TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
28’inci
Birleşim
10
Aralık 2018 Pazartesi
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak
Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge
ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 10)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275), 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan, 2017 Yılı Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/38); 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme
Raporu, 2017 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporu ve 2017 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/39); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 183 Adedi Merkezi Yönetim
Kapsamındaki Kamu İdarelerine, 2 Adedi Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve 10 Adedi
Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere Toplam 195 Adet Sayıştay Denetim
Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/40) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 11)
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili
Erkan Baş’ın, Parlamentoda grubu olmayan partiler ile bağımsız
milletvekillerinin temsil ettikleri kitlenin görüşlerini ifade edebilme
koşullarının yaratılması gerektiğine ilişkin açıklaması
2.- Ankara Milletvekili
Mehmet Naci Bostancı’nın, İzmir Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun 10 sıra
sayılı 2019 Yılı Bütçe Kanun Teklifi ile 11 sıra sayılı 2017 Yılı Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
3.- Manisa Milletvekili Özgür
Özel’in, İzmir Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşmasının hem Adalet ve
Kalkınma Partisinin seçmenine hem de milletvekillerine yönelik mesajlar
içerdiğine ilişkin açıklaması
4.- İstanbul Milletvekili
Yavuz Ağıralioğlu’nun, AK PARTİ grup başkan vekillerinin konuşurken kendi siyasi
vizyonlarının hilafına davrananları terörize etmelerinden ikrah ettiklerine
ilişkin açıklaması
5.- İstanbul Milletvekili
Ravza Kavakcı Kan’ın, birçok ülkeyi ziyaret ettiklerine ve sistemle alakalı
bilgi alışverişinde bulunduklarına ilişkin açıklaması
6.- Ankara Milletvekili
Mustafa Destici’nin, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında hiç kimsenin
Türk ordusunu işgalci olarak gösteremeyeceğine ilişkin açıklaması
7.- Diyarbakır Milletvekili
Mehmet Mehdi Eker’in, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
8.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Muş’un, İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu’nun yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
9.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turan’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
10.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
11.- İstanbul Milletvekili
Nazır Cihangir İslam’ın, bütçe görüşmelerinin hayırlı olmasını dilediğine ve
grubu olmayan siyasi partiler ile bağımsız milletvekillerine söz hakkı
verilebilmesi için tüm siyasi parti gruplarından destek beklediklerine ilişkin
açıklaması
V.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM
Başkanı Binali Yıldırım’ın, Meclis başkan vekillerinin uygulamada birlik
sağlanmasına yönelik 7 Nisan 2016 tarihli kararına ilişkin açıklaması
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Manisa Milletvekili Özgür
Özel’in, Mersin Milletvekili Lütfi Elvan’ın 10 sıra sayılı 2019 Yılı Bütçe
Kanun Teklifi ile 11 sıra sayılı 2017 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın tümü
üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisi
Genel Başkanına ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
2.- Mersin Milletvekili Lütfi
Elvan’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- Manisa Milletvekili Özgür
Özel’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un 10 sıra sayılı 2019 Yılı Bütçe
Kanun Teklifi ile 11 sıra sayılı 2017 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın tümü
üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisi
Genel Başkanına ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
4.- Mersin Milletvekili Fatma
Kurtulan’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un 10 sıra sayılı 2019 Yılı Bütçe
Kanun Teklifi ile 11 sıra sayılı 2017 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın tümü
üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasında Halkların Demokratik
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
5.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un 10 sıra sayılı 2019 Yılı
Bütçe Kanun Teklifi ile 11 sıra sayılı 2017 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasında İYİ
PARTİ’ye sataşması nedeniyle konuşması
6.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Muş’un, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasında Adalet ve Kalkınma Partisi ile şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
7.- Kars Milletvekili Ayhan
Bilgen’in, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
8.- Manisa Milletvekili Özgür
Özel’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına ve CHP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
9.- Ankara Milletvekili
Mehmet Naci Bostancı’nın, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın 10 sıra
sayılı 2019 Yılı Bütçe Kanun Teklifi ile 11 sıra sayılı 2017 Yılı Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerinde aleyhte yaptığı konuşmasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
10.- Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaş’ın, Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniye
yaptığı konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VII.- DİSİPLİN CEZASI
İŞLEMLERİ
1.- Denizli Milletvekili
Yasin Öztürk’e, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’a sarf ettiği bazı sözler nedeniyle
iki birleşim için Meclisten geçici çıkarma cezası verilmesi
VIII.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, 2019
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı’nın yapılacak görüşmelerinde, konuşma sürelerinin yeniden
belirlenmesine ilişkin önerisi
IX.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Denizli Milletvekili Yasin Öztürk ‘ün, 100 Günlük İcraat Programı
kapsamında Bakanlığın faaliyet alanında yapılacak olan çalışmaların tamamlanma
durumuna ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez ‘in
cevabı (7/5532)
2.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ‘ın, BOTAŞ ‘ın yüklenici
firmalara ödemelerini yapmadığı iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez ‘in cevabı (7/5533)
3.- Manisa Milletvekili Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu ‘nun, Manisa ‘nın
çeşitli ilçelerine doğal gaz verilmesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez ‘in cevabı (7/5534)
10 Aralık 2018 Pazartesi
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.03
BAŞKAN: Binali YILDIRIM
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Fatma KAPLAN HÜRRİYET
(Kocaeli)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 28’inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır.
2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile
2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine
başlıyoruz.
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 10) (x)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
(1/275), 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak
Hazırlanan, 2017 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/38); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan
2017 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporu ve 2017 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085 Sayılı Sayıştay
Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan
183 Adedi Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, 2 Adedi Sosyal
Güvenlik Kurumlarına ve 10 Adedi Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere Toplam
195 Adet Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/40) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 11) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Sayın milletvekilleri, Komisyon Raporları 10 ve 11
sıra sayılarıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Şimdi görüşmelere geçiyoruz.
ERKAN BAŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım bir söz
talebim var.
BAŞKAN – Buyurun.
ERKAN BAŞ (İstanbul) – İç Tüzük’ün 59’uncu maddesine
göre gündem dışı söz talep ediyorum.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, bugün bütçe görüşmeleri
özel gündemiyle toplantımızı başlatmış bulunuyoruz, dolayısıyla gündem dışı söz
talebini uygun bulmadım.
Toplantımıza devam ediyoruz.
ERKAN BAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, takdiriniz,
sizin yetkiniz dâhilinde söz vermeyebilirsiniz fakat bu durumda benim hakkım da…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Devam edelim Sayın
Başkan.
ERKAN BAŞ (İstanbul) - 63’üncü maddeye göre usul
üzerinde tartışma açmak istiyorum.
BAŞKAN – Evet, gündeme geçiyoruz.
ERKAN BAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, usul hakkında
bir tartışma açmak istiyorum.
BAŞKAN – Şimdi, yürütme adına bütçe sunuş
konuşmasını yapmak üzere…
ERKAN BAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, usul üzerinde
söz talebimiz var, usul tartışması açmak durumundasınız.
BAŞKAN - …Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Berat
Albayrak’a söz veriyorum.
ERKAN BAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, usul tartışması
açmak zorundasınız.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HAZİNE VE MALİYE BAKANI BERAT ALBAYRAK – Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi ve ekran başında bizleri
dinleyen yüce milletimizi saygıyla selamlıyorum.
2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile
2017 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın Plan ve Bütçe Komisyonundaki
görüşmeleri, malumunuz, yoğun bir çalışma temposu sonunda tamamlandı.
Öncelikle, yaptıkları tüm bu çalışmalar için Plan ve
Bütçe Komisyonunun çok değerli Başkan ve üyelerine, bu sürece önemli katkıda
bulunan bakan arkadaşlarıma ve kamu idarelerinin temsilcilerine teşekkür
ediyorum.
Bugünkü konuşmam makroekonomik gelişmeler, 2017 yılı
merkezî yönetim kesin hesabı, 2018 yılı merkezî yönetim bütçe gerçekleşmeleri,
2019 yılı merkezî yönetim bütçesi, kamu finansmanı, gelir politikaları ve
uygulamaları bölümlerinden oluşacaktır.
Sayın Başkan ve değerli vekiller; ilk olarak,
makroekonomik gelişmelere ilişkin değerlendirmelerimi sizlerle paylaşmak
istiyorum.
2017 yılında küresel ekonomi, üretim, yatırım ve
uluslararası ticarette güçlü bir performans gerçekleştirmişti. Ekonomik
aktivite 2018 yılına da güçlü bir başlangıç yapmış ancak kısa vadeli risklerin
belirginleşmesi ve yılın ortalarından itibaren göreceli bir ivme kaybı
yaşamıştır. Bu ivme kaybı özellikle gelişmekte olan ülkelerde farklılaşan
büyüme performanslarından kaynaklanmıştır. Amerika Birleşik Devletleri ve
Japonya ekonomileri olumlu bir görünüm sergilerken İtalya'daki bütçe açığı ve
kamu borç stokuna dair endişeler, Brexit kaynaklı belirsizlikler ve Amerika
Birleşik Devletleri kaynaklı gümrük tarifeleri uygulamaları ile avro
bölgesindeki ekonomik büyümenin yavaşlayabileceğine dair endişeler bu noktada
etkin hususlar olmuştur. Jeopolitik riskler ve sıkılaşan finansal koşullar da
değerlendirildiğinde IMF, OECD ve Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlar
2019 yılı küresel büyüme tahminlerini aşağı yönlü revize etmişlerdir.
Artan korumacılık söylemlerinin etkisiyle
uluslararası ticaret hız kaybetmektedir. 2017 yılında yüzde 5,2 büyüyen küresel
ticaret hacminin 2018 yılında yüzde 4,2; 2019 yılında ise yüzde 4 oranında
genişlemesi beklenmektedir. Gelişmiş ülkelerde artan istihdam, ABD'deki vergi
indirimleri ve hâlen destekleyici olan finansal koşullar ekonomik aktiviteyi
olumlu etkilemektedir. Gelişmiş ekonomilerin 2018 yılında yüzde 2,4; 2019
yılında ise yüzde 2,1 büyümesi beklenmektedir.
ABD ekonomisi, büyüme performansıyla gelişmiş ülkeler
arasında pozitif ayrışmaktadır. ABD ekonomisinin 2018 yılında yüzde 2,9; 2019
yılında ise yüzde 2,5 oranında büyümesi tahmin edilmektedir. Avro bölgesinde
ise 2017 yılında yüzde 2,4 bir oranla son on yılın en yüksek seviyesine ulaşan
ekonomik büyümenin 2018 yılında yüzde 2, 2019 yılında yüzde 1,9 büyümesi
beklenmektedir.
Küresel ticaretteki sınırlamalar ve faizlerdeki
yükselişe bağlı olarak sıkılaşan finansal koşulların gelişmekte olan ülkeleri
olumsuz yönde etkilemesi beklenmektedir. Bu nedenle, 2018 yılında gelişmekte
olan ülkelerin büyüme performansı finansal kırılganlıklarına bağlı olarak
ayrışmalar göstermektedir. Son dönemde düşen petrol fiyatları da özellikle
petrol ihracatçılarını olumsuz yönde etkileyecektir.
2017 yılında yüzde 4,7 büyüyen gelişmekte olan
ülkelerin aşağı yönlü riskleri dengeleyen güçlü iç ve dış talebin etkisiyle
2018 ve 2019 yıllarında da aynı oranda büyümesi beklenmektedir. Çin’in iç
talepteki zayıflama, ABD’yle yaşadığı ticari gerilim ve ekonomideki yapısal
dönüşüm sürecine bağlı olarak daha ılımlı bir büyüme performansı sergilemesi
beklenmektedir. Çin ekonomisinin 2018 yılında yüzde 6,6; 2019 yılında ise yüzde
6,2 büyümesi beklenmektedir.
2016 yılından bu yana petrol fiyatları artan talep,
jeopolitik riskler, üretim kısıtlamaları ve bazı petrol ihracatçısı ülkelere
yönelik yaptırımlar nedeniyle yıl içerisinde 85 dolar/varil (Brent) seviyesine
kadar yükselmiştir. Son dönemde ise küresel petrol talebindeki yavaşlama ve
ABD’nin İran’ın petrol ihracatına ilişkin yaptırımlar konusunda içinde
Türkiye’nin de olduğu 8 ülkeye geçici muafiyetler vermesi Brent petrolün 60
dolar seviyesine gerilemesinde etkili olmuştur.
2018 yılının ilk çeyreğinden sonra artan küresel
ticari gerilim, Amerika Merkez Bankası FED’in sıkılaştırıcı para politikası ve
doların güçlenmesiyle gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akımları ivme
kaybetmiştir. Önümüzdeki dönemde gelişmiş ülkelerde ekonomik büyümenin hız
kesmesi, ticari gerilimin azalması ve Avrupa Merkez Bankası ile Japonya Merkez
Bankasının parasal normalleşmeyi zamana yayması beklenmektedir. Bu çerçevede,
önümüzdeki dönemde gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akımlarının devam
edeceği ancak son yılların altında gerçekleşeceği öngörülmektedir.
Önümüzdeki döneme ilişkin olarak ticari gerilim, finansal
oynaklıklardaki artış ve yükselen borçlanma maliyetleri, küresel ekonomik
görünüm üzerinde baskı oluşturacak risk unsurlarıdır. Finansal piyasalarda
artan risk algısıyla elverişli finansal koşullar kademeli olarak sıkılaşmaya
devam edecektir. Orta vadede de küresel ekonomi açısından aşağı yönlü risk
faktörleri ağırlığını korumaktadır.
Sayın Başkan, değerli vekilleri; son birkaç yılda
yaşadığımız iç ve dış şoklar makroekonomik istikrarımızı olumsuz etkilemiştir.
Bu şokları bertaraf etmek amacıyla ekonomiyi canlandırmaya yönelik uygulamaya
koyduğumuz mali tedbirler, destekleyici makro ihtiyati politikalar, KGF
aracılığıyla sağlanan krediler ve olumlu dış konjonktürün etkisiyle 2017
yılında yüzde 7,4'lük güçlü bir büyüme performansı elde ettik. Bu büyüme
performansıyla Türkiye G20 ülkeleri arasında en hızlı büyüyen ülke olmuştur.
2018 yılının ilk yarısında da Türkiye ekonomisi
yüzde 6,2 büyüyerek küresel ve yerel ölçekteki birçok belirsizliğe rağmen güçlü
seyrini sürdürmüştür. Yılın ilk yarısında büyüme tarafındaki pozitif görünümün
devam etmesinde tüketim ve yatırım kanalından gelen güçlü katkılar belirleyici
olmuştur.
2018 yılının ikinci çeyreğinden itibaren gelişmekte
olan ülkelere yönelik risk algısının bozulması ve FED'in faiz artışlarıyla
uluslararası sermaye akımları yavaşlamıştır. Bu süreçte dış finansman
ihtiyacımızın yanında Türkiye ekonomisine ve Türk lirasına yönelik spekülatif
saldırılar neticesinde ülke risk primimiz yükselmiş ve Türk lirası değer
kaybetmiştir.
Finansal piyasalarda gözlenen bu dalgalanmaları
azaltmak, likidite sıkışıklığını gidermek, finansal istikrarı desteklemek ve
piyasaların etkin işleyişini sağlamak amaçlarıyla Türk lirası ve döviz
likiditesine yönelik gerekli tedbirler alınmıştır. Bu kapsamda, bankaların
“swap” işlemlerine yüzde 25 öz kaynak sınırı getirilmesi, mevduat hesaplarında
stopaj oranlarının ayarlanması, ihracat bedellerinin yurt içine getirilmesi ve
döviz olarak yapılan sözleşmelerin TL cinsinden hazırlanması gibi birçok önemli
adımlar atılmıştır. Bu tedbirlerin finansal piyasalar üzerindeki etkileri
olumlu şekilde görülmeye başlanmıştır.
Yılın üçüncü çeyreğinde kur ve faizde yaşanan
dalgalanmalarla birlikte dış finansman imkânlarının azalması neticesinde iç
talep ivme kaybetmiştir. Ancak aldığımız tedbirler ve uyguladığımız dengelenme
politikalarıyla ekonomideki olumsuzlukları en aza indirdik. İç talepteki
daralmayı mal ihracatı ve turizmdeki güçlü performansla dengeledik. Yeni
Ekonomi Programı’mıza göre sıkı para ve maliye politikaları uygulanarak
ekonomideki dengelenme süreci etkin bir şekilde yönetilecek, enflasyon, cari
işlemler ve dış finansman ihtiyacı kaynaklı risklerimizi minimize eden,
sürdürülebilir bir büyüme patikası izlenecektir. Bu doğrultuda büyümenin 2018
yılında yüzde 3,8; 2019 yılında ise yüzde 2,3 olarak gerçekleşmesini
öngörüyoruz.
Ekonomimizdeki güçlü büyümenin yanı sıra,
destekleyici iş gücü politikalarının etkisiyle istihdamda oldukça iyi bir
performans elde ettik. 2018 yılı Ocak-Ağustos döneminde ortalama yıllık
istihdam artışı 836 bin kişi olarak gerçekleşmiştir. Böylelikle 2018 yılı
Ağustos dönemi itibarıyla istihdam edilenlerin sayısı 29 milyona ulaşmıştır.
Bu dönemde iş gücü piyasasına yönelik uyguladığımız
teşvik ve politikalar istihdam artışlarına katkı sağlamaya devam etmiştir.
Ancak buna karşılık iş gücünün de artmasıyla işsizlik oranlarında bir miktar
yükseliş gözlenmiştir. 2018 yılı Ağustos dönemi itibarıyla manşet işsizlik
oranı yüzde 11,1 olarak gerçekleşmiştir. 2018 yılı genelinde iş gücü arzının
artmaya devam etmesi, ekonomik dengelenmenin belirginleşmesi ve yavaşlayan iç
talep nedeniyle işsizlik oranının bir miktar artarak yüzde 11,3 olarak
gerçekleşmesini öngörüyoruz. Önümüzdeki dönemde ekonomik aktivitedeki
yavaşlamaya rağmen, iş gücünün niteliklerinde ve iş olanaklarında sağlanacak
iyileşmeler ve uyguladığımız politikalar iş gücü piyasasını ve ekonomiyi desteklemeye
devam edecektir.
2016 yılından bu yana enflasyona dair gelişmelerde
temel olarak döviz kurundaki artış başta olmak üzere, enerji ve ithalat
fiyatları, işlenmemiş gıda fiyatları ile güçlü talep artışı belirleyici
olmuştur. Özellikle 2018 yılının ikinci çeyreğinde tüketici ve üretici
enflasyonu hızlı bir artış kaydetmiştir. Son enflasyon rakamları ise yüksek
enflasyona karşı atılan adımların ve Enflasyonla Topyekûn Mücadele Programı'nın
başarısını ortaya koymuştur. Yeni Ekonomi Programı sonrasındaki dengelenme
süreci kur ve faizlerden sonra enflasyon göstergelerinde de etkisini göstermeye
başlamıştır. Kasım ayı itibarıyla tüketici enflasyonu bir önceki aya göre yıllık
bazda 3,62 puan gerileyerek yüzde 21,62 olarak gerçekleşmiştir. Bu süreci, para
ve maliye politikalarımızdaki güçlü duruşla desteklemeye devam edeceğiz. Kasım
ayından sonra aralık ayında da devam edecek KDV ve ÖTV indirimlerinin ve enerji
fiyatlarında zam yapılmayacak olmasının etkisiyle enflasyonla mücadelede güçlü
bir performansı yakalayacağımıza inanıyoruz. Buna ilave olarak, kurun daha
istikrarlı patikaya oturması ve petrol fiyatlarındaki düşüş dezenflasyon
sürecini destekleyecektir. Böylece, YEP’teki 2018 yılı hedefimizi
yakalayacağımızı öngörüyoruz.
Ekonomideki dengelenme süreci dış talep yönünden
beklentilerimizden çok daha olumlu yönde seyretmektedir. 2017 yılında 157
milyar dolara yükselen yıllık ihracatımız, dış ticarette artan korumacılık ve
jeopolitik risklere rağmen, 2018 yılında bu artışı sürdürerek kasım ayında
yıllık bazda 168,1 milyar dolarla bugüne kadarki en yüksek değerine ulaşmıştır
ve inşallah, yıl sonu itibarıyla 170 milyar dolarlık hedefi de yakalayacaktır.
2018 yılının ilk on ayı itibarıyla en büyük ihracat pazarımız olan Avrupa
Birliği ekonomisine yönelik ihracatımız yüzde 15,5 artarak toplam ihracatımızın
yüzde 50,3’ünü oluşturmaktadır.
Turizmde yaşanan toparlanma, cari açığın düşmesinde
etkili olmuştur. Artan turist sayısına bağlı olarak turizm gelirlerimizde de
önemli artışlar yaşanmıştır. Ülkemizi ziyaret eden yabancı sayısı 2018 yılı
Ekim ayında yıllık bazda 38,9 milyon kişiyle rekor seviyelere ulaşmıştır.
Turizm gelirlerimiz de eylül ayında yıllık bazda bakıldığında 24,9 milyar dolara
ulaşmıştır. Bölgesinde bir cazibe merkezi hâline gelen ülkemizin önümüzdeki
dönemde bu rakamları çok daha yukarılara taşıyacağına inanıyoruz.
2018 yılının Mayıs ayından itibaren cari dengede çok
ciddi bir iyileşme yaşandığını görüyoruz. Ağustos ve eylül aylarında verilen
cari fazlalardan sonra ekim ve kasım aylarında da cari fazla vereceğimizi çok
yakında hep birlikte göreceğiz. Çekirdek cari denge olarak nitelendirilen altın
ve enerji hariç denge de 2018 yılı Haziran ayı itibarıyla bugüne kadar bu eğilimde
fazla vermeye devam etmiş, eylül ayında bu rakam 5,1 milyar dolar seviyesine
yükselmiştir. 2018 yıl sonunda cari açığın Yeni Ekonomik Program’la
öngördüğümüz 36 milyar doların da altına inmesini bekliyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son dönemde
finansal piyasalarda yaşanan dalgalanmalara karşın bankacılık sektörü sağlıklı
ve güçlü yapısını korumuş, finansal istikrarı ve reel ekonomiyi desteklemeye
devam etmiştir. Ayrıca, Yeni Ekonomi Programı’nda belirlediğimiz çerçevede
bankaların mali yapıları ve aktif kaliteleri yakından izlenmekte ve sektörün
mali yapısını güçlendirecek kapsamlı bir politika seti uygulanmaktadır.
Bankacılık sektörünün aktif kalitesinin en önemli göstergelerinden biri olan ve
sektörün kredi riskini gösteren kredilerin takibe dönüşüm oranı 2018 Ekim ayı
itibarıyla yüzde 3,5'tir. Sermaye yeterlilik oranı ise aynı dönemde yüzde 18,2
olarak gerçekleşmiştir. Bu oran, hedef oran olan yüzde 12'nin oldukça üzerinde,
yasal sınır olan yüzde 8'in 2 katından daha fazladır.
Küresel ekonomideki riskler ve yavaşlayan büyüme
ortamı göz önüne alındığında, Türkiye ekonomisinin sermaye akımlarındaki hızlı
değişimlere ve jeopolitik risklere karşı zayıf kalmasının önüne geçilmesi,
bütün bu çerçeve, güçlü duruş çok büyük bir önem arz etmektedir. Bu çerçevede,
içinde bulunduğumuz ekonomik dengelenme sürecinde yüksek borçlanma
maliyetlerini azaltacak, yatırımcı ve tüketici güvenini artıracak ve döviz kuru
istikrarını sağlayacak adımları attık ve atmaya devam ediyoruz. Bu süreçte
uygulayacağımız maliye politikaları, bütçe disiplini ve kamu tasarruflarının
artırılması makroekonomik temellerin güçlendirilmesi açısından büyük önem arz
etmektedir.
Türkiye, 2002 yılından bu yana uyguladığı mali
disiplin ve ihtiyatlı makroekonomik politikalarla kamu maliyesinde küresel
ölçekte örnek gösterilen bir ülke hâline gelmiştir. Kamu maliyesinde 2002
yılından bu yana yaptığımız reformlar sayesinde bütçe açıklarını ve borç
stoklarını çok düşük seviyelere indirdik. Küresel krizin yaşandığı 2009 yılı
hariç, son on dört yıldır genel devlet açığının gayrisafi yurt içi hasılaya
oranı Maastricht Kriteri olan yüzde 3'ün altında gerçekleşmiştir. Benzer
şekilde kamu borç yükümüz de tarihin en düşük seviyelerindedir. 2002 yılında
yüzde 72,1 olan kamu borç stokunun millî gelire oranı 2017 yılında yüzde 28,3
olmuştur.
2018 yılında kamu maliyesini, bir yandan mali alanı
ve enflasyonla mücadeleyi desteklerken diğer yandan yapısal, konjonktürel ve
sosyal ihtiyaçları karşılayacak şekilde yürüttük. Bu dönemde kamu gelirlerini artıran
önemli düzenlemeler yürürlüğe konulmuş, kamu giderlerinde tasarruf sağlayan
kararlar alınmış, yapılan vergi düzenlemeleriyle enflasyonla mücadeleye katkı
sağlanmıştır. Öte yandan, yatırım, üretim, istihdam ve ihracatı destekleyen
nakdi ve vergisel teşvikler sağlanmış, gelir dağılımını ve sosyal adaleti
pekiştiren düzenlemeler hayata geçirilmiştir. Ekonomik ve sosyal teşvikler mali
dengeler üzerinde bir miktar maliyet yaratmıştır.
Yeni Ekonomi Programı’nda mali disiplini ekonomi
politikasının temel çıpası olarak belirledik. Başta tasarruflar olmak üzere,
uygulamaya konulacak yapısal tedbirlerle merkezî yönetim bütçe açığının
gayrisafi yurt içi hasılaya oranını program dönemi boyunca yüzde 2'nin altında
tutacağız. Bu çerçevede, 2017 yılında yüzde 1,5 olarak gerçekleşen merkezî
yönetim bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranının 2018 yılında yüzde
1,9; 2019 yılında ise yüzde 1,8 olacağını öngörüyoruz. Buna bağlı olarak 2017
yılında yüzde 1,8 olan genel devlet açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranının
2018 yılında yüzde 2,4; 2019 yılında ise yüzde 1,6 olmasını hedefledik. Bu
oranlar yüzde 3 olan Maastricht Kriterlerinin oldukça altındadır, gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkelerin bütçe açıklarına kıyasla da oldukça düşük düzeydedir.
Benzer şekilde, kamu borç yükü de küresel ölçekte görece düşük bir seviyededir.
Son dokuz yılda kamu borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı OECD
ülkelerinde ortalama yüzde 108’ken, avro bölgesinde yüzde 88,2’yken gelişmekte
olan ülkelerde ortalama yüzde 42,3 gerçekleşmiştir. Buna göre, Türkiye'de kamu
borç yükü gelişmiş ülke ortalamalarının yaklaşık dörtte 1’i kadarken gelişmekte
olan ülkelerin ortalamasından da yaklaşık 11 puan daha düşüktür.
2017 yılı merkezî yönetim kesin hesabı:
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın bu
bölümünde, 2017 Yılı Kesin Hesap Kanun Tasarısı’na ilişkin bazı büyüklükleri
sizinle paylaşmak istiyorum.
2017 yılında, bütçe giderleri 678,3 milyar TL,
gayrisafi yurt içi hasılaya oranı da yüzde 21,8; bütçe gelirleri 630,5 milyar
TL, gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 20,3; bütçe açığı 47,8 milyar TL,
yine aynı şekilde gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 1,5; faiz dışı fazla
8,9 milyar TL, gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 0,3 olarak
gerçekleşmiştir.
2017 yılı bütçe giderleri, bütçe başlangıç tahminine
göre yüzde 5,1 oranında, yıl sonu gerçekleşme tahminine göre yüzde 0,7 oranında
artmıştır. Buna karşın bütçe gelirlerimiz bütçe başlangıç tahminine göre yüzde
5,4 oranında, yıl sonu gerçekleşme tahminine göre yüzde 3 oranında artış
göstermiştir.
2017 yılında 47,8 milyar TL olarak gerçekleşen bütçe
açığı başlangıçta öngörülen açığın 928 milyon TL üzerinde ancak yıl sonu
gerçekleşme tahmininin ise 13,9 milyar TL altında gerçekleşmiştir.
2018 yılı merkezî yönetim bütçe gerçekleşmelerine
baktığımızda, bu bütçe gerçekleşmelerine ilişkin yıl sonu beklentimiz şu
şekildedir: 2018 yılında merkezî yönetim bütçe giderlerinin 821,8 milyar TL,
bütçe gelirlerinin 749,6 milyar TL, bütçe açığının 72,1 milyar TL, faiz dışı
dengenin ise 4,3 milyar TL olarak gerçekleşeceğini tahmin ediyoruz.
2018 yıl sonu bütçe açığının 72,1 milyar TL’yle
bütçe başlangıç hedefinin 6,2 milyar TL üzerinde gerçekleşeceğini tahmin
ediyoruz. Bu açığın millî gelire oranının ise yüzde 1,9 olacağını öngörüyoruz.
Bütçe giderlerinin detaylarına bakacak olursak; 2018
yılında personel giderlerinin 200,3 milyar TL, sosyal güvenlik kurumlarına
devlet primi giderlerinin 34,4 milyar TL, mal ve hizmet alım giderlerinin 69,3
milyar TL, cari transferlerin 323,1 milyar TL, sermaye giderlerinin 78,7 milyar
TL, sermaye transferlerinin 17,3 milyar TL, borç verme giderlerinin 22,2 milyar
TL, faiz giderlerinin 76,4 milyar TL olarak gerçekleşmesini bekliyoruz.
2019 yılı merkezî yönetim bütçesine baktığımızda,
merkezî yönetim bütçe kanun teklifi hakkında konuşmamın önceki bölümlerinde de
sizlerle paylaştığım Yeni Ekonomi Programı kapsamında açıklanan ekonomik, mali
ve sosyal hedeflerle uyumlu olacak şekilde bir bütçe hazırladık.
2019 yılı bütçemize baktığımızda bütçe giderleri 961
milyar TL, faiz hariç giderler 843,7 milyar TL, bütçe gelirleri 880,4 milyar
TL, vergi gelirleri 756,5 milyar TL, bütçe açığı 80,6 milyar TL, faiz dışı
fazla 36,7 milyar TL olarak öngörülmüştür.
2019 yılı bütçe ödenekleri 2018 yılına göre yüzde 26
oranında artmaktadır. Bu artış yaklaşık 198 milyar TL’ye tekabül etmektedir.
Diğer kalemlerdeki artış ve azalışlar bir kenara bırakıldığında sadece 4
kalemdeki artış, bu artışın tamamı diyebileceğimiz 197 milyar TL’ye tekabül
etmektedir.
Bu kalemlerden birincisi, toplam bütçe harcamaları
içerisindeki payı yüzde 30,6 olan personel giderleridir. Personel ücretlerine
2019 yılı içerisinde yansıtılacak olan enflasyon farkı ödemeleri ile 2018
yılında kadroya geçen taşeron işçilerin ücret ödemeleri nedeniyle personel
giderleri geçen yıla göre yüzde 35,6 oranında artarak 216 milyar 570 milyon
TL’den 293 milyar 678 milyon TL’ye yükselmiştir.
İkinci kalem, toplam bütçe giderleri içerisindeki
payı yüzde 19,3 olan Sosyal Güvenlik Kurumuna yapılan transferlerdir. 2019 yılı
içerisinde emekli ve yaşlılık aylıklarına yapılacak enflasyon farkı dâhil
zamlar ile emeklilere verilecek bayram ikramiyeleri nedeniyle Sosyal Güvenlik
Kurumuna yapılan transferler yüzde 36,5 oranında artarak 135 milyar 684 milyon
TL’den 185 milyar 160 milyon TL’ye yükselmiştir.
Üçüncüsü, toplam bütçe giderleri içerisindeki payı
yüzde 11,9 olan, gelirden ayrılan paylardır. Gelirlerdeki artış nedeniyle
gelirden ayrılan paylar 2018 yılı ödeneklerine göre yüzde 27,2 oranında artarak
89 milyar 860 milyon TL’den 114 milyar 344 milyon TL’ye yükselmiştir.
Dördüncüsü, toplam bütçe giderleri içerisindeki payı
yüzde 12,2 olan faiz giderleridir. Faiz oranında ve döviz kurundaki yükselişe
bağlı olarak borçlanma maliyetlerindeki ve dış borç faiz ödemelerindeki artış
nedeniyle faiz giderleri 2018 yılına göre yüzde 63,6 oranında artarak 71,7
milyar TL’den 117,3 milyar TL’ye yükselmiştir.
2019 yılı bütçe giderlerinin ekonomik
sınıflandırmaya göre dağılımı ise şöyledir: Personel giderleri 247,3 milyar TL,
sosyal güvenlik kurumlarına devlet primi giderleri 43,4 milyar TL, mal ve
hizmet alım giderleri 67,6 milyar TL, sermaye giderleri 54,4 milyar TL, sermaye
transferleri 10 milyar TL, borç verme giderleri 21,7 milyar TL, yedek ödenekler
7,9 milyar TL, faiz giderleri 117,3 milyar TL’dir.
Merkezî yönetim bütçe gelirleri yüzde 17,4 artışla
880,4 milyar TL; vergi gelirleri yüzde 20 oranında artarak 756,5 milyar TL,
vergi dışı gelirlerin ise yüzde 4 oranında artarak 123,9 milyar TL’ye
ulaşacağını öngörüyoruz.
2019 yılı vergi gelirlerinin alt kalemlerine
baktığımızda, gelir vergisi 171,9 milyar TL, kurumlar vergisi 74,2 milyar TL,
dâhilde alınan KDV 70,7 milyar TL, özel tüketim vergisi 162,6 milyar TL,
ithalde alınan KDV 165,8 milyar TL, damga vergisi 20,8 milyar TL, harçlar 27,7
milyar TL, banka ve sigorta muameleleri vergisi 19 milyar TL, motorlu taşıtlar
vergisi 16 milyar TL, diğer vergiler 27,8 milyar TL olarak tahmin edilmiştir.
Sayın Başkan, değerli vekiller; 2019 yılı bütçesinin
temel özelliklerine baktığımızda, Yeni Ekonomi Programı’nda ortaya konulan
dengelenme sürecinin en temel destekleyicisi olacaktır bu bütçe. Maliye
politikası, para politikasıyla eş güdümlü olarak, enflasyon başta olmak üzere,
cari açık ve büyümeye ilişkin hedeflerle uyumlu olarak yönetilecektir.
Yeni Ekonomi Programı’nda ortaya koyduğumuz hedefler
doğrultusunda hazırladığımız 2019 yılı bütçesinin en önemli özelliklerinden
biri tasarruf bütçesi olmasıdır. Özellikle altyapı yatırımlarımız doygunluk
noktasına ulaştığı için öncelikli tasarruf alanımız burası oldu. Bir yandan
tasarruflar sayesinde kamu kaynaklarının verimsiz alanlara yönelmesinin önüne
geçilirken, diğer yandan memurumuzun, işçimizin, emeklimizin haklarını koruduk.
Daha önceki yıllarda olduğu gibi, 2019 yılı
bütçesinde de kadınlara, çocuklara, gençlere, yaşlılara ve engellilere
sağladığımız imkânları artırarak devam ettirdik.
Diğer taraftan, ihracata, teknoloji üretimine ve
turizme yönelik ayrılan kaynaklarda temel olarak kesinti uygulanmamıştır. Yeni
Ekonomi Programı’nda da ilan ettiğimiz gibi, 2019 yılı bütçesinden başlayarak
üç yıllık dönemde kaynaklarımızı öncelikli olarak ihracatı artıracak,
teknolojik ürün üretimi sağlayacak ve cari açığı azaltacak yatırımlara kanalize
edeceğiz. Bu kapsamda, daha önce ilan ettiğimiz bütçe disiplini ve sıkı maliye
politikası yaklaşımımız 2019 yılında da tavizsiz şekilde uygulanmaya devam
edilecektir.
Gelir tarafında tek seferlik gelir artırıcı tedbir
bu bütçede öngörmedik. Dönem içerisinde meydana gelebilecek tek seferlik
uygulamalar bütçemizi pozitif olarak etkileyecektir.
Bütçemizin en önemli özelliği sermaye giderlerinde
sağlayacağı ortalama yüzde 20'lik düşüşle arzu ettiğimiz ekonomik dengelenme
sürecine büyük katkı sağlayacak olmasıdır. Tek seferlik gelirlere dayanarak
kalıcı harcamalara bütçemizde yer vermedik ve bütçemizde yine en büyük payı
eğitime verdik.
Günümüzde nitelikli insan gücünün, bilimsel ve
teknolojik gelişmişliğin ön şartı eğitimdir. AK PARTİ hükûmetleri olarak daha
önceki yıllarda olduğu gibi, 2019 yılında da bütçemizdeki en büyük payı eğitime
ayırıyoruz. Eğitime ayırdığımız kaynağı 2019 yılında 161 milyar TL'ye
çıkarıyoruz. Böylelikle, bütçe giderlerinin yaklaşık yüzde 17'sini doğrudan
eğitime ayırıyoruz. Başka bir ifadeyle, 2019 yılında toplanan vergi gelirlerinin
yüzde 21'ini eğitime harcamış olacağız.
Sağlığa önem veriyoruz. Sağlık alanında yaptığımız
reformlarla vatandaşlarımıza sunduğumuz sağlık hizmetinin kalitesini artırıyor
ve her bir vatandaşımız için ulaşılabilir olmasını sağlıyoruz. Bu kapsamda,
ruhen ve bedenen sağlıklı nesillerin yetişmesi için sağlık alanındaki
harcamalarımızı da artırdık. Bu amaçla 2019 yılında bütçemizden sağlığa
yaklaşık olarak 157 milyar TL kaynak ayırdık. 2002 yılında yüzde 11,3 olan
sağlık harcamalarının bütçe içerisindeki payını 2019 yılında yüzde 16,3'e
çıkardık.
2019 yılında özel sektörün yenilikçi ve üretken
yatırımlarını destekleyecek yatırımlara önem veriyoruz. 2019 yılında bütçeden
yatırımlar için 65,1 milyar TL kaynak ayırıyoruz.
Hükûmetlerimiz döneminde yerel yönetimlere daha
fazla önem verdik. Kamu hizmetlerinin sunumunda yerel yönetimlere daha çok
görev ve sorumluluk vererek merkezden yürütülen birçok hizmetin mahallinde daha
etkin ve verimli sunulmasını sağladık. Yerel yönetimlere verdiğimiz bu önem
doğrultusunda iktidarımız döneminde yerel yönetimlere bütçeden ayrılan kaynak
miktarı da artırılmıştır. Bu kapsamda büyükşehir ve diğer belediyelerimiz ile
il özel idarelerimize ayırdığımız kaynağı yüzde 28,4 artırarak 93,6 milyar TL
seviyesine ulaştırıyoruz.
Sosyal yardımlar hız kesmeden devam ediyor.
Hükûmetlerimiz döneminde ekonomik büyüme sayesinde elde ettiğimiz refah
artışından ülkemizin her sosyal kesiminin pay almasını sağladık. Sosyal
yardımlar alanında reform olarak nitelendirebileceğimiz birçok yeni uygulamayı
hayata geçirdik, sosyal yardım programlarını çeşitlendirdik. Bu kapsamda 2019
yılı bütçemizde sosyal harcamalar için ayırdığımız kaynak miktarını 62,1 milyar
TL'ye çıkardık. Bu tutar 2019 yılı bütçesinin yüzde 6,5'ine denk gelmektedir.
Oysa 2002 yılında bu oran o günün bütçesinin yalnız ve yalnız, sadece yüzde
1,3’üydü ve ayırdığımız kaynak hissesi sadece 1,6 milyar TL’ydi. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Tarımı desteklemeye devam ediyoruz. 2019 yılında
bütçemizden yatırım ödenekleri dâhil tarıma ayırdığımız kaynak toplamı 26,5
milyar TL'dir ve bu kapsamda; tarımsal destek programları için 16,1 milyar TL,
tarım sektörü yatırım ödemeleri için 5,1 milyar TL, tarımsal kredi
sübvansiyonu, müdahale alımları, tarımsal KİT'lerin finansmanı, ihracat
destekleri ve diğer tarımsal destekler için 5,3 milyar TL kaynak ayırıyoruz.
Reel sektörü desteklemeyi sürdürüyoruz. 2019 yılında
da özel sektör öncülüğünde büyüme stratejimizi sürdürüyoruz ve bu kapsamda,
reel kesim destekleri için bütçemizden 32,8 milyar TL kaynak ayırıyoruz.
Yurt içi tasarrufları teşvik etmeye devam ediyoruz.
Yurt içi tasarruf oranının artırılması, Hükûmetimizin ekonomi politikasının
önemli bileşenlerinden bir tanesidir. Yurt içi tasarrufların artırılması
yoluyla sürdürülebilir yüksek büyümeyi sağlamayı hedefliyoruz. Bildiğiniz
üzere, bu amaçla attığımız adımlardan biri de 2013 yılı itibarıyla geçiş
yaptığımız Bireysel Emeklilik Sistemi’nde doğrudan devlet katkısı sistemidir.
2019 yılında Bireysel Emeklilik Sistemi kapsamında devlet katkısı tutarı için
bütçemizden 4,1 milyar TL kaynak ayırdık. 2019 yılı sonunda bütçeden karşılanan
toplam devlet katkısı tutarı da 19,4 milyar TL'ye ulaşmış olacaktır ve bugün
itibarıyla, Bireysel Emeklilik Sistemi’ndeki katılımcı sayısı 7 milyon kişiye,
birikmiş fon tutarı ise devlet katkısı dâhil 87 milyar TL'ye yaklaşmıştır.
Çalışanlarımızın mali ve sosyal haklarını
iyileştirdik. İktidara geldiğimiz 2002 yılı sonundan bu yana kamu
görevlilerimizin mali ve sosyal haklarında ciddi iyileşmeler sağladık, onların
yaşam standartlarını yükselttik ve yükseltmeye de devam edeceğiz.
2002-2018 Kasım döneminde kamu görevlilerimizin
aylık ve ücretlerinde enflasyonun oldukça üzerinde artış sağladık. Nitekim,
aile yardımı ödeneği dâhil en düşük memur maaşı 2002 Aralık ayında 392 TL iken
2018 Kasım ayında 3.133 TL'ye çıkarıldı ve artış oranı yüzde 699'a ulaştı. Aile
yardımı ödeneği dâhil ortalama memur maaşı 2002 Aralık ayında 578 TL iken 2018
Kasım ayında 3.806 TL'ye çıkarılarak artışı yüzde 559'a ulaştırıldı. Muhtar
aylığı 2002 Aralık ayında 97 TL iken 2018 Kasım ayında 1.726 TL'ye çıkarıldı ve
bu artış yüzde 1.673 seviyesine ulaştı. Güvenlik korucu ücretleri 2002 Aralık
ayında 236 TL iken 2018 Kasım ayında 1.727 TL'ye çıkarılarak artış yüzde 631'e
ulaştırıldı ve aynı dönemde gerçekleşen enflasyona baktığımızda da yüzde 349,5
olmuştur.
2018 yılı nakit ve borç yönetimine ilişkin
gelişmelere baktığımızda, ülkemizde son on altı yılda uygulanan mali disiplin
sayesinde kamunun borç yükü oldukça düşük seviyelere indirilmiştir. AB tanımlı
genel yönetim borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 2002 yılı sonu
itibarıyla yüzde 72,1 seviyesinde iken 2018'in ikinci çeyreği itibarıyla yüzde
29,2 seviyesine gerilemiştir ve bu oran, 2018 yılı birinci çeyreği itibarıyla
Avrupa Birliği Bölgesi’nde yüzde 81,5 seviyesindedir.
Diğer taraftan, bu dönem içerisinde sadece borç yükü
azaltılmamış, aynı zamanda borcun vadesi uzamış ve borç stokunun yapısı
iyileştirilmiştir. Merkezî yönetim brüt borç stoku içerisindeki değişken faizli
senetlerin payı 2002 yılındaki yüzde 51,1 seviyesinden 2018 yılı Ağustos ayı
itibarıyla yüzde 23,8 seviyesine gerileyerek borç stokumuzun faiz oranına olan
duyarlılığı önemli ölçüde azaltılmıştır.
Uygulanan ihtiyatlı makroekonomik politikalar
sayesinde hazine borçlanma gereksinimi azaltılmıştır. 2018 yılı için açıklanan
Hazine Finansman Programı’nda yüzde 110 seviyesinde öngörülen iç borç çevirme
oranının yaşanılan tüm finansal saldırılara rağmen yüzde 95 seviyesinde
gerçekleşmesi planlanmaktadır.
Ülkemize karşı gerçekleştirilen spekülatif ataklara
karşı devreye aldığımız güçlü aksiyon adımlarıyla, oluşturulmak istenen negatif
havayı elhamdülillah dağıttık. Ekonomi yönetimi içerisinde yer alan tüm kurum
ve kuruluşlarımızla kurduğumuz güçlü koordinasyon ve sinerji bu dönem elde
edilen başarının en büyük sebebi olmuştur.
Spekülatif saldırılara karşı aldığımız tedbirlerle
tüm paydaşların süreçten en az zararla çıkmasını sağladık. Bunun yanında,
göstergelerdeki negatif seyri kırdık ve bir ayı aşkın süre göz önüne
alındığında, gelişmekte olan ülkeler arasında para birimi ve CDS primlerindeki
pozitif ayrışmayla öne çıkan ülke olduk.
Bu sürecin sonunda sermaye piyasalarında geçtiğimiz
ekim ayı içerisinde, altı ay aradan sonra dolar cinsinden çok başarılı bir
tahvil ihracı gerçekleştirdik. İhraç miktarının 3 katının üzerinde taleple
karşılaştık. Küresel finans sistemindeki dalgalanmaların bu denli yüksek olduğu
bir dönemde ihraç tutarının 3 katından fazla gerçekleşen bu talep piyasaların
ve yatırımcıların ülkemiz ekonomik temellerine duyduğu güvenin bir göstergesi
olması açısından gayet önemlidir.
Bu ihracın ardından kasım ayında avro cinsinden yine
oldukça başarılı bir tahvil ihracı daha gerçekleştirdik. Bu ihraçta da 200’den
fazla yatırımcı ihraç tutarının yine 3 katından fazla talep gösterdi.
Son olarak sermaye piyasalarının geliştirilmesi ve
derinleştirilmesi stratejisi kapsamında Türkiye’nin ilk ve en büyük varlığa
dayalı menkul kıymet ihracını geçtiğimiz hafta gerçekleştirdik. 4 banka
tarafından sonuçlandırılan ihraca 118 farklı yatırımcıdan toplam 2,43 kat talep
geldi ve 4 bankaya çok önemli bir yeni finansal likidite altyapısı oluşturulmuş
oldu. İhraç edilen varlığa dayalı menkul kıymetler JCR Eurasia tarafından
“yüksek düzeyde yatırım yapılabilir” kategoride değerlendirildi, uzun vadeli
notu da AAA olarak belirlendi.
Bu başarılı tahvil ihraçları, atılan adımların ve
Yeni Ekonomi Programı’mızın küresel finans çevrelerinde ne kadar güçlü karşılık
bulduğunu ortaya koymuştur. Özellikle ağustos ayından sonra görülen piyasa
oynaklığını dikkate alarak etkin borç yönetimi çerçevesinde piyasalara arz
edilen iç borçlanma senet miktarını azaltarak, borçlanma vadesini kısaltarak ve
senet çeşitlerini piyasa koşullarına göre revize ederek geçici piyasa
oynaklığına karşı çok sıkı ve ciddi önlemler aldık.
2018 yılı içerisinde yatırımcı tabanının
genişletilmesi ve yatırım enstrümanlarının çeşitlendirilmesi amacıyla bireysel
yatırımcılara yönelik çalışmalara hız verilmiş olup bu kapsamda yurt içinde
altın tahvili ve altına dayalı kira sertifikası ihracı gerçekleştirilmiştir ve
önümüzdeki çok kısa süre içerisinde yine Hazine garantili bir altın tahvili ve
altına dayalı kira sertifikası ihracı daha gerçekleştirilecektir.
Vatandaşlarımızın devlet garantisi altında olan ve kendilerine hem faizli hem
de faizsiz yatırım imkanı sağlayan bu ihraçlara teveccühünün de çok daha güçlü
olacağına inanıyoruz.
Kamu kurumlarının mali kaynaklarının yönetimini tek
elde toplayacak Tek Hazine Kurumlar Hesabı 17 Ekim tarihi itibarıyla uygulamaya
geçirilmiştir ve önümüzdeki dönemde adım adım kurumların sayısının artmasıyla
birlikte kapsamı genişletilecek olan Tek Hazine Kurumlar Hesabı’yla kamu nakit
kaynakları Hazine tarafından tek bir hesapta izlenerek yaklaşık 40 milyar
TL'lik kamu kaynağı tek hesap üzerinden çok daha etkin ve verimli bir şekilde
yönetilecektir. Bu sayede kamu borç ve nakit yönetiminde etkinlik artırılacak,
kamunun borçlanma maliyetleri çok daha aşağıya düşürülecektir. Tek elde
toplanacak nakit rezervinin en uygun finansal araçlarla nemalandırılması
sayesinde yıllık 3 ila 4 milyar TL asgari bir tasarruf elde edilecektir.
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’nda belirlenen limitler
ile Hazine garantileri ve borç üstlenim taahhütlerinden kaynaklanabilecek
riskleri sınırlandırdık. 2019 Yılı Bütçe Kanunu’nda 2019 yılında öngörülen
kredi talepleri ve gerçekleştirilmesi planlanan projeler dikkate alınarak
Hazine garantili imkân ve dış borç ikrazı limiti 4,5 milyar dolar ve borç
üstlenim taahhüt limiti de 4,5 milyar dolar olarak belirlenmiştir. Hâlihazırda
7 ulaştırma projesi için 15,4 milyar dolar tutarındaki krediye borç üstlenim
taahhüdü sağlanmıştır. Hazine geri ödeme garantili kredi stoku ise 2018 yılı
Haziran sonu itibarıyla 14,1 milyar ABD doları seviyesine ulaşmıştır. Hazine
garantilerinden ve borç üstlenim taahhütlerinden kaynaklanabilecek koşullu
yükümlülükler kapsamındaki risklerin borç stokuna, borcun sürdürülebilirliğine
ve mali disipline muhtemel etkileri çeşitli senaryo analizleri ve araçlar
vasıtasıyla ölçülmekte ve çok yakından takip edilmektedir.
2018 yılında kamu kurum ve kuruluşlarımızın Yılı
Yatırım Programı’nda yer alan projeleri ile bankacılık kesimi aracılığıyla özel
sektörün finansmanına yönelik dış finansman çalışmalarımız devam etmiştir. Bu
çerçevede, 2018 yılının geri kalan bölümünde Hazine geri ödeme garantisi
altında toplam 1 milyar 887 milyon dolar ve Bakanlığımızın borçlu olduğu 183
milyon dolar olmak üzere toplam 2 milyar 70 milyon dolar tutarında dış
finansman sağlanmıştır.
Gelir politikaları ve uygulamalara baktığımızda,
gerçekleştirdiğimiz tüm bu çerçevedeki uygulamalar ve son dönemde temel
politika önceliklerimiz çerçevesinde bilhassa imalat ve üretim faaliyetlerinin
teşvikine yönelik olarak vergisel alanda birçok düzenlemeyi hayata geçirdik.
2017 ve 2018 yıllarında imalat sektöründe gerçekleştirilen yatırımlara, ilave
kurumlar vergisi ve KDV desteği sağladık. Bu yatırımlar için; yatırıma katkı
oranını 15 puan artırdık, yatırıma katkı tutarının tamamının diğer kazançlardan
indirilmesine imkân sağladık, indirimli kurumlar vergisi oranını sıfıra indirdik,
inşaat harcamaları nedeniyle ödenen KDV'nin daha hızlı iadesine imkân tanıdık.
Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülen kanun
teklifiyle, imalat sanayi yatırımlarına sağlanan yukarıdaki teşvik unsurlarının
2019 yılında da uygulanması öngörülmektedir.
Makine ve teçhizat yatırımlarını daha güçlü
destekliyoruz ve bu kapsamda, imalat sanayisinde yeni makine ve teçhizat
alımlarını 2019 yılı sonuna kadar KDV'den istisna ettik. AR-GE, yenilik ve
tasarım faaliyetlerinde yeni makine ve teçhizat alımlarını KDV'den müstesna
tuttuk. Ve yine, imalat sanayisinde, AR-GE ve tasarım faaliyetlerinde ve
yatırım teşvik belgeli yeni yatırımlarda kullanılmak üzere alınan makine ve
teçhizatın amortisman süresini yarıya indirdik.
Ekonomik canlanmaya katkı sağlamak amacıyla, konut
ve iş yeri teslimlerindeki KDV oranını yüzde 8'e, taşınmaz alım satımlarındaki
tapu harcı oranını yüzde 3’e indirdik; ikisinin düşürülmesiyle birlikte
uygulanan indirimleri yıl sonuna kadar uzattık. Yıl sonuna kadar mobilyada
yüzde 18 oranındaki KDV oranını yüzde 8’e, beyaz eşyadaki yüzde 6,7 oranındaki
ÖTV oranını sıfıra düşürdük. Yıl sonuna kadar uygulanmak üzere, motor hacmi
1600 cc’nin altında olan taşıtların ÖTV oranlarında 15’er puan indirim yaptık,
ticari araçlarda yüzde 18 olarak uygulanan KDV oranını yüzde 1’e indirdik.
Uygulamakta olduğumuz istihdam politikalarına katkı
sağlamak ve işsizliği azaltmak amacıyla çok önemli düzenlemeler yaptık.
2018-2020 yıllarında işe alınacak her bir işçi için asgari ücret üzerinden
ödenmesi gereken tüm SGK primleri ve vergileri on iki ay boyunca devlet olarak
karşılıyoruz. Kadın, genç ve engelli istihdamı ise bu teşvikten on sekiz ay
boyunca yararlanmaktadır.
İmalat ve bilişim sektöründe işe alınacaklar için
SGK prim desteği 2.029,5 TL’ye kadar çıkabilmektedir. İmalat sektöründe 2018
yılında ilk defa istihdam edilecek her genç çalışan için iki ayda bir olmak
üzere 883 TL vergi ve prim desteği, 1.603 TL ücret desteği olmak üzere toplam
2.486 Türk lirası tutarındaki tüm maliyetler devletimiz tarafından karşılanmaktadır
Sayın Başkan, değerli vekiller; mükelleflerimizin
vergiye gönüllü uyumunu güçlendirmek, zor günlerinde de devlet olarak yanında
olduğumuzu göstermek için çok önemli düzenlemeleri hayata geçirdik. Vergisini
düzenli olarak ödeyen mükelleflerimize, hesaplanan gelir ve kurumlar vergisinin
yüzde 5’i oranında indirim imkânı getirdik. Zor durumda kalan vergiye uyumlu
mükelleflerimize destek olmak için vergi borçlarını altmış aya kadar vade ve
düşük faiz oranıyla ödeme imkânını getirdik.
Uygulamakta olduğumuz vergi politikalarıyla sosyal
ve çevresel politikalara da destek olmaya devam ediyoruz. İşte, bu kapsamda,
net asgari ücretin vergi tarifesi sebebiyle dönem başında belirlenen miktarın
altına düşmesini kalıcı olarak önledik. İşverenlerce kadın hizmet erbabına
sağlanan kreş hizmetlerini ise gelir vergisinden istisna ettik. Kreş hizmeti
verilmeyen durumlarda ise kreşlere ödenen tutarın aylık olarak asgari ücretin
yarısına kadar olan kısmını gelir vergisinden muaf tuttuk.
16 yaş ve üzerindeki ikinci el araçlarını 2019 yılı
sonuna kadar hurdaya çıkarmak suretiyle trafikten çeken araç sahiplerine yurt
içinden yeni araç alımında 10 bin TL'ye kadar ÖTV indirimi sağladık.
Şehir içi ticari yolcu taşımacılığında kullanılan
taşıtlar ile yük taşımacılığında kullanılan taşıtların 30 Haziran 2019 tarihine
kadar özel tüketim vergisi ödenmeksizin yenilenebilmesini mümkün kıldık.
Kayıt dışı ekonomiyle etkin mücadeleye devam
ediyoruz. Kayıt dışı ekonominin azaltılması için planlı mücadelemizi yürütmeye
devam ediyoruz. Mükelleflerin uyum düzeyinin artırılarak uyumlu mükellefler
aleyhine oluşabilen haksız rekabetin önlenmesi ve kayıtlı ekonominin teşvik
edilmesi amacıyla Gelir İdaresi Başkanlığı bünyesinde yeni bir veri ve risk
analizi merkezi kuruyoruz. Kurulacak bu merkezde, farklı veri kaynaklarından
elde edilen bilgilerle, faaliyet grupları ve sektörler itibarıyla analizler
yapılmak suretiyle vergilemede muhtemel risk alanları tespit edilecektir. Bu
yıl tamamlamayı hedeflediğimiz yeni bir eylem planı çerçevesinde kayıt dışı ekonomiyle
mücadele çalışmalarımıza daha da güçlü devam edeceğiz.
Bunun yanında, elektronik uygulamaları
yaygınlaştırmaya devam ediyoruz. Vergi beyannamelerinin verilmesi, tahsilat
işlemleri, defter ve belgeler dâhil olmak üzere, vergi kanunlarımızın mükelleflere
getirdiği yükümlülüklerinin neredeyse tamamının artık elektronik uygulamalar
vasıtasıyla gerçekleştirilebilmesini sağladık. Bunun yanı sıra, idari
işlemlerimizi de elektronik ortama taşıdık. Kurduğumuz e-Tebligat sistemiyle,
yaklaşık 30 milyon adet tebliğ belgesini elektronik ortamda tebliğ ettik ve
yaklaşık 300 milyon TL tasarruf sağladık.
Defter beyan sistemini uygulamaya geçirdik.
Özellikle serbest meslek erbabı, işletme hesabı esasına göre defter tutan
mükellefler ile basit usule tabi olan mükelleflerin kayıtlarının elektronik
ortamda tutulmasına imkân veren defter beyan sistemini hayata geçirdik. Bu
kapsamda yaklaşık 2,1 milyon mükellefin gelir ve gider kayıtlarının portal
üzerinden elektronik ortamda tutulmasını, beyannamelerin kullanıcı dostu arayüzler
vasıtasıyla sistem üzerinden doldurulmasını hedefliyoruz. Böylece, küçük
ölçekli mükelleflerimizin vergiye uyum maliyetlerini azaltıyoruz. Katma değer
vergisi mükelleflerimizin iade taleplerini hızlı bir şekilde sonuçlandırmasını
sağlıyoruz. İşte bu kapsamda, KDV iadelerinin hızlı ve doğru yapılabilmesini
sağlamak için yoğun bir çalışma ortaya koyuyoruz. İşte bu kapsamda, daha önce
yapmış olduğumuz hizmetlere ilave olarak belirli şartları sağlayan
mükelleflerimizin, yeminli mali müşavirlerce hazırlanmış KDV iadesi tasdik
raporuyla talep ettikleri KDV iade tutarlarının yüzde 50’sinin yapılacak ilk
kontrollere göre on iş günü içerisinde teminat alınmaksızın iade edilmesini,
kalan tutarın da daha sonra yapılacak kontroller çerçevesinde iade edilmesini
öngören bir sistemi önümüzdeki yıl itibarıyla başlatıyoruz.
Mükellef Hizmetleri Merkezini etkinleştiriyoruz.
Vergisel konularda anlaşılabilirliğin sağlanması, mükelleflerin hak ve ödevleri
konusunda bilgilendirilmesi yoluyla vergi bilincini ve gönüllü uyumu daha da
artırmak üzere Mükellef Hizmetleri Merkezini yeniden yapılandırıyoruz.
İnteraktif vergi dairesinin kapsamını
genişletiyoruz. Vergi dairesine gidilerek yapılan işe başlama bildirimi, adres
değişikliği gibi birçok işlemi elektronik ortama taşıyarak vergi dairesine
gitmeden yapılabilir hâle getirdik ve bu sayede, vergisel işlemlerde kolaylık,
hız ve etkinlik sağladık.
Dünya Bankasının hazırladığı rapora göre, İş Yapma
Kolaylığı Endeksi’nde Türkiye, 2018 yılında 190 ülke arasında bir önceki yıla
bakıldığında 17 basamak yükselerek 60’ıncı sıradan 43’üncü sıraya yükselmiştir.
Raporda, Türkiye, iş yapma kolaylığı açısından en büyük ilerleme kaydeden
ülkelerin arasında gösterilmiştir.
Sayın Başkan, değerli vekiller; çifte
vergilendirmeyi önleme anlaşmalarının sayısını artırıyoruz. Türk
müteşebbislerin diğer ülkelerde vergisel yönden öngörülebilir ve kurallara
bağlanmış bir ortamda çifte vergilendirme riski olmaksızın ticari, mesleki
faaliyetlerini sürdürmelerine ve her türlü yatırımda bulunmalarına imkân tanımak;
benzer şekilde, yabancı müteşebbislerin ve yatırımcıların da aynı koşullarda
ülkemize güven içinde gelmelerini sağlamak amacıyla çifte vergilendirmeyi
önleme anlaşmaları imzalamaktayız. Bu kapsamda imzalanan anlaşma sayımız 90’a
ulaşmış olup bunlardan 85 tanesi yürürlüktedir, diğer anlaşmalarınsa onay
süreci devam etmektedir.
Gelir politikalarımızı, 2019 yılında gerekli mali
alanın temini suretiyle makroekonomik dengelenme sürecinin desteklenmesi; 2020
ve 2021 dönemindeyse kamu harcamaları için ihtiyaç duyulan finansmanın
sağlanması, sosyoekonomik kalkınma ve adaletin daha da güçlendirilmesi,
ekonominin uluslararası düzeyde rekabet gücünün artırılması ve yurt içi
tasarruflara katkı sağlanması hedefleri doğrultusunda yürütmeye devam edeceğiz.
Yeni Ekonomi Programı’nda gelir politikalarına yönelik yer verdiğimiz hedefler
çerçevesinde, önümüzdeki dönemde mali disiplinin hassasiyetle korunması ekonomi
politikalarımızın en öncelikli hedefi olacaktır. Vergi sisteminin daha basit,
etkin, geniş tabanlı ve daha adil bir yapıya kavuşturulmasına ve vergi
mevzuatının sadeleştirilmesine yönelik çalışmalarımıza çok daha hızlı ve güçlü
adımlarla devam edeceğiz. Etkinliği olmayan istisna, muafiyet ve indirimleri
kademeli olarak kaldıracak ve mecbur olmadıkça yeni istisna, muafiyet ve
indirim getirmeyeceğiz. Mükelleflerimizin vergiye uyum seviyelerini
güçlendirecek ve kayıtlı ekonomiye geçişi hızlandıracağız. Gelir
politikalarımız ile ihracat odaklı ve teknoloji tabanlı bir üretim modeli
çerçevesinde, nitelikli yatırımları, katma değerli üretimi, istihdamı ve
ihracata dayalı büyümeyi destekleyerek ekonomimizin rekabet gücünü daha da
geliştireceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 yılından
bu yana yürüttüğümüz ekonomi politikalarıyla yatırım, üretim, istihdam ve
ihracatı çok güçlü bir şekilde destekledik. Ekonomide büyüme ve kalkınmayı
önceliklendirerek vatandaşımızın refahını ve ülkemizin geleceğini her daim
gözettik. Özellikle, kamu maliyesinde ve bankacılık alanında elde ettiğimiz
kazanımlar ile dalgalanmalara karşı attığımız doğru adımlar sayesinde başta 15
Temmuz hain darbe girişimi olmak üzere pek çok iç ve dış şoku atlatmayı
başardık. İçinde bulunduğumuz süreçte ekonomide yaşanan dengelenmenin ardından
Türkiye’yi yüksek gelirli ülkeler grubuna yükseltecek, küresel bir güç olma
yolundaki ilerleyişini destekleyecek yapısal reform öncelikli politikalarımız
devam edecektir. 2019 yılı bütçesinde de temel ilkemiz olacak mali disiplin,
dengelenme bu sürecin en temel destekleyicisi olacaktır.
Uyguladığımız tasarruf politikasının yapısal
değişikliklerle kalıcı hâle gelmesi sağlanacaktır. Kamu maliyesinde en temel
hedeflerimizi, mal ve hizmet, sermaye, yatırım ve cari transferler ile faiz
giderlerinin azaltılması ve kamu gelirlerinin artırılması olarak belirledik.
Farklı bir siyasi yapı ya da konjonktürde belki de
etkisi birkaç yıl sürecek bu dönemi, elhamdülillah, üç dört ay gibi bir sürede
atlattık. Çok iyi bir performansla spekülatif saldırıların öncesindeki
göstergelere ulaştık. Yaklaşık son iki ayda CDS primlerinde, faizlerde
sağladığımız gelişmelerle dünyada en pozitif ayrışan ülke olduk. Yapılan
spekülatif kur atakları sonucunda 7,20’lere kadar yükselen kurda normalleşme
süreciyle 5,14 seviyelerine kadar geri çekilme sağladık.
Yıl sonu itibarıyla, negatif volatilitenin büyük
oranda önüne geçtik. İki yıllık faizlerde yüzde 26’lardan yüzde 20’nin altına,
benzer şekilde, beş yıllık kâğıtlarda yüzde 26’lardan yüzde 16-17’lere, on
yıllık kâğıtlarda ise yüzde 22 seviyesinden yüzde 15-16 seviyelerine gerileme
sağladık.
Kredi faizlerinde de yüzde 45’lere kadar gerçekleşen
yükselişi kırdık ve faizlerde bugün itibarıyla yüzde 25’lerin altına inen bir
sürece geldik. Dengelenme süreci, hedeflerimiz doğrultusunda güçlü bir şekilde
devam etmektedir.
On altı yıldır, bu ülkeye çok büyük hizmetler, çok
büyük reformlar kazandırdık ve ekonomimizi yaklaşık 4 katından fazla büyüttük.
Türkiye, son on altı yılda çok güçlü bir performansla büyüdü. 2002’de 36 milyar
dolar olan ihracatımız 2018 yılı sonu itibarıyla 170 milyar dolar seviyesine
ulaşıyor. Gayrisafi yurt içi hasılamız 236 milyar dolardan 851 milyar dolara
çıktı. AK PARTİ’nin ekonomik karnesine baktığımızda bu resmi çok net bir
şekilde görüyoruz. Her dönem günün koşullarında yaşanan tüm bu saldırılara
rağmen, AK PARTİ iktidarları yapılması gerekenin en iyisini ortaya koymaya
çalışmıştır ve sonunda da her daim milletimizin teveccühüne mazhar olmuştur.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Türkiye, küresel ekosistemin paradigmalarının
değiştiği bu dönemde siyasetten ekonomiye, iktisadi hayattan üretim ve tüketim
alışkanlıklarına kadar her şeyi gözden geçirip güncellemek durumundadır. İşte,
biz ekonomik hedeflerimizle birlikte değişim vurgusunu bunun için yaptık.
Küresel finansal sistemin nereye evrildiğini gayet iyi biliyor ve yakından
takip ediyoruz ve son beş yıla baktığımızda, Mayıs 2013’ten bugüne baktığımızda
politika faizlerinin yüzde 4,52’yle cumhuriyet tarihinin en düşük seviyesinde
olduğu günleri gördük ve özellikle yüzde 70’ler seviyesinde olan bu oranların
AK PARTİ iktidarları döneminde bu oranlara indiğini gördük.
Tüm finansal ve makro ekonomik göstergeler Türkiye
tarihinin en iyi seviyelerini gösteriyordu. Yatırım için, sanayi atılımı için
hiç olmadığı kadar elverişli bir dönemi yaşıyordu. Önünde muhteşem bir yol,
büyük hedefler vardı. O günlerde başlatılan plan ve bu planlar çerçevesi
içerisinde Türkiye son beş yılda neler yaşadı? Gezi, 17-25 komplosu, çözüm
sürecini bitiren saldırılar, sınırımızın hemen dibinde kurulmak istenen terör
devleti, Orta Doğu'da huzuru bozsun diye üretilen DEAŞ, FETÖ'nün onlarca ihanet
girişimi ve 15 Temmuz. Biz tüm bunlarla mücadele ederek hem bu milletin
özgürlüğünü, bu ülkenin demokrasisini kurtarmaya çalıştık hem de ekonomimizi
güçlü kılmak, yaşanan süreçlerden etkilenmeden çıkmak için çok daha fazla
çalıştık. İşte, bu fotoğrafı daha net bir şekilde ortaya koymak gerekirse 4,54
seviyesinden başlayan bu faizler Gezi süreciyle birlikte 4,5’ten 8,5’lere
neredeyse 2 katı arttı, hemen ardından devreye giren 17-25 darbe girişimiyle
yüzde 11’lere yükseldi. Türkiye hem 3 terör örgütüne karşı her cephede aynı
anda mücadele verirken hem de ekonomik bağımsızlık mücadelesinin fitilini her
cephede ateşledi. AK PARTİ iktidarları olarak, Türkiye Cumhuriyeti devleti
olarak, bu mücadele devam edecek ve bu mücadelede öyle ya da böyle sonuna kadar
kazanan biz olacağız ve milletimiz olacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Bakan, bir dakikanız var.
HAZİNE VE MALİYE BAKANI BERAT ALBAYRAK (Devamla) –
Biz bu mücadelede, her zaman olduğu gibi, her zaman olduğu gibi sadece ve
sadece milletimizin desteğine inanıyoruz. Son dört aydır da benzer süreçleri
yaşadık. Son beş yılda yaşadıklarımızdan çok şeyler öğrendik ama bundan da
önemlisi, milletimiz çok büyük bir tecrübe kazandı. Bu millet, söyleyenin niyetini
de söylediğini de çok iyi analiz ediyor. Biz milletimize inanmaya, milletimiz
için çalışmaya, mücadele vermeye devam edeceğiz; hem de bugün dünyanın en önde
gelen finansal kurumlarının parmak ısırdığı, inanamadığı bir performansı her
daim sergilemeye devam ederek.
Son olarak bugün açıklanan büyüme rakamlarına da
değinmek istiyorum. “Türkiye stagflasyona girdi.” “Türkiye küçülecek.” “Türkiye
resesyona girdi.” gibi bir çok şey duyduk. Türkiye, küresel ekonomideki bu
denli sert süreçlere rağmen, tarihinin en büyük kur saldırısını yaşamasına
rağmen o saldırıyı yaşadığı dönemde dahi bir önceki çeyrekteki 11,1’lik baz
etkisine rağmen büyümüştür. TÜİK tarafından bugün açıklanan verilere göre
Türkiye ekonomisi 2018 yılı üçüncü çeyreğinde bir önceki yılın aynı dönemine
göre reel olarak 1,6 oranında büyüme kaydetti. İç ve dış konjonktürde
olumsuzluk yaşadığımız bir dönemde yıllık bazda kaydedilen pozitif büyüme,
aldığımız güven artırıcı politika kararlarının etkili olduğunu ve Türkiye
ekonomisinin sağlam duruşunu devam ettirdiğini göstermektedir. Ekonomide 2018
yılı ikinci çeyreğinde başlayan dengelenme sürecinin üçüncü çeyrekte
belirginleşerek devam ettiğini görüyoruz. Bu denli sert süreçlerde Türkiye,
ekonomide yumuşak geçişleri sağlayabildiğini, kontrollü bir yol izleyebildiğini
göstermiştir ve bu dönemde nihai yurt içi talep büyümeye sınırlı katkı verirken
ihracat ve turizm gelirlerindeki güçlü görünüm ve zayıf ithalat nedeniyle net
dış talep büyümeye kuvvetli bir katkı sağlamıştır. Son dönemde finansal
piyasalarda gözlenen olumlu gelişmeler ve öncü göstergelerdeki göreli
iyileşmeler, önümüzdeki dönemde büyümenin, YEP’te öngördüğümüz gibi
sürdürülebilir bir patikada seyredeceğini net bir şekilde göstermektedir. Yeni
Ekonomi Programı’nda ilan ettiğimiz üzere, enflasyonla topyekûn mücadele, kamu
maliyesindeki disiplin ve cari açığın sürdürülebilir seviyelere düşürülmesi
politikalarımızı tavizsiz sürdürmekteyiz. İnovasyon ve verimlilikteki
ilerlemeye bağlı olan rekabetçiliği artırmak için, ekonomi politikalarımızı bunu
destekleyecek şekilde kurgulamaya devam ediyoruz ve ekonomideki dengelenme,
disiplin ve değişim süreciyle ulaşacağımız katma değerli üretim ve
sürdürülebilir büyüme yoluyla, tüm vatandaşlarımızın refahını kalıcı olarak
artıracak ve daha güçlü bir Türkiye nihai hedefimize en kısa sürede ulaşacağız
ve Allah’ın izniyle bundan sonra da çok daha büyük, çok daha stratejik ve
yapısal adımlarla hedeflerimize yürümeye devam edeceğiz.
