TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
16ncı
Birleşim
13
Kasım 2018 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceerin, 13 Kasım Tekirdağın düşman
işgalinden kurtuluşunun 96ncı yıl dönümüne ilişkin
gündem dışı konuşması
2.- Antalya Milletvekili
Kemal Bülbülün, 15 Kasım Seyit Rızanın idam edilişinin
81inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Antalya Milletvekili Atay
Uslunun, sığınma hakkı ve Suriyelilerle ilgili
yanlış bilinenlere ilişkin gündem dışı
konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Aydın Milletvekili
Süleyman Bülbülün, incir üreticilerinin mağduriyetine ve incirin
TARSİM kapsamına neden alınmadığını
Tarım ve Orman Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
2.- Niğde Milletvekili
Ömer Fethi Gürerin, pancar çiftçisinin yaşadığı sorunlara
ilişkin açıklaması
3.- Kocaeli Milletvekili
Tahsin Tarhanın, silahlı saldırı sonucu hayatını
kaybeden LASTİK-İŞ Sendikası Genel Başkanı
Abdullah Karacana ve İstanbul Havalimanı inşaatında hayatını
kaybeden hemşehrisi Seyithan Kayaya Allahtan rahmet dilediğine
ilişkin açıklaması
4.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Akının, zeytin üreticisinin mağduriyetine ve
ülkemize 50 bin ton zeytinyağının kaçak olarak girmesine
nasıl izin verildiğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
5.- Çanakkale Milletvekili
Özgür Ceylanın, uygulanan tarım politikalarıyla üretici
toplumdan uzaklaşıldığına ve Türk
tarımının desteklenip desteklenmeyeceğini öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
6.- Mersin Milletvekili Baki
Şimşekin, Şırnakta şehit edilen hemşehrisi
Piyade Uzman Çavuş Ömer Doğana Allahtan rahmet dilediğine
ilişkin açıklaması
7.- Kocaeli Milletvekili
İlyas Şekerin, Hükûmetin İnsanı yaşat ki devlet
yaşasın. anlayışından hareketle olabilecek
depremlerde zarar görmemek adına binaları dayanıklı hâle
getirdiğine ilişkin açıklaması
8.- Mersin Milletvekili
Hacı Özkanın, milletin yüklediği sorumluluğun
farkında olarak büyük ve güçlü Türkiyeyi çocuklara emanet etmek için
çalıştıklarına ilişkin açıklaması
9.- Kırıkkale
Milletvekili Ahmet Önalın, KİTlere bağlı fabrikalarda
çalışan emekçilere haklarının verilip verilmeyeceğini,
MKEde taşeron olarak çalışan işçilerin kadroya
alınıp alınmayacağını ve MKEnin
özelleştirilip özelleştirilmeyeceğini öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
10.- Denizli Milletvekili
Kazım Arslanın, Atatürk düşmanı Kadir
Mısıroğlunu ziyaret eden Diyanet İşleri
Başkanı Ali Erbaşla ilgili işlem yapılıp
yapılmayacağını, ziyaretten
Cumhurbaşkanlığı makamının bilgisinin olup
olmadığını, sessiz kalınmasının sebebini ve
Ali Erbaşın bu ziyareti resmî üniformayla yapmasının özel
bir anlam taşıyıp taşımadığını
Cumhurbaşkanı Yardımcısından öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
11.- Adıyaman
Milletvekili Abdurrahman Tutderenin, tarımsal sulamada kullanılan
elektrik tüketim bedelinin desteklenmesine ilişkin tebliğde kapsam
dışı bırakılan Adıyamanın bu destekten
faydalanması için bir çalışmanın olup
olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
12.- İstanbul
Milletvekili Serap Yaşarın, Amerikadaki son ara seçimlerde
Temsilciler Meclisine giren Müslüman Rashida Tlaib ve Ilhan Omarı
kutladığına ilişkin açıklaması
13.- Adana Milletvekili
Burhanettin Bulutun, AK PARTİyi sorumluluktan kaçmak yerine tarım
girdilerinin yüksek maliyetini düşürmeye, emeğinin
karşılığını alamayan çiftçiyi desteklemeye
çağırdığına ilişkin açıklaması
14.- Denizli Milletvekili
Gülizar Biçer Karacanın, Türkiye Cumhuriyetinin uluslararası alanda
itibarının yerle bir olduğu bir dönemin
yaşandığına ve Lozan Antlaşması ihlal edilirken
AKP Genel Başkanı ve onun temsilcilerinin nasıl sessiz kalabildiğini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
15.- Samsun Milletvekili
Neslihan Hancıoğlunun, yaşanan krizin
fırsatçılığa çevrilmesine göz yumulduğuna ilişkin
açıklaması
16.- Mersin Milletvekili
Cengiz Gökçelin, şehit edilen Piyade Uzman Çavuş Ömer Doğana
Allahtan rahmet dilediğine ve narenciye çiftçisinin mağduriyetine
ilişkin açıklaması
17.- Kayseri Milletvekili
Çetin Arıkın, Diyanet İşleri Başkanı Ali
Erbaşın sözde tarihçi Kadir Mısıroğlunu ziyaretine
açıklık getirmesini aksi hâlde görevinden istifa etmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
18.- Adana Milletvekili Ayhan
Barutun, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaşın
Atatürk düşmanı Kadir Mısıroğlunu niye ziyaret
ettiğini, Diyanet İşleri Başkanlığının
cuma hutbesinde neden Atatürkten söz edilmediğini öğrenmek
istediğine ve Ali Erbaşı istifaya davet ettiğine
ilişkin açıklaması
19.- Konya Milletvekili Esin
Karanın, ahlak yapısını bozan veya bölücü terör
örgütlerinin propagandasını yapan yayınların denetimlerinin
artırılması gerektiğine ilişkin açıklaması
20.- Kocaeli Milletvekili
Fatma Kaplan Hürriyetin, 4 Aralık 2017 tarihinde
çalışıyor olma koşulu nedeniyle mağdur olan
taşeron işçilere ilişkin açıklaması
21.- Afyonkarahisar
Milletvekili Mehmet Taytakın, Hakkâri ve Şırnakta şehit
olan 9 askere Allahtan rahmet dilediğine, terörün insanlık suçu
olduğuna ve buna karşı devlet, millet olarak tek yürek
olunacağına ilişkin açıklaması
22.- Samsun Milletvekili
Bedri Yaşarın, Hakkâride şehit olan askerlere Allahtan rahmet
dilediğine ve çeltik üreticilerinin mağduriyetine ilişkin
açıklaması
23.- Kocaeli Milletvekili
Ömer Faruk Gergerlioğlunun, işçi ölümlerinin ve iş
cinayetlerinin devam ettiğine ilişkin açıklaması
24.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkanın, 12 Kasım Düzce depreminin 19uncu yıl
dönümüne, Hakkâri Şemdinlide şehit olan 7 Mehmetçike Allahtan
rahmet dilediğine ve Tuncelide donarak, Hakkâride yanarak şehit
olmanın kader olmaması gerektiğine, 13 Kasım
Tekirdağın düşman işgalinden kurtuluşunun 96ncı
yıl dönümüne, Yemende insani kriz yaşandığına,
Filistinde yaşanan insanlık zulmüne karşı verilen
tepkilerin, Suudların Yemende yaptığı bombardıman
sonrası neden verilmediğini öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
25.- Sakarya Milletvekili
Muhammed Levent Bülbülün, Hakkâri ile Şırnakta şehit olan 9
Mehmetçike Allahtan rahmet dilediğine ve bu vahim hadiseyle ilgili ihmal
söz konusuysa gereğinin yapılmasına, 12 Kasım Düzce
depremine, Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan kurumun
başında bulunan Diyanet İşleri Başkanının 10-16
Kasım Atatürk Haftasında yapmış olduğu ziyareti
manidar bulduklarına ilişkin açıklaması
26.- Kars Milletvekili Ayhan
Bilgenin, Yemende yaşananların insanlığın
ayıbı olduğuna, İsrail-Filistin arasındaki
çatışmanın bedelini sivillerin ödediğine, Orta
Doğudaki sorunların siyasal yöntemlerle çözülmesi konusunda
duyarlı olunmasına, Türkiyenin sorunlarının
barışçı yollarla çözümünün önemli olduğuna, Hakkâri
Milletvekili Leyla Güvenin sürdürdüğü açlık grevi eylemine, Karar
gazetesinin reklamdan mahrum bırakılmasının basın
özgürlüğü açısından kabul edilemez olduğuna, Kürşat
Bumine Allahtan rahmet dilediğine, Ağrı Milletvekili Dirayet
Dilan Taşdemirin yargılanma sürecine ilişkin
açıklaması
27.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, LASTİK-İŞ Sendikası Genel
Başkanı Abdullah Karacan ile Hakkâri ve Şırnakta
şehit olan askerlere Allahtan rahmet dilediğine, her gün şehit
haberleriyle toplumsal trajediye dönüşen sorun karşısında
TBMMnin tedbir alması gerektiğine, Diyanet İşleri
Başkanının hadsizliğine karşın ortak kınama
bildirisi yayımlamasına ve yürütmenin Diyanet İşleri
Başkanını bir an önce görevden alması gerektiğine
ilişkin açıklaması
28.- Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun, 10 Kasım münasebetiyle
cumhuriyetin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürkü ebediyete irtihalinin 80inci
yıl dönümünde saygıyla yâd ettiğine, 12 Kasım Düzce
depreminin 19uncu yıl dönümüne, Hakkâri Şemdinlide mühimmat
deposunun patlaması sonucu şehit olan askerlere Allahtan rahmet
dilediğine ve bu tür olaylarla bir daha muhatap olmamak adına gerekli
mücadelenin yapıldığına ilişkin açıklaması
29.- Kars Milletvekili Ayhan
Bilgenin, İstanbul Milletvekili Engin Altayın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
30.- İstanbul
Milletvekili Gürsel Tekinin, Manisa Milletvekili Uğur Aydemirin HDP grup
önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
31.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Manisa Milletvekili Uğur Aydemirin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
32.- İstanbul
Milletvekili Gürsel Tekinin, Manisa Milletvekili Uğur Aydemirin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
33.- Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun, İstanbul Milletvekili
Gürsel Tekinin yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
34.- Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaşın, Çankırı Milletvekili
Muhammet Emin Akbaşoğlunun yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
35.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkanın, Manisa Milletvekili Uğur Aydemirin HDP grup
önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
36.- İstanbul
Milletvekili Hüda Kayanın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlunun yerinden sarf ettiği bazı ifadelere
ilişkin açıklaması
37.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkanın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlunun yerinden sarf ettiği bazı ifadelere
ilişkin açıklaması
38.- Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun, İstanbul Milletvekili
Engin Altayın AK PARTİ grup önerisi üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
39.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlunun yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
40.- İstanbul
Milletvekili Hayati Arkazın, 10 Kasım cumhuriyetin kurucusu Gazi
Mustafa Kemal Atatürkü ebediyete intikalinin 80inci yıl dönümünde
rahmetle andığına ilişkin açıklaması
41.- Mersin Milletvekili
Alpay Antmenin, ziraat, gıda ve su ürünleri mühendisleri ile
veterinerlerin iki yıldır atama beklediğine ilişkin
açıklaması
42.- Sivas Milletvekili Ahmet
Özyürekin, 1949 yılında Çin tarafından işgal edilen
Doğu Türkistanın özbeöz Türk vatanı olduğuna ilişkin
açıklaması
43.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Cumartesi Annelerinin Ramazan
Yazıcının mezar yerinin açığa çıkartılarak
ölümünde sorumluluğu olanların cezalandırılmasını
talep ettiklerine ilişkin açıklaması
44.- Adana Milletvekili
İsmail Koncukun, Ankara Milletvekili Orhan Yeginin, CHP grup önerisi
üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
45.- Ağrı
Milletvekili Abdullah Koçun, Ağrı Belediyesindeki usulsüzlüklere
ilişkin açıklaması
V.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, İngiltere
Uluslararası Kalkınma Bakanı Peryy Mordauntun koordinasyonuyla
7-8 Kasım 2018 tarihlerinde İngilterenin başkenti Londrada
düzenlenecek olan Dünya Kadın Parlamenterler Konferansına
katılım sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/57)
2. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, Avrupa Parlamentosu
Katılım Öncesi Eylem Birimi tarafından 19-20 Kasım 2018
tarihlerinde Belçikanın başkenti Brükselde Avrupa Kültürel
Mirası başlıklı Parlamentolar Arası Komite
toplantısına katılım sağlanmasına ilişkin
tezkeresi (3/58)
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- HDP Grubunun, Grup
Başkan Vekili Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan ve Grup Başkan
Vekili Kars Milletvekili Ayhan Bilgen tarafından, Sayıştay
raporlarında yer alan belediyelerdeki yolsuzlukların
araştırılması amacıyla 12/11/2018 tarihinde TBMM
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 13
Kasım 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.- CHP Grubunun,
Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal ve arkadaşları
tarafından, seçim döneminde vadedildiği hâlde hâlâ
gerçekleştirilmeyen 3600 ek göstergenin kapsamının
araştırılması, incelenmesi ve bu hususta
yapılması gerekli düzenlemelerin hayata geçirilmesi amacıyla
12/11/2018 tarihinde TBMM Başkanlığına verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 13 Kasım 2018 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
3.- AK PARTİ Grubunun,
Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine;
bastırılarak dağıtılan 12 sıra sayılı
Kanun Teklifinin kırk sekiz saat geçmeden gündemin Kanun Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmının 1inci
sırasına alınmasına; 13, 14 ve 15 Kasım 2018
Salı, Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde denetim
konularının görüşülmeyerek gündemin Kanun Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmında yer alan
işlerin görüşülmesine; 12 sıra sayılı Kanun
Teklifinin İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler
hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
VII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaşın, Manisa Milletvekili Uğur
Aydemirin HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşmasında Halkların Demokratik
Partisine ve şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
2.- Manisa Milletvekili
Uğur Aydemirin, İstanbul Milletvekili Gürsel Tekinin
yaptığı açıklamasında ve Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaşın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
3.- Afyonkarahisar
Milletvekili Burcu Köksalın, Kırıkkale Milletvekili Halil
Öztürkün CHP grup önerisi üzerinde MHP Grubu adına yaptığı
konuşmasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
4.- Kırıkkale
Milletvekili Halil Öztürkün, Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksalın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasında Milliyetçi
Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
VIII.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Samsun Milletvekili Ahmet
Demircan ve 5 milletvekilinin Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/1186) ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 12)
IX.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Bakanlığa ait arsa ve
araziler ile bunların satış ve kiralama işlemlerine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmezin cevabı (7/4192)
2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Bakanlığa atanan üst
düzey bürokratlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmezin cevabı
(7/4417)
3.- Kocaeli Milletvekili Ömer
Faruk Gergerlioğlu'nun, TBMM resmi internet sitesindeki özgeçmişine
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Mustafa
Şentopun cevabı (7/4514)
4.- Eskişehir
Milletvekili Utku Çakırözer'in, TBMM Yerleşkesine giriş
yasağı konulan kişilere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanvekili Mustafa Şentopun cevabı (7/4516)
5.- Bursa Milletvekili
Nurhayat Altaca Kayışoğlu'nun, kanun ve KHK'lerle ilgili
çeşitli verilere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanvekili Mustafa Şentopun cevabı (7/4643)
6.- Manisa Milletvekili Özgür
Özel'in, Millî Saraylar İdaresi Başkanlığında görev
yapan TBMM personeline ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanvekili Mustafa Şentopun cevabı (7/4829)
13 Kasım 2018 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat
SANCAR
KÂTİP ÜYELER: Şeyhmus
DİNÇEL (Mardin), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
----- 0 -----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
16ncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri beşer dakikadır.
Gündem dışı ilk söz,
Tekirdağın düşman işgalinden kurtuluşunun yıl
dönümü münasebetiyle söz isteyen Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceere
aittir.
Buyurun Sayın Yüceer. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceerin, 13 Kasım
Tekirdağın düşman işgalinden kurtuluşunun 96ncı
yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün,
Tekirdağımızın düşman işgalinden
kurtuluşunun 96ncı yıl dönümü sebebiyle gündem
dışı söz almış bulunuyorum. Ekranları
başında bizleri izleyen değerli hemşehrilerimi, sevgili
yurttaşlarımızı ve sayın milletvekillerini
saygıyla selamlıyorum.
13 Kasım, Mustafa Kemal Atatürk
önderliğinde Kurtuluş Savaşına kadını
erkeğiyle, genci yaşlısıyla omuz veren, can veren
Tekirdağlılar, Tekirdağ için bir gurur günü. Hemşehrilerim verdikleri
bu zorlu mücadelenin ödülünü özgürlüklerine kavuşarak, işgal
altındaki vatan toprağını, her karış
toprağını kurtararak almışlardır. Üstün bir
çabayla bu güzel vatanı ve güzel ilimizi bizlere kazandıran kahraman
şehitlerimize buradan bir kez daha rahmet dilerken, gazilerimizle birlikte
hepsini saygı ve şükranla yâd ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
Hepimizin, tüm Tekirdağlıların o koca
yürekli insanlara ödenemeyecek bir minnet borcu vardır. Peki, on altı
yıldır yönetimde olan AKP iktidarı bu borcu acaba gerçekten
ödeyebilmekte midir, bu borca sahip çıkabiliyor mu? Yıllardır
kapkara akan, kanser saçan Ergene Nehrine baktığınızda AKP
iktidarının bu borca sahip çıkmadığını
görürsünüz. Yıllardır bütün yandaşlara peşkeş çekilen,
delik deşik edilen Istrancalara baktığınızda bu
borcun önemsenmediğini görürsünüz ya da Tekirdağın tam
ortasına, yerleşim alanlarına kondurulmak istenen o termik
santrallere baktığınızda bu borcun yok sayıldığını
görürsünüz.
Sanmayın ki Tekirdağın sadece çevre
sorunları var; emin olun, tarımından sanayisine,
ulaştırmadan turizmine kadar pek çok sorunla boğuşuyor
Tekirdağ. Şu soruyu sormadan edemiyor insan: Sizin Tekirdağ ile
Tekirdağlılarla alıp veremediğiniz nedir? Nasıl olur
da on altı yıldır Trakyanın can damarı olan Ergene
temizlenmez? Nasıl olur da demir yolları bakımı
yapılmaz da son yılların en büyük faciası Çorluda
yaşanır? Nasıl olur da çiftçiler, köylüler kan ağlarken
öylece oturup seyredilebilir? Nasıl olur da binlerce ağaca kıyılır,
Tekirdağın akciğerleri sökülür? Aslında ortada olan bir
şey var; Tekirdağ, iktidarın gözünde üvey evlattır.
Değerli milletvekilleri, sadece Tekirdağ
ve Tekirdağlılar üvey evlat değil tabii ki Türkiyede. Her
farklı düşünen, her muhalif olan, kafasını uzatıp
şöyle Ne oluyor burada? Memleket nereye gidiyor? diyen herkes üvey evlat
muamelesi görüyor bu ülkede. Aslında sadece üvey evlat da değil,
bazıları üvey evlat muamelesi bile göremiyor. Mesela, medeni ölüme
mahkûm ediliyor insanlar bu ülkede. Ekmekleri ellerinden alınıyor bu
ülkede insanların, sırf KHKde adı var diye çocukları bile
işe alınmıyor bu ülkede. Allah aşkına, adalet bunun
neresinde? Neresinde burada adalet? Taraf olmadığı için bertaraf
edilenler var bu ülkede. Hanginiz Yok. diyebilirsiniz, hanginiz
çıkıp Yok böyle şeyler, olmuyor. diyebilirsiniz. Size
başından beri söyledik biz, Varsa terörle bir ilintisi adil bir
şekilde yargılansın ama kurunun yanında yaş da
yanmasın. Bu süreç bir cadı avına dönüşmesin. dedik,
dinletemedik. Aldınız elinize bir çekiç muhalif kim varsa, sizden
taraf olmayan kim varsa herkesi çivi gibi gördünüz, insanları bir medeni
ölüye çevirdiniz.
İşte, son torba kanun bunun açık bir
örneği. Ortada kesinleşmiş bir yargı kararı
olmadığı hâlde keyfekeder tasarruflarla kamudan
ilişiği kesilen sağlık personelinin artık özel
sektörde de çalışmasının önüne geçiyorsunuz, ekmek götürme
hakkını elinden alıyorsunuz, evrensel hukuk
kurallarını çiğniyorsunuz. Hadi bunları geçtim, masumiyet
karinesi, adil yargılanma hakkı diye bir şey
duymadınız mı Allah aşkına? Hadi bunları da
önemsemiyorsunuz, kul hakkını da mı hiçe sayıyorsunuz?
Bakın, medeni ölüye çevirdiğiniz bütün insanların vebali
sizlerin üzerindedir. Siz yıllarca el ele, koyun koyuna FETÖyle birlikte
olacaksınız, iktidarı paylaşacaksınız, ne
isterlerse vereceksiniz, Bitsin artık bu hasret. diyeceksiniz ama öylece
sıyrılacaksınız ama bir bankaya para yatırdı
diye, çocuğunu belli bir okula gönderdi diye, kaynağı belli
olmayan ihbar mektuplarıyla insanları medeni ölüme mahkûm
edeceksiniz. Hak, hukuku geçtim, insanlık yok bunun içinde. Bunun adı
var, bunun adı zulüm. Zulümle abat olamayacağınızı bir
kez daha bu kürsüden size hatırlatıyor,
Tekirdağımızın kurtuluşunu tekrar kutluyorum; tüm
şehitlerimizi, gazilerimizi rahmetle, sevgiyle, saygıyla, minnetle
anıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Yüceer.
Gündem dışı ikinci söz, Seyit
Rızanın idam edilişinin yıl dönümü münasebetiyle söz
isteyen Antalya Milletvekili Kemal Bülbüle aittir.
Buyurun Sayın Bülbül. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
2.-
Antalya Milletvekili Kemal Bülbülün, 15 Kasım Seyit Rızanın
idam edilişinin 81inci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
KEMAL BÜLBÜL (Antalya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu vesileyle hepinize sevgi ve saygılar
sunuyorum.
Sayın milletvekilleri, bilindiği üzere, 25
Aralık 1935 tarihinde çıkarılan Tunceli kanunu kapsamında
Tuncelide kızılca bir kırım yapılmış,
yetmemiş ve akabinde aslında sorun çözmek, sorunu tüm
bağlamlarıyla konuşmak, sorunu tüm yönleriyle dile getirmek,
demokrasi, eşitlik, adalet bağlamında sorun çözmek isteyen Seyit
Rıza da maalesef idam edilmiştir. Bu bağlamda, Seyidisaadet
Evladıkerbelâ Seyit Rıza şahsında hak için Hakka yürüyen
tüm erenleri sevgi ve saygıyla anıyor, aşkı niyaz olsun
diyorum.
Değerli milletvekilleri, adı geçen
mahkemede maalesef bir iddianame yoktur. Adı geçen mahkemede çeviri
yoktur, yargılananlar dil bilmediği hâlde herhangi bir çeviri
olmamıştır. Adı geçen mahkeme de tatil günü
yapılmıştır. Yine, bu mahkemede avukat yoktur ve bu
mahkemenin sonuçlarıyla ilgili temyiz hakkı da maalesef yoktur ve
maalesef bütün bunlara rağmen, bunun adına hukuk denmiştir,
bunun adı hukuk diye tarihe geçirilmeye
çalışılmıştır. Bu hukuk değil,
haksızlık ve bir kırımdır değerli dostlar.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
bilindiği üzere, 23 Kasım 2011 tarihinde bahse konu gündeme
geldiğinde dönemin Başbakanı Devlet adına özür dilemek
gerekiyorsa ve literatürde böyle bir şey varsa özür diliyorum. diye ifade
etmişti. Bu özrün bir hukuk bağlamında olması
gerektiğini, bu bağlamın tazminat -maddi ve manevi tazminat-
içermesi gerektiğini herkes biliyor aslında. Oysa bu çalakalem,
yarım ağız bir özürle geçiştirilmiştir. Seksen bir
yıl önce haksız, hukuksuz düzmece bir mahkemeyle idam edilen Seyit
Rıza ve 7 arkadaşı, oğlu Resik Hüseyin, Uşene Seydi,
Aliye Mirze Sili, Hüseyin Ağa, Fındık Ağa, Hüseyine
İbrahime Kıji, bunların birçoğu Alevi yol ve erkânında
yol yürütücü, seyit soylu, dede soylu ve ocakzadedir. Buna rağmen hiçbir
şey dikkate alınmamıştır. Seyit Rıza, Şeyh
Ahmet ocağından olup; Şeyh Ahmet, Tacül Arifin Ebul Vefa el
Kurdinin torunudur.
Bütün bunlar da dikkate
alınmamıştır. Seyit Rıza aslında bugün de hâlâ
kanayan bir yara olan ve üzerinde hiçbir çözüm geliştirilmeyen Kürt
sorununu, Alevi sorununu çözebilmek; bu bağlamda, demokrasi
bağlamında, cumhuriyetin yeni kurulduğu ve cumhuriyetin laik,
demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü, adaletçi, kapsayıcı, çok
kimlikli, çok kültürlü bir bağlama oturması gereken noktada,
maalesef, Seyit Rızanın talepleri, Dersim halkının
talepleri dikkate alınmamış; ortada bir isyan
olmadığı hâlde, dönemin müddeiumumisi İhsan Sabri
Çağlayangilin tabiriyle mağaralara doldurulup fareler gibi
yakılmışlardır. Bunun ne bugün ne de geçmişte kabul
edilebilir bir yanı yoktur. Bununla ilgili taleplerimiz söz konusudur. Bu
taleplerimiz, bugün bu arşivlerin açılması,
yargılamaların yeniden yapılması, maddi ve manevi tazminatın
ödenmesi, ayrıca Seyit Rıza ve arkadaşlarının mezar
yerinin belirlenmesi, şu anda Dersim üzerinde henüz yürürlükte olan
Tunceli kanununun kaldırılmasıdır sayın
milletvekilleri. Bu, Türkiyede ufuk açacak, demokrasiye, eşitliğe,
özgürlüğe, adalete, çok kimlikliliğe, çok kültürlülüğe gidecek
yolu açacak faktörlerden birisidir. Biliyorsunuz, Seyit Rıza idama
giderken onu izleyen İhsan Sabri Çağlayangil şöyle diyor: Bu
yaşlı adam yeri sarsarcasına yürüdü, idam sehpasına
çıktı ve on binlerce kişiye hitap ediyormuş gibi
Evladıkerbelâyız. Bihatayız; ayıptır,
günahtır. dedi. Kendi idamını kendi gerçekleştirdi.
diyor. İdam etmek üzere giden bile ona saygı duymaktan imtina
etmiyor, saygı duyma realitesini reddetmiyor. Seyit Rıza, saygı
duyulacak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bülbül, sözlerinizi
tamamlayın.
Bir dakika daha süre veriyorum.
KEMAL BÜLBÜL (Devamla) Teşekkür ediyorum.
Seyit Rıza, Türkiye gerçekliği içerisinde,
Kürt kimliği içerisinde, Alevi kimliği içerisinde değer
verilecek, kabul edilecek, saygı duyulacak bir şahsiyettir. Bu
bağlamda, idama giderken söylediği şu kavram da çok önemlidir,
diyor ki: Ben sizin oyunlarınızla başa çıkamadım, bu
bana dert oldu, ben de sizin önünüzde eğilmiyorum, bu da size dert olsun.
Bugün Dersim de eğilmiyor, Kürt halkı da eğilmiyor, Alevi
toplumu da eğilmiyor ama biz bu oyunlarla başa çıkmayı
öğrendik, bu oyunlarla başa çıkacağız, bu
oyunları sonlandıracağız.
Konuşmamı bitirirken bir daha Seyit
Rıza ve hak için Hakka yürüyen dostların, Hakka, hakikate hizmet
edenlerin mekânı cennet olsun; saygıyla, sevgiyle anıyorum,
aşkıniyazla anıyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Bülbül.
Gündem dışı üçüncü söz,
sığınma hakkı ve Suriyeliler hakkında söz isteyen
Antalya Milletvekili Atay Usluya aittir.
Buyurun Sayın Uslu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
3.-
Antalya Milletvekili Atay Uslunun, sığınma hakkı ve
Suriyelilerle ilgili yanlış bilinenlere ilişkin gündem
dışı konuşması
ATAY USLU (Antalya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüksek heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sığınmacılarla, geçici koruma
altında yaşayan Suriyelilerle ilgili hemen her gün sosyal medyada,
televizyonlarda, gazetelerde asılsız haberler çıkmakta, maalesef
bazı siyasetçiler de yanlı ve yanlış bilgiler
vermektedirler.
Bunlar neler diye bakacak olursak, Suriyelilerin
istediği üniversiteye girdiği şeklinde yanlış bilgi
var. Değerli arkadaşlar, Suriyeliler istediği üniversiteye
giremiyor. Suriyelilerle ilgili bu konuda özel bir düzenleme yok. Diğer
yabancı uyruklular hangi statüye tabi ise aynı statüye tabidirler;
yabancı uyruklu öğrenci sınavında başarılı
olma veya yatay geçişin şartlarını taşıma
özelliklerine sahip olanlar üniversitelere girebilirler. Tüm yabancı
öğrenciler -Türkiye'de 120 bin civarında yabancı öğrenci
vardır- Türk öğrencilerin kontenjanlarını
kullanmamaktadırlar.
Suriyeli öğrencilerin tamamına devlet
bütçesinden karşılıksız burs veriliyor. Bu da tamamen
yanlıştır. Belli kriterleri taşıyan yabancı
öğrencilere -bunlar Suriyeli öğrenciler de olabilir- belli
sayıda yabancı öğrenciye burs verilmektedir. Bunların
içerisinde bir kısım Suriyeli öğrenci de vardır.
TOKİ tarafından yapılan sosyal
konutlardan Suriyelilere bedava verilecek. Bu da yanlış bir
bilgidir. Doğrusu şudur: TOKİden sosyal konut alabilmenin ilk
şartı, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktır.
Suriyeliler Türk vatandaşı olmadıkları için TOKİden
bedava değil, paralarıyla bile sosyal konut alamazlar, hak sahibi
olamazlar.
Diğer bir yanlış bilgi:
Araçları için MTV ve diğer vergileri ödemiyorlar. Türkiye'den araç
satın alsalar da Suriye'den araçlarını getirseler de Türkiye'den
öncelikle plaka almak zorundalar. Plakayı aldıktan sonra motorlu
taşıtlar vergisi dâhil, her türlü vergiyi ödemek
durumundadırlar; sigortasını, fenni muayenesini yaptırmak
zorundadırlar. Özel bir muafiyet kesinlikle yoktur.
Seçimlerde oy kullanılacak. Yine yerel
seçimler geliyor. Geçen seçimlerde çokça kullanıldı, çokça söylendi.
Bu, kesinlikle yanlı bir bilgiydi, yanlış değil, yanlı
olarak söylendi kamuoyunu yönlendirmek amacıyla. Herkes biliyor, hepimiz
biliyoruz, seçimlerde oy kullanmanın ilk şartı, Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı olmaktır. Vatandaş olmayan kimse oy
kullanamaz.
Suriyelilere maaş bağlanıyor. Bu da
yanlış ve yalan bir bilgi arkadaşlar. Şu
yapılıyor: Yardım yapılıyor. Temel yaşamsal ve
insani ihtiyaçlarını karşılamak üzere yardımlar
yapılıyor. Şu anda sosyal uyum yardımları var, 2016dan
beri uygulanıyor, aylık 120 lira gibi bir ücret Suriyelilere
veriliyor. Bunun finansı Avrupa Birliği katkısından
sağlanıyor. Avrupa Birliği, Kızılay, AFAD, Göç
İdaresi, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız bunu
koordine ediyor. Ama şartları var -herkese değil- bir: ailede
mutlaka engelli, yetim, öksüz çocuk bulunacak.
İki: Bu ailede çalışma
çağında erkeğin olmaması gerekiyor. Bu şartları
taşıyan Suriyeliler yardım alabiliyorlar.
Diğer bir konu Çok suç işliyorlar.
konusu. Bunun, istatistiklere baktığımızda, tamamen bir
şehir efsanesi olduğu anlaşılıyor çünkü Suriyelilerin
2014-2017 arasında işledikleri suç miktarı tüm Türkiye'nin
yıllık ortalamasının yüzde 1,3üdür, yaklaşık
yüzde 4,5unu Suriyeliler oluşturmasına rağmen. Ve bu
suçların önemli bir kısmı da kendi aralarında
işledikleri suçlardır arkadaşlar, kendi aralarındaki
nizalardır. Dünyanın hiçbir yerinde sığınmacılar
çok suç işlemez ama böyle bir efsane vardır. Bugün Avrupada bu
efsane yüksek sesle ifade ediliyor.
Diğer bir bilgi: 3,5 milyon Suriyeliye
vatandaşlık verilecek. Beş yıl kaldıktan sonra
Suriyeliler vatandaş olacak. Yok arkadaşlar böyle bir şey çünkü
Suriyeliler Türkiyede geçici koruma statüsüyle kalıyorlar. Beş
değil, yirmi beş yıl da kalsalar Türk vatandaşı olma
şartları yok, özelliklerine sahip değiller. Ancak tüm
yabancılara tanıdığımız istisnai yolla
vatandaşlık alabilir, bu konuda vatandaşlığa
başvuru hakkı kazanabilirler. Amaç ne burada? Ekonomik, entelektüel,
akademik bir potansiyelin yok olup gitmesine, başka coğrafyalara
doğru kaymasına engel olmaktır. Bugüne kadar yedi yılda 55
bin Suriyeliye Türk vatandaşlığı verildi. 55 bin
Suriyelinin içerisinde yaklaşık olarak 10 bini Türk anne veya babadan
olduğu için veya evlenme yoluyla vatandaşlık kazandı. 55
binin içerisinde 20 binden fazla çocuk var arkadaşlar. Babaya
verildiği zaman çocuğa da veriliyor. Bu anlamda şu ana kadar
vatandaş olan Suriyelilerin sayısı yüzde 1 civarında ve
kesinlikle bu söylenen bilgiler şehir efsanesi olmaktan öte geçmiyor.
Değerli milletvekilleri, yanlış
bilgilere dayalı ön yargılarla aslında olumsuz bir toplum
psikolojisi oluşturulmaya çalışılıyor. Bu, nefretin,
ayrımcılığın, göçmen düşmanlığının
ortaya çıkmasıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ATAY USLU (Devamla) Bitiriyorum.
BAŞKAN Sayın Uslu, sözlerinizi
tamamlamanız için bir dakika daha veriyorum.
Buyurun.
ATAY USLU (Devamla) Ayrımcılık ve
nefret içeren dil, medeniyetimizden haberi olmayanların, insanlıktan
ve merhametten nasibi bulunmayanların kullandığı bir
dildir. Sığınmacı ve yabancı
düşmanlığını alevlendirmeye yönelik o dili
konuşanlar, oy devşirebileceklerini zannediyorlar. Oy devşirme
derdinde olanlar bizim medeniyetimizi, bizim milletimizi anlamayanlardır,
bunu idrak edemeyenlerdir. Bize ayrımcı dil, nefret dili
yakışmaz, bize sevgi dili yakışır. Bu, medeniyetimizin
en önemli özelliklerinden bir tanesidir ve sığınma hakkı
yaşam hakkıyla doğrudan bağlantılıdır,
önemli bir insan hakkıdır.
Bugüne kadar Türkiye bu süreci başarıyla
götürmüştür. Sürecin başarıyla götürülmesine katkı sunan
Hükûmetimize, milletimize, Cumhurbaşkanımıza, kamu kuruluş
ve kurumlarına, uluslararası kuruluşlara, sivil toplum
kuruluşlarına, siyasal partilere teşekkür ediyorum.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) 35 milyar dolar
nereye gitti o zaman Sayın Vekilim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Uslu.
Sayın milletvekilleri, şimdi sisteme geren
ilk 20 milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim. Bu
sözlerin ardından, sayın grup başkan vekillerinin söz
taleplerini karşılayacağım.
Sayın Bülbül
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Aydın Milletvekili Süleyman Bülbülün, incir üreticilerinin
mağduriyetine ve incirin TARSİM kapsamına neden alınmadığını
Tarım ve Orman Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Aydında yetişen incir
bugün dünyanın dört bir yanına ihraç ediliyor ve Aydın,
Türkiye'nin incir ihtiyacının yüzde 65ini karşılıyor.
Ancak Aydınlı üreticiler zor durumda. İncirin yoğun bir
şekilde hasat edildiği dönemde yağan yağmur incir
kalitesini olumsuz etkilemektedir. Bu bakımdan, üreticilerimiz, incirin yağmur
riskine karşı tarım sigortaları kapsamına
alınmasını istemektedirler.
Ayrıca, sadece ilimize mahsus olan dünyaca ünlü
büyük bir döviz girdisi sağlayan kurutmalık sarı lop incirin
korunmaya alınması ve fındıkta olduğu gibi alan
bazlı destek kapsamına alınmasını talep etmektedirler.
Tarım ve Orman Bakanı Sayın Bekir
Pakdemirliye sormak istiyorum:
1) İncir üreticimiz TARSİM kapsamına
neden alınmadı?
2) Çiftçilerin bu talepleri neden görmezden
geliniyor?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Gürer
2.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, pancar çiftçisinin
yaşadığı sorunlara ilişkin açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde)
Teşekkürler Sayın Başkan.
14 şeker fabrikasının
satışı gerçekleşmişti. Burada çiftçilere ve
işçilere verilen sözler vardı, mağdur edilmeyecekleri
belirtiliyordu. Önce işçiler işinden oldu, şimdi de çiftçiler
pancar hasadı yaptıktan sonra fabrikalara gittiklerinde sorunlarla
karşılaşıyorlar. Kimi fabrikalarda çiftçilerin
pancarları alınmıyor. Bu nedenle, kış
koşulları da oluştuğu için ürettikleri üründen gerekli
getiriyi sağlayamadıkları gibi çiftçiye yaratılan
sorunlarla da önümüzdeki yıl pancar ekimi engellenme düşüncesiyle
hareketler geliştiriliyor. Bu bağlamda, iktidarın konuya
eğilmesini temenni ediyorum. Çünkü pancar çiftçisi
yaşadığı koşullardan dolayı bizleri de arayarak
büyük mağduriyet içinde olduklarını belirtiyorlar.
Şeker fabrikaları bir yerde
özelleştirme adı altında kapanacağı
iddiasındaydık, bunun gerçekleşme boyutuna geldiğini
belirtiyor, iktidarı bu konuda uyarıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tarhan
3.-
Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhanın, silahlı saldırı
sonucu hayatını kaybeden LASTİK-İŞ Sendikası
Genel Başkanı Abdullah Karacana ve İstanbul Havalimanı
inşaatında hayatını kaybeden hemşehrisi Seyithan
Kayaya Allahtan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bugün silahlı saldırı sonucu
hayatını kaybeden LASTİK-İŞ Genel Başkanı
Abdullah Karacana Allahtan rahmet, ailesine
başsağlığı dilerim.
Ayrıca, İstanbul Havalimanı
inşaatında çalışan Kocaeli Darıcalı
hemşehrim Seyithan Kaya 15 metre yükseklikten düşerek
hayatını kaybetmiştir. Büyük bir görkemle açılan
İstanbul Havalimanında olumsuzluklar hâlen devam etmekte ve bedeli
canlarla ödenmektedir. Hemşehrim Seyithan Kayaya Allahtan rahmet,
ailesine başsağlığı diliyorum. Bu olayın
takipçisi olacağımızı da bildiriyorum.
BAŞKAN Sayın Akın
4.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının, zeytin üreticisinin
mağduriyetine ve ülkemize 50 bin ton zeytinyağının kaçak
olarak girmesine nasıl izin verildiğini öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
AHMET AKIN (Balıkesir) Sayın
Başkan, teşekkürler.
Bu yıl yağlık zeytin miktarında
geçen yıla göre yüzde 35 düşüş var. Bu da zeytinyağı
üretiminin geçen yıla göre yüzde 27 azalmasına neden oldu. Üretim
maliyetleri tam yüzde 50nin üzerinde artarken ürün fiyatı artmıyor.
Üreticimiz de zararda, devletten doğal olarak destek bekliyor. Devlet
desteği 80 kuruş ama çok yetersiz, en az 1,5 lira olmalı ve bunu
defalarca dile getirdik. Rafine yağın fiyatı şu anda 8,
sızma yağ 14 lira düzeyinde. Fiyatlar üç yıl öncesinin de
gerisine inmiş durumda. Tüccar yağ almıyor, Marmarabirlik
alımı durdurdu, TARİŞ de işçi çıkartıyor.
Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de Afrinden 50 bin ton zeytinyağı
kaçak yollarla ülkemize giriyor. Allah aşkına bu iktidarın
zeytin üreticisinden istediği nedir? Batırmak istiyorsa batırma
noktasına getirdi. Bunun önlemini derhâl alması gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET AKIN (Balıkesir) Gümrüğümüz,
sınır güvenliğimiz 50 bin ton zeytinyağının kaçak
olarak girmesine nasıl izin veriyor? Balıkesirdeki üreticimizin
feryadını duyun.
