TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
14’üncü
Birleşim
6
Kasım 2018 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, 5 Kasım eski Başbakan Bülent
Ecevit’i vefatının 12’nci yıl dönümünde saygıyla
andığına ve Dünya Kupası’nda 2’nci olan Ampute Futbol Millî
Takımı’nı TBMM adına saygıyla
selamladığına ilişkin konuşması
2.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, lösemi, Down sendromu ve organ naklinin
toplumda farkındalık yaratılması gereken konular
olduğuna ilişkin konuşması
3.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, Muhammed Levent Bülbül’e MHP Grup
Başkan Vekilliği görevinde başarılar dilediğine
ilişkin konuşması
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Kocaeli Milletvekili
İlyas Şeker’in, 28 Ekim 2018 tarihinde “Göç, Mültecilik ve
İnsanlık” temasıyla toplanan Kartepe Zirvesi’ne ilişkin
gündem dışı konuşması
2.- Manisa Milletvekili Tamer
Akkal’ın, Manisa ilinin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- İzmir Milletvekili
Sevda Erdan Kılıç’ın, 2-8 Kasım Lösemili Çocuklar
Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Trabzon Milletvekili
Ahmet Kaya’nın, Trabzon-Maçka kara yolunun 5’inci kilometresine
yapılan tünelin projesindeki hata nedeniyle Kutlugün Mahallesi’nde yaşanan
mağduriyete ilişkin açıklaması
2.- Afyonkarahisar
Milletvekili İbrahim Yurdunuseven’in, ekim ayı ihracat
rakamlarının tüm zamanların en yüksek seviyesine çıkarak
cumhuriyet tarihi rekorunu kırdığına ilişkin
açıklaması
3.- Bursa Milletvekili Erkan
Aydın’ın, 2-8 Kasım Lösemili Çocuklar Haftası’na ve
lösemili çocuklarla ilgili bir gün değil, bir hafta değil, bütün bir
yıl farkındalık yaratılması gerektiğine
ilişkin açıklaması
4.- Antalya Milletvekili Aydın Özer’in,
Tarım Bakanlığının yeni logosunun Türkiye
tarımının geldiği noktanın özeti olduğuna
ilişkin açıklaması
5.- Mersin Milletvekili
Hacı Özkan’ın, gücünü milletten alan “Yoldaşımız
millettir.” diyen AK PARTİ’nin kutlu yürüyüşüne devam ettiğine
ve millî iradenin muktedir oluşunun 16’ncı yıl dönümünü kutladığına
ilişkin açıklaması
6.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, lösemi hastalarının
ötekileştirilmemesi gerektiğine ilişkin açıklaması
7.- Mersin Milletvekili Ali
Cumhur Taşkın’ın, 3 Kasım AK PARTİ
iktidarının 16’ncı yıl dönümünde milletden
aldığı güçle hizmetine devam edeceğine ilişkin
açıklaması
8.- Uşak Milletvekili
Özkan Yalım’ın, 5 Kasım eski Başbakan Bülent Ecevit’i
ölümünün 12’nci yıl dönümünde saygıyla andığına,
emeklilikte yaşa takılanların haklarının bir an önce
teslim edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
9.- Kahramanmaraş
Milletvekili İmran Kılıç’ın, kim tarafından ve kime
karşı olursa olsun ambargonun çağ dışı bir
uygulama olduğuna ilişkin açıklaması
10.- Hatay Milletvekili
Serkan Topal’ın, 2019 yılı için asgari ücretin alt
sınırının ne olacağını ve toplu
sözleşmeden doğan enflasyon farkının memura verilip
verilmeyeceğini Hükûmetten öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
11.- Mersin Milletvekili
Zeynep Gül Yılmaz’ın, Arabuluculuk Daire
Başkanlığından alınan verilere göre ara
buluculuğun mahkemelerin iş yükünü önemli ölçüde
azalttığına ilişkin açıklaması
12.- Gaziantep Milletvekili
İmam Hüseyin Filiz’in, Gaziantep’te dijital teknoloji alanında
tematik teknik lise ya da liselerin açılmasının dijital
dönüşümde insan kaynağı yaratılması için gerekli olduğuna
ilişkin açıklaması
13.- Adıyaman
Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, projesi tamamlanan 300 yataklı
kadın doğum ve çocuk hastalıkları hastanesi için 2019
bütçesinden ödenek ayrılıp ayrılmadığını ve
inşaatına ne zaman başlanacağını Sağlık
Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
14.- Muğla Milletvekili
Yelda Erol Gökcan’ın, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Muğla
Büyükşehir Belediye Başkanlığının
Muğla’nın ilçelerinde okul yaptırdığı ve Millî
Eğitim Bakanlığına devrettiği yönündeki ifadelerine
ilişkin açıklaması
15.- Adana Milletvekili
Müzeyyen Şevkin’in, Adana’nın ilçelerinde hastane yetersizliği
nedeniyle yaşanan mağduriyete ilişkin açıklaması
16.- Kocaeli Milletvekili
Fatma Kaplan Hürriyet’in, Kocaeli’nin Gebze Hürriyet ve Yavuz Selim Mahallesi
sakinlerinin yaşadığı mağduriyete ilişkin
açıklaması
17.- Samsun Milletvekili
Kemal Zeybek’in, ülke ekonomisinin, halkın, üretenlerin
çıkarlarını korumayan saray yönetimi döneminin
yaşandığına ilişkin açıklaması
18.- Osmaniye Milletvekili
İsmail Kaya’nın, 3 Kasım 2002 tarihinden bu yana AK
PARTİ’nin millete hizmet yolunda on altı yılını geride
bıraktığına ilişkin açıklaması
19.- Çanakkale Milletvekili
Özgür Ceylan’ın, uygulanagelen tarım politikaları sonucunda
yaşanan olumsuzluklara karşı Tarım Bakanının ne
yapmayı düşündüğünü öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
20.- Mersin Milletvekili Ali
Mahir Başarır’ın, 2-8 Kasım Lösemili Çocuklar
Haftası’na ilişkin açıklaması
21.- Adana Milletvekili Ayhan
Barut’un, iç mimar ve peyzaj mimarlarının
yaşadığı mağduriyetin giderilmesi için Meclis
Başkanlığına sunulan kanun teklifinin işleme
alınmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması
22.- Afyonkarahisar
Milletvekili Mehmet Taytak’ın, büyükbaş hayvan
yetiştiricilerinin sorunlarına ve hayvancılık
desteklemelerinin tek kalem altında toplanarak verilmesinin talep
edildiğine ilişkin açıklaması
23.- Sakarya Milletvekili
Çiğdem Erdoğan Atabek’in, lösemiyle mücadelede risk faktörlerinin
bilinmesinin önemine ilişkin açıklaması
24.- Adana Milletvekili
Ayşe Sibel Ersoy’un, lösemi teşhisi konulan Ceren’in annesinin lösemi
hastası çocuklara umut olunması, kan bağışı
yapılması ve LÖSEV’e güç verilmesi gerektiği yönündeki sözlerine
ilişkin açıklaması
25.- İstanbul
Milletvekili Hayati Arkaz’ın, 2-8 Kasım Lösemili Çocuklar
Haftası’nda Türkiye genelinde binlerce lösemili çocuk ve ailesinin maddi
manevi sorunlarına dikkat çekmek istediğine ilişkin
açıklaması
26.- İstanbul
Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu’nun, Kahramanmaraş
Milletvekili İmran Kılıç’ın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ve Hükûmetin, devletin bu
topraklarda ağırlaşan mesuliyetine uygun devlet ciddiyeti
taşıyan terimlerle uluslararası camiayla
konuşmasını istirham ettiğine ilişkin
açıklaması
27.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, zeytinyağına yapılan desteğin
yetersizliğine, sofralık zeytine prim desteği verilmesi, zeytin
üreticisinin kamu bankaları ile tarım kredi kooperatiflerine olan
borçlarının faizsiz olarak ertelenmesi ve zeytin üreticilerinin
sorunlarının bir an evvel çözülmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
28.- Kars Milletvekili Ayhan
Bilgen’in, 4 Kasım 2016 tarihinin Türkiye demokrasisine bir kara leke
olarak geçeceğine, Kars’ta yaşanan gözaltılara, yasal
etkinliğe katılanların “risk analizi” diye ifade edilen
muameleye maruz kalmalarının kabul edilemez olduğuna ve
belediyelerdeki suistimaller, sağlıksız harcamalar, keyfî görevlendirmelerle
ilgili bir açıklamanın yapılmasının önemine
ilişkin açıklaması
29.- Sakarya Milletvekili
Engin Özkoç’un, 5 Kasım eski Başbakan Bülent Ecevit’i ölümünün 12’nci
yıl dönümünde saygıyla andığına, 2-8 Kasım
Lösemili Çocuklar Haftası’na, Down sendromlu çocuklar için ortaya konulan
siyasetüstü yaklaşımın lösemili çocuklar için de hayata
geçirilmesi gerektiğine, Cumartesi Annelerinin “Nazım Gülmez’in
akıbetinin açığa çıkarılarak sorumluluğu olanların
cezalandırılmasını istiyoruz.” sözlerine ve Muğla
Milletvekili Yelda Erol Gökcan’ın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
30.- Tokat Milletvekili Özlem
Zengin’in, 3-9 Kasım Organ Nakli ve Bağışı
Haftası’na, 2-8 Kasım Lösemili Çocuklar Haftası’na ve Sakarya
Milletvekili Engin Özkoç’un yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
31.-
Ankara Milletvekili Mustafa Destici’nin, Dünya Kupası’nda 2’nci olan
Ampute Futbol Millî Takımı’nı tebrik ettiğine, 2-8
Kasım Lösemili Çocuklar Haftası’na, otizm, Down ve diğer
gelişim bozukluklarının araştırılmasıyla
ilgili önergeye SMA’nın da eklenmesini ve bedelli askerlikten elde
edilecek gelirin bir kısmının SMA hastalarına
ayrılmasını Büyük Birlik Partisi olarak önerdiklerine
ilişkin açıklaması
32.- Afyonkarahisar
Milletvekili Burcu Köksal’ın, Sayıştay raporuna göre, AKP’li
Afyonkarahisar Belediyesi Özel Kalem Müdürlüğünün iki sene içinde 7 kez
atama yapılarak istisnai memur kadrosuna geçiş kadrosu olarak
kullanılmasının ne kadar doğru olduğunu ve herhangi
bir soruşturma yapılıp yapılmayacağını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
VI.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu
Önerileri
1.- Danışma
Kurulunun, Down sendromunun ve otizm ile diğer gelişim
bozukluklarının yaygınlığının tespiti ve
bunlara sahip bireylerin ve ailelerinin sorunlarının çözümü için
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş
olan Kayseri Milletvekili Hülya Nergis ve 22 milletvekilinin (10/392), Kayseri
Milletvekili Çetin Arık ve 30 milletvekilinin (10/242), İzmir
Milletvekili Mahir Polat ve 19 milletvekilinin (10/349), Diyarbakır
Milletvekili Semra Güzel ve 32 milletvekilinin (10/397), Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan
Akçay'ın (10/394), İYİ PARTİ Grubu adına Grup Başkan
Vekili İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu'nun (10/401)
Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin
birleştirilerek Genel Kurulun 6 Kasım 2018 Salı günkü
birleşiminde yapılması ve tamamlanmasına kadar
çalışmalarını sürdürmesine ilişkin önerisi
VII.-
MECLİS ARAŞTIRMASI
A) Ön
Görüşmeler
1.- Kayseri
Milletvekili Çetin Arık ve 30 milletvekilinin, otizmli bireylerin ve
ailelerinin yaşadıkları sorunların incelenerek bu
sorunların çözümü için gerekli çalışmaların
sağlanması amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/242)
2.- İzmir
Milletvekili Mahir Polat ve 19 milletvekilinin, otizmli bireylerin ve
ailelerinin yaşadıkları sorunların incelenerek bu
sorunların çözümü için gerekli çalışmaların
sağlanması amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/349)
3.- Kayseri Milletvekili
Hülya Nergis ve 22 milletvekilinin, Otizm Spektrum Bozukluğu, Dikkat
Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu, Özgül Öğrenme Güçlüğü
ve Down Sendromunun ülkemizdeki yaygınlığının incelenerek
gerekli önlemlerin alınması için bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/392)
4.- MHP Grubu adına Grup
Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay'ın, otizm, down ve
diğer gelişim bozukluklarının yaygınlık durumunun
tespit edilerek bunlara sahip bireylerin ve ailelerinin sorunlarına çözümler
üretilmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/394)
5.- Diyarbakır
Milletvekili Semra Güzel ve 32 milletvekilinin, otizm, down ve diğer
gelişim bozukluklarının yaygınlık durumunun tespit
edilerek bunlara sahip bireylerin ve ailelerinin sorunlarına çözümler
üretilmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/397)
6.- İYİ Parti Grubu
adına Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Yavuz
Ağıralioğlu'nun, otizm, down ve diğer gelişim
bozukluklarının yaygınlık durumunun tespit edilerek bunlara
sahip bireylerin ve ailelerinin sorunlarına çözümler üretilmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/401)
VIII.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba’nın, THY’nin sendika üyeliği
gerekçesiyle işten çıkardığı iddia edilen on beş
personele ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı
Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/4084)
2.- Bursa
Milletvekili İsmail Tatlıoğlu’nun,
Bandırma-Bursa-Ayazma-Osmaneli, Ayazma-İnönü demiryolu
hattının ihale ve inşaat sürecine ilişkin sorusu ve
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın
cevabı (7/4088)
3.- Bursa
Milletvekili İsmail Tatlıoğlu’nun, Bursa-Ankara Yüksek
Hızlı Tren Projesi’ne ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve
Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/4335)
4.-
Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir’in, RTÜK
tarafından hazırlanan ve çocuk kanallarında
yayınlanması zorunlu kılınan bir kamu spotuna ilişkin
sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit
Turhan’ın cevabı (7/4340)
5.- Muğla
Milletvekili Süleyman Girgin’in, Göcek Tüneli'nden geçişlerin ücretsiz
hale getirilmesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı
Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/4341)
6.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığa
ait arsa ve araziler ile bunların satış ve kiralama
işlemlerine ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı
Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/4346)
7.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2015-2018
yılları arasında THY’de görevli pilotların ve diğer
personelin uyruklarına göre dağılımına ilişkin
sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit
Turhan’ın cevabı (7/4347)
6 Kasım 2018 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Ismail OK (Balıkesir)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 14’üncü
Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
III.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, 5 Kasım eski
Başbakan Bülent Ecevit’i vefatının 12’nci yıl dönümünde saygıyla
andığına ve Dünya Kupası’nda 2’nci olan Ampute Futbol Millî
Takımı’nı TBMM adına saygıyla selamladığına
ilişkin konuşması
BAŞKAN – Gündem dışı üç sayın
milletvekiline söz vermeden önce bir iki hususu sizlerle paylaşmak istiyorum
değerli milletvekilleri.
Sayın milletvekilleri, eski başbakanlardan
Sayın Bülent Ecevit’in vefatının dün 12’nci yıl dönümüydü. Bülent
Ecevit devlet adamlığı, halkçı yapısı, ödün vermeyen
siyaseti, Kıbrıs’ta sağladığı büyük başarılar
ve özellikle çalışma hayatında emekten yana koyduğu tavırlarla
Türk siyasetinde mümtaz bir yere sahip olmuştur. Kendisi siyasi kişiliğinin
yanında, ayrıca şiire ve güzel sanatlara olan merakıyla da şiir
dünyasında, edebiyat dünyasında da ayrıca bir yer edinmiştir.
Eşi Sayın Rahşan Ecevit’le beraber son derece sade ve mütevazı
yaşantısında devletin hiçbir olanağını kendisinden
yana kullanmamak suretiyle bütün siyasetçilere örnek olan çok mümtaz bir siyaset
yaşantısını sürdürmüştür. Bir yandan devlet adamlığı
ama bir yandan da “Karaoğlan” sıfatı yani hem devlet adamlığı
hem de “halkçı” sıfatı Türk siyasetinde ve dünya siyasetinde çok
az siyasetçiye nasip olacak sıfatlardır. Hayatı boyunca Türkiye'nin
esenliği, mutluluğu için çalışan ve dün de 12’nci ölüm yıl
dönümünde andığımız eski başbakanlardan, Cumhuriyet Halk
Partisinin ve Demokratik Sol Partinin eski genel başkanlarından rahmetli
Bülent Ecevit’i bir kez daha saygı ve minnetle anıyorum, ruhu şad
olsun.
Değerli milletvekilleri, öyle başarılar
vardır ki onları anlatmak için sözler yetersiz kalır. Çevremize baktığımızda
insanların çok küçük bazı kırılgan olaylardan hemen mutsuz duruma
düştüğünü, hayata küstüğünü görürüz. Oysa hayat, içinde her türlü
engeli barındırıyor, azmi ve mücadeleyi de barındırıyor.
Hayatlarında karşılaştıkları uzuv zaaflarına
rağmen bunu dert etmeyen, tam tersine bunu bir avantaja çeviren bir futbol
takımımız var, Türkiye Ampute Millî Futbol Takımı. Bu futbol
takımı azmiyle, çalışkanlığıyla herkese örnek
oluyor. 2007 yılında Dünya Şampiyonası’nda 2’ncilik kazanan,
2017 yılında Avrupa Şampiyonası’nda Avrupa Şampiyonu olan
Ampute Millî Takımımız bu kez Meksika’da yapılan Dünya Kupası’nda
2’nci olmak suretiyle ülkemizi onurlandırmıştır. Ampute Millî
Takımı’mızı Türkiye Büyük Millet Meclisi adına coşkuyla,
alkışlarla ve saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) Onlar
bizim gururumuz oldu, yoldaşımız oldu ve hayata bakış açımızı
değiştiren çok önemli ve değerli sporcular oldu; kendileriyle gurur
duyuyoruz.
Değerli milletvekilleri, gündem dışı
söz talepleri var, onları yerine getiriyoruz.
Gündem dışı ilk söz, Uluslararası
Kartepe Zirvesi’nde göç, mültecilik ve insanlık temalı yapılan toplantı
hakkında söz isteyen Kocaeli Milletvekilimiz Sayın İlyas Şeker’e
aittir.
Buyurun Sayın Şeker. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, 28 Ekim 2018 tarihinde “Göç, Mültecilik
ve İnsanlık” temasıyla toplanan Kartepe Zirvesi’ne ilişkin gündem
dışı konuşması
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Kocaeli Büyükşehir Belediyesinin düzenlediği
ve entelektüel dünyanın yeni buluşma adresi olan Uluslararası Kartepe
Zirvesi’nin 1’incisi geçen yıl yapılmıştı. Kartepe Zirvesi,
doğal güzellikleriyle göz kamaştıran, yeşilin bütün tonlarıyla
sergilendiği, dört mevsimin yaşandığı Kartepe ilçemizin
Samanlı Dağlarındaki 1.600 metre rakımda gerçekleştirildi.
1’inci Zirvenin konusu 15 Temmuz darbesi ve darbeler idi. Zirve sonunda “Darbelere
Karşı Uluslararası Dayanışma Çağrısı” başlığıyla
deklarasyon yayımlandı. Birleşmiş Milletler müktesebatı
dâhil edildi ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun gündemine alındı.
Kocaeli Büyükşehir Belediyesinin düzenlediği
Kartepe Zirvesi’nin 2’ncisi, 28 Ekim 2018 tarihinde “göç, mültecilik ve insanlık”
temasıyla yapıldı. Göç, bütün dünyanın, insanlığın
meselesidir. Türkiye, bu meselenin insani, ahlaki ve teknik çözümü için her alanda
inisiyatif almıştır, almaya devam etmektedir. Kartepe Zirvesi’nde
Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Avustralya, Azerbaycan, Bangladeş,
Bosna-Hersek, Bulgaristan, Endonezya, Etiyopya, Filistin, Güney Afrika, Hırvatistan,
Hollanda, İngiltere, İran, İspanya, İsrail, İsveç, İsviçre,
İtalya, Kanada, Kuzey Kıbrıs, Lübnan, Portekiz, Sırbistan, Suriye,
Türkmenistan, Ukrayna, Yunanistan ve Türkiye olmak üzere 30 ülkenin katılımcıları
görüş ve düşüncelerini dünya kamuoyuyla paylaştılar.
Kartepe Zirvesi’ne 84 farklı kurum, 62 ulusal, 32
yabancı üniversiteden akademisyen, 360 bilim insanı, medya, siyaset, bürokrat,
STK temsilcileri, uluslararası kuruluş yetkilileri gibi çok çeşitli
disiplinler katılım sağladı. Açılış oturumuyla
başlayan Kartepe Zirvesi, 2 çalıştay, 46 panel, 12 akademik oturum
ve 11 vaka kritik toplantısıyla tamamlandı. Açılış
konuşmasını yapan Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanımız
İbrahim Karaosmanoğlu, Kartepe Zirvesi’nde “İnsanlığın
toprağına sıkıca tutulmasının yollarını
arayacağız.” diyerek zirvenin ana temasını vurguladı. Zirvenin
Onursal Başkanlığını üstlenen Dışişleri
Bakanımız Sayın Mevlüt Çavuşoğlu “Günümüz dünyasında
herhangi iki ülke arasında mevcut bir savaş bulunmamaktadır. Buna
rağmen, İkinci Dünya Savaşı’ndaki rakamlardan bile daha büyük
bir göçle karşı karşıyayız.” ifadesini kullandı. Yine,
İçişleri Bakanımız Süleyman Soylu Bey “Türkiye, göç meselesinde
tecrübesini, vicdanını ve rasyonel aklı ortaya koymaktadır.
Gelişmiş dünyadan beklediğimiz destek para desteği değil,
anlayış desteğidir.”
Yunanistan’dan katılan, Yunanistan eski Başbakanı
Papandreu, göç sorununun Amerika Birleşik Devletleri Başkanının
tercih ettiği üzere duvar örmek gibi yöntemlerle çözülemeyeceğini vurguladılar.
Yine, Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu Başkanı “Türkiye'nin muazzam
başarısı olmasaydı dünya bugün çok daha büyük bir krizle karşı
karşıyaydı.”, Birleşmiş Milletler Türkiye Mukim Koordinatörü
“Kartepe Zirvesi ile Kocaeli insanlığın sesinin yükseldiği yerdir.”
diye ifade ettiler.
Yine, Yunanistan Göç Bakanı Vitsas “Türkiye dikkate
alınmadan, iş birliği kurulmadan mülteci sorununu çözmek mümkün değil.”
diye ifade kullandılar. Yerel Yönetimler Orta Doğu ve Batı Asya Bölge
Teşkilatı Eş Başkanı Muhammed Saadieh “Türkiye’de mültecilerle
ilgili alınan kararlar milyonlarca Suriyelinin hayatını kurtardı.
Biz bu zirveyi tüm dünyadaki mültecilerin durumuyla ilgili alınmış
önemli bir adım olarak görüyoruz.” dediler. Yunanistan eski Göç Bakanı
“Mülteciye yardım etmedik. Göçmenleri seviyorum demek, ölü göçmeni seviyorum
demek değildir.” ifadelerini kullandı.
Zirvenin kapanış konuşmasında AK
PARTİ Genel Başkan Vekili Profesör Doktor Numan Kurtulmuş Bey meselenin
ekonomik ve siyasi bir mesele olmadığını, meselenin insani ve
ahlaki bir mesele olduğunu vurguladılar.
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi her yıl insanlığı
direkt ilgilendiren meselelerde Kartepe Zirvesi’yle dünyanın gündeminde yerini
alarak dünyanın dikkatini üzerine çekmektedir. Etkili organizasyonlarla insanlığa
ve gelecek nesle hizmet eden Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanına
ve ekibine teşekkür ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şeker.
Gündem dışı ikinci söz, Manisa’nın
sorunları hakkında söz isteyen, Manisa Milletvekilimiz Sayın Tamer
Akkal’a aittir.
Buyurun Sayın Akkal. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakika.
2.-
Manisa Milletvekili Tamer Akkal’ın, Manisa ilinin sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
TAMER AKKAL (Manisa) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bugün Manisa ilimizin sorunları üzerine konuşmak için
gündem dışı söz aldım.
Manisa, özellikle 1970’li yıllardan itibaren sanayileşme
ile ihracatta ve buna bağlı olarak gelişmiş olan yan sanayi
sektöründe yükselmeye başlamıştır. Gerek ticari gerek sosyoekonomik
açıdan bölgede hep önemli bir sanayi, ticaret ve tarım merkezi olmuştur.
Ancak son yıllardaki kontrolsüz endüstriyelleşme ve yanlış tarım
politikaları sebebiyle Manisa çiftçisi gerçekten çok zor günler geçirmektedir.
Geçtiğimiz yıllarda Manisa’da Kolin grubu, termik santral inşaatını
bahane göstererek 6 bin tane zeytin ağacını katletmişti. Manisa’da
zeytin ağaçlarından sonra şimdi de zeytin üreticileri yok edilmeye
çalışılıyor. Birkaç büyük firma bir araya gelerek tekelleşiyor,
zeytin maliyetlerinin yarısının altında fiyat vererek, devamında
da alım yapmayarak Türk zeytincisinin tüm emeğini zayi ediyor. Manisa
bölgesinde Türk zeytinciliğini ve tarımını âdeta yok olma noktasına
getiriyor. Tüm bunlar yetmezmiş gibi, yerli tarım üreticisinin üzerinde
tekelleşmiş bu yapı Tunus başta olmak üzere bazı ülkelerden
zeytin ve zeytinyağı ithal ederek yerli üreticinin 5 liraya sattığı
zeytini maalesef 2 liraya kadar düşürüyor.
İthalat bakanlığı gibi çalışan
Tarım Bakanlığına sormak istiyorum: Manisa’da ve ülkemizin tamamında
üreticinin hakkını, hukukunu savunmak için bir önlem alacak mısınız?
Bir politika uygulayacak mısınız yoksa yerli tarım üretiminin
yok olmasını izlemeye devam mı edeceksiniz? 170 milyon dolarlık
zeytinyağı ihracatımızın 40 milyon dolarlık girdisi
Manisalı zeytin üreticileri tarafından sağlanıyor. 200 milyon
dolarlık zeytin ihracatımızın da 36 milyon dolarlık kısmı
Manisalı zeytin üreticisi tarafından sağlanıyor. Geldiğimiz
noktada Manisa’da ve ülkenin tamamında Türk zeytin üreticisinin durumu şudur:
Gübre 82 liradan 180 liraya yükselmiş, göztaşı 250 liradan 450 liraya
yükselmiştir; buna karşın, domat zeytinin kilosu 5 liradan 2,2 liraya,
trilye zeytinin kilosu ise 9,5 liradan 5 liraya düşmüştür. 750 bin ailenin
zeytinden geçim sağladığı bu ülkede daha fazla tarım üreticisi
ailenin mağdur edilmemesi için Tarım Bakanlığını derhâl
önlem almaya davet ediyoruz ve hatırlatmak istiyoruz: Ziraat Bankasının
görevi yandaş sermayeye televizyon kanalı satın alması için
700 milyon dolarlık kredi vermek değil, hâlihazırda zor durumda olan
tarım üreticisinin rahatlaması ve üretim yapabilmesi için ona destek olmaktır.
Tarım üreticisinin diğer bankalardaki borçları Ziraat Bankasına
aktarılıp düşük faizle yeniden yapılandırılmalıdır.
Yine, Manisa’mız kurutmalık üzüm ve sofralık
üzüm üretiminde ülke birincisidir. TÜİK verilerine göre ilimiz, Türkiye’de
kurutmalık üzümün yüzde 85’ini, sofralık üzümün de yüzde 20’sini üretmektedir.
Üzüm Manisa’nın en önemli tarımsal gelir kaynağıdır. Toplam
tarım alanımızın yaklaşık yüzde 16’sında Manisa’mızın
ve ülkemizin en önemli tarımsal ürünlerinden olan üzüm yetişmektedir ancak
çiftçimize mazot 6,5 liradan verilirse, gübre ve ilaç fiyatları son bir yılda
neredeyse 2 katına çıkarsa, üzüm üreticilerimizin bırakın para
kazanmayı borçlarını ödeyecek, maliyetlerini karşılayacak
gücü kalmaz. Girdi maliyetlerinin düşürülmesi ve borçların ertelenmesi
tarım üreticimiz açısından zaruri hâle gelmiştir. Ucuz mazot
yatlara değil, Türk çiftçisine verilmelidir.
Son olarak, Türkiye yıllardan beri cari açığa
dayanan, inşaat sektörüne dayalı bir tüketim ekonomisi içerisinde olmuştur.
Ekonomimiz rantçı küçük bir azınlığın elinde maalesef paramparça
bir hâle getirildi. Yanlış ekonomi politikalarıyla Türkiye bir borç
ve kredi bataklığına sürüklendi. Tüketim ve borçlanmaya dayalı
ekonomi politikalarını terk etmek, yerine imalat sanayisini önceleyen
bir ekonomi modeli uygulamak gerekirdi. Üretim ekonomisini inşa ederek istihdamı
artırmak, işsizlik oranını düşürmek gerekirdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TAMER AKKAL (Devamla) - Toparlıyorum.
BAŞKAN – Tabii, buyurun.
TAMER AKKAL (Devamla) – Oysa geldiğimiz noktada,
yurt dışından işçi ithalatı yapılarak Türk işçilerin
kapının önüne konulduğunu Manisa’da görebiliyoruz. Yalnızca
Manisa’da değil, ülkemizin çeşitli illerinde Türk işçiler işten
çıkarılıyor, yerlerine Çinli işçiler yerleştiriliyor, Çinli.
Hükûmete yakınlığıyla bildiğimiz şirketlerden biri
olan Kolin Grubu Manisa’nın Soma ilçesinde Kolin Termik Santrali inşaatında
çalışan 2 bine yakın Türk işçiyi geçtiğimiz nisan ayında
işten çıkardı ve yerlerine binlerce işçi istihdam etti. Çinli
işçi rezaleti yalnızca Manisa’da değil, İstanbul, Zonguldak
ve Bartın gibi pek çok ilimizde de yaşanmaktadır. Bu konuyla alakalı
olarak ilgili bakanlığa verdiğimiz soru önergesinin cevabını
ise maalesef ki bir aydır hâlâ alamadık fakat bu konunun da sonuna kadar
takipçisi olacağımızın da önemle bilinmesini istiyorum. Mümkün
olan her fırsatta, demokratik haklarımızı kullanarak Manisa’nın
ve Manisalının sorunları dile getirip çözüm arayışımıza
devam edeceğiz.
Saygılar sunarım. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akkal.
Değerli milletvekilleri, gündem dışı
üçüncü söz, Lösemili Çocuklar Haftası münasebetiyle söz isteyen İzmir
Milletvekilimiz Sayın Sevda Erdan Kılıç’a aittir.
Buyurun Sayın Erdan Kılıç. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakika.
