TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
23’üncü
Birleşim
28
Kasım 2018 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Kahramanmaraş
Milletvekili Habibe Öçal’ın, Kahramanmaraş ilinin sosyoekonomik
gelişmişliğine ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Kastamonu Milletvekili
Hasan Baltacı’nın, Kastamonu ilinin sorunlarına sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Hakkâri Milletvekili Sait
Dede’nin, 28 Kasım 2015 tarihinde Diyarbakır’da katledilen Tahir
Elçi’yi saygıyla andığına ve Hakkâri ilinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Sakarya Milletvekili
Muhammed Levent Bülbül’ün, Türkiye’nin millî üniter yapısına ve ortak
değerlerine yönelik yapılabilecek haksız değerlendirmeleri
kabul etmelerinin mümkün olmadığına, bu konuda
Başkanlık makamının gerekli müeyyideleri
uygulamasını talep ettiklerine ilişkin açıklaması
2.- Sivas Milletvekili Ahmet
Özyürek’in, Batman ilindeki operasyonda şehit düşen polise Allah’tan
rahmet, Sivas'ta yolcu treninin yük treniyle çarpışması sonucu
yaralananlara acil şifalar dilediğine ilişkin açıklaması
3.- Gaziantep Milletvekili
Ali Muhittin Taşdoğan’ın, Edirne’de sağanak
yağış sonrası yaşanan sel felaketi nedeniyle
Edirnelilere geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin
açıklaması
4.- İstanbul
Milletvekili Serap Yaşar’ın, Yemen’de yaşanan insani krize
ilişkin açıklaması
5.- Niğde Milletvekili
Ömer Fethi Gürer’in, Niğde ili Ulukışla ilçesindeki
Darboğaz Göleti’nde su kaçağı sebebiyle su
tutulamamasının yarattığı problemlere ilişkin
açıklaması
6.- Mersin Milletvekili Ali
Cumhur Taşkın’ın, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete
Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü
vesilesiyle kadına şiddeti önleyecek en önemli yöntemin eğitim
olduğuna ilişkin açıklaması
7.- Kocaeli Milletvekili
İlyas Şeker’in, 24 Kasım Öğretmenler Günü vesilesiyle
öğretmenleri saygıyla selamladığına ve Kocaeli’de
Kuzey Marmara Otoyolu çalışmaları sırasında
viyadüğün çökmesiyle yaralanan işçilere acil şifalar
dilediğine ilişkin açıklaması
8.- Ordu Milletvekili Mustafa
Adıgüzel’in, TMO’nun fındık alımıyla ilgili
yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması
9.- Kahramanmaraş
Milletvekili İmran Kılıç’ın, şehit Hulusi Demirci’ye
Allah’tan rahmet dilediğine ve 28
Kasım 1919 Cuma sabahı Maraş’ta yaşanan bayrak olayına
ilişkin açıklaması
10.- Gaziantep Milletvekili
Derya Bakbak’ın, “kadına karşı şiddette sıfır
tolerans” ilkesiyle kadınların istismara, haksızlığa
ve şiddete uğramadan onurlu bir yaşam sürmeleri için
mücadelelerine devam edeceklerine ilişkin açıklaması
11.- Uşak Milletvekili
Özkan Yalım’ın, ilk taksiti ödeyemediği için 7143
sayılı Bazı Alacakların Yeniden
Yapılandırılmasına Dair Kanun kapsamında matrah
artırımından ve borç yapılandırmasından
faydalanamayan mükelleflerin mağduriyetine ilişkin
açıklaması
12.- Gaziantnep Milletvekili
İmam Hüseyin Filiz’in, işsizliği azaltmak için üretimi
artırmak gerektiğine ilişkin açıklaması
13.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Şanlıurfa ili Karaköprü ilçesi
Seyrantepe Mahallesi’nde yaşanan elektrik ve doğal gaz
sıkıntısına, Şanlıurfa Büyükşehir
Belediyesinin Seyrantepe Mahallesi’ne neden hizmet götürmediğini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
14.- İzmir Milletvekili
Mehmet Ali Çelebi’nin, emeklilikte yaşa takılanlara makul ve adilane
bir çözüm üretilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
15.- Bursa Milletvekili
Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, Bursa Hızlı Tren
Projesi’nde çalışan işçilerin mağduriyetinin giderilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
16.- Hatay Milletvekili
Hüseyin Yayman’ın, Kocaeli’de Kuzey Marmara Otoyolu
çalışması sırasında viyadüğün çökmesi sonucu
hayatını kaybeden işçilere Allah’tan rahmet dilediğine ve
Türkiye’nin yeni bir seçim sürecine girdiğine ilişkin
açıklaması
17.- İstanbul
Milletvekili Arzu Erdem’in, ücret ve özlük hakları yönünden
sözleşmeli eczacılar ile kadrolu eczacılar arasındaki
farkın giderilmesiyle ilgili Çalışma, Sosyal Hizmetler ve Aile
Bakanlığında, yaşlı bakım teknikerlerinin meslek
tanımıyla ilgili Sağlık Bakanlığında
çalışma yapılıp yapılmadığını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
18.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, Kocaeli’nin Gebze ilçesinde Kuzey Marmara Otoyolu
çalışması sırasında viyadüğün çökmesi sonucu
hayatını kaybeden işçiler ile Batman’da şehit olan polis
memuru Birol Öztekin’e Allah’tan rahmet dilediğine, Edirne’de yaşanan
sel felaketi nedeniyle çiftçilere yardımcı olunması
gerektiğine, 28 Kasım Necip Hablemitoğlu’nu doğumunun
64’üncü yıl dönümüne, 28 Kasım İznik’in düşman
işgalinden kurtuluşunun 98’inci yıl dönümüne ve
Cumhurbaşkanının AK PARTİ grup toplantısında
yaptığı açıklamalarına ilişkin
açıklaması
19.- Sakarya Milletvekili
Muhammed Levent Bülbül’ün, Batman’da şehit olan polis memuru Birol Öztekin
ile Kocaeli’de Kuzey Marmara Otoyolu çalışması
sırasında viyadüğün çökmesi sonucu hayatını kaybeden
işçilere Allah’tan rahmet dilediğine, Edirne’de yaşanan sel
felaketi nedeniyle geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna, yurt
dışındaki okullardan 2007 yılında mezun olanların
Türkiye’deki üniversitelerde denklik alamamasının ve askerlik
görevini yerine getirmede yaşadıkları sıkıntıların
takipçisi olacaklarına ilişkin açıklaması
20.- Mersin Milletvekili
Fatma Kurtulan’ın, 28 Kasım Tahir Elçi’nin ölümünün 3’üncü yıl
dönümü vesilesiyle Tahir Elçi’nin barış mücadelesini zafere
taşıyacaklarına, Kocaeli’de Kuzey Marmara Otoyolu
çalışması sırasında viyadüğün çökmesi sonucu
işçilerin enkaz altında kaldığına ve birer işçi
mezarlığına dönen mega projelere yatırım yapmak yerine
insan hayatına öncelik verilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
21.- Sakarya Milletvekili
Engin Özkoç’un, Kocaeli’de Kuzey Marmara Otoyolu çalışması
sırasında viyadüğün çökmesi sonucu ölen işçilerin
yakınlarına başsağlığı dilediğine,
insanların hayatlarını boşu boşuna kaybetmesine daha
ne kadar göz yumulacağını, sadece taziye dilekleri dileyen
milletvekilleri olarak mı kalınacağını ve Türkiye’nin
itibarının nasıl geri getirileceğini öğrenmek
istediğine, 28 Kasım Tahir Elçi’nin ölümünün 3’üncü yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
22.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turan’ın, Kocaeli’de Kuzey Marmara Otoyolu çalışması
sırasında viyadüğün çökmesi sonucu ölen işçilere, 28
Kasım 2015 tarihinde hayatını kaybeden Tahir Elçi’ye, şehit
polis Ahmet Çiftaslan ve Cengiz Erdur’a Allah’tan rahmet dilediğine, Batman ilindeki operasyonda polis Birol
Öztekin’in şehit olduğuna, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın
Cumhurbaşkanının grup konuşmasındaki siyasi eleştirisini
başka bir bağlamda değerlendirdiğine, Sakarya Milletvekili
Engin Özkoç’un İçişleri Bakanıyla ilgili ifadelerini doğru
bulmadığına ilişkin açıklaması
23.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
24.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turan’ın, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
25.- Kocaeli Milletvekili
Saffet Sancaklı’nın, Kocaeli’nin Gebze ilçesindeki viyadük
çalışması sırasında beton blokun düşmesi sonucu
yaralananlar olduğuna, kurtarma çalışmalarının devam
ettiğine ve televizyon kananlarının 2 işçinin öldüğü
yönündeki bilgilendirmesinin yanlış olduğuna ilişkin
açıklaması
26.- Edirne Milletvekili Okan
Gaytancıoğlu’nun, Edirne’de sağanak yağıştan
özellikle Edirne merkez, Havsa ve Süloğlu ilçeleri ile Tayakadın,
Karakasım köylerinin etkilendiğine, Oğulpaşa Köyü’nde bir
yurttaşın kaybolduğuna, yaşanan sel felaketi nedeniyle
Edirnelilere geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin
açıklaması
27.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turan’ın, Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan’ın CHP grup
önerisi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
28.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turan’ın, Şırnak Milletvekili Hüseyin Kaçmaz’ın 15
sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 14’üncü maddesiyle ilgili önerge
üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
29.- Gaziantep Milletvekili
Mahmut Toğrul’un, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
30.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turan, Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul’un
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve
“AİHM’in her kararı doğrudur.” diyemeyeceklerine ilişkin
açıklaması
31.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, dünyanın hiçbir meclisinde bir terörist için
“sayın” ifadesi kullanılmayacağına ve bu ifadeyi
ısrarla kullananlara tepkilerini göstereceklerine ilişkin
açıklaması
32.- Gaziantep Milletvekili
Mahmut Toğrul’un, 6-8 Ekim olaylarından dolayı Selahattin
Demirtaş’ın yargılanmadığına, Figen
Yüksekdağ’ın “Biz sırtımızı PKK’ye dayadık.”
şeklinde bir ifadesinin olmadığına ilişkin
açıklaması
33.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turan’ın, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
34.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
35.- Çanakkale Melletvekili
Bülent Turan’ın, 15 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 15’inci
maddesiyle ilgili önergenin oylamasında MHP’li vekiller ile AK
PARTİ’li vekillerin sayısının muhalefetten fazla
olduğuna ilişkin açıklaması
36.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, oturum devam ettiği sürece başka bir maddeye
geçmeden evvel usul
tartışması açılabileceğine ilişkin
açıklaması
37.- Mersin Milletvekili
Fatma Kurtulan’ın, bir usulsüzlük durumunun söz konusu olduğuna
ilişkin açıklaması
38.- Kocaeli Milletvekili
Haydar Akar’ın, Mustafa Şentop’un 15 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin 15’inci maddesiyle ilgili önergenin oylaması
sırasındaki tutumunun etik olmadığına ilişkin
açıklaması
39.- Antalya Milletvekili
Cavit Arı’nın, Antalya ili Aksu ilçesi Çalkaya Mahallesi’nde
yaşayanların mağduriyetinin giderilmesine yönelik
çalışmayı desteklediğine ilişkin açıklaması
40.- Sakarya Milletvekili
Engin Özkoç’un, Gebze’deki kazayla ilgili yayın yasağı
getirilmesinin toplum tarafından kaygıyla
karşılandığına ve bu durumun bir an önce
düzeltilmesini talep ettiklerine ilişkin açıklaması
41.- Aydın Milletvekili
Bekir Kuvvet Erim’in, Aydın ili Çine ilçesi Kahramanköy, Yolboyu, Evciler,
Karakollar, Çaltı, Kuruköy ve Yağcılar mahallesinde
yaşayanların mağduriyetine ilişkin açıklaması
V.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1,- İYİ PARTİ
Grubunun, İYİ PARTİ Grup Başkan Vekili Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan tarafından, genç işsizler için işe başlayana
kadar sosyal ve ekonomik hayatlarında yardımcı olabilmek
amacıyla işsizlik maaşı verilmesi öngörülmektedir. Bu
doğrultuda, genç işsizlik sorununun nedenlerini, mücadele
politikalarını, çözüm önerilerini araştırmak ve genç
işsizlere iş bulana kadar vatandaşlık maaşı
verilmesi konusunda kamuya maliyetini hesaplamak ve bu konuda gerekli
girişimler ve yatırımların yapılabilmesi amacıyla
23/11/2018 tarihinde TBMM Başkanlığına verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin (10/550) ön görüşmelerinin,
Genel Kurulun 28 Kasım 2018 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
2.- HDP Grubunun, Siirt Milletvekili
Meral Danış Beştaş ve arkadaşları
tarafından, Tahir Elçi cinayetinin tüm boyutlarıyla
araştırılması amacıyla 27/11/2018 tarihinde TBMM
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 28
Kasım 2018 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun, gündeminin
“Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan ekonomik
gidişatın basın-yayın sektörüne etkilerinin incelenerek
başta kâğıt temini olmak üzere sektörün sorunlarının
çözülmesi amacıyla TBMM Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin (10/182) ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 28 Kasım 2018 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
VI.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Mustafa Şentop’un, Kocaeli’nin Gebze ilçesindeki
viyadük çalışması sırasında enkaz altında kalan
işçilerin kurtarılması için dua ettiklerine ilişkin
açıklaması
2.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Mustafa Şentop’un, yaşanan sel felaketi
nedeniyle Edirnelilere geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna
ilişkin açıklaması
VII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Batman Milletvekili
Ayşe Acar Başaran’ın, İzmir Milletvekili Mahmut Atilla
Kaya’nın HDP grup önerisi üzerinde
AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
2.- İzmir Milletvekili
Mahmut Atilla Kaya’nın, Batman Milletvekili Ayşe Acar
Başaran’ın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Mersin Milletvekili Fatma
Kurtulan’ın, İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya’nın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasında
Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
4.- Aksaray Milletvekili
Ayhan Erel’in, Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşmasında İYİ
PARTİ’ye sataşması nedeniyle konuşması
5.- Sakarya Milletvekili
Muhammed Levent Bülbül’ün, Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasında Milliyetçi
Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
VIII.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Kocaeli Milletvekili
İlyas Şeker ve 6 Milletvekilinin Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1285) ve Çevre
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 15)
2 - Afyonkarahisar
Milletvekili Ali Özkaya ve 5 Milletvekilinin Abonelik Sözleşmesinden
Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin
Başlatılması Usulü Hakkında Kanun Teklifi (2/1286) ve
Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 16)
3- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırım’ın Türkiye Cumhuriyeti ve Birleşmiş
Milletler Arasında En Az Gelişmiş Ülkeler İçin Teknoloji
Bankası Kurulmasına Yönelik Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1247) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 13)
IX.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Adıyaman
Milletvekili Abdurrahman Tutdere'nin, Adıyaman Gölbaşı'nın
Hasanlar mezrasında elektrik hattı olmamasına ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Fatih Dönmez’in cevabı (7/4997)
2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Bakanlıkça kullanılan
binaların yıllık kira tutarlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih
Dönmez’in cevabı (7/5001)
3.- Adana Milletvekili Orhan
Sümer'in, 2002-2018 yılları arasında Bakanlık
tarafından Adana'ya yapılan ve 2019 yılında
yapılması planlanan yatırımlara ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar
Pekcan’ın cevabı (7/5079)
4.- İstanbul
Milletvekili Gürsel Tekin'in, son dönemde yaşanan fabrika
yangınlarına ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/5237)
5.- Denizli Milletvekili
Yasin Öztürk'ün, 2018'in ilk 6 ayında gerçekleşen fabrika
yangınlarına ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/5241)
6.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, tüketici güven endeksi
oranlarına ilişkin sorusu ve Ticaret
Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/5365)
7.- Kayseri Milletvekili
İsmail Özdemir'in, Kayseri-Felahiye yolu yapım
çalışmalarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın
cevabı (7/5371)
28 Kasım 2018 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili
Mustafa ŞENTOP
KÂTİP ÜYELER: Rümeysa KADAK (İstanbul),
Barış KARADENİZ (Sinop)
-----0-----
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23’üncü
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz,
Kahramanmaraş’ın sosyoekonomik gelişmişliği
hakkında söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili Habibe Öçal’a aittir.
Buyurun Sayın Öçal. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Kahramanmaraş Milletvekili Habibe Öçal’ın, Kahramanmaraş ilinin
sosyoekonomik gelişmişliğine ilişkin gündem
dışı konuşması
HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; memleketim olan Kahramanmaraş’ın
sosyoekonomik gelişmişliği hakkında gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
“Maraş, Türkiye’min kalem
kaşıdır / Maraş, Türkiye’min köşe
taşıdır / Maraş bize mezar olmadan / Düşmana Gülizar
olmaz.” diyen yiğitlerin diyarıdır Kahramanmaraş;
şairlerin ve millî edebiyatımızın başkentidir. Kahramanmaraş,
insanıyla, ekonomisiyle, turizmiyle eşsiz bir memlekettir.
Kıymetli vekillerim, yatırımlarla
gelişme kaydeden Kahramanmaraş’ımız, tarım ve sanayi
potansiyeliyle de ekonomik yönden bir cazibe merkezidir. Tarhanası,
dondurması, pul biberi ve tekstiliyle dünya markasıdır. Bu
güzide şehrimiz AK PARTİ iktidarıyla da değerine değer
katmıştır.
AK PARTİ’yle Kahramanmaraş’a son on
beş yılda 30 milyar TL yatırım yaptık. Kahramanmaraş’ta
yatırım ortamını iyileştirdik, ekonominin önünü
açtık. Böylelikle, ihracatını 9 kat artırdık. Ekonomik
saldırılara rağmen, ekonomi ve istihdam alanındaki olumlu
performansımızı önemli ölçüde devam ettirdik. 2002’den bugüne
toplam 96 bin vatandaşımızı İŞKUR
aracılığıyla işe yerleştirdik. Eğitime 1,2
milyar yatırım yaptık. Okul öncesi, ilköğretim ve
ortaöğretim kademesinde okul sayısını 1.061’e
çıkardık. Şu an 45 okulumuzun yapımı devam etmektedir.
Yine, Kahramanmaraş’taki kara yolu
ağını, 320 kilometresi bölünmüş yol olmak üzere, 1.000
km’ye yükselttik. Kahramanmaraş–Ankara arası
ulaşımını 80 kilometre kısaltan, toplam 47
kilometrelik Göksun tünellerinde sona yaklaştık. 11 tünelin 6’sı
kullanıma açıldı, 5’i ise 2019 yılında inşallah
Kahramanmaraş’ın hizmetine verilecektir.
Kahramanmaraş’ın turizm dinamiklerine yeni
bir zenginlik katacak olan EXPO 2023’ün “start”ını 8 Kasımda
verdik. 747 bin metrekare alan içerisinde 196 milyon maliyetiyle dünyanın
en büyük sergi alanlarından biri, ana teması “doğa dostu
şehir ve duyarlılık” olan EXPO 2023,
yatırımcılarını ve ziyaretçilerini beklemektedir.
22 Ekimde açılışını
yaptığımız Elbistan-Afşin doğal gazını
dün itibarıyla da Elbistan’da 1.054, Afşin’de 1.440 abonenin evinde
aktif olarak kullanımına açtık; hayırlı olsun diyoruz.
Buradan yanlış bilgilerle kamuoyunu
yanıltan siyasetçileri de sorumluluğa davet ediyoruz.
Çiftçilerimizin her zaman yanında olduk ve
olmaya da devam ediyoruz. Son on beş yılda Kahramanmaraş’a 1,3
milyar TL tarımsal destek verdik.
Tüm bu olumlu gelişmelere rağmen
yaşanan bazı aksaklıkların giderilmesi için gece gündüz
çalışmaktayız.
Geçen hafta Afşin-Elbistan ilçelerimizde
iklimsel nedenlerden ötürü yaşanan şeker pancarı sorununu da
çözüme ulaştırdık. Şu an şeker pancarının
üçte 2’si toplanmış bulunmaktadır. Geri kalan
kısımları da 20 Aralığa kadar toplanacaktır.
Burada yetkililerle yapılan pazarlık sonucu yüzde 19 küspe iadesinin
geri verileceği müjdesi de tüm çiftçilerimize hayırlı olsun
diyoruz.
Kahraman şehrimin böylesi dev hizmetler
karşısında 31 Mart yerel seçimlerinde tercihini tekrardan AK
PARTİ’den yana kullanacağından eminiz. Bizler de
milletvekillerimizle, muhtarlarımızla, belediye
başkanlarımızla hizmete devam edeceğiz. Kısacası,
onlar konuşur, AK PARTİ yapar.
Değerli milletvekilleri, bugün, aynı
zamanda Maraş millî mücadelesinde bayrak olayının
yaşanmasının 99’uncu yıl dönümüdür. 28 Kasım 1919 Cuma
günü Maraş'ın kara sabahıdır. Yatağından kalkan
Maraşlılar, asırlardan beri Kaleburcu’nda dalgalanan
şanlı bayrağı yerinde görmeyince hiddetle kaleye hücum etmiştir.
"Bayraksız cuma namazı kılınmaz." diyerek topluca
kaleye hücum ederek...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayalım.
HABİBE ÖÇAL (Devamla) – ...tekrar
bayrağı dikmişler ve cuma namazını orada eda
etmişlerdir diyorum, saygıyla selamlıyorum hepinizi. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Gündem dışı ikinci söz, Kastamonu’nun
sorunları hakkında söz isteyen Kastamonu Milletvekili Hasan
Baltacı’ya aittir.
Buyurun Sayın Baltacı. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.-
Kastamonu Milletvekili Hasan Baltacı’nın, Kastamonu ilinin
sorunlarına sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
HASAN BALTACI (Kastamonu) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bir millî mücadele şehri olan Kastamonu’nun
sağlıktan eğitime, tarımdan hayvancılığa,
ulaşımdan turizme yaşadığı sorunlara dikkat
çekmek için burada bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Elindeki fabrikaların bir bir
özelleştirildiği, istihdama yönelik yeni yatırım
alamadığı yetmezmiş gibi, sağlık ve eğitim
hizmetlerinden yeteri kadar faydalanamayan Kastamonu’nun, bu sebeplerden ötürü
nüfusunun 2 katı bugün metropollerdedir.
Geçtiğimiz hafta Plan ve Bütçe Komisyonunda
Sağlık Bakanlığının bütçesi görüşülürken,
eksik olmasın, Sağlık Bakanı da sorduğumuz sorulara
cevap vermiş. Kastamonu’nun 19 ilçesi 372 bin nüfusu olduğunu
unutmuş olacak ki şöyle bir cevap vermiş: “Kastamonu ili
sağlık tesislerimizde 7 çocuk sağlığı
hastalıkları uzmanı, 6 kadın hastalıkları ve
doğum uzmanı, 3 göğüs hastalıkları uzmanı görev
yapmaktadır.” Bu cevap, Kastamonu’nun Sağlık Bakanlığı
nezdinde yok hükmünde olduğunun bir ifadesidir. Baypas yapılamayan
Kastamonu’da, öğrencilerinin yaklaşık on iki senedir başka
şehirde okuduğu tıp fakültesi, FETÖ kumpasıyla kapatılan
Özel Uğurlu Hastanesi ile kaderine terk edilen Daday Ballıdağ
Hastanesinin durumu hâlâ belirsiz.
Bakın, 2018-2019 eğitim öğretim
döneminde 815 öğretmen açığı hâlâ
kapatılmamış durumda. İl genelindeki okul ve öğretmen
açığı nedeniyle bugün Kastamonu’da 10.200 öğrenci taşımalı
olarak eğitim yapıyor. On iki yıllık zorunlu eğitimini
tamamladıktan sonra örgün eğitimden uzaklaşan, açık liseye
kayıt yaptıran öğrenci sayımız yeni dönemle birlikte
5.525’e yükseldi. İktidar her öğrencinin istediği okula
gidebileceğini söylemişti. Yeni eğitim öğretim dönemi
öncesinde Kastamonu’da sınavla öğrenci alan liselere 1.785
öğrenci müracaat etti ama sadece 681’i yerleştirilebildi.
Sınavsız öğrenci alan liselere ilk tercihinde yerleşemeyen
öğrenci sayımız 974, imam-hatip liselerine ilk tercihinde
yerleşen öğrenci sayısı ise sadece 259’dur. Bu arada, Millî
Eğitimin de aralarında bulunduğu 22 kurum Kastamonu’da vekâleten
idare ediliyor. Böyle bir durumda hiç kimse görevini layıkıyla
yapamaz.
Eğitimdeki kaosun bir nedeni de inşaat
politikalarıdır. Depreme dayanıklı olmadığı
için il genelinde 21 okul yıkıldı. Yıkılan
okulların öğrencileri kamudan bozma binalarda, 40 ve üzeri mevcutlu
sınıflarda eğitim görüyor. Bu kaosun yıllarca süreceği
şimdiden belli. Çocuklarımızın yine mağdur
edileceğini şimdiden söyleyebiliriz.
Ayrıca, Kastamonu’da toplam tarım
alanının sadece yüzde 44’ünü işleyebilen çiftçiler artık
ekemiyor. Onların ifadesiyle “Hayat televizyonda farklı, köyde çok
farklı.” Bankaya, kooperatife borcu olmayan çiftçi neredeyse
kalmamış durumda. Raflardaki gıda fiyatlarının
artışına rağmen çiftçimiz yüzde 50 fakirleşti, her 100
çiftçiden 5’i artık üretmiyor. Kastamonu en çok çiftçisi azalan ilk 15
ilin arasındadır. Ağlı’da, Devrekâni’de, Seydiler’de
insanlar hayvancılık yapmıyor, hayvanlarını mecburen
satıyorlar. Bundan dört ay önce 6 bin lira yapan büyükbaş
hayvanı, bugün 4 bin liraya satamıyor. Tüm bunlar yetmezmiş
gibi, Kastamonu Şeker Fabrikasında özelleştirme süreci hâlâ
devam ediyor. Özelleşen fabrikalara üretim yapan çiftçilerin tarlalarda
kar altında kalan pancarları, Kastamonu Şeker Fabrikası
önünde küspe kuyruğu oluşturan Çorumlu hayvan besicileri Kastamonu
Şeker Fabrikasının neden satılmaması gerektiğinin
cevabını bizlere veriyor.
Ayrıca, Kastamonu özelleştirmenin ne
olduğunu Küre Eti Bakır’dan, Taşköprü SEKA Fabrikası’ndan
çok iyi biliyor. SEKA, MOPAK’a satıldı, bugün, fabrika çürüyor.
Kâğıt fabrikalarını satanlar Türkiye’yi gazete basacak
kâğıda muhtaç etmiştir. Bir asırlık basın
geleneğini sürdürmeye gayret eden, İstiklal Marşı’nı
ilk kez Kastamonu’da gazetesinde yayımlayan Hüsnü Açıksöz’ün yol
arkadaşları bugün, gazetelerini günlükten haftalığa,
renkliden renksize, 8 sayfadan 6 sayfaya düşürmek zorunda kaldılar.
Ayrıca, bu millete küfür eden Cengiz, yok
pahasına, kasasındaki parasıyla birlikte Küre Eti
Bakır’ın sahibi oldu. Bugün, Kastamonu’yu otomobil farikasıyla
uyutmaya çalışanlar, Cengiz Holding’in, Küre Eti Bakır’dan
çıkardığı bir pirit ve kobaltı yine aynı
holdingin Mardin Mazıdağı’ndaki fabrikasına götürüldüğünü
bilmek zorundalar. Yine, aynı holdinge, Küre’deki fabrika yetmezmiş gibi,
1 milyar 380 milyonluk ihalesi olan İnebolu Limanı da
peşkeş çekilmiş durumda.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayalım lütfen.
Buyurun.
HASAN BALTACI (Devamla) – Kastamonu turizm cenneti
olacaktı ama ilgisizlik nedeniyle o yıldızı da bir türlü
parlayamadı. Sınırları içerisinde 2 milli parka, 170
kilometre sahile, 1.400’ün üzerinde tescilli konağa, kış
sporları için eşsiz sayılabilecek Ilgaz Dağı’na sahip
olmasına rağmen Kastamonu’ya üvey evlat muamelesi
yapılıyor.
Bakın, bir dönem Abana, Çatalzeytin,
İnebolu ve Doğanyurt deniz turizminin gözdesiydi. Sadece kendi
topraklarında yetişen 29 endemik bitkiye sahip olan Loç Vadisi HES’le
hançerlenmeye çalışılıyor. Gelin görün ki derdi
doğasını, toprağını savunmak olan Şerife
bacıların, “Çanakkale” türküsünü yazanların
karşısına bu hafta jandarmayla çıktınız. Yine,
Ilgaz telesiyej ve teleski tesisleri çürümeye mahkûm edildi.
Kastamonu can çekişiyor, Kastamonu sahipsiz
değildir, bunun da bilinmesini istiyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz,
Hakkâri’nin genel sorunları hakkında söz isteyen Hakkâri Milletvekili
Sait Dede’ye aittir.
Buyurun Sayın Dede. (HDP sıralarından
alkışlar)
3.-
Hakkâri Milletvekili Sait Dede’nin, 28 Kasım 2015 tarihinde
Diyarbakır’da katledilen Tahir Elçi’yi saygıyla
andığına ve Hakkâri ilinin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
SAİT DEDE (Hakkâri) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hakkâri ilinde yaşanan sorunlarla ilgili
konuşma yapmak için gündem dışı söz almış
bulunmaktayım.
Konuşmama başlamadan önce, bundan üç
yıl önce Diyarbakır’da katledilen Sayın Tahir Elçi’yi saygı
ve özlemle andığımı belirtmek istiyorum.
Elbette, Hakkâri’nin sorunlarını beş
dakikaya sığdırmak imkânsız ama elimden geldiğince
kısa kısa anlatmaya çalışacağım. Değerli
arkadaşlar, Hakkâri’nin en önemli sorunu Hakkâri’yi iradesizleştirme
ve temsiliyetsiz bırakma sorunudur. Bundan bir önceki dönem Hakkâri’den
seçilen iki milletvekili, Sayın Selma Irmak ve Sayın Abdullah Zeydan
şu an cezaevinde ve yine bu dönem rekor bir oyla seçilen Leyla Güven,
Anayasa’ya aykırı olmasına rağmen, Anayasa’nın 83’üncü
maddesine göre seçilenlerin yargılanmalarının durdurulup
bırakılmaları gerekirken ve yine, Anayasa Mahkemesinin daha önce
verdiği emsal örnekler ortadayken haksız hukuksuz bir şekilde
Diyarbakır Cezaevinde tutulmaktadır. Leyla Güven Hakkâri’nin
iradesidir. Leyla Güven bu Meclisin bir üyesidir ve hepinizi bu konuda
sorumluluğa davet ediyorum. Leyla Güven 21 gündür Sayın Öcalan
üzerindeki tecride dikkat çekmek için süresiz, dönüşümsüz açlık
grevine girmiştir. Leyla Güven’in talepleri Hakkâri’nin talepleridir,
bizlerin talepleridir. Leyla Güven haklıdır, tecrit kalkmalıdır.
Tabii, bu iradesizleştirme sadece
milletvekilleriyle de sınırlı değil. Hakkâri merkez ve üç
ilçesi de 2016 yılından beri halkın seçtikleri tarafından
değil kayyumlar tarafından yönetilmektedir. Yine Hakkâri’nin
Yüksekova ilçesinde, sadece bir ilçede 31 muhtar görevden
alınmıştır. Bu da neredeyse halkın
yarısının oy verdiği kişiler tarafından
yönetilmemesi demektir. Yani neredeyse Hakkâri’de seçme ve seçilme hakkı
yok sayılmıştır.
Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi
Hakkâri ilimiz İran ve Irak’a sınır olan bir ilimizdir. Ancak bu
mevcut konumundan yeterince faydalanmamaktadır. Esendere Sınır
Kapısı bir ticaret kapısı olmasına rağmen,
ithalat çok küçük, sınırlı bir kotayla yapılabilmektedir,
bu da halkı ciddi anlamda mağdur etmektedir. Yine yıllardır
iktidar tarafından “Açıldı, açılacak.” denilen Derecik
Sınır Kapısı hâlâ faaliyete geçmemiştir.
Hakkâri de sanayi adına herhangi bir tesis, bir
kuruluş yok, turizm ise yok denecek kadar azdır. Halkın temel
geçim kaynağı ise tamamen tarım ve hayvancılıktır.
Yalnız, boşaltılan köyler, yasaklanan yaylalar ve özel güvenlik
bölgeleri nedeniyle tarım ve hayvancılık da neredeyse
bitmiş durumdadır.
Yine bir diğer önemli sorunumuz Hakkâri’de
bulunan arama, kontrol noktaları. Başta Yeniköprü arama, kontrol noktası
olmak üzere Van-Hakkâri, Hakkâri-Çukurca, Hakkâri-Yüksekova ve
Yüksekova-Şemdinli arasında bulunan arama, kontrol noktalarında
uzun araç kuyrukları oluşmakta ve insanlar bu noktalarda saatlerce
beklemektedir. Yarım saat, kırk beş dakikada gitmeniz gereken
yolu bir buçuk saatte ancak katedebiliyorsunuz.
Hakkâri’de sağlık alanında da ciddi
sorunlar yaşanmaktadır. Bildiğiniz gibi, Hakkâri’ye en
yakın il Van olup arasındaki mesafe 200 kilometre
civarıdır, yolları çetin ve çoğu zaman da mevsimlik koşullarından
dolayı geçilemez durumdadır. Hakkâri’de anjiyo ünitesi
olmadığından dolayı hastalar Van’a sevk ediliyor. Bu yolda
geçen süre hem hastalar hem sağlık personeli hem de maliyet
bakımından ciddi sorunlar oluşturuyor.
Yine 2016 yılından beri Hakkâri ve ilçelerine
atanan kayyumların yaptığı hukuksuzluklar, kural
tanımazlıklar saymakla bitmez. Çok küçük bir örnek vereyim size,
Yüksekova’ya atanan kayyumun cuma namazında ilçe merkezinde
yaşattığı sıkıyönetim ve OHAL benzeri bir durumu
sizinle paylaşayım: Kayyum her cuma Merkez Camisi’nde namaza
gittiğinde Yüksekova çarşı merkezindeki ana cadde trafiğe
namaz süresince kapatılıyor, hiçbir aracın geliş
gidişine izin verilmiyor ve bu bahsettiğim cadde, Yüksekova’yı
Şemdinli’ye, Esendere’ye, Hakkâri’ye bağlayan ana caddedir.
Hakkâri’deki idarecilerin hukuk
tanımazlıkları bunlarla da sınırlı değil.
Son Sayıştay raporlarında ortaya çıktığı
üzere köye hizmet götürme birliklerine ait bütçe amacı dışında
kullanılarak folklor kıyafetlerine, tenis kortuna, referandum için
araç kiralamaya ve kiralanan araçların yakıt giderleri gibi yerlere
harcandığı kalem kalem tespit edildi. Ortaya çıkan rakam
10,5 milyon TL. İl özel idaresi bütçesi işte böyle pervasızca
harcanmış.
Gördüğünüz gibi, Hakkâri’yle ilgili birkaç
sorunu bu kısa sürede sizlerle paylaştım. Aslında tüm bu
sorunların altında yatan temel sorun demokrasi sorunudur.
Bunları aşmanın tek yolu demokrasiyi ve hukuku üstün
kılmaktan geçer.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
şimdi, sisteme giren ilk on beş milletvekiline yerlerinden birer
dakika süreyle söz vereceğim.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın
Başkanım, affedersiniz.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bülbül.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Şimdi ben
sisteme girmedim ama bir mikrofonumu açabilir misiniz?
BAŞKAN – Açabilir miyiz arkadaşlar.
Tamam, buyurun.
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Türkiye’nin millî üniter
yapısına ve ortak değerlerine yönelik yapılabilecek
haksız değerlendirmeleri kabul etmelerinin mümkün
olmadığına, bu konuda Başkanlık makamının
gerekli müeyyideleri uygulamasını talep ettiklerine ilişkin
açıklaması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın
Başkanım, şimdi, bu son günlerde, yaklaşık bir hafta,
on günden beri Meclis kürsüsünden, Türkiye’yi var eden ortak
değerlerimize, anayasal millî üniter yapımıza yönelik ve
aynı zamanda Türkiye’nin anayasal idari bütünlüğüne yönelik bazı
ifadeler bizim ciddi bir şekilde tepkimize neden olmaktadır, Mecliste
de bunları sık sık dile getiriyoruz. Dün de sizin
zatıalinizin ifade ettiği gibi, daha önce İç Tüzük’te
yapılmış olan değişiklikler gereğince
bunların birtakım müeyyidelerinin olduğunu sizler
hatırlatmıştınız efendim. Bu konular, tabii ki
Başkanlığımızın teklifi üzerine gündeme
gelebilecek hususlardır ama biz de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
bu husustaki hassasiyetimizi dile getirmek istiyoruz. Türkiye’nin millî üniter
yapısına yönelik olarak, bu memleketin ortak değerlerine yönelik
olarak yapılabilecek haksız ve yanlış
değerlendirmeleri, nitelendirmeleri bizim kabul etmemiz mümkün
değildir. Bunlarla ilgili olarak Başkanlık makamının
da gerektiği zaman değerlendirmesini yapıp gerekli müeyyideleri
uygulamasını da ayrıca talep ediyoruz efendim.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Bülbül.
Sayın milletvekilleri, şimdi, sisteme
giren ilk on beş milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz
vereceğim. Bu sözlerin ardından sayın grup başkan
vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.
Birer dakikaya başlıyoruz.
Sayın Özyürek, buyurun.
2.-
Sivas Milletvekili Ahmet Özyürek’in, Batman ilindeki operasyonda şehit düşen
polise Allah’tan rahmet, Sivas'ta yolcu treninin yük treniyle
çarpışması sonucu yaralananlara acil şifalar
dilediğine ilişkin açıklaması
AHMET ÖZYÜREK (Sivas) – Sayın Başkan, dün
Batman’da yapılan operasyonda şehit düşen polisimize Allah’tan
rahmet, kederli ailesine başsağlığı diliyorum.
Sivas Divriği ilçemizden Sivas yönüne giden
yolcu treninin Ulaş ilçemiz yakınlarında Bostankaya mevkisinde
raylarda bekleyen yük treniyle çarpıştığı ve ilk
belirlemelerde 8 kişinin yaralandığı kazada
yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.
Ne mutlu Türküm diyene!
BAŞKAN – Sayın Taşdoğan…
3.-
Gaziantep Milletvekili Ali Muhittin Taşdoğan’ın, Edirne’de
sağanak yağış sonrası yaşanan sel felaketi
nedeniyle Edirnelilere geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna
ilişkin açıklaması
ALİ MUHİTTİN TAŞDOĞAN
(Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
meteorolojinin kuvvetli yağış uyarısı
yaptığı Edirne’de dün akşam saatlerinden itibaren etkili
olan sağanak yağış kentte gece boyunca etkili oldu ve
giderek şiddetini artırarak sel felaketine sebep oldu.
Edirne-Kırklareli ve Edirne Havsa kara yollarında
ulaşımın yağış nedeniyle durma noktasına
geldiğini, cadde ve sokakların, hatta hastane acil servislerinin
sular altında kaldığını gördük. Bu hastanelerde yatan
hastalar güvenle Sultan 1. Murat Hastanesine nakledilmiştir. Edirne
Valimiz Sayın Ekrem Canalp’la irtibat kurduğumuzda kendileri afet
sahasında olduğunu, yaraların
sarıldığını, en kısa zamanda selden zarar gören
vatandaşlarımızın yaralarının
sarılacağını ifade etti. 80 yaşında bir
vatandaşımızın kayıp olduğu bilgisi mevcuttur.
Bunun dışında çok şükür, can kaybı bilgisi yoktur. Biz
de MHP olarak tüm Edirneli vatandaşlarımıza geçmiş olsun
dileklerimizi iletiriz.
Teşekkürler.
BAŞKAN – Sayın Yaşar…
4.-
İstanbul Milletvekili Serap Yaşar’ın, Yemen’de yaşanan
insani krize ilişkin açıklaması
SERAP YAŞAR (İstanbul) – Teşekkürler
Sayın Başkanım.
Meclis Genel Kurulunun dikkatini Yemen’de
yaşanan insani krize ve açlıktan bir deri, bir kemik kalmış
çocukların içler acısı durumuna çekmek istiyorum.
Maalesef Birinci Dünya Savaşı’nda
yaşananların çok ilerisinde, acı manzaralara ve zulümlere
şahit oluyoruz. Yemen’deki durum Birleşmiş Milletler
raporlarında modern tarihin insan eliyle üretilmiş en büyük insani
krizi olarak tanımlanıyor. Ülke nüfusunun yaklaşık
yarısı açlık sınırında. Hâlihazırda ülkede
2017 nisan ayında ortaya çıkan ve 2.200’den fazla kişinin
hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan ve vaka sayısı 1 milyonu
bulan modern tarihin en büyük ve en hızlı yayılan kolera
salgını yaşanmakta. Ülkemiz bu konuda dünyanın vicdanı
hâline gelmiştir. Tüm kurum ve kuruluşlarımızla yaraya
merhem olmaya çalışıyorsak da zulüm tüm
yakıcılığıyla devam etmektedir.
Bugün Sayın
Cumhurbaşkanımızın İstanbul’da düzenlenen İSEDAK
toplantısında dile getirdiği gibi, çözümün asıl
muhatapları bizler ve tüm İslam coğrafyasıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Gürer...
5.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde ili Ulukışla
ilçesindeki Darboğaz Göleti’nde su kaçağı sebebiyle su tutulamamasının
yarattığı problemlere ilişkin açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Niğde Ulukışla Darboğaz
yerleşmesi 2014 yılında inşaatı biten Darboğaz
Sulama Göleti’nde gölette meydana gelen su kaçağı sebebiyle dört
yıldır su tutulamamaktadır. Gölet tadilatı için
çabalarımız olmuştur. Devlet Su İşleri Bölge
Müdürlüğü inceleme sonucu 2018 yılında keşif bedeli
çıkarılmış ve Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğüne gönderilmiştir. Göletin tadilat, tamirat için ödenek
sıkıntısı olduğu söylenerek ihaleye
çıkarılamayacağı belirtilmektedir. Darboğaz’ın
kapalı sulama sistemi ve göleti olmaması bahçeciliği tehdit
etmektedir. Dünyaca ünlü Darboğaz kirazının devamı ve
kalitenin düşmemesi için 2019 Mart ayı başından itibaren
gölette mutlaka su tutulması için gereği yapılmalıdır.
Ayrıca Darboğaz Sındıran mevkisinde Niğde İl Özel
İdaresinin yapacağı gölet de mutlaka
yapılmalıdır. Dünyaca ünlü Darboğaz Napolyon kirazı
üreticisinin mağdur olmaması için gereken çalışmalar
sağlanmalıdır.
Ayrıca Himmetli, Karanlıkdere, Kolsuz,
Emirler Göletlerinin de bir an önce yapılması
sağlanmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Taşkın…
6.-
Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 25 Kasım
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve
Dayanışma Günü vesilesiyle kadına şiddeti önleyecek en
önemli yöntemin eğitim olduğuna ilişkin açıklaması
ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Hafta sonu 25 Kasım Kadına Yönelik
Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü çerçevesinde
ülkemizde farkındalık ve duyarlılık oluşumuna yönelik
birçok etkinlik düzenlendi. Yaradılmışların en
şereflisi olan insana, hele hele kadına yönelik şiddet asla
kabul edilemez. Bizim medeniyetimiz ve inanç değerlerimizde şiddetin asla
yeri yoktur.
AK PARTİ olarak iktidara geldiğimiz günden
beri kadınlarımızın önündeki engelleri kaldırmak için
tarihî reformlar gerçekleştirdik. Bunların en önemlilerinden biri
Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine
Dair 6284 sayılı Kanun’dur. Aile kurumunun güçlendirilmesi, ülkemiz
için bir gelecek meselesidir, gündelik siyasi kaygılara alet edilmeden ele
alınması gerekmektedir. Kadına şiddeti uzun vadede
önleyecek en önemli yöntem eğitimdir.
Yediden yetmişe toplumun her kesiminde yapılacak
eğitim çalışmaları artarak devam etmelidir diyor, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Şeker…
7.-
Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, 24 Kasım Öğretmenler
Günü vesilesiyle öğretmenleri saygıyla selamladığına
ve Kocaeli’de Kuzey Marmara Otoyolu çalışmaları
sırasında viyadüğün çökmesiyle yaralanan işçilere acil
şifalar dilediğine ilişkin açıklaması
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Kutsal olduğu kadar mesuliyeti de yüksek olan
bir mesleği icra eden, gönüllerimizde müstesna bir yere sahip olan
öğretmenlerimizi saygıyla selamlıyorum.
Bizleri yetiştiren ve bu görevlere gelmemizin
altyapısını oluşturan, gençlerimizin mimarı olan ve
geleceğe hazırlayan öğretmenlerimizin 24 Kasım
Öğretmenler Günü’nü kutluyorum.
Başta görevleri başında şehit
düşmüş eğitimciler olmak üzere ahirete intikal eden tüm
öğretmenlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.
Sayın Başkanım, seçim bölgem
Kocaeli’de Kuzey Marmara Otoyolu Kocaeli-Gebze-Tavşanlı kesimindeki
viyadük inşaatı çalışması sırasında
oluşan iş kazasında 4 işçimizin beton altında
kaldığı haberini aldık. Kurtarma çalışmaları
devam ediyor. Temennimiz işçilerimizin sağlıklı bir
şekilde kurtarılmalarıdır. İlgili kurumlar gerekli
incelemeleri başlatmışlardır. Geçmiş olsun diyorum,
işçilerimize acil şifalar diliyorum.
BAŞKAN – Sayın Adıgüzel…
8.-
Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel’in, TMO’nun fındık
alımıyla ilgili yaşanan sorunlara ilişkin
açıklaması
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) – Teşekkürler
Sayın Başkan.
Bilindiği üzere 2018 fındık sezonunda
bütün uyarılarımıza rağmen devlet, destekleme fiyatı
vermedi ve en son nihayet kasım ayında 14 liradan TMO üzerinden
fındık alımına başladı. Fakat bu sefer de TMO nem
ve randıman oyunları yapmaya başladı. Bölgeden çok
yoğun şikâyet geliyor. Yani nem oranı fazla olmayan
fındıklar yüksek nem oranı çıkarılarak ve de
randımanı düşük gösterilerek alınmıyor. Bu
şekilde manavlara giden fındıkların
alındığını görüyoruz. 70-80 kilometreden TMO
depolarına gelip fındığı teslim etmek isteyen
vatandaşlar bir sürü eziyetle karşılaşıyorlar.
Artık bu saatten sonra bu eziyete son verilmesini özellikle rica ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Kılıç…
9.-
Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, şehit
Hulusi Demirci’ye Allah’tan rahmet dilediğine ve 28 Kasım 1919 Cuma
sabahı Maraş’ta yaşanan bayrak olayına ilişkin
açıklaması
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Dün Kahramanmaraş Ekinözülü şehidimiz
Hulusi Demirci’yi ebedi aleme yolcu eyledik.
İşgalci güçlerin Kahramanmaraş’ta
yaptığı taşkınlıklar tam bir terör havası
estirir, hatta işgal amirlerinden Guvernör Andre’nin emriyle Maraş
Kalesi’nde dalgalanan bayrağımız indirilir. 28 Kasım 1919
Cuma sabahı Maraşlının acı günüdür. Kale burcundan
bayrağın indirilmesi şehri infiale sürükler. Savcı Mehmet
Ali Kısakürek’in Alem-i İslam’a Hitap beyannamesini yazarak
şehrin muhtelif yerlerine dağıtması halkın
bilgilenmesine ve bu olumsuz olaya karşı tepkisine neden olur.
Bayrağın inmesi karşısında Maraşlılar sessiz
kalmazlar. O gün cuma namazı için gelen cemaate hutbede İmam Hatip
Rıdvan Hoca’nın “Bayraksız cuma namazı
kılınması caiz değildir.” sözü üzerine cemaat topluca
kaleye hücum ederek indirilen bayrağı yeniden kale burçlarına
diker ve dönüp cuma namazını eda eder.
BAŞKAN – Sayın Bakbak…
10.-
Gaziantep Milletvekili Derya Bakbak’ın, “kadına karşı
şiddette sıfır tolerans” ilkesiyle kadınların
istismara, haksızlığa ve şiddete uğramadan onurlu bir
yaşam sürmeleri için mücadelelerine devam edeceklerine ilişkin
açıklaması
DERYA BAKBAK (Gaziantep) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kadına yönelik çalışmalarda elde
ettiğimiz onca başarı yanında şiddetin hâlâ
insanlık sorunu olarak varlığını koruyor olması elbette
hepimizi derinden üzmektedir. Şiddet, kadının
başarısını gölgeleyen, kadının kazanımlarının
önüne geçen bir sorun olarak hepimizin ortak mücadele alanıdır.
Öncelikle belirtmek isterim ki, ister aile içinde olsun ister toplum
hayatı içinde olsun, her türlü şiddete karşıyız.
Şiddetin hiçbir çeşidine müsamaha gösterilemez. Kadına
karşı şiddetle mücadele her zaman ilk önceliğimiz oldu.
Sayın Cumhurbaşkanımızdan aldığımız
güçle, “kadına karşı şiddette sıfır tolerans”
ilkesiyle, kadınların zulme, istismara, haksızlığa ve
şiddete uğramadan onurlu bir yaşam sürmeleri için mücadelemize
devam edeceğiz.
Kadına yönelik
şiddetin gündemimizden sonsuza dek silinip gitmesini temenni eder,
hepinizi sevgi ve saygıyla selamlarım.
BAŞKAN – Sayın
Yalım…
11.-
Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, ilk taksiti ödeyemediği
için 7143 sayılı Bazı Alacakların Yeniden
Yapılandırılmasına Dair Kanun kapsamında matrah
artırımından ve borç yapılandırmasından
faydalanamayan mükelleflerin mağduriyetine ilişkin
açıklaması
ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Birçok mükellefimizin talebi üzerine, 7143
sayılı Yapılandırma Kanunu kapsamında matrah
artırımından ve borç yapılandırmasından
faydalanan mükelleflerin, gelir idaresince, ilk taksitlerini eylül ayında
ödemeleri gerekiyordu. Ancak ilk taksiti ödeyemeyenler hem
yapılandırmadan hem de matrah artırımındaki koruyucu
hükümlerden faydalanamıyorlar. Bu durumda çok sayıda mükellefimiz
var. Mükelleflerimizin talebi; ilk taksiti ödeyemeyen kişilere ilk
taksitlerini ve gecikme zammıyla ödeme imkânı verilerek yasadan
yararlanma olanaklarının devamının
sağlanmasıdır. Böylelikle, yasanın amacına
uygunluğunun sağlanması da daha üst düzeyde olacaktır. 30
Kasım Cuma günü ikinci taksitlerin ödenmesinin son günüdür. Bir ve ikinci
taksitleri birlikte ödenilirse, böyle bir hak verilirse sorun çözülecektir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Filiz…
12.-
Gaziantnep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, işsizliği
azaltmak için üretimi artırmak gerektiğine ilişkin
açıklaması
İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İki gün önce Gaziantep’te
karşılaştığım, altı aylık iş
akitlerinin beş gün sonra sona ereceğini, işsiz
kalacaklarını ve ceplerinde dolmuş paralarının bile
olmadığını dile getiren iki geçici işçinin
feryadı, tüm işsizlerimizin içinde bulundukları vahim duruma
tercüman olmuştur. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, Türkiye
genelinde işsiz sayısı, 2018 yılı ağustos
ayı itibarıyla 3 milyon 670 bin kişi olmuştur. Üniversite
mezunu işsiz sayısı ise 850 bin civarındadır. Yani işsizlerin
yüzde 30’a yakını üniversite mezunu.
İşsizliği azaltmak için üretimi
artırmaktan başka çare olmadığını belirtiyor,
Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Tanal…
13.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Şanlıurfa ili
Karaköprü ilçesi Seyrantepe Mahallesi’nde yaşanan elektrik ve doğal
gaz sıkıntısına, Şanlıurfa Büyükşehir
Belediyesinin Seyrantepe Mahallesi’ne neden hizmet götürmediğini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür
ediyorum Değerli Başkan.
Şanlıurfa ili Karaköprü ilçesi Seyrantepe
mahallesi Urfa’nın en fazla gelişen mahallelerinden, nüfusu 40 binin
üzerinde. Dört beş gün sırayla günde en az yedi saat ile on saat
arası sürekli elektrik kesilmekte ve burada yetkililer herhangi bir
muhatap bulamamakta. TOKİ’nin burada yapmış olduğu binalar
nedeniyle doğal gaz yok; elektrik günde yedi sekiz saat, on saat kesiliyor
ve binalarda kömür bacası da olmadığı için, soba
bacası da olmadığı için vatandaşımız
ısınamıyor, taksitlerini ödeyemiyor. Belediye sokak isimlerinin
tabelasını koymadığı için gelen tebligatların
hepsi, yüzde 50’si geri dönüyor. Vatandaşımız borcunu
ödeyemediği için yüzde 70’i icralık. Bu nedenden dolayı,
vatandaş TOKİ’den aldığı evlerden dolayı
mağdur; TOKİ taksitlerinin düşürülmesini, bedellerin
düşürülmesini… Şanlıurfa Belediyesi neden bu Seyrantepe mahallesine
hizmet yapmamaktadır, hizmet götürmemektedir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Çelebi…
14.-
İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin, emeklilikte yaşa
takılanlara makul ve adilane bir çözüm üretilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Çalışma yaşamına
başladıklarında yirmi-yirmi beş yıl
sigortalılık süresini ve gerekli prim gün sayısını
doldurduğunda emekliliğe hak kazanacağını düşünen
milyonlarca yurttaş bir anda yaş koşuluyla karşı
karşıya kalmıştır. Bu, özü itibarıyla bir hak
gasbıdır. Emeklilikte yaşa takılanlara makul ve adilane bir
çözüm üretilmesi gerekmektedir. Siyasal iktidar tarafından mevcut durum,
talepler ve hatta rakamlar gerçekliğinden kopartılarak 38
yaşında emekliliğe, maliyete ve sosyal güvenlik sisteminin
altından kalkamayacağı bir yüke indirgenmiştir. Yaşa
takılanlar için emeklilik yaşının düşürülmesi yoluyla
yurttaşlarımıza emeklilik haklarının, sosyal güvenlik
sistemimizi zora sokmaksızın iade edilmesi mümkündür; bu, lütuf
değil hak iadesidir. EYT meselesi çözülmelidir.
Teşekkürler.
BAŞKAN – Sayın Kayışoğlu…
15.-
Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, Bursa
Hızlı Tren Projesi’nde çalışan işçilerin
mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bursa hızlı tren projesinde
çalışan yaklaşık 300 işçi iki aydır ücretlerini
alamadıklarını söylüyor. Yılan hikâyesine dönen Bursa
hızlı treni için ayrılan ödeneği yanlış
projelerle çöpe atanlar işçilerin emeğinin
karşılığını vermeyerek şimdi de
işçileri mağdur ediyorlar. 2012’den beri Godot’yu bekler gibi
hızlı treni bekleyen Bursalılar zaten bu tren projesiyle ilgili
her anlamda fazlasıyla mağdur oldular. Bari işçileri mağdur
etmeyin, alınlarındaki ter kurumadan emeklerinin
karşılığını ödeyin diyorum Bursalılar
adına.
BAŞKAN – Sayın Yayman…
16.-
Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman’ın, Kocaeli’de Kuzey Marmara Otoyolu
çalışması sırasında viyadüğün çökmesi sonucu
hayatını kaybeden işçilere Allah’tan rahmet dilediğine ve
Türkiye’nin yeni bir seçim sürecine girdiğine ilişkin
açıklaması
HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) – Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sizi ve değerli Meclisimizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum ve ekranları başında bizleri izleyen
değerli hemşehrilerime saygılarımı, sevgilerimi
gönderiyorum.
Öncelikle bugün Kocaeli’de elim bir iş
kazasında hayatını kaybeden işçi kardeşlerime
Allah’tan rahmet diliyorum, kederli ailelerine sabır diliyorum,
milletimizin başı sağ olsun.
Türkiye yeni bir seçim sürecine girdi.
İnşallah 11’inci yerel seçimleri yapmış olacağız
31 Mart seçimlerinde. Şimdiye kadar yapılan 10 seçimin 3 tanesini AK
PARTİ kazandı ve 6 tane genel seçim, 3 tane yerel seçim, 3 tane
referandum, 2 Cumhurbaşkanlığı seçimi olmak üzere 14 genel
seçimi, yerel seçimi ve Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanan
AK PARTİ’miz bu yerel seçimlerin de favorisidir ve inşallah
kazanacağız diyoruz. Belediyecilik AK PARTİ’nin işidir ve
yerel yönetimlerde başlattığımız hizmetlerin 31 Mart…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Son olarak Sayın Erdem…
17.-
İstanbul Milletvekili Arzu Erdem’in, ücret ve özlük hakları yönünden
sözleşmeli eczacılar ile kadrolu eczacılar arasındaki
farkın giderilmesiyle ilgili Çalışma, Sosyal Hizmetler ve Aile
Bakanlığında, yaşlı bakım teknikerlerinin meslek
tanımıyla ilgili Sağlık Bakanlığında
çalışma yapılıp yapılmadığını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayıları 102 olan sözleşmeli
eczacılar kadrolu eczacılarımızla aynı görevi
yapmalarına rağmen ücret ve özlük hakları yönünden
mağduriyet yaşamaktadır. Sözleşmeli ve kadrolu
eczacılar arasındaki farkın giderilmesi için Çalışma
Bakanlığının bir çalışması var
mıdır?
İkincisi: Yükseköğretim bünyesinde 109’dan
fazla yaşlı bakımı ön lisans programı
bulunmaktadır. Buradan mezun olanların toplam sayısı 35
bine ulaşmıştır. Başımızın tacı
yaşlılarımızın sağlık, sosyal ve
kişisel bakımlarını karşılamak üzere
eğitilen bu gençlerimize temel branş sağlık meslek dersleri
verilmektedir. Sağlık meslek mensupları ile sağlık
hizmetlerinde çalışan diğer mensupların iş ve görev
tanımlarına dâhil yönetmelikte yaşlı bakım
teknikerleri “diğer meslek mensupları” olarak
tanımlanmaktadır. Meslek tanımı içeriği çok
kısıtlı tutulmuştur. Basit sağlık
işlemlerine bile yetki verilmemiştir. Sağlık
Bakanlığının yaşlı bakım teknikerlerinin
meslek tanımıyla ilgili bir çalışması var
mıdır, yoksa ne zaman olacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar,
şimdi sayın grup başkan vekillerinin söz taleplerini
karşılayacağım.
Sayın Türkkan, buyurun.
18.-
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Kocaeli’nin Gebze ilçesinde Kuzey
Marmara Otoyolu çalışması sırasında viyadüğün
çökmesi sonucu hayatını kaybeden işçiler ile Batman’da
şehit olan polis memuru Birol Öztekin’e Allah’tan rahmet dilediğine,
Edirne’de yaşanan sel felaketi nedeniyle çiftçilere yardımcı
olunması gerektiğine, 28 Kasım Necip Hablemitoğlu’nu
doğumunun 64’üncü yıl dönümüne, 28 Kasım İznik’in
düşman işgalinden kurtuluşunun 98’inci yıl dönümüne ve
Cumhurbaşkanının AK PARTİ grup toplantısında
yaptığı açıklamalarına ilişkin
açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın
Başkanım, bugün öğle saatlerine doğru benim seçim bölgem
olan Kocaeli’nin Gebze ilçesinden üzücü bir haber aldım. Kuzey Marmara
Otoyolu kapsamında inşaatı devam eden bir viyadük çöktü.
Sayın Valinin son açıklamasına göre 4 işçi enkazın
altında hâlâ, 2 işçimizin de cansız bedenine
ulaşılmış. Gelişmeleri yakından takip ediyorum,
başka can kaybı olmamasını Cenab-ı Allah’tan niyaz
ediyorum. Hayatını kaybeden kardeşlerimize Allah’tan rahmet,
ailelerine ve ülkemize başsağlığı diliyorum. Bu
noktada bu olayla ilgili ihmal veya ihmallerin ortaya
çıkarılması konusunda, hem şahsımın hem de
İYİ PARTİ Grubunun, sonuna kadar takipçisi olacağını
ifade etmek istiyorum.
Az evvel Edirne’den de bir sel felaketi haberi
aldık. Umuyorum herhangi bir can kaybı da yok ama orada yaşayan,
tarım yapan çiftçilerimizin çok ciddi bir mal kaybı var. Devletimiz
bu konuda, çiftçilerin mağduriyetinin giderilmesi konusunda
yardımcı olacaktır diye düşünüyorum.
Dün akşam Batman’da özel harekât polislerimiz
ile teröristler arasında çıkan çatışmada binada bulunan 4
yaşındaki bir çocuğun zarar görmemesi için hassas davranıp
kendisini tehlikeye atan polis memuru Birol Öztekin şehit oldu. Kahraman
polisimize Allah’tan rahmet diliyorum, ailesine ve milletimize
başsağlığı diliyorum.
Bugün, evinin önünde uğradığı
silahlı saldırı sonucu 2002 yılında kaybettiğimiz
merhum tarihçi ve yazar hemşehrim Necip Hablemitoğlu’nun 64’üncü
doğum günü. Hablemitoğlu Türkiye dışındaki Türk
toplulukların yakın tarihi hakkında önemli çalışmalar
yapan, Orta Avrupa ve Balkanlardaki Türk eserleri, Türk
azınlıkları ve şehitlikleri konusunda detaylı
araştırmalarda bulunan, Gagavuz Türklerinin Latin alfabesine
geçişinde danışmanlık hizmeti veren ve özellikle
Kırım Türkleri hakkında çok sayıda makale yayınlayan
önemli bir akademisyendi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Açalım arkadaşlar.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - FETÖ’nün devlette
kadrolaşmasıyla ilgili ilk ciddi araştırmayı yapan ve
bunu “Köstebek” adlı kitabıyla ortaya koyan Hablemitoğlu, bu
terör örgütünün doğrudan hedefi hâline gelmiş ve
suikastının üzerinden on altı yıl geçmiştir. Bugün
yapılan FETÖ’yle mücadelede kendisinin haklılığı geç
de olsa anlaşılmıştır. Bu vesileyle merhum
Hablemitoğlu’nu yüce Meclisin huzurunda rahmet ve minnetle anıyorum.
Bugün kültür abidesi, âlimler diyarı
İznik’in düşman işgalinden kurtuluşunun 98’inci yıl
dönümü, de kutlu olsun. Bu vesileyle başta Millî Mücadele
Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, İznik
topraklarını vatan yapan tüm şehitlerimizi rahmetle, minnetle
yâd ediyor, tüm İznik halkına buradan da sevgi ve saygılarımı
gönderiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dün Adalet ve Kalkınma Partisi grup
toplantısında Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan
Çankaya, Beşiktaş, Kadıköy ve Şişli ilçesinde
yaşayan vatandaşlarımız için...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – ...“Türkiye yansa
bunların umurlarında değil.” açıklamasını
yaptı. Bu açıklamayı oldukça talihsiz buluyor ve şiddetle
kınıyoruz. İnsanları sürekli etnik ve mezhepsel olarak
kutuplaştıran Sayın Cumhurbaşkanının yeni
marifeti ilçeleri ayrıştırmak olmuştur. Erdoğan’ın
bu sözleri bana, Akit televizyonunda sunuculuk yapan bir meczubun “Sivil
öldürecek olsak Etiler’den, Cihangir’den, Nişantaşı’ndan
başlarız.” sözlerini hatırlattı. Bu iki söylem
arasında mental olarak hiçbir fark yoktur. Biz bu
kutuplaştırıcı ve ayrıştıran söylemlere
inat, İYİ PARTİ olarak bu güzel memleketin dört bir
köşesinde yaşayan her vatandaşımızı aynı
görüyor, etnik, mezhep ve ilçe ayırmaksızın herkesi kucaklıyoruz.
Saygılar sunuyorum Sayın
Başkanım, teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Bülbül, buyurun.
19.-
Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Batman’da şehit olan polis
memuru Birol Öztekin ile Kocaeli’de Kuzey Marmara Otoyolu
çalışması sırasında viyadüğün çökmesi sonucu
hayatını kaybeden işçilere Allah’tan rahmet dilediğine,
Edirne’de yaşanan sel felaketi nedeniyle geçmiş olsun dileğinde
bulunduğuna, yurt dışındaki okullardan 2007
yılında mezun olanların Türkiye’deki üniversitelerde denklik
alamamasının ve askerlik görevini yerine getirmede
yaşadıkları sıkıntıların takipçisi
olacaklarına ilişkin açıklaması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben de öncelikle dün Batman’da
şehit olan Birol Öztekin polisimize Allah’tan rahmet, ailesine ve Türk
milletine başsağlığı dileyerek konuşmama
başlamak istiyorum.
Edirne’de meydana gelen sel ve su
baskınından dolayı da Edirne halkına,
vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi ifade ediyorum.
Kuzey Marmara Otoyolu inşaatının
Gebze mevkisinde meydana gelen göçük hepimizin içini sızlattı. Burada
valiliğin açıklamasına göre 4, basın ve diğer
organlarda gördüğümüze göre göçük altında 5 işçi bulunduğu
ifade edilmektedir. Bunların 2’sinin cansız bedenine
ulaşıldığı ifade edilmektedir. Hayatını
kaybedenlere rahmet diliyorum. Göçükten kurtarma
çalışmalarının da en kısa sürede bitmesi ve
başarılı bir şekilde, canlı bir şekilde
diğer işçilerin kurtarılmasını temenni ediyorum.
İnşallah, bu ve buna benzer büyük iş kazaları bir daha
meydana gelmez. Bununla alakalı da ihmali veya kastı olanların
gerekli hukuki yollar vasıtasıyla cezasını bulması da
en büyük temennimizdir.
Bugün ifade etmek istediğimiz bir mesele daha
vardır. Bilindiği üzere, eğitim ve öğretim hakkı
evrenseldir. Bugün dünyanın birçok yerinde aynı müfredat ve ders
sayısıyla eğitim veren okullar vardır. Ülkemizde de kendi
isteğiyle veya puan durumundan dolayı yurt dışında
okumaya giden ve mezun olan birçok öğrencimiz vardır. Ancak,
ülkemizde bugün yurt dışından mezun olan öğrencilerimizin
bir kısmının karşı karşıya
kaldığı denklik problemi gün geçtikçe büyümektedir. Problem o
kadar çetrefil ve büyük hâle gelmiştir ki bu durumdan mağdur
olanların sayısı on binlerle ifade edilmektedir. 2006
yılında yurt dışında okuduğu okuldan mezun olup
Türkiye’ye geldiklerinde denklik almalarına rağmen 2007
yılında aynı okuldan aynı müfredat, aynı transkriptle
mezun olup Türkiye’ye gelenler denklik alamamışlardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Mikrofonu açalım arkadaşlar.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Örneğin,
aynı okulun eczacılık fakültesinden, mimarlık fakültesinden
mezun olanlar denklik alabilirken bu okulun inşaat mühendisliği
bölümünden mezun olanlar denklik alamamaktadırlar. Bu, büyük bir
çelişkidir.