Son olarak, bütün çalışmalarımızda bizden her daim
desteğini esirgemeyen Cumhurbaşkanımıza ve bütçe teklifinin oluşturulmasına
katkıda bulunan Plan ve Bütçe Komisyonuna, tüm bakanlarımıza ve kamu
idarelerimize teşekkürü bir borç biliyorum. Yapacağınız yoğun ve yorucu
çalışmalar için, ayrıca dinleme sabrınız için hepinize teşekkür ediyorum.
2019 yılı bütçemizin hayırlara vesile olmasını
temenni ederek yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, bütçe görüşmeleri, Genel
Kurulun 4/12/2018 tarihli 25’inci Birleşiminde alınan karara uygun olarak
bastırılıp dağıtılan program çerçevesinde yapılacaktır.
Başlangıçta, bütçenin tümü üzerindeki görüşmelerde
siyasi parti gruplarına ve İç Tüzük’ün 62’nci maddesi gereğince, istemi hâlinde
görüşlerini belirtmek üzere yürütmeye altmışar dakika söz verilecek, bu süreler
birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilecektir. Şahısların konuşma
süresi on dakika olacaktır.
Şimdi bütçenin tümü üzerinde siyasi parti grupları,
yürütme ve şahıslar adına söz alanların adlarını sırasıyla okuyorum: Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Eş Başkanlar İstanbul Milletvekili Sayın Pervin
Buldan ve Van Milletvekili Sayın Sezai Temelli; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Genel Başkan ve İzmir Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu (CHP
sıralarından alkışlar); Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkan
Vekilleri Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay ile Sakarya Milletvekili Sayın
Muhammed Levent Bülbül; İYİ PARTİ Grubu adına Grup Başkan Vekili ve Kocaeli
Milletvekili Sayın Lütfü Türkkan; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Mersin
Milletvekili Sayın Lütfi Elvan ve Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili
Sayın Mehmet Muş; şahsı adına, lehte, Grup Başkan Vekili ve Tokat Milletvekili
Sayın Özlem Zengin; yürütme adına Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Fuat Oktay;
şahsı adına, aleyhte, Siirt Milletvekili Sayın Meral Danış Beştaş.
Şimdi, gruplar adına ilk sözü vermeden önce İstanbul
Milletvekili, Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Sayın Erkan Baş’a yerinden bir
açıklama için söz veriyorum.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Erkan Baş’ın, Parlamentoda grubu
olmayan partiler ile bağımsız milletvekillerinin temsil ettikleri kitlenin
görüşlerini ifade edebilme koşullarının yaratılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
ERKAN BAŞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, tabii, Meclisi çalıştırmak
hepimizin en önemli görevi ve hepimiz bizi seçen halkımıza bize verdikleri
görev doğrultusunda en etkin biçimde faaliyette bulunmaya, katkıda bulunmaya
çalışıyoruz. Bütçe görüşmesi yapıyoruz ve hepimiz kabul ederiz ki Meclisin
olağan gündemlerinin ötesinde bir ilgi gördüğüne göre, bu önemli bir başlık. Bu
başlıkta, Türkiye’de toplumun yüzde 90’ını oluşturan ücretli çalışanların,
işçilerin, memurların, kayıt dışı çalışanların, işsizlerin, emeklilerin,
emeklilikte yaşa takılanların da bütçeye ilişkin görüşlerini partimiz adına
ifade etmek istiyoruz.
Bu doğrultuda, burada sadece bir söz talebinde
bulunmadık, açıklamayı şöyle netleştirelim: Genel Kurulumuz Sayın Başkanın
ifade ettiği bu kararı aldıktan sonra biz parti adına bir dilekçeyle Meclis
Başkanlığına başvurduk. Çok basit bir hesap sevgili arkadaşlar, bu Parlamento
ilk defa…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERKAN BAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, tamamlıyorum.
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayın sayın
konuşmacı.
ERKAN BAŞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.
Parlamentomuzun bu dönem özgün bir yanı var, grubu
olmayan çok sayıda parti ve bağımsız milletvekilleri de bu Parlamentoda temsil
ediliyorlar. Dolayısıyla bu arkadaşlarımızın da temsil ettikleri kitlelerin,
halkımızın düşüncelerini, görüşlerini burada ifade etmesinin koşullarının
yaratılması gerekiyordu. Kuşkusuz daha geniş bir İç Tüzük değişikliği
gerektirir ama mevcut İç Tüzük de bu açıdan yorumlanabilir. Şahıslar adına
yapılacak görüşmelerde bağımsız milletvekilleri ile grubu olmayan partilere bir
öncelik tanınabilir.
Sayın Başkan, gündem dışı söz talebim esas olarak bu
çalışmaya ilişkindi. Bunu kabul etmeme hakkınız İç Tüzük’e göre var. “Söz
verebilir.” diyor, dolayısıyla vermeyebilirsiniz de, bunu saygıyla karşılamak
durumundayım. Ancak 63’üncü maddeye göre usul tartışmasını yani bu tavrınızı
Genel Kurulun usulen tartışması gerektiğini talep ettim. Burada bana göre
inisiyatifiniz yok. Tüzük, bu tartışmayı açmanız gerektiğini söylüyor. O yüzden
usul üzerine tartışma açmanızı ve tavrınızın aleyhinde üç dakika söz vermenizi
talep ediyorum.
BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyoruz.
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkanı Binali Yıldırım’ın, Meclis
başkan vekillerinin uygulamada birlik sağlanmasına yönelik 7 Nisan 2016 tarihli
kararına ilişkin açıklaması
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, evet, usul tartışması
talebi olabilir ancak Meclis başkan vekillerinin uygulamada birlik sağlanmasına
yönelik 7 Nisan 2016 tarihli bir kararı var. Bu kararı okuyorum:
“Başkanlıkça karşılanmayacak usul tartışması
talepleri
İç Tüzükçe açıkça düzenlenmiş veya teamülü yerleşmiş
hususlar ile gündem dışına çıkılmasını konu edinen usul tartışması talepleri
Başkanlıkça karşılanmayacaktır.”
Bu çerçevede, size kısa bir açıklama için söz
verdim, şimdi gündeme devam ediyoruz.
ERKAN BAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, kayıtlara
girsin diye söylüyorum: Bakın, usul tartışması açmanızı talep ettim, usul
tartışmasını açmadınız. Bence İç Tüzük’e aykırı bir davranış. Ayrıca, bunu açıp
açmamanızı da usul tartışması olarak tekrar gündeme taşıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum, konuşmanız kayıtlara
geçmiştir.
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 10) (Devam)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
(1/275), 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak
Hazırlanan, 2017 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/38); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan
2017 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporu ve 2017 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085 Sayılı Sayıştay
Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan
183 Adedi Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, 2 Adedi Sosyal
Güvenlik Kurumlarına ve 10 Adedi Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere Toplam
195 Adet Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/40) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi gruplar adına ilk söz, Halkların
Demokratik Partisi Grubu Eş Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Sayın Pervin
Buldan’a aittir.
Buyurun Sayın Buldan. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz otuz dakikadır.
HDP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (İstanbul) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2019 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi üzerine Halkların Demokratik Partisi olarak
görüşlerimizi ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım. Sizleri ve ekranları
başında bizleri izleyen herkesi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Konuşmama geçmeden önce, Hakkâri halkının seçilmiş
iradesi olan Sevgili Leyla Güven’in hukuka aykırı bir biçimde cezaevinde rehin
olarak tutulması nedeniyle Parlamentonun 1 eksikle toplandığını özellikle kayda
geçmek istiyorum.
Buradan Sevgili Vekilimiz Leyla Güven’i, Selahattin
Demirtaş’ı, Figen Yüksekdağ’ı, Selma Irmak’ı, Sebahat Tuncel’i, Çağlar
Demirel’i, Gülser Yıldırım’ı, Burcu Çelik’i, İdris Baluken’i, Sırrı Süreyya
Önder’i, Ferhat Encu’yu, Abdullah Zeydan’ı, Gültan Kışanak’ı ve rehin tutulan
tüm arkadaşlarımı sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
Arkamızdaki duvarda “Egemenlik kayıtsız şartsız
milletindir.” yazıyor. Ne yazık ki bugün bu Parlamentoda ve dışarıda olması
gereken seçilmişlerin, cezaevlerinde hukuksuz bir biçimde rehin tutuluyor
olması egemenliğin halkta değil muktedirlerin elinde olduğunu göstermektedir.
Bugün adına “Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi” denilen yönetim şekli
farklılıkların ret ve inkârı üzerine kurulmuştur. Tekçidir, merkeziyetçidir,
milliyetçidir, otoriter ve baskıcıdır. Demokratik katılımcılığı ve çoğulculuğu
değil “tek adam” dayatmasını esas almaktadır. Özgürlükçü değil güvenlikçidir,
hukukun üstünlüğüne değil saray talimatıyla çalışan siyasal yargı gücüyle
hareket etmektedir. Bu rejim, etkisiz bir parlamenter sistemi ve demokratik
siyasetin tasfiyesini hedeflemektedir.
Yeni rejimde sadece iktidara biat edenlerin hakları
vardır. Bu toprakların kadim halkları olan Kürtlerin, Alevilerin, Ermenilerin,
Süryanilerin, Ezidilerin, tüm inanç ve kimliklerin; kadınların, gençlerin,
emekçilerin, ezilenlerin hakları yoktur. Herkes vergi öderken eşit olacak ama
haklar söz konusu olduğunda kimliklere ve inançlara karşı ayrımcılık yapılacak;
bu, en büyük zulümdür.
Otoriter rejimin toplumsal, siyasal, ekonomik yaşama
yansıması tam anlamıyla faşizmdir. Rejim; varlığını, korkutmayla, sindirmeyle,
diz çöktürme ve kutuplaştırmayla sürdürmeye çalışmaktadır. Toplum faşizmle
yaşamaya alıştırılmak istenmektedir. Hesap sormayan, talepte bulunmayan, her
şeyi sessiz bir kabulle onaylayan bir toplum hedeflenmektedir. İtiraz edene,
sesini yükseltene dayatılan ise dört duvarın arasıdır, işsizliktir,
yoksulluktur.
Toplum duyguda, acıda, sevinçte bölünmüştür. Ayrışma
ve kutuplaşma tehlikeli boyutlara doğru ilerlemektedir. Bir tarafın acısına
diğer taraf seviniyorsa bu tablo iktidarın eseridir. Aysel Tuğluk’un annesinin
mezarına yapılan ırkçı saldırı “öteki düşmanlığı”nın geldiği boyutu gösteren
sadece tek bir örnektir. Barışa, özgürlüklere, adalete olan umut ve özlem
iktidar eliyle bir bir tüketilmeye, toplum ruhen çökertilmeye çalışılmaktadır.
Sokakta geleceğe umutla bakan tek bir insan ne yazık ki göremezsiniz. İnsanların
kapısına polisin dayandığı, işinin, ekmeğinin elinden alındığı, her gün bir
kadının cinayete kurban gittiği, gençlerin savaşta toprağa düştüğü, anaların
ağladığı, çocukların öksüz kaldığı, adaletin isminin sadece duvarlarda kaldığı,
fabrika yerine yeni cezaevlerinin yapıldığı, özgür medyanın bir bir
susturulduğu bir coğrafyada iyi bir gelecekten nasıl söz edilebilir ki? Evet,
AKP iktidarı bu ülkede umutları, hayalleri, sevinçleri, beklentileri, sevgi ve
saygıyı bir bir yok etmektedir. Düşünün, Cumhurbaşkanına eleştiriler nedeniyle
bugüne değin 20 bin soruşturma açılmış. Kendi halkından korkan bir yönetimin
rakamıdır bu. 7 yaşındaki bir çocuk ile 78 yaşındaki Sise anneyi cezaevine
koyan anlayıştan adalet beklenebilir mi? Roboski’de köylüleri, Soma’da işçileri;
Sivas’ta, Gazi’de, Gezi’de Alevileri, sokaklarda kadınları katledenlerden;
Uğurların, Berkinlerin, Ali İsmaillerin, Kemal Kurkutların, Şenyurtların,
Suruç’un, Gar’ın faillerinden hesap sormayan bir yargı sistemi saray için
seferber olmuş. Cumhurbaşkanının yüzlerce araç filosunun yanında, aynı zamanda
yargıç filosu da oluşturulmuş.
Değerli milletvekilleri, bugün burada halkın değil
sarayın bütçesi görüşülüyor. Ülke tablosu sarayın ışıklı pencerelerinden
tozpembe görünebilir ama halkın yaşadığı tablo içler acısıdır. Bir yanda
yoksulluk, işsizlik ile açlık ve sefalet, diğer yanda ise devletin tüm gücü ve
imkânlarını har vurup harman savuran bir yönetim anlayışı var. Kürt’ün Türk
kadar, Alevi’nin Sünni kadar, kadının erkek kadar, emekçinin patron kadar,
yoksulun zengin kadar hakkı ve hukuku yoksa, haklı olanlar değil güçlü olanlar
korunuyorsa soruyorum size: Adalet bunun neresinde? Eşitlik ve vicdan bunun
neresinde? Eğer bir yerde sokaktaki ayakkabısız çocukların sayısı artıyorsa
orada bilin ki birileri mutlaka zenginleşiyordur. Sarayın şaşaalı ışıkları
kesintisiz yanıyorsa bilin ki orada halkın sofrasında bölüştüğü ekmek her geçen
gün azalıyordur. Adalet sadece muktedirleri ve güçlüleri koruyorsa bilin ki
orada haklının, mazlumun hakkı olan adaletten çalınıyordur. Devletin bekası
diyerek iktidarın bekası korunuyorsa bilin ki orada toplumun bekasından
çalınıyordur. Yalanlar doğrunun yerini almaya başlamışsa emin olun ki orada
hakikatten çalınıyordur. Demokrasinin yerini faşizmin, özgürlüğün yerini
esaretin, adaletin yerini hukuksuzluğun, eşitliğin yerini ayrımcılığın aldığı
karanlık bir dönemi hep birlikte yaşıyoruz. Ama unutulmasın ki bu topraklara
faşizm tohumu ekenler, sonunda mutlaka isyan ve direniş biçeceklerdir.
Sayın milletvekilleri, yaşadığımız bu tabloyu,
vicdanı ve irfanı olan herkesin sorgulaması gerekir. Türkiye, cumhuriyet tarihinin
en derin, siyasi, ekonomik ve toplumsal krizini yaşıyor. Her seçimde istikrar
diyerek halkın desteğini alan ancak ülkeyi istikrarsızlığın, darbe ve krizlerin
tam da ortasına sürükleyen bu yönetim anlayışının görülmesi gerekiyor. Bu
sistemle ülke ve toplumun daha büyük felaketlerle karşılaşmayacağının hiç
garantisi yoktur.
Bakınız, bu noktaya nasıl gelindiğinin doğru
anlaşılması için sizleri çok değil, bundan dört beş yıl öncesine götürmek
istiyorum. 2013’te Kürt sorununun demokratik, barışçıl çözümüne yönelik ciddi
bir süreç başlatıldı, taraflar arasında müzakere görüşmeleri yürütüldü. Ben de
Sırrı Süreyya Önder ve İdris Baluken’le birlikte bu sürecin içinde yer
alanlardan sadece biriyim.
Türkiye’de çok olumlu bir iklim başlamıştı, güven ve
istikrar giderek gelişiyordu, demokrasi ve özgürlüklerin önü açılıyordu.
Edirne’den Hakkâri’ye herkes umutlanmıştı, barışa olan inanç ve bir arada
yaşama iradesi güçlenmişti, hepsinden önemlisi ölümler durmuştu. Croesus
“Barışta oğullar babalarını, savaşta ise babalar oğullarını gömer.” der. İşte,
çözüm süreciyle birlikte, babalar artık oğullarını gömmüyordu, anneler
ağlamıyordu. Dolmabahçe mutabakatıyla ve çerçeve yasayla çözüm süreci
ilerliyordu ve çatışmalı dönem artık geride kalacaktı.
Bakınız, o dönem iktidar adına yapılan açıklamaları
bu vesileyle bir kez daha Parlamentonun dikkatine sunmak istiyorum: “Silahların
değil; fikirlerin, siyasetin konuşmasını istiyoruz. Savaş kolaydır, barış
zordur. Biz zor olana talibiz.” Başbakan Erdoğan, 16 Şubat 2013. “Şu anda, İmralı,
beklentilerimize cevap verecek şekilde adımlarını atıyor.” Başbakan Erdoğan, 1
Şubat 2013. “Öcalan, bölgenin ve Türkiye'nin reel politiğini daha sağlıklı
değerlendiriyor.” Dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin, 25 Ocak 2013. Sayın
Öcalan’ın 2013 “Nevroz”undaki çağrısına ne demiş Sayın Erdoğan: “Doğrusu, bu
açıklamayı, daveti olumlu bir gelişme olarak görüyorum.” demiş. 28 Şubat
2015’te Dolmabahçe mutabakatı için Cumhurbaşkanı Erdoğan aynen şöyle diyor:
“Bu, hasretle beklediğimiz bir çağrıdır.” diyor. Başbakan Yardımcısı Arınç,
bakınız ne demiş çözüm sürecinde: “İktidardan gidelim ama yeter ki çözüm süreci
başarıya ulaşsın, bu gözyaşları bitsin, bu kan dökülmesin artık.” demiş. Tarih
23 Mayıs 2015. İşte bütün mesele de burada başladı, iktidardan olma meselesinde.
7 Haziran seçimlerinde çözüm sürecinin de etkisiyle
Türkiye halkları barış ihtimalinin belirmesine paralel olarak sandıktan
demokratik cumhuriyet sonucunu çıkarmıştı ancak AKP’nin de dâhil olduğu resmî
ideoloji, demokratik cumhuriyet ve barış talebini tarihsel bir dönüşüm olarak
kabullenmek yerine, bunu tekçi, vesayetçi sistemin sonu ve aynı zamanda, bir
Türklük krizi olarak gördü. Çözüm sürecini, bugünkü tek adam rejiminin ve
Suriye politikasının önünde engel olarak gören AKP iktidarı çözüm masasını
devirerek çatışmalı sürecin önünü açtı. Bugün “Cumhur İttifakı” denilen ve 7
Haziran gecesi bizzat çözüm sürecinin bitirilmesi, tekçi devlet yapısının
yeniden şekillendirilmesi için kuruldu. Masanın devrilmesi süreci 5 Nisan
2015’te İmralı’da Sayın Öcalan’a yönelik uygulamaya sokulan tecritle
başlatıldı. Sürecin bitirilmesiyle neler olduğunu herkes biliyor. Erdoğan
“Gerekirse baldıran zehri içeriz.” demişti, iktidar çözüm sürecini bitirerek
baldıran zehrini topluma içirdi. Sürecin bitirilmesi 15 Temmuzda yaşanan darbe
girişiminin de ne yazık ki önünü açtı. Sayın Erdoğan 15 Temmuz için “Allah’ın
lütfu” demişti, bu lütuf sonra anlaşıldı. Darbe girişimi fırsat bilinerek
demokratik siyasete ve toplumsal muhalefete resmen darbe yapıldı.
15 Temmuz AKP’ye karşı bir darbe girişimiydi,
doğrudur; 22 Temmuzda OHAL ilanıyla başlayan süreç ise AKP iktidarının
demokratik siyasete bir darbesidir. Dokunulmazlıkların kaldırılması;
Demirtaş’ın, Yüksekdağ’ın, Baluken’in, milletvekili ve belediye başkanlarımızın
rehin alınması; halk iradesinin gasbedilerek belediyelere kayyum atanması,
KHK’lerle 100 binlerce insanın kamudan tasfiye edilmesi; muhalif kurumların,
medyanın kapatılması; gazetecilerin, aydınların, siyasetçilerin tutuklanması
herhâlde demokratik açılım olmasa gerek. Bu, düpedüz çözüm sürecinin ve 7
Haziranın intikamının alındığı bir darbe açılımıdır. Eğer 15 Temmuz başarılı
olsaydı, iktidarın tam da iki yıldır yaptıkları zaten yaşanacaktı.
Soruyorum size: Çözüm süresinde önemli rol ve risk
alan İdris Baluken neden rehin olarak tutuluyor? Geçen hafta Sevgili Sırrı
Süreyya Önder de cezası onaylanarak cezaevine girdi. Her iki arkadaşımız da bu
ülkede ölümler yaşanmasın diye İmralı, Kandil ve devlet arasında benimle
birlikte mekik dokudu. Ölümleri durdurmak suç mudur? Bu neyin intikamıdır?
Halkın, kamuoyunun bunu bilmesi ve görmesi gerekir. O süreçte bu görüşmelerin
tamamı bizzat dönemin Başbakanı Erdoğan’ın Hükûmetinin ve devletin bilgisi,
onayı ve talebi doğrultusunda yapıldı. Eğer bu görüşmeler suç ise -ki asla değil-
peki, buna onay veren Erdoğan dâhil, Hükûmet ve devlet yetkililerinin de
içeride olması gerekmez mi? Suç olmadığına göre arkadaşlarımızın derhâl serbest
bırakılması gerekir.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – İtiraflar havada uçuşuyor
yahu!
PERVİN BULDAN (Devamla) – Bugün arkadaşlarımızı
rehin tutarak barış sürecini mahkûm etmeye çalışanlar şunu unutmasınlar: Barış
sürecini bitirerek anaların gözyaşı dökmesine sebep olanlar, bu ülkeyi darbe ve
krizlerin içine sürükleyenler er geç yargı önüne çıkacak ve hesap verecektir.
Bugün barışı yargılayanlar, yarın barış tarafından yargılanacaktır. (HDP
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İmralı’da
Sayın Abdullah Öcalan’a karşı üç yıldır kesintisiz, ağırlaştırılmış bir tecrit
uygulanıyor. 5 Nisan 2015’ten bu yana İmralı’dan haber alınamıyor. Hukuka
aykırı bir biçimde, avukat ve aile görüşüne izin verilmiyor, tüm görüşme
talepleri reddediliyor. Sayın Öcalan’ın devrede olduğu süreçte demokrasi,
özgürlükler, demokratik anayasa, demokratik cumhuriyet, barışçıl dış politika
konuşuluyordu. İmralı’nın kapısına kilit vurulduğu günden bu yana demokrasi de
kilitlendi. O gün bugündür, kriz, baskı, şiddet, ölüm, gözyaşı, darbe, OHAL;
adaletsizlikler, hukuksuzluklar ülkenin temel gündemi oldu. Bu yönüyle tecrit,
sadece İmralı’ya değil tüm ülkeye uygulanıyor. Demokrasi, adalet, özgürlükler,
barış umutları ve bir arada yaşama iradesi tecrit altındadır, bu Parlamento
tecrit altındadır. Meclisin bir etkisi ve gücü kaldı mı? Her şey saraya
devredildi ne yazık ki. Çözümsüzlüğün ve tecridin ülkeyi getirdiği nokta kriz
ve çöküştür, darbelere açık bir ortam oluşmasıdır. Ne zaman çözüm bitirildi,
ülke çözülmeye başladı.
Değerli arkadaşlar, yüz yıllık tarihsel geçmişi olan
Kürt sorunu, bu ülkenin kanayan bir yarasıdır ve bu sorunun içeride çözülmesi
gerekir, çözüm geliştirilmediği sürece de bu yara kanamaya ve kanatılmaya devam
edecektir. İşte bu yara büyümesin, barış umutları sönmesin diye Leyla Güven
rehin tutulduğu Diyarbakır Cezaevinde açlık grevine başladı, bugün otuz üçüncü
gününde. Acaba, haberiniz var mı, merak ettiniz mi hiç veya sorguladınız mı
“Bir milletvekili niye bedenini açlığa yatırır?” Leyla Vekilimiz sorunlara
gözünü kapatan bir parlamentonun yapmadığını yapmak için otuz üç gündür
eylemde. Bu Meclis torba yasalarla uğraştırılırken vekilimiz ise tecridin
kaldırılması, barışın ve çözümün gelmesi için mücadele ediyor. Parlamentoya
seslenmek istiyorum: Vekilimiz kendi özgürlüğü ve koşulları için değil, barış
için, Türkiye halklarının geleceği için açlık grevindedir.
Sayın Meclis Başkanı ve değerli milletvekilleri; bu
sesi duymalısınız. Bu Parlamentonun bir üyesi açlık grevi gibi ciddi bir
direnişin içine girmişse bunu görmezden ve duymazdan gelemezsiniz, kayıtsız
kalamazsınız. Buradan bir kez daha iktidara çağrı yapıyorum: Bu hukuksuz
tecride derhâl son verilmelidir, Parlamento görev almalıdır, Meclis, Leyla
Vekilimizle görüşerek niye açlık grevinde olduğunu mutlaka dinlemelidir.
Ben bu kürsüden şunu açık ve net vurgulamak
istiyorum: Eninde sonunda bu ülkede barış ve çözüm masası mutlaka yeniden
kurulacaktır. AKP Genel Başkanı “Kürt sorunu yoktur.” diyor. “Yoktur.” deyince
bir sorun yok olmuyor. Bu tutumla ancak çözümü erteleyebilirsiniz, erteledikçe
de sorun daha da büyüyecek ve uluslararası bir boyut kazanacaktır. Kürt sorunu
vardır değerli arkadaşlar, çözümü de müzakere ve barıştır, bundan asla
kaçamazsınız. Siz kaçsanız da barış ve çözüm peşinizi bırakmayacaktır çünkü
barış milyonların talebidir. Barışı getirecek olan da işte bu milyonların
iradesidir ve gücüdür. “Barışa giden yol yoktur, barışın kendisi bir yoldur.”
der Gandhi. Evet, barıştan yana olan milyonlar bu barış yolunda yürümeye devam
edecektir, ta ki barışa erişinceye kadar.
Buradan şunu hatırlatmak isterim. Kendi iç
sorunlarını çözememiş, halklar arası diyaloğu doğru kuramamış bir ülkenin
dünyada saygınlığı da olmayacaktır. Şu gördüğümüz bütçeye bakıyoruz, insana ve
yaşama değil, silaha, savunmaya, savaşa bütçe ayrılıyor. Oysa bu ülkenin
gençlerine yakışan toprağın altına düşmek değil, toprağın üzerinde fidan gibi
yetişmektir, yeşermektir. Bugün çözümsüzlüğü hem içeride dayatan hem de
Suriye’ye taşıyan, Suriye halklarının kendi çözüm çabalarını ve kazanımlarını
berhava etmeye çalışan AKP iktidarı bu politikasında başarıya ulaşamayacak.
Çözümsüzlüğü derinleştirdikçe iktidarın kendisi de çözülecektir. Bu Meclis
bugüne değin çözümsüzlük siyaseti yürüten ne iktidarlar gördü, koridorlar
onların arşiviyle doludur. Çözüm üretmeyen AKP’nin yer alacağı yer de tasfiye
olan siyasi iktidarların fotoğraf arşivi olacaktır.
Değerli milletvekilleri, sorunlara çözüm üretmek
yerine sorunu yok saymaya, çözüm arayışında olanları da tasfiyeyle meşgul olan
mevcut iktidarın baskı politikasından en fazla nasibini alan bir partiyiz. Eski
eş başkanlarımız, milletvekillerimiz, belediye başkanlarımız, binlerce yönetici
ve üyemiz bugün cezaevlerinde rehindir. Kadrolarının neredeyse yarısı
cezaevinde olan bir siyasi partinin Eş Genel Başkanı olarak burada konuşuyorum.
Binbir türlü engellemelere, tehditlere ve baskıya rağmen halkımızla birlikte
barajları yıkarak 24 Haziranda Parlamentoya girdik. Seçimlerde valisinden
polisine varıncaya kadar tüm devleti ve devlet imkânlarını kendi seçim
çalışmaları için seferber eden AKP’yle eşitsiz koşullarda yarışarak buraya
gelmeyi başardık. Bu hazmedilmediği için her gün bize saldırı yapılıyor.
Partimize yapılan saldırılar, operasyonlar hukuki değil, tamamen siyasidir.
İktidar, partimizi sürekli hedef gösteriyor, yargı da bunu talimat olarak
alıyor ve düğmeye basıyor.
Sayın Demirtaş hakkında AİHM tahliye kararı verdi,
AKP Genel Başkanı kendisini mahkeme yerine koyarak “Kararı tanımıyoruz.” dedi.
Ardından, Demirtaş’ın istinaftaki hukuka aykırı cezası jet hızıyla onaylandı.
İşte size talimatla çalışan siyasal yargı örneği. Demirtaş hakkındaki uyduruk fezleke
ve iddianameleri hazırlayan polis ve savcıların FETÖ’cü olduğunu biliyor
musunuz? Çok net söylüyorum, bu iddianameye sahip çıkan siyasiler FETÖ’nün
siyasi ayağıdır. Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bir tarafıdır. AİHM
kararı bağlayıcıdır. Kararı tanımıyorsanız çıkın dürüstçe deyin ki: “Biz bu
sözleşmeden imzamızı geri çekiyoruz, Avrupa Birliğiyle de ilişkileri
bitiriyoruz.” İşinize gelince “Avrupa Birliği”, gelmeyince de “Tanımıyorum.”
demek tam anlamıyla tutarsızlıktır. AİHM kararını uygulamamak açıkça hukuk
gasbıdır. Bu tutum bağımsız yargının kalmadığının da bir kanıtıdır. Saray
mahkemeleri gibi çalışan yargı şunu bilmelidir ki bu iktidar yarın arkanızda
durmaktan vazgeçtiğinde -ki örnekleri var- ne yapacaksınız, soruyorum. Kelli
felli yargıçların nasıl kaçtığından biraz ders alın. Sizin rehberiniz sarayın
talimatları değil, evrensel hukuktur.
Bakınız, aynı gaspçı anlayış belediyelerde de
yaşandı. AKP, OHAL süreciyle birlikte 96 DBP’li belediyeye hukuksuz bir biçimde
kayyum atadı. Bu belediyelerin sınırları içinde 6 milyonu aşkın insanımız
yaşamaktadır, oralarda ikamet etmektedir. Kayyum atamak, bu 6 milyon insanın
iradesini hiçe saymak, gasbetmektir. AKP sandıkta kazanamadığı yerleri kayyum
atayarak ele geçirme yoluna girmiştir. DBP’li belediyelerde tek bir kalem dahi
yolsuzluk tespit edilememiştir. Yolsuzluklar asıl kayyumlarla başlamıştır.
Sayıştay raporları da bu durumu belgelemiştir. Kayyumların görevlerindeki ilk
icraatları ise Kürtlerin dilleri, tarihleri, bellekleri ve hakikatleriyle
bağını kesmek olmuştur. Diyarbakır’ın Kayapınar ilçesindeki Roboski Anıtı,
Cizre’de Orhan Doğan, Kızıltepe’de Uğur Kaymaz, Ağrı’nın Doğubeyazıt ilçesinde
Ahmedi Hani Anıtı kayyumlar tarafından yıkılırken Van’ın Çatak ilçesinde “Tahir
Elçi” adı parktan kaldırıldı. AKP kayyumlarının marifeti işte budur; yolsuzluk
ve halkın değerlerine saldırı. Kayyum siyaseti Kürtlerin ret ve inkârı
çizgisinin bir devamıdır. Kayyumlar Şark Islahat döneminin bugünkü umumi
müfettişleridir. Merak ediyoruz, AKP ne ara ittihatçıların çizgisini öğrendi ve
buna sarıldı. Kayyum politikasının halkta nasıl bir kırılma ve öfke yarattığını
göremeyen zihniyet, ektiğini 31 Martta mutlaka biçecektir, o gaspçı kayyumları
sahibine iade edecektir. (HDP sıralarından alkışlar)
Tutuklamayla, baskıyla, kayyum gaspıyla halk
iradesinin engellenemeyeceğini bu iktidar bir türlü anlamıyor ve göremiyor. Bu
operasyonların onda 1’i AKP’ye yapılsaydı şimdiye çoktan tuz buz olurdu. Ama
biz halkımızın gücüyle dimdik ayaktayız, buradayız, burada olmaya da devam
edeceğiz. (HDP sıralarından alkışlar)
İktidarın ayrıştırma politikalarına rağmen bugün
toplumun bir arada yaşamasının teminatı ve güvencesi Halkların Demokratik
Partisi ve onun demokratik ilkeleridir. Kürt, Türk, Arap, Alevi, Ermeni,
Süryani, Ezidi, Çerkez, Laz, Sünni, kadın, genç yani bu ülkenin toplumsal ve
inançsal tüm renklerini temsil eden, çatısı altında bir araya getiren bir
siyasi hareketiz. Yok edilmeye çalışılan demokratik alanı ve özgürlüklere olan
inancı koruyan Halkların Demokratik Partisidir. HDP, tıpkı 1920 ruhu gibidir,
rengârenk halklar bahçesidir. Bu renkleri soldurmaya kimsenin gücü
yetemeyecektir. HDP’ye bu denli saldırıların amacı, bir arada yaşama iradesinin
ortadan kaldırılmasıdır. HDP’yi terörist olarak göstermek, bizlere oy veren 6
milyon seçmenin terörist olarak görülmesidir, böyle göstermektedir iktidar.
İktidar öyle bir mekanizma yarattı ki AKP muhalifi herkes terörist ilan edilmiş
durumdadır. Unutmayın, bu mekanizma gün gelir kendi sahiplerini de aynı tanımın
içine oturtur.
Soruyorum size: HDP’nin karşısına siyasetle değil,
yargı, ordu, polis gücüyle çıkmak mertlik midir? Biz, tüm baskılara rağmen,
herkesin hakkını, hukukunu, demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet talebini
savunmaya, bunların gerçekleşmesi için mücadele etmeye devam edeceğiz,
ilkelerimizden asla geri adım atmayacağız. Bizi yok etseniz de ilkelerimiz
yaşamaya devam edecek. İktidarın tüm müdahalelerine rağmen demokratik siyaset
bitirilemeyecek, tasfiye edilemeyecek. Siyasette, Parlamentoda, meydanlarda,
yaşamın her alanında halkın içinde olan HDP’nin varlığı bunun teminatıdır.
Sevgili kadın arkadaşlarım, toplumun yarısını
oluşturan kadınlara bu ülkede yaşam hakkı reva görülmüyor ki kadına bütçe hakkı
tanınsın. En nihayetinde, kadınlar “Kadın erkek eşitliğine inanmıyorum.” diyen
bir zihniyetle karşı karşıya. Bu zihniyetin sokaktaki yansıması da kadına
şiddettir. Devletin şiddetini yaşayan kadın, erkeğin şiddetini yaşayan kadın,
ekonomik, sosyal krizin şiddetini yaşayan yine kadın. Kadına yönelik şiddette
sürekli işleyen üçlü bir mekanizma var; devlet, yargı, erkek. Dolayısıyla
şiddetin nedeni kişisel değil politiktir. Yaratılan tekçi iktidar olgusunun
sokaktaki yansımasıdır şiddet. Dikkat edilirse kadına yönelik şiddete
cezasızlık bu iktidar döneminde sistemleşmiştir. Bu bütçe de şiddetten
besleniyor. Kadının adı yok ki bütçede pay ayrılsın. “Nasıl olsa kadınlar her
gün öldürülüyor, ne gerek var bütçe ayırmaya.” diyen bir anlayışı görüyoruz.
Bütçenin mantığı işte budur.
Değerli kadınlar, erkek devlet ve erkek iktidar
kadına hiçbir zaman, yaşamda, adalette, çalışma hayatında eşit hak ve
temsiliyet sağlamayacaktır. Kadınlar haklarını ancak örgütlenerek, mücadele
ederek, kadın ittifakı kurarak elde edebilir. Tüm kadınlara buradan çağrı
yapıyorum: Haykırın, sesinizi yükseltin, itiraz edin, size dayatılan köleliği
asla kabul etmeyin sevgili kadınlar. (HDP sıralarından alkışlar) Buradan siyasi
parti ayrımı yapmaksızın tüm kadın parlamenter arkadaşlarıma da seslenmek
isterim: Kadına yönelik şiddete karşı daha güçlü birliktelik oluşturalım.
Sorunlarımızın çözümü için bir araya gelelim. Ortak çözümler üretelim.
Parlamentoyu en etkin şekilde işletelim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayın lütfen Sayın Buldan.
PERVİN BULDAN (Devamla) – Tamam Başkanım.
Kadının hakkını, hukukunu ve eşitlik taleplerini
yasal güvenceye alacak kanunları birlikte yasalaştıralım. Gelin, bu Parlamento,
kadınların umudu ve sesi olsun.
Değerli kamuoyu, Türkiye bir yol ayrımındadır.
Faşizm ile demokrasi arasındaki bir ayrımdır bu. Eğer özgürlüğe, demokrasiye,
adalet ve eşitliğe sahip çıkmazsak hep beraber faşizmin girdabında boğulacağız.
Halklara nefes aldırmayan bu otoriter, baskıcı rejim karşısında sessiz
kalamayız. Bize dayatılan diz çöktürme politikalarına boyun eğemeyiz, eğmemeliyiz.
İnanın ki bu rejim toplumu korkuttuğu oranda ayakta kalabilmektedir. Korku
biterse iktidar da biter. Ve bu sistem fazla uzun sürmeyecektir. Demokrasi
mutlaka kazanacaktır. Bunun için cesur olmalıyız, korkmamalıyız, umutsuzluğa
asla kapılmamalıyız. Barış için, özgürlük için, demokratik cumhuriyet için,
emek ve adalet için yan yana durursak, hep birlikte mücadele edersek bu
karanlık günleri aydınlığa çevirebiliriz. Türkiye halkları bunu mutlaka
başaracaktır. Bu ülkede barış umutları asla söndürülemeyecek, özgürlük
türküleri asla susturulamayacaktır. Saidi Nursi “Ekmeksiz yaşarım ama
hürriyetsiz yaşayamam.” demiştir. Evet, insanca, onurluca ve özgürce
yaşayabilmek için, halklar olarak, HDP’nin amblemindeki koca çınar ağacı gibi
olacağız. Derinlerine inen köklerimiz, semalara yükselen dallarımız gibi dimdik
duracağız, güçlü olacağız. Para, pul, rant, makam, şan muktedirlerin olsun,
insanlık onuru bizim olacak ve bu onur asla yere düşmeyecek.
Bugün 10 Aralık İnsan Hakları Günü. Bu vesileyle,
tüm insan hakları savunucularını ve mücadelelerini selamlıyor, dayanışma
mesajlarımı gönderiyorum.
İnsan haklarına, eşitlik anlayışına, barışa,
demokratik yaşama, toplumsal cinsiyet eşitliğine aykırı olan bu bütçeye karşı
olduğumuzu, bu bütçenin geçmemesi için tüm ezilenler adına burada en etkili
muhalefeti yapacağımızı belirtiyor, Parlamentoyu saygıyla selamlıyor, teşekkür
ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Konuşmacı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) – Sayın Başkanım,
Sayın Buldan’ın, Sayın Eş Genel Başkanın çok ağır sataşmaları var yarım saatlik
konuşması içerisinde, partimize yönelik ağır sataşmalar bunlar; dolayısıyla
bunlara cevap hakkı doğduğu kanaatindeyim. Ancak usul olarak…
GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Sayın Başkanım, daha
ikinci konuşmacımız var, daha devam ediyoruz, konuşmalar bitmedi, biz devam
ediyoruz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) – …Sayın Eş Genel
Başkan Sezai Bey konuştuktan sonra mı söz verirsiniz, yoksa şimdi mi konuşmak
gerekir, takdir sizin.
BAŞKAN – Evet, grup konuşmalarını tamamlayalım,
sonra değerlendirelim. Teşekkür ederim
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Başkan, bir saatlik grup konuşmaları
var, o zaman cevap verirler.
BAŞKAN – Şimdi, Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Eş Genel Başkan Van Milletvekili Sayın Sezai Temelli konuşmasını
yapacaktır.
Buyurun Sayın Temelli. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA SEZAİ TEMELLİ (Van) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; konuşmama sizleri ve Türkiye halklarını selamlayarak
başlamak istiyorum.
Bütçe konuşmasının 10 Aralık İnsan Hakları Günü’ne
denk gelmiş olması gerçekten anlamlı bir tesadüfü oluşturdu. İnsan hakları
düzeninin sarsıldığı, hukuka güvenin bittiği bir ülkede bütçeyi konuşuyoruz.
2019 bütçesi de AKP’nin insan hakları ihlalleri raporu gibidir. Bütçe hakkını
gasbeden, bütçeyi âdeta Parlamentonun iradesinden, denetiminden kaçıran bir
anlayışa karşı bütçe hakkını, toplumun en temel haklarını savunmaya devam
edeceğiz.
Bütçe yapmak, bütçe hakkını korumak toplum olmaktır;
eşit vatandaşlık hukukuna dayalı bir demokrasiyi inşa etmektir. Bugün
demokrasiyi bir araç olarak görenlere inat, radikal demokrasi anlayışımızla
halklarımızın barış içinde yaşama hakkını, bütçe hakkını savunarak bu
mücadeleyi devam ettireceğiz.
Bütçe hakkının korunması adaletin korunmasıdır.
Adaleti vicdanlarında duymayanlar, adaleti kendi siyasi çıkarlarıyla tutsak
alanlar bütçeyi de bu adaletsizlik girdabına sıkıştırmaktan geri kalmadılar.
Unutmayalım, herhangi bir yerde haksızlık varsa adalet her yerde tehlikede
demektir.
Aslında konuşmama Sevgili Sırrı Süreyya Önder’in
2013 “Nevroz”unda yaptığı konuşmayla başlamak isterdim barıştan, demokrasiden,
umuttan bahsederek. Ama Sırrı Süreyya Önder zaten cezaevine “Nevroz”da
söylediği sözler nedeniyle girmedi; kanıtlarını sunduğu hâlde, hiç kullanmadığı
kelimeler, söylemiş gibi, Sırrı Süreyya Önder’in iddianamesine kondu; hakikat
çarpıtıldı, adalet bir kez daha herkesin gözleri önünde yok edildi.
Açıp tutanaklara bakın, 2013 “Nevroz”unda yapılan
konuşmaları o gün Mecliste barış ve kardeşlik mesajları olarak yorumlayanlar
bugün sevgili vekilimizi, vekillerimizi gayet rahat suçlayabiliyorlar. İşte,
bizim vekillerimiz, tam da o gün Mecliste söylendiği gibi, barış ve kardeşlik
dili nedeniyle rehin alındı. Bugün biz kullandığımızda terörist ilan
edildiğimiz “barış” kelimesi sadece o gün Mecliste tam 45 kez kullanılmış. Ne
değişti? Kürt meselesi bu arada buharlaşıp yok mu oldu? O günden bugüne
milletin temsilcileri cezaevine konuldu, yerlerine kayyum atandı. 27
milletvekilimiz -bir kısmı birden fazla olmak üzere- 67 kez gözaltına alındı.
21 vekilimize ceza yağdı. Leyla Güven, cezaevinde açlık grevine girerek fikrini
ifade etmek zorunda kalıyor. Biz burada konuşurken Sevgili Leyla Güven açlık
grevinin 33’üncü gününde. Evet, bir vekiline bile kulak vermeyen Meclis halka
nasıl kulak verebilir? Leyla Güven İmralı tecridini boşu boşuna gözümüzün içine
sokmuyor arkadaşlar. Tecridin yol açtığı sonuçlar, sadece bugüne kadar
yaşadığımız katliamlara bakarak bile anlaşılabilir. Tecritle birlikte âdeta bir
katliamlar coğrafyasına bu ülke yeniden döndü. 2015 yılında Suruç katliamı, 10
Ekim katliamı, Antep katliamı başta olmak üzere yüzlerce insan yaşamını
yitirdi. Çocuklar, yaşlılar zırhlı araçların altında can verdi. Silopi’de
Furkan ve Muhammet uykularında öldü ve onları ezen kişi ilk duruşmada beraat
etti. 85 yaşındaki Pakize Hazar sokak ortasında panzerin altında yaşamını
yitirdi. Tam 202 kişi evlerinde, kapalı alanlar içerisinde yaşamını yitirdi.
Taybet ana çocuklarını büyüttüğü, komşularıyla sohbet ettiği evinin avlusunda
can verdi.
Cezaevinde tutukluların sayısı bugün 240 bine
ulaşmış durunda, hükümlü ve tutuklular. Şu anda cezaevlerinde 70 bin öğrenci
var. AKP’nin insani sınırlarını görmek isteyen, cezaevlerine döner, bakar.
Urfa’da 1 yaşındaki Arin bebek çok hasta olmasına rağmen annesiyle birlikte
cezaevinde. Bu konudaki bütün taleplerimiz reddedildi. Gözlerinizin içine bakarak
sormak istiyorum: 1 yaşındaki çocuk nasıl cezalandırılıyor? Bunu vicdanınıza
nasıl sığdırıyorsunuz? İstediğiniz kadar icraat anlatın, Kürt halkının AKP’yi
hatırlayacağı tarih işte bu tarihtir. Biz bunları söylerken içiniz sızlamıyorsa
vicdanınızda bir sorun var demektir.
Sevgili milletvekilleri, 2013 “Nevroz”unda “Nevroz”
alanını dolduranlar, devasa kalabalığın coşkusuyla, o gün orada, Amed’den
İstanbul’a barış güvercinleri uçurmuş, bu güvercinleri uçuran barış emekçileri
bugün cezaevinde. Cezaevine girerken inandıkları şeye emek vermiş olmanın
güveniyle başları dimdik cezaevine girdiler, yine başları dimdik oradan
çıkacaklar. (HDP sıralarından alkışlar) Hiçbirimiz ama hiçbirimiz bu sevdadan
vazgeçmedik.
Sevgili milletvekilleri, Meclisin varlık nedeninin başında
ülkenin kaynaklarının adil olarak dağıtımını sağlamak gelir. İktidarın topluma
ne kadar değer verdiğini anlamak için bütçe sürecine bakmak yeterlidir. Kendine
her şeyi az, halka ise her şeyi fazla gören aç gözlü bir yönetimle, bir
iktidarla bugün karşı karşıyayız. 10 milyona yakın işçi ayda 1.603 liraya
çalışıyor. Bir ailenin açlık sınırı ise 1.900 lira. Sofralarda ejder meyvesi
ama asgari ücretlilere dönüp fedakârlık yapın diyebiliyorsunuz. Bütçe değil,
sanki kamu kaynakları nasıl talan edilir el kitapçığı hazırlamışsınız. Kürtlere
karşı savaşı nasıl finanse ederiz, kadınları nasıl erkeklere bağımlı hâle
getiririz, emekçilere bir süre daha böcekli yemekleri nasıl yediririz,
çocukları denetimsiz yurtlara nasıl mahkûm ederiz sorularının yanıtlarını bu
bütçede bulabilirsiniz.
Biz sürekli olarak ekonominin demokrasiye bağımlı
olduğunu anlatıyoruz, ısrarla bu konunun altını çiziyoruz. Bunu bütçeden daha
iyi anlatan bir metin olamaz. Bütçe ekonomik olmaktan çok, siyasi bir metindir.
Bütçenin zenginler ile yoksullar, kadınlar ile erkekler, çocuklar ile
yetişkinler, sosyal desteğe ihtiyacı olanlar ile olmayanlar arasında nasıl
bölüştürüleceğine, vergilerin kimden alınacağına karar veren bir siyasi metin
olduğu unutulmamalıdır. AKP “aç, yoksul” demeden herkesten vergi alıyor, para
topluyor ama bu kaynağı bir tek kendisi ve yandaşları için harcıyor. AKP saray
iktidarı, bu bütçeyle toplumun bütçe hakkını gasbederek iktisadi bir şiddet
uygulamaktadır. Bugün, iflas eden esnaf sayısı 72 bin kişiyi aştı. Tam 72 bin kişi,
kim bilir ne umutlarla açtığı, belki anne babasından kalan iş yerlerini
kapatmak zorunda kaldı. Milyarlarca lira KOBİ kredisi bugün Türkiye’de takibe
düşmüş durumda.
Yeni Ekonomi Programı’nda 2019 yılında 59 milyar
lira tasarruf edileceği söylenirken öbür taraftan her yıl 50 cezaevi
yapılacağını söylüyorsunuz. Cezaevi yapmak için mi tasarrufta bulunuyorsunuz?
Topluma bir tane de hayırlı bir iş yapın.
Bugün güvenlik bütçesini harcayan 7 kurumun toplam
bütçesinde son iki yıldaki artış miktarı 38 milyar liradır sevgili arkadaşlar.
Şırnak’ta kamu yatırımları için ayrılan bir yıllık rakamsa 169 bin lira.
Ayrılan değil, sadece artırılan rakamla bile Türkiye’nin 81 iline üç kez, üçer
kez Şırnak’a ayrılan ödenek kadar yatırım yapılabilir ama buna karşı sarayın
kredi kartına dönüşmüş örtülü ödenek giderek artıyor. Cumhurbaşkanlığı bütçesi
3’e katlanıyor ama bugün illere ayrılan ödenek, kaynak, işte Şırnak’ta olduğu
gibi, komik rakamlarla karşımıza bu bütçede çıkıyor.
Kürt meselesinin ekonomik olarak yarattığı yıkım,
Kürt halkına yoksulluk, işsizlik olarak dönüyor. Bursa, Eskişehir, Bilecik
bölgesine insan sağlığı ve sosyal hizmet alanında 121 bin yatırım yapılmış.
Bölgesel gelişmişlik sırasında en sonda yer alan Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan
bölgesine ise yaklaşık 5.700 adet yatarım yapılmış. Bir yanda 121 bin yatırım,
bir yanda 5.700 yatırım. Bursa da Bilecik de Ağrı da Kars da daha iyisini hak
ediyor, yeter ki bu bütçeyi halk için yapın, o zaman bütün bu iller çok daha
iyisine layıktır ve karşılığını da bütçede bulacaktır.
Su, atık ve kanalizasyon hizmetlerinde Samsun,
Tokat, Çorum, Amasya bölgesine 95 binden fazla yatırım yapılmış. Van, Muş,
Bitlis, Hakkâri’de ise yaklaşık 3.400. Arada devasa bir fark var. Neden? “Çünkü
AKP’ye oy vermeyenlere su da yok.” diyor iktidar. Hiç güvenlik bahanesini
karşımıza getirmeyin. Şeker fabrikalarını güvenlik nedeniyle mi kapattınız?
Şeker fabrikalarını kapattınız, bütün pancar üreticilerini mağdur ettiniz, onun
yerine yapay şeker tekellerini kolladınız. Çiftçinin borcu 13 kat artmış
durumda.
Dış borca baktığınızda, iktidarlarınız döneminde on
beş yılda Türkiye’nin dış borcu 14 kat arttı. AKP borç açığını şu anda halkın
bütçesinden dev faizler ödeyerek kapatmaya çalışıyor. Dış mihraklar değil,
yıllardır faiz ödemeleriyle zengin ettiğiniz finans kuruluşlarını gelin bu
kürsüden halka anlatın.
Siz borcu borçla kapatmaya çalışırken, yandaş
şirketler yıllardır tek kuruş vergi ödemiyor, vergi borçları her fırsatta
affediliyor. Biraz önce Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ı dinledik.
Temmuz ayında aynı Bakan yaptığı açıklamada mali disiplin sağlamak amacıyla
bundan sonra kamu alacakları için yeni bir af getirmeyeceklerini belirtmişti
ama aynı Bakan, af çıkarmayacaklarına dair verdiği sözün üzerinden dört ay bile
geçmeden af tasarısını getirdi. Şimdi, ekonomi mi Bakanı dinlemiyor, yoksa
Bakanın ekonomiden mi haberi yok? Evet, bu dört aylık süre aslında bize ekonomi
ve ekonomi yönetiminin içinde bulunduğu durumu bütün çıplaklığıyla gösteriyor.
Kanunda sanki sadece belli gelir altındakilerden
vergi alma şartı varmış gibi sürekli olarak işçilerden, yoksullardan, halktan
vergi alınıyor. Gelir vergisinin dahi en az üçte 2’sini halk ödüyor. Elektrik,
su, doğal gaz faturalarından dört beş çeşit vergi alınmakta. Elektrik ve su
faturaları fatura değil, neredeyse bir haraç belgesi.
Bu ülkede iyi giden ne varsa AKP’nin başarısı, kötü
giden ne varsa halkın suçu. En çok işsiz üniversitede, üniversite mezunları
arasında ama siz “Beceriksiz, o yüzden iş bulamıyor.” diyorsunuz dönüp
insanlara, üniversite mezunlarına.
Sizin akıttığınız paralarla büyüyen inşaat sektörü
iş cinayetlerinin en fazla gerçekleştiği sektör. Bugüne kadar, resmî rakamlara
göre, sizin döneminizde 22 bin işçi yaşamını yitirdi ama siz iş cinayetlerinin
de sorumluluğunu “İşçiler cahil.” diyerek emekçilere yüklemeye çalışıyorsunuz.
Emeklilikte yaşa takılanları da tembellikle suçluyorsunuz. İnsanlar ne emekli
olunca ne yaşlanınca çalışmaktan kurtulabiliyorlar. 803 bin kişi 65 yaş
üzerinde olduğu hâlde bu ülkede çalışmak zorunda. Toplam emeklilerin yüzde 64’ü
çalışmaya devam ediyor.
Sevgili milletvekilleri “Emeklilikte yaşa takılanlar
için savunma ve güvenlik harcamalarından Çalışma Bakanlığı bütçesine 20 milyar
lira aktarılsın.” dedik, reddettiniz. Emeklilikte yaşa takılanlar emekli
yapılmazken, AKP, üst düzey kamu yöneticilerine emeklilikte ayrıcalık getiren
bir düzenlemeyi apar topar, acilen geçirmeyi de ihmal etmedi, acilen bu yasayı
geçirdi.
Cumhurbaşkanlığının bugün araç sayısı 350’ye çıkmış.
Bu araçlarla ne yapacaksınız? Krizi bu araçlarla mı önleyeceksiniz?
Hatırlayacaksınız “enflasyonla mücadele” diye zabıtalar sokakta dolaşıyordu,
bütün dünyaya bu görüntülerle rezil olduk. Şimdi zabıtalar bu araçlara mı binip
dolaşacak? 350 tane araç Cumhurbaşkanlığına ait. Niye alıyorsunuz bu araçları?
Emeklilere para yok ama saray araca doymuyor.
Bütçesini yıl sonuna yetiremeyen, yetiştiremeyen, ha
bire ek bütçe alan iki tane kurum var, kuruluş var. Bunlardan biri
Cumhurbaşkanlığı, diğeri Diyanet. Oysa her ikisi de yurttaşlara bugün hizmet
eden kurum olmaktan çıkmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı çocukları korkutmaktan
başka bir şey yapmıyor. Bugün bu ülkede inanç özgürlüğü çerçevesinde Diyanet
İşleri Başkanlığının yapacağı hizmet, tüm inançlara eşit mesafede yaklaşmak,
farklı inançların toplumdan, kamudan beklediği hizmeti üretmek olmalıyken bugün
Diyanet İşleri Başkanlığı bu görevi yapmak yerine âdeta toplumdaki tüm farklı
inançları yok saymaya devam ediyor.
İşsizlik Sigortası Fonu’ndan işsizlerin sadece yüzde
10’u yararlanabiliyor. Fonun yüzde 70’i işsizlik ödeneği dışındaki kalemlere
aktarılıyor, buralarda harcanıyor. 2019 yılına kadar 1 milyon yeni işsiz
olacağı zaten ekonomi programında vardı. Bakın, büyüme rakamları açıklandı;
3’üncü çeyrek 1,6 geldi, 4’üncü çeyrek negatif gelecek. Bu beklenen 1 milyon
işsizin çok daha üzerinde bir işsizlikle ülke karşılaşacak. İşte İşsizlik
Sigortası Fonu bir ekonomide aslında işsizleri gözeten, onların işsiz kaldığı
sürece ayakta kalmasını sağlayan bir fonken, bu fon bugün kapsamı dışında başka
başka yerlere kullanılmakta.
Komisyondaki bütçe sürecine baktığımızda, aslında,
bakanları dinlediğimizde bakanların bu ülkede yaşamadığını anladık. Sanki
eğitime son iki yılda ayrılan para sadece yüzde 6 artırılırken, savaşa ayrılan
para yüzde 70 artırılmamış gibi sunumlar dinledik. Sanki bu ülkede 43 emekçi
aşağılanarak işinden atıldığı için intihar etmemiş gibi, her gün ortalama 400
insan kanun hükmünde kararnamelerle işinden atılmamış gibi bakanlar konuştular.
Evet, bu Meclisin vekilleri tutuklu değilmiş gibi konuştular. Saray harikalar
diyarında, halk perişan.
Sayenizde dış politikada da elinde piyonla şah çekip
her defasında mat olan, dillere düşen, bütün itibarını yitiren bir ülkeye
döndük. Suriye’de “şah” dediniz mat oldunuz, Libya’da “şah” dediniz, mat
oldunuz. Neredeyse mat olmadığınız bir satranç oyununuz bile yok. Satrancı
bilmiyorsunuz.
Orta Doğu’da IŞİD ne zaman zorda kalsa imdadına
yetiştiniz. AKP, bu ülkenin evlatlarına IŞİD’in çetelerine baktığı kadar
bakmadı. Kürtler IŞİD’e karşı mücadelesiyle sadece Suriye’de değil, Türkiye’ye
ve Avrupa’ya yönelik önemli bir tehdidi zayıflattılar, neredeyse ortadan
kaldırdılar. Oysa AKP’li belediyeler IŞİD’lileri makamlarında ağırladılar.
Ticaret Bakanı Afrin’den zeytin çalındığı
iddialarını yalanladı ama aynı kabinede Tarım Bakanı Bütçe Komisyonuna geldi
bunu kabul etti. Şimdi de arka çıktığınız çeteler arasında yağmalardan elde
ettiklerinin paylaşım savaşları yaşanıyor.
Sayın İbrahim Kalın, 21 Mart 2018’de, CNN
Internationalın canlı yayınında, Afrin’e giren ÖSO unsurlarının evleri
yağmaladıkları konusunda bilgileri olduğunu söyledi. Zaten o zaman ÖSO’nun bir
yağmacılar ordusu olduğunu bir kez daha doğrulamıştı. Ve ben buradan
hatırlatmak isterim ki tam da 30 Ocak 2018’de AKP grup toplantısında
Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle diyor: “Özgür Suriye Ordusu tıpkı Kuvayımilliye
güçleri gibi sivil bir oluşumdur.” ÖSO’yu savunuyor, sonra İbrahim Kalın da
gidiyor bunu başka bir dille yalanlıyor.
Evet, sevgili arkadaşlar, değerli milletvekilleri;
“gelecek” dediğimizde akla ilk olarak gençler gelir. Geleceksiz bir ülkeye
aslında gençler sıkışıp kaldılar. Ama gençlere bakıyorsunuz, iş arayan her 5
gençten 1’i işsiz, 3 milyon genç ne çalışıyor ne okuyor. Her 10 gençten 8’i
kendisine benzemeyenin yanına bile gitmek istemiyor.
Devletin 1925 Şark Islahat Planı’yla Kürtleri
asimile etme, yine Takriri Sükûn Kanunu’yla bütün muhalefeti susturma planı
bugün AKP eliyle uygulanıyor. AKP, 2016 model OHAL teknolojisiyle, 2018 model
ittihatçılıkla geçmişteki en zorba yöntemlerin taklidini yapmaya devam ediyor
ve bunu bize “güvenlik” adı altında gerçekleştirdiğini söylüyor. Ne güvenliği?
Kimin güvenliği? Ne zaman yaptığınız ihlalleri dile getirsek “Halkın güvenliği
için yaptık.” diyerek bu zorbalıklara karşı halkın sesini kısmaya
çalışıyorsunuz. Hemen hemen sıklıkla Kürt kentlerine gidiyoruz. İki ilçe
arasında bile 50 kere kontrolden geçiyoruz. Her yerde güvenlik bariyerleri var
özellikle de belediyelerin önünde var, kayyum atadığınız belediyelerin önünde
var. Onları güvenlik gerekçesiyle yaptığınız bu faaliyetlerle koruduğunuzu
sanıyorsunuz. 24 Haziran seçimleri öncesinde Urfa’da Şenyaşar ailesi hastanenin
güvenlik kameraları önünde katledildi. Ne oldu? Tek bir kişi bile yakalanmadı,
yargının önüne çıkarılmadı. Kimin güvenliğinden bahsediyorsunuz. Orhan Tunç,
Cizre’de ambulans gönderilmediği için yaşamını kaybetti. Hükûmet, güvenlik
gerekçesiyle ambulansın gidemediğini dile getiriyor. Halk, aynı sokakta bulunan
karakolun önünden bile geçemezken karakolların önünde uyuşturucu satılıyor.
Evet, Kürt kentlerine barajlar yaptınız, suyu yok. O
barajları neden yaptığınızı siz bile açıklayamazsınız ve yakmadığınız orman
kalmadı.
Bu, Kürt illerinde. İstanbul’a geldiğimizde, 37
havalimanı işçisini tutukladınız. İşçiler taleplerini ifade ederken, böcekli
yemeklerden, yataklardan, ölümlerden şikâyet ederken oraya gitmeyen bakanlar,
jandarma, eylem haberini alır almaz oraya koşa koşa gittiler. İşçiler güvende
mi? Üçüncü havalimanı işçilerinin haklı olduğunu nereden anlıyoruz biliyor
musunuz? Siz de buradan çok iyi anlayabilirsiniz, Anadolu Ajansından. Bakın,
Anadolu Ajansı nasıl bir haber geçiyor, Fransa’daki sarı yeleklilerle ilgili
haberinde ne diyor? “Belçika’da sarı yelekliler hükûmete geri adım attırdı.
Sarı yeleklilerin protestoları akaryakıt zamlarını engelledi.” Sarı
yeleklilerin talepleri aslında üçüncü havalimanı emekçilerinin taleplerinden
farksızdır. Evet, belli ki sizler halka güvenlik sağlamak yerine, topluma
güvenlik sağlamak yerine büyük bir güvensizliğin kaynağısınız. Halk güvende
değil; tam tersine, sizin güvenliği gerekçe göstererek yaptıklarınız nedeniyle
halk tehlikede.
Sevgili arkadaşlarım, değerli milletvekilleri;
AKP’nin nasıl bir rejim istediğini anlamak için kadınlarla ilgili söylemlerine
de bakmak gerekiyor. AKP’nin özgürlükten, eşitlikten duyduğu korkunun kanıtını
burada görebilirsiniz. On altı yıldır iktidardasınız, 16 bakanlığın 2’si, 49
bakan yardımcılığının sadece 4’ü kadınlarda. Sosyal yardım almak zorunda
kalanların çoğu kadın. 2019’a doğru yol aldığımız bugünlerde her 100 kadından
70’i çalışmak istediği hâlde çalışamıyor. Tarımda çalışanların yarısı kadın ama
tamamı kayıt dışı. 2016 faaliyet raporuna göre Aile Bakanlığı bütçesinden
yalnızca 9,5 milyonu Kadının Statüsü Genel Müdürlüğüne ayrılmış. Aynı yıl lüks
araç alımına 93 milyon lira ayrılmış. 2018’de bu rakam 109 milyon liraya
çıkmış. “Eşitlik” kelimesinden bile korkuyorsunuz, bu kelimeyi resmî bütün
metinlerinizden çıkardınız.
Ve yerel seçimlere gidiyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan
geçenlerde yerel seçim kampanyalarında görüntü ve gürültü kirliliğinden
kaçınılacağını açıkladı. Ne yapacaksınız? Partiyi mi kapatıyorsunuz? Her seçim
döneminde bütün devlet binaları, bütün devlet kaynakları, bütün devlet
görevlileri AKP’nin il örgütü gibi çalışıyor. Diyarbakır Büyükşehir
Belediyesine atanan kayyum Cumali Atilla AKP’den aday adayı olduktan sonra
istifa edip görevini bırakması gerekirken seçim çalışmalarını hâlâ belediye
binası önünde, belediye binasında yürütüyor.
Belediyelerimizde kamp kuran İçişleri Bakanı
müfettişlerinin tek bir yolsuzluk, hukuksuzluk belgesi bulamadığını hepiniz
biliyorsunuz. Bulsalardı davulla zurnayla ilan ederdiniz. Kürt halkının
tamamının aklı, vicdanı belediyelerine kayyum yerleştirilerek bugün
aşağılanmıştır. Amed’de esnaf bir kadın kendisiyle yapılan röportajda “Bizi
ruhen, kalben incittiler; bizden oy istemesinler.” diyor. Evet, kayyumlarla
Kürt halkının onurunu nasıl hiçe saydığınızı bundan daha güzel anlatan bir
cümle bulamazsınız. AKP’nin yıllardır içinde tuttuğu Kürt düşmanlığını bu
kayyumlar ifşa etmiştir. AKP’nin Kürt düşmanlığını, Kürt halkı kayyumların
yapıp ettiklerinde çok açık bir şekilde gördü. Kayyumlar göreve gelir gelmez
yılların birikmiş öfkesiyle Kürt diline, değerlerine saldırdılar.
Seçim sürecinde halkımız tehdit ediliyor, yerinden
ediliyor, sandık görevlilerimiz reddediliyor, oy kullanılan yerlerin etrafı
panzerlerle çevriliyor. Seçim bölgeleri değiştiriliyor, garnizon etkisiyle oy
dağılımı değiştiriliyor, oylarımız çalınıyor. Biz bugüne kadar seçimlerde sadece
seçim barajını yıkmadık -ki bu seçim barajı da bu Parlamentonun utançları
arasındadır- AKP’nin önümüze getirdiği her türlü barajı yıktık; korku barajını
yıktık, hile barajını yıktık, yıkmaya da devam edeceğiz.
Her seçim döneminde HDP’ye yönelik saldırılar arttı.
7 Hazirandan bugüne 200’den fazla saldırı gerçekleşti ama tüm bu saldırılara
rağmen mücadelemize, demokrasi ve barış mücadelemize devam ediyoruz ve asla da
bu mücadeleden vazgeçmeyeceğiz. Bakın, 2015’ten bugüne 10 bine yakın HDP’li
gözaltına alındı, binlerce HDP’li tutuklanarak cezaevine konuldu. Sonuç? Biz
oylarımızı artırırken AKP yüzde 7 oy kaybetti. “Kayyum atarız.” dediğiniz
illerde kayyumlarınız tel örgülerin ardında korumalarla saklanıyor.
Kazanamadınız, kazanamayacaksınız.
Sevgili milletvekilleri, konuşmamı bu yıl
yitirdiğimiz Sevgili İbrahim Ayhan Vekilimizin sözleriyle sonlandırmak
istiyorum. Şöyle diyor İbrahim Ayhan: “Bizler Türkiye'de, ortak vatanda
demokratik ulus perspektifiyle diğer halklarla bir arada yaşama umudumuzu
koruyoruz. Bu umudun gerçeğe dönüşmesi, Gezi ruhu ile Kobani ruhunun
buluşmasından geçmektedir.”
Evet, bu barış ve demokrasi mücadelesinden
vazgeçmeyenleri saygıyla selamlayarak konuşmamı tamamlıyorum.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) – Sayın Başkanım,
esasen Sayın Buldan’ın ardından Sayın Sezai Temelli de çok ağır sataşmalarda
bulundu, AK PARTİ’nin Kürt düşmanı olduğunu söyledi, Türkiye'deki Kürt
illerinden bahsetti. AK PARTİ’nin bu konulara ilişkin yaklaşımı belli.
Kayıtlara geçsin diye konuşuyorum, söz alma
talebinde bulunmayacağım, o talebi geri çekiyorum.
Bugün Türkiye'de Kürtler de Türkler de Türkiye'nin
bütün vilayetlerinde varlar, bu bir sosyolojik gerçek. Plastik bir siyasi dille
bu sosyolojik gerçekliği değiştiremezsiniz.
İkincisi: Anayasa’da da yasalarda da böyle bir
tanımlama yok. Bunlar son derece keyfî ve hayatın olağan akışına aykırı ama
ideolojik olarak siyasal bir inşanın dilidir. Bu dili reddediyoruz. AK PARTİ
Kürt düşmanı değildir, AK PARTİ Kürt kökenli vatandaşlarımızdan büyük oranda oy
alan bir partidir. Yüzde 40, yüzde 50 bu ülkede oy aldık ama Kürtlerin düşmanı
olanlar, kendilerine oy vermeyen Kürtlere karşı sahada ve her yerde düşmanca
davrananlardır. Bunu da milletimiz çok iyi biliyor. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
Değerli arkadaşlar, saat dörtte tekrar bir araya
gelmek üzere birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.22
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.02
BAŞKAN: Binali YILDIRIM
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Fatma KAPLAN HÜRRİYET
(Kocaeli)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 28’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ve
2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon? Yerinde.
Görüşmelere başlıyoruz.
Gruplar adına konuşmalarda Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Genel Başkan ve İzmir Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu
konuşmasını yapacaktır.
Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu. (CHP sıralarından ayakta
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU (İzmir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, televizyonları
başında bizi izleyen saygıdeğer yurttaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına hepinize selamlar, saygılar sunuyorum.
Az önce Sayın Başkanın da ifade ettiği gibi, bir
teklif, bir de tasarıyı görüşüyoruz. Bütçe hakkı açısından, Parlamentonun bütçe
hakkı açısından son derece önemli olan 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi’ni
görüşeceğiz.
Değerli arkadaşlarım, bütçe hakkını Anayasa
Mahkemesi şöyle tanımlıyor: Bütçe hakkı, vergi ve benzeri gelirler ile kamu
harcamalarının çeşit ve miktarını belirleme, onaylama ve bütçe harcamalarının
sonuçlarını denetleme hakkıdır. Yani aynı zamanda bir belirleme var, bir
onaylama var ve bütçe harcamalarının sonuçlarını denetleme var ve bu,
Parlamentonun bütçe hakkıdır. Bütçe hakkı, uzun mücadelelerden sonra, monarşiye
karşı verilen mücadelelerden sonra elde edilen bir haktır. Dolayısıyla,
Parlamentoya saygı duyan her irade, Parlamentoya saygı duyan her yürütme organı
bütçe hakkının, hakkıyla teslim edilmesi için ön hazırlıklarını yasaların uygun
gördüğü çerçeve içinde yerine getirir.
Ben ne zaman bütçe görüşmeleri olsa gelir bu
kürsüden iki şey üzerinde dururum. Bunlardan birisi, orta vadeli program;
ikincisi, orta vadeli mali plan. Parlamento bir yasa çıkarmış, bunların ne
zaman yayınlanacağı belli. Defalarca söylendi, her seferinde “İşte, şöyle oldu,
böyle oldu.” diye bir sürü gerekçe buldular. Şimdi hiçbir gerekçe yok, nasıl
olsa her şey bir kişiye bağlanmış vaziyette. Bütün bunlara rağmen orta vadeli
program ve orta vadeli mali plan zamanında yayınlanmadı arkadaşlar.
Şimdi, ben özellikle iktidar partisinin saygıdeğer
milletvekillerine seslenmek isterim: Yetki verdiniz, güç verdiniz, hatta kendi
yetkilerinizi de devrettiniz, şu soruyu sormayacak mısınız yürütme organına:
“Arkadaş, ne istediysen verdik sana, bütün imkânları verdik. Orta vadeli
program ile orta vadeli mali planı niye zamanında yayınlamıyorsun? Elinden
tutan kim, kim engel oldu sana?” Bu soruyu bekliyorum.
İkincisi, değerli arkadaşlar, Parlamentoya saygı
gösteren bir yürütme organı Parlamentoya sevk ettiği bir kanun tasarısı
çıkmadan veya kanun teklifi çıkmadan o konuda çaba harcamaz. Şimdi, bakın,
“FİKKO” diye Finansal İstikrar ve Kalkınma Komitesi kurulmuş; doğrudur,
kurulabilir. Parlamentoya sevk edilmiş mi? Kanun teklifi verilmiş mi? Verilmiş
ama bakın, işin başında olan damat bey şunu söylüyor: “Biz iki kez üst üste
toplantı yaptık, faaliyetlerimize devam ediyoruz.” Peki, bu, Parlamentoya
saygısızlık demek değil midir? Parlamentodan çıkmayan bir kanun var, organ
oluşturuyorsunuz ve o organın toplantılarını yapıyorsunuz ve sanki kanun çıkmış
gibi de sonuçlarını kamuoyuyla paylaşıyorsunuz. Ben özellikle iktidar
partisinin milletvekillerine sesleniyorum: Yetki verecekseniz, güç verecekseniz,
“Ne yaparsanız yapın, biz nasıl olsa arkanızdayız.” diye bir düşünceye
sahipseniz kendinizi kurşun asker konumuna sokmuş olursunuz. Onlar da hadlerini
bilecekler, biz de görevimizi bileceğiz. Elbette bu kanun teklifi yapılabilir,
elbette kabul edilebilir, bizim buna itirazımız yok ama çıkmış gibi,
Parlamentodan geçmiş gibi bir irade sergilemek doğru değildir.
