düzeyli iş birliği
mekanizmaları ile bölgesel iş birliği süreçlerini hayata
geçirmiş, gerçekleştirdiği insani yardımlarla bölgesel ve
küresel istikrarın sağlanmasında söz sahibi olmuştur.
Sayın
milletvekilleri, pek çok şey gibi küresel rekabet anlayışı
da günümüzde büyük ölçüde değişmiştir. Üretim süreçleri
artık tek bir alanda değil, birden fazla yerde
gerçekleştirilmekte, ilerleyen teknolojinin yardımıyla üretim
zincirinin farklı aşamaları farklı ülkelerde dahi
gerçekleştirilebilmektedir. Yüksek teknolojili üretimin, tasarımın,
markalaşmanın önemi ve değeri artmaktadır. Rekabet gücü
ancak inovatif çalışmalarla fark yaratarak elde edilmektedir. On
Birinci Kalkınma Planında yer alan kimya, ilaç, tıbbi cihaz,
elektronik, otomobil, raylı sistem ve kimi sektörlerin öncelikli olarak
yerli üretimi ve teknolojik dönüşümü destekleyerek sanayi
politikalarının belirlenmesi son derece önemlidir. Amacına ve
kurgusuna bakıldığında, esas itibarıyla daha fazla
değer üreten, daha güçlü, rekabetçi, nitelikli insan ve güçlü toplumu
merkezine alan bu plandaki sanayi politikalarının ve öncelikli
sektörlerin önemi daha iyi anlaşılmaktadır.
İstikrarlı
ve güçlü büyüme, sürdürülebilir cari işlemler dengesi, artan istihdam ve
birey, firma, sektör ve devlet olmak üzere, tüm düzeylerde rekabetçiliğin
geliştirilmesi ve verimliliğin artırılması önemli
hedeflerdir. AR-GE ve inovasyonla kritik teknoloji alanlarına
yapılacak yatırımlar, oluşturulacak kurumsal yapılar
ve destekler aracılığıyla şirketlerin ve
girişimcilerin hem AR-GE inovasyon kapasiteleri hem de verimlilikleri
artacaktır.
Sayın
milletvekilleri, On Birinci Kalkınma Planının Türkiyenin
uluslararası rekabet edebilirliğinin artırılması ve
yüksek katma değer yaratarak sürdürülebilir ekonomik büyümesinin ve
kalkınmasının sağlanması için oldukça büyük bir öneme
sahip olduğuna inanıyorum. Bu anlamda oluşturulan politika ve
tedbirlerin son derece hassas bir yaklaşımla
oluşturulduğunu görmekten memnuniyet duyuyorum.
Güçlü
finansal yapının tesisi için Kredi Garanti Fonunun yüzde 50sinin
imalat sanayisi sektörlerinde yatırım ve ihracat kredilerine tahsis
edilmesini, Kalkınma ve Yatırım Bankası ile Eximbankın
öz sermayesinin 10 milyar TLye artırılmasını, KOSGEB
desteklerinden imalat sanayisine ayrılan payın yüzde 75e ve
öncelikli imalat sektörlerine ayrılan payın yüzde 50ye
çıkarılmasının büyümemizin lokomotifi olan
KOBİlerimiz için finansmana erişimde büyük bir kolaylık,
büyüyüp gelişerek güçlenmeleri için iyi bir imkân olduğunu değerlendiriyorum.
Programda
yer alan model fabrika, danışmanlık destek programı
KOBİlerin verimliliğini artıracağı gibi, dijital
dönüşümlerine de katkı sağlayacaktır. Bu noktada,
ölçeklerini büyüten firmalara verilecek olan ilave istihdam desteği çok
önemlidir. Bölgeler ve sektörler düzeyinde verimlilik sorunlarının
analiz edilerek çözüm önerilerinin ve verimlilik gelişim
haritalarının oluşturularak plana paralel bir vizyonun gösterge
olacağına inanıyorum.
Planı
incelediğimizde, iş ve yatırım ortamı
reformlarıyla kamu politikalarında şeffaflık, istikrar,
güvenilirlik ve öngörülebilirliğin sağlanmasının,
piyasalarda rekabetçi ortamın geliştirilmesi ile etkin teşvik
programları uygulanarak üretim yapısının
güçlendirilmesinin, ekonomide teknolojik dönüşümü sağlayacak
uluslararası doğrudan yatırımların
artırılarak Türkiyenin bölgesel üretim merkezi hâline getirilmesinin
amaçlandığı görülmektedir. Bu noktada, iş ve
yatırım ortamını etkileyen bürokratik süreçlerin ve
maliyetlerin azaltılması konusunun öne çıktığını
ve yatırım ortamı reformlarının tasarlanarak zorunlu
ara buluculuk uygulamasının yaygınlaştırılacak
olmasının da önemli olduğunu düşünüyorum. Teknoloji
Odaklı Sanayi Hamlesi Programı kapsamında,
yatırımların AR-GE, tasarım, üretim, pazarlama ve ihracat
süreçlerinin bir arada gözetilerek desteklenecek olması teşvik ve
desteklerin etkin kullanımını sağlayacaktır.
Değerli
milletvekilleri, her zaman ifade ettiğimiz gibi, tüm bunların
gerçekleşmesi için gerekli ve ülkemizin ihtiyacı olan elbette
nitelikli insan kaynağıdır. On Birinci Kalkınma
Planının hedeflerinden biri de imalat sanayisindeki yaşanan
dijital dönüşümün gerektirdiği becerilerin iş gücüne
kazandırılmasıdır. Bunun için de mesleki eğitim ve
yükseköğretim iş dünyasıyla entegre edilecek, nitelikli insan
kaynağı için istihdam teşvikleri basitleştirilecek ve bu
teşviklerde öncelikli sektörler ağırlık kazanacaktır.
Burada sanayinin ihtiyacı olan iş gücü profilinin belirlenmesinin
önemli olduğunu düşünüyor, mesleki ve teknik eğitim
kurumları öğretim programlarının güncellenmesini,
üniversite ve sanayi iş birliğinde lisansüstü program
oluşturulmasını önemsiyorum.
Değerli
milletvekilleri, dünya ekonomisinin geleceğini artık büyük ölçüde
dijital dönüşüm şekillendirmektedir. Pek çok sektörde oyunun
kurallarını dijital dönüşüm belirlemekte ve
değiştirmektedir. On Birinci Kalkınma Planında dijital
dönüşümün hızlandırılması amaçlanmaktadır. Plana
göre yine öncelikli sektörler başta olmak üzere sanayinin dijital
dönüşüm sürecinde ihtiyaç duyulan akıllı ürün ve sistemler
geliştirilerek kullanımı sağlanacak ve bu amaçla Dijital
Dönüşüm Ürün Gerçekleştirme Programı uygulanacaktır. Plan
dönemi boyunca yapılacak yatırımlarla AR-GE
harcamalarının millî gelire oranının yüzde 0,96dan yüzde
1,8e çıkarılacak olmasını ve bu harcamalardan özel sektör
payının yüzde 56,9dan yüzde 67ye yükseltilmesini önemli
bulduğumu özellikle ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
ülkemizin kalkınma sürecine yön vererek bu süreci hızlandıracak
plan sürecinde yüzde 4,3 büyüme, yüzde 5 işsizlik, 227 milyar dolar
ihracat ve 75 milyon turist hedefiyle Türkiye'nin bu süreçteki yol
haritası ve vizyon belgesi olan On Birinci Kalkınma
Planının milletimiz ve ülkemiz için hayırlı
olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Birinci bölümde Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına son söz, İstanbul Milletvekilimiz Sayın
Şirin Ünala aittir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Ünal.
AK PARTİ GRUBU ADINA ŞİRİN ÜNAL
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; On
Birinci Kalkınma Planı hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım, Gazi Meclisimizi
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin hemen başında, üçüncü yıl
dönümüne girmiş olduğumuz 15 Temmuz hain darbe girişiminde FETÖ
terör örgütünün saldırılarına karşı canla başla
mücadele eden tüm vatandaşlarımıza şükranlarımı
bildiriyor, bu saldırılar sonucunda şehit düşen tüm
kardeşlerimize Allahtan rahmet diliyor, kahraman gazilerimize de
sağlık ve afiyetler temenni ediyorum. Ayrıca, sel felaketi yaşayan
Düzceli ve Sakaryalı vatandaşlarımıza geçmiş olsun
dileklerimi sunuyorum. Allah beterinden korusun, Allah devletimize zeval
vermesin.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizin uzun vadeli kalkınma politikaları,
ekonomik büyümenin yanı sıra insani gelişmişlik, hukukun
üstünlüğü, bilgi toplumu, uluslararası rekabet gücü,
kurumsallaşma, sürdürülebilirlik ve kapsayıcılık
boyutlarını da içerecek şekilde çok yönlü bir
anlayışla oluşturulmakta ve bütüncül bir bakış
açısıyla hayata geçirilmektedir. Elverişli olmayan küresel ve
bölgesel, ekonomik ve siyasi koşullara, terör olaylarına ve 15 Temmuz
menfur darbe girişimine rağmen gerçekleştirilen yapısal
reformlar ve uygulanan politikalar sayesinde ülkemizde ekonomik istikrar ve
güven ortamı korunmuş, büyüme ve kalkınma süreci kararlı
bir biçimde sürdürülmüştür. Ülke olarak bu dönemde sergilenen dinamizmin
ve dış şoklara karşı oluşturulan
dayanıklı yapının korunarak geliştirilmesi, önümüzdeki
dönem için On Birinci Kalkınma Planında ortaya konulacak hedeflerin
gerçekleştirilmesinde güvence teşkil edecektir.
Değerli
milletvekilleri, On Birinci Kalkınma Planı kapsamında öncelikli
gelişme alanlarından olan tarım ve hayvancılık,
savunma sanayi ve turizm konularında plan hedeflerimizi takdirlerinize
sunacağım. Çevresel, sosyal ve ekonomik olarak sürdürülebilir, ülke
insanının yeterli ve dengeli beslenmesinin yanı sıra
arz-talep dengesini gözeten üretim yapısıyla uluslararası
rekabet gücünü artırmış, ileri teknolojiye dayalı,
altyapı sorunlarını çözmüş, örgütlülüğü ve verimliliği
yüksek, etkin bir tarım sektörünün oluşturulması temel amaçtır.
Süremizin
kısıtlı olması sebebiyle sadece birkaçını
sizlerle paylaşabileceğim politika ve tedbirler ise şu
şekildedir: Tarım ve hayvancılık alanında makro ve
mikro düzeyde doğru ve güvenilir veri temin edilerek tohumdan sofraya
uzanan tüm zincir tam olarak kayıt altına alınacak,
yıllık izleme ve değerlendirme çalışmaları
kurumsal hâle getirilecek, tarımsal bilgi sistemleri tanımlanarak
etkin kullanımı sağlanacaktır. Tarım sayımı
yapılacak, tarımsal destekler artırılacak, üretimde kalite,
çiftçi maliyeti ve geliri, arz ve talep dengesi odaklı dinamik bir
yapıya kavuşulacaktır. Tarım arazilerinin korunması,
etkin kullanımı ve yönetimi sağlanacaktır. Sulama
alanlarının genişletilmesi amacıyla yatırımlar
önceliklendirilerek sürdürülecek, suyun kalite ve miktar olarak korunması
ve etkin kullanımına yönelik çalışmalara devam edilecektir.
Plan döneminde 2 milyon hektar alanın sulamaya açılması
hedeflenmektedir. Bitkisel üretim artırılacak, üretimin sürdürülebilirliğini
teminen girdi destekleri, başta mazot ve gübre olmak üzere maliyetlerdeki
değişimler dikkate alınarak belirlenecektir.
Günümüzde
700 bin ton olan tıbbi ve aromatik bitkilerin üretim miktarının
2023 yılında 1 milyon 200 bin ton olması hedeflenmektedir.
Kenevir başta olmak üzere lifli bitkilerin endüstriyel
kullanımını yaygınlaştırmak amacıyla
düzenlemeler yapılacaktır.
Büyükbaş
ve küçükbaş hayvancılık geliştirilecektir. Kanatlı
hayvan ürünleri ihracatında ürün ve pazar çeşitliliği
artırılacaktır. Su ürünleri yetiştiriciliğinde üretim
ve ihracatın artırılması sağlanacaktır. Özel
sektörle iş birliği kapsamında veteriner aşıları
ve teşhis kiti üretimini gerçekleştirmek üzere aşı üretim
merkezi kurulacaktır.
Değerli
milletvekilleri, Silahlı Kuvvetlerimizin ve güvenlik güçlerimizin
ihtiyaçlarını sürekli gelişim anlayışıyla azami
ölçüde millî teknolojiler ve yerli imkânlarla karşılamak ve savunma
ihracatını artırmak üzere savunma sanayisi ekosistemini
güçlendirmek ve savunma sanayisinde edinilen becerilerin sivil sektöre
yayılımını sağlamak temel amaçlarımızdan
biridir. Bu kapsamda, savunma sanayisi ürünleri geliştirilirken sistem,
alt sistem ve bileşen seviyesinde dışa
bağımlılık azami ölçüde azaltılacaktır. Plan
döneminde Altay tankı, yerli hava savunma sistemleri ve deniz altı
platformları envantere kazandırılacak, envanterdeki
insansız hava aracı sayısı artırılacak,
insansız hava aracı motoru prototipinin ve kara araç motorunun
teslimi yapılacaktır. Savunma sanayisi sektöründe faaliyet gösteren KOBİler
dâhil tüm firmalara yönelik olarak Savunma Sanayii Yatırım ve
Geliştirme Faaliyetlerini Destekleme Programı kapsamında
finansal destek sağlanacaktır.
2018
yılı için 6,7 milyar dolar olan savunma ve havacılık
sanayisi cirosunun 2023 yılı için 26,9 milyar dolara erişmesi
beklenmektedir. Savunma ve havacılık sanayisi ihracatının 2
milyar dolardan 10,2 milyar dolara çıkarılması hedeflenmektedir.
Öte
yandan, turizm alanında da ülkemizin turizm gelirinin 29,5 milyar dolardan
65 milyar dolara; 46,1 milyon olan ziyaretçi sayısının da 75
milyona erişmesi beklenmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yaşanabilir, değer üreten
şehirler ve sürdürülebilir çevre politikasından ödün vermeyen
iktidarımızda bölgemizi yeniliğe ve iş birliğine
dayalı şekilde, imkân ve kabiliyetlerini yönetişim temelinde
geliştirerek dönüştürmeye ve böylece, ülkemizin dengeli
kalkınmasına azami katkıyı sağlamaya, bölge içi ve
bölgelerarası gelişmişlik farklarını azaltmaya devam
edeceğiz.
İlaveten,
insan odaklı, doğal hayata ve tarihî mirasa saygılı, temel
kentsel hizmetlerin adil ve erişilebilir bir şekilde
sağlandığı, yaşam kalitesi yüksek ve değer üreten
şehir ve yerleşimler oluşturmaktan asla vazgeçmeyeceğiz.
Değerli
milletvekilleri, 2019-2023 dönemini kapsayan On Birinci Kalkınma
Planının 2023 vizyonu doğrultusunda ülkemizin kalkınma
hedeflerini daha da ileriye taşıyacağından şüpheniz
olmasın.
Büyük
bir titizlikle hazırlanarak huzurlarımıza getirilen yeni
kalkınma planı, ülke olarak odaklanacağımız kritik
önemdeki yapısal dönüşüm alanlarını ve bunlara ilişkin
hedef ve stratejileri de ortaya koyacak temel politika belgesi olacaktır.
Plan kapsamında alınacak tedbirlerle bir yandan millî gelirin
artırılması, bir yandan da yaratılan hasılanın
toplum kesimleri ve bölgeler arasında daha dengeli bir biçimde
paylaşılması sağlanacaktır.
Sözlerime
son verirken On Birinci Kalkınma Planının ülkemize ve
milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, planın
hazırlanmasında emeği geçenlere şükranlarımı
sunuyor, hepinize selam ve saygılarımı arz ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Birinci bölümde şahıslar adına söz taleplerini
karşılayacağım.
İlk
söz, İstanbul Milletvekilimiz Sayın Erkan Başa aittir.
Süreniz
on dakika Sayın Erkan Baş.
Buyurun.
(CHP ve HDP sıralarından alkışlar)
ERKAN
BAŞ (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tabii,
Genel Kurulu da selamlamak istiyorum ama yine AKPli milletvekillerinin ilgisi
gözlerimi yaşartıyor. 300e yakın vekili olan grup 10
kişiyle, 15 kişiyle bizi dinliyor. Ben, ekranları
başında bizleri izleyen, alın teriyle çalışan,
emeğiyle geçinen bu ülkenin tüm onurlu insanlarını sevgiyle,
saygıyla selamlayarak başlamak istiyorum.
Şimdi,
elimizde güzel bir taslak var. Güzel dediğime bakmayın değerli
arkadaşlar
Ben dün saat 13.00te tesadüf bilgisayar
başındaydım, 13.03te bu taslak postamıza indi, elektronik
posta olarak indi; saat 14.00te Genel Kurula geldik, akşam 10a kadar
çalıştık yani şimdi bize diyorsunuz ki, siz şunu yani
aşağı yukarı bu 300 sayfalık metni dün gece saat 11den
bu sabah saat 11e kadar okuyun, inceleyin, değerlendirin, sonra gelin,
burada bunun üzerine katkı yapın, eleştiri yapın. Bir kere,
halkımız bunu bilsin. Yani bu tartışmalar nasıl
yapılıyor, bunun bir bilinmesi lazım. Ben gerçekten çok merak
ediyorum yani içinizde varsa bunun tamamını okuyan, bir elini
kaldırsa da kaç kişi olduğunu görsek. İnanmıyorum,
samimi söylüyorum, inanmıyorum, hiçbiriniz bunu okumadınız,
hiçbiriniz okumadınız, geldiniz, burada el kaldırıyorsunuz,
el indiriyorsunuz.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bakın, ben okumaya çalıştım
ama mesela şu cümle gerçekten beni benden aldı yani Komisyonun
raporunda aynen şöyle yazıyor: Planın tamamı Komisyonumuz
tarafından aynen kabul edilmiştir. Bravo, tebrik ediyorum
arkadaşlar! Yani günlerce Komisyonda tartışılıyor,
Allah rızası için 1 tane virgül değiştirin ya. Yani 1 tane
virgül bile değiştirmeden saraydan Genel Kurulun önüne geliyor,
şimdi muhtemelen burada da yine virgül değiştirmeden gönderelim
diyorsunuz. Haklısınız yani okumazsak nasıl
değiştireceğiz onu bilmiyorum ama yani bu acele nedir
arkadaşlar?
Şimdi,
bu planların görüşülmesiyle ilgili özel bir kanun var değil mi?
Kalkınma
Planlarının Yürürlüğe Konması ve Bütünlüğünün
Korunması Hakkında Kanun. Umuyorum okumuşsunuzdur. Bu Kanunun
ruhuna aykırı şu yaptığımız iş ya.
Kanun en çok yirmi gün içinde en çok sekiz gün içinde falan diye
sınırlandırmaya çalışıyor yani şunu tahayyül
ediyor kanun yapıcı, diyor ki: Benim milletvekillerim bunu uzun uzun
tartışma ihtiyacı hissederler, uzun uzun konuşma
ihtiyacı hissederler; o uzunluğa bir sınır koyalım.
Biz ne yapıyoruz? Maşallah, yangından mal kaçırır gibi
koştur koştur bunu hayata geçirmeye çalışıyoruz.
Değerli
arkadaşlar, peki, başka bir şey daha soralım: Hani diyelim
ki milletvekillerine tartıştırmıyorsunuz, hani diyelim ki
komisyonlara tartıştırmıyorsunuz; peki, vatandaşa
tartıştırdık mı? Yani bu plan dediğiniz
şey bir kılavuzdur, bir yol haritasıdır, bir rota çizer. Bu
memlekette yaşayan 80 milyona diyorsunuz ki: Biz şu plana göre bir yol
haritası oluşturacağız. Ya, ben kendi adıma
söyleyeyim, yanlışım varsa lütfen düzeltin: Bu memlekette
alın teriyle, emeğiyle yaşayan milyonlarca insan var,
beğenelim ya da beğenmeyelim bu insanların temsilcileri var,
sendikalar var, sendikaların örgütlenmeleri var. Mesela bunlara sordunuz
mu ya Arkadaşlar, biz sizin geleceğinize dair bir planlama
yapıyoruz, sizin fikriniz nedir? diye? Demokratik kitle örgütlerine
sordunuz mu Arkadaşlar, nasıl bir plan yapalım? diye? Yani
şimdi, bunlar yapılmadığında ne oluyor biliyor musunuz
arkadaşlar: Saraydan Türkiyeye bakanlar, o şatafat içerisinde
Türkiyeye bakanlar
Gerçekten, daha önce söylemiştim, saray harikalar
diyarında ama bizim de başka bir şey söylememiz lazım, kral
çıplak arkadaşlar yani siz sarayın içinde göremiyor olabilirsiniz
ama kral çıplak. Dolayısıyla bir kere usul
tartışması açısından şunu söylemem gerekiyor
değerli arkadaşlar: Halkın ihtiyaçlarını,
sorunlarını hiç sormadan sadece sarayda yaşayanlar
tarafından yapılmış, Meclis Komisyonunda tek bir virgülüne
bile dokunulmamış, milletvekillerinin okumasına bile fırsat
tanınmayan bir plan halkın yararına olabilir mi? Elinizi
vicdanınıza koyup bu soruya cevap vermenizi ve buna göre karar
vermenizi istiyorum.
Yani
diyorsunuz ki: Tayyip Erdoğan ya da herhangi bir fâni -fark etmez, şu
anda Tayyip Erdoğan- buradaki 600 kişiden, bu memleketteki 80 milyon
kişiden daha akıllı, daha zeki, her şeyi bizden daha fazla
biliyor; o ne derse doğrudur. Arkadaşlar, kusura bakmayın ama
gerçekten benim anladığım cumhuriyette, benim
anladığım demokraside böyle bir işleyiş, böyle bir çalışma
biçimi yok. Bakın, sürekli muhalefeti şöyle eleştiriyorsunuz,
diyorsunuz ki: Ya, bu muhalefet de biz ne desek istemezük, istemezük deyip
duruyor. Bu muhalefet hayır demekten başka bir şey bilmiyor.
Yahu
arkadaşlar, hiç tersini düşündünüz mü? Hayatınızda bir
kere, şu saraydan size gönderilen fermana hayır demeye cesaretiniz
var mı? Yok. Ben görmedim. Bir yıl geride kaldı, görmedim.
Değerli
arkadaşlar, şimdi böyle bir altı yedi saat
tartışacağız, sonra memleketin beş yılına
karar vereceğiz ve ona göre oluşturulacak. Niye? Çünkü aceleniz var,
tatile çıkacaksınız. Gerçekten burada herkese eleştiri
yapıyorum.
Değerli
arkadaşlar, emeklilikte yaşa takılanlara hepimiz söz verdik mi?
Verdik. Ne oldu? Peki, daha bir ay önce, böyle âlâyıvalayla bize Adalet
Bakanından davetiyeler geliyor; yargı reformu, adalette
atılım yapacağız. Ne oldu arkadaşlar? Yazık
değil mi cezaevinde umutlandırdığımız,
haksız, hukuksuz, adaletsiz biçimde tuttuğumuz insanlara? 3600 ek
gösterge, emeklilikte yaşa takılanlar, ne olacak bunların hâli?
Tabii
ki hak eden her insan tatil yapsın ama biz tatil yapmayı hak ettik
mi? Bakın, bu memlekette, bir yıldır işçiler için,
emekçiler için, yoksullar için hangi düzeltmeyi yaptık da tatil
yapıyoruz ya? Ben somut olarak öneriyorum arkadaşlar; gelin,
çalışalım, temmuzda çalışalım, ağustosta
çalışalım, şu memleketin faydasına bir şeyler
yapalım da eylülde istiyorsanız hep beraber tatil yapalım ama
bunlar olmuyor. Neyse uzatmayalım.
Bakın,
şimdi, değerli arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanı
Yardımcımız bir sunum yaptı. Ne dedi? Aynen okuyorum:
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hukukun üstünlüğü,
güçlü demokrasi ve temel hak ve hürriyetler, On Birinci Kalkınma
Planının temel taşıyıcı sütunlarını
oluşturmaktadır. Ben söylemiyorum, Sayın Cumhurbaşkanı
Yardımcımız söylüyor.
Arkadaşlar,
işte, bakın, bu plan, temel taşıyıcı
sütunları itibarıyla çökmüş bir plan yahu! Hiç
uzatmayacağım, sadece şu son bir iki güne bakın. Şu
anda Canan Kaftancıoğlu İstanbulda yargılanıyor, dün
Selahattin Demirtaş yargılandı, Gezi davası var, Cumhuriyet
davası Yargıtayda. Ya, bu memlekette yüzlerce gazeteci, siyasetçi,
genç, sadece bu iktidara biat etmediği için cezaevlerine
atılmış, memlekette hukuk çökmüş, siz o hukukun üstüne bunu
yerleştirmeye çalışıyorsunuz.
Değerli
arkadaşlar, bakın, plan dediniz mi sosyalistler, plan dediniz mi
komünistler, plan bizim işimiz. Bu meselenin temelinde aslında böyle
bir ayrım var. Yani zaten kapitalist düzende plan yapamazsınız
ama kapitalist düzende bile birtakım düzeltmeler yapılabilir, siz onu
da yapmıyorsunuz.
Şimdi,
vaktim azalıyor, çok uzatmadan size Aziz Nesinin bir öyküsünden bir
anekdot aktaracağım. Aziz Nesin diyor ki: Bazı meslekler
vardır, kartvizit basamazlar. Örneğin, hırsızlar kartvizit
basamazlar. Mesela, ben hatırlıyorum, çilingir diye
basarlardı. Çilingirlik kutsal bir meslek olabilir ama hırsız
çilingir diye yazardı. Mesela, arkadaşlar, benim çocukluğumda
vardı, büyük dolandırıcılar bankerdi; kartvizitine
dolandırıcı yazamaz, ayıp olur. İşte kapitalistler
de yani patronlara hizmet edenler de kartvizitlerine Patronlara hizmet
ediyoruz, biz kapitalistiz. yazamazlar; işte demokrasi, özgürlük,
adalet falan, o lafları kullanırlar.
Bakın,
ben açık söylüyorum: Benim kartvizitimde sosyalist yazıyor,
komünist yazıyor, hiç gocunmuyorum. Niye? Çünkü ben işçilere,
emekçilere, yoksullara ayrımcılık yapılması
gerektiğini savunuyorum ya! Patronlardan alıp işçilere,
emekçilere vermek lazım diyorum. İşte, bu yüzden
anlaşamıyoruz.
Değerli
arkadaşlar, kalkınma planınıza dair çok şey
söyleyebilirim ama bir şeyi göstereyim sadece, bakın, umarım bir
kişi olsun bakar. Kalkınma planlarında bir amaç olur. Bu
kalkınma planının amacı ne? Niye yapıyorsunuz bu
kalkınma planını? Bakın, mesela, Türkiye İşçi
Partisi 78de, o zaman demokratikleşme için plan yapmış.
Oturmuş, memleketin bütün akademisyenlerini, yazarlarını,
çizerlerini, sanatçılarını çağırmış. Bir
okuyun, plan nasıl yapılır, plan nasıl
gerçekleştirilir, bir görün bakayım.
Ha,
şimdi, arkadaşlar, siz niye plan yapıyorsunuz, biliyor musunuz?
Bakın, gösteriyorum: AKPnin, değerli arkadaşlar,
kalkındırmayı başardığı tek şey bu.
Bakın, burada -arkadaşlar, tebrik ediyorum hepinizi- acayip yükselmiş
bir grafik var. Bakın arkadaşlar, bu grafik nasıl
yükselmiş? Peki, ne yükselmiş? Okuyalım üstünden, ne
yükselmiş? Türkiyede en zengin yüzde 1in toplam servetten
aldıkları payın yıllara göre dağılımı.
Yani bu memlekette toplamda 100 lira varsa AKP iktidara geldiğinde 39
lirası tepedeki o zengin yüzde 1e gidiyormuş. AKPnin iktidarı
döneminde hiç durmadan artmış, zenginler hiç durmadan
zenginleşmiş ve nihayetinde gelmiş yüzde 54lere kadar
dayanmış.
Bakın,
bir de işçiler, emekçiler, yoksullar, bu memleketin yüzde 99u sizin
döneminizde ne olmuş? Bakın arkadaşlar, grafiğe bakın.
Bundan daha başarılı bir grafiğiniz yok. Hadi ikisine de
beraber bakalım şimdi. Bakın, bu grafiği gördükten sonra
şu plana evet diyebilecek misiniz? Gerçekten elinizi vicdanınıza
koyup bu plana evet diyebilecek misiniz? O yüzden diyorum ki arkadaşlar,
sizin bu planınız esas olarak şunu yapıyor, diyor ki: Ey
işçiler, emekçiler, yoksullar; siz sürünmeye devam edin, biz sizden
aldıklarımızı zenginlere, holding sahiplerine vermeye devam
edeceğiz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Baş, sözlerinizi tamamlamak üzere bir dakika süre veriyorum.
Buyurun.
ERKAN
BAŞ (Devamla) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum, gerçekten
Mecliste bulunduğum sürenin en uzun konuşmasını verdiniz.
Herhâlde Planlama komünistlerin işidir, konuşsun. dediler ama o on
dakika da bize yetmiyor.
Değerli
arkadaşlar, anlat anlat bitiremem ama gerçekten ben bu memleketteki
işçilere, emekçilere bu planı anlatma derdi taşıyorum. Bu
Parlamentoya bizi çeşitli umutlarla, çeşitli hayallerle gönderiyorlar
ama benim bu planın toplamına baktığımda gördüğüm
şey... Samimiyetle söylüyorum, işçiye diyorsunuz ki: İş
bulursan şükret, ayda 2 bin lira maaş alırsan daha ne
istiyorsun? Biz seni sendikasız, sigortasız, ölümüne
çalıştırmaya devam edeceğiz. Kadınlara diyorsunuz ki:
Evde otur, çocuğuna bak, toplumsal hayata girme. Gençlere diyorsunuz ki:
Binbir zorlukla okusan da işsiz kalacaksın, kalmazsan piyasada ucuz
iş gücü olacaksın. Ama diyorsunuz ki: Bizim
yandaşlarımız var, patronlar var, onları zengin etmeye
devam edeceğiz, onların servetine servet katmaya devam
edeceğiz. Biz de buna izin vermeyeceğiz arkadaşlar! (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Birinci bölümde şahıslar adına son söz, Tekirdağ
Milletvekilimiz Sayın Faik Öztraka aittir.
Buyurun
Sayın Öztrak. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika.
FAİK
ÖZTRAK (Tekirdağ) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; On Birinci Beş Yıllık
Kalkınma Planı üzerinde sözlerime başlarken Genel Kurulu, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Planlama,
plancılık, bir ülkenin fiziki ve beşerî kaynaklarının
etkin ve verimli kullanılması için önemli bir araçtır. Piyasa
ekonomilerinde plan, kamu için emredici, özel kesim için yol göstericidir.
Devlet
Planlama Teşkilatı, 1960 yılında doğrudan
Başbakana bağlı bir müsteşarlık olarak
kurulmuştur. Elli bir yıl sonra, Adalet ve Kalkınma Partisi
döneminde, önce Kalkınma Bakanlığına çevrilmiştir.
Aslında müsteşarlığın Bakanlığa
dönüşmesiyle birlikte kurum, bürokratik pazarlıkların bir parçası
hâline gelmiştir. Bürokrasinin üstünde doğrudan Başbakana
alternatif sunmakla görevli olan kurumun pazarlıkların, bürokrasinin
bir parçası hâline gelmesiyle etkinliği azalmıştır.
Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemi adı verilen ucube rejim, yeniden yapılandırma
iddiasıyla kurumları darmadağın etmektedir. Kurumsal
hafıza yok olma aşamasına gelmiştir. 24 Haziran
seçimlerinden sonra plan yapma görevi de Cumhurbaşkanlığına
bağlı Strateji ve Bütçe Başkanlığına
verilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, planlama ve plancılık bir kariyer müessesesidir.
Uzmanlarını, önce uzman yardımcısı olarak sınavla
devlete alır, daha sonra tez yazdırır, onun arkasından
sınav yapar, ondan sonra uzmanlığını verir,
arkasından da yurt dışına gönderir, yetiştirir.
Ekonomi alanında Türkiye'nin en seçkin kadroları Devlet Planlama
Teşkilatından yetişmiştir. Teşkilat, cumhurbaşkanları,
başbakanlar, bakanlar ve milletvekillerini çıkarmış
bünyesinden.
Bakanlık,
Strateji ve Bütçe Başkanlığına dönüşürken önceki kriz
dönemlerinde görev almış pek çok uzman Başkanlığa
alınmamış havuz denen bir yere atılmıştır.
Bu suretle, krizle ilgili kurum hafızası da yok edilmiştir. Bu
nedenle de bugün iktidar krizle uğraşırken derli toplu bir
programı, kendi içinde bir tutarlılık gösteren, ayakları
yere basan bir programı bir türlü ortaya koyamamaktadır. Ucube
sistemin hazırladığı ilk plan, Meclise bir yıl
gecikmeyle gelebilmiştir. Hızlı karar alma iddiasıyla
getirilen rejim, ortak aklı yitirince karar alamaz hâle gelmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu doküman Türkiye'nin ihtiyaç
duyduğu, ayakları yere basan, güven ve ufuk veren bir plan olmaktan
çok uzaktır; usul, hukuk ve hedefleri yönünden maluldür. Orta vadeli
program, orta vadeli mali plan ve bütçeler kanunen beş yıllık
planlara göre hazırlanmalıdırlar yani plan yoksa,
dayandıkları bir plan yoksa bu dokümanlar hükümsüzdür. Onun için On
Birinci Planın aslında Meclise 2018 yılının
ortasında gelmesi gerekiyordu. Bugün, 2019 programının, orta
vadeli mali planın ve orta vadeli programın bu plan
çıktıktan sonra yapılması gerekiyordu ama plan olmadan bu
dokümanlar Meclisten geçti, altı aydır da uygulanıyor ve
altı aylık uygulama sonunda, aslında planın da birinci
yılı olan 2019 yılının hedeften önemli ölçüde
sapmış olduğu gözüküyor. Yani daha Meclisten çıkmadan
kalkınma planının ölü doğduğu söylenebilir. Bu
planın tespit ve çözümlerine bakıldığında da ucubelik
dikkat çekiyor.
Bir
planda gömleğin iliklenecek ilk düğmesi doğru teşhistir. Bu
planda ülkemizin içinde bulunduğu, vatandaşın tenceresini
boşaltan, cebinde yangın çıkaran ekonomik kriz yok
sayılmıştır. Tek adam parti devleti rejiminde hızla
yıpratılan hukuk devletinin ve demokrasinin, sarayın kerameti
kendinden menkul enflasyon-faiz teorilerinin, her sekiz ayda bir yaşanan
seçimlerin ekonomide yaptığı tahribatın, sıcak parayla
sorunların üstünü örtme çabalarının ekonomiyi dolarkolik hâle
getirmesinin, üretim yerine ithalatı, kazanç yerine borcu önceleyen
ekonomiyi şişirme stratejisinin ülkeyi içine soktuğu krizden tek
bir kelimeyle dahi bahsedilmemektedir. Tek adam parti devleti projesinin ülkeyi
içine soktuğu yerli ve millî kriz görmezden gelinmektedir. Diğer
taraftan, bu planın rekabetçi üretim ve verimlilik bölümüne, sarayın
kerameti kendinden menkul enflasyon-faiz teorisi kopyalanıp
yapıştırılmıştır. Yüksek faiz enflasyona
neden olur. denilerek finansman maliyetlerinin düşük seviyede istikrar
kazanmasını sağlayacak bir faiz politikasından
bahsedilmektedir. Diğer taraftan, enflasyon ve para politikası
bölümünde de Merkez Bankasının fiyat istikrarının
sağlanması temel amacı doğrultusunda tüm araçları
kararlı ve bağımsız bir şekilde kullanmaya devam
edeceği belirtilmektedir. Aynı doküman içinde yer alan bu maddeleri
okuyan bir ekonomi 1inci sınıf öğrencisi planın
kapağını kapatıp masadan kalkar.
Değerli
milletvekilleri, bu planın hedefleri aynı zamanda AK PARTİ
iktidarının iflasının da itirafıdır.
Hatırlayın, 2011de cumhuriyetin 100üncü yılına yani 2023
yılına dair hedefler belirlenmişti. Sivil toplum
kuruluşları, odalar bu hedefler etrafında seferber edilmişti.
Bu hedefler Onuncu Beş Yıllık Kalkınma Planına da
yazılmıştı. Her yıl yapılan gösterişli
toplantılarda gösterilen yaldızlı videolarla bu hedefler büyük
iftiharla anlatılıyordu. Bu hedefler Adalet ve Kalkınma Partisi
Genel Başkanı şapkasıyla partisinin belediye
başkanı adaylarına oy devşirmek için miting
meydanlarında dolaşan Cumhurbaşkanı tarafından da bu
yılın mart ayı sonuna kadar sürekli dile getirilmişti.
Hatta, Cumhurbaşkanı 31 Mart seçimlerinden sonra 2023 hedeflerine
ulaşmanın önünde hiçbir engel kalmayacağını
söylemişti. On Birinci Kalkınma Planı Meclise geldi, gördük ki
ortada engel değil hedef kalmamış. 2023 yılında 2
trilyon dolar olacak dedikleri gayrisafi yurt içi hasıla, plana göre 1
trilyon dolara düşürülmüş. 2023te 25 bin dolar olacak dedikleri
kişi başına gelir ise 12.484 dolara indirilmiş. 500 milyar
dolar olacak diye sık sık övündükleri ihracat hedefi 227 milyar
dolara inmiş. Anlaşılan, bu hedeflerde de tanzim satış
uygulamasına geçilmiş, yüzde 50 damping yapılmış. (CHP
sıralarından alkışlar) Tek bir artan gösterge var, bir tane
gösterge; o da işsizlik, işsizlik oranı hedefi yüzde 5ten yüzde
10a çekilmiş, 2ye katlanmış.
Bu
hedefleri bir de 2013le kıyaslayınca tek adam rejiminde ekonomide
koskoca bir on yılı kaybettiğimiz görülür. Peki, Sayın
Erdoğanın Başbakanken ortaya koyduğu bu hedefler çok mu
iddialıydı da tek adam olunca akil baliğ oldu, hedefler normale
mi döndü? Hayır, değerli milletvekilleri. Aslında, 2023
hedefleri bu ülkenin mevcut potansiyeliyle, genç nüfusuyla, coğrafi
avantajıyla rahatlıkla yakalanabilecek olan hedeflerdi. Hatta, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak yayımladığımız cumhuriyetin
100üncü yılına doğru yeni ekonomi stratejisi belgemizde 500
milyar denen ihracatı biz 650 milyar dolar olarak belirlemiştik 2023
yılı için. Yine, 2023 yılı için bizim kişi
başına gelir hedefimiz 31.500 dolardı, gayrisafi yurt içi
hasıla hedefimiz ise 2,6 trilyon dolardı çünkü biz bu ülkenin
potansiyelini biliyoruz, doğru teşhis koyduğunuz zaman,
doğru ilaç verdiğiniz zaman milletimizin neler yapabileceğini
görüyoruz. Ama bu son on yedi yılda Adalet ve Kalkınma Partisinin
elinde kötü yönetim ülkeyi maalesef, hedeflerini yarı yarıya indirmek
zorunda bırakmıştır.
Değerli
milletvekilleri, On Birinci Plan ülkenin içinde bulunduğu krizde, bu
krizden çıkış için kullanılabilecek çok önemli bir
fırsattı. Bunu burada, Meclisimizde doğru düzgün
tartışabilseydik, baz yılını doğru düzgün
yazabilseydik, derli toplu bir program hâlinde kamuoyuna sunabilseydik, bu
planı kullanmak suretiyle bu krizden çıkmak için gerekli olan güveni
yaratabilirdik ama fırsat kaçtı. Bu iktidar, aslında krizde
kullanılabilecek bütün araçları boşa harcamakta çok mahir bir
iktidar. İstanbul yaklaşımı çıkarıyor hiçbir
tedbir almadan; hâlbuki İstanbul yaklaşımını, bütün
tedbirleri alacaksınız, ondan sonra yapacaksınız ya da
Merkez Bankasının ihtiyat akçesini
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FAİK
ÖZTRAK (Devamla) Bitiriyorum.
BAŞKAN
Sayın Öztrak, sözlerinizi tamamlamanız için bir dakika süre
veriyorum.
FAİK
ÖZTRAK (Devamla) Merkez Bankasının ihtiyat akçesine bütçe
açığını kapatmak için el koyuyor.
Maalesef
bu planda, bu planın altyapısında bulunan özel ihtisas
komisyonlarında çalışan uzmanların emekleri de boşa
gitmiştir. Her şeye rağmen bu planın ülkemize
hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurula
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Değerli milletvekilleri, planın birinci bölüm görüşmeleri
tamamlanmıştır.
Sayın
milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili,
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili, Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkan Vekili ve İYİ PARTİ Grup Başkan
Vekillerinin kendi hazırladıkları bir bildiriyle ilgili söz
talepleri vardır.
Türkiyenin
Doğu Akdeniz bölgesindeki hidrokarbon kaynaklarının
paylaşımı konusunda hak ve menfaatlerinin korunması,
Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin yanında
olduklarını ifade eden bu bildiriyle ilgili olarak birer dakika açıklamada
bulunacaklardır.
İlk
söz, İYİ PARTİ Grup Başkan Vekili Sayın Lütfü
Türkkana aittir.
XI.- BİLDİRİLER - DEKLARASYONLAR
1.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın, Türkiyenin
ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Doğu Akdeniz bölgesindeki
hidrokarbon kaynaklarının paylaşımı konusunda hak ve
menfaatlerinin korunacağını ifade eden ortak bildiriye
ilişkin açıklaması
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Doğu Akdeniz bölgesindeki hidrokarbon kaynaklarının
paylaşımı konusunda Avrupa Birliği ülkeleri ve Güney
Kıbrıs Rum Yönetimi arasında uzun bir süredir devam eden,
bölgede bulunan hidrokarbon kaynaklarının paylaşılma
konusundaki tavırlarını, orada Kıbrıs Türkünün ve
Türkiye Cumhuriyetinin uluslararası hukuk temelindeki meşru hak ve
çıkarlarını görmezlikten gelen tavırlarını telin
ediyoruz. Bu yönde siyaset yürüten bütün çevrelerin politikalarına da
karşı olduğumuzu belirtmek istiyoruz. Avrupa Birliği
Dış İlişkiler Konseyi toplantısının sonuç
bildirgesinde açıklanan yaptırımları hukuka
aykırı ve kabul edilemez bulduğumuzu da ifade etmek istiyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın Sayın Türkkan.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Türkiyenin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin
hiçbir baskıya boyun eğmeksizin uluslararası hukuktan
kaynaklanan meşru haklarını koruyacak kudrete sahip olduğu
da herkes tarafından bilinmek zorundadır. Devletimizin, milletimizin
hak ve menfaatlerini korumaya yönelik yürüttüğü her politik girişimi,
aldığı her tedbiri, attığı her adımı
sonuna kadar İYİ PARTİ Grubu olarak desteklediğimizi de
ifade etmek istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Akçay.
2.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Türkiyenin ve
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Doğu Akdeniz bölgesindeki
hidrokarbon kaynaklarının paylaşımı konusunda hak ve
menfaatlerinin korunacağını ifade eden ortak bildiriye
ilişkin açıklaması
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak, Doğu Akdeniz bölgesi hidrokarbon
kaynaklarının paylaşımı konusunun bir oldubittiye
getirilerek Kıbrıs Türkünün ve Türkiyenin uluslararası hukuk
temelindeki meşru hak ve çıkarlarını görmezden gelme
yönündeki tüm girişimleri ve hesapları şiddetle telin ediyoruz
ve bu yönde yürütülen politika ve gayretlere de karşıyız ve
bilhassa Avrupa Birliğini bu konuda uluslararası hukuka riayet ederek
tarafsız bir tutum sergilemeye davet ediyoruz. Kıbrıs Rum
tarafının tek taraflı faaliyetlerine ve bu konuda Rum tarafına
destek veren ülkelerin yürüttüğü tüm süreç sahipleri bilmelidirler ki
çabaları beyhudedir. Bu anlamda, devletimizin Doğu Akdenizde
hidrokarbon arama çalışmalarını sürdürmesini doğru ve
yerinde buluyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayalım.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Türkiyenin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin
hiçbir baskıya boyun eğmeden, uluslararası hukuktan kaynaklanan
meşru haklarını koruyacak kudrete sahip olduğu
bilinmelidir. Milletimizin hak ve menfaatlerini korumaya yönelik yürüttüğü
her politik girişimi, aldığı her tedbiri,
attığı her adımı sonuna kadar desteklediğimizi,
her hâl ve şartta bu ortak duruşumuzun kararlılıkla devam
edeceğini aziz milletimize ve dünya kamuoyuna Milliyetçi Hareket Partisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Grubu olarak bildiririz.
Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN
Ben de teşekkür ederim.
Söz
sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan
Vekili Sayın Özkoçta.
3.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun, Türkiyenin ve Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Doğu Akdeniz bölgesindeki
hidrokarbon kaynaklarının paylaşımı konusunda hak ve
menfaatlerinin korunacağını ifade eden ortak bildiriye
ilişkin açıklaması
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Akdenizde hangi ülkeler aktif olarak politika
yürütüyorlar bu konuyla ilgili? İsrail, Mısır, Güney
Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan, Lübnan, Suriye, Libya. Peki,
sınırı olmadığı hâlde hangi ülkeler bu rant
olayıyla burada bulunmaya çalışıyorlar? ABD, Rusya, İngiltere,
Fransa, İtalya. Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
bunların karşısında. Bölgede 3,5 trilyon metreküp
doğal gaz bulunuyor. 1,7 milyar varil petrol rezervi bulunuyor. Bu
emperyalist ülkeler sadece bunun için savaş çıkarıyorlar.
Eğer doğru bir dış politika yürütülmezse dünyada
itibarınızı kaybediyorsunuz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın, buyurun.
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) - İtibarınızı kaybettiğiniz zaman da
masada oturamıyorsunuz. Her doğru politika sizi masada oturmaya
teşvik eder. O yüzden, uygulanan dış politikaların dikkatli
ve Türkiyenin çıkarları doğrultusunda olması
açısından bir kere daha buradan uyarıyoruz. Ama söz konusu
Türkiyenin çıkarıysa o zaman dünya bilmelidir ki Türkiye, hangi
görüşte insanlardan oluşursa oluşsun Türkiyenin
çıkarı için tek yürek olarak mücadeleye ve yoluna devam edecektir.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın
Muş.
4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun,
Türkiyenin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Doğu Akdeniz
bölgesindeki hidrokarbon kaynaklarının paylaşımı konusunda
hak ve menfaatlerinin korunacağını ifade eden ortak bildiriye
ilişkin açıklaması
MEHMET
MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan 4 parti olarak
hazırlamış olduğumuz ortak bildiriyi Genel Kurula okumak
istiyorum: Bizler Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasi
partiler olarak Doğu Akdeniz bölgesi hidrokarbon kaynaklarının
paylaşımı konusunun bir oldubittiye getirilerek Kıbrıs
Türkünün ve Türkiye Cumhuriyeti'nin uluslararası hukuk temelindeki
meşru hak ve çıkarlarını görmezlikten gelme, yok sayma,
hesaba katmama yönündeki tüm girişimleri, hesapları şiddetle
telin ediyor, bu yönde siyaset yürüten çevrelerin politikalarına her hâl
ve şartta karşı olduğumuzu en açık ifadeyle ortaya
koyuyoruz.
Geçtiğimiz
günlerde Avrupa Birliği Dış İlişkiler Konseyi
Toplantısı Sonuç Bildirgesinde açıklanan
yaptırımları uluslararası hukuka aykırı ve kabul
edilemez bulduğumuzu özellikle belirtiyoruz. Avrupa Birliğini bu
konuda uluslararası hukuka riayet ederek adil, hakkaniyetli ve
tarafsız bir tutum sergilemeye davet ediyoruz.
