TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
17’nci Birleşim
14 Kasım 2018
Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak
Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun
olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Hatay Milletvekili Barış Atay Mengüllüoğlu’nun, emekçilerin
yaşamına ve güncel sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
2.-
Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in, hak ihlallerine
ilişkin gündem dışı konuşması
3.-
Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’ın, 12 Kasım Düzce depreminin
19’uncu yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Hatay
Milletvekili Barış Atay Mengüllüoğlu’nun gündem dışı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
2.-
Hatay Milletvekili Barış Atay Mengüllüoğlu’nun,
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
3.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, kadroya geçen taşeron
işçilerin mağduriyetine ilişkin açıklaması
4.-
Mersin Milletvekili Cengiz Gökçel’in, sağlık alanında
yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması
5.-
Burdur Milletvekili Mehmet Göker’in, eğitimde başarıyı
artırmak için liyakat esaslı atamalar yapılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
6.-
Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, inşaat sektöründe
yaşanan sıkıntılara ilişkin açıklaması
7.-
Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, kamunun bina kirası olarak
ödediği aylık giderin ne kadar olduğunu, kimlere ödendiğini
ve devletin kiracı olmaktan ne zaman kurtulacağını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
8.-
Antalya Milletvekili Aydın Özer’in, Diyanet İşleri
Başkanlığının Anayasa’nın 136’ncı maddesine
uymadığına ve Diyanet İşleri Başkanının
istifa etmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
9.-
Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, kamuoyunun
vicdanını rahatsız eden çocuk istismarını önlemeye
yönelik yasal düzenlemenin yapılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
10.-
Konya Milletvekili Esin Kara’nın, vefat eden MHP Konya Kulu İlçe
Başkanı Murat Toklucu’ya Allah’tan rahmet dilediğine
ilişkin açıklaması
11.-
Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, 2547 sayılı Kanun’un 50/d
fıkrasında istisnai olarak uygulanması öngörülen hükümlerin
istismar edildiğine ve huzursuzluğa sebep olan bu durumun giderilmesi
için verilen kanun teklifinin gündeme alınmasını talep
ettiğine ilişkin açıklaması
12.-
Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, 14 Kasım Dünya Diyabet
Günü’ne ilişkin açıklaması
13.-
Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, şeker pancarı
üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması
14.-
Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan’ın, Türk Akımı
Projesi’nin yarattığı problemlere ilişkin
açıklaması
15.-
Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap’ın, Kütahya ilinde kriz
döneminde alınabilecek tedbirlere ilişkin açıklaması
16.-
Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, elektrik ve doğal gazda
KDV’yi, Enerji Fonu ile elektrik tüketim vergisini sıfırlamayı,
maaşları artırmayı düşünüp düşünmediklerini,
alınan dış krediler için Hazinenin kefalet miktarının
ne olduğunu Maliye ve Hazine Bakanından öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
17.-
Adana Milletvekili Ayşe Sibel Ersoy’un, kasım ayının ikinci
pazartesi günü başlayan Dünya Çocuk Kitapları Haftası’na
ilişkin açıklaması
18.-
Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, söz ve
davranışlarıyla birlik beraberliğin sembollerinden olan
Mehmet Ocak Dede’ye Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin
açıklaması
19.-
Muğla Milletvekili Mürsel Alban’ın, Marmaris
Kaymakamlığı Millî Emlak Müdürlüğü tarafından bölgedeki
köylülere gönderilen yazıya istinaden, Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın gözünün saraya ne zaman doyacağını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
20.-
Şırnak Milletvekili Hasan Özgüneş’in, Şırnak ili
Beytüşşebap ilçesinin durumuna ve “gizli talimat” diye bir
uygulamanın olup olmadığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
21.-
İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, Sivas’ta sağlık
hizmeti veren Yıldızeli Devlet Hastanesindeki aksaklıkların
hayati önem taşıdığına ve sorunların bir an önce
giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
22.-
Karaman Milletvekili İsmail Atakan Ünver’in, dar ve sabit gelirliyi gelir
adaletsizliğinden kurtarmak için Maliye ve Hazine Bakanının neyi
beklediğini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
23.-
İzmir Milletvekili Murat Çepni’nin, sömürünün, yoksulluğun,
savaşın, faşizmin olduğu yerde direnişin olduğuna
ilişkin açıklaması
24.-
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, menfur saldırı sonucu
hayatını kaybeden LASTİK-İŞ Sendikası Genel
Başkanı Abdullah Karacan’a Allah’tan rahmet dilediğine, 14
Kasım Ahıska sürgününün 74’üncü yıl dönümüne, Atatürk
Havalimanı’nda Türkiye’ye giriş izini bekleyen 11 Uygur Türkü
konusunda Hükûmeti duyarlı olmaya davet ettiğine, İYİ
PARTİ milletvekili aday adayı İhsan Şahin’in kurumuna
dönmesinin sağlanmasını Hazine ve Maliye Bakanından talep
ettiğine ilişkin açıklaması
25.-
Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, 14 Kasım Ahıska
sürgününün 74’üncü yıl dönümünde Ahıska Türkü soydaşların
Ahıska Türkü olarak vatanlarına dönüşlerinin
sağlanmasını temenni ettiklerine, 14 Kasım Dünya Diyabet
Günü’nde diyabet hastalarının yaşadığı
zorlukların farkında olduklarına ve bu konuda
çalışmalar yapacaklarına ilişkin açıklaması
26.-
Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Hakkâri Milletvekili Leyla Güven’in
toplumsal barışı zedelediği gerekçesiyle kendisine
yapılan tecridin kalkması talebine ses verilmesi gerektiğine,
AKP tarafından denetim faaliyetlerinin engellendiğine, 27’nci Dönemde
30 soru önergesi, 8 araştırma önergesi ve 9 kanun teklifinin
çeşitli gerekçelerle iade edildiğine ve bu konudaki muhatabın
kim olduğunu öğrenmek istediklerine ilişkin açıklaması
27.-
İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Gazze’de
yaşamını yitiren Filistinlilere Allah’tan rahmet dilediklerine,
Filistin konusunda daha duyarlı olunması gerektiğine, Cemal
Kaşıkçı cinayetini belgeleyen “tape”lerle ilgili Meclisin
bilmediği dünyanın bildiği ne varsa Hükûmetin bir an önce bilgi
vermek zorunda olduğuna ilişkin açıklaması
28.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun,
İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın ve Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkan’ın yaptığı açıklamalarındaki bazı
ifadelerine, Amerika’nın Kudüs’ü İsrail’in sözde başkenti olarak
tanıma kararına karşı bütün dünyayı harekete geçirenin
Türkiye Cumhuriyeti devleti ve onun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan olduğuna, Filistinlilerin de Uygur Türklerinin de ilelebet
yanlarında olmaya devam edileceğine ilişkin açıklaması
29.-
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Çankırı Milletvekili
Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
30.-
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, 11 Uygur Türkü’ne yapılan
zulmün sona erdirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
31.-
İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Çankırı Milletvekili
Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
32.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, bütün
dünyanın takdir ettiği Kaşıkçı cinayetiyle ilgili
süreci kötülemeye dönük çabaları boş bir yaklaşım olarak
gördüğüne ilişkin açıklaması
33.-
İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Tekirdağ Milletvekili
İlhami Özcan Aygun’un, Trabzon halkı için kullandığı
ifadeden dolayı Milletvekilimizin kendisi ve CHP grubu olarak özür
dilediklerine ilişkin açıklaması
34.-
İzmir Milletvekili Tamer Osmanağaoğlu’nun, İzmir
Milletvekili Atila Sertel’in sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
35.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Konya
Milletvekili Fahrettin Yokuş’un 12 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin 9’uncu maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
36.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Konya
Milletvekili Fahrettin Yokuş’un sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
37.-
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Çankırı Milletvekili
Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
38.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun,
şehir hastanelerinde tek garantinin hastalara hizmet garantisi
olduğuna ilişkin açıklaması
39.-
Denizli Milletvekili Yasin Öztürk’ün, Çankırı Milletvekili Muhammet
Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
40.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, safsatanın
kölesi olanların hakikate kör olduklarına ilişkin
açıklaması
41.-
İstanbul Milletvekili Nazır Cihangir İslam’ın,
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
42.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun,
iktidarın ve AK PARTİ Grubunun bütün özgürlüklerin önünü
açtığına, insan hak ve özgürlükleri konusunda önemli
kazanımlar sağladığına ilişkin açıklaması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Çeşitli İşler
1.-
Başkanlıkça, görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu teşrif
etmiş bulunan Uganda Cumhuriyeti parlamento üyelerine "Hoş
geldiniz." denilmesi
VI.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mithat Sancar’ın, denetim
faaliyetlerinin engellenmesi sorununda muhatabın Meclis Başkanı
ile Başkanlık Divanı olduğuna ve konunun gündeme
getirilmesi için girişimlerde bulunacağına ilişkin
konuşması
VII.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A)
Kanun Teklifleri
1.-
Samsun Milletvekili Ahmet Demircan ve 5 milletvekilinin Sağlıkla
İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1186) ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 12)
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
İzmir Milletvekili Atila Sertel’in, İzmir Milletvekili Tamer
Osmanağaoğlu’nun 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
7’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı
konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
2.-
Konya Milletvekili Fahrettin Yokuş’un, Çankırı Milletvekili
Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı
açıklamasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
IX.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, önerge ve
kanun teklifi iadelerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanvekili Mustafa Şentop’un cevabı (7/5258)
14 Kasım 2018 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili
Mithat SANCAR
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL
(Kütahya), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, emekçilerin
durumu ve güncel sıkıntılar hakkında söz isteyen Hatay
Milletvekili Barış Atay Mengüllüoğlu’na aittir.
Buyurun Sayın Mengüllüoğlu. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Hatay Milletvekili Barış Atay
Mengüllüoğlu’nun, emekçilerin yaşamına ve güncel
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
BARIŞ ATAY MENGÜLLÜOĞLU (Hatay) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Arkadaşlar, hepinize merhaba.
Tüm Türkiye halklarını, işçileri,
emekçileri, yoksullaştırılmış, açlığa,
sefalete, çaresizliğe mahkûm edilmiş tüm
yurttaşlarımızı Türkiye İşçi Partisi adına
selamlıyorum.
21.201; 2002 yılından yani AKP
iktidarının başladığı günden bugüne kadar iş
cinayetlerinde kaybettiğimiz işçi, emekçi sayısı 21.201.
Bazıları için sadece bir istatistik ama gerçekte birilerinin annesi,
babası, oğlu, kızı, eşi. Ne yazık ki bunlardan
ancak “Türkiye’de emekçilerin yaşamı ve güncel sorunları”
başlığı altında gündem dışı söz alarak
bahsetme olanağı buluyoruz. Çünkü bu Parlamento ısrarla bu
ülkenin milyonlarca insanının, açıkça ifade etmek gerekirse
ülkenin gerçek sahibi olan, üreten, yaratan, alın teri döken, yaşayan
milyonların sorunlarını gündeme almak istemiyor. Türkiye’de
hâkim siyaset algısı için yoksul, emekçi insanlar sadece seçimden
seçime kullanılan bir malzemeden ibaret. Sürekli büyüyen Türkiye’den
bahseden iktidara gerçekten sormak istiyorum: Bu zenginleşmeden ve
büyümeden işçiler, emekçiler ne zaman pay alacak? Neden hiç pay
almıyorlar? Zenginleşirken hiç “Ey işçi kardeşim, bu
yıl çok büyüdük, vergilerinde, faturalarında indirime gidiyoruz.”
diye bir cümle duymadık sizden. Fakat kriz gelince akla hemen
işçinin, emekçinin tasarruf etmesini istemek geliyor. Gel gör ki bunu
söyleyenlerin ne yazlık sarayından ne uçan sarayından ne de
tropikal meyve kokteyllerinden vazgeçtiğini de görmüyoruz. Daha somut
konuşayım, geçen yıl yapılan TİS sözleşmesi
gereği memur ve emeklilere 2019 yılında yılın ilk
yarısı yüzde 5, ikinci yarısı yüzde 4 zam yapılacak
hâlbuki 2019 yılının enflasyon hedefiniz bile yüzde 15,9. Emekli
ve memurlar için bir ara kararla her altı ayda bir yüzde 8 zam
yapılmasını öneriyoruz, buyurun yapın.
İşsizlik Fonu’ndan şu ana kadar
işçiler sadece 20 milyar lira alabildi ama işverenlere çeşitli
teşvikler altında 45 milyar lira para dağıttınız.
2019 programınızda belirlediğiniz hedef gerçekleşse bile
işsiz sayısı 1 milyon artacak. İşsizlik Fonu’ndan
emekçiler kriz döneminde yararlanmayacak da ne zaman yararlanacak
arkadaşlar? Kamu bankalarına bile buradan 10 milyar lira ucuz kaynak
aktardınız. Emekçilerin fonunu yağmalamayı
bırakın artık. Merkez Bankası, işçilere enflasyon
altında zam önerisi getirdi, yıllarca “Türkiye şöyle büyüdü,
böyle büyüdü.” dediniz, emekçilere, emeklilere sadece enflasyon kadar zam
yaptınız, hiç ülkenin büyümesi kadar ekstra zam
yaptığınızı görmedik. Refahı
paylaşmadığınız emekçilere şimdi krizin
faturasını kesmeye çalışıyorsunuz. Refahı kiminle
paylaştıysanız krizin faturasını gidin, ona kesin.
Mesela, Cengiz İnşaatın vergisini siliyorsunuz ama emekçilerden
fedakârlık bekliyorsunuz. İktidara geldiğinizden bu yana kim, ne
kadar zenginleşmiş oturup hesap edin, onlardan kriz vergisi alın
hatta Cengiz İnşaatın vergisini sileceğinize, 100 kat artan
servetinden servet vergisi alabilirsiniz.
Sosyal yardımları lütuf olmaktan
çıkarın. Hiç kimse kömür yardımı almak için sizin ilçe
binalarınızda sıra beklemek zorunda değil.
Sermaye için yeniden yapılandırma
yönetmelikleri çıkardınız, konkordatoların
imkânlarını genişlettiniz, Sermaye Garanti Fonu’ndan tam 210 milyar
lira dağıttınız. Şimdi, diyorsunuz ki: “Zordaysan
ödeme, sonra alırız.” O zaman, kriz zamanı emekçilerin banka
borçlarını, işsiz kalanların kredi borçlarını da
erteleyin. Onlar için neden halk garanti fonu kurmuyorsunuz?
Dün, 16 yaşında bir kâğıt toplama
işçisi çocuk, bir kamyon portakal posasının üzerine dökülmesi
sonucu yaralandı. Ne kadar absürt bir durum, değil mi? Daha
yarım saat önce, belediyedeki işinden atıldığı
için işsiz kalan bir emekçi, işçi Halkla İlişkiler
Binası’nda intihar teşebbüsünde bulundu. Bunlar gözünüzün önünde
oluyor. İşte size zenginleşen Türkiye!
Bakın, kriz dönemlerinde para kaynağı
bulmakta zorlanıyor olabilirsiniz, ben size birkaç öneride bulunayım.
Vergilerini sildiğiniz, ihya ettiğiniz Cengizden, Limaktan, Kalyondan
alabilirsiniz. Cumhuriyet düşmanı bir yazar bozuntusunu, halkın
bir kesimine mesaj vermek için, 9 Kasımda ziyaret eden ve her gün
bütçesini artırdığınız Diyanetten de alabilirsiniz.
Çorlu tren faciasında oğlunu kaybeden anneyi “Hesap soruyor.” diye
sosyal medyada engelleyen müdüründen ve onun gibilerin maaşlarından
da alabilirsiniz. Ramazan programı sunması için, sonradan vekil
yaptığınız, Uğur Işılak’a 1 milyon 200 bin
lira ödeyen Konya Meram Belediyesinden ve onun gibi parayı çarçur eden
belediyelerden de alabilirsiniz. Medya kuruluşu satın alsın ve
tekelleştirdiğiniz medyaya bir halka daha eklensin diye kamu
bankalarından iki yıl ödemesiz 1 milyar lira kredi verdiğiniz
Demirörenden de alabilirsiniz veya genel başkanınızın saray
harcamalarından aktarın, inanın birkaç haftalık
kısmı bütün ülkeye gani gani yetecektir. Bakın, bunların
hepsi aynı kaynak. Bunların hepsi halkın parası ve daha ne
istiyorsunuz halktan, size daha ne yapabilir bu halk?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BARIŞ ATAY MENGÜLLÜOĞLU (Devamla) – Bir
dakika daha süre istiyorum.
BAŞKAN – Tabii ki bir dakika daha süre
veriyorum Sayın Mengüllüoğlu.
Buyurun.
BARIŞ ATAY MENGÜLLÜOĞLU (Devamla) – Bu
ülkenin işçilerinin, emekçilerinin sorunlarını anlatmak için
beş dakikanın yetmeyeceğini tabii ki hepimiz biliyoruz. O yüzden
bu sorunları çözmek için de emin olun her yerde, her alanda mücadele
etmeye devam ederek çözeceğiz bunu.
Sözlerime son verirken, AKP saray rejiminin
işçi düşmanı, ranta, yandaşa destek
politikalarının en çıplak örneği ve iki
sınıfın kavgasını en net anlatan üçüncü
havalimanı projesinin işçilerinin mücadelesini öncelikle
selamlıyorum. Haklı oldukları yandaş holdingiler
tarafından bile kabul edilmesine rağmen tutuklanan işçileri de
selamlıyorum. Yalnızca, Genel Başkanımızla birlikte
havaalanında işçilerle dayanıştığı için
tutuklanan Yusuf Yılmaz yoldaşımı bütün devrimci
duygularımla selamlıyorum ve herkesi 5 Aralıkta bu davaya,
işçilerin davasına sahip çıkmaya çağırıyorum.
Şüpheniz olmasın, bugün havaalanında, TARİŞ’te, Cargill’de,
Flormar’da, fabrikalarda, tarlalarda ayağa kalkan emekçiler,
geçmişteki 15-16 Haziran TARİŞ, TEKEL, Zonguldak kömür
işçileri yürüyüşü, Soma ruhuyla bu düzeni yıkacak ve Türkiye
İşçi Partisi yanlarında olacak. Bakalım güçlü olduğunu
sanan mı yoksa haklı olan mı kazanacak, hodri meydan! (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Mengüllüoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Evet Sayın Akbaşoğlu,
yerinizden söz istiyorsunuz.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Evet, yerimden.
BAŞKAN – Mikrofonu açalım lütfen.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlu’nun, Hatay Milletvekili Barış Atay
Mengüllüoğlu’nun gündem dışı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tabii, kürsüde konuşan hatibin haksız,
afaki eleştirileri oldu ve tanımlamaları oldu “saray rejimi”
“işçi düşmanı” gibi. Bunların gerçekle uzaktan
yakından alakası olmadığını hepimiz biliyoruz,
milletimiz en güzel şekilde biliyor. Biz tam manasıyla
işçilerimizin durumunu on beş yıllık
iktidarımızda satın alma gücü paritesi bakımından
hakikaten çok iyi noktalara taşıyan ve o işçilerimizin alın
terleriyle, emekleriyle, onların katkılarıyla cumhuriyet
rejimimize en büyük hizmetleri kazandıran bir iktidarız.
Dolayısıyla cumhuriyet rejiminin 95’inci yılı münasebetiyle
de 29 Ekim 2018’de dünyanın en büyük havalimanını
taçlandırmak suretiyle bu katkılarımızı ortaya koyduk.
Türkiye’de cumhuriyet rejimi vardır, saray rejimi yoktur.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Akbaşoğlu.
BARIŞ ATAY MENGÜLLÜOĞLU (Hatay) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Mengüllüoğlu,
yerinizden bir dakika söz veriyorum.
2.- Hatay Milletvekili Barış Atay
Mengüllüoğlu’nun, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
BARIŞ ATAY MENGÜLLÜOĞLU (Hatay) –
Sayın milletvekilline hatırlatmak isterim: “Saray” tabiri kendi genel
başkanının sözüdür, sarayı kuran da kendisidir, yazlık
sarayı yapan da; “uçan sarayı” biz söyledik gerçi. Gerçi Norveç
milletvekillerinin Türkiye Büyük Millet Meclisine geldiğini bilmiyordum
açıkçası. Biz Türkiye’de yaşıyoruz, işçilerimizin
sorunları var, siz görmek istemiyor olabilirsiniz ama kendini yakan
işçiler, kendini damdan atmaya çalışan işçiler,
havalimanı inşaatında ölen 30 işçi kardeşimiz,
onların hepsi bu ülkenin işçi sınıfının birer
bireyidir efendim. Görmek istemiyorsanız emin olun Türkiye İşçi
Partisi olarak size bunu göstermeyi bir görev addediyoruz.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Mengüllüoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Sayın Başkan…
Kayıtlara geçmesi açısından…
BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu,
isterseniz maksat… Çok kısa lütfen…
Buyurun.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Kayıtlara geçmesi açısından şunu
ifade ediyorum ki: Biz hem işçilerimizin hem toplum kesimimizin bütününün
meseleleriyle, sorunlarıyla yakından ilgileniyoruz, onların
durumlarının çok daha iyi noktalara getirilmesi için canla
başla, gece gündüz çalışıyoruz ve bu irademiz
devamlıdır. Şunu ifade edeyim ki: 1 milyon işçi
kardeşimizi taşeronluktan kadroya geçiren de biziz. Konuşulacak
çok şey var ama zaman yeterli değil.
Dolayısıyla bu saray, Türkiye Büyük Millet
Meclisi, “saray” diye nitelendirilen bütün binalar milletin
binalarıdır ve millete kalacak olan binalardır. Versay
Sarayı, Kremlin Sarayı, Beyaz Saray diye kendinden geçenler, kendi
ülkelerinin, milletin malı olan mekânları, külliyeleri
zemmetmemelidirler, kötülememelidirler diyorum.
Teşekkür ediyorum, sağ olun.
BAŞKAN – Teşekkürler.
BARIŞ ATAY MENGÜLLÜOĞLU (Hatay) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN - Son olarak ama lütfen,
karşılıklı konuşmaya dönüşecek şekilde
olmasın.
Sayın Mengüllüoğlu, buyurun yerinizden.
BARIŞ ATAY MENGÜLLÜOĞLU (Hatay) – Ben de
kayıtlara geçsin diye söylüyorum.
İşçilerin sorunlarını biz gündem
dışı söz aldığımız için konuşuyorsunuz
şu an. Eğer çok güveniyorsanız kendinize, ayrı bir gündem
yapalım, bütün işçilerin sorunlarını konuşalım.
Teşekkür ederim, sağ olun.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları (Devam)
2.- Eskişehir Milletvekili Utku
Çakırözer’in, hak ihlallerine ilişkin gündem dışı
konuşması
BAŞKAN - Gündem dışı ikinci söz,
hak ihlalleri hakkında söz isteyen Eskişehir Milletvekili Utku
Çakırözer’e aittir.
Buyurun Sayın Çakırözer. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) – Sayın
başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum
Değerli arkadaşlarım, on altı
yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının
devamı olarak 24 Haziran seçimleri sonrasında güçler
ayrılığının ortadan kalktığı, yasama,
yürütme ve yargının tek elde toplandığı bir tek adam
rejimi oluştu. Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı da
olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, 3 Ağustos'ta bakanlarıyla
halkın önüne geçerek 100 günde gerçekleştirecekleri yüzlerce vaat
açıkladı. Dün 13 Kasımdı, 100 gün doldu.
Bakın, bu 100 gün içinde neler
yaşandı, 100 günün sonunda Türkiye nasıl bir ülke hâline geldi,
aslında sadece 100 günün değil, on altı yılın sonunda?
Türkiye'de insanlarımız intihar ediyor, kendini yakıyor,
vinçlerin tepesinde hak arıyor çünkü fakirlik var, yoksulluk var,
işsizlik var. 1.600 lira asgari ücret alan milyonlarca işçi, bin
liranın, 1.500 liranın altında aylık alan milyonlarca
emeklimiz ayın sonunu getiremiyor. Enflasyonun resmî rakamı yüzde
30'a vardı ama çarşıda pazarda hayat yüzde 100’ün üzerinde
pahalanmış durumda. Kara kışa girerken en temel
ihtiyacımız doğal gaz ve elektrik bir yılda yüzde 45
zamlanmış durumda. Beceriksiz, liyakatsiz yönetimin sonucu dolar 7
lirayı aştı, faizler yüzde 40'lara ulaştı. Borcunu
döndüremeyen binlerce şirket iflas etti, binlercesi iflasın
eşiğinde. Sonuç: Evine aş götüremeyen işsizler ordusuna
eklenen on binlerce işsiz. Milyonlarca yurttaşımız
hayatını borçla sürdürme gayreti içinde. Yurttaşların borcu
510 milyar lirayı aştı, 20 milyon yurttaşımız
icralık. Bu ülke için canını veren aziz şehitlerimizin
yakınları ve kahraman gazilerimize bugüne kadar sözü verilen
“Borçlarınızı sileceğiz.” sözleri dahi tutulmuş
değil.
İşte bu kriz tablosunda, Adana'da
çocuklarını ısıtamayan Emine Akçay cebinde sadece 6 lirayla
canına kıydı. Atanamayan öğretmen Ersin Turhan
kardeşimiz İstanbul'da cebinde 10 lirayla ormanda intihar etti.
Kocaeli'de çocuğuna okul pantolonu alamayan İsmail Devrim kendini
astı.
Bakın, iktidarın 100’üncü gün
şenliklerini yaptığı bu hafta başında,
Eskişehir’in Mahmudiye ilçesinde geçici olarak çalışan 40
kadın işçinin görevi uzatılmadı. Bu sadece bir örnek.
Türkiye'nin dört bir yanında binlerce kardeşimiz bu
kışı işsiz, aşsız geçirmeye mahkûm edildiler.
Ülkeyi yönetenlerin “yok” dediği kriz hayatın her alanını
vurmuş durumda. Gripten kansere kadar birçok hastalığın
dermanı olan yüzlerce ilaca dövizdeki artış nedeniyle
ulaşılamıyor. Hastalar kapı kapı dolaşarak ilaç
arıyor. Tıbbi malzemelerin fiyatlarındaki artış
nedeniyle hastanelerde ameliyatlar durmuş durumda. 468 liralık genel sağlık
sigortası primini ödeyemedikleri için milyonlarca
yurttaşımız sağlık hizmetinden faydalanamıyor.
“Sağlıkta gıpta edilecek noktadayız.” diyenlere
hatırlatmak isterim. Zonguldak'ta, 17 yaşındaki Dilara
Kilcioğlu kardeşimiz parasızlıktan Düzce hastanesindeki
kontrollere bir yıldır gidemediği için şeker
komasından öldü.
Döviz krizi gazete, kitap basımını da
vurdu; yeni kitap basılamıyor, gazeteler bir biri ardına
kapanmak ya da küçülmek zorunda kalıyor. Aydınlık gazetesi üç
gün yayınına ara verdi. İzmir'de gazeteler hafta sonu
çıkmama kararı aldı. Gazeteler üzerindeki tek baskı kâğıt
masrafı değil. Bakın, Karar gazetesi bir başyazı
yayınladı bu hafta ve ”Baskıyla karşı
karşıyayız. İlan ambargosu uygulanıyor, hem kamu hem
özel sektör ilanları engelleniyor. İlan verilmemesi için kurumlar ve
şirketler uyarılıyor, tehdit ediliyor” dedi.
Değerli arkadaşlarım, bu
yapılanın adı demokrasiyi hiçe saymaktır, basın
özgürlüğüne darbedir. Bu baskıyı kim yapıyor? Hakkı
hukuku çiğneyen kim? Tehdit eden kim? Onlar söylemiyor ama hepimiz
biliyoruz. Bunu yapan, tek adam rejimi. Sadece Karar mı? Muhalif
kimlikleriyle bilinen Cumhuriyet, Sözcü, Birgün, Evrensel, Yeni Çağ
yıllardır yasaklı. Kamu kurumlarına, kütüphanelere,
uçaklara alınmaları, reklam verilmesi yasak. Peki şu soruyu
sormak hakkımız değil mi? Siz hangi hakla, benden
aldığınız vergiyle Cumhuriyet'e, Sözcü’ye, Birgün’e,
Karar’a ambargo uyguluyorsunuz? Basın sadece ekonomik kıskaç
altında değil, bir de
bağımsızlığını ve
tarafsızlığını yitirmiş olan yargının
keyfî tutumu ve kararları var. Uyuşturucu baronları iktidar
milletvekillerinin aracılığıyla salıverilirken sadece
düşünceleri, eleştirileri nedeniyle gazeteciler, milletvekilleri,
avukatlar, işçiler, öğrenciler, hak savunucuları yıllarca,
haksız, hukuksuz zindanlarda tutulmakta:
Bakın, Eren Erdem bugün, 137 gündür
koğuşunda tek başına, bir gizli tanığın
yalanları, iftiraları yüzünden.
Osman Kavala 380 gündür tek başına
koğuşunda, neyle suçlandığını dahi bilmiyor çünkü
henüz ne savcı karşısına çıkarılmış ne
de iddianamesi hazırlanabilmiş. Doğal olarak soruyor “Ben neden
Silivri zindanındayım?” diye.
Hukukçu Selçuk Kozağaçlı bır
yıldır tek başına hücrede; tahliye oldu, bir gün
dışarıda kaldı ve skandal bir kararla yeniden aynı
hücreye konuldu.
Aralarında Cihan Dağdelen ve Berkay
Ustabaş’ın da bulunduğu 70 bin öğrenci cezaevinde hem
özgürlükleri hem de eğitim hakları gasbedilmiş durumda.
Değerli arkadaşlarım, 85
yaşındaki Sise Ana 2017 yılından bu yana cezaevinde,
onlarca hastalığı var, adını dahi
hatırlamıyor.
Bakın, bu sabah İnsan Hakları
Komisyonunda açıklandı, Türkiye'de sıfır ile 6 yaş
arasında 743 çocuk anneleriyle birlikte cezaevinde.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Çakırözer.
Buyurun.
UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) – Tabii.
Değerli arkadaşlarım, her rakam bir
hayat demek. Her düşüneni, her eleştireni hapse
attığımız için cezaevleri tıka basa dolu.
İnsanlar cezaevlerinde yerlerde yatıyor. Cezaevi
dışında da -sadece cezaevi içinde değil- analar hep
ağlıyor. Tek adam rejiminde protesto da yasak. On beş
yıldır Galatasaray Meydanı’nda evlatlarının
akıbetini öğrenmek için sessizce oturan Cumartesi Anneleri işte
bu son 100 gün içinde yasaklandılar, darbedildiler.
Değerli arkadaşlarım,
gelişmişlikte, demokraside, yargı
bağımsızlığında en diplerde olsak da bakın,
çocuk yaşta evliliklerde dünyanın ilk 10’undayız. On yılda
500 bin çocuk gelin var bu ülkede. Evlendirilen kız çocuklarının
üçte 1’i kocalarının ikinci ya da üçüncü eşi olarak kuma
gidiyor.
Değerli arkadaşlarım, ülkemizin en
önemli değeri insan gücümüz, gençlerimiz; Türkiye'nin, işte, bu
saydığım iç karartan tablosunda geleceğe umutla
bakamıyorlar, umudu gurbette arıyorlar. Bakın, son bir yıl
içinde Türkiye'den göç edenlerin sayısı yüzde 42,5 arttı,
253.640 yetişmiş mühendisimiz, doktorumuz, üniversite mezunumuz göç
etti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) – Cümlemi
bağlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Bağlayın Sayın
Çakırözer.
UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, ilk 100 gün projelerinin Türkiye’yi ne hâle
getirdiğini gördünüz. Duyuyoruz ki 2’nci bir 100 gün programı
yakında açıklanacak, içinde ne var ne yok bilemiyoruz, milyarlarca
liralık mega projelerden bahsediliyor. Buradan, ülkemize gerçekten
çağ atlatacak, vatandaşlarımızı huzura refaha
kavuşturacak bir mütevazı projeyi ben sunmak isterim: Mega projelere
gerek yok, AKP’nin ilk on altı yılında yoktu, ilk 100 günde
yoktu, yukarıda bütçeyi tartışıyoruz, orada da yok.
Değerli arkadaşlarım, ihtiyacımız olan tek şey
demokrasidir, hukuktur, adalettir, kardeşliktir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Çakırözer.
Gündem dışı üçüncü söz, Düzce
depreminin 19’uncu yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Düzce Milletvekili
Ümit Yılmaz’a aittir.
Buyurun Sayın Yılmaz. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
3.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’ın, 12
Kasım Düzce depreminin 19’uncu yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
ÜMİT YILMAZ (Düzce) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tabii, bu konuşmayı 12 Kasımda
yapmak isterdik ama Meclisin çalışma sistemi yüzünden mecburen 14
Kasıma erteledik.
Değerli milletvekilleri, bugün takvimler 14
Kasımı gösterirken on dokuz yıl önceki, 12 Kasım 1999 Düzce
depreminin acı hatıraları yüreğimizde ilk günkü gibi
durmaktadır. 17 Ağustos Marmara depreminden 87 gün sonra
yaşadığımız Düzce depremi şehrimizde
ağır kayıp ve yıkımlara neden olmuştur. Düzce
depreminde 710 vatandaşımız hayatını kaybetmiş,
17 Ağustos depremiyle beraber hayatını kaybeden
vatandaşlarımızın sayısı 980,
yaralılarımızın sayısı 3.836 olmuştur.
Düzce’de yaşadığımız deprem neticesinde 6.444 bina,
16.660 konut, 3.837 iş yeri yıkılmış veya
ağır hasar almıştır. Bu veriler
ışığında Düzce ilimizdeki yıkımın
vahameti gözler önüne serilmektedir. 17 Ağustos depremiyle ağır
hasar alan ilimiz, 12 Kasım depremiyle âdeta yerle bir olmuş,
yıkımın boyutu yüzde 60-70’lere ulaşmıştır.
Depremle yıkılan şehrimizin bir an
önce toparlanabilmesi adına, partimizin de içinde bulunduğu 57’nci
Hükûmet derhâl Bolu iline bağlı Düzce’yi il statüsüne
kavuşturarak depremin yaralarının bir an önce
sarılması için ilk adımı atmıştır. Bu arada
Düzce’de derhâl bir kriz merkezi yönetimi oluşturularak 17 Ağustosta
yaşanan tecrübelerin ışığında
vatandaşlarımıza gereken yardım ve müdahaleler
başlamıştır.
Değerli milletvekilleri, geçen gün, Varto
depreminin yıl dönümünde bir milletvekili arkadaşımız “17
Ağustos ve 12 Kasımda devlet yoktu.” sözleriyle maalesef, sorumsuzca
ithamlarda bulunmuştur. Oysa “yok” dedikleri devlet tüm kurumlarıyla
derhâl müdahalede bulunmuş, bir iki günde 26.665 çadır
kurulmuştur. Akabinde, vatandaşlarımıza geçici iskân
sağlamak için 5.707 adet prefabrik konut bir iki ay gibi kısa bir
sürede tamamlanmış ve yaklaşık 24 bin depremzede
vatandaşımız bu prefabrik konutlara yerleştirilmiştir.
Ayrıca, devletimiz derhâl hak sahiplerinin tespitini yaparak
depremzedelerimizi kalıcı konut sahibi yapmak için projeler üretip
inşa sürecini başlatmış, sadece iki yıl gibi kısa
bir sürede 8 bin civarında konutu Düzceli depremzedelerimize teslim
etmiştir. Devletimiz kalıcı konutlar yapılana kadar
depremzede 8.927 kişiye yaklaşık -eski parayla söylüyorum- 13
trilyon 100 milyar TL kira yardımı başta olmak üzere, 30.496
katalitik ve elektrikli ısıtıcı dağıtmış,
her ay 4 adet tüp desteği sağlamıştır. Bu
yardımların yanı sıra, yatak, battaniye, sıcak yemek,
giysi gibi birçok yardım, depremzede vatandaşlarımıza
yapılmıştır. Bu yapılan konut ve adını
sayamadığımız yardımlar, devletimizin her zaman
vatandaşının yanında olduğunun, bundan sonra da
olacağının açık bir göstergesidir.
Değerli milletvekilleri, İbni Haldun’un
dediği gibi “Coğrafya kaderdir.” sözü yadsınamaz bir gerçektir.
Bu gerçekler ışığında, bulunduğumuz
coğrafyanın gerçeği de ülkemizin deprem kuşağında
olduğudur. Burada devletimizin üzerine düşen,
vatandaşımızın deprem konusunda bilinçlenmesini
sağlamak başta olmak üzere, 2009 tarihinde oluşturulan
AFAD’ın daha da güçlenmesini sağlamak, imar planlamasını ve
kanunlarını deprem ve diğer doğal afetler gözeterek yapmaktır;
Allah göstermesin, herhangi bir afetle karşılaşıldığı
zaman, daha önceden hazırlanan kriz planlarını derhâl uygulamaya
koymak ve krizin düzgün yönetilmesini sağlamaktır.
Değerli milletvekilleri, günümüz penceresinden
Düzce’ye bakacak olursak, depremin üzerinden on dokuz yıl gibi uzun bir
süre geçmesine rağmen, yerel yönetimler, maalesef, depremin izlerini
Düzce’den silmeyi başaramamıştır. Depremden kalan orta
hasarlı, onarılmayan bazı binalar şehrin içinde metruk bir
şekilde durmaktadır. Bazı kamu binaları maalesef, madde
bağımlılarının meskeni hâline gelmiş ve çürümeye
terk edilmiştir. Oysa Düzce’de kirada oturan birçok kamu kurumu
bulunmaktadır. Bu binalar ekonomiye kazandırılıp kamunun
kâr etmesi sağlanabilir.
Geçen gün Düzce Milletvekilimiz Sayın Ayşe
Keşir’in anlattığı gibi Düzce gerçekten tarihi, doğal
güzellikleri, coğrafi yapısı ve iki ana kente olan mesafesiyle
âdeta saklı bir cennet gibidir. Hatta o kadar saklıdır ki
maalesef, Düzce yeterince tanıtılmamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın, bir dakika
daha süre veriyorum.
Buyurun.
ÜMİT YILMAZ (Devamla) – Düzce Konuralp
Müzesinin tanıtımı ve düzenlemesi yapılamamış,
yaylaları turizme kazandırılamamış, işletmesini
belediyelerin üstlendiği şelaleler düzgün işletilememiş;
Karadeniz’in ilk sayfiye yerlerinden olan Akçakoca gittikçe turizmde kan
kaybetmiştir ve Düzce hak ettiği değere
ulaşamamıştır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. İyi
yasama yılları diliyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Yılmaz.
Sayın milletvekilleri, şimdi sisteme ilk
giren 20 milletvekiline yerlerinden, birer dakika süreyle söz vereceğim.
Bu sözlerin ardından sayın grup başkan vekillerinin söz
taleplerini karşılayacağım.
Sayın Gürer…
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in,
kadroya geçen taşeron işçilerin mağduriyetine ilişkin
açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle
taşerondan sürekli işçi kadrolarına geçen işçiler 2020
yılının Ekim ayına kadar Yüksek Hakem Kurulu toplu
sözleşmesine tabi tutularak diğer kadrolu işçilerin
faydalandığı tüm haklardan mahrum
bırakılmıştır. Özellikle işçilere enflasyon
farkı yansıtılmaması ve yüzde 4+4 zamlara mahkûm edilmesi,
zaten geçim güçlüğü çeken insanları tamamen geçinemez hâle getirmiştir.
Tayin hakkı verilmeyerek özellikle, evlilik yapan işçiler
eşleriyle farklı illerde yaşamak zorunda bırakılarak
aile bütünlükleri bozulmuştur. Tüm bunların çözümü, hatalı NACE
kodları bildirimlerinin düzenlenmesidir. 2019 yılında
yapılacak olan kamu toplu iş sözleşmesine taşerondan
kadroya geçenler de mutlaka dâhil edilmelidir. Kamuda kiralık araç
şoförleri, Karayollarında, BİT’te, KİT’te, MEB’de,
Sağlık Bakanlığında, şeker fabrikalarında
çalışan taşeronlar da derhâl kadroya alınmalıdır.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Gökçel…
4.- Mersin Milletvekili Cengiz Gökçel’in,
sağlık alanında yaşanan sorunlara ilişkin
açıklaması
CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Mersin Üniversitesinde ameliyat
olmak için bekleyen hastalar “Malzemenizi kendiniz alın, öyle ameliyat
ederiz.” cevabıyla karşılaşıyor. Bitirmediğiniz
meslek kalmadı; çiftçiyi bitirdiniz, öğretmeni bitirdiniz, mühendisi
bitirdiniz, şimdi sıra sağlıkta. Hekimlerle
vatandaşı karşı karşıya bırakıyorsunuz.
Şah damarına stent takılması gereken hastaya “Stenti al,
öyle gel.” deniyor. Üniversite hastaneleriyle övünüyordunuz, borç
batağına soktunuz, şimdi faturasını vatandaştan
çıkarıyorsunuz. Yandaş müteahhitleri zengin etmek için
yaptığınız şehir hastanelerine uzman personel
bulamadınız. Göz bebeğimiz üniversite hastanelerini
itibarsızlaştırıyorsunuz. “5 bin liran varsa yaşa,
yoksa öl.” diyorsunuz. Yeter! Sağlık Uygulama Tebliği’ni mi
güncelliyorsunuz, ne yapıyorsanız yapın, vatandaşın
hayatıyla oynamaktan vazgeçin. İtibardan tasarruf olur,
vatandaşın hayatından, sağlıktan tasarruf olmaz.
BAŞKAN – Sayın Göker…
5.- Burdur Milletvekili Mehmet Göker’in,
eğitimde başarıyı artırmak için liyakat esaslı
atamalar yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması
MEHMET GÖKER (Burdur) – Sayın Başkan,
Sayın Millî Eğitim Bakanı Burdur’a bu hafta içerisinde ziyaret
gerçekleştirecektir. Seçim bölgem olan Burdur, merkezî olarak yapılan
ortaöğretime geçiş sınavlarında hakkıyla yıllarca
birincilik elde etmiş ve bu birinciliklerin Burdur’un eğitim kenti,
marka kenti olmasında büyük emeği olmuştur. Ancak son zamanlarda
yapılan sınavlarda motivasyon düşüklüğü ve bu
düşüklüğe bağlı olarak başarısızlık
kendisini göstermektedir. Başarı tesadüf olmayacağı gibi
başarısızlık da tesadüf değildir. Bundaki en önemli
etken, her kesimde olduğu gibi, eğitimde de liyakatsiz yöneticilerin
bulunması ve bunların atanmasıdır. Yandaş
sendikanın eğitimci üzerindeki baskılarına derhâl son
verilsin ve liyakatli atamalar yapılarak, Sayın Bakanın da arzu
ettiği gibi, eğitim yoğun bakımdan
çıkarılsın istiyoruz.
Saygılarımla.
BAŞKAN – Sayın Şimşek…
6.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in,
inşaat sektöründe yaşanan sıkıntılara ilişkin
açıklaması
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, TL karşısında
döviz fiyatlarının yükselmesinden dolayı inşaat sektöründe
çok büyük sıkıntılar yaşanmaktadır. Seçim bölgem olan
Mersin’de neredeyse demir, çimento satan, inşaat malzemesi satan firma
kalmamıştır; birçoğu iflasını istemiş,
birçok firma da konkordato ilan etmiştir. Özellikle inşaat
sektöründeki kriz aralık, ocak aylarında daha yüksek düzeyde
hissedilecek ve piyasaları ciddi anlamda etkileyecektir. Onun için,
devletimizin öncelikle faiz oranlarını düşürmesini, inşaat
sektöründeki firmalara borç ertelemesi yapmasını ya da yeni kredi
imkânları, kredilerini yenileme imkânı tanımasını;
özellikle dövizde olan normalleşmeyle beraber, istenilen seviyeye gelmese
de, elektrik, doğal gaz ve akaryakıtta da indirime gidilmesini ve
piyasaların bir nebze olsun nefes almasını talep ediyorum. Aksi
takdirde, gerçekten 2019’a çok sıkıntılı bir şekilde
gireceğiz. Firmalardan daire alan binlerce insan, binlerce vatandaş
da mağdur olacak.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın Topal…
7.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, kamunun
bina kirası olarak ödediği aylık giderin ne kadar olduğunu,
kimlere ödendiğini ve devletin kiracı olmaktan ne zaman
kurtulacağını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Yeni Hükûmet sisteminde Başbakanlık
ortadan kaldırıldı ve bakanlık sayısı 16’ya
düşürüldü. Ancak görüyoruz ki bakanlık bina sayılarında
daha da artış meydana geldi. Devlet “özelleştirme” adı altında
kamu binalarını elden çıkarırken Ankara’nın
etrafını saran gökdelenlerin kiracısı yine devlet oldu.
Yani AK PARTİ iktidarı döneminde devlet mülk sahibi olmaktan
çıkarıldı, kiracı devlet hâline geldi.
Hükûmete buradan soruyorum: Kamunun bina kirası
olarak ödediği aylık gider ne kadardır? Bu kiralar kimlere
ödenmektedir? Devlet kiracı olmaktan ne zaman kurtulacak? Kamuoyuna
açıklama yapılmasını bekliyoruz, talep ediyoruz.
Teşekkür ediyorum, saygılarımı
sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın Özer…
8.- Antalya Milletvekili Aydın Özer’in, Diyanet
İşleri Başkanlığının Anayasa’nın
136’ncı maddesine uymadığına ve Diyanet İşleri
Başkanının istifa etmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
AYDIN ÖZER (Antalya) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Anayasa’nın 136’ncı maddesi diyor ki:
“Diyanet İşleri Başkanlığı lâiklik ilkesi
doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin
dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve
bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine
getirir.” Şimdi, Anayasa’ya da uymayan bu Diyanet İşleri,
Atatürk’ü hutbelerden çıkararak toplumu yeterince rahatsız
edemediğini düşünmüş olacak ki bir meczubu ziyaret etti. Kim bu
meczup? “Çanakkale Savaşı önemli bir savaş değildir.”
diyen, “10 Kasımda saat 9’u 5 geçe kenefe gidin.” diyen, “Mustafa Kemal’in
verdiği zararı Yunan vermezdi, keşke Yunan gelseydi.” diyen,
kafasında fesle dolaşan bir meczup. Meselenin
tartışılacak bir yanı yok, bu topraklar altında yatan
şehitlerimizin kemiklerini sızlatan Diyanet İşleri
Başkanı biraz onuru varsa istifa etmelidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Kayışoğlu…
9.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca
Kayışoğlu’nun, kamuoyunun vicdanını rahatsız eden
çocuk istismarını önlemeye yönelik yasal düzenlemenin
yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
24 Haziran seçimlerinden sonra yürütme
organının açıkladığı ilk 100 günlük programda
çocuklara yönelik istismar suçları hakkında cezai düzenlemeler
yapılacağı belirtilmişti. 3 Ağustostan bu yana 100 gün
geçmiş olmasına rağmen, daha önceki dönemde de
altyapısı hazırlanmış olan düzenlemelerle ilgili
herhangi bir çalışma olmadı.
Yüce Meclise sesleniyorum: Değerli
milletvekilleri, asli görevimiz olan yasa çıkarma yetkisini gelin
öncelikle çocuklarımız için kullanalım. Artık kamuoyunun
vicdanını rahatsız eden çocuk istismarı ve cinayetiyle
ilgili bir haber daha beklemeden, öncelikli olarak çocuk istismarlarına
yönelik yasal düzenlemeyi hep birlikte çıkaralım diyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Kara…
10.- Konya Milletvekili Esin Kara’nın, vefat
eden MHP Konya Kulu İlçe Başkanı Murat Toklucu’ya Allah’tan
rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
ESİN KARA (Konya) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 6 Kasım 2018 tarihinde Milliyetçi Hareket
Partisi grup toplantısından on dakika önce kalp krizi geçirerek
yoğun bakıma alınan Milliyetçi Hareket Partisi Konya Kulu
İlçe Başkanımız Murat Toklucu bugün Hakk’ın rahmetine
kavuşmuştur. Kendisine Allah’tan rahmet; ailesine, sevenlerine ve
Milliyetçi Hareket Partisi camiamıza başsağlığı
dilerim. Mekânı cennet olsun.
BAŞKAN – Sayın Barut…
11.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, 2547
sayılı Kanun’un 50/d fıkrasında istisnai olarak
uygulanması öngörülen hükümlerin istismar edildiğine ve
huzursuzluğa sebep olan bu durumun giderilmesi için verilen kanun
teklifinin gündeme alınmasını talep ettiğine ilişkin
açıklaması
AYHAN BARUT (Adana) – Sayın Başkan, 2547
sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 33/a fıkrası ile 50/d
fıkrası araştırma görevlilerinin iki ayrı yöntemle
atanmasını sağlamaktadır. Kanunun 50/d fıkrasında
istisnai olarak uygulanması öngörülen hükümler asli olarak uygulanmakta ve
istismar edilmektedir. Türkiye genelinde 7 bini aşkın
araştırma görevlisinin 50/d’yle atandığı ifade
edilmektedir. Bu durum, yükseköğretim kurumlarında yapılan
araştırma, inceleme ve deneylere yardımcı olan ve
diğer görevleri yapan araştırma görevlileri arasında bir
eşitsizlik ve meslek nitelikleriyle bağdaşmayan bir sonuç
yaratmıştır ve büyük huzursuzluğa neden olmaktadır.
Akademik dünyada sorun olarak görülen ve huzursuzluğa sebep olan bu durumun
giderilmesi için, 50/d maddesinin amacına uygun olarak yalnızca
burslu lisansüstü öğrencilik için kalması, hâlihazırda görev
yapmakta olan araştırma görevlilerinin ve araştırma
görevliliğine atamaların 33/a maddesine göre olması
gerekmektedir.
Bu konuda vermiş olduğumuz kanun
teklifinin bir an önce gündeme alınmasını talep ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Özkan…
12.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, 14
Kasım Dünya Diyabet Günü’ne ilişkin açıklaması
HACI ÖZKAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın
Başkan.
Bugün 14 Kasım Dünya Diyabet Günü. Yapılan
araştırmalara göre dünyada diyabetli insan sayısı
yaklaşık 450 milyon. Ülkemizde ise yaklaşık 8 milyon
diyabetli hasta bulunuyor.
Günümüzün sorunu diyabetle mücadele etmek için
düzenli spor ve sağlıklı beslenmenin önemini geleceğimizin
teminatı çocuklarımıza anlatmalı, onlara örnek
olmalıyız. Sağlıklı yaşayalım,
geleceğimizi diyabetten koruyalım. Ülkemizde her geçen gün büyük bir
hızla çoğalan diyabet hastalığıyla etkin mücadele
edebilmek için sağlıklı beslenme ve düzenli fiziksel aktivite
oldukça önemlidir. Diyabetin kaderimiz olmaması için hep birlikte
farkına varalım, farkındalık oluşturalım,
sağlıklı yaşayalım.
Sağlıklı bir yaşam
dileğiyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Aycan…
13.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer
Aycan’ın, şeker pancarı üreticilerinin sorunlarına
ilişkin açıklaması
SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Şeker pancarı üreticilerinin
sorunlarıyla ilgili konuşmak istiyorum.
Ülkemizde yaygın olarak şeker pancarı
tarımı yapılmaktadır. Kendi şehrimde özellikle de
Elbistan, Afşin bölgesinde şeker pancarı üretimi
yapılmaktadır. Zaten şeker pancarı üretimiyle ilgili kota
vardır ve bu yüzden üretimi azalmış iken özellikle şeker
fabrikalarının özelleştirilmesi nedeniyle de şeker
pancarı üreticileri sıkıntı yaşamaktadır. Bu
yıl şeker pancarına açıklanan destekleme fiyatı, taban
fiyatı 235 liradır; girdilerin yüzde 40-50 artmasıyla
sıkıntı yaşanmakta, yetmemektedir. Üstüne üstlük bir de
özelleştirilen şeker fabrikaları şeker pancarı
almamaktadır. Şu an şeker pancarı tarlada
kalmıştır. Üretici çok ciddi şekilde
sıkıntılar yaşamaktadır. Kar
yağışının beklendiği bugünlerde şeker
pancarı tarlada kalmış, üstelik küspe üreticiye parayla
satılmaktadır, bu da üreticinin diğer bir sorunudur.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Kayan…
14.- Kırklareli Milletvekili Türabi
Kayan’ın, Türk Akımı Projesi’nin yarattığı
problemlere ilişkin açıklaması
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Rusya’dan çıkıp Karadeniz’den gelip
ülkemize Kıyıköy sınırlarından giren Türk Akımı
Projesi, aynı zamanda bizim bölgemizdeki kıyı
balıkçılarını, orman işinde çalışan
ormancılarımızı ve aynı zamanda Trakya
Ovası’ndaki çiftçilerimizi zor durumda bırakmaktadır.
Bu vatandaşlarımızın bu
zorluğu karşılamaları ülkemizin ari menfaatleri doğrultusunda
belki sindirilebilir ama bizim bu bölgede yaşayan insanlarımıza,
özellikle Kıyıköy, Vize, Saray, Pınarhisar ilçelerimize mutlaka
bu doğal gazdan verilmelidir ve insanlarımız hiç olmazsa bu doğal
gazın getirdiği rahatlıktan yararlanmalıdır; sorum
Enerji Bakanlığınadır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Kasap…
15.- Kütahya Milletvekili Ali Fazıl
Kasap’ın, Kütahya ilinde kriz döneminde alınabilecek tedbirlere
ilişkin açıklaması
ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Teşekkür
ederim.
Kriz döneminde delik büyük, yama küçük biliyorsunuz.
Kütahya’da binin üzerinde değişik sektörde işsizliğimiz
ortaya çıktı son dönemde. Bundan dolayı çini ve el
sanatlarında KDV’nin yüzde 8’e, hatta daha da altına, mümkünse yüzde
1’e indirilmesi; Ticaret Sanayi Odası üyelerinin de Halkbanktan esnaf
kredi kartı alabilmesi, eğitim öğretimdeki yüzde 8 KDV’nin -ödül
olarak- kaldırılması, ayrıca 10 ilçesinde termal su
kaynağı bulunan Kütahya’mızın termal turizminin
geliştirilmesi için gerekenin yapılması için girişimde
bulunulması taleplerimiz olacaktır. Yoksa Kütahya göçmek üzeredir;
bu, can suyu olacaktır.
Belediye sarayımız var, dünyanın en
büyük havaalanımız var, en çok zarar eden havaalanı da bizde
-Zafer Havaalanı- bunlarla gurur duyabilirler.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Arslan…
16.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın,
elektrik ve doğal gazda KDV’yi, Enerji Fonu ile elektrik tüketim vergisini
sıfırlamayı, maaşları artırmayı düşünüp
düşünmediklerini, alınan dış krediler için Hazinenin
kefalet miktarının ne olduğunu Maliye ve Hazine Bakanından
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
KAZIM ARSLAN (Denizli) – Hazine ve Maliye
Bakanlığına soruyorum: İş dünyası ekonomik krizin
etkisinde çok zor günler geçiriyor. İşçisinden çiftçisine,
esnafından emeklisine, sanayicisinden ihracatçısına kadar her
kesimde büyük sıkıntılar var. Enflasyon ve pahalılık
almış başını gidiyor. Saray rejimi israf ve
şatafata devam ediyor. Dolar ve avronun aşırı arttığı
dönemde katlayan fiyatlar, kurun düşmesine rağmen elektrik ve
doğal gaz fiyatları yerinde sayıyor. Bu nedenle:
1) Düşen kurlar çerçevesinde tüketicilerin
kısmen rahatlatılması için elektrik ve doğal gazda KDV’yi,
enerji fonunu ve elektrik tüketim vergisini sıfırlamayı
düşünür müsünüz?
2) Aşırı fiyat
artışları karşısında çalışanların
ve emeklilerin ücretleri erimiştir. Bu nedenle ücretlilerin ve emeklilerin
maaşlarını artırmayı düşünüyor musunuz?
3) Devletin yap-işlet-kâr et ihalesiyle
verdiği Osmangazi Köprüsü, üçüncü boğaz köprüsü, Avrasya Tüneli,
üçüncü havaalanı ve şehir hastaneleri için alınan dış
krediler için hazinenin kefalet miktarı ne kadardır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Ersoy…
17.- Adana Milletvekili Ayşe Sibel Ersoy’un,
kasım ayının ikinci pazartesi günü başlayan Dünya Çocuk
Kitapları Haftası’na ilişkin açıklaması
AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepimizin bildiği
gibi, kasım ayının ikinci pazartesisinden başlayan hafta
Dünya Çocuk Kitapları Haftası. Çocukluğumuzda okuduğumuz
tüm kitapların şu anki biz olmamızdaki etkisi çok büyüktür.
Okudukça farklı hayaller kuran, zamanla bilgi birikimini sağlayan
kitapların çocukluk çağından itibaren edinilmesi gereken bir
alışkanlık olduğu ve çocuklara kitap okuma
alışkanlığı ve sevgisi kazandırmanın en önce
ebeveynlerden, okullardan ve sonra çevreden edinildiğinin
unutulmaması gerekmektedir. Biz kitap okumalıyız ki
çocuklarımız da kitap okumayı görsün, öğrensin ve okusun
çünkü alışkanlıkların sevgisi zamanla katlanarak büyür.
Çocukları kitaba
alıştırırken yazarlarımıza da büyük görevler
düşmektedir. Daha fazla kitapla daha fazla çocuğa ulaşmamız
ve onları kitaplarla buluşturmamız gerekmektedir. Çok
değerli Türk çocuk kitabı yazarlarımızın
kitapları ve dünya klasikleriyle…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) – Teşekkürler.
BAŞKAN – Sayın Kılıç…
18.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran
Kılıç’ın, söz ve davranışlarıyla birlik
beraberliğin sembollerinden olan Mehmet Ocak Dede’ye Allah’tan rahmet
dilediğine ilişkin açıklaması
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Kahramanmaraş’ımızın ve
ülkemizin önemli değerlerinden Elif Ana’nın ve Ali Baba’nın
oğlu Mehmet Ocak Dede dün Hakk’a yürümüş olup yarın
doğduğu ve yaşadığı yer olan Pazarcık
ilçemiz Akdemir (Pulyanlı) Mahallemizde Alevi’siyle Sünni’siyle, eş
dost ve sevenlerinin büyük katılımıyla Elif Ana’sının
yanında toprağa sırlanacaktır.
Mehmet Ocak Dede sözleri ve
davranışlarıyla ilimizde birliğin, beraberliğin,
kardeşliğin önemli sembollerinden olup ayrılık
çıkarmak ve ayrımcılık yapmak isteyen kesimlere asla yüz ve
fırsat vermemesi ile sosyokültürel faaliyetleri ve
yardımseverliğiyle herkesin sevgisini ve saygısını
kazanmış bir kişilikti. Halka mal olan böyle kişiler kolay
yetişmedikleri gibi ayrılıklarıyla da toplum hayatında
önemli gedikler açılmaktadır. Bizde bir söz vardır “Kar
kalkmadan kara yerin kıymeti belli olmaz.” denir. Mehmet Dede
“Fıtratta beniâdem, yolda Ümmetimuhammed’iz.” derdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Kabri
ışıkla dolsun, sevenlerinin başı sağ olsun.
BAŞKAN – Sayın Alban…
19.- Muğla Milletvekili Mürsel Alban’ın,
Marmaris Kaymakamlığı Millî Emlak Müdürlüğü tarafından
bölgedeki köylülere gönderilen yazıya istinaden, Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın gözünün saraya ne zaman doyacağını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
MÜRSEL ALBAN (Muğla) – Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Vatandaş yazın bırakın tatile,
denize gitmeyi, anasını babasını ziyarete köye gidecek yol
parası bulamazken Muğla’mızın incisi Okluk Koyu’nda
Cumhurbaşkanı Erdoğan yazları birkaç gün tatil yapsın
diye milyarlarca lirayı israf edecek 300 odalı yazlık saray
yapılıyor. Bu yazlık saray yetmediği gibi şimdi de
sarayın çevresinde özel arazileri içerisine alınacak şekilde
büyümesi için yeni bir çalışma başlatıldı. Marmaris
Kaymakamlığı Millî Emlak Müdürlüğü tarafından
bölgedeki köylülere gönderilen yazı şu şekildedir: “Çevre ve
Şehircilik Bakanlığının oluruyla
Cumhurbaşkanlığının hizmetinde kullanılmak üzere
arazinin kamulaştırılması ve hazine adına tescil
edilmesi uygun görülmüştür.”
Buradan soruyorum: Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın saraya gözü ne zaman doyacak? Atatürk Orman
Çiftliği’ni talan edip Ankara’da yaptırdığınız
1.200 odalı kaçak saray yetmedi mi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MÜRSEL ALBAN (Muğla) – İstanbul’da
bulunduğunuz zamanlarda kullanıma aldığınız
Yıldız Sarayı yetmedi mi? Vahdettin Köşkü yetmedi mi? Huber
Köşkü yetmedi mi? Yazlık saray yetmedi ki şimdi de gözünüzü
Fatma bacının, balıkçı Mustafa’nın, Ahmet
dayının meyve bahçelerine diktiniz.
Saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Özgüneş…
20.- Şırnak Milletvekili Hasan
Özgüneş’in, Şırnak ili Beytüşşebap ilçesinin durumuna
ve “gizli talimat” diye bir uygulamanın olup
olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
HASAN ÖZGÜNEŞ (Şırnak) – Teşekkürler
Sayın Başkan.
Şırnak ilimizin Beytüşşebap
ilçesinin durumuna dikkat çekmek istiyorum: Üç yıldır
Beytüşşebap açık hava cezaevi niteliğinde yönetiliyor.
İlçenin merkezinde ve ilçe merkezinden köylere giden bütün yollarda 24
tane elektronik kapan kurulmuş, GBT’ye tabi tutuluyor vatandaşlar.
Gece giriş-çıkışlar eksiden yasaktı. Her
giriş-çıkışta vatandaşın kendi bagajını
açıp 155’i arayarak “Ben buraya, bu noktaya geldim, bagajımı
açtım, benim arabamda şu kadar vatandaş var.” diyor.
Dolayısıyla onların onayını aldıktan sonra
giriş yapabiliyorlar. Dış mahallerdeki bütün vatandaşlar
-memurlar dâhil- her gün GBT’den geçerek ilçe merkezine girebilmektedirler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HASAN ÖZGÜNEŞ (Şırnak) –
Ayrıyeten, vekil arabası bile “Gizli talimat var.” diye aranmak
istendi. Soruyoruz yetkililere: “Gizli talimat” diye bir uygulama var
mıdır?
BAŞKAN – Sayın Arkaz…
21.- İstanbul Milletvekili Hayati
Arkaz’ın, Sivas’ta sağlık hizmeti veren Yıldızeli
Devlet Hastanesindeki aksaklıkların hayati önem
taşıdığına ve sorunların bir an önce giderilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
HAYATİ ARKAZ (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Yıldızeli ilçemiz Sivas
merkeze 46 kilometre uzaklıkta olup 34 bin olan nüfusuyla Sivas’ın
batısında büyük bir ilçedir. Sivas-Ankara yolu üzerinde ve
Sivas-Tokat-Yozgat üçgeninde bulunmasından dolayı çok sık trafik
kazaları meydana gelmektedir. Yaşanan kazalar sonrasında
Yıldızeli Devlet Hastanesindeki eksikler nedeniyle yaralılar
mağdur olmaktadır. Yıldızeli Devlet Hastanesi 16.500
metrekare kapalı alanı, modern bir binasıyla 19 Aralık 2016
tarihinde hizmete açılmıştır. Yapımında
emeği geçen yetkililere teşekkür ediyorum. Yalnız, hastanede
birçok eksiklik vardır. Yoğun bakım ünitesi
çalışmamakta, genel cerrahi, kadın hastalıkları ve
doğum, KBB, göz ve ortopedi branşlarında doktor eksiklerinden
dolayı sorun yaşanmaktadır. Yardımcı sağlık
personeli, ebe, hemşire eksiktir. Yıldızeli Devlet Hastanesinin
aksaklıkları hayati önem taşımaktadır ve hastanedeki
sorunlar bir an önce giderilmelidir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum
efendim.
BAŞKAN – Sayın Ünver…
22.- Karaman Milletvekili İsmail Atakan
Ünver’in, dar ve sabit gelirliyi gelir adaletsizliğinden kurtarmak için
Maliye ve Hazine Bakanının neyi beklediğini öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) –
Teşekkür ediyorum.
Geçtiğimiz günlerde açıklanan 2018 Dünya
Ultra Zenginler Raporu’ndan İstanbul’da yaşayan dolar milyarderi
sayısının bir yılda 8 kişi artarak 36 kişiye
yükseldiğini, Forbes’in En Zengin 100 Türk Sıralaması’ndan 40
dolar milyarderimiz olduğunu öğrendik. TÜİK de ülkedeki toplam
gelirin yüzde 47,4’ünün nüfusumuzun en zengin yüzde 20’lik kesimine ait
olduğunu açıklamıştı. Türkiye’deki toplam servetin
yüzde 50’sinin nüfusumuzun yüzde 1,8’ini oluşturan 1 milyon dolardan fazla
serveti olan 78 bin kişiye ait olduğunu da biliyoruz. Yoksulluk
sınırının 6.147 lira, açlık
sınırının da 1.893 lira olduğu Türkiye’de son
altı aylık ekonomik gelişmeler ve yaşanan devalüasyondan
sonra gelir adaletsizliği had safhaya ulaşmıştır.
Buradan Hazine Bakanına sesleniyorum: Dar ve
sabit gelirliyi bu gelir adaletsizliğinden kurtarmak için daha neyi
bekliyorsunuz? Dar ve sabit gelirlinin uğradığı zulüm
yetmez mi?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Çepni…
23.- İzmir Milletvekili Murat Çepni’nin,
sömürünün, yoksulluğun, savaşın, faşizmin olduğu yerde
direnişin olduğuna ilişkin açıklaması
MURAT ÇEPNİ (İzmir) – İzmir
TARİŞ’te 7 işçi sendika üyesi oldukları gerekçesiyle
işten atıldılar. Onlara destek olmak için bir araya gelen 100’e
yakın arkadaşları da aynı akşam gözaltına
alındı ve sendikaya üye olmamak kaydıyla serbest
bırakıldılar.
İşçilerin fabrika önündeki direnişi
sürüyor. İşçilerin talebi, yeniden işe alınmak fakat
emeğin kölece koşullarda sömürüsünden, doğanın, yaşam
alanlarının sermayeye peşkeş çekilmesinden beslenen,
iktidarını böyle yürüten AKP rejimi, saray iktidarı nerede bir
işçi grevi varsa oraya bütün kolluk güçleriyle saldırarak
direnişi kırmaya çalışıyor tıpkı üçüncü
havalimanında olduğu gibi. 31 işçi hâlâ tutuklu, DEV
YAPI-İŞ Sendikası Başkanı Özgür Karabulut hâlâ tutuklu
ve görüşme talebimiz reddedildi. İşçilerin talepleri kabul
edilmelidir.
Şunu söyleyerek bitirmek istiyorum: Nerede bir
sömürü varsa, açlık varsa, yoksulluk varsa, savaş varsa, faşizm
varsa orada direniş vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MURAT ÇEPNİ (İzmir) – Seyit
Rıza’nın dediği gibi, bu da size ders olsun.
BAŞKAN – Teşekkürler.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Çeşitli İşler
1.- Başkanlıkça, görüşmeleri izlemek
üzere Genel Kurulu teşrif etmiş bulunan Uganda Cumhuriyeti parlamento
üyelerine "Hoş geldiniz." denilmesi
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri,
Meclisimizi ziyaret etmekte olan Uganda Cumhuriyeti Parlamento üyeleri şu
anda Genel Kurulumuzu teşrif etmiş bulunuyorlar. (Alkışlar)
Kendilerine Meclisimiz adına “Hoş geldiniz.”
diyorum.
Değerli milletvekilleri, şimdi sayın
grup başkan vekillerinin söz taleplerini
karşılayacağım.
Sayın Lütfü Türkkan…
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
24.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın,
menfur saldırı sonucu hayatını kaybeden
LASTİK-İŞ Sendikası Genel Başkanı Abdullah
Karacan’a Allah’tan rahmet dilediğine, 14 Kasım Ahıska sürgününün
74’üncü yıl dönümüne, Atatürk Havalimanı’nda Türkiye’ye giriş
izini bekleyen 11 Uygur Türkü konusunda Hükûmeti duyarlı olmaya davet
ettiğine, İYİ PARTİ milletvekili aday adayı İhsan
Şahin’in kurumuna dönmesinin sağlanmasını Hazine ve Maliye
Bakanından talep ettiğine ilişkin açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; dün, milletvekilliğini
yaptığım Kocaeli’nde, LASTİK-İŞ Genel
Başkanı olan Sayın Abdullah Karacan menfur bir saldırı
sonucu hayatını kaybetti. Buradan Kocaeli’deki bütün
hemşehrilerimize, LASTİK-İŞ çalışanlarına
başsağlığı diliyorum.
Bugün 14 Kasım, Türk tarihinde aslında bir
vahşet günü 14 Kasım. Ahıska Sürgünü’nün yıl dönümü. 14
Kasım 1944 gecesi bütün Ahıskalı Türkler Stalin’in emriyle
vatanlarından zorla sürgün edildiler. Ahıska Türkleri, dönemin
Sovyetler Birliği Lideri Stalin’in imzaladığı 31 Temmuz
1944 tarihli -tamamen gizli olan- Devlet Savunma Komitesi kararı
uyarınca yaşadıkları yerden sürgün edildiler.
Stalin’in amacı Kafkasya’yı Türk ve
Müslümanlardan temizlemekti. İşte, bu amaç doğrultusunda bölgede
yaşayan 86 bin Türk ve Müslüman nüfusun 40 bini Kazakistan’a, 30 bini
Özbekistan’a, 16 bini de Kırgızistan’a göç ettiler. Bunların bir
kısmı o dönemde Sibirya’ya gittiler. Sibirya’da olanların önemli
bir kısmına daha sonra ulaşmak mümkün olmadı. Söz konusu
karar, yetmiş dört yıl evvel, önce 14 Kasım 1944’te Ahıska
bölgesinin 5 ilinden Türklerin sürgüne gösterilmesiyle uygulamaya konuldu.
Ahıska Türklerinin nakli haftalarca sürdü ve yaklaşık 17 bin
Ahıska Türkü yollarda hayatını kaybetti. Ben buradan
hayatını kaybeden Ahıska Türklerini şükran ve minnetle
anıyorum, Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum.
Bizim İYİ PARTİ olarak Hükûmetten
istediğimiz, ülkemizde muhacir olarak bulunan Ahıskalı
soydaşlarımızın Türk vatandaşlığına bir
an önce geçirilmesidir.
Ahıska Türklerine benzer bir konu Türkiye'de
şu anda hâlâ yaşanıyor. 4 milyon Suriyeliyi Türkiye'ye almakla
iftihar eden, bu konuda her yerde nutuk çeken iktidarımız 11 Uygur
Türkünü bu Türkiye'ye çok görmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Mikrofonu açalım lütfen.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - 11 Uygur Türkü, bir
aydır, havalimanında insanca yaşamaktan uzak bir yaşam
sürdürmektedir.
Buradan sesleniyorum: Arkadaş “Türk”
kelimesinden bu kadar nefret etmeyin, Türklerden nefret etmeyin. 11 Uygur Türkü
bu Türkiye'ye bu kadar fazla mı geliyor? 4 milyon Suriyeliyi misafir
ediyorsunuz da 11 Uygur Türküne niye çok görüyorsunuz bu vatanı? Bu
konuda, lütfen, Hükûmeti daha duyarlı olmaya davet ediyorum.