BAŞKAN Sayın Ceylan
5.-
Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylanın, uygulanan tarım
politikalarıyla üretici toplumdan uzaklaşıldığına
ve Türk tarımının desteklenip desteklenmeyeceğini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Türkiye, uygulamadaki tarım
politikalarının etkisiyle hızlı bir şekilde üretici
toplumdan uzaklaşıyor. 2002 yılından bugüne nüfusumuz
yaklaşık 17 milyon artmış ancak tarım sektörünün millî
gelir, istihdam ve ihracata katkısı ise azalmıştır.
2002 yılında 16,5 milyon hektar olan mera alanları günümüzde
14,5 milyon hektara kadar düşmüş durumda. Unutulmamalıdır
ki mera yoksa ot, ot yoksa et ve süt yoktur. Nüfusumuzdaki artışa
bağlı artan gıda ihtiyacını ithalatla
karşılama eğiliminde olan bu iktidar, ülkenin tarımla
uğraşan kesimlerinin sorunlarını çözmekten uzaktır.
Saman ithalatıyla başlayan yolculuğumuz 2009da et, 2010da ise
canlı hayvan ithalatıyla sürdü. 6,5 milyon büyük, küçükbaş
canlı hayvan ve 270 bin ton hazır et alıp 7 milyar dolar ödeme
yapılmıştır.
Yabancı ülkelerin çiftçilerini değil Türk
tarımını desteklemeyi düşünüyor musunuz?
BAŞKAN Sayın Şimşek
6.-
Mersin Milletvekili Baki Şimşekin, Şırnakta şehit
edilen hemşehrisi Piyade Uzman Çavuş Ömer Doğana Allahtan
rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tunceli Nazımiyede donan, Şemdinli
Süngütepede yanan, dün de Şırnakta PKKlı şerefsizler
tarafından şehit edilen Uzman Çavuş Ömer Doğanı
Şehitler ölmez vatan bölünmez. diyerek defnettik.
Ömer Doğan Mersin Erdemli ilçesi Esenpınar
köyünde ikamet etmekteydi. 21 yaşındaydı. Ailenin tek erkek
evladıydı. İl müftüsünün cenaze namazı sırasında
verdiği bilgiye göre bir hafta önce izne gelmiş, anne ve
babasını mezarlığa götürmüş Ben şehit olursam
beni buraya defnedin. demiştir. Dün de şehidin vasiyeti üzerine
Erdemli Esenpınarda kendisinin gösterdiği yere şehidimizi
defnettik. Annesi Halime Doğan oğlunun tabutunun yanına gelerek
Ağlamayacağım, düşman sevindirmeyeceğim. Yavrum vatan
için şehit oldu. Bayrak dalgalansın göklerde, ben
ağlamayacağım, ona dua edeceğim. Kanını yerde
koymasınlar. Vatan sağ olsun. Yavrum şehit olmak istiyordu
zaten. diye konuştu.
Şehidimize Allahtan rahmet diliyorum.
BAŞKAN Sayın Şeker
7.-
Kocaeli Milletvekili İlyas Şekerin, Hükûmetin İnsanı
yaşat ki devlet yaşasın. anlayışından hareketle
olabilecek depremlerde zarar görmemek adına binaları
dayanıklı hâle getirdiğine ilişkin açıklaması
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
17 Ağustos 1999 Marmara depreminden seksen yedi
gün sonra 12 Kasımda Düzce depremini yaşadık. Deprem ülkesinde
yaşamamıza rağmen depremin nasıl sonuçlar
doğurduğunu 1999da yaşadık, gördük, öğrendik. Depreme
dayanıklı olmayan binaların on binlerce insana nasıl mezar
olduğuna şahit olduk. 1999 Marmara depreminde 1 kişi depremden,
diğerlerinin ise sağlıksız yapıların
yıkılmasıyla öldüğünü bilim adamları söylemekte.
Geçmişte sağlıksız yapılan yapıların,
görevini yapmayan resmî kurumların, sorumsuz mimar ve mühendislerin,
kontrolsüz ve plansız yapılaşmaya göz yuman siyasilerin, ucuz ve
daha fazla daire sahibi olma arzusuyla kaçak yapı yapanların sorumlu
olduğunu düşünüyorum. İnsanı yaşat ki devlet
yaşasın. anlayışıyla hareket eden devletimiz,
Hükûmetimiz, vatandaşın gelecekte yaşanacak depremlerde burnunun
bile kanamaması için sağlıksız binaların depreme
dayanıklı hâle getirilmesinde bütün imkânlarını seferber
etmektedir.
BAŞKAN Sayın Özkan
8.-
Mersin Milletvekili Hacı Özkanın, milletin yüklediği
sorumluluğun farkında olarak büyük ve güçlü Türkiyeyi çocuklara
emanet etmek için çalıştıklarına ilişkin
açıklaması
HACI ÖZKAN (Mersin) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Büyük ekonomisi, yetişmiş insan gücü,
gelişen teknolojisi, dürüst dış politikasıyla, tarihî ve
kültürel etki alanıyla Türkiye bir cazibe merkezidir. Türkiye, sadece
içinde 81 milyonu aşkın insanın yaşadığı,
780 bin kilometrekarelik bir coğrafyadan öte bir anlam taşıyor.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin büyüklüğünün isnat ettiği dürüst,
sözüne sadık ve güvenilir devlet olmasının yanında, siyasi,
tarihî, askerî, kültürel, sosyolojik, coğrafi, diplomatik,
uluslararası ilişkiler bakımından önemi haiz,
kısacası maddi ve manevi birçok sebep ihtiva eden bir değer
taşımaktadır. Kadim değerlerimizle çatışmadan,
sahiplenerek, aziz milletimizin omuzlarımıza yüklediği
sorumluluğun farkında olarak büyük ve güçlü Türkiyeyi çocuklarımıza
emanet bırakmak için çalışıyoruz. Cennet
vatanımızı bizlere emanet eden ecdadımızı
hayırla yâd ediyor; aziz şehitlerimizi rahmet, gazilerimizi
şükranla anıyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Önal
9.-
Kırıkkale Milletvekili Ahmet Önalın, KİTlere
bağlı fabrikalarda çalışan emekçilere haklarının
verilip verilmeyeceğini, MKEde taşeron olarak çalışan
işçilerin kadroya alınıp alınmayacağını ve
MKEnin özelleştirilip özelleştirilmeyeceğini öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
AHMET ÖNAL (Kırıkkale) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Kırıkkalemizin can
damarı olan Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumuna bağlı fabrikalar
maalesef eski günlerini aratıyor. Kadrolu işçiler düşük
maaşlarından, ağır işçilik tazminatı alamamaktan;
taşeron işçiler ise hâlen kadroya geçirilmemiş olmalarından
şikâyetçiler. 2019 yılı bütçesinde KİTlere bağlı
fabrikalarda çalışan emekçi kardeşlerimize hak ettikleri zam ve
tazminatları verecek misiniz? Ayrıca, söz verdiğiniz hâlde
kadroya almadığınız, Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumunda
taşeron olarak çalışan işçi kardeşlerimize
verdiğiniz kadro sözünden vaz mı geçtiniz?
Geçen hafta Millî Savunma Bakanımız
Sayın Hulusi Akar ve beraberindeki kalabalık bir grup MKE
fabrikalarını ziyaret etti. Bu ziyaret Kırıkkale kamuoyunda
Makina ve Kimya fabrikalarının özelleştirilmesi için bir
hazırlık olarak değerlendirildi. Sayın Bakan, MKEyi
özelleştiriyor musunuz? Kırıkkale halkı büyük bir
kaygıyla bu soruların cevabını bekliyor.
Saygılarımla.
BAŞKAN Sayın Arslan
10.-
Denizli Milletvekili Kazım Arslanın, Atatürk düşmanı Kadir
Mısıroğlunu ziyaret eden Diyanet İşleri
Başkanı Ali Erbaşla ilgili işlem yapılıp
yapılmayacağını, ziyaretten
Cumhurbaşkanlığı makamının bilgisinin olup
olmadığını, sessiz kalınmasının sebebini ve
Ali Erbaşın bu ziyareti resmî üniformayla yapmasının özel
bir anlam taşıyıp taşımadığını
Cumhurbaşkanı Yardımcısından öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
KAZIM ARSLAN (Denizli) Cumhurbaşkanı
Yardımcısına soruyorum: Hâlen Diyanet İşleri
Başkanlığını yapan Profesör Ali Erbaşın
Atatürkün ölüm yıl dönümünde Anıtkabire gelmeyip Keşke Yunan
galip gelseydi. diyen, 10 Kasımda kenefe gidin. diye söyleyen ve
Atamıza ve cumhuriyete ihanet eden, Atatürk düşmanı olan Kadir
Mısıroğluna geçmiş olsun ziyaretinde bulunan Diyanet
İşleri Başkanı Ali Erbaşı görevden almayı
düşünüyor musunuz? Atatürkün kurduğu Diyanet İşleri
Başkanlığını yapan, İslam dinimizin ortak
değerini temsil eden, devletimizden maaş alan bu zatla ilgili bir
işlem yapacak mısınız? Diyanet İşleri
Başkanının, ülkemizi ve dinimizi temsil etmesi nedeniyle,
cumhuriyet ve Atatürk düşmanı olan fesli Kadiri resmî
üniformasıyla ziyaret etmesinin özel bir anlamı var mıdır?
Bu ziyaretten Cumhurbaşkanlığı makamının bilgisi
var mıdır? Yok ise bu ziyaretle ilgili olarak sessiz
kalmanızın sebebi nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tutdere
11.-
Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutderenin, tarımsal sulamada
kullanılan elektrik tüketim bedelinin desteklenmesine ilişkin
tebliğde kapsam dışı bırakılan
Adıyamanın bu destekten faydalanması için bir
çalışmanın olup olmadığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) Teşekkür
ediyorum.
Tarım ve Orman Bakanlığınca, 17
Kasım 2018 tarihinde, bazı illerde tarımsal sulamada
kullanılan elektrik tüketim bedelinin desteklenmesine ilişkin tebliğ
yayınlanmıştır. Bu tebliğde GAP projesi
kapsamındaki bütün iller belirtilmiş ancak Adıyaman kapsam
dışı bırakılmıştır.
Buradan ilgili Bakanlığa sormak istiyorum:
Elektrik kayıp kaçak oranı en az olan illerin başında gelen
Adıyamanımızın kapsam dışı
bırakılmasının sebebi nedir? Tarım kenti olan
Adıyamanın bu destekten faydalanması için bir projeniz, bir
çalışmanız var mıdır? Sulama projeleri bitirilmeyen,
çiftçisi mağdur edilen, toprakları suyla buluşturulmayan
Adıyamanımızın daha ne kadar mağduriyetine sebebiyet
vereceksiniz? Bu ayrımcılık neden?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Yaşar
12.-
İstanbul Milletvekili Serap Yaşarın, Amerikadaki son ara
seçimlerde Temsilciler Meclisine giren Müslüman Rashida Tlaib ve Ilhan
Omarı kutladığına ilişkin açıklaması
SERAP YAŞAR (İstanbul) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Amerikadaki son ara seçimlerde Demokrat Partiden,
biri başörtülü olmak üzere Ilhan Omar ve Rashida Tlaib isimli 2
Müslüman milletvekili Temsilciler Meclisine girmiştir. Öncelikle
hemcinslerimi kutluyorum.
Türkiye'de kendisini Amerikan Demokrat Parti
ideolojisine yakın gören bazı partilerin hâlâ tek tipçilikten
vazgeçemediklerini üzülerek görüyorum. Ne mutlu bize ki, ülkemizde
kadınlara karşı bir ayrımcılık olarak sürdürülen
bu sorun, bizim liderimiz Sayın Recep Tayyip Erdoğan
önderliğinde ortadan kalkmıştır.
Bu vesileyle, şahsım ve ülkemiz
kadınları adına Sayın Cumhurbaşkanımıza ve
her zaman desteğini kadınlardan yana kullanan Saygıdeğer
Emine Erdoğan Hanımefendiye en kalbî şükranlarımı sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Bulut
13.-
Adana Milletvekili Burhanettin Bulutun, AK PARTİyi sorumluluktan kaçmak
yerine tarım girdilerinin yüksek maliyetini düşürmeye, emeğinin
karşılığını alamayan çiftçiyi desteklemeye
çağırdığına ilişkin açıklaması
BURHANETTİN BULUT (Adana) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ on altı
yıldır bu ülkeyi kendisi yönetmiyor gibi, ekonomik, siyasi her krizde
kendisine mutlaka bir günah keçisi buluyor. Sağlık sistemindeki
çarpıklığın sorumlusu doktorlar, doların yükselmesi
dış güçlerin oyunu, pahalılığın nedeni
fırsatçı dediği esnaf, ekmek zammının tek suçlusu
fırıncılar, et fiyatlarındaki yükselmenin nedeni et yiyen
vatandaşlar dediği gibi, geçtiğimiz günlerde Sayın Bakan
Albayrak bir açıklama yaptı. Vatandaşın fahiş
fiyatlarla sebze ve meyve yemesinin nedeni, pazardaki ve marketti zammın
sebebi olarak komisyoncuları buldu. Bununla da kalmayıp hal
yasası çıkartıp komisyonculuğu bitireceklerini söyledi.
Buradan, sürekli düşman üreterek sorumluluktan
kaçmak yerine kendisini tarım girdilerinin yüksek maliyetini
düşürmeye, emeğinin karşılığını
alamayan çiftçiyi desteklemeye çağırıyorum ve soruyorum: Dev
marketlerin kartelini yıkmaya yönelik bir çalışmanız var
mı? İthal edilen tarımsal ürünlerde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BURHANETTİN BULUT (Adana)
yerli ve millî
üretim yapan çiftçilerimize destek vermeyi düşünüyor musunuz?
BAŞKAN Sayın Karaca
14.-
Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karacanın, Türkiye Cumhuriyetinin
uluslararası alanda itibarının yerle bir olduğu bir dönemin
yaşandığına ve Lozan Antlaşması ihlal edilirken
AKP Genel Başkanı ve onun temsilcilerinin nasıl sessiz
kalabildiğini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ne yazık ki Türkiye Cumhuriyetinin
itibarının uluslararası alanda yerle bir olduğu bir dönemi
yaşıyoruz. Yunanistanın Sakız Adasında 30-31 Ekim
2018de top, ağır piyade silahları ve uçaksavar makineli
tüfeklerle atışlar yaptığına ilişkin haberler
ayyuka çıkmıştır. Sakız Adası 13-14 Şubat
1914 tarihli 6 büyük devlet kararı ve 24 Temmuz 1923te Lozan
Anlaşmasının 12nci maddesine göre gayriaskerî statüdedir ve
Türkiye'nin bir kazanımıdır. Nasıl oluyor ki Türkiye
Cumhuriyeti teminatı olan Lozan Anlaşması ihlal edilirken AKP
Genel Başkanı ve onun temsilcileri sessiz kalabiliyor?
Bugün, İstanbulu işgale gelenlere
karşı Mustafa Kemal Atatürkün Geldikleri gibi giderler.
dediği onurlu duruşun yüzüncü yıl dönümüdür. Sizler sessiz
kalsanız da Ege adalarındaki işgale ve Türkiye Cumhuriyetinin
tapusu Lozanın yok sayılmasına sessiz kalmayacağız ve
biz de diyeceğiz ki: Geldikleri gibi gideceklerdir.
BAŞKAN Sayın Hancıoğlu
15.-
Samsun Milletvekili Neslihan Hancıoğlunun, yaşanan krizin
fırsatçılığa çevrilmesine göz yumulduğuna ilişkin
açıklaması
NESLİHAN HANCIOĞLU (Samsun) Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
İnsanların alın terinin
karşılığına göz dikmek, emeklerin
karşılığını gasbetmek çok büyük
haksızlıktır. Bunlara göz yumulmasına sessiz kalmak ise
mümkün değildir. Kimileri kriz yokmuş gibi davranmaya
çalışsalar da her gün yeni iflas, konkordato, toplu işten
çıkarma olayları yaşanıyor. Ama daha acısı, krizi
fırsatçılığa çevirmeye göz yumuluyor.
Makro ve uyum marketlerinde
çalışırken işsiz kalanlar bunun en somut örneğidir.
Marketler zinciri Makronun iflas aşamasında başka bir firmaya
devredilmesi sırasında Samsunumuzda 285, ülke genelindeyse
sayıları binlerle ifade edilen işçinin kıdem
tazminatları katakulliyle, sahtekârlıkla gasbedildi. Bu
işçilerimizin kimsenin ekmeğinde, kazancında gözü yok,
haklarını istiyorlar. İktidar bu emek
hırsızlığına engel olmak zorunda. Olmuyorsa bu suçun
ortağıdır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Gökçel
16.-
Mersin Milletvekili Cengiz Gökçelin, şehit edilen Piyade Uzman Çavuş
Ömer Doğana Allahtan rahmet dilediğine ve narenciye çiftçisinin
mağduriyetine ilişkin açıklaması
CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) Erdemlide dün
defnettiğimiz şehidimiz Ömer Doğanı rahmetle
anıyorum.
Mersin ve Çukurova ülkemizin narenciye
ihracatının yüzde 81ini gerçekleştirmektedir. Narenciyenin
önemini fark eden önceki hükûmetler ihracata ton başına 125 dolar
destek veriyordu. 2017-2018 sezonunda Hükûmet bunu 50 liraya düşürdü.
Çiftçi kazanamıyor. Limon üreticisi zorda. Alıcı gelmiyor.
Mandalina ve portakalın tarla fiyatı 60 kuruş olmuş. Çiftçi
kredisini ödeyemiyor, elektriğini, suyunu ödeyemeyecek. Çiftçiyi
küstürdünüz, ihracatı öldürdünüz. İhracat teşvikleri eski
seviyesine gelmeden, hasat döneminde ithalat sınırlaması
getirilmeden çiftçinin yüzünün gülmesi mümkün değil.
Anlamadığınız konu şu:
Üretimi ve ihracatı desteklemezseniz çiftçi limonunu söküp bahçesine
apartman diker. Oradan gelen kirayla da geçinip rahatıma bakarım der
ve üretimden kopar. AK PARTİnin yaptığı bu, çiftçi
topraktan kopsun, uluslararası baronlar köşe olsun.
BAŞKAN Sayın Arık
17.-
Kayseri Milletvekili Çetin Arıkın, Diyanet İşleri
Başkanı Ali Erbaşın sözde tarihçi Kadir
Mısıroğlunu ziyaretine açıklık getirmesini aksi hâlde
görevinden istifa etmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
ÇETİN ARIK (Kayseri) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Diyanet İşleri Başkanı Profesör
Doktor Ali Erbaşın Keşke Yunan kazansaydı. diyen sözde
tarihçiyi ziyaretine açıklık getirmesi gerekiyor. Bu ziyaretin en
mantıklı açıklaması da Her 10 Kasımda Kenefe gidin.
diyordu, ben de kenefe gittim. demesi olur. Aksi hâlde Atatürkün kurduğu
Diyanet İşleri Başkanlığı görevinden derhâl
istifa etmelidir.
Kayseride de Erciyes Üniversitesi Mimarlık
Fakültesi Dekan Vekili Profesör Doktor Veysel Aslantaş gibi nankörler
Atatürkün 80inci ölüm yıl dönümünde kin ve nefret dolu söylemlerde
bulunmuşlardır.
Ey Aslantaş, ey Mısıroğlu, siz
ve size destek olanlar; şunu bilin ki bugün onurlu bir yurttaş olarak
soy isminizle bu topraklarda yaşıyorsanız bunu Gazi Mustafa
Kemal Atatürke borçlusunuz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Barut
18.- Adana Milletvekili Ayhan Barutun, Diyanet
İşleri Başkanı Ali Erbaşın Atatürk
düşmanı Kadir Mısıroğlunu niye ziyaret ettiğini,
Diyanet İşleri Başkanlığının cuma hutbesinde
neden Atatürkten söz edilmediğini öğrenmek istediğine ve Ali
Erbaşı istifaya davet ettiğine ilişkin
açıklaması
AYHAN BARUT (Adana) Sayın Başkan,
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Oktaya soruyorum:
Diyanet İşleri Başkanı olan şahıs 9 Kasımda,
Kurtuluş Savaşı için Keşke Yunan galip gelseydi. diyen,
fesli olarak bildiğimiz Kadir Mısıroğlunu ziyaret etti. Bu
zat aynı zamanda İstiklal Marşını yazan değerli
şairimiz Mehmet Akif Ersoya ağır hakaretler eşliğinde
içindeki Atatürk düşmanlığını göstermişti.
Herkesin dinimizi daha iyi öğrenmesi ve
dinimizin hain amaçlar için suistimal edilmemesi amacıyla bizzat Büyük
Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan Diyanet
İşleri Başkanlığının başında
bulunan bu kişi tarafımızca amacı bilinen bu ziyareti niye
yapmıştır? Tüm dünyada ve yurdumuzda Atatürkün
anıldığı bir tarihte resmî kıyafetle yapılan bu
ziyaretin izahı basit bir hasta ziyareti olarak açıklanabilir mi?
Kuruluş emri Ulu Önder Atatürkün verdiği Diyanet İşleri
Başkanlığı cuma hutbesinde Atatürkten neden söz
etmemiştir?
Diyanet İşleri Başkanı olan bu
şahıs vicdanları yaralayan bu hareketin ardından görevinden
istifa etmeyi düşünüyor mu? İstifaya davet ediyoruz.
BAŞKAN Sayın Kara
19.-
Konya Milletvekili Esin Karanın, ahlak yapısını bozan veya
bölücü terör örgütlerinin propagandasını yapan yayınların
denetimlerinin artırılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
ESİN KARA (Konya) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; internetin ve sosyal medyanın
çocuklarımız ve gençlerimiz üzerindeki etkisi her gün
artmaktadır. İnternet fenomeni adı altında ya da sosyal medyada
denetimsiz olarak yapılan, çocuklarımızın ve gençlerimizin
cinsel istismarına yönelik bu tür yayınların denetiminde
eksiklikler bulunmaktadır.
Türk milletinin ahlak yapısını
bozmaya yönelik veya bölücü terör örgütlerinin propagandasını yapan
yayınların denetimlerinin acilen artırılması
gerekmektedir, buradan yetkililere sesleniyorum.
BAŞKAN Sayın Hürriyet
20.-
Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyetin, 4 Aralık 2017 tarihinde
çalışıyor olma koşulu nedeniyle mağdur olan
taşeron işçilere ilişkin açıklaması
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
4 Aralık koşumuna takılan joker
olarak adlandırılan taşeron işçiler adalet bekliyorlar. 696
sayılı KHKnin getirdiği 4 Aralık 2017de
çalışıyor olma koşulu nedeniyle, yıllarca
çalışmış ama işten çıkarılmış ya
da ihalesi sona ermiş taşeron işçiler kadro alamadı.
Benzer şekilde, izinli işçilerin yerine
geçici olarak çalıştırılan joker olarak
adlandırılan taşeron işçilerin önemli bir kısmı
da kadro hakkından yoksun bırakıldı. 3 Aralıkta
girişi yapılıp 4 Aralıkta çalıştı. diye üç
beş günlük çalışması olanlar kadro alırken sırf 4
Aralıkta işe çağrılmadıkları için beş on yıl
bile çalışması olanlar kadro alamadı.
4 Aralıkta işe çağrılıp
çağrılmamak bu insanların elinde değilken kadro
hakkından yoksun bırakılmaları büyük adaletsizliktir. Oysa,
önceki Çalışma Bakanı Jülide Hanım binlerce insanın
gözüne baka baka Koşulsuz kadro vereceğiz. sözü vermişti ama
seçim bitti, sözler yine unutuldu. Bu sözleri ne zaman tutacaksınız
diye buradan hatırlatmak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Taytak
21.-
Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Taytakın, Hakkâri ve
Şırnakta şehit olan 9 askere Allahtan rahmet dilediğine,
terörün insanlık suçu olduğuna ve buna karşı devlet, millet
olarak tek yürek olunacağına ilişkin açıklaması
MEHMET TAYTAK (Afyonkarahisar) Teşekkürler
Sayın Başkanım.
Geçtiğimiz hafta sonu kalleşçe, adice,
haince yapılan terör saldırıları yüreğimizi
dağlamıştır. Kanla beslenen, hiç doymayan kalleşlik,
hayatlara pusu kurmuş, Mehmetçiğimizi şehit etmiştir.
Hakkârinin Şemdinli ilçesi ve Şırnak Küpeli Dağı
bölgesinde 9 askerimiz şehit olmuş, 26 askerimiz
yaralanmıştır. Şehitlerimize Allahtan rahmet,
acılı ailelerine başsağlığı, yaralı
askerlerimize acil şifalar diliyorum, yüce Türk milletinin başı
sağ olsun.
Bölücü terör örgütünün kahpe ve kalleş
saldırıları tüm barbarlığıyla, tüm
vahşiliğiyle devam etmektedir. Dökülen şehit
kanlarının nerede duracağı, açılan kin ve nefret
kuyularının ne zaman kapanacağı belirsizdir. Teröristler
ile iş birlikçileri bir an önce ele geçirilmeli ve muhtemel yeni terör
saldırılarını önlemek için gerekli tedbirler devlet
tarafından acilen alınmalıdır. Terör insanlık suçudur.
Mesele kişilerin değil, insanlığın meselesidir. Bu
kahpeliklere karşı devlet ve millet olarak tek ses, tek yürek ve tek
millet olacağız.
Gazi Meclisi ve Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Yaşar
22.-
Samsun Milletvekili Bedri Yaşarın, Hakkâride şehit olan
askerlere Allahtan rahmet dilediğine ve çeltik üreticilerinin
mağduriyetine ilişkin açıklaması
BEDRİ YAŞAR (Samsun) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Ben de Hakkâri şehitlerimize rahmet diliyorum,
ailelerine de başsağlığı diliyorum.
Aracılığınızla Tarım
Bakanına sormak istiyorum: Türkiye'de çeltik üretiminin yüzde 70-yüzde
80i Samsun bölgemizin Bafra ve Terme ilçelerinde üretiliyor. KİT
Komisyonunda TMOnun Değerli Genel Müdürü ve Tarım Bakanlığının
yetkilileri gayet cesurane Fiyatları 3.300 liradan açtık, isteyen
istediği kadar ürünü teslim edebilir. diyordu ama dün Bafrada
çiftçilerimizle yaptığımız görüşmede sadece borçları
oranında kooperatiflerin alım yaptığını ve
ürünlerinin depolarda olduğunu ifade ettiler.
Ben buradan tekrar etmek istiyorum:
Fındıkta oynadığınız oyunu bari çeltikte
oynamayın. Artık üreticilerimiz sırayla cenaze namazı
kılmaya başladılar; fındıkçılar fındıkla
ilgili cenaze namazı kılıyorlar, biz onları hiç olmazsa
çeltik konusunda, bugün marketlerde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gergerlioğlu
23.-
Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlunun, işçi ölümlerinin ve
iş cinayetlerinin devam ettiğine ilişkin açıklaması
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli)
İşçi ölümleri, iş cinayetleri devam ediyor. Geçtiğimiz
günlerde Kocaeli Darıcalı bir kardeşimiz havalimanı
inşaatında vefat etti, on beş metreden düştü. Fotoğrafı
da burada, bakın. İş cinayetlerine yeterli önlem
alınmamasından, tamamen, denetimlerin yapılmamasından
dolayı Seyithan Kaya -32 yaşında, 4 çocuk babası bir
kardeşimiz- İstanbul Havalimanı inşaatındaki 39uncu
iş cinayeti olarak kayıtlara geçti. Yeterli güvenlik önlemleri
alınsaydı bu insan bugün yaşıyor olacaktı. Biz bu konuları
Meclis İnsan Hakları Komisyonunda dile getirip bir alt komisyon
kurulmasını dile getirdiğimizde AK PARTİli
Başkanımız bu konuyu son derece hafife alarak önemsemedi ve alt
komisyon kurulmasını engelledi üyelerle beraber. Ama Avrupada
1inciliğimiz değişmiyor, dünyada 2nci sıradayız.
İşte, vatan evlatları böyle çok basit nedenlerle -denetimsiz bir
şekilde- hayatlarını kaybediyorlar.
BAŞKAN Şimdi, grup başkan
vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.
Sayın Türkkan, buyurun.
24.-
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın, 12 Kasım Düzce depreminin
19uncu yıl dönümüne, Hakkâri Şemdinlide şehit olan 7
Mehmetçike Allahtan rahmet dilediğine ve Tuncelide donarak, Hakkâride
yanarak şehit olmanın kader olmaması gerektiğine, 13
Kasım Tekirdağın düşman işgalinden kurtuluşunun
96ncı yıl dönümüne, Yemende insani kriz
yaşandığına, Filistinde yaşanan insanlık zulmüne
karşı verilen tepkilerin, Suudların Yemende
yaptığı bombardıman sonrası neden verilmediğini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; dün Düzce depreminin 19uncu yıl dönümüydü.
17 Ağustos Marmara depreminin yaraları sarılmaya
çalışılırken ülkemiz 12 Kasım 1999da yine bir deprem
acısıyla sarsıldı. Saatler 18.57yi gösterdiğinde Düzce
otuz saniye içinde âdeta yerle bir oldu. Düzce depreminde 710
insanımız hayatını kaybetti, 3 bine yakın
insanımız da yaralandı. Depremde hayatını kaybedenlere
bir kez daha Allahtan rahmet diliyorum.
Geçtiğimiz hafta Hakkâri Şemdinliden
aldığımız acı haberle kahrolduk. Üs bölgemizdeki
cephanede mühimmat patlaması sonucu 7 Mehmetçikimiz şehit oldu.
Şehitlerimize Allahtan rahmet, ailelerine, yakınlarına ve
milletimize başsağlığı diliyorum. Yaralı
askerlerimize de acil şifalar diliyorum. Milletimizin başı
sağ olsun. Kurşun sıkmadan bu tip kazalarla ya da ihmallerle
şehit vermemiz canımızı daha fazla yakıyor. Tuncelide
donarak, Hakkâride yanarak şehit olmak kaderimiz olmamalı. Hükûmet
ihmalleri ivedilikle tespit edip bir daha bu tip felaketlerin yaşanmaması
için ciddiyetle tedbirler almalıdır.
Bugün, Tekirdağın düşman
işgalinden kurtuluşunun 96ncı yıl dönümünü kutluyoruz.
Tekirdağ işgali Millî Mücadele zaferiyle son bulmuş ve 13
Kasım 1922de sınırlarımız içerisine ebediyen
katılmıştır. Bu vesileyle, Tekirdağı ve aziz
Tekirdağlıları sevgi ve saygılarımla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; uzun bir süredir dünyanın seyirci kaldığı
bir olaya dikkatinizi çekmek istiyorum. UNICEF tarafından yayımlanan
raporda Yemende, korunulması mümkün olan hastalıklar nedeniyle her
on dakikada 1 çocuğun hayatını kaybettiği
bildirilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin Sayın Türkkan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Yemende 1,8 milyon çocuk
ileri derecede kötü beslenmeye maruz kalmakta ve bu çocuklardan 400 bini hayati
risk taşımaktadır. 18 milyon insan açlık içerisinde,
yardıma muhtaçtır. 5 milyondan fazla insan açlıktan ölme
riskiyle karşı karşıyadır. Bu gösterdiğim
resimler Yemende açlık çeken çocukların resimleri. Bu konuda bütün
milletimizin Parlamentomuzun hassasiyetine özen göstermesini rica ediyorum.
Çaresiz anneler Yemende çocuklarına yaprak kaynatıp yediriyorlar. Bu
insanlık zulmünün sebebi ise Yemende yaşanan vekâlet savaşlarıdır.
Eylül 2014ten bu yana ülkenin birçok kenti Yemen ordusu ile Husiler
arasındaki çatışmalara sahne oluyor. Suudi Arabistan
öncülüğündeki koalisyon güçleri ise Mart 2015ten bu yana Yemen Hükûmetine
destek amacıyla sivillere bombardımanlar düzenlemektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayınız
Sayın Türkkan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sağlık
başta olmak üzere pek çok alanda insani kriz yaşanan ülkede temiz
suya ulaşımın olmaması, yetersiz beslenme, ilaç ve
tıbbi malzemelerdeki eksiklikler gibi nedenlerle kolera başta olmak
üzere salgın hastalıklar her geçen gün daha da artmaktadır.
Yemende taraflar arasındaki çatışmalar devam ederken Suudi
Arabistan öncülüğündeki koalisyonun müdahalesiyle ülkedeki insani durum
daha da kötüleşmektedir. Yemende açlıktan ölen çocuklar var. Bu
çocuklar açlıktan ölüyor Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri.
Bakın, bu fotoğraflar acının,
felaketin boyutunu gözler önüne seriyor. Yemen dünyadaki en büyük insani
felaketlerden birini yaşıyor. Yemen bugün çocukların cehennemi,
sessiz kalan insanlığın ise utancı durumundadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Toparlayın sözlerinizi.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Filistinde yaşanan
insanlık zulmüne karşı, İsraile karşı
alınan tedbirler Yemende yaşanan insanlık zulmünde Suudi
Arabistana karşı neden alınmamaktadır? Esadın
Suriyede yaptığı bombardımanlar sonrası verilen en
üst düzeyden tepkiler Suudların Yemende yaptığı
bombardıman sonrası neden verilmemektedir?
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım,
sağ olun.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Türkkan.
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili
Sayın Muhammed Levent Bülbül.
Buyurun.
25.-
Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün, Hakkâri ile Şırnakta
şehit olan 9 Mehmetçike Allahtan rahmet dilediğine ve bu vahim
hadiseyle ilgili ihmal söz konusuysa gereğinin yapılmasına, 12
Kasım Düzce depremine, Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan
kurumun başında bulunan Diyanet İşleri Başkanının
10-16 Kasım Atatürk Haftasında yapmış olduğu ziyareti
manidar bulduklarına ilişkin açıklaması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz hafta
cuma günü akşam saatlerinde Hakkârinin Şemdinli ilçesine 40
kilometre uzaklıkta bulunan Süngütepe üs bölgesinde bir mühimmat deposunda
milletimizi acıya boğan bir patlama meydana gelmiştir. Maalesef
7 Mehmetçikimiz şehit olurken 25 Mehmetçikimiz de
yaralanmıştır.
Ayrıca 11 Kasım 2018 Pazar günü
Şırnakın Görmeç köyü kırsalında icra edilen bir
operasyon sırasında teröristlerin Gabar Dağı Geverkaya Tepe
bölgesine tuzakladıkları el yapımı
patlayıcıların infilakı sonucunda 2 kahramanımız
şehit olmuş, 1 kahramanımız da yaralanmıştır.
Şehitlerimize Allahtan rahmet, yaralanarak gazi olan askerlerimize acil
şifalar diliyoruz.
Bu elim ve vahim hadisenin meydana gelmesinde
herhangi bir ihmal veya bir yanlışlık söz konusuysa
bunların acilen tespit edilerek ihmali olanlar hakkında
gereğinin yapılmasını da ayrıca burada ifade etmek
istiyoruz.
Yine dün 12 Kasım 1999da meydana gelen Düzce
depreminin yıl dönümüydü. Düzce depreminde ve bütün depremlerimizde,
doğal afetlerimizde hayatını kaybeden bütün
vatandaşlarımızı bu vesileyle rahmet ve minnetle
anıyorum. Allah milletimize bir daha böyle felaketler
yaşatmasın.
Bu hafta bildiğiniz gibi 10 Kasımın
devamı olan hafta olarak Atatürk Haftasıdır. Bu hafta
içerisinde, ne yazık ki, Türkiye Cumhuriyeti devletinde bizzat
cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan
bir kurumun başında bulunan Sayın Diyanet İşleri
Başkanının yapmış olduğu ziyaret Türkiyede
gündemi meşgul etmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin Sayın Bülbül.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Bu ziyaret bizim
de tepkimizi çekmiş ve Türkiye kamuoyunda çok büyük tepkilere neden
olmuştur. Biz bu ziyaretin bu şekilde bir takvime denk getirilmesini
manidar bulmaktayız ve iyi niyetle değerlendirmemekteyiz. Sayın
Genel Başkanımızın ifade ettiği gibi, kendisinin bu meseleyle
ilgili olarak gereğini yapmasını acilen beklemekteyiz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Bülbül.
Halkların Demokratik Partisi Grup Başkan
Vekili Sayın Ayhan Bilgen.
Buyurun.
26.-
Kars Milletvekili Ayhan Bilgenin, Yemende yaşananların
insanlığın ayıbı olduğuna, İsrail-Filistin
arasındaki çatışmanın bedelini sivillerin ödediğine,
Orta Doğudaki sorunların siyasal yöntemlerle çözülmesi konusunda
duyarlı olunmasına, Türkiyenin sorunlarının
barışçı yollarla çözümünün önemli olduğuna, Hakkâri
Milletvekili Leyla Güvenin sürdürdüğü açlık grevi eylemine, Karar
gazetesinin reklamdan mahrum bırakılmasının basın
özgürlüğü açısından kabul edilemez olduğuna, Kürşat
Bumine Allahtan rahmet dilediğine, Ağrı Milletvekili Dirayet
Dilan Taşdemirin yargılanma sürecine ilişkin
açıklaması
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan,
biraz önce de ifade edildi ama ben de bir kez daha altını çizmek
istiyorum; Orta Doğuda özellikle Yemende çocukların
ilaçsızlıktan, açlıktan, temiz suya ulaşamamaktan,
hastalıktan dolayı her gün ölüme mahkûm olmaları bütün
insanlığın ayıbıdır, özel olarak da Orta
Doğuyu yönetenlerin, Orta Doğu devletlerinin bu konudaki
sorumluluğu çok daha fazladır. Hangi saikle olursa olsun ister Suudi
Arabistanla ilişkileri bozmama adına ister ekonomik kaygılarla,
mezhebî ya da başka nedenlerle hiçbir neden, hiçbir gerekçe oradaki bir
tek çocuğun bile, bir tek masumun bile ölüme terk edilmesini asla
meşrulaştırmaz. Orta Doğunun kendi sorunlarını
kendi iradesiyle çözebilmesi elbette Orta Doğu halkları
açısından da son derece önemlidir.
İsrail ile Filistin arasındaki
çatışmanın, çözümsüzlüğün kangrenleşmesi ve bunun
bedelini her gün sivillerin ödüyor olması da yine Orta Doğudaki
insanlık açısından utanç verici başka manzaralardan biridir.
Evet, İsrail Haması terör örgütü kabul ediyor ve Hamastan
kaynaklı bir roket dolayısıyla, roketten kaynaklı olarak
bir askerin hayatını kaybetmesini gerekçe gösterip sivil
Filistinlilerin 7sinin hayatını kaybetmesine neden olan bir
operasyon gerçekleştirdi. Elbette ki Filistinlilerin de İsrailde
yaşayan sivillerin de can güvenliğini savunmak son derece önemli ama
Orta Doğuda sorunların siyasal yöntemlerle, siyasal araçlarla,
siyasal mekanizmalarla çözülmesi konusunda galiba herkesin bir
duyarlılık sergilemesi gerekiyor.
Şüphesiz Orta Doğunun her
karışı gibi Türkiyenin sorunlarının da
barışçı yollarla çözümü herkesin güvenliği
açısından son derece önemlidir. Ülkeleri askerler korurlar ama
siyasetçilerin görevi hem ülkeyi hem askerleri, sivilleri
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin Sayın Bilgen.
AYHAN BİLGEN (Kars) -
herkesin can
güvenliğini kendi sorumluluk alanında görüp üzerine düşeni
yapmaktır. Elbette ki askerler ister yanarak ister donarak ister kazaen ya
da başka çatışma nedenleriyle hayatını
kaybettiğinde ailelerin acısını paylaşmak hepimizin
sorumluluğudur ama sorumluluğumuz siyasetçi olarak sadece acı
paylaşmak, sadece üzüntülerimizi ifade etmek olmamalıdır.
Ölümleri en aza indirecek siyasi sorumluluğu üstlenmek de galiba siyasetin
üzerinde bir sorumluluktur, bir yükümlülüktür. Biz bu nedenle özellikle
çatışmalı ortamdan bir an önce çıkılmasını
herkesin can güvenliği, herkesin huzuru, barışı,
güvenliği açısından da önemsiyoruz. Buna dikkat çekmek için, bu
konunun altını çizmek için aslında bugün bu sıralarda
olması gereken, bizimle birlikte yasama faaliyetlerine, denetim
faaliyetlerine katılması gereken ve 24 Haziranda halkın oyunu
alarak seçilmiş olan Hakkâri Milletvekilimiz Leyla Güvenin bugün burada
olamaması
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Bilgen.
AYHAN BİLGEN (Kars) -
zaten Türkiye
demokrasisi açısından son derece önemli bir eksikliktir ama
Sayın Güvenin sadece kendisini değil ama ülkeyi düşünerek bu
ülkede barışın önündeki en önemli tehditlerden birisinin tecrit
olduğunu, İmralı Adasında Öcalanın ailesi ve
avukatlarıyla yasal hakkı olmasına rağmen
görüşememiş olmasından dolayı
başlattığı süresiz, dönüşümsüz açlık eylemi
geleceğe dair ciddi bir risktir, ciddi bir tehdittir. Herkesin bu konuda
duyarlı davranması gerekir. Elbette ki barışın en
kolay yolu nereden geçiyorsa, nasıl sağlanacaksa bunu burada
konuşmak hepimizin sorumluluğudur.