Kıbrıs
Rum tarafının tek taraflı hidrokarbon faaliyetlerine yasa
dışı olarak dâhil ettiği uluslararası petrol
şirketlerinin ve bu konuda Rum tarafına destek veren ülkelerin yürüttüğü
tüm süreçler ve faaliyetlerde Kıbrıs Türklerinin ve Türkiye
Cumhuriyeti'nin hak ve çıkarlarını yok sayma yönündeki
girişimlerin sahipleri bilmelidirler ki çabaları beyhudedir,
uluslararası hukuka aykırıdır, bölgenin toplumsal ve
politik gerçekliğiyle derin bir çelişki içindedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Devam edin.
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Bu anlamda,
devletimizin Doğu Akdeniz'de hidrokarbon arama
çalışmalarını sürdürmesini doğru ve yerinde buluyoruz.
Türkiye'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin hiçbir baskıya
boyun eğmeksizin uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru
haklarını koruyacak kudrete sahip olduğu bilinmelidir.
Devletimizin Doğu Akdeniz bölgesinde adalet ve
hakkaniyet temelinde bir paylaşımın sağlanmasını
esas alan ve bu çerçevede milletimizin hak ve menfaatlerini korumaya yönelik
yürüttüğü her politik girişimi, aldığı her tedbiri,
attığı her adımı sonuna kadar desteklediğimizi,
her hâl ve şartta bu ortak duruşumuzun kararlılıkla devam
edeceğini aziz milletimize ve dünya kamuoyuna bildiririz.
Mehmet Muş Engin
Özkoç
Adalet
ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi
Grubu
Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Erkan
Akçay Lütfü
Türkkan
Milliyetçi
Hareket Partisi İYİ
PARTİ
Grubu
Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
(AK
PARTİ, CHP, MHP ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Oluç, sizin de bir söz talebiniz var.
Buyurun.
5.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun,
Doğu Akdeniz bölgesindeki hidrokarbon kaynaklarının
paylaşımı konusundaki ortak bildiriye niçin imza
atmadıklarına ilişkin açıklaması
HAKKI
SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ortak
bildiriye imza atmama gerekçemizi açıklamak istiyorum.
Kıbrısta
iki toplum, Kıbrıs Türk ve Rum halkları siyasi bir
uzlaşıya varmadığı sürece Kıbrıs
münhasır ekonomik bölgesinde hidrokarbon arama ve sondaj projelerinin iki
taraflı durdurulmasından yana olduğumuzu öncelikle ifade etmek
istiyorum.
Kıbrıs
Adası çevresindeki tüm doğal zenginlikler Kıbrıstaki Türk
ve Rum halklarının ortak kaynaklarıdır ve bu kaynaklardan
eş zamanlı ve birlikte yararlanılmalıdır. İki
tarafın ortak siyasi iradesi dışındaki tüm girişimler
meşruiyet tartışmasını beraberinde getirmektedir. Bu
sebeple, Kıbrısta garantör devletler dâhil olmak üzere hiçbir üçüncü
taraf Kıbrısta siyasi çözüm imkânlarını heba edecek bir
tavır içerisinde bulunmamalıdır. Kıbrısta nihai bir
anlaşmanın sağlanmasına bağlı olarak
Kıbrıstaki iki toplumun kuracağı ortak irade çerçevesinde
doğal zenginlik kaynakları, bölgesel refah, istikrar ve iş
birliği için fırsata dönüştürülmelidir. Bu bağlamda
Kıbrıs Türk halkının lideri Mustafa
Akıncının Rum lider Nikos Anastasiadise sunduğu ortak bir
komite
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayalım.
HAKKI
SARUHAN OLUÇ (İstanbul) -
kurulması kapsamlı önerisini
destekliyoruz. Gerilim ve kutuplaşmayı tırmandırabilecek
adımlar yanlıştır, bu gerilim ve kutuplaşmanın da
en fazla Kıbrıs halklarına zarar vereceğini
düşünüyoruz. Doğu Akdenizde bulunması muhtemel kaynaklarda tüm
Kıbrıs halklarının eşit hakları vardır ancak
gerilimi tırmandıracak ve Kıbrıslı Türkleri
kutuplaşmanın tarafı yapacak her türlü hamleden en fazla yine
Kıbrıslı Türkler zarar görecektir. Yapılması gereken,
iki taraf arasında yeni bir iş birliği dönemini başlatacak
adımlar atılmasını sağlamaktır. Bölgesel
barış, istikrar ve iş birliği bu şekilde
gelişebilir. Dolayısıyla bölgede gerilimi
tırmandırabilecek hiçbir tutumun arkasında
olmayacağımızın altını çiziyor; siyasi,
diplomatik, hukuki diyalog kanallarının sürekli açık
tutulmasını öneriyoruz ve önemsiyoruz.
Teşekkür
ederim.
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
4.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent
Gökün, gerek Türkiye Cumhuriyetinin gerekse Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinin hak ve menfaatleri konusundaki bildiriye katkı veren
herkese teşekkür ettiğine ilişkin konuşması
BAŞKAN
Değerli milletvekilleri, ben de bu konuda birkaç cümleyle sizlere
düşüncelerimi ifade etmek isterim.
Değerli
milletvekilleri, Kıbrısta Rumlarla beraber Kıbrıslı
soydaşlarımız arasında yıllardan beri devam eden
sorunların çözümü açısından en son Birleşmiş Milletler
eski Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından bir plan
hazırlanmıştı. Bu plan gerek Rum ve gerek Türk kesimlerinin
bölünmüş olan Kıbrıs Adasında bağımsız bir
devlet olarak birleştirilmesini öngörüyordu ve her iki toplum
tarafından kabul edildikten sonra da uygulamaya konulacaktı. 2004
tarihinde gerek Kıbrıs Türk tarafında gerekse Rum tarafında
yapılan bu planda Kıbrıslı Türkler üzerlerine düşeni
yapmışlar ve Annan Planını kabul etmişlerdir. Esas
sıkıntı Rumların bu planı reddetmesiyle ortaya
çıkmıştır. Doğal olarak ve dolayısıyla
Kıbrıslı Türklerin tanınmamasına dönük çabaların
içerisinde olan Rumların Annan Planını reddetmesiyle bugüne
kadar uğraşılan barışçıl tüm çabalar da sonuçsuz
kalmıştır. Sonuç itibarıyla, gerek Türkiye Cumhuriyeti
gerekse Kıbrıslı Türkler, Birleşmiş Milletler nezdinde
sorunun çözümü konusunda elinden geleni fazlasıyla
yapmıştır. Tanınmayan bir Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti ama Avrupa Birliği tarafından her koşulda
desteklenen bir Rum tarafı gerçeğiyle karşı
karşıyayız ve doğal olarak da Kıbrıs
Adasının denizinden de, orada yaşayan 400 bine yakın Türk
vatandaşımızın ve Kıbrıslı Türklerin
garantörü olan Türkiye Cumhuriyetinin de hakları ve menfaatleri
vardır. Oraya komşu olmayan ülkelerin petrol aradığı
bir yerde Kıbrıslı Türklere ya da Türkiye Cumhuriyetine Niye
petrol arıyorsun? diye kimse karışamaz, bu bizim en doğal
hakkımızdır. (AK PARTİ, CHP, MHP ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar) Ve hele
Birleşmiş Milletler çerçevesinde bir planı kabul etme
noktasında kararlılığını ve cesaretini
göstermiş bir topluma bu sözler asla söylenemez. Dolayısıyla,
gerek Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin gerekse Türkiye
Cumhuriyetinin hak ve menfaatleri konusunda Türkiyede yaşayan bütün
yurttaşlarımızın her birinin menfaatlerimiz konusunda bir
arada olduğunu görmekten büyük bir mutluluk duyuyorum, bu böyle
olmuştur, böyle de bundan sonra devam edecektir.
Ben bu bildiriye katkı veren tüm
arkadaşlarımıza da teşekkür ederim, herkesin görüşüne
de saygılı olduğumu ifade ederim. (CHP ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
X.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler (Devam)
1.- On Birinci Kalkınma Planının (2019-2023)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Sunulduğuna
Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (3/777) (S.Sayısı: 103 ve 103e 1inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi ikinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
Değerli milletvekilleri, On Birinci Kalkınma
Planının vizyonu Temel Amaç ve İlkeleri ile Planın
Hedefleri ve Politikaları kısımlarından oluşuyor
ikinci bölüm.
Şimdi planın ikinci bölümünde söz alan
değerli milletvekillerimizin isimlerini sırasıyla okutuyorum:
İYİ PARTİ Grubu adına; Ankara
Milletvekili Durmuş Yılmaz, Samsun Milletvekili Bedri Yaşar,
Antalya Milletvekili Feridun Bahşi.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına;
İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu, Erzurum Milletvekili Kamil
Aydın.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına;
İstanbul Milletvekili Erol Katırcıoğlu, Batman Milletvekili
Necdet İpekyüz.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili İlhan Kesici.
Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına; Trabzon Milletvekili Salih Cora,
Sivas Milletvekili Mehmet Habib Soluk, Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman.
Şahısları
adına; Erzurum Milletvekili Muhammet Naci Cinisli, Manisa Milletvekili
Erkan Akçay.
Grubu
bulunmayan siyasi parti temsilcileri: İstanbul Milletvekili Nazır
Cihangir İslam, Afyonkarahisar Milletvekili Gültekin Uysal, Ankara
Milletvekili Mustafa Destici.
BAŞKAN
Şimdi, değerli milletvekilleri, ikinci bölümdeki söz taleplerini
karşılayacağız.
İkinci
bölümde ilk söz, İYİ PARTİ Grubu adına Ankara
Milletvekilimiz Sayın Durmuş Yılmaza aittir. (İYİ
PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
Süreyi
üç değerli milletvekilimiz kullanacaktır.
Süremiz
on dakika Sayın Yılmaz.
İYİ
PARTİ GRUBU ADINA DURMUŞ YILMAZ (Ankara) Teşekkür ediyorum.
Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri ve değerli Komisyon üyeleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Geçen
hafta salı gününden bu tarafa, gerek vergi yasaları ve
devamındaki 15 küsur yasada yapılan değişiklik
taslağı çerçevesinde gerekse On Birinci Kalkınma Planı
çerçevesinde defaatle söz aldık ve görüşlerimizi tekrarladık;
dolayısıyla, şu anda sizlerle paylaşacağım
hususların içerisinde yeni bir şey yok ancak daha önce söylediklerimi
tekrar edeceğim.
Buradan
beklenen sonuç veyahut da beklentim şu ki: İnşallah,
noktasına virgülüne dokunulmadan kabul edilen, getirilen tasarılar ve
planın uygulaması aşamasında, söyleyeceklerimiz dikkate
alınır ve dolayısıyla daha iyi bir sonuç çıkar diye düşünüyorum.
On
Birinci Kalkınma Planının 170inci paragrafında On Birinci
Kalkınma Planının hedefleri şöyle sıralanıyor:
Verimlilik odağa alınacak, sanayi sektörü öncelenecek ve
dolayısıyla ihracata dayalı bir büyüme sağlanacak ve bunun
sonucunda da büyümede istikrar sağlanacak. Ben bu düzenlemeyi
canıgönülden destekliyorum ve bunu buraya yazanları da tebrik
ediyorum. Bu demektir ki Türkiyede büyüme modeli değişecek.
Arkasından, bunun nasıl sağlanacağı konusunda,
paragraf 176da, yurt içi tasarrufların artırılacağı
ve böylece de büyümenin finansmanının kendi yerli ve ulusal
kaynaklarımızdan karşılanacağı söyleniyor. Burada
da bir problem yok, onu da destekliyorum. Peki, Tasarruflar nasıl
artırılacaktır? dediğimizde, paragraf 288de 2019-2023
arasında kamunun önceliğinde faizlerin düşürülecek olması
ve bu düşürülecek olan faizler sonucunda da yatırımların
artacağı, arzın artacağı, arzın artması
sonucunda enflasyonun aşağıya geleceği söyleniyor.
İlk
iki paragrafta bir mesele yok ancak bu paragraf sorunlu. Bu paragrafın
sorunlu olmasının nedeni de Sayın
Cumhurbaşkanımızın son birkaç yılda ısrarla
söylediği, bugün kapitalist sistemin içerisinde faaliyet gösteren ekonomik
aktivitede ortaya konulan performansların ve duruşların ekonomi
biliminin birikimlerine uymamasıdır. Dolayısıyla yepyeni
bir teoriyle karşı karşıyayız. Eğer bu teorinin
uygulaması doğru olarak ortaya çıkar ve bununla ilgili olarak da
dünyaya yeni bir ekonomi yönetimi modeli verilebilirse biz de bundan gurur
duyarız, şeref duyarız ancak bunun böyle
olmadığını hepimiz biliyoruz. Bu sistemin adı
kapitalist sistem, bu kapitalist sistemin özünde de ekonomik faktörler var, bu
faktörlerden bir tanesi de sermayenin getirisi olan faiz. Ben bunu buraya
yazanlardan ve burada bu programı, bu planı bize takdim eden
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısından ve şu
anda da Strateji ve Plan Başkanından şunu istiyorum: Bize,
lütfen, 5 adet, bu konuda okuma listesi, referans verebilir misiniz? Akademik
dünya da bunu bekliyor, uygulama da bunu bekliyor. Lütfen, biz cehaletimizi
giderelim, bize bu konuda bir referans verin. Fazlasını istemiyoruz,
5 adet bir okuma listesi verin, biz bunu da okuyalım. Böyle bir şey
olursa sizi gerçekten kutlarız. Ama böyle bir şey yok. Sizin bu
söylemleriniz, kapitalist sistem içerisinde yapılan bu ekonomik
aktivitenin üzerindeki maliyetleri artırıyor ve bu artan maliyetler
bizim soframızdaki zeytinimizi çalıyor. Lütfen, bunu dikkate
alın ve şu anda televizyonları başında bizi dinleyen
vatandaşlarımız da lütfen bunun takipçisi olsun. Biz bu
paragrafı yazanlardan yani Faiz düştüğü zaman enflasyon
düşecektir. diyenlerden bu konuda kamuoyunu bilgilendirecek, akademik
dünyayı aydınlatacak 5 tane makale, kitap, referans istiyoruz.
Efendim,
şu anda geldiğimiz nokta itibarıyla biz artık faiz-kur
tartışmasından bıktık. Türkiye üretmek istiyor.
Türkiye büyümek istiyor. Türkiye verimliliğin artmasını istiyor.
Katma değerli ürünlerin üretilmesini istiyor. Dış ticaret
haddinin lehimize döndürülmesini istiyor ve bunun için de araştırma,
geliştirme ve inovasyon yapılmasını istiyor.
Gerçekten
biz faiz-kur tartışa tartışa enerjimizi bitirdik ve
bitirmeye de devam ediyoruz. Ancak planın 2.1.4. bölümünde Enflasyon ve
Para Politikası adlı bölümü altında, Amaç bölümünde
yazılanların önemli bir kısmı doğru fakat uygulamada
görüyoruz ki bunun olabilmesi için bazı şeylerin olması
lazım. O olan şeylerden bir tanesi de artık bu faiz-kur
tartışmasına son verdirecek, enflasyonu kontrol altına
alacak; sanayiciye, tüccara, iş adamına orta ve uzun vadeli
bakış perspektifi verecek olan bir düzen. Bu düzeni sağlayacak
olan da Merkez Bankasının bağımsızlığı.
Siz burada çok güzel şeyler yazmışsınız, buna hiçbir
itirazımız yok. Fakat Merkez Bankasının
bağımsızlığına, siyaset kurumunun verdiği
bağımsızlığa saygı duyacağınız,
bunu güçlendireceğiniz, bunu devam ettireceğiniz konusunda tek bir
satır yok. Bu, Merkez Bankasının kredibilitesiyle ilgili
endişeleri, tereddütleri artırıyor, ekonominin üzerindeki yükü
artırıyor ve dolayısıyla da bizi bir kısır
döngünün içerisine sokuyor. Geçen hafta salı gününden bu tarafa defalarca
tekrar ettim, benden önceki konuşan arkadaşlar da aynı
şeyleri tekrar ettiler, bir kere daha tekrar ediyorum: Eğer siz
gerçekten Merkez Bankasının bağımsızlığına
inanıyorsanız lütfen bunun gereğini yapın, eğer
inanmıyorsanız bunun da lütfen gereğini yapın çünkü
ikircikli olmak bize maliyet artırıyor. 2013 yılı
Mayıs ayından bu tarafa olan biten şudur: Merkez Bankası
gecikmeli de olsa doğru kararlar aldı fakat her defasında
siyasetçi gecikmeli olarak da alınsa bu doğru kararları
boşa çıkardı. Ya Merkez Bankasını destekleyin -çünkü
enflasyon hedefini siz birlikte belirliyorsunuz, maliye politikası da
bununla uyumlu olmak zorunda- ya da eğer bunu böyle görmüyorsanız tam
tersi yöndeki inancınızı hayata geçirmek için lütfen
gereğini yapın. Sizin bu ikircikli durumunuz bizi büyümek için
gerekli olan, kalkınmak için gerekli olan tartışmadan,
istişareden uzak tutuyor. Kalkıyoruz faiz, yatıyoruz kur. Bütün
bunun arkasında da fiyat istikrarı var, finansal istikrar var. Fiyat
istikrarı, finansal istikrar yenilen, içilen şeyler değil.
Bunların nihai amacı üretmektir, üretilen mal ve hizmettir, onun
doğru dürüst paylaşımıdır, hakça
paylaşımıdır ve kalkınmadır. Bunun olabilmesi
için lütfen bu ortamı sağlayın. Eğer buna, samimi olarak
Merkez Bankasının bağımsızlığına
inanıyorsanız ki bunu siyaset kurumu vermiştir- o zaman, tekrar
ediyorum, gereğini yapın ve Merkez Bankasıyla kapalı
kapılar arkasında dirsek temasıyla oturun, konuşun,
karşılıklı bilgiyi alın,
karşılıklı bilgiyi verin, bir kere bir karar verdikten
sonra artık ona destek vermeye gayret edin.
Son söz olarak şunu söylüyorum: Biraz önce buraya
gelirken iki tane telefon aldım. O telefonlardan birisinde vatandaş
ismini de verdi- bir yerden duymuş, Şu anda Merkez Bankası
Başkanının değiştirilmesinin sebeplerinden bir tanesi
de Merkez Bankasını tekrar İstanbul'a taşımak için
ortam oluşturmakmış. Böyle bir şey var mı? diye bana
sordu? Benim bu konuda herhangi bir bilgim yok, herhangi bir duyumum da yok
dedim. Ama vatandaşta böyle bir duyum var ise, altı boş da olsa
böyle bir duyum var ise o zaman bu dedikodu nereden çıkıyor? Sonuç
itibarıyla bunun ekonomi üzerindeki etkisi ne olacaktır, bunu da
düşünmenizi istiyorum.
Bilgiye dayanmadan konuşmak istemem, sadece teorik
olarak şunu söyleyeyim: Ülkeyi yönetmek üzere milletten yetki
almış bir siyasi kadronun ülkenin herhangi bir kurumunu ülkenin
herhangi bir yerinde konuşlandırma hakkı vardır, buna hiç
kimsenin itirazı olmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
DURMUŞ YILMAZ (Devamla) Bitiriyorum.
BAŞKAN Sayın Yılmaz,
konuşmanızı tamamlamanız için söz veriyorum bir dakika.
DURMUŞ YILMAZ (Devamla) Ama bu hakkı
kullanmanın da bir ekonomik sonucu var. Merkez Bankasını
İstanbul'a taşıyabilirsiniz. Burada söylemek istediğim
şey şu: Merkez Bankası herhangi bir kuruluş değildir,
Merkez Bankası bir itfaiye aracıdır; bir finansal
istikrarsızlık ortaya çıktığında, bir
bankacılık sorunu ortaya çıktığında yangın
söndürme aracıdır. Yangını söndürmek için suya
ihtiyacınız var. İtfaiyenin hortumunu bağlayacağı
kuyu, su Türkiye Cumhuriyeti hazinesidir, dolayısıyla Türkiye
Cumhuriyeti hazinesi neredeyse Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası da orada
olmalıdır. Kaldı ki bunu yapabilmeniz için de mevcut
yasanın 1inci maddesini değiştirmeniz gerekiyor. Orada diyor
ki: Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasının idare merkezi
Ankaradır.
Teşekkür ediyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - İYİ PARTİ adına ikinci
söz talebi Samsun Milletvekilimiz Sayın Bedri Yaşara aittir.
Süreniz on dakika Sayın Yaşar. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA BEDRİ
YAŞAR (Samsun) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Kalkınma
planları ülke kaynaklarının etkin ve verimli bir şekilde
kullanılması açısından çok büyük bir önem arz etmektedir.
Planlama olmadan hükûmetin hiçbir hedefini tutturması da mümkün
değildir. Dünya ülkeleri yüz yılını planlarken, maalesef,
biz ülkemizde beş yıllık planlarımızı bile hâlâ
vaktinde, zamanında Meclise getiremiyoruz. Görüşmekte olduğumuz
On Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı yürürlüğe
girmesi gereken tarihten ancak sekiz ay sonra Türkiye Büyük Millet Meclisine
gelebilmiştir.
Bizler
planların başarısını sonuçlarıyla
değerlendiriyoruz. Dolayısıyla, ilk önce Onuncu Beş
Yıllık Kalkınma Planına ve gerçekleşmelerine
şöyle kısaca bir göz atmak lazım. Onuncu Kalkınma
Planındaki hedefler: Büyüme 5,5 hedeflenmişti, gerçekleşen 4,3;
sapma yüzde 21,8. Gayrisafi yurt içi hasıla 1 trilyon 285 milyar
hedefleniyordu, gerçekleşen 784 milyar; sapma yüzde 39. Kişi
başına millî gelir 15.996 dolar hedefleniyordu, gerçekleşen
rakam 9.632; sapma 39,8. İşsizlik yüzde 7,2 hedefleniyordu, gerçekleşen
değer 12,8; sapma oranı yüzde 77,8. Enflasyon yıllık
ortalama 4,8 hedeflendi, gerçekleşen 11,4. İhracat 277 milyar
hedeflenmişti, gerçekleşen değer 168 milyar. Peki, bu Onuncu
Beş Yıllık Kalkınma Planı dönemi içerisinde bu rakamlar
gerçekleşmediğine göre biz hangi başarıdan bahsedebiliriz?
Şimdi,
bunun ışığında On Birinci Beş Yıllık
Kalkınma Planı hazırlanıyor. Gördüğümüz
kadarıyla, noktasına virgülüne bile dokunulmadan, sanki
kopyalayapıştır yöntemiyle hazırlanan bir plan bu kadar
kısa zamanda huzurlarımıza geldi. Ben ümit ediyorum ki rakamlar
açısından bu plan da Onuncu Beş Yıllık Kalkınma
Planının akıbetine uğramaz, hedeflerinin
gerçekleştirilmesi en büyük arzumuzdur.
Aynı
şekilde, Onuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı
hazırlanırken 2023 hedeflerine de atıfta bulunulmuş,
ihracatta 500 milyar dolar, kişi başına düşen gelirde 25
bin dolar hedeflenmişti ama maalesef atıfta bulunulan cumhuriyetin
100üncü yılı olan 2023 hedeflerine ulaşmanın mümkün
olmadığı On Birinci Kalkınma Planıyla beraber de
ispat edilmiş oluyor. Yani siz on yedi senedir bu ülkede 2023
hedeflerinizi On Birinci Kalkınma Planıyla da revize etmiş
oldunuz, kendi kendinize de teyit etmiş oldunuz, bu hedeflere
ulaşmanın mümkün olmadığını siz de bu planla
beraber kabul etmiş oldunuz. Hedefiniz ilk 10 ekonomiydi, görünen o ki
-bizim endişemiz- siz ilk 20den de aşağı
düşeceksiniz. Ümit ediyoruz bu hedefiniz gerçekleşmez, gerçekten
Türkiye hiç olmazsa bulunduğu yeri muhafaza eder.
En
önemli meselelerden biri işsizlik. Maalesef On Birinci Beş
Yıllık Kalkınma Planımızda işsizlikle ilgili
altın yaldızlı kelimeler var yapılacak, edilecek;
yapılmalı, edilmeli gibi. Hakikaten bu kelimeler güzel ama bugün
15-24 yaş arası gençlerimizin her 4ünden 1i işsiz. Onun da
ötesinde, bir sürü üniversiteli işsiz gencimiz varken sanayicimiz
çalıştırmak üzere kaliteli eleman bulmakta güçlük çekiyor.
Meslek liselerimizin sayısı hatırlayamayacağımız
kadar çok ama meslek liselerimizden mezun olan arkadaşlarımız
maalesef bir elektrik prizini yapmaktan, bir musluğu tamir etmekten çok
uzaklar, aynen PISA değerlerindeki matematik sonuçlarında olduğu
gibi. Biz, fabrikalar ile okullar arasına bu köprüleri
kuramadığımız sürece, okulları fabrikalara
çeviremediğimiz sürece işsizliğin önüne geçmemiz şu an için
mümkün görünmüyor.
Değerli
arkadaşlar, aynı şekilde, sanayi bölgeleri
Şimdi, organize
sanayi bölgeleriyle ilgili kaç tane düzenleme yaptınız, biz bunu da
hatırlamıyoruz. Yani birinci derecede öncelikli ikinci derecede
öncelikli diye Türkiye girdi birbirine. Gelişmişliklerine göre
bölgelere ayırdınız, bundan hiçbir sonuç alamadınız.
Bugün geldiğimiz nokta itibarıyla, maalesef sanayimizin durumu da
ortada, sanayicimizin durumu da ortada. Bizim önerimiz şu: Nerede hangi
yatırıma ihtiyaç varsa noktasal teşvik verelim, bu bölgesel
farklılıkları da orta yerden kaldıralım, ülkenin
doğusunda, batısında, kuzeyinde, güneyinde ne tür
yatırıma ihtiyaç varsa yatırım bazlı
değerlendirme yapalım, bu çerçevede teşviklerimizi
oluşturalım diyoruz.
Şimdi,
sanayicinin durumunu söylerken hepiniz listedeki ilk 500e bakın;
şöyle bir on-on beş yıl öncesinin ilk 500 firmasına da
bakın, bugün bunlardan çoğunun bu listede
olmadığını görürsünüz. Böyle zikzaklı bir ortamda
firmaların ayakta durması neredeyse mucize.
Bunun
devamında, yap-işlet-devret modelleri var. Hükûmetin yol yapmasına,
havaalanı yapmasına, deniz geçişleri yapmasına biz her
zaman karşıymışız gibi
Böyle bir şey yok. Bizim
karşı olduğumuz şu: Siz bunların hesabını
kitabını yaparken, her şeyde
yanıldığınız gibi, bunların maliyetlerinde de
yanılıyorsunuz. Bizim itirazımız buna. Sizin hesap kitap
yapmada probleminiz var. Hiçbir hedefiniz tutmuyor, örnek Avrasya Tüneli: 2018
yılında 25 milyon 125 bin araç geçişi garantisi vermişiz,
geçen araç sayısı 17 milyon, üzerine ödediğimiz para 155 milyon.
Osmangazi Köprüsü: 2018 yılında 9 milyon araç geçiş yaptı,
bunun için de şu an -orada da rakamlar tutmadı- ödediğimiz para
1 milyar 425 milyon. Yavuz Sultan Selim Köprüsü: 2018 yılında,
garanti verilen araç rakamlarına ulaşılamadı, aynı
şekilde, hazineden ödediğimiz para 448 milyon. Yani daha kötüsü, her
zaman burada da gündeme getirdiğimiz Zafer Bölgesel Havalimanı. Yani
bu olacak bir şey değil, mühendislik açısından tümüyle bir
yüz karası, tahmin edilenin yüzde 5i ancak tuttu. Ne oldu? 4 milyon 73
bin 18 yolcu garantisi verilmiş, fiilî olarak gerçekleşen yolcu
sayısı 170.534. Bakın, eksik olan değil, gerçekleşen
170.534. Bu ne demek? Yüzde 5i gerçekleşti yani hiçbir muhasebecinin,
hiçbir inşaat mühendisinin bu hesaptan dolayı, bu sonuçtan
dolayı o şirkette çalışması mümkün değil ama bu
rakamları tespit edenler, bu sonuçları alanlar maalesef ülkeyi idare
etmeye devam ediyorlar.
Bunun
yanı sıra, en önemli sektörlerimizden biri de inşaat sektörü.
İnşaat sektörü şu ara gerçekten çok ciddi
sıkıntılar yaşıyor. Daha önce de burada gündeme
getirdik, bu sıkıntılardan dolayı bir kararname
çıkardık, tasfiye kararnamesi çıkardık ama bu mümkün
olmadı, bundan istifade edenlerin sayısı da bir elin
parmaklarını geçmedi çünkü kurum buna onay vermedi.
İnşaat
sektörü dünya piyasasında rekabet etsin. dedik, yurt
dışına gönderdiğimiz müteahhitlere sahip bile
çıkmadık yani bugün Çinin kişi başına millî geliri
1.000 dolar artarken bizimki 75 dolar artarken
Bunun tesadüf
olmadığını size şöyle izah edeyim: Çinin
büyükelçiliğinde çalışan insan sayısı kadar ticaret
ataşeliklerinde çalışan elemanı var. Bizim yurt
dışındaki ticaret ataşeliklerine
baktığınız zaman -hepsini söylemiyorum ama- o kapıdan
içeri girmek için neler yaşadıklarını bilfiil yaşayan
birisi olarak söylüyorum. Devletin görevi, yurt dışında iş
adamlarının önüne düşmek, her türlü hukuki katkıyı
sağlamak, randevularını almak, o bölgede başına
gelecek her şey için daha önceden uyarmak; bu, onun görevi, bu lütuf
değil. Bu konuyla ilgili ben kalkınma planında bir şey
göremedim. Orada da diyor ki: Yurt dışı müteahhitlik hizmetleri
desteklenecek. 50 milyar dolar hedefliyoruz. diyorsunuz ama gerçekleşen
20 milyar dolar.
Bakın,
buradan uyarıyoruz: Yurt dışında özellikle ticaret
ataşeliklerini güçlendirmemiz gerekiyor.
Tabii,
konuşacağımız çok şey var ama gördüğüm
kadarıyla süre yine dolmak üzere, toparlıyorum Başkanım.
Aynı
şekilde, bir miktar da enerjiden bahsetmek istiyorum. Bizlerin
yenilenebilir enerji kaynaklarımızı net bir şekilde
değerlendirmemiz lazım. Güneş görmeyen Almanyanın
güneş enerjisinden elde ettiği enerji miktarı Türkiyeden daha
yüksek. Bunu belli gruplara verdiniz, burada da bir gerçekleşme yok.
Rüzgâr enerjisi aynı şekilde, yenilenebilir enerjilerde çok gerideyiz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BEDRİ
YAŞAR (Devamla) Toparlıyorum Başkanım.
BAŞKAN
Tamamlayın sözlerinizi.
BEDRİ
YAŞAR (Devamla) Aynı şekilde, bol miktarda doğal gaz
tüketicisiyiz. Elde ettiğimiz enerjinin yüzde 50sini doğal gazdan
elde ediyoruz ama gerekli depolama imkânlarımız yeterli değil.
Türkiye bir enerji koridoru üzerinde. Üzerinde en fazla durmamız
lazım gelen konulardan biri de bu.
Hazır
yeri gelmişken, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Türkiye'nin
kaderi birdir. Biz, sonuna kadar Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin
yanındayız; her türlü şartta, her türlü şemailde sonuna
kadar yanınızdayız diyorum.
Planın
ülkemize, devletimize, milletimize hayırlı olmasını
diliyorum, ümit ediyorum ki umulan hedeflere ulaşır.
Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
İYİ PARTİ Grubu adına söz talebinde bulunan Antalya
Milletvekilimiz Sayın Feridun Bahşi.
Süremiz
on dakika Sayın Bahşi. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
İYİ
PARTİ GRUBU ADINA FERİDUN BAHŞİ (Antalya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; On Birinci Kalkınma Planı
üzerine söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hukuk
devleti demek, faaliyetlerinde hukuk kurullarına bağlı olan,
vatandaşlarına hukuk güvenliği sağlayan, yönetimde
keyfîliğin egemen olmamasını sağlayan ve kendisini hukukla
sınırlayan devlet demektir. Bir hukuk devletinde hukuka uymak sadece
vatandaşlar için değil, devlet için de zorunludur. Türkiye'de
demokrasinin ve hukuk devletinin karşısındaki en büyük
tehditlerden biri millî irade adına hareket etme iddiasıyla siyaseti
ve devleti tekeline alan AK PARTİdir, iktidarı tekelleştirerek
denge ve denetleme düzenini tamamen ortadan kaldırmıştır.
Bu iktidar yasallık adı altında hukuksuzluğu,
kalkınma adı altında getiri paylaşımını
topluma dayatan bir düzen kurmuştur. Hukuk sadece kendi taraftarları
için gözetilmiştir. Evrensel hukuk ilkeleri muhalif düşüncedeki
insanlar için yok sayılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, adaletten bahsediyoruz. Vicdanınızın el
verdiği ölçüde adaleti çeşitli şekillerde tarif edebilirsiniz. Ama
bilinmeli ki adalet söz konusu ise orada zulmetmek asla yoktur, mutlaka hak
sahibine hakkını teslim etmek vardır. Adaleti, hak ve
özgürlüklerin güvencesi, devletin temeli olarak görüyoruz. Bu nedenle,
yargı, insanların tereddütsüz güvenebileceği, adalet duygusunun
zihinlerde ve kalplerde yer ettiği bir yapıda olmalıdır.
İnsanlarımızın adaletli ve hakkaniyetli bir sosyal düzen
içerisinde yaşaması için hukukun üstünlüğü ilkesi hâkim
kılınmalıdır. Zira, hak ve özgürlüklerin güvence
altına alınması, çeşitli güç unsurlarının hukuk
devleti kurallarına göre sınırlandırılması
suretiyle güçlünün değil haklının korunması, toplumsal
ahengin ve huzurun tesis edilmesi devletin temel görevleri arasındadır.
Bir
devletin hukuk devleti olduğundan bahsedebilmek için, o devletin pratikte
hukuk devleti ilkelerine ne kadar bağlı olduğuna bakmak gerekir.
Yani sadece devletin yasalarında hukuk devletinden ve ilkelerinden
bahsediliyor olması, hukuk devleti için yeterli değildir. Bu sebeple,
hukuk devleti ilkesini gerçekleştirmeye yönelik hareketler içi boş,
zeminsiz olmamalıdır; pratiğe yönelik, toplumu doğrudan ve
olumlu bir biçimde etkileyecek hareketlerle gerçekleştirilmelidir.
Türkiye'de
hukuk devletini zedeleyen en önemli faktör, yürütme veya yasama kuvvetini
kullananların, bu kuvvetleri keyfî veya siyasi kişisel çıkar
elde etme amaçlı olarak kullanmalarıdır. Hukuk devletini
sağlamada bir kontrol ve fren mekanizması olarak işleyen
yargının bağımsızlığı da ne yazık
ki keyfî meseleler uğruna yok sayılmıştır.
Hükûmet,
son on yedi yılda sürekli olarak yargıya yönelik müdahalelerde
bulunmuş; bu müdahaleler sonrasında, yargının, Hükûmetin
iradesinin dışında herhangi bir adım atması tamamen
imkânsız hâle getirilmiştir. Bu durum anlaşılmadan,
Türkiye'deki herhangi bir hak sorununun da açıklıkla ortaya
konulması mümkün değildir. Türk yargısı yıllardan
beridir bağımsız ve tarafsız olmayışından
ötürü eleştirilmektedir.
Peki,
hukuk devleti nasıl güçlendirilir? Hukuk devletinin en temel gereği,
devletin keyfî kararlara değil hukuka bağlı olması,
faaliyetlerinde hukuk kurallarına tabi olmasıdır. Önemli olan
nokta, kanunların genele hitap eden, şahsi olmayan ve soyut olarak
ortaya konulan kanunlar olmalarıdır.
Diğer
bir önemli nokta ise kanunların dilinin açık ve
anlaşılır olması, farklı yorumlara sebep olmaması
gerekmektedir. Aynı zamanda, bu hukuk kuralları sık sık ve
çok kolay bir biçimde değiştirilememelidir yani bireylerin bir durum
karşısında nasıl bir hukuki muameleyle karşılaşacaklarını
önceden bilebilecekleri, buna göre hareket edebilecekleri bir ortam
yaratılmalıdır. Bu ilke ülkemizde çeşitli ihlallerle
karşılaşmaktadır. Ülkemizde kanunlar sürekli
değiştirilmektedir, hatta kanun yapma işlemi bir deney
alanına veya deneme tahtasına dönüştürülmüştür. Biz
hukukçuların dahi sürekli değiştirilen kanunları takip
etmekte zorlandığı bir durumda vatandaşın bu
kanunlardan haberdar olması mümkün müdür?
Değerli
milletvekilleri, devletin tarafsızlığı, temel olarak,
devletin herhangi bir ideolojik görüşü benimsememesidir. Bu, hukuk
devletinin diğer bir önemli ilkesidir. Bu ilkeye uymayan yani bir
ideolojiyi resmîleştiren, benimseyen devlet, hukuk devleti olmaktan çok
uzaktır. Böyle bir devlet, içinde yaşayanları tek tip bir hayata
zorlar, kendi ideolojisini benimsemeyenleri yok sayabilir ve kötü muameleye
maruz bırakabilir. Hukuk, devlete, daha doğrusu devletin
benimsediği ideolojiye hizmet etmeye başlar. En başından
beri söylediğimiz hukuk devleti önündeki en büyük engel olan keyfîlik her
alanda tavan yapar.
Hukuk
önünde eşitlik de devletin tarafsızlığı ilkesiyle
bağlantılıdır. Bir hukuk devletinden bahsedebilmek için o
devletin vatandaşlarına eşit davranıyor olması
gerekir. Her ne kadar ülkemizde resmî olarak bir ideolojik görüş
benimsenmemiş olsa da yapılan uygulamalar, özellikle son on yedi
yıldır tam tersini göstermektedir. Türkiyede hukuk devletinin
gelişmesi isteniyorsa bu uygulamalar son bulmalı ve devlet herkesin
görüşüne saygı duymalı, kendi ideolojisini ve tek tip bir
yaşamı halkına dayatmayı bir yana bırakıp
refahı için çalışmalıdır. Bu da halkın kendisini
yönetecek kişileri seçerken çok daha dikkatli vermesini gerektirmektedir.
Aynı zamanda, siyasiler de ülkeyi yönetirken ahlakla hareket etmeli ve
amaçları halkın refahını ve güvenliğini sağlamaktan
yana olmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
arkadaşlarımız, Türkiyede sosyal hak ve hürriyetlerin şaha
kalktığını söylemektedirler; bu, gerçek dışı
bir ifadedir. Bildiğiniz gibi, Anayasamız da Herkes,
kişiliğine bağlı, dokunulamaz, devredilemez, vazgeçilmez
temel hak ve hürriyetlere sahiptir. diyerek temel hakları güvence
altına almaya çalışmıştır. Ama günümüze
geldiğimizde görüyoruz ki Anayasamızda bahsedilen temel
hakların güvencesi tam olarak sağlanamamaktadır.
Temel özgürlüklerin belki de en önemlisi olan
düşünce ve kanaat hürriyeti Anayasamızda düzenlenmiş
olmasına rağmen, uygulamada, bu özgürlükler son yıllarda
neredeyse ortadan kaldırılmış; düşüncelerinden
dolayı yüzlerce, binlerce insan cezaevinde yatmaktadır. Gerçekleştirilmesi
bir yana, devlet eliyle, bilerek ve isteyerek ihlal söz konusudur.
Altını çizerek ifade etmek isterim ki AK PARTİ iktidarı,
yargıyı, bağımsız ve tarafsız olmaktan tamamen
çıkarmış, kendi güdümü altına almıştır. Bu
durum, vicdan sahibi her vatandaşımız tarafından üzüntüyle
gözlenmektedir, insaf sahibi tüm kurum ve kuruluşlarımızca teyit
edilmektedir ve hatta uluslararası kuruluşların
raporlarında dahi durumun vahametine dikkat çekilmektedir. Dünyada
yargıya güven endeksinde 140 ülke arasında 111inci sıradayız.
Değerli arkadaşlar, On Birinci Kalkınma
Planını görüşüyoruz. Ülkenin kalkınmasının en
önemli temel ayaklarından biri de esnaf ve
sanatkârlarımızdır. Esnaf ve sanatkârlar, devlete yük olmadan
kendi emeğini küçük sermayesiyle birleştirerek işini kurup ailesini
geçindirmekte, yanında işçi çalıştırarak istihdam
yaratmaktadır. Bir ülkede esnaf ve sanatkârların işi ne kadar
iyi olursa işsizlik sorununa, üretime, piyasaların işlemesine,
kısacası ülke ekonomisine katkısı o derece büyük
olmaktadır. Esnaf ve sanatkârlarımızın durumunun iyi
olması demek, ülkemizin yarısının durumunun iyi olması
demektir çünkü bu kesimin toplam istihdam kapasitesinin yüzde 78ini, toplam
katma değerin ise yüzde 55ini oluşturdukları
düşünüldüğünde KOBİlerin, esnaf ve sanatkârların durumunun
çok önemli olduğu ortaya çıkmaktadır.
Günümüzde
en çok bahsedilen kavramlardan biri olan küreselleşme dünyanın
ekonomik dengesini ve ticaret yapısını
değiştirmiştir. AB standartlarında üretim
yapılmaması rekabette zayıf kalınmasına yol
açmıştır. Çin malları esnaf ve sanatkârlarımız
üzerinde ciddi olumsuz etkiler yaratmıştır.
Ayrıca,
sermaye ve finansal kaynaklara erişim yetersizliği ve
yatırım ve istihdam maliyetlerinin yüksek olması esnaf ve
sanatkârlarımızın geri kalmasını
sağlamıştır.
Değerli
milletvekilleri, asıl esnaf ve sanatkârlarımızın durumunu
düzelterek şaha kaldırmalıyız. Geçtiğimiz Onuncu
Beş Yıllık Kalkınma Planı hedefleri arasında her
ne kadar esnaf ve sanatkârlarımızın değişen ekonomik
ve sosyal şartlara uyum sağlayabilmesi için gerekli yapısal
dönüşümlerin desteklenmesi ve alışveriş merkezlerinin küçük
esnaf ve sanatkârlara yönelik olumsuz etkilerinin giderilmesi belirlenmiş
ise de bunda başarılı olunamamıştır.
Sonuç
olarak, esnaf ve sanatkârların taleplerini kısaca tekraren özetlemek
istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bahşi, konuşmanızı tamamlamak üzere bir dakika
süre veriyorum.
FERİDUN
BAHŞİ (Devamla) Tamamlıyorum.
Esnafımızın
BAĞ-KUR ve SGK primleri düşürülmelidir. Esnafın ödemiş
olduğu stopaj kaldırılmalıdır. Kayıt
dışı işletmeler önlenmelidir. Esnafın vergi yükü
azaltılmalıdır. Zincir marketler ve AVMlere yönelik
düzenlemeler tekrar gözden geçirilmeli ve denetimler artırılmalıdır.
Bu
vesileyle yüce Türk milletini ve Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubunda.
İlk
söz, İstanbul Milletvekilimiz Sayın İsmail Faruk Aksuya aittir.
(MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
yirmi dakika Sayın Aksu.
Diğer
on dakikayı diğer milletvekili arkadaşımız kullanacak.
MHP
GRUBU ADINA İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; On Birinci Kalkınma
Planının ikinci bölümü hakkında Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu ve aziz Türk milletini
saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamın
başında Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ilk
kalkınma planının milletimizin huzur ve refahına, nimet ve
külfetin hakça dağıtılmasına, demokrasinin gelişmesine,
daha güçlü ve müreffeh bir Türkiye'nin inşasına vesile
olmasını temenni ediyorum. Hazırlanmasında emeği
geçen, katkı veren herkese teşekkür ediyorum.
Anayasanın
166ncı maddesi uyarınca hazırlanan, 3067 sayılı
Kanunda belirtilen usule göre Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülen
kalkınma planı, Türkiye'nin uzun vadeli hedef ve
politikalarını ortaya koymakta, aynı zamanda, bu hedef ve
politikalara uygun orta ve kısa vadeli programlar ile stratejik
planın ve bütçenin yapılmasına zemin hazırlamaktadır.
Kalkınma planıyla ülkemizin gelecek beş yıldaki ekonomik ve
sosyal hedef ve istikameti ile bunlara nasıl
ulaşılacağına ilişkin strateji ve politikalar ifade
edilmektedir.
Kuşkusuz,
bu planlamanın uzun vadeli temel hedefler doğrultusunda devletin
devamlılığı anlayışıyla yapılması
esastır. Plan hedeflerinin, Türkiye'nin doğal ve beşerî
kaynakları, varlık ve yükümlülükleri, fırsat ve
kısıtları dikkate alınarak tespiti gerekmektedir.
Öngörülemeyen durumlar, beklenmeyen olaylar, iç ve dış siyasi ve
ekonomik gelişmeler, kuşkusuz, ortaya konulan kısa ve orta vadeli
hedeflerde sapmaya sebep olsa da esas olan, Türkiye'nin uzun vadeli küresel güç
ve lider ülke olması hedefi için gerekli ekonomik, sosyal ve siyasi
altyapıyı hazırlamaktır.
Kalkınmış
bir ülke olabilmek ekonomik büyüklüklerin yanında, ekonomideki niteliksel
gelişmeler, yaşam standartlarında yükselme, insani
kalkınma, sosyal gelişme ve çevre hakkı gibi alanlarda
sağlanacak iyileşmeye de bağlıdır. On Birinci
Kalkınma Planının ekonomik ve sosyal sektörlere ilişkin
hedef ve politikalarının bu anlayışla hazırlandığı
anlaşılmaktadır. Planın hazırlandığı
Onuncu Kalkınma Planı dönemi Türkiyede ve dünyada önemli
gelişmelerin yaşandığı yıllar olmuştur. 2016
yılındaki menfur darbe girişimi başta olmak üzere, iç ve
dış siyasi gelişmeler ve jeopolitik gerginlikler, artan küresel
ticaret savaşları ve ticaret gelirlerindeki yavaşlama gibi
olumsuzluklar ve sonucunda turizm gelirlerinde yaşanan düşüş
Türkiye ekonomisini olumsuz etkilemiştir. Bu süreçte ekonomi, kur ve faiz
üzerinden yapılan operasyonlara bağlı çalkantılı bir
dönem geçirmiştir. Yaşanan olumsuzluklar nedeniyle Onuncu
Kalkınma Planının öngörülen hedefleri bazı sapmalar
göstermiş ve plan döneminde yıllık ortalama yüzde 5,5 olan
büyüme hedefi yüzde 4,9 olarak gerçekleşmiştir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye çok cepheli bir mücadelenin içindedir. Başta FETÖ
ve PKK olmak üzere terörle mücadeleye devam edilirken bir yandan da siyasi ve
ekonomik saldırılara, bölgemizde yaşanan ve egemenlik
haklarımızı, millî bekayı tehdit eden gelişmelere
karşı tedbir almak, mücadele etmek zorunluluğu
bulunmaktadır. Bugün ülkemiz Doğu Akdenizde
sıkıştırılmakta, sondaj gemilerimizin haklı ve
meşru faaliyetleri tüm bu hasım çevreleri tedirgin etmektedir. Avrupa
Birliği Dış İlişkiler Konseyinin, 15 Temmuzda,
Türkiye'nin Doğu Akdenizdeki sondaj faaliyetlerinin yasa
dışı olduğunu iddia ederek hain darbe girişiminin
3üncü yıl dönümünde aleyhimize bazı adımlar atma kararı
alması oldukça manidardır. Bunlarla birlikte, bölücü terör örgütü
PKKnın bitirilmesi için Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından
başlatılan Pençe Harekâtı başarılı ve sonuç
alıcı şekilde devam ederken dün Erbilde
başkonsolosluğumuz çalışanının planlı bir
terör saldırısıyla şehit edilmesi Türkiyeye
karşı açılan cephenin açık göstergesidir. Şehidimize
Allahtan rahmet, milletimize başsağlığı diliyorum.
Son olarak da ABDnin S400leri gerekçe göstererek Türkiyeyi F35
programından çıkarma kararı müttefiklik ruhuyla
bağdaşmadığı gibi, hiçbir meşru gerekçeye de
dayanmamaktadır.
