TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
3’üncü
Birleşim
3
Ekim 2018 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak
Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge
ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Oya
Ersoy’un, Cumartesi Annelerinin eylemlerine ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Aksaray Milletvekili
Ayhan Erel’in, Aksaray ilinin tarım sorununa ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Kahramanmaraş Milletvekili
İmran Kılıç’ın, 1-7 Ekim Camiler ve Din Görevlileri Haftası’na ilişkin gündem
dışı konuşması
III.- AÇIKLAMALAR
1.- Bursa Milletvekili
Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, tarihî eserlere yapılan restorasyona ilişkin
açıklaması
2.- Hatay Milletvekili Serkan
Topal’ın, 2018-2019 eğitim öğretim yılında yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması
3.- İstanbul Milletvekili
Sibel Özdemir’in, Türkiye için öngörülen Avrupa Birliği yardımlarında yapılan
kesinti kararına ilişkin açıklaması
4.- Mersin Milletvekili Baki
Şimşek’in, Mersin ilinin Tarsus ilçesindeki kamulaştırma nedeniyle yaşanan
sorunlara ilişkin açıklaması
5.- Osmaniye Milletvekili
Mücahit Durmuşoğlu’nun, 27’nci Dönem İkinci Yasama Yılının hayırlı olmasını
dilediğine ve tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet ülküsünden taviz
verilmeyeceğine ilişkin açıklaması
6.- Balıkesir Milletvekili
Fikret Şahin’in, sağlıkta şiddetin İstanbul’daki kurbanı Doktor Fikret
Hacıosman’a Allah’tan rahmet dilediğine ve sağlıkta şiddeti önlemeye yönelik
kanun teklifinin bir an evvel yasalaşması gerektiğine ilişkin açıklaması
7.- Kahramanmaraş
Milletvekili Ali Öztunç’un, Recep Tayyip Erdoğan ve Berat Albayrak’ın kamuda
tasarruf sözlerini bürokrasinin dinlemediğine, Sayıştayın Cumhurbaşkanlığı
sarayının 2017 yılı denetim raporuna ve işçi, çiftçi düşmanlığından ne zaman
vazgeçileceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
8.- Denizli Milletvekili
Kazım Arslan’ın, üretilen ürünlerin ithalinin ne zaman yasaklanacağını, girdi
maliyetlerindeki artışların ne zaman durdurulacağını, çiftçinin devlet
bankaları ile tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarının ertelenip
ertelenmeyeceğini Tarım ve Orman Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
9.- Mersin Milletvekili Ali
Cumhur Taşkın’ın, tarihin en yüksek eylül ayı ihracat rakamına ulaşıldığına,
Türkiye ekonomisinin üretime ve ihracata dayalı rekorlar kırarak büyümesine
devam edeceğine ilişkin açıklaması
10.- Eskişehir Milletvekili
Utku Çakırözer’in, KDV oranının düşürülmesi, ÖTV’nin kaldırılması ve enflasyon
farkının emeklinin, yoksulun maaşına yansıtılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
11.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, kentsel dönüşüm adı altında İstanbul ili Üsküdar ilçesi
Kirazlıtepe Mahallesi’nde yapılan yıkımlara ilişkin açıklaması
12.- Kahramanmaraş Milletvekili
Sefer Aycan’ın, sağlık personeline yönelik şiddeti kınadıklarına, Yüksek
Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunun yurt kapasitesinin yetersizliğine ilişkin
açıklaması
13.- İstanbul Milletvekili
Saliha Sera Kadıgil Sütlü’nün, 4 Ekim Hayvanları Koruma Günü’ne ve Hayvanları
Koruma Kanunu’nun yetersizliğine ilişkin açıklaması
14.- İstanbul Milletvekili
Turan Aydoğan’ın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde görev süresi dolan Ayşe
Işıl Karakaş’ın yerine görev yapacak yeterlilikte hukukçu olup olmadığını ve
aday seçiminde kriterlerin neler olduğunu Adalet Bakanından öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
15.- Adana Milletvekili Ayhan
Barut’un, emeklilikte yaşa takılanların mağduriyetlerinin ne zaman
giderileceğini Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Fuat Oktay’dan öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
16.- İstanbul Milletvekili
Hayati Arkaz’ın, sağlıkta şiddetin İstanbul’daki kurbanı Doktor Fikret
Hacıosman’a Allah’tan rahmet dilediğine ve sağlıkta şiddeti önlemeye yönelik
yasal yaptırımların ağırlaştırılması gerektiğine ilişkin açıklaması
17.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, bir hasta tarafından saldırıya uğrayarak hayatını kaybeden
Doktor Fikret Hacıosman’a Allah’tan rahmet dilediğine, Sayıştay raporlarının
Mecliste görüşmesi gerektiğine ve McKinsey ısrarından vazgeçilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
18.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, eylül ayı ve yıllık enflasyon oranının beklentilerin üzerinde
gerçekleştiğine, keyfî zam yapanların tespit edilmesi gerektiğine, sorunları
aşmanın ilk adımının millet, devlet birliği olduğuna ve 1-7 Ekim Camiler ve Din
Görevlileri Haftası’nın hayırlı olmasını temenni ettiğine ilişkin açıklaması
19.- Kars Milletvekili Ayhan
Bilgen’in, 1-7 Ekim Camiler ve Din Görevlileri Haftası’na, bir hasta tarafından
saldırıya uğrayarak hayatını kaybeden Doktor Fikret Hacıosman’a Allah’tan
rahmet dilediğine, Selehattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Bekir Kaya, Tuncer
Bakırhan, Mukaddes Kubilay ile Gültan Kışanak’ın yargılamalarının devam
ettiğine ilişkin açıklaması
20.- İstanbul Milletvekili
Engin Altay’ın, 1-7 Ekim Camiler ve Din Görevlileri Haftası münasebetiyle din
görevlilerine saygılarını ilettiğine, enflasyon rakamlarının son on beş yılın
rekorunu kırdığına, millete verilen sözlerin tutulması gerektiğine,
demokrasilerde meclislerin yürütmeye ayar verebileceğini ama yürütmenin Meclise
ayar vermesini kabul etmeyeceklerine ilişkin açıklaması
21.- İstanbul Milletvekili
Engin Altay’ın, Meclisteki hiçbir milletvekiline saygısızlık yapmasının söz
konusu olmadığına ama öyle algılandıysa Manisa Milletvekili Erkan Akçay’dan
özür dilediğine ilişkin açıklaması
22.- Denizli Milletvekili
Cahit Özkan’ın, 27’nci Dönem İkinci Yasama Yılının hayırlı olmasını temenni
ettiğine, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından Üsküdar ilçesi Kirazlıtepe
Mahallesi’nde kentsel dönüşüm projesi içinde yer alan binaların tekrar
inşasının söz konusu olduğuna, 1-7 Ekim Camiler ve Din Görevlileri Haftası’nı
kutladığına ilişkin açıklaması
23.- Denizli Milletvekili
Cahit Özkan’ın, (3/37) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde Bursa
Milletvekili Ahmet Kamil Erozan’ın İYİ PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
24.- Diyarbakır Milletvekili
Hişyar Özsoy’un, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
25.- Kars Milletvekili Ayhan
Bilgen’in, Suriye’de silahlı grupları silah bırakmaya teşvik ederek sorunun
siyasi yolla çözülmesi konusunda uzlaşılıyorken Türkiye’nin doğrudan
güvenliğini ilgilendiren sorunlarda neden siyasi çözümün tercih edilmediğini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
26.- Tokat Milletvekili Özlem
Zengin’in, (3/37) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde İstanbul
Milletvekili Engin Altay’ın şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
27.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mustafa Şentop’un sataşma
olduğu hâlde söz hakkı vermemesinin adil olmadığına ve (3/37) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde Sivas Milletvekili İsmet Yılmaz’ın AK PARTİ
Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
28.- İstanbul Milletvekili
Engin Altay’ın, Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
29.- Tokat Milletvekili Özlem
Zengin’in, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
30.- Sivas Milletvekili İsmet
Yılmaz’ın, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
31.- Kars Milletvekili Ayhan
Bilgen’in, kavramların evrensel standartlarda ve tutarlı bir şekilde ele
alınmasının zorunlu olduğuna aksi takdirde dış politikanın saygın olmayacağına
ilişkin açıklaması
32.- Tokat Milletvekili Özlem
Zengin’in, İstanbul Milletvekili Engin Altay’a sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasındaki düzeltme için teşekkür ettiğine ve AK PARTİ Grubunun,
Cumhurbaşkanının, Hükûmetin, bakanların terörün tamamen karşısında olduğuna
ilişkin açıklaması
33.- Kars Milletvekili Ayhan
Bilgen’in, Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
34.- İstanbul Milletvekili
Engin Altay’ın, Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın yaptığı açıklaması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Denizli Milletvekili
Cahit Özkan’ın, (3/37) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde Diyarbakır
Milletvekili Hişyar Özsoy’un HDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında AK
PARTİ Grubuna ve Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
3.- İstanbul Milletvekili
Engin Altay’ın, Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklaması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Başkanlıkça, İstanbul
Milletvekili Numan Kurtulmuş’un Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu; İstanbul Milletvekili Canan Kalsın’ın Dilekçe Komisyonu; İstanbul
Milletvekili Erkan Kandemir’in Avrupa Birliği Uyum Komisyonu; Adana
Milletvekili Jülide Sarıeroğlu’nun Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve
Ankara Milletvekili Emrullah İşler ile Konya Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeliklerinden istifalarına ilişkin
önergenin (4/5) 3/10/2018 tarihinde Başkanlığa ulaştığına ilişkin yazısı
B) Tezkereler
1.- Cumhurbaşkanlığının,
Türkiye’nin Millî Güvenliğine Yönelik Ayrılıkçı Hareketler, Terör Tehdidi ve
Her Türlü Güvenlik Riskine Karşı Uluslararası Hukuk Çerçevesinde Gerekli Her
Türlü Tedbiri Almak, Irak ve Suriye’deki Tüm Terör Örgütlerinden Ülkemize
Bundan Sonra da Yönelebilecek Saldırıları Bertaraf Etmek ve Kitlesel Göç Gibi
Diğer Muhtemel Risklere Karşı Millî Güvenliğimizin İdame Ettirilmesini
Sağlamak, Türkiye’nin Güney Kara Sınırlarına Mücavir Bölgelerde Yaşanan ve
Hiçbir Meşruiyeti Olmayan Tek Taraflı Bölücü Girişimler ve Bunlarla İlgili
Olabilecek Gelişmeler İstikametinde Türkiye’nin Menfaatlerini Etkili Bir
Şekilde Korumak ve Kollamak, Gelişmelerin Seyrine Göre İleride Telafisi Güç Bir
Durumla Karşılaşmamak İçin Süratli ve Dinamik Bir Politika İzlenmesine Yardımcı
Olmak Üzere Hudut, Şümul, Miktar ve Zamanı Hükûmetçe Takdir ve Tayin Olunacak
Şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Gerektiği Takdirde Sınır Ötesi Harekat ve
Müdahalede Bulunmak Üzere Yabancı Ülkelere Gönderilmesi ve Aynı Amaçlara Matuf
Olmak Üzere Yabancı Silahlı Kuvvetlerin Türkiye’de Bulunması, Bu Kuvvetlerin
Hükûmetin Belirleyeceği Esaslara Göre Kullanılması ile Risk ve Tehditlerin
Giderilebilmesi İçin Her Türlü Tedbirin Alınması ve Bunlara İmkân Sağlayacak
Düzenlemelerin Hükûmet Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin
2/10/2014 Tarihli ve 1071 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile
Hükûmete Verilen ve Son Olarak 23/9/2017 Tarihli ve 1162 Sayılı Türkiye Büyük
Millet Meclisi Kararı ile 30/10/2018 Tarihine Kadar Uzatılan İzin Süresinin
Anayasa’nın 92’nci Maddesi Uyarınca 30/10/2018 Tarihinden İtibaren Bir Yıl
Uzatılmasına İlişkin Tezkeresi (3/37)
VI.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Mustafa Şentop’un, (3/37) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı
Tezkeresi üzerinde Bursa Milletvekili Ahmet Kamil Erozan’ın İYİ PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin konuşması
VII.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan
Üyeliklere Seçim
1.- Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonunda boş bulunan üyeliklere seçim
2.- Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
3.- Kamu İktisadi
Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
4.- Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
VIII.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Niğde Milletvekili Ömer
Fethi Gürer'in, elektrik enerjisi hasılatından alınan TRT payı ile diğer
paylara ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/25)
2.- Niğde Milletvekili Ömer
Fethi Gürer'in, 2018 yılında ithal edilen patatesin miktarına ve fiyatına,
2018 yılı itibariyle ihracat
ve ithalat yapan şirket sayısı ile bu faaliyetlerini sonlandıran şirketlere,
Ülkemizde faaliyet gösteren
Suriye sermayeli firma sayısı ile yabancı sermayeli işyerlerinde çalışan
yabancı uyruklulara,
İlişkin soruları ve Ticaret
Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/65), (7/303), (7/304)
3.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Türkiye'nin basın özgürlüğü sıralamasında 2018
yılında ülkeler arasındaki yerine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı
Fuat Oktay’ın cevabı (7/79)
4.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Türkiye'nin eğitimde kalite sıralamasına,
Türkiye'nin çocukların
eğitimi sıralamasında OECD ülkeleri arasındaki yerine,
İlişkin Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktay’dan soruları ve Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un cevabı
(7/95), (7/96)
5.- Bursa Milletvekili Orhan
Sarıbal'ın, 703 sayılı KHK ile Diyanet personelinin atama esaslarına yönelik
olarak yapılan bir değişikliğe ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktay’ın cevabı (7/99)
6.- Antalya Milletvekili
Aydın Özer'in, ihraç edilen, açığa alınan ve göreve iade edilen personel
sayısına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Muharrem Kasapoğlu’nun
cevabı (7/129)
7.- Adana Milletvekili Ayhan
Barut'un, 2002-2018 yılları arasında Adana için yatırım programına alınan
projelere ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Muharrem
Kasapoğlu’nun cevabı (7/130)
8.- Adana Milletvekili Ayhan
Barut'un, 2002-2018 yılları arasında Adana için yatırım programına alınan
projelere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un cevabı (7/143)
9.- Niğde Milletvekili Ömer
Fethi Gürer'in, İİBF mezunu, formasyon almış, muhasebe-finans,
pazarlama-perakende öğretmenlerinin 2018 yılı içerisindeki atamalarına,
Okullarda meydana gelen
şiddet olayları ve bu olayların önlenmesine yönelik çalışmalara,
Bakanlığın ihale, yatırım ve
harcamalarının internet üzerinden izlenebilmesine yönelik çalışmalara,
Kız çocuklarının okullaşma
oranı ile okullarda kadına şiddet, erken yaşta evlilik, cinsel istismar konularında
eğitim yapılıp yapılmadığına,
Sosyal yardım alan ailelerin
eğitim gören çocuklarının masraflarının karşılanması için maddi destek
verilmesine,
Mevsimlik çalışan ailelerin
çocukları ile zorunlu eğitimine devam etmeyen çocukların eğitim ve öğrenim
hayatına yönelik çalışmalara,
Son beş yıl içerisinde
kapatılan köy okullarına,
İlişkin soruları ve Millî
Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un cevabı (7/145), (7/147), (7/148), (7/150),
(7/151), (7/152), (7/153)
10.- Antalya Milletvekili
Aydın Özer'in, 15 Temmuz 2016 tarihinden itibaren Bakanlık bünyesinde ihraç
edilen, açığa alınan ve göreve iade edilen personel sayılarına ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un cevabı (7/146)
11.- Denizli Milletvekili
Haşim Teoman Sancar'ın, TRT personeline ve maaşlarına dair bazı iddialara
ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/186)
12.- Kütahya Milletvekili Ali
Fazıl Kasap'ın, Kütahya ili ve ilçelerine yönelik olarak hazırlanan projelere
ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Muharrem Kasapoğlu’nun cevabı
(7/209)
13.- Bursa Milletvekili
Nurhayat Altaca Kayışoğlu'nun, Kızılay Bursa Şubesi yönetiminin görevden
alınmasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun cevabı (7/215)
14.- Niğde Milletvekili Ömer
Fethi Gürer'in, gümrük vergisi oranı geçici olarak düşürülen kırmızı biberin
ithalatına,
Gümrük vergisi oranı geçici
olarak sıfıra indirilen nohut ithalatına,
İlişkin Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktay’dan soruları ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı
(7/249), (7/250)
15.- Niğde Milletvekili Ömer
Fethi Gürer'in, dahilde işleme izin belgesi uygulaması çerçevesinde işleme izin
sürelerine ilişkin Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’dan sorusu ve Ticaret
Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/251)
16.- Niğde Milletvekili Ömer
Fethi Gürer'in, gümrük vergisi düşürülen yahut sıfırlanan ürünlere ilişkin
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’dan sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar
Pekcan’ın cevabı (7/252)
17.- Bursa Milletvekili Erkan
Aydın'ın, Spor Genel Müdürlüğü Teftiş Kuruluna Kayak Federasyonu hakkında
yapılan ihbara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Muharrem
Kasapoğlu’nun cevabı (7/268)
18.- Samsun Milletvekili
Kemal Zeybek'in, Samsun'un Kesealan köyü öğrencilerinin taşımalı olarak öğrenim
gördükleri ilçe merkezine ulaşımlarındaki problemlere ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un cevabı (7/273)
19.- Niğde Milletvekili Ömer
Fethi Gürer'in, özel okulların illere göre dağılımı ile bu okullarda bulunan
derslik, öğretmen ve öğrenci sayılarına,
Maarif Vakfı'na bağlı
okullara,
Niğde'de okula devam etmeyen
kız çocuklarına,
Millî Eğitim Bakanlığı'nın
şartlı eğitim yardımı uygulamasına,
Boş geçen ders saatleri ile
bu saatlerin branş dışı öğretmenler ile doldurulup doldurulmadığına,
İlişkin soruları ve Millî
Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un cevabı (7/274), (7/275), (7/276), (7/278), (7/280)
20.- Kocaeli Milletvekili
Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun, özel eğitim öğretmeni atamalarına ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un cevabı (7/281)
21.- İstanbul Milletvekili
Arzu Erdem'in, eğitim müfredatında millî ve manevi değerlerin korunmasına
yönelik düzenlemelere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un
cevabı (7/282)
22.- Niğde Milletvekili Ömer
Fethi Gürer'in, ülkemizde faaliyet gösteren yabancı ortaklı firmalar ile
KİT'lerin yurtdışında kurduğu şirketlere ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı
Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/305)
23.- Niğde Milletvekili Ömer
Fethi Gürer'in, ithalat sırasında yapılan denetimler sonucu uygunsuz bulunan
ürünlere ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/306)
24.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, TRT'de çalışan personelin maaşlarına ve
statülerine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı
(7/314)
25.- İzmir Milletvekili Tacettin
Bayır'ın, Ege Üniversitesi yerleşkesinde bulunan zeytinlik sahasının otopark
yapılmak amacıyla asfaltlandığı iddiasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Ziya Selçuk’un cevabı (7/315)
26.- Kocaeli Milletvekili
Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun, OHAL KHK'leri sonrasında çalıştıkları özel eğitim
kurumları kapatılan öğretmenlere,
Öğretmen alımı mülakatları
hakkındaki bazı iddialara,
KHK ile ihraç edilen
kişilerden hakkında soruşturma açılmayan veya beraat ya da takipsizlik kararı
bulunanların göreve iadelerine,
İlişkin soruları ve Millî
Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un cevabı (7/367), (7/368), (7/374)
27.- Eskişehir Milletvekili
Utku Çakırözer'in, sözleşmeli öğretmen atamalarında yapılan mülakatlara dair
bazı iddialara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un cevabı
(7/369)
28.- Ankara Milletvekili
Yıldırım Kaya'nın, sözleşmeli öğretmen alımı için yapılan mülakatlara ve elenen
öğretmenlere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un cevabı
(7/372)
29.- Karaman Milletvekili
İsmail Atakan Ünver'in, Millî Eğitim Bakanlığının yapmış olduğu mülakatlardaki
haksız bulunan uygulamalara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Ziya
Selçuk’un cevabı (7/373)
30.- Diyarbakır Milletvekili
Garo Paylan'ın, 2018 yılı liseye geçiş sınavında din dersinden muaf öğrencilere
alternatif sosyal sorusu sorulmamış olmasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Ziya Selçuk’un cevabı (7/375)
31.- Hatay Milletvekili
Mehmet Güzelmansur'un, Yayladağı Sınır Kapısının açılması talebine ilişkin
sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın cevabı (7/398)
32.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel'in, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından TBMM'de yapılan tadilatlara
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Mustafa Şentop’un
cevabı (7/407)
33.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal'ın, soru önergelerinin cevaplandırılmasına ilişkin sorusu ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Mustafa Şentop’un cevabı (7/1527)
3 Ekim 2018
Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati :
14.00
BAŞKAN : Başkan
Vekili Mustafa ŞENTOP
KÂTİP ÜYELER :
Rümeysa KADAK (İstanbul), Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 3’üncü
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Cumartesi Anneleri hakkında söz
isteyen İstanbul Milletvekili Oya Ersoy’a aittir.
Buyurun Sayın Ersoy. (HDP sıralarından alkışlar)
II.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Oya Ersoy’un, Cumartesi Annelerinin
eylemlerine ilişkin gündem dışı konuşması
OYA ERSOY (İstanbul) - Sayın Başkan, Edirne’den
Kars’a, İstanbul’dan Artvin’e, İzmir’den Diyarbakır’a, Mardin’e, Bursa’ya,
Ankara’ya, ülkenin dört bir yanında yakınlarını kaybeden, yakınları kaybedilen
Cumartesi İnsanları adına Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Cumartesi Annelerinin sessiz çığlığını hepimizin bu
dört duvarlar arasında duyması temennisiyle konuşmama başlıyorum.
Cumartesi Anneleri yirmi üç yıldır Galatasaray
Meydanı’nda kayıplarını arıyorlar. Kaybedilen eşlerinin, kardeşlerinin,
babalarının, çocuklarının akıbetinin, başlarına ne geldiğinin anlaşılması,
ortaya çıkarılması ve faillerinin cezalandırılması için Galatasaray Meydanı’nda
oturuyorlar. Sadece Galatasaray Meydanı’nda değil, Diyarbakır’da ve Mardin’de
de anneler, Cumartesi Anneleri kayıplarının akıbeti için taleplerini bizlere,
herkese duyurma mücadelesi içerisindeler.
Yirmi üç yıl boyunca 16 iktidar değişti. Defalarca
polis saldırısına uğradılar. “Kayıp Otobüsü” adı altında Galatasaray
Meydanı’nda yanlarına gelen otobüsle kendilerine anonslar yapıldı, kaybetme
politikaları reddedildi ama yirmi üç yıldır Cumartesi İnsanlarının, Cumartesi
Annelerinin kayıpların akıbetinin ortaya çıkarılması için verdiği mücadelenin
sonucunda 95 yılında Meclis Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu raporu
açıklandı. Yine, Meclis tarafından kurulan araştırma komisyonunun hazırladığı
2011 tarihli raporda Cemil Kırbayır’ın gözaltında işkenceyle öldüğü yer aldı.
2013 yılında toplumsal barış yollarının araştırılması ve çözüm sürecinin
değerlendirilmesi amacıyla kurulan meclis araştırması komisyonu raporunda da
yer aldığı gibi AKP, kayıplara ilişkin yaşanan suçları kabul etti ve bizzat
Erdoğan’ın bu süreçte kayıp yakınlarıyla bir görüşmesi oldu.
Kayıplarla ilgili mücadeleler uluslararası hukuka
taşındı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 103 kişiye ilişkin toplam 55
başvuruda Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ihlal ettiği kararını
verdi. Ancak iç hukukta hiçbir gelişme olmadı, bu dosyalarla ilgili en küçük
bir soruşturma yapılmadı ve açılan soruşturmalar da zaman aşımına maruz kaldı.
Beş haftadır, bugün itibarıyla beş haftadır kayıp
yakınlarının Galatasaray Meydanı’na çıkışı yasaklanıyor. Cezasızlık hâli,
yıllardır uygulanan cezasızlık hâli, 700’üncü haftada saldırıyla beraber
kayıplar politikasının üstlenilmesine dönüşmüştür.
Erdoğan’ın 5 Şubat 2011 tarihinde Dolmabahçe’de
Cumartesi Anneleriyle buluşmasının ardından yedi yıl sekiz ay geçti. Bu yedi
yıl sekiz ay sonra ne değişti? Bugün niye Cumartesi Annelerinin vahşice polis
saldırısına maruz kalmasını hepimiz izliyoruz? O gün Erdoğan “Acılarınızı
dindireceğiz.” derken bugün ne değişti? 705’inci haftada Cumartesi Anneleri
yine polis tarafından darbedilirken Erdoğan Berlin’de Savaş ve Diktatörlük
Kurbanları Anıtı’nı ziyaret ediyordu. Evet, geçmişte farklı bugün farklı,
içeride farklı dışarıda farklı. Dışarıda oğlunun cansız bedenine sarılmış bir
anneyi tasvir eden bu anıtın önünde eğilip, ülke içinde çocuklarının,
kardeşlerinin, eşlerinin, yakınlarının faillerinin ortaya çıkarılmasını arayan
Cumartesi Annelerine saldırmak hangi hakka, hukuka ve adalete uyuyor? Bu mudur
sizin yerli ve millî anlayışınız?
Biz biliyoruz ki adım adım iktidar basamaklarını
tırmanırken, katederken Cumartesi Anneleriyle görüşmek ihtiyacınızdı ama bugün
en küçük bir demokrasi kırıntısına tahammülünüz yok. Neden? Çünkü uyguladığınız
politikalar halk nezdinde meşru değil ve iktidarınızı korumak için bugün en
küçük bir demokrasi eylemine izin vermiyorsunuz. Asıl istismar, o Soylu’nun
bugün dediği, Cumartesi Annelerine iftiralar atarak söylediği…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OYA ERSOY (Devamla) – İzin alabilir miyim bir
dakika?
BAŞKAN – Ek süre vermiyoruz.
OYA ERSOY (Devamla) – Bu oturumda veriyoruz.
BAŞKAN – İlk oturumda, ilk açılışta verdim, evet,
bir kere verdim, doğru ama yok, yani öyle bir şey yok, emsal sayılmaz onlar.
Tamamlayalım.
OYA ERSOY (Devamla) – Peki, şunu söyleyeyim: Bu
konuda AİHM kararları vardır; Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na
aykırılık söz konusu değildir; bu, hakkın özüne dokunulmasıdır. Bugün, burada,
bütün Meclis çatısında Cumartesi Annelerine saldırının derhâl engellenmesini ve
Birleşmiş Milletler Kayıplara İlişkin Sözleşme’nin derhâl Genel Kurula
indirilmesini talep ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ersoy.
Gündem dışı ikinci söz, Aksaray’ın tarım sorunu
hakkında söz isteyen Aksaray Milletvekili Ayhan Erel’e aittir.
Buyurun Sayın Erel. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
2.- Aksaray Milletvekili Ayhan Erel’in, Aksaray ilinin tarım
sorununa ilişkin gündem dışı konuşması
AYHAN EREL (Aksaray) – Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri, çok değerli Aksaraylı hemşehrilerim, büyük Türk milleti;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Son günlerde sağlık çalışanlarımıza yönelik saldırı
sayısında üzücü bir artış görülmektedir. Konuşmamın hemen başında, yaşanan
olayları şiddetle kınıyor, yetkilileri göreve davet ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aksaray’ın
ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. 800 hektar yüz ölçümü olan
arazinin 405 hektarı tarla arazisi olup bu arazilerin ancak yüzde 34’ü
sulanmakta, yüzde 66’sı ise kıraçtır.
Aksaray çiftçisinin çilesi sabah namazıyla başlar,
yatsı namazına kadar devam eder. Fiziksel çile bitince yerini düşünsel çile
alır; mazot parası, gübre parası, yem parası, elektrik parası, düğün parası,
okul masrafı derken sabaha kadar bu çile devam eder, uyku haram olur.
Velhasılıkelam, yerelde Aksaray’da, genelde Türkiye’de çiftçinin çilesi ölünce
biter. Niye mi?
Geçen yıl 1.600 TL olan gübre fiyatları indirime
rağmen 3 bin TL’nin altına düşmemiştir. 4.800 lira olan mazot bugün 6.400 lira
olmuştur. Diğer girdilerde de yüzde 80’e varan artışlar meydana gelmiştir.
Peki, girdiler bu kadar fahiş oranda artarken çiftçinin ürettiği ürünlerin
fiyatları acaba aynı oranda artmış mıdır? Ne gezer, üç yıldır arpa 820-950 TL,
buğday 920-1.060 TL civarındadır, mısır 95 kuruşa düşmüştür, şeker pancarında
fiyat geçen yılın girdilerine göre hesaplanmış ve taban fiyat olarak 235 lira
belirlenmiştir. Oysa bugün çiftçinin bırakın kâr etmesini, zarar etmemesi adına
şeker pancarının fiyatının en az 280 TL olması gerekmektedir. Çiftçimizin önünü
görebilmesi için bir an önce şeker pancarı kantarlarının da açılması
gerekmektedir. Ülkemizin en güzel çerezlik ay çekirdeğini üreten eli nasırlı,
gözü yaşlı çiftçi mahsulünü satamamanın üzüntüsü içindedir, alacaklıları kapıya
dayanmış, kara kara düşüncelere dalmıştır. Çiftçi 1 liraya düşen sarımsağı
sökmeden, tarlasını bu hâliyle sürmüştür zira 1 lira söküm masrafı bile
değildir.