Ben bir konuda Sayın Hazine ve Maliye
Bakanı Berat Albayrak’a bir yazı yazmıştım,
İYİ PARTİ’den milletvekili aday adayı olan, vergi denetmeni
olarak çalışan İhsan Şahin aday olamayınca kurumuna
dönmek üzere müracaat etti. Altı aydır İYİ PARTİ
milletvekili aday adayı İhsan Şahin kurumuna henüz geri
dönemedi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi bağlayın lütfen
Sayın Türkkan.
LÜTFİ TÜRKKAN (Kocaeli) – Kanunda açık
hüküm olmasına rağmen, insanlara zulmetmenizi anlamakta güçlük
çekiyorum. Altı ay evine ekmek götüremeyen bir İhsan Şahin var.
Buna rağmen Adalet ve Kalkınma Partisinden aday adayı olup
devlete dönmek isteyenlere on günde izin verdiniz. Bu zulme de Sayın
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın bir an önce son vermesini
buradan talep ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Muhammed Levent Bülbül…
25.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün,
14 Kasım Ahıska sürgününün 74’üncü yıl dönümünde Ahıska
Türkü soydaşların Ahıska Türkü olarak vatanlarına
dönüşlerinin sağlanmasını temenni ettiklerine, 14
Kasım Dünya Diyabet Günü’nde diyabet hastalarının
yaşadığı zorlukların farkında olduklarına ve
bu konuda çalışmalar yapacaklarına ilişkin
açıklaması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; zalim Stalin’in sürgüne
gönderdiği 126 bin Ahıskalı soydaşımızı
sürgünün yıl dönümünde rahmet ve minnetle anıyoruz. Yük
vagonlarıyla taşınmak suretiyle insanlık
dışı bu işkenceyi yaparak
soydaşlarımızın zulme uğramasına sebep olanları
buradan lanetliyoruz.
Ahıska Türkleri 1944 yılında zalimce
vatanlarından edilirken bugün ise hâlâ Ahıska Türkü olarak kendi
kimlikleriyle Ahıska yurduna, kendi ana vatanlarına dönmekte büyük
güçlük yaşamaktadırlar. Gürcistan devletinin, 2007 yılında
çıkartmış olduğu geri dönüş yasasından sonra
dostlar alışverişte görsün babında çok sınırlı
sayıda Ahıska Türkünün o topraklara, ana vatanına dönüşünü
temin etmesi son derece yetersizdir. Bugün dünyanın birçok yerine
yayılmış olan, birçok yerinde yaşamakta olan ve hâlâ o
muhacirlikleri sona ermemiş olan Ahıska Türkü
soydaşlarımızın en erken şekilde ve demin de ifade
ettiğim gibi, Ahıska Türkü olarak vatanlarına dönüşlerinin
temin edilmesini temenni etmekteyiz.
Bugün, ayrıca, Dünya Diyabet Günü’dür. Diyabet,
ülkemizde görülme sıklığı giderek artan, ciddi organ
kayıplarına yol açan ve yaşam kalitesini olumsuz yönde
etkileyebilen kronik bir hastalıktır. Diyabetli bireylerin yaşam
kalitelerinin artırılması, beslenme, egzersiz, tıbbi tedavi
ve eğitimleri göz ardı edilmemesi gereken önemli faktörlerdir.
Diyabet hastalığını önlemek, onu
kontrol altına almanın ilk adımıdır. Ülkemizde önemli
oranda hastalık yükü oluşturan, bulaşıcı olmayan
hastalıklar arasında…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, devam edin Sayın Bülbül.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – …diyabet ve komplikasyonları
önemli bir yer tutmakta olup müdahale edilmezse değişen yaşam
tarzları sebebiyle bu yükün yakın gelecekte hızla artması
beklenmektedir.
Burada özellikle belirtmek isteriz ki Tip 1 diyabet
hastalarının sürekli kullandıkları glikoz kontrol cihazında
devlet desteğinin sağlanması, engelli statüsünde
çalışma imkânına kavuşturulması,
kullandıkları insülin pompalarında devlet
katkısının artırılması ve pompa
fiyatlarının makul seviyeye çekilmesinin sağlanması
gerekmektedir. Bunlar, Tip 1 diyabet hastalarımızın önemle
yakındıkları hususlardır. Bu hususları ilgili
bakanlıkların bilgisine buradan sunmak istiyoruz.
14 Kasım, Dünya Diyabet Günü olarak tüm dünyada
kabul edilmiştir. Diyabet hastalarının
yaşadığı zorlukların, parti olarak, farkında
olduğumuzu ve düzenlemelerin yapılması için gerekli
çalışmaları yapacağımızı buradan belirtmek
istiyorum ve saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bülbül.
Sayın Fatma Kurtulan…
26.- Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın,
Hakkâri Milletvekili Leyla Güven’in toplumsal barışı
zedelediği gerekçesiyle kendisine yapılan tecridin kalkması
talebine ses verilmesi gerektiğine, AKP tarafından denetim
faaliyetlerinin engellendiğine, 27’nci Dönemde 30 soru önergesi, 8
araştırma önergesi ve 9 kanun teklifinin çeşitli gerekçelerle
iade edildiğine ve bu konudaki muhatabın kim olduğunu
öğrenmek istediklerine ilişkin açıklaması
FATMA KURTULAN (Mersin) – Teşekkürler
Sayın Başkan.
Dün de ifade etmiştik, Hakkâri Milletvekilimiz
Leyla Güven burada olması gerekirken, biliyorsunuz, cezaevinde ve bugün
Leyla Güven açlık grevinin 8’inci gününde. Toplumsal barışı
zedelediği gerekçesiyle kendisine yapılan tecridin
kalkmasını talep etmekte. Biz de grup olarak Leyla Güven’in bu
talebine ses verilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Aynı zamanda başka bir konuya da
değinmek istiyorum.
Sayın Başkan, sanırım yine sizin
Meclisi yönettiğiniz bir dönemde yine dile getirmiştik. Bu, her gün
biraz daha artarak devam ediyor. Burada AKP tarafından ya da Meclis
tarafından yasamaya dâhil olma, denetim faaliyetlerimiz engelleniyor.
Burada herkes, her parti grubu, kendi partisinin planı, programı
doğrultusunda, burada olma gerekçeleri üzerinden, anayasal bir
hakkını ve İç Tüzük’e uygun olan bir hakkını kullanmak
durumunda. Biz bu hakkı kullanırken AKP’nin hoşuna gitmeyen tüm soru
önergelerimiz, araştırma önergelerimiz ve kanun tekliflerimiz iade
ediliyor. Mesela dün verdiğimiz ve burada tartışılan
Sayıştay raporlarında geçen bulgulara yönelik
araştırma önergemiz önce iade edildi; tekrar düzeltmemiz sonucunda
buraya getirmek durumunda kaldık. Mesela “kayyumların
yolsuzlukları” dediğimiz için, “OHAL ve asimilasyon
politikaları” dediğimiz için, “yolsuzluk üzerine
kurgulanmış yönetim anlayışı” dediğimiz için,
“iktidarın gücünü kullanarak yolsuzluk ve usulsüzlükler” dediğimiz
için bu ifadelerin metinden çıkarılması istendi. Yine
araştırılmasını istediğimiz “işkence ve kötü
muameleye maruz kalma”, “anestezi olmadan ameliyat edilme” “iktidarın
muhalif olan tüm kesimleri hedef hâline getirdiği” yönündeki
ifadelerimizin kaba ve yaralayıcı olduğu ifade edildi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin Sayın Kurtulan.
FATMA KURTULAN (Mersin) – Bir kaçırılma
vakasına karıştığı iddia edilen 3 polisle ilgili
de bunun özel bir konu içerdiği ifade edilerek iade edildi.
Yine bir vekilimiz, Sayın Serpil Kemalbay,
üçüncü havalimanında bizzat yaptığı incelemeler sonucunda
gördüğü kimi vakaları soru önergesine dönüştürdüğünde,
görüşü “kişisel görüş” olarak ifade edilerek iade
edildiğini gördük.
27’nci Dönemde henüz işin yani bu
çalışmanın başındayken 30 soru önergemiz, 8
araştırma önergemiz ve 9 kanun teklifimiz bu gibi gerekçelerle iade
edildi. Bunun muhatabı kimdir, bunu da öğrenmiş değiliz.
Her çalışmada, her konuda olduğu gibi, AKP bu konuda
muhatabı gizlemektedir. Meclis Başkanı olarak görülse de
asıl muhatabın kim olduğunu bilmiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin Sayın Kurtulan.
Buyurun.
FATMA KURTULAN (Mersin) – Bu önergelerimizin üstünü
çizen kimdir, geri iade eden kimdir? Bu sorularımızın
yanıtlanmasını ivedilikle rica ediyoruz.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kurtulan.
VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Mithat Sancar’ın, denetim faaliyetlerinin engellenmesi sorununda
muhatabın Meclis Başkanı ile Başkanlık Divanı
olduğuna ve konunun gündeme getirilmesi için girişimlerde
bulunacağına ilişkin konuşması
BAŞKAN – Çok kısa bir açıklama yapma
ihtiyacı duyuyorum.
Evet, bu uygulamayla uzun süredir karşı
karşıya olduğumuz bir gerçek. Ben de bu uygulamadan nasibini
almış bir milletvekiliyim başka birçok arkadaşım gibi.
Bu sorunun doğal muhatabı Meclis Başkanı ve
Başkanlık Divanıdır. Bu kararlar Meclis Başkanlık
Divanında belirlenen ölçütlere göre alınmak zorundadır. Konunun
Meclis Başkanlık Divanı gündemine yeniden getirilmesi için ben
de girişimlerde bulunacağımı söyleyeyim.
Sayın Engin Altay, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
27.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın,
Gazze’de yaşamını yitiren Filistinlilere Allah’tan rahmet
dilediklerine, Filistin konusunda daha duyarlı olunması
gerektiğine, Cemal Kaşıkçı cinayetini belgeleyen
“tape”lerle ilgili Meclisin bilmediği dünyanın bildiği ne varsa
Hükûmetin bir an önce bilgi vermek zorunda olduğuna ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Çok teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Gerçi bugün Mısır’ın üstlendiği
bir rolle bir ateşkes sağlandı gibi görünüyor ama Gazze’de iki
üç gündür bir facia yaşanıyor. İsrail’in ağır
bombardımanına tabi tutulan Gazze’de 7-8 Filistinlinin yaşamını
yitirdiğini biliyoruz; ölenlere Allah’tan rahmet diliyoruz. Burada, tabii,
üzücü olan şudur: Eskiden bu konuda Türkiye Filistin-İsrail
çatışmasında önemli roller üstlenebiliyor iken bugün bu rolünü
Mısır’a kaptırmış olmasının Türkiye'nin
bölgedeki etkinliği bakımından bir güç kaybı, bir itibar
kaybı olarak değerlendirilmesi de mümkün. Bunu istiyor değiliz.
Biz, Türkiye bölgede de dünyada da güçlü, söz sahibi,
ağırlığı olan, itibarlı bir ülke olsun diyoruz.
Ama Hükûmetin uyguladığı yanlış politikaların da
Filistin’de insanların ölümüne, insanların bedel ödemesine, acı
çekmesine neden olduğu noktasında da Türkiye'nin yüksek
duyarlılığını yeniden ortaya koymasını
bekliyoruz. Filistin meselesi, Türkiye için, milletimiz için kıymetli ve
önemlidir. Filistin’de bir Müslümanın, bir Filistinlinin canı
yandığında Türkiye'nin de içi acımaktadır. Hükûmeti bu
konuda bundan sonraki süreçte daha dikkatli, daha tutarlı ve daha
duyarlı olmaya daveti bir görev sayıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Sayın
Başkan, öte yandan, Türkiye’yi ve dünyayı kırk günü
aşkın süredir meşgul eden Cemal Kaşıkçı
cinayetiyle, katliamıyla ilgili olarak Sayın Erdoğan şöyle
bir laf etti: “Biz Suudi Arabistan’a, Amerika’ya, Almanya’ya,
İngiltere’ye, Fransa’ya, hepsine tapeleri verdik, buradaki
konuşmaları herkes biliyor.” dedi. Türkiye’de yaşanan ve bütün
dünyayı meşgul eden böylesine önemli bir hadiseden şimdi, Suudi
Arabistan, Amerika, Almanya, İngiltere, Fransa devlet yöneticilerinin ve
parlamentolarının, o parlamentoların üyelerinin bilgisi var.
Olay Türkiye’de yaşanmış, Türkiye Büyük Millet Meclisi
dışında herkesin bu “tape”lerle, bu cinayetle ilgili şu
veya bu oranda bilgisi var, sadece Türkiye Büyük Millet Meclisinin sayın
üyelerinin bilgisi yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun devam edin.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Eğer
Hükûmetten bir bakan bizi izliyorsa ve bunu kendilerine
yakıştırıyorlarsa söyleyecek sözümüz yok. Ama Türkiye'nin,
aziz milletimizin egemenlik hakkını hiç unutulmamalı ki Hükûmet
değil, hepimizin şu an içinde bulunduğu Türkiye Büyük Millet
Meclisi kullanmaktadır, bu hak Meclise aittir. Meclisin bilmediği,
dünyanın bildiği ne varsa Hükûmet, bir an önce hiç gecikmeden Meclise
ve aziz milletimize saygının da bir gereği olarak gelip bize
burada, gerekirse bir kapalı oturumda bilgi vermek zorundadır.
Aracılığınızla, Hükûmeti,
Türkiye Büyük Millet Meclisine yaptığı bu
saygısızlıktan dolayı kınayarak bir an önce Meclisi
bilgilendirmeye davet ediyorum efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Altay.
Sayın Muhammet Emin Akbaşoğlu,
buyurun.
28.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın ve
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın yaptığı
açıklamalarındaki bazı ifadelerine, Amerika’nın Kudüs’ü
İsrail’in sözde başkenti olarak tanıma kararına
karşı bütün dünyayı harekete geçirenin Türkiye Cumhuriyeti
devleti ve onun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
olduğuna, Filistinlilerin de Uygur Türklerinin de ilelebet yanlarında
olmaya devam edileceğine ilişkin açıklaması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, Kaşıkçı davasıyla ilgili
son açıklamalardan hareketle bazı konuşmalar yapıldı,
onları ifade etmek isterim. Cemal Kaşıkçı’nın
nasıl öldürüldüğüyle ilgili meseleyi Türkiye tüm dünyanın
gündemine taşımıştır. Bu cinayetin üstünün
örtülmemesi, bütün açıklığıyla ve bütün yönleriyle ortaya
çıkartılması, vakayı gerçekleştirenlerin, emri
verenlerin ortaya çıkarılması için başından beri
önemli bir süreci yönetmiştir ve bu olay aslında -birtakım
dublörler ortaya çıktığına göre- Türkiye'nin
başına örülmek istenen bir çorap olmakla beraber, Türkiye'nin aktif,
etkin dış politika süreçlerini de yönetmek suretiyle, bu olayın
Türkiye'nin aleyhinden lehine döndürülmesi -büyük bir dehayla, politik
yaklaşımla- bütün insanlığın gündemine getirilmesi
suretiyle önemli bir başarıya imza atılmıştır. Bu
yadsınamaz, inkâr edilemez gerçek karşısında, adli iş
birlikleri, istihbari iş birlikleri çerçevesinde ilgili ülkelerin ilgili
birimleriyle Türk yetkili makamları görüşmek suretiyle bu olayın
detay bilgileriyle ilgili bilgi paylaşımını ortaya
koymuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin Sayın
Akbaşoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Bununla beraber, Türkiye’de yetkili organlarca da kamuoyu
bu konunun nasıl gerçekleştiğiyle ilgili bilgi sahibi
kılınmış ve kamuoyunda bu hususlar açıklıkla
gündem olmuş ve konuşulmuştur. Dolayısıyla belki
teknik detaylar dışında bilgi sahibi olunmayan bir yön de
bulunmamaktadır. Ancak tabii ki daha fazla bilgilendirilme, daha
ayrıntılı bilgilendirilme talepleri olabilir; yalnız,
saygısızlıkla itham edilecek bir boyut kesinlikle, sürecin
başından beri yaşanmamıştır.
Bu çerçevede “Türklerden nefret etmeyin.”, “’Türk’
kelimesinden nefret etmeyin.” gibi hakikaten çok talihsiz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, sözlerinizi tamamlayın.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – …ve doğru olmayan bir ithamda bulunuldu, tamamen
gerçek dışı. Biz, bu aziz ve asil milletin bir üyesi olmaktan
iftihar duyan insanlarız; tarihin öznesi olan, süjesi olan ve tarihi yazan
bir milletin, hep beraber fertleriyiz. Dolayısıyla bu cümleyi asla ve
kata kabul etmiyor, tamamıyla reddediyoruz.
Bununla beraber, tabii ki siyonist İsrail’in,
Filistinli kardeşlerimize Gazze’de yaşattığı
vahşet asla ve kata kabul edilemez. Oradaki saldırı hem oradaki
kardeşlerimize hem uluslararası hukuka hem de bütün
insanlığa yapılmış bir saldırıdır. Bu
çerçevede Türkiye Filistinli kardeşlerinin her zaman yanında
olmuş ve kararlılıkla, sonuna kadar olmaya devam edecektir.
İsrail’e “…”(X)diyen ve Amerika’nın
Kudüs kararına…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi bağlayın lütfen.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Toparlıyorum.
Amerika’nın Kudüs’ü İsrail’in
başkenti ilan eden sözde kararına karşı bütün dünyayı
hareket geçiren, Türkiye Cumhuriyeti devleti ve onun Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan’dır. Bir tarafta Amerika’nın
başını çektiği bir yapı -ki Birleşmiş
Milletler Genel Kurulunda 9 destekçi bulabilmiş- bir tarafta bizzat Recep
Tayyip Erdoğan’ın ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin
başını çektiği bir yapı, Kudüs’ün ebedî olarak
Filistin’in başkenti olduğunu ve öyle kalacağını
deklare eden ve 130’a yakın ülkenin desteğini alan bir deklarasyon.
Dolayısıyla daha önce de İslam Ülkeleri İşbirliği
Teşkilatının Dönem Başkanı sıfatıyla bütün
İslam dünyasını ayağa kaldıran bir lider.
Dolayısıyla biz Türkiye olarak saygın yerimizi her zaman muhafaza
ettik ve muhafaza etmeye devam edeceğiz, Filistinli kardeşlerimizin
de Uygur Türklerinin de bütün mazlumların da yanında olmaya ilelebet
devam edeceğiz.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Türkkan…
29.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın,
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Şimdi, benim az evvel
arz ettiğim konu dünkü olay değil, üzerinden tam bir ay geçmiş.
Bir aydır 11 Uygur Türküyle ilgili toplumun hassas kesimlerinden ciddi
feryatlar yükseliyor. Bütün bu feryatlara karşılık
kulakların duymaması, bu seslerin işitilmemesi bu konudaki
duyarsızlığınızı gösterir. “Türk” kelimesinden rahatsız
olmanızı ifade ederken bana eylemlerinizden de bahsedeceksiniz.
Söylediği ile eylemleri farklı olana -ben İzmit, Kocaeli
Milletvekiliyim- İzmit’te “Maval okuma.” derler. Ne yapıyorsan onu
söyle. 11 Uygur Türkü orada. Onları niye tutuyorsunuz kardeşim? Bir
aydır adamlar zulüm yaşıyorlar. Bir tek günahları var, Türk
olmaları. Niye sizi bu kadar rahatsız ediyor? Madem böyle,
hassasiyetiniz bu ölçüde, gelin, eylemi yapın, o adamları oradan
serbest bırakın. Başka bir şey de istemiyoruz sizden.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Sayın Başkan, bir cümleyle kayıtlara
geçmesi açısından…
BAŞKAN - Sayın Akbaşoğlu, çok
kısa lütfen…
Bir dakika…
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Şimdi, konuyla ilgili detaylı bilgi verdiklerinde
biz kendilerine de döneriz. Gerçi bunu devletin ilgili birimlerinden sorup
öğrenebilirler; nedir, ne değildir. Bu 11 Uygur Türkünden bahsederek
buradan bir soyutlama ve genellemeyle farklı hüküm cümleleri kurmak
eşyanın tabiatına aykırı, muhakemeye aykırı,
mantığa ve insafa aykırı. Dolayısıyla bizim
sözümüz de özümüz de birdir; yaptığımızı söyleriz,
söylediğimizi de mutlaka yaparız, bundan kimsenin şüphesi
olmasın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Son bir kez Sayın Türkkan.
Açalım mı mikrofonu?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Açın.
30.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, 11
Uygur Türkü’ne yapılan zulmün sona erdirilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sadece Türkçe bir cümle
söyleyeceğim: Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz. Hiç
bana böyle konuşmayın. Gidin, kimlerle görüşecekseniz
görüşün, bu adamlara yapılan bu zulmü sona erdirin. Bu adamların
bir tek günahı var, bir daha söylüyorum: Türk olmak, Uygur Türkü olmak. Bu
adamlar ne katil, ne cinayet işlediler, ne banka soydular, ne ihanet
ettiler; zulümden kaçan Türk bunlar, daha size nasıl anlatmam gerekiyor?
Bu konuyu devam ettirmeye akşama kadar da gideriz.
BAŞKAN – O kadarına ben izin vermeyeyim.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bu 11 Uygur Türkü
bırakılana kadar da devam ederiz. Benim size tavsiyem, bana cevap
vermek yerine ilgili makamlarla konuşun, 11 Uygur Türküne yapılan bu
zulmü sona erdirin.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, izin
verin bir öneride bulunayım, izin verin; size söz vereceğim.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Yok, kayıtlara geçmesi için söylüyorum ve
bitiriyorum bir cümleyle.
Bakın, ister Türk olsun, ister Kürt olsun,
ister Arap olsun, ister Acem olsun; biz herhangi bir mağduriyet varsa, bir
mazlumiyet varsa, bir gayrimeşruluk, bir yanlışlık varsa
onun düzeltilmesi için içeride de dışarıda da her zaman mücadele
ederiz. Meseleyi getirsinler, nedir ne değildir, ilgililerle
görüşelim; bu kadar, bu kadar.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yahu ne getirelim,
meselenin kaynağı sizsiniz, nereye getirelim?
BAŞKAN – Evet, teşekkür ederim Sayın
Türkkan.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın
Başkan...
BAŞKAN – Sayın Altay, bekliyordum zaten
söz istemenizi.
Buyurun.
31.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın,
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Tabii, burada cereyan eden her tartışma,
her münakaşa aziz milletimizin de dikkatinde, ilgisinde, bilgisinde.
Şimdi, şunu anlamakta zorlanıyorum,
Kaşıkçı cinayeti kepazeliğini bir başarı gibi
sunmayı şöyle anlamıyorum: Yasin Aktay “Kaşıkçı
büyükelçiliğe girdikten üç saat sonra kuş uçsa haberimiz olacak.”
diyor. 18 katil özel jetle Türkiye’ye geliyor, cinayeti işliyor, özel
jetle geri gidiyor, konsolos elini kolunu sallaya sallaya Türkiye’yi terk
ediyor ve eski Lübnan’da yaşanan, sadece az gelişmiş Orta
Doğu ülkelerinde yaşanan böyle uluslararası güç odaklarının
bir kirli senaryosu Türkiye’de sahneleniyor, tezgâhlanıyor ve sayın
mevkidaşım bunu bir başarı hikâyesi gibi sunabiliyor ya
işte ben buna çıldırıyorum. Yani âlem kör, millet sersem değil
sayın mevkidaşım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Açalım mikrofonu lütfen.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Orta yerde,
Hükûmetin bir duyarsızlığı var, Türkiye’nin içine
düşürüldüğü garip bir durum var. Amerika’dan niye “Türkiye’ye git?”
deniyor bu adama, başka bir yer gösterilmiyor? Yani Türkiye’yi külüstür
Orta Doğu ülkelerine çevirdiniz ve bunu bir başarı hikâyesi diye
sunuyorsunuz. Sayın Erdoğan’ın tabiriyle “Suudi Arabistan,
Amerika, Almanya, İngiltere ve Fransa parlamentolarının bu
olayla ilgili her türlü bilgiye sahip olma hakkı var.” Türkiye Büyük
Millet Meclisinin yok. Ben bu Meclisin bir üyesi olarak buna tahammül
edemiyorum, bu yanlış. Evet, bu, kelimenin tam
karşılığı olarak yürütmenin yasamaya
saygısızlığıdır, bunu söylüyorum.
“Başarı hikâyesi” diyorsunuz yani bizimle, aklımızla alay
etmeyin sayın mevkidaşım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Altay.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Evet, Akbaşoğlu, buyurun.
32.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlu’nun, bütün dünyanın takdir ettiği
Kaşıkçı cinayetiyle ilgili süreci kötülemeye dönük çabaları
boş bir yaklaşım olarak gördüğüne ilişkin
açıklaması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın mevkidaşımızın
ifadeleri karşısında sadece şunu söylemek istiyorum: Bütün
dünyanın takdir ettiği bir süreçle ilgili, bütün dünyanın takdir
ettiği Türkiye’nin misyonu ve bu konuda… [CHP ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar(!)]
Alkışlarınız için teşekkür
ediyorum, bir hakikati alkışlıyorsunuz. [AK PARTİ
sıralarından alkışlar, İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar(!)]
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Kesin öyle, kesin öyle!
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Sonuç itibarıyla bütün dünyanın takdir
ettiği bir süreci zemmetmeye, kötülemeye yönelik bu çabayı ben
boş bir yaklaşım olarak görüyorum.
Parlamentolarla ilgili şunu ifade edeyim:
İlgili ülkelerin istihbarat birimleriyle ilgili eldeki bilginin
paylaşıldığı, dinletildiği ve bu olayların
gerçekliğinin uluslararası arenaya taşındığı
meselesidir. Bu meselenin üstünün örtülmemesine ilişkin önemli bir
yaklaşımdır. Tabii ki Türk Parlamentosunun, bizim Meclisimizin
her türlü bilgiyi elde etme imkânı vardır ve zaten bunları da
paylaşıyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Birleşime on dakika ara veriyorum ve sayın
grup başkan vekillerini bir çay içmeye davet ediyorum arka tarafta.
Buyurun.
Kapanma
Saati: 15.18
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.49
BAŞKAN: Başkan Vekili
Mithat SANCAR
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ
(Nevşehir), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Değerli milletvekilleri, şimdi gündeme
geçiyoruz.
Alınan karar gereğince gündemin “Kanun
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmını görüşeceğiz.
1’inci sırada yer alan, Samsun Milletvekili
Ahmet Demircan ve 5 Milletvekilinin Sağlıkla İlgili Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu‘nun
görüşmelerine kaldığınız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Samsun Milletvekili Ahmet Demircan ve 5
milletvekilinin Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/1186) ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 12)
(x)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Dünkü birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci
maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 12 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin maddelerine geçilmesi kabul edilmişti.
Şimdi birinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
Birinci bölüm, 16’ncı maddeye bağlı
ek madde 1 ve ek madde 2 dâhil, 1 ila 22’nci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde; İYİ PARTİ
Grubu adına Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Gaziantep Milletvekili Ali Muhittin Taşdoğan,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili
Serpil Kemalbay Pekgözegü, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu
konuşacaktır.
Şahısları adına;
Şanlıurfa Milletvekili Nimetullah Erdoğmuş ve Karaman
Milletvekili Recep Şeker söz alacaklardır.
İlk konuşmayı yapmak üzere Kocaeli
Milletvekili Sayın Lütfü Türkkan’ı kürsüye davet ediyorum.
Buyurun Sayın Türkkan. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok uzun bir
süredir komisyonda tartışılan, komisyonda, ciddi, görülmesini
arzu etmediğimiz görüntülere sebep olan bir kanun teklifiyle karşı
karşıyayız. Dikkat ediyor musunuz, getirdiğimiz kanun
teklifleriyle alakalı bir ortak konu var, hepsinde bütün muhalefetin
üzerinde hassasiyetle durduğu ortak konu şu: Her kanun maddesinde
bireysel hak ve hürriyetlerin kısıtlanması konusunda hükümler ilave
ediliyor. Yani bir vesileyle -konuyla ilgisi olsun olmasın- bireysel hak
ve hukukun çiğnendiği maddeler illa bu kanunların içerisine
konuluyor. Bu kanunda da buna benzer birçok şey var. Komisyonda bir
kısmı toparlandı, bir kısmı Genel Kurula kaldı.
Hâlâ üzerinde tartışma süren maddeler var.
Bakın, ben buradaki bütün milletvekili
arkadaşlara bir defa daha seslenmek istiyorum: Kanun yapmak bu Meclisin
görevi. Yalnız, yaptığımız kanunlarla bazı
insanların yaşam hakkını, bazı insanların
rızkını kesiyorsak, bizi bu vicdani sorumluluktan ne parti
aidiyetimiz ne de genel başkanın talimatı kurtarır.
Yarın, öbür gün bütün bunların hesabını biz
ruzumahşerde bizzat kendimiz vereceğiz. “Vallahi, bize grup başkan
vekili böyle talimat vermişti.” demek öbür tarafta kurtarmıyor veya
“Genel başkanımızın talimatı böyleydi, o yüzden böyle
bir şey yaptık, bu kadar kul hakkına girdik.” dersek o da
kurtarmıyor. Dolayısıyla, lütfen, bu konuyu sadece ve sadece
“Bugün biz iktidarız, söylediğimiz kanunu çıkartacak
sayısal gücümüz de var, dolayısıyla bunu rahatlıkla
geçiririz…” Ya, iyi güzel de her gün biraz daha cenderenin hacmi
daralıyor, insanların üzerindeki baskı ve kişisel hak ve
hukuku kısıtlayıcı meseleler gündeme her gün biraz daha
fazla gelmeye başlıyor. Bu, yarın öbür gün sizi de boyunduruk
altına almaya başlar.
Biraz evvel içeride söyledim: Arkadaşlar,
“güvenlik soruşturması” diye bir mesele çıktı; bu güvenlik
soruşturması… Güvenlik soruşturmasının anlamı
şudur: “Ben, devlette çalışacak adamın güvenlik
soruşturmasından geçmesinden yanayım.” Tabii ki öyle
olmalı; devlet, devlete zarar verici birtakım eylemlerde
bulunmuş kişiye görev vermemeli, buna katılıyorum ama bunun
bir süresi olmalı, makul bir süresi olmalı. Bana demeli ki: “Lütfü,
sen devlette çalışmayacaksın kardeşim. Sebebi: Şöyle
bir suçun var…” Eğer bu suçuma ait de bir cezam varsa onu da bana
çektirecek. Bakın, burada, getirilen kanunda öyle maddeler var ki
cezası var suçu yok yani adamı suçlayamıyorsunuz, diyemiyorsunuz
ki: “Şundan dolayı sana ceza veriyorum. Sen bu kadar süre devlet
kurumunda çalışamazsın, bu kadar süre sınava giremezsin, bu
kadar süre boyunca sen uzman olamazsın.” Bunun için herhangi bir
yargılama da yok; böyle çok soyut bir şeyle “Sen güvenlik
soruşturmasına takıldın…” Nedir ağabey güvenlik soruşturması?
Babama mı kızdın, kardeşime mi kızdın, rengimi mi
beğenmedin, senin hakkında söylediğim bir lafı mı
kafana taktın, yazdığım bir “tweet”teki mesaja mı takıldın?
Bu çok soyut bir şey. Bununla ilgili, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubundaki bütün arkadaşlara sesleniyorum: Sadece kanun maddesini geçirmek
başarı değil, geçen bu kanun maddesinin içinize de sinmesi çok
önemli. Bir kul hakkı yemiş olarak bu kanun maddesi buradan geçerse
milletvekilliği bittikten sonra bile bu konuda gadre
uğramış bir adam karşınıza geçer der ki: “Senin
yüzünden ben şu anda ayakkabı tamirciliği yapıyorum,
doktorluk yapamıyorum.” Birisi bana dedi ki, kendisi çok garip bir meslek
söyledi içeride: “Doktor şu mesleği yapıyor. Bundan dolayı
çalışamıyor.” Bir daha söylüyorum: Devlete karşı
işlenen suçlar konusunda sonuna kadar beraberim ama bu suçun kişiye
iletilmesi lazım, mahkemeye gitmesi lazım, yargılanması
lazım, eğer suçlu bulunursa ceza çekmesi lazım. Genel hükümler çerçevesinde
cezası biten insanlar da herhangi bir konuda mahkûmiyete
çarptırılanlar da -İbrahim Kaboğlu Hocam siz daha iyi
bilirsiniz- daha önce herhangi bir şekilde seçilme hakkını elde
edemiyorlardı. Şimdi, eğer suçunuzu çektiyseniz problem
kalmıyor. Doğru mu hocam? Hâl böyleyken adamı ne
suçladığınız suç belli ne
yargıladığınız ne ceza verdiğiniz ama diyorsunuz
ki: “Siz güvenlik soruşturmasına takıldınız.” Ya,
arkadaş, adamın bilmediği bir suçtan dolayı adama ceza
veriyorsunuz yani suçu belli olmayan ama cezası var olan bir sistem. Bu
sistem kişiyi sorumluluğa götürür. Kişisel oy verirseniz belki
grubunuza sadakatinizi belli etmiş olursunuz ama bu konuda
aldığınız vebali öbür tarafta telafi etme
imkânınız yok.
Ben burada sağlık sistemiyle ilgili birkaç
şey söyleyeceğim. Zira söyleyeceklerimin çok önüne geçti biraz evvel
tartıştığımız meselelere bakınca. Ben bu
kanun teklifinin daha çok kapsayıcı, daha çok nitelikli
olmasını isterdim. Zira şehir hastanelerinden tıp
fakültelerine, ilaç ve tedavi masraflarının ödenmesini beklerken can
verenlere, muayene sırasında cinnet geçirenlere kadar
sağlık sistemimizin neresinden tutsak aslında elimizde
kalıyor. Her alanda başarıdan başarıya
koştuğunu düşünen bir Hükûmet için tabii ki
başarının bir sınırı yok, onu görüyorum ben. Yani
büyük bir hastane yaptırmayı, en büyüğünü yapmayı
başarı kriteri olarak düşünüyorlar. Düşünün ki “En büyük
adalet sarayını biz yaptık, inşa ettik.” diye övünen bir
Hükûmetimiz vardı. Hatta geçenlerde bir basında okudum. İline
yapılacak olan cezaevi için seçmenlerine dönüp “Biliyor musunuz, bu cezaevi
bizim ilimize çok büyük bir katma değer getirecek.” Ne getirecek yahu?
Mahkûm getirecek size, mahkûmun katma değerinden ne olur, özgürlüğü
elinden alınmış bir adamın bir ile getirdiği ne olur?
Yani cezaevinin yapılmasını bir hizmet olarak sunmak bu Hükûmete
ait bir şey. Daha önce ben hiç böyle bir şey duymadım. Hiçbir
ilin milletvekili -ben hatırlarım- kendi iline cezaevi
yapılmasını istemezdi aman bizden uzak olsun. Niye? İyi
anılmazsın. Şimdi, Silivri İstanbul’un en güzel tatil
beldelerinden birisiydi, hep öyle anılırdı, şu anda burada
oturan birçok insan, daha önce buralarda oturmuş bir sürü insan Silivri’yi
kötü anılarla anıyor. Tuncay Özkan vardı… İlker
Başbuğ’u ben Silivri’de defalarca ziyaret ettim, bu adamı burada
terörist olarak ilan ettiler. Biz savunduğumuz zaman da bize
“Ergenekoncu”, “faşist” dediler. Yahu, bu ülkenin Genelkurmay
Başkanı silahlı terör örgütü üyesi olur mu? Adam zaten
Genelkurmay Başkanı, altındaki ordunun hepsinin silahı var,
bunu siz silahlı terör örgütü başkanı olarak yargıladınız.
Cezaevini yapmak bir hizmet değildir, büyük adliye binası yapmak
hizmet değildir, büyük hastane yapmak da hizmet değildir. Ara
Güler’in söylediği bir laf var: “Dünyanın en iyi
fotoğrafçısı olurdu iyi fotoğraf makinesine sahip olanlar.”
O fotoğrafı çekmek önemli. Yani o binayı yapmak önemli ama o
binada verilen hizmetin kalitesi ondan çok daha önemli.
Bu kadroları sadece birilerinden temizlemek
amacıyla, sadece bizim kendi kadrolarımızı
dolduracağız kaygısıyla yapıyorsanız bu vebal
size çok fazla gelir, söyleyeyim size. Yani bir insanın,
evladını doktor olarak yetiştirmesi çok büyük bir bedel
gerektirir. Ben bilirim, uzun bir süre vakıflarda yöneticilik yaptım,
tıp fakültesi öğrencilerinin ailelerinin yaşadıklarını
biliyorum. Oğlu doktor olacak diye ekmek yemiyor, gezmiyor, giymiyor,
çocuğunu doktor yapacak. Bir aile için çok önemli bir onurdur. Hepimiz
için öyle, evladımız doktor olsa ne kadar mutlu oluruz değil mi?
Onun için yaptığı fedakârlık ne kadar önemli bir
fedakârlık. O ailenin o fedakârlığı sonucu okulunu bitiren
bir çocuğa, bir vesileden dolayı “Sen güvenlik soruşturması
nedeniyle mesleğini yapamayacaksın arkadaş.” diyorlar. Bu bir
zulüm, bu zulümden vazgeçmemiz lazım. Bunu sadece kendi vazifeniz olarak
görmeyin, bu, Meclisin vazifesi, bu konuda hepimizin katkı vermesi
lazım. Bu iş bir siyasi partinin meselesi de değil. Bu,
vicdanı olan herkesin meselesi. Ben bu sıralarda oturan herkesin
vicdanıyla hareket ettiğini düşünüyorum, vicdanlarını
evlerine bırakıp gelmediler buraya. Netice itibarıyla bir siyasi
elbisemiz dahi olsa, insan olmanın getirdiği vicdani ölçülerimizle
beraber hareket ediyoruz. Hiçbirimiz, sadece grubumuz bize bir şey söyledi
diye, o konuda, at gözlüklerini takıp koşmuyoruz. Ben biraz sonra
görüşülecek maddelerle ilgili, çok önemli bir 5’inci madde konusunda, bir
kez daha Meclisi bu konuda uyarmak istedim.
Hepinize dinlediğiniz için teşekkür
ediyorum.
Saygılar sunarım, sağ olun.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Türkkan.
İkinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına, Gaziantep Milletvekili Ali Muhittin Taşdoğan’a aittir.
Buyurun Sayın Taşdoğan. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MHP GRUBU ADINA ALİ MUHİTTİN
TAŞDOĞAN (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi’nin birinci bölümü üzerine MHP Grubu adına söz aldım.
Sözlerime başlamadan önce, 10 Kasım 2018
günü Hakkâri ili Şemdinli ilçesi Süngütepe bölgesinde mühimmat patlaması
sonucu şehit olan 7 askerimize Allah’tan rahmet, milletimize ve ailelerine
başsağlığı dilerim. Yaralı 25
kahramanımıza Rabb’imden acil şifalar dilerim.
Süngütepe şehitlerimizden biri de Gaziantep’e
geldi. Şehit topçu er Samet Kaymakçı. Şahinbey eski İlçe
Başkanımız Cuma Kaymakçı Bey’in yeğenidir. Rabb’im
şehadetini kabul etsin. Allah ailesine, gazi şehrimize ve yüce Türk
milletine sabırlar versin. Vatan sağ olsun.
Hüseyin Nihal Atsız Bey’in dizelerinde
anlattığı gibi: “İnsan büyür beşikte,/ Mezarda yatmak
için./ Ve kahramanlar can verir,/ Yurdu yaşatmak için.”
Ruhları şad, mekânları ali olsun.
Sayın milletvekilleri, bugün tüm Türkiye’nin,
özellikle sağlık sektöründe olan tüm
vatandaşlarımızın gözleri yüce Meclisimizde.
Görüşülecek olan bu kanun teklifinde eczacıları, ilaç
firmalarını, ithalatçılarını ve üreticilerini, aile
hekimlerini, uzman doktorları, diş hekimlerini, velhasıl -yeni
kurulacak olan- oral patologlar dâhil olmak üzere, tüm sağlık
sektörünü ilgilendiren maddeler var. Ayrıca, nesebin korunması için
yardımcı üreme yöntemiyle çocuk sahibi olmak yani bilinen adıyla
tüp bebek yöntemi, tütün ürünleriyle mücadele, Sağlık Bilimleri
Üniversitesi, sağlıkta şiddet, doktorların
çalışma şekilleri, aile hekimlerinin izin süreleri vesaire,
vesaire yani bugün tabip odasından diş hekimleri odasına, Türk
Eczacıları Birliğinden çeşitli STK’lere ve sendikalara
kadar, özel ve kamuda çalışan işverenler dâhil, tüm
sağlık çalışanlarının gözü yüce Meclisimizde ama
hepsinin birinci sıraya koyarak önemsediği konu sağlıkta
şiddettir. Sağlıkta şiddeti önleyecek ne gibi tedbirler
alındığını merak ediyorlar. İster kamuda ister
özelde çalışsın fiilî ya da sözlü şiddete
uğramamış bir tek sağlık çalışanı
yoktur. Bunun için, bu konu dikkatle takip edilmelidir.
Yeni getirilen bu yasal düzenlemeyle ister özelde
ister kamuda çalışsın, tüm sağlık
çalışanları görevleri sebebiyle şiddete maruz
kaldığında şüpheli, kolluk kuvvetlerince mevcutlu
götürülecek yani tutuklu götürülecek, çalışanların ifadesi
iş yerinde alınacaktır. Bu, zaten pratik hayatta çeşitli
yönetmelik, yönerge, genelgelerle var olan bir uygulamadır. Mevcut durumun
kanunlarla düzenlenmesi iyi bir gelişmedir ancak şiddeti önlemede,
iş yeri güvenliğini sağlamada ve caydırıcı olmada
yeterli değildir.
Yaşanan şiddet sarmalına toplumun
yaşadığı sosyopsikolojik ve sosyoekonomik sorunlar ile
toplumun her tarafını kuşatan kültür ve ahlak
yapısındaki deformasyon sebep olmaktadır. Bugün öğretmen,
markette çalışan, güvenlik görevlisi, nice iş kollarında
çalışan insanlarımız şiddetin birçok şekline
maruz kalmaktadırlar. Ancak sağlık çalışanları,
şifa dağıtan ellerdir; yaraları saran, gönüllerin
sızısını dindiren, acıları paylaşanlardır.
Bir terör olayında görevi terörü etkisiz hâle getirmek olan kahraman
güvenlik güçlerimiz tam teçhizat olmadan müdahale etmezken, bir yangında
itfaiye eri güvenlik tertibatını almadan yaklaşmazken bir ATT,
bir hemşire, bir doktor ve bir 112 çalışanı bir önlük ve
bir stetoskopla âdeta ateşin içine ve tehlikenin içine
atılmaktadır. Bir canı nasıl kurtarırım diye
canını hiçe sayarak ateşin, topun, tüfeğin içine girerek
kahramanca görev yapmaktadır ya da gecenin yarısında
çocuğunuzun ateşi çıktığında tüm kuralları
hiçe sayarak ulaştığınızda havalesini dindiren,
yüreğinize soğuk bir su döken, vardığınızda orada
olduğunu bildiğiniz bir güven kapısıdır
sağlık çalışanları.
Sağlık çalışanları zaman
zaman hastaları için kendi canlarını hiçe sayarlar.
Hastaların hastalığı bulaşır da yine de
işlerini bırakmazlar.
Yoğun bakımda evladının ana
babasına bakamadığı durumda bir bebeğe bakar gibi
bakarlar.
Ameliyathanede hastayla nefes alıp verirler.
Ellerini ve gözlerini bir an olsun hastadan ayırmazlar. Bu özveri ordusuna
nasıl şiddet uygulanır ki?
En çok acil servislerde şiddet vakaları
yaşanıyor. Acile müracaat sayılarını düşünerek
tedbirleri bir an önce Bakanlığımız almalıdır. 2
milyon nüfuslu Gaziantep şehrimizde 12 milyon hasta muayeneye müracaat
etmiş 2017 yılında, yaklaşık 4 milyonu acil servise
müracaat etmiştir. Acil müracaat sayısı nüfusun 2
katını geçmiştir. Gaziantep’te bile nüfusun 2 kat üzerinde bir
acil sağlık talebinin eldeki personel ve teçhizat olanaklarıyla
tam ve eksiksiz olarak karşılanması için fedakârca
çalışan sağlık görevlilerine yapılan şiddeti buradan
kınamak yetmez. Bütün bunlara rağmen yine aynı yıl
Gaziantep ilimizin hastanelerinde şiddet içeren 114 vaka
gerçekleşmiştir. Bu vakalar hekimlerimizin, sağlık
çalışanlarının ve hastalarımızın da can
güvenliğini tehdit ettiği gibi sağlık hizmeti arzını
da engeller hâle dönüşmüştür.
Bu durum sürdürülemez, kabul edilemez bir durumdur.
Her şeye rağmen bu kısır döngüyü kırmamız
gerekir. Caydırıcı, önleyici ve gerçekçi önlemler
almalıyız. Mecliste, ayrıca, sağlıkta şiddete
karşı ayrı bir düzenleme yaparak şiddeti uygulayanlara
çeşitli cezalar öngören Milliyetçi Hareket Partisinin kanun teklifinin de
bir an önce gündeme gelmesini beklemekteyiz.
Sağlıkta şiddeti önlemeye yönelik ilk
adım Meclis çatısı altında atılmalı,
ardından hastanelerin yöneticileri, Sağlık
Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Adalet
Bakanlığını da kapsayan geniş bir organizasyonla
şiddete karşı etkili bir mücadele planı belirlemeli ve
uygulanmalıdır.
Sağlık çalışanlarıyla
ilgili şiddetle mücadele ederken diğer kamu
çalışanlarının uğradığı şiddeti de
unutmamamız gerekir. Başta TÜRK EĞİTİM-SEN’in
başlattığı “Öğretmene şiddete hayır!”
kampanyasında olduğu gibi tüm kamu çalışanlarının
maruz kaldığı şiddete karşı olmalıyız.
Bu konularda da gerekli çalışmaları yapmalıyız,
toplumu bu şiddet sarmalından el birliğiyle
çıkarmalıyız çünkü başka Türkiye yok.
Sayın milletvekilleri, nesebin
korunmasıyla ilgili birtakım yeni düzenlemeler gelmiştir. Çocuk
sahibi olmak önüne geçilemez bir duygudur. Anadolu’da bir söz vardır,
hepiniz bilirsiniz, “Kaç çocuk var?” diye sorduğunuzda “2, 3, 4…” gibi bir
cevabın arkasından: “2 çocuk var elhamdülillah. Allah olmayana
versin.” “Allah olmayana versin.” duası hep beraber âmin dediğimiz
bir duadır. İnsanlar çocuk sahibi olmak için akla hayale gelmez
yöntemlere girerler, tıbbi veya gayritıbbi birtakım tedavi ya da
metotları denerler. Doğrusu tıbbi yöntemlerdir. Belli süre
içinde çocuk sahibi olamayan kişilerin tıbbi yöntemlerle çocuk sahibi
olması ve sosyal güvenlik şemsiyesi içinde olması doğrudur.
Kıymetli milletvekilleri, organ nakliyle ilgili
kanuni düzenlemeler bu kanun teklifinde mevcuttur. Organ nakliyle ilgili çok
problem vardır. Organ nakli yapan merkezlerin her birinin kendine özgü
sorunları vardır. Tüm bu sorunlara rağmen büyük özveriyle bu
nakilleri gerçekleştirmektedirler. Milletimiz adına bu ilim erlerine
minnetlerimi sunarım.
Organ naklinde en zor aşılan problem,
verici bulmaktır. Gönüllü vericilerin en çok kafasını
karıştıran sorularsa şunlardır: Birincisi:
“Organımı verdikten sonra benim sağlık durumum ne olacak?”
İkinci soru ise: “Dinî yönden bu durum nasıl yorumlanır?”
Birinci sorunun cevabı hastanelerde usullerine uygun şekilde
bilgilendirilerek aşılıyor. İkincisinde sorun çoğu
zaman aşılamıyor. Kendisini bir âlim sanan sahte şeyh,
şıh, hoca, efendi, abla gibi zevatlar -zinhar- fetva verip
ortalıkta dolaşıyor. Doğru bilgiyi vermesi gereken Diyanet
İşleri Başkanlığı ise resmî kıyafetiyle
Atatürk ve cumhuriyet düşmanlarını ziyaretle meşguller. Her
gün canıyla uğraşan bu insanların kul hakkını hiç
mi düşünmezler? Yoksa organ nakli bekleyenler kuldan mı
sayılmıyorlar?
Son olarak, bu Meclis, bu kürsü, bu Diyanet, bu
kanunlar, bu bakanlıklar, doku ve organ nakline ulaşacak bilimsel
gelişme, bu vatan, bu millet bize Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün
emanetidir. Emanete hıyanet etmek hiç kimsenin haddine değildir.
Yüce Meclisinizi saygıyla selamlarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Taşdoğan.
Şimdi konuşma sırası
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili
Serpil Kemalbay Pekgözegü’dedir.
Buyurun Sayın Kemalbay Pekgözegü. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
HDP GRUBU ADINA SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ
(İzmir) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Merhaba değerli milletvekilleri, Komisyon
üyeleri.
Değerli arkadaşlar, bugün Sevgili Leyla
Güven açlık grevinin sekizinci gününde. Demokrasi, özgürlük ve
barış için bedenini açlığa yatıran, bu Parlamentonun,
bu Meclisin değerli üyesi, Hakkâri Milletvekilimizi buradan selamlamak
istiyorum.
Onun mücadelesi aslında bugün burada
konuştuğumuz meselelerden, bugünkü bu torba yasadan çok da
bağımsız değil çünkü Türkiye’de aslında demokrasi,
barış mücadelesi ve bir, tek devlet yaratma ülküsü arasında bir
mücadele var. 7 Hazirandan bu yana gelişen bu mücadelede tek adam rejimi
inşa edilmeye çalışılıyor, tek adam sistemine uyum
yasaları yapılmaya çalışılıyor ve tek adam
rejimini oluştururken ortaya çıkan kanun hükmünde kararnameler ve
OHAL sürecinin yarattığı sonuçlardan hareketle böyle kanun
teklifleri önümüze geliyor.
Yani biz burada kimseye bir lütufta bulunmuyoruz, bu
yüzden burada değiliz. Halkımız bizi onlardan üstün
şahsiyetler olarak buraya göndermediler. Halkımız kendi içinden
bizleri seçti onların haklarını burada savunabilmemiz için. Bu, bizim
bir görevimiz, bir lütufta bulunmayacağız. Dolayısıyla, bu
44 maddeden oluşan, torba yasa olarak gelen yasa teklifi burada çok iyi
bir şekilde tartışılmalı ve tam da halkın
yararına sonuçlanmalı. Bunun için buradaki bütün milletvekillerinin
en azami çabayı sarf etmesi gerekir. Şunu unutmayalım, Platon’un
bir sözü var: “Adaletsizliğin en uç noktası adaletsizliğin adil
sayılmasıdır.” ve eğer biz bu torba yasayı burada
olduğu gibi geçirirsek gerçekten bu tam da adaletsizliğin adil
sayıldığı bir duruma tekabül edecek. Çünkü aslında
sağlıkta şiddet sorununu çözmek için getiriliyormuş gibi bu
torba yasa bizim önümüze geldi; aslında bu bir örtüydü, bu, böyle bir
örtüye sarıldı. Hâlbuki bu torbanın içerisinde şiddetle
ilgili hemen hemen yeni olan hiçbir şey yok, zaten mevcut olanlar da
sağlıkta şiddet sorununu çözmüyor, sağlıkta
şiddetin temellerine inmek gerekiyor.
Peki, biz Komisyon tartışmalarında
sağlıkta şiddet ve bu 44 maddelik yasa teklifiyle ilgili
sağlıklı bir çalışma yapabildik mi? 30 Ekimde bu
teklif bizim önümüze geldi, bir gün vaktimiz vardı, 1 Kasımda
tartışmalara başlandı ve sabahlara kadar, baskı
altında bir Komisyon çalışması gerçekleştirdik ve
baskı altında da olsa büyük bir çaba harcadık. Görüyorum ki
Komisyondaki bu tartışmalardan belli bir mesaj alınmış
ve belli bir düzenleme çabasına girilmiş fakat bu düzenleme
seviyesinin de yeterli olduğunu söylemek mümkün değil
arkadaşlar. Çünkü biraz önce bahsettiğim demokrasi sorununun bir
yansıması olarak gelen bu torba yasada kanun hükmünde kararnamelerle
bir gecede işinden olan insanlar hukuk önüne çıkmadan, hukuk önünde
yargılanmadan suçlu kabul ediliyorlar ve aslında bu masumiyet
karinesinin çiğnenmesi meselesi burada da devam ediyor. Yaklaşık
7 bine yakın hekim burada, yargılanmadan, bir hukuk süreci
yaşamadan mesleklerini kamuda yapamaz duruma getiriliyor. Üstelik, yeni
mezun olmuş olan doktorlarsa burada para cezasıyla
karşılaşmak ya da 600 gün mesleğini yapamamak gibi bir
sorunla karşı karşıyalar. Yani bu hekimler neden bu
şekilde bir yaptırıma maruz kalıyorlar? Bir
arkadaşımız söyledi, eskiden sakıncalı piyadeler
vardı, şimdi de sakıncalı hekimler var ve güvenlik
gerekçesi adı altında ya da kanun hükmünde kararnameyle devlete
karşı suç işlediği iddia edilen bu kişiler, baktığımız
zaman sadece MİT raporlarına göre, emniyet raporlarına göre bu
yaptırıma maruz kalıyorlar, mesleklerini yapamaz
kılınıyorlar. Eğer bir suçları varsa o zaman
yargılanmaları gerekir.
Bu konuda azami bir çaba sarf ederek bu
hukuksuzluğun engellenmesi lazım, engelleyebilmemiz lazım. Biz
milletvekilleri olarak iktidarı hukuka davet etmek zorundayız;
hukuku, dengeyi, denetimi ele almak zorundayız. Eğer bunu yapamazsak
o zaman Türkiye’deki bu hukuksuzluğun önünü de alamamış oluruz
ve bugün hekimlere karşı yapılan, bugün diş hekimlerine,
doktorlara, sağlık emekçilerine karşı yapılan bu
hukuksuz müdahale bu sefer önümüzdeki dönemde başka başlıklarda
önümüze gelecektir.
Unutmayalım ki yeni mezun olmuş hekimlerin
eğitim hakkının ellerinden alınması da ayrıca bu
yasanın en büyük sorunlarından bir tanesidir. Eğer bir insan
suçluysa hukuk önünde de bu suçu ortaya çıkmışsa o zaman zaten
cezasını çekecektir ama hukuk önünde suçu ortaya
çıkarılmamış, kanıtlanmamış bir kişinin
eğitim hakkının elinden alınması Anayasa’ya,
uluslararası evrensel hukuk normlarına da aykırı bir
durumdur değerli arkadaşlar.
Biz her fırsatta şunu duyuyoruz: “Türkiye
bir hukuk devletidir.” Eğer Türkiye gerçekten bir hukuk devletiyse o zaman
bütün bu işleri hukuk önünde gerçekleştirmemiz lazım.
Biliyoruz ki akademisyenler ya da hekimler
“Savaş bir halk sağlığı sorunudur.” ya da “Biz bu suça
ortak olmayacağız; savaş dursun.” dedikleri için bu listelere
alınmışlardır. Yani bu listeler şunun için
yapılmadı: Gerçekten de burada bir terör sorunu var ya da devlete karşı
işlenmiş bir suç var. Bunun için yapılmadı. Eğer bunun
için yapılsaydı o zaman bu devletin zaten kanunları yok mu
arkadaşlar, zaten Anayasası yok mu? Bu aslında siyasi bir
tasfiye için oluşturulmuş kanun hükmünde kararnamelerle ya da
“güvenlik soruşturması” adı altında bazı
insanların devletten ayıklanması, devletten temizlenmesi ya da
siyasi olarak güçsüzleştirilmesi, toplumun dışına
atılması…
Aslında burada bir çifte standart var yani
bazı insanlar yurttaş konumunda tanımlanmak isteniyor, onlar
yurttaş, onların her şeye hakkı var ama bazı insanlar
da yurttaşlık statüsünden çıkarılıyor. Eğer biz
bu yaklaşıma devam edersek o zaman böyle bir ikili hukuku da
desteklemiş oluruz.
Yani burada “Terör örgütüyle iltisaklı,
irtibatlı vesaire…” gibi ifadeler var bu kanunun gerekçesi olarak
yapılan, 5’inci maddeye gerekçe olarak yapılan. Bu terör örgütüyle
iltisaklı meselesinde de aslında eğer AKP iktidarı böyle
bir şey arayacaksa “Bu maddeye kim tekabül ediyor?” diye bakarsa
Fetullah’la kendi arasındaki ilişkiyi düşündüğümüz zaman
aynaya bakması gerekiyor çünkü “Savaş bir halk
sağlığı sorunudur.” diyen sağlık emekçilerinin
hiçbir şekilde böyle bir suçlamaya maruz kalmamaları gerekir; tam
tersine, evrensel sağlık hekimliği etiği
açısından da zaten hekimler, işte, bu savaşın
karşısında yer almalıdırlar.
Sağlıkta şiddet sorununu bu paket
çözmüyor dedik çünkü sağlıkta şiddet var -Doktor Fikret
Hacıosman’ı burada tekrar anmak istiyorum- ve bu sorunun temelinde de
aslında savaş iklimi var, çatışma iklimi var, Türkiye’de
demokrasiden yoksunluk var ve tek adam devletinin, tek adam
iktidarının yaratılma süreci işte bu şiddet
ortamını yaratıyor.
Baktığımız zaman yine neoliberal
politikaların sağlıktaki şiddetin en temel
unsurlarından bir tanesi olduğunu görüyoruz çünkü bu politikalar
“sağlıkta dönüşüm” adı altında hayata geçirilmeye
başlandığından beri ölümler ortaya çıktı.
Sağlıkta şiddetin esas sebebi hastanelerin bir fabrika gibi
işletilmeye çalışılması ve çalışma
ortamının insana yakışır bir şekilde
düzenlenmemiş olması. Hastanelerin hiç de bahsedildiği gibi
böyle harika yerler olmayışı, insanların “Alice Harikalar
Diyarında” gibi hastaneye gidiyor olmayışı, tam tersine,
uzun bekleme süreleri, oturma yerlerinin bulunmaması, bürokratik
işlemler, yatak dolulukları, katkı payı, acil servis
ilişkisi ve performans gibi pek çok sebep aslında ve bu sebeplerden
de sorumlu sanki hekimlermiş gibi hedef gösterilmesi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, devam edin Sayın
Kemalbay.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) –…hekimlere
karşı kullanılan şiddet dili ve hekimleri hedef gösteren,
ta en tepeden, Cumhurbaşkanından başlayarak toplumu
kutuplaştıran ve ötekileştiren politikalar tam da bu
sağlıktaki şiddetin temelini oluşturuyor.
Dolayısıyla biz hem bu neoliberal politikalara projeksiyon tutmak
zorundayız hem bu sağlıkta dönüşüm politikalarına
projeksiyon tutmak zorundayız ve bu konuyu muhataplarıyla
görüşmeliyiz. Sivil toplum örgütleriyle, demokratik kitle örgütleriyle,
özellikle Türk Tabipleri Birliği ve Dişhekimleri Birliği gibi
mesleki örgütlerle birlikte oturarak, onların önermeleri
doğrultusunda biz sağlıkta şiddeti ancak ele alabiliriz.
Bu paketin böyle sorunları var. Biz bu paketi
bu hâliyle… 5’inci maddenin ve paketin tamamen çekilip daha
sağlıklı bir komisyon çalışması yaparak ve bütün
bu konuları kendi dinamikleriyle birlikte ele alarak çözülmesinin asli
olduğunu düşünüyoruz. Böylece ancak sorunları çözebiliriz
diyoruz.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kemalbay
Pekgözegü.
Dördüncü ve son konuşma, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu’na aittir.
Buyurun Sayın Tanrıkulu. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
şahsım ve grubum adına saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, hukuktan vicdanı
çıkarırsanız hukuk diye bir şey kalmaz, hukukun özü
vicdandır. Ben bu yasa teklifini hazırlayan
arkadaşlarımızın ve buraya getiren grubun gerçekten vicdandan
yoksun hâle geldiğini düşünüyorum. Yani hangi saikle… Yani hangi
durum sizi, bu kadar, insanları kötülükle karşı
karşıya bırakma durumuna itti; hangi kötülük, hangi kötü
düşünce? Yani yurttaşlarımızı mesleksiz
bırakacak, mesleğinden yoksun bırakacak, öğrencilerin
öğrenciliğinden itibaren Demokles’in kılıcı gibi
güvenlik soruşturmasını kafalarında sallayacak bir
düşünce, bir saik nasıl sizin grubunuza hâkim oldu? Bunu anlamakta
zorluk çekiyorum gerçekten.
Bakın, yasada üç konu var; bir: Yargı
kararıyla mesleklerini yapamayanlar. Öyle izah edildi Komisyonda; evet,
yargı kararı nedeniyle mesleklerini yapamayanlar. Şimdi,
yargı kararına bile güvenmiyorsunuz bu yargı ortamında,
yargının tamamen yürütme organının bir parçası hâline
geldiği bu ortamda bile yargı kararlarına güvenmiyorsunuz, bu
yargıya bile güvenmiyorsunuz. Bana göre yargı tarafsız ve
bağımsız değil; “yargı” diye bir kurum yok Türkiye’de,
yürütme organının bir parçası ama eğer yargı
kararına güvenseniz güvenlik soruşturması gibi bir belgeyi
buraya koymazsınız; birincisi bu.
İkincisi: Kanun hükmünde kararnamenin bu
Parlamentoda yasalaşmış olmasının arkasına
sığınıyorsunuz. Değerli arkadaşlar, kanun
hükmünde kararnamenin Parlamentoda yasalaşması, kanun hükmünde
kararnamedeki hükümlerin, düzenlemelerin ve ihraçların hukuka uygun
olduğu anlamına gelmez. Bu, Parlamento çoğunluğundan
geçmiş olabilir ama hukuka uygun olduğu anlamına gelmez. Anayasa
Mahkemesinin denetiminden geçer, geçmez, ayrı mesele.
Dolayısıyla,
sığındığınız ikinci gerekçe de
“Yasalaştı ve Parlamentodan geçti.” gerekçesi de hukuktan ve
vicdandan uzak bir gerekçedir, mesleklerini yapamayacak hekimler
bakımından ve öğrenciler, hekim adayları
bakımından.
Üçüncü gerekçeniz ise facia gerçekten, bu grup
adına facia. Güvenlik soruşturması nedeniyle mesleğe
başlamayanlardan söz ediyorsunuz. Yani Komisyonda da söyledim, bu güvenlik
soruşturmasını en iyi sizler bilirsiniz, en iyi bizler biliriz.
En büyük mağdurları sizler değil miydiniz güvenlik
soruşturmasının? Şimdi, nasıl, güvenlik
soruşturması gibi bir belgenin ya da bir soruşturmanın
arkasına sığınarak girmesi en zor olan, eğitimi en
uzun ve en güç olan ve en zor bir mesleğin mensuplarını
mesleklerinden yoksun hâle getiriyorsunuz? Ve bunu siz yapıyorsunuz ve
bunu savunuyorsunuz. Tıp eğitimi almış öğrenciler
güvenlik soruşturması nedeniyle mesleklerini yapamayacaklar. Yani bu
şekilde, nasıl bu kadar vicdan yoksunu bir düzenleme olabilir?
Nasıl düşünebilirsiniz bunu? Bir yargı kararı olmadan
-bakın, bu yargıya güvenmediğim hâlde söylüyorum- bu
eğitimi almış olan öğrencilerin mesleklerine
başlamasını nasıl engellersiniz? Kim bu kararı verecek
güvenlik soruşturmasıyla ilgili olarak?
Bakın, güvenlik soruşturması ne zaman
devreye girdi? 12 Eylül askerî darbesinden sonra.
Değerli arkadaşlar, büyük mücadeleler
yapıldı, hatırlayın. 1994’te, SHP, Doğru Yol Partisi,
sonuçta bunu bir yasal çerçeveye soktu ve güvenlik
soruşturmasının gerekli olduğu meslekleri saydı. Ne
onlar? Hâkimlik mesleği. Ne onlar? MİT’te çalışanlar,
Dışişlerinde çalışanlar. Bazı meslek grupları
için bunu isteyebilirsiniz ama hekimlik gibi bir meslekte nasıl bunu
ararsınız, güvenlik soruşturmasını nasıl
ararsınız?
Bakın, ben çok iyi tahmin ediyorum, bununla
amacınız şu: Öğrencilikten başlayarak muhalefeti
engellemek, öğrencilikten başlayarak.
Şimdi, tıp fakültesindeki bir öğrenci
bu yasadan sonra herhangi bir itirazını üniversitede, üniversite
ortamında nasıl dile getirecek, herhangi bir biçimde, fişlenme
korkusuyla nasıl dile getirecek? Arzuladığınız düzen
bu mu? Tamamen muhalefetin yok olduğu, itirazın yok olduğu bir
düzen mi?
Daha da ötesini tasarlıyorsunuz, bakın,
niyet okumuyorum, daha da ötesini tasarlıyorsunuz. Bugün hekimlere
getirilecek düzenlemeyi yarın avukatlara getireceksiniz. Diyeceksiniz ki:
“Avukatlık mesleği bir kamu hizmetidir, güvenlik
soruşturmasından geçmeyen avukatlığa başlayamaz.”
Nitekim yapıyorsunuz şu anda. Kanun hükmünde kararnameyle ihraç
edilmiş bu mesleğin mensuplarını avukatlık
stajına başlatmıyorsunuz.
Daha da ileri gideceksiniz, mali müşavirlere
yapacaksınız. Diyeceksiniz ki: “Bizim kanun hükmünde kararnameyle
ihraç ettiğimiz veya güvenlik soruşturması sakat
çıkmış mali müşavirler, yeminli mali müşavirler
mesleklerini yapamazlar veya onların düzenledikleri raporlar kamuda
dikkate alınmaz.”
Daha da ötesine gideceksiniz, mühendislere
yapacaksınız. Diyeceksiniz ki: “Projelere imza atamazlar. Benim kanun
hükmünde kararnameyle ihraç ettiğim bir mühendis veya güvenlik
soruşturmasıyla ilgili, kamuda çalıştırmadığım
bir mühendis bir projenin altına imza atamaz. Ben projenin altında
onun imzasının bulunduğu bir binaya yurttaşlarımı
emanet etmem.” Giderek bu noktaya doğru taşınacak değerli
arkadaşlar.
Dolayısıyla, bakın, bu yasa tamamen
ama tamamen vicdandan yoksundur, sağduyudan yoksundur, etik
değerlerden yoksundur. Komisyonda da söyledik, dikkate almadınız
ama Parlamentoda dikkate almak durumundasınız.
Yine açıkça söylüyorum, bakın, bugünden
geçmişe baktığımız zaman, bazı yasalar
bakımından, bazı kararlar bakımından, sizler de
söylüyorsunuz… Sizin milletvekilinizin şu kararda imzası yok muydu?
Sizin milletvekilinizin şu yasada imzası yok muydu? Bu yasaya ilk
imzasını koymuş milletvekillerine söylüyorum: Kendi
geleceğinizle, kendinizle ilgili bir endişeniz yoksa
çocuklarınıza, torunlarınıza, akrabalarınıza
böyle bir kötülük bırakmayın; böyle bir kötülük bırakmayın;
böyle bir sabıka kaydı bırakmayın. Yarın öbür gün
torunlarınız, akrabalarınız, çocuklarınız “Siz
nasıl böyle bir vicdansızlığa ve zalimliğe imza
atmışsınız?” diye sizlere soracak, yakınlarına
soracak; tıpkı geçmişte vicdansızlıklara imza
atanlardan sorulduğu gibi. Dolayısıyla önünüze gelmiş
olabilir, imzalamış olabilirsiniz ama yol yakınken bu
yasayı düzeltme imkânlarımız elimizde ve düzeltebiliriz.
Bakın, ilk bölümü hakkında
konuşuyorum. Birçok öneride bulunduk Komisyonda ama Komisyon
Başkanının maalesef Meclis teamüllerine uygun olmayan,
nezaketine uygun olmayan sözleriyle karşılaştık. Kendisi
tutumundan dolayı bir özür de dilemedi ama burada hesap vereceğimiz
halk var, bizi dinleyen yurttaşlar var. Dolayısıyla yasanın
5’inci maddesinde düzeltme falan olmaz getirdiğiniz biçimiyle,
yasanın 5’inci maddesinin bu metinden çıkması lazım.
Getirdiğiniz düzeltmede ne diyorsunuz? Diyorsunuz ki:
“Çalışmasın ama 75 bin lira ile 125 bin lira arasında bir
para ödesin.” Ya ne demek? Güvenlik soruşturması nedeniyle
çalışmama, doktorların tercihi mi? Hem
“Çalıştırmayacağım.” diyorsunuz hem de “Gel, 75 bin
lira para öde.” diyorsunuz. Bunu hangi vicdan kabul eder, hangi akıl bunu
kabul eder?
Değerli milletvekilleri, yargısız
infaz sadece sokakta insanların bedenine karşı olmaz,
yargısız infaz aynı zamanda insanların medeni bir
şekilde öldürülmesidir. Bu yasa hekimlerin medeni bir şekilde
infazıdır, bir yargısız infaz yasasıdır.
Dolayısıyla Parlamentonun bu yargısız infaz yasasına imza
atmaması lazım. Yoksa bu Parlamento ve bunu getiren grup bunun
altında kalır.
Hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Tanrıkulu.
Şimdi şahıslar adına söz
taleplerini karşılayacağım.
Birinci söz Şanlıurfa Milletvekili
Nimetullah Erdoğmuş’a aittir.
Buyurun Sayın Erdoğmuş. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
NİMETULLAH ERDOĞMUŞ
(Şanlıurfa) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Hazırunu saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlarken, Hakkâri Milletvekilimiz,
Meclisimizin Üyesi Sayın Leyla Güven arkadaşımızı
selamlamak istiyorum. İmralı tecridiyle ilgili dönüşümsüz ve
süresiz başlatmış olduğu bu anlamlı eylemi her türlü takdirin
üzerindedir.
Bir diğer husus, değerli kardeşlerim,
bugün Dünya Diyabet Günü. Diyabet hastalarımıza her şeyden önce
acil şifalar dilerken muhtemeldir ki insülin kullanan
hastalarımız, eğer bir önlem alınmazsa, mevcut stoklardan
sonra onu temin etme noktasında birtakım krizler yaşayabilir;
bunu da Komisyona bu şekilde arz etmiş olayım.
Değerli arkadaşlar, izninizle, bu süremde
iktidarların menfi, negatif karakterleriyle ilgili iki hususu örnekle
sizlere arz etmek istiyorum. Bu örneklerden bir tanesi mitolojik, bir
diğeri de bizzat Kur’an-ı Kerim’de zikredilen bir olaydır.
Mitolojik olan: Rivayettir ki Midas adındaki
bir Hükümdar dokunduğu her şeyin altın olmasını ister
ve bu dileği kabul edilir. Çok büyük bir sevinç içerisindedir çünkü arzu
ettiğini bulmuştur; arzusuna, ihtirasına sahip olmuştur.
Ama bir dönem geçer ki o altın dokunuşu bir ızdıraba döner;
yediği, içtiği, giydiği ve en son da dokunduğu kendi
çocuğunun altına dönüşmesi sonucu hayatı tam bir cehenneme
döner ve sonra da bir nehirde arınmak suretiyle de o müptela olduğu
sınavdan bu şekilde kurtulmuş olur.