Tüm
bu gelişmeler Türkiyeye karşı hasmane tavrın hız
kesmeden devam ettiğini gösterirken bu küresel meydan okumalara
karşı durabilmek için hazırlıklı olmak, güçlü kalmak
ve millî birlik ruhuyla hareket etmek gerektiğini de ortaya
koymaktadır. Türkiye, kuşkusuz, ABye de ABDye de mecbur ve mahkûm
değildir; egemenlik haklarından ne pahasına olursa olsun
vazgeçmeyecek, lider ülke olma hedefi doğrultusunda yoluna devam
edecektir. Şüphesiz ki vatandaşlarımız daha fazla refah
beklentisi içindedir. Vatandaşlık vecibelerini bihakkın yerine
getiren insanımızı çağdaş medeniyet düzeyine ve hatta
ötesine taşımak için gayret göstermek hepimizin ortak
sorumluluğudur. Bununla birlikte tüm bu olaylar Türkiyenin ekonomik
gelişimini etkilemekte, bu hayati sebeplere dönük önemli kaynakların
ayrılmasını da zaruri kılmaktadır. Zira var olmak,
bağımsız yaşamak ve ebediyetin ufkuyla bütünleşmek
istiyorsak millî beka her şeyin önünde,
vatandaşlarımızın yaşam ve güvenlik hakkı
ihtiyaçların önceliğindedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hatırlanacağı gibi
Milliyetçi Hareket Partisinin yer aldığı 57nci Hükûmet
döneminde çıkarılan Sekizinci Kalkınma Planında ilk defa
olarak 2001-2023 dönemini kapsayan uzun vadeli gelişme stratejisi
hazırlanmıştı. Stratejinin temel amacı, Atatürkün
gösterdiği çağdaş uygarlık düzeyini aşma hedefi
doğrultusunda Türkiyenin 21inci yüzyılda kültür ve
uygarlığın en ileri aşamasına ulaşarak dünya
standardında üreten, gelirini adil paylaşan, insan hak ve
sorumluluklarını güvenceye alan, hukukun üstünlüğünü,
demokrasiyi, laikliği, din ve vicdan özgürlüğünü en üst düzeyde
gerçekleştiren küresel düzeyde etkili bir dünya devleti olmaktı. Bu
amaca uygun olarak da 2023 hedefleri bir devlet politikası hâline
getirilmiş, tüm plan ve programlar bu hedefler doğrultusunda hazırlanmıştır.
Görüştüğümüz
On Birinci Kalkınma Planı da daha fazla değer üreten, daha adil
paylaşan, daha güçlü ve müreffeh Türkiye vizyonuyla uzun vadeli bir
perspektif sunmaktadır. Planda, Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sisteminin amacına uygun olarak kurumların hızlı
işleyişini temin etmek ve bütüncül bir stratejiyle ortak hedeflere
ulaşmak için çalışmaların yapılacağı,
sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması bakımından
ekonomik ve sosyal refahın artırılması, hukuk devleti,
demokratikleşme ve iyi yönetişim ilkelerinin devlet tarafından
güçlü bir şekilde sahiplenileceği ve etkili bir biçimde
uygulanacağı, yeni hükûmet sisteminin de temelini oluşturan
insan merkezli kalkınma anlayışının sonucu olarak
hukuk devleti ve demokratikleşmenin planın temel eksenlerinden biri
olduğu belirtilmektedir. Bu vizyon çerçevesinde planın uzun vadeli
kalkınma amacı, milletimizin temel değerlerini ve beklentilerini
esas alarak ülkemizin uluslararası konumunun yükseltilmesi ve
halkımızın refahının artırılması,
Türkiyenin yüksek gelir grubu ülkeler ile en yüksek insani
gelişmişlik seviyesindeki ülkeler arasına girmesi, sermaye
birikimi ve sanayileşme sürecinin hızlandırılması, her
alanda verimliliğin artırılması, yurt içi
tasarrufların ve üretken yatırımların düzeyinin
yükseltilmesi, üretim süreçlerinin ihracata dönük, yenilikçi ve ithalat
bağımlılığı azalmış bir yapıya
dönüşmesinin sağlanmasıdır. Bu kapsamda, plan sonu olan
2023 yılında gayrisafi yurt içi hasılanın 1 trilyon 80 milyar
dolara, kişi başına millî gelirin 12.484 dolara, ihracatın
226,6 milyar dolara çıkarılması, ekonominin yıllık
ortalama yüzde 4,3 oranında büyümesi, işsizlik oranının
yüzde 9,9a, enflasyon oranının yüzde 5e düşürülmesi
hedeflenmektedir. Ekonomik refahla birlikte, vatandaşlarımızın
mutlu, sağlıklı, güvenli yaşam sürebilecekleri, temel hak
ve özgürlüklerin adil ve hızlı çalışan bir hukuk sistemiyle
korunmasının yanı sıra, öngörülebilirliği yüksek kamu
politikalarıyla fırsat eşitliğine dayalı, kolay
erişilebilir ve vatandaş odaklı kamu hizmetleri sunulması
amaçlanmaktadır. Aktif bir diplomasiyle küresel toplumun güçlü ve
saygın üyesi olma konumunu güçlenerek sürdürmesi, küresel ve bölgesel
sorunların çözümüne yönelik etkili politikalar üretmeye devam etmesi
öngörülmektedir. Bu çerçevede, On Birinci Kalkınma Planının
hedef ve politikaları istikrarlı ve güçlü ekonomi, rekabetçi üretim
ve verimlilik, nitelikli insan, güçlü toplum, yaşanabilir şehirler,
sürdürülebilir çevre, hukuk devleti, demokratikleşme ve iyi yönetişim
olmak üzere 5 ana başlık altında toplanmıştır.
Planda imalat sanayisinin gayrisafi yurt içi hasıla içerisindeki
payının 2018 yılındaki yüzde 19,1 seviyesinden 2023 sonunda
yüzde 21e çıkarılması, imalat sanayisi ihracatının
158,8 milyar dolardan 210 milyar dolara, yüksek teknolojili sanayilerin imalat
sanayisi ihracatındaki payının da yüzde 3,2den yüzde 5,8e
çıkarılması hedeflenmekte, yüksek teknolojik
yatırımlara öncelik veren bir sanayi stratejisi ortaya
konulmaktadır.
Seçim
beyannamemizde, teknolojik gelişmeyi, verimliliği, istikrarlı
büyümeyi ve istihdam sağlamayı esas alan güçlü bir üretim ekonomisi
oluşturulacağı, yatırımların yüksek teknolojiye
dayalı ve katma değeri yüksek mal ve hizmet üreten alanlara
yöneltilmesini öngören bir sanayileşme stratejisinin tesis edileceği
ve yüksek teknolojili ürün ihracatının payının artırılacağı,
orta ve yüksek teknolojili üretim yapan sektörlerde yenilikçilik faaliyetlerine
ve AR-GE altyapısına öncelik verileceği belirtilmiştir.
Gelinen
noktada, henüz dünya standartlarında üreten bir ülke konumuna
erişilememiş olsa da On Birinci Kalkınma Planında
odaklı bir biçimde yer alan sanayileşme perspektifiyle bu hedefe
yaklaşılabilecek bir altyapı tesis edilebilecektir.
Şüphesiz Türkiye, dışa açık ve rekabetçi bir yapı
içerisinde dünya ekonomisiyle bütünleşerek bölgesel ve küresel
gelişmelerin önde gelen belirleyicileri arasında yer
almalıdır. Ekonomi politikalarının merkezine insanı
koyan, eşitlik, ahlak ve adalet ilkelerini gözeten bir yönetim
anlayışıyla toplumsal refahın artırılması
temel hedef olmalıdır.
Bu
anlayış ve uzlaşmayla, ekonomideki birçok yapısal sorunun
çözümü de mümkün hâle gelecektir. Bunun için, program ve seçim
beyannamelerimizde ekonomideki temel sorunları aşarak ileri teknoloji
kullanan, yenilikçiliği, verimliliği ve istihdamı gözeten,
rekabet gücü yüksek üretim ekonomisini tesis etmek ve toplumun refah düzeyini
artırarak sosyal dokuyu güçlendirmek amacıyla, ülkemizin kendi imkân
ve şartlarıyla doğal ve beşeri kaynaklarını
dikkate alan bağımsız, millî ve üreten bir ekonomi
programının hayata geçirilmesini öngördük. Bu çerçevede, istihdam
dostu sürdürülebilir bir büyüme ortamını tesis etmek, işsizlik
ve yoksulluğu azaltmak ve gelir dağılımını daha
adil hâle getirmek, enflasyonu kalıcı şekilde
aşağı çekmek, üretim ve ihracatın ithalata
bağımlılığını azaltarak rekabet gücü yüksek
bir üretim ekonomisi tesis etmek, ekonominin dış kaynak bağımlılığını
azaltarak şoklara dayanıklı hâle getirmek ve
kırılganlığı azaltmak, kamu ve özel sektör borç
stokunu sürdürülebilir bir seviyeye indirmek, AR-GE payını
artırmak, dünyada Türk markası ve patentli ürünleri
yaygınlaştırmak ekonomideki öncelikli hedef olarak
belirlenmiştir. Bu hedeflere ulaşılması için de 7 temel
alanda reform niteliğinde yapısal tedbirlerin
alınmasını öngörmüştük. Bunlar, üretimin
artırılması ve ithalat
bağımlılığının azaltılması, yurt
içi tasarrufların ve yatırımların
artırılması, vergi reformu, harcama reformu, gelirin adil
bölüşümü ve yoksullukla mücadele reformu, tarım,
hayvancılık ve kırsal kalkınma reformu, iş gücü
piyasası ve çalışma hayatına ilişkin
reformlardır. Ayrıca, ekonomiye ilişkin politikaların ve
uygulamaların değişik kurumlarca yürütülmesi nedeniyle
kararların alınmasında, işlemlerin yürütülmesinde ve
koordinasyonunda yaşanan sorunların giderilmesi gerektiğine
işaret edilmiştir.
Kalkınma
planında da ekonomi yönetiminde eş güdüm ve uyumun esas
olacağı, ekonomi yönetiminin koordinasyonunun güçlendirileceği,
ayrıca vurguladığım reform alanlarına işaret eden
benzer ekonomik hedef ve politikalar öngörülmüştür. Ekonomide kaynak
dağılımında adalet ve etkinlik, kamu hizmet üretiminde ise
verimlilik esastır. Bu kapsamda, sınırlı kaynakların
yerli yerinde kullanılmasıyla etkili bir sevk, idare, kontrol
sisteminin oluşturulması, amaç ve hedeflerin
gerçekleştirilmesini kolaylaştıracaktır. Bu çerçevede, her
ne ad altında olursa olsun yapılan destek, teşvik, istisna ve
muafiyet gibi uygulamaların etkinliğinin, verimliliğinin ve
katkısının iyi analiz edilerek rasyonelleştirilmesi,
kayıt dışılığın önüne geçilerek vergi
adaletinin sağlanması hayati önemdedir. Bu şekilde sanayici,
esnaf, çiftçi ve muhtaç vatandaşlarımızın daha fazla
desteklenmesi mümkün hâle gelecek, işçi, memur ve emeklimizin ekonomik
büyümeden daha fazla pay alması sağlanacaktır.
Değerli
milletvekilleri, planın bitiş yılının cumhuriyetimizin
100üncü yılı olan 2023e isabet etmesi plan hedeflerini daha da
önemli hâle getirmektedir. Bu kapsamda, plan dönemi uygulamalarının,
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine uygun ve sistemin tüm
unsurlarıyla kökleşmesine, ekonomik ve sosyal hedeflerin lider ülke
Türkiye vizyonuna uygun olmasına, Türk milleti ortak paydasında
yaşama iradesinin güçlendirilmesine, toplumsal ahlak ve kalitenin
tesisine, üreten ekonominin tüm unsurlarıyla yetkinleştirilmesine,
çok boyutlu millî bir dış politika ile caydırıcı bir
savunma ve güvenlik politikası uygulanmasına, çağdaş
normlarda kamu hizmetine herkesin erişebilmesine, ileri teknoloji
üretiminin ve kullanımının desteklenmesine, tarım,
hayvancılık ve kırsal kalkınmaya ağırlık
verilmesine, iş gücü planlaması, eğitim, üniversite ve istihdam
ilişkisinin kurulmasına, gençliğin millî değerlere
bağlı, çağdaş gelişmeleri takip eden şekilde
yetiştirilmesine, günün siyasi, sosyal ve ekonomik sorunlarıyla
süratle baş edebilme yetenek, güç ve iradesine sahip bir yönetim
aklının egemen olacağı yapının tanzim edilmesine,
nihayetinde 2023 hedefleriyle birlikte 2053 küresel güç Türkiye hedefinin
altyapısının sağlam temellere bağlanmasını
temin etmesi beklentimizdir.
Türkiye
ekonomisinin devam eden ihtiyacı, güven ve istikrar içinde
sağlıklı bir yatırım, üretim, ihracat ve istihdam
zincirinin oluşturulmasıdır. Bize göre, Türkiye en zoru
atlatmıştır. 15 Temmuz hain darbe girişimiyle başlayan
süreç terör saldırıları ve özellikle ekonomi
savaşlarıyla devam etmiş, bu şekilde ülkemiz köşeye
sıkıştırılmak istenmiştir. Türkiye,
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle ayağındaki
prangalardan kurtulmuş, sistem tartışmaları bitmiştir.
Üretim çarkları dönmekte, istihdamda olumlu gelişmeler
yaşanmakta, enflasyondaki yükseliş trendi tersine dönmekte,
dış ticaret açığı azalmakta tüm bunların
sonucunda da ekonomiye güven giderek artmaktadır. Artık, seçimsiz
geçecek olan dört yıl, hızlı bir toparlanmayla 2023 hedeflerine
ulaşma, 2053 hedeflerinin altyapısını inşa etme
vaktidir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türkiyenin büyümesi ve
gelişmesi, daha güçlü bir ülke olması için bu plan dönemini
önemsiyor, demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü
esasında ekonomik ve sosyal olarak süratle yol alabilmemiz için her türlü
gayreti göstereceğimizi ifade ediyoruz. Biz, Türkiyenin önüne
aydınlık ufuklar açarak ülkemizi ve milletimizi güvenli bir
geleceğe taşımaya kararlıyız. Sonuç itibarıyla,
Türkiye ve dünya gerçekleri dikkate alınarak hazırlanan ve
erişilebilir hedeflerin konulduğu On Birinci Kalkınma
Planının Türkiyenin lider ülke ve küresel güç olma vizyonuna
katkı sağlayacağını düşünüyoruz. Politikaların
sağlıklı bir şekilde uygulanması, etkili bir iş
bölümü, denetim, koordinasyon ve girişimciliğin desteklendiği
etkin bir teşvik sistemiyle birlikte bu hedeflerin de üzerine
çıkılabileceğine inanıyoruz.
Bu düşüncelerle, On Birinci Kalkınma
Planının ülkemize ve milletimize hayırlı
olmasını diliyor, Genel Kurulun siz değerli üyelerini
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
ikinci söz talebi, Erzurum Milletvekilimiz Sayın Kamil Aydına
aittir. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Aydın.
MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum) Sayın
Başkan, çok kıymetli milletvekilleri; On Birinci Kalkınma
Planının özellikle eğitim ve uluslararası ilişkiler
konularına ilişkin düşüncelerimi ifade etmek üzere Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, bu kalkınma
planında, özellikle Amaç kısmında çok kısaca
özetlendiği üzere, gerçekten millî eğitim mevzuatı söz konusu
olduğunda çok kısa ve öz bir öngörü sahibi olmak zorundayız ve
bunu hayata geçirmek için de elimizden gelen tüm paydaşlarla gayret
gösterme sorumluluğumuz söz konusudur. Tüm bireylerin kapsayıcı
ve nitelikli bir eğitime ve hayat boyu öğrenme imkânlarına
erişimi sağlanarak düşünme, algılama ve problem çözme
yeteneği gelişmiş, özgüven ve sorumluluk duygusu ile
girişimcilik ve yenilikçilik özelliklerine sahip, demokratik
değerleri ve millî kültürü özümsemiş, paylaşıma ve
iletişime açık, sanat ve estetik duyguları güçlü, teknoloji
kullanımına yatkın, üretken ve mutlu birey yetiştirme temel
amaç edinilmektedir. Şimdi, bu amaca matuf olarak gerçekten, Millî
Eğitim Bakanlığıyla ilgili mevzuata
baktığımızda, burada böyle bir vizyona, böyle bir öngörüye
eğitimin muhatap aldığı bütün paydaşların, bir
kere, zihinsel olarak hazırlanması gerekir. Yani öğrencinin de
buna zihinsel olarak bir katkı sağlayıp bunu kabullenmesi, böyle
bir vizyonu üstlenmesi; velinin de aynı şekilde, böyle bir vizyonu
üstlenmesi; yine okulun da sistemin de böyle bir vizyona matuf hareketlerde
bulunması lazım. Niye? Çünkü metinde hayat boyu diyor; bizim, kendi
kültürümüzde de eğitimi beşikten mezara olarak aynı anlamda
ifade ettiğimiz çok veciz söylemler söz konusu. O zaman, hayat boyu ya da
beşikten mezara süregelen bir etkinlik söz konusu ise buna herkesin inanması,
herkesin katkıda bulunması gerekir. Yoksa eğer böyle bir
katkı, böyle bir zihinsel hazırlık söz konusu değilse hangi
programa alırsak alalım, hangi öngörüyü sağlarsak
sağlayalım, hangi tedbiri ya da metodu uygularsak uygulayalım,
sonuç bazen hayal kırıklığına dönüşebilir.
Şimdi,
evet, dünyada karşılıkları var; zorunlu eğitim
bazı Batılı ülkelerde 2 yaşa kadar indirildi. Biz de bu
sürece katkıda bulunma adına, çocuklarımızın daha
sağlıklı eğitim almaları adına zorunlu
eğitimi 5 yaşa kadar çektik. Bunu da esnek bir zamanlamayı söz
konusu kılarak yapmak zorundayız; aksi takdirde, gerçekten
eğitim, zevkle takip edileceği, herkesin kabulleneceği ya da
çocuğun bir an önce buluşmaya çalışacağı bir etkinlikten
ziyade sıkıcı bir yapıya dönüşür.
Yine,
bunun dışında, öğretmen yetiştirme konusunda bütün
hassasiyetimizle biz, öğretmenlik mesleğinin, gerçekten bir harf
öğretenin kırk yıl kölesi olunduğu özdeyişinden
hareketle, çok anlamlı, çok önemli bir meslek olduğunu ifade ettik,
dile getirdik; yeniden yapılandırarak, yeniden bu imajı
kazandırarak sağlamak zorunluluğu hasıl olmuştur. Bu
bağlamda da inşallah zannediyorum, On Birinci Kalkınma
Planına da dercedilmiş- öğretmenlik mesleği daha saygın
bir hâle getirilmeye çalışılacaktır.
Bu
bağlamda, diğer önemli bir mesele de tabii, tekli eğitimin bir
an önce hayata geçirilmesi gerekir. Tabii, bunun bir külfeti var, bunun bir
maliyeti var ama eğitimdeki maliyetler, külfetler herhâlde çok fazla
mesele edilmemeli diye hepimiz hemfikiriz bu bağlamda. Bir an önce tekli
eğitime ve kalabalık sınıflardan kurtulmaya yönelik
birtakım adımların atılması da elzemdir diye biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak düşüncelerimizi ifade etmek istiyoruz.
Çocukların
okullara devamlılığı, sürekliliği, okulu bir
yaşam tarzına dönüştürmesi de yine hassasiyetle üzerinde
durduğumuz önemli bir husustur.
Yine,
yükseköğretime geçişte özellikle istihdam odaklı bir
düşüncenin hâkim kılınması ve buna matuf birtakım
önlemlerin alınmasında hep birlikte ortak bir duygu ve düşünceyi
ifade etmemiz gerekir.
Öte
yandan, evet, bir bakıma devlet üniversitelerinin sayısını
çoğaltıyoruz ama öte yandan vakıf üniversiteleri de kendi
mecralarında gelişiyor, çoğalıyor. Burada da bir
ıslahat çalışması gerekliydi, bu konuda da yine özellikle
hem ücretlendirme konusunda hem de kalite konusunda birtakım önlemlerin
alınması kaçınılmazdır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, tabii, bunların gerçekleşmesi için çok önemli bir
kaynağa ihtiyaç vardır, o da insan kaynağıdır.
Yetişkin ve yetkin insan kaynağı olmaksızın,
inanın, bu projeleri, bu planları, bu amaçları
gerçekleştirmede zorlanırız. Buradan, bu ifadeyle ben sadece
millî eğitim bağlamını kastetmiyorum çünkü millî
eğitimde, sırası gelmişken şunu da ifade etmekte yarar
vardır: Elbette ki uzun vadeli, orta vadeli bir plandan bahsediyoruz,
2023'ü hedefleyen bir plandan bahsediyoruz ama hâlâ millî eğitimin içinde
bulunduğu birtakım sıkıntılar da söz konusu. Sizlere
de bu tür şikâyetler, bu tür sorunlar çeşitli yollarla
ulaşmaktadır bize ulaştığı gibi. Behemehâl, bir
taraftan, tabii ki bu uzun vadeli programın gerçekleşmesine
katkıda bulunmaya çalışırken öte yandan da acilen, çok acil
ve çok basit birtakım hamlelerle çözülebilecek birtakım
sorunları da dikkate alıp gündemimize sokup ve çözüme tabi tutma
zorunluluğumuz vardır. Bunların başında, hepimiz
programlarımıza almıştık 3600 ek göstergeyi. Ben
inanıyorum ki bugüne kadar eğitim adına
yaptığımız o güzelliklerin devamı gelecektir, bu da en
yakın zamanda gerçekleşecektir. Bunu bu kürsüden özelikle
paylaşmak istiyoruz, ifade etmek istiyoruz; bunu bir dilek, temenni ve
arzu edilen bir program olarak söylüyoruz.
Öte
yandan, mütemadiyen, engelli öğretmen kardeşlerimiz,
adaylarımız ve ücretli öğretmen kardeşlerimizin de bugüne
kadar büyük bir çoğunluğu atandı; çok kısa, çok küçük bir
oranda, sayıda kardeşimiz kaldı. Bunlara da bir an önce,
kısa vadede bir kadro tahsisi yapılarak atamalarının
gerçekleştirilmesi çok rahat bir şekilde sağlanabilir.
İnsan
kaynağı dedik. Evet, yetişkin ve yetkin insan kaynağı
olmaksızın bu programların gerçekleşmesi
imkânsızdır. Bunu niye söylüyorum? Buradan biraz da uluslararası
ilişkiler bağlamında bir iki şey ifade etme
zorunluluğu hasıl olduğu için söylüyoruz.
Biraz
önce, bu Mecliste gerçekten çoğunluğun mutabık olduğu bir
bildiri, deklarasyon ifade edildi. Bu, bizler adına çok sevindirici.
Aylardır biz bunu uluslararası platformlarda sürekli ifade ettik,
dile getirdik ülkemiz adına. Dedik ki: Efendim, Doğu Akdenizde Rum
kesiminin doğal hakkı olduğunu iddia ettiği kadar, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti adına garantör devlet olarak,
onların talepleri üzerine, bizim de Doğu Akdenizde hidrokarbon
kaynak arama hakkımız vardır. Bugün burada, bunun açık bir
şekilde tescil edilmesi de Türkiye Cumhuriyeti devletinin bu ali makamında
gurur duyulacak bir tabloydu. Ben katkıda bulunanlara teşekkür
ediyorum Milliyetçi Hareket Partisi adına.
Diğer
önemli bir mesele, malumunuz, S400 tartışmaları. Bunları
gündeme getirerek Türkiyeyi bir oldubittiye, bir köşeye
sıkıştırma girişimlerine muhatap olmaktayız.
Hatta bu öyle bir şekle büründü ki dün, Irakın kuzey bölgesinde,
Erbilde bir Dışişleri mensubumuzun şehit edilmesi buna tuz
biber ekti maalesef.
Şimdi,
bakınız, olayın doğasına, yapılış
şekline baktığımızda, bizi 1980lere götürdü çünkü
sanki Türkiye üzerinde hain emeller besleyen ve birilerinin de zamanla
altmış beş yıllık bizim müttefiklik hukukumuzu bir
kenara bırakıp kendilerine bir NATO ülkesi olarak Türkiye'nin
açıkça, aleni terör örgütü dediği yapılarla müttefiklik hukuku
kurarak bunları o bölgede birtakım kanun dışı
faaliyetlere sevk etmelerine tanıklık ediyoruz. Bunun iki gün önce
çok somut bir örneği, 200 küsur kamyonluk, 200 küsur tırlık yeni
bir silah sevkiyatı yapılması. Bu da yetmemiş gibi dünkü
olay gerçekleşti. Bu bize, ASALAnın 1980li yıllarda Türkiye'yi
bir yere götürme, köşeye sıkıştırma, zorlama
maksatlı büyükelçilerimize, konsolosluk mensuplarımıza
düzenlediği saldırıları anımsattı. Bize
yabancı değil bunlar ama bizim
kararlılığımız vardır, terörizmle mücadele
içeride ve dışarıda son terörist yok edilinceye kadar devam
edecektir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sözlerinizi tamamlayın Sayın Aydın.
KAMİL
AYDIN (Devamla) Özür diliyorum.
Öte
yandan, gerçekten, yine 1980lere götüren, diğer bir terörü -çok
kısaca- okuma şeklini daha hatırlattı bize: Eruh ve
Şemdinli baskınlarıyla önce bölge halkı zapturapt
altına alınmıştı, hatırlayın; çocuklar,
bebekler, yaşlılar, kadın, çoluk çocuk, masum insanlar hedef
gösterilmiş ve yok edilmişti. Neydi amaç? Amaç, önce o bölge
insanını zapturapt altına alıp teslim olmasını
sağlamaktı. İşte son, Şırnaktaki çoban
cinayetleri ve Tuncelide 2 yavrumuzun katledilmesine vesile olmalar, yine o
dönemde -bugünlerdeki gibi- kaybedilen bölgedeki otoritenin yeniden temin
edilmesi adına yapılan hamlelerdir. Bu bağlamda, ben bütün
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bu bilinçle
düşüneceğine kanaat getiriyorum.
Ben
bu vesileyle On Birinci Kalkınma Planının ülkemize,
milletimize, devletimize hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Söz sırası, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekilimiz Sayın Erol Katırcıoğluna aittir.
(HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on beş dakika Sayın Katırcıoğlu, kalan süreyi
diğer arkadaşımız kullanacak.
HDP
GRUBU ADINA EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Doğrusu,
önemliymiş gibi kabul edilen bir şeyi konuşuyoruz, beş
yıllık planı konuşuyoruz. Sevgili Erkan
konuşmasında Türkiye'nin beş yıllık geleceğini
biçimleyecek önemli kararların verileceği bir toplantı
olması gerektiğini söylerken aslında, tabii, iyi niyetle
söylemiş olduğu bir cümle bence çünkü doğrusunu isterseniz, bu
planla toplum en az Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri kadar
ilgilenecek yani kimse ilgilenmeyecek bununla. Çünkü arkadaşlar, bir kere,
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımızın da
defalarca Plan ve Bütçe Komisyonunda söylediği gibi bu metne birçok
insanın emeği geçtiği söyleniyor fakat ben açıkçası
hayretle karşılıyorum yani eğer birçok insanın
emeği geçmişse böyle bir metin çıkmamalıydı. Yani
neresinden tutsak bilemiyorum ama bu metin, Türkiye'de olması gerekenlerle
ilgili olarak Adalet ve Kalkınma Partisinin bugüne kadarki
uyguladığı iktisat politikalarından bir anlamda
ayrılışı ima ediyor ama doğrusunu isterseniz, böyle
bir ayrılışın da ikna edici olmadığını
söylemek zorundayım. Nedir bu? İşte, girişte de söylüyor
zaten, ne diyor? Verimliliği odağına alan, sanayi sektörünün
başat rol üstlendiği ihracata dayalı istikrarlı bir
büyüme... Buna zaten kimse itiraz etmez, zaten böyle olması
lazımdı ama doğrusunu isterseniz, sizin özellikle 2011den sonra
uyguladığınız iktisat politikalarıyla böyle olmadı.
Ne oldu? Bir kere, anlaşıldı ki -giderek daha fazla- cari
açık problemi sanıldığının çok daha ötesinde
tehlikeli bir ilişki ima ediyor yani üretimi artırmanız için
ithalata bağımlısınız, ithalat için döviz lazım
ama döviz gelmiyor memlekete çünkü ülkede, gerçekten, ithalata
bağımlı ekonomik yapıyı değiştirme konusunda
hiçbir şey yapmadınız. Niyet olarak söylediniz yerli, millî
üretim vesaire dediniz belki ama bunun gereği olan şeyleri yapmadınız.
Şimdi bunu söylüyorsunuz, diyorsunuz ki: Biz şöyle yapalım,
verimlilik
Tabii ki önemli verimlilik. Yani ne demek o? Düşük maliyetli
bir üretim yapalım ve bu da ihracata dönük olsun -e, tabii, öyle
olması lazım- ve tabii, sanayiye odaklanması lazım. E,
tabii böyle olması lazım çünkü ithalata olan
bağımlılığımızı azaltabilmenin yolu
sanayi ürünleri üretebiliyor olmaktan geçiyor doğal olarak.
Dolayısıyla
da sanki -buradan ben öyle anlıyorum- geçmişte
uyguladığınız bu iktisat politikalarından bir ders
çıkarmışsınız gibi gözüküyor. Bu iyi bir gelişme
belki fakat bunu nasıl sağlayacağınızla ilgili
yazdığınız cümleler hakikaten şaşkınlık
verici. Yani bir tanesi demin gözüme çarptı, mesela şöyle bir cümle
var: Özel sektör yatırımlarının artırılması
için yatırım ortamının iyileştirilmesinin yanı
sıra farklı destek mekanizmaları hayata geçirilecektir. Ne
demek bu Allah aşkınıza? Farklı destek mekanizmaları
nedir bunlar? Yani bir planda böyle bir cümle olur mu? İnanın, size
-her paragrafa da bir sayı konulmuş burada- şimdi okuduğum
gibi ve anlamı kendinden menkul çok sayıda paragraf var.
Efendim,
ben vaktimin sınırlılığı üzerinden giderek,
söylemek istediklerimi sizlere biraz söylemek istiyorum.
Şimdi,
bir kere, gerçekten, Adalet ve Kalkınma Partisindeki arkadaşlar buna
gönülden inanıyorlar -onu da anlıyorum- sizin döneminizde müthiş
bir gelir artışı gerçekleştirdiğinizi söylüyorsunuz.
3 bin dolarlardan 10 bin, 12 bin dolarlara getirdik. diyorsunuz, bununla da
çok övünüyorsunuz. Sayın Cumhurbaşkanı da bunu sık sık
söylemekten memnun oluyor anlaşılan. Fakat arkadaşlar, iyi de
Bu dönemde başkaları ne yapmış? diye hiç sormuyorsunuz.
Yani bakın, ben size kabaca -bir notum var- göstereyim. Mesela, 2002de
Rusyanın 2.375 dolar kişi başına geliri varmış,
2017de 10.743 dolara gelmiş. Bizim o sırada 2017 rakamımız
10.547 dolar yani Rusya bizden daha iyiydi. Mesela Romanyada, hani
komşumuz Romanyada, 2.125 dolarmış 2002de, arkadaşlar,
2017de 10.814 dolara gelmiş. Yani evet, biz yürümüşüz, doğru
ama ötekiler koşmuş. Daha başka rakamlar var da vaktimi harcamak
istemiyorum. Bunları, bu düşünceleri de zaten, daha önce de
çeşitli vesilelerle sizlerle paylaştım. Yani şunu söylemek
istiyorum: Öyle inanılmaz bir başarı yok arkadaşlar, öyle
bir öykü yok yani. Keşke olsaydı ama gerçekçi olan, rakamlara
baktığımızda biz böyle bir şey görmüyoruz.
Şimdi
planın amaçlarına, hedeflerine gelelim. Mesela, yine konuşuldu,
1 trilyon 80 milyar dolar gayrisafi millî hasıla hedefleniyor, 12.484
dolar kişi başına millî gelir hedefleniyor. Hani Bu, daha
önceki 2023 hedeflerinizle uydu uymadı. İşte, o zamanlar
şöyle diyordunuz, şimdi böyle oldu. falan, bu
tartışmaları geçelim ama arkadaşlar, bu hedefler nereye
düşüyor? Bakın, ben size yine birkaç rakam söyleyeceğim. 12.484
doları biz 2023te elde edeceğiz öyle mi? Program öyle. Şimdi
ben okuyayım şuradan: Mesela Hırvatistanın,
Macaristanın, Polonyanın, Romanyanın şu anda yani 2018
yılındaki kişi başına millî geliri 12.484 doların
üstünde yani biz beş yıl sonra 12.484 dolar elde edeceğiz ama
şu anda, Avrupada birçok ülke bizden çok daha yüksek bir millî gelire
sahip durumda. Dolayısıyla sizin hedefinizin kıymetiharbiyesi
nedir? Ya da bu nasıl bir başarı öyküsü yazacak? Veya başka
bir rakama geçelim, mesela gayrisafi millî hasıla için 1 trilyon 80 milyar
dolar diyorsunuz. Ben şöyle bir baktım istatistiklere, ilginçtir,
2023 yılında biz 1 trilyon 80 milyar dolar kazanırken,
bakın Vietnam, Bangladeş, Filipinler, Malezya, Tayvan, Avustralya,
Tayland; bu ülkelerin hepsi bizim çok daha ötemizde. Yani, mesela, ne bileyim,
Tayvan, 1 trilyon 498 milyar dolar elde edecek 2023te; biz 1 milyar dolar.
İLHAN
KESİCİ (İstanbul) Trilyon.
EROL
KATIRCIOĞLU (Devamla) Yani hedefleri itibarıyla da
baktığımızda, düşünmemiz gereken
Ve de buradan bir
başarı hedefi ortaya koymak da doğrusunu isterseniz anlamlı
gelmiyor bana.
Şimdi,
yine, gerçi bunları Plan ve Bütçe Komisyonunda çokça konuştuk ama
planın konularına geçeceğim. Peki Bu hedefe nasıl
ulaşacağız? diye sorduğumuzda, bakın, şöyle
diyorsunuz: Kurallı tam rekabetçi serbest piyasanın gelişimi
desteklenecektir. Şimdi, arkadaşlar, yine, geçen gün burada
konuşurken söyledim; özellikle 2008 krizinden sonra bu tam rekabetçi
piyasa modeli artık sorgulanıyor ve terk ediliyor yani artık hiç
kimse serbest piyasa mekanizmasının sorunlarımızı
çözebilecek bir mekanizma olduğunu düşünmüyor; aksine, başka
yollar, başka yöntemler bulmak gerektiğini konuşuyor. Ama siz,
üstelik 2023e kadar bizi bağlayacak -hani, lafügüzaf belki ama-
olduğunu söylediğiniz bir metinde diyorsunuz ki: Biz kurallı
tam rekabetçi serbest piyasa ekonomisine bağlıyız ve öyle
götüreceğiz. Hâlbuki bağlı da değilsiniz arkadaşlar
yani işin ilginç tarafı da bu. Bir yandan Bağlıyız.
diyorsunuz ama yani birçok gözlemle bunun böyle olmadığını
biliyoruz.
Şimdi
Kurallı tam rekabetçi serbest piyasanın yaratılması
diyorsunuz ve ondan sonra bir şey daha ekliyorsunuz, diyorsunuz ki:
Devletin düzenleyici ve denetleyici rolü kuvvetlendirilecek ve piyasalarda
bağımsız düzenleyici ve denetleyici kurumlar piyasanın
etkinliğini sağlayacak ve çalışmaya devam edecektir. Yani
şunu söylüyorsunuz: Biliyorsunuz, piyasa ekonomisi çeşitli kurumlarla
birlikte var oluyor, bunların en önemlisi de üst kurullar dediğimiz
veya bağımsız kurullar dediğimiz kurullar ve bunlar, uzun
zamandan beri Türkiyenin kavga dövüş yarattığı kurumlar
yani SPKdan BDDKya, Rekabet Kurumundan Tütün Kurumuna ya da Şeker
Kurumuna kadar birçok bağımsız kurum kuruldu.
Bağımsız diyorum -bu da lafügüzaf- esasında
bağımsız değildi ama yine de bağımsız
diyorduk çünkü yasalarında bağımsız yazıyordu.
Arkadaşlar,
17 Ağustos 2011de 649 sayılı bir KHKyle şöyle dediniz:
Bakan, bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşların her
türlü faaliyet ve işlemlerini denetlemeye yetkilidir. Yani bu
kurumların bağımsızlığını bir
kararnameyle yok ettiniz ve yok olduğu da çok açık. Biz, Plan ve
Bütçe Komisyonunda bakıyoruz, mesela Ticaret Bakanı bütçesini
konuşuyor, arkasında Rekabet Kurumu Başkanı oturuyor. Ne
ilginiz var sizin orada, Rekabet Kurumu Başkanı olarak orada oturmamanız
lazım çünkü siz, kural olarak bağımsız bir kurumsunuz dedim
ama öyle değil, onlar bağımlılar, herkes de biliyor ki
onlar bağımlılar.
Dolayısıyla,
arkadaşlar, bunları anlamakta hakikaten zorlanıyorum çünkü
bunları böyle yazıyorsunuz ama bunların böyle
olmadığını da bilerek yazıyorsunuz yani bilmemeniz
mümkün mü, ben biliyorum, siz icraatın içindesiniz, nasıl
bilmeyeceksiniz?
Mesela
diyorsunuz ki: Yurt içi tasarruflar artırılacak. Tabii ki çok iyi
olur, yurt içi tasarrufu niye artıracağız? Çünkü yurt içi
tasarrufları artırırsak dövize ihtiyacımız
azalır, yatırımlarımızı kendi
kaynaklarımızla destekleriz. Doğru, çok güzel bir hedef, bir
türlü beceremediğimiz bir şey bu fakat arkadaşlar, şunu
atlıyorsunuz, ben onu da anlamakta zorlanıyorum: Amerikan Merkez
Bankası faizleri indirme ihtimalini ifade etti; bir. İkincisi,
Sayın Cumhurbaşkanımızın inancı mı
artık bilemiyorum ama bir şekilde ikna edilmiş olduğunu
anlıyorum, faizlerin düşürülmesinin lazım geldiğini
söylüyor. Arkadaşlar, faizler düşerken yurt içi tasarruflar artmaz.
Artar mı Allah aşkınıza? Artmaz. İktisadi
davranışa aykırı bir şey bu.
Efendim,
paragraf 196da toplumsal mutabakatın oluşturulmasından söz
ediyorsunuz güzel bir niyet olarak. Fakat ben bu paragrafı okuduğumda
şunu düşünmeye başladım: Ya, bu ülkede yasayla
kurulmuş bir Ekonomik ve Sosyal Konsey diye bir şey vardı ve
her sene dört defa toplanması gerekiyordu bunun ve toplumun çeşitli
kesimlerini temsil eden bir yapısı vardı. Ee, bu
toplanmıyor, ne zamandan beri biliyor musunuz arkadaşlar? Tam on
yıldan beri toplanmıyor. 2000de kuruldu yanılmıyorsam,
2009da son toplantısını yaptı, zaten 9 tane toplantı
yapmıştı. Değil mi, tuhaf değil mi bu? Yani siz
Toplumsal mutabakatın oluşturulmasına özel önem
vereceğiz. diyorsunuz ama siz bu türden konuları
konuşabileceğiniz bir kurumu toplamamışsınız
bile, nasıl inanacağız biz size?
Efendim,
diyorsunuz ki bir yerde, 212de
Tabii, şöyle ifade edeyim önce: Gelir
dağılımı problemi bütün dünyayı yakan bir problem.
Zaman zaman sizlerle konuştuğumuzda ben en azından bunun
altını çizmeye çalışıyorum. Thomas Piketty
adında bir Fransız araştırmacının bestseller
olan kitabında ortaya koyduğu gibi -bugün, IMFden Dünya
Bankasına kadar her türlü kurumun da benimsediği bir şekilde-
gelir dağılımının giderek bozulduğu gerçeği
var ve dünyada, gelir dağılımının
bozulmasının gerek ülkeler arasında ve gerek ülke içinde çok
çeşitli sorunlara yol açtığı
tartışılıyor, konuşuluyor. Ben, yine, burada özellikle
şunun altını çizmiştim: Bunun balon oluşması ve
sonuçta krizin ortaya çıkmasında önemli bir sebep olduğuna dair
literatürde son yıllarda konuşulan, tartışılan konular
var. Şimdi, gelir dağılımı bu bakımdan önemli.
Gelir dağılımı bu kadar önemliyse, bu bozulmuşsa insan
ne bekliyor burada? Gelir dağılımıyla ilgili bir
şeyler söylenecek diye bekliyorsunuz. Mesela şöyle diyorsunuz:
İstihdam artışı ve nitelikli iş olanakları,
yoksullukla mücadele ve gelir dağılımında iyileşme
sağlanmasının asli aracı olacaktır. Asli aracı
Neymiş asli aracı? İstihdamı artırmak.
Arkadaşlar,
istihdam üretimi artırır, gelir dağılımını
düzeltmez. Yani böyle bir iktisat düşüncesi yok bence. Üretim artarsa istihdam
artar; evet, doğrudur ama gelir dağılımı, üretilen
gelirin nasıl paylaşıldığıyla ilgili bir
şeydir. Dolayısıyla, eğer konuşacaksanız
vergilerden konuşun, konuşacaksanız başka türlü
teşviklerden konuşun toplumun gelir dağılımındaki
bu farklılığını gidermek üzere.
Dolayısıyla,
ben, burada da çok
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EROL
KATIRCIOĞLU (Devamla) Sürem bitti galiba ama bir dakika daha rica
ediyorum.
BAŞKAN
Sözlerinizi tamamlamak üzere bir dakika veriyorum, buyurun.
EROL
KATIRCIOĞLU (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii,
daha çok madde var ama birkaç tanesini yine şuraya not
almışım. Verginin tabana yayılması. Arkadaşlar,
bundan bıkmadınız mı Allah aşkına? Verginin
tabana yayılması ne demek Allah aşkına? Vergi zaten tabana
yayılmış durumda, verginin tavana yükseltilmesi lazım.
Allah aşkına, dolaylı vergi yüzde 70 yani böyle bir Türkiye'de,
siz, hâlâ tabana yayma muhabbetinden bahsedecekseniz boşuna
konuşuyoruz demektir. Eğer bir şey yapacaksanız müterakki
vergileri koyun. Üstelik de müterakki vergilerin zamanıdır çünkü
biliyorsunuz, müterakki vergiler konulduğu zaman eskiden ne derlerdi
liberal iktisat teorisi veya küreselleşme çerçevesinde Sermaye
kaçışı olur. derlerdi, şimdi öyle bir kaçış da
olmaz çünkü herkes kendi korumacı politikalarını uyguluyor,
dolayısıyla çok uygun bir zamandır.
Son
olarak esneklik ve verimlilik konusuyla ilgili bir şey söylemek istiyorum.
Arkadaşlar,
verimlilik tabii ki çok önemlidir. Esneklik denilen şeyin verimlilik
yaratıp yaratmadığı çok tartışmalı bir
konudur. Şimdi, burada
Vaktim
kalmadı, evet, maalesef
BAŞKAN
Maalesef, evet, bitirelim.
EROL
KATIRCIOĞLU (Devamla) Peki, ne diyeyim?
Saygılar
sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Değerli milletvekilleri, aslında, süre konusunda, diğer
birleşimlerde, biliyorsunuz, ben, arkadaşlarımın söz
taleplerini her zaman geniş bir şekilde yerine getirmeye
çalışıyorum ama bugün burada,
arkadaşlarımızın her birinin son derece makul süreleri var
on dakika, on beş dakika, yirmi dakika, otuz dakika gibi ve konuşan
arkadaşlarımızın tümü de son derece tecrübeli ve ehliyetli
arkadaşlarımız, herkesin konuşmalarını süresinde
bitireceğine inanıyorum. Ayrıca, süre uzatmanın da
yoğun konuşma talepleri çerçevesinde bu işlemleri
tamamlamamızı geciktireceğini biliyorum. O yüzden, bugüne mahsus
olmak üzere, tahsis edilen sürelerin sonuna bir dakika ilave etmeyi uygun
bulduk, sabahtan beri de bunu uyguluyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına ikinci söz, Batman Milletvekilimiz
Sayın Necdet İpekyüze aittir.
Buyurun
Sayın İpekyüz. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on beş dakika.
HDP
GRUBU ADINA NECDET İPEKYÜZ (Batman) Sayın Başkan, değerli
vekiller; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir
yönetimin kalkınmadan ne anladığının, o yönetimin
nasıl bir rejim olduğunun ipucunu aslında kalkınma
planları ele verir. Herhangi bir yerdeki bir yönetim -iki
yıllık, üç yıllık veya beş yıllık, ne olursa
olsun- gelecekle ilgili bir kurgu kurduğunda siz o yönetimin gelecekle
ilgili neler düşündüğünü, vizyonunun nasıl olduğunu
anlamış olursunuz. Eğer kalkınma dediğinizde sadece
para pul, ekonomi düşünüyorsanız
Bunu herkes dile getirebilir ve
bütün her şeye şirket gibi bakabilir, para kazancıyla bakabilir
ama her para kazanan şirket, her parayı hedefleyen demokratik midir,
barıştan yana mıdır, çözümden yana mıdır,
şartların daha olgunlaşmasından yana mıdır;
beraber, birlikte çalıştığı insanlardan, ekipten yana
mıdır, emekten yana mıdır? Bunların hepsi meçhul,
nereye bakarsanız bakın. Önümüzdeki beş yıl için
düşünülen ve
Bakın,
Türkiye Cumhuriyetindeki bütün kalkınma planlarında, bütün
çalışmalarda bölgeler arası eşitsizlik için her zaman bir
şeyler söylenmiş; kiminde şark hizmeti demişler, kiminde
mecburi hizmet demişler, kiminde bölgeler arasındaki
eşitsizliği gidermek demişler, kiminde teşvik
demişler ve geldiğimiz nokta ne? Aynı yerdeyiz. Türkiye
nasıl ilerlemişse oradaki makas kapanmamış. Birileri
Sayılar değişti. diyebilir ama Türkiyede de sayılar
değişti; makas durdu veya daha da açıldı.
Bakın,
dün üniversite sınav sonuçları açıklandı, bir ay önce
liseye giriş sınav sonuçları açıklandı. Sondan 5 kenti
sayayım; 1i vekil olduğum kent Batman, diğerleri de Urfa,
Siirt, Şırnak, Diyarbakır gibi sıralanıyor. Yoksulluk,
Türkiye haritasını bir gözümüzün önüne getirelim, Türkiye'nin en
yoksul illeri hangileridir? Bu iller. Türkiyede bebeklerin en çok
hastalandığı iller hangileridir? Bu illerdir. Türkiyede annelerin
en çok muzdarip olduğu, hastalandığı kentler hangileridir?
Bu illerdir. Peki, bu illerdeki her şey kader midir arkadaşlar? Siz,
barışı, demokratik müzakereyi, Kürt meselesini görmezlikten
gelirseniz, bu beş yıllık kalkınma planının önüne
sadece ekonomiyi koyarsanız inanın ekonomik planlar, programlar
tutmaz, tutmamış. Bir daha da böyle olmayacaktır diye belirtmek
istiyorum çünkü siz, sadece paraya, pula bakarsanız bunu
geliştiremezsiniz.
Türkiye'nin
ekonomik sorunları var, kriz var; bunu, bu koltukta oturan
arkadaşlarımız da artık kabul ediyor ama Türkiye'nin
ekonomik krizi olduğu kadar demokrasi sorunu da var. Bunu nasıl
söylüyoruz? Bunu biz söylemiyoruz, dünyada, Avrupada çeşitli veriler var.
Bu verileri buradan söylemek de doğru değil ama demokrasi endeksi
gibi, özellikle düşünce özgürlüğünden, sendikalaşmadan,
örgütlenmeden ve yaşamla ilgili çeşitli verilerden oluşan
endeksler var. Bu endekslerde Türkiye keşke üst sıralarda
olsaydı. Türkiye'nin bölgeleri arasında nasıl ki fark varsa
Türkiye'nin Batıyla, çağdaş ülkelerle arasında da bir fark
var. Demokrasi endeksinde geride, fikir özgürlüğünde geride,
sendikalaşmada gerilerde, basın özgürlüğünde gerilerde ve
bunları birçok kez sıralayabiliriz, hepsinde geriye düşmekte.