3.-
İzmir Milletvekili Sevda Erdan Kılıç’ın, 2-8 Kasım Lösemili
Çocuklar Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması
SEVDA ERDAN KILIÇ (İzmir) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Lösemili Çocuklar Haftası nedeniyle gündem dışı
söz almış bulunmaktayım.
Bazen siyaset susar, bazen bürokrasi susar. Lösemili
çocuklarımıza dikkat çekmek için tüm vekil arkadaşlarımızı
otuz saniye maske takmaya davet ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, ne kadar çok karşılaşıyoruz
değil mi bu görüntülerle? Yüzünde maske, saçları dökülmüş, minicik
elleri, kocaman yürekleriyle hayata tutunmaya çalışan çocuklar bizim çocuklarımız,
en değerli varlıklarımız, geleceğimiz. Sadece çocuklar
mı? Büyükler, yetişkinler, yaşlılar çünkü “modern çağın
vebası” olarak adlandırılan kanser ne büyük ne küçük ne zengin ne
fakir tanıyor.
Değerli milletvekilleri, Dünya Sağlık
Örgütünün açıklamalarına göre ülkemiz ne yazık ki kanser kuşağında
yer alan bir ülke. Sağlık Bakanlığınca açıklanan 2015-2016
verilerine göre de ülkemizde her yıl 200 bin insana kanser tanısı
konulmakta. Yaklaşık 150 bin insanımız her yıl bu hastalıktan
yaşamını yitirmektedir. Yani düşünebiliyor musunuz, bir şehir
dolusu insanımız her yıl bu hastalıktan yaşamını
yitiriyor. Bu korkunç bir rakamdır, geleceğimizi tehdit etmektedir.
Değerli milletvekilleri, kanserin çığ
gibi büyüdüğü, kontrolsüzce ilerlediği bu çağda sağlıklı
doğmak, sağlıklı büyümek, sağlıklı yaşamak
inanın bir şans ama ne yazık ki her çocuk, her birey bu şansa
sahip olamıyor. Kimi zaman anne babadan, kimi zaman çevresel etkilerden, kimi
zaman da bilinmeyen nedenlerden doğar doğmaz hastalıkla mücadele
ediyor. Bu hastalıkların en başında ise lösemi geliyor. Hâlen
ülkemizde 31.500 lösemi hastasının olduğu bilinmektedir. Her yıl
ortalama ne yazık ki ve maalesef 2 bine yakın çocuğumuz lösemiye
yakalanmakta. Genel bir istatistik ve tarama yapılmadığı için
ülkemizdeki lösemili hastaların gerçek sayısına ulaşamamaktayız.
Tam olarak nedenleri bilinmemekle birlikte genetik yatkınlıklar, beslenme,
yiyecekler, çevresel faktörler ve tüm kanserojenler bunlara neden olmakta. Yaygın
olarak kemoterapi, kök hücre yani kemik iliği nakliyle hastalık büyük
ölçüde iyileştirilmektedir. Ancak gerek teşhis aşamasında gerek
tedavi aşamasında inanılmaz zorluklar yaşanmaktadır. Öte
yandan, kök hücre bağışında da büyük sorunlar yaşanmaktadır.
80 milyonluk ülkemizde maalesef donör sayısı yüzde 1’i bile geçmemektedir.
2014 yılında faaliyete geçen Türkiye Kök Hücre Koordinasyon Merkezinin
verilerine göre son üç yılda gönüllü donör sayısı 300 bindir, gönüllü
bağışçılar sayesinde yaşama döndürülen hasta sayısı
ise sadece 601’dir. TÜRKÖK kayıtlarına göre ilik nakli bekleyen hasta
sayısı ise şu an itibarıyla 2 bin civarındadır.
Değerli milletvekilleri, lösemi diğer kanser
hastalıkları gibi tedavisi çok zor, yıllarca süren ve pahalı
bir hastalıktır. Bu nedenle sadece hastayı değil, tüm aileyi,
tüm yakınlarını da etkilemektedir. En temel hak olan sağlıklı
yaşama hakkı gereği bu konuda başta devlet olmak üzere, bütün
topluma, hele de bizlere önemli sorumluluklar düşmektedir. Bir insanı
yaşama döndürmekten daha kutsal hangi iş olabilir diye düşünüyor
ve bütün doktorlarımıza, sağlık çalışanlarımıza
da bu konuda teşekkürü borç biliyorum. Bu bağlamda, LÖSEV’e de ayrı
bir parantez açmak gerekiyor. Yaklaşık 30 bin lösemi hastasının
tedavisiyle uğraşan, sadece hastaya değil, dar gelirli ailelere de
yardımcı olan ve lösemiyle mücadelenin öncülüğünü yapan LÖSEV, her
türlü takdiri fazlasıyla hak ediyor.
Bu düşüncelerle asırlar öncesinden bizlere
seslenen Şeyh Edebali’nin “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.”
sözlerini hepinize hatırlamak istiyor, bir anne olarak lösemiyle mücadele eden
küçük elli, kocaman yürekli çocuklarımıza umut olmak dileğiyle hayatımız,
çocuklarımız diyor, yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
Teşekkür ederim Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kılıç.
Lösemi, tedavi edilebilen bir hastalık. Bütün gruplarımızın
da büyük bir memnuniyetle üzerinde birleştiği, özellikle genç yaştaki
çocuklarımızın hayatlarını kurtarmaya dönük bu çabalar
konusunda toplumumuzun büyük bir duyarlılık gösterdiğini memnuniyetle
de görüyoruz. Umarız, lösemi Türkiye’nin gündeminden çıkar değerli
milletvekilleri.
Değerli milletvekilleri, şimdi, sisteme giren
ilk yirmi milletvekiline yerlerinden bir dakika söz vereceğim ama sisteme giremeyen,
lösemiyle ilgili konuşmak isteyen her gruptan bir iki arkadaşımıza
da ayrıca söz vereceğim çünkü konu önemli. Eğer gruplar kendi arkadaşlarını
görevlendirirlerse onlara da ayrıca lösemiyle ilgili, hiç olmazsa, görüşlerini
açıklamak açısından bir fırsat tanıyalım.
İlk söz, Sayın Kaya…
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Trabzon Milletvekili Ahmet Kaya’nın, Trabzon-Maçka kara yolunun 5’inci kilometresine
yapılan tünelin projesindeki hata nedeniyle Kutlugün Mahallesi’nde yaşanan mağduriyete
ilişkin açıklaması
AHMET KAYA (Trabzon) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Trabzon-Maçka kara yolunun 5’inci kilometresinde çift
tüplü tünel yapılmıştır. Ancak tünel projesinde yapılan
bir hata nedeniyle Maçka’dan geliş yönünde Kutlugün Mahallesi’ne giriş
için yan yol bırakılmamıştır. Tüneldeki ulaşımın
tek yönlü sağlanması ve bağlantı yolunun yapılmaması
nedeniyle Maçka yönünden gelen toplu taşıma araçları ve özel araçlar
Kutlugün Mahallemize uğramadan transit olarak geçmek durumunda kalmaktadır.
Bu nedenle Kutlugün Mahallemizdeki yaklaşık 50 hane ve 500’e yakın
insanın çalıştığı işletmeler büyük bir mağduriyet
yaşamaktadır. Vatandaşlarımız mahalle içinden geçen eski
yolun tünel çıkışına bir köprü ve yan yolla bağlanmasını,
eski yolun asfaltlanarak genişletilmesini ve yaşadıkları mağduriyetlerin
giderilmesini talep etmektedir. Yetkililerden Kutlugün Mahallemizin haklı,
önemli ve bir o kadar da acil olan taleplerini yerine getirmesini rica ediyoruz.
BAŞKAN – Sayın Yurdunuseven…
2.-
Afyonkarahisar Milletvekili İbrahim Yurdunuseven’in, ekim ayı ihracat
rakamlarının tüm zamanların en yüksek seviyesine çıkarak cumhuriyet
tarihi rekorunu kırdığına ilişkin açıklaması
İBRAHİM YURDUNUSEVEN (Afyonkarahisar) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Açıklanan ekim ayı ihracat rakamlarına
göre ihracatımız yüzde 13,1 oranında artarak 15 milyar 732 milyon
dolara yükseldi. Bu rakam, tüm zamanların en yüksek seviyesine çıkarak
cumhuriyet tarihinin rekoru kırılmıştır. Son on iki aylık
ihracat 166 milyar 809 milyon dolara yükselerek cumhuriyet tarihinde yıllık
ihracatta en yüksek seviyeye ulaşılmıştır. İhracatın
ithalatı karşılama oranı ekim ayında yüzde 96,7 seviyesine
yükselmiştir. Seçim bölgem olan Afyonkarahisar’ın ekim ayı ihracatı
geçen yılın aynı ayına göre yüzde 19,14, ilk on aydaki ihracatımız
ise ilk on aydaki ihracata göre yüzde 11,52 artmıştır. Geçen yıl
ekim ayında ilimizde yapılan ihracat 27 milyon 162 bin dolar iken bu yıl
32 milyon 359 bin dolara yükselmiştir. En çok ihracat yapan iller arasında
ilimiz 2 basamak yükselerek 29’uncu sıraya çıkmıştır. Bu
ihracat rakamlarını sağlayan tüm iş adamlarımıza ve
sanayicilerimize teşekkür ediyor, Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Aydın…
3.-
Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, 2-8 Kasım Lösemili Çocuklar Haftası’na
ve lösemili çocuklarla ilgili bir gün değil, bir hafta değil, bütün bir
yıl farkındalık yaratılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Lösemili Çocuklar Haftası, minicik bedenlerde olan
kocaman yüreklerin sevgiyle kucaklaştığı toplumsal farkındalığın
oluşturulacağı bir hafta.
Bilindiği üzere, lösemi bir kan hastalığıdır
ve kan hücrelerinin yapımında yer alan kemik iliğinde ortaya çıkar.
Son yıllarda lösemi vakalarında artış olmakta ve özellikle bebekler
ile 3 yaşın altındaki çocuklarda daha sık görülmektedir.
Bunların sebepleri arasında psikolojik nedenlerin
de son zamanlarda artış gösterdiğini bilmek, çocuklarda yaşanan
aşırı şokların olduğunu görmek de bu konuya da eğilmeyi
gerektiriyor.
İyi ki LÖSEV var. Çocuklarla ilgili katkıları
tartışılmaz.
Bir kez daha buradan, Meclis kürsüsünden de lösemili
çocuklarla ilgili bir gün değil, bir hafta değil, bütün bir yıl farkındalık
yaratılması gerektiğini söylüyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın Özer…
4.- Antalya Milletvekili Aydın Özer’in, Tarım
Bakanlığının yeni logosunun Türkiye tarımının
geldiği noktanın özeti olduğuna ilişkin açıklaması
AYDIN ÖZER (Antalya) – Sayın Başkan, çok teşekkür
ediyorum.
Tarım Bakanlığının hedefi, benim
ülkemde sürülecek tarla, gölgesinde dikilecek ağaç bırakmamak mı?
Bilindiği üzere, tüm bakanlıklara yeni rejime
uygun kurumsal kimlikler oturtulmaya çalışılıyor. İki gün
önce Tarım Bakanlığının yeni logosunu gördük. Bence devletin
en başarılı sloganlarından birisi olmuş. Allah aşkına
logoda ne ağaç var ne toprak var ne buğday var ne başak var. Resmen
Türkiye tarımını getirdiğiniz noktanın özeti olmuştur.
Üreticimiz gübresinden fidesine, ilacından mazotuna,
yüksek maliyetle üretim yaparken ve hep zarardayken, sırtındaki borç yükünden
bir türlü kurtulamazken, tüketicimiz pazarda, markette yüksek fiyat nedeniyle evine
sebze, meyve alamazken, Hükûmet gıda enflasyonuna bir çözüm bulamazken Tarım
Bakanlığının logosunda toprak olsa ne olacak, buğday olsa
ne olacak! Önemli olan bakanlığın fikrinde ne olduğu çünkü zikri
hepimizin malumudur.
BAŞKAN – Sayın Ramazan Can yerine Sayın
Özkan…
5.-
Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, gücünü milletten alan “Yoldaşımız
millettir.” diyen AK PARTİ’nin kutlu yürüyüşüne devam ettiğine ve
millî iradenin muktedir oluşunun 16’ncı yıl dönümünü kutladığına
ilişkin açıklaması
HACI ÖZKAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkanım.
Millete hizmet yolunda on altıncı yılını
tamamlamış AK PARTİ, gücünü milletten alan “yoldaşımız
millettir” diyerek Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan
liderliğinde kutlu yürüyüşüne devam ediyor. Aziz milletimizin ortaya koyduğu
bu güçlü irade on altı yıl gibi kısa bir sürede dünyanın en
büyük projelerini hayata geçirmiştir. Elde edilen başarılardan ve
açıklanan büyük projelerden rahatsız olanlar kanlı terör eylemleriyle,
hain darbe girişimleriyle, finans odaklı saldırılarla engel
olmaya çalıştılar. Kahraman milletimiz tüm bu saldırılar
karşısında iradesine sahip çıkmış, her seçimde güçlü
ve büyük Türkiye için kararını AK PARTİ’den yana belirtmiştir.
Büyük ve yeni Türkiye artık havada, karada, denizde yani her yerdedir. Milletimizin
iktidar, millî iradenin muktedir oluşunun 16’ncı yıl dönümünü kutluyor,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Tanal…
6.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, lösemi hastalarının ötekileştirilmemesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Değerli
Başkan.
Değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla,
hürmetle selamlıyorum.
Lösemi kemik iliğindeki kan kökenli hücrelerin anormal,
kontrolsüz çoğalması sonucunda ortaya çıkan bir hastalıktır.
Vücut kan üretemediği için çocuklarda kan değerleri düşmeye başlıyor,
çocukta kansızlığa bağlı yorgunluk, bitkinlik, hâlsizlik
oluyor. Yorgunluk, bitkinlik bulaşıcı bir hastalık değildir.
Lösemi hastaları bu hayatın bir parçasıdır, aramızdadırlar,
ötekileştirilmemelidirler. Yorgun savaşçılarımıza enerji
olmalıyız. Lösemililerin maskeleri toplumu korkutmamalı. Maskeler
bir hastalık sembolü değildir, veba değildir. O maskeyi kendi sağlıkları
için takıyorlar, mikroplu oldukları için takmıyorlar.
Morale ihtiyacı olan minik dostlarımız,
maskeleriyle, maskelerinin ardında gülen yüzleriyle bizim parçamızdırlar.
Onların yanındayız, onların farkındayız, onları
seviyoruz.
BAŞKAN – Sayın Taşkın…
7.-
Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 3 Kasım AK PARTİ
iktidarının 16’ncı yıl dönümünde milletden aldığı
güçle hizmetine devam edeceğine ilişkin açıklaması
ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip
Erdoğan liderliğinde 3 Kasım 2002 seçimleriyle başlayan AK PARTİ
iktidarının 17’nci yılına ulaştık. Geçen on altı
yılda girdiğimiz 14 seçimden milletimizin desteği, Cenab-ı Hakk’ın
yardımıyla hep başarıyla çıktık. Bu süre içerisinde
eğitimden sağlığa, ulaştırmadan enerjiye her alanda
yaptığımız dev projelerle ülkemizi 3,5 kat büyüttük. Terörle
mücadelede cumhuriyet tarihinin en başarılı neticelerini aldık.
Sağlıkta yaptığımız hastaneler, şehir hastaneleri
ve değişim projeleriyle dünyaya örnek olduk. 20 bin kilometre duble yol
yaptık. Hızlı trenlerle uzakları yakın ettik. Hava yolunu
halkın yolu yaptık. Savunma sanayisinde yerli ve millî üretimi yüzde 65
seviyelerine çıkardık.
AK PARTİ on altı yıldır olduğu
gibi milletinden aldığı güçle hizmetine devam edecektir diyor, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Yalım…
8.-
Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, 5 Kasım eski Başbakan
Bülent Ecevit’i ölümünün 12’nci yıl dönümünde saygıyla andığına,
emeklilikte yaşa takılanların haklarının bir an önce teslim
edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Dün, 5 Kasımda önceki başbakanlarımızdan
Kıbrıs fatihi Sayın Bülent Ecevit’in ölüm yıl dönümüydü. Sayın
Ecevit’i saygı, sevgi ve özlemle anıyorum.
Sayın Başkan, 1999 yılında çıkarılan
kanunla haksızlığa uğrayan vatandaşlarımız var,
bunlara “EYT’liler” diyoruz yani emeklilikte yaşa takılanlar. “Suriyeli
vatandaşlara 40 milyar dolar para harcadık.” diye övünen AKP Hükûmetine
sesleniyorum: Kendi öz evladımız olan EYT’lilere 5-6 milyar doları
çok mu gördünüz? Haksızlığa uğrayan EYT’lilerin haklarını
bir an önce teslim edelim diyorum ve de hak eden vatandaşlarımızı
bir an önce emekliliğe kavuşturalım diyorum, saygı ve sevgilerimi
sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın Kılıç…
9.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın,
kim tarafından ve kime karşı olursa olsun ambargonun çağ dışı
bir uygulama olduğuna ilişkin açıklaması
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Ambargo, kim tarafından ve kime karşı
olursa olsun, çağ dışı bir uygulamadır. Kıbrıs
çıkarmamızdan hemen sonra sekiz yıl süreyle ülkemize karşı
ambargo uygulayıp milletimize her türlü acıyı çektiren ABD, dün itibarıyla
İran’a yaptırımların tümünü yeniden uygulamaya koydu. Pompeo’nun
ifadesiyle, tarihteki en kapsamlı yaptırım örneğini teşkil
ediyor. Yine, ABD Dışişlerinin Kaşıkçı cinayetinin
Suudi Arabistan’la ilişkilerin geliştirilmesine mâni olmayacağı
açıklaması manidar bir şekilde İran gündeminde dikkat çekiyor.
Böylelikle Batı’nın çifte standartlılığı bir kez daha
ortaya çıkıyor. Peygamberimiz’in risâletinin ilk yılları Mekke
döneminde de Müslümanlara karşı muhasara uygulanmış, bundan
herkes zarar görmüş, İslam’ın en büyük destekçileri Hazreti Hatice
ile Ebu Talib dâhil olmak üzere, masum siviller, kadınlar, çocuklar ölmüştü.
İsrail’in her türlü aymazlığına gözü kapalı destek veren
ABD, bir kez daha, İran’ın şahsında dünyaya sopa göstermiştir.
Görelim Mevla neyler, neylerse güzel eyler.
BAŞKAN – Sayın Topal…
10.-
Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, 2019 yılı için asgari ücretin
alt sınırının ne olacağını ve toplu sözleşmeden
doğan enflasyon farkının memura verilip verilmeyeceğini Hükûmetten
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
30 Ekim itibarıyla bir önceki yıla göre vatandaşlarımızın
temel ihtiyaç maddeleri olan pirinç yüzde 30, bulgur yüzde 13, ekmek yüzde 19, makarna
yüzde 19, tavuk eti yüzde 36, yumurta yüzde 62, patates yüzde 60, kuru soğan
yüzde 83, nohut yüzde 23, kömür yüzde 55, elektrik yüzde 45, doğal gaz yüzde
32 zamlandı. Asgari ücretin 1.600 TL olduğu dikkate alınırsa,
Hükûmete soruyorum: 2019 yılı için asgari ücretin alt sınırı
ne olarak belirlendi? Bu koşullar altında memura toplu sözleşmelerinden
doğan enflasyon farkı verilecek mi, verecek misiniz? Enflasyon sepetinde
değişiklik yapılarak rakamlar üzerinde oynanacağı iddia
ediliyor. Bu konuda Hükûmetten bir açıklama bekliyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Ünal’ın yerine Sayın
Gül Yılmaz.
11.-
Mersin Milletvekili Zeynep Gül Yılmaz’ın, Arabuluculuk Daire Başkanlığından
alınan verilere göre ara buluculuğun mahkemelerin iş yükünü önemli
ölçüde azalttığına ilişkin açıklaması
ZEYNEP GÜL YILMAZ (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Arabuluculuk Daire Başkanlığından
alınan verilere göre dava şartı olarak ara buluculuğun fiilen
uygulanmaya başlandığı 2/1/2018 tarihinden 10/10/2018 tarihine
kadar ara bulucu görevlendirmesi yapılan dosya sayısının 262.327,
ara buluculuk görüşmeleri sonunda anlaşma sayısının 159.692,
ara buluculuk görüşmeleri sonunda anlaşmama sayısının 78.037
olduğu görülmüştür. Buna göre, dava şartı ara buluculuk uygulamalarında
başarı oranının yüzde 67 olduğunu görmekteyiz. Ayrıca,
dava şartı ara buluculuk dışında 59.949 ihtiyari ara buluculuk
gerçekleştirilmiş, bunlardan da yüzde 90’ı anlaşmayla sonuçlanmıştır.
Geçen yıl iş mahkemelerine açılan dava sayısı 180 bin olmasına
rağmen bu yıl 59.701’e düşmüştür. Yani bir önceki yıla
göre yüzde 67 oranında bir düşüş yaşanmıştır.
Bu veriler, ara buluculuğun mahkemelerin iş yükünü de önemli ölçüde azalttığını
göstermektedir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Filiz…
12.-
Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, Gaziantep’te dijital teknoloji
alanında tematik teknik lise ya da liselerin açılmasının dijital
dönüşümde insan kaynağı yaratılması için gerekli olduğuna
ilişkin açıklaması
İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve
diğer paydaşların katkılarıyla hazırlanmış
olan imalat sanayisinde dijital dönüşüm yol haritası kapsamında Türkiye
genelinde açılacak 10 adet dijital dönüşüm merkezinden birisinin de Gaziantep’te
açılacak olması sevindiricidir ve isabetli olmuştur. Nitelikli insan
kaynağı ve güçlü bir araştırma geliştirme altyapısına
sahip olduktan sonra dijital teknolojilerin yurt içinde üretilmesi ve bu teknolojilerde
dışa bağımlılığın azaltılması
mümkün olabilecektir. Bu bakımdan, gecikmeden Millî Eğitim Bakanlığınca
Gaziantep’te yapay zekâ, nesnelerin sanal interneti, eklemeli imalat, büyük veri
gibi dijital teknolojiler alanında tematik teknik lise ya da liselerin açılmasının
dijital dönüşümde insan kaynağı yaratılması için gerekli
olduğunu hatırlatmak istiyorum.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın Tutdere…
13.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, projesi
tamamlanan 300 yataklı kadın doğum ve çocuk hastalıkları
hastanesi için 2019 bütçesinden ödenek ayrılıp ayrılmadığını
ve inşaatına ne zaman başlanacağını Sağlık
Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
İktidar ve Hükûmet yetkilileri tarafından önceki
yıllarda 400 yataklı hastanenin yanına 300 yataklı kadın
doğum ve çocuk hastalıkları hastanesinin yapılacağı
taahhüt edilmişti ve bu kapsamda bu projenin 28 Haziran 2018 tarihinde de tamamlandığı
Adıyaman Valiliği internet sitesinden yayınlanmıştır.
Ben buradan Sağlık Bakanlığına hatırlatmak istiyorum:
Sağlık Bakanlığının 2019 bütçesinde 300 yataklı
hastane için ayrılan bir ödenek var mıdır? Ayrıca, 300 yataklı
hastanenin inşaatına ne zaman başlanacak?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Gökcan…
14.-
Muğla Milletvekili Yelda Erol Gökcan’ın, Kemal Kılıçdaroğlu’nun
Muğla Büyükşehir Belediye Başkanlığının Muğla’nın
ilçelerinde okul yaptırdığı ve Millî Eğitim Bakanlığına
devrettiği yönündeki ifadelerine ilişkin açıklaması
YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) – Teşekkür ediyorum
Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
geçtiğimiz perşembe günü CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu
bir canlı yayında, seçim bölgem olan Muğla’da Büyükşehir Belediye
Başkanlığının Muğla’nın ilçelerinde okul yaptırdığını
ve Millî Eğitime devrettiğini söyledi. Bugünkü grup toplantısında
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın da
söylediği gibi, Muğla Büyükşehir Belediyesi hiçbir ilçemizde okul
yaptırmadı, Millî Eğitim Müdürlüğümüze okul devri de söz konusu
değildir. Muğla AK PARTİ Milletvekili olarak bu yanlış
bilgilendirmeyi yüce Meclisimizin ve Muğlalı hemşehrilerimizin dikkatine
sunuyorum.
Tüm okullarımız, Cumhurbaşkanımız
ve Genel Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın
liderliğinde Hükûmetimiz tarafından Millî Eğitim Bakanlığımız
kanalıyla yapılmaktadır.
Muğla milletvekilleri olarak biz zaman ve mekân
kavramı gözetmeksizin sevgili hemşehrilerimize ve güzel Muğla’mıza
yatırım ve hizmet anlamında çalışmalarımızı
kesintisiz bir şekilde sürdürüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) – Siyasi görüşüne
bakmaksızın tüm hemşehrilerimizin hizmetindeyiz. Ancak yapılmamış
bir şeyin yapılmış gibi gösterilmesini kabul etmemiz asla mümkün
değildir.
Bu bilgiler ışığında yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Şevkin…
15.-
Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin’in, Adana’nın ilçelerinde hastane yetersizliği
nedeniyle yaşanan mağduriyete ilişkin açıklaması
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Adana’nın merkez ilçeleri Yüreğir ve Seyhanlı
hemşehrilerimiz hastane yetersizliği nedeniyle büyük sorun yaşamaktadır.
Nüfusu 300 bine dayanan Yüreğir’in güneyindeki mahalleler Karataş yolundaki
eski devlet hastanesinin yeniden açılmasını beklemektedir. 2012 yılında
yıkılan ve aynı yıl yeni projeyle yeniden açılacağı
belirtilen hastane ne yazık ki altı yıldan bu yana proje aşamasında
kalmıştır.
Geçtiğimiz günlerde 27 yaşındaki bir gencimiz
Adana Şehir Hastanesinin uzaklığı ve acil müdahalenin geç kalması
nedeniyle hayatını kaybetmiştir.
Merkez ilçemiz Seyhan’ın kuzeyinde nüfusu 500 bine
dayanan 35 mahalle halkı da Sağlık Bakanlığının
ödenek ayrıldığını belirtmesine rağmen hastanenin
bir türlü yapılmamasına haklı olarak tepki göstermektedir. Ceyhan
Devlet Hastanesinin yapımı da altı yıldan bu yana yılan
hikâyesine dönmüştür. Çözüm şehir hastaneleri yerine devlet ve butik hastanelerdir.
Adanalıların sesine kulak verilmelidir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Hürriyet…
16.-
Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet’in, Kocaeli’nin Gebze Hürriyet ve Yavuz
Selim Mahallesi sakinlerinin yaşadığı mağduriyete ilişkin
açıklaması
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Yıllardan beri AKP’li Gebze Belediyesi tarafından
her seçim öncesi tapu vereceğiz diye kandırılan Gebze Hürriyet ve
Yavuz Selim Mahallesi sakinleri şu anda Meclisimizdeler ve dertlerine çare
arıyorlar, haklarını arıyorlar, adalet istiyorlar.
Gebze Belediye Başkanı Adnan Köşker vatandaşlara
2014 yerel seçimlerinden önce “Tapularınız çekmecede.” diyerek tapu sözü
vermişti. 2018 yılının da sonlarına gelmemize rağmen
hâlâ tapulardan ses seda çıkmadı. Tüm yetkisi belediyede olmasına
rağmen Belediye Başkanı yetkisini vatandaşlardan yana bir türlü
kullanmıyor, bunun yerine insanların evlerini yıkarak ya da göçe
zorlayarak ranta yönelik projeleri uygulamak istiyor.
Şimdi bu insanlarımız her an evlerinden
edilecekleri endişesi yaşıyorlar. Her iki mahallemizde binlerce vatandaşımız
yaşıyor ve en önemlisi bu mahallelerimiz iktidar partisine yüksek oranda
oy veriyor. Şimdi ise AKP Gebze’yi kazanmasında önemli rolü olan bu insanlara
sırt çeviriyor. Umut verip, güven aşılayıp da yarı yolda
bıraktığınız bu insanların gönül sadakasını
iki dünyada da veremezsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Buradan sesleniyorum:
Ey AKP’li belediye, siz acaba bu hesabı iki dünyada nasıl vereceksiniz?
BAŞKAN – Sayın Zeybek…
17.-
Samsun Milletvekili Kemal Zeybek’in, ülke ekonomisinin, halkın, üretenlerin
çıkarlarını korumayan saray yönetimi döneminin yaşandığına
ilişkin açıklaması
KEMAL ZEYBEK (Samsun) – Sayın Başkanım,
teşekkür ediyorum.
Ülke ekonomisinin, halkın, üretenlerin çıkarlarını
korumayan; rantçıların, dış güçlerin çıkarlarına hizmet
eden, tahılda her şeyi ithal eden, halkın menfaatlerini yok eden
saray yönetimi dönemini yaşıyoruz.
Fındıkta taban fiyatı geç ve düşük
açıkladınız. Çeltik üreticisi saraydan taban fiyatı açıklaması
bekliyor. Çeltik Bafra’da, Çarşamba’da ve ülkemizin diğer bölgelerinde
ton başına 2.200 ve 2.500 TL arasında serbest piyasada işlem
görüyor. Tarım giderleri; mazot, gübre, ilaç, tohum yüzde 100 artmasına
rağmen tahıl ürünlerinin fiyatının düşük tutulması
tarım üreticisini ezdirmektedir. Üretimi destekleyen politikaları planlayarak
yapılacak… Üretici ve tüketicinin dış kaynaklı sömürüsüne son
vermek ve bugünkü üretimi desteklemek bugün ülke üreticisinin menfaatlerine olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KEMAL ZEYBEK (Samsun) – Tarım bu ülkenin millî menfaatidir.
Çıkarlarını korumak…
BAŞKAN – Sayın Özkan yerine Sayın İsmail
Kaya…
18.-
Osmaniye Milletvekili İsmail Kaya’nın, 3 Kasım 2002 tarihinden bu
yana AK PARTİ’nin millete hizmet yolunda on altı yılını
geride bıraktığına ilişkin açıklaması
İSMAİL KAYA (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın
Başkan.
14 Ağustos 2001’de “Artık hiçbir şey eskisi
olmayacak.” diyerek yola çıkan ve “Erdemliler hareketi” olarak bilinen AK kadrolar,
aziz milletimizin teveccühüyle 3 Kasım 2002’de iktidara gelmiştir. O günden
bu yana, davası millet, sevdası millet olan AK PARTİ millete hizmet
yolunda on altı yılını geride bıraktı. “Durmak yok,
yola devam” ilkesiyle Rabb’im bizlere, bu kutlu davaya, bu aziz millete daha nice
nice hizmetlerde bulunmayı nasip eylesin inşallah. Bundan sonra da AK
PARTİ, adalet ve kalkınmayla, milletimizin ve devletimizin her alanda
daha güçlü ve daha etkin olması için çalışacaktır.