Aksaray’ın Bayıraltı çiftçileri diğer çiftçilerimiz
gibi perişandır. Tarlasını süren çiftçi tarlasını sürdüğü için ekim yapacağını
ancak parası olmadığı için gübre atmayacağını, tarlasını sürmeyen çiftçi ise bu
sene ekim yapmayacağını söylüyor. Bu insanlara yazık değil mi, bu insanlara
günah değil mi? Türk çiftçisinin arpasına, buğdayına 900 TL’yi çok görenler
dışarıdan 1.400 liraya, 1.500 liraya arpa, buğday almaktadır. Çin’den alınan ay
çekirdeği yüzünden Aksaray’da ay çekirdeği üreticisi perişan bir hâldedir.
Elektrik borcu yüzünden Aksaray’da icralık olmayan çiftçimiz kalmamıştır.
Hayvancılık ona keza, sütün litresi 130 kuruş, yemin torbası ise 80-90 TL’dir;
insanlar artık hayvanlarını ya kesmeye ya da satmaya başlamışlardır,
ahırlarımız boş kalmıştır.
Hükûmetimiz hâlâ neyi bekliyor, neye güveniyor? Her
şeyi dışarıdan ala ala ekonominin geldiği durum ortadadır. Krizden dolayı işsiz
kalan sanayi işçilerine bir de tarım işçileri eklenecektir. Bu nereye kadar
böyle devam eder bilemiyorum. Bu yüksek girdiler nedeniyle ülke tarımı ve
hayvancılığının, dolayısıyla ülke ekonomisinin büyük bir zarara uğrayacağı
aşikârdır.
Yine, Aksaray’ı bekleyen en büyük tehlikelerden bir
tanesi de Aksaray topraklarının çöl olmasıdır. Yeşiltepe, Sultanhanı, Eskil,
Yeşilova; bu bölgede Tuz Gölü’nün suları yer altı sularının çekilmesinden
dolayı buralara gelmiştir ve zamanla bu topraklar Tuz Gölü’nden dolayı
çoraklaşacaktır. Çöl dediğimiz bu bölge, adı gibi çöl hâline gelecektir.
Yeşilova beldesinde geçici hak sahibi olan 328 kişi toprak dağıtımını
beklemektedir. Aksaray’ın topraklarının çöl olmaması için 100 kilometre
uzaklıkta olan Hirfanlı Barajı’ndan veya Kızılırmak’tan tez zamanda bu bölgeye su
getirilmesi elzemdir. Bu nedenle demir yolu ve havaalanı bu saatten sonra
Aksaray’a devletin bir lütfu değil, boynunun borcudur diyorum.
Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyor, yetkilileri
göreve davet ediyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erel.
Gündem dışı üçüncü söz, Camiler ve Din Görevlileri
Haftası münasebetiyle söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’a
aittir.
Buyurun Sayın Kılıç. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
3.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, 1-7 Ekim
Camiler ve Din Görevlileri Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1-7 Ekim tarihleri arası Camiler ve Din Görevlileri Haftası
olarak kutlanmaktadır.
Peygamberimiz (SAV) Mekke’den Medine’ye
hicretlerinin ardından ilk iş olarak bir cami, caminin hemen bitişiğinde de
kimsesiz fakir sahabelerin barınması için bir de gölgelik yaptırdı. “Suffe” adı
verilen bu gölgelik aynı zamanda yatılı bir okul görevini görüyordu. Bu cami ve
suffe hayatın merkezinde dinî, ilmî, sosyal, kültürel, çok amaçlı bir fonksiyon
icra ediyordu. Asrısaadetten bugüne de bütün camilerimiz aynı fonksiyonlarını
sürdürmekte olup dil, ırk, renk, makam, mevki farkı gözetmeden mümin gönüllerin
birleştiği, birliğimizin pekiştiği, inancımızın tazelenip güçlendiği,
istiklalimizin simgesi, vatanımızın ölümsüz tapularıdır. Minareleri tevhidin
sembolü, ezanları şehadetin temeli, mihrap, kürsü ve minberleri hak ve
hakikatin sesi, safları huzur ve güvenin teminatıdır.
Sayın milletvekilleri, ecdadımız cami görevlilerine
hademeyihayrat yani hayra hizmet edenler ünvanını layık görmüştür.
Hademeyihayrat, ömürlerini din hizmetine vakfetmiş insanlardır. Aynı zamanda bu
kişiler “dinüdevlet, mülkümillet” söz
konusu olduğunda her türlü fedakârlığı yapmışlar, Millî Mücadele’miz ve
cumhuriyetimizin kuruluşunda da başta Ankara Müftüsü Rifat Börekçi Hocamız
olmak üzere yurdun her yerindeki sayısız maneviyat önderleri bu değerler
uğrunda milletiyle birlikte her şeylerini ortaya koymuşlardır. 15 Temmuz hain
darbe teşebbüsünün püskürtülmesinde de din görevlilerimiz üzerlerine düşeni
fazlasıyla yapmışlardır. Din görevlilerimiz doğumumuzdan ölümümüze hayatın her
safhasında her vesileyle içimizde ve yanımızda olmuşlardır.
Değerli milletvekilleri, bu yıl “Camiler ve Din
Hizmetine Adanmış Ömürler” temasıyla kutlanacak olan Camiler Haftası boyunca
camilerimizin medeniyetimizdeki yeri ve önemi üzerinde durulacak, din hizmetine
emek vermiş şahsiyetler hatırlanacaktır. Aziz milletimizin cami ve Kur’an
kurslarımızın ihyası için gösterdiği destek ve fedakârlıklar hayırla yâd
edilecektir.
Bu vesileyle, geçmişten günümüze camilerimizin maddi
ve manevi imarı için gayret gösteren görevlilerimizden ve kardeşlerimizden
ahirete irtihal edenlere yüce Allah’tan rahmet, hayatta olanlara sağlıklı ve
huzurlu bir ömür diliyorum. Biz de tarihten bize emaneten gelen camilerimizin
bütününü restore ediyoruz. Kahramanmaraş’ımızda da tarihî camilerimizden 40
kadarı restore edilmiş, restoresi icap eden birkaç camimizde de restorasyon
çalışmaları yapılmaktadır. Bir taraftan da milletimiz gerek yurt içinde gerekse
de yurt dışında icap eden, gereken her bir yere yeni camiler inşa etmektedir.
Son olarak, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın delaletleriyle
açılan Köln Merkez Camisi de Avrupa’nın ortasında gerçekten milletimizi ve
medeniyetimizi temsil eden, oradaki kardeşlerimizin bir araya gelecekleri çok
önemli, çok değerli bir eser olmuştur.
Bu vesileyle Camiler ve Din Görevlileri Haftamızı
kutluyor, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kılıç.
Sayın milletvekilleri, şimdi sisteme giren ilk 15
milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim. Bu sözlerin
ardından sayın grup başkan vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.
Sayın Kayışoğlu…
III.- AÇIKLAMALAR
1.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, tarihî
eserlere yapılan restorasyona ilişkin açıklaması
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür
ediyorum.
Tarihî eserleri geleceğe taşımak için yapılan her
çalışmayı elbette ki önemsiyoruz ancak bugüne kadar yapılan işlere bakıldığında
“AKP iktidarı döneminde tarihî yapılar olduğu gibi bırakılsaymış daha iyi
olurdu.” demeden edemiyor insan. Zira restore edilen tarihî yapıların yüzü gözü
dökülüyor ve tel tel elde kalıyor. Üç yıl önce restorasyonu yapılan Bursa
Mudanya Mütareke Evi Müzesi’nin dış cephesinde boyalar dökülmeye başlamış,
tahtalar çürümeye başlamış. 1 milyon liraya restore edilen bir yapıda üç yıl içinde
dökülmeler başlıyorsa birinin bunun hesabını vermesi gerekiyor.
Yine, Mudanya Hükûmet Konağı’nın girişinde Atatürk
resmi varken bu resim kaldırılıp Recep Tayyip Erdoğan’ın resmi asılmış. Bu
ülkenin kurucusu Büyük Atatürk’e yapılan bu haksızlığı Mudanyalılar kabul
etmiyorlar. Mudanya Mütarekesi’ne ev sahipliği yapmış Mudanyalıların gönlünden
Atatürk’ü bu şekilde silemezsiniz, bu yanlıştan da derhâl dönün diyorum.
Teşekkürler.
BAŞKAN – Sayın Topal…
2.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, 2018-2019 eğitim
öğretim yılında yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması
SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Yeni eğitim öğretim yılı yine bir yığın sorunla
başladı. Çocuklarımız istediği okullarda eğitim alamamaktadır. Yerleştirmeler
sonucu binlerce çocuğumuz istemediği hâlde ya imam-hatip liselerine veya meslek
liselerine yerleştiriliyorlar. Eğitim herkesin anayasal hakkıdır, engellenemez
diyoruz, hele devlet eliyle hiç engellenemez. Bu durum, çocuklarımızın eğitim
hakkının devlet tarafından ellerinden alınmasıdır. Millî Eğitim Bakanına
çağrıda bulunuyoruz: Genel liselere yerleştirilemeyen çocuklarımızın
mağduriyetini bir an önce giderin. Sadece seçim bölgem Hatay ilinde 3 binden
fazla mağdur öğrencimiz vardır. Sorunlarının giderilmesini talep ediyoruz, Sayın
Bakandan bu soruna acil bir çözüm üretmesini bekliyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Özdemir…
3.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, Türkiye için
öngörülen Avrupa Birliği yardımlarında yapılan kesinti kararına ilişkin
açıklaması
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Avrupa Parlamentosunun dünkü Genel Kurul oturumunda
yapılan oylamada Türkiye’ye yapılan Avrupa Birliği yardımlarında 70 milyon euro
kesinti kararı onaylandı. Avrupa Birliğine resmî adaylık süreci devam eden Türkiye’ye
yönelik IPA mali yardımlarında kesintiye gidilmesine gerekçe olarak demokrasi,
insan hakları ve hukuk devleti alanlarında ilerleme kaydedilmemiş olması
gösterilmiştir. Böylece, Avrupa Birliği üyelik süreci tarihinde ilk kez bir
aday ülke hakkında kesinti yapılmış oldu.
AKP iktidarları döneminde demokrasi, hukuk, insan
hakları gibi evrensel değerlerden uzaklaşma gerekçesiyle AB fonlarında
kesintiye gidilmesi bir gerçeğin neticesi olmakla birlikte, Avrupa Birliğine
üyelik yolunda ulusal, stratejik hedefimize zarar veren önemli bir karar olarak
tarihsel süreçte yer alacaktır.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Şimşek…
4.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, Mersin ilinin Tarsus
ilçesindeki kamulaştırma nedeniyle yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, Mersin Tarsus Çukurova Havaalanı’yla
ilgili yaklaşık yedi yıl önce kamulaştırma yapılmış, Çukurova’nın göbeğinde
yaklaşık 4 bin dönüm tarım arazisi Devlet Hava Meydanları tarafından istimlak
edilmiştir. Vatandaşlara dönüm başı yaklaşık 20 bin TL civarında para ödenmiş,
daha sonradan bilirkişi raporlarına Devlet Hava Meydanları itiraz etmiştir.
Aradan yedi yıl geçtikten sonra, “Sizlere fazla para ödenmiş.” diyerek
çiftçilerden dönüm başına 3 bin TL para istenmektedir. Çiftçiler bu paranın bir
kısmıyla çocuklarına düğün yapmışlar, ev almışlar, araba almışlar veya
borçlarını ödemişlerdir. Yedi yıl sonra hiçbir çiftçinin bu parayı ödeyecek
durumu yoktur. Bugün bölgede tarım arazisinin dönümü 30 bin lira civarındadır.
Çiftçiler şunu istiyor: “Madem bizim arazilerimize
ödediğiniz parayı geri istiyorsunuz, siz bizim tarlamızı geri verin,
toprağımızı geri verin, biz sizin paranızı geri verelim.” diyorlar. Devletin bu
yanlıştan dönmesini… Çünkü gübrenin çuvalı 50 liradan 100 liraya çıkmıştır,
zirai ilaç fiyatları 2 katına çıkmıştır, çiftçilerin bu parayı ödeyecek durumu
yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Durmuşoğlu…
5.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, 27’nci
Dönem İkinci Yasama Yılının hayırlı olmasını dilediğine ve tek millet, tek
bayrak, tek vatan, tek devlet ülküsünden taviz verilmeyeceğine ilişkin
açıklaması
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın
Başkan.
Öncelikle, 1920’den bugüne kadar Türkiye Büyük
Millet Meclisi çatısı altında görev yapmış tüm milletvekillerimizi saygıyla yâd
ediyor, ahirete irtihal etmiş olanları rahmetle anıyorum.
Ülke olarak yepyeni bir dönemin başlangıcındayız.
Artık millî iradenin önünde engel oluşturan tüm vesayet mekanizmaları ortadan
kalkmıştır. Böylece, milletimiz yetkiyi kime verdiğini ve gerektiğinde kimden
hesap soracağını hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde bilmektedir. Allah’ın
izniyle biz de bu bilinçle çalışacak ve görevimizi en iyi şekilde yerine
getireceğiz.
Ülkemizin bir fiziki coğrafyası, bir de gönül
coğrafyası olduğunu çok iyi biliyoruz ve bundan dolayı dostlarımız olduğu kadar
düşmanlarımız olduğunu da görüyoruz. Her dönemde olduğu gibi bu dönemde de aziz
milletimizin desteği, mazlumların duası ve Allah’ın izniyle tüm zorluklara
karşı mücadelemizi sürdüreceğiz. Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet
ülküsünden asla taviz vermeyeceğiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27’nci Dönem İkinci
Yasama Yılının, 2 defa gazilik unvanıyla şereflenen yüce Meclisimize ve siz
değerli milletvekillerimize hayırlı olmasını diliyor, devletimiz ve milletimiz
için başarılı çalışmalar temenni ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Şahin, buyurun.
6.- Balıkesir Milletvekili Fikret Şahin’in, sağlıkta şiddetin
İstanbul’daki kurbanı Doktor Fikret Hacıosman’a Allah’tan rahmet dilediğine ve
sağlıkta şiddeti önlemeye yönelik kanun teklifinin bir an evvel yasalaşması
gerektiğine ilişkin açıklaması
FİKRET ŞAHİN (Balıkesir) – Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Sağlıkta şiddetin son kurbanı, maalesef, dün
İstanbul’daki meslektaşımız Doktor Fikret Hacıosman olmuştur. 18 yaşındaki bir
hastası tarafından ateşli silahla önce yaralanmış, daha sonra da Hakk’ın
rahmetine kavuşmuştur. Kendisine Allah’tan rahmet, ailesine ve yakınlarına
başsağlığı ve sabır diliyorum.
Ülkemizde şiddetin her alanda giderek arttığı bu
ortamda, günde ortalama olarak 30 civarında sağlıkta şiddet olayıyla
karşılaşmaktayız. Uygulanan yanlış sağlık politikalarının sonucu hekimlere
fatura edilmekte ve hayat tehlikesi altında hizmet etmeye çalışmaktadırlar.
24’üncü Dönemde sağlıkta şiddet çok acil olarak
çözüm bulunması gereken bir sorun olarak ortaya konulmuş ve tespit edilmiş
fakat hâlen çözüm için bir adım atılmamıştır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, sağlıkta
şiddeti önlemeye yönelik olarak verdiğimiz kanun teklifinin bir an evvel diğer
gruplar tarafından da gündeme alınarak yasalaşmasını talep ediyoruz.
Saygılar sunarım efendim.
Sağ olun.
BAŞKAN – Sayın Öztunç…
7.- Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç’un, Recep Tayyip
Erdoğan ve Berat Albayrak’ın kamuda tasarruf sözlerini bürokrasinin
dinlemediğine, Sayıştayın Cumhurbaşkanlığı sarayının 2017 yılı denetim raporuna
ve işçi, çiftçi düşmanlığından ne zaman vazgeçileceğini öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın Cumhurbaşkanı ve Maliye Bakanı kamuda
tasarruftan, kamu araçlarında tasarruf yapılmasından söz ediyor ancak
bürokrasinin Sayın Cumhurbaşkanını dinlemediği görülüyor. Son olarak Anadolu
Ajansı 200 yeni araç kiraladı. Bu araçlar gayet de lüks araçlar ve bu
araçlardan biri Sayın Genel Müdürün altında: A8, Audi. Audi A6’ysa Sayın Genel
Müdürün eşinin altında, eşi biniyor. Genel Müdür Yardımcılarının her birinin
birer arabası varken eşlerinin de birer arabası var. Böyle kamuda tasarruf olur
mu?
Aynı zamanda, bugün Sayıştay, Cumhurbaşkanlığı
sarayının 2017 yılı denetim raporunu açıkladı. Günde 1,8 milyon lira saraya
harcanmış. 1,8 milyon lira saraya harcanırken Sayın Cumhurbaşkanının vatandaştan
tasarruf talep etmesi biraz komik kaçmıyor mu?
Son olarak seçim bölgem Elbistan’da şeker fabrikası
özelleştirildi. Özelleştirilen şeker fabrikasında üreticiye daha önce küspe
bedava verilirken şimdi tonuna 20 lira isteniyor. Böyle özelleştirme mi olur?
Bu işçi düşmanlığından ne zaman vazgeçeceksiniz, çiftçi düşmanlığından ne zaman
vazgeçeceksiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Arslan…
8.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, üretilen ürünlerin
ithalinin ne zaman yasaklanacağını, girdi maliyetlerindeki artışların ne zaman
durdurulacağını, çiftçinin devlet bankaları ile tarım kredi kooperatiflerine
olan borçlarının ertelenip ertelenmeyeceğini Tarım ve Orman Bakanından öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
KAZIM ARSLAN (Denizli) – Tarım ve Orman Bakanına
soruyorum.
Bir: Ülkemizde üretilen ürünler yeterli olmasına
rağmen hâlen tarım ürünü ithalinin yapıldığı bilinmektedir. Bu nedenle
çiftçilerimizin bolca ürettiği ay çekirdeği, buğday, mısır, arpa gibi ürünlerin
ithalini ne zaman yasaklayacaksınız?
İki: Çiftçilerimizin kullandığı, maliyetleri
fazlasıyla etkileyen mazot, gübre, yem, ilaç ve tohumlardaki aşırı fiyat
artışlarını ne zaman durduracaksınız?
Üç: Çiftçilerimiz gerek yüksek maliyetler ve gerekse
ürünü satamaması nedeniyle büyük bir borç sıkıntısı içindedir. Çiftçinin devlet
bankalarına ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarını faizsiz ertelemeyi
düşünüyor musunuz?
Dört: Çiftçilerimiz karşılaştığı zorluklar ve ağır
maliyetler nedeniyle tekrar üretim yapmamayı düşünmektedir. Bu olumsuz
yaklaşımı gidermek için ne tür tedbirler almayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Taşkın…
9.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, tarihin en
yüksek eylül ayı ihracat rakamına ulaşıldığına, Türkiye ekonomisinin üretime ve
ihracata dayalı rekorlar kırarak büyümesine devam edeceğine ilişkin açıklaması
ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Önceki gün açıklanan eylül ayı ticaret rakamlarıyla
yıllık ihracatımız 165,1 milyar dolara ulaşarak yeni bir rekor kırılmıştır. Buna
göre ihracat eylülde geçen yılın aynı ayına göre yüzde 22,57 artarak 14 milyar
476 milyon dolara yükselirken ithalat ise yüzde 18,09 düşüşle 16 milyar 368
milyon dolara gerilemiştir. Böylece ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde
88,4 düzeyinde gerçekleşmiştir. Bu veriler de açıkça göstermektedir ki
ekonomimize yönelik faiz, kur ve enflasyon şer üçgeniyle kurulan tuzaklara ve
saldırılara rağmen Türkiye ekonomisi üretime ve ihracata dayalı bir şekilde
rekorlar kırarak büyümesine devam edecektir diyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Çakırözer…
10.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in, KDV oranının
düşürülmesi, ÖTV’nin kaldırılması ve enflasyon farkının emeklinin, yoksulun
maaşına yansıtılması gerektiğine ilişkin açıklaması
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Enflasyon rakamları açıklandı, yüzde 25’lere ulaştı.
İğneden ipliğe her şeye zam gelirken 1 Ekim itibarıyla elektriğe yüzde 8, doğal
gaza yüzde 9 zam geldi. Çiftçiler Eskişehir’de artık üretemeyeceklerini
belirterek isyan noktasına geldiler çünkü son elektrik faturalarının yaklaşık
yüzde 100 zamlı geldiğini açıklıyorlar. Bir ay önceki fatura 990 lira iken
şimdiki fatura 1.900 küsur lira gelmiş durumda. Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı yüzde 15’lik zam yapıldığını açıklamıştı. Ancak mutlak surette, dün
dediğimiz gibi, KDV oranı düşürülmeli, ÖTV kaldırılmalıdır.
Aynı zamanda, asgari ücretle çalışanların mutlak
surette enflasyon zammından doğan kayıpları giderilmelidir, enflasyon farkı
maaşlara yansıtılmalıdır. SSK emeklisi 1.600 lira, BAĞ-KUR emeklisi 1.100 lira
almakta. Enflasyon farkı emeklinin, yoksulun maaşına mutlak surette
yansıtılmalıdır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Tanal…
11.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, kentsel dönüşüm
adı altında İstanbul ili Üsküdar ilçesi Kirazlıtepe Mahallesi’nde yapılan
yıkımlara ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Değerli
Başkan.
Değerli milletvekilleri, İstanbul ili Üsküdar ilçesi
Kirazlıtepe Mahallesi’nde bulunan Esentepe Camisi’ni yıkmak için yıkım ekipleri
sabah saatlerinde Üsküdar’a geldi. Üsküdarlı vatandaşlarımız caminin yıkımını
direnişleriyle engellediler. Camiyi yıkamayan ekipler şimdiyse kentsel dönüşüm
adı altında vatandaşların evlerini yıkıyor. Sahiplerini ikna edebildikleri 300
tane evi AKP iktidarı yıktı. Şimdiyse geri kalan 900 tane binanın sahibini ikna
etmeye çalışıyor. Halka rağmen yıkım yapılamaz. Cumhurbaşkanının evinin olduğu
Üsküdar’da yıkılan, AKP iktidarı döneminin inşaatlarıdır. Devlet yönetimi
kadrosunun bulunduğu Üsküdar’da vatandaşların evlerinin yıkılması, hele hele
cami yıkmaya teşebbüs edilmesi kabul edilemez. Yıkımı derhâl durdurun. Konut
hakkı anayasal bir haktır. Konut hakkının ihlali insan haklarının ihlali
anlamına gelir. Belediyelerin asıl amacı konutsuz olan vatandaşa konut yapmak
iken maalesef vatandaşın yuvasını yıkıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Aycan…
12.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, sağlık
personeline yönelik şiddeti kınadıklarına, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar
Kurumunun yurt kapasitesinin yetersizliğine ilişkin açıklaması
SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak da sağlık personeline yönelik şiddeti
nefretle kınıyoruz. Sağlık Bakanlığını acilen göreve çağırıyoruz. Güvenlik
önlemlerinin artırılmasını istiyoruz.
İkinci konu da Kredi Yurtlar Kurumundaki yurt
kapasitesi konusu. Yine binlerce öğrencimiz açıkta kaldı, yurtlara
yerleştirilemedi. Özellikle yoksul gençlerimizin vakıf yurtlarına itilmemesini,
bu konuda dikkatli olmamızı öneriyorum. FETÖ yurtları sorununu hep birlikte
yaşadık. Acilen önlem almak lazım. Çok kısa sürede uygun binalar kiralanarak
acil olarak yurt kapasitesi artırılabilir ve bu çocuklarımız yurtlara
yerleştirilerek vakıfların kucağına itilmemiş olur.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Sütlü…
13.- İstanbul Milletvekili Saliha Sera Kadıgil Sütlü’nün, 4
Ekim Hayvanları Koruma Günü’ne ve Hayvanları Koruma Kanunu’nun yetersizliğine
ilişkin açıklaması
SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (İstanbul) – Teşekkürler.
Yarın 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü ancak biz
bu konuda bir arpa boyu yol alamamakta ya da -daha vahimi- almamaktayız. Mevcut
Hayvanları Koruma Kanunu’muz yetersizdir. Hayvanlara karşı işlenen şiddet
eylemleri her geçen gün artmakta, bu vahşi eylemlerin cezasız kalması toplumda
infial yaratmakta ve adalet duygusunu zedelemektedir. Bu konuda yeni bir yasal
düzenleme zaruri olup bu sıralarda oturan tüm vekillerin boynunun borcudur.
Peki ne yapmalıyız? Hayvanları mal statüsünden
çıkarmalı ve derhâl can olarak tanımlamalıyız. Sahipli-sahipsiz hayvan ayrımını
ortadan kaldırmalıyız. Hayvana karşı yapılan her türlü şiddet ve eziyeti
ertelemesiz, paraya çevrilemeyen, caydırıcı ve uygulanabilir hapis cezalarıyla
cezalandırmalıyız.
Bu kapsamda iktidar partisini seçimden önce verdiği
“ilk icraatımız bu olacak.” sözünü tutmaya ve bir an evvel alanda çalışan
STK’ların da katılımıyla geniş ve toplumsal bir mutabakat sağlayarak gerekli
adımları samimiyetle atmaya davet ediyoruz.
BAŞKAN – Sayın Aydoğan…
14.- İstanbul Milletvekili Turan Aydoğan’ın, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinde görev süresi dolan Ayşe Işıl Karakaş’ın yerine görev
yapacak yeterlilikte hukukçu olup olmadığını ve aday seçiminde kriterlerin
neler olduğunu Adalet Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Teşekkürler Başkanım.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde görev süresi dolan
Sayın Işıl Karakaş’ın yerine Türkiye tarafından belirlenen 3 aday, Avrupa
Konseyi Parlamenterler Meclisi Alt Komisyonunda yapılan mülakatta yetersiz
oldukları gerekçesiyle reddedildi. Adayların isimlerini vererek burada rencide
etmek istemiyorum. Türkiye daha önce de Adalet bakanlığı bürokratlarını aday
olarak göstermiş ancak 2 defa daha Türkiye'nin adayları reddedilmişti. Şimdi Türkiye
4’üncü defa aday bildirmek durumunda kaldı.
Buradan Adalet bakanına soruyorum: Türkiye’de Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinde görev yapacak yeterlilikte hukukçu yok mu? Ben bir
hukukçu olarak biliyorum ki orada ülkemizi temsil edecek yeterlilikte çok
sayıda hukukçu var. Yanlış adaylar mı gösteriliyor? Aday seçiminde
kriterleriniz nelerdir? Yandaşlık kültürü artık liyakatin önüne geçerek
ülkemizi dünyada mahcup duruma mı düşürüyor?
Teşekkürler.
BAŞKAN – Sayın Barut…
15.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, emeklilikte yaşa
takılanların mağduriyetlerinin ne zaman giderileceğini Cumhurbaşkanı Yardımcısı
Sayın Fuat Oktay’dan öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
AYHAN BARUT (Adana) – Sayın Başkan, Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Sayın Fuat Oktay’a soruyorum: Herkesin bildiği gibi “emeklilikte
yaşa takılanlar” diye adlandırılan vatandaşlarımız 8 Eylül 1999 tarihi
öncesinde SSK, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığı mensubu olarak çalışma hayatına
başlamışlardır ancak bugün büyük bir sorunla karşı karşıyadırlar. Dönemin koalisyon
hükûmetince çıkarılan 4447 sayılı Kanun geriye işletilmiş, erkeklerde yirmi beş
yıl-beş bin gün, kadınlarda yirmi yıl-beş bin gün prim ödeme şartlarına göre
emekli olabilecek yurttaşlarımız kademeli emeklilik uygulamasıyla mağdur
edilmiştir. AKP Hükûmeti bu mağduriyetin giderileceği yönünde defalarca söz
vermiştir fakat emeklilik şartı için gerekli olan prim ödeme ve gün sayısını
fazlasıyla yerine getirmiş vatandaşlarımızın mağduriyeti hâlen sürmektedir. Bu
vatandaşlarımız hakları olmayan bir şeyi istemiyorlar, ellerinden alınan
haklarını geri istiyorlar. Emeklilikte yaşa takılanların mağduriyetlerinin
giderilmesi için ne zaman harekete geçeceksiniz?