Değerli arkadaşlarım, 2019 bütçesi hangi koşullarda
hazırlandı önce ona bakmamız lazım. 2019 bütçesi, daha önceki bütçeler gibi
belli koşullarda hazırlanmış değildir. İki temel alan var ki bütçenin
hazırlanmasında, bu iki temel alana dikkat etmemiz gerekir. Birincisi şu: Bu
2019 yılı Merkezî Hükûmet Bütçesi bir ekonomik kriz döneminde hazırlanmıştır ve
ekonomik krizin önümüzdeki süreçte daha da derinleşmesi beklenmektedir.
İkincisiyse, bu bütçe demokratik bir ortamda değil bir darbe döneminde, bir
sivil darbe döneminde hazırlanmıştır. Dolayısıyla, bu bütçenin bu çerçevede
dikkate alınıp değerlendirilmesi lazım.
Önce şuna bakalım: 2019 bütçesi toplumun hangi
sorunlarına çözüm üretiyor veya üretecek? Öyle ya, bir ekonomik kriz var. Kriz
önümüzdeki süreçte derinleşecek, peki krizin faturasını kim ödeyecek? Bütçe,
krizin faturasını kimin ödeyeceğini gösteren temel bir belgedir. Bakıyoruz
bütçeye, asgari ücretin altında ücret alan –asgari ücret demiyorum- ya da
geliri olan 1 milyon 800 bin kişi var. 1 milyon 800 bin kişi asgari ücretin
altında ücret alıyor ve bunlar ailelerini geçindiriyorlar, bunlar elektrik
parası, doğal gaz parası, okul masrafı vesaireyi karşılıyorlar. Bu bütçe 1
milyon 800 bin kişinin yarasına merhem olacak bir hüküm içeriyor mu? Hayır.
Geçiyorum, asgari ücretliler yani ayda 1.603 lirayla
geçinmek zorunda olan asgari ücretliler. Asgari ücretlilerle ilgili -ki
bunların sayısı da 6 milyon 700 bin kişi- 6 milyon 700 bin kişinin, asgari
ücretlinin yarasına merhem olacak bir düzenleme var mı? O da yok.
Geçiyorum, işsizlik… Değerli arkadaşlarım, işsizlik
bütün kötülüklerin anasıdır. İşsiz adam kendisini, çoluk çocuğunu geçindirmek
için bir noktaya gelir ki her yola başvurur. İşsizlikle mücadele etmenin
iktidarın, muhalefetin değil, aslında hepimizin ortak görevi olması gerekir.
Kişinin işsiz kalması ne demektir? Kişinin geçinemez noktaya gelmesi ne demektir?
Ne zaman yapıyoruz bunu? 21’inci yüzyılda.
Bakın değerli arkadaşlarım, size 2 fotoğraf
göstereceğim, 2 fotoğraf. Fotoğrafların 2’si de Kilis’te çekiliyor. Türkiye İş
Kurumu belli bir süre -bir yıldan daha az- çalıştırmak için işçi arıyor.
İnsanlar kuyrukta; kadınlar ayrı kuyrukta, erkekler ayrı kuyrukta. On altı
yıldır Türkiye’nin geldiği nokta budur değerli arkadaşlar.
Ben size böyle çok güzel laflar ya da çok sert
eleştiriler yapmayacağım. Elinizi vicdanınıza koyun, bu 2 fotoğrafa bakın;
Türkiye’yi yürütme organı hangi noktaya getirdi, oturun değerlendirin. (CHP
sıralarından alkışlar)
Şunu diyebilirsiniz: “Efendim, bu geçici bir süre.”
On altı yılın sonunda söylüyoruz biz bunu arkadaşlar, on altı yılın sonunda. On
altı yılın sonunda böyle bir tabloyla Türkiye’yi karşı karşıya getirmenin
vebali kime aittir?
FEHMİ ALPAY ÖZALAN (İzmir) – Sizin dönemi de
biliyoruz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – On altı yılda
Türkiye’yi bu noktaya getirenlerin vebali sarayda oturan ve onun
çevresindekilere aittir, size değil. (CHP sıralarından alkışlar)
Bu bütçe işsizlik sorununa çözüm üretiyor mu? Hayır,
hiçbir çözüm üretmiyor.
Emekliler… Neyse, zorladık, şudur budur, emekliye 2
maaş; 1’er maaş ikramiyeyle götürdünüz. Bu bütçe ne getiriyor emekliye? Ne
vereceksiniz emekliye? Hiçbir şey yok. 4 milyon emekli iş arıyor arkadaşlar, 4
milyon emekli. Sıradan değil, 4 milyon emekli. İş bulamayanlar var, bunların
aylığı var ama geçinemiyorlar ve iş arıyorlar; 4 milyon emekli.
Çiftçiye bakalım: Çiftçinin durumu nasıl ve bu bütçe
çiftçiye ne getiriyor? Değerli arkadaşlarım, gübre fiyatlarını herhâlde siz de
benden daha iyi biliyorsunuz, ilaç fiyatlarını benden daha iyi biliyorsunuz,
akaryakıt fiyatlarını herhâlde benden daha iyi biliyorsunuz, nereler için
gittiğini. Herhâlde siz de gidip çiftçilerle oturup bir konuşuyorsunuz, neler
yaptığınızı ve Türkiye’nin bu tabloya nasıl geldiğini herhâlde size
soruyorlardır.
Değerli arkadaşlarım, Tarım Kanunu’nun 21’inci
maddesi var. Bakın, burada Parlamentoyu suçlamıyorum; Parlamento üstüne düşen
görevi yapmış, kanun çıkarmış, Tarım Kanunu. 21’inci maddede diyor ki: “Her yıl
gayrisafi millî hasılanın en az yüzde 1’i oranında çiftçiye destek verilir.”
Nokta. “Verilir.” diyor, “verilebilir.” demiyor, emredici hüküm, “Çiftçiye bu
parayı vereceksiniz.” diyor. 2006, 2019, hiçbir zaman yüzde 1’i bulmadı, hiçbir
zaman. Çiftçilerin AK PARTİ hükûmetlerinden olan alacağı ne kadar biliyor
musunuz 2006’dan 2019’a? 154 milyar 850 milyon lira. Yani yüzde 1’ini
verseydiniz 154 milyar lirayı çiftçiye verecektiniz. O zaman ne mercimek ithal
ederdiniz ne saman ithal ederdiniz. Hayvan ithal ediyorsunuz, canlı hayvan, onu
beslemek için samanı da ithal ediyorsunuz. Böyle bir tabloyla Türkiye hiçbir
zaman karşı karşıya kalmadı. Ne veriyorsunuz?
Sayın Başkanın Başbakanlık yaptığı dönemde
Balıkesir’de güzel bir konuşması var. Tabii, toplamış vatandaşları, konuşuyor:
“Çiftçiye destek vereceğiz.” Gayet güzel, verin, elinizden tutan mı var? Ve
söylüyor Sayın Başkan, “Deponun yarısı sizden, yarısı bizden.” diyor. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bırakın deponun yarısını, çiftçinin ne traktörü kaldı
ne toprağı kaldı, hepsi icralık. O zaman ne oluyoruz arkadaşlar, nereye
gidiyoruz?
Esnafa bir şey getiriyor mu bu bütçe kanunu, ne
getiriyor esnafa? Hiçbir şey getirmiyor. Gidin bakın, Ankara’da Siteler var,
mobilyanın merkezidir Ankara’da. Gidin bir sorun esnafa ya “Durumunuz nedir?”
diye. Ağlayacaktır, ağlayacaktır. Gidin başka yerlere, esnafa sorun, kaç esnaf
dükkân kapattı bir sorun bakalım. Yeni iktidar olsanız diyeceğiz ki: “Ya, bir
kriz vardı, krizden sonra iktidar oldular.” Krizden sonra alınan bütün
önlemleri rahmetli Ecevit hükûmeti aldı, arkasından geldiniz hazıra kondunuz.
Şimdi Türkiye’yi on altı yıl sonra aynı noktaya ama daha ağır şartlarla
getiriyorsunuz. Kirasını ödeyemeyen esnaf var arkadaşlar, kirasını ödeyemeyen.
Bakın, kamyoncu esnafını hiç dinlediniz mi acaba,
kamyoncu esnafını? Hangi cezalarla muhatap oluyor, mazotu kaçtan alıyor? 10
numaralı yağ nedir biliyor musunuz? Mazotu almamak için 10 numaralı yağ
kullanıyorlar, daha ucuzdur diye. Kamyon satışlarındaki daralma yüzde 80. Bizim
bir iktisat gazetesi var malum, Dünya gazetesi, onun manşetindeki haberdir.
Borçlu vatandaşlara ne getiriyor bu bütçe? Öyle ya,
vatandaş da borç batağında, ne getiriyor borçlu vatandaşlara, bir kolaylık
getiriyor mu? Borçlarını rahat ödesinler diye bir avantaj sağlıyor mu, buna
baktık. AK PARTİ hükûmetleri döneminde vatandaşların borcu tam 79 kat artmış
vaziyette, 79 kat. Borç ne kadar biliyor musunuz? 522 milyar lira. Vatandaş
borç batağında, nefes alamıyor. 522 milyar lira, resmî rakamlar bunlar, bizim
bulduğumuz rakamlar değil. 522 milyar lirayı bu vatandaş nasıl ödeyecek
arkadaşlar? İnsaf denen bir şey var.
Bakın, sadece tüketici kredisi borçları -tüketici
kredisi yani bankadan para çekiyor gidip evinin rızkını sağlayacak- artış
miktarı 229 kat, 56 milyon liradan 12 milyar 833 milyon liraya çıkmış
vaziyette. 56 milyon nerede, 12 milyar 833 milyon nerede arkadaşlar? Ya,
insanda biraz vicdan olur, insan biraz vatandaşını düşünür; ya, bu vatandaş
nereye gidiyor? Vatandaş siyasetle ilgilenmiyor, neden biliyor musunuz? Türkiye
nereye gidiyor diye ilgilenmiyor. Vatandaşın derdi “Akşam eve nasıl ekmek
götüreceğim, nereden para bulacağım.”, vatandaşın derdi bu. Vatandaşı bu noktaya
kim getirdi? Parlamentoyu, dediğim gibi, suçlamıyorum, Parlamento görevini
yapıyor kısmen de olsa ama sizin verdiğiniz desteklerle ülkeyi yönetenler bu
noktaya getirdiler. Bakın, sadece ocak ile ekim arası, on ayda icraya düşen
vatandaş sayısı 1 milyon 56 bin kişi. Nereye gidecek bu arkadaşlar? Borçlu
vatandaşların bir de bankalara ödedikleri faizler var. Bu Hükûmetin -Hükûmet
diyorum, affedersiniz, Hükûmet kalmadı, “cumhur Hükûmeti” mi diyordunuz yani
“saray Hükûmeti” diyelim- saray Hükûmetinin vatandaşlara yüklediği yükler de
var. Borç batağına sokuyorsunuz, bir de, ayrıca, diyorsunuz ki: “Faiz
ödeyeceksiniz.” Bu yılın ocak-ekim döneminde, bu yılın ocak-ekim döneminde, on
ayda vatandaşların ödediği faiz 55 milyar lira, 55 milyar 500 milyon lira. Yani
55 katrilyon liralık bankalara faiz ödenmiş vaziyette. Kim ödüyor bu faizi?
Sırtı kalınlar mı ödüyor, asgari ücretli mi ödüyor, zor bela geçinen vatandaş
mı ödüyor, kim ödüyor? Size yemin billah ediyorum, bakın, yemin billah
ediyorum, bu Hükûmetin yani bu saray Hükûmetinin yani bu saray çevresinde
dolananların tamamı ama tamamı tefecilere hizmet ediyor, tamamı. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bakın, kredi kartı ve tüketici kredisi borçlarına,
sadece bu iki kalemde 2003’ten 2018’e -2018’in Ekim ayı itibarıyla- ne kadar
faiz ödedi vatandaş biliyor musunuz? 433 milyar 490 milyon lira. 433 katrilyon
lirayı -eski parayla- gariban vatandaşa ödetiyorsunuz ya. Ya, insanda biraz
vicdan olmaz mı? Nereye gidecek bu memleketin sonu? Niye insanlar geleceğini
göremiyor? Biz bunu söylediğimiz zaman kıyameti koparıyorlar. Ya, bunlar gerçek
rakamlar. Birileri bu vatandaşın derdini ifade edecek, birileri bunu gündeme
getirecek. Kim getirecek gündeme? Sürekli yürütme organını alkışlamak sizi
kurşun asker konumuna sokar ve siz geleceği sağlıklı sorgulayamazsınız. O
nedenle, bu rakamları söylüyorum, elinizi vicdanınıza koyarak oyunuzu kullanın.
Yapmayın, günaha ortak olmayın, harama ortak olmayın; vallahi de billahi de
haramdır. (CHP sıralarından alkışlar) Ya, bu kadar faiz ödenir mi? Türkiye
Cumhuriyeti’nde hangi hükûmet bu kadar faiz ödedi ya? “Faize karşıyız…” Bütün
devlet, bütün vatandaşlar faiz için çalışıyorlar. Sanayicinin sorununu çözüyor
mu? Hadi, vatandaşı bıraktık, borç batağında debelenip duruyor, sanayici,
sanayici üretemiyor. Nasıl üretemiyor? İthalat olmazsa üretemiyor, ithalatı
yaparsa üretebiliyor. Bu ne demektir, Türkiye’yi bağımlı hâle getirmek
demektir. Türkiye’yi bağımlı hâle getirdiniz. İthalat olmazsa üretim de
olmuyor.
Değerli arkadaşlar, bakın, 4 kez mali af çıktı, yeni
ama; arka arkaya, sürekli mali af. “Çıkarmayacağız.” “Çıkaracağız.”
“Çıkarmayacağız.” “Çıkaracağız.” Şu kürsüde, rahmetli Kemal Unakıtan, ilk mali
affı çıkardığında demişti ki: “Bir daha AK PARTİ asla af çıkarmayacak.” Bütün
dünyada en çok mali af çıkaran hükûmet bu hükûmetler, bütün dünyada, bakın,
altını çiziyorum, araştırın, bakın. Fransa’ya sorun, Almanya’ya sorun bakalım,
kaç yıl önce mali af ilan etmişler? İsterseniz 100 sefer yapın. Borç
batağındaki bir vatandaş nasıl vergisini, sigorta primini ödeyecek? Ödeyemiyor
ki. Ödeyemiyor, af çıkarıyoruz, ödeyemiyor, af çıkarıyoruz. “Ya, ödeyemiyorum
arkadaş, ödeyemiyorum, bataktayım, nefes alamıyorum.” diyor adam. Siz de arka
arkaya af çıkarıyorsunuz efendim “Gel, öde.” Ödeyemiyor, istediğiniz kadar yapın,
ödeyemeyecek zaten.
Değerli arkadaşlarım, insanlar önlerini
göremiyorlar. KOBİ’ler… KOBİ’ler de aynı durumda. Buyurun, organize saniye
bölgeleri var, ben gidip geziyorum, dinliyorum oraları; sizler de gidin gezin
bakalım, ne diyecekler size? Güllük gülistanlıktan mı bahsedecekler, “Nefes
alamıyoruz.” mu diyecekler, “Önümüzü göremiyoruz.” mu diyecekler? Bunu
söyleyecekler.
Bu bütçe emeklilikte yaşa takılanlar için bir çözüm
getiriyor mu? Hayır arkadaşlar. Beni yaralayan ne biliyor musunuz: Bir şeye karşı
çıkılabilir. Bir vatandaş bir hak talebinde bulunur, siyasi iktidar karşı
çıkabilir, demokrasilerde bu gayet olağandır. “Benim tercihlerime uymaz, ben
bunu kabul etmiyorum.” Ama hiçbir kişi kendi vatandaşını “türedi” diye
tanımlamaz, “türedi” diye tanımlamaz, hele hele Cumhurbaşkanlığı koltuğunda
oturup kendi vatandaşına hak istedi diye “Bu türediler.” diye bir lafı edemez.
(CHP sıralarından alkışlar) O lafı ediyorsa hiç kimsenin Cumhurbaşkanı değil,
hiç kimsenin. Yok öyle bir şey. Kendi vatandaşına hiç kimse, bırakın o makamda
oturmayı, hiçbir siyasetçi de, hiçbir vatandaş da diğer vatandaşa “türedi”
demez ya. Olur mu? Bunlar bizim vatandaşlarımız. Hak talebinde bulunuyor,
vermezsin, o kadar. Ama onu aşağılamak, “Niye hak istiyorsun?” diye aşağılamak doğru
değil.
İnşaat işçileri var. Hiç inşaat işçisi akrabanız,
yakınınız var mı arkadaşlar, hiç onlarla konuşuyor musunuz? Yok, değil mi?
Allah aşkına, yoksa gidip bir konuşun ya, gidip bir konuşun bakalım. Dört ay,
yılda dört ay aylık alıyor, dört ay, yedi sekiz ay bunlar nasıl geçiniyorlar
biliyor musunuz? Bir sorun bakalım, evlerinde ne yiyorlar, ne içiyorlar, bir
sorun bakalım. Yazık günah değil mi arkadaşlar? Eti gramla alıyorlar, bakın, o
da para bulurlarsa, eti gramla alıyorlar arkadaşlar. Bana inanmıyorsanız gidin
kasaba sorun. Eti gramla alır hâle getirdiniz vatandaşı. Kim getirdi? Kim
getirdi Allah aşkına? On altı yıldır yönetiyorsunuz, sonuçta memleketi bu hâle
getirdiniz. Sorumlusu kim? Ben sizi suçlamıyorum, bakın, AK PARTİ Grubuna bir
şey demiyorum bu süreçte. Ama AK PARTİ Grubunun kabahati onların her dediğine
“Evet.” demektir, her dediğine. Ya, siz de “Kardeşim, kusura bakma ya, kusura
bakma, memleketi bu hâle niye getirdin?” deme cesaretini gösterin, benim sizden
istediğim bu, yoksa hiçbir şey istemiyoruz.
Öğrencilerin yurt sorunu, bakın, bir yılda çözülecek
sorundu, bir yılda. Bir yılda çözülecek sorun on altı yılda çözülmüyor. Ya,
çocuklarınız üniversiteye giderken… Tabii, sırtı kalın olanlara bir şey
demiyorum, onlar özel evler de tutabilirler, yatlar, yalılar da tutabilir ama
bir de garibanın çocuğunu düşünün ya. Ya, bu gidecek, yurtta kalacak, yurt yok.
Nerede kalacak bu? Niye yurt sorununu çözmediniz? On altı yıldır, on altı
yıldır, bir yıl değil, iki yıl değil, on altı yıldır… Bir yılda çözülür, bir
yılda, sıcak suyu da olur, soğuk suyu da olur, geniş bant internet erişimi
olur, birer kişilik, ikişer kişilik odalar olur, yani bizim çocuklarımıza
bunları niye fazla görüyor bu iktidar, niye fazla görüyor?
Bir şey daha söyleyeyim değerli arkadaşlar: Kışın
ortasında elektriği, doğal gazı, suyu kesilen aileler var, kışın ortasında,
elektriği, doğal gazı ve suyu kesilen aileler var; bunlar gariban aileler,
bunlar siyaset nedir, ne değildir onu yeteri kadar bilmeyen aileler, bunlar
günlük meşgale içinde kendilerini geçindirmeye, bütçeyi döndürmeye çalışan
aileler. Sadece İstanbul örneğini vereceğim, İstanbul örneği: 580.201 konutun
suyu kesildi arkadaşlar, 580.201. Peki, bu ailelere su hakkını da reva
görmüyorsunuz arkadaşlar, bunlar su da mı içmeyecekler, bunlar nasıl banyo
yapacaklar? Doğal gaz… 493.219 konutun da doğal gazını kesiyorsunuz. Ya, peki,
bunu yapan insanlarda vicdan var mı, bunu yapan insanlar uzayda mı yaşıyorlar?
Bunlar, bir soru önergesi üzerine İstanbul Büyükşehir Belediyesinin verdiği
cevaplardır arkadaşlar. Bu bütçe bunlara bir çözüm getiriyor mu? Bunlar
unutulmuş insanlar arkadaşlar, unutulmuş insanlar; bizim insanlarımız ama
bunlar görünmeyen insanlar, asgari ücretin altında aylık alanlar görünmeyen
insanlardır ama bunların sayısı milyonlardır.
Şehit yakınları ve gaziler arasındaki ayrımcılığı
giderecek mi bu bütçe? Hayır. Allah aşkına, ben sizin vicdanınıza seslenmek
isterim: Ya, şehit yakınları ve gaziler… Şehit, şehittir ya, şehidin A’sı, B’si
olur mu; gazinin A’sı, B’si olur mu? Burada bile ayrımcılık yaptı bu yürütme
organı, burada bile yaptı. Ya, insanda biraz vicdan olur ya! Güvenlik güçleri,
karda kışta, soğukta, eksi 30 derecede teröre karşı yurt savunması için
mücadele ediyor, şehit düşüyor, “Tamam, sen şehitsin.” diyorsun, 15 Temmuz…
“Gel kardeşim, başımın üstünde yerin var.” Ya, bu olur mu arkadaşlar? 15 Temmuz
şehidi de bizim şehidimizdir, öbür şehit de bizim şehidimizdir; neden ayrım
yapıyorsunuz, neden ayrım yapıyorlar? Allah aşkına, siz elinizi vicdanınıza koyup
bu soruyu yürütme organına sordunuz mu? Başka ne sorayım ben size.
Bakın, 24 Aralıkta bir kanun çıkardınız, Türkiye
Şehit Yakınları ve Gaziler Dayanışma Vakfı kurulacaktı 2017’de, şimdi 2019’a
geliyoruz. Kampanya açıldı, paralar toplandı, nerede bu paralar? Nerede bu
kampanya? Hangi bankada yatıyor? Nerede oldu bu para? Ya, iki yıl, iki yıl
geçti. Kampanya dediğin nedir Allah aşkına ya? Açarsın bir kampanya… Acaba, o
parayı da mı yürüttüler? Aklımıza o geliyor çünkü yürütme organının öyle bir
özelliği var; her şeyi yürütmek, bunu da yürütecek. (CHP sıralarından alkışlar)
Emin olun, endişem var. Endişem var.
Bu bütçe… Seçim meydanlarında hep vadediyorsunuz.
Biz güvenlik güçleri için de, öğretmenler için de vadettik, sonunda AK
PARTİ‘nin yöneticileri de vadettiler, dediler ki: “Öğretmenlere, güvenlik
görevlilerine, sağlık çalışanlarına, dinî hizmetlerde çalışanlara 3600 ek
gösterge vereceğiz.” Gayet güzel. Bununla ilgili bir şey var mı? Hiçbir şey
yok. Niye vermiyorsunuz? Niye söz verdiniz millete? (CHP sıralarından alkışlar)
Geçenlerde -yanlış hatırlamıyorsam- İYİ PARTİ’li
arkadaşlar bir önerge verdiler, kanun teklifi verdiler; reddettiniz. Niye
reddediyorsunuz? Siz verin kanun teklifini, biz de kabul edelim. Vatandaşın
lehine olup da buraya gelen bir şeye nasıl olup da elinizi “hayır” diye
kaldırıyorsunuz? Vatandaşın lehine. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Ben şu noktaya geldim: Vatandaşın lehine gelenlere
“hayır”, sarayın lehine gelenlere “evet” oyunu kullanıyorsunuz, beni asıl
yaralayan nokta budur değerli arkadaşlarım.
Şimdi, biliyorum “3600 ek gösterge verin.”
diyeceğiz, diyecek ki yürütme organı: “Efendim, para yok.” Para var arkadaşlar,
para var. Sorun, parayı kimin için harcayacağız, parayı kimin için
kullanacağız?
Efendim, buraya geldiler, konuştular: “Vergiyi
tabana yayacağız.” Yahu, vergi zaten tabanda kardeşim, sen geliri tabana yay da
yukarıdan vergi al biraz. (CHP sıralarından alkışlar) Yukarıda vergi veren yok,
bir eli yağda, bir eli balda. Ee, vergi; tabana yayacağız. Esnaf; vergi,
çiftçi; vergi, emekli; vergi, yeni doğan çocuk; vergi, milyarları kazanandan
-bakın altını çiziyorum- milyar dolarları kazanandan beş kuruş vergi yok. Ya,
arkadaşlar, Allah aşkına, hadi bizim bir gücümüz var, sizin de bir gücünüz var,
yürütme organına, arkadaşlar, “Bu rantiyeyi ne zaman vergileyeceksiniz?” diye
niye bir soru sormuyorsunuz? Milyarları götürenler niye vergi vermiyorlar?
Kadroya alınamayan hâlâ on binlerce taşeron işçisi
var, kadroya alınamayan. Bu bütçe bir şey getiriyor mu? Hiçbir şey getirmiyor.
Taşeron işçisini biz gündeme getirdik, mecbur oldunuz. Ama niye ayrım
yapıyorsunuz? Niye ayrımcılık yapıyorsunuz? Taşeron işçisi, taşeron işçisidir
arkadaşlar. Olur veya olmaz. Şimdi bir kısmını kadroya alalım, bir kısmını
devre dışı bırakalım. Ee, bu, vicdanın kabul edeceği bir şey midir?
Değerli arkadaşlarım, bu bütçe, az önce de söyledim,
siyasi açıdan da bir darbe bütçesidir; normal zamanlarda gelen bir bütçe
değildir; toplumun baskılandığı dönemde gelen bir bütçedir. Hiç kimse korkudan
sesini çıkaramıyor, hiç kimse. Ben “Darbe bütçesidir.” dediğim zaman “Hangi
darbe?” diye belki sorarsınız. 20 Temmuz darbesinden sonra gelen bütçedir, 20
Temmuz darbesinden sonra. (CHP sıralarından alkışlar)
Bakın, diyebilirsiniz ki: “20 Temmuzdan sonra ne
oldu da ‘darbe’ diye nitelendiriyorsunuz?” Sayayım: Bir ülke düşünün, herhangi
bir ülkeyi düşünün, yasama, yürütme ve yargı tümüyle bir kişinin kontrolünde
yani güçler ayrılığı ilkesi yok. Devlet yönetiminde olması gereken, bir daha
söylüyorum, devlet yönetiminde olması gereken denge ve denetleme kurumları
fiilen çalışmıyor. Bir ülke düşünün, özel ve kamu dâhil olmak üzere medyanın
yüzde 90’ı 1 kişinin kontrolünde, 1 kişinin. Muhalefete o yüzde 90 medya hem
kapılarını hem ekranlarını hem de sayfalarını kapatmış durumda, asla vermiyor,
asla bir satır dahi vermiyor. Bir ülke düşünün, 100’ü aşkın gazeteci hapiste.
Haklarında ceza verilip tahliye edilenler korkudan seslerini kesmiş
vaziyetteler. Yazı yazanlar ise kendilerine otosansür uyguluyorlar. Yine bir
ülke düşünün, düşünün, kimin terörist, kimin ajan olup olmadığına 1 kişi karar
veriyor ve mahkemeler de gidip onu tasdik ediyor. Bir ülke düşünün, kamuda
istihdamın ve yükselmenin ölçüsü olan liyakat yani bilgi, birikim ve deneyim
bir tarafa atılıyor; otoriteye sadakat, partililik, yandaşlık, rantiyecilik
esas alınıyor.
Bir ülke düşünün, barış istediler diye, bakın, barış
istediler diye, bildiri imzaladılar diye yüzlerce akademisyen üniversiteden
atılıyor; pasaportlarına el konuluyor, eşlerinin de pasaportlarına el
konuluyor, yurt dışına çıkışları yasaklanıyor, çalışmaları yasaklanıyor. Böyle
demokrasi nerede var arkadaşlar? Bana böyle demokrasisi olan ve bu durumda olan
bir tane ülke gösterin. Bir kişinin düşüncesini beğenmeyebilirsiniz,
eleştirebilirsiniz, yargılayabilirsiniz ama atıyorsunuz, beraat ediyor, yine
başlatmıyorsunuz.
Bir ülke düşünün, kişilerin mahkemelerde savunma
hakları kısıtlanıyor, aylarca iddianameler hazırlanmıyor, yüzlerce kişi
iddianamesiz bir şekilde hapiste yatabiliyor, avukatlar bile yasalara aykırı
olarak tutuklanıyor.
Bir ülke düşünün, devleti yönetenler harcadıkları
paranın hesabını halkına vermiyor; yaptıkları sarayların, inşa ettikleri
büyükşehir hastanelerinin, havaalanlarının, köprülerin maliyetini, bırakın
halkı, o ülkenin parlamentosu da bilmiyor. Siz biliyor musunuz sarayın
maliyetini, köprünün maliyetini, tüp geçidin maliyetini, şehir hastanelerinin
maliyetini, kaça yapıldığını biliyor musunuz? Bilemezsiniz, söyleyemezler size,
bilemezsiniz. O zaman niye evet diyorsunuz?
Bir ülke düşünün, yolsuzluk yapanlar, devlet katında
sürekli yükseliyor, dürüst, namuslu adamlar ise sürekli aşağılanıyor, hor
görülüyor.
Bir ülke düşünün, yaşanan ağır ekonomik krize rağmen
iş dünyasından kimse korkudan sesini çıkaramıyor.
Bir ülke düşünün, o ülkenin üst yargı organı başkanı
bile çıkıp medyaya, şunu yapıyor: “Yargıya olan güven yüzde 30’lara düştü.”
Başka ne söyleyeyim ben?
Bir ülke düşünün, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu… Eski adı “yüksek”ti, kaldırdılar, alçak kurum oldu. Hâkimler ve
Savcılar Kurulu, hâkim ve savcılara şunu söylüyor: “Nihai kararı vermeden önce
bizden görüş alacaksınız.” Hani hâkimler vicdanlarına göre ve hukukun
üstünlüğüne göre karar verirlerdi?
Bir ülke düşünün, siyasal gücü olanlar ile parasal
gücü olanlar yargılanmıyor. Bir daha söylüyorum: Siyasal gücü olanlar ile
parasal gücü olanlar yargılanmıyor, garibanlar ise yargılanıyor. (CHP sıralarından
alkışlar) Varlıklı olup da hapishanede kalan kimse kalmadı. Ne yapıyorlar?
Sarayın avukatlarını hemen tutuyorlar, büyük paralar veriyorlar, zaten mesele
kendiliğinden çözülüyor.
Bir ülke düşünün, milletvekilleri tutuklu, belediye
başkanları görevden alınıyor, otoriteye yakın olan başkanlar da zorla istifa
ettiriliyor. Hani halkın iradesine saygı, hani millî iradeye saygı?
Bir ülke düşünün, uygulanması zorunlu olan Anayasa
Mahkemesi kararları bile alt mahkeme tarafından uygulanmıyor çünkü alt mahkeme
gücünü hukuktan değil, saraydan alıyor. Hangi hukuktan söz edeceksiniz?
Bir ülke düşünün, herkesin telefonları dinleniyor ve
bir otoriteye servis ediliyor. Sizin de telefonlarınız dinleniyor, siz de
telefonlarınızda rahat konuşamıyorsunuz. Benimki dinleniyor, eşiminki,
çocuklarımınki, hepimizinki dinleniyor ama biz çekinmiyoruz çünkü biz
doğruların arkasındayız, doğruları savunuyoruz. İstedikleri kadar dinlesinler;
dinlemezlerse namerttir onlar, dinlemezlerse. (CHP sıralarından alkışlar)
Bir ülke düşünün, bir konsoloslukta cinayet
işleniyor. Ses kaydı elinize geliyor, aynı gün ses kaydı elinize geliyor. Aynı
gün, cinayeti işleyenler ellerini kollarını sallayarak gidiyorlar ve daha sonra
Suudi Başkonsolosu da gidiyor.
Değerli arkadaşlar, böyle bir ülke nerede var? Bana
söyler misiniz, bu ülke hangi ülke?
Bir ülke düşünün, ekonomik bağımsızlığını büyük
ölçüde kaybetmiş, uluslararası tefecilerden borçlanarak, dünyanın en yüksek
faizlerinden birisini verip borçlanarak ancak ayakta durabiliyor ve geldiğimiz
nokta… Sadece anaparayı ödemek için değil, anaparanın faizini ödemek için de
borçlanır noktaya geldiniz. Ana paranın faizini ödemek için de borçlanıyorlar.
Borcun faizini ödemek için borçlanıyorsanız on altı yılın sonunda… Bir rakam
vereyim, kaç lira ödeniyor biliyor musunuz? Kaç lira ödendi on altı yılda?
Londra’daki bir avuç tefeciye kaç lira ödendi? 159 milyar dolar ödendi, 159
milyar dolar. Ya insanda biraz vicdan olur ya. 159 milyar dolar ya. İkinci bir
Türkiye kurulurdu, üçüncü bir Türkiye kurulurdu 159 milyar dolarla.
Bir ülke düşünün değerli arkadaşlar, tüm bunları
yapan yöneticiler hiçbir sorumluluk almıyor. Devamlı bir tane düşman yaratıyor
“iç düşman, dış düşman” o kadar. Sorumluluk… Onun çok şükür hiçbir sorumluluğu
yok.
Bir ülke düşünün değerli arkadaşlar, on altı yılda
11 kez eğitim sistemi değişiyor ya, 11 kez ya. Ya, kendi çocuklarımızı nasıl
denek olarak kullanabilirler? Bizim çocuklarımızı denek olarak kullandılar ya
on altı yılda. Sorun Allah aşkına, hangi anne çocuğunu okula gönderirken, baba
çocuğunu okula gönderirken gönderdiği okuldan memnun?
Bir ülke düşünün, devletin harimiismetini yani
kozmik odayı teröristlere teslim edeceksin, teröristlere teslim edeceksin,
devletin bütün sırlarını onlara vereceksin, devletin bütün sırlarını. Ve o
ülkenin genelkurmay başkanını “terörist” diye yakalayıp hapse atacaksın; öyle
bir ülke düşünün. Ve o terör örgütüne, devleti yöneten terör örgütüne destek
veren, dönemin destek veren yöneticisi, yolsuzlukları ortaya çıkmasın diye “Ne
istediniz de vermedik? Niye bunu yapıyorsunuz?” diye bir de sitem etti.
Bir ülke düşünün arkadaşlar “Yirmi dört saatte
Suriye’ye gireceğiz, Emevi Camisi’nde namaz kılacağız.” dediler, yirmi dört
saatte. Ölçü de koydular. Ancak aynı yöneticiler, aynı yöneticiler, kendi topraklarını,
Süleyman Şah Türbesi’nin bulunduğu toprakları, kendi topraklarını, vatan
toprağımızı terk etmek zorunda kaldılar. Bizim tarihimizde bir ilktir
arkadaşlar, kendi toprağını terk eden hükûmet. Kendi toprağı, vatan toprağı
orası. Ben ölürüm, çakılını dahi vermem, çakılını dahi vermem. (CHP
sıralarından alkışlar) Orada bin kişi, 10 bin kişi hep beraber ölürüz ama
toprağımızı terk etmeyiz.
FEHMİ ALPAY ÖZALAN (İzmir) – Bunu siz demeyin bari!
Bunu siz demeyin, bunu siz demeyin! (CHP sıralarından gürültüler)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bana kimse
kahramanlık edebiyatı yapmasın, hiç kimse yapmasın.
Bir ülke düşünün…
FEHMİ ALPAY ÖZALAN (İzmir) – Bunu siz demeyin! (CHP
sıralarından gürültüler)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Söylediğim her şey
doğrudur.
FEHMİ ALPAY ÖZALAN (İzmir) – Bunu siz demeyin! (CHP
sıralarından gürültüler)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Genel Başkan konuşuyor, akıllı
ol!
CAVİT ARI (Antalya) - Önüne bak!
KEMAL ZEYBEK (Samsun) – Zibidi adam!
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Söylediğim her şey
doğrudur. Eğer bu yöneticilerden birisi Parlamentonun önünde benimle konuşmak
isterse ben hazırım. Benim önümde…
SALİH CORA (Trabzon) - Darbe gecesi nasıl olduğunu
gördük!
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Gelecek buraya,
oturup konuşacağız, gelecek ve benim sorularıma cevap verecek “Şurası
yanlıştır.” diyecek; biz onu çözeriz.
Bir ülke düşünün, görülen bir davada, görülen
herhangi bir davada nasıl karar verileceğini bilmek için Anayasa’ya ve hukuka
değil, hâkimlerin kimler tarafından atanacağına bakıyor. (CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…
Bir saniye Sayın Genel Başkan…
Arkadaşlar, lütfen, sakin olalım.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Ayıptır ya! (CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen hatibi dinleyelim, sakin
olalım.
Teşekkür ediyorum.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Genel Başkan konuşuyor
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen hatibi dinleyelim.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Genel Başkan konuşuyor,
Genel Başkan.
BAŞKAN - Hatibin konuşmasını sükûnetle dinleyelim, daha
sonra cevap verirsiniz.
Teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Genel Başkan.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bu, bir darbe
bütçesidir, darbe yönetiminin bütçesidir dememin gerekçesi budur. Sağlıklı bir
demokrasi için de bu bütçe hazırlanmamıştır. Bütçe, bu nedenle sakat bir
bütçedir. Demokrasiye inanan herkesin “Hayır.” diyeceği bir bütçedir bu. Ya
“Demokrasiye geçeriz, bu ülkeye gerçek anlamda demokrasi gelir.” ya da “Bu
bütçeye ‘ret’ veririz.” diyeceksiniz. Bizim düşüncemiz budur. Peki, bu bütçe
kimin bütçesi? Bir soru, asıl soru o.
Değerli arkadaşlarım, bu bütçeden üç kesim
yararlanıyor. Bu bütçeden üç kesim yararlanıyor yani bu bütçe üç kesimin
bütçesi. Bir, sarayın bütçesidir. Her türlü şatafat, her türlü harcama, her
türlü israf, “Bunların hepsi kabulümdür, ben bunları yapacağım.” diyor. Sarayın
bir eli yağda bir eli balda. Emin olun, Allah inandırsın, Lale Dönemi’nde bile
bu kadar şatafat yoktu, Lale Dönemi’nde bile böyle şey olmadı. (CHP
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Vatandaşa diyorlar ki: “Tasarruf edin.” Ya, tasarruf
baştan yapılır arkadaşlar. Sen tasarruf yapacaksın ki vatandaş örnek alsın
seni. Hangi tasarruf? Vatandaşın cebinde para var da tasarruf mu yapacak? Ya, vatandaş
ay başını nasıl getireceğim diye düşünüyor, tasarruf yapacağı bir para yok ki
zaten, hangi parayla tasarruf yapacak? Dolayısıyla yazlık sarayda oturanlar,
kışlık sarayda oturanlar, uçan saraylarda oturanlar, asla ve asla tasarrufa
yanaşmazlar, onlar israfı severler. Bakmayın siz, israf haramdır bizim
inancımıza göre ama onlar israftan asla vazgeçmezler.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, siz bu bütçeye “Evet.”
derseniz, Beyefendi’nin aylığını 59 bin liradan 74 bin liraya çıkaracaksınız,
emekli aylığı hariç, bir de o var; yetmiyor para, çift dikiş gidecek. “Ben
geçinemiyorum.” diyor. Ya arkadaş, doğal gaz parası vermiyorsun, yemek parası
vermiyorsun, uçak parası vermiyorsun, okul masrafın yok, hiçbir şeyin yok, bir
elin yağda bir elin balda. Ya, nedir bu lüks, nedir bu para aşkı, nereden
çıkıyor bunlar; bunu vatandaşın sormasını istiyorum, vatandaş bunu sormak
zorundadır, soracak ki bu ülkeye demokrasi gelsin.
Saray çevresi: Sarayın etrafında bir çevre var,
etrafını sarmış, bunlar yiyici çevre. Bakın, adını söylüyorum, yiyici çevre,
bunlara kamuoyunda “beşli çete” denir. En büyük ihaleleri bunlar alırlar, en
büyük ihaleleri. En büyük ihaleleri alırlar, nasıl? Dolar bazında alırlar, Türk
lirası olmaz. Dolar bazında garanti alırlar, olur ya batarsa Hazine ödeyecek
onun parasını. Dolar bazında yol parası, tüp parası, her şey dolar bazındadır,
fiyatlar da öyledir. Vatandaşa “Doları bozdur.” Bunlara gelince “Dolarla devam
et kardeşim.” Bu bütçe, bu bütçedir işte. Bu bütçeye oy vermek haramdır, haram.
Vallahi de billahi de haramdır. (CHP sıralarından alkışlar)
Bakınız, köprü yapıyorlar. Kaça yapıldığını biliyor
musunuz? Bilemezsiniz. Yol yapıyorlar. Kaça yaptığını biliyor musunuz?
Bilemezsiniz. Şehir hastaneleri yapıyorlar. Kaça yaptığını bilir misiniz?
Bilemezsiniz. Havaalanı yaptılar. Kaça yapıldığını biliyor musunuz?
Bilemezsiniz, söyleyemezler size, söylemezler size. Peki, onların parası kimin?
Kim ödüyor onların parasını? O “garip gureba” dediğiniz, sık sık
dillendirdiğiniz o vatandaşların ödediği vergilerle ödeniyor. Vergiye gelince
var, onlara gelince yok. Soramazsın. Bütün bu söylediklerimin faturalarının ne
kadar şişirildiğini düşünebiliyor musunuz? 1 liralık malın bin liraya
alındığını düşünebiliyor musunuz? Büyük avantajlar sağlandığını biliyor
musunuz? Ya, vatandaşa diyorsun: “Dolar bozdur.” Kardeşim, ihaleyi Türk
lirasına çevir, geçişi Türk lirasına çevir, teminatı kaldır. “Hayır, olmaz…”
Neden? E, bunlar sarayın çevresinden, onların beslemeleri, sarayın beslemeleri.
Sarayın beslemelerinden bu memlekete hayır gelmez arkadaşlar. Vallahi de
billahi de hayır gelmez. (CHP sıralarından alkışlar) Hem bunların bir avantajı
daha var: Döviz ne kadar yükselirse bunların kârı da o kadar artıyor, ne kadar
yükselirse. Bunlar hayatlarından memnun olanlar.
Üçüncü kesim neydi? Bu bütçenin hizmet ettiği üçüncü
kesim tefeciler, rantiyeciler; onlara hizmet ediyor. Vatandaş borç batağında,
esnaf borç batağında, çiftçi borç batağında, sanayici borç batağında, herkes
borç batağında, devlet de borç batağında.
Değerli arkadaşlarım, 2018’in ilk dokuz ayında,
Londra’daki bir grup tefeciye, bir avuç tefeciye ödenen faiz ne kadar, biliyor
musunuz? 9 milyar 724 milyon dolar. AK PARTİ hükûmetleri döneminde ne kadar? Az
önce söyledim, 159 milyar 290 milyon dolar. İnsaf denen bir şey var ya. Bu
bütçe kime çalışıyor, Allah aşkına? Kimin için bu bütçe? Çıksınlar, desinler
ki: “Bu rakamlar yanlış.” Biz de bilelim. O zaman diyeceğiz ki: Kaldırın şu
internet sitelerinden bu rakamları, bilgiyi vermeyin bari hiç kimseye. Hem
gelip burada efeleneceksin “Ülkeyi şöyle yaptım, ülkeyi böyle yaptım.” Ya,
ülkeyi batırdın arkadaş, batırdın ya! (CHP sıralarından alkışlar)
Bakın, arkadaşlar, dolar yükselse de dolar düşse de
kârlı onlar çıkıyor. Bakın, size bir rakam vereceğim: 13 Ağustosta –lütfen,
istirham ediyorum, inanmıyorsanız not alın- düşünün, Londra’dan bir tefeci geldi,
1 milyon dolar getirdi Türkiye’ye. 1 milyon doları götürdü, o günkü kur
üzerinden Türk lirasına çevirdi. Kaç lira alıyor? 6 milyon 883 bin 800 Türk
lirası para alıyor 1 milyon doları getirdiği zaman. Geçiyorum, yüz on dört gün
sonra, yüz on dört gün sonra yani 3 Aralık 2018; götürdü, bunu gösterge
tahviline yatırdı ve o gün 7 milyon 384 bin 675 lira parasını aldı, 7 milyon
384 bin 675 lira parasını aldı. 7 milyon 384 bin 675 lirayı götürdü, hemen
dolara yatırdı. Ne zaman? 3 Aralıkta. Kaç lira dolar alıyor biliyor musunuz? 1
milyon 406 bin 524 dolar. Kaç lira kazanıyor? Yüz on dört günde dolar bazında
yüzde 40, yüzde 40 kazandı. Ben diyorum, bunlar tefecilere hizmet ediyor; siz
inanmıyorsunuz. Ya, arkadaşlar, bu rakamlara bakın. Ben bilmiyorsam siz bilin,
bakın, içinizde hesap bilen, kitap bilen, iş adamı, iş dünyasından gelen var.
Devlet yani Hükûmet yani Türkiye Cumhuriyeti
ekonomik bağımsızlığını kaybetmiştir ve bu Hükûmet sonuçta, on altı yılın
sonunda getirip devasa Türkiye Cumhuriyeti’ni bir avuç tefeciye teslim
etmiştir. Olay budur. (CHP sıralarından alkışlar)
Dış politika, Allah aşkına, 2 Ekimde Cemal Kaşıkçı
gidiyor, 2 Ekimde, giriyor konsolosluğa, çıkmıyor oradan. 2 Ekim günü
öldürülüyor orada, herkes biliyor bunu. Yani cinayetin öğrenildiği tarih 2
Ekim, 2 Ekimde ses kaydı var. Sayın Yasin Aktay aynı gün açıklama yapıyor
“Havaalanlarına haber verdik, MİT’e haber verdik, Cumhurbaşkanına, Emniyet
Genel Müdürüne; kuş uçsa haberimiz olacak.” diyor, ben değil, o söylüyor,
açıklama yapıyor. Katiller aynı gün, cinayeti işledikten sonra saat 21.00’de
iki özel uçakla gidiyorlar. Niye gidiyorlar? Kim izin veriyor? Sesi
dinliyorsun, cinayeti biliyorsun, Cemal Kaşıkçı öldürülüyor, niye izin
veriyorsun? Hangi gerekçeyle izin veriyorsun? Konsolos ayın 17’sinde gidiyor,
on beş gün sonra, on beş gün sonra Konsolos da VIP’den elini kolunu sallayarak
gidiyor. Şimdi, diyorlar ki: Efendim “Onları bize teslim edin.” Suudi Arabistan
da “Hadi canım, ne teslim etmesi, geç, yoluna geç; teslim etmiyorum.” diyor.
Ben şu soruyu sordum, Sayın Erdoğan bana diyor ki: “Almanya’ya gittin,
Viyana’ya gittin, ne konuştun, çık anlat.” Hepinizin önünde söz veriyorum,
namus sözü veriyorum hepinizin önünde; ben Almanya’da, Viyana’da, Kıbrıs’ta
neleri konuşacağımı gelip bu kürsüde anlatacağım ama bir şartla: Erdoğan bu
katilleri hangi gerekçeyle serbest bıraktı, çıkıp anlatsın bana. Hangi
gerekçeyle bıraktı? (CHP sıralarından alkışlar)
Bakın, utanılacak bir tabloyu anlatayım size. Fransa
biliyor, İngiltere biliyor, Amerika biliyor, dünyanın bütün ülkeleri cinayetin
nasıl, kimler tarafından işlendiğini biliyor, kimsenin haberi yok bizden, bize
hiçbir bilgi verilmiyor. Hadi bize verilmedi, bari size verilsin bilgi, size
verilsin.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Bizim bilgimiz var.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Benim bilgim medyadan
bildiğim kadarıyla, benim bilgim o. Cinayetin işlendiğini hepimiz biliyoruz,
Suudi Arabistan da zaten itiraf etti. Niye bilgi vermiyorlar? Amerika’ya koşa
koşa gider MİT Müsteşarımız bilgi vermeye. Ya, MİT Müsteşarı Parlamentoya gelip
komisyona acaba bir bilgi verdi mi ya? Sormaz mısınız ya arkadaşlar, bu
Parlamento ikinci sınıf Parlamento mu? Buradaki milletvekilleri ikinci sınıf
milletvekili mi? (CHP sıralarından alkışlar) Gidip başkalarına bütün olayı
anlatıyorsun, bizim Parlamentoya gelince ağzına bant çekiyorsun, burada kimse
öğrenmesin. Ya, dünyanın bildiğini bizden niye saklıyorlar, niye saklıyorlar?
Değerli arkadaşlarım, Sayın Erdoğan demiş ki: “MİT
Müsteşarının Senato İstihbarat Komitesine bilgi verdiğinden benim haberim yok.”
Yok, arkadaşlar, bire bir haberi var, bakın, söylüyorum, bire bir haberi var.
Niye yalan söylüyor “Benim bilgim yok.” diye? Bir Mit Müsteşarı, kendisine
bağlı olan bir MİT Müsteşarı Cumhurbaşkanından habersiz gidecek, Amerikan
Senatosunda İstihbarat Komitesindeki bazı senatörlere bilgi verecek. Eğer
haberi yoksa bir felaket, haberi var, yalan söylüyorsa o başka bir felaket.
(CHP sıralarından alkışlar) Böyle bir şey olmaz ya! Yazıktır, günahtır bu
devlete. Bu devletin bir saygınlığı vardır, bir itibarı vardır bu devletin.
Elbette, izin alıp gidebilir, bilgi verebilir, bakın, bir şey demiyorum ama
önce kendi Parlamentosuna bilgi verecek.
Papazı teslim ettiniz. Niye papazı teslim ettiniz,
Amerikalı papazı? Ne diyordu Erdoğan? 11 Ocakta muhtarlar toplantısında diyordu
ki: “Bu fakir bu görevde olduğu sürece –kendisi çok fakir, bunu ben de
biliyorum- papazı vermem arkadaş.” Ne oldu? Tıpış tıpış papazı verdin. Peki, ne
oldu bu devasa Türkiye'nin itibarı? Ya, yazık, günah değil mi bu memlekete? Yazık,
günah değil mi bu insanlara? Niye veriyorsun?
Merkel… “Vermem.” dedi. “Vermem.” dedi. Gazeteci…
“Vermem.” dedi, efelendi, ne oldu? Bir gecede iddianame hazırlandı, ertesi gün
duruşma oldu, duruşmadan sonra tahliye edildi, tahliye edilirken bir başka mahkemenin
tutuklama kararı verildi, havaalanında uçağa bindi ve Almanya’ya gitti. Ya,
hangi devlette yaşıyoruz biz? Sömürge devletlerinde bile böyle bir tablo
yoktur. İnsaf ya! Ya, bizim cumhuriyet birikimimize, devlet birikimimize
yazıktır, günahtır. Buna nasıl izin veriyorsunuz, nasıl sessiz kalıyorsunuz?
Ben vicdanen rahat etmiyorum. Elbette, yanlışlık olur vesaire ama bir dik
duracaksınız, bir onurlu duruşunuz olacak. Macron telefon etti, tamam; Merkel
telefon etti, tamam; Trump telefon etti, tamam. Garibanlar içeride, bakın
çavuşlar içeride, hâlâ içerideler, hâlâ, davalarına bile bakılmıyor.
İddianamesi olmayan yüzlerce kişi var şu anda, iddianamesi olmayan. Yahu,
yazık, günah değil mi bu insanlara? Hangi hukuk, hangi adalet?
Efendim, ne istiyoruz biz değerli arkadaşlar? Bütün
bunlara bakıyoruz ama bir ekonomik krizle karşı karşıyayız. Biz 13 maddelik bir
metin hazırladık, 13 maddelik. Dedik ki: 13 maddeye uyarsanız bu ekonomik krizi
hep birlikte atlatmış oluruz. Birincisi şu: Ekonomik ve Sosyal Konseyi toplayın.
Üç ayda bir toplanması lazım, bir anayasal kurum. En son toplandığı tarih 5
Şubat 2009, 2019’a giriyoruz. On yıldır, üç ayda bir toplanması gereken bir
kurul, arkadaşlar, on yıldır toplanmıyor. İnsaf ya, insaf! O zaman bu kurumu
niye kurdunuz? İşçisi, işvereni, çiftçisi burada gelip görüşünü beyan edecekti.
Liyakat sistemini koruyun, devlette liyakat sistemi
olmalıdır dedik. Liyakat sistemi olursa devlet, devlet olarak ortaya çıkar
dedik. İşi ehline teslim edeceksiniz, kişinin liyakatine bakacaksınız dedik.
Kişi bizim partili mi, yandaş mı, bakmayacaksınız ona dedik. Liyakat sistemi
içerisinde bir devlet yönetilir, devletin kurumları o zaman var olur.
Hukukun üstünlüğüne dikkat edin dedik. Hukuk
güvenliği olmalıdır dedik. Hangi hukuk güvenliği, hangi hukukun üstünlüğü
arkadaşlar? Birisi söylüyor, diğerleri içeri atıyor.
Merkez Bankasının bağımsızlığına dikkat edin dedik.
Merkez Bankası dünyanın bütün ülkelerinde bağımsızdır. Bakın, son bir kanun
teklifi geldi, efendim bütün yetkiler Erdoğan’a veriliyor, Merkez Bankası
dâhil. İnsaf ya, insaf ya! Dünyada itibarımızı sıfırlayacaksınız, zaten kalan
bir itibarımız varsa.
Akılcı bir sıcak para yönetimine geçin dedik. Sıcak
para Türkiye’yi sömürüyor, Türkiye’yi sömürüyor, akılcı bir politika izleyin
dedik. Dövizdeki 10 kuruşluk artışın maliyeti bize 22 milyar lira arkadaşlar,
10 kuruşluk dövizdeki artışın maliyeti 22 milyar lira. Dolar esas alınarak
yapılan ihaleleri Türk lirasına çevirin dedik. Yazıktır, Türk lirasına çevirin.
Vatandaşa diyorlar ki: “Cebindeki doları bozdur. Bak ne kadar vatanseversin
sen.” Yahu dolarla milyarları alana niye demiyorsun? E sen de bir vatanseverlik
göster yahu, sen de Türk lirasına geç bari. Türk lirası ikinci sınıf para,
ikinci sınıf para. Yap-işlet-devret, yapılan ihaleler, üst geçitler, tüp
geçitler; bütün bunların tamamı dolarla arkadaşlar, ücret de dolarla.
Kamu İhale Yasası, ya buna uyun dedik. Bakın, 186
kez değişti Kamu İhale Yasası, 186 kez yani bazen tebliğlerle, bazen
kanunlarla. Niçin? İşi kime vereceğim, onu ayarladık, mesele bitmiştir. Beşli
çete diye tanımlanan bir şey vardı; girin internette o beşli çeteyi görürsünüz,
kimlerdir onlar. Devletin en büyük ihalelerini alanlar bunlar.
Vergi toplayan iradeyi koruyun dedik. Paranın
nerelere harcandığının iyi denetlenmesi lazım. Sayıştayın gerçek anlamda
bağımsız olması lazım. Sayıştay, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim
yapıyor. Bütçeyi onaylıyoruz ama denetim yetkisini Sayıştaya veriyoruz,
Sayıştay Meclise bağlı bir kurum ama yok arkadaşlar.
Bütçe disiplinini sağlayın dedik. Kredi Garanti
Fonu, bütçesi buraya gelmiyor. Niye gelmiyor? Türkiye Varlık Fonu, bütçesi
buraya gelmez. TOKİ’nin bütçesi buraya gelmez. Niye arkadaşlar? Size mi
güvenmiyorlar? Evet, size güvenmiyorlar, Meclise güvenmedikleri için buraya gelmiyor.
Gelsin buraya. Bütçe hakkı denen bir şey var.
Dış politika 180 derece değişmek zorundadır, dış
politika. Suriye’yle ilişkiye geçilmek zorundadır. Eğer Suriye’nin toprak
bütünlüğünü savunuyorsanız, Suriye’nin parçalanmasını engellemek istiyorsanız
Suriye’yle masaya oturup konuşmak zorundasınız. Arka kapıdan konuşuyorlar,
kendi kendilerine de efeleniyorlar. Bunlar bitti artık ya, bunlar bitti, yok
öyle bir şey. Dış politikanın yeniden millî bir kimliğe kavuşması lazım,
yeniden. Gayri millî bir politika, yeniden millî bir kimliğe kavuşması lazım.
İktidarıyla, muhalefetiyle dış politikada bir olmak lazım.
Kontrolsüz borçlanma... Zaten bugüne, bu noktaya
gelmemizin temel nedeni, adamlar bize borç para verdiler ve Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetini, şimdi de saray hükûmetini teslim almış vaziyetteler. Hiç
birbirimizi kandırmayalım, hiç. Onlar ne diyorlarsa koşulsuz yerine
getiriyorlar. 80 milyon vatandaşın ahı vardır arkadaşlar.
Adaletsiz bir vergi politikası, vergi cennetleri
var. Bu Meclis görevini yaptı 2006 yılında “Vergi cennetlerinde şirket
kuruyorsanız oradan gelen kâr paylarından vergi alacağım.” diye. Ama vergi
cennetleri listesinin Bakanlar Kurulu tarafından yayınlanması lazım. 2006,
2019’a geliyoruz, yayınlamıyorlar. Niye yayınlamıyorlar? Çünkü beylerin vergi
adalarında şirketleri var, 1 sterlinlik şirkete 15 milyon dolarlık gemi
satıyorlar. Man Adası olayı, sapına kadar doğrudur, tamamı doğrudur. (CHP
sıralarından alkışlar) Efendim, tazminat… Tazminatı bir değil, bin yapmazsanız
namertsiniz. Hakkın ve hukukun, tüyü bitmemiş yetimin arkasından gideceğim. 15
milyon dolar, kimin malıydı bu 15 milyon dolar? Hangi şirketindi bu gemi?
Sordum 50 sefer. Siz niye sormuyorsunuz Allah aşkına? Ya, tüyü bitmemiş yetimin
hakkını korumak şu Parlamentonun ortak görevi değil mi? 15 milyon dolar niye
geliyor biliyor musun Man Adası üzerinden? Bu devlete 5 kuruş vergi ödememek
için, 5 kuruş. Asgari ücretlinin burnundan getiriyorsunuz “Vergi öde.” diye,
sanayicinin burnundan getiriyorsunuz. Ama bu beylerin, saray ve etrafındaki
çetenin her türlü şeyi serbesttir, her türlü şeyi, vergi ödemezler. Sormuyor
musunuz Allah aşkına, grup başkan vekilleri sormuyor mu “Ya, 2006’da bu
Meclisten bir kanun çıktı, yıl geldi 2019’a, niye bir vergi cennetleri listesi
yayınlamıyorsunuz?” Sorsunlar, sorsunlar, MASAK veya Maliye Bakanlığı on beş
dakika içinde listeyi hazırlar, bakanın önüne koyar, en geç on beş dakika
içinde. Ama olmuyor. Niçin? Vurgun oralarda vuruluyor da ondan. Üretimi
önceleyen bir planlama olması lazım, üretimi önceleyeceksiniz. Üretimsiz bir
ülke ayakta duramaz değerli arkadaşlar.
Tasarruf yapın dedik bir başka şeyde. Bakın, 100
Günlük Program açıkladılar. Programın bir maddesini okuyayım: “Kamu
idarelerinin harcamalarını gözden geçirmesini ve bu şekilde tasarrufların
artırılmasını sağlayacak yöntem belirlenmesi.” Yani yöntem belirleyecekler
nasıl tasarruf yapacağız diye. Yahu, çağırırsınız bir ev hanımını vallahi de
billahi de size bütün yöntemleri öğretir ya, bütün yöntemleri öğretir tasarruf
nasıl olurmuş. (CHP sıralarından alkışlar) Tasarrufu vatandaştan beklemeyin,
tasarruf baştan başlayacak, saraydan başlayacak. O efuliler, ejder meyveleri;
bunlardan vazgeçeceksiniz. Orada har vurup harman savuracaksın, asgari
ücretlinin ensesine binip “Niye tasarruf yapmıyorsun?” Ya, tasarruf yapacak hâl
mi kaldı vatandaşta, hâl mi kaldı?
Değerli arkadaşlarım, son söz, buradan bizi dinleyen
bütün vatandaşlarıma sesleniyorum, bizi dinleyen bütün vatandaşlarıma: 1 Ocak
2019’dan itibaren, 1 Ocak 2019’dan itibaren Cumhuriyet Halk Partili
belediyelerin olduğu bütün yerlerde asgari ücret net 2.200 lira olacak. (CHP
sıralarından alkışlar) Söylüyorum, arkasında da duracağız. Daha önce de, 2016
yılında da düşük rakam göstermişlerdi, “Bizim bütün belediyelerde asgari ücret
1.500 lira olacak.” dedik ve 1.500 lira oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Genel Başkan.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Şimdi, 1 Ocak
2019’dan itibaren bizim belediyelerde ve kazanacağımız belediyelerde asgari
ücret net 2.200 lira olacak; bu birinci şartımız, birinci öngörümüz.
İkinci öngörümüz şu: Bize ait olmayan ama
kazanacağımız belediyelerde hiç kimsenin işine son vermeyeceğiz, hiç kimsenin
ekmeğiyle, aşıyla, işiyle uğraşmayacağız. (CHP sıralarından alkışlar) Yani kul
hakkı yemeyeceğiz, çalıştığın sürece, biz, arkadaşlarım, hep birlikte arkanda
olacağız. Dolayısıyla asgari ücreti bu kürsüden ilan ediyorum: 1 Ocak 2019’dan
itibaren net, vergisiz 2.200 lira olacak ve yeni belediyeler aldığımız zaman da
o belediyelerde de 2.200 lira olacak ve hiç kimsenin işine son verilmeyecek.
(CHP sıralarından alkışlar) Bunun garantisi de benim ve bunun garantisi Meclis
olacaktır.
Hepinize selamlar, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından ayakta alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Genel Başkan.
Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ilk
konuşmacı…
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) – Sayın Genel Başkanı
dikkatle dinledim. Çok ağır sataşmaları vardı. Kürsüden değil ama izin
verirseniz yerimden bazı konulara açıklık getirmek isterim.
BAŞKAN – Buyurun.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Biz de Maliye Bakanı için
konuşalım Başkan, o da bize sataştı.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, bütçede bu
usul devam edecekse bu bütçe görüşmeleri planladığınız şekilde devam etmez,
bilginiz olsun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, İzmir
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun 10 sıra sayılı 2019 Yılı Bütçe Kanun
Teklifi ile 11 sıra sayılı 2017 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın tümü
üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Bir demokrasiyi demokrasi yapan iktidarla birlikte
şüphesiz muhalefetin varlığıdır. Elbette muhalefet iktidara her türlü
eleştirisini dile getirecektir, bunlar çok ağır da olabilecektir, biz bütün
bunları dinleriz. Sayın Genel Başkan burada konuşurken dikkatle baktım, bir
saatlik konuşmasının büyük bölümünde aslında AK PARTİ Grubuna ve sanıyorum AK
PARTİ’ye oy verenlere seslenmek istedi. Daha çok beden dili itibarıyla bu gruba
yöneldi. Şunu ifade etmek isterim ki: “‘Sarayın beslemeleri’ -tırnak içinde- ‘yürütme
organı’” ve bu minval üzere birtakım ifadeler aslında Sayın Genel Başkanın
kurmak istediği iletişimin önündeki çok ciddi duvarlardır, engellerdir. Emin
olun, sesini bize ulaştıramaz. Dile dikkat etmek gerekir, bu birincisi. (CHP
sıralarından gürültüler)
İkincisi: Sayın Genel Başkan bir Türkiye tablosu
çizdi, çok dramatik bir tablo. Baktığımızda on altı yıldan beri halkı eziyoruz,
azınlığı koruyoruz, ülkeyi batırdık, herkes perişan. [CHP sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar(!)] Sefalet diz boyu, tefecilere hizmet ediyoruz. Sayın Genel
Başkanın diliyle söylüyorum: Vallahi de billahi de böyle bir Türkiye olsa
kendisi Başbakan olurdu, Cumhurbaşkanı olurdu biz de muhalefetle aynı lafları
söylüyor olurduk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Böyle bir Türkiye yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın lütfen.
Buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) – On altı yıldan bu
yana bu ülkede seçimler yapılıyor. Halkımız kendisine zulmedenlere karşı herhâlde
mazoşist değil.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – AK PARTİ Grubu kendi
sözünden söz versin Grup Başkanına, konuşsun efendim yani. Kendisine söz
vermemişler, burada rol çalıyor.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) – Dolayısıyla, ya
halkta arıza var ya bu ifadelerle Türkiye’nin tasvirinde bir arıza var, bir
problem var. Biz halkta arıza olduğu kanaatinde değiliz, halk doğruyu yapıyor.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkanım, izninizle, son bir şey: Sayın Genel
Başkan “20 Temmuz sivil darbesi” diyor. Bakın, 20 Temmuzda bu Parlamento OHAL’i
ilan etti. İlan eden kim? Parlamento. Yani hepimizin milletten oy alarak
geldiği ve millet iradesini temsil ettiği bu yer. Her 23 Nisanda buraya
geliyoruz, doksan beş yıllık bu geleneğe saygı gösteriyoruz. Aynı saygının Parlamentonun
aldığı kararlara da mutlak surette gösterilmesi lazım. Yoksa o saygı doğru
olmaz.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Grup Başkanının
kullandığı haktan yararlanmak istiyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Gerekçesini söylemesi
lazım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun.
Lütfen yeni bir sataşma, tartışmaya meydan vermeden.
3.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İzmir Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşmasının hem Adalet ve Kalkınma Partisinin seçmenine
hem de milletvekillerine yönelik mesajlar içerdiğine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hiç huyum değildir Sayın
Başkan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Genel
Başkanımızın yaptığı konuşma, vücut dili açısından da, seslendiği dimağlar
açısından da elbette Adalet ve Kalkınma Partisinin seçmenine de,
milletvekillerine de yönelik mesajlar içermektedir. Ancak ne kendilerini
sorumlu tutan ne de suçlayan bir dil kullanmıştır. Aksine, bu ülkede
yaşananları birer birer delillendirmiş ve bir cevap verilecekse bunların
cevabını beklemiştir. Sayın Grup Başkanı yaptığı cevap konuşmasında “Haksız
ihale yok.” dememiştir, “Sarayda israf yok.” dememiştir. (CHP sıralarından
alkışlar) Kaçak sarayı, uçan sarayı, yazlık sarayı, “Bunların inşası için doğa
katliamı yok.” dememiştir, “İsraf yok.” dememiştir, beşli çetenin varlığını
inkâr etmemiştir. Sadece “Böyle bir şey varsa bu millet bize oy vermezdi.”
demiştir. O zaman mesaj bugünden itibaren milletedir. Bu gerçekleri yaşayan
herkesin önündeki ilk hedef, 31 Martta Naci Bostancı’ya gereken cevabı
vermektir. (CHP sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - 1 Nisanda oradayız, 1
Nisanda.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) – Milletimiz bugünden
itibaren değil, on altı yıldır mesajı alıyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Hayır, bitmedi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) - Milletimiz her zaman
alıyor mesajı.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, sözüm bitmedi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) – Affedersin,
affedersin.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Daha ilk sözüm kesildiğinde
Sayın Başkan…
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) – Affedersiniz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanın, Sayın Genel
Başkanımızın “besleme” olarak nitelendirdiği kesim ne Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu ne de Adalet ve Kalkınma Partisine oy verenlerdir; saray
tarafından beslenen beşli çetedir, haramzadelerdir, milletin kanını emenlerdir!
(CHP sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)
Sayın Başkan, son sözümün bir muhatabı sizdiniz,
şahidi de bendim. 20 Temmuz günü Sayın Genel Başkanımıza bir telefon açtınız ve
olağanüstü hâlin ilan edileceğini söylediniz. Sayın Genel Başkanımız da nazik
bir dille, ülkenin yaşadığı süreç, hep birlikte darbeye karşı verilen mücadele,
onurlu duruştan sonra bu olağanüstü hâl ilanının ne kadar yanlış olduğunu ifade
edip “Beyefendi, müsaade edin de birileri demokrasiyi savunsun.” demişti. Biz o
gün buraya geldik, OHAL’den değil demokrasiden yana oy kullandık, alınan
kararın karşısında olduğumuzu söyledik. Üç aylığına ilan edilen OHAL iki yıl
boyunca milletin anasını ağlattı, burnundan getirdi, Türkiye ekonomisini
geriletti, Türkiye’yi insan hakları konusunda dünyada kötü örneklerin en başına
oturttu ve bir felaketi yaşatarak başımızdan defoldu, gitti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bundan sonra bu ülkeye hiçbir
iktidar OHAL’i yaşatmasın. O hâlde, OHAL’i ilan edenler de bu ülkenin başından
uzak dursunlar. (CHP sıralarından alkışlar)
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 10) (Devam)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
(1/275), 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak
Hazırlanan, 2017 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/38); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan
2017 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporu ve 2017 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085 Sayılı Sayıştay
Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan
183 Adedi Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, 2 Adedi Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve 10 Adedi Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere Toplam 195 Adet
Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/40) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ilk
konuşmacı Grup Başkan Vekili ve Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay.
Buyurun Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan,
muhterem milletvekilleri; 2019 Yılı Bütçe Kanunu Teklifi’nin görüşmelerine
başlamış bulunuyoruz. Bizleri izleyen aziz vatandaşlarımızı ve muhterem
heyetinizi Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına saygı ve muhabbetle
selamlıyorum.
Sözlerime başlarken güzel ülkemiz Türkiye’yi bizlere
vatan yapan aziz atalarımızı, milletimizin birliği, devletimizin dirliği,
vatanımızın savunması için kahramanca mücadele ederken şehadet şerbetini içen
evlatlarımızı, Çanakkale’den Sarıkamış’a, Sakarya’dan İzmir’e Kurtuluş
Savaşı’mızın kahramanlarını ve aziz şehitlerimizi, cumhuriyetimizin kurucusu
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, partimizin kurucusu Başbuğ Alparsan Türkeş’i
rahmet ve şükranla anıyorum. Şu anda vatanımızın her köşesinde, sınır ötesinde
terörle mücadele eden, destansı başarılar elde eden Silahlı Kuvvetlerimize,
güvenlik güçlerimize başarılar diliyor, dualarımızı gönderiyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe kanunu,
Meclisimizin temel yasama ve denetim faaliyetlerinden biridir. Meclisin bütçe
hakkı en önemli demokratik ilke ve esaslardandır. Meclisimiz bütçe kanunu
vasıtasıyla gelirleri toplamak, harcamaları yapmak, milletin kaynaklarını yine
milletin ihtiyacı için kullanmak üzere yürütmeyi görevlendirir. Bu anlamda,
bütçe hakkı yürütmenin dengelenmesi, denetlenmesi, sosyal ve idari önceliklerin
belirlenmesi için hayati bir öneme sahiptir. Çiftçinin, esnafın, işçinin,
memurun, sanayicinin velhasıl Türk milletinin alın teriyle yarattığı kaynak,
bugünden itibaren on iki gün sürecek müzakerelerle bütçe kanunu olarak hayata
geçecektir.
Bütçe millet malıdır, beytülmaldir. Bütçe, Hükûmet
faaliyetlerine tutulan bir ayna ve muhasebedir aynı zamanda. Bütçede
vatandaşlarımızın sorunlarına çare, beklentilerine cevap aranır. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak da aradığımız dirliktir, düzendir, güvenliktir,
adalettir, refahtır, sağlıktır, eğitimdir, iştir, aştır. Atanamayan
öğrenmelerimizin, gıda ve ziraat mühendislerimizin, veterinerlerimizin ve
sağlıkçılarımızın haklarını bu bütçede arayacağız. Eğitim meselemizi
görüşeceğiz. Asgari ücretlinin, emeklinin, işçinin, memurun geçim sıkıntısını
gündeme taşıyacağız. Zor günlerden geçen esnafımızın sesi olacağız. Çiftçimizin
emeğinin, alın terinin hesabını soracağız. Bunları yaparken yönümüzü Türk
milletinden başka bir yere döndürmeyeceğiz. Öteki, beriki demeyeceğiz. Sizin
mahalle, bizim mahalle yarışına girmeyeceğiz çünkü bizim başka bir ajandamız ve
gündemimiz yoktur.
Hukuk dışında hiçbir informel yapıyı ve örgütü
devlet işlerinde paydaş göremeyiz. Ecdadın kanıyla tesis ettiği millî varlığın
bir ganimet gibi hoyratça kullanılmasına asla müsaade edemeyiz. Ecdadımızın
emaneti olan değerlere sahip çıkacak, ısrarla millet, kararlılıkla birlik,
sevgiyle kardeşlik diyeceğiz.