Sayın Genel Başkanımız ve Cumhurbaşkanımız
Recep Tayyip Erdoğan’ın da söylediği gibi “Bizim yoldaşımız
millettir, milletimizle beraber yürüdüğümüz müddetçe bizi yolumuzdan ayırmaya
kimsenin gücü yetmeyecektir.” diyerek Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Ceylan…
19.-
Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan’ın, uygulanagelen tarım politikaları
sonucunda yaşanan olumsuzluklara karşı Tarım Bakanının
ne yapmayı düşündüğünü öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Tarım Bakanı, vatandaşımız
kırmızı etin tadını unuttu. On altı yılda yerli
hayvan üreticisini canından bezdirdiniz. Yerli besiciyi ithal samana ve hazır
yeme mahkûm ettiniz. 2002 yılından günümüze, mera alanları yüzde
13 azalmıştır. 50 kilo süt yemi Aralık 2017’de 50-55 liraya
alınabilirken 2018 Eylül ayı itibarıyla 85-90 lira aralığına
tırmandı. 1 kilo yemin fiyatı 1 liradan 1 lira 75 kuruşa çıktı.
Süt-yem paritesi, 1 litre sütle en az 1,5 kilogram yem alınabilecek bir rakam
olmalıdır. Oysa bugünkü fiyatlarla 1 litre sütle ancak 1 kilogram yem
alınabilmektedir. Uygulayageldiğiniz tarım politikalarının
sonucu saman ve yem dolara endekslendi. Bu koşullarda, süt ve et üreticilerinin
kâr etmesi ve üretime devam etmesi beklenemez. Bu konuda vakit çok geçmeden ne yapmayı
düşünüyorsunuz?
BAŞKAN – Sayın Başarır…
20.-
Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, 2-8 Kasım Lösemili
Çocuklar Haftası’na ilişkin açıklaması
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – 2-8 Kasım
Lösemili Çocuklar Haftası. Lösemi, çocukluk çağındaki kanser vakalarının
yüzde 35’ini oluşturmaktadır. Unutmayalım, hastalık tercih değildir.
Vatandaşlarımızı bilinçlendirmek, hastalarımızın
ve ailelerinin sorunlarını sıkça dile getirmek zorundayız. Kan,
kök hücre bağışını desteklemeliyiz, sürekli güncel tutmalıyız.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Barut…
21.-
Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, iç mimar ve peyzaj mimarlarının yaşadığı
mağduriyetin giderilmesi için Meclis Başkanlığına sunulan
kanun teklifinin işleme alınmasını talep ettiğine ilişkin
açıklaması
AYHAN BARUT (Adana) – Sayın Başkan, on binlerce
iç mimar ve peyzaj mimarları, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği
Kanunu kapsamında yer almalarına rağmen uygulamada bazı kanunlarda
yer alan hükümler açısından mağduriyet yaşamaktadırlar.
Mağduriyetlerinin giderilmesi için 3458 sayılı Mühendislik ve Mimarlık
Hakkında Kanun’da, 5008 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda,
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda, 2863 sayılı Kültür
ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nda, 3194 sayılı İmar
Kanunu’nda, 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun’da ve ilgili
yönetmeliklerde değişiklik yapılması gerekmektedir. Kanunlardaki
mevcut hükümlerin zamanın ruhunu yansıtmadığı ve ihtiyaçları
karşılamadığı görülmektedir. Çözüm için Başkanlığa
sunduğumuz kanun teklifinin bir an önce işleme alınmasını
talep ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri, sisteme giren arkadaşlarımızın
konuşmaları sona erdi.
Şimdi, az önce ifade ettiğim gibi, lösemi önemli
bir konu. Bütün gruplardan rica ettim konuşmak isteyen arkadaşlar varsa
her birine birer dakika söz verebilirim diye.
Arkadaşlarımızın söz taleplerini
yerine getireceğim ancak değerli bir arkadaşımızın
acil bir işi olduğu için öncelikle Sayın Taytak’a söz vereceğim.
Buyurun Sayın Taytak.
22.-
Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Taytak’ın, büyükbaş hayvan yetiştiricilerinin
sorunlarına ve hayvancılık desteklemelerinin tek kalem altında
toplanarak verilmesinin talep edildiğine ilişkin açıklaması
MEHMET TAYTAK (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Afyonkarahisar’da ve ülkemizde büyükbaş hayvancılıkla
uğraşanların önemli sorunları bulunmaktadır. En büyük problem
yem girdilerinin yüksek oluşudur. Yem sektöründe faaliyet gösteren firmalar
ham madde ihtiyaçlarının çoğunu ithalat yoluyla karşılamaktadırlar.
Ülke içi yem ham madde üretimi yetersizdir. Yem üretim maliyetleri dövizdeki yükselmeyle
birlikte artmıştır. Besleme maliyeti artışıyla birlikte
yetiştirici elindeki hayvanlarını kesmeye başlamıştır.
Artan maliyetler, şarbon gibi hayvan hastalıkları nedeniyle üretici
yeni sezonda hayvan alımı yapamamaktadır. Süt alım fiyatları,
alım yapan firmaların ödemelerini zamanında yapmaması ve konkordato
ilanları diğer önemli sorunlardandır.
Et fiyatlarındaki dalgalanmalar üreticiyi ve piyasayı
etkilemektedir. Birkaç ay önce yaklaşık 33 TL olan karkas kesim fiyatı
şu an 29,5 TL dolaylarına gerilemiştir. Yüksek yem fiyatları,
düşük çiğ süt alım ücretleri ve kesim karkas kilogram fiyatındaki
düşüş yetiştiriciye zor zamanlar yaşatmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET TAYTAK (Afyonkarahisar) – Hayvancılık
desteklemelerinin tek kalem altında -örnek olarak yem- toplanarak tatminkâr
ölçüde ve denetime müsait bir destekleme sistemi altında verilmesi talep edilmektedir.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Taytak.
Sayın Atabek…
23.-
Sakarya Milletvekili Çiğdem Erdoğan Atabek’in, lösemiyle mücadelede risk
faktörlerinin bilinmesinin önemine ilişkin açıklaması
ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya) – Sayın
Divan, löseminin kesin nedeni bilinmemekle birlikte bazı durumların lösemi
riskini artırdığı bilinmektedir. Bu durumlara özellikle biz
“risk faktörü” diyoruz. Özellikle, bu risk faktörlerini bilirsek lösemiyle daha
iyi mücadele edebiliriz. Radyasyona maruz kalmak, bazı kimyasallara maruz kalmak,
başka bir kanser için kemoterapi tedavisi görmüş olmak, Down sendromu
ve diğer genetik sorunlar, sigara kullanmak ve bazı kan hastalıkları.
Biz bu faktörleri bildikten sonra lösemiyle de çok daha güçlü mücadele edebiliriz.
Özellikle çocukları etkileyen lösemi hastalığı büyükler için
de geçerli. Bu faktörlerden hem çocuklarımızı hem kendimizi korumak
için azami gayret göstermeliyiz. Nedenler ortadan kalktıktan sonra hastalıkla
mücadele çok daha kolay olacaktır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Ersoy…
24.-
Adana Milletvekili Ayşe Sibel Ersoy’un, lösemi teşhisi konulan Ceren’in
annesinin lösemi hastası çocuklara umut olunması, kan bağışı
yapılması ve LÖSEV’e güç verilmesi gerektiği yönündeki sözlerine
ilişkin açıklaması
AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) – “Boğaz enfeksiyonu
için götürdüğüm hastanede lösemi teşhisi koydular Ceren’ime, beyaz gülüme.
Üniversite hastanesine nasıl gittiğimizi, mavi hijyen önlüğünü nasıl
giydiğimi, maskeyi, boneyi nasıl taktıklarını hatırlamıyorum.
Gözümüzden sakındığımız evladımıza kan kanseri
demişlerdi. Tam bir buçuk yılımız bu hastalıkla mücadeleyle
geçti, evi unuttuk, diğer kızımızı unuttuk, hayatı
unuttuk. Babamız hastane bahçesinde arabanın içinde yatıyordu gece
acil bir ihtiyaç olursa diye. Ve o gün geldi, taramaya bile kıyamadığım
sarı kıvırcık saçları döküldü. Oysa ne güzeldi o güzel
saçları. ‘Bak, benim de senin gibi saçım yok.’ demek için ben de kazıttım
saçlarımı. Doğum günlerini, bayramlarını hastanede kutladık.
Babamızdan gece pasta istedik, gece tüm çocukları uyandırıp
pasta dağıttık. Neden mi? O çocuklar küçücük şeylerden mutlu
oluyorlardı. Duyarlı insanların dağıttıkları
bir sakız bile onları gülümsetmeye yetiyordu. Hastanede yatan yüzlerce
lösemi hastası çocuklara umut olalım, kan bağışı yapalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) – Benim kızımın
kucağımda son nefesini verirken bana söylediği ‘Seni ablama hediye
ediyorum anneciğim.’ sözlerini söyletmeyelim.
Bu hafta Lösemi Haftası. Gelin el ele verelim, LÖSEV’e
güç verelim.
Ceren’in Annesi”
BAŞKAN – Teşekkürler…
Sayın Arkaz.
25.-
İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, 2-8 Kasım Lösemili Çocuklar
Haftası’nda Türkiye genelinde binlerce lösemili çocuk ve ailesinin maddi manevi
sorunlarına dikkat çekmek istediğine ilişkin açıklaması
HAYATİ ARKAZ (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2-8 Kasım Lösemili Çocuklar Haftası. Halk
arasında “kan kanseri” olarak bilinen lösemi hastalığı 2 ila
5 yaş arasında özellikle erkek çocuklarında görülen kanser türüdür.
Türkiye'de Sağlık Bakanlığının rakamlarına göre
her yıl 2 binin üzerinde çocuk lösemiye yakalanıyor. Hastalık, önceleri
yüzde 100 ölümle sonuçlanırken bugün tedavi edilme oranları yüzde 80’in
üzerindedir. Bu, ülkemiz açısından bir başarıdır, gurur
verici bir gelişmedir, sevindiricidir efendim.
Türkiye genelinde binlerce lösemili çocuk ve ailesinin
maddi ve manevi sorunlarına dikkat çekmek istiyorum. Lösemi hastası çocuklarımıza
acil şifalar diliyorum.
Genel Kurulu ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Tüm gruplara, tüm milletvekillerimize lösemili çocuklara
gösterdikleri duyarlılıktan dolayı ben de Meclis Başkan Vekili
olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi adına teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, şimdi sayın grup
başkan vekillerimize söz vereceğim.
Sayın Ağıralioğlu, buyurun.
26.-
İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu’nun, Kahramanmaraş
Milletvekili İmran Kılıç’ın yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ve Hükûmetin, devletin bu topraklarda ağırlaşan
mesuliyetine uygun devlet ciddiyeti taşıyan terimlerle uluslararası
camiayla konuşmasını istirham ettiğine ilişkin açıklaması
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Değerli
milletvekilleri, Amerika Birleşik Devletleri’ne İran’a uyguladığı
ambargo dolayısıyla sitem eden Meclisimizin 1’inci grubunun sözcüsüne
cevaben söylüyorum: Sayın Cumhurbaşkanımız Trump başa geldiğinden
beri kendisini “sevgili dostum Trump” diye takdim ediyor kamuoyuna. Sayın Cumhurbaşkanımızın
“sevgili dostum Trump” diye takdim ettiği malum insan, malum kişi sınırımızın
altında devletimizin güvenlik endişelerini zirveye çıkaracak 6 bin
tırı oraya gönderen adamdır. Sayın Cumhurbaşkanımızın
“sevgili dostum Trump” dediği kişi Sisi darbesine destek verendir. Sayın
Cumhurbaşkanımızın “sevgili dostum Trump” dediği kişi
Amerika’dan Türkiye’ye uzanan bir alçak kalkışmanın, darbe sürecinin
içerisinde bulunan iradenin temsilcisidir. Sayın Cumhurbaşkanımızın
“sevgili dostum Trump” dediği kişi bugün “FETÖ” diye Türk devlet bürokrasisini
altüst eden bir kalkışmanın arkasında, Türkiye’de hâlâ tamir
edemediğimiz siyasi, iktisadi, idari, içtimai savrulmanın arkasındaki
destek veren iradenin kendisidir. Dolayısıyla Türk devletinin başını
temsilen devlet başkanlarımızın, devlet yöneticilerimizin önüne
gelene “dostum” deme hevesinden kendilerini kurtarmaları lazımdır.
Hükûmetimize, Sayın Cumhurbaşkanımıza “Dostunuz buysa düşmanınızdan
Allah’a sığınırız.” demek düşüyor bize. Dostlarınızın
Türk devletine, Türk milletine yaptıkları gözümüzün önündeyken bunlarla
ilgili sanki bize yaptıkları onca kötülüğü ödüllendirir gibi, bizim
ülkemize etmeye kalktıkları işleri ödüllendirir gibi bir de elimizdeki
papazı onlara hediye etmiş olduk.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin Sayın Ağıralioğlu.
Buyurun.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Dolayısıyla
bu mevzu da bizim Hükûmetimizin, devletimizin bu topraklarda ağırlaşan
mesuliyetine uygun bir devlet ciddiyetini taşıyacak terimlerle uluslararası
camiaya konuşmasını istirham ediyoruz.
Teşekkür ediyorum efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ağıralioğlu.
Sayın Akçay, öncelikle, Sayın Muhammed Levent
Bülbül yeni Grup Başkan Vekili seçildi grubunuzca; hayırlı olsun,
başarılar dilerim.
Şimdi söz sırası sizde.
Buyurun.
27.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, zeytinyağına yapılan desteğin
yetersizliğine, sofralık zeytine prim desteği verilmesi, zeytin üreticisinin
kamu bankaları ile tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarının
faizsiz olarak ertelenmesi ve zeytin üreticilerinin sorunlarının bir an
evvel çözülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Çok teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Dünya zeytin üretiminde yüzde 17’lik bir paya sahip olan
Türkiye sofralık zeytin üretiminde 2’nci, zeytinyağı üretiminde 4’üncü
sıradadır. Ülkemizde 500 bin aile zeytin ve zeytinyağı üretiminde
çalışmaktadır. Türkiye’de yaklaşık 170 milyon zeytin ağacı
vardır, bunun yaklaşık 20 milyonu Manisa’dadır ve yine yaklaşık
40 bin üretici zeytin yetiştirmektedir. Türkiye’de 900 bin hektar alanda zeytin
üretilirken Manisa’da 650 bin dekar alanda 121 bin ton sofralık, 350 bin dekar
alanda 146 bin ton yağlık zeytin üretilmektedir. Türkiye’deki zeytinin
yüzde 15’i Manisa’da üretiliyor. Manisa, zeytin üretimi bakımından Türkiye’de
2’ncidir; sofralık zeytin üretiminde 1’inci, yağlık zeytin üretiminde
5’inci sıradadır. Avrupa Birliği ülkelerinde zeytinyağına
kilo başına 1 euro düzeyinde destek verilirken ülkemizde zeytinyağına
kilo başına 80 kuruş destek verilmektedir. Bu destek son derece yetersizdir.
Ülkemiz koşulları dikkate alınarak zeytinyağı desteği
artırılmalıdır.
Yine Avrupa Birliği ülkelerinde zeytine kilo başına
20 sent destek verilmektedir. Ülkemizde sofralık zeytine destekleme primi verilmemektedir.
Zeytinin kayıt içine alınması, sağlıklı ve güvenilir
koşullarda tüketiciye sunulması için zeytinyağında olduğu
gibi sofralık zeytinde de prim desteği verilmelidir. Zeytin hasadının
başladığı bu dönemde Suriye’den getirilen zeytinyağının
iç piyasaya sürülmesi nedeniyle fiyatlar düşmekte, yaklaşık 300 bin
zeytin üreticimiz mağdur olmaktadır.
Zeytincilik Araştırma Enstitüsünün 2018-2019
tahminlerine göre zeytinde 1,5 milyon ton rekolte beklenmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Dolayısıyla 2018-2019
sezonunda toplam zeytin dane üretiminde geçen yıla göre yüzde 36 azalma beklenmektedir.
Bunda bazı bölgelerdeki iklim koşullarının olumsuz etkisi vardır.
Bu bölgelerde üreticilerimizin başta Ziraat Bankası olmak üzere kamu bankaları
ve tarım kredi kooperatiflerine borçları faizsiz olarak ertelenmelidir.
Ziraat Odaları Birliğinin 2018 yılı
sofralık zeytin ürününe ait maliyet çizelgesine göre 1 kilogram sofralık
zeytinin maliyeti 3 lira 52 kuruştur. Yağlık olarak nitelenen 3,
4, 5 numaralı zeytinler 2 ila 2,5 lira arasında satılmaktadır.
Bugün ise 1 kilogram Gemlik tipi en kaliteli zeytinin ortalama satış fiyatı
3 lira 50 kuruştur. Dolayısıyla çiftçimiz zeytinini zararına
satmaktadır.
Zeytin üreticilerimizin sorunları bir an evvel çözülmelidir
diyor, teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Bilgen…
28.-
Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, 4 Kasım 2016 tarihinin Türkiye demokrasisine
bir kara leke olarak geçeceğine, Kars’ta yaşanan gözaltılara, yasal
etkinliğe katılanların “risk analizi” diye ifade edilen muameleye
maruz kalmalarının kabul edilemez olduğuna ve belediyelerdeki suistimaller,
sağlıksız harcamalar, keyfî görevlendirmelerle ilgili bir açıklamanın
yapılmasının önemine ilişkin açıklaması
AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, öncelikle,
4 Kasım 2016’nın üzerinden iki yıl geçti. Eş genel başkanlarımıza,
milletvekillerimize gece yarısında farklı şehirlerdeki dosyalardan
ama aynı anda gözaltı işlemi yapıldı, sonra arkasından
uzun tutukluluk hâlleri hâlâ devam ediyor. İki yılı aşmış
bir tutukluluk var. Birçoğunun fezlekeleri gözaltına alındıktan
yaklaşık bir yıl sonra hazırlandı. Bu durum, bize göre,
doğrudan doğruya siyasete yargı eliyle müdahaledir ve Türkiye demokrasisine
de bir ayıp olarak, bir kara leke olarak geçecektir.
Benzer bir durumu özel olarak Kars’ta yaşıyoruz.
Geçtiğimiz hafta il yöneticilerimiz, 25’inci Dönem milletvekilimiz, il eş
başkanlarımız gözaltına alındılar. Sorgularında
tek bir konu vardı: Ailelerin kan davalarında, çeşitli anlaşmazlıklarda
uzlaşma için talepte bulunmaları, bizim buna aracılık etmemiz
ve sorunların daha fazla büyümeden çözülmesi yönündeki çabalarımız.
Bütün konuşma kayıtlarında konunun savcılığa intikal
ettiği, jandarma bölgesiyse jandarmadan yardım isteneceği belirtilmiş
olmasına rağmen bu çalışmaları, kültürel, tarihî anlamı
bilinen, toplumda barışı tesis etmeye dair bu tip çabaları “alternatif
yargı çabası” diye tarif etmek, kriminalize etmek ve siyasetçileri bu
nedenle tutuklamak kabul edilemez bir durumdur.
Yine kamuoyunun dikkatine sunma ihtiyacı duyduğumuz
son derece dikkat çekici bir uygulamaya vurgu yapmak istiyorum. Bazen etkinliklerin
sonunda, basın açıklamalarının, yasal buluşmaların
sonunda “risk analizi” diye tarif edilen, tek tek şahısların GBT’lerinin
yapıldığı kimi uygulamalar gerçekleşiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin Sayın Bilgen.
AYHAN BİLGEN (Kars) – Şimdi, herhangi bir suç
isnat edilebilecek bir fiil söz konusu olmadığı hâlde, sadece etkinliğe
katılanların, katıldıkları etkinlikle ilgili de herhangi
bir suç unsuru bulunmamasına rağmen, etkinlikten dağılırken
GBT’lerinin alınmasının, sonra da sosyal medyalarının takip
edilmesinin “risk analizi” diye tarifi hiçbir demokratik güvenlik politikasıyla
izah edilemez bir durum. Oysa bugün basına yansıdı, Adana’da kayıt
dışı, hiçbir kimlik sahibi olmayan 10 bin Suriyeli yaşıyor,
20 bin kişi başka şehirlerde gözüktükleri hâlde Adana’da yaşıyor.
Şimdi, bir şehirde on binlerce kayıt dışı insan yaşarken
bir yasal etkinliğe katılanların böyle bir muameleye tabi tutulup
bunun da “risk analizi” diye tarif edilmesi asla kabul edilemez bir durum.
Son olarak da Sayın Başkan, Sayıştay
denetimleriyle ilgili kamuoyuna yansıyan, basına yansıyan, özellikle
belediyelerdeki suistimaller, sağlıksız harcamalar, keyfî görevlendirmelerle
ilgili bir açıklamanın yapılması galiba bütçe görüşmelerinin
yapıldığı, bütçenin komisyonda olduğu bu hafta son derece
anlamlı ve değerli olacak.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bilgen.
Sayın Özkoç...
29.-
Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, 5 Kasım eski Başbakan Bülent Ecevit’i
ölümünün 12’nci yıl dönümünde saygıyla andığına, 2-8 Kasım
Lösemili Çocuklar Haftası’na, Down sendromlu çocuklar için ortaya konulan siyasetüstü
yaklaşımın lösemili çocuklar için de hayata geçirilmesi gerektiğine,
Cumartesi Annelerinin “Nazım Gülmez’in akıbetinin açığa çıkarılarak
sorumluluğu olanların cezalandırılmasını istiyoruz.”
sözlerine ve Muğla Milletvekili Yelda Erol Gökcan’ın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlar, konuşmama ülkemizin
“Karaoğlan”ı, partimizin Değerli Genel Başkanı Bülent Ecevit’i
ölümünün 12’nci yılında saygı ve sevgiyle anarak başlamak istiyorum.
Ne ezen ne ezilen, insanca, hakça bir düzen için yürüttüğü siyasi mücadeleyi
bizler devam ettirmek için mücadele ediyoruz. Mücadelemizin, aydınlık
yarınları koruma hedefimizin temel önceliği de çocuklarımızdır,
onların sağlığı, mutluluğu ve eğitimidir.
Bugün aramızda Lösemili Çocuklar Sağlık
ve Eğitim Vakfı, LÖSEV’den çocuklarımız ve annelerimiz var.
Güzel, aydınlık yüzleriyle bizleri locadan izliyorlar, onları sevgiyle
selamlıyorum. Lösemili Çocuklar Haftası dolayısıyla bize gerçekleştirdikleri
bu ziyaretin amacı seslerini duyurmak. Çocuklarımızın sloganı
“Maskeme Değil, Gözlerime Bak” gözlerine bakmamızı, büyümek, okula
gitmek, hayallerine kavuşmak için yürüttükleri mücadeleye destek olmamızı
bekliyorlar; bunu el birliğiyle başarabiliriz.
Sayın Başkanım, az önce sizden izin istedik,
anlayış gösterdiğiniz maske için de çok teşekkür ederim. Bu,
partilerüstü bir davranış olmuş ve milletimiz bunu anlayışla
ve takdirle karşılamıştır. Bu yüzden de size saygılar
sunuyorum.
Sevgili arkadaşlar, önümüzde aklımızla,
imkânlarımızla yenebileceğimiz bir hastalık var, çözüm için
ortak bir irade gerekiyor. Down sendromlu çocuklarımız, yurttaşlarımız
için bugün ortaya koyduğumuz siyasetüstü yaklaşımı lösemili
çocuklarımız için de hayata geçirelim. Lösemili hastaların sorunlarını
ve çözüm yollarını ortaya koyacak bir araştırma komisyonunu
da el birliğiyle oluşturalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin Sayın Engin Özkoç.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Konuşmamı Cumartesi
Annelerine verdiğimiz sözü yerine getirerek tamamlamak istiyorum.
Biliyorsunuz, Genel Başkanımız susturulmak
istenen Cumartesi Annelerinin sözünü her hafta Genel Kurula taşıyacağımıza
söz vermişti. Bu çerçevede, 61 yaşında, 9 çocuk babası Nazım
Gülmez 14 Ekim 1994 tarihinde Dersim’in Hozat ilçesindeki Taşıtlı
köyünde komando tugayına bağlı askerler tarafından, arazide
kendilerine kılavuzluk etmesi söylenerek evinden götürülmüştür. Nazım
Gülmez’le birlikte götürülen 3 kişi bir süre sonra serbest bırakılmış
ancak Nazım Gülmez’den bir daha haber alınamamıştır. Elazığ
Askerî Savcılığı ve Malatya DGM Savcılığı
arasında gidip gelen dosyada savcıların olayın aydınlanması
için gereken çabayı ve özeni göstermemesi nedeniyle herhangi bir ilerleme sağlanmamıştır.
Soruşturmanın etkin bir biçimde yürütülmesi soruşturma organlarının
temel görevidir. Nazım Gülmez’in akıbetinin açığa çıkarılarak
sorumluluğu olan tüm görevlilerin adil bir yargılama faaliyeti sonucunda
cezalandırılmalarını istiyoruz diyor, Cumartesi Annelerini ve
bu konuda yargıyı göreve davet eden herkesi biz de ülkemizde yaşayan
her yurttaş için, hepimiz için, hep birlikte hak, hukuk, adalet diyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayalım.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Değerli Başkanım,
az önce Muğla milletvekilimiz, Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun
geçen grup toplantısında “Tekirdağ” sözü yerine “Muğla” diyerek
orada okulların yapılmasıyla ilgili anlatımını burada
“Orada böyle bir şey olmamıştır.” ifadeleriyle, “Toplum yanlış
bilgilendiriliyor.” algısıyla burada dile getirmiştir. Kendisi eğer
yakından takip etmiş olsaydı bugün Genel Başkanımız
Genel Kurulda bu sözünün Tekirdağ’la ilgili olduğunu ifade ettiler. Biz
de teşekkür ediyoruz bu duyarlılığı ve takibi için. Aynı
duyarlılıkla, 15 Temmuzda şehit düşen şehitlerimiz ve gazilerimiz
için toplanan paranın nereye gittiği hususunda özen göstermelerini ve
bunu sormalarını, araştırmalarını talep ediyoruz.
Aynı zamanda Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a
da sormalarını talep ediyoruz ki “Bu fakir burada olduğu müddetçe
bu papaz buradan gidemez.” demişti. O papaz Amerika’da, Sayın Recep Tayyip
Erdoğan nerededir, sormalarını istiyoruz.
Teşekkür ediyoruz.
BAŞKAN – Sayın Zengin...
30.-
Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, 3-9 Kasım Organ Nakli ve Bağışı
Haftası’na, 2-8 Kasım Lösemili Çocuklar Haftası’na ve Sakarya Milletvekili
Engin Özkoç’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
hayırlı çalışmalar diliyorum hafta hasebiyle.
Ben de organ nakli üzerine bugün konuşmak istiyorum.
3 ve 9 Kasım tarihleri Organ Nakli ve Bağışı Haftası.
1979 yılında aslında hukuki altyapısı ülkemizde şekillenen
organ nakli dünyanın gelişmiş ülkelerine nazaran Türkiye’de çok erken
hayat bulmuş bir müessese. Günümüzde bakıldığı zaman, Türkiye’de
organ nakli yapılan hem kapasite hem de alınan neticelere bakıldığında
dünyada ilk 3’e giriyor Türkiye ve devamında baktığımızda
da bu kadar başarılı bir çalışmada elbette hekimlerimizin
çok büyük katkısı var ama en büyük teşekkür bağışçılara
ve bağışçı yakınlarına diye düşünüyorum. Rakam
vermek gerekirse Türkiye’de senede 4.500 tane organ nakli gerçekleşiyor. Bunlardan
77 tanesi böbrek, 43 tanesi karaciğer, 14 tane kalp, 5 akciğer nakli yapılıyor
yani sayı olarak bakıldığı zaman en önemlilerini bunlar
oluşturmakla beraber 4.500 tane nakil başarıyla gerçekleşmiş
durumda Türkiye’de ve canlıdan canlıya oranlandığında yüzde
80 oranında fakat kadavradan nakillerde ciddi bir azlık var, yüzde 25
ila 30 arasında kadavradan nakiller mevcut. Doğrusu bu konuşmayı
yapmamın en önemli sebebi, biz milletvekillerinin özellikle organ nakli konusunda
toplumda duyarlılığı artırmak konusunda bir görevi, vazifesi
olduğu kanaatindeyim. Aynen canlıdan nakillerdeki sayının artması
gibi kadavradan nakillerde de özel bir hassasiyetin gerektiği kanaatindeyim,
bunu paylaşmak istedim.
Ayrıca bugün Genel Kurulda lösemiyle alakalı
hafta vesilesiyle tüm milletvekillerimizde ortak oluşan hassasiyeti ben de
paylaşıyorum. Anneler ve evlatları için çok zahmetli, ıstıraplı,
“Ben hasta olayım ama evladım olmasın.” diyen özellikle anne babalar
için son derece zor bir süreç, hastalık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Zengin, devam edin.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Bu manada toplumsal olarak
da her birimize ayrıca görevler düştüğü kanaatindeyim.
Son olarak da tabii, CHP’den mevkidaşımız,
grup başkan vekili arkadaşımızın Muğla ve Tekirdağ
üzerinden yaptığı konuşmaya bir cümle ifade etmek isterim. Doğrusu
genel başkanların kullandığı ifadeler çok önemli. Evet,
her birimiz insanız, hata yapabiliriz ama çok büyük bir iddiayla bir şey
söylendiğinde bu iddianın içerisinde bahsettiğimiz ilin adını
doğru telaffuz etmenin çok önemli olduğunu düşünüyorum. O da aslında
iddianın, liderliğin bir parçası.
Teşekkür ederim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Efendim, kayıtlara
geçmesi açısından söylüyorum: Sayın Cumhurbaşkanımızın
”çocuklarımıza helal lokma yedirmediğimiz” lafı hâlâ hafızalardadır,
hatırlatmak isterim.
BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.
III.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, lösemi, Down sendromu
ve organ naklinin toplumda farkındalık yaratılması gereken konular
olduğuna ilişkin konuşması
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, bugün sayın
milletvekillerimiz, grup başkan vekillerimiz başta lösemi, birazdan kurulup
kurulmayacağına karar vereceğimiz Down sendromlu çocuklarımızla
ilgili araştırma önergesi ve son olarak da Sayın Zengin’in ifade
ettiği gibi organ nakli gibi konular toplumda farkındalık yaratmamız
gereken temel konular. Organ nakli de çok önemli. Türkiye’de pek çok hasta organ
nakli için sıra bekliyor ve bu bakımdan toplumda bu duyarlılığın
da artırılmasının çok önemli olduğunun ben de altını
çiziyorum.