Şimdi,
hukuk diyoruz, hukukun üstünlüğü diyoruz. Hukukun üstünlüğüne son
kısımlarda yer ayrılmış fakat hukuk denilen bir
şey kalmamış. Arkadaşlar, insanlar temel haklardan yoksun.
Yani birazdan ana dil meselesini de anlatacağım ve demokratik bir
şekilde nelerin olması gerektiğini de anlatacağım. Ama
Türkiyedeki uygulamalardan söz etmek istiyorum, hukuk neden yok? Aslında
birçok kurum bu işe emek vermiş -Plan ve Bütçe Komisyonunda da
konuştuk- birçok daire başkanı, bürokrat
çalışmış -partimiz adına konuşan
arkadaşımız, sevgili Garo Paylan sabahleyin belirtti- yüzde 80i
belki de tümüyle konuşulabilir ama yüzde 20si, belki de en hayati olan
şeyler görmezden gelinmiş, dikkate alınmamış veya
saklanmış. Bakın, kutuplaşmayla ilgili bir kelime, hiçbir
şey yok. Her gün, Suriyeden gelenlerle ilgili -insanlar savaştan
kaçmış, gelmiş- giderek ırkçılığa varan,
ayrımcı ve linç tarzı bir şeyler var ama bu konuda bir tane
çalışma yok.
Bakın,
demokratik müzakereyle ilgili bir şey yok, iyi bir anayasa için bir
çalışma yok, bu sistemin nasıl revize edileceğiyle ilgili
hiçbir çalışma yok. Ama nedir? Kalkınmadan, hep paradan puldan
İşte Özel okullar açılacak, özel hastaneler açılacak,
şehir hastanelerinde şunlar yapılacak, ajanslar kurulacak
Buna
dönüşürseniz kesinlikle gider.
Bu
listeye baktığınızda, ekonomik verilere
baktığınızda barış kelimesi ekonomik konularda
geçiyor, toplumsal yaşamda geçmiyor arkadaşlar. Nerede
barış geçiyor? İmar barışında, varlık
barışında geçiyor -ki daha önce de bunlar geçti- insanla ilgili,
yaşadığı ortamla ilgili hiçbir yerde geçmiyor.
Hukukta
çifte standart uygulanıyor. Bakın, arkadaşlar, bugün ayın
18i. Sabah gazetesinde ayın 9unda yayımlanan haber,
başlık şu: İşkenceye davasında flaş karar
Çok güzel bir karar. Dokuz yıl önce işkence yapan, İstanbul
Emniyetinde çalışanlar cezaevine giriyor, bir dönem kalıyorlar,
sonra yargılanmadan bırakılıyorlar, müebbet alıyorlar,
müebbet. Bunu aslında -altın harflerle- hepimizin koruması
gerekiyor, sahip çıkması gerekiyor. Peki, şu anda cezaevinde mi?
Hayır. Nerede? Hakkâri Çukurcada Emniyet Müdürü. Arkadaşlar, el
insaf!
Sayın
Demirtaş, on iki yıl milletvekilliği yaptı,
Cumhurbaşkanı adayı oldu, düşünce ve ifadelerinden içeride
ve dün yargılandı, Sizin hukukunuz hukuk değildir, çifte
standart uyguluyorsunuz. dedi.
Bakın,
başka bir haber Şırnak Silopiden. Furkan ve Furkanla beraber
kardeşi Muhammetin olduğu eve panzer eve girdi, 2si de
yaşamını yitirdi. Yargılananlar serbest,
dışarıda, hâlâ görevlerinin başındalar ve dava devam
ediyor. Ne zamanki insanlarla ilgili bir problem çıksa, hakla ilgili bir
problem çıksa işkenceyle ilgili bir problem çıksa ya dava
açılamıyor ya da dava açılsa bile sürüncemede kalıyor, genelde
de terfi ettiriliyorlar. Bu, böyle olduğunda çifte standart olur. O
yüzden, Selahattin Demirtaşla başlayan buradaki listede, sevgili
İdris Baluken, Figen Yüksekdağ, Sırrı Süreyya Önder ve
belediye başkanlarımızın birçoğu düşünce ve ifadelerinden
dolayı içerideler. Bu mu? Bakın, Çağdaş Gazeteciler
Derneğinin listesi; 1 numaradan başlıyor, 137ye kadar gidiyor,
180lere kadar gittiğini biliyorum, insanlar cezaevinde. Bunları
niçin söylüyorum? Hukuk bu aşamaya gelmiş; hukuk kâğıt
üzerinde olduğu sürece, uygulamada olmadığı sürece hiçbir
anlamı yok.
Dün
İnsan Hakları Derneğinin kuruluşunun 33üncü
yılıydı. İnsan Hakları Derneği sürekli veriler
yayınlıyor, bu verilerin birçoğunda da ülkenin geldiği
durumdan bahsediyor, geleceğiyle ilgili bir vizyon oluşturulması
gerektiğini söylüyor ve nasıl olması gerektiği konusunda
sürekli ilgili bakanlıklarla, Meclisle iletişime geçmekte ancak
hiçbiri de yapılmıyor.
Arkadaşlar,
son dönemde ne oldu? Veriler saklanıyor. Geçmişte İçişleri
Bakanlığı her hafta şöyle bir veri yayınlıyordu:
Sosyal medya hesaplarından dolayı şu kadar dava
açılmış. Artık açıklanmıyor. Adalet
Bakanlığı veriler açıklıyordu, artık
açıklamıyor. Bizim -parlamenterlerin, vekillerin- birçok sorumuza
kimse cevap vermiyor. Çünkü bizim sorduğumuz sorular can alıcı
sorular, toplumun gerçekten istediği sorular. Bunlara cevap
verilmediği sürece biz vizyon oluşturamayız,
kalkınamayız; bunların olması lazım.
Nedir?
Bakın, öyle bir hâle geldi ki eğitimle ilgili her yıl bir
düzenleme geliyor, her yıl. Aslında eğitim, bizim
çocukluğumuzdan beri en önemli konulardan biri, geleceğin vizyonu
açısından en önemli konulardan biri ve buradaki politikaların
hepimizin katılımıyla, sendikaların, bizlerin, velilerin,
öğretmenlerin katılımıyla yapılması lazım.
Bugünkü konuşmaya çalışırken Millî Eğitim
Bakanlığının mayıs ayındaki Millî Eğitim
dergisinde yayınlanan yüksek lisans tezlerinin birinde şundan söz
ediliyor: Hâlâ Türkiye'nin bir bölgesinde birleştirilmiş
sınıflarda insanlar eğitim görüyor. Bakın, liseye giriş
sınavında insanların yüzde 84ü seçilebilecek okullara
giremediler, yüzde 4ü seçilebilecek okullara girebildi. Böyle bir
eşitsizliğin olduğu ortamda eğitimden söz edemeyiz.
Bir
taraftan da eğitimde -biraz önce söz ettiğim gibi- dil meselesi çok
önemli, özellikle, okul öncesi eğitimde ana dili meselesi çok çok önemli.
Bakın,
arkadaşlar, biz, Almanyada, Bulgaristanda, birçok ülkede Türkçe bilenler
için savunduğumuz şeyleri niçin Kürtçe bilenler için savunmuyoruz?
Geldiğimiz aşamada, Kürtçeyle ilgili bir şey söylediğimizde
hemen tepki geliyor. Bakın, Japonya, Kürtçe seçmeli ders. Bakın,
Almanya, Kürtçenin bir lehçesi Zazaca eyalette- ders. Ama Türkiyede ne?
Seçmeli derslerde Hükûmet bir düzenleme yaptı, televizyon yayını
başladı, doğru. Pratikteki uygulama nasıl? Ben tekrar
söyleyeyim, sayın yetkililer burada, onlar da sorabilirler: Vanda okul
müdürü, okulda Kürtçe konuştuğu için Vanın içinde
öğretmeni sürgün ediyor. Siz böyle yaptığınızda
nasıl olacak ya? Kürtçede bir laf var, sevgili hocam, Kürtçede dıl
yürek demektir, dil yarası aynı zamanda dıl yarasıdır,
yürek yarasıdır. Her dille ilgili konuşma bir travmadır,
her dille ilgili konuşma dıla vurulan bir darbedir. Bunu
önlemediğimiz zaman sıkıntı olur. Nereden nereye geliyoruz?
Bakın,
Batman, vekili olduğum il. Batmanda Türkçe bilmeyen kadına para
cezası. Olay ne, biliyor musunuz? Türkiye İstatistik Kurumu
(TÜİK) gidip bir soru soruyor; okuryazar değil, Türkçe bilmiyor. Sen
ankete cevap vermediğin için
Tebligat gidiyor, para cezası
Böyle
bir şey olur mu ya? Bunu dile getirdiğimizde kıyamet kopuyor.
Siz bunlarla yüzleşmediğiniz sürece, siz bunları görmezlikten
geldiğiniz sürece bir yığın problem çıkmış
olur. Ne olur? Giderek kutuplaşma olur, gerginlik olur. İnsanlar
haklarını söylemekten çekinirlerse siz, kalkınma ve vizyonu
sağlayamazsınız, gerçekle yüzleşemezsiniz.
Üniversitelerle
ilgili birçok şey söyleyebiliriz ama barış için imza atan
akademisyenler Çağlayanda üniversite kurdular, Çağlayan Adliyesi
artık adalet sarayı değil, Çağlayan üniversitesi gibi.
Orada, onlar mahkemelerde verdiği ifadelerle tarihe birer not
düşeceklerdir, özerk üniversitenin, özgür üniversitenin nasıl
olduğu konusu ileride ders konuları olarak anlatılacaktır.
Ve o akademisyenler bu toplumun, bu dönemin altın insanları
olacaktır, yüz akımız olacaktır.
Bir
taraftan hukuktaki çifte standartlardan söz ederken, hukuksuzluktan söz
ederken, medyada
Bakın, bugün Osman Kavala yargılandı, beş
yüz seksen gün sonra mahkemeye çıktı, duruşma bir ay sonraya
ertelendi. İnsanlar bu şekildeyken siz hukukta çifte standardı
uyguladığınızda birçok problem yaşanmış
olur.
Ne
oluyor sağlıkta? Bakın, ben de sağlık
çalışanıyım, yıllarca tabip odasında yöneticilik,
başkanlık yaptım, Tabipler Birliğinde
çalıştım. Performans sistemi ilk çıktığında
biz dedik ki: Bunu getirirseniz çalışma ortamını bozarsınız,
çalışma barışını bozarsınız ve siz
hastaneleri, sağlık kurumlarını işletmeye
dönüştürürseniz, hastayı müşteriye dönüştürürsünüz. Ve
bugün geldiğimiz aşama da o. Bakın, sağlığı
öyle bir hâle getirdik ki sağlık turizmi diyoruz, yurt
dışından insan gelecek diyoruz ama Hakkâriden gelecek Berivan,
Trabzondan gelecek Temel, Yozgattan gelecek Ali, Sivastan gelecek Rıza
ne yapacak, Fadime ne yapacak? Peki, bunlar ne yapacak? Onlar kanser
hastası olduğunda bir ay bekleyecekler, iki ay bekleyecekler ama yurt
dışından gelen A sınıfı, parayı veren hemen
işlem mi görecek? Biz, önce kendi ülkemizde eşitliği
sağlamalıyız, kendi ülkemizde sağlığa
erişilebilirliği sağlamalıyız. Siz Sağlık
Bakanlığını bir şirkete dönüştürürseniz,
şirket gibi yönetirseniz performans ön plana çıkar, kamu olmaz ve
üstüne üstlük Bakanı şirket yöneticisi yaparsınız, özel
hastane yöneticisi yaparsınız. Vizyon böyle olmaz, vizyon böyle
olduğu sürece biz ilerlemeyiz, gerçekle yüzleşemeyiz. Ne olur?
Vizyon
böyle olmadığı gibi bu kalkınma planında ruh yok, ruh.
Neden ruh yok? Hep ekonomik veriler Şunu yapacağız, bunu
yapağız, -cağız, cağız, -cağız. Kanun
hükmünde kararnameler nedeniyle binlerce insan mağdur, bu
yazılmamış. Olağanüstü hâlle ilgili binlerce insan mağdur,
bu yazılmamış. Yoksullar nasıl kalkınacak? Yok.
Yardım var ama yardımı vermemek için yoksullukla mücadeleyle
ilgili sürdürülebilir ne yapılacağı yazılmamış.
Siz iş cinayetlerini yazmıyorsunuz; bunlar kaza değil, cinayet.
İşsizlik artıyor, insanlar işsiz olduğu için intihar
ediyor. Bunları yazmadığınız zaman cumhuriyetin
100üncü yılında siz 2023ü hedef koyduğunuzda hiçbir yere
ilerleyemeyiz. Neden ilerleyemeyiz? Çünkü ruhu olmaz. İnsanın
olmadığı yerde, ekonomiyi sadece parayla pulla düşünürseniz
evet, birileri kalkınabilir ama büyük çoğunluk perişan olur.
Sizin bunun için geleceği iyi kurgulamanız lazım. Nasıl
kurgulayacaksınız? Muhalefetiyle, sivil toplum örgütleriyle
geliştirmemiz lazım. Bakın yerel yönetim seçimlerinden yeni
çıktık; yerel yönetim seçimlerinde, ister istemez Türkiyenin birçok
yerinde, bütün her şeye rağmen, her şeye rağmen sonuçlar
açıklandı...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Toparlayalım, tamamlayalım Sayın İpekyüz.
NECDET
İPEKYÜZ (Devamla) ...ama siz onları, hâlâ yerel yönetimleri özerk
kılmadığınız sürece, merkeze
bağladığınız sürece, tekçi bir anlayışa
bağladığınız sürece yine bir problem çözülmeyecek. Bu
kalkınma planında yerel yönetimlere iki üç sayfalık yer
ayrılmış, madde ayrılmış, orada bile
bunların geleceğiyle ilgili bir düzenleme yok, daha çok merkeze
bağlamayla ilgili düzenleme düşünülmekte.
Arkadaşlar,
toplumsal katılım olmadığı, toplumsal uzlaşma
olmadığı, demokratik müzakere süreci olmadığı,
demokratik bir Anayasa düzenlenmediği, evrensel hukuk ilkelerine sahip çıkmadığımız
sürece biz kutuplaşmadan kurtulamayız. Biz Kürt meselesi ve
Türkiyenin geleceğiyle ilgili birçok konuyla yüzleşmediğimiz
sürece geleceği kurgulayamayız. Daha iyi bir gelecek için sadece
ekonomik kalkınma değil, siyasi ve ekonomik bir kalkınmayı
hedefleyen bir kalkınma projesine ihtiyacımız var. Cumhuriyetin,
100üncü yılında barış içinde, huzur içinde, daha
kardeşçe bir yaşama evrilmesi lazım.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Değerli milletvekilleri, şimdi söz sırası Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz Sayın İlhan
Kesiciye aittir. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın
Kesici, süreniz otuz dakika.
CHP
GRUBU ADINA İLHAN KESİCİ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; On Birinci Beş Yıllık
Kalkınma Planı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
görüşlerimi arz etmek üzere huzurlarınızda bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu plan çalışmaları zor ve zahmetli çalışmalardır.
Ben de Devlet Planlama Teşkilatı uzmanlığı, daire
başkanlığı, genel müdürlüğü,
müsteşarlığından geliyorum; bu
arkadaşlarımızın gayretlerini bilirim, en az iki
yıllık geceli gündüzlü bir çalışma
yapmışlardır. Şimdiki hâliyle plan var ama planı
yapacak olan teşkilatı yoktur Türkiye Cumhuriyetinin ama
Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe
Başkanlığı tarafından
hazırlandığını biliyoruz. Bu münasebetle, başta
Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe
Başkanlığı çalışanları olmak üzere,
özellikle özel ihtisas komisyonlarından -yaklaşık iki
yıldır, herhâlde 3 binden fazla- kamu sektöründen, özel sektörden,
akademi dünyasından ve sivil toplum kuruluşlarından bu
çalışmalara iştirak etmiş olan arkadaşlarımıza
teşekkürlerimi ve şükranlarımı ifade etmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu planlar, programlar, bütçeler bir anlamda devletin
ekonomideki rolünü belirleyen şeylerdir. Devletin her zaman ekonomide bir
rolü vardır, bütün rejimlerde vardır, bütün sistemlerde vardır,
bütün ülkelerde vardır. Zaman içerisinde bunların mahiyetlerinde
değişiklikler olur; bazen kamunun ağırlığı
artar, müdahaleci gücü ortaya çıkar; bazen kamunun
ağırlığı azalır, müdahaleciliği daha ziyade
piyasa güçlerine intikal eder ama her zaman devletin ekonomide bir rolü
vardır. Bu beş yıllık kalkınma planları da -bizim
örneğimizde- devletin ekonomideki rolünü belirleyen şeylerden bir
tanesidir. Biz buna 1961 Anayasasından itibaren başladık.
21inci yüzyılda devletin ekonomideki rolü, ülkenin bütünüyle
uluslararası rekabete hazırlanmasıdır yani bizim
devletimizin 21inci yüzyılda ekonomide yapması lazım gelen
şey Türkiyeyi bir bütün olarak uluslararası rekabete
hazırlamasıdır. Bunun içerisinde kamu sektörünün düzenlenmesi
var, özel sektörün çalışma ikliminin belli bir düzen içerisine getirilmesi
var, bireylerin eğitiminin yükseltilmesi, uluslararası rekabete uygun
hâle getirilmesi var.
Şimdi,
Dünya Ekonomik Forumu işte bundan üç dört sene önce Uluslararası
Rekabet Endeksi diye bir endeks icat etti. Türkiyenin 2014
yılındaki -ilk yılında- uluslararası rekabet gücü 130
küsur ülkenin içerisinde 44üncü idi ama -üç yıl içerisinde veya dört
yıl içerisinde- bu sene, 2018deki değeri bunun 44ten 55e indi.
Bunun birkaç tane sebebi var ama en önemli sebebi kamu kurumlarının
güvenilirliğinin azalması yani kamu kurumlarının
güvenilirliğinin azalması münasebetiyle bu son dört yılda
Uluslararası Rekabet Endeksinde ciddi sayılabilecek bir
düşüş yaşadık.
Değerli
arkadaşlar, değerli milletvekilleri; bu planda benim ilk hoşuma
giden cümlelerden -2nci maddesinde galiba- bir tanesi 15 yıllık bir
perspektifle bu planın, beş yıllık planının
hazırlandığına dair bir cümle. Bu, güzel bir cümle,
kulağa da hoş gelir, bizim de planlamada çok sevdiğimiz bir
tabirdir, deyimdir, yaklaşımdır ama planın içine doğru
nüfuz ettikçe, içine doğru girdikçe bu 15 yıllık perspektifle
ilgili herhangi bir şey görmüyoruz ama hiç olmazsa bunu yazan
arkadaşlar, bu planlama düzeninde çalışan arkadaşlar, bu
15 yıllık perspektifin -ne olduğunu- güzel bir şey
olduğunu hiç olmazsa buraya koymuşlar; oradan bir memnuniyetimi ifade
etmek istiyorum ben.
Bu
memnuniyetin yanında iki eksikliğe işaret etmem lazım,
kaydi olarak bu geçmiş eksikliktir. Birincisi: Bu 2019 yılı
programı yani normal şartlarda plan hazırlanacak, bu plan, On Birinci
Beş Yıllık Kalkınma Planı normal şartlarda geçen
sene tam bugünlerde yüce Meclisin huzuruna gelmiş olması gerekiyor
idi, ona bağlı olmak üzere bir 2019 yılı programı
hazırlanacak idi, ona bağlı olmak üzere de 2019 yılı
bütçesi hazırlanacaktı. Hâlbuki öyle bir şey olmadı yani
ortada plan yokken plana bağlı olarak hazırlanması icap
eden program ve bütçe müstakilen hazırlanmış oldu; bu bir
eksikliktir. Niye öyle olduğuna dair hiçbir yorumum da yok, kanaatim de
yok ama bu eksikliğe de işaret etmek istiyorum.
İkinci
nokta: Bu planın ve bütçelerin -özellikle planla ilgili- Plan ve Bütçe
Komisyonunda çalışma günü hariç on beş tam güne kadar
görüşülmesi, Genel Kurulda da beş tam güne kadar görüşülmesi
amir bir hüküm. Böyle olsa çok iyi olurdu. Sayın Cumhurbaşkanı
Yardımcımız ve beraberindeki arkadaşları iki günlük
Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşmelerde memnuniyetle ve inşallah
şahit olmuşlardır ki orada yapılan çalışmalar,
orada yapılan eleştiriler çok kıymetliydi. Yani hemen hemen
bütün muhalefet partilerinin -yani bizim parti Cumhuriyet Halk Partisinin,
HDPnin, Milliyetçi Hareket Partisinin, kısmen muvafık filan,
İYİ PARTİnin- çok kıymetli sözcülerinin hepsi
-bunların içerisinde Planlama Müsteşarlığı yapanlar
var, Hazine Müsteşarlığı yapanlar var, Merkez Bankası
Başkanlığı yapanlar var, Maliye Bakanlığı
Gelirler Genel Müdürlüğü yapmış olan, İstanbul
Defterdarlığı gibi büyük görevler yapmış olan
arkadaşlarımız var, sivil toplum örgütlerinde çok kıymetli
çalışmalar yapmış olan arkadaşlarımız var;
ben de iki tam gün bulunmaya çalıştım- birbirinden değerli,
birbirinden kıymetli kritiklerde bulundular. Eğer bu on beş tam
gün olmuş olsaydı Allah sizi inandırsın ki, inanıyorum
ki ben hem değerli Cumhurbaşkanı Yardımcımız hem
oradaki arkadaşlarımız bu görüşmelerden çok istifade
ederlerdi.
Sayın
Cumhurbaşkanımızın bir münasebetle aklımda kalan bir
anekdotu var. 2012 yılında Slovenya Başbakanı Janez
Jansayla ismini de öyle kaydetmişim- bir basın toplantısı
var. Bir münasebetle Sayın Cumhurbaşkanımız Namık
Kemalin bir deyişini söyledi, ne münasebetle oldu bilmiyorum onu:
Barika-i hakikat müsademe-i efkârdan doğar. Tamam, buraya kadar güzel.
Fakat simültane mütercim, tabii, tercüme etmekte biraz müşkülat çekince
çekilir de yani- o zaman Sayın Cumhurbaşkanımız yardımcı
olmaya çalışmıştı. Yani bunu niye arz ediyorum ben?
Bunu şunun için arz ediyorum: Demek ki Barika-i hakikat müsademe-i
efkârdan doğar. fikrine dair hepimizde bir genel kanaat var. Müsademe-i
efkâr nerede doğar? Yani nerede biz müsademe edeceğiz fikirlerimizi,
karşılıklı alışveriş edeceğiz?
Toplantılarda. Şimdi bir hüküm cümlesi gibi bir şey arz edeyim
değerli, sayın milletvekilleri: Devlet toplantılarda
öğrenilir çünkü o toplantılar icabıyla yapılıyorsa
eğer Türkiyenin en iyi yetişmiş insanları kendi
konularında o toplantılarda bulunurlar, işte, bu müsademe-i
efkâr oradan çıkar. Eğer bu toplantılar bir on beş gün
Komisyonda, beş tam gün de burada olsaydı, Osman Aşkın Bak
aziz dostumuz ve Sayın Bakanımız da bundan çok müstefit
olurlardı.
Şimdi değerli arkadaşlar, umulurdu ki, bu
On Birinci Planın yine başlarında, bu on beş
yıllık perspektifle ilgili yaklaşımda bulunurken Onuncu
Planla ilgili bir durum analizi yapılmış olunsun, öyle değil
mi? Yani netice itibarıyla, On Birinci Plan Onuncu Planın üstüne bir
şeyler söyleyecek; Onuncu Planın başarıları nelerdir,
başarısızlıkları nelerdir; kabulleri neydi doğru
çıktı, kabulleri neydi yanlış çıktı; bunun bir
durum analizi yapılmalıydı ki ondan sonra On Birinci Plan
kendisini takdim etmiş olsun. Öyle bir şey olmadı ama onu belki
On Birinci Planın yerine ben sizlere arz edeceğim.
Şimdi bu bölümün başında iki tane hüküm
cümlesi kullanmak istiyorum, arkadaşlarımız
akıllarından not da alsalar faydalı olur.
Bir: Bu ekonomilerin yönetiminde sihir yoktur, sihirbaz
yoktur yani ekonomi yönetiminde hiç kimse sihir sahibi değildir,
sihirbazlık edemez. Yani öyle bir adam bulalım ki ekonomi yönetiminin
başına geçirelim, bu ekonomiyi kalkındırsın,
allameicihan bulalım, böyle bir şey yok.
İki: Hep bizim gibi ekonomisi
sıkıntılı olan ülkelerde daha çok geçerli olmak üzere
söylüyorum bunu da: Ekonomi yönetimlerini bekleyen en önemli tehlikelerin
başında, kötü günlerin geride kaldığı, kötü günlerin
geride kalacağı kabulüdür. Artık kötü günlerimiz geride
kalmıştır, bundan sonra önümüz açıktır, ufkumuz
açıktır. filan denilirse eğer, o ekonomi yönetiminin
başarılı işler yapması fevkalade zor olur, buna çok
dikkat etmek lazım.
Şimdi,
ben eleştirilerimi -sesim fena değil, iyi geliyor ama- mahiyeti
itibarıyla yumuşak yapmak istiyorum. Gün böyle çok sert muhalefet
yapmayı icap ettiren bir gün değildir, daha sonraki bölümlerde de
göreceğiz ama rakamları doğru söylemem lazım yani üslubumu
yumuşak kılmalı ama rakamları, işte, hangi çaptaysa
rakamlar o istikamette kullanmalıyım diye düşünüyorum. Zaten
önümüzde de dört sene var. Ben üç dönem milletvekilliği yaptım,
hiçbirisi tam zamanını tamamlamadı, hepsi erken seçime gitti;
inşallah, ümit ediyorum ki bu dönem böyle bir erken seçim filan da olmaz,
dört yılımızı bihakkın tamamlamış oluruz.
Şimdi,
değerli arkadaşlar -arkasından bir şeyler de
söyleyeceğim ayrıca- bu Onuncu Plana -yani, demek ki onun önünde 9
tane plan var; ben de bütün planların içinde bulunmadım ama
işimiz gereği, görevimiz gereği neredeyse hepsini ezbere bilmek
durumunda olduğumuz bir şeydir- en başarısız plan
denilebilir. Yani, buna en başarısız plan demekten
muradım da şudur: Koyduğu hedefler ile
ulaştığı gerçekleşmeler bütün planlardan daha
zayıftır. Müspet olması gerekenlerin tamamı
yarısında, menfi olması gerekenlerin hepsi 2 katının
üstünde; böyle bir şey olmuş. O yüzden, On Birinci Plan
başlarken hem böyle bir on beş yıllık perspektifi
sunması lazımdı hem de böyle bir analizi yapmış olması
lazımdı ki biz On Birinci Planın iyi bir plan olduğuna
baştan itibaren kalbikanaat eyleyelim.
Millî
gelir
En önemli bütün, binlerce, milyonlarca faaliyet nereye gelip toplanacak?
İthalatlar, ihracatlar, öbür ne kadar iktisadi faaliyet varsa tamamı,
sektörler -sanayi sektörü, imalat sektörü, tarım sektörü, hizmetler sektörü,
vesaire- gelip bir millî gelir rakamına ulaşacak. Onuncu Plan iyi bir
hedef koymuş: 1 trilyon 285 milyar dolar, 1,3 trilyon dolarlık bir
millî gelirimiz olacak. İyi
İyi mi, kötü mü, şimdi nereden
bilelim yani? 2018 yılında geldiğimiz,
ulaştığımız nokta ne? 784 milyar dolar. Bu,
olmadı yani 1,300 koyuyorsunuz, 784; neredeyse yarısı
civarında. Çok kötü! Yani neyi allarsanız allayın, neyi
pullarsanız pullayın bunu kapatmaz, öyle değil mi?
İkinci
bir nokta: Kişi başına düşen millî gelir. Zaten birbiriyle
uyumlu olur da bu rakamlar ama ben de hafızalarını tazeleyeyim
arkadaşlarımın diye arz ediyorum. İşte 15.996, 16 bin
dolar olsun. demişler. İyi, bu da güzel bir şey. Olan ne?
9.600. Olmadı, bu da yarısına yakın. Hatta burada bir de
2023 hedefi var. O 2023 hedeflerinden ben de Onuncu Plan ilan edildiği
zaman heyecanlanmış arkadaşlarınızdan birisiydim.
Kişi başına düşen millî gelir 25 bin dolar olacaktı;
çok hoş, hepimiz böyle heyecanla bekledik o işi.
Biraz
öncekinde unuttum yani millî gelirde de 2023e ait hedef Onuncu Planda 2
trilyon dolardı. Bu da çok heyecan verici bir rakamdı, ben de
heyecanlanan insanlardan birisiydim ama şimdi, yeni koyduğumuz On
Birinci Planda yani Onuncu Planın 2023 için koyduğu millî gelir
olan 2 trilyon doların karşılığı ne? 1 trilyon
dolar, 1.080; olmadı, yarım. Peki, bu 25 bin dolar olan, kişi
başına düşecek olan millî gelirin 2023 için yeni plana
koyduğu hedef ne? 12 bin küsur, 12.484; tam yarısı.
Şimdi,
öbürleri de mümasil fakat burada bir şey daha söyleyeyim ben: Yani bu
tertemiz kapağı olan bir kitaptı, kusuruma bakmayın benim,
ben kitapların üstünde de bazen çalışıyorum, bizim Sivasta
İt oynamış yonca tarlası. derler buna. Yani yonca
tarlaları, bugünlerde de böyle yoncalar boy verir, yemyeşil, masmavi,
tablo gibi tarlalardır. (CHP sıralarından alkışlar) Köpekler
-af buyurunuz- sıcaktan bunalırlar, nem ararlar, rutubet ararlar,
yonca tarlasına bir girerler -nemlidir zaten- böyle bir evrilir, bir
çevrilir, bir oynar, bir şey eder, olur benim kitabın
kapağı gibi bir şey yani bu. Kusura bakmayın fakat burada
çok vahim bir şeyi huzurlarınızda biraz gülerek de söylüyorum
ama... Bu kitabın yani Onuncu Beş Yıllık Kalkınma
Planının 2018 ortalama dolar kuru için verdiği bir hedef rakam
var:1,97. Yani 2018de -bu sene, bu senenin ortalaması- yani geçen senenin
ortalaması dolar kuru 1,97 olacakmış. Hâlbuki olduğu rakam
ne? 4,72; 2den 4,72ye.
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) 5,72.
İLHAN
KESİCİ (Devamla) O 2018in ortalama kuru, şimdi daha
fazlayız elbette.
Şimdi,
bu çok vahim bir şey.
Bir
başka vahim şey: Bu plan 1 Temmuz 2013 yılında Meclisten
çıktı. 1 Temmuz 2013te Mecliste konuşulurken bu hedefler 1
dolar eşittir 1,92 Türk lirasıydı. Yani düşünün ki tam
şimdi konuştuğumuz rakamı beş sene
sonrasının dolar kuru olarak ifade ediyor. Böyle bir şey olur
mu? Çok saygısızlık!
Şimdi,
bağışlayın yani bu lafımı geri de alabilirim
eğer sert görülürse ama bu, böyle bir şey. Bunu yapmasalar iyi olur.
Ben
bu anlamda olmak üzere, On Birinci Planda, hedefleri zayıf vesaire filan
ama sanki bu Onuncu Planın hedeflerinin konulmasına nispetle biraz
daha gerçekçi, biraz daha ayakları yerde hedefler koydukları
kanaatindeyim.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, niye bu, bu kadar çok başarısız
oldu? Demin söyledim
Yani On Birinci Plan, bu Onuncu Plan niye bu kadar
başarısız kaldı, bunu bize bir izah etmeliydi diye
bakıyorum. O etmedi fakat AK PARTİ yönetiminde ve parti
gruplarında bazen resmî, bazen gayriresmî bu tür
başarısızlıklarla ilgili -bu terimle değil yani Onuncu
Plana konsantre olmuş olarak filan değil ama- ekonomideki
sıkıntılarla ilgili iki yaklaşım görüyorum ben.
Bir:
Yönetim katlarındaki yaklaşım, daha ziyade: Ya, bu böyle oldu.
Ekonomimiz çok iyiydi, çok da iyiye doğru gidiyordu. Ama bu 15 Temmuz
vesaire filan gibi menfur darbe hâlleri oldu, ona benzeyen başka hâller
daha var onu tamamlayıcı, bunun bir etkisi oldu. Elhak, bana
sorarsanız elbette bunların bir olumsuz etkisi olmuştur ama
tamamını izah eder mi? Tamamını izah etmez. AK PARTİ
yönetimlerinde, parti yönetiminde, ekonomi yönetiminde başta ekonomik
işlerden sorumlu Başbakan Yardımcısı, Maliye
Bakanı, Devlet Bakanı, Ekonomi Bakanı -bir ara Kalkınma
Bakanlığı vardı- Kalkınma Bakanı vesaire olarak
görev yapmış olan kıymetli arkadaşlarımız var ama
şimdi onlar görevlerinden ayrılmışlar veya ayırtılmışlar
-neyse yani- oradan gelen bir durum analizi var, bu netlikte söylemiyorlar ama
benim hissettiğim, onlar da diyor gibiler ki: Vallahi, biz varken her
iş çok iyiydi ama biz gittik, bizi aldılar veya biz ayrıldık
bu ekonomideki işler bozulmaya başladı. Bunun da etkisi
olabilir mi? Ee olabilir. Şimdi Bunun etkisi nedir ne değildir?i
ben birkaç tane tabloyla arkadaşlarımızla paylaşmak
istiyorum. Bunda sondan başa doğru gideceğiz yani son tarihlerden
ön tarihlere doğru gideceğiz ki acaba bunların etkisi ne kadar
olmuş. Huzurunuza getirdiğim bu tablo -şimdi İngilizcesine
doğru bir Türkçe bulamadığım için aynısını
koydum ben, ön sıralardaki arkadaşlarımız belki görüyorlardır
ama göremeyen arkadaşlarımız için de televizyon yayını
katkıda bulunacaktır- Capital Freeze İndex -Sermaye Donma
Endeksi, tercüme edebilirsem edeyim- ama altında bunun bir lafı var,
diyor ki
Bu ne zaman çıktı? 2013 yılında ilan edildi ilk.
2013 yılında niye ilan edildi böyle bir şey? Burada daha
doğrusu şu diyagramı da söyleyeyim, sonra kaldırayım,
baş başa kalmış olalım. Burada diyor ki:
Uluslararası sermaye hareketlerinde bir ülkeye girecek olan sermaye
miktarında şu veya bu sebeple bir daralma, bir azalma, ani bir durma
olursa bundan en çok olumsuz etkilenecek olan ülkeler kimlerdir yani
uluslararası sermaye hareketlerinde bir sıkıntı görülürse
en çok kim etkilenir bundan? Bunu yapmalarının sebebi
Bu dünya
organizasyonlarının müştereken yaptıkları bir
endekstir, bütün dünyaya da ilan ettikleri bir endekstir. Amerika Merkez Bankası
bütün dünyaya -bunun orijinali öyle geliyor- dedi ki: Bu 2009 krizi
dolayısıyla ben dünyaya 4 trilyon dolar enjekte ettim. Bu krizin
aşılmasında çok fazla faydası oldu, kriz dünyada
aşıldı fakat bu para dünya ekonomi sisteminde kalırsa
artık başka marazlar doğurur, başka
sıkıntılar doğurur. Ey dünya ahalisi! Duyduk duymadık
demeyin, ben bu paranın öncelikle 2 trilyon dolarını önümüzdeki
üç dört sene içerisinde çekeceğim geri. O yüzden, herkes hesabını
kitabını yapsın, ayağını yorganına göre
uzatmaya başlasın. Bunun sebebi o. Peki, bu 2013te ilan edildi;
2015teki hâlimiz, bizim üstümüzde bir tane ülke var, Venezuela; şimdi
iktisadi anlamı olmayan bir ülke neredeyse Venezuela, öyle değil mi?
Onun altında hemen büyük kalın çizgiyle Türkiye var. Bu hâlâ kendi
etkisini devam ettiriyorsa bu ne demek? 2013 yılından itibaren Türk
ekonomi yönetimi alması gereken tedbirleri gereği şekilde
almadı demektir. Peki, 2013 yılında 15 Temmuz var mı? Yok.
Bu görevdeki arkadaşlarımızın görevden
ayrılmaları vesaire var mı? Hayır, yok. Ama hâlbuki bu hâl,
böyle kendisini devam ettiriyor.
İkincisi:
Peki, burada biz neden böyle
Bağışlayın, şu da var,
bunu da söylemiş olayım, bunun yanında bir de fragile
Peki,
bizim oradaki sıkıntılı hâlimiz nereden geliyor? Niye yani
bu uluslararası sermaye hareketlerine karşı bu kadar
duyarlıyız? O, bu. Bu, 2003-2018 AK PARTİnin tüm
zamanlarında dış ticaret açığı, millî gelir -geliyorum-
cari işlemler açığı, faiz. Burada şöyle bir şey
var -yeşil- 1 trilyon dolar. Millî gelirimiz 11 trilyon dolar
-kırmızı- dış ticaret açığımız 1
trilyon 26 milyar dolar, 1 trilyon dolar. Yani bu ne demek? Şimdi -bugünkü
konuşmacı arkadaşlarımızın birisi de söyledi-
ihracatta mesela bazen bir ayın ihracat rakamı gelir, Çini geçtik,
Maçini geçtik, onları da solda sıfırladık -vesaire-
arkamızda, geride bıraktık. filan, övünürüz yani bütün bir ay
televizyonlar bunu söyler. Hâlbuki işin essahı, aslı,
tamamı bu; ihracatımız ithalatımızdan 1 trilyon dolar
eksik. 3 trilyon dolar gibi ithalat yapmışız, 2 trilyon dolar
gibi ihracatımız olmuş. İşte buna Yandı gülüm
keten helva! denir. (CHP sıralarından alkışlar)
Peki,
bu bizi nereye götürür? Bunun hemen yanında bir laf daha var. Bizim bu
-ithalat ve ihracat- dış ticaretin dışında döviz
getirici faaliyetlerimiz de var. İşte, o işin en
başında turizm gelir mesela. Ona benzeyen, turizm gelirlerimizi de
koyduğumuz zaman Türkiyenin kazanmadığı hâlde
harcadığı, yani cari işlemler açığı
dediğimiz rakam 576 milyar dolar. 576 milyar dolar, çok büyük bir para.
Peki, bu finanse edilir edilmez
Bazı
iktisatçılarımızın arasında da o tür laflar filan
vardı Finanse edildiği sürece bir mesele yok. Mesele var, işte
bir, böyle, çok kırılgan hâle geliyorsunuz, canınız
burnunuzun ucunda yani sıkınca filan canınızı, ne
etsek! Sadece burada mı? Buna bir faiz ödüyoruz. Sayın
Cumhurbaşkanımızın, mesela bir teorik çerçevede
değinip değinmediği, o teorik çerçevenin ne olduğu
ayrı bir bahis ama ısrarla, vurguyla söylediği bir şey var
değil mi? Faiz, faiz belası yani. Nispetine, Merkez Bankası
şöyle der, böyle der bölümüne girmiyorum ama faiz felaket bir şey.
Sadece dış borca
Yani biz bu cari işlemler
açığını finanse edebilmek için ne yapıyoruz?
Dış borç alıyoruz. Bir de ayrıca 70 milyar dolar
özelleştirme yaptık, varlıklarımızı sattık.
Buna ödediğimiz faiz 156 milyar dolar; çok büyük, 156 milyar dolar. Bunu
çeşitli yatırımlarla mukayese etmek mümkün; ben, biraz da
hoşluk olsun diye birinci boğaz köprüsüyle mukayese etmek istiyorum.
Birinci boğaz köprüsünün yapıldığı sene,
tamamlandığı sene 1973tür, maliyeti o zamanki dolarla 21,7
milyon dolardır; milyon, 21,7 milyon dolar. Ama bu 1970lerin
dolarını bugünkü dolar seviyesine doğru getirirsek eğer,
aşağı yukarı 200-250 milyon dolarlık filan bir rakam
eder o. Ona bu 156 milyar dolarla bakarsak 500-700 birinci boğaz köprüsü
eder bu ödediğimiz faiz. Çok fazla, bunun altından kalkmak
imkânsız. Bu zaten sürdürülebilir bir şey değil, işin ucuna
doğru getirdi.
Değerli
arkadaşlar, burada çok büyük bir çoğunluğu bu Meclisin siyasal
ideoloji itibarıyla milliyetçi muhafazakâr diyebileceğimiz
arkadaşlarımızdır; Osmanlı Devletini de çok severler
filan, amenna, bizim devletimizdir, dünyanın en büyük cihan
imparatorluklarından biridir. Bana göre, niye battı o? Borç ve faiz.
Borç
Faiz
Nereden belli böyle olduğu? Kırım Harbine kadar
bizim fazla bir borcumuz yoktur. Kırım Harbinin yükünü
taşıyamadık, dış borçlanmaya başladık. O
borcun içerisinde çok laubali harcamalar da yaptık filvaki, onları
tadat etmiyorum ben, zülfüyâre de dokunur. O harcamaları da yaptık
ama yirmi sene geçti, 1875te ramazan ayında yapıldığı
için adına Ramazan Kararnameleri denilen kararnameler ilan edildi, biz
moratoryum ilan ettik. Bu yetmedi, 1881e gelindi, 1881de muharrem ayıydı
Muharrem Kararnameleri olarak bilindi o. Bu Muharrem Kararnamelerinde de
asıl o idarenin
Bir idare kuruldu, Düyun-ı Umumiye İdaresi
kuruldu. Osmanlıcasını söyleyeyim, orijinal adını:
Düyun-ı Umumiye-i Osmaniye Varidat-ı Muhassasa İdaresi. Yani
Osmanlı İmparatorluğunun bütün gelirlerini umumi borçlar
karşılığı olmak üzere yönetecek bir teşkilat.
Yani biz borçlarımızın ödenmesini kendi maliye
teşkilatımızla, o zamanki maliye teşkilatımızla
değil; işte, daha çok bu borçlu-alacaklıların yönetiminde
bulunduğu Düyun-ı Umumiye teşkilatıyla yaptık. Osmanlı
İmparatorluğunu batıran iş yahut her şirketi, her
firmayı, her aileyi, her insanı teker teker batıracak olan
şey bu borç ve faizdir, bu sarmaldır; buradan
çıkılması lazım.
Peki,
bu niye böyle oldu yani böyle olmasa olur muydu? Şimdi bu tablo, bu kur hareketlerini
yani 2003ten 2018 yılına kadarki kur hareketlerini gösteriyor.
Şimdi, oradan görünmeyebilir, ben yine bunun her tarafına bir
şeyler yazmışım. Şimdi huzurunuza getirmek
istediğim şey şu: 1 dolar, 2013 yılının ortalama
kuru olarak 1,3; 2008de de 1,3. Bakın, hepsi 1,3ün bir parça
altında, bir parça üstünde. Bu ne demek? Altı sene dolarda, dolar
değerinde yahut Türk lirası değerinde sıfır
artış olmuş. Hâlbuki Türkiyenin o sıralarda yaşadığı
-bu altı senenin ortalaması- yüzde 12 enflasyonu var,
Amerikanın da kendi içinde yaşadığı yüzde 2,5luk
yıllık enflasyonu falan var; demek ki bu, çok sakat bir iktisat
politikası. Şimdi, AK PARTİli arkadaşlarımıza
çok samimiyetle
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İLHAN
KESİCİ (Devamla) Eyvah, eyvah! Neyse, herhâlde, öbür
BAŞKAN
Sayın Kesici, sözlerinizi tamamlamak üzere bir dakika süre veriyorum.
İLHAN
KESİCİ (Devamla) Ama on dakika konuşan arkadaşlara da bir
dakika verdiniz.
BAŞKAN
Lütfen, bunu öyle yapalım çünkü uzatmayacağım.
İLHAN
KESİCİ (Devamla) Peki, hayhay, hayhay; canınız sağ
olsun, vatan kurtulur!
Şimdi,
bu, şu demek: Bu, Halil İbrahim bereketi değildi. O ilk
altı senede ekonomi parladı, 4x4 lüks cipler, neyse, o otomobiller,
akıllı evler, efendim, akıllı arabalar, ne kadar böyle
akıllı filan varsa onun sebebi bu. Basmışlar döviz kurunu.
O, bizi nereye getirdi? Deminki söylediğim 1 trilyon dolarlık
dış ticaret açığına götüren yolun
başlangıcı o.
Şimdi,
burada bu hurmaları yedik, çok iyi, bu hurmalar hemen ertesi gün
çıkmıyor ki, bir zaman süreci geçecek, bu arada bir beş
yıllık zaman geçti. (CHP, HDP ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar) Şimdi, 2018e doğru gelen
beşinci yılda, üçüncü beşinci yılda bu hurma çıkmaya
başladı. İşte, dolar 2018in ortalama kuru olarak 4,72
oldu, şimdi 5,9-5,6, Allah ne verirse böyle gidiyor.
Sayın
Başkan, tek bir dakika daha lütfederseniz.
Şimdi,
bu tablo IMFnin tablosu.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İLHAN
KESİCİ (Devamla) Demin unuttum o onuncu, on birinci yılın
şeyini yaparken. Bir tek büyüme hakkında, büyüme rakamıyla
ilgili bir şey söyleyeyim. Programımız bizim üçüncü, On Birinci
Planda 4,3lük bir büyüme hedefliyor. IMF bunu
Ya bu kapalı!
(Gülüşmeler)
IMF
bunu 1,9 olarak
BAŞKAN
Sayın Kesici, lütfen tamamlayalım.
YAVUZ
AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Bizden bir dakika kesebilirsiniz
efendim.
İLHAN
KESİCİ (Devamla) - Hem de ne zaman verdi? Bizim ekonomiden sorumlu
başbakan yardımcımız veya işte hazine
O da garip bir
şey, bütçesi olmayan bir Maliye Bakanlığımız var
şimdi... Hazine ve Maliye Bakanımız, IMF ve Dünya
Bankasının müşterek toplantısı münasebetiyle
Washingtonda bulunduğu sırada IMFnin
yayınladığı rapor.
CEMAL
ENGİNYURT (Ordu) Toparla!
BAŞKAN
Selamlayalım Sayın Kesici artık, toparlayalım lütfen.
İLHAN
KESİCİ (Devamla) IMFnin yayınladığı raporda bu
sene için eksi 2,5 verdi. Nereden belli? 2018in 4üncü çeyreği eksi 3,
2019un 1inci çeyreği, içinde bulunduğumuz çeyrek eksi 2,6; bu sene
zaten eksi 2,5 olacak. Bu, çok kötü bir rakam. 5inci plan içinde IMFnin
ayrıca verdiği rakam 1,9.
Bunun
üstünde çok ciddi durulması lazım.
Şimdi,
bu 2007. Bu huzurunuza getirdiğim IMF tablosu 2007. 2007 ne demek? En
cicim yılları, öyle değil mi? Böyle uçuyoruz, Marsa gidiyoruz,
Aya gidiyoruz, Jüpitere gidiyoruz filan, Allah Allah! Yani bu IMF buraya
yazmış 07/11/2007. 7 Kasım 2007de diyor ki
Türk Hükûmetine
verdiği rapor. 189 tane üyesi var şimdi IMFnin yani bir hafta evvel
bir küçük adacık devleti IMFye üye oldu, onunla beraber 189 oldu.
Efendim,
diyor ki
6 tane ekonomik parametre çıkarmış
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, böyle bir usul yok.
BAŞKAN
Sayın Kesici, lütfen
Artık rica ediyorum... Rica ediyorum
İLHAN
KESİCİ (Devamla) Toparlıyorum, bağlıyorum.
BAŞKAN
Sabahtan beri böyle uyguladık, rica ediyorum.
İLHAN
KESİCİ (Devamla) Estağfurullah. Elbette, elbette.
7
tane en kırılgan ülke almış; 6 parametrenin 4ünde Türkiye
1 numarada en kötü, bir tanesinde 2 numarada en kötü, bir tanesinde de 3
numarada en kötü. Bu ne zaman? 2007. Buradan gelmek istediğim nokta ne
benim?
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, kürsü işgali var.
BAŞKAN
Sayın Kesici, lütfen, rica ediyorum, toparlayalım.
İLHAN
KESİCİ (Devamla) Tabii, hayhay.