Değerli milletvekilleri, bu denli önemli bütçe
hakkının kullanımı konusunda yasama aleyhine bir bilgi asimetrisinden
kaynaklanan bir tablo söz konusudur. Elbette Meclisimiz için bütçeyi kavramak
ve tahlil etmek ve gerekli olduğunda bütçede değişiklik yapmak anayasal bir
haktır. Parlamenter hükûmet sisteminde yasama ve yürütme organlarının aynı
siyasi partiden veya koalisyonlardan oluşması sebebiyle her iki organ aynı mali
politikaları benimsiyordu ancak Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin sunduğu
imkânlarla yasama organı bütçede kendi önceliklerini ortaya koyabilecektir,
sistem bu imkânı vermektedir. Bu çerçevede, yasama organı bütçeyi ayrıntılı
inceleyebilmeli, bütçeyle ilgili bilgilere kapsamlı, doğru ve zamanında
ulaşabilmelidir.
Plan ve Bütçe Komisyonunda bütçe tekliflerini
ayrıntılı inceleme ve bu teklifleri biçimlendirme imkânı -geçen dönem
itibarıyla söylüyorum- zayıftır, bütçede binlerce tertip ve tasnif vardır,
elimizdeki bütçe teklifine ilişkin kitapçıklar binlerce sayfayı bulmaktadır.
Bütün bu verilerin milletvekilleri tarafından konsolide edilmesindeki zorluk
Meclisimizin bütçe hakkını kullanabilme kapasitesini de azaltmaktadır. Türkiye
Büyük Millet Meclisi, yürütmenin bütçe için verdiği bilgilerle yetinmek zorunda
kalmaktadır. İşte, bu bilgi asimetrisini gidermek için Plan ve Bütçe
Komisyonunda müstakil bir bütçe ofisinin teşkil edilmesi, ayrıca bir denetim
komisyonunun da kurulması gerekmektedir çünkü bütçe hakkı sadece bir ön izin
verme değil, aynı zamanda uygulama sonuçlarının da denetimini içermektedir.
Ancak denetim sayesinde bütçe üzerinde Meclisin rolü garanti altına alınabilir.
Yasamanın bütçe üzerindeki kontrolü yönetim sistemlerinin demokratikliğini
ölçen unsurlardan biridir. Anayasa’mızda ve kanunlarda bütçenin kapsamı,
zamanlaması, usulleri belirlenmiştir. Bütçenin kapsamı ancak bütçe hakkının
millet adına sahibi olan Meclisin bu sürece daha fazla dâhil olmasının imkân ve
araçlarının da geliştirilmesi gerekmektedir. Meclisin bütçe hakkı
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin özü olarak denge, denetim ve kuvvetler
ayrılığı ilkeleri çerçevesinde geliştirilmesi gereken bir alandır.
Değerli milletvekilleri, öncesi ve sonrasıyla 15
Temmuz hain darbe girişimi, devleti yönetme zihniyetinin, devlet şuurunun
ülkemizin bekası için ne denli önemli olduğunu hepimize göstermiştir. Devlet,
milletin teşkilatlanmış hâlidir. Devlet, Türk milleti için birliğin, hürriyetin
ve istikbalin teminatı, saadetin kaynağıdır.
Türk devlet felsefesi bengü il “devleti ebed müddet”
“hikmeti hükûmet” gibi kavramlarla nitelendirilirken her bir kavramın özünde
yer alan unsur hukuktur, töredir; zira il gider, töre kalır. “Devlet ebed
müddet” anlayışının dayanakları öncelikle bu tarihî süreklilik içinde
aranmalıdır. Türk milleti bağımsızlığına düşkün bir millettir. Milletimiz tarih
boyunca kurduğu devletlerle kaderini bir ve aynı görmüştür. Devletsiz millet,
milletsiz devlet, Türk’ün tarihinde hiç olmamıştır.
Günümüzde devletli olmak, bir beka meselesi, varoluş
mücadelesidir. Amacımız, millet ve devlet olarak varlığımızın tehlikeye
düşmeden devam etmesidir. Milliyetçi Hareket Partisinin beka hassasiyetini
idrak edemeyenlere, meseleye bir tarih şuuru içinde bakmalarını tavsiye ederiz.
Hafızası olan toplumlara millet denir. Türk milleti
hafızası olan bir millettir. Bu çerçevede, sayın milletvekilleri, 1877’den bu
yana 93 Harbi, 1912’de Balkan Savaşları, 1914’te Birinci Dünya Savaşı, hemen
akabinde yaptığımız Kurtuluş Savaşı’mız, siyasi kör dövüşleri, Anayasa
kavgaları, ihtilaller, darbeler ve vatan kayıpları, çöküntü yaşayan devlet,
kaosa giren millet varlığı, yıllardır maruz kaldığımız terör saldırıları ve 15
Temmuz 2016’daki hain kalkışmayla bekamıza vurulan darbe girişimi. İşte bu
başlıklar hâlinde saymaya çalıştığımız son yüz elli yılda yaşadığımız bu
hadiseler, geçirdiğimiz felaketler bizlere beka konusunda gereken uyarıyı ve
idraki vermeye yeter de artar bile.
Devleti yönetirken, siyasetçi kimliğimizle kararlar
alırken, adımlar atarken, söz söylerken geçmişte yaşadığımız bin kıssa bize bir
hisse vermeyecek mi? Milliyetçi Hareket Partisinin beka hassasiyetini bu
çerçevede anlamak gerekir. Başta devleti yönetenler olmak üzere, bütün
siyasetçiler, bilim insanları, medya, sanatçılar, iş adamları, hasılı, bütün
millet olarak hepimiz aklımızı başımıza devşirmek durumundayız.
İyi bir devlet yönetiminin temel esasları bellidir.
Hukuk ve adalet, emanet, ehliyet, meşveret ve maslahat; şahsi menfaatini değil,
kamu yararını gözetmek anlamında maslahat.
Sonuç olarak, ülkemizi yeniden ayağa kaldırmalıyız,
şahlandırmalıyız. Başta yönetim sistemi olmak üzere, kamu yönetiminde hukuku ve
niteliği hâkim kılarak devleti informel yapıların çörekleneceği bir yapı
olmaktan tamamen çıkarmalıyız. Bunu temin için de kamu yönetiminde görev
verilecek kişilerin ehliyet ve liyakatine azami önem verilmelidir.
Muhterem milletvekilleri, siyaset, her şeyden evvel,
çözüm üretme, toplumun taleplerine karşılık verme ve kendi programını
gerçekleştirme faaliyetidir. Bize göre, siyasetimizin öznesi insan, nesnesi
devlet, yüklemi demokrasi ve cümlesi millettir. Gündelik siyasi çekişmelerin
girdabına kapılmak, siyaseti demokratik bir yarış ve rekabet olmaktan çıkarır,
siyaseti bir kavga alanı hâline getirir, bir kör dövüşüne, bir sağırlar
diyaloğuna döndürür. Polemik üretmek, demagoji yapmak, dedikodu yaymak;
kutuplaşmayı, ayrımcılığı teşvik ve tahrik etmek; yabancı ülkelerin, illegal
örgütlerin politikalarına yaslanıp bundan siyasi çıkar ummak, siyaset değildir;
insani, ahlaki ve millî hiç değildir. Siyaseti ve muhalefeti sadece iktidar
karşıtlığına hatta iktidar düşmanlığına indirgersek, dahası bununla yetinirsek
muhalefeti siyaset kısırlığına ve bir çıkmaz sokağa sürüklediğimiz gibi,
aklınızı, fikrinizi, dilinizi, uğraşınızı iktidarın markajına mahkûm edersiniz.
İktidara nasıl ki ülkeyi iyi yönetme sorumluluğu yüklenmişse muhalefet de
siyasetin en önemli unsurudur; yapıcı eleştirileriyle, aynı zamanda, erken
uyarı merkezidir. Ne iktidar bir iktidar kibriyle davranıp uzlaşmaz bir tutum
içinde olmalı ne de muhalefet bir muhalefet kompleksinin dar kalıpları içinde
sıkışıp kalmalıdır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu ilkelerle siyaset
yapıyoruz; konjonktürel değil, ilkelerimizle hareket ediyoruz.
Biz Milliyetçi Hareket Partisiyiz, “Önce ülkem ve
milletim.” ülküsüyle siyasi rotamız istikametinde tavır ve tutum almaktayız.
Hadiseler karşısında tribünde oturup “Çarşı, her şeye karşı.” anlayışında
değiliz. Milletimizin istek ve beklentileri istikametinde kafa yoruyoruz,
politika üretiyoruz, tutum alıyoruz çünkü biz Türkiye Cumhuriyeti'ni, Türk
milletini bir adanmışlıkla karşılıksız seviyoruz. Zihin dünyamız Kutadgu
Bilig’den, Dede Korkut’tan, Nutuk’tan, Dokuz Işık’tan ve millî tarih şuurundan
beslenir. Biz Türk milletinin binlerce yıllık tarihinin 21’inci yüzyıla
taşıdığı varlığının çelikleşmiş iradesiyiz.
Sayın milletvekilleri, aziz Türk milleti; özetle
ifade etmeye çalıştığım bu siyaset anlayışı çerçevesinde diyebiliriz ki
Milliyetçi Hareket Partisi olarak ülke ve dünya gerçeklerini görüyor, buna göre
öngörüde bulunuyor ve tutum alıyoruz. Bütün meselelere dün, bugün, yarın
perspektifiyle, millî tarih şuuruyla bakıyoruz.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak ilkeli ve sorumlu
bir tutumla sorunların çözümüne katkı veriyoruz ve çözüm üretiyoruz; inisiyatif
alıyor, sorumluluk üstleniyoruz; kendi gündemimize hâkim oluyoruz. Ülkemizin
jeostratejik konumu, yaşadığımız siyasi, ekonomik ve sosyal şartlar, bölgemizin
ateş çemberi içinde âdeta yangın yerine döndüğü, dünyanın neredeyse büyük bir
kaosa sürüklendiği bir ortamda hepimizin millet olarak, fakat bilhassa sorumlu
mevkilerde olanlar başta olmak üzere, siyaset kurumları ve siyasetçiler olarak
temel millî meselelerde yekvücut olmamız fevkalade önem arz etmektedir.
Bu anlayış aynı zamanda Cumhur İttifakı’nın da
ruhunu teşkil etmektedir. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin bütün kurum ve
kurallarıyla yerleşmesi önemli bir önceliğimizdir. Milliyetçi Hareket Partisi
bu anlayışla siyaset yaparken aynı zamanda milletimizin derdiyle, dilekleriyle,
talepleriyle ve beklentileriyle hemhâl olmakta, bütün sosyal kesimlerin, işçi,
memur, emekli, çiftçi, esnaf, iş dünyası, kadınlarımız, çocuklarımız ve
gençlerimizin sorunlarının çözümü için seferber olmuş durumdayız.
Milliyetçi Hareket Partisinin sözü sözdür, sözü
senettir. Seçim beyannamemizdeki taahhütlerimizin ve kanun tekliflerimizin
arkasındayız, takipçisiyiz.
VELİ AĞBABA (Malatya) – EYT…
ERKAN AKÇAY (Devamla) – EYT, ek gösterge, şartlı
ceza indirimi ve diğer konularda, her meselenin sahibi, takipçisi ve
arkasındayız. (MHP sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) – Karakolda doğru söyler,
mahkemede şaşar.
ERKAN AKÇAY (Devamla) – Bu bakımdan, Meclisten
çıkacak kanunların yürütme -yani iktidar- tarafından makul ve sağlıklı bir
şekilde uygulanacağı bir uzlaşmayı ve mutabakatı da hep birlikte bütün partiler
olarak sağlamak zorundayız.
Cumhur İttifakı’nı baltalamak, Milliyetçi Hareket
Partisini akılları sıra kendi sorumsuz, popülist, istismar kulvarlarına
sıkıştırmak ve aleyhimize yanlış propagandalar yapmak beyhude provokatif
gayretlerdir. Bu ayak oyunları Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini ve Cumhur
İttifakı’nı baltalamaya yönelik boş heveslerdir. 50’nci yılımızı idrak
ettiğimiz bugünlerde gururla söyleyebiliriz ki Milliyetçi Hareket Partisi her
zaman krizleri gideren, sorunları çözen ve çözüm üreten bir parti olmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 15 Temmuza
kadar yaşadığımız önemli hadiseler, ülkemizin sürüklenmek istendiği kaos
ortamından çıkışı için köklü reformlara ihtiyaç göstermiştir. 15 Temmuz
öncesinde, bilhassa 2007’de Cumhurbaşkanlığı seçiminde ve hemen akabinde
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine ilişkin yapılan referandumla
birlikte uç veren ve 2007’de öncülerini görmeye başladığımız ve Milliyetçi
Hareket Partisi olarak da defaatle uyardığımız, 2007’den sonraki 2014
Cumhurbaşkanlığı seçimiyle kendini iyice gösteren, yönetim sisteminde kriz
çıkaran arızaların giderilmesi gerekiyordu. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi
cumhuriyet tarihimizin en önemli yönetim reformlarından biri olmuştur.
Kuvvetler ayrımı net olarak temin edilmiştir. Yasama, yürütme ve yargı
organları kendi içinde daha güçlü, daha bağımsız, denge ve denetim
mekanizmasının daha etkin şekilde çalışacağı bir sistem oluşturulmuştur.
Marifet odur ki sistemi iyi işletmek sorumlulara düşmektedir. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak da bu konuda azami özeni gösteriyoruz. Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sisteminin tüm kurum ve kurallarıyla sağlıklı bir zemine oturtulması ve
sistemin tüm unsurlarıyla işlemesi Milliyetçi Hareket Partisi olarak üzerinde
hassasiyetle durduğumuz ve önemli gördüğümüz bir husustur. Bu süreçte
siyasetçileriyle, sivil toplum kuruluşları ve özel sektörüyle, yasama ve
yürütmesiyle kronikleşen sorunlara çözüm üretmek, gerilim ve kutuplaşmadan
kaçınmak, millî kimliğe, millî kültüre ve millî varlığa sahip çıkmak, birlik ve
beraberliğimizi güçlendirmek gerekmektedir.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi siyasi ve sosyal
uzlaşmayla millî iradenin en belirgin bir şekilde kamu yönetimine yansıyacağı
örnek bir yönetim sistemidir. Sistem üç kuvvetin net bir şekilde ayrımına
dayanan ve dört ana sütun üzerine inşa edilmiştir: Güçlü Meclis, güçlü yönetim,
millî devlet, demokratik istikrar. Aziz Türk milletinin vicdanından doğan
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi devletimizin dirliği, milletimizin birliği,
vatanımızın bütünlüğü, istikbal ve istiklalimizin güvencesidir. Bu sistem, Türk
milletinin tarihin süzgecinden 21’inci yüzyıla taşıdığı ileri bir hamledir,
yerlidir, millîdir. Bu sistem, Türkiye'nin milletler mücadelesinde tahkim
edilen stratejik bir kurumsal yapısıdır. Bu sistemle Türk milletinin istiklal
ve istikbalini korumak, geleceğin güçlü ve büyük Türkiyesini kurmak Cumhur
İttifakı’nın öncelikli hedefidir. Her şeyden öte bu sistem, Türk milletinin
demokratik rüştünün de ispatıdır. Bu vesileyle tekraren hatırlatmak isteriz ki
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi ve buna bağlı olarak tesis edilen Cumhur
İttifakı’yla yeni bir siyaset ortamı oluşmuştur. Artık siyasetin fiziği de,
kimyası da değişmiştir. Yeni siyasette uzlaşmazlıklara, siyasi kör dövüşlerine,
siyasi yabancılaşmaya ve gerçeklerden kopuşa yer yoktur.
Muhterem milletvekilleri, jeopolitik ve stratejik
bakımdan çok önemli bir coğrafyada yaşıyoruz ve bizler biliyoruz ki
yüzyıllardır coğrafyamızda ve etrafımızda emperyal güçlerin hesapları vardır.
Türkiye düşmanları dün Serv’de yapamadığını sık sık denemekten çekinmemektedir.
Bu nedenledir ki ülkemiz, sürekli olarak siyasi, ekonomik, sosyal ve terörist
saldırıların hedefindedir.
Özellikle son dört yılda yaşadıklarımızı şöyle bir
göz önüne getirmeye keşke zamanımız elverseydi, bir özetlemek isterdim ama
başlıklar hâlinde, yine hafızayı tazelemek bakımından hatırlatmakta fayda
görüyorum. 6-7 Ekim 2014’te Ayn el Arap, diğer adıyla Kobani bahanesiyle bir
kalkışma denenmiş, 50 vatandaşımız hayatını kaybetmişti. 20 Temmuz 2015
tarihinden itibaren ise çözüm sürecinin sonlandırılmasını bahane eden PKK
alçakça saldırılara geçmiş ve altı aylık süreçte 1.178 şehit vermiştik. Yine,
bazı il ve ilçelerimizi tesiri altına alan, emperyalist destekli terör
örgütünün işgal ve isyan teşebbüslerini, kazılan hendekleri, dikilen
barikatları, açılan tünelleri, döşenen patlayıcıları göz önüne getirdiğimizde
bu zorlu ve çetin mücadeleyi açıkça görürüz. Ayrıca, 15 Temmuz 2016’daki hain
terör örgütü FETÖ’nün darbe girişimiyle Türkiye’nin demokrasisi yok edilmek,
meşru iktidar okyanus ötesinden gelen talimatlarla düşürülmek, Türkiye kaosa,
bir iç kargaşaya sürüklenmek istenmişti. Planın sahipleri -FETÖ, PKK, IŞİD
gibi- farklı olduğu zannedilen ama aynı amaca hizmet eden pek çok karta
sahiptir. İpi dışarıda olan bu terör maşalarıyla Türkiye Cumhuriyeti yoğun bir
mücadele içindedir.
İşte bütün bu komplike ve koordineli terör saldırıları
ve kuşatılmışlık karşısında Türkiye, güney sınırlarımızda, PKK’nın uzantısı PYD
terör örgütüne karşı Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Operasyonlarını başarıyla
gerçekleştirmiş; yine, yurt içinde PKK, FETÖ gibi terör örgütlerine karşı
yürütülen terörle mücadele bugün de aynı kararlılıkla, amansız bir şekilde ve
başarıyla devam etmektedir.
Bu vesileyle hatırlatmak isterim ki terörle
mücadelede uzun vadeli analizler ortaya konulması gereken çok boyutlu bir bakış
açısına ihtiyacımız vardır. 6 Ağustos 2012’de terör olaylarının ve sınır
geçişlerinin engellenmesi için, Afrin’den Kandil’e uzanacak hilal şeklinde bir
güvenlik kuşağı oluşturulması önerisinde bulunmuştuk. Bu uyarı şimdiki
mücadelenin önemli mihenk taşlarından biridir. Güvenlik güçlerimiz, millî bekamıza
göz diken terör örgütleriyle meşru zeminde başarılı bir şekilde mücadele
etmektedir. Herkes tercihini, durduğu yeri buna göre gözden geçirmeli, muhakeme
ve muhasebesini yapmalıdır. Terör ile güvenlik arasında tarafsız bir bölge
yoktur. Mesele Türkiye'nin bekasını, millî ve tarihsel haklarını müdafaa
meselesidir. Biz bu meselenin tarafıyız ve sonuna kadar da bu mücadelenin
içinde olacağız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; on iki gün
süresince esnafımızın, çalışanımızın, çiftçimizin, üreticimizin, sanayicimizin,
emeklimizin, memurumuzun ekonomik talep ve beklentilerini hep birlikte
görüşeceğiz, konuşacağız. Komisyon aşamasında da yaptığımız gibi bazı
eleştirilerimiz, uyarılarımız ve önerilerimiz de olacaktır.
Ekonominin asıl hedefi, tıpkı siyasetin olduğu gibi
insandır. İnsanı esas alan bir ekonomi, büyümeden önce kalkınmayı esas
almalıdır. Kalkınmada hedef, toplumun daha müreffeh bir hayat sürmesi
olmalıdır. Üzülerek ifade etmeliyiz ki Türkiye hâlâ ürettiğinden fazla tüketen,
kazandığından fazla harcayan bir ülke görünümündedir. Bir an evvel yapısal
reformlarımızı tamamlamalı, üretim ekonomisine geçmeliyiz.
Ayrıca ekonomi politikalarını kalkınma
perspektifiyle, bütüncül bir anlayışla yürütme mecburiyeti vardır. Ekonomide
perakendeci anlayıştan vazgeçmeliyiz; ekonomi bir bütündür, bir veriyi
düzeltirken diğer veriyi görmezden gelemeyiz. Kaldı ki ekonomi sadece rakamsal
veriler değildir; hukuktur, adalettir, eğitimdir, gençliktir, güvenliktir,
huzurdur, velhasıl topyekûn millettir. Bu nedenle ekonomik öğeler arasındaki
diyalektik ilişki gözden uzak tutulmamalıdır.
Kalkınma için Türkiye ekonomisini millî bir hüviyete
getirmemiz gerekmektedir. İçinde bulunduğumuz çağda millî sanayisini, millî
üretim mekanizmasını kuramamış bir ülkenin bağımsızlığı tehdit altındadır.
Geçtiğimiz iki yılda ekonomik olarak zor günler yaşadık, 15 Temmuz darbe ve
işgal girişiminin devamı niteliğindeki ekonomik operasyonlara maruz kaldık. Çok
şükür ki devlet, millet bir olduk, millî mukavemet bilinciyle bu operasyonlara
karşı koyduk. Ekonomideki yapısal zaaflar ve bozukluklar emperyalist odaklara
ve onların yerli taşeronlarına ekonomik saldırı fırsatı vermiştir. Bu
saldırılara karşı milletimizin kararlı duruşunu anlamlı kılmak için ekonomiyi
tam anlamıyla millîleştirmekten başka çaremiz yoktur. Hiç kimse krizden medet
ummamalıdır. “İktidar kaybetsin de nasıl kaybederse kaybetsin.” denmemesi
gerekir. Türk milletinin geleceği sıcak para odaklarının insafına, döviz
spekülatörlerinin iştahına, faiz ve rant lobisinin icazetine, emek hırsızlarının
iradesine bırakılmamalıdır. Bağımsız ekonomi ve bağımsız maliye bağımsız
Türkiye’dir. Millî bir ekonomi, üreten, geliştiren, yatırım ve tüketim
ölçülerini rasyonel eşiklerde planlayan, kendi dinamiklerinden güç alan, millî
ve manevi özellikleriyle ayakta duran ekonomidir.
Sanayimizi, bilim ve teknolojimizi süratle ileri
seviyelere getirmek mecburiyetimiz vardır. İstihdam sorunu çözülmesi beklenen
önemli sorunlarımızdan birisidir. Tarım ve hayvancılık güçlendirilmelidir.
İşçisi, emekçisi, memuru huzurlu ve güvenli bir ekonomik ortama
kavuşturulmalıdır. Ayrıca, bütçe imkânlarını ve bütçe önceliklerini biraz daha
zorlayarak sosyal kesimlerin beklentilerini makul bir şekilde uzlaşıyla
karşılamak mecburiyetimiz vardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vatan
toprakları istila edilirken Mustafa Kemal Atatürk “Hattımüdafaa yoktur,
sathımüdafaa vardır. O satıh bütün vatandır.” demiş, yeni bir mücadele, direniş
ve diriliş şekli başlatmıştı. Bugün de aynı şiarla hareket etmeliyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Devamla) – Müdafaamızı ve hamlelerimizi
tüm vatan sathına, dış politikadan ekonomiye, sanayiden sanata, eğitimden
tarıma tüm alanlara yaymalıyız. Büyük ve güçlü Türkiye’yi el birliğiyle inşa
etmeliyiz çünkü bu vatan bizim, bu ana kucağında hepimiz yaşıyoruz, bu çatı
hepimizi bir araya getiriyor. Türk milletinin güzel yarınları için bugün bıkıp
usanmadan, şikâyet etmeden, ardımıza bakmadan, gönül seferberliği ruhuyla
çalışmalıyız. Farklı düşünebiliriz, farklı beklentilerimiz de olabilir, farklı
takımları da tutabiliriz ama “önce ülkem” demekten başka çaremiz yoktur.
Buluşma yerimiz büyük Türkiye’dir, çağrımız “Dilde,
fikirde, işte birliğe.”dir. Milliyetçi hareket kutlu istikamette tarihsel
vizyonuyla vazifesini yerine getirmeye devam edecektir. Gönlümüzde Kızılelma
ülküsüyle yürüyeceğiz. Yeter ki istiklal şairimiz Mehmet Akif’in ifade ettiği
gibi aramıza tefrika girmesin, yeter ki yüreklerimiz toplu vursun.
Unutulmamalıdır ki Türk milleti bir ve beraber olduğunda büyük medeniyetler
kurmuş, tarihin akışını değiştirmiş, dünyaya mührünü vurmuştur. Bu istikamette
ülkemizin bekası, milletimizin refahı; sosyal, siyasi, ekonomik uzlaşmanın,
hakkın, hukukun peşinde olacağız. Tarafımız Türkiye’dir, safımız Türk
milletidir. Mensubu olmakla övündüğümüz milletimizi ve devletimizi ilelebet
payidar kılacağız.
Konuşmama son verirken 2019 yılı bütçesinin hayırlı
sonuçlar getirmesi temennisiyle yüce heyetinizi ve büyük Türk milletini
saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci
konuşmacı Grup Başkan Vekili ve Sakarya Milletvekili Sayın Muhammed Levent
Bülbül.
Buyurun Sayın Bülbül. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerine
Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyeti ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçeler bir
milletin bağımsızlığının ve egemenliğinin simgesidir, uzun ve zahmetli
çalışmaların sonucunda ortaya çıkan hukuki bir belgedir. Bütçelerin her ne şart
altında olursa olsun titizlikle hazırlanması ve uygulanması gerekir. Bir yıllık
gelir, harcama tahmin ve hedefleri bütçenin hazırlanmasıyla ortaya çıkar. Zira
devletin işleyişi, milletimize hizmetin ve yatırımların gerçekleştirilmesi için
başka bir seçenek de bulunmamaktadır.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz bütçe,
geçici bütçeler hariç olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti’nin 96’ncı bütçesi,
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ise ilk bütçesidir. Milliyetçi Hareket
Partisi yeni sistemde Cumhurbaşkanı tarafından Meclise sunulan bu ilk bütçeyi
önemli görmekte ve nihayetinde desteklemektedir. Memnuniyetle ifade etmek
isteriz ki bütçe görüşmeleri sırasında Komisyon çalışmaları olgunluk içinde
geçmiştir. Bu çalışmalarda yoğun mesai harcayan sayın milletvekillerine,
yürütmeyi temsilen katılan yetkililere ve emektar Meclis personeline
teşekkürlerimi sunuyorum. Temennimiz odur ki bu kanunla ülkemizde bütün toplum
kesimleriyle birlikte devletin yasama ve yürütme organları marifetiyle, biriken
sorunlara çözüm üretmek, gerilim ve kutuplaşmayı ortadan kaldırmak, millî
duruşla birlik ve beraberliğimizi pekiştirmek mümkün olabilecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz ve
bölgemiz olağanüstü zor bir süreçten geçmektedir. Siyasi ve sosyal alanda
köşeye sıkıştırılmak istenen devletimiz, bir yandan da ekonomik
manipülasyonlarla mücadele etmektedir. Yaşamış olduğumuz darbe girişimi
sonrasında, ülkemizin istikrarını, itibarını ve bütünlüğünü bozmaya
çalışanların faaliyetleri hız kesmeden devam etmektedir. Bu sıkıntılı dönemde
devletimizin ve milletimizin yanında olmak, devletimize ve milletimize yönelen
tehdit ve tehlikeler karşısında ortak, millî tavır geliştirebilmek hayati
önemdedir. Böyle zamanlarda günübirlik politikalar, ben merkezli siyasi
hesaplar, gevşek ve tarih şuurundan uzak politikalar devletimize ve milletimize
zarar verecektir. Bu noktada, millî tavır ve duruş, siyaset anlayışımıza hâkim
olmalıdır.
Millî tavır ve duruş, sadece iktidarı ve çoğunluğu
elinde bulunduran siyasi yapıların değil Türkiye’de siyaset adına temsil imkânı
bulan bütün kesimlerin ortak sorumluluğu olarak görülmelidir. Bölgemizde
yaşanan gelişmelere bakıldığında, eli kanlı ve cani terör örgütlerinin
dünyadaki büyük güçlerin veya devletlerin vekili sıfatıyla bölgemizde faaliyet
gösterdiği anlaşılmaktadır. Dünya, aynı Birinci ve İkinci Dünya Savaşı
öncesindeki gelişmelere benzer olaylara sahne olmaktadır. İkinci Dünya Savaşı
sonrasında ortaya çıkan uluslararası sistem çökmüş, zaten tartışmalı olan
uluslararası hukuk normları işlemez hâle gelmiştir.
Bu şartlar altında, Türkiye Cumhuriyeti devleti,
doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine birçok hasmane girişime muhatap
olmaktadır. Ülkemiz, topraklarının işgale uğradığı Birinci Dünya Harbi’nden bu
yana en ciddi tehdit ve tehlike sarmalıyla mücadele etmektedir. Türkiye’nin
böylesine sıkıntılı bir süreçte hür ve bağımsız bir şekilde yoluna devam
edebilmesi gerekmektedir. Bunun için millî imkânları seferber ederek gelecek
bin yıllarda da vatan toprağında haysiyetimizle yaşayabilmek en şerefli gayemiz
olmalıdır.
Bu çerçevede “Türk demokrasisinin üçüncü dönemi”
olarak değerlendirdiğimiz Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin geleceğe daha
sağlam adımlarla yürümesi lazım gelmektedir. Bu hedefe ulaşmada istişare ve
liyakat vazgeçilemez iki unsurdur.
Türk devlet geleneği açısından da büyük önem taşıyan
istişare ve liyakat anlayışının hâkim olduğu dönemlerde Türk devletleri hep
güçlü ve kudretli olmuş, liyakatin ve istişarenin ortadan kalktığı veya dikkate
alınmadığı dönemlerde ise Türk devletleri büyük hezimet ve üzüntülere düçar
olmuştur.
Milliyetçi Hareket Partisi her zaman liyakat ve
istişarenin önemine vurgu yapmış, Türkiye Cumhuriyeti devletinin yarınları için
liyakat sahibi kadroların devlet yönetiminde bulunmasına büyük önem vermiştir.
Yine, ülkemizi ve milletimizi alakadar eden millî meselelerde her zaman yapıcı
olmuş ve bütün toplum kesimlerinin millî meselelerde ortak tavır sergilemesi
konusunda müşfik ve yapıcı bir anlayışla siyasi sorumluluğunu yerine
getirmiştir.
Değerli milletvekilleri, şu anda ilk bütçesini
görüşmüş olduğumuz Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi 16 Nisan 2017 tarihinde
milletimizin onayına sunularak kabul edilmiştir. 24 Haziran 2018 tarihinde
seçilen Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın 9 Temmuz 2018 tarihinde ant
içmesiyle birlikte yeni hükûmet sistemimiz yürürlüğe girmiştir.
1982 Anayasası’nda öngörülen hükûmet sistemi, kriz
üretme kapasitesi oldukça yüksek olan bir sistem olmuştur. Bu sistem, klasik
parlamenter sistemlere göre Cumhurbaşkanının yetki ve sorumluluklarının oldukça
geniş tutulması nedeniyle yürütmede yetki karmaşasına sebep olmuştur.
2007 yılında yaşanan 367 krizinin bir sistem krizine
dönmesinin ardından yapılan Anayasa değişikliğiyle Cumhurbaşkanının halk
tarafından seçilmesine karar verilmiştir. Mevcut hâliyle yürütmede çift
başlılığa zaten müsait olan 1982 Anayasası’nın yapılan değişiklikten sonra daha
ciddi yönetimsel krizlere sebep olabileceği partimizce 2007 yılında dile
getirilmiştir. Nihayet 2014 yılında Cumhurbaşkanı ilk defa halk tarafından
seçilmiştir. Bununla birlikte, çift başlılığın tamamen su yüzüne çıktığı
sıkıntılı bir yönetim düzeni fiiliyata geçmiş, Milliyetçi Hareket Partisinin
2007 yılında işaret ettiği problemler gerçeklik kazanmıştır. Ortaya çıkan
çarpık sistem sorun çözmekten çok sorun üretmeye müsait hâle gelmiş, nitekim bu
şartlar 15 Temmuz 2016 hain darbe girişimine de ortam hazırlamıştır.
Milliyetçi Hareket Partisi siyasi geçmişinde çok
defa yaptığı gibi yine sistemin açmazlarını ve tıkanıklıklarını ortadan
kaldırmak amacıyla bir Anayasa değişikliğinin gerekliliğini ifade etmiş,
Türkiye Cumhuriyeti devletinin bekası için bu değişikliğin vazgeçilmez bir
ihtiyaç olduğunu vurgulamıştır. Türkiye Cumhuriyeti devletinin devleti ebet müddet
anlayışı içinde varlığını sürdürebilmesi ve cumhuriyetimizin temel
niteliklerinin muhafazası için Milliyetçi Hareket Partisi siyasi uzlaşı ortamı
içinde milletimizin tüm kesimlerinin birlikteliğiyle bu değişikliğin
gerçekleşmesini teklif etmiştir. Partimizin teklifine olumlu cevap veren Adalet
ve Kalkınma Partisiyle birlikte hazırlanan Anayasa değişiklik teklifi Türkiye
Büyük Millet Meclisinden geçmiş, daha sonra 16 Nisan 2017 tarihinde halk
oylamasıyla milletimizce onaylanmıştır.
9 Temmuz 2018 tarihinden bu yana yürürlüğe girmiş
olan Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, Türk devlet geleneğine, yönetim
felsefesine uygun bir sistemdir. Bu sistemin kökleşmesi ve kurumsallaşması
hayati önem arz etmektedir. Yeni dönemde yasama, yürütme ve yargıda yaşanan
uyum sürecinde ortaya çıkan düzenlemelerin Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin
murat ediliş gayesine uygun olarak gerçekleşmesi gerekmektedir.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde Türkiye Büyük
Millet Meclisinin daha belirgin hâle gelen kuvvetler ayrılığı prensibine uygun
olarak yürütmenin tasallutu altına girmeden kanun yapabilmesi mümkün hâle
gelmiştir. Yürütmenin bütçe ve kesin hesap kanunu dışında kanun teklif
edemediği sistemde Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama işlevini çok daha
etkin bir şekilde yerine getirmesi sağlanmıştır.
Yine, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama
yetkisini baypas eden yürütmeye verilen kanun hükmünde kararname çıkarma
yetkisi ortadan kaldırılmıştır. OHAL dönemi kanun hükmünde kararnameleri ise üç
ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanmazsa hükümsüz
kalmaktadır.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim
fonksiyonları yeni sistemde daha güçlü hâle gelmiştir. Yazılı soru, genel
görüşme, Meclis araştırması, Meclis soruşturması gibi denetim imkânları
sayesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama işlevinin yanı sıra etkin bir
denetim işlevine de sahip olmuştur.
Yeni sistemde siyasi partilerin ittifak yaparak
milletvekili genel seçimlerine girebilmesinin önü açılmıştır. İlk olarak 24
Haziran seçiminde hayata geçen ittifaklar sayesinde bugün Türkiye Büyük Millet
Meclisi çatısı altında 9 siyasi parti temsil edilmektedir. Yine, Türkiye
nüfusundaki artışa paralel olarak milletvekili sayımız da 550’den 600’e
çıkmıştır.
İfade ettiğimiz bu gelişmeler ışığında önceki dönemde
yönetimde istikrarı temin etmeye çalışırken feda edilen temsilde adalet
anlayışının yeni dönemde teminat altına alındığını, maddi anlamda eksik
temsilin de ortadan kalktığını ifade etmek gerekmektedir.
Meclisin çalışma usul ve esaslarını düzenleyen ve sessiz
anayasa olarak tabir edilen İç Tüzük, kural üretmenin hukuki kurallarını
saptamaktadır. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçildikten sonra Meclis
İçtüzüğü’nde lafzi yönü ağır basan bazı değişiklikler yapılmıştır. Bu
değişiklik sürecinde de ifade ettiğimiz üzere Milliyetçi Hareket Partisi
olarak, yeni dönemin ruhuna ve var ettiği güçlü Meclis anlayışına uygun bir
şekilde yeni bir İç Tüzük hazırlanmasının gerekliliğine inanmaktayız. Bu
sayede, yürütmenin, yargının yeniden yapılandığı bir süreçte Türkiye Büyük
Millet Meclisi de güçlenecek ve Türk demokrasisinin teminatı olmaya devam
edebilecektir.
Değerli milletvekilleri, güçlü devlet, güçlü yönetim
ve demokratik istikrar anlayışı yeni sistemin temel taşlarını oluşturmaktadır.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, siyasi ve toplumsal uzlaşmanın hâkim olduğu
bir sistemdir. Bu sistemde millî iradenin doğrudan tercihiyle yürütmenin
başının yani Cumhurbaşkanının seçilebiliyor olması tartışmasız ve doğrudan bir
meşruiyet zemini oluşturmaktadır. Yeni sistemde halkın doğrudan yürütmenin
başını seçebilmesi yönetimde istikrar anlayışını teminat altına alırken yasama
organının oluşumunda temsilde adalet anlayışını ise kısıtlamamaktadır.
Yine, yeni sistemde hükûmet tartışmaları, koalisyon
pazarlıkları, hükûmet kurmak için gerçekleştirilen milletvekili transferleri
tarihe karışmış, önceki sisteme göre yönetim veya sistem krizi çıkma ihtimali
minimum seviyeye inmiştir. 24 Haziran seçimlerini örnek verecek olursak, Türk
seçmeni hiçbir duraksamaya yer vermeyecek bir şekilde meşru ve şeffaf bir
seçimle Cumhurbaşkanını seçmiş ve bu sayede yürütme yani Hükûmet sandıktan
çıkmıştır. Seçimin sonrasında Cumhurbaşkanı yeminini ederek görevine başlamış
ve yeni Kabinesini oluşturarak yönetimsel bir boşluğa fırsat verilmemiştir.
Cumhurbaşkanlığı yönetim sisteminde devlet çok daha
hızlı organize olup karar alabilmektedir. Çözüm odaklı çalışan ve siyasi,
ekonomik ve demokratik istikrarı temin eden yeni sistemle çok daha dinamik bir
devlet organizasyonu ortaya çıkacaktır. Bu kapsamda, 9 politika kurulu, 4
Cumhurbaşkanlığı ofisi, 1 İdari İşler Başkanlığı, 11 bağlı kuruluş ve 16
bakanlıktan oluşan Cumhurbaşkanlığı teşkilat yapısının ve idari teşkilatının
hızlı ve sorunsuz bir şekilde oluşturulmasını önemli ve değerli bulmaktayız.
Değerli milletvekilleri, Anayasa değişikliğiyle
yürürlüğe giren Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde yargı alanında da bazı
değişiklikler yapılmıştır. Yargının bağımsız olması yanında tarafsız olması da
Anayasa hükmüne bağlanmıştır.
Askerî yüksek mahkemeler kaldırılmış, disiplin
mahkemeleri hariç olmak üzere askerî mahkemeler kapatılmıştır. Askerî
mahkemelerin sadece savaş hâlinde kurulabileceği hükme bağlanmıştır.
Anayasa Mahkemesinde askerî yüksek mahkeme üyeleri
arasından seçilen 2 üyelik kaldırılarak toplam üye sayısı 17’den 15’e
düşürülmüştür. Yeni sistemde Cumhurbaşkanının seçtiği üye sayısı 14’ten 12’ye
düşmüştür. Anayasa Mahkemesi üyelerinin neredeyse tamamının Cumhurbaşkanı
tarafından seçildiği yönünde yapılan haksız eleştiri ve ithamlar gerçeği
yansıtmamaktadır. Zira, Anayasa Mahkemesi üyeleri on iki yıllığına seçilmekte
ve aynı anda, aynı Cumhurbaşkanı tarafından üyelerin tamamının seçilmesi mümkün
olamamaktadır.
Daha önceki dönemde var olan Hâkimler ve Savcılık
Yüksek Kurulunun gizli ve hain emellere sahip olan FETÖ gibi terör örgütlerinin
sızma ve yönlendirmelerine maruz kaldığı bilinmektedir. Bu yapının ortadan
kaldırılması amacıyla Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, “Hâkimler ve Savcılar
Kurulu” adıyla yeniden yapılandırılmıştır.
Anayasa’da yapılan değişiklikle Hâkimler ve Savcılar
Kurulu üyelerinin şeffaf bir şekilde ve isabetle seçimini temin etmek
maksadıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine yetki verilmiştir. Bu çerçevede,
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilecek 7 üye nitelikli çoğunluk aranarak
seçilmektedir.
Yeni sistemde daha önce yargı denetimine tabi
olmayan Cumhurbaşkanının her türlü eylem ve işlemleri yargı denetimine tabi
olmaktadır. Önceki sistemde vatana ihanet suçu dışında herhangi bir suçtan
dolayı cezai sorumluluğu bulunmayan Cumhurbaşkanı, yeni sistemde, Meclis
tarafından salt çoğunlukla suçlanabilmekte, üçte 2 çoğunlukla Yüce Divana sevk
edilebilmektedir. Cumhurbaşkanının cezai sorumluğuyla birlikte Cumhurbaşkanı
yardımcılarının ve bakanların cezai sorumluluğu da Anayasa’mızda düzenlenmiş
bulunmaktadır.
İfade etmiş olduğumuz bu düzenlemeler umuyoruz ki
Türkiye açısından daha tarafsız ve bağımsız bir yargının oluşmasına hizmet
edecektir, her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz adaletin hakkıyla
tecelli edebilmesi mümkün olabilecektir.
15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasında FETÖ'yle
mücadele kapsamında yargı üyelerine yönelik soruşturmalar ve ihraçlar
neticesinde Türkiye’de mevcut hâkim, savcı kadrolarının büyük bir bölümü
boşalmıştır. Boşalan bu kadrolara -hâkimlik stajını bitirmeden- stajyer
hâkimler ve meslekte beş yılını doldurmuş avukatlardan çok sayıda atama
yapılmıştır. Ülkemizin içinde bulunduğu olağanüstü şartlarda alınması elzem
olan bu tedbirlerin bazı olumsuz sonuçlarını da müşahede etmekteyiz. Mesleki
liyakat ve tecrübe konusunda eksiklikler yargı kararlarına yansıdıkça
vatandaşımızın adalete olan güveninde azalmalar meydana gelebilmektedir. Bu
konuda gerekli tedbirlerin alınması gerektiğini ifade etmek istiyoruz.
Değerli milletvekilleri, Türk milleti, Anadolu coğrafyasını
vatan yaptıktan sonra, bu coğrafyada Türk devletini meşgul etmek, gelişmesini
ve büyümesini önlemek maksadıyla birçok isyan ve kalkışma girişimiyle karşı
karşıya kalmıştır. Devletin zafiyet içerisinde olduğu ve gevşeklik gösterdiği
dönemlerde bu teşebbüsler netice almış ve devletin sarsılmasına, gerilemesine
hatta dağılmasına neden olmuştur. Bugün de Türkiye Cumhuriyeti devleti birçok
terör örgütünün hedefi ve faaliyet alanı durumundadır. Kâğıt üstünde
müttefikimiz durumunda bulunan devletler ile Türkiye’de faaliyet gösteren terör
örgütlerinin irtibatı herkesçe malumdur. Türkiye'de elde ettikleri yerli iş
birlikçiler, gayrimillî unsurlar eliyle bu kirli ittifak ve beraberlikler
gizlenerek milletimizin gözlerine perde çekilmeye çalışılmaktadır. Memnuniyetle
ifade etmek gerekir ki milletimiz yaşanan bunca tehdit ve saldırıdan sonra
oynanan oyunu fark etmiştir. Bilinmelidir ki Türk milletinin Anadolu ve Ön Asya
topraklarından sürülmesini ve yok edilmesini arzulayan Şark siyaseti, Şark
meselesi ve Sevr mantığı aynen devam etmektedir. Buna mukabil, Türk milleti
irfanı ve idrakiyle bu düşmanca emelleri alt edecek ve hükümsüz kılacaktır.
Allah’a şükürler olsun ki millî ruh hem devletimizde hem de milletimizde en üst
seviyelerdedir. İçinden geçmekte olduğumuz netameli dönemde millî şuur ve millî
refleksteki yükseklik terör odaklarının ve arkalarındaki yapıların kâbusu
olmuştur.
Devletimiz, ordusu, istihbaratı, Emniyeti,
Jandarması, Sahil Güvenliği, güvenlik korucuları yani bütün unsurlarıyla Türk
milletine ve devletine yönelen saldırıları bertaraf etmektedir. Terörle
mücadelede Türkiye Cumhuriyeti devleti büyük bir kararlılıkla ve “En iyi
savunma, saldırıdır.” anlayışıyla terörü bataklığında kurutmak için seferber
olmuştur. Sadece 2018 yılında ülke sınırları içerisinde etkisiz hâle getirilen
terörist sayısı 1.289’dur. Türkiye’nin, meşru müdafaa hakkını kullanarak
kendisine yönelen terör saldırılarını bertaraf etmek için girişmiş olduğu Fırat
Kalkanı Operasyonu’yla 1.775’i DEAŞ’lı, 310’u PKK ve PYD’li terörist etkisiz
hâle getirilmiştir. Burada gururla vurgulamak gerekir ki dünyada Türk
ordusundan daha fazla DEAŞ’lı teröristi etkisiz hâle getiren başka bir ordu
veya askerî bir güç bulunmamaktadır. Fırat Kalkanı bölgesinin terörden
temizlenmesiyle bölge insanı huzur ve güven ortamında yaşamaya başlamış, bu
bölgeden Türkiye’ye yönelen saldırılar son bulmuştur.
Türkiye, Fırat Kalkanı Operasyonu’ndan sonra
topraklarımıza yapılan terör saldırılarına mukabele etmek, vatandaşımızın can
ve mal güvenliğini temin edebilmek maksadıyla Afrin’e yönelmiştir. Terör örgütü
PKK 1980’lerin başından itibaren Afrin’de faaliyetlerini sürdürmeye devam etmiş
ve oluşturmaya çalıştığı terör koridorunun uç noktası olarak Afrin ve çevresini
belirlemiştir. Buraya yaptığı yığınaklarla Türkiye’ye karşı defaatle saldırı
girişiminde bulunmuş ve teröristlere silahlı eğitimini bu bölgede vermiştir.
Türkiye, Rusya ve ABD üçgeninde stratejik bir öneme sahip olan bölge, ayrıca
ABD’nin terör örgütlerine stratejik olarak destek verdiği bir konuma gelmiştir.
Bu ahval içerisinde, Türkiye, bölgeyi terör
örgütlerinden arındırmak için uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru müdafaa
hakkını kullanarak Zeytin Dalı Operasyonu’nu düzenlemiştir. Bu operasyon
milletimizi birbirine kenetlemiş, her türlü uluslararası tepki ve içeride iş
birlikçi siyasi odakların dezenformatif faaliyetlerine rağmen büyük bir
başarıyla sonuçlandırılmıştır. Bu harekât kapsamında 4.774 PKK/PYD-YPG’li
terörist etkisiz hâle getirilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti devleti bu bölgeyi de
teröristlerden temizleyerek güvenli hâle getirmiş, oluşan huzur ve güven
ortamı, Afrin ve Fırat Kalkanı bölgesine toplamda 200 binin üzerinde
Suriyelinin geri dönüşüne imkân sağlamıştır.
Terörle mücadele kapsamında, Türkiye, Menbic,
Fırat’ın doğusu ve Kandil terör yuvalarını da yok etmek mecburiyetindedir.
Amerika Birleşik Devletleri’nin cesaretlendirmesiyle, bölgede müstakil bir
terör bölgesi oluşturmaya yönelik çalışmalara tahammül göstermemiz beklenemez.
En son Fırat’ın doğusunda, ABD desteğiyle PKK/PYD unsurlarına kurdurulan
gözetleme noktaları Türkiye Cumhuriyeti devletine tehdittir, güvenliğimizi
tehlikeye sokan bir husustur. Bu hasmane ve terörist faaliyetler, Türkiye'nin
bölgeye müdahalesini meşru kılacak önemli delillerdir. Bu çerçevede, inşallah,
Menbic’de, Fırat’ın doğusunda ve Kandil’de terör yuvaları imha edilecektir.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin bugüne kadar
karşılaştığı en sinsi terör yapılanması olan FETÖ’yle mücadelenin de hiçbir
şekilde tavsatılmadan, sulandırılmadan kararlılıkla sürdürülmesi gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, son dönemde dünyada yaşanan
ticaret savaşları ve ekonomik mücadeleler Türkiye gibi gelişmekte olan birçok
devleti olumsuz yönde etkilemiştir. Bu ülkelerin içerisinde Türkiye, yaşanan
olumsuzluklardan en fazla pay alan ülke durumundadır. Burada, özellikle
bölgemizde yaşananlar, Türkiye’nin egemenlik haklarını ve millî güvenliğini
tehdit eden gelişmeler ve küresel ölçekte bizzat Türkiye’yi hedef alan ekonomik
manipülasyonlar ekonomik verilerde olumsuzluğa yol açarak ülkemize önemli bir
mali yük bindirmiştir.
Dünyada küresel güçler, arzuları ve hedefleri
doğrultusunda hareket etmeyen, ne yapacağı kestirilemeyen ve güçlenme eğilimi
içerisinde olan devletlere karşı sadece ordularıyla müdahalede bulunmazlar. Bu
müdahaleler genellikle ve daha çok ekonomik saldırılar şeklinde gerçekleşmekte,
ülkelerin iç dinamikleriyle oynanmaktadır.
Yakın geçmişimizde Türkiye’ye yönelik olarak her
türlü kaos enstrümanının devreye sokulmuş olduğunu görmekteyiz. Son olarak 24
Haziran seçimleri öncesi ve sonrası kur ve faiz üzerinden Türkiye’ye küresel
odakların organizesiyle ekonomik saldırılar gerçekleşmiştir. Ekonomimizin bu
süreçte mevcut kırılganlığı ortaya çıkan zararı artırmış, enflasyon artmış,
büyüme azalmış, işsizlik oranı yükselmiş, ekonomi sıkıntı içerisine girmiştir.
Bu durum hâlen devam etmekte, reel sektörde ciddi tahsilat sorunlarıyla beraber
nakit sıkışıklığı yaşanmaktadır. Türkiye açısından borçlanma faizleri artmakta,
faiz arttıkça finansman kaynaklarından faydalanmak çok daha maliyetli hâle
gelmektedir.
Resmî rezerv varlıklarına bakıldığında, 2017 yılı
Ocak ayı verilerine göre rezervlerimiz yüzde 26,5 oranında azalmış, eylül
ayında 84,7 milyar dolara gerilemiş, ekim ayı itibarıyla bu rakam 86,2 milyar
dolar düzeyine gelmiştir. Artan döviz kuru ve faizle birlikte Türk lirasında
yaşanan değer kaybı ticari işletmeleri zora sokmuş, girdi ve kaynak maliyetleri
yükselmiştir. Bu süreçte birçok firmanın konkordato başvurusuna yöneldiği
görülmektedir. KOBİ’lerin ve esnafın da taşıyabileceği ve baş edebileceğinin
çok üzerinde sıkıntılarla boğuştuğu görülmektedir. Bu süreçte hane halkı
borçlanması oldukça yüksek seviyeye çıkmış, tüketici kredileri ve kredi kartı
borçları olan kişi sayısı 30 milyona ulaşmıştır. Enflasyon, kurdaki artışın
etkisiyle hızla yükselmiş, son on beş yıl içerisinde görülen en yüksek
rakamlara ulaşmıştır. Gıda enflasyonunda ise ortalama enflasyonun üzerinde
artış meydana gelmiştir.
2019-2021 dönemini kapsayan Orta Vadeli Program, 20
Eylül 2018 tarihinde “Yeni Ekonomi Programı” ismiyle kamuoyuna duyurulmuştur.
Yeni Ekonomi Programı’nda çerçevesi çizilen hedefler ile bütçe teklifinin
birbiriyle uyumlu olduğu görülmektedir. Dengeleme, disiplin ve değişim esasları
üzerine oturtulmuş olan Yeni Ekonomi Programı’nda belirtilen makroekonomik
hedefler, bazı alanlar hariç olmak üzere genel olarak gerçekçi gözükmektedir.
Bu programla, ekonomide büyüme yavaşlamakta, cari açığın gayrisafi yurt içi
hasılaya oranının 2019 yılında 3,3’e; 2021 yılında 2,6’ya düşürülmesi
planlanmaktadır. Kişi başına millî gelirin ise 9.385 dolardan 2021 yılında
10.973 dolara yükselmesinin hedeflendiği görülmektedir.
Yapmış olduğumuz değerlendirmelerde, ihracatın
desteklenmesi gereken bir dönemde oldukça sınırlı bir artışın hedeflendiği
görülmektedir. Ayrıca ithalatın artışının önce yüzde 3,2; sonra yüzde 3,1
olarak öngörüldüğü anlaşılmaktadır. İşsizlik oranlarının ise 2019 yılında yüzde
12,1; 2021 yılında ise yüzde 10,8 seviyelerinde olması beklendiği
görülmektedir. Bu oranlar, kanaatimizce iyimser oranlardır.
Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi
olarak 24 Haziran 2018 seçim beyannamemizde, Türkiye’nin kısa vadede üzerinde
tedbir üretmesi gereken konuları sırasıyla ifade etmiş bulunmaktayız. Seçim
sonrasında Mecliste tek başımıza yeterli çoğunluğu elde edemesek de her zaman,
sorun çıkaran değil, çözüm üreten; göz boyayan değil, gerçekçi olan bir siyaset
anlayışı içerisinde hareket etmeye kararlıyız. Bu çerçevede, katma değeri
yüksek olan üretimin özendirilmesi, yurt içi tasarrufların artırılması, ithalat
bağımlılığının azaltılması, üreticiye gerekli desteğin sağlanması, adaletli bir
vergi sisteminin oluşturulması, verginin tabana yayılması, kamu yatırımlarının
adil bir şekilde dağıtılması, tarım ve hayvancılık reformu, iş gücü piyasası ve
çalışma reformu gibi milletimizin refahını ilgilendiren konuların ivedilikle
çözülmesi ve hayata geçirilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Evet, toparlayın lütfen.
Teşekkür ederim.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Devamla) – Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, bu çalışmalarda uzlaşmanın temin edilebilmesi ve
çözümün ortaya çıkması için gerekli adımları atıp sorumluluk alabileceğimizi de
belirtmek isteriz.
MHP’nin amacı “Dostlar alışverişte görsün.”
mantığıyla bir şeyler yapıyormuş gibi gözükmek değil; vatandaşımızın sıkıntı
duyduğu, şikâyetçi olduğu haklı sorunlarının hâlli için samimi çaba sarf edip
çözüme ulaşmaktır. Burada da yeniden altını çizmekte fayda olacaktır.
Milliyetçi Hareketçi Partisi vermiş olduğu sözlerin arkasındadır ve
takipçisidir. Parti olarak kendi gündemine hâkimdir. Bizler, hiçbir zaman,
anlayış ve hedef birliği içerisinde olmadığımız, flu olarak gördüğümüz
yapılarla beraber hareket etmeyeceğiz. 27’nci Dönemde Milliyetçi Hareket
Partisi, ortaya koyduğu hedefler doğrultusunda, Cumhur İttifakı’nın ruhuna
bağlı kalarak Türkiye'nin millî ve yerli anlayışla 2023, 2053, 2071 hedeflerine
güvenle varabilmesi için kararlı ve tavizsiz duruşuna devam edecektir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin önüne koyduğu
hedeflere varması için en önemli gelişmeyi millî eğitimde gerçekleştirmesi
gerekmektedir. Geçtiğimiz günlerde kamuoyuna sunulan 2023 Eğitim Vizyon
Belgesi’nde belirtilen hedefleri desteklemekteyiz. Nesillerimizin millî ve
manevi değerleri özümseyen, bilimsel ve teknolojik imkânlardan faydalanmayı bilen,
çalışan ve üreten ahlaklı nesiller olarak yetişmesi için üstün gayret sarf
etmek gerekmektedir. Dünya toplumlarında görülen ahlaki erozyonun etkileri
çocuklarımızın kültür ve medeniyet kodlarıyla buluşturulması sayesinde yok
edilebilecektir. Bu topraklar geçmişten bugüne bilgi ve hikmet kaynağı olarak
kabul edilecek dünya çapında değerleri yetiştirmiştir.
Cumhuriyet tarihimiz boyunca Türk milleti, en hassas
dönemlerinde, tam da belini doğrultacağı zamanlarda, devamlı surette suni
gündemlerle meşgul edilmeye çalışılmıştır. Bu süreçlerde oluşturulan gündemler
âdeta bir zehir gibi Türk milletinin kanına işlemekte, insanımızın gözleri
kararmakta ve herkes birbirine düşman gözüyle bakmaktadır. Misal olarak vermek
gerekirse “Atatürk’ü, cumhuriyeti savunuyorsan Osmanlı’ya düşman olacaksın,
Osmanlı’yı savunuyorsan Atatürk’e düşman olacaksın, bunun ortası olmayacak.”
şeklinde yürütülen fitne milletimizin içinde habis bir ur gibi yayılmıştır.
Türk milleti bu fitnelerle tahrik edilmiş, birbirine düşürülmüş, bunların
neticesinde büyük çekişmeler ve tartışmalar ve hatta darbeler meydana
gelmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Devamla) – Tamam,
bitiriyorum.
BAŞKAN – Evet, süreniz doldu, lütfen, teşekkür
edelim, Genel Kurulu…
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Devamla) – Son iki paragraf
kaldı; teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Devamla) – Teşekkür ederim.
Türkiye'nin karşılaştığı sıkıntılarla mücadele
etmesi gereken dönemlerde bu ve benzeri fitneler Türkiye’yi yolundan
saptırmakta, hedeflerine ulaşmasını engellemektedir. Yapılması gereken,
milletin ve nesillerin bu değerlerin tamamına sahip çıkmasıdır.
Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin dediği
gibi, milliyetçi hareket Kocatepe ile Anıttepe arasındaki çelik halattır. Bu
çelik halat kuvvetlendikçe milletimiz geleceğe daha büyük bir güvenle bakacak,
bu sayede Atatürk de bizim olacaktır Sultan Abdülhamit de, Fatih de bizim
olacaktır Sultan Alparslan da.
Bu düşüncelerle, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyor, görüşülmekte olan 2019 yılı Bütçe Kanunu ve 2017 yılı Kesin Hesap
Kanunu’nun ülkemiz için hayırlar getirmesini temenni ediyorum. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bülbül.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.21
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.37
BAŞKAN: Binali YILDIRIM
KÂTİP ÜYELER: Şeyhmus DİNÇEL (Mardin), Fatma KAPLAN
HÜRRİYET (Kocaeli)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 28’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ve
2017 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam
ediyoruz.
Komisyon yerinde.
İYİ PARTİ Grubu adına Grup Başkan Vekili ve Kocaeli
Milletvekili Sayın Lütfü Türkkan konuşacaktır.
Buyurun Sayın Türkkan. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerinde İYİ
PARTİ Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biz, aslında, burada bütçeyi değil, ekonomiyi
konuşuyoruz, farkında mısınız? Zira, bütçe, ekonominin nasıl yerle yeksan
olduğunu o kadar iyi anlatıyor ki rakamlara baktığınızda. Tek bir rakam
vereceğim size: Bütçede 65 milyar lira yatırımlara harcanırken 117 milyar lira
borç faizlerine ayrılmış yani bu bütçede 65 milyar lira yatırımlara ayırmışız,
117 milyar lira da faizlere. Yani dikkatinizi çekiyorum: Borç ödemeye değil,
alınan borçların faizlerine. Borç yerinde duruyor, durmaya devam ediyor. Şimdi
size soruyorum: Bugün burada konuştuğumuz bütçe mi, ekonomi mi? Kararı siz verin.
Her gittiğimiz yerde -sizlere de oluyordur- “Ne
olacak bu memleketin hâli?” diye soruyorlar. Buna benzer bir durum, merhum
9’uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in başından geçmiş. Öyle bir anekdot
anlatacağım size: Gazeteciler soruyorlar: “Sayın Demirel, memleketin durumu
nasıl?” “Tek bir kelimeyle cevap vereyim isterseniz, iyi ama iki kelimeyle
cevap vereyim isterseniz, iyi değil.” demiş. Ben size üç kelimeyle söyleyeyim:
Bu memleketin durumu hiç iyi değil. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Aslında, Türkiye'nin bütçe geleneği çok eskiye
dayanıyor, yüz yıllarla ifade edebileceğimiz bir mali disiplin geleneğine sahip
bir ülke burası. Osmanlı İmparatorluğu’nun oluşturduğu mali disiplin,
cumhuriyetle de devam etti. Osmanlı İmparatorluğu, oluşturduğu mali disiplin ve
yaptığı doğru bütçelerle kıtalara hükmetti, asırlara direnen kalıcı bir devlet
kurdu. Balkanlardan Anadolu’ya, Afrika’nın Akdeniz kıyılarına kadar Osmanlı
bütçesinden ayrılan kaynaklarla birçok hizmetler yaptı, o ülkelere ciddi
eserler kazandırdı. Böylesine sağlam temellerin üzerine kurulmuş bir geleneğin
şu andaki temsilcileriyiz bizler ama gelin görün ki yine Osmanlı
İmparatorluğu’nun son döneminde, ne zaman ki mali disiplinden uzaklaşıldı,
ondan sonra tarihte yaşananlar, hepimiz için acı bir tecrübe oldu.
Osmanlı Devleti’nin ilk padişahı olan kurucusu Osman
Gazi, oğlu Orhan Gazi’ye devletin dayanması gereken mali sistem konusunda bir
nasihat veriyor. Bakın, ne diyor, biliyor musunuz? “Ey oğul, beytülmali koru.
Devletin servetini çoğaltmaya çalış. Sana ait olana kanaatle, gerekli
olanlardan başka lüzumsuz yere telef etme, israftan kaçın.” Yani hiçbir işe
gereğinden fazla para harcamamaya bilhassa özen göster, devlet hazinesini dolu
tutmaya gayret et, devlet gelirlerini artırmak için de çareler üret diyor.
Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu Osman Gazi’nin bu sözleri, ilk yıllardan
itibaren devlet maliyesine verdiği önemi, tutumlu davranılması, gereksiz
harcamalar yapılmaması gerektiğini göstermesi bakımından çok önemli.
Osmanlı’nın bütçe anlayışında 1839 Tanzimat
Fermanı’yla birlikte önemli gelişmeler yaşanıyor. Niye Osmanlı’yı çok
anlatıyorum, biliyor musunuz? Osmanlı’nın israf etmemeye verdiği önemi bilin
-Osmanlı’dan çok bahsediyorsunuz ya- bir de siz, kendi yaptığınız israfları göz
önüne getirin, ne kadar Osmanlı çocuğu olduğunuzu biraz daha anlayın diye
anlatıyorum.
1839 Tanzimat Fermanı’nda “bütçe” kelimesi yer
almıyor ama bütçe fikri ortaya konuluyor ve bütçenin oluşturulması gerektiği,
açık ve kesin olarak şu şekilde belirtiliyor: “Her devletin, topraklarını
korumak üzere askere ve orduya ve bunlar için gerekli şeylere ihtiyacı vardır.
Buysa parayla sağlanabilir. Para vergiyle elde edildiği için vergi konusunun da
iyi bir biçimde düzenlenmesi çok önemlidir. Vergi toplama yetkisinin bir kişiye
devredilmesi yöntemi, özetle, ülkenin siyaset ve maliye işlerini bir tek adamın
keyfine ve belki de ezici pençesine bırakmak anlamına gelmektedir. Yüce
devletimizin karadaki ve denizdeki askerî giderleri ile öteki harcamalarının da
gereken yasalarla saptanıp belirlenerek ona göre ödenmesi gerekmektedir.” Bunun
söylendiği tarih, 1839 yani Tanzimat Fermanı.
Tek adam rejimi, o zaman da vurgulanmış, uygulandığı
her zaman diliminde, her ülkede zulüm, baskı ve fukaralığın dışında hiçbir şey
getirmemiştir. Tarihte de bu böyle olmuştur, Türkiye’de de farklı olmayacaktır.
Fukaralık artacak, halk yoksullaştıkça itaat kültürü gelişecek, iktidarın da
zaten istediği bu değil mi? Halk fukaralaşsın, itaat kültürü gelişsin; iktidar
bundan, bu itaatten kendi gemisini yürütsün. Bütün bunları söylediği hâlde,
farklı davranıldığında görüyoruz ki Osmanlı’da da bugünküne benzer bir tablo
ortaya çıkmış ve maalesef, imparatorluğun yıkılışı hızlanmış.
Ondan sonraki süreçte bir bakmışsınız ki
İngiltere’yle Baltalimanı Ticaret Anlaşması imzalanmış, yüksek faizle dış
borçlanma başlamış, yabancılara toprak satılmaya başlanmış, yabancı sermayeye
demir yolu imtiyazları verilmiş ve bunun sonucunda da 1881’de Düyun-ı
Umumiyenin kurulmasıyla devletin temel gelir kaynakları, yabancıların yönetimine
bırakılmış ve bu kararla beraber, Osmanlı ekonomisi artık dışa bağımlı hâle
gelmiş.
Peki, size sormak istiyorum şimdi: Bu tarihî
gerçekler size bir şeyler hatırlatıyor mu? Bugüne ait bir şeyler çağrıştırıyor
mu size? Yani sanki tarih, tekerrürden ibaret gibi. Osmanlı işte böyle
davranınca ekonomisi 19’uncu yüzyıl sonunda maalesef iflas etti, Galata
bankerlerine kadar düştü. Esas sebebi neydi biliyor musunuz? Azalan üretim -o
zaman da aynı sancı var- köylünün ihmal edilmesi -şimdi hiç yüzüne bakmadığımız
o köylü, o zaman da ihmal edilmiş son dönemde- savaşların kaybedilmesi, vergi
adaletinin ve düzenin bozulması, değişen dünyayı takip edememek, geriden takip
etmek. Sanayi Devrimi’ni ıskalamış, onu kaçırmış, borç-faiz-banker batağına
saplanmış, kapitülasyonlar, rüşvet, vurgunculuk ve en sonunda emperyalist
baskılar sonunda Osmanlı ekonomisi çöktü. Evet, Osmanlı’nın ekonomik iflasında
emperyalizmin ve emperyalizmin açgözlü kapitalist şirketlerinin rolü çok
büyüktü. Osmanlı, bu emperyalist ve kapitalist baskıya ne yazık ki
direnemeyerek maalesef çöktü.
Şair Mehmet Akif, Safahat’ta diyor ki: "Tarihi
‘tekerrür’ diye tarif ediyorlar. Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?” AK
PARTİ iktidarı, keşke ecdat edebiyatı yapmak yerine Osman Gazi’nin, oğlu Orhan
Gazi’ye verdiği nasihatten, Tanzimat Fermanı’ndaki hükümlerden, Mehmet Akif’in
Safahat’ından ders alsaydı. Bu nedenledir ki Gazi Mustafa Kemal Atatürk,
1923’te “Ancak bağımsızlığımıza saygılı olmak ve kanunlarımıza bağlı kalmak
koşuluyla yabancı sermayeye kapımız açıktır.” diyor. Bakın, özellikle
vurguluyor: “Bağımsızlığımıza saygılı olmak ve kanunlarımıza bağlı kalmak
koşuluyla yabancı sermayeye kapımız açık.” diyor. Atatürk, cumhuriyeti kurarken
bu Osmanlı tecrübesinden aldığı derslerle, ekonomik bağımsızlığa çok önem
verdi; bu nedenle kapitülasyonları kaldırdı, gümrükleri belirledi, Osmanlı
borçlarını ödeyip Düyun-ı Umumiyeyi ortadan kaldırdı, imtiyazlı yabancı
şirketlere de son verdi.
Bakın, burada bir şeye dikkat çekmek istiyorum, son
cümleme dikkat edin, imtiyazlı yabancı şirketlere son verdi diyorum.
Türkiye’de, özellikle son beş yılda, yabancı olduğunu bildiğimiz ama sermaye
yapısı hakkında bazı şüphelerimizin olduğu bazı yabancı şirketlere imtiyaz
sağlayacak kanunları yapmakla görevli bir Meclis çatısı altında bulunuyoruz şu
anda. Bu durumun son örneğini geçen hafta gördük. Meclis gündemine alınan
Digiturk, Turkcell, Vodafone ve TÜRK TELEKOM gibi imtiyazlı şirketlerin fukara,
borcunu ödeyemeyen vatandaştan tahsilatını kolaylaştıran kanunları çıkarmadık
mı beraber? Yani Osmanlı’nın yıkılışına sebep olan imtiyazlı şirketleri bu
dönemde sizler yarattınız, tekrar imtiyazlı şirketler var. Yabancı şirketlerin
ülkemizde daha fazla para kazanacağı kanunları çıkarmakta acele ederken bizler,
ülke olarak fabrikaları, limanları, devletin stratejik önemi haiz yatırımlarını
sattık.
Peki, şimdi size soruyorum arkadaşlar: Millî olmak
için mi bunları yaptınız? Millî olmak için bunları mı yapmanız gerekiyor? Bir
taraftan bunları yaparken diğer taraftan ülkenin bekasından söz etmek mümkün
mü? Size net olarak ifade ediyorum: Siz millî değilsiniz. Siz ülkenin bekasını
düşünmüyorsunuz. Sizler bugüne kadar yediniz, yandaşlarınıza yedirdiniz, israf
ettiniz, üretmediniz tükettiniz, yönetemeyip idare ettiniz. Ekonomi o yüzden bu
hâlde bugün.
Ekonomiyi kutsal değerlerimiz olan bayrağa ve ezana
bağlama kurnazlığından da vazgeçin artık. Her olumsuzluğu dış güçlere
bağlamaktan da vazgeçin. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hastaneye
gittiğimizde doktor, hastalığın teşhisini koymadan önce tedavi önerebilir mi
size? Yani önce hastalığın teşhisini koymak zorunda. Mümkün değil bu. Aynı şey
ekonomi için de geçerli. Ekonomik kriz yokmuş gibi davranarak bu ekonomik
problemi çözmeniz mümkün değil. Var olduğunu kabul etmek zorundasınız, aksi
hâlde çözemezsiniz. Ancak Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı ile Sayın
Cumhurbaşkanına göre öyle değil, ülkede kriz yok! Sayın Erdoğan “Kriz mriz yok.
Bunların hepsi manipülasyon.” diyor ya! Bunlar uydurma laflar, ülkede kriz yok…
Gelin görün ki, bir taraftan bankalara bakın, Bankalar Birliğinden rakamları
alın, krediler ödenemiyor arkadaşlar; kredi alanlar, kredileri geri ödeyemiyor;
kiracı olanlar, kiraları ödeyemiyor; fatura kesen esnaf, faturasını tahsil
edemiyor; vatandaş, pazara, markete gitmeye korkar oldu artık ama Sayın
Cumhurbaşkanına göre: “Kriz mriz yok.”
Ya, merak ediyorum, Allah aşkına, siz nerede
yaşıyorsunuz? Yani aynı ülkede yaşıyor muyuz diye ben çok merak ediyorum zaman
zaman. Kriz yok, her şey güllük gülistanlık ama biz baktığımızda arkamıza, bu
söylediğinizin çok tersi manzaralarla karşılaşıyoruz. Ya sizler aynı sokakta
yürümüyorsunuz veyahut da bizler size göre çok varoşta kaldık, siz -“high life”
derler ya yabancılar- çok yüksek sosyete hayatı yaşıyorsunuz. Bizimle alakanız
kalmamış, milletle alakanız kalmamış. Tüketici talebi gerilerken, fiyatlar
artarken, dükkânların ciroları düşerken, art arda, şirketlerin konkordato
ilanları çoğalırken “Kriz mriz yok.” demek, insanların aklıyla dalga geçmek
demektir.
Eskiden sadece ticaret erbabının anlamını bildiği
konkordatonun ne demek olduğunu sayenizde yediden yetmişe herkes öğrendi. Artık
o gün yapan ev hanımları bile konkordato konuşmaya başlamış, o hâle getirdiniz
konkordato meselesini.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Merkez
Bankası verilerine göre, 2018 yılı Mayıs ayı itibarıyla, bankalar dışında kalan
özel sektörün borcu, 200 milyar doları aşmış durumda. Bu rakamın şu an hangi
seviyede olduğunu bilmiyoruz. Bu söylediğim rakam 2018 Mayıs ayı itibarıyla.