Bir diğer Kur’anî gerçek de firavun dönemiyle
ilgili anlatılan ve bizzat vahyin ifadesiyle zikredilen bir husustur.
Hazreti Musa döneminde Hazreti Musa’nın İsrailoğulları
kavmiyle ilgili vermiş olduğu mücadele, onların üzerindeki
köleliğin kalkmasıyla ilgili başlatmış olduğu o
kutsal davası öyle bir noktaya gelir ki o günkü iktidar ve iktidarın
beraber olduğu kesimler şöyle bir olaya şahit olurlar:
Gördükleri, dokundukları her şeyin kana dönüştüğünü
görürler. Mesela Nil Nehri’nin kızıl bir şekilde, kanlı bir
şekilde akıtıldığı, aktığı veya
dokundukları elbisenin, yedikleri yemeğin, içtikleri suyun bir kana
dönüştüğü şeklinde Kur’anî bir gerçek var. İşari
olarak müfessirler diyorlar ki: “Buradaki kandan kasıt zahiren o mevcut
dünyanın kana dönüşmesi değil, iktidarın gözünün kan
bürümesi sonucu oluşan ve o günkü iktidarın üzerinde müesses
olduğu zihniyet savaş, zulüm ve kan üzerinde devam ettiği
içindir ki bu şekilde kanlı bir dönem yaşanıyor. O
kanlı dönemden kurtuluşun çaresi de Hazreti Musa’nın Yed-i
Beyzâsına teslim olarak arınmadır.” diye Kur’an-ı Kerim’in
bu şekilde işari tefsirlerinde bize öğütleri var.
Son söz olarak şunu şu Meclise,
değerli arkadaşlara arz ediyorum: Şu anda ülkemiz hem içeride
hem dışarıda savaş üzerinde yürüyen bir politikanın,
bir siyasetin kurbanı olmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayınız
Sayın Erdoğmuş, mikrofonu açıyorum.
NİMETULLAH ERDOĞMUŞ (Devamla) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Savaş, kan demektir; savaş,
gözyaşı demektir; savaş, acı ve ızdırap demektir.
Bundan arınmanın yolu da arınma deryası olan
barıştan geçer ki bugün ülkemizin en acil problemi, hem
komşularıyla ilgili hem içerideki vatandaşlarıyla ilgili en
acil problemi işte iktidarın bu arınma cesaretini göstererek, bu
Meclisin âdeta yeniden ayağa kalkarak ülkemizde barış sürecini
başlatmasıdır diyorum.
En karîbül zamanda bu sürecin başlaması
dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Erdoğmuş.
Şahıslar adına ikinci söz, Karaman
Milletvekili Recep Şeker’e aittir.
Buyurun Sayın Şeker. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
RECEP ŞEKER (Karaman) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi’nin birinci bölüm maddeleri üzerine söz aldım. Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Kanun teklifinin birinci bölümünde ilaç tedarikinde
yaşanan sıkıntılardan dolayı Türk Eczacılar
Birliğinin yanı sıra Sosyal Güvenlik Kurumu ve Sağlık
Bakanlığı tarafından uygun görülen kamu kurum ve
kuruluşları aracılığıyla da şahsi
kullanım için yurt dışından ilaç temin edilebilmesine imkân
tanınmakta.
Cezaların zamanında ve gecikmeden tesis
edilebilmesi için mahallî, mülkî idarelere göndermeden Türkiye İlaç ve
Tıbbi Cihaz Kurumuna da ceza uygulayabilme yetkisi verilmekte ve
caydırıcılığı sağlamak için fiilin
niteliği ve önemine göre para cezalarının alt ve üst
sınırı yeniden belirlenmekte.
Yurt dışından temin edilmiş
ilaçlar için ruhsat başvurusunda bulunma süresiyle ilgili yeni düzenleme
yapılmakta.
Şirketler tarafından ecza ticarethanesi
açılması durumunda eczacı şartıyla ilgili düzenleme
yapılmakta.
Terör örgütü üyeliği bağı sebebiyle
kamu görevinden çıkarılan veya güvenlik soruşturması
sonucuna göre kamu görevine alınmayan tabip ve dış tabiplerinin
özel mesleki faaliyetlerine ilişkin kurallar yeniden düzenlenmekte.
Oral patoloji alanında eğitim gören
dış hekimlerine oral patoloji dalında uzmanlık belgesi
verilmesi ve diş hekimliği uzmanlık dallarından
sayılmasıyla ilgili düzenleme yapılmakta.
Tıbbı müstahzarların
ruhsatlandırma süreçlerinin daha kısa sürede yapılmasını
temin etmek için, ruhsatlandırmaya esas tahlillerin bakanlıkça
yetkilendirilen laboratuvarlarda da yapılabilmesine imkân
sağlanmakta.
Tabip ve diş tabiplerinin çalışma
izinleri Sağlık Bakanlığınca verilmekte
olduğundan birden fazla yerde tabiplik ve diş tabipliği görevi
için meslek odasından izin alınması zorunluluğuna
ilişkin düzenlemeler yürürlükten kaldırılmakta.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemine geçiş için yapılan kanuni düzenlemelere bağlı
bazı teknik düzenlemeler yapılmakta.
Organ ve Doku Alınması, Saklanması,
Aşılanması ve Nakli Hakkında Kanun’da değişiklik
yapılarak hukuka aykırı olarak organ ve doku alan, satan,
satın alan, satılmasına aracılık eden, saklayan, nakleden
veya aşılayan, organ veya doku teminine yönelik olarak ilan veya
reklam veren veya yayınlayan kişiler hakkında uygulanacak
cezalarda 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’na atıf yapılarak
kanunlar arasında uyum sağlanmakta.
Canlıdan organ alınmasının
şartları ile etik komisyonu oluşturulması ve
çalışma düzenleri belirlenmekte.
Nesebin korunmasına yönelik olarak üremeye
yardımcı tedavi uygulamalarında (donasyon) üreme hücreleri ve
embriyonun başkalarında kullanılmaması ile
taşıyıcı annelik gibi hususlar yeniden düzenlenmekte ve
aykırı davranışlara yaptırımlar getirilmekte.
Sağlık Bakanlığına
bağlı sağlık tesisleri ile üniversitelerin tıp ve
diş hekimliği alanında lisans ve uzmanlık eğitimi
veren kurumlarının birlikte kullanımı hususunda uygulamada
karşılaşılan problemlerin çözümüne yönelik düzenleme
yapılmakta.
Sağlık çalışanlarına yönelik
şiddetin önlenmesi amacıyla sağlık hizmetlerinin daha iyi
ve verimli yürütülebilmesi ve kesintiye uğramaması için
sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan sağlık
personeline karşı görevleri sebebiyle işlenen suçlarda
uygulanacak bazı adli işlemler yeniden düzenlenmekte.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sağlık konusu hepimiz için çok önemli. Hükûmetimiz
de bu konunun üzerinde çok büyük bir önemle durmaktadır. Sağlık
hizmetleri bir ülkeyi yaşanabilir kılan en önemli kriterlerden
biridir. Bilindiği gibi, 2003 yılından bu tarafa AK PARTİ
iktidarıyla sağlık hizmetlerinin etkili, verimli ve hakkaniyete
uygun bir şekilde sunulması ve finansal sürdürebilirliğinin
sağlanması amacıyla Sağlıkta Dönüşüm
Programı uygulamaya konulmuş, sağlık alanında
vatandaşlarımızın hayatını
kolaylaştıran adımlar cesaret ve kararlılıkla
atılmıştır. Uygulamaya konulan Sağlıkta
Dönüşüm Programı’yla hizmet sunum modelleri geliştirildi,
hizmete erişimin önündeki tüm engeller kaldırıldı,
sağlık kuruluşları birleştirilerek tüm vatandaşlarımızın
sağlık hizmetine erişimi kolaylaştırıldı.
Aile hekimliği ihdas edilerek koruyucu sağlık hizmetlerinde,
aşılamada, gebe, bebek, lohusa izlemede, kronik hastalıkların
teşhis, tedavi ve rehabilitasyonuna kadar birçok noktada
iyileştirilmeler sağlandı.
İkinci basamakta yapılan düzenlemelerle
hastane altyapılarının güçlendirilmesi, iyileştirilmesi ve
sağlık hizmetlerine katılan hekimlerimizin ve sağlık
personelinin hem sayısının hem de hizmet kalitesinin
artırılmasıyla sağlık hizmetinin sunumu da kalitesi de
hasta memnuniyeti de yükseltildi. AK PARTİ olarak tek amacımız
“Halka hizmet, Hakk’a hizmet” düsturuyla vatandaşlarımıza
hizmetin en iyisini sunmaktır. Bunun için bundan sonra her alanda
olduğu gibi, sağlık alanında çalışmalar hız
kesmeden devam edecektir. Vatandaşlarımız her şeyin en
iyisine layıktır.
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum
Sayın Başkanım.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Şeker.
Değerli milletvekilleri, şimdi soru-cevap
işlemine geçiyoruz.
Sisteme giren milletvekillerine birer dakika süreyle
söz vereceğim.
Sayın Taşkın? Yok.
Sayın Koç? Yok.
Sayın Bülbül, buyurun.
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık
Bakanlığı bünyesinde görev yapmak isteyen hemşire, sağlık
görevlisi, acil tıp ve sağlık bakım teknisyenleri ek atama
bekliyor.
Hastanelerde kadro eksikliği nedeniyle verilen
hizmette büyük aksamalar yaşanıyor. Yetersiz personel
sayısı, hâlihazırda çalışan sağlık
emekçilerinin omuzuna yoğun çalışma saati ve fazla mesai olarak
yükleniyor. Bu durumda 600 bine yakın mezun gencimiz boşta bekliyor
hem de sağlık personelimiz yıpranmış oluyor. KPSS’den
yüksek puan alan gençlerimiz bile “Acaba atanacak mıyım?” korkusuyla
yaşıyor. Hem sağlık hizmetlerinin aksamaması hem de
gençlerimizin hak ettiği kadroyu alabilmesi için sağlık
çalışanlarına acilen istihdam yaratılması gerekiyor.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya
sormak istiyorum: Sağlık çalışanı gençlerimiz için
atama yapılacak mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Taşkın…
Sayın Koç…
Sayın Erel…
Sisteme giren arkadaşlar burada değil mi
yoksa?
Sayın Özyürek…
AHMET ÖZYÜREK (Sivas) – Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; spor ülkemizde çok önemlidir.
Çocuklarımız ve gençlerimiz için önemli olan sporda futbolun da çok önemli
bir yeri vardır.
Sivas’ımızda bulunan amatör kulüplerimizin
maça çıkmadan önce soyunma odalarının olmamasının
deplasmandan gelen takımları ve ev sahibi takımları çok
mağdur ettiği söylenmektedir.
Buradan, Spor Bakanımızın, il spor
müdürümüzün ve amatör kulüplerimizden sorumlu Futbol Federasyonu
Başkanımızın bu problemi bir an önce çözmelerini istiyoruz.
Teşekkür ediyorum, saygılar.
BAŞKAN – Sayın Karadağ, buyurun.
YAŞAR KARADAĞ (Iğdır) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bundan tam doksan sekiz yıl önce, ülkemizde
güneşi ilk selamlayan, adını Iğdır Bey’den alan
Iğdır ilimiz düşman işgalinden temizlenerek Türk
Bayrağı göndere çekilmiştir. Stratejik öneme sahip ilimiz
üzerinde geçmişten günümüze sinsi planlar kuran gafiller olmuştur.
Ancak, bu gaflet ve hıyanet içerisinde olanlar unutmamalıdır ki
doksan sekiz yıl önce kendisini gösteren millî ruh ve bölünmez bütünlük
bugün de devam etmektedir ve ebediyete kadar da devam edecektir. Bu hissiyat ve
duyguyla, Türk’ün Türk’e bakan yüzü olan aziz ilimiz Iğdır’ın
düşman işgalinden kurtuluşunu içtenlikle kutluyor, Türk
halkının çaresiz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Açamıyoruz mikrofonu, bir
dakikayı iyi kullanacaksınız.
Teşekkürler.
Sayın Ceylan…
ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal
Atatürk’ün emriyle 3 Mart 1924’te kurulan Diyanet İşleri
Başkanlığının başındaki zatın
sergilediği tutum ve davranışlar Türk ulusunu derinden yaralamıştır.
Diyanet İşleri Başkanlığının 9 Kasımdaki
Cuma hutbesinde tek kelimeyle dahi Atatürk’ten bahsetmemesi ve Başkan
Profesör Doktor Ali Erbaş’ın “Keşke Yunan galip gelseydi, ne
hilafet yıkılırdı ne şeriat
yıkılırdı.” diyebilen “Fesli Kadir” lakaplı Atatürk ve
cumhuriyet düşmanlığıyla nam salmış meczubu
cübbesiyle hastanede ziyareti kurumu yöneten bu zatın Atatürk ve
cumhuriyet düşmanlığının açık tezahürüdür. Bu
ziyaret “Tamamen insani duygularla yapılan bir hasta ziyaretidir.”
şeklinde geçiştirilemez. Türkiye'nin camilerinde okunan cuma hutbelerinde
ülkemizin ve cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün
adının anılmamış olması kabul edilmez. Kurum
başkanının o koltukta bir dakika daha oturmasını
içinize sindirebiliyor musunuz?
BAŞKAN – Sayın Kılıç…
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Dönemimizde, önce sağlık hizmetlerine
erişimin önündeki engeller kaldırılarak hakkaniyetli
şekilde hizmet tüm ülke sathına
yaygınlaştırılmış ve herkesin hizmete
erişimi sağlanmıştır ve sonra da hizmet kalitesi
yükseltilmiştir. Diğer yandan, sosyal güvenlik hakkı herkesi
kapsayıcı hâle getirilmiştir. Bugün dünyada en geniş
sağlık güvencesi sağlayan ülkeler arasındayız.
Sağlık hizmetlerinde yakınma konusu olan konular gündemden
kalkmış, kuyruklar değil, hasta memnuniyeti ve güvenliği
gündeme getirilmiştir.
Halkımızın ruh, akıl ve beden
sağlığı çok önemlidir. Sağlam milletler
sağlıklı nesillerden oluşur. “Halk içinde muteber bir nesne
yok devlet gibi. Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.” “Bir
insanı öldürmek, bütün insanlığı öldürmek; bir insanı
yaşatmak, bütün insanlığı yaşatmak gibidir.”
Bir de burada bazı hatipler Diyanet
İşleri Başkanlığının organ nakli ve
bağışıyla alakalı görevini
yapmadığından yakındılar. Hâlbuki Diyanet
İşleri Başkanlığının fetvalarına
girildiğinde ve Diyanet İşleri
Başkanlığının…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) –
…yayınlandığı ilmihâllere bakıldığında
Başkanlığın bu konuda görevini hakkıyla
yaptığını göreceklerdir.
BAŞKAN – Sayın Erel, buyurun.
AYHAN EREL (Aksaray) – Çok teşekkür ediyorum.
Dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanının tüm taşeron işçilerin kadroya
alınacağı şeklindeki beyanı ve taahhüdüne rağmen,
hastanelerde çalışan taşeron işçilerinden şoförler,
aşçılar, bilgi işlemciler kadroya alınmamışlardır.
Bundan dolayı çok mağduriyet yaşamaktadırlar. Ayrıca,
taşeron işçilerden kadroya geçenler ile aynı işi yapan
kadrolu işçiler arasında gerek özlük hakları bakımından
gerekse ücret bakımından çok büyük farklılıklar
vardır. Bu farklılıkların giderilmemesi çalışma
huzurunu ve barışını bozmaktadır. Bir an önce
taşerondan kadroya geçen işçilerin bu hak kayıplarının
giderilmesi gerekmektedir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Gürer…
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) –
Sağlık Bakanlığında taşeronla ilgili düzenlemede
büyük haksızlıklar yaratıldı. Hastane bilgi işlem
çalışanları, laboratuvar çalışanları, radyoloji
görüntüleme çalışanları, diş protez ihalesi
çalışanları, aile hekimliği çalışanları,
yemekhane, sosyal tesis çalışanları yanı sıra, dernek
olsa da Kızılay çalışanlarına kadro verilmedi.
İhale hizmet alım sözleşmesine takılan Sağlık
Bakanlığı çalışanlarına kadro verilmedi.
Ayrıca, Sağlık
Bakanlığında atama bekleyenler vardır. Atanamayan
hemşireler, anestezi teknikerleri, ilk ve acil yardım bölümü mezunu
paramedikler atama beklemektedir. 2019 yılında sağlıkta
atama bekleyenlere bir umut yaratılmalıdır. Binlerce okul mezunu
var, atama yapılmadığı için yığılma
oluşmakta ve mağduriyetler artmaktadır. Bu konuda iktidarın
duyarlı olmasını, atama bekleyenlerin atamalarının
yapılmasını, kadro alamayanlara kadro verilmesini dilek ve
temenni olarak bir kez daha yetkililere duyuruyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Kasap…
ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
“Sağlıkçıya şiddet,
sağlıkçıya öl yasası” olarak önümüze getirilen bu yasa,
Türkiye’de sağlığın geldiği durum. Arkadaşlar
diyor ki: “Kuyruklar kalktı.” Beş dakikalık muayene süresini ne
zaman uzatmayı düşünüyoruz?
121 milyon hasta 2017’de MHRS sistemi yani “182”yle
randevu alabilmiş, geri kalan 500-600 milyon kişi nasıl randevu
aldı, nasıl hastanelere ulaştı?
“182”lerde şu anda milyonlarca hasta kuyrukta
bekliyor ama kuyruklar artık hastanenin koridorunda değil evde
bekliyorlar.
Katılım paylarından dolayı zaten
mağduriyet var. Dünyada sağlık personeline karşı
şiddetin en önemli sebebi uzun bekleme süresi,
ulaştığınızda tatmin olmama ve kalabalık ortam.
Ama bizde buna bir şey daha eklendi: Evde “182”yi ararken
beklediğiniz süre. Günlerce, haftalarca randevu alamayan hastalar var.
Yapılamayan ameliyatlar…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkürler.
Şimdi söz sırası Komisyonda.
Buyurun.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET DEMİRCAN (Samsun) –
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; kanunun
birinci bölümünün görüşülmesi aşamasında soru-cevap bölümünde
arkadaşlarımızın sormuş olduğu suallerden ben
vâkıf olduklarıma burada cevap vereceğim ve diğerlerini de
yazılı olarak cevaplanmak üzere ilgili bakanlıklara
ileteceğim.
Sayın Bülbül ek atamayla ilgili ve personel
yetersizliğiyle ilgili bir tespit ve aynı zamanda soru sordular.
Evet, Türkiye’de sağlık alanında personel
açığımız var. OECD ülkeleri ve Avrupa
ortalamasının gerisindeyiz. Gerek hekim açığımız
var gerekse de çalıştırdığımız
sağlık personeli açığımız. Ama bu
açıkları kapatabilmek için Türkiye’nin önemli bir gayretinin
olduğunu da unutmayalım. Mesela geçtiğimiz yıl KPSS’yle 27
bin sağlık personeli aldık. Bu 27 bin sağlık personeli
içerisinden ihtiyaca göre hemşire, ebe, sağlık teknikeri ve
teknisyenlerinden oluşan bir kadro atandı. Yeter mi? Yetmez.
İnşallah bu sene, Sayın Bakanımız bu konuda gereken
personel çalışmasını yapıyor, bütçede verilen kadrolar
kadar alacaktır.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Mezun
sayısına göre çok az Sayın Bakan.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET DEMİRCAN (Samsun) – Elbette.
Bir taraftan hastaneler ve yatak sayımız
artıyor, bir taraftan nüfus artışı gene aynı
şekilde var.
Hekim açığımız var. Önümüzdeki
beş yıl içerisinde pratisyen hekim açığını
Türkiye kapatacak, öyle görülüyor. Çünkü yıllık yaklaşık 13
bin mezun rakamına ulaşmış bulunuyor Türkiye. Uzman
açığımız biraz daha ileriki yıllarda kapatılabilecek
bir konu. Bu konuda Türkiye’nin gidişi iyi, istikamet iyi, gelişmeler
iyi.
Sayın Özyürek sporla ilgili bir konuya
değindi, Sivas’ta soyunma odasının bulunmadığı…
Bu konuyu da Spor Bakanımıza ileteceğiz. Bu konuyla ilgili
gelişmelerden kendisine de elbette haber verilecek.
Sayın Karadağ Iğdır’ın
kurtuluşunu özellikle vurguladı. Biz de katılıyoruz,
Iğdır’ın kurtuluş gününü tebrik ediyoruz, kutluyoruz bu
gününü.
Sayın Ceylan Diyanet İşleri
Başkanıyla ilgili kendince bir tespit yaptı ve bunu elbette ki
ilgili yerler takip ediyor ve bildirilecek.
Taşeron işçilerle ilgili Sayın Erel
hak kayıplarından bahsetti ve aynı şekilde Sayın Gürer de atama bekleyen sağlık
personeli hakkında tespitte bulundu. Bunlar birbirlerine bağlı
konular. Elbette ki biz, Türkiye’de bizim Hükûmetimiz zamanında
taşeron işçilere karşı verilmiş olan sözü yerine getirdik.
Bu sözü yerine getirirken belli kriterler ve kurallar çerçevesinde bu
işlem yapıldı. Bu kriterler ve kurallar dâhilinde olan 1 milyona
yakın personel alındı. Sağlık
Bakanlığında da yaklaşık 150 bin personel kadroya
geçti. Bu kritere uymayan hizmet ve teknik donanım oranını
tutturmayan kadrolarda bu kadroya alınma noktasında sorun
yaşandı.
Sayın Kasap beş dakikalık muayene
konusuna ve 182 (MHRS) Merkezî Hekim Randevu Sistemi’ne değindi.
Arkadaşlar, çok büyük oranda yani kalan kısmı bindelerle ifade
edilecek kadar küçük olmak üzere büyük oranda randevu sistemiyle talepler
karşılanmakta ve MHRS sayesinde hastanelere randevu saatinde hasta
gelmekte ve bu saatte muayenesini olmakta ve hastanelerde
yığılmalara neden olunmamakta. Bu randevu sistemi giderek daha
da yaygınlaşacak ve vatandaşımızın lehine daha da
gelişmeler olacak.
Dolayısıyla sorular içerisinde bana göre
cevaplanmamış kısım kalmamış durumda.
Yazılı olarak cevap verilecek olanları ilgili bakanlıklara
ileteceğiz. Ben değerli arkadaşlarımıza teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkanım, bitiriyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Demircan.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.59
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.20
BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir),
Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon? Yerinde.
Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştı.
Şimdi birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa
o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı
ayrı oylarınıza sunacağım.
Sayın milletvekilleri, 1’inci madde üzerinde
ikisi aynı mahiyette olmak üzere toplam dört önerge vardır.
Önergeleri aykırılık sırasına göre işleme
alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Tuma
Çelik Ömer Faruk
Gergerlioğlu Nusrettin
Maçin
Mardin Kocaeli Şanlıurfa
Tülay
Hatımoğulları Oruç Ahmet
Şık
Adana İstanbul
“Madde 1
2/3/1927 tarihli ve 984 sayılı Ecza
Ticarethaneleriyle Sanat ve Ziraat İşlerinde Kullanılan Zehirli
ve Müessir Kimyevi Maddelerin Satıldığı Dükkânlara Mahsus
Kanunun 11 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
‘Türkiye’de ruhsatlı olmayan veya ruhsatlı
olup da çeşitli sebeplerle piyasada bulunmayan beşeri tıbbi
ürünler Türk Eczacılar Birliği aracılığıyla
şahsi kullanım maksadıyla reçeteli olarak yurt
dışından temin edilebilir ve doğrudan hastalara
verilebilir.’”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Kocaeli
Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu.
Buyurun Sayın Gergerlioğlu. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle şunu
söylemek isterim: Günlerdir Komisyonda ve Genel Kurulda üzerinde konuşulan
KHK’li doktorlardan birisiyim. KHK’li doktorlar adına
konuşacağım; artı, KHK’li tüm meslek grupları
adına konuşacağım çünkü onların dertlerini,
sıkıntılarını çok iyi biliyorum. KHK’li olmasam da
konuşurdum, aynı şeyleri söylerdim çünkü insan hakları
savunucusuyum.
Şimdi, bu yasa teklifi üzerine, iki yıl
dört aydır Sağlık Bakanlığı yetkilileri tam tersi
bir uygulama yapıyordu, doktorların özel hastanelerde
çalışması üzerine bir genelge
yayınlamışlardı ve doktorlar çalışabiliyordu. Ne
oldu da böyle bir yasaklama getirildi? Ben bunu bakan yardımcısına
da bakana da sordum, cevap veremediler.
Şimdi, değerli arkadaşlar, sadece
doktorlar değil, öğretmenler, hukukçular, akademisyenler ve
diğer meslek grupları özelde
çalıştırılmıyor, çok büyük bir hak ihlali var.
Bakın, ben size örneklerini de getirdim. Abdülhalim Bitkin bir
sağlık teknikeri arkadaşımız, mezuniyetten sonra iki
yıldır güvenlik soruşturması sonucunu bekliyor ve
çalışamıyor. Kendisine sordum: “Abdülhalim,
çalışamıyorsun, ne yapıyorsun, nasıl geçiniyorsun?”
“Hocam, hamallık yapıyorum.” dedi. Bakın,
fotoğrafını da gönderdi. Sağlık emekçisine hamallık
yaptırılan bir sistemde yaşıyoruz.
Yine geçtiğimiz gün odama bir KHK’li profesör
geldi. Kendisiyle konuştuk, çok çarpıcı şeyler söyledi,
lütfen dinleyiniz. Çalışma yaptığı üniversitede bir
çalışmada Bank Asyadan ücret almış ve daha sonra KHK’yle
ihraç edilmiş, kendisinin kontenjanından doçent eşi de ihraç
edilmiş ve ardından -tıp dışı bir akademisyen-
çeşitli fabrikalara giderek çalışmak istemiş ancak “Hocam,
sen çok iyi bir akademisyensin, Amerikalarda eğitim görmüşsün ancak
KHK’lisin, seni çalıştıramayız.” denmiş. Daha sonra
parasız kalınca, malını mülkünü satmış iki
yıl boyunca. “Onlar da bitince ne yaptın Hocam?” dedim, dedi ki:
“Şu anda pazarda pazarcılık yapıyorum.” Profesörüne pazarda
pazarcılık yaptıran, sağlık emekçisine hamallık
yaptıran bir Türkiye oluşturdunuz. Allah’tan korkun.
Bakın, net, somut örnekler veriyorum. Cenk
Yiğiter Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi akademisyeni.
İşinden ihraç ettiniz. Yetmedi, bilimsel toplantılara
katılamıyor, bilimsel dergilerde makalesi yayınlanamıyor ve
bunun üzerine tekrar üniversite imtihanına girdi ve gazetecilik bölümünü
kazandı. Ancak bu bölümde de öğrenci olarak başlayamadı.
Rektör “Biz seni ihraç ettik. Burada üniversite öğrencisi olarak bile
bulunamazsın.” dedi.
Yine bir başka vaka, iki gün önce -bakın,
bunu duyun lütfen- Diyarbakır’da yaşandı. Çalışma izni
verilmeyen bir öğretmen iki yıldır işsizdi güçsüzdü,
parası yoktu, GSS yaptıracak parası da yoktu, borçlar içinde
yüzüyordu. Eşi hamileydi, GSS’si de olmadığı için dört
aylık bebek anne karnında öldü. 21’inci yüzyılda Türkiye'de
yaşandı bu. Bunlar Nazi Almanyasında yaşanmıyor,
Türkiye'de yaşanıyor. Elli altmış yıl önce Nazi
Almanyasından Türkiye'ye doktorlar gelirdi, şimdi Türkiye'den
Almanya’ya doktorlar kaçmaya çalışıyor. Buna dikkat edelim.
En çok da bu zulümlere AK PARTİ’nin
başörtülü vekilleri niye karşı çıkmıyor diye merak
ediyorum. Çünkü, bakın, bir hanımın başındaki
başörtüsünden dolayı eğitim alamaması, çalışma
hayatının kısıtlanması kadar büyük bir zulüm yoktur.
Ben bu zulme yıllarca karşı çıktım. Beş yıl
boyunca her hafta Kocaeli’de başörtüsü yasağına şiddetle
karşı çıktım. Eski vekiliniz Fatma Benli de ara sıra
gelirdi bizim gösterilerimize, hep birlikte “Zulme karşı
direneceğiz.” diye slogan atardık. Peki, nerede şimdi
başörtülü vekil arkadaşlarımız? KHK’li diye bir
arkadaşımız üniversiteye öğrenci olarak bile
başlayamıyorsa bu zulüm değil midir? Bu zulmü nasıl
onaylıyorsunuz? Bir KHK’li hekimin özel hastanede çalışmaması,
bir KHK’li öğretmene çalışma izni verilmemesi, hukukçuların
avukatlık ruhsatının verilmemesi zulüm değil mi
arkadaşlar? Bunu asıl siz nasıl onaylıyorsunuz, bunu
aklım almıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Gergerlioğlu.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) –
Bakın, bu zulmü sizin onaylamamanız gerekiyordu,
vicdanınızın bunu size kabul ettirmemesi gerekiyordu ama
nasıl oluyorsa Komisyonda kabul edildi, buraya geldik.
Değerli arkadaşlar, bakın, ben size
önemli bir sözü hatırlatıyorum, tarihî bir çağrı
yapıyorum. Rachel Corrie’yi çok iyi bilirsiniz, Yahudi bir
Amerikalıdır. İsrail’de Filistinlilere karşı devletin,
İsrail’in yaptığı zulme karşı mücadele
etmiştir ve hayatını feda etmiştir. O bir Yahudi
Amerikalı olarak diyordu ki: “Zulüm bizdense ben bizden değilim.” Siz
niye başörtülü eski mazlumlar olarak şu anda bu yeni zulümlere
karşı çıkmıyorsunuz? Bu, büyük bir vebal değil mi
arkadaşlar?
Değerli arkadaşlar, bu, madde 5,
gerçekten, vicdanların kabul edebileceği bir yasa teklifi
değildir. Bunu tümden iptal etmek zorundayız. Biliyorsunuz, güvenlik
soruşturmasıyla ilgili de problemler var. Bu güvenlik
soruşturmalarını da inceledik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen bağlayın sözlerinizi.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) – Bu
güvenlik soruşturmaları tam bir skandal. Fişleme notları,
hepsi var elimde, bakın, burada; mahkemelerden sızan fişleme
notları bunlar. İşte kişinin abisi HDP il yönetiminde
çalışıyormuş. Yok, annesi kreşte aşçı olarak
çalışıyormuş. Bunlardan dolayı kişi hakkında
hiçbir şey bulunamadığı hâlde güvenlik
soruşturmaları olumsuz verildi. Mahkemelerin kararlarını da
getirdim, burada 5 tane idare mahkemesi kararı var. Bunlar bu
Sağlık Bakanlığı yetkililerinin kararlarını
iptal etti ancak şimdi kalkmış bu güvenlik
soruşturmalarıyla biz bu doktorları sabıkalı,
vebalı doktor ilan ederek dört yüz elli gün beklemelerini istiyoruz,
artı, üstüne, bu, daha yeni mezun arkadaşlarımızdan para
ödemelerini istiyoruz. Bu hangi vicdana, insafa sığar? Bir kere, bu,
güvenlik soruşturmaları skandalını ilk önce masaya
yatırmamız lazım. Bu denli hukuk dışı
fişlemelerle insanların hayatı hayatları boyunca
karartılamaz.
Değerli arkadaşlar, başörtülü
arkadaşlara bir şey söyledim, önlerine bakıyorlar, telefonla
konuşuyorlar. Çok üzülüyorum gerçekten. Bu zulümdür arkadaşlar, bu
zulme karşı çıkalım.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Gergerlioğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
İkinci önergeyi okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sağlıkla
İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa
Tasarısı’nın 1’inci maddesi ile 984 sayılı Kanun’un
11’inci maddesine eklenen fıkranın üçüncü cümlesinin
aşağıdaki biçimde değiştirilmesini öneriyoruz.
Gereğini saygılarımızla arz
ederiz.
Esin Kara Ümit
Yılmaz Sefer
Aycan
Konya Düzce Kahramanmaraş
Ahmet Erbaş Cemal Enginyurt Ayşe Sibel
Ersoy
Kütahya Ordu Adana
Ramazan
Kaşlı
Aksaray
“Bu fıkraya göre temin edilen ilaçlar için,
yurtdışı ilaç listesine girdiği tarihten itibaren iki
yıl içerisinde izin/ruhsat sahibi tarafından ruhsat başvurusunda
bulunulması ve başvuru tarihinden itibaren en geç iki yıl
içerisinde ruhsat alınması zorunludur.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ordu
Milletvekili Cemal Enginyurt.
Buyurun Sayın Enginyurt. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sağlık Bakanlığının
bazı kanun maddelerindeki değişiklik teklifi üzerine söz
almış bulunmaktayım.
Konu sağlık olunca Ordu ilindeki sağlık
hizmetlerinden bahsetmek istiyorum. Ordu 2000 yılında yapılan
bir devlet hastanesiyle, o da 57’nci Hükûmet döneminde yapılan bir devlet
hastanesiyle on sekiz yıldır hizmet vermeye çalışıyor.
Günlük poliklinik sayısı 10 binlere ulaştı, hastane
artık yetersiz hâle geldi. Eski adıyla SSK’ya bağlı olan
sosyal sigortalar hastanesi artık işlevini yitirdi, yıkılma
kararı alındı. Bir şehir hastanesi yapılması için
bir yıl önce 700 bin lira harcanarak ihale yapıldı, bir firma
ihaleyi aldı, lakin firma ihaleyi almış olmasına
rağmen hastane ihalesi iptal edildi, firma mahkemede devam ediyor.
Hastanenin yeri değiştirilerek 14 trilyona yapılan bir botanik
bahçesi yerle bir edildi, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından
açılan botanik bahçemiz yerle bir edildi, “Hastane buraya yapılacak.”
denildi ama maalesef arazinin üzerinde 100’e yakın tapu ve yine Selçuklu
Dönemi’nden kalma bir hamam olması münasebetiyle Anıtlar Yüksek
Kurulunun da müsaadesi olmadığı için, arsanın
Sağlık Bakanlığına tapu devri
gerçekleşmediği için hastanemiz hâlâ umutsuz bir vaka olarak
hayatiyetini devam ettiriyor. Aslında ölü bir hastane
yatırımı olarak yolunu devam ettirecek diye bekliyoruz.
Tabii, bu iki hastanenin yıkım
kararına rağmen, Ordu’da bir sağlık müdürümüz var, bu
sağlık müdürü sürekli, yıkılan iki hastanede onarım
ihaleleri yapıyor büyük miktarlarda. Bu onarım ihaleleri nedense hep
il dışından geliyor, sağlık müdürünün yakın
arkadaşları tarafından gerçekleşiyor. Yine, Ordu İl
Sağlık Müdürü öyle ucube kararlara imza atıyor ki “Tasarruf
genelgesi var.” diyerek ameliyat yapılmaması gerektiği yönünde
hastanelere yazı yazıyor ama aynı İl Sağlık
Müdürü, acil ihtiyaç olmadığı hâlde 1 trilyon 800 milyona,
yıkılacak hastanelere bekleme oturakları alıyor. Yine, Ünye
ve Fatsa devlet hastanelerimiz yeni yapılmış olmalarına
rağmen yoğun bakım üniteleri açılmadı. Ordu Devlet
Hastanesinin yoğun bakım ünitesi yeterli değil. Bütün hastalar
Sivas’tan başlamak üzere Antep’e kadar yoğun bakıma giderken
maalesef yolda hayatını kaybediyorlar. Dolayısıyla,
ihaleden başka hiçbir işle ilgilenmeyen bir İl Sağlık
Müdürümüz var, bunun dikkate alınmasını, özellikle
Sağlık Komisyonu Başkanının Ordulu olması
münasebetiyle dikkate alınmasını Ordu için
sağlıklı buluyorum. Sağlıksız bu il müdürüne
derhâl müdahale edilmesi gerektiğine inanıyorum.
Bir de KHK’yle çıkarılan Taşeron
Yasası’yla hastanelerdeki bilgi işlem uzmanları maalesef kadroya
alınmamıştır, bu büyük bir yanlıştır.
Hastanenin yükünü çeken, on yıla yakındır çalışan bu
emekçi kardeşlerimize Taşeron Yasası yeniden gözden geçirilerek
kadro verilmesi gerektiğine inanıyorum. Bunu hassaten rica ediyorum,
Hükûmetten bekliyorum.
110 bin “yardımcı hizmet kadrosu” diye
ifadelendirilen yardımcı hizmet sınıfının
kaldırılması gerekir. 657’ye göre memur kapsamında
değerlendirilen bu insanlar hizmetli kategorisinde görülmekte, kabul
edilmekte, memur sınıfına, memur hakkına tabi
tutulmamaktadır.
Bu yanlıştan bir an önce dönülmesi
gerektiğini buradan duyurmak istiyorum. Sadece duyurmak istiyorum
aslında çünkü bazen ben de duvara konuştuğumuzu düşünüyorum
çünkü dinleyen olmayınca, uygulayan olmayınca sadece duvara
konuşmuş gibi hissediyorum kendimi. İnşallah böyle olmaz
diye düşünüyorum. Sağlık Komisyonu Başkanı -tekrar
söylüyorum- Ordulu olduğu için bu hassasiyetlerimiz…
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – O da
telefonla konuşuyor.
CEMAL ENGİNYURT (Devamla) – Ne yapsın,
telefon geliyordur “Sayın Enginyurt konuşuyor.” diye, onun içindir.
Dolayısıyla, bu hassasiyetlerimiz dikkate
alınsın diyorum.
Sağlık Bakanımıza dün Plan ve
Bütçe Komisyonunda söyledim, inşallah gereğini yapar, bu
sağlıksız il müdüründen bir an önce kurtulmak istiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Enginyurt, buyurun.
CEMAL ENGİNYURT (Devamla) – Şehir hastanemize
kavuşmak istiyoruz. Şehir hastanemiz Ordu için büyük bir aciliyet arz
ediyor. Ordu 800 bin nüfusa sahip büyük bir şehir. Bu şehir,
şehir hastanesini fazlasıyla hak ediyor. O sebeple, yarın yerel
seçimler de var, bu seçimleri de dikkate alarak -zaten dikkate
aldığınıza da eminim- şehir hastanemizin müjdesini bir
an önce bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Enginyurt.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi okutacağım iki önerge aynı
mahiyette olduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım.
Aynı mahiyetteki önergelerden en kısa olanını okutup
diğer önergenin imza sahiplerini okutarak işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı
Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin
çerçeve 1’inci maddesinin son cümlesinde yer alan “Cumhurbaşkanı”
ifadesinin “Sağlık Bakanı” olarak değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Ünal
Demirtaş Burhanettin
Bulut Kani Beko
Zonguldak Adana İzmir
Ömer
Fethi Gürer Ali
Şeker Ali
Fazıl Kasap
Niğde İstanbul Kütahya
Neslihan
Hancıoğlu Çetin
Arık Mustafa
Adıgüzel
Samsun Kayseri Ordu
Ayni mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Mehmet Metanet
Çulhaoğlu Ayhan
Erel İsmail
Koncuk
Adana Aksaray
Adana
Behiç Çelik Bedri
Yaşar
Mersin Samsun
BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki
önergelere katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler
üzerinde söz isteyen, Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel.
Buyurun Sayın Adıgüzel. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; getirilen kanun teklifinin 1’inci maddesinde “kurum
ve kuruluşlar” ibaresi yerine “kamu kurum ve kuruluşları”
denilerek, Komisyonda değişiklik yapılarak bunu kamu
kuruluşlarından ibaret şekilde değiştirilmesi olumlu
bir yaklaşım olmuştur.
Madde 21’de sağlıkta şiddetle ilgili
düzenleme yapılacağı algısı oluşturulmuş
ancak getirilen düzenleme sadece bir şiddet vakası hâlinde, buradaki
ifade almanın hastanede yapılacağına dair küçük bir
değişiklik yapılarak bu geçiştirilmeye
çalışılmıştır. Bunun bizim, bahsettiğimiz
sağlıkta şiddetin önlenmesiyle hiç alakası yoktur. Bu
konuda bizim, milletvekilleri olarak ayrıca verdiğimiz
sağlıkta şiddetin önlenmesine dair yasa teklifine hem
iktidarın hem de muhalefet partilerinin desteğini bekliyorum.
Şimdi, asıl mevzu nihayet 5’inci madde,
garabet olan 5’inci madde. Değerli arkadaşlarım, 2010
yılında bir referandum yaptınız ve sizleri uyardık,
dedik ki: “Bu referandumdaki birkaç madde özellikle FETÖ’ye hizmet eder.” Ve
buradaki iki tane madde nedeniyle FETÖ yargıya sızdı ve daha
sonra gelinen süreci yaşadık. Şimdi sizi yine uyarıyorum.
Bu 5’inci madde bir bakıma FETÖ’yle yapıldığı söylenen
mücadeleyi sulandırmaya, yeni mağduriyetler üzerinden masumiyet
yaratmaya adaydır. Bu madde bu hâliyle -FETÖ’yle mücadeleye değil-
bizzat FETÖ’ye hizmet etmektedir. Bizim suçluyla bir işimiz yok. Yani
zaten suçlu olanın dışarıda işi ne? Suçlu olan
cezasını çeksin. Bu 5’inci maddedeki yetersiz ve geçersiz hukuki
deliller… Daha önceden bu delillerle kamudan atılan arkadaşlarımız
şimdi de özel sağlık kuruluşlarından atılmak
isteniyor. Bu düzenlemede terör örgütleriyle irtibat ve iltisak kriterlerinin
ne olduğu da açık değil. Bu insanların yakınlarının
mahkeme kararıyla kesinleşmemiş suçlamaları da dâhil hiç
alakası olmayan hekim arkadaşlarımıza irtibat
suçlaması yapılabiliyor. 15 Temmuz sonrasında Efkan Ala
söylemişti, hatırlarsınız, 81 Emniyet müdüründen 74’ünün
terör örgütüyle ilişkili olduğu ifade edilmişti. Şimdi
düşünün, şu vahamete bir bakın, 74 Emniyet müdürü, onun
polisleri ve istihbarat elemanlarının tamamen istihbari faaliyette
söyledikleriyle bu insanları suçluyorsunuz. Güvenlik
soruşturmalarının altyapısının özellikle ilk
dönemlerde yanlış kurgulandığı da ortaya
çıktı daha sonra. Neden? Aynı kurum içerisinde geçimsizlik ve
sahibi belli olmayan ihbarlar; yine, geçerli bir kanıt olmadan bilgi
kirliliğiyle sulandırma amaçlı bizzat FETÖ tarafından
dezenformasyonlar; yine, geçerli bir kanıtı olduğu konusunda
derin şüphe olan bazı haberleşme ve mesajlaşma unsurlarının
akıllı telefonlara yüklenebildiği, ortak IP’yle hiç
alakasız insanların suçlama altına alındığı
daha sonraki gelişen süreçte görülmüştür.
Arkadaşlar, bir hekim kolay yetişmiyor.
Ben de bir hekim olarak söylüyorum: 30 yaşından aşağı
yetişemiyoruz ve bizim en güzel yıllarımız 18-30 yaş
arasında okullarda geçiyor. Ve nihayet bir diploma sahibi oluyorsunuz,
evleneceksiniz, çocuk sahibi olacaksınız, yuva kuracaksınız
ve gelecekle ilgili bütün planlarınızı, projelerinizi,
kazanımlarınızı ondan sonraya planlayacaksınız.
Şimdi, siz tam bu çağda bu insanların önüne yine hiç hukuksuz,
kesin kanıt olmayan şeylerle hayatla bunların arasına
yeniden bir engel koyuyorsunuz. Siz bu insanlara “Eşinle, çocuğunla
aç kal, sefil kal, ağaç kabuğu ye, âdeta öl.” diyorsunuz. Yeni sosyal
yaralar açmaya namzetsiniz. Öte yandan, FETÖ’nün bizatihi kendisiyle boy boy
resimler alanlar, methiye düzenler, devletin içine bu kadar sirayet etmesine
neden olan insanlar milletvekili yapılıyor, genel müdür, büyükelçi
yapılıyor; FETÖ toplantılarına katılanlar Diyanet
İşleri Başkanı yapılıyor, onlar da gidiyor Yunan
hayranı, Atatürk düşmanı birilerini onore etmekle meşgul
oluyor. Bu insanlar bedel ödemiyor ama alakasız insanlara bedel
çıkarıyorsunuz. Aslında olan şudur: Birlikte yol
almışlığınızdan ötürü, gelinen süreçte kendi
payınıza düşeni de bu insanlara atıyorsunuz. Teklifin
altında imzası olan milletvekilinin FETÖ’yle resmi var ama bu 5’inci
maddeden etkilenecek insanlar hayatında FETÖ’yü hiç görmemişler,
onunla hiçbir irtibatları yok.
Sağlıkta mecburi hizmet meselesine de
taktım. Mecburi hizmet, sağlıkta hizmetin
devamlılığı için, gelişmişlik düzeyi geri kalan
bölgelerde hizmet devamlılığı için konulmuştur.
Buradaki süreyi siz nasıl hizmet etmeme süresi olarak yaratıyorsunuz?
Burada da tarihe geçeceksiniz. Bunu da buradan söylüyorum.
Bu teklif buraya geldiğinde…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın lütfen.
Buyurun.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, İslam dini sadece ibadet değildir, aynı
zamanda adalettir.” Hak, hukuk, adalet” dedik, İstanbul’a kadar yürüdük
ama size yine anlatamadık. “Allah” demek aynı zamanda “adalet”
demektir. O yüzden, hak, hukuk, Allah Allah diyorum, belki böyle
anlarsınız. Bu işe siyasi bakmayalım, insani bakalım,
ben insani bakıyorum.
Buradan, yine bir Ordulu olan Komisyon
Başkanı Milletvekiline ve AKP Genel Başkan Vekili Numan
Kurtulmuş’a -yine bir Ordulu vekile- sesleniyorum: Bu 5’inci maddeyi geri
çekin ve bu Ordu Sağlık Müdürünü de geri çekin ve ona destek verip
şemsiye olan, bütün o olumsuz uygulamalarına, bir sürü ihalede fesada
kol kanat geren bürokratları da geri çekin. Ordu’nun da ülkenin de
sağlığını daha fazla bozmayın.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP
ve MHP sıralarından alkışlar)
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Mustafa Bey, bak, ben
de alkışlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Adıgüzel.
Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci söz
Adana Milletvekili Mehmet Metanet Çulhaoğlu’na aittir.
Buyurun Sayın Çulhaoğlu. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
MEHMET METANET ÇULHAOĞLU (Adana) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 12 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge
hakkında görüşlerimi ifade etmek için söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün
görüşülmesine başladığımız 42 maddelik bu yasa
yine bir torba yasa olarak geldi. “Sağlıkta şiddet yasası”
diye sunduğunuz bu yasa maalesef sağlıkta doktora, diş
hekimine şiddet yasasına döndü. 5’inci madde âdeta doktorun
diplomasına el koyma, meslekten menetme gibi. Yargılanma sonucu
yargılamada suçlu olduğu sonucu çıkanlar zaten mevcut
yasalarımıza göre meslekten menedilir. Yargısız infaz kul
hakkıdır. Bunun Allah indinde affı yoktur. Bu madde ya çekilmeli
ya da evrensel hukuk normuna uygun ve Anayasa'ya aykırı olmayacak
şekilde düzenlenmelidir.
Değerli milletvekilleri, 2006 yılında
Sağlık Bakanlığı ile Türk Eczacıları
Birliği arasında imzalanan protokolle Türkiye'de ruhsatlı
olmayan veya ruhsatlı olup piyasada bulunmayan ilaçlar reçeteli olarak
şahsi kullanım için Sağlık Bakanlığının
izniyle Türk Eczacıları Birliği tarafından yurt
dışından temin ediliyordu ve kâr amacı olmadan ithal
ediliyordu.
1’inci maddede Türk Eczacıları
Birliğinin yanına Sosyal Güvenlik ve Sağlık
Bakanlığının uygun göreceği kurum, kuruluşlar
ilave ediliyordu, buna gerek yoktu. Kuruluşların ilaç ithal etmesinin
bazı şirketlere ilaç ithal etme yetkisi verilmesinin önünü
açacağını, bunun da ilaç ithalatının
ticarileşmesine neden olacağı için, İYİ PARTİ
olarak, Komisyonda bunun kabul edilemeyeceği uyarasında bulunduk.
İYİ PARTİ’nin desteklediği önergeyle “kuruluşlar”
ibaresinin çıkartılmasını, “kamu kurum ve
kuruluşları” olarak değişiklik yapılmasını
ve Türkiye'de ruhsatlı olmayan veya ruhsatı olan fakat bazı
nedenlerle piyasada bulunmayan beşeri tıbbi ürünler için ruhsat
alınması ve bu ürünlerin eczanelerden temin edilmesini kısmen
olumlu buluyoruz. Maddenin son fıkrasında “Ruhsat başvurusu
yapılmayan veya ruhsatı alınmayan ilaçların bu şekilde
teminine devam edilmesine karar vermeye Cumhurbaşkanı yetkilidir.”
denilmekte, bunu doğru bulmuyoruz.
Arkadaşlar, siz hangi yasayı
çıkarırsanız Sayın Cumhurbaşkanına yetki
veriyorsunuz, ilaç ithal etme yetkisini de veriyorsunuz. Ya, günahtır, bir
insana bu kadar yük ağır gelmez mi? Bakanlarınıza hiç mi
güvenmiyorsunuz?
Değerli milletvekilleri, madde gerekçesinde
Türk Eczacıları Birliği yoluyla tedarikte sıkıntı
yaşandığı ifade edilmekte. Oysa
vatandaşlarımızın piyasada ithal ilaçları bulmakta
sıkıntı yaşamasının ana sebebi, tüm ilaçlar için
Beşeri Tıbbi Ürünlerin Fiyatlandırılması Hakkında
Tebliğ’e göre Bakanlık tarafından 2018 yılı
başında tespit edilen 1 avronun 2,69 TL olarak
hesaplanacağı kararının revize edilmemesi olmuştur.
Anayasa’mızın 56’ncı maddesi gereği olarak hükûmetin ilaç
fiyat kararnamesini ve kur revizyonunu ivedi olarak gözden geçirmesi
gerekmektedir. Kurun yükseldiği dönemde günün şartlarına göre
yeniden düzenleme yapsaydınız bugün bu maddeyi burada
görüşmemize gerek de kalmayacaktı.
Değerli milletvekilleri, ekim ayı
başında İYİ PARTİ milletvekilleri olarak SMA
hastalarını ziyaret ettik. SMA hastalığı tüm dünyada
çocukların hayatını kaybetmesine neden olan, sinir hücrelerini
etkileyen bir hastalıktır; tedavisi için gerekli olan “Spinraza”
adlı ilaç tüm SMA türlerine iyi gelmekte ve hastalığı
tedavi edebilmektedir. Ülkemizde Tip 1 hastaları sosyal güvence
altına alınarak ücretsiz tedavi edilmekte fakat ölümcül olan SMA Tip
1 hastalık türüne sahip küçük çocuklarımız devletimizin
belirlediği kriterler yüzünden ilaçlarını alamayarak
yaşamlarını yitirmektedirler. Bizim kamuoyunun dikkatine
sunduğumuz; Tip 2, Tip 3, Tip 4 hastalarının da sosyal güvence
altına alınarak ilaçlarının ücretsiz temin edilmesi ve
kriterlerin gerçekçi olarak belirlenmesiydi. Sağlık Bakanı
duyarlı davranarak Tip 2 ve Tip 3 SMA hastaları için de ilaç temin
edileceğini açıkladı. Sayın Bakana hastalar ve
yakınları adına teşekkür ederiz. Temin edilecek ilaç Tip
1’de kullanılan ilaç olduğu için ayrı bir prosedüre gerek
olmadığından ilacın ivedi olarak temin edilmesi hastalar
için önem arz etmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
Buyurun.
MEHMET METANET ÇULHAOĞLU (Devamla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İlaç temininin hızlı olması
hastaların hayata tutunmaları için önemlidir. Bu konuda da Sayın
Bakanın duyarlı davranarak kriterleri tekrar gözden geçirmesini hasta
yakınları adına talep ediyorum.
Bu duygularla yüce heyetinizi selamlıyor, otuz
yedi yıldır insan sağlığına hizmet veren ve
yöneticilik yapan bir hekim arkadaşınız olarak
uyarılarımıza duyarlı davranmanızı bekliyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler sayın hatip.
Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... 1’inci madde kabul edilmiştir.
2’nci madde üzerinde üç önerge vardır,
önergeleri aykırılık sırasına göre işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı
Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin 2’nci
maddesindeki "iki bin Türk lirasından yirmi bin Türk lirasına
kadar idarî para cezası verilir” ibaresinin “beş bin Türk
lirasından on bin Türk lirasına kadar idari para cezası verilir”
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ünal
Demirtaş Burhanettin
Bulut Kani Beko
Zonguldak Adana İzmir
Ömer
Fethi Gürer Ali
Şeker Neslihan
Hancıoğlu
Niğde İstanbul Samsun
Çetin
Arık Ali
Fazıl Kasap
Kayseri Kütahya
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Kütahya Milletvekili
Ali Fazıl Kasap konuşacaktır.
Sayın Kasap? Yok.
Diğer önergeleri işleme aldıktan
sonra Sayın Kasap gelirse kendisine söz vereceğim, bu önergeyi daha
sonra tekrar işleme alacağım.
İkinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sağlıkla
İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci
maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinde yer alan "riayet
etmeyen” ibaresinin "uymayan” ibaresi olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Aytun
Çıray Ayhan
Erel İsmail
Koncuk
İzmir Aksaray Adana
Feridun
Bahşi Dursun
Ataş
Antalya Kayseri
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İzmir
Milletvekili Aytun Çıray.
Buyurun Sayın Çıray. (İYİ
PARTİ sıralarından)
Süreniz beş dakikadır.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri…
Sayın Başkan, eskiden tokmağı
insanları susturmak için kullanıyordunuz, şimdi şu
tokmağı vurun da herkes bir canlansın. Mecliste böyle bir
rehavet, sessizlik, ruhunda bir eksiklik görüyoruz.
BAŞKAN – Hatiplere iş düşüyor, biraz
daha heyecanlı konuşmalar yapmanız gerekiyor galiba.
AYTUN ÇIRAY (Devamla) – Biraz
canlandıralım.
Değerli milletvekilleri, yasa yapımı
çok önemli bir iştir. Anayasal devletlerin meclislerinde keyfîliğe,
“Ben yaptım oldu.”ya yer yoktur; ülkemize eğer böyle yaparsanız,
keyfîlikleri yasa hâline getirirseniz, o zaman ülkemize ve milletimize zarar
verirsiniz. Anayasal medeniyet nedir sayın milletvekilleri? Anayasal
medeniyet, devletin vatandaşların temel haklarıyla
sınırlandığı bir rejimdir. Yasalar, eğer “yasa”
adını hak edeceklerse temel haklara asla aykırı olamazlar.
Değerli milletvekilleri, içinizde bulunan
değerli meslektaşlarım, Hipokrat yemini etmiş bir hekim
olarak üzgünüm ve hatta kederliyim çünkü hangi şartlarla olursa olsun
insanımızın hayatını teslim ettiğimiz hekimleri
Anayasa korumasının dışına
çıkaramazsınız. Bunu yapmayın. Yaparsanız onların
Anayasa’dan kaynaklanan haklarını berhava edersiniz. Böylece evrensel
insan haklarını ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni
ayaklar altına almakla kalmaz, vatandaşlarını
vatandaşlıktan çıkaran milletvekili unvanını ömür boyu
bir çıngırak gibi boynunuzda taşırsınız.
Madde diyor ki: “Devletin millî güvenliğine
karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı,
oluşum ve gruplarla irtibatlı ve iltisaklı olduğu
değerlendirilerek…” “Değerlendirilerek” diyor. Kim
değerlendiriyor, ölçüsü ne? Değerlendirilmek, mahkemede hukuki ilke
ve kurallara uygun bir şekilde yargılanmak demek değildir.
Haydi, hain kalkışmanın olduğu dönemde acil tedbirler aldınız,
uzaklaştırmalar yaptınız, doğruydu. Peki, ya sonra?
Sonra bu ülkenin hekimlerinin terör örgütüyle ilişkilerinin olup
olmadığının bir değerlendirme olmaktan
çıkarılıp yargı kararıyla bir sonuca
bağlanmaları gerekmez miydi? Size sormak zorundayım: Millî
güvenliğe kim karşı, kim değil? Onu objektif olarak
belirleyecek merci neresi? Değerlendirme makamı mı, yargı
makamı mı?
Bu durumda değerli milletvekilleri, bu kanunun
tarih önünde adını koyalım. Bu kanun, hekimlerin medeni ölüme
mahkûm edilmeleri kanunudur yani 5’inci madde masumiyet karinesinin reddidir.
Kısacası bu madde, kesinleşmiş yargı kararı
almadan ilgili hekimlerin mesleklerini diğer meslektaşları gibi
yapmalarını engelliyor. Bu nedenle Anayasa’nın 10’uncu
maddesine, Anayasa’nın masumiyet karinesine vurguda bulunan 38’inci
maddesinin dördüncü fıkrasına, çalışma ve girişim
özgürlüğünü vurgulayan 48’inci maddesine ve bunların yanı
sıra birçok maddesine aykırıdır.
Değerli vekiller, bu kanunun 5’inci maddesine
oy verirken anayasal bir medeniyet ülkesi mi, yoksa keyfe göre anayasa ülkesi
mi olacağız, ona karar vereceksiniz. Unutmayın, Gazi Mustafa
Kemal Atatürk’ün tasavvur ettiği muasır medeniyet ideali, esasen bir
anayasal cumhuriyet idealidir. Torba yasanın içine monte edilen bu 5’inci
madde mevcut şekliyle kabul edilirse eğer bizi bir kez daha bu idealden
uzaklaştıracaksınız, özgürlük ve güvenlik dengesine
dayalı barış, huzur ve refah umutlarımızı iyiden
iyiye karartacaksınız. Sizler söylüyorsunuz “Bu terör örgütü bizi
aldattı, kandırdı.” diyorsunuz. O hâlde,
aldandığınız için insanlarımızın
aldatılmalarına neden olduğunuzu neden itiraf etmiyorsunuz?
Bu arada, kötü niyetlileri ve kripto FETÖ’cüleri de
buradan uyarayım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, devam edin Sayın
Çıray.
AYTUN ÇIRAY (Devamla) –
Kandırdığınız Adalet ve Kalkınma Partililere
yaptığımız eleştirileri sakın başka yerlere
çekmeyin çünkü biz yani bu Meclisin tüm üyeleri, FETÖ ve PKK gibi kanlı ve
hain terör şebekeleriyle ilişkileri hukuki delillerle
ispatlanmış kişilerin cezalandırılmasına
karşı çıkanların da hain olduğunda
mutabıkız. Ancak Türkiye her şeyin alınıp
satıldığı bir ülke hâline getirilirken bu maddeye konulan
para cümlesiyle artık özgürlükleri de alınıp satılan bir meta
hâline getireceksiniz.
Bu değerlendirmelerim sonucu, Adalet ve
Kalkınma Partisinin sayın milletvekilleri, sizleri nefretin
karanlığı yerine sevginin aydınlığına oy
vermeye davet ediyorum.
Hepinize saygılarımı sunuyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Çıray.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
1’inci önergenin sahibi Sayın Kasap burada
mı?
ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Evet efendim.
BAŞKAN – O zaman önergeyi tekrar okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 12 sıra sayılı Sağlıkla İlgili Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi'nin 2’nci maddesindeki "iki bin Türk
lirasından yirmi bin Türk lirasına kadar idarî para cezası
verilir” ibaresinin “beş bin Türk lirasından on bin Türk
lirasına kadar idari para cezası verilir” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ünal
Demirtaş Burhanettin
Bulut Kani Beko
Zonguldak Adana İzmir
Ömer
Fethi Gürer Ali
Şeker Neslihan
Hancıoğlu
Niğde İstanbul Samsun
Çetin
Arık Ali Fazıl
Kasap
Kayseri Kütahya
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Kütahya
Milletvekili Ali Fazıl Kasap.
Buyurun Sayın Kasap. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Yüce Meclisi ve tüm
milletvekili arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum.
Siyaset samimiyet, nezaket ve sabır
gerektiriyor ama samimi değilsiniz. Kanun teklifinin geri çekilen 19’uncu
maddesini teklifi hazırlayan arkadaşlar, Komisyondaki arkadaşlar
dahi bilmiyorlardı. Bu konuda Komisyon içinde teklif getiren
arkadaşların da hiç fikri olmadığı için bu maddeyi
Komisyonda geri çektik. Ciddiyetsizlik ve samimiyetsizlik Komisyonda
tamamıyla yaşandı. Dedesini ziyarete gelen torunlar
dolaşıyordu Komisyon salonunda. Kimin torunuydu? Kanun teklifini
birinci derecede imzalayan arkadaşın torunuydu. Danışmanlar
giremiyordu Komisyon salonuna. Saat yedi çeyreklere, yedi buçuklara kadar devam
eden konuşmalarda, tartışmalarda uyuyan milletvekilleri Komisyon
Başkanının uyarısıyla uyandılar ve dinlemedikleri
Komisyon görüşmeleri konusunda el kaldırdılar “evet” veya
“hayır” diye. Ciddiyetsizlik burada başladı.
Yersiz onay ve yersiz reddetme birtakım
haysiyetlerin, hassasiyetlerin yitimi demektir, samimiyetsizliktir.
İnsanlık tarihi kadar kadim olan ahlak ve hukuk kuralları var.
Zulmün, haksızlığın veya ahlaksızlığın
hangi türü olursa olsun, bunlardan birine tevessül eden kimse zalimdir, her ne
derseniz deyin.
Şimdi, mevcut sağlık sisteminde
ameliyatlar durdu. Hacettepe Üniversitesinde dört aydır radyofrekans probu
bekleyen hasta var. Türkiye’de olmadığı için değil,
değişik sebeplerle yapılamıyor. Beş dakikada muayene,
daha önce bahsettim. Milyonlarca hasta 182 MHRS randevusu bekliyor, Merkezi
Hastane Randevu Sistemi. Kuyruklar evde. Katılım payları zaten
başlı başına bir facia. Her adımda soygun var.
Şimdi, bugüne geldiğimizde, steteskopla,
enjektörle, tansiyon aletiyle darbe yapacağını
zannettiğiniz birtakım insanlar var. Bunlar çok okudukları için,
muhalif oldukları için mi acaba korkuyorsunuz? Yeni mezunlara altı
yüz gün hekimlik yaptırmıyorsunuz. “Evde bekle.” diyorsunuz, evde
hapis. Sonrasında “İhtisas yapamazsın.” Sonrasında,
muayenehane açsanız, pratisyen arkadaşlarımız nasıl
muayenehane açacak? Ayrıca, bazı yan dal branşları var,
muayenehane açması mümkün değil. Nükleer tıpçı nasıl
muayenehane açar? Yan dal uzmanları nasıl muayenehane açar,
muayenehane açsa kim gidecek? Bu “çalışma, öl yasası”dır.
“15 Temmuz gerçek manada aydınlanırsa
eğer bugün kahraman dediklerimizin darbenin içinde olduklarını
göreceksiniz.” Tekrar okuyorum: “15 Temmuz gerçek manada aydınlanırsa
bugün kahraman dediklerimizin darbenin içinde olduklarını
göreceksiniz.” Bunu kim söyledi, biliyorsunuz. Şamil Tayyar’ın
sözüdür. Ege Denizi’nde botlarda boğulan doktorları görünce mutlu
olursunuz gibi geliyor bana. Ama iltisak neydi? Türk Dil Kurumunda
kavuşma, birleşme, bitişme demek. “Bitsin bu hasret” diyenler
iltisaklı mı, irtibatlı mı, şaibeli mi, siz daha iyi
biliyorsunuz. Tabanı ibadetti, ortası ticaretti, sonrasına
“ihanet” demiştiniz. Çocukları o okullara gitmeyen var mı?
Gitmeyenler ayağa kalksın desem, kimse kalkamayacak. O okullardan, o
dershanelerden geçmeyen yok mu? O kadar çok iyi biliyorsunuz,
bakanlarımız var. Hitler Almanyasında tıp fakültesi ve
hukuk fakültesi Nürnberg Yasalarıyla birilerine yasaklandı,
Yahudilere yasaklanmıştı. Şu anda eğer bu teklif
yürürlüğe girer ise bizim onlardan bir farkımız kalmayacak.
Muktedirin konsolidasyonu, muktedirin korkusuyla taban konsolide etme
amacını güden bu hareketler pek hoş hareketler değil.
Bu yasa teklifi, hepimizin vicdanını
sızlatmaktadır; 7 bin hekimi betonla mezarlara gömme
yasasıdır. Bu teklifin ne şartlarda
hazırlandığını, arkadaşların, getiren
arkadaşların okumadığını Komisyonda gördük ve
buna rağmen içiniz rahat olarak bu yasayı geçirmeyeceğiniz
kanaatindeyim.
Torunlarınıza anlatacağınız
bir hikâyeniz olsun diyorum, teşekkür ediyorum hepinize. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kasap.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinde geçen “memnuiyetlere” kelimesinin
“yasaklara” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Celal Fendoğlu Halil
Öztürk Ali Muhittin
Taşdoğan
Malatya Kırıkkale Gaziantep
Ayşe
Sibel Ersoy Esin
Kara Ramazan
Kaşlı
Adana Konya Aksaray
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Aksaray
Milletvekili Ramazan Kaşlı.
Buyurun Sayın Kaşlı. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
RAMAZAN KAŞLI (Aksaray) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Aksaray’da yaşanan
sağlık sorunlarını ve çözüm önerilerini dile getirmek için
söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce heyetinizi,
Genel Kurulu ve ekranları başında bizi izleyen bütün
hemşehrilerimi saygıyla selamlıyorum.
Gazi Meclisimizde milletin kürsüsünden yemin
töreninden sonraki bu ilk konuşmamda, özellikle 1969’da doğduğum
Aksaray Cerit köyünde ülkücü hareketin üç hilalini kurulduğu 1969’dan
bugüne kadar yapılan bütün seçimlerinde, tarihinde ilk defa 1’inci parti
yapan köylülerim, hemşehrilerim başta olmak üzere, Ortaköylü,
Eskilli, Sultanhanılı, Sarıyahşili, Ağaçörenli,
Güzelyurtlu, Gülağaçlı ve Aksaray merkezde ikamet eden bütün
hemşehrilerimize partimizin 49’uncu yılında 49 değerli
milletvekili arkadaşımla birlikte beni de 49 yaşında 49 bin
oyla Gazi Meclise gönderen bütün Aksaray’a samimi teşekkürlerimi,
teşkilat mensuplarımıza şükranlarımı sunuyorum.
Ayrıca, ülkücü harekete 50’inci yılında
50 milletvekiliyle de Meclise girmek nasip oldu, onun için de sonradan
katılan Hayati abimize teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, Kapadokya’nın
giriş kapısı, dünyaca ünlü Aksaray Ihlara Vadisi
yakınlarında bulunan Aşıklı Höyük’te bundan on bin yıl
önce ilk beyin ameliyatı yapılmıştır. Profesör Doktor
Mihriban Özbaşaran Başkanlığındaki 25
yaşında bir kadına ait olduğu tespit edilen ve ameliyattan
sonra on gün daha yaşadığı tahmin edilen kadının
kafatası Aksaray Bilim ve Sanayi Müzesinde şu anda sergilenmektedir.
Değerli milletvekilleri, tıp tarihinin bu
kadar eski olduğu Aksaray’da, partimizin ısrarlı takibi sonucu,
üç yıl önce açılan Aksaray Tıp Fakültesinin öğrencileri
hâlâ Konya Necmettin Erbakan Üniversitesinde öğrenim görmektedirler.
Tıp fakültesinin açılmasıyla birlikte Aksaray Devlet Hastanesi,
Aksaray Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesine
dönüştürülmüştür.
Bildiğiniz üzere, sağlık
hizmetlerinde ilk basamak, aile hekimlerimizin bulunduğu koruyucu semt
poliklinikleridir. İkinci kategoride devlet hastanelerimiz, üçüncü
kategoride eğitim ve araştırma hastanelerimiz, şehir
hastanelerimiz ve özel hastanelerimiz vatandaşlarımıza
sağlık hizmetleri vermektedirler. Bu bağlamda, şu anda Aksaray’da
devlet hastanesi bulunmamaktadır. 29 Ekim günü yeni binasına
taşınan hastanemiz Aksaray Üniversitesi Eğitim ve
Araştırma Hastanesi olarak hizmet vermekte ancak öğrencilerimiz
eğitimlerini Konya’da sürdürmektedirler.
2017 verilerine göre, il dışına hasta
sevki noktasında Aksaray, Kilis’ten sonra Türkiye 2’ncisidir. Başka
bir örnekle, bizimle aynı nüfusa sahip olan Edirne’de 1.069 hekim, 1.950
yatak kapasitesiyle hizmet verirken Aksaray’da 440 hekim, 700 yatak
kapasitesiyle sağlık hizmeti vermektedir.
Türkiye’de sağlıkta dönüşüm
konuşulurken olması gerekenin yarısı kadar sağlık
hizmetinden yatırım ve pay alan Aksaray’ımızda bugünlerde
konuşulan tek konu yeni taşınılan hastanenin hemen
yakınlarında bulunan katı atık depolama tesislerinden
hastanenin her alanına yayılan ağır kokudur. Çevre
düzenlemesinden inşaat artıklarına, bozuk musluklardan
çalışmayan cihazlara kadar birçok aksaklık bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri, 9 Kasım günü il
sağlık müdürü, hastane müdürü, başhekimle birlikte
yaptığımız incelemelerde gördüğümüz aksaklık ve
eksikliklerin giderileceği bilgisini almış bulunmaktayım.
Çözüm önerimiz şudur: Aksaray İl Özel
İdaresi tarafından 23 milyon keşif bedelle başlanıp 61
milyon liraya mal edilen 2 bloktan oluşan 2 bin kişilik öğrenci
yurdu şu an Aksaray’da ihtiyaç fazlasıdır.
Yurtlarımızdaki doluluk oranı KYK’den
aldığımız bilgiye göre yüzde 71’dir. Aksaray Üniversitesi
kampüsü içerisinde yer alan binalardan birinin tıp fakültesi
dekanlığı, diğerinin eğitim ve araştırma
hastanesine dönüştürülerek Konya’da eğitim gören
öğrencilerimizin burada eğitimlerine devam etmesidir ve Aksaray
Devlet Hastanesinin tekrar Aksaray devlet hastanesi statüsüne
kavuşturulmasıdır. Şayet bu olmuyorsa çözüm önerimiz, 575
yatak kapasiteli eski devlet hastanemizin Aksaray Üniversitesi Eğitim ve
Araştırma Hastanesi olarak kullanılmasıdır.
Boşaltılan binaların akıbetinin ne olacağını
kimse bilmemektedir.
Uzun vadeli çözüm önerimiz ise uzun
yıllardır Aksaraylıların ayağının
alışık, ulaşımının kolay olduğu
“hastaneler bölgesi” olarak bilinen yerde bulunan cezaevi ve Devlet Su
İşlerinin bulunduğu bölgeye biner yataklı şehir ve
devlet hastaneleri yapılarak Aksaray halkı hakkı olan
sağlık hizmetini almalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
RAMAZAN KAŞLI (Devamla) – On yedi
yıldır AK PARTİ’ye rekor derecede oy veren Aksaray’a bunu
yapmak, Hükûmetin boynunun borcudur.