2007den
itibaren bu gerekli tedbirler, bunlar görülüp bunların icapları
yerine getirilmiş olsaydı, şimdi 2008de
karşılaştığımız bu problemlerle Türkiye
karşılaşmazdı.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; hepinize saygılarımı
sunuyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Söz sırası
MEHMET
MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan, yerimden pek kısa bir
söz talebim var, uygun görürseniz.
BAŞKAN
Sayın Muş, buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
30.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Batman
Milletvekili Necdet İpekyüzün On Birinci Kalkınma
Planının ikinci bölümü üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET
MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; az önce HDP Grubundan Batman Milletvekili Necdet İpekyüz
bir konuşma yaptı.
Konuşmasında,
Batmanda bir anket yapılıyor. Ankete giden anketörlerin gittikleri
evde, Kürtçe bildiği, Türkçe bilmediği için oradaki vatandaşa
ceza kesildiğini söyledi. Biz de konuyu araştıralım dedik,
hepimizin karşı çıkacağı bir şey nasıl
olmuş?
Olayın
aslı şudur: 2015 yılında Siirt Bölge Müdürlüğünden
anketörler bu haneyle irtibata geçiyorlar. Bu haneler, bu örneklem neye göre
belirleniyor? Adrese dayalı bir şekilde bunlar belirleniyor ve temasa
geçiliyor, anketörler oraya gidiyor. Giden anketörler Türkçe, Kürtçe ve Arapça
da biliyorlar yani vatandaş eğer Türkçe bilmiyorsa Kürtçe de
iletişime geçebiliyorlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın siz hemen lütfen Sayın Muş.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) Çünkü vatandaş eğer Türkçe kendini çok iyi
ifade edemiyorsa, Arapça biliyorsa Arapça da iletişime geçiyorlar. Hatta,
İngilizce biliyorsa İngilizce de konuşuyorlar.
Dolayısıyla, orada önemli olan, adrese dayalı bir şekilde
belirlenen haneden bilgiyi almak. Burada, oradaki hane bilgi vermeyi
reddediyor. TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) 5429 sayılı
Türkiye İstatistik Kanununun 54üncü maddesi gereği bilgi vermeyi
reddedenlere ceza uyguluyor; bugünkü rakamlarla 1.322 lira. Neden bunu
yapıyor TÜİK, neden böyle yasal bir dayanakla hareket ediyor? Çünkü o
belirlediği örneklemden bilgiyi alıp bir veri üretecek.
Dolayısıyla böyle yasal bir dayanağı var. Bu herkese
uygulanan bir şey, Türkçe bilmediği için değil.
Dolayısıyla, burada çok üzülerek ifade etmek istiyorum, bu
çarpıtmanın Türkiyeye bir hayrı yok, bu çarpıtmanın
memlekete bir faydası yok. Bunu yapmanın yani Kürtlere
karşı bir tahkir var. duygusunu oluşturmanın hiç kimseye
bir faydası yok, bundan vazgeçin.
BAŞKAN
Peki.
NECDET
İPEKYÜZ (Batman) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın İpekyüz, buyurun, kayıtlara geçmesi açısından
siz de bir cümleyle katkı sağlayın.
31.- Batman Milletvekili Necdet İpekyüzün,
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
NECDET
İPEKYÜZ (Batman) Efendim, bir kere, Sayın Muşa teşekkür
ediyorum, bir duyarlılık gösterip araştırmışlar.
Bütün gazeteler bunu haber yaptığında niçin
araştırmamışlar? Ben geçtiğimiz hafta
İçişleri Bakanlığına soru önergesi olarak verdim, hâlâ
yanıt yok, birçoğuna da yok. Sorun şu: Zaten mahkemelik çünkü
ben kişiyle görüştüm, mahkeme açılmış. Burada
kendilerine verilen bilgi, birçok kişiye verilen bilgi bu şekilde
olacak çünkü siz resmî kurumlardan bilgi istediğinizde sizin
istediğiniz gibi bilgi veriyorlar. Anket Kürtçe olsa niçin cevap
verilmesin? Verilecektir, fakat burada bir şeyi saklama
BAŞKAN
Peki, tutanaklara geçmiştir.
X.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler (Devam)
1.- On Birinci Kalkınma Planının (2019-2023)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Sunulduğuna
Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (3/777) (S.Sayısı: 103 ve 103e 1inci Ek) (Devam)
BAŞKAN
Söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına,
Trabzon Milletvekilimiz Sayın Salih Coraya aittir.
Buyurun
Sayın Cora. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın
Cora, süreniz on dakika.
AK
PARTİ GRUBU ADINA SALİH CORA (Trabzon) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sisteminin 1inci kalkınma planı olan On Birinci Kalkınma
Planı üzerine grubumuz adına söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle
belirtmek isterim ki kalkınma planlarına iktidarda bulunduğumuz
dönem içerisinde daha fazla ehemmiyet gösterdik. Değerler ölçülerinde bu
planlar zamanla rasyonalize edilmiş ve vatandaşımız
tarafından da bu nedenledir ki yakın takibe
alınmıştır. Konjonktürel koşullara göre revize edilen
kalkınma planlarımız, dönemsel olarak
bakıldığında esasında bütünlük arz etmektedir.
Ulaşılabilirlik noktasında optimize edilen hedefleriyle
hazırlanan kalkınma planları, inandırıcılık
noktasında da güven vermiştir. Milletimiz biliyor ki AK PARTİ
verdiği sözü tutar, hazırladığı kalkınma
planlarını uygular ve ortaya koyduğu hedeflere ulaşır,
tutamayacağı sözü asla vermez.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu planın
taşıyıcı sütunları hiç şüphesizdir ki hukuk
devleti, demokratikleşme ve iyi yönetişimden oluşmaktadır.
Bilindiği üzere, Türkiye, uzun süredir parlamenter sistemle yönetilmiştir.
Bu sistem, kendi içerisinde düştüğü çelişkilerle vesayet
güçlerinin oyuncağı hâline gelmiş, her çeşit darbeyi üreten
bir sisteme dönüşmüş ve nihayetinde kendi kendini tasfiye
etmiştir. 16 Nisan 2017 tarihinde milletimizin onayıyla
gerçekleşen Anayasa değişikliğiyle
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi kabul edilmiş ve son
yapılan genel seçimlerle yeni hükûmet sistemine geçilmiştir. Ülkemiz
için bu karar, demokratik işleyiş açısından çok önemli bir
reform olarak değerlendirilmelidir.
Yeni
sistemin en belirgin özelliği, yasamanın ve yürütmenin doğrudan
halk tarafından seçilmesi ve yönetim karmaşasının tamamen
ortadan kalkmasıdır, etkin ve hızlı karar alma
mekanizmalarının hayata geçirilmesidir. Her yeni sistem gibi bu
sistemde de uygulama safahatında bazı eksiklikler tespit edilmiş
olabilir ancak bu, sistemin kötü olduğu anlamına gelmez. Yenilemeye
açık özelliğiyle sistemin bu eksikliklerinin her zaman giderilebilir
ve geliştirilebilir olduğunu belirtmek isterim.
Geçmişte
her gün ismini duyduğumuz ve herkesçe ismi ezbere bilinen askerî ve
yargı erklerinin zirvedeki isimleri şu an ancak ilgilileri
tarafından bilinmektedir. Bu bile AK PARTİ iktidarı döneminde
demokratikleşme anlamında ne denli adımlar
atıldığının önemli bir delilidir. Ülkemizde
esasında vesayet sisteminin sona erdiğinin, sivilleşme ve
demokratik ortamın daha da geliştiğinin açık bir
göstergesidir.
Ülkemizin
en önemli kronik sorunları süreç içerisinde cesaretle ele
alınmıştır. Toplumsal ve siyasi hayatı
normalleştirme noktasında önemli adımları
gerçekleştirdik. Başörtüsü gibi antidemokratik pek çok yasaklayıcı
düzenlemeyi kaldırdık. İnsan hakları alanında önemli
reformlar yaptık. İşkenceyi Türkiye'nin gündeminden
çıkardık, işkence suçlarında zaman
aşımını kaldırdık. Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru hakkı getirdik. Çocuk ve kadın hakları konusunda mevzuatlarımızda
esaslı değişiklikler yaptık. Bilgi edinme hakkını
kabul ettik. Kişisel verilerin korunmasını anayasal bir hak
olarak düzenledik. Örgütlü bir toplumun gereği olarak sivil toplum alanını
genişlettik. Sendika ve toplu iş sözleşmesine ilişkin kanun
bizim dönemimizde çıkarıldı.
Sayın
Başkan, değerli milletvekillerim; ülkemizde hukukun üstünlüğüne
dayalı, herkesin güven duyduğu, her türlü güç odağından
bağımsız, tarafsız, vatandaşlarımızın
ihtiyaçlarına cevap verebilen bir adalet sisteminin hayata geçirilmesi
temel vazifemizdir. AK PARTİ iktidarları döneminde yargı
alanında yapılan reformlar meyvesini vermiş ve Türk
yargısı ilk defa darbecilere boyun eğmemiş, yargı
bağımsızlığı adına büyük bir zafere imza
atılmıştır.
Anayasa
değişikliğiyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin HSKye üye
seçmesi sağlanarak millî iradenin yargı yönetimine
yansımasının yolu açıldı. Disiplin mahkemeleri
dışında askerî mahkemelerin tamamını kapattık,
devlet güvenlik mahkemeleri ve özel yetkili mahkemeleri de kaldırdık.
Başta Ceza Kanunu olmak üzere temel kanunların tamamını
yeniledik. Yaptığımız yasal düzenlemelerle her türlü
ayrımcılığı reddettik. Ayrımcılık ve
nefret suçlarına Ceza Kanununda yer verdik. 12 Eylül, 28 Şubat ve 15
Temmuz darbecilerinin failleri adalet önünde bizim dönemimizde hesap
vermiştir. Hukukta ara buluculukla, ceza hukukunda da uzlaşmayla
uyuşmazlıkların mahkemeye taşınmadan dostane çözümünü
sağladık. Bilirkişi reformunu gerçekleştirdik. Dayanaksız
şikâyetlerin önüne geçmek için lekelenmeme hakkına ilişkin
düzenlemeler yaptık. Adliyelerde sabıka kayıtları
alınırken genelde ücret alınıyordu, bizim dönemimizde
sabıka kaydı kuyruklarını ortadan kaldırdık.
İstinaf mahkemelerini kurduk. Bunların hepsini bir plan dâhilinde,
dönemsel planlar içerisinde adım adım gerçekleştirdik. Mahkeme
sayılarını artırdık. 241 adalet hizmet
binasının inşasını tamamladık. UYAP sayesinde
vatandaşlarımıza ve avukatlarımıza e-imza sistemi üzerinden
dava açma imkânı getirdik. Ses ve Görüntü Bilişim Sistemini kurduk,
böylece vatandaşlarımız ifade vermek için uzak mahkemelere gitme
yükünden kurtulmuş oldu. Uluslararası standartları
taşımayan 298 cezaevini kapattık.
Önümüzdeki
planda, yargı sistemini daha şeffaf, hesap verilebilir ve etkin
çalıştırabilmek için reform sürecini diri tutmaya devam
edeceğiz. Adalet hizmetlerinin kalitesini sürekli
geliştireceğiz. Milletimizin taleplerine kulaklarımızı
tıkamayacağız. Güven veren, memnuniyet veren ve performansı
esas alan bir modeli ortaya koyacağız. Hukuk eğitim reformunu
hayata geçireceğiz. Hâkim ve savcı
yardımcılığı müessesesini
oluşturacağız. Hukuk mesleğine giriş sınavı
getireceğiz. İfade özgürlüğüne ilişkin yasalar ve
mevzuatımız yeniden gözden geçirilecek. Yeni bir insan hakları
eylem planı hazırlayacağız. Hedef süre
uygulamasını hayata geçireceğiz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kalkınma planında
güvenlikle alakalı olan bazı hususlara değinmek istiyorum.
Türkiye'nin, kamu düzeni ve güvenliği noktasında,
coğrafyamızın maruz kaldığı baskıya
rağmen ortaya koyduğu mücadele bana göre siyasi mülahazalardan
ayrı tutulması gereken bir başarı hikâyesidir. Türkiye bir
yandan Orta Doğudan batıya akan düzensiz göçle uğraşmakta,
bir yandan da PKKnın, DAEŞin, FETÖnün, aşırı sol
terör örgütlerin faaliyetleriyle mücadele etmektedir. Bir yandan gençleri
uyuşturucuya karşı korumakta, diğer yandan, teknolojinin
yan etkisi olarak kabul ettiğim siber suçlara ağırlık
vermektedir. Ve bütün bunların yanı sıra, şehir
güvenliğinde de trafik güvenliğinde de yeni adımlar
atmaktadır.
Terörle
mücadelede özellikle doğu ve güneydoğuda günlük hayatın seyrine
olumlu şekilde yansıyan bir başarı ivmesi söz konusudur.
Keza, FETÖyle mücadeleye de tempoyu düşürmeden devam etmekteyiz. Bu
mücadeleye ilişkin zaman zaman eleştirilerle
karşılaşmaktayız. Eleştiri elbette olacaktır
ancak FETÖyü değerlendirirken bu örgütün yapılanması, kendini
gizleme hatta yok gösterme biçimi hakkında daha fazla bilgi sahibi
olunması gerektiği kanaatindeyim. Bir PKK/KCK, YPG
yapılanmasıyla aynı kriterlere bakarak değerlendirme
yapılmaması gerekir. Unutulmamalı ki FETÖnün hainleri Gazi
Meclisimizi bombalarken iktidar kulisi-muhalefet kulisi diye bir ayrım
yapmamıştı. Dolayısıyla mücadeleye herkesin sahip
çıkması gerekir ve bu mücadelenin herhangi bir argümanla
sulandırılmaması hususuna dikkat etmek bana göre meşru
siyasetin en önemli vazifelerinden biridir.
Uyuşturucuyla
mücadele noktasında da ülkemizde ciddi bir teyakkuz söz konusudur.
Türkiye'nin
en önemli güvenlik başlıklarından biri de, hepimizin
bildiği gibi, trafik sorunudur. İçişleri
Bakanlığının bu yıl açıkladığı
verilere göre trafik kazalarında yüzde 35lik bir azalma söz konusudur.
Buna ilişkin Meclisimizde de yaya öncelikli bir yasa çıkardık,
bu sürece hep beraber katkı verdik ve vermeye de devam etmeliyiz.
Değerli
milletvekilleri, kalkınma planımızda bir diğer
başlık da yerel yönetimlerdir. Yerel yönetimlerin stratejik planlarda
yer alan öncelikleri ile kaynak tahsisleri arasındaki uyum
artırılacaktır. Büyükşehir ile ilçe belediyeleri
arasında çakışan yetki ve sorumluluklar nedeniyle ortaya
çıkan hizmet aksaklıkları nedeniyle gerekli düzenlemeleri
önümüzdeki süreçte yapacağız. Köy yerleşik alanlarının
sürdürülebilirliği sağlanacak, köylerden mahalleye dönüşen
yerlere hizmet erişimi kolaylaşacaktır. Yerel yönetimlerin kent
esenliğine ve güvenliğine ilişkin projelere destek
vereceğiz.
E-devlet
uygulaması da yine bizim dönemimizde başlamıştır. Bu
kamu hizmetlerinin E-Devlet Kapısına taşınmasına
devam edeceğiz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu düşüncelerle hukuk devleti,
demokratikleşme ve iyi yönetim hedefleri ve politikalarıyla birlikte
hazırlanan On Birinci Kalkınma Planının ülkemize,
milletimize hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Değerli milletvekilleri, birleşime on beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:20.15
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.37
BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur),
İsmail OK (Balıkesir)
----- 0 -----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 105inci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
103
ve 103e 1inci ek sıra sayılı On Birinci Kalkınma
Planı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon
yerinde.
Yürütme
temsilcisi yerinde.
Şimdi,
ikinci bölümde söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubundaydı.
İkinci
olarak Sivas Milletvekilimiz Sayın Mehmet Habib Soluk. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika Sayın Soluk.
AK
PARTİ GRUBU ADINA MEHMET HABİB SOLUK (Sivas) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; On Birinci Kalkınma Planı
üzerinde AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum.
Dün
Irak Erbilde konsolosluk çalışanlarımıza yönelik alçak saldırıyı
kınıyor, şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum, milletimizin
başı sağ olsun.
Düzce
ve Sakaryada sel felaketi dolayısıyla zarara uğrayan
vatandaşlarımız için geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; daha fazla değer üreten, daha
adil paylaşan, daha güçlü ve müreffeh Türkiye hedefine ulaşabilmek
amacıyla 1960 yılından sonra ülkemizde planlı dönemler
başlamıştır. Bugüne kadar yapılan 10 kalkınma planının
hazırlanmasına ve uygulamasına katkıda bulunan, ülkemize eser
üstüne eser kazandıran herkesi saygıyla selamlıyor, ahirete
intikal edenleri rahmetle anıyorum.
Bugün
On Birinci Kalkınma Planını Gazi Meclisimizde görüşüyoruz.
Planın ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını
diliyorum. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ilk
kalkınma planı olan On Birinci Kalkınma Planı, daha fazla
değer üreten, daha adil paylaşan, daha güçlü ve müreffeh Türkiye
vizyonunun gerçekleşmesi için temel yol haritası
oluşturacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; On Birinci Kalkınma
Planıyla bir değişim öngörülmekte; milletimizin beklentileri
doğrultusunda halkımızın refah seviyesini artırıp
ülkemizin uluslararası toplum içinde hak ettiği saygın yeri
alması hedeflenmiştir. Büyük ve güçlü Türkiye yolunda hedeflerimizi
gerçekleştirmek için hep birlikte, kararlı yürüyüşe devam
edeceğiz.
Büyük
ve güçlü Türkiye için kalkınmak, kalkınmak için de
ihtiyacımız olan enerjiyi karşılamak gerekir. Ülke olarak
sorunlarımızın başında enerjide dışa
bağımlılık gelmektedir. Geçmişe oranla bu alanda büyük
yatırımlar gerçekleştirdik. Bu planda özellikle yerli
kaynakların daha fazla kullanılarak enerjide dışa
bağımlılığın ve cari açığın
azaltılması hedeflenmekte; linyit başta olmak üzere, jeotermal
ve kaya gazı gibi yüksek potansiyeli bulunan yerli kaynaklara yönelik
arama ve üretim teşvik edilmektedir. Biz petrol ve doğal gaz arama
çalışmalarına varsa buluruz anlayışıyla devam
ediyoruz. Bu alanda egemenlik haklarımızı sonuna kadar kullanacağız,
denizlerde petrol ve doğal gaz sismik arama, sondaj çalışmalarını
yoğunlaştırarak 2023 sonuna kadar 26 sondaj yapacağız.
Nükleer güce ulaşmayı 2023 hedeflerinin en temel parametresi olarak
görüyoruz. Akkuyu Nükleer Güç Santralinde ilk ünitenin faaliyete geçirilmesi
hedeflenmiştir. Bu dönemde Tuz Gölü ve Kuzey Marmara doğal gaz yer
altı depolama sistemleri de tamamlanacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİnin
ulaştırma alanındaki başarılarının
şahidi aziz milletimizdir. Yolları böldük, gönülleri
birleştirdik. Ülkemizi demir ağlarla örerek milletimizi yüksek
hızlı trenle tanıştırdık; Avrupada 6ncı,
dünyada 8inci yüksek hızlı tren kullanan ülke unvanına
ulaştık. Denizin altından kara ve demir yoluyla
kıtaları birleştirdik. Hava yolunu halkın yolu hâline
getirdik. Ülkemizin dört bir tarafını fiber hatlarla, bilgi ve
iletişim otoyollarıyla donattık. Kara yollarında, demir
yollarında, deniz yollarında, hava yollarında ve iletişim
ve bilgi teknolojisinde dünyanın en büyük yatırımlarını
gerçekleştirdik. Dünyanın 10 büyük altyapı
yatırımının 6sı dönemimizde ve ülkemizde hayata
geçirilmiştir.
AK
PARTİ iktidarı döneminde önceki planlarda bu alanda belirlenen
hedeflerin tamamına neredeyse ulaştık. Ülkemizin dört bir
tarafını fiber hatlarla donattık. 81 bin kilometre olan fiber
uzunluğu bugün 355 bin kilometreye çıkarılmıştır,
2023 hedeflerimizde ise 550 bin kilometreye çıkarılması
amaçlanmıştır. Geniş bant abone sayısı 20 binden
75 milyona çıkarılmıştır, 2023 hedefinde 100 milyon
aboneye ulaşacaktır. TÜRKSAT 5A, 5B ile Türk mühendis ve
teknikerlerince yerli, millî imkânlarla üretilen TÜRKSAT 6A uydusu bu dönemde
milletimizin hizmetine sunulacaktır.
Hava
yolunu halkın yolu hâline getirdik. Havalimanı
sayımızı 26dan 57ye çıkardık.
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) Niğde yok, Niğde.
MEHMET
HABİB SOLUK (Devamla) - Çukurova, Rize-Artvin, Bayburt-Gümüşhane,
Yozgat, Karaman Havalimanları bu plan dâhilinde yapılacaktır.
Havalimanlarımızı kullanan yolcu sayımız 34,5
milyondan 211 milyona ulaşmıştır, 2023 hedefi ise 266
milyona ulaşmaktır.
Limanlarımız
arasında elleçlenen yük miktarının toplam yük miktarına
oranı yüzde 12,9dur. 2023 hedeflerimizde bu oranı yüzde 18e
çıkarmayı hedeflemişiz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) Bravo! Rize-Artvin Havalimanı devam ediyor, yüzde
35lerde, bitiriyoruz.
MEHMET
HABİB SOLUK (Devamla) - Uluslararası ticaretimizi artırmak
amacıyla ulusal ve uluslararası ticaret koridorlarına yönelik
büyük ölçekli liman yatırımlarını hayata geçiriyoruz. Bu
kapsamda Filyos, Çandarlı ve Mersinde 3 büyük limanı dönem içinde
tamamlamayı ve bunların demir yolu bağlantılarını
yaparak ulaşım modları arasındaki entegrasyonu
sağlamayı hedeflemekteyiz. Komşumuz Yunanistanın
meşhur Pire Limanı, Çandarlı Limanımızın
yanında kapasite bakımından -teşbihte hata olmasın-
pire olarak kalacaktır. (AK PARTİ sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar) Doğu Akdenizde Orta Doğu ve Orta Asya
coğrafyasına çıkış kapısı olarak transit yük
odaklı bir ana konteyner limanı dönem içinde inşa edilecek.
Konvansiyonel demir yolu hatlarını çift hat hâline getirmeyi
hedefliyoruz. Bu hatların yaklaşık yüzde 77sini de elektrikli
ve sinyalli hâle getireceğiz.
21 lojistik merkezin 9 tanesi işletmeye
alınmıştır. Konya Kayacık, Mersin Yenice lojistik
merkezleri de bu yıl işletmeye alınacaktır. Lojistik
merkezlerinin tamamlanmasıyla toplama alanlarımız 36 milyon ton
kapasiteye ulaşacaktır.
38 adet OSB özel endüstri bölgesi, liman ve serbest bölge
ile 36 adet üretim tesisine yönelik toplam
Karasal yük taşımacılığında
demir yolunun payını yüzde 5ten yüzde 10a çıkarmayı
hedefledik.
Kuşak ve yol güzergâhlarındaki
etkinliklerimizin artırılması ve Çin-Avrupa arasındaki
yüklerden ülkemizin daha fazla pay alması amacıyla orta koridordaki
ulaştırma altyapımızı güçlendireceğiz; başta
Kars-Tiflis-Bakü-Hazar geçişi olmak üzere, güzergâh ülkeleriyle iş
birliğini artıracağız.
Bölünmüş yol uzunluğunu 6.100 kilometreden
26.600 kilometreye -küsuratları söylemiyorum- çıkardık; 2023
hedefimiz ise 29.500 kilometreye çıkarmaktır. 6 ilimiz bölünmüş
yollarla birbirine bağlıyken şu anda 77 ilimiz bölünmüş
yollarla birbirine bağlı durumda.
Otoyol uzunluğu 1.714 kilometreden 2.842 kilometreye
çıkarılmıştır. 2023te 3.779 kilometreye
çıkaracağız.
Yollarımızın standardının
yükselmesiyle yılda 299 milyon saat/zamanla yaklaşık 2 milyar
litre akaryakıt tasarrufu sağlanmıştır, bunun ekonomik
karşılığı toplamda 18 milyar TLdir. Ayrıca,
emisyon salınımında da 3,5 milyon ton azalma
sağlanmıştır.
Son on altı yılda
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sözlerinizi tamamlamak üzere bir dakika süre veriyorum.
MEHMET
HABİB SOLUK (Devamla) - On Birinci Kalkınma Planıyla önümüzdeki
dönem 3 katlı Büyük İstanbul Tünelini, Çandarlı ve Filyos
Limanını,
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun.
MEHMET
HABİB SOLUK (Devamla) - Sayın Başkan, değerli üyeler;
sözlerime son verirken, On Birinci Kalkınma Planı
çalışmasında emeği geçen başta
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğana,
Cumhurbaşkanı Yardımcımız Sayın Fuat Oktaya,
planın genel koordinasyonundan sorumlu Strateji ve Bütçe
Başkanımız Sayın Naci Ağbala ve değerli
uzmanlarına, Plan ve Bütçe Komisyonuna, kamu kurumlarına, sivil
toplum kuruluşlarına, akademik camiaya teşekkür ediyor,
planın milletimiz ve ülkemiz için hayırlara vesile olmasını
niyaz ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Değerli milletvekilleri, çalışma
akışımızla ilgili bir bilgi vermek isterim: İkinci
bölümde 6 siyasi parti temsilcimiz konuşacak; ondan sonra,
değişiklik önergelerini -15 önerge- görüşeceğiz, her önerge
görüşülüp oylanacak. O bakımdan, bu bilgileri sizlerle paylaşmak
istedim; çalışmamız bu şekilde ilerleyecek.
Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına son söz, Hatay Milletvekili
Sayın Hüseyin Yaymana aittir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
on dakika Sayın Yayman.
AK
PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
2019-2023
dönemini kapsayan On Birinci Kalkınma Planının milletimize,
devletimize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.
Kalkınma
planının ikinci bölümüyle ilgili AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Benim konuşmam daha çok, nitelikli
insan gücü, eğitim, istihdam, sağlık, ailenin güçlendirilmesi,
kadın, çocuk, gençlik, sosyal hizmetler, kültür-sanat, spor, nüfus ve
dış göç başlıkları üzerinde olacaktır.
Bu
girişten sonra genel bir çerçeve üstünde doğrusu birkaç fikri ifade
etmek isterim. Montaignein güzel bir sözü var: Gideceği limanı
bilmeyen gemiye hiçbir rüzgârın faydası olmaz. Kalkınma
planları bir anlamda bizim ülke olarak, millet olarak dünyanın
neresinde olacağımızı gösteren ve bizler için bir anlamda
yol haritası olan önemli metinlerdir. Türkiye, düne göre çok daha iyi bir
noktadadır, yarın inşallah çok daha iyi bir noktada
olacaktır. Rahmetli Turgut Özalın sözleriyle 21inci asır
Türkiyenin yüzyılı olacaktır.
Değerli
Başkanım, değerli milletvekilleri; bu plan,
Cumhurbaşkanlığı sisteminin ilk planıdır ve bu
anlamda, gerçekten Türkiyenin etkili, verimli, hızlı bir karar alma
sürecine sahip olması ve verimli yönetim anlayışına
kavuşması bakımından tarihî ve stratejik bir öneme
sahiptir. Bu plan aynı zamanda cumhuriyetimizin 100üncü yılını
da kapsayacak ve bir anlamda milletimizin daha ileri hedeflere ulaşmasını
sağlayacak önemli bir strateji belgesi metnidir ve inanıyoruz ki On
Birinci Plan, inşallah, ülkemizi bölgesel ve küresel bir güç hâline
getirecek bir kalkınma belgesi olacaktır. Önümüzdeki dört yılın
da seçimsiz bir dönem olduğunu düşündüğümüzde, liyakatli,
toplumsal heyecanı taşıyan idealist kadrolarla inşallah bu
plan hedeflerine varacaktır.
Bugünü
değerlendirirken çevresel koşullara doğru bakmak gerekmektedir.
Gerçekten Türkiyenin, etrafındaki ateş çemberine
baktığımızda, Arap Baharıyla başlayan, Libya,
Tunus, Mısır, Suriyeyi içine alan değerlendirmeleri
yaptığımızda Türkiyenin, bir istikrar adası olarak,
hem siyasal istikrarıyla hem ekonomik istikrarıyla doğru
hedeflere doğru ilerlediğini görüyoruz. Bu kadar sorunun olduğu
bir coğrafyada Türkiyenin gerçekten 2023 hedeflerine birlik beraberlik
içerisinde yürümesinin ben plan kadar önemli olduğunu düşünmekteyim.
Bölgede
yaşanan krizler Türkiyenin önemini daha da
artırmıştır. Bu bağlamda, hem 17-25 Aralık
krizini hem 15 Temmuz FETÖ darbe girişimini hem ülkemize karşı
ekonomik saldırıları bir bütün olarak
değerlendirdiğimizde, Türkiyenin gerçekten bölgesinde ve Avrasyada
model olmaya devam ettiğini görüyoruz.
Türkiyenin
petrolü yoktur, doğal gazı yoktur ama Türkiyeyi 2023 hedeflerine taşıyacak
çok güçlü bir insan kaynağı bulunmaktadır. Bu yetişmiş
insan kaynağıyla; mühendisleriyle, ekonomistleriyle,
teknisyenleriyle, ustabaşılarıyla inşallah önümüzde daha
aydınlık bir Türkiyenin olacağını düşünmekteyiz.
Değerli
Başkan, kıymetli milletvekillerimiz; kalkınma planları bir
ülkenin temel ekonomik politikalarını belirleyen ve bu hedeflere
ulaşması için kullanılan araç ve politikaları gösteren
aygıtlardır. 1950li yılların ikinci yarısından
itibaren çok şiddetli bir biçimde planlamalar konuşulmuştur ve
1960 darbesinden sonra planlı döneme geçilmiştir. 1960 askerî
darbesinden sonra ekonominin plana bağlanması düşüncesi yetkili
çevrelerce de kabul görünce 1961 yılında yeni bir Anayasayla beraber
Devlet Planlama Teşkilatı da kurulmuştur ve planlar
yapılmaya başlanmıştır. Bu planlarda zaman içerisinde
değişen çeşitli iktisadi hedefler, çeşitli toplumsal
hedefler, farklı siyasal hedefler ortaya konmuştur. Örnek vermek
gerekirse, Avrupa Topluluğuna üye olmak ve ekonomiyi bu yönde düzenlemek
Üçüncü Kalkınma Planının öncelikli hedeflerindendir ve bu hedef
o dönem için çok farklı bir hedef olarak değerlendirilmiştir.
2019-2023
dönemini kapsayan bu plan, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi
döneminde hazırlanan ilk kalkınma planı olması hasebiyle
ayrı bir özelliğe sahiptir. Bununla birlikte, küresel ekonominin
politika ve teknoloji boyutlarıyla hızlı bir dönüşümün
içerisinde olması bu planı daha da önemli hâle getirmektedir. Bir
taraftan korumacılık ve ticaret savaşları gibi politika
değişiklikleri, diğer taraftan yapay zekâ, nesnelerin interneti
ve 3D yazıcıların başını çektiği teknolojik
dönüşüm Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için risklerin yanı
sıra önemli fırsatlar da sunmaktadır. Ve bu anlamda, Hükûmetimiz
döneminde, gerçekten, Türkiye'de geçen on yedi yılda sessiz bir devrim
gerçekleştirilmiş; ekonomide, sanayide, ticarette ve diplomaside çok
önemli kazanımlar elde edilmiştir.
Değerli
Başkan, kıymetli milletvekilleri; ben birkaç notu sizlerle
paylaşmak isterim: Türkiye, Avrupanın 6ncı, dünyanın 16ncı,
17nci büyük ekonomilerinden biridir. Son otuz yılda Avrupanın en
hızlı kalkınan ülkelerinden biridir. Müteahhitlik sektöründe
Çinden sonra dünyada 2nci ülkedir. Tekstil üretiminde dünyada 5inci
sırada yer almaktadır. Demir çelik üretiminde Avrupada 5inci,
çimento üretiminde Avrupada 1inci sırada yer almaktadır. Hizmet
sektöründe Avrupanın en önemli ülkelerinden biridir.
Ortaöğretimde
15 milyon öğrenci sayısıyla Yunanistan ve Danimarkanın
toplam nüfusu kadar bir genç nüfusa sahip bir ülkedir. Bu anlamda bizim,
gerçekten, gençlerimizle ilgili çok önemli planlamalar yapmamız
gerekmektedir.
Güneydoğu
Anadolu Projesi tamamlandığında Çukurovanın 2,5 katı
büyüklüğünde bir tarım alanı sulamaya açılacaktır. Bu
alan Belçikanın yüz ölçümünün 2,5 katı büyüklüğündedir. GAP
kapsamında Fırat ve Dicle Nehirleri üzerinde 21 baraj, 17
hidroelektrik santrali yapılıp yılda 26 milyar kilovatsaat
elektrik üretimi yapılacaktır, yapılmaktadır.
Sadece
şu rakamı hatırlatmak isterim: Türkiye'ye 1985 yılında
gelen turist sayısı Yunanistanın Rodos Adasının
gerisindeydi. Bugün, Türkiye, gelen turist sayısında dünyada
6ncı sıradadır, gelir bakımından 12nci
sıradadır.
Bütün
bu verileri üst üste koyduğumuzda gerçekten Türkiye'nin bir
başarı hikâyesinin olduğunu görmek mümkündür ve bu anlamda
sadece şu rakamı hatırlatmak isterim sizlere: Gaziantep Organize
Sanayi Bölgesindeki toplam fabrika sayısı, Orta Doğu
bölgesindeki fabrika sayısından daha fazladır. Romadan Pekine
uzanan bu coğrafya içerisinde Türkiye, yönetimiyle, siyasal sistemiyle,
insan kaynağıyla, ekonomik gücüyle bir istikrar adası olarak
gerçekten varlığına devam etmektedir.
Türk
ordusu, NATOnun en büyük -2nci- ordularından bir tanesidir.
Türkiye,
Osmanlı İmparatorluğunun son döneminde Rus Çarı Nikolayın
Avrupa'nın hasta adamı dediği noktadan, bugün enflasyonla
mücadelesini devam ettiren, bankaları sağlam, OECD içerisinde en
hızlı büyüyen; imalat, inşaat sektörü çok güçlü; mobilya,
çimento, ayakkabı, televizyon üretiminde ve yüksek teknoloji gerektiren
pek çok uygulamada gerçekten bir örnek ülke konumundadır.
Değerli
Başkan, kıymetli milletvekilleri; sürdürülebilir kalkınma ve
kapsayıcı büyüme, istikrarlı bir ekonomiyi hedefleyen etkin
ekonomi politikaları ile huzurlu bir topluma yönelik sosyal politikaların
bir arada ve koordinasyonlu bir şekilde yürütülmesi yoluyla mümkündür. Planlı dönem kalkınma perspektifi, özel
politika gerektiren çocuklar, gençler, kadınlar, engelliler,
yaşlılar gibi toplumun tüm kesimlerini kapsayıcı bir
yaklaşımla hazırlanmıştır. Ülkemizin beşerî
yapısının güçlenmesine yönelik tüm kademelerde
kapsayıcı ve kaliteli eğitim hamlesiyle, bilgiyi ekonomik ve
sosyal yarara dönüştüren, teknoloji kullanımına ve üretime
yatkın nitelikli insan yetiştirilmesi hedefimizdir. Bu çerçevede, tüm
bireylerin kapsayıcı ve nitelikli bir eğitime ve hayat boyu
öğrenme imkânlarına erişiminin sağlanması
amaçlanmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Yayman, sözlerinizi tamamlamak üzere bir dakika süre veriyorum.
HÜSEYİN
YAYMAN (Devamla) On Birinci Kalkınma Planı döneminde üretken ve
mutlu bireyleri yetiştirmek için eğitim, kültür, sanat ve spor
alanlarında, tüm süreçlerde politikalar hayata geçirilecek ve gerekli
düzenlemeler yapılacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu planın
hazırlanmasında emeği geçen, başta
Cumhurbaşkanımız olmak üzere, Plan ve Bütçe Komisyonumuza,
Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığımıza,
siz değerli milletvekillerimize ve bürokratlara teşekkür ediyoruz.
İnşallah,
inanıyoruz ki yarınımız bugünümüzden daha
aydınlık olacaktır. Cumhuriyetimizin 100üncü yılında
-inşallah- güçlü, kalkınan, aydınlık bir Türkiye
temennisiyle hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Şimdi ikinci bölümde şahıslar adına söz taleplerini
karşılayacağım.
Şahıslar
adına ilk söz Erzurum Milletvekilimiz Sayın Muhammet Naci Cinisliye
aittir.
Buyurun
Sayın Cinisli. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
on dakika.
MUHAMMET
NACİ CİNİSLİ (Erzurum) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
Ben,
sizlerle, görüşmekte olduğumuz kalkınma planının
siyasal, sosyal ve ahlaki boyutuyla ilgili fikirlerimi paylaşmak
istiyorum. Gündemimize gelen metnin ismi Kalkınma Planı fakat
gerçek durum isimdeki ifadeyi karşılamıyor. Kalkınma derken
kalkınmanın ne manaya geldiğini, kalkınmadaki temel hedefi
sorgulamamız gerekir.
Kalkınma
toplumsal refahın iyileştirilmesidir. On Birinci Kalkınma
Planı bürokrasi ve topluma ekonomik hedefler dışında
erdemli hedefler de koymalı, toplumsal refahın esas
alındığı bir kalkınma modeli benimsenmeli. Böyle bir
refaha yalnızca rakamlarla erişilemez. Her bir birey için
ulaşılabilir sağlık ve eğitim hizmetleri, demokrasi,
hukuk, basın ve ifade özgürlüğü olursa hem toplumsal refahı hem
de serbest rekabet ortamını oluştururuz.
Kalkınma,
sadece ekonomiyle sınırlı olmayan, siyasi, sosyal, kültürel refahın
da gelişimidir. Kalkınma, salt rakamsal büyüme değildir ki bu
plan büyümeyi de sağlamıyor. Kalkınma için tek önemli şart
vardır, demokrasi. Demokrasi kurallar içinde tahammüldür, ortak
fedakârlıklardan özgürlük alanlarının
açıldığı bir kurallar rejimidir; kuralsızlık,
dilediğini yapmak demek değildir. Biz ise Mecliste kuralları ve
teamülleri baypas edecek kanunlar çıkarıyoruz. Bir yandan rekabet
derken, diğer yandan daha dün yeni torba yasayla bazı çok bilinen
iktidar torpilli şirketlere özel maddeler kanunlaştırdık.
Kişiye özel kanunlar yapmak Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevi olamaz.
Yapılan, yasama faaliyeti değil, yapılan tam da lobiciliktir. Bu
mukaddes Gazi Meclis çatısı altında yapılan bu lobicilik
faaliyetine İYİ PARTİ olarak suç ortağı olmaktan hicap
duyuyoruz.
Mesele,
ülkemiz insanına, potansiyeline inanan, saygı gösteren, demokrat ruh
sahibi bir yönetim anlayışı ihdas etmek olmalı. Kendine
güvenen ve dolayısıyla iç ve dış rekabete açık bir
iktidar ve yönetim anlayışından bahsediyorum. Bugün siyaseti
yapanlar, siyaseti toplum için mi yoksa kendi siyasetleri için mi
yapıyorlar? Eğer toplum için yapılsaydı ülkemiz bu hâlde
olur muydu hiç? Demokrasi gibi serbest piyasa ekonomisi de bir kurallar
rejimidir, kuralsızlık demek değildir; tam tersine, bir
disiplindir fakat on yedi yıllık AK PARTİ döneminde
kuralsız, rekabetten uzak bir ekonomi yürütüldü. Büyükler veya
kayırılanların kurallarına göre ekonomi sürdürüyoruz. Bu
şekilde kalkınma beklenemez. Mali disiplin altında, ekonomik
oyuncuların risk alabileceği bir ortamın oluşturulması
gerekiyor. Bu ortamı verimlilikten uzak, disiplinsizlik,
kuralsızlık, keyfîlikle oluşturur isek felakete hazır
olmalıyız.
Bu
planda, kriz içinde bulunan ekonomik durumun yansıtılmaması için
özel çaba harcanmış. Negatif sonuçlara pozitif kılıflar
icat ederek gerçekçi plan yapılamaz. Küçülmeden doğan cari açık
azalması bile başarı hanesine yazılmış. Bu, en
hafif tabirle bir kandırmacadır. Sanki kötü bir rüya görüyoruz,
ülkemizin on senesi boşa harcanmış. Bakınca görüyoruz ki
plandaki pek çok hedef geçmişte kalan rakamlar, âdeta geleceğe bir
geri gidiş.
Plana
ve metne bakınca Türkiye ekonomisi neden kötü yönetiliyor daha iyi
anlıyoruz. Bir yandan Tam rekabet sistemini getireceğiz.
diyorsunuz, diğer yandan, rekabet şartlarını hiçe
sayıyorsunuz. Sayın Cumhurbaşkanı
Yardımcımız Plan ve Bütçe Komisyonunda On Birinci Kalkınma
Planı yapılırken gerçekçi olmak istediklerini bize
söylemişti. Buradan sormak istiyorum: Bundan önce yapılan planlar
gerçekçi olarak hazırlanmamış mıydı? Onuncu
Kalkınma Planı neye dayanarak yapılmıştı?
Hedeflerin gerçekleşmemesinin nedenleri neler? Bunun hesabı
verilmeyecek mi? Bu hususları sağlıklı ve tatmin edici bir
şekilde yanıtlamadan yeni bir planın başarılı
olma ihtimali mucize.
Diğer
yandan, 2012 yılından beri ülkemizin 2023 hedefleri iktidar
tarafından sürekli dile getiriliyor. Ülkemizin yönetim sisteminin
değiştirildiği referandum sürecinde de bugün
ulaşılamayacağı itiraf edilen 2023 sözde hedeflerine ancak
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle
ulaşılacağı halkımıza şehir şehir
anlatılmıştı. Ayrıca, geçen yedi senelik sürede
ülkemizde 2 Cumhurbaşkanlığı, 2 genel, 2 yerel seçim
gerçekleştirilmiş ve 2023 hedefleri iktidar tarafından
propaganda malzemesi olarak kullanılmıştı.
Anlaşılıyor ki seçim çalışmaları
yapılırken halkımıza doğru söylenmemiş. Demek ki
geçtiğimiz seçimler süresince bizler o seçimlerin bir tarafı olarak
haksız rekabete tabi tutulmuşuz. Seçim vaadi tabii ki olur ancak
devlet politikası ve hedefi vasfında bu kadar doğrudan
ayrılmak devlet yönetim ciddiyetine
yakışmamıştır. Yönetim sistemi
değişikliği sonrasında görülüyor ki bütün bu söylenen
hedefler ulaşılabilir değil. Milletimiz geçen yedi senede 7 kere
gittiği sandık başında Onuncu Kalkınma Planı ve
2023 hedefleri gösterilerek kandırılmış ya da yeni yönetim
sistemimiz önceden vadedilen planın başarılı olması
için yeterli değilmiş. Her iki sebep de birbirinden fena, vebal
taşıyıcı.
Bu
kalkınma planının başka boyutuysa, eski planda gösterilen
hayalî 2023 hedefleri nedeniyle o hayale uygun pozisyon alınarak
yapılan kamu ve özel yatırımların milletimizin
sırtına vurulmuş gereksiz ağır yükler
oluşturmasıdır. 2023 hedeflerinin bu kadar gerisine
düşmüş bir öngörüye kalkınma planı denemez, dense dense
iyimser ifadeyle revize plan ama aslında on yedi yıllık AK
PARTİ politikalarının çöküşünün itirafı denebilir.
Bu
plandan ve bir senelik milletvekilliği tecrübemden gördüğüm,
ülkemizin, demokratik yönetim sisteminden uzaklaşarak Orta Asya modeline
doğru yöneldiğidir. Planın Meclisimizce kabul edilmiş olan
2019 bütçesinin bitmesine yakın bir zamanda gündemimize sunulması
bile bu ifademin somut bir örneği. Plan ile bütçenin irtibatı yok;
koordinasyon, iletişim gibi hayati ilkeler maalesef kâğıt üzerinde
kalmış. Açıkçası, yeni plan başarısızlığın
bir nevi itirafı. Buradan dikkat çekmek istediğim bir husus da
şu: Eski sistem şu anda geçerli olsaydı iktidar bu
başarısızlığının tescili olan plan yüzünden
Meclisimizden güvenoyu alma ihtiyacında olurdu. Bu bağlamda, tüm
kararların keyfî bir biçimde alınıp belirlenmesinin
doğurduğu sonuçları hep beraber görüyoruz. Şu acı
manzaraya bakın ki on yıl öncesinde gerçekleşmiş rakamlar,
şanla şerefle kutlayacağımız cumhuriyetimizin 100üncü
yılındaki hedefler olmuş.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizi yönetenlerin kalkınmadan ne
anladığının en güzel örneklerinden biri de memleketim
Erzurumdur. Oradaki gençlerin yaşama hedeflerinde Türkiye'deki büyük
şehirler bile bulunmuyor. Direkt yurt dışına gitmek ve
hayatlarına orada devam etmek istediklerini her duyduğumda üzüntüm
derinleşiyor. Tarım, hayvancılık, sanayi, ekonomi,
işsizlik, kültür konularında Erzurum ve Erzurum gibi pek çok
şehrimizin durumu ortadayken kalkınmadan bahsedemeyiz. Bu plan zaten
kalkınma değil, önceden de belirttiğim gibi, çöküşün
itirafı. Plan, tam bir ciddiyetsizlik örneği. Devletin
işletiliş şekli ve tarzını bu plandaki
ciddiyetsizlikle bile çok net anlayabiliyoruz. Bu getirilen rakamlar
kalabalığına, uzun süslü cümleler bütününe kalkınma planı
demek Türkiye Büyük Millet Meclisine ve aziz milletimize hakarettir.
Bunları söylüyor olmaktan hiç de hoşnut
olmadığımı ifade etmek isterim.
Plandaki,
hukuk devleti, demokratikleşme ve iyi yönetişim ilkelerini yazma
ihtiyacını duymanız bile bizlere en azından bir teselli
oluyor. Ama iktidarın geçmiş performansına bakarsak,
gerçekleşme hedefinden çok uzak.
Planda
bahsedilen, inşaattan ziyade sanayi temelli yatırımla büyüme
hedefi umut verici. Ancak son yıllarda büyük sanayi
yatırımı var mı? Sanayi Üretim Endeksi on aydır eksi
değerlerde. Açıkçası, sanayi bir gelenektir, aynı
tarım gibi. Son yıllarda bu iki önemli sektörde
bıkkınlık yaşanıyor. Her iki sektörde de zincirin
halkası koptu mu birleştirmek neredeyse imkânsızdır;
birinde koptu, birinde kopmak üzere.
Tarımı
ele alırsak, köylerin boşalması yalnızca oradaki nüfusun
azalması ve sosyal hayatın zayıflaması anlamına
gelmiyor. Her bir köyü sabah namazından akşam namazına kadar
çalışan bir üretim üssü ve fabrika olarak görebilirsiniz. Biz, on
yedi senede politikasızlığın sebep olduğu göçler
yüzünden binlerce fabrikayı kapattık aslında. Bugün, köye
dönüş projeleriyle, büyükşehirde yaşamaya
alışmış, tarlasından, ahırından kopmuş,
köy hiyerarşisinden, yaşama alışkanlığından,
bilgi birikiminden uzaklaşmış aileleri, bir nesil bile
geçmiş olsa tekrar köyüne, toprağına geri döndürmeniz neredeyse
imkânsız.
Sanayiye
gelirsek, aşağı yukarı aynı teori sanayi için de
geçerli. Sanayiciler, sanıldığı gibi bir eli yağda bir
eli balda insanlar değildirler. Sanayi çileli bir iştir ve sanayi bir
gelenektir, Hadi sanayici olayım. diye sanayici olunmaz. Sanayicilik,
tarım, hayvancılık gibi bir hayat tarzı, bilgi birikimidir.
Sanayicinin en büyük motivasyonu yatırım yapmak ve üretmektir.