Değerli milletvekilleri, grup başkan vekillerimizin
söz talepleri de bu şekilde sonuçlandıktan sonra gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları
vardır.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır,
okutup oylarınıza sunacağım.
VI.-
ÖNERİLER
A)
Danışma Kurulu Önerileri
1.-
Danışma Kurulunun, Down sendromunun ve otizm ile diğer gelişim
bozukluklarının yaygınlığının tespiti ve bunlara
sahip bireylerin ve ailelerinin sorunlarının çözümü için alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Kayseri Milletvekili
Hülya Nergis ve 22 milletvekilinin (10/392), Kayseri Milletvekili Çetin Arık
ve 30 milletvekilinin (10/242), İzmir Milletvekili Mahir Polat ve 19 milletvekilinin
(10/349), Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel ve 32 milletvekilinin (10/397),
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili
Erkan Akçay'ın (10/394), İYİ PARTİ Grubu adına Grup Başkan
Vekili İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu'nun (10/401)
Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin birleştirilerek
Genel Kurulun 6 Kasım 2018 Salı günkü birleşiminde yapılması
ve tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine ilişkin
önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
6/11/2018
Danışma Kurulunun 6/11/2018 Salı günü
(bugün) yaptığı toplantıda aşağıdaki önerilerin
Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
Binali
Yıldırım
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Özlem
Zengin Engin
Özkoç
Adalet ve Kalkınma
Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi
Grubu Başkan
Vekili Grubu
Başkan Vekili
Ayhan
Bilgen Erkan
Akçay
Halkların
Demokratik Partisi Milliyetçi
Hareket Partisi
Grubu Başkan
Vekili Grubu
Başkan Vekili
Yavuz
Ağıralioğlu
İYİ
PARTİ
Grubu Başkan
Vekili
Öneriler:
Down sendromunun ve otizm ile diğer gelişim
bozukluklarının yaygınlığının tespiti ve bunlara
sahip bireylerin ve ailelerinin sorunlarının çözümü için alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Kayseri Milletvekili
Hülya Nergis ve 22 milletvekilinin (10/392) esas numaralı, Kayseri Milletvekili
Çetin Arık ve 30 milletvekilinin (10/242) esas numaralı, İzmir Milletvekili
Mahir Polat ve 19 milletvekilinin (10/349) esas numaralı, Diyarbakır Milletvekili
Semra Güzel ve 32 milletvekilinin (10/397) esas numaralı, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay'ın
(10/394) esas numaralı, İYİ PARTİ Grubu adına Grup Başkan
Vekili İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu'nun (10/401)
esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin
birleştirilerek Genel Kurulun 6 Kasım 2018 Salı günkü (bugün) birleşiminde
yapılması ve görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını
sürdürmesi önerilmiştir.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri, bir kısa bilgi vermek
isterim bu dönem yeni olan milletvekillerimiz açısından. Bu az önce okuttuğumuz
Danışma Kurulu önerisi 26’ncı Dönemde 22/3/2018 tarihinde Meclisimizde
kabul edildi ve kuruldu. Komisyon üye bildirim aşaması sırasında
erken seçim kararı alındığı için çalışmalarına
başlayamadı ve hükümsüz kaldı. Dolayısıyla 26’ncı
Dönemde kurulan ancak hükümsüz kalan bu komisyonun tekrar kurulup çalışmalarını
sürdürmesi öneriliyor.
Danışma Kurulu önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Oy birliğiyle kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, bir on dakika ara veriyoruz
birleşime ve grup başkan vekillerini de arkadaki odamıza davet ediyoruz.
Kapanma
Saati: 16.09
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.26
BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Ismail OK (Balıkesir)
----- 0 -----
BAŞKAN
–Türkiye Büyük Millet Meclisinin 14’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Değerli milletvekilleri,
gündemin genel görüşme ve Meclis araştırması yapılmasına
dair ön görüşmeler kısmına geçiyoruz.
Alınan karar gereğince,
down sendromu, otizm ve diğer gelişim bozukluklarının yaygınlığının
tespiti ile ilgili bireylerin ve ailelerinin sorunlarının çözümü için
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına sunulan Kayseri Milletvekili Sayın
Çetin Arık ve 30 milletvekilinin (10/242), İzmir Milletvekili Mahir Polat
ve 19 milletvekilinin (10/349), Kayseri Milletvekili Hülya Nergis ve 22 milletvekilinin
(10/392), Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın (10/394), Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel
ve 32 milletvekilinin (10/397), İYİ PARTİ Grubu adına Grup Başkan
Vekili İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu'nun (10/401)
esas numaralı Meclis araştırma önergelerinin birlikte yapılacak
görüşmelerine başlıyoruz.
VII.- MECLİS ARAŞTIRMASI (x)
A) Ön Görüşmeler
1.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık ve 30 milletvekilinin, otizmli
bireylerin ve ailelerinin yaşadıkları sorunların incelenerek
bu sorunların çözümü için gerekli çalışmaların
sağlanması amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/242)
2.-
İzmir Milletvekili Mahir Polat ve 19 milletvekilinin, otizmli bireylerin
ve ailelerinin yaşadıkları sorunların incelenerek bu
sorunların çözümü için gerekli çalışmaların
sağlanması amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/349)
3.-
Kayseri Milletvekili Hülya Nergis ve 22 milletvekilinin, Otizm Spektrum
Bozukluğu, Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu, Özgül
Öğrenme Güçlüğü ve Down Sendromunun ülkemizdeki
yaygınlığının incelenerek gerekli önlemlerin
alınması için bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/392)
4.-
MHP Grubu adına Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan
Akçay'ın, otizm, down ve diğer gelişim bozukluklarının
yaygınlık durumunun tespit edilerek bunlara sahip bireylerin ve
ailelerinin sorunlarına çözümler üretilmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/394)
5.-
Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel ve 32 milletvekilinin, otizm, down ve
diğer gelişim bozukluklarının yaygınlık durumunun
tespit edilerek bunlara sahip bireylerin ve ailelerinin sorunlarına
çözümler üretilmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/397)
6.-
İYİ Parti Grubu adına Grup Başkanvekili İstanbul
Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu'nun, otizm, down ve diğer
gelişim bozukluklarının yaygınlık durumunun tespit
edilerek bunlara sahip bireylerin ve ailelerinin sorunlarına çözümler
üretilmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/401)
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, İç Tüzük’ümüze
göre Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunda
sırasıyla siyasi parti gruplarına ve önergelerdeki birinci imza sahibine
veya onun göstereceği diğer imza sahibine söz verilecektir.
Konuşma süreleri gruplar için yirmişer dakika,
önerge sahipleri için onar dakikadır.
Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Gruplar adına; İYİ Parti Grubu adına Isparta Milletvekilimiz
Sayın Aylin Cesur, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kahramanmaraş
Milletvekilimiz Sayın Sefer Aycan, Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Diyarbakır Milletvekilimiz Sayın Salihe Aydeniz, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekilimiz Sayın Çetin Arık,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekilimiz Sayın
Hülya Nergis.
Önerge sahipleri olarak; (10/342) esas numaralı,
Kayseri Milletvekili Çetin Arık ve 30 milletvekilinin ve (10/349) esas numaralı,
İzmir Milletvekili Mahir Polat ve 19 milletvekilinin önergeleri hakkında
İzmir Milletvekilimiz Sayın Mahir Polat; (10/392) esas numaralı,
Kayseri Milletvekili Sayın Hülya Nergis ve 22 milletvekilinin önergesi hakkında
Bursa Milletvekilimiz Sayın Vildan Yılmaz Gürel; (10/394) esas numaralı,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekilimiz
Sayın Erkan Akçay’ın önergesi üzerinde Gaziantep Milletvekilimiz Sayın
Ali Muhittin Taşdoğan; (10/397) esas numaralı, Diyarbakır Milletvekilimiz
Sayın Semra Güzel ve 32 milletvekilinin önergesi hakkında Ankara Milletvekilimiz
Sayın Filiz Kerestecioğlu; (10/401) esas numaralı, İYİ
Parti Grubu adına Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekilimiz Sayın
Yavuz Ağıralioğlu’nun önergesi hakkında İstanbul Milletvekili
Sayın Yavuz Ağıralioğlu konuşacaklardır.
Değerli milletvekilleri, gruplar adına ilk
söz İYİ Parti Grubu adına Isparta Milletvekilimiz Sayın Aylin
Cesur’a aittir.
Buyurun Sayın Cesur. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYLİN CESUR
(Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; otizm spektrum
bozukluğu, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, özgür öğrenme
güçlüğü ve Down sendromunun ülkemizdeki yaygınlığının
incelenmesi, bu konuda yürütülen çalışmaların değerlendirilmesi,
tanı, tedavi ve rehabilitasyon konularında varsa eksikliklerin belirlenmesi
ve gerekli önlemlerin ortaya konulması amacıyla Anayasa’mızın
98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırma
komisyonu kurulması konusunda İYİ PARTİ Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygılarımla selamlarım.
Öncelikle, evet, bu hafta, Lösemili Çocuklar Haftası.
Lösemi, yüz binde 3 ila 4 görülen bir hastalık ve en çok 2-5 yaşındaki
erkek çocuklarda görülüyor. “Lösemi” deyince ismi korkutuyor ama çok şükür
ki artık yüzde 80’i tedavi edilebiliyor. Yani lösemi tedavi edilebilen bir
hastalık. Bundan muzdarip olan herkese, başta çocuklarımız olmak
üzere acil şifalar diliyorum, ailelerine yardım diliyorum. Hepsine sevgilerimi
yolluyorum buradan.
Evet, 3-9 Kasım Organ Nakli Haftası. Bu konuyla
ilgili konuşan arkadaşlarımız oldu. Bunun da altını
çizmek istiyorum, gerçekten organ bağışı çok önemli, çok önemsediğimin
bir tıp doktoru olarak altını çiziyorum. Ve tabii “organ nakli” deyince
ülkemizde Sayın Profesör Doktor Mehmet Haberal’ı, ilk organ naklini yapan
hocamızı burada anmamak olmazdı. Onun da ismini zikrederek geçmek
istiyorum.
Evet, otizm, doğuştan gelen ve belirtileri
yaşamın ilk üç yılında ortaya çıkan nörogelişimsel
bir bozukluk. Bugün için otizmin kesin nedeni bilinmemekte. Bunun yanında,
otizm spektrum bozukluğunun genetik temellerinin olduğu yönünde de güçlü
bulgular var. Ancak otizme tek bir genin değil, çok sayıda genin yol açtığı
düşünülüyor ve bu genler de henüz tam anlamıyla bulunamamış
vaziyette. Ayrıca ağır metaller, endüstriyel atıklar, çevresel
faktörler, toksinler gibi faktörlerin de otizme neden olabileceği söyleniyor.
Ancak bunlar da henüz ispat edilebilmiş değil.
Otizmin yaygınlığı ürkütücü bir hızla
artmakta dünyamızda. Şöyle ki, verileri size verdiğimde belki sizleri
de etkileyecektir, şöyle ki: 1985 yılında 2.500 çocuktan 1’i otizm
tanısı alırken otuz üç yıldaki gelişime bakarsanız
bugün günümüzde her 68 çocuktan 1’i maalesef otizm tanısıyla hayatına
devam ediyor ve bu konuda dünyanın en saygın kuruluşlarından
biri olan “Massachusetts Institute of Technology”nin verilerine göre 2023 yılında
çocuklarımızın yarısının yani her 2 çocuktan 1’inin
otizmli doğacağı tahmin ediliyor.
Sayın milletvekilleri, bu, gördüğünüz gibi
çok vahim bir tablo. Demek oluyor ki beş yıl sonra her 2 çocuktan 1’i
otizmli doğabilecek. Tablo bu kadar aslında önemli.
“Bu çocuklar nerede?” diye bakarsak... Peki, neredeler
bu kadar sıklıkla görülen bir hastalıktaki çocuklar? Maalesef çocuklarımız
evlerinde. Aileler mecbur kalmadıkça bu çocukları dışarı
çıkaramıyorlar, çıkarsalar da kimseye görünmemeye, rahatsız
etmemeye çalışarak geçiriyorlar dışarıda geçirdikleri saatleri.
Neden yaşıtlarıyla birlikte olmak yerine evlerinde hapse mahkûm oluyor
bu çocuklarımız? Evet, ailelerini ve bu çocukları maalesef toplum
olarak, isteyerek ya da istemeyerek, çoğu zaman bilmeden yargılıyoruz
da ondan dolayı. Çünkü otizmin ne olduğunu aslında toplum olarak
henüz tam bilmiyoruz ve hâlen aslında Türkiye’de 10 kişiden 7’si de otizmin
ne olduğundan ve bu vahim tablodan bihaber vaziyette.
Otizm, bireyin dış dünyadan uyarılarını
algılamasını, aldığı bilgileri düzenleyip kullanmasını
etkileyen, yaşam boyu süren gelişimsel bozukluktur; kaynağı
psikolojik değildir, nörolojiktir; diğer bir deyişle, aslında
beynin işlev bozukluğudur. Nörolojik ve gelişimsel bir bozukluk olan
otizmin belirtileri 0-3 yaş arasına dayanıyor. Bazı sinir sistemi
sorunlarından kaynaklandığı düşünülse de neden ve nasıl
oluştuğu, az önce de söylediğim gibi tam olarak bilinmiyor. Zihinsel
kapasite, uyum becerileri, tıbbi psikiyatrik sorunların bulunup bulunmaması
gibi etkenler yine otizmin görünümünü çeşitlendiriyor.
Otizmin tedavisi yok ancak doktorlar, terapistler, özel
öğretmenler otistik çocuklara bazı zorlukların üstesinden gelebilmeleri
açısından yardımcı olmaya çalışıyorlar. Her çocuğa
farklı bir şekilde eğitim vermekten geçiyor aslında tedavi ve
bu özel çocukların da duygusal algıları çok kuvvetli, bunu unutmamak
gerekiyor. Toplum içindeki davranışlarına karşı gelişen
anlamsız bakışlar onları tedirgin edeceği ve hırçınlaştıracağı
için, bunu bilen aileleri mümkün olduğu kadar toplum içine çıkarmadan,
ev hapsi içerisinde çocuklarla hayatlarını devam ettiriyorlar. Evet, çoğumuz
otizmin ne olduğunu bilmiyoruz ve aslında ailelerin dâhi çoğu Edison,
Beethoven, Einstein gibi binlerce otizmli dâhi olduğunu bilmiyorlar. Bu özel
çocuklar evlerinde hapsediliyor şimdilik ama günü geldiğinde sayıları
yüzde 50’yi bulacak olan bu özel çocuklar evde hapsedilebilecekler mi?
Değerli milletvekilleri, otizmin görülme sıklığından
hareketle yapılan nüfus projeksiyonuna göre, ülkemizde 0-18 yaş grubunda
yaklaşık olarak 352 bin otizmli çocuk ve gencin eğitim, sağlık
ve sosyal hizmetlerden yararlanmak için beklediğini biliyoruz. Ülkemizde okullaşabilen
ve eğitime erişebilen otizmli çocuk sayısı ise 29 bin civarında
ve bunlar haftada iki ila dört saat, ayda on saat kadar eğitim alabiliyorlar,
oysaki haftada kırk saat eğitime muhtaç vaziyetteler. Hâlbuki bilimsel
araştırmalar, erken tanı ve doğru bir eğitim yöntemiyle
yaklaşık yüzde 50’sinin otizm belirtilerini kontrol altına alabileceğini,
gelişim sağlayacaklarını ve ergenlik çağına geldiklerinde
diğer akranlarından farklı olmayacaklarını gösteriyor.
Bu çocukları topluma kazandırmak, evet, bizlerin görevi.
Ülkemizin İnsani Gelişim Endeksi bakımından
arzu edilen sıralarda olamamasının nedenlerinden en önemlisi, maalesef,
engellilere eğitim ve sağlık hizmetlerinde hâlen eşit fırsatlarda
hizmet sunulamaması. Tüm engelli taleplerini ilk çözüm bekleyen sorunlarımızın
başında kabul etmemiz gerektiğinin altını çizmek istiyorum.
Evet, değerli milletvekilleri, otizme tek çare eğitim.
Eğitimin etkili olması için erken yaşlarda olması gerekiyor
ve az önce söylediğim gibi, ülkemizde haftada sadece iki ila dört saat olan
bu eğitimin saatinin artırılması gerekiyor.
Evet, özel eğitim öğretmeni eksiği var
ülkemizde ve hâlen 6 bin civarında açık var. Bu açığın
kapatılması için eğitim kurumlarına her türlü desteğin
ve teşvikin sağlanması aslında devletimizin görevi.
Otizm tanısı alan çocuğa sahip ailelerdeki
boşanma oranlarını da huzurunuzda söylemek ve altını çizmek
istiyorum, yüzde 80’ler civarında. Bu da olayın bir başka yönü esasında.
Sonuç olarak, bu çocuklara yapacağımız her türlü yardım, sağlıklı
ve mutlu çocuklar ve aileler olarak bizlere geri dönecektir.
Otizmli çocukların anne ve babalarının
en büyük endişesi ise kendilerinden sonra bu çocuklara ne olacağı
konusu. Otizmli çocukların devlete ve ailelerine bağımlı yaşamak
zorunda kalmaları hem aileleri hem devletimiz için ağır ekonomik
sorunları da beraberinde getiriyor. Gelişmiş ülkelerde, örneğin
Amerika Birleşik Devletleri’nde otizmli bir bireyin devlete yaşam boyu
maliyeti 3 milyon dolar civarında. Sosyal yardımlar eve giren kişi
başı gelir seviyesine göre verilmekte maalesef ülkemizde. Engelli bireyler
ve otistik bireyler için verilecek olan yardımların engelli birey için
şahsa özel verilmesi gerekiyor oysaki. Gelir seviyesine göre yapılan buradaki
uygulama yanlış. Kardeşi çalışıyor, annesi, babası
çalışıyor gibi kriterlerden dolayı otistik ve engelli insanlarımıza
yapılan yardımlar kesilmekte ve aileler de bundan aslında büyük bir
rahatsızlık duymakta.
Evet, yapılması gerekenler var. Acilen, otizm
spektrum bozukluğu gösteren çocuklarımızın gösterdiği yetersizlik
alanlarına, öğrenme ve davranış özelliklerine uygun bir müfredatın
hemen tüm eğitim kademeleri için hazırlanmasına yönelik çalışmaları
yapmamız gerekiyor. Öğretmenlerin etkili öğretim konusunda bilimsel
dayanaklı uygulamaları uygulayabilmeleri için bunları sağlamak
ve hizmet içindeki öğretmenlerin bu anlamda destek alabilecekleri düzenlemelerin
ülke çapında yaşama geçirilmesi gerekiyor. Kaynaştırma sınıflarındaki
tüm okul öncesi sınıf ve branş öğretmenlerinin bu konuda bilgi
ve beceri sahibi olmalarını sağlamak gerekiyor. Özel eğitim
öğretmeni eksiğinin giderilmesi ve öğretim üyesi sayısının
yetersizliği sorunun bir parçası, bunun altını çizerek derhâl
bunun karşılanması gerektiğini vurgulamak istiyorum. Evet, ülkemizde
33 üniversitede özel eğitim bölümü var. Bu bölümlerde toplam 222 öğretim
elemanı görev yapıyor. Hâlen 6 bin özel eğitim öğretmeni açığı
var ve bu açığın bu kapasiteyle kapanması da imkânsız.
Ülkemizde 0-3 yaş grubunda olan bu çocukların
ailelerinin otizme farkındalığının artırılması
ve devlet eliyle otizm tarama ve takip zorunluluğunun getirilmesi gerekiyor.
Buna yönelik olarak, erken müdahale programı ve yasal düzenlemenin yapılandırılması,
aileye psikolojik destek, bilgilendirme ve rehberlik hizmetleri verilmesi, ilgili
STK’lere ailelerin katılımının sağlanması ve teşvik
edilmesi, yine, ailenin iş gücü, sağlık ve sosyal yaşamla ilgili
sorunlarına yönelik çözümler geliştirilmesi konunun önemli ana başlıklarından.
Evet, eğitimcilerin nicelik ve niteliklerinin geliştirilmesi,
sayılarının yeterli düzeye getirilmesi yine önemli ve Türkiye'de
hâlen özel eğitim öğretmeni yetiştirmekte olan üniversitelerdeki
öğretim açığının da acilen kapatılması için gerekli
önlemlerin alınması ve tedbirlerin başlatılması gerekiyor.
Otizmle ilgili farklı eğitim terapileri uygulayan
sosyal hizmet uzmanı, bireysel eğitim terapistleri, davranış
analistleri, dil ve konuşma terapistleri, uğraşı terapistleri
gibi elemanların yetiştirilmesi; kısa dönem kurslarla eğitimci
yetiştirilmesi uygulamasına son verilmesi; KPSS gibi atama sınav
kriterlerinin standart hâle getirilmesi ve atanamayan özel eğitimcilerin durumunun
çözülmesi ve eğitim kurumu sayısının artırılması
gerekiyor.
Konuyla ilgili bakanlıklardan oluşan bir koordinasyon
kurulu kurulması gerekli. Bu nedenle, önerilen araştırma komisyonunun
bu yolda iyi bir adım olacağına inanıyoruz. Belirtmek isterim
ki 13 Nisan 2016 tarihli Otizm Eylem Planı hayata geçirilmiş, ancak sayısal
verilere bakıldığında sorunun çözümüne yönelik pek yol katedilemediği
de aslında görülüyor.
Benim önerim şu: Amerika’da Başkan Obama’nın
yaptığı gibi otizm konusunun kişisel olarak Sayın Cumhurbaşkanı
tarafından sahiplenilmesini ve çalışmaların bizzat kendisi tarafından
takip edilmesini öneriyorum. Hatta Sayın Cumhurbaşkanının ilgili
bakanlıkları harekete geçirerek bu konuda en gelişmiş ülke olan
Amerika’daki ve tüm diğer gelişmiş ülkelerdeki gibi, yetkililerle,
orada uygulamaya oturtulmuş ve fayda sağlamış sistemlerin hızla
ülkemizde adaptasyonu amacıyla iş birliği yapmasının yollarını
açmasını öneriyorum. Bunu neden öneriyorum? Bu hem gelişmiş
ülkelerde bu şekilde hem de Sayın Cumhurbaşkanının pek
çok konuyu bizzat kendisine bağlama ve kendisi tarafından takibini yapma
gibi bir eğilimi olduğunu biliyoruz.
Dolayısıyla, en son, Sağlık Komisyonunda
görüşülen yasa teklifinin 14’üncü maddesine göre döner sermayelerin de Cumhurbaşkanına
bağlanması öngörülüyor. Şimdi, döner sermaye Cumhurbaşkanına
niye bağlanır? Tabii, bunu önümüzdeki günlerde tartışacağız
hep beraber. Bununla uğraşmak yerine, bence, Sayın Cumhurbaşkanı
bu tip toplumsal sorumluluk projelerinde bizzat kendisi -madem kendisi bizzat birtakım
şeylerle ilgilenmek istiyor- bu konuyu ele alabilir ve dünyadaki büyük devletlerde
olduğu gibi tüm toplumu ilgilendiren bu kadar önemli bir konuyu çoktan çözebilir.
Benim bu konudaki düşüncem, eğer bir şeyler en üst seviyeden yönetilecekse
buradan olması gerektiği yönünde. Otizmli ailelerin tümünü kapsayan, tek
gerçek muhatap olan Otizm Platformu ile konuyla ilgili bakanlıklar olan Aile
ve Sosyal Politikalar, Eğitim, Çalışma, Sosyal Güvenlik, Adalet,
Savunma, Sağlık, Avrupa Birliği Bakanlığı temsilcilerinden
oluşan koordinasyon kurullarının kurulması ve bir rapor çerçevesinde
çalışmaların başlatılması gerekiyor.
Down sendromuna gelince, biliyoruz ki 1 kromozom fazlalığı
farkındalık oluşturuyor. Genetik kökenli Down sendromu rahatsızlığından
dünyada 6 milyon, ülkemizde ise 70 bin vatandaşımız etkilenmekte.
Bu genetik rahatsızlığa sahip olmayan bireylerde 46 kromozom bulunurken
Down sendromlu bireylerde 47 kromozom bulunmakta. Yani ortalama her 800 doğumda
1 Down sendromlu çocuk dünyaya gelmekte. Genetik bir rahatsızlık olan
Down sendromunun öncelikle anne yaşından etkilendiği biliniyor ve
zihinsel gelişimleri yavaş ilerliyor.
Down sendromlu bireyler topluma uyumlu, kendi ihtiyaçlarını
rahatlıkla kendisi görebilen, uygun iş imkânlarıyla birlikte kendi
ayakları üzerinde durabilen birer birey olarak topluma kazandırılabiliyorlar.
Bunlar karşılıksız seven, kin gütmeyen, yardımsever, dürüst
ve neşeli bireyler ve bu bireylerin de yüzlerini sahiden de güldürmek bizlerin
görevi.
Bir iki cümle de dikkat eksikliği ve hiperaktivite
bozukluğuna etmek istiyorum. Çocukluk çağı bozukluğu olarak
bilinmesine rağmen erişkin yaşta da devam edebilen nöropsikiyatrik
bir bozukluk. Tedavi edilmediğinde yaşam boyu ciddi bir sorun olarak karşımızda.
Özgül öğrenme güçlüğü normal zekâya sahip çocuklarda
görülen ve kendinden beklenen performansın görülemediği bir durum. Eğitim
hayatında zorlanan, kendini farklı hisseden ve ebeveynleriyle sorun yaşayan
bu çocuklarımız da yine tedaviye muhtaç durumdalar ve sayıca da o
kadar çoklar ki onlarla ilgili de tedbir almamız gerekiyor.
Eğer bu kürsüde bir konuşma yapacaksak hak
teslim etmek gerekiyor. Bu ve benzeri hastalıklarla ilgili çok önemli işler
yapan sivil toplum örgütlerimiz var ve fedakârca çalışıyorlar senelerdir.
Ben çok yakından, iç içe birkaçının çalışmalarını
senelerdir takip ediyorum ve destek vermeye de çalışıyorum. Buradan
hepsine teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Yanlarında ve gönüllüleri olduğumuzu
da ifade etmek istiyorum.
Evet, otizmli çocuklar ve aileleri için, Down sendromlu,
dikkat eksikliği ve özgül öğrenme güçlüğü içinde olan çocuklarımız
ve aileleri için daha umut dolu bir gelecek beklendiğini düşünüyorum.
Yine, bu yüce kürsüden pek çok konuda yapmak istediğim
şeyi bugün bu konu için yapmak istiyorum ve ülkemizde bu durumdan etkilenen
4,5 milyon aile ferdine sesleniyorum: Bizler sizlerin vekilleri olarak sizin dertlerinizi
dert, endişelerinizi endişe edindik. Geleceğe umutla bakın lütfen,
bizler varız.
Ve son olarak da Gazi Meclisimizin siz değerli milletvekillerine
seslenmek istiyorum: Bugün burada iktidar partisinin bir önerisinde tüm partilerle
uzlaşı hâlinde konuşmalar yapıyoruz. Ne mutlu bize çünkü bu
konu hepimizin, bütün toplumumuzun. Yalnız, bu millet de hepimizin; bizler
buraya seçilerek geldik, bizler milletin temsilcileriyiz. O hâlde özgürce, hiç değilse
vicdani konularda uzlaşı istiyorum sayın vekiller sizlerden. Neden
bu eller “Teklif eden kim?” diye bakıp ona göre kalkıyor? Mesela Çorlu
tren kazasını hatırlatmak istiyorum; 25 kişinin hayatının
kaybıyla sonlanan, 341 kişinin yaralandığı ve İYİ
PARTİ olarak araştırma komisyonu kurulsun dedik bu konuda, reddedildi.
Neden? Neden reddettiniz? Neden hepimizin vicdanını ilgilendiren konulardaki
tutumunuz hep aynı? Belki hasta değiller ama düşünmekten hasta olacak
çocuklarımız var bu ülkede. Yirmi bir günlük askerlik yüzünden işini
kaybeden, kaybedecek olan yüz binlerce gencimiz var, her gün binlercesi yazıyor
sosyal medyada ve yardım istiyorlar. Seslerini duyalım, onları işitelim
lütfen. İşlerini kaybetme tehdidi altındalar, tabii, işleri
varsa eğer.
Biliyorsunuz ki işsizlik ve enflasyon rakamları
son on beş yılın en yüksek rakamlarında. Evet, gençlerimiz bizim
geleceğimiz. Seçim meydanlarında sözler verdiniz, sözler verdik hepimiz.
3600 ek gösterge sözü verdiniz, emeklilikte yaşa takılanlar için söz verdiniz,
FETÖ araştırma komisyonu kurulsun dedik, bütün bunlar için önergeler verdik,
reddettiniz. Fındık yahu, fındık için burada neler yaşandı,
hep beraber, hepinizin bir kere daha hafızalarına hatırlatmak istiyorum
Evet, hepsinde aynı şey. Sonuç: Burada milletimize,
bu kürsüden bizi dinleyen Türk milletine sesleniyorum: Evet, biz bunlar için, sizlere
verdiğimiz sözleri tutmak için elimizden geleni yaparken hep aynı sonucu
aldık, AK PARTİ ve MHP oylarıyla reddedildi.
Evet sayın milletvekilleri, aslında bu ricam
sizler için. Yarın meydanlarda, söz verdiğiniz milletimize ne diyeceksiniz?
Evet, sizler aslında bunu -benim için- iyi niyetli bir yaklaşım olarak,
lütfen bir kardeşiniz olarak değerlendirin; oralarda vatandaşlarımızın
yüzlerine sizler de bizim gibi hep beraber bakacaksınız. Gelin burada,
bu Mecliste uyum içerisinde, vicdanlarımıza, toplumumuzun tamamına
seslenen konularda beraberce el kaldıralım, bu elleri onun için kaldıralım,
gelin.
Son olarak Sena Köse olayından bahsetmek istiyorum.
Evet, bu kızımız Sena Köse, bu masmavi gözleriyle 16 yaşında
tren kazasında Çorlu’da bu kızımız hayatını kaybetti,
diğer 24 kişiyle beraber. Ve Sena’nın babası Gürkan Köse sosyal
paylaşım sitesinde şöyle bir şey paylaşmış, diyor
ki: “Kızımın hakkını aramazsam bana yazıklar olsun,
sesimi duyun lütfen.” Evet, duymazsak ve verdiğimiz sözleri yerine getirmezsek
ben de diyorum ki: Hepimize yazıklar olsun bu Mecliste ve bu kürsüde.
Genel Kurulu sevgi ve saygıyla selamlıyorum
ve lütfen vicdanlarımıza seslenerek söylediklerimin dikkate alınmasını
rica ediyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Cesur.