TÜİK’in sipariş edilmiş istatistiklerinin ardına gizlenmeye devam edin siz.
Ekranlara gönderdiğiniz o yandaşların iyimser sözlerine, pembe tablolar
çizmelerine, güzellemelerine kanmaya devam edin.
Bakın, kasım ayında, sadece kasım ayında 356 firma
konkordato ilan etmiş. Bunu biz değil, Ticaret Bakanı Sayın Ruhsar Pekcan,
kasım ayında Meclis Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı konuşmada açıkladı.
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin verilerine göre de bu yıl içerisinde 10.295
firma kepenk kapatmış. Sadece ekim ayında 1.235 firma kepenk kapatmış. Bir ay
içerisinde 356 konkordato başvurusunun olması, aslında bize ekonomimizin nereye
gittiğini çok açıkça gösteriyor. Her şey şahane ise, her şey muazzamsa,
ekonomimiz harikaysa, Sayın Cumhurbaşkanımızın deyimiyle kriz falan da yoksa
neden bunca insan, bunca firma bu konkordato yoluna müracaat ediyor?
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
ekonomisiyle alakalı olarak ağustos ayında dış basında çıkan bir makale var. Bu
dış basın dediğim gazetenin ismini vermeyeceğim ama bu gazetede çıkan
makaleleri Sayın Cumhurbaşkanının meydan meydan gezip “Bakın, biliyor musunuz,
bizim ekonomimizi ne kadar övüyor.” dediği bir gazeteden bahsediyorum, aynı
gazeteden bahsediyorum. Yani sizin çok dışlayacağınız bir gazete değil bu.
Oradan bir pasaj okuyacağım size, o makalede diyor ki: “Her şey, Türkiye'nin,
daha doğrusu Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yaptığı hatalarla başladı. Erdoğan, düşük
faiz oranının düşük enflasyona neden olduğu gibi tamamen hatalı bir teoriye
inanıyor. Kendisine Merkez Bankası Başkanını seçme yetkisi tanıyan ve damadını
da Maliye Bakanı yapan Erdoğan'ın bu teorisi, şimdi sınava tabi tutuluyor ve
sınav iyi gitmiyor.” Makalede şu yorum dikkat çekici: “Ekonomi konusunda iş
bilmez bir lider, kendi ekonomisini sakat bırakıp bundan başkalarını sorumlu
tutuyor. Sonra da bu suçlamalar, yine ekonomiyi bilmeyen bir başka liderin
hamleleriyle kısmen doğru çıkıyor.”
Bunu ben söylemiyorum. Bunu, bir dönem, Sayın
Cumhurbaşkanının da yazılanları referans olarak gösterdiği Batı kaynaklı bir
gazetede çıkan makaleden aldım. Şu bir gerçek ki Türkiye ekonomisi biraz daha
böyle giderse, insanlarımız yiyecek ekmeğe muhtaç kalacak. Bu iş, parti veya oy
verme meselesi değil yani bunun farkına varmanızı istiyorum. Her zaman
Hükûmetiniz, sahip olduğu yoğun medya desteği ve iktidar olanaklarıyla
ekonomide bir başarı hikâyesi anlatıyor. Milletimizi de bu masala inanmaya
zorlayamazsınız. Bu gerçekler gün gibi ortada dururken bunu başarmanız mümkün
değil.
Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplandı,
biliyorsunuz, geçtiğimiz günlerde, 2019 yılı asgari ücretini belirlemek için
ilk toplantısını gerçekleştirdi. Toplantıya bu yıl ilk kez, özel güvenlik
görevlisi olarak çalışan bir kadın işçi de katıldı. Milyonlarca asgari
ücretliyi temsilen Komisyonda yer alan o 2 çocuk annesi kız kardeşimiz,
yaşadığı geçim sıkıntısını anlattı bu Komisyonda. Neler dedi biliyor musunuz?
“On beş gün önce yakmaya başladım doğal gazı. Bu, on beş günlük bir fatura; 150
lira gelmiş. 850 lira zaten kira ödedim, bin lira yaptı. Şimdi, kredi taksitim
var 650 lira, bunu ödeyeceğim; 1.650 lira yapıyor. Ben yol ve yemek ücreti
alıyorum ama iş yerinde yemek yiyorum, çalışma saatinin içerisinde yemek yemek
zorundayım, para zaten oraya gidiyor. Yol parası da zaten yola gidiyor. 1.603
liradan bana kala kala elimde 3 lira kalıyor.” Bakın, bir daha söylüyorum:
“1.603 lira olan asgari ücretten ayda elimde 3 lira kalıyor.” diyor bu kız
kardeşimiz. İşte insanımızı getirdiğiniz nokta bu. Yani bırakın bütçeyi vesaireyi
ya; milletin çaresi, çare beklediği konu 3 lira. Size çok garip gelebilir, 3
lira ne ki? Yani 500 milyon dolarlık uçağa binen bir Cumhurbaşkanının bulunduğu
bir ülkede 3 lira mesele mi olur? Ama Türkiye’de, yüzde 43’ü asgari ücretle
çalışan işçilerin bulunduğu bir ülkede 3 lira bu kadar önemli bir para.
İnsan onuruna yaraşır yaşama seviyesini sağlayacak
bir ücret karşılığında çalışılması gereği, Anayasa’da düzenlenmiş olmasına
rağmen, milyonlarca çalışan, ailesiyle birlikte ne yazık ki düşük ve yetersiz
gelirle fukaralığa terk ediliyor.
Bir tablo göstermek istiyorum size şimdi. Bu tablo,
Avrupa Birliği ülkelerinde ve Türkiye’de asgari ücretle çalışanların toplam
çalışanlara oranını gösteriyor. Bu kapsamda son veri, 2014 tarihli. Tabloda şu
en üstteki turuncu renk var ya, bu turuncu renkte biz varız, liderliği kimseye
vermiyoruz. Bakın, çok ciddi, açık ara öndeyiz yani. Yüzde 43’le Türkiye 1’inci
sırada yani Türkiye’de çalışan ücretlilerin yüzde 43’ü, asgari ücretle
çalışıyor. 2’nci sırada kim yer alıyor? Slovenya. Aradaki fark çok büyük,
Slovenya yüzde 19. 1’inci ile 2’nci arasındaki farka bakın, bu bile bizdeki
durumun ne kadar vahim hâlde olduğunu gösteriyor. İspanya’da bu oran yüzde 1,
Belçika’da 0,4. En düşük, asgari ücretlinin Avrupa’daki dağılımı bu.
Çalışanların neredeyse yarısının asgari ücretle
çalıştığı bir ülkede siz ne refahtan bahsedebilirsiniz ne zenginlikten ne de
gelişmişlikten; gerçeklerle yüz yüze kalmak lazım.
2002’de siyaset arenasına çıkarken yaptığınız bir
hesap vardı, çay-simit hesabı, hatırlıyor musunuz? Sayın Cumhurbaşkanı çok
kullanırdı onu, hatırlarım ben “Çay-simit hesabı; bu kadar çay içecek, bu kadar
simit yiyecek, bu aile 4 kişilik.” vesaire diye ama siz bu hesapları çoktan
bıraktınız, artık sizin hesap kalemlerinizde çay-simit yok, sizde ejder meyveli
smoothie var, tanesi 500 milyon dolar olan uçak var. Hesaplar değişti ama
milletin hesabı aynı, millet hâlâ çay-simit hesabı yapmaya çalışıyor, siz
bıraktınız ama millet bu hesabı hâlâ bırakamadı maalesef.
Bu noktada 14’üncü yüzyılın düşünürü, devlet adamı
ve tarihçi İbni Haldun’un devlet anlayışından bir örnek vermek istiyorum size.
“İsraf döneminde devlet, bir sona doğru ilerlemeye başlar. Hükümdar ve çevresi,
öncekilerin biriktirdiği serveti telef eder; görevler, ehil olmayanlara
dağılır; ordu, bozulur; zevk düşkünlüğü arttığı için gelirler giderleri
karşılayamaz.” Yani sanki bugünü anlatıyor İbni Haldun; ne büyük adam, yedi
yüzyıl evvel bugünü görmüş. “Devletin çöküş yaşaması bu dönemde başlamaktadır.”
diyor İbni Haldun; anlayana tabii.
Ülkenin dış borcu aldı başını gitti. AK PARTİ’nin
iktidarı devraldığı 2002 yılında kamu dış borcu 64,5 milyar dolar, Merkez
Bankası dış borcu 22 milyar dolar, özel sektör dış borcu 43 milyar dolar olarak
kayıtlara geçmişti. Bu veriler eşliğinde 2002 yılında toplam brüt dış borç,
129,6 milyar dolar olarak açıklanmıştı. Aradan geçen on altı yılın sonunda
Türkiye'nin yüksek bir oranda borçlandığı gözlemleniyor. Hazine ve Maliye
Bakanlığı tarafından yayımlanan verilere göre, 30 Haziran 2018 tarihi
itibarıyla kamu dış borcu, 306 milyar Türk lirası. Net dış borç stokunun 300
milyar dolara ulaştığı gözlemleniyor. Türkiye, brüt dış borç stoku 457 milyar
dolarla âdeta Türkiye Cumhuriyeti rekorunu kırdı. Arkadaşlar, “Borç alan, emir
alır.” diye bir şey var, bilir misiniz? Borç alan, emir alır. Yani bu
“Borçlanıyoruz; borçlanmak, borç yiğidin kamçısıdır.” lafının arkasına
gizlenmeyin, Türkiye'de emperyalistlerin Türkiye'yi diz çöktürmeye yaklaştığı
bir dönemdeyiz. Sebebi de bu borç batağı. Artık borç yüzünden bağımsız dış
politika bile geliştiremiyoruz. Dış politikamızı belirlerken Amerika ne diyecek
diye kulağımızı Amerika’ya doğru çeviriyoruz; IMF’ye üye ülkelerin durumlarını
gözlemliyoruz, dış politikalarımızı ona göre değerlendiriyoruz. Yüksek dış borcu
olan ülkelerin bağımsızlığı her zaman tehlikededir. Aynı zamanda bu ülkelerin
dış politikada bağımsız, kendi ülkesinin menfaatini öne çıkaran politikalar
oluşturacağını düşünenler varsa aranızda onlar hayal âlemindedirler.
AK PARTİ hükûmetlerinin ekonomi politikası her zaman
vatandaşlarımızı borçlandırmak üzerine kurgulanmıştır. Türkiye'yi böyle bir
iktidar anlayışıyla on altı yıl yönettiniz. Ekonomik gidişat hakkında uyarıları
yaptığımızda Hükûmet bunu muhalefet yapmak olarak değerlendiriyor, o zanna kapılıyor.
Ya, biz size gerçekleri anlatıyoruz aslında. Bu marazi narsist öz güven
görüntüsünden bir an önce vazgeçin. Yani o, herkesin anladığı ama sizin
anlamadığını zannettiğiniz altı boş, narsist öz güveniniz ülkeyi uçuruma
sürüklüyor.
“Büyüdü” dediğiniz ülkede büyüme rakamlarına
baktığınızda tüketimden kaynaklı bir büyüme gözüküyor yani üreterek büyüyen,
ihracat yaparak büyüyen, ihracata dayalı, üretimden kaynaklı bir büyüme
olmadığı için taze paranın ardı kesilince de ülke hızla fukaralaşmaya başladı.
Şu anda bulunduğumuz durum bu. Gerçekten büyüdük, doğru ama tüketerek büyüdük;
üreterek, katma değer yaratan bir ihracat yaratarak büyümedik biz. Tüketimi
besleyen, dışarıdan gelen para kesilince de hızla fukaralaşmaya başladık.
Bağımsız ekonomistlerin hepsinin ortak kanısı şu ki ülkeyi önümüzdeki süreçte
ciddi bir fukaralık beklemekte.
Bugün artık herkes sizin sayenizde borç batağında
yüzüyor. İktidarı devraldığınız 2002 yılında hane halkının borcu 6,6 milyar
liraydı. Şimdi ne kadar? Biraz evvel Sayın Kılıçdaroğlu da ifade etti, 520
milyar lira. Tam 80 misli fazla borçlanmış insanlar.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Nasıl atıyorsun ya!
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Milletin ocağını
batırdılar.
Devam et Başkan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Söyleyeceğim sonra ne olduğunu
biraz beklersen. Acele etme, sana da sıra gelecek, sana da sıra gelecek. Herkes
nasibini alacak, sen de alacaksın. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Allah Allah.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Bu borcun 419 milyar
lirası tüketici kredilerinden, 101 milyar lirası ise kredi kartlarından
kaynaklanıyor. Şirketlerin borçları ise 88 milyar liradan 2 trilyon 513 milyar
liraya çıkmış. Zannetmeyiniz ki bu borçlar öyle, yatırımlara falan gitti,
şirketler borçlanırken ilave yatırımlar yaptı; bunlar günü güne ekleyerek,
faizi faize ekleyerek idare edilen borçlardan büyüdü.
Siz üretim yapanları cezalandırıyorsunuz, üretim
yapanlara üvey evlat muamelesi yapıyorsunuz âdeta. Ülkenin büyümesini üreterek
değil, tüketerek sağlamaya çalıştınız on altı yıldır. On altı yılda bana,
kurulan ciddi bir tek fabrika söyleyemezsiniz. Gizli bir el size bu ülkede
üretim yapmayın diye talimat vermiş, ona inanmaya başladım ben.
Türkiye’de bu yanlış ekonomik uygulamalar nedeniyle
hem vatandaş hem küçük ve orta ölçekli sanayici, KOBİ’ler; hepsi borç batağında
yüzüyor. Bugün itibarıyla vatandaşın yasal takibe giren tüketici kredisi ve
kredi kartı borcu toplamı 29 milyar lirayı aşmış. 333 bin KOBİ de 36 milyar
liralık borcunu zamanında ödeyemediği için yasal takibe girmiş. Küçük ve orta
ölçekli işletmelerin bankalara borcu bu yılın ilk on aylık döneminde 127 milyar
200 milyon lira artarak 640 milyar 100 milyon lira oldu. O çok övündüğünüz on
altı yıllık döneminizdeki borç artışına bakın diye söylüyorum bu rakamları. AK
PARTİ iktidarı acaba bu yüksek artışın sebebini de açıklayabiliyor mu?
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde
çalışanlar açısından durumun vahametini ortaya koymak için 81 milyon nüfusa
sahip Türkiye ile sayı olarak bize yakın, 83 milyon nüfusa sahip Almanya’yı
çalışan sayıları ve işsiz sayıları açısından bir kıyaslamak istiyorum müsaade
ederseniz. Ülkemizde istihdam edilen kişi sayısı 29 milyon, Almanya’da bu sayı
45,1 milyon. Bakın, nüfusumuz aynı hemen hemen, bizde istihdam edilen kişi sayısı
29 milyon, Almanya’da 45 milyon. Özel sektörde çalışan 14,8 milyon insanımız
var bizim, Almanya’da 32 milyon kişi özel sektörde çalışıyor. Bizim kamu
çalışanımız 3 milyon, Almanya’da 4,7 milyon kamu çalışanı var. Yaklaşık 81
milyon nüfuslu ülkemizde serbest çalışan 2,8 milyon vatandaşımız var,
Almanya’da bu sayı 4,3 milyon. Ülkemizde 12,4 milyon kişi emekli aylığı alıyor,
Almanya’da 19,8 milyon kişi emekli aylığı alıyor. 3,6 milyon insanımız işsiz
gezerken 85 milyonluk Almanya’da işsiz sayısı 2,2 milyon ve bu işsizlerin
önemli bir kısmı da ülkeye gelen göçmenler. Rakamlardan da anlaşılacağı üzere
on altı yıldır işsizlikle mücadelede bir arpa boyu yol katedemediğiniz ortada.
AK PARTİ döneminde işsizlik hiç azalmamış, aksine
kronik bir hâle gelmiştir. Bakmayın siz o TÜİK’in yayınladığı aldatıcı
rakamlara, doğru rakamı yayınlayanı ertesi gün pat diye paket edip
gönderiyorsunuz zaten; yalan haber, yalan istatistik yapanlar durmaya devam
ediyor. İşsizlik açısından 1960’tan beri Türkiye en kötü on yılını yaşıyor
aslında. 1960 yılından bu yana Türkiye'nin ekonomik büyüme ortalaması yüzde
4,5; üniversiteler ve ilgili çevreler tarafından son on yılın büyüme ortalaması
ise yüzde 3,9 olarak hesaplanmış ve üzülerek ifade ediyorum ki 2021 yılı
tamamlandığında ekonomik büyüme açısından son altmış yılın en kötü on yılı
olacağı ifade ediliyor değerli arkadaşlar.
Ülkemizin ekonomik ve sosyal açıdan gelecek
planlaması için önemli bir husus da ülkemizdeki Suriyeli mülteciler konusudur.
Evet, bu konuda sizin kafanız karışık, biliyorum, ne yaptığınızı çok
bilmiyorsunuz. Suriyelilere ne kadar para harcadığınız da belli değil. Sayın
Cumhurbaşkanının birkaç farklı konuşmasına baktım, bir yerde 25 milyar dolar,
ondan bir süre sonra 35 milyar dolar diyor, sonra bir bakmışsınız 32 milyar
dolar diyor, yani kontrol yok bu konuda. Arada giden milyar dolarların hesabı
sanki hiç verilmeyecekmiş gibi o kadar rahat telaffuz ediliyor ki. 35 milyar
deniliyor, 25 milyar deniliyor, 32 milyar dolar deniliyor; kimin ne kadar para
harcadığını bilen yok Sayın Cumhurbaşkanından başka. Sayın Cumhurbaşkanı
mutlaka biliyordur ama Meclis bilmiyor, sizler bilmiyorsunuz, biz bilmiyoruz.
Ülkemizde kaç Suriyeli mülteci var, ne kadar para
harcadık, bütçemize bunun yükü nedir bilen var mı? Yok. Yani afaki bir rakam
dolaşıyor ortada ama net bir bilgi yok. Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener’in
defalarca belirttiği gibi, Suriyeli mültecilerin dönebilecekleri bir Suriye
inşa etmek en önemli dış politika önceliklerimizden biri olmalı. Bu,
Türkiye’nin selameti için de önemli bir konu. Aksi hâlde Suriyeli konusunun,
Türkiye’nin ekonomik dengesini bozmakla beraber hem demografik yapısını hem de
beraberinde getireceği sosyal problemleri iyice düşünün derim.
Burada en doğru bütçeyi yaptığınıza inansak bile
bunu sizin iktidarınızın ve kadrolarınızın yönetebileceğine asla ve kata
inanmıyoruz. Zaten 2019 yılı bütçe teklifinin hâlihazırdaki ekonomik durumla
örtüşmediği de ortada. 2019 yılı bütçesinin bir amacı yoktur, eğer bir amacı
varsa da matematiği yoktur. Bu bütçeye “zam ve israf bütçesi” de
diyebilirsiniz, başka da bir isim takmak zor. 2019 yılı bütçesinde zam var,
faiz var, vergi var ama üretim yok, gerekli yatırımlar yok. Kamu yatırımlarına
ayrılan pay düşürülmüş, borç faizlerine ödenecek miktarlar artırılmış, harçlara,
cezalara yüzde 20’nin üzerinde zamlar yapılmış. Dar gelirli hiç düşünülmemiş,
genç girişimciler unutulmuş. Memur için, işçi için gerçek anlamda iyileştirme
zaten hiç yok. Eğer yaşadığımız toplum ve ekonomik sistemin gerçekleri ile
elimizdeki bütçe metni aynı düzleme oturmuyorsa uygulayacağımız bütçenin bir
felsefesinin olduğunu da iddia edemeyiz arkadaşlar. Bütçede öngörülen enflasyon
hedefi, büyüme hedefi, gelir hedefleri, kurumlara tahsis edilen ödeneklerin
arkasındaki matematik gerçeklikten uzaktır. AK PARTİ Hükûmetinin yıllardır
uyguladığı yanlış politikalar neticesinde ancak cari açık vererek büyüyebilen
ve dolayısıyla da dış finansmana bağımlı hâle gelmiş, dahası, şirketler kesimi
de büyük bir borç yükü altına girmiş olan Türkiye ekonomisinin 2019 yılında
büyümesinin önünde çok büyük engeller vardır. Türkiye, ihracatta katma değer
yaratamamaktadır.
170 milyar dolar ihracatımız var diye söylüyoruz ya,
bu 170 milyar dolar ihracatın katma değerinin 10 milyar dolardan daha az
olduğuna ilişkin iddialar bulunmakla birlikte, bunun aksini ispat eden bilimsel
bir çalışma veyahut herhangi bir bakanlıkça açıklanan bir veri de elimizde yok.
Dolayısıyla, hâlihazırda 157 milyar dolar olan ve yıl sonunda 170 milyar dolara
çıkması beklenen ihracatın katma değer üretme kabiliyetinden yoksun olduğu
ortadadır.
Ülkemiz ekonomisinin şu anda karşı karşıya olduğu
yapısal tıkanma yetkili makamlarca görmezlikten gelinmektedir. Oysa karşı
karşıya kaldığımız sorunların çözümü doğru bir ekonomi planlaması, üretime
dayalı büyüme, liyakat sahibi yöneticilerin göreve getirilmesi, kamu
harcamalarında israfa son verilmesi ve belki de hepsinden daha önemlisi
ülkemizde hukuku ve adaleti tesis etmekten geçiyor.
Türkiye’deki bu ekonomik sorunun çözümünü sadece
matematiksel değerlerle çözmeyi beklerseniz mesafe katetmeniz mümkün değil.
Ülkede yok ettiğiniz hukuku ve adaleti tekrar tesis etmezseniz ekonomideki
büyüme hayal olur, ekonomide düzelme hayal olur, ihracat hayal olur, yabancı
yatırımcı hayal olur, dövizin düşmesi hayal olur, Merkez Bankasının
rezervlerinin artması hayal olur. Birinci önceliğimiz: Hukuku ve adaleti tekrar
ülkede kâin kılacaksınız, ondan sonra matematik hesaplarına bir daha bakalım.
TÜSİAD geçtiğimiz günlerde bir açıklama yaptı,
uyarıcı bir açıklamaydı, dikkatimizi de çekti. TÜSİAD Başkanı Bilecik diyor ki:
“Ekonomide gemiyi yeniden yüzdürmemiz gerekiyor. Bunun için suların yeniden
yükselmesini bekleyecek zamanımız yok. Sığ sularda yol almanın çaresini
bulmalıyız.” Çözüm reçetesi de veriyor Sayın Bilecik: “Ekonomiyi sadece
ekonomik reformlarla güçlendiremezsiniz. Şeffaf, uzlaşmacı, adil, demokratik
bir toplum olunmalı. Güçlü Türkiye’nin olmazsa olmaz şartı özgürlüklerin ve
hukukun üstünlüğünün esas alındığı bir demokratik sistemi inşa etmektir.” diyor
TÜSİAD Başkanı Sayın Bilecik: TÜSİAD’ın bu görüşlerinde haklılık payının çok
olduğunu görsek de “Şimdiye kadar neredeydiniz beyler?” demekten kendimizi de
alıkoyamıyoruz maalesef. On altı yıldır bazı çevrelerin susması, on altı yıldır
konuşması gerekenlerin konuşmaması ülkenin bu hâle gelmesinde de ciddi katkı
sahibidir.
Dikkat ediyorum, gazete manşetlerine bakıyorum,
sizler ekonomiyi soğanla çözmeye çalışıyorsunuz. Biz de bekliyoruz yani
ekonomiyi soğanla çözmenizi bekliyoruz ki soğanı çözerseniz de belki soyana da
sıra gelir diye beklemeye devam ediyoruz. 2002’de hatırlıyorum “Avrupa
Birliğine gireceğiz.” diye yola çıkmıştınız. Güzel bir hedefti o, Avrupa
Birliği hakikaten güzel bir hedefti ama son gördüğümde baktım ki soğan
deposunda sayım yapıyordunuz. Avrupa Birliğini unutmuşsunuz, soğan depolarına
dalmışsınız. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
1970’li yılların sonundaydı -hatırlıyorum, benim
üniversiteye de girdiğim senelerdi- gazeteler yağ stoku yapan bakkallara
yapılan baskınları manşetlerine taşıyordu, yağ stoku. Ülkede döviz yok, yağlı
tohum üretimi yok, yağ olmayınca ithalat da yapamıyorsunuz, döviziniz yok,
üretilen yağı da kısıtlı piyasaya veriyorlar ve yağ kuyrukları vardı. O yağ
kuyruklarını yok etmek için de zabıtalar şimdiki gibi bakkallara -market o
zaman pek yok, AVM yok- yağ stoku baskını yapıyorlardı. Sene 2018, aradan elli
sene geçmiş, yarım asır, bu kez soğan depolarına yapılan baskınlar manşetlerde.
Zabıtalar elli yıl önceki yağ depolayan depolardan çıkıp soğan depolayan
depolara daldılar. Elli senedir Türkiye’nin geldiği nokta bu, yağdan soğana
terfi ettik.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok ileri
gittiğimizi anlatmak için verdim bu örneği, bayağı ileri gitmişiz. Türkiye
ekonomisi yıllarca düşük büyümeye mahkûm edilme potansiyeli taşıyan ekonomik
krizle karşı karşıyadır. Türkiye Cumhuriyeti, tarihinde ilk defa özel sektör
borçları kaynaklı bir ekonomik kriz yaşamaktadır; 2002 krizinden farklı bu
kriz, 2002’de bir banka krizi vardı. Şimdi bankacılık krizi yok, bankacılar kâr
patlaması yapıyorlar, enteresan. Zira, faiz yüküyle vatandaşı o kadar boğdular
ki… Bankaların durumu iyi ama vatandaş perişan, üretici perişan, özel sektör
borçlar altında ezilmiş durumda. Çoğu yurt dışından alınmış bu özel sektör
borçlarının artık uygun maliyetle çevrilme imkânı da kalmamış. Bu kriz aynı
zamanda aslında bir yönetim krizi. Krizi aşmak ve geleceği inşa etmek için -az
evvel zikrettiğim gibi- adaletten ayrılmadan, bu çok önemli, adaletten
ayrılmadan, evrensel hukuk, çağdaş eğitim, katma değerli üretim, şeffaf devlet
yapısı, fikir ve vicdan özgürlüğü, bilim ve sanata yatırım, içeride ve dışarıda
huzuru temin edecek akıllı politikalar olmazsa olmaz olarak belirlenmelidir,
başka çaremiz yok. Sanayici, ekonomide istikrar, yatırım ortamının
iyileştirilmesi, üretime daha fazla teşvik için acil hamle ve çözüm bekliyor
sizden. Ekonomi yönetimi ise sadece süreci siyasi olarak konsolide etmenin
peşinde, herhangi bir çözüm aradığı yok “Siyasi olarak nasıl konsolide
edebiliriz, şu çıpayı marta nasıl atabiliriz.” onun peşinde.
Bu iktidar, sanayicinin rekabet gücünü de
öldürmüştür. Sanayideki bu tepetaklak gidiş birer birer fabrikaların
kepenklerini kapattırmıştır, şalterlerini indirmiştir. Bakın, ben Kocaeli
Milletvekiliyim, daha düne kadar sanayi kenti olarak anılan Kocaeli’deki
sanayiciler, üzülerek söylüyorum ki gerçekten kan ağlıyor şu an. Fabrikalar ya
üretimi düşürdüler ya da üretimden vazgeçtiler. Yerel gazeteleri açın bakın,
her gün bir fabrikadaki işçi çıkarma haberleriyle kalkıyoruz. Kocaeli sanayi
kenti sıfatını bu gidişle yakın zamanda kaybedecek.
Peki, Kocaeli öyle de diğerleri farklı mı? Kayseri
farklı mı? Sakarya farklı mı? Kahramanmaraş farklı mı? Gaziantep farklı mı?
Denizli, Konya farklı mı? Hayır, hepsi aynı durumda, hepsinde sanayiciler teker
teker şalter indiriyorlar. İstihdam üzerindeki vergi yükünün en fazla olduğu
ülkemizde sanayiciler çalışanlarıyla birlikte ayakta kalmaya çabalıyor, size
rağmen ayakta kalmaya çalışıyorlar. Tekrar ediyorum: Size rağmen. Sanayi tabanı
eridi Türkiye’de.
Türkiye’nin eline su dökemeyecek ülkeler adım adım
büyürken Türkiye küçüldü ve küçülmeye devam ediyor. Adalet ve Kalkınma
Partisinin ekonomi planında tüketim ekonomisini azdırmak, yandaşları zengin
etmek, siyasetin finansmanını sağlamak ve sadece seçim kazanmak var, bundan ötesi
yok. Türkiye sanayiye yönelik planlamasında bir tercih yapmak zorunda artık. Ya
yüksek teknolojiye dayalı bir sanayi planlamak zorunda -ki buna karar verip
gerçekleşmesini beklemek hayli uzun yıllarını alır ülkenin, çok mümkün
görünmüyor şu anda- ya da tarım ve tarıma dayalı sanayisini geliştirmek zorunda
Türkiye. Yüksek genç insan gücü ve kullanılmayan tarım arazilerinin çokluğu,
Türkiye’yi tarıma dayalı sanayiye önem vermesiyle birlikte dünyada çok önemli
bir noktaya taşıyabilir. Türkiye’nin böyle bir şansı var eğer
kullanabilirseniz. Dünya bunun örnekleriyle dolu. Brezilya ve Ukrayna
sanayileşmedeki tercihini tarımdan yana koyup şu anda dünyada en büyük tarım
üreticileri ve tarım ürünleri ihracatçıları arasına girdi. Size bir rakam
vermek istiyorum: 2007 yılında Türkiye’de ayçiçeği tohumu üretimi 850 bin ton,
Ukrayna’da 1,1 milyon ton. Geçtiğimiz yıl Türkiye’de ayçiçeği üretimi 1,3
milyon ton, Ukrayna’da 16 milyon ton. Onların geldiği noktaya bakın, bizim
geldiğimiz noktaya bakın. Tarım arazilerinin çokluğu, çalışan iş gücü
kıyaslandığında bizim onlardan daha az şanslı olduğumuzu söylememiz mümkün
değil ama bizim planlanamayan bir ekonomimiz var, sıkıntı burada, gerçekten
planlanamayan bir ekonomimiz var.
Türkiye’de işsizleri yerinde istihdam etmenin en fizibil
yolu tarım alanlarının bulunduğu bölgelerde bu insanların yaşamalarını ve
tarımda çalışmalarını sağlamaktan geçiyor. Bu, bir taraftan yerinde istihdam
sağlarken diğer taraftan, büyük bir sosyal yara olan büyük kentlere göçün de
önüne geçecektir. Bu yapılırken, diğer taraftan, aynı bölgelerde tarıma dayalı
sanayi teşvik edilmelidir ki tarım daha kârlı bir sektör hâline gelsin. Oysa
biz tarımda geldiğimiz nokta itibarıyla bırakın gelişmeyi âdeta dip yaptık,
dip. Mercimek, nohut, fasulye, aklınıza gelen bütün tarım ürünlerini ithal
ediyoruz. Tarım ve hayvancılığımız acınacak hâlde. Çiftçilerimizin talepleri
arşıâlâya ulaştı da bir tek AK PARTİ ve ortağına ulaşmakta güçlük çekiyor.
Size bir örnek vermek istiyorum: Yaklaşık 3 milyar
dolar ihracat getirisi olan fındık üreticileri iktidarın yanlış politikaları
yüzünden mağdur durumda. Türkiye, dünya fındık üretiminin yüzde 70’ini
karşılarken fındık üreticilerimiz cumhuriyet tarihinin en bunaltıcı günlerini
yaşıyor. Avrupa’da 30 lira ve üzerinde seyir gösteren fındık fiyatı, Türkiye’de
11 ile 14 arasında seyrediyor yani biz kendi yetiştiricimizi kendimiz ezmeye
devam ediyoruz. Onların fukaralaşmasından mutlu olan bir iktidar var, ilginç.
Seçimden önce -üstelik daha yeni seçim oldu, altı ay bile olmadı- üreticinin
yanında olacağınıza dair sözler verdiniz siz de, üreticiyi beklentiye soktunuz,
umut dağıttınız ama Genel Kurula gelen fındıkla ilgili önergeleri reddederek
verdiğiniz sözün arkasında duramadınız, durmadınız, millete yalan söylediniz.
İş işten geçtikten sonra açıklanan ve beklenenin altında kalan fiyatla fındık
üreticisinin mağduriyeti yine görmezden gelindi bu kez.
Görüşmekte olduğumuz 2019 yılı bütçesinde fındık,
pancar, elma, patates, incir, mısır, buğday üreticisi için herhangi bir şey
gördünüz mü siz? Ben hiç rastlamadım, bunlar yok farz edildi, görmezlikten
gelindi. Ne köydeki Mehmet ağanın ne Fadime ananın ne de çiftçi İsmail’in
derdine derman yok bu bütçede.
Bizim sizlere tarımın dışında bir diğer önerimiz
daha var: Doğru teşvikler… Yandaşlara verilen teşviklerden bahsetmiyorum,
ciddi, yatırıma yönelik doğru teşvikler ve endüstri ile endüstrideki 4.0
mutlaka geliştirilmelidir. TEKNOKENT’ler yüksek istihdam alanlarına
dönüştürülmeli ve bu sayede bu beyin göçünün de önüne geçilmelidir. Ciddi bir beyin
göçüyle karşı karşıyayız, her gün Türkiye'de önemli bir akademisyenin, önemli
bir bilim adamının yurt dışına yerleştiği haberleriyle uyanıyoruz; bu, ülke
için büyük bir kayıp, bunu tersine çevirmenin yolları var, yolları biliniyor
ama uygulamamakta ısrar eden bir de iktidar var.
Ben bu bütçede mühendis Ahmet’e, öğretmen Ayşe’ye,
yazılımcı Alp’e dair hiçbir şey göremedim, gören varsa beri gelsin. Peki, bu
gelişimi başaracak nesilleri biz nasıl yetiştireceğiz? Bunun bir tek yolu var,
eğitimle, sadece eğitim. Peki, artık millî olduğunu söylemlekte de zorlandığım
bu eğitimdeki durumumuz nedir diye soracak olursanız, 2007 yılında Eğitim
Bakanlığı öğrenci başına ödenek tutarı 2.121 dolar iken 2018 yılında 1.317
dolara gerilemiş yani on senede 2.121 dolardan 1.317 dolara geriletmişsiniz
öğrenci başına ödenek gelirini. Üniversitelerde bu düşüş çok daha sert. 2007
yılında öğrenci başına 4.245 dolar ödenek aktarılırken 2017 yılında 1.060
dolara düşmüş yani dörtte 1’e düşmüş ödenek, üniversitelere ayırdığınız ödenek.
Rakamlar gösteriyor ki betona verdiğiniz önemi ülkenin geleceğini inşa eden
gençlerimize siz vermiyorsunuz. Beton inşa edenlere para çok, ülkenin
geleceğini inşa eden gençlere para yok.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe,
hükûmetlerce harcama yapma, gelirleri toplama yetkisi veren bir kanundur. Bu
yetki “milletin bütçe hakkı” olarak tanımlanır ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından kullanılır. 2019 yılında toplumun hangi ihtiyaçları karşılanacak ve
bunların finansmanı hangi kaynaklardan sağlanacak, burada bizler
milletvekilleri olarak merak ediyoruz. Biz İYİ PARTİ olarak milletimizin bütçe
hakkı kullanımını en iyi şekilde yerine getirme gayreti içerisindeyiz, bu
konuda azami duyarlılığı gösteriyoruz. Plan ve Bütçe Komisyonunda da milletimizin
yetkisini hür irademizle kullandık. Meclise gelirken “evet” veya “hayır” için
yeminli gelmiyoruz, uygun bulduklarımız var ise, milletin menfaatine
gördüklerimiz varsa bunlara “evet” diyoruz, bulmadıklarımıza da “hayır”
diyoruz; hiç öyle peşin bir ajandamız yok. Ekonominin düzelmesi için
getirdiğimiz bütün önerilere sizler “hayır” diyorsunuz, bir de çekimser
kalanlarınız var tabii ki. Üzülerek söylüyorum ki ekonomideki yönetim
zafiyetiniz, Türkiye Cumhuriyeti bütçesine faiz ödemesi olarak geri dönüyor. Sizler
ki faiz karşıtlığıyla geminizin yelkenini dolduran siyaset anlayışına
sahiptiniz, şimdi bırakın faiz karşıtlığını, burs verdiğiniz öğrencilere bile
faizle kredi vermenin peşine düşmüşsünüz. Yani memlekette faize boğmadığınız
kişi, kurum, kuruluş kalmadı; o öğrencilerin peşine düşmüşsünüz, “Bunları da
faiz batağına düşüreceğim.” diye karar vermişsiniz; bir de onları “beleşçi”
diye adlandırıyorsunuz. Aranızda burslu okuyan çok adam vardır, ben onlardan
bir tanesiyim; bizi bursla okutanları hep hayırla yâd ediyoruz. Allah rahmet
eylesin, benim burs aldıklarımdan biri Aydın Bolak’tı, mekânı cennet olsun;
biri Sabri Ülker’di, mekânı cennet olsun. Burs bir öğrencinin hayatında çok
önemlidir, ben kırk sene sonra bile bunu hatırlıyorum. Kırk sene sonra siz nasıl
hatırlanacaksınız biliyor musunuz? Burs isteyen öğrencilere “beleşçi” diyen bir
iktidar olarak hatırlanacaksınız siz. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakın, faiz konusunda rakamlar ne diyor: 2018 yılını
72 milyar lira borç faiz ödemesiyle kapatmayı bekleyen yürütmenin 2019 yılı
için koyduğu faiz gideri ödeneği 117 milyar liradır. Ancak arada 45 milyar lira
bir fark var, borcumuzun faizine ödeyeceğimiz para yüzde 50 artmış.
Türkiye’deki 500 büyük firma kazancının üçte 2’sini faize harcıyor bu ülkede, siz
bu firmaların yatırım yapmasını bekleyebilir misiniz? Dünyanın hangi ülkesinde
harcadıkları paranın üçte 2’sini faize yatıran bir üretici firma var, üretici
fabrika var? Bu, mümkün değil. Bu insanlar nasıl ayakta kalıyor hâlâ anlamakta
zorlanıyorum.
Türkiye, yine 90’lı yıllarda olduğu gibi faiz,
enflasyon ve döviz sarmalına sürüklendi. Faiz ödemelerindeki yüksek artıştan
dolayı oluşan bütçe açığını vergi artışı ve çeşitli zamlara dayandırmanız İYİ
PARTİ olarak bizi çok şaşırtmadı, beklendiği gibi oldu. Vergi ve pasaport,
ehliyet gibi harçlara yapacağınız zamlarla ortalama yüzde 23,7 gelir artırımı
hedefliyorsunuz, 2019 bütçesinde ÖTV’den elde edeceğiniz bütçe gelirinde yüzde
20 artış öngörüyorsunuz.
Her daim söylüyoruz, yine vurgulayacağız: Vergi
zaten tabanda. Mesele, vergiyi tabana yaymak değil, geliri tabana yayacaksınız,
vergiyi tavana yayacaksınız. Mesele, harcayandan yana değil, kazanandan vergiyi
toplamak. Harcayandan dolaylı vergi olarak, adamın içtiği sigaradan, içtiği
çaydan, kullandığı tuzdan vergi topluyorsunuz. Bir ülke düşünün ki topladığı
vergilerin yüzde 72’sini dolaylı vergi olarak topluyor. Yani tüketenden vergi
toplamak değil, kazanandan vergi toplamaktır doğru vergi sistemi.
Daha bir şey söyleyeyim mi size: Esas mesele kimin
yanında değil, kimden yana olduğunuz. Kimin yanında olduğunuzu biliyoruz biz,
kimden yana olduğunuzu öğrenmek istiyoruz, bütün mesele burada. Ben size
tavsiye ediyorum, bu milletin burnuna gelmiş; milletin cebinden elinizi çekin.
Milletin durumu hakikaten iyi değil.
Son dokuz ayda, enerji tüketiminde fiyatlara, sanayi
ve ticarethaneler için yüzde 50, meskenler için yüzde 40 zam yaptınız.
Bütçe gelirlerini artırma yükünü sadece sabit
gelirli vatandaşa yıkıyorsunuz, bunu terk edin.
Ekonomi yönetiminde, maalesef, her geçen gün
liyakatten, ehliyetten uzaklaşıyorsunuz. Aile içi yapılan görev dağılımları
sonucunda plansız, öngörüden uzak, bilimsel dayanağı olmayan yöntemlerle
ekonomiyi yönetmeye çalışıyorsunuz.
Bunun en somut örneklerinden bir tanesi, geçtiğimiz
Eylül ayı sonunda İşsizlik Fonu’ndan apar topar 11 milyar lirayı aldınız, kamu
bankalarına sermaye benzeri şekilde borç verdiniz. Hani, nerede İşsizlik Fonu?
İşsizlik parası diye para yatıran adamlar bir baktılar ki bankadaki paraları
kendilerinden habersiz, kendilerinin kullanımından uzak başka yere nakledilmiş.
İşsizlik Fonu’nu boşaltarak kur dalgalanmasından oluşan zararı kapatmaya
çalıştınız. Sizin çözümlerinizin hiçbiri yapısal değil, hepsi anlık. Günü
kurtarmayı yönetmek zannediyorsunuz ama biz İYİ PARTİ olarak Türkiye
Cumhuriyeti devletinin gelecek on yılını, elli yılını, yüz yılını planlayalım
diyoruz, size çağrılarımız bu yüzden. Bizler faniyiz ama Türkiye Cumhuriyeti
devleti ilelebet baki kalacak inşallah.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükûmetlerin
ekonomik programlarını ifade eden bütçelerin büyük sapmalarla gerçekleşmesi
kabul edilebilir bir durum değildir. Her bütçeniz büyük bir sapmayla
neticeleniyor. AK PARTİ hükûmetlerinin özellikle Ulaştırma Bakanlığı
bütçelerinde planlama kabiliyetinden yoksun olduğu açıkça görülüyor. 2017
yılında 24 milyar lira ödenek öngörülen Ulaştırma Bakanlığı bütçesi yüzde 32
sapmış Sayın Elvan. 2018 yılında ise 31 milyar yani 2017 yılında gerçekleşen
ödenek tutarı ayrılmış olsa da şu ana kadar ödeneğin yüzde 85’inin harcanmış
olduğu, harcama trendinde herhangi bir sapma olmazsa 2018 yılı bütçesinin 39
milyar lirayla bitirilecek olması bakanlık bütçesinin yine bu yıl da yüzde 25
sapacağı anlamına geliyor. 2019-2020 ve 2021 bütçeleri ulaştırma ve altyapı
hususunda “Harç bitti, inşaata paydos.” hükmündedir maalesef.
Sayıştay Başkanlığının hazırladığı 2017 raporları…
Buraya dikkatinizi çekmek istiyorum: Bu raporu yayınlayan, başkan yardımcısını
görevden aldığınız o kurum var ya, Sayıştay, o Sayıştay Başkanlığının hazırladığı
2017 raporları âdeta tarihe not düşülecek yolsuzluk kayıtları niteliğindedir.
Bunlar bir rapor değildir, bunlar tarihe not düşülmek için yolsuzluk
kayıtlarıdır. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı 2017 yılı Sayıştay
Denetim Raporu’nda 232 milyon lira yaklaşık maliyetli iş için toplam 659 milyon
lira ödeme yapıldığı görülüyor, Sayıştay raporunda. Bakın, tekrar ediyorum: 232
milyon lira maliyetli iş için 659 milyon lira ödeme yapılıyor. Bahsi geçen bu
raporun 56’ncı sayfasının son cümlesinde yer alan “Yapılan işlerin ve
kullanılan yetkilerin kamu menfaatine uygun olduğunun söylenmesi mümkün
değildir.” ifadeleri açıkça gösteriyor ki Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığınca yüklenici firmaya proje maliyetinin 426 milyon lira fazlasını ödeme
olarak yapmışsınız. Bu para bu firmaya mı gitti, nereye gitti, onu da merak
ediyorum. Bu firma bu parayı tek başına yiyebildi mi, onu da merak ediyorum;
yedirdiniz mi, onu da bilmiyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Yani
Bakanlığın takdir yetkisiyle yüklenici firmaya neredeyse maliyetin 2 katı kadar
fazla ödeme yapılmış. Yani buna cevap verebilecek var mı içinizde?
SELAMİ ALTINOK (Erzurum) – Var, var, her şeyin var.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – 2 katı kadar fazla ödeme
yapılıyor. Bunun izahı nedir biliyor musunuz? Bunun izahı, millet uyanmaz,
millet bilmez zannediyorsunuz. Bu millet hepsini biliyor, göreceksiniz.
Unutmayın ki hem bu dünyada hem de ruzumahşerde hesap var. Bu hesaba
çekileceksiniz, çekilmeden gitmek yok.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu-özel iş
birliği kapsamındaki bazı büyük projeleri bir bir hatırlatmak istiyorum size:
Üçüncü havalimanı, Gebze-İzmir Otoyolu, Kuzey Marmara Otoyolu, üçüncü köprü ve
şehir hastaneleri. Görüleceği üzere, bu yatırımlar gibi projeler aslında kamu
tarafından yapılması gereken altyapı yatırımlarını ifade ediyor. Bu
yatırımların kamu-özel iş birliğiyle yapılmasının nedeni, yürütme tarafından,
yeteri kadar kamu kaynağı olmaması olarak gösterildi. Önümüzdeki mali yılda
Türkiye’nin karşı karşıya kalacağı riskler göz önüne alındığında; örneğin
köprüden geçen araç, havaalanına inecek uçak, hastaneye gidecek hasta sayısına
garanti verildiği düşünüldüğünde bu hizmetlerin talebinde yaşanacak düşüşün
bütçe üzerinde oluşturacağı yük artacaktır. Teorik olarak kamu-özel iş birliği
projelerinin maliyeti 345 milyar lira civarındadır. Bu tutarın tamamının bütçe
üzerinde ek yük oluşturmayacağı iddia edilse de garanti verilen miktardan eksik
kalan kısmın ne kadar olacağı henüz belli değil. Dolayısıyla, 2019 yılı
bütçesinde kamu-özel iş birliğiyle yapılan altyapı yatırımlarıyla ilgili olarak
genel bütçenin yükünün ne kadar olduğu ve bu yükün kamu maliyesinde hangi kalem
üzerinden takip edileceği de açık değildir.
Örnek olarak Osman Gazi Köprüsü’nü incelememiz
yeterli. Günlük 40 bin araç geçiş garantisi verilmiş Osman Gazi Köprüsü’nde
ancak Ulaştırma Bakanlığının verdiği rakamlara göre ortalama günlük 25 bin araç
geçişi sağlanıyor. 2018 yılının ilk dokuz ayında Osman Gazi Köprüsü’nden 7
milyon 104 bin araç geçmiş fakat bu dokuz ay için verilen garanti sayısı 10
milyon 800 bin araç. Yaklaşık olarak 3 milyon 700 bin araçlık fark hazine
tarafından yani bizim ödediğimiz vergilerden karşılanıyor. Bunun izahını nasıl
yapacaksınız? Bu durum kamuyu zarara uğratmak değil midir? Vallahi “Değildir.”
diyorsanız siz bu işi iyi hazmetmişsiniz, afiyet olsun, ne diyeyim yani. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sen işine bak!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Artık “Yol yaptık.”
sözünüzün ne anlam ifade ettiği apaçık ortadadır; siz bu işleri yol
yapmışsınız, yol. Sizin “Yol yaptık.” lafınızdan onu anlıyorum, siz bu işleri
yol yapmışsınız. Türk milletinin ödediği vergilerle oluşan hazineyi özel
şirketlere aktarmak değil midir bu? Vicdanınız rahat mı?
Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Avrasya Tüneli, Kütahya
Zafer Havalimanı; tutturulamayan garanti sayılar üzerine inşa edilmiş projeler
bunların hepsi de. Osmanlı Devleti’nin ilk Padişahı Osman Gazi’nin, oğlu Orhan
Gazi’ye devletin mali yapısıyla ilgili verdiği nasihati ya bilmiyorsunuz ya
anlamıyorsunuz ya da anlıyorsunuz da işinize gelmiyor. Bir de nispet
edercesine, hazinenin içini boşaltan projelerden biri olan bu köprüye “Osman
Gazi” ismini verdiniz. Her konuşmanızda edebiyat dolu cümlelerle vurgu
yaptığınız ecdadımızın kemiklerini sızlatıyorsunuz.
Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener’in belirtiği
gibi, İYİ PARTİ iktidarında “kamu-özel iş birliği” adı altında yaptırdığınız bu
projeleri yeniden gözden geçireceğiz, tekrar kamunun lehine çevireceğiz,
kamunun soyulmasının önüne geçeceğiz, hazinenin boşaltılmasının önüne
geçeceğiz. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Tüyü bitmemiş yetimin hakkı bize
emanettir, bu hakkın sonuna kadar savunucusu olacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Evet, buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Kamu-özel iş birliğini
daha ağırlıklı olarak Türkiye'nin teknolojik sıçramasını sağlayacak alanlarda
kullanacağız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük
Millet Meclisinin herhangi bir şekilde Cumhurbaşkanıyla ters düşmesi ve bütçe
tasarılarına onay vermemesi hâlinde bile, Cumhurbaşkanı, sistemi işletecek güce
kavuşmuştur artık. Başka bir deyişle, bugünkü Anayasa, Kanuni Esasi’nin ilk
hâlinden bile daha geriye düşmüş bulunuyor. İYİ PARTİ programında belirttiğimiz
gibi, acilen, güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş için mutlaka ve mutlaka
hazırlıklar yapılmalı. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
ekonomisi 2003-2017 döneminde, 1950-2002 dönemine kıyasla yıllık ortalama
sadece 0,8 fazla büyümek için bu dönemin 3 katı kadar cari açık vermek zorunda
kalmış. Yani sadece yıllık büyümeyi 0,8 fazla katedeceğiz diye, 3 katı fazla
her yıl cari açık vermişiz. Millî gelir 1 dolar büyüdüğünde ekonomi 2 dolar
borçlanmış. 75 milyar dolar büyüme gerçekleştirirken 150 milyar dolarlık
borçlanma gerçekleşmiş. Tüm bu rakamlarla, önümüzdeki dönemde Türkiye
ekonomisinin içine girmesinin muhtemel olduğu resesyonla beraber
düşündüğümüzde, 2019 Yılı Bütçe Kanunu Teklifi’nin uzun zamandır sürdürülen
yanlış politikalarda ısrar ettiği ve Türkiye'nin çözüm bekleyen yapısal
sorunlarına çare olamayacağı açıkça görülmektedir. İYİ PARTİ olarak
milletimizin sorunlarını Meclis gündemine taşıdık ve taşımaya devam edeceğiz.
Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Berat Albayrak,
konuşmasında, ekonomide kötü gidişin bir unsuru olarak da terör örgütü FETÖ’yle
ilişkilendirdi ve doğrudur, dış güçlere bağladı. Biz de FETÖ’nün iktisadi ve
siyasi ayağı araştırılsın dedik, siz “Hayır.” dediniz. Demedik mi? “Hayır.”
dediniz. Biz memleketin sorunlarını taşıdık. Emeklilikte yaşa takılanların
sorunlarını beraber çözelim dedik, ona da “Hayır.” dediniz. Memurumuzun 3600 ek
gösterge sorununu çözelim dedik, ona da “Hayır.” dediniz. Fındık üreticisinin
derdine derman bulalım dedik, kalktınız, ona da “Hayır.” dediniz. Genç
işsizlere iş bulana kadar maaş verelim dedik, bunlar baba eline bakmasın,
bunlar genç adamlar, gururlu adamlar dedik, ona da “Hayır.” dediniz. Ya, asgari
ücretli, evini geçindiremiyor, ekmek alamıyor, ondan vergi almayalım dedik, ona
da “Hayır.” dediniz.
Vatandaşın hiçbir derdine çare olmayan, ülkeyi
fukaralığa sürükleyecek olan, ülke kaynaklarını yandaşlarınıza peşkeş çekmeye
daha çok olanak sağlayan, Bingöl’deki Mahmut’un sofrasındaki ekmeği azaltan,
Trabzon’daki İdris’in evine giderken çocuklarına mahzun bakışının önüne
geçemeyen, Uşak’taki Servet’i evinin kirasını ödeyemediği için ev sahibinin
hakaretlerine maruz bırakan, Mersin’de atama bekleyen öğretmen Merve’nin
umudunu söndüren, köylüyü, çiftçiyi, sanayiciyi, işçiyi, emekliyi, yaşlıyı,
öğrenciyi mutlu edebilecek hiçbir planı içinde barındırmayan, hakikatlerden
tamamen uzak bu bütçeyi yapsa yapsa ancak Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı yapardı,
siz de yaptınız.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Türkkan.
Değerli milletvekilleri, söz sırası Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Lütfi Elvan’dadır.
Buyurun Sayın Elvan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; heyetinizi saygıyla selamlıyor, 2019 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu çalışmalarının ülkemiz ve milletimiz için hayırlı
olmasını diliyorum. Bütçe çalışmalarında emeği geçen Plan ve Bütçe
Komisyonumuza, tüm bakan ve milletvekili arkadaşlarımıza ve bürokratlara
teşekkürlerimi sunuyorum. Millî iradenin tecelli ettiği Genel Kurulumuzdaki
bütçe görüşmelerinin de ülkemiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ
olarak on altı yıldır hükûmet etme görevini üstlenmiş bulunuyoruz. On altı
yılda toplam 16 bütçe hazırladık ve hepsini başarıyla uyguladık. Şu anda da
17’nci bütçenin görüşmelerini yapıyoruz.
On altı yıllık süre içinde AK PARTİ olarak
girdiğimiz her seçimden halkımızın desteği ve yüksek teveccühü sayesinde
zaferle çıktık. Bu, büyük bir onur, büyük bir ayrıcalıktır; aynı zamanda,
oldukça büyük bir sorumluluktur. Yüce milletimiz tarafından bizlere verilen bu
sorumluluğun gereğini yerine getirmek için hiçbir fedakârlıktan kaçınmadık.
AK PARTİ iktidarlarıyla geçen bu on altı yıl,
Türkiye'nin büyüdüğü, güçlendiği, kalkınmanın sürdürülebilir bir yapıya
kavuştuğu ve küresel ölçekte daha fazla söz sahibi olduğu bir dönem oldu. AK
PARTİ hükûmetleriyle Türkiye, gerçek potansiyeline ulaştı. Ulaştırmadan
sağlığa, tarımdan ticarete, sanayiden AR-GE’ye kadar tüm alanlarda sayısız
projelere imza attı. Yine hem ekonomik hem de sosyal alanda pek çok yapısal
reformu hayata geçirdik. Böylelikle Türkiye, bölgesinde ve küresel arenada
önemli bir aktör hâline geldi.
Tabii, şunu unutmamak gerekiyor: Neye rağmen bu
başarılar elde edildi? Küresel finansman krizine rağmen, ekonomik ve siyasi
vesayet odaklarına rağmen, bölgemizdeki istikrarsızlıklara, iç ve dış
provokasyonlara, 17-25 Aralık yargı darbe girişimine, 15 Temmuz hain darbe
girişimine ve son dönemlerde kur üzerinden yapılan saldırılara rağmen bu
başarılar elde edildi.
Türkiye emin adımlarla yoluna devam ediyor.
İstikbalimizden ve istikrarımızdan asla ödün vermedik. Bu süre zarfında
milletimiz, işçisinden esnafına, memurundan tüccarına, çiftçisinden iş
insanına, ev hanımından emeklisine kadar ortak bir hedefe ulaşma arzusuyla
kenetlendi. Bu hedef, birlik ve beraberliğimizin, ulusal güvenliğimizin
güçlendirilmesi hedefidir. Bu hedef, terörün kökünün kazınması hedefidir. Bu
hedef, güçlü ekonomi ve sürdürülebilir kalkınma hedefidir.
Son dönemlerde ülkemize yönelik gerçekleşen
saldırılar da bu kenetlenmeyi, birliğimizi, beraberliğimizi ve bütünlüğümüzü
yıkmaya yöneliktir. Bu saldırılar esnasında ellerini ovuşturanlar oldu,
Türkiye’yi hiç görülmedik bir şekilde dışarıya şikâyet edenler oldu ancak bu
yoğun temelsiz saldırılara, algı operasyonlarına rağmen ekonomimiz sağlamlığını
bir kez daha kanıtlamış, kriz tellallarının sesi kesilmiştir. Bir kez daha
görüldü ki köpükle gelenler köpükle gitmiştir. Allah’ın izniyle, yüce
milletimizin sağlam duruşu ve Hükûmetimizin kararlılığı sayesinde her türlü olumsuzluğun,
her türlü saldırının üstesinden gelmeyi bugüne kadar başardık, bundan sonra da
başaracağız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama
küresel ekonomik gidişata ilişkin bir fotoğraf çekerek devam etmek istiyorum.
Küresel ekonomi en karmaşık dönemlerinden birini yaşıyor. Aslında ekonomik
belirsizliklerin yanı sıra, savaşlar, bölgesel gerginlikler, doğal afetler de
artmakta ve bunların ekonomik riskleri daha da artırdığı bir dönemi yaşıyoruz.
Bir taraftan ekonomik ve siyasi ilişkiler çok hızlı bir biçimde yön
değiştirirken diğer taraftan korumacılık eğilimi hiç olmadığı kadar artıyor.
Alınan bir karar, bir anda, tüm finansal piyasaları doğrudan etkiliyor.
Kurlarda, hisse senedi ve tahvil piyasalarında yaşanan sert hareketler yatırım
kararlarının ertelenmesine neden oluyor. Bu etkilere karşın, küresel düzeyde
istenilen koordinasyonun sağlanamıyor olması da ülkeler açısından istikrarlı
politikalar uygulanmasını güçleştiriyor. Bununla birlikte, özellikle bazı
gelişmiş ülkelerin parasal genişleme politikalarından normalleşme eğilimine
girdiklerini görüyoruz. Başta ABD olmak üzere, gelişmiş ekonomilerdeki faiz
artışları hem rezerv para birimlerinin değerlenmesine hem de küresel sermayenin
gelişmekte olan ülkelerden çıkmasına neden oldu. Ancak, çok hızlı değişen
siyasi ve ekonomik gelişmelere paralel olarak küresel sermayenin yönü son
günlerde dalgalı bir seyir izlemektedir. Kısacası, başta ticaret savaşları ve
küresel finansman maliyetlerindeki artış olmak üzere, küresel ekonomiye yönelik
risk oluşturan faktörlerde gözle görülür bir artış söz konusudur. Hiç kuşkusuz
bu durum, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde büyümenin yavaşlamasına neden
olmaktadır. Bakınız, 2018 ve 2019 yıllarına ilişkin küresel büyüme tahminleri
aşağı yönde revize edildi ancak önümüzdeki günlerde de tekrar aşağı yönlü bir
revize mümkün görülmektedir. Benzer şekilde küresel ticarette de ciddi bir
yavaşlama öngörülüyor. Dünya ekonomisindeki genel tablo bu şekilde.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; peki,
ülkemizdeki durum nedir? Küresel düzeydeki belirsizlik ortamına rağmen, Türkiye
ekonomisi sağlam temellere dayalı olduğunu pek çok kez olduğu gibi şimdi de
göstermektedir. Gerçekleştirdiğimiz yapısal reformlar sonucunda ülkemiz,
küresel makroekonomik dalgalanmaları başarıyla göğüsleme yeteneğine kavuştu.
Ağustos ayında finansal piyasalarda yaşanan dalgalanmaya rağmen, Yeni Ekonomi
Programı’yla ortaya konulan dengelenme politikaları, alınan tedbirler ve
ihracattaki artışa bağlı olarak Türkiye ekonomisi beklentilerin üzerinde performans
göstermeye devam etmektedir.
Hatırlayınız, 2016 yılı sonunda, Türkiye için
karamsar bir tablo çizilmişti. 2017 yılı için Orta Vadeli Program’daki yüzde
4,4’lük büyüme hedefimiz bile yüksek görülmüştü, ana muhalefet tarafından
özellikle. 15 Temmuz hain darbe girişiminin artçı etkilerine ve ülkemize
yönelik artan siyasi ve ekonomik baskılara rağmen ekonomimiz 2017 yılında yüzde
7,4 gibi rekor bir seviyede büyüdü. Son on beş yılda Türkiye ekonomisi,
görülmemiş boyuttaki küresel krize rağmen yıllık ortalama yüzde 5,7 büyüdü.
Büyümemiz 2018 yılında da devam ediyor. Dün olduğu gibi bugün de dışarıda ve
içeride benzer karamsar bir tablo çizmeye çalışanlar var ancak almış olduğumuz
önlemlerle tüm olumsuz beklentileri boşa çıkarmayı sürdürüyoruz. Yılın ilk yarısında
yüzde 6,2 büyüyen ekonomimiz 2018 yılının üçüncü çeyreğinde de yaz sonunda
oluşturulan negatif beklentilerin aksine yüzde 1,6 büyümüştür. Türkiye, aziz
milletimizin desteği ve bizlere olan inancı sayesinde, Hükûmetimizin kararlı ve
sağlam duruşu neticesinde ekonomik bir küçülmeyle karşı karşıya kalmadan, daha
ılımlı büyüme oranlarıyla ekonomide dengelenme sürecinden başarıyla çıkacaktır.
Nitekim ekonomimiz hızlı bir toparlanma ve normalleşme sürecine girmiştir ve
piyasalarda güven sinyali güçlenmiştir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, yürütmeyi,
yasamaya biraz saygılı bir şekilde davranma konusunda uyarır mısınız.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Birkaç göstergeye şöyle bir
bakalım: Önemli öncü göstergelerden olan Satın Alma Yöneticileri Endeksi ekim
ayındaki 42,7 seviyesinden yukarı yönlü hareket ederek kasımda 44,7’ye çıktı.
Merkez Bankası rezervlerimiz eylül ayındaki 84,7 milyar dolardan kasım ayında
90,2 milyar dolara yükseldi. Net döviz pozisyonumuz 2017 yıl sonu tutarlarına
yakın seyrediyor. Risk primimiz, CDS, ağustos-eylül döneminde 574’ten hızlı bir
şekilde düşerek aralıkta 390 seviyesine geriledi. Ekonomiye duyulan güvenin en
önemli ve kapsayıcı göstergesi olan Ekonomi Güven Endeksi kasım ayında yüzde
9,1 arttı. Ekonomi Güven Endeksi’nin alt bileşenlerine baktığımızda, endeksi
yukarı taşımada temel rolü reel kesim güveninin oynadığını görüyoruz. Kasım
ayında reel kesim güveni yüzde 6,3 arttı. Reel kesimdeki bu artışı sırasıyla
yüzde 5,4’le hizmetler sektörü, yüzde 4,3’le perakende ticaret sektöründeki
güven artışları izledi. İşin tüketici boyutuna baktığımızda ise Tüketici Güven
Endeksi’nde kasımda yüzde 4’lük bir yükselişe şahit olduk. Kısacası,
üreticimiz, iş dünyamız, tüketicimiz, vatandaşlarımız ekonomimizin sağlamlığına
ve Hükûmetimizin kararlılığına güvenmektedir ve inanmaktadır. Eline körüğü alıp
kıvılcımın başında “Yangın çıkarır mıyım?” diye bekleyenler yine büyük bir
hüsrana ve yıkıma uğramıştır ve bundan sonra da uğrayacaklardır. Onlara bu
fırsatı vermeyen aziz milletimize bir kez daha teşekkürü bir borç biliyor,
desteklerini bizden hiçbir zaman esirgemedikleri için şükranlarımı sunuyorum.
Adam gibi adam Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşları hiçbir saldırı karşısında
bugüne kadar boyun eğmedi, bundan sonra da boyun eğmeyecektir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, AK
PARTİ hükûmetleri döneminde sağladığı yüksek büyüme performansını yeni istihdam
oluşturma alanında da gösterdi. OECD verilerine göre -bunları çok dikkatli bir
şekilde izlemenizi arzu ediyorum açıkçası- 2007-2017 yılları arasında Türkiye
istihdamını yüzde 35,5 artırarak OECD ülkeleri arasında 1’inci sıraya yerleşti.
Yine bu verilere göre iş gücüne katılım oranında en yüksek artışı
gerçekleştirdik. Avrupa Birliğinde 3,1 puan, OECD ülkelerinde 1,5 puan,
ülkemizde ise 8,2 puan olarak iş gücüne katılım oranı artmıştır (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) ve OECD ülkeleri arasında birinci sıradadır.
Yine aynı dönemde genç istihdama bakalım. Genç
istihdamdaki tablo nedir? Avrupa’da nedir, Türkiye’de nedir? Buna baktığımızda,
yine aynı dönemde, 2007-2017 döneminde Avrupa Birliği ülkelerinde genç
istihdamının 4,5 milyon kişi azaldığını görüyoruz. Peki, Türkiye’deki tablo
nedir?
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Stajyer öğrenciler var.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) - Genç istihdamında tam ilave
1 milyon istihdam sağladığımızı görüyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu
alanda da OECD ülkeleri arasında ilk sırada yer alıyoruz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Stajyer öğrenciler içinde,
stajyer öğrenciler.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Stajyerleri yazdınız,
stajyerleri.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) - Kadın istihdamına bakalım.
Yine bu dönemde 3 milyon 375 bin kadının ilave istihdam edildiğini görüyoruz.
Kadınların iş gücüne katılım oranı yüzde 23’lerden yüzde 34’lere yükseldi. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Yine OECD sıralamaları arasında ilk sırada yer
alıyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekonomiyle
ilgili değerlendirmelerime devam etmeden önce, müsaade ederseniz, belki vaktim
kalmaz düşüncesiyle, özellikle burada bütçeye yönelik dile getirilen
eleştirilere cevap vermek istiyorum.
Birincisi, özellikle asgari ücrette ve işçi, memur
kesiminde, reel kesimin reel oranının, enflasyon oranının altında bir
desteklemenin söz konusu olduğu, ücret artışlarının yeterli düzeyde olmadığı
ifade edildi. Şimdi rakamlara bakalım. Hatırlayınız, hiçbir rakam bize
verilmedi. Acaba son on altı yılda gerçekten memurumuz, işçimiz enflasyonun
altında ezilmiş midir? Bu konuya yönelik hiçbir rakam verilmedi.
Bakın, sizlerle bu rakamları paylaşacağım. 2002
yılında asgari ücret 184,3 lira.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Bakan verdi o
rakamları.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – 2018 yılında 1.603 lira
asgari ücret. Nominal artış…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Dolar kaç paraydı o zaman?
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Ona göre de söyleyeceğim,
hiç merak etmeyin. Rahat olun, rahat olun.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Cevabını aldın mı?
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Dolar 1,5 liraydı.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Tanal’ı uyarır
mısınız Başkanım, duyamıyoruz.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Nominal artış yüzde 770.
Peki, enflasyondan arındırdığımız takdirde reel olarak ne kadarlık bir artış
sağlanmış? Reel olarak yüzde 108’lik bir artış sağlanmış. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
En düşük memur maaşına bakalım. 2002 yılında 392
lira. Peki, bugün nedir? 3.133 lira. Peki, reel artış nedir? Enflasyondan
arındırdıktan sonra reel olarak artış nedir? Yüzde 99’dur değerli arkadaşlar.
Hiçbir kesimi, ne işçi kesimini ne memur kesimini hiçbir şekilde enflasyona
ezdirmedik. Bize tek bir rakam bile veremezsiniz, varsa çıkın söyleyin. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – Çeyrek altına bak.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Düşürün asgari ücreti
1.200’e!
EDNAN ARSLAN (İzmir) – Çeyrek altın kaçtı 2002’de?
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Gelelim yurtlar konusuna.
Yurtlar yapmadığımız, gençlere hizmet etmediğimiz ifade edildi. Ben sizlere
şunu tavsiye ederim: Lütfen, yapmış olduğumuz, inşa etmiş olduğumuz yurtlardan
bir tanesine gidin, hangi şartlarda bu öğrenciler yaşıyor bir görün.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yetersiz, yetersiz.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Geçmişteki gibi 20-25
kişinin ranzalarda yattığı, sıcak suyun olmadığı, son derece zorluklar
içerisinde yaşayan öğrenciler ve yurtlar yok artık. Yurtları dört ve beş
yıldızlı otel standartlarında yapıyoruz, öğrenciler ikişer kişi kalıyorlar,
sıcak suları var, televizyonları var, çalışma masaları var, neye ihtiyaçları
varsa her birisi yapılıyor. Ve rakamlara bakalım. Yurtlardaki toplam yatak
sayısı 2002 yılında 193 bin. Peki, bugünkü yatak sayısı nedir? 781 bin. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sorun devam ediyor ama.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Artışı gördünüz mü? Lütfen,
bu rakamlara bakınız. Lütfen, bu rakamlara bakmadan… Vatandaşlarımızı
aldatamazsınız.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Üniversite öğrencisi
sayısına göre söyle. Çocuklar yurt bulamıyor, yurt!
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Vatandaşlarımız neyin
yapıldığını çok iyi biliyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bugüne kadar
vatandaşlarımızın size destek vermemesinin temel nedeni de bu. Rakamlarla
konuşun. Vatandaşımızı hiçbir zaman aldatamazsınız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bakınız, yatak kapasitesine bakalım.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Öğrenci sayısı ne kadar?
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Öğrenci sayısı ne kadar,
öğrenci sayısı? 2002 ile 2018’i karşılaştırın.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Ona da geleceğiz efendim,
ona da geleceğiz.
Yatak kapasitesi 188 bin iken 669 bine çıkmış, hem
de nitelikli yatak olarak; aradaki fark bu.
Peki, burslarda ve kredilerdeki durum nedir? “Burs
ve kredi alınamıyor.” dendi mi burada? Peki, nedir? Bu rakamlara bakalım.
Bakınız değerli arkadaşlar, 2002 yılında bir öğrenci
45 lira burs veya kredi alıyordu, bugün neye çıktı? 500 liraya çıktı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Peki, kaç kişiyi icraya
verdiniz?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Başkanım, Tanal’ı uyarır
mısınız?
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Peki, Mahmut Bey’in sorusuna
cevap verelim. Ne kadarlık bir artış oldu? Reel olarak bir artış söz konusu mu?
Reel olarak yüzde 137’lik bir artış söz konusu.
Peki, yüksek lisans öğrencilerinde durum nedir? 90
lira alıyorlardı.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Kaç öğrenciyi icraya
verdiniz?
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Hepsi yurt
dışında, Türkiye’yi terk ettiler.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Peki, bugün kaç lira
alıyorlar? Bin lira alıyorlar değerli arkadaşlar, bin lira.
Peki, doktora öğrencilerinde durum nedir?
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Geçinebiliyorlar mı?
Geçinemiyorlar.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – 135 lira alıyorlardı, bugün
bu 1.500 liraya çıktı. Aradaki fark bu değerli arkadaşlar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Kaç kişiyi icraya
verdiniz?
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Peki, şimdi bu sorulan
soruya gelelim: Burs veya kredi verilen kişi sayısı?
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Tabii, icralık kaç öğrenci
var?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, Tanal’ı
uyarır mısınız?
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Şimdi değerli arkadaşlar,
bakınız, 2003 yılında sadece 452 bin kişiye burs veya kredi veriliyordu, bugün
1 milyon 600 bin kişiye burs veya kredi veriliyor. Aradaki fark yine bu.
Bir başka çarpıcı örnek beslenme yardımı, hemen
aklıma geldiği için söylüyorum. Aylık beslenme yardımı yurtta kalan öğrencilere
sadece 11 liraydı, bugün bu 375 lira, hatırlatırım size. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Çok ayıp bir şey o.
Beslenme yardımı fakirlik demek, yoksulluk demek.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, böyle bir
usul yok ama.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Bütçeye gelelim…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Çok ayıp bir şey. Beslenme
yardımı yoksulluk demek ya.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Bütçe konusuna gelelim.
Yine, bütçeyle ilgili olarak son derece mesnetsiz ve yersiz ifadeler
kullanıldı.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Kılıçdaroğlu değil mi?
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Bütçe her bir
milletvekilimizin önünde var. Bütçemiz gayet açık ve şeffaf, isteyen hangi
kaleme ne kadarlık bir ödenek konulduğunu çok rahat bir şekilde görebiliyor.