Sorun çözülünceye kadar bu konuyu gündeme
getireceğimizi bildiriyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Arkaz…
16.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, sağlıkta şiddetin
İstanbul’daki kurbanı Doktor Fikret Hacıosman’a Allah’tan rahmet dilediğine ve
sağlıkta şiddeti önlemeye yönelik yasal yaptırımların ağırlaştırılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
HAYATİ ARKAZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli milletvekilleri, gün geçmiyor ki sağlık
çalışanları şiddete, tacize, şantaja, cinayete maruz kalmasın. Dün yine çok
üzücü ve vahim bir olay meydana geldi; İstanbul Bahçelievler’de bulunan özel
bir hastanede çalışan Doktor Fikret Hacıosman hastası tarafından tabancayla
vurularak öldürüldü. Sağlıkta şiddet konusunun yasal yaptırımları ivedilikle
ağırlaştırılmalıdır. Şiddet suçunun faillerine en ağır cezalar verilmeli,
cezalar caydırıcı hâle getirilmelidir. Bu vahim olayı en ağır şekilde kınıyor,
Doktor Fikret Hacıosman’a Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın grup başkan vekillerinin söz talepleri vardır.
Sayın Türkkan...
17.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, bir hasta
tarafından saldırıya uğrayarak hayatını kaybeden Doktor Fikret Hacıosman’a
Allah’tan rahmet dilediğine, Sayıştay raporlarının Mecliste görüşmesi
gerektiğine ve McKinsey ısrarından vazgeçilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, dün yine bir
hekim, bir hasta tarafından saldırıya uğrayıp hayatını kaybetti. Sağlıkta
şiddet konusunda, on altı yıldır ülkeyi yöneten Adalet ve Kalkınma Partisi
somut hiçbir şey getiremedi. Bir çözüm getirilemeyen bu konuda Türkiye daha kaç
yetişmiş hekimini kaybedecek merak ediyoruz. Hayatını kaybeden hekim
arkadaşımıza rahmet diliyoruz, geride kalan aile efradına sabrıcemil niyaz
ediyoruz.
Sayın Başkan, yüce Gazi Meclisimizin iki asli görevi
bulunmaktadır: Yasama ve denetim. Türk milleti bizlere kamu kaynaklarını emanet
etmiştir. Peki, bizler Mecliste bu kamu kaynaklarını ne kadar
denetleyebiliyoruz? Bütçe üzerinde bizim denetim yapmamızı sağlayan kurum
Sayıştay fakat Sayıştay çok ciddi denetim alanına sahipken son on altı yılda
yapılan değişikliklerle etkisi azaltılmış, denetleme yetkileri giderek elinden
alınmıştır. Üzülerek ifade ediyorum ki Sayıştayı denetim yapamaz hâle
getirdiniz. Gece yarısı çıkarılan kanunlar, kanun hükmünde kararnamelerle
birçok bütçe harcamasını Sayıştay denetimi dışına çıkardınız.
Dünyada refah düzeyi yüksek ülkelerin hemen hemen
hepsinde kamu kaynakları Sayıştay benzeri kurumlarca eksiksiz olarak
denetlenmekte, oluşturulan raporlar parlamentolarda görüşülmekte ve seçilmiş
parlamenterler kamu kaynakları üzerinden israftan tutun yolsuzluğa kadar her
durumu denetleyebilmektedir. Bazı bütçe harcamalarını Sayıştay denetiminden
çıkararak Türk milletinden neyi gizlemektesiniz? Hangi kamu harcamalarının
üzerini karartmaya çalışıyorsunuz? Türk milleti adına, İYİ PARTİ olarak bu
konuların takipçisi olacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Devam etmek istiyorum
Sayın Başkan, müsaade ederseniz…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Türkkan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
– Dün, Mecliste, hepinizin malumu, Sayıştay Başkanlığının gönderdiği bazı
denetim raporları dağıtıldı. Bu raporları Genel Kurul gündemine almıyorsunuz.
Bu raporların içinde görüşülmeye değer hiçbir şey yok mu? Bu raporların Türk
milletine maliyetini biliyor musunuz? Sayıştay Başkanı Seyit Ahmet Baş’ın
yaptığı açıklamaya göre, 2015 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisine 75 adet
rapor sunulmuş, Sayıştayın 2015 bütçesi ise yaklaşık 186 milyon lira; Sayıştay
186 milyon liralık bütçeyle 75 adet rapor teslim etmiş Meclise. Bir Sayıştay
raporunun bedeli yaklaşık 2,5 milyon Türk lirası, 2017 yılındaki bu raporun
maliyeti ise 1,5 milyon lira. Maliyetleri bu kadar yüksek olan Sayıştay
raporlarını Mecliste görüşmemiz gerekmekte.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Hatta İYİ PARTİ olarak
önerimiz Sayıştay raporlarını görüşmek üzere bir komisyon kurulmasıdır.
Sayıştay bu kadar etkisizleştirilince bu boşluğu Amerika Birleşik
Devletleri’nin denetim şirketi McKinsey’le doldurmanız kabul edilemez. Bu
McKinsey ısrarınızdan vazgeçin. Bağımsız bir Sayıştay 100 tane McKinsey’e
bedeldir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Akçay, buyurun.
18.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, eylül ayı ve yıllık
enflasyon oranının beklentilerin üzerinde gerçekleştiğine, keyfî zam yapanların
tespit edilmesi gerektiğine, sorunları aşmanın ilk adımının millet, devlet
birliği olduğuna ve 1-7 Ekim Camiler ve Din Görevlileri Haftası’nın hayırlı olmasını
temenni ettiğine ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün eylül ayı enflasyonu açıklandı; eylül ayı ve
yıllık enflasyon oranının beklentilerin üzerinde gerçekleştiğini görüyoruz.
Yeni ekonomi programında 2018 yıl sonu için öngörülen enflasyon tahmini yüzde
20,8 idi, eylül itibarıyla yıllık oran yüzde 24,5 olmuştur. Enflasyon
oranındaki gelişmeleri piyasa odaklı okurken elbette dikkatli olmalıyız.
Vatandaşlarımızın günlük hayatlarındaki önemli ürünlerde ciddi fiyat artışları
da maalesef gerçekleşmiştir. Vatandaşlarımız geçim derdindeyken fırsatçılar
haksız kazanç sağlama peşine düşmüşlerdir. Savaş yıllarında karaborsacılık
yapanlar ile fiyat etiketlerini şişirenler aynı zihniyetin ürünleridir.
Ekonomideki yangın sönme eğilimine girmişken, döviz
kuru yavaş yavaş dizginlenirken keyfî zam yapanların tespit edilip deşifre
edilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Elbette ekonomi verilerini doğru okuyacağız,
gereken önlemleri doğru analiz edeceğiz ancak şunu unutmayalım ki ekonomik
gelişmeler sadece rakamlardan, piyasalardan ibaret değildir, ekonomiyi
vatandaşlarımızdan ve milletimizden ayrı düşünemeyiz. Önümüzdeki tüm sorunları
aşmanın ilk adımı bu konuda da millet ve devlet birliğidir, beraberliğidir ve
yapısal düzenlemelerin de bir an evvel, peyderpey hayata geçirilmesidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ekim ayının ilk haftası
Camiler ve Din Görevlileri Haftası olarak kutlanıyor. Din görevlilerimiz, yüce
dinimiz İslam’ın vatandaşlarımız tarafından en iyi ve doğru şekilde
anlaşılabilmesi için büyük öneme sahiptir. Bu yönüyle Diyanet İşleri
Başkanlığına çok büyük görevler düşmektedir. FETÖ ve benzeri yapılar hakkında yoğun
bilinçlendirme faaliyetleri Diyanet İşleri teşkilatı tarafından sürekli bir
şekilde yapılmalıdır. Vatanımızın dört bir yanında zor şartlarla hizmet sunan
din görevlilerimize destek verilmesi bir zarurettir. Bu vesileyle, aklını ve
vicdanını kimseye ve hiçbir odağa ipotek ettirmeden başarılı bir şekilde
vazifelerini sürdüren din görevlilerimizi saygı ve sevgiyle selamlıyor, Camiler
ve Din Görevlileri Haftası’nın hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Bilgen, buyurun.
19.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, 1-7 Ekim Camiler ve
Din Görevlileri Haftası’na, bir hasta tarafından saldırıya uğrayarak hayatını
kaybeden Doktor Fikret Hacıosman’a Allah’tan rahmet dilediğine, Selehattin
Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Bekir Kaya, Tuncer Bakırhan, Mukaddes Kubilay ile
Gültan Kışanak’ın yargılamalarının devam ettiğine ilişkin açıklaması
AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, tabii, Din
Görevlileri ve Camiler Haftası’yla ilgili şüphesiz, yüzleşilmesi gereken bir
durumla karşı karşıyayız. 100 bine yakın cami, 100 binin üzerinde de personeli
olan bir kurumdan bahsediyoruz. Camiler herhangi bir devlet kurumu, kamu kurumu
değildir; din görevlileri de herhangi bir kamu görevlisi değildir. Sonuçta, bir
amaç için, sadece yasalarla tarif edilen amaçlar değil aynı zamanda moral,
manevi bir amaç için görevlilerdir. Camilerin ve din görevlilerinin birinci
işlevi, birinci sorumluluğu, toplumda kötülüğün azalmasına dair bir işlev
görmeleridir. Bugün bunu söyleyebilecek durumda mıyız? Diyanet İşleri
Başkanlığı bunu göğsünü gererek söyleyebiliyor mu? Din görevlileri bunu
söyleyebiliyor mu? İlahiyat fakülteleri bunu söyleyebiliyor mu? Hayır. O zaman,
bu konunun sadece rakamsal, sadece sayısal bir tartışma olmaktan çıkıp
niteliğiyle ilgili, işleviyle ilgili, rolüyle ilgili bir tartışmayı yapmalıyız.
Dünyada bu konuda bilinen birkaç mekanizma var. Birisi, bu alanın sivil olması,
özerk olması; ikincisi de bütün inançların eşit biçimde kamu kaynaklarını,
imkânlarını kullanmasıdır. Türkiye’deki yapılanma ne yazık ki her iki işlevden
de mahrumdur. Onun için de karşı karşıya bulunduğumuz durum, sadece muhteşem
binalar ve çok sayıda kadrodur ama ne yazık ki toplumda yozlaşma, çürüme tüm
hızıyla devam etmektedir. Elbette ki bunun tek sorumluluğu din görevlilerine,
Diyanet İşleri Başkanlığına yıkılamaz. Eğitim sistemi, medya gibi bütün
boyutlarıyla birlikte yeniden tartışılmalıdır.
Benim ifade etmek istediğim ikinci konu, Türkiye’de
siyasetçilerin devam eden yargılamalarıyla ilgili. Şu anda Sayın Demirtaş’ın
yargılaması Sincan Cezaevinde devam ediyor, kampüs içerisinde devam ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
AYHAN BİLGEN (Kars) – Geçtiğimiz hafta Sayın
Yüksekdağ’ın duruşması vardı. Yine, belediye başkanları Sayın Bekir Kaya,
Tuncer Bakırhan, Mukaddes Kubilay, Gültan Kışanak önümüzdeki günlerde
yargılanmaya devam edecekler.
Belediyelerin bütçeleriyle ilgili bir tartışma
yürüyor ve belediyelerin kaynaklarının başka yerde kullanıldığı iddiası çok net
biçimde ifade ediliyor.
ZEMZEM GÜLENDER AÇANAL (Şanlıurfa) – Evet, aynen
öyle.
AYHAN BİLGEN (Kars) – Şimdi, belediye başkanlarıyla
ilgili bu kadar net iddia varsa, devletin elinde bu kadar somut bilgi varsa
iddianameler neden belediye başkanları tutuklandıktan bir yıl sonra hazırlanıyor?
Burada bir araştırma komisyonu kuralım ve tespit edelim, kayyum atandığında
belediyelerin kasasında ne kadar para vardı, şimdi kayyumla ne kadar borç var?
O zaman, ortaya çıksın, gayet tabii, yargılama da etkin ve adil biçimde
işlesin.
Ben de son olarak, hayatını kaybeden doktorla ilgili
başsağlığı dileklerimi ifade etmek istiyorum. Sağlık Bakanının isyan etmesi
tüyler ürpertici bir durumdur, haklıdır, isyan edilmeye değerdir bir hekimin
hayatını kaybetmesi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYHAN BİLGEN (Kars) – Ama galiba yasama yılının ilk
görevinin özellikle sağlıkta şiddet olduğunu ifade etmesinin bizim için ifade
ettiği bir anlam var. Sayın Bakan böyle diyor ama bu Mecliste geçen yasama
döneminde sağlıkta şiddetle ilgili bütün araştırma önergeleri reddedildi.
Saygıyla selamlıyorum Genel Kurulu. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Altay, Buyurun.
20.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, 1-7 Ekim Camiler
ve Din Görevlileri Haftası münasebetiyle din görevlilerine saygılarını
ilettiğine, enflasyon rakamlarının son on beş yılın rekorunu kırdığına, millete
verilen sözlerin tutulması gerektiğine, demokrasilerde meclislerin yürütmeye
ayar verebileceğini ama yürütmenin Meclise ayar vermesini kabul etmeyeceklerine
ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Camiler ve Din
Görevlileri Haftası münasebetiyle bütün din görevlilerimize saygılarımızı,
şükranlarımızı, sevgilerimizi iletiyoruz ama Türkiye Büyük Millet Meclisi, din
görevlilerinin de polislerin de işçilerin de çiftçilerin de esnafın da
gençlerin de ev kadınlarının da sorunlarının çözüleceği yerdir. Türkiye Büyük
Millet Meclisinin özel günlerde onları kutlamasında tabii ki bir mahzur yok ama
Türkiye Büyük Millet Meclisinin asıl yapması gereken, yaşanan ekonomik kriz
altında inim inim inleyen aziz milletimizin her ferdi için çare ve tedbir
üretmektir.
Sayın Başkan, on beş yıllık rekora orta yerdeki
Hükûmet imza attı. Son on beş yılın zirvesinde enflasyon açıklandı, malum,
yıllık yüzde 24,5, vatandaşın enflasyonu yüzde 30’un üstünde. Daha on gün önce
Hazine ve Maliye Bakanı janjanlı bir yeni ekonomik program, orta vadeli program
açıkladı. Üç yıllık programın boyası on günde döküldü. Bu programda, orta
vadeli programda 20,8 olarak öngörülen enflasyon şu anda zaten -sadece 2018’i
alırsak- 19,4. Yani önümüzdeki üç ayda 1 puan artacağı muhakkak, bence 5-6 puan
artacak. Orta vadeli program onuncu gününde iflas etti. Hazine ve Maliye
Bakanının tekrar janjanlı bir toplantı yaparak bu kepazelikle ilgili -ekonomik
kepazeliği kastediyorum- aziz milletimize bilgi vermesi lazım.
Efendim “Kriz psikolojik.” dendi, “Kriz
stokçulardan...” MHP grup başkan vekilimiz de benzer bir şey söyledi,
yadırgadığımı da belirtmek isterim. Krizin stokçulardan kaynaklandığını
düşünüyor ve söylüyorsak bu pişkinliktir; bu, milletin aklıyla alay etmektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ne çabuk bitti Başkanım!
BAŞKAN – Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bu Meclisin ekim ayında
yapması gereken iki tane önemli iş var. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu Başkanlığına bir başvuruda bulunduk. Bu Meclis ekim ayında... Burada
bulunan 596 sayın milletvekilimiz seçim bölgesinde, sokakta, kasabada, kentte,
meydanda söz verdi, AK PARTİ’li milletvekili adaylarımız da verdi: 3600 ve
emeklilikte yaşa takılanlar. Millete verdiğimiz sözü tutalım arkadaşlar. Bu
kanunları çıkarmak bizim elimizde. Hükûmete deriz ki “Biz bu kanunu çıkarıyoruz
kardeşim, buna göre tedbirini al.” Türkiye’nin yasalarının çıkacağı yer Türkiye
Büyük Millet Meclisidir. Milleti doğal gazda yüzde 32, elektrikte yüzde 45,
kömürde yüzde 50, sütte yüzde 31, yumurtada yüzde 54, salçada yüzde 70,
patateste yüzde 60, domateste yüzde 109 zamma mahkûm edenler Meclise istikamet
veremez.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Meclis yürütmeye ayar
verebilir. Bütün demokrasilerde meclisler yürütmeye ayar verir. Türkiye’de
yürütmenin Meclise ayar vermesini kabul etmeyeceğiz.
Tekrar bütün sayın milletvekillerine, halka
verdiğimiz sözü tutalım, 3600 ek göstergeyi ve emeklilikte yaşa takılanların
sorunlarını el birliğiyle çözelim çağrısı yapıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Sayın Akçay, buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Altay konuşması
sırasında benim yaptığım konuşmayı yadırgadığını ve “pişkinlik” olarak
nitelendirdiğini ifade etti.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Konuşmanıza “pişkinlik”
demedim ben. Size ithaf etmedim onu, Hükûmete ithaf ettim pişkinliği. Krizi
stokçulara ve psikolojiye bağlamaları pişkinliktir, evet. Siz söylüyorsanız
size de söylüyorum.
BAŞKAN – Sayın Akçay’ın mikrofonunu açalım.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – O zaman, Sayın Başkan,
müsaade edin artık… Yani dolaylı tekrar yer almasın. “Size söylemedim.” diyor,
sonra ama “Söylediyseniz.” diyor.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hayır, siz öyle söylüyorsanız
size de söylüyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Üstünüze almıyorsanız…
BAŞKAN – Sayın Altay, ne söylediyseniz söylediniz,
cevap verecek, tamam, bırakın.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Mikrofonu açın efendim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Siz bana söylediniz mi, söylemediniz
mi önce onu bir bilelim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sual geldi… Müsaadenizle.
Ben bu krizi psikolojik olarak değerlendirmenin ve
bu krizi stokçuluğa bağlamanın pişkinlik olduğunu söylüyorum, evet. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Kürsüden söz talep ediyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bak Sayın Başkan, biraz
sonra tutumunuzla ilgili usul tartışması açacağım. Dün, yerinden yapılan
sataşmaya yerinden cevap verdirdiniz, İstanbul Milletvekili Yunus Emre’ye.
BAŞKAN – Grup başkan vekillerine biraz daha farklı.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – İyi, ben Grup Başkan Vekili
değil miyim ya?
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Milletvekilleri arasında
farklılık olamaz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Siz yerinizden istediniz kendi sözünüzü,
kendi sözünüzü oradan istediniz Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Tamam, tamam…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, Anayasa
hukukçususunuz, milletvekilleri arasında astlık-üstlük yoktur, eşitlik ilkesi
vardır.
BAŞKAN – Grup başkan vekilleri yok mu?
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Efendim, astlık-üstlük
ilişkisi Anayasa’da yoktur milletvekilleri arasında, yapmayın bana bunu. Yok
öyle farklılık, siz yapıyorsunuz şu anda.
BAŞKAN – Astlık-üstlükten bahseden kim ya? “Grup
başkan vekilleri” diye İç Tüzük’te düzenlenmiş ayrı bir şey var.
OYA ERONAT (Diyarbakır) – O zaman, hepiniz grup
başkan vekili olun.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay.
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, İstanbul Milletvekili
Engin Altay’ın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; grup başkan vekilleri olarak yaptığımız konuşmanın süresi iki
dakikadır. Bunun yaklaşık bir buçuk dakikasında bugün açıklanan enflasyon
oranına ilişkin bir değerlendirme yaptım. Eğer konuştuğum tutanağı tekrar
okursanız Sayın Altay, genel bir değerlendirme yaptığımı ve bu değerlendirme
içerisinde de bu fahiş zam yapan fırsatçı stokçulara ve haksız kazanç peşinde
olanlara da ayrıca bir dikkat çektim. Bunda ne mahzur var?
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hiçbir mahzur yok.
ERKAN AKÇAY (Devamla) – Bakın, sözlerimde önümüzdeki
tüm sorunları aşmanın ilk adımı bu konu da dâhil olmak üzere milletin, devletin
el birliği içerisinde bir tutum alması gerektiği ve yapısal düzenlemelerle
ilgili adımların bir an evvel etap etap atılması gerektiğini ifade ettik. Ama
ben sizi biraz anlıyorum, Milliyetçi Hareket Partisi olarak sizin üslubunuzca
bu konuya yaklaşmamızı bekliyorsunuz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim
üslubumuz, çizgimiz, tutumumuz sizden çok farklı Sayın Altay. Ben size saygı
duyarım, lütfen, sizin de Milliyetçi Hareket Partisinin bu tutumuna, üslubuna,
çizgisine saygı duymanızı beklerim ve tutanağı tekrar okumanızı salık veririm.
Hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından
alkışlar)
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
III.- AÇIKLAMALAR (Devam)
21.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Meclisteki hiçbir
milletvekiline saygısızlık yapmasının söz konusu olmadığına ama öyle
algılandıysa Manisa Milletvekili Erkan Akçay’dan özür dilediğine ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bu Mecliste hiçbir
milletvekiline, hepsi aynı ama Sayın Erkan Akçay’a saygısızlık yapmam mümkün
değil. Öyle algılanmışsa kendisinden özür dilerim. Ancak şunu belirtmemiz
lazım: Ben girizgâhımı Erkan Bey’in bıraktığı yerden aldım. Erkan Bey şüphesiz
enflasyondan bahsetti, bu arada ne dedi? “Stokçular da yan faktör…” mealinde
bir şey söyledi. Ben de dedim ki: Kastım Erkan Bey değil, kastım Hükûmettir,
Hazine ve Maliye Bakanı başta olmak üzere Hükûmettir. Orta yerde bir kriz
varken, bu kadar zam varken, millet inim inim inlerken bu krizi stokçuluğa ve
psikolojiye bağlamak siyaseten pişkinliktir dedim. Kastım Erkan Akçay değildir
ama kastım orta yerdeki Hükûmetin bütün üyeleridir, Hükûmetin bu görüşüne
katılan bütün sayın milletvekilleridir.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Özkan, buyurun.
22.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, 27’nci Dönem İkinci
Yasama Yılının hayırlı olmasını temenni ettiğine, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
tarafından Üsküdar ilçesi Kirazlıtepe Mahallesi’nde kentsel dönüşüm projesi
içinde yer alan binaların tekrar inşasının söz konusu olduğuna, 1-7 Ekim
Camiler ve Din Görevlileri Haftası’nı kutladığına ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle
yeni yasama yılımızın ülkemize, milletimize hayırlar, güzellikler getirmesini
temenni ediyorum.
Ne kadar gurur duysak azdır zira yüz kırk iki yıllık
Türk siyasi tarihinin ortak aklı olan, yönetim biçimi olan Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemini anayasal rejim olarak ülkemize kazandırdık ve milletimiz için
çok daha güzel hizmetler yapacak olan bu yeni yasama döneminde daha fazla
hizmet üretme gayreti içerisinde olacağız. Bunu başaracak anayasal zemine
kavuşturmuş olmamız sebebiyle de ne kadar gurur duysak azdır. Çünkü Türk siyasi
tarihinin yaklaşık elli yıllık geçmişine baktığımız zaman, bu kutsal kubbe
altında faaliyet gösteren tüm partilerin liderleri Başbakanlarımız,
Cumhurbaşkanlarımız hep başkanlık sistemini ifade ederek Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemini ülkemize, milletimize hizmet üretmek için vazgeçilmez,
ertelenmez zorunlu bir yönetim modeli olarak ifade etmişlerdir. Anayasal bir
hukuk düzenimiz var. Sayıştaydan yargımıza, Parlamentomuzdan Hükûmetimize kadar
tüm faaliyetler anayasal düzen içerisinde; sivil, milletimiz tarafından
ülkemize kazandırılan, milletimizin hür, özgür ortamda kabul ettiği anayasal
model olarak sistem işlemektedir. Onun için herkesin hukuk düzenine saygı
duyması gerektiğini ifade ediyorum.
Diğer taraftan, özellikle Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı tarafından riskli bina raporu hazırlanmış ve biraz önce ifade edilen,
Üsküdar’daki bir ay önce ibadete kapatılmış caminin statiği ve binanın
projesinin imalatında ciddi sorunlar olduğu tespit edilmiştir. Bu bağlamda,
Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız tarafından mahallede kentsel dönüşümle cami,
okul gibi binaların yine sağlıklı bir şekilde, modern mimarisiyle Üsküdar’a
kazandırılması için bir proje başlatılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkan.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Başlatılan bu proje
çerçevesinde de kentsel dönüşüm bağlamında cami, okul ve mahallenin yeniden
inşası söz konusudur. Evet, medeniyet köklerimizden ilham alan AK PARTİ, bugüne
kadar hem belediyecilikte hem de Hükûmet icraatlarında sürekli millî ve manevi
değerlerimize sahip çıkmış, bunun en güzel şaheserlerini de Çamlıca Tepesi’ne
inşa etmiştir. Onun için kimse medeniyet değerlerimize, kutsal değerlerimize
yapıldığı iddia edilen saygısızlıkla bizi denemesin. Biz, bu binaların içini de
-vatandaşlarımıza her türlü hizmeti ayaklarına götürmek suretiyle- inşallah
dolduracağız.
Camiler ve Din Görevlileri Haftası
vesilesiyle din görevlilerimizin haftasını kutluyor, ülkemiz ve milletimiz için
hayırlı, güzel hizmetler yapmalarını Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.
Sağ olun.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın
Başkanım, özür diliyorum sizden…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın
AK PARTİ grup başkan vekili konuşmasında şunu söyledi…
BAŞKAN – Sayın Tanal,
karşılıklı konuşmak için mi, neye göre söz istiyorsunuz?
MAHMUT TANAL (İstanbul) – İşte,
ben size önce meramımı anlatayım, sataşmadan dolayı söz isteyeceğim.
BAŞKAN – Neye göre? Sataşma mı?
MAHMUT TANAL (İstanbul) – 69’dan
efendim…
BAŞKAN – Sizden hiç bahsetmedi.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Söyleyeceğim izin verirseniz.
Şimdi, Üsküdar ilçesi
Kirazlıtepe Mahallesi’ndeki Esentepe Camisi’nin yıkılmasıyla ilgili sözü
söyleyen milletvekili benim. Ancak AK PARTİ grup başkan vekili söz alırken
“Caminin yıkılmasını iddia edenler…” “Saygısızlıkla kimse denemesin.”
anlamında… “Biz oraya kentsel dönüşüm nedeniyle yeni cami inşa edeceğiz.”
dediler. Bu külliyen yalan. Projesi elimde. Projede…
BAŞKAN – Bir dakika… Siz neye
göre söz istediğinizi söylemediniz, açıklama yapıyorsunuz. Sayın Tanal, yok,
böyle bir usul yok.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Bakın, projede caminin yapılacağına ilişkin bir beyan yok, projede cami yok,
yalan söylüyor.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar,
şimdi gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Başkanlıkça, İstanbul Milletvekili Numan Kurtulmuş’un
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu; İstanbul Milletvekili Canan
Kalsın’ın Dilekçe Komisyonu; İstanbul Milletvekili Erkan Kandemir’in Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu; Adana Milletvekili Jülide Sarıeroğlu’nun Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonu ve Ankara Milletvekili Emrullah İşler ile Konya
Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
üyeliklerinden istifalarına ilişkin önergenin (4/5) 3/10/2018 tarihinde
Başkanlığa ulaştığına ilişkin yazısı
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
İstanbul Milletvekili Sayın Numan Kurtulmuş’un Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonu üyeliğinden, İstanbul Milletvekili Sayın Canan Kalsın’ın Dilekçe
Komisyonu üyeliğinden, İstanbul Milletvekili Sayın Erkan Kandemir’in Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu üyeliğinden, Adana Milletvekili Sayın Jülide
Sarıeroğlu’nun Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu üyeliğinden, Ankara
Milletvekili Sayın Emrullah İşler’in ve Konya Milletvekili Sayın Leyla Şahin
Usta’nın İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeliklerinden istifalarına ilişkin
yazıları 3/10/2018 tarihinde Başkanlığımıza ulaşmıştır.
Bilgilerinize sunulmuştur.
Sayın milletvekilleri,
Anayasa’nın 92’nci maddesine göre verilen (3/37) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı
Tezkeresi’ni okutacağım ve işleme alacağım.