Yine, üniversite okudukları sırada, bu
öğrenciler yurt dışında üniversite okudukları
sırada askerlik tecil işlemlerini başarılı bir
şekilde yaptırmış olmalarına rağmen, ne
anlaşılamaz bir durumdur ki üniversiteyi bitirdiklerinde bu
öğrencilere denklik alamadıkları için lise mezunu muamelesi
yapılmakta ve bunlar askerlik görevini kısa dönem, üniversite
mezunlarıyla, lisans mezunlarıyla birlikte kısa dönem yapmak
yerine, on iki ay er olarak yapmaktadırlar. İdare mahkemelerinde
açılan davalar lehlerine sonuçlansa da bunlarla alakalı olarak henüz
bir aşama kaydedilmiş değildir.
Lizbon Antlaşması’nın, Türkiye’nin de
taraf olduğu Lizbon Antlaşması’nın Avrupa Bölgesinde Yüksek
Eğitim Niteliklerinin Tanınmasına İlişkin
Sözleşmesi’nde bu mesele aslında açıklığa
kavuşturulmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Mikrofonu açalım arkadaşlar.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Avrupa bölgesinde
yükseköğretimle ilgili belgelerin tanınması ve diploma denklik
belgesinin tek şartı olarak mezun olunan ve diploma alınan
yükseköğretim kurumunun eğitim düzeyi ve içeriği ile denklik
alınacak yükseköğretim kurumu arasında önemli
farklılık bulunmaması denkliğin verilmesi için tek
kriterdir. Denklik verilmemesinin nedeni, taraf olan devletlerin
yükseköğretim kurumları arasında önemli farklılıklar olmasıdır.
Bu kurumlar arasında böyle bir farklılık olmamasına
rağmen bu kardeşlerimiz şu an denklik alamamaktan dolayı
yakınmaktadırlar. Sayın Cumhurbaşkanımız 23 Mart
2017 tarihinde Rumeli Balkan Buluşması’nda “Denklik ve diplomalar
konusunda yaşanan sıkıntıların en kısa zamanda
çözüleceğini ümit ediyorum. Gerekli talimatları verdim.” ifadesini
kullanmıştır. Grup Başkan Vekilimiz Sayın Erkan Akçay
da bu konuyu yazılı soru önergesiyle gündeme getirmiştir. Bu
konu, mesele, partiler üstü bir meseledir. Ülkemizin geleceği olan bu
gençlerimizin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Açalım arkadaşlar mikrofonu.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – …bin bir ümitle
okumaya gittikleri yerlerden mezun olduktan sonra devletine hizmet etme
istekleri gözardı edilmemelidir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu
konun takipçisi olacağımızı buradan bildirmek istiyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Kurtulan…
20.-
Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, 28 Kasım Tahir Elçi’nin
ölümünün 3’üncü yıl dönümü vesilesiyle Tahir Elçi’nin barış mücadelesini
zafere taşıyacaklarına, Kocaeli’de Kuzey Marmara Otoyolu
çalışması sırasında viyadüğün çökmesi sonucu
işçilerin enkaz altında kaldığına ve birer işçi
mezarlığına dönen mega projelere yatırım yapmak yerine
insan hayatına öncelik verilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
FATMA KURTULAN (Mersin) – Teşekkürler
Sayın Başkan.
Üç yıl önce bugün, ömrünü
cezasızlıkla mücadeleye, faili meçhullerle mücadeleye adayan bir
hukuk insanı, ömrünü barışa adayan Tahir Elçi
Diyarbakır’ın orta yerinde, Dört Ayaklı Minare’nin dibinde, bir
mesaj verilir gibi ensesinden vurularak öldürüldü. O an Türkiye hukuku ve
yargısı da yitirildi. Tahir Elçi’nin vurulduğu yerde ve anda
onlarca kamera kayıttaydı; gazetecilerin kameraları, etraftaki iş
yerlerinin güvenlik kameraları ve Tahir Elçi’nin Dört Ayaklı Minare
dibinde yapacağı açıklamanın tamamını bir an bile
kayıttan çıkmadan kaydetmekle görevli polis kameraları… Onlarca
insan tanık oldu; o polislerin kendisi, Diyarbakır Barosu
avukatları ve gazetecileri. Ancak üç yıl geçmesine rağmen hâlâ
faili topluma açıklanmadı. Bulunamadı demiyoruz çünkü failin
belli olduğunu biliyoruz. Savcılar da biliyor, o gün orada olan
aslında herkes biliyor. Faili meçhullerle hesaplaşmaya gelen bu
iktidar tarihine işte böyle bir utanç kazıdı. O gün Adalet
Bakanı Diyarbakır’da cinayeti aydınlatacağına dair
sözler verdi, tutmadı. Dönemin başbakanı, Diyarbakır
Cumhuriyet Başsavcısı ile Diyarbakır Valisi,
Diyarbakır Emniyet Müdürü ve Cumhurbaşkanı faillerin
bulunacağını taahhüt etti, hiçbiri sözünü tutmadı. Çünkü
cezasızlığı mevcut hukuk sisteminin bir geleneği
hâline getirenlere inat hayatını adadığı faili meçhul
ve pek çok da davada mücadele veren Tahir Elçi’nin cinayeti de faili meçhul
hâline getirilmeye çalışılıyordu. Tıpkı bugün
Tahir Elçi’yi ananların taşıdığı pankartta
yazılanlar gibi, devletin aydınlatamadığı cinayet
yoktur...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Mikrofonu açalım.
FATMA KURTULAN (Mersin) –
…aydınlatmadığı cinayet vardır.
Tahir Elçi’nin failini koruyan, yargılanmasını
engelleyen, delillerin yasaklı alan içerisinden yok olmasını
bekleyen olay yeri incelemesi için gelenleri ateş altına alan
bizlerin nezdinde aynı eldir. Bu el cinayetin karanlıkta
bırakılması için ne kadar uğraşırsa
uğraşsın gerçek bir gün kamuoyu nezdinde açığa
çıkacaktır. Biz de Tahir’in azmiyle çabalayacağız;
sabrıyla, inadıyla bekleyeceğiz.
Sakladığınız o katilleri adil bir yargının önüne
çıkaracağız ve Tahir Elçi’nin uğrunda hayatını
verdiği barış mücadelesini zafere
taşıyacağız.
Bir de ayrıca bir viyadük çökmesi olayına
da azıcık değinmek isterim. İnsan hayatının,
emekçinin hayatının dev projelere nasıl kurban edildiğini…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Mikrofonu açalım arkadaşlar.
FATMA KURTULAN (Mersin) – …bugün bir kez daha
gördük. Kocaeli’de iktidarın mega projelerinden Kuzey Marmara Otoyolu
inşaatında viyadük çöktü, 5 işçi enkaz altında. Umuyoruz
bir an önce, sağ salim enkaz altından çıkarılırlar.
Hatırlatmak isteriz ki sadece geçtiğimiz
ekim ayında en az 177 işçi hayatını kaybetti.
İşçiler ölüm, yaralanma, sakat kalma gibi durumlarla her an
karşı karşıyalar. Artık birer işçi
mezarlığına dönen mega projelere yatırım yapmak yerine
insan hayatını, emekçinin hayatını öncelik olarak
görmeliler diyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Özkoç, buyurun.
21.-
Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Kocaeli’de Kuzey Marmara Otoyolu
çalışması sırasında viyadüğün çökmesi sonucu ölen
işçilerin yakınlarına başsağlığı
dilediğine, insanların hayatlarını boşu boşuna
kaybetmesine daha ne kadar göz yumulacağını, sadece taziye
dilekleri dileyen milletvekilleri olarak mı
kalınacağını ve Türkiye’nin itibarının nasıl
geri getirileceğini öğrenmek istediğine, 28 Kasım Tahir
Elçi’nin ölümünün 3’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, öncelikle Kocaeli’de enkaz
altında kalan arkadaşlarımızdan maalesef 2’sinin ölüm
haberini aldık. Yakınlarına başsağlığı
diliyorum.
Sayın Başkan, dünkü konuşmamda da
ifade etmiştim, TÜRK-İŞ Genel Başkanı günde ortalama 5
kişinin iş cinayetlerine kurban gittiğini söylüyor.
İnsanlarımızın hayatları neden bu kadar değersiz?
Türkiye gibi bir ülkede savaşta kaybedilmeyecek kadar insan kaybetmemizin
vicdani rahatsızlığını hiç kimse duymuyor mu?
Türkiye Büyük Millet Meclisinde güzel sözlerle,
başsağlığı dilekleriyle bunları
geçiştiriyoruz. Peki, yıkılan hayatlar, o ölen
insanlarımızın çocukları, eşleri, biten bu hayatlar,
gencecik hayatlardan sonra diğer dağılan yuvalar, bunların
hiçbir tanesini düşünmeyecek miyiz? İnsanlarımızın
hayatlarını boşu boşuna kaybetmesine daha ne kadar göz
yumacağız?
Askerimiz nöbetteyken ölüyor; eğitim
uçuşunda helikopter düşüyor, insanlarımız, Mehmetçiklerimiz
şehit düşüyor; işçilerimiz sadece ihmalden dolayı iş
kazalarından yok olup gidiyor, hayatlar sönüyor. Peki, biz, sadece Türkiye
Büyük Millet Meclisinden taziye dileklerini dileyen milletvekilleri olarak
mı kalacağız? Bunun için gerçekten hiçbir şey yapmayacak
mıyız? Muhalefet partilerinin araştırma önergeleri,
muhalefet partilerinin soru önergeleri, bu konuda Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündemine getirilen her şey…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - …iktidar partisi tarafından
reddedilmeye devam mı edecek? Bunu bir kader olarak mı
göreceğiz? Peki, işlenen cinayetlerle Türkiye’nin kaybolan
itibarını nasıl getireceğiz geriye? Tahir Elçi bundan üç
yıl önce öldürüldü. Türkiye gibi bir ülkede “İstihbaratına
güveniyorum.” diyen Cumhurbaşkanımız, “Polisine güveniyorum.”
diyen Cumhurbaşkanımız, “Emniyetine güveniyorum.” diyen
Cumhurbaşkanımız, şereften yoksun İçişleri
Bakanına “Güveniyorum.” diyen Cumhurbaşkanımız neden
bunların hesabını sormuyor? İnsanlar ellerini
kollarını sallayarak cinayet işleyecekler, Türkiye’yi terk
edecekler. İnsanlar kendi insanlarını aydınlatmak için
konuşma yaparken bir kurşunla, kör bir kurşunla yok olup
gidecekler ve Türkiye hâlâ “Biz büyük ülkeyiz.” “Demokratik ülkeyiz.”…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – …“Türkiye’de yasalar
geçerlidir.” demeye devam mı edeceğiz?
Amerika Birleşik Devletleri’nin gündeminde
NASA’nın Mars’a gönderdiği uzay aracı var, onlar yer
katmanlarındaki madenleri arıyorlar; Türkiye Büyük Millet Meclisindeki
gündemimize bakın…
Arkadaşlarımız enkaz altında
kalıp ölüyorlar, insanlarımız şehit düşüyorlar;
üstelik de terörden değil, savaştan değil ihmalden şehit
düşüyorlar. Türkiye’de yoksulluk almış başını
gidiyor. Dış dünyayla olan bütün irtibatımızı
kopartmışız. Amerika başka yerlerde başka çareler
arıyor üstelik de sadece Amerika için değil belki de dünya için ama
Türkiye’de büyük laflar söyleniyor “Biz büyük ülkeyiz ve büyük ülke olmaya
devam edeceğiz.” diye.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Elbette büyük ülkeyiz
elbette ki büyük ülke olmaya azmettireceğiz ama kendi askerinin
soğuktan donarak ölmesinden utanan bir Cumhurbaşkanına sahip
olduğumuz zaman, ama Türkiye’de kimliği belirsiz cinayetlerin
olmadığı, şereften yoksun bir İçişleri
Bakanımız olmadığı zaman, ama Türkiye'nin
demokrasisinin her şeyin üstünde tutulduğu zaman Türkiye büyük ve
güçlü bir ülke olacaktır.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Özkoç, nezih bir dille
ifade etmemiz lazım. Bu, açık hakaret içeren bir ifade,
kullandığınız ifade İçişleri Bakanıyla
ilgili. O konuda Meclis Başkanı olarak hatibi uyarıyorum.
Buyurun.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – “Hakaret
değil.” diyor mahkeme efendim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Efendim, size çok hak
veriyorum. Bugüne kadar bütün ilişkilerimizde Meclis Başkanı
olarak sizinle de bir saygınlık çerçevesi içerisinde hareket
ediyoruz. Başta grup başkan vekilleri sözlerine dikkat etmeliler ama
Türkiye’de yasalarımız bizlerin nasıl
konuşacağına artık izin veriyorlar. Türkiye’de
yasalarımız bir partinin genel başkanına “şerefsiz”
diyen, “haysiyetsiz” diyen bir İçişleri Bakanına “Bu,
eleştiri kapsamı içerisindedir.” diyerek izin veriyor. Bu, ya Türkiye
yasalarıdır ya da Türkiye yasalarına emir veren idarenin,
iktidarın başındaki zattır. O ne izin veriyorsa kendileri
de onunla muhatap olacaktır.
Arz ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Tabii, Sayın Özkoç, o benim takip
edebildiğim kadarıyla kanunla ilgili bir husus değil, bir
mahkeme kararı. Onun süreçlerinde doğru bir karara ulaşılma
imkânı var; muhtemelen istinaf, temyiz aşamalarında. Onu
beklememiz lazım. O bakımdan, kaba ve yaralayıcı ifadelerin,
Genel Kurulda özellikle kullanılmaması gerekir. Bunu ifade ediyorum.
Sayın Turan, buyurun.
22.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Kocaeli’de Kuzey Marmara Otoyolu
çalışması sırasında viyadüğün çökmesi sonucu ölen
işçilere, 28 Kasım 2015 tarihinde hayatını kaybeden Tahir
Elçi’ye, şehit polis Ahmet Çiftaslan ve Cengiz Erdur’a Allah’tan rahmet
dilediğine, Batman ilindeki operasyonda polis Birol Öztekin’in şehit
olduğuna, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın
Cumhurbaşkanının grup konuşmasındaki siyasi eleştirisini
başka bir bağlamda değerlendirdiğine, Sakarya Milletvekili
Engin Özkoç’un İçişleri Bakanıyla ilgili ifadelerini doğru
bulmadığına ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Kocaeli’de viyadük altında kalan işçilerimizin
varlığını hepimiz takip ettik. 2 işçimizin cenazesine
ulaşılmış. Bununla ilgili Allah’tan rahmet diliyorum.
İnşallah daha ağır sonuçlar haber almayız. Tüm
kurumlarımızın bölgede olduğunu ifade etmek isterim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; üç yıl önce hayatını kaybeden Sayın
Elçi’ye öncelikle Allah’tan rahmet diliyorum. O gün orada yalnız
Sayın Elçi değil, ayrıca 2 polisimiz de -biliyorsunuz-
şehit oldular. Ahmet Çiftaslan ve Cengiz Erdur da orada, maalesef, menfur
saldırıda hayatlarını kaybettiler; ben Allah’tan rahmet
diliyorum. Bu polislerimizi öncelikle anmak istiyorum çünkü olay yerinde
teröristler ile güvenlik güçleri arasında bir çatışma oldu,
gözden kaçırılan husus bu diye düşünüyorum. Burada illa bir suikastçı
aranacaksa… Öncelikle hendek eleştirisi yaptığı, PKK
tarafından sevilmediği bilinen Sayın Elçi’nin yanında
şehit olan 2 tane de polisimizin olduğunu hatırlatmak isterim.
Konuşmalarını yaparak, soruşturmanın sözüm ona
kapatıldığını iddia ederek belli yerlere mesaj veren
arkadaşların polislerimizi görmüyor olmasını esefle
karşılıyorum. Her can candır, bununla ilgili öncelik
sırası olmaz diye düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir de biliyorsunuz dün Batman’da milletimizin yüreğini
dağlayan, terör örgütünün acımasız yüzünü bir kez daha ortaya
koyan bir eylemde polis memurumuz Birol Öztekin kardeşimiz şehit
oldu. Terörist, 4 yaşındaki çocuğu rehin almaktan çekinmedi.
Çocuğun zarar görmemesi için hassas davranıp kendisini tehlikeye atan
Öztekin, çocuğu kurtardı ama kendisi şehit oldu. Kadın,
yaşlı, çocuk, sivil ayrım yapmayan, gözü dönmüş…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - …bu örgüte
karşı sessiz kalan sözüm ona demokratları, sahte barış
elçilerini de kamuoyunun takdirine sunuyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir grup başkan vekilinin az önceki
konuşmasında dün Cumhurbaşkanımızın grup
konuşmasındaki bir siyasi eleştirisini bambaşka bir
bağlamda değerlendirip “meczup” diye ifade edilen bir konuşmayla
ilişkilendirmesini de esefle karşılıyorum,
kınıyorum; bu doğru olmamıştır.
Cumhurbaşkanımızın konuşması siyasi bir
eleştiridir. Her partinin kendi çok oy aldığı ve az oy
aldığı ilçelerle, illerle ilgili kanaatlerini ortaya
koyması siyasi bir eleştiridir.
Yine, bunun dışında, sayın CHP
grup başkan vekilinin İçişleri Bakanımızla ilgili
ifadelerini doğru bulmadığımı, Meclisin mehabetine
yakıştırmadığımı ve bu konuda daha dikkatli
bir dil kullanması gerektiğini ifade etmek istiyorum. Bizim
saygınlığımız bizim lisanımızdır
aynı zamanda. Üslup medeniyettir aynı zamanda.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Dolayısıyla, bu
ifadelerin Meclise ve kendisine yakışmadığını
ifade etmek isterim.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar,
şimdi gündeme geçiyoruz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan,
müsaade ederseniz…
BAŞKAN – Buyurun.
23.-
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Çanakkale Milletvekili Bülent
Turan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın grup
başkan vekili Cumhurbaşkanının bu ifadelerini sadece az oy
aldığı veya çok oy aldığı bölgelerle ilgili bir
tespit olarak ifade etti ama bakın, bir şeyin altını çizmek
istiyorum. Ülkemizde çok ciddi ayrışmaların
yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Buna en çok dikkat etmesi
gereken kurum Sayın Cumhurbaşkanlığı makamı.
Sayın Cumhurbaşkanının bu ifadeleri bu toplumun
bütünleşmesinden, birlik içinde hareket etmesinden ziyade
ayrışmasına hizmet eder. Akit televizyonunda o ifadeleri
kullanan meczubun “Biz yakmaya, kesmeye başlarsak önce Nişantaşı’ndan,
Etiler’den başlarız.” sözü ne kadar tehlikeli bir ifadeyse bu da o
kadar tehlikeli bir ifadedir. Maksadım, özellikle, bunu, bu tespitimi
ortaya koymaktı.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Özkoç…
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Efendim, sadece
kayıtlara geçsin diye söylüyorum.
Gerçekten, hem sizin hem grup başkan vekili
arkadaşlarımızın uyarısı sonuna kadar
haklıdır. Biz gerçekten hem devletimize hem de milletimize
yakışır bir konuşma üslubu içerisinde hareket edeceğiz
ama bunu herkesin bilmesini istiyorum, Cumhuriyet Halk Partisi bundan böyle hem
kendi lideriyle hem Cumhuriyet Halk Partisiyle, milletimizi
aşağılayan, ayrıştıran, yok eden her kelimeyi
sahibine fazlasıyla iade edecektir, bundan hiç geri adım
atmayacaktır. Ülkemizi parçalamak, ayrıştırmak,
aşağılık sözlerle, kabadayıvari hareketlerle ülkeyi
yönetmek isteyenler nasıl hareket ediyorlarsa
karşılığını öyle bulacaklardır.
Arz ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Turan…
24.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan,
Lütfü Bey’i hayretle takip ediyorum. Bakınız, “İzmir CHP’nin
kalesi.” demek ne kadar makul, ne kadar siyasal bir dilse “Biz iş
yaptık, yol yaptık, köprü yaptık ama oy alamadık.” demek de
bu kadar siyasal bir dildir. Bu siyasal dili hiç kıyası mümkün
olmayan bir konuyla bir araya koymanın bizim siyaset kültürümüzde yeri
olmadığını söylemek istiyorum.
BAŞKAN – Evet, değerli arkadaşlar,
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
İYİ PARTİ Grubunun İç Tüzük’ün
19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
V.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1,-
İYİ PARTİ Grubunun, İYİ PARTİ Grup Başkan
Vekili Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan tarafından, genç işsizler
için işe başlayana kadar sosyal ve ekonomik hayatlarında
yardımcı olabilmek amacıyla işsizlik maaşı
verilmesi öngörülmektedir. Bu doğrultuda, genç işsizlik sorununun
nedenlerini, mücadele politikalarını, çözüm önerilerini
araştırmak ve genç işsizlere iş bulana kadar
vatandaşlık maaşı verilmesi konusunda kamuya maliyetini
hesaplamak ve bu konuda gerekli girişimler ve yatırımların
yapılabilmesi amacıyla 23/11/2018 tarihinde TBMM
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin (10/550) ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 28 Kasım 2018 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
28/11/2018
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 28/11/2018 Çarşamba
günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19'uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Lütfü
Türkkan
Kocaeli
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Kocaeli Milletvekili ve İYİ PARTİ
Grup Başkan Vekili Lütfü Türkkan tarafından verilen araştırma
önergemize konu olan, genç işsizler için işe başlayana kadar
sosyal ve ekonomik hayatlarında yardımcı olabilmek amacıyla
işsizlik maaşı verilmesi öngörülmektedir. Bu doğrultuda, genç
işsizlik sorununun nedenlerini, mücadele politikalarını, çözüm önerilerini
araştırmak ve genç işsizlere iş bulana kadar
vatandaşlık maaşı verilmesi konusunda kamuya maliyetini
hesaplamak ve bu konuda gerekli girişimlerin ve
yatırımların yapılabilmesi amacıyla 23/11/2018
tarihinde (10-055 numaralı araştırma önergemiz) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne
alınarak görüşmelerin 28/11/2018 Çarşamba günlü birleşimde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Şimdi, önerinin gerekçesini
açıklamak üzere, öneri sahibi İYİ PARTİ Grubu adına
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan.
Buyurun Sayın Türkkan. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime
cumhuriyetin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ey yükselen yeni nesil,
istikbal sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve sürdürecek
sizsiniz.” sözleriyle başlamak istiyorum. Türk gençliği, Gazi Mustafa
Kemal Atatürk’ün çok sık dile getirdiği gibi umudumuzdur. Hiç
şüphesiz, Türk gençliği ülkemizin yarınlarıdır, Türk
gençliği geleceğimizdir, Türk gençliği istikbalimizdir. Peki,
şimdi durum nasıl? İşsiz güçsüz gezen, yarınlardan
umudu olmayan, yarınlarla ilgili endişe taşıyan bir
gençlikle karşı karşıyayız.
İşsizlik oranları her geçen gün
artıyor. Fabrikalar satılıyor, şirketler kapanıyor,
konkordato ilan ediliyor, Suriyeli mülteciler kayıt dışı
çalıştırılarak esnaf kendini zor çeviriyor, bir de personel
masrafı altına girmek istemiyor derken işsizlik rakamları
hızla artıyor, arttıkça işimiz de zorlaşıyor
arkadaşlar.
TÜİK’in verilerine göre 2016 yılı
15-24 yaş arası genç nüfus işsizlik oranı yüzde 19,6; 2017
yılında ise bu oran yüzde 20,8. Tabii, açık öğretim ve
yüksek lisans öğrencileri bu hesaplamalara dâhil edilmediğinden bu
oranlar gerçeğin çok altında. Zira bu oranlar hesap edilirken
açık öğretime devam eden öğrenciler işsizlik
klasmanında gösterilmiyor veya iş bulamadığı için
yüksek lisansa devam eden gençler de bu istihdam edilmeyen gençler arasına
katılmıyor.
Takdir edersiniz ki umudumuz, istikbalimiz olan
gençlerimize, işsiz yavrularımıza istihdam alanları
yaratmak bizlerin en mühim vazifelerinden bir tanesi. İş gücü olmayan
bu gençlerden ne bekliyorsunuz, söyleyin bana, merak ediyorum. Ya, bu çocuklar
hayatlarının en güzel yaşlarını, en güzel dönemlerini
bunalımda geçiriyorlar, ciddi anlamda psikolojik tedavi gören bir genç
nüfus var. Bu genç adamlar, bu genç kızlarımız ailelerinden
gelecek üç beş kuruş harçlığın peşinde
dolaşıyorlar. Eğer ailesinin de bunu verecek durumu yoksa
bunların bunalımdan kaçmaları mümkün değil. Bunların
yarattığı sosyal travmanın önüne geçmek de mümkün
değil. Yeri geliyor bu çocuklar ailesine yük olduğunu düşünüyor,
eve kapanıyor ve para kazanmanın farklı yöntemlerini
araştırmaya başlıyor. “Elime iki kuruş para geçsin de
ne olursa olsun.” diyerek sosyal güvencesine, maaş miktarına falan
bakmadan kayıt dışı çalışma yollarına
başvuruyor.
Bu gençler çalışma hayatlarına
başlayacaklar, kendilerine bir hayat kuracaklar, evlenip barklanıp
vatana millete hayırlı evlat yetiştirecekler. Yarın öbür
gün bu sıralarda bu çocuklar oturacak arkadaşlar, bu kürsüden
yarın öbür gün, bugün “işsiz” dediğimiz bir evladımız
seslenecek. Peki, ne oldu bizim istikbalimiz dediğimiz bu çocuklar?
Benim size bir önerim var: Gelin, bu çocukların
derdine derman olalım. Sayın vekiller, paralı askerlik
çıkardınız, 15 bin lira ücreti bulmak için ailesinin imkânı
olmayan bir çocuğun yaşadığı
sıkıntıyı düşünün. Yanında bir arkadaşı
var; işi olsa sigortalı gözükecek, bankadan kredi alacak, gidecek ama
işi olmadığı için, parası da olmadığı
için çok haksız bir rekabetle yanındaki arkadaşı yirmi bir
gün giderken o kendisini on beş ay askere gönderecek kararı
beklemekle meşgul.
Bu adaletsizliği ortadan kaldıracak tek
bir seçeneğimiz var: İstihdam alanları yaratmak. Yani betonla
yani yolla istihdam açılmıyor. Türkiye’deki üniversite bitiren genç
nüfus oranı -ben size TÜİK’ten söyleyeceğim- yüzde 38,6 2017’de,
yüzde 38,2 2018’de, kadın nüfusuna oranla; erkekte de bu 19,4 ile 17,7.
Çok ciddi rakamlar bunlar ya. Bu çocuklar eğitiliyor, eğitim
görüyorlar, okula gidiyorlar, bitirdikten sonra da “Ne iş olsa
yaparım ağabey.” diye bir meslek seçmeye çalışıyorlar.
Ben sanayiciyim, gelen gençlerin çok önemli bir
kısmının iyi diplomaları var. İşsizlikten, iş
bulamamaktan bunalmış bir hâlde “Ne iş yaparsın?” diye
sorduğumda artık bir iş yapmaktan umudunu kestiği için “Ne
iş olsa yaparım ağabey.” diye geliyor yani böyle bir meslek yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Sayın Başkan,
toparlıyorum müsaade ederseniz.
BAŞKAN – Toparlayalım Sayın Türkkan.
Buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – “Ne iş olsa
yaparım ağabey." diye bir meslek yok. Bu çocuk eğitim
gördüğü dalda istihdam edilmek istiyor ama maalesef, Türkiye'de izlenen
yanlış ekonomik politikalar sonucu bu çocukları istihdam etmek
yerine işsizler ordusuna birer nefer olarak yetiştiriyoruz.
Dileğim odur ki bu önerimize destek verirsiniz, bu genç
çocuklarımızın, işsiz evlatlarımızın
sorunlarını araştırmak üzere bir komisyon kurarız; o
komisyonun da hazırladığı raporu Meclise getirsek Meclis bu
konuda daha düzgün, daha olumlu bir tavır alır diye düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum. Saygılarımla.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Öneri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Mersin Milletvekili Baki Şimşek…
Buyurun Sayın Şimşek. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA BAKİ ŞİMŞEK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime
başlamadan önce yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Kocaeli’de yaşanan kazada hayatını
kaybedenlere Allah’tan rahmet diliyorum. Yine, dün şehit olan Batman’daki
polisimize de Allah’tan rahmet diliyorum.
Tabii, gençlerin işsizliğiyle alakalı
olarak Türkiye'de birinci sorun terör, terörden sonra ikinci sorun da
işsizlik. Gençlerimize ilkokuldan başlayarak iyi bir eğitim
veremediğimiz süre içerisinde, eğitim sistemini yeniden gözden
geçirip gençlerin okul hayatı sırasında ayrıca bir meslek
edinmelerini de sağlayamadığımız süre içerisinde
gençler işsiz kalmaya, gençler umutsuz olmaya, gençler uyuşturucuya
ve alkole teslim olmaya, sosyal medya
bağımlılığına ve obeziteye teslim
olacaklardır.
Bize düşen, ilkokuldan itibaren -ben
geçtiğimiz dönemlerde Sayın Bakanımız Spor Bakanıyken
de bu kürsüden dile getirmiştim- gençlerimize beden eğitimi dersini,
günlük zorunlu en az bir saat, bir buçuk saat beden eğitimi
yaptırarak sağlıklı nesiller yetiştirebilmek, ortaokul
ve lisede bunları devam ettirebilmek, Millî Eğitim Bakanlığı
ve Gençlik ve Spor Bakanlığının bununla ilgili mutlaka bir
proje ortaya koyarak bu konuda gençliğin iyi bir eğitim alarak
yetiştirilebilmesi ve üniversiteye giderken de -ortaokul, lise
yıllarından itibaren planlanarak- ülkenin ihtiyaç duyduğu
branşlara göre bir branşlaşma sağlanarak, gençlerin iyi bir
eğitim alarak hayata tutunmalarını sağlamak hepimizin
görevidir. Bugün gençler umutsuzdur, doğru. Gençlerin hayalleri
yıkılmaktadır, doğru. Bunların tamamında itiraz
edeceğimiz bir şey yoktur. Bize düşen, millî ve manevi
değerlerine bağlı, Türk devleti ve Türk milleti adına
çalışacak, hayatını buna feda edebilecek, teröriste
“terörist” diyebilecek, idam cezası almış olan bir teröriste
Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden “sayın” demeyecek, “Vallahi
Apo’yu özledim.” diyen bir sanatçıyı sanatçı olarak kabul
etmeyecek, millî ve manevi değerlerine bağlı, şuurlu bir
gençlik yetiştirmek, Türkiye Cumhuriyeti devletinin binlerce yıl daha
bu coğrafyada, sırtlanların ve çakalların
dolaştığı bu coğrafyada var olmasını
sağlayacak bir gençlik yetiştirebilmek hepimizin görevidir.
Bir de ben buradan iş adamlarına ve
iş dünyasına çağrıda bulunuyorum. İş
ilanlarının tamamında şunu yazıyorlar: “İş
tecrübesi olan mühendis alacağız. Tecrübesi olan eleman
alınacak. Tecrübesi olan başka branşlarda işletmeci veya
muhasebeci alınacak.” Allah aşkına, üniversiteyi bitiren bir
genç iş tecrübesini çalışmadan nasıl kazanacak?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayalım Sayın
Şimşek.
BAKİ ŞİMŞEK (Devamla) -
Toparlıyorum Sayın Başkanım.
Devletin de bunları destekleyecek, gençliğin
önünü açacak gerekli yasal düzenlemeleri yaparak -özellikle öğrencilerin
eğitim hayatı devam ederken yaz dönemlerinde- bunların daha iyi
yetiştirilebilmeleri adına eğitimlerini destekleyici
fabrikalarda, avukatsa hukuk bürolarında, doktorsa hastanelerde,
mühendisse şantiyelerde çalıştırılmalarının
önü açılmalı. Bununla ilgili belli çalışmaların
yapıldığını biliyoruz. Gençlere sadece para vermek
yetmiyor. Gençlere para yerine, bunlara açılan kurslarla… Belli kurslar
açılıyor, bunların sayılarının mutlaka
artırılarak… Hem bu kurslara gidenlere günlük yevmiye veriliyor hem
bir meslek öğrenmeleri sağlanıyor. Bu kursların
sayısının artırılması, buraya ayrılan
ödeneklerin mutlaka artırılması ve gençliğimizin
Avrupa’nın 1970’li yıllarda yaşadığı
sorunları yaşamadan geleceğe umutla bakabilmesi
sağlanmalıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Sancaklı’nın bir söz talebi
var.
Buyurun.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
25.-
Kocaeli Milletvekili Saffet Sancaklı’nın, Kocaeli’nin Gebze
ilçesindeki viyadük çalışması sırasında beton blokun
düşmesi sonucu yaralananlar olduğuna, kurtarma
çalışmalarının devam ettiğine ve televizyon
kananlarının 2 işçinin öldüğü yönündeki bilgilendirmesinin
yanlış olduğuna ilişkin açıklaması
SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sabah saat 11.00’de Kocaeli’nin Gebze ilçesinde
yapılan bir viyadükte bir kaza meydana gelmiştir. Ben de Sayın
Valimizle şimdi, on beş dakika önce konuştum fakat bir iki
televizyon kanalında yanlış bilgilendirme var, onun için söz
istedim.
Başkanım, söz verdiğiniz
teşekkür ederim.
Viyadük çalışması
sırasında, 30 metre civarında bir yükseklikten
aşağı doğru büyük bir beton tablası düşüyor ve
şu anda hemen müdahale edildi, AFAD orada, itfaiye orada, Sayın
Valimiz orada, herkes orada, ben kendisiyle konuştum. Televizyonda “2 ölü”
diye yanlış bilgi var. Şu anda, daha tabla
kalkmadığı için… Altında 3 veya 4 kişi olduğu
zannediliyor ve ses geliyor. Onun için de o demirleri yavaş yavaş
kesiyorlar oradaki yaralı olabilecek arkadaşlarımızı
kurtarmak için. Şu an itibarıyla, şükürler olsun, öyle bir haber
yok daha, inşallah da olmayacak ama televizyon kanalları yanlış
bilgi verince ben de bir kısa bilgilendirme için söz aldım.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
VI.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mustafa Şentop’un,
Kocaeli’nin Gebze ilçesindeki viyadük çalışması
sırasında enkaz altında kalan işçilerin kurtarılması
için dua ettiklerine ilişkin açıklaması
BAŞKAN – Biz de enkaz altında olan
kardeşlerimizin sağ salim kurtulması için dua ediyoruz.
V.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1,-
İYİ PARTİ Grubunun, İYİ PARTİ Grup Başkan
Vekili Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan tarafından, genç işsizler
için işe başlayana kadar sosyal ve ekonomik hayatlarında
yardımcı olabilmek amacıyla işsizlik maaşı
verilmesi öngörülmektedir. Bu doğrultuda, genç işsizlik sorununun
nedenlerini, mücadele politikalarını, çözüm önerilerini
araştırmak ve genç işsizlere iş bulana kadar
vatandaşlık maaşı verilmesi konusunda kamuya maliyetini
hesaplamak ve bu konuda gerekli girişimler ve yatırımların
yapılabilmesi amacıyla 23/11/2018 tarihinde TBMM
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin (10/550) ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 28 Kasım 2018 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Şimdi, öneri üzerinde
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Erol Katırcıoğlu.
Buyurun Sayın Katırcıoğlu. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA EROL KATIRCIOĞLU
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İYİ PARTİ’nin gündeme getirdiği öneri, bizim için de
desteklenecek olan bir öneridir.
Türkiye’de gençlik konusu özellikle genç
işsizlik bağlamında baktığımızda, gerçekten
çok önemli bir yara hâline gelmiş durumda fakat ne yazık ki
iktidarın yaklaşımında bu genç işsizlik meselesini
yeteri kadar ciddiye almadığını görüyoruz. Bir kere
şunu söyleyeyim: İktidar diyor ki: “En kötüsü geride kaldı.”
Hayır arkadaşlar, en kötüsü geride kalmadı, maalesef
kalmadı. Ben size söyleyeyim: Yıl sonu itibarıyla Adalet ve
Kalkınma Partisinin öngördüğü işsizlik oranı yüzde 11,3
civarında olacak gibi gözüküyor ama ben bu kürsüden söylemiş
olayım ki özellikle tarım dışı işsizliğin
yüzde 15’e doğru geleceğini düşünüyorum. Çünkü beklendiği
gibi 2,7 civarında bir büyüme değil, çok daha küçük bir büyümeyle biz
sene sonunu getireceğiz. O sebeple, işsizlik ve genç işsizlik
meselesi önümüzdeki dönemin bence en önemli meselelerinden biri olacaktır.
Şimdi, birçok istatistik var ama şu sadece
istatistiği dikkatinize getirmek istiyorum: TÜİK’in verdiği bir
istatistik var, ne istihdamda ne eğitimde olan gençlerin
rakamını veriyor. Bu, yüzde 21,8 gözüküyor yani 2,6 milyon ne
istihdamda ne eğitimde olan gençlerimizi işaret ediyor. Bu oran
mesela OECD ortalamasına bakarsanız 13,9 yani neredeyse 2 katına
yakın bir rakam. Yunanistan’da bu oran yüzde 17 civarında.
Şimdi, bu ne söylüyor? Bu, şunu söylüyor:
Bizler gençlerimize bir gelecek vadedemiyoruz. Ne söylüyoruz diye
baktığımızda, bakın, ben üç tane şey söyleyeyim:
Gençlerimize şunu söylüyoruz: “Git, memur ol. Memur ol, personel kanununun
basamaklarından hayatının sonuna kadar tırmanarak böyle bir
yaşam yaşa.” Ya da “Özel sektöre git, o plazaların konforlu
odalarında çalış ama büyükşehrin sokaklarında
yalnız başına yürü ve aldığın üç kuruş
parayla yaşamaya çalış.” Ya da arkadaşlar, “Git.” diyoruz
gençlerimize, “Git, nereye olursa git. Yurt dışına git, orada
uzman olarak çalış, görece daha iyi bir para
kazanacaksındır, iyi bir hayat kuracaksındır.” diyoruz.
Fakat arkadaşlar, o insanlar, evet, gidiyorlar -ve son yıllarda daha
da fazla gidiyor- ama emin olun, orada bir yabancı gibi
yaşamanın sıkıntılarını yaşayarak bu
kararları alıyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Sayın
Başkan, toparlıyorum.
BAŞKAN – Toparlayalım.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Oysa, değerli
arkadaşlar, gençlerimiz burada olmak istiyor, burada yaşamak istiyor
ama burada özgürce yaşamak istiyor, demokratik bir toplumda yaşamak
istiyor, kurda kuşa yem olmamak istiyor, tefeciye, bezirgâna emeğini
satmamak istiyor; bu ülkeyi seviyor ve bu ülkede yaşamak istiyor. Ve biz o
insanlara -sayıları bugün itibarıyla 2 milyon 600 bin
civarında gözüküyor- ben size söyleyeyim, hiçbir şey söylemiyoruz,
zaten hiçbir şey söylemediğimiz veya hiçbir şey
söylemeyeceğimize karar vermiş olmamız iktidar partisinin
koltuklarında oturan arkadaşların sayılarından da
anlaşılabiliyor. Oysa -tekrar altını çizeyim- gençlik
meselesi Türkiye’nin en önemli meselelerinden biridir ve bu meseleye
karşı duyarlı olmamak mümkün değildir.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Öneri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Bartın Milletvekili Aysu Bankoğlu.
Buyurun Sayın Bankoğlu.
CHP GRUBU ADINA AYSU BANKOĞLU (Bartın) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, İYİ
PARTİ Grubunun genç işsizliğiyle ilgili Meclis
araştırma önergesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum.
Değerli vekiller, bu işsizlik meselesi,
aslında ülkemiz açısından uzun yıllardır süregelen,
özellikle de ve maalesef 2018 yılında etkisini giderek artıran
bu ekonomik krizle birlikte daha da derinleşen bir yaradır. Ve
Türkiye İstatistik Kurumunun yani devletin işsizlik verilerinden
sizlere bahsetmek istiyorum değerli vekiller. Bakın, Türkiye
İstatistik Kurumunun açıkladığı verilere göre 15-24
yaş arasındaki gençlerimizin işsizlik oranının yüzde
19,4 olduğunu görüyoruz ve bunun içinde de tarım dışı
genç işsizlik oranı ise yüzde 22’dir. Ve bu yüzdeler bize şunu
göstermektedir ki aslında şu anda 1 milyondan fazla gencimiz iş
aramaktadır. Durum hemcinslerime geldiğinde ise daha da vahimdir.
Genç kadın arkadaşlarımın işsizlik oranı yüzde
25’e dayanmıştır ve bunun içinde de tarım
dışı çalışan genç kadınlarımızın
işsizlik oranıysa yüzde 30’a ulaşmış vaziyettedir
değerli vekiller. Yani burada, baktığımız zaman, 1
milyon 900 bini genç kadın olmak üzere toplamda 2 milyon 868 bin gencimiz
evde oturmaktadır. En çarpıcı olan ise şudur değerli
vekiller: Üniversiteden mezun olan her 10 kişiden 4’ü evde
oturmaktadır.
Tabii, siz şu anda beni dinlemiyorsunuz çünkü
sizin gençleriniz evde oturmuyor, işsiz değiller, ben yine de devam
edeyim değerli milletvekilleri.
Gençlerimiz mezun olduktan sonra kendi ekonomik
bağımsızlıklarını elde edememeleri sebebiyle
gençlerin sorununun sadece ekonomik bir problem olmaktan
çıktığından bahsetmek istiyorum size. Gençlerimizin madde bağımlılığı
sorunu var değerli vekiller. Gençlerimiz depresyonda.
Dolayısıyla genç işsizliği meselesinin sadece gençleri
etkileyen değil, aileleri de etkileyen sosyal bir problem olduğunu vurgulamak
istiyorum.
Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu sorunun pansuman
yöntemlerle çözülemeyeceği kanaatindeyiz ve sizlerin yerel seçim öncesi
getirdiğiniz, İŞKUR tarafından sağlanan toplum
yararına programlarla işsizlik sorununa kalıcı bir çözüm
getiremeyiz değerli vekiller. Bizim önerimiz, 30 yaş altı
yükseköğrenim mezunu gençlerimizin istihdam, ücretli staj, eğitime
devam ya da işsizlik desteği gibi kalıcı çözüm
yollarıyla bu sorunun çözümüdür çünkü bizim gayemiz, günü kurtarmak ya da
yaklaşan her bir seçim öncesi genç yurttaşlarımızın
ağzına bal çalmak değildir değerli vekiller. (CHP
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bankoğlu,
tamamlayalım lütfen.
AYSU BANKOĞLU (Devamla) – “Bütün ümidim
gençliktedir.” diyen
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün gençleri size cevabını en güzel
şekilde verecektir ve martta da bahar gelecektir diyorum, teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerinde Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Orhan Yegin.
Buyurun Sayın Yegin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN YEGİN (Ankara)
– Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekilleri; İYİ
PARTİ’nin grup önerisi üzerine grubumuz adına söz almış
bulunuyorum. Aziz milletimizi ve onu temsil eden Gazi Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum.
Şehitlerimize rahmet diliyorum,
yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.
Kıymetli milletvekilleri, iktidara geldiği
günden beri her alanda milletinin yüzünü güldürme gayreti içerisinde olan bir
siyasetin mensubu olmaktan hakikaten iftihar ediyoruz. Bu anlamda, hayatın
her alanında, eğitimden sağlığa -daha önce de bu
kürsüde bunları defaatle ifade ettim- her alanda çok önemli
çalışmalara, önemli başarılara imza attık. Bu
atılan imzaların çok önemli bir bölümü de… Çalışma
hayatında, çalışma hayatının içerisinde bir alt başlık
olan istihdam, istihdamın artırılması, istihdamda
dezavantajlı kesimlerin iş gücü piyasalarında yer edinmesi için
olanakların geliştirilmesi ve teşvikler konusunda çok ciddi
düzenlemelere hakikaten imza attık. Her alanda olduğu gibi bu alanda
da yeni teşvik modellerinin hayata geçtiğine; istihdam
oranının, iş gücü oranlarının; kadın, genç,
engelli, eski hükümlü, her türlü, hangi alana bakarsanız bakın
hepsinin istatistiki verilerinde çok olumlu manada artış trendinin bu
dönemlerde yakalandığına hep beraber şahitlik edebiliriz.
Saysam, anlatsam -hazırlıklarım var-
çok uzun zaman sürer ama ben sadece birkaç başlık altında ifade
etmek istiyorum. Girişimcilik destekleriyle ve eğitimleriyle
gençlerimizin, kadınlarımızın, eski hükümlülerimizin ve
engellilerimizin kendi işlerini kurabilme kapasitelerini geliştirmek
için önce eğitimler verildi ve bu eğitimlerin peşinde, onlara
kimi zaman karşılıksız, kimi zaman belli bir süre sonra
geri ödemeli şekilde kendi işlerini kurabilecekleri finansman
destekleri ve hibeler sağlandı bu dönemlerde.
“Bir Senden Bir Benden” diye bir teşvik
duydunuz mu, bilmiyorum. Bu “Bir Senden Bir Benden Teşviki”yle, özellikle
imalat sektöründe ve ustalık belgesi olan iş yerlerinde 1 ila 3
çalışanı olan bir iş yeri, bir işletme varsa bir
önceki yılda, ona “Bundan sonra alacağın -2 kişiyi
aşmamak üzere- 18-25 yaş arası gencin bir ay maaş ve
primlerini işveren olarak sen öde, bir ay maaş ve primlerini devlet
olarak teşvik kapsamında biz destekleyelim.” diyerek hem ustalık
belgesi olan ustalığın yaygınlaşması için o
alanı teşvik etmiş olduk hem de gençlerin bir meslek edinmesi,
bir ustanın yanında bir iş öğrenmesi açısından
esnafımıza da iş yerlerimize de önemli bir teşviki hayata
geçirmiş olduk.
Kupon yöntemiyle… Bazen birçok kurslar var, birçok
yerde eğitimler yapılıyor ama gençler farklı bir alanda bir
eğitim almak istiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ORHAN YEGİN (Devamla) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Yegin.
ORHAN YEGİN (Devamla) – O alanda belki bir
teşvik olmadığı için, ona bir kupon verilmek suretiyle,
akredite edilmiş kurslardan ihtiyaç duyduğu eğitiminin
finansmanının devlet tarafından ödendiği bir modele
doğru geçiş yapıyoruz.
MEGİP projesiyle Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliğiyle, ticaret odalarıyla ihtiyaç duydukları ara eleman,
nitelikli eleman konusunda eğitim verebilecekleri ve o eğitimi alan
kişilere ödemelerin yapılabileceği teşvik sistemleri hayata
geçirildi.
Artı İstihdam Programı’yla bir önceki
yıl çalışan sayısı ortalamasının üzerine
bundan sonraki çalışma takvimi içerisinde artı kaç istihdam
sağlarsa onun on iki ay boyunca sigorta primlerinin devlet tarafından
teşvik edildiği; eğer genç, kadın ve engelli olursa bu
sürenin on iki ay değil, on sekiz aya çıktığı yeni bir
teşvik modeline geçtik.
İşbaşı Eğitim
Programı, zaten çok daha olağanüstü bir program olarak yine
karşımıza çıkıyor. Bilişim ve imalat sektöründe
altı ay, geleceğin meslekleri olarak ifade edilen sektörler olan
siber güvenlik, bulut bilişim, kodlama ve yazılım sektörlerinde
dokuz ay olmak üzere günlük 75 TL…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ORHAN YEGİN (Devamla) – Sayın Başkan,
toparlamama izin verir misiniz?
BAŞKAN – Artı süre vermiyorum, bitirelim
lütfen.
ORHAN YEGİN (Devamla) – Tamam, hemen
toparlıyorum.
75 TL kadar…
BAŞKAN – Hayır, hayır; vermiyorum
süre, bitirelim lütfen. Ek süre verdim.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Olsun, bir defa veriverin,
genç arkadaşımızı dinleyelim.
ORHAN YEGİN (Devamla) – Peki, tamam.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlar, öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Kabul edildi.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Başkan, biz daha
çoğuz.
BAŞKAN – Kabul etmeyenleri sormuştum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Var Başkanım,
var.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Kabul edildi Sayın
Başkan.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – 53 kişi
Sayın Başkan, 53 kişi. 53 kişiler, bakın.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Tanal
uzağı göremiyor. Başkanım, o yüzden…
BAŞKAN – Arkadaşlar, bir dakika…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – 53 kişiler
Sayın Başkan.
HÜDA KAYA (İstanbul) – Vakit kazanıyorlar
efendim. Kapatın kapıları, almayın kimseyi.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Başkan, böyle vakit
kazanıyorsunuz. Başkan, şike yapıyorsunuz, şike.
BAŞKAN - Arkadaşlar, öneri kabul
edilmemiştir.
Arkadaşlarımıza da sordum. Kabul
etmeyenler burada da var.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – 53 kişi
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Tanal, sayıyoruz
burada. Saydın mı?
MAHMUT TANAL (İstanbul) – 53 kişi orada, 6
kişi de MHP’de; 59 etti.
BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım, oylarınıza
sunacağım.
2.-
HDP Grubunun, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve
arkadaşları tarafından, Tahir Elçi cinayetinin tüm
boyutlarıyla araştırılması amacıyla 27/11/2018
tarihinde TBMM Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 28
Kasım 2018 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
28/11/2018
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 28/11/2018 Çarşamba
günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
Fatma
Kurtulan
Mersin
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
27 Kasım 2018 tarihinde Siirt Milletvekili
Sayın Meral Danış Beştaş ve arkadaşları
tarafından (952 sıra numaralı) Tahir Elçi cinayetinin tüm
boyutlarıyla araştırılması amacıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin
diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 28/11/2018
Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Şimdi önerinin gerekçesini
açıklamak üzere öneri sahibi Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran
konuşacaktır.
Buyurun Sayın Acar Başaran. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubumuzun Tahir Elçi
cinayetinin bütün boyutlarıyla araştırılması üzerine
sunduğu önerge üzerine konuşuyorum.
Öncelikle, üç yıl önce bu tarihte, bugün
katledilen barış savunucusu, hak savunucusu
meslektaşımız, yoldaşımız Sayın Tahir
Elçi’yi saygı ve minnetle anarak başlamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Tahir Elçi üç yıl
önce bugün katledildi ama katliama götüren bir yol vardı, öncesi
vardı. Tahir Elçi bir televizyon programına
katılmıştı, orada düşüncelerini ifade etmişti ama
başta basın olmak üzere toplumun birçok kesimi tarafından hedef
gösterildi, linç edildi. Hemen akabinde, tamamen düşüncesini ifade etmeye
çalışırken savcılık tarafından hakkında
soruşturma başlatıldı. Baroda beklerken, ifade için, hiçbir
yere gitmemişken, hazırken, bu düşüncesini savunmaya
hazırken hakkında yakalama kararı çıkarıldı ve
-ben oradaydım- Sayın Tahir Elçi yakalama kararı
çıktıktan sonra, baroda, kendine yakışır bir
tavırla gözaltına alınmayı bekledi. Gözaltına
alındı, hakkında beş yıla kadar hapis cezası
istendi ve hemen akabinde, sadece “İnsan hakları savunucusu olmayan,
Dört Ayaklı Minare’nin ayağına kurşun sıkanlar
yarın tamamına ne yapar?” düşüncesiyle Dört Ayaklı
Minare’yi savunmak için orada basın açıklaması yapmak istedi ve
maalesef, tarih boyunca, kendi kişisel tarihi boyunca mücadele ettiği
faili meçhul cinayetlere bir tanesi daha olarak eklenmiş oldu.
Tahir Elçi cinayetinin üzerinden üç yıl geçti
değerli arkadaşlar ve “Bu üç yıl içerisinde ne
yapıldı?” diye sorarsanız, koca bir hiç… Orada bütün kameralar
açıktı Tahir Elçi açıklama yaparken; bazı kameralar yok
oldu, bazı kamera kayıtları silindi, bazı kameralar da her
nasılsa bütün üstü örtbas edilen davalarda olduğu gibi yok oldu,
ortadan kayboldu. Bir kamera kaydına ulaşmak istedi avukatlar
-yıllarca bunu istediler- üç yılın sonunda kameranın ortada
olmadığı ifade edildi. Bir kamera kaydının on üç saniyesi
ve her nasılsa Sayın Elçi’nin katledildiği saniyelerin
olduğu on üç saniyesi, yok ortada. Müfettiş, inceleme yaptı,
müfettiş raporu avukatlara verilmedi. Bu üç yılın sonunda yine,
dediğim gibi, orada polisler vardı, bir çatışma
çıkmıştı ama ateş etmelerine rağmen o polislerin
hiçbirinin “şüpheli” sıfatıyla ifadeleri alınmadı;
“tanık” olarak çağrıldılar.
Şimdi, değerli arkadaşlar, peki, bu
katliamdan sonra gazete başlıkları neydi? Biz niye bu cinayetin
de tıpkı diğerleri gibi, tıpkı 90’lı
yıllarda yapılanlar gibi meçhul, aslında meşhur
kalacağını biliyorduk? Çünkü gazeteler katliamın hemen
akabinde “Al sana terör” başlığı atmıştı,
hemen akabinde “PKK’nin elçisi öldürüldü” başlığı
atmıştı.
Sonrasında ne oldu peki? Bu soruşturmadan
hiçbir sonuç alınamadı ama Tahir Elçi’nin fotoğrafını
sosyal medyada paylaşanlar hakkında soruşturma
başlatıldı. Van Çatak’ta Tahir Elçi’nin ismini taşıyan
parkın, kayyum tarafından ismi değiştirildi ve üç
yılın sonunda, dediğim gibi, bir hiçle karşı
karşıyayız.
Peki, dönemin Başbakanı ne demişti? O
zaman devrik Başbakan Davutoğlu vardı, “Bu olay, mutlak suretle
aydınlatılacaktır. Bizim dönemimizde faili meçhullere izin
vermeyiz.” demişti. Bunun üzerine iki Başbakan değişti, bir
Adalet Bakanı, bir İçişleri Bakanı değişti;
Türkiye’de sistem değişti, Meclisin yapısı
değişti ama bu cinayet de tıpkı 90’lı yıllarda
olduğu gibi aslında bilinen, görünen ama meçhul kalması
gerektiği için bırakılan bir cinayet olarak tarihe geçmek üzere.
Şimdi, bütün gruplara sesleniyorum ve bütün
ideolojik düşüncelerimizi bir tarafa bırakarak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) – Bir dakika
daha Başkan.
BAŞKAN – Toparlayalım.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) – …Tahir
Elçi’nin o mağrur ifadesini, Tahir Elçi’nin hak savunuculuğu
kimliğini, Tahir Elçi’nin barış savunuculuğu
kimliğini, Tahir Elçi’nin hümanist kişiliğini
hatırlayalım. O görüntüyü, Dört Ayaklı Minare’nin altında
yatan Tahir Elçi’nin o görüntüsünü tarihten silmenin bir tek yolu vardır,
faillerin araştırılması. Gelin, hep beraber, bütün
düşüncelerimizi bir tarafa bırakalım, samimi bir şekilde bu
Mecliste bir komisyon kuralım ve Tahir Elçi’yi katledenleri, olayın
sorumlularını enine boyuna tespit edelim diye öneriyorum. Umarım
ki elinizi vicdanınıza koyarsınız ve Tahir Elçi’ye bu kadar
sorumluluğumuzun olduğu düşüncesiyle “evet” oyu verirsiniz diye
düşünüyorum.
Dinlediğiniz için teşekkür ederim. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına İstanbul Milletvekili Turan Aydoğan konuşacak.
Sayın Aydoğan, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TURAN AYDOĞAN (İstanbul) –
Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; barış ve
insan hakları savunucusu, kime yönelirse yönelsin, tüm hak ihlallerinin
takipçisi, meslektaşım Tahir Elçi’yi ve aynı olayda
hayatını kaybeden güvenlik görevlilerimizi rahmetle, sevgiyle ve
özlemle anıyorum.
Sevgili Tahir Elçi’yi ölüme götüren süreç, bize o
kadar tanıdık ki ölümünden sonra yaşananlara da o kadar
şaşırmıyoruz. Hatırlamakta fayda var, Sayın Elçi
bir televizyon programına katılmış, orada bazı
ifadeler kullanmıştı. Katılın ya da
katılmayın, savunun ya da savunmayın önemli değil, kimseyi
sözlerinden ve düşüncelerinden dolayı linç edemezsiniz. Ne oldu o
televizyon programının ardından? Önce sosyal medyada bir linç
kampanyası başladı, hemen ardından, bazı basın
kuruluşları, Elçi’yi hedef tahtasına oturttular.
Savcılık soruşturma açtı, ifadeye çağrılmayı
bekleyen Elçi hakkında yakalama kararı çıkarıldı,
firariymiş gibi, Elçi tutuklanmadı ama. Eşinin “Keşke
tutuklansaydı.” sözleri hâlâ yüreklerimizi dağlıyor.
Elçi’nin ölümüne giden süreç hiç yabancı
gelmedi, değil mi? Hrant Dink’in ölümüne giden sürece ne kadar da çok
benziyor. Kısa bir süre sonra, Diyarbakır’da tarihî Dört Ayaklı
Minare’nin önünde basın açıklaması yaparken öldürüldü Tahir
Elçi. Diyarbakır’ın bir evladını Diyarbakır’ın
simgelerinin birinin altında öldürdüler. Kentlerin içinde hendeklerin
kazıldığı, çatışmaların şehir içlerinde
yaşandığı bir dönemde Elçi’yi kim öldürdü, neden öldürdü?
Öldürenler nasıl bir mesaj vermek istiyordu? Bu soruların
cevaplarını bilmiyoruz ama ölümünün ardından barış
isteyen seslerin daha da sustuğunu, sivil toplumun üzerine ölü
toprağı serildiğini çok iyi biliyoruz; galiba öldürenler de bunu
amaçlamışlardı. Basın açıklaması yapıyordu
Sayın Elçi, çatışmaların, terörün yaşamı yok
ederken aynı zamanda tarihi de yok ettiğine dikkat çekiyordu, “Dört
Ayaklı Miraye’yi koruyun.” diyordu. İşte tam bu sırada
çıkan bir çatışmanın ortasında kaldı.
Kameraların, onlarca kişinin gözleri önünde öldürüldü Tahir Elçi ama
kamera kayıtları ortada yok.
Üç yıl geçti cinayetin üzerinden, tek
bildiğimiz şey, otopsi raporunda yer aldığı gibi,
Elçi’ye isabet eden kurşunun uzak bir mesafeden
atıldığı ama hâlâ şüphelisi olmayan bir ölüm
olayıyla karşı karşıyayız, hâlâ şüphelilerin
ifadesinin alınmadığı bir olayla karşı
karşıyayız. Anlaşılan, bu cinayeti sadece Dört
Ayaklı Minare gördü, o da konuşamıyor, konuşmuyor.
Sayın milletvekilleri, bu tür cinayetler sadece
bir kişiyi hedef almaz, toplumun bir kesimini ya da tamamını
hedef alır. Bu bakımdan, bu cinayetin aydınlatılması
toplumsal bir zorunluluktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
TURAN AYDOĞAN (Devamla) – Sayın
Başkan, devam edebilir miyim?
BAŞKAN – Sayın Aydoğan, tamamlayalım
lütfen.
TURAN AYDOĞAN (Devamla) – Elçi’yle beraber
orada hayatını kaybeden güvenlik görevlilerimizin ve olayın
aydınlatılması gerektiği kesindir ve tüm siyasi partiler
bunun aydınlatılması için çaba göstermelidir.
Ben sözlerimi Sayın Elçi’nin sözleriyle
bitiriyorum: Biz bu tarihî bölgede birçok medeniyete beşiklik etmiş,
ev sahipliği yapmış bu kadim bölgede, insanlığın
bu ortak mekânında silah, çatışma, operasyon istemiyoruz.
Savaşlar, çatışmalar, silahlar, operasyonlar bu alandan uzak
olsun diyoruz. Tarihine, tarihsel değerlerine sahip çıkmayan
toplumlar, doğru ve güvenli bir gelecek kuramazlar.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve
HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerinde, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Mahmut Atilla
Kaya.
Buyurun Sayın Kaya. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MAHMUT ATİLLA KAYA
(İzmir) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; HDP
grup önerisi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, Diyarbakır
Barosu Başkanı Sayın Tahir Elçi ve o saldırıda
şehit olan 2 kahraman güvenlik görevlimiz Ahmet Çiftaslan ve Cengiz
Erdur’u da rahmetle anıyorum.
Değerli milletvekilleri, olaya ilişkin
tahkikat Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığının 2015/42413 sayılı
dosyasıyla devam etmektedir. Anayasa’mızın 6’ncı, 9’uncu
maddeleri ve 138’inci maddesinin üçüncü fıkrası gereğince, HDP
Grubunun da çok iyi bildiği şekilde aslında bu grup önerisinin
Mecliste görüşülme imkânı yoktur çünkü artık yargının
kontrolüne geçmiş ve tahkikatı devam eden bir konu söz konusudur.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Üç yıldır
bir arpa boyu yol alamadınız, üç yıldır.
MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Tahkikata
gelince, bakın, benden önceki değerli konuşmacılar
aslında olayı başka bir boyuttan ele aldılar ama çok iyi
hatırlayalım ki Sayın Tahir Elçi, bir gün öncesinde çukur
siyasetine, hendek siyasetine karşı bir açıklama yapacağını,
bir basın toplantısı yapacağını belirtmiş ve
akabinde PKK’nın 1 numaralı hedefi hâline de gelmişti.
FATMA KURTULAN (Mersin) – Geçin onları, geçin.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) –
Araştırın, araştırın.
MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Ve bu
saldırıdan hemen sonrası, olay yerine giden Diyarbakır...
(HDP sıralarından gürültüler)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Duyamıyoruz
Başkan, duyamıyoruz; konuşuyor arkadaşımız.
FATMA KURTULAN (Mersin) – Araştırın.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) –
Araştırın madem öyle.
MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – PKK’yı
konuşmam sizi niye rahatsız ediyor ya, niye rahatsız ediyor ya,
niye rahatsız ediyor? (HDP sıralarından gürültüler)
FATMA KURTULAN (Mersin) – Hayır, hayır;
araştırın, kimin yaptığını
araştırın.
BAŞKAN – Arkadaşlar, niye kürsüdeki hatibi
dinlemiyoruz?
MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Diyarbakır
Cumhuriyet Başsavcımız, Başsavcı Vekilimiz ve 8 avukat
arkadaşımızın katılımıyla olay yeri inceleme
yapılmasına ilişkin oraya heyet gittiğinde PKK
saldırıları yüzünden heyetin orada güvenliği
sağlanamadığı için -roketatarlarla biliyorsunuz o dönemde
saldırı yapılmıştı olayın olduğu yere-
ve akabinde, daha sonra 30 Kasımda ve yine 3 Aralıkta olay yeri
incelemesi yapılmaya çalışılmış ama bu,
PKK’nın yapmış olduğu saldırılar sebebiyle mümkün
olmamıştır. Kamera kayıtlarından bahsedeyim,
bakın, tüm kamera kayıtları incelenmiştir ve dosya
münderecatı içerisinde bulunmaktadır.
Yine, özellikle sizin bahsettiğiniz Mardin
Kebap Evi’ndeki kameranın bir tanesinin
çalışmadığı noktasındaki iddia da, kesinti
olduğu iddiası da adli tıpta yapılan inceleme
noktasında da bu da çürütülmüş ve on üç saniyelik bir kesinti
değil, zaten kameranın hiç kayıt yapmadığı da net
bir şekilde anlaşılmıştır. Dolayısıyla
bakın, Tahir Elçi o dönem Diyarbakır’ı, Sur’u
açtığı çukurlarla, yaptığı barikatlarla,
hastanelere, okullara ve camilere yaptığı
saldırılarıyla Diyarbakır’ı ve Sur’u yaşanmaz
hâle getirmeye çalışan ve sizin gösteremediğiniz cesareti ve
yüreği gösterip PKK’nın çukur siyasetine karşı duruş
göstermesi sebebiyle…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Ne güzel
işte araştırma önergesi verdik, onaylayın, o zaman
araştıralım hep beraber.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) –
Araştırılsın o zaman.
BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Kaya,
lütfen.
MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – ...PKK
tarafından katledilmiştir. Araştırma da
savcılıkta yapılıyor. Aslında siz bu öneriyle
vicdanınızı rahatlatmaya çalışıyorsunuz.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) –
Biliyor musunuz faili? Ama söylüyorsunuz yani bunu söylemek için faili bilmeniz
gerekiyor.
MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Ama bakın,
her yıl Tahir Elçi’nin yıl dönümlerinde vermiş olduğunuz bu
önerilerle vicdanınızı rahatlamazsınız.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sen Hükûmetsin
Hükûmet, açığa çıkarmak senin elinde.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) –
Öyleyse biz bilmek istiyoruz yani.
MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Eğer Tahir
Elçi gibi duruş gösterip PKK’yı bir terör örgütü olarak
lanetlemedikten sonra…
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Tam da bundan
linç edildi, tam da bundan, tam da bundan linç edildi.
MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – …sizin
yaptığınız ve ortaya koyduğunuz her türlü işlem,
her türlü söz ne bizim ne de milletimizin vicdanında boş olarak kabul
edilecektir diyorum Başkanım. Tekrar yüce heyetinizi saygıyla sevgiyle
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FATMA KURTULAN (Mersin) – Tamam onaylayın,
araştırın, araştırın.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – Tamam
bulalım.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) – Üç senedir
bir şey yapamadınız ya.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Başkan,
açık sataşma vardır, bir cesaret göstermediğimizden ve bu
konuyu vicdanımızı rahatlattığımızdan…
BAŞKAN – Size, şahsınıza
mı?
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Grubumuza
açık sataşma vardır, söz istiyorum. Ben konuştum
Başkan, başka sataşacak biri var mı?
BAŞKAN – Hayır grupla, genel, isim vermedi
çünkü, şahsa ait bir şey değildi.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) –
Konuşmamıza, hayır, grubumuza sataşmaydı.
FATMA KURTULAN (Mersin) – Başkan, grup
adına istiyoruz, arkadaşımız konuşacak.
BAŞKAN – Tamam buyurun Sayın Acar
Başaran.
Yeni bir sataşma olmasın lütfen,
uzatmayalım konuyu.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran’ın, İzmir
Milletvekili Mahmut Atilla Kaya’nın HDP grup önerisi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasında HDP
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Değerli
arkadaşlar, biz burada çok olağan bir şeyden söz ediyoruz. Bu
Meclisin bir çalışma usulü var ve biz burada bir şaibenin
olduğunu, toplum vicdanının bu konuda yara
aldığını, bu yarayı gidermenin yol ve yönteminin de bu
Mecliste bir komisyon kurmak olduğundan söz ediyoruz, tıpkı
Tahir Elçi’ye yapıldığı gibi burada biz linç ediliyoruz.
Aynen bu sözlerden linç edildi Tahir Elçi, bakın, aynen bu. Tahir Elçi, televizyon
programında ne demişti? “PKK terör örgütü değil.” demişti.
Bu sözü onu katledilmeye götürdü. Şu anda burada bize yapılan da
aslında Tahir Elçi’ye yapılanın bir benzeridir. (HDP
sıralarından alkışlar)
Bakın, hiç kimse, düşüncesini
açıkladığı için linç edilemez, hedef gösterilemez. Bu, bir
defa, yasaya da aykırı, ayrıca imzalamış
olduğunuz uluslararası sözleşmelere de aykırı.
Şimdi, biz “Şu, bu mu suçlu.” diyoruz yoksa “Buyurun, gelin, bu
konuyu araştırılalım.” mı diyoruz?