III.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
3.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, Muhammed Levent
Bülbül’e MHP Grup Başkan Vekilliği görevinde başarılar
dilediğine ilişkin konuşması
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, kendisini
kutlarken salonda yoktu ama burada şu anda; Milliyetçi Hareket Partisinin yeni
Grup Başkan Vekili Sayın Muhammed Levent Bülbül aramızda, o da bugün
burada. Size hayırlı olsun diyorum, başarılar diliyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
VII.- MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık ve 30 milletvekilinin, otizmli
bireylerin ve ailelerinin yaşadıkları sorunların
incelenerek bu sorunların çözümü için gerekli çalışmaların
sağlanması amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/242) (Devam)
2.- İzmir Milletvekili Mahir Polat ve 19 milletvekilinin, otizmli
bireylerin ve ailelerinin yaşadıkları sorunların
incelenerek bu sorunların çözümü için gerekli çalışmaların
sağlanması amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/349) (Devam)
3.- Kayseri Milletvekili Hülya Nergis ve 22 milletvekilinin, Otizm
Spektrum Bozukluğu, Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu,
Özgül Öğrenme Güçlüğü ve Down Sendromunun ülkemizdeki
yaygınlığının incelenerek gerekli önlemlerin
alınması için bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/392) (Devam)
4.- MHP Grubu adına Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili
Erkan Akçay'ın, otizm, down ve diğer gelişim
bozukluklarının yaygınlık durumunun tespit edilerek bunlara
sahip bireylerin ve ailelerinin sorunlarına çözümler üretilmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/394) (Devam)
5.- Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel ve 32 milletvekilinin,
otizm, down ve diğer gelişim bozukluklarının
yaygınlık durumunun tespit edilerek bunlara sahip bireylerin ve
ailelerinin sorunlarına çözümler üretilmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/397)
(Devam)
6.- İYİ Parti Grubu adına Grup Başkanvekili
İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu'nun, otizm, down ve
diğer gelişim bozukluklarının yaygınlık durumunun
tespit edilerek bunlara sahip bireylerin ve ailelerinin sorunlarına
çözümler üretilmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/401) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi, söz sırası Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekilimiz
Sayın Sefer Aycan’da.
Buyurun Sayın Aycan, süreniz yirmi dakika.
MHP GRUBU ADINA SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; otizm ve Down sendromuyla ilgili araştırma
komisyonu kurulmasıyla ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuya geçmeden önce iki hususta konuşmak istiyorum.
Birincisi: 57’nci Hükûmetin Başbakanı, dönemin Başbakanı, bizim
de koalisyon ortağımız Bülent Ecevit’i rahmetle anmak istiyorum.
Tabii, ben o dönemde Sağlık Bakanlığında genel müdürlük
ve müsteşarlık yaptım. Bülent Ecevit’in hastalığı
döneminde yapılan oyunları, yaşanan kötü günleri, onun için yapılan
tuzakları hep birlikte yaşadık. O dönemde millî duruşuyla örnek
bir Başbakanlık göstermiştir. (CHP sıralarından alkışlar)
Tabii, Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’yle de çok uyumlu
bir Hükûmet dönemi yaşadık. Ara sıra söz ediliyor, “2002’den önce
devlet yoktu.” deniyor. Devletin âlâsı vardı, devletin ta kendisi Devlet
Bahçeli ve Bülent Ecevit vardı.
Bir diğer konu lösemi. Bugün lösemiyi konuştuk.
Tabii, bunu konuşmaktan dolayı da çok mutluyuz. Sağlıkla ilgili
konular konuşuyoruz. Sadece şunu söylemek istiyorum lösemiyle ilgili:
Lösemi bulaşıcı olmayan, yüzde 90 tedavi edilen bir hastalıktır.
Lösemiden korkmamak lazım, geç kalmaktan korkmak lazım. Bu konudaki duyarlılığınız
için de bir sağlıkçı olarak hepinize teşekkür ediyorum.
Otizm ve Down sendromuyla ilgili araştırma
yapılması amacıyla araştırma komisyonu kurulmasını
görüşüyoruz. Bu konuda da hakikaten çok önemli bir adım attı diye
düşünüyorum tüm gruplar. İki sorunumuz var; otizm ve Down sendromunun
tespitini, sıklığını bilmiyoruz Türkiye’de. Gerçekten bunun
sıklığını belirlemek lazım, tespit etmek lazım.
Bunun dışında, kişi ve ailelerin yaşadıkları
sorunları ve sorunların çözümünü araştırmamız lazım.
Bu nedenle araştırma komisyonu kurulmasının gerekliliğine
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak inanıyoruz ve bunu destekliyoruz, önergemizi
de zaten bu amaçla verdik. Hep birlikte bunu konuşuyor olmaktan dolayı
da mutluyum tabii ki bir sağlıkçı olarak.
Evet, tabii, bir sağlık konusunu konuşuyoruz.
Aslında hepimizi ilgilendiren bir konu fakat ilginçtir tabii, herhâlde şu
an Mecliste, Genel Kurulda 50 kişi yok. Sağlıkla ilgili konulara
genel olarak milletimizin duyarsızlığının milletvekilleri
arasında da yaşandığını görmekten dolayı da üzgünüm.
Sağlığı konuşurken hep hastalığı
konuşuyoruz, hastaneyi konuşuyoruz. Aslında sağlığı
konuşmak dediğimiz zaman sağlığı korumayı konuşmamız
lazım. Çok pahalı hastaneler yapmak, büyük büyük hastaneler yapmak, çok
ciddi paralar harcamak sağlık hizmeti açısından iyi olduğumuzu
göstermiyor, sağlığa önem verdiğimizi de göstermiyor. Gerçekte
insanlar, Türkiye’de de bizler sağlığa önem vermiyoruz.
Kanuni Sultan Süleyman’ın söylediği “Olmaya
devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.” sözünü Kanuni ölürken söylemiş,
keşke bu sözünü saltanatının başında söyleseydi. İnsanlar
sağlığına önem vermiyor. Aslında dinler hep sağlığa
önem vermekten bahsetmiş ama insanoğlu sağlık denince hasta
olduğu zaman hastaneye gitmekten başka sağlığı anlamıyor,
kaybetmeden önce sağlığına önem vermiyor, kaybetmemesi için
gerekenleri yapmıyor ve bu konuda duyarlı davranmıyor. Ne zaman ki
kaybederse onun peşine düşüyor ve sağlık hizmeti olarak onu
görüyor. Oysa Dünya Sağlık Örgütü sağlığı “Bedenen,
ruhen ve sosyal yönden tam iyilik hâli.” diye tanımlıyor. “Tam iyilik”
sonsuz bir kavramdır; bugün iyisiniz, bugünkü iyi hâlinizden daha iyi olabilirsiniz
demektir. Onun için herkesin sağlık hizmetine ihtiyacı vardır;
sadece hastaların değil, tüm toplumun sağlık hizmetine ihtiyacı
vardır. Bir halk sağlıkçı olarak sağlığa biz
böyle bakıyoruz. Önemli olan korumaktır hatta şimdiki yaklaşımda
korumaktan da öte, sağlığı geliştirme kavramı vardır.
Dünya artık bununla uğraşıyor. Dünya “İnsanları daha
sağlıklı nasıl yaşatabiliriz?” diye konuşuyor, daha
sağlıklı yaşatmak içi neler yapmamız gerektiğini konuşuyor.
Bugün elbette uzun yaşamak istiyor tüm insanoğlu ama uzun yaşamanın
yanında artık kaliteli yaşamaktan bahsediliyor. Onun için dünyada
“sağlık hizmeti” denildiği zaman aslolan sağlığı
korumak ve geliştirmektir. Bu nedenle de etkili olması gereken, kurulması
gereken sağlık hizmeti birinci basamaktır. Birinci basamakta etkin
olmak lazım, sağlığı korumak ve geliştirmek lazım.
Hastalıkların tedavi edilmesi pahalıdır, maliyeti yüksektir
ve genellikle de artık başarısız olmaktadır. Onun için
pahalı hastanelere ihtiyacımız yok. İhtiyacımız olan,
sağlık hizmetinin yaygın olmasıdır, ulaşılabilir
olmasıdır. Sağlık Bakanlığının esas görevi
de halkın sağlığını korumak ve geliştirmektir
ve bunun için öncelikli bir planlama yapması, yaklaşım göstermesi
lazım.
Çok klasik bir söz var: “İnsanlar sağlıklarına
önem vermiyorlar.” dedim. İnsanlar önce para kazanmak için sağlıklarını
harcıyorlar, sonra da kaybettikleri sağlıklarını kazanmak
için paralarını harcıyorlar. Sonuçta sıfır sıfır
gidiyorlar. Aslında baştan buna hiç gerek yok; kendi sağlığına
önem verse, özen gösterse, para kazanmak için sağlığından olmasa
ya da başkalarını sağlığından etmese.
Şimdi, tabii, bu yaklaşımı biraz
sonra çevre sağlığı yaklaşımıyla da ilişkilendireceğim
çünkü konuşacağımız her iki konuda, hem Down sendromunda hem
de otizmde genetik faktörler var ve çevresel faktörler de var. Elbette, sağlık
planlaması yapmak için sorunlarımızı bilmemiz lazım, hastalıklarımızı
bilmemiz lazım, hastalıklarımızın sıklığını
bilmemiz lazım, hastalıkların nedenini bilmemiz lazım.
Ben halk sağlıkçıyım, halk sağlığı
uzmanıyım, halk sağlığı öğretim üyesiyim. Bizim
halk sağlığının yan dallarından birinde “epidemiyoloji”
diye bir alan vardır, işte bu aslında epidemiyolojinin konusudur.
Epidemiyoloji, sağlıkla ilgili sorunların sıklığını,
nedenlerini ve çözüm yollarını araştıran bilim dalıdır
ama Türkiye'nin en çok eksik olduğu konulardan biridir epidemiyoloji. Biraz
sonra hep dünyanın rakamlarını vereceğiz ama Türkiye'nin bu
konuda rakamları yoktur. Rakamınız yoksa sağlıkta bilgiye
dayalı yönetim yapamazsınız, önceliklerinizi belirleyemezsiniz, kaynaklarınızı
doğru kullanamazsınız, var olan bütçenizi nereye harcayacaksınız?
Var olan bütçenizi öncelikli sorunlarınıza harcamak gerekirken biz daha
çok, çok büyük hastaneler yapmaya harcıyoruz. Bu da aslında çok da sağlık
getirmiyor.
Evet, otizm, aslında doğru adı otizm spektrum
bozukluğudur. Otizm, buradaki otizm en ağır formunu, en ağır
klinik formunu ifade etmektedir. Bu, aslında birkaç bulgunun, birkaç hastalığın
birlikte olduğu bir durumu ifade ediyor. Nörogelişimsel bir bozukluktan
bahsediyoruz otizm dediğimizde ya da otizm spektrum bozukluğu dediğimizde
birçok tabloyu birlikte içeriyor, içine alıyor. Beyin gelişimini, sinir
hücrelerinin gelişimindeki bozukluğu ifade ediyor ve bu çocuklarda maalesef
anormal beyin gelişimi olmaktadır. Biraz evvel de söylediğim gibi
bir hastalık değil, hastalık grubudur, birçok hastalığı
birlikte içermektedir. Tıbbi ilaç tedavisi net olarak bilinmemektedir, belli
bir ilacı yoktur. Tamamen bu yüzden iyileşecek bir durum değildir
başladığı zaman. Genellikle yavaş seyrediyor ama yüzde
30’unda 18-24 ay arasında belirtiler veriyor ve bu yüzden de bu dönemde de
yakalanabilir. Tabii ki ne kadar erken yakalarsak o kadar iyi sonuç almak, etkili
müdahaleler yapmak mümkün olmaktadır. Bu yüzden, ömür boyu bu tür desteklere
ihtiyaç olduğu için de ekonomik yüke sebep olan bir durumdur.
Görülmek sıklığı ilginç bir seyir
gösteriyor. Biraz evvel söylediğim gibi, Türkiye’de görülme sıklığıyla
ilgili ciddi bir araştırma yok yani Türkiye’de görülme sıklığını
bilmiyoruz. Genellikle, Türkiye’de hiçbir hastalığın görülme sıklığını
bilmiyoruz. Ölüyoruz, ölüm nedenlerini bilmiyoruz, böyle bir istatistiğimiz
yok. Hâlbuki, her yaş grubuna bağlı ölümlerin nedenlerinin yaşa
ve cinsiyete göre dökümünün olması lazım. Hastalıkların yaşa
ve cinsiyete göre dökümü olması lazım ki kaynaklarınızı
doğru kullanın, önceliklerinizi iyi belirleyin ve buna göre planlama yapın.
Maalesef, dediğim gibi, Türkiye’de iyi bir çalışma
yok bu konuda, sadece Millî Eğitim Bakanlığının verileri
var. 2014 yılında Millî Eğitim Bakanlığı verilerine
göre, 17 bin otizmli çocuk var. Dünyada ise görülme sıklığı
çok hızlı bir şekilde artıyor. Bu, kaygı verici bir durum.
Amerika Birleşik Devletlerinde CDC diye bir kuruluş var, bu tür araştırmaları
yapıyor. 2018 yılında verdiği rakam korkunç bir rakam, elli
dokuzda 1 diye vermiş, çok çok yüksek bir rakam. Tabii, niye bu kadar çok arttı
ya da artıyor, endişe de edilecek bir durum çünkü bu, beraberinde ciddi
bir bakım zorunluluğu da getiriyor aslında.
Şimdi, epidemiyolojik olarak, bir hastalığın
artış sebebini çok iyi incelememiz gerekir, artış sebebi nedensel
midir yani hastalığın oluşumunu artıran bir faktör mü vardır,
yoksa hastalığın artmış gibi görülmesine sebep olan faktörler
mi vardır? Mesela duyarlılığın artması, tanı
kriterlerinin değişmesi, hastalığın toplumda görülme sıklığını
artırabilir. Tanı kriterlerini düşürürsünüz ya da tanımını
değiştirirsiniz, birden bu tanıyı alan kişi sayısı
artar ya da ailelerin duyarlılığı artar, aileler çocuklarını
her şüpheli vakada doktora götürür ve tanı alabilir; bu da toplam vaka
sayısını artırır. Tıpta tanılarla ilgili kriterler
var, “DSM-5” dediğimiz tanı kriterleri var, buna göre yaptığımız
zaman elli dokuzda 1’dir ve çok ciddi bir artış görülmektedir. Tabii,
bu da şüpheli bir durumu ifade ediyor, bu kadar yüksek olması da hakikaten
çok önemli bir durum.
“Neden oluyor?” diye baktığımızda,
gen değişimi ve mutasyonları görüyoruz. “Beyin gelişimine etki
eden faktörler” dedim, önemli. Çevresel faktörler var; annenin gebelik sırasında
stres yaşaması, annenin ruhsal hastalıkları -özellikle bunlar
önemli benim için- gebelikte sigara içme ve alkol kullanımı, görülümü
artıran faktörler olabilir. Gebelikte kullanılan ilaç ve gebelikte geçirilen
enfeksiyon. İşte bunlar çevresel faktörlerdir. Zaten hastalıklarımızın
aslında yüzde 90’ı çevresel faktörlere bağlıdır. Bugün
oluşan tüm hastalıkları göz önüne alın, mutlaka çevresel bir
faktör vardır; geri kalan kısmı genetik hastalıklardır,
yüzde 10 kadarı; bir gen bozukluğu olmakta, mutasyon olmakta, kromozom
parçalanması olmakta fakat bunu da tetikleyen genellikle bir çevresel faktör
vardır. Gen durup dururken parçalanmıyor, parçalanıyorsa mutlaka
bir tetikleyen faktör vardır. O yüzden, aslında yine onların da altında
yatan bir çevresel faktör olabilir.
İşte tüm bu nedenlerden dolayı çevreyi
kirletmememiz lazım. Elbette enerjiye de ihtiyacımız var, elbette
sanayiye de ihtiyacımız var ama çevre dostu yaklaşımlar doğrultusunda
hareket etmemiz lazım. Filtresi olmayan termik santrallerinin ya da arıtması
olmayan fabrikaların yaydığı çevre kirliliklerinin oluşturduğu
durumlara dikkat çekmek istiyorum. Sonumuzu hazırlıyoruz, hep birlikte
sonumuzu hazırlıyoruz. Onun için çevre kirliliği konusunda herkesi
de duyarlılığa davet ediyorum.
Şimdi, evet, bu konuda araştırma yapmak
lazım. Nasıl yapacağız? Tanı kriterleri geliştirmemiz
lazım, bunlara karar vermemiz lazım. Neyi otizm olarak kabul edeceğiz?
Bununla ilgili farklı tarama testleri var, tarama ölçekleri geliştirilmiş.
Belki bu ölçeklerden birine karar verilerek Türkiye genelinde bir araştırma
yapmamız lazım. Sağlık Bakanlığının bu konuda
araştırma yapması lazım, ülke genelinde araştırmalar
yapması lazım, tüm ülkeyi kapsayan bir tarama yapılması lazım.
Ancak onlarla hastalıkları bulabilir, hatta belki bunu sistematik hâle
getirip her çocuğa rutin uygulanması gereken test hâline getirmemiz lazım
ki ancak o zaman erken tanı koyabiliriz, herkese ulaşabiliriz. Ve ne kadar
erken tanı koyarsak ve bu çocukları o kadar iyi özel eğitime alırsak
başarılı olmak ve bu klinik seyirleri değiştirmek mümkündür.
Diğer konu, Down sendromu. Bu da bir kromozom bozukluğudur.
21’inci kromozomun -insanda, biliyorsunuz, çiftler şeklinde kromozom- 3 tane
bulunması şeklinde oluşan bir genetik hastalıktan bahsediyoruz.
Yüzde 95’i “Trizomi 21” dediğimiz yani 21’inci kromozomun 3 tane olmasıyla
karakterize bir durum. Sıklıkla -sıklığı şöyle,
aşağı yukarı bizde de böyle- bin gebelikten 1’inde Down sendromlu
çocuk doğmakta. İlk çocuğu Down sendromlu olan annenin ikinci çocuğunun
da Down sendromlu çocuk olma ihtimali iki yüzde 1’dir. Bu da tabii ki dikkat etmemiz
gereken, duyarlı olmamız gereken bir durum.
Aslında içimizde yaşıyorlar. Fiziksel
gelişim geriliği burada da var. Bozuk yüz özellikleri, küçük kafa ve kulak,
dışarı taşan dil, kısa ve geniş boyun, el ve ayaklar,
zihinsel engellilik gibi, işitme kaybı gibi, doğuştan kalp hastalıkları
gibi sağlık sorunları da bunların karakteristik özellikleridir.
Şimdi, yine genetik faktör dedim; kromozom bozukluğu
ya da 3 kromozomun birden olması çok da nedeni bilinen bir durum değil.
Neden böyle oluyor? Hücre bölünmesi sırasında ortaya çıkan bir durum,
bazen bölünmede düzensizlik olduğu için böyle bir durum ortaya çıkıyor.
Başka risk faktörlerinden bahsedilir. Yine geç yaşta hamilelik, ileri
yaşlarda hamilelik bu durumu gösteriyor. Burada da tanı çok önemlidir.
Ne kadar erken tanı koyarsak, buna hazırlık yapıp bunu önlemek,
daha doğrusu, sorunlarını önlemek mümkün olabilmektedir.
Sürem bittiği için toparlamaya çalışıyorum.
İkili test, üçlü test denilen birtakım testler
var, bu testlerin mutlaka her gebeye yapılmasını öneriyoruz. Hatta
bu testin zorunlu olmasını, devlet tarafından karşılanması
gerekliliğini özellikle vurgulamak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEFER AYCAN (Devamla) – Toparlıyorum Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun, devam edin.
SEFER AYCAN (Devamla) – Tedavisi yok, son olarak bundan
söz edeyim. Destek tedavisi ve yaklaşımı önemli. Kesin tanısı
amniyon sıvısından yani gebelik sırasında alınan sıvıdan
analiz yapmak mümkün. Bunun kromozom analiziyle kesin tanısı konabiliyor.
Fakat dediğim gibi, bunu yapmanın sadece bir yararı var; erkenden
haberdar olmak için yapılmalıdır, yoksa gebelik süreçlerine müdahale
etmeyi çok doğru bulmuyorum. Anneyi ve babayı buna hazırlayarak eğitim
için önlem alma konusunda hem de duruma adapte etme anlamında bu testler yapılmalıdır.
Bu yüzden, her iki sorun da çok ciddi sağlık sorunudur, Türkiye'nin geleceğinde
sıkıntılı iki hastalıktır. Bu hastalıkla ilgili
araştırma yapılmasını, sorunun sıklığını,
nedenlerinin saptanmasını çok yararlı ve yerinde görüyoruz ve destekliyoruz.
Hepinize saygılar sunarım, teşekkür ederim.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aycan.
Değerli milletvekilleri, söz sırası Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekilimiz Sayın Salihe
Aydeniz’de.
Buyurun Sayın Aydeniz. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
HDP GRUBU ADINA SALİHE AYDENİZ (Diyarbakır)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Partim HDP adına Down sendromunun ve otizm ile diğer
gelişim bozukluklarının yaygınlığının tespiti
ve bunlara sahip bireylerin ve ailelerinin sorunlarının çözümü için alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla verilen araştırma önergesine
dair söz almış bulunmaktayım.
Down sendromu ve otizmle ilgili konuya girmeden önce,
biliyorsunuz, 701 no.lu Kararname’nin içerisindeki 44 madde, sağlıkta
şiddet yasası olarak gündemimize gelmiş oldu. Bu kararname 44 maddeden
oluşmakta ve bu 44 maddeyle, tabii ki tamamına katılmamak değil
ama içerisinde sağlığı ilgilendiren, sağlık emekçilerini,
diş hekimlerini, doktorları, hemşireleri ilgilendiren, yine eczacıları
ilgilendiren, “şiddet yasası” ismi altında önümüze gelen bu maddelerle
aslında şiddeti daha çok meşrulaştıran bir yasa tasarısıyla
karşı karşıyayız. Dolayısıyla aslında, sağlık
emekçilerinin, sendikaların, odaların sağlıktaki şiddete
nasıl bir yol ve yöntemle karşı çıkılabileceğiyle
ilgili onlarca önerileri varken ya da bu konuyla ilgili, aslında “Ne kadar
mücadele edilebilir?”le ilgili görüş ve önerileri varken ya da sağlık
alanında, sağlık hizmetlerinde çalışanlardan, sağlık
emekçilerinden görüş ve önerileri alınarak hazırlanması gerekirken
apar topar önümüze konulan bu yasa teklifi 44 madde ve bu maddelerin çoğunda
yine bu bahsettiğimiz konular var.
Biliyorsunuz, 2016’daki darbe girişiminden sonra,
20 Temmuzda ilan edilen OHAL’le beraber, kanun hükmünde kararnamelerle ülke yönetilmeye
çalışıldı ve bu kanun hükmünde kararnamelerle aslında,
yüzlerce sağlıkçının, eğitimcinin, akademisyenin içinde
olduğu yine yüzlerce emekçi, kamu alanında çalışanlar bir gece
yarısı aniden ihraç edildi. Bu ihraç edilmelerinin üzerinden… Aslında
“sağlıkta şiddet yasası” olarak önümüze çıkan bu kanun
teklifinde -kanun hükmünde kararnameyle ihraç edilen sağlık emekçileri
ve yine bununla beraber, eczacılar, diş hekimleri, yine ataması yapılmayan,
aslında sağlık alanından, tıptan mezun binlerce arkadaşımız,
binlerce sağlık emekçisi- güvenlik soruşturması gerekçe gösterilerek
bu kanun hükmünde kararnamelerle ataması yapılmayan yüzlerce, binlerce
sağlık emekçisi var. Dolayısıyla sağlık hizmetlerini,
gerçekten herkese eşit, ücretsiz, ana dilinde sağlamanın koşullarını
oluşturan sağlık emekçilerinin bu kanun hükmünde kararnamelerle ihraç
edilmiş olmaları yetmiyor, yine bu yasayla aslında açlıkla,
yine şiddetle hedef gösterilmeye çalışılıyor. Biz, bu teklifin
içindeki olumlu maddelere tabii ki olumlu cevap vereceğiz ama bunun yanında,
sağlıktaki bu şiddetin, bu alanda ihraç edilen bunca sağlık
emekçisinin, doktorun, aynı zamanda onların özel alanlarda da çalışmasının
önüne engel olarak, aslında, sağlık hizmeti alması gereken halkı
da cezalandırdığımızı, halkı da bu noktada şiddete
maruz bıraktırdığımızı bir kez daha söylemek
istiyorum.
Biz bir kez daha, “sağlıkta şiddet programı”
olarak değerlendirdiğimiz bu kanun teklifinin -şu anda komisyonda
görüşülüyor- içerisindeki bazı maddelerle, aslında, sağlık
emekçilerinin gerçekten, açlıkla, şiddetle terbiye edilmeye çalışıldığının
farkındayız. Bu farkındalıkla, sağlık emekçileri,
sağlık alanında örgütlü olan sendikalar, odalar bununla ilgili gerekli
eylem ve etkinliklerini yerine getirecekler ama bunun yanında, bizler de nasıl
bugün burada otizm ve Down sendromuyla ilgili ortak görüşte bulunarak bir araştırma
önergesini oluşturabiliyorsak ve bunun üzerinden ortaklaşabiliyorsak bu
ülkenin geleceği için sağlıkçılara da, akademisyenlere de, kanun
hükmünde kararnamelerle ihraç edilen 100 binlerce insana da aslında, haksız
bir şey yapıldığını ifade etmek istiyoruz. Dolayısıyla
bunun üzerinden de ortaklaşabiliriz diyebilirim.
Bir kez daha görülüyor ki aslında, şiddet üzerinden
sağlığın ticaretleştirildiğini, yine sağlığın
metalaştırıldığını, sağlık hizmeti
alması gereken halkın sağlık taleplerinin, aslında, sağlıkçılar
cezalandırılarak halkın sağlık hizmetine ulaşımı
önünde bir engele dönüştürüldüğünü görüyoruz. O yüzden, biz bu kanun teklifindeki,
sağlıkçıları ve sağlıkçılarla beraber aslında
halkı cezalandıran bu maddelerin geçmemesi için de ortaklaşabiliriz
diyebilirim, ortaklaşabiliriz; buradan, ortaklaştığımız
konular üzerinden bu konuda da ortaklaşabiliriz demek istiyorum.
Bununla beraber, evet, Down sendromu ve otizmle ilgili,
arkadaşlar da ifade ettiler: Down sendromu ve otizm aslında hastalık
değildir. Bilimsel araştırmalara baktığımızda,
otizm tamamen sosyal etkileşim, iletişim ve davranış sorunlarıyla
kendini gösteren bir gelişimsel farklılıktır yani bir anomalidir
aslında. Ama otizm ve Down sendromunu değerlendirdiğimizde, otizmin
de, Down sendromunun da toplum içerisinde var olan sayıları azımsanmayacak
kadar fazla. 4,5 milyon kişinin etkilendiğini ve bu 4,5 milyon kişinin
büyük bir çoğunluğunun 0-14 yaş grubunda olduğunu; otizmin aslında
ilk yaşlarda, erken yaşlarda, 0-1 yaş grubu içerisinde erken teşhis
konulabilen bir farkındalık olduğunu ama aslında 2 yaşına
kadar da teşhis konulabilen bir farkındalık durumu olduğunu
belirtmek istiyorum. Ama bu grubun, özellikle otizmin bu bahsettiğimiz 140
bin otizmli çocuğun… Sadece 350 bin civarındadır ama bunların
sadece 26 bini eğitim alabilmekte, diğer geri kalanı eğitim
alamamakta.
Aynı zamanda, bunlara ilişkin farklı oyun
alanları, farklı rehabilitasyon merkezleri, farklı alanlar oluşturularak
bu bireyler -çocuklar ama aslında her biri birer birey- topluma kazandırılabilecek
bireyler. Aynı zamanda Down sendromlu çocuklarımızın da, bireylerimizin
de topluma kazandırılabileceği… Onların, biliyorsunuz, aslında
yapılan bilimsel araştırmalarda ya da gerçekten ailenin kendi ekonomik
durumu varsa bire bir ilgilendiğinde dünya şampiyonluklarına bile
imza atan bireyler olduğunun hepimiz şahidiyiz. Dolayısıyla,
bunlarla ilgili, evet, biraz önce bahsettiğim hem sağlıktaki politikalar
nedeniyle hem eğitim politikalarımızın eksikliği ve yanlış
yönlendirilmesinden dolayı, Down sendromu ve otizmli bireyleri topluma kazandırmadan,
çoğu zaman toplum içerisinde engelli olarak görünen bu bireyleri topluma kazandırmak
mümkün. Aynı zamanda, bu bireylerin oluşturacağımız eğitim
alanlarıyla, oluşturacağımız sağlık hizmetleri
alanlarıyla toplumsal birer birey olabileceklerinin altını çizmek
istiyorum. Aynı zamanda, bu bireyler daha çok kendi aileleri içerisinde topluma
açılmayan, toplumla birebir iletişim kurmamalarından kaynaklı
daha çok dezavantajlı gruplar hâlinde görülmekte. Buranın içerisinde olan
hem Down sendromlu hem de otizmli bireylerin topluma kazandırılması
ve dezavantajlı gruplar içerisinden çıkarılmasına yönelik bir
araştırma komisyonunun oluşturulması, bunun üzerinden birlikte
hareket edip dünyada nasıl çalışmalar yürütüldüğünü, bu çalışmaların
toplumdaki bu bireylerin karşılığında nasıl bireyler
açığa çıktığının araştırılması,
bu bireylerin azımsanmayacak bu sayılarıyla aslında toplumda
yararlı bireyler olması için, çalışmanın birlikte yapılması
için bugünden itibaren buradan oluşturulacak bu komisyonla birlikte çalışmakta
fayda olduğunu, biz de HDP olarak bu komisyonun kurulmasının, bu
komisyonla birlikte bu otizm ve Down sendromlu bireylerin toplumda karşılığı
olan, topluma kazandırılacak bireyler olarak bakılarak bu komisyonun
kurulmasının önümüzdeki süreçte yararlı olacağını
düşünüyoruz. Ben de grubum adına bunları belirtirim.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydeniz.
Değerli milletvekilleri, söz sırası, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Kayseri Milletvekilimiz Sayın Çetin
Arık’ta.
Buyurun Sayın Arık. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
CHP GRUBU ADINA ÇETİN ARIK (Kayseri) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Otizm spektrum bozukluğu, dikkat eksikliği
ve hiperaktivite, özgül öğrenme güçlüğü ile Down sendromunun araştırılması
için Meclis araştırması komisyonu kurulması konusunda Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Gazi Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Bu hafta Lösemi Haftası. Gelin, hep birlikte el
ele verelim, lösemiyi yenelim, LÖSEV’e destek olalım.