Sanayici borçlu insandır, yatırım yaptıkça da borç içinde
kalır. O üretimin keyfiyle yaşar ve motive olur fakat son on yedi
senede, AK PARTİ iktidarı döneminde sanayici ve sanayiyle
uğraşan aileler hayatlarından bezmiştir. Yeni nesil
sanayici olacağını ümit ettiğimiz jenerasyon, çok daha kârlı
gördüğü rant ekonomisini ve finansal enstrümanları tercih
etmiştir, üretim yapma zevkinden ve bilgisinden uzak kalan bu
insanları da bir daha bu çileli işe soyundurmak
imkânsızdır. Sanayi sektörü de tarım, hayvancılık
sektörü de On Birinci Kalkınma Planındaki hayalî rakamlardan çok
uzakta, kendi içerisinde büyük sorunlarla boğuşuyorlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Cinisli, sözlerinizi tamamlamak üzere bir dakika süre veriyorum.
Buyurun.
MUHAMMET
NACİ CİNİSLİ (Devamla) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Cumhuriyetin
100üncü yılının bu hedeflerini bu şekilde konuşmak
istemezdim. Keşke AK PARTİ, on yedi yıllık kesintisiz
hükûmet etme imkânını daha iyi ve memleketimizin hayrına
kullanabilseydi.
Sözlerimin
sonunda şunu söylemeliyim ki içe kapanarak, dünyayla ilişkilerimizi
zayıflatarak, ülke insanımızla aramızdaki iletişimi
tam olarak kurmayarak yönetime devam edilmesi hâlinde ülkemizin
geleceğinden maalesef endişe ediyorum; ekonomi, eğitim, sosyal
güvenlik hususlarında yarın bugünümüzü aramamayı Allahtan niyaz
ediyorum.
Genel
Kurulu saygıyla selamlarım. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Şahıslar adına, ikinci bölümde, son söz Manisa Milletvekilimiz
Sayın Erkan Akçaya aittir. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz
on dakika Sayın Akçay.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; On
Birinci Kalkınma Planı hakkında şahsım adına söz
aldım. Sözlerime başlarken muhterem heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
On
Birinci Kalkınma Planı, Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sisteminin ilk kalkınma planıdır. Ayrıca, cumhuriyetin
100üncü yılı olan 2023 yılını da kapsayan bir
plandır.
Peki,
bu kalkınma planlarına hangi gözle bakıyoruz, hangi gözle
bakmamız gerekir veya hangi şuurla değerlendiriyoruz, hangi
şuurla değerlendirmemiz gerekir sorularını
sorduğumuzda, bu soruların cevabını en güzel
aldığımız sözler, veciz ifadeler Gazi Mustafa Kemal
Atatürkün Onuncu Yıl Nutkunda kendini bulmaktadır değerli
milletvekilleri.
Kısa
alıntılar yapacak olursak; Aziz Atatürk Onuncu Yıl Nutkunda
şunları demiştir: Az zamanda çok büyük işler yaptık
fakat yaptıklarımızı asla kâfi göremeyiz çünkü daha çok ve
daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz. Yurdumuzu,
dünyanın en mamur ve en medeni memleketleri seviyesine
çıkaracağız. Milletimizi, en geniş, refah, vasıta ve
kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü,
muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız. Bunun
için, bizce, zaman ölçüsü geçmiş asırların gevşetici
zihniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket
mefhumuna göre düşünülmelidir. Geçen zamana nispetle daha çok
çalışacağız, daha az zamanda daha büyük işler
başaracağız. Bunda da muvaffak olacağımıza
şüphem yoktur çünkü Türk milletinin karakteri yüksektir, Türk milleti
çalışkandır, Türk milleti zekidir; çünkü Türk milleti millî
birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Bir kalkınma
planı veya ülkemizin perspektifiyle ilgili bir durum olduğunda
şahsen benim ilk aklıma gelen bu veciz ifadeler olmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, kalkınma planları, uzun vadeli bir perspektifle
ülkemizin kalkınma vizyonunu ortaya koyan, milletimizin temel
değerlerini ve beklentilerini karşılamayı, ülkemizin
uluslararası konumunu yükseltmeyi ve halkımızın
refahını artırmayı amaçlayan temel bir yol haritası
özelliği taşımaktadır. On Birinci Kalkınma
Planını, son bir yıldır yaşanan ekonomik sorunlar ve
saldırılar nedeniyle kısa vadeli gelişmelere
odaklandığımız bugünlerde tekrar uzun vadeli bir
perspektife kavuşmayı yeni bir fırsat olarak görüyoruz. On
Birinci Kalkınma Planının vizyonuna
baktığımızda, daha fazla değer üreten, daha adil
paylaşan, daha güçlü ve müreffeh bir Türkiye amacıyla
hazırlandığı bu kalkınma planında ifade
edilmektedir.
Muhterem
milletvekilleri, bugünkü dünya konjonktüründe uluslararası iş
birliklerinin çeşitlenerek daha karmaşık bir hâle
geldiğini, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler
açısından ekonomik ve siyasi güç dengelerinin hızlı bir
biçimde değiştiğini, küresel düzeyde yeniden dengelenme
sürecinin ve sancılarının devam ettiğini, siyasi ve
ekonomik düzlemde yeni güç ve çekim merkezlerinin oluştuğunu görüyoruz.
Küresel ekonomi ve ticaret savaşlarının yanı sıra,
zorlu bölgesel sorunlar ve ekonomik saldırılar kıskacında
hazırlanan bu planın Türkiye'nin önündeki döneme dair tutarlı,
inandırıcı ve uygulanabilir bir hikâye ortaya koyabilmesi çok
kritik bir öneme sahiptir. Planın istikrarlı ve güçlü ekonomi,
rekabetçi üretim ve verimlilik, nitelikli insan, güçlü toplum, yaşanabilir
şehirler, sürdürülebilir çevre, hukuk devleti, demokratikleşme ve iyi
yönetişim eksenlerinde hazırlanmış olması ve özellikle
bu vurguların yapılması isabetli olmuştur.
Kalkınma
planındaki politika önceliklerini siyasi iradenin ve yürütme erkinin
yeterince sahiplenmesi çok büyük önem arz etmektedir. Ayrıca planın
topluma da mal olması lazımdır. Önemli olan planı
uygulayıp gerçekleştirmektir. Plan yapmak nispeten kolay, plandan
pilav yapmak zordur. Buna ilişkin hükümler Anayasamızın
166ncı maddesinde ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanununun 13üncü maddesinde düzenlenmiştir ve ayrıca bir özel kanun
da bulunmaktadır.
Kalkınma
planına sahiplenme sağlandıktan sonra planın kamu politikaları
üzerindeki belirleyiciliğini artırmak için üç yıllık orta
vadeli program, yıllık plan, yatırım programları ve
genel bütçe ile On Birinci Kalkınma Planı arasındaki
bağlantıları kuvvetlendirmek gerekmektedir. On Birinci
Kalkınma Planı, başta orta vadeli program olmak üzere, ulusal ve
bölgesel plan ve programlar ile sektörel ve kurumsal strateji belgelerinin
temel dayanağını oluşturacaktır. Yıllık
programlar ve bütçe ne düzeyde kalkınma planıyla uyumlu biçimde
hazırlanırsa plandaki politikaların gerçekleşme ihtimali de
o nispette yüksek olur.
Planın
başarılı bir şekilde uygulanabilmesi için etkin icra
kabiliyetiyle birlikte, eş güdüm ve ahenk içinde çalışan bir
Cumhurbaşkanlığı yönetimi büyük şanstır. Bu
bağlamda, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi,
uygulamadaki çelişkileri çözmek ve koordinasyonu güçlendirmek,
kurumların politikalarının bir orkestranın parçaları
gibi yönlendirilmesine imkân sağlayacaktır. 9 Temmuz 2018 tarihinde
fiilen yürürlüğe giren Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemi, kalkınma planlarının, orta vadeli programların,
yıllık planların, yatırım programlarının ve
bütçenin uyumlu ve güçlü bir orkestra hâlinde uygulanabilmesi için önemli
imkânlar sunmaktadır. Öyle umuyoruz ki bu orkestradan büyük ve güzel
besteler çıkacaktır, çıkmalıdır.
Kalkınma
planının etkinliği, özellikle kamu kurumlarının
faaliyetlerini ne ölçüde etkilediğiyle de yakinen ilgidir. Planın
içindeki hikâyenin iddiası, inandırıcılığı
ve bu iddiayı kamunun hayata geçirebilme kapasitesi, aynı zamanda
özel yatırımlar için de cesaretlendirici olacaktır. On Birinci
Kalkınma Planını Türkiye'nin yüksek gelirli bir ekonomi hâline
gelmesine ve yeni hükûmet sisteminin sağlam kurumsal temellere
oturmasına katkı sunabilecek bir plan ve fırsat olarak
düşünüyoruz.
Ancak,
kalkınma planlarını sadece ekonomik hedefler manzumesi olarak
görmek planlamanın gerçek manasını görmezden gelmek olur.
Özellikle eğitim, aile, kadın, gençlik, çocuk, nitelikli insan ve
toplum, tarım, ileri teknoloji, dış göç, çevre, kentsel
dönüşüm, kırsal kalkınma, hukuk, iyi yönetişim,
şeffaflık, hesap verilebilirlik konularında başlıklar
açılması da önemlidir.
Önemli
olan, kalkınma planı hedeflerinin Cumhurbaşkanı ve bakanlar
başta olmak üzere, kamu ve tüm paydaşlar tarafından benimsenip
içselleştirilerek koordinasyon ve eş güdüm içinde
gerçekleştirilmesidir. Kurumlar arası ortak anlayış,
hareket ve hedef birliği sağlanması gereken plan,
plan-program-bütçe bağlantısının güçlendirilmesi suretiyle
ülke potansiyelinin üst seviyede kullanılmasına katkı
verecektir. Tüm paydaşlar, başta yürütme erki olmak üzere, uygulanan
politikalar arasındaki koordinasyonu sürekli olarak On Birinci
Kalkınma Planı hedefleri açısından gözden geçirmeli ve uyum
sağlanması için uyarılarda bulunmalıdır.
Sözlerime
son verirken On Birinci Kalkınma Planında öngörülen hedeflerin Türk
milletinin azim ve kararıyla gerçekleşmesini temenni ediyor,
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin kurum ve
kurallarıyla kökleşmesine, sağlıklı bir zeminde inşa
ve ihyasına katkı sağlayacağına
inandığımızı bir kez daha hatırlatıyorum.
On
Birinci Kalkınma Planının ülkemize, milletimize
hayırlı olmasını diliyorum. Emeği geçen herkesi tebrik
ediyor, teşekkürlerimi sunuyorum.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Şimdi değerli milletvekilleri, grubu bulunmayan siyasi parti
temsilcilerine söz vereceğiz.
İlk
olarak İstanbul Milletvekilimiz Sayın Cihangir İslam. (CHP ve
HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika Sayın İslam.
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Çok
değerli arkadaşlarım, ben bir ortopedistim, ortopedi
profesörüyüm. Biz revizyon ameliyatları yaparız. Revizyon
ameliyatı demek, hani bizim o çaktığımız vidalardan,
sistemlerden, protezlerden, bunlardan zayıflayanı veya
başarısız bir ameliyatla fonksiyon görmeyenleri ele
alırız ve bunları değiştiririz. Tabii, amaç burada,
onu revize etmek ve güçlendirmek.
Ben,
planın Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız
tarafından sunulması esnasında bu revizyon lafına
takıldım, odama gittim, Redhouse ile Türk Dil Kurumu Sözlüğünü
bir daha karıştırdım, yeniden gözden geçirip düzeltme
anlamı içeriyor. Yani diyebiliriz ki eksikleri tamamlama, güçlendirme ama
hasılı tekâmül yönünde pozitif anlam taşıyan şekilde
kullanılıyor revizyon. Şöyle bir deyime veya cümleye denk
geldim. Diyor ki Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı:
On Birinci Kalkınma Planında dönem sonu itibarıyla kişi
başına gelir aşağı yönlü revize edilmiştir.
Buraya biraz takıldık. Bu, aslında bir şeyleri farklı
anlatmanın -dil oyunları deniyor ya hani- dil oyunlarının
bir şeyi.
Birçoğunuzun
iş hayatı
Ben bir tüccar değilim. Hani, bir şirketim
vardı ama muayenehane şirketi yani tek sahibi benim, tek
çalışanı da benim, öyle düşünün. Ama eminim ki
birçoğunuz özel sektörde çalıştınız,
başarılı bir hayat geçirdiniz ve buraya geldiniz. Şimdi,
bir CEO işe alıyorsunuz ve size diyor ki: Ben 12.480 dolar olan bu
sermayeyi 25 bin dolara çıkaracağım on yıl içinde. 2013te
bunu söylüyor. 2018de diyorsunuz ki: Ne yaptın? Gel bakalım.
2018de diyor ki: Bu 12.480i ben 9.631e düşürdüm ama beş yıl
içinde başladığım noktaya getireceğim yani 12.480
noktasına. Yani siz on yıl bu insana cebinizden maaş
vereceksiniz ve on yıl sonra başladığınız gibi
şirketi alacaksınız. Allah aşkına soruyorum ya, böyle
bir işveren olsanız böyle bir CEOyu ya da çalışanı ya
da müdürü yerinde tutar mısınız? Olay bu kadar basit
arkadaşlar, buradaki değerli uzmanlar zaten konuyu detaylarıyla
anlattı, ben çok fazla detayına girmeyeceğim. Size 12 kaz
verdik, beş yılda bunu 9a indirdiniz, 3ünü kaybettiniz, milletin
anlayacağı dille. Şimdi diyorsunuz ki: Bize bir beş
yıl daha verin, biz bunu 12ye çıkartacağız. Ama 12ye mi
çıkartacaksınız, bunu 6ya mı düşüreceksiniz, bu problem.
Yani revizyonun anlamı burada iflastır arkadaşlar, iflas.
Şimdi, siyasette eğer başarı eşittir iktidarsa
Hani
derdi ya bir filozof İyiliğin karşılığı
kötülük olacaksa kötülüğün karşılığı ne olacak?
Peki, başarının karşılığı iktidarsa
arkadaşlar, başarısızlığın
karşılığı ne olacak, bunu bir düşünün. Bu konuda
daha fazla bir şey söylemiyorum, size 12 kaz verdik, bunu beş sene
içinde 9a düşürdünüz, işin özeti bu.
Bir
noktaya daha değineceğim, KHKlilere geleceğim. Ben şu
isimleri Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısına
sayıyorum: Gökhan Türkmen, Özgür Kaya, Yasin Ugan, Erkan Irmak, Salim
Zeybek, Mustafa Yılmaz ve bu kartı kendilerine müsaadeleriyle arz
edeceğim bu konuşma bittikten sonra. Ben, şimdi Sayın
Cumhurbaşkanı Yardımcısından valileri, emniyet
müdürlerini arayıp bu insanlara ne olduğunu, dört aydır haber
alınamayan bu insanların akıbetinin ne olduğunu buraya
çıkıp kendi savunma konuşmasını yapmadan önce
öğrenmesini ve bize açıklamasını istiyorum, sadece bu.
Şunu
gördük ki değerli arkadaşlar, sizin bu kalkınma
planınızda insan yok, insan. KHKlilere dair yani hukuk sistemine
tekrar döneceğinize dair...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (Devamla) Sayın Başkan, bir dakika
almam mümkün mü?
BAŞKAN
Tamamlamak için bir dakika veriyorum, buyurun.
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) Cumhurbaşkanı
Yardımcısı duymadı ama sizi.
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (Devamla) Sayın Cumhurbaşkanı
Yardımcısına bu listeyi arz edeceğim. Bence duydu, bence
duydu. Orada tekrar arz edeceğim.
Ama
140 bin KHKli hakkında, yahu hasta, raporlu hastalar hakkında,
geçtim kendimizi, hamile, lohusa anneler hakkında, bebekli anneler
hakkında, 800 bebek hakkında bu kalkınma planında herhangi
bir şey yok arkadaşlar. Bunu bir düşünün ya, bir düşünün.
İnsansız kalkınmayı Hitler de başardı, Stalin de
başardı, bakın tarihe ama bizim amacımız veya bizim
burada ortak çabamız ancak ve ancak insanlı bir kalkınma yönünde
olabilir. Burada Sayın Cumhurbaşkanı
Yardımcısından ben KHKliler hakkındaki planını
da öğrenmek istiyorum.
Sabrınıza
teşekkür ederim.
Hepinize
saygılarımı sunuyorum, sağ olun. (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Söz sırası Afyonkarahisar Milletvekilimiz Sayın Gültekin
Uysalda.
Buyurun
Sayın Uysal. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakika Sayın Uysal.
GÜLTEKİN
UYSAL (Afyonkarahisar) Sayın Başkanım, değerli Komisyon,
siz değerli Genel Kurul; öncelikle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
On
Birinci Kalkınma Planıyla ilgili 27nci Dönemin İkinci Yasama
Yılının son gününde yorgun da olsak esaslı
değerlendirmeler yapmaya hep beraber gayret gösteriyoruz.
Bu
planı tarihî milletlerin yarışı olarak tarif ederiz. Bu
yarışta Türkiyenin yerini, konumunu, nereye
konumlandırıyoruz? Nasıl bir küresel çözümleme, nasıl bir
iktisadi çözümleme, nasıl bir siyasi çözümleme yapıyoruz?
Kaynaklarımızı amaç, araç, öngörülerimizle beraber
bütünleştirerek hangi hedeflere yöneltiyoruz? Bütün bunları bu plan
çerçevesinde elbette değerlendirmek lazım.
Bütçeye
paralel bir şekilde görüşülme usulü itibarıyla düzenlenmiş
olmasına rağmen bütçedeki kesin hesap sonuçları gibi On Birinci Planda
da -birkaç konuşmacı burada bütün bunların altını
çizmeye gayret gösterdi- uygulamaların, hedeflerin, etki analizlerinin de
değerlendirilebilme imkânını burada keşke bulabilmiş
olsaydık. Bugün dünya değişiyor, yeni trendler var, küresel
meydan okumalar var, Türkiyeye karşı tarihinde
yaşamadığımız meydan okumalar var, Türkiyenin de
bunlara karşı meydan okumaları var, Türkiyeyle
aynileşmiş bir siyasi parti olarak, iktidar olarak iktidarın
meydan okumaları var. Benim bu plan çerçevesinde aradığım,
cevabını görmek istediğim: Acaba bu meydan
okumalarımızın karşısına bütün millî güç
unsurlarımızı koyabiliyor muyuz? Ortaya koyduğumuz
hedeflere sevk ve idare edebileceğimiz, kuşatıcılığı,
kapsayıcılığı birtakım değerler temelinde,
birtakım evrensel parametreler, ölçüler temelinde âdeta planın
içerisine, amiyane tabirle, boca edilmiş pek çok ifadeyi görüyoruz. Bu
ifadelere rağmen bunca zaman uygulamalar, Onuncu Planın
sonuçları, hedeflerden hani küçük sapmalar olsa diyeceğiz ki ihmal
edilebilir sapmalar
Hani güzel bir laf var: Ayinesi iştir kişinin
lafa bakılmaz. Görünür kişinin rütbeiaklı eserinde.
Şimdi, esere ve uygulamaya baktığımızda, hepimizi
endişeye sevk edecek dünyayla mukayeseli bir değerlendirme
yaptığımızda, bugün Türkiyeyi kendi risklerini içe
kapatarak yöneteceğini düşünen bir iktidar olmasına rağmen
dünyada hızlı değişimlerin olduğu böyle bir dönemde
maalesef Türkiyenin performansıyla yetinebilme imkânımız
yoktur. Bu potansiyeli ortaya çıkaracak olan da siyasettir, bu iklimi
ortaya serecek olan da siyasettir ama bugün biraz daha içe kapanmış,
bütün çıpalarından bağımsız hâle gelmiş,
istikametini kaybetmiş -içeriden ve dışarıdan
baktığımızda- bir Türkiye portresiyle maalesef
karşı karşıyayız.
Bu
plan çerçevesinde ümit ederiz ki
Bir önceki plana pek çok parametreden
bakabiliriz. Ama sadece bir soruyu bütün ifadelerin, bütün ölçülerin
Belki
toplam kalite diye tarif ettiğimizde ölçüye vurabileceğimiz
şey sadece ve sadece yüksek katma değerli ürün diyerek hepimizin dilimize
pelesenk ettiği ve ısrarla ifade ettiği bu ölçüde ikiden
fazlasını uygulamış, üçüncüsünün öngörüsünde bulunan
iktidarın bu husustaki performansının ne olduğunu elbette
biliyoruz.
Bütün
bu açılardan bakınca ben önümüzdeki süreçte Türkiyenin tarihsel
kırılmalar yaşandığı Tanzimat, Meşruiyet,
İkinci Meşrutiyet, cumhuriyet, çok partili siyasi hayat gibi
bulunduğumuz bu tarihî evrede demokrasisine, hukukuna, ekonomisine,
eğitimine başta olmak üzere bu çağın icap ettirdiği,
zamanın ruhunun gerektirdiği tarihin temposunu yakalayabilmek
adına bu derinliği katıp katamayacağımızı
açıkçası bu plan çerçevesinde aramaya gayret gösterdim. Temennim,
elbette, önümüzde uzun bir seçimsiz dönem olduğu ifade ediliyor, bu dönem
içerisinde, istikrarlı bir şekilde, bu öngörülerle
çatışmayacak bir şekilde, bugün değişim dönüşüm
adı altında siyasal düzenin altüst olduğu, çökme tabirini
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Uysal, sözlerinizi tamamlamak üzere bir dakika daha ilave
ediyorum.
Buyurun.
GÜLTEKİN
UYSAL (Devamla) Kamuoyu, yapıcı siyasetçi, toplumsal önderler
olarak birtakım tabirleri çok sık kullandığımız
için anlamını zaman zaman yitiriyor ama çökme tabirini kullanmak
isterim. Kurumların çöktüğü bugün, nitelikli insan gücü diyoruz,
maalesef, siyasetin arka bahçesi hâline getirmeye
çalıştığımız üniversitelerden başlayarak
Türkiyenin nitelikli insan üretimi sıkıntılı hâldedir.
Özellikle bir şeyin altını çizmek isterim, bu iklimi değiştirmemiz
için bugün Türkiyenin yetişmiş insan gücü de nitelikli insan gücü
de, belirli ölçeğin üzerindeki sermayesi de kendi geleceğini kendi
ülkesinde görmüyor. Umarım bu değerler ve hedeflerle sadece
lafzıyla değil ruhuyla da kendilerini bağlar bu iktidar
sahipleri ve bu hedeflere ulaşırız.
Ben
bu duygu ve düşüncelerle her şeye rağmen bu planın
hayırlı olmasını temenni ediyorum, yüce Genel Kurulu da
saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Değerli milletvekilleri, ikinci bölümde son söz, Ankara Milletvekilimiz
Sayın Mustafa Desticiye aittir.
Süreniz
beş dakika Sayın Destici.
MUSTAFA
DESTİCİ (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle sizleri şahsım ve Büyük Birlik Partisi
camiası adına saygıyla selamlıyorum. Düzce ve çevresindeki
sel afetinde zarara uğrayan vatandaşlarımıza geçmiş
olsun dileklerimi iletiyorum.
Bugün
burada çok kapsamlı ve mühim bir konuyu görüşüyoruz. Lakin süre
sebebiyle önerilerimizden sadece öncelikli gördüklerimizi ve ancak konu
başlıkları şeklinde sizlerle paylaşacağım.
Evet,
iç faktörlerden kaynaklanan önemli meselelerimiz var ancak
dışarıdan maruz kaldığımız ve Türkiye
üzerinde bütün şiddetiyle devam ettiğini gördüğümüz operasyonlar
devam ederken kendi içimizde yaşanan politik didişmelere iltifat
etmedik ve etmeyeceğiz. Suriye ve Iraktaki problemler bizi terör ve
mülteciler konusu başta olmak üzere çok sayıda olumsuz etkiye maruz
bırakıyor. Aynı bölgede dostane ilişkilerimiz olan
İran üzerindeki baskı ve savaş tehdidi yine ekonomik, sosyal ve
siyasi olarak bizi olumsuz bir şekilde etkilemektedir. Doğu
Akdenizde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistanın aynı
merkezlerden cesaret alarak yaptığı provokasyonları da
Türkiyeyi yıpratma ve yalnızlaştırma gayretlerinin bir
parçası olarak görüyoruz.
Kıymetli milletvekilleri, 15 Temmuz da dâhil olmak
üzere, son dönemde yaşadıklarımızı da küresel
emperyalizmin Türkiyede kendi menfaatlerine uygun bir yönetim kurma
gayretlerinin aşamaları olarak değerlendiriyoruz. Bu
şartlarda seçilmiş hükûmetin diğer alanlarda olduğu gibi
ekonomi yönetiminde de iktidarını kaybetmesi için
başarısız olması beklentisi içinde olmayı hiçbir
şekilde ve hiç kimse için uygun görmeyiz. İmkânlarımız
ölçüsünde doğruları ve yanlışları dile
getireceğiz, ülkenin iyi yönetilmesi için katkı sunmaya devam
edeceğiz, hükûmetin de, siyasi partilerin de konuya bu zaviyeden
bakacaklarını ümit ediyorum.
Kıymetli milletvekilleri, üretimi ve istihdamı
artırmak zorundayız. Üretim toplumu hâline gelmek, buna göre
yapılanmak ve bunu uluslararası rekabete uygun bir kaliteyle yapmak
yükümlülüğümüz var. Korkunç bir iş gücü israfı içindeyiz. Lakin,
aynı zamanda, işsizlik ve nitelikli iş gücü
sıkıntısını da birlikte yaşıyoruz.
Bu bağlamda, üniversitelerimizi reel sektöre ve
üretime entegre etmeliyiz, cari açığı doğuran gider
kalemlerimiz başta olmak üzere, üniversitelerimizi, üretimi ve üretim
kalitemizi artırmaya yönelik bir çalışma programına
kodlamalıyız; örneğin, sayısız eczacılık
fakültemiz yerli ilaç sanayisinde; bilgisayar bölümlerimiz her alanda ithal
ettiğimiz yazılımlarda; mühendislik fakültelerimiz otomotiv,
savunma sanayisi alanlarında planlı bir şekilde
çalışmaya yönlendirilmelidir. Kimseyi üzmek, rencide etmek istemem.
Sadece bünyesinde inşaat ve mimarlık fakültesi olan üniversitelerin
binalarının estetik, ergonomi ve inşaat kalitelerine
bakınca, ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır
diye düşünüyorum.
Tarımda
ve hayvancılıkta acilen kısa, orta ve uzun vadeli olarak
planlanmış üretime geçmeliyiz. Topraklarımızı ve
sularımızı korumalı, ürün standartlarını
iyileştirmeliyiz.
Sağlıkta
tedavi odaklı sağlık politikalarından toplum
sağlığını koruma odaklı bir politika
oluşturma çalışmalarına ve bu anlamda, geçişe
ağırlık vermeliyiz. Örneğin, gıda denetimi,
sağlıklı gıda üretimi, sağlıklı çevre, sağlıklı
şehirleşme, okullarda ve halkta sporu yaygınlaştırma,
kötü alışkanlıklar ve uyuşturucuyla mücadele gibi konularda
hızla yeni adımlar atmalıyız; yani, Türk İslam
ahlakını toplumumuzda hâkim kılmalıyız.
Kıymetli
milletvekilleri, belediyeler de dâhil olmak üzere tüm kamu
yatırımlarında planlama aşamasında verimlilik önemli
bir kriter olarak belirleyici olmalıdır, hatta devlet özel sektöre de
verimlilikle ve planlamayla ilgili yol göstericilik yapmalıdır.
Kamu
harcamalarını kontrol altına almak zorundayız. Sadece
kamuda kullanılan araçların fayda-maliyet analizine girsek bile
günlerce konuşmak zorunda kalırız. Bizler ülkemizin ve
milletimizin geleceğine dair umudumuzu hiçbir zaman kaybetmedik ve
kaybetmeyeceğiz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Destici, sözlerinizi tamamlamak üzere size de bir dakika söz
veriyorum, buyurun.
MUSTAFA
DESTİCİ (Devamla) - Çünkü biz güçlü bir ülkeyiz, potansiyeli yüksek
bir ülkeyiz; güçlü bir devlet geleneği olan, bir yönüyle imparatorluk
tecrübesi olan, güçlü, toplumsal değerleri olan büyük bir milletiz. Sadece
devlet aklını doğru bir şekilde harekete geçirmeye
ihtiyacımız var; Parlamentonun da bu fonksiyonun önemli bir
parçası olduğunu ve olması gerektiğini düşünüyoruz.
Bunun
yanında, ekonomik gelişmeler adalet, demokrasi ve insan
haklarıyla birlikte yükselmedikçe bir anlam
taşımayacağını da son söz olarak ilave ediyorum.
Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sisteminin ilk kalkınma planının ülkemize ve milletimize
hayırlar getirmesi temennisiyle, hazırlanmasında emeği
geçen herkese teşekkür ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Değerli milletvekilleri, planın ikinci bölümü ve tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, şimdi, planın Cumhurbaşkanlığına
geri verilmesine dair gerekçeli önergelerin işlemlerini
yapacağız. Az önce bütün gruplara son örnek olan listeyi gönderdim,
ona göre herkesin takip etmesini rica ediyorum.
Başkanlığa
verilmiş olan 16 adet geri verme önergesi, sırasına göre
numaralandırılmış ve bir örnekleri yürütme temsilcisine
verilmiştir. Yürütme bu önergelerden bazılarına
katıldığını Başkanlığımıza
gönderdiği tezkereyle bildirmiştir.
Şimdi
bu tezkereyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan On Birinci Kalkınma Planıyla ilgili olarak verilmiş bulunan
16 adet değişiklik önergesinden 10, 13 ve 16 numaralı önergelere
katıldığımızı, diğer önergelere ise
katılmadığımızı bilgilerinize gereği için
arz ederim.
Fuat
Oktay
Cumhurbaşkanı
Yardımcısı
BAŞKAN
Şimdi, yapacağım açıklamalar çerçevesinde önerge
işlemlerini gerçekleştireceğiz değerli milletvekilleri.
Öncelikle
yürütmenin katıldığı önergeleri okutup oylarınıza
sunacağım, sonra da yürütmenin katılmadığı
önergeleri sırasıyla okutacağım ve istendiği takdirde
yürütmeye, komisyona ve önerge sahibine beşer dakikayı geçmemek üzere
söz vereceğim. Daha sonra da bu önergeleri oylarınıza
sunacağım.
Yürütmenin
katılmadığı önergelerden Genel Kurulca kabul edilen olursa
bu önergeler üzerinde en sonra yeniden görüşme açılacaktır. Bu
görüşme sırasında da bunlardan her biri hakkında komisyon,
yürütme ve geri verme önergesindeki birinci imza sahibi veya göstereceği
bir diğer imza sahibi konuşabilecektir. Bu görüşme sonunda geri
verme gerekçeleri ayrı ayrı oylanacak ve kabul edilen geri verme
gerekçeleri planla birlikte Cumhurbaşkanlığına geri
verilecektir. Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul
edilen geri verme gerekçelerini dikkate alarak planda uygun gördüğü
değişiklikleri yapacak ve bu hususları bir raporla Genel Kurula
sunacaktır. Bu rapor üzerinde İç Tüzükün 72nci maddesine göre Genel
Kurulda müzakere açılacaktır. Bu işlem de bittikten sonra
planın tümü, varsa yapılan değişikliklerle birlikte
açık oylamaya sunulacaktır.
Değerli
milletvekilleri, şimdi, önce yürütmenin katıldığı
önergeleri okutmaya başlıyorum.
Birinci
sırada, 10 no.lu Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 103 sıra sayılı On Birinci Kalkınma
Planının 2.2.2.1. Tarım başlığı
altına gelmek üzere aşağıda yer alan 406.5., 410.6. ve
411.6. sayılı paragrafların eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Muş Mehmet
Doğan Kubat Hasan
Kalyoncu
İstanbul İstanbul İzmir
Fehmi Alpay Özalan Erkan
Akçay Mustafa
Canbey
İzmir Manisa Balıkesir
406.5.
İklim değişikliği etkileri dikkate alınarak
buharlaşma kaynaklı su kayıplarının önlenmesi
amacıyla yeraltı su havzaları ve barajlarının
oluşturulmasına yönelik çalışmalar yapılacaktır.
410.6.
İklim değişikliği ile bağlantılı olarak
istilacı türler ve tarımsal patojenlerle mücadeleye yönelik eylem
planları hazırlanacaktır.
411.6.
İklim değişikliğine uyum sağlamak üzere tarımda
ürün desen değişimi senaryoları oluşturulacaktır.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi, yürütme bu önergeye katılmıştı.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmiştir.
Diğer
önergeyi, 13 numaralı önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 103 sıra sayılı On Birinci Kalkınma Planının
ikinci bölümünün "2.2.3.10 Gümrük Hizmetleri"
başlığı altında yer alan "525.5"
numaralı paragrafın metinden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Mehmet Muş Mehmet
Doğan Kubat Abdullah
Güler
İstanbul
İstanbul İstanbul
Ramazan Can Fehmi
Alpay Özalan Mustafa
Canbey
Kırıkkale
İzmir
Balıkesir
Abdullah
Nejat Koçer
Gaziantep
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi bu önergeye de yürütme
katılmıştı.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmiştir.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Bir söz alabilir miyim Sayın
Başkan?
BAŞKAN
Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
32.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, On
Birinci Kalkınma Planıyla ilgili olarak verilmiş bulunan
önergelerin sıra numaraları ile kendilerine dağıtılan
önergelerin sıra numaralarının aynı
olmadığına ilişkin açıklaması
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Şimdi,
önerge seti bize dağıtıldı, her birine numara verildi. Daha
sonra verilen ilave önergeler ayrıca yine tüm gruplara
dağıtıldı, bilgi sahibi olduk. Ancak, numara
sırasıyla okuyorsunuz Sayın Başkan önergeleri, değerli
kâtip arkadaşımız numara sırasıyla okuyor, okunan sıra
numarası ile önümüzdeki önergelerin sıra numarası tutmuyor.
Örneğin, 10 numaralı önerge olarak okuduğunuz önerge bizde 9
numarada yer alıyor; sanıyorum, bütün gruplarda da öyle.
Şöyle
yapılması daha uygun olurdu: İlave önergeler verilince
bunların sıra numarası değiştiyse -ki
değişmiş, öyle gözüküyor- yeniden bütün önergelere sıra
numarası verip öyle dağıtmak gerekirdi aksi takdirde hiçbir
önergeyi sırasıyla takip etme imkânı olmayacak.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Peki, değerli milletvekilleri, bu son anda gelen önergeler üzerine, son
gönderdiğimiz listeden takip edecektiniz ama sanırım sizlere
daha önce bildirilen önergelerde karışıklık olmuş. Biz
onları tekrar tasnif edelim Kanunlar dairesince.
On
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:21.51
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 22.08
BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur),
İsmail OK (Balıkesir)
----- 0 -----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 105inci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
103
ve 103e 1inci ek sıra sayılı On Birinci Kalkınma
Planı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
X.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler (Devam)
1.- On Birinci Kalkınma Planının (2019-2023)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Sunulduğuna
Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (3/777) (S.Sayısı: 103 ve 103e 1inci Ek) (Devam)
BAŞKAN
Komisyon yerinde.
Yürütme
temsilcisi yerinde.
Bütün
gruplara, sanırım, Başkanlığımıza
ulaşmış olan önergelerin doğru sırasıyla teslimi
arkadaşlarımız tarafından yapıldı.
Şimdi
16 numaralı önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 103 sıra sayılı On Birinci Kalkınma
Planının
2.3.5
Kadın başlığı altında yer alan Tablo 36:
Kadın, Hedefler göstergelerinden Kadın İstihdam Oranı
(%) satırında yer alan
2.4.5
Kentsel Altyapı başlığı altında yer alan Tablo
46: Kentsel Altyapı Hedefleri göstergelerinden
Arıtılmış Atıksuların Yeniden Kullanım
Oranı (%) satırındaki
2.4.7
Çevrenin Korunması başlığı altında yer alan
Tablo 48: Çevre Hedefleri göstergeleri arasında yer alan Mineral
Atıklar Hariç Kişi Başına Üretilen Tehlikeli Atık
Miktarı (Ton) şeklindeki satırın gösterge
değerlerinin ve 2018 göstergesine ait dipnotun plan metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Muş Mehmet
Doğan Kubat Hacı
Bayram Türkoğlu
İstanbul İstanbul Hatay
Ramazan Can Metin
Yavuz Zeynep
Gül Yılmaz
Kırıkkale Aydın Mersin
BAŞKAN Değerli milletvekilleri,
bilindiği gibi, bu önergeye de yürütme katılmıştı.
Yürütmenin katıldığı bu önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, şimdi, yürütmenin
katılmadığı önergelerin işlemlerini
gerçekleştireceğiz. Önergeleri sırasıyla okutup
görüşme açacağım ve sonra oylarınıza
sunacağım.
Şimdi, yürütmenin
katılmadığı önergelerden 1 numaralı önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan On Birinci Kalkınma
Planında 2.4.1. Bölgesel Gelişme başlığı
altında incelenen konunun 2.1. İstikrarlı ve Güçlü Ekonomi
başlığından sonra ayrı bir başlık olarak
incelenmesini arz ve teklif ederiz.
Erol
Katırcıoğlu Meral
Danış Beştaş Murat
Çepni
İstanbul Siirt İzmir
Kemal Peköz Züleyha
Gülüm
Adana İstanbul
BAŞKAN Önerge hakkında söz isteyen Siirt
Milletvekilimiz Sayın Meral Danış Beştaş. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika Sayın Beştaş.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; evet, kalkınma planı
hakkında ben de söz almış bulunmaktayım. Bölgeler
arası gelişmişlik farkları hakkında kalkınma
planı ne öngörüyor, ne çare üretiyor bunu biraz
tartışacağız.
Evet, bir kere, bölgeler arası gelişmişlik
farkları Yaşanabilir Şehirler, Sürdürülebilir Çevre
başlığı altında yazılmış kalkınma
planında. Baştan bir kere buna doğru bir mantıkla
yaklaşılmadığını hemen söyleyeyim, TOKİ
mantığı kalkınma planında da maalesef burada karşımıza
çıkıyor.
Her kalkınma planında değişmez bir
ritüeldir, cümledir, bölgeler arası gelişmişlik farklarının
azaltılması amaç olarak yazılır. Peki, bu farklar
azalır mı? Hayır, farklar git gide derinleşir. Sonuç hiçbir
zaman alınmadı; ne sadece iktidar partisi, AK PARTİ hükûmetleri
döneminde değil daha önceki kalkınma planlarında da maalesef bu
sonuç değişmedi.
Şimdi, bölgeler arası eşitsizlik
çözülmüyor, evet, artarak ve giderek acımasız bir hâle bürünerek
büyüyor. Yüz yıllık bir ayrımcılık devam ediyor
bölgeler arasında, yüz yıllık bir yalan devam ediyor
aslında. Bölgeler arası farklılık yoktur, herkese eşit
yaklaşılıyor. şeklindeki beyanın günümüzdeki
karşılığı budur.
Şimdi,
şöyle bakalım meseleye: Yüz yıllık politika, aslında,
iktidarlar çok değişti, cumhuriyet döneminden, yüz yıllık
cumhuriyet tarihi boyunca kürdistan illeri ve Karadeniz Bölgesi bugün de
kesinlikle bu bölgeler arası farklılıktan en çok etkilenen
bölgelerdir. Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Karadeniz Bölgesine
bakalım, en çok göç veren bölgeler, en çok işsizlik olan yerler, en
çok yoksulluğun olduğu yerler; bu listeyi artırabilirim. Şimdi,
bu da bölgeler arasında nasıl bir farklılık olduğunu
bize gösteriyor.
Peki,
burada, doğuda yatırım politikaları nedir, onu söyleyeyim:
Bir kere, ana eksen, yeni karakol yapılır; her zaman yeni karakollar,
güvenlik barajlarının yapılması, daha fazla asker
istihdamı ve yeni cezaevleridir. Cezaevleri yapımı müjde olarak
verilir, karakol yapımı, kalekol yapımı müjde olarak
verilir. Fabrika yerine karakol, okul yerine cezaevi, öğretmen, doktor
yerine polis, asker istihdam ediliyor.
Peki,
neden? Bunun nedenini hepimiz biliyoruz. Bugün hâlâ Kürt halkının
talepleri görülmezden geliyor, hâlâ Kürt kavramına, Kürtçe konuşma
kavramına, kürdistan kavramına, Kürt illeri kavramına olan
siyasi itirazlar işte kalkınma planında da başka bir yerden
karşımıza çıkıyor. Eşitsizlik sadece
kalkınmada değil; siyasette, hukukta, yargıda, sosyal
yaşamda, her alanda bir eşitsizlik var ve bu kalkınma
planında da maalesef çok acı bir şekilde önümüze
çıkıyor.
GAP
diye bir mesele var mesela, fi tarihinden beri Güneydoğu Anadolu Projesi
söylenir, iktidar sözcüleri tarafından bugün de söylenir, sanki yeni bir
şeymiş gibi anlatılır ve insan gerçekten Alice Harikalar
Diyarında gibi hisseder. Anlatırken Sayın Yayman, dedim, Ya,
neymiş bu GAP bu kadar tekrar allana pullana anlatılıyor? Ama
elde var sıfır. Bu yatırımların sonucu daha fazla göç,
daha fazla işsizlik ve düşük tazminatlarla yerinden edilme olarak
karşımıza çıkıyor. Bugünkü rakamlarla 400 bin
kişi GAP projesi sebebiyle yerinden edildi, hâlâ bitmedi. 1930lara
dayanıyor bunun kökeni, sonra Özal dönemi, öncesi, sonrası ve en son
bu iktidara nasip oldu. Ama nedir? Bölge halkına gerçekten bir
katkısı var mı? Orada, orayı çok iyi bilen biri olarak,
katkısı olmadığını söyleyebilirim.
Konu
başlığı çok. Bir kere, yatırımlardan bölge
yararlanmıyor. Yani mesela Karadenizde büyük binalar, büyük yollar, böyle
şatafatlı şeyler yapılır ama halka yansıyan bir
şey yok. Yine orada kâr marjı oradaki iş insanlarına,
oradaki şirketlere gidiyor, oradaki işsizliğe, yoksulluğa
çözüm üretilmiyor. Yine bölgede de, Kürt illerinde de aynı durum söz
konusu. Elektrik enerjisinde mesela Türkiye geneli elektriğin yüzde 19u
karşılanıyor bölgeden, bu, çok ciddi bir rakamdır. Ama
dönüp baktığınızda o yatırımların dönütünde
işçiler bile batıdan getiriliyor. Benim vekili olduğum ilde,
gittim, bir HESi ziyaret ettim, işçileri, şöyle dediler: Bizi
işe almıyorlar. İşe aldıklarına da daha
düşük ücret veriyorlar. Bunun sonucu ne oluyor?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Bir dakika ekliyorum Sayın Beştaş.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Buradan Karadenize mevsimlik işçi
olarak gidiyorlar.
Şu
bir tesadüf değil arkadaşlar -lütfen, aynaya bakalım,
ezberlerimizle yüzleşelim- mevsimlik işçilerin Kürt olması
tesadüf değil. Mevsimlik işçilerin kaza yapıp yaşamını
yitirmesi tesadüf değil. Orada linç edilmeleri tesadüf değil. Kürtçe
konuştuğu için Sakaryada öldürülmeleri tesadüf değil. Bu, bir
ayrımcı politikadır. Bu ayrımcılık Türkiye'de
artık terk edilmek zorundadır. Doğudan batıya herkesin
eşit ve özgür yurttaş olarak demokratik bir Anayasa'da kendisini
bulmadığı sürece ne kalkınma planındaki sözler yerini
bulur ne bizim öyle Alice Harikalar Diyarında gibi, işte, Bölgeye
yatırım yapıyoruz. Şunu yapıyoruz. şeklinde
sözlerin bir karşılığı olur. Bu nedenle, gerçekçi,
reel politikalarla, yüzleşerek çözebiliriz ve şu anda, gerçekten
bölgede işsizlik, yoksulluk, açlık ve başka illere gitmek
zorunda oluşları çok büyük bir problem alanı olarak önümüzde
duruyor.
Teşekkür
ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
MUHAMMED
LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Sayın Başkan, söz alabilir miyim?
ÖZLEM
ZENGİN (Tokat) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Zenginin bir talebi vardı.
Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
33.- Tokat Milletvekili Özlem Zenginin, Siirt Milletvekili
Meral Danış Beştaşın On Birinci Kalkınma
Planıyla ilgili olarak verilmiş olan 1 numaralı önergeyle
ilgili yaptığı konuşmasına ilişkin
açıklaması
ÖZLEM
ZENGİN (Tokat) Sayın Başkanım, çok değerli
milletvekilleri; sayın hatibi hep beraber dinledik. Biliyorum saat çok geç
oldu, herkes çok yorgun ama buna rağmen bir şeyi ifade etmemiz
gerekiyor.
Bu
ülkede, hiç kimse Kürtçe konuşuyor diye böylesine bir şeye maruz
kalmıyor. Yani buradan yola çıkarak, sanki sistematik olarak bir
devlet politikası, bir uygulama varmış gibi anlatmayı, bu
ülke insanına, her birimize haksızlık olarak görüyorum. Herhangi
bir sebeple bir vatandaşımızın başına kötü bir
muamele geldiğinde, vatandaşlarımızın bu konuya dair
derin bir hassasiyet içerisinde olduğunu görüyorum ve ben, buna itimat
ediyorum.
O
yüzden, böyle bir üslubu, bir devlet politikasıymış gibi
anlatmayı da haksızlık olarak görüyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bülbül.
34.- Sakarya Miletvekili Muhammed Levent Bülbülün, Siirt
Milletvekili Meral Danış Beştaşın On Birinci
Kalkınma Planıyla ilgili olarak verilmiş olan 1 numaralı
önergeyle ilgili yaptığı konuşmasına ilişkin
açıklaması
MUHAMMED
LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Sayın Başkan, HDPli hatipler, Türkiye'nin
idari sistemi, anayasal düzeni, sosyal yapısı ve sosyal gerçekliği
konusunun kendi görüş ve düşünceleri çerçevesinde olduğunu iddia
ettikleri ifadeleriyle burada ne kadar sık dile getirirse getirsinler,
Türkiye'deki gerçekliği değiştirebilme ihtimalleri yok. Bu,
hukuki veya devlet düzeninden kaynaklanan gerçeklik değil; bu, sosyal,
kültürel bir gerçekliktir. Tarihî kökleri olan ve bu noktada milletimizin
hiçbir şekilde herhangi bir ayrım gözetmeksizin ortaya koymuş
olduğu birlik beraberlik ruhuna karşı ajitatif, kasıtlı,
bölücü, bölgeci, ayrımcı ve ötekileştirici bir dildir bu
efendim. Bu dili şiddetle reddediyoruz ve bunu kınıyoruz. Bu,
terör örgütünün bizzat kullandığı propaganda dilidir efendim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın ama benim de yapacağım bir açıklama olacak.
Buyurun
Sayın Bülbül.
MUHAMMED
LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Bu dili kabul etmek mümkün değil. Daha önce de
bir hatibin Kürt illeri ifadesi üzerinden bir konuşmamız
olmuştu. O konuşmada da bunu dile getirdik. Türkiyede hiçbir il,
hiçbir vilayet, hiçbir idari yapılanma hiçbir etnik kökene ait olarak
ifade edilemez. Türkiyede 81 il, 82 milyon Türk milletinindir. (MHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Bunun
dışında bir tarif asla ve asla kabul etmiyoruz.
Bunun
yanında, Sakaryada Kürtçe konuştuğu için öldürüldüğü
iddiasını yine dile getirdiler. Bu, büyük bir iftiradır. Vefat
edenlerin kendi ailesi bu cinayetin bundan
kaynaklanmadığını, son derece tesadüfi bir olay
olduğunu ve hadisenin başka bir merkezde cereyan ettiğini
kendileri dile getirmişlerdir. Savcılık soruşturma
dosyası da ortadadır, açıktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın Levent Bey.