Değerli milletvekilleri, Aksaray merkezinde
kırk beş yıldır ticaretle uğraşan, siyasetle
uğraşan bir ailenin ferdi olarak Cenab-ı Allah’ın bir
lütfu, liderimizin takdiri, hemşehrilerimizin teveccühüyle Gazi
Meclisimizin altında Aksaray’ımızın sorunlarını
bilen, çözüm önerilerini sunan, Aksaraylının
tanıdığı sesi olmaya devam etme azminde ve gayretinde olacağız.
Elbette esnafımızın, işverenimizin, işçimizin,
sanayicimizin, çiftçimizin sorunları vardır. Bunları buradan
dile getireceğimizi beyan ediyor, bu vesileyle sözlerime son verirken Gazi
Meclisimizi bir kez daha selamlıyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Kaşlı.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.
İYİ PARTİ Grubunun bir talebi
vardır, grup başkan vekili seçimini yapacakları için
birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.12
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.33
BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir),
Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon? Yerinde.
3’üncü madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri
aykırılık sırasına göre işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı
Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin
çerçeve 3’üncü maddesiyle düzenlenen geçici madde 1’in ilk cümlesindeki
“başvuru süresi bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte
başlar” ibaresinin “başvuru süresi bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarih itibariyle başlar” şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Ünal
Demirtaş Burhanettin
Bulut Kani Beko
Zonguldak Adana İzmir
Ömer
Fethi Gürer Neslihan
Hancıoğlu Ali
Şeker
Niğde Samsun İstanbul
Çetin
Arık Ali
Fazıl Kasap
Kayseri Kütahya
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Zonguldak
Milletvekili Ünal Demirtaş.
Sayın Demirtaş? Yok galiba.
O zaman, gerekçeyi okutalım ve işlemi
sürdürelim.
Gerekçe:
Madde metninin daha anlaşılabilir olması
amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Aynı madde üzerindeki diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sağlıkla
İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 3’üncü
maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan
“tarihte başlar” ibaresinin “tarihten itibaren başlar” ibaresi olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
İsmail
Koncuk Ayhan
Erel Tamer Akkal
Adana Aksaray Manisa
Dursun
Ataş Feridun
Bahşi
Kayseri Antalya
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN - Önerge üzerinde söz isteyen Adana
Milletvekili İsmail Koncuk…
Sayın Koncuk? Yok.
Gerekçeyi okutup işlemi sürdürüyorum.
Gerekçe:
3’üncü maddenin (1)’inci fıkrasının
birinci cümlesinde yer alan “tarihte başlar” ibaresi “tarihten itibaren”
ibaresi olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.
4’üncü madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri
sırasıyla okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesinin kanun teklifinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hüda Kaya Adnan
Selçuk Mızraklı Ömer
Faruk Gergerlioğlu
İstanbul Diyarbakır
Kocaeli
Mahmut Celadet Gaydalı Nusrettin
Maçin
Bitlis Şanlıurfa
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN - Önerge üzerinde söz isteyen
Diyarbakır Milletvekili Adnan Selçuk Mızraklı.
Buyurun Sayın Mızraklı. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ADNAN SELÇUK MIZRAKLI (Diyarbakır) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Yine, önemli bir yasayı gündemimize
almış bulunuyoruz. Daha önce son konuşmalarımızdan bir
tanesini evvelki hafta burada, 18.632 polis ve askerin mesleki unvan
kullanımlarından silah ruhsatlarının iptaline kadar içeren
bir vesileyle yapmıştık. Yani insanlar söz konusu olduğu
zaman, onlarla beraber aileler söz konusu olduğu zaman hakikaten hepimizin
elimizi vicdanımıza koyarak, eğer bir kişi bile zarar
görecekse bundan o minval üzerine çok iyi düşünmemiz gerekiyor.
Şimdi, söz konusu olan bu yasayla normalde sağlıkta
şiddetin önlenmesi konusuyken, yasanın bu geliş şekli
itibarıyla âdeta sağlık meslek erbabına, başta
hekimler olmak üzere, sosyal ve ekonomik şiddeti âdeta getiren bir yasaya
dönüşmüş durumda. Bu hâlinden bir an önce çekilmelidir yani
başta 5’inci madde, 11’inci madde gibi, 18’inci madde gibi maddelerin
sağlıkta yarattığı tahribat göz önünde bulundurularak
çekilmelidir.
Şimdi arkadaşlar, ben hekimlik
mesleğine girdiğim zaman üniversite sınavlarında Türkiye
derecesi yaparak girmiştim. Hacettepe’de okuyordum ve son sınıfa
geldiğim zaman Halepçe’ye kimyasal silah atılmıştı. O
kimyasal silah atıldığı dönemde Türkiye’de âdeta yer
sağır gök bakır olmuştu. Türkiye’nin gazeteleri burnunun
dibinde kimyasal silah kullanıldığı zaman âdeta bihaber
gibi davranıyordu. Bizler de bölgeden haber alan gençler olarak birçok
yere başvuruda bulunuyor ve duyurusunu yapmaya
çalışıyorduk. Şimdi ben düşünüyorum, sadece oradaki
talihsiz insanlık vahşetini duyurmak için ben o çabaları
gösterirken, tıp fakültesini bitirdiğimde demek ki güvenlik
soruşturmasına girseydim, benim için de benzeri bir kararı
verebilirlerdi. Veya benzeri şekilde burada da ifade edildiği gibi
sağdan veya soldan, Türk veya Kürt hiç önemli değil, kim olursa
olsun, eğer devletin bu yasal düzenlemelerle yapmış olduğu
veya idari tasarruflarından kaynaklı olarak gadre uğruyorsa
hepimizin oturup düşünmesi gerekir. Yeni yeni mağduriyetler yaratacak
birtakım işlemlerin kesinlikle müsebbibi olmamalıyız. Hani
pek kullanmak istemiyorum, buradaki hiç kimsenin inancını da
tartışmaya açmak istemiyorum ama kul hakkı yememeliyiz. Yani bu
minval üzere, herkesin bu noktadaki tutumu gözden geçirmesi gerekiyor.
Şimdi arkadaşlar, yani, ilk önce problemi
ortaya çıkarıyoruz, hani, bir kuyuya taş atıyoruz,
akıllı olarak kuyuya taş atıyoruz, bu defa 101 tane
akıllı olarak da o kuyudan taşı çıkartamıyor
durumundayız şu anda. Yani ortaya bir şey getirdik, bu
getirdiğimiz veya yaptığımız bu idari tasarruflar
üzerinden ortaya çıkan oldukça sıkıntılı durumlar var
ve bunu ayaklarının üzerine tekrar nasıl oturtabiliriz, onun
tartışmasını yapıyoruz çünkü mağduriyet
yarattıklarını eğer ben biliyorsam siz de haydi haydi
biliyorsunuzdur, sonuçlarından hepiniz haberdarsınızdır. Bu
minval üzere meseleye yaklaşmak gerektiğini söylüyorum.
Şimdi, benim genç hekim arkadaşım
Mustafa atanmamıştı, Diyarbakır’da ve Toptancılar
Sitesi’nde minibüste şoförlük yapıyordu ailesinin
ihtiyaçlarını karşılamak için, ailesinin umuduydu.
Şimdi, dönüp baksak, yani hiçbir hukuki çemberden geçmeksizin bu tür
durumları yaratıyorsak eğer hepimiz düşünmek
zorundayız. 28 Şubatın o astsubayı vardır meşhur,
hepiniz bilirsiniz; atılır, atıldıktan sonra eşine,
çocuklarına bile söyleyemez, her gün gider dışarıda
çalışır, ta ki matbaada iş buluncaya kadar. Matbaada
iş bulduğu gün gider eşine der ki: “Ben işimden
atıldım.” Ama her sabah o asker elbiselerini giyip servis saatinde
çıkar, gider o güne kadar. Dolayısıyla burada böyle çok,
hepimizin vicdanları veya şeye özellikle sanki vurgu
yapıyormuş gibi algılanmak da istemiyorum ama herkesin, bu
meseleyi masaya yatırdığı zaman, önüne
aldığı zaman lütfen buradan çıkacak sonuçları çok iyi
düşünmesi gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın
Mızraklı, buyurun.
ADNAN SELÇUK MIZRAKLI (Devamla) – Özür diliyorum.
BAŞKAN – Rica ediyorum.
Buyurun.
ADNAN SELÇUK MIZRAKLI (Devamla) – Çünkü şunu
çok iyi biliyoruz: Buradaki kullanılan kavramların hukuktaki
karşılıklarıyla bile problemli olduğunu biliyoruz
tarif noktasında “iltisak” gibi. Şimdi öyle dediğiniz zaman,
şu kürsüde konuşma yapmış ve bir de tarih koymuşuz
üzerine, 17-25 Aralık. Yani hukukun hiçbir yerinde “Şu tarihten
öncekiler, milattan önce, milattan sonra…” gibi bir tarih yoktur. Hukuk böyle
bir kavram da kabul etmez. Bu kürsüde konuşma yapanlar iltisaklı
kabul edilebilirlerdi ama onlar kabul edilmiyorlar, başkaları çok
sudan gerekçelerle “iltisaklı” denilerek mağduriyetlere
uğruyorlar.
Ben çok iyi bilirim, 2008’de Dicle Üniversitesinde
çok sayıda öğretim üyesi göreve başlatılıyordu. 143
öğretim üyesi göreve başlatılmıştı.
Bakmıştım, bunların 143’ünün 143’ü de
Diyarbakırlı olmayan kişilerdi. Sonra sordum “Ya, bu ne
iştir, ne oluyor?” diye; dediler ki: “Buralarda, Dicle Üniversitesinde
kimin başlayacağına Kahramanmaraş Sütçü İmam’da bir
tane yardımcı doçent var, imamdır, o karar veriyor.” 2008’te ben
bunu duydum; bu devletin kocaman kulakları var, kocaman gözleri var, onlar
mı duymadılar? Şimdi, dolayısıyla hani o iltisak
kavramının nelere tekabül ettiğini sizler benden çok daha iyi
biliyorsunuz.
Bu noktada, vereceğimiz kararlarla dediğim
gibi ayıp işlemeyelim, yanlış yapmayalım, hukuksuzluk
yapmayalım diyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ADNAN SELÇUK MIZRAKLI (Devamla) – Teşekkür
ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Mızraklı.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutup işleme
alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı
Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin
çerçeve 4’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ünal
Demirtaş Burhanettin
Bulut Kani Beko
Zonguldak Adana İzmir
Ali
Şeker Erkan
Aydın Ömer
Fethi Gürer
İstanbul Bursa Niğde
Ali
Fazıl Kasap Çetin
Arık Neslihan
Hancıoğlu
Kütahya Kayseri Samsun
“MADDE 4 - 984 sayılı Ecza
Ticarethaneleriyle Sanat ve Ziraat İşlerinde Kullanılan Zehirli
Ve Müessir Kimyevi Maddelerin Satıldığı Dükkânlara Mahsus
Kanun’un 3’üncü maddesinin birinci fıkrasının üçüncü cümlesi
yürürlükten kaldırılmıştır.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Bursa
Milletvekili Erkan Aydın.
Buyurun Sayın Aydın. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
12 sıra sayılı “Sağlıkta
şiddet” diye kamuoyunda bilinen kanun teklifiyle ilgili, 4’üncü maddesi
üzerine söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Evet, kamuoyunu yaklaşık üç haftadır
meşgul eden ve aslında sadece 5’inci maddesinin önem arz ettiği,
diğerlerinin daha sonradan monte edildiği ve onun da Komisyonda
sabahlamamıza rağmen, geç saatlere kadar kalmamıza rağmen
Genel Kurula bırakılarak, orada çözülebilecekken çözülmeyip bugün, bu
maddeden sonra görüşmesini hep birlikte yapacağız ve sonucu da
bütün milletimiz görecek.
Evet, “Sağlıkta şiddeti önleyecek.”
diye gelen yasa aslında bir sağlıkta şiddeti neredeyse
teşvik edecek duruma gelmiş durumda. Umarım biraz sonra gelecek
5’inci maddede o getirdiğiniz para teklifleri, görevini yapamayana 75 bin
lirayla 125 bin lira gibi ödeneklerin çıkartılacağı,
altı yüz gün gibi beklemenin olmayacağı, hatta yargı
kararı yoksa direkt görevine başlayabileceği bir kanun maddesi
buradan geçer ve gözü kulağı şu anda Mecliste olan binlerce
doktorun, diş hekiminin bu kâbusu sona erer diyorum.
Evet, bu maddeleri getirdiniz, aslında ülkenin
gündemi sadece bunlarla sınırlı değil. Bakın, memleket
kan ağlıyor. Benim memleketim, seçim bölgem Bursa’da bir tekstilci,
bir esnaf sesini duyuramadığı için, 9 tane tezgâh makinesini
durdurmak zorunda kaldığı için, 4 yaşındaki
oğluna ekmek götüremediği için geçen gün, iki gün önce sosyal medyada
bir video yayınladı. O videoda feryadını figanını
yüz binlere duyurdu ama kime duyuramadı? Maalesef, iktidar partisine
duyuramadı. Bu esnaf, bakın, şurada, 36 yaşında,
ailesi, 4 yaşındaki çocuğu… İşveren ama 9 makinesi
durmuş, hiçbir şekilde de gelecekle ilgili umudu kalmamış,
büyük kaygı içerisinde. İsyan ediyor, sesini duyurmaya
çalışıyor. Biz iş yerine gittik, kendisini ziyaret ettik.
Bununla ilgili, tabii ki biz elimizden geleni yapacağız, onun
çözümüyle ilgileneceğiz ama halkın gündemi iş, aş, geçim
iken maalesef iktidarın gündemiyse burada şatafat içerisinde, lüks
içerisinde -bütçe kanunu görüşülüyor şu anda, o bütçe kanununda
nerelere ne kadar israf yapıldığı, ne kadar para
harcandığı maalesef konuşuluyor- halkın gerçek
gündeminden uzaklaşıyor.
Şimdi, bu kanunda bizim eczacılıkla
ilgili de maddeler vardı, bu 4’üncü maddede de eczacı
ortaklığı kaldırıldı ama mesul müdürlüğü devam
ediyor, olumlu bir karar.
Aynı zamanda, 2 bin lira reçetesiz satılan
ilaçlara ceza vardı, o da tekliften çıkarıldı. Onun da
olumlu olduğunu düşünüyoruz.
Yardımcı eczacılık konusu da
zaman içerisinde uygulamaya geçtikten sonra bakılacak artısına
eksisine ve ona göre de karar verilecek.
Evet, bu yasa tasarısının,
“sağlıkta şiddet” diye geçen yasa tasarısının
umarım 5’inci maddesinin hiçbir tahditte bulunmadan, yargı
kararı kesinleşmemişse, güvenlik soruşturmasındaki
durumları aleyhte çıkmamışsa bütün hekimlerin, diş
hekimlerinin mesleğini yapabilmesi ve bu konuda o kadar doktor
açığı varken, Sağlık Bakanlığının
doktor ihtiyacı varken bunun giderilmesi yönünde bir düzenleme umarım
buradan geçer ve Meclisi izleyen, buradan geçecek olan kanun maddesini kendi
geçimini, kendi geleceğini, çoluğunun çocuğunun
aşını ilgilendiren bu madde, umarım ki herkesin
sağduyusuyla, ortak bir iş birliğiyle, burada başka saikler
göz önünde bulundurulmadan geçer ve Türkiye Büyük Millet Meclisi de kendine
yakışanı yaparak, gözü kulağı burada olanlara da
müjdeli bir haber verir diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Aydın.
Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sağlıkla
İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 4’üncü
maddesinin birinci fıkrasında yer alan “kaldırılmıştır”
ibaresinin “çıkarılmıştır” ibaresi olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail
Koncuk Ayhan
Erel Bedri
Yaşar
Adana Aksaray Samsun
Zeki
Hakan Sıdalı Enez
Kaplan Behiç
Çelik
Mersin Tekirdağ Mersin
Hüseyin
Örs
Trabzon
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL
YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Trabzon
Milletvekili Sayın Hüseyin Örs.
Buyurun. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır Sayın Örs.
HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) – Sayın Başkan,
çok değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum. Konuştuğumuz madde
üzerinden de esinlenerek hepinize sağlık diliyorum.
Konuşmama başlamadan önce bir hususu dile
getirmek istiyorum. Bizim de tasvip etmediğimiz ve tepki
gösterdiğimiz, Diyanet İşleri Başkanının hem de
10 Kasımın hemen öncesinde malum şahsı ziyaretiyle,
Cumhuriyet Halk Partisi Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un
yaptığı bir açıklamada, Trabzon şehrini ve
Trabzonluları töhmet altında bırakarak, mesnetsiz benzetmeler
üzerinden bölücü bir üslup kullanmasını Türkiye Büyük Millet
Meclisinin kürsüsünden kınıyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Trabzon’un tarihinden habersiz,
yakışıksız bir açıklamayla Trabzon’a kara çalacağını
zanneden Aygun’a yüce Meclisimizin kürsüsünden, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi
Mustafa Kemal Atatürk’ün 17 Eylül 1924’te söylediği “İlk defa
Samsun’a ayak bastığım zaman bana kalp kuvveti veren
vatandaşlarımın ilk sırasında Trabzonluların
bulunduğunu asla unutmayacağım. Sakarya Büyük Meydan
Savaşı’nda 3’üncü tümenle yetişen Trabzon evlatlarının
savaş meydanında gösterdikleri özverilerin değerli
anısı daima beynimde canlı kalacaktır. Trabzon, Türk
topluluğunda cumhuriyetin zengin, güçlü, duyarlı, pek önemli dayanak
kaynaklarından biridir.” sözlerini hatırlatıyorum.
Değerli milletvekilleri, çok değerli
arkadaşlarım; Trabzon şehri, Fatih Sultan Mehmet’in
fethettiği, Yavuz Sultan Selim’in valilik yaptığı, Kanuni
Sultan Süleyman’ın doğduğu, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi
Mustafa Kemal Atatürk’ün “Benim bütün mal varlığım Türk
milletine armağan olsun.” dediği yerin adıdır. Ben de bu
şehrin bir milletvekili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Tekirdağ
Milletvekili Aygun’u bu konuşmasından ötürü tüm Trabzonlulardan özür
dilemeye davet ediyorum. Herkes bilsin ki Trabzon Türkiye'nin T’sidir.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Çok değerli milletvekili
arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 56’ncı
maddesi “Herkes, sağlıklı ve dengeli çevrede yaşama
hakkına sahiptir.” devamında da “Devlet, herkesin hayatını,
beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak;
insan madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini
gerçekleştirmek amacıyla sağlık
kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini
düzenler.” demektedir. Devlet baba her bir vatandaşına hiçbir
karşılık beklemeden sağlık hizmeti sunan devlettir. AK
PARTİ Hükûmeti sağlıktaki uygulamalarıyla
halkımıza yalancı bir bahar yaşatmış, ancak,
geldiğimiz noktada ameliyatların yapılamadığı,
hastanelerin birbirine “Bana hasta sevk etme.” dediği bir döneme
girilmiştir. Hastayı müşteri olarak gören, Kamu Hastaneleri
Birliği uygulamalarıyla sağlık hizmetlerini
ticarileştiren, “katılım payı” adı altında dar
gelirlilerin bütçesine göz dikerek âdeta hastalık vergisi gibi
maaşlarından para kesen ama adına “sağlıkta
dönüşüm” adı verilen AK PARTİ sağlık politikaları
iflas etmiştir.
Hepinizi en derin saygılarımla
selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Örs.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum…
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın
Başkanım…
BAŞKAN – Önce işlemi tamamlayayım,
sonra dinleyeceğim.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Buyurun Sayın Altay.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
33.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın,
Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, Trabzon halkı için
kullandığı ifadeden dolayı Milletvekilimizin kendisi ve CHP
grubu olarak özür dilediklerine ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Biraz önce konuşan sayın milletvekilimizin
hassasiyetine katılıyorum, katılıyoruz. Ortada gerçekten
kastı aşan bir ifade vardır. Milletvekilimizin kastı, Büyük
Atatürk’e ağır hakaretler eden malum şahısla ilgilidir.
Sayın Milletvekilim, siz kürsüdeyken, biraz
önce, beş dakika önce Tekirdağ Milletvekilimiz Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bir basın toplantısı yapmak suretiyle Trabzon
halkından, bütün Trabzonlulardan ve Trabzon’dan özür dilemiştir, hem
Genel Kurul tutanaklarına geçsin. Trabzon halkının
kahramanlığını sayın milletvekilim kadar,
vatanseverliğini sayın milletvekilim kadar bizler de bilmekteyiz. Bu
vesileyle buradan, Trabzon halkından, biz de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak, incindikleri için özür diliyoruz, sevgi ve
saygılarımızı sunuyoruz efendim. (CHP ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) – Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Samsun Milletvekili Ahmet Demircan ve 5
milletvekilinin Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/1186) ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 12) (Devam)
BAŞKAN – 4’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.56
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.08
BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir),
Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın
Başkanım…
BAŞKAN – 12 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın
Başkanım…
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
5’inci madde üzerinde ikisi aynı mahiyette
olmak üzere…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın
Başkanım, özür dilerim sizden.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli
Başkanım, 5’inci maddeye geçiyoruz, usul açısından
şunu söylemek isterim ben. Mevcut olan bu 5’inci madde…
Anayasa’mızın 1’inci maddesi “Devletin şekli cumhuriyettir.”
der. 2’nci maddesi cumhuriyetin niteliklerini yazar. 3’üncü maddesinde devletin
bütünlüğü, resmî dili, bayrağı ve millî marşı yazar.
4’üncü maddeyse değiştirilemeyecek maddeleri şöyle yazar:
“Anayasanın 1’inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet
olduğu hakkındaki hüküm ile, 2’nci maddesindeki Cumhuriyetin
nitelikleri ve 3’üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve
değiştirilmesi teklif edilemez.” Yani bu ne demek? Parlamentonun
yasama yetkisinin sınırlarını… Siz çok iyi bir kamu
hukukçususunuz, Türkiye’de bilinenlerin arasındasınız.
BAŞKAN – Estağfurullah.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yani bu anlamda
4’üncü maddedeki bu hüküm şunu söylüyor: “Cumhuriyetin niteliklerini
değiştirecek, zayıflatacak, güçten düşürecek olan
kanunları Parlamento yapamaz.” Parlamentonun sınırları;
yani bu Parlamento Türkiye Cumhuriyeti devletinde bayrağı
değiştiremez, İstiklal Marşı’nı
değiştiremez, başkenti değiştiremez, cumhuriyetin
niteliklerini değiştiremez, yetkileri burada sınırlı.
Getirilen bu maddeyle cumhuriyetin niteliklerinden olan hukuk devleti
değiştirilmektedir.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bu açıdan,
sizden -resen göz önüne alıp- bu maddenin geri çevrilmesini istirham
ediyorum, Anayasa'ya aykırıdır.
Saygılarımı sunarım.
BAŞKAN – Teşekkür ederim verdiğiniz
bilgiler için ama benim bunu yapma yetkim yok. Anayasa'ya
aykırılık önerisi gruplardan gelir Komisyonda ve Genel Kurulda
kabul edilir veya edilmez. Edilirse zaten görüşme yapılmaz, edilmezse
de usul gereğince, İç Tüzük hükümleri gereğince görüşmeler
devam eder. Sonraki aşama Anayasa'ya aykırılık
başvurusudur.
Bilgiler için teşekkürler Sayın Tanal.
5’inci madde üzerinde ikisi aynı mahiyette
olmak üzere dört önerge vardır. İlk okutacağım iki önerge
aynı mahiyettedir. Aynı mahiyetteki önergelerden en kısa
olanını okutup diğer önergenin imza sahiplerini okutarak
işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesinin kanun teklifinden
çıkarılması arz ve teklif ederiz.
Meral
Danış Beştaş Serpil
Kemalbay Pekgözegü Semra
Güzel
Siirt İzmir Diyarbakır
Mahmut
Toğrul Adnan
Selçuk Mızraklı
Gaziantep Diyarbakır
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Ünal
Demirtaş Burhanettin
Bulut İbrahim Özden
Kaboğlu
Zonguldak Adana İstanbul
Kani
Beko Ali
Şeker Ömer
Fethi Gürer
İzmir İstanbul Niğde
Ali
Fazıl Kasap Çetin
Arık Neslihan
Hancıoğlu
Kütahya Kayseri Samsun
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge hakkında söz isteyen Siirt
Milletvekili Meral Danış Beştaş.
Süreniz beş dakikadır.
Buyurun Sayın Danış Beştaş.
(HDP sıralarından alkışlar)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 5’inci maddeye
geçmeden önce, bugün 7’nci gün, Hakkâri milletvekilimiz süresiz dönüşümsüz
açlık grevinde, Diyarbakır E-Tipi Cezaevinde tutuluyor ve talebi
tümüyle hukuk çerçevesindedir, tecridin son bulması, hukukun geçerli
olması yönündedir. Bu konuda Meclisin de kendi milletvekiline sahip
çıkması gerektiğini ifade etmek istiyorum.
5’inci maddeye gelince, gerçekten, iki haftadır
5’inci maddeyle ilgili hem Türkiye kamuoyunda hem dünya kamuoyunda ve TTB’nin,
Tabipler Odasının inanılmaz bir çabası, tepkisi ve
kamuoyunun demokratik güçlü bir muhalefeti oldu. Biz Komisyonda da
aralıksız üç gün bu konuyu tartıştık aslında ve
gelinen aşamada, maalesef, madde tümüyle çekilmedi. Bir iki olumlu
düzenleme olmakla birlikte, güvenlik soruşturmasına takılan genç
hekimlerin dört yüz elli gün boyunca beklemesine ve dört yüz elli gün sonunda
sadece özel sağlık kuruluşlarında
çalışmasına ilişkin iktidar partisi önerge verdi.
Evet, gerçekten, güvenlik soruşturması
nedir diye öncelikle sormak gerekir. Aslında güvenlik
soruşturması OHAL’in getirdiği bir KHK’yle gelmiştir. 676
sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 74’üncü maddesiyle güvenlik soruşturması
geldi ve biz OHAL süreklileşti derken tam da bunu söylüyoruz. Güvenlik
soruşturması hukuk dışıdır, Anayasa’ya
aykırıdır ve kesinlikle kabul edilebilir bir ölçü
barındırmamaktadır.
Peki, güvenlik soruşturmasının
dayanağı nedir yani ne yapılır güvenlik
soruşturmasında? Güvenlik soruşturmasında, normalde,
aranıp aranmadığı, kolluk kuvvetleriyle ilgili adli sicil
kaydı, sınırlama… Yani uzun olduğu için, sürem yetmiyor,
bunları sayamıyorum. Yine arşiv araştırması da
somut veriler içermektedir aslında yasaya göre. Fakat şu anda
güvenlik soruşturması neye göre yapılıyor? Tümüyle
subjektif, keyfî ve iktidardan yana olmadığı düşünülen
herkes bu güvenlik soruşturmasına takılıyor.
Sadece 2 örnek vereceğim değerli
milletvekilleri. Bir tanesinde “Şahıs hakkında hiçbir bilgiye
rastlanılmamakla birlikte, annesinin 2013-2014 yıllarında
PDY/FETÖ’ye müzahir şirkette aşçı olarak SGK kaydının
bulunduğu…” -dikkatinizi çekerim, aşçı olarak- deniyor.
Başka bir örnek: Yine kendisi hakkında bir
bilgi yok ama “1996 yılında -tarihe dikkatinizi çekmek istiyorum- PKK
terör örgütünün siyasi uzantısı olan partiye üye olduğu…” Zaten
bu, baştan sona kabul edilemez bir tanımlama. Babasının,
abisinin üyeliği, bir siyasal partiye, demokratik bir partiye üyeliği
güvenlik soruşturması olarak… Bunlar ekran
kayıtlarıdır, gizli bilgilerdir ama bunu edindik. Bunlar
subjektif veriler.
Şimdi, burada bu maddeyle ne amaçlanıyor?
Tam açmak istersem, bir kere, lisede üniversitelerin tıp fakültesi
bölümünü tercih etmek isteyenlere, tıp fakültesinde okuyanlara ve genç
hekimlere şöyle bir tehdit yapılıyor: “Aman ha dikkat edin;
iktidardan yana olmak zorundasınız. Eğer olmazsanız biz
sizi kamuda çalıştırmayacağız.” demek istiyor. Kamuda
ömür boyu zaten çalışma yasağı konuluyor bunlara ve bu,
sadece şu anki genç hekimlere değil, tıp fakültesine girmeyi düşünen
ve tıp fakültesinde okuyan öğrencilere yönelik de çok ciddi bir
tehdittir.
Şimdi, kanuna göre, otuz gün ve
altmış günlük süreler var; otuz gün arşiv
soruşturması, altmış gün güvenlik soruşturması.
Bu sürelere kati surette uyulmuyor. Bir yıla yakındır
atanmayı bekleyen genç doktorlar var, kendilerine hiçbir bilgi verilmiyor.
Bu yasalaşırsa, bu genç doktorlar bu bir yılın üstüne bir
de dört yüz elli gün daha mesleklerini icra edemeyecekler.
Başka çok önemli bir konu, TUS sınavı
ve eğitim hakkı değerli arkadaşlar. Anayasa 42’ye göre,
eğitim hakkı tartışılmazdır. Hepimiz biliyoruz ki
doktorlar pratisyen hekim olarak ömürlerini sürdürmek istemezler, bir dalda
uzmanlık yapmak isterler ve TUS sınavı onlar için hayati
önemdedir. Bu madde yasalaştığı takdirde, TUS
sınavını kazansalar bile -girmelerinin önünde hiçbir engel yok
ama- hiçbir üniversitede araştırma görevlisi olamayacaklar,
uzmanlık yapamayacaklar, o akademik unvanlara kavuşamayacaklar. Yani
hekimleri pratisyenliğe mahkûm ediyoruz, özelde çalışmaya mahkûm
ediyoruz ve özel hastanelerin bu genç hekimleri hangi koşullarda
çalıştırma ihtimalini de takdirinize sunmak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın
Danış Beştaş.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Evet,
gerçekten bu madde hiçbir yönüyle kabul edilemez. Güvenlik
soruşturması dediğimiz şey, aslında, 15 Temmuz
bahanesiyle KHK’yle düzenlenen ucube, garabet bir maddeye dayanıyor. Biz
zaten güvenlik soruşturması mantığına
karşıyız. Ama diyelim ki bir an için yapılsa bile bu,
kişiye bağlı bir şeydir. Kişi hakkında bir dava
yok, bir suç yok, bir soruşturma yok, bir Emniyet kaydı yok, hiçbir
arşiv kaydı yok, hiçbir şey yok. Yani devlet diyor ki: “Ben seni
yargılayamam, ben seni soruşturamam ama benim senin hakkında bir
kanaatim var; senin annen, senin baban, senin kardeşin şurada burada
üye ya da aşçı ya da SGK’lı, ben seni doktor yapmıyorum.”
Bu hiçbir vicdana, hiçbir etiğe, hiçbir adalet ilkesine ve hiçbir hukuk
ilkesine dayanmaz. Bu nedenle, gelin, bu yapılan olumlu düzenlemeye bir ek
daha yapalım ve bu maddeyi gerçekten geri çekelim. Bu kadar doktor
ihtiyacının olduğu, bu kadar ciddi bir meslekte…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Bağlayın Sayın
Danış Beştaş.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Çok
teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yani bir rakam vereyim. Şu anda Türkiye’de
ciddi bir hekim açığı vardır, bunu da dikkate alın;
100 bin kişiye 179 hekim düşüyor, oysa OECD ülkelerinde bu rakam 100
bin kişiye 339 hekim biçimindedir ve buna rağmen şu anda hekimler
göreve başlatılmıyor, KHK’yle ihraç edilmişler ve üstelik
biz bu hekimlere, hem de gencecik çocuklara, lise çağındaki çocuklara
doktorluğu sevdirmek yerine, teşvik etmek yerine
uzaklaştırıyoruz. Tıp fakültesi öğrencilerinin kâbusu
olacak bir maddeye imza atmayalım. Hepimizin burada, çocuğu
olmayabilir ama bir şekilde kardeşi, eşinin kardeşi,
çocuğu, yakınları ya da herhangi bir genç, hiç önemli değil
bu… Bu meslek aşkını ya da eğitim hakkını ortadan
kaldırmaya bizim hakkımız yok. Halk bize oy verirken
onların haklarını korumamız için verdi. Onların
eğitim hakkını, yaşam hakkını ortadan
kaldıracak imzalara “Hayır.” dememiz lazım.
Hepinizi vicdana ve adalete davet ediyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Danış Beştaş.
Aynı mahiyetteki önerge üzerinde ikinci söz,
İstanbul Milletvekili İbrahim Kaboğlu’na aittir.
Buyurun Sayın Kaboğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul)
– Sevgili Başkan, Divan, sayın üyeler; 5’inci madde
değiştirildi, iyileştirildi. Bu, olumlu bir adım fakat
5’inci maddenin ilk şekliyle şu anda aldığı biçim
karşılaştırıldığı zaman esasen bu
maddenin yazımının haklılığını, ikna
ediciliğini ve meşruluğunu ciddi biçimde sorgulama
olanağını tanımaktadır bize. Ama daha genel olarak, bu
yasa vesilesiyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin özerkliği, Komisyonun
parti gruplarına göre özerkliği ve Anayasa’ya
aykırılık sorununun testi bakımından da önemli bir
deneyim olmuştur.
Bu madde vesilesiyle burada tabii ki sadece hekimler
değil, aynı zamanda hastalar, aynı zamanda vekiller, yasa
yapım süreci açısından Anayasa’nın 17’nci maddesinin
mağduru konumundadır. Gece yarılarından sonra, yorarak,
bıktırarak bir yasanın nasıl yapılmaması
gerektiğinin örneği burada sergilenmiştir.
Fakat bu yasa metninin 5’inci maddesinin
içeriği iyileştirildiği hâlde esasen özü, kanun hükmünde
kararnamelerde yer alan formül olarak muhafaza edilmektedir. Millî Güvenlik
Kurulu, iltisak, irtibat ve güvenlik soruşturması... Bu bakımdan
olağanüstü hâle, 15 Temmuza yollama yapmak gerekiyor çünkü 15 Temmuzdan
sonraki OHAL düzenlemelerinin bir uzantısıdır, onların
kalıcı hâle gelmesini sağlayacak olan bir metindir.
Bilindiği gibi, 15 Temmuza Türkiye, özellikle
Anayasa’nın ihlali sonucu, özellikle de dinin politikaya alet edilmesi ve
liyakat ilkesine uyulmaması sonucu gelmiştir.
Yine, bilindiği gibi, OHAL, Anayasa
dışı kullanıldı. OHAL’de meşru olmayan Anayasa
değişikliği yapıldı, geçiş dönemi de meşru
olmayan yol ve yöntemlerle kotarıldı.
Aynı şekilde bu Mecliste, OHAL kanun
hükmünde kararnameleri kanunlaştırılarak OHAL kalıcı
hâle getirildi.
Bununla yetinilmedi, 7145 sayılı Yasa’yla
OHAL örtülü bir biçimde üç yıl daha uzatıldı.
İşte, bütün bunlar yetmiyormuş gibi,
5’inci maddeyle aslında OHAL’i kalıcı kılmak amacıyla
bir düzenleme yapılmış bulunuyor. Burada Millî Güvenlik Kuruluna
verilen yetki Anayasa’ya aykırıdır açıkça. İltisak ve
irtibat yine ceza hukuku ilkelerine aykırıdır.
Değerlendirme özneldir, ilgili mevzuat da belli değildir. Fakat bunun
yanı sıra “güvenlik soruşturması” kavramının bu
şekilde yasaya girmesi kabul edilemez çünkü güvenlik
soruşturması, değinildiği gibi, 676 sayılı
Kararname’yle bir OHAL düzenlemesidir, Anayasa’ya açıkça
aykırıdır, özellikle Anayasa’nın liyakat ilkesini düzenleyen
uzmanlık ve bilim temelinde yazılan maddelerine
aykırıdır. Bu yazım tarzı belirttiğim iki ana
ögeyle birlikte bir yargısız infaz maddesidir. Bu yazım
tarzıyla, esasen, yasa yoluyla yasama, yürütme ve yargı yetkileri
yargısız infaz yaptırımı konusunda
birleştirilmektedir. Bu açıdan Anayasa’ya açıkça
aykırıdır, Türkiye'nin taraf olduğu sözleşmelere
aykırıdır ve Türkiye'nin, geçmişte, 12 Eylülden sonra 12
Eylül hukukunu aşma konusunda mahkeme kararları yoluyla edindiği
kazanımlara da açıkça aykırılık taşımaktadır.
Burada, Komisyonda özellikle dile getirildi,
“sadakat” dendi. Yöneticilere sadakat gösterilmez, sadakat hukuka gösterilir ve
bu sadakat da Anayasa’nın 2’nci maddesinde yazılıdır,
“insan haklarına dayanan laik ve demokratik hukuk devleti” denilmektedir.
Hukuk devleti, hukuk kuralları bütünüdür; eğer bir kişiden, bir
görevliden sadakat bekliyorsanız o kişinin hukuka sadık olup
olmadığı testinden geçirmek durumundasınız. Yoksa
yöneticiye sadakat esas kriter alınırsa o zaman Türkiye 15 Temmuz süreçlerini
yaşama talihsizliğiyle daha çok karşı karşıya
gelir. Bu bakımdan, esasen Türkiye'nin son dört yılda
yaşadığı anayasasızlaştırma süreci, burada,
bu yasa maddesiyle, buna paralel olarak bir tür yasasızlaştırma
sürecine girmiş bulunuyor. Çünkü bu yasa maddesi “Bir madde nasıl
yazılmaz, bir yasa maddesi nasıl yazılmaz?” bunun örneğini
oluşturuyor. Tabii, bunun yapım tarzı da “Bir yasa maddesi, bir
yasa nasıl yapılmaz?” onun örneğini oluşturmuş
bulunuyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayın lütfen.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Bu
bakımdan, sayın üyeler, gerçekten, Türkiye'nin eğer bir kez daha
15 Temmuz hain darbe girişimi benzeri darbeyle
karşılaşmasını istemiyorsak, biz bu şekilde fiilî
ve keyfî düzenlemelerle değil, hukuka dönüşle ancak toplumsal
barışı sağlayabiliriz, kamu düzenini sağlayabiliriz.
Barış ancak hukuktan geçer yoksa ifade edildiği gibi,
barışın yerine biz fiilî durumu hâkim kılarsak, fiilî durum
yerine keyfiliği getirirsek ve Anayasa suçlarını sürekli hâle
getirirsek o zaman barışı sağlayamayız.
O bakımdan, buradaki iki önemli ögeyi dikkate
alarak -özellikle Millî Güvenlik Kurulu kalıbı, OHAL esinli ve
güvenlik soruşturması- bu metni tümüyle kaldıralım. 5’inci
madde tümüyle geri çekilmediği sürece bu yasa içerisinde Anayasa’ya,
Anayasa’nın bütününe çok yönlü olarak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) –
…aykırılık devam edecektir ve bu yasa bir sağlık
yasası değil sağlığı katleden bir yasa
olacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Kaboğlu.
Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bir daha yapalım
Başkan, bir daha yapalım.
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri,
oylamayı elektronik cihazla yapacağım.
İki dakika süre tanıyorum.
Pusula kabul edilmeyecektir.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sağlıkla
İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 5’inci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve talep ederim.
"MADDE 5- Terör örgütlerine veya Millî Güvenlik
Kurulunca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette
bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara
üyeliği, mensubiyeti veya iltisak yahut bunlarla irtibatı olduğu
değerlendirilerek ilgili mevzuat çerçevesinde kamu görevinden
çıkarılmış olan tabipler, diş tabipleri ve tıpta
uzman olanlar ile ilgili kesinleşmiş yargı kararı
bulunanlar sadece 12 nci maddenin ikinci fıkrasının (c) bendi
kapsamındaki sağlık kurum ve kuruluşlarında
mesleklerini icra edebilir.”
Fahrettin
Yokuş Mehmet Metanet
Çulhaoğlu Lütfü Türkkan
Konya Adana Kocaeli
Feridun
Bahşi İsmail
Koncuk
Antalya Adana
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge hakkında söz isteyen
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan.
Buyurun Sayın Türkkan. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu kanun gündeme geldiğinden beri hep
beraber 5’inci maddede takıldık farkındaysanız. Yani bu
konuda Adalet ve Kalkınma Partisi Grubundan samimi
yaklaşımlarını gördüğümüz
arkadaşlarımız oldu. Sayın Bakanın da bizzat telefonla
arayıp bu konuda bilgi verdiği ama bana göre yeterli bir mesafe
katedemediğimiz bir madde bu. Yani bu madde aslında, ben
inanıyorum ki burada Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunda bulunan
arkadaşların da içine sinmiş değil. Zira, nereden
baksanız -istediğimiz kadar düzeltilmiş hâli olsun-
vicdanları yaralayacak ciddi meseleler var içinde. Yani dört yüz elli güne
bağlayarak insanların mağduriyetini giderebiliyor muyuz? Hayır.
Bunu kaldırıp para meselesini ortaya koyarsak giderebiliyor muyuz?
Onda da hayır. Yani netice itibarıyla düzeltir gibi yapıp
aslında hiçbir şeyi düzeltemediğimiz bir madde olarak
karşımızda duruyor.
Ama ben size buradan bir şey söylüyorum: Kendi
grubumdaki arkadaşlara da söyledim, bu maddenin yürürlüğü,
göreceksiniz, bir yıldan fazla olmayacak çünkü öyle mağduriyetler
duyacaksınız ki “Ya, bu maddeyle bizim bu boynumuza
aldığımız, haklarına girdiğimiz, vebalini
taşıdığımız insanların bu vebaliyle sokakta
yürüyemiyoruz.” diyeceksiniz.
İddia ediyorum, bu 5’inci maddenin yürütmesi
bir yılı aşmayacaktır. Zira öyle meselelerde, öyle
konularda insanların günahına giriyor ki. Yahu, yeni okulu
bitirmiş bir doktorun herhangi bir sübuta ermemiş suçuyla ilgili cezalandırılması
kimi mutmain eder, kimi mutlu eder, kimin kanun yaptım diye ortada
salını salını gezmesine müsaade eder?
Bence bu kanunun bu maddesinin aslında
doğru olan geri çekilmesiydi. Yani her defasında söylüyorum, güvenlik
soruşturması devlette çalışanlar için çok önemli bir
meseledir. Bunun kesinlikle yanındayım ama güvenlik
soruşturması konusundaki kıstas ne arkadaş, ne? Yani
güvenlik soruşturmasıyla ilgili bir sonucu bu memleketin
meselelerinin dışa vurulmasına engel bir mesele olduğu için
mahkemeye neticeyi bildirmiyorum dediğiniz zaman mahkeme bu konuda size
bir daha soru soramıyor. Netice itibarıyla bu arkadaşın
mahkemeye gitmesi meseleyi de çözmüyor çünkü herhangi bir bilgi alma
hakkına sahip değil.
Bakın, ben size bir şey söylüyorum,
yapılan haksızlıkları… Daha bugüne kadar neler
yaptınız? Ben insanları görüyorum, “iltisaklı” diye bir
mesele uydurdunuz ya, neyle ilgili olduğunu çok anlayabilmiş
değilim, hiçbiriniz de anlamadınız daha. Adam kendisinin
suçlandığı konuyla alakalı gitmiş mahkemeye
“Kovuşturmaya yer yok.” denilmiş, gitmiş savcıya
takipsizlik almış, daha başka birisi gitmiş mahkemeye
yargılanmış, beraat etmiş, kanun hükmünde kararnameyle
görevine son verdiğiniz adamların atamasını
yapmıyorsunuz, açlığa mahkûm ediyorsunuz. Bu ve bunun gibi
meseleler sizi ruzimahşerde çok zora sokacak, emin olun.
Çok vakit geçmiş değil, bu meselenin
burada, bu akşam halledilmesi de mümkün. Yani inat edip “Vallahi biz bu
konuda yeterince geri çekildik...” Biz ip yarışı yapmıyoruz
ki kim daha fazla çekerse çizgiyi geçen mağlup sayılacak. Bu,
insanların yararına olsun diye çıkarılmış bir
kanun, zararına olduğunu görürseniz geri çekerseniz. Bunda ne geri
çektik diye kendinize ait bir eksiklik hissedeceksiniz ne de bizim
tarafımızdan “Ya biz bunları yendik, biz galip geldik.” diye
herhangi bir vehme kapılacağız. Doğru olanı yapmak
aslolandır, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna yakışan da
bu olmalı. Bu kanunun geri çekilmesi birçok vicdanı da rahatlatacaktır.
İddia ediyorum, bakın, seçim bölgelerinize
gittiğinizde bu 5’inci maddeyle ilgili çok ciddi eleştirilerle
karşılaşacaksınız, keşke doğrusu
olsaydı. Ama “maalesef yapamadık. Yani “Yeterince biz adım
attık, birtakım şeyleri değiştirdik.” demeniz sizi
belki mutlu ediyor ama hasıl olan sonuç milleti mutlu eden bir sonuç
değil, bunu bilmenizi istiyorum. Özellikle biraz evvel ifade ettiğim,
takipsizlik kararı almış, kovuşturmaya yer yok, beraat
etmiş adamların atamasını yapın ya, bu adamlar
ekmeklerinden olmasın. Cenab-ı Allah insanların
rızkını veriyor, siz bu rızkı “Hayır, ben
kesiyorum.” diyorsunuz. Sümme haşa, “Nesiniz?” diye sormak istiyorum ya.
Olur mu böyle bir şey?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Toparlıyorum.
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Türkkan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Lütfen bu konuda gerekli
adımların atılması için girişimlerde bulunun. Yani
hukuken beraat etmiş, kovuşturmaya yer yok ve takipsizlik kararı
almış KHK kader mahkûmları onlar, onların göreve iadesi
konusunda da Hükûmetten adım atılmasını bekliyorum.
Bu vesileyle çıkarılacak kanun
memleketimize, milletimize, sağlık camiasına hayırlı
olsun demek istiyorum. Ama bir daha söylüyorum, vicdanları rahat ettiren
bir kanun değil, özellikle 5’inci madde konusunda tekrar sizi
düşünmeye sevk ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum, sağ olun.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Türkkan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… (CHP, HDP ve İYİ PARTİ
sıralarından “Kabul edildi.” sesleri)
BAŞKAN – Evet, elektronik cihazla oylama
yaptırıyorum.
İki dakika süre tanıyorum.
(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – AK PARTİ Grubundan
vicdanlı olanlar “Kabul” verecek, ben biliyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Önerge reddedilmiştir.
5’inci madde üzerinde bir önerge daha vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin çerçeve 5’inci maddesiyle 1219 sayılı Kanun’a ilave
edilen ek 15’inci maddenin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Muhammet
Emin Akbaşoğlu Mehmet
Doğan Kubat Fehmi Alpay
Özalan
Çankırı İstanbul İzmir
Selahattin
Minsolmaz Habibe Öçal Ramazan Can
Kırklareli Kahramanmaraş Kırıkkale
Abdullah
Güler
İstanbul
"EK MADDE 15- Terör örgütlerine veya Millî
Güvenlik Kurulunca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette
bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara
üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı
olduğu değerlendirilerek ilgili mevzuat çerçevesinde kamu görevinden
çıkarılan veya güvenlik soruşturması sonucuna göre kamu
görevine alınmayan tabiplerden Devlet hizmeti yükümlüsü olanlar,
çıkarılma veya göreve alınmama kararının verildiği
tarihten itibaren, 7/5/1987 tarihli ve 3359 sayılı Sağlık
Hizmetleri Temel Kanununun ek 3 üncü maddesinin birinci fıkrasında
üçüncü grup ilçe merkezlerine bağlı yerleşim yerleri ile
dördüncü grup ilçe merkezleri için belirlenen Devlet hizmeti süresinin sonunda
mesleklerini icra edebilirler. Devlet hizmeti yükümlülüğünü yerine
getirirken kamu görevinden çıkarılanların hizmet süreleri bu
süreden düşülür”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu konuşacaktır.
Buyurun Sayın Akbaşoğlu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi hürmetle selamlıyorum.
Tabii, hakikaten önemli bir kanunu görüşüyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu kanun teklifine
bakıldığında birçok madde düzenlenmekte; bunlara da
yakından baktığımızda, piyasada bulunmayan ilaçlarla
ilgili hastalarımızın ihtiyaç hissettiği ilaçların Türk
Eczacıları Birliğinin yanında, Sosyal Güvenlik Kurumu ve
Sağlık Bakanlığı tarafından da temin
edilebilmesi, tabip ve diş tabiplerinin daha geniş bir serbestiyet
içerisinde çalışabilmesine imkân tanınması,
sağlık çalışanlarına hukuk önünde etkin koruma sağlanarak
cumhuriyet savcılığınca bu hususların
değerlendirmesinin zorunluluğa bağlanması, tütünle
mücadelede önemli düzenlemeler getirilmesi, tüp bebek uygulamalarında
finansman yönünden Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından ödeme
imkânlarının daha da genişletilmesi, halkın güvenli ürün
kullanımına ilişkin Sağlık
Bakanlığının daha etkin rol üstlenmesi bu kanun teklifiyle
düzenlenmekte ve Genel Kurula getirilmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hakikaten son on beş yılda sağlıkta büyük
devrimler yaşanmıştır. SSK, BAĞ-KUR ve Emekli
Sandığı tek çatı altında toplanmış ve bütün
vatandaşlarımız devlet, üniversite ve özel hastanelerden
yararlanabilme imkânına kavuşmuştur ve hakikaten, 7’den 77’ye
bütün vatandaşlarımız genel sağlık sigortası
kapsamına alınmıştır. Hastane yatak kapasitesi 104
binden 240 bine, doktor sayısı 137 binden 231 bine, sağlık
çalışanı sayısı 378 binden 928 bine, ambulans
sayısı 618’den 5 bine, 112 Acil istasyonu 481’den 2.688’e
çıkarılmış, 6 şehir hastanesi hizmete
alınmış, 3 tanesi -inşallah- çok yakın zamanda hizmete
alınacak ve diğer devam eden inşaatlarla birlikte nitelikli 45
bin yatak sağlık sektörüne, Sağlık
Bakanlığına -inşallah- dâhil edilmiş olacak.
Değerli arkadaşlar, 5’inci madde, çok
tartışıldı hem Komisyonda hem de malum Genel Kurulda.
Değerli arkadaşlar, üzerinde farklı farklı fikirler ortaya
kondu. Şunu ifade etmek isterim ki: 5’inci maddeye
baktığımızda şu şekilde düzenlenmiş “Terör
örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca Devletin millî güvenliğine
karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı,
oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut
bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilerek ilgili mevzuat
çerçevesinde kamu görevinden çıkarılan tabipler, diş tabipleri
ve tıpta uzman olanlar sadece 12’nci maddenin (2)’nci
fıkrasının (c) bendi kapsamındaki sağlık kurum ve
kuruluşlarında mesleklerini icra edebilirler.” Evet, bu düzenleme
Komisyonda bu şekle büründürülmüş. Daha önce sadece Sosyal Güvenlik
Kurumlarıyla anlaşması olmayan hastanelerde
çalışabilme imkânı söz konusuyken şimdi yapılan bu
değişiklikle hakikaten özel sektörün tüm boyutlarında, ister
serbest meslek erbabı olarak ister SGK’yle anlaşması olsun veya
olmasın, bütün özel hastanelerde çalışabilme imkânı
getiriliyor.
ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – İhtisas
yapamayacaklar.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla) –
Arkadaşlar, daha önce düzenlenen raporlar geçerli sayılmazken geçerli
hâle getiriliyor ve hizmet yükümlülüğüyle ilgili de, değerli
arkadaşlar, diğer devlet hizmet yükümlüsü olan hekimlerin durumuyla
aynı şekilde bir bekleme süresinden sonra çalışabilme
imkânı getiriliyor. Dolayısıyla, bu neden kaynaklanıyor
peki? Biraz evvel Anayasa ve yasalarla ilgili düzenlemelere atıflar
yapılmak suretiyle değerlendirmeler yapıldı. Millî Güvenlik
Kurulu Anayasal bir kuruluştur arkadaşlar ve onun güvenlikle ilgili
değerlendirmeleri de bir mevzuata dayanmakta.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın
Akbaşoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla) –
Bu çerçevede 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 48’inci
maddesinin (A) bendinin (8)’inci fıkrası bu konuyla ilgili arşiv
araştırması veya güvenlik soruşturması
yapılmasını düzenlemekte ve genel ve özel şartlar aramakta
devlet memurluğuna atanmada. Dolayısıyla, bu mevzuat hükümleri
çerçevesinde, bununla uyumlu bir düzenleme yapılmak nedeniyle bu
şekliyle bir düzenleme söz konusu idi. Biz, bütün kamuoyunun da
yaklaşımları, partilerimizin yaklaşımları,
değerli AK PARTİ’li milletvekili arkadaşlarımızın
yaklaşımları, hep beraber bu değerlendirmeleri yapmak
suretiyle, işte biraz evvel ifade ettiğim imkânları ortaya koyan
bir önergeyle 5’inci maddede bir değişikliğe gidip…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı.)
BAŞKAN – Bağlayın lütfen.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla) –
Son sözlerim, toparlayacağım, bağlayacağım.
Efendim, inşallah, bu konuda herhangi bir
problem yaşanmaması hususunda da gerekli hassasiyetler uygulamada da
gösterilmek suretiyle bu düzenleme burada teklif edilmiştir.
Ve şunu da ifade edeyim ki herhangi bir
spekülasyona sebebiyet vermeden. Değerli arkadaşlar, Bakanlıkla
yaptığımız görüşme neticesinde güvenlik
soruşturmalarının bir ay gibi bir sürede
sonuçlandırıldığı şu anda ifade edilmiştir,
onu da paylaşıyorum. Her zaman Anayasa ve ilgili kanunlar
çerçevesinde idarenin her türlü eylem ve işleminin de yargısal
denetime tabi olduğu düzenlemesi esastır ve asıldır.
Dolayısıyla, bu konuda gerek idari yönden gerek hukuki yönden, her
yönden bir denetim mekanizması da işin içindedir.
Dolayısıyla, biz, sağlık camiasının,
güvenliğini, onların daha iyi imkânlarda çalışabilmelerini
ve vatandaşlarımıza daha iyi hizmet etmeyi öngören bu
düzenlemenin, inşallah, hayırlara vesile olmasını diliyor,
hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Uzmanlık
yapamıyorlar, ihtisas yapamıyorlar.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Akbaşoğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda 5’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
6’ncı madde üzerinde iki adet önerge
vardır, okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı
Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 6'ncı
maddesindeki "1219 sayılı Kanuna” ibaresinin "1219
sayılı Tababet Ve Şuabatı San'atlarının
Tarzı İcrasına Dair Kanuna" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ünal
Demirtaş Burhanettin
Bulut Kani Beko
Zonguldak Adana İzmir
Ali
Şeker Neslihan
Hancıoğlu Candan
Yüceer
İstanbul Samsun Tekirdağ
Ali
Fazıl Kasap Çetin
Arık Ömer
Fethi Gürer
Kütahya Kayseri Niğde
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceer konuşacaktır.
Buyurun Sayın Yüceer. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 12 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin 6’ncı maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan
Komisyonun başındaki toplantılarında yaptığı
sunumda bu teklifin, bu torba kanunun sağlıkla ilgili pek çok konuda
iyileştirme ve geliştirmeler getireceğini söyledi.
Sağlıkta şiddet konusunda dağın fare
doğurmasını, sağlık çalışanlarının
beklentilerinin karşılanmamasını bir kenara
bırakıyorum ama yaratılan medeni ölümlere
bakıldığında, insanların ekmeğinden,
aşından edildiğine bakıldığında,
açlığa mahkûm edildiğinde nerede iyileşme
yapıldığını gerçekten ben merak ediyorum.
Şimdi, sözde 5’inci maddede iyileştirme
yapıldı. Güvenlik soruşturması nedeniyle bu
soruşturmadan geçemeyenler dört yüz elli gün bekleyecek ya da eğer
pratisyen hekimse 75 bin TL, uzman hekimse 120 bin TL ödeyerek özelde
çalışabilecek.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Yok öyle bir şey.
CANDAN YÜCEER (Devamla) – Şimdi, bu ne demek
sayın milletvekilleri? Bu şu demek: Sizlerin insanlara hak ettikleri
çalışma hakkını vermeniz için bu bir teklif demek.
Sayın Bakan gelişmeden söz ediyor. Suçlu,
suçsuz herkesi aynı torbaya koyarak, savunma hakkını ihlal
ederek, insanları ekmeğinden aşından ederek hangi tür bir
gelişmeden bahsediyor; ben merak ediyorum. “İltisak” gibi gerçekten
içini kimsenin dolduramadığı bir kavramla bu insanların,
hayatını mesleğine adamış, insan
sağlığına hizmet gibi kutsal bir görevi yapmakla kendi
hayatını geçiren sağlık personelinin hayatıyla,
şerefiyle oynayarak, haysiyet cellatlığı yaparak nasıl
bir iyileştirme yapıyor; ben gerçekten merak ediyorum. Görünen o ki
ve ne yazık ki “iltisak” gibi soyut, subjektif, her şeyi
kapsayabilecek bir kavramla insanları aşından işinden
ederek onların hayatıyla, şerefiyle oynamaya hakkınız
bence yok. Bu yaptığınızın hakla, hukukla hiçbir
ilişkisi yok.
Suçlularsa, suça bulaşmışlarsa,
eğer varsa bir suçları, yardım yataklık
yapmışlarsa yargılansınlar, mahkemeye çıksınlar,
cezalarını alsınlar; buna kimsenin itirazı olmaz herhâlde.
Ama niyet asıl suçluları cezalandırmak değil, niyet topluma
bir mesaj vermek. Bu mesaj çok net aslında. “Taraf olmazsan bertaraf
olursun. Hatta taraf olman da yetmez, benden taraf olmazsan işinden
aşından, mesleğinden ederim seni.” diyor bu mesajda. Maksat
yalnızca birilerini susturmak da değil, maksat aslında topluma
korku iklimini kabul ettirebilmek, suskun bir toplum yaratmak; hepimizde,
bizlerde “Aman, bizim de başımıza gelir, çoluğumuz
çocuğumuz acı çeker.” korkusunu hâkim kılmak.
Yani AKP hem suçlu hem güçlü çünkü FETÖ’yü maalesef
bu topluma, devlete musallat eden muhakkak kendileri. Ama
kullandıkları güç kötü bir güç, maalesef bu güç zulümle
yapılmaya çalışılıyor. Ha, iltisaklı birilerini
arıyorlarsa eğer, Pensilvanya’da el etek öpme kuyruğuna
girenlere bakabilirler, Fetullah Gülen’e söz söyletmeyenlere bakabilirler,
cemaatin hizmetlerini öve öve bitiremeyenlere, Hoca Efendi’ye selam göndermeden
söze başlamayanlara bakabilirler; asıl iltisak sanırım
orada. Siz devleti parsel parsel vereceksiniz, Allah’ın
garibanını, bankaya kira yatırdı diye, hakkında
nereden geldiği belli olmayan ihbar var diye maalesef işinden,
aşından, ekmeğinden edeceksiniz. Siz
“Kandırıldık.” diyeceksiniz “Allah affetsin.” diyeceksiniz,
sıyrılacaksınız; peki, siz kandırıldınız
da medeni ölüme mahkûm ettiğiniz insanlar ne olacak? Sizlere ayrı
hukuk, onlara ayrı hukuk mu işleyecek? Hani, üstünlerin hukukuydu…
“Üstünlerin hukukunu önleyeceğiz, hukukun üstünlüğü olacak.” dediniz
ama maalesef böyle olmadı.
Şunu söylemek lazım: Her ne kadar söylene
söylene klişe olsa da doğruluğundan hiçbir şey kaybetmeyen
bir söz var, hukuk herkese lazım olur, bir gün gelir size de lazım
olur. Şunu açık yüreklilikle ifade ediyorum: O gün geldiğinde,
siz de haksızlığa uğradığınızda emin
olun sizin yanınızda da olacak insanlar biziz ve bugün
söylediğimiz gerçekleri o gün de söylemeye devam edeceğiz diyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yüceer.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sağlıkla
İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 6’ncı
maddesiyle 1219 sayılı Kanun’a eklenecek geçici madde 13’ün üçüncü
cümlesinde yer alan “altı ay” ibaresinin “üç ay” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hayrettin
Nuhoğlu Ayhan
Erel Ümit Beyaz
İstanbul Aksaray İstanbul
Fahrettin
Yokuş Tamer
Akkal
Konya Manisa
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul
Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu’nun söz talebi vardır.
Buyurun Sayın Nuhoğlu. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) –
Görüşülmekte olan kanunun 6’ncı maddesinde, diş hekimlerinin
uzmanlık alanına giren oral patolojinin kanun kapsamına
alınmasıyla ilgili bir ifade vardır. Bu ifadeye
katıldığımız için… Verilen müracaat süresi üç ay ama
Tıpta Uzmanlık Kurulunun bunu inceleme süresi altı ay. Bu
altı ayın çok uzun olduğunu düşünüyoruz, onun için bunun da
üç aya indirilmesini önerdik. Bu konuda desteklerinizi bekliyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu vesileyle iki
konuya değinmek istiyorum. Bunlardan bir tanesi, bilindiği gibi,
Andımız konusunda Danıştayın serbest bırakma
kararına Millî Eğitim Bakanlığı itiraz etmişti. O
itirazda bazı ifadeleri salı günkü grup toplantısında Genel
Başkanımız Sayın Akşener şiddetle
kınamıştı ve bu görevlilerin görevden
alınmasını istemişti. O itirazda yer alan hususlardan bir
tanesi, Türk milleti için “ulus bilincine en geç ulaşan topluluk”
Andımız için de “ilkel, çağ dışı, faşizan”
ifadeleri kullanılmıştı. Öğrendik ki bu
yazıyı yazan Hukuk Hizmetleri Genel Müdürü ve 2 avukat görevden
alınmış ama bu yetmez, bu ifadeleri kapsayan o itirazın da
geri alınmasını bekliyoruz.
Diğer taraftan, bugün, Adalet ve Kalkınma
Partisi Sözcüsü Diyanet İşleri Başkanına sahip çıkarak
hem de kuvvetli bir şekilde destek vererek, arkasında
olduklarını ifade etti. İnsani bir ziyaretmiş ve şu
andaki Diyanet İşleri Başkanı FETÖ’yle mücadele
ediyormuş, onun için de Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri
tarafından çok takdir edilen bir ilim adamıymış.
Değerli arkadaşlar, o FETÖ’yle mücadele
ettiğini söyledikleri Diyanet İşleri Başkanı
bakın ne yapmış: Şu anda FETÖ’nün en başında
görünen Adil Öksüz’ün doktora tezi jürisinde yer almış. Hani
vardır ya bir söz: “Bana arkadaşını söyle, sana kim
olduğunu söyleyeyim.” O jürideki arkadaşlarından bir tanesi FETÖ
firarisi Profesör Doktor Suat Yıldırım, diğeri de FETÖ
mahkûmu Profesör Davut Akyüz. FETÖ’nün başına doktora tezinde olumlu
oy kullanmış Diyanet İşleri Başkanı ve şimdi
FETÖ’yle etkin mücadele ettiği için Hükûmet tarafından takdir
ediliyormuş. Bu adamın ziyaret ettiği o meczup var ya o meczup,
arkadaşlar, o meczup, ziyaret edilen perşembe gününün bir günü
sonrası Diyanet İşleri Başkanlığını
kuran Atatürk hakkında sohbet ediyormuş ve o sohbette Atatürk için
şunu söylüyor, sıralıyor bazı şeyleri, gene Yunan’la
mücadeleyi ve diyor ki: “Gâvurluk yaptı.” Yani buna söylenecek söz
bulamıyorum ben. Eğer Atatürk olmasaydı senin soyun, sopun,
bugünkü çocuklarının babası bile belli olmazdı be! Utanmaz
adam, arlanmaz adam!
Değerli arkadaşlar, bu rezalete son vermek
Adalet ve Kalkınma Partisine düşer. Olamaz, Atatürk’e bu kadar
ağır dil uzatan bir adamı ziyaret eden kişi de Diyanet
İşleri Başkanlığında oturmamalıdır,
istifa etmelidir ya da görevden alınmalıdır; aksi hâlde, siz de
bu rezalete ortak olacaksınız.
Onun için, değerli arkadaşlar,
sağlıkla ilgili kanunu görüşüyoruz ama zaten bizim
söylediklerimiz Adalet ve Kalkınma Partisinin çoğunluğu
tarafından kale alınmıyor, dinlenmiyor ama hiç olmazsa devletin
kurucusuna karşı dil uzatan bu meczuplar için bir adım
atsınlar, onları görevden alsınlar, istifa ettirsinler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) –
Söyleyeceklerim bundan ibarettir zaten, beklentimi ifade ettim.
Diyanet İşleri
Başkanlığını işgal eden o meczubu Adalet ve
Kalkınma Partisi görevden almak suretiyle ve diğer taraftan,
Atatürk’e dil uzatan öbür meczupla da ilişkisini kesmesini bekliyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… 6’ncı madde kabul edilmiştir.
7’nci madde üzerinde üç adet önerge vardır,
okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan (2/1186 ) esas numaralı
Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 7’nci
maddesindeki "1219 sayılı Kanuna" ibaresinin "1219
sayılı Tababet ve Şuabatı San'atlarının
Tarzı İcrasına Dair Kanuna" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ünal
Demirtaş Burhanettin
Bulut Kani Beko
Zonguldak Adana İzmir
Ali
Şeker Ömer
Fethi Gürer Neslihan
Hancıoğlu
İstanbul Niğde Samsun
Çetin Arık Ali
Fazıl Kasap Turan
Aydoğan
Kayseri Kütahya
İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul
Milletvekili Turan Aydoğan konuşacaktır.
Buyurun Sayın Aydoğan. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Meclisin sol tarafına döneceğim ve hepiniz
iltisaklısınız, hepiniz irtibatlısınız
diyeceğim çünkü bir yasa çıkarıyorsunuz ve içine böyle,
subjektif ifadeleri yerleştiriyorsunuz. Bir gün karşınıza
çıkar diyoruz, “Çıkmaz.” diyorsunuz. Çıkmaması garip zaten.
Bu yasayla beraber FETÖ’yle mücadele ettiğinizi söylüyorsunuz, Türkiye'nin
ne kadar muhalifi varsa, ne kadar aydını varsa, ne kadar bu toplumun
geleceği üzerinde söz sahibi olabilecek yetişmiş insanı
varsa tamamını harcıyorsunuz ama geçmişinize dönüp
bakmıyorsunuz. “FETÖ’cü” dediğiniz gerçek FETÖ’cülerle beraber on
yıl boyunca bu devleti her kademede yönettiniz; savunma beraber, güvenlik
beraber, millî eğitim beraber, yargı beraber. Binlerce insanı bu
kadrolara yerleştirdiniz, bu ülkeyi beraber yönettiniz. Sizde iltisak yok,
sizde irtibat yok, düşünen, aydın, bu ülke için her türlü özveride
bulunan tabipler iltisaklı, öyle mi? Cevher gibi yetişmiş Türk
Tabipleri Birliği Başkanı Raşit Tükel iltisaklı, siz
tertemizsiniz. İstanbul Üniversitesinin büyük oy farkıyla tercih
ettiği, rektör olarak tercih ettiği kişiyi
atamayacaksınız, onun yerine alakasız bir insanı
atayacaksınız, sonra ilk 500 üniversitenin içine giremediniz diye
dert yanacaksınız, o iltisaklı olacak, siz burada
oturacaksınız, öyle mi? Bir de döneceksiniz, bu meslek
kuruluşlarına saldıracaksınız. Anayasa’nın
135’inci maddesini yok sayacaksınız, bu meslek
kuruluşlarının üyelerinin birbiriyle olan ilişkilerini ve
demokratik anlamda o kuruluşlar kanalıyla yaşamlarını
yönlendirmesini hiçe sayacaksınız, bu meslek
kuruluşlarının elindeki yetkileri almaya
kalkacaksınız, Türk Tabipleri Birliği terörist olacak, Türk
Tabipleri Birliği gereksiz olacak, Türk Tabipleri Birliği 80 bin
küsur tabibi temsil etmeyecek, siz hiç kimseye sormadan bu yasayı
getireceksiniz, burada çıkarmaya kalkacaksınız,
dışarıda hekimler bağıracaklar, eylem yapacaklar,
çatıya çıkacaklar, kendilerini neredeyse yakacak hâle gelecekler,
sonra da munis munis bu yasada yaptığınız
değişikliği de çok güzel bir şeymiş gibi
anlatacaksınız.
Dünyanın var olan bütün normlarını
yok sayacaksınız, Birleşmiş Milletlerin
uygulamalarını yok sayacaksınız, Anayasa Mahkemesinin
kararlarını yok sayacaksınız, Anayasa’yı yok sayacaksınız,
-48’inci, 49’uncu maddesini- çalışma özgürlüğüyle alakalı
maddeleri yok sayacaksınız, Anayasa’nın 2’nci, 8’inci, 9’uncu,
11’inci, 12’nci, 38’e dört, 138, 135, bütün maddelerini yok
sayacaksınız, geleceksiniz, bunu bize burada
anlatacaksınız, öyle mi? Herkes bilir ki çalışma hakkı
yaşama hakkıyla bitişiktir. İnsanlar onurlarını
koruyacak şekilde kazanmak ve yaşamak durumundadırlar;
Birleşmiş Milletlerin evrensel olarak koymuş olduğu ilke
budur. Bu ilke sizi hiç ilgilendirmiyor mu? Suçluyorsunuz insanları idari
kararlarla, bir yargı kararı olmaksızın
“Uğraşın.” diyorsunuz, yargı yerine geçiyorsunuz,
Anayasa’nın 9’uncu maddesini de hiçe sayıyorsunuz, sizi bağlayan
hiçbir şey yok, bu yasayı buradan geçireceksiniz, biz de buna müsaade
edeceğiz. Hiç düşünmüyor musunuz, bu ülkenin bir Anayasası var,
bu Anayasa kurumlar arası ilişkileri düzenlemiş. Bu yasama
kurumunu da bağlıyor bu Anayasa. Bu yasama kurumu, bu Anayasa’ya
uygun yasalar yapmak mecburiyetindedir. Hekimleri aç, susuz, sefil
bırakacak bir yasayı yapma hakkını nasıl kendinizde
görüyorsunuz?
Az önce size saydım, Anayasa’da sosyal devlet
ilkesi var, Anayasa’da hukuk devleti ilkesi var, Anayasa’nın
üstünlüğü tarifi var. Siz bir grup insan elinizi
kaldıracaksınız, burada bütün partiler buna muhalif olacak, bu
yasayı getireceksiniz, geçireceksiniz, sonra da mutlu mutlu buradan
ayrılacaksınız.
İYİ PARTİ Grubu adına bir önceki
hatip dedi ki: “Bir yıl sonra değiştireceğiniz yasayı
yapmayın.” Bana göre hiç uygulayamayacağınız bir yasa
yapıyorsunuz. Bir süre sonra birbirinize düşeceksiniz, birbirinizi
“iltisaklı” diye içeri alacaksınız. Ben sizi uyarıyorum,
Komisyonda da uyardım, bu yasayı yapanlar dikkat etsinler. Yasa
yapıldıktan sonra tabancadan çıkmış mermiye döner,
geri dönemezsiniz. İltisakla en fazla suçlanacak adam sizin içinizde var; il,
ilçe teşkilatlarınıza bakın, bugüne kadar beslediğiniz
kadrolara bakın, o kadroların içinden çıkar bunlar. Bu ülkenin
aydınlarını, entelektüellerini yemek için
yaptığınız yasa bir süre sonra sizi yemeye başlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın
Aydoğan.