Milliyetçiliği Kıbrıs’ın Beşparmak
Dağları’na yazan “Ne ezen ne ezilen, hakça bir düzen." diyen merhum
Genel Başkanımız Bülent Ecevit’i rahmetle anıyorum.
Değerli milletvekilleri, toplumumuz bizlerden yaşam
standartlarımızı yükseltecek olumlu çalışmalara imza atmamızı
istiyor. Öncelikle tüm partilerin böylesi önemli konuyu gündeme getirmesi ve araştırma
komisyonu kurması konusunda hemfikir olmaları memnuniyet verici bir gelişme.
Bütün gruplara ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Milletimiz sadece bu
konuda değil, toplumun menfaatine olan konularda siyasetüstü davranmamızı
ve toplum yararına birlikte hareket etmemizi bekliyor.
Değerli milletvekilleri, otizm, doğuştan
gelen, yaşamın ilk yıllarını etkileyen nörol gelişimsel
bir bozukluk. Otizmli çocukların dış görünüşleri diğer
çocuklardan farklı değil. Erkek çocuklarda görülme oranı, kız
çocuklara göre 4 kat daha fazla. Otizmin çocuk yetiştirme özellikleriyle ya
da ailenin ekonomik koşullarıyla hiçbir ilişkisi yok. Bu nedenle,
otizme her çeşit toplumda, farklı coğrafyada, ırkta ve ailede
rastlanabilmekte. Otizmin belirtileri çocuktan çocuğa farklı olmakla birlikte,
yaşamın ilk yıllarında göz teması kuramama, 6 ayı
geçtiği hâlde gülümseyememe, 12 ayı geçtiği hâlde agulayamama, parmakla
bir şey işaret etmek ya da “bye bye” gibi jestler yapmamak, kendi etrafında
basmakalıp ve motor tekrarlayıcı hareketler yapması, sınırlı
ve yoğun ilgi alanı, sözel olmayan ilişkilerde yetersizlik gibi belirtilerle
sınırlanabilir. Siz otizmli bir çocuğa sarıldığınızda
o size sarılmayabilir ya da siz onun gözlerinin içerisine baktığınızda,
saatlerce gözlerinin içerisine baktığınızda sanki o, size küsmüş
gibi gözlerinizin içine hiç bakmayacaktır ya da siz ona oyuncaklar alıp
oynasın dediğinizde o, sizin aldığınız oyuncaklarla
hiç ilgilenmeyecek, sade, basit, kendine ait oyuncuklarıyla ilgilenecektir.
Sayın milletvekilleri, otizme neler yol açar: Bugün
için otizmin nedeni kesin olarak bilinmemektedir ancak birtakım faktörler suçlanmaktadır.
Genetik faktörler, çevresel faktörler, endüstriyel atıklar, ağır
metaller, cıva gibi ağır metaller suçlanabilmektedir. Bugün otizmin
sıklığı giderek artmaktadır ve en son yapılan çalışmalarda
otizmin 58 çocuktan 1’inde gözüktüğüdür. Yine 1985’li yıllarda her 2.500
çocuktan 1’i otizmli doğarken bugün 58 çocuktan 1’inin otizmli doğduğu
söylenmektedir.
Sayın milletvekilleri, bu tablo gerçekten çok ürkütücü
ve dünyanın en büyük ve en yaygın şirketlerinden Massachusetts Institute
of Technology, geçen yıllarda bir yayımında diyor ki: “2023 yılında
her 2 çocuktan 1’i otizmli doğabilecek.” Peki, burada her 2 çocuktan 1’i otizmli
doğacaksa ve bugün 58 çocuktan 1’i otizmli doğuyorsa ve yirmi dakikada
1 çocuk otizm tanısı alıyorsa biz bu çocukları göremiyoruz çünkü
bu çocukları gerçekten aileleri, mecbur kalmadığı sürece dışarı
çıkarmıyor ve çıkarsa da kimseye gözükmemeye çalışıyor.
Neden böyle davranıyor? Çünkü toplum, bu çocukları ve otizmi bilmediği
için aileleri tarafından “iyi terbiye edilmemiş çocuklar” olarak değerlendiriyor
ve bu çocukları ve ailelerini yargılıyor, dışlıyor.
Düşünebiliyor musunuz, bir uçak yolculuğundasınız, çocuğun
ani bir davranış değişiklinde bütün gözlerin o çocuğun
üzerine yoğunlaştığını? İşte bu çocuklar
duygusal bakımdan da çok yoğun olan çocuklar ve bu anlamsız bakışlar,
bu çocukları daha da tedirginleştiriyor ve hırçınlaştırıyor.
İşte, bütün bunları bilen aileler de çocuklarıyla birlikte evde
hapis hayatı yaşıyor. Onun için, otizm demek yalnızlık
demektir, otizm demek çaresizlik demektir, otizm demek eve hapsolmak demektir.
Otizmden haberi olanlar da otizmin ne olduğunu bilmiyor.
Televizyonlardan duyduklarıyla otizmi yorumlamaya çalışıyor.
Sayın milletvekilleri, bugün için otizmin bilinen
bir tedavisi yok. Tek çare, erken tanı, yoğun ve sürekli bir eğitimdir.
Hâl böyleyken böyle özel bir çocuğunuz var ise okul çağı en büyük
kâbusunuz olacaktır çünkü daha kreş döneminde onu kabullenebilecek kreş
veya anaokulu bulmakta zorlanacaksınız, bulamayacaksınız. Kreşteki
öğretmenler ya da yöneticiler, çocuğun çok hiperaktif olduğunu, diğer
çocuklarla kaynaşmadığını, diğer velilerden şikâyet
geldiğini söyleyerek sizin, çocuklarınızı kreşten almanızı
isteyecektir ve siz kreş kreş gezeceksiniz.
İşte, eğitim daha kreşte, anaokulunda
başlamalı, otizmi bilen kreş öğretmenleri ve anaokulu öğretmenleri
olmalı çünkü bu çocukların en büyük ilaçları, kendi doğal gelişen
akranlarıyla bir arada olup onların davranışlarını
rol model olarak alabilmeleri.
Çocuk ilkokul çağına geldiğinde bu kâbusunuz
bir kat daha artacaktır çünkü öğretmeni ya da okul müdürü “Bizim bu okulda
sizin çocuğunuza ders verecek öğretmenimiz yok.” diye karşınıza
dikilecek çünkü öğretmen ve okul müdürü de otizmin ne olduğunu bilmiyor.
En değerli varlığınızı emanet ettiğiniz, yardım
beklediğiniz, öğreteceği bir harf için kırk yıl kölesi
olmayı düşlediğiniz bir eğitimcinin böylesi bir yaklaşımı
sizde hayal kırıklığı yaratırken yine de çaresizce
çocuğumun kaynaştırma eğitimi alması hakkımızdır
diyerek direneceksiniz, zorla da olsa okula kabul ettireceksiniz. Ama sayın
milletvekilleri, bu sefer de karşınıza çocuğunuzu kabul eden
okuldaki aileler çıkacak. Otizmin ne olduğu konusunda hiçbir fikri olmadan
“Nasıl olur da otizmli bir çocukla aynı sınıfta bulunur?” diye
kulisler yapılacak; kendi çocuklarının duygusal olarak olumsuz etkileneceği,
okul başarılarının düşeceği düşüncesiyle kulisler
yapılacak ve otizmli çocuk okuldan çaresizce alınacak ve yeni bir okul
arayışına geçilecek.
Sayın milletvekilleri, bu veliler otizmin ne olduğunu
bilmezler ki. Bilmezler ki Einstein, Beethoven gibi binlerce dâhinin otizmli olduğunu.
Değerli milletvekilleri, ben bunları nereden
biliyorum? Çünkü ben bunları yaşayanım çünkü ben, otizm tanısı
almış dünyalar güzeli Tuğçe’nin babasıyım. Burada bir baba
olarak konuşuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Milletvekili
olarak Ankara’ya geldik. Kızım ilk ve ortaöğretimini tamamlayıp
lise eğitimini alacak. Kendisi kendi puanıyla Gölbaşı’nda Zübeyde
Hanım Kız Teknik Lisesine yerleştirildi. Biz, Ankara’da, Türkiye'nin
kalbinde daha güzel bir eğitim alacak diye heyecanlıyız. Beklentimiz,
kızımızın Ankara’da, Türkiye'nin kalbinde daha güzel bir eğitim
alacağı yönünde. Eşimle birlikte okula gittiğimizde okul yöneticileri
büyük bir şaşkınlık yaşadılar çünkü daha önce hiç
otizmli bir öğrenci gelmemişti, otizmi bilmiyorlardı. Bize Tuğçe’nin
kaydının Gölbaşı’nda, otizmi bilen, öğretmeni olan başka
bir okulda yapıldığını söylediler ve okula gittiğimizde
aynı manzarayla karşılaştık. Kızım lise öğrencisi
olmuştu ancak biz Kayseri’de yaşadıklarımızın aynısını
Ankara’da da yaşıyorduk. Herkes ders yaparken biz çocuğumuza okul
arıyorduk. Büyük bir hayal kırıklığı içindeydik. Kızımızı
ilkokuldan itibaren okutabilmek için okul okul dolaşmak zorunda kaldık
ama hiçbir zaman da mücadelemizden vazgeçmedik. Biz, yeniden, kızımızın
kendi puanıyla kazandığı, otizmi bilmeyen Zübeyde Hanım
Kız Teknik Anadolu Lisesine gittik ve kaydını yaptırdık.
İyi de yapmışız, onlar Tuğçe’yi tanıdılar, onlar
otizmi tanıdılar. Bugün 10 otizmli çocuğumuz daha bu okulda eğitim
öğretimini görüyor. Bugün Tuğçe onların en çok sevdiği öğrencileri.
Buradan Zübeyde Hanım Anadolu Kız Teknik Lisesi Müdüresi Sayın Sibel
Koç’a, öğretmenlerine ve kızımda çok büyük emeği olan ve bu
noktalara getiren yaşam koçu değerli Sevim Kömürcü Hanımefendi’ye
de teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, ben kızım Tuğçe’ye
bu imkânları sağlayabildim. Tuğçe atletizmde Türkiye şampiyonu,
masa tenisinde Türkiye 2’ncisi oldu. Ya dünyalar güzeli Esra ve onun gibi binlerce
otizmli çocuğumuz? Bakınız, Esra da 3 yaşında otizm tanısı
almış, şimdi 20 yaşında genç bir kız. Esra müzik tutkunu
bir kız, evinde piyano dersleri alıyor. Güzel sanatlar lisesini kazanıyor
ancak bu lisede Esra’ya ders verecek öğretmen olmadığı için
Esra liseye kabul edilmiyor. Esra evinde piyano dersleri almaya devam ediyor. 2015
yılında Ankara’da yapılan ortaokul ve liseler arası klasik Batı
müziği yarışmasında piyano dalında 3’üncü oluyor. Yine,
Ankara’da ortaokul ve liseler arası solo ses yarışmasında ilk
10’a giriyor. Esra’ya ders veren öğretmen müzik bilgisinin konservatuvar seviyesinde
olduğunu söylüyor, Esra da konservatuvara gitmek istiyor. Esra’nın konservatuvar
sınavlarına girebilmesi için de lise diploması olması şartı
aranıyor. Şimdi, Esra lise diploması alabilmek için Açık Öğretim
Lisesine devam ediyor. Esra 2014 yılından 2017’ye kadar üç yılda
toplam 51 kredi alabilmiş. Esra’nın lise diploması alabilmesi için
kredisinin 192’yi tamamlaması gerekiyor. Esra otizmli ama siz Esra’ya diğer
bireylerle aynı, standart soruları soruyorsunuz. Esra’nın trigonometriyi,
logaritmayı ya da molekülleri bilmesine gerek yok. Üstelik Esra’ya haftalık
iki saat eğitim hakkı vermişsiniz. Güzel sanatlar lisesinde okumak
istemiş, siz ders verecek öğretmen yok diye kabul etmemişsiniz. Şimdi
de Esra’yı aynı koşullarda sınava tabi tutuyorsunuz ve aynı
krediyi tamamlamasını istiyorsunuz. Sayın milletvekilleri, adalet
bunun neresinde, vicdan bunun neresinde? Hâlbuki Esra’ya bir şans verilebilse
belki de dünya çapında bir piyanist olacak.
Değerli milletvekilleri, peki, Türkiye’de ne kadar
Esra var, ne kadar Tuğçe var, ne kadar etkilenen aile var, bunların ne
kadarı eğitime ulaşabiliyor? Yine, otizmin görülme sıklığından
yapılan projeksiyonla toplam nüfus içerisinde Türkiye’de 1,5 milyon otizmli
birey ve bu durumdan etkilenen 4,5 milyon aile ferdi var. Toplam nüfus içerisinde
0-18 yaş grubunda yaklaşık 352 bin otizmli çocuğumuz var. Bu
352 bin otizmli çocuktan eğitime ulaşabilen sadece ve sadece 26.500, o
da haftada iki saat. Evet, yanlış duymadınız sayın milletvekilleri,
haftada iki saat.
Şimdi, haftada kırk saat eğitim alan normal
bireylerin bile dershane desteği olmadan hayata tutunamadıkları bir
ortamda böylesi özel çocuklara haftada iki saat eğitim vermek reva mıdır?
Vicdanlarınıza soruyorum ve tekrar ediyorum: Bu çocuklarımızın
tek ilacı eğitimdir. Eğitimin de etkili olabilmesi için çok erken
yaşta başlaması, çok yoğun olması, kesintisiz olması
ve haftada en az otuz saat olması gerekir.
Sayın milletvekilleri, ülkemizdeki otizmli çocukların
eğitimindeki en önemli sorun da özel eğitim öğretmeni eksikliği
ve bu öğretmenleri yetiştirecek öğretim üyelerinin yetersizliğidir.
Hâlen ülkemizde 10 bine yakın özel eğitim öğretmeni açığı
var ve bu açığın kapatılması için eğitim kurumlarına
her türlü desteğin ve teşvikin sağlanması hayati önem taşımaktadır.
Otizmli çocukların ders aldığı okullarda mutlaka gölge öğretmenler
ve mola odaları olmalıdır. Bu çocuklarımıza yapacağımız
her türlü yatırım, sağlıklı ve mutlu çocuklar ve aileler
olarak bize geri dönecektir.
Bakınız değerli milletvekilleri, otizm
tanısı alan çocuğa sahip ailelerde boşanma oranı yüzde
80’ler civarındadır. Ne var ki eğitim olanaklarından faydalanamadıkları
durumda otizmli çocuklar ve ailelerinin durumu bir sorun yumağı olarak
büyüyerek içinden çıkılmaz bir hâl almaktadır. Otizmli çocukların
anne ve babalarının en büyük endişesi ise kendilerinden sonra çocuklarının
ne olacağı endişesidir.
Sayın milletvekilleri, büyük devletler, kendi yurttaşına,
kendi vatandaşına benden sonra çocuğuma ne olacak kaygısı
yaşatmayan devletlerdir. Bakınız, Amerika’da bu çocuklar için harcanan
her 1 doların kendilerine 16 dolar olarak geri döndüğü ifade edilmektedir
çünkü erken tanı ve doğru bir eğitim yöntemiyle, yoğun olarak
eğitim alan çocukların yaklaşık yüzde 50’sinde otizm belirtilerinin
kontrol altına alınabildiği, gelişim sağlanabildiği
ve ergenlik yaşına geldiğinde diğer akranlarından farkının
kalmadığı gözükmektedir. Bu çocukları topluma kazandırmak
bizim boynumuzun borcudur. Otizmli çocuklar ve aileleri için daha umut dolu bir
geleceğin bizleri beklediğini biliyorum. Bugün burada otizmli ailelerin
sesi olma imkânı verdiğiniz ve beni dinlediğiniz için ülkemde bu
durumdan etkilenen yaklaşık 4,5 milyon aile ferdi adına hepinize
ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, biraz da Down sendromundan
bahsetmek istiyorum. Evet, Down sendromu genetik bir farklılık, bir kromozom
anomalisi. En basit anlamıyla, sıradan bir insan vücudunda bulunan kromozom
sayısı 46 iken Down sendromu bulunan bireylerde 47 kromozom olmasıdır.
Down sendromu tedavi edilmesi gereken bir hastalık değil, genetik bir
farklılıktır. Hücre bölünmesi sırasında yanlış
bölünme sonucu 21’inci kromozom çiftinde fazladan bir kromozomun yer almasıyla
meydana gelir. İleri yaştaki doğumlarda, 35 yaş üzeri doğum
yapanlarda sıklığı artmaktadır; ülke, milliyet, statü farkı
yoktur. Türkiye’de tam bir veri yok ama yaklaşık 70 bin Down sendromlu
kişi olduğu söylenilmektedir. Down sendromunda görülen bazı fiziksel
özellikler, çekik küçük gözler, basık burun, kısa parmaklar, kıvrık
serçe parmak, kalın ense, avuç içindeki tek çizgi, ayak başparmağının
diğer parmaklardan daha açık olmasıdır. Zihinsel gelişimleri
geriden gelmektedir. Bu gerilik yaş büyüdükçe daha da belirgin olarak görülmekte,
ancak uygun eğitim programlarıyla Down sendromlu çocuklar pek çok başarıya
imza atmakta ve toplum hayatı içinde anlamlı hayatlar kurabilmektedir.
Burada, düzenli ve disiplinli bir eğitim, bol tekrar en önemli faktördür. Eskiden
“Okuyamaz bile.” denilen bu bireyler artık lise, hatta üniversite bitirebilmekte,
ikinci bir dil öğrenmekte, çalışabilmekte, bağımsız
ya da yarı bağımsız hayatlar sürdürebilmektedir.
Down sendromu ile otizm aslında birbirinden çok
farklı kavramlardır. Her iki komisyonun ayrı ayrı oluşturulması
fayda bakımından çok daha uygun olacaktır. Çünkü, Down sendromu daha
hamileliğin ilk üç ayında teşhisi konulabilen bir kromozomal anomalidir,
nedeni bellidir. Otizmeyse hamilelik aşamasında tanı konulamamakta,
ancak hayatın ilk yıllarında tanı konulabilmektedir. Görülme
sıklıklarına baktığınızda Down sendromu 800 doğumda
1 gözükürken bugün otizm 58 doğumda 1 gözükmektedir, sıklığı
da giderek artmaktadır. Tedavileri, eğitim şekilleri birbirlerinden
çok farklıdır. Türkiye’de 70 bin Down sendromlu birey varken otizmli birey
sayısı 1,5 milyondur.
Bunun için, toplumumuzu derinden etkileyen bu konularda
ayrı ayrı komisyon kurulması daha başarılı sonuçlar
elde etmemizi sağlayacaktır diye düşünüyorum. Bu duygu ve düşüncelerle
yüce Meclisi saygıyla selamlıyor, teşekkür ediyorum. (CHP, MHP ve
İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Arık.
Otizmle ilgili kendi çocuğunuzdan da örnek vererek
anlattığınız konuşma hepimizi duygulandırdı.
Ben mücadelenizin tanığıyım. Umarım bu çabalar kurulacak
komisyonda daha da yaygınlaşacak ve Sevgili Tuğçeler, Sevgili Esralar,
ismini buradan sayamadığımız binlerce kardeşimizin her
biri için bu komisyon çok önemli bir görev görecektir.
Değerli milletvekilleri, gruplar adına son
konuşma Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz isteyen Kayseri
Milletvekilimiz Sayın Hülya Nergis’e ait.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Nergis, süreniz yirmi dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA HÜLYA NERGİS (Kayseri)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “Halka hizmet Hakk’a hizmettir.”
şiarıyla yola çıkan ve iktidara geldiği günden beri vatandaşlarımızın
her alandaki problem ve sorunlarına kalıcı çözümler üreten partimizin
genel politikası çerçevesinde, birçok aileyi yakından ilgilendiren engelli
bireylerin sorunlarına çözüm bulmak, engelli vatandaşlarımızın
hayatın her alanında karşılaştıkları problemlere
kalıcı çözümler üretmek için bir dizi düzenlemeler yapılmıştır.
Anayasa’nın 10’uncu maddesinde dezavantajlı
kesimlere pozitif ayrımcılık uygulanmasının eşitlik
ilkesine aykırı olmayacağı ifadesi 2010 yılında kabul
edilmiştir. Anayasa’mızın muhtelif maddelerinde engelli bireylerin
eğitim ve çalışma haklarıyla ilgili düzenlemeler yapılmıştır.
5378 sayılı Engelliler Yasası’yla Birleşmiş Milletler Engelli
Hakları Sözleşmesi’nde kabul edilmiş olan engelli hakları yasalaşmıştır.
Engelli bireyler pozitif ayrımcılık ilkesi gereği belediyelerin
ve kamu kurumlarının sunduğu bazı hizmetlerden öncelikli ve
indirimli olarak faydalanmaktadırlar. Ayrıca engelli çocuğu olan
aileler de birtakım haklara kavuşturulmuştur; gelir vergisi indirimi,
nöbet muafiyeti ve annelere erken emeklilik hakkı gibi.
5378 sayılı Kanun’la engellilerimize özel eğitim
ve destek eğitimi verilmeye başlandı. Engellilerin eğitim ve
rehabilitasyon kurumlarına taşınması devlet tarafından
ücretsiz yapılmaktadır. Doğuştan veya sonradan herhangi bir
nedenle meydana gelen, bedensel, zihinsel, duygusal veya sosyal yeteneklerini yüzde
40 veya daha yüksek oranda kaybeden vatandaşlara engelli kimlik kartı
verilmektedir. 18 yaşından büyük engelli bireylere ve 18 yaşından
küçük engelli çocuğu bulunan anne ve babalara Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
tarafından muhtaç aylığı bağlanmaktadır.
Bakıma muhtaç engelliler için iktidarımız
döneminde evde bakım aylığı uygulamasına başlanmıştır.
Evde bakılan her engelli birey için, bakan kişiye bir aylık asgari
ücret tutarında ödeme yapılmaktadır.
Engellilerin eğitimi, fiziksel ve ruhsal ihtiyaçlarına
yönelik olarak kullanılmak üzere yurt dışından ithal edilecek
eşyalar gümrük vergisinden muaf tutulmuştur. Engellilere, engellilik durumuna
göre kademeli olarak erken emeklilik hakkı tanınmıştır.
Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde
işitme, ortopedik, zihinsel engellilere yönelik mesleki eğitim merkezleri,
iş eğitim merkezleri ve mesleki eğitim programları düzenlenmektedir.
Sosyal destek hattı yedi gün yirmi dört saat çalışma esasına
göre engellilerimize de hizmet sunmaktadır.
AK PARTİ Grubu olarak otizm spektrum bozukluğu,
dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, özgül öğrenme güçlüğü
ve Down sendromuyla ilgili olarak Türkiye’de yaygınlığının
incelenmesi, bu konuda yürütülen çalışmaların değerlendirilmesi,
erken tanı, tedavi ve rehabilitasyon konularında varsa eksikliklerin belirlenmesi
ve gerekli önlemlerin ortaya konması amacıyla bugün bir araştırma
komisyonu kurulacaktır.
Doğuştan gelen ruhsal ve gelişimsel bozukluklar
ile havale veya yüksek ateş sonrası oluşan nörolojik rahatsızlıklarla
ilgili olarak öncelikle otizmden başlayarak sırasıyla tek tek bahsetmek
istiyorum.
Otizm spektrum bozukluğu, belirtileri yaşamın
ilk üç yılında ortaya çıkan, sosyal, iletişimsel alanda belirgin
yetersizlikler, tekrarlayıcı davranışlar ve sınırlı
ilgi alanlarıyla seyreden nörogelişimsel bir bozukluktur. Ülkemizde ortalama
350 bin civarında otizmli çocuk ve gencin bulunduğu, bunun yaklaşık
yüzde 10 civarındaki kısmının eğitim aldığı
ifade edilmektedir.
Otizmin nedeni tam olarak bilinmemekle beraber, pek çok
faktörün rolü olabileceği, bu faktörler içinde de en önemlisinin genetik olduğu
bilinmektedir. Bunu açıklayan en önemli bulgulardan biri otizmli bireylerin
kardeşlerinde de otizm görülme oranının yüksek olmasıdır.
Aile otizmden şüpheleniyor ise kesinlikle çocuk psikiyatrisinden destek alınmalıdır.
Bu, tanı ve tedavideki en önemli kısımdır.
Otizm günümüzde rastlanan en yaygın nörogelişimsel
bozukluktur ve dünya nüfusunun yüzde 1’ini etkilediği düşünülmektedir.
Erkek çocuklarında görülme sıklığı kız çocuklarına
göre 5 kat daha fazladır. Günümüzde 68 çocuktan 1’inde otizm spektrum bozukluğu
görüldüğü tahmin edilmektedir. Otizm tedavi merkezlerini tabana yayarak otizmle
nasıl yaşanacağının halkımıza anlatılması
gerekmektedir.
Bilindiği üzere, otizmde en etkili tedavi yöntemi
eğitimdir. Uygulanan erken müdahale programlarıyla erken yaşta tanı
konulup beyin gelişiminin hızlı olduğu erken çocukluk döneminde
özel eğitime erişiminin sağlanması, potansiyelinin en yüksek
düzeyde değerlendirilebilmesi ve toplumsal hayata katılımının
desteklenmesi oldukça önemlidir. Eğitim, çocuğun dil gelişimi, sosyal
gelişimi, kendine bakabilme becerilerini kazanması ve yaşıtlarıyla
birlikte okula devam edebilmesi için gereklidir ancak normal öğrenme yöntemlerinin
otizmli bireylere uygun olmadığı da bilinmektedir. Bu çocuklar mutlaka
yoğun, kesintisiz ve problemine özel olarak hazırlanmış eğitim
programlarına dâhil edilmelidir.
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu
ise çocukluk çağı bozukluğu olarak bilinmesine rağmen, ergenlik
ve yetişkinlik dönemlerinde de devam edebilen, dikkat eksikliği ve aşırı
hareketlilik yanında davranışlarını planlama, isteklerini
erteleme ve kendini durdurabilme becerilerinde zorlanmayla kendini gösteren, gelişimsel
boyutu olan nöropsikiyatrik bir bozukluktur; tedavi edilmediğinde çocukların
zihinsel potansiyellerini yeterince kullanamadığı, yaşam boyu
ciddi ruhsal, akademik ve sosyal sorunlar yaşayabildiği gözlemlenmektedir.
Her 100 çocuktan 5’inde var olan bu rahatsızlık yetişkinlikte yüzde
60-70 oranında devam etmektedir. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun
ortaya çıkışında biyolojik ve çevresel faktörlerin rol oynadığı
düşünülmekte ve nedeni bilinmemekle beraber ailelerde kalıtımsal
olma eğilimindedir.
Özgül öğrenme güçlüğüne gelince… Özgül öğrenme
güçlüğü görülen çocukların zekâ düzeylerinin normal olmasına rağmen
kendilerinden beklenen akademik performansı gösteremedikleri görülür. Türkiye’de
özgül öğrenme güçlüğü problemini yaşayan 40 bin civarında insan
bulunmaktadır. Görsel, işitsel, zihinsel, duygusal ve sosyal yönlerden
belirgin bir problemi olmayan bu çocuklar, okul hayatının başlamasıyla
birlikte okuma yazma, kendini ifade etme konularında ve aritmetik alanların
birinde ya da tamamında güçlükler yaşamaya başlarlar. Örgün eğitimde
zorlanan, kendini yaşıtlarından farklı hisseden, anne baba ve
öğretmenleriyle ilişkileri bozulan bu çocuklarda kimlik gelişimlerinde
olumsuzluklar, depresyon ve kaygı bozuklukları, öz güven düşüklüğü
ve benlik kaygısının zedelenmesi gibi ikincil ruhsal sorunlar görülebilmektedir.
Özgül öğrenme güçlüğünün nedenleri henüz tam olarak bilinmemekle birlikte
merkezî sinir sisteminin işleyiş bozukluğundan kaynaklandığı
ve yapısal olduğu düşünülmektedir. Kesinlikle zekâ geriliği
değildir, özgül öğrenme güçlüğü tanısı almış
çocukların zekâ düzeyleri ya normal düzeydedir ya da normalin üzerindedir.
Özgül öğrenme güçlüğü tanısı özel standart testler aracılığıyla,
ruh sağlığı alanında çalışan uzmanlar tarafından
konulmaktadır. Okul öncesi dönemde bazı belirtiler bulunmasına karşın,
genellikle okul çağındaki çocukların yüzde 15 veya 20’sine bu tanı
konulmaktadır.
Her çocuğun özgül öğrenme güçlüğü farklıdır.
Çocuğun güçlü ve güçsüz alanları belirlenip çocuğa ona göre yaklaşılmalıdır.
Bunun bir güçlük olduğu kabul edilmeli, tedavisiyle ilgili neler yapılabileceği
araştırılmalıdır. Öğrenme güçlüğü tedavisinde
aile, okul ve terapistin kuracağı iş birliği çok önemlidir.
Bu sayede, hem okulda hem de evde çocuğun eğitiminin gerçekleştirilmesine
yönelik düzenlemeler yapılarak başarı sağlanması kolaylaştırılacaktır.
Down sendromuna gelince, Birleşmiş Milletler,
10 Kasım 2011 tarihli kararıyla, 21 Martı resmî Dünya Down Sendromu
Farkındalık Günü olarak tanımış bulunmaktadır. 21
Mart günü, Down sendromlu insanların 21’inci kromozomunun 3 tane olduğunu
simgelemektedir.
Down sendromu en sık görülen genetik bozukluklardan
biri, ortalama olarak her 800 canlıdan 1’i Down sendromlu olarak dünyaya geliyor.
Tüm dünyada 6 milyon civarında Down sendromlu birey yaşıyor. Türkiye'de,
kesin bir veri bulunmamasına karşın, yaklaşık 70-100 bin
civarında Down sendromlu olduğu tahmin ediliyor.
Uygun eğitim programlarıyla Down sendromlu
çocuklar da pek çok başarıya imza atabiliyor ve kendilerine toplum içinde
anlamlı bir hayat kurabiliyorlar. Bunu sağlamanın tek yolu düzenli
bir eğitim programından geçiyor. Eskiden “Okuyamaz bile.” denilen Down
sendromlu bireyler, artık lise, hatta üniversite bitirebiliyor, ikinci bir
dil öğrenebiliyor, çalışabiliyor, bağımsız veya yarı
bağımsız hayatlar sürdürebiliyorlar.
Down sendromlu bebeklere Millî Eğitim Bakanlığının
özel rehabilitasyon merkezlerinde ücretsiz eğitim veriliyor. Ücretsiz eğitimden
yararlanmak için, bebeğin tanı sonucuyla birlikte, Sağlık Bakanlığının
duyurduğu hastanelerden birinden engel derecesi ve durumunu bildirir bir rapor
alınması ve bu raporla birlikte ikamet edilen bölgedeki RAM yani rehberlik
araştırma merkezine başvuru yapılması gerekiyor.