Ben çok uzatmadan, izninizi suistimal etmeden bir de
Karar gazetesinin kamuoyuyla paylaştığı ilana dikkat çekmek
istiyorum. Ülkemizde aslında büyük oranda Hükûmete yakın kabul edilen
ama zaman zaman ekonomi politikalarında ya da başka alanlarda
eleştiri yapan bir gazetenin reklamdan mahrum bırakılması,
özel olarak reklam verilmesini engelleyecek bir uygulamaya tabi tutulması,
basın özgürlüğü açısından kabul edilemez bir durumdur.
Bu vesileyle, basın camiasının
değerli ismi Kürşat Buminin de hayatını kaybetmiş
olduğunu öğrendik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi bağlayın lütfen.
AYHAN BİLGEN (Kars) Son derece önemli bir
isimdir, değerli bir isimdir; düşüncelerine, görüşlerine
katılsak da katılmasak da önemli bir kayıptır. Ailesinin
acısını paylaşıyoruz.
Ben son olarak da Sayın Başkan, hemen
yanımda oturan Ağrı Milletvekilimiz, Kadın Grubu Sözcümüz
Dilan Dirayet Taşdemirin yargılanma sürecine dikkat çekmek
istiyorum. Hakkında 2911den Mersinde açılmış olan davada
beraat etti. İstinaf mahkemesi de bunu onayladı ama savcı
kendiliğinden harekete geçip dosya içinden yeni bir dava açtı ve CMUK
üzerinden avukat tayin edilerek de yakalama kararı
çıkarıldı. 83üncü maddeyi, Anayasayı bu kadar askıya
alırsanız, milletvekili yargılamasını bu kadar keyfî
hâle getirirseniz bu Parlamentonun da demokrasinin de hiçbir anlamı,
hiçbir saygınlığı, değeri kalmaz.
Herkesi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Bilgen.
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili
Sayın Engin Altay
27.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, LASTİK-İŞ
Sendikası Genel Başkanı Abdullah Karacan ile Hakkâri ve
Şırnakta şehit olan askerlere Allahtan rahmet dilediğine,
her gün şehit haberleriyle toplumsal trajediye dönüşen sorun
karşısında TBMMnin tedbir alması gerektiğine, Diyanet
İşleri Başkanının hadsizliğine karşın
ortak kınama bildirisi yayımlamasına ve yürütmenin Diyanet
İşleri Başkanını bir an önce görevden alması
gerektiğine ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Bugün gene üzücü bir haber aldık.
LASTİK-İŞ Genel Başkanı Sayın Abdullah Karacan
Sakaryada uğradığı silahlı bir saldırıda hayatını
kaybetti. Olayın tabii içeriğini bilmemekle beraber
kınıyoruz saldırıyı ve bütün LASTİK-İŞ
Sendikası camiasına ve ailesine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz.
Sayın Başkan, öte yandan Türkiyede her
gün yeni şehit haberleriyle toplumsal bir trajediye dönüşen sorun
karşısında Türkiye Büyük Millet Meclisimizin hâlâ ve sadece
taziye yerine çevrilmiş olmasını ve bu sorunun çözümüne yönelik
adımların atılmamasını da üzüntüyle
karşılıyorum. Evvelki hafta Nazımiyede ve bu hafta da
Şırnakta ve Şemdinlide şehitlerimiz var. İşin
doğrusu, özellikle Şemdinli Süngütepede 7 şehidimizin
hayatını nasıl kaybettiğiyle ilgili kamu
vicdanını rahatlatacak bir açıklama yapılamadı,
açıklamaların inandırıcılığı yok.
Şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum ama bu sebeple, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bir taziye yeri olmadığının ve bu sorunu
kökünden çözecek tedbirleri alacak tek kurum olduğunun da altını
özenle çizmek istiyorum.
Sayın Başkan, Meclis farkında mı
değil mi bilmiyorum ama Türkiye bir infial yaşıyor. Bugün
Sayın Meral Akşener, Sayın Devlet Bahçeli ve Sayın Kemal
Kılıçdaroğlu partilerinin tabanını temsilen ve kamuoyu
vicdanını temsilen yaptıkları konuşmalarda Diyanet
İşleri Başkanının yaptığı
kepazeliğe tepkilerini ortaya koydular.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Esasen bu tepki,
sayın genel başkanların sadece bireysel olarak kendilerine ait
değildir, bu 3 partiye oy veren yaklaşık 22 milyon vatandaşımızın
duygularına tercüman olmaktır. An itibarıyla ben inanıyorum
ki HDPye ve AK PARTİye oy veren milyonlarca seçmen de yaşanan bu
kepazelikten rahatsızdır. Ben, HDPnin ve AK PARTİnin
sayın yöneticilerinin de Türkiyede, toplumda âdeta infial yaratan bu
edepsizlik karşısında, Diyanet İşleri
Başkanının bu aymazlığı karşısında
görüşlerini ve yaklaşımlarını ortaya
koymalarını bekliyorum.
Esasen, Diyanet İşleri Başkanı
statüsünde, sıfatında bir kimsenin böyle bir meczubu
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, sözlerinizi tamamlayın
Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul)
hele hele de 10
Kasımdan bir gün önce ziyaret etmesi ve ziyareti görev ve makam
kıyafetiyle yapması anlamlıdır, anlamlı olduğu
kadar da ürkütücüdür.
Herkesin, Diyanet İşleri Başkanı
dâhil şunu bilmesi lazım: Bu milletin, AK PARTİ seçmeni dâhil,
gönlünden Atatürkü silecek bir güç ve kimse bu ülkede yoktur. Bu tarz
edepsizlikler, sadece ve sadece, 81 milyonun Atatürke olan
bağlılığını ve sevgisini perçinler ve
artırır. Ancak, bununla beraber, Diyanet İşleri
Başkanlığı gibi önemli bir makamda oturan zatın bu
ziyaretinin başka mesajları, bu ziyaretin perde arkasında
başka hesapları varsa ben bunu bilmem. Ama bir şeyi söylemek
istiyorum, yüce Meclise bir çağrıda bulunuyorum: Gazi Mustafa Kemal
Atatürk ve arkadaşlarının, esasen aziz milletimizin kurduğu
bu Meclisten
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul)
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak Meclisi oluşturan bütün siyasi partilere
çağrımızdır: Diyanet İşleri
Başkanının bu hadsizliğine yönelik olarak, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde grubu bulunan siyasi partilerin ve grubu bulunmayan siyasi
parti mensuplarının bir kınama bildirisi yayımlamasını,
yayımlamamızı teklif ediyorum. Bu Meclisin üyesi olmaya
yaraşır bir hareket ve tutum bu milletin hakkıdır. 22
milyon seçmenin iradesini 3 sayın genel başkan ortaya koymuştur.
Çok merak ediyorum, AK PARTİye oy veren 25 milyon seçmenin iradesini -ki
ben bunların Atatürkle bir sorunu olmadığına
inanıyorum- AK PARTİ yöneticileri ortaya koyabilecek mi? Meclisten de
yürütmeye sesleniyorum: O edepsizi ve o ahlaksızı bir an önce o
görevden almalıdır yürütme. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Altay.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan
Vekili Sayın Muhammet Emin Akbaşoğlu, buyurun.
28.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun, 10
Kasım münasebetiyle cumhuriyetin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürkü
ebediyete irtihalinin 80inci yıl dönümünde saygıyla yâd
ettiğine, 12 Kasım Düzce depreminin 19uncu yıl dönümüne,
Hakkâri Şemdinlide mühimmat deposunun patlaması sonucu şehit
olan askerlere Allahtan rahmet dilediğine ve bu tür olaylarla bir daha
muhatap olmamak adına gerekli mücadelenin yapıldığına
ilişkin açıklaması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikli olarak, 10 Kasım münasebetiyle,
cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürkü ebediyete irtihalinin
80inci yıl dönümünde saygıyla yâd ediyorum.
12 Kasım 1999 depremi münasebetiyle Düzce
depreminde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza
Allahtan rahmet ve mağfiret niyaz ediyorum.
Aynı şekilde, geçen cuma günü Hakkâri
Şemdinlide bir mühimmat deposunun patlaması sonucu şehit olan
aziz şehitlerimize Allahtan rahmet ve mağfiret, gazilerimize acil
şifalar diliyorum ve bu vesileyle tüm şehitlerimizi rahmetle,
minnetle ve gazilerimizi de saygıyla yâd ederken terörle mücadelede gece
gündüz kahramanca mücadele eden bütün güvenlik güçlerimizi de buradan
selamlıyorum, kendilerine üstün başarılar diliyorum. Allah yâr
ve yardımcımız olsun ve en güzel neticeleri inşallah hep
beraber almayı her zaman bizlere nasip etsin. Bir daha deprem felaketi ve
bu tür cephane patlamalarıyla da inşallah bir daha muhatap
olmamayı da Rabbimizden niyaz ediyor, bu konularla ilgili her türlü
tedbirin alınmasıyla ilgili de gerekli mücadele
yapılmaktadır. Bunu da bilginize sunmak istiyorum.
Şunu ifade etmek isterim ki biz bu hafta
Sağlıkla İlgili Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
görüşülmesini teklif edeceğiz ve bu hafta içerisinde birçok kanunda
değişikliği öngören bu teklifi Meclisin gündemine getirmek
suretiyle, muhalefet partilerimizin de bu konudaki
yaklaşımlarını değerlendirmek suretiyle inşallah
bu kanun teklifini beraberce görüşeceğiz. Bu konuda, inşallah,
hayırlı bir yasama haftası diliyor, hepinize
saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Akbaşoğlu.
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Bilgen.
29.-
Kars Milletvekili Ayhan Bilgenin, İstanbul Milletvekili Engin
Altayın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan,
CHP Grup Başkan Vekilimiz ifade ettiği için, galiba, partimiz
adına yaklaşımımızı çok kısa paylaşmam
gerekiyor.
Biz, tabii, Diyanet İşleri
Başkanlığının yapısıyla ilgili esastan
eleştirileri olan bir partiyiz. Hem İslam dininin özgünlüğü,
özerkliği, saygınlığı açısından hem de
devletin bütün inançlara eşit mesafede durması açısından
Diyanet İşleri Başkanlığının rolüyle,
yapısıyla ilgili eleştirilerimiz var -ama özel olarak bu konuyla
ilgili sadece sürenin darlığından dolayı ifade edemedik-
özel bir tarihte ve medya önünde böyle bir ismin ziyaretinin sadece insani
duyarlılıkla izahı ikna edici değildir, tatmin edici
değildir. Diyanet İşleri Başkanı herkesin vergisiyle
maaş alan bir isim olarak toplumun hassasiyetlerini gözetmek, bütün toplum
kesimlerinin belki de önceliklerine, beklentilerine dikkat eden bir tavır
takınmak zorundadır. Kadir Mısıroğlu nasıl bir
tarihçidir, neyi savunmuştur, neyi iddia etmiştir
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın Sayın Bilgen.
AYHAN BİLGEN (Kars) Bütün bu
tartışmaları yapmayı en azından bir hasta
açısından şık görmüyorum ama Diyanet İşleri
Başkanının bu davranışını da 9 Kasım
tarihinde yaptığı bu ziyareti de son derece yanlış
bulduğumuzu ifade etmeliyim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Bilgen.
Başka söz talebi yok galiba.
Değerli milletvekilleri, şimdi gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının iki tezkeresi vardır, ayrı
ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının,
İngiltere Uluslararası Kalkınma Bakanı Peryy Mordauntun
koordinasyonuyla 7-8 Kasım 2018 tarihlerinde İngilterenin
başkenti Londrada düzenlenecek olan Dünya Kadın Parlamenterler
Konferansına katılım sağlanmasına ilişkin tezkeresi
(3/57)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
İngiltere Uluslararası Kalkınma
Bakanı Peryy Mordauntun koordinasyonuyla 7-8 Kasım 2018 tarihlerinde
İngilterenin başkenti Londrada düzenlenecek olan Dünya Kadın
Parlamenterler Konferansına katılım sağlanması hususu
28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun
9uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Binali
Yıldırım
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Buyurun, ikincisini de okutalım.
2.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Avrupa
Parlamentosu Katılım Öncesi Eylem Birimi tarafından 19-20
Kasım 2018 tarihlerinde Belçikanın başkenti Brükselde Avrupa
Kültürel Mirası başlıklı Parlamentolar Arası Komite
toplantısına katılım sağlanmasına ilişkin
tezkeresi (3/58)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Avrupa Parlamentosu (AP) Katılım Öncesi
Eylem Birimi tarafından 19-20 Kasım 2018 tarihlerinde
Belçikanın başkenti Brükselde Avrupa Kültürel Mirası
başlıklı Parlamentolar Arası Komite Toplantısı
düzenlenecektir.
Söz konusu toplantıya katılım
sağlanması hususu 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında Kanunun 9uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine
sunulur.
Binali
Yıldırım
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VI.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan ve
Grup Başkan Vekili Kars Milletvekili Ayhan Bilgen tarafından,
Sayıştay raporlarında yer alan belediyelerdeki
yolsuzlukların araştırılması amacıyla 12/11/2018
tarihinde TBMM Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 13 Kasım 2018 Salı
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
13/11/2018
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 13/11/2018 Salı
günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Fatma
Kurtulan
Mersin
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
12 Kasım 2018 tarihinde Mersin Milletvekili
Grup Başkan Vekili Fatma Kurtulan ve Kars Milletvekili Grup Başkan
Vekili Ayhan Bilgen tarafından verilen 826 grup numaralı,
Sayıştay raporlarında yer alan belediyelerdeki
yolsuzlukların araştırılması amacıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin
13/11/2018 Salı günkü birleşimde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere, öneri sahibi, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Siirt
Milletvekili Meral Danış Beştaş konuşacaktır.
Süreniz beş dakikadır.
Buyurun Sayın Danış Beştaş.
(HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ
(Siirt) Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, size son
Sayıştay raporunda belediyelerle ilgili çıkan tabloyu çok
kısaca özetlemek istiyorum. Doğrusu bu tabloyu özetlemeye beş
dakika değil, saatler gerekiyor ama ben bu beş dakika içinde ne kadar
olanak verir onu takdirinize bırakıyorum.
Evet, son Sayıştay raporları
gerçekten büyük yolsuzlukların, kayırmacılıkların,
hırsızlıkların belgelendiği raporlar oldu. Plan ve
Bütçe Komisyonuna sunulan raporlarda, kamu yönetimi raporlarında
bunları görüyoruz. Peki nedir? Bunlar kamu borç yönetimi raporu.
İkiye ayırmak istiyorum. Bir; AKPli belediyelerde çıkan
yolsuzluk, hırsızlık ve kayırmacılıklar, bir de
AKPnin el koyduğu ve kayyum atadığı illerdeki
belediyelerde yapılan hırsızlıklar.
Şimdi, Sayıştay raporuyla kayyum
atanan 11 belediyenin borcu yüzde 85 oranında artmış
değerli milletvekilleri; basit bir rakam değil, yüzde 85. Kayyum
atanma sürecinin tümüyle hukuksuz, haksız ve adaletsiz olduğunu bu
kürsüden binlerce defa söyledik, sonuçta bu, bir halk iradesinin
gasbıdır. Kayyumlar kim peki? AKPnin il ve ilçelerde il ve ilçe
başkanları gibi çalışan valiler ve kaymakamlar tabii ki.
Şimdi, bu atamalar Eylül 2016dan sonra
başladı ve bizim 102 belediyemizden 95ine kayyum atandı.
Sayıştay raporunda sadece 11 belediyenin yolsuzluklarının
yazıldığını da not edeyim, diğer 85 belediyeye
dokunulmamış bile. Sayıştay raporlarında
kayyumların faaliyetlerinin korunduğunu söylememe gerek yok
sanırım çünkü Sayıştayın Başkanı Meclis
tarafından seçiliyor ve Mecliste çoğunluğu bulunan parti
Sayıştay Başkanını tespit ediyor, diğer
atamaları da Sayıştay yapıyor. Sayıştayın bu
raporunda dehşet veriler var gerçekten. Ben önce kayyum atanmayan
belediyelerden birinin raporunu örnek vereyim. İstanbul İSKİ
Sayıştay Raporuna göre, hepiniz binek araç kullanıyorsunuzdur,
binek araçların 100 kilometrede ortalama 4-5 litre benzin
yaktığını biliyoruz herhâlde, bilmiyorsak da öğrenelim
bugün ama Sayıştay raporunda binek araçların 100 kilometrede 63
litre benzin yaktığı tespit edilmiş. Kaç katı
olduğunu size bırakıyorum, matematikle zaman kaybetmeyeyim. Bu,
çok ufak bir örnek.
Peki, kayyum atanan belediyelerde durum ne? Batman
Belediyesinde şöyle bir şey: Üç aylık sürede 5 milyon TL borç
artmış, Başkanlık sistemiyle, 16 Nisanla beraber 71 milyon
lira olan borç 131 milyon TLye çıkmış, yaklaşık 2
katı bir borç artışı var. Siirt Belediyesinde 18 milyon
lira olan borç 33 milyon TLye yükselmiş. Diyarbakırdaki
artış ne? Kayyum sonrası 2018de 149 milyon olan borç artarak
toplamda 324 milyon TL olmuş. Bu rakamların hepsi, bu paraların
hepsi halkın cebinden çıkmış tabii. AKPnin kasasına
mı girdi? Kayyumlar bunları tek başına yiyemeyeceğine
göre nasıl bölüştüklerini takdirinize sunuyorum.
Şimdi, değerli milletvekilleri, gerçekten
özetlemeye çalıştığım tablo şu:
Sayıştay raporları tabii yayınlandıktan sonra çok
garip bir işten ayrılma olayı olduğunu da söyleyelim.
1992den beri görev yapan bir bürokrat Fikret Çöker, Denetim
İşlerinden Sorumlu Başkan Yardımcısı ne hikmetse
bu dönemde, tam da bu dönemde görevinden ayrıldı. Biz bunun bir
görevden ayrılma olmadığını, bir azil olduğunu ve
böyle gösterildiğini gayet iyi biliyoruz. 1992den beri çalışan
birisi.
İşte, kayyum raporlarında ve kayyum
olmayan belediyelerin, AKPli belediyelerin raporunda büyük bir
hırsızlık tablosu var. Gerçi huylu huyundan vazgeçmez, gerçekten
nerede olursa olsun bu yolsuzluklar yapılmaya devam ediyor. Hele hele
kayyum atanan belediyelerde halk iradesinin gasbıyla birlikte halkın
yerel yönetimlerdeki hakları da tahakkukları da istihdam hakları
da, her türlü hakları da gasbedilmiş oluyor ve AKP bununla da, bu da
yetmemiş olacak ki gerçekten kayyumlar eliyle
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Toparlıyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Danış
Beştaş.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Teşekkürler Sayın Başkan.
bu kadar büyük borç stoku yaratmaları
yetmemiş olacak ki şimdi AKP Genel Başkanı
çıkmış diyor ki: Siz seçimleri alsanız da biz yine kayyum
atayacağız. Ee, tabii orada büyük para var, orada gaspla birlikte o
belediyelerin halka hizmet etmesi gerekirken kendi kasalarını
doldurma hâli var. Halk kimsenin umurunda değil ve şu anda 31 Martta
işte bu hırsızlık, kayırmacılık, yolsuzluk
tablosunu AKPye gerçekten cevabını vermenin zamanıdır.
Evet, AKP gerçekten zaten Kürt illerinde, kürdistanda sandığa
gömülecek ama Türkiyenin her tarafında da bu yolsuzluklara halk dur
diyecektir, bunda hiçbir kuşkumuz yoktur.
MUHAMMED FATİH TOPRAK (Adıyaman) -
Kürdistan diye bir şey yoktur.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Teşekkür ediyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Danış Beştaş.
Öneri üzerinde birinci söz, İYİ PARTİ
Grubu adına Antalya Milletvekili Hasan Subaşıya aittir.
Buyurun Sayın Subaşı. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA HASAN
SUBAŞI (Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayıştay, yüksek yargılama görevi de
olan kamunun mali faaliyetlerini ve harcamalarını denetleyen en
önemli kurumdur, özerk bir kurumdur. Tarihçesine baktığımız
zaman, 1862 yılında yani yüz elli altı yıl önce Sultan Abdülaziz
tarafından kurulmuş en köklü denetim kurumudur. Hatta Fatihin
Kanunnamesinde de baş müfettişlik denen bir sistemin geçerli
olduğunu biliyoruz. Yani yüzlerce yıldır Osmanlıda,
oturmuş, yerleşmiş bir kamu denetim sistemi işlemektedir.
Bu sistem cumhuriyet dönemimizde de sürmüş ve kamunun en önemli denetim
görevlerini yapmıştır. Ama bugün, önergeden ve gerekçesinden de
gördüğümüz gibi, bu çok önemli işlev gören özerk kurumumuzun
neredeyse artık görevini ifa edemez olduğunu üzülerek görmekteyiz.
Belediyelerin, hem kayyum atanan hem de görevden
alınan birçok büyükşehir belediyesi de dâhil, belediyelerimizin,
maalesef usulsüzlük ve yolsuzluk işlemine
bulaştığını görüyoruz. Oysa, Sayıştayın
işlevini yapması hâlinde, bu denetim görevlerinin yapılması
hâlinde, eskiden böyle bir yapıyla karşılaşmak çok zordu.
Şunu biliyoruz: Artık Meclisin denetleme görevinin neredeyse
yapılamaz hâle geldiğini ve Sayıştayın da
işlevini kaybetmeye başladığını görüyoruz, yine
hatibin söylediği gibi, denetimden sorumlu Sayıştay
Başkanının da görevden neredeyse
alındığını hepimiz biliyoruz. Denetimi sevmeyen bir
yapı, denetlenmeyi sevmeyen bir hükûmet sistemi en çok da güveni
sarstığı için ekonomik bozulmalara neden olmuş, içeride ve
dışarıda güvenilmez bir yapıya yaklaşan ekonomik
verimlilik de kalmamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Subaşı.
Buyurun.
HASAN SUBAŞI (Devamla) Sonrasında da
Hükûmetin denetlenemeyen bu yapıdan sonra da iç ve dış
düşmanlar arayarak, bunu sürdürerek hayatiyetini sürdürmeye
çalıştığını biliyoruz ama şunu
söyleyebilirim ki denetlenemeyen, şeffaf olmayan bir yapının
güven sağlamayacağı gibi, dünya sisteminde de yerini bulamayacağını
üzüntüyle görüyoruz. Bir an önce hem Sayıştayımızın
tam layıkıyla görev yapabilmesini hem de şeffaf, denetlenebilir
bir hükûmet sistemine en uygun, en kestirme yoldan dönüşün doğru
olacağının bir kere daha altını çizmek istiyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Subaşı.
Öneri üzerinde ikinci söz, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına İstanbul Milletvekili Gürsel Tekine aittir.
Buyurun Sayın Tekin. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
CHP GRUBU ADINA GÜRSEL TEKİN (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
öncelikle, izin verirseniz, geçen hafta TOKİ uzmanlarının
hazırlamış olduğu bir rapor var, tıpkı
Sayıştay raporları gibi, ondan bahsetmek istiyorum.
İstanbulda sadece 76 projeden elde edilen rant 45 milyar dolar, 76
şanslı insanın cebine giren. İstanbullunun ve 81 milyon
vatandaşımızın 45 milyar doları ne yazık ki
bunlara peşkeş çekilmiş. Bu rapor da TOKİ
uzmanlarının. Başta TOKİ uzmanları olmak üzere
Sayıştay uzmanlarını da kutluyorum.
İkincisi: Doğrusu, tabii, bu kısa süre
içerisinde, üç dakikada Sayıştay raporlarını,
yolsuzlukları anlatmak mümkün değil. Raporların
tamamını incelediğinizde, Türkiyedeki, hemen hemen, özellikle
iktidar belediyelerinin Nasıl olsa kimse bize dokunmaz. diyerek
İhale Yasasını, kurumları, hepsini ciddiye almayarak kendi
kafalarına göre nasıl uygulamalar yaptığını
müfettiş raporlarında çok net olarak görebiliyorsunuz.
Şimdi, şu tabloyu görmenizi istiyorum,
şu tabloya baktığınızda, dünyanın en pahalı
suyunu İstanbulda, İSKİde biz kullanıyoruz; âdeta
otomatik artırma sistemiyle her ay istisnasız zam gelmiş ve en
son da bu ay 5,27 üzerinden biz İstanbullular su parasını
ödemişiz. Aynı zamanda İstanbulda ne yazık ki
imkânsızlıklar içerisinde zamanında su parasını
ödeyemedikleri için 581 bin vatandaşımızın suları
kesilmiş.
Müfettiş raporlarında çok açık ve
net; yargı kararı olmasına rağmen yargı
kararını da ciddiye almayarak, âdeta yönetim kurulu kararıyla
nasıl bir soyguna yol açıldığının
fotoğrafı, belgeleri burada, dosyada çok net olarak görülebilir.
İki; yine müfettişlerin tespit etmiş
olduğu özel indirimleri görüyoruz. Doğrusu bu özel indirim 2011
yılından itibaren başlamış. Eğer bu özel
indirimler İstanbulda imkânsızlıklar içerisinde yaşayan
yoksul vatandaşlarımıza yapılıyorsa bu konuda hiç
sorun yok ama raporda müfettişlerin de sormasına rağmen hâlen bu
özel kurumların kimler olduğu; tarafımıza bilinmemekte
olduğu gibi
Aynı zamanda müfettişler de tespit edebilmiş
değil. Yine Sayıştay raporunda bu yetkinin sadece
Cumhurbaşkanına ait olduğunu bile bile sanki
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Tekin.
Buyurun.
GÜRSEL TEKİN (Devamla)
İSKİ
yöneticilerinin savunmasında, sanki Sayıştay yöneticilerinin
oluru varmış gibi dosyaya koymasının da âdeta bir
dolandırıcılık belgesi olduğunu sizlere takdim etmek
istiyorum.
Yine burada çok şey var görüldüğü gibi;
örneğin, biraz önce hatip de ifade etti, arabalar dâhil olmak üzere.
Mesela İstanbul ve Türkiyenin çeşitli bölgelerinde billboard,
megaboard görüyorsunuz; bunların hiçbiri ihaleyle yapılmış
değildir, tamamen peşkeş çekilmiştir.
Çok kısa bir şey, onu da sizlerle
paylaşmak istiyorum: 100 kilometrede 60 litre yakıtı ifade
ettiler ama hortum, âdeta bir hortumun kaç paraya
alındığının belgelerine bakınca doğrusu
vurgunun da ne kadar büyük olduğunu çok net olarak görebilirsiniz. Birçok
şey var, giderlere baktığınızda çok sayıda
giderlerin de olduğunu göreceksiniz. Bütün bunlara rağmen bu konuda
gerçekten sağlıklı rapor yazan, başta Sayıştay
çalışanlarına, yöneticilerine çok teşekkür ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
GÜRSEL TEKİN (Devamla) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Tamamlayın, buyurun.
GÜRSEL TEKİN (Devamla) Ben özellikle -biraz
önce ifade etmiş olduğum- 76 vatandaşla ilgili 45 milyar
doların daha önce vermiş olduğumuz bir araştırma
önergesi konusunda bütün siyasi partilerin bu konuya destek vermesini
bekliyorum, hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Tekin.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Manisa Milletvekili Uğur Aydemir konuşacaktır.
Buyurun Sayın Aydemir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA UĞUR AYDEMİR
(Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP Grubunun
vermiş olduğu önerge üzerine AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, denetimden sorumlu
Sayıştay Başkan Yardımcısının görevden
ayrılış nedeni ve kayyumlarla alakalı ithamlarda bulunuyor
HDP grup önerisinin özeti. Şimdi, geçen hafta Plan ve Bütçe Komisyonunda
aynı iddiayla HDPli vekiller geldiler: Basından duyduğumuz
haberlere göre denetimden sorumlu Sayıştay Başkan
Yardımcısını Sayıştay Başkanı görevden
almış. diye ithamda bulundular. Ben de o zaman kendilerine izah
ettim, dedim ki: Basından çıkan haberleri tabii ki dikkate
alınız ama özellikle olayın kaynağına ininiz. Bu
haberi basında okudunuz mu? Evet, okuduk. Haberin kaynağı
neresi? Sayıştay. Yetkilisi kim? Sayıştay
Başkanı. Kendisini aradınız mı, kendisine sordunuz mu
Fikret Bey neden görevden ayrıldı? diye, sormadılar. O gün bugündür
görüyorum ki yine sormamışlar. Bizim
anlattıklarımızı da, bizim ifade ettiklerimizi de, bizim
vermiş olduğumuz bilgileri de dikkate almamışlar.
Değerli arkadaşlar, az önce
Sayıştayımıza teşekkür etti
arkadaşlarımız, 800 denetçisi var, ben de hepsine tek tek
teşekkür ediyorum, Başkanımıza da özellikle teşekkür
ediyorum. Başkan Yardımcımız denetim raporları
tamamlandıktan sonra kendi isteğiyle görevden
ayrılmıştır, bunu da Sayıştay
Başkanımızdan rica etmiştir, Sayıştay
Başkanımızdan altı ay önce rica etmiştir ayrılmak
istediğini, Sayıştay Başkanımız da kendisine
raporlar tamamlana kadar görevde kalmasını -özelikle raporlar
tamamlansın- süreci kendisinin bildiğini ve daha sonra isterse
ayrılabileceğini ifade etmiş ve Fikret Bey de Sayıştay
Başkanımızın bu ricası doğrultusunda altı ay
daha görevinde kalmış, daha sonra kendi isteğiyle görevinden
ayrılmıştır. Kaldı ki Sayıştay Başkan
Yardımcısı görevden ayrılınca, Sayıştay
denetimi sonuçlanmıyor ki bitmiyor ki yine denetimler devam ediyor. Türkiye
Büyük Millet Meclisi milletvekillerimizin, bu yüce çatı altındaki
herkesin görevi değerli kardeşlerim -hiçbirimizin görevi değil
aslında- Sayıştaya başkan yardımcısı seçmek
değil. Sayıştayın başkan
yardımcısını kim atar? Sayıştay Başkanı
atar. Buralar bağımsız kuruluşlardır,
bırakın, kendi işlerini yapsınlar. Az önce teşekkür
ettiğiniz gibi, teşekkür etmeye devam edelim.
Diğer bir konu, kayyumlar konusu. Değerli
arkadaşlar, Türkiyede kayyumlar durup dururken atanmadı; herkes
evinde otururken, herkes işinde, hayatında, sosyal hayatında,
yaşamında mutluyken kayyumlar atanmadı. Neden kayyumlar
atandı, neden bu kayyuma ihtiyaç duyuldu, bunu sorguladık mı
acaba? Orada, evet, halk tarafından oylarla seçilen belediye
başkanları vardı. Belediye başkanı seçildikten sonra
görevi millete hizmet etmektir, orada yaşayan vatandaşa hizmet
etmektir; dağa hizmet etmek değildir, teröre hizmet etmek
değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Aydemir.
Buyurun.
UĞUR AYDEMİR (Devamla) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Bütçeden gönderdiğimiz parayla dağa
elektronik eşya alma görevi yoktur belediyelerin. Belediyelerin birinci
görevi, yolunu yapacak, içme suyunu getirecek, sosyal yaşam alanları
inşa edecek ve -HDPli vekillerin gerekçesinde olduğu gibi- mevzuata
aykırı araçları kullanmaması lazım. Belediyeye ait
araçları nerede kullanmış, bunlara bakıyoruz, yol
yapımında mı? Hayır. Nerede kullanmışlar? Bunlar
çukur kazmakta belediye kepçesini kullanmışlar. Nerede
kullanmışlar? Barikat kurmuşlar. Kime karşı barikat
kurmuşlar? Orada yaşayan vatandaşa karşı. Kime
karşı çukur açmışlar? Güvenlik güçlerimize karşı.
Neden? Güvenlik güçlerimiz gidip oralarda teröristleri yakalamasın, evet,
teröristlerin oralarda cirit atmasına izin versinler diye çukur
açıyorlar. Biz de onlar, teröristler orada cirit atmasınlar diye gittik.
O seçilen belediye başkanı -tabii ki bugün de olsa yine
yapacağız- onlara, teröristlere destek vermeyene kadar, verilmeyene
kadar ve terörü bitirene kadar değerli kardeşlerim, bizim ülke
olarak, millet olarak, asker olarak, devlet olarak görevimiz devam edecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, bağlayın
sözlerinizi.
UĞUR AYDEMİR (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bakınız, 82 milyon biriz, beraberiz, kardeşiz.
Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet kim diyorsa baş
tacımızdır. Hepsini sırtımızda
taşırız, hizmet ederiz. Ama, bu düzeni bozmaya kim kalkarsa
hepsine de gereken cezayı
Millet olarak, yargı olarak, devlet olarak
gerekeni yapmaya karalıyız değerli kardeşlerim, bu böyle
bilinsin.
İkincisi, değerli arkadaşlar,
bakınız, belediyeye kayyumlar atandıktan sonra 694 milyon TL
parasını ne yaptık, oradaki esnafımıza borcumuzu
ödedik. O belediyeler vergileri toplamışlar, belediye milletten borç,
esnaflardan mal, hizmet almışlar ama paralarını
ödememişler, paralarını dağa taşa elektronik eşya
olarak ödemişler.
Üçüncüsü, diğer bir hatip de şunu söyledi:
TOKİyle alakalı rant sağlıyor. dendi; değerli
arkadaşlar, Raporlara yansıyan şekliyle
dendi; keşke o
raporların tarih ve sayısını burada ifade etselerdi, biz de
araştırsaydık, biz de gerekeni yapsaydık.
Biz şuna inanıyoruz değerli
arkadaşlar, bakınız, Nasıl olsa Hükûmet bizde, bize kimse
dokunmaz. demiyoruz. Millet var, en iyi hesap gören millettir. Biz
İSKİyi unutmadık, İSKİleri unutmadık.
Dolayısıyla, bu millet 31 Martta kimin ne
yaptığını çok
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
UĞUR AYDEMİR (Devamla) Sayın
Başkanım, son cümlem.
BAŞKAN Yok, olmaz artık, çok
zorluyorsunuz, sonra itirazlar geliyor. Siz bitirin, siz konuşmanıza
devam edin, mikrofon olmadan da duyulur.
UĞUR AYDEMİR (Devamla) Sayın
hatipten şunu rica ediyorum: TOKİ kime 45 milyar rant
sağlamış? Hangi raporda, hangi tarihte varsa, bize iletirse biz
de gerekeni yapalım. Biz de Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyiz, biz de
milletvekiliyiz, denetim görevimizi biz de yapmak istiyoruz.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Aydemir.
GÜRSEL TEKİN (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Gürsel Tekin, ne gerekçeyle
söz istediğinizi açıklamanız gerekiyor ya da grup başkan
vekiliniz açıklasın.
GÜRSEL TEKİN (İstanbul) Öncelikle,
Sayın Vekilimize 45 milyar doların nasıl talan edildiği
raporunun sayısını, tarihini, kişileri dâhil olmak üzere
vereceğim. Bizim hazırlamış olduğumuz raporda 100
milyar dolar İstanbulda imar rantı
BAŞKAN Buyurun.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Ben
sataşmadım Sayın Başkanım, raporu istedim ben
kendisinden.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sataşmadan
değil, açıklama için söz veriyor, 69
Açıklamadan da söz verir.
BAŞKAN Açıklamayı buradan da
yapabilir, oradan da yapabilir. Bakın, iki kere sözünüzü uzattım, üç
dakikayı 2 katına çıkardınız. Siz de dinleyin,
bunların hoşgörü içerisinde kabul edilmesi gerekiyor.
Buyurun.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
30.-
İstanbul Milletvekili Gürsel Tekinin, Manisa Milletvekili Uğur
Aydemirin HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
GÜRSEL TEKİN (İstanbul) Sayın
Başkan, biraz önce ifade etmiş olduğum rapor benim
hazırlamış olduğum rapor değildir, TOKİ
uzmanlarının sadece İstanbulda 76 projeyle ilgili
hazırlamış olduğu bir rapordur. Tabii ki onların
tamamını size hemen verebilirim ama benim kişisel olarak
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Tarihi
aklınızdadır Sayın Tekin, millet duysun; tarih
aklınızdadır, sayı aklınızdadır.
GÜRSEL TEKİN (Devamla) Efendim, tarihinin
hiçbir önemi yok şu anda zaten, ne anlam ifade eder?
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Niye önemi yok?
BAŞKAN Sayın Aydemir,
karşılıklı konuşmayalım.
Sayın Gürsel Tekin, Genel Kurula hitap edin.
GÜRSEL TEKİN (Devamla) Yani siz kendi tayin
etmiş olduğunuz uzmanlara itibar etmeyecekseniz o başka bir
şey ama bu benim hazırladığım bir rapor değildir.
Benim hazırladığım raporu 2012 yılında burada
sizlerle paylaştım, İstanbulda imar rantından elde edilen
paranın 100 milyar dolar olduğunu tekrar ifade ediyorum ama 76
projeyle ilgili firmalar dâhil olmak üzere size takdim edebilirim.
Teşekkür ederim.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) Açıklayın
Beyefendi.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sonra, başka söz talepleri var,
size tekrar söz vereceğim Sayın Aydemir.
Bitti mi Sayın Tekin?
GÜRSEL TEKİN (Devamla) Başkanım
açıklayın diyor da
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) Tarih, sayı
numarası dediniz, öyle çıktınız.
BAŞKAN Siz Genel Kurula hitap ederseniz
Sayın Gürsel Tekin
GÜRSEL TEKİN (Devamla) Tabii ki.
Beyefendi, şu anda elimdeki, uzmanların
hazırlamış olduğu raporu hepinize takdim edebilirim,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde de var, istiyorsanız TOKİden de
alabilirsiniz.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) Gürsel Bey, lütfen
tarih ve sayı numarası verir misiniz?
AHMET ÖZDEMİR (Kahramanmaraş)
Açıkla.
GÜRSEL TEKİN (Devamla) Siz tarihi,
sayıyı ne yapacaksınız? 240 milyar dolar
Uzmanların
hazırlamış olduğu
AHMET ÖZDEMİR (Kahramanmaraş) Ya, sen
söyledin ya Tarih, sayı vereceğim. dedin.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) Ya, sayı ve
tarih istiyoruz.
GÜRSEL TEKİN (Devamla) Kardeşim,
bakın, bu rapor bana ait değil. Bu raporun tamamını size
vereceğim, çok merak ediyorsanız gidersiniz,
araştırırsınız, bu kadar basit. Bunu ben hazırlamış
değilim, bunu hazırlayan sizin uzmanlarınız, size takdim
edeceğim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Tekin.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) Genel Kurula takdim
edin efendim, Genel Kurula.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkanım
BAŞKAN Sayın Danış
Beştaş, buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın hatip konuşmasında açıkça belediye
başkanlarımıza ve konuşmama
sataşmıştır. Dağa hizmet değildir
belediyecilik... Yani birçok şey söyledi.
BAŞKAN Buyurun Sayın Danış
Beştaş.
İki dakika süre veriyorum.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaşın, Manisa
Milletvekili Uğur Aydemirin HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşmasında Halkların
Demokratik Partisine ve şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, ben belgelerle
konuştum, Sayıştay raporundaki verilerle konuştum ama
hatip, ezbere -her zaman olduğu gibi, bir AKP klasiği- attı
tuttu, bizi her türlü ithamla suçladı.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Neyi attım
tuttum?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Bir
kere, ben Sayıştay raporlarına dayanıyorum.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Tamam, ne var
Sayıştay raporlarında?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Sayıştay raporlarında açıkça kayyumların büyük yolsuzluklar,
kayırmacılıklar ve hırsızlıklar
yaptığı sabit.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Nerede, gösterin
bana.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Sayıştay raporu elimde, konuşmam sonrasında size takdim
edebilirim.
İkincisi: Bizim, kayyum atanan 102
belediyemizden 95inin müfettişlerce onlarca, yüzlerce defa
denetlendiğini ve tek bir yolsuzluk tespit edilmediğini bütün Türkiye
yurttaşlarına söylemek istiyorum. Âdeta şöyle bir hâl
almıştı: Müfettişlere, belediye personeli gibi,
belediyelerde sürekli özel odalar tahsis edilmişti. Ben bunun
tanığıyım. O dönemde Eş Başkan
Yardımcısıydım ve defalarca buna tanıklık ettim.
Müfettişler personel gibi çalıştığı hâlde hiçbir
yolsuzluk tespit etmediler.
Üçüncüsü: Dağa bayıra, yola
yapıldığı iddia edilen yardımlar, sizin sadece halkta
algı yaratmak için sözlü olarak söylediğiniz -çok üzülerek
söylüyorum- yalanlardır. Tek bir dava dosyasında -dava
dosyalarının yüzde 99unu biliyorum- sizin söylediğiniz hiçbir
bilgi ve iddia bile yoktur. Bizim belediyelerimizin araçları çukurlara, bilmem
dağlara, hendeklere vesaireye gönderdiğine dair sadece bir algı
yaratmaya çalışıyorsunuz.