Şimdi, bizim korkumuz yok arkadaşlar. Biz
HDP Grubu olarak ne sözümüzü söylemekten ne de çıkacak sonucun bize
dokunmasından çekiniyoruz ama çekinenler var ki bu öneriyi sunduğumuz
için reddediyorlar. Mademki sizinle hiçbir bağlantısı yok, mademki
dosya çok iyi ilerletiliyor, mademki soruşturma dört dörtlük
ilerletiliyor, mademki siz bütün yaptıklarınıza rağmen
sonuç alamıyorsunuz, buyurun, gelin komisyon kuralım,
araştıralım, bakalım gerçekten bunları yapıyor
musunuz yoksa tıpkı 90’lı yıllarda olduğu gibi
binlerce faili meçhule ek bunu da mı yapmak istiyorsunuz?
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – “PKK,
terör örgütü.” deyin!
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) – Tabii,
bundaki mesaj açıktı, burada mesaj, toplumun diğer kesimine,
muhalif kesimineydi. “Muhalif hiçbir söz söylemeyeceksiniz, söylediğinizde
Dört Ayaklı Minare’nin altında katledilirsiniz.” denmişti ama
Tahir Elçi’nin bir sözünü buradan tekrar hatırlatayım, demişti
ki o böyle basın önünde: “Biz sizin ağababalarınıza diz
çökmedik, sizden mi korkacağız?”
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – PKK, eli kanlı
bir terör örgütüdür!
MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) –
Başkanım, sözlerimi başka manasıyla, değiştirir
yönde kullandı. Ben de sataşmadan ötürü söz istiyorum.
FATMA KURTULAN (Mersin) – Ne dedik?
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Nereye
çektik?
BAŞKAN – Bir dakika.
Sizinkini ona sormadık, onunkini de size
sormayacağız.
Buyurun Sayın Kaya.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Hedef
gösterdi, açıkça hedef gösterdi! Başımıza gelecek her
şeyden sorumludurlar!
BAŞKAN - Yani kendisinin söylediği bir
sözün farklı bir şekilde atfedildiğini ifade ediyor.
Bakalım…
2.-
İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya’nın, Batman Milletvekili
Ayşe Acar Başaran’ın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Sayın
Başkanım, bir defa, söylediğim her kelimenin sonuna kadar
arkasındayım, bunu ifade edeyim.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) -
Başımıza gelecek her şeyden sorumludur, burada
kayıtlara geçsin.
BAŞKAN – Lütfen…
MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) – Bakın, çok
doğru bir tespit yaptınız. Evet, PKK için, kendisi gibi
düşünmeyen Kürt yok, PKK’nın aslında Kürt diye bir derdi de yok.
PKK’nın burada ortaya koyduğu “Eğer ki siz, PKK’nın
istediği gibi düşünmezseniz Tahir Elçi gibi katlederim sizi.” diyor.
(HDP sıralarından gürültüler)
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Konu PKK
değil…
GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Tahir Elçi
katledildi.
BAŞKAN – Arkadaşlar, ne oluyor
anlamadım.
MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) - Ortaya
koymuş olduğu uygulama budur. (AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar, HDP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Ne oluyor yani? Size ne oluyor?
MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) - PKK için Türk
yoktur, PKK için kadın, yaşlı, erkek, çocuk ya PKK için bebek
yoktur, varsa yoksa kan vardır.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Ya,
gidin söyleyin onlara, bize niye söylüyorsunuz?
MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) - Şimdi
kadın hakları savunucusu olarak biliyoruz sizi, değil mi,
kadın hakları konusunda da…
HÜDA KAYA (İstanbul) – Ya, Tahir Elçi’yi
konuşuyoruz.
MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) - …çok özellikle
sözleriniz var. Orada Kürt çocuklarını eğitmek için giden ve
şehit olan kadın öğretmenlerimiz için bir kelime ettiniz mi?
Şu çatı altında bir kelime ettiniz mi? Etmediniz, edemezsiniz.
(AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar, HDP
sıralarından gürültüler)
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Sizin
politikalarınız… Onu da siz yaptınız. Sizin bu
savaşçı politikalarınız olmasa insanlar ölmez.
MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) - İşte
sizin bu duruşunuz, sizin bu ikiyüzlü tavrınız, zaten bizim
burada üstünü çizdiğimiz, altını çizdiğimiz bu. Bakın
bu nefret diliyle, ayrıştırıcı dille hiçbir çözüm
bulamazsınız. (AK PARTİ ve HDP arasında karşılıklı
konuşmalar)
HÜDA KAYA (İstanbul) - Biz barış
diyoruz, siz…
MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) - Size burada bunu
ifade edeyim. “Yurtseveriz” diyorsunuz değil mi? “Yurtseveriz” diyorsunuz
değil mi, kendinizi öyle tanımlıyorsunuz.
BAŞKAN – Karşılıklı
konuşmayalım.
MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) - Yurtsever demek,
yurduyla özdeşleşmek demektir.
BAŞKAN – Genel Kurula hitap edin Sayın
Kaya.
MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) - Sizler bizim
yurdumuzu bölmek isteyen, parçalamak isteyen, kendisi gibi düşünmeyen
herkesi katleden hain bir örgüte terör örgütü bile demiyorsunuz. (AK PARTİ
ve MHP sıralarından alkışlar, HDP sıralarından
gürültüler) Dolayısıyla siz ne zaman PKK’ya terör örgütü deyip
PKK’nın eylemlerini bu çatı altında lanetlersiniz o zaman biz
sizin dediklerinizi dikkate alırız diyorum.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) -
Yazıklar olsun! Yazıklar olsun!
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Bölücüsünüz bölücü!
HÜDA KAYA (İstanbul) – Başkan, tahrik
ediyor, necisiniz?
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Aynen Tahir
Elçi’yi bu zihniyet katletti.
MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) - Hepinizi tekrar
saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar)
HÜDA KAYA (İstanbul) – Resmen provokatörlük
ediyorsunuz.
FATMA KURTULAN (Mersin) – Sayın Başkan…
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – Niye
neyi söyleyeceğimize siz mi karar veriyorsunuz ya! Biz istediğimizi
söyleriz, siz de çıkıp söyleyin.
BAŞKAN – Arkadaşlar, ne oluyor böyle?
Kimse birbirini anlamıyor, herkes gürültü yapıyor, konuşmak
değil bunun adı. Lütfen… Grup Başkan Vekiliniz konuşmaya
çalışıyor müsaade ederseniz.
Buyurun Sayın Kurtulan.
FATMA KURTULAN (Mersin) – Sayın Başkan,
ikiyüzlü bir politikanın sahibi olduğumuzu iddia etti ve ondan sonra
da zaten bütünüyle bir linç kampanyasına hedef gösteren, partimizi
farklı bir şekilde itham eden söylemlerde bulundu. Söz
hakkımız doğmuştur. İki dakikalık söz talep
ediyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kurtulan. (HDP
sıralarından alkışlar)
3.-
Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, İzmir Milletvekili Mahmut
Atilla Kaya’nın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
FATMA KURTULAN (Mersin) – Değerli
arkadaşlar, şimdi, uzunca bir zamandır, özellikle seçim süreci
başladığından beri, gruplar arasında bir
milliyetçilik-ırkçılık yarışına girmiş durumdasınız.
Bu partilerin ikisi, sizler, âdeta burayı linç etmeye çalışan
bir…
BAŞKAN – Sayın Kurtulan, lütfen, yeniden
tekrar bütün partileri katıyorsunuz, sabaha kadar devam edecek.
FATMA KURTULAN (Devamla) – Hayır, bir bütünle,
arkadaşlar, sadece bu değil, şunu söylüyoruz biz: Bu ülkenin
çocukları dağlarda birbirini öldürüyorsa oturup bunu düşünmeniz
lazım.
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – PKK
öldürüyor, PKK! Biz kimseyi öldürmüyoruz!
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – PKK öldürüyor!
FATMA KURTULAN (Devamla) – Ceylan derili koltuklarda
bu siyaseti yapamazsınız. O gençlerin ömrünün üzerine, hayatları
üzerine siyaset yapıp burayı taziye evine çevirmişsiniz.
Taziyenizi diledikten sonra bu ceylan derili koltuklarda, ondan sonra bu
kapıdan çıktıktan sonra güle oynaya
koltuklarınızın ömrünü uzatma derdine düşüyorsunuz.
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Sen
kilimde mi oturuyorsun? Sen toprakta mı oturuyorsun?
FATMA KURTULAN (Devamla) – Sizin derdiniz budur! Biz
buna alet olmayacağız. Siz bizi burada linç etseniz de, cenazemiz
buradan çıksa da “barış” demeye devam edeceğiz. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Tahir Elçi cinayetini
saptıramazsınız, sağa sola çekemezsiniz, gözünüzün önünde
öldürüldü, iki polis de öldürüldü, gelin araştıralım, gelin
araştıralım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – PKK öldürdü!
SERMİN BALIK (Elâzığ) – Şehit
oldu onlar!
FATMA KURTULAN (Devamla) – Her neyse, sen öyle
dersin, ben “öldürüldü” derim. Burası özgür bir kürsüyse bize ayar
vermeyin, burası diz çökmez, hiç unutmayın, ayar yeri değildir
burası. Herkes gelir, düşüncesini ifade eder, siz de gelirsiniz,
düşüncenizi ifade edersiniz. Oturduğunuz yerden HDP’ye ayar vermeye
çalışmayın. Tahir Elçi cinayetini araştırmak, tüm
yönleriyle cesaretlice araştırma ihtiyacı olan bir durumdur.
Gelin, biz size sunuyoruz, kim yaptıysa, kimin olduğunu iddia
ediyorsanız, araştıralım, sonuna kadar da üstüne gidelim.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
AYHAN EREL (Aksaray) – Sayın
Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun.
AYHAN EREL (Aksaray) - Konuşmacı,
partimizi göstererek ırkçılıkla itham etmiştir. Bize,
lütfen, söz verin.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Vallahi,
üstüne alınan artık…
BAŞKAN – Bir dakika…
Sayın Grup Başkan Vekili…
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Sizi kastetmedi
ya, sizi kastetmedi, alınganlık göstermeyin.
AYHAN EREL (Aksaray) - İYİ PARTİ’yi
kastederek İYİ PARTİ’ye sataşmada bulunmuştur.
BAŞKAN – Bir dakika…
Sayın Grup Başkan Vekili, buyurun.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Efendim, bizi
gösterdi. Alınganlık göstermesinler.
AYHAN EREL (Aksaray) – Hayır, hayır, “iki
parti” dedi.
BAŞKAN – Ben dedim aslında “Kimseyi
gösterme.” ama maalesef…
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Adalet ve
Kalkınma Partisi ile bizi gösterdiler.
AYHAN EREL (Aksaray) – Hayır efendim, iki
partiyi, burayı gösterdiler.
BAŞKAN – Buyurun, yerinizden…
İsim vermedi, böyle bir işaret oldu ama
gene de…
AYHAN EREL (Aksaray) – “Bu iki parti” dedi. Efendim,
sataşmadan dolayı ben, lütfen, kürsüden söz istiyorum.
BAŞKAN – Bir bakalım, bir dinleyelim sizi
yerinizden.
Buyurun.
AYHAN EREL (Aksaray) - Bir partinin grup sözcüsü,
grubumuza dönerek buradaki iki partiyi ırkçılık ve
milliyetçilikle suçlamıştır; dolayısıyla, partimize
bir sataşma olmuştur.
FATMA KURTULAN (Mersin) – Milliyetçilikte
yarış hâlindesiniz, yarış hâlindesiniz.
AYHAN EREL (Aksaray) - Müsaadenizle, kürsüden iki
dakika buna cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun, buyurun. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Arkadaşlar, sataşmadan söz alan
arkadaşlar yeni sataşmalar yapıyor. Böyle giderse bir konuda,
malumunuz, Başkanın takdir yetkisi var bu sataşmalar konusunda,
onu biraz kısıtlı kullanacağım.
4.-
Aksaray Milletvekili Ayhan Erel’in, Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasında
İYİ PARTİ’ye sataşması nedeniyle konuşması
AYHAN EREL (Aksaray) – Başkanım,
Teşekkür ediyorum.
İYİ PARTİ, Türkiye’deki ayrıştırmaya,
bölünmeye, ötekileştirmeye karşı Türk milletini, 81 milyonu
aynı ülküler, aynı idealler etrafında birleştirmek
amacıyla kurulmuştur; bir kazağın fermuarı gibi
fermuarı çekip Türk milletini tekrar aynı ülküler etrafında
birleştirmeyi hedef edinmiştir. İYİ PARTİ
milliyetçidir, Türk milliyetçisidir ama kesinlikle ırkçı
değildir. Allah’ı, kitabı, Kur'an’ı bir olan, aynı
kıbleye yönelen, aynı Peygamber’in ümmeti olan, camileri ve mezarları
bile aynı olan bir milleti bölüştürmek, ayrıştırmak
İYİ PARTİ’nin felsefesinde yoktur. Bizim hedefimiz;
Doğu’dan Batı’ya, Kuzey’den Güney’e bu bayrak altında
yaşamaktan gurur duyan, bayrağın altında
yaşadığından dolayı, bu memleketin havasını
teneffüs ettiğinden dolayı mutlu olan, içtiği suya ihanet
etmeyen, altında gölgelendiği bayrağa kem gözle bakmayan her
vatandaşımızı bu milletin kutsal, değerli bir ferdi
olarak kabul eder ve bunların hepsini İYİ PARTİ olarak
bağrına basar. Biz kesinlikle etnik yapıdan dolayı Türk
milletini ayırma niyetinde değiliz; milliyetçiyiz ama ırkçı
değiliz. Bu böyle biline. Türk, Kürt kardeştir, bölen kalleştir
felsefesinden gelen bir görüşe bu şekilde ithamı
yakıştırmıyorum.
Hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Bülbül, buyurun.
5.-
Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Mersin Milletvekili Fatma
Kurtulan’ın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin
ırkçılık veya milliyetçilik yarışı içerisinde
olması gibi bir durum söz konusu değildir. Türkiye'de
milliyetçiliğin sadece Milliyetçi Hareket Partisi tekelinde olduğu
gibi bir durum söz konusu da değildir. Sadece şunu ifade ederiz:
Milliyetçi Hareket Partisi, Türk milliyetçiliğine inanan, Türk milletinin
tamamını bu memleket sınırları içerisinde
yaşayan, kendini bu bayrağa, bu vatana bağlı hisseden,
mensubiyet şuuru içerisinde olan herkesi bu aziz milletin, Türk milletinin
şerefli bir mensubu olarak kabul eder. Bunun adı, bu tarif
milliyetçilik tarifimizin özünü teşkil eder. Biz, bu milletin, bu
anlayışa sahip olanların milliyetçisiyiz. Biz, onların
yükselmesi, mutluluğu, iyi günlerde, iyi şartlar içerisinde
olmasını hedefleyen bir hareketiz; ona karşı yönelecek her
türlü saldırıya karşı da en şiddetli cevabı
vermeyi kendisine düstur edinmiş bir siyasi hareketiz. Milliyetçi Hareket
Partisi olarak bizim bu çatı altında da Türk milletinin, Türkiye
Cumhuriyeti devletinin her bir karış toprağında da
söylediğimiz şey aynıdır. Biz, herhangi bir şekilde
etnik köken, mezhep ayrımı gözetmeksizin bu milletin
tamamını kucaklayan bir siyasi hareketiz; yeter ki bu millete yönelik
olarak hasmane tutumlar karşımıza çıkmasın, bu milleti
bölmeye, parçalamaya yönelik tutumlar karşımıza
çıkmasın.
Bugün Tahir Elçi’nin ölümüyle, o cinayetle ve 2
polisimizin şehadetiyle alakalı olarak yürütülen soruşturmayla
alakalı meselenin gündeme getirilmesi başka bir şeydir, terör ve
terörist seviciliği ve güzellemesi yapmak başka bir şeydir.
Bunun bu çatı altında yapılmasına şiddetle
karşıyız. Bunu yapanları da şiddetle
kınıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Devamla) – Bitiriyorum
efendim.
BAŞKAN – Bitirelim.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Devamla) – Türkiye
Cumhuriyeti Allah’ın izniyle ilelebet payidar kalacaktır. Bunun en
büyük teminatı yüce Türk milletidir. Bizler Türkiye'de, Türk milletine
hasmane tutum sergileyen kimler varsa onun karşısındayız ve
bütün Meclisimizin, yüce Meclisimizin her bir ferdinin, her bir üyesinin de
aynı hassasiyet içerisinde olmasını bekleriz. Bunlar asgari
müştereklerimizdir. Bizlerin bu millete yönelen, bu memlekete yönelen
tehditlere karşı bir şeyleri ifade ederken
karşımızda aynı düşmanların ağzıyla
konuşuluyor olmasına da tahammül göstermemizi kimse beklemesin. (MHP
ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bugün Türkiye’yi bir yerlerde işgalci olarak
tarif edenlerin, Orta Doğu’da bugün gerçek işgali yapan Amerika’ya
karşı tek söz etmemesini de hayretle karşılıyoruz.
Sınıf mücadelesi içerisinden geldiklerini ifade edenlerin bugün
dünyadaki emperyalizmin, kapitalizmin babası olarak Amerika’yı
gördüğü bir ortamda, Amerika’yı sevicilikle, Amerika’yı
metheden, onun sırtını sıvazlayan bir anlayışla
bu Meclis çatısı altında, bu şekilde, samimiyetsiz bir
şekilde siyasetini yürütmesini de şiddetle kınıyorum.
Saygılar sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
V.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.-
HDP Grubunun, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve
arkadaşları tarafından, Tahir Elçi cinayetinin tüm
boyutlarıyla araştırılması amacıyla 27/11/2018
tarihinde TBMM Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 28
Kasım 2018 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Arkadaşlar, nihayet öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri
kabul edilmemiştir.
Şimdi, Sayın Gaytancıoğlu’nun
bir söz talebi var.
Buyurun Sayın Gaytancıoğlu.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
26.-
Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, Edirne’de sağanak
yağıştan özellikle Edirne merkez, Havsa ve Süloğlu ilçeleri
ile Tayakadın, Karakasım köylerinin etkilendiğine,
Oğulpaşa Köyü’nde bir yurttaşın kaybolduğuna,
yaşanan sel felaketi nedeniyle Edirnelilere geçmiş olsun
dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Edirne’mize son altmış beş
yılın en fazla yağışı dün akşam ve sabah
saatlerinde düşmüştür. Edirne’mizin -maalesef- şehir merkezinde
hastaneler su altındadır, yollar su altındadır. Bine
yakın araç sudan etkilenmiştir, selden etkilenmiştir,
elektrikler kesilmiştir, ciddi bir felaket yaşanmaktadır. Havsa
ilçemiz Oğulpaşa köyümüzde 1 yurttaşımız
kayıptır. Birçok canlı hayvan, küçükbaş, büyükbaş
hayvan telef olmuştur. Kısacası, Havsa, Süloğlu ve Edirne
merkezde, Edirne’nin yine Tayakadın köyünde, Karakasım köyünde ciddi
bir felaket yaşanmıştır. Kaybolan
yurttaşımızın bir an önce bulunmasını diliyorum.
Edirne’mize büyük geçmiş olsun diyorum.
Bu fırsatı verdiğiniz için de
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Gaytancıoğlu.
VI.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mustafa Şentop’un,
yaşanan sel felaketi nedeniyle Edirnelilere geçmiş olsun
dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması
BAŞKAN – Bu felaket için Edirne’deki
kardeşlerimize geçmiş olsun diyoruz. İnşallah bir can
kaybı olmadan bununla ilgili gerekli çalışmalar tamamlanır.
V.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.-
CHP Grubunun, gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında yer alan ekonomik gidişatın basın-yayın
sektörüne etkilerinin incelenerek başta kâğıt temini olmak üzere
sektörün sorunlarının çözülmesi amacıyla TBMM
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin (10/182) ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 28 Kasım 2018 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
BAŞKAN – Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi var,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
28/11/2018
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 28/11/2018 Çarşamba
günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Engin
Özkoç
Sakarya
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler” kısmında yer alan ekonomik gidişatın
basın-yayın sektörüne etkilerinin incelenerek başta
kâğıt temini olmak üzere, sektörün sorunlarının çözülmesi
amacıyla verilmiş olan (10/182) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesi’nin görüşmesinin Genel Kurulun
28/11/2018 Çarşamba günlü (bugün) birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere öneri sahibi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Eskişehir
Milletvekili Utku Çakırözer.
Buyurun Sayın Çakırözer. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Kocaeli Gebze’de viyadük
inşaatında beton blok düşmesi sonucu işçilerimizin enkaz
altında kalmasından duyduğum üzüntüyü ifade etmek isterim.
Cansız bedenlerine ulaşılan işçilerimize rahmet diliyorum,
enkaz altındaki emekçilerimizin de en kısa zamanda
çıkarılmasını temenni ediyorum.
Gerçek bir hak savunucusu olan Diyarbakır eski
Baro Başkanı Tahir Elçi’yi de katledilişinin 3’üncü yıl
dönümünde saygıyla anıyorum. Ölümünün üzerinden üç yıl geçti ama
cinayetle ilgili hâlâ adaletin yerini bulamamış olması hepimiz
adına düşündürücüdür.
Değerli arkadaşlarım, basın
özgürlüğü gerçek bir demokrasinin olmazsa olmazıdır. Bugün
basınımızın ve meslektaşlarım olan basın
emekçilerinin sorunlarını konuşmak ve çözüm yollarını
hep birlikte arayalım demek için karşınızdayım.
Türkiye’de basın kuruluşları çok çeşitli baskılarla,
kısıtlamalarla karşı karşıya. Başta Freedom
House olmak üzere, dünyanın basın konusunda indeks yapan,
sıralama yapan birçok kuruluşu Türkiye’yi “basının özgür
olmadığı ülkeler” arasında maalesef en tepede listelemekte.
Öncelikle, buna neden olan, adaletsiz yargılamalardır. Çok
sayıda basın mensubu yazdıkları haberler, yorumlar ya da
sosyal medya paylaşımları nedeniyle yargılanmakta,
soruşturulmakta, en kötüsü özgürlükleri ellerinden alınmakta.
İşte Eren Erdem, kısa süre öncesine
kadar milletvekiliydi ama gazetecilik döneminde yaptığı
gazetecilik faaliyeti nedeniyle şu anda yargılanıyor. FETÖ’nün
iç yüzünü kitap yazarak anlatan Eren Erdem, şimdi “üyesi olmamakla
birlikte FETÖ’ye yardım” iddiasıyla cezaevinde aylardır tek
başına hücrede tutuluyor, hem de bir gizli tanığın
ifadeleri nedeniyle. O gizli tanık mahkemede hâkimin
karşısında “Ben yanlış yaptım,
pişmanım.” demesine rağmen, Eren Erdem hâlâ tutuklu. Bu,
haksızlıktır, hukuksuzluktur, vicdansızlıktır.
Sadece o mu? İsminaz Temel bir yıldır tutuklu, Cumartesi
Annelerinin fotoğrafını çektiği için ama işi zaten
foto muhabirliği.
FETÖ kanlı darbe girişimini
gerçekleştiren, vatandaşlarımızı kurşunlayan,
üzerlerine tank sürenler ile eleştiren, yorum yapan gazeteciler bir
tutulmakta. Gazetecilere, yazarlara ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezaları verilebilmekte. Sadece geçen ay 42 gazeteci
yargılandı. Yargılamaların ötesinde, gazetecilerin bir de
ekonomik özgürlükleri ellerinden alınmış durumda. Ekonomik
özgürlük olmadan basın özgürlüğü olmaz, olamaz. Yazılı
basın bugünlerde en kritik günlerini yaşıyor; gazeteler
kapanmanın eşiğinde, kitap basılamıyor, kültürel hayat
hızla çölleşiyor.
AKP hükûmetleri döneminde yapılan
özelleştirmeler sonucunda Türkiye, üreticisi olduğu birçok konuda
ithalatçı hâle geldi. SEKA’nın özelleştirilmesinin sonucunu
bugün kâğıt krizi olarak hep birlikte yaşıyoruz. Gazete
kâğıdı fiyatı döviz krizinin de etkisiyle 4 kat arttı.
Gazeteler yayınlarına ayırması gereken zamanı ve
emeği, gazetelerin ihtiyaçlarının temini için harcamak zorunda
kaldı. Artan maliyetleri karşılamakta zorlanan gazeteler,
fiyatlarına zam yapmak, sayfa sayılarını düşürmek,
haftanın bir iki günü yayınlarını durdurmak gibi
seçenekleri kullanmak zorunda. Habertürk ve Vatan gazeteleri kapandı,
Aydınlık gazetesi yayınına üç gün ara verdi, Sözcü gazetesi
ekini kapattı, Millî Gazete sayfa sayısını düşürdü;
Dünya, Sözcü, BirGün, Posta ve Cumhuriyet zam yapmak durumunda kaldı.
Resmî ilanlara son dört yılda sadece yüzde 15 artış
yapıldı. Resmî ilanlara her gazete eşit olarak
ulaşamıyor, yerel gazeteler teker teker kapanıyor. İzmir’de
7 gazete artık hafta sonları çıkmıyor. Aydın’da,
Kastamonu’da -az önce arkadaşımız söyledi- gazeteler artık
haftalık çıkma kararı alıyor. Karar gazetesi
geçtiğimiz günlerde bir başyazı yayımladı ve reklam
vermek isteyen şirketlerin -hem kamu şirketlerinin hem özel
şirketlerin- engellendiğini, ilan ambargosu olduğunu dile
getirdi. Reklamlar, yayınların izlenme ve okunma oranlarıyla
değil, iktidara yakınlığıyla doğru
orantılı olarak veriliyor. Birçok gazete resmî ilanlarla ayakta
kalmaya çalışıyor. Bugün Basın İlan Kurumu
toplantısı vardı. Basın İlan Kurumundan resmî ilan
gelirlerinde enflasyonu da dikkate alacak bir artış bekliyoruz, aksi
takdirde hem yerel hem ulusal gazeteler kapanmaya devam edecek.
Kâğıt sorunu sadece gazeteleri
etkilemiyor, kültürel hayatı da çölleştiriyor. Kitap
basımının maliyeti 4 kat, çeviri kitabın maliyeti 3 kat
artmıştır. Yayınevleri kitap basamıyor ya da kitap
satış fiyatlarına zam yapmak zorunda kalıyor. Aktüel
Arkeoloji dergisi basımını erteledi, Uğur Mumcu
Araştırmacı Gazetecilik Vakfı kitaplarını
basamıyor, Ayrıntı Yayınevi satışlarına zam
yapmak zorunda kaldı, Yenidevir Yayınları kitap
baskılarını durdurdu. Matbaalar da iflasın eşiğinde,
borçları 3 kat arttı, ertesi gün dükkânlarını açıp
açamayacaklarının endişesini taşıyorlar. Önlem
alınmazsa kitap, gazete, dergi okumak artık lüks olacak, kültürel
çölleşme artacak; kültürel hayat, çok sesli medya ve halkın haber
alma hakkı ortadan kalkacak. Gazeteler ve yayıncılar “Krizin
devam ettiğini düşünmek bile istemiyoruz, bizim için başvuracak
bir yöntem kalmadı.” diyorlar. Zaman kaybetmeden, acil olarak çözümler
üretilmeli. Bu çözümlerimizi aşağıda sıralamak isterim.
Birincisi, kâğıt temini bir devlet
politikası olmalı. Kâğıt, özel ürün statüsünde…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çakırözer,
tamamlayalım lütfen.
UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) - Kâğıt temini
bir devlet politikası olmalı, kâğıt üretimi stratejik
olarak öncelikli sektörler arasına alınmalıdır. Yerli
kâğıt üretimi konusunda kapsamlı altyapı
yatırımları gündeme alınmalıdır. Döviz kuru,
gazeteler ve yayıncılık sektörü için sabitlenmelidir.
Kâğıt ithalatı için ödenen KDV yüzde 8’den yüzde 1’e, baskı
malzemeleri için yüzde 18’den yüzde 8’e düşürülmelidir. Yazar ve
çevirmenlerden alınan yüzde 17 gelir vergisi ve yüzde 18 KDV
kaldırılmalıdır. Yayıncıların 2 milyarı
aşan bekleyen KDV alacaklarının hemen ödenmesi
yayınevlerinin ayakta kalmasını sağlayacaktır. Medya
ve yayıncılık sektörünün devamlılığı için
devlet kâğıtta, vergi ve sigorta primlerinde sübvansiyon
uygulamalıdır. Küçük ve orta işletmelere kredi
sağlanması konusunda teşvik verilmelidir. İşsizlik
oranının zaten yüksek olduğu bu alanda gazetecilerin işçi
çıkarmasının önlenmesi için vergi ve sigorta primi ödemeleri
belirli bir tarihe kadar ertelenmelidir. Basın İlan Kurumu ilan
fiyatlarına kâğıdın artan maliyetlerini de dikkate alan
ölçüde, en az yüzde 50 oranında zam yapmalıdır.
Basın özgürlüğü olmadan Türkiye’de
demokrasi, hukuk devleti olamaz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Öneri üzerinde İYİ PARTİ Grubu
adına Aksaray Milletvekili Ayhan Erel.
Buyurun Sayın Erel. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYHAN EREL
(Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet
Halk Partisinin, yazılı basın, medya sektörü,
yayıncılık sektörü, matbaacıların ekonomik kriz ve
kâğıt temini konusunda yaşadıkları sorunların
araştırılması hususundaki grup önerisi hakkında söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında, AK PARTİ
Grubundan vatandaşlarımızın bir ricası var, öncelikle
onu dile getirmek istiyorum. Toplum Yararına Program projesi
kapsamında çalışmakta olan işçilerimizin sözleşmeleri
aralık başında sona ermektedir. Aslında bu program,
işsizliği azaltmak, kendi memleketlerinde iş bulamamaktan
dolayı geçim sıkıntısı çeken
vatandaşlarımıza bir nebze olsun soluk aldırma
amacıyla uygulanan yararlı bir proje. Ancak aralık
ayının başında biten bu projeyle birlikte işsiz olan
vatandaşlar karın kışın ortasında aşsız
ve işsiz kalacaklar. Bu durumun dikkate alınarak bu
işçilerimizin en azından mart ayı sonuna kadar
sözleşmelerinin, çalışma sürelerinin uzatılmasını
talep ediyoruz.
On altı yıldır
ülkemizi yöneten siyasi iktidarın sorunlara kısa vadeli, geçici
çözümler üretme alışkanlığının, uyarılara
kulak tıkayarak “Ben yaptım, oldu.” anlayışının
bir sonucuyla tekrar karşı karşıya gelmiş
bulunmaktayız. Ülkemizin en köklü iştiraklerinden SEKA
kâğıt fabrikalarının “özelleştirme” adı
altında, dönemin bakanının da tabiriyle “Babalar gibi
satarım.” anlayışıyla özelleştirildiği hepimizin
hafızalarındadır.
Bunlardan bir tanesi Giresun SEKA Aksu
Kâğıt Fabrikası. Aksu Kâğıt Fabrikasını 5
milyon TL’ye alan şirket yaklaşık beş yıl sonra bu
fabrikanın makinelerini 11 milyona, arazisini 68 milyona satmış
ve beş yılda şirket 74 milyon Türk lirası para
kazanmıştır. Bu durumu Türk milletinin takdirine
bırakıyorum.
Yine, geçtiğimiz günlerde Sanayi ve Teknoloji
Bakanı Sayın Varank’ın bütçe görüşmelerindeki
“Geçmişteki ağır sanayilerimizi teker teker kuracağız
da…” ifadesi, iktidarın geçmişte yaptıkları sözde
özelleştirmelerdeki yanlışlarının kabulünü ortaya
koymuştur.
Gelinen nokta itibarıyla bizim İYİ
PARTİ olarak duruşumuz, muhalefet anlayışımız,
bağcı dövmek değil üzüm yemektir. Milletimizin bizden beklentisi
de bu yöndedir. Bu konuyla ilgili İYİ PARTİ Grubunun önergesi
mevcuttur. İlgili bakana, yazılı soruyla, kâğıt
maliyetlerinin artmasıyla ilgili sorularımızı yönelttik.
Konunun kesinlikle takipçisi olacağız. Bu anlayışla,
sektörün dertlerine çare aramak, yaşanan krizin etkisini azaltmak, çözüm
arayarak katkı sağlamak istiyoruz.
Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Öneri üzerinde Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan.
Buyurun Sayın Paylan. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (Diyarbakır) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, üç yıl önce katledilen
barış güvercini Sevgili Tahir Elçi’yi saygıyla anmak istiyorum.
Tahir Elçi cinayetinin üç yıldır maalesef
üstü örtülmeye çalışılıyor. Az önce de Türkiye Büyük Millet
Meclisi bu cinayetin araştırılmasını bir kez daha
reddetti. Unutmayın ki arkadaşlar, katilleri koruyan cinayete
ortaktır.
Değerli arkadaşlar, önergeye gelirsek,
basın özgürlüğü konusunda, bütün özgürlük alanlarında
olduğu gibi, Türkiye karanlık bir dönem geçiriyor. Bakın,
Sınır Tanımayan Gazetecilerin endeksinde 180 ülke var, biz
157’nciyiz arkadaşlar. Yani Afrika’nın bazı ülkeleri, Kuzey Kore,
Suudi Arabistan gibi ülkelerle aynı ligdeyiz yani 5’inci ligdeyiz, amatör
ligde dahi değiliz. Bu ortamda basın özgürlüğünden bahsedemeyiz.
Bakın, mevcut durumda basının önünde
iki seçenek var arkadaşlar. Ya bu Sabah gibi, bu paçavra AKP bültenleri
gibi olacaksın, Yeni Şafak gibi olacaksın, Star gibi
olacaksın, Akşam gibi olacaksın, havuza yeni katılan
Hürriyet gibi olacaksın, havuza katılan Milliyet gibi olacaksın,
Türkiye gibi olacaksın, Akit gibi olacaksın. (HDP
sıralarından alkışlar) Ne olacak? Yandaş
olacaksın, havuza katılacaksın. Havuzdan ne olacak? Sana hortum
bağlanacak. (HDP sıralarından alkışlar) Yani bütün
reklamlar sana doğru akacak ve ne yapacaksın? “Padişahım
çok yaşa.” diyeceksin, “Padişahım çok yaşa.” diyeceksin.
Bakın, hepsi aynı manşet.
Değerli arkadaşlar, bakın, eğer
ki bir tasarruf arıyorsak bu önergede, ya niye 10 tane gazete
basıyorsunuz? Hepsi aynı manşet; bir tane basın, hepsi tek
bülten olsun, bir elden “Padişahım çok yaşa.” deyin. İsraf
değil mi arkadaşlar bu? İsraf, israf; hepsi aynı
manşet. Bakın, bütün ilanlar size akacak ve tek bir gazeteyle bunu
yapabilirdiniz arkadaşlar.
İkinci seçenekse özgür basın olmak
arkadaşlar, özgür basın. Ama bunun bedeli var; hapislerle,
tutuklamalarla, baskılarla karşı karşıya
kalırsınız, her gün operasyon yapılır; bunun bedeli
bu. Başka ne olur? Reklam ambargosuyla karşı karşıya
kalırsınız. Bakın, içinizden çıkan Akif Beki diyor ki
arkadaşlar: “Karar gazetesine bile reklam ambargosu var.” Bu gazeteler
böyle finansal baskılarla karşı karşıya kalıyorlar.
Başka ne olur? Maliyet baskısı… Bu gazetelerin elbette
bütçelerini siz karşılıyorsunuz, bu paçavraların, AKP
bültenlerinin ama diğer gazeteler 3 misline varan kâğıt ve
diğer maliyetlerle karşı karşıya kalıyorlar.
Bakın, yerel gazeteler 2 binden bine düştü
arkadaşlar ve azınlık gazeteleri şu anda can
çekişiyorlar. Bütün bunlarla ilgili tedbirler almak için bu önergeyi
destekliyoruz değerli arkadaşlar.
Bakın arkadaşlar, bu baskıların
sebebi ne peki?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
GARO PAYLAN (Devamla) – Sayın Başkan, bir
dakika verir misiniz.
BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.
GARO PAYLAN (Devamla) – Yani yandaşları
destekleyip diğer gazetelerin reklamlarını kesmenin, maliyet
baskıları altında bırakmanın sebebi ne? Okumasın
vatandaşlarımız, sorgulamasınlar, eleştirmesinler;
amacınız bu.
Ama unutmayın arkadaşlar, bakın,
eleştirilmezseniz en büyük kötülüğü kendinize yaparsınız,
bir de Erdoğan’a yaparsınız. Çünkü unutmayın,
eleştirilmeyen her güç hata yapar ve hata yapanlar ne der?
“Kandırıldım, aldatıldım.” der. Bırakın,
özgür basın sizi eleştirsin, siz de, biz de, hepimiz de daha az hata
yapalım.
Ayrıca, ciddi bir işsizlikle
karşı karşıyayız medya sektöründe. Değerli
arkadaşlar, yayıncılar, medya krizde ve iletişim
fakültelerinden mezun olanlar iş bulamama sıkıntısıyla
karşı karşıya. Mevcut durumda da ciddi
sıkıntılar var.
Değerli arkadaşlar, son olarak, havuzu
değil, özgür basını kurtarmak için hep beraber bu önergeye
destek verelim diyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Turan.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
27.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Diyarbakır Milletvekili Garo
Paylan’ın CHP grup önerisi üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Sayın Başkan,
bir açıklama yapmak istiyorum izin verirseniz.
Bakınız, az önce Meclis kendi hür
iradesiyle bir oy verdi, her parti buna “evet” veya “hayır” şeklinde
oy verdi. Buradan yola çıkarak “Katilleri koruyan katillerle
ortaktır.” tarzı Meclisi itham eden bir söylemi doğru
bulmuyoruz.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Cinayete
ortaktır.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Eğer bu denirse
bizim de “Katillere, teröristlere ses çıkarmayanlar da teröristtir.” deme
hakkımız doğar. Bu, doğru bir yaklaşım
değil. O oylamayı yaptık, hür irademizle bunu geride
bıraktık.
Onun dışında, eline -çok ucuz
hareketlerle- tüm gazeteleri alıp da “paçavra” vesaire tarzı hakaret
etmenin, fikir, ifade özgürlüğünü zikreden bir insana
yakışmadığını ifade etmek istiyorum. Eğer
özgürlükse herkesinkini tabii ki okumayacak, o da olacak, bu da olacak. Sözüm
ona “ifade özgürlüğü” deyip de başka bir ifade özgürlüğü
olmamanın kapısını aralamanın doğru
olmadığını ifade ediyorum. Bu Meclisin kürsüsüne “paçavra”
tarzı yaklaşımların, ifadelerin de
yakışmadığını ifade etmek istiyorum.
HÜDA KAYA (İstanbul) – Vallahi onu Genel
Başkanınız da öyle söyledi, muhalefet edenlere “paçavra” dedi.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Söyle, “Ona da
yakışmadı.” de, ben seni alkışlayayım.
MENSUR IŞIK (Muş) – İşinize
gelmeyince paçavra olduk ha!
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Söyle, onu da
söyle.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Mahmut Bey, sabote etme.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sabote etmiyorum ki
senin söylediğini söylüyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Paylan’a
yakışmadı, Allah Allah!
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Biraz öncekini de
söyle, ona da ilave et.
BAŞKAN – Hayır, “Kürsüde gazete
reklamı yanlış.” demek istiyor.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Hayır,
Başkanım, Bülent Turan orada bir cümle söyledi, onu tekrar istiyorum,
bütün Meclis duysun isterim.
BAŞKAN – Tekrara ne gerek var? Kayıtlara
geçti, siz bakın, tekrar tekrar okuyun.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Geçmedi, Sayın
Başkan, geçmedi çünkü Bülent Turan bize dönerek söyledi.
HÜDA KAYA (İstanbul) – Çok güzel bir şey
söyledi, tarihe geçmeliydi aslında.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – “Paçavra” ifadesi iyi bir
ifade değil Sayın Başkan. Daha ne diyeyim?
BAŞKAN – Haklısınız.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) –
Yakıştırıyorsa yakıştırsın kendisi.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın
Başkan, Sayın Toğrul bir açıklasın, ne dedi Sayın
Turan?
V.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.-
CHP Grubunun, gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında yer alan ekonomik gidişatın basın-yayın
sektörüne etkilerinin incelenerek başta kâğıt temini olmak üzere
sektörün sorunlarının çözülmesi amacıyla TBMM
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin (10/182) ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 28 Kasım 2018 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Öneri üzerinde Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Mustafa Canbey.
Buyurun Sayın Canbey. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA CANBEY
(Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kocaeli’de meydana gelen göçükte hayatını
kaybeden işçilerimize Allah’tan rahmet, yaralı işçilerimize acil
şifalar diliyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi önerisi üzerine söz
almış bulunmaktayım. Basın-yayın ve matbaa sektörüne
ilişkin doğru bir bilgilendirmeyi Gazi Meclisimizle ve yüce
milletimizle paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bölgemizde birçok
devlette yönetilebilirlik olgusu ortadan kalkmışken, birçok ülke iç
savaş ve kaosu yaşarken, birçok terör örgütü bölgede ve dünyada
istikrarı ve huzuru dinamitlerken, yakın coğrafi havzamız
vekâlet savaşlarının merkezi hâline getirilmeye
çalışırken, Türkiye karşı karşıya
kaldığı tüm risk ve tehditleri bertaraf edip bölgesinde âdeta
bir istikrar adası hâline gelmiş, ay yıldızlı bayrağımız
da güvenin, huzurun ve umudun simgesi olmuştur. Herkesin büyük bir
saygı ve gıptayla ülkemizi takip ettiği bu süreçte, Türkiye
ardı ardına hayata geçirdiği mega projelerin yanında,
ekonomide yakaladığı 7,4’lük büyüme oranıyla da G20, OECD
ve Avrupa Birliği ülkelerine fark atarak zirveye yerleşmiştir.
Bunun yanında, artan teknoloji ve yaşanan
yoğun veri akışı medyayı anlık ve hızlı
bilgi akışını sağlamaya yöneltirken insanların
medyaya ulaşma alışkanlıklarını da
değiştirip dönüştürmeye başlamıştır. Bu
değişim ve dönüşümün sonucunda da yazılı medya yerine
görsel ve sosyal medyanın ön plana çıkmaya
başladığına hepimiz şahitlik etmekte, bu
değişen ve dönüşen medyanın da
kullanıcılarından biri olmaktayız. Zaten teknolojide
yaşanan bu büyük değişim ve dijitalleşmenin
hızlandığı günümüz dünyasında yazı ve baskı
kâğıdı üretiminin gerileyeceği öngörülmektedir.
Yaşanan bu gelişmelere rağmen, her
zaman her konuda olduğu gibi, basın-yayın ve matbaa sektörümüzün
sorun ve sıkıntılarına karşı, elbette ki AK PARTİ
olarak kayıtsız kalmadık. Basın-yayın ve matbaa
sektörümüzün kıymetli mensuplarının mağduriyetlerini de
gidermek adına birtakım hamleler ivedilikle hayata geçirildi. Bu
minvalde, yazılı medyanın desteklenmesinde önemli bir
işlevi yerine getiren Basın İlan Kurumu Genel Kurulu yerel
basının baskı ve kâğıt giderlerindeki maliyetlerini
azaltmak amacıyla gerçekleştirdiği olağanüstü
toplantısında gazeteler lehine önemli mevzuat
değişiklikleri gerçekleştirdi; asgari ilan alma
şartlarında önemli kolaylıklar sağlandı, gazetelerin
yüz ölçümleri konusunda rahatlamaları sağlandı, fiilî
satış noktalarında ve fiilî satış konusunda
kolaylıklar sağlandı.
Bu arada, ülkemizde yayınlanan gazetelerin
kâğıt ve baskı maliyetleri nedeniyle yarısının
kapandığı ve yayınlanan gazete sayısının
binin altına düştüğü doğru değildir. Basın
İlan Kurumunun verilerine göre şu anda sadece resmî ilan alan gazete
sayısı 1.111’dir. Bu sayıya haftalık, on beş günlük ve
aylık çıkan gazete ve dergiler de dâhil değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Canbey, tamamlayalım
lütfen.
MUSTAFA CANBEY (Devamla) – Eyvallah
Başkanım.
Ayrıca, Sanayi ve Teknoloji Bakanımız
Sayın Mustafa Varank’ın da daha önce açıkladığı
gibi, Balıkesir SEKA Fabrikası da önümüzdeki yılın ilk çeyreğinde
yıllık 300 bin ton kapasiteyle üretime geçecektir. Yine aynı
şekilde, Aydın’da benzer bir yatırım vardır, o da 2019
yılında faaliyete geçecektir.
Değerli milletvekilleri, bu konuyla ilgili
belirtmek istediğim bir başka husus da öğrencilerimizin ve velilerimizin
yükünü hafifletmek için ders kitaplarıyla ilgili de milletimize büyük
destek verdiğimizdir. 140 milyonu aşkın ders kitabı,
çocuklarımızın istifadesine ücretsiz olarak sunulmaktadır.
Bu minvalde dikkatinizi çekmek isterim ki
eğitim, millete hizmeti şiar edinen AK PARTİ’nin en öncelikli
gündem maddeleri arasında yer almıştır. Bu kapsamda,
eğitim bütçesi de birçok kez en fazla payın
ayrıldığı kalem olmuştur. Nitekim, 2002’de eğitime
ayrılan pay sadece 7,5 milyar lirayken 2019 için eğitimin bütçeden
alacağı pay yaklaşık 114 milyar liraya
çıkmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSTAFA CANBEY (Devamla) – Kıymetli
milletvekilleri, on altı yıldır hizmet ve çözüm üreten, derdi,
davası ve kavgası bu aziz milletin refahı ve bekası olan AK
PARTİ’nin tökezlemesi için el ovuşturup Türkiye'nin karşı
karşıya kaldığı meselelere dair çözümden yana en ufak
bir öneri sunamayanlara da belirtmek istiyorum ki Allah’ın izniyle AK
PARTİ iktidarlarıyla Türkiye bu zamana kadar olduğu gibi bundan
sonra da güçlü bir şekilde yoluna devam edecek ve inşallah, bizler de
–az önce burada sözü edildi- basın özgürlüğüne sonuna kadar sahip
çıkacağız; ondan hiç kimsenin şüphesi olmasın. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Özkoç.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Kayıtlara geçsin
diye söylüyorum. Balıkesir’deki SEKA fabrikasını hayata geçirmek
için çaba sarf ediyorsunuz. Peki, Kocaeli’deki SEKA fabrikasını neden
özelleştirdiniz? Madem memleketi, gerçekten bu büyük Türkiye’yi bu
şekilde yönetmeyi aklınıza koydunuz da bu konkordatolar,
işçilerin kendilerini yakmaları, insanların intihar etmeleriyle
ilgili, gerçekten kulaklarınız hiç duymuyor mu?
Seyrettiğiniz haber bültenleri sadece bir
televizyon kanalından olursa, onların söylediklerini basın
özgürlüğü olarak algılarsanız Türkiye'nin gerçekten ne
çektiğini anlayamazsınız, halktan kopar, yüzünüzü sadece saraya
dönersiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın
Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Toğrul.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın
Başkanım, burada basın özgürlüğü gündeme getirilirken yerel
basından çok bahsedilmedi. Yerel basının içinde olduğu
durum konusunda kayıtlara geçsin diye birkaç cümle söylemek isterim.
Yerel basın şu anda can çekişiyor.
Gaziantep’te birçok gazete önce siyah beyaz baskıya geçti, arkasından
şimdi kapatılmakla yüz yüze. Sayın Başkan, yerel basın
şu anda tamamen yerel yönetimlerin baskısı altında. Yerel
yönetimlerin lehine eğer yazı yazabiliyorlarsa yerel yönetimlerden
açıkça destek alıyorlar, kollanıyorlar ama eğer kısmen
de olsa muhalif bir çizgi tutturuyorlarsa maalesef tamamen
dışlanıyorlar. Şunu biliyorum: Gaziantep’te sadece ve
sadece benim verdiğim soru ve araştırma önergelerinin bir kısmını
yayınladı diye gazete sahiplerinin tehdit edildiğini biliyorum.
Kayıtlara geçsin istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.27
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.47
BAŞKAN: Başkan Vekili
Mustafa ŞENTOP
KÂTİP ÜYELER: Rümeysa KADAK (İstanbul),
Barış KARADENİZ (Sinop)
-----0-----
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
23’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince gündemin
"Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan Kocaeli Milletvekili
İlyas Şeker ve 6 Milletvekilinin Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Çevre
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
VIII.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A)
Kanun Teklifleri
1.-
Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker ve 6 Milletvekilinin Çevre Kanunu ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/1285) ve Çevre Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 15) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Dünkü birleşimde, İç Tüzük’ün 91’inci
maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 15 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin birinci bölümünde yer alan 9’uncu maddesi kabul
edilmişti.
Şimdi 10’uncu maddenin önerge işlemlerini
yapacağız.
10’uncu madde üzerinde üç önerge vardır.
Önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme
alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Çevre
Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesinin ikinci fıkrasında
yer alan “planlarına” ibaresinin “projelerine” ibaresiyle değiştirilmesini
arz ve teklif ederim.
Hüseyin
Örs Ümit
Beyaz Hayrettin
Nuhoğlu
Trabzon İstanbul İstanbul
İsmail
Koncuk Feridun
Bahşi
Adana
Antalya
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI MUHAMMET BALTA
(Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önerge hakkında konuşmak isteyen Trabzon
Milletvekili Hüseyin Örs.
Buyurun Sayın Örs. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) – Sayın Başkan,
çok değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan
Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesi üzerinde İYİ PARTİ Grubu
adına söz aldım. Hepinizi en derin saygılarımla
selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, milletvekili
olduğum Trabzon şehrimiz yaylaları, dağları, gölleri,
denizi, ormanları ve tabii ki Trabzonspor’uyla dünyada tanınan,
bilinen bir şehrimiz olmakla birlikte, özellikle son on beş
yılda yapılan yanlış, yanlı belediye
uygulamalarıyla betonlaşan, denizi kirlenen, çarpık
kentleşmeyle tarihî ve doğal yapısı bozulan bir şehre
doğru maalesef dönüşmektedir.
Bugün, burada, bu yüce Meclisin kürsüsünde
Trabzon’umuzun Araklı ilçesinde yaşanan bir çevre problemini dile
getirmeye çalışacağım. Araklı ilçemiz Trabzon’un
doğusunda, denizin kıyısında mavi ile yeşilin
buluştuğu çok güzel bir ilçemiz ancak bugünlerde Araklılı
vatandaşlarımız biraz sıkıntılılar,
mağdurlar, şikâyetleri vardır. Nedir Araklılı
hemşehrilerimin şikâyeti? Olay şudur: Trabzon Büyükşehir
Belediyesi, 20 Nisan 2016 tarihli bir kararla -ki karar şu anda benim
elimde var- Araklı Taşönü mevkisinde bulunan 243 bin metrekarelik
alanı Trabzon ve Rize İlleri Yerel Yönetimleri Katı Atık
Tesisleri Yapma ve İşletme Birliğine entegre katı atık
bertaraf tesisi yapılması amacıyla yirmi beş
yıllığına tahsis etmiştir. Yani Araklılı
hemşehrilerimin dediği şekliyle söylersem, bu mevkiye,
Taşönü mevkisine bir çöp depolama tesisi kurulacaktır. Bu
kararın alınmasından sonra, yörede yaşayan
vatandaşlarımız kararın iptali ve uygulamaya geçmemesi
hususunda girişimlerde bulunmuşlar, gitmedik yer, çalmadık
kapı bırakmamışlardır. Araklı ve Arsin
ilçelerimize ait 17 mahalleyi etkileyecek bu tesis için, Yanbolu Vadisi
dediğimiz o güzel vadide oturan, o civarda oturan 10 bin civarında
vatandaşımız itiraz dilekçesi vermişlerdir. Niye itiraz
etmektedir Araklılı hemşehrilerimiz bu tesise? Çünkü söz konusu
tesisin kurulacağı yerde turizm açısından
değerlendirilebilecek mağaralar vardır. Çünkü söz konusu tesisin
kurulacağı yerde 2006 yılında bir heyelan
gerçekleşmiş, cami, Kur’an kursu, okul ve
vatandaşlarımıza ait konutlar heyelan altında
kalmıştır. Bu bölgenin heyelanlı bölge olduğuna dair
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Trabzon il koordinasyon
kurulunun 2018 yılında verdiği bir rapor vardır; işte
rapor burada. Bu raporun altında, alanlarında uzman mühendis
arkadaşlarımızın imzası vardır. Bu rapor da
görmezden gelinmiştir. Çünkü ilgili mevzuatta böyle bir tesisin
kurulması için “En yakın mesken 250 metreden yakın olamaz.”
denilmesine rağmen, ÇED raporlarında uydu fotoğrafları
üzerinde oynanarak evler karartılmış, çevrede bulunan 25 konut
ve bu konutlarda yaşayanlar yok sayılmıştır. Sadece
sahile yakın diye, mesafe kısa diye, akaryakıt masrafları
az olacak diye insan sağlığı yok sayılarak
yapılmasına başlanan bu tesise Araklılı
hemşehrilerimin itirazları vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HÜSEYİN ÖRS (Devamla) – Bir dakika rica etsem
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Örs.
HÜSEYİN ÖRS (Devamla) – Ben de bu yüce Meclisin
kürsüsünde Trabzon’da yaşayan, Yanbolu Vadisi’nde yaşayan
vatandaşlarımın sesi olarak bu sorunu gündeme
taşıyorum ve bizim çok sevdiğimiz, Trabzonlu halk
sanatçımız -onu da buradan rahmetle anıyorum- rahmetli Erkan
Ocaklı ağabeyimin bir türküsü vardı Araklı’yla ilgili;
rahmetli Erkan ağabey türküsünde diyor ki: “Oy Araklı, Araklı/Erkan
sana meraklı/Bana çiçek verdiler/Çiçeği hâlâ saklı.” Ben de
buradan diyorum ki: Erkan ağabeyin çiçeği solmasın,
Araklı’mız çöplük olmasın, yeşili, tabiatı
bozulmasın.
SALİH CORA (Trabzon) – Hocam, öneriniz nedir,
öneriniz? Öneriniz yok ama.
HÜSEYİN ÖRS (Devamla) - Hepinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum.
SALİH CORA (Trabzon) – “Solmasın.”
doğru ama öneri nedir, öneriniz nedir Hocam? Önerinizi bekliyoruz.
HÜSEYİN ÖRS (Devamla) – İkinci
konuşmamda, dönünce söylerim.
Çok teşekkür ediyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi diğer önergeyi okutup işleme
alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 15 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesinde geçen “genel kullanış
biçimlerini” ifadesinin “genel olarak kullanılma şekilleri” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ayşe
Sibel Ersoy Metin
Nurullah Sazak Esin
Kara
Adana Eskişehir Konya
Mehmet Celal
Fendoğdu Mustafa Baki
Ersoy Arzu Erdem
Malatya Kayseri İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI MUHAMMET BALTA
(Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde, İstanbul
Milletvekili Arzu Erdem.
Buyurun Sayın Erdem. (MHP
sıralarından alkışlar)
ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Çevre Kanunu ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi’nin 10’uncu maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubum
adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisi ve
ekranları başında bizleri izleyen aziz Türk milletini
saygılarımla selamlıyorum.
25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddetin
Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü;
1960 yılında yaşanan acı bir tecavüz olayı
sonrasında uluslararası boyutta ilan edilen bir gün. Bu da bize neyi
gösteriyor aslında: Kadına yönelik şiddetin, gerek cinsel
şiddetin gerek ekonomik şiddetin çok eskiye
dayandığını, tarihî köklerine bakıldığı
zaman aslında uzun zamandan beri tüm milletlerin mücadele ettiği bir
sorun olduğunu göstermektedir. Evet, bizler de Milliyetçi Hareket Partisi
olarak her zaman olduğu gibi “Kadın başımızın
tacıdır.” diyoruz. Kadınımıza yapılan zulme, kadınımıza
yapılan tacize, kadınımıza uygulanan şiddete
karşı elimizden gelen her şeyi yapacağız, bundan sonra
da yapmaya devam edeceğiz, bugüne kadar da yaptık. Bu konuyla ilgili
özel bir çalışma yapmaya devam ediyoruz Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonunda. Özellikle kız
çocuklarımızın bilim ve teknoloji alanlarına yönlendirilmesi
ve aslında toplumda erkeklere biçilen mesleklerin erkeklere biçilen
meslekler olmadığını, kadın-erkek fırsat
eşitliğinin olduğunu ve kadınların da erkeklerin de
toplumun her alanında başarılı olabileceğini ve
olduklarını da göstermek amacıyla, Allah’ın izniyle,
özellikle yetiştirme yurtlarında mücadele veren kardeşlerimize
bu alanlarda yönlendirme eğitimleri verilmesi konusunda da bir
çalışmamız sürmektedir. Umarım, tüm partiler, siyaset üstü
bir mesele olan bu konuda üzerine düşeni yapacaktır. Bizim için
ağır bir vebal ve sırtımızda.
Bugün, sizlere seçim bölgem olan İstanbul
3’üncü bölge, Bakırköy ilçemizden bahsedeceğim. Sosyal, kültürel
yapısı ve tarihiyle İstanbul’un en gözde ilçelerinden bir tanesi
olan Bakırköy’de esnafımız, bürokratımız ve emeklilerimizle
karma bir toplum yapısı mevcuttur. İstanbul ekonomisinde önemli
bir yere sahip olan ilçemiz 2017-2018 TÜİK verilerine göre, toplam 222.370
kişilik bir nüfusa sahiptir. Bu nüfusun yüzde 60’lık kesimini
yaş almışlarımız oluşturmaktadır. Yaş
almışlarımızın en büyük ihtiyacı da ikamet
adreslerine yakın belediye sağlık birimlerinde raporlu
ilaçlarını düzenli olarak yazdırabilmektir. Son dört yıl
içerisinde birçok mahalle sağlık birimi kapatılmıştır.
Özellikle, eski Kızılay binası olan, son sekiz yıldır
Bakırköy Belediyesi Sağlık İşleri Müdürlüğü
hizmet binası olarak kullanılan ve birçok Bakırköylümüze
sağlık hizmeti sunan ilgili müdürlük son dört yıldır hemen
hemen tüm birimlerini kapatmış, röntgen, ultrason, ağız ve
diş sağlığı gereçleri gibi sağlık makineler
işlevsizlik nedeniyle kullanılamama noktasına gelmiştir.
Yine, yaş
almışlarımızın ihtiyaçları doğrultusunda
ömürlerini geçirebilecekleri huzurevlerine son yıllarda hiçbir neden
gösterilmeksizin kayıt alınmamaktadır. Yeşilköy’de
açılması planlanan huzurevi ise uzun zamandan beri askıya
alınmıştır.
Burada, İstanbul 3’üncü bölge milletvekili
arkadaşlarıma sesleniyorum: Bu, sizin seçim bölgeniz ve seçim
bölgenizde, Bakırköy ilçesinde ne yazık ki bu
sıkıntılar var. Bunları hep birlikte çözmemiz gerekiyor.
Engelli rehabilitasyon merkezi de kadro eksikliği sebebiyle hizmet
vermemektedir. Bakırköy sınırları içerisinde bulunan resmî
okulların belediye tarafından karşılanması gereken
sıra, tamir, bakım ve onarımları; masa, dolap ve atölye
eksikleri karşılanmamakta ve bu durum tüm velileri ve okul
yönetimlerini rahatsız etmekte ve üzmektedir.
Değerli milletvekilleri, son dört yılda
ilçemizde en önemli çevre ve doğa ihlallerinden biri olan park
alanlarının işgal altına alınması ilçe sakinleri
tarafından tepkiyle karşılanmaktadır. Dünyalarca imza
toplandı buralarda ilgili yapılaşmaya gidilmemesi yönünde ama
gelin görün Bakırköy’ün otuz yıl öncesini ve Bakırköy’ün
bugününü, hakikaten içimiz acıyor. Bu konuda hep birlikte gelin, el ele
verelim, Bakırköy ilçemizde üzerimize düşeni yapalım, yerel
seçimler geliyor, bu hususta yine aynı şekilde Milliyetçi Hareket
Partisi üzerine düşeni yapacaktır ve sizlerden de bu konuya gerekli
hassasiyeti beklediğimizi özellikle bildirmek istiyorum.
Baktığımız zaman, hakikaten
denizlere kıyısı olan bir ilçe. Bu anlamda da kıyı
temizliği konusunda ne kadar işlevsiz bir kıyı
temizliği yapıldığını, ayrıca çöplerin
toplanmasıyla ilgili bile sıkıntıların mevcut
olduğunu oraları gezdiğiniz vakit bir fotoğraflama sonucu
hepiniz görebilirsiniz, hepiniz tespit edebilirsiniz. Yapılacak olan
onarım çalışmalarının yeteri kadar
yapılmadığını -bu konuyla ilgili de yine-
Bakırköy ilçesinde yapılacak olan etraflıca bir çalışmayla
aslında ortaya koyabiliriz. Bizler “çevreye duyarlılık” diyoruz.
Hepimiz bu anlamda çocuklarımızı da eğitiyoruz,
çocuklarımızı da yönlendirmek istiyoruz. Yönlendirirken…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ARZU ERDEM (Devamla) – Başkanım,
bitiriyorum hemen.
BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.
ARZU ERDEM (Devamla) – Ben otuz yıllık
Bakırköylüyüm, Ataköylüyüm. Kendi ilçemde gezerken, yürüyüşlerimizi
yaparken çok uzun zamandan beri hep
karşılaştığımız yaş
almışlarımız –selamlaşırken- Bakırköy’ün ne
kadar geriye doğru gittiğini ve bu anlamda ne kadar tahribata
uğradığını vurgulamaktalar. Bu açıdan,
İstanbul 3’üncü Bölge Bakırköy ilçesiyle ilgili ve diğer
ilçelerle ilgili –kendi seçim bölgem olması hasebiyle- milletvekili
arkadaşlarımızı tekrar bu anlamda hassasiyete davet
ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum ve
teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın
Başkanım…
BAŞKAN – Sayın Gürer…
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Hatip,
konuşmasında Bakırköy Belediyesini itham eden ifadeler
kullandı. Bakırköy Belediyesi Cumhuriyet Halk Partili bir belediyedir
ama Millî Eğitim Bakanlığı ile Sağlık
Bakanlığının görevlerini yapmak durumunda değildir.
İfade ettikleri sağlık hizmetleri ve Millî Eğitimin
okullarına verilecek hizmetlerden öncelikle iktidar sorumludur. Bu konuyu
düzeltmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Allah Allah! Tamam, peki, öyle olsun.
ARZU ERDEM (İstanbul) – Müsaade ederseniz ben
de tutanaklara geçmesi açısından…
BAŞKAN – Buyurun.
ARZU ERDEM (İstanbul) – Bakırköy
ilçesinin…
BAŞKAN – Sayın Gürer, bakın,
dinleyin.
ARZU ERDEM (İstanbul) – Şimdi, bizler
tabii, savunmaları yaparken hani siyasi parti nispetinde yapıyoruz.
Ben bir Bakırköylü olarak Bakırköy ilçesinde acı çekiyorum ve
ben orada gezdiğimde bir belediye başkanının yapması
gereken görevler noktasında eksikliğini gördüğüm zaman da
burada, Gazi Meclisimizin kürsüsünde dile getirdiğim zaman bunun bir
savunma refleksiyle karşılık bulmasını istemiyorum.
(MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bakırköy’ün Türkiye’nin
en yaşanabilir ilçelerinden biri olduğunu duymuyorsunuz,
görmüyorsunuz herhâlde.
ARZU ERDEM (İstanbul) – Bu açıdan,
üzerimize düşen görevin yapılmasını talep ediyorum.
Teşekkür ediyorum, sağ olun.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Çok ayıp ediyorsunuz
ama.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın
Başkanım…
BAŞKAN – Nedir, niçin söz istiyorsunuz
Sayın Gürer?
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Bakırköy
Belediyesi…
BAŞKAN – Bir dakika, bir dakika ama ne için söz
istiyorsunuz?
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) –
Konuşmacı Cumhuriyet Halk Partili bir belediyeyi…
BAŞKAN – Ama böyle konuşmacıya cevap
verme diye bir şey yok.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Ama orada…
BAŞKAN - Sataşma var mı?
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sataşma
var.
BAŞKAN – Belediyeyi eleştiriyor yani
belediyeyi eleştirince de…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan,
sataşmanın âlâsı var.
BAŞKAN – O zaman hiç konuşmayalım
burada, lütfen…
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sataşmadan
söz istiyorum Başkanım. Başkanım, belediyeyi suçluyor,
belediyenin yaptığı hizmetleri anlatmıyor, onun için söz
istedik.
BAŞKAN – Lütfen, eleştirecek, olabilir
yani gayet normal.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın
Başkan, belediye nerede burada, onu soruyoruz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, 60’a
göre bir sataşma vardır.
BAŞKAN – 69’a göre.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – 69’a göre.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bakırköy Belediyesi de
bizim belediyemizdir, Ömer Fethi Bey de cevap vermek istiyor.
BAŞKAN – Hayır, belediyeye göre
sataşma olmuyor, 69’da konuşmacının, hatibin
şahsına veya siyasi parti grubuna oluyor; lütfen…
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – 60’a göre
istiyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 60’a göre bir açıklama
talep ediyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Yok öyle bir şey. Sen bu
işleri biliyorsun ya, etme eyleme yani.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – 60’a göre söz
istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Yok, lütfen…
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Kısa bir
açıklama yapacağım yerimden.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Gürer…
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Tutanaklara
geçsin.
BAŞKAN – Tamam onu takdir ederim ben, 60’a göre
söz istemek var ama otomatik söz vermek yok “Oturum içerisinde onu Başkan
takdir eder.” diyor. Tamam, söz isteyin siz, burada söz isteyen bir hayli
arkadaşımız var.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın
Başkan, tutanaklara geçsin diye söylüyorum: Cumhuriyet Halk Partili
belediyeler hizmetleriyle Türkiye’nin her yerinde ödül almaktadır.
BAŞKAN – Lütfen, lütfen…
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutup işleme
alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 15 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hüda
Kaya Ali
Kenanoğlu Hüseyin
Kaçmaz
İstanbul İstanbul Şırnak
Ömer
Öcalan Murat
Çepni Fatma
Kurtulan
Şanlıurfa İzmir Mersin
Mehmet
Ruştu Tiryaki
Batman
BAŞKAN – Önergeye Komisyon katılıyor
mu?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI MUHAMMET BALTA
(Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Batman Milletvekili
Mehmet Ruştu Tiryaki.
Buyurun Sayın Tiryaki. (HDP
sıralarından alkışlar)
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesindeki önergemiz
üzerine söz almış bulunuyorum.
Sözlerime başlamadan önce, ben de insan
hakları, faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması ve
katillerinin cezalandırılması, demokrasi, barış ve
özgürlük mücadelesinin yılmaz neferi, öncüsü sevgili Tahir Elçi’yi
rahmetle ve minnetle anıyorum.
Tahir Elçi, yaşamı boyunca
barışı savundu, katledilmeden önceki son sözleri de bu minvaldeydi.