TURAN AYDOĞAN (Devamla) - Ama bir şeyi
unutmayın McCarthy dönemi de dâhil olmak üzere hiçbir baskıcı
iktidarın, hiçbir totaliter iktidarın böyle bastıra bastıra
getirmiş olduğu yasalar ilanihaye kalmamıştır. Size 12
Eylül rejimini hatırlatırım, size 28 Şubat sürecini
hatırlatırım, size bundan önce çeşitli kavramlar üzerinden
bu toplumda aydınlara, entelektüellere yapılan baskıları
hatırlatırım. Bir gün bu baskıların süjesi olarak
tarih sizi çok kötü anacak. Öyle parmak kaldırdılar, işini
yaptı, gittiler demeyecek; bu ülkenin aydınlarını,
entelektüellerini, düşün sermayesini yiyen adamlar olarak
anılacaksınız.
Saygılar sunuyorum. (CHP ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Aydoğan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi’nin 7’nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan
“eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” ibaresi olarak
değiştirilmesini arz ve talep ederim.
Ümit
Dikbayır Fahrettin
Yokuş Ayhan
Erel
Sakarya Konya Aksaray
Tamer
Akkal İsmail
Koncuk
Manisa Adana
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Sakarya Milletvekili
Ümit Dikbayır konuşacaktır.
Buyurun Sayın Dikbayır. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ÜMİT DİKBAYIR (Sakarya) – Değerli
milletvekilleri, Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi’nin 7’nci maddesi üzerinde konuşma yapmak üzere söz
almış bulunmaktayım. Ancak şu anda sizlere, maalesef
üzülerek bir konuşma yapmak durumundayım.
Ben yeni seçilen bir milletvekiliyim, benim gibi
yeni seçilen arkadaşlarımız da var bu Mecliste. Sizler
doğal olarak daha tecrübelisiniz. Ancak yine üzülerek söylüyorum ki sizler
halktan kopmuşsunuz. Bakın, burası milletin Meclisi, bize sadece
vekâlet verdiler; bunu size hatırlatmak istiyorum. Milletvekilliğinin
kelime anlamını unutmuşsunuz. Biz milletin vekiliyiz, lütfen
bunu hatırlayın. Milletin işi gücü var, onlar kendi
işlerinde çalışırken sadece bize vekâlet verdiler. Niye
verdiler? “Bizim verdiğimiz vergilerden maaşınızı
alın, bizim refahımız, huzurumuz için çalışın.”
Protokollerde milleti temsil etmek milletvekilliği değildir.
Bakın, siz ne istediyseniz bu millet verdi, oy
verdi, vergi verdi; bir sürü fedakârlık yaptı. Bakın, şimdi
sıra sizde. Milletimiz gerçekten çok zor durumda, özellikle elektrik,
doğal gaz ve akaryakıta gelen zamlar ve yükselen döviz kuru
yaşamın her alanına zam olarak yansıdı. Geçim
sıkıntısı had safhalara ulaştı. İnsanlar
geçinemiyor, birbirlerine borçlarını ödeyemiyor, birbirlerinden
kaçıyorlar. İnsanlar bakkaldan kaçıyor, ev sahibinden
kaçıyor, marketten kaçıyor. Bir baba düşünün ki çocukları
ondan bir şey isteyemesin diye, çocuklar uyuduktan sonra eve giriyor,
biliyor musunuz? Önceden insanlar “Sebze meyve taze olsun.” diye pazara sabah
saatlerinde çıkardı, şimdi akşamüstü çıkıyorlar
“Daha ucuz.” diye. Durumu daha kötü olanlar ne yapıyor, biliyor musunuz?
Gece karanlığında çıkıyor, maalesef çöplerden sebze
meyve topluyor. Marketten kuru gıda alışverişi daha içler
acısı. Hele hele kasabı sorarsanız bu bir facia.
Değerli milletvekilleri, bakın,
öğrenciye “beleşçi”, esnafa “fırsatçı”, çiftçiye “Gözünü
toprak doyursun.”, emeklilikte yaşa takılanlara “devlete yük” diyerek
sorumluluktan kaçamazsınız. Şimdi, en azından şunu
yapalım: Bakın, dolar kuru 7,20 olduğu zaman elektrik ve
doğal gaza yaklaşık yüzde 50 oranında zam
yapıldı. O günden bugüne dolar 5,5’a indi, 5,50 yani arada yüzde
30’luk bir düşüş var. Bunu niye fiyatlara yansıtmıyorsunuz?
Yani o zaman 100 liraya aldığınız ürünü şu an 70
liraya alıyorsunuz, vatandaşa yansıtın.
Vatandaşın nefes alacağı bir alan yaratalım.
Bakın, elektrikte TRT payını
kaldıralım, kayıp kaçak bedeli ve sayaç okuma bedeli gibi saçma
sapan bir şeyi buradan kaldıralım. Sayaç okuma bedeli nedir?
Zaten bir hizmet veriyor, buradan para kazanıyor,
çalıştırdığı insanın parasını da
yine milletten alıyor. Kayıp kaçak bedeli. Firmalar bundan sorumlu,
gerekli önlemlerini alsınlar, bunu da vatandaşın
sırtına yüklemeyelim.
Temel ihtiyaçlarda özel tüketim vergisini
kaldıralım, KDV oranını yüzde 1’e çekelim. Bakın, en
azından temel ihtiyaçlarda bunu yapalım. Bakın, eğer bunu
yapmazsanız bir sosyal patlamaya sebep olacaksınız.
İnsanlar birbiriyle kavga ediyor, birbirlerine borçlarını
ödeyemiyorlar, geçim sıkıntısı nedeniyle çiftler
boşanıyor. Bakın, bu boşanan çiftlerin çocukları
annesiz, babasız büyüyecek. Bunun günahı, vebali ağır olur.
Allah rızası için, milletimiz
tarafından size verilen yetkiyi ve görevi milletin çıkarları
için kullanın, ahireti ve hesap gününü unutmayın.
Teşekkür ediyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Dikbayır.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesinde geçen “4 yıl” ibaresinin “5 yıl”
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ayşe
Sibel Ersoy Ali Muhittin
Taşdoğan Esin
Kara
Adana Gaziantep Konya
Mehmet
Celal Fendoğlu Tamer
Osmanağaoğlu Ramazan
Kaşlı
Malatya İzmir Aksaray
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde İzmir
Milletvekili Tamer Osmanağaoğlu konuşacaktır.
Buyurun Sayın Osmanağaoğlu. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
TAMER OSMANAĞAOĞLU (İzmir) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 12
sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesi üzerinde
verdiğimiz önerge hakkında söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle, İzmir ilimizin sorunları ve çözüm önerileriyle ilgili
bazı önemli hususları dile getirmek istiyorum. Yüce heyetinizi ve
ekranları başında bizleri izleyen yüce Türk milletini saygı
ve muhabbetlerimle selamlıyorum.
İzmir birçok uygarlığa ev
sahipliği yapmış, tarihî, kültürel, ekonomik ve sosyal alanlarda
da her zaman öncülük eden bir şehrimizdir. Ancak günümüzde hem yerel
yönetim anlayışından hem de merkezî yönetimin yetersiz
desteğinden kaynaklanan bazı sorunlar hala devam etmektedir. 18
milyar dolar ihracat hacmiyle öne çıkan İzmir ilimiz 191 ülkeyle
ihracat, 160 ülkeyle de ithalat ilişkisi olan bir ticaret merkezi olmasının
yanı sıra, turizm sektörü açısından da her yıl
milyonlarca insanı misafir ettiğimiz,
ağırladığımız bir şehrimizdir. Yabancı
sermayeli 35 ülkeden 182 firmanın faaliyet gösterdiği, yüksek
eğitimli kalifiye iş gücümüzün yüzde 25’inin bulunduğu, üretim
hacminde millî gelirinin yüzde 6,2’sine sahip İzmir ilimizin tüm bunlara
rağmen yeterli ve gerekli desteği görmemesi üzülerek müşahede
ettiğimiz bir diğer husustur.
Değerli milletvekilleri, İzmir’in
kronikleşen sorunlarıyla yüzleşmenin zamanı çoktan
gelmiştir. Hatta bu yüzleşme konusunda biraz daha geç kalır isek
güzelliklerini bahsede bahsede bitiremediğimiz İzmir'den maalesef
hatıralarımızda bahsetmek zorunda kalacağız.
Kronikleşen altyapı sorunları artık İzmir'i ve
İzmirli hemşehrilerimizin yaşamını tehdit eder hâle
gelmiştir. Islah edilmeyen dereler, yetersiz altyapı sebebiyle her
doğa olayından sonra yaşanan sel felaketleri İzmir'e
yakışmayan, İzmirlinin hak etmediği görüntülerin ortaya
çıkmasına sebep olmaktadır. Yıllardır uygulanan
çarpık kentleşme anlayışının bir sonucu olarak
bir yanda gecekondulara teslim edilen İzmir’le
karşılaşırken diğer yanda da âdeta gökdelenlere teslim
edilen, yaşam alanı yetersiz bir İzmir’le
karşılaşmak istisnasız bütün İzmir sevdalılarını
rahatsız etmektedir. Bu sebeple İzmir'e yakışan bir kentsel
dönüşüm sürecinin hem yerel yönetim tarafından hem de merkezî
idarenin yetkili kurumları tarafından uzlaşılarak ve
haksız rant kapıları kapatılarak hayata geçirilmesi
zaruridir.
İzmir'in bir sanayi kenti olduğu da göz
önünde bulundurulursa çevre kirliliğinin sebepleri iyi
araştırılmalı, istihdam dengesini bozmayacak önlemler
alınmalıdır. Çevresi, doğası ve tarihî güzellikleriyle
göz kamaştıran ve güzel İzmir olarak anılan bu şehrin
çevre kirliliğiyle anılması sanıyorum bütün İzmir
sevdalılarını rahatsız etmektedir.
İzmir'in en büyük problemlerinden birisi de
artık İzmirlileri canından bezdiren, raylı sistemlere ve
toplu ulaşıma yönelme eğilimi olmasına rağmen bir
türlü çözüme kavuşturulamayan trafik sorunudur. Yanlış
şehirleşme, yerel yönetimlerin sorunun çözüme
kavuşturulması için hayata geçirdiği ve geçirmeye
çalıştığı eksik ve yanlış projeler işi
daha da içinden çıkılamaz bir hâle sokmuştur.
Değerli milletvekilleri, İzmir, bir
muhalefet partisinin iktidarın uygulamalarını mazeret göstererek
siyasi rantlarına malzeme yapacağı bir şehir değildir.
Yine, İzmir, iktidarın, bir muhalefet partisinin yanlış
yerel politikalarını mazeret göstererek kaderine terk edeceği
sahipsiz bir şehir de değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın
Osmanağaoğlu.
TAMER OSMANAĞAOĞLU (Devamla) –
Teşekkür ederim.
İzmir, denizci Çaka Bey'in, Aydınoğlu
Umur Bey'in, Timur Han’ın, Yüzbaşı Şerafettin'in, Büyük
Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün bizlere bir mirası değil, emanetidir.
Birçok firmanın da bulunduğu
Aliağa’da yapılacak bir bölge hastanesi bölgemizin itibarı
açısından da önem arz etmektedir. Hastane yeriyle ilgili tahsis
işlemleri tamamlanmıştır. Hastane yapımıyla ilgili
imar planı teklifi Çevre ve Şehircilik Bakanlığında
onay beklemektedir. Temennimiz ve talebimiz, prosedürlerin bir an önce
gerçekleştirilerek Aliağa'nın ihtiyacı olan hastanenin
yapımına başlanmasıdır.
Sayın milletvekilleri, Değerli
Başkan; Milliyetçi Hareket Partisi olarak İzmir'in geleceği
için, İzmirlinin refahı için atılacak her türlü adımı
destekleyeceğimizi açık bir şekilde beyan ediyorum.
Sözlerimi liderimiz Sayın Devlet Bahçeli
Beyefendi’nin İzmirli hemşehrilerimize hitaben yapmış
olduğu konuşmasındaki şu ifadeleriyle sonlandırmak
istiyorum…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Açalım mikrofonu.
TAMER OSMANAĞAOĞLU (Devamla) – "Güzel
İzmir, vakurlu İzmir, onurlu İzmir, dik duruşlu İzmir,
maviliklerinde Türk’ün kudretli asırlarını yüzdüren İzmir,
hasretle seni bağrıma basıyorum.”
Saygılarımla. (MHP sıralarından
alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın
Başkanım.
Değerli hatip, partimizin kurumsal
yapısına sataşmada bulunmuştur. Atila Sertel Bey bu konuda
eğer izin verirseniz…
BAŞKAN – Gerekçeyi söyler misiniz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Gerekçesi şu:
“İzmir Büyükşehir Belediyesi hizmetleri yapmamaktadır ve orada
bu hizmetleri yapmadığı için İzmir halkı
mağdurdur.” Bu anlamda…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Sertel.
İki dakika süre veriyorum.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- İzmir Milletvekili Atila Sertel’in,
İzmir Milletvekili Tamer Osmanağaoğlu’nun 12 sıra
sayılı Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
ATİLA SERTEL (İzmir) – Sayın
Başkanım, sayın arkadaşlarım; tabii İzmir’de
oturan, İzmir’de yaşayan, İzmir’in havasını soluyan
bir arkadaşınız olarak İzmir’de Türkiye’nin en
başarılı yerel yönetimi ve Türkiye’de en başarılı
yerel kalkınma modelini uygulayan, kentin içerisinde
ulaşımı raylı sistemle çağdaş bir kent hâline
getiren, İzmir Körfezi’ni temizleyen ve Türkiye’de yaklaşık 654
arıtma tesisinin 154’ünün İzmir’de olduğu,
toprağının, havasının temiz olduğu ve dünya
ölçeğinde, Avrupa ölçeğinde bakıldığında
yaşanabilecek on kent arasında olan İzmir’e yönelik
suçlamaları asla kabul etmek mümkün değildir. Siyaseten bile olsa
İzmir’de doğan, İzmir’de büyüyen ya da İzmir’e göç ederek
yaşayan insanlar olarak İzmirlilerin ortak özellikleri vardır.
Birincisi Bayrağına saygılıdır, ikincisi Mustafa Kemal
Atatürk’e saygılıdır, üçüncüsü cumhuriyete
saygılıdır, dördüncüsü demokrasiye ve insan haklarına olan
saygısı çok önemlidir. İnsanların birbirini dini, dili,
rengi, ırkı, mezhebi hiç ayırmaksızın bir
kardeşlik yaşamı içerisinde yaşadığı ve o
memleketin evladı olmanın onurunu duymayı yaşatan bir
kenttir İzmir. İzmir, adamı İzmirli yapar. İki sene,
üç sene, beş sene oturduktan sonra İzmirlileşirsin, o ruhu
kazanırsın. O ruh seni öyle bir sarar sarmalar ki ve öyle bir
kucaklar ki İzmirli olmakla da gurur duyarsın. İzmir’i, burada,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir İzmir milletvekilinin kötülemesini bir
arkadaşınız, bir kardeşiniz olarak asla içime sindiremem.
Biz İzmir’de yaşamaktan çok mutluyuz. İzmir 4 veriyor bu ülkeye.
Bütün insanları namusludur, çalışan fabrikatörü, sanayicisi,
işçisi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Bağlayın lütfen.
ATİLA SERTEL (Devamla) - …köylüsü, hepsi
vergisini öder, yasal olarak yaşar, hiçbir şekilde, yasa
dışı hiçbir işe müdahale etmez ve İzmir’de
yaşamaktan o insanlar onur duyar, gurur duyar. İzmir’de eğer
İzmir’e yönelik bir sıkıntısı olan varsa veya bir beklentisi
olan varsa, işte, yerel seçimler yakında, gelirler, aday olurlar, 30
ilçemizle birlikte, büyükşehrimizle birlikte, gelirler, demokrasi
içerisinde yarışırlar ve herkes hem boyunun hem oyunun ölçüsünü
alır.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
TAMER OSMANAĞAOĞLU (İzmir) –
Sayın Başkan, yerimden söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Osmanağaoğlu,
buyurun, yerinizden bir dakika süreyle söz veriyorum.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
34.- İzmir Milletvekili Tamer
Osmanağaoğlu’nun, İzmir Milletvekili Atila Sertel’in
sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
TAMER OSMANAĞAOĞLU (İzmir) –
Sayın Başkan, konuşmamın bütününü herhâlde arkadaşlar
dinlemediler. Ben bu konuda, İzmir’le ilgili konuştuğumda,
herhangi bir polemik konusu yaratmamak adına, hiç kimseyi kastederek
konuşmadım, ben İzmir’in problemlerinden bahsettim. Eğer
İzmir’in problemlerini bu arkadaşlarımız bilmiyorsa ona
benim diyecek bir şeyim yok ama bizim İzmir’de tespit ettiğimiz
problemler herkesin ayan beyan gördüğü problemlerdir. Bu konuda
arkadaşımızın söylediklerini kabul etmiyorum.
İzmir’deki sorunların çözülebilmesi için bir partili gibi değil,
İzmir’de yaşayan bir İzmirli gibi davranmalarını talep
ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler.
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Samsun Milletvekili Ahmet Demircan ve 5
milletvekilinin Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/1186) ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 12) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
8’inci madde üzerinde dört adet önerge vardır,
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 8’inci maddesinin kanun teklifinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Meral
Danış Beştaş Serpil
Kemalbay Pekgözegü Habip
Eksik
Siirt İzmir Iğdır
Mahmut
Toğrul Adnan
Selçuk Mızraklı
Gaziantep Diyarbakır
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Iğdır
Milletvekili Habip Eksik konuşacaktır.
Buyurun Sayın Eksik. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
HABİP EKSİK (Iğdır) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri ve değerli
halklarımız; yaklaşık üç gün önce maalesef bu Meclis
Anayasa’ya da aykırı bir şekilde yaklaşık 7 bin
doktorun medeni ölümünü Meclis çoğunluğu olan AKP ve MHP
oylarıyla Komisyonda kabul etmişti. Bugün Genel Kurul sürecinde bu
hatadan bir nebze dönüldü fakat özrü kabahatinden beter şeklinde. 5’inci
maddeyi değiştirip ne yaptı iktidar? İnsanların büyük
emeklerle elde ettikleri diplomalarını dört yüz elli gün
kullandırmıyor, hele bakalım daha ne zulümler planlıyor
iktidar? İşte, yukarıdan emirle hareket ederseniz her şeyi
böyle elinize, yüzünüze bulaştırırsınız.
Şimdi, bu 8’inci maddeyle ilgili elbette
söyleyeceğimiz çok söz var yalnız demokrasi, adalet, eşitlik,
barış olmadan bunları çok da tartışmanın bir
gereği yok bence.
Buradan, öncelikle, işleri ellerinden
alınmış yoldaşlarıma ve güvenlik
soruşturması nedeniyle ataması yapılmayan yeni mezun
kardeşlerime şunu demek istiyorum: Hemen enseyi karartmayın. Bu
kadar zalimleşmelerinin sebebi, gideceklerini anladıklarındandır
ve mücadelemizden korkmalarındandır. Evet, gidecekler, gidiyorlar,
gidiyorsunuz. Sadece, gitmeden önce içimizdeki o güzel duyguyu, yeryüzünün o en
büyük gücünü, sevgiyi yok etmek istiyorlar; buna izin vermeyelim çünkü
Gandi’nin de dediği gibi “Sevgi, yeryüzünün en incelikli gücüdür.” Buna
asla izin vermemeliyiz. Ey, zulmü kendine yol seçmişler bilin ki sizin
zulmünüzden korkmuyoruz, korkmayacağız, boyun eğmiyoruz, diz
çökmüyoruz.
OYA ERONAT (Diyarbakır) – Vay!
HABİP EKSİK (Devamla) – Çünkü biz özgürlük
mücadelesinin çocukları, Seyit Rıza’nın torunlarıyız.
Biz sizin hilelerinizle, oyunlarınızla baş edemedik, bu bize
dert oldu ama sizin önünüzde de diz çökmedik, bu da size dert olsun.
OYA ERONAT (Diyarbakır) – Vay! Bir
alkış!
HABİP EKSİK (Devamla) – Sen konuşmak
istediğin zaman gelip şey yaparsın. Burada hep sataşmak
için duruyorsun, biliyoruz.
Bu coğrafyada sizin gibi zorbalara, zalimlere
dün de direnenler oldu ve o zorbalar yenildiler.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Hop! Düzgün konuş ama
sensin zorba, sensin zorba.
HABİP EKSİK (Devamla) – Bugün de zalimlere
ve zorbalara sonuna kadar direnecek olan Selahattin Demirtaş’lar, Figen
Yüksekdağ’lar, Leyla Güven’ler var, biz varız, biz, biz milyonlar
varız. (HDP sıralarından alkışlar)
AHMET ÖZDEMİR (Kahramanmaraş) – Hadi
oradan!
HABİP EKSİK (Devamla) – Gideceğinizi
gördüğünüzden dolayı bu kadar hırçınlaşıyorsunuz
ve zalimleşiyorsunuz.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sensin hırçın ya,
bak sensin hırçın.
HABİP EKSİK (Devamla) – Dinleyin, dinleyin
arkadaşlar, dinleyin, hırçınlaşmayın, dinleyin
arkadaşlar.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Ya, sensin hırçın
ya, baksana.
HABİP EKSİK (Devamla) – Sözlerime Adnan
Yücel’in bir şiirinin dizeleriyle devam etmek istiyorum:
“Saraylar saltanatlar çöker/Kan susar bir gün/Zulüm
biter/Menekşeler de açılır üstümüzde/Leylaklar da
güler/Bugünlerden geriye/Bir yarına gidenler kalır/Bir de
yarınlar için direnenler/Şiirler doğacak kıvamda
yine/Duygular yeniden yağacak kıvamda/Ve yürek/İmgelerin en
ulaşılmaz doruğunda/Ey herşey bitti diyenler/Korkunun
sofrasında yılgınlık yiyenler/Ne kırlarda direnen
çiçekler/Ne kentlerde devleşen öfkeler/Henüz elveda demediler/Bitmedi daha
sürüyor o kavga/Ve sürecek/Yeryüzü aşkın ve barışın
yüzü oluncaya dek!”
Şimdi, ben size şunu söylüyorum, hepinize
tüm inancım ve samimiyetimle diyorum ki: Zalimler ve zorbalar sonsuza dek
kazanmazlar, elbet bir gün kaybedecekler. Faşizm elbet kaybedecek.
Şairin dediği gibi, yeryüzü aşkın, sevginin,
eşitliğin, barışın adaletin yüzü oluncaya dek biz
mücadele edeceğiz. Direnmek yaşamaktır.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Eksik.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı
Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 8’inci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
MADDE 8 – 14/5/1928 tarihli ve 1262 sayılı
İspençiyari ve Tıbbi Müstahzarlar Kanunu’nun 5’inci maddesi ikinci
fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“İspençiyari ve tıbbi mevat
müstahzaratın her türlü fenni ve iyi imalat uygulamaları
şartlarını taşıyan, yeterli donanıma sahip bir
laboratuvar veya fabrikada imali zorunludur.”
Ünal
Demirtaş Burhanettin
Bulut Kani Beko
Zonguldak Adana İzmir
Ali
Şeker Erkan
Aydın Ömer
Fethi Gürer
İstanbul Bursa Niğde
Ali
Fazıl Kasap Çetin
Arık Neslihan
Hancıoğlu
Kütahya Kayseri Samsun
Gamze
Taşcıer
Ankara
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Ankara Milletvekili
Gamze Taşcıer konuşacaktır.
Buyurun Sayın Taşcıer. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
GAMZE TAŞCIER (Ankara) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi
hekimleri açlığa mahkûm edecek, eczacılarımızı
sebepsiz bir şekilde zor durumda bırakacak bir teklifle
karşı karşıyayız. Komisyonda bunların pek
çoğunda uzlaşma sağlanarak olumlu düzenlemeler yapıldı
ancak yeterli değil. Toplum sağlığını düşünüyorsanız
uyarılarımızı dikkate almalısınız. En
nihayetinde bizim önerilerimiz sağlık içerisinde
çalışanların, emek verenlerin talepleri, meslek örgütlerinin
altını çizdiği düzenlemeler. Onlara kulaklarınızı
tıkayarak yapılacak her düzenleme eksik, yanlış
olacaktır. Bu yanlışlık sağlık söz konusu
olduğunda geri dönülemez hatalar doğabilir tıpkı “Kriz var,
tasarruf uyguluyoruz.” diyerek, halkın önceliği olan şeyleri
kısmanın yanlışlığı gibi.
Dün Plan ve Bütçe Komisyonunda Sağlık
Bakanlığının bütçesi görüşüldü. Bütçe teklifine ya da
uygulamalara bakıyoruz Cumhurbaşkanlığına alınan
araçlara uygulanmayan tasarruf sağlıkta uygulanıyor. Şu an
bizim uğraşımız yeni araçlar değil bulunmayan ilaçlar
olmalı. “Yokluk var.” diyorum, “Önceliğimizi sıralayalım.”
diyorum; sizce sağlıktan daha önemli ne olabilir? Önemli bir
kısmı yaşamsal nitelikte olan tam 171 kalem ilacın üç aydan
beri piyasada olmadığını biliyor musunuz?
İhtiyacı olmayan bilemez. Keşke kimsenin ihtiyacı olmasa
ama vatandaş ilaç yokluğunda perişan. Bununla birlikte belirli
aralıklarla ve sınırlı sayıda piyasaya sürülen ilaçlar
var. Bunlar da yine iktidarın yanlış ilaç ve kur politikası
nedeniyle karşılaştığımız sorunlar.
Bakın, 8 Kasım itibarıyla 738 kalem
ilaç piyasada belirli aralıklarla bulunamıyor. Tek bir
yurttaşımız ilaca ulaşamadığı için
hayatını kaybederse bunun vebalini hangimiz ödeyebilir? Bu durum
toplum sağlığı açısından olduğu kadar
ekonomi açısından da bir risk değil midir? Her fırsatta
yerli ve millî vurgusu yapıyorsunuz, buna rağmen yerli ve millî bir
ilaç politikası oluşturamıyorsunuz. İktidarın
dışa bağımlı ilaç politikası yüzünden 1980’li
yıllarda ilaç ihtiyacının yüzde 80’ini yerli üretimle
karşılayan Türkiye, geldiğimiz noktada dışa
bağımlılık oranını yüzde 20’den 60’a
çıkardı. Bu mu yerlilik ve millîlik? İlaç endüstrisinde AR-GE
faaliyetleri yeterince teşvik edilseydi, yerli ilaç üretimi özendirilseydi
durum böyle olur muydu? Dışa
bağımlılığı karakter hâline getirdiniz, ilaçta
olduğu gibi ilaç hammaddesinde de dışa
bağımlılık oranı yüzde 80 gibi büyük bir oran. Bu
ekonomiyi de etkileyen yine önemli bir unsur.
Değerli milletvekilleri, sadece ilaçta mı
yanlış politikalarınız? Sağlık
çalışanlarının durumu çok mu iyi? Elbette değil.
Bildiğiniz gibi TİTCK’da çalışan kamu eczacıları
ve hekimler, kurumun döner sermaye geliri olmadığı için
diğer kurumlarda çalışan ve aynı işi yapan meslektaşlarından
daha az maaş alıyor. Bu durum hem Anayasa’nın eşitlik
ilkesine aykırı hem de eşit işe eşit ücret
esasına da aykırılık teşkil ediyor. Bu durumda olan
yüzlerce, binlerce insandan bahsetmiyoruz, bu durumda sadece 326 eczacı ve
36 hekim bulunuyor. Yani çok küçük maliyetlerle bu sorun düzeltilebilir.
Kendileri, iktidar partisine ve bakanlara bu haklı taleplerini
ilettiklerinde mali durumun müsait olmadığını, bütçenin
yetersiz olduğunu söylüyorsunuz. Eğer sayıları 400’ü bile
bulmayan bu insanların haklı taleplerini yerine getiremiyorsak bütçe
yapmanın ne anlamı kaldı? Kamu eczacılarının
haklı talebine para yok, Cumhurbaşkanlığına
alınacak 44 araç için para var. Kamu eczacılarının
haklı taleplerine para yok, Cumhurbaşkanının yazlık
sarayı etrafındaki arazileri kamulaştıracak para var. Kamu
eczacılarının haklı talebine para yok, Meclisin
koridorlarına 1 milyon 350 bin liraya halı döşemeye para var. Bu
insanların haklı talebinin maliyeti sarayın on beş günlük
maliyeti bile değil ve siz bu insanlara “Para yok.” diyorsunuz. Para var
ama her zaman söylüyoruz, bütçe bir tercih meselesi. Siz bütçeyi halk için
değil, bir kişi için yaparsanız, sonucu bu olur.
Değerli milletvekilleri, temmuz ayında bu
konuyla ilgili bir kanun teklifi verdim, daha sonra Sağlık
Komisyonunda da bir önerge verdik ancak iktidar partisi milletvekilleri
tarafından reddedildi. Eğer bizim teklifimizi kabul
etmiyorsanız, siz verin, biz sizinkini destekleyelim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Taşcıer.
GAMZE TAŞCIER (Devamla) – Ama, bu sorunu çözmek
zorundayız. Bu sorun çözülene kadar mücadeleyi sürdüreceğimizi de net
bir şekilde ifade etmek istiyorum.
Sözlerime son verirken şunu belirtmek
istiyorum: Sadece yiyecekler, içecekler, radyasyon, çevre gibi etkenler
değil, yanlış sağlık politikaları da halkın
sağlığının en büyük düşmanıdır. Gelin,
halkın sağlığıyla oynayacak düzenlemelerden vazgeçelim.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve
İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Taşcıer.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 8’inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 8: 14/05/1928 tarihli ve 1262 sayılı
İspençiyari ve Tıbbi Müstahzarlar Kanunu’nun 5’inci maddesinin ikinci
fıkrasında geçen “İspençiyari ve tıbbi mevat ve
müstahzaratın her türlü fenni ve iyi imalat uygulamaları
şartlarını haiz, kafi tesisatı muhtevi bir laboratuvar veya
fabrikada imali mecburidir.” ibaresindeki “imali mecburidir” ibaresinin
“üretimi zorunludur” olarak değiştirilmesini teklif ederiz.
Metin
Nurullah Sazak Nevin
Taşlıçay Ümit
Yılmaz
Eskişehir Ankara Düzce
Sefer
Aycan Hayati
Arkaz
Kahramanmaraş İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL
YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Düzce Milletvekili
Ümit Yılmaz konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Yılmaz. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ÜMİT YILMAZ (Düzce) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 12 sıra sayılı Kanun’un 8’inci
maddesinde değişiklik önergesi vererek benim de mensubu
bulunduğum eczacılık mesleğinin
yaşadığı sorunları dile getirmek için söz
almış bulunmaktayım.
Değerli milletvekilleri, 2004 yılında
yapılan Sağlıkta Dönüşüm Projesi’yle SSK eczanelerinin
kapanması ve hastaların ilaçlarını serbest eczanelerden
almasıyla hem vatandaşlarımızın ilaç alım hizmeti
hem de eczacılarımızın sağlık
danışmanlığı vatandaşlarımızın
aldığı sağlık hizmet kalitesini artırmıştır.
Ancak bu balayı dönemi meslektaşlarımız açısından
çok kısa sürmüştür. Sağlık Bakanlığının
ilaç fiyatlandırma politikasındaki değişiklikler,
eczacıların üzerine vazife olmamasına karşılık
muayene ücretlerinin eczanelerden tahsilatı, sağlık uygulama
tebliğinde sık yapılan değişiklikler ve benzeri sorunlar
eczacılarımızı mesleki açıdan zor durumda
bırakmıştır.
Her ne kadar meslektaşlarımıza
verilen reçete hizmet bedeli ücretleri iyileştirme gibi görünse de
sağlıkta dönüşümün en ağır bedelini maalesef
eczacılarımız ödemiştir ve ödemeye devam etmektedir.
Özellikle ilaç fiyatlandırmasında euro kurunun 2,69 TL gibi gerçek
kur fiyatının yarısından bile az olması hem
eczacılarımızı ekonomik olarak zor durumda bırakmakta
hem de özellikle ithal ilaçların bazılarının temininde
güçlük çıkarmaktadır. Eczacılarımızın
isteği, bir an önce kurdaki fiyatlandırmanın düzenlenmesidir.
Aksi takdirde, işletme maliyetleri her geçen gün artan eczanelerimizin
ekonomik açıdan yaşadıkları zorluklar dayanılmaz hâle
gelecek ve birçok serbest eczane kapanmak durumunda kalacaktır.
Eczacılarımızın problemleri
sadece bunlarla kalmamaktadır. Bazı ilaç firmalarının keyfî
olarak uyguladığı, daha doğrusu uygulamadığı
kamu kurum iskontosunu vermemesi ve kurum tarafından herhangi bir
yaptırımın bu firmalara uygulanmaması sorunlardan bir
tanesidir.
Eczacılarımızın nöbette
yaşadığı sıkıntıların başında
gelen, bugün de görüştüğümüz sağlıkta şiddet sorunu
oldukça önemlidir. Birçok meslektaşımız gecenin ilerleyen
saatlerinde nöbette saldırıya uğramaktadır. Nöbetlerde
eczacıların güvenli kamu hizmetini sunmalarına yönelik önlemler
bir an önce alınmalıdır.
Değerli milletvekilleri, internette ve
bazı satış noktalarında satılan, ne idiği
belirsiz, ruhsatsız, endikasyon belirtilerek sunulan ürünler “bitkisel ve
zararsız tedavi” adı altında halk
sağlığını tehdit etmekte ileri aşamaya
gelmiştir. Bu şekilde ilaç temin eden birçok vatandaşımız
ağır sağlık problemleri yaşamış,
bazıları hayatını kaybetmiştir. Konuyla alakalı
çalışmalar ve iyileştirmeler önceki dönemde
yapılmışsa da yetersizdir.
Serbest eczanelerin yanı sıra kamuda
çalışan eczacılarımızın sorunları da oldukça
fazladır. Özellikle SGK’de çalışan eczacılar ile
Sağlık Bakanlığı bünyesinde çalışan
eczacıların özlük haklarındaki farklılıkların bir
an önce giderilmesi gerekmektedir. Kamuda çalışan
eczacılarımızın özlük haklarında geçen haftalarda
Mecliste yapılan düzenleme doğru ama maalesef eksiktir. Hekim ve
diş hekimlerinin emekli maaşlarında yapılan
iyileştirme maalesef eczacılarımıza
yapılmamıştır. Bu eksikliğin bir an önce giderilmesi
gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, son yıllarda
eczacılık fakültelerinin sayısındaki plansız
artış, önümüzdeki dönemde eczacı istihdam sorununun
yaşanacağının açık bir göstergesidir. İstihdam
sorununun çözümüne yönelik ikinci eczacılık ve yardımcı
eczacılık konuları oldukça önemlidir. Özellikle
yardımcı eczacılık kanununun getirilmesine rağmen
yönetmeliğin hâlen çıkmaması yeni mezun
arkadaşlarımızı zor durumda bırakmaktadır.
Yardımcı eczacılığın görüştüğümüz kanun
teklifinden çıkarılması, yeni bir kafa
karışıklığına mahal vermeden yönetmeliğin
bir an önce düzenlenmesi gerekmektedir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Yılmaz.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sağlıkla
İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 8’inci
maddesinde yer alan “mecburidir” ibaresinin “zorunludur” olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Tuba
Vural Çokal Ayhan
Erel İsmail
Koncuk
Antalya Aksaray Adana
Fahrettin
Yokuş Tamer
Akkal
Konya Manisa
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Antalya Milletvekili
Tuba Vural Çokal konuşacaktır.
Buyurun Sayın Vural Çokal. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
TUBA VURAL ÇOKAL (Antalya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; “sağlıkta şiddet
tasarısı” adı altında önümüze bir yasa getirildi fakat
burada dikkat çeken en önemli madde 5’inci maddeydi. Evet, 5’inci madde
Sağlık Komisyonunda çok şiddetli bir şekilde
tartışıldı ve Genel Kurulda, en azından belli
maddelerinde yumuşama yapıldı. Bundan dolayı teşekkür
ediyoruz.
Ben de bir hekimim ve bu yasa tasarısı
tartışıldığında öğrencilik
yıllarıma geri gittim, düşündüm, 5,5 yaşında ilkokula
başladım ve yirmi iki-yirmi üç yıllık bir eğitimden
geçtim ve 6’ncı sınıftaki en büyük hayalim TUS
sınavını kazanmaktı, uzman olmaktı. Evet, bu yasa
tasarısında getirdiğiniz düzenlemelerle belki KHK’yle ihraç
edilmiş uzman hekimlerin özel hastanelerde çalışmasına izin
veriyorsunuz ama 6’ncı sınıf öğrencilerinin bütün
hayallerini yıkıyorsunuz, bütün hayallerini yıkıyorsunuz.
Bir gün seçim bölgenizde bu hekimlerle yüz yüze geleceksiniz ve bu hekimlere
nasıl bir açıklama yapacağınızı çok merak
ediyorum. Yani bu TUS haklarının ellerinden alınması kabul
edilebilir bir şey değildir diye düşünüyorum.
Tasarının 24’üncü maddesi
sağlıkta şiddetle ilgili getirdiğiniz bir öneri. Yani
burada getirdiğiniz öneride kolluk güçleri geliyor ve
savcılığa suçu işleyen kişiyi götürüyorlar. Yani bir
hekim olarak ben şiddete uğradığımda evet, kolluk
güçleri gelecek, bana şiddeti yapan kişiyi savcılığa
sevk edecekler sonra ne olacak, yani sonra ne olacak? Biz hastayı tedavi
etmek için eğitim alıyoruz. Yani, bizim şiddete
uğramamız kabul edilebilir gibi bir şey değildir. Siz bir
bankaya gittiğinizde banka memuru 12.30’da “Evet, gişe kapandı,
şu anda işleminizi yapamıyorum.” dediğinde şiddet
uygulayabiliyor muyuz? Yani neden doktora bu kadar şiddet uygulama
konusunda buradan bir yasa tasarısı gitmiyor? Neden bu Meclisten
çıkmıyor? Yani bütün doktorların istediği bu. Bu doktorlara
verilen bir ödül müdür yani? Savcılığa sevk etmek.
2017 yılı sonu itibarıyla on beş
senede sağlık çalışanlarına yönelik şiddet
olaylarında yüzde 68 oranında bir artış
yaşandığı görülüyor. 2013 yılıyla 2018
yılları arasında her saat başı bir sağlık
çalışanının şiddete maruz kaldığı
görülüyor. Yine, nisan 2018 tarihine kadar son altı yılda
sağlık çalışanlarına yönelik 68.375 şiddet
vakasının geçtiği görülmektedir.
2003 yılında Sağlıkta
Dönüşüm Programı ilk uygulanmaya başladığı
zamandan bu yana biz doktorlar söylüyoruz: Bu program piyasa odaklı bir programdır,
bu program sağlık hizmetine meta, hastaya müşteri gözüyle
bakmaktadır. Evet, bu programda nitelik değil, nicelik esastır,
bütün bunlar hekim ile hastayı karşı karşıya
getirmektedir. Evet, gene çok üzülerek söylüyorum ki biz hekimler haklı
çıktık. Ne dendi? “Sağlıkta kuyruk olmayacak.
Alacaksın nüfus cüzdanını eline, gedeceksin hastaneye
istediğin saatte, istediğin hekime, istediğin şekilde
muayene olabileceksin.” Ne oldu peki? Hastanede kuyruklar oluşmaya
başladı. Performans yasası ne getirdi? Ne kadar çok hasta
bakarsan o kadar çok para alırsın. Hekim ne yaptı? Daha çok
hasta bakmaya başladı, endikasyonu olmayan daha çok ameliyat yapmaya
başladı. Ne oldu bu sefer? Hasta mağduriyetleri ortaya çıktı.
Bunların bir an önce düzenlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Yani,
Sağlıkta Dönüşüm adı verilen bu sistemle vatandaşa
parasız, sırasız, sorunsuz bir sağlık hizmeti vaat
edildi ama bu istenildiği gibi olmadı.
Burada, doktorlar ve sağlık personeli,
kendini 7/24, esnek, kuralsız, baskı ve risk altında bir ortamda
çalışırken buldu. Hastayı müşteri olarak gören bu
uygulamaya tüm STK’lar karşı çıkmasına rağmen,
Sağlık Bakanlığı hâlâ biz sağlıkçılara
kulaklarını tıkamaya devam ediyor.
Ben, son olarak bir hekim arkadaşımın
bana gönderdiği bir metni okumak istiyorum buradan izninizle: “Evet, bu
yasa teklifi doktora verilen bir ödüldür. Bu ödül, daha lisedeyken
çocukluğunu kaçırmanın ödülüdür. Bu ödül, zorlu üniversite
sınavında gecesini gündüzüne katıp bu ülkenin en zeki insanlarının
arasında olmanın ödülüdür. Evet, bu ödül, üniversitede sınavlar,
kadavralar, sözlüler, nöbetler, ölümler arasında
sıkıştırılmaya çalışılan koskoca kaçan
altı yıllık bir hayatın ödülüdür. Bu ödül, TUS denilen ömür
törpüsü bir sınava gençliğini, saçlarını ve hatta
sağlığını feda etmenin ödülüdür. Bu ödül, dört
beş yıllık asistanlık süresince hastaneyi evi bilmenin,
evinden çok hastanede, bazen sedyede…”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin Sayın Vural Çokal.
TUBA VURAL ÇOKAL (Devamla) – “…bazen sandalye üzerinde
yarım saatlik tavşan uykusu derinliğinde uykuların
ödülüdür. Bu ödül, otuz altı saatlik uykusuz nöbetlerin,
kaçırılan bayram günlerinin, nöbet çıkışı eve
gelip üstündekilerle bir köşede uyuyup kalmanın ödülüdür. Bu ödül, en
ufak bir şeyde ‘Aman doktor, yetiş.’ cümlesi daha soğumadan
hastana müdahale ederken kendin hasta olduğunda kolunda serumla işine
devam etmenin ödülüdür. Bu ödül, hiçbir zaman alamayacağın
maaşlarla suçlanmanın ödülüdür. Bu ödül, hayatını
başka hayatlara adamanın ödülüdür.”
Ödülünüzü kutluyorum sevgili
meslektaşlarım.
Hepinize teşekkür ediyorum. (İYİ
PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Vural
Çokal.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… 8’inci madde kabul edilmiştir.
9’uncu madde üzerinde üç önerge vardır; bir
önergenin sadece gerekçesini okutacağım, diğerlerini de okutup
işleme koyacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesinin kanun teklifinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Tülay Hatimoğulları Oruç Züleyha Gülüm Tuma
Çelik
Adana İstanbul Mardin
Hasan Özgüneş Ahmet
Şık
Şırnak İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Söz madde ile 1262 sayılı Kanun’un 19’uncu
maddesinin birinci fıkrasının "Müstahzar olmamakla beraber
hastalıkları teşhis ve tedavi ettiği beyanı ile
herhangi bir ürünün satışını, pazarlamasını veya
reklamını yapanlar bir yıldan beş yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır." şeklindeki üçüncü
cümlesinde yer alan "ve” ibaresinin "veya” olarak
değiştirilmesi teklif edilmiştir. Ancak söz konusu ibarenin
teklifteki gibi değiştirilmesi durumunda genelde cildiye
doktorlarının eczacılara majistral (el ile) olarak yaptırdıkları
karışımın yapılması engellenecek ve sonuç
itibariyle birçok hastanın mağdur olmasına neden olacaktır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı
Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 9’uncu
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
“MADDE 9- 1262 sayılı Kanunun 7 nci
maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan
“nümuneler Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaletince” ibaresi “numuneler
Sağlık Bakanlığı tarafından veya bakanlıkça
yetkilendirilmiş olan laboratuvarlarda” şeklinde değiştirilmiştir.”
Ünal
Demirtaş Burhanettin
Bulut Kani Beko
Zonguldak Adana İzmir
Ali
Şeker Ömer
Fethi Gürer Çetin
Arık
İstanbul Niğde Kayseri
Ali
Fazıl Kasap Neslihan
Hancıoğlu Mürsel
Alban
Kütahya Samsun Muğla
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Muğla
Milletvekili Mürsel Alban’ın konuşması vardır.
Buyurun Sayın Alban. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
MÜRSEL ALBAN (Muğla) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; insanca yaşayabilmenin en önemli iki
ayağı vardır; biri eğitim, biri sağlık sistemidir
fakat AKP iktidarının on altı yılıyla birlikte önce
eğitimde, daha sonra da sağlıkta çöküş dönemi başladı.
Sayenizde yalan rüzgârlarının 16’ncı yılına
girmiş bulunmaktayız.
AKP olarak, yönetim başına geldiğiniz
ilk yıllarda Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı ilan
ettiniz, sağlıkta reformlar yapacağınızı iddia
ederek sağlık sistemini çökerten düzenlemeler yaptınız.
“Sağlıkta dönüşüm” adı verilen reform
çalışmalarıyla sağlığı temel bir hak
olmaktan çıkardınız, sağlık hizmetlerini hızla
piyasaya devrettiniz.
Sizin döneminizde sağlık
alanlarındaki yıkım politikalarından halkımız
kadar sağlık çalışanları da nasibini aldı. Uzman
doktor açığı nedeniyle özellikle acil servislerde yeterince
hizmet veremediniz, sağlık çalışanlarıyla halkı
karşı karşıya getirdiniz. Sağlık
çalışanları bir yandan iktidarınızın emek
düşmanı politikasının hedefi olurken bir yandan da onlara
saldıranların ve cinayetlerin hedefi hâline geldi.
“Sağlıkta çağ atladık.” dediniz,
acil servislerde tekerlekli sandalye ve personel olmadığı için
tansiyonu 19’a çıkmış hastaları yürüterek içeriye
aldınız, yatak olmadığı için ayakta tedavi etmeye
çalıştınız.
“Hastanelerdeki kuyruğa son verdik.” dediniz,
hastalara aylar sonrasına randevu vererek evde bekleme dönemini
başlattınız. Hastalık randevuyla mı geliyor ki siz,
hastalara randevu veriyorsunuz, günlerce bekletiyorsunuz?
Kamuda uygulanan performans sistemiyle hekimler
yaptıkları tedavilere karşılık gelen puanlara göre ek
ödeme almaktadırlar. Son zamanlar hekimlerden insanca yaşayabilmek,
gelir elde etmek için akıl almaz puanlar yapılması isteniyor. Bu
puanların nitelikli sağlıklı koşullarda
yapılmasının imkânı hekimler için
kaldırılmıştır.
“Vatandaş ilacını istediği
eczaneden, üstelik ucuza alıyor.” diyorsunuz fakat Sosyal Güvenlik Kurumu
birçok ilacı ödeme listesinden çıkarmıştır. Bu
ilaçların parasının tamamını vatandaşlar cebinden
ödüyor, üstelik SGK hesaplama yaparken eş değer ilaçların en
ucuzunu esas almaktadır, aradaki fark da hastaların cebinden
çıkmaktadır. “Hortumları kestik, yolsuzlukları bitirdik.”
diyorsunuz. Sağlıktaki yolsuzluklar bitmek bir yana katbekat
arttı. Sağlık sektörü yolsuzluklarla birinciliği hiçbir sektöre
kaptırmadı.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; seçim bölgem olan Muğla’daki sağlık
alanındaki sorunlara değinmek istiyorum. AKP’nin sağlık
performansından faydalanan tek kesim özel hastane patronları
olmuştur. AKP’nin döneminde Sağlık Bakanlığının
hastane sayısı çok az oranda artarken özel hastane sayısı
yüzde 100’ü geçmiştir. Muğla ilimizde -konuyla ilgili olarak örnek
vermek istediğim- faaliyet göstermekte olan Muğla Devlet Hastanesi,
2011 yılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesiyle
yapılan protokol sonrası Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi
Eğitim ve Araştırma Hastanesi olarak hizmet vermeye
başlamıştır. 2011 yılından bu yana ilimizde
ikinci basamak devlet hastanesi bulunmamaktadır. Yanı
başımızdaki illerde, Aydın’da, Denizli’de en az 2 devlet
hastanesi ve 1 üniversite hastanesi bulunmaktayken turizm sezonunda nüfusu 12
milyona yaklaşan ilimizde ise tek hastane olması sağlık
hizmetlerine erişimi zorlaştırmakta hatta sağlık
hizmetleri alınamamaktadır. Mevcut hastanemiz 501 yatak
kapasiteliyken 29/10/2017 tarihinde taşındığımız
yeni hastane 567 yatak kapasitesindedir, yeterli değildir. Merak ediyorum,
sadece 66 yatak için mi yeni bir hastane açtınız? Yıllardır
Muğla’mıza hizmet veren 501 yataklı hastaneyi kapatarak
atıl duruma neden getirdiniz? Hastaneye yatırılan
hastaların hemen her gün yatak bulamadığı, doktorlar
tarafından yatış verilen hastaların yatışı
iptal edilmekte veya hasta uzun saatlerce ayakta bekletilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Alban.
MÜRSEL ALBAN (Devamla) – Peki, toparlıyorum
hemen.
Kısaca, sağlık alanında AK
PARTİ’nin politikaları artık iflas etmiştir. Bu
iflasın faturası da halkımız ve emekçi hekimlere
çıkartılmıştır. Konuşmamın sonunda, bu kürsüde,
zor şartlarla, kısıtlı imkânlarla hizmet üretmeye
çalışan, bu kötü şartlar yetmiyormuş gibi AKP
iktidarının sağlık politikaları nedeniyle
canlarından bezdirilen sağlık çalışanlarına
sesleniyorum: Direnin hekimler, direnin hemşireler, direnin tüm
sağlık emekçileri, direnin sağlıkta hizmet alamayan
Muğla halkı, direnin sağlığı bozulan Türkiye diyor,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Alban.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan “Sağlıkla
İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin” 9’uncu
maddesinde yer alan “yetkilendirilen” ibaresinin “yetki belgesi verilen” ibaresi
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Fahrettin
Yokuş Tamer
Akkal Ayhan Erel
Konya Manisa Aksaray
Hayrettin
Nuhoğlu İsmail
Koncuk
İstanbul Adana
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Konya Milletvekili
Fahrettin Yokuş konuşacaktır.
Buyurun Sayın Yokuş. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi şahsım ve
İYİ PARTİ adına saygıyla selamlıyorum.
Dün bir saldırı sonucu Hakk’a
uğurladığımız DİSK’e bağlı
LASTİK-İŞ Sendikası Genel Başkanı Abdullah
Karacan Bey’e Allah’tan rahmet, sevenlerine başsağlığı
diliyorum.
Değerli milletvekilleri, Yemen’de büyük bir
dram yaşanıyor, her on dakikada 1 çocuk ölüyor, Yemen halkı
perişan, eğer tedbirler alınmazsa toplu ölümler
gerçekleşecek. Türkiye Büyük Millet Meclisinin Yemen’le ilgili bir
duyarlı bildiri yayınlamasını buradan talep ediyorum.
Değerli milletvekilleri, Meclise
geldiğimiz günden beri her konuşmacının FETÖ söz konusu
olduğu zaman “iltisak” ve “irtibat” kelimelerini
kullandıklarını gördük. Arapça’dan dilimize gelen bu kelimelerin
ne anlama geldiğini artık hepimiz çok iyi biliyoruz ama bu
kelimelerin… Kimini cezaevine doldurduğunu, kimini bakan
yaptığını, hatta bazılarını Diyanet
İşleri Başkanı yaptığını gördük.
İlginçtir, şu anda Diyanet İşleri Başkanlığı
yapan muhterem, FETÖ’nün Kültürlerarası Diyalog Platformu’nun Yönetim
Kurulu üyesi, meşhur Abant Platformu’nun daimî
katılımcısı, yetmez, Kimse Yok Mu Derneği’nin
müdavimi. Allah aşkına, bu Mecliste kim kimi kandırıyor? Bu
FETÖ iltisaklısı adam bu ülkede Diyanet İşleri
Başkanlığı yapıyorsa -AK PARTİ’liler olarak
söylüyorum- daha sizin bu ülkede çok işiniz var. Eğer siyasi
ayağına dokunabilseydiniz, eğer siyasi ayağından
kaçmasaydınız belki biraz aklanırdınız ama bu Diyanet
İşleri Başkanı orada olduğu sürece sizlere biz haklı
olarak “FETÖ’cüleri koruyanlar” demeye devam edeceğiz.
Değerli milletvekilleri, sizlere Millî
Eğitim Bakanından da söz etmek isterim. Sayın Bakan “Efendim,
yanlış savunma yaptık Andımız’la.” diyor. Ee? “Bu
yanlış savunmanın bedelini iki üç bürokrata ödettik.” diyor. Ne
güzel ya! Sen nesin Sayın Bakan? Onurluysan bunun bedelini ödersin, istifa
edersin. Var mı öyle? Türklüğe, beş bin yıllık Türk
milletine hakaret edilecek “Pardon, bundan haberim yoktu, benim bürokratım
yapmış.” Böyle devlet yönetilmez. Böyle devlet yönetirseniz bu devlet
bir yere de gidemez.
Değerli milletvekilleri, gelelim pancar
çiftçisinin sorunlarına. Fabrikaları özelleştirmeye
kalktınız, elinize yüzünüze bulaştırdınız,
yarısını sattınız yarısını
satamadınız, süresinde satamadınız. Pancar çiftçisini
perişan ettiniz, yetmedi parasını vermediniz zamanında,
yetmedi pancarın oranını düşürdü özel firmalar, özel
sattığınız şahıslar. Taşıyan
kamyoncular perişan, malının parasını iki ayda
alamayan pancar çiftçisi perişan. Özelleşen fabrikalardan 2 bin
civarında işçi atılmış, birçok işçi sürgüne
gönderilmiş. Allah aşkına, sizin derdiniz ne? Bunları
satarak Cargill’e mi çalışıyorsunuz, Amerika’ya mı
çalışıyorsunuz? Saatlerdir sağlıkla ilgili
konuşuyoruz. Yani bu millet şekerpancarından üretilen şeker
yerine kamıştan üretilen şeker mi yesin? Derdiniz bu mu? Onun
için, yaptığınız her iş sakat ve bu sakat işleri
yapmaya devam ediyorsunuz ama biz de buradan söylemeye devam edeceğiz.
Pancar çiftçisinin hakkını verin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Yokuş.
FAHRETTİN YOKUŞ (Devamla) – Pancar
çiftçisi sizlere çuvallar dolusu oy verdi hâlâ da vermeye devam ediyor ama siz
bir gün onları dinlemediniz. Dünyanın neresinde var bir hafta, on gün
fabrikanın önünde malını teslim etmek için beklemek? Ondan
sonra, özel sektöre sattığınız fabrika polarını
ölçecek pancarın, firesini ölçecek güya pancarın yüzde 30’a kadar
indirecek. Yazık değil mi ya benim çiftçime? Siz, Allah
aşkına adınızdaki şu “Adalet” lafını bir
daha değerlendirin, bunu bir daha değerlendirin, partinizin
adını değiştirin diyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Yokuş.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Size söz vereceğim ama herkes
arayı bekliyor. Şöyle Akbaşoğlu, isterseniz aradan sonra…
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı)
– Yok, şu anda…
BAŞKAN – Ama siz “Sadece bir cümle” diye
başladığınızda çok uzun sürüyor, lütfen. “Kısaca,
kayıtlara geçmek üzere” diye başlıyorsunuz sanırım.
Mikrofonu açıyorum.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
35.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlu’nun, Konya Milletvekili Fahrettin Yokuş’un 12
sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesiyle ilgili önerge
üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Şöyle Sayın Başkan: Yani hiç
konuşmayalım aslında ama “Adalet ve Kalkınma Partinizin
ismini değiştirin.” diye başlayan, sağlıkla ilgili bir
kanun teklifinde sağlık dışında her şeyi yalan
yanlış sıralayan bir konuşmaya da, müsaadenizle, bir cümle
olsun cevap verelim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Size
“yalancı” dedi.
BAŞKAN – Yani, müsaade ediyorum, siz de takdir
edin, sürekli söz veriyorum zaten.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Şöyle: “Amerika’ya mı
çalışıyorsunuz?” gibi bir cümle var, efendim, Millî Eğitim
Bakanını istifaya davet var, birçok, böyle, ilgisi olmayan hususlar,
bodoslama birçok husus burada zikrediliyor. Buna cevap vermeyeceğiz de
neye cevap vereceğiz?
BAŞKAN – Verin.
Buyurun Sayın Akbaşoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Tabii. Estağfurullah.
Şöyle Sayın Başkanım: Sonuç
itibarıyla bu konuşmaların hepsini reddediyor ve iade ediyorum.
Dolayısıyla, Millî Eğitim
Bakanımız da gereğini yapmış, yanlış
ibareler kullanan ilgili avukat ve bürokratı görevden
almıştır. Dolayısıyla, oradaki bir bürokratın
yapmış olduğu işlemi Sayın Bakana hamletmek doğru
değildir, Bakan gereğini yapmıştır çünkü, kendisinin
bilgisi dışında olan bir şeyle ilgili itham edilemez.
Aynı zamanda, hiçbir FETÖ’cü bürokrat da biline biline görevinde asla
bırakılmaz ve bırakılamaz.
Bizim ismimiz “Adalet ve Kalkınma”dır. Biz
adaletin de gereğini, kalkınmanın da gereğini bu millete
elhamdülillah tattırdık, bunun da herkes bilincinde olsun.
Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AYLİN CESUR (Isparta) – Niye
araştırma komisyonu kuramıyorsunuz?
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Akbaşoğlu.
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Sayın
Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Yokuş,
yerinizden.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – “Yalancı”
dedi adama Sayın Başkanım, buna yerinden olur mu ya!
“Yalancı” dedi ya, açıkça sataşma.
BAŞKAN – Bırakın kendisi talep etsin
Sayın Altay, kendisi talep etsin, lütfen, onun da grup başkan vekili
var.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – “Yalancı” değil, “yalan yanlış”.
BAŞKAN – Buyurun siz, yerinizden.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hayır,
“Yalancı” dedi ya!
BAŞKAN – Siz ne istiyorsunuz Sayın
Yokuş?
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Efendim,
kürsüden konuşmak istiyorum.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Bakın, ben yerimden konuştum ve sataşmadım.
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Sataşmadan
dolayı kürsüden söz istiyorum.
BAŞKAN – Grup başkan vekili
olmayınca, sataşmadan…
Buyurun, tamam, iki dakika süre veriyorum.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – O zaman biz de alacağız.
BAŞKAN – Usulen şöyle olur:
Sataşmanın gerekçesini açıklarsınız, ben de takdir
ederim, ona göre söz veririm. Yine de buyurun diyorum, siz iki dakika
konuşun Sayın Yokuş.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
2.- Konya Milletvekili Fahrettin Yokuş’un,
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun
yaptığı açıklamasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Sayın
milletvekilleri, sabahtan beri pek çok konuşmacı burada pek çok
şey söyledi, anlaşılan bir benim konuşmam zorunuza gitti.
Ben yalan yanlış söylemedim, hepsini doğru söyledim. Ne oluyor,
hayrola? Yani, Mecliste yeniyiz diye böyle bir şeyiniz mi var?
Şunu söyleyeyim değerli milletvekilleri:
Ben kırk yıl devlette, devletin nasıl yönetildiğini bilen
biriyim; on beş yıl FETÖ’cülerle sizin el ele, kol kola ülkeyi
nasıl yönettiğinizi de bilirim. 60 tane kamu kurumu
sendikasının üyelerinden oluşan bir sendika
başkanıydım. Şimdi, onun için, sakın ha sakın
bana “yalan yanlış” demeyin, benim sözlerimin hepsi doğrudur.
FETÖ noktasında, FETÖ’nün yasa dışı dinlediği bir
sendika başkanıyım. Onun için, bu konuda hepiniz
günahkârsınız, vebaliniz var.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Hadi oradan ya, hadi oradan!
Bir işi bulmuşsunuz, tutturuyorsunuz böyle.
FAHRETTİN YOKUŞ (Devamla) – Eğer bu
ülkenin…
RECEP ÖZEL (Isparta) – Başka malzemen yok,
malzeme bulmamışsın.
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) –
Cumhurbaşkanımız da dinlendi.
FAHRETTİN YOKUŞ (Devamla) – Dinleyin,
dinleyin, dinlemesini öğrenin.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Recep, başka iş
yap sen, bu işleri bırak artık, her dönem aynı işi
yapıyorsun. Rahat ol, dinle.
BAŞKAN – Sayın vekiller, lütfen hatibin
konuşmasını bölmeyelim.
FAHRETTİN YOKUŞ (Devamla) – Bu ülkenin
Cumhurbaşkanı…
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) – O da
dinlendi, o da dinlendi.
FAHRETTİN YOKUŞ (Devamla) - …FETÖ’ye “Ne
istedin de vermedik?” diyorsa, her istediğini vermişse, kimin
malını verdi? Benim vergilerimden verdi.
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) –
Cumhurbaşkanı da dinlendi, Cumhurbaşkanı da dinlendi senin
gibi.
FAHRETTİN YOKUŞ (Devamla) - Zehir
zıkkım olsun verilenler, zehir zıkkım olsun neyi verdiyse!
Benim vergilerimle verdi. Öyle yağma yok, öyle yağma yok!
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Sen ne vergisi
verdin? Sendika başkanlığı…
RECEP ÖZEL (Isparta) – Başka malzemen yok mu?
Başka malzemen kalmamış herhâlde.
FARHETTİN YOKUŞ (Devamla) - FETÖ’yü kendi
içinizde arayacaksınız, yalanı da kendi içinizde
arayacaksınız. Hadi oradan, hadi! (İYİ PARTİ
sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Yokuş.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı)
– Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Akbaşoğlu, yerinizden mi söz istiyorsunuz?
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Evet.
BAŞKAN – Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
36.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlu’nun, Konya Milletvekili Fahrettin Yokuş’un
sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Evet, FETÖ’yle mücadele eden parti AK PARTİ’dir,
bunu bütün dünya görmektedir.
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) -
Yetiştiren kim? Büyüten kim, büyüten? Büyüten kim?
METİN ERGUN (Muğla) - Yemin et(!)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Değerli arkadaşlar, FETÖ kırk yıl
önce devletin içine sızdırılmış bir teşkilat…
METİN ERGUN (Muğla) – Göktürklerde
başladı, Oğuzlarda başladı!
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – …olduğu anlaşıldığından
itibaren AK PARTİ gerekli tedbirleri almak suretiyle devletten temizleme
fonksiyonunu icra etmektedir. Dolayısıyla bunun şahidiyiz hep
beraber. Bunu inkâr edici bir tutum ve davranış ve yaklaşım
gerçeği değiştirmez. Bir yalan tekrarlanmakla gerçek olmaz ve
güneş balçıkla sıvanmaz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, burada
hakikaten hatibe muhatap olmak nedeniyle ve gerçek dışı
birtakım ithamlar nedeniyle söz alarak cevap vermek mecburiyetinde
kaldığımız için söz alıyoruz, yoksa kanunların
görüşülmesine devam ediyoruz. Her bir hatip konuşmasına
gerçeklikle bağlı olarak devam etmeli, yoksa ithamın sonu yok.
Ama Goebbels taktiğiyle bir yalanın, bir yanlışın
propaganda amacıyla tekrarlanmasıyla hiçbir zaman yalan,
yanlış gerçeklik, hakikat noktasına erişemez. Bunun böyle
bilinmesini ve kayıtlara geçmesini istiyorum.
Teşekkür ederim.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Türkkan.
37.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın,
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Şimdi, öncelikle,
sayın grup başkan vekilinin kürsüdeki hatibin nasıl
konuşacağına dair bir cevaz vermesi mümkün değil.
Burası milletin kürsüsü. Çıkan dilediği gibi kanun ve nizamlar
çerçevesinde konuşabilir.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – İç Tüzük’e
uygun, temiz bir dille.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Dolayısıyla “Siz
şöyle konuşmalısınız, siz böyle konuşmalısınız.”
diyebileceğiniz bir tek yer var: Arkanızdaki grup, burası
değil. Böyle bir şey yok. Bunu kabul etmiyorum. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar) Beğenmeyebilirsiniz,
hoşunuza gitmeyebilir, bu sizi rahatsız edebilir ama milletin
kürsüsünden konuşmaya engel olamazsınız.
Teşekkür ediyorum.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Milletin kürsüsünden hep beraber doğruyu söyleyelim.
BAŞKAN – Teşekkürler.
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Samsun Milletvekili Ahmet Demircan ve 5
milletvekilinin Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/1186) ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 12) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Birleşime otuz dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 21.16
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.50
BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir),
Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci
Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon? Yerinde.
10’uncu madde üzerinde iki adet önerge vardır,
aykırılık sırasına göre işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı
Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 10’uncu
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Ünal
Demirtaş Burhanettin
Bulut Kani Beko
Zonguldak Adana İzmir
Ömer
Fethi Gürer Neslihan Hancıoğlu Ali Şeker
Niğde Samsun İstanbul
Çetin
Arık Ali
Fazıl Kasap Veli
Ağbaba
Kayseri Kütahya Malatya
Madde 10 – 1262 sayılı Kanunun 19 uncu
maddesinin birinci fıkrasının üçüncü cümlesinde yer alan “ve”
ibaresi “ya da” şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba konuşacaktır.
Buyurun Sayın Ağbaba. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz
haftalarda 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’mızı her kesimden
insanın sokakta kutladığını gördük. Maalesef, AKP
döneminde bütün resmî bayramların yasaklandığını da
hep beraber biliyoruz.
AKP, ilk kez, cumhuriyet kutlamalarını
başkent dışında… Ankara’da kutlamadı. Ankara’da
kutlanmamasının sebebini de biliyoruz.
Değerli milletvekilleri, örgütlü bir, Atatürk
ve laik demokratik cumhuriyet düşmanlığıyla karşı
karşıyayız. Niye Ankara’da kutlanmadı? Çünkü Ankara
cumhuriyetin başkenti. Devletin her kademesinde Atatürk ve cumhuriyeti
savunan insanların tasfiye edildiğini biliyoruz. Yine, cumhuriyet
değerlerini savunan insanların mülakatlarda devlete
sokulmadığını da biliyoruz ama her gün Atatürk’e,
cumhuriyete küfredildiğini de görüyoruz. Bu küfreden insanların AKP
tarafından ödüllendirildiğini ibretle izliyoruz. Atatürk
düşmanlığının âdeta kamuda yükselmenin, itibar
görmenin ve de para kazanmanın bir yolu olduğundan hiç kuşkumuz
yok. Bir gün bir öğretmen paylaşımında Atatürk’e
“şeytan” diyebiliyor, diğer bir başka gün gazeteci olduğu
iddia edilen ve her devrin uşağı olan bir alçak tarafından
10 Kasımda genelevin açık olup olmadığı
yazılabiliyor. Hükûmetin kollayıp AKP’li belediyelerin kadrolu olarak
konuşmacı yaptığı Süleyman Yeşilyurt gibi
meczuplar Atatürk’ün manevi kızına Çankaya’nın gayrimeşru
eşi olduğunu söyleyebiliyor. Yine saray sofrasında oturan bir
başka kişi, Atatürk’ün annesinin namusuna dil uzatabiliyor.
Bunları uzatmak mümkün ancak geçtiğimiz 9
Kasımda, Atatürk’ün tam ölüm yıldönümüne rastlayan günde, Diyanet
İşleri Başkanlığı koltuğunda oturan bir zat
basın bülteni göndererek bir fotoğraf paylaştı. O
fotoğraf tarihe geçecek bir fotoğraf çünkü o koltukta oturan zat… Bu
fotoğraf tarihe geçecek ve hafızalara kazındı. Kim bu?
“Keşke Yunan galip gelseydi.” “Vasiyetimdir, Mustafa Kemal’e zerre
muhabbeti olan cenazeme gelmesin.” “10 Kasımda 9.05’te kenefe gidin.”
“Atatürk heykellerinin köpek leşi gibi sürüklendiğini
göreceğimiz günler yakındır.” diyen bir meczubu, bir Atatürk
düşmanını Diyanet İşleri Başkanı Ali
Erbaş ziyarete gitti. Gelen tepkiler üzerine, bunun insani bir ziyaret
olduğunu söyledi.
Devletin verdiği cüppe ve sarıkla özel bir
ziyarete gidilmediğini herkesten iyi Ali Erbaş bilir. Bu, açıkça
utanmazlıktır. Bu, Atatürk’e karşı yapılmış
büyük bir terbiyesizliktir. Diyanet İşleri Başkanı derhâl
istifa etmelidir. Herkes bilsin ki Ali Erbaş bu saatten sonra Atatürk’ü
seven, cumhuriyete inanan hiçbir insanın Diyanet İşleri
Başkanı değildir, ona da saygı göstermediğimizi, onu
tanımadığımızı bütün Türkiye’nin de bilmesini
istiyoruz. Atatürk’e hakaret eden birine saygı gösteren, önünde diz çöken
birine ne yapılır, onu da siz takdir edin.
Bu konuyla ilgili AKP’nin tutumunu ibretle izliyoruz
ve üzülerek söylemek isteriz ki bunu onaylayan bir tutum içerisinde
açıklamaları da görüyoruz. Yine, bu AKP’den aldığı
güçle bu meczup “Rejimi, şeriattı gâvurluk yaptı.” diyor,
AKP’den aldığı güçle.
Değerli milletvekilleri, Atatürk’ün aynı
kanunla kurmuş olduğu yani hem Diyanet İşleri hem
Genelkurmay Başkanlığı kanunla kuruluyor, Genelkurmay
Başkanı, şu anda Millî Savunma Bakanlığı
koltuğunda oturan zatımuhterem de Atatürk’ün kızına laf
söyleyen bir köşe yazarı müsveddesine ziyarete gidebiliyor, nezle
olduğu için ziyarete gidebiliyor. Bu, Atatürk’ün koltuğunda oturan
Genelkurmay Başkanı, eski Genelkurmay Başkanı, Mehtap
Yılmaz’ı hastanede ziyaret ediyor. Herkes bilsin ki bu ziyaretler
tesadüfen yapılmış bir ziyaret değildir. Atatürk’ün
kurduğu kurumun başındaki zatlar, Atatürk’e küfreden
insanları bilinçli bir şekilde, organize bir şekilde ziyaret
etmekte.
Konuşmamın başında söyledim,
organize bir Atatürk ve cumhuriyet düşmanlığıyla
karşı karşıyayız. Andımız
tartışması aynı şekilde. Andımız’da itiraz
edilen şey ne ırkçılık ne başka bir şey, orada
geçen Atatürk ismi. Yine İş Bankası tartışmasında
amaç CHP değil, amaç Atatürk’ün mirasıdır. Yapılmak istenen
şey, organize bir şekilde yapılmak istenen şey Atatürk’ün
mirasını yok etmektir.
Hiç kuşkusuz en büyük mirası Atatürk’ün
cumhuriyettir, laik demokratik cumhuriyettir.
Yaşadığımız coğrafyaya bir bakınca,
cumhuriyet, ne kadar önemli olduğunu bir kez daha bize her gün gösteriyor.
Her gün bir kez daha görüyoruz ki cumhuriyet hepimiz açısından, bu
ülkede yaşayan herkes açısından hava kadar, su kadar önemlidir.