OYA ERONAT (Diyarbakır) Emin misin?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Halk
gerçekleri biliyor, biz de gerçekleri biliyoruz. Belediye
başkanlarımızı, sadece ve sadece halkı temsil
ettikleri için, demokratik siyasette ısrar ettikleri için şu anda
hapiste tutuyorsunuz
OYA ERONAT (Diyarbakır) Yüzün
kızarsın biraz, yüzün kızarsın.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
ve
AKP, burada kendi belediyelerinden elde ettikleri rant yetmezmiş gibi bir
de bizim belediyelerimizde kayyumlar eliyle büyük vurgunlar yapmaktadır.
Bunu siz de gayet iyi biliyorsunuz, biz de biliyoruz. (HDP
sıralarından alkışlar)
OYA ERONAT (Diyarbakır) İnsanın
biraz yüzü kızarır, yüzü. İnsanın biraz yüzü
kızarır bu attığı yalanlardan.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Aydemir
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Sayın
Başkanım, her iki hatip de benim iddialarıma, mesela
TOKİyle alakalı tarih
BAŞKAN Buyurun, iki dakika süre veriyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sataşma yok
ki ya.
Ben de sataşmadan söz talep ediyorum.
2.-
Manisa Milletvekili Uğur Aydemirin, İstanbul Milletvekili Gürsel
Tekinin yaptığı açıklamasında ve Siirt Milletvekili
Meral Danış Beştaşın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, bakınız
Raporlarımızda tespit edilmiştir. dedi Sayın Gürsel Tekin
Bey. Ben diyorum ki: Sayın Gürsel Bey, söz istediniz, geldiniz. Tarih ve
sayı... TOKİ bir rapor düzenliyorsa onun tarihi vardır, onun
sayısı vardır. Siz de milletvekilisiniz, biz de milletvekiliyiz.
Biz de gidip araştıralım. O tarih ve sayıyı bize
milletimizin duyacağı şekilde söylemenizi beklerdik. Neden
beklerdik? Burada söylediğinizi milletimiz dinliyor ama tarih,
sayısını bana veremezseniz -iki dakika sonra, beş dakika
sonra, on dakika sonra- bu, ortada ne olacak? Artık bir iddia olarak
kalacak diyelim. Biz bu iddiaları kabul etmiyoruz.
İkincisi: Evet, hatibiz, hatipliğimizi
konuşturacağız tabii ama biz iddiaları
İçişleri
Bakanlığının web sayfasına girerseniz web
sayfasında benim söylediklerimi çok net bir şekilde görürsünüz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Ben
davanın sınırından söz ediyorum.
UĞUR AYDEMİR (Devamla) Yani çukurlar
kazılmadı da biz rüyamızda mı gördük o çukurları, o
kepçeler çukurları kazmadı mı?
Sayın vekilim, değerli arkadaşlar,
bu
ERKAN BAŞ (İstanbul) Mahkeme
kararını söyle. Sayı, numarasını söyle. Aynı
şey senin için de geçerli. Gürsel Tekinden istediğini sen söyle.
UĞUR AYDEMİR (Devamla) Değerli
arkadaşlar, Türkiye 81 ilden ibarettir, 780 bin kilometrekaredir.
ERKAN BAŞ (İstanbul) Mahkeme adı,
mahkeme numarası vardır.
UĞUR AYDEMİR (Devamla) Türkiyeyi,
bazı illeri bazı değişik isimlerle kimse adlandıramaz.
780 bin kilometre Türkiye Cumhuriyeti devletidir, vatanıdır, tek
bayrağımız vardır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Lafı
dolandırma. Bir örnek ver, bir örnek.
ERKAN BAŞ (İstanbul) Mahkeme adı,
dosya numarası.
UĞUR AYDEMİR (Devamla)
Dolayısıyla seçimler yaklaştığı için tekrar bir
algı oluşturmaya kalkmayın. Hiçbir kayyum ne
Valilerdir
kayyumlar, kaymakamdır kayyumlar. Hiçbir kayyum, hiçbir tanesi bugüne
kadar yolsuzluk yapmamıştır. Sayıştay
raporlarında -siz de çok iyi biliyorsunuz, ben de çok iyi biliyorum, benim
uzmanlık alanım- değerli milletvekili, orada muhasebe
hatalarıyla alakalı yön gösteriyor. Zaten yolsuzluk varsa adamı
burada nereye götürürler? Sizin belediye başkanlarınızın
başına gelen bizimkilerin de başına gelir. Rahat olun.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Aydemir.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Altayın söz talebi
var.
Buyurun.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
31.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Manisa Milletvekili Uğur
Aydemirin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Şimdi,
sayın hatip grubumuza mensup İstanbul Milletvekili Gürsel Tekinin
iddialarını tahrif etmek suretiyle Raporların tarihi nerede,
nerede? diyerek sanki Gürsel Tekin Meclisi ve kamuoyunu yanlış
bilgilendiriyor gibi bir algı yarattı.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Doğru
Doğru
Gerçekten de öyle.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Efendim,
bitireyim.
Sayın Tekinin bunlara cevap vermesi gerekiyor,
bir. Ama ben asıl başka bir konuya değinmek istiyorum.
O şu: Şimdi Yeni sistem, yeni sistem
diyor AK PARTİ Grubumuz. Ama daha sistemi AK PARTİ kavramadı,
sisteme entegre olamadı. Şöyle olamadı: Burası yasama
organı sayın milletvekilleri. Biz burada yürütmeyi eleştiririz,
siz de eleştirirsiniz. Yani eleştirmelisiniz de zaten.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Tamam. Onda
sıkıntı yok.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bizim burada
-Cumhuriyet Halk Partisi bakımından söylüyorum- hiçbir sayın
milletvekilimizin eleştirisi AK PARTİ Grubuna yönelik değildir.
Yürütmeyi eleştirmek bizim hakkımız. Siz savunursunuz, ben size
yürütmeyi niye savunuyorsunuz demem, diyemem. Ama gelin, bence siz de artık
sadece yasama organı üyesi olduğunuzun
Yani iktidar partisine mensup
milletvekili değilsiniz siz.
UĞUR AYDEMİR (Manisa)
Haksızlığa karşıyız Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bitireyim
efendim.
Siz birinci partisiniz, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde birinci partisiniz. Biz ikinci partiyiz. Böyle gidiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bu psikolojiden
sıyrılamaz ise AK PARTİ Grubu hem gereksiz
alınganlıklar yaşayacaklar
Ben Hükûmeti eleştiriyorum,
Bana sataştı. diyor, olmaz ki. Ben Hükûmete sataşıyorum.
Böyle bakmayın. Böyle bakmamalısınız. Biz sizi bir
şeyle
Yani bu ülkeyi yangın yerine çeviren AK PARTİ
değildir, Hükûmettir; onu söylüyoruz. Böyle söyleyeceğiz. Böyle
anlarsanız Meclis daha verimli olur.
Girmek istemediğim bir topa da, bir dakika
müsaade ederseniz gireyim. Bu hendek meselesi. Tamam, belki görevden
alınan bir belediye başkanı belediye başkanıyken kepçe
hendek kazmıştır. Ama insafsızlık şurada ya: Bu
hendek kazılırken bu Hükûmetin valisi, bu Hükûmetin kaymakamı
kabak çekirdeği mi yiyordu kardeşim?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın Sayın Altay.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Belediyelerin
hendek kazdığını kabul ediyorsunuz yani.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hükûmetin
kaymakamı, Hükûmetin valisi hendekler kazılırken şantiye
şefi gibi orada hendeğin başındaydı, iddia ediyorum.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Onların da
cezasını verdik.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Olay budur. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet, belki de terminolojiyi bizim de
biraz yerleştirmek için çaba harcamamız gerekiyor. Mesela birinci
parti grup başkan vekili söz istemiş diyelim ama sizden önce size
söz vereceğim Sayın Akbaşoğlu- Gürsel Tekine yerinden söz
vereceğim.
Lütfen, yerinizden bir dakika süreyle
açıklamalarınızda bulunun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan, ben de söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın Danış
Beştaş, size de söz vereceğim.
Buyurun.
32.-
İstanbul Milletvekili Gürsel Tekinin, Manisa Milletvekili Uğur
Aydemirin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
GÜRSEL TEKİN (İstanbul) Sayın
Başkanım, arkadaşlarımız büyük olasılıkla
gazeteleri de okumuşlardır. Bir hafta önce Cumhuriyet gazetesinin
manşetinde
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Rapordan
manşet.
GÜRSEL TEKİN (İstanbul) Tekzip ettiniz
mi? Tekzip ettiniz mi sevgili kardeşim?
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Manşetler ne
zaman belge oldu?
GÜRSEL TEKİN (İstanbul) - Bakın,
TOKİ nasıl tekzip edecek? TOKİnin kendi müfettişlerinin
hazırladığı raporu gördüğünüzde
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Ana muhalefet
partisinin düştüğü hâle bak, manşetleri belge olarak sunuyorlar.
GÜRSEL TEKİN (İstanbul) - Burada açık
ve net. Burada TL olarak 240 milyarın nasıl talan edildiğinin
firmaları, belgeleri hepsi burada, tamamı burada.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Yazıklar
olsun! Manşetleri belge olarak sunuyorsunuz. Belge manşete
düştü, birazdan yalan habere düşecek.
GÜRSEL TEKİN (İstanbul) - Hiç bundan
kaçınamazsınız. Nasıl bir talanın içinde olduğunu
İstanbulda
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Birazdan yalan
haber olarak çıkacak.
GÜRSEL TEKİN (İstanbul) -
İstiyorsanız bir dahaki haftaya ben hepsinin, bu firmaların
fotoğraflarını da getiririm. Burada işte. Biraz önce
Sayın Başkana gönderdim.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Manşetler ne
zaman belge oldu?
GÜRSEL TEKİN (İstanbul) Efendim, siz
tekzip ettiniz mi?
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Biraz sonra da o
manşetin yalan olduğunu söylersiniz, merak etmeyin.
GÜRSEL TEKİN (İstanbul) Bakın, bu
rapor, müfettişlerin, sizin hazırlamış olduğunuz
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Tekin.
Karşılıklı konuşmaya
dönüşme eğilimi içinde bu diyalog. Sanırım herkes derdini
anlatabildi.
Sayın Akbaşoğlu sizin söz
isteğiniz var, buyurun.
33.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun, İstanbul
Milletvekili Gürsel Tekinin yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tabii, biraz evvelki konuşmaları hep
beraber dinledik. Sayın Gürsel Tekin konuşmasında TOKİyle
ilgili, uzmanların ve biraz evvel konuşmasında da
müfettişlerin raporundan, kurumsal bir rapordan bahsetti. Ama biraz evvel
değerli arkadaşımıza telefondan göndermiş olduğu
resim bir el broşürü niteliğinde. Gürsel Tekin: İstanbul
kazanacak. şeklinde bir broşürden ibaret. Dolayısıyla
bunun raporla uzaktan yakından bir ilgi ve alakası yok. Bunu bir kere
kayıtlara geçirelim.
Sonuç itibarıyla, değerli arkadaşlar,
Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir ve hukuk herkese genel ve
eşit çerçevede uygulanmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Akbaşoğlu.
Buyurun.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Kayyumlarla ilgili, biraz evvelki konuşmalarda
değerli milletvekilimiz gerekli açıklamaları yaptı. Orada
eğer hukuka aykırı, ceza hukukunu ilgilendiren boyutları
varsa sistem işler, gerekli idari, hukuki soruşturmalar
yapılır ve kim olursa olsun, hukuka aykırı işlemin
karşılığı kendisine bu devlette verilir.
Dolayısıyla, kayyumlarla ilgili de yapılan budur ve atanan
kayyumlar da bu devletin kamu görevlileridir, valileridir,
kaymakamlarıdır. Eğer bir yolsuzluk, bir rant söz konusuysa
herkese ilişkin olarak bu hususları yargı önüne götürmek herkese
açıktır. Dolayısıyla, afaki bir şekilde, gayriciddi
bir şekilde, hiçbir somut olayı vermeksizin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Toparlayın Sayın
Akbaşoğlu.
Buyurun.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı)
sadece afaki olarak Çamur at, izi kalsın. sadedinde
konuşmaların bu Mecliste yeri olmaması lazım gelir.
Ayrıca, şunu ifade etmek isterim ki
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde yasama
ayrıdır, yürütme ayrıdır. Biz AK PARTİ Grubu olarak
yasama grubuyuz. Evet, yürütmeyi de AK PARTİye verdi bu millet. Yürütmeyi
temsil eden Cumhurbaşkanı AK PARTİnin yürütme organı
aynı zamanda, evet, AK PARTİnin Genel Başkanı.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) Yürütmeyi başka
türlü algılıyorsunuz siz.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Dolayısıyla, değerli arkadaşlar,
yürütmeyi ayrı belirledi milletimiz, AK PARTİnin adayına verdi;
yasamayı ayrı belirledi, onu da AK PARTİye verdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) Çok güzel
yürütüyorsunuz, helal olsun(!)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Biz birinci Meclis grubu olarak yürütmeyle ilgili
haklı eleştiriler
Son olarak
BAŞKAN Ama bu sefer bağlamanız
gerekiyor Sayın Akbaşoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Tabii, bağlıyorum.
BAŞKAN En çok, ek süre verdiğimde sizin
gruptan itirazlar geliyor ama ben bu konuda özgürlükçü, esnek davranma
eğiliminde olduğumu her zaman söylüyorum.
Buyurun, tamamlayın Sayın
Akbaşoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Efendim ama ben bir kişi konuşuyorum, üç
beş kişiye cevap veriyorum.
BAŞKAN Devam edin, fark etmiyor, süre
hakkınız bu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Evet, üç beş kişiye cevap veriyorum.
BAŞKAN Ben gene tanıyorum ama siz de
bağlayın sözlerinizi.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Orada da temsiliyette adalet gerekiyor.
Dolayısıyla bu konuda yürütmeyle ilgili teklifler, tenkitler tabii ki
yapılabilir ama haksız, iftiraya dayalı, Çamur at, izi
kalsın. sadedinde olan şeylere de AK PARTİ Grubu olarak biz
burada gerekli cevapları vermek mecburiyetindeyiz.
Dolayısıyla TOKİyle ilgili böyle bir
rapor söz konusu değildir. Kayyumlarla ilgili gereken hukuki işlemler
yapılmıştır ve herkese yönelik bu şekilde bir genel
uygulama söz konusudur hangi partiden olursa olsun.
Üçüncü olarak da yasama ve yürütme
ayrımında kuvvetler ayrılığı ilkesi devam
etmekte. Bununla beraber kuvvetlerin uyumu da mutlaka gözetilmesi
gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Haksız eleştirilere kim olursa olsun cevap
vermek de bizim boynumuzun borcudur.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Akbaşoğlu.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın
Başkanım, söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın Danış
Beştaşın söz talebi var; sonra Sayın Türkkan, size söz
vereceğim.
Buyurun Sayın Danış Beştaş.
34.-
Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaşın,
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Doğrusu sataşma vardı ama ben
yerimden yanıt vereyim yine de.
BAŞKAN Yerinizden lütfen, evet.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın hatibe, grup başkan vekiline çok teşekkür ediyorum,
gerçekten iktidar pratiğini çok iyi özetlediler. Afaki ve gayriciddi
iddialar tanımlaması cuk diye oturuyor iktidar partisinin
uygulamasına. Çünkü ben demin kürsüden de söyledim, biz belgeyle
konuşuyoruz, Sayıştay raporuyla, mahkeme dosyalarıyla,
savcılığın soruşturma resmî belgeleriyle. Sayın
hatip ne dedi cevap olarak? Dedi ki: İçişleri
Bakanlığının sitesine bakın, orada görürsünüz. Benim
muhatabım İçişleri Bakanlığının sitesi
değil. İçişleri Bakanı bir siyasi temsiliyet olarak
kesinlikle subjektif ve iktidarı koruyan, kayıran bir
yaklaşımla yapıyor. Bu birincisi.
İkincisi: Yine, sayın hatiplerin ikisi de
dedi ki: Ceza hukukudur muhatabı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun devam edin Sayın
Danış Beştaş.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Kayyumlar yaparsa ya da belediye başkanları, konusu suç olan bir
şey olursa ceza hukukudur muhatabı diyorum. Ben de
hafızalarını biraz yoklamalarını istiyorum, bu kadar
unutkan olamazlar. Daha dün Melih Gökçek Ankarayı parsel parsel
satıyordu, tek bir ceza soruşturması yapılmadan görevden
alındı. Kadir Topbaşla ilgili iddialar ayyuka
çıkmışken tek bir soruşturma açılmadan görevden
alındı. Benim demin çok basit bir örnek olarak verdiğim benzin
örneği bile ciddi bir ceza soruşturması konusudur. Bu nedenle
cevap verirken asıl belgelere dayananların bizler olduğunu ve
kendi sözlerinin bizzat kendi atadıkları, kendi seçtikleri birimler
tarafından bile artık kabul edilemez boyutlara
vardığını not etmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Danış Beştaş.
Sayın Türkkan
35.-
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın, Manisa Milletvekili Uğur
Aydemirin HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşan
arkadaşımızın kayyumlarla ilgili ifadelerine daha önce
HDPnin grup önerisinde grubumuzun görüşlerini belli etmiştik,
anlatmıştık fakat bu hendek konusuna ben bir de kendim
değinmek istiyorum.
Bu hendeklerin kazılmaya
başlandığı dönem de 24üncü Dönemdi. Çözülme süreci,
ihanet süreci diye adlandırdığımız, kendilerinin
çözüm süreci dedikleri dönemde bu hendekler açılırken kaymakamlara
Siz bunu görmeyeceksiniz., valilere Siz bu teröristlerin geçişini
engellemeyeceksiniz. talimatını verdiler. Geldiğimiz noktada o
kazılan hendeklerde bu vatanın evlatları şehit oldu. O
zaman o hendekleri kazanlara ihtiyaçları vardı; seçim geliyordu, bu
seçim sürecinde orada yaşayan PKK terör örgütünü destekleyenlere
ihtiyaçları vardı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Türkkan, devam edin.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Şimdi, mart
ayında seçim geliyor, yine bir ihtiyaç hasıl oldu. Yine öyle bir oya
ihtiyacınız olduğunda yine hendek kazılmasına müsaade
edecek misiniz? Yine hendek kazanlara göz yumacak mısınız? Yine
hendek kazanlar için Bırakın bunları, görmeyin. diye valilere
talimat verecek misiniz? Haburda rahatsız olmasınlar diye
kaldırdığınız Türk Bayraklarını yine
yerinden sökecek misiniz? Bu konuda Hükûmetinize olan güvenimiz maalesef mevcut
değil, bunu belirtmek istedim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Türkkan.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkanım, zabıtlara geçmesi
için şunu ifade etmem gerekir.
BAŞKAN Lütfen, çok kısa artık,
oylamaya geçeceğim Sayın Akbaşoğlu.
Buyurun.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Biraz evvel Sayın Grup Başkan Vekili
arkadaşımızın yapmış olduğu
açıklamaları kabul etmek mümkün değildir, asla; bu
iddiaları reddediyoruz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Haburda resimleri
indirdiniz ya, Atatürkün resimlerini indirdiniz, Türk Bayrağını
indirdiniz.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Hiçbir zaman zaman teröristlere bir geçiş söz konusu
olmamıştır. Dün de, bugün de, yarın da bütün teröristlerle
ve terör gruplarıyla mücadelemiz en keskin şekilde, mutlaka devam
edecektir. Bu konuda asla bir taviz verilmeyecek. Bu konudaki ifadeleri
tamamıyla reddettiğimi ifade etmek isterim.
Sağ olun.
BAŞKAN Teşekkürler Akbaşoğlu.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
Sayın Milletvekili o dönem Türkiyede miydi bilmiyorum ama Türkiyede
yaşayan herkes bu manzaralara tanıklık etti. Haburda indirilen
Türk Bayrağına, sorgusu yapılan teröristlere
davranışlara, onlara ikram edilen lahmacunlara bu millet
tanıklık etti. Siz Türkiyede değilseniz, bunlara
tanıklık etmediyseniz bilmiyorum ama ben bir söz istiyorum: Hem
vallahi deyin hem billahi deyin, seçim geliyor, Bundan sonra seçim için biz
Türkiyeyi böyle bir acze asla düşürmeyeceğiz. deyin, biz bu sefer
yemininize inanmak istiyoruz.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Türkkan.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı)
Sayın Başkanım
BAŞKAN Artık tamamlayalım
Sayın Akbaşoğlu.
VI.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.-
HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan ve
Grup Başkan Vekili Kars Milletvekili Ayhan Bilgen tarafından,
Sayıştay raporlarında yer alan belediyelerdeki
yolsuzlukların araştırılması amacıyla 12/11/2018
tarihinde TBMM Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 13
Kasım 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Öneri
kabul edilmemiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.54
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.09
BAŞKAN: Başkan
Vekili Mithat SANCAR
KÂTİP ÜYELER:
Şeyhmus DİNÇEL (Mardin), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
----- 0 -----
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 16ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.-
CHP Grubunun, Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal ve arkadaşları
tarafından, seçim döneminde vadedildiği hâlde hâlâ
gerçekleştirilmeyen 3600 ek göstergenin kapsamının
araştırılması, incelenmesi ve bu hususta
yapılması gerekli düzenlemelerin hayata geçirilmesi amacıyla
12/11/2018 tarihinde TBMM Başkanlığına verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 13 Kasım 2018 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
13/11/2018
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 13/11/2018 Salı
günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Engin
Altay
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal ve
arkadaşları tarafından seçim döneminde vadedildiği hâlde
hâlâ gerçekleştirilmeyen 3600 ek göstergenin kapsamının
araştırılması, incelenmesi ve bu hususta
yapılması gerekli düzenlemelerin hayata geçirilmesi amacıyla
12/11/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (536 sıra
no.lu) diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin
13/11/2018 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere, öneri sahibi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Afyonkarahisar
Milletvekili Burcu Köksal konuşacaktır.
Buyurun Sayın Köksal. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
CHP GRUBU ADINA BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP seçim beyannamesinde
polise, öğretmene, hemşireye, din görevlisine ve diğer
idarecilere ek göstergelerinin 3600e çıkarılacağını
vadetti. Vadetti etmesine de bu vaat de tıpkı emeklilikte yaşa
takılanlarda olduğu gibi seçim zamanı dağıtılan
broşürlerde kaldı. 3600 ek gösterge, seçim meydanlarında,
atanamayan öğretmenlere, sağlıkçılara verilen sözler gibi
havada kaldı. 3600 ek gösterge Taşerona kadro veriyorum. deyip
KİTlerde kadro dışı kalan taşeron gibi açıkta
kaldı. Şeker fabrikaları satılırken Beş yıl
tam kapasite çalışacak. deyip daha bir yılını
doldurmadan pancar üreticisinin elinde kalan şeker pancarı gibi
memurun da 3600 ek gösterge hayalinde kaldı. 1,5 milyon öğretmen,
polis, kamu avukatları, orman muhafaza memurları, hemşire, din
görevlisi, idareci ve emekliler 3600 ek gösterge bekliyor çünkü 3600 ek
göstergeyle emeklilik ikramiyeleri ve emekli maaşları artacak.
Bakın, şimdi, 24 Kasım
Öğretmenler Günü yaklaşıyor. Çıkarsınız
meydanlara süslü laflarla Öğretmenim, canım benim, seni ben pek çok
severim. gibi methiyeler düzersiniz, sevgi sözcükleriyle seslenirsiniz ama
kuru kuru methiye düzmek yetmiyor. Kimse yemiyor bu lafları, kusura
bakmayın. Öğretmenler kıt kanaat geçiniyor; icralık olan
mı ararsın, kredi borcu olan mı. Öğretmen
maaşları hesaplanırken Nasıl yapalım? diye
sorduklarında Vekil maaşlarına denk olsun. diyen bir
Başöğretmen Atatürkün Türkiyesinden öğretmenine 3600 ek
göstergeyi çok gören AKP Türkiyesine geldik, nereden nereye. Polisler, görev
başında mesai gözetmeksizin çalışırlar, yeri gelir
şehit olurlar, yeri gelir gazi olurlar ancak siz Polis Haftasında
Kahraman polisim." diye sırtını sıvazlamakla
yetinirsiniz. İş kahraman polise 3600 ek göstergeyi vermeye gelince
vaatten öteye geçmezsiniz. Keza, kamu avukatları, orman muhafaza
memurları, hemşireler, din görevlileri ve idareciler için de durum
pek farklı değil, siz sadece oy avcılığı
yaparsınız. (CHP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
Polise, hemşireye, öğretmene, din
görevlisine, kısacası memurlara ne kadar değer verdiğiniz
ortada, 10 kere vadettiğiniz 3600 ek göstergeyi 100 Günlük Eylem
Planınıza dahi almadınız. Millet kıraathanesinde
bedava çay ve kek servisi kadar önemi yok sizin için 3600 ek göstergenin.
Ekonomik kriz bahanesine filan sığınmayın, 4 milyon
Suriyeliye 35 milyar dolarlık kaynak ayıran bir iktidar kendi
yurttaşlarına gelince Para yok." derse yalan söylemiş
olur. Siz en iyisi özelleştirmeyle elde ettiğiniz 61 milyar
doları nereye harcadığınızı bir anlatın.
Sadece Katara satılan malın mülkün değeri 19 milyar dolar. 2017
Sayıştay raporuna yansıyan İstanbul Büyükşehir
Belediyesindeki toplam 753 milyon liralık usulsüzlüğü
açıklayın ya da AKPli 20 büyükşehir belediyesindeki 12 milyar
599 milyon 974 bin liralık bütçe açığının
hesabını verin. Cumhurbaşkanının maaşına
gelince yüzde 26 zam verip sağlık harcaması için
Cumhurbaşkanına 3 milyon liralık bütçe ayırırken 1,5
milyon yurttaşımızın binbir umutla beklediği 3600 ek
göstergeyi vermeye yanaşmıyorsunuz.
Şimdi buradan sesleniyorum: Polis
kardeşim, yerel seçimler yaklaşıyor. Sizleri ziyaret edip AKPli
belediye başkanlarına oy isteyecekler. Sevgili öğretmenim,
sayın hocam; seni yandaş sendikalara, sarı sendikalara
çağırıp makamlarını korumak için AKPli belediye başkanlarına
oy isteyecekler. Hemşire arkadaşım, hastanede sizi konferans
salonuna toplayıp AKPli belediye başkanına oy isteyecekler.
İşte o zaman benim bu konuşmalarımı
hatırlayın, işte o zaman sana 3600 ek göstergeyi çok görüp
Suriyeliye milyar dolarlar veren AKPyi hatırlayın. Memur
kardeşim, sen çocuğunu okutmak için dişinden
tırnağından artırırken bunların belediyeleri
fersah fersah yolsuzluk yapıyordu, bunları hatırlayın. (CHP
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Köksal.
BURCU KÖKSAL (Devamla) Toparlayacağım
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Bir dakika süre veriyorum.
Buyurun.
BURCU KÖKSAL (Devamla) Yolsuzlukları unutma
memur kardeşim, oyunu verirken sana 3600 ek göstergeyi seçim
meydanında vaadedip Meclise gelince unutan AKPyi unutma kardeşim.
İşte er meydanı, kim 3600 ek
göstergeyi veriyor, vermek istiyor; kim yalan söylüyor; hodri meydan, hadi
bakalım oylamaya! (CHP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Köksal.
Öneri üzerinde ilk söz, İYİ PARTİ Grubu
adına Adana Milletvekili İsmail Koncuka aittir.
Buyurun Sayın Koncuk. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA
İSMAİL KONCUK (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında bu Meclis araştırması
önergesi son derece isabetli bir döneme rast geldi çünkü 657 sayılı
Devlet Memurları Kanununda en eskiyen, Türkiyenin ekonomik gerçekleriyle
asla uyuşmayan ek gösterge bölümüdür. Dolayısıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisine, köhnemiş ve ekonomik hayatımızla asla
uyuşmayan bu ek gösterge rakamlarını kökten
değiştirmek için bir fırsat bu yani bunu Türkiye Büyük Millet
Meclisi araştırmayacaksa kim araştıracak? Dolayısıyla
bu teklifi veren arkadaşımızı tebrik ediyorum, kutluyorum.
Ben bir memur sendikası eski genel
başkanı olarak öğretmenlerimizin, din görevlilerinin,
sağlık çalışanlarının, polislerimizin ve bütün
memurlarımızın bu ek gösterge rakamlarının artık
değişmesi gerektiği konusundaki kuvvetli arzularını
çok yakından biliyorum. Defalarca dile getirmemize rağmen, bugüne
kadar, maalesef, hükûmetler bu konuya el atmadı, Maliye
Bakanlığı hep kaçak güreşti. Bu bir fırsat,
bunları değerlendirelim.
Değerli milletvekilleri, seçim
meydanlarında, seçim sürecinde, milletin oyunu almak adına böyle bol
keseden atmak çok kolay ama seçim sonucunda
Şu anda 1,5 milyon
kişiyi ilgilendiriyor, Sayın Cumhurbaşkanının o sözü
1,5 milyon kişiyi ilgilendiriyor; öğretmen, hemşire,
sağlık çalışanları ve din görevlileri ama diğer
memurları da dâhil ettiğimizde 2 milyon 800 bin memuru ilgilendiren
ve dolayısıyla 2 milyon memur emeklisini ilgilendiren bir
düzenlemeden bahsediyoruz.
Dolayısıyla, seçim meydanlarında öyle
bol keseden atmayla olmuyor. Bir gün gelir, bu 2 milyon 800 bin kişi,
aileleriyle birlikte 20 milyon insan, bu
aldatılmışlığın, bu
kandırılmışlığın mutlaka hesabını
sorar.
Öğretmenler Günü geliyor, 24 Kasım tarihi.
Öğretmenlere 3600 ek gösterge vererek sağlam bir başlangıç
yapabiliriz, bunun devamı diğer memurlarımızı
kapsayacak şekilde zaman içerisinde genişletilebilir. Yarın
verin. demiyoruz; Türkiye'nin hazinesine, ekonomik durumuna uygun olarak bir
düzenleme yapılabilir.
Son derece düzgün olmayan, aslında
memurlarımızın hiyerarşik durumuna da uygun olmayan ek
gösterge rakamları var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, devam edin.
İSMAİL KONCUK (Devamla) Mesela amir
olanların memurlarından daha az ek gösterge
aldığını biliyoruz. Mesela şube müdürlerinin, genel
idare hizmetleri sınıfının ek göstergesi 2200. Hâlbuki
amiri olduğu memurlardan daha az alıyor, 3000 ek gösterge alanlar
var. Dolayısıyla bunlar birbirine tezat düzenlemeler ve bunların
mutlaka Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuşulması lazım.
Yarın seçim alanınıza gittiğinizde, memurlar,
öğretmenler, hemşireler, doktorlar karşınıza
çıktığında, bu sözün yerine getirilmemesinin sebebini
sorduğunda ne diyeceksiniz? 100 Günlük Eylem Planınızda yok,
orta vadeli planda yok.
Sayın Cumhurbaşkanı bu ülkenin en
tepesindeki insandır. Bir cumhurbaşkanının sözünün yerde
bırakılması aslında devlet yönetimimiz adına bir
utançtır, büyük bir ayıptır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İSMAİL KONCUK (Devamla) Bunun
düzeltilmesini arzu ediyoruz, saygılar sunuyoruz. (İYİ
PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Koncuk.
Öneri üzerinde ikinci söz, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Kırıkkale Milletvekili Halil Öztürke
aittir.
Buyurun Sayın Öztürk. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
MHP GRUBU ADINA HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın
başında, öncelikle, Milliyetçi Hareket Partisinin araştırma
önergesine konu olan, kamu çalışanlarına 3600 ek gösterge
verilmesi hususunda Milliyetçi Hareket Partisinin seçim beyannamesinde de vaadi
vardı ve biz bu 27nci Dönemde de Milliyetçi Hareket Partisi olarak
görüldüğü üzere 6 tane kanun teklifi verdik. Bu kanun teklifleri şu
anda Meclis Başkanlığına sunulmuştur. Komisyona
gelmesini, Komisyondan da Genel Kurula inerek yasalaşmasını
bekliyoruz.
Şimdi, Meclis İç Tüzükümüzün 104üncü
maddesine göre, hepimizin bildiği üzere, Meclis araştırması
belli bir konuda bilgi edinmek amacıyla yapılır.
Şimdi, değerli arkadaşlar, diyelim ki
bu komisyon kuruldu, bunu araştırmak için üç ay, dört ay, belki
beş ay gibi bir zaman gerekiyor. Bu zamana gerek yok. Burada sorun belli,
konu belli, amaç belli, niyet belli. Milliyetçi Hareket Partisinin de ortaya
koyduğu kanun teklifleri ortada, diğer siyasi partiler
tarafından verilen kanun teklifleri de ortada. Gerek Milliyetçi Hareket
Partisinin vermiş olduğu kanun teklifi gerekse diğer partilerin
vermiş oldukları kanun teklifleri birleştirilmeli, komisyonlara
ve Genel Kurula gelerek bunların kanunlaşması beklenilmelidir.
Bugün görüşmekte olduğumuz Meclis
araştırma komisyonu kurulmasına ilişkin talep, bir kanun
teklifinin görüşülmesi talebi değildir. Burada kurulacak bir
komisyona da gerek, ihtiyaç yoktur. Bu son haftalarda sık sık
karşılaştığımız araştırma
komisyonu kurulması yönündeki önergeler giderek amacı
dışında bir hizmet ifa ediyor. Burada siyasi partiler,
sanırım, yaklaşan 31 Mart yerel seçimlerinde belki bir
güreşçi gibi puan kazanmak adına sürekli Meclisin gündemine getirerek
Mecliste gereksiz araştırma komisyonu kurulması hususunda bir
talepte bulunuyorlar. Oysaki demin de dediğim gibi sorun belli, konu
belli, çözüm belli. Elbette ki bizler de kamu çalışanlarına 3600
ek gösterge verilmesini istiyoruz. Bu bizim seçim vaadimizde vardı;
öğretmenlere, din görevlilerine, ebe, hemşire, sağlık
memuru, emeklilere ve bu kadroyu taşıyan herkese -yaklaşık
1,5 milyon- ilgili kişilere verilmesini talep ettik. Burada amaç, kanun
teklifinin desteklenmesi veya bu alandaki kanun tekliflerinin
birleştirilerek görüşülmesidir. Bunu sağlamamız lazım.
Vatandaşlarımızın
mağduriyet yaşadığı alanları araştırma
komisyonu kurulsun diye önergelerle sulandırmanın, kafa
karışıklığına sebep olmanın hiçbir siyasi
partiye faydası olmayacaktır. Nitekim Sayın
Cumhurbaşkanı da bu konuda vaatlerini dile getirdi ve yakın bir
zaman dilimi içerisinde bunun yasalaşacağını ifade etti.
Biz de Türkiye Büyük Millet Meclisinin halkın giderek
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Öztürk.
Buyurun.
HALİL ÖZTÜRK (Devamla) Peki
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Milletimiz Mecliste çözüm ve sorunlarla ilgili
çalışmaları beklerken işin boyutunu değiştirmek,
bugün olduğu gibi sadece zaman kaybına neden olmaktadır. Oysa
Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma saatlerinin daha etkin ve
daha verimli kullanılması gerektiği noktasında büyük bir
hassasiyet taşıyoruz. Çalışanlarımızın,
emeklilerimizin, güvenlik görevlilerimizin sorunlarını biliyor ve
onların sorunlarına çözüm üretmek adına Meclise kanun tekliflerimizi
sunmuş bulunuyoruz, büyük bir hassasiyet gösteriyoruz. Milliyetçi Hareket
Partisi olarak da ek gösterge uygulamasında yaşanan sorunlara
ilişkin eşitsizliklere köklü çözüm getiren kanun teklifinin bir an
önce gündeme alınarak yasalaşmasını diliyoruz. Konunun, az
evvel ifade ettiğim gibi, Meclisin gündemine gelmesini bekliyoruz.
Genel Kurulu bir kez daha saygıyla
selamlıyorum, sağ olun, var olun arkadaşlar. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Öztürk.
Öneri üzerinde üçüncü söz
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan, sulandırmakla ilgili bir sataşma var.
BAŞKAN Sataşmanın gerekçesini
açıklayın.
Buyurun.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) Sayın hatip
diyor ki: Bu işi sulandırmayın. Gündeme getirmeyi
sulandırmak olarak adlandırdı. Bu araştırma
komisyonu kurulması talebimizi, milyonlarca yurttaşımızı
ilgilendiren böyle bir talebin Meclis tarafından
araştırılması istemimizi sulandırma olarak
nitelendirdi.
BAŞKAN Buyurun Sayın Köksal.
İki dakika söz veriyorum size.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.-
Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksalın, Kırıkkale
Milletvekili Halil Öztürkün CHP grup önerisi üzerinde MHP Grubu adına
yaptığı konuşmasında CHP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bizler milletvekili olarak seçildik,
sandıktan çıktık, geldik. Bizim görevimiz milletin dertleriyle
dertlenmek, milletin dertlerine çare aramak, çözüm bulmak.
Dolayısıyla bugün burada konuştuğumuz 3600 ek gösterge,
milyonlarca yurttaşımızı ilgilendiren bir sorun, kanayan
bir yaraya dönüşmüş durumda; her seçim döneminde
hatırlanıp, her seçim döneminde AKP tarafından ve birçok siyasi
parti tarafından seçim beyannamesine alınıp, söz verilip, burada
AKP tarafından seçildikten sonra unutulan, es geçilen bir vaat.
RECEP ÖZEL (Isparta) Ne unutulmuş?
BURCU KÖKSAL (Devamla) Bize
yurttaşlarımızın hemen hemen her gün talepte
bulundukları bir sorun ve biz milletvekili olarak bu kadar milyonlarca
yurttaşımızı ilgilendiren, dertlendiğimiz bir konuyu
sulandırma olarak görmüyoruz. Siz Milliyetçi Hareket Partisi olarak
milletin sorunlarının Mecliste
araştırılmasını sulandırma olarak görebilirsiniz,
milletin sorunlarıyla ilgilenmeyebilirsiniz ama biz milletin vekilleri
olarak milletin gerçek sorunlarıyla ilgilenmeye, gerçek
sorunlarının Türkiye Büyük Millet Meclisinde
araştırılmasını istemeye, çözüm önerisi getirmeye her
zaman devam edeceğiz. (CHP sıralarından alkışlar) Bu
Meclisin asli görevi milletin sorunlarını araştırmak, milletin
sorunlarına derman olmaktır; bunu hiçbir zaman unutmayın.
Genel Kurula saygılarımla. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Köksal.
HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) Sayın
Başkanım...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Öztürk.
HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) Bir
açıklama yapmak istiyorum. Sanırım hatip tarafından
yanlış anlaşılmış, bir dakika.
BAŞKAN Açıklamaysa yerinizden,
sataşmaysa gerekçesini gösterin.
HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale)
Sataşma da var, Milliyetçi Hareket Partisi olarak siz bu işi
anlamamışsınız. dedi. Sataşma olduğu için iki
dakika anlatayım.
BAŞKAN Buyurun Sayın Öztürk.
4.-
Kırıkkale Milletvekili Halil Öztürkün, Afyonkarahisar Milletvekili
Burcu Köksalın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bakın, şu 1, şu 2,
şu 3, bu 4, bu 5, bu da 6.
CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) Sonuç?
HALİL ÖZTÜRK (Devamla) - Bunların
tamamı Milliyetçi Hareket Partisi tarafından sunulan 3600 ek gösterge
verilmesi hususundaki kanun teklifidir. Bunların tümü bu derde, bu soruna
çare üretilmek adına ekim ayı içerisinde verilmiştir.
ALPAY ANTMEN (Mersin) - O zaman bir adım
atalım hep beraber.
HALİL ÖZTÜRK (Devamla) - Bizim dediğimiz
şudur: Meclis araştırma komisyonu kurulursa şayet, bu
konuyu araştırmak için üç ay, belki beş aylık zaman
dilimine yaymak gerekecek.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) Maliyeti ne kadar,
kaç kişiyi etkileyecek, bunu öğrenelim Sayın Hatip.
HALİL ÖZTÜRK (Devamla) - Beş ay içerisinde
biz neyi araştıracağız? Sorun apaçık ortada.
Yapılacak kanuni bir değişiklikle, bu
değişikliğin sonucunda öğretmenlerin, ebelerin,
hemşirelerin, sağlık memurlarının, din görevlilerinin
ve bilumum kamu avukatları dâhil, yardımcı hizmetler dâhil,
onların sorunlarına çözüm üretmektir.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) Orman muhafaza
memurları, kamu avukatları, polisler, hemşireler, din
görevlileri, idareciler, hepsini kapsıyor.
HALİL ÖZTÜRK (Devamla) - Bu bakımdan,
burada bir şeyi araştırmayalım, araştırmaya gerek
yok, araştırılacak bir husus söz konusu değil. Biz burada
sekiz bilinmeyenli denklem çözmüyoruz, sorun apaçık ortada, bu sorunun
çözülmesi adına kanun teklifimiz de ortada.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Belki AKPli
vekillerin haberi yok, onun için araştıralım.