Ayağından vurulan Dört Ayaklı Minare’nin önünde bizlere
şöyle seslendi: “Biz, Diyarbakırlılar olarak, Diyarbakır
Barosu olarak tarihî değer ve eserlerimize, insanlığın bin
yıllık emeğine, birikimine, bu kadim şehre sahip
çıkalım. Biz, buradan çağrı yapmak istiyoruz. Biz, bu
tarihî bölgede birçok medeniyete beşiklik etmiş, ev sahipliği
yapmış bu kadim bölgede, insanlığın bu ortak
mekânında, silah, çatışma, operasyon istemiyoruz. Savaşlar,
çatışmalar, silahlar, operasyonlar bu alandan uzak olsun diyoruz. Bu
amaçla, bugün arkadaşlarımla, Diyarbakır Barosu üyesi
arkadaşlarımla ve Diyarbakırlılarla birlikte
buradayız, demokratik tepkimizi ifade etmek için buradayız. Bu
davranışı, tarihe yönelik bu şiddet eylemini, tarihî bir
değere yönelik bu suikastı, saygısızlığı
kınıyoruz. Tarihine, tarihsel değerlerine, tarihsel
mirasına sahip çıkmayan toplumlar doğru ve güvenli bir gelecek
de kuramazlar. Bu nedenle tarihimize ve kültürel mirasımıza sahip
çıkalım diyoruz.”
Sayın Başkan, genel olarak muhalefet milletvekillerinin
görüşü göz önünde bulundurulmadan Meclisin huzuruna getirildiği için
bu yasa teklifine karşıyız çünkü çevre yalnız bir partiyi
değil, Mecliste bulunan partilerin tamamından daha
fazlasını, ülkemizin tamamını ve hatta henüz
doğmamış gelecek kuşakları, yalnızca
insanları değil, yaşamı ve doğayı birlikte
paylaştığımız bütün canlıları ilgilendiren
bir konu. Belki başka konularda anlaşamayabiliriz ama çevre konusunda
anlaşabiliriz, anlaşmalıyız.
Ayrıca, ve kanımca bu “insanı merkeze
koyan çevre” kavramını da daha az kullanmalıyız.
Doğayı bütün canlılarla birlikte paylaşıyoruz, bunu
hiçbir şekilde unutmamalıyız.
Yedi saatlik komisyon görüşmelerinde geneli ve
bölümleri üzerine yapılan konuşmalarda, grubumuz adına
yapılan konuşmalarda milletvekili arkadaşlarımız
görüşlerini ayrıntılı olarak dile getirdiler. Biz bu yasa
teklifinin keşke çevreyi, yeşili, doğayı koruma amacı
taşıdığına inansaydık, keşke bu yasa bir
Kızılderili atasözünde dile getirildiği gibi “bu dünyanın
atalarımızdan miras kalmadığı, çocuklarımız
ve torunlarımızın emaneti olduğu” bilinciyle
hazırlanmış olsaydı. Gelin görün ki yasanın bu
amacı taşımadığı çok açık çünkü bu Meclis,
hâlâ, kötünün iyisi olan Paris Antlaşması’nı onaylamış
değil. Paris Antlaşması’nı onaylamamış diğer
yedi ülke kim? Angola, Eritre, Güney Sudan, Irak, İran,
Kırgızistan, Lübnan, Libya, Rusya, Surinam, Umman ve Yemen. Üstelik
bu sözleşme Türkiye’ye somut hiçbir yükümlülük getirmiyor.
Peki, 10’uncu madde ne getiriyor? 10’uncu madde bu
torba yasanın cila maddesi yani içecek ambalajlarının
tamamı zorunlu depozitoya tabi olacak, çevre kirliliğine neden olan
plastik poşetler de tüketiciye ücretle satılacak. Daha iyi bir yol
bulamadığımız için olsa gerek, bir tür, parayla terbiye;
paran varsa plastik poşet alıp çevreyi kirletebilirsin, paran varsa
depozitolu ürünü alıp çöpe atabilir, çevreyi kirletebilirsiniz. Biz parti
olarak çevre bilinci geliştirilmeden, çevreyi etkileyen her adımda
çevre bilinciyle hareket etmeden sorunların çözülemeyeceğini
düşünüyoruz.
Kaldı ki bir yandan bütün dereleri baraja
çevireceksiniz, büyük projeler adı altında, Kanal İstanbul gibi
projelerle doğayı katletmeyi hedefleyeceksiniz; “Terörle mücadele
ediyoruz.” deyip Dersim’de, Şırnak’ta ormanları yakacak,
milletvekillerinin yangın yerine girmesini engelleyeceksiniz; diğer
yandan, plastik poşetleri paralı hâle getireceksiniz. Bunun samimi
olmadığı çok açık.
Sayın Başkan, son olarak birkaç şey
söylemek istiyorum. Dün bir milletvekilimiz “Dersim” dediği için tepkiyle
karşılandı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tiryaki, tamamlayalım
lütfen.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) –
Dersim, tarihte çok eski bir bölgenin adı. Bölgenin resmî adı
Osmanlı Dönemi’nde “Dersim”dir, 1850’li yıllardan itibaren
Osmanlı sancağıdır ve Hozat’tan idare edilmiştir.
“Dersim” adı 1935 yılında “Tunceli” olarak
değiştirilmiştir. Bir bölgenin adı
değiştirildiğinde bütün tarihi değiştirilmiş
olmaz. Dersim halkı, bugün hâlâ Dersim’e yaygın biçimde “Dersim”
demektedir. Buradaki milletvekili arkadaşlarımızı, Dersim’e
“Dersim” denilmesine tepki gösteren milletvekili
arkadaşlarımızı Dersim’i görmeye davet ediyorum. Sokakta
karşı karşıya geleceğiniz her 10 kişiden 9’u size
o kente “Dersim” denildiğini söyleyecektir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
ÜMİT YILMAZ (Düzce) – Öcalan’a “sayın”
diyorsunuz diye sayın mı oluyor, saygıdeğer mi oluyor?
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – Onu,
söyleyene söyleyin. Demagojiyle bir adım ileri gidemeyiz.
ÜMİT YILMAZ (Düzce) – Demagoji yapmıyorum,
adamlık yapıyorum.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) –
Dersim demeyelim mi?
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
10’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 10’uncu madde kabul edilmiştir.
11’inci madde üzerinde iki önerge vardır.
önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Çevre Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi’nin 11’inci maddesinin son fıkrasında yer alan “engel
teşkil etmez” ibaresinin “engel olmaz” ibaresiyle değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Feridun
Bahşi İsmail
Koncuk Aydın
Adnan Sezgin
Antalya Adana Aydın
Arslan
Kabukcuoğlu Ayhan
Erel
Eskişehir Aksaray
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI MUHAMMET BALTA
(Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Aydın
Milletvekili Aydın Adnan Sezgin.
Buyurun Sayın Sezgin. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
AYDIN ADNAN SEZGİN (Aydın) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Edirne’deki sel felaketi,
Kocaeli’deki acı kaza, tüm bunlar çevre mantığı
eksikliği ve hoyratlıkla da bağlantılı.
Kayıplarımız, yaralılarımız var; derin üzüntü
duyuyoruz. Oysa dünyada çevrenin korunması ve çevre kirliliği
konusundaki hassasiyet gün geçtikçe artıyor. Küresel düzeyde, iklim
değişikliği başta olmak üzere, çevresel risklerin bertaraf
edilmesine yönelik mücadele giderek daha da geniş kapsamlı bir
katılımla sürüyor.
1992 Rio Konferansı’nda imzaya açılan
sözleşme, uluslararası alanda atılan ilk ve önemli adım
oldu. İklim değişikliğiyle mücadeleyi amaçlayan Paris
Anlaşması ise yine son dönemde küresel ölçekte atılan önemli
adımlardan biri. Trump’ın bu gidişata itirazı fazla bir
şeyi değiştirmeyecektir, Çin bile bu konuda önemli taahhütlerde
bulunmuştur; biz gerideyiz.
Çevrenin küresel ölçekte korunmasına
ilişkin normların kodifiye edilmesi amacıyla Birleşmiş
Milletler tarafından yeni bir sözleşme hazırlanmasına
yönelik bir karar da çok yakın zamanda Birleşmiş Milletler Genel
Kurulunda büyük bir çoğunlukla kabul edilmiştir.
Evrensel boyutta artan hassasiyetin yeni bir ifadesi
de bu yılki Nobel Ekonomi Ödülü’dür. İklim
değişikliğini uzun vadeli makroekonomik analize entegre
ettiği için ekonomist Nordhaus, Nobel Ödülü’ne layık
görülmüştür.
Tüm bu gelişmeler gösteriyor ki çevrenin ve
doğanın korunmasına yönelik olarak küresel çapta önemli bir irade
ortaya çıkmakta, uluslararası örgüt ve kurumlar bu konuyla ilgili
inisiyatif alarak çevrenin ve doğanın korunmasına bizzat
katkı sağlamaya çalışmaktadırlar. Maalesef, Türkiye’de
iktidar dünyadaki bu eğilim ve hassasiyete uymamaktadır. Bu durumun
en bariz örneklerinden biri de Büyük Menderes havzasındaki kirliliğin
araştırılması amacıyla ahiren Genel Kurula getirilen
araştırma önergesinin reddedilmiş olmasıdır.
İktidar bloku veya Cumhurbaşkanının çoğunluğu bu
çatı altında ülkenin sorunlarına çözüm bulma
arayışlarına, girişimlerine duyarsız kalmaktadır.
Ana hatlarıyla
bakıldığında, mevcut kanun teklifinin çevre
sorunlarını çözmeye herhangi bir somut katkı
yapmayacağı bellidir. Bu teklifi, torba kanun yapmayı
alışkanlık hâline getiren iktidarın yeni bir muğlak
hamlesi olarak telakki ediyoruz. İktidarın, demokrasi ve hukuk
alanları başta olmak üzere, her sahada sürdürdüğü
hoyratlığın çevre üzerindeki yansımalarını böyle
bir yasa sınırlayamayacaktır.
Mamafih kanun teklifinde Aydın ilinin Çine
ilçesinin 7 köyünde bulunan 441 kişinin mera arazileriyle ilgili
yaşadıkları sorunların ortadan
kaldırılmasına yönelik düzenlemeler sevindiricidir. Bu konuyu
partimiz muhtelif zeminlerde defalarca gündeme getirmişti. Ancak bu kanun
teklifiyle Aydın’daki jeotermal enerji santrallerinin yol
açtığı sorunların ortadan kaldırılmasına
yönelik herhangi bir düzenleme bulunmaması da son derece üzücüdür. Gerek
denetim yetersizliği gerekse yetkililerin ihmali nedeniyle Aydın’daki
JES yatırımlarının insan sağlığı,
çevre, tarımsal üretim, hayvancılık ve doğal kaynaklara çok
ciddi zararlar vermesi nedeniyle iktidarı bu konuyu gündeme almaya, en
azından muhalefet partileri tarafından getirilen önergelere
saygı göstermeye davet ediyorum.
Genel Kurula saygılarımı
sunarım. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutup işleme
alıyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
teklifinin 11’inci maddesiyle düzenlenen 6’ncı maddenin ikinci
fıkrasında yer alan “alınır” ibaresinin
“alınmalıdır” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Ali Muhittin
Taşdoğan Ayşe
Sibel Ersoy Baki
Şimşek
Gaziantep Adana Mersin
Ümit
Yılmaz Metin
Nurullah Sazak Esin
Kara
Düzce Eskişehir Konya
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI MUHAMMET BALTA
(Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Konya Milletvekili
Esin Kara.
Buyurun Sayın Kara. (MHP sıralarından
alkışlar)
ESİN KARA (Konya) – Değerli Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 15 sıra
sayılı Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesi için
verilen önergemiz üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım.
25 Kasım 1917, merhum Başbuğ’umuz
Alpaslan Türkeş’in doğum günüydü. Nasıl ki Türkiye Cumhuriyeti
Atatürk’ün bizlere emanetiyse Milliyetçi Hareket Partisi ve Ülkü Ocakları,
Türk İslam davasının lideri Başbuğ’umuzun bizlere emanetidir.
Emanetin namusumuzdur, iyi ki doğdun Başbuğ’um, iyi ki
doğdun Türk İslam davasına adanmış çileli ömür.
Seçim bölgem olan Konya hava kirliliği
bakımından Türkiye'nin en kirli illerinden biridir. Başlıca
kirlilik sebepleri olarak Konya’nın coğrafi konumu, bina
ısınmalarında kömür kullanımı, fırınlarda
odun ve türevlerinin kullanılması, küçük ve orta ölçekli
işletmelerde atıkların yakıt olarak kullanılması,
motorlu araçlardan çıkan gazlar, sanayi firmalarının çevre
kirliliğiyle ilgili yeterli önlemleri alamamaları sayılabilir.
Başka bir çevre sorunumuz Konya
havzasının çölleşmesidir. İçme suyu, tarımsal sulama,
endüstriyel su temini, rekreasyonel su kullanımları nedeniyle göl ve
yer altı sularımız hızla tükenmektedir.
Türkiye çölleşme haritasında en fazla
çölleşmenin yaşandığı bölge Konya
Karapınar’dır. Konya Karapınar’da bulunan, doğal sit
alanı olarak ilan edilen Meke Krater Gölü 2016 yılında
kurumuştur. Artık, haritalarımızda “Meke Gölü” diye bir göl
bulunmazsa yeridir.
Beyşehir Gölü’müz kirlilik ve suyun
azalması nedeniyle yok olma tehlikesiyle karşı
karşıyadır. Türkiye'nin en büyük tatlı su gölü olan
Beyşehir Gölü’nün tabanı neojen göl tortularıyla doludur. Göl
havzasında 4 ilçe, 47 mahalle ve köyün bulunması, Beyşehir ilçe
merkezi hariç diğer yerleşim yerlerinin arıtma sistemine sahip
olmaması, evsel ve kanalizasyon atıkların arıtma yapmadan
suya salınması en büyük kirlilik nedenlerinden biridir. Diğer
bir neden ise artan otlanmayla birlikte otların suyun tabanında
çürütme yapması, çürümeden kaynaklanan gazların gölün
tabanını oksijensiz bırakmasıdır. Tarımsal
faaliyetlerde kullanılan kimyasal gübre ve zirai ilaçlar yüzey
sularıyla göle ulaşmakta, gölün kimyasal yapısını
bozmaktadır. İlçedeki 2 bin civarındaki
balıkçının yılda en az 2 defa ağlarını
yıkamasından kaynaklanan deterjan ve kimyevi atıkların ve
teknelerin bakımı için kullanılan yağların ve ağ
mezarlığı hâline gelen gölde ağlarda bulunan kurşun
maddesinin gölün kirlenmesinde payı büyüktür. Göl çevresinde bulunan
sanayi kuruluşlarının büyük bir bölümünde arıtma tesisi
bulunmamaktadır. Gölde elektrik kullanılarak yapılan kaçak
avlanmalar, balık ve gölde yaşayan tüm canlıların neslinin
tükenmesine sebep olmaktadır. Bu tür avlanmaların önüne geçmek için
yeterli tedbir ve cezaların artırılması gerekmektedir.
Aynı şekilde, kuruma tehlikesi
Akşehir Gölü’müzde yaşanmaktadır. Akşehir Gölü 2007 ve 2013
yıllarında tamamen kurumuştur. Yer altı sularının
tüketilmesi nedeniyle çökmeler meydana gelmekte, göllerimiz kurumakta, ekolojik
denge altüst olmaktadır. Acilen önlemler alınmaz ise Akşehir ve
Beyşehir Göllerimizin sonu da Meke Gölü’nden farklı
olmayacaktır.
Diğer bir tehlike de Tuz Gölü’nde
yaşanmaktadır. Giderek artan nüfus, çevre faktörü dikkate
alınmadan kurulan sanayi tesisleri, kanalizasyon atıklarının
Tuz Gölü’ne boşalması ve tarım alanlarından kalan kirlilik
gölün geleceğini tehdit etmektedir.
Konya hızla çölleşmektedir. Bir
hemşehrimizin bir sabah tarlasında 30 metre derinliğinde, 20
metre çapında obruk görmesi haberlere konu olmuştu. Yer altı
sularının tükenmesi nedeniyle Karapınar ilçemizde 30’dan fazla
obruk oluşmuştur.
Konya’nın diğer bir çevre sorunu da toprak
kirliliğidir. Şehirde toplanan çöpler, evsel katı atıklar,
sanayi atıkları, hayvansal atıklar, tarımsal mücadele
ilaçları ve ölçüsüz kullanılan suni gübreler, madencilik
faaliyetleriyle bozulan araziler toprak kirliliğimizin başlıca
sebepleridir. Bir yandan hava kirliliği, bir yandan çölleşme ve
erozyon, bir yandan gürültü, bir yandan toprak kirliliği; Konya Ovası
Konya çölüne dönmek üzeredir.
Farkında mısınız, tüketiyoruz;
yeşili tüketiyoruz, ormanı tüketiyoruz, suyu tüketiyoruz, havayı
tüketiyoruz. Farkında mısınız, bitiriyoruz; yeşili
bitiriyoruz, suyu bitiriyoruz, hayvanları bitiriyoruz, havayı
bitiriyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kara, tamamlayalım
lütfen.
ESİN KARA (Devamla) – Aslında, gün be gün
dünyanın sonunu hazırlıyoruz. Geliştiriyoruz; evet,
teknolojiyi geliştiriyoruz, hayatı kolaylaştırıyoruz,
sanayiyi geliştiriyoruz. Bütün bunları yaparken ödediğimiz
bedelin ağırlığının farkında değiliz,
kendi kıyametimizi kendimiz hazırlıyoruz.
Yüce Meclisi ve ekranları başında
bizleri izleyen büyük Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 11’inci madde kabul edilmiştir.
12’nci madde üzerinde iki önerge vardır,
önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Çevre Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi’nin 12’nci maddesinde yer alan “eklenmiştir” ibaresinin “ilave
edilmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Tuba
Vural Çokal Ayhan
Erel Bedri
Yaşar
Antalya Aksaray Samsun
İsmail
Koncuk Enez
Kaplan
Adana Tekirdağ
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI MUHAMMET BALTA
(Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Antalya Milletvekili
Tuba Vural Çokal konuşacak.
Buyurun Sayın Vural Çokal. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
TUBA VURAL ÇOKAL (Antalya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; çevremizi korumak konusunda İYİ
PARTİ olarak hassasiyetimiz her zaman ortadadır.
Sağlıklı yaşam sağlıklı çevreyle olur. Çevre
meselesi aynı zamanda sağlık meselesidir. Yıllarca eradike
etmek için uğraştığımız ve
başardığımız kızamık gibi
bulaşıcı çocuk hastalıkları Suriyeli mülteciler
sayesinde Türkiye’de tekrar büyük salgınlar şeklinde görülmeye
başlanmıştır. Enflasyonun ve işsizliğin zirve
yaptığı, tarımın ve ihracatın bittiği,
şirketlerin battığı bir ekonomik krizin
ortasındayız. Aslında, Türk milletinin demografik
yapısını bozacak olan daha büyük bir kriz Suriyeli
sığınmacı krizidir. Resmî rakamlara göre 3,5 milyon,
gayriresmî rakamlara göre 4 milyon Suriyeli 2011’den sonra Türkiye’ye
gelmiş durumdadır. Maalesef ki Türkiye’de yaşayan her 20
kişiden 1’i artık Suriyelidir. 2040 yılında 8 milyona
yakın Suriyeli Arap Türkiye’de yaşıyor olacaktır. Böyle bir
demografik istilayla Türkiye’de millî devleti ayakta tutmak mümkün
değildir. 2040 yılında, bu kontrolsüz göç alımıyla
Türkiye’de yaklaşık 9-10 milyon Suriyeli Arap yaşıyor
olacak. Başta Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis ve Hatay’daki Suriyeli
sığınmacıların bir an evvel ülkelerine dönmelerinin
zemini hazırlanmazsa bu coğrafyayı Türkiye'nin parçası
olarak tutmak mümkün olmaktan çıkacak ve Türk kimliğini yitirecektir.
120 bin öğretmen açığımız
var, 400 bin de atanamayan öğretmenimiz; “Atamalara kaynak yok”
diyorsunuz. “Kamuda çeşitli bahanelerle kadro vermediğiniz bütün
taşeron işçilerimizi kadroya alın.” diyoruz,
kulaklarınızı tıkıyorsunuz.
“Emeklilikte yaşa takılanlar ne olacak?”
denince “Maliyeti var, konu gündemimizde yok. Ekonomik olarak kurtuluş
savaşı verdiğimiz dönemde böyle bir yükü milletimizin
sırtına bindirmeye ne hakkımız var?” diyorsunuz.
Asgari ücrete yılda 2 kez yapılan
zammı 1 kereye indiriyorsunuz, asgari ücreti vergi dilimine sokuyorsunuz.
İYİ PARTİ’nin asgari ücretliden vergi alınmaması
teklifini reddediyorsunuz ama iş Suriyeli mültecilere gelince kaynak
yaratıyorsunuz.
Suriyeliye sağlık hizmeti bedava, ilaç
bedava, doğum bedava. Türk vatandaşı sigortasını
ödeyebiliyorsa sağlık hizmeti alıyor, ilaç için katkı
payı ödüyor.
Suriyeli öğrencilere 1.200 TL burs verirken
Türk öğrencilere “Burs alıp bedavacı olmayın, kredi
alın, geri ödeyin.” deniliyor.
Suriyeli istediği yere dükkân açabiliyor, bunun
içini kaçak ürünlerle dolduruyor, bunlardan bir kuruş vergi
alınmıyor. Türk esnafı vergi borcunu, sigorta borcunu ödemekle
meşgul; iflas edince de dükkânını Suriyelilere satıyor.
Bizim askerimiz Suriye’yi kurtarmak için
savaşıp şehit olurken aynı yaştaki Suriyeliler nargile
kafelerde ve çadır kentlerde devletin verdiği yardımlarla keyif
çatıyor. İnanılır gibi değil, Türk olmak sanki
suçmuş gibi algılanıyor. Milyonlarca Suriyeli göçmenin 35 milyar
dolarlık yükünü milletimizin sırtına yüklemeye ne
hakkınız var?
“Vesayet.” dediniz, Türk ordusunun ekonomiye yük
getirdiğini söylediniz, ellerinden lojmanlarını
aldınız; bugün Suriyelilere barınma sağlıyorsunuz.
En büyük müessese aile müessesesidir, toplumun temel
direğidir. Çaresiz mülteci kadınları evlilik yoluyla ikinci
eş yapmak isteyenden tutun da fuhuş sektöründe
çalıştırmak isteyene kadar adli kayıtlar dolup taşmaya
başladı. 21’inci yüzyılda köleliğin yeniden hortlaması
mıdır bu? Fuhuş Suriyelilerin yoğun olduğu illerde 14
yaşına kadar düştü.
Kendi vatandaşları için
savaşmayıp vatanlarını terk edenlerle biz kendi
vatanımızı paylaşmayız ancak kendi vatanını
kazanması için yardımcı oluruz. Zorda kalanlarla
ekmeğimizi, suyumuzu, aşımızı
paylaşırız ama vatanımızı asla
paylaşmayız. Bu tabloya biz millet olarak “Suriyeli krizi.” diyoruz.
Üstelik kriz, parti ayrımı da yapmıyor, iktidara oy vereni de
vermeyeni de yakıyor.
Gafleti uzun ve derin olanın devleti yok olur
diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
EMİNE YAVUZ GÖZGEÇ (Bursa) – İnsan
haklarına aykırı bir tutum bu. Suriyelilik üzerinden nefret suçu
işliyorsunuz, onlar da insan.
TUBA VURAL ÇOKAL (Devamla) – Şu anda hastanelerde
en az 120’ye yakın hamile çocuk var, tek bir hastanede, evet ve
bunların çoğu da Suriyeli çocuklar.
Çok teşekkürler. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutup işleme
alıyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanunun 12’nci maddesiyle
3194 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci
fıkrasının (ç) bendine eklenen “ve ilgili standartlara”
ibaresinin “ve/veya ilgili standartlara” ibaresi şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Muhittin Taşdoğan Ayşe Sibel Ersoy Metin Nurullah Sazak
Gaziantep Adana Eskişehir
Ümit Yılmaz Baki
Şimşek
Düzce Mersin
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI MUHAMMET BALTA
(Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Adana Milletvekili
Ayşe Sibel Ersoy.
Buyurun Sayın Ersoy. (MHP
sıralarından alkışlar)
AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubum adına söz almış
bulunmaktayım.
“Yeryüzüne iyi davranın, o size
atalarınızdan miras kalmadı, siz onu çocuklarınızdan
ödünç aldınız.” Çevreyle ilgili nasıl bir sorumluluk
taşıdığımızı bu söz gerçekten çok güzel
tanımlıyor. O yüzden yeniden ifade etmek istedim.
Çevreyi korumayla ilgili
taşıdığımız birinci sorumluluk aslında çevre
koruma bilincini taşımak. İkinci sorumluluğumuz ise bu
bilinci başkalarına aktarmak. Çevreyi koruma bilinci bir eğitim
ve kültür işidir. Eğitimcilerin bu konudaki eğitimi de ayrı
bir önem taşımaktadır.
Aslında geçen haftadan beri birçok vekil
çevreyle ilgili burada konuşma yaptı. Gördüğüm kadarıyla
bütün vekiller bu konuya sahip çıkmakta, o da mutluluk verici gerçekten
hem ülkemiz adına hem de bizler adına. İnsan
sağlığını tehdit eden gerek plastik
kullanımı gerekse kimyasal atıklarla insan
sağlığının ve çevrenin tehdit altında olması
ve acil tedbirler alınması konusunda toplumun dikkatini çekerek bir
farkındalık yarattığımızı düşünüyorum.
Elbette bunlar acil alınmış tedbirlerdir. Uzun vadede
alınması gereken tedbirler içinse daha fazla zaman ve daha fazla emek
gerekmektedir.
Konuşmamın geri kalanında memleketim
Adana’yla ilgili birkaç soruna değinmek istiyorum. Adana, TÜİK 2018
verilerine göre, 2 milyon 216 bin nüfusuyla Türkiye’nin en kalabalık
şehirlerinden biridir. İlimiz tarım üretimiyle öne çıkarken
yıllar içerisinde tekstil ve metal sanayisinin gelişimi yeni istihdam
alanları açmıştır. Yeni açılan istihdam
alanlarına rağmen tarımda makineleşmenin artması ve
gerekli yatırımı alamaması şehrimizin ülkemizin en
yüksek işsizlik oranına sahip 9’uncu ili olmasına sebep
olmuştur. İş gücüne katılım oranı ise yüzde
49,9’dur.
Özellikle son zamanlarda değindiğimiz
çevre ve atıklarla ilgili Adana’da büyük sorunlar yaşanmaktadır.
Kısaca değinmem gerekirse atıkların
uzaklaştırılmasıyla ilgili yaşanan problemler, evsel çöplerin
ilçe belediyeleri tarafından toplanmasında yaşanan zorluklar, toplanma
saati ve çöp arabası güzergâhlarındaki problemler en göze çarpan
konulardandır.
Yine, şehir çöplüğünün şehrin içinde
kalması nedeniyle şehir yerleşiminde kalan çöplüğün yükünün
azaltılması gerekmektedir ve çöplüğün acilen şehir
dışına taşınması çöp aktarma maliyetlerinin de
azalmasını sağlayacaktır. Bu proje Avrupa Birliği
Dairesi Başkanlığı bünyesinde hâlen devam eden bir
projedir, bu konunun acilen çözülmesi gerekmektedir.
Başta da söylediğim gibi, Adana
kalabalık bir şehir, büyükşehrimizin atık su arıtma
kapasitesi maalesef yeterli gelmemektedir ve artırılması,
geliştirilmesi gerekmektedir. Projeyi hayata geçirmek için, Adana
Büyükşehir Belediyesi, İller Bankasına başvurmuştur.
En kısa zamanda başvurunun olumlu sonuçlanmasını
bekliyoruz.
Başlatılan Sıfır Atık
Projesi’nin yasal prosedürünün hazırlanması ve geri
dönüştürülebilen atıkların toplanmasında büyükşehir
belediyesine yine yürütme görevinin verilmesi gerekmektedir. Bu projeye ek olarak
Karataş, Yumurtalık, Feke, Saimbeyli, Kozan, Tufanbeyli,
Pozantı, Aladağ ilçelerimiz ile Yunusoğlu ve Kürkçüler
Mahallelerine yine Arıtma Projesi kapsamında Adana Büyükşehir
Belediyesi İller Bankasına kredi başvurusunda bulunmuştur.
Ayrıca yaz aylarında nüfusu 100 bine
çıkan Akçatekir’de kanalizasyon projeleri mevcuttur. Bu projeler de kaynak
beklemektedir. Bu projelerin hepsi güzel Adana’mız için elzem projelerdir
ve halk sağlığını ve çevreyi direkt etkilemektedir ve
bu projeler kaynak yetersizliğinden fonlanamamaktadır.
Ayrıca ilimizde kentsel dönüşümün hızla
hayata geçirilmesi gerekmektedir. Yedigöze Barajı’ndan Kozan,
İmamoğlu, Ceyhan ve Yumurtalık ilçelerimiz ve 300 köyün içme
suyunu karşılayacak projenin bir an önce tamamlanması, acil
olarak ele alınması gereken konular olarak karşımıza
çıkmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ersoy, tamamlayalım
lütfen.
AYŞE SİBEL ERSOY (Devamla) –
Adana’mızın bu sorunlarının çözülmesini temenni ediyorum.
Görüşülmekte olan kanun
değişikliklerinin hayırlı olmasını diliyor ve
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
12’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… 12’nci madde kabul edilmiştir.
Şimdi, 13’üncü madde üzerinde ikisi aynı
mahiyette olmak üzere dört önerge vardır. İlk okutacağım
iki önerge aynı mahiyettedir. Önergeleri okutup birlikte işleme
alacağım.
Buyurun.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 15 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesinin kanun teklifinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Abdullah
Koç Züleyha
Gülüm Murat
Çepni
Ağrı İstanbul İzmir
Mehmet
Ruştu Tiryaki Kemal
Bülbül Kemal
Peköz
Batman Antalya Adana
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Ayhan
Altıntaş Mehmet
Metanet Çulhaoğlu İbrahim
Halil Oral
Ankara Adana Ankara
Tuba
Vural Çokal Aylin
Cesur
Antalya Isparta
BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki
önergelere katılıyor mu?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI MUHAMMET BALTA
(Trabzon) -Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler
üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm.
Buyurun Sayın Gülüm. (HDP sıralarından
alkışlar)
ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) – Merhabalar.
Öncelikle üç yıl önce katledilen
Diyarbakır Baro Başkanımız Tahir Elçi’yi anarak
başlamak istiyorum. Üç yıl geçmesine rağmen hâlen
yargılamada hiçbir ilerleme yok, katilleri bulunabilmiş değil, “Tüm
katillerini bulacağız.” sözlerine rağmen bir gram ilerleme
olmuş değil. Bu katletme olayının aslında Tahir
Elçi’nin hedef gösterilmesinden sonra gerçekleştiğini, polislerin
gözleri önünde gerçekleştiğini, kameraların önünde
gerçekleştiğini, buna rağmen katillerin bilerek hâlen
bulunmadığını da buradan bir kez daha hatırlatmak
istiyorum.
13’üncü maddeyle ilgili getirilen önergede
çıkarılmasını talep ettiğimiz bir bölüm vardı.
Şimdi, bölüm ne diyor? Aslında kamu hizmeti olması gereken,
kamunun üstlenmesi gereken ve birtakım hususlarda yetki ve
kaynakların denetimsiz bir şekilde özel sektöre
aktarılmasından bahsediyor. Ama biz bunu sadece bu düzenlemede
görmüyoruz. Genel olarak devletin yapması gereken, kamu hizmeti olarak görülmesi
gereken, sermayeye, ranta açılmaması gereken birçok alan maalesef
yeni düzenlemelerle, bazen de düzenlemeye gerek olmaksızın pratik
uygulamalarla özel sektöre rant alanı açmak üzere veriliyor. Oysa ki kamu
hizmetine girmeyi bekleyen on binlerce arkadaşımız var, iş
bekleyen insanlar var ama “güvenlik soruşturmaları” adı
altında insanlar açlığa mahkûm ediliyor, sermayeye alan
açılırken çalışmak isteyen arkadaşlarımıza
alanlar kapatılıyor, düşük ücretlerle özel sektörde
çalışmaya zorlanıyor. Sözleşmeli değil kadrolu
personelleri işe alın, güvenlik soruşturmalarından
vazgeçin, anayasal zorunlu hizmet olan kamu hizmetini özel sektöre
devretmekten vazgeçin demek istiyorum.
Sayın Selahattin
Demirtaş’la ilgili dün burada konuşuldu. Sayın Selahattin
Demirtaş hakkında AİHM’de bir karar verildi, derhâl serbest
bırakılma kararıydı, çok açıktı ve çok netti ama
buradan, bugün, dün itibarıyla şöyle cümleler kullanıldı:
“Üç aylık itiraz süresi var, bu beklenecek, hemen bırakılmasına
dair bir düzenleme yoktur.” gibi sözler kullanıldı. Ama bundan önce
de Cumhurbaşkanı tarafından “Kararı tanımıyoruz,
karşı hamle yapacağız.” sözleri ortadaydı ve bunun
arkasında da duruldu. Aslında bu cümlenin kendisi ve bugün, dün
itibarıyla burada tartışılan konular iktidarın hukuk
tanımadığını bir kez daha gösterdi. Bir kez daha
diyorum çünkü sadece bu olayda değil, aslında bir sürü olayda
iktidarın nasıl hukuk tanımadığını,
yargı üzerinde nasıl baskı oluşturduğunu ve yargı
eliyle topluma nasıl baskı uyguladığını birçok
kez görüyoruz, gözlemliyoruz, kendimiz de bu pratiğin içerisinden
geçiyoruz. Peki, ne oldu? Neden üç aylık bir itiraz süresinden
bahsediyorsunuz? Çünkü zaman kazanmaya çalışıyorsunuz. Çünkü
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi bundan bir süre önce, tümüyle
hukuka aykırı bir yöntemle, tümüyle usul hükümlerini çiğneyerek
Selahattin Demirtaş hakkında bir karar verdi. Tümüyle hukuka
aykırıydı ama buna rağmen Selahattin Demirtaş
hakkında dört yıl sekiz ay gibi hukuken kabul edilemeyecek bir ceza
kararını verdi ve dosya istinaftaydı. Şimdi, ne olduysa,
birdenbire, kararın açıklanmasından bir gün önce istinaf
mahkemesi bu dosyayı ele aldı, incelemeye başladı. 1700
esaslı incelemeyi bekleyen dosyalar varken, Selahattin
Demirtaş’ın 3262 sayılı dosyası öne çekildi ve
incelenmeye başlandı. Bunun hedefi çok açıktır, bunun
amacı çok açıktır. AİHM kararını uygulasak bile
eğer istinaftan karar kesinleşirse infaza geçileceği için
tahliye edilmesinin önüne geçmek istiyorsunuz, yargıya müdahale
ediyorsunuz, suç işliyorsunuz. Yargıya müdahale etmekten vazgeçin,
oynadığınız oyunu görüyoruz.
Geçtiğimiz pazar 25
Kasımdı, Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele
Günü’ydü. Kadınlar
sokaklara çıktılar, çıkmak istediler, bazı yerlerde
engellendiler. Cumhurbaşkanlığı sitesinde şöyle bir
video yayınlandı; bir kadın şiddete uğruyordu,
şiddetin sonunda şöyle bitiyordu video: “Kadına yönelik
şiddetin bahanesi olmaz.” Peki, o zaman soruyorum: 25 Kasımda,
Şiddetle Mücadele Günü’nde Ankara’da, Diyarbakır’da, hele ki
İstanbul’da kadınlara yönelik uyguladığınız
şiddetin bahanesi neydi? “Şiddetin bahanesi olmaz.” derken siz hangi
bahaneyle kadınları sokaklarda polis eliyle şiddetle
karşı karşıya getirdiniz, hangi amaçla karşı
karşıya getirdiniz, buradan bir kez daha sormak istiyorum? Erkek,
devlet şiddetiyle mücadele gününde bir kez daha kadınlar devlet
şiddetiyle karşı karşıya bırakıldı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.
ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) – Ama kadınlar
sokakları, meydanları terk etmedi, “Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat
etmiyoruz.” sloganlarıyla şiddetinize karşı cevap verdi.
Kadınlar, evet, susmayacaklar; 25
Kasımlarda, 8 Martlarda ve her gün sokaklarda, meydanlarda olmaya devam
edecekler. Ama birilerinin korktuğunu biliyoruz. İzin veriyoruz,
evet, kadınlardan korkmaya devam edebilirsiniz. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeyle ilgili
Ankara Milletvekili İbrahim Halil Oral.
Buyurun Sayın Oral. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) –
Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; çevreyle ilgili kanun
teklifinin 13’üncü maddesi üzerinde İYİ PARTİ adına söz
almış bulunuyorum.
Öncelikle, İstanbul Sancaktepe’de düşen
helikopterde şehit olan kahraman askerlerimize ve Batman’da hain terör
örgütü PKK’yla çıkan çatışmada şehadet şerbetini içen
kahraman polisimize Cenab-ı Allah’tan rahmet, Türk milletine
başsağlığı diliyorum.
Değerli milletvekilleri, önceki hafta bu
kürsüden sağlık kanunu hakkında bir konuşma
gerçekleştirmiştim. O gün konuştuğumuz maddeyle aynı
nitelikteki bir madde daha, önce Anayasa Mahkemesi tarafından iptal
edilmişti, yine benzer bir durum var. 13’üncü maddenin bir benzeri 1986
yılında Anayasa’mızın 128’inci maddesine aykırı
bulunarak Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir. Merak ettiğim için
iktidara soruyorum: Sizin Anayasa Mahkemesiyle bir sorununuz mu var, yoksa
bunun bir sonraki adımı olarak Anayasa Mahkemesini kapatmak mı
isteyeceksiniz ya da Anayasa Mahkemesi kararlarını incelemek
iktidarınıza zor mu geliyor Allah aşkına?
Değerli milletvekilleri, madde 13’le kamu kurum
ve kuruluşlarının yaptığı ya da
yaptırdığı yapıların denetiminin özel sektöre
verilmesinin önü açılmaktadır. Kamunun yaptığı
işi özel firmaya denetletmek nasıl bir mantıktır? Denetim,
inşaat ve imar işlerindeki en önemli meseledir. Eksikler ve hatalar
denetimde ortaya çıkar. Asıl olan son fennî denetimin devlet
tarafından yapılması olmalıdır. Denetimlerin
doğru yapılmaması durumunda telafisi mümkün olmayan zararlar
ortaya çıkabilir, hatta can kayıpları olabilir ve en önemlisi bu
durum suistimale çok açıktır. Bu nedenle madde tekliften tamamen
çıkarılmalıdır.
Sayın milletvekilleri, içinde
yaşadığımız çevre Cenab-ı Allah’ın bizlere
bir emanetidir. Âlemlerin Rabb’i Rahman Suresi’nde şöyle buyurur:
“Bitkiler ve ağaçlar Allah’a secde ederler. Allah göğü yükseltti ve
dengeyi koydu. Sakın, dengeyi bozmayın.” Ve yine Hûd Suresi’nde
şöyle ekliyor: “O sizi yeryüzünden yani topraktan yarattı ve sizi
yeryüzünü imar etmede görevli kıldı.” Bu ilahi buyruk
doğrultusunda bizlere emanet edilen dünyada bozulan ekolojik düzeni, iklim
değişikliklerini konuşmalıyız, kirlenen su
kaynaklarını konuşmalıyız, HES’lerin durumunu
konuşmalıyız. Biz yeryüzünü nasıl hayırlı bir
şekilde imar edeceğiz, onu konuşmalıyız ama maalesef
konuşamıyoruz çünkü her teklif Meclise yüzeysel geliyor ve
komisyonlarda yeterince tartışılmadan Genel Kurula getiriliyor.
Değerli AK PARTİ’li milletvekili
arkadaşlar, sayısal çoğunluğunuzla ve
ittifakınızın ortağıyla birlikte bu kanunları
geçireceksiniz ama ben sizlerin vicdanına seslenmek istiyorum. 29 Ekim tarihinde
“çifte bayram” diyerek açtığınız İstanbul
Havalimanı’ndaki yolsuzluk iddialarını, işçi ölümlerini,
işçi haklarının gasbını sizlere hatırlatmak
istiyorum. Kulağınızı tıkadınız,
araştırma önergelerini reddettiniz, acaba neden korkuyorsunuz?
Şanlı ecdadımızın
“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” öğüdünün
muhatabı Osman Gazi’nin adını verdiğiniz köprüde,
Sayıştay raporlarına göre 3,3 milyar Türk lirası
değerinde haksız kazancın yüklenici firma tarafından elde
edildiğini hep birlikte öğrendik. Resmen milletimizin cebinin
boşaltılmasına ve hazinemizin soyulmasına göz yumdunuz.
Bütçesi pek çok kurumdan fazla olan Diyanet
İşleri Başkanlığımız var. Diyanete
bağlı on binlerce camimiz, Kur’an kursumuz var. Diyanet devlet
paralarıyla faaliyet yapıyor. Hakkıyla yapılsa “Helalühoş
olsun.” diyeceğiz ancak bu kurum toplumda neyi düzeltebiliyor? Toplumumuza
bakıyoruz suç oranları katlanıyor, fuhuş artıyor,
uyuşturucu satışı ve
bağımlılığı yükseliyor, her gün yeni bir çevre
katliamı yaşanıyor. Demek ki bu faaliyetler yüce dinimizin
mesajlarını doğru anlatamıyor, hedefe ulaşamıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İBRAHİM HALİL ORAL (Devamla) –
Sayın Başkanım, bitiriyorum.
BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Oral.
İBRAHİM HALİL ORAL (Devamla) –
Arkadaşlar, Diyanet İşleriyle alakalı aklımızda
kalan tek şey, Sayın Ali Erbaş’ın bir meczubu ziyareti. Bir
ilahiyatçı kardeşiniz olarak söylüyorum: Amacının
dışında harcanan paralar kul hakkıdır, kul hakkı!
Unutmayalım, yüce Allah’a hep birlikte hesap vereceğiz. Eminim ki
çoğunuz bu yaşananlardan vicdanen rahatsızlık
duymaktasınız.
Değerli AK PARTİ’li milletvekilleri,
sesleniyorum size. Ben sizleri vicdanınızın sesini dinlemeye
davet ediyorum. Sizleri merhum Nurettin Topçu’ya atıfla edepli,
ahlaklı bir isyana davet ediyorum. Bu haksızlığa isyan edin
ve artık, vicdanınızın yani milletimizin sesine kulak
verin.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 15 sıra sayılı
Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi’nin 13'üncü maddesinin aşağıdaki biçimde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Murat
Bakan Mehmet
Göker Gökan
Zeybek
İzmir Burdur İstanbul
Müzeyyen
Şevkin Ayhan
Barut İbrahim
Özden Kaboğlu
Adana Adana İstanbul
"Madde 13- 3194 sayılı Kanunun 26
ncı maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki
cümleler eklenmiştir.
"Kamu kurum ve kuruluşlarınca
inşaatın yapımına ve denetimine ilişkin her türlü
fenni mesuliyet Kamu memurlarına aittir. Kamuda görevli fenni mesul mimar
ve mühendisler uzmanlık alanlarına göre yapının,
tesisatı ve malzemeleri ile birlikte bu Kanuna ve ilgili diğer
mevzuata, uygulama imar planına, ruhsata, ruhsat eki etüt ve projelere,
standartlara ve teknik şartnamelere uygun olarak inşa edilmesini Kamu
kurum ve kuruluşu adına denetlemekle görevlidir.””
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI MUHAMMET BALTA
(Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul
Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu konuşacak.
Buyurun Sayın Kaboğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul)
– Sayın Başkan, Divan, değerli milletvekilleri; öncelikle ben de
üç yıl önce hukuk dışı bir ortamda katliamın
kurbanı olan Sevgili Tahir Elçi soruşturmasının etkili bir
biçimde yürütülmesi ve bir an önce sonuçlandırılması
dileğiyle sözlerime başlıyorum.
15 sıra sayılı Çevre Kanunu ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi’nin 13’üncü maddesinin biraz önce gerekçesi okundu, o şekilde
değiştirilmesini partim adına öneriyoruz ve bu konuyu
açıklamak için söz almış bulunuyorum.
Yalnız, 10’uncu maddede, biraz önce görüşülen
10’uncu maddede “fen adamları” deyimi dikkatten kaçtı, “fen
adamları”nın “fen insanları” olarak değiştirilmesini
öneriyorum. Bu bir ayıptır, böyle bir deyimin burada yasa maddesi
olarak korunması. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)
Şimdi, “Bu torba kanun, Çevre Kanunu, İmar
Kanunu, Afet Riski Taşıyan Alanların Düzenlenmesine Dair Kanun
neden torba kanunla yapılmamalı?” sorusuna iki somut örnek. İki
gün önce meydana gelen helikopter kazasından bugün Gebze’de meydana gelen
toprak altı kazasına kadar hepsini bu ilgilendiriyor. Eğer
planlı bir kentleşme söz konusu olsaydı belki düşen
helikopterde o zayiat olmayacaktı. Belki düzenli, denetimli bir ruhsat
işlemi olsaydı maden ocaklarında yer altında bugün 3
kaybımız olmayacaktı. O nedenle, bu önemli yasaların,
yaşam hakkı temelindeki bu yasaların torba kanun şeklinde
düzenlenmesi sakıncalıdır, bunu her gün, her dakika
yaşıyoruz; birincisi bu.
İkincisi: Yine bu kanun vesilesiyle, bu teklif
vesilesiyle gördüğümüz gibi, 6771 sayılı Kanun’la yapılan
Anayasa değişikliğinde, yasama inisiyatifi temelinde söz konusu
olan değişikliğin ne kadar sakıncalı olduğunu ve
bunun sürdürülemezliğini bu yasa teklifi vesilesiyle de ortaya koymuş
bulunuyoruz ve bunu yaşıyoruz.
Şimdi, bu sözlerimden sonra, bu konunun neden
bütüncül bir biçimde ele alınması gerektiğini gerekçelendirmeye
çalışacağım. Bütüncül bir biçimde çünkü çevrenin 3 boyutu
var mekânsal açıdan; kentsel çevre, kırsal çevre ve kültürel çevre
bir bütün olarak alınmalıdır; bir.
İkincisi, içerik olarak doğru çevre, su,
toprak, fauna, flora ve bu faktörler arasındaki etkileşim başta
canlı ve cansız varlıkları düzenler, kültürel mirası
oluşturan mal ve eşyaları düzenler ve peyzajın
görünümlerini düzenler. Bu açıdan da bütünsel olarak ele
alınmalı. Ama çevreye ilişkin belgeler de bütünsel olarak ele
alınmalı. Bu çerçevede, bir, 1972 Stockholm Bildirgesi,
Birleşmiş Milletler; iki, 1982 Anayasası düzenlemeleri; üç, 1994
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı olmak üzere o tarihlerden
bu yana yapılan düzenlemeleri bir bütün olarak ele almak
durumundayız. Bu vesileyle, eğer “Anayasa, bir ekmek kadar, su kadar,
hava kadar önemlidir.” diyorsak bunu esasen Anayasa’nın insan-doğa,
devlet-insan-doğa ilişkilerini düzenlemek, denetlemek, yaptırıma
tabi tutmak şeklindeki hükümlerini bir bütün olarak ele
aldığımız zaman anlayabiliriz. Bu çerçevede,
Anayasa’mızda kayda değer hükümler bulunmaktadır, madde 123’ten
168’e kadar. Bir, sağlıklı ve düzenli kentleşme, madde 23;
iki, kıyılardan yararlanma, madde 43; üç, toprak mülkiyeti; dört, tarım,
hayvancılık ve üretim dallarında çalışanların
korunması. Bunlar “kamu yararı” başlığı
altında düzenlenmiştir. Ayrıca, madde 56, sağlık
hizmetleri ve çevrenin korunması; madde 57, şehirlerin özelliklerini
ve çevre şartlarını gözeten bir planlama; madde 63, tarih,
kültür ve tabiat varlıklarının korunması; madde 168, tabii
servetler ve doğal kaynakların planlanması; madde 169,
ormanların korunması ve geliştirilmesi; madde 170, orman
köylüsünün korunması.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaboğlu,
tamamlayalım lütfen.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) –
Teşekkürler.
Bu maddeler, Anayasa’nın bu maddeleri, bizim
Türkiye ülkesini düzenleyen bu maddeler teker teker ve aynı zamanda bir
bütün olarak dikkate alınmalıdır ve bu tür yasaların
yapılmasında bunlar, bunların gerekleri gözetilmelidir. Biz
bunlara bir bütün olarak “ülkesel anayasa hukuku” diyoruz ve ülkesel anayasa
hukuku devlete yükümlülükler yükler, bireylere de ödevler ve haklar yükler ve
devletin başlıca görevi önlemek, korumak ve geliştirmektir
emirler ve yasaklar suretiyle. Bu çerçevede madde 13, bir kamu hizmetinin,
kentsel kamu düzeninin özelleştirilmesini ifade etmektedir. Bu açıkça
Anayasa’ya aykırıdır. Bu hizmet kesinlikle özelleştirilemez.
Bu inşaat sektörü kamu görevlileri tarafından denetlenmelidir,
denetlettirilmelidir, aksi hâlde Anayasa’ya açıkça
aykırılık oluşturacaktır. Bu bakımdan önergemizin
kabul edilmesi dileğiyle Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve
HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutup işleme
alıyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 15
sıra sayılı Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 13’üncü
maddesindeki “İnşaatın” ibarelerinin “Yapının”
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Lütfi Kaşıkçı Ayşe Sibel Ersoy Cemal Çetin
Hatay Adana İstanbul
Tamer Osmanağaoğlu İbrahim Özyavuz İsmail
Özdemir
İzmir Şanlıurfa Kayseri
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI MUHAMMET BALTA
(Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Hatay Milletvekili
Lütfi Kaşıkçı.
Buyurun Sayın Kaşıkçı. (MHP
sıralarından alkışlar)
LÜTFİ KAŞIKÇI (Hatay) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 13’üncü
maddesinde değişiklik yapılması için verdiğimiz önerge
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, dün ve bugün İstanbul ve Batman’daki
şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Yine, bugün Gebze’de viyadük inşaatında
beton blokların çökmesi sonucu ölen işçilerimiz var, onlara da
Allah’tan rahmet diliyorum.
Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan
bu madde metninden anlaşılacağı üzere, mimar ve
mühendislerin çok geniş olan görev, yetki ve sorumlulukları
vardır. Bu kadar geniş bir alanda hizmet üreten ve aynı zamanda,
ürettiği hizmetin beğeni sağlaması için çaba sarf eden
mimarlar ve mühendisler ağır bir stresle mücadele etmektedir. Bu
madde kapsamında, benim de mensubu olduğum bu meslek
gruplarının problemlerine ve yaşadıkları
sıkıntılara birkaç cümleyle değinmek istiyorum.
Türkiye’de sayıları oldukça yüksek, ancak
bunun karşılığında kıymetleri az olan bir meslek
grubudur inşaat mühendisleri. Hayatımızın her alanına
dokunurlar ama biz yine de onların varlığından
habersizizdir. Örneğin, kara yolunda ailece seyahat ederken, bir viraja
girerken aracın konforunun bozulmaması için yaptıkları
hesabı bir bilseniz. Yine, seyir hâlinde iken büyük bir hayranlıkla
izlediğiniz o muhteşem tünellerde, viyadüklerde onların inkâr
edilemez emekleri vardır. Ailenizle birlikte kurduğunuz o sıcak
yuvalardan tutun çocuklarınızı götürdüğünüz oyun
parklarına kadar hayatımızın her alanında izleri
görülmektedir. Üreten, ürettiğiyle ülkeye yüksek katma değer
sağlayan, ülkemizi yurt dışında da önemli projelerde temsil
eden inşaat mühendisleri bu üretkenliklerine karşı, beraberinde
birçok problemi de yaşamaktadırlar. Öğrencilikten mezun olana
kadar, mezun olduktan sonra iş hayatına katılana kadar birçok
engelle aynı zamanda mücadele etmektedirler. Aslında bu meslek
grubunun en önemli beklentisi ve talebi -tıpkı diğer meslek
gruplarında olduğu gibi- her meslek grubunun kendi işiyle
ilgilenmesidir.
Biz inşaat mühendislerinin aslında
gizliden gizliye diğer meslek gruplarını da
kıskandığımız doğrudur. Bu kıskanmayı
onların aldıkları ücretleri veya kolay iş bulmaları
anlamında söylemiyorum. Örneğin hukukçular, tıp doktorları,
eczacılar, öğretmenler; bu meslekler bir görev tanımı
içerisinde ve sadece bu ehliyete sahip kişilerin icra ettiği mesleklerdir.
Ancak bizlerde öyle mi? Diploma değeri her geçen gün azalan bu meslek
grubunun -karşılaştığı en büyük problemlerin
başında- mesleki itibarının yeniden tesis edilmesi için
özellikle müteahhitlik yasası ivedi bir şekilde gündeme gelmeli, yine
çok uzun bir zaman önce çıkarılan ancak her yıl üzerinde yeni
düzenlemeler yapılarak değiştirilen yapı denetim
yasası kapsamlı bir şekilde ele alınmalıdır.
Ayrıca, kamuda yeni ve yüksek miktarda kadro talebi de inşaat
mühendislerinin ortak talebidir. Bu meslek grubunun bir mensubu olarak,
memleketimin her köşesinde, hatta yurt dışında ister bir
şantiyede olsun ister proje ofisinde, ülkenin kalkınması
adına verdikleri emeklerden dolayı tüm inşaat mühendislerine teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; çevreyle ilgili bu yasa teklifi Mecliste
tartışılırken, ben de seçim bölgem olan Hatay’da çevresel
olarak yaşadığımız bir probleme de değinerek
sözlerime son vereceğim. Hatay’da, hepinizin bildiği üzere,
birçoğumuzun dizilerde hatta sinema filmlerinde seyrettiğimiz çok
güzel bir nehrimiz var, Asi Nehri. Bu Asi Nehri öyle bir nehir ki başka
bir ülkenin toprağından doğup bizim topraklarımızdan
geçerek Akdeniz’e boşalıyor. Lübnan’dan doğup Suriye’yi bir
baştan bir başa dolaşarak Hatay’ın Antakya ilçesinden
Hatay’ımıza gelip Samandağ ilçemizden de Akdeniz’e boşalan,
gerçekten şehrimize büyük bir katkı sunmak için gelen bu nehrimiz,
üzülerek söylüyorum ama bizler tarafından kirletiliyor. Akdeniz’e
çıkarken özellikle ağır metal yönünden çok kirli olduğu
tespit edilen bu nehrin temizliği ise yine üzülerek söylüyorum ama sadece
ilçe ve büyükşehir belediyelerinin üzerine yüklenmiş büyük bir
sorumluluk hâlinde. Yaklaşık 100 kilometresi şehrimizin
içerisinden geçen bu nehrin temizliğini sadece ilçe ve büyükşehir belediyelerimize
bırakmayarak, ilgili bakanlıkların da bu işe el
atmasıyla bu nehrin tekrardan temizlenmesini…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
LÜTFİ KAŞIKÇI (Devamla) – Sayın
Başkan, bitiriyorum.
BAŞKAN – Sayın Kaşıkçı,
tamamlayalım lütfen.
LÜTFİ KAŞIKÇI (Devamla) – …Hatay’a ve
çevreye sunduğu o büyük kirlilikten bir an önce
kurtarılmasını bekliyoruz.
Bu vesileyle Gazi Meclisimizi de saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
13’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 13’üncü madde kabul edilmiştir.
14’üncü madde üzerinde üç önerge vardır,
aykırılık sırasına göre okutup işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Çevre Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi’nin 14’üncü maddesinin tekliften çıkarılmasını arz
ve teklif ederim.
Bedri
Yaşar İmam
Hüseyin Filiz Tuba
Vural Çokal
Samsun Gaziantep Antalya
Ümit
Beyaz Hüseyin
Örs Enez
Kaplan
İstanbul Trabzon Tekirdağ
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI MUHAMMET BALTA
(Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Samsun Milletvekili
Bedri Yaşar…
Buyurun Sayın Yaşar. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BEDRİ YAŞAR (Samsun) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 14’üncü maddesi
üzerinde parti grubum adına söz almış bulunmaktayım.
Değerli milletvekilleri, teklifin bu maddesinde
nitelikli yapılaşmanın sağlanabilmesi amacıyla yetki
belgelerinin Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca
sınıflandırılması öngörülmektedir. Şimdi, bunun
nasıl olacağına dair burada herhangi bir fikir yok. Müteahhitler
arasında yaptığı işlere göre veya mesela burada
mühendislere bir ayrıcalık tanınabilir mi, biz bunu bilemiyoruz.
Özellikle müteahhitlik konusunda bir karışıklık var; bunun
bir kanunu yok, bunu kim yapar, kim yapamaz, meslek erbabı olduğuna
dair bir belge de yok. Bu düzenleme olmadan bu kanunun
çıkarılmasını biz doğru bulmuyoruz. Öngörülen bu
değişiklik müteahhit firmaların arasında haksız
rekabete ve bazı firmaların kamu otoritesi tarafından kayırılmasına
sebep olabilir. Bu madde özü itibarıyla 4054 sayılı Rekabetin
Korunması Hakkında Kanun’un amacına, kapsamına
aykırı olmakla birlikte Anayasa’mızın 167’nci maddesinde
yer alan tekelleşme ve kartelleşmeyi de önleyen hükümle de
çelişmektedir.
Tüm bunların yanı sıra ülkenin
çeşitli yerlerinde yaşanan çevre sorunlarını da görmezden
gelemeyiz. Özellikle, yatay yapılaşma derken bütün şehirlerimizi
dikey yapılaşmayla da doldurduğumuzun hepimiz
farkındayız. Bu yapılaşma da çevresel bir problemdir. Hep
meydanlarda konuşup ama aynı uygulamayı yapmaya devam
ettiğimiz sürece aynı yoldan aynı doğruları
bulmamız mümkün değil.
Bu çerçevede, Samsun’un Tekkeköy ilçesine de
dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Tekkeköy ilçemizde, özellikle bu bölgede
yapılan mobil santraller, termik santrallerden dolayı artık
çiftçilerimizin yetiştirdiği ürünler Tekkeköy’de
yetiştiriliyorsa bunlar artık talep görmüyor “Zehirli.” denilerek de
satın alınmıyor. Tekkeköy’deki mobil santralinin zararını
o bacalar tüterken her gün hastalanan çocuklar biliyor. Tekkeköy’de her iki
evden birinde kanser vakası görülürken, bebekler astımlı
doğarken “Yatırım yapıyoruz.” diyerek halkı
kandırmayalım. “Termik santraller doğal gazla çalışacak.”
denilerek temiz bir yakıtmış gibi yine bizleri
kandırmayın. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
tarafından açıklanan 2017 Hava Kirliliği Raporu’nda Türkiye’de
sadece 6 ilin havası temiz, en kirli olan illerden bir tanesi de Samsun.
Hava kirliliği insan sağlığını tehdit eden
çevresel sorunların en üst sırasındadır. Termik
santrallerin bacasından tüten zehirli dumanlar çevreyi, suyu ve
yiyecekleri zehirliyor, Tekkeköy halkı zehir soluyor. Fabrikalardan
çıkan dumanlar zehir saçıyor; bu, ölüm demektir, Tekkeköylü bu
şartlar altında yaşamayı hak etmiyor.
Yine, buna paralel olarak bir diğer mesele,
Samsun ilimizdeki Lâdik Gölü de son yıllarda kuraklık nedeniyle
kuruma tehlikesiyle karşı karşıya. Bizden önce hatiplerin
de bahsettiği gibi, Eber Gölü’nden tutun Türkiye’deki bütün göller yer
altı sularının farklı kullanımı veya diğer
sebeplerden dolayı kuruyor ama biz burada sadece şikâyet ediyoruz.
Ben diyorum ki: İktidarın görevi şikâyet etmek değil, bu
problemlere çözüm bulmak. Yine, iktidarı destekleyen bir farklı
siyasi partideki arkadaşımız da diyor ki: “Burdur’a, Kütahya’ya
beyaz gömleklerle gelmeyin, beyaz elbiselerle gelmeyin.” Bunu buradan hepimiz
şikâyet ediyoruz.
Değerli arkadaşlar, bunlara yönelik
alınacak tedbirler için harcadığımız para 100 birimse
bu olaylar olduktan sonra bunu düzeltmek için harcayacağımız
para bin birimden daha fazla. Bu kürsüden hep şikâyet etmek yerine
bunlarla ilgili çözümleri bir an önce üretmemizde, bu tedbirleri almamızda
büyük faydalar var.
Aynı şekilde, Samsun’umuzun Bafra
ilçesinde de kuş cenneti var. Burayla ilgili tedbirlerde de aynı sorunları
yaşıyoruz. Lâdik Gölü’nde nasıl adalar karayla birleşti…
Bildiğiniz gibi, kuşlar eskiden bu adalarda yuva yapıyordu,
adalar karayla birleşti, artık kuşlar bu adalarda yuva
yapmıyor. Aynı şekilde turna balığı, Türkiye'nin
farklı bölgelerinde olmakla beraber Lâdik Gölü’ne özgü bir
balıktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın
Yaşar.
BEDRİ YAŞAR (Devamla) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Neredeyse artık yavru turna
balığına rastlamak mümkün değil. Böyle giderse bizler de
Lâdik Gölü’nde artık turna balığını arayıp
bulamayacağımız pozisyona geleceğiz.
Daha hâlâ bunlarla ilgili önlem almak mümkün,
bunlara çare üretmek mümkün ama bu iradeyi orta yere koymak lazım.
Şikâyet etmek yerine makamda olan, yetkisi olan herkesi buradan bir kez
daha görevini yapmaya davet ediyorum.
Biz, bu konularla ilgili atacağınız
bütün adımlarda iktidarın yanında
olacağımızı… Biz, gelen konunun kimden geldiğine
değil vatandaşın lehine mi aleyhine mi ona bakarız. Olumlu
olan her türlü kanunu getirin, yarından itibaren biz de sizi destekleyelim
diyorum.
Hepinize teşekkür ediyorum. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 15 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin çerçeve 14’üncü maddesiyle düzenlenen ve 3194
sayılı Kanun’un 28’inci maddesinin (9)’uncu fıkrasına
eklenen “sınıflandırma yapılarak” ibaresinin
“sınıflandırılarak” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Tamer Osmanağaoğlu Ahmet Erbaş Erkan
Haberal
İzmir Kütahya Ankara
Ayşe Sibel Ersoy Ahmet Özyürek Hayati
Arkaz
Adana Sivas İstanbul
Baki Şimşek
Mersin
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI MUHAMMET BALTA
(Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde İzmir
Milletvekili Tamer Osmanağaoğlu…
Buyurun Sayın Osmanağaoğlu. (MHP
sıralarından alkışlar)
TAMER OSMANAĞAOĞLU (İzmir) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gebze ilçemizde viyadükte
meydana gelen göçükte ölenlere rahmet, ailelerine sabır,
yaralılarımıza acil şifalar dileyerek sözlerime
başlamak istiyorum.
15 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
14’üncü maddesi üzerine vermiş olduğumuz önerge sebebiyle söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle muhterem heyetinizi ve yüce Türk milletini
saygı ve muhabbetlerimle selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, çevre kirliliği
ve israf maalesef insanoğlunun en büyük hastalıklarının
başında geliyor. Yapılan tüm uyarılara rağmen,
alınan tüm önlemlere rağmen çevre duyarlılığı ve
israf konusunda oluşturulması gereken bilincin
kazandırılmaması gelecek nesillere
bırakacağımız emanete ihanetten başka bir şey
değildir. Çarpık anlayış, doğal erozyonların
sonunda ortaya çıkan rant erozyonu da aziz vatan topraklarına ve aziz
Türk milletine yapılan en büyük haksızlıkların
başında gelmektedir.
Sanayileşmenin önemli teknolojik
gelişmelere ayak uydurmasının zorunlu olduğu
çağımızda bunlara paralel olarak çevre bilincinin ve tüketim
alışkanlıklarının da gelişerek
değişmesi zaruri bir hâl almıştır. Bu sebeple,
görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin bu bilincin gelişmesinde
faydalı olacağını müşahede etmekteyiz.
Sayın Başkan, değerli vekiller;
İzmir ilimiz kadim tarihi boyunca birçok medeniyetin yeşermesine
şahitlik etmiş, birçok uygarlığa ev sahipliği
yapmıştır ama Türk’ün mührünü vurmasıyla eşsiz bir
Türk yurdu hâline gelmiş İzmir’in çözüm bekleyen bazı
sorunları olduğu da unutulmamalıdır. Bu sorunların
çözümü için, her zaman ifade ettiğimiz gibi siyasi beklentiler bir kenara
bırakılmalı, partilerüstü bir anlayışla İzmir ve
İzmirliye yakışan bir vakurla sorunların üzerine
gidilmelidir, aksi takdirde zenginliğiyle “Güzel İzmir” olarak anlatılan,
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün deyimiyle ülkemizin Akdeniz’e karşı
ışığı olan Ege’nin incisi ilimizi gelecekte çok daha
büyük sorunların beklediğini üzülerek ifade etmem gerekiyor.
Örneğin İzmir’in çöplük sorunu
yıllardır çözüm beklemektedir. Bütün İzmir’in çöpünün
toplandığı Harmandalı Çöplüğü’nün çevreye verdiği
rahatsızlık ve zarar, artık sadece İzmir’in değil, tüm
Türkiye'nin bildiği bir gerçektir. 1992 yılında faaliyete geçen
Harmandalı Çöplüğü’ne yirmi yıllık bir ömür
biçilmişti. Kurulduğu dönemde günde bin ton çöpün geldiği
Harmandalı Çöplüğü’ne bugün günlük 5 bin tonun üzerinde çöp
gelmektedir. Geçtiğimiz yıllarda haberlere de yansıyan çöp
heyelanlarının yaşandığı alanda, 50 metrelik çöp
dağlarının oluştuğu bilinen bir gerçektir. Bu çöplük
sorunu da bir an önce çözümlenmelidir.
Sanayi alanında Ege Bölgesi’nin ve
İzmir’in lokomotifi pozisyonunda olan Bornova ilçemizde 200 civarında
sanayi kuruluşu bulunmaktadır. İzmir’de bulunan 6 sanayi
sitesinin 4 tanesini sınırlarının içinde
barındıran Bornova ilçemiz, şehrin genişlediği, yeni
yerleşim alanlarının oluşturulduğu bir ilçemizdir.
Çoğalan nüfus ve artan yapılaşmayla birlikte bugün 450 binin
üzerinde insanın yaşadığı, iş dünyası ve
sosyal konumu itibarıyla gündüz nüfusu 1 milyonu aşan Bornova
ilçemizdeki Pınarbaşı semtimiz, sakinlik ve sanayi
yapısıyla son zamanlarda büyük göçler almıştır.
Bölgede bulunan çimento fabrikalarının ve taş
ocaklarının havaya ve çevreye verdiği zararın zaman zaman
insan sağlığını tehdit eder bir noktaya ulaştığı
ise bilinen bir gerçektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İzmir, organize sanayi bölgesinin
atıklarının, denetimsiz ocakların kirlettiği havaya
mahkûm değildir. İzmir, Türk milletinin Anadolu’ya vurduğu
mühürdür, kutlu cumhuriyetin senedi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün hemşehrisi
olmakla iftihar ettiği bir şehrimizdir. İzmir’in bazı
sorunları ve karşılıksız bir şekilde ifade
ettiğimiz çözüm önerileriyle ilgili görüşlerimiz inşallah
anlayışla karşılık bulur ve gereken yapılır.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce Türk Meclisini
selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 15 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 14’üncü maddesinde yer alan “yetkilendirilmiş”
ibaresinin “yetki verilmiş” şeklinde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Ali
Kenanoğlu Hüseyin
Kaçmaz Habip
Eksik
Antalya Şırnak Iğdır
Ömer
Öcalan Sait
Dede
Şanlıurfa Hakkâri
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI MUHAMMET BALTA
(Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Şırnak
Milletvekili Hüseyin Kaçmaz.