Şunu sormak istiyorum: Acaba içeriğine hiç baktı mı? Hiç zannetmiyorum çünkü
içeriğine baksaydı o ifadeler kullanılmazdı diye düşünüyorum. Eğitim, sağlık,
sosyal hizmetler ve vatandaşımızın refahını, huzurunu doğrudan etkileyen hiçbir
alanda tasarruf öngörmedik bütçemizde; bunu buradan ifade etmek istiyorum. Bu
bütçe de halkımızın bütçesidir, milletimizin bütçesidir sevgili kardeşlerim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Evet, borçlanma konusu çok konuşuldu, buna mutlaka
cevap vermeliyim. Borçlanma konusu…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – İcra dosya sayısı
konuşuldu, icra dosya sayısı.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar,
çok enteresan, dikkat ederseniz borçlanmada ya hiç rakam kullanılmadı ya da
kullanılan rakam belirli bir oranı ifade etmiyor, sadece o yıldaki… 2002
yılındaki ekonomik büyüklük ile sanki bugünün ekonomik büyüklüğü aynı imiş gibi
bir tavır içerisine giriliyor.
Şimdi, ekonomide kıyas önemlidir ama elma ile armudu
kıyaslayamazsınız, elma ile elmayı kıyaslarsınız; fark bu. Burada şunu ifade
edeceğim: Borçlardan bahsedildi, kamu borcunun 64 milyar dolar olduğundan
bahsedildi. Şimdi, o dönemde 236 milyar dolarlık millî gelirimiz vardı, bugün
millî gelirimiz 850 milyar doların üzerinde.
ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) – 4 kat artmış, asgari
ücret artmış mı o kadar?
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – 2002 yılında yaşamayacaksınız,
bugün yaşayacaksınız, bugünün rakamlarıyla hareket edeceksiniz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) – Asgari ücret o kadar
artmış mı?
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Şimdi, bakınız, 2002 yılında
bizim borçlarımızın millî gelire oranı yüzde 72 yani benim kasamdaki toplam
paranın yüzde 72’si borç; bugün benim kasamdaki paranın sadece yüzde 29’u borç.
Bunu anlamalısınız, lütfen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Kime gidiyor bu?
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Vatandaş ile özel sektörü
de kat, herkes borçlu ya.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Bakın, şu da söyleniyor,
deniliyor ki: “Efendim, Türkiye'nin kamu ve özel kesim borçları o kadar yüksek
ki, o kadar yüksek ki artık bunun altından kalkılması mümkün değil.”
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Evet, aynen öyle.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Birey borcunu da kat,
kredi kartı borcunu da kat.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Bakalım dünyada nedir tablo.
Bakın, özel kesim borçlarını dâhil etmiyorum, ülkelerin sadece kamu borçlarının
millî gelire oranını sizlere okuyacağım. Japonya’da yüzde 240, Türkiye'de kamu
kesimi artı özel kesimin borçlarını dâhil ettiğinizde millî gelire oranı yüzde
53. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kamunun borcu artı özel sektörün borcunu
birlikte düşünün, yüzde 53. Bu, Japonya’da yüzde 240, Yunanistan’da yüzde 180,
İtalya’da yüzde 130, Portekiz’de yüzde 125, Amerika Birleşik Devletleri’nde
yüzde 106. Buna özel sektör borcu da dâhil değil, onu da söyleyeyim ama ben
Türkiye'yi söylerken kamu artı özel olarak söylüyorum. Dolayısıyla Türkiye
borçlanma yönü itibarıyla herhangi bir sıkıntı içerisinde değildir, bunu
özellikle ifade etmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Kısa vadeli borçlarımıza baktığımızda –bir yıllık
süreci kastediyorum- şu anda bizim kısa vadeli borcumuz 2013 yılındaki
borcumuzdan daha düşüktür. Özel kesim borçlarına baktığımızda, evet, 200 milyar
doların üzerinde bir borç söz konusudur ama geçen yılki borç oranından farklı
değildir; bunu özellikle vurgulamak istiyorum.
Bütçe… Yine bütçenin faiz bütçesi olduğu ifade
edildi. Arkadaşlar, rakamlar burada ama hiçbir rakam ifade etmediler. Bakınız,
sizinle paylaşacağım.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – 117 milyar.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Vergi gelirlerimizin yüzde
86’sı nereye gidiyordu? Faiz harcamalarına gidiyordu.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Faiz gideri işte, 117
milyar.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Peki, vergi gelirlerimizin
yüzde kaçı şu anda faiz harcamalarına gidiyor? Yüzde 10,6’sı gidiyor. Fark bu,
vergi gelirlerimizin yüzde 86’sı faiz harcamalarına giderken bugün sadece yüzde
10’luk kesimi gidiyor.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – 14 tane bakanlığın
bütçesinden fazla faiz gideriniz var ya.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Gelelim yap-işlet-devret
hususuna. Bu konuya da değinmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, şunu lütfen görelim:
Yap-işlet-devret konusunda Türkiye dünyanın en başarılı ülkelerinden bir
tanesidir. Nereye gidersek gidelim, hangi ülkeye gidersek gidelim bize şunu
söylüyorlar: “Lütfen, bu yap-işlet-devret modelinizi bize bir anlatın.” “Bunu
nasıl başardınız?” bunu soruyorlar. Bakınız, biz milyarlarca dolarlık onlarca
proje için yap-işlet-devret projelerini gerçekleştirdik.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Vatandaşı borçlandırarak.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Yolları da anlatın, yolları
da.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Bunlardan elbette
rahatsızsınız çünkü vatandaşımızın konforunu artırıyoruz, ondan dolayı rahatsız
olmalısınız diye düşünüyorum.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Köprüleri de anlatın Sayın
Bakan, anlatın da yapmasınlar bir daha Sayın Bakan.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Şimdi, şehir hastanelerinden
rahatsızsınız.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Çok, çok. Hasta garantili,
koskocaman, böyle yandaşlara nasıl hastane verdiğinizi dünyaya anlatın.
Yandaşlarınıza nasıl verdiğinizi, onu da anlatın Sayın Bakan.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Neyinden rahatsızsınız şehir
hastanelerinin? Dünyanın en modern hizmetini vermesinden mi rahatsızsınız,
lütfen bunu söyleyin. Neyinden rahatsızsınız? (AK PARTİ sıralarından alkışlar,
CHP sıralarından gürültüler)
Bakınız, üçüncü havalimanını yapıyoruz,
yap-işlet-devret modeliyle yapıyoruz, cebimizden bir kuruş para çıkmıyor. 11,5
milyar euro özel sektör yatırım yapıyor.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Havuzdan alınabilir Sayın
Başkan, onu da anlatın. Havuza 600 milyon doları nasıl topladınız yandaş iş
adamlarından, onu da anlatın Sayın Bakan.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Bununla da yetinmiyoruz, her
yıl devletin kasasına bu yapılan havaalanı yatırımından dolayı tam 1 milyar
euro girecek sevgili kardeşlerim, 1 milyar euro girecek. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) – Anlatın bakalım, yandaş iş
adamlarından Sabah gazetesine 600 milyon doları nasıl topladınız, onu da
anlatın, Sayın Bakan, onu da anlatın.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Tabii, sizin anlamanız güç.
Ya, ne yapabilirim, ne yapabilirim, ne yapabilirim?
VELİ AĞBABA (Malatya) – 600 milyon doları nasıl
topladınız yandaş iş adamlarından, onu da anlatın. Havuza nasıl para giriyor,
onu da anlatın. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Arkadaşlar, bir dakika…
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Gelelim gelir dağılımına,
gelir dağılımına gelelim, gelir dağılımına.
BAŞKAN – Lütfi Bey, bir dakika…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Dünyada elinize su
dökemezler Sayın Bakan bu konuda.
BAŞKAN – Lütfen… Arkadaşlar, lütfen hatibi
dinleyelim. Lütfen..
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Gelelim gelir dağılımına.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Bu konuda elinize su döken
kimse yok.
BAŞKAN – Lütfen…
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Yine, neyi ifade ettiniz?
“Türkiye'de gelir dağılımı bozuluyor.” dediniz mi? Dediniz. Dediniz değil mi
bunu? Peki, herhangi bir rakamı burada ifade ettiniz mi?
MAHMUT TANAL (İstanbul) – İcra dosya sayısını
söyledik, ona gelin.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan,
anlayamıyoruz, Tanal’ı susturur musunuz.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Etmediniz. Niye etmediniz?
Çünkü gelir dağılımında bir bozulma söz konusu değil, tam aksine gelir
dağılımında bir iyileşme söz konusu.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Vatandaş Meclisin önünde
kendini yaktı, nasıl gelir dengesi…
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Şimdi sizlerle rakamları
paylaşıyorum, bu bir OECD verisidir.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – 5 kişi kendini yaktı.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Günlük harcaması 2,15
doların altında kalan fert oranı 2002 yılında tam 2 milyon kişiydi, bu da yüzde
3’e tekabül ediyor, 3,04; 2017 yılında 2,15 doların altında hiçbir vatandaşımız
kalmadı sevgili kardeşlerim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Gelir dağılımı
iyileşmiş mi kötüleşmiş mi?
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – EYT’lileri anlat,
EYT’lileri, bir de EYT’lileri anlat.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Bir başka örnek, devam
ediyorum: Yine, bu uluslararası bir standarttır: Günlük harcaması 4,3 doların
altında olan fert sayısı, değerli arkadaşlar, 2002 yılında tam 20 milyon
kişiydi; aşağı yukarı nüfusumuzun yüzde 30’u 4,3 doların altında gelire
sahipti. Bugün bu oran yüzde 30’dan yüzde 1,58’e düşmüş durumda. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) Gelir dağılımı iyileşmiş mi
kötüleşmiş mi? Rakamlar burada.
Devam ediyorum, bitmedi çünkü gelir dağılımı önemli.
Sizler de değindiniz, devam ediyorum.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakan, gelir dağılımında
siz söylediğinize inanıyor musunuz Allah aşkına ya?
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Asgari ücreti ne
yapacaksınız?
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Şimdi, şunu söyleyeyim gelir
dağılımıyla ilgili olarak: Bakınız, gelir dağılımında bilimsel olarak
kullanılan bir katsayı var, buna ne diyorlar, biliyor musunuz?
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Gini katsayısı.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Buna “Gini katsayısı”
diyorlar, gelir dağılımında kullanılan katsayı, “Gini katsayısı” diyorlar.
VELİ AĞBABA (Malatya) – “Atma Recep, din
kardeşiyiz.” diyorlar ya…
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Katsayı yüksekse gelir
dağılımı bozuk demektir, katsayı düşüyorsa gelir dağılımı iyileşiyor demektir.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Ekmek fiyatı ne kadar,
ekmeğin fiyatını biliyor musun, Ankara’da ekmek kaç para? Sayın Bakanım,
Ankara’da ekmek kaç para, biliyor musunuz?
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Şimdi, Gini katsayısı
2006’da 0,43’tü, bugün 0,40’a düştü. Dolayısıyla Gini katsayısında bir düşüş
söz konusu oldu. Bu da ne demektir? Gelir dağılımında iyileşme var demektir.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Sayın Bakan, Ankara’da
ekmek kaç para, biliyor musunuz? Sayın Bakanım, Ankara’da ekmek fiyatı…
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar,
bir başka husus gelir dağılımıyla ilgili, en fakir yüzde 20’lik dilim…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Evet, Sayın Hatip, toparlayın lütfen. (CHP
sıralarından gürültüler)
Arkadaşlar, lütfen hatibi dinleyelim.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Müsaade edin.
Şimdi, en alttaki yüzde 20’lik dilimin geliri, sevgili
arkadaşlar, 2006 yılında yüzde 5,8 idi, bugün yüzde 6,3’e çıktı.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Kızılay’a gidip bu
konuşmayı yapalım o zaman.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Memleketinizde evladı ölen
Recep amcayı söyle, Recep amcayı Sayın Bakan.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Efendim?
VELİ AĞBABA (Malatya) – Var ya Karaman Ermenek’ten,
sizin memleketten.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Gelir dağılımı düşük olan
kesimin millî gelirden aldığı payda artış olduğunu ifade etmek istiyorum;
5,8’den 6,3’e yükselmiş durumda.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Recep amca öyle demiyor.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Ankara’da ekmek fiyatı
ne kadar biliyor musun Sayın Bakan?
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Bir başka husus, biraz önce
ifade edildi; efendim, ayçiçeği üretimi, diğer bazı bitkisel üretimlerde düşüş
olduğu ifade edildi. Sadece birkaç rakamı paylaşacağım, lütfen burada
rakamlarla konuşun.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Malatyalılar kayısı
ağaçlarını kesiyor, kayısı ağaçlarını.
ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) – Şeker ne oldu, çay ne
oldu?
VELİ AĞBABA (Malatya) – 1 milyon ağaç kesildi
sayenizde.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Bakınız, ayçiçeği üretimi
2002 yılında 850 bin tondu, bugün ayçiçeği üretimi tam 2 milyon tona çıktı
sevgili arkadaşlarım, 2 milyon ton. Mısır üretimi 2002’de 2 milyon 100 bin
tondu, bugün 5 milyon 900 bin tona çıktı.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Ya, depoda çürüdü,
getirdiğiniz Çin ayçiçeği depoda çürüdü.
AYHAN EREL (Aksaray) – Elimizde kaldı Sayın Bakanım,
Aksaray’da ay çekirdeği elimizde kaldı.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Kimden geliyor ayçiçeği?
ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) – Tütün ne oldu? Var mı
tütün, pamuk?
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Hane halkı borçlarına
yönelik de çok kısa şunu söylemek istiyorum: Hane halkı borçlarının yüksek
olduğu söylendi.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Adıyamanlılar diyor ki:
“Yemeyeler, içmeyeler, sürüneler.”
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
Türkiye’de hane halkı borçlarının millî gelire oranı yüzde 19’dur. Gelişmiş
ülkelerde bu yüzde 100 civarındadır, dolayısıyla hane halkı borçları itibarıyla
da Türkiye'nin durumu oldukça iyidir.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Şu icra dosyası sayısını
söylemedin Sayın Bakan.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Ekmek fiyatını
bilmediğin için cevap veremiyorsun Sayın Bakan.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AK PARTİ olarak 2019 yılı bütçesini yeni ekonomi programı
hedeflerine ulaşma yönünde önemli bir adım olarak görüyoruz. Bu adımla
ekonomide öngördüğümüz dengelenme süreci ve istikrarlı yüksek büyüme süreci
arasında güçlü bir köprü kuracağız.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemimizin ilk bütçesinin
vatanımıza, milletimize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Başta Sayın
Bakanımız, Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerimiz, Başkanımız ve milletvekillerimiz
olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür eder, hepinizi saygıyla sevgiyle
selamlarım efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli hatip,
konuşması sırasında Sayın Genel Başkanımızın da bahsettiği konulardan
bahsederek “Vatandaşı kandıramazsınız, yalan atıyorsunuz ve doğrusunu
biliyorsanız çıkıp burada söylersiniz.” şeklinde hem ağır ithamlarda hem açık
sataşmada bulunmuş hem de seçmenlerimiz önünde bizi eğer kürsüye çıkıp bunu
cevaplamazsak kendi iddialarını kabul ediyor noktasına çekmiştir. Kürsüden
cevap hakkımızı İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi gereğince kullanmak istiyoruz
efendim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Biz anlayamadık
sataşmalardan dolayı Sayın Başkanım, biz duyamadık yani.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, Sayın Grup Başkan
Vekili, konuşma AK PARTİ Grubu adına henüz devam ediyor, bu konuşmaları tamamlayalım,
bu arada da sataşma var mı ona da bakalım, sonra değerlendirelim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, şimdi bu
altmış dakikalık tur örneğin yarın 12 arkadaş tarafından kullanılacak. O 12
arkadaşın her birinde -geçen seneki uygulamalardan da biliyoruz- sataşmadan
hemen sonra AK PARTİ Grubu söz almak isteyecek. Bu sözü kullandırtmazsanız 12
kişi ayrı ayrı eleştirip sonra iki dakika verirseniz hiçbirisine cevap
veremezler. Bu yaptığınız uygulama kötü bir örnek teşkil edeceği gibi, şu anda
sayın hatibin zaten yaptığı ithamlara vereceğim cevapları iki dakikaya
sığdırmam dahi mümkün değil. Siz diyorsunuz ki: “Bir de Mehmet Muş’un
yaptıklarını aynı sürede yaparsın.” (CHP sıralarından alkışlar)
O açıdan, bu 33 dakikalık ağır sataşmalara ve
grubumuza dönüp “Rakamları biliyorsanız söylersiniz.” diyen bu konuşmaya cevap
hakkımızın bu aşamada kullandırılması adaletin de İç Tüzük’ün de gereğidir
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Bu konuşmanın tamamından sonra hepsine cevap verirsiniz,
daha uygun olur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, yarın…
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Tarafsız olun, adil
olun Sayın Başkan.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Aynı durum oldu,
sayın grup başkanımız da aynı şekilde tamamından sonra konuştu.
BAŞKAN – Belki söyleyeceğiniz şeyler daha da
gelişebilir, o bakımdan daha isabetli olur diye düşünüyorum.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, bu, şu demek…
BAŞKAN – Evet.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Şimdi siz şunu söylüyorsunuz
-onu kastettiğinizi düşünmüyorum ama- Mehmet Muş’a şu imkânı veriyorsunuz:
“Vereceği cevaplar iki dakikayla sınırlı, orası doldu. Mehmet kardeşim,
istediğin gibi konuş, nasılsa sana cevap verme imkânı bulamayacak.”
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Sen bizim niyetimizi okuma,
boş ver.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Onun yerine, Mehmet Başkanın
konuşması sırasında kendimizi savunma hakkımızı elimizden almamak için bu cevap
hakkını şimdi kullandırmanız bugüne kadar yapılan genel uygulamalara da
beklentimize de İç Tüzük’e de uygundur efendim.
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Tutanaklara bakın Sayın
Başkan.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan tutanaklara
muhtaç olmayacak kadar dikkatle dinledi.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Evet, buyurun, sizi de dinleyelim.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkanım,
aynı uygulamayı daha önceki oturumda tekrarlamıştınız. HDP Grubu da konuşmasını
ikiye bölmüştü. Birinci konuşmacıdan sonra Sayın Grup Başkanımız söz talep
etti, zatıaliniz, grubun konuşmalarının tamamından sonra kendisine söz tevdi
ettiniz. Uygulamada yeknesaklık olması bakımından…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Böyle bir uygulama yok ki
ya, keyfîliktir o yani.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Dolayısıyla,
Mehmet Muş Bey’in konuşmasından sonra verilmesi uygundur Sayın Başkan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Kötü istisna, istisna
olmaz ki.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Efendim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım “iktidar” demek
mümkün değil ama sandalye sayısı çok olan ve bütçeyi getiren partinin grubunun
bazı haklardan fedakârlık etmesi, bazı konularda alçakgönüllülükte bulunması,
önceden talep ettiği söz hakkını geriye çekmesi ve bunun da bir ana muhalefet partisinin
genel başkanının huzurunda olması anlaşılabilir bir yaklaşım.
Biraz önce söylendiği gibi, Osmanlı’nın kurucusu,
hocasından aldığı öğütte...
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Kim o, kim o?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Arkadaş, Şeyh Edebali verdiği
öğütleri iktidar partisine veriyor, ana muhalefet partisine vermiyor. Müsaade
edin de ana muhalefet partisinin de böyle bir direnci, böyle bir söz hakkı
olsun. Muhalefeti…
BAŞKAN – Herhâlde iki dakika vermek bundan daha
isabetli, öyle anlaşılıyor. (CHP sıralarından alkışlar) Daha çok zaman
kaybettik.
Buyurun, iki dakikada toparlayın. (CHP sıralarından
alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ediyorum.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Mersin Milletvekili
Lütfi Elvan’ın 10 sıra sayılı 2019 Yılı Bütçe Kanun Teklifi ile 11 sıra sayılı
2017 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına ve Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, anlayışınız için
teşekkür ediyorum.
Sayın Lütfi Elvan, Sayın Bakan birtakım rakamlar
verdi, karşılaştırmalar yaptı. İki tane karşılaştırma yapacağız Sayın Bakan,
bildiğiniz yerden. 3 Ocak 1993’te Sayın Genel Başkanınız Recep Tayyip Erdoğan
bir hesap yapıyor ve bir çay, bir simit, 5 kişilik aileyi bir aya vuruyor,
çıkan rakam kafa kafaya geliyor, çok az bir şey kalıyor. Bugüne uyarlayalım
-size soruldu, söylemediniz ama- bir çay 1,75 lira, bir simit 1,75 lira, toplam
3,5 lira. Üç öğün 10,5 lira, 5 kişi 52 TL, bir ayda 1.775 TL, asgari ücretten
artan para 28 TL. Şimdi, cevap size Genel Başkanınızdan gelsin: “Bu zalim
yönetim bu aziz millete bir çay bir simidi bile layık görmüyor. Bunların
peşinden nasıl gideceksiniz ey milletim? Kirayı, su parasını, okul masrafını
soruyorum.” Bu zalim yönetim, bir çay, bir simit, geriye 28 lira bırakıyor
Lütfi Elvan, Lütfi Elvan. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Simidi nereden aldın?
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Şimdi sıra biraz daha geriye,
dilerseniz Necmettin Erbakan’ın hesabına gidelim. Satın alma paritesini
konuşurken dolar, euro, bir başka hesap olunca “Ekonominin temeli altındır. Ben
altın hesabını bilirim.” derdi Hoca Efendi, değil mi? 2002 yılında asgari ücret
163 lira 56 kuruş, çeyrek altın 23,5 lira. Bir asgari ücret Necmettin Hoca’nın
hesabıyla 7 çeyrek altın alıyor. Dünkü altın fiyatlarıyla, asgari ücret 1.603
lira, çeyrek altın 346 lira, bir asgari ücret 4,5 çeyrek altın alıyor. (CHP
sıralarından alkışlar)
Şimdi, Lütfi Elvan, Necmettin Hoca’nın hesabıyla
-yani “Onu bunu dinlemem, ekonominin temeli altındır.” diyor ya- yine çaktın,
yine çaktın, yine çaktın. (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – “Hadi oradan.” de geç abi
ya! “Hadi oradan.” diyordu ya hoca.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Sayın Başkanım, toparlıyorum
müsaadenizle.
BAŞKAN – Hadi bakalım.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yarım saat daha konuşsun
Sayın Başkanım. Geçmişten güzel şeyler anlatıyor. Erbakancı oldu Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Sayın Başkan, biz Erbakan’ın
sesinden başkanlık sisteminin ne büyük felaket getireceğini burada dinlettik de
siz Erbakancı olmayıp Erbakan’ın yolunu unuttuğunuz için ülkeyi bu felakete
sürüklediniz.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Başkanlık
sistemini isteyen bizzat Erbakan Hoca’dır. Başkanlık sistemini isteyenlerin
başında Erbakan Hoca gelir.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Sayın Başkanım, son sorusuna
cevap vereyim. Bakın, yurtta kalan öğrenci sayısı… Neye göre karşılaştıracağız?
Neye göre biliyor musunuz? Toplam öğrenciye oranına. “182 bin öğrenci 664 bine
çıktı.” diyorsunuz yurtta kalmada. Öğrenci sayısı 1 milyon 918’den 7 milyon 760
bine… Özetle şu: Geldiğinizde her 100 öğrenciden 9,5’u yurttan yararlanırken şu
anda 8,7’si yurttan yararlanabiliyor. Geri kalanı, fakir fukaranın çocukları,
daha otogarlarda, daha trenden inerken işte, yönlendirmek istediğiniz
cemaatlerin, birtakım karanlık odakların ellerine, onların ağına düşüyor. Buna
engel olmak istiyorsanız cumhuriyet yurtlarını kurarsınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Öbür türlü tarikat yurtlarına
sahip çıkıyorsunuz.
Teşekkürler. (CHP sıralarından alkışlar)
LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Elvan.
LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Sayın Başkanım, doğrudan
ismimi kullanarak benimle ilgili ifadeler kullandı.
BAŞKAN – Buyurun.
Yeni bir sataşmaya meydan vermeden konuşmanızı
tamamlayın lütfen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- Mersin Milletvekili Lütfi Elvan’ın, Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Sayın Başkan, çok teşekkür
ediyorum.
Öncelikli olarak şu memnuniyetimi ifade etmek
istiyorum: Demek ki özellikle Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın
geçmişini, yaptıklarını okumaları, analiz etmeleri ve hangi süreçlerden geçtiğini
anlamaya çalışmaları önemli diye düşünüyorum. İnşallah, sizlere ciddi katkısı
olur diye düşünüyorum. Bu benim açımdan önemli bir memnuniyet yarattı. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
İkincisine gelince, yine aynı yaklaşım, yine hesap
hatası. Şimdi, değerli arkadaşlar, 7,5 milyon öğrenciden bahsetti, öyle mi?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır, çayı söyle de, şu çayı
söyle öğrenciye dönelim. Çayı söyle.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Ona da geleceğim, çaya da
geleceğim, hiç merak etme, çaya da geleceğim. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen karşılıklı konuşmayın,
lütfen hatibi dinleyelim.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Yaklaşık 7,5 milyon
öğrenciden bahsetti.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Önce simitten bahsetti
Sayın Bakan.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Acaba bunların ne kadarı
açık öğretim öğrencisi? Açık öğretim öğrencilerini niye dâhil ediyorsunuz?
Böyle bir oran alamazsınız ki siz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – 2002’ye sen niye dâhil
ediyorsun?
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Açık öğretim öğrencilerini
çıkaracaksınız, ona göre oranlayacaksınız, ona göre oranlayacaksınız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – 2002’ye sen ne diye dâhil
ediyorsun?
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – İki…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır, sen 2002’ye niye dâhil ediyorsun?
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Şimdi, Sayın
Cumhurbaşkanımızın çay hesabına gelince… Sayın Cumhurbaşkanımızın çay hesabı
yaptığı dönemdeki simit gramajıyla şimdiki simit gramajı aynı mı, bir de ona
bakın bakalım. (CHP, HDP ve İYİ PARTİ sıralarından gülüşmeler)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Lütfi Elvan, bravo
sana!
VELİ AĞBABA (Malatya) – Bunu söyleme!
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Sayın Meclis Başkanı
bile sana gülüyor ya.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Anlamakta güçlük
çekiyorsanız, anlatayım. Aşağı yukarı şu anda 100 gram civarında, 100 gram
civarında.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tam 100 gram.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – 100 gram mı?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – 100 gram.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Karaman’da simitçiler sizi
bekliyor, haberiniz olsun.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Şu anda 100 gram civarında
ve o dönemdeki simit gramajı aşağı yukarı 60 gram değerli arkadaşlar, ona da
bir bakınız lütfen.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayın Sayın Elvan.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Dolayısıyla, şu benim
bahsetmiş olduğum, konuşmamda bahsetmiş olduğum borçlanma oranı, diğer tüm
oranlar, yurtların durumu, şartları, hiçbiri anlaşılan sizleri hiç
ilgilendirmiyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hepsi ilgilendiriyor.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Hiçbiri ilgilendirmiyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Altın hesabına gel.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Bakan, simidi lüks
yerlerde yiyor o, çayı da lüks yerde içiyor o.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Benim size tavsiyem şudur:
Yapmış olduğumuz yatırımları, şehir hastanelerini…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Altında da gram altına mı
düştün?
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Vatandaş simitten anlar,
simitten.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – 5 katına mal ediyorsunuz
şehir hastanelerini, 5 katına.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) - …yapmış olduğumuz yurtları
lütfen bir ziyaret ediniz, oraları görünüz, oralardaki hizmet kalitesine bir
bakınız, ondan sonra bu değerlendirmeleri yapınız.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – 5 katına mal ediyorsunuz
şehir hastanelerini.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – İçinde doktor yok, içinde
doktor.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – İçinde doktor yok şehir
hastanelerinin.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) – Sayın Başkanım, kafa
karışıklığına gerek yok. 2003’te asgari ücret 161 dolar, bugün -dolar o kadar
yükselmiş- bugün asgari ücret 300 dolar.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Altın hesabına niye
bakmıyorsunuz?
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Erbakan Hoca’ya bakın.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) – “Zalim.” dedikleri
iktidar getirmiş bunu, hesap ortada. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – 2001’de 412 dolar, o
hesap yanlış.
BAŞKAN – Evet, teşekkür ederiz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, ben de tutanağa
geçireyim.
Birincisi, şunu gördüm: Sayın Elvan, tabii, böyle
bir enkazın altından kalkmak kolay değil, ondan şu itiraf da çıktı, dedi ki:
“Biz gelmeden önce 100 gramlık simit yerdi vatandaş, mani olamadık, gramajdan
çaldırdık.” (CHP sıralarından alkışlar)
LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Hayır, tam tersi.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sen yanlış anlıyorsun her
şeyi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Ama çay-simit hesabı gramajdan
bağımsız. “Bir çay, bir simit” sembolik bir şeydir, onu yiyebilmek için ne
kadar para lazım?
Sayın Hocamın hesabına şunu söylüyoruz: Bugün
Trump’ın dolarına sığınacağınıza Hazinedeki altına göre hesap yapın Beyefendi.
(CHP sıralarından alkışlar)
LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Sayın Başkan…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, bu kayıkçı
kavgasını geçti ama ya!
LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Sayın Başkan, sadece
tutanaklara geçmesi açısından söylüyorum: Ben tam tersini ifade ettim, Sayın
Özel 100 gramdan 60 grama düşürüldüğünü ifade etti; hâlbuki 60 gramdan 100
grama çıkarıldığı ifade edildi benim tarafımdan. 60 gramdan 100 grama çıktı.
Dolayısıyla, hiçbir alanda şunu söyleyemezsiniz: Ne
memuru ne işçiyi, hiçbirini enflasyon karşısında ezdirmedik ve bundan sonra da
ezdirmeyeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – İnim inim inliyorlar, inim
inim!
BAŞKAN – Teşekkür ederiz. Tutanaklara geçti.
Değerli arkadaşlar…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan….
BAŞKAN – Buyurun Sayın Türkkan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sadece bir durum tespiti
açısından söylemek istiyorum: Dünyada ülkeler Mars’ta koloniler kurmak üzere
hazırlık yaparken Sayın Lütfi Elvan’ın hâlâ simide takılıp kalmasını hayretle
karşılıyorum. Bunu belirtmek istedim.
Teşekkür ederim.
LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Simide ben takılıp kalmadım,
orası takılıp kaldı.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz arkadaşlar.
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 10) (Devam)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
(1/275), 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak
Hazırlanan, 2017 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/38); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan
2017 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporu ve 2017 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085 Sayılı Sayıştay
Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan
183 Adedi Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, 2 Adedi Sosyal
Güvenlik Kurumlarına ve 10 Adedi Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere Toplam
195 Adet Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/40) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
ikinci konuşmacı Grup Başkan Vekili ve İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Muş.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Muş.
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2019 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi
üzerine söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, 2019 yılı bütçesinin Genel Kurula
gelme aşamasında emeği geçen Plan ve Bütçe Komisyonumuzun değerli üyelerine ve
tüm emek veren bürokratlara, devlet yetkililerine, Hükûmet yetkililerine
teşekkür ediyorum.
Plan ve Bütçe Komisyonumuz bütçeyi derinlemesine
tartıştı, inceledi ve nihayet Genel Kurula bütçe geldi. Bildiğiniz üzere,
bütçe, yeni sistemin ilk bütçesi olması sebebiyle bir farklılık arz etmekte. Bu
bütçe 2002 yılından itibaren AK PARTİ iktidarlarının kesintisiz olarak
getirdiği 17’nci bütçeyi oluşturmakta. Bütçe hakkının esas sahibi olan
millettir. Seçilmiş hükûmetler millet adına olan, milletin ortak kasası olan
bütçeyi en iyi şekilde yönetmekle sorumludur. Hükûmetler vergi ve vergi dışı
yollarla adil ve düzenli bir şekilde toplumun ortak gelirini oluştururlar ve
ortaya koydukları yönetim planlaması doğrultusunda verimlilik ve yerindelik
ilkelerine riayet ederek toplumun ortak harcamalarını yaparlar, bu sebeple
bütçe işi büyük bir sorumluluktur. Milletimiz bu noktada bütçenin adil
olmasını, verimli kaynak tahsisini, gelir-gider dengesini,
sürdürülebilirliğini, refah üretmesini beklemektedir. Kimler bu noktalarda daha
duyarlı, daha gayretli, daha adil, daha iradeli ve daha becerikliyse milletimiz
ortak kasasını, yani bütçesini onlara emanet etmektedir. Bu yönüyle bütçe bir
hükûmetin en somut performans ölçütüdür.
Milletimiz AK PARTİ’nin yaptığı hizmetlerden,
Türkiye’nin artan uluslararası itibarından, artan hayat kalitesinden, artan
refah seviyesinden memnun kaldı ve on yedi yıl boyunca hiçbir rakibine en ufak
bir şans tanımayacak şekilde AK PARTİ’yi kesintisiz iktidarda tuttu. Türkiye'nin
en zayıf alanlarından biri olan, ekonomik krizlerin tetikleyici unsuru olan
kamu maliyesini disipline ettik ve hem bütçe açığı noktasında hem de kamu borç
yükü noktasında dünyada örnek gösterilen ülkelerden biri hâline geldik. Bu
duruşumuzu şarlar ne olursa olsun devam ettirmek istiyoruz ve devam ettirmeye
devam edeceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, AK
PARTİ iktidarları döneminde ortalama yüzde 5,86 büyümüştür yani 2002-2017
yılları arasında. Bu, Çin’in yüzde 9,36 büyüdüğü, Hindistan’ın yüzde 7,41
büyüdüğü bir ortamda bu iki ülkeden sonra 3’üncü sırada gelmektedir.
Türkiye'nin ekonomik büyüklüğü 238 milyar dolardan 851 milyar dolara çıkmıştır.
3.589 olan kişi başına millî geliri 10.537 dolara yükselmiş bulunmaktadır. Bu
süreçte tarımsal hasılamız 24,5 milyar dolardan 51,7 milyar dolara yani 2
katına çıkmıştır. Sanayi üretimimiz -ki bu çok önemli- 4,5 kat artarak 58,7
milyar dolardan 248 milyar dolara çıkmıştır; aslında Türkiye aynı zamanda
önemli bir sanayi ülkesi. Hizmet sektörümüz ise 3,6 kat artarak 127 milyar
dolardan 454 milyar dolara yükselmiştir. İhracatımız cumhuriyet tarihimizde şu
an rekor bir noktaya gidiyor, 168 milyar doların yakalanacağı görülmektedir ve
2005-2017 yılları arasında ortalama büyümenin yüzde 4,3 olduğu dünya
ticaretinde Türkiye ihracatını yüzde 6,6 büyütmeyi başarmıştır.
Değerli milletvekilleri, bakın, bir mukayese
yaptığınızda gelmeden önce ve geldikten sonra gibi bir mukayese yaparsınız.
Türkiye’nin AK PARTİ’den önceki on yıl boyunca verdiği ortalama bütçe açığı
yüzde 6,5’tur. Bütçe açığı ne kadar fazlaysa o kadar fazla finansman ihtiyacı,
o kadar fazla faiz ödemesi demektir. AK PARTİ iktidarlarında ise bu, ortalama
yüzde 2,4’e düşmüştür. Daha az bütçe açığı demek daha az finansman maliyeti
demek. Ve düşen bütçe açığıyla beraber Türkiye’nin kamu borç stoku da -az önce
de söylendi- yüzde 72’den yüzde 28’e indirilmiştir.
Değerli milletvekilleri, ekonomi önemli, Türkiye’nin
geleceği, Türkiye’nin bekası önemli. Burada az önce hak etmediğimiz, hak
etmediğimizi düşündüğümüz pek çok ithamla karşı karşıya kaldık. Burada
şeffaflıktan, demokrasiden, insan haklarından, hukuktan bahsedildi; bakınız,
ben de sizlere resmin diğer yüzünü göstereceğim, bu ithamların ne kadar haksız
ve yersiz olduğunu anlatacağım ve bunlar ne benim sözlerim ne de bizim burada
uydurduğumuz şeyler; hepsi, fotoğraflarıyla size ifade edeceğim şeyler.
Bildiğiniz üzere, Türkiye otuz dört yılı aşkın bir
süredir ekonomik kalkınmasının yanında terörle mücadele etmektedir ve terör
Türkiye’de ekonomik kalkınmanın önündeki en büyük engeli teşkil ediyor. Bir
yandan PKK/PYD, DEAŞ, DHKP-C, diğer yandan FETÖ gibi terör örgütleriyle etkin
bir mücadeleyi sürdürüyoruz. Amacımız, terörün belini kırmak ve terör
olaylarını tamamen sıfıra indirmektir. Güvenlik güçlerimiz sınırlarımızın
içinde ve dışında operasyonlarını başarıyla sürdürüyor. Biliyorsunuz, daha önce
Suriye’nin kuzeyinde Fırat Kalkanı ve Afrin operasyonlarıyla terör örgütlerinin
Türkiye'ye tehdidini ortadan kaldırdık, yurt içinde de kar kış demeden terör
inlerine girdik, girmeye devam ediyoruz. Terörün siyasi ayağını oluşturanlarla,
belediye imkânlarını terör örgütüne seferber edenlerle, terör örgütüne insan
kaynağı sağlayan hain şebekelerle hukuk devleti çerçevesinde mücadele ediyoruz.
Bağımsız yargı, terörle iltisaki olanlarla ilgili yargılamalar yapıyor. Burada
yargı tamamen kanunlara ve hukuka uygun bir şekilde işlemlerini
gerçekleştiriyor.
Biliyorsunuz, geçtiğimiz günlerde -az önce burada
ilk konuşmayı yapan hatip çokça vurgu yaptı bu konulara- Demirtaş terör
suçundan ötürü yargılandığı mahkemece hüküm giydi. Burada bulunan HDP
milletvekilleri bu kararı eleştirerek Demirtaş’ın terörle bir iltisakının
olmadığını iddia ederek, ifade özgürlüğü vurgusu yaptı.
Şimdi soruyorum: Burada açık bir çelişki yok mu?
Demirtaş’ın bizzat kendisi, PKK’yı bir terör örgütü olarak görmediğini
defalarca ifade etmemiş midir? O zaman, bir yandan “PKK’yı terör örgütü olarak
görmüyorum.” deyip, öte yandan “Beni neden PKK yüzünden yargılıyorsunuz?” demek
nasıl bir çelişkidir? Keza “Demirtaş neden PKK’yla ilgili yargılanıyor?” diye
soran buradaki HDP milletvekilleri de “PKK terör örgütüdür.” diyebilmekte
midir? Hangi HDP’li milletvekili bugüne kadar çıkıp da PKK terör örgütünü
lanetleyebilmiştir? Hiçbiri. Hiçbiri istisnasız.
Demirtaş’ın bizzat kendisi de dağa çıkmak istediğini
fakat kendisini götürecek kuryelerin yakalanması yüzünden dağa çıkamadığını
ifade etmemiş midir?
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – İftiracı olma!
MEHMET MUŞ (Devamla) – Kuryeler yakalandıktan sonra
üzerlerinden isimler çıkıyor, babasının dükkânına gidiyorlar, bunu da kendisi
gayet normal bir şeymiş gibi anlatabiliyor.
Hatırlayın, içinde HDP’lilerin de olduğu sözde
Demokratik Toplum Kongresi bileşenleri -ki bu HDP’nin tek yumurta ikizidir,
aralarında hiçbir fark yoktur- 27 Aralıkta öz yönetimi tarif eden bir
deklarasyon yayınlamıştı. Bu, açıkça bölücü amaçlara sahip olmak değil miydi?
Burada amaçlanan önce özerk yönetim, sonra yeni bir devlet kurmaktı.
Bakınız, bu deklarasyona göre oluşturulacak özerk
bölgelerde güvenlik ve eğitimden sağlığa kadar her hizmetin öz yönetim
meclisleri tarafından verilmesi talep ediliyordu. Sözde DTK Eş Başkanı Selma
Irmak’ın Kürtçe, DTK Eş Başkanı Hatip Dicle’nin Türkçe açıkladığı 14 maddelik
deklarasyonda vergi toplama ve savunma konularının özerk yönetime bırakılması
isteniyordu. Bölücü deklarasyonun en tehlikeli maddelerinden bazıları
şunlardır: Özerk bölge yönetiminin denetiminde yereldeki asayişin tümünü
sağlayacak resmî, yerel güvenlik birimlerinin kurulması; yargı sistemi ve
adalet hizmetlerinin özerk bölge modeline göre yeniden düzenlenmesi; toprak, su
ve enerji kaynaklarının ekolojik çerçevede toplum yararına işletilmesi,
denetlenmesi ve üretimden pay alma yetkisinin özerk bölge yönetimine verilmesi;
yukarıda belirtilen hizmetlerin sunulabilmesi için yerelde bütçelemenin özerk
bölge yönetimine devredilmesi.
Değerli milletvekilleri, bu maddeler ne demektir?
Açıkça Türkiye’nin belli bir bölgesinde “Kendi güvenlik gücümü kuracağım, kendi
vergimi toplayıp kendi yönetimimi kuracağım.” demek yani Türkiye’yi bölmek
demek. Bu, suç değil mi? Bu, terör örgütünün amacı değil mi? Şimdi HDP’liler bu
yüzden yargılanmıyorlar mı?
FATMA KURTULAN (Mersin) – Hayır, hayır.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Sizi iktidardan
indirdikleri için yargılanıyorlar.
MEHMET MUŞ (Devamla) – Bugün masum göstermeye
çalıştığınız Demirtaş 27 Aralık 2015 tarihinde sözde özerkliğin ilan edildiği
toplantıda aynen şunları söyledi: “Öz yönetim küçümsenemez. Katliama karşı
hendekteki, barikattaki duruş ve kavrayıştır.”
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Seçimde
kaybettiğiniz için yargılanıyorlar.
MEHMET MUŞ (Devamla) – “‘Bunu aklından bile
geçirenleri yok edeceğim.’ diyenlere hendek, barikat çok değil. Ne yapacaklardı
peki?” Hatırlayın o günleri.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Adil bir seçimde
kaybettiğiniz için yargılanıyorlar.
MEHMET MUŞ (Devamla) – Türkiye’nin belli bir
bölgesinde terör şebekeleri kendilerine özerk bir alan oluşturmaya çalışmışlar
ve aynı dönemlerde, bakın, bu deklarasyonu yayınlamışlardır. Hiç masum değiller
demek ki. Bu, ifade özgürlüğü değilmiş demek. 14 maddelik özerklik deklarasyonu
ve Demirtaş’ın yaptığı bu açıklamalar açıkça Türkiye’yi bölmeye ve parçalamaya
yönelik bir faaliyetti.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Demokrasi
talepleriydi, demokrasi. Sen demokrasiyi tehdit olarak algılıyorsun.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) – Kuzey İrlanda’yı hiç
okumadın mı?
MEHMET MUŞ (Devamla) – PKK’nın siyasi amaçlarının
tezahürü niteliğindeydi bunlar. Gerek AB mevzuatı ve gerek AİHM kararları,
gerek Venedik Komisyonu kararları şiddeti ve terörü övmenin, desteklemenin
ifade özgürlüğü kapsamında olmadığını vurgularken kalkıp burada ifade özgürlüğü
kapsamındaymış gibi lanse etmek fevkalade yanlış olur. Terörist kurşun sıkıp
bomba atarken ona o bombayı ve kurşunu tedarik eden bir yapı vardır. İşte o
yapıyla iş birliği yapanlar, o bombayı atan teröristle eş değerdir. Yani katile
silah verip “Bu kurşunu sık.” diyenler de katildir, bunu unutmayın. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, HDP sıralarından gürültüler)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Onu siz yapıyorsunuz,
siz! Onu siz yapıyorsunuz!
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Tırlarla giden silahlar
nereye gitti?
MEHMET MUŞ (Devamla) – Burada bir konuya daha
değinmek istiyorum. Az önce HDP adına konuşan Sezai Temelli doğu ve güneydoğu
illerimize yapılan barajların neden yapıldığını sorgulamıştır. Buradan
soruyorum: Bölgedeki vatandaşlarımıza yaptığımız barajlar sizi niye rahatsız
ediyor?
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Suyu olmayan barajdan
bahsetti, su görmeyen barajdan!
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – “Suyu olmayan baraj” dedi
Sezai Temelli.
MEHMET MUŞ (Devamla) – Bu Hükûmete bütçe
görüşmelerinde “Neden vatandaşa hizmet ediyorsunuz?” diye suçlama yöneltmek,
nasıl bir sakat anlayışın tezahürüdür?
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sen yeni yönetim biçimi
önerirken bir şey olmuyor ama. Sen yeni yönetim biçimi önerirken suç değil, biz
önerince mi suç oluyor?
MEHMET MUŞ (Devamla) – Terör örgütü PKK da bölgeye
yapılan barajlardan, havaalanlarından rahatsız değil mi? O hizmetlerin
gitmemesi için iş makinelerini yakmamış mıdır, orada çalışan işçileri
katletmemiş midir? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sen yeni yönetim modeli
önerirsen bu suç değil, biz önerince mi suç oluyor?
MEHMET MUŞ (Devamla) – Yine, az önce Pervin Buldan,
isyan ve direniş vurgusu yaparak bilinçaltındaki ayaklanma özlemini dışa
vurmuştur.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Senin bilinçaltındır,
senin!
MEHMET MUŞ (Devamla) – Bu Meclis çatısı altında
yapılan bu tehditleri esefle kınadığımızı belirtmek isterim. Şunu unutmayın:
Türkiye’de iktidar ancak seçimle değişir.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Evet, biz de seçimle
değiştirmek istiyoruz zaten.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) – Kayyum ne oldu,
kayyum?
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Kayyum ne?
MEHMET MUŞ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün size, arkasında Kandil’in olduğu kirli bir ittifak
pazarlığını anlatmak istiyorum.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Siz kendi ittifakınızı
anlatın.
EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Halkın iradesini gasbettiniz.
MEHMET MUŞ (Devamla) – Biliyorsunuz, geçtiğimiz
kasım ayında Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kılıçdaroğlu bir Almanya
seyahati yaptı. Burada Sevim Dağdelen isimli Alman federal milletvekilinin
başını çektiği bir milletvekili heyetiyle görüştü.
GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli) – Oslo, Oslo, Oslo!
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) – Oslo’yu anlat, Oslo’yu.
MEHMET MUŞ (Devamla) – Peki, kimdir bu Sevim
Dağdelen? Almanya Federal Meclisinde, bakınız, PYD bayrağını açan bir
milletvekilidir.
GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli) – Oslo’da masaya
oturan kimdi?
MEHMET MUŞ (Devamla) – Bula bula bu milletvekilini
bulup görüşmüştür. Bu, Türk Bayrağı değildir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakın, aynı şekilde, Helin Evrim Sommer da bu
görüşmede var, bu milletvekili heyetinde; Kılıçdaroğlu’yla bir görüşme
yapıyorlar.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Kılıçdaroğlu mu açmış?
Vah, vah, vah!
MEHMET MUŞ (Devamla) – Peki, bu kişi kimdir? Bu kişi
bir PKK sempatizanıdır. Türkiye’nin aleyhinde lobi yapan, Türkiye’ye yaptırım
uygulanması için çaba sarf eden bir Alman parlamenterdir.
GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli) – Siz teröristle
masaya oturmadınız mı, ne sempatizanından bahsediyorsunuz? Çok ayıp, çok!
Oslo’nun hesabını vereceksin önce!
MEHMET MUŞ (Devamla) – Diğeri de Türkiye’nin Afrin
ve Cerablus’a yaptığı operasyonları kınayan ve bunların yanlış olduğunu Alman
Parlamentosunda anlatan bir diğer kişidir. Bakın, az önce buradan “Bir karış
toprak için biz kendimiz gerekirse ölürüz.” diyenler; ya, Afrin operasyonuna
karşı çıkan parlamenterlerle Almanya’da ne konuştunuz? Ne konuştuğunuzu çıkın,
anlatın burada. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve HDP sıralarından
gürültüler)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Ya, Afrin sizin
toprağınız mı? Sizin toprağınız mı?
MEHMET MUŞ (Devamla) – Siz kim, vatan toprağını
korumak kim? (CHP sıralarından gürültüler)
ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) – Haddini aşma ya, haddini
aşma!
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Afrin sizin toprağınız
mı? Afrin senin toprağın mı?
ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) – Sayın Başkan, lütfen
uyarır mısınız.
MEHMET MUŞ (Devamla) – İşte Kılıçdaroğlu bu PKK iş
birlikçisiyle görüştü. (CHP sıralarından gürültüler)
ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) – Sayın Başkan, lütfen
uyarır mısınız. “Siz kim vatanı korumak kim?” diyerek açık bir şekilde tahrik
etmektedir.
EDNAN ARSLAN (İzmir) – Sözlerini geri alsın Sayın
Başkan!
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Size mi kaldı vatan toprağı?
Vatan mı kaldı? Vatanı siz sattınız.
MEHMET MUŞ (Devamla) – Peki, buradan CHP Grubuna
soruyorum: Kılıçdaroğlu bu PKK yandaşı parlamenterlerle neyi görüştü? Hangi
konularda istişarelerde bulundu?
BAŞKAN – Sayın Hatip, Genel Kurula hitap edin
lütfen.
MEHMET MUŞ (Devamla) – Yoksa yerel seçimler için bu
kişi üzerinden HDP’yle ittifak müzakerelerinde mi bulundu? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
EDNAN ARSLAN (İzmir) – Sözlerini geri alsın efendim,
amacını aşıyor.
ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) – Lütfen sözlerini geri
alsın, açıkça bizi tahrik ediyor.
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen hatibi dinleyelim.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Herkese sataşıyor
Başkan, uyarın hatibi.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Ne dinleyeceğiz bunu
ya! Kime yaranmaya çalışıyorsa yine.
BAŞKAN – Genel Kurula hitap edin Sayın Hatip.
MEHMET MUŞ (Devamla) – Hani bir söz vardır ya “Özrü
kabahatinden beter.” diye…
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Vatanı çetelere peşkeş
çeken sizsiniz ya!
MEHMET MUŞ (Devamla) – …CHP genel başkan yardımcısı
bu konuyla ilgili bir açıklama yapıyor ve diyor ki: “Almanya ziyaretimiz
gıptayla izleniyor. Onlar, seçilmiş Alman parlamenterleridir.” Ben de soruyorum:
PKK temsilcisi bir Alman milletvekiliyle görüşmenizin neyi gıptayla izleniyor;
çıkın, bir açıklayın bunu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler) Hani Deniz Baykal Kılıçdaroğlu’nu eleştirerek diyordu ya “CHP’de
eksen kayması var.” işte o eksen yanınızda bulunan HDP’ye doğru kaymakta. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sen kendi eksenine bak,
hangi eksende olduğun belli değil! Eksenin kaymış!
MEHMET MUŞ (Devamla) – CHP’nin Demirtaş hayranı bazı
yöneticileri Demirtaş’a cezaevinden ulaklık yaparak CHP’nin antetli kartıyla
Demirtaş’ın mesajını paylaşırken bir başka CHP yöneticisi Demirtaş’la
görüştükten sonra “Muhteşem fikirleri var.” diyordu.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Tüm Türkiye öyle diyor,
tüm Türkiye! Muhteşem fikirleri var, onun için hedef aldınız.
MEHMET MUŞ (Devamla) – Bakın, şunu görüyorsunuz
değil mi? Bakın, yanına da saz çalan fotoğrafını koymuş. Bu, CHP’nin antetli
bir kağıdı. Ulaklık yapan, CHP’nin genel başkan yardımcısı. Geçmişte yine bir
yardımcıları da ailece oy verdiğini ifade etmişti.
AHMET KAYA (Trabzon) – CHP kadar taş düşsün başına!
Yeter ya!
MEHMET MUŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri,
bakın, bu eksen kayması öyle bir noktaya gelmiştir ki…
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Memleketin şaftı kaydı, ne
eksen kayması!
MEHMET MUŞ (Devamla) – …yani CHP’de bu durum öyle
bir noktadadır ki CHP kongresinde bundan sonra Kılıçdaroğlu’nu devirecek tek
kişi Demirtaş’tır, hiç şüpheniz olmasın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından “Yuh sana be!” sesleri, gürültüler)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sizin iktidarınızı
devirecek olan da Demirtaş’tır, sizin iktidarınızı. Sizin iktidarınız
devrilecek, sizin iktidarınız.
MEHMET MUŞ (Devamla) – Tabii, şimdi, Sayın
Kılıçdaroğlu aklınca uyanıklık yaparak arkasında PKK/PYD’nin olduğu kirli bir
ittifakı millete yutturmaya çalışıyor. (CHP sıralarından gürültüler)
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Kirli sizsiniz ya!
“Kirli” deyip durmayın ya!
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Demirtaş’tan siz
korktuğunuz için bunlar yaşanıyor.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Kâbusunuz olmuş
Demirtaş, kâbusunuz.
MEHMET MUŞ (Devamla) – Bir yandan CHP’li parti
yöneticileri otel lobilerinde Almanya’da gizli kapaklı bir şekilde HDP’yle görüşüp
“Siz büyükşehirlerde aday göstermeyin ama bizimle ittifak yaptığınızı sakın
halka açıklamayın.” derken, öte yandan da İYİ PARTİ’yle görüşmeler yaparak “HDP
bizi dışarıdan destekleyecek.” müzakereleri yürütüyorlar.
Bakın değerli milletvekilleri, oyunun büyüklüğünü
size anlatmak istiyorum. HDP Eş Başkanı Pervin Buldan ne diyor? “Ankara ve
İstanbul gibi büyükşehirlerde CHP ve İYİ PARTİ’nin adayını destekleyebiliriz.”
diyor. (CHP ve HDP sıralarından gürültüler)
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Sana mı soracağız?
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sana mı soracağız kimi
destekleyeceğimizi? Sana mı soracağız?
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Ya sen kendi işine bak,
kendi işine. Her yerde devrileceksiniz! Size mi soracağız?
MEHMET MUŞ (Devamla) – Bir başka CHP yöneticisi ne
diyor? “Cumhur ittifakı dışındaki herkesle iş birliği yaparız.” Aslında şecaat
arz ederken sirkatin söylüyor.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Faşizmden başka her yol
mübahtır.
MEHMET MUŞ (Devamla) – “Esasen HDP’yle iş birliği
yapacağız.” diyemiyor fakat böyle dolambaçlı yollarla, cümlelerle bunu ifade
ediyor.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – HDP yasal bir partidir,
yasal bir parti! HDP yasal bir partidir, bunu bil!
MEHMET MUŞ (Devamla) – Sebebi de milletten
korkmaları. Açık bir şekilde söyleyin ne yapmak istediğinizi, otellerde
görüşmenize gerek yok. (CHP ve HDP sıralarından gürültüler)
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Açılımı anlat, açılımı.
EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Neden korkuyorsunuz?
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Açılımı da anlat,
açılımı. Oslo’yu anlat.
MEHMET MUŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri,
milletin imkânlarını…
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Sana niye bu kadar dert
oluyor?
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Hukuka saygılı ol,
hukuka.
MEHMET MUŞ (Devamla) – …terör örgütüne aktaran
HDP’li belediyelere kayyum atanmasına karşı ilk başta tepki veren CHP’dir.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Stresinden
uyuyamıyorsunuz, uyuyamıyorsunuz. Olmuş korkulu rüyanız. O rüyayı göreceksiniz.
Buradan yavaş yavaş sizi dışarı doğru göndereceğiz.
MEHMET MUŞ (Devamla) – Demirtaş’ın kendisi bile PKK
irtibatını inkâr etmezken mahkemenin hüküm vermesine burada ilk önce CHP grup
başkan vekili itiraz ediyor. Neden? O yakınlığı pekiştirmek için. (CHP sıralarından
gürültüler)
GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli) – FETÖ’ye gel,
FETÖ’ye!
MEHMET MUŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri,
bakın burada bir uyarıda bulunmak istiyorum...
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Sen git aynada kendini
uyar!
ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) – Sayın Başkan, bu işe
müdahale edin.
MEHMET MUŞ (Devamla) – …İYİ PARTİ de bu oyunun bir
parçası. (CHP, HDP ve İYİ PARTİ sıralarından gürültüler.)
YASİN ÖZTÜRK (Denizli) – Hadi lan! Ne oyunun
parçasıymış?
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Herkese sataşmasın be,
herkese sataşmasın. Bir grup başkan vekilisin be!
MEHMET MUŞ (Devamla) - Seçim sonrası Sayın Akşener
ne demişti? “HDP, Kürt siyasi hareketinin temsilcisidir.” demiştir. Çocuk
katili terör örgütünün borazanlığını yapanlar ne zamandan beri Kürt
kardeşlerimizin temsilcidir? Bu nasıl bir ifade? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, İYİ PARTİ sıralarından gürültüler)
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Haddini bil, haddini!
Terör örgütünün borazanlığını siz yaptınız yıllarca! Silah gönderdiniz,
insanları öldürdünüz. Haddinizi bilin!
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Terör örgütleriyle,
IŞİD’le ilişkilerini anlat!
MEHMET MUŞ (Devamla) - Bakın, Sayın Akşener şunu iyi
bilsin ki: Kandil’in borazanlığını yapan HDP, Kürt kardeşlerimizi asla ve kata
temsil edemez.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – IŞİD’le ortaklaşıp
binlerce insanı öldürdünüz. Borazandan söz ediyor, en büyük borazan sensin.
MEHMET MUŞ (Devamla) - Burada merak ediyorum, Sayın
Akşener’i tek millet değil “Türk milleti” söyleminden “HDP, Kürt siyasi
hareketinin temsilcisidir.” noktasına getiren nedir? Bunun açıklanması lazım.
(İYİ PARTİ sıralarından gürültüler)
YASİN ÖZTÜRK (Denizli) – Ha siktir lan!
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) – Orman mı lan burası? Ayı!
FATİH ŞAHİN (Ankara) – Terbiyesiz! Şuna bak ya! Ne
diyor bu ya?
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) – Buraya girmesin…
YASİN ÖZTÜRK (Denizli) – Gelin, gelin!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Terbiyesiz herif! Gel,
gel!
(AK PARTİ ve İYİ PARTİ sıraları arasında karşılıklı
laf atmalar, gürültüler)
BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.48
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 21.07
BAŞKAN:
Binali YILDIRIM
KÂTİP
ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 28’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
VII.- DİSİPLİN CEZASI İŞLEMLERİ
1.- Denizli Milletvekili Yasin Öztürk’e, İstanbul
Milletvekili Mehmet Muş’a sarf ettiği bazı sözler nedeniyle iki birleşim için
Meclisten geçici çıkarma cezası verilmesi
BAŞKAN - Denizli Milletvekili Yasin Öztürk’ün az
önceki oturumda sarf etmiş olduğu sözler, İç Tüzük’ün 161’inci maddesinin
birinci fıkrasının 3 numaralı bendi kapsamında olduğundan Meclisten geçici
olarak çıkarmayı gerektirmektedir.
Bu nedenle, Denizli Milletvekili Yasin Öztürk’e İç
Tüzük’ün 163’üncü maddesi uyarınca Meclisten geçici olarak 2 birleşim çıkarma
cezası verilmesini teklif edeceğim.
Sayın Öztürk, savunma yapabilir yahut başka bir
milletvekili savunma hakkını kullanabilir.
Sayın Öztürk, savunma yapacak mı? Yok.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, bana bir söz
verirseniz.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Türkkan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu kürsüde gruplar, muhalefet veya iktidar, karşıdakilerini
-çeşitli suçlara dair- suçlayabilirler, bunlar mümkün olan şeyler. Geçmişte de
yaşandı, bundan sonra da yaşanacaktır. Yalnız, Meclisin dilini değiştirmeden
tepki vermek de doğru olanı. Dolayısıyla bu Meclisin dilini bozabilecek
davranışlardan önce biz, kendimiz imtina etmeliyiz, sonra sizlere de tavsiye
ediyorum, doğru bir dil olmadığını kabul ediyorum. Bu arkadaşımızın bu dilinin
Meclisin huzurunu bozmaya yönelik ve bundan sonra atacağımız adımlarda da ciddi
rahatsızlıklara sebep olabilecek bir dil olduğunu düşünüyorum. Ancak bir konuyu
da belirtmek istiyorum: Bu çok planlanmış bir hadise değildi, benim de çok
üzüldüğüm bir hadiseydi. Gerçekten çok üzüldüm -beni tanıyanlar bilir- tasvip
etmediğimi rahatlıkla söyleyebilirim, çok üzüldüğüm bir üslupla cevap geldi.
Yalnız, bu Mecliste en beyefendi, dili en duru, çalışmalarıyla da bizim
beğendiğimiz, tasvip ettiğimiz bir arkadaşımızın -gelen alkışlardan artık
etkilenmiş olacak ki- konuşmasını ciddi bir tahrik seviyesine çıkartması da
maalesef bu konuyu kötü hâle getirdi. Bundan sonraki konuşmalarımızda tahrikten
uzak ama bu dille cevap vermekten de uzak bir şekilde Meclisin devam etmesi en
büyük arzumuzdur.
Teşekkür ediyorum. Sağ olun.
BAŞKAN – Denizli Milletvekili Yasin Öztürk’e, İç
Tüzük’ün 161’inci maddesi uyarınca Meclisten geçici olarak iki birleşim çıkarma
cezası verilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… [AK
PARTİ sıralarından gürültüler, alkışlar(!)]
BAHAR AYVAZOĞLU (Trabzon) – Niye kabul etmiyorsunuz?
Yakışmadı, yakışmadı!
BAŞKAN – Kabul edilmiştir.
Sayın Öztürk, lütfen, Genel Kuruldan ayrılınız.
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 10) (Devam)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
(1/275), 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak
Hazırlanan, 2017 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/38); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan
2017 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporu ve 2017 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085 Sayılı Sayıştay
Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan
183 Adedi Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, 2 Adedi Sosyal
Güvenlik Kurumlarına ve 10 Adedi Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere Toplam
195 Adet Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/40) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN – 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun
Teklifi ve 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına ikinci
konuşmacı, Grup Başkan Vekili, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Muş’un
konuşması yarım kalmıştı.
Şimdi konuşmasını tamamlamak üzere kürsüye davet
ediyorum.
Buyurun Sayın Muş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu Parlamento çatısı altında 2011 yılından beri İstanbul
Milletvekili olarak milletimize hizmet etmekteyim. Hiçbir konuşmamda ya da bu
sekiz yıllık süreç içerisinde hiçbir milletvekilimizin şahsına, ailesine,
itibarına tek bir kelime kullanmamışımdır. Yaptığım bütün eleştiriler, ortaya
koyduğum tahliller tamamen siyasidir ve partimiz açısından olayları nasıl
gördüğümüzdür.
Hiç kimseyi tahrik etme niyetim yok. Sadece,
aslında, gayet iyi niyetle de bir uyarıda bulunmak isteyip daha önce yapılmış
olan bir konuşmaya dikkat çektim. Bunun bir tahrik sebebi olarak algılanmasını
da gerçekten doğru bulmuyorum.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sana ne oldu Sayın Muş ya?
MEHMET MUŞ (Devamla) – Bakın, biz az önce burada
oturuyorken Cumhuriyet Halk Partili hatip Sayın Kılıçdaroğlu’nun konuşmasını
çıkarın, kaç yerinde “haramzadeler” diyor bize. Bizim kursağımızdan haram
geçmedi. “Onlar yapınca onları koruyanlar, haramzadeleri kollayanlar…”
VELİ AĞBABA (Malatya) – Size hiç demedi, hiç demedi
size!
MEHMET MUŞ (Devamla) – Arkadaşlar, bakın konuşmaya,
uzatmayın ya. Bakın konuşmanın içeriğine, bunları koruyup kollayan bizmişiz.
Bizim kursağımızdan haram geçmedi arkadaşlar, geçmez de; biz böyle inanıyoruz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, bakın, burada Parlamentonun
uzunca bir dönem gündemini işgal etti, bugün yine tekrarlandı; Man Adası.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Malta Adası.
MEHMET MUŞ (Devamla) – Efendim “15 milyon dolar yurt
dışına gönderdiler, şöyle gitti, SWIFT’leri burada.” Ne oldu? Mahkemeye konu
taşındı, mahkeme bir karar verdi.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Kimin mahkemesi?
KEMAL ZEYBEK (Samsun) – Hangi mahkeme? Hangi yargı?
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Para gitti mi, geldi mi?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, müdahale
eder misiniz.
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen, hatibi dinleyelim, daha
sonra değerlendirirsiniz.
MEHMET MUŞ (Devamla) – Mahkemenin verdiği karar
neticesinde iddiayı ortaya koyan haksız bulundu. Bunun bir iftira olduğu, bir
yalan olduğu, bunun doğru olmadığı mahkeme kararıyla tespit edildi, tescil
edildi ve bu mahkeme kararı neticesinde, benim basından takip ettiğim, belki
800-900, belki de daha üzerinde bir tazminatın Sayın Kılıçdaroğlu tarafından
ödenmesine hükmedildi.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Türk tarihinde görülmemiş
bir tazminata hükmetti.
MEHMET MUŞ (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar,
bakın, mahkemenin kararını beğenmezsiniz, işinize gelince çıkarır, mahkeme
kararı açıklarsınız.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Siz beğeniyor musunuz?
MEHMET MUŞ (Devamla) – Söylediklerinizi,
geçmiştekileri ifade ederiz, onu beğenmezsiniz. Kimlerle görüştüğünüzü ortaya
fotoğraflarla koyarız, onu beğenmezsiniz. Yerinizden bağırırsınız çağırırsınız
ama siz de kusura bakmayın, bizi dinlemek zorundasınız, ortaya attığınız
asılsız iddiaların karşılığını almak zorundasınız. Bu, siyasetin gereğidir.
Bakın, Man Adası’ndan dolayı belki 800, belki 900
-takip edebildiğimiz kadarıyla- tazminata mahkûm edildi, bildiğim kadarıyla da
bunu yatırdı.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Allah gözünüzü doyursun
inşallah!
MEHMET MUŞ (Devamla) – Bundan önce de Sayın
Kılıçdaroğlu’nun ödediği tazminatlar var. Az para değil, bu kadar şeffaf olan
bir parti…
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Sayın Cumhurbaşkanının
sorumluluğu yok ki ödesin kardeşim!
MEHMET MUŞ (Devamla) – Şunu internet sitenizde bir
yayınlayın, nasıl ödediniz bu paraları? Bu tazminatlar nasıl ödeniyor? Hazine
yardımından mı ödeniyor? Nereden ödeniyor, bir görelim bunu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Evini sattı, ödedi.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Evini sattı.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Birazdan cevabını alırsın
Sayın Muş. Havuz medyamız, haram medyamız, iş adamımız yok bizim.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Yavuz hırsız ev sahibini
haksız çıkardı.
MEHMET MUŞ (Devamla) – Şimdi, bakın, burada
borçlardan bahsedildi, faizlerden bahsedildi, işçilerin haklarından bahsedildi.
Bugün İzmir Büyükşehir Belediyesine bakın, orada niye insanlar grev yapıyor?
İZBAN’da neden grev yapıyor insanlar? Niye ayağa kalktılar? Bunun bir
açıklamasını yapın. (CHP sıralarından gürültüler)
MURAT BAKAN (İzmir) – İZBAN sadece belediyenin mi?
MEHMET MUŞ (Devamla) – Acaba hiç yönettiğiniz
belediyelerin borçlarına baktınız mı? Bu belediyeleri aldıktan sonra onların şu
an geldiği borç seviyesine hiç baktınız mı?
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Sizin verdiğiniz
ihalelere bakın.
MEHMET MUŞ (Devamla) – Peki, yönetiminde olduğunuz
belediyelerin siz devraldıktan bugüne kadar ödediği faizleri hiç hesapladınız
mı, onlara hiç dikkat çektiniz mi?
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) – Ankara Belediyesinin
borcunu kim ödedi?
MEHMET MUŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri,
bakın, şu anki Ataşehir Belediye Başkanı on ay ceza aldı. Neden ceza aldı?
İhaleye fesat karıştırmaktan; bir önceki Belediye Başkanı görevden
uzaklaştırıldı, onunla alakalı pek çok iddiayı buradan açıkladım ve buradan bir
çağrıda bulundum Cumhuriyet Halk Partisi yönetimine “Bu iddiaları araştırın,
gereğini yapın.” diye.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Melih Gökçek’i niye
uzaklaştırdınız, onu da açıklayın.
MEHMET MUŞ (Devamla) – Tek ses çıkmadı. Peki, bu
haramzadeyi niye koruyorsunuz? Bu bir haramzade değil mi? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Melih Gökçek ne oldu, Melih
Gökçek, parselci Melih Gökçek?
MEHMET MUŞ (Devamla) – Bu haramzadeyle alakalı bir
disiplin işlemi gerçekleştirdiniz mi? Hayır. Ama Sayın Kılıçdaroğlu’na karşı
çıkan, koltuğuna aday olan anında disipline sevk edilip partiden ihraç
ediliyor. Demokrasi anlayışları da bu.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Davutoğlu’nu kulaktan
tuttunuz, attınız.
MEHMET MUŞ (Devamla) – Bakın “Biz kazandığımız
belediyelerde kimseyi işten çıkarmayacağız…”
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Urfa’yı, Balıkesir’i,
Ankara’yı, İstanbul’u anlat. Niye görevden aldınız belediye başkanlarını?
MEHMET MUŞ (Devamla) – Siz, Silivri’ye gidin, bir
konuşun, Beylikdüzü’ne gidin, bir konuşun, Sarıyer’e, Maltepe’ye, Silivri’ye
gidin, insanlara sorun belediyeleri kazandıktan sonra kaç kişiyi işten
çıkarmışlar? Bunlardan herhâlde genel başkanınızın haberi yok.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Belediye başkanlarını
niye görevden aldınız, onları anlat; ertelediğiniz grevleri anlat.
MEHMET MUŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri,
bakın, vaatler güzel şeylerdir ama gerçekleştirirseniz. Bakın, 2009 senesinde
Sayın Kılıçdaroğlu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı, diyor ki: “Yoksul
ailelere 600 lira maaş bağlayacağım, bir de sosyal güvence sözü veriyorum.”
Şimdi, o günkü 600 lirayı aldık, günümüze getirdik, bugünün rakamlarıyla 1.463
lira yapıyor.
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – 4 bakanı niye görevden
aldınız? Niye bir açıklama yapmadınız?
MEHMET MUŞ (Devamla) – Kendisi genel başkan, Sayın
Cumhurbaşkanımız da kürsüden kendisine hatırlattı “Hadi, yap.” diye. Bekliyoruz
o günden beri. İzmir’de yaptı mı? Yok. Aydın’da yaptı mı? Yok. Muğla’da yaptı
mı? Yok. Eskişehir’de yaptı mı? Yok. Hatay’da yaptı mı? Yok. Peki, nerede
yapacaksınız? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Asgari ücreti her yerde
uyguladık 1.500 olarak.
MEHMET MUŞ (Devamla) – Bakın, İSKİ hadisesi: Değerli
milletvekilleri, sanırım, Sayın Kılıçdaroğlu’na İSKİ’yle alakalı verilen bilgi
notunda bir yanlışlık var. Kendisinin açıkladığı istatistikler 1994 öncesi SHP
yönetimindeki İSKİ’ye ait, bize değil, o rakamlar bizim değil. Bakın,
İstanbul’da 15 milyon nüfus var. (CHP sıralarından gürültüler)
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Kadir Topbaş’ı niye
aldınız arkadaşlar?
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen sakin olalım.
MEHMET MUŞ (Devamla) – İSKİ’nin abone sayısı
yaklaşık 6,5 milyon. Suyu kesilenlerin yüzde 64’ü iki gün içerisinde suyunu
açtırıyor. Abonelik sözleşmesi için 180 TL ödeniyor.
AHMET KAYA (Trabzon) – Parsel parsel satanlara...
MEHMET MUŞ (Devamla) – Bu rakam dolana kadar da
herhangi bir kimsenin suyu kesilmiyor. 3 tane de fatura üst üste ödenmezse
kesiliyor ve arkadaşlar, rakam da şudur: Hiçbir dönemde toplam abone sayısının
binde 5’ini geçmemiştir. Yani öyle 400 bin gibi bir rakam doğru değildir.
Bakın, burada, değerli milletvekilleri… (CHP
sıralarından gürültüler)
Değerli milletvekilleri, malumunuz Fransa’da son
günlerde bazı gelişmeler oluyor. Genel sekreter yardımcıları Uğur Tunçay şu
paylaşımı yapıyor, şunu. Şunu yapıyor, şunu. Ne diyor biliyor musunuz? “Paris
sararırken Ankara yeşil kalamaz.” Bakın, orada esen rüzgârla yelkeninizi
dolduramazsınız; halka inmeniz lazım, halka. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Biz halka çıkıyoruz,
inmiyoruz. Halk aşağıda mı?
MEHMET MUŞ (Devamla) – “Sarı yelekliler” olarak
nitelendirilen kitle bir sokak hareketi başlatıyor. Orada polisin sert
müdahalesini gördünüz değil mi?
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Onun için mi Gezicileri
gözaltına alıyorsunuz?