HALİL ÖZTÜRK (Devamla) - Gerek bizim kanun
teklifimiz gerekse varsa sizin kanun teklifiniz, tekliflerimiz
birleştirilsin, gelsin, komisyonda kabul edelim, insin Genel Kurula, kabul
edelim; amacımız, niyetimiz bu.
ALPAY ANTMEN (Mersin) Hadi gündeme getirelim.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) Hadi gündeme
getirelim, samimiyseniz evet verin. Hadi buyurun, hodri meydan!
HALİL ÖZTÜRK (Devamla) - Amacımız
bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek. O bakımdan, bizler
sadece ve sadece milletvekili olarak -sadece siz milletvekili değilsiniz-
doğrudan milletin sorunlarıyla ve bu sorunları
içselleştirerek siyaset yapıyoruz. Dediğimiz gibi, bunlar kanun
teklifidir, bunların yasalaşmasını istiyoruz. Beş ay
bir zaman kaybetmenin anlamı yok.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Öztürk.
ALPAY ANTMEN (Mersin) Hadi, yarın gündeme
getirelim.
CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) Getirin gündeme,
gelsin gündeme, getirin arkadaşlar gündeme. Vermekle sorun çözülmüyor.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) Biz de verdik dünya
kadar kanun teklifi.
VI.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.-
CHP Grubunun, Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal ve arkadaşları
tarafından, seçim döneminde vadedildiği hâlde hâlâ
gerçekleştirilmeyen 3600 ek göstergenin kapsamının
araştırılması, incelenmesi ve bu hususta
yapılması gerekli düzenlemelerin hayata geçirilmesi amacıyla
12/11/2018 tarihinde TBMM Başkanlığına verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 13 Kasım 2018 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Öneri üzerinde üçüncü söz,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Hüda Kayaya aittir.
Buyurun Sayın Kaya. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
HDP GRUBU ADINA HÜDA KAYA (İstanbul)
Sayın Başkan, Sayın Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
3600 ek gösterge üzerinde, CHPnin teklifi üzerinde
konuşma yapacağım.
Değerli arkadaşlar, personel
yönetmeliğiyle ilgili baştan sona bir düzenleme yapılması
gerektiği zaten ortada. Pek çok alanda, devletin tüm mekanizmalarıyla
nasıl bir yozlaşma ve çürümüşlük içerisinde olduğunu dünya
âlem ve toplumumuz zaten görüyor. Bununla ilgili elbette düzenlemeler gerekli.
Bir zamanlar Öğretmenim. demek, devlet memuru olmak demek toplumda bir
statü sahibi olmak demekti fakat bugün Devlet memuruyum. demeye insanlar
utanır hâle geldiler; iş sahibi olsalar ayrı problem, işsiz
kalsalar ayrı problem. Bakın, insanlar -daha önce de söylediğim
gibi- kredi borçlarını ödeyemiyorlar, pazarcılar kendi
dertlerine düşmüş, esnaf kendi derdine düşmüş,
hemşiresi, din görevlisi kendi derdine düşmüş ama milyar
dolarlarla, milyon dolarlarla iş yapan, rant kazanan, menfaat güden,
iş peşinde koşturanların bir iktidarı, bir
saltanatı döneminde emekçilerin derdiyle, tasasıyla uğraşan
yok. Zaten bunun pratiği ortada; hakkını isteyen, inşaatta
çalışan, tekstilde çalışan, en ağır işlerde
çalışan insanların, bir zerre insanca yaşamak için
hakkını isteyenlerin bugün hangi noktaya geldiklerini, nerede
olduklarını, nasıl dört duvar arasına, zindanlara
hapsedildiğini hepimiz biliyoruz, görüyoruz.
Değerli arkadaşlar, hemen, vaktim el
verdiğince, müsaadenizle bir noktaya değinmek istiyorum: AKP Grup
Başkan Vekili ve tüm yetkilileri, iktidarın tüm yetkilileri her
fırsatta Tek bayrak, tek vatan, tek millet. edebiyatı yapmaya devam
ediyorlar.
MUHAMMED FATİH TOPRAK (Adıyaman)
Edebiyat yapan tek bir parti
HÜDA KAYA (Devamla) Bakın, değerli arkadaşlar,
bakın, sataşmak için konuşmuyorum size. Tekçiliği dayatmak,
en büyük bölücülüktür.
MUHAMMED FATİH TOPRAK (Adıyaman) Tek
devletiz, sonsuza dek tek devletiz.
HÜDA KAYA (Devamla) Bir daha söylüyorum:
Tekçiliği dayatmak, en büyük bölücülüktür. Bir parça, zerre kadar
İnanıyorum. diyorsanız
RECEP AKDAĞ (Erzurum) Kaç devlet olacak peki,
tek devlet olmayıp? Siz kaç devlet olacağını söyleyin.
HÜDA KAYA (Devamla) İnanıyorum.
diyorsanız, Kur'andan açın, Yunus suresi 99uncu ayeti okuyun: Eğer
Rabbin dileseydi yer yüzündekilerin hepsi inanırdı. Öyleyse sen mi
onları inandırmak için, inanmak için zorlayacaksın?
Siz kim oluyorsunuz da insanları tekçiliğe
davet ediyorsunuz, Bu tekçiliğin altında olmak bizim
başımızın tacıdır. diyorsunuz? Siz kimsiniz ya?
RECEP ÖZEL (Isparta) Sen kimsin ya, sen kimsin?
HÜDA KAYA (Devamla) Siz kimsiniz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın.
HÜDA KAYA (Devamla) Siz inanıyorsanız
Bakın, bir ayet daha okuyacağım
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) PKKya oku.
HÜDA KAYA (Devamla) Bir ayet daha
okuyacağım size
BAŞKAN Genel Kurula hitap edin Sayın
Kaya.
Buyurun.
HÜDA KAYA (Devamla) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Şûra suresi
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) Nasihatlerini
PKKya anlat.
HÜDA KAYA (Devamla) Bugün iktidar sizsiniz,
muhatap sizsiniz, egemen olan sizsiniz, karar verici konumda
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) PKKya oku.
HÜDA KAYA (Devamla) PKK iktidar değil,
sizsiniz iktidar.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) Kur'anı
PKKya oku.
HÜDA KAYA (Devamla) İktidar sizsiniz, vebali
sizde, bölücülük sizde; bütün sorumlu sizsiniz.
Şûra suresi, 8inci ayetikerime
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) Kur'anı
PKKya oku.
HÜDA KAYA (Devamla) Dinleyin, dinleyin ey
İnandım diyenler: Allah dileseydi sizleri tek bir toplum
kılardı. Şûra suresi, 8.
Bir parça tarih okuyun, Medine Sözleşmesini
okuyun. Orada Peygember Tek vatan, tek dil, tek bayrak. mı dedi?
Arapım diye Arapçayı bütün diğer halklara tek dil diye mi dayattı?
Siz de biliyorsunuz -içinizde ilahiyatçılar
var- insanlar inançlarıyla, dilleriyle, kültürleriyle, özgün ve özerk
yapılarıyla olduğu gibi kaldılar ve bir çatı
altında, politik olarak aynen bugünkü Avrupa Birliği gibi böyle bir
pakt, böyle bir birlik altında, Medine Sözleşmesinin
maddelerinden...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
RECEP AKDAĞ (Erzurum) E canım onun
adı Medine İslam Devletiydi, bu kadar cahillik fazla!
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi bağlayın
ve Genel Kurula hitap edin Sayın Kaya.
HÜDA KAYA (Devamla) Medine Sözleşmesinin
maddelerinden birisidir. Orada Yahudisi, Hristiyanı, inananı
inanmayanı, Arap olanı olmayanı, her bir toplum, bu
sözleşmede imzası olanlar bir ümmettir diye ifadesi geçer. Her bir
toplum kendi inancında, kendi dilinde özerkti ve özgün, kendi kültür ve
kimliğiyle kaldılar. Siz kim oluyorsunuz da Peygamberin izindeyiz.
deyip de insanlara nasıl tekçiliği dayatıyorsunuz?
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Kaya.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkan...
BAŞKAN Sayın Akbaşoğlu...
Mikrofonu açalım lütfen.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Şimdi, hatibin konuşmasında Siz kim
oluyorsunuz? diyerek ayetikerimelerin farklı bir şekilde
yorumlanmasına şahit olduk. Şunu kayıtlara geçmesi için
buradan ifade etmek isterim: Hariciler, Hakem Olayında maalesef hakem
tayin edilmesiyle ilgili ayetler okuyarak birtakım yorumlar
yapmıştır. İlmin kapısı olan Hazreti Ali
Efendimiz de (RA) şunu ifade etmiştir: Hak sözü, batıl bir
şekilde yorumlamayın. Dolayısıyla hak sözün batıl bir
şekilde yorumlanması, kendi bağlamından
kopartılması anlamına gelir. Bu suçlamaların hepsini
reddediyor ve iade ediyoruz.
Teşekkür ederim.
HÜDA KAYA (İstanbul) Sayın
Başkan... Sayın Başkan...
BAŞKAN Yerinizden söz vereyim, bir dakika.
Buyurun.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
36.-
İstanbul Milletvekili Hüda Kayanın, Çankırı Milletvekili
Muhammet Emin Akbaşoğlunun yerinden sarf ettiği bazı
ifadelere ilişkin açıklaması
HÜDA KAYA (İstanbul) Ayetleri polemiğe
çevirmek kimsenin haddine değil, batıl amaçla da bunu konuşmak
mümkün değil. Hazreti Aliyi örnek veriyorsunuz. Bu Haricilerden sonra
-tarihi bilenler- Ehlibeyt ve Ali hakkında yüz elli yıl caminin
minberlerinde beddua, lanet okuttular. Aynen bugünkü Diyanetin camilerinde
Kürtlere lanet ettirdikleri gibi, Kürtlere beddua ettirdikleri gibi. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
RECEP ÖZEL (Isparta) Hadi oradan ya!
RECEP AKDAĞ (Erzurum) Yalancı,
yalancı!
HÜDA KAYA (İstanbul) - Aynen öyle.
Bakın, siyasi partinin siyasi şubeleri
hâline getirdiniz. Camileri partilerin siyasi şubeleri hâline getirdiniz.
RECEP ÖZEL (Isparta) Hadi oradan. Sallama elini
öyle.
RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Yalancılığın bu kadarı fazla.
HÜDA KAYA (İstanbul) - Saygıyla dinleyin.
Biz bire bir gidiyoruz, sizin işinize
geldiği için tabii, duymuyorsunuz bunları. Siz nasıl kıyas
ediyorsunuz Haricilerin Kuranı mızrakların ucuna takması
meselesiyle? Bugün halife mi var, halifeyle mi iddia ediyorsunuz, hangi
yönetimden bahsediyorsunuz?
MELİHA AKYOL (Yalova) Saptırma, kendin
başlattın.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Kaya.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkanım, şunu ifade etmem
lazım gelir ki: Benim konuşmam da ayetlerin bağlamından
koparıldığı gibi koparılarak bir gölge dövüşüne
dönüştürülmek suretiyle gerçekle alakası olmayan birtakım
varsayımsal yorumlara muhatap oldu ve gerçek dışı
birtakım beyanlarda bulunuldu. Dolayısıyla Türkiyede ne
Türklere ne Kürtlere ne Araplara yönelik hiçbir camide
ayrıştırıcı bir dil
kullanılmamıştır, kullanılmamaktadır; tam tersine
bütün Müslümanların kardeşliği hukuku en baş söylem olarak
kürsülerden, minberlerden, mihraplardan ilan olunmaktadır.
Dolayısıyla bu sözleri bu şekilde tavzih etmek ve tashih etmek
gerekir.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Akbaşoğlu.
VI.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.-
CHP Grubunun, Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal ve arkadaşları
tarafından, seçim döneminde vadedildiği hâlde hâlâ
gerçekleştirilmeyen 3600 ek göstergenin kapsamının
araştırılması, incelenmesi ve bu hususta
yapılması gerekli düzenlemelerin hayata geçirilmesi amacıyla
12/11/2018 tarihinde TBMM Başkanlığına verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 13 Kasım 2018 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Öneri üzerinde son söz, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Orhan Yegine
aittir.
Buyurun Sayın Yegin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN YEGİN (Ankara)
Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; CHP grup önerisi
üzerine AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Aziz
milletimizi ve onu temsil eden Gazi Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum.
Kıymetli milletvekilleri, az önce hatiplerin
konu üzerinde söz alıp hem konu üzerinde hem başka hususlarda
söylediği sözlere hep beraber şahitlik ettik; kimisi
hükûmetlerimizin, partimizin verdiği sözleri tutmadığından
bahisle birtakım şeyler söyledi kimi Siz kimsiniz? sorularına
burada bizi muhatap etti.
Kıymetli milletvekilleri, yeni bir
yüzyılın, yeni bir binyılın başında, milletinden
aldığı yetkiyle yönünü hep milletine dönmüş, verdiği
her sözü tutmuş, Hiçbir fâni bunu reddedemez. denilen şeyleri
reddetmiş, milletinin yüzünü güldürmüş, milletinin takdirini
almış ve girdiği her seçimde, talep ettiği her zaman da
milleti tarafından büyütülmüş, tek bölgeye, tek duyguya, tek
dayanışmaya sıkışıp kalmayıp bölgenin her tarafında
temsil edilmiş, temsil yetkisini bizzat milleti tarafından
almış ve oy aldığı, almadığı fark
etmeksizin her yere hizmet götürmüş, milleti tarafından
büyütülmüş bir siyasetin mensubuyuz biz. Böyle bir siyasetin mensubu
olmaktan duyduğum memnuniyet ve iftiharla sözlerime başlamak
istiyorum.
Kıymetli milletvekilleri, on altı
yıllık AK PARTİ iktidarında çalışma
hayatındaki yaklaşımın özeti, çalışana değer
vermek, emeğin değerini artırmak, emek kesimini haklarıyla
buluşturmaktır. Hep bu anlayışı şiar edindik.
Memurlara az önce Unutma kardeşim. diyerek bazı şeylerden
bahsetti bir hatibimiz. Türkiyede memurların baskı altında
tutulduğu, sendikaların tehdit olarak görüldüğü, sendikal
hakların riskli haklar olarak görüldüğü dönem, AK PARTİ
iktidarıyla sona ermiştir. Bunu memur kardeşimiz
unutmamıştır.
AHMET ŞIK (İstanbul) 7 grev
yasakladınız.
ORHAN YEGİN (Devamla) Kamu ve işçi
sendikacılığında sınırlamaların,
yasakların sona erdiği, özgürlüklerin genişlediği,
çalışma hayatına hak temelli bakış açısının
yerleştiği bir dönemi görmek ve bu dönemde yapılanların
çerçevesini öğrenmek isteyenler, Unutma kardeşim. diyenler,
2002den bu yana devam eden AK PARTİ iktidarları sürecinde neler
yapıldığına çok iyi bakmalı, onları
unutmamalıdır. Neler yapmadık ki? Memurların toplu sözleşme
hakkına sahip olması, AK PARTİnin eseridir, memurların ve
kamudaki işçilerin maaş ve ücretlerinin enflasyona karşı
korunması, AK PARTİnin eseridir. İktidarlarımız
sürecinde kamu görevlilerinin enflasyonun üzerinde reel maaş
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlayın lütfen
Sayın Yegin.
ORHAN YEGİN (Devamla) -
artışına ulaşması, AK PARTİnin eseridir.
Sürem daraldı, vesaire vesaire birçok şey,
AK PARTİnin, kıymetli hareketimizin, Meclisimizin, grubumuzun,
hepimizin bir gururudur, bir örneğidir.
Kıymetli milletvekilleri, AK PARTİ, Türkiyeyi
büyütmeye devam ediyor. Bütün zorlamalara, içeriden dışarıdan
bütün sıkıştırmalara rağmen hiçbir bahanenin
arkasına sığınmadan, ne 15 Temmuzun ne
sokaklarımızın terörize edilmesinin ne başka bir
şeylerin ne darbe girişimlerinin ne kapatma davalarının
hiçbirinin arkasına sığınmadan, hiçbirini bahane etmeden
hepsiyle mücadelesini sürdürerek ama ülkesinin ekonomisini, ülkesinin hukukunu,
demokratik standartlarını hepsinde büyülterek ülkemize,
vatandaşlarımıza, milletimize hizmet etmeye gayret ediyor. Ülkemizi
büyüteceğiz, ekonomimizi büyüteceğiz,
şartlarımızı büyüteceğiz. Gelişen ve büyüyen
ekonomimizden bundan önce on altı yıl boyunca olduğu gibi bundan
sonra da memurumuza, işçimize, emeklimize ek gösterge talebinden tutun da
sağlık harcamalarına, eğitim tesislerine kadar
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Ne zaman, ne
zaman? Ver şimdi.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) O zaman verin.
Verin, evet oyu verin.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - 3600 ne zaman?
BAŞKAN Bağlayın sözlerinizi.
Buyurun.
ORHAN YEGİN (Devamla) AK PARTİ bir
şeyi söylemişse yapar, bunu siz çok iyi biliyorsunuz.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) Yapmıyorsunuz.
Seçim vaadinizde vardı, hâlâ yapmadınız, 100 Günlük Eylem
Planına bile almadınız.
ORHAN YEGİN (Devamla) Bunun çok iyi
bildiğiniz için Bunlar bunun sözünü verdiler, eyvah, bugün yarın
yaparlar, biz bir önerge verelim de pozisyon alalım. diye burada mevzu
ediyorsunuz.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) 100 Günlük Eylem
Planına almadınız, çayla kek servisini dahi aldınız,
onu almadınız.
ORHAN YEGİN (Devamla) Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Grevleri
erteleyen parti. diye tarihe geçtiniz.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) Seçim vaadinizde
vardı ama buraya gelince unuttunuz, vermediniz.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Yegin.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) - Yapın o zaman,
buyurun getirin. Getirin, getirin 3600 ek göstergeyi verelim hep beraber.
BAŞKAN - Lütfen sakin olalım
arkadaşlar.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilen önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
3.-
AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan 12 sıra
sayılı Kanun Teklifinin kırk sekiz saat geçmeden gündemin
Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının 1inci sırasına alınmasına; 13, 14
ve 15 Kasım 2018 Salı, Çarşamba ve Perşembe günkü
birleşimlerinde denetim konularının görüşülmeyerek gündemin
Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 12 sıra
sayılı Kanun Teklifinin İç Tüzükün 91inci maddesine göre
temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 13/11/2018 Salı
günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları
arasında oy birliği sağlanamadığından, İç
Tüzükün 19uncu maddesi gereğince, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Muhammet
Emin Akbaşoğlu
Çankırı
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri: Bastırılarak
dağıtılan 12 sıra sayılı Sağlıkla
İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin kırk
sekiz saat geçmeden gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmının 1inci sırasına
alınması,
Genel Kurulun;
13, 14 ve 15 Kasım 2018 Salı,
Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde denetim
konularının görüşülmeyerek gündemin Kanun Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmında yer alan
işlerin görüşülmesi,
13 Kasım 2018 Salı günkü (bugün)
birleşiminde 12 sıra sayılı Kanun Teklifinin birinci
bölümünde yer alan maddelerin oylamalarının tamamlanmasına
kadar,
14 Kasım 2018 Çarşamba günkü
birleşiminde 12 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
14 Kasım 2018 Çarşamba günkü
birleşiminde 12 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerinin tamamlanamaması hâlinde 15 Kasım 2018
Perşembe günkü birleşiminde 12 sıra sayılı Kanun
Teklifinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışmalarını sürdürmesi;
12 sıra sayılı Sağlıkla
İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin İç
Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve
bölümlerin ekteki cetveldeki şekliyle olması önerilmiştir.
12 Sıra Sayılı Sağlıkla
İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1186) |
||
Bölümler |
Bölüm Maddeleri |
Bölümdeki Madde Sayısı |
1.
Bölüm |
1
ila 22 nci maddeler arası (16
ncı maddeye bağlı Ek
Madde 1 ve Ek Madde
2 dâhil) |
23 |
2.
Bölüm |
23
ila 42 nci maddeler arası |
20 |
Toplam Madde Sayısı |
43 |
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz talebi yok.
Diğer siyasi parti grupları adına söz
talepleri var.
İlk olarak İYİ PARTİ Grubu
adına Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan konuşacak.
Buyurun Sayın Türkkan. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifini AK PARTİ
Grubu Danışma Kurulu çağrısı yaparak Genel Kurul
gündemine almak istiyor. Okunan önergede bunu önümüze getiriyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma
esas ve usulleri İç Tüzükte açık ve net ama AK PARTİ Grubu
kestirme yollar bulup yasama faaliyetlerini işine geldiği gibi
yapmakta ısrar ediyor nedense. Türk milleti bizlere yasaları
yeterince müzakere ederek, tartışarak çıkarmak için yetki verdi.
İç Tüzük 52nci maddede kesin ve açık hüküm var bu konuda. Madde
52de şunu diyor: Genel Kurula sevk edilen bir komisyon raporu veya
herhangi bir metin, aksine karar alınmadıkça
dağıtımı tarihinden itibaren kırksekiz saat geçmeden
görüşülemez. Bu süre geçmeden gündeme alınması, gündemdeki kanun
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işlerden birine öncelik
verilerek bu kısmın ilk sırasına geçirilmesi, esas komisyon
tarafından gerekçeli olarak Genel Kuruldan istenebilir. Bu takdirde, Genel
Kurul, işaret oyuyla karar verir. Yani madde 52 çok açık ve net.
Soruyorum sizlere: Bu kanuna öncelik verilmesi için Sağlık Komisyonu
tarafından hazırlanmış gerekçeli karar nerede? Neden
İç Tüzükü yok sayıp Danışma Kurulu kararıyla kanun
teklifini Genel Kurula indiriyorsunuz?
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AK PARTİli milletvekilleri bu kanun teklifini okumaya
fırsat buldular mı, merak ediyorum; bu kanun teklifinin maddelerinin
içeriğini biliyorlar mı, onu da merak ediyorum. Bakışlarınızdan
anlıyorum, emin olun, okumadınız. Çünkü kanun teklifini okumaya
zamanınız olmadı; bu sizin kabahatiniz değil, yeterli süre
verilmedi. Böyle bir süre verilse bu arkadaşlar da mutlaka bir vakit bulup
bu kanun teklifini oturup inceleyecekti ama AK PARTİ Grubu yangından
mal kaçırırcasına böyle bir kanunu çıkarmak istiyor. Basit
bir futbol müsabakasında bile hem hakem hem futbolcular o müsabakada o
kurallara uymak zorundadır. Bizler yüce Mecliste 81 milyonu ilgilendiren
yasalar çıkarıyoruz ama AK PARTİ Grubu kuralları
tanımamakta ısrar ediyor.
Bu kanun teklifinin bu şekilde Genel Kurula
indirilmesi açıkça İç Tüzük ihlalidir, İç Tüzük 52nci maddeyi
yok saymaktır. Bütün parti grupları İç Tüzükün hükümlerine
uymak zorundadır, iktidar partisi olmak, bu hükümlere uymamayı
gerektirmez.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, devam edin Sayın
Türkkan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Bu ve bundan sonra gelecek
olan kanun tekliflerini İç Tüzüke uygun olarak görüşmemiz bir
anayasal zorunluluktur ve aynı zamanda vicdani bir sorumluluktur.
Teşekkür ediyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Türkkan.
Öneri üzerinde Halkların Demokratik Partisi
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkan, bir açıklama yapmak için söz
aldım sadece
BAŞKAN Buyurun Sayın
Akbaşoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Değerli Grup Başkan Vekilinin
açıklamaları çerçevesinde şunu kayda geçmesi için ifade etmek
isterim ki, söz konusu teklif geçtiğimiz hafta Sağlık Komisyonunda
en uzun süre görüşülen kanun teklifi olarak, yani bu dönem için, bu 27nci
Yasama Döneminde en uzun süreli görüşülenlerden bir tanesi olarak;
altmış saate yakın, farklı görüşlerin üzerinde istimâ
edildiği, fikir teatisinde bulunulduğu bir teklif olarak bir kere,
bütün milletvekillerinin ve kamuoyunun bilgisinde.
Ayrıca, muhalefet şerhleriyle Komisyon
raporunun derç edilmesiyle beraber de bütün milletvekillerinin e-posta
adreslerine gönderilmiş, aynı zamanda isteyenlere basılı
olarak takdim edilmiştir. Dolayısıyla, kanun teklifi, bütün
milletvekillerinin bilgisi dâhilindedir.
Bununla beraber İç Tüzükün 19uncu maddesi, bu
tür Danışma Kurulu toplantılarında oy birliği
sağlanamadığında grup önerileriyle biraz evvel diğer
partilerimizin getirdiği hakkı birinci gruba da tanıyor.
Eğer biraz evvel öneriler oylansa gündeme alınsaydı onları
görüşecektik. Onlarla ilgili bizim iki saat, üç saat öncesinden bilgimiz
var doğrusu ama bu kanun teklifiyle ilgili en azından geçtiğimiz
haftadan beri herkesin bilgisi var.
Teşekkür ederim, sağ olun.
BAŞKAN Sayın Akbaşoğlu,
teşekkürler.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın
Başkanım
BAŞKAN - Sayın Türkkan, buyurun.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
37.-
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın, Çankırı Milletvekili
Muhammet Emin Akbaşoğlunun yerinden sarf ettiği bazı
ifadelere ilişkin açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın
Başkanım, diğer grupların verdikleri grup önerileri, ilgili
konularda araştırma komisyonu kurulmasına dair grup önerileri.
Bu, bir kanun teklifi; İç Tüzükün 52nci maddesi çok açık. Burada
uyulması gereken İç Tüzük kurallarını ihlal etmek bir
marifetmiş gibi savunmak yerine, bence bunun bir başka savunulacak
tarafı varsa onu izah etseydiniz çok daha makbul olurdu. Yani bunun
milletvekillerine biz gönderdik aldılar mı? Şamil Ayrım
karşımda, merak ediyorum, bu kanunu okudu mu? Fırsatı
olmadı çünkü süre geçmedi. Sağlık Komisyonunda olmayan
diğer arkadaşlar hakeza. Dolayısıyla, ben Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunu Meclisin İç Tüzüke göre yönetilmesine
katkı sunmaya davet ediyorum. Bu konuşmam da bununla
alakalıydı.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Türkkan.
VI.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.-
AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan 12 sıra
sayılı Kanun Teklifinin kırk sekiz saat geçmeden gündemin Kanun
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının 1inci sırasına alınmasına; 13, 14
ve 15 Kasım 2018 Salı, Çarşamba ve Perşembe günkü
birleşimlerinde denetim konularının görüşülmeyerek gündemin
Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 12 sıra
sayılı Kanun Teklifinin İç Tüzükün 91inci maddesine göre
temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
(Devam)
BAŞKAN - Öneri üzerinde Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul
konuşacaktır.
Buyurun Sayın Toğrul. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri ve Genel Kurulun
sevgili emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, AKP Grubu,
milletvekilinin iki görevi olduğunu görmezden geliyor. Bakın,
milletvekilinin, evet, bir, yasa yapma görevi vardır ve ondan da önemlisi,
özellikle muhalefet milletvekilleri için, ikinci bir görevi, denetim görevidir.
AKP, bu denetim görevini çeşitli vesilelerle engellemek istiyor. Bu
denetim görevini milletvekili hangi yollarla yapar? Soru önergesi verir,
araştırma önergesi verir, daha önce gensoru verilirdi vesaire. Önce İç
Tüzükle denetleme görevini engellemeye kalktılar, arkasından Meclis
Başkanlığı bünyesinde bir denetim mekanizması
kurdular. Bizim verdiğimiz soru önergeleri, araştırma önergeleri
önce bir inceleniyor ve Şu konuda denetim görevini şu cümle geçerse
yaparsınız, aksi takdirde yapamazsınız.
Bakın, biraz önce biz kayyumların
yolsuzluklarıyla ilgili bir araştırma önergesi verdik.
Bakın, değerli arkadaşlar, Meclis
Başkanlığına sunduğumuz, grup başkan
vekillerimizin imzasıyla sunulan bir araştırma önergesi
nasıl reddediliyor? Kayyumların yolsuzlukları... cümlesindeki
yolsuzlukları çıkarırsanız getirebilirsiniz. deniyor.
Arkadaşlar, kayyumların yolsuzluğunu biz söylemiyoruz;
Sayıştay, sizlerin, bu ülkenin Sayıştayı söylüyor,
raporlar koymuş. Biz buna yolsuzluk demeyeceğiz de ne
diyeceğiz?
Bakın asimilasyon diyoruz. Asimilasyon
politikalarıyla örtme... Bu cümleyi çıkarın. diyorlar.
Bakın Yolsuzluk üzerine kurgulanmış yönetim
anlayışı diyoruz; evet, yolsuzluk üzerine kurulmuş bir
yönetim anlayışınız var.
Bakın, belediye
başkanlarınızı aldınız, hiçbirini yargı
önüne koymadınız ama muhalefeti dizayn görevine gelince her türlü yol
ve yöntemi kullanıyorsunuz. Yargıyı bir sopa olarak
kullanıyorsunuz, muhalefet ses çıkarmasın istiyorsunuz.
Kolluğu bir güç olarak kullanmak istiyorsunuz, muhalefet ses
çıkarmasın istiyorsunuz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, peki, AKP
bunları niye yapıyor? Bakın, sağlıkta şiddetle
ilgili bir gündem vardı Türkiyede. AKP diyor ki: Benden bir şey
talep etmeyin. Benden talep ederseniz ben onun içine bugün 7 bin
sağlık çalışanını yokluğa mahkûm edecek
maddeleri de koyarım, sizin karşınıza öyle getiririm.
Bakın, peki niye bugün bu öneriyi veriyor? Bizim denetim görevimizi alarak
bir an önce bu yasayı Meclisten geçirmek istiyorlar. Niye?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Toğrul.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Çünkü
yaptıkları çok açık; Anayasaya, hukuka
aykırıdır. Anayasaya, hukuka aykırı olan bir teklifi
toplumda tartıştırmamak için, sabaha kadar
çalıştırıp, Meclise angarya uygulayıp, toplumda
tartışılmasını engellemek suretiyle bunu bir an önce
gündemden düşürmek istiyorlar.
Bakın, 7 bin sağlık
çalışanını açlığa, yokluğa mahkûm
ediyorsunuz. Bu, asla kabul edilebilir bir şey değil. Bu, Anayasaya
aykırıdır. Bu, hukuka aykırıdır; Anayasanın
eşitlik ilkesine aykırıdır her şeyden önce. Onun için,
bakın, Meclisin denetim faaliyetleri, iç hukukumuzda da, biraz önce
söylendi, İç Tüzükte de engellenmemiştir. Siz arkadan dolanarak, bir
öneriyle Meclisin denetim görevini, vekilin denetim görevini almak
istiyorsunuz, biz buna şiddetle muhalefet ediyoruz. Bu öneri geçmemelidir
buradan.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Toğrul.
Öneri üzerinde söz sırası, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Engin Altaya aittir.
Buyurun Sayın Altay. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Söz alma gerekçem, AK PARTİnin bir grup
önerisiyle 12 sıra sayılı Kanun Teklifimin kırk sekiz saat
geçmeden Genel Kurulun gündemine alınmasıyla ilgilidir. Şimdi,
bu kırk sekiz saat meselesi, artık AK PARTİ için bir ritüel
oldu, buna Sayın Türkkan da değindi, ben buna girmeyeceğim.
Şimdi, Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bu kanunda konuşacağım konuşmayı
şimdi yapıyorum. Sizin vicdan sahibi insanlar olduğunuzu
biliyorum. Bu yönüyle de hiç siyaset yapmadan, kendi vicdanımdan,
aklımdan, beynimden geçenleri sizinle paylaşmak istiyorum.
Önce şunu söyleyeyim: Binali
Yıldırım ile Engin Altayın, hatta Mustafa Şentopun
ortak özelliği ne olabilir? desem, sanıyorum cevap veremezsiniz.
Birbirine zıt partilerde siyaset yapıyoruz, bir sürü şey
sayılabilir. Binali Bey ile ben, ikimiz de solağız, bir ortak
özelliğimiz var ama benim asıl söylemek istediğim şu:
Sayın Binali Yıldırım da -şu anki Meclis
Başkanımız, önceki Başbakanımız- ben de, şu
anki Meclis Başkan Vekilimiz Sayın Şentop da -örnek çoktur- her
üçümüz de güvenlik soruşturması mağduruyuz. Ben beş
yıl, Sayın Binali Yıldırım iki yıl,
yanlış hatırlamıyorsam Sayın Şentop üç yıl
güvenlik soruşturması mağduru olarak aç açık kaldık.
Sayın milletvekilleri,
anlamışsınızdır, getirdiğiniz kanun teklifinin
5inci maddesiyle ilgili de konuşuyorum aslında. Türk Silahlı
Kuvvetleri savaş meydanlarında ya da dağda terör örgütleriyle
mücadele ederlerken vurdukları düşman askerine, yaralıysa önce
yarasını sararlar, sonra ona çorba verirler. Sizde bu kadar bile
vicdan yok. (CHP sıralarından alkışlar) Sizde derken bu
kanunu bize gönderenleri kastediyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye çok önemli
terör örgütleriyle mücadele ediyor. Bu, bir gerçek. Bunun başında
FETÖ, PKK, DAEŞ, sayarsınız gider. Eğer yürütme bir
kimsenin terör örgütüyle ilişkisini tayin ve tespit ederse ortada bir
yargı vardır, bir yargı kararıyla zaten bu kimsenin kamu
hizmetine girme hakkı menedilir. Siz, şimdi -daha vahim- kamudan
KHKyle attığınız birinin bir özel sektörde
çalışmasına bile tahammül etmeyerek insanlık
dışı bir şey yapıyorsunuz. Suçların
şahsiliği prensibi vardır. Örneğin, X kişisi bir terör
örgütüyle şu veya bu oranda ilişkilenmiş olabilir. Bu
ilişki bu kişinin ceza almasını gerektiriyorsa onu
yollayacağınız yer savcılıktır, mahkemedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Altay.
ENGİN ALTAY (Devamla) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Lakin bunu yapmayıp da Ben bunu Türkiyede aç
bırakacağım. derseniz ona da bir şey demem ama onun
evladına, çoluğuna çocuğuna yazık etmiş olursunuz, suç
işlemiş olursunuz. Terör tehdidine yönelik, Hükûmetin hassasiyetini
de sizlerin hassasiyetini de anlıyorum ama çözüm bu değil
değerli milletvekilleri, çözüm bu değil. Devlette zaten
çalıştırmıyorsunuz. Efendim, özel hastanede de
çalışamaz. Niye? E, bu hastanenin SGKyle anlaşması var.
Bu, tam tabiriyle şudur: Faşist Kenan Evren Asmayalım da
besleyelim mi? demişti, siz de şimdi diyorsunuz ki: Aç
bırakmayalım da ölmesinler mi? Ayıptır, günahtır,
yukarıda Allah var. Deminden beri ayetler üzerinden polemik
yapıyorsunuz. Allah her şeyi bilir ve görür. Bırakın,
onların kısmen terör örgütleriyle olan ilişkilerinin gerekli
şeyini yargı veriyorsa verir, vermiyorsa insanlığa
karşı işlenen her suçun Allah katında da zaten bir bedeli
vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bağlayın lütfen Sayın
Altay.
ENGİN ALTAY (Devamla) Çok teşekkür
ederim Sayın Başkan, suistimal ettim, özür dilerim.
BAŞKAN Yok, estağfurullah.
Buyurun.
ENGİN ALTAY (Devamla) Dolayısıyla
sizden rica ediyorum, Türk Silahlı Kuvvetlerinin savaş
meydanında düşmana yaptığını bu ülkenin
insanlarından esirgemeyin, onlar yanlış yola düşmüş
ise bile. 15 Temmuz bakımından FETÖyle, darbeyle ilişkisi
olanların hepsi cezaevinde. diyebiliyoruz biz zaten. Yazık, günah.
Tekrar rica ediyorum, Sayın Grup Başkan
Vekilim, Hükûmetle tekrar konuşun, bu 5inci maddeyi geri çekin. Yani bu,
hakikaten bu Meclisin, bu dönem bu Meclisi oluşturan sizlerin bizler için
tarihî bir vebali, tarihî bir günahı ve tarihî bir ayıbı olur
diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Altay.
Sayın Akbaşoğlu, buyurun, yerinizden.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bunda cevap
verecek ne var?
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
38.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun,
İstanbul Milletvekili Engin Altayın AK PARTİ grup önerisi
üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Teşekkür ediyorum.
Sayın grup başkan vekilinin
konuşmalarında geçen eleştiriler ile ağır
ithamları, vicdansızlık, insafsızlık gibi kelimeleri
ayırt ederek bu kelimeleri kabul etmediğimizi, bu teklifi getiren
arkadaşlarla ilgili bu suçlamaları kabul etmediğimizi bir kere
beyan ediyorum, bir.
İkinci olarak: Burada -getirilen teklifle-
kamuda görev yapacak kişilerde aranan niteliklerle ilgili, 657
sayılı Devlet Memurları Kanununun aradığı
şartları taşıma ve mesleğin şartlarını
taşımayla ilgili düzenlemelere ilişkin bir teklifte
bulunulmuş. Bu, Sağlık Komisyonunda enine boyuna
konuşulmuş, orada eleştirilerle beraber yeni bir forma
bürünmüş ve Genel Kurula gelmiş. Tabii ki biz, muhalefet partilerinin
bu konudaki tekliflerini dinleyeceğimizi, onları
değerlendireceğimizi ve en son formunu hep beraber Meclis iradesiyle
burada vereceğimizi de ifade ettik. Bu konudaki tekliflere
açığız ama bu konudaki suçlamalara kapalıyız çünkü hak
edilmeyen suçlamalar söz konusudur, onları kabul etme imkânımız
söz konusu değildir.
Sağ olun.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Akbaşoğlu.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Altay, söz vereceğim
ama biraz sonra zaten kanunun görüşmelerine başlayacağız,
kanunla ilgili tartışmaları oraya bırakmak daha doğru
olmaz mı sizce?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Elbette ama
kastetmediğim bir ifadeyi bana mal etti Sayın Akbaşoğlu.
Yani ben sataşmadan dolayı
BAŞKAN Yerinizden buyurun.
39.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Çankırı Milletvekili
Muhammet Emin Akbaşoğlunun yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ben, AK
PARTİnin hiçbir sayın milletvekilini vicdansızlıkla itham
etmedim, etmem.
Ben, 5inci maddenin içerik bakımından
büyük bir vicdansızlık olduğunu söylüyorum, böyle
düşünüyorum ve sizlerle, hep birlikte inşallah, bu 5inci maddeyle
ilgili ortak bir yol bulacağımız umudunu dile getirerek AK
PARTİye mensup sayın milletvekillerinin vicdanına seslendim.
Sayın Mevkidaşım, bilginize
sunarım efendim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Altay.
VI.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.-
AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan 12 sıra
sayılı Kanun Teklifinin kırk sekiz saat geçmeden gündemin
Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının 1inci sırasına alınmasına; 13, 14
ve 15 Kasım 2018 Salı, Çarşamba ve Perşembe günkü
birleşimlerinde denetim konularının görüşülmeyerek gündemin
Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 12 sıra
sayılı Kanun Teklifinin İç Tüzükün 91inci maddesine göre
temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
(Devam)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, sisteme girmek
suretiyle İç Tüzükün 60ıncı maddesine göre söz talep eden 5
sayın milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim.
Değerli milletvekilleri, bir teknik hata oldu.
Sisteme ilk giren 5 kişiye söz vereceğim. Ben onları şimdi
okuyamıyorum burada. Ondan sonra sisteme girenlere şimdi söz
vermeyeceğim. Kanun görüşmeleri sırasında zaten bu hak
devam ediyor. Ben daha önce tespit edebildiklerime şimdi sırayla söz
vermekle yetineceğim.
Sayın Arkaz
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
40.-
İstanbul Milletvekili Hayati Arkazın, 10 Kasım cumhuriyetin
kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürkü ebediyete intikalinin 80inci yıl
dönümünde rahmetle andığına ilişkin açıklaması
HAYATİ ARKAZ (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, umudunu yitirmiş
bir millet olup, kongreler toplayıp Milletin istiklalini milletin azim ve
kararlılığı kurtaracaktır. deyip Millî Mücadelenin
fitilini ateşleyen, Yunan Polatlıya dayandığında
Elmadağda karargâh kurup Son kurşunuma kadar
savaşırım. cesaretini gösteren, istiklalini kaybeden millete
devlet kurmak için Ordular, ilk hedefiniz Akdenizdir. diyerek hedef
gösteren, devletimizin ve cumhuriyetimizin kurucusu, Başkomutan,
Başöğretmen, büyük devlet adamı, Türklüğün gururu Gazi
Mustafa Kemal Atatürkü ebediyete intikalinin 80inci yılında rahmet,
minnet, hasret ve özlemle anıyorum. Ruhu şad olsun.
Ne mutlu Türküm diyene.