Değerli arkadaşlar, her şeye
rağmen, AKP’ye rağmen…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin Sayın Ağbaba.
Buyurun.
VELİ AĞBABA (Devamla) – …Türkiye hâlâ
diğer Müslüman ülkelerden üstün gözüküyor. Bir bakın örnek
alınan ülkelere, yukarıdan bakın; Pakistan’a, Afganistan’a,
Bangladeş’e, İran’a, Irak’a, Suriye’ye, Libya’ya, Suudi Arabistan’a,
Yemen’e, Tunus’a bir bakın; hepsinde kan var, göz yaşı var,
yoksulluk var; bir de Türkiye'ye bakın. Bunu herkes bilsin ki Türkiye
Suriye değilse, Irak değilse, insanlar mezhebinden dolayı
katledilmiyorsa, kızlarımız köle pazarında cariye gibi
satılmıyorsa bunu laik demokratik cumhuriyete borçluyuz; bunu, sizin
her gün küfrettiğiniz, “iki ayyaş” dediğiniz, bu
toprakların yetiştirmiş olduğu en büyük devrimci Mustafa
Kemal Atatürk’e borçluyuz.
Ben bu Atatürk düşmanlığı
karşısında toplumun göstermiş olduğu tepkinin çok
önemli olduğunu bir kez daha yinelemek istiyorum. AKP'nin de bu konudaki
tavrını merak ettiğimizi, duymak istediğimizi… Bu meczuba
yapılan ziyaretin ne anlama geldiğini merak ediyoruz. Sarayın
sofrasında oturan bu soytarıya neler söylediklerini de bilmek
istiyoruz.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Ağbaba.
Sayın Akbaşoğlu, buyurun.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Konuşmacının ifadelerinin hiçbiri kabul
edilemez çünkü hepsi gerçek dışıdır, AK PARTİ’ye yönelik
ithamlarının hepsi gerçek dışıdır.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Hepsi
doğru.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Birtakım sözleri de çarpıtarak farklı
farklı yorumlama cihetine gitmek kimseye, hakikaten, bir olumlu sonuç
getirmez.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Kına o zaman,
kına Diyanet İşleri Başkanını.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Atatürk, bu milletin ortak değerlerindendir,
dolayısıyla CHP’nin de tekelinde değildir. Dolayısıyla
Diyanet İşleri Başkanının bir hasta ziyareti üzerinden
AK PARTİ’ye yönelik siyasi ve onu da aşarak hatta, ideolojik sonuçlar
doğurmaya çalışmak… Bu, kesinlikle bağlamından
kopartılan ve başka bir anlamı ihtiva eden bir içerik
taşımaktadır.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Kına,
kına.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Dolayısıyla bu konuşma asla ve kata kabul
edilemez. Bize atfedilen bütün bu sıfatları ve bütün
yaklaşımları iade ediyorum, bir.
İkinci olarak: Cumhuriyet, 81 vilayetimizde
-Ankara'da ve İstanbul'da- kutlanmıştır. Bu 29 Ekimin, bu
Cumhuriyet Bayramı’nın önemli özelliği de cumhuriyetimizin
95’inci yıl dönümünün dünyanın en büyük eseri havalimanıyla
taçlandırılması olmuştur.
Değerli arkadaşlar, biz cumhuriyetimizi
kuru kuru değil, tarihe geçecek eserlerle kutluyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın
Akbaşoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Dolayısıyla, arkadaşlar,
sağlıkla ilgili bir kanunda, tamamen konu dışında, AK
PARTİ’ye yönelik bu ithamların hiçbirisinin kabul edilmediğini
kayıtlara geçirmek için söz aldım.
Teşekkür ederim.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Hepsi
doğru, hepsi, hepsi.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Akbaşoğlu.
Söz isteğiniz mi vardı Sayın Altay?
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Tedbiren
tutuyorum, şimdilik yok.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
10’uncu madde üzerindeki diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sağlıkla
İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 10’uncu
maddesinde yer alan “veya” ibaresinin “ya da” ibaresi olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ümit
Özdağ Ayhan
Erel İsmail
Koncuk
İstanbul Aksaray Adana
Feridun
Bahşi Ahmet
Kamil Erozan Behiç
Çelik
Antalya Bursa Mersin
Fahrettin
Yokuş Dursun
Ataş
Konya Kayseri
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Bursa Milletvekili
Ahmet Kamil Erozan’ın konuşması vardır.
Buyurun Sayın Erozan.
Süreniz beş dakikadır.
AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; aslında bu konuşmayı
önerge sahibi Sayın Ümit Özdağ yapacaktı fakat kendisi
Burdur’daki bir toplantıya katılmak mecburiyetinde olduğu için
ayrıldı ve ben bu görevi deruhte ediyorum.
Öncelikle bir soru sorarak
başlayacağım. Basri Aktepe’yi tanıyan var mı
aramızda? Mutlaka vardır. Yani “Var mı?” diye sorarken bu tarafa
da bakabilirim, bu tarafa da bakabilirim.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Tanımazlar
mı canım!
AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) – Niye bu soruyu
sorduğumu da açıklayayım. Aslında bilenler bilmeyenlerden
öğrensin demeyeceğim, ben size birtakım bilgileri
sağlayacağım.
Basri Aktepe FETÖ örgütünün istihbarat
imamıdır, bu kadar basit.
VELİ AĞBABA (Malatya) – MOBESE’nin B’si,
MOBESE’nin B’si; o da bunlar tarafından yerleştirildi.
ZAFER IŞIK (Bursa) – “Bunlar” deme, “bunlar”
deme. Ne kadar ayıp! Çok ayıp!
AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) – Basri Aktepe, FETÖ’nün
Emniyet imamı Kemalettin Özdemir tarafından 1987 yılında
İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesi Grup Amiri
olarak görevlendirilmiştir. 90’lı yılların sonlarında
ABD’ye dil eğitimine gönderilmiş, Federal Soruşturma Bürosu
Ulusal Akademisinde eğitim görmüş, Türkiye'ye döndükten sonra dönemin
FETÖ imamı Kemalettin Özdemir’in girişimleriyle İstihbarat
Dairesi Başkanlığı Bilgi İşlem Merkezini
yönetmiştir. Bu başarılarından dolayı kendisine
“Kozmik Basri” adı verilmiştir.
Basri Aktepe örgütle de ailevi bağlar
içindedir. Gülen’in yerine geçeceği ifade edilen Şerif Ali
Tekalan’ın ağabeyinin damadıdır. Basri Aktepe, FETÖ’nün
başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere bütün devlet
kurumlarına karşı yürütmüş olduğu operasyonların
istihbarat zeminini oluşturmuştur. Basri Aktepe bütün dinlemeleri
yöneten kişidir. Nitekim 3 Haziran 2008 tarihinde CHP grup
toplantısında konuşan Sayın Baykal, dinlemeleri Emniyet
içindeki cemaat yapılanmasının gerçekleştirdiğini
ifade etmiştir. CHP Genel Başkanı Sayın Baykal, Önder
Sav’ın dinlenmesi konusunda “Başbakanın tayin ettiği
TİB’in 35 kişilik kadrosu dikkat çekicidir. Aktepe -yani Basri
Aktepe- 1999’da Emniyetin hazırladığı ve Devlet Güvenlik
Mahkemesine sunduğu Fetullahçı polisler raporunun ilgili listesinin
15’inci sırasındadır…”
Onun için bu taraflara bakarak, o taraflara bakarak
“Basri Aktepe’yi tanıyanlar var mı?” dedim.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın
Vekilim, bize bakmayın, oraya bakın, onlar iyi tanır “Basri”
deyince onlar tanır yani.
AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) – Yani ben
konuşuyorum, herkes anladığını anlayacaktır
inşallah.
Bu arada, Basri Aktepe’nin zamanın
Başbakanı Erdoğan’la iletişim içinde olduğuna dair
işaretler bulunmaktadır. Sayın Erdoğan Basri Aktepe’yi
hastanede ziyaret edince MHP Grup Başkanı Oktay Vural da
Başbakanın yanıtlaması istemiyle verdiği önergede “25
Aralık 2008’de, 16.30’da Basri Aktepe’yi hastanede ziyaret ettiniz mi? Bu
görevliyle Sayın Başbakan arasında nasıl bir ilişki
vardır?” diye sormuştur. Bu soruya cevap
çıkmamıştır.
FETÖ’nün istihbarat karargâhına dönüşen
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı yine Basri
Aktepe tarafından yönetilmiştir. Daha sonra, 2011 senesinde Hakan
Fidan tarafından MİT’e davet edilmiş, Elektronik Teknik
İstihbarat Dairesi Başkanı olmuş, Genelkurmay
Başkanlığından devralınan GES
Komutanlığının başına geçirilmiştir. Basri
Aktepe daha da terfi ettirilmiş, istihbarat teşkilatları
arasındaki istihbarat çatışmalarını önlemek ve
istihbaratın tek elden toplanabilmesi hedefiyle oluşturulan,
istihbaratın can evi olarak nitelendirilen Müşterek İstihbarat
Koordinasyon Merkezi Genel Sekreterliğine atanmıştır.
Basri Aktepe FETÖ’nün yapmış olduğu
bütün yasa dışı dinlemelerin bir numaralı sorumlusudur.
Basri Aktepe olmadan FETÖ’nün hiçbir operasyonu gerçekleştirmesi mümkün
değildi. Basri Aktepe’nin Uludere bombalanmasını Sayın
Erdoğan’ı Lahey’de yargılatmak için bilerek ve devleti
yanıltarak yaptırdığı AKP mecrasındaki medya
tarafından da ileri sürülmüştür. Aktepe’nin FETÖ’nün MİT’ten
sorumlu imamları arasında yer alan Atilla Öztürk’le 2011-2015
arasında müteaddit defa telefonla görüştüğü
saptanmıştır. Aktepe’nin yine, HTS kayıtlarına göre
FETÖ’nün üst düzey yöneticileri arasında yer alan Bayram Arslan, Tuncay
Delibaşı ve Mustafa Mert’le görüştüğü bilinmektedir.
Aktepe’nin 15 Temmuz darbe girişimini Akıncı Üssü’nden yöneten
sivil imamlardan Harun Biniş’le o gece 23 kez telefonda
görüştüğü saptanmıştır. Bunların hepsi
ortadadır.
Şimdi, bu bilgileri bir kenara koyun,
aşağı yukarı, ben bilen bilmeyen için Basri Aktepe’nin ne
olduğunu ifade ettim. Önümüzdeki bu sağlık yasasının
ne alakası var diyeceksiniz Basri Aktepe’yle.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın Sayın
Erozan.
AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) – Önümüzdeki
sağlık yasası çerçevesinde KHK’lerle atılmış,
niçin atıldıkları belli olmayan insanları yeniden iş
ortamına dönüştürmek için bir engelli koşu önlerine
çıkarılıyor. O kadar kolay olmayan bir yol. Bu yolda
meşakkatli bir çaba içinde olmak isteyen sağlık personeli varken
sözünü ettiğim Basri Aktepe bu hafta salıverilmiştir. Bu
dosyayla salıverilmiş bir insandan bahsediyorum.
Dolayısıyla, maalesef bu anlayışla FETÖ’yle mücadele olmaz,
adalet de olmaz, kamu vicdanı da yaralanır.
Teşekkür ediyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
10’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 11’inci madde üzerinde
ikisi aynı mahiyette olmak üzere üç önerge vardır.
İlk okutacağım iki önerge aynı
mahiyettedir. Aynı mahiyetteki önergelerden en kısa olanını
okutup diğer önergenin imza sahiplerini okutarak işleme
alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12
sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesinin kanun
teklifinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Semra
Güzel Meral
Danış Beştaş Mahmut
Toğrul
Diyarbakır Siirt Gaziantep
Serpil
Kemalbay Pekgözegü Adnan
Selçuk Mızraklı
İzmir Diyarbakır
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Ünal
Demirtaş Burhanettin
Bulut Kani Beko
Zonguldak Adana İzmir
Ömer
Fethi Gürer Çetin
Arık Neslihan
Hancıoğlu
Niğde Kayseri Samsun
Ali
Şeker Ali
Fazıl Kasap Haşim
Teoman Sancar
İstanbul Kütahya Denizli
BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki
önergelere katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önergeler üzerinde söz isteyen
Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel.
Buyurun Sayın Güzel. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
SEMRA GÜZEL (Diyarbakır) – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
İlgili kanun teklifinin 11’inci maddesine
ilişkin grubum adına söz almış bulunmaktayım. Tasarının
11’inci maddesinin aslında bu ülkenin bir özeti hâline gelen yok sayma
politikalarının bir sonucu olarak ortaya
çıktığını söylemek istiyorum. Mevcut
değişiklik OHAL sürecinin bir devamıdır.
Tasarının bu maddesinde mesleki etik ve kamu yararından hiçbir
şekilde bahsedilmediğini hatırlatmak isterim. 6023
sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunu’nun 1’inci maddesinde diyor
ki: “Tabip Odasının asli görevi hekimlerin ve hastaların
haklarını korumaktır.” Peki, geçirilmek istenen yasa teklifi
neyi vadediyor? Hekimlerin başka bir kurumda
çalışmasının denetiminin tabip odalarından
alınmasını. Eğer 6023 sayılı Yasa’nın 1’inci
maddesinde yer alan “Meslek mensuplarının hak ve yararlarını
korumak amacıyla kurulmuştur.” ifadesi yasada yer alıyorsa bir
tabibin başka bir sağlık kuruluşunda
çalışmasına karar vermesi gereken merci Türk Tabipleri
Birliği değil de neresidir? Diğer maddelerde de olduğu gibi
bu maddede de haklı bir gerekçe, halk sağlığına hizmet
edecek bir sebep sunulamamaktadır. Türk Tabipleri Birliği herhangi
bir hak ihlaline ya da halk sağlığını tehlikeye atacak
bir karara bir imza atmış mıdır? Ya da herhangi bir tabip
bu işleyişten kaynaklı bir mağduriyet
yaşamış mıdır? Hayır. Öyleyse, bu kararın
gerekçesi nedir? Yasaların yapılış nedeni halkın
ihtiyaçlarını gidermek ve kamusal düzende işleyişi
sağlamaktır. Tıp etiğinden bir an bile sapmayan, asıl
işi halka nitelikli sağlık hizmeti götürmek olan bu kurumun bu
kararla yetkilerinin kısıtlanmasının hiçbir mesleki ve
hukuki gerekçesi yoktur. Şunu tekrar belirtmekte ve hatırlatmakta
fayda görüyorum: Meslek haklarını ve hasta haklarını
hekimlerden daha iyi kimse bilemez ve koruyamaz.
Özel bir sağlık kuruluşunda
çalışan bir doktor eğer zincir bir işveren kurumunda
çalışıyorsa ve işverenin talebi doğrultusunda
başka hastanelerde çalışması da istenirse bunun önüne kim,
nasıl geçecek? Özellikle özel hastanelerin bir ticarethane gibi
işlediği ülkemizde daha az hekimle daha fazla hasta tedavi ettirmeye
çalışmanın önü açılıyor. Bu şekilde,
sağlık piyasalaştırılıyor. Türk Tabipleri
Birliğinin bu noktadaki görevi işveren ve hekim arasındaki
hukuku mesleki etik ve kamu yararı çerçevesinde düzenlemektir fakat
teklifi sunan Komisyon üyeleri tarafından yapılan açıklamaların
hiçbiri halk sağlığı ve kamu yararı baz alınarak
yapılan açıklamalar değildir çünkü teklifin asıl hedefi
özel sağlık kuruluşlarının kârını
artırmak, sağlığı piyasalaştırmak ve Türk
Tabipleri Birliğini etkisiz kılmaktır, seçim yoluyla
alınamamış Türk Tabipleri Birliğinin bu şekilde üye
sayısını azaltarak içine boşaltmaktır.
Bu sürece yeni başlanmadı, biliyoruz. 2016
yılında, OHAL’le beraber sayısız basın-yayın
kuruluşu kapatıldı, demokratik seçimle kazanılan
belediyelere kayyum atandı, sivil toplum örgütlerinden kamu
kurumlarına kadar binlerce kurum kapatıldı. Bu teklif, bir
anlamda, bu uygulamaların devamıdır ve yapılacak yeni
düzenlemelerin de habercisidir.
Türk Tabipleri Birliğine yönelik
yaptırımlar 24 Ocak 2018 tarihinde gözle görülür bir şekilde
uygulanmaya başlandı. 24 Ocak 2018 tarihinde, Türk Tabipleri
Birliği Afrin’le ilgili “Savaş bir halk sağlığı
sorunudur, bu suça ortak olmayacağız.” şeklinde savaş
karşıtı bir açıklama yayımladı ve
yayımlanır yayımlanmaz hedef gösterilen Merkez Konsey
yöneticileri gözaltına alındı ve örgüt propagandasıyla
suçlandı. Dünya Tabipler Birliği de “Türk Tabipleri Birliğinin
insan haklarını ve barışı destekleme görevi
vardır.” şeklinde Türk Tabipleri Birliğini destekleyen
açıklamalarda bulundu. Normal şartlarda yayınladıkları
bu açıklamalar insan hakları açısından birçok yerde takdir
edilecek söylemlerken bu süreçten sonra Türk Tabipleri Birliği
gözaltılarla baskılara maruz kaldı. Bir hekim birliği
olarak desteklenip nitelikli halk sağlığı için devlet
kurumlarıyla iş birliği yapabilmesi gerekirken iktidar
tarafından düşman ilan edildi. Türk Tabipleri Birliğine yönelik
bu düşman hukuku uygulamaları şimdi de bu yasayla devam
ettirilmek istenmektedir. Biz bu politikaları sendikaya üye oldukları
gerekçesiyle iş hakları gasbedilen Flormar işçisi
kadınlarından biliyoruz, işçi mezarlığına
dönüşen üçüncü havalimanında haklarını aradıkları
için tutuklanan işçilerden biliyoruz. Amacınız hak arama
kültürünü öldürmek ve yok saymak. Teklifin bu maddesinin emek karşıtı
politikalarınızın bir devamı olduğunu açık ve net
bir şekilde görebiliyoruz. Bu kurumun zedelenmesi, hekimlerin bu kurumdan
uzak tutulmaya çalışılması ne ahlaki ne etik ne de kamu
yararınadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Güzel.
SEMRA GÜZEL (Devamla) - Son olarak, unutmamak
gerekiyor ki, meslek etiğini hepimizden daha çok düşünen bu kuruma
yönelik yapılan bu değişiklik buradan geçse dahi bu
hukuksuzluklarla sonuna kadar mücadele edeceğimizi belirtmek istiyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Güzel.
Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci
konuşmacı Denizli Milletvekili Haşim Teoman Sancar.
Ben de soyadıdaşımı merak
ediyordum doğrusu.
Süreniz beş dakikadır.
Buyurun Sayın Sancar. (CHP
sıralarından alkışlar)
HAŞİM TEOMAN SANCAR (Denizli) – Çok
teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; günlerdir bir meslek örgütünün ve mensuplarının
kaderini belirleyecek bir kanun teklifiyle gündem meşgul ediliyor. Ve bu
teklif sadece hekimlerin değil aynı zamanda hastaların da kaderini
ve sağlığını hayati derecede tehdit etmektedir.
İç Tüzük'e aykırı işler Gazi
Meclisimize yakışmıyor. Bunlarla ilgili yapılan
oylamaları yangından mal kaçırır gibi acil ve
hızlı bir şekilde geçirerek sadece milletimizin sosyal medyadan
izlemesine vesile oluyoruz. Çünkü bu ülkede artık muhalif bir televizyon
kanalı bile bulma şansımız kalmadı.
Şu sorunun cevabını tüm Türkiye'nin
merak ettiğini düşünüyoruz: Tabiplerin kamu görevi
dışında birden fazla iş yerinde
çalıştırılmaları veya çalışmaları
hâlinde, bu tür çalışmaların sağlık hizmetlerine ve
sağlık hizmet ortamına etkilerinin odalar tarafından
değerlendirilmesine ilişkin kuralların
kaldırılmasına neden ihtiyaç duyulur? Neden ihtiyaç
duyulmuştur ki bu kanun teklifi gecenin bu saatinde
tartışılmaktadır?
Değerli vekillerim, 90 bin tabip üyesi bulunan,
anayasal bir yapıyla oluşturulmuş Türk Tabipleri Birliğinin
kurumsal kimliğine nasıl zarar verdiğimizin, nasıl
işlevsiz hâle getirildiğinin farkında olmanızı,
düşünmenizi istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Geçmişte Türk Mühendis ve Mimar Odalarında
da maalesef, aynı uygulamaları yaparak ülkenin kurumsal dernek ve
odalarında bir yetki tırpanını kendinizde düşünmeden
ve anlamadan görmektesiniz. Mimarlar odalarının proje yetkilerini
elinden aldınız. “Mimarlar odasındaki projeler artık
belediyelere direkt gelsin, odaları tanımıyoruz.” dediniz.
İnşaat Mühendisleri Odasının proje onaylarını
elinden aldınız, Elektrik Mühendisleri Odasının proje
onaylarını elinden aldınız ve bugün
baktığımızda, maalesef, bu odaların kaderi iktidarla
aynı fikirde olmamaktan kaynaklanmaktadır ama, Türkiye'de, maalesef
ve maalesef, iktidardan başka yaşayan vatandaşlar ve insanlar da
vardır.
Değerli arkadaşlar, sizlere
Anayasa’nın 135’inci maddesini önemle hatırlatmak isterim: ”Kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları;
belli bir mesleğe mensup olanların müşterek
ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini
kolaylaştırmak ve mesleğin genel menfaatlere uygun olarak
gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile
ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak
üzere meslek disiplini ve ahlakını korumak maksadı ile kanunla
kurulan ve organları kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen
usullere göre yargı gözetimi altında, gizli oyla seçilen kamu
tüzelkişilikleridir.” Bu tüzel kişiliklerin hangi
rahatsızlığı mevcuttur ki bugün bu saatte tabiplerimizin
özellikle bu yetkilerini ve odaların yetki tırpanını
sağlamaya çalışmaktayız?
Bu değişiklik önergesinin gerekçesi olarak
hekimlerin çalışma izinlerinin Bakanlık tarafından
verilmesi gösterilmektedir. Bakanlık tarafından düzenlenen
çalışma belgesi yeni bir uygulama olmayıp odalar tarafından
yapılan değerlendirmelerin de alternatifi değildir. Burada elma
ile armut bilinçli olarak karıştırılmaktadır. Burada,
Türk Tabipleri Birliği bugüne kadar hiçbir yandaş tavır ve
davranışta bulunmadığı için yetkilerini
tırpanlamakta ve âdeta “Biz Tabipler Odasını, İnşaat
Mühendisleri Odasını, Mimarlar Odasını, bize
aykırı olan hiçbir oda ve kurumu tanımıyoruz.”
demektesiniz. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Bugün, ortaya çıkan bu uygulamayla aslında
farkında olmadan, insan hayatının en önemli hakkı olan ve
kutsal yaşam hakkı olan sağlıkla ilgili… Bir doktorun
bugünden sonra Denizli’mizde, Denizli’nin 19 ilçesinde ayrı ayrı
görevlendirilmesine vesile olarak vatandaşımızın
sağlık hizmetini doğru almasını da engellemektesiniz.
Bu vesileyle bu 11’inci madde demokratik
değildir, yasal değildir. “Odaları tırpanlıyorum.”
derken aslında milletimizin ve vatandaşımızın
sağlık alma hakkını tırpanlamaktasınız.
Bunun için, tekrar ve tekrar 11’inci maddenin değerlendirilmesini ve
insani kararlar boyutunda sağlık hizmetlerinin siyasete alet
edilmemesini önemle istirham ediyorum.
Bunun yanında da bütün konuşmacılarımızın
da gündemde tuttuğu ve devamlı dile getirdiğiniz 15 Temmuz
demokrasi nöbetleriyle ilgili…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın.
HAŞİM TEOMAN SANCAR (Devamla) – …yürekten
söylemek isterim ki biz Cumhuriyet Halk Partililer demokrasi nöbetini 1923
yılından beri tutuyoruz ve tutmaya devam edeceğiz.
Saygılarımla. (CHP sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sancar.
Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önergeler kabul
edilmemiştir.
11’inci madde üzerinde bir önerge daha vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sağlıkla
İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 11’inci
maddesinin birinci fıkrasında yer alan
“kaldırılmıştır” ibaresinin
“çıkarılmıştır” ibaresi olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Metin
Ergun Ayhan
Erel İsmail
Koncuk
Muğla Aksaray Adana
Tamer
Akkal Feridun
Bahşi Dursun
Ataş
Manisa Antalya Kayseri
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Muğla
Milletvekili Metin Ergun konuşacaktır.
Buyurun Sayın Ergun. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
METİN ERGUN (Muğla) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, bu teklifin en dikkat
çekici kısmı, takdir edersiniz ki ihraç edilen hekimlerle ilgili olan
kısmıdır. Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre -ne kadar
doğru onu da bilmiyoruz- 7 bin civarında doktor ihraç edilmiş
durumdadır. Haklarında henüz ciddi bir soruşturma olmadan,
hukuken terör örgütleriyle iltisakına yönelik delil bulunmayan başta
doktorlar ve hemşireler olmak üzere çok sayıda sağlık
çalışanının da ihraç edildiğini biliyoruz. Bu
sağlık çalışanları içerisinde çok sayıda
subjektif kanaatle görevinden uzaklaştırılan sağlıkçılar
konusunda kamuoyuna yansıyan çok fazla örnek vardır. Ben daha önceki
bir konuşmamda ifade etmiş idim; benim bir öğrencim, sadece,
ismi yanlışlıkla listeye girdiği için KHK’yle
atıldı ve bir buçuk yıl sonra ancak dönebildi, bir buçuk
yıl sonra ve aynı üniversiteye değil, başka bir
üniversiteye dönmek zorunda kaldı.
Hükûmetin, terör örgütleriyle bağlantısı
hukuken sabit olan personeli uzaklaştırmasına kimsenin bir
şey dediği yok. FETÖ’yle veya diğer terör örgütleriyle
iltisaklı bir kimse devlet kadrolarında istihdam edilsin demiyoruz.
Denilen şudur: Masumları yakmayalım, mağdur etmeyelim.
Bizim karşı olduğumuz, KHK’yle
uzaklaştırılmış ve suçu henüz ispatlanmamış
sağlık çalışanlarımızın,
doktorlarımızın mağdur edilmesi, karşı
olduğumuz budur. Bu mücadeleyi hukuk ve adalet ilkelerine göre adil bir
şekilde yapalım. Bu meselede azami titizliği gösterelim. Bu
titizliği göstermez isek Türkiye olarak masumların hakkına
girmiş oluruz, sonuçları çok ağır olur. Bu konuda sizi
aklıselimle hareket etmeye ve suçlu ile suçsuzu ayırmaya
çağırıyoruz.
Değerli arkadaşlar, konunun vahametinin
anlaşılması açısından şimdi size birkaç
çarpıcı rakam vereceğim. Türkiye’de 572 kişiye 1 doktor
düşmektedir yani 10 bin kişiye 17 doktor düşüyor. OECD
ülkelerinde ise bu rakam 10 bin kişiye 35 doktor şeklindedir. Bu
rakamlar, doktor ihtiyacımızın yüksekliğinden dolayı
bizlere bu mücadelede ne kadar hassas davranmamız gerektiğini
göstermektedir. Bizim asıl derdimiz, kazanması da okuması da
hayli zor olan tıp fakültesi mezunu bu doktorlarımızı hele
hele ülkemizin doktor ihtiyacının son derece yüksek olduğu bu
koşullarda bu kadar kolay harcamanın ülkemize vereceği
zarardır. Bir doktor kolay yetişmiyor. Bir doktorun
yetişebilmesi için devletimizin ve ailelerimizin harcadıkları
parayı ele aldığınız zaman bile ne kadar gayriiktisadi
bir iş yaptığınız ortaya çıkacaktır. Bir
doktorun yetişebilmesi için bu ülkenin kaynaklarından milyonlarca
lira para harcanıyor. İşi rakamlara döktüğümüz zaman, on
milyonlarca liralık bir kaynağın yok edilmesine kadar gidiyor.
Türkiye'nin böyle bir lüksü yok arkadaşlar. Devleti yönetenlerin ülkemizin
sosyal sermayesini ve iktisadi kaynaklarını bu kadar kolay israf
etmeye hakkı yoktur. İhraç edilen doktorlarla ilgili yapılan
soruşturmalarda ve itirazlarda sizi daha adil ve titiz olmaya
çağırıyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ergun.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
12’nci madde üzerinde üç önerge vardır, okutup
işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesinin kanun teklifinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Serpil Kemalbay Pekgözegü Meral
Danış Beştaş Mahmut
Toğrul
İzmir Siirt Gaziantep
Adnan Selçuk Mızraklı Hüda Kaya
Diyarbakır İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde konuşma talebi
yok.
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Sağlık Bakanlığı merkez ve
taşra teşkilatında döner sermaye işletmesi kurulabilir.
Bakanlık merkez ve taşra
teşkilatı için tahsis edilen döner sermaye miktarı 10 milyar
Türk lirasıdır. Bu miktar her bütçe yılı içinde
Cumhurbaşkanı tarafından ihtiyaca göre artırılabilir.
Sağlık Bakanlığının gölge bütçesi hâline gelen,
muhasebe kayıtlarının yanlış tutulduğu,
harcamaların yasaya aykırı yapıldığı
Sayıştay raporlarıyla belgelenen döner sermaye
harcamalarında denetim ve açıklık sağlanmamakta ve
Sağlık Bakanlığı tek yetkili hâle getirilmektedir.
Sağlık Bakanlığının tek yetkili hâle getirilmesi,
denetim sorunlarına yol açacaktır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
12’nci madde üzerindeki diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı
Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 12’nci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Ünal
Demirtaş Burhanettin
Bulut Kani Beko
Zonguldak Adana İzmir
Neslihan
Hancıoğlu Ali
Fazıl Kasap Ali
Şeker
Samsun Kütahya İstanbul
Ömer
Fethi Gürer Çetin
Arık Ali Mahir
Başarır
Niğde Kayseri Mersin
Madde 12 - 4/1/1961 tarihli ve 209 sayılı
Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık
Kurumları ile Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner
Sermaye Hakkında Kanunun 1’inci maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Sağlık Bakanlığı
Merkez ve taşra teşkilatında döner sermaye işletmesi
kurulabilir. Bakanlık merkez ve taşra teşkilatı için tahsis
edilen döner sermaye miktarı on milyar Türk Lirasıdır.
İhtiyaç durumunda bu miktar, her bütçe yılı içinde Cumhurbaşkanı
tarafından artırılabilir.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Mersin Milletvekili
Ali Mahir Başarır’ın söz talebi vardır.
Buyurun Sayın Başarır. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sağlıkta şiddet yasasını
konuşuyoruz, tartışıyoruz; yalnız, dün 2 doktor
Meclisin önünde hakkını ararken hem gözaltına alındı
hem de tartaklandı. Tabii ki doktorlarımızı,
sağlık çalışanlarımızı şiddetten
koruyacağız, görevleri başında saldırıya uğradıkları
zaman en ağır tepkiyi Meclis olarak biz vereceğiz. Yalnız,
bu Hükûmetin eylemlerinden, şiddetlerinden doktorlarımızı
nasıl koruyacağız, onu çok merak ediyorum. Burada
tıkanıyoruz.
Gelen teklife baktığımız zaman,
doktorların haklarını, hukuki durumlarını,
güvencelerini hiçe saydığını görüyoruz. Doktor Levent
Özbay, İdari Hizmetler Başkanı; ivedi olarak yolluyor, konu
Suriyeli hekimlerin eğitimi. Şunu söylüyor: “Geçici Koruma
Sağlanan Yabancıların Çalışma İzinlerine Dair
Yönetmelik’le Suriyelilerin istihdam edilmesine izin verildiği…” Mersin
Şehir Hastanesine yazılıyor bu yazı. Kendi
doktorlarımızı, yetiştirdiğimiz hekimlerimizi,
sağlık çalışanlarımızı sudan sebeplerle
kapının önüne koyuyoruz, Mersin Şehir Hastanesine Suriyeli
doktorları yerleştiriyoruz. Bakın, Sağlık Bakanlığının
yazısı bu. Mersin’de çalışacak doktor yok mu?
Sağlık görevlisi yok mu? Bence çok, işsizliğin en fazla
olduğu illerden bir tanesi Mersin ama nedense öncelik Suriyelilere
veriliyor. Zaten Mersin’de bir de bir Suriyeli vali atarlarsa tüm eksik
kapanacak AKP için.
Şehir hastanesine gelmişken şehir
hastanelerini ne kadar inceliyorsunuz, ne kadar gidiyorsunuz, bilmiyorum;
şehir hastanelerinde hastalar golf araçlarıyla bir yerden bir yere
gidiyor, bir birime giderken navigasyon kullanmak zorunda kalıyor.
Şehir hastanesinde insanlar ameliyat olmak istiyor, “Stentini al gel.”
diyorlar, protez temin edilemiyor. Şehir hastaneleri gerçekten bir felaket
durumda. Ne üzüntü vericidir ki şehir hastanelerini büyük bir zafer, büyük
bir eser olarak anlattınız; nasıl ki köprülere, yollara yolcu,
araba garantisi verdiyseniz şehir hastanelerinde de hasta garantisi
verdiniz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Müşteri garantisi
verdi, hasta değil müşteri.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) –
Dünyanın, herhâlde, ilk ve tek iktidarı hasta garantisi veren.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Müşteri…
ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) –
Aslında vermenize gerek yok, on altı yıldır zaten sayenizde
bu toplumun yüzde 80’i hasta durumda.
Bakın, bunları konuşmuyoruz, kas
hastalarımız var, BMD hastaları. Kırıkkale
Milletvekilimiz burada, Sayın Ramazan Bey herhâlde. Daha dün bir hasta
geldi, 17 yaşında, birkaç günlük ömrü var. Özellikle, Türkiye'nin
hiçbir hastanesinde kas hastalarını tedavi edebileceğimiz
teknolojide bir hastane yok. Hacettepeyi aradık, yok; Gaziyi aradık,
yok; onu aradık, yok. Bakın, Türkiye’de kas hastaları on üç
yıl yaşıyor ortalama, en fazla da on sekiz yıl
yaşıyor, Amerika’da elli yıl yaşıyor. Hacettepe
Üniversitesinden ve Cumhuriyet Üniversitesinden 2 tıp doktoru Amerika’da
yaptığı çalışmalarla bu süreyi elli yıla
uzattı ve bu hastalığı yenmek üzere belki Amerika ama bizim
hastanelerimize bütçe verilmediği için, bizim hastanelerimize imkân
verilmediği için, doktorlarımıza sahip
çıkılmadığı için gidip Amerika’da bu tedaviyi
geliştirmek zorundalar. Çok acı bir durum.
Sağlıkla ilgili veya diğer yasalara
baktığımız zaman maalesef, hukuk güvenliğini hiçe
sayıyoruz. AKP bu ülkeyi bir şirket olarak yönetmek istiyor; holding
saray, bakanlıklar anonim şirketi, alt birimler limitet şirketi.
Her şeye kendisi karar vermek istiyor. “Ben alırım, ben
atarım.” diyor, “Doktoru da atarım, valiyi de atarım,
istediğim zaman görevden alırım.” diyor. İdari
yargılama, Danıştay, Anayasa, hepsi bir hiç sizin için. Bence
yasaları yaparken insanların hukuk güvenliğine önem verelim,
kişi güvenliğine önem verelim. Bu kadar doktoru, bu kadar memuru, bu
kadar emekliyi sokağa atarsak, aç bırakırsak bunun
hesabını sizden sorarlar.
Sabahtan beri FETÖ konuşuluyor, bence bu konuda
hiç cevap vermeyin. Anadolu’da çok güzel bir söz var “Kuyruğu
kâğıttan olan ateşe yaklaşmaz.” FETÖ konusunda AKP’nin her
tarafı kâğıttan bence. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Başarır.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu,
buyurun.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Sadece kayıtlara geçmesi açısından ifade
etmek isterim ki evet, hakikaten, şehir hastanelerimizde beş
yıldızlı otel standartlarında hastalarımıza
hizmet edilmektedir ve hakikaten, sağlık turizminde de Türkiye bir
patlama yaşamaktadır. Bu konuda sağlık sektörü Türkiye’de
çok ilerlemiştir. Sağlıkta muazzam işlere imza
atılmıştır on beş on altı yılda ve bütün
vatandaşlarımız da genel sağlık sigortası
kapsamına alınmıştır. Hastaneler modernleşmiştir,
cihazlar modernleşmiştir. Sağlık
çalışanlarımız artırılmış, yatak
sayısı, kapasitesi çok yukarılara
çıkarılmış; hakikaten, cumhuriyet dönemi boyunca
yapılan bütün yatırımların fevkinde, üstünde, onu
katlayacak hastaneye ve yatak kapasitesine sahip olunmuştur.
Aynı zamanda da hasta garantisiyle ilgili
herhangi bir uygulama, bir sözleşme mevzubahis değildir.
Bunların bilinmesi gerektiği için, zabıtlara geçmesi için
ilettim.
Teşekkür ederim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan,
bizim konuşmacımızın “şehir hastanelerinde hasta
garantisi verilmesi” demesi üzerine AKP Grup Başkan Vekili “Böyle bir
şey yoktur, söz konusu değildir.” diyor. Eğer bilmiyorsa
Sayın Grup Başkan Vekili hemen yanında eski Sağlık
Bakanı var, sorabilir.
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Yok, yok, öyle bir
şey yok.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yüzde 70 hasta garantisi
verildiğini herkes biliyor sözleşmelerde.
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Yok öyle bir şey,
bilmiyorsunuz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – O zaman açık açık
sözleşmeleri verirsiniz bize.
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Ezbere
konuşuyorsunuz, olmayan şeyi konuşuyorsunuz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Doğru söylemiyorlar,
her zamanki gibi yanlışlarıyla vatandaşı
kandırıyorlar.
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Yalanı siz
söylüyorsunuz, olmayan şeyi konuşuyorsunuz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Dünya biliyor böyle
olduğunu.
BAŞKAN – Teşekkürler.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Olmayan bir şeyi konuşmanın bir âlemi yok.
Doğru olmayan bir şeyin tekrarla gerçek olması mümkün
değil. Biraz evvel de konuşmuştuk.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Karşılıklı
konuşmayalım lütfen.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
12’nci madde üzerinde bir önerge daha vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sağlıkla
İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 12’nci
maddesinin son cümlesinde yer alan “artırılabilir” ibaresinin
“değiştirilebilir” ibaresi olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Ümit
Beyaz Zeki Hakan
Sıdalı Behiç
Çelik
İstanbul Mersin Mersin
Bedri
Yaşar Fahrettin
Yokuş
Samsun Konya
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul
Milletvekili Ümit Beyaz konuşacaktır.
Buyurun Sayın Beyaz. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ÜMİT BEYAZ (İstanbul) – Değerli
milletvekilleri, konuşmama başlamadan önce Hakkâri’nin Çukurca
ilçesinde PKK’lı teröristlerin hain saldırısı sonucu
şehit olan Mehmetçiğimize ve iş makinesi operatörümüze Allah’tan
rahmet, kederli ailelerine başsağlığı diliyorum,
yaralılarımıza da acil şifalar temenni ediyorum.
Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bildiğiniz gibi, Meclis çatısı
altında kurulan komisyonlar önlerine gelen yasa tasarısı ve
tekliflerin önce Anayasa’ya uygun olup olmadığına bakmakla
yükümlüdür. Bir tasarı veya teklif Anayasa’ya uygunluk şartları
taşımıyorsa ilgili komisyon bu tasarı ya da teklifin
maddelerini müzakere etmeden reddetmekle mükelleftir. Anayasa’ya uygunluk
denetiminin yapılıp yapılmadığı meçhul olan bu
yasa teklifinin bu hâliyle tartışmaya açılması ve
sonrasında Genel Kurula getirilmesi usule ve kanuna
aykırıdır. Yasa teklifi dikkatlice incelendiğinde
Anayasa’nın pek çok hükmüne aykırı konular içerdiği
görülecektir.
Değerli milletvekilleri, yasa teklifi
vesilesiyle sağlık çalışanlarının temel bir
sorununu seslendirmek istiyorum. Artık sürdürülemez hâle gelmiş döner
sermaye sistemini Meclis gündemine getirmek istiyorum. İlgili yasa
teklifi, Sağlık Bakanlığında uygulanmakta olan döner
sermaye bütçesinin Cumhurbaşkanlığı tarafından belirlenmesini
teklif ederken, sağlık çalışanlarının kanayan
yarası olan döner sermaye sisteminin iyileştirilmesine yönelik
herhangi bir adım atmamaktadır. Sağlık
Bakanlığınca, Sağlıkta Dönüşüm kapsamında
2004 yılından bu yana uygulamaya konulan, performansa göre döner
sermaye katkı payı ödemesi sistemi sağlık
çalışanlarımızın haklarını gasbeden bir hâle
dönüşmüş, sağlıkta döner sermaye sistemi
tıkanmış, âdeta iflas etmiştir. Sağlık
çalışanlarının maaşlarındaki düşüklüğün
giderilmesini öngören döner sermaye üzerinden ek ödeme sistemiyle
sağlık çalışanlarının hakları performans
sistemiyle gasbedilerek cezalandırılmaktadır. Sağlıkta
Dönüşüm Programı’yla sağlık kurumlarımızı
işletmelere, sağlık hizmetlerini ticari faaliyetlere
dönüştürerek sosyal devlet vasfından uzaklaşan AK PARTİ
iktidarı, Sağlık Bakanlığı merkez ve taşra
teşkilatları için tahsis edilen döner sermaye miktarının
belirlenmesini Cumhurbaşkanına bırakırken sağlık
çalışanlarının bu mağduriyetini gidermek adına
hiçbir adım atmamaktadır. Sağlık
çalışanlarının iş motivasyonunu da yerle bir eden bu
adaletsiz sistem gelinen noktada sağlık
çalışanlarını sabit bir ek ödemeye mahkûm etmiş
durumdadır. Sağlık çalışanlarının aldığı
bu ek ödeme emekliliklerine de yansımamaktadır. Ayrıca
başka bir mağduriyet yaşanmaktadır. Sabit ek ödeme
başka kurumlarda çalışan kamu görevlilerinin gelir vergisi
matrahlarına dâhil edilmezken sağlık çalışanları
gelir vergisine tabi tutulmaktadır. Ağır iş yükü taşıyan,
ezilen hemşireler, laborantlar, radyologlar, teknik hizmetliler, memurlar
ve hizmetli personel bu haksız ve adaletsiz döner sermaye
uygulamasından haklarını alamamaktadırlar.
Dolayısıyla bütün sağlık çalışanlarını
kapsayacak biçimde çözüm getirilmelidir, mevcut sistem bütün yönleriyle ele
alınıp değerlendirilmelidir, bütün sağlık
çalışanlarının beklentilerini karşılayacak
biçimde iyileştirilmelidir, döner sermaye yükseltilmeli ve emekliliğe
yansıtılmalıdır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Beyaz.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
12’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… 12’nci madde kabul edilmiştir.
13’üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır,
okutup işleme koyuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesinin kanun teklifinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Meral Danış Beştaş Mahmut Toğrul Filiz Kerestecioğlu
Demir
Siirt Gaziantep Ankara
Serpil Kemalbay Pekgözegü Adnan
Selçuk Mızraklı
İzmir Diyarbakır
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Ankara Milletvekili
Filiz Kerestecioğlu konuşacaktır.
Buyurun Sayın Kerestecioğlu. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Ankara) – Teşekkürler.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; “Yaşamak ve yaşatmak istiyoruz.” Dün Meclis önünde 2
genç hekim bunu söylüyordu.
Evet, bir ülkede Sağlık
Bakanlığı ne işe yarar? Bugün bu basit sorunun
yanıtını hatırlayamayacak hâle geldik. Ama gerçekten
hakkını teslim etmek lazım, on altı yılda Sağlık
Bakanlığı çok önemli bir misyonu yerine getirdi. AKP’nin
kalkınma adı altında tüm kamu hizmetlerini özelleştirme
programının başat uygulayıcılarından biri oldu
Sağlık Bakanlığı. Sağlıkta Dönüşüm
Programı’yla, son olarak da şehir hastaneleriyle
sağlığı ticarileştirdi, bir hak olmaktan
çıkardı ve şirketlerin kâr elde edebileceği bir sektöre,
rant alanına dönüştürdü. Sağlıkta Dönüşüm
Programı marifetiyle AKP yurttaşların sağlık
hakkını metalaştırırken sağlık
çalışanlarını da güvencesiz bir çalışma
ortamına mahkûm etti. Aslında sağlık
çalışanlarının emeğinin karşılığını
vermek ve sağlık giderlerinin bir kısmını
karşılamak için kullanılması gereken döner sermaye bütçesi
bugün “kamu özel ortaklığı” adı altında
şirketleri zenginleştirmeye yarayan bir gölge bütçeye dönüştü.
Kamu özel ortaklığı kapsamındaki giderler ile personel
payları arasında bir denge gözetilmediği gibi müteahhitleri
zenginleştirmek pahasına kamunun sırtına korkunç borçlar
yüklendi. Tabii, buradaki “kamu” lafı da aslında psikolojik bir
eşiği ifade ediyor. Ortada kamu falan yok, ortada sadece ticaret var,
para var.
Şimdi de teklifin 13’üncü maddesiyle döner
sermaye harcamalarının takibinin Maliye Bakanlığı
yetkililerinden alınarak Sağlık Bakanlığı
tarafından yürütülmesi öngörülüyor. Peki, Sayıştay
raporlarıyla muhasebe kayıtlarını yanlış
tuttuğu, yasaya aykırı harcama yaptığı belgelenen
Sağlık Bakanlığı, döner sermaye harcamalarında
denetim ve açıklığı nasıl sağlayacak? Bu
düzenleme önerisiyle gerçekten denge ve denetim mi amaçlanıyor yoksa bu
düzenleme “Başkanlık sistemi” adı altında süregiden rejim
değişikliği için istediğiniz rutin bir
uyumlulaştırma maddesinden mi ibaret?
Denge denetim, basitçe farklı organların
birbirinin gözü olduğu, birbirini gözeterek hesap verdiği, bunu
gerçekleştirdiği bir uyum demektir. Peki, siz bundan niye
korkuyorsunuz? Yıllardır denetleme yetkisi olan tüm kurumlara
savaş açtınız. Bu Meclise, sivil toplum örgütlerine, meslek
örgütlerine âdeta savaş açtınız ve denetleme yetkisi olan
herkesi görevden aldınız. En son örneğini de Sayıştay
Başkan Yardımcısını, işte bütün bunları
ortaya döken birisini görevden aldığınızda gördük.
Aslında iktidarınızı sürdürmek
için inşa ettiğiniz denetimsizlik ve cezasızlık rejimini
güçlendirmek istediğinizi hepimiz biliyoruz. Güvenlik
soruşturması uygulamasını olgunlaştırarak tüm
yurttaşları zan altında bırakıyorsunuz. Evet, herkes
sizin için potansiyel suçlu.
Değerli arkadaşlar,
yaşadığımız yüzyılı diğer
yüzyıllardan ayıran bir şey var. Bugün yirmi yaşında
olan bir genç önceki kuşakların duymadığı kadar
“güvenlik” sözünü duymuş olmalı. Her ülkede popülist,
aşırı sağ, alternatif sağ adına ne derseniz deyin
sağ siyasetçiler bir diğerini düşman gösteriyor ve
dışarıda düşmanı bulamazsa içeride bir düşman
yaratıyor. Her gün -ne demekse- kendi iyiliğimiz için daha da büyüyen
bir güvenlik çemberine hapsoluyoruz. Arkadaşlar, bu Meclise girerken her
gün artan bariyerleri görüyor musunuz, farkında mısınız
bunların bilmiyorum. Her gün önümüze yeni bir bariyer çıkıyor
Meclise girerken, tam bir güvenlik paranoyası içerisindeyiz, işte
vatandaşları da aynı şekilde buna hapsediyoruz.
Evet, hazır Hükûmet bu sıralar ABD’yi
çokça eleştiriyorken Türkiye’den değil ABD’den bir örnek vererek
bitirmek istiyorum. 11 Eylülün hemen ardından bir yasa tasarısı
hazırlandı, yüzlerce sayfalık bir yasaydı bu.
İnsanların süresiz gözaltında tutulmasına izin vermek,
kütüphane ve kitapçı kayıtlarının gözetimi yoluyla
insanların okuma alışkanlıklarının izlenmesi için
istihbarat toplanmasına izin vermek…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Kerestecioğlu.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) - …özel mülke ve e-posta banka hesaplarına devletin
erişebilme hakkı, bunun gibi genişletilmiş maddeler
vardı. Bu yasanın adı neydi dersiniz? Vatanseverlik
yasasıydı bu yasanın adı. Yani yurttaşların
haklarına, kişisel bilgilerine devletin fütursuzca el koymasına
karşı gelmeyen herkes vatanseverken diğerleri vatan haini
yapıldı. Oysa tek bir amaç vardı, yurttaşların içinde
yanı başındakine karşı korku yaratmak ve toplumun her
zerresini kontrol eder hâle gelmek. Böylece de iktidarı sürekli elinde
tutmak. İşte siz de aynen bunu yapıyorsunuz herkese
karşı. Ama tekerlek aşağı doğru dönüyor ve onun
tekrar yukarıya dönüşü yok.
Saygılar sunarım. Yaşamak ve
yaşatmak istiyoruz herkesi. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Kerestecioğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı
Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 13’üncü
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
“Madde 13 - 209 sayılı Kanunun ek 2 nci
maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
EK MADDE 2- Sağlık Bakanlığına
bağlı döner sermaye işletmelerinin muhasebe işletmeleri
Bakanlıkça yürütülür. Ancak, Bakanlık tarafından teklif edilen
ve Hazine ve Maliye Bakanlığınca uygun görülen döner sermaye
işletmelerinin muhasebe hizmetleri Hazine ve Maliye
Bakanlığı eliyle yürütülebilir."
Ünal
Demirtaş Burhanettin
Bulut Kani Beko
Zonguldak
Adana İzmir
Ali
Şeker Çetin
Arık Ömer
Fethi Gürer
İstanbul
Kayseri Niğde
Neslihan Hancıoğlu Ali Fazıl Kasap
Samsun Kütahya
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MÜŞERREF
PERVİN TUBA DURGUT (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Samsun Milletvekili
Neslihan Hancıoğlu konuşacaktır.
Buyurun Sayın Hancıoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
NESLİHAN HANCIOĞLU (Samsun) – Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Sağlıkla
İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin
13’üncü maddesi için söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz madde,
Sağlık Bakanlığına bağlı döner sermaye
işletmelerinin muhasebe hizmetlerine ilişkin düzenlemeler içeriyor.
Önergemiz maddenin daha anlaşılır hâle getirilmesini amaçlamakta
olup bu teklife hem Komisyon safhasında hem de Genel Kurul
aşamasında teknik ve mesleki konularda destek için çaba
gösterdiğimizi bilgilerinize sunuyorum.
Bu noktanın altını çizdikten sonra,
sağlıkta şiddet konusuna dikkatlerinizi çekmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; teklif Meclis Başkanlığına
sunulduğunda kamuoyuna şöyle lanse edildi: “Sağlıkta
şiddeti önleme yasası.” Sağlıkçılar bunu duyunca
inanın çok mutlu oldular. Sağlık hizmeti sunarak kutsal bir
görevi yerine getiren sağlıkçılarımız için
saldırıya maruz kalmak, yaralanmak, öldürülmek ülkemizde o kadar
sıradan bir hâl aldı ki; bu nedenle, sunulan teklif bizler gibi
sağlıkçılarımızı da
umutlandırmıştı. Cezalar caydırıcı olacak,
yaptırımlar ağırlaşacak, sağlık
çalışanları güvenli bir biçimde mesleklerini icra edebilecek
diye düşünüldü ama bir baktık ki 44 maddelik paketin sadece bir
maddesi bununla ilgili, o maddede de ne diyor? Özetle “Saldırıya
uğrayan hekim ifade vermek için karakola gitmeyebilir, ifadesini hastanede
verebilir.” diyor. Bu mu caydırıcılık? Bu maddeyle mi
sağlıkçılar kendilerini güvende hissedecekler? Ya da birileri bu
maddeyi görünce korkup şiddet uygulamaktan vaz mı geçecek? Hayır
değerli milletvekilleri, sağlıkta şiddeti bu
bakış açısıyla önleyemeyiz, önlenemeyecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şiddet şüphesiz psikolojik bir olgudur ancak
toplumsal yaşama etkileri şiddeti sosyolojik bir olguya
dönüştürüyor. Aile içi şiddet, kadına yönelik şiddet,
eğitimde şiddet, sokakta şiddet, siyasette şiddet; bunlar
artık münferit olaylar değil sosyolojik kaos vakalarıdır.
Toplum olarak öfke patlaması yaşıyoruz. Tahammül, hoşgörü,
saygı hızla yok oluyor. Biz bu noktaya nasıl geldik? Birincisi:
Halkımızın yaşam koşullarının hızla
kötüleşmesi. Temel ihtiyaçların
karşılanamadığı bir ailede huzur kalmaz, insan kendini
suçlu hisseder ve psikolojik bir çöküntü yaşar ve öfkesini dışa
vurur; bu süreç, aile kurumunu darmadağın eder. Bugün Türkiye’de en
istikrarlı artış grafiği nedir biliyor musunuz?
Boşanma sayıları. TÜİK verilerine göre boşanma
sayısı bir önceki yıla göre yüzde 1,8 arttı; bu yıl
128.411 aile dağıldı. Aile toplumu meydana getiren
kurumların temeliyse bu istatistikler bize toplumumuzun temelden
dağılmakta olduğunu anlatıyor.
Şiddetin bir diğer kaynağı da
toplumun veya onun bir bölümünün kendisine rol model olarak gördüğü
figürler, bu figürlerin eylem ve söylemleridir. Bu rol modellerin kürsülerde
kendisi gibi olmayan herkese nefret kusması, olaylara, olgulara kendisi
gibi bakmayanları ihanetle suçlaması, ötekileştirmesi, hedef hâline
getirmesi şiddeti körüklüyor. Bu iki meseleyi çözmedikçe ne
sağlıkta ne eğitimde ne sokakta ne de aile içindeki şiddet
önlenemez. Bu konuda atılacak bütün adımları
desteklediğimizi, destekleyeceğimizi her zeminde dile getirdik. Ancak
“Bu yasa sağlıkta şiddeti önleyecek.” derseniz kendinizi ve her
koşulda size inanmış olan insanları
kandırmış olursunuz. Önerimiz, özelde sağlık, genelde
ise toplumda artan şiddet eğiliminin gerçek nedenlerini ortaya
çıkarmak için konunun tüm muhataplarıyla bir araya gelerek sorunu her
yönüyle masaya yatırmak ve atılacak adımları ortak
akılla belirleyip hayata geçirmektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Hatip.
NESLİHAN HANCIOĞLU (Devamla) – Bu duygu ve
düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Hancıoğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sağlıkla
İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 13’üncü
maddesinde yer alan “Bakanlıkça” ibaresinin “Sağlık
Bakanlığınca” ibaresi olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederim.
Yasin
Öztürk Ayhan
Erel İsmail
Koncuk
Denizli Aksaray Adana
Fahrettin
Yokuş Tamer
Akkal
Konya Manisa
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MÜŞERREF
PERVİN TUBA DURGUT (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Denizli Milletvekili
Yasin Öztürk konuşacaktır.
Buyurun Sayın Öztürk. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
YASİN ÖZTÜRK (Denizli) – Sayın
Başkan, kıymetli milletvekilleri; görüşülmekte olan maddeyle
ilgili İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Konumuz, döner sermayelerin muhasebe hizmetleri.
Sayın Cumhurbaşkanı “Tasarruf edin.” derken birileri döner
sermayeden yiyip içiyor.
Bir idareci kendi personeline çıkan yemekten
yemek yerine özel yemek yiyorsa ve bunu personelinin gözü önünde yapıyorsa
o personelde ne moral kalır ne de verimlilik. Daha dün, 13 Kasım
tarihinde Denizli İl Sağlık Müdürü Berna Öztürk Tavas Devlet
Hastanesinde mevcut personelin yemek saatini bir saat öne çekerek aynı
yemekhanede üst düzey bürokratına canlı müzik eşliğinde
yemek vermiş. Sorun şu: Personele pırasa, kendilerine pirzola;
oh, ne âlâ!
İlgili maddeye geçmeden evvel kanun teklifinin
vicdanları yaralayan 5’inci maddesiyle ilgili can alıcı bir
noktaya değinmeden geçemeyeceğim. 11 Ocak 2018’te dönemin
Sağlık Bakanı 944 yabancı doktor olduğunu, bini
aşkın Suriyeli doktor başvurusu olduğunu belirtmişti.
Sadece İstanbul’da bu ekim ayında 78 Suriyeli aile hekimi göreve
başladı. 22 Şubat 2012 tarihinde Resmî Gazete ile yürürlüğe
giren yabancı sağlık mensuplarının Türkiye’de
çalışmasına yönelik yönetmelikte istenen şartlarda,
dikkatinizi çekiyorum, yabancılarla ilgili güvenlik soruşturması
yok. Gelenler ajan mı, terör örgütü bağlantısı var mı;
soruşturan yok. Kendi vatandaşına güvenlik
soruşturması yap, Suriyeli doktora ne olursan ol!
Madde Sağlık Bakanlığı
tarafından teklif edilen, Hazine ve Maliye Bakanlığınca da
uygun görülen döner sermayelerin muhasebe hizmetlerini Hazine ve Maliye
Bakanlığının kontrolüne bırakıyor. Yeni kurulan
hastane sistemi ve döner sermayesi oturuncaya kadar hazineden destek verilmesi
maksadıyla bu madde eklendiyse eyvallah; tam tersi, yüksek kâr elde eden
döner sermayelerin parasını hazineye aktarmaksa orada durmak
lazım.
Bu maddeye benzer şekilde Devlet Malzeme Ofisi
tarafından uygulamaya konulan Sağlık Market Uygulaması
Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerin
tıbbi sarf malzeme ihtiyacını karşılamak amacıyla
kurulan bir sistemdir. Devlet Malzeme Ofisi hâlihazırda tıbbi
demirbaş malzemelerini tedarik etmektedir. Devlet Malzeme Ofisinden
alınan cihazlarda verimsiz kullanım ve teknik destek
yetersizliği sebebiyle sıkıntılar oluşmaktadır.
Aynı şeyi şimdi tıbbi sarf malzemeleri için de uygulamak ne
kadar verimli olacaktır. Sadece Denizli’de, İl Sağlık
Müdürlüğünden yetki almış 60 adet tıbbi cihaz
satış merkezi vardır. Türkiye genelindeyse bu rakam 8-10 bin
firma civarındadır. Bu kadar büyük bir pazarda buradan geçimini
sağlayan binlerce firma ve on binlerce çalışanı bu
uygulamayla devre dışı bırakılacaktır. Zaten
vadelerin uzamasıyla ayakta zor duran firmaları bu karar daha da zora
sokacaktır. Sektör merkezde birkaç firmaya bırakılarak
tekelleşme oluşacaktır. Mesela yakın zamanda laboratuvar
hizmet alımlarında irili ufaklı yüzlerce firma varken alımların
toplulaştırılması ve şartnamelerin
ortaklaşması gibi nedenlerle ve her ihtiyacın firmaya
bırakılması politikası sayesinde şu an Türkiye'de
sektör 10 kadar yabancı firma ve bayilerin eline kalmıştır.
Bu sayede fiyatlar yükseldi, kamuda maliyeti arttı; kalite artmadı,
ismi ve sadece şekli, maliyeti değişti. Bu noktanın da
gideceği yer aynısıdır.
Bir diğer husus da şehir hastaneleri
mevzusu. Özel şirketlere tahsis edilen hazine arazisi üzerinde şehir
hastaneleri için devlet, sözleşmelerde belirlenmiş süreler boyunca bu
yerler için kira ödeyecek. Devletin kira yükümlülüğünün yanı
sıra vergi kaybı da söz konusu. Şirketlerin finansmanı için
yurt dışından aldıkları uluslararası kredilere de
tam hazine garantisi verilmekte. Yani şirket kredi borcunu ödeyemezse
devlet ben öderim diyor.
Şehir hastaneleri sistemi kapsamındaki bir
diğer uygulama ise yüzde 70 doluluk oranı garantisi. Sağlık
Bakanlığı şehir hastanelerini işletecek özel sektöre
doluluk oranlarının yüzde 70’ini sağlama garantisi veriyor.
Sayın grup başkan vekilli biraz önce “Yok öyle bir şey.” dedi
ama yoksa sözleşmeleri neden gizliyor, kamuoyundan saklıyorsunuz?
Yatak sayısı artmayacak, mevcut hastaneler kapanacak çünkü şehir
hastanelerinin yapılmasına, yapılacak hastanedeki yatak
sayısı kadar mevcut hastanelerden azaltılması ya da mevcut
hastanelerin kapatılması kaydıyla izin verilmektedir. Yani
şehir hastanesi kurulan illerde bir adet yeni bina yapılıyorken
mevcut hastaneler kapatılmakta böylece yeni hasta yatağı
oluşmamaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Öztürk.
Buyurun.
YASİN ÖZTÜRK (Devamla) – Peki, kapatılan
hastanelerin arsaları kimlere hangi amaç için verilecektir?
Sözleşmeler ticari sır olarak saklandığı için
şehir hastanelerinin yükümlülüklerinin nasıl işleyeceği de
sır. Örneğin, Yozgat’ta eski parayla aylık 11,5 trilyon kira
garantisine karşı, aylık 4,5 trilyon ciro var.
Dolayısıyla 7 trilyon zarar ediyoruz.
Şimdi, bu maddede şehir hastanelerini ve
sağlık marketi uygulamalarını neden anlattım?
Sağlık Bakanlığının bu yılki bütçesinin
içinde “yurt dışı transfer harcamaları” adı
altında eski parayla 83 trilyona yakın gizlenmiş rakam var.
Döner sermayelerin muhasebe sistemini manipüle edip gizleyerek
Bakanlığın faaliyetine giren şehir hastaneleri yüzünden
ödenen zararı mı gizleyeceksiniz, sonraki dönemlerde oluşan
ayıpları mı örteceksiniz?
Yasaları uygulayacak olan, siyasi iradeye
bağlı bürokrasidir. Niyetleri iyi olduğu müddetçe bu madde fayda
sağlar. Niyetleri halis olmayan, hantal ve cahil bir yapı bu maddeyle
işleyen tekere çomak sokar.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztürk.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Bana bir atıfta bulunduğu için bir
açıklamada bulunmak istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Akbaşoğlu.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
38.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlu’nun, şehir hastanelerinde tek garantinin hastalara
hizmet garantisi olduğuna ilişkin açıklaması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Konuşmacı bana ithafen “Grup başkan
vekili, şehir hastanelerinde her ne kadar hasta garantisi yoksa da var.”
dedi. Ben bir daha tekrarlıyorum: Şehir hastanelerinde bir tek
garanti var, o da hizmet garantisidir, hastalarımıza hizmette
garantimiz var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) –
Sözleşmeyi gösterin, sözleşmeyi.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – İkinci olarak: Biz insanımıza hizmet için
buradayız, yaşamak ve yaşatmak için buradayız.
“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” anlayışının
temsilcileriyiz. “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet
cihanda bir nefes sıhhat gibi.” Dolayısıyla, biz hizmet için
buradayız arkadaşlar.
Teşekkür ederim.
YASİN ÖZTÜRK (Denizli) – Sayın
Başkan...
BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk, siz de
yerinizden konuşun.
39.- Denizli Milletvekili Yasin Öztürk’ün,
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
YASİN ÖZTÜRK (Denizli) – Özellikle o konuyu
dinlemiştim, özellikle de sorunun içinde sizin vereceğiniz cevaba
cevap vermiştim. Yoksa madem, sözleşmeleri neden gizliyorsunuz,
kamuoyundan saklıyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztürk.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Saklanan herhangi bir şey yoktur, onu da söylemek
isterim.
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Samsun Milletvekili Ahmet Demircan ve 5
milletvekilinin Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/1186) ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 12) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
13’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… 13’üncü madde kabul edilmiştir.
14’üncü madde üzerinde iki adet önerge vardır,
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı
Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 14’üncü
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Ünal
Demirtaş Burhanettin
Bulut Kani
Beko
Zonguldak Adana İzmir
Ömer
Fethi Gürer Neslihan
Hancıoğlu Ali
Şeker
Niğde Samsun İstanbul
Çetin
Arık Nazır
Cihangir İslam
Kayseri İstanbul
MADDE 14- 209 sayılı Kanunun ek 3’üncü
maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde bulunan “Kamu
hastane birliklerinde” ibaresi "İl sağlık
müdürlüğünün" şeklinde, ikinci fıkrasında yer alan
"Sağlık Bakanlığı ve Bağlı
Kuruluşların Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin 33 üncü" ibareleri "11/10/2011 tarihli ve 663
sayılı Sağlık Alanında Bazı Düzenlemeler
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 42 nci" şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MÜŞERREF
PERVİN TUBA DURGUT (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul
Milletvekili Nazır Cihangir İslam konuşacaktır.
Buyurun Sayın İslam. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
NAZIR CİHANGİR İSLAM (İstanbul)
– Aslında laf atma meselesine mutlak olarak karşı değilim.
Yani üretken ve yaratıcı laf atmak gerçekten buradaki
tartışmalara çok büyük renk katabilir, bize yeni kapılar
açabilir. Konuyla ilgili olsun, mesela bilgi artıran, bilgiyi düzelten ve
maddi bilgi hatalarını ortadan kaldıran laf atmalar olsun.
Mantık zemininde olsun yani bir çelişkiyi, bir
karşıtlığı ortaya koysun. Ama sahte akıl yürütme
içermesin yani sofistçe olmasın, safsata olmasın. İyi olana
yöneltsin, ahlaki olana yöneltsin, bir de estetik olsun yani estetiği
içkin bir laf atma olsun. Ha, mizahı da katarsak gerçekten burada çok
güzel şeyleri çok verimli bir şekilde konuşabiliriz.
Benim, şimdi güvenlik
soruşturmasından geçemeyen hekim tabiplerin dört yüz elli gün
beklemesi meselesi burada tartışıldı, neden olduğunu
anlamam mümkün değil ama Komisyonda ne konuştuk? Pratisyen 75, âdeta
kurban pazarlığı yapar gibi, uzman 125 olsun, olmasın…
Burada anladık ki mesele güvenlik meselesi değil. Yani, 75 bini basan,
125 bini basan, eğer o şekilde çıksaydı yasa, zihninize
geldiği şekilde, o zaman meselenin güvenlik meselesi
olmadığını anlıyoruz arkadaşlar. Ben sizi zaten
burada uyarmak istiyorum. Yani “köle” lafını ağır buldunuz.
Doğru, ağır bir laf ama ben bir gerçeklikten bahsediyorum yani
fidyeden bahsediyorum, özgürlüğün alınmasından bahsediyorum.
Sizin kafanızda sanki her şeyin bir fiyatı var,
dışarıdan böyle görünüyorsunuz.
Bakın, karşısına
aldığı herhangi bir nesneye, bir insana, bir hayvana, dağa,
taşa “Ben bundan kaç para çıkartabilirim.” kafası kapitalist bir
kafadır arkadaşlar. Aslında kapitalist kafanın zenginlikle
doğrudan bir alakası da yoktur, amalesinizdir ama kafa kapitalist
olabilir, milletvekilisinizdir ama kafa kapitalist olabilir. (CHP, HDP ve İYİ
PARTİ sıralarından gülüşmeler)
Hayır, lütfen arkadaşlar…
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) –
Arkadaşlarınız size gülüyor ama, anlamadık.
NAZIR CİHANGİR İSLAM (Devamla) –
Mesela, güvenlik soruşturmasından geçemeyen anne, baba, çocuklar,
kardeşler kamuya alınmıyor; sınavlardan, derslerden
çıkartılıyor. Yani, bakın, bu şu demektir: Ben bir
sivil ölüyüm -bunu siz tanımladınız, bu tanımı siz
yaptınız- bu da sivil ölümün kefeni, siyah kefen, ben de bunu giydim
“kabul” dedim koyduğunuz şartlarda ama siz, ana, babayı,
kardeşleri ve çocukları, usulü ve füruyu içine
kattığınız zaman artık sivil ölümden sivil
soykırıma geçiyorsunuz, bunu anlamanızı istiyorum.
Bakıyoruz medyaya, yalan, iftira, tehdit,
şantaj, rehin alma, linç, kriminalizasyon, insanları
sabıkalı hâle getirme… Ya, dış görünüşünüz şöyle:
Rönesans Dönemi’ne bir bakın, “desperado” maceracı bazı romantik
akımlar var, kendi toplumlarını felakete sürüklemiş
akımlar; hakikaten onlara benziyorsunuz, sizi o yüzden uyarmak istiyorum.
Totaliter rejimlerin ideolojik ve bastırıcı bütün
aygıtlarını kullanıyorsunuz.
Size bir doktor hikâyesi anlatıp
ayrılacağım. Düşünün, bir hasta, cerraha geliyor,
anlaşıyorlar, ameliyata alıyor ama ameliyatta narkozu verdikten
sonra bu cerrah, ortopedik cerrah yanına bir sınıkçıyı
alıyor, ehliyeti olmayan birini. Bu hastayı alıyorlar, ameliyat
ederken sakatlıyorlar, hastanın başına iş
açıyorlar. Tam hasta ölecekken aynı zamanda bunlar bir de para
tartışmasına giriyorlar, ortaklık
tartışmasına “Sen bu kadar alacaksın, ben bu kadar
alacağım” ve hasta o arada oksijensiz kalıyor, gidiyor ama
ameliyathaneye Allah'tan hastanın yakınları geliyor ve ilk
yardım bilgileriyle hastayı kurtarıyorlar ama bir
bakıyorlar ki o sınıkçı, cerrahı bisturiyle
kovalıyor, parada anlaşamamışlar ve hasta
yakınları o sınıkçıyı durduruyor, doktoru
kurtarıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın İslam.
Buyurun.
NAZIR CİHANGİR İSLAM (Devamla) –
Şimdi, hasta, sınıkçı ve hasta yakınları
arasında olan bu hikâyede yani para anlaşmazlığı
yüzünden o doktorun hayatını ve hastanın hayatını
kurtaran bu hasta yakınlarını bir birlikte düşünün. Sizden
şunu istiyorum: Bunların hangisi millet, hangisi FETÖ’yü de içeren o
dinî topluluk, hangisi AK PARTİ?
Hepinize saygılarımı sunuyorum.
Sağ olun. (CHP, HDP ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
İslam.
Sayın Akbaşoğlu, açıklama
mı, sataşma mı?
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Açıklama, bir cümleyle açıklama.
BAŞKAN – Tamam.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
40.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlu’nun, safsatanın kölesi olanların hakikate kör
olduklarına ilişkin açıklaması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Safsatanın kölesi olanlar hakikate kördürler, ancak
bunun şuuruna varamazlar ve şuurunda değillerdir.
Teşekkür ederim.
NAZIR CİHANGİR İSLAM (İstanbul)
– Sayın Başkan…
BAŞKAN – Yerinizden söz vereyim.
Buyurun.
41.- İstanbul Milletvekili Nazır Cihangir
İslam’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
NAZIR CİHANGİR İSLAM (İstanbul)
– Hakaret anlamında kullanmadım. Sofistler var, bilirsiniz, Platon
döneminde Atina’da yaşamış. Safsata, aslında sofistlerin
bizim literatüre girmiş ismi safsatacılar, sofistler yani.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
İslam.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Şöyle: Aynı cümleyi kendisi için
kullanmış oldu. Dolayısıyla ben iade etmiş oldum,
kendi bağlamında iade ettim.