Buyurun Sayın Kaçmaz. (HDP
sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, tüm Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Bugün, Sayın Tahir Elçi’nin, Diyarbakır
Baro Başkanının ölümünün 3’üncü yıl dönümü. Öncelikle, bir
insan hakları hukuku savunucusu olarak Sayın Tahir Elçi’yi rahmet ve
minnetle andığımı belirtmek istiyorum ve üç yıl
boyunca verilen tüm sözlere rağmen soruşturma dosyasında bir
milim ilerleme olmamasını da buradan şiddetle kınadığımızı
belirtmek istiyorum.
Yine, Kocaeli Gebze’de, viyadük
inşaatındaki iş cinayetinde hayatını kaybeden
emekçilere Allah’tan rahmet, yaralı olanlara acil şifalar diliyorum.
Sayın milletvekilleri, Hakkâri Milletvekilimiz,
seçilmiş olan milletvekilimiz Leyla Güven hukuka aykırı bir
şekilde hâlâ bir siyasi rehine olarak cezaevinde tutulmakta. Ancak yirmi
bir gün önce Sayın Leyla Güven Sayın Öcalan’a uygulanan tecrit,
hukuka aykırı tecrit sebebiyle açlık grevi
başlatmış durumda. Vekilimizin bu tepkisini ve bu eylemini sahipleniyoruz;
öncelikle onu belirtmek istiyorum.
Yine, daha öncesinde Genel Kurulda da
konuşuldu, Sayın Selahattin Demirtaş, diğer seçilmiş
milletvekili ve diğer siyasetçi arkadaşlarımızın
öncelikle derhâl serbest bırakılmasını talep ediyoruz. Bu
arkadaşlarımızın hepsi siyasi bir rehine, tutsak. Ben de
bir avukatım, hiçbir zaman bu arkadaşlara “tutuklu” veya “hükümlü”
denilemez, bunlar tutsak; öncelikle onu da belirtmek istiyorum.
Yerel seçim çalışmalarının
startı iktidar tarafından çok öncesinden verildi. Şöyle ki: Her
gün onlarca, bazen de neredeyse 100’e yakın sayıda parti
çalışanımız, gençlik örgütünde çalışan
arkadaşlarımız sürekli bir gözaltı furyasıyla
karşı karşıya kalmış bulunmakta. Dün Şırnak
ilinde 50 kişi gözaltına alındı. Bunlar iktidarın
yerel seçim çalışmasıdır ve biz açıkça şunu
söylemek istiyoruz ki: Biz bunlara boyun eğmeyiz. Gözaltılar,
tutuklamalar, sürgünler, asimilasyon politikaları, bunlar daha önce
denendi.
Sayın iktidar vekilleri, biz, bu
sorunlarımızı Genel Kurulda konuşarak, Mecliste
konuşarak çözmek için buraya geldik. Bağırmaya,
çağırmaya, kavgaya, dövüşe gelmedik ya da birbirimizi bir
şeyle itham etmeye de gelmedik. Maalesef ki -yani yaklaşık
herhâlde yaşım 31- şunu net bir şekilde söyleyebilirim:
Kendimi bildim bileli Genel Kurulda aynı sorunlar sürekli tekrarlanıp
görüşülmekte. Hemen biri bağırır “Siz PKK’ye ‘terör örgütü’
demiyorsunuz.”, yok “Siz niye ‘Dersim’ diyorsunuz?”, yok “Siz niye ‘sayın’
diyorsunuz?” Yani bu kısır döngüden çıkmamız gerekiyor.
İnsanlar ölüyor. İnsanlar aç. Biz bütçemizi savaşa, füzeye,
tanka, topa yatırıp duruyoruz; daha doğrusu, iktidar partisi
yatırıp duruyor. Biz buna karşı olduğumuzu belirtmek
istiyoruz.
Bu Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 14’üncü
maddesi üzerine aslında konuşacaktım… Yasama faaliyetlerinin en
önemli unsurlarından bir tanesi müzakeredir ama maalesef ki her zaman
olduğu gibi yine bu teklifte de yeterince müzakere imkânı
sağlanamamıştır. Getirilen kanun teklifinin bir
kısmında çevreyi korumayı amaçlayan maddeler mevcut ancak yine
imarla ilgili rant sağlanacak ya da yandaşlara peşkeş
çekilebilecek imarla ilgili bazı maddeler de serpiştirilmiş.
Hani evet, doğayı koruyalım, hep birlikte koruyalım ama...
ŞEYHMUS DİNÇEL (Mardin) – Hangi madde?
HÜSEYİN KAÇMAZ (Devamla) – 15, 16, açın
okuyun. Herhâlde maddeden haberiniz yok!
EYÜP ÖZSOY (İstanbul) – Çalışmada var
mıydınız?
HÜSEYİN KAÇMAZ (Devamla) – Neyse, ikili
konuşmaya girmeyelim lütfen.
Yaklaşık kırk yıldır
yaşanan çatışmalı süreçten en çok etkilenen illerimizin
başında gelen Şırnak’ın tüm bu süreçlerde
iktidarların güvenlikçi ve baskıcı politikalarıyla sürekli
bir askerî alana dönüştürülerek sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik
alanlarda gelişmesi bilinçli bir şekilde engellenmiştir.
Bölgemizin birçok sorunu var, çevreyle ilgili kanun görüşülüyor burada ama
defalarca şuna şahit olduk: Operasyon iddiası nedeniyle bölgede
dağlarda, ormanlarda, meralarda sürekli yangınlar çıkıyor
ve ilgili kurumlar buna müdahale etmiyor, müdahale etmediği gibi müdahale etmeye
çalışan halka da açıkçası müdahale ediliyor; yangına
değil, halka müdahale ediliyor.
Bunlarla birlikte şunu belirtmek istiyorum:
2015’ten sonra başlayan sokağa çıkma yasağı ve
yaşanılan çatışmalı ortam sonrası
Şırnak merkezin yüzde 65’ine yakını yıkıldı.
Ancak bunun yerine daha sonrasında yapılan TOKİ binaları
bitirilmiş olmasına rağmen yerel seçimde kullanılmak üzere,
koz olarak kullanılmak üzere ihtiyaç sahiplerine verilmiyor.
Şırnak’ta şu an öğretmenler, memurlar, oraya tayini çıkan
birçok arkadaş...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.
HÜSEYİN KAÇMAZ (Devamla) – ...misafir olan,
memur olan birçok arkadaş şu an ev bulamıyor ya da orada 3-5
kişi bir göz odada olduğu için aileleri kendi memurlarının
yani çocuklarının yanlarına gelemiyor.
Bunlarla birlikte, Silopi ilçemizde
yıllardır faaliyette olan termik santral ilçedeki herkesin
yaşamını tehdit eder durumdadır. Önerge de verdik, daha
önce basın açıklaması da yaptık, bu konunun araştırılması
ve halk sağlığını tehdit eden bu termik santralin
kapatılmasını istiyoruz.
Bununla birlikte, bölgede özellikle sokağa
çıkma yasağı döneminden sonra başlayan madde
bağımlılığı oranının
artmasının da araştırılmasını istiyoruz.
Güvenlikçi politika yaklaşımıyla her tarafa MOBESE
kamerası, kontrol noktaları, kapama noktaları kurulmuş ama
her geçen gün madde kullanımı artıyor. Bu durumun da
araştırılmasını talep ediyoruz.
Yine, Beytüşşebap ilçemize girmek
istediğinizde, emin olun, Orta Çağ’da kraliyet tarafından
yönetilen bir şatoya giriyormuşsunuz gibi bir durum var. Şehrin
tüm giriş çıkış noktalarında otomatik bariyerler
mevcut; şehrin girişinde, çıkışında izin almak
zorundasınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HÜSEYİN KAÇMAZ (Devamla) – Bu devirde
Anayasa’daki seyahat hakkına aykırı olan bu hususun da acilen
terk edilmesi gerekiyor.
Saygılar. (HDP sıralarından
alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Turan…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan,
konuşmacı 50 kişinin yakalanmasından yola çıkarak “AK
PARTİ iktidarı seçim yatırımı yapmaya
başladı.” gibi, bizi itham eden bir ifadede bulundu. Cevap vermek
istiyorum izin verirseniz.
HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) – Yalan
mı?
BAŞKAN – Yerinizden söz versem olmaz mı?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Peki efendim.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN - Buyurun.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
28.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Şırnak Milletvekili
Hüseyin Kaçmaz’ın 15 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 14’üncü
maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Niye
heyecanlanıyorsunuz? Arkadaşı dinledik, cevap vereceğim.
Sakin olursanız, izin verirseniz söyleyeceğim birkaç cümle Mahmut
Hoca, dur, sakin…
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) –
Heyecanlandığımız yok Sayın Grup Başkan Vekili.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Değerli
arkadaşlar, az önceki konuşmacı ısrarla “siyasi rehine”
ifadesini kullandı. Bakınız, kabul edersiniz veya etmezsiniz,
biz yasama faaliyeti yapan insanlarız. Vekillerin tutukluluk hâlini
düzenleyen çalışmalara bakan, dosyaları inceleyen
mahkemelerimizdir. Mahkemelerin kararına saygı duymak hepimizin
görevi. İyi karar verince “Aman, ne iyi…” hemen AİHM’i
alkışlayalım, kötü karar verince de “yanlış…” Bu
doğru bir yaklaşım değil. Mahkeme kararı yerine getirilmiştir,
bu bir.
İkincisi: Ben geçen dönem vekildim. O dönemde
başta partiniz olmak üzere gidip Meclis Başkanlığına
“Dokunulmazlıkları kaldıralım.” diyen sizlersiniz.
Dokunulmazlık kaldırılmışsa, bununla ilgili mahkeme
karar vermişse buna saygı duyacağız. O yüzden, mahkemenin
kararını burada bizi itham ederek kullanmanızı doğru
bulmuyorum.
Onun dışında “Dün Şırnak’ta
50 kişi yakalandı. Efendim, AK PARTİ vekilleri seçime
başladı.” tarzı bir yaklaşım doğru değil.
Çok zor değil, bakın internete, bu 50 kişinin hepsinin PKK/KCK
operasyonunda yakalandığını görüyorsunuz. Yani siz, PKK’ya
yapılan operasyonda “AK PARTİ seçime hazırlanıyor.”
derseniz ben “Dönüp aynaya bakın.” derim. Bu dilin, bu Meclisin dili olmaması
lazım. Bu dilin, bu milletin sorumlu vekillerinin dili olmaması
lazım. Kaldı ki bölgede şimdiye kadar AK PARTİ
iktidarlarının neler yaptığını, hak ve
özgürlüklerin iadesi noktasında, altyapı hizmetlerinde ne kadar büyük
işler yapıldığını tüm kamuoyu takdir etmektedir.
Bence daha sorumlu bir dil kullanırsak hepimize yakışır
diye düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın
Başkan…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Toğrul…
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın
Başkan, grubumuz adına ithamlarda bulundu. Onun için
karşılık, cevap vermek istiyorum çünkü…
BAŞKAN – Sizin şahsınıza bir
şey yok.
SEMİHA EKİNCİ (Sivas) – PKK’ya dedi.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Grubum adına
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Ama grup başkan vekiliniz…
FATMA KURTULAN (Mersin) – Söz talep ediyoruz –biraz
işim vardı, devretmiştim- grup adına istiyoruz, Mahmut Bey
konuşacaklar.
BAŞKAN – Peki.
Neydi, Sayın Toğrul?
SEMİHA EKİNCİ (Sivas) – “PKK” deyince
“sataşma” diyorlar.
BAŞKAN – Arkadaşlar bir dakika ya! Siz mi
karar vereceksiniz? Ben anlayayım da karar vereyim, bir müsaade edin.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın
Başkan, sadece 50 kişinin yakalanmasından hareket ederek seçim
çalışması yürüttüğümüzü ifade etti.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hayır, siz ettiniz
onu.
BAŞKAN – Bir dakika, bir dakika…
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Ve yine,
vekillerimizin tutukluluk hâline dair yorumda bulundu.
Dokunulmazlıkların kaldırılması noktasında bizim
talebimiz olduğu doğru, bizim talebimiz var ama bu çarpıtılarak
ifade edildi, cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Toğrul.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan,
tabii ki konuşsun, biz rahatsız değiliz ama Tüzük gereği
nedenini bilmemiz lazım. Hangi ifademizden rahatsız bilelim;
dokunulmazlığa “evet” dediler, ona mı rahatsızlar, “PKK bu
söylemi geliştirdi.” dedim, ona mı rahatsızlar?
BAŞKAN – “Ama ‘evet’ dedik de niçin dedik? Onu
açıklayayım.” diyor yani.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ama niye dediler, bilelim
bakalım. Onu açıklayacaklar, peki.
FATMA KURTULAN (Mersin) – Ama siz niye
Başkanın işine karışıyorsunuz?
BAŞKAN – Buyurun.
29.-
Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul’un, Çanakkale Milletvekili Bülent
Turan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın
Başkan, öncelikle şuradan başlayalım: Biz
dokunulmazlıkların tamamının kaldırılması
ancak kürsü dokunulmazlığının korunması
gerektiğini ifade ettik. Şu anda milletvekillerimizin içeride
olmasının tamamının gerekçesi Meclis kürsüsünde de ifade
ettikleri sözleridir. Dolayısıyla, bizim
dokunulmazlığın kaldırılmasından bir
rahatsızlığımız yok ama Meclis kürsüsünün
korunması, milletin savunulması, milletin vekili olma gereğinin
korunması gerektiğini söylüyoruz.
İkincisi, mahkemeler bizim lehimize karar
verince alkışladığımızı, aleyhte verince
yerdiğimizi ifade etti. Bakın, Anayasa Mahkemesinin ve diğer
hukuk iş normlarının siyasi
çalıştığını biz söylemiyoruz, AİHM açık
bir şekilde ifade etmiş “Şu anda milletvekillerinin içeride olma
gerekçesi siyasidir.” diyor. Mahkeme bir karar vermiş, karar
uygulanmıyor ve üç aylık itiraz süresinin beklenildiği ifade
ediliyor. Bakın, eğer şüphe varsa sanık lehine
kullanılır. Sayın Demirtaş’ın bugün bir dakika bile
içeride tutulması Sayın Demirtaş’ın özgürlüğünün gasbedilmesidir.
Bir diğeri de şu: Sayın Başkan,
sadece Şırnak’ta 50 kişi gözaltına alınmadı. Her
gün medyada… İstanbul’da, Ankara’da, Antep’te, Urfa’da, Batman’da,
Şırnak’ta istisnasız her gün devam eden bir gözaltı
furyası var. Başlangıçta KCK/PKK operasyonu olarak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Üç dakikaya yakın oldu.
Açalım, tamamlayalım lütfen.
Buyurun.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın
Başkan, bu gözaltılara PKK/KCK’yle ifade edilmek suretiyle bir
kılıf oluşturuluyor, gözaltına alınanların
tamamı HDP çalışanlarıdır. Bakın, daha dün
Ankara’da sendikacılar, HDP il yöneticileri gözaltına
alındı. Yine hepsi KCK/PKK kılıfına uydurularak
söyleniyor. Partimizin yaptığı etkinliklere katılmak bir
suç gibi gösteriliyor. Biz bir siyasal partiyiz, dolayısıyla bizim
eylem, etkinlik yapmak en doğal hakkımızdır,
halkımızdan aldığımız bir izindir, kimseden bu
konuda, bu anlamda bizim izin almamıza gerek olmadığı hâlde
bizim eylemlerimizin, etkinliklerimizin böyle kriminalize edilmesini asla kabul
etmiyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Turan, buyurun.
30.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Gaziantep Milletvekili Mahmut
Toğrul’un yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ve “AİHM’in her kararı doğrudur.” diyemeyeceklerine
ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Ama bakınız, polemik uzamasın
gayretimize rağmen söyleyeceğim. Eğer derseniz ki
“Dokunulmazlıklarda sadece Meclis kürsüsü istisnası olsun. Tüm
vekillerimiz Meclisteki konuşmalarından dolayı hapiste.” bu
büyük bir yanlış olur, kamuoyunu yanlış yönlendirmek olur.
Örneğin, sormak istiyorum: “PKK sizi tükürüğüyle boğar.”
“Sırtımızı PKK’ya dayadık.” diyenler burada mı
söylediler bunları? Onun dışında, terörist cenazelerine...
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın
Başkan, çarpıtıyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Toğrul, bir dakika…
Seni dinledi herkes, lütfen…
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) –
Çarpıtıyor ama Sayın Başkan.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sizin dediğinizi mi
söylemek zorundayım canım? Bırakın, söyleyeyim.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – Kim
“Sırtımızı PKK’ye dayadık.” dedi?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Arkadaşlar, Google’a
girin, Figen Hanım’ın PKK’yla, PYD’yle ilgili söylediklerini lütfen
internetten bulun.
Bakınız, bir diğer iddia…
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – “PKK” yok.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Google’a
gir, bak. Böyle bir söz yok kesinlikle arkadaşlar.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Arkadaşlar, sakin
olun.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) –
Bakın. Siz yalan söylüyorsunuz.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) – Halklara yanlış bilgi veriyorsun.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bakın, ben dinledim,
siz de dinleyeceksiniz! Böyle yok. Bakın, burası Kandil değil,
dinleyeceksiniz arkadaş, öyle şey olmaz! Sen konuşacaksın,
ben susacağım, öyle şey olur mu? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Ağzımızı
açmadık Mahmut Bey konuşurken. Herkes konuşacak, ben de
konuşacağım.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) – Doğru bilgileri verin, konuşun.
BAŞKAN – Allah Allah! Sadece sizin
konuştuklarınız doğru, onu mu dinleyeceğiz yani
burada? Ya, anlayamıyorum ben.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Allah Allah!
Bakınız, bir diğer iddia, Kobani
eylemlerinde 50’den fazla kişinin ölmesiyle ilgili iddianamedir.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) – Yok böyle bir iddianame, böyle bir iddianame yok.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Meclis kürsüsünden
dolayı değil, yapılan yanlışların mahkeme
nezdinde hesabının sorulmasıdır. Sonuna kadar
arkasındayız. Dokunulmazlığın kaldırılmasıysa
kaldıralım. Biz bu milletin terörle olan mücadelesinde sonuna kadar
bu askerimizin arkasındayız.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Zaten,
Selahattin Demirtaş kürsüye çıkmadı ki.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bakın, Değerli
Başkan, bir konuyu daha ifade etmek isterim. Mahmut Bey dedi ki:
“AİHM kararını hemen uygulayacaksınız.” Bakın,
bir Türk genci olarak söylüyorum: Her uluslararası anlaşma
kıymetlidir Meclis “Evet.” demişse…
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) –
“Kıymetli” değil, bağlayıcı, bağlayıcı.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – …ama şimdiye kadar
AİHM’le ilgili, başörtüsü kararı, haç kararı gibi, bir sürü
ortak olarak eleştirdiğimiz karar var. “AİHM’in söylediği
her şey doğrudur.” diyemeyiz, bu bir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) –
Bağlayıcı, bağlayıcı.
ERDAL AYDEMİR (Bingöl) –
Cumhurbaşkanı 2002’de gitti. Alo!
BAŞKAN – Bağlayalım Sayın Turan.
Buyurun.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan,
bir vatandaş olarak, bir hukukçu olarak “AİHM’in her kararı
doğrudur.” diyemeyiz. Başörtüsü kararı var, haç kararı var,
şu an baktığımızda utandığımız bir
sürü kararı var AİHM’in. Fakat gözden kaçan bir şey var,
AİHM bu kararında, Mahmut Bey’in ifade ettiği gibi
“Demirtaş masumdur.” demedi, “Beraat etsin.” demedi; tam aksine, “Kuvvetli
şüphe var, Kobani davetleri var, ölüm var ancak tutuklama süresi gözden
geçirilsin, hızlı karar verilsin.” dedi. Ben de diyorum ki: Herkesin
kararı verilirken mahkemelerimiz daha çabuk karar versin, daha
hızlı hareket etsin. Bu, baş tacı ama AİHM’in kararında
bile Demirtaş’ın yaptığı yanlışlara vurgu
vardır, şüphe vardır, kuvvetli şüphe vardır.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Niye
“Tanımıyorum.” dediniz o zaman, madem bu kadar güzel karardı?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – O yüzden, ortada bir
şey yokmuş gibi, güllük gülistanlıkmış gibi, terör
ilişkisi, Kobani ilişkisi yokmuş gibi, sözüm ona ifade
hürriyetinden kaynaklı bir eleştiri varmış gibi
yaklaşmak kamuoyunu yanlış bilgilendirmektir. Herkesi bu konuda
sorumlu davranmaya davet ediyorum. Ben başta olmak üzere tüm mahkeme
kararlarına saygı duyacağız Sayın Başkan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın
Başkan...
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan,
60’a göre söz istiyorum müsaade ederseniz.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın
Başkan...
BAŞKAN – Sayın Toğrul, bir dakika. Bir
grup başkan vekilimiz...
Sayın Türkkan, buyurun.
31.-
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, dünyanın hiçbir meclisinde bir
terörist için “sayın” ifadesi kullanılmayacağına ve bu
ifadeyi ısrarla kullananlara tepkilerini göstereceklerine ilişkin
açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan,
dünyanın hiçbir meclisinde bir terörist için “sayın” ifadesi
kullanılmaz, net, altını çiziyorum. (İYİ PARTİ ve
AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu ifadeyi
ısrarla kullananlara karşı da her defasında tepkimizi
iletmeye devam edeceğiz. Ben Sayın Bülent Turan söz alınca bu
konuya değineceğini zannettim ama bu konu da onları çok
rahatsız etmişe benzemiyor. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Yeni bir sataşmaya yol
açmayalım lütfen.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ben bir şey sormak
istiyorum müsaade eder misiniz?
ZAFER IŞIK (Bursa) – Konuyu nereye getiriyorsun
ya, mevzuyu nereye getiriyorsun ya!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bir müsaade eder misiniz?
Arkadaşlar, biraz sakin olun, heyecanlanmayın, rahat olun.
ZAFER IŞIK (Bursa) – Elini kolunu sallaya
sallaya konuşuyorsun, bir düşün...
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Akil insanları... O
akil insanlar var ya, akil insanlar, Oslo’ya gittiler geçen hafta. Oslo’ya
onları kim çağırdı? Bir. Uçak biletlerini kim ödüyor bu
akil insanların Oslo’ya giderken? İki. Bunları kim yedirip kim
içiriyor? Üç. Eğer bu soruların yanıtlarını verirseniz
bu aranızdaki yalancı kavganın gerçek olmadığı
ortaya çıkar.
Teşekkür ediyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
FATMA KURTULAN (Mersin) – Git be!
ERDAL AYDEMİR (Bingöl) – Senin
başkanın spor ayakkabıyla Kandil’e gidiyordu!
FATMA KURTULAN (Mersin) – Eninde sonunda
barış gelecek bu ülkeye, göreceksiniz.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın
Başkan...
BAŞKAN – Sayın Toğrul, nedir sorun?
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın Bülent
Turan, Selahattin Demirtaş’ın Kobani olaylarından dolayı
bugün içeride olduğuna yönelik...
ERDAL AYDEMİR (Bingöl) – Alo,
başkanın Kandil’e gidiyordu!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – “Alo” ne, “alo” ne, “alo”
ne; oyun mu oynuyoruz, telefon kulübesi mi? Dikkat edeceksin konuşmana!
ERDAL AYDEMİR (Bingöl) – Senin Genel
Başkanın spor ayakkabısıyla Kandil’e gidiyordu,
konuşsana!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yürü yürü, havlama, yürü!
Kabadayılık yapma burada! Yanlış yerdesin, yürü!
(İYİ PARTİ ve HDP sıraları arasında
karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen... Sayın
grup başkan vekilleri, lütfen... Yani parti adına konuşma
yapamıyorsunuz, bakın çünkü çok ses çıkıyor.
FATMA KURTULAN (Mersin) – Ama çok ağır
ithamlar var yani.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın
Başkan...
BAŞKAN – Evet Sayın Toğrul...
Sayın Toğrul, son defa bir dakika söz veriyorum 60’a göre, buyurun
tamamlayın.
(İYİ PARTİ ve HDP sıraları
arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen...
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Şey mi burası,
“alo” ne?
HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) – Otur ya,
otur! Karşılıklı konuşmayın.
BAŞKAN – Arkadaşlar, yerimize
oturalım, lütfen.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Kabadayılık
yapmayın, doğru dürüst oturunuz yerinize! Sayın mayın yok
burada, sayın mayın yok, teröriste “sayın” diyemezsiniz.
HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) –
İstediğimi söylerim!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Aklınızı
başınıza devşirin. Hadi yürü!
ERDAL AYDEMİR (Bingöl) – Sana mı
soracaktık?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Aklınızı
başınıza devşirin!
ERDAL AYDEMİR (Bingöl) – Sen aklını
başına devşir!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Öyle alo maloyu geç,
kolpacılık yapmayın burada. Aklınızı
başınıza devşirin.
ERDAL AYDEMİR (Bingöl) – Asıl sen
devşir.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bırakın lan!
TAMER AKKAL (Manisa) – Devletten para
alıyorsunuz.
BAŞKAN – Arkadaşlar, yerimize
oturalım lütfen.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Devlet
sanki bedavadan veriyor parayı ya.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Dünyanın hiçbir
tarafında, Mecliste “Sayın” denilmez teröriste.
HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) – Size mi
soracağız kime ne diyeceğimizi!
TAMER AKKAL (Manisa) – Hainin önde gideni!
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Buradan ekmek
çıkmaz sana, otur.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Aranızdaki
yalancı kavgayı ortaya çıkardım diye telaşlanmayın.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) – Şov yapıyor.
BAŞKAN – Lütfen, Sayın Türkkan…
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Sayın Toğrul, bir dakika
olmak üzere 60’a göre söz veriyorum son defa, tamamlayalım.
32.-
Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul’un, 6-8 Ekim olaylarından
dolayı Selahattin Demirtaş’ın
yargılanmadığına, Figen Yüksekdağ’ın “Biz
sırtımızı PKK’ye dayadık.” şeklinde bir
ifadesinin olmadığına ilişkin açıklaması
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın
Başkan, şimdi, grup başkan vekili, Selahattin
Demirtaş’ın Kobani olaylarından, “6-8 Ekim” diye tabir edilen
olaylardan dolayı içeride olduğunu, AİHM’in böyle bir şey
söylediğini, hemen tutuklanması gerektiğine dair bir şey
söylediğini ifade ediyor; külliyen yalandır. 6-8 Ekim
olaylarından dolayı Sayın Selahattin Demirtaş
yargılanmıyor; bu bir.
İkincisi: Sayın Figen
Yüksekdağ’ın hiçbir şekilde “Biz sırtımızı
PKK’ye dayadık.” diye bir ifadesi yoktur; bunun kamuoyunca bilinmesi
gerekiyor.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Açın
bakın arkadaşlar, açın bakın.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Bakın, bugün,
açık bir şekilde, AİHM kararının Türkçesini okuyun
“Sayın Selahattin Demirtaş ve seçilmişler derhâl serbest
bırakılmalıdır.” diyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Bu konuda da hiçbir
karışıklığa gerek yok, 90’ıncı maddeye göre
de üst normdur; bunun böyle görülmesi gerekir. 2002’de iç hukuk ile
dış hukuk arasında sorun yaşandığında
dış hukukun üst norm olduğu kabul edilmiştir Sayın
Başkan.
Teşekkür ediyorum.
VIII.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
1.-
Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker ve 6 Milletvekilinin Çevre Kanunu ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/1285) ve Çevre Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 15) (Devam)
BAŞKAN – Arkadaşlar, önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
14’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 14’üncü madde kabul edilmiştir.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Turan…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bir açıklama yapmak
istiyorum izin verirseniz Lütfü Bey’in konuşmasıyla ilgili.
BAŞKAN – Buyurun.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Bize gerekçesini de
söyleyin.
BAŞKAN – Bir dakika Sayın Turan.
Sayın Toğrul, niye söz verdiğimi
söyleyeyim. Siz açıklamanızda Bülent Turan’ın söylediği iki
farklı konuyu birbiriyle irtibatlandırdınız, ben dinledim,
dinliyorum çünkü iyi takip ediyorum buradaki konuşmayı, detaya girmek
istemiyorum.
Buyurun Sayın Turan.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan,
evet, bu söylediğiniz doğrudur ama sayın grup başkan
vekilinin bunu ifade etmesi gerekiyor. Sizin peşinen ifade etmiş gibi
kabul edip ona, iktidar partisinin grup başkan vekiline söz vermeniz
doğru değildir.
BAŞKAN – Grup başkan vekillerine benim çok
fazla gerekçe açıklamadan da söz verdiğimi biliyorsunuz Sayın
Özkoç…
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Kendisinin bir talebi
yok.
BAŞKAN - …başta siz olmak üzere.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Ama kendisinin bir talebi
yok efendim, talebi olmadan söz veriyorsunuz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Var, var.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Var, var, Engin Bey,
kaçırdınız, “Lütfü Bey’in ifadelerine açıklama yapmak
istiyorum.” dedim.
BAŞKAN – Sayın Turan, buyurun.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Açıklama hakkı,
60’a göre bir dakika var ya, onu istedim yani Lütfü Bey’in
açıklamasına cevap vermek istedim, o kaynadı belki.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Ama açıklayın
onu.
BAŞKAN – Buyurun.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
33.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bakınız, az
önce HDP’li konuşmacının bence haddini aşan
yaklaşımlarına kendim cevap vermeye çalıştım,
katılırsınız, katılmazsınız fakat burada
HDP’yle tartışırken, hiç gereği yokken, gündem yokken Lütfü
Bey’in söz alıp da bizi bu konuda sahte tartışmada
olduğumuzla itham etmesini HDP’yi kurtarma görevi olarak görüyorum. HDP
cevap veriyor, tartışıyoruz. Hiç konu yokken neden böyle
gereksiz bir polemiğe girdi, anlamış değilim.
Fakat, Sayın Başkan, otel odalarında
görüşme yapacaksınız…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – “Sayın”a gel,
“Sayın”a gel!
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum)
- “Sayın”a gel!
BAŞKAN – Bir dakika, bir dakika… Dinleyelim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – CHP, İYİ
PARTİ, HDP herkes biliyor ki ittifak için görüşmeler yapacak...
YASİN ÖZTÜRK (Denizli) – Hadi lan!
HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) – Hadi be!
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum)
– Terbiyesizlik yapma, terbiyesizlik yapıyorsun!
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – …selam gönderecekler
birbirlerine, buraya gelip de bana bunları söyleyecek. Bu doğru
değil.
Bakınız değerli arkadaşlar…
TAMER AKKAL (Manisa) - Ayıp, ayıp!
YASİN ÖZTÜRK (Denizli) – Ayıp, ayıp!
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Arkadaşlar, izin
verin.
BAŞKAN – Arkadaşlar, koro hâlinde
konuşmayın, koro hâlinde konuşmayın lütfen.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ayıpsa ona
söyleyeceksiniz, ayıpsa ona söyleyeceksiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
TAMER AKKAL (Manisa) – Oslo’da biz mi görüştük?
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum)
– Terbiyesiz herif!
BAŞKAN – Arkadaşlar, bir dakika…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hanginiz söyledi,
hanginiz söyledi?
ZAFER IŞIK (Bursa) – Ayağa kalk da söyle
bakayım onu!
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum)
- Ben söyledim, ben, ben söyledim, terbiyesiz!
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Terbiyesiz sensin!
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum)
– Sensin terbiyesiz! Yalancısın!
BAŞKAN - Sayın Turan, tamamlayalım
lütfen.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan,
gördüğümüzü hatırlatmak istiyorum. Bakınız, yüzde 10
temsili olan bir anlayışın yüzde 50’yken ne
yapacaklarını görün! Bize kızıyorlar ya, konuşacak,
itham edecek, polemik yapacak, hatta küfredecek, cevap verince de
kızacaklar. Ayıp bir şey, bu doğru bir şey değil.
Burası Meclis.
ŞENOL BAL (Ankara) - Onu siz yapıyorsunuz!
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bak, sen onu söyle,
burası Meclis, daha alışamadınız muhtemelen, burada
böyle şeyler olmaz. Daha edepli olmak lazım. (İYİ
PARTİ sıralarından gürültüler)
Sayın Başkan, burada ifade ettikleri
tarzda teröristlere hürmet eden iltifat eden işin suç olduğunu
İç Tüzük’e ekleyen bu parti.
YASİN ÖZTÜRK (Denizli) – Çözüm sürecini yapan
da sizsiniz!
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Burada 81 ilin
dışında il yoktur. “’Sayın Öcalan’ diyemezsiniz, onu
yapamazsınız.” diyen bizim partimiz. Bunu söylemek de ayıp bir
şey. Fakat bir şey daha söyleyeceğim: HDP’yle
tartışılırken araya girip de bu ifadeyi
kullanmalarının maksadını herkes biliyor Sayın
Başkan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan,
müsaade ederseniz.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Türkkan.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bak, o terbiyesizi
mahkemede konuşacaksın, terbiyesiz herif!
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum)
- Ben söyledim, ben.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Tamam sensin. Tamam
mı? Lütfü, uyarır mısın arkadaşınızı,
daha hâlâ söylüyor. Uyarın arkadaşınızı!
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum)
– Bana “sen” diyemezsin!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Müsaade ederseniz
konuşacağım.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Burası dağ
başı mı? Yaşına bak be!
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) -
Ne var yaşımda?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - “Terbiyesiz” diyorsun.
Sensin terbiyesiz. Öyle mi konuşulur? Hakaret etmeden konuş baş
tacı, o ne demek?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bülent, devam edecek misin?
Devam edecek misin?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Allah Allah!
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (İstanbul) -
Gerekirse sabaha kadar devam ederiz. Hakaret edemez!
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Ayıp ya!
BAŞKAN – Sayın Türkkan…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Arkadaşlar… Sayın Turan, bir
dakika… Sayın Türkkan…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Ben sana dedirtmem, sen
de dedirtmeyeceksin!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bak, iki sıra
arkandaki arkadaşın ifadelerini…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Ben sana dedirtmem, sen
de dedirtmeyeceksin!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - …ben duymazlığa
geldim biraz evvel.
YASİN ÖZTÜRK (Denizli) - Arkanda diyenleri
duymuyorsun değil mi?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Ben sana burada
“terbiyesiz” dedirtmem kimseye! Sen de dedirtme, söylüyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Ben daha başka
şeyler söyleyebilirim de neler söylendiğini hep beraber
yaşadık burada, boş ver.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Söyle.
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (İstanbul) - Söyle
de içinde kalmasın Lütfü Bey, söyle.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Çağatay
Kılıç…
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…
Arkadaşlar, lütfen…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - …biraz akil ol, akil ol.
Onu söylüyorum, bırak bu işleri.
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (İstanbul) - Sen
bırak bu işleri!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan,
bir şey ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN – Arkadaşlar…
34.-
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Çanakkale Milletvekili Bülent
Turan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ben Sayın HDP
sözcüsünün kullandığı ifadeden rahatsız olduğunu
düşündüğüm için Sayın Bülent Turan’ın söz alma
sırasında bunu dile getireceğini düşündüm. Ama buna hiç
değinmeyince hemen bu hafta gündemde olan, o meşhur sizin,
hendeklerin kazıldığı, buradan el sallayarak insanları
İmralı’ya götürdüğünüz… Ben Engin Alan’ı cezaevinde ziyaret
ederken kemerlerimi söktüm. Sırrı Süreyya Önder buraya
geldiğinde dedi ki: “Biz bugün İmralı’daydık, vallahi çok
da güzel bir gün geçirdik.” “Nasıl bir gün ya, cezaevinde insan güzel gün
geçirir mi? Biz milletvekiliyiz ayakkabılarımızı,
kemerlerimiz çıkartıp giriyoruz.” dedim. “Valla bizde hiç öyle bir
şey yok. Biz gidiyoruz İmralı’ya, akşama kadar muhabbet
ediyoruz.” dedi. Ben eski Genelkurmay Başkanıyla bir saat
görüştükten sonra gardiyanın “Bu kadar süre size yeter.” deyip
kapıyı gösterdiğini hatırlıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Açalım mikrofonu arkadaşlar.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Bu çözüm sürecinin
muhatapları burada, o ihanet sürecinin muhatapları burada ve bugün
tekrar basında yer alan, Oslo’ya görüşmeye giden bu akil
insanları gönderen kim, davet eden kim, uçak paralarını ödeyen
kim, bunları yediren, içiren kim? Bunların cevabını
bulduğunuzda, bu kayıkçı kavgasının gerçek bir kavga
olmadığını ortaya çıkarmak için söylemiştim. Bu
ittifak mittifak işlerini bırakın. İttifakı kimin
yaptığını 31 Martta göreceğiz.
FATMA KURTULAN (Mersin) – Lütfü Bey, seçim
çalışması yapıyorsunuz şu an. MHP oylarını
hedefliyorsunuz, hiç boşuna şey yapmayın.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bizim durumumuz bellidir,
duruşumuz bellidir, bundan önce hiçbir depomuz ve bagajımız
yoktur. Siz bu konuda geçmişi karanlık bir siyasi partisiniz.
Teşekkür ederim. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Sizin
geçmişiniz de, geleceğiniz de karanlık!
BAŞKAN – Sayın Turan…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan,
Lütfü Bey’in söylediklerine saygı duyuyorum. Herkesin kendi
görüşüdür. Her partinin politikası var, kendi yönetmeliği var,
baş tacıdır, saygı duyuyorum. Ama şuna saygı
duymuyorum: Arkadan hakaret eden, küfreden arkadaşlarına ses
çıkarmamasını doğru bulmuyorum. Herkesin edebi kendisiyle
ilgilidir. Üst sohbete niyet edeple ilgilidir. Oraya iade ediyorum, bu
birincisi, arka tarafa.
YASİN ÖZTÜRK (Denizli) – Arkandan söylenenleri
duymuyorsun, değil mi?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Müsaade edin, bu konuda
bir şey söyleyeceğim.
BAŞKAN – Bir dakika…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Arkadaki arkadaşlara
“Susun” dediğimi siz gördünüz. Yalnız, hemen arkanızdaki
arkadaşınızın neler dediğini de ben duydum.
BAŞKAN – Sayın Turan konuşuyor, bir
dakika.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan,
bu ülkede kan akmasın diye, bu ülkenin gençleri ölmesin diye bu grup çok
büyük riskler aldı.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Risk değil ya, ihanet
ettiniz, bunun ismi risk değil, bunun ismi ihanet! (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) –
Gerçeği örtme!
BAŞKAN – Arkadaşlar, niye
konuşturmamaya çalışıyorsunuz?
Sayın Türkkan, sizi dinledik, dinledi herkes.
Söz istiyorsanız daha sonra alırsınız.
Sayın Turan…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan,
burası bir partinin kongre yeri değil, Meclis. Her zaman
söylediklerimiz onların açısından doğru olamaz, farklı
olabilir, farklı düşünülebilir. Bu yanlış bir
yaklaşım. Ne zaman ağzımızı açsak hemen
bağırma başlıyor. Ya, ben böyle düşünüyorum. Bu ülkede
kan akmasın diye, bu devletin bütün kurumları, AK PARTİ’nin
kendi grubu risk aldı, adım attı, cumhuriyet tarihindeki terör
eylemleri bitsin diye büyük bir risk aldığımızı
söylüyorum. İnan, inanma. (İYİ PARTİ sıralarından
gürültüler)
YASİN ÖZTÜRK (Denizli) – Ne oldu,
aldandınız mı?
MUHAMMET NACİ
CİNİSLİ (Erzurum) – Oslo Mutabakatı’na “ortak vatan”
yazdınız!
BAŞKAN – Ya
arkadaşlar, niye sabote ediyorsunuz Meclis çalışmalarını?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Parmak sallamak falan, ne
onlar arkadaşlar yani?
BAŞKAN – Beyefendi, nedir bu yani?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Çok ayıp
arkadaşlar!
BAŞKAN – Var mı böyle bir usul ya, ne
yapıyorsunuz siz?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan,
laf söylemek sabote etmekse oradan söylenen lafları da duyun!
BAŞKAN – Ha, o başka bir şey.
Hayır, ona demiyorum ben.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bunun ismi sabote etmek
değil!
BAŞKAN – Konuşuyor beyefendi, grup
başkan vekili konuşuyor.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ben de konuşurken
arkadan söz atanları görmediniz.
BAŞKAN – Nedir bu yani? Konuşturmamak için
ne varsa yapıyorsunuz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – O da bir sabote!
BAŞKAN – Böyle şey olmaz! Siz de Grup
Başkan Vekilisiniz. Konuşsun, bitirsin, size de söz veriyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Efendim, ben
konuşurken arkadan laf atanlar sabote etmek değilse bu da
değildir.
BAŞKAN – Varsa cevabınız, söz
veriyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Arkadaşların laf
atmasını engelleyebilirsiniz ama bu bir sabote değildir, bunu
anlatmaya çalışıyorum.
BAŞKAN – Konuşturmuyor.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Buyurun Sayın
Başkan.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan,
tüm diyeceklerimden vazgeçiyorum. Bu millet on yedi yıldan beri bir
sağdan bir soldan vurdu, 31 Mart akşamı bir daha
görüşeceğiz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ŞENOL BAL (Ankara) – Göreceğiz!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Görüşeceğiz!
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar,
birleşime yarım saat ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.48
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.30
BAŞKAN: Başkan Vekili
Mustafa ŞENTOP
KÂTİP ÜYELER: Rümeysa KADAK (İstanbul),
Barış KARADENİZ (Sinop)
-----0-----
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
23’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
15 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
görüşmelerine devam ediyoruz.
VIII.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
1.-
Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker ve 6 Milletvekilinin Çevre Kanunu ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/1285) ve Çevre Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 15) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
15’inci madde üzerinde dört önerge vardır,
okutup işleme alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 15 sıra sayılı
Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi’nin 15’inci maddesiyle 3194 sayılı Kanun’un 32’nci
maddesine eklenmesi teklif edilen fıkradaki “bir aylık” ibaresinin
madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Mehmet
Göker Gökan
Zeybek Ayhan
Barut
Burdur
İstanbul Adana
İbrahim
Özden Kaboğlu Müzeyyen
Şevkin Murat
Bakan
İstanbul Adana İzmir
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI MUHAMMET BALTA
(Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul
Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu.
Buyurun Sayın Kaboğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul)
– Sayın Başkan, Divan, değerli üyeler; biraz önce 13’üncü madde
vesilesiyle yaptığım konuşmadan bir düzeltmeyle
başlamak istiyorum. Birincisi: “Düzce’deki göçük” dedim. O, viyadük
inşaatı vesilesiyle, nedeniyle ortaya çıkan kaza. Fakat bizim
konumuz açısından aslında değişen bir şey yok özü
itibarıyla çünkü düzenleme, denetleme ve yaptırım üçlüsü devlet
açısından, yol inşaatında da otoyol inşaatında da
geçerli; devlet, insan, doğa ilişkisi açısından buradaki
kusur… İnşaat işçilerinin inşaatlarda sürekli ölmesi
sorununu, yaşamlarını kaybetmeleri sorununu da bu vesileyle dile
getirmekte yarar var.
Öte yandan, biraz önce değindiğim torba
kanunun sakıncası… Yine 13’üncü madde çerçevesinde özellikle
Yapı Denetim Kanunu’nun 1’inci maddesiyle söz konusu olan çelişki
vesilesiyle, bunun saptanması vesilesiyle bir kez daha Anayasa madde
128’in ne kadar önemli olduğunu, yetki, görev ve sorumluluk üçlüsünün bu
açıdan neden geçerli kılınması gerektiğini ortaya
koyması açısından önemli ve muhtemelen bu kanun eğer bu
şekilde geçerse Yapı Denetim Kanunu’nu da ayrıca ele almak
gerekir çünkü ikisi arasında çelişki söz konusu.
Burada 15’inci madde çerçevesinde verdiğimiz
önerge aslında maddenin bizatihi içermekte olduğu çelişkileri,
özünü ortadan kaldırmıyor çünkü burada önlemek asıldır.
Önlemek asıldır; Anayasa’nın öngördüğü bütün bu
yerleşme özgürlüğü, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi
gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak amaçlarıyla
kanunla sınırlanabilir biçimindeki 23’üncü madde ve ayrıca,
devlet, konut ihtiyacını gidermede şehirlerin özelliklerini ve
çevre şartlarını gözeten bir planlama faaliyetinde bulunur
şeklindeki 57’nci maddeye uyulmasının ne kadar önemli
olduğunu gösteriyor çünkü bunlara uyulmadan, anayasal gerekliliklere
uyulmadan yapılan inşaatlarda sonradan ruhsatın verilmemesi,
iptali veya inşaatın yıktırılması arzu edilen bir
sonuç değil hem hukukun etkililiği açısından hem de millî
servet açısından. Bu nedenle bu düzenleme bizatihi sorunlu bir
düzenlemedir ama burada bu vesileyle üzerinde durulması gereken husus,
çevre hukukunda, şehircilik hukukunda esasen önceden yapılan denetim
ve düzenlemedir, önleyici düzenlemedir. Bu önleyici düzenleme özellikle
doğa, toplum ve devlet ilişkisinde temellerini Anayasa’da
bulmaktadır, ilgili yasalarda bulmaktadır. Bu bakımdan,
özellikle Anayasa’nın -biraz önce belirttiğim- 23’üncü ve 57’nci
maddelerin yanı sıra Anayasa madde 56’da belirtilen devletin
yükümlülüğü olarak hatta yurttaşların da ödevleri
bağlamında önlemek, korumak ve geliştirmek biçimindeki
yükümlülükleri bir kez daha hatırlatmak gerekir çünkü bu yükümlülüklerin
yerine getirilmemesi esasen nitelikli bir ülkenin tasarlanması
açısından sorunlu bir uygulama oluşturur. Nitelikli bir ülke,
esasen “sürdürülebilir gelişme” kavramının
algılanmasıyla mümkündür. Bu da Anayasa’nın 56’ncı
maddesinde öngörülen önlemek, çevre kirlenmesini önlemek devletin başta
gelen ödevidir. Çevreyi bozan veya çevre üzerinde olumsuz etkilere yol açma
riski yaratan faaliyetleri planlama ve bu konuda gerekli mekanizmayı
değerlendirme açısından, çevresel etki değerlendirilmesi
özellikle vurgulanması gereken bir ön araçtır.
Korumak ise ikinci aşamada gündeme gelmektedir.
Bu da yine uyumlu ve düzenli bir çevre ve kentleşmeyi sürdürmek
açısından…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın
Kaboğlu.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) –
Teşekkürler.
Üçüncüsü, nihayet geliştirme yükümlülüğü.
Şimdi, çevre ve kent için, kentsel alandaki
çevre için bu üçlü yükümlülük aslında ele aldığımız
maddenin anayasal çerçevesini koyması bakımından
anlamlıdır çünkü bu maddenin gereklerinin yerine getirilmesi esasen
inşaat sektöründe sonradan ortaya çıkabilecek sakıncaların
önlenmesi bakımından temeldir. Bu açıdan, yeniden
Anayasa’nın ilgili maddelerine yollama yapıyorum, yollama yapmakla
yetiniyorum ve bu alanının, özellikle yapı alanının,
yerleşme özgürlüğünün ortak yaşam alanı olduğunu,
yaşam hakkı temelinde güvence altına alınması
gerektiğini ve bununla ilgili Anayasa’nın doğrudan hükümlerinin,
hak ve özgürlüklere ilişkin hükümlerinin birlikte değerlendirilmesi
gerektiğini bir kez daha vurgulayarak saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan,
kabul edildi.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Kabul edilmiştir. Hiç
bekletme, kabul edilmiştir Başkan.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan,
kâtip üye bakmıyordu zaten.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hayır Sayın
Başkan, MHP’li arkadaşlar da destek veriyorlar, sayımız
tam.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hayır, bir daha sorun.
BAŞKAN – Bir daha sormayalım, elektronik
yapalım.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Niye yapalım
Başkan? Kabul edildi.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hayır, sorun
Başkanım, bir daha sayın.
BAŞKAN – Beş dakika süre veriyorum
elektronik oylama için.
Buyurun.
(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, çok
rica ediyorum, böyle bir şey olabilir mi? Sordunuz ve kabul edildi. Bir de
beş dakika veriyorsunuz. Göz var, izan var ya! Böyle bir
haksızlık...
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Kuliste
arkadaşlarımız, bu ayıp bir şey değil ki.
Arkadaşlar kuliste takip ediyorlar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ama Sevgili Grup Başkan
Vekili, burada bir işari oylama yaptık, kabul edenler daha
çoğunlukta.
Sayın Başkan, sizin biz oraya
oturduğunuzda güvenilir olduğunuzu kabul ediyoruz. Böyle bir şey
olabilir mi? 5 kişi ret diye kaldırdı, 50 kişi diye kabul
kaldırdı; siz elektronik oylamaya geçtiniz. Lütfen, çok rica
ediyorum...
Sayın Başkan, kâtip üye
arkadaşımız kesinlikle bakmıyordu salona, kesinlikle salona
bakmıyordu. [CHP, HDP, İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar(!)]
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) –
Hayır, kabul etmiyoruz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Daha nasıl demokrasiyi
işleteceğiz burada? Böyle bir şey olabilir mi? Sayın
Başkan, nasıl demokrasiyi işleteceğiz Türkiye Büyük Millet
Meclisinde, böyle bir şey olabilir mi? Bariz bir çoğunluk var. Kâtip
üye arkadaş kesinlikle salona bakmıyordu, ben buradan izliyordum.
Kesinlikle salona bakmıyordu, telefonuyla oynuyordu.
BAŞKAN – Bakıyoruz, bakıyoruz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Lütfen, çok rica ediyorum…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Siz kendi kâtip üyenize de
bakın ama onu da söyleyeyim size.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sizin vicdanınız
varsa… Oylamanın kabul reyinde olduğunu siz zaten tespit etmiş
vaziyettesiniz. Kamera kayıtlarına bakalım, kamera
kayıtlarına bakalım. Bir kez demokrasiyi işletin şu
Mecliste ya!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Siz kendi kâtibinize de
bakın ama onu da söyleyeyim size ha, haberiniz olsun. Kendi kâtibinize de
bakın orada.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bizim kâtip bakıyordu
ya.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bakıyordu, gördüm!
YÜKSEL ÖZKAN (Bursa) – Başkanım,
tarafsız değilsiniz. Belki ilkokul öğrencisi bile bunu
sayabilirdi, çoğunluk vardı, siz “Beş dakika elektronik oylama.”
dediniz. Lütfen… Demokrasiye sığar mı? Lütfen… Milletvekillerini
kendi vicdanına…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Arkadaşlar, oylama
yapıyoruz, ne konuşuyorsunuz?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir dakika, bitsin, ondan sonra
konuşun lütfen.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan,
zabıtlara geçsin diye söylüyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, bu
oylama legal bir oylama değil. Türkiye Büyük Millet Meclisine
yakışmıyor bu. Bu, legal bir oylama değil, legal bir oylama
değil bu. Çünkü kabul edilmiş bir şeyi tekrar
oylatıyorsunuz.
BAŞKAN – Kararını siz mi
veriyorsunuz?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hayır, kararı hep
birlikte görüyoruz; göz var, izan var, vicdan var, Allah var yukarıda ya!
BAŞKAN – E, tamam. Burada İç Tüzük’e göre
bakıyoruz işte.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Göz var, izan var, vicdan
var, Allah var yukarıda!
BAŞKAN – Öyle şey olur mu ya! Şuraya
bak!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Buna
inanıyorsanız, bu önerge kabul edildi burada.
HÜDA KAYA (İstanbul) – Hakikatli
davranmıyorsunuz Başkan.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Böyle bir şey olabilir
mi? Niye oturuyorsunuz orada o zaman? Eğer hakka, hukuka, adalete uygun davranmayacaksanız
niye oradasınız? Ayıp bir şey ya!
(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)
BAŞKAN – Önerge reddedilmiştir
arkadaşlar. [İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar(!)]
Diğer önergeyi okutuyorum…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan,
önergeyi okutmadan önce…
SUZAN ŞAHİN (Hatay) – Usul
açısından önemli bir şey olup olmaması önemli değil
ama bu dakikada bunu yapamazsınız.
BAŞKAN – Buyurun arkadaşlar, söz
veriyorum, yalnız teker teker konuşun.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Tutumunuz hakkında usul
tartışması istiyoruz.
Aleyhte…
BAŞKAN – Hangi konuda?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Biraz evvelki tutumunuz
hakkında.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) –
Meclis Başkanlığının tutumu hakkında.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Tavrınızla
alakalı.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Meclisi yöneten Başkan
Vekilinin tutumu hakkında usul tartışması istiyoruz
efendim.
BAŞKAN – Ya, benim yaptığım, bir
uygulama; bitti. Usul tartışmasını neyle ilgili
açıyorsun? Neyi değiştirecek usul tartışman? Öyle
şey olur mu ya!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan,
yaptığınız uygulama hakka, hakkaniyete uygun bir uygulama
değil. Usul tartışmasında ısrar ediyoruz Sayın
Başkan.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Sakat
bir karardı.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hayır, hayır,
verdiğiniz kararla alakalı… Sayın Başkan, Tüzük buna cevaz
veriyor.
BAŞKAN – Bakıyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Aleyhte istiyorum.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Aleyhte…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Lehte istiyorum
Başkan.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Açıyor mu? Açmayacak
ya. Açıyorsa lehte.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım,
63’üncü madde, usul hakkında konuşma: “Görüşmeye yer olup
olmaması…” Tamam mı? Daha görüşülmemiş yani yer var mı
yok mu. “…Başkanı gündeme veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma
usullerine uymaya davet…” Yani daha henüz bir uygulama yapılmamış.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) –
Yaptınız.
BAŞKAN – “…gibi usule ait konular, diğer
işlerden önce konuşulur.” Usul tartışması,
yapılacak bir uygulamanın öncesinde konuşulur; bitmiş,
tamamlanmış bir işle ilgili usul tartışması
olmaz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan,
fırsat vermeden elektronik oylamaya geçtiniz. Burada ezici bir
çoğunlukla kabul edildi önerge.
BAŞKAN – Yok öyle bir şey.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bu, hakka, hakkaniyete uygun
değil.
BAŞKAN – Yok öyle bir şey. Hayır, sen
yanlış sayıyorsun.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Vicdanınıza sorun,
vicdanınıza. Böyle bir şey yok! Usul tartışması
konusunda ısrar ediyoruz.
BAŞKAN – Bu tarafta ve burada bir grup, bir
parti grubu ret verdi.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bütün grup başkan
vekillerine sorun Sayın Başkan. Tutumunuz doğru değil.
BAŞKAN – Hayır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Usul
tartışmasında ısrar ediyoruz.
Yaptığınız iş doğru değil.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Turan.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
35.-
Çanakkale Melletvekili Bülent Turan’ın, 15 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 15’inci maddesiyle ilgili önergenin oylamasında MHP’li
vekiller ile AK PARTİ’li vekillerin sayısının muhalefetten
fazla olduğuna ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Az önce Haydar Bey’in -haklı olarak belki-
endişe duyduğu bir mesele var ama bakınız, biz kâtip üye
arkadaşımızla sürekli irtibat hâlindeyiz. MHP’li arkadaşlar
ile AK PARTİ’li vekillerimizin sayısı muhalefetten daha
fazlaydı, o yüzden vicdanen rahatım. Fakat bunun ötesinde,
yaptığınız işlem zaten elektronik ortamda
yapıldığı için kayda geçmiş oldu fakat daha ötesinde
bir şey söyleyeceğim: Önergenin kendisi zaten teknik bir ifade, bir
aylık süre veriyor; olsa da olmasa da çok önemli bir konu değil ama
başından beri söylüyoruz, sayımızda bir problem yoktu ama
elektronik olunca daha fazla arkadaşımız geldi, onu da kabul
ediyorum. Bu, tartışmayı gerektiren bir konu değil.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Türkkan, buyurun.
36.-
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, oturum devam ettiği sürece
başka bir maddeye geçmeden evvel usul tartışması
açılabileceğine ilişkin açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan,
oturum devam ettiği sürece, başka bir maddeye de geçmeden evvel siz
bu usul hakkındaki tartışmayı açabilirsiniz; İç Tüzük
buna cevaz veriyor.
BAŞKAN – Hayır.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bunun
dışında bir şey daha söylemek istiyorum Sayın
Başkan.
Bu Mecliste çok daha farklı, sıkıntılı
meseleler gelecektir, muhalefet ile iktidarı karşı
karşıya getirmesi muhtemel meseleler gündeme gelecektir. Biraz evvel
Sayın Bülent Turan’ın ifade ettiği gibi, konu çok teknik bir
konu, bu kabul edilse veya edilmese kanunun genelinde bir
değişikliğe sebep olmayacaktır. Ben, bu oturumu yöneten
Meclis Başkan Vekili olarak kendinizi bu kadar ortaya koyup
tartıştıracak bir durum olmadığını
görüyorum. Dolayısıyla sizin tarafsızlığınıza
gölge düşürecek bu tutumu doğru bulmadığımı beyan
etmek istiyorum.
Teşekkür ederim. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
FATMA KURTULAN (Mersin) – Sayın Başkan,
ben bir şey söylemek istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kurtulan.
37.-
Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, bir usulsüzlük durumunun söz konusu
olduğuna ilişkin açıklaması
FATMA KURTULAN (Mersin) – Bununla birlikte, bu
önergeyle birlikte şunu biz kendi açımızdan da söylemiştik:
Siz, en çok adil yönetim beklentisi içerisinde olduğumuz
başkansınız. Bu konuda bunu sarstığınızı
belirtmek isteriz.
Burada da buna vesile olsun, bundan sonraki süreçte
Meclisi daha demokratik yönetmeyi hedeflerseniz… Size önerimiz budur.
Demokratik yönetmediğinizi, adil yönetmediğinizi söylemek isterim.
Ama burada “kabul” geçmişti Başkan, geçti yani. Artık usulüne uyduruyorsunuz,
tekrar oylama yaptınız ama geçmişti yani. Normalde, bir
usulsüzlük durumu söz konusudur, bunu belirtmek isterim grubum adına.
BAŞKAN – Sayın Akar, buyurun.
38.-
Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, Mustafa Şentop’un 15 sıra
sayılı Kanun Teklifi’nin 15’inci maddesiyle ilgili önergenin
oylaması sırasındaki tutumunun etik olmadığına
ilişkin açıklaması
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan,
önerge sonunda yapılan oylamada “kabul”ün çok ezici bir üstünlükle var
olduğunu salonda gördük, hep beraber şahit olduk. Hatta kâtip üyeler
de tereddütte kaldı, daha sonra sizinle beraber bir elektronik oylamaya
karar verildi. Ama eğer gerçekten Türkiye Büyük Millet Meclisinde
demokrasiyi uygulayacaksak konunun teknik olması bir tarafa, yani kabul
edilebilir, edilmeyebilir, kanunu etkiler, etkilemez, bu tarafını hiç
tartışmıyorum bile, hiç tartışmıyorum bile,
tamamen tutumunuzla ilgili… Tutumunuz etik değil, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkan Vekiline yakışan bir tutum değil. Siz orada
tarafsız ve bağımsız olarak bu Meclisi yönetmek
zorundasınız. Eğer muhalefet partisinin vermiş olduğu
bir önergeyi, teknik olarak etkilese de etkilemese de sırf arkadaşlar
salonda bulunmadığı için, geciktirip bir elektronik oylamaya
sunmanız kesinlikle doğru değil. Sizi tekrar –siz hukukçusunuz,
ben değilim, teknik bir adamım ama- 63’üncü maddeyi okumaya davet
ediyorum bir kez daha.
BAŞKAN – Okuduk ya beraber. Bir kere daha
mı okuyalım?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bir sonraki işleme
geçmeden önce…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir kere daha mı okuyalım?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – …bu hakka sahip
olduğumuzu belirtiyorum ve usul tartışması konusunda
ısrarımı sürdürüyorum.
BAŞKAN – Usul tartışması,
başlamamış, yapılmamış bir uygulamayla ilgili
olur Sayın Akar, bitmiş bir uygulamayla ilgili usul
tartışması olmaz.
Burada bir şeyi ifade edeyim arkadaşlar,
dün siz yoktunuz…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan,
ihtilaf varsa ne yapacaksınız? Tabii ki elektronik oylama olacak.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, henüz
bitirmediniz, başka bir maddeye geçmediysek bitmedi.
BAŞKAN – Bir dakika…
Dün yoktunuz Sayın Akar, burada bir oylama daha
yaptık dün bir önergeyle ilgili ve “Önerge kabul edildi.” dedik. Daha
sonra, arkadaşlarımızın ikazı üzerine tekrar üzerinde
oylamayı tekrarladık. Yani buradaki sayıya
baktığımızda, kabulü yönünde bir şey gördüğümüzde
dün bunu gösterdik, önergenin kabulüne dair kararı açıkladık
burada, onda bir tereddüt yok.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan,
sayı konusunda tereddüt edilecek bir şey yoktu ortada, en ufak
tereddüde mahal bırakacak bir sayı…
BAŞKAN – Siz bu tarafı blok hâlinde
sayıyorsunuz, ondan…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hayır, ben de döndüm,
baktım arkadaşlara. Yapmayın lütfen Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hayır, sade orası
değil, buradan bir grup ret yönünde oy kullandı.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Bu taraf yok
Başkan, MHP var, Milliyetçi Hareket Partisi var burada.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, usul
tartışması konusunda ısrarımızı
sürdürüyoruz.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Milliyetçi Hareket
Partisi var.
BAŞKAN – Tamam, haklısınız. Ben
hani sizler söylersiniz diye söylemedim onun için, Milliyetçi Hareket Partisi
önergenin reddi yönünde oy kullandı arkadaşlar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Usul
tartışması ısrarımızı sürdürüyoruz çünkü
63’e baktığınızda, bir sonraki konuya geçmeden bunu isteme
hakkına sahibiz ve bunu istediğimizde de sizin görüşünüze
sunmuyor maalesef 63’üncü madde, bunu vermek zorundasınız.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Başkan, henüz
diğer maddeye geçmediniz için böyle bir şey var. Henüz diğer
maddeye geçmedik.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –Sayın grup başkan
vekilleri bu konuda yorum yapsınlar.
BAŞKAN – Yahu, arkadaşlar, maddeyle
alakası yok usul tartışmasının, yapılacak
uygulamayla ilgili bir… Meclisi yöneten Başkan vekili nasıl bir uygulama
yapacağını anlatıyor. Anlattıktan sonra usul
tartışması açılıyor ama uygulama yapılmadan
açılıyor, uygulama olmuş bitmiş, usul
tartışması nedir?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hayır efendim,
hayır. Yaptığınız… Efendim, siz usulsüzlüğü
önceden yapmadınız ki nasıl açalım bu usul
tartışmasını? Bir sonraki konuya geçmeden önce
açılır diyor. 63’üncü maddeyi okursanız…
BAŞKAN – Evet.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hukukçu olarak 5 hukukçuyu
bir araya gelince aynı şekilde yorumlamıyor. Teknik adamlar
olarak hepsi benim gibi yorumlar burada.
BAŞKAN – Yo, niye ben okuyayım, hep
beraber okuyalım bir daha, onun zararı yok.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan,
henüz geçmediniz, mümkün.
BAŞKAN – “Görüşmeye yer olup
olmaması…” Ne demek? Görüşme yapılmamış daha,
görüşmeye yer var mı, yok mu yani ona karar vereceğiz, onun
için, bir. Var mı böyle bir durum? Yok.
“…Başkanı gündeme veya…”
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Var, var. Aynen, tutumunuzla
ilgili var böyle bir durum, maddeyle ilgili bir durum…
BAŞKAN – Bitmiş bir şey, bitmiş.
Uygulamayı yaptık biz. Öyle şey olur mu?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hayır efendim. Maddede
uygulamış olduğunuz tutumu… Nasıl anlıyorsunuz siz
bunu? Onun için devlette hukuk yok, adalet yok.
BAŞKAN – “…Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çalışma usullerine uymaya davet gibi usule ait konular.”
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Böyle bir şey olabilir
mi? Siz ihlal etmişsiniz.
BAŞKAN –Yani uygulama yapılacak bir
işle, uygulamayla ilgili oluyor bu usul tartışması.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Evet, çalışma
usulüne davet ediyoruz sizi biz. Gayet açık madde.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Sayın
Başkanım, ihlal olmadan ihlal bilinebilir mi?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ya nasıl
yapacağız bunu?
BAŞKAN – Arkadaşlar, sizin haberiniz
oylama yapıldıktan sonra mı oldu? Oylama
yapacağımı söyledim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan,
söyledik, oylama yapılırken söyledik.
BAŞKAN - Usul tartışması
istediniz mi oylama yapmadan önce, böyle şey olur mu yahu?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan,
ikinci oylamayı tekrarlarken söylüyoruz bunları. Usule uygun hareket
etmediğiniz için usul tartışması istiyoruz. Siz bu hareketi
yapmadan, bu tartışmayı başlatmadan, bu oylamayı
yapmadan istememiz abesle iştigal zaten, böyle bir şey olabilir mi?
Sizin usulünüz, tutumunuz konusunda istiyoruz usul
tartışmasını.
BAŞKAN – Sayın Akar, anlatamıyor
muyum ben?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ben anlatamıyorum size
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Yok, ben sizi gayet iyi
anlıyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Dünyada kime sorarsanız
sorun benim anladığım şekilde…
BAŞKAN – Siz ne olursa olsun 63’e bakmadan “Ben
istiyorum diye usul tartışması açın.” diyorsunuz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hayır, 63’e baktım
efendim, baktım.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hayır, hayır.
BAŞKAN – Ben de diyorum ki: Arkadaş, usul
tartışması…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Baktım 63’e Sayın
Başkan.
BAŞKAN - …yapılacak bir uygulamayla ilgili
olur, yapılmış bir uygulamayla ilgili usul
tartışması olmaz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan,
tutanağa bakılmadı mı?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sayın
Başkanım, işlem tesis etmiştir, lütfen devam edelim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan
-Bülent Bey de hukukçu- tutumunuzla ilgili istiyoruz, tutumunuzla ilgili
istiyoruz. Tutum, o hareket, o davranış orada gerçekleştiği
için istiyoruz. Yani oylamadan önce böyle bir tutumunuz yoktu ki. Böyle bir
şey olabilir mi ya?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sayın
Başkan, işlem tesis etmiştir.
BAŞKAN – Elektronik oylama
yapacağımı söylemedim mi ben size?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Söyledik, kalktık,
itiraz ettik; tutanaklara bakın.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – O zaman usul
tartışması açmadınız ki. Haydar Bey, o zaman
açacaktınız usul tartışmasını.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Elektronik oylamayı
söylediğinizde itiraz ettik.
BAŞKAN – Elektronik oylama
yapacağımı söyledim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bakın, Sayın
Başkan, itiraz ettik mi, etmedik mi; istedik mi, istemedik mi, Allah
aşkınıza.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Başkanım,
işlem tesis etmiştir, lütfen devam edelim.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Sayın
Başkanım, temadi hâlinde bir eylemden bahsediyoruz, niçin usul
tartışması olmasın?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ben anlamadım ya,
tamamlanmamış bir şeye niye usul tartışması
isteyemiyoruz?
BAŞKAN – Bir dakika…
Sayın Türkkan, buyurun.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ya, olur mu,
işlem tesis etmiş, haydi.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Dur Osman be, bir dakika,
dur be, yine başladın konuşmaya.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Karışma be!
İşlem tesis etmiş.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bakan yaptık seni sus
diye.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sayın
Başkanım, doğru yoldasınız, işlem tesis
etmiştir, devam edelim efendim.