Zihinsel engelli olmak, duygusal engelli olmak anlamına
gelmiyor. Down sendromlu bebekler de tıpkı diğer bebekler gibi beslenme,
temizlenme, sevilme ihtiyacı duyan, acıkınca ya da sıkılınca
ağlayan, kızan, küsen, gülen, geceleri anne babasını uyutmayan
bebekler. Down sendromlu gençler de diğer yaşıtları gibi cinsel
kimlikleri bulunan, ergenlik bunalımı yaşayan, âşık olan,
kalbi kırılan, kardeşleriyle kavga eden, bangır bangır
müzik dinleyen, dans eden gençler. Onlar da tıpkı diğer gençler gibi
tüm duyguları yaşıyorlar ve bizlerden anlayış bekliyorlar.
Farklılıklarını tıpkı saç ya da göz rengi farkıymış
gibi normal kabul etmemizi ve onları aramıza almamızı bekliyorlar.
Unutmayalım ki Down bir hastalık değil, genetik bir farklılık
olarak kabul ediliyor. Down sendromunu iyileştirecek veya yok edecek bir tıbbi
tedavi bulunmuyor. Tek yol eğitim ve sosyalleşme. Bu yüzden Down sendromlu
bireylerin sosyal hayatta tüm insanlarla beraber, izole edilmeden yaşamaları
büyük önem taşıyor.
3 Aralık 2016 tarihinde Yüksek Planlama Kurulu kararıyla
yayımlanan Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Bireylere Yönelik Ulusal Eylem
Planı kapsamında ilgili bakanlıklar, kurum ve kuruluşlarca çalışmalar
yapılmaktadır. Bunlara katkı sağlayacak, erken tanı, birey
ve ailenin ihtiyaçları doğrultusunda psikososyal destek hizmetlerinin
sunumu, tarama, tanılama ve rehabilitasyon zincirinin oluşturulması
gerekmektedir. Gerek otizm gerek otizm dışındaki gelişimsel
bozukluğu olan çocukların ülkemizin geleceğinde üretken bir birey
olarak yer almalarının sağlanması, ailelerin etkin rehberlik
hizmetlerine erişiminin temini, toplumsal farkındalığın
oluşturulması ve bu çocuklara yönelik damgalanmanın önüne geçilmesi
için kurulacak komisyonun çalışmaları son derece önemlidir.
Yapılacak çalışmaların hayırlara
vesile olmasını temenni ediyorum ve çok teşekkür ediyorum. Ben de
bir engelli çocuk annesi olarak, Genel Kurulumuzun gösterdiği hassasiyetten
dolayı ve böyle bir konunun gündemimize gelmiş olmasından dolayı
çok teşekkür ediyorum.
2-8 Kasım Lösemili Çocuklar Haftası vesilesiyle
ben bu hastalığa düçar olan çocuklarımıza geçmiş olsun
dileklerimi iletiyorum. Ailelerine de kolaylıklar diliyorum.
Ayrıca, 3-9 Kasım Organ Nakli Haftası
dolayısıyla da… Tabii, organ naklinin çok hayati olduğunu, insan
hayatı kurtarmanın ne kadar kutsal olduğunu hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla
böyle bir günün kutlanıyor olması da farkındalığı
artırmak anlamında çok önemli diyorum ve çok teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Nergis.
Sayın Nergis’in de engelli çocuğuyla beraber
büyük bir hayat mücadelesi verdiğine tanık oluyoruz. Bu mücadele, elbette,
Sayın Nergis’in hayatında çok önemli bir yer tutuyor.
Sayın Nergis, bütün çabalarımız engelli
çocuklarımızın engellerinin kalkması yönünde. Umarım çok
daha iyi şartları onlara hep beraber sağlarız.
Konuşmanız için tekrar teşekkür ederim.
(AK PARTİ, CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar
tamamlanmıştır. Şahıslar adına, önerge sahipleri adına
konuşmalara geçiyoruz.
Önerge sahipleri adına ilk söz, İzmir Milletvekili
Sayın Mahir Polat’a aittir.
Buyurun Sayın Polat. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
MAHİR POLAT (İzmir) – Sayın Başkan,
Sayın Divan, sayın milletvekilleri; ne sevindiricidir ki benim açımdan,
tüm grupların ortak olarak gündeme aldıkları Down sendromu, otizm
ile diğer gelişim bozukluklarının tespiti ve çözümüyle ilgili
söz almış bulunmaktayım. Bundan dolayı tüm gruplara teşekkür
ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz bugüne kadar bu konularla
ilgili birçok kez araştırma önergesi vermiştik. İlk defa, bu
önergelerin kabul edileceğine dair derin bir umut beslemekteyim.
Sayın milletvekilleri, ben bugün daha önce araştırma
önergesi de verdiğim otizmle ilgili konuşacağım. Otizm, doğuştan
gelen ve bireyin hayatı boyunca devam eden bir rahatsızlık, bir gelişim
bozukluğudur, bir ruh hastalığı değil, nörolojik bir bozukluktur,
beynin yapısını ve işleyişini etkileyen, sinir sistemindeki
sorunlardan kaynaklanır ve yaşamın ilk üç yılında tespit
edilebilen bir rahatsızlıktır. Otizme her çeşit toplumda, ailede,
ırkta rastlanmaktadır. Erkeklerde otizmin görülme sıklığı
4 kat fazladır. Ancak üzülerek söylüyorum ki hâlâ ülkemizde otizmden haberi
olmayan insanlarımız vardır, daha acı veren durum ise eğitimcilerimizin
birçoğu otizmle ilgili tam olarak bilgi sahibi değillerdir. Bunun nedeni
de açık, maalesef, Millî Eğitim ve Sağlık Bakanlığımızın
bu konularla ilgili yeterli çalışma yapmamasıdır.
Dünyada her 68 çocuktan 1’inde otizm görülüyor, her yirmi
dakikada bir 1 çocuğa otizm tanısı konuluyor. Türkiye’de ise bu hastalık
yeterli derecede bilinmemekte, otizmli birey sayısına ilişkin net
bir veri bulunmamaktadır. Önceki yıllarda yapılan araştırmalara
göre Türkiye’de 550 bin civarında otizmli birey bulunduğu tahmin edilmektedir.
0-14 yaş grubundaki otizmli çocuk sayısı ise 140 bin olarak öngörülmektedir.
Otizmin tedavisi erken tanı ve sürekli eğitimle
mümkündür. Araştırmalara göre otizm, sosyal etkileşim, iletişim
ve davranış sorunlarıyla da kendini gösteren bir gelişimsel
yetersizliktir. Uygun eğitsel düzenlemeler yapılmadığında
otizm, bireylerin kendilerinin ve çevresindekilerin yaşamlarını her
yönden olumsuz etkileyen ve yaşam boyu süren bir yetersizlik hâline gelmektedir.
Gerekli eğitsel önlemler alındığında ise pek çok otizmli
çocuk söz konusu yetersizlikleri çeşitli oranlarda aşabilmekte, hayatını
normal geliştiren çocuklarla belli oranlarda kaynaşabilmektedirler.
Sayın milletvekilleri, ülkemizde otizmli bireylerin
eğitimi konusunda çok ciddi eksiklikler yaşanmaktadır. Otizmli bireylerin
eğitim sürecinde yaşadıkları sıkıntılar sadece
kendilerini değil, ailelerini ve onlara bakmakla yükümlü olan kişileri
de doğrudan olumsuz etkilemektedir. Başka bir ifadeyle, otizmli bireyler
nedeniyle aileler haklı olarak hayatlarını onlara göre düzenlemek
zorunda kalmaktadırlar. Eğitim ile diğer alanlardaki sorun ve sıkıntılar
yaşayan, önemli mağduriyetler yaşayan kişi sayısı
ülkemizde 2 milyon kişiyi geçmektedir. Bilindiği üzere, 2016 yılında
zihinsel engelli öğretmenler, işitme engelli öğretmenler, görme engelli
ve üstün zekâlı öğretmenler “özel eğitim öğretmeni” olarak adlandırılmakta
ve bu öğretmenler Millî Eğitim Bakanlığı tarafından
özel eğitim kurumlarında görevlendirilmektedirler fakat bunların
ataması yeterince yapılmamakta. Yıllara göre baktığımızda,
2015 yılı Şubat ayında 15 bin kontenjanın 357’sinin, 2015
Ağustosunda 37 bin kontenjanın 1.579’unun, 2016 yılı Şubat
ayı 30 bin kontenjanın 376’sının, 2016 yılı Ekiminde
15 bin kontenjanın 502’sinin, 2017 yılı Ağustos ayı atamasında
20 bin kontenjanın 432’sinin, 2018 yılı Temmuzunda 20 bin kontenjanın
664’ünün bu eğitim branşına ayrıldığı görülmekte.
Geçmiş geleceğin göstergesi olduğundan,
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı var olduğu sürece bu öğretmenlerin
atanma oranının ortalama yüzde 2 düzeyinde olduğu görülmektedir.
Ancak dünyada 68 çocuktan 1’inin otizmli doğduğu, her yirmi dakikada 1
çocuğa otizm tanısı konulduğu yerde bu atamalar yeterli değildir.
Bu bağlamda, mağdur olan binlerce otizmli çocuk, aileleri ve onlara yardımcı
olan öğretmenlerimiz için zaman kaybetmeden çözüm bulmak zorundayız.
Sağlık Bakanlığının bir
an önce otizmle ilgili bir veri tabanı oluşturması gerektiğini,
Millî Eğitim Bakanlığının da bu elde edilen veri tabanına
göre uygun eğitim planlaması yapması gerektiğini düşünmekteyiz.
Çünkü otizmli çocukların topluma kazandırılması için 3 yaşından
itibaren eğitim planlamalarının yapılması gerekmektedir.
Ayrıca, otizmli çocukların eğitimleri
bireysel yapılmalı, daha sonra grup eğitimlerine katılmaları
sağlanmalıdır. Türkiye’de mevcut okullarda özel eğitim verilecek
sınıfların yeterli olmadığı ortadadır. Yeni planlanan
okullarda da bu tip sınıfların olmadığı gözlemlenmektedir.
Özellikle yoksul aile çocukları bu yüzden eğitim alamamaktadırlar.
Otizmli çocukların bakımının yorucu
olduğu ve uzun zaman aldığı, bu nedenle anne, babanın kendileri
ve diğer çocukları için yeterince zaman ayıramadıkları
ve yapmak istedikleri birçok şeyden vazgeçtikleri ortadadır. Bu sorunu
ortadan kaldırmaya yönelik, ebeveynlerin otistik çocuklarına bakılabilecek
gündüz bakımevlerinin oluşturulması aileleri rahatlatacaktır,
böylece kendilerine ve diğer aile üyelerine zaman ayırabileceklerdir.
Maalesef, ailelerin, çocuklarının gelecekteki durumlarının nasıl
olacağı, nerede kalacakları, bakımlarını kimin yapacağı
ve nasıl yaşam sürdürecekleri konusunda haklı endişeleri bulunmaktadır.
Ailelerin endişelerini en aza indirmeye yönelik olarak bu çocuklar için sosyal
hizmet uzmanlarından oluşan özel eğitim merkezleri ve çocuk psikiyatri
kliniklerinin sayısının ülkemizde artırılması gerekmektedir.
Otizmli çocuklara biz engel olmadığımız
sürece onların önlerinde hiçbir engel bulunmamaktadır. Erken teşhis
konulan birçok otizmli çocuk, farklı başarı öykülerine imza atmaktadırlar.
Bunlardan birisi de bugün üniversiteli olan Beril Zorlu isminde bir kızımız.
Küçük yaşlardan beri fark edilen müzik yeteneği var. Maalesef, müzik eğitimine
o dönem için uygun müzik eğitmeni bulunamadığından dolayı
13 yaşında başlıyor. Beril’in hızla gelişmesi, piyano
çalmaya başlaması ise hayatına yeni bir yön veriyor. Yaklaşık
yedi yıl piyano çalan Beril “mutlak kulak” denilen, referans ses verilmeden
duyduğu sesin frekansını belirleyip doğru notalara dönüştürme
yeteneğine sahip bir kızımız. Beril, 2016 yılında
Kanada’da otizmli çocukların yarıştığı 6’ncı
ANCA Festivali’ne katılıyor, orada sahne alıp 3’üncülük ödülü alarak
Türkiye’ye dönüyor. Kültür Bakanlığı tarafından desteklenen
“Müzik ve Engelsiz Yolculuğum” projesi kapsamında yurt içi ve yurt dışında
birçok konser veriyor. Beril gibi çok sayıda çocuğumuz için zaman kaybetmeden
gerekli adımları atmalı, onlara sahip çıkmalıyız.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; engellilerin
istihdamı da çok büyük sorun oluşturmaktadır. Engellilerin iş
gücüne katılım oranı incelendiğinde yüzde 78 oranında iş
gücüne katılamayan engellilerle karşılaşmaktayız. İktidar
tarafından engellilerin istihdamı konusunda verilen teşvikler yeterli
olmamaktadır. Bu anlamda, iktidarın daha fazla engelli bireyin topluma
kazandırılması konusunda yeterli destek vermesi gerekmektedir.
Sevgili milletvekilleri, ben doktor değil, psikiyatr
değilim; ben burada bir baba olarak konuşuyorum. Hepimizin çocukları
var. Bizlerin çocukları da biz eğitimlerini planlarken 68 çocuktan 1’i
olarak doğabilirdi. Biz bu duyarlılıkla bu çocuklara, otizmli ve
Down sendromlu çocuklara sahip çıkmak zorundayız. Bu duyarlılığı
göstermezsek yarın yakınımızdaki çocuklar için başkaları
duyarlılık göstermez diyorum. Bu konuya sizlerin de duyarlı yaklaşacağından
eminim.
Engelsiz bir dünya dileğiyle hepinizi saygıyla
sevgiyle selamlıyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Polat.
Söz sırası Bursa Milletvekilimiz Sayın
Vildan Yılmaz Gürel’e ait.
Buyurun Sayın Gürel. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
VİLDAN YILMAZ GÜREL (Bursa) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
ekranları başında Gazi Meclisimizi takip eden ve bu konuya hassasiyetle
kulak veren milletimiz; Down sendromu ve otizm ile diğer gelişim bozukluklarının
yaygınlığının tespiti ve bunlara sahip bireylerin ve ailelerinin
sorunlarının çözümü için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi
amacıyla araştırma komisyonu kurulmasına dair Adalet ve Kalkınma
Partili önerge sahipleri adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Devlet adamı İbni Haldun “Devlet ancak asabiyetle
kurulur ve yaşayabilir.” der ve akabinde de en önemli eseri “Devlet” isimli
kitabında “asabiyet” kelimesini din, devlet, vatan, soy ve aile gayreti, aynı
zamanda, bu mukaddes değerleri koruma gayreti olarak tanımlar. Kanaatimiz
odur ki bizler Türkiye olarak sahip olduğumuz bu asabiyet hissiyatımızdan
millet, vatan, bayrak ve aile değerlerimizle diriyiz, güçlüyüz. Aynı saikle,
Adalet ve Kalkınma Partisi olarak hizmet etme gayreti içerisindeyiz. Tam da
bu sırada, huzurunuzda Bursalı hemşehrilerimin gösterdiği teveccühle
27’nci Dönem milletvekili olarak Mecliste bulunmaktan ve vazifemden ötürü büyük
gurur duyduğumu ifade etmek isterim.
Bilindiği üzere, kader, insanlara, zamana ve mekâna
göre farklı farklı roller tevdi eder. Hâlihazırdaki rolüm gururlu
anneliğimdir. Neden anneliğim derseniz, tam olarak anlatamayabilirim ama
biraz izah etmek istiyorum. Allah bana sağlıklı sıhhatli 3 evlat
lütfetti. Ömrümde birkaç kere bazılarının fısıldaştığını,
“Çocuğum havale geçirdi.” dediğini hatırlıyorum fakat bir sabah
3 kardeş birlikte, evlatlarımla gülüyor, oynuyorduk. Zaten, birçok şeyi
duyarız, biliriz, söyleriz fakat ancak kendi hayatımızda yaşadığımız
zaman idrak ederiz. İşte o sabah ben havaleyle tanıştım
ve gerçekten idrak ettim. Ondan sonra, iki ay yoğun bakım kapısında
geçen sürecimizde bir uzman hekimin bilebildiği kadarıyla havaleyi tanımış
oldum ve hayatım tamamen bunun üzerine yeniden değişti, kuruldu.
(AK PARTİ, CHP, MHP ve İYİ PARTİ, sıralarından alkışlar)
Böylece annelik vasfıma bir lütuf daha eklenmiş oldu. Hamdüsenalar olsun
kızım, Berra’m yaşıyor. Ne var ki diğer kardeşleri
büyüdüler, kendi ihtiyaçlarını karşılıyorlar, hâlen gülüp
oynuyorlar, koşturuyorlar ama Berra’m artık benden en sevdiği ev
köftesi ve kızartmayı isteyemiyor, altı yıldır tadını
unuttu, yarım kalan bale kursunu bırakın, ayakları üzerinde
duramıyor, yatıyor. (AK PARTİ, CHP, MHP ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Özür diliyorum.
Şimdi, bunları niye anlattım? Sayın
vekiller, ben, Nasrettin Hoca’nın altını kırmızı kalemle
çizdiği gibi, çocuğu öyle ya da böyle, teşhis adı ne olursa
olsun, nörolojik hastalıklardan ötürü özel birey olarak adlandıran ve
özel eğitim gerektiren evlatlarımızın anneleriyle aynı
kaderi yaşayan yani damdan düşen bir anneyim. Çünkü ister otizm, ister
Down sendromu, ister havale sekeli, ismi ne olursa olsun diğerlerinden hatta
kendi kardeşlerinden farklı. Temennim odur ki bu farkı toplum olarak
el birliğiyle kapatalım. Onlar bizim bebek kalan evlatlarımız,
huzurumuz, şükrümüz. Amenna deyip kabullenen ama mücadelesi hiç bitmeyen bizleriz.
Bu manada, aynen Sayın Çetin Arık’ın bahsettiği
mücadelesini ve başarısını tebrik ediyorum. Gelin otizmli, Down
sendromlu, lösemili, elhasıl tüm çocuklarımızla kırmızıya
beyaz, bulutlara sarı, ağaçlara turuncu demesini öğrenelim, onlarla
mutlu olalım. Gelin, her şeyiyle ile sadece ebeveyn şefkatine ve
ilgi, alakasına, desteğine muhtaç hâle gelen, toplumdan ve sosyal yaşantıdan
izole edilmeyi hak etmeyen, aksine daha fazla sahiplenilmesi gereken bir bireye
sahip olmanın huzurunu toplum olarak birlikte yaşayalım. Şahsım
onları temsil eden değil, onlardan biriyim. Kendi çocuğumla alakalı
geç kalmış olduk; teşhis konulamadı, uzun süre tedaviye başlanılamadı
ve hep geç kaldık. Takdiriilahi ama birisi için dahi yapılacak bir şeyler
olabilir.
Bahsettiğim bu gerçeklerle, evvela sorumluluk ve
vebal duygusuyla, hakkını verebilmek adına, daha önce yarım
kalmış bu meseleyi yenilemek istedim. Zira elde edilen verilere göre,
otizm görülme sıklığı günümüzde çok büyük bir hızla artmıştır.
Şöyle ki tanısı 1985 yılında 2.500 çocuktan 1’ine konulurken
2001 yılında 250, 2013 yılında ise 88 çocuktan 1’ine konulmuştur.
Günümüzde ise 68 çocuktan 1’i otizmli doğmaktadır.
Ülkemizde 70 bin civarında Down sendromlu, 550 bin
civarında otizmli çocuk olduğu tahmin edilmektedir. Gerçi diğer vekillerimiz
farklı veriler verdi. Bunun kesin rakamı da henüz istatistik olarak çalışılmamış;
oradan anlıyoruz ancak vakıa gün geçtikçe bu tanıların arttığı.
Otizmli çocukların sosyal çevrelerine direkt etkileri göz önüne alındığında,
yaklaşık 2 milyon bireyin bundan doğrudan etkilendiği görülmektedir.
Oysa otizm bozukluğu 6 ay ila 1 yaş arasında doğru teşhis
edilir ve doğru bireysel eğitim verilirse tedavi edilebilir bir hastalıktır.
Kaldı ki çocuk nüfusunun yüzde 13 gibi önemli bir kısmı dikkat eksikliği
ve hiperaktive bozukluğuna sahip olduğu hâlde bunların ancak yüzde
3’ü tespit ve tedavi imkânlarına başvurmaktadır. Bu husus da önergeyi
sizlere sunmamızı elzem kılmıştır.
Özetle, hazırlamış olduğumuz bu önergeyle,
toplumda Down sendromu, dikkat eksikliği, hiperaktive bozukluğu ve özgül
öğrenme güçlüğü; otizmli bireylerimizin hayat kalitelerini daha da artırmak,
özellikle erken tanı, tedavi ve rehabilitasyon konusunda eksikliklerin giderilmesi
ve bu sıkıntılarla alakalı gerekli önlemlerin alınması
hedeflenmiştir.
Bu minvalde, toplumumuzda kader birliği yaptığımız
binlerce annenin ve ailenin yakından takip ettiği bu konuda ortak hareket
etmenin memnuniyetini taşıyorum.
Şimdiden her birinize ayrı ayrı teşekkür
ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Sağlıcakla kalınız
diyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Gürel, teşekkür ederiz.
Bugün, konuşmacılarımızın her
biri duygu dünyamızda çok derin fırtınalar oluşturdu, gerçekten
çok duygulandık. Gerçekten ben de sözlerin kifayetsiz kaldığı
yerlerde göz pınarlarımızın hepimizin dolduğunu hissediyorum,
görüyorum.
Sayın Gürel, sizi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
Kardeşimizin her zaman yanında olduğumuzu
da bilmenizi isterim. Ailenize saygılarımı iletiyorum.
Değerli milletvekilleri, söz sırasını
bir başka arkadaşımıza vermeden önce, Sayın Destici, bir
söz talebiniz olmuştu, onu yerine getireyim.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
31.- Ankara Milletvekili Mustafa Destici’nin, Dünya Kupası’nda
2’nci olan Ampute Futbol Millî Takımı’nı tebrik ettiğine,
2-8 Kasım Lösemili Çocuklar Haftası’na, otizm, Down ve diğer
gelişim bozukluklarının araştırılmasıyla
ilgili önergeye SMA’nın da eklenmesini ve bedelli askerlikten elde
edilecek gelirin bir kısmının SMA hastalarına ayrılmasını
Büyük Birlik Partisi olarak önerdiklerine ilişkin açıklaması
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) – Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Kıymetli milletvekillerimiz ve bizleri takip eden
değerli vatandaşlarımız; öncelikle hepinizi sevgiyle saygıyla
selamlıyorum. Ampute Futbol Millî Takımı’mızı tebrik ediyorum,
inşallah başarıları devam edecektir.
Tabii, bu hafta lösemi hastalarımızın
haftası. Onların yanında olduğumuzu ve her daim şifa dileklerimizin
onlarla birlikte olduğunu ifade etmek istiyorum.
Tabii, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisimiz gerçekten
çok anlamlı, önemli bir konuyu gündemine almış vaziyette. Biz de
bugün burada Down sendromu, otizm ve benzeri gelişim bozukluklarıyla ilgili,
hastalıkların araştırılmasıyla ilgili, tespitiyle
ilgili verilen önergeyi çok değerli ve önemli bulduğumuzu, desteklediğimizi
ve bu sürece katkı yapacağımızı buradan ifade etmek istiyorum.
Tabii, bununla birlikte, biliyorsunuz, kamuoyunda, SMA
hastası diye bilinen, “spinal müsküler atrofi” hastalarımız var,
gevşek beyin sendromuna tutulmuş olan. Bunlarla sayıları çok
fazla değil, bin civarında sayıları var. Bunları daha önce
biz görüştük, ziyaret ettiler ve Sayın Cumhurbaşkanıyla yaptığımız
görüşmeler neticesinde, Sağlık Bakanlığımızın
girişimleriyle de tip 1’lerle ilgili bir netice alındı ve bunlar
ilaçlarını alıp kullanabiliyorlar ama tip 2’ler, tip 3’ler var ve
bunlar eğer ilaçlarına kavuşamazlarsa şu anda yürüyen vaziyette
olanların sandalyeye, sandalyede olanların yatağa, yatakta olanların
da makineye bağlanacağı bir hakikattir. Dolayısıyla da
bu hususla ilgili, ben, bu önergeye bu SMA hastalarının durumunun da eklenmesini
hem önerge sahiplerinin hem de Meclisimizin takdirlerine arz ediyorum, sunuyorum.
Tabii, burada yüksek maliyetlerden bahsediliyor ama bin sayısını
milletimiz, bütçemiz kaldırabilecek vaziyettedir. Bunların birinci yıl
için 6 doz almaları gerekiyor, yaklaşık bin kişi için bunun
2 milyar gibi maliyeti var fakat birinci yıldan sonra 3 doza düşüyor ve
maliyet yarı yarıya azalıyor.
Biz, bedelli askerlik konusu Türkiye’nin gündemine geldiğinde
şöyle bir öneride bulunmuştuk: “Biz aslında ilkesel olarak bedelli
askerliğe karşıyız ama görülüyor ki bu çıkacak, eğer
şayet bu kabul edilirse buradan elde edilecek gelirin bir kısmı da
bu SMA hastaları için ayrılsın.” demiştik ve şu anda bedelli
askerlik çıktı, en büyük müracaat oldu, 10 milyarın üzerinde de bir
nakit para toplandığını biliyoruz. Bu paranın beşte
1’i eğer SMA hastaları için ayrılabilirse Türkiye’deki bütün SMA
hastaları ilaçlarına kavuşabilecekler. Biz Büyük Birlik Partisi olarak
bunu öneriyoruz ve bu önerimizin sonuna kadar da arkasında olduğumuzu
ifade ediyorum.
Fırsat verdiğiniz için de sizlere teşekkür
ediyor, Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Tekrar hem Down sendromu hem otizm hem SMA gibi benzer
hastalıklara tutulmuş çocuklarımız başta olmak üzere, bütün
hastalarımıza Allah’tan acil şifalar diliyorum ve ailelerinin de
Rabb’im yar ve yardımcı olsun diyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Destici.
Bu önergeler içerisinde SMA hastaları da var yani
başlığın uzun olmasından dolayı arkadaşlarımız
kısaltmışlar ama bahsettiğiniz konu çok önemli. Ben de teşekkür
ederim bu katkınızdan dolayı ayrıca sizlere ama bu önergenin
içerisinde de var ve bu komisyonda da görüşülecek.
Çok teşekkürler Sayın Destici.
VII.- MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık ve 30 milletvekilinin, otizmli
bireylerin ve ailelerinin yaşadıkları sorunların
incelenerek bu sorunların çözümü için gerekli çalışmaların
sağlanması amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/242) (Devam)
2.- İzmir Milletvekili Mahir Polat ve 19 milletvekilinin, otizmli
bireylerin ve ailelerinin yaşadıkları sorunların
incelenerek bu sorunların çözümü için gerekli çalışmaların
sağlanması amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/349) (Devam)
3.- Kayseri Milletvekili Hülya Nergis ve 22 milletvekilinin, Otizm
Spektrum Bozukluğu, Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu,
Özgül Öğrenme Güçlüğü ve Down Sendromunun ülkemizdeki
yaygınlığının incelenerek gerekli önlemlerin
alınması için bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/392) (Devam)
4.- MHP Grubu adına Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili
Erkan Akçay'ın, otizm, down ve diğer gelişim
bozukluklarının yaygınlık durumunun tespit edilerek bunlara
sahip bireylerin ve ailelerinin sorunlarına çözümler üretilmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/394) (Devam)
5.- Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel ve 32 milletvekilinin,
otizm, down ve diğer gelişim bozukluklarının
yaygınlık durumunun tespit edilerek bunlara sahip bireylerin ve
ailelerinin sorunlarına çözümler üretilmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/397)
(Devam)
6.- İYİ Parti Grubu adına Grup Başkanvekili
İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu'nun, otizm, down ve
diğer gelişim bozukluklarının yaygınlık durumunun
tespit edilerek bunlara sahip bireylerin ve ailelerinin sorunlarına
çözümler üretilmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/401) (Devam)
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, söz sırası
Gaziantep Milletvekilimiz Sayın Ali Muhittin Taşdoğan’da.
Buyurun Sayın Taşdoğan. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
ALİ MUHİTTİN TAŞDOĞAN (Gaziantep)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; otizm ve Down sendromu ile
diğer gelişim bozukluklarının yaygınlığının
tespiti, bunlara sahip bireylerin ve ailelerinin sorunlarının çözümü için
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Meclis araştırması
açılmasıyla ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım.
Değerli milletvekilleri, otizmli birey olmak nasıl
bir durumdur? Otizm onun yalnızca bir parçasıdır, tamamını
tek başına anlatamaz. Onun algılarında düzensizlikler vardır.
Günlük hayatta sizlerin farkına bile varamayacağınız sıradan
görüntüler, hareketler, ışıklar, sesler, kokular, tatlar ve dokunuşlar
onu çok rahatsız edebilir. Kendilerini ifade etmekte zorlanırlar. Kelime
haznesi sınırlıdır, anlayış ve sabır göstermelisiniz.
Dil onun için çok zor olduğundan görsel odaklıdır. Yapması gereken
şeyleri söylemek yerine, ona göstermelisiniz. O, soyut düşünemez ve dili
sadece sözcüklerin anlamına göre yorumlar.
Otizmin onun farklı yeteneklerini görmenize engel
olmasına müsaade etmeyin. Yapamadıkları yerine yapabildiklerine odaklanın
ve bunlar üzerinde gelişmesini sağlamaya çalışın. Otizme
bir eksiklik olarak değil, farklı bir yetenek olarak bakmaya çalışın.
Sohbet sırasında gözlerinize bakmıyor
olabilirler ama yalan söylemezler. Oyunlarda hile yapmazlar, arkadaşlarıyla
dalga geçmez ve insanlara ön yargılarla yaklaşmazlar. Bunları biliyor
muydunuz?
Evet, “Otizm bir gelişim bozukluğudur.” diyebilirdim
ve geçebilirdim ancak bu şekilde daha anlaşılır olduğu
kanaatindeyim. Bilim adamları nedenlerini henüz tam olarak tespit edemese de
otizmin genetik bir altyapısı olduğu görüşü ağır basar.
Dünyada her 68 çocuktan 1’i otizmli olarak dünyaya gelmektedir. Ülkemizde ise 1
milyondan fazla birey otizmlidir ve bu istatistiklerle birlikte farkındalık
seviyesi de gün geçtikçe artmaya devam etmektedir.