Teşekkür ederim.
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Samsun Milletvekili Ahmet Demircan ve 5
milletvekilinin Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/1186) ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 12) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sağlıkla
İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 14’üncü maddesinin ilk cümlesinde
yer alan “yer alan” ibaresinin “bulunan” ibaresi olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Aylin
Cesur Dursun
Ataş Feridun
Bahşi
Isparta Kayseri Antalya
Ayhan
Erel Aydın
Adnan Sezgin
Aksaray Aydın
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MÜŞERREF
PERVİN TUBA DURGUT (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Isparta Milletvekili
Aylin Cesur konuşacaktır.
Buyurun Sayın Cesur. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
AYLİN CESUR (Isparta) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan sağlıkla ilgili
kanun teklifinin 14’üncü maddesi üzerinde görüşlerimi ifade etmek üzere
huzurunuzdayım.
Değerli milletvekilleri, öncelikle bir tıp
doktoru olarak ifade etmeliyim ki ülkemizde, maalesef, sağlıkta
dönüşüm kapsamında yapılan uygulamalarla yeniden yasal
düzenlemelere ihtiyaç vardır. Örneğin, on altı yıldır
Sağlıkta Dönüşüm Programı kapsamında uygulanan,
kaynakların daha verimli ve etkili kullanılacağı savunulan
Kamu Hastaneleri Birliği yapılanmasının ömrü sadece
altı yıl sürebildi ve tekrar eski sisteme dönüldü ve bu
dönüşümün nedeni de çok başlılık olarak ifade edildi.
Sağlıkta şiddetin
arttığı bir dönemde yine baskın bir teklifle milletimizin
karşısına çıkıyorsunuz. Komisyon
tutanaklarını incelediğimde gördüm ki sivil toplum örgütlerinin
temsilcilerinin de es geçildiği, Anayasa’nın ne kadar maddesi varsa
ihlal edildiği bir yasa teklifi bu maalesef. Bu yasa teklifi
Anayasa’nın 2’nci, 23’üncü maddesine aykırı, 125’inci
maddesindeki hak arama hürriyetine aykırı, 38’e dörtteki masumiyet
karinesine aykırı, 135’inci maddeye aykırı, 130’uncu
maddeye aykırı; bulabileceğiniz bütün Anayasa maddelerine
aykırı.
Şimdi, emeği geçen
meslektaşlarıma sormak istiyorum. Siz bunu, belli işte,
sayısal çoğunluk nedeniyle geçireceksiniz; peki, geçtikten sonra
karşı karşıya kaldığınız meslektaşlarımıza
anlatabilecek misiniz? 83 bin üyeli tabip odalarına gidip savunabilecek
misiniz? 30 bin üyeli eczacılar odasında, 26 bin üyeli diş
hekimleri odasında savunabilecek misiniz? Bu rakamlar sizi ürkütmeli
sayın milletvekillerim. Akademik kadroların sayılarına da
girecek olursak yüzlerine bakıp da açıklama yapmak zorunda
kalacaklarınızın sayısı çok fazla artacak, en iyisi bu
rakamlara hiç girmeyelim ama “rakam” dedik madem, vaktim elverdiğince,
ben, Sayıştay rakamlarına girmek istiyorum.
Evet, Sayıştay yaptığı
denetimde, OHAL kapsamında çıkarılan 694 sayılı
KHK’yle, il sağlık müdürlüklerinde çalıştırılmak
üzere sözleşme yapılan başkan ve başkan
yardımcılarından bazılarının, Sağlık
Bakanlığı merkez teşkilatlarında müsteşar
yardımcısı, genel müdür, genel müdür yardımcısı,
daire başkanı, Strateji Geliştirme Daire Başkanı ve
Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Başkan
Yardımcısı olarak görevlendirildiğini tespit etmiş.
Sayıştay, sözleşme imzalanarak taşra teşkilatlarına
atanan personelin merkez teşkilatlarında üst düzey göreve
getirilmelerini “Hem sözleşme gereklerine hem de atama usulüne uygun
değildir.” diyerek eleştiriyor ve aynı denetimde, kuruma ait
alacakların sağlıklı bir şekilde kayıt, takip ve
muhasebeleştirilmesinin yapılmadığı ve alacaklara faiz
işletilmediği somut örneklerle saptanmış. Bu durum, tek
kelimeyle bir skandaldır ve Bakanlık, alacaklarından bihaber
demektir.
Evet, İzmir Halk Sağlığı
Müdürlüğünce yapılan incelemede 7 milyon 834 bin 636 liralık
alacağın ancak 2012 yılına kadar takibinin
yapılabildiğini ve daha önceki verilere ulaşılamadığını
belirlemişler. Ancak “Alacağın takibi için gereken bilgiler
idarede mevcut değildir.” denmiş ve geçmiş.
Yine, İzmir İl Sağlık
Müdürlüğünde yapılan incelemede idare bünyesinde alacak takip
biriminin olmadığı tespit edilmiş. Keza, Trabzon’da da
uygulama benzer ve Ankara Halk Sağlığı Müdürlüğünce
yapılan incelemedeyse 2016 yılından itibaren hizmet verilip de
fatura kesilmeyen, dolayısıyla, alacak kayıtlarında yer
almayan 9 ile ilişkin 6 milyar 338 milyon 729 lira tutarında eksik
tahakkuk olduğu anlaşılmış. Çeşitli illerde
benzer alacakların mali tablolarda görülmediği de
saptanmış. Bunlar Sayıştay raporları. Şimdi,
böyle bir aymazlık ve rezalet nasıl olabilir, ben bunu sormak
istiyorum bu emeği geçen meslektaşlarıma. Devlet,
alacaklarını takip etmek için bir birim kurmaz mı?
Sonuç: Sayıştayın denetim
raporlarından özetle âdeta Sağlık
Bakanlığının saldım çayıra Mevla’m kayıra
şeklinde yönetildiğini anlıyoruz. Bunu mali tablolara
yansıtmaz mı? Bu nasıl bir ciddiyetsizliktir ben bir tıp
doktoru olarak anlayamıyorum. Ve sonra çıkıp milletimize
diyeceksiniz ki: “Kriz falan yok.” Ben de diyorum ki: Kriz milletin cebinde;
kriz, yüzde 45 artan elektrik faturasında; kriz, milyonlarca emeklide;
kriz, EYT bekleyenlerde; kriz, 117 bin öğretmen açığı
varken atanamayan 400 bin öğretmende ve kriz 1.603 liraya
çalışan 6 milyon asgari ücretlide.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Cesur.
AYLİN CESUR (Devamla) – Ve kriz “Kadro
vereceğiz.” deyip de vermediğiniz taşeron işçilerde; kriz,
yirmi bir gün askerlik nedeniyle işinden olacağı için
umutsuzluktan travma yaşayan gençlerimizde ve kriz, son on beş
yılın en yüksek işsizlik rakamlarını oluşturan ve
çoluğuna çocuğuna ekmek götüremediği için cebindeki elektrik
faturasına intihar notu yazıp intihara kalkışan ve intihar
eden kadın işçide, Isparta’da oldu bu olay ve daha bugün sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısında Halkla
İlişkiler Binası’nın en yüksek tepesine çıkarak
intihara kalkışan vatandaşımız Ağrı’dan
gelmiş AK PARTİ milletvekiliyle görüşmek üzere, sayın vekil
yerinde yokmuş, görüşememiş. Türkiye Büyük Millet Meclisine
gelmiş kriz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çatısından kriz
size bağırıyor. Vatandaşın sesini duyun sayın
milletvekilleri, vatandaşın sesini duyun, sesimizi duyun lütfen.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Cesur.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
14’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 23.18
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.31
BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir),
Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci
Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon? Yerinde.
15’inci madde üzerinde iki adet önerge vardır,
aykırılık derecesine göre işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı
Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 15’inci
maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Ünal
Demirtaş Burhanettin
Bulut Kani Beko
Zonguldak Adana İzmir
Ömer
Fethi Gürer Neslihan
Hancıoğlu Ali
Fazıl Kasap
Niğde Samsun Kütahya
Ali
Şeker Çetin
Arık
İstanbul Kayseri
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Kayseri Milletvekili
Çetin Arık konuşacaktır.
Buyurun Sayın Arık. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ÇETİN ARIK (Kayseri) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Teklifin 15’inci maddesi üzerine söz almış
bulunuyorum. Aziz milletimizi ve onun temsilcisi sayın milletvekillerini
saygıyla selamlıyorum.
Bu torba yasa teklifinin içinde birçok düzenlemenin
yanı sıra evlat hasretiyle yanıp tutuşan
insanlarımızla ilgili düzenlemeler de var.
Sayın milletvekilleri, yasalar toplumsal
yaşamı düzenlerken insan vicdanını es geçemez, geçmemeli.
Maalesef, görüştüğümüz kanun teklifinde vicdanlar yaralanıyor,
es geçiliyor.
Değerli milletvekilleri, teklifin 15’inci
maddesinde dört ayrı kategoride incelenebilecek mahiyette suç
unsurları düzenlenmiştir. Nedir bunlar? Embriyoyla ilgili işlem
yapan, embriyoyu alıp satan, buna özendiren, reklam veren kişiler
aynı cezaya çarptırılacaktır. Burada farklı içerikteki
suçlar aynı başlık altında toplanmış ve net bir
ayrım yapılmamıştır. Kanuna aykırı biçimde
embriyoyla işlem yapan kişiyle bu işleme özendirdiği
belirtilen kişinin aynı cezaya tabi tutulması hakkaniyetli bir
durum değildir. Konuyla ilgili olarak her ne kadar yargı karar
verecek ise de kanunda farklı suç tiplerinin aynı cezayla
cezalandırılması öngörüldüğünde mahkemelerin kanun hükmünü
değiştirmeleri mümkün olmayacağından farklı
ağırlıktaki dört ayrı suça aynı cezanın
uygulanması söz konusu olacaktır. Dolayısıyla görevini
yapan, bir soruya yanıt veren hekimle komisyonculuk yapan bir kişi
arasında cezai hukuk bakımından herhangi bir ayrım
olmayacaktır.
Biz kadın doğumcular “infertile” yani
çocuğu olmayan bir çift geldiğinde öncelikle bunun nedenini
araştırırız. Öyle sonuçlarla
karşılaşırız ki “Bunu çifte nasıl
söyleyebiliriz?” diye düşünürüz. Örneğin 23 yaşındaki genç
bir kadına “Senin yumurtalıkların doğuştan yok.” veya
“Senin yumurtalıklarında hiç yumurta yok.” ya da “Senin ‘uterus’un yani
rahmin doğuştan yok.” demek kolay bir şey değildir
sayın milletvekilleri. “Senin çocuk sahibi olabilmen için donasyona
ihtiyacın var.” ya da “Senin anne olabilmek için tek şansın
taşıyıcı annelik.” demek çok kolay bir şey
değildir. Ya da 20 yaşındaki genç bir erkeğe
“Kardeşim, senin tetkik sonuçlarına göre baba olma şansın
yok ya da tek şansın donasyon.” demek hiç ama hiç kolay olan bir
şey değildir.
Sayın milletvekilleri, evlat demek canın
en tatlı yeri, baktığın gözün, tuttuğun elin,
yürüdüğün ayakların, yemeğin, suyun, nefesin, “Ona gelmesin,
bana gelsin tüm acılar.” dediğin tek varlıktır. Evet, evlat
sahibi olanlar için evlat böyle bir şey. Peki, evlat sahibi olamayanlar
için? Bir doktor, bir hastasına “Senin rahmin ve yumurtalıkların
gelişmemiş.” dediğinde, kadının doktora
ağlamaklı bir şekilde soracağı ilk soru “Peki, benim
hiç çocuğum olmayacak mı?” sorusu olacaktır. Bu soruya cevap
veren kadın doğumcu hekim “Tek şansınız donasyon.”
dediğinde, bir sonraki soru “Peki, nerede yaptırabilirim?” olacaktır.
İşte, bu soruya yanıt veren hekim, bu
maddeye göre özendirme suçu işlemiş olacaktır, bu işin
komisyonculuğunu yapan, embriyo alıp satan kişiyle aynı
cezaya çarptırılacaktır; üç ila beş yıl arası
hapis cezası ve çok ağır para cezalarıyla karşı
karşıya kalacaktır.
Sayın milletvekilleri, bilgiye
ulaşmanın insanların parmaklarının ucunda olduğu
çağımızda, insanların bilgiye ulaşmasını
engellemek mümkün değildir, önemli olan insanlarımızın
doğru bilgiye ulaşmasını sağlamaktır.
Bu noktadan hareketle, çocuğu olmayan bir çifti
doğru bilgilendirecek olan kişiler kadın doğumcular
olmalıdır, doktorlar olmalıdır. Hastasını
doğru bilgilendiren bir doktoru, bu işin komisyonculuğunu yapan
kişilerle aynı kategoride değerlendirmek
vicdansızlıktır, haksızlıktır. Hukukun üstünlüğünün
egemen olduğu bir hukuk devletinde hukuki güvenliğin
sağlanması zorunlu olup, yapılan düzenlemelerde istikrar,
belirlilik ve öngörülebilirlik göz önünde bulundurulmalıdır. Bireyin
insan olarak varlığının korunmasını amaçlayan
hukuk devletinde, vatandaşların hukuk güvenliğinin
sağlanması zorunludur.
Bu nedenlerle, bu teklif hukuki güvenliğe
aykırı olup, kişileri açık ve belirgin olmayan kurallarla
karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenlerle,
hukuka aykırı olan “özendirme” ibaresinin geri çekilmesi gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Arık,
buyurun.
ÇETİN ARIK (Devamla) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Özendirme suçuyla ilgili olarak Türk Ceza Kanunu’nda
bizlere ışık tutabilecek bir hüküm yer almaktadır. Türk
Ceza Kanunu madde 190’da özendirme suçunun bir örneğinin düzenlendiği
görülmektedir.
Bu hükümden hareketle “Bu fiilleri özendiren,
bunları yönlendiren” ibaresi yerine, “Bu fiillerin işlenmesine özel
yer, donanım veya malzeme sağlayan, bu fiilleri işleyenlerin
yakalanmalarını kolaylaştıracak önlemleri alır.”
şeklinde değiştirilmelidir.
Teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Arık.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sağlıkla
İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 15’inci
maddesinin üçüncü fıkrasına “ve bu kişilere bin güne kadar adli
para cezası verilir” cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Tamer
Akkal Dursun
Ataş Feridun
Bahşi
Manisa Kayseri Antalya
Aydın
Adnan Sezgin Ayhan
Erel
Aydın Aksaray
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Manisa Milletvekili
Tamer Akkal konuşacaktır.
Buyurun Sayın Akkal. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
TAMER AKKAL (Manisa) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 1991’den bu yana 14 Kasım, Dünya Diyabet
Günü olarak belirlenmiştir. Diyabet, tıbben tedavisi olmayan, insülin
bağımlısı olarak yaşamayı gerektiren bir
hastalıktır ve genel olarak çocukluk çağlarında ortaya
çıkmaktadır. Son dönemde artış hızı yüksek olan
bu hastalığın tedavisi için gerekli olan ilaçların Türkiye’ye
ulaşımında ciddi sıkıntı vardır.
Çocuklarımızın sağlığı ve geleceği için
büyük önem arz eden diyabet ilaçlarının ve teknolojilerinin ülkemize
düzenli olarak ulaşamıyor olması kabul edilebilir bir durum
değildir. Ülkenin geleceğinin temeli olan çocuklarımızdan
bu hastalığa yakalanmış olanlar devletimizin özel ilgi ve
yaklaşımını hak etmektedir.
Kan ölçümü yapan sensör ve insülin pompaları
gibi gerekli olan malzemelerin temin edilmesinde Sağlık
Bakanlığımızı harekete geçmeye davet ediyorum.
Yapıcı bir muhalefet
anlayışıyla, torba yasayla teklif edilen sağlık
çalışanlarına karşı şiddetin önlenmesine yönelik
düzenleme, sigara yasağının kapsamının
genişletilmesi, doku ve organ nakline yeni standartlar getirilmesi gibi
olumlu gördüğümüz her noktada desteğimizi verdik ancak bu yasa
tekliflerinin içinde gizlenmiş bazı maddeler var ki bunları
akıl ve vicdan kabul etmiyor.
Bu maddelerden bir tanesi, insan
haklarının âdeta yok sayıldığı 5’inci madde ve
onunla uygulanmak ve başlatılmak istenen cadı avıdır.
Bu maddede “Millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna
karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti,
iltisakı veya bunlarla irtibatı olduğu için kamu görevinden
çıkarılan doktorlar sadece Sosyal Güvenlik Kuruluşuyla
sözleşmesi bulunmayan sağlık kuruluşlarında
çalışabilecek.” deniyordu, biraz önce değiştirildi,
şimdi de “Hadi çalışsınlar ama dört yüz elli gün
beklesinler.” deniyor.
Peki, bu madde kimi tarif ediyor? Mahkeme
kararıyla suçu sabit bulunmuş, hüküm giymiş doktorları
mı tarif ediyor? Hayır. Bir terör örgütüyle irtibat, iltisak,
bağlantı olduğuna dair bir mahkeme kararı varsa, zaten Türk
Ceza Kanunu’na göre hekimler mesleklerini icra edemezler. Ancak burada ifade
edilen, bir mahkeme kararı olmaksızın, istihbarat
raporlarına dayalı olarak, bürokratik mekanizmalar içerisinde, yalnızca
kanaatlere yönelik olarak verilen kararlardır. Bu durumda, kanun hükmünde
kararnameyle ihraç edilmiş bir doktor hakkında mahkemenin vermiş
olduğu bir hüküm ya da ceza olmamasına karşın, bir nevi
dört yüz elli gün hak mahrumiyeti cezası almaktadır. Bu, her
şeyden önce, adaletin en temel dayanağı olan masumiyet
karinesine aykırıdır. Suç kesinleşmediği sürece hiç
kimse hükümlü sıfatıyla değerlendirilemez. Suçu ispat edilinceye
kadar herkes masumdur. Ancak teklifin bu ilgili maddesiyle birlikte,
suçluluğu ispatlanmamış, mahkemesi sonuçlanmamış,
yalnızca KHK’yle görevine geçici olarak son verilmiş doktorlar suçlu
ve hükümlü muamelesine tabi tutuluyor. Mahkeme süreci tamamlanmamış
her doktoru peşinen terör örgütü üyesi ilan etmek ve bu insanların hayatlarını
adayarak elde ettikleri doktorluk mesleklerini ellerinden almak veya ara
vermelerini istemek ne hukuka ne vicdanlara sığan bir durumdur.
Antidemokratik rejimlerde bile rastlanmayacak kadar vahim bir içerikte olan bu
madde kabul edilemez. Bir insanın hekim olup olmadığına,
hekimlik yapıp yapamayacağına mezun olduğu okul,
aldığı diploma, mesleki yeterliliği üzerinden karar
verilir. Mesleğini icra etmeye engel bir suç veya ceza
olmadığı sürece de hekimliğini yapmaya devam eder. Suçlu,
elbette, cezası neyse onu çekecektir. Bu millete ve bu devlete
karşı suç işleyen, ihanet eden her kim varsa bir gün elbet
bedelini misliyle ödeyecektir. Bizim burada karşı
çıktığımız husus, kanun teklifinin suç
işleyenleri değil, yalnızca şüphe duyulan
vatandaşları doğrudan cezalandırmasıdır.
Eğer mesele FETÖ terör örgütüyle iltisak meselesiyse AK PARTİ’nin
önce dönüp kendisine maalesef ki bakması gerekiyor.
Bu fotoğrafta FETÖ’yle iltisaklı
olduğu kanıtlarıyla sabit, FETÖ liderini ziyaret edip el etek
öpen, hatıra fotoğrafı çekilen AK PARTİ’li vekiller hâlâ bu
sıralarda, bu koltuklarda, hepimizin arasında oturuyor. FETÖ
lideriyle doğrudan bağlantı kurmuş bu kişileri yeniden
milletvekili sıfatıyla Meclise sokacaksınız ancak henüz
yargılama süreci bitmemiş, tamamlanmamış, hüküm
giymemiş, suçlu bulunmamış doktorları ve sağlık
personelini “FETÖ’yle iltisakı olabilir.” diyerek mesleklerinden men
edeceksiniz ya da açığa alacaksınız, açlığa
mahkûm edeceksiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Akkal.
TAMER AKKAL (Devamla) – Böyle adalet de olmaz, böyle
mücadele de olmaz.
Şu resimde FETÖ elebaşıyla masada
oturan herkes dışarıda, tutuklu değil. Burada tek tutuklu
kim biliyor musunuz?
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Masa yok orada.
TAMER AKKAL (Devamla) – Pardon, yanlış
resmi gösterdim.
Elinde sürahiyi tutan, oradaki sadece sürahiyi tutan
kişi içeride. İşte sizin FETÖ’yle mücadele
anlayışınızın özeti maalesef ki budur. FETÖ’nün siyasi
ayağının Meclis tarafından araştırılmasını
istedik, kabul etmediniz. Bu hıyanet şebekesi Emniyetten istihbarata,
Silahlı Kuvvetlerden doktor ve sağlık
çalışanlarına kadar her türlü alana sızdı ama bir tek
Meclise sızmadı. Hiç FETÖ’cü grup başkan vekili yok muydu? Hiç
FETÖ’cü bakan yok muydu? Hiç genel başkan yardımcısı, hiç
Başkanlık Divanı üyesi yok muydu?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
TAMER AKKAL (Devamla) – Çok az kaldı.
BAŞKAN – Tamam, bağlayın, Sayın
Akkal.
TAMER AKKAL (Devamla) – Maide suresi 42’nci ayette
Yüce Allah diyor ki: “Hükmedersen adaletle hükmet. Allah, adaletle hükmedenleri,
adaleti ayakta tutanları sever.” Siz adaletle hükmetmiyorsunuz. İlk
önce Allah katında, sonra da hukuk devleti nezdinde bu adaletsizlik elbet
karşılık bulacaktır.
Saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akkal.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
15’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Madde 16’ya bağlı ek madde 1 üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı
Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 16’ncı
maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Ünal
Demirtaş Burhanettin
Bulut Ali
Şeker
Zonguldak Adana İstanbul
Ömer
Fethi Gürer Yüksel
Özkan
Niğde Bursa
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Bursa Milletvekili
Yüksel Özkan konuşacaktır.
Buyurun Sayın Özkan.
Süreniz beş dakikadır.
YÜKSEL ÖZKAN (Bursa) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Plan ve Bütçe Komisyonunda dün Sağlık
Bakanlığımızın bütçesini görüştük. Sayın
Sağlık Bakanının yaptığı sunumda, yılda
toplam 750 milyon hasta bakıldığı, 2017 yılında
MHRS’yle yani Merkezi Hekim Randevu Sistemi’yle 121 milyon hasta bakıldığı,
100 bin kişiye 186 hekimin, yine 100 bin kişiye 272 ebe ve
hemşirenin düştüğü ülkemizde, günde 1 milyon 200 bin poliklinik
muayenesi yapıldığı vurgulanmıştır. OECD
ortalamasının 100 bin kişiye 351 hekim ve yine 100 bin
kişiye 1.025 ebe ve hemşirenin düştüğü gerçeğiyle
bütün bu veriler, sağlık çalışanlarının bu
iş yükü altında ne kadar özverili
çalıştığının bir göstergesidir.
Sevk zincirinin uygulanmadığı
ülkemizde kamu hastanelerinde beş dakikada 1 muayene zorlaması
yapılmaktadır. Hâlbuki Dünya Sağlık Örgütüne göre bu
sürenin yirmi dakika olduğu dikkate alınırsa, beş dakikada
bir hastanın muayenesiyle hekimin bir hastasına ne kadar faydalı
olacağının değerlendirmesini siz değerli
milletvekillerine bırakıyorum.
Sayın milletvekilleri, siz böyle bir
sağlık sistemine “Evet.” mi diyorsunuz? Beş dakikalık
muayeneye “Evet.” mi diyorsunuz bu yasayla? Halkın
sağlığını beş dakikalık bir bakıyla
mı değerlendireceksiniz? “Sağlıkta Dönüşüm
Programı” dediniz ve gelinen noktada sağlık çalışanları
için sağlıkta şiddete dönüştü. Bu olumsuz şartlardan
dolayı her gün yüzlerce sağlık çalışanı sözlü,
psikolojik, fiziki saldırıya uğramaktadır. CHP Grubumuzun
sağlıkta şiddet raporuna göre son altı yılda 20.706
sağlık çalışanına fiziksel saldırıda
bulunulmuştur ve bu, kayıtlara geçmiştir. Sağlık
çalışanlarının birçoğu bıkkınlık
sendromuyla mücadele ediyor ve tedavi alıyor. Bütün bunlardan dolayı
hekimler tazminat davası olasılığına karşı
kendilerini koruma içgüdüsüyle komplike hasta gruplarından
uzaklaşıyorlar yani defansif hekimlik yapmaya başladılar.
Hastasına yeterli zaman ayıramayan hekimler manyetik rezonans
görüntüleme, bilgisayarlı tomografi gibi ileri tetkiklere
başvuruyorlar; amaçları tanıda eksik kalmamak, hastasına
zarar vermemek. Hâlbuki esas olan muayenedir. Bu ve buna benzer ileri tetkikler
nedeniyle sağlık giderleri artmaktadır. Tıbbi sarf malzemelerinin
yaklaşık yüzde 80’ini ithal ediyoruz. Döviz dalgalanmasından,
ekonomik krizden dolayı tıbbi sarf malzeme temini
kısıtlanmış olup ve hatta “Kurumu zarara uğratmakla
suçlanacaksınız.” diye hekimler belirli yazılarla
uyarılmaktadır. İhaleyle tıbbi malzeme veren firmalar SUT
fiyatlarının güncellenmemesi, kur artışından ve
alacaklarını yaklaşık dokuz aydır alamamalarından
dolayı ihalelere girmemektedirler. Tüm bu olumsuzlukların faturası
hekime, sağlık çalışanına
çıkarılmaktadır. Sonuç: Saldırı, şiddet, tehdit.
Yetmiyormuş gibi, birçok kurum ve üniversite
hastanelerinde ek ödemelerin aylardır yapılamadığı
veya azaltıldığı bir gerçektir. Özlük hakları hâlâ
arzu edilen noktada değildir. Sağlık çalışanları
geçim derdindedir. Psikolojik, fiziki ve ekonomik baskının esas
sebebi performans, nicelikli ve popülist temelli yürütülen sağlık
politikalarıdır. Palyatif çözümlerle ancak gününüzü
kurtarırsınız.
Üniversitelerimizin son durumu da dikkate
alındığında korkarım ki ileride kendimizi emanet
edecek hekimler bulamayacağız. Çalışanın
sağlığı bozuldu, toplumun aynı şekilde.
Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk
“Beni Türk hekimlerine emanet edin.” demiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.
YÜKSEL ÖZKAN (Devamla) – Bu arada hatırlatmak
isterim ki 26 ülkede Ulu Önderimiz’in anıtı vardır, büstü
vardır, heykeli vardır; yalnız ülkemizde, bizim cumhuriyetimizin
kurucusunun heykellerine, büstlerine saldırı vardır. Onun için
diyorum ki gelin, sağlıktaki düzenlemeleri, çıkarılacak tüm
kanun maddelerini Anayasa’mıza uygun olacak şekilde, ilgili meslek ve
akademik odalarımızın, sendikalarımızın önerileri
doğrultusunda yapalım. Sizleri empati yapmaya davet ediyorum, sizleri
adalete davet ediyorum.
Son olarak, görevi başında öldürülen,
benim de sınıf arkadaşım olan Doktor Fikret Hacıosman
ve diğer tüm sağlık çalışanı şehitlerimizi
rahmetle anıyorum, ruhları şad olsun.
Artık hekimler ölmesin diyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özkan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Madde 16’ya bağlı ek madde 2 üzerinde iki
önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 16’ncı maddesine bağlı ek 2’nci maddenin
teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hasan
Baltacı Ednan
Arslan Ali
Şeker
Kastamonu İzmir İstanbul
Ünal
Demirtaş Kani
Beko
Zonguldak İzmir
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Kastamonu Milletvekili
Hasan Baltacı konuşacaktır.
Buyurun Sayın Baltacı. (CHP
sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz beş dakikadır.
HASAN BALTACI (Kastamonu) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle, Genel Kurulumuzu saygıyla
selamlıyorum.
Her şeyden önce şunu belirtmeliyim: Bu
kanun teklifinin en çok tartışılan 5’inci maddesinde kısmen
de olsa bir iyileştirme getirilmiştir ama yeterli değildir. Yalnız,
Meclisin bundan sonra yapacağı tüm yasama faaliyetlerinde toplumun
tüm kesimlerinin çıkarını gözeten ve uzlaşmaya dayanan bir
tutumun öne çıkması için daha çok çaba harcamamız gerekiyor.
Çünkü özellikle bu yasada olduğu gibi yani sağlıkta şiddeti
önlemek istiyorsak, kadına şiddetle mücadele etmek istiyorsak,
toplumsal barışı yeniden tesis etmek istiyorsak öncelikle bu
Meclisin çatısı altında uzlaşma kültürünü hâkim
kılmalıyız. Ortak değerlerimizi daha fazla öne
çıkarmalıyız, ortak kaygılarımızı daha çok
konuşmalıyız.
Şimdi, eğer sağlıkta
şiddeti önlemek istiyorsak başta hekimler olmak üzere tüm
sağlık çalışanlarının çalışma
koşullarını iyileştirmeliyiz. Her şeyden önce, sağlık
hizmeti ulaşılabilir, yerinde ve ücretsiz olmalıdır.
Düşünün, hastalar hastane hastane gezerken, randevu sistemi ihtiyaca cevap
vermezken, acil servisler yoğun bakım ünitesi gibi, poliklinik gibi
hizmet verirken, acil servislere başvuru Türkiye genelinde 100 milyon
kişiyi aşmışken, hekim ve sağlık
çalışanlarının sayısı yetersizken, bir de bunun
üstüne bütçeden sağlığa yeteri kadar pay
ayrılmamışken, ambulanslar hastaneler arasında mekik
dokurken, önleyici ve koruyucu sağlık hizmeti verilemezken nasıl
olacak da sağlıkta şiddetin önüne geçeceğiz? Şimdi,
gerçekçi olmamız lazım. Şiddeti uygulayan her kim olursa olsun
öncelikle bunun cezasız kalmayacağını bilmeli, verilen
cezanın uygulanacağını herkes bilmeli ama bunların
yeterli olmayacağı kanısındayım çünkü biz her
şeyden önce sağlık sistemini bir bütün olarak ele
almalıyız, hastanın hekime ulaşmasının önündeki
tüm engelleri kaldırmalıyız, hekim ve sağlık
çalışanlarının sayısını
artırmalıyız, onlara barışçıl bir
çalışma ortamı sunmalıyız ve hekim ve sağlık
çalışanlarına karşı uygulanan siyasi ve idari
baskıya bir an önce son vermeliyiz.
Bir diğer husus da özellikle hekimlerin
çalışma performansını etkileyen bu Sağlıkta
Performans Sistemi’ni yeniden değerlendirmeliyiz ve bence tümden
kaldırmalıyız çünkü muayene sürelerine baktığımızda
Dünya Tabipler Birliğince belirlenen standartlara göre hekimin
hastasına ayırması gereken süre en az yirmi dakika. Bu,
Avrupa’da yirmi beş dakika bizde ise -günde 80 ila 200 hasta muayene eden
doktor- özellikle psikiyatri kliniklerinde sekiz dakika, diğer kliniklerde
ise beş dakikaya bir randevu alıyor. Bu sistem hekimi tüccar,
hastayı da müşteri gören bir anlayışa sahiptir. Hasta
kendisini müşteri olarak gördüğünde bu sefer de “müşteri
memnuniyeti” gibi, sağlık hizmetiyle hiç alakası olmayan bir
kavram devreye giriyor. Bütün bunlar yapılmazsa zaten kendisi tedaviye
muhtaç olan sağlık sistemini ayağa kaldıramayız,
şiddeti önleyemeyiz.
Ayrıca, sağlığı, devletin
vatandaşına borçlu olduğu bir toplumsal hizmet olarak, bir kamu
malı olarak değil de ticari bir meta olarak görüyorsunuz. Sizi ayakta
tutan rant ekonomisinin bir parçası yaptınız sağlık
sistemini. Şehir hastaneleriyle sağlığı yandaşa
kaynak aktaracak bir araç olarak görüyorsunuz. Hastalar hekim beklerken
hekimlik hakkını satışa çıkarıyorsunuz. Yani
sizin için sağlık sistemi bir hizmet değil, kriz çıkaran
ekonomik sisteminize kaynak aktaracak bir araçtan başkası
değildir. Eğer bu ekonomik krizle mücadele etmek istiyorsak
ekonomimizi ayakta tutan üretici güçleri, işçileri, emekçileri,
memurları, köylüyü, gençleri, kadınları yaşatmak
zorundayız; üretici güçlerin sağlığını yeniden
ayaklar üstüne dikmek durumundayız. Aksi takdirde yaklaşan ve
derinleşen krizle mücadele etmek imkânımız yoktur.
Hepinize teşekkür ediyorum, sağ olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Baltacı.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Madde 16’ya bağlı ek madde 2 üzerinde bir
önerge daha vardır, onu okutacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan, Sağlıkla
İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 16’ncı
maddesi ile 2238 sayılı Kanun’a eklenen ek 2’nci maddenin 2’nci
fıkrasında yer alan “15 gün içinde” ibaresinin “7 gün içinde” ibaresi
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Arslan
Kabukcuoğlu Dursun
Ataş Feridun
Bahşi
Eskişehir Kayseri Antalya
Ayhan
Erel Aydın
Adnan Sezgin
Aksaray Aydın
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Eskişehir
Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu konuşacaktır.
Süreniz beş dakikadır.
Buyurun Sayın Kabukcuoğlu.
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) –
Sayın Başkan, değerli üyeler; 12 sıra sayılı
Kanun Teklifi üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Bugün Diyabet Günüdür. Ülkemizde 8 milyon
civarında diyabetli olduğu tahmin ediliyor. Beslenme bozukluğu
ve fiziksel aktivitedeki azalmayla diyabet hastasının gelecek
yıllarda daha da artacağı tahmin ediliyor. Diyorum ki özellikle
çocuklarınızın fit olmasını sağlayınız.
Organ yetersizliği on binlerce hastayı
ilgilendiren, önemli bir maddi manevi külfet yaratan ciddi bir sağlık
sorunudur. Kadavradan veya canlıdan organ alınması bu hastalar
için önemli bir kurtuluş ve iyi olma ümididir. Ülkemizde kadavradan
transplantasyon beklenenin altındadır. Sayın Profesör Doktor
Mehmet Haberal’ın verilerine göre, 20 binden fazla böbrek hastası, 2
binden fazla karaciğer hastası ve binden fazla kalp hastası
transplantasyon için beklemektedir. Bizde kadavradan doku alma son derece
düşüktür, aşağı yukarı organ transplantasyonunun yüzde
20’sini kadavradan, yüzde 80’ini de canlıdan alınan organlarla
karşılamaktayız. Organ transplantasyonu için Şiraz’da
kadavradan yararlanma yüzde 95, Tahran’da yüzde 60 iken ülkemizde yüzde 30
civarındadır; İran’ın bile çok çok altındayız.
Ülkemizde neden kadavradan organ transplantasyonu az
miktarda olmaktadır? Bununla ilgili pek çok çaba vardır. Diyanet
İşleri Başkanlığının cuma hutbeleri
başta olmak üzere değişik ortamlarda organ transplantasyonunun
canlıdan yapılabileceğine ve organdan yapılabileceğine
dair vaizleri mevcuttur. Ancak muhtemeldir ki tüm din adamları aynı
görüşte değildir, onların bu konuda bilinçlerinin
artırılması gerekiyor. Ayrıca, hekimlerin bu konudaki
tecrübelerini de tartışmak gerekiyor. Bir kazazede geldiğinde ve
durumu iyi değilse, “ex” olması bekleniyorsa uygun bir ortamda hasta
yakınları hekimler tarafından alınmalı ve yavaş
yavaş hastasının kaybedileceğine ve buradan organ
bağışının gerekliliğinin anlatılması,
inandırılması gerekmektedir.
Ülkemizde 2.500 kazazede donasyona yatkın
bulunuyor. Bu 2.500 kazazedenin de sadece yüzde 20’sinden doku
transplantasyonunda faydalanabiliyoruz. Bunun hâlbuki ülkemizdeki ventilatör
sayısına bakıldığında 5 misli olması
gerekiyor. Niye böyle oluyor diye araştırıldığı
vakit beyin ölümü tanısının geç konulduğu anlaşılıyor.
Hâlbuki beyin ölümü tanısı el Doppler’iyle dahi yapılabilecek
bir şey. Burada Sağlık Bakanlığı, yoğun
bakım ünitelerini, özellikle ventilatör bulunan yoğun bakım
ünitelerini alet edevat bakımından dört başı mamur hâle
getirmelidir. Her ne kadar MR ya da tomografi cihazlarıyla beyin ölümü
gerçekleştiği gösterilebiliyorsa da her merkezde bu yoktur ama bir
Doppler ultrasonu koymak karşılaşılan maddi külfet
karşısında son derece ekonomik bir yatırımdır.
Yine, Bakanlık, halk toplantıları
yapmalı ve hekimler halkı sürekli olarak bilgilendirmelidir.
Bir diğer konu immünolojik uyum tespitinin tam
yapılamaması. Bu da şöyle oluyor: Ülkemizde 82 merkezde organ
transplantasyonu yapılmaktadır. Şu durum eksik ki her merkez
kendi içinde çalışıyor. Buradan şunu demek istiyorum: Bir
organ vericisini, canlıyı buluyorlar, vermeye hazır ama
karşı tarafın immünolojik değeri uygun bulunmuyor ve bunu
ayarlamak için benzer bir hasta gelmesini bekliyorlar. Hâlbuki Sağlık
Bakanlığı bunu tüm Türkiye’de kendi bünyesine alır ve
takibini yaparsa merkezlerde bunun için bekleyen immün grupları tespit
eder, merkezlerden hastalar ayrılmadan organlar alınır, yine
Sağlık Bakanlığının organizasyonuyla, eş
değer olarak aynı zamanda…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayınız Sayın
Kabukcuoğlu.
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Devamla) – Tabii efendim.
…gitmesi gereken merkeze
ulaştırılır ve hastalara büyük bir yardım
yapılır ve ülkemiz sigorta şirketleri büyük bir maddi külfetten
kurtarılır.
Burada her şey hazır, toplum hazır;
eksik olan, Sağlık Bakanlığının küçük bir
fırça darbesidir. Umuyoruz ki bunu da yakın zamanda yaparlar ve
hastalarımızın hayrına bir iş gerçekleşmiş
olur.
Hepinize teşekkür ederim. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Kabukcuoğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
17’nci madde üzerinde aynı mahiyette üç önerge
vardır, önergeleri okutup birlikte işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 17’nci maddesinin kanun teklifinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Oya Ersoy Semra
Güzel Meral
Danış Beştaş
İstanbul Diyarbakır Siirt
Tulay Hatımoğulları Oruç Serpil Kemalbay Pekgözegü
Adana İzmir
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Ünal
Demirtaş Burhanettin
Bulut Kani Beko
Zonguldak Adana İzmir
Ali
Şeker Müzeyyen
Şevkin Neslihan
Hancıoğlu
İstanbul Adana Samsun
Ömer
Fethi Gürer Çetin
Arık Ali
Fazıl Kasap
Niğde Kayseri Kütahya
Aynı mahiyetteki diğer önergenin
diğer imza sahipleri:
İbrahim
Halil Oral Dursun
Ataş Feridun
Bahşi
Ankara Kayseri Antalya
Ayhan
Erel Aydın
Adnan Sezgin Ahmet Çelik
Aksaray Aydın İstanbul
Zeki
Hakan Sıdalı
Mersin
BAŞKAN – Komisyon önergelere
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) -
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önergeler üzerinde ilk söz, Adana
Milletvekili Müzeyyen Şevkin’e aittir.
Buyurun Sayın Şevkin. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan teklifin
17’nci maddesiyle ilgili partimiz Cumhuriyet Halk Partisi adına söz
almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye maalesef çok
uzun süredir yaşanan ve bugün etkilerini daha derinden hissettiğimiz
büyük bir ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel krizle
boğuşmaktadır. 12 Eylül 1980 darbesinin bir ürünü olarak otuz
yedi yıldan bu yana bilimsel, özerk üniversitenin önündeki en büyük engel
olarak duran Yükseköğretim Kurulu üniversiteleri vesayet altına
alarak kontrol altında tutma anlayışını sürdürüyor.
Bilime, bilimsel özgürlüğe, ifade hürriyetine yönelik baskı ve
engellemelere paralel olarak YÖK’le beraber özerkliği tamamen ortadan
kaldırılan üniversiteler ne yazık ki farklı
düşüncelerin sorgulandığı ve üretildiği yerler
olmaktan çıkmış durumdadır. Üniversitelerimiz daha çok
dogmatik düşüncelerin kabul edildiği ve öğretildiği meslek
liseleri düzeyinde kalmıştır. AKP hükûmetleri döneminde YÖK’ün
de hüneriyle yürütme erkinin kontrolüne giren üniversiteler Bologna süreciyle
birlikte tamamen piyasa dinamiklerine teslim edilmek istenmiş,
yükseköğretim de dâhil olmak üzere, eğitim hizmetlerinin
ticarileştirilmesi, üretilen bilginin
metalaştırılması, muhafazakârlaşma ve kadrolaşma,
üniversite yönetimlerinin otoriterleşmesi yönündeki politikalarda
artışlar yaşanmıştır. Gerekli özen ve ilgi
gösterilmeyerek, yapısı bozularak sürekli geri bırakılan
üniversitelerin, iyi niyetli ve saygın bilim insanlarının tüm
samimi uğraşlarına karşın, bilim politikası ve
stratejileri yoktur. Altyapı yetersizliği, eğitimde ezbercilik,
son dönemdeki, bilime inanmayan niteliksiz öğretim üyeleri üniversiteleri
çağın gerisinde bırakmıştır.
Sayın milletvekilleri, G20 ülkeleri
arasında olmasına rağmen üniversitelerimiz dünya
sıralamasında ilk 100’e girememektedir. Sayın
Cumhurbaşkanımız da haklı olarak serzenişte
bulunmuş, “Neden ilk 100 içerisinde değiliz?” demiştir. Son
derece haklıdır ama herhâlde bunda en büyük sorumluluk yine Adalet ve
Kalkınma Partisinindir diye düşünüyorum.
AKP, kontrolüne aldığı YÖK’ün
kurumsal yapısının sağladığı
baskıcı imkânları sonuna kadar kullanmaktadır. Devletin
muhalif tüm kesimlere karşı şiddet araçlarını
sınırsızca kullandığı bir dönemde, üniversiteler
YÖK aracılığıyla teslim alınmak istenmiş,
soruşturma, sürgün, işten çıkarma, psikolojik baskı, kadro
vermeme gibi uygulamalarla siyasal iktidara yönelik her türlü muhalefet
sindirilmeye çalışılmıştır. Bilim
insanlarının toplum, doğa yararına çalışmalar
yapması ve toplumla paylaşımları her fırsatta
engellenmiştir. AKP muhalefetteyken baskıcı ve antidemokratik
olduğu gerekçesiyle eleştirdiği ve kaldırılması
gerektiğini savunduğu YÖK’ü kendi iktidarı döneminde
bağrına basmıştır. Bu nedenle, üniversitelerin bilim,
sanat, özgür düşüncenin, halkın ve cumhuriyetin beklentilerine cevap
verebilmesi için siyasi iktidarın kontrolü altında olmaktan
çıkması gerekiyordu. İşte, bu çerçevede, bugün
yasalaştırılmak istenen kanun teklifi bu isteklerimizi
karşılamak yerine sorunları daha da derinleştiren,
üniversite hastanelerimizi ve üniversitelerimizi daha derin çıkmazlara
sürükleyen içeriklerle doludur. Zaten bilimsel ve ekonomik anlamda çok büyük
zorluklarla karşı karşıya bırakılan
üniversitelerimiz ile üniversite hastanelerimiz âdeta bir uçuruma yuvarlanmak
istenmektedir.
Değerli milletvekilleri, 17’nci maddede yer
alan düzenlemeyle, özerk yapıda olması gereken “mütevelli heyeti”
kapsamına giren bir kadro niteliğinde olan “Sağlık
Bakanı Yardımcısı, Sağlık Bakanının
seçtiği bir üye” eklenmekte, üniversitenin özerkliği
sarsılmaktadır. Bu maddeye ilişkin olarak 2016 yılında
yapılan ve Sağlık Bakanı müsteşarı ile
Sağlık Bakanı tarafından atanacak bir kişinin
mütevelli heyetinde yer aldığı düzenleme Anayasa Mahkemesi
tarafından, bilimsel özerkliğe aykırı olduğu
gerekçesiyle, iptal edilmiştir ve 2/11/2016 tarihli Resmî Gazete’de de bu
yayımlanmıştır. Bugün, Adalet ve Kalkınma Partisi,
iptal edilen ve bilimsel özerkliği sarsan bu hükmü tekrardan yasa maddesi
hâline getirmeyi hedeflemektedir. Teklifin, bu hâliyle, Anayasa’ya
aykırılığı sürmektedir. Biz şimdi merak ediyoruz:
Acaba bu teklif sorunları aşmayı mı yoksa var olan
sorunları daha derinleştirerek üniversitelerimizde kaosu körüklemeyi
mi amaçlıyor?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın
Şevkin.
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Devamla) – Bu sorulara
dikkatinizi çekiyor ve herkesin, vicdanının sesini dinleyerek hareket
etmesini temenni ediyorum.
Ayrıca, şehir hastaneleriyle ilgili Adana
özelinden bahsedecek olursak, Güney Adana’da 1 milyona yakın insana
ulaşmayan bir hastane; neredeyse hiç kimsenin yer almadığı
Balcalı bölgesinde yer alan Şehir Hastanesine yüzlerce insan
ulaşabilmek için… Sağ kalmayıp ne yazık ki yolda ölerek
Şehir Hastanesine ulaşılmaktadır; maalesef, Adana’da da
böyle bir gerçeklikle karşı karşıyayız.
Teşekkür ediyorum, Genel Kurula saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Şevkin.
Önergeler üzerinde ikinci söz, Ankara Milletvekili
İbrahim Halil Oral’a aittir.
Buyurun Sayın Oral. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) –
Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sağlıkla ilgili kanun teklifinin 17’nci
maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu maddede AK PARTİ
iktidarlarının sağlık eğitimi alanındaki büyük
hatalarının tekrarlandığını görmekteyiz. Bunlar,
akademik özgürlüğün kısıtlanması, ehliyet ve liyakat
gözetmeksizin yapılan kadrolaşmalardır. Sağlık
eğitimi bu maddeyle bilimsellikten uzaklaşarak âdeta iktidarın
kadrolaşma için kullanacağı bir alan hâline gelecektir. Buradan
teklifi veren arkadaşlarımıza ve dolayısıyla
Sağlık Bilimleri Üniversitesini kuran iktidara da soruyorum: Madem bu
eğitim kurumunu kurdunuz ve içinde GATA’nın birimlerinin de
olduğu 12 fakülte, 4 meslek yüksekokulu, 5 enstitü ve 58 eğitim
araştırma hastanesini bağladınız, o zaman neden bu
üniversitenin bilimsel özerklik niteliğini rahat bırakmıyorsunuz?
Bakın, bu maddeyle aynı niteliği taşıyan eski madde
Anayasa Mahkemesince iptal edildi. Peki, neden iptal edildi? Gerekçe aynen
şöyle: “Merkezî idareye üniversite üzerinde denetim ve gözetim yetkisini
aşan nitelikte bir yetki tanınması Anayasa’nın 130’uncu
maddesiyle güvence altına alınan bilimsel özerklik ilkesiyle
bağdaşmamaktadır.” denilmektedir.
Şimdi bakalım, teklifinizde mütevelli
heyeti kimlerden oluşuyor: Rektör, Sağlık Bakanı
Yardımcısı, Sağlık Bakanının seçtiği
bir üye, YÖK tarafından seçilen bir profesör ile Türkiye Sağlık
Enstitüleri Başkanlığı (TÜSEB) Yönetim Kurulunca belirlenen
Sağlık Bilimleri Üniversitesi dışından bir üye yani
toplam 5 üye. Anayasa Mahkemesinin “Müsteşar var, Bakan üye seçiyor.” diye
bilimsel özerkliğe aykırı bulduğu maddeye siz bakan
yardımcısını koyuyorsunuz, yetmiyor Sağlık
Bakanına bir üye seçtiriyorsunuz, yetmiyor Sağlık
Bakanının ve bakan yardımcısının üyesi
olduğu TÜSEB Yönetim Kuruluna bir üye daha seçtiriyorsunuz. Oldu olacak
Sayın Bakanı aynı zamanda rektör atasaydınız. Malum,
Sayın Cumhurbaşkanımız da kendisini Varlık Fonu
Başkanı olarak atamıştı.
Bu nedenle 17’nci madde daha önce iptal edilen
maddeyle aynı niteliklere sahiptir ve Anayasa’ya aykırıdır.
AK PARTİ’li milletvekili arkadaşlarımıza sesleniyorum: Dün
“Ne istediler de vermedik.” diyerek FETÖ’ye teslim ettiğiniz
kadroları bugün de bu kanunla kim bilir kime teslim edeceksiniz. Türk
milleti yeni bir 15 Temmuz daha yaşamak istemiyor, Türk milleti devlet
kadrolarına sızan teröristlerden bir kez çok çekti, yeniden çekmek
istemiyor. Elinizi vicdanınıza koyun ve şeffaf bir yönetimin
önünü açın. Sayın Genel Başkanımızın bize
grubumuzda söylediği gibi “Benden gelen bir talimat ile
vicdanınız arasında kalırsanız
vicdanınızı seçin.” sözünün sizin grubunuz tarafından da
değerlendirilmesini arzu ederim. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Zaten bu kanun teklifinin 5’inci maddesi bütün
toplum kesimlerinde tedirginlik ve şüphe yaratmış, ayrıca
önümüzdeki günlerde infiallere de yol açacaktır. FETÖ ve terör örgütüyle
mücadele mutlaka yapılmalıdır ancak bu adaletle olur. Devletin
dini adalet, küfrü zulümdür. Zulmederek terörle mücadele edemezsiniz. Ortada
bir suçlu varsa mahkeme karşısına çıkarılmalı ve
cezası neyse verilmelidir. Bu insanların mesleklerini ellerinden alarak,
çocuklarının rızıklarını keserek belki de
başka suçlara sevk edeceksiniz.
Saygıdeğer milletvekilleri, kanun
teklifinin 17’nci maddesi hem Anayasa’ya aykırıdır hem de
ehliyet, liyakat ve adalet ilkelerini görmezden gelen bir niteliktedir. Genel
Kurulumuzun yüce iradesi bunu görmeli ve bu yanlışı
reddetmelidir. İlgili madde tekliften çıkarılarak bu adaletsiz
uygulamaların önüne geçilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Oral.
Buyurun.
İBRAHİM HALİL ORAL (Devamla) –
Kıymetli arkadaşlarım, sayısal çoğunlukla bu
kanunların geçeceği ortada ama kayıtlara düşsün diye 10
Kasımdan itibaren milletimizin bağrını, vicdanını
ve gönlünü zedeleyen bir meseleyi gündeme getirmek istiyorum. Büyük şair
Necip Fazıl Kısakürek şöyle diyor: “Din adına yol kesen
dünkü yobazın oğlu/Şimdi sen kesiyorsun İslam adına
yolu.” Necip Fazıl bu iki cümlelik sözüyle meczubu ve meczubu ziyaret eden
Sayın Diyanet İşleri Başkanlarını ne güzel izah
ediyor.
Değerli kardeşlerim, iki şey evrensel
hukukta, medeni hukukta ve İslam hukukunda farklıdır. Birisi
kasıt öbürü hatadır. Hatayla yapılan bir hareket insan olarak
özür dilenir ve geçer ama anlaşılıyor ki özür dilenmediğine
göre, milletimizden özür dilenmediğine göre bu bir kasıttır,
kasıt ihanettir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayın Sayın Oral.
İBRAHİM HALİL ORAL (Devamla) –
Toparlıyorum Sayın Başkanım.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Diyanet İşleri
Başkanlığını elinde bulunduran bir zatın kasten
ihanet etmeye hakkı yoktur. Cumhuriyet tarihinde bu yüce Meclis
kürsüsünden, o yüce makama, Diyanet İşleri
Başkanlığı makamına hiç bu kadar haklı olarak
eleştiri bugüne kadar bulunmamıştır. Bu manevi makamı
bu duruma düşüren zat onurlu bir davranış göstererek istifa
etmelidir diyor, hepinizi saygı ve hürmetle selamlıyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Oral.
Önergeler üzerinde son söz, İstanbul
Milletvekili Oya Ersoy’a aittir.
Buyurun Sayın Ersoy. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
OYA ERSOY (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce başta
Türk Tabipleri Birliği ve Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri
Sendikası olmak üzere bütün sağlık meslek
kuruluşlarını, örgütlerini ve sokaklarda fenerle adalet arayan hekimlerimizi
ve daha dün şu Meclis kapısına hekimlerin “Yaşamak ve
yaşatmak istiyoruz.” çığlığını getiren ve
“Eğitim ve çalışma hakkımız engellenemez." diyen
genç hekimlerimiz Mihriban Yıldırım ve Onur Erden’i
saygıyla selamlıyorum.
Mihriban Yıldırım ve Onur Erden
sadece Meclis önünde eylem yapan 2 genç hekim değil. Mihriban, Karadeniz
Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesinde Psikiyatri Ana Bilim Dalında
ihtisas yaparken 672 sayılı KHK’yle ihraç edilen bir hekim ve
ihracından bir ay sonra hiçbir neden, hiçbir gerekçe bildirilmeden,
yargılama yapılmadan ihraç edilen bu hekim arkadaşımız
hakkında Trabzon gibi bir yerde, öğrenci hareketinden geldiği
bilinen ve Tabipler Birliğinin Asistan Hekimler Komisyonunun temsilcisi
olan bir kadın hekim hakkında byLock iddiasıyla dava
açıldı ve ne oldu biliyor musunuz? Bu dava da beraatle
sonuçlandı ve Mihriban Yıldırım, o Meclisin
kapısının önüne gelen genç hekim meslektaşımız
hâlâ ihraç, hâlâ mesleğini yapamıyor. Ne zamandan beri? 1 Eylül
2016’dan beri.
Yine, Onur Erden Çanakkale Tıp Fakültesinden
mezun olmuş ve Van’da 112’de çalışan genç bir hekim iken 675
sayılı KHK’yle işinden edildi. Hakkında tek bir
soruşturma yok, hâlâ yok, tek bir yargılama yok, tek bir ceza yok,
nedensiz, sorgusuz, sualsiz ihraç. Bunu neden anlatıyorum? Bunu şunun
için anlatıyorum: İşte, bu teklifle hukuk dışı,
akıl dışı, vicdan dışı bu fiilî uygulama,
AKP iktidarının OHAL’i fırsata çevirerek uyguladığı
bu fiilî uygulama yasalaştırılacak,
yasalaştırılmış hâle getirilecek. Öncelikle üç tane
özet.
Birincisi: Bu yasa teklifi hekimlere dönük,
sağlık çalışanlarına dönük şiddeti engelleyen en
küçük bir düzenleme getirmemektedir; bu, kocaman bir balon.
İki: Demin anlattığım gibi,
sadece ihraçlar değil, aynı zamanda güvenlik soruşturması
giyotiniyle insanlar üzerinde, hekimler üzerinde, özellikle genç hekimler
üzerinde ciddi bir baskı aracı olarak kullanılmaktadır ve
bu kamu görevine alınmayan hekim ve diş hekimlerinin mesleklerini
yapma hakkı, çalışma hakkı ve eğitim hakkını
engelleyen bir tekliftir.
Üçüncüsü: Sadece hekimlerin sorunu değildir bu
yasa teklifi; bu, bu memleketin geleceğinin sorundur, nasıl bir ülke
istediğinizin sorunudur ve aynı zamanda, her şeyden önemlisi,
hasta haklarının sorunudur. İnsanların, halkın
nitelikli sağlık hizmetine ulaşma hakkının bizzat
gasbedilmesidir bu teklifle yapılmak istenen.
Kamu görevinden çıkarılan veya kamu
görevine alınmayan mecburi hizmet yükümlüsü hekimlerin ister altı yüz
ister dört yüz elli gün deyin, bir gün bile hekimlik yapmaktan
yasaklanması hukuka aykırıdır.
Mecburi hizmet bir kamu görevidir, ödevidir ve
Anayasa 70’inci maddeye göre, aynı zamanda kamu hizmetine girmek bir
haktır. Siz bu hakkı elinden alıyorsunuz, aynı zamanda ek
bir yaptırım daha getiriyorsunuz. Bu ek yaptırımı
getirmek hukuka aykırılığı bir yana, akla uygun
değildir.
Hekimler hekimlik yapma hakkını
siyasilerden değil, mesleği öğrendikleri kurumlarından
almaktadır. Hekimliğe dönemsel, konjonktürel veya mevcut
iktidarın ihtiyaçları ya da intikam duyguları nedeniyle bunlar
üzerinden bir sınırlama getirilemez.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OYA ERSOY (Devamla) – Bir dakika daha…
BAŞKAN – Tamamlayın, tabii.
Buyurun Sayın Ersoy.
OYA ERSOY (Devamla) – Amacınız, bu yasayla
bütün sağlık emekçilerinin geleceğini tamamen iktidarın iki
dudağı arasına bağlamak, iktidarın hoşuna
gitmeyenleri işsizlikle ve açlıkla cezalandırmaktır. Bu,
sadece bugün hekimler için konuşulan bir teklif, düzenleme değildir,
bunun devamı gelecek, bunu çok iyi biliyoruz; avukatlara gelecek,
mühendislere gelecek. Çünkü, siz, bizim gibi düşünmeyen, bizim gibi
yaşamayan veya bize biat etmeyen hiç kimsenin bu ülkede yaşama
hakkı yoktur diyorsunuz. Biz de diyoruz ki: Yasama yetkisinin bir
sınırı vardır, burada el kaldırabilirsiniz “Bu
yasayı ben yaptım, oldu.” diyebilirsiniz ama yaparsınız
olmaz, Türkiye'ye bunu giydiremezsiniz. Bu ülke toprakları faşizme
karşı mücadelenin, demokrasi mücadelesinin yeşerdiği,
yaşatıldığı topraklardır. Bu ülkede biz buna izin
vermeyeceğiz.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ersoy.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Akbaşoğlu.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
42.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlu’nun, iktidarın ve AK PARTİ Grubunun bütün
özgürlüklerin önünü açtığına, insan hak ve özgürlükleri
konusunda önemli kazanımlar sağladığına ilişkin
açıklaması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Biz faşizme de, faşizmin her türüne de
karşı dik durmuş bir parti ve grubuz. Bu konuda
konuşmacının ifade ettiği hususlar kendini
bağlayıcı hususlardır, bizlere sirayet eden, bizim
üzerimize yapışabilecek bir itham, bir cümle değildir. Biz, bize
biat etmeyenlere yaşam hakkı tanımamayla suçlanabilecek bir
pozisyonda değil, Türkiye'de bütün özgürlüklerin önünü açan ve bu konuda,
insan hak ve özgürlükleri konusunda hakikaten Türkiye'ye önemli katkılar
ve kazanımlar katan bir iktidarız ve grubuz. Dolayısıyla bu
konudaki ithamları ben konuşmacının kendisine iade
ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Samsun Milletvekili Ahmet Demircan ve 5
milletvekilinin Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/1186) ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 12) (Devam)
BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler reddedilmiştir.
17’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… 17’nci madde kabul edilmiştir.
18’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır.
İlk okutacağım iki önerge aynı
mahiyette olduğundan en kısa olanını okutup diğer
önergenin imza sahiplerini okutarak işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 18’inci maddesinin kanun teklifinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hüda
Kaya Adnan Selçuk
Mızraklı Ahmet
Şık
İstanbul Diyarbakır İstanbul
Mahmut
Celadet Gaydalı Nusrettin
Maçin
Bitlis Şanlıurfa
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Ünal
Demirtaş Burhanettin
Bulut Ali
Şeker
Zonguldak Adana İstanbul
Çetin
Arık Ömer
Fethi Gürer Ulaş
Karasu
Kayseri Niğde Sivas
BAŞKAN – Komisyon önergelere
katılıyor mu?
SAĞLIK KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL
YEDİYILDIZ (Ordu) – Katılmıyoruz.
Önergeler üzerinde ilk söz, Sivas Milletvekili
Ulaş Karasu’ya aittir.
Buyurun Sayın Karasu. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ULAŞ KARASU (Sivas) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sağlıkta şiddeti
konuştuğumuz bugünde başta Edip Kürklü, Ali Menekşe, Ersin
Arslan, Kamil Furtun, Fikret Hacıosman, Aynur Dağdemir olmak üzere
görevi başındayken sağlıkta şiddete maruz kalan ve
aramızdan ayrılan hekimlerimizi, isimlerini
sayamadığım daha nice sağlık emekçilerini saygı
ve rahmetle anıyorum.
AKP iktidarının “sağlıkta
devrim” adı altında yaptığı uygulamaların
tamamının bugün nasıl çökme noktasına geldiğini anlatmaya
ne beş dakika ne beş saat ne de beş gün yeter. Komisyondaki
arkadaşlarımız günlerce gerek hekimlerimizin gerekse
sağlık çalışanlarının uygun koşullarda
çalışma ortamlarının sağlanması ve
yurttaşlarımızın en iyi şekilde sağlık
hizmeti koşullarına ulaşabilmesi adına mücadele ettiler.
Ancak iktidar, insan sağlığını bir
vatandaşlık hakkı olarak görmeyip sadece rant ve para olarak
görmeye devam etmektedir. Sağlık çalışanları mutsuz,
huzursuz ve her geçen gün daha zor şartlar altında
çalışmaya mahkûm edilmiştir. Yine, gelinen noktada, ne
acıdır ki tıbbi malzeme ve cerrahi malzeme bile
karşılanamaz duruma gelmiştir. Şehir hastaneleri adı
altında yeni bir rant anlayışı ortaya
çıkarılmış; Sağlık Bakanlığı
bütçesinin 2018’de yüzde 6,8’i, 2019’da 12,7’si, 2020’de 22,9’u ve 2021’de
24,7’si yandaş firmalara verilen şehir hastanelerine kira ve hizmet
bedeli adı altında aktarılacaktır.
Değerli milletvekilleri, son yıllarda
üniversite hastanelerinde görev yapan binlerce hekim istifa ederek özel
sağlık kuruluşlarında görev yapmaya
başlamıştır. Bu istifalar tıp eğitimi kalitesini
her geçen gün düşürmektedir.
Sağlıkta devrim
yaptığını iddia edenlere Sivas ilimizden örnek vererek
Sivas’ta durumun ne olduğunu anlatmak istiyorum. Sivas’ta 2002
yılından önce 6 adet devlete bağlı hastane vardı,
bugün ise bu sayı 2’dir. Sivas’ta bu hastaneler kapatılmış,
bölge hastanesi olacağı iddia edilen hastane
tamamlandığında hastane binasının ihtiyacı
karşılamadığı anlaşılmış, hastane
hizmet vermeye başladıktan bir yıl sonra yeniden şantiye
alanına çevrilmiştir. Ücretlerde sözleşmeli/kadrolu hekim
ayrımı yapıldıktan sonra Sivas Devlet Hastanesinde doktor
istifaları giderek artmış, bu nedenle birçok branşta ya
hekim sayısı yetersiz kalmış ya da hiç hekim
kalmamıştır. Hâlen görev yapan hekimlerimiz arasında da bu
konudan kaynaklı sıkıntılar yaşanmaktadır. Bu
kaçışın durdurulması ve yeni hekim gelişinin
sağlanması için sözleşmeli/kadrolu ayrımı yerine
hekimlerimizin tamamının ücretlerinin hak ettiği noktaya
getirilmesi kaçınılmazdır. Son on ay içerisinde 93 doktorumuz
Devlet Hastanemizden ayrılmış olmasına rağmen, gelen
doktor sayısı ise sadece 51 olmuştur.
Ayrıca, yanlış sağlık
politikaları, liyakatsiz yönetim anlayışı nedeniyle döner
sermaye giderlerindeki düşüş, hekimlerimizin devlet hastanelerinden
kaçışının en önemli nedenlerinden biridir.
Özellikle çocuk hastalarımızı
ilgilendiren branşlarda ciddi sıkıntılar
yaşanmaktadır. Defalarca dile getirmemize rağmen iktidar, bu
konuda maalesef kılını bile kıpırdatmamaktadır.
Hekim yokluğunda çevre şehirlere giden hemşehrilerimiz maddi ve
manevi anlamda çok büyük sorunlar yaşamakta, maddi durumu olmayan
hemşehrilerimiz ise âdeta ölüme terk edilmektedir. Tüm ilçelerimizde
yeterli sayıda uzman hekim bulunmamaktadır. Ülkemizin en köklü
kurumlarından biri olan Cumhuriyet Üniversitesi Hastanemizde ise mevcut
yönetimin ayrılıkçı, baskıcı,
dışlayıcı anlayışı nedeniyle, sadece bir
yıl içerisinde, profesör ve doçent kadrosunda olan 40’a yakın
hocamız üniversiteden ayrılmıştır. Bu
sayının daha da artacağı gelen bilgiler
arasındadır.
Bugün geldiğimiz noktada, üniversite
hastanelerinde tedavi gören hastalardan ameliyat eldiveni, cerrahi malzeme
istendiğine “Yapılacak operasyon acil değilse işlem
yapmayın.” denildiğine tanık oluyoruz.
Değerli milletvekilleri “Eskiden hastanelerde
kuyruklar oluşurdu.” diyen iktidarın…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Karasu.
Buyurun.
ULAŞ KARASU (Devamla) – …bugün bir MR için üç
dört ay sonrasına randevu verildiğinden haberi var mıdır?
Bu MR çekildikten sonra sonucun raporlanması için iki üç ay daha
beklenildiğinden haberi var mıdır? “SGK eczanelerinde kuyruk
oluşuyordu.” diyen iktidarın, birçok hayati önem taşıyan
ilaca vatandaşlarımızın ulaşamadığından
haberi var mıdır?
Ya acil servisler? Arkadaşlar, son zamanlarda
hiç devlet hastanesi acil servislerine veya çocuk acillere gittiniz mi? Gidin
ve eserinizi görün.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Karasu.
Önergeler üzerinde ikinci söz, Diyarbakır
Milletvekili Adnan Selçuk Mızraklı’ya aittir.
Buyurun Sayın Mızraklı. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ADNAN SELÇUK MIZRAKLI (Diyarbakır) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; gün döndü, artık ayın
15’indeyiz ve dikkat ediyorum, salon boşalmaya başladı,
esneyenlerin sayısının arttığını gördüm. Bir
anda eski yıllara gittim. Cerrahi asistanlığını yaptığımızda
1990’lı yılların başıydı ve ben Ankara Tıp
usulü pazartesi sabahı başlayan, cuma günü sabahleyin biten dört gün
aralıksız nöbet tutardım, cerrahi nöbetlerimiz böyleydi. Cuma
sabahı çıktığınızda da “çivileme” dediğimiz
şekilde bu defa günün elektif ameliyat listesine yazılırdınız.
Ben böyle çalıştım. O beş yılın sonunda on
yıllık mesai yapmıştım, yani şu an otuz bir
yıllık bir hekim gözüküyorum, esasında otuz altı
yılın, belki kırk yılın mesaisi var. Nöbetlerle
beraber düşündüğünüz zaman ne kadar meşakkatli bir süreç
olduğunu ifade etmek için söyledim.
Şimdi, bu bir üniversite hastanesiydi,
üniversite hastanesinde bu kadar angaryanın, iş yükünün olduğu
bir ortamda ben o çalıştığım fazla mesailer için 1
kuruş alıyor muydum? Hayır, almıyordum. Biliyorsunuz,
bilenler bilirler, 10 nöbetten fazlasının devlet size
parasını ödemez, ödediği nöbet paraları da oldukça
düşük rakamlardır, bunu bütçe uygulamalarında da
görmüşsünüzdür. Dolayısıyla, şimdi, benim buradan varmaya
çalıştığım yer özellikle o hekimliğe
hazırlanma sürecinde sizin yüreğinizde birikenlerle pratik
hayatın içinde bulduklarınız arasındaki uçurumlara
işaret etmek istiyorum: Biz hekimler beyaz giyeriz arkadaşlar; beyaz
durudur, saftır, temizliğe işaret eder. Yemin ederiz, yemin
ederken dil, din, ırk, sınıf, hiçbir ayrım gözetmeyeceğimizi,
hastamızla olan ilişkilerimizdeki mahremiyete sonuna kadar
bağlı kalacağımızı söyleriz. Yani biz sizlerden
daha farklı bir disiplinle hayata hazırlanırız.
Mesleğimizi icra eden ustalarımızdan da bunları
öğrenerek bunları uygulamaya yöneliriz. Şimdi, bu noktada
özellikle hani AKP’nin de çok övündüğü o özel sistemin, neoliberal
politikaların sonucunda ortaya çıkan özel sağlık
teşekkülleriyle beraber ne olduyu gerçekten kendi aralarınızda
da oturan hekimlere sorun. O sistemle beraber hekim emeği nasıl bu
özel sistemin bir aracı hâline geldi? Performans sistemiyle hekimlerin
kendi mesleklerine olan saygısı veya meslek uygulamalarındaki
tutumlarına nasıl hasarlar verdik? Niye biz kalkıp da hâkimlere
“Yahu hâkim arkadaş, sen girdiğin dava kadar ücret alacaksın.” demeyiz
de hekimlere deriz ki: “Sen baktığın hasta kadar şey
edeceksin.” Niye hâkime reva gördüğümüz ücreti hekime vermeyiz, onun üç
katı eğitim görür. Askerlere verirken, diğer meslek
mensuplarına verirken, onların emekliliklerine
yansımalarını görürken niye hekimlere vermezsiniz? Ben sizlere
soruyorum, hepinize soruyorum.
Şimdi, bütün bunlardan hareket ettiğimiz
zaman, bazen zihinlerimizin arka planındaki bagajları görürüz, bazen
de buradaki bu sistemin nasıl başka başka şekillerde
rantları üretmek için çalıştığını görürüz.
Biz böyle bir dünyadan bakarken karşımızdakiler nasıl bir
dünyadan bakıyorlar. İşte, bu kadar açık yani sömürüye
maruz kalan; mesleki emekleri, mesleki itibarları, mesleki onurları
özellikle siyasilerin kullandığı dille zaman zaman beş para
edilebilen veya… Çok iyi biliyoruz 2005’li yıllardan sonra bunlara dönük
saldırıların niye yoğunlaştığını.
Kullanılan -siyasetçinin kullandığı- dili bir gözden
geçirmek zorundayız. Hani, bazıları “Kedi ulaşamadığı
ciğere murdar.” dermiş, ben de öyle diyeyim, belki onlar o anlamda bu
dili kullanıyorlardı diyeyim.
Şimdi, arkadaşlar, daha önce ülkemizde de
kurulan ister ticaret odaları olsun, ister barolar olsun, ister tabip
sendikaları olsun, ister Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği
olsun, bunların hepsi yasalarla kurulmuş ve o meslek örgütünün gerek
ilgili hayat alanlarında gerekse meslek erbabına ilişkin
çalışmalarını düzenleyen, ilişkilerini tanzim eden
örgütlenmelerdir. Türk Tabipleri Birliği de bu örgütlenmelerden, Türk
Dişhekimleri Birliği de yine bu örgütlenmelerden bazıları.