BAŞKAN – Arkadaşlar, tamam, bir dakika…
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Teşekkür ederiz
efendim. Bravo Başkanım, teşekkür ederiz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim, tamam, bir
dakika…
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – İşlem tesis
etmiştir efendim, devam edebiliriz.
BAŞKAN – Sakin olun, bir dakika,
çözeceğiz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Türkkan, buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bu tutum Türkiye’yi
yönetme biçimine benziyor. İşleri boğuntuya getirip
yaptığınız zaman sonradan “Kandırıldık.”
diyebilirsiniz. Bu tutum öyle bir tutum, doğru bir tutum değil.
Müsaade ederseniz, ben bir şey söylemek
istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Türkkan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Siz diğer maddeye
geçmeden evvel bizim henüz bu madde üzerinde kararınızı
tartışma hakkımız var. Diğer maddeye geçmiş
olsanız -söylediğiniz gibi- Sayın Haydar Akar’ın bu
teklifini sizin reddetme hakkınız vardı.
BAŞKAN – Sayın Türkkan, bir dakika…
Anlamak için soruyorum. Bu dediğiniz yani
“Başka bir maddeye geçene kadar usul tartışması
açılır.” nerede yazıyor, merak ettim.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan,
63’üncü maddeyi bir daha okuyun.
BAŞKAN - 63’ü okuduk ya.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bir daha okuyun.
BAŞKAN - Yapılmamış olan bir
uygulamayla ilgili 63’te usul tartışması var.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan,
bakın bir şey söyleyeceğim: Siz hiçbir şey yapmadan bizim
yapacağınız uygulamayla ilgili “Ben usul
tartışması açıyorum.” diyebilmemiz için, bunu yapıp
yapmayacağımız konusunda bir bilgi sahibi olmamız için
kâhin olmamız lazım. Böyle bir uygulama yok, geçmişte de yoktu
yani bu uygulamayı yanlış yorumluyorsunuz.
BAŞKAN – Bakın, oylamadan sonra elektronik
oylama yapacağımı söyledim ben.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Diğer maddeye
geçmeden evvel…
BAŞKAN – Sizin usulle ilgili bir talebiniz
olmadı.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Bakın, geçmiş
dönemlerde diğer maddeye geçmeden evvel bizim böyle bir talep
hakkımız hep var. Bunu doğru değerlendirmeniz gerekiyor.
BAŞKAN – Beş dakika oylama süresi var.
Öncesinde de elektronik oylama yapacağımı söyledim, onu da
saysak beş buçuk dakika olsun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Usul tartışmasına dair
bir talebiniz oldu mu? Olmadı o sırada.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın
Başkanım, uygulama bitmediği sürece… Uygulamanın
devamı diğer maddeye geçiş anına kadardır.
Geçtiğiniz andan itibaren bununla ilgili…
BAŞKAN – İlk defa duyuyorum öyle bir
şey. İlk defa öyle bir şey duyuyorum. Evet, usulle ilgili maddede
öyle bir şey yok.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan,
Türkiye Büyük Meclisinin yasa çıkarma görevi vardır. (Uğultular)
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…
Duyamıyorum.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Yasalar
çıkarılırken bir usul içerisinde, bir kaide içerisinde hiçbir
tarafa iltimas sağlamadan bir başkanlığın
yürütülmüş olması gerekiyor. Burada bir oylama yapılmış,
oylamadaki tereddütten hemen sonra arkadaşımız bu konuya itiraz
etmiş ve demiş ki: “Bu konuda yanlış yapıyorsunuz, bu
konuda usul tartışması istiyoruz.”
BAŞKAN – Hayır, öyle bir şey yok
Sayın Özkoç, o esnada değil, sonra.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Siz daha sonra
oylamayı beş dakika gibi bir süre yani buranın menfaatine olacak
şekilde, iktidarın menfaatine olacak şekilde… Bakın, bu
koltuklarda muhalefet partisinin milletvekillerinin hepsi oturuyor Sayın
Başkan ama iktidar partisinin milletvekilleri ya odalarında ya
yataklarında. Gelsinler, Mecliste adam gibi otursunlar, biz de sesimizi
çıkarmayalım. Bu konuları da artık… Türkiye Büyük Millet
Meclisini -bizi seyrediyor insanlar- bizi bu şekilde tartışma
içerisinde, komik konuma düşürmeye de kimsenin hakkı yok.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
VIII.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
1.-
Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker ve 6 Milletvekilinin Çevre Kanunu ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/1285) ve Çevre Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 15) (Devam)
BAŞKAN - Arkadaşlar, diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 15 sıra sayılı
Kanan Teklifi’nin 15’inci maddesinde yer alan “hariç” ibaresinin
“dışında” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Habip
Eksik Ömer
Öcalan Erol
Katırcıoğlu
Iğdır Şanlıurfa İstanbul
Sait
Dede Abdullah
Koç
Hakkâri Ağrı
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI MUHAMMET BALTA
(Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Şanlıurfa
Milletvekili Ömer Öcalan…
Buyurun Sayın Öcalan. (HDP
sıralarından alkışlar)
ÖMER ÖCALAN (Şanlıurfa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, 24
Haziranda Hakkâri’den milletvekili seçilen Sayın Leyla Güven’in -bugün
21’inci günü dolmak üzeredir- açlık grevinde olduğunu belirtmek
isterim. Sayın Leyla Güven’in talepleri bizim taleplerimizdir. Leyla Güven
bu çatının bir üyesidir. Biz buradan Sayın Başkanı
göreve çağırıyoruz. Bugün 21’inci gündür, üzerinden zaman
geçtikçe dramatik bir sonuca gidebilir ve toplum için de geri dönüşü
olmayan tehlikelere de sebep verebilir. Bu noktada biz Meclisi ve Meclisin
Başkanını göreve çağırıyoruz.
Arkadaşlar, doğrudur, burada çevre
kanunları üzerine konuşuyoruz. Ben de bu noktada kimi noktalara
değinmek istiyorum. Urfa’nın sorunlarını anlatmakta yarar
var. Şu an bizim şehrimiz bir tarım kentidir. Pamukta 1’inci
sıradadır, fıstık üretiminin -“Antep
fıstığı”dır ismi- yüzde 60’ını, 70’ini
karşılayan bir şehrimizdir. Maalesef tarımın
sorunları had safhadadır. Bu ülkede artık tarım
politikası adına bir şey yoktur, tüm tarım ürünleri
dışarıdan ithal ediliyor. Ülkedeki pamuğun yüzde 45’ini üreten
bir şehirde -şu an gidin, Urfa’ya bakın- pamuk alacak tüccar
ortada yoktur, çırçır fabrikaları şu an pamuk
almamaktadır. 2.800-4.600 lira fiyat aralığında açılan
piyasası var ama şu an çiftçiler 3 liraya pamuğunu veremiyor,
hepsi ambarlarda çürümek üzeredir arkadaşlar. Bu noktada, hükûmetin,
politikalarını gözden geçirmesi gerekiyor.
İnsanlarımız bu pamuğu yetiştirmek için, mazot, gübre,
su, elektrik gibi bir sürü girdiyi karşılamak için elinden geleni
yaptılar; şu an, maalesef, Urfa’da pamuk, üreticinin elinde
kalmış durumdadır.
Bilindiği gibi ismi “Antep
fıstığı” ama fıstığın yüzde 70’i
Birecik, Halfeti, Bozova üçgeninde yetişmektedir ancak oradaki çiftçi, bu
üretimi susuz yapmaktadır arkadaşlar. Fırat yanı
dibindedir, Fırat’ın 2 kilometre, 3 kilometre yakınındaki
araziler sulanamamaktadır. Biz, orada çiftçilerimizle görüşüyoruz,
ziraat oda başkanlarımızla görüşüyoruz, bu soruna bir
çözümün bulunması gerekiyor. Doğrudur, Antep
fıstığıdır, ikisi de sınırdaş ildir, bu
ülkenin sorunu hâline gelmiştir, ağaçlar artık kurumak üzeredir,
yazın 40-50 dereceye ulaşan bir mevsim sıcaklığı
vardır; bu noktada, artık GAP’ın, kendi amacına
ulaşması gerekiyor.
Diğer bir sorun da bilindiği gibi elektrik
sorunudur arkadaşlar. Atatürk Barajı Urfa’dadır, maalesef,
Viranşehir ve Karaköprü ilçelerinde -diğer
arkadaşlarımız da belirtti- elektriksiz mahalleler vardır,
günde altı-yedi saat elektriği olmayan mahalleler vardır; bu
noktada, artık ilgili kurumların bazı durumları gözden
geçirmesi gerekiyor.
Esnaf alışveriş
yapılmamasından şikâyetçidir. Herkes zor durumdadır.
Çiftçiler malını satamamaktadırlar. Bu, zincirleme olarak
esnafı etkiliyor, çiftçiyi etkiliyor, o bölgenin tamamını
etkiliyor.
Bir kocaman ovadır Urfa’dan başlayan,
Mardin, Cizre’nin içinde bulunduğu bir alandır.
Mısırın -biçim zamanıdır, şu an biçilmektedir-
900 liradan, bin liradan açılan sezon fiyatları, şu an 700
liradır arkadaşlar. Biz, artık çiftçimizin,
halkımızın sorunlarını göz önünde bulundurup bu
noktaları burada tartışmamız gerekiyor. Sabahtan beri kimi
konular, toplumsal meseleler burada tartışılıyor.
Keşke bu tartışmalar aylarca, yıllarca, günlerce, saatlerce
burada yaşansaydı ama ülkemizin içinde bulunduğu
çatışmalı durum -günde yaşamını kaybeden onlarca
insan vardır- bu durumlar yaşanmasaydı.
Doğrudur, 2013-2015 yılları arasında
yaşanan bir süreç vardı. Orada en azından bir huzur ve sükûnet
ortamı yaşanmıştı. O dönemde insanlar rahat bir nefes
almıştı. Yani bu süreci şimdi, burada, eleştirmekten
ziyade, burada saatlerce ve günlerce tartışıp…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖMER ÖCALAN (Devamla) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Toparlayalım lütfen.
ÖMER ÖCALAN (Devamla) – …bu çatışmalı
sürecin önüne geçmemiz gerekiyor. On yıl sonra, yirmi yıl sonra
arkamıza dönüp bakınca bugünkü durumdan sıkıntıya
düşmemek için, bugün yaşanan sorunların mesuliyetini almamak
için kimi şeyleri açık açık konuşmak lazım.
Söylediğimiz fikirler kimi
arkadaşların hoşuna gitmeyebilir. Biz burada fikirlerimizi,
düşüncelerimizi söylemek durumundayız. Yüzde 12 oy alan bir partiyi
burada hedef hâline getirmemek gerekiyor. Biz, 6 milyon insanın oyunu
almışız, fikirlerimizi de bu kürsüde özgür bir şekilde
söylemeliyiz. Bu noktada ben diyaloğun, konuşmanın,
tartışmanın hiçbir zararının olduğunu
düşünmüyorum. Fikirler, düşünceler saatlerce çarpışsın,
çatışsın ama insanlara bir şey olmasın, bu ülkede kan
dökülmesin.
Tüm Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum,
bundan sonraki çalışmalarında başarılar diliyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 15
sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 15’inci maddesinde yer alan “veya
ruhsat alınmadan yapılabilecek yapılarda projelerine ve ilgili
mevzuatına” ibaresinin “ve ruhsat alınmadan yapılabilecek
yapılarda projelerine ve ilgili mevzuatına” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Metin Nurullah Sazak Mehmet
Celal Fendoğlu Mustafa
Baki Ersoy
Eskişehir Malatya Kayseri
Hayati Arkaz Ayşe
Sibel Ersoy Esin
Kara
İstanbul Adana Konya
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI MUHAMMET BALTA
(Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul
Milletvekili Hayati Arkaz…
Buyurun Sayın Arkaz. (MHP sıralarından
alkışlar)
HAYATİ ARKAZ (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre Kanunu hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum, ekranları
başlarında bizleri izleyen kıymetli vatandaşlarımıza
hürmetlerimi sunuyorum efendim.
Sayın milletvekilleri, İstanbul, bir
tarafında Karadeniz, bir tarafında Marmara Denizi,
boğazları, Haliç’i, gölleri, ormanları, adalarıyla
dünyanın en güzel kentidir. Âlemlere rahmet Peygamberimiz ne güzel buyurmuş:
“İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan,
o ordu ne güzel ordudur.” Bu kutsal kente gereken kıymeti vermeliyiz. Biz
maalesef bu kenti hor kullanıyoruz ve hor kullanmaya da devam ediyoruz.
İstanbul’un su havzalarını kirlettik, kirletmeye devam ediyoruz.
Örnek verecek olursak, Küçükçekmece Gölü,
şehrin göbeğinde, Avcılar, Esenyurt, Başakşehir ve
Küçükçekmece olmak üzere 4 tane ilçemize komşudur. Küçükçekmece Gölü,
İstanbul’un su havzaları içerisinde en kirlisi ve en bakımsızıdır.
Nükleer Araştırma Ve Eğitim Merkezi, Küçükçekmece Gölü’nün
suyunu radyasyon tehlikesiyle karşı karşıya
bırakmıştır. Ayrıca, Küçükçekmece Gölü’nü besleyen 2
dere vardır, 2’si de son derece kirli, fabrika atıkları ve
kanalizasyon atıklarıyla artık bitmiş hâldedir. Biz,
şehrin ortasındaki gölü dahi koruyamıyoruz. Ayrıca,
İstanbul’un su ihtiyaçlarını karşılayan Büyükçekmece
Gölü, Terkos Gölü, Ömerli, Elmalı, Darlık ve Sazlıdere
Barajları da aynı tehlikeyle karşı
karşıyadır.
Sayın milletvekilleri, İstanbul doğal
olarak yeşil bir coğrafyaya sahiptir. Bilinçsiz kullanım ve
plansız kentleşme sebebiyle ormanlarımız yok olma
tehlikesiyle karşı karşıyadır. İstanbul’da 4,5
milyon motorlu taşıt aracı var. Her gün 500-600 araç
trafiğe ilave oluyor, yollar aynı fakat araç ve insan
sayısı artıyor. Bu durum da İstanbul’u yaşanmaz hâle
getirmektedir. İstanbul’da trafiğin adı, çiledir. Trafiğin
yoğunluğu yüzünden insanlar egzoz gazı solumakta, bu da
akciğer, kalp hastalıklarına yol açmakta ve kanser
hastalıklarını tetiklemektedir.
İstanbul’un doğasına aykırı
o kadar kötü bir yapılaşma var ki hem yeşil alan
bırakmadık hem de yapılan gökdelenlerle İstanbul’un
kimyasını bozduk, bütün dere yataklarına ev yaptık.
İstanbul sanayi kenti, fabrikaların atıkları derelere veriliyor,
fabrikaların bacalarında filtre yok, insan
sağlığı açısından önlem alınmıyor.
Örneğin Büyükçekmece’nin göbeğinde bir çimento fabrikası var, bu
çimento fabrikası o bölgenin kirlenmesine yol açmıştır.
Aynı zamanda, o bölgedeki insanlar oksijen yerine toz yutmaktadırlar
ve hastalık sayısı Büyükçekmece’de diğer ilçelere göre
artmıştır.
İstanbul dünyanın en güzel kentlerinden
bir tanesi, her tarafı denizle çevrili fakat başta doğası
olmak üzere... Marmara Denizi’ni dünyanın en kirli denizi hâline getirdik.
Zamanında Haliç çok kirliydi fakat temizlendi. Emeği geçenlere
teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, şu anda
İstanbul’da 20 milyona yakın insan yaşamakta. İstanbul
artık bu nüfus yoğunluğunu kaldırmamaktadır.
Dolayısıyla havası, suyu hızlı bir şekilde
kirlenmekte, o güzelim doğayı yok ediyoruz. İnşallah,
gelecekte çocuklarımız yakamıza yapışıp bize
hakkımızı verin demezler.
Sayın milletvekilleri, burada bu milletin
kürsüsünden eli kanlı bebek katiline “sayın” denmesini asla kabul
etmiyorum ve şiddetle kınıyorum. (MHP ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP
ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 15 sıra sayılı
“Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi’ndeki 15’inci maddede yer alan “madde metninden”
ibaresinin “maddeden” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mehmet Metanet Çulhaoğlu Şenol Bal Metin
Ergun
Adana Ankara Muğla
Aylin Cesur Dursun
Ataş
Isparta Kayseri
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI MUHAMMET BALTA
(Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Ankara Milletvekili
Şenol Bal.
Buyurun Sayın Bal. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
ŞENOL BAL (Ankara) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa teklifinin 15’inci
maddesinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerinde
İYİ PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
İktidar partimizin değerli
milletvekilleri, sizlere seslenmek istiyorum: Bir kez olsun Anayasa’yı
çiğnemeden yasa çıkarın, bir kez olsun torba olmayan bir kanun teklifini
Genel Kurula getirin. Önümüze getirilen her kanun teklifinin en az 1 maddesinde
Anayasa’ya aykırı bir düzenlemeyle karşı karşıya
geliyoruz. Bu teklifte de 1 maddeyle Anayasa delinmiştir.
Arkadaşlar, teklifin 13’üncü maddesi
Anayasa’mıza aykırıdır. Birçok konuşmacı dile
getirdi. Kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılacak ve
yaptırılacak yapıların denetiminin hizmet alımı
yöntemiyle danışmanlık firmalarına yaptırılmasının
önü açılıyor. Buradaki amaç nedir? Denetim görevi, kamu görevi
değil midir? Devlette bu görevi yapan uzmanlaşmış memur
kalmamış mıdır? Anayasa’nın 128’inci maddesi,
açık değil midir? Memurlarımıza güveniniz mi yok? Yoksa
devlette görevi yapacak uzman mı bırakmadınız?
Değerli milletvekilleri, çok önemli
gördüğüm bir husus ise göllerimiz üzerinde enerji üretim santralleri
kurulmasına izin veren düzenlemedir. Sormak istiyorum bu teklifi getiren
arkadaşlara: Yabancı yatırımcılar mı istedi?
Çünkü daha önce denizleri yabancı yatırımcılara
açmıştınız ama kanunda olmadığı için,
yabancı firmalar sizden bunu mu istedi?
Bir de şunu sormak istiyorum: Üretilen
elektriğe döviz garantisi verdiniz mi? Güzel ülkemizde her yıl
başka bir göl kurumuyor mu? Gerçi insan sağlığına bile
saygı duyulmayan bir sistemde doğaya, doğal yaşama,
hayvanlara, bitki türlerine saygı duyulmasını beklemek de ne
kadar doğrudur, bilemiyorum.
Değerli milletvekilleri, “çevre bilinci”
dediğimiz kavram, sonradan oluşabilecek, zorla
kazandırılabilecek bir olgu değildir; küçük yaşlardan
itibaren eğitim yoluyla verilmesi gerekiyor. Bu eğitimin en önemli
sacayağı ise biyoloji dersleridir. Peki, eğitim sistemimizde
biyolojiye ne kadar önem veriliyor, biliyor musunuz? Neredeyse hiç.
Biliyorsunuz, 2016 yılında yine müfredat değişti; 9’uncu ve
10’uncu sınıflarda biyoloji dersleri, haftada 4 saatten 2 saate
düşürüldü. Bunun sonucunda derslerin içeriği değiştirildi,
konuların içi boşaltıldı.
Öğretmen atamalarına
baktığımızda, durum daha da vahim. 2016 yılında
15 bin biyoloji öğretmeni, sınava girmiş. Geçen sene açılan
kontenjan 68, bu sene 70 yani her vilayete 1 biyoloji öğretmeni
düşmüyor.
Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, binlerce
proje ÇED’den muaf tutuluyor. ÇED’den muaf tutulmayanlar “ÇED Gerekli
Değildir” raporu alıyor. En son, Finike’deki mermer ocağı
örneği ortada. Üçüncü havalimanı konusunda bile dikkatli
davranmadınız, projenin inşaat ihalesi ÇED olumlu raporu
alınmadan 2013 tarihinde sonuçlandırıldı.
Evet, değerli milletvekilleri, AK
PARTİ’nin yanlış politikaları, imar, rant ve zevksiz
yapılanmaları sonucunda büyük şehirlerimiz yaşanmayacak bir
hâle geldi. Geçen sene Cumhurbaşkanının birdenbire
başına saksı düştü ve dedi ki “Ben dikey mimariden yana
değilim, ben yatay mimariden yanayım. İnsan, topraktan uzak
değil, toprağa yakın olarak yaşamalıdır, böyle
düşünüyorum. İstanbul’a ihanet ettik.” Bugün
baktığımızda, İstanbul’da 45 metreyi aşan en az
bin yapı, AKP iktidarı döneminde yapılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.
ŞENOL BAL (Devamla) – Üçüncü köprü, üçüncü
havalimanı derken İstanbul, gökdelen şehri olmuş, silueti
bozulmuş, yeşil alan kaybolmuş; artık, millet bahçeleri
yapacaksınız! Güzel İstanbul nefes bile alamıyor
artık.
Kusura bakmayın arkadaşlar, çevre
bilinciniz yok, doğa derdiniz yok, insana saygınız yok, hayvana
saygınız yok, gelecek kaygınız yok; varsa yoksa rant var,
AVM var, gökdelen var. Tarih sizleri, çevre dostu değil, çevresi
geniş, çevresi müteahhit ve ranta kucak açmış bir yönetim olarak
yazacak.
Gazi Meclisi saygılarımla
selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
15’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 15’inci madde kabul edilmiştir.
Arkadaşlar, 16’ncı madde üzerinde üç
önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre
okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Çevre Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi’nin 16’ncı maddesiyle 3194 sayılı Kanun’a eklenmesi
teklif edilen ek madde 6’nın aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Ek Madde 6- 1/6/2019 tarihinden itibaren imar
uygulaması görmemiş alanlar için hazırlanıp onaylanacak
yeni imar planlarında, Bakanlıkça belirlenen usul ve esaslara uygun
şekilde ve plan bütününde yaya kaldırımları, ulaşım
amaçlı bisiklet yolları ve bisiklet park istasyonları
bulunması zorunludur. Topoğrafya ve arazi eğimi nedeni ile
bisiklet yolu yapılamayan yerlerde ise yaya yolları düzenlenir.”
Ayhan
Altıntaş Aylin
Cesur Arslan
Kabukcuoğlu
Ankara Isparta Eskişehir
Tuba
Vural Çokal Fahrettin
Yokuş İsmail
Tatlıoğlu
Antalya Konya Bursa
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI MUHAMMET BALTA
(Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Bursa Milletvekili
İsmail Tatlıoğlu.
Buyurun Sayın Tatlıoğlu.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi şahsım ve partim
adına saygıyla selamlarım.
Öncelikle, Gebze’de viyadük çöküşünde
kaybettiğimiz vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet dilerim.
Kocaeli milletvekili ve 6 arkadaşının
verdiği Çevre Kanunu Teklifi’nin 16’ncı maddesiyle ilgili söz
almış bulunmaktayım.
Çevre konusunda gerçekten gündeme giren bir kavram
olarak bir yoğunluk yaşamakta dünya. Tabii olarak bunun
yansıması Türkiye’ye ve Türk Parlamentosuna da düşmektedir. Bu
vesileyle çevreyi çok yakından, birebir ilgilendiren ve özellikle de benim
seçim çevremde önemli hâle gelen bir konuyu dikkatlerinize sunmak istiyorum.
Bursa Büyükorhan ilçesinde Karaağız
biyokütle enerji santraliyle ilgili bir durumu bilgilerinize sunmak istiyorum.
Bitkisel ve hayvansal kökenli maddelerin
yakımından elde edilen enerji ve buna bağlı bir
yatırım olan biyokütle enerji santrali yapım kararı
alınmış ve fizibilitesi çerçevesinde işlemler başlatılmıştır.
İşlemler başlatılmasından itibaren köylüler ve çevre halkı,
köyün girişinde yaklaşık sekiz aydır nöbet
tutmaktadırlar ve bu santrale karşı, santralin
yapılmaması yönünde bir pasif eylem içerisine girmiş
durumdadırlar. Biz de yöre milletvekilleri olarak bu santralle ilgili
fizibilite raporunu inceledik.
Çok değerli milletvekilleri, tabi olarak
fizibilite, bu santralde kullanılacak ham madde ve ihtiyaç maddelerini
sıralamaktadır. Bu santralde “Niçin burası kuruluş yeri
olarak seçilmiştir?” sorusuna cevap aradığımızda
birinci olarak bakıyoruz ki yıllık 120.450 ton su ihtiyacı
var santralin ama bu suyu karşılayacak bir kaynak bu çevrede yok.
Çevrede, yakın çevrede bu suyun alınacağı ne bir akarsu ne
de bir doğal gölet var. Zaten yöre, su açısından zengin kaynaklara
sahip değil.
İkinci olarak, ham maddeye
baktığımızda, bu santralde ham madde olarak, yakıt
maddesi olarak orman ürünü, standart dışı orman ürünü ve
tarım atığı olarak 87 bin ton ham madde
kullanılması öngörülmekte. Ancak çevre orman işletmelerinin
verdiği bilgi, ihtiyaç duyulan 72.300 ton orman ürününün mevcut
olmadığı yönünde. Ayrıca 15 bin ton, tarım
atığı dediğimiz zeytin çekirdeği, şeftali
posası gibi unsurlar asla bu çevrede bulunmamaktadır ve
yetişmemektedir. Dolayısıyla fizibilite raporuna
baktığımızda bu santralin burada kurulması için
gerekli unsurlar söz konusu değildir. Geriye ne kalıyor? Geriye o
zaman kimyasal olarak atık yakımı kalıyor. Bu nedenle yöre
halkı da bir engelleme mücadelesi içerisindedir. Yöre halkı, yüzde 60
oranında AK PARTİ’ye oy veren insanlardır ve yaklaşık
altı aydır köyün girişinde beklemektedirler. Benim buradan
Parlamentoya ve yöre milletvekillerine sesleniş sebebim şudur: Gelin
gidelim, bu proje doğruysa vatandaşımızı ikna edelim,
bu proje yanlış ise o zaman kamu vicdanlarını
rahatlatalım, herhâlde Parlamentonun ve parlamenterlerin bundan daha
başka, daha fazla önemli görevleri yoktur diye düşünüyorum.
Bir başka konuyu da özellikle vurgulamak
istiyorum: Biz yeni milletvekilleriyiz ama Parlamento birkaç
çalışmasına sadece AK PARTİ milletvekillerinin
dışarıdan içeri girmesi için ara vermektedir, bu da Sayın
Başkanı hakikaten zaman zaman zor duruma düşürüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın
Tatlıoğlu.
İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) – Yasama
yapmayla ilgili haftada iki gün veya iki buçuk gün çalışan bir Genel
Kurul var. Lütfen bu Genel Kuruldaki görevlerimizin başında
olalım. Yani geçen gün de böyle oldu, dışarıda muhabbetten
veya yakın çevredeki evlerden buraya toplanmak için uzun zamanlar
harcadık ve Sayın Başkana da yeminini bozduruyoruz zaman zaman.
Bu konuda hepimizi hassasiyetle davranmaya çağırıyorum.
Saygılar sunarım. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 15 sıra sayılı
Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi’nin 16’ncı maddesiyle 3194 sayılı Kanun’a
eklenmesi teklif edilen ek 6’ncı maddenin son cümlesindeki “düzenlenir”
ibaresinin “yapılır” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımızla.
Mehmet
Göker Gökan
Zeybek Ömer Fethi
Gürer
Burdur
İstanbul
Niğde
Ayhan
Barut Müzeyyen
Şevkin Murat
Bakan
Adana
Adana İzmir
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI MUHAMMET BALTA
(Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürer.
Buyurun Sayın Gürer. (CHP
sıralarından alkışlar)
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; çevreyle ilgili getirilen kanun
teklifinin 16’ncı maddesinin özünde okuduğunuz zaman güzel bir
içeriği var çünkü diyor ki: “Bundan sonra yeni imar planlarında,
Bakanlıkça belirlenen usul ve esaslara uygun şekilde ve plan bütünü
de dikkate alınarak ulaşım amaçlı bisiklet yolları ve
bisiklet park istasyonları bulunması zorunludur.” Çok güzel bir
şey, bisikletin teşviki, ülkemizin içinde bulunduğu içinden
çıkılmaz trafik karmaşasında doğru bir amaçla
getirilmiş. Ama ne kadar uygulanıyor, ona da bakmak gerekiyor.
Örneğin, çıkmış kanunların içinde imar
planının da değerlendirilmesi ışığında
kapalı otopark zorunluluğu var. Uyuluyor mu? Cezayı veriyorlar,
otopark yapmıyorlar, bütün kaldırımlar işgal altında.
Peki, bu kaldırımları kim kullanıyor? Bizler
kullanıyoruz ama bakınız -3 Aralık Dünya Engelliler Günü-
engelliler de o kaldırımları kullanıyor. Onlarla ilgili de
bir yasal düzenleme var. Engelli araçlarının geçeceği
şekilde kaldırımların yapılması gerekiyor, onlar
da yapılmıyor.
Ayrıca, görme engellilerle ilgili düzenlemeler
var yollarda, çoğu ya bozuk ya kullanılmıyor. Öyle olunca
kanunun çıkmasından çok, onun uygulayıcısı olmak
önemli.
Bugün iş kazasında yine
yaşamını yitirenlerimiz var. İş Güvenliği Kanunu
çok güzel şekilde düzenlenip çıkarıldı, ne yazık ki
bugüne kadar -ertelene, ertelene, ertelene- bir bütün olarak doğru
uygulanmadığı için iş cinayetlerinde Avrupa 1’incisi, dünya
3’üncüsü olmaya devam ediyoruz. Önemli olan, çıkacak kanunların
uygulanmasıdır. Bu bağlamda 2011 yılında asbest
kullanımı yasaklandı. Asbestli su borularının
değiştirilmesi gerekir. O dönem Çevre ve Şehircilik
Bakanımız buradan söz vermişti “Bana bildirin, derhâl
değiştirelim, bu bir cinayet.” demişti. Kapanan belediyelerin,
belde belediyelerinin çoğunda asbestli su borularıyla hâlâ
insanlarımıza su içiriyoruz. Niğde’nin Kemerhisar ve
Kızılca beldelerini de Sayın Bakana ilettim ama hâlâ o su
boruları değişmedi.
Değerli arkadaşlar, su
kaynaklarını doğru kullanmazsak bunlardan oluşacak zarar,
geleceğimizin yok edilmesidir. Niğde ile Bor arasında bir Akkaya
Barajı var. On altı yıldır bu barajdaki kirliliği
gündeme getiriyoruz, bununla ilgili sürekli bakanlar geldiğinde bölgeye
gidiyor, burası için arıtma tesisi yapılacak, sorun bitecek gibi
algılatılıyor ama artık kokusu Boru Niğde’yi
sardığı gibi içinde canlı yaşamıyor. Keza, Bor
organize sanayinin bulunduğu yerdeki Kızılca Deresi’nde de
kapalı bir sistem yapılmadığı için oradan çıkan
kokudan da Kızılca beldesindeki insanlar ne yazık ki
rahatsız olmaya devam ediyorlar.
Değerli arkadaşlar, bir de bir şeye
dikkat etmek gerekiyor. Yol tabelası koyup hayvan geçişlerinde
onların varlığını belirtmek isteyen uygulamalar
yapıyoruz. Şimdi de tabelalar var ama gidin, bakın tabelalardaki
hayvanlara bizimkiler tüfekle, silahla ateş ettiği için deliniyor,
her yıl onları değiştirmek için de çok önemli miktarda
bütçeden para çıkıyor. Esas olan, insanları eğitmek,
hayvanlara karşı, doğaya karşı, çevreye karşı.
Bunların nedeni ve niçini kavrandığı zaman tabelaya gerek
kalmaz. Bakınız, çoğu gelişmiş kentlerimizde de örnek
olarak rastlıyoruz, araç geçişi sırasında yayayı gördü
mü duran araçlar var. Ama çoğu yerde ışık da yansa geçip
giden de var. Onun için bu konuda da eğitimin önemine inanmak gerekiyor.
Çevremizi, doğamızı, havamızı korumanın ihtiyaç
olduğu gibi, yapılacak düzenlemelerde örneğin çatılarda
yağmur sularını sarnıca alıp bunun tekrar atık su
olarak binalarda kullanılmasını sağlamayı
düşünmemiz gerekiyor. Yıllar önce insanlar su kaynakları
yetersizken bu sarnıçlardan yararlandığına göre, bizlerin
de bugün bunları farklı biçimde uygulayarak, atık su olarak, gri
su olarak kullanacak düzenlemeleri yapmamız gerekiyor. Bu bağlamda,
daha önceki değerlendirmelerde Sayın Bakan da öneriyi doğru bulmuştu
ama bugüne kadar bu konuda çalışma da yapılmadı. Anadolu’da
sular çekiliyor, obruklar oluşuyor. Bir gece bir köyün ortadan
kalktığını duyarsak “Ah vah” etmenin anlamı yok. Onun
için doğayı, çevreyi, insanı hep beraber koruyalım. Bu
anlamda yapılan doğru çalışmalara Cumhuriyet Halk Partisi
olarak her zaman destek verdik, bundan sonra da vermeye devam edeceğiz.
Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 15 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 16’ncı maddesinde yer
alan "topoğrafya” ibaresinin "arazi özellikleri” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mahmut
Toğrul Dirayet
DilanTaşdemir Mehmet
Ruştu Tiryaki
Gaziantep Ağrı
Batman
Hüda
Kaya Kemal
Bülbül
İstanbul Antalya
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI MUHAMMET BALTA
(Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Ağrı
Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir. Buyurun Sayın Taşdemir.
(HDP sıralarından alkışlar)
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Ben de üç yıl önce Diyarbakır’da
katledilen Tahir Elçi’yi bir kere daha saygıyla
andığımı ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, biraz önceki
konuşmada Şırnak Vekilimiz partimize yönelik hukuksuz
gözaltıları ifade ettiğinde hemen sıralardan sesler
yükselmeye başladı. Ama ben de bir kez daha bunu gündeme
getireceğim. Vallahi, bağırsanız da
çağırsanız da biz burada bu hakikatleri ifade etmeye devam
edeceğiz. Yani, ne zaman gündeme seçimler gelse, biz bir bakıyoruz
ki, partimize yönelik hukuksuz gözaltılar da ciddi bir hız
kazanmış durumda. Dolayısıyla bunlar bizim
açımızdan elbette ki tesadüfi müdahaleler değil.
Değerli arkadaşlar, elbette ki bu
gündemde, özellikle seçimlerin tartışıldığı
gündemlerde partimize yönelik operasyonlar bir seçim kampanyası
şeklindedir. Dolayısıyla, yürütülen seçim çalışmaları
sadece aday adaylıkları ve ittifaklarla sınırlı
değil, partimize yönelik hukuksuz gözaltılar da bunun bir
parçasıdır bizler açısından.
Yine, bu operasyonların hız
kazandığı illerden bir tanesi de Ağrı ilimiz. Hemen
hemen her gün operasyonla bizler uyanıyoruz. Başta Patnos,
Doğubeyazıt, Tutak ve Taşlıçay ilçelerimiz olmak üzere
gerçekten her gün kesintisiz bir operasyonla ilçe yöneticilerimiz, eş
başkanlarımız, Kadın Meclisi aktivistlerimiz, köy muhtarları,
partimizin önünden geçenler, herkes bir şekilde bir gerekçeyle
gözaltına alınmaya çalışılıyor ve gözaltına
alınıyor. Değerli arkadaşlar, on ay içerisinde sadece
Ağrı ilinde 500’e yakın arkadaşımız
gözaltına alındı.
Şimdi, burada oturup böyle gerekçeler
sayıyorsunuz ya, ben birkaç tane gözaltı gerekçesini sizinle
paylaşmak istiyorum.
Bakın, son dönemlerde özellikle Tutak ve
Diyadin’e yönelik gerçekleştirilen operasyonlarda gözaltına
alınan arkadaşlarımızın üç yıl önce
katıldıkları basın açıklamaları ve üç yıl
önceki sosyal medya paylaşımları… Peki, üç yıl önce bunlar
suç idiyse neden beklediniz? Suç değilse, konjonktüre göre neden suç icat
ediyorsunuz?
Bakın, bir sosyal medya
paylaşımında bir arkadaşımız neyi
paylaştığı için gözaltına alınmış?
Demiş ki: “Eliniz kaşınırsa para gelir,
kulağınız çınlarsa misafir gelir, ıslık
çalarsanız şeytan gelir, yanlış oy kullanırsanız
AKP gelir.” Sadece bu cümleyi kullandığı için
arkadaşımız gözaltına alındı. Peki, bu hangi
örgütün propagandası? Nasıl bunu bir propaganda suçu hâline
getirebilirsiniz?
Dolayısıyla, yapılan uygulamalar,
müdahaleler, vicdansızlıklar bununla sınırlı
değil. Geçen pazar günü yani ayın 25’inde Tutak’ta, bir hafta önce
yapılan operasyonda 70 yaşında bir kişi gözaltına
alındı: Bedir Elbi. Yakın bir zamanda kalp ameliyatı
geçirmişti, kalbinde stent vardı. Bedir Elbi tutuklandı ve pazar
günü yani ayın 25’inde cezaevinde kalp krizi geçirerek
yaşamını yitirdi. Ailesinin bütün itirazlarına,
avukatlarının bütün itirazlarına rağmen tutuksuz yargılanma
kararı verilmedi ve Bedir Elbi cezaevinde yaşamını yitirdi.
Şimdi, biz buna normal, sıradan bir ölüm mü diyeceğiz? Elbette
ki bu normal, sıradan bir ölüm değildir; bu bir cinayettir. Bu
kararı verenler, bu siyasi baskıyı uygulayanlar da bundan
birinci derecede sorumludur.
Değerli arkadaşlar, şimdi, bu
hukuksuz operasyonlar, bu yargısız infazlara dönüşen
gözaltılar, tutuklamalar sadece adliye saraylarında değil, bir
de tutuklandığında, gönderildiklerinde bu sürecin daha
ağırını cezaevlerinde yaşamak zorunda kalıyor
insanlar. Bakın, cezaevlerinde çok ciddi hak ihlalleri var. Gerçekten bu
hak ihlallerinin yaşandığı cezaevlerinden bir tanesi de
Patnos L Tipi Cezaevi. Cezaevinde iki yıldır içme suyu sorunu var.
Bakın, cezaevinin suyunda demir ve kükürt oranının çok yüksek
olmasından kaynaklı tutsaklar bu suyu içemiyorlar, gündelik
yaşamda kullandıklarındaysa bedenlerinde ciddi yaralara, ciddi
sağlık sorunlarına neden olduğunu söyleyebiliriz.
Bakın, bunu sadece bizler, tutuklular ifade etmiyor; Erzurum Jeoteknik
Şube Müdürlüğü, onlar da suyun içilmediğini yaptıkları
testlerle, analizlerle teyit ediyorlar. Dolayısıyla biz bu konuyla
ilgili ilgililere çokça ifade ettik, Plan ve Bütçede Sağlık
Bakanının kendisine de aktardım ama maalesef hâlâ bir arpa boyu
yol almamışız.
Dolayısıyla, değerli arkadaşlar,
bu sorunlar gittikçe derinleşiyor. Sadece en temel insani hak olan içme
suyu değil, cezaevinde çok daha ciddi hak ihlalleri yaşanıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Devamla)
– Başkan, bir dakika…
BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Devamla)
– Ben süre az olduğu için sadece bazı spotları aldım.
Bakın, arkadaşlar, Patnos Cezaevinde tutsakların ve insan
hakları örgütünün de ifade ettiği ihlaller nelermiş? Cezaevinde
çıplak arama uygulamasının devam ettiğini, çıplak arama
dayatmasını kabul etmeyen tutukluların darp ve tecride maruz
kaldığını, tutukluların radyolarına el
konulduğunu, 16 kişilik kapasitesi olan odalarda 30 kişinin
kalması gibi ciddi hak ihlallerinin yaşandığını,
ayrıca ailelerin yakınlarıyla yaptığı açık görüş
ve telefon görüşü sonrası tutukluların sürekli, sistematik
işkenceye varan şiddet, darp ve hakarete maruz
kaldığını, yakınlarının yüzünde ve
vücutlarında darbın, işkencenin izleri olduğunu ifade
etmişler.
Tutuklulara neredeyse hiçbir sosyal hak tanınmıyor;
spor, atölye, sohbet gibi aktiviteler yasal olmasına rağmen uyduruk
gerekçelerle engelleniyor, âdeta tecrit uygulanıyor. Tutukluların
koğuş değişikliği talepleri reddediliyor, keyfî olarak
izolasyona tabi tutuluyor, yine haber alma hakkı engellenerek
radyolarına el konulmasının yanında, Yeni Yaşam
gazetesi başta olmak üzere hiçbir gazete içeri verilmiyor.
Bu hukuksuz uygulamalar giderek fizikî
saldırılara dönüşüyor, kimi gardiyanlar Kürtçe konuşan
tutuklulara hakaret ediyor…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Devamla)
– … uyduruk gerekçelerle hak ihlallerine yönelimlere de neden oluyorlar.
Dolayısıyla biz Patnos Cezaevine
ilişkin de bir komisyonun bir an önce gidip oradaki hak ihlallerini
incelemesi, yerinde incelemesi gerektiğini ifade etmek istiyoruz. (HDP
sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Turan…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan,
birkaç saat önce çok uzun tartıştık, aynı konuyu sayın
hatip tekrar ifade etti. “Partimize yönelik operasyonlar seçim
kampanyasıdır.” diye Şırnak ve Ağrı örneklerini
verdi.
Bununla ilgili bilgiyi paylaşmak için bir daha
söylemek istiyorum: Söz konusu operasyonlar tamamen PKK ve PYD için
yapılan, KCK için yapılan operasyonlardır. Bunun seçimle, AK
PARTİ’yle vesaireyle alakası yoktur. Bu, emniyet güçlerinin kendi
gündeminde yaptığı çalışmadır.
Onun dışında Sayın Başkan,
sayın hatip ısrarla “tutsak” ifadesini kullandı. Türkiye
Cumhuriyeti’nde “tutsak” diye bir ifade yok, Türkiye’de “tutsak” diye bir
tanımlama yok; olan ya tutuklu ya hükümlüdür.
Kamuoyuna sunmak istiyorum Sayın
Başkanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
16’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 16’ncı madde kabul edilmiştir.
Şimdi, madde 17’ye bağlı geçici madde
17 üzerinde bir önerge var, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 15 sıra sayılı
Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi’nin 17’nci maddesiyle 3194 sayılı Kanun’a
eklenmesi teklif edilen geçici 17’nci maddedeki “revizyon” ibaresinin
“düzeltme” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Mehmet
Göker Gökan
Zeybek Suzan
Şahin
Burdur İstanbul Hatay
Müzeyyen
Şevkin Ayhan
Barut Murat
Bakan
Adana Adana İzmir
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI MUHAMMET BALTA
(Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Hatay Milletvekili
Suzan Şahin.
Buyurun Sayın Şahin. (CHP
sıralarından alkışlar)
SUZAN ŞAHİN (Hatay) – Sayın
Başkan, değerli üyeler; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Gün geçmiyor ki bir işçi cinayeti daha
olmasın. Gebze’de viyadük inşaatında beton blok çökmesi sonucu
hayatını kaybeden emekçi kardeşlerimize rahmet, yaralı
kardeşlerimize acil şifalar diliyorum.
Ayrıca, 12 bin öğretmen
açığının kapandığı, 400 bin atanmayan
öğretmenin mağduriyetinin giderildiği, mevcut öğretmenlerin
3600 ek göstergeden yararlandığı, kadrosu olmadan
çalıştırılan sözleşmeli ve geçici öğretmenlerin
daimî kadrolara alındığı, emekli öğretmenlerin
mağduriyetlerinin giderildiği ve atanmayan öğretmenlerin
tamamının kademeli olarak atanması için kadro ihdas
edildiği bir Türkiye özlemiyle öğretmenlerimizin 24 Kasım
Öğretmenler Günü’nü kutlamak istiyorum.
Yine aynı şekilde, son iki yılda
öldürülen kadın sayısının 1.021 olmadığı,
şiddet gören kadın sayısının 870
olmadığı, tecavüze uğrayan kadın sayısının
342 olmadığı, Türkiye’mizin Toplumsal Cinsiyet
Eşitliği Endeksi’nde 144 ülke arasında 131’inci sırada yer
almadığı, son on yılda tam 2.337 kadının
şiddet görerek hayatını kaybetmediği bir ülke olma ümidi ve
özlemiyle 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı
Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla her türlü şiddetin
son bulmasını diler, alınan kararların, kâğıt
üzerinde kalan mevzuatların, raporların samimiyet olmadan hiçbir
şeyi çözmediğini, çözemediğini hatırlatmak isterim.
Sayın üyeler, Hatay’da son bir yılda
Arsuz, Erzin, Dörtyol, Antakya, Soğukoluk ve Belen olmak üzere birçok
orman yangını meydana gelmiştir. Orman bitkileri ve
hayvanları telef olmuş, yaklaşık 50 hektar orman alanı
kül olmuştur. Yangına geç müdahale edilmesinin ve yanan
alanının büyük olmasının nedeni orman müdürlüklerinin sorumluluğunda
olan orman yangın yollarının yetersizliğidir. Bu sebeple
ekipler yangına ya geç müdahale ediyor ya da yangın bölgesine
ulaşamıyor, bu da zararı artırıyor. Orman
yolları, yangın emniyet yol ve şeritlerinin, genel planlama ve
uygulama esasları içerisinde, orman yangınlarına en hassas
bölgelerde yoğunlaşmak üzere en kısa sürede bitirilmesi
gerekmektedir. Yangın yollarının ıslahı ve
genişletme çalışmaları yapılmalı, ciğerlerimiz
olan ormanlarımızın ve orman canlılarının
korunması sağlanmalıdır.
Sayın üyeler, millîlikten bahsedip Türkiye’mizi
ithal ülke hâline dönüştürmüş AKP Hükûmeti, hayvancılık
üretimini geliştirmek ve teşvik etmek yerine, ülkemize canlı
hayvan ithalatı yapmakta ve Hükûmet, söylediği gibi, tedbirli
davranmamaktadır.
Angus kokusundan dolayı İskenderun’a yerli
turist gelmez olmuş, halk evlerinde oturamaz, yemek yiyemez hâle
gelmiştir. Tüm başvuru ve şikâyetler sonuçsuz kalmış,
halkın yaşam kalitesi düşmüştür. Bir gümrük gıda
laboratuvarı da yoktur ve kurulması şarttır. Şarbon
gibi bulaşıcı hastalıklar da bu denetimsizlikler sonucu
yayılmaktadır, halk tedirgindir. Hayvanların tahliyesi de ikamet
alanlarından uzak, karantina alanlarına yakın bir limanda
yapılmalıdır. Tahliyede şehri sinek kaplamaktadır.
Anguslarla beraber gelen sinek, bakteri ve organizmalarla mücadele konusunda da
tedbirler alınmamaktadır. Şehri yaşanmaz kılan kötü
kokunun önlenmesi ve hastalık risklerinin oluşmaması için
gerekli denetim ve çalışmalar yapılmalıdır. Angus
sorunu nihai çözüme kavuşturulmalıdır.
Değerli üyeler, bir diğer önemli konu ise
denetimsiz olarak işletilen ve çevreye zarar veren taş ve kum
ocakları sorunudur. Hatay’da çok sayıda taş ocağı
bulunmaktadır. Taş ve kum ocağı işletmelerinin
yeryüzünün genel yapısında, bitki örtüsünde, bölgesel havasında,
yer altı ve yer üstü sularında ve yüzey yapılarında
ölçülebilir, olumsuz yönde etkileri ortaya çıkmaktadır. Taş ve
kum ocaklarında delici, kazıcı ve kırıcı
ağır iş makinelerinin çalışıyor olması,
ocaklarda kullanılan patlayıcılarla birlikte ciddi gürültü kirliliğine
neden olmaktadır. Özellikle taş ocağı işletmelerine
yakın yerleşim birimleri bu gürültüden olumsuz etkilenmektedir.
Habib-i Neccar Dağı, Hacı Kürüş Deresi kenarındaki
Roma İmparatorluğu Dönemi öncesi kalıntılar ve Roma
İmparatorluğu Dönemi’ne ait, Antakya’nın 5 kapısından
günümüze kalan tek kapısı olan Demirkapı ya da diğer
adıyla Bab-ı Hadid gibi antik döneme ait tarihî doku ve kültürel
miraslar taş ocağına yakın bir mesafede olup risk
altındadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.
SUZAN ŞAHİN (Devamla) - Taş
ocağındaki patlamalar sonucu oluşan toprak kaymasıyla bir
kısım eserler toprak altında kalmıştır.
Ayrıca, yanlış madencilik faaliyetleri sonucu zeytinlerde
rekolte düşmesi, tozlu ve lekeli zeytin üretimi gerçekleşmiştir.
İskenderun-Erzin arasında her kilometrede
yer alan taş ocakları ciddi bir görüntü kirliliği
yaratmaktadır. Bir yandan dağlar eritiliyor, bir yandan deniz
dolduruluyor, her 2 kilometrede var olan limanlar da deniz kirliliğini had
safhaya getirmiştir. Ağır sanayi bölgesinde,
Erzin-İskenderun arasında her mevsim fabrika bacalarından
çıkan dumanlardan göz gözü görmez hâle gelmiştir. Yeterli denetimler
yapılmamaktadır.
Herkes sağlıklı ve dengeli bir
çevrede yaşama hakkına sahiptir. Bu ülke hepimizin. Çevreye
duyarlı politikalar üretilip uygulanması hepimizin yaşam
zorunluluğudur.
Saygılarımla. (CHP ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Madde 17’ye bağlı geçici madde 17’yi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Şimdi, madde 17’ye bağlı geçici madde
18 üzerinde aynı mahiyette iki önerge var, bu önergeleri okutup birlikte
işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Çevre Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi’nin 17’nci maddesine bağlı geçici madde 18’in ikinci
fıkrasının son cümlesinin “İmar ve parselasyon
planları onaylandığı tarihten 10 gün sonra yürürlüğe
girer.” cümlesiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail
Koncuk Ayhan
Erel Hüseyin
Örs
Adana
Aksaray Trabzon
Arslan
Kabukçuoğlu Tamer
Akkal Feridun
Bahşi
Eskişehir Manisa Antalya
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Faruk
Sarıaslan Özgür
Karabat Mahir
Polat
Nevşehir İstanbul İzmir
Engin
Özkoç Nurhayat Altaca
Kayışoğlu İbrahim
Özden Kaboğlu
Sakarya
Bursa
İstanbul
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın
Başkan, “aynı mahiyette” diyor, grupların isimlerinin
okunması lazım.
BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki
önergelere katılıyor mu?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI MUHAMMET BALTA
(Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önergeler üzerinde Trabzon
Milletvekili Hüseyin Örs.
Buyurun Sayın Örs. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) – Sayın Başkan,
çok değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan
Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi’nin 17’nci maddesi üzerinde İYİ PARTİ
adına görüşlerimizi ifade etmek üzere
huzurlarınızdayım.
Değerli milletvekilleri, bugün İYİ
PARTİ milletvekili olarak söz aldığım Trabzon’umuzun çevre
sorunlarından bir kısmını burada dile getirmeye
çalışacağım. Ne yazık ki, buradan içim acıya
acıya, üzüle üzüle ifade etmek zorundayım ki plansız
yapılaşma ve betonlaşma Trabzon kentinin temel sorunu
olmuştur. Trabzon, son on beş yılda, tarihini utandıracak,
yaşayanları usandıracak derecede imar ihlallerinin
yaşandığı bir kent olmuştur. Somut bir örnek vermek
isterim: Trabzon’da bizim bir beldemiz var, hemen Boztepe’mizde bir beldemiz
var, ismi Çukurçayır. Bugün o beldeyi görseniz, o beldeyi bir görseniz
“Burası olsa olsa çukurbeton” dersiniz. Ne yazık ki Trabzon’un
büyükşehir olmasıyla birlikte kapanan birçok belde belediyesi,
kapanmadan önce, yangından mal kaçırırcasına, plana uygun
olmayan yapılara ruhsat vermiş, sosyal ve yeşil alan
sahalarını dikkate almamıştır.
Bugün 50 bin nüfuslu, âdeta küçük bir şehir
konumuna gelen Çukurçayır, ne yazık ki Trabzon’un meydanından
ulaşılacak bir yola sahip değildir. Trafik
sıkışıklığı, Boztepe ve Çukurçayır
bölgesinde oturan Trabzonlu vatandaşlarımızın en temel
sorunudur.
Şimdi, AK PARTİ’ye mensup
arkadaşlarımızın “son on beş yıl” dediğim
için söylediklerime refleks olarak verecekleri tepkiyi tahmin ettiğimden
onlara bir şey hatırlatayım: 7 Ağustos 2012 tarihinde
dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Sayın Erdoğan
Bayraktar’ın bu bahsettiğim Çukurçayır beldemizle ilgili
verdiği demeç var, diyor ki Sayın Bakan: “Elimde olsa ilk işim
Çukurçayır’ı yıkmak olur. Çukurçayır’ın hâlini görünce
içim acıyor, yüreğim yanıyor.”
Saygıdeğer milletvekillerim, Trabzon’a
bakınca benim de içim acıyor, yüreğim yanıyor. Şöyle
bir bakıyorum, tabiat harikası bir yerimiz var -hepinizin
bildiğini düşünüyorum- bu yerimizin adı Uzungöl. Gördüğünüz
yer Trabzon’un tabiat harikası bir yeri, Uzungöl. Bugün, bu Uzungöl’e
baktığınız zaman, bu Uzungöl, bizim kartpostallarda evimizi
süsleyen, özellikle gurbetteki hemşehrilerimizin iş yerlerini süsleyen
Uzungöl, maalesef, çarpık yapılaşma ve betonlaşmadan
dolayı o kadar kötü bir hâle gelmiş ki insanın görünce içi
gerçekten acıyor. İşte bugünkü Uzungöl de bu Uzungöl.
Diyeceksiniz ki: “Ne var?” Bu Uzungöl’e baktığınız zaman,
Uzungöl’ün etrafında beton duvar yok ve yemyeşil,
yapılaşma, betonlaşma yok ama bu Uzungöl’e
baktığınız zaman, son on beş yılda olan Uzungöl’e
baktığınız zaman, bu Uzungöl’ün etrafındaki yoğun
yapılaşmayı görüyorsunuz ve etrafı da beton bir duvarla
çevrilmiş. Bizim Uzungöl’ümüz, benim çocukluğumda kenarına gidip
ekmek somununu attığımda sarı benekli
alabalıkların yediği Uzungöl’ümüz, artık bugün “uzun havuz”
hâline getirilmiş. Bu sorunu burada özellikle dile getirmek istedim.
Saygıdeğer arkadaşlarım,
“Trabzon’a bakınca benim de içim acıyor, yüreğim yanıyor.”
diyorum ya, özellikle Trabzon’un kent içi ulaşımı tam bir
eziyete dönüşmüş durumda. Bugün Trabzon’un en önemli caddesi
Kahramanmaraş Caddesi’nde değil taşıt trafiğinin
akması, yayalar karşıdan karşıya geçemez
durumdadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HÜSEYİN ÖRS (Devamla) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.
HÜSEYİN ÖRS (Devamla) – Oysaki bundan on
yıl önce Trabzon’un yönetimine talip olanlar “Biz yönetime geldiğimiz
zaman Trabzon’un trafik problemini çözeceğiz, oraya bir raylı sistem
yapacağız.” diyerek milletten yetki almışlardı. Bugün
maalesef bu raylı sistem orada yok.
SALİH CORA (Trabzon) – Projesini yaptık.
HÜSEYİN ÖRS (Devamla) – Trabzon’un özellikle
trafik probleminin çözülebilmesi için en kısa zamanda toplu
taşıma sistemine geçilmeli, raylı sistem hayata geçirilmelidir.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
Trabzon’da ihmal edilen, unutturulan ve geçiştirilen projeleri tekrar
gündeme taşımak, takipçisi olmak,
vatandaşlarımızın mağduriyetlerini Mecliste dile
getirmek ve çözüm için ortak akılla hareket edilmesinin yolunu açmak en
önde gelen vazifemdir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler
üzerinde İstanbul Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu.
Buyurun Sayın Kaboğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul)
– Sayın Başkan, değerli üyeler; biraz önce benim konuşmam
üzerine bir oylama yapıldı ve o oylama bozuldu ve sayın vekiller
büyük bir dalga biçiminde girdiler. Mademki oylama reddedilmemişti neden
yeniden oylatıldı? Acaba sayın vekiller neyi oyladıklarını
elektronik yolla beş dakika tanındıktan sonra biliyorlar
mıydı? Bu kadarla yetineyim.
Evet, burada tabii ki
tartıştığımız konu çok önemli bir konu. Bu konu
ülkemizin temel değerleriyle ilgili, gelecek kuşakların
nasıl bir ülkede yaşayacaklarını ilgilendiren temel konu ve
bu konuyu bizim ele alış tarzımız, gayriciddi olarak,
alelacele ve ivedi bir biçimde ele alış tarzımız her
adımımızda yeni bir çelişkiyi ortaya çıkarıyor
gerek üst normlar açısından gerek yatay normlar açısından.
Bu itibarla ben bu konuştuğumuz konunun, esasen sadece bir insan
davranışı değil, ama aynı zamanda flora, fauna ve homo
sapiens çerçevesinde yaşam alanlarının anlam
kazanacağını ve bunun temellerinin de Anayasa’mızda
bulunduğunu belirterek devam etmek istiyorum. Nedir bu? Biraz sonra
Cerattepe’den gelen sevindirici bir haberle devam edeceğim ve bu vesileyle
Gezi ile Validebağ’ın doğal ortamdan çıkarılması
sorununa da değineceğim.
Şimdi, nedir buradaki sorun? Şudur:
Eğer biz doğal ortamı bozarsak, nasıl ki HES’lerle dereleri
kuruttuğumuz gibi gölleri kurutursak ve deniz alanlarını bu
şekilde, doğaya eşit giriş hakkını ihlal edecek
şekilde bozarsak o zaman flora-fauna ve homosapiens dengesi
bozulacağı için Anayasa’nın -daha önceki
konuşmalarımda değindiğim- 43’üncü maddesi, 56’ncı
maddesi ve 63’üncü maddesi, özellikle, Anayasa’nın hak ve özgürlükleri
düzenleyen 13’üncü maddesi yoluyla ihlal edilecektir. Çünkü 13’üncü maddeye
göre, hak ve özgürlükler ancak kanunla sınırlanabilir ama bunlar
Anayasa’nın özüne ve sözüne uygun olmalıdır ve belirli bir
nedene dayanmalıdır. Şimdi, burada, tabii ki, bu ilkelerin
yanı sıra ölçülü olmalıdır ve özüne
dokunmamalıdır. İşte, bu bakımdan, anayasal hak ve
özgürlükler bütünü önem taşıyor ve bu torba kanun teklifinde
getirilen düzenlemelerin -özellikle bu 18’inci maddede yapılan göller,
nehirler ve denizlere ilişkin tesislerin bu alanları-
Anayasa’nın 13’üncü maddesi yoluyla, ilgili maddelerine aykırı
olduğu açıktır. Şimdi, bu bakımdan da bu maddenin
tümüyle geri çekilmesini talep ediyoruz.
Ancak burada yakın geçmişte
yaşadığımız ve yaşayacağımız
olaylar bakımından Cerattepe’den gelen olumlu haberi, “Hâlâ
Türkiye’de hâkimler var.” dedirtebileceğimiz, diyebileceğimiz haberi
paylaşmak istiyorum, sonra Gezi’ye ve Validebağ’a
değineceğim. Artvin’in Kafkasör Yaylası Cerattepe mevkisinde
madencilik faaliyeti için “Çevresel Etki Değerlendirme Olumlu” raporunda
22 hektar gösterilen alana verilen işletme izninin 240 hektara
çıkarılmasına karşı açılan davada Rize İdare
Mahkemesi kararını verdi ve bu kısmın izninin iptal
edilmesine karar verdi yani artırılmasına dair iznin iptal
edilmesine karar verdi. Bu, olumlu bir gelişmedir; her şeye
rağmen, hâkimlerimiz var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) -
İkinci husus, Gezi konusunda bu kadar konu farklı yönlere çekildi.
Oysa Gezi alanında yapılması tasarlanan alışveriş
merkezi Anayasa’nın 23’üncü, 57’nci ve 63’üncü maddelerine açıkça
aykırıydı ve Gezi sahiplenilmesi, orada bir alışveriş
merkezinin inşa edilmesini önledi.
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Onun için mi yakıp
yıktılar?
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) -
Şimdi, sadece şu soruyu sormakla yetiniyorum konuyu farklı
alanlara çekmek isteyenler için: Acaba, o dönemde İstanbul Valisi olan, o
dönemde Emniyet Müdürü olan, o dönemde İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanı olan kişiler, o sorumlular şimdi nerededirler?
Son konu Validebağ konusu. Validebağ
doğal bir alandır, flora, fauna, homo sapiens bütünüyle doğal
bir alandır. Eğer millet bahçesi yapılırsa orada flora ve
fauna ortadan kalkacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) -
Çevresel faaliyette daha iyisini yapmak için faaliyet gösterilir yoksa bozmak
için faaliyetin gösterilmesi Anayasa’mıza ve çevre hukukunun temel
ilkelerine açıkça aykırılık oluşturmaktadır.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Buradan şunu
anlıyoruz: Birisi bir işin Anayasa’ya aykırı olduğunu
düşünürse yakıp yıkılması lazım.
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler
kabul edilmemiştir.
Madde 17’ye bağlı geçici madde 18’i
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Böylece, birinci bölümde yer alan maddelerin
oylamaları tamamlanmıştır.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati. 21.02
DÖRDNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.20
BAŞKAN: Başkan Vekili
Mustafa ŞENTOP
KÂTİP ÜYELER: Rümeysa KADAK (İstanbul),
Barış KARADENİZ (Sinop)
-----0-----
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
23’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
15 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
Şimdi, ikinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
İkinci bölüm 18 ila 30’uncu maddeleri
kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde söz talepleri var,
gruplar adına onar dakika, şahıslar adına beşer
dakika.
Önce, İYİ PARTİ Grubu adına
Manisa Milletvekili Tamer Akkal.
Buyurun Sayın Akkal. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA TAMER AKKAL
(Manisa) – Değerli Başkan, kıymetli milletvekilleri; Çevre
Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi’nin ikinci bölümüne ilişkin İYİ PARTİ Grubu
adına söz almış bulunmaktayım.
Sözlerime başlamadan önce, biraz önce burada
yaşadığımız oylama krizi nedeniyle, hepinizden buraya
bir “VAR” sistemi kurulması konusunda destek istiyorum, bu da benim
teklifim.
Getirilen teklifin bazı noktalarında
çevreyi korumayı amaçlayan maddeler mevcuttur fakat 15 ve 16’ncı
madde 3194 sayılı İmar Kanunu’yla ilgilidir ve bu maddeler
yasalaştığı takdirde, kamu kurum ve
kuruluşlarınca yapılan denetimlerin danışman firmalara
bırakılması, yetkinin kötüye kullanılması
keyfîliğe ve denetimsizliğe sebep olacaktır. Devletin denetimden
elini çekerek denetimi danışman firmalara bırakması,
denetimin de özelleştirilmesidir.
13’üncü maddede “Kamu kurum ve
kuruluşlarınca inşaatın yapımına ve denetimine
ilişkin hizmet alımı yapılmış ise
inşaatın yapımına ve denetimine ilişkin her türlü
fenni mesuliyet kamu kurum ve kuruluşu adına danışman
firmanın mimar ve mühendislerince üstlenilebilir.” ifadesi
bulunmaktadır.
Anayasa’mızın 128’inci maddesi “Devletin,
kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel
idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin
gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu
görevlileri eliyle görülür.” şeklindedir.
Kanunlar hiyerarşisine göre, kanunlar
Anayasa’ya uygun olmak zorundadır, aksi takdirde kanun geçersiz olup
Anayasa hükmü uygulanır.
Görüldüğü üzere, kanun taslağı, kamu
kurum ve kuruluşlarınca hizmet alımı şeklinde
yapılan inşaatın denetimlerini özelleştiriyor. Taslaktaki,
denetimin artık danışman firmalar tarafından yapılacağını
ifade eden madde, Anayasa’ya aykırı olmasına rağmen teklife
eklenmiştir. Ülkenin tamamında, idareler devre dışı
bırakılarak tek adamlığın verdiği kararlarla rant
ilişkisinin örüleceği yeni bir zemin hazırlanmak isteniyor.
Kanunla denetimden uzaklaştırılan bir kamu idaresi görüyoruz.
Bugüne kadar birçok şeyi özelleştirme aracılığıyla
yaptılar ancak en azından denetim yetkisi devletin kurumlarına
aitti, şimdi teklifle denetim de özelleştiriliyor.
Evet, bu teklif yasalaşırsa bundan sonra
firmalar denetim sürecinin bir parçası olacaklar. Bu madde, son yetkilinin
yani Cumhurbaşkanının verdiği kararlar zemininde bir rant
ilişkisinin inşa sürecidir. Kamu yararına “Olmazsa olmaz.”
dediğimiz kamu denetimi paraya tahvil ediliyor, bunu kabul etmiyoruz.
Teklifin 18’inci maddesi, düzenlediği konunun
önemine göre yüzeysel ve yetersiz kalmıştır. Yenilenebilir
enerji başlı başına bir araştırma ve
geliştirme konusudur. Öncelikle, yapılacak çalışma ve
araştırmalarla, yenilenebilir enerjinin uygulanacağı
alanların kapsamlı bir haritası
çıkarılmalıdır. Yaşam alanlarının
çoğunlukta olduğu bölgeler ve turistik alanlar bu haritanın
dışında bırakılmalıdır. Deniz, göl ve
kıyılarda yenilenebilir enerji alanları oluşturmak, karasal
alanlarda yenilenebilir enerji alanları oluşturmaktan çok daha
maliyetlidir. Dolayısıyla yenilenebilir enerji üretimi için Türkiye'nin
karasal alanlarının potansiyeli yeterince
kullanılamamaktadır. Önceliğimiz, karasal alanlardaki
yenilenebilir enerji kaynaklarını artırmak ve verimli hâle
getirmek olmalıdır. Bu şekilde enerji kaynaklarının
oranını artırmak, sürdürülebilir kalkınmamız
açısından daha faydalı olacaktır. Bu sebeple, teklifin
18’inci maddesi Komisyonda yeniden kapsamlıca görüşülmelidir.
Teklifte bulunan 25’inci maddenin ilk
fıkrası, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki
Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’da değişiklik
önerirken danışmanlık, yazılım, araştırma,
her tür ve ölçekte harita, etüt, proje, kamulaştırma, risk yönetimi
gibi çalışmalarında, tüm plan yapımı ve imar
uygulaması işlerinde yürürlükteki iki ihale kanunundan biri olan 2886
sayılı Devlet İhale Kanunu’nu devre dışı
bırakmaktadır. 4734 sayılı diğer İhale Kanunu ise
AK PARTİ’nin iktidarda olduğu 187 ay boyunca tam 186 kez
değiştirilmiştir. Bir yasa, ortalama, bir ayda niçin değiştirilir?
Ancak yasaya göre ihale değil, ihaleye göre yasa
yapıldığı için değiştirilir, ihaleye göre yasa.
Kamu İhale Kanunu’nu devre dışı
bırakmak, ihalelerde kamu denetimini ortadan kaldırmakta, Kamu
İhale Kurumunu baypas etmekte ve yolsuzluklara sebep olmaktadır.