B) Tezkereler
1.- Cumhurbaşkanlığının, Türkiye’nin Millî Güvenliğine
Yönelik Ayrılıkçı Hareketler, Terör Tehdidi ve Her Türlü Güvenlik Riskine Karşı
Uluslararası Hukuk Çerçevesinde Gerekli Her Türlü Tedbiri Almak, Irak ve
Suriye’deki Tüm Terör Örgütlerinden Ülkemize Bundan Sonra da Yönelebilecek
Saldırıları Bertaraf Etmek ve Kitlesel Göç Gibi Diğer Muhtemel Risklere Karşı
Millî Güvenliğimizin İdame Ettirilmesini Sağlamak, Türkiye’nin Güney Kara
Sınırlarına Mücavir Bölgelerde Yaşanan ve Hiçbir Meşruiyeti Olmayan Tek Taraflı
Bölücü Girişimler ve Bunlarla İlgili Olabilecek Gelişmeler İstikametinde Türkiye’nin
Menfaatlerini Etkili Bir Şekilde Korumak ve Kollamak, Gelişmelerin Seyrine Göre
İleride Telafisi Güç Bir Durumla Karşılaşmamak İçin Süratli ve Dinamik Bir
Politika İzlenmesine Yardımcı Olmak Üzere Hudut, Şümul, Miktar ve Zamanı
Hükûmetçe Takdir ve Tayin Olunacak Şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
Gerektiği Takdirde Sınır Ötesi Harekat ve Müdahalede Bulunmak Üzere Yabancı
Ülkelere Gönderilmesi ve Aynı Amaçlara Matuf Olmak Üzere Yabancı Silahlı
Kuvvetlerin Türkiye’de Bulunması, Bu Kuvvetlerin Hükûmetin Belirleyeceği
Esaslara Göre Kullanılması ile Risk ve Tehditlerin Giderilebilmesi İçin Her
Türlü Tedbirin Alınması ve Bunlara İmkân Sağlayacak Düzenlemelerin Hükûmet
Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin 2/10/2014 Tarihli ve 1071
Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile Hükûmete Verilen ve Son Olarak
23/9/2017 Tarihli ve 1162 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile
30/10/2018 Tarihine Kadar Uzatılan İzin Süresinin Anayasa’nın 92’nci Maddesi
Uyarınca 30/10/2018 Tarihinden İtibaren Bir Yıl Uzatılmasına İlişkin Tezkeresi
(3/37)
12 Eylül 2018
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'nin güney kara sınırlarına mücavir
bölgelerde yaşanan gelişmeler ve süregiden çatışma ortamının millî güvenliğimiz
açısından taşıdığı risk ve tehditler artarak devam etmektedir.
Türkiye, komşumuz Irak'ın toprak bütünlüğünün, millî
birliğinin ve istikrarının korunmasına büyük önem atfetmektedir. Diğer
taraftan, Irak'ta PKK ve DEAŞ unsurlarının varlığını sürdürmesi, etnik temelli
ayrılıkçılığa yönelik girişimler, bölgesel barışa, istikrara ve ülkemizin
güvenliğine doğrudan tehdit oluşturmaktadır.
PKK/PYD-YPG ve DEAŞ başta olmak üzere, Suriye'de
mevcudiyetini sürdüren terör örgütleri ülkemize yönelik eylemlerini
sürdürmektedir. Diğer taraftan, Astana süreciyle başlayan ateşkesin kalıcı
barışa ve çözüme ulaştırılması yönünde ülkemizin ilgili diğer ülkelerle
yürüttüğü çalışmalarda kaydedilen önemli mesafe sonucunda ülkemiz, Suriye
sınırları içerisinde ilan edilen gerginliği azaltma, bölgelerinde terör faaliyetlerinin
sonlandırılması ve huzur, barış ve güvenliğin sağlanması bağlamında
yükümlülükler üstlenmiştir.
Bütün bu gelişmeler çerçevesinde, terör ile Irak ve
Suriye’nin toprak bütünlüğünü bozmaya ve sahada gayrimeşru oldubittiler
oluşturmaya yönelik, millî güvenliğimize tehlike oluşturabilecek her türlü
risk, tehdit ve eyleme karşı, uluslararası hukuktan doğan haklarımız
doğrultusunda gerekli önlemlerin alınması millî güvenliğimiz açısından hayati
önem arz etmektedir.
Ayrıca, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2170
(2014), 2178 (2014) ve 2249 (2015) sayılı Kararlarıyla, Irak ve Suriye’nin
toprak bütünlüğünün ve bağımsızlığının teyit edilmiş olmasının ve yine 2170
(2014) sayılı Karar’da bu ülkelerdeki terör faaliyetlerinin kınanarak DEAŞ ve
benzeri terör örgütlerinin faaliyetlerine karşı Birleşmiş Milletler üyesi tüm
ülkelere 1373 (2001) sayılı Karar ve uluslararası hukuk çerçevesindeki
sorumluluklarına uygun şekilde gerekli tedbirleri alma çağrısında bulunulmuş
olmasının ışığında, Türkiye’nin DEAŞ ve diğer terör örgütleriyle mücadele
amacıyla oluşturulan uluslararası koalisyon bünyesinde iştirak ettiği
faaliyetlerin sürdürülmesi de önem taşımaktadır.
Bu mülahazalar ışığında, Türkiye’nin millî
güvenliğine yönelik ayrılıkçı hareketler, terör tehdidi ve her türlü güvenlik
riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri almak,
Irak ve Suriye’deki tüm terör örgütlerinden ülkemize bundan sonra da
yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek ve kitlesel göç gibi diğer muhtemel
risklere karşı millî güvenliğimizin idame ettirilmesini sağlamak, Türkiye’nin
güney kara sınırlarına mücavir bölgelerde yaşanan ve hiçbir meşruiyeti olmayan
tek taraflı bölücü girişimler ve bunlarla ilgili olabilecek gelişmeler
istikametinde Türkiye’nin menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak,
gelişmelerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için
süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere hudut, şümul,
miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak
üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara matuf olmak üzere yabancı
silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması, bu kuvvetlerin Hükûmetin
belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile risk ve tehditlerin
giderilebilmesi için her türlü tedbirin alınması ve bunlara imkân sağlayacak
düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için
2/10/2014 tarihli ve 1071 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla
Hükûmete verilen ve son olarak 23/9/2017 tarihli ve 1162 sayılı Türkiye Büyük
Millet Meclisi Kararı’yla 30/10/2018 tarihine kadar uzatılan izin süresinin
30/10/2018 tarihinden itibaren bir yıl uzatılması hususunda gereğini
Anayasa'nın 92’nci maddesi uyarınca bilgilerinize sunarım.
Recep
Tayyip Erdoğan
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN – Alınan karar gereğince, Cumhurbaşkanlığı
tezkeresi üzerinde İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre görüşme açacağım; gruplara
ve şahsı adına iki üyeye söz vereceğim.
Konuşma süreleri gruplar için yirmişer dakika ve
şahıslar için onar dakikadır.
Şimdi ilk söz İYİ PARTİ Grubu adına Bursa
Milletvekili Ahmet Kamil Erozan’ın.
Buyurun Sayın Erozan. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önümüze gelen tezkerenin içeriğine
girmeden, öncelikle vatani görevlerini yurt içinde ve sınırlarımızın ötesinde
yerine getirirken şehit düşen evlatlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine sabır,
gazilerimize de sağlıklı ve huzurlu bir yaşam dilerim.
Uluslararası ilişkilerde silahlı kuvvetlerin
öncelikli hikmeti caydırıcılığı sağlamaktır. Güç kullanma tehdidi bunu
sağlayamadığı zaman silaha başvurmak da gerekebilir ancak bunun siyasi olduğu
kadar can ve mal olarak da ifade edilmesi gereken maliyetleri vardır. Neticede
iktidarın hatalarını temizlemek için yapılan askerî harekâtlarda
kaybettiklerimizin vebali de iktidarın sırtındadır. Her yıl önümüze gelen
tezkereler ise bir anlamda Türk Silahlı Kuvvetlerinin mücavir bölgelerdeki
tehditler açısından artık caydırıcı olma vasfını yitirdiğini, konuya komşuya
söz geçirilemediğini veya gözdağı verilemediğini; bunun için de âdeta sopayı
ele almak mecburiyetinin doğduğunu göstermektedir.
Diğer bir ifadeyle “Bir gece ansızın gelebilirim.”
deyip gitmenize gerek kalmadan hedefinize ulaşabiliyorsanız başarı gerçek
demektir. Günümüzdeki durum ise maalesef Türkiye Cumhuriyeti’nin gücünü değil,
göreceli zafiyetlerini ortaya koymaktadır.
Devletler arası ilişkiler bağlamında 14’üncü yüzyılda
yaşamış olan İbni Haldun’a atıfla “Coğrafya kaderdir.” ifadeleri pek sık
kullanılmaktadır. Komşuluklar açısından anlamlı olabilecek bu tanımlama 21’inci
yüzyılın uluslara sağladığı askerî ve iletişimsel yetenekler dikkate
alındığında artık pek anlamlı değildir. Fertlerin kaderciliğine kişisel
tercihleri temelinde saygı duyulabilirse de “Coğrafya kaderdir.” ifadesine
sığınarak çevremizi sardıkları ifade olunan şer cephelerini kabullenerek
kabahati yabancı odaklara atfetmek günümüz Türkiyesinin milliyetinin
ferasetiyle alay etmektir.
Etrafımızdaki hainlere bakmadan önce bizi içinde
bulunduğumuz stratejik kara deliğe düşüren politikalarda hiç mi hata yoktur
diye bir düşünelim. Dinî ve mezhepsel yaklaşımların iç politikamızda açtığı
yaralar malumunuzdur. Bu yetmiyormuş gibi aynı anlayış dış politikamıza da
yansımış, başka ülkelerin iç işlerine karışılmış “Sırça köşkte oturan komşusuna
taş atmamalı.” gibi değerli atasözlerimiz bir kenara itilmiş, günümüzde “Kendim
ettim kendim buldum.” şeklindeki diğer bir atasözü yurt içindeki ve yurt
dışındaki durumumuzu en iyi şekilde tasvir eden sözcükler hâline gelmiştir.
Keşke kendinize etseydiniz, oysa olan, vatana ve millete oluyor maalesef.
Konuya atasözleriyle devam edecek olursak “Binmişiz
bir alamete gidiyoruz bir felakete” veya “Rehberi karga olanın…” türünden
atasözlerini de sıralamak mümkündür ama bunları izninizle başka bir konuşmama
bırakayım.
Sadece ülkemiz içindeki uygulamalara değil, dış
politikamıza da Müslümanların İslamlaştırılması olarak tanımlanabilecek bir
yaklaşım hâkim olmuş, din bir inanç olmaktan çıkarılarak bir siyasi ideolojiye
dönüştürülmüş. Bu çerçevede bugün terörist olarak tanımlamak durumunda
kaldığımız Tahrir el-Şam ve benzeri öfkeli çocuklarla dirsek temasının ötesine
geçen ilişkiler geliştirilmiştir. Müslümanların İslamlaştırılması konusuna
birazdan yeniden değineceğim.
Diplomatik müzakerelerde Türkiye etkisiz eleman
durumuna düşürülmüş, umut edilen elde edilemeyince de âdeta akranlarıyla baş
edemeyen bir çocuk gibi yakınarak her defasında başka bir ağabeyin himayesine
sığınılmıştır. Kısacası, merhum İsmet İnönü’nün “Büyük devletlerle ilişki
kurmak ayıyla yatağa girmeye benzer.” söylemiyle yola çıkılmış, bugün ayılardan
ayı beğen noktasına gelinmiştir. Ayrıca, paydaş sayısını artırmanın ülkemizin
çıkar payını azalttığı nasıl öngörülememiştir anlamak mümkün değil. Diğer
ifadeyle, Şam yönetimiyle, Suriye’nin birliği ve bütünlüğü temelinde bir
mutabakata gidilememiş olmasından ötürü baş edilmesi daha zor oyuncularla
masaya oturmak durumuna gelinmiştir. Masaların, Sayın Cumhurbaşkanının
tabiriyle “small” yani küçük veya “smaller” daha küçük olduğu dikkate alınırsa
bu masaların etrafında dönen sandalye kapmaca oyununda ayakta kalma riskiyle
karşı karşıya kalınılmıştır. Üstelik o masalarda oynanan oyun üç boyutlu
satrançken çökmüş ekonomisi ve dolayısıyla çökmüş dış politikasıyla Türkiye
dama taşı oynamak becerisiyle marjinalize edilmiştir.
Yeri gelmişken dünkü tartışmalara da değinmek
isterim. Ülkemizce son yıllarda sergilenen politikaları ne ılımlı İslam ne de
Neoottomanizm olarak tanımlamak mümkündür. Gözlemlediğimiz gelişmeler temelinde
yaşadıklarımızın gerisinde coğrafyamızı da aşan ve Müslümanların
İslamlaştırılması olarak tanımlanabilecek dini bir siyasi ideolojiye çevirmeyi
hedefleyen, günahı da sadece AK PARTİ’ye atfedilmeyecek bir felsefe
bulunmaktadır. Bu felsefenin 21’inci yüzyıldaki aracı ise Müslüman Kardeşler
hareketi olmuş; bu felsefe İslam coğrafyasında bildiğimiz adaleti değil, uhrevi
adaleti öne çıkaran siyasi oluşumların hayata geçirilmesine imkân vermiştir.
Fas’ta bugün iktidarda olan koalisyonun liderliğini hangi parti yapmaktadır
biliyor musunuz? Adalet ve Kalkınma Partisi; aynen tercüme ediyorum. Sembolü
nedir bu partinin? Elektrik ampulü değil, gaz lambası. Mısır’daki siyasi
oluşumun adı ise Adalet ve Hürriyet Partisi olmuştur. Yine “adalet” kelimesi
var içinde. Biraz daha uzağa gittiğimizde, Endonezya’daki Adalet ve Refah
Partisine rastlarız. Bu, âdeta bir saadet zinciri görüntüsü vermekle birlikte
pek çok saadet zinciri gibi günümüzde bu halkalar siyasi açıdan bir hüsran
zincirine dönüşmüştür.
İSMET YILMAZ (Sivas) – Adalet Partisi de var.
AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) – Nasıl?
İSMET YILMAZ (Sivas) – Demirel’in Partisi de var,
Adalet Partisi. Yani o da devamıdır.
AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) – Ben günümüzden
bahsediyorum.
Türkiye’nin bir dönem bu zincirin halkalarına
hamilik yaptığı da bizzat Sayın Erdoğan tarafından balkon konuşmalarından
birinde ifade edilmiştir. Nitekim, Sayın Erdoğan çok kısa sürede çok işler
başarmış olmalarından esinlenen ve destek bekleyen kardeş siyasi partilerin
eğitilmesine de katkıda bulunduklarını açıklamıştır.
“Neo” meselesine gelince, bu Neoottomanizm’in
başındaki “neo” meselesine. Biraz evvel ifade ettiğim gibi “Neoottomanizm” diye
bir sözcük yoksa da Sosyalist Enternasyonalvari bir AKP enternasyonal vardır ve
asıl burası önemli, Dışişleri Bakanlığındaki kadrolaşma hareketiyle birlikte bu
akımın sayıları şimdi de 14’ü bulmuş neomonşerleri vardır.
İzninizle tezkerenin özüne de değinmek isterim.
Yukarıda andığım sebeplerle biz bu tezkereyi bir çaresizliğin ve çözümsüzlüğün
özeti olarak görmekteyiz. Ancak yine de ulusal sorumluluklarımızın bilincinde
olarak ve iktidarın da günümüz koşullarında daha iyi politikalar üretemeyecek
durumda olmasından ötürü tezkereye olumlu oy vereceğimizi belirtmek isterim.
Ancak, ancak diyorum, zira iktidarın ve geçmişteki Hükûmetin evvelce verilmiş
bu yetkiyi aşan, suiistimal eden davranış ve uygulamaları olduğuna da üzülerek
değinmek durumundayım. İzninizle bu gözlemimi somutlaştırmak isterim.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Eylül 2017
tarihli 121’inci Birleşiminde kabul edilen ve 24 Eylül 2017 tarihli Resmî
Gazete’de yayınlanan tezkereyle, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde
sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi
yetkisi bir yıl süreyle Hükûmetimize verilmiştir, aynen önümüzdeki tezkerede
olduğu gibi. Nitekim dönemin Hükûmeti, bu yetki tahtında Fırat Kalkanı ve
Zeytin Dalı Operasyonlarını gerçekleştirmiştir. Ayrıca Afrin’e yönelik
operasyon çerçevesinde İçişleri Bakanlığına bağlı Polis Harekât Ve Jandarma
Özel Harekât birliklerinin de operasyona katıldığı anlaşılmıştır.
Konuyla ilgili olarak eğer İçişleri Bakanı Süleyman
Soylu aramızda bulunuyor olsaydı ben kendisine şu soruları sormak isterim. Dün
orada tribündeydi, bugün buralarda yok. Ama bu yeni oyunun kuralı bu.
Sorular şunlar: Yukarıda anılan operasyonlar
tahtında Suriye’de şehit düşmüş olabilecek Polis Harekât ve Jandarma Özel
Harekât mensuplarının sayısı nedir?
Yukarıda anılan operasyonlar tahtında yaralanmış ve
gazi olmuş Polis Özel Harekât ve Jandarma Özel Harekât birliklerinin sayısı
nedir?
Yukarıda anılan tezkere çerçevesinde yabancı
ülkelerde görevlendirilebilecek, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bünyesinde yer
almayan -bu kısmın altını üç defa çiziyorum- ve İçişleri Bakanlığına bağlı olan
Polis Özel Harekât ve Jandarma Özel Harekât birlikleri Cumhurbaşkanının mı,
Başbakanın mı, Hükûmetin mi yoksa İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu’nun
aldığı bir kararla mı Suriye’de görevlendirilmişlerdir? Bunun altını üç defa
çiziyorum. Yetkisiz bir görevlendirme yapıldı. Bu Meclisin vermediği bir yetki
kullanıldı. Bunun hiçbir yerde izine rastlayamazsınız.
Yukarıdaki soruya verilecek cevaba mümasil olarak
tezkere kapsamında olmayan ve hukuki temelden yoksun olarak yapılan bu
görevlendirmelerde şehit düşenlerin mirasçıları ve gazilerin lehine doğan maddi
ve manevi sorumluluklar Cumhurbaşkanı mı, Başbakan mı, Hükûmet mi yoksa
İçişleri Bakanı tarafından mı üstlenilecektir?
Yetkisiz yapılan bu görevlendirilmelerden ötürü
sorumlular aleyhine açılmış kişisel maddi ve manevi tazminat davaları var
mıdır? Yetkisiz olduğu hâlde görevlendirmeyi yapan İçişleri Bakanı ise kendisi
maddi ve manevi sorumlulukları kişisel olarak karşılamaya hazır mıdır?
Sormak isterdim dedim ama maalesef yüce Mecliste
artık ne bizi dinleyen ne de duyan bir iktidar veya bakanlar bulunmaktadır.
Ekonomide olduğu gibi bu tür konularda da inat, inkâr ve kibir, içine
düştüğümüz açmazların ana sebepleri hâline gelmiştir. Bu nedenle bu soruları
bugün anıyor olmakla kalmayacağımızın da bilinmesini isterim.
Bu sorular yüce Meclisin tutanaklarında kalmayacak
kadar önemli olup verilecek cevaplar da bu görevlendirmeler neticesinde bir
Anayasa ihlali olup olmadığının da araştırılmasına ışık tutacaktır.
Bu anlayışla, bu soruları, 14 Eylül 2018 tarihinde
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tarafından yazılı olarak cevaplanmaları
talebiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına da iletmiş bulunmaktayım.
Bakalım kaç günde cevaplandırmaları mümkün olacak.
Sayın Başkan, yeri gelmişken, mevcut koşullarda
milletvekillerinin uhdesinde kalan sınırlı sayıdaki denetim mekanizmalarından
biri olan yazılı soruların “adli tatil” anlayışıyla TBMM’nin tatilde olduğu
dönemde işlem görmemesinin, ilgili bakanlara sevk edilmek için 1 Ekim yani
TBMM’nin açılış tarihinin beklenmesinin de anlaşılacak bir durum olmadığını
belirtmek isterim. Nitekim dünden itibaren binlerce, evet, binlerce yazılı soru
ilgili bakanlıklara sevk edilmeye başlanmıştır.
Sizden istirhamımız, on beş gün içinde
yanıtlanmamaları hâlinde yazılı sorular için ilgili bakanlara dikkat çekme
yazılarının geciktirilmeksizin gönderilmesidir.
Kabullenilmesi mümkün olmayan bu duruma, TBMM
İçtüzüğü üzerinde yapılacak çalışmalar çerçevesinde yeniden döneceğimizi de İYİ
PARTİ olarak ayrıca belirtmek isteriz.
Son olarak iki konuya daha değinmek istiyorum. Bazen
yapılan açıklamalar faydadan çok zarar getirmektedir. Savunma Bakanı Sayın Akar
dün yaptığı bir açıklamada Menbic’de ortak devriye için eğitim görüldüğünü
ifade etmiştir. Oysa bizlere genel seçimler öncesinde ortak devriyenin
başlandığı söylenmişti.
İşin daha acı tarafı, Türk Silahlı Kuvvetlerine ABD
tarafından devriye dersi verildiği itiraf edilmiştir. “Bu hâllere mi düşecekti
Türk Silahlı Kuvvetleri?” diye yüksek sesle sormak istiyorum. Vah vah hâlimize
demek durumundayız maalesef.
Menbic demişken Karakozak köyünü bilen var mıdır
aranızda? Vardır herhâlde. En azından bir el kalktı; fena değil. Bırakın Irak
sınırına kadar Fırat’ın doğusuna geçmeyi veya teröristler için açık hava
cezaevi hâline gelmiş olan İdlib’de gardiyanlık yapmayı da bir zahmet bir
kayıkçıyla anlaşıp geçiverin Fırat’ın karşı kıyısına. Kayıkçının parasını da
ben vereyim.
Bugün imha edilmiş olsalar bile Süleyman Şah Türbesi
ve karakolunun bulunduğu o 10 dönümlük alana, o vatan toprağına dikin artık
Türk Bayrağı’nı da görelim.
Sözlerime son verirken bugün onaylayacağımız
tezkerenin son tezkere olması en samimi temennimizdir. Bu tezkerenin uygulaması
tahtında anaların ağlamaması, vatan evlatlarının şehit düşmemesi, Türk Silahlı
Kuvvetleri mensuplarının yaralanıp gazi olmamaları temel beklentimizdir.
İktidara da çağrımız, tezkerenin tarif ettiği “Türk Silahlı Kuvvetleriyle
sınırlı” -altını çiziyorum yeniden Türk Silahlı Kuvvetleriyle sınırlı; bunun
içinde, bu tezkerenin içinde İçişleri Bakanlığı kuvvetleri yok, geçen
seferkinde de yoktu- çerçevenin her hâlükârda aşılmamasıdır. Önümüzdeki yıl bu
dönemde önümüze benzer bir tezkerenin gelmesi ise tarafımızdan olsa olsa
iktidarın başarısızlık öyküsünün nişanesi olarak not edilecektir. Bugün
demiyorum ama gelecek sene önümüze bir daha Suriye, Irak konusunda tezkere
getirirseniz “Bu kaçıncı sonbahar, bu kaçıncı tezkere, Necmettin de gitsin
artık askere.” diyeceğimden emin olabilirsiniz.
Teşekkür ederim, saygılarımla. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erozan.
VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mustafa Şentop’un,
(3/37) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde Bursa Milletvekili
Ahmet Kamil Erozan’ın İYİ PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin konuşması
BAŞKAN – Sayın Erozan’ın Meclis Başkanlığımıza
tevcih ettiği bir husus vardı, onunla ilgili kısa bir açıklama yapacağım.
İç Tüzük’ümüzün 96’ncı maddesinin son fıkrası
soruyla ilgili. Başkan, İç Tüzük şartlarına uygun gördüğü önergeleri Gelen
Kâğıtlar listesinde yayımlar ve Başbakanlığa veya ait olduğu bakanlığa
gönderir. Yani Gelen Kâğıtlar listesinde yayınlanması gerekiyor. Gelen Kâğıtlar
listesiyle ilgili ise İç Tüzük’ümüzün 51’inci maddesinin son fıkrası “Gelen
kâğıtlar, tatile rastlamadığı takdirde Cumartesi ve Pazar hariç, her gün
yayımlanır.” Meclis tatil olduğu zaman Gelen Kâğıtlar listesi yayınlanmıyor,
yayınlanmadığı için de bakanlıklara gönderilemiyor. Bu konuda bir İç Tüzük
değişikliği olursa tatilde de sorular bakanlıklara gönderilebilir.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Tezkereler (Devam)
1.- Cumhurbaşkanlığının, Türkiye’nin Millî Güvenliğine
Yönelik Ayrılıkçı Hareketler, Terör Tehdidi ve Her Türlü Güvenlik Riskine Karşı
Uluslararası Hukuk Çerçevesinde Gerekli Her Türlü Tedbiri Almak, Irak ve
Suriye’deki Tüm Terör Örgütlerinden Ülkemize Bundan Sonra da Yönelebilecek
Saldırıları Bertaraf Etmek ve Kitlesel Göç Gibi Diğer Muhtemel Risklere Karşı
Millî Güvenliğimizin İdame Ettirilmesini Sağlamak, Türkiye’nin Güney Kara
Sınırlarına Mücavir Bölgelerde Yaşanan ve Hiçbir Meşruiyeti Olmayan Tek Taraflı
Bölücü Girişimler ve Bunlarla İlgili Olabilecek Gelişmeler İstikametinde
Türkiye’nin Menfaatlerini Etkili Bir Şekilde Korumak ve Kollamak, Gelişmelerin
Seyrine Göre İleride Telafisi Güç Bir Durumla Karşılaşmamak İçin Süratli ve
Dinamik Bir Politika İzlenmesine Yardımcı Olmak Üzere Hudut, Şümul, Miktar ve
Zamanı Hükûmetçe Takdir ve Tayin Olunacak Şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
Gerektiği Takdirde Sınır Ötesi Harekat ve Müdahalede Bulunmak Üzere Yabancı
Ülkelere Gönderilmesi ve Aynı Amaçlara Matuf Olmak Üzere Yabancı Silahlı
Kuvvetlerin Türkiye’de Bulunması, Bu Kuvvetlerin Hükûmetin Belirleyeceği
Esaslara Göre Kullanılması ile Risk ve Tehditlerin Giderilebilmesi İçin Her Türlü
Tedbirin Alınması ve Bunlara İmkân Sağlayacak Düzenlemelerin Hükûmet Tarafından
Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin 2/10/2014 Tarihli ve 1071 Sayılı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile Hükûmete Verilen ve Son Olarak
23/9/2017 Tarihli ve 1162 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile
30/10/2018 Tarihine Kadar Uzatılan İzin Süresinin Anayasa’nın 92’nci Maddesi
Uyarınca 30/10/2018 Tarihinden İtibaren Bir Yıl Uzatılmasına İlişkin Tezkeresi
(3/37) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Mustafa Hidayet Vahapoğlu, Bursa Milletvekili.
Buyurun Sayın Vahapoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU (Bursa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığının 23 Eylül 2017 tarih ve
1162 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla 30/10/2018 tarihine kadar
uzatılan Irak ve Suriye’ye yönelik tezkerenin izin süresinin 30/10/2018
tarihinden itibaren bir yıl uzatılması talebi hakkında Milliyetçi Hareket
Partisinin görüşlerini Genel Kurula arz etmek üzere huzurlarınızdayım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhurbaşkanlığı bahse konu yazısında, tezkere talebini, Türkiye’nin güney kara
sınırlarına mücavir bölgelerde yaşanan gelişmeler ve süregiden çatışmalar;
komşumuz Irak’ın toprak bütünlüğünün, millî birliğinin ve istikrarının bozulma
tehlikesi; Irak’taki PKK ve DEAŞ unsurlarının etnik temelli ayrılıkçılığa
yönelik girişimleri ve bu durumun bölgesel barışa, istikrara ve ülkemizin
güvenliğine oluşturduğu tehdit; PKK/PYD-YPG ve DEAŞ’ın Suriye’den ülkemize
yönelik devam edegelen eylemleri; ülkemizin Astana süreci kapsamında yürüttüğü
faaliyetlerden sonuç alınması için gayretleri ve Suriye topraklarında tesis
edilmesi kararlaştırılan gerginliği azaltma bölgelerinde terör faaliyetlerinin sonlandırılması
ve bunun doğal sonucu olarak huzur, barış ve güvenliğin sağlanması bağlamında
üstlendiği yükümlülükler; terör örgütleri marifetiyle Irak ve Suriye’nin toprak
bütünlüğünü bozmaya ve sahada gayrimeşru oldubittiler oluşturmaya yönelik
gayretler; millî güvenliğimize tehlike oluşturabilecek her türlü risk, tehdit
ve eylemlere karşı uluslararası hukuktan doğan haklarımız doğrultusunda gerekli
önlemlerin alınması konularına dayandırmış ve bunları gerekçe olarak sunmuştur.
Ayrıca Cumhurbaşkanlığınca sunulan gerekçede,
alınacak tedbirlere uluslararası meşruiyet kazandıran Birlemiş Milletler
Güvenlik Konseyinin muhtelif kararlarına da atıflarda bulunulmuştur.