BAŞKAN Sayın Antmen
41.-
Mersin Milletvekili Alpay Antmenin, ziraat, gıda ve su ürünleri
mühendisleri ile veterinerlerin iki yıldır atama beklediğine
ilişkin açıklaması
ALPAY ANTMEN (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, ziraat mühendisleri,
veterinerler, gıda mühendisleri, su ürünleri mühendisleri başta olmak
üzere tarım alanında çalışabilecek yetişmiş 150
bin yurttaşımız işsiz beklemektedir. İki yıla
yakın bir süredir atama bekleyen bu vatandaşlarımızın
sesi ne zaman duyulacaktır? Türkiye gibi bir tarım ülkesinde bu kadar
yetişmiş insan neden değerlendirilmemektedir? Et başta
olmak üzere gıda fiyatlarına her gün zamların geldiği bir
ortamda belki de istihdam edilmesi gereken ilk meslek gruplarından olan bu
uzmanlar ne zaman kamuya atanacaklardır? Bu insanlar, yetişmiş
beyinler değerlendirilmezse geçmişte Türkiye kendi kendine yeten 7
ülkeden 1i olarak anılırken kısa bir süre sonra kendi kendini
yiyen bir ülke olarak anılacaktır. Bundan da hepimiz sorumlu olmak
durumunda kalacağız.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Özyürek
42.-
Sivas Milletvekili Ahmet Özyürekin, 1949 yılında Çin tarafından
işgal edilen Doğu Türkistanın özbeöz Türk vatanı
olduğuna ilişkin açıklaması
AHMET ÖZYÜREK (Sivas) Sayın Başkan,
Doğu Türkistan 1949 yılında Çin devleti tarafından
işgal edilmiş özbeöz bir Türk vatanıdır. Çinin
işgalinden sonra Doğu Türkistanda Uygurların ve diğer Türk
soydaşlarımızın yaşadığı şehirler,
kasabalar boşaltılmıştır; herkese toplama
kamplarına getirilerek işkence yapılmakta ve çocukların
isimleri değiştirilerek Çinlilerin adları verilmektedir. En önemlisi
de kamplardaki kişilerin akıbeti meçhuldür yani toplu
soykırım yapılmasından korkulmaktadır. Bu,
Birleşmiş Milletler raporunda vardır.
Tek vatan, tek bayrak, tek millet, tek devlet
anlayışının teminatı Türk milletidir.
Saygılar.
BAŞKAN Sayın Tanrıkulu
43.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Cumartesi Annelerinin
Ramazan Yazıcının mezar yerinin açığa
çıkartılarak ölümünde sorumluluğu olanların
cezalandırılmasını talep ettiklerine ilişkin
açıklaması
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Cumartesi Anneleri altı yüz doksan dokuz hafta
Galatasaray Meydanında bitmeyen yaslarını tuttular ve
kayıplarını aradılar, adalet talep ettiler ancak 700üncü
haftada maalesef dağıtıldılar ve o meydanda yas
tutmaları ve adalet istemeleri engellendi. Genel Başkanımız
ve biz de onlara söz verdik, Galatasaray Meydanında tekrar bu
yaslarına devam edene kadar onların açıklamalarını
burada okuyacağız dedik ve o sözümüzü yerine getiriyoruz.
711inci haftasında Cumartesi Anneleri,
Diyarbakır-Silvan arasında bir minibüsle yolcu
taşımacılığı yapan ve 22 Kasım 1996
tarihinde Silvan Melikahmet Garajında kendilerini polis olarak
tanıtan 3 kişi tarafından gözaltına alınan 36
yaşındaki Ramazan Yazıcı için adalet istedi. Olayın
peşini bırakmadılar, aile ve İnsan Hakları
Derneği olaydan iki yıl sonra, Ramazan Yazıcının
elleri ve ağzı bağlı olan cansız bedeninin 3
Aralık 1996 tarihinde İdile bağlı Sarıköy ve
Mağara köyleri arasında bulunduğu
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
ve
İdil Merkez Mezarlığına kimliği meçhul kişi
olarak gömüldüğü gerçeğine ulaşmıştı. Ancak
mezarlıkta kimliği meçhul kişilerin gömülmesine ilişkin
kayıt tutulmadığı için Yazıcının mezar yeri
bulunamamıştı. Diyarbakır Cumhuriyet
Savcılığındaki dosyada bugüne kadar hiçbir gelişme
yaşanmazken AİHMe taşınan dava mahkûmiyetle
sonuçlandı. Soruşturmanın etkin bir biçimde yürütülmesi
soruşturma organlarının temel görevidir. Ramazan
Yazıcının mezar yerinin açığa çıkartılarak
sorumluluğu olan tüm görevlilerin adil bir yargılama faaliyeti
sonucunda cezalandırılmalarını talep ediyoruz. Bu konuda
yargıyı göreve davet ediyoruz.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Koncuk
44.-
Adana Milletvekili İsmail Koncukun, Ankara Milletvekili Orhan Yeginin,
CHP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
İSMAİL KONCUK (Adana) Efendim, tabii, az
önce eski Çalışma Bakan Yardımcısı Orhan Yegin AK
PARTİ döneminde sendikal hakların son derece ileri bir seviye
kazandığını ifade etti. Aslında görüntüde öyle bir
şey var ama uygulamada maalesef toplu görüşmeli sendika kanununun
dahi gerisine düşen bir 4688 sayılı Sendika Kanunuyla
karşı karşıyayız. Tamamen ipler iktidarın elinde,
kararı veren o, sendikalar orada yanlış
anlaşılmasın- bir orta oyunu oynamaktan öte hiçbir fonksiyon
yerine getirmiyor. Tabii, memurların büyük bir çoğunluğunun bir
sendikaya üye olmaya zorlandığını da hesap ettiğimizde
memur sendikacılığından bahsedebilmek artık Türkiyede
maalesef mümkün değil.
Saygılar.
BAŞKAN Sayın Koç
45.-
Ağrı Milletvekili Abdullah Koçun, Ağrı Belediyesindeki
usulsüzlüklere ilişkin açıklaması
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) Sayın
Başkan, Ağrı halkının iradesini kayyumla ele alan
Ağrı Belediyesi nakit yetersizliğinden dolayı 27 milyon
TLlik elektrik alımını ödeyemedi. Belediyenin İller
Bankasına 6 milyon, faiziyle birlikte 27 milyon borcu olduğu ortaya
çıktı. Borç tutarı bilançoda ise toplam 7 milyon TL olarak
gösterildi. Belediyenin gecekondu fon hesabı açmadığı, bu
fona yatırılması gereken 25 milyon TLyi normal gelir gibi
kayıtlara aldığı tespit edildi. Belediyenin 2 milyon TL
otopark parasını da başka amaçlar için kullandığı
ortaya çıktı. Belediyenin mülkiyetinde ki ihaleyle kiraya verilen 65
adet taşınmazı da mevzuata aykırı olarak başka kişilere
kiraya verdiği, bu kişilerin kira süresini sürekli olarak
uzattığı belirtildi. Belediyenin 4 milyon tutarında
doğrudan mal ve hizmet alımı yapması usulsüzlük olarak
kaydedildi.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 18.16
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.43
BAŞKAN: Başkan
Vekili Mithat SANCAR
KÂTİP ÜYELER:
Şeyhmus DİNÇEL (Mardin), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 16ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
Alınan karara gereğince gündemin Kanun
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sıraya alınan, Samsun Milletvekili
Ahmet Demircan ve 5 Milletvekilinin Sağlıkla İlgili Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
VIII.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A)
Kanun Teklifleri
1.-
Samsun Milletvekili Ahmet Demircan ve 5 milletvekilinin Sağlıkla
İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1186) ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 12) (x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Komisyon Raporu 12 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince bu teklif İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında temel
kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle teklif tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı
ayrı oylanacaktır.
Teklifin tümü üzerinde söz isteyen
milletvekillerinin adlarını okuyorum: İYİ PARTİ Grubu
adına Antalya Milletvekili Tuba Vural Çokal, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan, Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Batman Milletvekili Necdet İpekyüz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Ali
Şeker.
Teklifin tümü üzerindeki görüşmelere başlıyoruz.
İlk söz İYİ PARTİ Grubu
adına Antalya Milletvekili Tuba Vural Çokala aittir.
Buyurun Sayın Vural Çokal. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA TUBA VURAL
ÇOKAL (Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime başlamadan önce, 10 Kasım Cumartesi günü Şemdinli
ilçesine bağlı Derecik Ortaklar köyünde Süngütepe Üs Bölgesindeki
karakolda mühimmatın patlaması sonucu şehit düşen
askerlerimize Allahtan rahmet, ailelerine başsağlığı
diliyorum; ruhları şad, mekânları cennet olsun. Yaralı 25
Mehmetçikimize de acil şifalar diliyorum.
Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifini geçen hafta Sağlık Komisyonunda şiddetli bir
şekilde ele aldık. Ben de bir göz hekimiyim ve fizyoloğum.
Hepimizin malumu olduğu üzere, doktor olabilmek için çok ciddi bir
eğitimden geçmek ve yaşıtlarımızdan çok daha fazla
çalışmak zorundayız. Bu, anaokulundan başlayıp
üniversite sınavıyla bir aşamadan geçen ve tıp fakültesini
bitirdikten sonra Tıpta Uzmanlık Sınavıyla devam eden hem
çok zorlu hem de çok yıpratıcı yirmi iki-yirmi üç
yıllık bir eğitim süresidir, aynı zamanda hem ülkemiz hem
de bu merhalelerden geçen doktorlarımız ve onların ailelerine
ciddi ekonomik yükü olan bir süreçtir. Bu süreçte kimi anneler ellerindeki
altınları, kimi babalar evlerini ya da arsalarını satarak
çocuklarını milletimize hizmet etmesi için okutmuş ve bütün
sıkıntılarına katlanmışlardır. Hepimiz birer
anne ve baba olarak biliriz ki çocuk yetiştirmek bütün aile bireylerinin
büyük fedakârlıklarıyla olmaktadır. Biz hekimlerin tek
amacı, okulu bitirdikten sonra oldukça itibarlı olan mesleğimizi
kamuoyu önünde icra etmektir. Yani biriktirdiğimiz paramız,
zenginliğimiz, bütün değerimiz, onurumuz mesleğimizdir. En
başta, biz doktorların aldığı eğitim ve
yaşam felsefesi teröristliğe falan uygun değildir. Hekimlik
mesleği kutsal bir meslektir ve insan odaklıdır. İnsan hayatıyla
ilgili kararlar alırsınız, insanı iyileştirmeyi ve
yaşatmayı hedeflersiniz. Meslektaşım olan tüm
arkadaşlarım da bilir, biz bu mesleği büyük bir özveriyle
yaptık ve bugünlere geldik. Hastalarımızı muayene ederken
öylesine özveriyle ve büyük bir tutkuyla bunu yapmışızdır
ki yeri gelip uykusuz yeri gelip aç kalmışızdır. İnsanları
böyle boş gerekçelerle itham edip işinden edenlerin en başta
bunu bilmesi gerekir.
Sunum biçiminde sanki sağlıkta
çalışanların yaşamış olduğu şiddeti
engellemeye yönelik bir torba yasaymış gibi kamuoyuna lanse edilen
ama sadece bir maddesi sağlıkta çalışanların
uğradığı şiddetle ilgili bir madde içeren ve o da
sorunu çözmekten ziyade usule ilişkin bir madde olan torba yasa yani
burada, sağlıkta çalışanların uğradığı
şiddete yönelik engelleyici, caydırıcı bir madde hükmü yok,
usule ilişkin bir şey var. Getirdiğiniz teklif, 44 maddelik bir
teklif ve sağlık alanında birçok noktayı
değiştirmeyi hedefleyen bir teklif, 16 ayrı kanunda ve 2 kanun
hükmünde kararnamede değişiklik öngören bir teklif.
Bu yasa teklifi hazırlanırken Türk
Tabipleri Birliğiyle, Sağlık Emekçileri Sendikasıyla,
Diş Hekimleri Birliğiyle, Türk Eczacıları Birliğiyle
ve bütün sendika ve demokratik kitle örgütleriyle birlikte konuşarak,
sorunları gerçek yerinde tespit ederek ve gerçekten çözüm aramak için ele
alınmalıydı.
Türkiyedeki sağlık sistemine
baktığımızda, yeterli sayıda doktor ve
sağlık personeli yetiştiremiyoruz veya yetiştiriyoruz ama
yeterli gelmiyor. Türkiyede yaklaşık 142 bin civarında
hekimimiz var ve 1 doktora 572 hasta düşüyor. Türkiyede 10 bin
kişiye yaklaşık 17 doktor düşüyor, OECD ülkelerine
baktığımızdaysa 10 bin kişiye 35 doktor düşüyor
yani bu rakamlardan çok açık ve net bir şekilde
anladığımız şu ki: Türkiyede bir hekim
açığı var, Türkiyede sağlık personeli
açığı var. Hekim açığının bu kadar çok
olduğu ülkede biz ne yapıyoruz? Sağlıkla İlgili
Bazı Kanun ve KHKlerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifinin 5inci maddesinde yer alan değişiklikler KHKyle
ihraç olarak mağdur olan hekimlerimizi kapsamaktadır.
Yasama yılının başında bir
araştırma önergesi vermiştik, 15 Temmuz ihanetinin sorumlusu
olan FETÖnün siyasi ayağının Meclis tarafından
araştırılmasını istedik. Bu hain örgütün eğitim,
yargı, emniyet ve ordudaki ayakları tespit edildi; çaycısı,
çorbacısı bulundu ama gelin görün ki siyasi ayağı hâlâ
ortaya çıkarılamadı. Ahtapot gibi her tarafı
sarmış bu örgütün siyasi ayağının olmaması mümkün
mü? Sayın Genel Başkanımızın da söylediği gibi,
bu ihanet şebekesinin hiç mi milletvekili yoktu, hiç mi grup başkan
vekili yoktu, hiç mi bakanı yoktu? Biz bu sorulara cevap istiyoruz.
OHAL Komisyonunun içine dâhil ettiğiniz
üyelerin içinde hiç FETÖ'cü yok muydu? Bugün OHAL Komisyonunda
incelediğiniz kişileri iki yıldan beri neden incelemelerini
bitirmeyip mağdur etmektesiniz? Örnek olarak Şaban Dişli doktor
oysaydı sizin bu düzenlemenize göre güvenlik soruşturmasına
takılıp hiçbir yerde hekimlik yapamazdı ancak büyükelçi olarak
atandı. Şarabı ben içersem helal, sen içersen haram mı,
bu mudur bakış açınız?
Kişisel ve subjektif değerlendirmeler
yapılmamalı, tam tersine hukukun ve iç mevzuatın temel
ilkelerine ve imza attığımız uluslararası
sözleşmelere, temel insan hak ve hürriyetlerine bağlı
kalınmalıdır. Eğer böyle bir bağ yoksa yani bu maddede
ifade edildiği gibi bir idari tasarruf olan güvenlik
soruşturmasıyla oradaki güvenlik güçlerinin yorumlarına,
kişisel yorumlarına dayalı bir güvenlik
soruşturmasıyla bu bağ kuruluyorsa, sadece bu bağ,
işte, bu kadar zor yetişen bir hekimi mesleğini yapamaz hâle
getiriyorsa, aç bırakacak bir sonuç doğuruyorsa burada bir sorun vardır
diye düşünüyorum.
Onun için üzerinde hassaslıkla durmak
istediğim konu bu bağın objektif hukuka uygun kriterlerle
belirlenmesidir. Yine Anayasa'mızın 38inci maddesi -masumiyet
karinesi olarak da geçer- Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu
kabul sayılamaz. der, herkes masumdur. Son hüküm olarak da, Kanun önünde
eşitlik maddesiyle herkes kanun önünde eşittir, hiç kimse
diğerinden farklı olarak değerlendirilemez.
Şimdi, bu anayasal kurallar çerçevesinde mevcut
teklife baktığımız zaman mevcut teklif ne getiriyor? Hiçbir
yargı kararı olmaksızın bütünüyle bir idari
değerlendirmeyi tarif ediyor. Bu idari değerlendirme kişilere
yönelik hiçbir kesinleşmiş yargı kararı olmadan, istihbarat
raporlarına dayalı olarak bürokratik mekanizmalar içerisinde
kişilere düşünce ve kanaatlerine yönelik olarak yöneltilmiş olan
suçlamaları içeriyor. Bu çerçeveden baktığımızda keyfî
değerlendirmeler yapılması riskini içeriyor. Tamamen keyfî,
tamamen subjektif değerlendirmelere dayalı raporlarla, bu kadar zor
yetişen ve amacı insanı yaşatmak olan hekimlerimiz bir anda
işlerini yapamaz hâle gelebiliyorlar; işte, sıkıntı
bu.
Terör örgütlerinin temel amacı kaos
çıkarmak ve insana zarar vermektir, öldürmektir ama doktorlarınki tam
tersidir, insanı yaşatmaktır. Şimdi, bir sağlık
personeli ile bir terör örgütünü bağlantılı kılmak için,
hukuk devleti yani aslı hukuk olan bir devlet, bunun bazı
kriterlerini koymalıdır. Devlet, terör örgütleriyle tabii ki mücadele
etmelidir, devletimize karşı suç işlemiş olan ve bu suçu yargı
kararıyla kesinleşen hekimlerin cezalarını çekmeleri
elbette gerekir. Biz İYİ PARTİ olarak suçlu ile suçsuzun bir an
evvel ayırt edilmesini istiyor, suçsuzların mağdur edilmesini
istemiyoruz.
Ülkemizde yargıya, adalete olan güven bu kadar
azalmışken yıllarca eğitim almış, emek
vermiş hekimlerimizin görevlerini yapmasına engel olunması
onları açlığa mahkûm etmek demektir. Ancak şu anda
fiiliyatta savunması dahi istenmeden ihraç edilen, hakkında adli
işlem yapılmamış, Kovuşturmaya gerek yok.
kararı alınmış, beraat etmiş hekimlerin hiçbir yerde
çalışmamalarını sağlamak toplumda
kırılmalara ve adalet duygusunda zedelenmeye sebep olacaktır.
Mevzubahis olan en az 6-7 bin doktorun işsiz
bırakılmasıdır, bunların on binlerce takipli
hastası vardır, 2 bini akademisyen doktordur yani bilim
adamıdır. Şimdi, böyle bir meslek grubunu basit siyasi
gerekçelerle, ispatlanmamış yasal birtakım nedenlerle,
ithamlarla bir anda sokağa bırakmak hiçbir vicdanın
kaldıracağı bir şey değildir. Yaşam hakkı
diyen, hastaları yaşatmaya çalışan doktorlar için şu
anda getirilen yasa bu doktorlar için ölüm yasasıdır; içinde
şiddetle ilgili maddeler bulunmasına rağmen bu yasa teklifi,
doktora en büyük şiddeti getiren bir yasa teklifidir.
SGKyle anlaşması olmayan çok az
sağlık kuruluşu vardır, bunlarda ancak isim
yapmış hekimler çalışmaktadır. İlgili teklifte
yer alan hükme göre tıp doktorluğu diplomasını
kullanamayacak hekimler, iş yeri hekimliği dâhil, hiçbir alanda
mesleklerini icra edemeyecekler ve mesleki anlamda men yemiş olacaklar ki
bu durum söz konusu hekimler için mesleki ve sosyal bir ölüm niteliği
taşımaktadır. Ancak SGKyle sözleşmesi olmayan
sağlık kurumunda çalışabilecek ve özel muayene açabilecek
ifadesi ise yeni mezun olmuş ve hiçbir ihtisası olmayan pratisyen hekimlerin
yine elini kolunu bağlamaktadır. Özel hastanede yani SGK
kapsamındaki bir hastanede çalışamazlar; peki, radyoloji,
patoloji, onkoloji, nükleer tıp, yan dal branşları anestezi
uzmanı bu arkadaşlar, hekim olan bu insanlar muayenehanede hekimlik
yapamazlar, SGK kapsamında olmayan bir kurumda çalışmaları
mümkün değildir.
İnsan hayatını kurtarmak için
eğitim almış doktoru mafya düzenine mi itmek istiyorsunuz? Organ
nakli uzmanını organ mafyasının içine mi itmek
istiyorsunuz? 5inci madde kabul edildiği anda terörle mücadele etmiş
olmuyorsunuz, aksine organize suç ve terör örgütlerine yetişmiş
kalifiye eleman sağlama ihtimalinin önünü açmış oluyorsunuz.
Mesela mafya örgütleri, terör örgütleri ve organ nakli kaçakçıları
ucuza, karın tokluğuna çalışacak yetişmiş eleman
elde etmiş olmayacak mı?
Henüz daha soruşturması devam edenlere suç
yaftası yapıştırılamaz.
Bir de bu kişilerin tanzim ettikleri
raporların idari sonuç doğuramayacağı söyleniyor.
Bahsettiğiniz kişiler doktor; teşhis, tedavi, yeri gelince ameliyat
yapıyorlar. Bu kişiler hekimlik yapacaklar ama verdikleri raporlar
kabul edilmeyecek, reçeteleri kabul olacak. Hani nerede kaldı kanun önünde
eşitlik?
Bu getirilen düzenleme, maalesef,
caydırıcı bir unsur içermiyor. Mezun oldun, altı yüz gün
seni aç bırakabilirim. İhtisas yaptın, ben seni
çalıştırmayabilirim. Herhangi bir hüküm giymemene rağmen,
herhangi bir ceza almamana rağmen, ben seni KHKyle işten
attıktan sonra sen hiçbir yerde çalışamazsın. Buna ne
hakkınız var?
Bu yasa teklifinde, siyasi olmaktan ziyade vicdan ve
insaf duygularımızı ön plana çıkarmalıyız.
Bakın, bu insanların sadece mesleklerini icra etme kapasitelerini
ellerinden almıyorsunuz; onurlarının, itibarlarının ve
onlardan hizmet alacak insanlarla beraber düşündüğünüz zaman, birçok
insanın ve ailelerinin de yıkımına neden oluyorsunuz.
Bizler eğer demokrasiye inanıyorsak o
zaman demokrasinin gelişmesine hizmet edecek bir çaba içerisinde
olmalıyız. Lütfen, kendi iradenizi, halka verdiğiniz,
seçmeninize verdiğiniz sözleri yerine getirmek üzere düşünmenizi ve
empati yapmanızı rica ediyorum. Sizi vicdanınıza davet
ediyorum. Burada bir tartışma yapmak istemiyorum, sadece
vicdanlarınız ayağa kalksın; yarın öbür gün gece yastığa
başınızı koyduğunuzda gelecek intihar
vakalarının, aile dramlarının sizi rahatsız etmemesi
için elinizi vicdanınıza koyup karar vermenizi istiyorum. Siyasi
parti liderlerimiz olabilir ama bir de bizi bu dünyada ve öteki dünyada
sorgulayacak bir vicdanımız ve kul hakkımız var.
Şu anda binlerce öğretmen merdiven
altı, kapalı kapılar arkasında dershane hizmeti sunuyor.
Aynısı sağlıkta olmayacak mı? Eğer
çıkış yasağı yok ise bu arkadaşlardan bir
kısmının yurt dışına çıkma ihtimali çok
yüksek. 100 binlerce lira harcayarak yetiştirdiğimiz bu hekimlerimizi
yurt dışına sürüklemek zorunda kalıp başka ülkelere
Biz yetiştirdik, buyurun, kaymağını siz yiyin. demek
olmayacak mı ? Şu anda yurt dışından çalışma
izni vererek Suriye muhalifi olan hekimleri çalıştırıyoruz.
Kendi vatandaşımızı öldürerek Suriyelilere kapı
mı açıyorsunuz ?
Bu yasanın amacı nedir? Yasalar ne için
çıkarılır? Ceza yasalarındaki birtakım
yaptırımlar neye yöneliktir? Islaha yöneliktir, insanı kazanmaya
yöneliktir.
Teklifin 5inci maddesi, Anayasanın 2nci,
10uncu, 11inci, 18inci, 38inci ve 48inci maddelerine
aykırıdır. Anayasanın üçüncü bölümü olan Sosyal ve
Ekonomik Haklar ve Ödevler kısmında madde 48de Herkes,
dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine
sahiptir. madde 49da ise Çalışma, herkesin hakkı ve
ödevidir. denmektedir.
Yine, Avrupa Sosyal Şartı gibi Türkiyenin
taraf olduğu uluslararası sözleşmelere de
aykırılık teşkil etmektedir.
Aklı başında hiçbir hekimin,
aklı başında hiçbir tabip odasının bu
uygulamaları savunması mümkün değildir. Bu mesele de
sağ-sol meselesi, iktidar-muhalefet meselesi değildir. Bu bir
insanlık meselesidir, bu bir vicdan meselesidir. Bu
vicdansızlığa kimsenin katkı sunmaması gerekmektedir.
Lütfen, anayasal olarak en temel hakkımız
olan Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme
hürriyetine sahiptir. ilkesini sağlıkta şiddet torba
yasası adı altında 5inci maddeye kurban etmeyelim.
Kanun hükmünde kararnamenin kanun olmayıp kanun
hükmünde olduğunu, eski lehçede adına ferman dendiğini;
çağdaş toplumların kanunla, Eski Çağ
toplumlarının fermanla yönetildiğini ve kanunun ise günümüzde
sadece Meclis yoluyla millî irade sayesinde
yapıldığını ifade etmek istiyorum. Özetle Meclisimiz
var ve biz hekimler kanunla yönetilmek istiyoruz.
Egemenlik kayıtsız, şartsız
milletindir diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bana mail atan bir meslektaşımın bir
mektubunu okumak istiyorum müsaade ederseniz. Bu bir doktor ve hissettiklerini
bana bir mektupla dile getirdi. Aile hekimiyken KHKyle 29 Ekim 2016
yılında ihraç edilmiş ve Down sendromlu bir kızı olan,
kanser tedavisi gören engelli bir doktor annenin sessiz
çığlığıdır bu mektup.
Kimselerin bilmesini istemediğim,
hayatımın en travmatik yıllarını anlatmadan
yaşadığım durumu anlatabilmem mümkün değil.
4 yaşlarında başlayan ve 9
yaşına kadar devam eden, çok yakın bir aile üyesi
tarafından sistematik olarak şiddet ve çocuk tacizi
yaşadım. Çocukluk ve gençlik yıllarım
yaşadığım bu travmanın yıkıcı etkisiyle
çok zor geçti. Uzun yıllar kimseye söyleyemedim ve bu sırla
yaşadım. Yaşadığım çevre dar düşünceli bir
yapıya sahip olduğu için, bir kız çocuğu olarak üniversite
sınavına tek giriş hakkım vardı. Sınavı
kazanamazsam, benden önceki ablalarım gibi erken yaşta
evlendirilecektim. Bu yüzden benim tek kurtuluşum okuyup bir meslek sahibi
olmaktı. Uzun ve yorucu geçen yılların ardından mezun oldum
ve doktor olarak atamam yapıldı. İlk görev yerimde, benim gibi
doktor olan eşimle tanışıp evlendim. Bir
kızımız oldu. Doğumdan on gün sonra yapılan genetik
analizlerle Down sendromlu bir melek sahibi olduğumuzu öğrendik.
Eşim de ben de her zaman, kızımızın bize Allahın
bir emaneti olarak gönderildiğini düşündük.
Yaşadığım her zorluğun Allahın bir imtihanı
olduğunu düşündüm ve sabır dedim. Zaman zaman ağlasam da
Down sendromlu bir bebekle yaşamanın zorluğu kadar sevgisi de
bambaşkaydı.
Yüzde 98 engelli annemi de Down sendromlu
kızımı da başımızın tacı olarak bildik.
Ancak kaderin benim için çizdiği imtihanlar bitmemiş olacak ki
kızım 9 yaşındayken bana invaziv duktal karsinom isimli
meme kanseri tanısı konuldu. Tanı kesinleştikten sonra eve
geldim ve aynı odada oturan annem ile kızımın yüzlerine
baktım ve Allahım, evladımı annesiz, annemi de
evlatsız bırakma. diye dua ettim. Ne kadar ağlasam da Yine
bana sabretmek düştü. diyerek tevekkül ettim. Çok zorlu bir süreç beni
bekliyordu. Meme kanseri nedeniyle ilk ameliyatı olduktan bir ay sonra
yapılan taramalarda rahim ağzı kanseri olduğum tespit
edildi. Meme kanseri ve rahim ağzı kanseri tanısı
aldıktan sonra, 2015 yılında, on bir aylık süreç içinde 4
kez ameliyat geçirdim. Bu süreçte Alperen Ocakları ile Doktor Halil Kol
eşliğinde, kurban kesimi, Alperen Ocakları Sivas Şubesine
kitap ve maddi yardım, gene aynı ocakların organize ettiği,
Başkan Tarık Sarının organize ettiği Halepteki
kurban kesimi, Adana Ülkü Ocaklarıyla, Ankara Ülkü Ocaklarıyla,
Türkmenevi kreşine her ay kırtasiye yardımı, her ay
gıda yardımı gibi birçok organizasyonda yer aldım.
Her zaman Devletimin benden alacağı
olmasın, 80 milyon insanın hakkını ödeyemem. Benim
devletimden alacağım olsun, o da helalühoş olsun. dedim. Temel
yaşam prensibim, her zaman devletimin ve milletimin bekası oldu.
Hâlen Ergene ilçesi MHP yönetim kurulu üyesiyim. 2nci kanser
ameliyatından üç gün sonra Çorluda milliyetçilerin ve Atatürkçülerin
düzenlediği şehitlere saygı duruşu yürüyüşüne gittim.
Akademisyen bir arkadaş kitabında kendisinden günümüzün Tomris
Hanı diye bahsetmiştir. Ve son kanser ameliyatımdan iki ay
sonra bir gün, her zaman lanetle andığım 15 Temmuz darbe
girişimi yaşandı. 28 Temmuzda sürpriz bir şekilde
eşimle birlikte açığa alındık ve sonrasında
eşim 1 Eylülde, ben de 29 Ekimde ihraç edildik. O gece KHKyle ihraç
edilenler listesinde adımı gördüğümde inanamadım, devletim
bana bunu yapmaz dedim. Yeni bir imtihan süreci başladı. Türkçü ve
devletçi kimliği olan ben, terörist ilan edilmiştim.
Hayatımın belki de en korkunç ve en zor günüydü. Yukarıda
anlattığım bütün zorluklar bunun yanında birden o kadar
küçüldü ki gözümde ve ihraç edildikten on beş gün sonra eşimle
beraber 31 kişi 15 Temmuz darbe girişiminden yaklaşık sekiz
dokuz ay önce kapanmış bir sağlık derneğine üye
olduğumuz gerekçesiyle gözaltına alındık, bir de 2014
yılında aldığımız evin senetlerini Bank Asyaya
ödedik. Eşim tutuklandı, on iki ay tutukluluk ardından serbest
bırakıldı. Bankayla ilgili bilirkişi raporu Şüpheli
hareket yoktur. diye geldi. Dava süreci devam ediyor.
Meme kanseriyle birlikte başka
hastalıklarım da olduğu için devlet hastanesi sağlık
kuruluna girdim ve yüzde 68lik engelli raporu aldım. Bu sırada
kendime bir iş imkânı olur diye çok zor olduğunu bildiğim
iş yeri hekimliği sınavına çalışayım dedim.
Bazı ihraç edilmiş doktorlar iş yeri hekimliği
yapıyorlardı. Benim sertifikam 2006 yılından olduğu
için geçersizdi, tekrar sınava girmem gerekiyordu. Gecemi gündüzüme
kattım, Aralık 2017deki iş yeri hekimliği
sınavından 80 aldığımı öğrendiğimde
havalara uçtum. Bu sevincim de yarım kaldı ve benim gibi KHKyle
ihraç edilen hekimlerin sertifikaları onaylanmadan askıya
alındı. Eşim de mayıs ayında aynı sınava
girdi, o da 80 aldı ancak onunki de askıya alındı. İki
buçuk yıldır aile yardımlarıyla geçinmeye
çalışıyoruz. Ben artık o kadar çaresizlik içindeydim ki bir
şeyler yapmalıyım dedim ve doğal taş tespih ve
takı yapıp satmaya başladım, ufak tefek bir
katkısı oldu. Ekim ayında nihayet beklediğimiz haber geldi
ve iş yeri hekimliği sertifikalarımız onaylandı.
Yaşadığımız mutluluğu anlatamam. Nihayet kimseye
yük olmayacağız ve çok sevdiğimiz mesleğimizi icra
edebileceğiz, evladımıza tekrar özel ders
aldırabileceğiz diye düşünüp çok mutlu olduk. Devletimin şefkat
elinin uzanmasını beklerken 5inci maddeyle âdeta ölüm
fermanımızı imzalamaya çalışması beni tamamen
bitirmiştir. Artık dayanma gücüm kalmadı ve ben artık güçlü
bir kadın olmaktan çok ama çok yoruldum. Çaresizlik nedir bilir misiniz?
Kanser tedavisi gören, Down sendromlu hasta bir çocuğu olan bir doktor
anne olarak çaresizliğin zirvesini yaşamaktayım. Ben on binlerce
KHKliden sadece biriyim ve bilmediğiniz, sesini duyuramayan, hikâyesini
anlatmaktan çekinen binlercesi var. Hikâyemin tamamını anlatmak
zorunda kalmak beni derinden üzmüştür. Yazdığım her
kelimede travma dolu hayatımı tekrar ve tekrar yaşadım
diyerek bana duygularını ifade etmiştir. Lütfen, bu 5inci
maddeyle, hekim arkadaşlarımızı -bu
meslektaşımızın yazdığı mektupla- sesini
duyuramayan diğer meslek grubundaki arkadaşlarımızı da
Meclis gündemine getirmeyi öneriyorum.
Teşekkür ediyorum, sağ olun.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Vural
Çokal.
Gruplar adına ikinci konuşma, Milliyetçi
Hareket Partisi Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan tarafından
yapılacaktır.
Buyurun Sayın Aycan. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
MHP GRUBU ADINA SEFER AYCAN (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Teklifin tümü üzerindeki görüşlerimizi aktaracağım.
Bilindiği gibi, görüşülmekte olan bu kanun
teklifi, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri tarafından
hazırlanmış ve Hükûmet tarafından da Sağlık
Bakanlığı tarafından da mutabık kalınan
konuları içermektedir. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, kanun
teklifini, Genel Başkanımızın belirlediği ilkeler doğrultusunda,
millet ve devletimizin bekası için sürdürdüğümüz Cumhur
İttifakı kapsamında genel olarak destekliyoruz.
Kanun teklifi, sağlık hizmetlerinin
bazı maddelerinde düzenlemeler içermektedir. Tabii ki bu kanun teklifi, bu
kanun teklifini veren milletvekillerinin ve partilerinin görüşünü ifade
etmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim sağlık
hizmetleriyle ilgili elbette farklı görüşlerimiz de vardır. Bu
nedenle, bu kanun teklifinde Milliyetçi Hareket Partisi olarak tamamen
katıldığımız maddeler olduğu gibi, eksik
bulduğumuz, yetersiz bulduğumuz maddeler de vardır; hatta, bize
göre öncelikli olan bazı konular vardır. Bunların da bu teklif
içerisinde olmasını beklerdik, onunla ilgili düzenlemeler
içermemektedir.
Şimdi, kanun sağlıkta şiddet
yasası olarak topluma lanse edildi. Nereden çıktı, nasıl
oldu bilmiyorum ama bir haftadır tüm basın kuruluşlarında
verilen teklifle sağlıkta şiddetin önleneceği söylendi.
Şimdi, bu kanun teklifinde 42 madde vardır, sağlıkta
şiddetle ilgili sadece 1 madde vardır, onun için sağlıkta
şiddetle ilgili genel bir düzenleme içermemektedir; sadece 1 maddede,
sağlıkta şiddet gerçekleştiğinde buna nasıl
davranılacağıyla ilgili hükümler vardır.
Daha önce de çok konuştuk, bu şekliyle, bu
hâliyle sağlıkta şiddeti önlemesi mümkün değildir. Evet,
sağlıkta şiddet yoğun bir şekilde maalesef
yaşanmaktadır. Ülkemizde hekimlere, diğer sağlık
çalışanlarına yönelik şiddet vardır, hatta canlarına
kıymaya, kıyımlarına sebep olmaktadır ve bu artarak
devam etmektedir. Bu durumda yapılacak düzenlemeler vardır ama bu
düzenlemelerin -daha önce de ifade ettiğimiz gibi- esas muhatabı
Sağlık Bakanlığıdır. Sağlık
Bakanlığının sağlıkta şiddeti önlemek için
hastanelerde birtakım önlemler alması lazım. Hekim ile milleti
karşı karşıya getirmemek gerekir, hekime yönelik algı
üzerinde çalışmak gerekir. Şiddetin en fazla olduğu yerler
hastane acilleridir. Hastane acilleri üzerinde düzenleme yapmak, burada
güvenlik tedbirlerini artırmak, acildeki yoğunluğu azaltmak
gerekir. Onun dışında, bu şiddet uygulayanları
şiddet uygulamaktan caydırmak için Türk Ceza Kanununda bir
değişiklik yapılması gerekir. Bununla ilgili teklifimizi
vermiş bulunuyoruz. Bu teklifimiz Adalet Komisyonunda beklemektedir. Bir
an önce bunun da görüşülmesini ve Genel Kurula gelmesini bekliyoruz.
Eğer bu gelirse şiddet uygulayanlara Türk Ceza Kanununda dört
yıla kadar hapis teklif ediyoruz ve bunda bir kamu davası olarak
yargılanmayı ve tutuklu yargılanmayı düzenleyen hükümler
getirmek istiyoruz. Böylece, şiddet uygulayanı bir kez daha
caydırabiliriz diye düşünüyoruz. Bir an önce bu düzenlemenin Meclis
Genel Kuruluna gelmesini bekliyoruz.
Kanun teklifinde ilaç ve eczacılıkla
ilgili düzenlemeler bulunmaktadır. Biz bu düzenlemeleri de genel olarak
destekliyoruz. Eczacılık mesleğinin eczacılar
tarafından yapılmasını istiyoruz. İlaç
satışının mutlaka eczacılar tarafından
yapılması, marketlerde ilaç satılmaması gerektiğini
vurgulamak istiyoruz. Asla bir sermayenin zincirleri şeklinde eczaneler
açılmamalı, eczaneler eczacılar tarafından açılmalı
ve eczacılar tarafından ilaç satılmalıdır. Bu konuda
da hassasiyetimiz ve duyarlılığımız vardır.
Elbette her türlü ilacın ülkemizde üretilmesini
istiyoruz. İlaç millî bir konudur, stratejik bir konudur. Bununla ilgili
önlem alınmasını ve bununla ilgili AR-GE
çalışmalarının yapılmasını destekliyoruz.
Ülkemizde mutlaka her ilaç bulundurulmalıdır. İlaç bulundurmak
ve bununla ilgili düzenlemeleri yapmak da elbette Sağlık
Bakanlığının görevidir. İlaç bulunmaması
nedeniyle herhangi bir vatandaşımızın tedavisinin
aksamasını da doğru bulmuyoruz.
Kanun teklifinde organ nakli ve tüp bebekle ilgili
düzenlemeler de vardır. Bu konular da önemli konulardır, ülkemizin
ihtiyacı olan konulardır. Temel olarak bu konuları da
destekliyoruz. Elbette, organ naklinin düzenlenmesi, disiplinize edilmesi
gerekir. Organ naklinin ticari konu olmaması gerekir, ticarete malzeme
yapılmaması gerekir ve bununla ilgili düzenlemeleri de destekliyoruz.
Aynı şekilde, tüp bebekle ilgili düzenlemeleri de doğru buluyor
ve destekliyoruz, bunun da disiplinize edilmesi lazım. Mutlaka evli
çiftler arasında bu işlemin yapılması gerekir.
Fakat bunların yeterli
olmadığını da ifade etmek istiyoruz. Organ nakli bizim
ülkemizde sadece kardeşlerden, eş ve dosttan yapılmaktadır.
Bu düzenleme ya da böyle bir uygulama, organ nakli bekleyen kişilerin,
hastaların sorunlarını çözmemektedir. Gelişmiş
ülkelerde, dünyada organ nakli konusu kadavradan yapılmaktadır.
Kadavradan organ nakli konusunda ise biz son derece geri durumdayız. Organ
bağışı konusunu özendirmemiz gerekir. Elbette, bununla
ilgili açıklama yapması gereken en önemli kurum olarak da Diyanet
İşleri Başkanlığını görüyoruz. Diyanet
İşleri Başkanlığının bunun üzerinde
toplumdaki olumsuz algıyı ortadan kaldırması gerekir. Tabii
ki organ bağışı yapmak ya da öldüğünde organ
bağışında bulunmuş olmak bence çok önemli ve
yararlı bir konudur ve burada yapılan organ
bağışında bence kişinin sorumluluğu yoktur.
Diyanet İşleri Başkanlığının bununla ilgili
açıklama yapması gerekir. Çünkü Peygamber Efendimizin bir hadisi var
Ameller niyetlere göredir. der, eğer organını veren kişi
sadece bir insana faydalı olmak için bunu yapmışsa buradan
başka da bir sorumluluk doğmayacağını
düşünüyorum. Keşke, Sayın Diyanet İşleri
Başkanı resmî kıyafetle cumhuriyet düşmanı, Atatürk
düşmanı bir zatı ziyaret edeceğine bu konulara vakit
ayırsa da bunlara hüküm getirse veya bunlara açıklama getirse daha
iyi olurdu diye düşünüyorum.