MEHMET MUŞ (Devamla) – Bu arada bu olaylar
vesilesiyle, Türk polisine insan hakları dersleri vermeye çalışan AB’nin insan
hakları standartlarını da ayrıca görmüş olduk. Tabii, bunu elbette uzun uzadıya
burada anlatmayacağım.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) – Uyurken oradaki
çocuklarımızı katlettiniz.
MEHMET MUŞ (Devamla) – Şurada bunu ifade etmek
istiyorum. Bu sarı yeleklileri görünce, buradaki olayları görünce sanırım
CHP’nin bazı yöneticilerinde başka duygular depreşmeye başladı. Ama sakın
yeltenmeyin, ne devletimiz ne milletimiz size müsaade etmez. Uyarıyorum sizi!
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Yelekle değil, bilekle
hareket ediyoruz.
MEHMET MUŞ (Devamla) – “Demokrasi dersi verildi”
“Demokrasi elden gidiyor” “Türkiye’de demokrasi kalmadı” “AK PARTİ Türkiye’de
demokrasiyi yere indirdi.” Bakın, sadece küçük bir kronolojiyi sizinle
paylaşmak istiyorum.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Cezaevlerinde yer kalmadı
ya!
MEHMET MUŞ (Devamla) – Bakın, CHP’nin demokrasi
sicili; belli başlı olaylar: “Şartlar tamam olursa ihtilal meşrudur.” diyen
CHP. Parlamentoda söylüyor bunu.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) – “Kanlı mı, kansız mı?”
diyen kim?
MEHMET MUŞ (Devamla) – 27 Mayıs darbesinin tam
göbeğindedir CHP. 28 Şubat postmodern darbesine CHP destek vermiştir. 27 Nisan
muhtırasının verildiği gece CHP yöneticileri arka arkaya destek açıklamaları
yapmışlardır, hatırlayın.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Ergenokonun savcısı…
MEHMET MUŞ (Devamla) - Kaos çıkarmak için başlatılan
Gezi olaylarının baş rolünde yine CHP vardır. (CHP sıralarından gürültüler)
CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) – Allah sizi bildiği gibi
yapsın!
MEHMET MUŞ (Devamla) - 17-25 sonrası FETÖ’yle iş
birliği yapan, FETÖ’yü koruyup kollamaya çalışan yine CHP’dir. Kanalların nasıl
koruduğunu, makam odalarında nasıl ağırladığını iyi bilirler. (CHP sıralarından
gürültüler)
Devleti katliamcı gibi gösterip...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET MUŞ (Devamla) - PKK’yı masum göstermeye
çalışan akademisyenler bildirgesine imza atanları savunan yine CHP’dir.
BAŞKAN – Evet, toparlayın Sayın Muş.
MEHMET MUŞ (Devamla) - PKK’nın yayın organı Özgür
Gündeme sahip çıkan yine CHP’dir. Bakın, manşetleri bunlar. Ayaklanma
manşetleri atıyor, ayaklanma. Kime karşı? Devlete karşı. Buna sahip çıkan kim?
CHP. (CHP sıralarından gürültüler)
15 Temmuz darbe girişimine “tiyatro” diyen CHP
temsilcileridir arkadaşlar, biz değiliz.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Geç onları, geç. Karın
doyurmuyor. Gübreye gel, gübreye.
MEHMET MUŞ (Devamla) - Hatta bir CHP milletvekili
250 vatandaşımızı “devlet öldürdü” diyecek kadar ileri gitmiştir.
Şimdi, tabii, bunları hatırlatınca arkadaşlar
rahatsız oluyorlar. Arkadaşlar, bunlar sizin söyledikleriniz ve yaptıklarınız.
Ben yorum katmadım bunlara.
Bakın, bir de Sayın Kılıçdaroğlu’nun çok iyi seçim
tahminleri vardır.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – EYT’lileri anlat,
taşeronu anlat…
MEHMET MUŞ (Devamla) - CHP’nin seçim tahminlerini
açıklıyorum: Bakın, ben bunlara “hayaller ve gerçekler” diyorum. 2011 seçimleri
öncesinde Genel Başkan Sayın Kılıçdaroğlu ne diyor?
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Geç onları, geç!
MEHMET MUŞ (Devamla) - “Genel Başkan olduğum zaman
kendime hedef koymuştum. Hedefimiz yüzde 40.” Ne aldılar sayın milletvekilleri?
Yüzde 25,98.
2014 Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi Sayın
Kılıçdaroğlu’nun hedefi “En az yüzde 60 bekliyoruz.” Gerçek, yüzde 38. (CHP
sıralarından gürültüler)
7 Haziran 2015 seçimleri öncesi Sayın Genel Başkan
aynen şöyle diyor: “Oyum düşerse illa ben koltuğumda kalacağım diye bir
düşüncem yok.” CHP’nin aldığı oy yüzde 24,82.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Seçimleri anlatma sen,
bırak onları. Yokluğu, yoksulluğu anlat.
MEHMET MUŞ (Devamla) - 1 Kasım 2015 seçimleri öncesi
Sayın Genel Başkan şöyle diyor: “Yüzde 35 hedefimiz; onu tutturacağız,
aşabiliriz de. Eğer CHP’nin oyu düşerse biz bu işi beceremedik deriz.” CHP’nin
oyu yüzde 25,3.
16 Nisan referandumu, “Kesin ‘hayır’ çıkacak.”
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sana ne, sana ne!
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Bütçe rakamları bunlar mı,
bütçe rakamları?
MEHMET MUŞ (Devamla) – Sonuç: “Evet” çıktı. 2018
seçim sonuçlarıyla ilgili tahmini. Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Genel Başkan diyor
ki: “Hedefimiz en az yüzde 60, 51 filan değil, yüzde 60. Ben yüzde 60 diyorum
ama siz yüzde 70 de diyebilirsiniz, belki yüzde 70 de çıkar.”
VELİ AĞBABA (Malatya) – Çalmasaydınız olacaktı,
çalmasaydınız.
MEHMET MUŞ (Devamla) – CHP: Yüzde 22. Peki,
Kılıçdaroğlu bu seçim tahminleri tutmayınca ne yapıyor?
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sana ne, sana ne!
GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli) – Ahmet Davutoğlu
nerede?
ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) – Sen Davutoğlu’na ne
yaptığınızı anlatsana? Davutoğlu nerede?
MEHMET MUŞ (Devamla) – Ya mühürsüz oy kullanıldı
bahanesine sığınıyor ya halkı suçluyor ya da yüzde 20 küsurların yüzde 50’lerden
büyük olduğunu anlatma çabasına giriyor. Şimdi, 2019’la alakalı da tahminlerini
merakla bekliyorum.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Davutoğlu’na sorun.
MEHMET MUŞ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhur İttifakı 15 Temmuzda milletimizin ortaya koyduğu ruhun
tezahürüdür. Bu ittifakın özünde vatan ve millet sevgisi vardır.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Korku var, korku!
MEHMET MUŞ (Devamla) – İnşallah bu ittifak güçlü bir
şekilde yoluna devam edecektir. Bugün başarıyla tatbik ettiğimiz Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemi…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Maşallah, Allah esirgesin.
MEHMET MUŞ (Devamla) – …Cumhur İttifakı’nın ülkemize
kazandırdığı büyük bir…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Başkanım, biraz daha süre
verin.
MEHMET MUŞ (Devamla) – Varsın birileri dolar kuru
yükselince elini ovuşturarak “Yaşasın.” diye alçakça sevinsin, hatta 10 lira
olacak ve ülke batacak hayalleri kursun.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Asgari ücreti 2.200
yapıyor musunuz belediyelerinizde, onu söyle?
MEHMET MUŞ (Devamla) – Varsın birileri ucuz siyasi
hesaplarla terör destekçileriyle iş birliği yapsın, varsın birileri terör
örgütü operasyonlarından, yerli teknolojilerden, İHA'lardan, SİHA’lardan
rahatsız olsun; biz Türkiye’yi büyütmeye, korumaya, kollamaya devam edeceğiz.
(AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyoruz.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Cengiz gibileri büyütüyorsun,
Cengiz gibileri!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, tüm bu
sataşmalara ve hakaretlere cevap vermek için İç Tüzük 69’a göre yirmi dakika
süre istiyorum efendim.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Süreyi de belirliyorsun,
aferin!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Takdir Başkanın.
FATMA KURTULAN (Mersin) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sataşmadan değil mi? (Gülüşmeler)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, sataşmadan.
BAŞKAN - Süreyi benden iyi biliyorsun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Devamını siz takdir edersiniz.
BAŞKAN - Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili
Mehmet Muş’un 10 sıra sayılı 2019 Yılı Bütçe Kanun Teklifi ile 11 sıra sayılı
2017 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına ve Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, önce, şu
Almanya’daki fotoğraf meselesinden başlayalım.
Sayın Mehmet Muş, bahsettiğiniz kişi Sevim Dağdelen.
Elimde bir haber var: “Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkan
Vekili AK PARTİ Bursa Milletvekili Cemalettin Kani Torun, AK PARTİ İstanbul
Milletvekili Haydar Ali Yıldız, MHP Antalya Milletvekili Mehmet Günal, CHP
İzmir Milletvekili Oğuz Kaan Salıcı ve AK PARTİ Hatay Milletvekili Fevzi
Şanverdi beraberindeki uzmanlarla birlikte Federal Meclis Dış İlişkiler
Komisyonu Başkanı Norbert Röttgen, üyeler Marilusie Beck, Nils Annen ve Sevim
Dağdelen’le görüştüler.” Fotoğraf mı? Al sana fotoğraf. (CHP sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Seni haklı yapmaz ki.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Bakın, Sevim Dağdelen
oturuyor, karşıda sizin partinizden 3 milletvekili. Hesap soracaksan bu
fotoğrafın hesabını sor. Ama bir terör örgütüne destek verenle fotoğraf
çektirmeyi konuşuyorsan ve soracaksan, El Kaide’nin kurucusu Hikmetyar’la
çektirilen bu fotoğrafın hesabını sor. (CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Yazıklar olsun sana,
yazıklar olsun!
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Yok ama yok, o değil ama her
kötülüğün başı Trump! Darbe yaptı, orada planladı, doları 7 liraya çıkardı!
PYD’yi destekliyor, PKK’yı destekliyor, bütün Türkiye düşmanlarına kol kucak
geriyor. Şu fotoğrafla övünüyorsunuz ya, şu fotoğraf. (CHP sıralarından
alkışlar) Aman, aman, aman! Anadolu Ajansı gururla sunar! “Sayın
Cumhurbaşkanımız Donald Trump’la kahvaltı etti.” Hadi ya! Ne yapacağız? Bir
fotoğrafın hesabını soracaksa beyefendi, keşke bu fotoğrafın hesabını sorsaydı
FETÖ’yle. (CHP sıralarından alkışlar) Bunların 11’i de milletvekiliniz, 6’sını
bir daha milletvekili yaptınız utanmadan, sıkılmadan.
Şimdi, şunu söyleyelim: Birincisi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın lütfen.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkanım, Man Adası meselesine gelince, Man
Adası’nda 3 kere tazminat çıktı, çıkan tazminatların üçünün de heyeti değişti,
son tazminatı veren mahkemenin heyeti bir gün önce değişti. Majestelerinin
yargısı majestelerinin pisliğini örtüyor. (CHP sıralarından alkışlar)
İZBAN konusunda yüzde 50 Devlet Demiryolları
ortaklığını Başkanımız vücut diliyle tasdik ediyor. Sorumluluk Devlet
Demiryollarında ama bir şeyi daha biliyoruz. Diyorsun ya “Grev yapmak
özgürlüktür.” Bir gece buraya getirip havayolları iş kolunda grevi kaldırdınız,
316 tane emekçi hostes fiilî direniş hakkını kullandı; ekmekleriyle oynadınız,
ekmekleriyle; hepsini işten attınız. (CHP sıralarından alkışlar)
Son sözüm, Sayın Başkan, bahsedilen ve sonra da
silinen “tweet” bir buçuk ay öncesine kadar Genel Sekreter Yardımcımıza aitti.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz yelekle değil, yürekle siyaset yapıyoruz.
(CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
FATMA KURTULAN (Mersin) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
FATMA KURTULAN (Mersin) – Ben de sataşmadan söz
istiyorum Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)
Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.
4.- Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, İstanbul
Milletvekili Mehmet Muş’un 10 sıra sayılı 2019 Yılı Bütçe Kanun Teklifi ile 11
sıra sayılı 2017 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerinde AK PARTİ
Grubu adına yaptığı konuşmasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
FATMA KURTULAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Doğrusu, hepimiz biliriz, mahalleyi birbirine
katanlar olur, köyleri birbirine katan olur; demek ki Meclisi birbirine
katanlar da varmış. Mecliste neredeyse kafalar kırılıyordu. Bir grup başkan
vekili sükûneti, Meclisin itibarını koruması gerekirken Meclisi ne hâle
getirdi, onu da kutlamak lazım! AKP’ye yakışan da budur.
Yine, AKP’ye yakışan bir şey daha oldu burada,
Demirtaş ceza almasına rağmen hâlâ içlerindeki kin, öfke giderilmemiş; bunu çok
açık gördük. Biz bunu Cumhurbaşkanının şahsında zannederdik ama oysaki tüm
AKP’lilerin içerisinden Demirtaş öfkesi gitmiyor. Şunu bilin ki arkadaşlar:
Demirtaş direnmeye devam edecek, bu size dert olsun, Demirtaş diz çökmeyecek.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – PKK’nın
yaptıklarından bahsedin.
FATMA KURTULAN (Devamla) – Onu bırak sen.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Kadınlara
yaptıklarından, küçücük kızlara yaptıklarından cesaretiniz varsa bahsedin.
FATMA KURTULAN (Devamla) – Sen onu bırak, o hikâyeyi
bırakın, hikâyeyi bırakın.
Demirtaş direnmeye devam edecek. Demirtaş, 7
Haziranda başınıza ne getirdiyse bizler 31 Martta aynısını başınıza
getireceğiz, bunu unutmayın. (HDP sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – 1 Nisanda buradayız, 1
Nisanda.
FATMA KURTULAN (Devamla) – Demirtaş’ın yargılanması,
şu dedi, bu dedi değildir, tümüyle sizin iç siyasi ihtiyaçlarınızdan dolayı
Demirtaş ceza aldı ve bunu tüm dünya kamuoyunun gözünde Cumhurbaşkanı da zaten
ilan etti.
“Demokratik özerklik” dediniz, “hendek” dediniz; şunu
da unutmayın ki: Bir gün gelecek, o hendek sürecinde yaptıklarınız karşısında
yargılanacaksınız, bunu unutmayın. (HDP sıralarından alkışlar)
OYA ERONAT (Diyarbakır) – Hadi ya! Hadi ya!
HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) – Asıl siz
yargılanacaksınız.
FATMA KURTULAN (Devamla) – Bunu da hiç unutmayın,
“hendek” deyip suçunuzu gizlemeye çalışmayın. İnsanları diri diri öldürmek,
cenazeleri bir hafta sokakta bırakmak, buzdolabında saklanmasına neden olmaktan
yargılanacaksınız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OYA ERONAT (Diyarbakır) – Yuh olsun be! Yuh olsun
sana!
FATMA KURTULAN (Devamla) – Yargılanacaksınız, bunu
da unutmayın.
OYA ERONAT (Diyarbakır) – Rezil kadın, yuh olsun
sana!
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – İnsanlar ölüyor, insanlar.
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın lütfen.
FATMA KURTULAN (Devamla) – İkinci bir şey: Pervin
Buldan, siyasi kimliğinin yanı sıra eşini kaybettiği gün çocuğunu dünyaya
getiren bir kadın olarak hâlâ “Barış… Barış… Barış…” diyorsa bunu minnetle
karşılıyoruz biz.
OYA ERONAT (Diyarbakır) – Hadi canım, geç oradan!
Neyin barışı?
FATMA KURTULAN (Devamla) – Bunu takdir ediyoruz.
OYA ERONAT (Diyarbakır) – Et sen et.
FATMA KURTULAN (Devamla) – Pervin Buldan’ın bilinç
altında yatan barıştır, demokrasidir, adalettir.
OYA ERONAT (Diyarbakır) – Tabii tabii!
FATMA KURTULAN (Devamla) – Bu da tüm HDP’nin
düşüncesidir; HDP size rağmen, Pervin Buldan da size rağmen “barış” demeye
devam edecektir. (HDP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bilmesek inanacağız ya!
FATMA KURTULAN (Devamla) – Konuşmayın yerinizden.
Bir başka şey daha söyleyeyim arkadaşlar, Afrin’e
ilişkin. Afrin’e, vatan toprağını savunmaya gittiğinizi söylüyorsunuz. Afrin
sizin vatan toprağınız değil Sayın Muş, karıştırıyorsunuz, sizin hafızanız
karışmış, beyniniz karışmış. Afrin sizin değil arkadaşlar, akıllı olun, akıllı,
Afrin sizin değil, başka bir ülkenin toprağıdır orası. Orayı gidip
gasbetmişsiniz, orayı işgal etmişsiniz… (HDP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FATMA KURTULAN (Devamla) – …orayı gidip IŞİD’e
teslim etmişsiniz, ora şahsında IŞİD’e nefes aldırdınız, bunu da kabul edin.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – PYD’ye mi bırakacağız?
FATMA KURTULAN (Devamla) – Sarı yeleklilere gelince…
OYA ERONAT (Diyarbakır) – Otur, otur, yeter, tamam.
BAŞKAN – Lütfen, teşekkür edin.
FATMA KURTULAN (Devamla) – Bir dakika…
OYA ERONAT (Diyarbakır) – Tamam, otur, bu kadar,
tamam.
BAŞKAN – Herkese aynı uygulamayı yaptım.
FATMA KURTULAN (Devamla) – Tamam.
Sarı yeleklileri, Fransa’yı örnek gösteriyorsunuz…
Sayın Başkan, bir dakika…
BAŞKAN – Aynı uygulamayı yaptım. Lütfen…
FATMA KURTULAN (Devamla) – Aynı uygulama değil.
BAŞKAN – İlave süre verdim.
FATMA KURTULAN (Devamla) – Arkadaşlar, şunu
söyleyeyim: Siz de Fransa’yı örnek gösteriyorsunuz. Bari onu örnek alın, o
plastik mermi atıyor. Kemal Korkut gerçek mermiyle öldürüldü. Berkin nasıl
öldürüldü, İsmail Korkmaz nasıl öldürüldü? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Evet, Sayın Hatip, lütfen yerinize geçer
misiniz.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Kobani olaylarında 55 kişi
nasıl öldürüldü?
OYA ERONAT (Diyarbakır) – Nasıl…
FATMA KURTULAN (Mersin) – Sen de bana oradan hep laf
söyleme, tamam mı?
OYA ERONAT (Diyarbakır) – Ne diyorsun, ne diyorsun?
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hatip, lütfen
yerinize. (HDP sıralarından alkışlar)
FATMA KURTULAN (Mersin) – Demirtaş rüyalarınıza
girmeye devam edecek.
OYA ERONAT (Diyarbakır) – Ne dedi bu Sayın Başkan?
Ne dedin sen, bir söylesene! (HDP sıralarından “Otur yerine.” sesleri) İyi
misiniz? İyi misin? Kafası gitmiş ya.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, müsaade
ederseniz, Sayın Mehmet Muş’un ilk konuşmasından kaynaklanan sataşmadan dolayı
69’a göre söz istiyorum. O tur geçmeden Sayın Muş’a…
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, acayip
hareketler yapıyor, böyle bir şey olabilir mi ya? Bu milletvekili mi, nedir?
OYA ERONAT (Diyarbakır) – Ne diyorsun?
BAŞKAN – Anlamıyorum, bir dakika… Kim o?
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – El hareketleri
yapıyor. Böyle bir şey olabilir mi?
OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sen ne diyorsun?
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, burada benim
yaptığım siyasi eleştirilere şahsım da hedef alınarak bazı açıklamalarda
bulunuldu. Bu, İç Tüzük 69’a göre açık bir sataşmadır. Söz talep ediyorum Sayın
Başkan.
FATMA KURTULAN (Mersin) – Sen ne konuşuyorsun orada
kadın? Sen ne diyorsun hep?
OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sen ne diyorsun, ben anlamıyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, ondan önce
Sayın Mehmet Muş’un ilk konuşmasından kaynaklı sataşmadan dolayı söz
istemiştim. Daha sonra hatiplerin konuşmasına dair…
FATMA KURTULAN (Mersin) – Ben sana diyorum ki bir
daha HDP’lilere sataşma diyorum. Konuşma! HDP’liler çıktığında sataşmayacaksın
diyorum.
OYA ERONAT (Diyarbakır) – Allah Allah, sana ne?
Sataşırım, sataşacağım da.
BAŞKAN – Evet, önce Sayın Lütfü Türkkan, İYİ PARTİ
Grup Başkan Vekiline söz vereyim, daha sonra size söz vereceğim. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
FATMA KURTULAN (Mersin) – Sataşamazsın sen, senlik
bir şey yok ortada.
OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sataşıyorum, hadi bakalım,
yap yapacağını, sataşıyorum.
BAŞKAN – Arkadaşlar, karşılıklı konuşmayalım lütfen.
OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sataşıyorum.
FATMA KURTULAN (Mersin) – Cami avlusuna biz çocuğun
taziyesine senden önce gittik, sen yetişmemiştin bile. Altı yıldır o çocuğu
görmüş müydün sen?
BAŞKAN – Evet, buyurun.
5.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, İstanbul Milletvekili
Mehmet Muş’un 10 sıra sayılı 2019 Yılı Bütçe Kanun Teklifi ile 11 sıra sayılı
2017 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşmasında İYİ PARTİ’ye sataşması nedeniyle konuşması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Evet, müsaade ederseniz,
aranızdaki bu kayıkçı kavgasının bitmesini istiyorum. Müsaade eder misiniz?
FATMA KURTULAN (Mersin) – Çocuğun hesabını gelip
bize soruyor bir de.
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen konuşmacıyı dinleyelim.
Buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Ben Sayın Mehmet Muş’un
iktisatçı kimliğiyle çıktığında bütçeye dair bizim gözümüzden kaçan, belki de
farkına varamadığımız, bütçede konuşulması gereken konulardan bahsedeceğini
düşünürken Sayın Mehmet Muş iftira dolu cümleleri ardı ardına sıraladı. Baktı,
gelen alkışlar da çok fazla, oradan devam ederek Sayın Meral Akşener’e kadar
geldi.
Sayın Meral Akşener yirmi beş yıldır Türkiye’de
ayakta kalabilen tek kadın siyasetçi.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Diğerleri oturuyor mu?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Yirmi beş yıldır ayakta
kalabilen tek kadın siyasetçi. Geçmişi belli, atası belli, dedesi belli, PKK’ya
karşı tavrı da belli, duruşu da belli.
Bakın, ben size bir şeyler okuyacağım şimdi:
“Öcalan’ın olayları okuma kabiliyeti ve tecrübesi var, mesajları sürecin
geleceğini düşünen bir hassasiyeti yansıtıyor.” Meral Akşener konuştu bunu(!)
Değil tabii, Yalçın Akdoğan. “Öcalan’ın durduğu yer Türkiye’nin demokratikleşme
sürecine katkı sağlayan bir yer, İmralı’da çok anlamlı, çok değerli şeyler
söylüyor.” Bunu da üç dönem milletvekilliğinizi yapan Mehmet Metiner söylüyor.
“Öcalan dünyanın geleceğini iyi okuyup Kürtlerin, PKK’nın önüne yeni hedef
koymuştur. Şartların iyileştirilmesi talepleri var. Bu talepler normaldir,
meşrudur.” Yasin Aktay söylüyor, sizin milletvekiliniz. Bülent Arınç: “Dağa
çıkışlar eskiye oranla daha nitelikli hâl aldı.” Dağa çıkışın nitelikli hâlini
anlayamıyorum, onu siz izah edeceksiniz. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Google’dan mı buldunuz?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Beşir Atalay: “Abdullah
Öcalan Kürtlerin lideridir.” Bunu da Beşir Atalay, o çözülme sürecinin mimarı…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bu yalanlandı Sayın
Başkan, yalanlandı.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Sadullah Ergin: “Öcalan
bölgenin ve Türkiye’nin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Müsaade ederseniz
toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Toparlayın.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – …reel politiğini daha
sağlıklı değerlendiriyor.”
Bütün bunlardan sonra size bir resim göstereceğim,
bir de haber. Sayın Ravza Kavakcı Kan kendi Twitter hesabından paylaşıyor: “AK
PARTİ Genel Merkez heyetimizle gerçekleştirdiğimiz Almanya temasları kapsamında
Alman Federal Konseyi “Bundesrat”ı ziyaret ettik ve ayrıca federal sistem
hakkında bilgi alışverişinde bulunduk.” Bana izah edersiniz umarım geldikten
sonra, bunu söyleyeyim.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Yok öyle bir şey çünkü
Almanlar bile ona şaşırmışlar.
ŞAHİN TİN (Denizli) – Hikâye bunlar.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Peki, bu hikâye.
Democratic Progress Institute (DPI) ziyaretini
eleştirmiş, “DPI PKK’nın İngiltere temsilciliği olarak biliniyor.” demişler.
Kim ziyaret etti PKK’nın İngiltere temsilciliği olarak bilinen bu kuruluşu?
Okuyorum: Sayın Taner Yıldız, Sayın Mehdi Eker ve Efkan Ala. Bunları da geçtik,
biraz evvel gördüm ama kendisi buradadır sanırım. Şu resmi hatırlıyor musunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Meral Akşener, Lütfü
Türkkan, Yavuz Ağıralioğlu; çözülme süreci, beraber gittik. O hendekleri kazıp
Mehmetçikleri o hendeklere gömdüğünüz sürecin devamında çekilen bir resim.
Allah işinizi gücünüzü rast getirsin, doğru işlerle uğraşın, doğru kişilerle
uğraşın. (İYİ PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) PKK’yla yaptığınız
bu çözüm süreci devamında…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – En büyük mücadeleyi biz
yapıyoruz, en büyük mücadeleyi biz yapıyoruz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Ben burada HDP Grubuna
söyledim, sizlerle işleri yok, sizler marabalık yapıyorsunuz; ağalarınızla
görüşüyorlar, onların ağaları yurt dışında, siz onlarla iş birliği
hâlindesiniz. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
FATMA KURTULAN (Mersin) – Ayıp be! Lütfü Bey,
ayıptır ya!
BAŞKAN - Mehmet Bey, yeni bir sataşmaya mahal
vermeden…
Buyurun Sayın Muş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasında Adalet ve Kalkınma Partisi
ile şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; burada tartışmayı uzatacak değiliz, herkes konuşmasını yaptı.
Milletimiz bunu en iyi şekilde değerlendirecektir, kendi terazisinde
tartacaktır.
Bakın, bir tanesi bir komisyon fotoğrafı. Şimdi,
buradan bizim Dışişleri Komisyonu muhtemelen gitmiş, Almanya Dışişleri
Komisyonuyla görüşüyor; bu doğru da toplantıyı organize eden biz değiliz. (CHP
ve İYİ PARTİ sıralarından gürültüler)
VELİ AĞBABA (Malatya) – Çevir kazı yanmasın Muş!
MEHMET MUŞ (Devamla) – Bir diğerinde siz organize
ediyorsunuz ve orada davet edilenler Türkiye karşıtı parlamenterler.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Çevir!
MEHMET MUŞ (Devamla) – Sizin organize ettiğiniz bir
toplantı, özel bir toplantı bu ve ikinci bir toplantıda kameralar dışarı
çıkartılıyor.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Çevir, çevir!
MEHMET MUŞ (Devamla) – Basın dışarı çıkartılıyor.
Neden basın dışarı çıkartılıyor, ne konuşuldu o toplantılarda? Bunu açıklamanız
lazım.
İkincisi, her gördükleri sakallıyı DAEŞ’çi
sanıyorlar, her gördüklerini.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – El Kaideci o, El Kaideci.
MEHMET MUŞ (Devamla) – Bahsettikleri Hikmetyar,
Afganistan savaşı sırasında ülkesi için savaşan, o dönemde Türkiye’nin de
desteklediği birisi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – IŞİD’in ağababası.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – IŞİD’in ağababası.
MEHMET MUŞ (Devamla) – O dönemde IŞİD diye bir
varlık da yok ortada. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hani derler ya “Her
gördüğün sakallıyı deden sanma.” diye, siz de her gördüğünüz sakallıyı DAEŞ’çi
sandığınız için böyle yorumlar yapıyorsunuz.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Hikmetyar El-Kaide’nin
kurucusu Beyefendi.
MEHMET MUŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bir
diğer konu da şudur: Bakın, fotoğraf paylaşmak çok kolay ama bir şeye vurgu
yapıyorum, bakın…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Fetullah’ın önünde niye baş
bağladın ona gel? Niye resim çektirdin Fetullah’ın önünde?
MEHMET MUŞ (Devamla) – …şimdi rahmeti Rahman’a
kavuştuğu için, rahmeti Rahman’a kavuştuğu için bir şey söylemek istemiyorum,
geçmişte Genel Başkanlarının da fotoğrafı var, gerek yok, bunları söylemenin
bir manası yok şimdi.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Niye baş bağladın orası
mescit mi? O şıh mı? Fetullah’ın karşısında niye hazır ola geçtin onu söyle?
MEHMET MUŞ (Devamla) – Fakat 17-25 Aralık sonrası
devlet ve siyasi partiler, burada bir kısmı mücadele ediyorken FETÖ’yle, onun
temsilcileriyle, kanalları kapatılmasın diye orada mücadele eden kimdi?
VELİ AĞBABA (Malatya) – Fetullah’ın karşısında niye
hazır ola geçtin? Niye başını bağladın? Orası mescit mi, o şıh mı? Söylesene!
MEHMET MUŞ (Devamla) – Cumhuriyet Halk Partisi. Ya
arkadaş, bak bu devlet mücadele ediyor, burada bir operasyon yapılmış.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Fetullah’ın karşısında niye
başını bağladın? Niye hazır ola geçtin? Niye fotoğraf verdin? Bir de CHP’linin
fotoğrafını bul!
MEHMET MUŞ (Devamla) – Bakın, Bank Asyanın önünde
bunlar, Bugün gazetesinin önünde bunlar ve makamının…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET MUŞ (Devamla) – Bakın, arkadaşlar, Zaman
gazetesinde 17-25 Aralıktan sonra makam odasında karşılıyorlar.
BAŞKAN – Sözlerinizi toparlayın Sayın Muş.
MEHMET MUŞ (Devamla) –Bu fotoğrafların sayısını
artırabilirsiniz. Aslolan ne yaptığınızdır değerli arkadaşlar.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Niye başını bağladın! Niye
hazır ola geçtiniz! Niye “Fetullah Hoca Efendi Hazretleri” dediniz?
MEHMET MUŞ (Devamla) – Bir diğeri de, Sayın Başkan,
bakın, bu tartışmayı uzatacak değilim.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Uzat uzat! Fetullah’la kim
iş birliği yaptıysa hodri meydan! Gel araştıralım, nerede FETÖ var, gel!
MEHMET MUŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, rahat ol,
ben buradan bir uyarıda bulunmak istiyorum dedim ve Sayın Genel Başkanın
yaptığı bir konuşmaya atıf yaptım, bakın böyle bir ifade kullanıyor, bunu
eleştirdim. Arkadaşlar, bundan rahatsız olmayacaksınız. Böyle bir ifade var ortada
ve ben de bir siyasetçi olarak bunu eleştirebilirim, eleştirmek benim en doğal
hakkımdır.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) – FETÖ’yle kimin iş birliği
varsa, hangi siyasi partide FETÖ varsa gel araştıralım, hodri meydan!
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Siyasi ayak nerede siyasi
ayak?
AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bilgen.
AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, Sayın Türkkan
konuşmasında grubumuzu işaret ederek “maraba, ağababaları” gibi ifadelerle
sataşmada bulunmuştur.
Söz istiyorum.
BAŞKAN – Arkadaşlar, bu işin sonunu bulamayız yani
lütfen…
AYHAN BİLGEN (Kars) – Tekrar sataşmaya meydan
vermeyeceğim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun.
AYHAN BİLGEN (Kars) – Yeni bir sataşmaya fırsat vermeyeceğim.
FATMA KURTULAN (Mersin) – Ona söyleyin, ona.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Hakaret etmesinler o
zaman.
BAŞKAN – Sataşmaya mahal vermeyelim lütfen.
7.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasında HDP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, biz prensip
olarak zaten muhalefet partileriyle ilgili bir polemikten yana değiliz ama
barışla ilgili çok kısa bir şey aktaracağım sadece.
Mevlâna’ya birisi gelir, der ki: “Şems geldi.” O da
bu müjde üzerine çıkarır, hırkasını verir. Döner, derler ki: “Ya, bu bir
yalancıdır, ne diye hırkanı verdin?” Der ki: “Ben barışı müjdeleyenin yalanına
hırkamı veriyorum ama barışın gerçeğine boynumu, başımı vermeye hazırım.” (HDP
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, biz barışı partilerüstü bir şey
olarak görüyoruz, siyasi çıkarlar üstü bir şey görüyoruz ama belli ki bütün bu
tartışmaların bütçeden çıkıp buraya gelmesinin sebebi, bir parti grubunun
geçmişle ilgili pişmanlık duygularını yüksek sesle diğer gruplara saldırarak
gidermeye çalışmasıdır.
Değerli arkadaşlar, istiğfar düşük ses tonuyla
yapılır; bağırarak çağırarak tövbe edilmez. Siz KCK’yle ilişkilerde pişmanlık
taşıyor olabilirsiniz ya da FETÖ’yle ilgili ilişkilerde pişmanlık taşıyor
olabilirsiniz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Oo ağır geldi bu, ağır.
AYHAN BİLGEN (Devamla) – Geçmişte Ergenekon
davasıyla ilgili defaatle eleştiri yaptık, dedik ki: Bakın, kurunun yanında
yaş, her şey yanıyor, insanlar haksız yere yargılanıyor. Dediniz ki: “Siz
Ergenekon’u mu savunuyorsunuz?” Şimdi “Ergenekon” diye bir örgüt olmadığı
deklare edildi.
Yaptıklarınızdan, yanlışlarınızdan pişmanlık
duyuyorsanız lütfen daha düşük ses tonuyla ve bir öz eleştiri diliyle yapın,
başkasını eleştirmeyin. Onun için de bu süreçte bırakın bu polemikleri de
gerçekten ülkenin içerisinde bulunduğu bu felakete, bu tehlikeye, ülkenin
içerisine, önüne gelip dayanan kriz ve uçuruma birlikte çare arayalım.
Bu polemikler, belki, evet, bir alkış vesilesi olabilir
ama ülkeye, hiç kimseye, aslında hiçbir partiye de fayda sağlamaz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum, sağ olun. (HDP
sıralarından alkışlar)
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Sayın Başkanım…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Hayrola? Buyur.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Mehmet Muş konuşması
sırasında bıraktığı yerden devam ederek Sayın Genel Başkanımıza ve grubumuza
çok ağır ithamlarda bulundu. Yeni bir sataşmaya mahal vermeden, müsaadenizle
bir bilgi vererek kürsüden 69’a göre cevap hakkımı kullanmak istiyorum.
BAŞKAN – Yerinden söylesen olmaz mı?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yok, oradan olsun efendim.
Hakkaniyete…
BAŞKAN – E, hadi gel. (CHP sıralarından alkışlar)
8.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili
Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisi
Genel Başkanına ve CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biliyorsunuz, önce sataşmadan söz alıyoruz, söylediklerine
cevabı veriyoruz. Bu cevaptan sonra, bir hazmetme kapasitesindeki düşüklükten
sonra çıkıp birtakım şeyleri çarpıtmaya çalışıyorlar.
Şimdi, diyor ki: “Her gördüğün sakallıyı deden
sanma.” Allah göstermesin, bu adamı dedeme benzetmem. Şeytani değil, rahmani
bir sakalı vardı benim dedemin.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Çok ayıp, çok ayıp.
OSMAN NURİ GÜLAÇAR (Van) – İftira atıyorsun, iftira.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Ama sen kime benzetiyorsun da
bu kadar sempati besliyorsun, o tartışılır.
OSMAN NURİ GÜLAÇAR (Van) – Arkadaşım, iftira
atıyorsun, iftira. El Kaide değil o.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Ha, iftira ya, buna kim karar
verecek? Bütün dünya “Kararı kim verecek?” diye bekler. Acaba iftira mı?
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Bu El Kaide değil ki.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Birleşmiş Milletlerin
Güvenlik Konseyi 2013 yılında aldığı kararla…
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Kim olduğunu biliyor musun
onun?
OSMAN NURİ GÜLAÇAR (Van) – Kesinlikle iftira, yalan.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – …Hikmetyar’ı teröristler listesine
koydu ve ilan etti. (CHP sıralarından alkışlar)
OSMAN NURİ GÜLAÇAR (Van) – Yalan, yalan.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Kim olduğunu biliyor
musun?
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Bir dakika, yalan ya…
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Ben Haydar gibi yapıyorum.
Kim olduğunu biliyor musun? Seni konuşturmak istemiyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Otur, otur.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Kim olduğunu biliyor
musun?
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Arkadaşlar, hani Hikmetyar’ın
teröristliği yalan ya…
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Kim olduğunu biliyor
musun?
BAŞKAN – Sayın Demirbağ…
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – …Birleşmiş Milletler yalan
atıyor ya…
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Kim olduğunu biliyor
musun? İftira atma, iftira atma.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – …Hikmetyar’ın mal varlığına
Türkiye Cumhuriyeti devleti bu Birleşmiş Milletler kararını dayanak tutarak el
koydu. Altında Tayyip Erdoğan imzası var.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Konuşturmayacağım. Senin yaptığını
yapıyorum.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Devam et, devam et.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Tasvip etmiyorum ama senin
yaptığını yapıyorum.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Devam et, devam et.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Sen konuşturmadın, ben de
konuşturmayacağım.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Bak, bak, dinle, dinle. Eğer
haklıysan özür dileyeceksin.
BAŞKAN – Zülfü Bey…
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Sen konuşturmadın, ben de
konuşturmayacağım.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Keşke benim gibi yapabilsen.
Keşke benim kadar çapın, kapasiten olsa.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Konuşturma, hadi bakalım
konuşturma.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Ben de konuşturmayacağım.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Hadi. Tekrar konuşacağım.
BAŞKAN – Zülfü Bey, lütfen.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Bunun biliyorsun nereye
gideceğini. Oturacaksın.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Ben de konuşturmayacağım.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Lütfen sakin olun.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Oturacaksın.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Ben de konuşturmayacağım.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Oturacaksın.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Ben de konuşturmayacağım.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Oturacaksın. (Gürültüler)
Sayın Başkan, Hikmetyar…
BAŞKAN – Toparlayalım lütfen.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Evet, bakın,
kendi yaptığınızın bir kısmı yapılınca duramıyorsunuz. O zaman dinlemek lazım
dinlemek.
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayın.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Sayın Başkan, Sayın Grup
Başkan Vekili; arkadaşlar, beyefendiler başlarına ne geleceğini biliyor, ondan
korkuyor.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Alakası yok,
alakası yok.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Yeterince tanımıyorsun.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Bakın, bu iftira ya,
Birleşmiş Milletler 2015’te bunu teröristler listesine koymuş ya Tayyip
Erdoğan’ın ve bütün bakanların imzasıyla Türkiye bu adamın mal varlığına el
koydu, küresel terörist olduğu için. (CHP sıralarından alkışlar)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Yeterince tanımıyorsun.
İftira atma! İftira atma!
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Arkadaşlar, adama Birleşmiş
Milletler “terörist” demiş…
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – İftira atma.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – …Cumhurbaşkanı “terörist”
demiş…
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – İftira atma.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) –…bütün bakanlar “terörist”
demiş…
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Birleşmiş Milletler onu
terörist listesinden çıkardı.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Beyefendi “Yalan, yalan” diye
yırtınıyor. Neden? Herhâlde dedesine benzetti, dedesine. (CHP sıralarından
alkışlar)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Birleşmiş Milletler
listeden çıkardı onu sonra.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Sayın Başkan, Adalet ve
Kalkınma Partisinin iftira ve sataşmalarına belgelerle, uluslararası belgelerle
cevap ve ders vermeye devam edeceğiz.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, sadece
kayıtlara girmesi için…
BAŞKAN – Evet, buyurun.
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, bakın,
Hikmetyar, Birleşmiş Milletler bir dönem terör listesine almış, şu an, 30 Nisan
2017’de terör listesinden çıkartmış, beraber hareket ettiği…
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Duyulmuyor,
kürsüden…
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, bu açıklamaya
müsaade ederseniz.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – İYİ PARTİ Grup Başkan Vekili Sayın
Ağıralioğlu, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu’nun, AK PARTİ
grup başkan vekillerinin konuşurken kendi siyasi vizyonlarının hilafına
davrananları terörize etmelerinden ikrah ettiklerine ilişkin açıklaması
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Hükûmetimizin bu işleri konuşurken Hükûmetimiz adına
konuşurken grup başkan vekillerinin ısrarla kendi siyasi vizyonlarının hilafına
davrananları terörize etmelerinden biraz illallah ettik, ikrah ettik.
Değiştirdiğinizi iddia ettiğiniz eski Türkiye'nin en netameli zamanlarında
şehitlerimizin üçer beşer ocaklarımıza ateş gibi düştüğü 1990’lı yıllarda bile
ceberutluğundan muzdarip olduğunuz devletinizin askerleri mağaralarda
sıkıştırmış oldukları teröristlere “Evlatlarım, yavrularım; analarınız,
babalarınız sizi evlerinizde, sofralarının başında bekliyor.” diye haykırırdı.
“Değiştirdik, eski Türkiye’nin yerine yeni Türkiye’yi kurduk.” dediğiniz eski
Türkiye’de helikopterlerden, uçaklardan dağlara bildiriler atılırdı ki
“Yavrularınız sizi evlerinizde bekliyor, dönün evinize.” diye. Devleti
yönetmenin bir ciddiyeti vardı eskiden, mücadele etmenin de bir ciddiyeti
vardı, devleti yönetenler de muhatap oldukları kim olursa olsun terörün eline
insanları geçmesin diye ihtimam gösterirlerdi. Size ne oldu ki, kalbiniz ne
kadar karardı ki, Rabia’nızı daha anlaşılabilir hâle getirdiğimiz… “Tek devlet”
dediğinizde Türk devleti, “tek vatan” dediğinizde Türk vatanı, “tek millet”
dediğinizde Türk milleti, “tek dil” dediğinizde Türk dili, “tek bayrak”
dediğinizde Türk Bayrağı diyoruz. Ona rağmen, bizden bir terörist çıkarma
hevesine ne ara kapıldınız siz? Niçin? Yani biz HDP’ye oy veren Kürt
kardeşlerimizin hepsine “PKK’lı” dememeyi devlet ciddiyetimiz sayarken, her
PKK’lıyı HDP’li sayıyoruz ama HDP’ye her oy vereni PKK’lı saymıyoruz diye
devlet terbiyemizle davranırken… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Ne ilgisi var ya!
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Arkadaşlar, istirham
ediyorum ya.
İYİ PARTİ’nin sadece akademik kimliğiyle siyasi
kimliği arasına sıkışmış bir cümleden bir siyasi Kürtçülük çıkarma hevesi
nedir?
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın lütfen.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Yani biz
memleketimizi yönetim emaneti olarak, devletin yönetim emaneti olarak milleti
elinizde tuttuğunuz bugünlerde Hükûmete düşen daha çok terörize etmek değildir.
Yani bizden, 5 milyon oy almış bir partiden, yirmi beş yıldır siyaset yapan ve
milliyetçi-mukaddesatçı koordinatlarda duran birinden siyasi Kürtçü çıkarınca
elinize ne geçecek sizin?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Dolayısıyla arkadaşlar
-rica ediyoruz- sadece şu: Yani, bazen, diyelim ki, sehven dilimiz sürçtü, bu
dilimizin sürçmesinden çok daha fecisini yapmış olmanıza rağmen
hatırlatmalarımıza kendi kabahatlerinizi bastırmak için bizden bir PKK’lı
çıkarma hevesinden lütfen kurtulun yahu yani istirham ediyorum. Biz kabul
ediyoruz -ki sizin sözlerinize biraz önce mebusumuzun yaptığını kastederek de
söylüyorum- özür dileriz. Bu Meclisin şahsı manevisine de Meclisin şahsiyetine
de asla yakışmaz, özür dileriz ama bir özür dileme borcunuz var bize. Yani biz
özür dileriz ama bize bir özür borcunuz var.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Arkadaşlar, sisteme giren 4 arkadaşımız
var.
Yerinden birer dakika söz vereceğim.
Ravza Kavakcı Kan, buyurun, yerinizden bir açıklama
için söz veriyorum.
5.- İstanbul Milletvekili Ravza Kavakcı Kan’ın, birçok ülkeyi
ziyaret ettiklerine ve sistemle alakalı bilgi alışverişinde bulunduklarına
ilişkin açıklaması
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Sayın Başkanım, çok
teşekkür ederim. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Biraz evvel İYİ PARTİ Grup Başkan Vekili kendilerine
açıklama yapmamı istediler ama ben Genel Kurulun tamamına şöyle bir bilgi arz
edeyim:
Sayın Başkanım, biz birçok ülkeyi ziyaret ediyoruz.
Genel merkez vazifelendirmesi oluyor ya da parlamentolar arası birlik grup
başkanı olarak bu ülkeleri ziyaret ediyoruz. Her gittiğimiz yerde, muhakkak
ülkenin sistemiyle alakalı bilgi alışverişinde bulunuyoruz. Almanya’ya
gittiğimizde de hem ulusal parlamentoyu hem federal parlamentoyu ziyaret ettik,
oradaki yetkililerden bilgi aldık; biz de onlara kendi sistemimizi anlattık.
İngiltere’ye gidersek herhâlde krallık gelmeyecek. Bu çıkan haberin -ki saçma
sapan bir haberdi- ciddiye alınmayacağını düşündüğüm ve milletimizin zekâsına
hakaret olduğunu düşündüğüm için açıkçası…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) - … bunun gündeme
gelmesi beni şaşırttı ve çok üzüldüm.
Arz ederim.
Almanlar da çok güldüler efendim.
BAŞKAN – Açıklamayı yaptınız, teşekkür ederiz.
Sayın Destici, buyurun.
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) – Sayın Başkanım, kıymetli
milletvekilleri…
Aslında müsaadeniz olursa iki dakika kürsüden
konuşmak istiyorum.
BAŞKAN – Efendim, yerinizden lütfen.
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) – Çünkü sataşma var. (CHP,
HDP ve İYİ PARTİ sıralarından gülüşmeler)
BAŞKAN - Buyurun efendim, yerinizden.
6.- Ankara Milletvekili Mustafa Destici’nin, Türkiye Büyük
Millet Meclisi çatısı altında hiç kimsenin Türk ordusunu işgalci olarak
gösteremeyeceğine ilişkin açıklaması
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) – Arkadaşlar güldü. Sataşma
bana değil kahraman ordumuza sataşma var.
Kahraman ordumuz işgalci olarak gösterilemez.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sen komutan mısın?
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen hatibi dinleyelim.
Lütfen…
Buyurun.
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) – Bunu Türkiye Büyük Millet
Meclisi çatısı altında hiç kimse yapamaz. Şayet bunu yapıyorsa da onun yeri
burası değil, Kandil’dir, PKK’lı yılanların yanı olmalıdır. Bunu açıkça ifade
ediyorum.
Bakın, bu, demokrasiyle de, inanç hürriyetiyle de
açıklanamaz. Bir Herri Batasuna örneği var biliyorsunuz. Yani sırf terör
örgütünün eylemlerini kınamadığı için İspanya Yüksek Mahkemesi tarafından
kapatılmış 2003 yılında.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Süren bitti.
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) – 2009 yılında AİHM’e
yaptığı başvuru reddedilmiş ve sırf...
Hangi yoldan olursa olsun mücadelemize devam
edeceğiz.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Başkan, süre bitti.
FATMA KURTULAN (Mersin) – Senin de ekmeğin oradan
geliyor, sen de ekmeğini öyle kazanıyorsun.
OYA ERONAT (Diyarbakır) – Kes sesini, kes! Kes
sesini!
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) – Terör eylemlerini
kınamadığı için, teröristleri kınamadığı için AİHM kapatmıştır. Dolayısıyla da
aslında Türkiye Büyük Millet Meclisinde de PKK, HDP’nin yeri yoktur.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Başkan, süre bitti.
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) - Ama maalesef Türkiye'de
demokrasi çok fazlasıyla da Avrupa’nın da üstünde bir şekilde işlediği için
bugün bu koltuklarda oturmaktadırlar.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Senden izin alacaktık
değil mi? Senin müsaade ettiğin ölçülerde konuşmak zorunda da değiliz.
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) – Tam da üstüne, burada
oturmak da yetmiyor, 92 trilyon da 2019’da para alacaklardır. Bu parayı nereye
harcayacakları da kayyum atanan belediyelerdeki çalışmalardan görülüyor ve
biliniyor.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Halkın oyuyla ve onayıyla
buraya geldik.
FATMA KURTULAN (Mersin) – Sayın Başkan, böyle devam
ederse bize de…
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) - Dolayısıyla da burada
kahraman ordumuzun Afrin zaferini hiç kimse işgal olarak gösteremez.
Dolayısıyla biz kahraman ordumuzla gurur duyuyoruz.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Başkan, süre bitti, ne bu
sonsuza kadar süre verme hâli böyle, anlamıyoruz yani.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, böyle bir
usul var mı?
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – O zaman bize de verin bu
kadar süre, biz de konuşalım.
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) – Ve hiç merak etmeyin,
Afrin operasyonunu Tel Abyad, Ayn el Arap, Sincar ve Kandil zaferleri de takip
edecektir ve oraya da ay yıldızlı bayrak dikilecektir.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Destici.
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) – Ve bütün Türkiye de
sınırımız ötesi de teröristlerden temizlenecektir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Destici.
Sayın Mehdi Eker, bir açıklama yapacaksınız sanırım.
Yerinizden bir dakika lütfen.
Buyurun.
7.- Diyarbakır Milletvekili Mehmet Mehdi Eker’in, Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, biraz önce, Sayın Türkkan, benim de
adımın geçtiği bir cümle kurdu. Burada iki tane yanlış var, Genel Kurulu bu
konuda bilgilendirmek isterim. Bir, “PKK’nın temsilciliği” diye,
“İngiltere’deki temsilciliği” diye söylediği kuruluş “DPI” diye bir kuruluş ve
bu, bağımsız, İngiltere’de, İrlanda’da faaliyet gösteren bir sivil toplum
kuruluşu, asla PKK’nın temsilciliği değil, böyle bir yakıştırma…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ne iş yapar ya?
MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Tabii, o kuruluş,
herhâlde gerekli şeyi söyler, yalanlar, belki hukuki yollara da başvurur, bu
bir, bunu düzelteyim çünkü ben öyle bir kuruluşa gidip orada onların
etkinliğine katılmam.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayın lütfen.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Toparlama yok, bir dakika
değil mi ya?
MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – İkincisi şu: AK
PARTİ Genel Merkezde Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olarak
Türkiye’nin tezlerini -Türkiye’de neden OHAL ilan edildi, FETÖ’yle ve PKK’yla
mücadelede hangi unsurlara dikkat edildi, neler yapıldı- anlatmak için o
kuruluşta bir konuşma yaptım.
FATMA KURTULAN (Mersin) – IŞİD’i anlattınız mı?
MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – O konuşmanın gizli
saklı hiçbir tarafı yok; Türkiye Cumhuriyeti’nin tezlerini, Türkiye
Cumhuriyeti’nin yaptığı terörle mücadelenin haklılığını anlatma çerçevesinde bu
konuşma yapıldı. Mesele bundan ibarettir.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Muş.
8.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, İstanbul
Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; az önceki konuşmamdan sonra alınan sözler oldu. Değerli
arkadaşlar, bakın, ne kimseden bir terörist çıkartma maksadım var ne de
herhangi bir milletvekiline burada “terörist” gibi bir ifade kullandım. Her
zaman siyasetin nezaketini bilirim, siyasetin nezaket çerçevesine de uyduğumu
düşünüyorum. Sayın Başkan, benim burada söylediğim sadece… Bakın, bir konuşma
içerisinde geçen bir söz var, artık siz Genel Kurulda siyaset yapan, Türkiye’de
Parlamentoda grubu olan bir partisiniz; yapılan sözler, açıklamalar mutlaka ki
eleştirilecektir, ortaya çıkarılacaktır, açıklamalar yapılacaktır ki bu, canlı
yayında söylenmiş bir sözdür, benim atfım bu sözedir, bu sözü eleştirmemdir.
Buradan çıkıp da “İşte, bizden terörist çıkartmak size ne fayda sağlayacak?”
“Bize nasıl terörist dersiniz?” gibi bir mana çıkartmak doğru değil Sayın
Başkan, yanlış bir ifade bu. Benim öyle bir niyetimin olmadığını baştan
söyledim ve konuşmamda size karşı döndüm “Bir uyarıda bulunmak istiyorum.”
dedim ve bir eleştiride bulundum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Ha, bu eleştiriyi siz
değerlendirirsiniz, düşünürsünüz; ayrı bir şey ama benim böyle bir kastım
olmadığını da bilmenizi isterim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Bülent Turan, buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Çift tabanca çalışıyor
bunlar Sayın Başkan!
9.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, sadece bir
hususu düzeltmek için söz aldım, Grup Başkanımızın da talebi doğrultusunda.
80’li yıllar -daha çok genciz, çocuğuz o yıllarda-
Afganistan, Rus komünist rejimi tarafından işgal edilmiş; tüm Türkiye'de
“Hindikuştur dağları.” diye marşlar söyleniyor ve sürekli, Afganistan’ın
bağımsızlık mücadelesinin öncüleri, Türkiye'de her partiyi ziyaret ederek, her
kurumu ziyaret ederek, o zamanki devletin de bir anlamda desteğiyle komünist
rejime karşı kendi ülkesini savunmaya çalışıyorlar. Bu minvalde, o zaman
gençlik liderlerinden olan Sayın Erdoğan’la beraber Afganistan’ın
mücahitleriyle görüşmeler yapıyorlar. Bunlar gizli saklı şeyler değil.
Düzeltmekteki fikir de şudur Sayın Başkan: Az önce,
Sayın Grup Başkan Vekili, Hikmetyar’ın BM tarafından terör listesine alındığını
ifade etti.
Bununla ilgili iki mesele var. Bir tanesi,
Afganistan’ın bağımsızlık savaşı sırasında tüm mücahitlerin komünist rejime
karşı ayaklanması ama sonraki yıllarda, maalesef, o mücahitler istenilen sınavı
veremediler. O zamanki kavgaların, iç savaşların bedeli olarak da bir kısmı
tamamen bağımsızlık kavgası dışında olarak BM tarafından terör listesine
alındı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Evet, toparlayın lütfen.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, BM
tarafından bir dönem yani kısa bir dönem alındı ancak hemen arkasından…
ALİ ŞEKER (İstanbul) – 17-25’ten önce mi sonra mı?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – …zaten 30 Nisan 2017’de
çıkarıldı oradan. Şu an, Hikmetyar’ın partisi hükûmette olan, yasal olan bir
partidir. Dolayısıyla, her sakallıya aynı tarzda yaklaşmanın doğru bir
muhalefet olmadığı kanaatindeyim. İstanbul’da sakallı ciğercilerle çekilen
fotoğrafları IŞİD’ci sayan anlayışın aynı eleştiriyi burada yapmasının kimseye
faydası olmadığı kanaatindeyim.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Seviyorsunuz onları,
seviyorsunuz!
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özgür Özel.
10.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Çanakkale
Milletvekili Bülent Turan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, iyi bir noktaya
geldik.
BAŞKAN – Artık tamamlayalım değil mi?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bir kere, 2013’te Birleşmiş
Milletlerin bu kararı verdiğini söylüyor ama “bazıları için” diyor.
Sayın Başkan, en iyi siz hatırlayacaksınız,
Ulaştırma Bakanı sıfatıyla, 30 Eylül 2013 tarihli Bakanlar Kurulu kararında
imzanız var, birazdan arz edeceğim.
“Birleşmiş Milletlerde teröre destek veren ve El
Kaide’ye finans sağlayanların listesi ektedir. Birleşmiş Milletlerin aldığı
karar doğrultusunda mal varlıklarına Türkiye’de varsa el koyuyoruz.” diyor.
Ekli listede 138’inci sırada Hikmetyar’ın adı var, fosforladım, teslim ediyorum
efendim.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Cevap verdik Sayın Başkan
buna.
BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyoruz.
Birleşime otuz dakika ara veriyorum, saat 22.35’te
tekrar başlayacağız.
Teşekkür ederim.
Kapanma Saati: 22.03
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.43
BAŞKAN: Binali YILDIRIM
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Fatma Kaplan
HÜRRİYET (Kocaeli)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 28’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
VIII.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın yapılacak
görüşmelerinde, konuşma sürelerinin yeniden belirlenmesine ilişkin önerisi
10/12/2018
Danışma Kurulu Önerisi
Danışma Kurulunun 10/12/2018 Pazartesi (bugün)
yaptığı toplantıda aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun
görülmüştür.
Binali
Yıldırım
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Muhammet
Emin Akbaşoğlu Özgür
Özel
Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu
Başkan
Vekili Başkan
Vekili
Ayhan
Bilgen Erkan
Akçay
Halkların
Demokratik Partisi Grubu Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu
Başkan
Vekili Başkan
Vekili
Yavuz
Ağıralioğlu
İYİ
PARTİ Grubu
Başkan
Vekili
Öneriler:
2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile
2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı'nın yapılacak
görüşmelerinde, gruplar ve İç Tüzük'ün 62'nci maddesi gereğince, istemi hâlinde
görüşlerini bildirmek üzere yürütme adına yapılacak konuşmaların 5’nci ve
8’inci turlarda altmışar dakika, diğer turlarda yetmişer dakika (bu süre birden
fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir) kişisel konuşmaların beşer dakika
olması, bütçe görüşmelerinin sonunda gruplara ve İç Tüzük'ün 62'nci maddesi
gereğince, istemi hâlinde, görüşlerini bildirmek üzere yürütmeye seksener
dakika süreyle söz verilmesi (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından
kullanılabilir) önerilmiştir.
BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ve
2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 10) (Devam)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
(1/275), 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak
Hazırlanan, 2017 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/38); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan
2017 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporu ve 2017 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085 Sayılı Sayıştay
Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan
183 Adedi Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, 2 Adedi Sosyal
Güvenlik Kurumlarına ve 10 Adedi Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere Toplam
195 Adet Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/40) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon yerinde.
Şimdi şahsı adına, lehte olmak üzere, Grup Başkan
Vekili ve Tokat Milletvekili Sayın Özlem Zengin konuşmasını yapacaktır.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2017 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı hakkında şahsım adına lehte söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Gazi Meclisi, sizleri saygıyla selamlıyorum.
Elbette, bu çalışmaların bugün gelmesinde katkı
veren Plan ve Bütçe Komisyonuna ve emeği geçen bütün arkadaşlarımıza,
bakanlıklarımıza hassaten teşekkür ediyorum.
Bir ülkenin mali kaynaklarının ne şekilde elde
edileceğini, bu kaynakların seçimler aracılığıyla milletin yetkilendirdiği
siyasal iktidar tarafından hangi politikalarla hayata geçirilmesi amacıyla
kullanılacağını, bu bağlamda ülke çapında kamu gücünün bir yıl boyunca hangi
istikamette kullanılacağını gösteren, bu yönde toplumun ekonomik, sosyal ve
siyasal yaşamı üzerinde etki doğuran temel politik metinlerdir bütçeler. Bu
çerçeveden bakıldığında asıl olan, gelir ve gider üzerinde devlet kaynaklarının
asli sahibi olan milletin söz sahibi olmasıdır. Günümüzde bütçenin millet adına
parlamentolar tarafından onaylanması, diğer bir ifadeyle yürütme erkinin hangi
tutarda gelir elde edeceğine ve elde ettiği gelirleri hangi oranda nerede
harcayacağına parlamento aracılığıyla milletin karar vermesi demokrasilerin
olmazsa olmaz şartlarından kabul edilmektedir.
“Bütçe hakkı” olarak isimlendirilen ve pozitif
hukukta kaynağını 1215 yılında Magna Carta’dan alan ve bugüne kadar uzanan;
özetle, yasamanın izni olmaksızın yürütmenin gelir toplayamaması ve harcama
yapamamasını ifade etmektedir bütçe hakkı.
Temsilî demokrasilerde bütçe hakkının millet
tarafından kullanılmasının ilk aşaması serbest seçimlerdir. Zira seçimlere
katılan siyasi partiler, kamusal kaynakların ne şekilde kullanılacağını
seçmenlere vaatleri arasında sunmaktadırlar. Seçmenler ise kullandıkları
oylarla, siyasi partiyi vadettiği politikalar doğrultusunda kamu kaynaklarını
kullanmak üzere yetkilendirmektedirler. Bu anlamda, seçimlerde millet
tarafından bir siyasi partiye verilen yetki, aslında, belirli bir süre için bütçe
siyasetinin gerçekleştirilmesine de onay vermek anlamına gelmektedir. Bu onay
aslında, seçimlerle birlikte milletin iradesinde mündemiç hâldedir. Dolayısıyla
seçimlerde milletten yetki alan siyasi iktidar seçim öncesinde seçmenlere
sunduğu vaatlerini seçim sonrasında bütçeleştirmekte, aslında “bütçe” kavramı
siyasal bir kimlik kazanmaktadır bir manada. Bütçe kanunlarının ve bu kapsamda
bugün görüşmelerine başladığımız bütçe kanun teklifinin, bu manada bütçe
hakkının kullanılmasının hukuki bir aracı olarak karşımıza çıktığını
görmekteyiz.
Teknik anlamda, yasama tarafından yürütmeye millet
adına verilen gelir toplama ve harcama yapma izni olması hasebiyle, bütçe
kanunu aslında, modern hukuk devletinin temeli kabul edilen “erkler ayrılığı”
prensibinin hayata geçirilmesinin de bir ifadesidir. Yasama erki ile yürütme
erkinin birbirinden kesin çizgilerle ayrıldığı, anayasal yetki ve sorumluluk
dengesinin sağlam bir zemine oturtulduğu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin
ilk bütçesi olması hasebiyle bu teklifi çok daha anlamlı buluyoruz. Ve
Meclisimizde kabul edilmesi hâlinde, yeni hükûmet sisteminin ilk bütçesi
olacağından, ülkemize ve milletimize şimdiden hayırlı olmasını diliyorum.
AK PARTİ’nin bugüne kadar yapmış olduğu bütçelere
baktığımızda, yaklaşım olarak 2003 yılından 2018 yılına kadar 16 tane bütçe
yaptığını, bunun 17’nci bütçemiz olduğunu görüyoruz. Bu manada bakıldığında,
bütçelerin bir karakteristik tarafı olduğu kanaatindeyim. Belki bunları alt
alta sıralarsak şunları görme imkânımız olacaktır: Gelir gider kalemleri
arasındaki uçurumun azaltılması, harcama kalemlerinin sınır tanımazlığının
sonlandırılması ve bütçe denkliğinin öncelenmesi; yatırım yapılacak alanların
ve kaynak aktarılacak ekonomik, sosyal politikaların toplumsal ihtiyaçlara,
ayrıca bu politikalar hakkında fayda ve maliyet analizlerine göre bütüncül bir
yaklaşımla değerlendirilmesi ve en önemlisi, popülist anlayıştan uzak, sadece
yaşanılan ana değil, bugünün fertlerine karşı değil gelecek nesillere karşı da
sorumluluk hisseden bir yaklaşım içerisinde, ayakları yere basan, gerçekçi ve
hesaplara dayanan bir bütçe olduğunu görmekteyiz. Bu suretle, başta yatırımlar
olmak üzere, ekonominin küçük büyük bütün aktörlerinin kale alındığı bir bütçe
anlayışını bütün bütçelerimizde bugüne kadar görme imkânımız oldu. AK PARTİ
Grubu olarak 2019 yılı bütçe teklifinde de son on altı yıllık bütçe
uygulamalarında gördüğümüz bu ilkelerin devam ettiğini görmekteyiz. İsraftan
uzak, harcama ve tasarruf dengesi iyi dengelenmiş bir yaklaşım içerisindeyiz.
Burada şunun altını çizmek istiyorum: AK PARTİ iktidarının bütçe hazırlama
siyasetinden bugüne ve geleceğe dönük olarak sorumluluk bilincinin dayandığı en
temel göstergesi, bütçenin hazırlanma ve denetlenme süreci açısından genel
kabul görmüş, uluslararası standartları iç hukukumuza kazandırdığı yasal
düzenlemelerdir, AK PARTİ Hükûmetinde hayata geçirilmiş olmasıdır tüm bu
düzenlemelerin. Bu çerçevede, 2006 yılında 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve
Kontrol Kanunu, devamında 2010 yılında 6085 sayılı Sayıştay Kanunu’nun
yürürlüğe girmesiyle birlikte kamu kurumlarının ve özellikle üst düzey
yöneticilerin hesap vermesi sorumluluğunun artırılmış olması, performansa ve
strateji planlamaya dayalı kamu mali yönetiminin esas olarak benimsenmesi ve
-en önemsediğim bir başlık- Sayıştayın dış denetim kapsamındaki yetki alanının
genişletilmesi ve kamu mali yönetiminin sistematik aksaklığını ortaya koyan
genel raporların, ayrıca kurumlara ilişkin denetim raporlarının belirli
aralıklarla Sayıştay tarafından Meclise sunulması gibi önemli çalışmalar hayata
geçirilmiş durumdadır.
Çok değerli milletvekilleri, bir insanın özel
hayatında kişisel gelirlerini harcarken yaptığı tercihler, o kişinin hayat
tarzı ve hayata bakışıyla alakalı nasıl fikir veriyorsa, bir anlamda kimlik
göstergesiyse bütçeler de aynı şekilde, kanunlar ve kamusal kaynakların
harcanması, siyasal iktidarın yönetim tarzı, politik tercihleri ve fikirleri
konusunda çok önemli bir kanaat oluşturmaktadır.
Bu bağlamda, 2019 yılı bütçesine baktığımız zaman,
bütçenin kamusal borçlanma maliyetine ilişkin giderler ve transfer giderlerini
bir kenara koymak hasebiyle -çünkü bunlar Hazine ve Maliye Bakanlığında çok
ciddi bir yekûn oluşturuyor- bu kenara konulduğunda en büyük harcamanın Millî
Eğitim Bakanlığı, daha sonra Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve
Sağlık Bakanlığında olduğunu görüyoruz. Öne çıkan 3 tane bakanlık yani eğitim,
sağlık ve devamında da sosyal politikalar. Buradan şunu çıkarmak çok çok
tabiidir: Bizim için çocuklarımız, gençlerimiz, kadınlarımız, engellilerimiz,
hastalarımız, yaşlılarımız fevkalade önem arz etmektedir.
Buradan belki şunu söylemek istiyorum: Tabii hepimiz
buraya gelirken aslında hazırlanmış konuşmalarla geliyoruz. Ama günün akışı
içerisinde pek çok şey işittik, daha çok yeni derin bir tartışmadan hatta
kavgadan çıktık. O sebeple, o anları da hatırlayarak ve aklımda bulundurarak,
özellikle kadın meselesiyle ilgili çok itidalli birkaç şeyin hatırlatmasını
yapmak istiyorum.
Kadın meselesi, AK PARTİ’nin hiç vazgeçemeyeceği bir
meseledir bizim açımızdan. Bugün yapılan konuşmalar içerisinde çok enteresan
başlıklar vardı. Bu başlıklardan bazılarında AK PARTİ’nin kadına dair şiddeti
desteklediğine, kadına alan açmadığına dair ifadeler vardı, devletin şiddeti
desteklediğine... Oysaki AK PARTİ’nin yapmış olduğu bütün politikalarda
kadınlara inanılmaz bir öncelik tanındığını hepimiz görüyoruz. Özellikle 2004
yılında kadın ve erkeklerin eşit haklara sahip olduğunun altını çizdik anayasal
bir değişiklik yaparak. 2010 yılında da kadınlar lehine yapılacak olan
uygulamaların erkekler aleyhine eşitlik ilkesinin ihlali olarak kabul
edilemeyeceğine dair bir düzenleme yaptık.
Böyle bakıldığı zaman, şunu çok net ifade etmek
istiyorum: Ülkemizde hukuk önünde kadın ve erkek eşittir, her daim eşittir
fakat bu, toplumdaki roller açısından cinsiyet adaleti üzerine konuşmamıza
engel değildir. Bunu yaparken özellikle bize bu eleştiriyi getirenlerin destek
oldukları çokça şey olduğunu görüyoruz. Mesela, sizlere ben göstermek
istiyorum; terör örgütünün kamplarından kaçıp kendilerini anlatan kızlarımız
var. Nasıl tacize uğradıklarını anlatıyorlar, bu tacizler neticesinde ortaya
gelen bebeklerin zorunlu olarak yok edilmesine zorlandıklarını anlatıyorlar.
Kelimeleri dikkatli seçiyorum, bilerek kullanmak istemiyorum. Dünyaya gelen
çocukların Avrupa’da satıldığını söylüyorlar. Hiçbir mahremiyetlerine saygı
gösterilmediğini söylüyorlar. Bu çocuklar hakikaten çocuk; 13 yaşında, 14
yaşında. Çünkü insanlar 50 yaşında terörist olmuyor. Terör örgütleri çocukları
seviyor ama görüyoruz ki daha çok kız çocuklarını seviyor. Ufacık yaşlarda
onları derdest ediyorlar, dağa kaldırıyorlar, belki de bir aşk hikâyesi
uyduruyorlar, kim bilir ve oralarda o çocuklar bir sürü kişi tarafından iğfal
ediliyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın lütfen.
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) – Sayın Başkan,
toparlayacağım.
Böyle baktığımız zaman, kadın meselesiyle ilgili
konuşmak için önce arka bahçelerin gerçeğini bir görmek lazım.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Siz kendi arka
bahçenize bakın.
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) – Biz Türkiye’de kadın
meselesinde yasakları kaldıran bir partiyiz, her manada. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Yasaksız Türkiye AK PARTİ’yle başlamış bir Türkiye’dir, her manada.
Benim arkadaşlarımın her birinin buradaki varlığı buna şahitlik eder. O
sebeple, “AK PARTİ” dediğiniz zaman -aklınıza- kadınlar için özgürlük, hukuken
güvence ve her tür haksızlık karşısında direnen bir lider görmeniz lazım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Doğrusu, ekonomik verilerle alakalı daha pek çok şey
söylenebilir fakat on dakika çok kısa bir süre. Bu manada bakıldığında, şu ana
kadar yaptığımız bütün çalışmaların, Türkiye’deki refahın artırılması,
artırılan bu refahın tabana yayılması… Türkiye’de bunu görmek için çok uzağa gitmeye
gerek yok, sokağa çıkmak kâfi; sokağa çıkmak, etrafta dolaşmak hayat tarzının
nasıl değiştiğini görmek için kâfi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – İnsanlar aç, refah
sadece sizde var, şatafat sadece sizde var, sizin saltanatınızda var.
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) – Bizim her birimizin inancı
2019 yılı bütçesinde bu manada Türkiye'deki hayatı bir kat daha yükseltmesi
yönünde olacaktır.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Zengin.
Sayın Nazır Cihangir İslam, sisteme girmişsiniz,
gördüm; talebinizi konuşmalardan sonra değerlendireceğim.
Teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri, şimdi, yürütme adına
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Fuat Oktay.
Buyurun Sayın Oktay. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sizleri şahsım ve Sayın Cumhurbaşkanımız adına
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile
2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın ülkemiz ve milletimiz
için hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Bugün bütçenin teknik sunuşunu Hazine ve Maliye
Bakanımız yaptılar. Yürütme adına şahsımıza ayrılan sürede öncelikle
Cumhurbaşkanı Kabinesinin icraatları bakımından bütçeyi ana hatlarıyla
değerlendirmeye çalışacağım. Bunun yanında, şu ana kadar bütçe çerçevesinde
dile getirilen hususlara da yine cevap vermeye gayret edeceğim.