Bunların, tüm bu gerekçe ve kararların yanında
bilinmesini ve kayda geçilmesini istediğimiz şu hususları önemle ve kuvvetle
vurgulamak isteriz: Türkiye Cumhuriyeti’nin karşı karşıya bulunduğu tehdit
basit bir terör olarak adlandırılamaz; küresel ölçeklidir, ülkemizin bulunduğu
jeopolitik ve jeostratejik konumla doğrudan ilişkilidir ve bölgemiz üzerinde
hesap yapanların planlarına uygun olarak gelişme göstermekte, şekil ve mahiyet
değiştirmektedir. Küresel plan yapan ve bunu uygulamaya koyan ülkeler, Birinci
ve İkinci Dünya Savaşları döneminde tam kontrollerinin altına alamadıkları
ancak önemi her geçen gün artan İslam ve Türk coğrafyasını kontrol etmek
istemektedirler çünkü küresel hâkimiyet kurabilmeleri için bu bölgeleri mutlak
suretle kontrol altına almaları gerektiğine inanmaktadırlar. Türkiye ise bu
coğrafya içinde özel bir önem ve anlamlı bir yer işgal etmektedir. Türkiye'nin
jeopolitik ve jeostratejik konumu, Türk ve İslam dünyası üzerindeki tarihe
dayalı doğal etki alanı ile Lozan Antlaşması sonucundaki gelişmeler bu ilgiyi
daha da artırmaktadır. Son üç yüz yıldır ülkeler hedef aldıkları bir ülkeye
becerebiliyorlarsa önce iç huzursuzluk ihraç etmekte ve bunun devamında o
ülkedeki bir ya da birkaç unsuru kullanarak hesaplaşmaktadırlar. Yıkıcı,
bölücü, bozguncu mahiyetteki “subversif” uygulamalar olarak isimlendirilen bu
faaliyetlere ülkemiz uzun yıllardır muhataptır. Ülkemize karşı, üçgen metodu
veya levye metodu denilen yöntemler kullanılarak saldırılar
gerçekleştirilmektedir. Bu metotlarda, hasım olarak görülen ülkeye bir ülkenin
doğrudan kendisinin saldırmayıp silahlı bir grubu saldırtması söz konusudur.
Bunun tipik örnekleri, Lozan sonrası çıkartılan isyanlarla ülkemizi doğrudan
hedef almayı kendi hesaplarına uygun görmeyen ülkeler adına Türkiye'ye
yöneltilen ASALA ve PKK’dır.
Değerli milletvekilleri, bir ülkenin iç huzuru,
toprak bütünlüğü, sahip olduğu demokratik, ekonomik, sosyal, siyasal
gelişmişlik düzeyi o ülkeye komşu olan ülkeleri doğrudan etkiler. O nedenle
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu tarihten bu yana komşularının iç huzuru ve toprak
bütünlüğünün devamlılığından yana olmuştur. Ancak 1990-1991 yıllarında yaşanan
ve ABD öncülüğünde 28 devletin askerî koalisyonu ile Irak devleti arasında
yapılan savaş sonucunda bu düzen bozulmuş ve 2001 yılındaki New York Dünya
Ticaret Merkezi’ne yönelik yapılan saldırılar sonucunda Kuzey Afrika’dan Afganistan’a
kadar uzanan çoğunluğu Müslüman halkların yaşadığı bölge kan gölüne dönmüştür.
Bu tarihlerden itibaren bölgede huzurun yerini kargaşa, mutluluğun yerini kan
ve gözyaşı almıştır. Aileler parçalanmış, en az iki nesil yok olmuştur. Aynı
zamanda, bu ülkelerde telafisi belki yüz yıl alacak kinin, nifakın,
düşmanlıkların ve kavganın tohumları atılmıştır.
Bilindiği üzere Irak ve Suriye, 1970’li yıllardan bu
yana ülkemizin toprak bütünlüğü ya da rejimini hedef alan terör gruplarının
barındırıldığı, eğitim gördüğü, diplomatik ve lojistik destek aldığı ülkeler
durumundadır. Her iki ülke de Türkiye’ye yönelik bu grupları kendi menfaatleri
doğrultusunda desteklemiş, bu terör gruplarını Türkiye’yle mücadelelerinin
birer vasıtası olarak kullanma yolunu seçmişlerdir. Ülkemiz yıllardır terör
belasıyla uğraşır hâlde tutulmuş, ekonomik kalkınması ve halkın refah
seviyesinin artırılması gayretleri baltalanmak ve halkımız birbirini gırtlaklar
hâle getirilmek istenmiştir. Allah’a binlerce şükürler olsun ki bin yılı aşkın
süredir bir arada yaşayan halkımızın birliğini, beraberliğini ve kardeşliğini
bozamamışlardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzün
şartları, soğuk savaş öncesi askerî güç odaklı bakış açısının terk edilerek
bütünlükçü ve entegre bir güvenlik anlayışının hayata geçirilmesini zorunlu
kılmaktadır. Askerî ve terörist faaliyetlere ilave olarak komşu ülkelerden
ülkemize yönelik kontrolsüz kitlesel göçler, ülkelerin ekonomileri üzerinde
oynanan oyunlar, enerji kaynaklarının ve ticaretinin art niyetli olarak
kullanılması, nükleer, biyolojik ve kimyasal silahların kontrolsüz grupların ya
da devletlerin eline geçmesi, hatta bu silahlara komşu ülkelerin sahipliği ve
bundan dolayı kazandıkları avantajlar, organize suçlar, organize ya da
sınıraşan suçların arkasında başka devletlerin olması ve bunları hasım
gördükleri ülkelere karşı kullanma eğilimleri, salgın hastalıklar, yoksulluk,
doğal afetler, siber terörizm, deniz haydutluğu, korsanlık gibi çok boyutlu ve
asimetrik tehditler değerlendirilmesi gereken konulardır. Bu nedenle
Türkiye’nin bugüne kadar uyguladığı güvenlik anlayışını terk etmesi, küresel
aktörlerin seçtiği ve tehdidi kendi sınırlarının ötesine bertaraf etme
yöntemini tercih etmesi gerekmektedir. Türkiye, terör ve kan deryası hâline
dönen bölgemizde huzur, refah ve güvenliğini sağlamak, bekasını güven altına
almak zorundadır. Bunun için, güvenlik başta olmak üzere, her alanda reaktif
değil proaktif olmak, günümüzün asimetrik savaş türleriyle mücadele edebilecek
imkân ve kabiliyetlere kavuşturulmak zorundadır.
Irak’la 331 kilometre, Suriye’yle 911 kilometre
sınırımız bulunmaktadır. Biz, bu bölgede 1970’li yıllardan bu yana, büyük
bölümü bu iki ülkede konuşlanan terör gruplarıyla mücadele yürütmekteyiz.
Türkiye’ye silah doğrultan terör gruplarının tamamının bir şekilde başta bu iki
ülkeyle irtibatlı olduklarını görürüz. Bugün gelinen noktada Irak’ın kuzeyinde
bir oluşum, Suriye’nin kuzeyinde bir başka oluşum gerçekleştirilmek üzeredir.
Bu gayretlerin arkasında müttefikimiz gözüken küresel güçlerin bulunduğu artık
herkesçe bilenen gerçeklerdir. Her iki oluşum nihai hedefleri itibarıyla hem
millî hak ve menfaatlerimize hem de bölgenin gelecekteki huzur ve güvenliği
için tehdit oluşturmaktadır. Güney sınırlarımızın ötesinde cereyan eden vekâlet
savaşları, bu bölgelerde varlığını giderek artıran özel askerî şirketler, bu
şirketlerin personel temininde ülkemizi ve dolayısıyla insanlarımızı kullanıyor
olmaları gibi konular da üzerinde ciddiyetle durulması gereken önemi haizdir.
Müttefikimiz sandığımız ve aynı uluslararası organizasyonlarda yer aldığımız
bazı ülkeler, PKK ve uzantılarını Birleşmiş Milletler ve NATO ana
sözleşmelerinin ruhuna aykırı şekilde “askerî kara gücü” olarak ilan etmekte,
silahlandırmakta ve eğitmektedirler. Bu çalışmalar hem Irak’ta hem de Suriye’de
sürdürülmektedir.
Dile getirmeye çalıştığım bu gerçeklerin yanında ele
alınması gereken diğer önemli konu ise Irak ve Suriye’nin devlet olma
vasıflarını koruyup korumadıkları konusunda komşusu olan ülkelere tehdit
oluşturma durumlarıdır. Günümüzde Irak fiilî olmasa bile Kürt, Sünni ve Şii
olarak bölünmüş görünümdedir. Devlet otoritesi minimum düzeydedir, özellikle
Kuzey Irak’taki Bölgesel Kürt Yönetimi üzerinde söz sahibi değildir. Kendi
halkının güvenliğini sağlayamayan yönetimin kendi topraklarından komşularına
yönelik tehditleri önleme imkân ve kabiliyetine sahip olduğu da düşünülemez.
Suriye de aynı durumdadır. İç savaşın başladığı
döneme kadar PKK’ya hamilik yaparken kendi vatandaşı olan Kürt gruplara
vatandaşlık belgesi dahi vermekten imtina eden Suriye, bu tarihten itibaren
onları kullanabilmek için özerklik ve benzeri vaatlerde bulunarak kendisine
karşı savaşmalarını engelleyecek yakınlık tesis etmiş, 3 kantonun kurulmasına
sesini çıkarmamıştır.
Bunun yanında, Reyhanlı’da 11 Mayıs 2013’te 52
vatandaşımızın yaşamını yitirdiği ve 150’ye yakın vatandaşımızın ise
yaralandığı, 20 Ağustos 2016 tarihinde ise Gaziantep’te 59 vatandaşımızın
hayatını kaybettiği ve 90 kişinin yaralandığı olayların Suriye kaynaklı terör
örgütleri tarafından yapılması bu ülkenin kimlere yaltaklık yaptığını ya da bu
devletin nelere tevessül edebileceğini göstermesi bakımından önemlidir. Tüm
bunlara rağmen Türkiye, Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Suriye’de
hâlen etkin olan ülkelerin bölgesel hesaplarını da bu tezkereyle ilgili karar
verirken dikkate almak zorundayız. ABD’nin bölgede bulunmasının ana hedefleri,
Rusya ve İran ile bunların desteğiyle bölgeye girmesi muhtemel Çin’in bölgede
oluşturmaya çalıştığı nüfuz alanını engellemek, bunun sağlanamaması hâlinde
onları dengeleyecek ya da etkisini zayıflatacak şekilde bölgeye yerleşmek,
İsrail’in güvenliğini kalıcı olarak sağlamak, bağımsız Suriye kürdistanının
kurulmasını hızlandırmak, burayı Irak Kürdistanıyla birleştirmek ve Irak
petrollerinin Akdeniz’e kendi kontrolünde akışını sağlamak, milyar metreküp ve
trilyon dolarlarla ifade edilen, Akdeniz’deki petrol ve doğal gaz rezervine
sahip olduğu tahmin edilen bölgeyi kendi kontrolü altında tutmak vesaire vesaire.
Rusya’nın Suriye’de bulunmasının ana hedefleri ise
eski ilgi alanı olan coğrafyalar üzerinde yeniden nüfuz temin etmek, Suriye’yi
bölgesel planlar için bir atlama taşı, küresel rekabet için ise bir basamak
olarak kullanmak, 2011 yılına kadar sahip olduğu 1 üssü bugün 3’e çıkarmış
durumdadır, bunun devamını sağlamak, ABD’nin Akdeniz’in yegâne sahibi olmasını
önlemek, Suriye’nin ve Irak’ın kuzeyinde oluşabilecek muhtemel Kürt
yapılanmalarında söz sahibi olmak ve yeniden oluşacak bir Suriye’de baba Esad
dönemindeki gibi etkin olmak istemektedir.
İran’ın da buna benzer, bölgedeki nüfuz alanını
genişletmeye yönelik gayretleri bulunmaktadır, özellikle Lübnan’da Hizbullah’la
sağlamış olduğu etkiyi Suriye’de de sağlamak, kazanmak istemektedir.
Türkiye’nin Akdeniz’deki sınırı 1.600 kilometre
civarındayken Suriye’ye müdahale eden ABD’nin, Rusya’nın ve İran’ın Akdeniz’e
sınırı yoktur. 3 ülkenin de Suriye’yle sınır komşuluğu ve tarihî bir bağı
bulunmamaktadır. Dikkat edilirse bu 3 ülkenin hedefleri kısa vadeli çıkar
sağlamaya yönelik değildir, bu 3 ülke de uzun vadeli hedeflerini kalıcı
menfaatlerine dönüştürmek istemektedir. Bizim ise gayretimiz tamamen
Türkiye’nin güvenliğidir. Irak ve Suriye bölgeye güvensizlik ihraç eden bir
ülke durumuna gelmiş, en çok zararı Türkiye görmüştür. Aynı tehdidin daha güçlü
şekilde sürmesi beklenmelidir. ABD’nin 2018 Ulusal Güvenlik Strateji’sine göre
Rusya ve Çin hasım ülkeler olarak ifade edilmiştir. Bölgemiz Rusya ve Çin’in
ilgi alanı olduğundan soğuk ve/veya sıcak çatışmalardan doğrudan
etkilenecektir. ABD’nin yaklaşımının muhtemel sıcak savaşlara kadar
ulaşabilecek özellikler taşıdığı malumlarınızdır. PKK/PYD’nin Suriye’nin
kuzeyinde oluşturduğu hâkimiyet alanlarının etkisizleştirilmesi, daraltılması
ve yeni hâkimiyet alanlarının oluşturulmasını önlemeye yönelik Fırat Kalkanı ve
Zeytin Dalı Operasyonlarının yanında münferit sınır ötesi askerî harekâtlar
dışında İdlib’e yönelik olarak ateş ihlallerine ve gözetleme ve raporlaştırma
görevi verilen 12 gözetleme birimimiz bulunmaktadır. Her ne kadar bu gözetleme
birimleri, tank, çok namlulu roketatar, uzun menzilli obüs, yüksek tahrip gücü
olan silahlar ile zırhlı personel taşıyıcı gibi araçlarla destekleniyor olsalar
bile dışarıdan bunlara yönelik yapılabilecek sabotaj, tahrik maksatlı
saldırılara tamamen açık durumdadır. Böyle bir durumda karşılık verilmesi
kaçınılmaz olacak dolayısıyla sıcak savaşa girilecektir.
Türkiye, Suriye konusunda Astana üçlüsü olarak
bilinen Türkiye-Rusya-İran üçlüsünün oluşturduğu bir diyalog zemininden istifadeyle
konulara diplomatik müdahalelerde bulunma zemini elde etmiştir. İdlib’te
Türkiye'nin dışlanarak başlatılacak bir askerî müdahalenin Astana platformunu
ciddi şekilde zedeleyeceği Türkiye'nin elindeki tek imkânın ortadan kalkacağını
söylemek mümkündür. PKK/PYD’nin ABD ve aynı zamanda Suriye’yle ilişkisi ve
PKK/PYD’nin Türkiye'ye karşı kullanılma ihtimali dahi sözde müttefikimiz olan
ülkelere anlatılamamış ve önlenememiştir. Bu kapsamda Esad’ın himayesindeki
PKK/PYD’nin Suriye federasyonunun bir parçası olma ya da ABD himayesindeki
PKK/PYD’nin Suriye'nin kuzeyinde bir kukla Suriye kürdistanı kurma ihtimali göz
ardı edilmemelidir. ABD’nin Irak’ta uyguladığı şekilde hava sahasını belli
enlemler, koordinatlar esas alarak uçuşa yasak bölge ilan etmesi hâlinde
oluşabilecek durumu şimdiden Türkiye hesaplamak zorundadır. Suriye’deki vekâlet
savaşlarından doğrudan etkilenecek 4 ülke bulunmaktadır, bunlar Türkiye, Irak,
Ürdün ve Lübnan’dır. Suriye bölge için terör ve güvensizlik ihraç eden bir ülke
durumuna gelmiştir. İdlib’ten Türkiye’ye sığınması muhtemel en az 800 bin, en
çok 2,5 milyon nüfusla birlikte Türkiye’deki Suriyeli nüfusu 4,8 veya 6,5
milyona ulaşacaktır. Bunun doğuracağı güvenlik sorunlarını ve ekonomik
sorunları düşünmek zorundayız. Bugüne kadar izlenen DEAŞ’la mücadelede
uluslararası birlikteliğe etkin destek sağlanması ve bu konuda söz sahibi
olunması, PKK/PYD örgütlerinin Suriye’de etkisiz kılınması, Suriye’nin toprak
bütünlüğünü sağlayacak şekilde Özgür Suriye Ordusunun etkin kılınması, Türkiye’ye
sığınmış olanların ülkelerine dönüşlerinin sağlanması, komşu ülkelerden
ülkemize yönelik yapılan terör saldırılarının engellenmesi, sınırlarımızda
terör saldırılarının ve kontrolsüz göçün önlenmesi gibi tedbirlerde tam netice
alınamamıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Cumhuriyeti bekasını koruyacaksa, bulunduğu bölgede sulhun, huzurun, refahın
sahibi olarak örnek alınan ülke olmaya devam edecekse, sözü dinlenecekse, dost
ve kardeşlerine güven, düşmanlarına da caydırıcı olacaksa gerektiğinde
diplomasi masasında, gerektiğinde savaş meydanlarında olma azim, irade ve
kararlılığını göstermek zorundadır. Bugüne kadar Gazi Meclisimizden çıkarılan
kararlarla Irak’a yönelik askerî operasyonlarda şer odaklarına hak ettikleri
ders verilmiştir. 2016’da verilen yetkiye istinaden Fırat Kalkanı Harekâtı ve
2017’de verilen yetkiyle Zeytin Dalı Harekâtı gerçekleştirilmiştir. Bu
harekâtlar sayesinde ulaşılan neticeleri hepimiz biliyoruz. Türkiye, Irak ve
Suriye’den kendisine yönelik tehdidi bertaraf edecekse tehdidi kaynağında
karşılayacak ve kaynağında yok edecektir. Bunun yolu gerektiğinde Türk
askerinin sınır ötesinde bulunmasıdır. Yine, eğer bu bölgedeki gelişmelerde
diplomatik yollarla da etkili olunmak isteniyorsa yine askerî gücünü göstermek
zorundadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU (Devamla) - Bu kapsamda,
Cumhurbaşkanlığı tarafından Gazi Meclisimize gönderilen tezkereye Milliyetçi
Hareket Partisi olarak olumlu oy vereceğimizi belirtir, saygılar sunarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vahapoğlu.
Sayın Özkan, söz talebiniz var.
Buyurun.
III.- AÇIKLAMALAR (Devam)
23.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, (3/37) esas
numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde Bursa Milletvekili Ahmet Kamil
Erozan’ın İYİ PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkanım, İYİ PARTİ
adına konuşan sayın hatip Ahmet Kamil Erozan’ın bir ifadesi üzerine söz aldım.
Hatip konuşmasında, konunun bütünlüğü içerisinde pek
de anlaşılamayan bir temenniyle konuşmasını tamamlamıştır, “Necmettin askere
gitsin.” temennisinde bulunmuştur. Kimi kastettiği anlaşılamamakla birlikte
eğer kastı eski başbakanlarımızdan Necmettin Erbakan’sa 1954-1955 yılları arasında
İstanbul’da askerlik vazifesini ifa etmiştir. Eğer kastı Cumhurbaşkanımızın
evladı Necmettin Bilal Erdoğan’sa o da 2009 yılında askerlik vazifesini ifa
etmiştir. Yok eğer kastı “Ayşe tatile çıksın.” anlayışıyla Türk askerinin sınır
ötesi operasyonlarına destek verdiğini ifade ediyorsa onun için de teşekkür
ederiz.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Tezkereler (Devam)
1.- Cumhurbaşkanlığının, Türkiye’nin Millî Güvenliğine
Yönelik Ayrılıkçı Hareketler, Terör Tehdidi ve Her Türlü Güvenlik Riskine Karşı
Uluslararası Hukuk Çerçevesinde Gerekli Her Türlü Tedbiri Almak, Irak ve
Suriye’deki Tüm Terör Örgütlerinden Ülkemize Bundan Sonra da Yönelebilecek
Saldırıları Bertaraf Etmek ve Kitlesel Göç Gibi Diğer Muhtemel Risklere Karşı
Millî Güvenliğimizin İdame Ettirilmesini Sağlamak, Türkiye’nin Güney Kara
Sınırlarına Mücavir Bölgelerde Yaşanan ve Hiçbir Meşruiyeti Olmayan Tek Taraflı
Bölücü Girişimler ve Bunlarla İlgili Olabilecek Gelişmeler İstikametinde
Türkiye’nin Menfaatlerini Etkili Bir Şekilde Korumak ve Kollamak, Gelişmelerin
Seyrine Göre İleride Telafisi Güç Bir Durumla Karşılaşmamak İçin Süratli ve
Dinamik Bir Politika İzlenmesine Yardımcı Olmak Üzere Hudut, Şümul, Miktar ve
Zamanı Hükûmetçe Takdir ve Tayin Olunacak Şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
Gerektiği Takdirde Sınır Ötesi Harekat ve Müdahalede Bulunmak Üzere Yabancı
Ülkelere Gönderilmesi ve Aynı Amaçlara Matuf Olmak Üzere Yabancı Silahlı
Kuvvetlerin Türkiye’de Bulunması, Bu Kuvvetlerin Hükûmetin Belirleyeceği
Esaslara Göre Kullanılması ile Risk ve Tehditlerin Giderilebilmesi İçin Her
Türlü Tedbirin Alınması ve Bunlara İmkân Sağlayacak Düzenlemelerin Hükûmet
Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin 2/10/2014 Tarihli ve 1071
Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile Hükûmete Verilen ve Son Olarak
23/9/2017 Tarihli ve 1162 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile
30/10/2018 Tarihine Kadar Uzatılan İzin Süresinin Anayasa’nın 92’nci Maddesi
Uyarınca 30/10/2018 Tarihinden İtibaren Bir Yıl Uzatılmasına İlişkin Tezkeresi
(3/37) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi, Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Diyarbakır Milletvekili Hişyar Özsoy konuşacak.
Buyurun Sayın Özsoy. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Irak ve Suriye’ye yönelik olan bu tezkerelere
başlamadan, konu hakkında konuşmadan önce buradan kıymetli Eş Başkanımız
sevgili Selahattin Demirtaş’a selam, sevgilerimizi yollamak istiyoruz. Şu an
Sincan Cezaevi kampüsündeki duruşmada tamamen tarafgir bir durumda olan yargı
sistemini yargılamaktadır. Onun şahsında yine rehin tutulan diğer milletvekili
arkadaşlarımızı Leyla Güven’i, Selma Irmak’ı, Figen Yüksekdağ’ı ve diğer arkadaşlarımızı
da buradan selamlıyorum.
İkinci bir durum olarak, Sayın İbrahim Ayhan’ı da
burada tekrar anmak istiyoruz. Biliyorsunuz, üç dönem Urfa Milletvekilliği
yapan İbrahim arkadaşımız bir öğretmendi, sendikacıydı, felsefeciydi; üç dönem
milletvekilliği yaptı, üç yıl mapusta kaldı; kaçak duruma düştü ve sınır
ötesinde bir kalp krizi geçirerek öldü. Kendisini öldüren kalp krizi değildi
yani o bir sebep fakat bir milletvekilinin sınır ötesinde bir kalp krizi
geçirerek ölmesinin müsebbibi daha önceki dönemde bu Mecliste o
dokunulmazlıkları kaldırmak suretiyle işte, milletvekillerini acımasız bir
yargının pençesine bırakan bütün insanlardır. Dolayısıyla, o dokunulmazlıkların
kaldırılması konusunda rolü olan herkesin mahcup olması gerektiğini Meclis
kayıtlarına not düşmek babında burada belirtmek istedim.
Kıymetli arkadaşlar, Meclisin ilk haftasında
konuştuğumuz şeye bakın, savaş tezkereleri. Bizim şu an savaş tezkerelerini
değil, şu ekonomik krizi görüşüyor olmamız lazımdı. Konkordato ilan eden
şirketler… Bu arada fantastik bir kelime, “iflas”a “konkordato” deyince biraz
daha yumuşak oluyor herhâlde, buna “yufimizm” diyorlar. Ama iflas eden
şirketler, zamlar, intihar eden insanlar, dağılan aileler; bütün bunları
konuşmamız gerekirken güvenlikçi savaş politikaları üzerine yani ekonomiyi,
bütçeyi tüketen politikalar üzerine, tezkereler üzerine konuşuyoruz. Hiç iyiye
işaret değil bu durum.
Bunu söyledikten sonra kıymetli arkadaşlar, konuya
geçeyim. Şimdi, bu sınır ötesi operasyon tezkerelerinin uluslararası hukuk
boyutunu konuşacak değilim. Birçok noktada zaten uluslararası hukukçular
bunları mahkûm ederler, bu ayrı bir mesele ki Irak ve Suriye, biliyorsunuz
ikisi de Birleşmiş Milletler nezdinde girişimlerde bulunuyorlar ama
uluslararası hukuku konuşup komik duruma düşmem çünkü öyle bir hükûmet aklı var
ki kendi Anayasa’sına ve yasasına uymuyor, uluslararası hukuka mı uyacak? O
konuya hiç girmeyeceğim.
Kıymetli arkadaşlar, benim yaşım 43; 42’yi bitirdim
43 yaşımdayım. Bu sınır ötesi operasyon meselesini çocukluğumdan beri
biliyorum. Hepimiz biliyoruz yani yaşı daha küçük olan arkadaşlar belki
hatırlamazlar ama ben 7 yaşındayken, 1983’ün Mayısında ilk sınır ötesi
operasyon yapılmış, o zaman Saddam Hüseyin’le anlaşarak bazı kamplara
saldırılar olmuş.
OYA ERONAT (Diyarbakır) – PKK kamplarına!
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Evet, KDP kamplarına da
yapmışlar.
OYA ERONAT (Diyarbakır) – PKK kamplarına!
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Gelir konuşursunuz,
bitireyim lütfen.
OYA ERONAT (Diyarbakır) – Düzeltmek lazım!
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Saygı bu kadar!
1986, 1987 yıllarında bu defa hava harekâtları
yapılmış. Tabii, o zaman, biz, bu süreçleri -Güntaç Aktan’dı değil mi-
“Anadolu’dan Görünüm” programlarında izliyorduk. Küçük çocuklarız, ilkokulda
öğretmenlerimiz bize “Günlük olayları yazın.” derlerdi, biz en fazla sınır
ötesi operasyon olduğu zaman heyecanlanırdık çünkü ertesi gün rapor edeceğimiz
güçlü bir haberimiz olurdu, gider sınıflarda bunları okurduk. Böyle bir
atmosfer içerisinde sosyalize olduk. 1990’larda “Çekiç”, “Çelik”, “Şafak”,
“Güneş” vesaire sınır ötesi operasyon olmayan yıl yok 1999 yılına kadar, sonra
2007 yılına kadar bir ara verilmiş, 2007 yılından sonra da tekrar operasyonlar
başlamış.
Kıymetli arkadaşlar, niye yani neyi tartışıyoruz?
Biz sınır ötesi operasyonları tartışmıyoruz. İYİ PARTİ’nin hatibi bir şey ifade
etti, bir çaresizlik ve çözümsüzlük durumunu konuşuyoruz. Yani odadaki fil Kürt
meselesi, Kürt sorunu; yüz yıldır devam eden, son kırk yılda çok fazla can
kaybına sebebiyet veren Kürt meselesini çözemediğimiz için biz sınır ötesi
operasyonları, tezkereleri konuşuyoruz.
METİN NURULLAH SAZAK (Eskişehir) – Sorun yok!
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Bakın, kıymetli arkadaşlar,
başta HDP olarak söylüyorum, grubum adına söylüyorum, partim adına söylüyorum:
Bizim, şu an, bu Mecliste, bu kırk yıldır 50 binden fazla insanın hayatına mal
olan bu sorunu çözememenin verdiği mahcubiyetle her birimizin, her bir grubun
yüzünün kızarması gerekiyor. 20 yaşındaki gençler tabutlara sarılıp ülkenin her
bir tarafına, Afyon’a, Kütahya’ya, Edirne’ye, Hakkâri’ye, Diyarbakır’a gittiği
zaman, bizim, bu kadar büyük kelimelerle, böyle, ulusal güvenlikmiş, şunları
bunları konuşurken -başta kendim için söylüyorum- biraz kızarmamız, biraz
mahcubiyet duymamız lazım çünkü biz Türkiye’de Kürt meselesinin kansız bir
şekilde, insani ölçülerle, diyalogla çözülebilmesinin siyasal zeminini
oluşturabilmiş değiliz. Bunun mahcubiyetini herkesin yaşaması lazım.
OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sur çukurlarını
unutmayalım.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Kıymetli arkadaşlar,
burada, tabii, herkesin doğru düzgün bir öz eleştiri vermesi gerektiğine
inanıyorum. Kendimiz için de söylüyoruz, HDP için de söylüyoruz kıymetli
arkadaşlar. Buradan şu konuya geçmeye çalışıyorum.
İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) – Dinime küfreden bari
Müslüman olsa!
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Ya arkadaşlar, bir saniye
ya, bir saniye…
Şimdi, bakın, otuz küsur sınır ötesi operasyon, kırk
yıllık çatışma, kavga, gürültüden sonra 2010 yılında Sayın eski Başbakan -şu an
Parlamento Başkanımız- Binali Yıldırım’ın ifadesiyle bu savaş, çatışma
durumunun Türkiye’ye maliyeti 1 trilyon dolar. 2015 yılında eski Maliye Bakanı
Sayın Mehmet Şimşek “Türkiye’de Kürt sorunu vardır.” dediği bir konuşmasında
-yurt dışında yaptığı bir konuşmasında- bu savaşın Türkiye’ye 350 milyar dolar,
dolaylı masraflarla birlikte 500 milyar dolara mal olduğunu söylüyor. Şu an
Türkiye’nin 450 milyar dolar borcu var.