Otizmli çocuklar da diğer tüm çocuklar gibi büyür,
öğrenir ve ebeveynlerinin, öğretmenlerinin, kardeşlerinin, arkadaşlarının
ve doktorlarının sevgisini, sabrını ve anlayışını
gördüklerinde gelişerek daha parlak bir geleceğe sahip olabilirler.
Değerli milletvekilleri, 2-8 Kasım Lösemili
Çocuklar Haftası’dır. Dolayısıyla bu çocuklarımıza
acil şifalar diliyorum, ailelerine tedavileri süresince yanlarında gösterdikleri
fedakârlık, cefakârlık için sabırlar diliyorum. Milliyetçi Hareket
Partisi Gaziantep İl Kadın Kolları Başkanlığının
düzenlediği kan ve kök hücre bağışı kampanyasını
canıgönülden destekliyorum. Gaziantep İl Kadın Kolları Başkanımız
Sayın Özlem Canpolat ve yönetim kurulu üyeleri bugün sabahtan beri Gaziantep’te
kan bağışı ve kök hücre bağışı yapıyorlar,
kendilerini kutluyorum.
Ya Down sendromu, bu da hastalık değil, sadece
genetik bir farklılıktır. En anlaşılır ifadeyle, normal
bir insan vücudunda 46 kromozom bulunur, Down sendromlu bireylerde bu sayı
47’dir. Dünyada 6 milyonun üzerinde Down sendromlu birey yaşamakta, her 800
çocuktan 1’i Down sendromlu olarak dünyaya gelmektedir. Ülkemizde de yaklaşık
100 bin Down sendromlu birey bulunmaktadır. Down sendromlular genel olarak
yaşıtlarından daha yavaş büyüseler ve zihinsel gelişmeleri
geriden gelse bile uygun eğitim programlarıyla toplumsal hayata katılabiliyorlar,
katkıda bulunabiliyorlar ve çeşitli başarılar kazanabiliyorlar
ve bu durum onların duygularında eksiklik olduğu anlamına gelmiyor.
Her iki durumun da çocuğun yetişme tarzı, ailenin sosyoekonomik düzeyi
gibi etkenlerle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır; her toplumda, her coğrafyada,
her kültürde, her millette ve her ailede görülebilmektedir. Bu durumlar yaşam
boyu etkisini göstereceğinden dolayı, bireyin gelişimine yönelik
en etkili yöntem, erken yaşta teşhis ve sonrasında yürütülecek özel
eğitim süreçleridir. Bunun için erken teşhis ve acil durumlarda müdahale
tekniklerine öncelik verilmelidir. Erken yaşta eğitime başlanması,
çocuğun yetenekleri ve gereksinimleri dikkate alınarak bireysel özel eğitim
programları hazırlanması ve uzman kişilerce uygulanması
günümüzde bilinen tek tedavi yöntemidir. Ailelerin bu özel eğitim sürecine
katılması ve desteği de büyük önem taşıyor. Ayrıca,
etkileri yaşam boyunca süreceğinden dolayı ailelerin bilgilendirilmesi
ve desteklenmesi hayati öneme sahiptir. Otizm ve Down sendromu olan bireylerin ailelerine
bakıldığında bu ailelerin hem maddi hem manevi anlamda beklentiler
içerisinde olduklarını görmekteyiz. Verilen bu önergeyle hem otizmli hem
de Down sendromlu bireylerin tüm sorunlarının tespitini ve sorunlarına
çözüm getirilmesini, onların yaşamlarına olumlu katkılar yapılarak
hayatta tutunmalarını büyük bir vazife olarak görüyoruz.
Bu ailelerin öncelikle üzerinde yoğunlaştıkları
beklentileri eğitim alanındadır. Aileler çocuklarının gereksinimlerini
karşılayacak, bağımsızlıklarını artıracak
yoğun bireysel eğitimin sağlanmasını istemektedirler. Özellikle,
sabır, anlayış ve mümkün olduğunca sevgi ve ilgi en etkili sonuç
için mecburidir. Down sendromu ve otizm hem dünya hem de ülkemiz için sorundur.
Sadece sorun deyip geçemeyiz; Down sendromlu ve otizmli bireyler bizim kıymetimiz,
onları anlamaya çalışacağız ve koşulsuz seveceğiz
çünkü buna değerler. Ancak sevgimizle, anlayışımızla yol
gösterirsek yol alabilirler.
Sayın milletvekilleri, birçoğunuzun bildiğini
sandığım bir hikâyeyi tekrar kısaca size hatırlatmak isterim.
Bir zamanlar yazılarını yazmak üzere okyanus sahiline giden aydın
bir adam varmış. Çalışmaya başlamadan önce sahilde bir
yürüyüş yaparmış. Yine bir gün sahilde yürürken plaja doğru
baktığında dans eder gibi hareketler yapan bir insan silueti görmüş.
Güne dansla başlayan biri olabileceğini düşünerek gülümsemiş
ve ona yetişebilmek için hızlanmış. Yaklaştıkça bunun
bir genç adam olduğunu ve dans etmediğini görmüş. Birkaç adım
koşuyor, yerden bir şey alıyor ve okyanusa fırlatıyormuş.
Biraz daha yaklaşınca seslenmiş: “Günaydın, ne yapıyorsun
böyle?” Genç adam durmuş, başını kaldırmış ve
cevap vermiş: “Okyanusa denizyıldızı atıyorum.” “Sanırım
şöyle sormalıydım.” demiş bilge adam: “Neden okyanusa denizyıldızı
atıyorsun?” “Güneş çoktan yükseldi ve sular çekiliyor, eğer onları
suya atmazsam ölecekler.” demiş. “Ama delikanlı, görmüyor musun ki kilometrelerce
sahil var ve baştan aşağıya denizyıldızlarıyla
dolu, hiçbir şey fark etmez.” Genç adam kibarca dinlemiş, eğilerek
yerden bir denizyıldızı daha almış ve dalgalanan denize
doğru fırlatmış, “Bunun için fark etti.” Sabaha kadar uyuyamayan
bilgenin gece boyunca kulağında gencin sesi çınlar ve bilge düşünür,
düşünür; “Bunun için fark etti.” Sabah olduğunda bir şey yapması
gerektiğini düşünerek uyanmış, yataktan kalkıp giyinip
sahile inmiş ve o genci bulmuş ve bütün sabahı onunla okyanusa denizyıldızı
atarak geçirmiş.
Aslında bu gencin yaptığı gibi dünyada
bir gözlemci olmayı ve bir fark yaratmayı seçmenin ne kadar anlamlı
olduğunu bilmek gerekir.
Bu çocuklarımızın durumu toplumsal sorun
değil. Onların birey olarak toplumun denizyıldızı olduklarını
anlamak gerekir. Otizm ve Down budur. Gelin hep beraber, sahildeki denizyıldızını
engin sulara kavuşturan genç gibi bu çocuklarımızın hayatına
dokunalım, bu yıldızlarımızın hayatlarına dokunalım
ve bir farkındalık ortaya koyalım; onlarla, aileleriyle temas kuralım,
o ailelere ve o çocuklara destek olalım ve yıldız kazanalım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Taşdoğan.
Değerli milletvekilleri, söz sırası Ankara
Milletvekilimiz Sayın Filiz Kerestecioğlu’nda.
Buyurunuz Sayın Kerestecioğlu. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara)
– Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Down sendromunun ve otizm
ile diğer gelişim bozukluklarının yaygınlığının
tespiti ve bunlara sahip bireylerin ailelerinin sorunlarının çözümü için
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla oluşturulan
ortak önergeler, bu konuda verilen ortak önergeler, bu konuda ortaklaşmak aslında
gerçekten Meclisin, bütün halkımızın arzu ettiği bir tablo.
Yarın da aynı şekilde aromatik bitkilerle ilgili ortak önergeler
konuşuluyor olacak ve bunda da ortaklaşılacağını,
kabul edileceğini düşünüyoruz. Aslında, zaten geçen dönemden ortaklaşılmış
önergelerdi bunlar ve işte, seçim dönemi girdiği için bugüne ulaştı.
Şimdi, ben, bundan duyduğumuz memnuniyeti ifade
ederek bu konu dışında bir başka konuya dikkat çekmek istiyorum
çünkü bugün, gerçekten çok vahim bir tabloyla karşı karşıya
olduğumuz gerçeğinin ben de farkına vardım. Aslında, biraz
hepimizin infiale kapılması gereken ama gerçekten belki Cemal Kaşıkçı’nın
öldürülmesi dönemine de denk geldiği için birçoğumuzun gözden kaçırdığı
bir tablo bu.
Değerli arkadaşlar, hatırlarsınız,
aylar önce, İstanbul’da, Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma
Hastanesine, beş ayda, yaşları 18’in altında 115 hamile çocuğun
başvurduğu, yasalara göre çocukların durumunun polise bildirilmesi
gerektiği hâlde bunun yapılmadığı, hastane tarafından
bildirimlerin yapılmadığı, istismarın üzerinin örtülmek
istendiği ortaya çıkmıştı. Bunun ortaya çıkması
ise hastanede çalışan bir sosyal hizmet uzmanı sayesinde olmuştu
ve daha sonrasında bu sosyal hizmet uzmanı, maalesef, birçok saldırıya
maruz kaldı ve hatta sürgün edildi, görevinden uzaklaştırıldı.
O dönemde, temmuz ayında, ben de bu konuda bir önerge
vermiştim Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına;
hâlen bu önergeye cevap alabilmiş değilim, zaten birçok önergeye cevap
alabilmiş değiliz ama bugün, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri
Sendikası (SES) yönetiminden arkadaşlar ziyaretimize geldiler ve bize,
Sağlık Bakanlığının yeni çıkan bir raporundan
bahsettiler. Yani şu anda, aslında, Sağlık Bakanlığının
kamuoyuyla paylaşmamış olduğu, herhâlde bir sızdırmayla,
sadece bir gazetenin, Hürriyet gazetesinin yaptığı bir habere söz
konusu olan bir rapordan söz ediyoruz ve bu raporda -evet, gerçekten dikkatle dinlemenizi
rica ederim- soruşturma raporunda bu tablonun çok daha vahim olduğu ve
Kanuni Sultan Süleyman Hastanesinde 2016 yılında -dikkatinizi çekerim-
1.260 çocuğun hamileliğinin tespit edildiği, bunların 64’ünün
15 yaşın altında olduğu belirtiliyor. Sağlık Bakanlığının
raporunda ifade ediliyor bu. Bugün ben bu raporu istedim ve bana verilen cevap şuydu:
“Önergeyle talep ettiğiniz takdirde bunlara cevap alabilirsiniz.” Ben önergeyi
temmuz ayında vermiştim, bir cevap alamadım. Şimdi Sağlık
Bakanlığına bunun için tekrar önerge mi yazmamız gerekiyor arkadaşlar?
Bilgi edinme hakkı ne oldu, Bilgi Edinme Hakkı Kanunu ne oldu, Biz her
birimiz şu anda infiale kapılmalıyız, her birimiz şu anda
“istifa” demeliyiz. Sağlık Bakanlığı raporunda geçen 1.260
kız çocuğundan bahsediyorum arkadaşlar. Rakamlar soğuk şeyler
ama rakamlar aynı zamanda hayatları karartılmış çocuklar
demek.
Az önce Plan ve Bütçe Komisyonunda da aynı şeyleri
dile getirdim, “erkek bakanlığı” dedim “genç erkek ve futbol sporu
bakanlığı” dedim çünkü sadece futboldan ve genç erkeklerden söz ediliyordu;
ne genç kadınların kültürel faaliyetleri ne sportif faaliyetleri ne okullaşma,
bunlardan söz edilmiyordu. Neredeyse bütün milletvekillerimiz bunlardan söz ettiler;
hangi takımların nelerde başarılı olduğundan, futbolun
özelliklerinden bahsettiler.
1.260 kız çocuğu sadece İstanbul’da bir
hastanede gebeyse ve böyle bir tespit varsa Türkiye geneli nedir arkadaşlar?
Biz bununla ilgili infiale kapılmayacağız da bununla ilgili canhıraş
feryatlarda bulunmayacağız da nerede bulunacağız Allah aşkına?
Bu kız çocuklarının kim sesi olacak bu Meclis olmayacak da?
Ben bilmiyorum, gerçekten bu duruma inanamıyorum.
Bu raporun derhâl ama derhâl Sağlık Bakanlığı tarafından
kamuoyuna açıklanması gerekiyor, her birinizin bunu talep etmesi gerekiyor
ve bizlere öncelikle raporun verilmesi gerekiyor, ulaştırılması
gerekiyor.
Hatırlarsınız yine bu olay basından
önce valiliğe bildirilmişti ve valilik konunun soruşturulması
için soruşturma izni vermemişti. Valileri uyarın arkadaşlar,
iktidardaki milletvekillerine sesleniyorum. Şimdi İstanbul Valisi Ankara
Valisi oldu. Ne oldu? Soruşturma izni vermediği konuyla ilgili 1.260 çocuğun
gebe olduğu ortaya çıktı. Şimdi bu vali hâlâ yerinde mi durmalı?
Peki, başka valiler var mı soruşturma izni vermeyen? Biliyor musunuz,
uyarıyor musunuz? Yapmasınlar bunları.
Bakın bugün başka çocuklarımız için
konuşuyoruz ki ben “-mız” “-miz” diye konuşmayı da sevmem çünkü
bu bir sosyal sorumluluktur; aslında gerçekten onlar, kadınlarımız,
çocuklarımız, bizim sahibi olduğumuz insanlar değildir; kendi
başlarına bireylerdir, ayrı varlıkları vardır, ayrı
hakları vardır. Onlar zaman zaman buna sahip çıkamadıkları
için, bunları dile getiremedikleri için bizler bunu dile getiriyoruz burada.
Durum çok vahim arkadaşlar.
GREVIO, İstanbul Sözleşmesi’nin yani kadına
yönelik şiddete karşı sözleşmenin uluslararası izleme komitesi
çok yakın bir zamanda Türkiye raporunu açıkladı; bu da vahim bir
rapor. Burada özellikle, 15-18 yaş aralığındaki kız çocuklarına
karşı cinsel şiddet ve zorla evlendirmenin ceza hukukunda ayrı
başlıklar hâlinde olması gerektiğini ifade ediyor. GREVIO, Türk
makamlarını uyarıyor, diyor ki: “15 yaşından büyük çocuklara
karşı karşılıklı mutabakata dayalı olmayan cinsel
mahiyetteki her türlü eylemin ceza kapsamına alınması gerekir. Türkiye'nin
erken ve zorla evlilik konusundaki karnesi şöyle diyor: Son araştırmalara
göre kadınların yüzde 25’inin -ki bu oran kırsalda yüzde 32- 18 yaşından
erken evlenmiş oldukları ifade edilmektedir. Aynı araştırmalar,
erken evlilik ve psikolojik, cinsel şiddete maruz kalma oranı arasındaki
sıkı istatistiki ilişkiyi gözler önüne sermektedir.” diyor. Bu yaşta
zorla evlendirilen genç kadınlar aynı şekilde şiddete de maruz
kalıyorlar. Bunun doğru orantılı bir ilişkisi var. Ve diyor
ki: “Erken ve zorla evlilik arasındaki farkı tanımakla birlikte,
erken evlilikte de genç kadınların evlilik birliğine tam bir rıza
göstermesinin ya da buna direnebilmesinin önünde risk olduğu göz önüne alınmalıdır.”
Evet, arkadaşlar, 1.260 gebe kız çocuğu;
kendi evlerinize dönün, kendi çocuklarınıza bakın, neyi isterseniz,
neyi arzu ederseniz onlar için bütün Türkiye’deki çocuklar için bunu arzu edin;
bunu dileyin ve bunun için yetkilileri, makamları uyarın, Sağlık
Bakanlığını da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığını
da Millî Eğitim Bakanlığını da göreve çağırın.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kerestecioğlu.
Anlattığınız konu önemli ve vahim.
Ben de Meclis Başkan Vekili olarak o raporla ilgili temin etme ve ilgilenme
konusunda bir çaba içerisinde olacağımı sizlere ifade ediyorum.
Teşekkür ederim.
Sayın Köksal, bir söz talebiniz oldu.
Buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
32.-
Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, Sayıştay raporuna
göre, AKP’li Afyonkarahisar Belediyesi Özel Kalem Müdürlüğünün iki sene
içinde 7 kez atama yapılarak istisnai memur kadrosuna geçiş kadrosu
olarak kullanılmasının ne kadar doğru olduğunu ve
herhangi bir soruşturma yapılıp
yapılmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Evet, geçtiğimiz günlerde Sayıştay raporları
ortaya çıktı ve Sayıştay raporuna göre seçim bölgem Afyonkarahisar’da
AKP’li Afyonkarahisar Belediye Başkanının iki sene gibi kısa
bir süre içerisinde 7 kez özel kalem müdürlüğüne atama yaptığı,
tabiri caizse doldur boşalt yöntemiyle özel kalem müdürlüğünün âdeta bir
geçiş noktası olarak kullanıldığı ortaya çıktı.
Sayıştay “Kanun önünde eşitlik, kamu hizmetine girmede eşitlik
ile liyakat ilkelerine aykırılık oluşturmamak adına özel
kalem müdürlüğü kadrolarına atanacakların belediye başkanlarının
bir seçim dönemi boyunca çalışabilecekleri kişilerden veyahut mevcut
memurlar arasından seçilmesi gerekmektedir.” şeklinde görüş beyan
etmesine rağmen, 7 kez, özel kalem müdürlüğünün bir memuriyete geçiş
kadrosu olarak kullanılması Türkiye’de bu kadar işsiz varken…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) - …işsiz gençlerimiz
intihar ederken ne kadar doğrudur? Bu konuda Sayıştay raporuna istinaden
herhangi bir soruşturma yapılacak mıdır?
VII.- MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık ve 30 milletvekilinin, otizmli
bireylerin ve ailelerinin yaşadıkları sorunların
incelenerek bu sorunların çözümü için gerekli çalışmaların
sağlanması amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/242) (Devam)
2.- İzmir Milletvekili Mahir Polat ve 19 milletvekilinin, otizmli
bireylerin ve ailelerinin yaşadıkları sorunların
incelenerek bu sorunların çözümü için gerekli çalışmaların
sağlanması amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/349) (Devam)
3.- Kayseri Milletvekili Hülya Nergis ve 22 milletvekilinin, Otizm
Spektrum Bozukluğu, Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu,
Özgül Öğrenme Güçlüğü ve Down Sendromunun ülkemizdeki
yaygınlığının incelenerek gerekli önlemlerin
alınması için bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/392) (Devam)
4.- MHP Grubu adına Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili
Erkan Akçay'ın, otizm, down ve diğer gelişim
bozukluklarının yaygınlık durumunun tespit edilerek bunlara
sahip bireylerin ve ailelerinin sorunlarına çözümler üretilmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/394) (Devam)
5.- Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel ve 32 milletvekilinin,
otizm, down ve diğer gelişim bozukluklarının
yaygınlık durumunun tespit edilerek bunlara sahip bireylerin ve
ailelerinin sorunlarına çözümler üretilmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/397)
(Devam)
6.- İYİ Parti Grubu adına Grup Başkanvekili
İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu'nun, otizm, down ve
diğer gelişim bozukluklarının yaygınlık durumunun
tespit edilerek bunlara sahip bireylerin ve ailelerinin sorunlarına
çözümler üretilmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/401) (Devam)
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, önerge sahipleri
adına son söz Antalya Milletvekilimiz Sayın Hasan Subaşı’na
ait.
Buyurun Sayın Subaşı. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Subaşı.
HASAN SUBAŞI (Antalya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Otizmli çocukların ve gelişim bozukluğu
olan evlatlarımızın ve ebeveynlerinin sorunları hakkında
müşterek bir önergenin gelmesi doğrusu son derece memnuniyet verici. Bunun
için ben hem partim adına hem şahsım adına şükranlarımı
sunuyorum ve bu önerge sonucunda bir araştırma komisyonunun konuya çok
ciddi eğilerek sorunları çözmesi konusunda da dualarımız onlarla
olsun diyorum.
Bunun ortaya konulması, mesafe alınması
ve otistik çocuklarımızın ihtiyacı olan 6 bine yakın eğitim
görevlisinin görevlendirilmesi ve ebeveynlere katkı için elden gelenin yapılması
bir sosyal devletin temel görevlerindendir. Ben bu konunun müşterek bir araştırma
konusu yapılarak adım adım çözüme gidilmesinin bu Meclisin yüz akı
bir projesi olacağının altını çizmek istiyorum, hem şahsım
adına hem partim adına yürekten desteklediğimizi de ifade etmek istiyorum.
Evlatlarımızın ebeveynlerini de burada dinledik, onlara da Allah’tan
yardım diliyoruz, Allah kolaylık versin diyoruz. O evlatlar sonuçta hepimizin
evlatları ama doğrusu ben konunun dışında bir kişi
olarak çok etkilendiğimi söyleyebilirim.
1985 yılında 2.500 doğan çocuktan 1’inde
gelişim bozukluğu görülürken son yıllarda 68’de 1 ama beş yıl
sonra neredeyse yüzde 50 civarında bir oranın ortaya konmuş olması
gerçekten çok vahim bir tabloyu da ortaya koymakta. O zaman bunun hiç gecikmeden
böyle ortaklaşa bir proje için adım atılması ve sonuçlara gidilmesi
gerçekten bu Meclisin yüz akı olacaktır.
Ben, yine belirttiğim gibi, konunun dışında
bir kişi olarak bunları vurguladıktan sonra, bundan memnuniyetimi
ve şükranlarımı belirttikten sonra, vaktimin geri kalanında
son yıllarda, son günlerde çokça, sıkça söz edilen hal yasasına,
bu konuya değinmek istiyorum. Çünkü ben Antalya’da bugün Türkiye’nin en önemli
hallerinden birini dönemimde, yerel yöneticiliğim döneminde yapmış
bir kişi olarak, bütün hal komisyoncularının, federasyonun ve çiftçilerin
de bu konudaki duyarlılıkları ve çığlıklarını
da doğrusu hissediyorum, tekrar altını çizerek burada vurgulamak
istiyorum. Çünkü bu konunun partiler tarafından, bakanlıklar tarafından
incelenmeye başladığını ve önerilerin hazırlandığını,
kanun hazırlandığını biliyorum. Şunu vurgulamak istiyorum:
Hem hal komisyoncuları hem hal tüccarları hem de çiftçiler bundan son
derece muzdariptir. Çünkü geçen ay Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Albayrak’ın
basında şöyle bir konuşması çıkmıştı: “Halleri,
biz hal yasasını yeniden değiştireceğiz ve komisyonculuğu
ortadan kaldıracağız ve dünyada eşi olmayan bir modeli getireceğiz.”
gibi sözleri olmuştu ve bunu da enflasyonla mücadelenin bir yöntemi olarak
ortaya koymuştu. Oysa hepimiz biliyoruz ki ben aynı zamanda bir üretici
ve çiftçi olarak şunu söyleyebilirim: Tarım üretimindeki enflasyonun nedenlerini
hepimiz çok iyi biliyoruz, gübre fiyatları, tohum ve fide fiyatları, mazot
fiyatları son yıllarda kat kat artmıştır; pahalılığın
nedeni bu olmakla birlikte bunu komisyonculara bağlamak son derece yanlıştır.
Toptancı halleri üretici ile tüketicinin buluşma
yerleridir, büyük pazar yerleridir ve çiftçinin de en önemli sorunu pazarı
olmamasıdır. O nedenle toptancı halleri bunu pazarladığımız
en önemli yerdir. Ben de şahsen üretici olarak bir güvence olarak halleri görmüşümdür
ve yıllarca da, on yıl boyunca da yaptığımız hali
yönetmiş bir kişiyim.
Geçenlerde bir konuşmam olmuştu; yirmi-yirmi
beş yıl önce elma ve portakal üretimini ben 1 liradan değerlendirirken
yirmi-yirmi beş yıl sonra yeniden 1 liraya ancak verebiliyorum demiştim.
Gerçekten meyvemizi biz 1 liraya verdiğimiz zaman hallerdeki komisyoncu bizden
yüzde 7, yüzde 8 civarında komisyon alır ki biz onun iş yerini rahatlıkla
kullanırız ve bizim malımızı tüketiciye aktarmakta en önemli
aracı kurumlardır ve çiftçinin de bir güvencesi olarak görülür. Ben dilerim
ki Sayın Albayrak bu görüşlerinden vazgeçmiştir, en azından
hal komisyoncularıyla ya da tüccarlarıyla, çiftçileriyle bunu konuşmasını,
tartışmasını öneririm. Benim bu konuda bir bakanlığa
soru önergem de olmuştu. Tabii ki maliye ve hazineyi ilgilendiren bir konu
değildi bu, ben Tarım Bakanlığına ve Ticaret Bakanlığına
sorularımı yöneltmiştim, onlardan bekliyorum ama konuyu Sayın
Albayrak açıklamıştı medyada, oysa konunun sahipleri Ticaret
Bakanıdır ve Tarım Bakanıdır. Bu bakanlıkların
hepsinin hazırladığını duyuyoruz ama üreticilerin de hal
komisyoncularının da bize aktardıklarını ben buradan aktarmaya
çalışıyorum. Gerçekten bu konuda bir macera arayışı,
bir değişiklik hem üreticiyi, çiftçiyi çok mağdur hâle getirebilir
hem de hal komisyonculuğunun kaldırılması birçok ürünün zayi
olmasına, yok olmasına neden olabilir. Bu konuda ben, bilhassa AK PARTİ
milletvekillerini de uyarmak istiyorum çünkü Antalya halinden ve çiftçilerden bizim
Antalya milletvekillerine de bu konuda birçok mesaj gelmektedir. Ben de son olarak
Ziraat Odaları Birliği Başkanı Şemsi Bayraktar’la da konuştuğumda
onlar da bizimle aynı görüşte olduklarını ifade ettiler. Hal
Federasyonu Başkanı Yüksel Tavşan da yine bu konuda mağdurlardan
ve bizlere konuyu tekrar tekrar bir noktaya gelmesi için, doğru yöntemlerle,
gerçekten ihtiyaç varsa kanunun revize edilmesi gerektiğini vurgulamışlardır.
Bakanlarımızdan bizim talebimiz, artık Türkiye’de yeni model aramasınlar,
hele hele “Dünyada hiç olmayan bir modelle karşınıza çıkıyoruz.”
deyip yeni bir macera arayışında hiç olmasınlar çünkü dünyada
neredeyse artık ortaya çıkmamış doğru buluşlar kalmamıştır.
Onun için hiç de gereksiz icatlara ve keşiflere gitmenin anlamı yoktur.
Yine, kalan vaktimde bir duyarlılığımı,
bir hassasiyetimi daha aktarmak istiyorum. Sayın Cihangir İslam’ın
benim savunmama hiç ihtiyacı olmadığını biliyorum; sözlerini
beğeniriz ya da beğenmeyebiliriz, onu da tartışmaya açmak istemiyorum;
ama milletvekilleri olarak burada kürsü masuniyetini hepimiz korumak zorundayız.
Dünkü söylemlerinden bir hukukçu olarak benim anladığım “İki
ortak, devleti yönetmekten ziyade ele geçirmek amacıyla ortaklık kurdular.
Bu ortaklıklarını da iktidar paylaşımındaki tartışmalar
nedeniyle, iktidarı paylaşamamaları üzerine 15 Temmuz sürecine sürüklediler;
iki batıldır.” derken hem siyasi iktidarı hem de FETÖ’yü kastettiği
açıktı. Fakat savcıların harekete geçtiğini, Anayasa’nın…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN SUBAŞI (Devamla) – Toparlıyorum.
BAŞKAN – Toparlayın Sayın Subaşı.
HASAN SUBAŞI (Devamla) - …83’üncü maddesini hiçe
sayarak soruşturma başlatıldığını medyadan öğrenmiş
bulunuyorum. Burada, bu çatı altında milletvekillerinin bu kürsü dokunulmazlığı
delinmeye başlanırsa, zaten işlevsiz kalan bu Mecliste milletvekillerine
de gözdağı verilmek istenirse burada görev yapılamaz hâle gelinir.
Onun için kürsü masuniyetinin korunması, savunulması; ona müdahalenin
hepimizin ortak mücadelesiyle durdurulması gerekir; bundan asla ödün veremeyiz.
Bunu saygıyla takdirlerinize arz etmek istedim.
Saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Subaşı.
Değerli milletvekilleri, bu şekilde, yapılan
konuşmalarla Meclis araştırması önergesi üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, Meclis araştırması açılıp
açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım, Meclis araştırması
açılmasını kabul edenler… Kabul etmeyenler… Oy birliğiyle kabul
edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, Meclis araştırması
açılması kabul edildiğinde, Meclis İçtüzüğü’müzün 105’inci
maddesine göre birkaç hususu da sizlerin oylarınıza sunmak durumundayım.
İlk olarak, Meclis araştırmasını
yapacak komisyonun 12 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Oy birliğiyle kabul edilmiştir.
Komisyonun çalışma süresinin, başkan,
başkan vekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere,
üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Oy birliğiyle kabul edilmiştir.
Komisyonun gerektiğinde Ankara dışında
da çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul
etmeyenler… Oy birliğiyle kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, bugünkü çalışma
mesaimizde Meclis araştırması komisyonunu kurmuş bulunuyoruz.
Sayın Destici’nin de ifade ettiği gibi, Down sendromu ve otizm ile diğer
gelişim bozukluklarının yaygınlığının tespiti
ve bunlara sahip bireylerin ve ailelerinin sorunlarının çözümü için alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan bu komisyonda, SMA hastalarının
da dikkate alınmasını ve o konuda bir çalışma yapılmasını
kayıtlara geçirmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, özellikle bu önerge üzerinde
katkı sağlayan siyasi partilerimizin tüm gruplarına ve özellikle
hayatın içinden yaşadıklarını burada, bizlerle paylaşarak
hepimizi bir duygu fırtınası içerisinde sarsan, bu konuda çok daha
dikkatli olunması ve çok daha fazla şey yapılması konusunda
kendi yaşadıklarını anlatarak tüm toplumumuzu etkileyen, tüm
değerli konuşmacıların her birine, ayrı ayrı, Meclis
Başkan Vekili sıfatımla teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
Türkiye’mizin ağır sorunları altında,
hepimizin ortaklaşa paylaşacağı konuları saptamak, onları
öne çıkarmak Meclisimizin de başlıca görevi olmalıdır.
Toplumumuzun böylesine, birbirleriyle dayanışma içerisinde olan milletvekillerine,
siyasi parti gruplarına ihtiyacı vardır.
Değerli arkadaşlarım, görüşmeler
tamamlandı.
Sayın milletvekilleri, gündemimizdeki işler
bu şekilde tamamlanmış bulunuyor. Alınan karar gereğince,
denetim konuları ve kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için, 7 Kasım 2018 Çarşamba saat 14.00’te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyor, hepinize iyi akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati: 18.58