Bütçe görüşmelerini, devleti millet adına yöneten
yürütme organının vizyonunu ortaya koyma ve hesap verme mecrası olarak
görüyoruz. Millî iradenin tecelligâhı olan Türkiye Büyük Millet Meclisinde
yaptığımız bütçe görüşmeleri bu bakımdan tarihî öneme sahiptir. Yeni yönetim
sistemimizin ilk bütçesi olması hasebiyle gerek Komisyonda gerek Genel Kurulda
uygulanan usuller ve sarf edilen sözler teamüllerin oluşmasına katkı sağlayarak
geleceğe de miras kalacaktır. Türkiye, yeni yönetim sistemine demokrasiyi
güçlendirmek, karar alma ve uygulama mekanizmalarını hızlandırarak milletimize
daha etkin hizmet vermek için geçmiştir. Kabinemizin yapacağı icraatların yol
haritası diyebileceğimiz bütçe teklifimizi siz değerli milletvekillerimiz ne
kadar iyi istişare eder, tartışır ve geliştirirse o derece büyük kazanımlar
elde edeceğimizi düşünüyoruz. Hiç şüpheniz olmasın ki gerek Komisyonda gerekse
Genel Kurulda dile getirilen her görüş bizim için değerlidir, önemlidir. Bu
vesileyle 2019 yılı bütçemizin oluşmasına katkıda bulunan başta Plan ve Bütçe
Komisyonu Başkanına ve değerli üyelerine ve tüm siz saygıdeğer
milletvekillerimize içtenlikle teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği
gibi Türkiye, 16 Nisan halk oylamasında milletimiz tarafından kabul edilen
Anayasa değişikliğiyle yeni bir yönetim sistemine geçmiştir. 24 Haziran
Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleriyle ilk uygulamasını yaptığımız bu
tarihî adımı yeni reformlarla destekleyerek yolumuza devam edeceğiz. 2023
hedeflerimiz ve yine, Cumhurbaşkanımız tarafından gençlerimize, çocuklarımıza
emanet edilen 2053 ve 2071 vizyonları da geleceğimize ilişkin heyecanımızın,
umutlarımızın bir ifadesidir. Hayalleri olmayanın hedefleri, hedefleri
olmayanın da programları olmaz. Türkiye'nin geleceğe ilişkin, hamdolsun,
hayalleri de hedefleri de programları da vardır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Görüşmelerini yaptığımız 2019 bütçemiz Hazine ve
Maliye Bakanımız tarafından geçtiğimiz aylarda açıklanan üç yıllık Yeni Ekonomi
Programı’mızın ilk ayağını oluşturuyor. Yakın zamanda yaşadığımız manipülatif
dalgalanma bizi hedeflerimizden uzaklaştırmamış, tam tersine, hedeflerimize
daha da sıkı sarılmaya yönlendirmiştir. Dünyanın en büyük yatırımlarının önemli
kısmına uzun süredir ev sahipliği yapan bir ülke olarak bu unvanımızı
önümüzdeki yıllarda da sürdürmekte kararlıyız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ülkemizin ve milletimizin geleceğini ilgilendiren hususlarda siyaset kurumunun
birlik ve beraberlik içinde hareket edebilmesi hâlinde bu hedeflere çok daha
kolay ulaşabiliriz.
Ülkemizi yükseltmenin yolu, yasama, yürütme ve yargı
erklerinin birbiriyle çatışması değil, birbirleriyle uyuşması, uyumlu
çalışmasından geçmektedir. Yeni yönetim sistemimiz, yürütme ve yasamayla ilgili
tercihlerin milletimiz tarafından beş yılda bir yapılmasına, dolayısıyla temel
politikalarda istikrarın sağlanmasına imkân veriyor. Çok partili siyasi
hayatımızda en çok özlem duyduğumuz istikrar ve güven ortamını bu şekilde
sağlama almış olmamız milletimize olan sorumluluğumuzu artırmıştır.
Yürütme olarak ülkemizi daha da ileriye taşıyacak planlı,
programlı, verimli, hızlı ve şeffaf icatlar ortaya koymakla mükellefiz.
Cumhurbaşkanı Kabinesi olarak bu çerçevede, seçim tarihinden bugüne kadar
gerçekten yoğun bir çalışma yürüttük. Kabinemizin kısa vadede sonuçlandıracağı
projeler Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından 100 Günlük İcraat Programı’yla
kamuoyuna açıklanmıştı. Geçiş sürecinin tamamlanması ve bakanlıklarımızın
önümüzdeki beş yıllık icraatlarını belirlemesi de bu 100 Günlük Programımızın
içerisindeydi hatırlarsınız. İlk 100 günü büyük ölçüde tamamladık ve 2’nci 100
günlük hazırlığımızı da yaptık. Cumhurbaşkanımız önümüzdeki günlerde ilk 100
günlük gerçekleşmeleri ve 2’nci 100 günlük hedefleri milletimizle
paylaşacaklar.
Meclisimizin de çok önemli yasama çalışmaları
gerçekleştirdiğini biliyoruz. Siyasi partilerimiz aynı zamanda 2019 Martında
yapılacak mahallî idareler seçimlerinin hazırlık çalışmaları içerisindeler.
Tüm bu fotoğraf, Türk demokrasisinin işlerliğinin ve
gücünün bir ifadesidir. Milletimiz, 15 Temmuz darbe girişiminde ülkesinin ve
kendisinin geleceğine kanı ve canı pahasına sahip çıkarak demokrasiyi yaşatma
konusundaki kararlılığını ortaya koymuştur. Bizler de görevlerimizi en iyi
şekilde yaparak milletimize layık olmanın gayreti içindeyiz. Bütçe teklifimizi
de işte bu anlayışla oluşturduk ve onaylarınıza sunuyoruz.
Şimdi, önce küresel ekonomi ve Türkiye ekonomisi
üzerinde genel bir değerlendirme yapacak, ardından da bakanlıklarımızın
çalışmalarına kısaca değineceğiz. Önemine binaen dış politika gelişmelerini de
ayrıca ele alıyor olacağım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye,
artık küresel ekonomiye entegre olmuş, mal ve hizmet ticaretinin yanı sıra
finans sektöründe de önemli mesafeler kaydetmiştir. Bu başarı, bizim küresel
ekonomide yaşanan gelişmeleri daha yakından takip etmemizi gerekli kılmaktadır.
Küresel ticarette korumacı politikaların etkisiyle 2018 yılı içerisinde global
ekonomik aktivitede bir ivme kaybı gözlemlenmiştir. Sıkılaşan finansal şartlar
ve jeopolitik gerginliklerle birlikte küresel büyüme tahminleri bu yıl için
aşağı yönlü güncellenmiştir. 2008 yılında yaşanan küresel finansal kriz, birçok
ülkede geniş kapsamlı reform politikalarına olan inancı ve ihtiyacı ortaya
çıkarmıştır ancak reform uygulamalarının istenen hızda gerçekleştirilememesi ve
üretim göstergelerinin birçok ülkede yavaşlamaya işaret etmesi diğer bir
risktir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz
aylarda yaşadığımız gelişmelerle Türkiye ekonomisinin makro temellerinin sağlam
olduğuna bir kez daha hep birlikte şahit olduk. Etkili koordinasyonla yerinde,
zamanında ve doğru yönde aldığımız önlemlerle ekonomimize yönelik tehditler
başarılı bir şekilde bertaraf edilmiştir, bertaraf ettik. 2019-2021 dönemini
kapsayan Yeni Ekonomi Programı (YEP) işte tam olarak bu anlayış içerisinde hazırlanmıştır.
Bu programla kırılganlıklarımızı asgari seviyeye
indirmeyi ve ekonomimizi geleceğe daha güçlü şekilde taşımayı amaçladık. AK
PARTİ iktidarlarımız döneminde uyguladığımızı makroekonomik politikalar ve
hayata geçirdiğimiz yapısal reformlar sayesinde Türkiye ekonomisine genel
anlamda istikrar kazandırdık ve ekonomimizi büyüterek ülkemizi bir üst lige
yükselttik.
Genç nüfusa sahip ülkemizde kadınlar başta olmak
üzere, iş gücüne katılım oranının yanında, istihdam seviyesi de sürekli olarak
artmaktadır zira devletimiz çalışanını, işçisini koruyan bir tavır
sergilemektedir. Son birkaç yıldır ülkemize yönelik şoklara karşı istihdam
piyasasını desteklemek üzere Sayın Cumhurbaşkanımız öncülüğünde birçok tedbiri
de hayata geçirdik. Küresel ekonomik şartların daha da zorlaştığı 2018 yılında,
Yeni Ekonomi Programı’nda da öngördüğümüz şekilde, ekonomimiz dengelenme
sürecine girmiştir. Kısa vadede büyümemizin yavaşlaması, ancak akabinde git
gide daha da güçlenen bir ekonomik toparlanmanın sağlanması, sürdürülebilir,
dengeli ve sağlıklı büyüme hedeflerimize uyumluluk arz etmektedir.
Sayın Başkan, değerli vekiller; üretim ve ihracat
yapımızı düşük teknolojik yapıdan ısrarla orta-ileri teknolojik yapıya taşıma
kararlılığındayız. 2017 itibarıyla orta-ileri teknolojik ürünlerin toplam
imalat sanayi ihracatımız içindeki payı yüzde 34,6’ya ulaşmıştır. Ancak,
küresel düzeyde daha rekabetçi ve daha büyük oyuncu olmamız için ileri
teknolojili ürünlerin, katma değeri yüksek ürünlerin payının çok daha yüksek
seviyelere çıkartılması gerektiğinin de farkındayız.
Yeniden dengeleme kapsamında enflasyonla mücadele de
en önemli hedeflerimizden birisidir. Yüksek enflasyonla yaşamanın
maliyetlerinin bilincindeyiz. Gerek yatırım ortamının iyileştirilmesi gerekse
uluslararası rekabetçiliğimizin artırılması bağlamında enflasyonu düşürme
mücadelemizde kararlı bir duruşa sahibiz. Bu hedefimiz doğrultusunda mümkün
olan her türlü tedbiri almaya devam edeceğiz.
Devletin ekonomi alanında temel görevlerinden biri
de serbest piyasa ekonomisinin verimli şekilde işlerliğini sağlamak üzere
denetleyici ve düzenleyici uygulamalarla piyasa aktörleri arasındaki dengeyi
korumak ve kollamaktır. Bunu sağlamak için iktidarımız gerekli tedbirleri
kararlılıkla uygulamaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mali
disiplinden taviz vermenin bedelini geçmişte fazlasıyla ödedik. Bizler, bu
deneyimi bir daha asla yaşamamak üzere bu alandaki tavrımızı kararlı bir
şekilde sürdürmeye devam edeceğiz.
İktidarlarımız döneminde sürdürdüğümüz ihtiyatlı
maliye politikaları, mali disipline verdiğimiz büyük önem, hayata geçirdiğimiz
yapısal reformlar, kayıt dışılığı azaltma yönünde sürdürdüğümüz kararlı
mücadele ile kamu mali dengelerimizde önemli iyileşmeler sağladık. AK PARTİ
iktidarları döneminde uygulanan başarılı ve ihtiyatlı maliye politikaları
sayesinde faiz giderlerinin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı ciddi bir şekilde
düşürülmüştür. Faiz giderlerinin bütçe içindeki payı iktidarlarımız öncesinde
yüzde 40’lar seviyesinde iken bu oranı 2019 yılında yüzde 12,2’ye düşürüyoruz.
Diğer taraftan, 2002 yılında her 100 liralık vergi gelirinin yaklaşık 86 lirası
faiz ödemelerine giderken 2019 yılında sadece yaklaşık 16 lirası faiz
ödemelerine gidecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yeni Ekonomi
Programı kapsamında bütçemizi para politikasıyla eş güdümlü olarak yürütecek
makroekonomik istikrarı koruma, mali disiplini sürdürme, cari dengeyi
iyileştirme, enflasyonu düşürme, istihdamı artırma ve gelir dağılımını
iyileştirme hedeflerimiz doğrultusunda uygulayacağız. AK PARTİ iktidarlarının
uygulamaya koyduğu bütçelerin en önemli özelliklerinden bir tanesi, daha önce
de ifade ettiğim üzere, bütçeden faize harcanan kaynakları azaltırken doğrudan
vatandaşlarımıza hizmet olarak yansıyacak sosyal desteklere, eğitime, sağlığa,
tarımsal desteklere, mahallî idarelere ve yatırımlara ayrılan kaynakları
sürekli artırmak olmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sosyal
yardımlar alanında yaptığımız çalışmalarla sosyal yardıma ve korunmaya ihtiyacı
olan kesimlerimize yardım ve hizmetlerin sunulmasını; kimsesiz çocuklarımızın
koruyucu, önleyici, eğitici hizmetlere ve aile sıcaklığını hissettirecek
ortamlara kavuşmasını; engelli vatandaşlarımızın topluma sunulan tüm
hizmetlerden yararlanmasını sağlamayı amaçladık.
AK PARTİ iktidarlarımız döneminde, çalışanlarımızın
yaşam standartlarını sürekli gözeterek mali ve sosyal haklarında ciddi
iyileşmeler ve kamu görevlilerinin aylık ve ücretlerinde enflasyonun üzerinde
artış sağladık.
Yoksullukla mücadelede dünyaya örnek olan başarılar
elde ettik. Türkiye’de 2002 yılında yüzde 30 olan günlük 4,3 doların altında
harcama düzeyiyle geçinen toplum kesimi oranını 2015 yılına gelindiğinde yüzde
1,58’e düşürerek dünyada yoksulluk oranlarını en fazla azaltan ülke olduk.
Sosyal yardım harcamalarının gayrisafi yurt içi
hasılaya oranını yaklaşık 3 katına çıkardık. Son on altı yılda ihtiyaç sahibi
vatandaşlarımıza yaklaşık 283 milyar TL tutarında sosyal yardım yaptık.
Engelli bireylere eğitimde, sağlıkta ve istihdamda
fırsat eşitliği sağlanması için önemli adımlar attık. 2002 yılından itibaren
2018 yılı Kasım sonuna kadar 382 bin engelli vatandaşımızın istihdamını
sağladık.
İktidar olarak daima şehit yakını, gazi ve gazi
yakınlarımızın yanında olduk. Bugüne kadar şehit yakını, gazi ve gazi yakınlarından
24.139 kişinin istihdamını gerçekleştirdik. Sosyal yardım ve istihdam ağını
güçlendirerek kadın ve gençlerimizin istihdamını destekledik. 2007-2017 yılları
arasında kadın istihdamımız 3 milyon 375 bin kişi artmıştır. Bu dönemde kadın
istihdamını yüzde 63 oranında artıran ülkemiz OECD ve Avrupa Birliği üyesi 28
ülke arasında ilk sıraya yükselmiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Türkiye
AB’ye aday ve üye ülkeler arasında toplam istihdamını 2007-2017 yılları
arasında hem sayısal hem de oransal olarak en fazla artıran ülke olmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçemizde en
yüksek payı 161 milyar TL’yle yine eğitime ayırdık. AK PARTİ iktidarları
döneminde eğitime ayırdığımız kaynakların artmasıyla birlikte okullaşma oranı
da artmıştır. Öğretmen ve derslik başına düşen öğrenci sayılarında önemli
düşüşler sağlanmıştır. 2018-2019 eğitim ve öğretim yılında, resmî ve özel olmak
üzere toplam 68.471 okulumuzda, tüm kademelerde, 1 milyon 126 bin 851 öğretmen
ve 17 milyon 658 bin 637 öğrencimizle eğitim ve öğretime devam ediyoruz.
Öğretmen başına düşen öğrenci sayımız ilköğretimde 16’ya, ortaöğretimde de
ortalama 12’ye düşmüştür. Ülkemizin tüm coğrafi bölgelerindeki öğretmen doluluk
oranları birbirine yakın bir orana yükseltilmiştir. Bugün itibarıyla,
üniversite sayımız 207’ye ulaşmıştır. Bundan sonraki çalışmalarımız artık
niteliğin daha da üst seviyelere çıkartılmasına odaklanacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gençlerimize
yurt ve burs imkânlarını da artırıyoruz. Sayın Elvan bu konuda detaylıca bilgi
verdiler. Bir kez daha tekrarlamak istiyorum ben: 2002 yılında 75 il ve 57
ilçede toplam 190 yurtta 182 bin yatak sayısıyla öğrencilerimize hizmet
verilmekteydi. Bugün ise 81 il, 239 ilçe ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde 4
adet olmak üzere toplam 781 yurtta yaklaşık 670 bin yatak sayısına
ulaşılmıştır. Yatırım ve kiralama programı dâhilinde 2021 yılı sonuna kadar
yurt kapasitemiz 881 bine ulaşacaktır. Yatırım programında 158 bin kapasiteli
181 adet yurt projesi bulunmaktadır. 2018 yılında aylık 470 TL olan burs, kredi
miktarı 2019 yılında aylık 500 TL olarak ödenecektir. 2019 yılında yüksek
lisans öğrencilerine aylık 1.000 TL, doktora öğrencilerine ise yine 1.500 TL
burs ve kredi ödemesi yapılacaktır.
2003 yılından bu yana yürütülen yoğun çalışmalar
neticesinde lisanslı sporcu sayımız da 2018 yılı Aralık ayı itibarıyla 8 milyon
341 bine yükseltilmiştir.
Sayın Başkan, değerli vekiller; iktidar olarak
sağlığa ayırdığımız kaynakları da artırarak hem vatandaşlarımıza sunduğumuz
sağlık hizmetlerinin kalitesini yükselttik hem de sağlık hizmetlerini her bir
vatandaşımız için daha ulaşılabilir hâle getirdik. Sağlık hizmetlerimizde,
sağlıkta gelişim, kalite ve sürdürülebilirlik odaklı olarak programlarımızı
oluşturuyoruz. Sağlıkta gelişmişlik endekslerinden olan anne ölüm oranı ve
bebek ölüm hızı, alınan önlemler sayesinde hızla düşürülmüş olup doğumda
beklenen yaşam süresi ise 72,5’tan 78’e çıkarılmıştır. Fonksiyonel ve modern
mimari anlayışa sahip sağlık tesisleri inşa ederek vatandaşlarımıza yönelik
yüksek standartlarda sağlık hizmeti sunumunu sağlamak amacıyla kamu-özel iş
birliğiyle şehir hastaneleri projelerini hayata geçirdik. Şu ana kadar Yozgat,
Mersin, Isparta, Adana, Kayseri, Elâzığ, Eskişehir ile Manisa’da şehir
hastanelerini hizmete açtık.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
cumhuriyetimizin hukuk devleti niteliğinin her anlamda daha da güçlendirilmesi
ve demokratik standartlarımızın yükseltilmesi için önemli çalışmalar yaptık.
Anayasa değişiklikleri yanında, başta temel kanunlarımız olmak üzere tüm
mevzuatımızı yeniledik. Türk Ceza Kanunu dâhil önemli temel yasaları, ülkemizin
ve çağın ihtiyaçları dikkate alınarak demokratik hukuk devletinin gereklerine
uygun bir biçimde yeniledik. Demokratik değerlere bağlı ve insan haklarına
saygılı bir adalet sistemine sahip olduğumuz konusunda hiç kimsenin şüphesi
olmamalıdır. Adalet alanındaki vizyonumuzu güven veren ve erişilebilir bir
adalet sistemi olarak belirledik. Adalet sistemimizin daha ileri noktalara
taşınması sistemin sürekli değişimi ve gelişimini gerektirmektedir. 2002
yılında adli yargıda 3.581 olan mahkeme sayısını 2018 yılında 6.489’a, idari
yargıda 146 olan mahkeme sayısını 195’e çıkarttık. Bölge adliye ve bölge idare
mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte Yargıtay ve Danıştayın iş yükü
azalmış ve uyuşmazlıkların daha etkin bir yargılamayla daha hızlı çözülmesi
sağlanmıştır. Ayrıca bodrum katlarında konumlanmış adliyeler yerine modern ve
ihtiyaca cevap veren binalar inşa edilmiştir. 2002 yılından bugüne kadar toplam
253 adet hizmet binasının inşaatı tamamlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ
iktidarlarımız döneminde gerek doğal ve kültürel kaynaklarımızın korunması ve
güçlendirilmesi gerekse hizmet sektörüne yönelik yaptığımız yatırımlar neticesinde
turizm sektörümüz en çok istihdam sağlayan ve en çok döviz getiren
sektörlerimizden birisi hâline gelmiştir. Önümüzdeki dönemde sağlık turizmi,
kış turizmi, konferans ve fuar turizmi gibi alternatif turizm alanlarına daha
fazla yönelerek ülkemizin sahip olduğu turizm potansiyelinden çok daha etkin
bir şekilde faydalanabilmeyi hedefliyoruz. 2019’da, yaklaşık 44 milyon olan
geçen yılki turist sayısını daha da artıracağız ancak ana hedefimiz turist
sayısının yanı sıra turizm gelirlerini de artırmak olacaktır. Turizmde pazar
payımızı artırmak ve Türkiye için en doğru algıyı oluşturmak bakımından tanıtım
faaliyetlerimiz çok önemli bir rol oynamaktadır. Bu doğrultuda turizmde Türkiye
markasının yeniden yapılandırılması 2019 yılı tanıtım faaliyetlerimizin merkezinde
yer alacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; millî
teknoloji, güçlü sanayi vizyonumuzla sanayimizin gücüne güç katmak ve rekabeti
artırmak için üretimde yapısal dönüşümü hızlandırıyor ve üretim reformunu ülke
geneline güçlü ve dengeli bir biçimde yayıyoruz.
Yüksek katma değerli üretim, sanayide verimlilik
artışları, dijital dönüşüm ve bölgesel kalkınma olmak üzere dört temel
stratejimizi hayata geçiriyoruz. İhracatın temel sürükleyicisi sanayimizde ara
malı ithalatını azaltmak üzere Uçtan Uca Yerlileşme Programı’nı başlatıyoruz.
Yerlileşme, teknoloji üretimi ve markalaşma, yüksek katma değerli dönüşümün ana
eksenleri olurken AR-GE ve inovasyon faaliyetleriyle desteklenecek. Bunu
sağlamak için bireysel girişimci adaylardan büyük şirketlere kadar herkese
AR-GE ve inovasyon yapmaları için destekler veriyoruz.
KOSGEB kanalıyla KOBİ’lerimizi birçok alanda yerli
ve millî sanayi için destekliyoruz. TÜBİTAK vasıtasıyla birçok proje ve özel
sektöre yönelik destek programlarıyla millî ve özgün teknolojilerin yanında
olmaya da devam ediyoruz. Patent, marka ve tasarımların ticarileştirilmesine
yönelik çalışmalarımız ivme kazanmıştır. Marka başvurularında 2011’den bu yana
yıllık 120 binin üzerinde başvuruyla Avrupa’da birinci sırada yer alıyoruz. Diğer
taraftan, 45 binden fazla başvuruyla tasarım alanında Avrupa’da ikinci
sıradayız. Faydalı Modelle beraber değerlendirildiğinde 12 binin üzerinde yerli
buluş başvurusuna ulaşılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktidara
geldiğimizden bu yana tarımı öncelikli sektörlerden biri olarak gördük ve
tarıma güçlü destek verdik. Çiftçiye verilen destek miktarı yıl sonu itibarıyla
14,5 milyar TL’ye ulaşacaktır. 2019 yılında ise destek miktarımızı bu seneye
göre yüzde 10,7 oranında artırarak toplam 16,1 milyar TL’ye çıkarıyoruz.
Tarımsal kredi sübvansiyonu, müdahale alımları ve tarımsal KİT’lerin finansmanı
da dâhil, tarıma toplamda 21,4 milyar TL’lik kaynak ayırıyoruz. Tarım sektörü
yatırım ödenekleri dâhil, tarım sektörüne toplam 26,5 milyar TL kaynak aktarıyoruz.
Alan bazlı destekler kapsamında mazot, kimyevi
gübre, organik tarım ve iyi tarım uygulamaları, fındık üreticilerine yönelik
destekler ile 5 dekar ve altındaki küçük aile işletmelerine destekler
veriyoruz. Gübre ve yemden alınan KDV’yi tamamen kaldırdık. Çiftçilerimize,
evet “Mazotun yarısı sizden, yarısı bizden.” dedik. Mazot ve gübreye bugüne
kadar 17,3 milyar TL destek verdik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ülkemiz için stratejik açıdan önemli ve arz açığı
olan ürünleri destekliyoruz. Bu kapsamda çiftçilerimize 2003-2018 döneminde
toplam yaklaşık 34 milyar TL fark yani prim desteği ödedik. Hayvancılık
destekleri kapsamında ise 2003 yılından bugüne kadar toplam 28 milyar TL destek
verdik.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yerel
hizmetlerin yerinde, daha etkin ve kaliteli şekilde sunulabilmesi için
iktidarımız döneminde mahallî idarelere hem daha fazla görev ve sorumluluk
verdik hem de bütçeden ayrılan kaynağı artırdık. 2019 yılı bütçesinden yerel
yönetimlere ayırdığımız toplam kaynak tutarı önceki yıla göre yüzde 28,4
artışla yaklaşık 94 milyar TL olmuştur.
Şehirlerimizi daha yeşil ve ferah bir yaşam alanı
hâline dönüştürmek, şehirlerimizin yaşam ve çevre kalitesini yükseltmek ve
kimlikli şehirler oluşturmak üzere millet bahçeleri yapıyoruz. İlk yüz günde 33
adet millet bahçesinde çalışmalara başlandı. Bunlardan 5 adet millet bahçesi
hedeflendiği şekilde tamamlandı ve malumlarınız olduğu üzere, kasım ayı
içerisinde İstanbul Kayaşehir, Başakşehir, Baruthane, Çırpıcı ve Hoşdere millet
bahçelerinin açılışını da yapmış bulunuyoruz. Planladığımız projelerle
hedefimiz ilk etapta kişi başına düşen yeşil alan miktarını İstanbul’da yüzde
10, Ankara’da yüzde 6 artırmaktır. Millet bahçelerinin 81 ile
yaygınlaştırılmasına ilişkin çalışmalarımız da hızla devam etmektedir.
TOKİ tarafından 2017 yılında 2.092 şehit ve vazife
malulü ailesine ve 2018 yılında da yine bugüne kadar 364 şehit ve vazife malulü
aileye faizsiz konut kredisi verilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ
iktidarı zamanında enerji sektöründe çok önemli ilerlemeler kaydettik. 2002
yılında 31.846 megavat olan elektrik enerji kurulu gücümüz 2018 yılı üçüncü
çeyrek sonu itibarıyla yüzde 177 artarak 88.347 megavata ulaşmıştır. 2002
yılında toplamda 5 şehrimize giden doğal gaz yıl sonu itibarıyla 81 ilimizin
tamamına ve 500’den fazla ilçe ve beldemize ulaştırılacaktır. Rusya
Federasyonu’ndan başlayarak Türkiye’nin alım terminaline ve devamında ülkemiz
üzerinden komşu devletler sınırına kadar uzanan, her biri yıllık yaklaşık 16
milyar metreküp doğal gaz taşıma kapasitesine sahip iki hattan oluşan TürkAkım
doğal gaz boru hatlarından birinin deniz altı boru döşeme işi tamamlanmış olup
bu projenin 2019 sonunda faaliyete geçmesi planlanmaktadır.
Akdeniz ve Karadeniz’deki hidrokarbon potansiyelinin
keşfedilmesi için millî gemilerimizle detaylı sismik aramalar yürütmekteyiz. Bu
sismik aramalardan sonra derin ve sığ deniz sondajlarını da yine millî sondaj
gemimizle yürütmek için 30 Ekim 2017 tarihinde temin edilen ilk millî sondaj gemimiz
Fatih’i kullanıyoruz. Fatih’in yanı sıra ikinci sondaj gemimiz ise 2019 yılı
başında portföyümüze dâhil olacaktır. Bu gemilerimizle Akdeniz ve Karadeniz’in
her birinde ayrı ayrı sondajlar yapmak suretiyle petrol ve doğal gaz
aramacılığında aktif bir strateji izleyeceğiz.
Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekilleri;
ulaştırma, denizcilik ve haberleşme hizmetleri için 2003 yılından 2018 sonuna
kadar yaklaşık 537 milyar TL harcama yaptık. Ülkemizde bölünmüş yollarla
birbirine bağlı il sayısı 6’dan 76’ya, bölünmüş yol uzunluğu 6.101 kilometreden
26.637 kilometreye; otoyol uzunluğu 1.714 kilometreden 2.842 kilometreye
çıkarılmıştır. Tünel uzunluğu 9 kat artarak 50 kilometreden 463 kilometreye
çıkarılmıştır.
Yollarımızın standardının yükselmesi sayesinde akaryakıt
ve iş gücü tasarrufundan yılda yaklaşık 18 milyar TL’ye ulaşan ekonomik fayda
sağlanmıştır.
Ülkemizdeki yüksek hızlı hat uzunluğu 1.213
kilometreye, bu hatlardan taşınan yolcu sayısı yaklaşık 44,1 milyona
ulaşmıştır. On altı yıl içerisinde 11.497 kilometrelik konvansiyonel hattın
10.982 kilometresinin komple bakım ve yenilemesi yapılmıştır.
Bugüne kadar 289 milyonun üzerinde yolcunun
taşındığı asırlık rüya Marmaray, mega bir demir yolu projesi olarak
vatandaşlarımızın hizmetine sunulmuştur.
Asya, Avrupa ve Afrika olmak üzere, kıtaların ve
köprülerin buluşma noktasında yer alan Türkiye’nin dünyanın en büyük
havalimanlarından biri olacak yaklaşık 200 milyon yolcu kapasiteli İstanbul
Havalimanı’nın 29 Ekim 2018 tarihinde hizmete açılmasıyla birlikte havacılıkta
dünyada en önemli hatlardan biri olma konumu güçlendirilmiştir.
Ülkemizin uzaydaki etkinliğini artırmak ve bu
alandaki çalışmaları hızlandırmak amacıyla da Türkiye Uzay Ajansını kuruyor ve
faaliyete geçiriyoruz.
Denizcilik alanında büyük liman projelerimizle
ticaretimizi desteklerken, Kanal İstanbul Projesi’yle dünya denizciliğinde
önemli bir değişimin kapısını aralıyoruz. Tersane sayımız 37’den 78’e, sektöre
yapılan ÖTV desteği 6,86 milyar TL’ye, Türk sahipli gemi filomuz 571’den
1.511’e, yat limanı sayımız 62’ye, yat bağlama kapasitemiz 8.500’den 18.545’e
çıkarılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye,
terörle mücadelede Sayın Cumhurbaşkanımızın önderliğinde önemli bir strateji
değişikliğine gitmiştir. Terör örgütlerine karşı mücadelemiz olay kaynaklı
operasyondan kesintisiz operasyona, savunmadan terörü kaynağında kurutma olarak
tanımlayabileceğimiz yeni bir yapıya dönüşmüştür. Bu bağlamda, mücadelemiz
terör bitene kadar da bitmeyecektir.
2018 içerisinde kırsalda sözde barınma ve üs
bölgelerine 87.699, şehir merkezlerinde ise PKK-KCK şehir yapılanmasına yönelik
6.763 operasyon yapılmıştır. 2018 yılında 352 terörist teslim olmuştur.
Bunların yanında, 2018 yılında 152 teröristin aileleriyle görüşerek ikna
yoluyla teslim olmaları sağlanmıştır. Terör örgütünün üst düzey zayiatları
artmış, 2018’de 13’ü “kırmızı” kategoriden olmak üzere 104 sözde üst düzey
terörist etkisiz hâle getirilmiştir.
2017 yılı başından bu yana ülkemizde eylem yapamayan
DEAŞ terör örgütüne yönelik olarak 2018 yılında 1.206 operasyonla 2.648 kişi
gözaltına alınarak 854 kişi tutuklanmıştır.
Terör saldırıları içerisinde en kritik olanı, hiç
kuşkusuz ülkesini korumak için Türk Silahlı Kuvvetleri envanterine verilen
uçak, tank ve silahlarla kendi devletine ve halkına acımasızca saldıran FETÖ
terör örgütüne mensup hainlerin 15 Temmuzda girişmiş olduğu kanlı darbe
girişimidir. Bu yıl yapılan 21.893 operasyonla 47.778 kişi gözaltına alınmış,
9.140 kişi de tutuklanmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; DEAŞ tehdidini
ortadan kaldırmak, hudut güvenliğini sağlamak, Suriyeli göçmenlerin yurtlarına
dönüşlerine yardımcı olmak ve bölgedeki sivillerin terör olaylarından zarar
görmelerini engellemek maksadıyla Türk Silahlı Kuvvetleri desteğindeki Özgür
Suriye Ordusuyla birlikte 24 Ağustos 2016’da Fırat Kalkanı Harekâtı başlatılmış
ve 29 Mart 2017 tarihinde tamamlanmıştır.
Fırat Kalkanı Harekâtı’nı müteakip hem ülkemiz
sınırlarının hem de Afrin bölgesinin istikrar ve güvenliğini sağlamak,
bölgedeki teröristleri etkisiz hâle getirmek ve bölge halkını teröristlerin
baskı ve zulmünden kurtarmak maksadıyla 20 Ocak 2018’de Zeytin Dalı Harekâtı
başlatılmış ve harekât kapsamında 4.500’den fazla PKK, PYD, YPG ve DEAŞ terör
örgütü mensubu etkisiz hâle getirilmiştir.
Öte yandan, Astana Mutabakatı gereği ateşkes
ihlallerinin gözlenmesi maksadıyla, İdlib gerginliği azaltma bölgesinde 12
gözlem noktası oluşturulmuş olup bu gözlem noktalarının inşa faaliyetleri devam
etmektedir. Bilindiği üzere İdlib’de gerginliğin azaltılması ve askerî bir
müdahalenin önüne geçilmesi amacıyla 2018 Eylül ayında Tahran’da ve Soçi’de
başarılı görüşmeler yapılmış ve en nihayet Dörtlü Zirve de İstanbul’da
gerçekleştirilmiştir.
Bedelli askerlik kapsamında 635.392 vatandaşımızın
müracaat işlemi tamamlanmış, 67.591’inin temel eğitimleri sona ermiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk savunma
sanayisini geliştirmek için var gücümüzle çalışıyoruz. Bu çerçevede 2002
yılında göreve geldiğimizde yüzde 15’lerde olan yerlilik ve millîlik oranını
yüzde 65 seviyesinin üzerine çıkartarak savunma sanayisi alanında
bağımsızlığımızı artırdık. Bununla da yetinmedik, yetinmiyoruz, bu oranların
çok daha üzerine çıkmakta da sonuna kadar kararlıyız. Suriye’de
gerçekleştirdiğimiz operasyonlarda ve terörle mücadele harekâtlarında
kullanılan millî ve yerli ürünlerimiz de bu bağımsızlığın göstergesi
niteliğindedir. Savunma sanayimizin tasarlayıp ürettiği ve sahada kendisini
ispatlayan ürünlerin ihracatı da yapılmaya başlanmıştır. Bunun, ayrıca,
ülkemizde ileri teknoloji ve katma değeri yüksek ürünlerin geliştirilmesine
katkı vereceğine de yürekten inanıyoruz. Savunma sanayimizin tasarlayıp
ürettiği ve sahada kendisini ispatlayan ürünlerin ihracatı da -biraz önce ifade
ettiğim gibi- yapılmaktadır ve yapılmaya da devam edecektir. Atak helikopteri,
Kirpi, Cobra II, Ejder Yalçın zırhlıları, denizaltı kurtarma, ana amfibi ve
kurtarma, yedekleme gemileri, silahlı ve silahsız İHA’lar ve SİHA’lar, yine
MPT-76 millî piyade tüfeği güvenlik kuvvetlerimize teslim edilmiştir. Sismik ve
bilimsel araştırma gemisi Oruç Reis MTA’ya teslim edilmiştir, Bora, HİSAR-A ve
HİSAR-O füzelerinin testleri de başarıyla gerçekleştirilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz,
2009-2018 yılları arasında 5 kıtada ve 54 ülkede deprem, sel, kuraklık, kıtlık,
yangın, aşırı yağışlar, kasırga ve iç karışıklıklar gibi afet ve acil
durumlardan etkilenen insanlara yardım etmek üzere insani müdahale ve yardım
çalışmalarını da gerçekleştirmiştir, gerçekleştirmeye de devam etmektedir.
Bu çalışmalar kapsamında yapılan Türkiye'nin
uluslararası sivil koruma ve insani yardım faaliyetleri için, toplamda yaklaşık
2 milyar Amerikan doları harcanmıştır.
2018 Küresel İnsani Yardım Raporu’na göre, Türkiye,
ülke içi ve sınır dışında yaptığı 8 milyar Amerikan doları insani yardımla,
2017 yılında en çok insani yardım gerçekleştiren ülke olmuştur. Türkiye, son on
altı yıldır hayata geçirdiği insani dış politikayla, hem bölgesinde hem de tüm
dünyada takdir toplayan bir ülke olmuştur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Özellikle “Dünya 5’ten büyüktür.” tespitiyle,
küresel sistemin çarpıklıklarına Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin yapısı
üzerinden yönelttiğimiz eleştirilerle getirdiğimiz teklifler dünya çapında
yankı bulmuştur. Davos toplantısıyla sembolleşen Filistinli kardeşlerimize
yapılan zulümlere ve Kudüs’ün mahremiyetine yönelik saldırılara karşı
gösterdiğimiz onurlu duruş da ülkemizi farklı bir konuma taşımıştır.
Suriye ve Irak krizlerinde, Türkiye'nin hiçbir ayrım
gözetmeksizin tüm mazlumlara ve mağdurlara kapısını açması, özellikle Batı
ülkelerinin ezberlerini bozmuştur.
Ülkemizdeki yabancıların toplam sayısı 4,7 milyona
ulaşmıştır. Bunların 3,6 milyonu aşkını geçici koruma altındaki, statüsündeki
Suriyelilerdir.
Son haftalarda Paris başta olmak üzere çeşitli
Avrupa şehirlerinde ortaya çıkan görüntüler Batı’nın bu konulardaki
çelişkilerini ve ikiyüzlülüğünü ayrıca ortaya çıkarmıştır. Türkiye kendisine
çizdiği fiziki sınırlarının çok ötesindeki gönül coğrafyasıyla geleceğin rol
modeli olma yolunda ilerlemektedir.
Güvenlik kaygılarını karşılayacak adımların insani
hassasiyetler korunarak da atılabileceğini Suriye’deki operasyonlarımızla tüm
dünyaya ispat ettik. Bundan sonra da bölgemizde ve dünyada ecdadımızın,
tarihimizin, medeniyetimizin bize işaret ettiği insan odaklı politikalarımızı
uygulamayı sürdüreceğiz.
Geçtiğimiz ekim ayı başında İstanbul’daki Suudi
Arabistan Başkonsolosluğunda vahşice bir cinayete kurban giden gazeteci Cemal
Kaşıkçı olayında hukuktan ve ahlaktan yana koyduğumuz tavır bunun son örneğidir.
Türkiye’nin bu konuda ortaya koyduğu ilkeli tutum tüm dünya tarafından takdirle
karşılanmış, cinayetin üstünün örtülmesinin de önüne geçilmiştir. İnsanlık dışı
bu olayın peşini, emri vereninden uygulayanına kadar tüm suçlular tespit edilip
yargı önüne çıkartılana kadar bırakmayacağımızı burada bir kez daha ifade etmek
istiyorum.
Suriye meselesi ülkemizin geleceği bakımından en
hayati dış politika başlığı olarak gündemimizdeki yerini korumaya devam ediyor.
Türkiye devleti ve milleti olarak mazlumlara ve mağdurlara gönlümüzü açarak
insanlık sınavını başarıyla vermiş olmaktan dolayı da müsterihiz. Tabii,
ülkemizdeki sığınmacıların geri dönüşleri ancak Suriye’nin yeniden huzura,
güvene ve istikrara kavuşmasıyla mümkündür. Henüz kendi iç bütünlüğünü sağlayamamış
olan Suriye’de operasyon yürüten ülkelere baktığımızda, bizim dışımızdaki
ülkelerin böyle bir niyetinin olmadığını da ne yazık ki açıkça görüyoruz.
Sınırlarımızın hemen yanı başına yerleştirilen terör örgütleri kullanılarak
Suriye krizinin ülkemize ihracı gayretleri, bizi bu meselede sahada fiilen var
olmak mecburiyetiyle karşı karşıya bırakmıştır. Türkiye Fırat Kalkanı
Harekâtı’nda DEAŞ’ı büyük bir yenilgiye uğratmış, Zeytin Dalı Harekâtı’nda da
PYD üzerinden kurulan oyunu bozmuştur. İdlib’de Rusya’yla vardığımız ve İran
tarafından da desteklenen mutabakat sayesinde çok büyük bir insani kriz
yaşanmasının önüne geçtik. Şimdi de gündemimizde Fırat’ın doğusunda
oluşturulmaya çalışılan terör koridorunu parçalamak vardır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bu meselenin çözümü için diplomatik yolları sonuna kadar
zorluyoruz. Ancak bu yolların ülkemizi oyalama taktiğine dönüşmesi, Sayın
Cumhurbaşkanımızın deyimiyle, bizi bir kez daha kendi göbeğimizi kendimizin
kesmesine mecbur bırakacaktır. Buna ilişkin tüm hazırlıklarımızı da yapmış
durumdayız. Diğer taraftan, Cenevre sürecinin çıkmaza girmesi üzerine Astana’da
başlatılan görüşmelerin siyasi çözüme dönüşmesi için her türlü gayreti
gösteriyoruz. Buradan, Suriye meselesinde kalıcı çözümün ancak tüm kesimleri kucaklayan
yeni bir anayasa ve demokratik seçimlerle mümkün olduğunu bir kez daha ifade
etmek istiyorum.
Irak, mezhep kavgaları, siyasi çekişmeler ve çeşitli
dış güçlerin müdahaleleri sebebiyle kritik bir süreçten geçiyor. Bu ülkenin
toprak bütünlüğü ve siyasi birliği temelinde bir çözüm için her türlü katkıyı
veriyoruz, vermeyi de sürdüreceğiz. Hem çok derin tarihî bağlarımızın olduğu
hem de çok önemli kültürel ve ticari ilişkilerimizin bulunduğu Irak’taki her
gelişme bizim için önemlidir. Aynı şekilde, Kuzey Irak’ın bölücü terör
örgütünden temizlenmesi konusunda da Irak Hükûmetiyle iş birliği içinde çok
önemli çalışmalar yürütmekteyiz. Türkiye'nin, tüm güney sınırları boyunca
uzanan Irak ve Suriye’deki hiçbir gelişmeye karşı duyarsız ve tepkisiz kalması
mümkün değildir. Irak ve Suriye’deki her hadiseye devlet ve millet olarak beka
meselemiz olarak bakıyoruz. Bu anlayışla, siyasi, ticari, insani, diplomatik ve
askerî tüm imkânlarımızı güneyimizdeki coğrafyanın güvenliği için seferber
etmekten kaçınmadık, kaçınmıyoruz ve kaçınmayacağız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; güneyimiz
gibi kuzeyimizdeki coğrafyada da sıkıntılı bir süreç yaşanmaktadır. Rusya ile
Ukrayna arasında bir süredir devam eden gerilim bölge için risk teşkil
etmektedir. Türkiye, Kırım’ın Rusya tarafından ilhakını tanımamıştır,
tanımayacaktır. Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne, egemenliğine ve istikrarına
yönelik diğer saldırıları da tasvip etmiyoruz. Karadeniz’in kuzeyindeki
sorunların barışçı yöntemlerle çözümü hususunda Sayın Cumhurbaşkanımız
tarafından taraflara telkinlerimizi her fırsatta yapıyoruz. Tabii, Türkiye'nin
Rusya’yla ilişkileri Karadeniz’deki gelişmelerin çok ötesinde bir genişliğe ve
derinliğe sahiptir. Suriye’de elde ettiğimiz kazanımlarda Rusya’yla
sağladığımız ortak anlayış birliğinin çok büyük katkısı vardır.
Yine, Akkuyu ve TürkAkım başta olmak üzere, ülkemiz
için stratejik öneme sahip enerji projeleri konusunda da Rusya’yla çok iyi bir
noktaya gelmiş bulunuyoruz. S-400 gibi savunma projelerinde de önemli mesafeler
katettik. Yılda 20 milyar doları aşkın ticaret hacmimiz olan Rusya’yla
ilişkilerimizi yapıcı iş birliği temelinde geliştirmenin hem ülkemizin hem de
bölgemizin çıkarlarına uygun olduğuna inanıyoruz.
Türkiye-Amerika ilişkileri son dönemde çalkantılı
bir süreçten geçmektedir. Esasen Amerika bizim çok uzun yıllar boyunca en
önemli müttefiklerimizden olmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla) –
Ancak son dönemde Amerika’yla, bilhassa PYD ve FETÖ terör örgütleri konusunda
giderek derinleşen farklı yaklaşımlara sahip olduğumuzu görüyoruz.
Amerika’nın yaptırımları çerçevesinde yaşadığımız
sorunlar ilişkilerimizin bir başka sorunlu yönünü oluşturuyor. Türkiye olarak
Amerika’dan beklentimiz, her alanda müttefiklik ruhuna uygun şekilde hareket
etmesidir. Karşımızda, ülkemizin terör örgütleriyle yürüttüğü mücadelesine
saygı duyan ve destek veren bir Amerika görmek istiyoruz. Filistin ve Kudüs
konusunda İsrail’in hukuksuz ve ahlak dışı uygulamalarına destek olan değil
buna karşı çıkan bir Amerika hiç şüphesiz bölgemizdeki sorunların çözümüne daha
çok katkı sağlayacaktır. Bunlar sağlandığı takdirde Amerika eskisi gibi
güvenilir bir ortak olmayı sürdürebilir. Türkiye'nin kendi hedefleri ve
çıkarları doğrultusunda izlediği politikaların başka ülkelere karşı bir
pozisyon olarak algılanması da doğru değildir.
Dış politikamızın bir başka kadim meselesi de
Kıbrıs, Ege ve son dönemde tırmanan Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynaklarının
paylaşımı sorunudur. Türkiye'nin ne Kıbrıs’ta ne Ege’de ne de Doğu Akdeniz’deki
hidrokarbon kaynakları meselesinde çıkarlarından en küçük bir taviz
vermeyeceğinin altını çizerek bir kez daha ifade etmek istiyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bilhassa Avrupa Birliği tarafından şımartılan Yunanistan
ve Kıbrıs Rum kesiminin ülkemiz ve Kıbrıs Türkleri aleyhine atmaya çalıştığı
adımlara kesinlikle ve kesinlikle müsaade edilmeyecektir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bu konudaki kararlılığımızı, diplomatik girişimlerimiz
yanında, askerî gücümüz ve enerji politikalarımızla da gösteriyoruz, göstermeye
de kesinlikle ve aynı kararlılıkla devam edeceğiz.
Kıbrıs’ta kapsamlı çözümün tesisine yönelik olarak
Birleşmiş Milletler himayesinde sürdürülen müzakereler yarım asırdır devam
etmektedir. Meselenin özünde, Kıbrıs Rum tarafının Kıbrıslı Türklerle siyasi
eşitlik temelinde ortaklık kurmaya ve siyasi gücü paylaşmaya yanaşmaması
yatmaktadır. Kıbrıslı Rumların bu zihniyeti değişmediği sürece de müzakerelerden
sonuç alınması ve adada yeni bir ortaklığın tesisi mümkün olmayacaktır. Bir kez
daha altını çizerek belirtmek isterim ki biz tüm ülkelerle ilişkilerimizi
“kazan-kazan” temelinde, bu çerçevede devam ettirmeyi arzu ederiz.
Sayın Başkanım, eğer müsaadeniz olursa birkaç soruya
da cevap vermek istiyorum. Süre az kaldığı için...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – İki dakikada toparlayın lütfen.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla) –
Toparlayacağım efendim, sadece birkaç soruya daha cevap vermek istiyorum.
Bir konu vardı, iflas eden esnaf sayısıyla ilgili,
72 bin kişiyi aştığı ifade ediliyordu. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği
verilerine göre, ekim ayında 1.235 şirket kapanmasına rağmen 7.160 yeni şirket
kurulmuştur. Ekim ayında nette kurulan şirket sayısı yüzde 5,5 artış
göstermiştir. Ocak-ekim döneminde ise 10.295 şirket kapanırken 72.798 şirket
kurulmuştur. Böylece bu dönemde net kurulan şirket istatistiklerinde yüzde 26,3
artış görmekteyiz.
Bir başka soru veya tenkit vardı, o da yine “5488
sayılı Kanun’daki tarımsal desteklemeler için bütçeden ayrılacak kaynağın
gayrisafi millî hasılanın yüzde 1’inden az olamayacağı hükmüne uyulmaması.”
şeklindeydi. OECD’nin Tarım Politikaları İzleme ve Değerlendirme 2018 Yılı
Raporu’na göre, toplam tarımsal desteklemelerin gayrisafi millî hasılaya oranı
2017 yılı tahmininde yüzde 1,9 olmuştur.
Yine bir başka soru veya tenkit vardı, bütçede
kadınlara pay ayrılmadığıyla alakalı. 2016 yılından itibaren kadına yönelik
politikalar kapsamında ayrılan bütçeye ilişkin bilgilere merkezî yönetim bütçe
kanunu tasarısına ekli bütçe gerekçesinde yer verilmekte olup 2019 yılına
ilişkin bilgilere de bütçe gerekçesinin 183 ila 185’inci sayfalarından
ulaşılabilir. Bu kapsamda, 2019 yılı bütçesinden kadına yönelik politikalar
için toplamda yaklaşık 658 milyon TL kaynak aktarılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Son sözlerinizi lütfen…
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla) – Yine
“Hazine ve Maliye Bakanı ‘Af yapmıyoruz.’ demesine rağmen, son dört ayda af
getirdi.” şeklinde bir başka soru, tenkit vardı. Burada da bazı kanun ve
KHK’lerde değişiklik yapılması hakkında kanun teklifinin görüşmeleri sırasında
teklife eklenen bir maddeyle 7143 sayılı Yapılanma Kanunu’na başvuran ancak
ödeme yapmayarak yapılandırmayı ihlal etmiş olan borçluların, ödemelerini 2019
yılı Ocak ayı sonuna kadar yapmak şartıyla mevcut kanundan yararlanmalarına devam
etme kararı verilmiştir. Yani söz konusu düzenleme yeni bir yapılanma değil,
ödeme süresinin uzatılmasına dönüktür. Bir başka ifadeyle, cumhuriyetin
ilanından bugüne 55 adet mali af içerikli kanun yayımlanmıştır. Hükûmetlerimiz
döneminde toplumun her kesimini ilgilendiren toplam 6 adet yapılanma yasası…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyoruz.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla) – Bu
düşüncelerle, bir kez daha, 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile
2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın ülkemize, milletimize
hayırlı olmasını diliyorum.
Görüş ve eleştirileriyle 2019 yılı bütçemizin
hazırlanmasına katkıda bulunan Plan ve Bütçe Komisyonu başta olmak üzere tüm
üyelerimize yürekten teşekkür ediyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan,
Cumhurbaşkanı Yardımcısına torpil yapabilirsiniz, normal. Açın bence.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla) –
Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Evet, teşekkür ederiz. Açıklamalarınızı
gayet güzel yaptınız.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Başkan tarafsız olmalı.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – “Güzel” diyemezsiniz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Efendim, sataşma yok diye illa…
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ama buna “güzel”
diyemezsiniz, sizin böyle bir yorum yapma hakkınız yok İç Tüzük’e göre.
BAŞKAN – Evet, eyvallah. Ya, ne yapalım, biraz
havayı yumuşatalım diyoruz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Hava zaten yumuşak.
BAŞKAN – Evet, değerli arkadaşlar, aleyhte, şahsı
adına olmak üzere Siirt Milletvekili Sayın Meral Danış Beştaş.
Buyurun Sayın Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; evet, gecenin son konuşması. Ben konuşmaya başlamadan önce
hâlen cezaevlerinde tutulan bütün arkadaşlarıma buradan selam göndermek
istiyorum ve tabii ki bugün açlık grevinin 33’üncü gününde olan Sevgili Leyla
Güven’i burada saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
Meclis âdeta bir teamül hâline getirdi, kendi üyesi
cezaevindeyken buradan bütçe görüşmelerini açıyor, kapatıyor. Geçen dönem de
Anayasa değişti, bütçeler yapıldı, birçok değişiklik yapıldı ama hapiste
milletvekilleri konuşulmadı. Evet, gerçekten burada büyük bir ayıpla, halk iradesine
büyük bir duyarsızlık ve saygısızlıkla, aslında, milletvekili rehin olarak
tutulurken Parlamento çalıştırılıyor.
Evet, bu vesileyle, parti ayrımı gözetmeksizin bütün
milletvekillerine söylüyorum: Bu Parlamentonun 1 üyesi Leyla Güven, şu anda
Diyarbakır E Tipi Cezaevinde ve hukuksuzluğa, haksızlığa karşı, insanlığa karşı
suç olan tecride dair açlık grevinin 33’üncü gününde. Bütün dünya duydu, siz de
bir kez daha benim ağzımdan duyun diyorum.
Evet, bugün kadın haklarına dair çokça şey söylendi.
Ben size iki fotoğraf göstereceğim. Bugün burada Hükûmet sıralarından konuşma
yapılırken Diyarbakır il binamız basıldı, 300 polisle. Değerli milletvekilleri,
bu fotoğraflara bakın lütfen. 300 polisle 80 yaşındaki anneler yerlerde
sürüklendi. Terliklerini, ayakkabılarını giymelerine bile izin verilmeden
tülbentli anneler gözaltına alındı, yürümekte zorluk çeken anneler. Gerçekten
neydi? Billboard’larda “Analar ağlamasın.”dan bugün Hatun ananın cenazesinin
defnedilmemesine, Taybet ananın cenazesinin bir hafta sokakta bekletilmesine ve
bu annelerin, sadece barış isteyen annelerin yerlerde sürüklenmesine ne
diyeceksiniz?
Evet, buradan demokrasi havariliği yapmak kolay ama
gerçekten, bu görüntüler uzaydan gelmedi, bugün Diyarbakır’dan geldi ve şu anda
da Batman il binamız kuşatılmış vaziyette. Sebep neymiş? Açlık grevine
girmişler. Açlık grevi dünyanın hiçbir yerinde suç değildir, hiçbir ceza
kanununda suç olarak nitelendirilemez. Dünyanın en masum, en meşru yöntemidir.
Kişiler, insanlar kendi bedenlerini açlığa yatırıyorlar bir talep uğruna. Açlık
grevinin kamu düzeniyle, suç ve ceza ilişkisiyle hiçbir şekilde ilgisi yoktur.
İşte, ömrünü barışa adamış bu beyaz tülbentli annelerimize gerçekten bu zulmü
reva görenler bunun hesabını verecektir ve emin olun, annelerimizin
zılgıtlarıyla en güçlü yanıtı bugün de aldınız. Şunu unutmayın: Barış bu
topraklara annelerimizin ısrarıyla, talepleriyle ve direngenliğiyle gelecek. Bu
vesileyle bu baskını kınıyorum ve Hükûmetin bu acziyetini, bu çaresizliğini
bütün Türkiye’ye de ilan etmek istiyorum. Bunu A Haberde, diğer kanallarda
göremezsiniz, şu annenin yerde sürüklendiğini göremezsiniz çünkü orada yalan
üzerine haberler bütün Türkiye’yi uyutmaya devam ediyor.
Evet, bugün bütçeyi konuşuyoruz. İlk başta
söyleyeyim: Bu bütçe bir savaş bütçesidir. Bu bütçe vicdansız ve adaletsiz bir
bütçedir. Eş genel başkanlarımız çok ayrıntılı bir şekilde açıkladılar. Vicdan
ve adalet ölçülerinden yoksundur çünkü emekçi yerine sermayeyi, cinsiyet
eşitliği yerine erkekliği, bilim yerine geriliği, çocuk, genç yerine
cemaatleri, doğa yerine talanı ve barış yerine savaşı tesis etmeyi amaçlayan
bir bütçeyle karşı karşıyayız. Deminden beri konuşmaların tümü aslında bunu
açıkça ilan etmektedir.
Evet, gerçekten, burada yeni bir durum da var -çok
yeni değil ama bu yıl ayyuka çıktı- iktidar yetkilileri hiç çekinmeden
–“yürütme” demeyeceğim, burada AKP Grubu tarafından- yanlış ve yalanı gerçek ve
hakikatmiş gibi, doğru ve gerçekmiş gibi anlatıyorlar. Buna ne diyelim,
bilmiyorum ama yanlış kavramlarla, mesnetsiz kavramlarla bir yalan dünyası
yaratılmış. Yani öyle bir yalan dünyası ki kendileri anlattıklarına neredeyse
inanacaklar. Defalarca tekrar ederek bizim yaşadığımız gerçekleri bize farklı
anlatmaya çalışıyorlar. Şimdi, nedir gerçekten? Yalan dünyasından her gün yeni
haberler izliyoruz. Biz burada dinlerken diyoruz ki: “Ya, bu siyah.” Bize
siyaha “beyaz” dedirtmeye çalışıyorsunuz. Bu mümkün değil. Bu konuda herkes
aynı yalanı tekrar ede ede, bütün kanallar her şeyi söyleye söyleye
söylediğimiz hakikatler sanki yokmuş gibi davranılıyor.
Şimdi, iki bakanlık birleşti, kadının adı
kaldırıldı, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı oldu. Diyor ki Bütçe
Komisyonunda: “43,4 milyar TL’ye çıkarıldı.” Aslında bu nedir? Yoksullaşmanın
itirafı. Yani burada itirafı ilk elden söyleyeyim: Bir kere, bu iktidar eliyle
halk yoksullaştırıldı, hem yoksullaştırılıyor hem de “Yardım ediyoruz.” diyor,
bir lütuf gibi sunuluyor.
Yine, çocuklara ilişkin, Bakan diyor ki: “Kız
çocuklarının okullaşma oranı arttı.” Ya, bir de bize kız çocuklarının okula
devam oranını söyleyin. Bu veriler de elimizde. Tabii ki devam oranları yok
çünkü eve kapatma ve bu şekilde farklı bir politikanın zeminini büyütme
olasılığı var.
Yine, Bakan, Komisyonda vahim bir itirafta daha
bulundu, diyor ki: “90 bin işverene anket yaptık.” İşverene yaptınız da işçiye
ne yaptınız? İşçiye anket yaptınız mı? Asıl bu ülkenin büyük yükünü çeken
işçilere anket yapmak yok.
Çevre ve Şehircilik Bakanı sit alanlarından söz
ediyor. Sayın Bakanlar, Hasankeyf ne durumda? Emin olun, Moğol ordusu bile bu
kadar büyük bir yıkım yapamamıştı oraya. Şimdi Danıştay durdurma kararı verdi
Hasankeyf’le ilgili. Peki, oradan taşıdığınız, dinamitlerle zarar verdiğiniz tarih
ne olacak? Hasankeyf’e ilişkin bugüne kadar söylenenlere kulaklarınızı
tıkamıştınız.
Yine, İçişleri ve Sağlık Bakanlığı diyor ki:
“Uyuşturucuyla mücadele ediyoruz.” Gelin, sizinle beraber sivil kıyafetlerle
bir ortaokulun önüne gidelim. Uyuşturucu kullanma yaşı ortaokula, ilkokula
kadar indi. Her gün vatandaşlar bunu bize söylüyor. Şu anda ÇEMATEM’de 105 tane
yatak var. Bunlar gerçekler.
Yine cinsiyetçi bir bütçeyle karşı karşıyayız.
Toplumsal cinsiyete duyarlı bir bütçe olması bir yana, zaten bütçeyi erkekler
yaptı. Bunu Bütçe Komisyonunda da söylemiştim. Plan ve Bütçe Komisyonunun,
evet, 3 üyesi kadın. İçişleri Bakanlığında tanık oldum. Bir tek kadın arkadaş
vardı, en arkada, en köşede oturuyordu. Şimdi erkeklerin yaptığı bir bütçede
doğal olarak toplumsal cinsiyet, çocuk yararına bir hassasiyet olmuyor ve
nitekim önümüzdeki bütçede de bunlar olmuyor. “Şekil esası belirler.” deriz biz
hukukçular. Evet, şekil önemlidir. Kadın duyarlılığıyla yaklaşmak için
kadınların orada bulunması gerekiyor. Diğer rakamları zamanım olmadığı için
veremiyorum.
Kadın haklarından söz edildi. Bizim 95 belediyede 48
kadın merkezimiz kapatıldı. Kadınlara sosyal, ekonomik, psikolojik danışmanlık
yapan kadın merkezlerimiz kayyumlar tarafından kapatıldı ve bugün bize deniyor
ki: “Kadın haklarına dair bir şey söylemeyin.”
Evet, insanlar aç, insanlar işsiz, insanlar yoksul
ama burada bütçe yapıyoruz. Kime yapıyoruz? Bir avuç ayrıcalıklı kesime
yapıyoruz aslında. Burada vatandaş lehine kesinlikle bir bütçeden söz edemeyiz.
Diğer yandan şöyle de bir şey var: KHK’lere
değinmeden geçemeyeceğim tabii ki. Sonsuz bir işsizlik hadisesi çıkardınız.
“Ömür boyu işsiz kalacaksınız.” diyorsunuz. Ölümü sürüklüyorsunuz. Buna “sosyal
ölüm” demiştik. Evet, şu anda yüz binlerce insan ailesiyle beraber sosyal
ölümle yüz yüze ve bunu da demokrasi adına, ilerleme adına yapıyorsunuz.
Gerçekten bütçede söyleyecek birçok şey var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)- Toparlıyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Evet, lütfen sözlerinizi tamamlayın.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)- Plan Bütçe
Komisyonunda bunları dilimiz döndüğünce söyledik. Bu vicdansız ve adaletsiz
savaş bütçesine, halktan yana olmayan, halka karşı olan bütçeye tabii ki olumlu
oy vermeyeceğiz.
Son olarak şunu da söyleyeyim: Siz bizden daha çok
Demirtaş demiyorsunuz. Ama şunu söyleyelim: Demin Eş Genel Başkanımız Sayın
Pervin Buldan’a ve önceki dönem Eş Genel Başkanımız Demirtaş’a ilişkin
söylediğiniz sözlerde yaranızı biliyoruz. Siz yetişemiyorsunuz onlara. Onlar
gibi siyaset yapamıyorsunuz. Demirtaş kâbusunuz olmaya devam edecek. Bugün 14
tane “tweet” atmış. Lütfen o “tweet”leri bir okuyun, tekrar rüyalarınıza
girsin. Siz Demirtaş’la ilgili ne yaptıysanız bunu halkın gönlünden alamadınız.
HDP’yi zayıflatamadınız. Sizin derdiniz budur ve dert olmaya devam edecek.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) – Sayın Başkanım,
Sayın Beştaş yapmış olduğu konuşmada “Siz, siz” diyerek o bağlam içerisinde
“savaş bütçesi” “Moğol ordusunun yapmadığı durumları yaratma”, aynı zamanda
“uyuşturucuya göz yumma” “kategorik davranma” tarzında ağır eleştirilerde
bulundu. İzin verirseniz kürsüden cevaplayayım.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – İsim vermedim Başkan.
“Yürütme” dedim ben.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Yürütmeye söyledi Sayın
Başkan.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bu talepten İç Tüzük’ün
69’uncu maddesine göre Sayın Bostancı’ya söz veremezsiniz. Bu talepten sebep:
İç Tüzük’ün 69’uncu maddesine göre Hükûmete söz verebilirsiniz. Bu konuda İç
Tüzük’ü yeniden değerlendirmenizi takdirlerinize bırakıyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) – Sayın Başkanım,
bütçe üzerine konuşuyoruz. Bütçe çerçevesindeki tartışmalarda defalarca söz
aldılar.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Efendim, olabilir, bütçe
sizin değil, bütçe yürütmenin. Siz yeni sistemi reddediyorsunuz. Yeni sistem
buna cevaz vermiyor.
BAŞKAN – Sataşmaya meydan vermeden meramınızı
anlatınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Olmaz ki Sayın Başkan.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
9.- Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Siirt
Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın 10 sıra sayılı 2019 Yılı Bütçe Kanun Teklifi
ile 11 sıra sayılı 2017 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerinde
aleyhte yaptığı konuşmasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) – Sayın Başkanım,
değerli arkadaşlar; Sayın Beştaş’ı dinledik. Türbanlı annelerden, onların
polisler tarafından uğradığı eziyetlerden bahsetti, annelerin yanında
olduğundan bahsetti. Sayın Beştaş, gerçekten eğer annelerin yanında olsaydınız,
eğer ahlak ve vicdan adına konuşuyor olsaydınız Diyarbakır meydanında aylarca
gösteri yapan ve dağdaki çocuklarını talep eden anneler için konuşurdunuz ama
konuşmadınız. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) O kadınlar,
onlar da tülbentliydi, onlar da mağdurdu. Onlar üstelik, zaman zaman hassasiyet
gösterir gibi yaptığınız, çocuklarını talep ediyorlardı. Derler ki: Ahlaki ve
vicdanı tavır ile ahlaki ve vicdanı poz arasında fark vardır; sizin farkınız.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkanım, uyuşturucu ticaretinden, okulların
önünde çocukların uyuşturucu kullandıklarından bahsetti. Elbette polisin görevi
bunların canını okumaktır, hukuk çerçevesinde gereğini yapmaktır. Uyuşturucu
ticaretini kim yapıyor arkadaşlar, kim? PKK yapıyor, PKK. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Kaynağını eleştirin. Uyuşturucu ve silah ticareti birbirinin
kardeşidir. Bunların da ağababası terördür. Lütfen, buna itiraz edin;
etmiyorsunuz.
Hasankeyf’te yapılanları görmüyorsunuz, orada koca
koca binaları tekniğin bütün imkânlarıyla kaldırıp başka yerlere taşıyan ve
insanlığın mirasına sahip çıkan bir uygulama var ama siz, onları görmek yerine
Moğol ordusundan bahsediyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bostancı, sözlerinizi tamamlayın
lütfen.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Ben Batman
Milletvekiliyim. Hasankeyf’te ne olduğunu çok iyi biliyorum; tüm tarihi,
halkların tarihini yok ediyorsunuz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Moğol ordusunun
tarihte neler yaptığını bilseniz dilinize almazdınız.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Beştaş.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Bostancı,
doğrudan şahsıma yönelik vicdani ve ahlaki bir poz verdiğimi söyledi. Çok ağır
bir sataşma var.
BAŞKAN – Buyurun.
Yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim lütfen. 10’unda
başladık 11’indeyiz, ona göre.
10.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Ankara
Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniye yaptığı konuşmasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben ahlaki ve vicdani bir poz vermiyorum. Ne ben ne de
partimdeki herhangi bir milletvekili hayatının her alanında ahlak ve vicdan
dışı bir tutum içinde olmamıştır. Bu konuda aksine bir iddianız varsa bununla
yüzleşebiliriz ama benim yalan dünyası kavramlarıyla açıkladığım meseleyi
gerçekten objektif değerlendirmeye davet ediyorum.
Anneler meselesine gelince. Biz, bir kısım anneleri
yerlerde sürükleyip diğerlerini göstermelik baş tacı yapmıyoruz. Ben, nerede
oturursa otursun, annelerin tümünün anne olarak kesinlikle yanında olduğumuzu
söylemek istiyorum.
ŞAHİN TİN (Denizli) – Şehit askerlerin annelerinin
de yanında mısınız?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Biz savaşa karşı çıkarken,
biz bu ölüme, ölüm politikasına karşı çıkarken bütün anneler için aynı şeyi
savunuyoruz. Ne Trabzon’daki bir annenin ne dağa çıkan Diyarbakırlı bir gencin
annesinin ağlamasını istemiyoruz. Biz ölümler arasında ayrım yapmıyoruz, biz
gözyaşı arasında ayrım yapmıyoruz. Çözüm sürecinde Edirne’den Hakkâri’ye kadar
anneler bu sürecin arkasında durdu ama sizin politikalarınızda bugün Mardin’de
de, bugün İzmir’de de anneler ağlamaya devam ediyor. Annelerin ağlamamasına
dair son söz hakkı bence iktidarındır ve bunu siz kullanmayın çünkü sizin savaş
politikanızla her yerde ölümler, canlar toprağa düşmeye devam ediyor. Bu
anneler barışı savunuyordu, barış istiyordu. (HDP sıralarından alkışlar, AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) – Bu ülkenin her
yerinde anneleri ağlatan, ağıtları yükselten PKK’dır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) – Cumartesi Annelerine
ne diyorsunuz?
NECDET İPEKYÜZ (Batman) – Cumartesi Anneleri…
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) – Eğer “Anneler
ağlamasın.” diyorsanız ve ahlaki, vicdani bir poz değil, tavır gösterecekseniz
kaynağa itiraz edeceksiniz…
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) – Cumartesi Annelerini
yerde sürükleyen de Hükûmettir.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) – …asıl faile itiraz
edeceksiniz; terörün göbeğine, merkezine itiraz edeceksiniz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ne oldu Başkanım? Devam
edelim gündeme.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, sadece
kayıtlara geçsin. Aynı sözleri tekrar etti ama uzatmamak adına kesiyorum.
Cumartesi Annelerine İçişleri Bakanının “Sirkeci’de mi kayboldu çocukları?”
dediğini hatırlatmak isterim. Galatasaray Meydanı’nda annelerin yerlerde
sürüklendiğini yine hatırlatmak isterim. Aynı annelerin Cumhurbaşkanı
tarafından ağırlandığını ve sonradan, şimdi annelerin dışlandığını hatırlatmak
isterim. Kimin annelere düşmanlık yaptığını bütün dünya görüyor.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Nazır Cihangir İslam, buyurun, kısa bir
açıklama, yerinizden.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
11.- İstanbul Milletvekili Nazır Cihangir İslam’ın, bütçe
görüşmelerinin hayırlı olmasını dilediğine ve grubu olmayan siyasi partiler ile
bağımsız milletvekillerine söz hakkı verilebilmesi için tüm siyasi parti
gruplarından destek beklediklerine ilişkin açıklaması
NAZIR CİHANGİR İSLAM (İstanbul) – Çok teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Bütçe görüşmelerinin hayırlı olmasını diliyorum. On
iki gün boyunca burada aşağı yukarı yüz saat yani altı bin dakikalık konuşma
yapılacak fakat grubu olmayan siyasi partiler ve 2 bağımsız arkadaşımız için
yani toplam 8 kişi için söz hakkı yok, geldiğimiz gibi dinleye dinleye
gideceğiz ve her şeyi içimize atacağız. Başkanlığınızın ilk danışma
toplantısına lütfen bizi davet ediniz ve bu konunun hiç olmazsa şu anda teamül
düzeyinde ama uzun vadede kalıcı olarak çözümü için bütün siyasi parti
gruplarından destek bekliyoruz.
Çok teşekkür ederim, sağ olun efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 10) (Devam)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
(1/275), 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak
Hazırlanan, 2017 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/38); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan
2017 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporu ve 2017 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085 Sayılı Sayıştay
Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan
183 Adedi Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, 2 Adedi Sosyal
Güvenlik Kurumlarına ve 10 Adedi Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere Toplam
195 Adet Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/40) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, böylece bütçenin tümü
üzerindeki konuşmalar tamamlandı.
Şimdi, 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi
ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunacağım.
2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi’nin
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Böylece 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun
Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
Şimdi sırasıyla teklif ve tasarının 1’inci maddesini
okutuyorum:
2019 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUN TEKLİFİ
BİRİNCİ BÖLÜM
Gider, Gelir, Finansman ve Denge
Gider
MADDE 1- (1) Bu
Kanuna bağlı (A) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere, 10/12/2003 tarihli ve
5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli;
a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu
idarelerine 949.025.615.000 Türk lirası,
b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelere
73.771.848.000 Türk lirası,
c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici
kurumlara 6.536.982.000 Türk lirası,
ödenek verilmiştir.
2017 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Gider bütçesi
MADDE 1- (1)
16/12/2016 tarihli ve 6767 sayılı 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile
10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli;
a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu
idarelerine 634.176.488.900 Türk Lirası,
b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelere
79.433.539.000 Türk Lirası,
c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici
kurumlara 4.216.853.000 Türk Lirası,
ödenek verilmiştir.
(2) Kanunların verdiği yetkiye dayanarak yıl içerisinde
eklenen ve düşülen ödenekler sonrası 2017 yılı merkezi yönetim kesin hesap
gider cetvellerinde gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;
a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu
idarelerinin bütçe giderleri 659.558.969.447,78 Türk Lirası,
b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin
bütçe giderleri 99.655.039.838,81 Türk Lirası,
c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici
kurumların bütçe giderleri 3.941.504.800,71 Türk Lirası,
olarak gerçekleşmiştir.
(3) 2017 yılı merkezi yönetim net bütçe gideri
678.269.192.686,76 Türk Lirasıdır.
BAŞKAN – Okunan maddeler kapsamına giren kamu
idarelerinin 2019 yılı merkezî yönetim bütçesi ve 2017 yılı kesin hesaplarının
görüşmelerine yarınki -yani bugünkü- birleşimde devam edilecektir.
Alınan karar gereğince, kamu idarelerinin bütçe ve
kesin hesaplarını görüşmek üzere 11 Aralık Salı günü -bugün- saat 11.00’de
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Teşekkür ederim.
Kapanma Saati: 00.32