Şimdi, kıymetli arkadaşlar, bu temel meseleleri biz
konuşmadan… Tabii, insani kayıpların karşılığı yok, paha biçilemez yani; onca
insan ölmüş, geri getiremiyoruz. Yani o konuda sükût edip biraz susmak lazım.
Onları geri getiremiyoruz ama ekonomik anlamdaki kayıplara siz baktığınız zaman
Türkiye son kırk yılda tam anlamıyla bir savaş ekonomisi uygulamış ve bu savaş
ekonomisi de şu an yaşadığımız sıkıntıların temelinde, merkezinde bir yerde
duruyor.
Kıymetli arkadaşlar, buradan Suriye savaşına geçmek
istiyorum. Suriye savaşında Türkiye’nin başından beri iki tutumu vardı, bizce
ikisi de sakattı. Birinci tutum, başka bir ülkenin, komşu ülkenin rejimini
değiştireceğiz. Veciz bir şekilde “Emevi camisinde namaz kılmak” olarak ifade
edilmişti ve orada daha rahat çalışabileceğimiz, işte Sünni Araplarla, işte
Müslüman Kardeşler’le biz başka bir rejim kuracağız, Arap Baharı’nın rüzgârına
kapılınmıştı. O zaman, biliyorsunuz, Orta Doğu’daki Baasçı rejimler işte
Mısır’da, işte Libya’da bir bir devriliyordu. Herhâlde biz de Suriye’de böyle
bir pozisyon elde edebiliriz gibi düşünüldü.
İkinci istedikleri, Suriye’de her ne olursa olsun -bizim
“Rojava” dediğimiz bölgede, sizin “Kuzey Suriye” dediğiniz bölgede- Kürtlerin
bir siyasal statü elde etmesini engellemek. İki temel argüman vardı. Birinci
argümandan çok uzun zaman önce vazgeçildi. 2015 yılından bu yana kademeli
olarak Türkiye Esad’la dolaylı, kimi aracılar üzerinden görüşmeler yapıyor ve
Suriye’de bir siyasal süreç sonucunda yeni bir statükonun oluşması için zaten
Türkiye orada kararını netleştirmiş durumda. Geriye kaldı ikinci amaç. İkinci
amaç, her ne pahasına olursa olsun Kürtlerin orada bir siyasal statü elde
etmesi… Konuştuğumuz da 2 milyon Kürt ha topu topu, Türkiye’de 20 milyon var.
OYA ERONAT (Diyarbakır) – O Kürtleri kovdunuz,
Türkiye’ye kovdu PKK, Türkiye’ye kovdu. Doğru düzgün konuşun.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Şimdi, kıymetli arkadaşlar,
mesele biraz şöyle: İlk düğmeyi, ilk iliği yanlış düğmelediğiniz zaman ondan
sonrakileri düzgün bir şekilde düğmeleme imkânı olmuyor.
Ben polemiğe girmeden şöyle bir noktaya geçeyim
arkadaşlar: Kobani’ye DAİŞ saldırdığı zaman 2014 Eylülünün sonlarında… 28 Eylül
gününü hatırlıyorum çünkü bir konferans vardı Amerika’da, Washington’da. O
zaman akademisyendim. Sayın Selahattin Demirtaş o konferansta konuşmak üzere
katılımcıydı orada. E, tabii, böyle, Kobani’deki duruma dair haberler gelince apar
topar Türkiye’ye gelmişti. Durum bayağı kötüydü çünkü DAİŞ saldırıyordu. Daha
önce saldırdığı yerlerde uyguladıkları vahşeti herkes biliyordu. Korkuyorlardı,
işin doğrusu, Şengal’den sonra Kobani’de de öyle korkunç bir vahşet olur mu
diye. Kürtler, dünyanın dört bir tarafından vicdan sahibi ne kadar insan varsa
herkes kaygıyla izliyordu. Ben de bir Kürt akademisyen olarak geceden sabaha
kadar sürekli haberleri takip ediyordum ne oldu ne bitti diye. Yani bütün
Kürtlerin gözünün Kobani’de olduğu, dünyanın gözünün Kobani’de olduğu bir
dönemde, hani hep “Türkiye büyük güç, Orta Doğu’da bizsiz yaprak kımıldamaz,
biz bölgesel bir gücüz.” diyorlar ya, ben şimdi soruyorum bu Meclise -o zaman
burada görev alan insanlar da vardı- neden o zaman DAİŞ’e karşı bir sınır ötesi
operasyon için bu Meclis tezkere görüşmedi? DAİŞ orada Kobani’ye saldırırken,
insanları öldürürken, 20 yaşındaki gençler, kız çocukları, erkek çocukları
hafif silahlarla DAİŞ zulmüne karşı savaşırken bu Meclis niye bunu bir gündem
yapmadı? Ne oldu? Seyredildi. “Düştü-düşecek” polemiğine girmek istemiyorum.
7-8 Ekim olayları oldu, çok insan öldü. Sonra, Amerika’nın baskısıyla,
Obama’nın şahsi baskısıyla Türkiye üzerinden silahlar geçirildi.
Sonra ne oldu? Sonra Kobani’de DAİŞ devrildi…
OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sokağa çağıranlar utansın
6-7 Ekimde.
TUMA ÇELİK (Mardin) – Böyle bir şey yok ki.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Ya Başkanım, lütfen uyarır
mısınız? (AK PARTİ sıralarından “Sen rahat ol!” sesleri)
BAŞKAN – Devam edin.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Ben rahatım, ben gayet
rahatım.
Sonra ne oldu? Sonra DAİŞ’in Orta Doğu’da gerileme
süreci başladı, Kobani yenilgisinden sonra artık böyle devam etti.
Ben çok fazla hani… Gerçi akademisyenim ama ben çok
fazla, mümkün mertebe akademik jargon kullanmamaya çalışıyorum, siyasete
girdikten sonra biraz da zor oluyor. İbrahim Ayhan arkadaşımızı tekrar anarak,
onun çoğu zaman yaptığı bir şeyi yapmak istiyorum. Bilirsiniz, o, hep,
konuşmalarının sonlarına doğru, bir felsefeciden böyle bir kesit alırdı, onunla
konuşmasını kapatırdı.
Kıymetli arkadaşlar, Walter Benjamin diye meşhur bir
tarihçi var. Onun meşhur tarih tezleri vardır, bir de “Pasajlar” diye çok
büyük, çok önemli, bitmemiş bir kitabı vardır. Tarih meselesine bakarken
Benjamin şöyle bir şey söylüyor, kısa tutacağım, burayı bir “lecture”a, bir
derse çevirmeyeceğim tabii ki: “Geçmişe bakarken, tarihe bakarken kaçırılmış
fırsatlara -yani missed opportunities- yerine getirilmemiş sözlere -yani
unfulfilled promises- bakmak lazım.” Bana sorarsanız Kobani çok önemli bir
fırsattı, Türkiye ile Kürtler arasındaki ilişkileri toparlamak açısından Orta
Doğu’da bambaşka bir siyasal iklimi ortaya çıkarma konusunda gerçekten önemli
bir fırsattı ve binbir türlü hatayla -burada şunu bunu suçlayarak söylemiyorum-
bu fırsat heba edildi ve Türkiye Suriye’de sadece politikalarında değil partner
seçiminde de çok büyük hatalar yaptı.
Kıymetli arkadaşlar, zamanımız az kaldı, biraz
Astana, İdlib sürecine girip oradan kapatmaya çalışayım. Mevlüt Bey’e, Mevlüt
Çavuşoğlu’na, Sayın Çavuşoğlu’na bakarsanız Astana ve İdlib yani buradaki
anlaşmalar büyük bir başarı hikâyesi. Biz o meseleye biraz şu çerçeveden
bakıyoruz: Aslında ilk günden beri Astana süreci Esad karşıtı güçleri zaman
içerisinde sistemli bir tasfiye operasyonuydu ve adım adım o noktaya geldik, en
son İdlib kaldı.
Arkadaşlar, şimdi, burada, biliyorsunuz, Türkiye'nin
Rusya’nın tezlerine bir anlamda mecbur kalmasının bir tarihi var; Rus uçağının
düşürülmesi, büyükelçinin burada öldürülmesi. İşin doğrusu, Türkiye Rusya’nın
sınırlarını çizdiği çerçevede hareket etmekten başka çok fazla bir şey
yapamıyor; bunu daha önce bu Meclis kürsüsünde de söyledik. Ne oldu? Dera’da,
Guta’da, başka yerlerdeki Esad karşıtı gruplar Türkiye'nin de yardımıyla
tasfiye edildi. Şimdi “çatışmasızlık bölgeleri” deniliyor ya…
Arkadaşlar, Esad karşıtı bütün güçler tasfiye
edilecek; bu, karara alınmış. Çünkü Astana sürecinde üç güç var; Türkiye bu
tarafta, İran ve Rusya da Esad’ın tarafında, onlar adına müzakere yürütüyorlar
ve Esad bütün bu muharebe alanlarında tek tek kazanıyor, en son nokta İdlib.
Bakın, İdlib’deki grupların da tasfiyesini Rusya yapacaktı ama Lavrov dedi:
“Sonsuza kadar bekleyecek değiliz. Size bir görev verdik, İdlib’de beslediğiniz
bu grupları, desteklediğiniz bu grupları tasfiye edeceksiniz.” Türkiye bir anda
daha önce “Nazi” dediği Avrupa’ya, Amerika’ya giderek, özellikle de mülteci
kozunu kullanarak bir aylık bir zaman kazandı; on beş günü geçti, kaldı on beş
gün. Yani koca bir devletin, küresel devletin Orta Doğu’da Kürt karşıtlığı
üzerinden kurguladığı Suriye politikasında gelip sıkıştığı nokta İdlib, bir
zaman kazanmış, bundan sonrası da çok hayra alamet değil, İdlib de tasfiye
edilecek. Ondan sonra ne kalacak arkadaşlar geriye? Suriye’de, siyasasında ne
kalacak size söyleyeyim: Türkiye'nin “terörist” dediği Esad ve ittifakları ve
yine bu Hükûmetin “terörist” dediği Kürtler kalacak çünkü diğer bütün gruplar
tasfiye oldu, yapısal olarak, DAİŞ gitti, Nusra gidecek, ÖSO gidecek, masada
Kürtler ve Esad kalacak ve Kürtlerin ittifak kurduğu kimi Arap çevreler.
Biz şunu söylüyoruz arkadaşlar: Hamaset, milliyetçi
nutuklarla ne Suriye meselesinden ne Türkiye’deki bu siyasal gerilimden çıkış
bulmak mümkün değil. Hatalar çok yapıldı, bir tane değil on tane hata yapıldı
ve biz bu tezkereyi de bu hatanın bir sonucu olarak görüyoruz, bir çaresizliğin
ve çözümsüzlüğün nişanesi olarak görüyoruz. İYİ PARTİ’li hatip “Gelecek sene
biz bunu çözümsüzlüğün nişanesi olarak göreceğiz.” dedi, biz bu sene de öyle
bir çözümsüzlüğün nişanesi olarak görüp zaten buna karşı oy kullanacağımızı
ifade ediyoruz.
Kıymetli arkadaşlar, bir de Suriye’de şöyle bir
durum var: Yani tabii, bu İdlib’de ihale Rusya’da da biraz tasfiyenin
taşeronluğunu yani “Siz yapın, biz karışmıyoruz.” diye Türkiye’ye verdiler,
böyle bir durum. 30-35 milyar doları, şu ana kadar kimin parasını kime
vermişler, bunları da çok fazla bilmiyoruz, Hükûmeti çok denetleyebilmek mümkün
değil. Yalnız geçen gün trajikomik bir mesele okudum, Al-Monitor’de bir tane makale okudum.
Türkiye’den maaş alan, şu an, işte Zeytin Dalı falan, bu operasyonlar
çerçevesinde Suriye’de bulunan militanlar şikâyette bulunuyorlardı, belki
bazılarınız okumuşsunuzdur. “Ya, bizim maaşımızı Türk lirasıyla vermeyin,
Suriye dinarıyla verin çünkü iki hafta içerisinde maaşlarımız tükeniyor.” gibi
böyle ciddi ciddi yazmışlar, isimle yazmışlar falan. Yani düşünebiliyor
musunuz, yani bütün bu savaş, rant, bütün bu politikaların sonucunda bu
ekonominin çöküşü ve Türk lirasının Suriye dinarı karşısındaki durumunu işte en
iyi ve en veciz şekilde ifade eden, işte Türkiye'nin maaşını ödediği bir
militanın Al-Monitor’e
anlattıkları.
Kıymetli arkadaşlar, son olarak, yeni bir Orta Doğu
kuruluyor. Bu yeni Orta Doğu’da yüz yıl önceki Orta Doğu’da yer bulamayan
Kürtlerin belli bir statüsü olacak. Nasıl? Çok bilmiyoruz ama Irak’ta
görüyorsunuz, Suriye’de… Yani mazlum bir halk olarak Orta Doğu’da görmediği
zulüm ve vahşet kalmamış Kürtler, bu yeni Orta Doğu’da bir yer bulmak
istiyorlar.
Bize sorarsanız, Türkiye Cumhuriyeti devletine
hükûmet eden aklın mantığı, yaşadığı en büyük kriz şudur: Bu Kürtlerle ne
yapacağını gerçekten bilmiyor çünkü Irak dağılıyor, Kürtler bir güç olarak
orada ortaya çıkıyor; Suriye sallanıyor, Kürtler bir güç olarak orada çıkıyor.
Şimdi ne yapacaksınız? Siz Orta Doğu’daki bu Kürtlerle bu ilişkilerinizi nasıl
düzenleyeceksiniz? Ortada böyle kocaman bir soru var. Tabii, elinize çekiç
aldığınız zaman her tarafı çakılacak çivi gibi görürsünüz de Kürt meselesi
siyasal bir meseledir, Orta Doğu’nun, Türkiye'nin, Orta Doğu’da 4 devletin
yapısal büyük bir sorunudur ve siyasal bir sorun olduğu için siyaseten
çözülmesi gereken bir durumdur diyoruz. Aksi hâlde ne olur? Aksi hâlde, bizim
görebildiğimiz, Türkiye Cumhuriyeti devletini yönetenler şu an eski güvenlikçi,
askerî klişelere geri dönmüş ve resmî ideolojinin kalıplarına, klişelerine
maalesef tekrar müracaat etmişlerdir. Bunun bir an önce durması lazım, bu hayra
alamet bir durum değildir.
Şu ana kadar Suriye Rojava politikalarında yanlış
yapan Türkiye'nin bir an önce hem politikalarını hem partnerini değiştirmesi
gerektiğini düşünüyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Hatip sataşmada bulunmuştur,
69’a göre kürsüden söz hakkı istiyorum.
BAŞKAN – Hangi husus?
HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) – Ne demiş, bulunmuş?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – “Yarın savaş bitecek, bu
bölgede ‘terörist’ dediğiniz Kürtler kalacak.” diyerek bize, bizim grubumuza
Kürtlere “terörist” dediğimizi iddia etmiştir.
HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) – Kime demişiz? Ben
kimseye, herhangi bir gruba istinaden konuşmadım.
AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, tutanakta yok
öyle bir ifade, tutanağa bakılsın.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – AKP’ye yönelik veya
grubuna yönelik bir ifade nereden, nasıl anlaşılmış?
HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) – Başkanım, genel bir
devlet aklı eleştirisi yaptık.
BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, (3/37) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde Diyarbakır Milletvekili Hişyar Özsoy’un HDP
Grubu adına yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna ve Adalet ve Kalkınma
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; her zaman kürsüden vurgulu bir şekilde ifade ediyoruz -çok
konuşursak belki arada kaynar- Türkiye’de Kürt meselesi değil, bir terör
meselesi vardır. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar) Adı PKK olan, PYD
olan, YPG olan bir terör meselesi vardır ve bugün, Türk devleti bununla
mücadele ediyor; bunun altını çiziyorum. Evet, yanlış iliklenen bir düğme var
mıdır? Vardır. Nerede iliklendi, biliyor musunuz? 1912’de Trablus, Libya, Tunus,
Mısır, Yemen, Suudi Arabistan, Lübnan, Selanik, Atina, Bulgaristan düşerken. Bu
ülkede tek millet, tek bayrak, tek vatan ve tek devlet ülküsünden taviz
verildiği için düştüler. Onun için biz terörle mücadeleye devam edeceğiz, bu
ülkenin istiklalini ve istikbalini ilelebet muhafaza edeceğiz.
Bakınız, biraz önce, konuşmaların tümüne
baktığımızda, uluslararası ilişkilerde, Suriye meselesinde, uluslararası
hukukun ve ilişkilerin gerektirdiği nedir? Çıkar ve menfaat esası, “kazan
kazan” anlayışı vardır. Bizim gönül coğrafyamızda bu bölgenin barışı, huzuru,
refahı, adaleti ve suhuleti neyi gerektiriyor? Ülkemizin birlik ve
beraberliğini. Bunun yanında da gönül coğrafyamızda ilelebet payidar olacak
barış ikliminin egemen olması gerekiyor. Sadece sınırlarımıza bakalım değil, bu
gönül coğrafyası eğer birlik ve beraberlik içerisinde… Hani “Birleşik
Devletler” diyorlar ya -İngilizce ifadelerden o bölgeyi iyi bilirsiniz- “Avrupa
Birliği” deniliyor ya, o bölgede bir ülkenin refahı üzerinden refah ve güvenlik
tesis edilememiştir, özgürlük ve demokrasi egemen kılınamamıştır. Onun için biz
gönül coğrafyamızda bu adaleti, barışı, refahı ve özgürlüğü inşallah ilelebet
payidar kılacağız.
Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkan.
HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Özsoy…
HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) – Sayın Başkanım, yani
söylediklerimi bağlamından kopararak birtakım ifadelerde bulundu sayın hatip.
Yerimden kısaca buna, bu polemiğe cevap vermek istiyorum
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Evet, bizce de öyle
Başkanım. Kafamız karıştı, bir toparlamaya ihtiyaç var sanki.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özsoy.
III.- AÇIKLAMALAR (Devam)
24.- Diyarbakır Milletvekili Hişyar Özsoy’un, Denizli
Milletvekili Cahit Özkan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Şimdi, arkadaşlar, aslında deneyimli de bir
milletvekilimiz, daha önceki dönemde de buradaydı da -gayet sakin bir şekilde
ifade ettik- bu kadar yüksek ses tonuyla konuşup böyle bir… Yadırgadığımı
söyleyeyim yani. Ciddi bir mesele konuşuyoruz, seçim kürsüsü değil burası,
burası Parlamento. Önce onu söyleyeyim, yadırgadığımı ifade edeyim.
İkincisi: Arkadaşlar, şimdi “Türkiye’de Kürt sorunu
yok, terör sorunu var.” diyorsunuz da iki, iki buçuk yıl boyunca çözüm
sürecinde neyi çözmeye çalıştınız ya?
OYA ERONAT (Diyarbakır) – Çözdük, çözdük biz, sen
daha anlamamışsın, biz çözdük.
HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) – Yani üç yıl boyunca
söylediğiniz bütün argümanların hepsini nasıl bu kadar, bir anda
çizebiliyorsunuz arkadaşlar ya? Bu memleketin bir hafızası var. Bakın, az önce
size söyledim, Mehmet Şimşek “Kürt sorunu vardır.” diyordu, Sayın Cumhurbaşkanı
“Kürt sorunu vardır, ben çözeceğim.” diyordu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) – Hani, tamam, siyaset
yapacağız ama gerçekleri bu kadar ters yüz etmenin bir anlamı yoktur diyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Tezkereler (Devam)
1.- Cumhurbaşkanlığının, Türkiye’nin Millî Güvenliğine
Yönelik Ayrılıkçı Hareketler, Terör Tehdidi ve Her Türlü Güvenlik Riskine Karşı
Uluslararası Hukuk Çerçevesinde Gerekli Her Türlü Tedbiri Almak, Irak ve
Suriye’deki Tüm Terör Örgütlerinden Ülkemize Bundan Sonra da Yönelebilecek
Saldırıları Bertaraf Etmek ve Kitlesel Göç Gibi Diğer Muhtemel Risklere Karşı
Millî Güvenliğimizin İdame Ettirilmesini Sağlamak, Türkiye’nin Güney Kara
Sınırlarına Mücavir Bölgelerde Yaşanan ve Hiçbir Meşruiyeti Olmayan Tek Taraflı
Bölücü Girişimler ve Bunlarla İlgili Olabilecek Gelişmeler İstikametinde
Türkiye’nin Menfaatlerini Etkili Bir Şekilde Korumak ve Kollamak, Gelişmelerin
Seyrine Göre İleride Telafisi Güç Bir Durumla Karşılaşmamak İçin Süratli ve
Dinamik Bir Politika İzlenmesine Yardımcı Olmak Üzere Hudut, Şümul, Miktar ve
Zamanı Hükûmetçe Takdir ve Tayin Olunacak Şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
Gerektiği Takdirde Sınır Ötesi Harekat ve Müdahalede Bulunmak Üzere Yabancı
Ülkelere Gönderilmesi ve Aynı Amaçlara Matuf Olmak Üzere Yabancı Silahlı
Kuvvetlerin Türkiye’de Bulunması, Bu Kuvvetlerin Hükûmetin Belirleyeceği
Esaslara Göre Kullanılması ile Risk ve Tehditlerin Giderilebilmesi İçin Her
Türlü Tedbirin Alınması ve Bunlara İmkân Sağlayacak Düzenlemelerin Hükûmet
Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin 2/10/2014 Tarihli ve 1071
Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile Hükûmete Verilen ve Son Olarak
23/9/2017 Tarihli ve 1162 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile
30/10/2018 Tarihine Kadar Uzatılan İzin Süresinin Anayasa’nın 92’nci Maddesi
Uyarınca 30/10/2018 Tarihinden İtibaren Bir Yıl Uzatılmasına İlişkin Tezkeresi
(3/37) (Devam)
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, şimdi, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Ahmet Ünal Çeviköz konuşacak.
Buyurun Sayın Çeviköz. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerinin Irak ve
Suriye topraklarındaki varlığını bir yıl uzatma talebiyle Türkiye Büyük Millet
Meclisine sunulan tezkere hakkında Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, 2003 yılından beri güney
sınırlarımız boyunca bir türlü dinmek bilmeyen bir istikrarsızlık hüküm
sürüyor. Bu istikrarsızlık son on beş yılda Türkiye’ye yönelik tehditlerin de
artmasına yol açtı. Ancak bu tehditlerin artmasını sadece dış faktörlere
bağlamak yanıltıcı olur. Tespitleri ve teşhisi doğru yapalım, yapalım ki
tedavinin de doğru olmasına yardımcı olalım. Türkiye'nin güney sınırlarında
ulusal güvenliğimize yönelik olarak artan tehditlerin büyümesinin sebeplerinin
başında son on altı yıldır izlenen yanlış dış politika uygulamaları
gelmektedir.
Bugün önümüzde bulunan tezkerede “Türkiye'nin güney
kara sınırlarına mücavir bölgelerde yaşanan gelişmeler ve süregiden çatışma
ortamının millî güvenliğimiz açısından taşıdığı risk ve tehditler artarak devam
etmektedir.” ifadelerine yer veriliyor. Bunun anlamı şudur: AKP’nin ballandıra
ballandıra ortaya attığı komşularla sıfır sorun politikası çökmüştür. Bu
çöküşün sonucunda tüm komşularla sorun yaşayan ülkemizin ulusal güvenlik
sorununu çözmek de Mehmetçik’e düşmüştür. Ülkemizin en uzun sınır hattını
oluşturan iki güney komşumuz Irak ve Suriye’yle ilgili olarak mevcut risklerin
geç de olsa farkına varılmış olması önemli bir gelişme fakat bu durum,
ülkemizin bu risklerle karşı karşıya gelmesinde yine aynı iktidarın rolü olduğu
gerçeğini de değiştirmiyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye,
Fırat Kalkanı Harekâtı’nda 72, Afrin Harekâtında ise 53 vatan evladını
kaybetti, 125 ocağa şehit ateşi düştü, 125 ocak karalar bağladı. Yanlış dış
politika uygulamalarının bedelini bu 125 ocağın ödemesi hazindir. Türkiye'nin
yetiştirdiği her evladının acısı 81 milyonun yüreğini dağlar. Bu yavrularımızın
ruhları şad olsun. Yüce Rabb’im onların mekânını cennet eylemiştir, bu da
yegâne tesellimizdir.
“Yanlış dış politika” derken Türkiye'nin Orta Doğu
politikasının topyekûn iflasıyla karşı karşıya olduğumuzu özellikle vurgulamak
isterim. Artık güvenilir, inanılır, öngörülebilir ve tarafsız bir dış politika
izleyemeyen Türkiye, bölgesinde çözüm üreten bir ülke olmaktan hızla
uzaklaşmış, kriz üreten bir ülke konumuna sürüklenmiştir.
Arap uyanışının baş gösterdiği bölge ülkelerinin
sorunlarına fırsatçı ve yayılmacı bir biçimde yaklaşan tek adam diplomasisi
takip ettiği maceracı politikalar yüzünden Türkiye'nin büyük bir Suriyeli
sığınmacı göçüyle karşılaşmasına neden olmuştur. Suriyeli sığınmacı krizi
sadece yarattığı insani dramlar nedeniyle değil, ülkemize yüklediği ekonomik
maliyetlerden dolayı da ciddi bir sorun hâline geldi. Sayın AKP Genel Başkanı,
Birleşmiş Milletler oturumunda “Sınırlarımız içinde 3,5 milyonu Suriyeli olmak
üzere 4 milyondan fazla sığınmacıyı dünyada başka örneği olmayan hizmetler
sunarak misafir ediyoruz. Sadece Suriyeli sığınmacılar için bugüne kadar
harcadığımız tutar 32 milyar doları bulmuştur.” sözleriyle durumun vahametini
ortaya koymuştur. Bu 32 milyar dolar kimin cebinden çıkmıştır, hangi bütçe
kaleminden karşılanmıştır? “Dünyada başka örneği olmayan hizmetler”den
kastedilen nedir? 32 milyar dolar harcandığını tüm dünyanın gözleri önünde dile
getirmek bir övünç vesilesi mi yapılmaktadır?
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tezkereyle
ilgili değerlendirmemizi yaparken bazı endişelerimizi dile getirmeyi yüce
Meclisimizin önünde bir görev addediyorum. Belli ki önümüzde önemli bir süreç
yaşanacak. Tahran Zirvesi’nde alınan kararlar ve ardından Soçi’de Türkiye ile
Rusya arasında varılan mutabakat Suriye’de önümüzdeki dönemin en önemli
sınamalarından birini oluşturuyor. İki de önemli tarih sınırlaması var.
Suriye’deki silahlı muhalefet unsurları ile Suriye ordusu arasında 15-20
kilometre derinliğinde silahlardan arındırılmış bir bölge 15 Ekime kadar
kurulacak ve bu tarihe kadar bütün radikal terörist gruplar bu bölgeden
çekilecekler. Bu, silahlardan arındırılmış bölgede çatışan unsurlar da bütün
ağır silahlarını 10 Ekim tarihine kadar geri çekmiş olacaklar. Yani gelecek
hafta bugün ağır silahların çekilmiş olmasını, bugünden itibaren on iki gün
sonra da silahlardan arınmış bölgenin kurulmuş olmasını bekliyoruz. Bu
taahhütleri de Türkiye üstlenmiş bulunuyor.
Şimdi, dikkatinizi çekmek istediğim noktaya
geliyorum. 15 Ekime kadar silahlardan arındırılmış bölgeden çekilmesi beklenen
radikal terörist gruplar nereye gidecekler? Bu konuda Soçi’de varılan
mutabakatta herhangi bir açıklık yok. Bu örgütler İdlib’in güneyinden
çekilirlerse kuzeye yani Türkiye sınırlarına doğru çekileceklerdir. Bu da
radikal terörist unsurların Türkiye’ye daha çok yaklaşmaları sonucunu
doğuracaktır. Peki, ya bu tarihlere kadar Türkiye üstlendiği taahhütleri yerine
getiremezse ne olacak? O zaman Rusya ve Suriye’nin İdlib operasyonu
başlamayacak mı? Esasen bazı El Kaide uzantısı grupların Soçi Mutabakatı’nı
tanımadıklarını ve silah bırakmayacaklarını açıkladıkları göz önüne alındığında
Türkiye bu grupları sözle ikna edemez ise ne olacak? Böyle bir gelişme Türkiye
ile cihatçı örgütler arasındaki gerginliği yükseltmeyecek mi, hatta bir
çatışmaya dahi evrilmeyecek mi?