Hükûmetin sermaye çevreleri için
hazırladığı bu taslak metni kabul etmesi ve teklifin
yalnızca bu çevrelerin istekleriyle sınırlı kalması,
demokratik yöntem açısından kabul edilebilir bir durum değildir.
İktidara geldiği 2002 yılında Kamu İhale Kanunu’nda
değişikliğe giderek ihale düzenini uluslararası
standartlardan uzaklaştıran AK PARTİ, iktidara geldiği
günden bugüne kadar kamu ihalelerinin neredeyse tamamını kendisine
yakın olan şirketlere vererek kendi sermayesini
oluşturmuştur.
“Kamu ihale sistemi” deyince sadece 4734
sayılı Kanun kapsamındaki ihaleler değil, 4734 sayılı
Kanun’a istisna getirmek suretiyle bu kanunun kapsamının
dışına çıkarılmış ihaleler değil, kamu
ihale kapsamında olmayan yap-işlet-devret sözleşmeleri ve
kamu-özel ortaklıkları da kamu ihale sisteminin içerisindedir. Kamu
İhale Kanunu’nda birtakım değişiklikler yapmak suretiyle
yap-işlet-devret ve kamu-özel iş birliği çerçevesinde
gerçekleştirilmek istenen, AK PARTİ’nin oluşturduğu sermaye
havuzunun devlet kaynaklarıyla desteklenmesidir.
AK PARTİ’nin kendi sermayesini inşa
sürecindeki en önemli adımı da üçüncü havalimanı projesidir.
Cumhuriyet tarihinin en yüksek meblağlı ihalesi olan üçüncü
havalimanı projesi, Cengiz-Kolin-Limak-MAPA-Kalyon Ortak Girişim
Grubu tarafından kamu-özel iş birliği çerçevesinde üstlenilmiştir.
Kamu-özel iş birliğinde, kamu ile özel sektör arasında bir
malın veya bir hizmetin topluma sunulması için yapılan kurumsal
ve sözleşmeye dayalı bir iş birliği olması
gerekmektedir. AK PARTİ, yandaş sermaye gruplarının devlet
bankalarıyla finanse edilerek kâra geçirildiği, kamunun zarara
uğratıldığı mekanizmaya dönüşmüştür.
Nitekim, üçüncü havalimanı projesine 4,5 milyar euroya yakın kredinin
büyük çoğunluğu Ziraat Bankası ve Halkbank tarafından
verilmiştir. Üçüncü havalimanına devlet bankalarından
sağlanan krediyle denetimsiz yüksek maliyetli havaalanı inşa
ettirmenin bedelini maalesef ki yine Türk halkı ödeyecektir.
Yap-işlet-devret proje finansman modeli, devletin bedavaya tesis sahibi
olduğu projeler değildir, devletin gelecekteki gelirlerinden vazgeçerek
veya birilerine bu gelirleri şimdiden tahsis ederek
borçlanmasıdır, bu borcun garantörü de devlettir.
Yap-işlet-devret projelerinin devletin yatırım bütçesi içerisine
girmesi ve Meclis denetimine tabi olması için gerekli yasal düzenlemenin
acilen yapılması gerekmektedir. Bugün uygulanmakta olan projeler
ölçüsüz ve maliyetli bir borçlanmadır, ülkenin geleceğine ipotek
koymuştur. İktidarın hâlâ yap-işlet-devret modeliyle mega
projeleri finanse edeceklerini söylemesi, yandaşlara verilen ihaleler
üzerinden sağlanan rantın da maalesef ki devam edeceğinin bir
göstergesidir. Üçüncü havalimanı dâhil, yandaşlara ihale edilen tüm
projelerde herhangi bir kontrol mekanizması olmadığı için
kamu zarara uğratılmıştır. 2003 sonrası dönemde
uygulanan kamu-özel iş birliği ihale modeli, iktidarın elinde önemli
bir araç olarak ileri teknoloji gerektiren veya hizmetin istisnai
özelliklerinden kaynaklanan tercihlerin çok ötesine
taşınmış ve yandaş sermaye gruplarına kaynak
aktarımının bir metodu hâline getirilmiştir.
Bunun yanı sıra, bu model, bütçe
açığının düşük gösterilmesine, yükümlülüklerin uzun
vadeye yayılmasına ve hizmetin maliyetlerinin artmasına da yol
açmaktadır. İhalelerde kamu denetimini ortadan kaldıran,
sermayenin talebi doğrultusunda hazırlanan maddelerin tekliften
çıkartılmasını talep ediyoruz. Rekabeti yok edip davetiyeli
ihalelerle bir soygun cenneti yaratma girişiminin de
karşısında duruyoruz.
Dünya Bankası verilerine göre, Kamu İhale
Kanunu’nda 2002 yılında yapılan değişikliğin
ardından ihalelerin neredeyse tamamı inşaat şirketleri
Limak, Cengiz, Kalyon ve Kolin gibi yandaş gruplara gitti. Limak, Cengiz
ve Kolin’in devletten aldıkları ihalelerin toplamı 150 milyar
dolara yaklaşmış bulunmakta. Görünen o ki AK PARTİ,
iktidarını, halkın cebinden alınan paraları bir avuç
sermayedarın cebine koyarak sürdürmeye çalışmaktadır. Bir
an önce bu yönetim anlayışının değişmesini
temenni ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
TAMER AKKAL (Devamla) – Tamamlıyorum.
BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.
TAMER AKKAL (Devamla) – Konuşmama son verirken
Doğu Karadeniz Bölgesi’nde altı ay çalışıp on iki ay
ev geçindirmek zorunda olan, sayıları 10 bini bulan mevsimlik ÇAYKUR
işçilerimizin sesi olmak istiyorum çünkü ÇAYKUR mevsimlik işçilerinin
altı ay çalıştıktan sonra altı ay işsiz
kalmaları, aile içi huzursuzluklara sebep olmakta, geleceğinden
endişe duyan çocukları ve tenceresi boş kaynayan
kadınları çaresiz bırakmaktadır. Bu emekçi
kardeşlerimizin yılın yalnızca altı ayında
çalışarak yedi bin iş gününü doldurma şansı yoktur.
Aldıkları maaşla ev geçindiremeyen bu
insanlarımızın emekli olmasını beklemek bir mucizedir.
Hükûmeti bu konuda önlem almaya davet ediyorum, saygılarımı
sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan,
sayın konuşmacı birçok firmanın ismini vererek Hükûmetin bu
konuda yanlış işler yaptığını ifade etti.
Tüm bu anlatılan ihaleler basına açık, kanuna uygun
yapılmaktadır, hangi firma isterse girmektedir bunlara.
BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu.
Buyurun Sayın Kenanoğlu. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA ALİ KENANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de
herkesi saygıyla selamlıyorum.
Barışın elçisi Tahir Elçi’yi
saygı ve minnetle anıyorum. Ayrıca, Hakkâri Milletvekilimiz
Sayın Leyla Güven’i ve sürdürdüğü eylemi de buradan
selamlıyorum.
15 sıra sayılı Çevre Kanunu ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi’nin ikinci bölümü üzerinde HDP Grubu adına söz almış
bulunuyorum.
Bu kanun teklifinin ikinci bölümünün ilgili
maddelerinde su alanlarına yenilenebilir enerji kaynak alanları yani
YEKA yapılması öngörüldüğü belirtilmektedir. Ciddi çevre
etkileri belirtilmeden su üzerine YEKA yapılması, su
canlılarının merkezinde olduğu bir tehlike haritasıyla
bizi karşı karşıya bırakacaktır. Suyun
güneşle temasını engelleyen, böyle olduğu ölçüde de suyun
sıcaklığının değişimine yol açacak olan
YEKA’ların, su alanlarının ekosisteminde ciddi bir
kıyıma sebep olacağı kesindir. Benzer durum
kıyılarda yapılmaya çalışan nükleer santraller için de
geçerlidir. Açılacak santraller sonrasında deniz suyu
sıcaklığında 2-3 santigrat bir artış
olacağı ve bunun da deniz canlılarının
yaşamlarını tehlikeye atacağı raporlarla
açıklanmıştır.
Başka ne gibi zararları vardır? Söz
gelimi, Akkuyu Nükleer Santrali’nin atıkları deniz yoluyla Rusya’ya
gönderilecektir ancak bu atıkların taşınması
sırasında gerçekleşebilecek olası bir kazada büyük
faciaların yaşanması da işten değildir. Bununla
birlikte, santrallerdeki soğutma işleminde günlük olarak tüketilen su
-metreküp cinsinden- Türkiye'nin toplam nüfusunun günlük tüketim hacmini bir
hayli aşmaktadır. Ayrıca, Türkiye, Akkuyu’daki sözleşme
sahibi Rus şirketine alım garantisi vermiştir fakat bugün, elektriğin
kilovatsaati 4 sentken Akkuyu Nükleer Santrali’yle aynı elektriği
altmış yıl boyunca kilovat saati 12,5 sentten satacaktır.
Açıkçası, hâlihazırda Türkiye'nin bu gibi projelere
ihtiyacının olup olmadığı da
tartışmalıdır. Yakın zamanda açıklanan raporlar
ışığında düşünürsek Türkiye’de mevcut elektrik
üretimi tüketimi ilişkisinde, tüketilen elektrik kadar arz fazlası
olduğu ortaya çıkmaktadır.
Tabii ki yenilenebilir enerjinin gerekliliğine
katılıyoruz. Uzun süreli aydınlanma süresiyle, Türkiye'nin su yüzeyinde
11 bin megavat, karada ise 37 bin megavatlık yenilenebilir enerji elde
etme potansiyelinin olduğunu biliyoruz. Fakat burada doğru fizibilite
çalışması ve değerlendirmelerle doğaya yapılacak
tahribatın minimize edilmesi gerektiğini de göz ardı etmememiz
gerekir. Çünkü biliyoruz ki doğru fizibilite çalışmaları
yapılmadığı takdirde bu türden çalışmaların
tarım alanlarına, su ekosistemine ve bir bütün olarak ekolojiye
zararları son derece ciddi olacaktır.
Enerji elde etme noktasında, doğanın
mevcut tüketim nesnesi biçimindeki insan merkezli tahayyülden doğru
düşünmenin aksine, bütün ekolojik unsurların bir
aradalığını sürekli ve mümkün kılan akıl etme
biçimine ihtiyaç olduğu, insanlık hafızasının da
gösterdiği üzere elzemdir. Tüm bunlardan hareketle -bu hâliyle- bununla
ilgili maddenin torba yasadan çıkarılması gerektiğini
düşünüyoruz.
Ayrıca, kanunun ilgili maddelerinde mera,
yaylak ve kışlakların hak sahipleri şahıslar ya da
üçüncü kişiler değildir. Bu madde, büyükşehir yasasıyla
kamusal köy ortak alanlarının kullanımından
çıkarılan bu doğal alanların kişilere tescilini
yasalaştıracak ve hazineyi de bu konuda dava açamaz
kılacaktır. Yine bu madde mera, yaylak ve kışlakların
üçüncü şahıslara devrini yasalaştıran bir düzenlemedir. Bu
sebeple mera, yaylak ve kışlakların korunması için bu madde
de torba yasadan çıkarılmalıdır.
Diğer bir maddeyle ise tahsil işlemlerinde
Maliye devre dışı bırakılmakta; bu hâliyle, Çevre
Bakanlığı, istediği her binayı riskli ilan edebilir ve
istediği bina mahalline de ceza kesip bunu tahsil edebilir
durumdadır. Dolayısıyla bu yolla hem para toplayarak hem de
yıkma kararını meşrulaştırarak kentsel
dönüşüme mecbur bırakılacak mülk sahipleri
cezalandırılmış olacaktır.
Kanun teklifinin diğer bir maddesinde riskli ve
hasarlı görülen yapıların tahliye ve yıkım
işlemlerinin masraflarının maliklerce
karşılanacağı belirtilmektedir. İstanbul özelinde ya
da büyük şehirler özelinde konuşursak aslında, imara aykırı
yapılan ve tehlike arz eden yerlerle ilgili sorumluluk
kullanıcıdan öte, bunların imara aykırı
yapılmasına müsaade eden yöneticilere aittir. Yani siz bir belediye
olarak ya da o bölgenin idarecisi olarak buralarda kanunlara aykırı,
imara aykırı yapılanmaya müsaade ediyorsanız bunun
sorumlusu sizsinizdir. Dolayısıyla bundan, sizin bu göz
yummanızdan faydalanarak inşaat yapan, bina yapan insanlar sorumlu
olmamalı.
Çevre Bakanlığının yürütmesi
gereken yıkım, tahliye ve yeniden inşa projelerine
bakılınca uygun görülen kıstaslar çerçevesinde müteahhitlere
bunun da devredildiğini görüyoruz. Bu düzenlemeyle projelerin devredilmesi
noktasında akraba ve belirli bir çevrenin kayrılmasına yol
açacak bir sürecin işleyecek olması da hepimiz tarafından
örneklerinden şikâyetçi olduğumuz bir durumdur.
Teklifin kapsadığı maddelerin
geneline baktığımızda peyzajın bir adım ötesine
geçen, nispeten daha çevreci diyebileceğimiz önermeler vardır fakat
yine de çevreci kaygılarla hareket edildiği varsayımında
bulunamıyoruz çünkü hem bazı maddelerin ranta,
kayırmacılığa son derece açık olması hem de yenilenebilir
enerji projelerinin fizibilite çalışmalarının dikkatlice ve
teferruatlıca yürütüldüğüne dair, bunların bu şekilde
yürütüldüğüne dair herhangi bir ibarenin olmamasından ötürü bu
teklifin ekolojiyi gözeten bir içeriğinin olmadığını
da düşünüyoruz. Ayrıca, bu maddede, mevcut siyasal iktidarın
sicilinin hâlihazırda pek iç açıcı olmayan durumuyla da
karşı karşıyayız. Yani çevre konusunda mevcut
iktidarın, Hükûmetin çok sayıda -ne diyelim- tahribata yol açan
uygulamaları olduğunu ifade edebiliriz. Her yerde açılan maden
ocaklarıyla, derelerimizin üzerine yapılan HES’lerle; Marmara,
Karadeniz ve Akdeniz kıyılarındaki nükleer enerji
santralleriyle, kıyı şehirlerimizin maruz kaldığı
kentleşmeyle doğaya verdiği zarara ek olarak şu an
itibarıyla peşi sıra sıralayacağımız birçok
ekolojik tahribat da bu dönem içerisinde
yaşatılmıştır.
Arkadaşlar, memleketim olan Tokat’ın Zile
ilçesi ile Yozgat’ın Çekerek ilçesi arasında, bir Çekerek
Irmağı üzerinde 8 adet HES yapılması projesi 2015’te
başlatıldı. Oradaki Tokatlı ve Yozgatlı köylülerin ve
çevre aktivistlerin eylemleri sonucunda bu projeden vazgeçildiği duyuruldu
2015’te fakat arkasından, 2016 yılında bu projeler tekrar hayata
geçirildi ve acele kamulaştırma kararı alındı.
Arkasından köylüler bu karara karşı dava açtılar ve
yürütmeyi durdurma kararı aldılar. Bu yürütmeyi durdurma
kararına rağmen acele kamulaştırma yapılan alanlarda
kanuna aykırı bir şekilde çalışmalar sürdürülmeye
devam etti, bir taraftan da dava sürdü. Şimdi, geçtiğimiz günlerde, 5
Kasım 2018’de Çekerek Irmağı’yla ilgili bilirkişi raporunu
açıkladı ve bilirkişi raporunda diyor ki: “Bu ÇED raporunda
birçok konu sadece başlık olarak ele alınmış ve hiç
irdelenmemiş. İnşaat sırasında ortaya çıkan
arkeolojik buluntularla ilgili bölge koruma kurulundan gerekli uygunluk
yazıları alınmadan bu işlemlere devam edilmiş.
Köylülerin su kullanım hakkı, tarım ve hayvancılık
için ayrılan miktar mevcut durum üzerinden kurgulanmış,
tarım ve hayvancılığın artma ihtimali göz ardı
edilmiştir. Havza içindeki su miktarının yıllara göre
düşüyor oluşu üretici ve hayvancılık için sorun teşkil
etmektedir.” Bilirkişi raporu bunları söylemesine rağmen hâlâ
Çekerek Irmağı etrafında bu durum, buradaki çalışmalar
devam etmektedir. Ve oradaki, bölgedeki güvenlik güçleri, jandarma da burada
şirketlerin koruması gibi davranmakta, köylüler ile şirket
arasında burayla ilgili âdeta duvar örmüş ve bütün
çalışmalarını, bütün tarafını da şirketler
lehinde kullanır durumdadır. Köylülerin mağduriyetini
giderebilecek kanun, hiçbir şey yok çünkü alınan kararlar da hiçbir
şekilde tanınmıyor ve uygulanmıyor. Yasaya aykırı
bir şekilde, mahkeme kararına aykırı bir şekilde de
şu anda önce kamulaştırılan ancak sonra kamulaştırılması
iptal edilen tarlalarda çalışma sürüyor; mülkiyet hakkı
düşürüldüğü zaman bunun da bu şekliyle ele alınması
gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.
ALİ KENANOĞLU (Devamla) – Ayrıca
Dersim, Lice, Kulp, Nusaybin bölgelerinde geçtiğimiz yaz aylarındaki
orman yangınları, doğa tahribatı, çevre tahribatı
âdeta seyredilmiş, önce askerî operasyonlarla bu yangınların
çıktığı ifade edilmiş, söylenmiş, arkasından
da bu yangınları söndürmek için oralara gitmeye çalışan
köylüye dahi izin verilmemiştir. O ormanlarla birlikte o ormanların
içerisinde bulanan börtü böcek, bütün canlılar da tahrip edilmiş,
yanmış, yakılmıştır. Bu, çevreci
anlayışın ortaya konduğu çok net bir yaklaşım
olarak da önümüzde durmaktadır.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi.
Buyurun Sayın Hamzaçebi. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
teklifin ikinci bölümü üzerinde yapacağım konuşmada 6306
sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi
Hakkında Kanun’da yapılması öngörülen değişikliklerle
ilgili konuşacağım.
Değerli milletvekilleri, 6306 sayılı
Kanun, yaşadığımız 1999 depreminden sonra 16
Mayıs 2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul
edilmiş olan bir kanundur. Bu kanun, deprem tehlikesi sonrasında,
yaşadığımız deprem felaketinden sonra
yaşamamız muhtemel o deprem tehlikesine yönelik olarak
alınması gereken önlemleri düzenleyen çok önemli bir kanundur. Çok
olumlu düzenlemeleri vardır, iyi niyetle yapılmış birçok
düzenleme vardır, iyi niyetle atılmış birçok adım
vardır ancak ona rağmen sorun yaratan, uygulamada komşuluk
ilişkilerini zedeleyen, toplumsal barışı örseleyen, iyi
niyetli olmayan kişilere haksız kazanç kapılarını
aralayan birçok düzenlemesi de vardır. 6306 sayılı Kanun’da
değişiklik yapılırken uygulamada sorun yaratan ve iyi
niyetli olmayan kişilere haksız kazanç kapılarını
aralayan bu yanlış hükümlerin de düzeltilmesi gerekirdi, gönül bunu
isterdi. Yapılan birkaç düzenleme var ancak bunların yeterli
olmadığını ifade etmeliyim.
Değerli arkadaşlar, Türkiye’de 20 milyon
bağımsız birim vardır. 20 milyon bağımsız
birimin -konut veya iş yeri- 15 milyonu 1999 depreminden önce
yapılmıştır, 5 milyonu 1999 depreminden sonra
yapılmıştır. 1999 depreminden sonra yapılan
yapıları depreme güvenli olarak alırsak 15 milyonluk yapının,
bağımsız birimin 1999 depreminden önce yapılmış
olması nedeniyle deprem karşısında veya diğer
doğal afetler karşısında riskli yapılar olduğunu
kabul edebiliriz.
Türkiye nüfusunun yüzde 42’si birinci derece deprem
kuşağında yaşamaktadır. İkinci derece deprem
kuşağında yaşayanların oranı nüfusumuzun yüzde
24’dür. Bir ve ikinci derece deprem kuşaklarında
yaşayanların toplamı toplam nüfusumuzun yüzde
66’sıdır, bu da yaklaşık 58 milyon insan demektir. 58
milyon kişi şu veya bu derecede muhtemel bir deprem tehdidine
karşı riskli yapılarda oturmaktadır. 6306 sayılı
Kanun, işte bu riskli yapılarda oturan 58 milyon
insanımızın ihtiyaç duyduğu yeni binaların
yapılması, mevcut riskli binalardan güvenli yapılara
dönüşümü gerçekleştirmek amacıyla
çıkarılmıştır. Fakat bütün bu işi piyasaya emanet
eden bir kanunun başarılı olma şansı yoktur. Bugüne
kadar kanunun yarattığı birçok sorun vardır, bu sorunlar bu
teklifte giderilmiyor. Birkaç önergemiz var asgariden birtakım
sorunları çözmeye yönelik olarak verdiğimiz, sırası
geldiğinde onlarla ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
görüşlerini de sizlerle paylaşacağız.
Değerli milletvekilleri, her şehir
değişir, dönüşür, evrilir. Ancak bu şehir İstanbul
gibi uzun yıllar boyunca, özellikle 1950’den sonra, çok büyük ölçüde göç
almış ve yaklaşık yirmi yıldır da deprem tehdidi
altında kalmış olan bir şehir ise bu dönüşüm, bu
evrilme kaçınılmazdır. Ancak bu kaçınılmazlık
noktasında, bu zorunluluk çerçevesinde kentsel dönüşüm
bağlamında yapılan uygulamalar, şehrin yöneticileri için
şehir ticari bir metadan öte bir anlam taşımıyorsa
şehir ruhunu kaybeder. Bugün İstanbul ruhunu kaybeden bir şehir
konumundadır. Mahalleler yok oluyor. “Ya, ne var?” diyebilirsiniz “Bir
bina yıkılıyor yenisi yapılıyor.” Öyle değil.
“Mahalle kültürü” denen bir kavramdır. Bu kültürü yok ettiğiniz zaman
o şehre hayat veren, can veren bir parçayı, bir uzvu kesip
almış olursunuz. Şehir, insanlığın tarihi boyunca
meydana getirmiş olduğu en büyük fiziki yapıdır. Ve
İslam mimarisinden örnek vereceğim; İslam mimarisinde
şehir, cennet tasavvurunun yansımasıdır. Cennet yani
çelişkilerin, çatışmaların olmadığı bir yer;
mutluluğun, huzurun olduğu bir yer; şehir böyledir.
Şehirde, insanlar arasındaki fiziki ve sosyal mesafeler en aza iner,
kaldırılır. Bunu kaldırdığınız zaman
veya en aza indirdiğiniz zaman, insanların
toplumsallaşmasını sağlarsınız, komşuluk
ilişkileri gelişir, mutluluk meydana gelir. Ama
İstanbul’u örnek olarak alacaksak İstanbul böyle bir şehir
değil. İstanbul örnek, başka şehirler buradan farklı
değil. Biraz önce Trabzon Milletvekili arkadaşımız
Sayın Hüseyin Örs Trabzon’dan örnek verdi. Eminim, başka
şehirlerde başka arkadaşlarımız başka örnekler
verir. Bugün İstanbul, İstanbul kentinin yöneticileri dediğimiz
zaman aklımıza belediye başkanları geliyor, İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanı geliyor. Yerel anlamda yöneticileri
kastediyorum ancak yöneticilerimiz bunlarla sınırlı değil.
İki yöneticimiz daha var: TOKİ ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı,
TOKİ ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı üçlüsü
karşısında İstanbullular çaresiz. Nerelerde, hangi
binalarda yaşayacağımıza, nasıl bir çevrede
yaşayacağımıza şehrin sakinleri, İstanbullular
değil, bu üçlü karar veriyor.
Değerli milletvekilleri,
İstanbul ya da başka büyük kentler… İstanbul’u örnek veriyorum,
Türkiye’nin her yerine uyabilecek bir örnektir. İstanbul’la ilgili,
Sayın Cumhurbaşkanının, 2 Ekim 2018 tarihinde çok önemli
bir demeci oldu: “İstanbul’a ihanet ettik, bundan ben de sorumluyum, biz
de sorumluyuz.” Bunu ben bir öz eleştiri cümlesi olarak almak isterdim
yani: “Birçok kötü şey yapıldı ama artık bundan sonra
İstanbul’da güzel şeyler olacak.” Nitekim, ondan kısa bir süre
sonra Sayın Cumhurbaşkanımız bir demeç daha verdi:
“İstanbul’da bina yüksekliği 5+1 katı geçmeyecek.”
Değerli arkadaşlar, 2
Ekim 2018 tarihinden bu yana sadece Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının İstanbul’da yapmış olduğu
imar planı değişikliği sayısı 70’dir. 70 imar planı
değişikliğiyle toplam 25 milyon metrekarelik yeşil alan
veya sosyal donatı alanı imara açılmıştır,
yapılaşmaya açılmıştır. Sayın
Cumhurbaşkanı “Artık İstanbul’da binalar 5+1 kat
yüksekliğini geçmeyecek.” demiş olmasına rağmen, Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı yüksekliği 120 metreye çıkan
binalara izin vermiştir, bunların imar planı
değişikliklerini yapmıştır. Şimdi, nasıl
oluyor? Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bu imar planı
değişikliklerini yaparken, bu kadar yeşil alanı imara
açarken Sayın Cumhurbaşkanının bundan haberi olmayabilir
mi?
Çok sevdiğim, değerli bir mimar
vardır, kitaplarını zevkle okudum; şu an hayatta
değil, Allah rahmet eylesin: Mimar Turgut Cansever. “Kubbeyi Yere
Koymamak” diye çok güzel bir kitabı vardır, çok etkilendiğim bir
kitaptır. Şöyle der, Mimar Sinan ekolünü anlatır: “Mimar Sinan
ekolünde mimaride yanındakini geçmek yoktur, yanındakine uyum
sağlamak vardır; Süleymaniye Camisi, Büyük Sinan’ın Süleymaniye
Camisi bunun bir örneğidir. Süleymaniye Camisi kubbeden avluya doğru
minarelerin kademeli olarak azalan yüksekliğiyle Haliç’e uyum sağlar.
Tersinden ifade edecek olursak avludan kubbeye doğru minarelerin kademeli
olarak yükselmesiyle ve kubbesiyle birlikte diğer tarafta Ayasofya’ya uyum
sağlar. Yanındakini geçmek yoktur.” Ama bugün imar planı
anlayışında yanındakini geçmek vardır. Emsal ve
yükseklik uygulamalarıyla bugün İstanbul’da imar cinayetleri
işlenmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayalım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) –
Toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) -
Teşekkür ediyorum.
Emsal, yükseklik; bunlar o parsel sahibinin
hakkı değildir, bunlar İstanbul’da yaşayan bütün
insanların hakkıdır. Yöneticiler, kenti yönetenler, kentin imar
planlarını yapanlar bu rantı istediği gibi, istediği
kişiye veremezler; orada, herkesin hakkı vardır.
Değerli arkadaşlar,
konuşacağım çok şey var ama zaman izin vermiyor. Fikirtepe
uygulamasına ilgili önergede değineceğim, o maddede bir
değişiklik öneriyoruz. Fikirtepe’de binlerce aile bugün bir inşaat
çukuruna bakarak evlerinin inşaatının başlamasını
bekliyor ama ortada bu inşaatı yapacak hiç kimse yok, devlet de buna
seyirci.
Hepinize saygılar sunuyorum, iyi akşamlar
diliyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Şimdi Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan.
Buyurun Sayın Aycan. (MHP
sıralarından alkışlar)
Tabii, Sayın Aycan’ın şahsı
adına da talebi var. Dolayısıyla on artı beş, on
beş dakika olarak süreyi veriyoruz.
MHP GRUBU ADINA SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan Çevre Kanunu’nda ve diğer
bazı kanunlarda değişiklik yapan kanun teklifi üzerine
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ve şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, çevre konusunu
tartışırken önce Anayasa’mıza bakmak lazım.
Anayasa’mızın 56’ncı maddesinde çevre ile sağlık
birlikte ele alınmıştır ve tek maddedir. Hem çevrenin hem
de sağlığın ifade edildiği tek madde
Anayasa’mızda 56’ncı maddedir. Anayasa’mızın 56’ncı
maddesinde der ki: “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede
yaşama hakkına sahiptir.” Ve yine maddenin devamında “Çevreyi
geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre
kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.” der.
Şimdi, bu Anayasa’daki ifadeler hakikaten doğru ve çağdaş
ifadelerdir; sadece korumaktan değil, kirlenmeyi önlemekten değil,
geliştirmekten bahsetmektedir. Geliştirmek bir süreçtir, dinamik bir
süreçtir; korumak statükodur ama geliştirmek sonsuz bir kavramdır,
bugünkü hâlinden daha iyileştirmektir ve sonsuz şekilde
geliştirmeyi ifade eder. Onun için, Anayasa’mızdaki “çevre ve
sağlık” ifadesi çok doğru bir şekilde ifade
edilmiştir; hem sağlığı hem çevreyi korumak ve
geliştirmek gerekir. Bunun için de vatandaş ve devlet ortak
sorumluluk altındadır ve görevlidir.
Görüştüğümüz Çevre Kanunu, 2872
sayılı Çevre Kanunu 1983 yılında kabul edilmiş bir
kanundur ve yeni bir kanundur; ilk defa ayrı bir Çevre Kanunu
mevzuatımıza girmiştir. Bu anlamda da önemli bir kanundur Çevre
Kanunu ve Çevre Kanunu’nun da amacı direkt çevreyi korumak ve
geliştirmek olarak ifade edilmiştir. Bu, mantık
açısından yine doğru bir yaklaşımdır.
Tabii, bu kanun 1983’te çıkmadan önce bizim
mevzuatımızda çevreyle ilgili çevre sağlığı kavramı
vardır, ayrı bir çevre kanunumuz yoktur ama mevzuatımızda
çevre sağlığı kavramı vardır. Özellikle, 1930
yılında çıkarılan 1593 sayılı Umumi
Hıfzıssıhha Kanunu’ndan bahsetmek istiyorum. Bu, 1930
yılında çıkartılan efsane bir kanundur. O gün
itibarıyla yasayı hazırlayanlar çevrenin ve çevre
sağlığının korunmasından bahsetmektedir;
çağın ötesinde, günün ötesinde çok çağdaş normlar içeren
bir yaklaşımdır.
Yine mevzuatımızda, 1961 yılında
224 sayılı Yasa’yı çıkarmış bulunuyoruz. 224
sayılı Yasa’da da çevre sağlığı, çevreyi korumak
sağlık hizmetlerine verilmiştir ve bu anlamda kurulan,
Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanun’la
kurulmuş olan sağlık ocakları çevre
sağlığı hizmetlerini verirlerdi. Sağlık
müdürlükleri çevre sağlığıyla sorumluydu. Çevre
sağlığı, çevreden insan sağlığına etki
edecek olumsuz etkileri kontrol etme yaklaşımı içerir. Bu
yönüyle de doğru bir yaklaşımdır ve o zamanki hekimler ve
özel olarak gelişmiş olan, özel olarak ortaya çıkmış
olan çevre sağlığı teknisyenleri çevre sağlığı
hizmetleri verirlerdi.
Tabii, 1983 yılında kabul ettiğimiz
2872 sayılı Kanun’la ilk defa çevre konusu ayrı bir kanun hâline
gelmiştir fakat ayrı bir kanun olmasına rağmen kirlenmeyi
önleyememiştir, önlemesi de zordur. Bugün su kirlenmiştir, hava kirlenmiştir,
toprak kirlenmiştir, şehirler kirlenmiştir ve şimdi yine bu
Çevre Kanunu’nda değişiklikler yapmak üzere bir kanun teklifiyle bu
gündemde değerlendirmeler yapıyoruz. Sadece Çevre Kanunu’nda
değil, İmar Kanunu’nda, Kıyı Kanunu’nda, afet riski olan bölgelerle
ilgili değerlendirmeler yapıyoruz. Bu şunu gösteriyor ki bir
sorun var. Bu sorun uygulamada karşılaşılan
sorunlardır ve “Yeni düzenlemeler sorunları çözecek midir?” derseniz,
ben bu konuda biraz karamsarım. Yeni düzenlemelerin de çevre
sorunlarını çözeceğini sanmıyorum. “Neden?” derseniz
gerçekte çevreye önem vermiyoruz, değer vermiyoruz ve çevreyi korumuyoruz.
Aslında Anayasa’mız çevreyi korumayı hem vatandaşa hem de
devlete görev olarak vermiş olmasına rağmen hep birlikte çevreyi
kirletiyoruz, hepimiz kirletiyoruz. Vatandaş olarak, işte, yol
kenarlarında pet şişe yığınlarını
görüyoruz, plajlarda yığınları görüyoruz. Yolda giderken
arabadan poşet atan insanlar bizim insanlarımız. Vatandaş
böyle, sanayici böyle.
Sanayici, maalesef, çevreyi kirletmekte ısrarla
kötü davranışlar içerisinde bulunmakta. Biz sanayiye karşı
değiliz ama sanayi kuruluşlarının çevreyi kirletmeme
konusunda özen göstermesi gerekir. Elbette sanayiye de ihtiyacımız
var, enerjiye de ihtiyacımız var, linyit santrallerine de ihtiyacımız
var ama herkesin kuralına göre davranması ve gereğini
yapması lazım. Filtresi olmayan linyit santrallerinin verdiği
zararları tolere etmek mümkün değildir. Kendi şehrimde
Afşin-Elbistan Termik Santrali vardır, A ünitesinin filtresi yoktur
ve buradan çıkan gazlar, tozlar içerisinde radon içermektedir ve radon
insan sağlığı açısından son derece risklidir,
kanserojen bir maddedir.
Onun dışında, kamu da çevreyi
kirletmektedir. Devlet örnek olması gerekirken bu konuda yanlış
davranışlar içerisindedir ve duyarsız davranmaktadır, örnek
olması gerekirken yanlış davranışları
sergilemektedir ama çevre konusunda en büyük sorumluluğu olanlar
belediyelerdir. Belediyelerin direkt görevi aslında çevre
sağlığıdır. Yine, 1930 yılında çıkan
1580 sayılı Belediye Kanunu’nda, belediyelerin görevleri olarak
direkt çevre sağlığı görevleri
tanımlanmıştır.
Dünya bugün sağlıklı şehirlerden
bahsetmektedir. “Sağlıklı şehir” dediğimizde
aklımıza çevre konusundaki risklerini kontrol etmiş
şehirler gelmektedir ama bu konuda da sınıfta
kaldığımızı düşünüyorum. Yaşanabilir
şehirler kriterlerine giren şehirlerimiz maalesef yoktur. Burada
hepimiz sorumluyuz. Bir kanalizasyon arıtma sistemi olmayan şehir,
büyükşehir olur mu? Hâlâ bugün kanalizasyon sorunlarıyla
karşı karşıyayız. Kanalizasyon dediğimizde,
sadece toplama akla gelmektedir. Oysa, efektif arıtma olmadan kanalizasyon
olmaz. Kanalizasyon sadece tam manasıyla arıtsa bile çevreye
veriliş şekli de önemlidir. En yakın denizlere
boşaltıyoruz, denizlere boşaltırken 1 kilometre açıkta
ve 100 metre derinlikte boşaltmamız lazım. Ancak, böyle
yaptığımız zaman biyolojik kirliliği arıtsak bile
kimyasal kirlilik devam etmektedir.
Bu yasayla gelen önemli kavramlardan biri,
kirletenin ödeyeceği kavramıdır. Fakat, bunu da yanlış
anladığımızı ve yanlış
yorumladığımızı düşünüyorum. Yasada “kirleten
öder” mantığı, aslında kirletenin arıtma için gerekli
olan masrafları karşılaması anlamına gelmektedir;
yoksa, kirletip istediğiniz kadar da para ödemek anlamına
gelmemektedir. Bugün bu yasa değişikliği teklifinde,
aslında en çok bunu yapıyoruz, idari usulde değişiklikler
yapıyoruz ve idari cezaları, para cezalarını
artırıyoruz ama bu para cezalarının hiçbirisinin
caydırıcı olduğunu düşünmüyorum veya bu kirletmenin
parasal karşılığının
olmadığını düşünüyorum. Tankerlerle petrollerini
denize boşaltan kişinin denizlerimize verdiği zararları
nasıl temizleyeceksiniz? Veya bu kirletmenin, kimyasal kirletmenin meydana
geldiği kanseri nasıl parayla ifade edeceksiniz?
Bugün ülkemizde ve tüm dünyada kanser vakaları
artmıştır. Kimyasal kirliliğin getirdiği bir
şeydir bu ve bugün kanserler dünyada ikinci ölüm nedenidir hem Türkiye’de
hem dünyada kanser vakaları artmıştır ve kansere
bağlı ölümler yükselerek devam etmektedir. Şimdi, bir kanserden
meydana gelen ölümün parasal değeri nedir, bunu nasıl tolere
edeceğiz? Hangi para bunu karşılayabilir? İşte, bugün,
sadece bu para cezalarını artırmaya yönelik düzenlemeler
vardır ve bunların uygulamasında da sorun vardır. Yasalarda
tanımlamışız para cezalarını ama buna rağmen
kirletme devam ediyor. Şehrim Kahramanmaraş da su zengini bir şehir
idi, Aksu ve Ceyhan’ın kirliliği devam etmektedir, sanayi
kuruluşları kirletmeye devam etmektedir. Bunlara ceza uygulaması
nasıl yapılacaktır, yaptırımları nasıl
uygulayacağız? Bu konuda da duyarsızlık var veya bu konuda
da etkili olamama sorunu var.
Kanunda bir diğer konu ÇED olayıdır,
çevresel etki değerlendirmesidir. Çevresel etki değerlendirmesinin de
yarar getirmediğini, teorik olarak çok doğru bir düzenleme
olmasına rağmen pratikte yarar getirmediğini düşünüyorum.
Bir kere “ÇED Olumsuz” ya da “ÇED Gerekli Değil” raporunun çok doğru
bir mantık olduğunu düşünmüyorum. Her sanayi kuruluşu az
veya çok çevreye zarar verir. Şimdi, bir sanayi kuruluşuna “ÇED
Gerekli Değil” dediğinizde bunun oluşturacağı
zararları yok sayıyorsunuz. Veya ÇED raporu görüşülüyor, ÇED’in aslında
tüm vatandaşın bilgisine sunulması, onun huzurunda
yapılması lazım ama bilmiyorum, hiç ÇED raporunun sunumuna
katılanınız var mıdır? Bir duyuru yapılıyor
ama bu duyuruya kimsenin itibar ettiğini de görmüyorum ya da itibar
etseniz ne olacak? ÇED raporlarının sunumuna
katılıyorsunuz, vatandaş olarak itiraz ediyorsunuz,
itirazınız dikkate alınmıyor; orada yaşayacak olan
sizsiniz, sizin sağlığınızı tehdit eden bir durum
söz konusu ama vatandaş bu konuda itiraz ettiğinde, bunun
sağlığına uygun olmadığını
belirttiğinde etkili olamamaktadır, buna rağmen, vatandaşın
itirazına rağmen sanayi kuruluşları
yapılmaktadır. Oysa sanayi kuruluşları yapılırken
eskiden bunu çok daha düzgün yapardık. “Gayrisıhhi müessese”
tanımımız vardı. Gayrisıhhi müessese, uygun
çalışmadığı için çevresine ve içinde çalışan
insanlara zarar veren müessesedir ve bunun başlangıçta, yer seçimi
aşamasından itibaren ruhsatlandırılması gerekir. Ve
orada, eskiden, gayrisıhhi müessese ruhsatlanırken sağlık
kuruluşlarının görüşü alınır, sonra Sanayi
Bakanlığı tarafından ruhsat verilirdi. Birinci
sınıf gayrisıhhi müessese ise bir müessese, Sağlık
Bakanlığının görüşünü alarak Sanayi
Bakanlığı tarafından verilirdi.
Şimdi, kâğıt üzerinde ÇED
raporlarına bakıyoruz, son derece doğru olabilir, iyi olabilir
fakat bunların yapılmasında ya da yapılmış
olmasına rağmen işletmesinde sorun var. Arıtma tesisleri ya
da filtreleri çalışmayan sanayi kuruluşlarının
verdiği zararları nasıl tolere edeceğiz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.
SEFER AYCAN (Devamla) – Tabii, evsel atıklar,
artıklar ayrı bir konu; kanalizasyon ayrı bir konu; hava
kirliliği ayrı bir konu; bunları konuşamıyorum,
atlıyorum; şehir planlaması, imar konusu ayrı bir konu.
Sağlıklı şehirler
oluşturamadık, sağlıklı evler
oluşturamıyoruz. Bugün “konut sağlığı” diye bir
sorun var. Özellikle konutlarda formaldehitten dolayı herkeste baş
ağrısı var. “Hasta bina sendromu” diye tanımlanan bir
klinik tablo var. Alerjik hastalıklar artmış durumda, astım
artmış durumda; yine bu da bina sağlığını
göstermektedir.
Teklifte 2 tane madde üzerinde endişelerim var.
Özellikle 18’inci maddede, su alanlarına yenilenebilir enerji üretim
santralleri kurulmasını doğru bulmuyorum. Her ne kadar
yenilenebilir enerji de olsa, burada ısı artışı
yaparak suyun kirlenmesine neden olacak ve buradaki doğal hayatı
bozacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SEFER AYCAN (Devamla) – Bunun
dışında, riskli yapıların yıkımı
konusunda müteahhitlere neden yaptırım uygulamıyoruz, bunu da
anlamıyorum.
Son olarak da yasalarımızda, aslında
Türk Ceza Kanunu’nda tanımlanmış olmasına rağmen 181
ve 182’yi neden kullanmıyoruz? Bunu da sorgulamak istiyorum çünkü bu
kirletmeler bana göre kasten kirletmedir ve kasten kirletmenin Türk Ceza
Kanunu’nda karşılığı 181’dir, hapis cezası
gerektirir ama bunu da uygulayacak savcılara ihtiyacımız var ya
da idari cezaları uygulayacak, çevre sağlığında
çalışan memurlara ihtiyacımız var.
Teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Söz talebi olan arkadaşlarımız var.
Sayın Arı…
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
39.-
Antalya Milletvekili Cavit Arı’nın, Antalya ili Aksu ilçesi Çalkaya
Mahallesi’nde yaşayanların mağduriyetinin giderilmesine yönelik
çalışmayı desteklediğine ilişkin açıklaması
CAVİT ARI (Antalya) – Sayın Başkanım,
görüşülmekte olan kanunun 17’nci maddesinin geçici 18’inci maddesinde
geçen Antalya ili Aksu ilçesi sınırları içerisinde yer alan
“Çalkaya bölgesi” olarak adlandırılan bölgede bir çalışma
yapılmaktadır. Bu çalışmayı, Cumhuriyet Halk Partisi
Antalya Milletvekili olarak destekliyorum öncelikle. Burada 15 bine yakın
vatandaşımızın yaklaşık on beş
yıldır süregelen ciddi bir mağduriyeti vardı. Bu
mağduriyetin giderilmesi yönündeki bu kanunu destekliyorum ancak burada
Büyükşehir Belediyesi tarafından da doğru, tarafsız ve
vatandaşlarımızın şikâyetine yol açmayacak bir
uygulamanın yapılmasını da beklediğimizi ifade etmek
istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Hamzaçebi, buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz önce kürsüde yaptığım
konuşmada imar uygulamalarıyla ilgili bir tarih vermiştim.
Verdiğim tarih “2 Ekim 2018” idi; bir dil sürçmesi. Doğru tarih “2
Ekim 2017”dir. Onu düzeltiyorum, Genel Kurulun bilgisine sunuyorum efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
VIII.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
1.-
Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker ve 6 Milletvekilinin Çevre Kanunu ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/1285) ve Çevre Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 15) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi şahsı adına
Antalya Milletvekili Hasan Subaşı.
Sayın Subaşı, buyurun. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
HASAN SUBAŞI (Antalya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Geçtiğimiz günlerde, Çevre Yasası’ndaki bu
değişiklik önerisiyle ilgili Antalya’dan örnekler de vererek ticaret
ve rant uğruna taş ocaklarının ormanlarımızı
nasıl tahrip ettiğini anlatmaya çalışmıştım.
Hemen ardından dün de yine sahillerimizde olan millî parkların,
doğal sit alanlarının birtakım değişikliklerle
turizme sunulduğunu, hatta koylarımızın ve sahillerimizin
fazlasıyla işgaline neden olduğunu ve tahsis edildiğini
söylemiştim.
Bugün de suyla ilgili örnek vermek ve konuşmak
istiyorum ama ondan önce de şunu belirtmek isterim ki Antalya’nın bu
doğal kaynakları, ormanları ve sahilleri rant uğruna tahrip
edilirken Antalya da gelirden ve turizmden ihya oluyor değil, onu
bilmenizi isterim. 12 milyon turistin geldiği Antalya’da Antalya
sokaklarını, çarşı esnafını gezdiğiniz zaman
birçok dükkânın kapalı olduğunu, siftah
yapamadığını, birçok lokantanın kapalı
olduğunu görürsünüz, o da bizim turizm politikasının ayrı
bir garabetidir. Çünkü sadece sahillerden, denizden ve kumsaldan yararlanan, ne
yerse sahilde yiyip tümüyle masraflarını en düşük ücretlerle
turizmin artık son kalitesi ve parasız turistlerle Antalya’yı bu
şekilde ranta kurban ediyoruz. Esnafa hiç faydası yoktur, o turistin
gelip de Antalya’da yemek yediği de pek görülmüş değildir.
Ticarete kurban giden ormanların da Antalya’nın esnafına bir
rantı yoktur, katkısı yoktur ama Antalya halkı bu güzel
doğal güzelliklerin ve geleceğin, çocuklarımıza
armağan edeceğimiz insanlığın bu mirasına sahip
çıkmak için uğraşırlar, mücadele ederler ama kendilerine bir
katkısı yoktur.
Hemen ardından ben suyla ilgili bir konuya
geçmek istiyorum. Çünkü su kaynaklarımız da çok zengindir Antalya’da,
onun da heba edildiğine dair örnek de vermek istiyorum.
Bizde Dünya Su Günü kutlamaları 22 Martta
yapılır ve dünyada Birleşmiş Milletlerin önerisiyle 1993
yılında başlamıştır Su Günü kutlamaları.
Birleşmiş Milletler bir konuya dikkat çekmiştir. Dünyanın
en önemli varlığı su, çevreyle ilgili su varlığının
değerli olduğunu anlatabilmek adına bu günü kutlamaya
almıştır ve Türkiye’de de ilk Su Günü kutlaması, benim
dönemimde, 1997 22 Martında Antalya’da yapılmıştır.
Sayın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da davetimize icabet
ederek Türkiye’deki bütün büyükşehir belediye başkanlarının
katılımıyla 1997 22 Martında Türkiye’deki ilk Dünya Su Günü
kutlamasını yapmıştık.
Geçenlerde bir Elmalı örneğini
vermiştim. Elmalı Ovası Antalya’nın en büyük
ovalarından birisidir, yüz binlerce dönüm arazisi olan, 1050 kotunda
Elmalı, Antalya hatta Türkiye'nin en değerli ovalarından birisidir
ve su zenginidir. O da nasıl su zengini? Dört tarafı dağlarla
çevrili olduğu için, bu kapalı havzanın suları, hem yer
altı suları hem yer üstü suları bu havzada birikir, göller
oluşur. Geçenlerde bahsettiğim gibi, Karagöl’ün bir yanlış
politikayla tahsis edilmesi üzerine Su İşleri Karagöl’ün
sularını kırk yıldır altı ay boyunca düdenlere
verir, boşaltır ve tam 150 milyon metreküp suyu düdenlerden
akıtır yani fay kırığı dediğimiz çatlaklara
vermek suretiyle 150 milyon metreküp suyu DSİ eliyle yok ederiz. Oysa bu
150 milyon metreküp suyun yarısıyla hem beslenmesi gereken…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HASAN SUBAŞI (Devamla) – Toparlıyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
HASAN SUBAŞI (Devamla) - … ve su havzası
ilan edilen, canlı hayatın çok güçlü olduğu Avlan Gölü’nün
beslenmesi mümkün olabilir hem de yarısıyla yüz binlerce dönüm
Elmalı Ovası sulanabilir. Ama son yıllarda öyle kurak gidiyor ki
artık çok büyük bir tehlikeyle Elmalı Ovası’nda yapılan
seralar ve bahçeler neredeyse sökülecek duruma gelmiştir. Bu cinayeti,
insanlık suçunu biz seyrediyoruz. Ama buradan seslenmek istiyorum,
Tarım ve Orman Bakanlığının bu konuya dikkatini çekmek
istiyorum. Dünyanın hiçbir yerinde bu şekilde 150 milyon metreküp su
altı ay boyunca çatlaklara verilmek suretiyle zayi edilmez. Bu, bir
insanlık suçudur, bir çevre suçudur, çevre cinayetidir. Bunu buradan
uyarmak istiyorum, Tarım ve Orman Bakanlığının
dikkatine sunuyorum huzurunuzda.
Teşekkür ederim. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlar, şimdi bölüm
üzerinde on beş dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.
Sorular için süreyi başlatıyorum.
Sayın Arslan…
KAZIM ARSLAN (Denizli) – Çevre ve Şehircilik
Bakanına soruyorum:
1) Çevre kirliliğinin önlenmesi
açısından yenilenebilir enerji üretimi için özellikle GES’lerle
ilgili olarak kırsaldan kentlere, sanayiden tarıma kadar her alanda
üretimin yapılması yönünde bir düzenlemeniz olacak mı, bu konuda
özel teşvikler vermeyi düşünüyor musunuz?
2) Enerji tasarrufuna katkısı olmayan,
öğrencilerimizin erken saatlerde karanlıkta okula gitmesini
zorlaştıran daimi yaz saati uygulamasından ne zaman
vazgeçeceksiniz?
3) Termik santrallerin çevre kirliliğini
artırdığı açıkça ortada olduğu hâlde verimsiz
olan, teknolojisi eskimiş, filtre kullanmayan bu tür santralleri
kapatmayı düşünüyor musunuz?
4) Üretim alanlarında ve sokak
aydınlatmalarında güneş enerjisine dayalı verimi yüksek
sistemlerin kullanılmasını sağlamayı ve teşvik
etmeyi düşünüyor musunuz?
5) Daha iyi bir ısı
yalıtımı sağlamak için evlere ve iş yerlerine
teşvik vermeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Kılıç…
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Kendimizle, hemcinslerimizle, tabiatla ve onda
olanlarla barış içerisinde olup doğal dengeyi bozmamak ve
doğal çevreyi korumak medeniyetimizin özünü oluşturur. Gökler ve onda
olanlar, yeryüzü ve onda bulunanlar, cansızlar, bitkiler, hayvanlar ve biz
insanlar, her şey bir hesap üzere yaratılmış; hepsi
birbiriyle irtibatlı ve hiçbirisinde başıboşluk
olmayıp bir denge üzere varlıklarını sürdürmektedirler.
Bilhassa güneş, toprak, hava ve su, “ekanimierbaa” denilen, dört temel
olmazsa olmazlarımızdır bu dengede. Bu doğal dengeye
yapılan olumsuz müdahaleler dengenin bozulmasına ve zincirleme, dama
taşı etkisiyle birbirlerini tetikleyerek öngörülemeyecek olumsuz ve
zararlı sonuçlara neden olmakta ve olacaktır. Dengenin korunup
bozulmamasına azami titizliği göstermektir ki asıl
çevreciliktir.
BAŞKAN – Sayın Karabat…
ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) – Sayın
Başkan, Millî Eğitimde aynı işi yaptıkları hâlde
öğretmenler arasında eşitsizlik devam ediyor. Millî Eğitim
Bakanlığı, ek ders ücreti karşılığı
çalışanlar arasından sözleşmeli öğretmenliğe 5
bin kadro tahsis etmiş ve en az beş yüz kırk prim gününe sahip
olan adaylar için son olarak 23 Kasımda atama yapmıştır. Bu
atamalarda bazı adaylar başvurularına özel okullardaki prim
günlerini dâhil etmiş, böylece devlet okullarında çalışan
ücretli öğretmenler açısından ciddi bir eşitsizlik ortaya
çıkmıştır. Öğretmen adaylarımız yapılan
bu atamalarda da prim gün sayılarının yeniden incelenmesini
talep ediyorlar.
Ayrıca, tartışmalı olan mülakat
uygulamasına derhâl son verilmesini, liyakate ve puan esasına göre
atamaların yapılmasını talep ediyorlar.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Aygun…
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) –
1953’ten bu yana en yoğun yağışı alan Edirne’deki sel
felaketi sebebiyle hemşehrilerimize geçmiş olsun dileklerimi iletmek
istiyorum.
Küresel ısınmayla birlikte buzulların
erimesi ve deniz seviyesinin yükselmesi sonucu gerçekleşen iklim
değişikliği ülkemizi derinden etkilemektedir. Bilimsel
araştırmalar, Akdeniz havzasında yer alan Türkiye'deki deniz
seviyesinde yıllık 6 milimetre civarında yükselme olduğunu
ortaya koymaktadır. Yağışlar azalırken şiddetli
yağışların artması sonucu fırtına, sel ve
taşkın gibi afetler artmaktadır. Bu anlamda, küresel
ısınmaya bağlı iklim değişikliklerinin Türkiye
üzerindeki etkilerinin incelenmesi, hem kentleşme hem de tarım
sektöründe stratejik planlamanın çok iyi yapılması gereklidir.
Oysa dere yataklarını dolduran şehirleşme
anlayışına devam ettikçe, doğa çok daha ağır
sonuçlarla bedel ödetecektir.
Buradan iktidarı uyarıyoruz. Çevre ve
Şehircilik Bakanlığının bütçe sunuş
konuşmasında bu konuya değinmesini önemsiyoruz ama sözde
kalmamalı, bölge bölge eylem planları yapılmalıdır.
Sık sık sel ve taşkın felaketleri yaşayan Trakya için
iklim değişikliği eylem planı hazırlanmasını
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Girgin…
SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) – Sayın
Başkan, Asgari Ücret Yönetmeliği’nde, asgari ücret “işçilere
normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve
işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve
kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden
asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücret” şeklinde
tanımlanmaktadır. Uluslararası normlara göre işçinin sadece
kendisinin değil, ailesinin de asgari ücret tespitinde hesaba
katılması gerekir. Asgari Ücret Yönetmeliği’ndeki tanımda
işçinin ailesi asgari ücretin dışında bırakılmıştır.
TÜRK-İŞ’in araştırmasına göre, evli olmayan, çocuksuz
bir çalışanın yaşama maliyeti aylık 2.360
liradır. Bu anlamda iktidar asgari ücretin tespitinde asgari ücretin
tanımını değiştirmeyi düşünüyor mu?
Asgari ücret bugünkü tüketim
kalıplarını karşılamıyor. Asgari Ücret
Yönetmeliği’ni bugünkü tüketim kalıplarına uygun, günün geçim
şartlarına uygun bir şekilde yeniden düzenlemeyi düşünüyor
musunuz?
İşçilerin geliri, harcamaları,
doğrudan, dolaylı, KDV, ÖTV, konut, trafik, benzin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Zeybek…
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) – Sayın
Başkan, 6306 sayılı Yasa’ya ilişkin olarak, şehirlerde
seçilmiş olan belediye meclislerinin plan yapma yetkisini Çevre ve
Şehircilik Bakanlığına ve TOKİ’ye devretmeyi,
Türkiye’deki yüz elli yıllık belediyecilik tarihi açısından
geriye gidişin en önemli işareti olarak görüyor musunuz?
Halka hesap verecek olan belediye
başkanlarının ve belediye meclislerinin yetkilerinin
atanmış olan bürokratlar eliyle sürdürülmesi ve kentlere ilişkin
önemli kararların bürokrasi eliyle yerine getirilmesi Adalet ve
Kalkınma Partisinin kuruluş ilkelerine uygun mudur?
Bugün meydana gelen kazada yaşamını
yitiren işçilerimizi de dikkate alarak büyük otoyol ve inşaatlarda
yapı denetim gibi temel faaliyetlerle ilgili denetimi güncelleyecek ve
ciddi biçimde yapılmasını sağlayacak bir denetim
mekanizmasını gerçekleştirmeyi düşünüyor musunuz?
BAŞKAN – Sayın Sümer…
ORHAN SÜMER (Adana) – Sayın Başkan, bugün
Aladağ ilçemizde 10’u öğrenci 12 vatandaşımızın
hayatını kaybettiği yurt yangınının 2’nci
yıl dönümü. Hayatını kaybedenlere bir kez daha Allah’tan rahmet,
ailelerine başsağlığı diliyorum.
Değerli milletvekilleri, yangının
üzerinden yıllar geçti ama eğitimin sorunları çözüme
kavuşmadı. Ailelerimizin adalet arayışı hâlâ
sonuçlanmadı, 12 can gitti ama bütün sanıklar tahliye edildi yani
Aladağ hâlâ yanıyor. Orada yanan evlatlarımız ülkemizin
geleceğiydi. Dağ köylerindeki yoksul çocuklarımızın
eğitim sorunları çözülmeden, adalet tesis edilmeden bu yangın
yüreklerde asla sönmeyecektir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Özkan…
YÜKSEL ÖZKAN (Bursa) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İlgili bakana iletmek üzere soruyorum: KOSGEB
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme
İdaresinin orta ve küçük işletmelere sağlamış
olduğu birtakım desteklerin artık verilmediği doğru
mudur? Özellikle küçük ve orta ölçekli firmaların ayakta kalma
savaşı verdiği günümüz ekonomik koşullarında
hâlihazırda alabildiği destekler neden kaldırıldı?
Firmaların bünyelerinde çalıştırmaya başladıkları
ön lisans ve lisans mezunu personel için almış oldukları
nitelikli eleman desteğinin kaldırılması Hükûmetin istihdam
seferberliği kampanyasıyla çelişmiyor mu? Yine, küçük ve orta
ölçekli firmaların reklam ve pazarlama faaliyetlerine katkı
sağlayan katalog, CD, broşürlerin de
kaldırıldığı doğru mudur?
Ayrıca, yurt dışı marka tescil
başvurularıyla ilgili destek için başvuru formunda patent vekili
istenmektedir. Mevzuatta ise bu işlem için marka vekilinin başvuruda
bulunabileceği…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Aydoğan…
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) –
Teşekkürler Sayın Başkanım.
Ülkemizin çok önemli bir kısmı, başta
deprem olmak üzere, doğal afet riski altındadır. Buna
karşın mevcut yapıların büyük bir kısmı muhtemel
afetlere karşı dayanıklı değildir. Meydana gelen
depremlerde depreme karşı dayanıklı olmayan binalar
yüzünden hem çok ciddi sosyoekonomik kayıplar yaşanmış hem
de devletimiz büyük mali külfetlerle karşı karşıya
kalmıştır. İstanbul’da yakın bir gelecekte oldukça
şiddetli bir depremin yaşanmasının beklenmekte olması,
bazı yerleşim merkezlerinin jeolojik durumu ve zemin özelliklerinden
dolayı afet riski altında bulunması bu yerlerdeki riskli
yapıların bir an önce dönüştürülmesini kaçınılmaz
kılmaktadır. Bu iktidar tarafından hayata sokulan imar
barışı kanunu Anayasa’nın 56’ncı maddesine
aykırı bir biçimde vatandaşlarımızın yaşam
hakkını tehlikeye atmıştır. Çevre ve Şehircilik
Bakanına soruyorum: Bu gerçeklere ve bu yasaya rağmen
vatandaşın yaşam hakkını nasıl teminat altına
alacaksınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Son olarak Sayın Gürer…
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Niğde Bor Karma Organize Sanayi Bölgesine
yıllardır doğal gaz getirileceği yönünde söz verilmesine
karşın hâlen getirilmemiştir. Firmalar tesislerde
taşıma gazıyla üretim yapmaya çalışıyorlar.
Organize sanayi bölgesinde kurulu firmalar yüksek yatırım maliyeti
yaparak ilimize katma değer sağlamak için ellerini taşın
altına koymuşlardır. Bu firmalara senelerdir söz verilen
doğal gazın organize sanayi bölgesine getirilmesi için yapılan
ihalelerin iptali de sorunu çıkmaza sokmuştur. Taşıma suyla
değirmenin dönmeyeceği aşikâr olup son zamanlarda artan
maliyetler firmaları üretimde zorlamaktadır. Bu nedenle sorunun
ilgili bakanlığa iletilerek Niğde Bor Karma Organize Sanayi
Bölgesi’ne bir an önce doğal gazın getirilmesinin
sağlanmasını talep ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Şimdi cevaplar için Komisyona söz veriyorum.
Sayın Balta, buyurun.
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI MUHAMMET BALTA
(Trabzon) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Çok değerli milletvekili
arkadaşlarım, öncelikle ben de dün Batman’da hain teröristler
tarafından şehit edilen kahraman polisimize ve bütün
şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum. Gazilerimize de
Cenab-ı Allah’tan uzun ömürler diliyorum.
Yine, bugün bir iş kazasında Kocaeli’de
Hakk’ın rahmetine kavuşan çok değerli kardeşlerimize
Allah’tan rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyorum.
Bugün, yine, burada, 15 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin ikinci bölümüyle ilgili sorular genelde hep bakanlıklara
soruldu. Kanun teklifiyle ilgili sorular yok ama şunu arz etmek isterim:
15 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ikinci bölümünde, 18 ila
30’uncu maddeler, toplam 13 madde, aşağıdaki düzenlemeler yer
almakta:
Su alanlarında Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığınca yenilenebilir enerji kaynak alanı olarak ilan
edilen alanlarda yenilenebilir enerji üretim santrallerinin yapılabilmesi.
Yine, 4706 sayılı Kanun kapsamında
satışa konu olan kamu konutlarında kat irtifakı
kurulmuş olanların da bağımsız bölümler hâlinde
satılabilmesi ve bu konutlarda oturanların öncelikli alım
hakkından yararlanabilmelerine imkân getiriliyor.
Yine, riskli yapı tespiti yapmak üzere
lisanslandırılan kurum ve kuruluşlardan mevzuata uygun olarak
görevini yerine getirmeyenlere, kademeli olarak, yazılı uyarı,
idari para cezası ve lisans iptal etme cezası verilmesi.
Yine, 6306 sayılı Kanun kapsamında
ikamet şartı aranmaksızın maliklere, kiracılara ve
yapıda ikamet etmek şartıyla sınırlı ayni hak sahiplerine
geçici konut veya iş yeri tahsisi ya da kira yardımı
yapılabilmesi, 6306 sayılı Kanun kapsamındaki
yapıları malik, kiracı ve sınırlı ayni hak sahibi
olmaksızın kullananlara yapılacak yardımların
düzenlenmesi geliyor.
Yine, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
veya 6306 sayılı Kanun’da belirtilen kurumlar tarafından
yapılan veya yaptırılan riskli yapı tespiti, tahliye ve
yıktırmanın masraflarının hisseleri oranında
maliklerden 6183 sayılı Kanun’a göre tahsil edilmesi.
Yine, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün kadro
ve pozisyonlarında bulunan pilotların zorunlu uçuş saatinden
fazla uçtukları uçuşlar için 6758 sayılı Kanun’da öngörülen
tazminat oranından yararlandırılması.
Yine, çerçeve 19’uncu maddeyle, uzun
yıllardır devam eden bir imar sorunu çözülüyor. Bu maddeyle
Aydın ili Çine ilçesinin 7 köyündeki 441
vatandaşımızın yıllardan beri kangren hâline
gelmiş olan sorunu bu kanun teklifi yasalaştığı zaman
çözülüyor.
Bütün bu düzenlemeler, sonuçta -daha önce de ifade
etmiştik- hem bizler, insanlık adına hem canlılar
adına çok önemli bir düzenleme. İnşallah, bu teklif
yasalaştığı zaman, Türkiye’de çevresel sorunların
çözümünde belediyelerimizin finansal altyapısında bu sorunları
da çözecek bir altyapı oluşuyor yani buradan, Çevre ve
Şehircilik Bakanlığında oluşan fonlardan
belediyelerimize çevresel sorunlarla ilgili yapılmış olan
projelere de destek verilecek. Bunun çok önemli bir düzenleme olduğunu
düşünüyorum.
Yine, burada destek veren, soru soran,
eleştiren ve bu kanun teklifine özellikle bizim Komisyonda ve Genel
Kurulda katkı veren bütün milletvekili arkadaşlarımıza
teşekkür ediyorum. Şimdiden bu kanun teklifi hayırlı olsun
diyor, Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Tabii, bir dakika kadar süremiz var, ben sıraya
göre devam ediyorum.
Sayın Şevkin…
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) – Sayın
Başkan, Cumhuriyet Halk Partisinin, meslek örgütlerinin İmar Kanunu
gereğince etüt ve projeler üzerinde denetim yetkisini sınırlayan
8’inci maddenin (i) bendine ilişkin Anayasa Mahkemesine
yaptığı müracaat sonucu verilen kararla, 6235 sayılı
Kanun’a göre meslek odalarının meslektaşları üzerinde
denetim yetkisine sahip olduğu belirtilmektedir. Hem çok sayıdaki
Danıştay kararı hem Anayasa Mahkemesi kararı dikkate
alındığında, meslektaşları üzerinde denetim
yetkisine sahip meslek odalarının denetim yetkilerini
sınırlayan bu hükmün kaldırılması ve yeniden gözden
geçirilmesi gerekmektedir.
Yine, İmar Kanunu’nun 26’ncı maddesi
(1)’inci fıkrasına ilave öngörülen düzenlemede, herhangi bir
eksikliğe mahal vermemek adına “uzmanlık alanlarına” göre
ibaresinden sonra gelmek üzere “ayrı ayrı” kelimesinin eklenmesi
gerekir. Hazırlanan etüt ve projelerin fennî mesuliyetinin uzmanlık
alanlarına göre ayrı ayrı üstlenilmesi, yasal
mevzuatımız, yargı kararları ve bilimsel teknik esaslar…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlar, soru-cevap işlemi
de tamamlanmıştır. Böylece ikinci bölüm üzerindeki
görüşmeleri tamamlamış olduk.
İkinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o
maddeler üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı
ayrı oylarınıza sunacağım.
18’inci madde üzerinde üçü aynı mahiyette olmak
üzere dört önerge vardır.
İlk okutacağım üç önerge aynı
mahiyettedir, önergeleri okutup birlikte işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 15 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 18’inci maddesinin kanun teklifinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mahmut
Toğrul Hüda
Kaya Ali
Kenanoğlu
Gaziantep
İstanbul
İstanbul
Mensur
Işık Tulay
Hatımoğulları Oruç
Muş
Adana
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Feridun
Bahşi Tamer
Akkal Metin
Ergun
Antalya
Manisa
Muğla
İsmail
Koncuk Enez
Kaplan Ayhan
Erel
Adana
Tekirdağ
Aksaray
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Mehmet
Göker Gökan
Zeybek Ayhan
Barut
Burdur İstanbul Adana
İbrahim
Özden Kaboğlu Müzeyyen
Şevkin Murat
Bakan
İstanbul Adana İzmir
BAŞKAN - Komisyon aynı mahiyetteki
önergelere katılıyor mu?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Bursa) – Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Önergeler üzerinde söz talepleri var.
Adana Milletvekili Tulay
Hatımoğulları Oruç.
Buyurun Sayın Hatımoğulları
Oruç. (HDP sıralarından alkışlar)
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken tecridin
kaldırılması ve bu ülkenin demokratikleşmesi için bedenini
açlığa yatırmış olan milletvekilimiz Sayın Leyla
Güven’i selamlıyorum. Leyla Güven haklıdır ve tecrit
kalkmalıdır.