Şimdi, bu yasayla getirilmek istenilen
şey, esasında, bu örgütlerin kendi meslek grubunun hak ve
çıkarları üzerindeki etkisini daha çok azaltmaya dönük olan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın
Mızraklı.
ADNAN SELÇUK MIZRAKLI (Devamla) - Ben Komisyon
esnasında söylemiştim, “Savaş bir halk
sağlığı sorunudur.” denildiği için âdeta onun
rövanşını almaya çalışan, Türk Tabipleri
Birliğine dönük veya Türk Diş Hekimleri Birliğine dönük böyle
bir tutumla karşı karşıyayız. Ya ondan sonra? Biraz
evvel arkadaşlarımız, eğer o totaliter devlet biçimlerinden
bir tanesi olarak faşizmden bahsettikleri zaman alınganlık
etmeye hiç gerek yok. Eğer değilsek o zaman, arkadaşlar,
sağlıklı çalışan demokrasilerde aynı zamanda bu
sivil toplum örgütlerine, bu tür yapılara kamu kaynak ayırır.
Avrupa Birliği müktesebatı sürecinde sizden önceki
arkadaşlarınızın veya hâlen devam eden
arkadaşlarınızın önüne de gelmiştir bu meseleler.
Gidin, hemen burnumuzun dibinde, Zaho’da, Dohuk’ta
tabip sendikaları var. Ben, Dohuk’taki tabip sendikasının
Başkanına sorduğum zaman kendilerine yıllık olarak 150
bin dolar katkı yapıldığını söylemişlerdi.
Şimdi, orası öyle…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın lütfen.
ADNAN SELÇUK MIZRAKLI (Devamla) – Çok özür diliyorum
Başkanım.
Yani biz “cumhuriyet” diyoruz. Cumhuriyet demokrasi
olmadığı zaman ruhu olmayan insan gibi olur arkadaşlar.
Cumhuriyet demokrasiyle taçlandırılmalıdır. “Demokrasi”
dediğiniz güçler ayrılığını getirir,
bağımsız medyayı getirir, güçlü bir sivil toplum
aygıtını getirir; güçlü, özerk, bağımsız
üniversiteleri gerektirir, güçlü bir basını gerektirir, yurttaş
bilinci gerektirir, yurttaşın örgütlü kurumlarını
gerektirir. Eğer bunlardan vareste olarak biz bir düzen hayal edersek,
bunu da tek adamın iki dudağının arasına
bırakırsak onun adı başka bir şey olur. Dikensiz gül
bahçesi isteyebilirsiniz; hani, eskilerin deyimiyle “Şu muallimler
olmasaydı Maarif Vekaletini yürütmek ne kadar kolay olurdu.” Evet,
eğer biz ilgili hayat alanlarındaki meslek örgütlerinin güç ve
etkilerini azaltacak olursak belki bu işler kolay gelecek gibi gözüküyor
ama o zaman, kanun çıkarırız ama adalet üretmeyiz, yasama için
en geniş toplumsal uzlaşıyı arayarak yasama yapmak
zorundayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ADNAN SELÇUK MIZRAKLI (Devamla) – Hepimizin buna
ihtiyacı var. Demokrasi dolu yarınlar diliyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Mızraklı.
Aynı mahiyetteki ilk iki önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan “Sağlıkla
İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin” 18.
Maddesinde yer alan “Bildirim zorunluluğu” ibaresinin “Bildirim verme
zorunluluğu” olarak değiştirilmesini arz ve talep ederim.
Hasan Subaşı Dursun Ataş Feridun Bahşi
Antalya Kayseri Antalya
Tuba Vural Çokel Ayhan Erel
Antalya Aksaray
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Antalya Milletvekili
Hasan Subaşı konuşacaktır.
Süreniz beş dakikadır.
Buyurun Sayın Subaşı. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
HASAN SUBAŞI (Antalya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
18’inci maddesiyle ilgili görüşlerimizi ifade etmek üzere söz
almış bulunuyorum.
Görüşmekte olduğumuz bu torba yasa
teklifinin 18’inci maddesiyle 3224 sayılı Türk Diş Hekimleri
Birliği Kanunu’nun 42’nci maddesinin başlığı “bildirim
zorunluluğu” şeklinde değiştirilmiş ve aynı
maddenin 1’inci, 2’nci ve 3’üncü fıkraları yürürlükten kaldırılmıştır.
Özel kurum ve iş yerinde görevli diş hekimlerinin bu görevlerini
başka bir yerde de yapmaları, kayıtlı bulundukları oda
yönetim kurulunun iznine tabi idi. Şimdi bu maddeyle değiştiriliyor.
İktidar bu değişiklikle birlikte çalışma serbestisi
geldiğini ifade ediyor. Oysa bu düzenlemeyle kaldırılan, bir
hekimin bir yerde çalışmasına ilişkin izin verme
değil, birden fazla yerde çalışmasına ilişkin bir
düzenlemeydi. Meslek odasının uhdesindeki bu yetki
yasaklayıcı değil, denetleyiciydi. Bu zamana kadar bu yetkinin
kullanımıyla ilgili hiçbir sıkıntı
olmamıştı. Dolayısıyla bu değişiklik sadece
meslek odasını zayıflatmasına neden olacaktır.
Denetimsiz olarak birden fazla görev yapma imkânı sağlık
hizmetlerinde riskler taşımaktadır. Yeni düzenlemeyle hem çalışan
hekim hem hastaya ilişkin olarak ortaya çıkabilecek riskleri ortadan
kaldırmaya yönelik denetim aracı artık
kalmamıştır.
Değerli milletvekilleri, “18’inci maddeyle
hekime çalışma özgürlüğü getiriyoruz.” denilirken, teklifin
asıl 5’inci maddesinde insafsız, izansız yasaklar
getirilmiştir. Öyle ki binlerce yetişmiş hekim, aileleriyle
birlikte yokluğa, çaresizliğe terk edilmiştir.
Dünyanın en saygın mesleklerinden olan
hekimlik, bizde de yine en saygın meslek konumundayken, son yıllarda
ülkemizde en çok mağdur edilen, şiddete maruz kalan, ötelenen meslek
grubu hâline getirilmiştir. Bununla ilgili araştırma
önergelerimiz reddedilmiş ve yasal düzenleme beklentisi de bu yasa
teklifinde görüldüğü gibi, yine sonuçsuz kalmıştır.
Can kurtarmak için yıllarca eğitilen
hekimlerin, can alıcı bir örgütle illiyet bağı özensizce
kurulmuştur, hem de hukukla hiç bağdaşmayan ucube yöntemlerle.
Menfur örgütle 17-25 öncesinde irtibatı, iltisakı, hatta
ortaklığı bulunanlar yüksek makamlardaki görevlerine devam
ederken, hatta taltif edilirken, on yıllarını harcayarak okuyan,
eğitim gören ülkemizin eğitimli insanları, doktorları,
diş hekimleri, sağlık sistemimizde bunca sorun ve eksiğimiz
varken çaresizliğe terk edilmiştir.
Anayasa’mızın 38’inci maddesi
“Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.” diyor.
KHK’yle ihraç edilen bir doktorun suçlu olduğu nasıl tespit ediliyor?
Ortada hüküm yok ve bu insanların masum olabileceği ihtimali hiç
düşünülmeden zulmediliyor. Bu insanlar KHK’lere rağmen
yurttaşımızdır. Hukuk devleti varsa yurttaşların
hakları da vardır ve anayasal koruma altındadır ama
maalesef, artık, hukuk devleti ilkelerini çoktan terk etmiş
bulunuyoruz ve kanun devletinden bile uzaklaşıyoruz. Yapboz torba
yasalar ve kararnamelerle tanımlaması zor ve karmaşık bir
rejim yarattık. Adaletin terazisiyle oynamak kimseye fayda sağlamaz.
Yerleşik hukuk kurallarını değiştirmek, altüst etmek,
insan haklarını yok saymak sadece ülkeyi yönetilemez hâle getirir…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Subaşı,
devam edin lütfen.
HASAN SUBAŞI (Devamla) – …darbe dönemlerindeki
gibi yüz binlerce mağdur yaratır ve fazlasıyla
yaratılmıştır.
“Anayasa değişikliğiyle bu
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi onaylandı, bundan
sonra böyle.” diyeceksiniz. “Halkın iradesiyle bu yetkileri aldık.”
diyorsunuz sıkça ama OHAL koşullarında yapılan ve ne
olduğu yeterince anlaşılmadan oluşan hukuk metinlerinin her
zaman meşruiyet tartışmasına açık olduğunu
göreceksiniz. Geçmişte sıkıyönetim dönemlerinin yüzde 90’ın
üzerinde kabul oyuyla onaylanmış anayasasının bile
meşruiyeti hep sorgulanmıştı.
Sonuç olarak, bunca sorun varken önümüze gelen bu
torba yasayı kimin hazırladığı bilinmiyor ama
sağlık çalışanlarının, hekimlerin, oda ve
uzmanların görüşünün alınmadığı
açıktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi bağlayın
Sayın Subaşı.
Buyurun.
HASAN SUBAŞI (Devamla) – Sonuç olarak, hukuku
askıya aldık ama bari vicdanlarımızı askıya
almayalım. Hukuksuzluğa karşın millî güvenlik kaygısıyla
görevden aldığınız kişilerden “tazminat” adı
altında haraç gibi para almak suretiyle hukuksuzluğa bir de ayıp
ilave edilmiştir.
Saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Subaşı.
Konuşması yapılan son önergeyi de
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
18’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... 18’inci madde kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 00.51
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati:01.13
BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir),
Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci
Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
19’uncu madde üzerinde iki adet önerge vardır,
aykırılık sırasına göre işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı
Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 19’uncu
maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Ünal Demirtaş Burhanettin
Bulut Kani
Beko
Zonguldak Adana İzmir
Neslihan Hancıoğlu Ali Fazıl
Kasap Ali
Şeker
Samsun Kütahya İstanbul
Ömer Fethi Gürer Özgür Karabat Niğde İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul
Milletvekili Özgür Karabat’ın söz talebi vardır.
Buyurun Sayın Karabat. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Her alanda olduğu gibi, sağlık
alanında da binlerce sorunun yaşandığı bu dönemde
hekimlere ve sağlık çalışanlarına saldırı
bir kez de bu kanun düzenlemesiyle yapılmaktadır. Bu kanun
düzenlemesiyle hekimlerin ve sağlık emekçilerinin taleplerinin
karşılanması bir tarafa, yeni mağduriyetler yaratan ve
sağlıkta şiddet konusunda herhangi bir adım atmayan, haktan
uzak, hukuktan uzak, en temel vatandaşlık haklarından uzak bir
kanun düzenlemesiyle karşı karşıyayız.
Sağlıkta şiddeti
sıradanlaştıran, taşeron çalışmayı
sıradanlaştıran, sağlık hizmetini parayla
alınıp satılan bir metaya dönüştüren, sağlıkta
rant anlayışını büyüten bir anlayışla karşı
karşıyayız. Binlerce sağlık emekçisine dayatılan
yoksulluk, işsizlik, itibarsızlık, şiddet ve taşeron çalışma
sistemini dayatan düzenlemelerinizi elbette kabul etmemiz mümkün değil.
Değerli milletvekilleri, sizlere birkaç rakam
vermek istiyorum: Son üç yılda 461 sağlıkçı intihar etti,
sağlık emekçilerinin yüzde 62’si şiddet gördü. Atanamayan tam
470 bin sağlık çalışanı var. Bu rakamlar sıradan
rakamlar değil. Peki, neyin sonucu bu rakamlar? Elbette ki
hükûmetlerimizin sağlık alanındaki politikalarının bir
sonucu, bu rakamlar halk sağlığını parayla
alınıp satılan bir metadan ibaret gören anlayışın
sonucu, bu rakamlar AKP hükûmetlerinin insana verdiği değerlerin bir
sonucu.
Değerli milletvekilleri, bugün diplomalı
470 bin sağlık emekçisi atanmayı bekliyor. Diyanet
İşlerinin tadilat giderlerine, betonlaşan şehirlere
ayırdığımız bütçeyi atanamayan sağlık
emekçilerine ayırmanızı bekliyoruz. Bugün, atanamayan
sağlık emekçileri “Saraya var da halka yok mu?” “Saraya var da
sağlıkçıya yok mu?” “Diyanete var da sağlıkçıya
yok mu?” diye soruyor. Betona değil, emeğe değer veren bir
anlayışı istemek elbette hakkımız. Halk
sağlığını insanca yaşam şartlarında,
adaletsizliğe, işsizliğe mahkûm edilmemiş sağlık
emekçilerine emanet etmek istiyoruz.
Sağlığın tasarrufu olmaz
diyoruz. Çalışma Bakanlığını kaldırıp
sadaka bakanlığını kurdunuz. Sağlıkçılara
sadaka değil, çalışma hakkı istiyoruz. Sağlık
çalışanlarının sağlıklı yaşam
hakkını, çalışma hakkını elinden
alırsanız, halkın sağlığını da
koruyamayız.
“Taşerona kadro verildi.” diye her yerde
propaganda yaptınız ama bugün sonuç ortada, sağlık
emekçileri hâlâ taşeron çalışmaya mahkûm. Kamuda
çalışan binlerce sağlıkçı kadro bekliyor. Bu kadro
bekleyen binlerce sağlık emekçisinin elbette sesi olmak istiyoruz.
İhale alım sözleşmesiyle istihdam edilen diş protez ihalesi
çalışanları, radyoloji görüntüleme merkezi
çalışanları, laboratuvar çalışanları, hastane
bilgi işlemcileri, yemekhane çalışanları, aile hekimi
çalışanları, hemşireler, paramedikler ve farklı
birimlerde görev yapamayan binlerce sağlık emekçisi görev bekliyor.
Biz atama bekleyen 470 bin sağlık emekçisi için
haykırıyoruz: Sağlığa bütçe! Sağlığa
bütçe! Sağlığa bütçe!
Taşerona kadro alanındaki adaletsiz
uygulamaya derhâl son verilmeli, ayrımsız bir şekilde
taşeronlar derhâl kadroya alınmalıdır.
Biliyoruz ki ülkemiz derin bir krizin içinde.
“Tasarruf” diyeceksiniz, “Kadroya bütçe yok.” diyeceksiniz. Bu kriz en çok
yoksulun, asgari ücretle geçinenin, işçinin, enflasyon
karşısında parası pul olan emeklinin, ürününü yok
pahasına satan çiftçinin, öğretmenin, memurun sofrasında
hissediliyor. Krizin bedelini emeğiyle geçinen yurttaşa ödetmek
elbette doğru değil. Kriz bahanesiyle yüksek enflasyonla
dayatılan yoksullaşmaya, işsizliğe,
çocuklarımızın sağlıksız büyümesine, giderek
kötüleşen çalışma ve yaşam koşullarına
karşı mücadele öncelikli görevimiz olsa gerek. Siz “tasarruf” dedikçe
biz “adalet” demeye devam edeceğiz değerli arkadaşlar.
Bugün burada AKP sözcülerini dinlerken “Vay ben ne
edem, nasıl edem? Başım alıp nere gidem?” diyesi geliyor
insanların. Burada, sağlıkla ilgili alanda övgü yaparken, bir
propaganda yaptığınızı düşünürken “Otel gibi
hastanelerimiz var.” diyorsunuz değerli arkadaşlar, “Beş
yıldızlı lüks otel gibi hastanelerimiz var.” diyorsunuz;
işte bu anlayıştır problemli olan. Hastaneyi otele benzeten
anlayış aynı zamanda hastaları da müşteri olarak
benimseyen anlayıştır. Bu anlayışın şiddetle
karşısındayız ve bugün burada teşhir etmek istiyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyoruz.
Çok teşekkür ediyoruz, sağ olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Karabat.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
19’uncu madde üzerindeki diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sağlıkla
İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 19’uncu
maddesindeki “şeklinde” ibaresinin “ibaresi olarak” ibaresi olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederim.
Orhan
Çakırlar Dursun
Ataş Feridun
Bahşi
Edirne
Kayseri
Antalya
Aydın
Adnan Sezgin Ayhan
Erel
Aydın
Aksaray
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılmıyoruz efendim.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi yoktur,
gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
19’uncu maddesindeki “şeklinde” ibaresi
“ibaresi olarak” ibaresi olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
19’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 19’uncu madde kabul edilmiştir.
20’nci madde üzerinde ikisi aynı mahiyette
olmak üzere dört önerge vardır. İlk okutacağım iki önerge
aynı mahiyettedir. Aynı mahiyetteki önergelerden en kısa
olanını okutup diğer önergenin imza sahiplerini okutarak
işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 20’nci maddesinin kanun teklifinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Adnan
Selçuk Mızraklı Hüda
Kaya Nusrettin
Maçin
Diyarbakır İstanbul Şanlıurfa
Mahmut
Celadet Gaydalı Ömer Faruk
Gergerlioğlu
Bitlis Kocaeli
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Ünal
Demirtaş Burhanettin
Bulut Ali
Şeker
Zonguldak Adana İstanbul
Necati
Tığlı
Giresun
BAŞKAN - Komisyon önergelere
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önergeler üzerinde ilk söz Giresun
Milletvekili Necati Tığlı’ya aittir.
Buyurun Sayın Tığlı. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
NECATİ TIĞLI (Giresun) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Türkiye’de sağlık ve sosyal güvenlik
denildiği zaman ilk aklıma gelen, insana karşı düzenlenen
piyasa oluyor. Türkiye’de sağlık ve sosyal güvenlik
politikalarındaki neoliberal düzenlemeler 1980’li yılların ilk
yarısında başlamış olup 2000’li yıllarda
hızını artırarak uygulanmaya devam etmektedir.
Tasarılarda, kanunlarda, izlenen politikalarda sağlık, insan ve
emek görmezden gelinmiş, hızla piyasa ekonomisine terk
edilmiştir. 2003 tarihli Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla
birlikte sağlık alanında yaşanan neoliberal saldırılar
sağlık sisteminin sistematik ve bütüncül olarak tamamen
bozulmasına ve dönüşmesine hizmet etmiştir. Bu dönüşümle
birlikte Sağlık Bakanlığının görev ve yetkileri,
sağlık hizmetlerinin finansmanı ve sağlıkta emek
gücüyle ilgili politikalar derinden etkilenmiş, düzen tamamen güçlüden ve
piyasadan yana olmuştur. 2000’li yılların başından
beri Türkiye’de sağlık alanında yaşanan tek gerçek,
uluslararası sermayenin isteğine göre düzenlenen sağlık
hizmetleri, finansmanı ve istihdamı devletin sorumluluğundan
çıkarılıp piyasanın ellerine
bırakılmıştır. Sosyal güvenlik alanında
yaşanan dönüşümde ise sosyal devlet olma ilkeleri bir kenara
bırakılmış, bireysellik öne çıkmış, kamunun
sosyal güvenlikteki rolü daraltılmış ve yine
piyasalaşmanın önü açılmıştır. Emeğin
nasıl dönüştürüldüğü ise bu kanunda açıkça görülmektedir.
Yıllarca okuyorsunuz, elinizde dünyanın her yerinde geçerli bir
diploma var, sonra bir KHK ya da kararname çıkıyor ve “Durun. Siz
hekimlik yapamazsınız.” diyor, eğer yapmak istiyorsa dört yüz
elli gün beklemesi gerekiyor. İşte sağlıkta emek böyle
sömürülüyor.
Evet “Sağlıkta şiddeti önleyelim.”
diyoruz ama bu torba kanunda hekimleri hem şiddetin hem mobbingin
kucağına atıyorsunuz. Eğer, biz
yurttaşlarımızdan aldığımız kanun yapma ve
denetleme yetkisini hukuk kuralları içinde ve yemin ettiğimiz
Anayasa’ya uygun olarak yapmıyorsak ortada büyük bir problem var demektir.
Bu kanunun kabul edilmesi için oy veren herkes Anayasa’nın hukuk devleti
ilkesini, eşitlik ilkesini, kazanılmış haklar ilkesini,
sözleşme özgürlüğü ve kamu hizmetinde çalışma hakkı
ilkesini ihlal etmiş olacaktır. Sağlıkta dönüşüm
programlarıyla insanlarımız metalaştırılıyor
ya da insan bedeninin her bir parçasının sağlık
alanında nasıl metalaştırıldığının
hikâyesi yazılıyor.
Tasarıya baktığım zaman
gördüğüm ilk şey, hekimlerin çalışma hayatından
nasıl men edilmek istendiğini düzenleyen cümleler oldu. Hekim
başına düşen hasta sayısını azaltmak için hastayı
başka bir hekime kaydırma çalışmasının amacı
hastayı iyileştirmek midir yoksa istatistiksel olarak hekim
başına düşen hasta sayısını azaltmak
mıdır? Sağlıkla ilgili hazırlanan bu kanun teklifiyle
hekimlerimiz sağlıksız bırakılmaktadır ve bir an
önce sağlığına kavuşması için tedavi edilmesi
gerekir. Bu tedavi de ancak muhalefet partilerinin görüş ve önerileri
dikkate alınarak yapılır.
KHK’ler ya da kararnamelerle görevden
uzaklaştırılan hekimlerden terörle mücadele kapsamında
yargılanan olmuş ve hiçbir ceza almamışlardır.
Hekimlerin ve sağlıklı nesillerin hayatını zorlaştırmaktan
vazgeçin. İnsan sağlığı ve ülke
sağlığı her şeyden önemlidir. Mustafa Kemal Atatürk
“Beni Türk hekimlerine emanet edin.” dediğinde hekimlere olan
inancını ve güvenini beyan etmiştir. Şimdi sıra bu
Mecliste. Nasıl ki hepimiz bu ülke için çalışıyorsak
hekimlerin de aynı aşkla, aynı disiplinle, aynı inançla
çalışmasına izin verin.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Tığlı.
Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci söz
İstanbul Milletvekili Hüda Kaya’ya aittir.
Süreniz beş dakikadır.
Buyurun Sayın Kaya. (HDP sıralarından
alkışlar)
HÜDA KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan,
sayın vekiller; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
20’nci madde hakkında söz almış
bulunuyorum.
Öncelikle hemen şöyle şunu
göstereceğim arkadaşlar. Aile hekimliklerine alınanların
listesi var elimde, bu bir kısmı. Burada isimleriyle, adresleriyle 78
kişinin ismi var. Bu 78 kişinin 7’si Türkiyeli, geri kalanı
yabancı uyruklu arkadaşlar. Aile hekimliği kadroları
yabancı uyruklularla doldurulmuş vaziyette. Şimdi,
doktorlarımızın başına örülmeye
çalışılan çorabı hep beraber görüyoruz. Ne yapılmaya
çalışılıyor? Yani bu yasalarla, bu adımlarla
başta doktorlar olmak üzere her meslek erbabı
insanımızın... Karadenizlisi, Akdenizlisi, Kürt’ü, Türk’ü,
Arap’ı, Laz’ı, hepsi Türkiyeli bu insanlarımızın. 78
kişinin içinde 7’si Türkiye uyruklu arkadaşlar. Ya böyle bir proje,
böyle bir politikayla Türkiye halkına...
TUBA VURAL ÇOKAL (Antalya) – Türk halkı...
HÜDA KAYA (Devamla) – ...bizim
vatandaşımıza, bizim insanımıza nasıl bir
düşmanlık var? Neyi güdüyorsunuz, neyi amaçlıyorsunuz
anlaşılır gibi değil arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, bakın, sizlere
bir örnek vereceğim: Çorlu’da ismi Muttalip olan bir subay vardı, 28
Şubatta ordudan atıldı, sonra belediyede bir iş buldu,
oradan da attırıldı o günün egemenleri tarafından, sonra
bir şirkette iş buldu, oradan da işinden
attırıldı; 2 tane çocuğu vardı hasta, çocuklarına
ekmek götüremedi, zulme dayanamadı, çaresizlik içerisinde
kıvrandı ve intihar etti. Bugün Meclisin çatısına
çıkan bir vatandaşımızı hepiniz gördünüz. İki gün
önce Ankara’da 32 yaşında, gencecik bir insan metroda intihar etti.
İnsanlar kendilerini yakıyorlar, insanlar çatılara
çıkıyorlar. Bugün Meclisin tepesinde çatıya çıkanın
feryadı nedendi biliyor musunuz acaba? Ankara Büyükşehir
Belediyesinden işten atılmasının sebebi neydi? İki
yıl önce Sayın Selahattin Demirtaş’ın
fotoğrafını sosyal medyada beğenmesinden dolayı
işten atıldığı iddia ediliyor arkadaşlar; böyle
bir Türkiye’deyiz. Ve bugün zulüm artık kapıya dayandı, insanlar
Meclisin tepesine çıkıp çare aramaya çalışıyorlar.
Bakın, 28 Şubatta 70-80 yaşındaki Medine kadının
hastane kapılarında öldüğünü, biraz önce ifade ettiğim insanların
çaresizlikten, işsizlikten, çocuklarına ekmek götürememekten
nasıl intiharlara gittiğini hepiniz biliyorsunuz. Dün bunlar parmak
sayısı kadardı, bugün siz binlerce insanı intihara mahkûm
edecek hâle getiren politikalar geliştiriyorsunuz arkadaşlar.
Bakın, bir de bu vesileyle hapishanedekilerden
bahsetmek istiyorum değerli arkadaşlar. Hapishanede hani 700 küsur
falan bebekten bahsediyorduk, yapılan çalışmayla 3 binden fazla
0-6 yaş arasında çocuğun ve bebeğin hapishanede olduğu
anlaşıldı. Daha yirmi beş günlük bir bebek ile yeni bir
anne Ayşe Şeyma Taş, yirmi beş günlük bebeği ile
lohusa bir kadın yine cezaevine gönderildi. Binlerce kadın
cezaevinde.
Bakın, bu insanların, kadınların
feryadı, işsizlerin feryadı, iş bulamayanların,
atılanların, hak ettiği mesleklere atanamayanların,
yapması gereken işi, mesleği, onuru, hakkı iade edilmeyenlerin
feryadı bugün artık ülkeyi aşmış durumda.
Bugün iktidar olan AKP’dir, karar verici noktada
olan sizsiniz. Her eleştiride kalkıp “Bunu şuna söyleyin,
şunu şuna söyleyin.” diye kendinizi, vicdanınızı
rahatlatmaya çalışmayın arkadaşlar.
Bakın, toplumsal bir infialin
eşiğindeyiz, toplumsal bir cinnetin eşiğindeyiz. Biz bu
ülkenin insanıyız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Kaya.
Buyurun.
HÜDA KAYA (Devamla) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Halkımızın içindeyiz,
halkımızla beraberiz. İnanın, kadınlar kan
ağlıyor; çocuklar geleceklerinden umutsuz, psikolojik tedavi
görüyorlar; erkekler, babalar çaresizler, çocuklarına nasıl bir
gelecek kuracaklarının umutsuzluğunu yaşıyorlar.
Şu anda iş sahibi olan polisi, askeri bile sizden emin değil,
size güvenmiyorlar, yarınlarından emin değiller. Bakmayın
bugün sizin gücünüzün karşısında sessiz kalıp
eleştirisini ifade edemeyenleri. Zannetmeyin ki bu gücünüz hep baki
kalacak. İnsanların acısına, insanların dramına
kulak verin.
Lütfen, bu ülkeyi ateşe, cehenneme
sürüklemeyelim. Hep birlikte savaş, nefret, şiddet
politikalarına karşı çıkalım, birlikte sevgi ve
barış yurdu hâline getirelim ülkemizi.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaya.
Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
Bir önerge daha vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sağlıkla
İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 20’nci
maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan
“birden fazla” ibaresinin “bir ve birden fazla” ibaresi olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Ümit
Dikbayır Dursun
Ataş Feridun
Bahşi
Sakarya Kayseri Antalya
Tamer
Akkal Fahrettin
Yokuş
Manisa Konya
BAŞKAN –Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) -
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Madde üzerinde Sakarya Milletvekili
Ümit Dikbayır konuşacaktır. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Dikbayır.
Süreniz beş dakikadır.
ÜMİT DİKBAYIR (Sakarya) – Değerli
milletvekilleri, Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi’nin 20’nci maddesi üzerinde konuşma yapmak üzere söz
almış bulunmaktayım.
Ancak, ben başka bir hususu burada dile
getirmeye çalışacağım. Meclis açıldığı
günden beri muhalefet partilerinin önergeleri hep reddediliyor. Neden? Yani
muhalefet partileri hep mi yanlış bir şey getiriyor, hiç mi
vatandaşın faydasına bir şey getirmiyor? Sanki burada bir
maç oynuyoruz.
Şimdi bir şey daha dikkatimi çekti.
Sayın Komisyon önergelere “Katılamıyoruz” diyor.
“Katılmıyoruz” demiyor, bakın, dikkat edin
“Katılamıyoruz” diyor. Acaba bilinçaltında başka bir
şey mi var?
Şimdi, iktidar partisinin grup başkan
vekiline de şunu sormak istiyorum: Hastanelerde hizmetin çok iyi
olduğunu söylüyor. Ben size Sakarya’dan birkaç tane örnek vereyim.
Yıllardır Sakarya’da bir yoğun bakım
sıkıntısı var, yıllardır, bakın yeni
değil. Sakarya’da yoğun bakıma gelen hastaları Yalova’ya
gönderiyorlar, 110 kilometre. Yani yoğun bakımlık bir hastayı
110 kilometre yola gönderiyorlar. Yine, Sakarya’nın Hendek ilçesinde
diyaliz hastaları 30-35 kilometre yola diyaliz tedavisine gönderiliyor.
Başhekime sordum, başhekimden aldığım cevap şu:
“Bir tane diyaliz makinesi var, yetişmiyor.” Onun için diyaliz
hastalarını 35 kilometre yola tedaviye gönderiyorlar. Verdiği
bir başka cevap da şu, diyor ki: “1 milyon 200 bin lira ciro
yapıyoruz. Eğer 1,5 milyon olursa bunu halledeceğiz.” Ya, ne
demek bu? Burası bir şirket mi? O zaman 1 milyon 200 bin lira
değil de 500 bin lira ciro yaparsa hastanenin kapısına kilit mi
vuracak? Böyle bir saçmalık olabilir mi?
Bir başka konu da: Bu kürsüden,
Danıştaya gönderdiği temyiz dilekçesine istinaden Millî
Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk’a cevap vermek istiyorum. Bugün
2 tane bürokratı görevden aldı Danıştaya gönderdiği
dilekçe sıkıntılı diye. Peki, soruyorum ben:
Bürokratları görevden alarak yanlış düzeldi mi? Dilekçenizi geri
çekin. Madem yanlış, dilekçenizi geri çekin. Bizim zekâmızla
dalga geçmeyin. Bakın, bizim zekâmızla dalga geçmeyin. Ona
cevabım şu olsun: “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım.
İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden
çok sevmektir. Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir. Ey Büyük Atatürk!
Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan
yürüyeceğime ant içerim. Varlığım Türk varlığına
armağan olsun. Ne mutlu Türk’üm diyene!”
Teşekkür ederim. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Değerli milletvekilleri, İç Tüzük’ün
87’nci maddesine göre, “Görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun,
komisyon metninde bulunmayan, ancak tasarı veya teklif ile çok yakın
ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun
salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir
madde olarak görüşme açılır.” Kural bu olmakla birlikte, şimdi
okutacağımız önergeyi, yeni madde ihdas etmesine
karşın, 5 siyasi parti grubunun mutabakatı ve emsal teşkil
etmemek üzere işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin çerçeve 20’nci maddesinin çerçeve metninde ver alan
"Kanununun" ibaresinden sonra gelmek üzere "ek 5 inci maddesinin
birinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş ve" ibaresinin ve maddeye 3359 sayılı
Kanunun ek 5’inci maddesinin değiştirilen birinci fıkrası
olarak aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
“Tabipler, Devlet hizmeti yükümlülüklerine
başlamadan veya tamamlamadan ana dallarda uzmanlık eğitimi
yapmak için asistanlık sınavlarına katılabilir ve
uzmanlık eğitimine başlayabilirler. Ancak yan dalda veya birden
fazla uzmanlık dalında eğitim yapmak üzere asistanlık
sınavına girebilmek için Devlet hizmeti yükümlülüğünün
tamamlanmasına 9 aydan daha az bir süre kalmış olması ve
uzmanlık eğitimine başlanabilmesi için de Devlet hizmeti
yükümlülüğünün tamamlanması şarttır.”
Mehmet
Doğan Kubat İlyas
Şeker Hacı
Bayram Türkoğlu
İstanbul Kocaeli Hatay
İmran
Kılıç Mustafa
Demir Mustafa
Açıkgöz
Kahramanmaraş İstanbul Nevşehir
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen? Yok.
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Uzman tabip ihtiyacına binaen yan dallarda
uzmanlık eğitimine başlanabilmesi için devlet hizmeti
yükümlülüğünün tamamlanması şartı getirilmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
20’nci maddeyi, kabul edilen önerge
doğrultusunda, oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
21’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır,
okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 21’inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 21- 7/5/1987 tarihli ve 3359 sayılı
Sağlık Hizmetleri Temel Kanununun ek 12 nci maddesine
aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“Sağlık kurum ile kuruluşlarında
görev yapan personele karşı görevleri sebebiyle kasten işlenen
suçlardan şüpheli olanlar, kolluk görevlilerince yakalanır ve gerekli
işlemleri yapılarak Cumhuriyet
başsavcılığına sevk edilir. Cumhuriyet
savcısı adli işlemleri tekemmül ettirir. Bu suçların soruşturmasında,
kolluk tarafından müşteki, mağdur veya tanık olan
sağlık personelinin ifadeleri işyerlerinde alınır. Bu
fıkra hükmü, özel sağlık kurum ile kuruluşlarında
görev yapan personele karşı görevleri sebebiyle kasten işlenen
suçlar hakkında da uygulanır.”
Meral
Danış Beştaş Bedia
Özgökçe Ertan Mahmut
Toğrul
Siirt Van Gaziantep
Serpil
Kemalbay Pekgözegü Adnan Selçuk
Mızraklı Züleyha
Gülüm
İzmir Diyarbakır İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde, İstanbul
Milletvekili Züleyha Gülüm konuşacaktır.
Buyurun Sayın Gülüm. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) – Bu yasa,
aslında klasik bir AKP iktidarının yasa önerilerini Meclise
getirmeden önceki klasik taktiğiyle karşı karşıya.
Yine, her zamanki gibi aslında toplumun, halkın aleyhine olan bir
yasayı sanki lehineymiş gibi göstermek üzere küçük bir düzenlemeyle
önümüze getirip bunu bir de üstelik sosyal medyada, basında, şurada
burada “sağlıkta şiddeti önleme yasası” gibi sunarak, bir
algı operasyonuyla, hep bizi, başkalarını
suçladıkları algı operasyonunu kendileri yaparak bu yasayı
önümüze getirdiler.
Sağlıkta şiddet gerçekten önleniyor
mu, bunlarla doktorların ölümleri engellenecek mi, sağlık emekçilerinin
ölümleri engellenecek mi? Çok açık ki asla gerçekleşmeyecek bir
şeyden bahsediyoruz çünkü sağlıkta şiddetin
kaynağının neresi olduğuna bakmak gerekir. Buradan
çözebiliyorsanız, burayı ortadan kaldırabiliyorsanız
çözebilirsiniz. Sağlıkta şiddetin kaynağı
sağlığın piyasalaştırılmasından
geçiyor. Sağlık, AKP iktidarının on altı
yıllık iktidarı boyunca piyasalaştırıldı,
ticarethaneye çevrildi, hastaneler bir ticarethane, hastalar ise bir
müşteri olarak görüldü. Daha fazla para kazanma yolları nelerdir,
bunun üzerine kafa yoruldu. Özel hastanelerle birlikte devlet hastaneleri, kamu
hastaneleri borç batağı altına bilerek sürüklendi ve
insanların sağlık hizmetinden yararlanma hakkı, bunu bir
kamu hizmeti olarak sunma hakkı ellerinden alındı. Böyle bir
ortamda başka ne oldu? Doktorlar çok uzun saatlerde çalışmak
zorunda kaldı. Biraz önce bir arkadaşımız anlattı.
Beş dakikada bir kişiyi muayene etmek zorunda olan doktor
arkadaşlarımızdan bahsediyoruz ya da çok uzun saatler boyunca
çalışmak zorunda kalan sağlık emekçilerinden bahsediyoruz
ya da hastaneye gittiğinde, eğer özel hastaneye gidemiyorsa,
parası olmadığı için sağlık hizmeti alamayan
hastalardan, hasta yakınlarından bahsediyoruz, parası olmadığı
için “Öl.” denilen hastalardan bahsediyoruz. Şimdi, böyle bir ortamda
sağlıkta şiddetin olmaması mümkün mü? Her şeyin bu
kadar parayla ölçüldüğü, “Paran yoksa öl.” denildiği bir toplumda
sağlıkta şiddeti önlemenin imkânı yok. Önce buradan bakmak
gerekiyor meseleye.
Bu da yetmedi, sağlıkta şiddet
meselelerinde diğer bir neden, iktidarın sürekli sağlık
emekçilerini hedef göstermesiydi.
Yine buna ilişkin olarak bir diğer neden,
bu süreç boyunca toplumda şiddet arttı. Sadece sağlık
çalışanlarına değil ki, tüm toplum aslında
şiddetin yaşandığı bir alan hâline getirildi; iktidar
kutuplaşmayı artırdıkça, savaş
politikalarını artırdıkça, militarizmi
artırdıkça, kutuplaşmadan beslendikçe tabii ki toplumdaki
şiddet de daha fazla artacaktı. Ekonomik şiddetle bugün
karşı karşıyayız. Ekonomik kriz derinleştikçe
tabii ki toplumdaki şiddet çok daha fazla olacak ve bunun sağlık
alanına da yansımaları olacak. Bu da yetmedi; sağlık
çalışanları, sağlık emekçileri çok iyi koşullarda
çalışıyormuş gibi şimdi de güvenlik
soruşturmalarıyla, KHK’lerin devamlarıyla sağlık
çalışanları ya işlerinden atılıyor ya da memur
olarak atanmasının önüne geçiliyor.
Peki, bu koşullar altında
çalışmaya devam eden sağlık emekçileri nasıl gerçek
anlamda bir sağlık hizmeti verecek? Nasıl gerçekten
hastaların ihtiyacını karşılayabilecek? Karşılamayacak
ve gerilim sağlıkçılarla, sağlık emekçileriyle
hastalar arasında olacak. Asıl muhataplar hastaların
karşısına çıkmadığı için, hasta
yakınlarının karşısına
çıkmadığı için hedefe sağlık emekçileri
konuluyor. Oysaki muhatapları bu yasaları geçirenler,
sağlık hizmetinin piyasalaşmasına yol açan iktidarın
kendisi idi.
Son bir olaydan bahsetmek istiyorum. Dün bir
duruşma vardı; Cizre’de sokağa çıkma yasakları
döneminde ambulansın geçişine izin verilmediği için
hayatını kaybeden Orhan Tunç’un yakınlarının açtığı
dava AİHM’de görüldü. Dikkatinizi çekiyorum, ambulans gitmediği için
Orhan Tunç öldü. Bu, sadece Orhan Tunç için geçerli değildi, sokağa
çıkma yasakları döneminde hastaların hakları,
sağlık hakları tanınmadığı için, orada
ölsünler diye bakıldığı için birçok insan bu şekilde
ya sakat kaldı ya da ölümle yüz yüze geldi.
Son olarak buranın, bu Parlamentonun bir üyesi
olan Leyla Güven’den bahsetmek istiyorum. Hâlen tutukluluğu devam eden,
hâlen serbest bırakılmayan, tüm yasal ve anayasal kurallar hiçe
sayılarak tutuklu olan Leyla Güven arkadaşımız tecrite
karşı açlık grevinde, bu ülkede barışın yolunu
açmak için açlık grevinde ve bugün itibarıyla yedinci gününde hatta
belki de bugün sekizinci gününe girmiş oldu. Bunu da bir kez daha buradan
duymak istemeyen kulaklara duyurmak isterim.
Teşekkürler. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Gülüm.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı
Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 21’inci
maddesinde geçen “sağlık kurum ve kuruluşlarında”
ibaresinin “sağlık kurum ile kuruluşlarında” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ünal
Demirtaş Burhanettin
Bulut Kani
Beko
Zonguldak Adana İzmir
Ali
Şeker Necati
Tığlı Neslihan
Hancıoğlu
İstanbul Giresun Samsun
Ali
Fazıl Kasap Fikret
Şahin
Kütahya Balıkesir
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Balıkesir
Milletvekili Fikret Şahin konuşacaktır.
Buyurun Sayın Şahin. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
FİKRET ŞAHİN (Balıkesir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Ben
de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına sağlıkta şiddetle
ilgili yasa hakkında görüşlerimi ifade edeceğim. Efendim, tabii,
sağlıkta şiddet son yıllarda oldukça sık gündemimize
gelen bir konu. Tabii, sağlıkta şiddetin boyutu giderek
artıyor, artık sağlıkta şiddetten değil de
sağlıkta vahşetten bahseder noktaya geldik. Artık hekimler,
sağlık çalışanları vahşice katledilir noktada.
Tabii, sadece sağlıkla ilgili değil bu şiddet alanı,
toplumun tüm safhalarında bu şiddeti görüyoruz. Kadına
şiddet var, çocuğa şiddet var, sağlıkta şiddet
var, hayvanlara, canlılara şiddet var. Aslında toplumsal olarak
bir şiddet toplumu hâline gelmiş noktadayız. Bilimsel olarak
araştırıp bu şiddet sarmalından nasıl
kurtulabiliriz, bunun da incelenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Efendim, tabii, konumuz sağlıkta
şiddet olduğu için onunla ilgili görüşlerimi ifade etmek
istiyorum. Özellikle son yıllarda Dünya Sağlık Örgütünün finanse
ettiği Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla birlikte
sağlıkta şiddet oranı giderek artmıştır.
Sağlık aslen kamusal bir hizmet alanıdır ve herkesin maddi
gücü ne olursa olsun eşit miktarda yararlanması gereken bir
hizmettir. Oysa bu sağlıkta dönüşümle artık,
sağlık, bir kamusal hizmet alanından ticari bir hizmet
alanına dönmüş ve para kazanma, kâr elde etme noktasına
gelmiştir.
Bakınız, birtakım rakamlar
vereceğim size. Son yıllarda özel sektörün sağlık hizmetindeki
payı her geçen gün giderek artmaktadır. Yatak kapasitesi
bakımından özel sektör tüm yatak kapasitesinin yüzde 22’sini
karşılamaktadır, uzman hekimlerin yüzde 30’u özel sektördedir ve
ameliyatların yüzde 31’i artık özel sektörde yapılmaktadır
ve her geçen yıl da bu oran giderek artmaktadır. Yani, artık,
sağlık hizmetleri, kamusal hizmetten özel bir ticari hizmet hâline
gelmiştir. Dolayısıyla da
kışkırtılmış bir sağlık hizmeti
isteği yaratılmıştır. Görsel medyada, yazılı
medyada, efendim, vatandaşlarımız hekim arkadaşlar
tarafından veya çoğunlukla hekim olmayan kişiler tarafından
yanlış bilgilendirilerek sağlıkları konusunda
endişeye sevk edilmişler ve bu kişiler sağlık
kuruluşundan sağlık kuruluşuna başvurmak durumunda
kalmışlardır.
Ülkemiz bu Sağlıkta Dönüşüm
Programı’yla birlikte rekordan rekora koşmuştur. Avrupa’nın
en fazla sağlık kuruluşuna başvuran ülkesiyiz bizler.
Bakınız, bir kişinin yılda sağlık kuruluşuna
başvurma oranı 8,9, İsveç’te 2,9, Amerika’da 3,9. Yani Türk
milleti bir Amerikalıya göre yaklaşık olarak 3 kat
civarında, İsveçliye göre 4 kat civarında daha fazla hasta
oluyor. Dolayısıyla tabii ki sağlık
harcamalarımız da buna bağlı olarak da giderek artıyor
ve giderek sağlıkla ilgili de sıkıntılarımız
artıyor. Hem maddi olarak fazla harcama yapıyoruz hem de alınan
hizmet kalitesi giderek düşüyor. Vatandaşlarımız
sağlık kuruluşundan sağlık kuruluşuna gidiyor.
Sağlık hizmetlerindeki en önemli kriter, güven. Hekim ile hasta
arasındaki güven ilişkisi, maalesef, sarsılmış
durumda. Hekimlerimiz hastalarına yeteri kadar zaman
ayıramıyorlar, hastalarımız da sorunlarına çözüm
bulamadığı için sağlık kuruluşundan
sağlık kuruluşuna başvurmak durumunda kalıyorlar.
Bakınız, size birkaç rakam
aktaracağım. Sadece hastaneye başvuru oranında değil
artış ve rekor kırmamız,
vatandaşlarımızın antidepresan ilaç kullanması,
depresyona girme oranı da giderek artmıştır. Ülkemizde
artık nüfusumuzun yarısı oranında kutu bazında
antidepresan ilaç tüketiyoruz yani her 2 vatandaştan 1’i artık
antidepresan alıyor. Yine sigara kulanım oranı
artmıştır. Yine hastalarımızdaki kanserden ölüm
oranı artmıştır.
Şöyle bir rakam size telaffuz edeceğim:
2002 yılında kanserden ölüm oranı yüzde 12’yken 2012
yılında yani on yıllık bir sürede bu oran yüzde 21’e
çıkmıştır. Şunu belirtmek istiyorum özetle:
Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla birlikte vatandaşımız
daha fazla hasta olmuştur, daha fazla depresyona girmiştir, daha
fazla sigara kullanır hâle gelmiştir ve daha fazla kanser olmuş
ve bundan dolayı da vefat etmiştir.
Şunu söylemek istiyorum özetle:
Sağlık hizmetinin ister paranız olsun ister olmasın
herkesin eşit miktarda yararlanması gereken…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Şahin.
Buyurun.
FİKRET ŞAHİN (Devamla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
…temelde de kamunun vermesi gereken bir hizmet
olduğunu ifade etmek istiyorum. Bu, özel sektörün sağlıktaki
ağırlığının giderek azaltılması gerektiğine
inanıyorum.
Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Sağ olun. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Şahin.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan “Sağlıkla
İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin” 21’inci
maddesinin birinci fıkrasının son cümlesinde yer alan “sebebiyle”
ibaresinin “nedeniyle” ibaresi olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederim.
Bedri
Yaşar Dursun
Ataş Feridun
Bahşi
Samsun Kayseri Antalya
Fahrettin
Yokuş Tamer
Akkal
Konya Manisa
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Samsun Milletvekili
Bedri Yaşar konuşacaktır.
Buyurun Sayın Yaşar. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
BEDRİ YAŞAR (Samsun) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlıkla İlgili
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 21’inci maddesi üzerinde grubum
adına söz almış bulunuyorum.
3359 sayılı Kanun’un 12’nci maddesine
eklediğiniz fıkra olumludur elbette ama yeterli değildir.
Düzenleme bu şekilde sağlıkta şiddet sorununu çözmekte
yetersiz kalacaktır. Bu düzenleme, suçun önlenmesini ve suçtan
caydırmayı hedeflemekten oldukça uzaktır.
Değerli milletvekilleri, 2018
yılının ilk altı ayında 7.644 sağlık personeli,
hasta ve hasta yakınlarının şiddetine maruz
kalmıştır. Bu rakam, Türkiye Cumhuriyeti devletine
yakışmayan bir rakamdır.
Şiddeti artıran unsurlardan biri de
şiddeti uygulayan kişilerin cezalandırılamayacağı
ya da kendilerince önemsenecek bir yaptırımla
karşılaşmayacakları düşüncesidir. Her canlıya
olduğu gibi, sağlık çalışanlarına yönelik
şiddet de asla hoş görülemeyecek bir konudur. Şiddet
suçları mutlaka cezalandırılmalıdır. Şiddet
suçlarının caydırıcılığı,
yaptırımları olmalıdır. Sağlık
çalışanlarına şiddet uygulayan kişilerin toplum
düzenini, toplum sağlığını, kamu düzenini bozduğu
gerekçeleriyle de ayrıca cezalandırılmaları gerekmektedir.
Biraz önce de söylediğim gibi, teklifle kanuna
eklenmesi öngörülen fıkra olumlu gibi görülebilir fakat şiddeti
önleme noktasında yeterli değildir. Kadına, çocuğa,
sağlık çalışanına, hayvanlara, kısaca, söz konusu
canlılara yönelik uygulanan her türlü şiddetin cezalarının
ağır, yaptırımlarının fazla olması
gerekmektedir.
Aynı şekilde, SMA hastalarının
hastanelerde gördüğü muamele de yürekleri sızlatan cinstendir.
Yoğun bakımlarda cüzzamlı hasta muamelesi görmesi de bence
şiddetin çok daha ilerisindedir. SMA hastalarıyla ilgili, Sayın
Bakanın SMA hastalarının ilaç teminine ilişkin SMA Tip 2 ve
Tip 3 için bireysel hasta başvurularını işleme
almış olmasını olumlu karşılıyoruz.
Sayın Bakan “Bakanlığımız, hızlı
ruhsatlandırma ve zorunlu ruhsat serbestleştirme yöntemi dâhil,
alternatif yollarla ilaç temini için süreci başlatmıştır.”
şeklinde açıklamada bulundu. İYİ PARTİ olarak bizim de
üzerinde ciddiyetle, önemle durduğumuz, çalışmalar
yaptığımız SMA konusunda verdiği müjdeden dolayı
SMA hastaları ve aileleri adına Sayın Bakana teşekkür
ediyoruz… Ama değinmeden geçemeyeceğim, SMA hastalarına umut
veren gelişmede sürecin belirsizliği de ayrıca endişe
kaynağıdır. SMA hastaları zamanla yarışıyor.
Sayın Bakandan ricamız, SMA hastalarının umudu olan
ilaçların temininin ne zaman yapılacağına dair net tarih
paylaşmasıdır, Bakanlıktan yapılan açıklama biraz
muğlak. Zaman belirtilmediği için hastaların ve ailelerin
endişeleri de devam etmektedir.
Değerli milletvekilleri, son dönemlerde
sıkça gündeme gelen tasarruf tedbirlerinin Sağlık
Bakanlığındaki karşılığına ilişkin
merak edilen bir diğer konu da Sağlık Bakanlığının
Sıhhiye’deki binasını boşaltıp Bilkent Şehir
Hastanesinin yakınına kira karşılığı
taşınmasıdır. Bunun rakamı da merak konusudur.
Ayrıca, devletin bol miktarda arsası varken, boş binaları
varken sadece Sağlık Bakanlığına münhasır olmayan
bu tür kiralamaların da devletimize ciddi yükler getirdiği hepinizin
malumudur.
Maalesef, son on altı yılda
sağlıkta yeniden yapılanmadan, tarımdaki reform
projelerinden, ekonomideki dönüşümden, millî eğitimdeki yeni
sistemden, her gelen bakanın -bakın burası çok önemli- yeni bir
şeye başlıyormuş gibi yepyeni programlar ortaya sunarak bu
yapboz işlemleri yapmasından hakikaten bıktık ve de
usandık. Bu yapboz projelerinden bir an önce vazgeçeceğinizi ümit
ediyoruz. Devlette süreklilik esastır. Bir bakanın kendisinden önce
gelen bakanlarla ilgili bu yorumlarını doğru bulmuyoruz. Sonuç
itibarıyla ülkeyi getirip duvara çarptırdınız. Ümit
ediyoruz ki bundan sonra bu büyülü kelimelerin arkasına
sığınmaktan vazgeçersiniz, gerçeklerle bir an önce
yüzleşirsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Yaşar.
Buyurun.
BEDRİ YAŞAR (Devamla) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Artık ülkenin kaybedecek vakti yok. Ülkenin
içinde bulunduğu durum ortada. Zor durumda olmayan hiçbir sektör yok. Bu
yıldızlı kelimeler yerine bir an önce gerçeklerle yüzleşin.
Torba yasalarla gecenin ilerleyen saatlerinde getirip Parlamentodan
geçirdiğiniz yasaların her seferinde birçok kez
değiştiğine hep beraber şahit olduk. Bugün burada
onaylamaya çalıştığımız yasaların da
göreceksiniz, en kısa zamanda yine… Böyle torba torba, çuval çuval
yasaları buraya getiriyorsunuz, ondan sonra da ha bire bunları
değiştirmeyle uğraşıp duruyoruz. Ben artık bu
yasaların daha bir ciddiyetle üzerinde çalışılıp
buraya getirilmesini… Aynı zamanda, Komisyon üyelerinin de sadece
muhalefet üyelerinden, muhalefet tarafından gelmiş olmasından
dolayı bütün önergelerimize ret oyu vermesini bir kez daha buradan
kınıyorum. Diyorum ki: Hiç olmazsa temel konularda, anlaşabildiğimiz
konularda bu Parlamentoda hep beraber hareket edelim.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Yaşar.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
21’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… 21’inci madde kabul edilmiştir.
22’nci madde üzerinde iki tane önerge vardır,
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sağlıkla
İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 22’nci
maddesinde yer alan “üç ay” ibaresinin “altı ay” ibaresi olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Zeki
Hakan Sıdalı Dursun
Ataş Feridun
Bahşi
Mersin Kayseri Antalya
İbrahim
Halil Oral Arslan
Kabukcuoğlu Tamer
Akkal
Ankara Eskişehir Manisa
Fahrettin
Yokuş
Konya
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Eskişehir
Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu konuşacaktır.
Buyurun Sayın Kabukcuoğlu. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (2/1186) sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
üzerinde söz almış bulunuyorum.
Komisyonda kabul edilen kanun teklifi her ne kadar
sağlıkta şiddete çözüm olarak topluma lanse edilmiş olsa da
bu yasanın şiddetin çözümüne yönelik olduğunu söyleyen
hükümlerden madde 21, sağlık çalışanlarının
ifadelerinin karakola gitmeden iş yerinde alınmasını hükme
bağlarken ne kadar yetersiz ve sağlıkta şiddeti önlemekte
ne kadar etkisiz olduğunu ortaya koymaktadır. Bunun
dışında, sağlık personeline uygulanan şiddetin
durdurulması için alınan yerinde ve etkili hiçbir yöntem yoktur.
Seçmene selam, yola devam olmuştur.
Sağlıkta şiddet bir kamu sorunudur.
Türkiye’nin kuruluşundan 2002 yılına kadar yani yetmiş
dokuz yıl içerisinde sadece 1 hekim görevi başında
hayatını kaybetmişken 2002 ile 2018 yılı
arasındaki on altı yılda 11 hekim görevi başında hayatını
kaybetmiştir. Sağlıkta şiddet her geçen gün yükselmekte.
Sağlık personelinin yüzde 64’ünün en az bir kez şiddete maruz
kaldığı ve uygulanan şiddetin yüzde 86’sının
hasta yakınları tarafından yapıldığı
bildirilmektedir.
Şiddetin nedenlerini
araştırdığımızda, belli başlı nedenleri
şöyle sıralayabiliriz: Birincisi, kışkırtan
sağlık tedbirleri. Bir yandan “Acil olmayan ameliyatı
yapmayın.” diye genelge yayınlayıp diğer yandan
vatandaşlarımıza “Gideceksiniz, muayeneniz yapılacak,
ameliyatınız yapılacak.” gibi, Hükûmet yetkililerince
yapılan popülist yaklaşım neticesinde, hastalar en ufak bir
güçlükle karşılaştıkları zaman “Devlet bunun
yapılacağını söylüyor, emrediyor, siz bunu niye
yapmıyorsunuz?” diye sağlık personelini hedef almaktadır.
Saygınlığın ve hekime güvenin
yok edilmesi başka bir problemdir. Başta devlet başkanı
olmak üzere “Bunlar enjeksiyon yapmasını bile bilmez.” demeleri
sağlığı sıradanlaştırmakta ve
sağlık personelini şiddete maruz hâle getirmektedir.
Fiziksel yetersizlik: 2016 yılında hekime
poliklinik için müracaat eden hasta sayısı 685 milyon iken 2017
yılında yaklaşık 800 milyona çıkmıştır.
Bu, normal şartlarda izah edilebilecek, açıklanabilecek bir durum
değildir. Bu kadar büyük poliklinik sayısı ancak popülizmle
ortaya çıkabilir.
Hekimler hakkında olumsuz yayınlar bir
diğer konudur: “Bir hekim daha dövüldü.”, “Şimdi de hekimler
birbirine düştü.” gibi haberler sağlıkta şiddeti
kışkırtmakta ve şiddeti sıradanlaştırmaktadır.
Şiddetin sağlığa olumsuz
yansımalarını şöyle sıralayabiliriz:
Sağlık personelinin motivasyonu
düşmektedir. İş yerine gelirken sağlık personeli ne
tür bir şiddetle karşılaşacağı hesabı içine
girmektedir. Normalde hasta ile hekim, sağlık personeli birleşip
hastalığın hakkından gelmesi gerekirken,
hastalığa karşı mücadele etmeleri gerekirken bir noktadan
sonra sağlık personeli ile hasta karşı karşıya
gelmekte, birbirleriyle mücadele eder duruma düşmektedir, hastaya
ihtimamın azalmasına neden olmaktadır.
Tıp fakültelerimizde hastayla iletişim
hâlinde olan branşlara, özellikle de risk olarak görülen cerrahi
branşlara talep azalmakta, hastayla yüz yüze olmayacak ve kendisini daha
az riske atacak seçimler yapmaktadır hekimler. Gelecek yıllarda
cerrahi branşlarda bir kalite sorunu olacağı ortadadır.
Hastadan şiddet gören sağlık personeli de daha sonra gelen
hastalara karşı aktif veya pasif dirençte bulunmaktadır. Aktif
defans olarak gereğinden fazla ameliyat yapılması, işlem
yapılmasını örnek gösterebiliriz. Pasif defans olarak da
laboratuvar tahlillerinin fazla yapılması, konsültasyon istenmesi
gibi şeyler ortaya çıkmaktadır. Tabii, bunların hepsi de
hastalarda bir yığılma olmasına ve hasta
akışında düşme olmasına neden olmaktadır.
Alınması gereken tedbirlerin
başında, üslup, dil düzeltilmelidir. Şiddetin bir çözüm yolu
olmadığı içselleştirilmelidir. Bu yalnız
sağlıkla ilgili değildir, tüm sosyal ortamlarda kullanılan
iletişim hataları için de gereklidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın
Kabukcuoğlu.
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum
efendim.
Kurumlar şiddete uğrayan personeline
hukuki ve idari destekte bulunmalıdır. Şiddete uğrayan
sağlık personeli yapayalnız
bırakılmamalıdır, kendi hâline
bırakılmamalıdır, gerekli tedbirler
alınmalıdır. Hastanelerde iş gücü planlaması
yapılmalıdır. Hasta başına ayrılması gereken
zaman Sağlık Bakanlığı tarafından
standartlaştırılmalı ve bunun yerine getirilmesi için
gerekli tedbirlerin alınması gerekir. Aşırı iş
yükü altında, işini yetiştirme kaygısıyla
sağlık personelinin karşı tarafa olan toleransında
düşme meydana gelmektedir. Görsel, yazılı basında
eğitsel programlar artırılmalıdır. Belki de millî
eğitimimize iletişim dersi konulmalıdır. Bu yalnız
sağlıkta şiddet için değil toplumun tüm kesimleri için
iletişim hatalarının ortadan kaldırılmasında ve
karşılıklı anlayış geliştirilmesinde gerekli
bir unsur olabilir.
Teşekkür ederim. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Kabukcuoğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı
Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 22’nci
maddesinin eklenen geçici madde 12’de yer alan “ile” ifadesinin “ve”
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ünal
Demirtaş Burhanettin
Bulut Kani Beko
Zonguldak Adana İzmir
Neslihan
Hancıoğlu Ali
Fazıl Kasap Ali
Şeker
Samsun Kütahya İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI ŞENEL YEDİYILDIZ (Ordu) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde İzmir
Milletvekili Kani Beko konuşacaktır.
Buyurun Sayın Beko. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
KANİ BEKO (İzmir) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; DİSK LASTİK-İŞ
Sendikamızın Genel Başkanı silahlı bir
saldırı sonucu maalesef vefat etmiştir. Huzurlarınızda
Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına sabır diliyorum.
Toprağı bol olsun, ışıklar içerisinde yatsın.
Sevgili vekillerim, sevgili arkadaşlarım;
sözlerime başlamadan önce ülkemizde maalesef 78 ilde meslek
hastalıkları hastanesi olmadığını buradan ifade
etmek istiyorum.
Sağlık emekçileri ve hekimler bizim
sağlığımız için çırpınırken maalesef
biz onları yaşarken öldürmek istiyoruz. Unutmayın ki sizin ihraç
ettiğiniz sağlık emekçileri gece gündüz demeden, her zaman her
yerde yanımızda yer almışlardır. 5’inci maddenin
hekimlerin ve sağlık emekçilerinin diplomalarını ellerinden
almaktan başka bir işe yaramayacağını buradan ifade
etmek istiyorum.
Sevgili vekil arkadaşlarım, katledilen
doktorlarımızın bazılarının isimlerini sizlerle
paylaşmak istiyorum: Doktor Göksel Kalaycı, Doktor Ali Menekşe,
Doktor Ersun Aslan, Doktor Melike Erdem, Doktor Kamil Furtun, Doktor Abdullah
Biroğlu, Doktor Aynur Dağdeviren, Doktor Hüseyin Ağır,
Doktor Sait Bilgin, Doktor Fikret Hacıosman’ı sevgi, saygı ve
özlemle huzurlarınızda anıyorum.
Bununla birlikte, son üç yılda 450’ye
yakın sağlıkçı intihar etmiş. OHAL ilan edildiği
dönemde 70’e yakın arkadaşımız maalesef intihar etmiş.
Bunların içerisinde doçentler var, hekimler var, polis
arkadaşlarımız var, askerler var, öğrenciler var.
Dolayısıyla, Genel Kurul toplantısında eğer teklifte
yer alan 5’inci madde uygulanırsa emin olun, yeni bir OHAL dönemine hep
beraber gireceğiz.
Sosyal Güvenlik Kurumunun
açıkladığı rakamlara göre 2014 yılında 494
kişi, 2015 yılında 510 kişi, 2016 yılında 597
kişi meslek hastalıklarına yakalanmıştır. 2016
yılında meslek hastalığına yakalanan işçilerden
geçici iş görmezlik geçirip ayakta tedavi gören 72 ve yatarak tedavi gören
79 işçi vardır maalesef.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)
verilerine göre, her yıl işle ilgili kaza ve hastalıklar
sonucunda 2 milyon 300 binden fazla kişinin hayatını
kaybettiği ve 300 milyondan fazlasının iş kazası veya
meslek hastalıklarına yakalandığı tespit edilmiştir.
İşe bağlı ölümlerin beşte 4’ü yani 1 milyon 700 bin
kişi meslek hastalığından kaynaklı -270 milyon
kişi- iş kazasına maruz kalmıştır.
Kalıcı ya da uzun süreli sakatlıklar sonunda 160 milyon meslek
hastalığı vakası belirtilmiştir. Yine ILO tahminlerine
göre, zararlı etkenler nedeniyle her yıl 438 bin 489 kişinin
ölmesi beklenmektedir. Dünya Sağlık Örgütü tahminlerine göre dünyada
her yıl 11 milyon yeni meslek hastalığı vakası meydana
gelecek ve bunların 700 bini maalesef ölecektir. Avrupa İşçi
Sağlığı ve Güvenliği Ajansı ise… Avrupa
Birliğine üye ülkelerde 159 bin kişi meslek hastalığına
yakalanmıştır. Ama baktığımızda Türkiye'de
78 ilde meslek hastalıkları hastanesi olmadığını
bilmekteyiz.
Uzmanlar ve doktorlar maalesef olması
gerektiği yerlerde yoklar. Dünya Sağlık Örgütü rakamlarıyla
kıyaslandığında korkunç bir tablo ortaya çıkıyor.
Örgüt “Çalışırken oluşan rahatsızlıkların
yüzde 56’sı meslek hastalığı, yüzde 44’ü iş
kazası.” diyor. Ama bizde meslek hastalığı tespiti yok,
dolayısıyla yüzde 99 iş kazası, yüzde 1 meslek
hastalığı çıkıyor. Türkiye'de böyle bir istatistik
maalesef yok, tıp fakültelerinde böyle bir eğitim yok, meslek
hastalığı, tanı tedavi eğitimi yok, basit birkaç
saatlik ders var, 16 milyon çalışan var ama bunun uzmanı ne bir
hekim var ne de konuyu bilen bir iş yeri hekimi. İş yeri
hekimlerinin aldığı eğitimler maalesef yetersiz.
OHAL sürecinde 150 bine yakın kamu
çalışanı ihraç edildi, üstelik de mahkeme kararı olmadan.
Bugüne geldiğimizde ihraç edilen hekim sayısı 3.383
olmuştur, 7.874 ihraç edilen sağlık çalışanını
da topladığımızda ihraç edilenler 11 bini aşmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin Sayın Beko.
KANİ BEKO (Devamla) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Ancak son süreçte 7.500’e yakın
sağlık emekçisi de göreve dönemezse, bunların sayısı
maalesef 18 bini geçecektir.
OHAL döneminde kamudan ihraç edilen ve daha sonra da
intihar eden arkadaşlarımızdan bazılarının
hikâyelerini sizlerle paylaşmak istiyorum: Hasan Orhan Çetin, asistan
hekim. İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve
Araştırma Hastanesinde biyokimya asistanı olan Çetin, FETÖ
soruşturması kapsamında açığa alındı. Bunun
üzerine ağır bir bunalıma giren Çetin, 19 Şubat 2017'de
çalıştığı hastanenin 10'uncu katından atlayarak
intihar etti. Ölümünden sonra Çetin'in “byLock” kullanmadığı
yani “byLock”çu olmadığı ortaya çıktı.
İbrahim Halil Özyavuz, radyoloji uzmanı.
“byLock” kullanıcısı olduğu iddiasıyla gözaltına
alındıktan sonra tutuklanan ve Silivri Cezaevine tutuklu olarak
gönderilen radyoloji uzmanı doktor İbrahim Halil Özyavuz, 2 Haziran
2018 günü yaşamını yitirdi. Özyavuz'un intihar ettiği öne
sürüldü.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi bağlayın lütfen
Sayın Beko.
Buyurun.
KANİ BEKO (Devamla) – Başkanım, çok
teşekkür ederim.
Mustafa Sadık Akdağ, diş hekimi. Ordu
Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinde yardımcı doçent
olarak görev yapan 34 yaşındaki Sadık Akdağ FETÖ
kapsamında gözaltına alındıktan sonra serbest
bırakıldı. Psikolojik olarak bu durumun etkisinden kurtulamayan
Akdağ, 27 Şubat 2017 tarihinde, evinde başına ateş
ederek maalesef intihar etti. Biz daha kaç kişinin intihar etmesini
bekliyoruz?
Burada şunu anlatmaya
çalışıyorum: Bu kadar intiharlar sanki yetmemiş gibi,
bundan sonra da arkadaşlarımızın intiharlarını
göz göre göre bugün görüşerek, konuşarak oylamak utanç verici bir
şey ve bununla birlikte Anayasa’ya aykırı olduğunu da
buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Türkiye'de yaklaşık 145 bine yakın
hekim var. Bir doktora 572 hasta düşmektedir. Türkiye'de yine
yaklaşık 10 bin kişiye 17 doktor düşerken OECD ülkelerinde
10 bin kişiye 35 doktor düşmektedir. Tıp fakültesini
bitirmiş ama zorunlu hizmet yapamamış ve güvenlik
soruşturması devam eden yaklaşık…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Size 3’üncü kere ama son kere süre
veriyorum bir dakika daha.
Lütfen tamamlayın Sayın Beko. (CHP
sıralarından alkışlar)
KANİ BEKO (Devamla) – Çok teşekkürler. Çok
sağ olun.
23 Nisan çocukları gibi olduk ya vallahi.
(Gülüşmeler)
Evet, son olarak, Türkiye’de yaklaşık 145
bine yakın hekim vardır ve bir doktora 572 hasta düşmektedir.
Türkiye’de yine yaklaşık 10 bin kişiye 17 doktor düşerken
OECD ülkelerinde 10 bin kişiye 35 doktor düşmektedir. Tıp
fakültesini bitirmiş ama zorunlu hizmet yapamamış ve güvenlik
soruşturması devam eden yaklaşık 1.500 hekim olmayı
başaramamış öğrencimiz var. İnşaatlarda
çalışmayı denemişler, iş kazalarında
ölmüşler.
Değerli milletvekilleri, hekim olamayan bu
insanları ölüme gönderdiğimizin biz farkında mıyız?
Suriyeli hekimlere görev veriyorsunuz ancak bizim topraklarımızda
yetişmiş olan hekimlere ve sağlık emekçilerine maalesef
görev vermiyorsunuz.
OHAL’den bu yana 40 bine yakın dosya
incelenmiş ancak 2.700 kişi görevine iade olmuş. Görülmektedir
ki bu kaplumbağa hızıyla giderse bu dosyaların on
yılda da bitmesi kesinlikle mümkün değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Başkan, bir saat daha
ver, bir saat daha.
BAŞKAN – Bir dakika daha veriyorum Sayın
Beko. Bu, size özgü oldu. (CHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
KANİ BEKO (Devamla) – Teşekkür ederim
sağ olun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Başkan, bütün
hıncını bize mi sakladın ya?
KANİ BEKO (Devamla) – Ben önemli bir konuyu arz
edeyim bir dakikada.
Şimdi, aslında Türkiye’de önemli bir konu
var. Bunu hepimizin canla başla gündeme getirip bu konuyla ilgili ciddi
çalışma yapmamız gerekir.
Türkiye’de, siz de biliyorsunuz, 20 milyona
yakın çalışan işçi var ancak 78 ilde meslek
hastalıkları hastanesi yok. Her yıl 1 milyona yakın
işçi meslek hastalıkları hastanesine müracaat ediyor ve
dolayısıyla sessiz sedasız bunlar ölüyorlar.
Ben bu Meclisteki, bilhassa Sağlık
Komisyonundaki arkadaşlarıma bir öneride bulunmak istiyorum. Biri
Zonguldak’ta, bir diğeri İstanbul’da, bir diğeri ise,
biliyorsunuz, Keçiören’de. Komisyon üyelerinin Keçiören’deki meslek
hastalıkları hastanesini ziyaret etmelerini öneriyorum ve oraya
gittiğiniz zaman meslek hastalıkları hastanesindeki
arkadaşlarımızın nasıl yavaş yavaş
öldüklerini orada göreceksiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KANİ BEKO (Devamla) – Hekimlerin bir sözü var,
hekimler der ki: “Kanserden korkmayın, geç kalmaktan korkun.” Gerçekten
doğru söylüyorlar. Meslek hastalıkları hastaneleri bizim
bölgelerimizde olmadığından dolayı işçiler maalesef
ölüyorlar, ölüyorlar, ölüyorlar.
Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Beko.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
22’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları
tamamlanmıştır.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 02.18
DOKUZUNCU OTURUM
Açılma Saati:02.28
BAŞKAN: Başkan
Vekili Mithat SANCAR
KÂTİP ÜYELER: Mustafa
AÇIKGÖZ (Nevşehir), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci
Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.
12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yok, ertelenmiştir.
Gündemimizde başka bir iş
bulunmadığından alınan karar gereğince kanun
teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için 15 Kasım 2018 Perşembe günü saat 14.00’te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 02.29