Yeni şehit cenazeleri istemiyoruz. Mehmetçik
üzerinden Türkiye’de aile ocaklarına ateş düşürerek dış politika yanlışlarının
düzeltilmesi çabalarına girilmesini bu milletin evlatlarına yapılmış en büyük
haksızlık olarak görüyoruz. Bunları neden mi söylüyorum? Hemen açıklayayım. Her
şeyden önce Türkiye tarafından desteklenen muhaliflerin kurduğu Ulusal Kurtuluş
Cephesi ittifakı Soçi Mutabakatı’nı memnuniyetle karşıladıklarını ancak henüz
bölgeden ağır silahların çekilmediğini açıkladı. Bir yandan da çekildiği ileri
sürülen bazı grupların bir kısmının Fırat Kalkanı Harekâtı bölgesine
taşındıkları, bunların Hatay üzerinden yani Türkiye topraklarından geçerek bu
bölgeye götürüldükleri, bu grupların selefi gruplar oldukları ve Fırat Kalkanı
bölgesinde Özgür Suriye Ordusu’yla birlikte tutulacakları belirtiliyor. Silah
bırakmaya yanaşmayan grupların ise Türkiye’ye çekildikleri ve sınır hattımızda
bulunan, daha önce Özgür Suriye Ordusu’nun tutuldukları kamplara
yerleştirildikleri ileri sürülüyor. Durumun vahametinin farkında mısınız sayın
milletvekilleri? Türkiye’nin silahlardan arındırmakla yükümlü olduğu grupların
kimi silahlarından arındırılsa bile Türkiye topraklarına giriyor ve buradan
geçiriliyor kimi de Türkiye’ye sığınıyor.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu sırasında Rusya
Dışişleri Bakanı Lavrov bir basın toplantısında İdlib’deki cihatçıların
Afganistan gibi diğer sıcak bölgelere gönderilecekleri yönünde söylentiler
olduğunu, bunun asla kabul edilemeyeceğini, bu grupların ya yok edilmeleri
gerektiğini ya da haklarında bir yargı süreci başlatılmasını beklediklerini
söyledi. Lavrov ayrıca Türkiye’nin siyasi sürece hazır olan muhalifleri El
Nusra’dan ayıracağını, Türkiye’nin işinin hiç de kolay olmadığını söyledi.
Düşünebiliyor musunuz, Soçi Mutabakatı’nı yaptığınız Rusya’nın Dışişleri Bakanı
bizim böbürlene böbürlene başarı diye anlattığımız durumu kuşkuyla
karşıladığını gizlemiyor.
Daha da vahimini söyleyeyim: Suriye Dışişleri Bakanı
Velid Muallim İdlib’e gelenlerin oraya Türkiye’den giriş yaptıklarını, bu
yüzden orada kimlerin bulunduğunu ve oraya nasıl ve nereden geldiklerini
Türklerin bildiğini, bu grupların Türkiye’ye dönmelerinin de doğal olduğunu
söylüyor. Muallim son olarak başka bir hususu daha belirtti, Lübnan haber
ajansına verdiği bir mülakatta Türkiye’nin tüm yükümlülüklerini yerine
getirebileceğine inandıklarını çünkü İdlib’deki tüm teröristlerin isimlerinin
Türkiye tarafından bilindiğini ve bunların hepsinin Türk istihbaratının
talimatlarına tabi olduğunu, yabancı terörist unsurların Suriye’yi Türkiye
üzerinden terk edeceklerini söyledi.
Şimdi soruyoruz: Soçi Mutabakatı’nın Türkiye
kamuoyuna açıklanmayan unsurlarından biri cihatçıların Türkiye toprakları
üzerinden tahliyesi ise bu güvence neye dayanarak verilmiştir? Bu taahhüt
Türkiye’nin ulusal güvenliğini tehlikeye atmıyor mu?
Değerli milletvekilleri, bütün bu sözler,
açıklamalar çok vahim bir duruma işaret ediyor. Bu sözler ve açıklamalar,
AKP’nin dünya kamuoyunda Türkiye’nin Suriye’de “muhalefet” adı altında
gruplaşan terör örgütlerini himaye ettiği şeklinde bir algının oluşmasına yol
açıyor. Bu, çok kritik bir durumdur.
Tezkere metnine baktığımızda, bu tezkerenin maceraperest
bir yönetimin elinde terörle mücadele etmenin çok ötesine geçerek bir silaha
dönüşebileceği endişesini taşıyoruz. Bakınız tezkere ne diyor? “Türk Silahlı
Kuvvetlerinin gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak
üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara matuf olmak üzere yabancı
silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması…” Bu tezkereyle alınacak yetki Türk
Silahlı Kuvvetlerini Suriye ve Irak dışında hangi yabancı ülkelere göndermek
için kullanılacak? Yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması için
Türkiye Büyük Millet Meclisinden yetki istemeyi gerektirecek hangi durumla
karşı karşıyayız? Bu tezkereyi kaleme alanların gözünde Özgür Suriye Ordusu,
Suriye Ulusal Kurtuluş Cephesi ve Heyetül Tahrir-uş Şam yabancı silahlı kuvvetler
olarak mı görülüyor?
Bakınız değerli milletvekilleri, bu tezkereyle
istenilen yetkinin ülkemizin güvenliğini korumaktan başka bir amacının olmaması
gerekir. Yayılmacı bir siyaset izlemek, Mehmetçik’i bu şekilde savaş alanlarına
sürmek Türkiye Büyük Millet Meclisinden istenen yetkiyle bağdaşmaz. Biz bugüne
kadar hükûmetlere ülkemizi ve Mehmetçik’imizi ateşe atması için değil ulusal
güvenliğimizi koruması için yetki verdik. Eğer bölgedeki askerî mevcudiyetimiz
genişledikçe masada kapladığımız alanın da büyüdüğü düşünülüyorsa bu, büyük bir
yanılgıdır. Böyle bir yaklaşım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tezkerelerle
verdiği yetkinin istismarı anlamına gelir.
Tezkere metninde Irak ve Suriye’nin toprak
bütünlüğünü bozmaya yönelik eylemlere karşı gerekli önlemlerin alınacağı ifade
ediliyor. Peki, bugüne kadar Suriye’ye asker gönderirken Suriye’nin meşru
yönetimine sorduk mu? Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinden bu yönde bir
karar çıktı mı? Suriye’de yönetimi devirerek bir şeriat devleti kurmak isteyen
ve bugün İdlib’e sıkışmış bulunan cihatçı grupları desteklediğimiz gibi bir
görüntüye ve algıya sebep olmak Suriye’nin toprak bütünlüğüne verdiğini ileri
sürdüğümüz destekle nasıl bağdaşıyor?
Irak’la ilgili de tereddütlerimiz var. Irak
petrollerini Bağdat’ın bütün itirazlarına rağmen Türkiye’ye taşıyan AKP
iktidarının Irak’ın egemenliğine saygı duyduğunu söylemek mümkün müdür? Bu
konuda Fransa mahkemelerinde tahkime götürüldüğümüzü ve Irak’ın hakkı olduğunu
ileri sürdüğü milyarlarca dolar petrol gelirinin bizden hesabını sorduğunu
bilmiyor muyuz? Irak’ın siyasi birliğinin bozulmasının Türkiye için ne derece
önemli olduğunun artık anlaşılması gerekiyor. Diplomasiyi sahneye koyma zamanı
çoktan geldi. AKP’nin mezhepçi, çatışmacı, yanlı ve maceracı dış politikası
Orta Doğu’daki pek çok radikal grupla Hükûmetin yan yana geldiği görüntüsü
yaratmış ve uluslararası itibarımızı zedelemiştir. Türkiye, Orta Doğu’da
geçmişte devlet politikası olarak inşa ettiği çok taraflı ve çok boyutlu
ilişkilerini kaybetmiştir. Tüm bunlara karşın tek adam rejimi diplomatik
yenilgilerin ve başarısızlıkların üzerini hamasi bir küresel itibar ve liderlik
söylemiyle örtmeye çalışmaktadır.
Oysa yapılması gereken çok basit. Her şeyden önce
Suriye’de rejim değişikliğine yönelik siyasetinizi bir an önce terk ederek
komşumuzda akan kanın durması ve siyasi geçiş sürecinin sağlanması için
çalışın. Bunun için Şam yönetimiyle diyalog kurun. İdlib’in, Afrin’in, Azez’in,
Cerablus’un, El Bab’ın Suriye toprağı olduğunu artık kabul edin. Cihatçı
örgütlere yakın olduğunuz görüntüsünden kurtulun ve Suriye’ye sürekli asker ve
silah yığmayı bırakın.
Bizim Orta Doğu bölgesi için bir vizyonumuz var
sayın milletvekilleri. Bölgede Türkiye, İran, Irak ve Suriye’nin Orta Doğu
Barış ve İş Birliği Teşkilatını, kısaca OBİT’i kurmak, bölgenin sorunlarını
çatışmacı bir zihniyetle değil, barışçı ve iş birliğine dayalı politikalarla
çözmek istiyoruz. Orta Doğu’nun sorunlarına yıllarca dışarıdan müdahalelerle
çözüm arandı. Artık işe yaramadığı iyice belli olan bu dış kökenli çözüm arayışlarının
yol açtığı kötü gidişe dur deme zamanı gelmiştir. Biz, komşu coğrafyamızın
sorunlarının, bölgenin içinden gelen, bölge ülkelerinin kendilerinin ön
aldıkları çözüm girişimleriyle ve bölgesel sahiplenme anlayışıyla aşılmasını
istiyoruz. OBİT bunun dayanağı olacaktır.
OBİT’le bölgede gerçekleştirilmesini hedeflediğimiz
ilkeleri dikkatinize getirmek isterim. Toprak bütünlüğü, egemenliğin ve
sınırların ihlal edilemez olması, kuvvet kullanımına ya da kuvvet kullanma
tehdidine başvurulmaması, kitle imha silahlarının kullanımının önlenmesi,
güçlü, iyi komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesi ve bir ülkenin topraklarında
diğerlerine yönelik zararlı faaliyetler yürütülmesine izin verilmemesi bu
ilkeler arasında yer almaktadır. Biliyor musunuz, Türkiye ile Suriye arasında
1998 yılında imzalanan Adana Anlaşması ve 2011 yılında bu anlaşmaya dayanarak
yenilenen ve bugün hâlâ geçerli olan mutabakatı da bu temel ilkeler
oluşturuyordu. AKP zihniyeti, ne yazık ki mevcut hukuki belgelerin ve
kazanımların lafzına ve ruhuna uygun davranmamanın bedelini Türkiye insanına
yıkmaktadır. Bu anlayış değişmelidir. Biz Irak ve Suriye’ye barış, istikrar ve
huzur getirilmesini istiyoruz. Böyle bir gelişmenin de geniş Orta Doğu
coğrafyasında benzer bir ortamın yaygınlaşmasına katkıda bulunacağına
inanıyoruz. OBİT girişimimizin bölgenin diğer ülkelerine de örnek ve ilham
kaynağı olacağını düşünüyoruz. Zaten mesele de bu değil midir? Türkiye, bölge
insanına, bölgedeki komşularına değer verdiği, onların beklentilerine de saygı
gösterdiği takdirde bir örnek ve bir ilham kaynağı olmayacak mıdır? Ne yazık ki
son on altı yıldır süren uygulamalar Türkiye’nin bölge insanı gözünde bu
şekilde algılanmasının önünü kapamıştır; bunun değişmesi gerekiyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz bu
tezkereye AKP’nin Orta Doğu’nun hamisi olma hayalleri için değil yurt
topraklarına şehit cenazeleri gelmesin diye olumlu bakmak istiyoruz; biz bu
tezkereye ülkemize cihatçı terörist akımını önlemek için olumlu bakmak
istiyoruz; biz bu tezkereye zamanın Dışişleri Bakanının “öfkeli gençler” dediği
IŞİD’e karşı Türk Silahlı Kuvvetlerinin eli güçlensin diye olumlu bakmak
istiyoruz; biz bu tezkereye Suriye’de insani bir dram yaşanmasın diye olumlu
bakmak istiyoruz.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çeviköz.
Şimdi Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sivas
Milletvekili İsmet Yılmaz…
Buyurun Sayın Yılmaz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; AK PARTİ Grubumuzun Hükûmet tezkeresi hakkındaki
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Türkiye Büyük
Millet Meclisinin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin hemen başında, bu vatan için can veren
tüm şehitlerimizi rahmetle, minnetle ve şükranla yâd ediyorum. Hayatta olan
gazilerimize de Allah’tan sağlıklı, uzun ömürler diliyorum. Ülkemizin huzur ve
güvenliği için büyük bir inançla, cesaret ve fedakârlıkla görevlerini yapan
asker, polis, jandarma ve güvenlik korucularına huzurlarınızda teşekkür
ediyorum; Allah yâr ve yardımcıları olsun.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye uzun
zamandan beri terör örgütleriyle mücadele etmektedir. Bugüne kadar Türkiye bu
mücadelede çok büyük bedeller ödemiş ve ödemeye de devam etmektedir. Değişen ve
artan çevresel zorluklara rağmen terörle mücadelenin başladığı günden bugüne
kadar devam eden bu mücadelenin en başarılı dönemi bu dönemdir. Bu başarılı
mücadele içinde yer alan ve terörle mücadelede ülkemizin yarınına olan umudunun
artmasında emeği, katkısı olan herkese teşekkür ediyorum, Allah yüzlerini ak
eylesin.
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; ülkemizin
terörle mücadelesi terör sona erinceye kadar büyük bir kararlılıkla artarak
devam edecektir. Irak ve Suriye’deki istikrarsız siyasi ortamdan istifadeyle
ülkemizin güney sınırlarında terörün barınmasına, eğitilmesine ve ülkemize
terör saldırılarının yapılmasına izin verilmeyecektir. Son dönemde güney
sınırlarımızda yaşanan gelişmeler bu tezkereye neden destek verilmesi
gerektiğini apaçık göstermektedir. Meclisimizin grubu da öyledir, hemen hemen
bütün gruplarımız destek vereceğini ifade etti.
Irak’ta 12 Mayıs 2018 tarihinde yapılan parlamento
seçimleri sonrasında başlayan siyasi istikrarsızlık ve belirsizlik devam
etmektedir. Seçim mayısta yapıldı, hükûmeti kurma görevi daha bugün verildi;
dün Cumhurbaşkanı seçildi, akşam, bugün verildi. Bölge üzerindeki etki ve
kontrolünü kaybetmesini müteakip hücre yapısına dönüşen DEAŞ terör örgütü bu
istikrarsızlıktan yararlanmaya devam etmektedir. Kuzey Irak’taki kimi
gelişmeler de Irak’ın genelindeki istikrarsızlıktan hem beslenmekte hem de onu
artırmaktadır. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ne uygulanan yaptırımlar bölgenin
ekonomik durumunu daha da kötüleştirmiş, Irak Parlamentosu bölgenin federal
bütçeden aldığı payı düşürmeyi dile getirmiş, Irak Federal Mahkemesi
referandumu iptal etmiş, tartışmalı bölgelerde Irak güçleri ve Haşdi Şabi
kontrolü sağlamış, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin kontrolü, diyalog çağrısı üzerine
de Irak Merkezî Hükûmetiyle ateşkes ve görüşme süreci başlamıştır. Kürdistan
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi parlamento seçimleri de bu hafta sonu yapılmış olup
konu çerçevesindeki tartışmalar da devam etmektedir. Irak’taki bu istikrarsız
durum PKK’nın bölgedeki varlığını sürdürmesini, Suriye üzerinden elde ettiği
silahlarla Türkiye’de terör eylemlerine devam etmesini kolaylaştırmaktadır.
Irak Anayasa’sının 7’nci maddesinin ikinci fıkrası açıkça Irak Hükûmetinin
komşularına tehdit teşkil edebilecek terörist unsurların Irak topraklarında
mevcudiyetine izin vermemesini amirdir. PKK terör örgütünün Irak’taki
mevcudiyetine karşın mücadele esasen Türkiye kadar Irak Hükûmetinin ve Irak
Anayasası çerçevesinde tesis edilmiş olan Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin de yükümlülüğüdür.
Buna rağmen Sincar Dağı ve Mahmur kampı gibi Irak Hükûmetine bağlı güçlerin
kontrolündeki bölgelerde PKK terör örgütü varlığını devam ettirmektedir.
Irak Hükûmetinden dün olduğu gibi bugün de
beklentimiz, Irak Anayasası uyarınca PKK terör örgütünün Irak topraklarındaki
varlığının sonlandırılmasına yönelik olarak ülkemizle iş birliği yapmasıdır.
Irak Hükûmeti ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin PKK terör örgütüne karşı
gereken adımları atmamaları, Kuzey Irak’tan ülkemize yönelen terör tehdidinin
ve terör saldırılarının devamına yol açmaktadır. PKK terör örgütünün DEAŞ’la
mücadele sürecini istismar ederek Kandil’deki varlığını Irak’ın Sincar
bölgesine ve Suriye’nin kuzeyi ile doğusuna doğru genişletmesi ülkemize yönelik
terör tehdidini artırmıştır. Güvenlik güçlerimizin Türkiye-Irak hududunun
güvenliğini sağlamak amacıyla Irak topraklarındaki PKK geçiş güzergâhlarını
kontrol altına alma çalışmaları Meclisimizin verdiği yetki çerçevesinde devam
etmektedir.
Bu çerçevede, hududun Irak tarafındaki olumsuz arazi
koşullarının PKK tarafından kullanılmasını engellemek amacıyla bazı kritik
noktalarda üs bölgeleri inşa etme çalışmalarımız da sürmektedir. Operasyonların
devamı, PKK terör örgütünün Kuzey Irak’taki eğitim ve lojistik altyapısının
ortadan kaldırılması terörle mücadele için son derece gerekli ve önemlidir.
Bunun için de Hükûmetimize yetki veren tezkerenin uzatılması gerekmektedir. Bu
karar, terör tehdidinin kalıcı bir şekilde ortadan kaldırılması amacıyla
yürütülen kapsamlı ve çok boyutlu faaliyetleri destekleyecek, ülkemizin tehdit
nereden ve kimden gelirse gelsin kendisini savunma kararlılığından asla taviz
vermeyeceğinin de en somut göstergesi olacaktır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye,
Suriye’nin siyasi bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü savunmaktadır.
Bölgemizde barış ve istikrarın hâkim olmasını istemektedir. Türkiye
uluslararası hukuk çerçevesinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin terörle
mücadeleye yönelik kararları ve Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 51’inci maddesi
uyarınca Suriye’de bulunmaktadır. Suriye’nin bir bütün olarak istikrara
kavuşması, Suriye’deki terör tehdidinin DEAŞ, PKK, PYD, YPG de dâhil olmak
üzere tamamen sona ermesini müteakip nihai aşamada gerçekleştirilecek siyasi
çözümle mümkündür. Türkiye, Suriye’de mevcut aktörlerle iş birliği ve
koordinasyon içinde gerçekleştirdiği faaliyetlerle krizin çözümünde yapıcı rol
oynayan ülkelerden biri olma konumunu da sürdürmektedir. Türkiye, güney
sınırlarının ötesinde bir terör koridorunun oluşturulmasına hem kendi güvenliği
hem Suriye’nin geleceği için müsaade etmeyecektir. Bu amaçla Türk Silahlı
Kuvvetleri desteğinde Özgür Suriye Ordusu’yla Fırat Kalkanı Harekâtı
başlatıldı. Harekât kapsamında hudut hattımız boyunca 243 meskûn mahal ve 2.015
kilometrekare alan DEAŞ’tan temizlendi. Böylece bölgede huzur ve istikrar
sağlandı. Yaklaşık 260 bin Suriye vatandaşı Fırat Kalkanı Harekâtı bölgesindeki
evlerine döndü.
Öte yandan 2014 yılından başlayarak PKK, PYD, YPG
teröristlerin kontrolü altında olan Afrin bölgesinden ülkemize, hudut
karakollarımıza ve İdlib’teki gözlem noktalarımıza 2017 yılı itibarıyla 700’e
yakın saldırı taciz yapılmıştır. Bu taciz ve saldırılara son verilmesi ve
sınırlarımıza bitişik bir terör oluşumuna izin verilmemesi amacıyla 20 Ocak
2018’de de Zeytin Dalı Harekâtı başlatılmıştır. Afrin şehir merkezinin 18 Mart
2018’de kontrol altına alınmasını, bölgenin terörist unsurlardan temizlenmesini
müteakip güvenlikten eğitime, sağlıktan tarıma, adaletten sosyal hizmetlere
kadar uzanan farklı alanlarda hizmet bir düzen içinde büyük bir hassasiyetle
bölge halkına verilmektedir. Oluşan istikrar ve güven ortamında Tel Rıfat
bölgesi ve diğer bölgelerden yaklaşık 100 bin kişi evlerine geri dönme imkânını
bulmuştur.
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Suriye
ihtilafına barışçıl bir çözüm bulunabilmesi amacıyla Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi 18 Aralık 2015 tarihinde siyasi geçiş sürecini takvime
bağlayan 2254 sayılı Karar’ı kabul etmiştir. Bu karar uyarınca garantör ülkeler
olarak Türkiye, Rusya Federasyonu, muhalifler ve Suriye rejimi tarafından
imzalanan 29 Aralık 2016 tarihli mutabakatla 30 Aralık 2016 tarihinde Suriye’de
ateşkes başlatılmıştır. Astana Mutabakatı uyarınca ateşkes ihlallerinin
gözlenmesi maksadıyla Suriye’de Türkiye tarafından gerginliği azaltma
bölgesinde ilki 13 Ekim 2017’de, sonuncusu 16 Mayıs 2018’de olmak üzere toplam
12 gözlem noktası tesis edilmiştir.
Yine, Türkiye ile Rusya Federasyonu Savunma
Bakanları arasında imzalanan Soçi Mutabakatı’yla yaklaşık 3,5 milyon sivilin
yaşadığı İdlib gerginliği azaltma bölgesine yönelik saldırı önlenmiştir.
Rejimin İdlib’i hedef alması insani felakete yol açarak ülkemiz ile Avrupa’ya
yönelik yeni bir göç dalgası oluşturacaktır. Türkiye’nin girişimi bölgede
yeniden insanlık trajedilerinin yaşanmasını önlemiştir. Uluslararası toplum da
istisnasız bu görüştedir. “İdlib halkı: ‘Canımızı Erdoğan kurtardı.’” “İdlib’e
silahsız çözüm dünyayı memnun etti.” “Birleşmiş Milletler İnsani Yardım
Koordinatörü: ‘Soçi Anlaşması doğru yönde atılmış bir adımdır.’” “Birleşmiş
Milletler Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura: ‘Putin ve Erdoğan’a
teşekkür ediyorum.’” İran memnun, Almanya memnun. Birleşmiş Milletlerden
teşekkür var. Suriye de memnun. Amerika da…
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Suriye rejimi mi?
İSMET YILMAZ (Devamla) – Evet, evet, o da açıkladı.
Türkiye’ye İdlib müzakereleri için Amerika’nın da
teşekkürü…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Önemli o, Amerika’nın
teşekkür etmesi önemli.
İSMET YILMAZ (Devamla) – Yine Rusya Uluslararası
İlişkiler Konseyi de “İdlib kararı Erdoğan duruşunun zaferidir…” “Merkel’den
Soçi zirvesine övgü.” “ABD: Mutabakat umut verici.” diye devam ediyor.
ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) – Kim yazmış bunları?
İSMET YILMAZ (Devamla) – Herkes herkes, herkes
memnun. Dünya memnun, uluslararası toplum memnun; kim rahatsız onu bilmiyorum,
onu milletimiz görecek.
Mutabakatla Rusya rejiminin 15-20 kilometrelik bir
koridora girmesini önleme, rejimin 15-20 kilometrelik bir koridora girmesini
önleme… Türkiye de sahada sükûnetin sağlanması bağlamında önemli yükümlülükler
üstlenmiştir. Bu çerçevede, silahlı gruplar, bize gelen bilgi, İdlib’den
çıkmaya başlamıştır, Rusya Dışişleri Bakanı da Birleşmiş Milletler
toplantısında bunu ifade etti ve yaklaşık 60 bin kişi de bu bölgede evlerine
dönmüştür.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Silahlar nerede,
silahlar? Silahları nerede?
İSMET YILMAZ (Devamla) – Sayın Başkanım, sayın
milletvekilleri; Suriye’nin ülkemizin güvenliğini doğrudan ilgilendiren bir
başka bölgesi Münbiç bölgesidir. Bu bölge Suriye iç savaşının başlarında Temmuz
2012’de muhalif grupların, Ocak 2014’de ise DEAŞ terör örgütünün kontrolüne
geçmiştir. Amerika’nın desteklediği ve çatısını PYD-YPG terör unsurlarının
oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri, 12 Ağustos 2016’da Münbiç’in kontrolünü
ele geçirmiştir. Bu vesileyle açıkça belirtmeliyiz ki PYD-YPG PKK’nın Suriye
uzantısıdır. Aynı terörist havuzunu birlikte kullanmaktadır, aynı yerden
kumanda edilmektedir. Böyle bir yapıyla taktiksel amaçlarla bile olsa saf
tutularak bir terör örgütüyle bir başka terör örgütünün yok edilmesine dayanan
stratejiler son derece yanlış ve tehlikelidir. Bu husus ülkemiz tarafından
uluslararası her platformda dile getirilmektedir.
Türkiye-ABD tarafından hazırlanan Münbiç yol
haritası, 4 Haziran 2018 tarihinde iki ülkenin dışişleri bakanları tarafından
onaylanmıştır. Bu yol haritasında YPG’nin ABD gözetiminde Münbiç’ten çekilmesi,
Münbiç’te Türkiye ve ABD tarafından kabul edilebilir unsurlarla yeni yönetim ve
güvenlik yapılarının kurulması, DEAŞ’tan kurtarılan diğer bölgelerde de Münbiç’teki
tecrübeden faydalanılması doğrultusunda mutabakata varılmıştır. Münbiç yol
haritası kapsamında ABD’yle koordineli, birlikte... Hatiplerden birisi
“Bayramdan önce yaptığınızı söylediniz.” diyor. Hayır, tabirimiz bu. Münbiç yol
haritası kapsamında ABD’yle koordineli bağımsız devriye faaliyetleri 18 Haziran
2018’de başlatılmıştır. 51’inci bağımsız devriye 26 Eylül 2018’de
gerçekleşmiştir. Ortak devriye için eğitimlerin başladığı da ABD Savunma Bakanı
tarafından hafta başında açıklanmış, dün akşam da bizim Savunma Bakanlığımız
Amerika’dan bu konuda da eğiticiler, ortak insanların geldiğini açıklamıştır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, Türkiye,
sınırlarında herhangi bir terör örgütünün yapılanmasına, Suriye halkının
iradesi hilafına bir oldubittiyle terör örgütlerinin bölgede kalıcı hâle
getirilmesine hiçbir zaman rıza göstermeyecektir. Türkiye olarak, Suriye’nin
toprak bütünlüğünün ve siyasi birliğinin korunması gerektiğini savunuyoruz.
Sahada yürütülen faaliyetler, Suriye ihtilafının siyasi çözümü için temel
alınan ilkelerle çelişmemelidir. Söz konusu ilkelerin başında Suriye’nin üniter
yapısının ve toprak bütünlüğünün korunması gelmektedir. PKK/PYD-YPG terör
örgütünün Suriye’deki faaliyetleri yerleşim birimlerindeki demografik yapıyı
değiştirmekte, Arap halkını daha fazla radikalleştirmekte, düzensiz göçü de
artırmaktadır. Bu da ileride kapanmayan yaraların ortaya çıkmasına, bölge
halklarının çok daha ağır bedeller ödemesine yol açacaktır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, mesele
hayatidir, önemlidir. İçinde bulunduğumuz coğrafyada ülkelerin siyasi sınırları
yeniden çizilmek istenmektedir. Devletler küçültülmek, güçsüzleştirilmek,
etkisizleştirilmek, aralarındaki ihtilaf ve çelişkilerden yararlanılarak
dışarıdan daha kolay yönlendirilebilir hâle getirilmek istenmektedir. Ülkelerin
iç sorunları derinleştirilerek halkların sürekli birbiriyle kavgalı olmaları
istenmektedir. Ola ki hakeme başvurulacaksa da kendilerine müracaat etmelerini
istemektedirler. Terör de bu hedefler doğrultusunda bir araç olarak kullanılmaktadır.
Esasında bu proje yeni de değildir. Birinci paylaşım savaşında hayata
geçirilemeyen projeler, yedi düvelin çağdaş versiyonları eliyle, bu bölgede,
yeni taşeronları vasıtasıyla hayata geçirilmek istenmektedir. Proje, terör
örgütlerine proje müellifleri tarafından doğrudan ve dolaylı, açık ve gizli
destekle verilmektedir.
Bilinmelidir ki bu projelerin bölgemizde hayata
geçirilebilmesinin ve sürdürülebilmesinin imkânı yoktur. Er ya da geç bu
projenin takipçileri kaybetmeye mahkûmdur. O ana kadar sadece ülkelerin
enerjilerinin, maddi ve manevi birikimlerinin kaybına ve dikkatlerinin
dağılmasına yol açacaklardır.