Değerli milletvekilleri, bu teklif,
kıyı ve su alanlarında Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığınca enerji üretim santrallerinin kurulması için
bizlere şu an sunulmuş durumdadır. Oysa 3621 sayılı
Kıyı Kanunu’nun 1’inci maddesi der ki: “Bu Kanun, deniz, tabii ve
suni göl ve akarsu kıyıları ile bu yerlerin etkisinde olan ve
devamı niteliğinde bulunan sahil şeritlerinin doğal ve kültürel
özelliklerini gözeterek koruma ve toplum yararlanmasına açık, kamu
yararına kullanma esaslarını tespit etmek amacıyla
düzenlenmiştir.” Şu an bizlere teklif edilen kanun, 3621
sayılı Kıyı Kanunu’yla tamamen çelişmektedir çünkü bu
madde şayet kabul edilirse denizler, göller ve akarsular sermayeye
peşkeş çekilmiş olacaktır.
Bakın, Türkiye’de şu anda 87.138 megavat
enerji üretilirken bu enerjinin şu an sadece yarısı
kullanılabilmektedir. Hele de yeni TürkAkımı Projesi bizlere bir
müjde olarak ifade edilirken ve enerji ihtiyaçlarının buralardan da
karşılanacağı söylendiği bir dönemde yeni enerji
kaynaklarına… Yenilenebilir enerjidir RES’ler, evet ama onları
yaşam alanlarına, tarım arazilerine ve sulak bölgelere kurmak
demek doğaya, canlılara en ağır tahribatı
sağlamak anlamı taşıyacaktır.
Bakın, deniz koruma alanlarının
korunması sağlanabilirse önemli ekolojik ve yaşamı
destekleyen sistemler muhafaza edilir. Tür ve ekosistemlerin
sürdürülebilirliği sağlanır. Biyotik çeşitlilik
korunmuş olur ve kritik deniz habitatları ve kaynakları
korunmuş olur. Böylece doğa korunmuş olur.
Değerli milletvekilleri, kapitalizmin
aşırı üretim ve kâr hırsı yüzünden doğa
katledilmeye devam ediliyor. Ekolojik dengenin hızla bozulduğuna
bizler tanıklık ederken yağış sistemindeki
değişiklikler ortadadır ve atılan her adımda
karayı işgal ettiğimiz yetmiyormuş gibi şimdi sulak
alanları da sermayeye peşkeş çekmek için çeşitli
adımlar atılmaktadır. RES’lerin sulak alanlarda kurulması
demek doğaya ve insan yaşamına vurulacak sert bir yumruk
anlamı taşımaktadır. Bakın, Avustralya ve Kanada’da yapılmış
olan araştırmalara göre “türbin sendromu” adı verilen bir
sendroma rastlanmıştır ve RES’ler buralarda
kaldırılmaya başlanmıştır. Bunlar uyku
bozukluğu, baş ağrıları, kulak çınlaması,
kalp çarpıntısı, hafıza problemi ve şu an burada
sayamadığım birçok semptoma sebep olmaktadır.
Değerli milletvekilleri, ellerimizle
kuruttuğumuz gölleri gözyaşlarımızla dolduramayız.
Suda ve karada yaşayan tüm canlıların doğal
yaşamına müdahale etmekten vazgeçin. Zaten OHAL ve nam salmış
olan KHK’lerle bu ülke yarı cezaevine çevrilmiş durumda. Bu iktidar
döneminde ne insan ne doğa yaşamın ve politikaların
merkezine alınmış değildir, sadece sermaye ve rant merkeze
alınmıştır.
Dolayısıyla buradan şunu ifade etmek
istiyoruz ki bırakın denizler ahenkle dalgalansın, sular gürül
gürül aksın, balıklar özgürce yüzsün, kuşlar maviliklere kanat
çırpsın. Çekin ellerinizi halkın cebinden, havasından,
suyundan, toprağından. Çekin elinizi insanın, doğanın
hakkı olan her şeyden.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler
üzerinde Muğla Milletvekili Metin Ergun.
Buyurun Sayın Ergun. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
METİN ERGUN (Muğla) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle şehitlerimize Allah’tan rahmet
diliyorum.
Muhterem milletvekilleri, sizlere Türkiye’nin
cenneti niteliğinde olan bir beldede yaşanan çevre
katliamlarından birkaç örnek vererek başlamak istiyorum. Tabii, bu
beldeyi tahmin etmişsinizdir; Muğla. Türkiye’nin cenneti niteliğindeki
bu Muğla’mızda istisnasız her sene orman yangını olur.
Bunların bir kısmı doğal yangınlardır, bir
kısmı doğal olmayan yangınlar. Fakat size bir şey
söyleyeyim, son yıllardaki Muğla’daki yangınlar akıllı
yangınlar yani ne kadar yanması gerekiyor ise o kadar yanan yangınlar.
Size bir fotoğraf göstermek istiyorum. Bu Pina Yarımadası,
Bodrum’a giderken Güvercinlik’i geçince… 2007 seçimlerinde propaganda faaliyeti
için Bodrum’a giderken -buradan Bodrum yolu geçer, karşısından-
orada bir yangın gördüm, yangını ihbar edenlerden biri benim.
Bütün yetkililer -ondan sonra soru önergesi de verdim, buradadır
İbrahim Bey- Başbakanlıktan orman bölge müdürüne kadar bütün
yetkililer dediler ki: “Burası ağaçlandırılacak, tekrar
ağaç dikilecek çünkü orada koruma altında olan Halep çamları
var.” Ağaçlandırılmış hâli bu muhterem
milletvekilleri. Yani otellerin sığacağı yer kadar yer
yandıktan sonra orası söndürüldü. Buraya şimdilik 4 tane otel
sığdı. Gelecek yangınlarda muhtemelen şu tepeleri de
yakarak yeni oteller yapacağız gibi duruyor.
Muhterem milletvekilleri, bunun hemen
yakınında, birkaç kilometre ileride, özellikle Milas’ın
Avşar ve Yaşyer köylerini ilgilendiren bir çevre felaketi daha
yaşanıyor. İki köyün arasındaki bir tepede yıllardır
işletilen bir taş ocağı söz konusu. Hemen hemen bütün
evler, iki köydeki bütün evler çatlamış durumda. Köylüler eylem
yaptılar, köylüler dilekçe verdiler ama bir türlü sonuç alamadılar.
Bir diğeri Milas Ovası’nda Sarıçay
dediğimiz çaydaki kum ocakları. Yüzlerce dönüm arazi yok oldu,
verimli arazi yok oldu muhterem milletvekilleri. Yine orada da vatandaşlar
-özellikle Kafaca, Kırcağız, Kızılcayıkık,
Bahçeburun köylerini ilgilendiren bir husus bu- mücadele etmelerine rağmen
sonuç alamadılar.
Bir diğeri, Muğla’nın en büyük
problemlerinden biri sintine yani teknelerin bırakmış
olduğu sintine. Muhterem milletvekilleri, Muğla,
İspanya’nın sahillerinden daha uzun sahili olan bir şehrimiz.
Şu anda koylarımızın tamamına yakını kirlenmiş
durumda. Bu sintinelerle ilgili bir ceza getiriliyor, kanun teklifinde var,
destekliyoruz. Bunun artırılması lazım. Ben defalarca ihbar
ettim, bir vatandaş olarak sintine bırakan tekneleri ihbar ettim
fakat bir türlü ceza yazdıramadık çünkü kamerayla görüntülememiz
gerekiyormuş. Bununla ilgili bir tedbir geliştirmemiz gerekir. Belki
bir uçak olabilir yani bu bölgeyi denetleyecek, havadan denetleyecek,
yatları denetleyecek bir uçak olabilir. Dolayısıyla
vatandaşın kamerayla görüntü almasına gerek yok, devlet o
görüntüyü alır, gerekli cezayı verir ve bu cezanın biz
artırılmasını istiyoruz. Kanun teklifindeki cezanın
yetersiz olduğu düşüncesindeyiz.
Bu vesileyle hepinize saygılarımı
sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Aynı mahiyetteki önerge üzerinde İstanbul
Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu.
Buyurun Sayın Kaboğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri “18’inci madde bir yana
bütün bu kanun teklifi bir yana.” denebilir çünkü 18’inci madde çok önemli bir
düzenlemeyi beraberinde getiriyor. Keşke bu düzenleme olumlu bir düzenleme
olsaydı. Bir ferahlatıcı diyelim, teselli edici bir şeyimiz
var, o da AK PARTİ Grubunun da bu maddeye sıcak bakmıyor
olması, bu bir umut kaynağı olabilir. Ancak şu andaki durum
itibarıyla bu maddenin tehlikelerine dikkat çekmekle yetineceğim.
Tabii ki bu madde çok önemli dedim. Çünkü bir
yasanın maddesinin savunulabilirliği iki ana ölçütle test edilebilir:
Birincisi “Üst normlara uygun mu?” İkincisi “Uygulamada yol
açabileceği sakıncalar nelerdir?” sorularının
yanıtlanmasıyla. Bu açıdan bakıldığı zaman
tabii ki burada 18’inci maddeyle getirilen biraz önceki hatiplerin
değindiği sakıncalara girmeksizin hem Türkiye bütünü hem de
Türkiye’yi çevreleyen denizler alanını kapsamına alıyor ve
doğrudan baktığımız zaman tabii ki çevrenin
tanımını oluşturan bileşenler açısından çok
yönlü ihlaller zincirini beraberine getirdiği gibi Anayasa’nın madde
56 ve 43 başta -43,kıyıların korunması; 56, çevre ve
sağlığın korunması- 63, kültür, doğal ve tarihsel
mirasın korunması ve 168, doğal kaynaklar olmak üzere çok yönlü
bir aykırılık göstermektedir. Bu
aykırılığın beraberinde getireceği
sakıncalar ortaya çıkacaktır. Fakat burada esasen dikkatinizi
çekmek istediğim husus, çevre hukukunun ilkelerinden çok sürdürülebilirlik
gelişme üzerinde duruldu, sürdürülebilir gelişmeyle burada ekonomik
kalkınma dengesi yerine esasen ekonomik kalkınmaya öncelik veriliyor.
Fakat esasen burada dile getirmek istediğim husus “geriye götürülmezlik”
ilkesi. “Geriye götürülmezlik” ilkesi, çevre hukuku alanında son on-on
beş yıldır gelişen, yani 21’inci yüzyılın bir
kavramı olup dünya çapında gelişmektedir. “Geriye götürülmezlik”
ilkesi, var olan kazanımların zedelenmesine yol açacak düzenlemelerin
yapılamaması, kazanımların geriye düşmesinin önünü
açacak düzenlemelerin yapılamaması; ikincisi ise var olan olumlu
durumu olumsuz hâle getirmeme. Bir de belki bizde olmayan -biraz önce
değindim, değinildi de- 56’ncı maddede devletin önleme
yükümlülüğü, koruma yükümlülüğü ve geliştirme
yükümlülüğünün yanı sıra, eski hâle getirme yükümlülüğü.
Bizde olmasa da esasen Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmeler bunu güvence altına alıyor. Benim burada dikkat
çekmek istediğim husus “geriye götürülmezlik” ilkesidir ve bu “geriye
götürülmezlik” ilkesi bütün bu Türkiye’de doğa ve çevre talanına
rağmen daha da kötüleştirecektir ve bir daha onarılması
mümkün olmayan sonuçlara neden olacaktır. Bu bakımdan, bu 18’inci
madde gerçekten çok önemli bir maddedir, yani sakıncalı
sonuçları açısından önemli bir maddedir ve 18’inci madde hem
çevrenin üç mekânını ilgilendirdiği gibi -kırsal, kentsel
ve kültürel çevre- hem de çevrenin tanımını oluşturan bütün
ögelerini ilgilendirmektedir ve “sürdürülebilir gelişme” kavramına
yabancıdır. İşte, bu nedenle, bu değindiğim ilkeler
çerçevesinde aslında “yenilenebilir enerji” kavramıyla,
kullanılan bu kavramla yapılacak düzenleme esasen “sürdürülebilir
gelişme” kavramını da ihlal etmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen Sayın
Kaboğlu.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) –
Teşekkürler.
Şimdi, bu çerçevede, “geriye götürülmezlik”
ilkesi, kazanımların geriye götürülmemesi, bir; ikincisi, var olan
durumdan daha geriye gidilmesinin önlenmesi. Bu açıdan, bir önceki
konuşmamda Validebağ Korusu’nu… Canlısıyla, bitkisiyle,
hayvanıyla doğal denge alanını temsil eden, bütün
halkın girişine açık olan Validebağ Korusu’na millet
bahçesinin yapılması esasen flora ve faunayı ortadan kaldırması
bakımından olumsuz bir uygulama olacaktır çünkü esasen millet bahçesi
her yerde yapılabilir ama bozmak anlamında yapılamaz.
İşte, bu bakımdan bu yasa şunun testidir: Acaba daha geri
düzenleme uygulamasına gidiyor muyuz? Gidiyorsak, bu yasanın
getirilmesi konusunda samimi değiliz demektir, ikinci boyutu budur.
Teşekkür ederim. (CHP, HDP ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 15 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin çerçeve 18’inci maddesiyle 3621 sayılı Kanun’un
6’ncı maddesinin değiştirilen başlığında yer
alan "Su Alanında” ibaresinin "Denizde” şeklinde ve
aynı maddeye dördüncü fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen
fıkrada yer alan "Su alanlarında (deniz, tabii ve suni göller)”
ibaresinin "Denizlerde” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Bülent
Turan Semra Kaplan
Kıvırcık Mehmet
Doğan Kubat
Çanakkale Manisa İstanbul
Zeynep Gül
Yılmaz Habibe
Öçal Fehmi Alpay
Özalan
Mersin Kahramanmaraş İzmir
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Bursa) - Takdire sunuyoruz Sayın Başkan.
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçe talep ediliyor.
Gerekçe:
Kanun teklifinin çerçeve 18’inci maddesiyle 3621
sayılı Kanun’un 6’ncı maddesinin değiştirilen
başlığında yer alan "Su Alanında” ibaresinin
"Denizde” şeklinde değiştirilmesinin ve dördüncü
fıkrasında yer alan "Su alanlarında (deniz, tabii ve suni
göller)” ibaresinin "Denizlerde” şeklinde değiştirilmesinin
uygun olacağı değerlendirilmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda 18’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
18’inci madde kabul edilmiştir.
19’uncu madde üzerinde üç önerge vardır,
önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme
alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 15 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 19’uncu maddesinin kanun teklifinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mahmut
Toğrul Hüda
Kaya Ömer Faruk
Gergerlioğlu
Gaziantep İstanbul Kocaeli
Ali
Kenanoğlu Mensur
Işık
İstanbul Muş
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Bursa) – Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Kocaeli Milletvekili
Ömer Faruk Gergerlioğlu.
Buyurun Sayın Gergerlioğlu. (HDP
sıralarından alkışlar)
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle eski Diyarbakır Baro
Başkanımız Tahir Elçi’yi rahmet ve minnetle anıyorum. O çok
değerli bir insan hakları savunucusuydu. İnsanlık onun
vicdanını ve merhametini çok arayacaktır.
Değerli arkadaşlar, bugün Gebze’de çok
üzücü bir kaza oldu biliyorsunuz, bir beton bloku işçilerimizin üzerine
devrildi ve gerçekten çok üzücü bir kaza gerçekleşti. Biz bu kazayla
ilgili şunu söylüyoruz: Bu kaza bir kaza değildir; bu, göz göre göre
gelen bir cinayettir. Neden? Çünkü Kocaeli Milletvekili olarak Kuzey Marmara
Otoyolu Projesi’ni uzun süredir çok yakından takip ediyorum ve bununla
ilgili Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına iki tane
de soru önergesi verdim. “Bu inşaat hatalı ilerliyor ve kazalara
neden oluyor.” dedik ve sorguladık. En son, tünel inşaatı
sırasında elektrik akımına kapılarak ölen Bekir
Taştan’la ilgili sorduk; “Bu kaza sonrasında soruşturma
yapılmış mıdır, denetimler yapılmış
mıdır, denetim yapılmışsa teftiş
raporlarında hangi kusurlar bulunmuştur, söz konusu inşaat
tarafından tehlike sınıfının gereğince iş
sağlığı ve güvenliğine dair tedbir
alınmış mıdır, inşaatta tıbbi müdahale
yapabilecek bir ekip var mıdır, yaralıya ilk müdahaleyi kim
yapmıştır?” diye sorduk ancak iki ayrı olaydaki soru
önergelerimiz umursanmadı, cevap bile verilmedi. Bugün bu konular
araştırılmadığı için, işte yeni bir kaza
oldu. Bu bir kaza değildir, bu bir cinayettir.
Bakın, şu ana kadar Kuzey Marmara Otoyolu
Projesi’nde 5 işçimiz vefat etti, bugün 4 işçi daha vefat etti; 9
oldu bu. Bakın, değerli arkadaşlar, bugün şimdi, Kocaeli
Valiliği sanırım bir yayın yasağı getirdi.
Şimdiye kadar bu önlemleri almayan Hükûmetiniz yayın yasağı
getirmekte çok mahir ama yayın yasağı getirmekle gerçekleri
örtmüş oluyorlar. Ben bu yayın yasağını şu anda delerek
gerçekleri size söyleyeyim. Bakın, şu anda medyaya yanlış
haberler yansıyor “5 kişi enkaz altında kaldı.” deniliyor;
bu da yanlış. Maalesef şu anda 4 ölü işçimiz var, 1
yaralı ve 2 kişi de şu anda enkaz altından
çıkarılmayı bekliyor ama bunlar önemsenmiyor.
Şimdi, bu ihaleler çok pahalıya gitti
ancak işçilerin canları çok ucuza gitti. Neden? Çünkü Cengiz, Limak,
Kolin İnşaatın ihaleleriydi bunlar ve biliyorsunuz Cengiz
İnşaatın marifetlerini, hepimiz çok iyi biliyoruz, tüm Türkiye
tanıyor. Bakın, bir istatistik var; Cengiz, Limak, Kolin son yirmi
yedi yılın dünyada en çok devlet ihalesi alan firmaları.
Bakın, şu ana kadar 9 işçi öldü ve yayın yasağı
getirildi. Bu yayın yasağı halkın haber alma
özgürlüğünü kısmak içindir.
Hukuksuzluklarınız bitmiyor; bir
başka belge daha getirdim size, Diyarbakır Büyükşehir
Belediyesinden ihracat edilen 99 işçimizle ilgili. Bakın, 99
işçimiz gitmişler, Kamu Denetçiliği Kurumuna
başvurmuşlar ve bu başvuru sonrasında çok önemli bir karar
çıkmış -kararı vereni biliyorsunuz Şeref Malkoç-
bakın, Şeref Malkoç Kamu Başdenetçisi olarak ne demiş:
Diyarbakır Belediye Başkanlığına: İşten
çıkarılması işleminde hukuka uyarlık
bulunmadığı görüldüğünden öncelikle başvuranın
işe iadesi gerekir.” yönünde tavsiye kararı vermiş ancak bu, dinlenmemiş.
Ya, hangi yasayı, hangi hukuku dinleyeceksiniz, bilemiyorum.
Dinlenmemiş ve bu insanlar ihraç edilmişler.
Bu da bitmemiş,
haksızlıklarınız, hukuksuzluklarınız bitmiyor.
İşte, malum biliyorsunuz, Osman Kavala on üç aydır haksız,
hukuksuz bir şekilde, iddianamesi bile hazırlanmadan cezaevinde
tutuluyor. Ona suç bulmak için… Bilim adamları sabahın köründe
evlerinde gözaltına alınarak apar topar gözaltı merkezlerine
götürülüyor.
Bu da yetmedi, başka
hukuksuzluklarınızı da hatırlatacağım size: Alparslan
Kuytul… Alparslan Kuytul, İslami argümanlarla AK PARTİ’yi
eleştiren Furkan Vakfının Başkanı bir hoca. Sadece bir
cümle söyledi, adamın anasından emdiği sütü burnundan
getirdiniz, on aydır çekmediği çileyi bırakmadınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Gergerlioğlu,
tamamlayalım lütfen.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) -
Söylediği cümle şuydu, AK PARTİ’yi İslami argümanlarla
eleştirerek dedi ki: “Siz artık Adalet ve Kalkınma Partisi
değilsiniz, zulümle kalkınanlar partisisiniz.” Bunun üzerine
Alparslan Kuytul apar topar tutuklandı, on aydır tek kişilik bir
hücrede, Bolu F Tipi Cezaevinde yatıyor, yirmi dört saat kimseyi göremiyor
ve bu muameleyi eleştiren takipçilerinin “Alparslan Kuytul’a özgürlük”
yazılı atkıları taşıması bile gözaltına
alınmalarına neden oluyor arkadaşlar.
Şimdi, ülkeyi getirdiğiniz nokta ortada.
Biz size buradan defalarca “Yasaları çiğnemeyin.” diyoruz,
umursamıyorsunuz; “Hukuka saygılı olun.” diyoruz,
umursamıyorsunuz; “Vicdan” diyoruz, “Allah’tan korkun.” diyoruz,
umursamıyorsunuz ancak Genel Başkanınıza bir ufak
eleştiri geldiği zaman hop oturup hop kalkıyorsunuz. Ya, ben
size sorarım: Sizin kriteriniz nedir? Kimden korkuyorsunuz? Kimden
çekiniyorsunuz? Bunu lütfen bir söyleyin.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Adalet vazgeçilmez
terazimiz.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın
Başkan...
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Önemli bir konuda
açıklama yapmak için İç Tüzük 60’a göre söz istiyorum efendim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
40.-
Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Gebze’deki kazayla ilgili yayın
yasağı getirilmesinin toplum tarafından kaygıyla
karşılandığına ve bu durumun bir an önce
düzeltilmesini talep ettiklerine ilişkin açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan,
şimdi haberlerde de geçiyor. Bu Gebze’deki kazaya yayın
yasağının getirilmesi gerçekten toplum tarafından da
kaygıyla karşılanıyor. Yayın yasağının
getiriliş şekli şöyle: “Toplum sağlığı ve
ahlakının zedelenmemesi...” “Toplum sağlığı” derken
işçi sağlığını önemsemeyen, işçi
sağlığını kazalara terk eden, bu konuda gerekli
tedbirleri almayan zihniyet, konu yaptığının
duyurulmasına gelince hassasiyet gösteriyor. Herkesin, bütün milletimizin,
insanlarımızın Türkiye’de insanların başına ne
geldiğini bilme hakkı vardır. Bu hakkın engellenmesi yasal
değildir, demokratik değildir. Bunun bir an önce düzeltilmesini talep
ediyoruz.
VIII.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
1.-
Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker ve 6 Milletvekilinin Çevre Kanunu ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/1285) ve Çevre Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 15) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Çevre Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi’nin 19’uncu maddesinin son cümlesinin “Kararları infaz edilenler
ise önceki kayıt maliklerine veya kanuni mirasçılarından bedel
alınmaksızın devredilir” cümlesiyle değiştirilmesini
arz ve teklif ederim.
Feridun
Bahşi Ayhan
Erel Enez
Kaplan
Antalya Aksaray Tekirdağ
Tamer
Akkal Arslan
Kabukcuoğlu Aylin
Cesur
Manisa Eskişehir Isparta
Yasin
Öztürk
Denizli
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Bursa) – Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Isparta Milletvekili
Aylin Cesur.
Buyurun Sayın Cesur. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
AYLİN CESUR (Isparta) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan kanun maddesiyle ilgili
önerge üzerine İYİ PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum.
Özellikle son on yılda uygulanan
yanlış politikalar sonucu ülkemizde hayvancılık çökmüş
vaziyette maalesef. Mera hayvancılığı büyük ölçüde sona
ererken Türkiye bir rekor kırdı ve dünyanın 2’nci,
Avrupa’nın en büyük sığır ithalatçısı olduk.
İthal edilen sadece canlı hayvan ve kırmızı et
değil, aynı zamanda yem ham maddesi ithal edildi. Bunun için 3 milyar
739 milyon dolar ödendi. Kaba yemdeyse 5 milyon tonluk açık var. Meralar
işgal ediliyor, amaç dışı kullanılıyor demek bu.
Tarım ve Orman Bakanlığı ise deyim yerindeyse sadece
izliyor.
2017 Sayıştay denetim raporlarına
baktığımız zaman, yine yapılan incelemelerde
çayır, mera, yaylak ve kışlakların kaçak yapılaşma
ve mera dışı amaçlarla kullanılmak üzere işgale
uğradığını görüyoruz. Anayasa’nın 45’inci
maddesinde devletin meraları koruma görevinin olduğu vurgulanmakta.
Mera Kanunu’nun 14’üncü maddesinde, amacı dışında
kullanılamayacağı, sınır aşımı ve
işgale uğratılamayacağı belirtiliyor. İller
bazında toplam 107.816 hektar mera, yaylak ve kışlak
alanlarının amacı dışında kullanılmak üzere
işgale uğradığı da tespit edilmiş.
Meralar, hayvanlara ucuz yem sağlayan
kaynaklar. Bunlar olmadan da kârlı, verimli bir sığırcılık
ve hayvancılık yapmak maalesef mümkün değil. Bu alanlar sadece
hayvanlara yem ve sağlıklı olmalarını sağlayan
alanlar değil, aynı zamanda çevreye de önemli katkıları
var. Erozyonu önleyerek bu manada toprağa kaynak oluyorlar, memba
sularına kaynak oluyorlar, doğal bitki örtüsüyle av ve yaban
hayvanlarına barınak oluyorlar ve kirli havayı temizliyorlar.
Mera alanlarının yetersizliğinden
dolayı hazır yeme ihtiyaç duyulmakta, dolar üzerinden alınan
hazır yem ise üreticimizin giderlerini 2 ila 3 kat artırmakta.
Sağlıklı ve sürdürülebilir tarımsal üretimin
sağlanabilmesi için çayır ve meraların yeterli duruma
getirilmesi şart. Mera alanlarının artışı
sağlandığında ise doğrudan hayvansal üretim ve
istihdam artacak, fiyatların genel düzeyi aşağı doğru
seyir izleyecek ve iç tüketim fazlasıyla karşılanabileceği
gibi tarımsal ürünlerin ihracatı da artacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan mera, yaylak
ve kışlaklara karşı yapılan tecavüzlere Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının, 639
sayılı KHK’nin 8’inci maddesi gereğince çayır, mera, yaylak
ve kışlakları korumak ve gerekli tedbirleri almakla görevli olan
kurumun görevinin sadece bildirimle sınırlı olduğunun
düşünülmesi kanunun lafzına ve ruhuna aykırı. Bu nedenle,
belirli bir eylem planı çerçevesinde koordinasyon sağlanmalı;
idari işlemlerin ivedilikle yapılması uygundur diye
düşünüyoruz.
Evet, ülkemizde 22 milyon hektar orman arazisi var
ve burada 15-20 bin kişi çalışıyor ama 14.6 milyon hektar
mera alanında toplam 400 kişilik teknik eleman var.
Ormancılıkta çalışan, meşakkatli orman arazisinde
çalışan o fedakâr orman işçilerimizin de hepsini burada tabii
sevgiyle saygıyla anıyoruz ama gerçekten de meralardaki 400
kişilik vurgu çok önemli.
Burada tabii aklımıza şu soru geliyor
bu durumda: Tarım il müdürlüklerimiz acaba uykuya mı daldılar?
Şimdi, meralar hukuki yönden orta malı olduğu için köylü ve
muhtarlarca yeterince sahiplenip korunamıyor maalesef ve mera
mevzuatındaki cezai hükümler de yetersiz. Büyükşehir yasası
gereği köyden mahalleye dönüştürülen yerleşim yerlerine ait
meralar, ot bedeli ödenmeden belediyelerce imar uygulamalarıyla elden
çıkmakta. Bu durumda, mevcut durum itibarıyla meraların tüm yükü
il mera komisyonları ve konu uzmanı mera teknik
elemanlarının üzerinde. Bu hâliyle, büyükşehir ve
bütünşehir yasalarıyla imara açılmak suretiyle bir nevi
peşkeş çekilmekte ve ayrıca, il mera komisyonları
marifetiyle de Orman Bakanlığınca birçok yer de
ağaçlandırma bahanesiyle mera vasfından çıkarılarak
orman arazisine dönüştürülmekte.
Meralarımız kamu orta malı ve bizim
millî değerlerimiz. Mevcut Hükûmetin meralarla ilgili geçmişten
günümüze kadar uygulanan mevzuata ilave bir katkısı
olmadığını görüyoruz ve uygulamaların mevcut mera
alanlarının azalmasına yol açtığını
görüyoruz.
Ben kendi şehrim, seçim bölgem Isparta’da
54.557 hektar mera olduğunun ve nüfusunun yüzde 57’si tarım ve
hayvancılıkla uğraşan Isparta’da da bunun ne kadar önemli
bir konu olduğunun altını çizmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.
AYLİN CESUR (Devamla) – Şarkikaraağaç
ilçesinde Beyşehir Gölü, Karayaka, Armutlu, Belceğiz, Gedikli
köylerinin kıyı kenar çizgisi koordinatları dünkü Resmî
Gazete’de geri çekildi. Amaç, köylülerin kullanımına mı açmak
yoksa… Köydeki vatandaşlarımız sit alanından dolayı
hep şikâyet ediyorlar; evlerine ya da ahırlarına, herhangi bir
yere bir çivi çakamaz vaziyetteler. Acaba şimdi bu hazine arazileri
tarım ve hayvancılık için köylülere mi verilecek, yoksa yine
başka amaçlar için peşkeş mi çekilecek; insanın aklına
böyle sorular gelmiyor değil.
Evet, değerli milletvekilleri,
meralarımız bizim, bu memleket bizim, o meralarda otlayan
hayvanlarımız bizim. Ben diyorum ki: Allah aşkına, ne oldu
bize? Ne oldu millî değerlerimize? Ve çevrenize bir bakın, mutsuz
insanlar ülkesi bir Türkiye hâline geldik. Ne oldu? Acaba bizim
vatandaşlarımız bunu, bu kadar huzursuz ve mutsuz olmayı
hak ediyorlar mı? Neyi alındı bu milletin? Geleceği
değil; yarınları, umudu alındı. Bugün mü? Bugüne ait
de huzuru alındı değerli milletvekilleri. Huzur ve
barış dolu, umut dolu günlerimizi özledik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AYLİN CESUR (Devamla) – Ben buradan yine
kanaatkâr milletimize seslenmek istiyorum: Evet, rahat uyuyalım ama
uyuyakalmayalım, yakında seçim var diyorum.
Sevgi ve saygılarımla. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 15 sıra sayılı
Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi’nin 19’uncu maddesiyle 4342 sayılı Mera Kanunu’na
eklenmesi teklif edilen geçici 4’üncü maddedeki “köy” ibaresinin “köyleri”
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Müzeyyen
Şevkin Gökan
Zeybek Ayhan
Barut
Adana İstanbul Adana
Mehmet
Göker Ali Mahir
Başarır Murat
Bakan
Burdur Mersin İzmir
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Bursa) – Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Mersin Milletvekili
Ali Mahir Başarır.
Buyurun Sayın Başarır. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bugün Çevre Yasası’nı
görüştüğümüz saatlerde Kocaeli Kuzey Marmara Otoyolu’nun
viyadüğünün çökmesi sonucunda ölen işçilerimize rahmet diliyorum,
yaralı işçilerimize acil şifalar diliyorum, ailelerine sabır
diliyorum.
Yalnız, bir ülkede böyle bir olay
gerçekleşmişse devletin birinci vazifesi sağlık birimlerini
olay yerine ivedilikle yollamak, yaralıları kurtarmaktır;
kolluğun görevi, bu işi kim yapıyorsa, hangi şirket
üstlenmişse onun sorumlularının ifadesini almak, olay yerini
incelemektir; yargının görevi de budur ama görüyorum ki Gebze 1. Sulh
Ceza Mahkemesi ilk olarak daha yaralılarımız kurtulmadan
yayın yasağı veriyor. Kimden korkuyoruz? Neden korkuyoruz? Neyi
saklıyoruz? Toplum sağlığı bozulacakmış.
Asıl toplum sağlığı bu yasaklar yüzünden bozuluyor.
Burada toplum sağlığını mı düşünüyoruz yoksa
Kolin, Limak, Cengiz İnşaatın marka değerini mi
düşünüyoruz? Çok merak ediyorum çünkü bu 3 şirket on altı
yıldır bütçemizin yüzde 15’ine ortak. Kararlar sürekli böyle
alınıyor.
Çevre hukukunda da böyle alınıyor.
Bakın, Mersin’de bir nükleer santral yapıldı. Daha bu konu
konuşulmadan, tartışılmadan Rusya’dan gelen yetkililer yeri
beğendi, yeri belirledi, anlaşma ve şartlar gizli olarak antant
kaldı. Mersin’in yüzde 99’u karşıydı çünkü Akkuyu’da
yapılacak bu nükleer santral fay hattının üzerinde
yapılıyordu. Allah göstermesin, bir deprem olsa, fay
kırılsa Mersin haritadan silinecekti. Odalar direndi, insanlar
direndi, köylülerimiz direndi, sivil toplum örgütleri direndi ama her şeye
rağmen nükleer santral yapıldı, bunu da bir gurur vesilesi
olarak Türkiye'ye, dünyaya açıkladık.
Bununla da yetinilmedi, bakın -Mersin’i
anlatıyorum sadece, Trabzon anlatıldı, Ordu anlatıldı,
Burdur anlatıldı- tarım bölgesinde, Tarsus’ta narenciye
bahçelerinin hepsi söküldü, tarım alanları tahrip edildi, Türkiye'nin
en büyük cezaevlerinden bir tanesi yapıldı. Bunlarla gurur duydular.
En güzel köylerimize HES’ler yapıldı, en güzel köylerimize taş
ocakları yapıldı yani Mersin’de dağı, şehri,
köylerin hepsini talan ettiler. Daha bitmedi, Mersin’de sıra şimdi
denizlere geldi. Mezitli’den, Erdemli’den, Silifke’den Anamur’a kadar olan o
sahilde balık çiftlikleri yapıyorlar. Denizi kimyasal yemlerle
kirletecekler ve yetiştirdikleri o kimyasal balıkları halka
yedirecekler ve bunu bir gurur vesilesi olarak anlatıyorlar. Mersinli,
bakın yine direniyor “Yapmayın." diyor ama bizi dinleyen,
Mersinliyi dinleyen yok.
Cumhurbaşkanı “İstanbul’a ihanet
ettik." dedi. Görüyorum ki sadece İstanbul’a ihanet etmedi, 81
vilayete ihanet etti imar anlamında. Bunu yaparken de işte bugünkü
olayda olduğu gibi Cengiz İnşaatla yaptı, Limakla
yaptı, Kolinle yaptı, Ağaoğluyla yaptı, bu ülkeyi
beton yığını hâline getirdi ve biz bununla övündük. Milyar
dolarlarca parayı betona yatırdık. En acısı,
doğup büyüdüğü, o çay kokan Rize’ye HES’leri getirdi, en büyük
ihaneti oraya yaptı. Halk ve doğa gün gelir bunun hesabını
sorar. Bu yasa teklifinde tartışmamız gereken şeyleri
tartışmıyoruz. Türkiye’de ciddi bir doğa katliamı
yapılıyor ve bu, sistematik, bilinçli bir şekilde yapılıyor.
Ben kendi memleketime bakıyorum…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) –
Bitireceğim efendim.
BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) –
…Mersin’in çevre bağlamında başına gelmeyen kalmadı ve
günden güne daha sıkıcı, daha Mersin’i bitiren, daha Mersin’i
betonlaştıran projeleri getiriyorlar. Buna bir an önce “dur”
demeliyiz, hep beraber demeliyiz, birlikte demeliyiz; yoksa, gerek Mersin’in
gerek İstanbul’un gerekse ülkemizin hâli bir felaket.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Bir söz talebi var.
Sayın Erim, buyurun.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
41.-
Aydın Milletvekili Bekir Kuvvet Erim’in, Aydın ili Çine ilçesi
Kahramanköy, Yolboyu, Evciler, Karakollar, Çaltı, Kuruköy ve
Yağcılar mahallesinde yaşayanların mağduriyetine
ilişkin açıklaması
BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) –
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
15 sıra sayılı Çevre Kanunu ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi’nin 19’uncu maddesi için söz almış bulunmaktayım.
Seçim bölgem Aydın ili Çine ilçesi Kahraman,
Yolboyu, Evciler, Karakollar, Çaltı, Kuruköy ve Yağcılar mahalleleri
-Aydın büyükşehir olmadan önce bu mahalleler köy statüsündeydi-
1950’li yıllardan itibaren kısmen hazineye ait tescilli veya
tescilsiz araziler üzerine, bir kısmı da mera vasıflı
araziler üzerine kurulmuştur. Bu yapılar, 24 Şubat 1984 tarihli
2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı
Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı
İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
hükümlerine uyan, 1989 yılında özel idare tarafından
satılan ve bedelleri tahsil edilen taşınmazlar hazine
tarafından 2009 yılında hak sahibi malikler aleyhine tapu…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
VIII.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
1.-
Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker ve 6 Milletvekilinin Çevre Kanunu ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/1285) ve Çevre Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 15) (Devam)
BAŞKAN - 19’uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 19’uncu madde kabul
edilmiştir.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.21
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.46
BAŞKAN: Başkan Vekili
Mustafa ŞENTOP
KÂTİP ÜYELER: Rümeysa KADAK (İstanbul),
Barış KARADENİZ (Sinop)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin
23’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
15 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon? Yerinde.
20’nci madde üzerinde üç önerge vardır,
aykırılık sırasına göre okutup işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 15 sıra sayılı
Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi’nin 20’nci maddesinin sonunda yer alan "şeklinde
değiştirilmiştir” ibaresinden önce gelmek üzere ["ve 5'inci
maddenin son fıkrasında yer alan "Bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarihten” ibaresi '30/03/2014 tarihinden'”] ibaresinin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Mehmet Akif Hamzaçebi Mahir
Polat Özgür Özel
İstanbul İzmir Manisa
Aysu Bankoğlu Orhan
Sümer
Bartın Adana
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI MUHAMMET BALTA
(Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi.
Buyurun Sayın Hamzaçebi. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklifin bu maddesi, 4706
sayılı Kanun’da değişiklik düzenliyor. Ben de burada
geniş vatandaş kitlelerini ilgilendiren bir değişiklik
önergesi verdim, arkadaşlarımızla birlikte verdik önergeyi.
Konuyu anlatayım önce, konu şudur: 4706
sayılı Kanun, Bülent Ecevit Hükûmeti döneminde çıkmış
olan bir kanundur. Hazineye ait taşınmaz malların
satışını ve değerlendirilmesini konu alan bir
kanundur. Bunun 5’inci maddesi, sosyal amaçlı bir düzenlemeyi içeriyor.
Maddeye göre -çıkış hâlindeki maddeyi söylüyorum- 31 Aralık
2000 tarihinden önce üzerinde yapı yapılmış olan hazineye
ait araziler, yapı sahiplerine tapuları verilmek üzere, ilgili
belediyeye devredilir. Belediye, daha sonra, takdir edilen bedel üzerinden,
gecekondu sahiplerine o gecekondunun oturduğu arsanın tapusunu verir.
Güzel bir kanun; eleştirilebilir, o ayrı
konu ama sonuçta yoğun yapılaşma bir gerçek ise buradaki
mülkiyet sorununu çözmek devletin görevidir. Daha sonra, bu maddedeki “31
Aralık 2000” tarihi, 19/7/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde
kabul edilen bir kanunla “19/7/2003” olarak değiştirildi. Neden bu
tarihe alındı, ayrıntısına girmeyeceğim. Yine
2017 yılında, 28 Kasım 2017 tarihinde kabul edilen 7061 sayılı
Kanun’la da “31 Aralık 2000” tarihi “30 Mart 2014” olarak
değiştirildi. Neden 30 Mart 2014? “2014’te yerel seçimler
yapıldı, o hâlde ondan önce yapı yapmış olan
vatandaşın yapısının bulunduğu hazine arazisini
belediyeye devredelim, belediye de planlarını yapsın,
parselasyonu yapsın, tapuyu vatandaşa bedeli mukabili versin, sorun
çözülsün.” Güzel ama 4706 sayılı Kanun’un 5’inci maddesinin son
fıkrasında bir hüküm daha var, son fıkra diyor ki: “Bu maddenin
yürürlük tarihinden sonra -yani 19/7/2003 tarihinden sonra- üzerine yapı
yapılan taşınmazlardaki yapılar hazineye intikal eder.” Ya,
bir yandan kanun diyor ki: “30 Mart 2014’ten önce yapı
yapılmış ise ben bunun oturduğu arazinin mülkiyetini
vatandaşa veririm.” Bir yandan da diyorsunuz ki son fıkrada: “19/7/2003
tarihinden sonra yapılmış olan yapılar bedelsiz olarak
hazineye kalır.” Bu olmaz.
Şimdi, Sancaktepe Hilal Mahallemiz, örnek
vereceğim. Sultanbeyli’den örnek verebiliriz, başka ilçelerimizden
örnek verebiliriz, yüzlerce, binlerce vatandaş var. Sancaktepe Hilal
Mahallesi’nde uzun uğraşlar sonucunda vatandaşlar, 4706
sayılı Kanun’un 5’inci maddesine göre tapularını
almış. Şimdi, idare diyor ki ona, Millî Emlak diyor ki: “Geriye
doğru şu ecrimisilleri bana ver.” Biz de önergemizde diyoruz ki
vatandaş, parayı ödemiş, tapusunu almış, arazinin
bedelini ödemiş yani bedava almış değil, geriye doğru
niye ecrimisil istiyorsun, gel bunu da silelim. Sancaktepe Hilal Mahallesi bir
örnek, oradaki vatandaş tapuyu almış. Tapusunu henüz
almamış olan ama alma aşamasında olan binlerce
vatandaşımız var.
Şimdi, ara verildi -eksik olmasın- “Bir
değerlendirelim.” dendi. “Efendim, etki analizi yapacağız,
bakacağız, edeceğiz.” Arkadaşlar, ne etki analizi?
Çıplak bir gerçek var, vatandaş mağdur. “Efendim, bunu kabul
edersek ecrimisili zamanında ödeyen vatandaşa haksızlık
olur mu?” Olur, doğru. O zaman hiçbir zaman yeniden yapılandırma
kanunu getirmeyin buraya. Bütün yeniden yapılandırma kanunları,
vergisini zamanında ödeyen mükellefe haksızlık değil midir?
Ayrıca, şimdi bir ekonomik krizin içerisindeyiz, vatandaşın
cebinde bu ecrimisili ödeyecek parası yok. Sancaktepe Hilal Mahalleliler
bunu bekliyor, Sultanbeylililer bekliyor, Çekmeköylüler bekliyor,
Sarıyerliler bekliyor, Beykozlular bekliyor, on binlerce vatandaş
var, takdir Genel Kurulun tabii. Bizim derdimiz vatandaşın sorununu
çözmek.
Bu Mecliste geçen dönem olsun, bu dönem olsun
mülkiyet konusunda ne kadar sorun varsa hepsine ilişkin kanun teklifi
verdik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Cümlemi
baştan alıyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, özellikle 24’üncü
Dönemden itibaren vatandaş ile devlet arasındaki mülkiyet
ihtilaflarını çözmek amacıyla birçok düzenleme yaptık.
Birçoğunda Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak önergeleri, kanun
tekliflerini biz verdik, 2/B Kanunu bunlardan biridir. 2981 sayılı
Kanun’un yürürlük süresinin uzatılmasına ilişkin teklifleri
veren, gündeme getiren yine biziz. 4706 sayılı Kanun’da şahsen
ben, bu maddeyle ilgili defalarca değişiklik önergeleri verdim. 30
Mart 2014 tarihi, bizim önerilerimiz sonucundadır ama ne hikmetse şu
değişikliği, maddenin son fıkrasındaki
değişikliği, hata bende herhâlde, iyi anlatamadım. Belki bu
sefer anlattım, bilemiyorum. Takdirlerinize sunuyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan “Çevre Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi”nin 20’nci maddesinde yer alan “değiştirilmiştir”
ibaresinin “düzenlenmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve
teklif ederim.
Feridun
Bahşi İsmail
Koncuk Enez Kaplan
Antalya Adana Tekirdağ
Tamer
Akkal Ayhan
Erel Yasin
Öztürk
Manisa Aksaray Denizli
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI MUHAMMET BALTA
(Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Denizli Milletvekili
Yasin Öztürk.
Buyurun Sayın Öztürk. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
YASİN ÖZTÜRK (Denizli) – Sayın
Başkan, kıymetli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun
maddesi üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım.
Ekonomik faaliyetler yerine getirilirken çevre
kirliliği sorunuyla karşı karşıya kalınması,
istenilmeyen bir durum olsa da üretim yapılırken bir yandan
doğal kaynakların aşırı kullanımı, diğer
yandan üretim sonucu açığa çıkan zararlı atıklar
nedeniyle çevre, üretim faaliyetlerinden olumsuz olarak etkilenmektedir.
Bozulan çevre, bu çevreye dayalı üretimden gelir elde eden başta
çiftçimizi ve kirlilikten zarar görenleri yoksullaştırmaktadır.
Genel olarak “Çevre kirliliği, tüm canlıların
yaşamını olumsuz yönde etkileyen, ekosistemde doğal dengeyi
bozan ve insanlardan kaynaklanan zararlardır.” şeklinde
özetlenebilir.
Büyük Menderes havzası, başta kirlilik
olmak üzere su kaynaklarına ilişkin birçok problemle karşı
karşıyadır. Hızlı sanayileşme ve
şehirleşmeye dayalı ortaya çıkan sanayi atıkları
ve evsel atıklar, bilinçsiz kullanılan suni gübreler ve tarımsal
ilaçlar, tarım alanlarının kirlenmesine, nehir ekosisteminin
bozulmasına neden olmaktadır. Buna bağlı olarak havzanın
verimliliği azalmakta, sürdürülebilir tarım, tarımsal faaliyetler,
çevre ve insan sağlığı olumsuz etkilenmektedir. Endüstriyel
üretim, çevre kaynakları ve yaban hayatının korunması
arasında doğrudan ilişkilidir.
AK PARTİ politikaları sonucunda en çok
etkilenen kesim tarım sektörüdür. Tarım sektöründe dış
ticaret serbestliği, korumacı politikaların tasfiyesi,
uluslararası anlaşmalar ve özelleştirme temelinde
gerçekleştirilen uygulamalardan, tarım kesiminden geçimini
sağlayanlar önemli ölçüde etkilenmişlerdir. Dünya Bankası, Dünya
Ticaret Örgütü, Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri’nin
uluslararası politikalarıyla biçimlendirdiğiniz tarım
politikaları, çiftçileri olumsuz etkilemektedir. Buna bağlı
olarak kırsal nüfus, yoksulluğa, işsizliğe ve kente göçe
zorlanmaktadır. Bütün bu aşamalarda kırsal alanlarda artan
yoksulluk, ülke genelinde ciddi sorunlara neden olmaktadır. Yoksulluk,
gelişmekte olan ülkelerde sadece ekonomik yetersizlik değildir;
yoksulluk, aynı zamanda doğal çevrenin tahribatı konusunda
baskı yaratmakta, toplumsal dinamikleri etkilemekte, kültürel ve siyasi
yozlaşmayı da beraberinde getirmektedir.
Sayın Başkan, kıymetli
milletvekilleri, Büyük Menderes havzası, Denizli’den başlayarak,
Aydın, Uşak, Muğla illerini içine alarak Ege Denizi
kıyılarına ulaşan geniş ovaları kapsamaktadır.
Büyük Menderes havzasının alanı, Türkiye'nin yüz ölçümünün yüzde
3,5’una eşit 23.900 kilometrekarelik bir sahadır. Büyük Menderes
Irmağı’nın geçtiği ovalar Baklan Ovası, Söke
Ovası, Yenipazar, Karpuzlu ve Çine Ovası gibi yerel adlarla
anılırlar. Büyük Menderes havzasında 50’den fazla dere ve akarsu
yer almaktadır.
Türkiye'nin endüstriyel ve tarımsal anlamda en
önemli üretim bölgelerinden olan Büyük Menderes havzası, başta
kirlilik olmak üzere su kaynaklarına ilişkin birçok problemle
karşı karşıyadır. Bu ovalar tarımsal üretim
açısından da son derece önemlidir. Zeytin, ay çekirdeği,
meyvecilik, pamuk, narenciye ve incir, havzada üretilen başlıca
tarımsal ürünlerdir.
Tarımsal üretimin yanı sıra tekstil
ve deri sanayisi havzadaki önemli endüstriyel üretim alanlarıdır. Bafa
Gölü, Büyük Menderes Deltası Millî Parkı, Pamukkale Özel Çevre Koruma
Bölgesi, Işıklı Gölü, Honaz Dağı Millî Parkı gibi
önemli doğal alanlar, Büyük Menderes havzasında yer almaktadır.
Topraklarının amaç dışı
kullanımından kaynaklanan kirlilik, arıtmaya tabi tutulmayan
evsel ve sanayi atıklarından kaynaklanan dolaylı veya
dolaysız toprak kirliliği, yanlış yapılaşmadan
kaynaklanan bozukluklar, orman yangınlarından kaynaklanan kirlilik
veya başkaca nedenlerden oluşan kirlilik olarak
sınıflandırılabilir. Tarımsal ilaç ve gübrelerin
gereksiniminden fazla ve bilinçsizce kullanımı ile artan nüfusa
bağlı büyüyen ve gelişen kentlerde sanayi ve evsel
atıkların sularının boşalımı, yüzey ve yer
altı sularıyla toprak ve bitkilerde kirlenmelere yol açmaktadır.
Sonuçta, doğal kaynakların fiziksel
yapılarında ve kimyasal birleşimlerinde değişmelere
neden olmakta, milyonlarca yılda oluşan ekolojik denge hızla
bozulmaktadır. Sorun ancak Büyük Menderes Nehri ve havzasındaki
mevcut kirlilik durumunu belirlemek, kısa ve uzun vadede çevresel
problemlere bütüncül çözüm önerileri getirmek, bunu sağlayacak projeleri
ortaya çıkarmak ve projelerin hayata geçirilmesini sağlamak yoluyla
çözülebilir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 15 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 20’nci maddesinde yer alan “kanuni faizi” ibaresinin “yasal
faizi” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Ruştu Tiryaki Kemal
Bülbül Erdal
Aydemir
Batman Antalya Bingöl
Züleyha
Gülüm Erol
Katırcıoğlu
İstanbul İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI MUHAMMET BALTA
(Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Antalya Milletvekili
Kemal Bülbül.
Buyurun Sayın Bülbül. (HDP
sıralarından alkışlar)
KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri…
Sayın Başkan, öncelikle, bu çevre konusu
konuşulurken şurada yapay çiçeklerin olması gerçekten akla ziyan
bir şey. Türkiye Büyük Millet Meclisinin ortasında yapay çiçekler
var. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar) Bunun bir an önce
sahici çiçeklerle değiştirilmesi gerekiyor, birincisi bu.
İki: “Dostluğun sıfatı yüzünde
zahir,
Yüreğinde sevgi denen cevahir,
Barışın Elçi’si sevgili Tahir,
Minare önünde kasten vuruldu.”
Sevgili Tahir, sevgili yoldaşım, sevgili
dostum, aziz dostum, canım, cananım, yârim yârenim, seni sevgiyle
anıyorum ve mademki bu kürsü adaletin, hakkın, hakikatin kürsüsü, bu
kürsüye yazıyorum: Sana aşk olsun ki katillerin bulunup
yargılanacak. Bunu bulmamak için ipe un serenlerin tavrının
hukuktaki karşılığı neyse o da yargılanacak.
Üç: “Mecnunum, Leyla’mı gördüm,
Bir kerecik baktı geçti.
Ne sordum ne de söyledi,
Yıldız gibi aktı geçti.”
Sevgili Leyla, aşk olsun sana. Özgürlük,
adalet, eşitlik, hakikat aşkına canını
açlığa yatıran sevgili Leyla, buradan Hakkâri’ye kadar aşk
olsun sana.
Dört: Aha buraya, sekiz sütuna manşet
yazıyorum; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararı
tartışmak için değil, uygulamak içindir; Selocan
bırakılacak ve buraya gelecek. (HDP sıralarından
alkışlar)
Beş: Bugün olan bir iş cinayetidir, bu
iş cinayetini kınıyorum. Sevgili işçilere, ailelerine sevgi
ve saygılar yolluyorum. Dayanışma için yanlarında
olduğumuzu belirtmek istiyorum.
Altı: Sabahtan beri yapılan
tartışmalarda, gözaltına alma furyası için illa da bir
hukuki kılıf. Savcı efendiler kılıf
uyduramıyorlar; kılıf delik, kılıf yırtık.
Kılıf uydursalar, bakın, 80 yaşındaki Sisi anne ayakta
duramıyor, hâlâ cezaevinde tutuluyor. Dün İnsan Hakları
Derneği Malatya Şube Başkanı Sevgili Gönül Öztürk
gözaltına alındı. Hadi diyelim ki HDP’lilere,
sendikalılara, gazetecilere bir kılıf buldunuz; Malatya
Şube Başkanı Gönül Öztürk’e ne kılıf
bulacaksınız? Dolayısıyla gözaltıların
tamamı uyduruk, sahte gerekçelerle yapılan -evet, doğru- bir
seçim yatırımı mahiyetindedir.
Yedi: Çevre. Sevgili İbrahim Kaboğlu
Hocam, Hawking aramızdan ayrılmadan kısa süre önce bir
konferansta dedi ki: “Dünyanın bin beş yüz yıllık ömrü
kaldı.” Dünyanın, üzerinde yaşadığımız
küreiarzın bin beş yüz yıllık ömrü kaldı, biz hâlâ
neyi tartışıyoruz? Çevre sorunu tartışıyoruz.
Çevre sorunu tartışırken Kur’an-ı Azimüşşan’dan,
kutsal kitaplardan ayetikerime getirip açıklama yapanlara ibretiâlemlik
bir İslam diyalektiği söyleyeyim size. Muhammed Mustafa Habibullah’a
Kur’an nazil edilirken ilk laf neydi? “…” (x) Ya Muhammed baktı,
okudu, idrak etti, izah etti, lakin Muaviye soylu Yezid zihniyeti bunu
şöyle anladı: Sen her şeye hâkimsin, dünyada istediğini
yapabilirsin diye anladı ve dünyayı talana başladı, bu
talan hâlâ devam ediyor.
Bakınız sevgili dostlar, iki tane dağ
örneği vereyim size; birisi Cudi, birisi İda; birisi Türkiye’nin bir
ucunda, öbürü öbür ucunda. Cudi ve Şırnak halk dilinde
“Şehrinuh” diye anılır, Nuh Neciyullah’a atfen anılır.
Cudi’ye atılan bombalarla Nuh Neciyullah’ın kemikleri,
varlığı, hakikati, bedeni tümden sızladı; İda ise
yağmalandı. Cudi’ye bomba, İda’ya yağma; çevre
politikası bu. Adana civarında giderken bakın, dağı
sökmüş götürmüşler, yerinde dağ kalmamış. Neymiş?
Mermer bulacakmış. Ne yapacaksınız bu mermeri ya?
Doğanın kendisi bir cevher.
Sevgili dostlar, bitirirken özellikle şunu ifade
etmek istiyorum bir Alevi olarak, bakınız, Yunus ne diyor:
“Yüce dağların başında
Salkım salkım duran bulut,
Saçın çözüp benim için
Yaşın yaşın ağlar
mısın?”
Bakın, Yunus bulutla konuşuyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KEMAL BÜLBÜL (Devamla) – Rica ediyorum Sevgili
Başkan.
BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.
KEMAL BÜLBÜL (Devamla) – Pir Sultan Abdal ne diyor:
“Sordum sarı çiçeğe
Annen baban var mıdır?”
Çiçek cevap veriyor: “Ne sorarsın be
derviş,
Anam yer, babam yağmur.”
Aziz vekiller, yer gök, cümle kevnümekân, kainat
canlıdır, her şey canlıdır; canlara
kıymayalım, canı katletmeyelim, çevreyi katletmeyelim.
Sözümüz anlayana. Hünkar Hacı
Bektaş’ın şu deyimiyle bitirmek istiyorum, Hünkâr diyor ki,
Kutb-ül Ârifîn Hünkâr Hacı Bektaş: “Şu beş şey ki
cinsinin en yazığıdır. Bir: Görmeyen bir göz
karşısında bir cemalin güzelliği. İki: Tok bir insana
sunulan güzel bir taam. Üç: Çorak toprağa düşen yağmur
damlası. Dört: Güneşe karşı
balkığıdını sanan ışık. Ve beş:
Bir ahmağa söylenmiş hakikat sözü.”
Eyvallah!
Sevgi ve saygılar sunuyorum. (HDP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
20’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… 20’nci madde kabul edilmiştir.
21’inci madde üzerinde bir önerge vardır,
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Çevre Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi’nin 21’inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “öngörülen”
ibaresinin “yer alan” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif
ederim.
Arslan Kabukcuoğlu Yasin Öztürk İsmail
Ok
Eskişehir Denizli Balıkesir
Enez Kaplan Aylin
Cesur İsmail
Tatlıoğlu
Tekirdağ Isparta Bursa
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI MUHAMMET BALTA
(Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Bursa Milletvekili
İsmail Tatlıoğlu.
Buyurun Sayın Tatlıoğlu.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlarım.
Az önceki hatipten de Meclisin uzun süredir
unuttuğu bir nükte atmosferini yaşadık. Bu nüktelerin böyle
zaman zaman vücut bulmasını talep ederiz ve yer bulmasında fayda
umarız.
Efendim, bu maddeyle Bakanlık, riskli
yapıların tespiti için lisanslandırılan kurum ve
kuruluşların faaliyetlerini denetleyebiliyor ve bu kurumlara diyor
ki: “Görevlerini yapmazlarsa idari yaptırımlar uygulanır ve
cezalandırılır.” Ancak Türkiye’de imarla ilgili ve imar
dışındaki hususlarda cezaların caydırıcı
olmama gibi veya eşit uygulanmama gibi bir özelliği var. Gerçekten de
hukukun iyi uygulandığı zaman, zemin ve ülkelerde cezaların
en önemli özelliği caydırıcı olmasıdır. Esasen bu
suç işleyeni cezalandırmak amacını taşımaz,
esasen bu suçu işletmeme amacını taşır. Ama bir de
uygulamanın eşit olmasını öngörür. Ama biz görüyoruz ki,
Türkiye’deki uygulamalar suç işlemeyi önleyici değil, işlenen
suçu affedici. Biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan
saygıdeğer konuşmacı da imarla ilgili konuşurken önce
2000 yılındaki bir aftan söz etti yani hazine arazilerine
yapılan binaların kişilere, şahıslara verilmesinden.
Af oldu. Sonra bu affı 2003’e taşıdık, sonra 2014’e
taşıdık. Şimdi biz bunu böyle yaparsak, kim bundan
vazgeçer? Hiç kimse vazgeçmez.
Bakın, Türkiye’de son yirmi yılda
vergisini zamanında ödeyen mi makbul yoksa vergisini geciktiren mi daha
kârlı? İş dünyasında öyle insanlar var ki, Maliyeye vergi
borcu bırakmamak için bankadan kredi alıp vergi borçlarını
ödeyen insanlar var, namuslu insanlar ve onurlu insanlar. Ancak biz
sıklıkla, vergi borçlarını ödemeyenleri ödüllendiriyoruz ve
bunu çok sık yapıyoruz. Türkiye’de sistem suçu, bir suç işlemeyi
önleyici değil, hatta suçu cezalandırıcı da değil, suç
işlemeyi teşvik edici şekilde çalışıyor.
Bakın vergiyle ilgili, imarla ilgili artık siyasal iktidarlar -bunu
AK PARTİ için, bugün AK PARTİ için, yarın başka bir parti
için söyleyebiliriz- ve inşaat sektöründe bunlara yakın firma
sahipleri korkusuzca, kanuni gereklerini yerine getirmeden işlemlerini
yapabilmektedirler, hatta satabilmektedirler. Bakın İstanbul’da
Bakırköy’deki o tanesi milyon dolar olan inşaatlara ve bunlara daha
sonradan aflarla ruhsatlar verilmekte, hukukilik kazandırılmakta.
Maalesef durum budur. Dolayısıyla, Türkiye’de cezaların
caydırıcı olmaması gibi bir sorunla çok uzun süredir
karşı karşıyayız. Artık buna ciddi anlamda da
inanarak hareket eden vatandaş sayımız çok
azalmıştır.
Mesele şu değil: Mesele güzel kanunlar
yazmak değil. Güzel kanunlar yazmakla güzel bir atmosfer oluşmuyor,
doğru uygulamalarla oluşuyor. Bakın, Stalin dönemi Sovyetler
Birliği Anayasası’na bakın, Stalin’siz, dönemsiz, bundan
bağımsız olarak alın, dünyanın en demokratik
anayasalarından birini göreceksiniz. Tekrar ediyorum: Stalin dönemi Sovyet
Anayasası’nı alın ve bakın ve bunu bu bağımdan
kopuk olarak değerlendirin, göreceğiz ki dünyanın en demokratik
anayasası. Ama mesele, konuşurken adil değil, yaparken adil
olmaktır. Bunu sağlamak zorundayız. Bu çerçevede bu
uygulamanın da bundan öncekilere benzeyeceği düşüncesi
içerisindeyiz ve Türkiye’de doğru bir atmosferin, doğru bir
uygulamanın suçu engelleyici işlemlerden geçtiğine
inanıyoruz.
Hepinize saygılar sunarım. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
21’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 21’inci madde kabul edilmiştir.
22’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutup
işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Çevre Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi’nin 22’nci maddesinin ilk fıkrasında yer alan
“eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini
arz ve teklif ederim.
Feridun Bahşi İsmail
Koncuk Enez
Kaplan
Antalya Adana Tekirdağ
Tamer Akkal Ayhan
Erel Yasin
Öztürk
Manisa Aksaray Denizli
Arslan Kabukcuoğlu
Eskişehir
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI MUHAMMET BALTA
(Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Eskişehir
Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu.
Buyurun Sayın Kabukcuoğlu. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) –
Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Görüşülmekte olan kanun maddesi üzerine
İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Deniz kirliliği, denizin ekosistemine zarar
veren, insan sağlığını bozan,
balıkçılık da dâhil olmak üzere denizdeki faaliyetleri engelleyen,
denizin kullanım kalitesini etkileyen ve değerini azaltan madde veya
enerjinin insanlar tarafından deniz ortamına
bırakılması olarak tanımlanır.
Denizlerimizdeki canlı yaşamın
sayıca ve türce giderek azalması, kentsel, endüstriyel ve
tarımsal atıklardan kaynaklanan deniz kirliliğinin artması
kıyısal yapılaşmanın büyümesi ve aşırı
avlanmanın sonucudur.
Deniz kirliliği doğal kaynakların
sürdürülebilirliği ve insanların geleceği bakımından
büyük bir önem arz etmektedir.
Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde deniz
kirliliği ve kıyılarla ilgili sorunlar ayrı önem
taşımaktadır. Sanayi, deniz
taşımacılığı, şehirleşme, turizm ve
atıkların boşaltılmasıyla her geçen gün denizlerimiz
daha hızlı kirlenmeye başlamıştır. Bunun
yanında, endüstriyel olarak petrol ve petrol türevlerinin yaygın bir
şekilde üretilip kullanılması, kullanım sonucu yapılan
deşarjlar denizlerin kirlenmesinde önemli rol oynar.
Denizdeki biyolojik hayatın verimliliği ve
sürekliliği, sudaki oksijen ve ısıya bağlıdır.
Deniz kirliliği sonucu denizlerin gelecekteki potansiyeli yitirilmekte,
bunun sonucu yaşam kaynakları zarar görmekte, insan
sağlığı tehdit edilmekte, balıkçılık gibi
deniz faaliyetlerini etkilemekte, kullanılan deniz suyunun kalitesi
bozulmakta ve deniz canlı türleri azalmaktadır. Ayrıca
akarsularımız kirlenmekte, göllerimiz kurumaktadır. Kırk
yıl önce Porsuk Çayı’ndan çıkarılan sazan ve yayın
popülasyonu meşhurdu ama günümüzde artık bunlar yok olmuştur.
Göçmen kuşlar, yaban kazları, yaban ördekleri artık uğramaz
oldular. Eskiler bilir, “toy” diye bir göçmen kuşumuz vardı,
şimdi toyu gören varsa açığa çıksın, Türkiye'ye
uğramaz olmuşlardır.
Sayın Başkan, kıymetli
milletvekilleri; aramızda balığa çıkıp kofana
tutabilen kaç kişi vardır ya da kofanayı bilen, kofanayı
tanıyan var mıdır? Marmara Denizi’nde yakın zamanda
yaklaşık 200 balık türü yok olmuş durumda.
Şöyle bir öyküden bahsedilir: Sayın
Cumhurbaşkanımız torunuyla birlikte balık tutmaya
çıkmışlar. Torun sormuş: “Dedeciğim, sen küçükken
büyük balık tutuyormuşsun. Adları nelerdir?” Dedesi
saymış: “Kofana, lüfer, torik, karagöz.” Torun: “Kaya
balığı tutmaz mıydınız?” Dede: “Torunum, kaya
balığı ağır hareket eden bir balıktır.
Diğer balıklar daha hızlı hareket ettikleri için kaya
balığı oltaya pek gelmezdi.” Torun: “Peki, şimdi neden ben
tutamıyorum dedeciğim?” Dede: “Artık o balıklar yok da
ondan.” “Dedeciğim, sen Cumhurbaşkanısın, koskoca bir
ülkeyi yönetiyorsun. Peki, denizleri kim yönetiyor?” Dede: “Tarım
Bakanı ve ben.” Torun: “Peki, neden bu büyük balıkların yok
olmasına göz yumdunuz?” Dede mahcup, susar.
Sayın milletvekilleri, bu ülkenin
Cumhurbaşkanın torununa mahcup olmasını hangimiz isteriz?
Sizler mahcup edesiniz diye mi vekil olduk? Çevre ve şehircilikle ilgili
kanunları konuşuyoruz da Veterinerlik Kanunu ya da Tarım
Bakanlığının uhdesinde yürütülen deniz popülasyonu ne oldu,
bunlardan niye bahsetmiyoruz?
Sayın milletvekilleri, hiç kusura
bakmayın, Sayın Cumhurbaşkanımızı torununa
karşı mahcup etmeye hiçbirimizin hakkı yoktur.
Yok olan deniz canlıları türlerinin -Tarım
Bakanlığından alınarak- tekrar Çevre Kanunu kapsamına
alınması ve eski seviyesine getirilerek milletin ucuz balık
yemesinin sağlanması için gerekli kanunların bir an önce
çıkartılması için gereğinin de
yapılacağını ümit eder, tüm Genel Kurulu saygıyla
selamlarım. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
22’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… 22’nci madde kabul edilmiştir.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 00.21
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 00.22
BAŞKAN: Başkan Vekili
Mustafa ŞENTOP
KÂTİP ÜYELER: Rümeysa KADAK (İstanbul),
Barış KARADENİZ (Sinop)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin
23’üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
15 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada bulunan 16 sıra
sayılı Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlıyoruz.
2
- Afyonkarahisar Milletvekili Ali Özkaya ve 5 Milletvekilinin Abonelik
Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin
Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun Teklifi (2/1286)
ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 16)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada bulunan 13 sıra
sayılı Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlıyoruz.
3-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırım’ın Türkiye Cumhuriyeti ve Birleşmiş
Milletler Arasında En Az Gelişmiş Ülkeler İçin Teknoloji
Bankası Kurulmasına Yönelik Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1247) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 13)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Gündemimizde başka bir konu bulunmadığından,
alınan karar gereğince kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için 29 Kasım
2018 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 00.23