Diğer bir konu tütün ürünleridir. Tütün
ürünlerinin satışıyla ilgili kısıtlamaları da
doğru buluyoruz. Dünyanın her yerinde bu tür düzenlemeler
vardır. Ekonomik anlamda da tütün, alkol ve uyuşturucu madde, kötü
madde olarak değerlendirilir, bunun satışıyla ilgili
kısıtlamalar da doğru düzenlemelerdir. Biz de tütün
satışının kısıtlanmasıyla ilgili yapılan
düzenlemeleri doğru buluyoruz. Fakat bir gerçeğe de dikkatinizi
çekmek istiyorum. Maalesef, tüm bu önlemlere, çabalara rağmen
Ki bu
çabalar yeni çabalar değildir, 2002den sonra başlamış
çabalar değildir. Bu çabalar bizim de hükûmet ortağı
olduğumuz 57nci Hükûmette, hatta daha önce, 90lı yıllarda
başlayan bir mücadeledir. Özellikle, tütünle mücadelede Sağlık
Bakanı Bülent Akarcalıyı da anmak lazım. İlk
düzenlemeyi yapan kişi Bülent Akarcalıdır. Ondan sonraki
dönemde Sağlık Bakanlığı olarak 57nci Hükûmet
döneminde de bizzat o dönemde çalışırken biz de tütünle ilgili
birtakım düzenlemeler, kampanyalar yaptık. Bu ürünlerin
satışıyla ilgili ya da tütün ürünleri
kullanımının kısıtlanması, buna başlayan
insanların bundan caydırılmasıyla ilgili birçok çalışma
yaptık. Tabii, 2002 sonrasında Adalet ve Kalkınma Partisi de
bununla ilgili düzenlemeler yaptı ama şu an durumun iyi
gitmediğini düşünüyorum. Sigaraya başlamada hâlâ bir sorun
yaşıyoruz, sigara kullanımında bir sorun
yaşıyoruz, sigara tüketiminde sorun yaşıyoruz. Hatta
milletvekillerimiz Meclis içerisinde sigara tüketiyorlar.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Ben
şahidim.
SEFER AYCAN (Devamla) Şimdi, bu konuda esas
sorun, çocuklarımız sigaraya başlıyor ve sigara tüketimi de
azalmamış bulunuyor. Fakat burada çok daha tehlikeli bir durum var;
bunun, fiyat politikasından kaynaklanan bir durum olduğunu
düşünüyorum. Bu sigaraların fiyatının çok yüksek
olması daha tehlikeli bir durumu ortaya çıkartıyor, kaçak sigara
satışı artıyor. Şimdi, satışı
kısıtlamak için birtakım düzenlemeler yaparken Ulusta,
Kızılayda açıkta, tezgâhlarda sigara satılmaktadır,
hatta ne olduğu belirsiz sigaralar satılmaktadır. Ve bu
sigaralar 3 lira, 5 lira daha ucuz diye bunu almakta vatandaş, ne
olduğu belirsiz sigaralar tüketilmektedir. Üstelik bu sigaralar veya bu
tür uyuşturucu maddeler zaten özellikle terör örgütleri tarafından
yönetilmektedir ve çok ciddi ayrı bir sorunla karşı
karşıyayız. Maalesef ülkemizde tütün ürünlerinin satışı,
alkol kullanımı, hatta hatta madde kullanımı ilkokul çocuklarının
seviyesine kadar inmiş durumdadır ve bu çok vahim bir
durumdadır.
Bir diğer konu da tabii ki bununla ilgili,
nargile konusudur. Sigarayla ilgili yaptığımız
kısıtlamalara rağmen nargile kullanımıyla ilgili
herhangi bir kısıtlama yapılmamaktadır; oysa nargile daha
tehlikeli bir durumu ifade etmekte, daha çok solunumu, inhale edilmeyi
gerçekleştirdiğinden daha fazla risk taşıyan bir durumdur.
Onun için bunlarla ilgili mutlaka önlem alınması lazım.
Kanunda aile hekimliğiyle ilgili de
birtakım düzenlemeler var. Bilindiği gibi, aile hekimliği
uygulaması Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından 2004
yılında çıkartılan bir kanunla
yapılmıştır. Bu kanun Hükûmete özgü bir kanundur. Evet, tüm
dünyada aile hekimliği uygulaması vardır fakat her ülkede aile hekimliği
uygulaması farklı farklı modeller şeklindedir. Türkiyeye
getirilen aile hekimliği modeli de Hükûmete özgü bir modeldir fakat
geldiği günden beri bazı sorunlar yaşanmaktadır. Mesela,
aile hekimliğinin uygulamasının temeli sevk sistemidir fakat gelir
gelmez sevk sistemi kaldırılmıştır. Şimdi yine
birtakım değişiklikler getirilmektedir. Ne vardır
değişiklikte? Mesela, vatandaşın aile hekimini seçme
hakkı varken burada aile hekimini Sağlık
Bakanlığı tespit edebilmektedir. Bu da aile hekimliğinin
özüne aykırıdır veya aile hekimleriyle ilgili en çok sorun
oluşturan veya sakınca gördüğümüz, buradan kaygı
duydukları bir durum vardır; aile hekimlerinin şirket
kurabileceğine dair bir ifade vardır. Bu da aile hekimlerinde
huzursuzluk yaratmaktadır. Buna ne gerek olduğu da
tartışmalı bir konudur ve başka bir konu da aile
hekimleriyle ilgili sayı değişikliğinin de,
kayıtlı kişi sayısının da
değiştirilebileceğine dair bir hüküm vardır. Bu da yeni bir
belirsizliğe ve soruna sebep olabilecek diye düşünüyorum.
Tüm bunları dikkate
aldığımızda, oluşturulan kanun, 2004 yılında
çıkartılan Aile Hekimliği Kanunu zaten pilot kanun diye geçer.
Bu kanunun, bir an önce, tüm tarafların bir araya gelerek daha etraflı
bir şekilde gözden geçirilmesi ve yaşananlarla, deneyimlerle birlikte
aile hekimliği uygulamasının güncellenmesi gerektiğini
düşünüyoruz ve bunu öneriyoruz.
Burada bölge tabanlı uygulamaya geçişe
yönelik bir ifade vardır. Sağlık
Bakanlığının aile hekimi atayabileceğini ya da aile
hekimine kayıt etmeyi atayabileceğini ifade etmektedir. Tüm bu
sorunların çözümü için bireysel değil de bölge tabanlı bir
yaklaşım gösterirsek bu sorunların da çözülebileceğini
düşünüyoruz. Onun için acilen Aile Hekimliği Kanununda bir düzenleme
yapmamız gerektiğini düşünüyoruz.
Şimdi, kanunda döner sermayeyle ilgili de
düzenlemeler vardır. Döner sermaye miktarının
artırılmasıyla ilgili hükümler görüyoruz, 10 milyar Türk
lirası olması. Bence bu rakam bile yetmeyecektir çünkü şu an
Sağlık Bakanlığında, özellikle kamu hastanelerinde
devlet bütçesinden sadece personel maaşları ödenmekte, onun
dışındaki her şey döner sermayenin üzerine kalmış
durumdadır. Bu noktada döner sermaye uygulamasının
sağlık hizmetlerinde tümüyle işletme mantığına
sebep olduğunu da görüyoruz, bunu da sakıncalı buluyoruz.
Aslında sağlık hizmeti hekim ile hasta arasındaki ya da
vatandaş arasındaki bir iştir. Hekim ya da hastane bir
işletme değildir, hasta da müşteri değildir ve bu nedenle,
oradaki döner sermaye mantığının kârlılık
esasına ya da daha fazla gelir getirmeye dayalı bir
yaklaşıma sebep olmaması lazım.
Şu an döner sermayelerde ciddi
sıkıntı yaşanmaktadır. Özellikle üniversite
hastanelerinin döner sermayelerinde çok ciddi sorunlar vardır ve bu
sorunlar yüzünden hastane birtakım faaliyetleri yerine getirememektedir.
Fakülte hastaneleri ciddi borç yükü içerisindedir. İşte tüm
bunları dikkate alarak döner sermaye üzerindeki yükü, olaya bir
işletme mantığıyla, kârlılık ilkesiyle bakmayla
ilgili anlayışları değiştirmemiz gerekir.
Bir de korkarak bir şeyi ifade etmek istiyorum.
Döner sermaye, sadece cari harcamaları ve sağlık personeline
katkı paylarını karşılamak için yetmektedir. Bu
yap-kirala-işlet-devret modeli yaygın hâle geldiğinde,
hastanelerin ödeneklerinin ya da kira giderlerinin döner sermayeden karşılanması
durumunun mümkün olamayacağını da düşünüyoruz. Zaten
şu anki hâliyle yetmeyen döner sermayenin, eğer kira gelirlerini de
eklersek, bu şekildeki ödemeleri karşılaması mümkün
değildir. Bu nedenle, bu kira yükünün döner sermayenin üzerinden
alınması gerekir. Bu da tabii ki genel bütçeye yüklenmesi anlamına
gelir. O da çok ciddi bir yük getirecektir tüm hastaneler açısından
ve bunun ciddi bir sağlık harcamasına ya da kira giderlerine de
sebep olacağına ve hastanelerin döner sermayesinde
sıkıntı yaratacağına da şimdiden dikkat çekmek
istiyorum.
Son olarak, yine yasa teklifi içerisinde olan bir
hususa değinmek istiyorum. Sağlık bilimleri üniversitesi
kurulması veya bununla ilgili düzenlemelerin de Anayasaya uygun
olmadığı görüşündeyiz çünkü kamu üniversitesinin nasıl
kurulacağı bellidir. Kamu üniversitesinin YÖKe bağlı
olarak kurulması gerekirken burada Sağlık
Bakanlığının bünyesinde, onun
yapılandırdığı mütevelli heyet altında bir
üniversite yönetimi oluşmaktadır ki
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Aycan.
Buyurun.
SEFER AYCAN (Devamla)
bunun da Anayasaya çok
uygun olmadığını belirtmek istiyorum çünkü
Anayasamızda üniversitelerin, kamu üniversitelerinin nasıl
kurulacağı ve nereye bağlı olacağı da net olarak
bellidir. Bunun dışındaki istisnalar olarak sadece askeriyeye
akademi kurma ve polise akademi kurma hakkı verilmiştir, onun
dışında herhangi bir kuruma üniversite kurma hakkı
verilmemiştir.
Elbette eksiklikleri de var, bunlarla ilgili fazla
vaktinizi almayacağım. Aşı reddi, sağlık
personelinin özlük haklarıyla ilgili düzenlemeler, gerçekçi
sağlık insan gücü planlamaları bizim öncelikli
konularımızdır. Bu konularla ilgili burada bir düzenleme
bulmuyoruz. Bu hâliyle birçok kısımda bazı sorunları
giderecek ama yasada bazı eksiklikler olduğunu da düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür
ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Aycan.
Gruplar adına üçüncü söz, Halkların
Demokratik Partisi Batman Milletvekili Necdet İpekyüze aittir.
Buyurun Sayın İpekyüz. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
HDP GRUBU ADINA NECDET İPEKYÜZ (Batman) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Aslında bugün ne tesadüf ki hem
Sağlık Bakanlığının bütçesi görüşülüyor hem
de sağlıkla ilgili yaklaşık on gündür Türkiyede
konuşulan bir gündem üzerine değerlendirme yapıyoruz. Bir
kısım arkadaşlarımız Türkiyedeki sağlık
veya sağlıksızlık üzerine, yukarıda bütçe üzerine
değerlendirmelerini sürdürürken bir haftadır burada ele alınan
konuda dönem dönem gündem dışı konuşmalarda da hep bu sorun
dile getirildi. Hangi sorun dile getirildi? Şiddet konusundan yola
çıkıldı, özellikle hekim ve sağlık
çalışanlarına yönelik şiddet konuşuldu. Şimdi,
bir sağlık çalışanı olarak, bir sağlık
emekçisi olarak, hekim olarak ve meslek örgütünde çalışan birisi
olarak sağlıkta ilk eğitime
başladığımızda, hekimlik eğitimine
başladığımızda bize Önce zarar verme. diye bir
öğreti öğretilir. Siz önce zarar vermeden yola çıkarsanız
birçok şeyi düzenlersiniz, aslında siyaset kurumu da böyledir ama
maalesef bugün getirilen düzenlemelere baktığımızda, ortaya
çıkan birçok çalışmaya baktığımızda zarar
veriyoruz. Bakınız, son on altı yılda, AKP döneminde
Hükûmet gerek sağlıkta ve gerek eğitimde yapboz oyunu gibi, Lego
gibi bozup bozup kendi kendine düzenlemeler getiriyor ve artık
eleştirdiğimizde geçmişi unutup, bugünle ilgili söylem
çıkartıp bugünlere yanıt veriyor. Neden bunu söylüyorum? Birçok
şeyi düzenlerken torba yasa diye bir şey çıkartıyorsunuz ve
torba yasayı da kamufle etmek için üstüne bir şablon
yerleştiriyorsunuz. Meclisin İkinci Yasama Yılı ekim
ayında açıldı ve 2 Ekim günü İstanbulda bir hekim
katledildi bir hastası tarafından iş yerinde. İkinci Yasama
Yılında, 2 Ekimden sonra bu madde üzerine, hekimlere şiddet
üzerine bir yığın konuşma yapıldı ve şiddet
yasasının bir an önce çıkarılması gerektiği
konusunda Mecliste basın açıklamaları yapıldı, bu
kürsüden kınamalar yapıldı ve bir an önce yasanın
çıkması için de herkes sorumluluğa davet edildi. Nitekim
Halkların Demokratik Partisi bir önerge de verdi, daha farklı
partiler de önerge verdi ama hiçbir şey çıkmadı. Bunu niçin
söylüyorum? Kamuoyu duyarlılık gösterdi çünkü meslek örgütleri, tabip
odaları, sendikalar her tarafta eylem yaptılar. Hatta şu anda
Ankarada, biraz ileride, Kuğulu Parkta fener ve meşalelerle
hekimler buradan çıkacak sonucu bekliyorlar. Televizyonlar alt
yazıyla şöyle geçti: AKP tarafından Meclise şiddeti önleme
yasa teklifi getirildi. ve bizi aradılar. Beni arayan hekim
arkadaşlar, sağlık çalışanları Ne oluyor?
filan, bir heyecan Keşke olsa da bir baksak. Sadece 24üncü madde, o da
bir komiklik olsun diye bırakılmış, hiçbir şey yok.
Birazdan niçin komiklik olduğunu söyleyeceğim, onu da
anlatacağım.
Bu, buraya yakışmayan ve ciddiyetle
alakası olmayan bir şey. Bir kere, sağlık gibi bir konu,
Türkiyenin en büyük, hassas ve hepimizi ilgilendiren konusu torbaya
sığmaz, çuvala sığmaz, yüz yüze konuşmamız
lazım, kaçmamamız lazım. Sağlık Kürte, Türke, Arapa
değil, sağlık herkesedir; anne karnından tutun, ölüm
şekline kadar hepimizi ilgilendiren bir konudur. Bunları açık
açık konuşmamız lazım. Niçin bunu söylüyorum? Hekimlik bir
meslektir. Hekimlik ta insanların doğuşuyla
başlamıştır. Kimileri şifa dağıtmak üzerine,
kimileri bitkilerden başka yollarla hep şifa dağıtmaya
çalışmış ve modern tıbba kadar gelinmiştir.
Modern tıpla beraber de hekimlik yine şifa dağıtmak için
yoluna devam etmiştir ama bunu önlemek için bir düzenleme
yapılmış. Nedir düzenleme? Bunun uluslararası alanda etik
kuralları olduğu gibi, her ülke de kendisine göre Kim hekimlik
yapabilir, yapamaz? konusunda bir belirleme yapmış ama bütün dünyada
hekimliğin yapılmak için olmazsa olmazı eğitim almak ve
diploma sahibi olmaktır.
Şimdi, siz diploma sahibi hekimleri hekimlikten
alıkoyuyorsunuz, fişlemeye çalışıyorsunuz, ellerini
kollarını kelepçeleyip Hiçbir şey yapamazsınız.
diyorsunuz. Şimdi, şiddetle bağlantısına
geldiğimizde, hekim ve sağlık çalışanlarını
hedef gösteren, sistemin on altı yıllık
uygulamalarıdır. Arkadaşlar, 2005ten sonra hekimler
öldürülüyor, sağlık çalışanları öldürülüyor.
Öldürülüyor diyorum, bunlar ambulans kazasıyla değil, iş
kazasıyla değil; iş esnasında birileri gelip onların
canlarına kastediyor.
Şimdi, benden önceki konuşmacı da
söyledi, 2 madde ekleyecektik, Komisyonda 2 madde ekleyecektik -Komisyon
üyeleri de burada, Sayın Demircan da burada- 2 madde, önerdik,
Halkların Demokratik Partisi olarak dedik ki: Bu kadar madde
konuşuluyor, 2 madde ekleyelim, Komisyondan geçsin, gelsin Genel Kurula,
hiç zor değil. Şimdi, kim buna karşı çıkacak yani
insanlara şiddetin önlenmesine? Sadece sağlık
çalışanları, hekimler için değil; şiddetsiz toplum
için çalışması lazım bu Parlamentonun, bu kurumun, olmadı.
Şimdi, arkadaşlar, hekimlik mesleği,
bir hasta gelecek, iyileştirecek değil; hekimlik mesleği,
biliyoruz ki hepimiz bir deprem olduğunda
Kocaelide deprem oldu -Marmara
depreminde- herkes koştu; Vanda deprem oldu, herkes koştu; Düzcede
deprem oldu, herkes koştu. Ha kimi zaman Afrikada, Gazzede, Somalide
bir problem çıktığında hekimler gidiyor. Hekimler bu
işi yaparken, mesleğini uygularken etnik kökenine, inancına
bakmaz, o anda neyse onu yerine getirir, yapar. Ama hekimlik sadece
iyileştirmek üzerine değil; hekim aynı zamanda temiz içme suyuna
bakar, temiz gıdaya bakar, yoksullukla mücadele eder, insanların
huzur içinde olması için çalışır ve en önemlisi
çatışma ve savaşa karşı çıkar,
barışı savunur. Çünkü bir hekim yaşatmak üzerine kuruluysa,
bunu düşünüyorsa savaşa karşı
çıkmadığında, çatışmaya karşı
çıkmadığında kendi mesleğine haksızlık
etmiş olur. Bu sadece hekimlikle de sınırlı değil; bir
sağlık çalışanının olmazsa olmaz dikkate
alması gereken bir konudur. Siz bunu yapmadığınızda
tümüyle alakasız olur.
Şimdi, konuya gelelim. Torbaya birçok madde
konulmuş. Sağlık Bakanlığını zaten
bakanlıktan çıkarmışız, şirkete
dönüştürmüşüz, sadece hastane açan, hastane işleten, ilaç
parası veren
İlaçla ilgili düzenlemeyi düşünmüşüz,
onların olması lazım ama sektör diyoruz, sektör
işletme diyoruz, kalite ölçüyoruz, gelene müşteri gibi
bakıyoruz.
Bir taraftan, koruyucu sağlık hizmetlerini
unutmuşuz veya istatistiklerle oynuyoruz. Sabah bütçede de söyledi
arkadaşlarımız, bebek ölüm hızıyla oynuyoruz. Şu
anda Türkiyedeki bebek ölüm hızında Sağlık
Bakanlığının verileri ile Türkiye İstatistik Kurumunun
verileri birbirini tutmuyor. Türkiyede bu kurumlar, ikisi de farklı;
UNICEFle tutmuyor. Bunu niçin söylüyorum? Her şeyi kendi keyfinize göre
hazırlıyorsunuz. Biz gördük, bu gelen torba teklifle ilgili gerek
buradaki Komisyon üyelerinin gerek Sağlık Komisyonu üyelerinin sadece
kendilerinin bile bilgileri yoktu, birileri tarafından
yazılmış Bunu oradan geçirmeniz lazım. Sağlık
Bakanlığı işletmeye dönüştüğü gibi,
Sağlık Bakanlığı giderek tümüyle bir keyfiyete
geliyor.
Şu anda da gerekirse üniversite olsun,
Sağlık Bakanlığı demiyor, sağlık
üniversitesi gibi
Çünkü bu teklifin içinde üniversitelerle ilgili düzenleme
var, iş yeri hekimleriyle ilgili düzenleme var, sigarayla ilgili düzenleme
var, aile planlamasıyla ilgili düzenleme var ama bütün kamuoyu ve
Parlamento dâhil herkes iki konu üzerinde konuştu: Biri şiddet,
diğeri de 5inci madde. Hiç kimse maddenin içeriğinden öte
Artık bilindi, sosyal medyada 5inci madde denildiğinde
Bu,
Türkiye tarihine de girdi. 5inci madde üzerinde konuşuluyor. Nedir 5inci
madde? 5inci maddede siz diyorsunuz ki: Hekimlik yapamazsınız.
Nasıl yapamazsınız? Herhangi bir yasal dayanağı da
yok. Kısaca -bizi dinleyenler için- üç tane ayağı var: Bir
öğrenci tıp fakültesine giriyor, okuyor -zorla girmiş, etüde
gitmiş, dershaneye gitmiş, bir yığın şartlarda-
okurken herhangi bir öğrenci etkinliğine katılmış,
herhangi bir derneğin aktivitesine katılmış, ne bileyim,
herhangi bir sanatla ilgili, müzikle ilgili bir grubun düzenlediği bir
şeyi dinlemiştir, birileri -çok iyi bileceksiniz- fişlemiş.
Fişleme cumhuriyet tarihinden beri Türkiye'nin en büyük
ayıbıdır. İnsanların nüfus kütüklerinden,
soyadlarından tutun, yerleştikleri yerden tutun
kırmızı noktalar, fişlemeler hep baş belası
olmuştur.
İYİ PARTİ burada. Ben anımsıyorum,
Sayın Durmuş Yılmaz burada değil ama Hükûmet,
zamanında Durmuş Yılmazı Merkez Bankasına önerdi. O
günkü Cumhurbaşkanı dedi ki: Kapıcıların verdiği
bilgiye göre hiç uygun değildir. Bunu unuttunuz mu ya? El vicdan ya!
Birileri anneleri namaz kılıyor diye bir yerlere giremiyordu. Niye?
Fişlemesi var. Ya, biraz vicdan ya! Birileri Kürtçe konuşuyor diye
fişleniyor.
Ben hekimim, ilk başladığımda
benim ilk şikâyetim hastanede Kürtçe konuşmaktı. El vicdan ya!
Birileri herhangi bir etkinliğe gittiği için çeşitli resmî
kurumlara alınmıyordu. Niçin? Fişleme. Ya, bunun
ayıbını hepiniz yaşadınız. 28 Şubat
nasıl unutulur? Şimdi, Sayın Demircan burada, konuştuk,
Sayın Tamer de burada, dedik ki: Bu maddenin gerekçesini bize
açıklayın. Nedir yani? Millî Güvenlik Kurulunun
aldığı karar doğrultusunda
Bakın, Sayın Meclis Başkan Vekilimiz
burada, anayasacılarımız da var, Millî Güvenlik Kurulu karar
alamaz, alamaz. Ama maddeyi okuduğunuzda yazıyor. Anayasa'ya
aykırı. Millî Güvenlik Kurulu nasıl karar alabilir? Tavsiyede
bulunabilir. Bu zaten Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı,
birçok şeye aykırı. Gelelim, 28 Şubatta yaşananlar
unutuluyor, 28 Şubatta Millî Güvenlik Kurulunun aldığı
kararlar unutuluyor, bu partinin geçmişine
baktığımızda -kütük- yaşadığı
şeyler unutuluyor, Millî Güvenlik Kurulunun tavsiye kararları önümüze
getiriliyor ve karar diye söyleniyor.
Şimdi, arkadaşlar, siz böyle yapınca,
burada, Sayın Tamer hatırlar, Sayın Demircan hatırlar ama
bizi dinleyenlerin bilmesi açısından
Genç bir hekim -sabaha
karşı Komisyon Başkanımızdan rica ettik, o da uygun
gördü, söz verdik- kamuda çalışamıyor çünkü mezun olmuş
diplomasını vermiyorlar, bir yerde iş yeri hekimliği
Bizim
bütün üyelere döndü ne dedi biliyor musunuz: Ben burada benim
fermanımın yazıldığını düşünüyorum. Az
önce arkadaşımız söyledi.
Bak, ferman kelimesi birçok şeyi insana
çağrıştırıyor olumsuz anlamda. Ve hekim
arkadaşımızla bugün konuştum Ne yapıyorsun, ne
ediyorsun? diye, içi ağlıyor, O kadar umutsuzum ki benim hakkımda
fişleme yapan ekibin hepsi cezaevinde. Rektörü cezaevinde, polisler
cezaevinde, tutanağı düzenleyenler cezaevinde. Ve benim babamın
benden söz ederken gözü doluyor, annem ağlıyor. Ben hekimlik
yapamayacağım. Altı yüz gündür bana engel oluyorlar ve altı
yüz günün sonunda Hadi git ama öyle bir yere gideceksin ki kamuda da
çalışamayacaksın, özel yerde de
çalışamayacaksın. Nasıl özel yerde
çalışamayacaksın? Sosyal Güvenlik Kurumuyla anlaşan özel
bir yerde çalışamayacaksın. Ya ayıptır! Yarın
öbür gün diyeceksin ki Kamu hizmetinden de yararlanma, otobüste ön koltukta
oturma veya diplomana siyah çarpı koyalım veya Hitler dönemindeki
gibi sen beyaz önlüğün üstüne bir pazı bandı bağla, siyah
bant bağla. Bunu mu düşüneceğiz ya?
Biraz önce depremden, selden, felaketten söz ettik,
siz bir mesleğin uygulanmasını nasıl yasaklıyorsunuz?
En yakın örneği, biraz böyle vicdanlılar ve bizi dinleyenler:
Arabadasınız, araba otomatik kilitlendi ve balyozla camı
kırmak zorundasınız ve ben hekimim, oradayım ve KHKyle
atılmışım. Ne yapacağım ben? Ne
yapacağım? Sonra da ben rapor tutacağım, diyeceğim ki
Böyle böyle oldu., siz o raporu mahkemede geçerli saymayacaksınız.
Böyle şey mi olur ya? Siz bir mesleği, bir uygulamayı, ta öteden
bugüne kadar gelen bir uygulamayı nasıl engelliyorsunuz? Şimdi
bütün bunları aldığımızda, bu fişlemeleri, bu
uygulamaları aldığımızda bir keyfiyet ve kendi kendine
çelişkilerle dolu arkadaşlar.
Bugün görüştüğüm bir hekim diyor ki Ben
atanamıyorum. Fakat askere gidiyorum, atanamamamın gerekçesi
fişlenme, kanun hükmünde kararnameye uydurmuşlar, çeşitli
fişler uydurmuşlar. Askerlikte şu anda asteğmen olarak
görev yapıyor, 7 bin lira maaş alıyor. Şimdi bir taraftan
diyorsunuz ki Millî Güvenlik Kurulu karar almış., bir taraftan
diyorsunuz ki Sakıncalı, fişlenmişsiniz. Kendi kendinize
keyfiyetle uyguluyorsunuz, sonra diyorsunuz ki
Buyurun, ortada.
Şimdi, arkadaşlar, gün gelir sizi çarpar.
Daha önce yaşamışsınız annelerinizle,
eşlerinizle. Bu ülkede eşlerinin başı türbanlı
olduğu için bakanlık yapamayanlar vardı, bakanlık konutuna
gidemeyenler vardı. Bu ülkede Kürtçe konuştuğu için, Kürtçe
sağlık hizmeti vermeye çalıştığı için
yargılananlar vardı, aileleri ve kendileri bir yığın
sıkıntı yaşadılar. Şu anda bu Parlamentoda bizim
gruptaki hekimlerin bir kısmı kanun hükmünde kararnameyle işten
atılmış. Bazı vekil arkadaşlarımızın
kardeşleri üniversitelerde akademisyenken kamuda
çalışmaları yasaklandı. Nedir? Ablası parlamenter.
Nedir? Ağabeyi bu. Yarın gelir, sizi vurur ki vurmuştu. Bundan
vazgeçmek lazım ve bu kararların tümüyle kurallara uygun olması
lazım.
Siz bütün her şeyi keyfiyete
bağlarsanız bu keyfiyet tümüyle yok olur. Bakın, raporlar
konusu
Rapor yazamaz. diyorsunuz. Bir taraftan da konuşurken savunmada
diyorlar ki: İş yeri hekimliği yapabilir. İş yeri
hekiminin ilk işi, bir kişi geldiğinde periyodik muayene
yapmaktır. İşe giriş muayenesi
yaptıracaksınız, form doldurursunuz. O işe giriş belgesi
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına gider.
Düşünün ki iş kazası oldu, iş kazasıyla ilgili bir
rapor düzenleyecek ve bununla işveren yargılanabilecek. Bugün
Türkiyedeki iş kazalarına zaten artık cinayetleri diyoruz,
kaza da demiyoruz, ölümler var. Oradaki hekim KHKyle atılmış,
orada tutanak tutacak ve bunu, mahkeme, üç ay sonrasında Ya, bu
atılmış
Bir de mahkeme ve noterlerin işi yok, resmen
UYAPa girecekler ve ikide bir güncelleme yapacaklar kim fişlenmiş,
kim fişlenmemiş diye. Yargı da yok, bir şey de yok. Ya,
böyle çelişkili bir şey mi olur ya? Bir şey hazırlarken
insan hiç olmazsa özenir bözenir ya.
Geçmişte olağanüstü hâl yine vardı. O
dönemde ben tabip odasında aktivisttim. Olağanüstü hâl bölge valileri
bölge dışına sürüyordu ve diyordu ki: Olağanüstü hâlden
aldığımız yetkiyle sizi bölge dışında
düşünüyoruz. Git Yozgata, Tokata ya da başka yere. İşine
son vermiyordu. Siz şimdi bir mesleğin uygulanmasını
ortadan kaldırıyorsunuz ve bir gerekçe sunmuyorsunuz, tümüyle
keyfiyet. Bu keyfiyet giderek zaten bir tarza dönüşmüş: Bize
muhalefet eden herkes bizim keyfiyetimize göre fişlenir, onunla ilgili bir
kısıtlama getirilir. Bugün hekimlere yapılan şey
aslında birçok mesleğe bir sinyal vermektir Sizin
başınıza da gelebilir. diye.
Şimdi, biz burada konuşurken bizi
izleyenler Ya, hep hekim ve sağlık çalışanlarından
söz ediyorsunuz
130 bin KHKli var ve tümü fişleme üzerine. Ya, bu
fişlemeyle ilgili kendi kendinize düşündüğünüzde nereden nereye
geldiğinizi bileceksiniz.
Bizim bir diğer konumuz, burada bütün bunlar
ele alınırken her seferinde biz bu konuyu gerek Demircanla gerek
arkadaşlarla konuştuğumuzda Ya, buna bir çözüm bulalım,
bir çözüm bulalım, bir çözüm bulalım
Biliyor musunuz,
sağlıkla ilgili şiddet yasası konuşulurken sabah
altı buçukta şiddet çıktı, şiddete maruz
kalındı ve herkes bizimle dalga geçti Nasıl bu olay oluyor,
nasıl bu durumla karşı karşıya geliyorsunuz? diye.
Şimdi, normalde, Anayasaya göre,
kişilerin mesleklerini icra ederken, uygularken tümüyle özgür olması
lazım. Siz bu özgürlükleri kısıtlarsanız bütün Türkiyedeki
özgürlükleri kısıtlamış olursunuz.
Bakın, bugün Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde, Cizreye giden ambulansa engel olunduğu için duruşma
vardı. Bizim 2 arkadaşımız orada ve Hükûmetin temsilcileri,
devletin temsilcileri -az önce görüştüm- cevap verememişler; yani
ambulans bir yere gidiyor, ambulansa engel olunuyor. Ya ambulans bize de
gelebilir, birçok yere de gidebilir. Sağlık
çalışanları yemin ederken, hiçbir zaman, insanların
inancına, etnik kökenine, nereden, nasıl geldiğine bakmaz.
Tırnak içinde, kendi kendimize tanımladığımız
terör, kendi kendimize tanımladığımız
fişlemeler baş belasıdır, herkes herkese bir yafta
biçebilir. FETÖcüler bunu yaptı, şimdi onlar perişan. Aynı
şeyi şimdi siz yapıyorsunuz, inanın yarın siz de
perişan olacaksınız. En güzeli, bizim partimizin savunduğu,
öteden beri dile getirdiği özgürlüklerdir, hürriyetlerdir, yan yana
gelmektir, eşitliktir. Bunu yapmazsak perişan oluruz.
Bir diğeri, şehir hastaneleri. Yani -buna
değinmeden edemeyeceğim- bir taraftan Sağlık
Bakanlığı gidip bir yer kiralıyor. Bu torba yasada
şehir hastaneleriyle ilgili sözleşmeleri on yıl uzatıyoruz,
on yıl; bir kriz var zaten, şu anda zaten kendi bütçesini
geçmiş, on yıl boyunca uzatıyoruz. Ya bu çok ayıp bir
şey. Yani bu yetkiyi kime veriyoruz, bu paralar kime gidiyor, kime
peşkeş çekiyoruz? Çünkü sektör gibi düşünüyoruz, onlara bir
hizmet yaratmak istiyoruz.
Diğeri üniversitelerle ilgili. Sağlık
Bakanlığı
Tekrar burada, torba yasayla getirilen maddelerden
biri Sağlık Bilimleri Üniversitesiyle ilgili; mütevelli heyetini
değiştiriyor. Mütevelli heyeti
Karar burada, gösterebilirim, karar
Anayasa Mahkemesinde daha önce iptal edilmiş. Tek bir iki cümle değiştirilmiş,
bir iki fonksiyonu değiştirilmiş, bunu tekrar
değiştirmeye kalkıyorsunuz. Zaten YÖK üyesini siz
atıyorsunuz, bakanı siz atıyorsunuz, bakan
yardımcısını siz atıyorsunuz, hepsini siz
atıyorsunuz, bununla yetinmiyorsunuz, bakanlığın iç
işlerine de müdahale ediyorsunuz. Kendi kendinize bir düzenleme
getiriyorsunuz. Demek bunun arkasında bir rant var, başka bir
keyfiyet var, başka bir plan var. Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği
bir maddeyi siz niye değiştiriyorsunuz, getiriyorsunuz? Demek ki
Anayasa artık size bağlı, ona göre değiştiriyorsunuz.
Bir diğeri, bütün bu torba yasayla beraber dile
getirilen konulardan biri, meslek örgütlerine yapılan budama. Türkiyede
zaten sivil toplum örgütleri bir sıkıntı yaşıyor.
Sivil dediğimizde de illa buralarında apolet olmayan
anlaşılmasın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NECDET İPEKYÜZ (Devamla) Sayın
Başkan, toparlıyorum
BAŞKAN Tabii, sözlerinizi toparlayın
Sayın İpekyüz.
NECDET İPEKYÜZ (Devamla) Sivil
Bazen apolet
burada yoktur, daha militanca düşünürsünüz, militarist düşünürsünüz;
bazen de tümüyle sivil düşünürsünüz.
Türkiye'nin bugün, en önemli sorunlarından biri
demokratik kitle örgütlerinin zayıf ve cılız
kalmasıdır ama sizin döneminizde, zaten bu Parlamento binasında
bile muhalefete tahammülünüz yok. İnsanlar sosyal medyada bir şey
paylaştıklarında kıyamet kopuyor. Türkiyedeki sosyal medya
yargılamaları dünyaya örnektir, Türkiye'nin Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine yaptığı müracaatlar dünyaya örnektir. Birçok
örneğe rağmen bu kısıtlamalar devam ediyor. Bunu niçin söylüyorum?
Türk Tabipleri Birliği, Türk Diş Hekimleri Birliği gibi
örgütlerin, kurumların demokratik mücadelesinde zayıf kalması
için, üye sayısının azaltılması için kendi kendinize
onların mesleğiyle ilgili yapacağı uygulamalara
sınırlama getiriyorsunuz. Düşünün ki bir hekim hem
Avcılarda çalışsın hem Kartalda çalışsın
hem Bursada çalışsın hem Çanakkalede çalışsın;
buna yetki veriyorsunuz. Bir mesleği icra etmeyi meslek örgütü belirler,
siz denetleyemezsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi bağlayın
Sayın İpekyüz.
Buyurun.
NECDET İPEKYÜZ (Devamla) Mesleğin
nasıl kalacağını, nasıl
yapılacağını bunlar belirleyebilir.
Sayın Başkan, konuşacak çok şey
var dediğim gibi çünkü sağlık, hepimizi ilgilendiren bir konu.
Hepimizin nasıl ki sağlık yemininde Herhangi bir inanç, etnik
kökene -ırka, cinse- bağlı kalmadan dediğimiz, Hipokrat
Yeminine bağlı kalan evrensel bir meslek olduğunu dile
getiriyorsak evrensel uygulamaların da Parlamentonun, Meclisin görevi
olması lazım. Yıllardan beri Türk Tabipleri Birliğinde ve
Diyarbakırda, bölgede bizim dile getirdiğimiz: Sağlıktan
ve özgürlükten tasarruf olmaz. Bir deyimdir, özdeyiştir, hekim bir
ağabeyimizin dile getirdiği bir deyimdir. Sağlıktan
tasarruf tümüyle hastalıklara neden olur, perişanlığa neden
olur; özgürlükten tasarruf da esarete neden olur. Umarım, sağlık
dolu, özgürlük dolu günlere bir vesile olur.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
İpekyüz.
Söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Ali Şekere aittir.
Buyurun Sayın Şeker. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ALİ ŞEKER (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sağlık Bakanımız İlk yasa
olarak sağlıkta şiddet yasasını
çıkaracağız. deyince biz sevinmiştik ama
sağlıkta şiddet yasasını sağlıkçıya
açlık, sağlıkçıya şiddet yasasına
dönüşmüş hâlde görünce karşımızda doğrusu
üzüldük.
Komisyon çalışma şartları
Malumunuz, orada on bir saat beklememize rağmen bize söz verilmedi ve
bunun üzerine nahoş tartışmalar yaşanmak zorunda
kalındı. Konu, paydaşlarına sorulmadı. TTB senelerdir
Sağlıkta şiddet yasası getirilsin. dedi, onlara sorulmadı,
bir oldubittiyle birdenbire karşımızda bu yasayı gördük.
Bu torba yasa kuvvetler
ayrılığına da aykırı çünkü burada bu kanunu
düzenleyecek olan, bu kanun teklifini hazırlayacak olan milletvekilleri
ama biliyoruz ki biz, başka yerlerden geldi bu teklif.
Bu torba yasa, doktorları, mezun olur olmaz
açlığa mahkûm eden bir yasa; mezun olur olmaz başına çuval
geçiren bir yasa ve iki sene boyunca da ailesinin eline bakmak zorunda
bırakacak bir yasa. Bu hekimleri iki yıl meslekten
uzaklaştırdığımızda o iki yıl sonra bu yeni
mezunlar yeni bilgilerini unutacaklar, o pırıl pırıl
beyinler Türkiyeye faydalı olmak yerine unuttukları o bilgilerle
heba olup gidecek. Hani, derler ya millî servet, millî servet
Bir hekimin
yetişmesi kolay mı? Bir hekim o kadar zorlu sınavlardan, o kadar
uzun çalışmalardan sonra ancak hekim olabiliyor. Ama maalesef, siz
bunların hiçbirisini düşünmüyorsunuz, düşünmeden, sorgulamadan
böyle bir yasayı getirebiliyorsunuz. Siz diyorsunuz ki Biz düşünmüyoruz,
sorgulamıyoruz, siz de düşünmeyin, sorgulamayın, itiraz etmeyin
yoksa en yüksek puanları da alsanız sizi aç bırakırız.
Sizi, aynı, Hitlerin Yahudilere yaptığı gibi
açlığa mahkûm ederiz. Mussolininin faşist korporatist Kim,
nerede, nasıl çalışacak? denen sistemi gibi kimin, nerede çalışacağına,
hangi şartlarda çalışacağına biz karar veririz. AKP,
özetle, tüm muhalefete sindirme harekâtı yapıyor ve cadı
avı yapıyor.
Yapılmaya çalışılan,
yaşanan haksızlıklara karşı muhalefeti örgütleme
kapasitesi olan eğitimli meslek gruplarına karşı bir
mesleki soykırımdır. Hekime, eczacıya, doktora,
öğretmene, mühendise, mali müşavire, avukata, düşünen herkese
yapılan yani özetle, eğitimli meslek gruplarına yapılan bir
mesleki soykırımdır.
TTBnin yetkilerini buduyorsunuz. Hâlbuki
Danıştay, daha önce, Sağlık
Bakanlığının bir hekimin bir artı iki yerde
çalışacağı düzenlemesini iptal etti. Şimdi, bu konuda
tek yetkili TTB. TTBnin de yetkisini elinden aldığınızda
bu düzenleme havada kalacak, isteyen, istediği kadar yerde
çalışacak. Bir kişi İstanbulda oturup, Karsta ameliyat
yapıp, Muğlada hastasını takipsiz bırakabilecek. Bu
düzenleme bir kere halk sağlığına aykırı bir
düzenleme.