MUHAMMED
LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Fakat PKKnın bütün sosyal medya organları
tarafından, bütün sosyal medya yapıları tarafından sadece
Türkiyede değil, Avrupada da dünyanın birçok yerinde de bunun bu
şekilde propaganda malzemesi olarak kullanılması, toplumu
ayrıştırmak ve birbirine kin ve nefret beslemesi için
yapılmış özel bir çalışmadır. Bu ifadeyi de
şiddetle kınıyoruz ve kabul etmiyoruz. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Beştaş, lütfen siz de bir açıklama yapın ama
Şöyle
bir tablo var değerli arkadaşlarım: Şimdi, yürütmenin
sunduğu bir kalkınma planı üzerinde görüşüyoruz. Ben bu
konuşmalardan sonra, yürütme temsilcisi olan Sayın Oktaya,
yapılan konuşmalarla ilgili bir değerlendirme yapması için
-kendisinin belirleyeceği- kısa bir süre vereceğim. Doğal
olarak, buradaki konuşmalarda yürütme temsilcisinin bu konularda
notlarını aldıktan sonra cevap vereceğini düşünerek
ben bu sözleri size verirken başka konuları ifade edeceğinizi
düşünmüştüm. Burada bir kalkınma planı görüşüyoruz ve
işin sahibi yürütmedir. Bu konularda arzu ederlerse yürütme açıklama
yapabilir.
MUHAMMED
LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Efendim, ben Sakarya Milletvekili olarak bu
açıklamayı yapmaya mecbur addettim kendimi.
BAŞKAN
Peki, peki, teşekkür ederim.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Sayın Başkan
Buyurun
Sayın Beştaş.
35.- Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, sözlerinden geri adım atmayacağına
ilişkin açıklaması
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Sayın Başkan, bu konuda çok
tartıştık, tartışma durumunda değiliz. Biz
sözlerimizden geri adım atmayız.
MUHAMMED
LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Biz de atmıyoruz.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Bu bir realitedir, bu bir tarihtir, bu
bir siyaset bilimidir. Bu nedenle birileri bize, şu kavramı
kullanmayın, Kürt demeyin, Türk deyin, şunu deyin, bunu deyin
dediği için bundan vazgeçmeyiz.
MUHAMMED
LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - O gerçeği değiştiremezsiniz diyorum.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Şu anda elimde bir not var,
Trabzonda Irak-Kürdistan federal bölgesinden gelen turistler,
boyunlarında Kürdistan yazısı olduğu için -ne olduğunu
tam bilmiyorum, gazetede yazmıyor- linç edilmişler, atkı
olduğu için. Daha dün Bitlis Belediyesi Kürtçe Hoş geldiniz
yazısını kaldırdı. Ağrıda Ahmedi Haninin büstü
kaldırıldı. Biz bunları söylerken ezberden
konuşmuyoruz. Bu realiteyi herkes kabul etmek zorundadır, başka
bir seçenek yoktur.
BAŞKAN
Peki, teşekkür ederim.
MUHAMMED
LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Öyle bir realiteyi kabul etmiyoruz biz.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Asla kabul etmiyoruz. Öyle bir şey yok. Kendin kabul
etmeyeceksin Siz kabul etmek zorundasınız
Var mı böyle bir
şey ya!
BAŞKAN
Değerli milletvekilleri, ifade ettiğim gibi, kalkınma
planı üzerindeki görüşmeleri sürdürüyoruz. Bu konuda yürütme
temsilcisinin burada olduğunu da hepimiz biliyoruz. Bu konuda sayın
yürütme temsilcisi söz istediğinde, öyle bir talebi olduğunda ben onu
her zaman yerine getiririm.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, bu konuşma kalkınma
planıyla alakalı değil, cevap veriyoruz yani yürütme cevap
vermiyorsa susmak zorunda değiliz.
X.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler (Devam)
1.- On Birinci Kalkınma Planının (2019-2023)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Sunulduğuna
Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (3/777) (S.Sayısı: 103 ve 103e 1inci Ek) (Devam)
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Yürütmenin
katılmadığı 2 numaralı önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 103 sıra sayılı On Birinci Beş Yıllık
Kalkınma Planının 2.1. İstikrarlı ve Güçlü Ekonomi
başlığı altında bulunan 177 ve 179uncu
paragrafların plan metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederim.
Feridun
Bahşi İbrahim
Halil Oral Zeki
Hakan Sıdalı
Antalya Ankara Mersin
Ayhan Erel Aylin
Cesur
Aksaray Isparta
BAŞKAN
Önerge hakkında söz isteyen, Isparta Milletvekilimiz Sayın Aylin
Cesur.
Buyurun
Sayın Cesur. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
AYLİN
CESUR (Isparta) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel
Kurulu ve yüce milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Beş
yıllık kalkınma planlarının On Birincisi Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunuldu ve siyasi parti grupları adına çok
değerli konuşmalar yapıldı.
Özetle,
yaşanan ekonomik sıkıntılar nedeniyle Türk
lirasının yabancı para birimlerine karşı değer
kaybetmesi, bu değer kaybetmeyle beraber makroekonomik göstergelerde
kötüleşme, liranın dolar karşısında değer
kaybetmesiyle yükselen enflasyon, enflasyonun artmasıyla beraber yükselen
faiz, artan işsizlik konu başlıkları.
2023
yılının makroekonomik hedefleri de bu durumlardan
etkilenmiş olsa gerek ki Onuncu ve On Birinci Kalkınma Planında
oldukça ciddi değişiklikler var. 2013 yılında
yayımlanan Onuncu Kalkınma Planına göre gayrisafi
yıllık hasılada 2023te 2 trilyon dolar hedefindeydi, On Birinci
Kalkınma Planında 1,8 trilyona inmiş. Sayın Kesici de
bahsettiler. Çok hızlı geçeceğim: Kişi başına
düşen millî gelir 2023te 25 bin dolar hedeflenmişken 12.244 dolara
yani yarı yarıya geriledi. 2018 yılı gayrisafi
yıllık hasıla hedefi 1,3 trilyon dolardı, 784 milyar dolar
olmuş yani hedef 416 milyar dolar daha az gerçekleşmiş. 2018
yılı toplam ihracat hedefi 277 milyar dolarken gerçekleşen 168
milyar dolar. İşsizlikteki durum daha da vahim: 2018 işsizliği
yüzde 12,7, oysaki hedef 7,2ydi; bunu da tutturamamışız.
Sonuç
olarak, Onuncu Kalkınma Planında yüzde 5 olan işsizlik
oranı -iktidarın, bu planda- hedef olarak 2 katına
çıkarılmış ve yüzde 9,9 gösteriliyor. Şimdi,
enflasyonda da o yüzde 4,5luk 2018 hedefi yüzde 20,3 olarak gerçekleşti.
Aslında
-bütün bunların sonucu- Neden bunlar böyle oldu? sorusuna yanıt
vermek gerekiyor. Buna reel cevap verilirse bu rakamlar ve bu aradaki fark bu
kadar açık olmaz.
Dünyada
ülkelere kredi derecelendirme kuruluşları derece veriyorlar ve not
veriyorlar. Eğer yabancı sermaye ihtiyacınız varsa bu tip
ülkelerde yatırımcının oraya yatırım
yapmasını belirlemesi bakımından bu önemli. Türkiye, Ocak
2017den bu yana kuruluşların 3ünden de tam geçerli not
alamamış. 2018 yılı sonu itibarıyla 13 puanla 148 ülke
arasından 82nciyiz. Şimdi, Merkez Bankası
Başkanının alınmasıyla notumuz BB- olmuş çünkü
bu da önemli bir kriter.
Muhterem
arkadaşlarım, aslında -bütün bu söylemeye
çalıştığım şeyler, bu tablo sizleri ya da
milletimizi korkutmak için söylenen bir tablo değil- şunu söylemeye
çalışıyorum: Bugünkü iktidarın yapabileceği bundan
daha fazla bir şey değil. Hayatı yaşayan millet, ateş
düştüğü yeri yakıyor. Millet yanıyor ve vatandaşlar
artık Fedakârlık yap kardeşim. dediğin zaman Yok.
diyorlar. Amacımız, milletin sıkıntılarını
ortaya koyup onların ortadan kaldırılmasının
yollarını aramak.
Şimdi,
ben diyorum ki bugün sağa sola çarparak her taraftan kanayan bir Türkiye
var. Neden böyle diyorum, neden böyle dedim? Tank Palet Fabrikasını
satmak zorunda kalan, ekonominin lokomotifi olan turizm sektöründeki
yatırımcıyı zora sokacak denetimsiz fonlar kuran, çiftçinin
hakkı olan yüzde 1i on dört senedir 0.40larda, işte, bir iki sene
0,60larda veren, İşsizlik Fonundan tutun da Merkez
Bankasının yedek akçesine kadar el atan bir duruma gelen Türkiye
olmuş demek her yerimizden kanıyoruz demek değerli
arkadaşlar.
Bir
de ne oldu biliyor musunuz, bu kanamalarla beraber kanıksayan bir memleket
olduk. Sanki her şeyi çok çabuk kanıksar hâle geldik ve ruhsuz bir
profilimiz var. Bir gün bakıyoruz 4 yaşında ve 8
yaşında 2 evladımız bir anda öldürülüyor; ertesi gün bu
kürsüye çıkıyoruz, başsağlığı diliyoruz,
yüce milletimize sabır diliyoruz. Ertesi gün bir bakıyoruz, bir
diplomatımız öldürülüyor ve bütün bunlar çok kolay, böyle, sanki başsağlığı
mesajlarıyla geçiştirilecek hâle gelmiş vaziyette.
Sonuç
olarak, bu güzel memlekete huzur lazım değerli arkadaşlar.
Huzurun neticesi olarak kalkınma zaten otomatik olarak gelecek.
İşte o zaman itibarlı ve güçlü Türkiye olabiliriz. Nereden
biliyorsunuz? derseniz, geçmişte yaptık bunları, oradan
biliyorum.
Devletin
bütün kurumlarıyla tam olarak işlemesi gerekiyor, Türkiye'nin
yönetilen bir ülke hâline gelmesi gerekiyor. Ekonomik ve sosyal
kalkınmanın da sürekliliği önemli. Aslında süreklilik, sürdürülebilirlik
ve öngörülebilirlik kavramlarının da altını çizmek
lazım, ikisi de bizde çok kayıp olan, eksik kavramlar çünkü. Bütün
bunlarla gelir dağılımındaki eşitsizliği de
azaltacaksınız eğer yapabilirseniz.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiyede bugün, çok partili siyasi hayata
geçişin 74üncü yılında hâlâ demokrasi, özgürlük, millî
egemenlik kavramları tartışılıyorsa ve insan
hakları, hukuk devleti tartışılıyorsa bir durup
düşünme zamanı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Bir dakikayla sözlerimizi tamamlayalım.
AYLİN
CESUR (Devamla) Önemli neden, sadece beceriksizlik ve liyakatsizlik de
değil aslında, gerçek demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla
işlememesi ve işletilememesi.
Türkiye'nin
yüzde 7 kalkınma hızını başarması gerekiyor ve
bunun için Türkiye'nin kendi kaynaklarını zorlaması gerekiyor.
Çin yüzde 8-10 kalkınma hızını yirmi beş senede
sağladı. Türkiye de kendi tasarruflarını
artırmalı, tasarruflarının yüzde 25ini kalkınmaya
sarf edebilmeli. Dünyanın başka ülkelerinden ödünç alıyorsunuz,
bu durum ödemeler dengesi açığını oluşturuyor.
Sattığınız ile aldığınız
arasındaki farkı büyük tutarsanız yüksek faizle büyük paralar
bulabilirsiniz ama bir yere kadar. Türkiye mutlaka üretimini
çoğaltmalı, yatırımını daha çok
artırmalı, tasarrufunu artırmalı ve ihracatını
artırmak zorunda.
Nüfusunun
yüzde 30u tarımda olan bir Türkiyeyle kalkınmada daima zorluklar
yaşayacağımız belli. Amerikada nüfusun yüzde 3ü
tarımda, Avrupa Birliğinde yüzde 8i. Kendilerini besliyorlar ve
tarım mallarını da ihraç ediyorlar. Tarımda
endüstrileşmeye devam etmemiz lazım, rekabet gücünü unutmamamız
lazım yani dünyada rekabet edemeyeceğimiz malı üretmememiz
lazım.
Arkadaşlar,
zengin olmak istiyorsak rasyonel olmak mecburiyetindeyiz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYLİN
CESUR (Devamla) Bağlayacağım.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
AYLİN
CESUR (Devamla) Değerli arkadaşlar, bugün, Türkiye'nin en önemli
meselesi, Türkiye'nin birliğini koruyabilmesi. Türkiye'nin birliğini,
beraberliğini koruması için burada, bu bize
dayattığınız sistemde iktidar ve muhalefet
karşılıklı böyle düşman gibi kanunlar
çıkarmamalı. Yüce Meclis tatile giriyor, inşallah,
açıldıktan sonra çok daha verimli bir şekilde, bu milleti
ileriye götürecek kanunları beraber yapmak nasip olur diyorum.
Kalkınma
planını hazırlayanlara teşekkürlerimi sunuyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz, sağ olun.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Değerli
konuşmacılar, sabahtan beri izlediğimiz bir tutumu
tekrarlıyorum: Bugün özel gündemle toplandık ve çok yoğun
konuşmalar var. Yaklaşık 60a yakın
arkadaşımızın söz aldığı bir birleşim
gerçekleştiriyoruz. Dolayısıyla ben, bir dakika daha
cümlelerinizi tamamlamanız için süre veriyorum bugüne mahsus ama benim
geçmişteki uygulamalarımı biliyorsunuz,
arkadaşlarımızın arzu ettikleri süreyi belli ölçülerde her
zaman veriyorum ama bugün lütfen, buna dikkat edelim. Daha işleme
almamız gereken önergelerimiz var.
Değerli
milletvekilleri, şimdi yürütmenin katılmadığı 3
numaralı önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 103 sıra sayılı On Birinci Kalkınma
Planının ikinci bölümünün 2.1.1-193üncü paragrafına
aşağıdaki ifadenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Bülent
Kuşoğlu Mehmet
Bekaroğlu Mahmut
Tanal
Ankara İstanbul
İstanbul
Haydar Akar Ömer
Fethi Gürer Uğur
Bayraktutan
Kocaeli Niğde Artvin
Cavit
Arı
Antalya
Özelleştirme işlemlerinde
şeffaflığın sağlanması için her türlü yasal ve
idari tedbir alınacaktır.
BAŞKAN 3 numaralı önerge hakkında
konuşmak isteyen Antalya Milletvekilimiz Sayın Cavit Arı. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika Sayın Arı.
CAVİT ARI (Antalya) Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; On Birinci Kalkınma
Planına Özelleştirme işlemlerinde
şeffaflığın sağlanması için her türlü yasal ve
idari tedbir alınacaktır. hükmünün eklenmesini talep ediyoruz.
Değerli arkadaşlar, cumhuriyet tarihinin en
büyük özelleştirmeleri devriiktidarınız zamanında
yapıldı. Bugüne kadar 70 milyar dolarlık özelleştirme
yapılan ülkemizde 62 milyar dolarlık özelleştirme
iktidarınız döneminde gerçekleştirildi. Özelleştirme Yüksek
Kurulunun yetkileri, 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle
Cumhurbaşkanlığına devredildi. Yani özelleştirme
işlemi artık baştan sona Cumhurbaşkanlığı
tarafından takip edilecektir. Türkiye Cumhuriyeti Döneminin ilk
yıllarında devlet yatırımı olarak gerçekleştirilen
tüm işletmelerden -şeker fabrikaları, demir, kâğıt,
çay, fındık, taş kömürü gibi- bugüne kadar, Türkiye
Cumhuriyetinin değerleri olarak sayabileceğimiz tüm
işletmelerden yani 278 işletmeden maalesef ki bugün elimizde
yaklaşık 70 civarında işletme kaldı. Bunlardan 30
civarındaki işletme önceki iktidarlar
döneminde özelleştirilmiş ise de 140 civarında işletme
iktidarınız döneminde özelleştirildi. Değerli
arkadaşlar, öyle ki bu özelleştirmelerin bu kadar yüksekliğini
de ayrıca övünerek anlattığınızı da biliyoruz.
Ereğli Demir Çelik, İskenderun Demir Çelik, TEKEL, Sümerbank, SEKA,
Oymapınar Barajı ve son, geçtiğimiz yakın tarihte
şeker fabrikaları, bu ülkenin tüm değerleri maalesef döneminizde
özelleştirildi yani satıldı.
Değerli
arkadaşlar, şeffaflığın sağlanması için her
türlü tedbirin alınması gerekir diye ifade ediyoruz. Örneğin
şöyle bir gelişmenin varlığını öğrendik:
Bakın, müze ve ören yerlerinin girişlerinin işletiminin
giriş kontrol sistemlerinin modernizasyonu ve yönetimi adı
altında yabancı firmalara kiraya verildiğini yani buraların
da özelleştirildiğini öğrenmiş bulunmaktayız.
Değerli arkadaşlar, içerisinde Topkapı Sarayı, Ayasofya
dâhil yine en çok ziyaretçinin geldiği 376 müze ve ören yerinin
işletmesinin yani girişinin ihaleye verildiğini,
özelleştirildiğini öğrendik. Değerli arkadaşlar,
buralar çok ciddi gelir getiren işletmeler. Bunun yanı sıra da
kutsal emanetlerin dahi bulunduğu yer olan Topkapı
Sarayının işletmesini bu anlamda özelleştirmiş
bulunmaktasınız. Kaldı ki en son, bu ihaleyi alan firmanın
da yabancı bir firma olduğunu öğrenmiş bulunmaktayız.
Yani bizim tüm kutsal değerlerimizin bulunduğu, tarihî eserlerimizin
bulunduğu alanların işletmesinin bu şekilde yabancı
bir firmaya verilmiş olmasını ben doğru görmüyorum.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, elimizde 70 civarında işletmemiz
kaldığını ifade ettik. Yani ben bunların da neler
olduğunu buradan söylemek istemiyorum çünkü bunları söylediğimiz
takdirde, hızlı bir şekilde bunların da işletmesinin
özelleştirilmesi işlemine girişeceğinizden endişe
duyduğumu da ifade etmek istiyorum. Türkiye Cumhuriyetinin var oluş
gününden itibaren hepimizin tüm ihtiyaçlarını
karşıladığımız bu tesisler birer birer
döneminizde özelleştirildi.
Değerli
arkadaşlar, biz sizlerden beklerdik ki döneminizde yeni tesisler
kazandırın ve bu tesislerle ülkemizin ihtiyaçları
karşılansın, maalesef bunu yapamadığınız
gibi var olan tüm işletmeleri de çoğunlukla özelleştirdiniz ve
ülkemizin tüm değerlerini bir bir sattınız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sözlerinizi tamamlayın Sayın Arı.
CAVİT
ARI (Devamla) - Bu anlamda bizim önerimizin On Birinci Kalkınma
Planında yer almasının zorunluluğu ortadadır
değerli arkadaşlar.
Hepinizi
saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Çok
teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Yürütmenin
katılmadığı 4 numaralı önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 103 sıra sayılı On Birinci Kalkınma
Planının ikinci bölümünün 2.1.1-196ncı paragrafına
aşağıdaki ifadenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Bülent Kuşoğlu Süleyman
Girgin Mahmut
Tanal
Ankara Muğla İstanbul
Kamil Okyay
Sındır Mehmet
Bekaroğlu Haydar
Akar
İzmir İstanbul Kocaeli
Ömer Fethi Gürer Uğur
Bayraktutan Emine
Gülizar Emecan
Niğde Artvin İstanbul
Ekonomik
ve Sosyal Konseyin yılda en az üç kez toplanması konusunda gerekli
olan idari düzenlemeler yapılacaktır.
BAŞKAN
Önerge hakkında söz isteyen Muğla Milletvekilimiz Sayın
Süleyman Girgin. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika Sayın Girgin.
SÜLEYMAN
GİRGİN (Muğla) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ekonomik
ve Sosyal Konseyin kurulma amacı, ekonomik ve sosyal anlamda toplumsal
uzlaşma, birliktelik sağlama ve kalıcı bir ortam
oluşturmadır. Ekonomik ve Sosyal Konseyin kurulma amacı yasada
bu şekilde tarif edilmektedir. Ayrıca Üç ayda bir toplanır.
denilmektedir yasada. Niçin? Çünkü önemli ekonomik ve sosyal kararlar
alınacağı zaman, ilgili yasalar çıkarılacağı
zaman sosyal taraflar ile devlet bir araya gelecek, bunları
görüşecek, topluma olumlu mesajlar verilecek ve her şey diyalogla
gerçekleştirilecek. Ekonomik ve Sosyal Konseyin amacı bu sevgili
milletvekilleri. İşçiler, işverenler, sendikalar, odalar, sivil
toplum kuruluşları, iktidar hep birlikte.
Şimdi
sormak lazım. Peki, ne olmuş şimdiye kadar? Ekonomik ve Sosyal
Konsey nerede, gören, duyan var mı? Yok. Ekonomik ve Sosyal Konsey en son
2009 yılında 9uncu kez toplanmış ve ondan sonra da bir
daha bu konsey toplanmamış maalesef.
Yeni
çıkan çalışma yasaları, İş Yasası, sosyal
güvenlik ve ilgili yasalar bu toplantılar sonrasında sosyal
taraflarla anlaşarak mı çıkarılmış? Hayır.
Bunlar için toplantıya bile çağırılmamış. Peki,
ne olmuş? Ekonomik ve Sosyal Konsey kaldırılmış
mı? Hayır, kaldırılmamış. Referandum
yapıldı 2010 yılında ve referandum sonucunda Ekonomik ve
Sosyal Konsey Anayasa maddesi hâline geldi, tarih 12 Eylül 2010. 2010
referandumu sonucunda anayasal kuruluş hâline gelen Ekonomik ve Sosyal
Konsey şimdi ne, nerede ve ne yapıyor? Sendikalar ve toplu iş
sözleşmesi, iş sağlığı ve güvenliğine
ilişkin yasalar çıkartıldı. Ekonomik ve Sosyal Konseyde bu
konular yasa çıkarılmadan önce görüşüldü mü? Nerede Ekonomik ve
Sosyal Konsey, gören, bilen var mı? Maalesef yok.
Kalkınma
planında Kıdem tazminatı reformunu hayata geçireceğiz.
diyor iktidar. Bu konu Ekonomik ve Sosyal Konseyde konuşuldu mu? Esnek
çalışmayı yaygınlaştıracağız. diyor
iktidar. Bu konu Ekonomik ve Sosyal Konseyde konuşuldu mu?
Sayın
Cumhurbaşkanı İşçilerin hakkı olan grevleri bile
yasakladım. diyor işverenlere, Ne istediniz de vermedik. diyor
sermayeye. Bu cümleler kurulurken ve işçinin, emekçinin ümüğünü
sıkan, kazanılmış hakkını elinden alan işler
yapılırken Ekonomik ve Sosyal Konseyde bunlar konuşuldu mu,
görüşü alındı mı? Hayır.
Değerli
milletvekilleri, nasıl ki kalkınma planı için Elimizde bir plan
yok, bir itirafname var çünkü bu bir çöküş belgesidir, bu çöküşün
adı da AKPnin bir gelecek vadetme kabiliyetinin çöküşü. diyorsak ve
Siyasal yaşam tekçi bir anlayışla düzenleniyor. diyorsak
burada da durum aynıdır. Çalışma yaşamını da
sosyal yaşamı da aynı tekçi anlayışla
şekillendirme çabası ve zorbalığının bir
yansımasını görmekteyiz burada. AKP bu konseyi toplamayarak
müzakereden kaçmaktadır. Müzakere demek, o talepleri dinlemek demek,
duymak demek ve sosyal devlet ilkesi gereğini yerine getirmek demektir.
Arkadaşlar, en azından şu yapılabilirdi: Şimdiye kadar
toplantı yapıp dinlememek bir yana ama toplantı
yapılmaması ve bu konseyin değersizleştirilmesi ve tenezzül
etmemek bir yana; bunun takdirini kamuoyuna bırakıyorum. İş
gücü piyasalarına ve çalışma yaşamına ilişkin
hedeflerin toplumla paylaşılacağı,
ortaklaşacağı yer olan Ekonomik Sosyal Konsey acilen işler
hâle getirilmelidir.
Değerli
milletvekilleri, bir toplumun kalkınması ancak işçilerin ve
emekçilerin refahıyla mümkündür. Siz bu kesimleri
yoksullaştırarak, haklarını ellerinden alarak
kalkınamazsınız. Kalkınmayı yol yapmakla,
inşaatla sınırlayan zihniyetin sahibi iktidar sadece Türkiyede
yok. İşte Birleşmiş Milletlere ait bir veri paylaşmak
istiyorum sizlerle: 189 ülke için hesaplanan bu endeks, sağlık,
eğitim ve gelir olmak üzere insani gelişmenin temel boyutlarında
ilerlemeyi ölçüyor. Bu endekse göre Türkiye 189 ülke içerisinde 64üncü
sırada bulunmaktadır.
Ne
diyor bu kalkınma planı, şimdi sormak lazım. Burada hedef
önce ilk 25e girmek, sonra ilk 10a girmek diyor mu? Maalesef demiyor.
Sağlıkta, eğitimde, kadın-erkek eşitliğinde,
çevresel sürdürülebilirlikte mesafe alacağız diyor mu? demiyor. Daha
fazla yol yapacağız. diyor.
Diğer
bir örnek: Uluslararası Sendikalar Konfederasyonunun 2019 Küresel Haklar
Endeksine göre Türkiye işçiler için dünyanın en kötü 10 ülkesinden
1i. Ayrıca Türkiye en çok işçinin tutuklandığı ve gözaltına
alındığı 4 ülkeden 1i.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Girgin.
SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) Diğer ülkeler
Çin, Hindistan ve Vietnam. Başka söze gerek var mı?
Değerli milletvekilleri, çalışma hayatının
onlarca sorunu var. Bu sorunları çözmek ciddiyet ister. Ekonomiyi
PowerPoint sunumlarla yönetmeye çalışanlar bu ciddiyeti gösteremez.
Sosyal yardım deyince seçim meydanlarında çay fırlatmayı
anlayanlar, kadının erkeğin eline bakan köle olarak kalmasını
isteyenler, çocukları ucuz iş gücü sayanlar, göçmen ve mültecilerden
kayıtsız işçi olarak yararlananlar,
yaşlılarımızın tedavi ve bakımlarını
piyasaya terk edenler, eğitimi ve sağlığı
yandaşlara para transfer edecek sektör hâlinde görenler, tarım alanlarını
imara açarak çiftçimizi perişan edenler bu ciddiyeti gösteremez. Bu
ciddiyeti, bilimsel yöntemlerle küresel gelişmeleri de dikkate alarak
çözüm önerisi getirenler gösterir.
Teşekkür ediyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Yürütmenin katılmadığı 5
numaralı önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 103 sıra sayılı On
Birinci Kalkınma Planının ikinci bölümünün 2.1.1-200üncü
paragrafına aşağıdaki ifadenin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımızla.
Kentsel rantların vergilenmesi ve buradan
sağlanacak kaynakların şehir halkına aktarılması
için vergi ve imar mevzuatında her türlü yasal değişiklik
yapılacaktır.
Bülent
Kuşoğlu Haydar
Akar Ömer
Fethi Gürer
Ankara Kocaeli
Niğde
Türabi Kayan Uğur
Bayraktutan Mahmut
Tanal
Kırklareli
Artvin
İstanbul
BAŞKAN Önerge hakkında söz isteyen
Kırklareli Milletvekilimiz Sayın Türabi Kayan. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika Sayın Kayan.
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, On Birinci Kalkınma
Planıyla ilgili, kentsel rantların vergilendirilmesi hakkında
söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, 2001 yılındaki
krizi aşmak için rahmetli Ecevit büyük bir program
hazırlamıştı, bu program sayesinde de ülkeye büyük bir para
geldi. Bu parayla ne yapacağınızı, nasıl
yapacağınızı
şaşırmıştınız çünkü 2002 yılında
iktidara geldiğinizde bu para sizin avucunuzdaydı, elinizdeydi.
Nasıl yapacaksınız, ne yapacaksınız?
Hazırlıksızdınız, plansız
programsızdınız. Ne yapacaksınız o zaman? Verdiniz
kendinizi inşaata, verdiniz kendinizi yollara; yollara nasıl ilave
yapacağınızı, nasıl yol üstüne yol
yapacağınızı şaşırdınız arkadaşlar.
Aynı şekilde, şehir içindeki kaldırımları da
Neredeyse her yıl bir kaldırım değiştirecek hâle
geldiniz. Saraylar, saraylar, saraylar
Osmanlı
İmparatorluğunun saraylarıyla yarışır hâle
geldiniz. Değerli arkadaşlar, cumhuriyet kuruldu, seksen yılda
sadece bir tek Cumhurbaşkanlığı Köşkü
yapıldı, seksen yılda. Ama geliniz, on yedi yılda 3 saray
yaptınız; herhâlde bunları 8e, 10a
çıkaracaksınız. Osmanlıda 5 saray vardı; 5 saraydan
sadece Edirne ve İstanbuldaki Topkapı Sarayını kendi
parasıyla yapmıştır; diğer 3 saray -Çırağan,
Dolmabahçe ve Yıldız Sarayları- hep borçla yapıldı
değerli arkadaşlar ve bu borçlar Osmanlıyı
batırmıştır. Şimdi, aynı şekilde, sizler de
saraylara merak sardınız; Osmanlının 5 sarayını,
gördüğüm kadarıyla, geçmek istiyorsunuz ama Osmanlı bu
saraylarla sonunda ne oldu, biliyor musunuz? Sevr Anlaşmasını
imzaladı; 13 vilayete sığındık, 13 vilayette
kaldık. Dua edelim de Yüce Önder sayesinde bugünkü çağdaş
Türkiye Cumhuriyetine ve çağdaş ülkenin insanı, ferdi olmaya
kavuştuk. Hiç merak etmeyin, siz bu ülkeyi batırsanız da biz
yine kurtaracağız bu ülkeyi. Halkımızın da hiçbir
endişesi olmasın, nasıl bir Mustafa Kemal doğurmuş
isek şimdi de doğuracağız. Bizde Kemaller bitmez, merak
etmeyin! (CHP sıralarından alkışlar)
Daha
sonra ne yaptınız? Şimdi, yakalandığınız bu
ağır krizden nasıl çıkacağınızı
şaşırdınız. Bu krizden çıkmak için de
vatandaşın gırtlağına sarıldınız, vergi
almak istiyorsunuz, vergi, vergi, vergi ama rant peşinde koşan
yandaşlarınıza sürekli olarak destek, destek, destek...
Çiftçiden aldığınız, memurdan, emekliden, işçiden
aldığınız ve sanayiciden aldığınız her
kuruşu bu yandaşlarınıza vererek onları semirttiniz,
şımarttınız; şimdi, bunlar da krizin içindeler.
Onları kurtarmak için şimdi tekrar sarıldınız
çiftçiye, işçiye, emekçiye, memura ve sanayicinin verdiği paraya.
Değerli
arkadaşlar, bunlar da kurtarmayacak sizleri çünkü bu paraya
boğduğunuz, kendi ellerinizle yetiştirdiğiniz bu insanlar,
beceriksiz insanlar, iş bilen insanlar değil, bunların hepsi
ithalatçıdır çünkü sizler kuru sabit tutarak ithalatçıyı
güçlendirdiniz, yeni ithalatçılar
Onlar sayesinde, o sistem sayesinde de
yeni zenginler yarattınız ama bu zenginler ne ticareti biliyordu ne
ekonomiyi biliyordu ne de sanayiyi biliyordu. Bilmedikleri için, siz
istediğiniz kadar verin, sonunda gittiler, har vurup harman savurdular, onun
için tekrar bu krize geldiler; sizler de geldiniz, şimdi onları
kurtarmaya çalışıyorsunuz; kurtaramazsınız,
istediğiniz kadar uğraşın.
On
yedi yılda bir insan uzmanlaşır mı yoksa uzmanlıktan
aşağıya düşüp de kendini batırır mı
değerli arkadaşlar? On yedi yıl, dile kolay. On yedi yılda
uzmanlaşıp ülkeyi ekonomik yönden tıkır tıkır
yöneteceğiniz hâlde bugün geldiğiniz nokta -on yedi yılda- dibe
vurmaktır; sizler bunu çok iyi becerirsiniz, batırmayı. Onun için
bizler de Bu toplum bunu nasıl olsa görecek. dedik ve 31 Martta gördü
değerli arkadaşlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sözlerinizi tamamlayın Sayın Kayan.
TÜRABİ
KAYAN (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Hele
23 Haziranda daha da iyi anlamıştır ve bunun cevabını
da sizlere vermiştir. Merak etmeyin, bundan sonraki ilk seçimde daha güzel
gösterecek kendini. Bu toplum, gerçekten, kimdir gerçek sahibi, kimdir
üreticisi, kimdir üretip de dışarıya mal satanı, o
malı satıp da döviz getireni, çok iyi biliyor artık. Sizler ülke
toprağını dışarıya satarak elde ettiğiniz
dövizi döviz girdisi diye görüyorsunuz ve gösteriyorsunuz. Bugüne kadar
yutturduğunuzu sandınız ama bu toplum yutmadı değerli
arkadaşlar, yutmayacak da, toplum gözünü açtı diyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Önergeyi oylarına sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge
kabul edilmemiştir.
Yürütmenin
katılmadığı 6 numaraları önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 103 sıra sayılı On Birinci Kalkınma
Planının ikinci bölümünün 2.1.1-204üncü paragrafına
aşağıdaki ifadenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Bülent
Kuşoğlu Mehmet
Bekaroğlu Mahmut
Tanal
Ankara İstanbul İstanbul
Kamil Okyay
Sındır Ömer
Fethi Gürer Uğur
Bayraktutan
İzmir Niğde Artvin
Haydar
Akar
Kocaeli
Kamu
Özel İşbirliği ile gerçekleştirilen proje
uygulamalarının şeffaflığı
sağlanacaktır. Bu projelerin sözleşme bedelleri ve sözleşme
bedellerinin içerdiği kullanma ve hizmet bedelleri kamuoyu ile
paylaşılacak, bu projelerin gelecek kuşaklar için oluşturduğu
mali riskler konusunda kamuoyu aydınlatılacak bu risklerin Merkezi
Yönetim Bütçesine eklenen tablolarda gösterilmesi sağlanacaktır.
BAŞKAN
Önerge hakkında söz isteyen İzmir Milletvekilimiz Sayın Kamil
Okyay Sındır. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika Sayın Sındır.
KAMİL
OKYAY SINDIR (İzmir) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; On Birinci Kalkınma
Planına ait, ilişkin bu önergeyi özellikle Anayasaya
aykırılık teşkil eden bir uygulamayı da ortadan
kaldırmak adına ortaya koyduk.
Değerli
arkadaşlar, kamu-özel iş birliği projelerini hepiniz gayet iyi
biliyorsunuz. 1986 yılından bugüne kadar toplam 242 projenin
sözleşme değeri yani yatırım değeri artı kamuya
ödenek miktarı toplam 140 milyar doları bulan ve bunun büyük bir
kısmı özellikle 2010 yılı ve sonrası gerçekleşen
projeler.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bu projelerde ciddi bir risk olduğu
aşikâr. Anayasamızın 160ıncı maddesine bakacak
olursak, Sayıştay yetki ve sorumluluklarını inceleyecek
olursak bu yüce Meclisin birer üyesi olarak, Sayıştay, merkezî
yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik
kurumlarının bütün gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye
Büyük Millet Meclisi adına denetlemek görevini haiz. Şimdi, tabii, bu
söz konusu kamu-özel iş birliği projeleriyle ilgili, Anayasanın
47nci maddesine son fıkra olarak eklenen hükümle Devlet, kamu iktisadî
teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişileri tarafından
yürütülen yatırım ve hizmetlerden hangilerinin özel hukuk
sözleşmeleri ile gerçek veya tüzelkişilere
yaptırılabileceği veya devredilebileceği kanunla
belirlenir. diyerek çeşitli kanunlar çıkardınız;
Yap-İşlet-Devret Kanunu, Sağlık Bakanlığı
Kamu Özel İş Birliği Kanunu ve Bazı Yatırım ve
Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması
Hakkında Kanun, Sağlık Bakanlığının 6428
sayılı Kanunu ve elektrik enerjisi üretim tesisleriyle ilgili 4283
sayılı Kanun.
Değerli
arkadaşlar, hangi kanun olursa olsun Anayasada Sayıştaya
verilmiş bu yetkiyi aşamaz. Bu yetkiyle -Anayasada-
Sayıştaya kamu idarelerinin bütün gelir ve giderlerini denetleme
yetkisi veriliyor, istisna ortaya koymuyor. Söz konusu kamu-özel iş
birliği projelerinin denetlenmesini bırakın, sözleşmeler
ticari sır olarak belirlenerek Özel hukuk hükümlerine tabidir. denilerek
milletvekillerimizden, Türkiye Büyük Millet Meclisinden ve Meclis adına
denetim yetkisine sahip Sayıştayın gözünden
kaçırılıyor.
Bakın,
size iki araştırmacının uyarılarını okumak
istiyorum, bu nereye götürür memleketi: Bütçede yer almadan gerçekleştirildikleri
için kamu borç stokunda görülmeyen bu projelere uzun yıllar boyunca
yapılacak ödemelerin ülke bütçelerinde ciddi bir yük
oluşturacağı, bunun seçilecek hükûmetler için
bağlayıcı olmasının demokrasiyle uyumlu
olmadığı, geleceğin hem ekonomik hem de politik anlamda
ipotek altına alınmış olacağı uyarıları
yapılmaktadır. Söz konusu projelere ait riskler aslında
Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe
Başkanlığının Kamu-Özel İşbirliği
Raporunda değişik vesilelerle yer alıyor. Örneğin,
yap-işlet-devret modelindeki riskler özel sektör ile kamu arasında
paylaşılmaktadır ve tüm bu projelerde -kanunların ilgili
maddelerine baktığınızda- kamu idaresi her yıl
yükleniciye bir ödeme yapıyor ve bu ödemeler -ister bunun adına
sözleşme bedeli, ister bunun adına yatırım bedeli, hizmet
bedeli deyin- idare tarafından yapılıyor ve Sayıştay
denetimine de tabi olması gereken ödemeler. İşte, bunun ortaya
koyduğu riskleri, söz konusu projeler üzerinden ortaya çıkan riskleri
kamu adına, millet adına, tüyü bitmemiş yetim adına bizlerin
görmesi, bilmesi, denetleyebilmesi gerekiyor.
Bakın,
bir başka IMF uzmanı olan iki araştırmacının
uyarısını da sizlerin dikkatine sunmak istiyorum: Hem
gelişen hem de gelişmiş ülkelerde bu KÖİlerden
kaynaklı büyük mali bedeller ve riskler ortaya çıkmaktadır. Bu
KÖİler yapım ve talep riskleri gibi ortak proje risklerinden
muzdariptirler.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMİL
OKYAY SINDIR (Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sözlerinizi tamamlayın Sayın Sındır.
KAMİL
OKYAY SINDIR (Devamla) Bakın, çok önemli, diyorlar ki: Kifayetsiz bütçe
tahminleri ve/veya istatistiki hesaplamalar KÖİlerin kamu borç ve
açığı üzerindeki etkilerini ihmal etmelerine sebep olabiliyor.
Sonuçta, hükûmetler orta ve uzun vadede genelde beklenenden daha yüksek mali
bedellere ve risklere maruz kalıyorlar. Böylesi büyük riskleri
taşıyan 145 milyar dolar üzerinde bir bedele sahip bu projelerin,
bırakın burada bizlere kalkınma planında bir madde
üzerinden bunların ifade edilmesini, eklenmesini
Bizlerin, hepimizin,
halkımıza, milletimize, yurttaşlarımıza
karşı çok temel, asli bir görevimiz; anayasal bir
sorumluluğumuz
Bu anlamda, bu önergemizin kabulünü özellikle rica
ediyoruz.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Yürütmenin
katılmadığı 7 numaralı önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Genel
Kurulda görüşülmekte olan On Birinci Kalkınma Planı'nın
2.1.2. Yurtiçi Tasarruflar başlığı altındaki
223.3üncü paragrafında yer alan "Bireysel emeklilikteki otomatik
katılım sistemi sistemde kalış süresi ve fon
tutarını artıracak şekilde yeniden düzenlenecek ve bireysel
hesaplara dayalı kurulacak kıdem tazminatı fonu ile entegre
edilecektir. ifadesinin kalkınma planı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hakkı Saruhan
Oluç Kemal
Peköz Murat
Çepni
İstanbul Adana İzmir
Ali
Kenanoğlu Ömer
Faruk Gergerlioğlu
İstanbul Kocaeli
BAŞKAN
Önerge hakkında söz isteyen, İzmir Milletvekilimiz Sayın Murat
Çepni. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika Sayın Çepni.
MURAT
ÇEPNİ (İzmir) Teşekkürler Başkan.
Evet,
kalkınma planında, aslında bu kalkındırma
planında iki şey yok; bir tanesi demokrasi, bir tanesi de milyonlarca
işçi ve emekçi. Evet, demokrasinin olmamasının bir
mantığı var. Çünkü bu planın işçi
sınıfının, emekçilerin çok daha azgın koşullarda
sömürüsü olmaksızın gerçekleşmesi mümkün değil çünkü daha
fazla açlık, daha fazla işsizlik ve yoksulluk gerekiyor. Evet,
Hükûmetin de bu durumu yönetmesinin tek yolu çok daha fazla güvenlikçi yasalar,
antidemokratik uygulamalar ve faşizme ihtiyacı var. Niye bunlara
ihtiyacı var? Çünkü halk korkusu hiçbir korkuya benzemez. Evet, iktidar
esas olarak bu korkuyla hareket ediyor.
Şimdi,
bu plan aslında saray şirketlerinin kâr oranlarını
artırma planıdır, başka hiçbir anlama gelmez. Bu plan
şunu söylüyor bize, Türkçesi şu: Çok daha fazla işsizlik,
ekonomik krizin işçi sınıfının üzerine
yıkılması, esnek ve güvencesiz çalışma. Yani bir kriz
var, gemi batıyor fakat buradan çıkmanın yani gemiyi
kurtarmanın tek yolu milyonlarca işçi ve emekçiyi çok daha fazla
sefalete sürüklemekten geçiyor. Peki, buraya çıkıp planı savunan
arkadaşlarımız ne diyor? Köprü yaptık. diyor. Ne diyor?
Hastane yaptık. diyor. Hastaneler hasta garantili hastaneler, köprüler
araç garantili, tüneller araç garantili. Şimdi, Hitlerin Propaganda
Bakanı Goebbels şöyle söylüyor: Asla kendinizden başka birine
hareket alanı bırakmayın. Yine şöyle söylüyor: Yalan
söyleyin, mutlaka inanan çıkacaktır; olmazsa, yalana devam edin.
Şimdi de tam olarak aslında bunu yaşıyoruz.
Türkiye'de
en varsıl yüzde 20, millî gelirden yüzde 47den fazla pay alırken en
yoksul yüzde 20 ise yüzde 6,3 pay alıyor. 10 milyon işçi asgari
ücretle yaşıyor yani açlık sınırında
yaşıyor. Peki, Cumhurbaşkanlığı Yüksek
İstişare Kurulu çok yüksek bir istişare kurulu, çok önemli
siyasetçilerden oluşuyor; bunlardan birisi Bülent Arınç. Bu kurul ilk
toplantısında maaşlarına yüzde 40 zam yapıyor, yüzde
40.
OYA
ERONAT (Diyarbakır) Ya, utanın ya, utanın biraz! Kaç defa
reddetti adam. Allah Allah!
BAŞKAN
Sayın Eronat, lütfen
Lütfen,
devam edin siz Sayın Çepni.
MURAT
ÇEPNİ (Devamla) Utanmayı sizin öğrenmeniz gerekir.
BAŞKAN
Karşılıklı değil değerli
arkadaşlarım.
MURAT
ÇEPNİ (Devamla) Yani utanmayı sizin öğrenmeniz gerekir, çoktan
yüzünüzün kızarması lazım ama geçti sizden.
OYA
ERONAT (Diyarbakır) Ayıp yahu! Öğreneceksin, bilmiyorsan
öğreneceksin.
BAŞKAN
Sayın Eronat, rica ediyorum.
MURAT
ÇEPNİ (Devamla) Ama aynı Hükûmet işçi sınıfına,
emekçilere yüzde 4 zam yapıyor. Peki, Bülent Arınç bunu
sorgulayanlara ne diyor? Edepsiz. diyor.
Şimdi,
olay çok basit, çok açık ve net. Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı 2015 Faaliyet Raporuna göre, 2 milyondan fazla haneye
yakacak yardımı yapılacağı söyleniyor. Yine, buraya
çıkan hatipler de sosyal yardımları
artıracaklarını söylüyorlar. Evet, olabilir fakat bir devletin
itibarı yardıma muhtaç olmayan vatandaşlar yaratmaktır.
Peki, niye böyle oluyor? Şundan dolayı oluyor arkadaşlar:
Bakın, Hükûmetin kendisi bir saadet zinciridir ve bu yardım
politikaları da bu saadet zincirinin makyajıdır, makyajı, o
yüzden oluyor. Dolayısıyla bizim sosyal yardımlara ihtiyacı
olan insanları değil, karnı doyan insanları yaratmaya
ihtiyacımız var.
Kalkınma
planında esnek istihdam ve kolay işverenlik diye kavramlar var,
başta da söylediğim üzere bunlar çok enteresan kavramlar. Oysa bunlar
hangi zamanda söyleniyor? Ayda ortalama 150 işçinin iş cinayetlerinde
öldüğü koşullarda söyleniyor. Şimdi, dolayısıyla
buradaki esnek çalışma işsizlik demek, iş cinayeti demek,
yoksulluk demek.
Peki,
bir diğer madde ne? Kıdem tazminatı. Kıdem tazminatı
seksen üç yıllık bir haktır, işçi
sınıfının kazanılmış bir hakkıdır.
Hükûmet ne yapıyor bu planla? Kalan kırıntıları da
ortadan kaldırmaya çalışıyor. Kıdem tazminatı
iş güvencesidir aynı zamanda yani kalan sınırlı
iş güvencelerinden bir tanesidir, patronların keyfî işçi
kıyımını engellemenin yoludur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sözlerinizi tamamlayın.
MURAT
ÇEPNİ (Devamla) Teşekkür ediyorum.
Dolayısıyla
bizler, Hakların Demokratik Partisi olarak, sosyalistler olarak, bu
ülkenin onurlu insanları olarak işçi sınıfına dönük bu
siyasete karşı alanlarda, her yerde mücadele etmeye devam
edeceğiz. Bu memleket sizin çiftliğiniz değil ve bu insanlar da
milyonlarca emekçi de sizin marabanız değil. Dolayısıyla
kıdem tazminatı fonuna karşı saldırı işçi
sınıfına açılmış bir savaştır ve biz bu
savaşta işçi sınıfının yanındayız.
Üretenlerin yönettiği bir ülke yaratana kadar mücadelemizi devam
ettireceğiz, bundan hiç kuşkunuz olmasın.
Teşekkür
ederim. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmemiştir.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN
- Buyurun Sayın Bostancı, bir söz talebiniz oldu.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
36.- Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancının,
İzmir Milletvekili Murat Çepninin On Birinci Kalkınma Planıyla
ilgili olarak verilmiş olan 7 numaralı önergeyle ilgili
yaptığı konuşmasına ilişkin açıklaması
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Ankara) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın
Çepni, konuşmasının girişinde Goebbelsten ve Goebbelsin
yalana ilişkin söylediği sözlerden hareketle değerlendirmesine
başladı. Ama ironik olan şu ki beş dakikalık
konuşmasının sonunu Goebbelsin söylediği sözle çok
anlamlı, aynı çizgiye erişen bir şekilde bitirdi. Şu
bakımdan Öyle bitirdi. diyorum.
Birincisi,
Yüksek İstişare Kurulunun ilk toplantısında hiçbir
şekilde maaş görüşmesi yapılmamıştır.
MURAT
ÇEPNİ (İzmir) İkincisinde yapılmıştır o
zaman.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Ankara) - Buna ilişkin açıklamalar vardır.
Dolayısıyla bu bütünüyle trollerin işidir.