Teklifin özellikle 5inci
maddesi Anayasaya aykırı. Anayasanın 10 maddesine
aykırı bir düzenleme getiriyorsunuz. Bir kanunu görüşebilmek
için önce Anayasaya aykırı olup olmadığına bakmak
lazım ama biz, Komisyonda gördük ki Anayasaya
aykırılığına bakılmamış, sadece laf
olsun diye bir iki kelime düzeltmesi yapılmış. Anayasanın
2nci maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesine bir kere aykırı bu
getirdiğiniz kanun teklifi, 5inci maddesinde düzenlenen devletin temel
amaç ve görevlerine, 6ncı maddesinde düzenlenen egemenlik ilkesine,
10uncu maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesine, 11inci maddesinde
düzenlenen Anayasanın bağlayıcılığı ve
üstünlüğü ilkesine, 38inci maddesinde düzenlenen
kazanılmış haklar ilkesine, 48inci maddesinde düzenlenen
çalışma ve sözleşme hürriyetine, 49uncu maddesinde düzenlenen
çalışma hakkı ve ödevine, 70inci maddesinde düzenlenen kamu
hizmetlerine girme hakkına temelinden aykırı. Yani külliyen
Anayasaya aykırı bir kanunu burada bize dayatıyorsunuz.
KHKlerle haksız yere atılanlardan 70i intihar etti ve
getirdiğiniz, çıkartmak istediğiniz bu kanunla onlarcası da
yine maalesef intihar edecek ve bu vebal, bu kanunu çıkartmak isteyenlerin
olacak. Bizim bunu vicdanımızdaki sese kulak verip engellememiz
lazım. Bu kadar aykırılığa rağmen bu madde
geçerse toplumsal barış, uzlaşı yok olacak. Toplumsal
rızanın olmadığı düzenleme uygulanamaz,
meşrulaştırılamaz. Terörle mücadele yapmak
istiyorsanız biz de bunun yanındayız ama bu, hukuk içerisinde
kalınarak yapılır. Yoksa kanunsuz düzenlemelerle terör örgütünün
ekmeğine yağ sürersiniz. Binlerce hekim kamudan özele geçecek, kamu
hizmetleri de aksayacak. Yani kamudan özele geçen hekimlerin alanları da
boşaltılacak.
KHK ihraçlarına yapılan itirazları
değerlendirmek üzere kurulan KHK komisyonu yüzde 7sinin boş yere
atıldığını tespit etti. Bu mahkemelere
başvurduğumuzda belki bu KHKlerin yüzde 50sinin haksız olduğunu
göreceğiz. Bu kadar insan, bu kadar masum varken içinde böyle bir
düzenlemeye kimsenin hakkı yok.
Bir hekim kolay yetişmiyor ve Türkiyede bin
kişiye düşen hekim sayısı 1,86yla OECD içerisinde en
sondayız arkadaşlar. Bunu rağmen biz olanların da bir
kısmını kenara koyacağız, 7 bin kadarını. 7
bin hekim de kenara konulduktan sonra herhâlde bu 1,60a falan düşecek. En
gerideyiz, daha da geriye gitmenin ne âlemi var?
Bakanımız geçen bir konuşmasında
Hekim sayısı açısından oldukça gerideyiz, istatistikler
hekim ihtiyacımızın daha uzun süre devam edeceğini
göstermektedir. diyor. Terörle mücadele edeceğiz. diyerek masum
hekimleri bu konuda cezalandırıyorsunuz. Doktorların eğitim
ve çalışma hakkını gasbediyorsunuz. Devlette
çalışamıyorlar, gitsin özelde çalışsın. dediniz,
şimdi SGK anlaşmalı özelde de çalışamıyorlar.
Hastanelerin yüzde 99u zaten SGK anlaşmalı.
Altı yüz gün çalışma yasağı
getiriyorsunuz. Altı yüz gün bu genç hekimleri, pırıl
pırıl beyinleri annesinin babasının eline avucuna bakmak
zorunda bırakıyorsunuz. Mesleğiyle ilgili hiçbir eylemi, hiçbir
suçu, hiçbir cezası yokken, mahkeme tarafından verilmiş hiçbir
karar yokken bir bekçinin notuyla, bir kapıcıdan alınan bilgiyle
ve daha önce FETÖcü olduğu tespit edilen 81 ilin 74ünün emniyet müdürü
FETÖcüyken, o kişilerin hazırladığı raporlarla siz bu
çocukları, bu gençleri açlığa mahkûm ediyorsunuz.
Cemaate Ankarayı parsel parsel satan Melih
Gökçek iltisaklı değil, yapışık değil ama
babası herhangi bir okulda aşçılık yapıyor diye,
hamallık yapıyor diye onunla irtibat kuruyorsunuz.
Bunlar bağımsız mahkemelerde suçsuz
olacaklar ve yarın bir gün tazminat alacaklar.
Berkin Elvanın cenazesine katıldı
diye, Özgecan Aslanın anmasına katıldı diye, bir
sendikanın basın açıklamasına katıldı diye, bir
siyasi partinin açıklamasına katıldı diye, Geziye
katıldı diye insanları hekimlik yapmaktan
alıkoyamazsınız. Hukuk devleti olmaktan
çıkışımızın bir kilometre taşındayız,
buna müsaade etmemek gerekiyor.
672 sayılı OHAL KHKsiyle iltisak
kavramını, terör örgütüyle ilişkili yasasını getiren
arkadaşlarımız da maalesef FETÖyle de yan yana fotoğraf
çektiren arkadaşlarınız.
Siz aynı yağmurda ıslananlar, Dön
artık bitsin bu hasret. diyenler ilişkili değilsiniz de masum,
yeni mezun tıp fakültesi öğrencisi, yeni doktor olmuş
kişiler mi iltisaklı?
5inci maddeyle doktorları, 11nci maddeyle
TTByi ve 18inci, 19uncu maddeyle de Türk Diş Hekimleri Birliğini
cezalandırıyorsunuz.
Az önce de söylediğim gibi, bu OHAL
kararnamesiyle hukuksuz bir şekilde getirilen o uygulamaları, o
fişleri, biz, bir kanun maddesiyle hukuksuz bir şekilde, Anayasaya
aykırı bir şekilde kalıcı hâle getiriyoruz. Ve bir
stadyum dolusu insanı, 7.500 kişiyi -aileleriyle hesapladığınızda
30 bin kişiyi- açlığa mahkûm ediyorsunuz ve hiçbir mahkeme
kararı olmadan.
1.500 hekim bu güvenlik soruşturması
nedeniyle göreve başlatılmamış durumda. Bunun 850
kadarı yeni mezun, 600 kadarı da eski mezun olmak üzere.
Özdemir Aktanı attınız, Profesör
Doktor Cem Terziyi attınız. Profesör Doktor Cem Terzi onkolojik
cerrahtı. Profesör Doktor Zelal Ekinci Kocaelide çocuk nefrolojisi ve
çocuk romatolojisi profesörüydü ve böbrek hastası çocuklara bakıyordu
orada. Türkiyede altı merkezden birini yönetiyordu ve orada hastalara
şifa dağıtıyordu. Ne yaptık? Biz onu attık,
SSKyle anlaşması olmayan bir özelde sadece parası olan
zenginlere hizmet verir hâle getirdik, üniversitede kapıdan gelen herkese
hizmet veren, o çok nadir bulunan profesörü.
Nursel Şahin
Yine, yoğun bakım
hastalarına bakmak için yer bulamadığımız yerde Sen
evde otur, açlıktan öl; hastalar da yoğun bakım
bulamadıkları için ölsün. diyoruz.
Mihriban Yıldırım bugün
kapının önünde gözaltına alındı. Ne yapalım? En
iyisi kendimizi yakalım, bunlardan kurtulmanın başka yolu yok.
diyordu, bugün kapının önüne geldi bu haksız yasaya baş
kaldırmak için, onu da maalesef arkadaşıyla birlikte
gözaltına aldınız.
Bir kadın şiddete uğrayıp KHKli
bir doktora gitse onun raporu geçersiz sayılacak. Düşünebiliyor
musunuz, bir çocuk istismara uğrasa, KHKli bir hekim ona rapor düzenlese
onun raporu geçersiz sayılacak. Böyle bir kanuni düzenleme olmaz.
İnsanları mağdur etmeye, insanlara sorun yaşatır bir
hâle getirmeye hakkınız yok.
Burada KHK öyküleri var, Akademisyenlerden KHK
Öyküleri Maalesef haksız yere atılan akademisyenlerden birisi
Yardımcı Doçent Doktor Filiz Arıöz, SSPE
hastalığı dediğimiz kızamık nedeniyle felç
geçiren çocuklara yönelik yerli ve millî ilaç bulma projesinin bir
yöneticisiydi. O kişi maalesef KHKyle atıldı. Şöyle bir
şey yazıyor kitabında: Öğrencilerimle ilgilenmeyi,
yayın yapmayı bırakacak mıyım?
Bırakmayacağım elbette, bırakmadım da. Hatta ihraçtan
önce gönderdiğim uluslararası bir yayınımın kabul
haberi geldi. Uluslararası yayın haberinin kabulü geldiği gün o
yetişmiş öğretim üyesi üniversiteden atıldı. Sadece o
mu atıldı? Onun atılmasıyla birlikte orada projeyi
yönettiği kişiler de atıldı. Daha sonra da o kişinin
ismi çıkmasın diye özel olarak yazı gönderildi, dediler ki:
Uluslararası yayında o kişinin ismi olmasın.
Yaptığı neydi? Bir hastalığa ilaç üretmek ve bu konuda
bir çalışma yürütmek. Neden attınız bunu? Çocuklar
ölmesin. diye bir imza attığı için. Ki imza atmak en pasif
eylemdir. Yani bir hekim, bir bilim adamı Çocuklar ölmesin. diyecek
tabii ki, barış diyecek tabii ki, hiçbir zaman için savaştan
yana olmayacak.
Eğer gerçekten FETÖyle mücadele etmek
istiyorsanız -ÖSYM elinizde- soru bankalarında, oradaki ÖSYMnin
bilgi bankasında, kim, hangi sorulara aynı cevapları verdi; siz
isterseniz bulursunuz ve o kişilerin nereden soru
aldıklarını da tespit edebilirsiniz, gerekli işlemi
yapabilirsiniz. Ama sizin derdiniz onları tespit etmek değil, sizin
derdiniz muhalifleri cezalandırmak.
17nci maddeyle üniversitelerin özerkliğini
elinden alıyorsunuz. Daha önce Anayasa Mahkemesi demişti ki:
Sağlık Bakanlığı Müsteşarı olursa özerklik
olmaz. Siz bakan yardımcısını koydunuz o maddeye ve oradan
Anayasa Mahkemesini dolanmaya çalışıyorsunuz.
Şehir hastaneleri damga vergisi muafiyeti;
itirazımız üzerine müteahhitlerin cebine girecek yüz milyonlarca lira
engellenmiş oldu. Böylece -binde 1,89- bu şehir hastanelerinin
kiraları üzerinden oluşacak olan damga vergisi vatandaşın
cebinde kaldı.
Sağlıkta şiddet yasasıyla ilgili
özellikle neoliberal politikaların ortaya çıkmasından sonra -1980den
sonra başladı- Edip Can Kürklüyle başlayan hekim
katliamları AKP döneminde 11 hekim arkadaşımızın
katledilmesiyle devam etti ve en son Fikret Hacıosman
arkadaşımızı maalesef kaybettik.
Dünün darbecileri sakıncalı piyade
yaratıyordu, bugünün darbecileri de sakıncalı hekim
yaratıyor. Hekimden darbeci olmaz arkadaşlar. Hekimden darbeci
arayacağınıza ellerine silah verdiğiniz o darbecileri
doğru düzgün ayıklayın, doğru düzgün siyasi ayakla mücadele
için doğru düzgün bir mücadele örgütleyin. Biz Hipokrat yemini etmiş
olan hekimler insan yaşamını uzatmak için
çalışıyoruz. İnsan yaşamına dair en ufak bir
zarar bir hekimden gelmez.
Burada Türk Tabipleri Birliğinin bildirgesi
var. 60 tabip odası -her yerde tabip odası yok biliyorsunuz- bir
bildiri kaleme aldı. Onları dinlemediniz; onlar, Türkiyedeki
hekimlerin yüzde 95ini temsil eden tabip odaları bu bildiride şöyle
diyorlar: Aşağıda imzası bulunan TTB Merkez Konseyi ve
tabip odası başkanları olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna gelecek Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifiyle ilgili uyarılarımızı,
kaygılarımızı, itirazlarımızı ve
beklentilerimizi sizlere bir kez daha iletiyor; söz konusu teklifte hekimler ve
sağlık ortamı için telafisi güç, etik dışı
olmanın yanı sıra hukukla da bağdaşmayan maddelerin
yer aldığını ve bu maddelerin bu hâliyle
yasalaşmasının tarihsel bir hata olacağını bir
kez daha hatırlatmak istiyoruz. diyorlar.
1) Teklifin 24üncü maddesinde yer alan tedbirler
şiddeti önlemek açısından yetersizdir ve sağlıkta
yaşadığımız şiddet ikliminin farkına
varılmadığının göstergesidir. Neredeyse her yıl
bir hekimin ölmesine ve yüzlercesinin yaralanmasına yol açan
sağlık ortamındaki şiddetin önlenmesi için yasa maddelerinin
caydırıcı niteliğe sahip ceza ve uygulamaları içermesi
zorunludur.
2) Teklifin 5inci maddesinde yer alan hekimlik
yapılmasına dair kısıtlama ve yasaklamalar mevcut anayasal
hukukumuz, evrensel hukuk normları ve hepsinden önemlisi, hekimliğin
esasını oluşturan etik ve tıbbi deontolojik kurallarla
bütünüyle çelişen bir içeriktedir. Kaldı ki ülkemizde hekimliğin
kimler tarafından ve nasıl uygulanabileceğine dair hukuksal
düzenlenmeler açık ve yeterlidir. Tababet ve Şuabatı
Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunun 28inci
maddesi Hekimlik mesleğinin icrası için; Türk Ceza Kanununun 53 üncü
maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir
suçtan dolayı beş yıl veya daha fazla süreyle ya da devletin
güvenliğine karşı suçlar, anayasal düzene ve bu düzenin
işleyişine karşı suçlar, (
) zimmet, irtikâp, rüşvet,
hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik,
güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma,
edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan
malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık
suçlarından hapis cezasına mahkûm olmamak gerekir. denilmektedir.
Siz terör örgütü üyeleriyle mücadele ediyorsanız bu madde sizin bu
mücadeleniz için yeterli. Yeter ki siz bu maddeyi kullanmak isteyin ve kullanın.
Tüm bu gerekçelerle, TBMMde yasa yapma gücünüzü
hukuk, etik, deontoloji ve vicdandan yana kullanmanızı, yeni
mağduriyetler yaratmamak için söz konusu yasa teklifini geri çekmenizi ya
da uyarılarımız doğrultusunda revize etmenizi talep ediyoruz.
diyor Türk Tabipleri Birliğinin 60 tabip odası.
İstanbul Tabip Odası da
vicdanlarınıza sesleniyor, diyor ki: Öyle değil; bu tehdit
hepimize. Benim terör örgütlerine üyeliğim, mensubiyetim veya
iltisakım yahut irtibatım yok, beni ilgilendirmez. diye düşünebilirsiniz.
Öyle değil; bu madde kapsamına alınmanız için herhangi bir
yargı kararı gerekmiyor. Sizin terör örgütlerine üyeliğiniz,
mensubiyetiniz veya iltisakınız yahut irtibatınız olup
olmadığını değerlendirmek tamamen yöneticilerin iki
dudağının arasında. Onlar sizinle ilgili böyle bir
değerlendirme yaparsa ne itiraz etmeniz ne de dava açmanız mümkün
değil. Anında kamudan ihraç edilebilirsiniz ve de SGK
anlaşmalı sağlık kurumlarında da
çalışamazsınız. SGK anlaşmalı olmayan kurum
özelde yüzde 1 bile değil.
Yok canım, benim terör örgütlerine
üyeliğim, mensubiyetim veya iltisakım yahut irtibatım
olmadığını herkes bilir. diye de düşünebilirsiniz.
Öyle değil; bu ülkede terör örgütleriyle hiçbir ilişkisi olmayan
aydınların, gazetecilerin, milletvekillerinin, generallerin, hatta eski
bir Genelkurmay Başkanının nasıl da terör örgütü üyesi,
yöneticisi olarak tutuklanıp hapse atıldığını
hepimiz biliyoruz.
Ne alaka? Ben hayatımda karakola bile
düşmedim. diye düşünebilirsiniz. Öyle değil; güvenlik
soruşturması engeline takılmanız için hakkınızda
herhangi bir gözaltı, yargılama, cezaya çarptırma işlemi
gerekmiyor. Doğum yeriniz, etnik kimliğiniz, mezhebiniz, muhalif
kimlikli bir akrabanız, okuduğunuz gazete, mahalle bakkalınızın
veya apartman görevlinizin sizinle ilgili vereceği bilgi ya da sosyal
medyada yaptığınız bir paylaşım bunun için
yeterli.
O kadar da değil, öyle bir
haksızlıkla karşılaşırsam itiraz eder, durumun
düzeltilmesini sağlarım. diye de düşünebilirsiniz. Öyle
değil ama güvenlik soruşturmanız bir kez bir şekilde negatif
geldiyse herhangi bir makama başvurarak düzelttirmeniz mümkün değil.
İdare mahkemesine başvurup dava açtığınız durumda
da yine Neden negatif bir sonuç olduğunu öğrenemiyoruz? diye
sorduğunuzda size cevap verilmiyor çünkü sizinle ilgili iddialar mahkemelere
dahi sunulmuyor, Hakkınızda bir fiş var, size de gösteremeyiz.
deniyor. Ben zaten özelde çalışıyorum, kamudan ihraç
edilmeyeceğim için bu düzenlemeler bana uygulanmaz. diye
düşünebilirsiniz ama öyle de değil. Bugün kamuda
çalışanlara haksız, hukuksuz olduğu bu kadar açık olan
bu yasakları getirenlerin yarına aynı düzenlemeyi özel
sağlık sektörünü kapsayacak şekilde genişletmeyeceklerinin
hiçbir garantisi yok.
Son olarak Ben zaten mevcut siyasi iktidarı
destekliyorum. Bana bir şey olmaz. diye düşünebilirsiniz, öyle de
değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi bağlayınız
Sayın Şeker.
Buyurun.
ALİ ŞEKER (Devamla) Bu ülkede siyasi
zeminin her zaman kaygan olduğunu, dünün anlı şanlı
mağrurlarının birdenbire nasıl birer mağdura
dönüştüğünü hep birlikte izliyoruz. Yarın ne
olacağını hiç kimse bilemez.
İstanbul Tabip Odası olarak diyorlar ki:
TBMMnin gündemindeki bu kanun teklifi sadece şu an KHKlerle kamudan
ihraç edilmiş ya da güvenlik soruşturması nedeniyle ataması
yapılmamış hekimleri değil, hepimizi tehdit ediyor.
Yarın bir gün mezun olacak olan hekimleri de tehdit ediyor.
Bu vicdansızlığa ortak olmayın,
5inci maddeyi geri çekin diyorum.
Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Şeker.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.11
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.52
BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR
KÂTİP ÜYELER: Şeyhmus DİNÇEL (Mardin),
Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
----- 0 -----
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 16ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
12 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon? Yerinde.
Şimdi teklifin tümü üzerinde şahsı
adına söz alan ilk konuşmacı Ankara Milletvekili Murat Emir
görüşlerini aktaracaktır.
Buyurun Sayın Emir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MURAT EMİR (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Bu yasa tasarısı, önümüze
sağlıkta şiddet yasası olarak getirildi, öyle
tanımlandı ama aslına bakarsanız bu yasa,
sağlıkta şiddet yasası olarak tanımlanmayı asla
hak etmiyor. Neden? Çünkü, toplamda baktığınız zaman 44
maddeden oluşuyor, ancak sadece ve sadece 1 maddesi, sağlıkta
şiddeti önlemeye dönükmüş gibi görünüyor. Aslında dönükmüş
gibi görünüyor çünkü gerçekte yapılan şeyin sağlıkta
şiddeti önlemeye dönük olmadığını hepimiz biliyoruz.
Komisyon çalışmalarında, bu teklifi
getirenlere aynen şunu söyledim: Bu teklif öylesine eksik bir teklif ki
sağlıkta şiddetin azaltılmasına dönük olarak
sağlık emekçilerinin ve ülkemizin, milletimizin istediği,
beklediği, talep ettiği hiçbir unsuru taşımadığı
için lütfen bunu geri çekin. Yani hiç olmazsa böyle yanlış, böyle
eksik bir düzenleme yapacağınıza hiç yapmayın ve
insanların aklıyla da, onuruyla da meslek ahlaklarıyla da alay
etmemiş olun. Gerçekten de Komisyon çalışmalarında bir
miktar sağlıkta şiddetle ilgili düzelme olmuşsa da yine de
sağlık emekçilerinin beklediği oranda bir değişiklik
yok.
Sağlık alanında her gün şiddete
maruz kalıyor sağlık emekçileri. 12 doktor görevi
başında, hekimlik yaptığı için katledildi Türkiyede
ve saat başı Türkiyede 1 doktor, hasta veya hasta
yakınları tarafından darbedilirken biz Meclis olarak bu konuya
anlamlı, etkili bir çözüm üretebilmiş değiliz. Aslına
bakarsanız bunun ciddi bir sorun olduğunu, bir an evvel çözülmesi
gerektiğini Hükûmet de biliyor, Parlamentonun bütün aktörleri, bütün parti
grupları biliyorlar. 2013te o zamanki sağlıkta şiddet
sorunu iyice ayyuka çıktığı zaman Mecliste bir komisyon
kurulmuştu ve bu komisyon çok ciddi çalışmıştı,
bir rapor üretmişti. Ve o raporda sağlıkta şiddetin önlenmesine
dönük yapılması gerekenler ayrıntısıyla
yazılmıştı. Sağlıkta şiddeti sadece bir yasa
metniyle düzeltemeyeceğinizi, sağlık alanını bir bütün
olarak değerlendirmeniz gerektiğini, hastaların
sağlıklı, nitelikli, kaliteli bir sağlık hizmetine
olgun koşullarla ulaşmasının sağlıkta
şiddetin azaltılmasının temel, asgari şartı
olduğunu söylemişti ama bunu duyan olmadı. Şimdi, gelinen
noktada sağlık emekçileri ciddi, tutarlı ve gerçekten
sağlıkçılara yapılacak şiddeti önleyecek, aklı
başında yasalar talep etmektedirler ve buradaki o tek madde, hiçbir
şekilde sağlık emekçilerinin de halkımızın da
beklentilerini karşılamamaktadır.
Değerli arkadaşlar, bu yasa teklifinin
ilgiyle izlenmesinin, dikkatle izlenmesinin ve Türkiyenin son bir
haftadır gündeminde olmasının bir diğer temel noktası
da meşhur 5inci madde. Meşhur 5inci madde neydi? Sonuç olarak,
terör örgütüyle irtibatlı, iltisaklı, bir şekliyle
ilişkilendirilmiş olan kişilerin çalışma
haklarının fiilen ellerinden alınmasıydı.
Özelde çalışılabilir. diyor ama
aslında bakarsanız Türkiyede sağlık hizmetinin yüzde 99
oranında alıcısı, Sosyal Güvenlik Kurumudur.
Dolayısıyla, bu yapılan şey aslında bir
işsizlikti, işinden men etmeydi.
Peki, devletin buna hakkı var mı? Asla yok
çünkü zaten eğer anayasal suçlar işlenmişse yani bir hekimin
-FETÖ olur, başka bir terör örgütü olur- anayasal bir suç
işlemişse, eğer bununla ilgili bir yargı kararı var
ise zaten hekimlik yapma olanağı yok, bizim kanunlarımız
zaten buna engel oluyor. Ama siz, yargı kararı olmaksızın
kimin hazırladığı, kimin yaptığı, hangi
ölçütleri kullandığı belli olmaksızın FETÖyle veya
bir başka terör örgütüyle mücadele ediyorum. görüntüsü altında
insanları böylesine işsizliğe, açlığa mahkûm ederseniz
ağır bir vebale girersiniz, bununla da kalmazsınız, hukuk
devletini temelinden sarsmış olursunuz.
Gerçi Komisyon çalışmalarında bu
noktada belirli bir olgunlaşmanın olduğunu görüyoruz. Hâlâ
ülkemizde toplumumuzun talep ettiği Bir an evvel bu yasa
olgunlaştırılsın, hukukun evrensel ilkelerine de bizim
Anayasamızın, Anayasa Mahkememizin koyduğu ölçütlere de ve
hukuk devletinin ruhuna da uygun eşitlikçi bir yasa hâline getirilsin.
beklentimiz var. Bu çalışmaların yürütüldüğünü büyük bir
mutlulukla görüyorum.
Aslına bakarsanız bu teklifteki birçok
madde, bizim de diğer muhalefet partilerinin de ve AKP Grubunun da
katkılarıyla ya geri çekildi ya da
olgunlaştırıldı. Aslında bunun için AKP Grubuna da bir
teşekkür etmekte de yarar görüyorum. Ama değerli arkadaşlar,
5inci madde açısından baktığımız zaman hâlâ
gideceğimiz bir yol var, şu hâliyle 5inci madde kabul edilebilir
değildir ve şu hâliyle de haksız hukuksuz ve iltisak,
irtibat gibi kimsenin anlamadığı, kimsenin bilmediği
ölçütlerle insanların açlığa mahkûm edilmesi asla ve asla kabul
edilemez.
Bir diğer nokta, güvenlik
soruşturması. Bakınız, güvenlik soruşturması
aslında bizim 657 sayılı Kanunumuzda çok açık. Evet, bir
devletin tabii ki istihbaratına, güvenlik örgütüne, polisine, askerine
veya kritik bilgileri elinde bulunduran, bilen, araştıran
kurumlarına elbette ki olağanın üstünde bir değerlendirme
yapma ihtiyacı vardır ve bu ihtiyaç anlaşılabilirdir. Ama
mesleğe yeni başlayacak bir hekime Güvenlik soruşturması
yaptım ben sana ve senin hekimlik yapmanı uygun görmüyorum. demek,
aslında bakarsanız onu mesleğinden menetmektir. Çünkü hekimler,
okullarını bitirdikleri anda, çok büyük oranda, ihtisas yapmak üzere
kendilerini hazırlamışlardır, mesleklerine kendilerini
hazırlamışlardır, bir an evvel sağlık
ocaklarına gidip birinci derece sağlık hizmetini verip hastalarıyla
buluşmak, hastalarına şifa dağıtmak üzere kendilerini
motive etmişlerdir. Şimdi bu kişilere ne olduğu belli
olmayan, kimin yaptığı belli olmayan, hangi ölçütleri
kullandığı belli olmayan bir sorgulama sonucunda Sen güvenlik
soruşturmasından geçemedin, dolayısıyla doktor
olamazsın, kamuda çalışamazsın. demek, çok büyük bir
haksızlıktır.
Bakın, her zaman söylediğimiz, terör
örgütleriyle mücadele edeceksiniz, elbette edeceksiniz. Biz zaten terör
örgütleriyle mücadelede Hükûmetin her zaman yanında olduk, her zaman
istenen desteği verdik ama terör örgütleriyle mücadele etmenin biricik
yolu, biricik sınırı hukuktur. Hukukun dışına
çıkarsanız terör örgütünden de bir farkınız kalmaz. Zaten
bugün, aslında, FETÖyle mücadelenin zaman zaman göstermelik olduğu,
zaman zaman aksadığı, zaman zaman FETÖ borsalarının
kurulduğu -bakın, bu kelime bana ait değil, AKP Grubundan bir
milletvekiline ait- parası olanın kurtulduğu, parası
olmayanın, tutuklandığı, parası olmayanın,
mesleğine başlatılmadığı ama para
karşılığında bütün soruşturmalardan azat
edildiği Türkiye'nin bir gerçeğidir.
Bakınız, siyasi ayak orada duruyorken
dokunulmamış, onun dışında, ciddi bir yargılama
yapılmamış, yargılama süreçleri uzatılmış,
FETÖnün delillendirilmesinde, terör örgütünün büyütülmesindeki o
delillendirilmesinde etkili çalışmalar yapılmamış,
bugün bunların hiçbiri yokken bir kılıç gibi kamu
çalışanlarının ve sağlık
çalışanlarının önünde tutuyorsunuz ve böylelikle de
insanları, doktorları çalışma hakkından menetmiş
oluyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, sürem
kısalırken bu kanun teklifiyle ilgili çok önemsediğim bir
noktaya daha değinmek isterim. Bakın, Komisyon
çalışmaları etkili yapılmadı. Gerçi, daha önceki
dönemlere baktığımız zaman, Komisyon
çalışmaları sırasında da Genel Kurul
çalışmaları sırasında da bütün milletvekillerinin ve
grup başkan vekillerinin ve elbette Komisyon Başkanının
olumlu katkılarıyla bu yasa teklifi
olgunlaştırıldı -biraz önce teşekkür ettim- ama çok
daha fazlası yapılabilirdi. Mesela, organ nakliyle ilgili 2 madde
var. Bu maddeler için kimden görüş aldınız? dediğimiz
zaman hiçbir cevap alamıyoruz. Oysa Türkiye'nin yüz akı bilim
adamları, yüz akı merkezleri var, onlardan görüş
alınmamıştır. Mesela, Türkiye'nin organ turizmine dönük bir
yasaklamasının Türk hukukunda olmaması bir eksikliktir. Aynen
organı saklayan, alan, ticaretini yapanın suçlanması gibi, organ
turizmi de mutlaka bu yasanın içine dercedilmeliydi değerli
arkadaşlar.
Tabii, sürem bittiği için devam edemiyorum ama
burada yapılması gereken, ülkenin beklediği, doktorların
beklediği, şiddetin olmadığı, sağlık
alanının barış içerisinde
yaşatıldığı, herkesin nitelikli, kaliteli,
ulaşılabilir sağlık hizmetine ulaştığı
ve çok daha önemlisi, gencecik doktorların çalışma hakkının
gasbedilmediği, onların da sağlıklı bir biçimde,
sağlıklı bir ortamda nitelikli bir sağlık hizmeti vermek
üzere görevlerinin başında olduğu, hastalarına şifa
dağıttığı bir Türkiyeyi hep beraber kurmayı
umuyorum ve bunun için de bu teklifte hâlâ eksiklik vardır, hâlâ yol
yakındır. Özellikle 5inci maddede de herkesi olgun bir şekilde
bu teklife katkı vermeye davet ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Emir.
Şahıslar adına ikinci söz Konya
Milletvekili Abdullah Ağralıya aittir.
Buyurun Sayın Ağralı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
ABDULLAH AĞRALI (Konya) Sayın
Başkanım, kıymetli milletvekilleri; tasarının geneli
hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği üzere, 2003 yılından
itibaren AK PARTİ hükûmetleriyle uygulamaya konulan Sağlıkta
Dönüşüm Programının 1inci fazında yeni hizmet modelleri
geliştirilmiş, sağlık hizmetlerine erişimin önündeki
engeller kaldırılmış, hakkaniyet temelli, evrensel
kapsayıcılığı hedefleyen uygulamalar hayata
geçirilmiştir. Dünyayla kıyasladığımızda bugün en
geniş sağlık güvencesini sağlayan ülkeler
arasındayız.
Dünyada toplumun tüm sağlık
sorunlarını tam olarak çözmüş, sağlık
çalışanlarının, hasta ve hasta yakınlarının
beklentilerini tam olarak karşılayan bir sağlık sistemine
rastlamak mümkün değildir. Sağlık alanında yapılan her
sorunun çözümü, başka sorunların habercisi olmaktadır. Artan
nitelikli sağlık hizmetleri ve diğer etkenlerin
varlığıyla artan ortalama yaşam süreleri, beraberinde yeni
kronik hastalıkların ortaya çıkmasını, yeni terapi ve
rehabilitasyon araçları ihtiyacını doğurmuştur. Belki
de bu manada, dün yarasına merhem olması beklenilen hasta profili
bugün çok başka bir profil olarak karşımıza çıkmaktadır.
Günümüzde hastaların kısa sürede tedavi olduğu, evinde nitelikli
sağlık hizmetini ücretsiz olarak aldığı bir durumu
ortaya çıkarmıştır. Sağlık alanındaki bu
değişimin ve dönüşümün toplum hayatına belirgin bir etki
yaptığını görmekteyiz. Sağlığın toplumu
mobilize etme pozisyonunu ve siyasete etkisini hep beraber müşahede
etmekteyiz.
Yakın zamanda, sıra kapmak için gece
yarısı hastaneye giden hasta ve hasta yakınlarını,
hastane kuyruklarında sıra beklerken düşüp hayatını
kaybeden emeklilerimizi, yine ilaç alabilmek için yapılan mücadeleleri,
sosyal güvenlik hastanelerinde gazete kâğıtlarına
sarılı sayılı ilaçların verildiğini, doktorsuz
sağlık kuruluşlarını, yeterli sayıda poliklinik,
muayene odası olmamasından kaynaklanan, haftada bir gün de olsa
hastasını muayene etmek için yer arayan doktorların, yine
parası ve sosyal güvencesi olmayan hastalara hastane acillerinde
bakılmadığı, ödeme gücü olmadığından rehin
alınan hasta, rehin alınan cenazelerin olduğu bir dönemden
geldiğimize inandırmak bile bu dönemde zor hâle gelmiştir. Hangi
model ve sistemi geliştirirsek geliştirelim sağlıkta
Hastalık yoktur, hasta vardır. ilkesi her zaman belirleyici
olmuştur ve sistem geliştirmeyi
zorlaştırmıştır. Daha iyi bir gelecek için
sağlığın geliştirilmesi ve daha
sağlıklı bir hayat için uluslararası alanda ülkemizin
gücünü ve potansiyelini harekete geçirecek sınır ötesi
sağlık hizmetlerini ve sağlık turizmi konusunu konuşur
hâle gelmek sağlıkta dönüşümün bir neticesidir. Bütün bu zorlu
sağlık hizmetlerinin sunumunda aynı organizasyon içerisinde
insan odaklı sağlık çalışanları, hasta ve hasta
yakınlarının memnuniyetini optimize etmeye çalışmak
takdir edersiniz ki kolay olmamaktadır. Sağlık
çalışanlarının özverisiyle bugün bu nitelikli
sağlık hizmetlerini sunmaktayız.
Üzülerek söylemek gerekirse sağlık
kurumlarımızda neredeyse her hafta vicdanları
yaralayıcı şiddet olaylarının
yaşandığını görmekteyiz. Bu olaylar bir anda ülke
gündemine oturmakta ve anında televizyon, gazete ve sosyal medyada
yoğun bir şekilde tartışılmakta ve çözüme yönelik
öneriler beyan edilmektedir. Tüm sektörlerde olduğu gibi, sağlık
çalışanlarına şiddet, verilen sağlık hizmetlerini
aksatmakta ve sağlık çalışanlarını derinden
etkilemektedir.
Sağlıkta şiddet yalnızca
ülkemize özgü bir durum olmayıp dünyanın hemen her tarafında
benzer olaylarla maalesef karşılaşmaktayız. Tüm dünyada
sağlık hizmetlerinde yaşanan şiddet sorunu genel olarak;
bir, sağlık sisteminden kaynaklanan sebepler; iki, sağlık
personelinden kaynaklanan sebepler; üç, hasta ve hasta yakınlarından
kaynaklanan sebepler şeklinde kategorize edilmektedir. Bu kapsamda tüm
dünyada sağlık kuruluşlarındaki kapasitenin artması,
teknik altyapı eksiklikleri, uzun randevu ve bekleme süreleri, olumsuz
çalışma mekânlarının hasta ve hasta
yakınlarının stres düzeyini arttırdığı,
performans uygulamalarının getirdiği iş yükü,
sağlık personeli sayısının yetersizliği nedeniyle
yaşanan aksaklıklar, kurumlarda şiddet konusunda erken
uyarı sistemlerinin olmaması, yine bazı sağlık
çalışanlarının hasta ve hasta yakınlarıyla
sağlıklı bir iletişim dilini kullanamaması, güvenlik
personelinin şiddet konusunda yeterince eğitime alınmaması,
yine panik hâlinde acil servislere müracaat eden hasta ve hasta
yakınlarına ayrıntılı izahın yeterince
yapılamaması, hasta ve hasta yakınlarının
sağlık çalışanlarına karşı bazen
anlayışsız davranışları, yine, işlerini bir
an önce bitirip gitme kaygısıyla sağlık
çalışanlarına kötü davranılması ve bazen de maalesef,
hasta ve hasta yakınlarının hekimden yasal olmayan taleplerde
bulunmaları gibi sebepler ve bu uygulamalar sağlıkta
şiddetin başlıca sebepleri olarak görülmektedir.
Ülkemizde sağlıkta şiddetin
azaltılması konusunda, şiddete konu olan bu sebepler AK
PARTİ hükûmetleri döneminde telafi edilmeye
çalışılmıştır.
Bu kapsamda, beyaz kod uygulamasına
geçilmiş, hastanelerde güvenlik tedbirleri artırılmış,
sağlık hizmeti sunumunun yapıldığı
mekânların fiziki ve teknik eksikleri giderilmiş, nitelikli
sağlık tesislerine kavuşturulmuştur.
Sağlık çalışanlarına
karşı şiddetin önlenmesi açısından bir
başlangıç olması adına bu teklifi önemsiyoruz.
Yine, bu teklifle, tüp bebek
uygulamalarının kapsamı genişletilmiş, nesebin
korunmasına yönelik aykırı davranışlara
yaptırımlar getirilmiştir.
Yine, bu teklifle, terör örgütü üyeliği
sebebiyle kamu görevine alınamayan tabip ve diş tabiplerinin özel
mesleki faaliyetlerine ilişkin düzenlemeler getirilmiştir.
Bu teklifle, tütün ürünlerinde markanın ve
ambalajın cezbedici özelliği ortadan kaldırılmış,
kapalı dolaplarda, kişilerin doğrudan
ulaşamayacağı, göremeyecekleri şekilde satışa
sunulmalarıyla tütün kullanımının önüne geçilmesi
amaçlanmaktadır.
Bu çerçevede, kanuni düzenlemeyi gerektiren alanlar
Komisyonumuzda görüşülmüş, yaklaşık altmış saate
yakın tartışmalar neticesinde, kanun teklifi Genel Kurulda
görüşülmek üzere gönderilmiştir.
Şimdi, bazı değerli
konuşmacı arkadaşlarımızın belirttiği gibi,
sanki AK PARTİ hükûmetleri döneminde hekimlerin elleri kelepçeleniyor ve
açlığa mahkûm edildiği düşünülüyor.
Sağlık Bakanlığının
toplam verilerine baktığımızda, ülkemizde 183.847 hekim
çalışmakta, bunların yaklaşık 27 bini özel sağlık
kuruluşlarında çalışmaktadır.
İlgili kanunun 12nci maddesi, yine, hekimlerin
mesleklerini nerelerde icra edeceğini tanımlamaktadır.
Şimdi, bu yasa teklifiyle ilgili
konuştuğumuzda, 15 Temmuz ihanetini ve 15 Temmuz ihanetinin
sonuçlarını unutmamak lazım. Evet, sağlık
çalışanlarını korumak hepimizin görevi ama görevlerini
suistimal eden, sahte raporlarla, sahte sorularla bu sağlık
hakkını suistimal eden hekimlere karşı da bu düzenlemenin
yapılması kaçınılmazdır.
Yine, kendi şahsi kanaatimi belirtmek istiyorum.
Değerli konuşmacılar hastanelerin verimliliğini, borç yükü
altında olduğunu ifade ederken aslında birtakım
çelişkili konuşmalar da beyan etmişler. Tabii ki hasta-hekim
ilişkisi bir müşteri ilişkisi değildir, hastaneler kâr
zarar eksenli organizasyonlar değildir ama gelir gider dengesinin
kurulduğu modern işletmeler şeklinde yönetilmelidir.
Yine, ifade edilen düzenlemelerde yapboz
tahtası hâline getirilmiş sağlık sisteminden bahsedildi.
Sağlık işletmeleri, sağlık organizasyonları
yaşayan bir canlı organizma gibi; her gün değişik
ihtiyaçlara cevap verecek şekilde çalışma yapmamız
gerektiği kanaatindeyim.
Bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulda
görüşülecek konuların ülkemiz ve sağlık
çalışanları için hayırlara vesile olmasını
temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Ağralı.
Değerli milletvekilleri, sisteme giren
milletvekili olmadığı için soru-cevap işlemi
yapılmayacaktır.
Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelere geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul
edilmiştir.
Birleşime üç dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 21.12
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.14
BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR
KÂTİP ÜYELER: Şeyhmus DİNÇEL (Mardin),
Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 16ncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
12 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Gündemimizde başka bir konu
bulunmadığından, alınan karar gereğince kanun
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri görüşmek için
14 Kasım 2018 Çarşamba günü saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 21.15