İkincisi,
Sayın Bülent Arınçın Benim maaşımla ilgili
konuşmak edepsizliktir. şeklinde bir değerlendirmesi, bir
ifadesi olmamıştır. Kübra Parla yapmış olduğu
röportajda trollere ilişkin olarak söylediği bir söz sanki
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın Sayın Bostancı.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Ankara)
maaşı konusunda söylenmiş gibi
takdim edilmiştir. Bu kadar siyasi hayatı olan bir insanın,
memleketin, milletin vergileriyle kendilerine ödenen, görevlere ödenen
maaşlar konusunda, herhangi bir şekilde insanları
suçlayıcı edepsizler gibi bir ifadeyi kullanmayacağı
herhâlde takdire şayandır.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) Sayın Başkan
MURAT
ÇEPNİ (İzmir) Sayın Başkan, bir yanıt verebilir
miyim?
BAŞKAN
Buyurun Sayın Çepni, bir şey yok ama.
MURAT
ÇEPNİ (İzmir) Hayır, var.
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) Var, var.
BAŞKAN
- Sayın Bostancı sizin açıklamanıza bir açıklamada
bulundu, bunu devam ettirmeyelim, rica ediyorum.
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) Bir açıklama yapsın.
MURAT
ÇEPNİ (İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN
Rica ediyorum, lütfen
Siz
açıklamalarınızı yaptınız, Sayın
Bostancı da yaptı, ben herhangi bir konu da görmedim zaten yani sizin
açıklama yapmanızı doğuracak bir sonuç da görmedim.
X.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler (Devam)
1.- On Birinci Kalkınma Planının (2019-2023)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Sunulduğuna
Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (3/777) (S.Sayısı: 103 ve 103e 1inci Ek) (Devam)
BAŞKAN
Değerli milletvekilleri, yürütmenin katılmadığı 8
numaralı önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Görüşülmekte
olan 103 sıra sayılı On Birinci Beş Yıllık
Kalkınma Planının 335.3üncü paragrafının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
335.3
Konya-Karaman-Niğde-Mersin-Adana-Osmaniye-Gaziantep demir yolu hattı
ile Aksaray-Ulukışla demir yolu hattı tamamlanarak imalat sanayi
sektörlerinin Adana, Mersin ve İskenderun limanlarına erişimi
kolaylaştırılacaktır.
Bedri
Yaşar İmam
Hüseyin Filiz Yavuz
Ağıralioğlu
Samsun Gaziantep İstanbul
Aydın Adnan
Sezgin Ayhan
Erel
Aydın Aksaray
BAŞKAN Önerge hakkında söz isteyen, Aksaray
Milletvekilimiz Sayın Ayhan Erel. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
AYHAN EREL (Aksaray) Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanı
Yardımcım, kıymetli bürokratlar, yüce Türk milleti; On Birinci
Kalkınma Planı üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Kalkınma planları, bir ülkenin tamamı veya
belirli bölgesi için belirlenen kalkınma hedefleri çerçevesinde iktisadi
ve sosyal hedeflere ulaşmak amacıyla, özel kesim için yol gösterici,
kamu kesimi için emredici niteliğe sahip planlardır.
Türk dünyasının, Türk siyasetinin unutulmaz
isimlerinden Başbuğumuz rahmetli Alparslan Türkeş
İdealler göklerdeki yıldızlar gibidir. Onları tutamayabilirsiniz,
yakalayamayabilirsiniz ama onlara bakarak yönünüzü tayin edersiniz. diye
buyurmuştur.
On Birinci Kalkınma Planı da bana göre bir
idealler manzumesi veya gökteki yıldızlar topluluğu gibi.
Türkiye Cumhuriyeti devleti, bu süreçte bu plana bakarak yönünü tayin edecek
diye düşünüyorum.
Kalkınma planında,
Konya-Karaman-Niğde-Mersin-Adana-Osmaniye- Gaziantep demir yolu
hattı tamamlanarak imalat sanayi sektörlerinin Adana, Mersin,
İskenderun limanlarına erişimi
kolaylaştırılacaktır. denilmekte.
Aksaray AK PARTİye oy verdi, gönül verdi,
milletvekili verdi, belediye başkanı verdi, her şeyi verdi ama
on beş yıldır, Aksaraya uğrayan tüm AK PARTİli
milletvekilleri, siyasiler söz verdikleri hâlde, en sonunda da 2 Haziran 2018
tarihinde, Sayın Cumhurbaşkanı, Aksaray Meydanında
Aksaraylılara müjdeyi verdiği hâlde, bugüne kadar bu sözünü, bu
müjdesini yerine getirmemiştir. Yani Konyayı, Karamanı,
Niğdeyi Mersin Limanına, İskenderun Limanına
bağlarken Aksaraya niçin üvey evlat muamelesi yapıyorsunuz? Aksaray
size ne yaptı? Oy vermekten başka, vekil vermekten başka,
belediye başkanı vermekten başka ne verdi?
Sayın
Cumhurbaşkanı Yardımcım, bir sene önce bu konuda size
mektup yazdım ama henüz bir cevap alamadım. Sayın
Cumhurbaşkanının vermiş olduğu taahhütlerin ve
müjdelerin bir an önce gerçekleştirilmesini zatıalinize
Aksaraylılar adına arz ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, yine, bu plana baktığımızda, tarımda
üretim planlaması yapılmadığını veya bu konuyla
ilgili herhangi bir düzenleme olmadığını görmekteyiz.
Türkiyede hangi ürüne ne kadar ihtiyaç var, ihtiyaç duyulan ürün en verimli
nerede yetişir? Türkiye'nin nüfusu belli, ekilebilir toprakları
belli, az çok dışarıya satacağı ürünler belli ama bir
bakıyorsunuz, bir sene patates, soğan, sarımsak, ayçiçeği
tarlada kalıyor, elde kalıyor; diğer sene bir bakıyorsunuz
ki bu saydığım ürünlerin yanına pazarda
pahalılıktan ulaşmak mümkün değil. Türkiye'nin, örnek
olarak, 5 milyon ton pamuğa ihtiyacı var, yaklaşık 2,5
milyon ton pamuk üretiyor. Ya, Türkiye'nin bu pamuğu üretebilecek
tarlası, tapanı, çiftçisi var ama 5 milyon ton pamuk üretemiyoruz.
Yine,
baktığımızda, Türk gençliğinin geleceği heba
ediliyor. Bir genç öğretmen olmak arzusuyla, öğretmen olmak
sevdasıyla gözde bir üniversitenin tarih öğretmenliği bölümüne
kayıt oluyor; dört sene boyunca bu hayalle, bu sevdayla, bu düşle
eğitim öğretimini en üst düzeyde tamamlıyor. Ben öğretmen
olacağım. diyor, Millî Eğitim Bakanlığı Hayır,
olamazsın. diyor. Niye olamam? Tarih öğretmenine ihtiyacım yok.
Ya, o zaman, tarih öğretmenine ihtiyaç yoksa niçin dört sene, beş
sene fakültelerde on binlerce gencin hayalleriyle beraber gençliğini heba
ve feda ediyorsunuz? Tayin bekleyen 500 bin öğretmenimizin, tayin bekleyen
yüz binlerce hemşiremizin, sağlık memurumuzun, yine tayin
bekleyen mühendislerimizin, veterinerlerimizin ataması tamamlanıncaya
kadar, istihdamı tamamlanıncaya kadar, Allah rızası için,
bu gençlerin hayalleriyle, bu gençlerin düşleriyle oynamayın, öğrenci
almayın kardeşim. Yani konservatuvara öğrenci almıyorsun,
eğitim fakültesine öğrenci alıyorsun, Ben seni öğretmen
yapacağım. diyorsun ama yapmıyorsun. Allah rızası
için, dediğim gibi ya bu gençlerin istihdamını sağlayın
ya da bu gençlerin hayalleriyle, düşleriyle oynamayın.
Bırakın, kapatın, bunlar atanıncaya kadar da dursunlar,
atama bittikten sonra planlamasını yapın. Kaç tarih
öğretmenine, kaç veterinere, kaç çevre mühendisine... Çok mu zor
bunları planlamak? Çok mu zor memlekette tarımda üretimi planlamak? O
kadar bürokrat var, o kadar insan var, teknoloji o kadar gelişmiş,
çok mu zor?
Ben
bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Yürütmenin
katılmadığı 9 numaralı önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 103 sıra sayılı On Birinci Beş Yıllık
Kalkınma Planının 2.2.2.1 Tarım
başlığı altında bulunan 402nci paragrafın plan
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Bedri
Yaşar Yavuz
Ağıralioğlu İmam
Hüseyin Filiz
Samsun İstanbul Gaziantep
İbrahim Halil
Oral İsmail
Tatlıoğlu Aydın
Adnan Sezgin
Ankara Bursa Aydın
BAŞKAN
Önerge hakkında söz isteyen, Ankara Milletvekilimiz Sayın
İbrahim Halil Oral. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakika Sayın Oral.
İBRAHİM
HALİL ORAL (Ankara) Sayın Başkan, kıymetli
milletvekilleri; On Birinci Kalkınma Planı üzerine İYİ
PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan önce, dün Erbilde hain bir saldırı sonucu şehit
olan konsolosluk çalışanı Osman Köseye yüce Allahtan rahmet,
ailesine ve büyük Türk milletine başsağlığı diliyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, kalkınma planlarının yapımı, Devlet
Planlama Teşkilatının kurulmasıyla
başlamıştır. Bu noktada, DPTnin kurulmasına öncülük
eden, millî kalkınmanın önemini ömrü boyunca vurgulayan, bir
kalkınma doktrini olarak Dokuz Işıkı yazan merhum
Başbuğumuz Alparslan Türkeşi bu vesileyle rahmet ve minnetle
yâd ediyorum.
Başbuğ
Türkeş, Dokuz Işıkı kaleme aldığı
60lı yılların ortalarında, kalkınmanın temeline
köycülük ilkesi kapsamında tarım ve hayvancılığı
koymuş, tarım kentleri gibi öneriler getirmiştir. 2019
yılına geldiğimizde, başta AK PARTİ iktidarları
olmak üzere pek çok iktidarın Başbuğ Türkeşin bu vizyonuna
yaklaşamadığı açıkça görülmektedir. Bu açıklama
ışığında, tarımda plansızlık had
safhadadır. Geçtiğimiz aylarda soğan üreticisine terörist
diyecek bir şuursuzluğa erişen iktidar, şeker pancarı
üreticisini plansız ve tamamen özel teşebbüsün insafına
bırakmış bir yöntemle mağdur etmiştir.
Şahsım,
İYİ PARTİ Ankara İl Başkanımız Sayın
Yetkin Öztürk Beyle Ankaramızın pek çok köyünü gezdim. Oralardaki
alıcının insafına terk edilmiş şeker pancarı
dağlarını, çürümeye yüz tutmuş soğan
çuvallarını gördüm. Daha birkaç gün önce Ankaramızın
çiftçileri bana ulaştılar. Kanola bitkisinin hasadında büyük
problem olduğunu, biçerdöverlerin yetersiz olduğunu söylediler.
Aynı zamanda, buğday çiftçimiz de bu durumdan şikâyet etti.
Buğday ekimini daha planlamayan bir iktidarın kalkınma
planının gerçekçiliği tartışılabilir.
Değerli
milletvekilleri, vatandaşlarımız, AK PARTİ
iktidarının uzun yıllardır yürüttüğü yanlış
ekonomik politikalar sebebiyle pazar alışverişine er
meydanına çıkar gibi, güreşe çıkmış gibi zor bir
hâlde çıkmaktadır. Türkiye Kırmızı Et Üreticileri
Merkez Birliği et tüketiminde yüzde 20lik bir daralma olduğunu
bildirmiştir. Görüyoruz ki vatandaş et yiyemez hâle gelmiştir.
Mübarek Kurban Bayramı yaklaşıyor. Et yiyemeyecek hâlde olan
vatandaş kara kara düşünmektedir, Kasaptan et alamazken kurbanı
nasıl keseceğiz? diye dertleniyor. Kurban satacak olan besiciler de
kan ağlıyor. Yerli besiciler maliyetlerinin
arttığından yakınıyor. Kilosu 33 lirayı bulan
karkas et 28 liradan alıcı buluyor. Bunun sebeplerinden biri ekonomik
darlık, diğeri de ithal edilen ettir. Et ve Süt Kurumu et
ithalatının yüzde 233 arttığını söylüyor. Bizim
yerli, Anadolu besicisinin malı yerine Polonyadan, Macaristandan,
Sırbistandan et getirmek bu ülkenin insanına zulüm değil midir?
Üstüne, bir de görüyoruz ki Kızılay, kurban için yurt
dışında kurban kestirip Türkiyede konserve hâlinde
dağıtacakmış. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!
Yerli besici mal satamamaktan yakınırken ve bizim hayır
kurumumuz olan Kızılay Macaristandaki besiciyi zengin etme derdine
düşmüştür. Bunu asla kabul edemeyiz ve etmemeliyiz.
Sayın
milletvekilleri, bir diğer çöküş yaşayan sektörümüz de
inşaat sektörüdür. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği verilerine göre
2019un ilk beş ayında 2.820 adet inşaat şirketi
kapanmıştır. Kurulan inşaat şirketlerinin
sayısında ise 2018in aynı dönemine göre yüzde 117
düşüş görülmüştür. Arife tarif gerekmez, görünen köy de
kılavuz istemez; AK PARTİnin inşaat balonu patlamıştır.
5 müteahhit zengin olmuş ama diğer yatırımcılar kepenk
kapatmıştır.
Sayın
milletvekilleri, On Birinci Kalkınma Planını
hazırlayanlara bir teşekkür borcum var. Kendileri bir nebze de olsa
gerçekçi davranmış ve AK PARTİ iktidarının 2023
hedeflerinin nasıl iflas ettiğini bizlere göstermiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sözlerinizi tamamlayın Sayın Oral.
İBRAHİM
HALİL ORAL (Devamla) Onuncu Kalkınma Planına göre, kişi
başına gelir hedefi yarı yarıya düşmüş,
işsizlik hedefi neredeyse 2ye katlanmış, ihracat hedefleri
yarıya inmiştir. İktidara soruyorum: Bu mudur sizin
yıllardır konuştuğunuz 2023 hedefleri? Samimiyetle söylemek
isterim ki siz bu iflas etmiş siyasetle, bu hedefleri bırakın
2023ü, 2123te bile gerçekleştiremezsiniz.
Bu
duygu ve temennilerle kalkınma planının hayırlara vesile
olmasını diler, emeği geçenlere teşekkür ederim.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Yürütmenin
katılmadığı 11 numaralı önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 103 sıra sayılı Kanun Teklifinin 2.2.2 Öncelikli
Gelişme Alanları 2.2.2.1 Tarım başlıklı b.
Politika ve Tedbirler alt başlıklı 411.5 maddesindeki
özendirici ifadesinin teşvik edici olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Yücel Bulut Cemal
Enginyurt İbrahim
Özyavuz
Tokat Ordu Şanlıurfa
Muharrem
Varlı Mustafa
Kalaycı Tamer
Osmanağaoğlu
Adana Konya İzmir
BAŞKAN
Önerge hakkında söz isteyen, Ordu Milletvekilimiz Sayın Cemal
Enginyurt. (MHP sıralarından alkışlar)
CEMAL
ENGİNYURT (Ordu) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
On Birinci Kalkınma Planıyla ilgili söz almış
bulunmaktayım.
On
Birinci Kalkınma Planı memleketimize, devletimize hayırlı
olsun.
On
Birinci Kalkınma Planıyla ilgili bir nebze de olsa ben de fikrimi
beyan etmek için Plan ve Bütçe Komisyonuna gittim ama sağ olsun, Garo
Paylan ile Erol Katırcıoğlunun önergelerinden fırsat bulup
konuşamadım. Dolayısıyla bu önerge vesilesiyle burada söz
almış bulunmaktayım.
Bu
arada, Garo Paylan ile Erol Katırcıoğlu da inşallah, bu
sitemden bir de pay çıkarsınlar. Arkadaş, bu kadar
konuşulmaz, arada bize de söz hakkı bırakın.
On
Birinci Kalkınma Planının görüşüldüğü bugünde,
özellikle şunu belirtmekte fayda gördüğüm için söz aldım:
Yabancı yatırımcının ülkeye gelmesi ve
yatırım yapması önemlidir. Ama yabancı
yatırımcı öyle bir yatırımcı ki maytap patlasa
kaçıyor, elektrik trafosu patlasa gidiyor, Trump ne diyecek? diye
ağzına bakıyor, Putinden ne haber gelecek? diye
kulağını oraya veriyor. Dolayısıyla yabancı
yatırımcı öyle pek de güvenilir durmuyor. Özellikle borsada
parası varsa ilk sıcak temasta hemen parayı dolara çevirip
geldiği yere doğru koşarak gidiyor. Onun için yerli
yatırımcıya önem vermek gerektiğini düşünüyorum.
Kalkınmada
önceliğin yerli yatırımcıda olması gerektiğine
inanıyorum ki Hükûmetimiz de bu konuda
Hükûmetimiz diyorum yani bu
Meclis kapanmadan, hep AK PARTİye bir şeyler diyor demeyin diye
Hükûmetimiz olarak söylüyorum ki AK PARTİyi de çok eleştiriyor
demeyin yani bu arada. Hükûmetimiz, bu konuda, On Birinci Kalkınma
Planıyla gerekli konularda düzenlemeleri, planları ortaya koymuşlar:
220 milyar dolar ihracat hedefi, 14.250 dolar millî gelirden alınacak pay.
İnşallah, bunlar gerçek olur. Ama dediğim gibi yerli
yatırımcının bir sıkıntısı var.
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımızın bu konuda
hassasiyet göstereceğine eminim.
2012
yılının Haziran ayında, yatırımlarda devlet
teşviki kapsamında o gün faizlerden 500 baz indirim ve 700 bin liraya
kadar kredi imkânı verilmiş, bu da bir nebze olsun
yatırımcıların nefes almasını
sağlamış. O günlerde faizin yüzde 12-15 bandında
olduğunu düşünürsek 500 baz demek yüzde 5 indirim demek anlamına
geldiği için, 7 ve 12 arasında bir indirimli faizle
yatırımcılar yatırım yapma imkânı bulmuşlar.
Lakin son bir yılda, gerek Hükûmetin dışında gelişen
olaylarla gerekse dünyadaki ekonomik sıkıntıların
yansımasıyla Türkiyede de faizler yüzde 25 rakamına
ulaştı. Bu rakam yüzde 25e ulaşınca 500 baz faiz
indiriminin ve 700 bin lira kredinin hiçbir anlamı kalmadı. Maliyet
öylesine yükseldi ki bir örnek vermek istiyorum. 3,5 milyon lira kredi alan bir
yatırımcı, bu yeni faizle birlikte 5 milyon 680 bin lira ödemek
zorunda kaldı. Dolayısıyla Hükûmetimize yeni teklifim
şudur: Yeniden, teşvik yatırımları kapsamında bir
yasa teklifi hazırlanır veya teşvik yasası yeniden gözden
geçirilerek bir ek yapılabilir ve bin baz faiz indirimi ve 2 milyon limit
getirilirse bu bir nebze olsun yatırımcıyı teşvik
edecek, yatırımcılarımız düşük maliyetle
yatırım yapma imkânı bulacaklardır. Az önce söylediğim
3,5 milyon liralık kredi için ödenecek rakam 5 milyon 80 bin liraya
düşecektir ve böylelikle de yatırımcı daha iyi bir imkân
bulacaktır. Ben bu konuda Hükûmetin hassasiyet göstereceğine
inanıyorum.
Bu
duygularla, On Birinci Kalkınma Planının Türk milletine, Türk
devletine hayırlara vesile olmasını niyaz ediyorum.
Fındık taban fiyatının da 18 lira olması
gerektiğini unutmayın diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Değerli
milletvekilleri, yürütmenin katılmadığı 12 numaralı
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan On Birinci Kalkınma Planının 2.2.3.6. Enerji
başlığından Nükleer Güç Santralleriyle ilgili 488.1.,
488.2., 488.3. ve 488.4. paragraflarının
çıkarılmasını ve 488. paragrafın 488. Devam etmekte
olan Nükleer Güç Santrali çalışmaları durdurulacak ve planlanan
yeni Nükleer Güç Santrali projeleri iptal edilecektir. şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hakkı Saruhan
Oluç Kemal
Peköz Murat
Çepni
İstanbul Adana İzmir
Ömer Faruk
Gergerlioğlu Ali
Kenanoğlu
Kocaeli İstanbul
BAŞKAN
Önerge hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekilimiz Sayın Ali
Kenanoğlu. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika Sayın Kenanoğlu.
ALİ
KENANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
On
Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı hakkında, bu
nükleer enerji santrallerinin iptal edilmesiyle ilgili vermiş
olduğumuz önerge doğrultusunda söz aldım.
Tabii,
biz bu nükleer güç santrallerinin, bu projelerin iptal edilmesini, bunlara
yatırım yapılmamasını ve bunun yerine yenilenebilir
enerji kaynaklarına yönelinmesini öneriyoruz. Ülkemizin
yaşadığı bağımlılık yani enerji
bağımlılığı
Ki önümüzdeki yüzyılların
da en önemli konularından biri enerji kaynakları olacak ve bizim
enerji kaynakları konusunda kendi ülkemizin kaynaklarına ya da
ülkemizin imkânları doğrultusundaki kaynaklara yönelmemiz gerekiyor.
Şunu daha önce de dile getirmiştik: Yani
bağımlılıkta Amerikadan kurtulup Rusyaya yönelik bir
bağımlılığın oluşması bizim ülkemizin
hayrına, bizim faydamıza olan bir durum değil. S400lerle
başlayan sürecin uçak alımlarıyla ve benzeri konularla da
ilerlediğini ve bu bağımlılığın giderek
arttığını da görüyoruz. Ayrıca enerji konusunda çok
ciddi bir bağımlılık sürecinin
yaşandığını da görüyoruz.
Şimdi,
bu nükleer santraller, nükleer güç santralleri savunulurken 2011
yılında iki gerekçe ortaya konuluyordu. Bunlardan bir tanesi 2023
yılı ekonomi hedefiydi. Yani 2023 için konulan hedef millî gelirin 2
trilyon dolar olacağı şeklindeydi ancak 2018deki
gerçekleşme rakamı 784 milyar dolarda kalmış durumda.
Burada çokça dile getirildi, bu tabloda da bütün bu açıklanan hedeflerin
nerede kaldığını çok net bir şekilde görüyoruz. Orada
o zaman bir de şu söylendi, 2011 yılında denildi ki: Biz
ekonomide o kadar büyük atılımlar yapacağız ki -fabrikalar,
işletmeler, tesisler- 2019a, 2020ye geldiğimizde artık bizim
elektrik üretimimiz, enerji üretimimiz yetmez hâle gelecek. Bırakın
fabrikaları, işletmeleri, evlere dahi elektrik veremez, enerji
sunamaz hâle geleceğiz. Bu nedenle de nükleer güç santrallerine
ihtiyacımız var. Ama gelinen gösterge, gelinen sonuç açıklanan
hedefin yarısının da altında olduğunu gösteriyor.
Öyleyse demek ki bizim nükleer güç santrallerine bu kadar ihtiyacımız
yokmuş, genel sonuç bunu gösteriyor açıklanan hedefle.
2011de
sunulan diğer bir konu ise yenilenebilir enerji santrallerinin ya da
enerji kaynaklarının pahalı, maliyetinin çok yüksek olduğu ve
nükleer enerji santrallerinin de buna nazaran ucuz olduğu yönündeki bir
gerekçeydi. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte bu durum da tersine
dönmemiş olsa bile bu oranlara
Ki tersine de dönmüş durumda birçok
veriyle birlikte baktığımız zaman. Dolayısıyla
şu anda yenilenebilir enerji santralleri, nükleer güç santrallerinden çok
daha ucuza enerji elde edilebilir durumdadır.
Ülkemiz
ayrıca güneş enerjisi yönünden özellikle Avrupaya nazaran kat kat
daha fazla imkâna sahip. Ki orada kullanılan enerji imkânının
onda 1i, yüzde 1i belki kullanılamaz hâlde yani oranı tam olarak
ifade edemiyorum. Ama şöyle bir şey var: 2018 Ocak ayında burada
bir kanun çıkıyor arkadaşlar çatı mevzuatı diye.
Çatı mevzuatı, fabrikaların ya da kendi
kullandığımız evlerin çatılarına kurulan
panellerle üretilen elektriğin şehre satılması ya da bu
konuyla ilgili işletmeye satılması yönünde. Bu kanun
çıkıyor ama bu kanunun şu an kimse farkında değil.
Eminim ki burada birçok milletvekili arkadaş da bunu ilk defa duyuyor.
Niye? Bu kanun çıkarılırken, bu düzenleme yapılırken
Maliye Bakanı bunu geliştireceklerini, bunu teşvik edeceklerini,
bununla ilgili düzenlemeler yapacaklarını ve insanların
artık kendi evlerinde, çatılarında ürettikleri elektrikle büyük
oranda enerji ihtiyacını karşılayacaklarını da
ifade ediyor ancak gelinen noktada bunun varlığından dahi kimse
haberdar değil bırakın kullanmayı. Neden? Çünkü ithalattan
kaynaklı olarak maliyeti çok yüksek bir noktada, 60 bin liraya sistem mal
ediliyor, ortalama ömrü 25 yıl ve amorti etme süresi de 8 yıl olarak
karşımızda duruyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sözlerinizi tamamlayın Sayın Kenanoğlu.
ALİ
KENANOĞLU (Devamla) Maliyetinin yanı sıra, bu sistemi kendi
evinize ya da fabrikanıza kurabilmeniz için de yaklaşık dört ay
süren bir bürokrasiyle uğraşmanız gerekiyor.
Şimdi
bizim buradan yürütmeye önerimiz şudur: Bu sistem Avrupada evlerde çok
yaygın kullanılıyor. Bizzat ben de bunu Almanyaya
gittiğimde gördüm. Evlerin üzerindeki çatılara kurulan, fabrikalara
kurulan bu güneş enerji sistemleriyle üretmiş olduğunuz
elektriği siz evinizde kullanıyorsunuz, işletmenizde
kullanıyorsunuz, fazlasını o bölgenin enerji firmasına
satıyorsunuz ve böylelikle, devletin çok büyük yatırımlar
yapmasına ya da işte böyle nükleer güç santralleri gibi tehlikeli
işlere girmesine gerek kalmadan enerji ihtiyacını da
karşılama imkânı oluyor. Bunun çok ivedilikle gerçekleşmesi
için gerekenlerin yapılmasını talep ediyoruz.
Teşekkür
ederim. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Yürütmenin
katılmadığı 14 numaralı önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 103 sıra sayılı On Birinci Beş Yıllık
Kalkınma Planının 2.3.1 Eğitim
başlığı altında bulunan 547nci paragrafın plan
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Yavuz
Ağıralioğlu İsmail
Koncuk Hasan
Subaşı
İstanbul Adana Antalya
Bedri
Yaşar İmam
Hüseyin Filiz
Samsun Gaziantep
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Adana Milletvekilimiz Sayın İsmail
Koncuk. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika Sayın Koncuk.
İSMAİL
KONCUK (Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Onuncu
Kalkınma Planının hedefler bakımından gerisinde olan
On Birinci Kalkınma Planını görüşüyoruz. Hani, eskiden
-askerlik yapanlar bilir- hedef küçültme vardı, sizler de
küçültmüşsünüz; inşallah hayırlı olur diyelim. Herhâlde
bunu biraz daha matematik bilen birileri hazırlamış ki böyle bir
hedef küçültme gereği hissetmişsiniz.
Aslında çok şey söylenebilir, ekonomi
konularında kıymetli hatipler güzel şeyler söyledi ama ben
burada
Bu plan sözü biraz iddialı yani buna plan demek falan mümkün
değil, 290 sayfalık bu kitapçık aslında sorun tespitinden
başka bir şey değil, ortada bir plan filan da yok. Bunun
adı nasıl plan? Bakın bir cümle okuyayım ben size, bu
nasıl bir plan: Ülkemizden yurt dışına doğru
yaşanan beyin göçünün nedenleri analiz edilecek. diyor. Düşünün yani
şimdiye kadar analiz etmemişler ülkemizde yaşanan beyin göçünün
sebebini, hükûmet haberdar değil, yeni analiz edeceklermiş.
Nasıl bir planla? O belli değil. Bunun adına plan demek bile
mümkün değil, bu ancak olsa olsa sorun tespiti olabilir.
Ben eğitimle ilgili konuşacağım,
fazla konuşan olmadı eğitimle ilgili. Eğitimle ilgili
cümleler de aslında bir plandan öte sorun tespiti ama bir plan var burada.
Mesela Tekli eğitime geçeceğiz. iddiası var. Sayın Binali
Yıldırımın daha önceki yıllardaki -2019-2020
yılları değil mi Sayın Bakanım?- tekli eğitime
geçileceği, okul öncesi eğitimin zorunlu yapılacağı
yönündeki açıklamalarını hatırlıyorum ben. Bunun
maliyeti ne? Yeni derslik gerekiyor 70 binden fazla ve ilave öğretmen,
maliyeti 95 milyar TL. 5 yaş zorunlu eğitim için 17-18 bin yeni
derslik gerekiyor, maliyeti 19 milyar TL. Meslek liselerinin
laboratuvarlarının yenilenmesi maliyeti -ki bunlar da var burada-
16-17 milyar. Peki, Millî Eğitim Bakanlığı payından
yatırıma ayırdığınız pay ne kadar? Yüzde
4,88. Nasıl yapacağız? Yani böyle bir maliyet tablosuyla tekli
eğitime geçmek mümkün değil. Ha, tekli eğitime geçersiniz, ne
yaparsınız? Ellişer kişilik iki sınıfı
birleştirirsiniz ya da 40+40=80 kişilik sınıflar
yaparsınız, dersiniz ki: Biz tekli eğitime geçtik. Böyle bir
tekli eğitim, eğitim anlamında olumlu getirisi olan bir şey
değil.
Çok
madde var, bunları tek tek burada izah edebilirim ama enteresan
şeyler var, mesela ben size birini söyleyeyim: Öğretmenlere,
öğrenci kazanımları dikkate alınarak -neyse bu öğrenci
kazanımları- eğitim kurumunun türü ve mahalline göre farklı
oranlarda teşvik edici mekanizmalar oluşturulacak. Nasıl
mekanizmalarsa bunlar? Bu nasıl bir plan ya? Yani Öğrenci
kazanımları dikkate alınarak
Şimdi, diyelim, öğrenciniz
başarılı oldu, teşvik edeceksiniz; peki, öğretmenler
aynı şartlarda mı görev yapıyor? Yani, Mardinin bir
ilçesindeki öğretmenin başarı seviyesinin Çankayanın bir
okulundaki öğretmenin başarı seviyesiyle bir olması mümkün
değil. Yıllardır aslında biz bunları söyledik,
öğretmenlere görev yaptığı bölgelere göre teşvik
veriniz dedik ama yıllardır bunları dinletemedik. Eğitimle
ilgili burada bir şey yok, burada bir şey yok yani bu, bir plan filan
değil.
Ben,
zamanım da fazla kalmadığı için, üniversitelerle ilgili
birkaç cümle söylemek istiyorum. Üniversitelerle ilgili, bakın, burada
diyor ki: 2023 yılı itibarıyla en az 2 üniversitemizin dünya
akademik başarı sırasında ilk 100e girmesini, en az 5
üniversitemizin de ilk 500e girmesini sağlayacağız. Enteresan
bir hedef ya, böyle bir hedef olabilir mi? Yani, bizim hedefimizin, 2
üniversitemizin ilk 100e girmesi... Girdirdik; Boğaziçini girdirdik,
Hacettepeyi girdirdik; diğerleri ne olacak? Bizim burada, bütün
üniversitelerimizin başarı seviyesini artırmak gibi genel bir
hedef ortaya koymamız lazım. Nasıl yapacaksınız? Siz
üniversitelerimize profesör bile gönderemiyorsunuz, doçent gönderemiyorsunuz;
akademik personel problemi var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Koncuk, sözlerinizi tamamlayın lütfen.
İSMAİL
KONCUK (Devamla) Şimdi, böylesine bir ortamda üniversitelerimizin 2
tanesinin ilk 100e girmesinin, 5 tanesinin ilk 500e girmesinin
üniversitelerimize, akademik hayatımıza bir fayda
sağlamayacağını bilmemiz lazım.
Değerli
milletvekilleri, bunlar, eğitim anlamında bir plan filan değil;
dediğim gibi, bunlar bir sorun tespitidir. Dolayısıyla bunun
adına plan bile demek mümkün değildir.
Ben
bütün bunlara rağmen, adına plan denilen bu sorun tespiti
dosyasının milletimize, ülkemize hayırlı olmasını
yüce Allahtan niyaz ediyorum, saygılar sunuyorum. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Yürütmenin
katılmadığı 15 numaralı önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan On Birinci Kalkınma Planı'nın 2.3.5. Kadın
başlıklı bölümünün 599uncu paragrafının "599.
Kadınlara yönelik şiddeti ve her türlü
ayrımcılığı sonlandırmak; kadınların
toplumsal hayatın tüm alanlarında hak, fırsat ve imkânlardan
fiilen eşit biçimde yararlanmaları ve güçlenmeleri için toplumsal
cinsiyet eşitliğini sağlamak temel amaçtır. şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Züleyha Gülüm Kemal
Peköz Hakkı
Saruhan Oluç
İstanbul Adana İstanbul
Murat Çepni Ali
Kenanoğlu Ömer
Faruk Gergerlioğlu
İzmir İstanbul Kocaeli
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Züleyha
Gülüm. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
ZÜLEYHA
GÜLÜM (İstanbul) Ben de herkese iyi geceler diyerek başlayayım
bari, bu saatte devam ettiğimize göre.
Şimdi,
Onuncu ve On Birinci Kalkınma Planlarını
karşılaştırarak başlayalım. İkisinin
arasında kadınlar noktasından baktığımızda
çok açık, belirgin bir farklılaşma görüyoruz. Kadın-erkek
fırsat eşitliği hem de toplumsal cinsiyet eşitliği
ifadelerinin aslında bu kalkınma planından
kaldırıldığını görüyoruz. Sadece bu da değil;
kadının güçlendirilmesi yerine, asıl olarak ailenin öne
çıktığını, aile vurgusunun, ailenin güçlendirilmesinin
öne çıktığını görüyoruz.
Ama
sadece kalkınma planında değil, aslında uzun bir süredir
kadın kazanımlarına yönelik ciddi bir saldırı
dalgasının hem iktidar tarafından hem de basın-yayın
organları aracılığıyla gerçekleştiğini görebiliyoruz.
Mesela, neler oldu? YÖKün Toplumsal Cinsiyet Tutum Belgesi askıya
alındı. İktidar ve sözcüleri tarafından, Diyanet
İşleri Başkanlığı tarafından
kadın-erkek eşitliği aleyhinde sürekli beyanlarda bulunuldu.
İstanbul Sözleşmesine, CEDAWa, 6284 sayılı Kanuna,
nafaka hakkına, ortak mal paylaşımına yönelik yine
iktidarın ve medya kanallarının yoğun bir
saldırısıyla karşı karşıyayız.
Aslında
bir bütün olarak baktığımızda, kadınların
yıllarca mücadeleyle elde ettiği kazanımların ortadan
kaldırılmaya çalışıldığını
görüyoruz. Kadın hareketini, feminist hareketi, kadınların
mücadelesini, sözünü dikkate almayan, erkek egemen siyaseti daha da
derinleştiren bir iktidar anlayışını görüyoruz.
Bir
de şu meşhur iş ve aile yaşamını
uyumlaştırma sözü var, yine kullanıldı sunumda. Neden
acaba kadınlar aklınıza gelince iş ve aile
hayatını uyumlaştırma diyorsunuz da erkekler için iş
ve aile hayatını uyumlaştırma diye bir şey aklınıza
gelmiyor? Ev işi, emek ya da çocuk bakımı sadece
kadınların görevi diye mi görüyorsunuz?
Bu
toplumsal cinsiyet nedir ki bu kadar karşı çıkıyorsunuz?
Toplumsal cinsiyet eşitliğinden ne anlıyorsunuz ki
karşı çıkıyorsunuz, her yerde yok etmeye
çalışıyorsunuz? Biraz anlatalım isterseniz.
Toplumsal
cinsiyet eşitliği olmadığında yani erkek
egemenliği ortadan kalkmadığında biz kadınlar
şiddete uğramaya, katledilmeye, tacize, tecavüze uğramaya devam
ediyoruz.
Biz
kadınlar siyasette -aynı burada olduğu gibi- temsil edilmiyoruz,
erkekler biz kadınların adına kendi çıkarları için
kararlar alıyorlar.
Biz
kadınların mülksüzlüğü devam ediyor. Gece gündüz
çalışmamıza rağmen hep yoksul olan biz kadınlar
oluyoruz.
İş
yerlerinde cam tavan hep kafamıza çarpıyor. Asla eş değer
işe eş değer ücret alamıyoruz. Esnek, güvencesiz,
sigortasız işlerde çalışmaya zorlanıyoruz.
Ev
işleri, bakım işleri, çocuk yaşlı bakımı hep
biz kadınların görevi oluyor; erkekler bundan muaf oluyor, devlet bu
alandaki sorumluluğunu yerine getirmiyor. Aileye, babaya, kocaya mahkûm
olarak hayatlar yaşamak zorunda kalıyoruz. Her türlü
baskıyı görmemize rağmen sessiz kalmak zorunda kalıyoruz.
Eğitim
hakkımız elimizden alınıyor. Ana dilde eğitim
hakkımız olmadığı için eğitimimizi
tamamlayamıyoruz. Kız çocukları okuldan alınmaya, erken
yaşta evlenmeye zorlanıyor.
Mevsimlik
işçi kadınlar, göçmen kadınlar erkeklerden daha düşük
ücretlerde tacizle, tecavüzle baş başa kalarak çalışmak
zorunda kalıyor.
Basın-yayın
organları erkek egemenliğini besleyerek yaşamın tüm
alanında erkekliğin güçlenmesini sağlıyor.
Tarımda
çalışan kadınların emeği görülmüyor, yok
sayılıyor.
Biz
kadınlar kamusal alanlardan çekilmeye, evlere hapsedilmeye
zorlanıyoruz.
Boşanmak
isteyen kadınlar, hayır diyen kadınlar öldürülmeye devam
ediyor.
Yargı,
erkek yargı olmaya, kadınları yargılamaya, sanık
erkekleri korumaya, onları cezasızlıkla ödüllendirmeye devam
ediyor.
Türkiye,
kadın-erkek eşitliğinde dünya ülkeleri arasında son
sırada yer almaya devam ediyor.
LGBT+ların
uğradığı hak ihlalleri, nefret suçu eylemleri görünmez
kılınıyor, LGBT+lara yönelik suçlar daha da fazla artıyor.
LGBT+lara çalışma hakkı, yaşam hakkı, ikamet etme
hakkı tanınmıyor; yok sayılmaya, yok edilmeye
çalışılıyorlar.
Şimdi
soralım: Gerçekten siz böyle bir toplumsal yapı mı istiyorsunuz?
Gerçekten biz kadınların öldürüldüğü, cinayetlere kurban
gittiği, yok sayıldığı, erkeklerin iktidarı
altında ezildiğimiz bir yaşam biçimine mi bizi mahkûm etmek
istiyorsunuz? Bunu yapmak istiyorsanız bu politikalarınıza devam
edersiniz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sözlerinizi tamamlayın.
ZÜLEYHA
GÜLÜM (Devamla) - Eğer gerçekten bunu yapmak gibi bir derdiniz yoksa
-öncelikle kadın arkadaşlara sesleneyim tabii ki- gelin bu
politikalardan vazgeçip kadın hareketini, feminist hareketi, bu alanda
yıllardır mücadele eden kadınları dikkate alın;
erkeklerle yan yana durmayın, kadınların ittifakıyla yan
yana durun ve gerçekten erkek egemenliğine birlikte son verelim.
Teşekkürler.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Değerli
milletvekilleri, yaklaşık on üç saattir sürdürdüğümüz bir
çalışma süresi sonunda On Birinci Kalkınma Planı üzerine
verilen önergelerin görüşmeleri ve işlemleri
tamamlanmıştır.
3067
sayılı Kanun gereğince planın tümü, Genel Kurulca kabul
edilen önergelerdeki değişiklikler doğrultusunda açık oya
sunulacaktır. Açık oylamanın şekli hususunda Genel Kurulun
kararını alacağım.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, oylama için iki dakika süre vereceğim. Bu süre içinde
sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu
yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy
pusulalarını oylama için öngörülen süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Değerli milletvekilleri, On Birinci Kalkınma Planıyla ilgili
açık oylama sonucunu açıklayacağım. Bu açıklamadan
sonra bir iki işlemimiz daha var. Sizlerden ricam, benim
konuşmalarım bitmeden kürsü önünde ya da kürsü yanında bir
yığılmaya lütfen neden olmayalım ve sessiz olalım
çünkü Başkanlık Divanı daha işlemlerini bitirmedi. On üç
saat süren görüşmeden sonra her şeyin bir muntazamlık içerisinde
yapılmasına lütfen fırsat tanıyalım.
On
Birinci Kalkınma Planı açık oylama sonucu:
Kullanılan
oy sayısı : 312
Kabul : 268
Ret : 44 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Bayram Özçelik İsmail
Ok
Burdur Balıkesir
Sayın milletvekilleri, bu sonuçla On Birinci
Kalkınma Planı kabul edilmiştir. Hayırlı olsun. (AK
PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
Kalkınma planının içinde geçen bütün
hedefleriyle gerçekleşmesini ben de yürekten temenni ediyorum.
Sayın Cumhurbaşkanı
Yardımcımız, kalkınma planı kabul edilmiştir, bu
konuda isterseniz yerinizden isterseniz kürsüden bir teşekkür için size
söz vereceğim.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin kalkınması ve
geleceği açısından önemli bir vizyona sahip olan On Birinci
Kalkınma Planının görüşmelerini
tamamladığımız bugünde önemli ve memnuniyet verici millî
bir duruşa şahit olduk. Bugün çatısı altında
bulunduğumuz Gazi Meclisimizde grubu bulunan 4 siyasi parti,
yaptıkları ortak destek açıklamasıyla ne ülkemizin ne de Kıbrıs
Türkünün Doğu Akdenizde meşru hak ve çıkarlarının
gasbedilmesine müsaade etmeyeceğini güçlü bir şekilde dünya kamuoyuna
ilan etmiştir. (AK PARTİ ve MHP sıralarından
alkışlar) Kim ne karar alırsa alsın, kim ne engel
çıkarmaya çalışırsa çalışsın bu bildiride de
vurgulandığı üzere Türkiye, Doğu Akdenizdeki hidrokarbon
arama faaliyetlerine aynı kararlılıkla devam edecek ve
uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını kullanmaktan geri
durmayacaktır. (AK PARTİ ve MHP sıralarından
alkışlar) 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı öncesi
yayımlanan bu bildiri, Kıbrıs Türkünün hiçbir zaman yalnız
bırakılmayacağının da güçlü bir ifadesidir.
Bu
vesileyle, bir noktaya daha vurgu yapmak isterim. Türkiye Cumhuriyeti devleti
fark gözetmeksizin her bir vatandaşına büyük değer vermekte ve
hiçbir ayrım yapmamaktadır. İnsanı yaşat ki devlet
yaşasın. düsturuyla yaratılanı severiz Yaradandan ötürü.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2019-2023 dönemini kapsayan On
Birinci Kalkınma Planı görüşmelerini tamamlamış
bulunuyoruz. Plan çalışmalarının başından bu yana
gerek talimatları ve gerekse vizyonu ve liderliğiyle On Birinci
Kalkınma Planının her aşamasının
katılımcı bir anlayışla hazırlanmasını
sağlayan ve plan çalışmalarına her aşamada titizlikle
sahip çıkan Sayın Cumhurbaşkanımıza
şükranlarımı arz ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bugün
yaptığımız müzakereler dâhil, yapılan tüm özverili
çalışmalar için Plan ve Bütçe Komisyonumuza, Komisyonun Değerli
Başkan ve üyelerine, katkılarını esirgemeyen bütün siyasi
partilerimize, siz Sayın Başkan ve siz değerli milletvekillerimize;
Strateji ve Bütçe Başkanlığı başta olmak üzere tüm
bakanlık, kurum ve kuruluşlarımıza, bürokrat ve teknokrat
arkadaşlarımıza; özel sektör, sivil toplum ve akademi
camiasına; katkı sunan, emek veren herkese
şükranlarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Her
alanda topyekûn bir değişim ve dönüşüm öngören On Birinci
Kalkınma Planı, Türkiye'nin kalkınma vizyonunu ortaya koyarak
milletimizin temel beklentilerini karşılamak, ülkemizin
uluslararası konumunu yükseltmek ve halkımızın refahını
artırmak için temel bir yol haritası olacaktır. Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sisteminin bu ilk kalkınma planında bulunan hedefler ve
uygulamaya konulacak politikalar çerçevesinde Türkiye'yi daha hızlı
bir kalkınma ivmesine hep birlikte taşımayı ve el birliğiyle
ülkemizin saygın konumunu daha da güçlendirecek adımları
atmayı diliyorum.
Katılımcı
bir süreçte yoğun çalışmalar sonucunda hazırlanan On
Birinci Kalkınma Planının ülkemiz ve milletimiz için
hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından
alkışlar)
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Ben de teşekkür ederim.
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
5.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent
Gökün, 27nci Yasama Dönemi İkinci Yasama Yılının son
birleşiminin tamamlanması nedeniyle çalışmalarda
katkısı bulunan herkese teşekkür ettiğine ilişkin
konuşması
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, 27nci Yasama Dönemi İkinci Yasama
Yılının son birleşimini tamamlıyoruz. Bu vesileyle,
bugüne kadar birlikte yoğun mesai harcadığımız
değerli parti gruplarımızın saygıdeğer
başkan vekillerine, tüm milletvekillerine, yürütmenin değerli
temsilcilerine katkıları ve katılımları için
teşekkür ediyorum. Ayrıca, görev yapmaktan onur duyduğum
Başkanlık Divanı üyelerimize;
çalışmalarımızda yasama, idari ve teknik hizmetlere destek
veren idari teşkilatımızın Genel Sekreteri ve
yöneticilerine; Divanda ve komisyonlarda müşavirliğimizi yapan
Kanunlar ve Kararlar Başkanlığı yasama uzmanlarına,
yasama evrakı işlerini yapan Kanunlar ve Kararlar
Başkanlığı personeline, sözlerimizi kayda geçiren
değerli stenograflarımıza, Genel Kurulda teknik destek sunan
Bilgi İşlem Başkanlığı ve İşletme
Yapım Başkanlığı personeline, sürekli taleplerimize
yetişmeye çalışan kavaslara, araştırma ve bilgi
taleplerimizi karşılayan Araştırma Hizmetleri
Başkanlığı yasama uzmanlarına, zengin
kitaplığından istifade ettiğimiz Kütüphane ve Arşiv
Hizmetleri Başkanlığı personeline, bire bir
çalıştığımız danışman ve
sekreterlerimize, tüm partilerimizin grup çalışanlarına,
görüşmelerimizi yansıtan Türkiye Büyük Millet Meclisi Televizyonu
çalışanlarına, sağlık çalışanlarına,
çalışmalarımızı kamuoyuyla paylaşan tüm
Parlamento muhabirlerine, restoran çalışanlarımıza,
kulislerde ikramda bulunan değerli personelimize ve Meclis kampüsünde
güvenliğimizi sağlayan değerli güvenlik görevlilerimize,
velhasıl Meclis çatısı altında görev yapan tüm
çalışanlara Türkiye Büyük Millet Meclisi adına teşekkür
ediyorum. (Alkışlar)
Ve
final.
Değerli
milletvekilleri, yorucu bir hafta geçirdik. Yasama yılında araya
giren seçim çalışmaları oldu. Parlamentomuz, hem seçim
çalışmalarına hem de yasama, araştırma
çalışmalarına zaman ayırmaya gayret etti. Elbette daha
yapılacak çok şey var ama bugün de alınan karar gereğince
bir tatile girme kararımızı burada beraber
paylaşıyoruz.
Ben,
tatilde, tüm arkadaşlarımızın aileleri, sevdikleri,
seçmenleri, bütün partilileriyle birlikte güzel bir tatil geçirmelerini
yürekten diliyorum. Hepinize mutluluklar diliyorum, sağlık diliyorum,
başarı diliyorum. (Alkışlar)
Ve
artık, şu sözlerle tamamlıyoruz: Gündemde bulunan konuları
sırasıyla görüşmek için, alınan karar ile Anayasa ve
İç Tüzük gereğince 1 Ekim 2019 Salı günü saat 15.00te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyor, hepinize iyi geceler diliyorum.
(Alkışlar)
Kapanma Saati: 00.05