Bilinmelidir ki ülkemiz, millî güvenliğine yönelik
her türlü tehditleri bertaraf edecek tecrübe, kararlılık, imkân ve kabiliyete
de sahiptir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hatiplerden bir
tanesi Adalet ve Kalkınma Partisindeki “adalet” isminden yola çıkarak bu
coğrafyadaki birçok ülkede yer alan partilerde de adalet kavramı olduğundan
bahsederek bir zincir oluştuğunu söyledi. “Adalet” evrensel bir kavramdır
herkesin ulaşmak istediği, her coğrafyada. Dolayısıyla da aynen “demokratik”te
olduğu gibi, İngiltere’de Demokratik Birlik Partisi var, Almanya’da Hristiyan
Demokratik Birlik Partisi var, Fransa’da Demokratik Hareket Partisi var,
İspanya’da Demokratik Liberal Hareket Partisi var. Peki, niye bu yoruma
gidiyor? Vehimlerinden.
Arif Nihat Asya’nın güzel bir sözü var ya:
"Sessizce düşünsek duyacaklar bir gün/ Olmazları olmuş sayacaklar bir gün/
Onlar bu vehimle ellerinden gelse/ Rüyalara sansür koyacaklar bir gün."
Artık rüyalara sansür koyma devriniz bitmiştir.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sansür sizin işiniz sayın
bakan. “Sansür” Adalet ve Kalkınma Partisiyle beraber anılıyor.
İSMET YILMAZ (Devamla) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; yine bir başka hatip ülkemizin mezhepçi politika izlediğini
söyledi. Bu da kesinlikle doğru değildir.
Bakın, Suriye rejimiyle vatandaşlar arasında vizesiz
geçiş uygulamasını biz başlattık. O zaman da o ülkenin başında Esed vardı,
şimdi de var. Peki, bunu niye başlattık? Çünkü o zaman kendi halkıyla kavgalı
değildi. Ancak kendi halkına karşı kimyasal silah kullanmış, balistik füze
fırlatmış ve bundan dolayı da sınırlarımızın önüne gelen -ateşten kaçıyor- 3,5
milyon insan var. Ne istersiniz? Sınırları mı kapatalım? O zaman size “insan”
denir mi? Türkiye’nin tek yaptığı bu, kapıları açtı. Yangından kaçan insanlara,
insan olmanın değeriyle “Gelin burada kalabilirsiniz.” dedi. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Kendi insanlarınıza karşı
edindiğiniz hassasiyeti Türk Milletine de gösterin.
İSMET YILMAZ (Devamla) – Yine, biliyorsunuz
“mezhepçi politika” diyor. İran’da gösteriler başladığında İran’ın toprak
bütünlüğünü öncelikle savunan ülke biz olduk ve hâlâ da savunuyoruz. Bu
bölgedeki ülkelerin üniter bütünlüğünün, toprak bütünlüğünün değişmesini
istemiyoruz ancak bunlara kendi ülkesinin halkları karar verir diyoruz.
Yine, bir başkası sıfır sorundan bahsetti. Sıfır
sorun bir hedeftir. Yine de devam edeceğiz. Hedefe ulaşılamamış olması bu
hedefin yanlış olduğu anlamına gelmez.
Yine “Gelenlere şu kadar para harcadınız, nereye
gitti?” deniyor. Örneklerden bir tanesini vereyim. Dünyada hiçbir ülkenin
yapamadığını yaptık. 600 binden fazla Suriyeli çocuğa kendi okullarımızda kendi
evlatlarımıza vermiş olduğumuz eğitimi veriyoruz. Hatta ilkokul 1’de, 2’deki
Suriyelilerin okullaşma oranı yüzde 90’ın üzerinde. Bu oran olaylardan önceki
Suriye’de dahi yakalanamamış bir başarıdır.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Kendi çocuklarınızı nereye
gönderiyorsunuz? Özel okullara.
İSMET YILMAZ (Devamla) – Yine, ülkesindeki Velid
Muallim’i kılavuz alanlar var. Velid Muallim’i kılavuz alanların bu topluma
söyleyecek sözü olmaz.
Biz, bu ana kadar –Sayın Başkanım, sözlerimi
tamamlıyorum- Suriye’den ülkemize yönelecek terör örgütlerinin saldırılarını
bertaraf…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İSMET YILMAZ (Devamla) – …etmek üzere her türlü
tedbiri aldık. Almak ülkemizin en doğal hakkıdır, bundan sonra da gereken
tedbirleri almaya devam edeceğiz. Bu süreçte devletimizin tüm kurumları ile
siyasi partilerimizin terörle mücadele hususunda ortak irade ve hassasiyet
göstermesi önemlidir. Ülkemizin birliği ve bölünmez bütünlüğü içinde
milletimizin varlığına yönelik tehditleri bertaraf edebilmek için bu tezkereyle
talep edilen yetkilere ihtiyaç vardır. Türkiye’ye yönelik tehditler devam
ettiği sürece, bu tehditlerin ortadan kaldırılması amacıyla Türk Silahlı
Kuvvetlerinin sınır ötesine gönderilmesi imkânını da sağlayacak olan tezkereye Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu olarak destek olacağımıza, Yüce Meclis tarafından da
bu tezkereye destek verileceğine inanıyorum, ki burada da açıkça ifade ettiler.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Şimdi siyasi parti grupları adına
görüşmeler tamamlanmıştır…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkanım, bir
sataşma var, 69’uncu maddeye göre konuşmacımıza…
İSMET YILMAZ (Sivas) – Nerede sataşma? Nerede
sataşma?
BAŞKAN – Sataşma nedir? Nasıl sataştı?
AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) – Efendim, biraz evvel
Sayın Bakan -veya “sayın milletvekili” diye hitap edeyim, nasıl arzu ederlerse-
benim “adalet” kavramı üzerinden yürüttüğüm analize karşı bir cevap verdi.
Bence hatalı bir…
BAŞKAN – Cevaba cevap yok ama burada. Hani şahsınıza
bir sataşma varsa amenna, 69’a bakın.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Suçlayıcı bir ifade
kullandı Sayın Başkan, suçlayıcı bir ifade kullandı konuşmacı.
BAŞKAN – Hayır, isim de vermedi. Yok, hayır, ben
gayet iyi dinledim.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – İsim vermesi şart değil
efendim. “Konuşmacı” olarak bahsettiği kişi, kendisine ait olan bu sözlerin
farkında, dolayısıyla söz vermek durumundasınız.
BAŞKAN – Sayın Türkkan, Sayın Erozan ne olduğunu
açıkladı, dedi ki: “Benim ‘adalet’ kavramı üzerinden bir zincir kurduğumu ifade
etti, ona cevap verdi.” Bir sataşmadan bahsetmedi, kendisi de bahsetmedi,
lütfen.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkanım, o kavramı
kullanan, sayın konuşmacı. Kendisiyle ilgili sataşmadan dolayı söz vermek
zorundasınız.
BAŞKAN – Hayır değilim, değilim.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – İç Tüzük 69’a göre…
BAŞKAN – E, bakın 69’a.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Eğer siz İç Tüzük’e göre
yöneteceksiniz söz vermek zorundasınız.
BAŞKAN – Bakın 69’a. Nasıl söz vermek zorundayım?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – “Hayır, ben istediğim gibi
yöneteceğim.” diyorsanız Tüzük’ü alın, arkaya gönderin.
BAŞKAN – Hayır, İç Tüzük’e bir bakın siz de, 69’a
göre söz vermek zorunda olduğum yazmıyor orada.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkanım, ben İç
Tüzük’e bakarak konuşuyorum. 69’uncu maddeye göre söz vermek zorundasınız. Bu
şekilde yönetmeye kalkarsanız bu konuşmanız…
BAŞKAN – Sayın Türkkan, ezbere konuşmayalım lütfen.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ben ezbere konuşmuyorum.
BAŞKAN – 69’u okuyoruz, bakın…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Okuyun efendim.
BAŞKAN – 69’u okuyalım, sonra ne dediğimize bakalım.
69 ne diyor? “Şahsına sataşılan…”
İSMAİL TAMER (Kayseri) – Lütfü, unutmuşsun sen ya,
bunları unuttun herhâlde.
BAŞKAN – Arkadaşlar, ben konuşayım müsaade
ederseniz.
“Şahsına sataşılan veya ileri sürmüş olduğu görüşten
farklı bir görüş kendisine atfolunan Hükümet, komisyon, siyasî parti grubu…”
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Daha ne olacak? Peki,
Başkanım, gerisini okumayın, bu kadarı yeterli Sayın Başkan.
BAŞKAN – “…veya milletvekilleri, açıklama yapabilir
ve cevap verebilir.”
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, bu ilk satır
bile buna yeterli.
BAŞKAN – Neresi?
AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) – İkinci cümlesi efendim.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – “Şahsına atfedilen
cümleden dolayı sataşılan kişiye söz verilir.” diyor.
BAŞKAN – “Şahsına atfedilen” demiyor, bir daha
okuyayım isterseniz, “ileri sürmüş olduğu görüşten farklı bir görüş kendisine
atfolunan” diyor.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yaptığı nedir efendim?
BAŞKAN – Böyle bir şey mevzubahis değil. Gayet iyi
dinledim ben, hayır.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hayır, efendim, olur mu
öyle bir şey! Olur mu Sayın Başkan!
BAŞKAN – Hayır, getiririz tutanakları, bakarız.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ne ilk defa Genel Kurulu
biz seyrediyoruz ne de siz ilk defa.
BAŞKAN – Hayır, tutanağa bakarız, 69’a giriyor mu
girmiyor mu, veririz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – 69’a bu girmiyorsa…
BAŞKAN – Girmiyor.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – …bundan sonra sizin
kimseye söz vermemeniz lazım.
BAŞKAN – Söz veriyorum, ben 69’a göre çok söz
verdim.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Vermiyorsunuz efendim.
BAŞKAN – Şimdi arkadaşlar, şahıslar adına Sayın
Engin Altay.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Konuşmacının Adalet ve
Kalkınma Partili olması, sizin, milletvekilinin bu hakkını gasbetmenize sebep olmamalı. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Hayır, hiç alakası yok, hiç alakası yok.
Sayın Altay, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sizi ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce Sayın Yılmaz’ı dinlerken, bölgede, Orta
Doğu’da yaşananlarla ilgili bunun bir büyük proje olduğunu söyledi; doğru, biz
de söylüyoruz. “Bu projenin taşeronları var, müellifleri var.” dedi. Biz bu
Orta Doğu’da yaşananları… Irak, Suriye, Kuzey Afrika vesair vesair vesair,
bütün bu projelerin dünya kamuoyuna mal olmuş bir adı var: “Büyük Ortadoğu
Projesi.” Eş Başkanı da Erdoğan. Biraz böyle de bakmak yani “Taşeronu var,
müellifi var, Eş Başkanı da var, mı acaba?” diye düşünmek lazım.
Efendim, öncelikle şunu söyleyeyim: 15 Temmuz hain
darbe girişiminden sonra çıktınız… Yani benim buradaki bütün ithamlarım -burada
eskiden Hükûmet sıraları vardı- Hükûmetle ilgilidir, AK PARTİ’li hiçbir sayın
milletvekili hedefim değildir yani sözlerimin muhatabı değildir. Çıktı bu
Hükûmet dedi ki: “FETÖ bizi kandırdı.” İtiraf, samimi bir itiraf olarak
alıyorum ben bunu; Allah affetsin, millet affetsin. Şimdi, korkarım -Sayın
Çeviköz açıkladı- Soçi, Astana, Tahran buluşmalarından en son Soçi’de alınan
karar gereği, Türkiye, 15 Ekimde İdlib’de ve Suriye’de, Suriye’nin kuzeyinde,
dolayısıyla bizim güneyimizde yaşanan, yaşanacak vahim tablo karşısında da “Bu
ılımlı cihatçılar bizi aldattı.” diyecek bence.
Şimdi, siz, hatalar zincirine nerede başladınız, onu
söyleyeyim. Siz, hatalar zincirine 27 Ağustos 2012 günü başladınız. Neydi?
Biliyorsunuz, malum, Suriye krizinin miladı 2011’dir. 27 Ağustos 2012’de
Cumhuriyet Halk Partisinin o dönemki Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş Hatay il
sınırları içinde Apaydın Kampı’na gitmek istedi. Vali dedi ki: “Bütün kamplar
senin.” “Apaydın?” “Ora olmaz.” Neden? Apaydın Kampı’nda kim vardı,
oradakilerin elinde ne vardı, oturdukları sandıkların içinde ne vardı? Bir
ülkede bir milletvekili bir kampa giremiyorsa o ülkede Hükûmet gayrimeşru iş yapıyor
demektir zaten. Şimdi, biraz sonra fırsat bulduğum kadar değineceğim.
19/10/2016’da da Sayın Erdoğan muhtarlara hitap
ediyor: “Dün akşam Putin beni aradı.” Kanka ya bunlar. “Ya, bu Halep’teki El
Nusracıları oradan bir çıkarın, orada bir bombalama işi var, şu var, bu var.
Biz de Putin’i kırmadık, El Nusra’dan rica ettik.” Erdoğan söylüyor. Nerede?
19/10/2016’da.
Değerli milletvekilleri, ben de iki yıl öncesinde
Mecliste -hem burada hem basın toplantısında- “İdbib İdlib…” diye kıyamet
kopardığımı biliyorum, tutanaklarda var. İki yıl önce dedim ki: “Asıl bela
İdlib.” Şimdi, İdlib… “Sizin” diyeceğim, olmuyor yani bu, sizin içinizden çıkan
Hükûmetin dış politikadaki sıkışmışlığının cisimleşmiş hâlidir, tamam. Şimdi,
orta yerde 3 milyon sağdan soldan gelmiş insan, bunların hepsi potansiyel
mülteci ve bu 3 milyonun içinde minimum 100 bin eli kanlı terörist, radikal
cihatçı unsurlar, şunlar bunlar ve bu İdlib’in yüzde 60’ını Heyet Tahrir el-Şam
kontrol ediyor. Bu şu demek: Bu, Erdoğan, Recep Tayyip Erdoğan, AK PARTİ Genel
Başkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanı Erdoğan, eski Başbakan Erdoğan Türkiye’nin
dibinde bir El Kaide emirliği kurdu demek, kurulmasına sebep oldu demek. (CHP
sıralarından alkışlar) Bu benim düşüncem, anlatacağım.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – El insaf ya!
ENGİN ALTAY (Devamla) - Şimdi, bölgede kim var? Arap
var, Türk var, Türkmen var, Kürt var. Bunlar bölgenin asli unsurları. Bir
bölgede, küçük bir yerde Uygur Türkleri de var biliyorum. Peki, bölgede
Kafkasyalı Çeçen’in ne işi var? Avrupalı cihatçıların ne işi var? Bölgede Uygur
Türklerinin, Çin’in Uygur bölgesinden gelen militanların ne işi var? Nereden
geldi bunlar? Bir “Ne işleri var?”ı sormak lazım bir de bunların nereden
bölgeye intikal ettiğini sormak lazım. Allah biliyor, herkes biliyor, bu
bölgenin asli unsurlarının dışında orada savaşan bu savaşçıların, cihatçı
teröristlerin, savaşanların, radikal cihatçıların yüzde 50 ve üstü de yabancı,
oranın asli unsurları değil; Kafkasya’dan gelen Çeçen, Çin’in Uygur bölgesinden
gelen Türkmen, Türk neyse, Avrupa’dan gelen değişik uluslara mensup insanlar.
Bunlar buraya nereden geldi? Bunların da yüzde 70’i Türkiye üzerinden geldi.
Peki, bunlar Türkiye üzerinden gidip El Kaide uzantılı Heyet Tahrir el-Şam
örgütünün ya da bölgedeki diğer ılımlı ya da radikal cihatçı gruplara dâhil
olurken bu Hükûmet, bundan önceki Hükûmet ne yapıyordu? Söyleyelim, muhtelif
kamplarda bunlar eğitiliyor, donatılıyor, silah veriliyor, besleniyor, orada
savaşanlar getiriliyor, yaraları sarılıyor yani menşeine bakmaksızın, kimle
çatıştığına bakmaksızın. Arkadaşlar, bugün bölge kan gölüne döndüyse burada
Türkiye Cumhuriyeti’nin geriye dönük Hükûmetlerinin ve mevcut, orta yerdeki
yönetimin büyük kusuru var.
Şimdi, 15 Ekim önemli bir tarih. Sayın Büyükelçim,
Genel Başkan Yardımcımız açıkladı. Soçi’de, Tahran’da, Astana’da o kadar vaatte
bulundunuz ki. “O bizim işimiz.” dediniz ya. “Ilımlı cihatçı ile radikal
cihatçıyı biz ayırırız, hiç mesele değil kardeşim.” Evet evet, onu Hükûmete
sorun isterseniz, şimdi söyleyeceğim. Rusya Soçi’de en son Türkiye’nin
taahhütlerini zabıt altına aldı mı, almadı mı? Size soramam, Hükûmet değilsiniz
ama Hükûmet herhâlde Meclisi izliyordur. Dışişleri Bakanlığından, Bakandan
geçtim, bir bürokrat desin ki: “Hayır, Rusya zabıt altına almadı.” Bir
taahhütte bulunduk Sayın Milletvekilim, hocam söyledi, dedik ki: “15-20
kilometre derinliğinde bir koridor, biz halledeceğiz. Silahsız, M4 ve M5
yollarını açacağız.” Halledemezsen ne olacak? “Silah bırakacağım.” diyen de
yok; ılımlısı, radikali.
İSMET YILMAZ (Sivas) – Herkes “Bırakacağım.” dedi.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Ya, inşallah Sayın Bakanım,
amin, amin. Biz silahtan arınmış bir bölge istiyoruz, kanın akmadığı bir bölge
istiyoruz, bizim derdimiz de bu ama tablo çok öyle değil. Bu bakımdan, sizin
yani onların, Hükûmetinizin yürüttüğü politika bölgedeki sorunun büyümesinin
ana faktörlerinden biridir.
Sayın Yılmaz, şunu söylediniz: “Efendim, bu, dış
güçlerin planları, projeleri.” Doğrudur, elbette emperyal devletlerin bölgeye
yönelik hesapları kitapları falan filan… Sorun 3 kiloysa bunun 1,5 kilosunun
sorumlusu Sayın Erdoğan’dır.
İSMET YILMAZ (Sivas) – Doğru değil.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Ben öyle söylüyorum.
İSMET YILMAZ (Sivas) – Doğru değil.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Eğer zamanım olsa
ispatlayacağım. Bak, 10 sayfa notum var, daha 2 sayfa konuşmuşum.
İSMAİL TAMER (Kayseri) – Sayın Altay, yanlış
söylüyorsun.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Efendim, siz gelin aksini…
Şimdi, çok önemli olduğu için, Sayın Yılmaz “12
gözetleme noktasında askerimiz var.” dedi. Peki, 12 gözetleme noktasındaki
askerimizin… Milletçe bu vatan için, bağımsızlık için hepimiz ölmeye hazırız,
orada bir mesele yok. Asker de gereğinde savaşır, ülkenin ulusal güvenliği için
ölebilir, Allah esirgesin. Peki, göz göre göre, körü körüne askeri sıfır
güvenlikli bir bölgede “Gözetleme kulesi kurdum.” deyip -ki 12 gözetleme
noktasında binin üstünde askerimiz orada- açık hedef yapmak ne savaş
stratejilerinde var ne de Allah’tan reva değil.
İSMET YILMAZ (Sivas) – İran’ın da var, Rusya’nın da
var.
ENGİN ALTAY (Devamla) – O askerimizin burnunun
kılına zarar geldiğinde size bir şey olmuyor. Siz gidiyorsunuz şehit ailesine
bir bayrak veriyorsunuz, “Vatan sağ olsun.” falan filan, “Şehitler ölmez vatan
bölünmez.” Bir de askerin anasına…
Kardeşim, biz diyoruz ki: Bu gözetleme noktaları
yerine daha sınır bölgelerinde daha kuvvetli tedbir alma imkânı yok mu? Var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENGİN ALTAY (Devamla) – Ben başka bir yere…
İSMAİL TAMER (Kayseri) – Türk askerini hedef mi
gösteriyorsunuz orada ya, hedef mi gösteriyorsunuz?
ENGİN ALTAY (Devamla) – Bu askerlerin hava desteği,
askerlerimizin güvenliğine yönelik hava koridoru senin inisiyatifinde midir,
senin inisiyatifinde midir? Bunların güvenliği, hava koridoru inisiyatifi
Türkiye'nin ise eyvallah, gel hep gidelim orada duralım. Yok böyle bir şey.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (Devamla) – O zaman son cümlemi
söyleyeyim Başkanım. Son cümlem de şu…
BAŞKAN – Öyle bir intikal olmuyor sürelerde.
Teşekkür ederiz.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Şöyle bitirelim.
BAŞKAN – Bitti değil mi, mikrofon kapandı diye
hatırlıyorum.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Mikrofon kapalı ama ben
tutanaklara geçmesi için…
Şimdi, ya, Sayın Başkan, Sayın Yılmaz iki buçuk
dakika konuştu hiç uyarmadınız, bu AK PARTİ aidiyetinizden orada otururken
biraz arınmanız lazım. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Biraz daha Meclis Başkan
Vekili olun Sayın Başkan. AK PARTİ Grubunu yönetmiyorsunuz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Altay, siz bana dönüp ilave süre
istediniz, ben ona cevaben konuştum. Zaten konuşuyorsunuz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, AK PARTİ
Grubunu yönetmiyorsunuz, Meclisi yönetiyorsunuz, lütfen, bir kere daha
hatırlatmak istiyorum.
BAŞKAN – Şahsi görüşünüz. 600 arkadaşımız var
burada.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Şimdi, Sayın Erdoğan’ın şu
hayalden vazgeçmesi… Suriye rejimini değiştirme hayaliyle kan akmasına, daha
fazla kan akmasına sebep olacak iş ve işlemlerden uzak durmak lazım ki sizin
tezkereniz zaten ne diyor? “Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğü” diyor. “Irak
ve Suriye’nin toprak bütünlüğü” diyorsunuz, Şam yönetimini de devirmek
istiyorsunuz. Bir ülkenin merkezî yönetimini devirerek oranın toprak
bütünlüğünü sağlayamazsınız. Sağlasanız sağlasanız o ülkeyi 16 parçaya bölmeye
hizmet edersiniz. Buna rağmen Sayın Çeviköz söyledi, ulusal güvenliğimiz söz
konusu olduğunda, askerimizin, polisimizin, Mehmetçik’in kanı, canı söz konusu
olduğunda sizin bütün yanlışlarınıza rağmen yani onların bütün yanlışlarına rağmen
Cumhuriyet Halk Partisinin tavrı bellidir. Ulusal güvenlik söz konusu olduğunda
tavrımız bellidir. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altay.
Sayın Bilgen’in bir talebi var.
Buyurun.
III.- AÇIKLAMALAR (Devam)
25.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, Suriye’de silahlı
grupları silah bırakmaya teşvik ederek sorunun siyasi yolla çözülmesi konusunda
uzlaşılıyorken Türkiye’nin doğrudan güvenliğini ilgilendiren sorunlarda neden
siyasi çözümün tercih edilmediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, çok önemli bir
oylamaya gideceğiz. Bir kez daha çok kısa bir noktanın altını çizmek istiyorum.
Burada görünen o ki bütün gruplar, Suriye’de silahlı grupların silah bırakmaya
teşvik edilip sorunun siyasi yolla çözülmesi konusunda uzlaşıyorlar. Kimse şu
söylemi kullanmıyor, son teröristi öldürmek, imha etmek üzerine bir mantık
işlemiyor, biz de bunu doğru buluyoruz. Sorun Suriye’yle ilgili olduğunda bunda
uzlaşırken eğer Türkiye’ye yönelik benzer bir tehdit varsa Türkiye kendisini
doğrudan güvenlik açısından ilgilendiren sorunlarda neden siyasi çözümü tercih
etmiyor? Neden aynı aklı, neden aynı vicdanı işletemiyoruz ve sorunların silah
bırakma gibi en düşük maliyetle, en az insan maliyetiyle çözümünde uzlaşamıyoruz?
Bunu galiba oylamadan önce herkesin, hepimizin vicdanına sorması gerekiyor.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
ZAFER IŞIK (Bursa) – O mikrofonlardan PKK’yı
lanetleyin.
BAŞKAN – Sayın Zengin, buyurun.
26.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, (3/37) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın şahsı
adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; doğrusu “sataşma” ifadesinin bile ağır olacağı bir ithamla
karşı karşıyayız. Sayın Cumhurbaşkanımızın, sayın eski Başbakanın… Atladınız
“eski belediye başkanı” da diyebilirdiniz. Yani tekrar tekrar şeddeleyerek ne
yapmaya çalıştığınızı da anlayamıyorum, sadece “Erdoğan” demeniz kâfidir
herhâlde, “Cumhurbaşkanı” demeniz kâfidir, “Başkanımız” diyemiyorsunuz,
biliyorum.
Şimdi, El Kaide emirliğini kurduğunu ifade etti.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Kendisi de “Başkanım.”
demiyor ki, “Cumhurbaşkanıyım.” diyor ya.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Bu sebeple…
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Almanya’daki konuşmada
“Türkiye Cumhurbaşkanıyım.” dedi ya.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Müsaade eder misiniz, ekip
arkadaşlarınız yeteri kadar konuştu.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Arkadaşlar, dinleyelim,
grup başkan vekili konuşuyor.
BAŞKAN – Dinleyelim arkadaşlar, lütfen.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Bu sebeple, El Kaide
emirliğini kurduğunu ifade etti, bu çok ağır bir ithamdır. Çünkü El Kaide dâhil
olmak üzere 2013’te El Nusra’yı ve DAEŞ’i Bakanlar Kurulu kararıyla, her
ikisini Bakanlar Kurulu kararıyla ama El Kaide’yi daha evvel terör örgütü
olarak kabul etmiştir, Türkiye Cumhuriyeti kabul etmiştir Hükûmet kararıyla.
Hâl böyle olunca, yapılan her toplantıda, ister Türkiye içerisinde isterse
uluslararası kamuoyunda yapılan bütün toplantılarda Türkiye Hükûmeti ve Sayın
Cumhurbaşkanımız teröre olan mesafesini çok net bir şekilde ifade etmiştir.
Bizler de AK PARTİ Grubu olarak El Nusra’yı, DAEŞ’i, El Kaide’yi toptan
reddeden, terörü reddeden, İslam’la terörü yan yana getiren bütün kavramları
reddeden insanlarız.
Elbette silahsız çözüm hepimizin tercihidir ve
dünyada bu konuda barışla alakalı çalışan en öncü kişi Sayın Erdoğan’dır. En
son yapılan Birleşmiş Milletlerdeki toplantı da bunun bir şehadetidir, orada
görüldü zaten bu konu, ne kadar büyük bir gayret gösterildiği ve bu manada
Sayın Cumhurbaşkanımız yaptığı konuşmada da 14 ülke başkanının kendisine bu
konudaki teşekkürlerini ifade etti. Fakat tüm bunlara rağmen dünyada olan,
siyasette, dış politikada Türkiye'nin hep aynı yerde durduğu, diğer ülkelerin
aynı yerde durduğu farz ediliyor. Hemen yanı başımızda baktığınızda ülkelerin
artık günbegün değil, anbean değişen politikalarıyla karşı karşıyayız. Hâl
böyle olunca Türkiye de her seferinde kendi konumunu yeniden tanımlama ihtiyacı
duyuyor ve bu sebeple bizim birinci önceliğimiz elbette barıştır, bunu yaparken
Suriye'deki insanların, oradaki insanların hayatta kalmaları bizim için çok
önemlidir, bu manada insani bir vazifedir ama bundan da ötesi bizim kendi
sınırlarımızı korumak adına siyaset dışında, uluslararası politika dışında
başka argümanlara ihtiyacımız var. İşte bu tezkere -ki siz de ona ikna
oluyorsunuz, o sebeple oy verme ihtiyacını duyuyorsunuz- bu sebeple şartlar
gereği zarurete binaen bizim getirmiş olduğumuz bir tezkeredir.
Devamında şunu da ifade ederek kapatmak istiyorum.
BAŞKAN – Tamamlayalım efendim.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Evet, toparlıyorum.
Ve devamında da bizim ve Sayın Erdoğan’ın,
Hükûmetimizin aynı zamanda hiçbir şekilde bir ülkenin hükûmetini devirmek, bir
liderini göndermek gibi bir gayreti yoktur. Ama dünyada kendi ulusuna terör
uygulayan, kendi ulusunu katleden insanlarla ilgili bir ses olmak da herhâlde
hepimizin insani vazifesidir. Tarih bunlarla dolu, sesini çıkarmamış insanların
ızdıraplarıyla dolu. Eğer yanı başımızda, içinde Türkmenlerin olduğu, inanan
insanların, Müslümanların olduğu -ya da gayrimüslim hiç fark etmez- bir ortamda
bize düşen…
BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Zengin.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - …yanı başımızdaki bu savaşta
ve bizim de içimize terör ihraç eden bir ortamda, hem siyaseti kullanarak hem
de askerî unsurları kullanarak yasal çerçevede elimizden geleni yapmaktır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye…
Buyurun Sayın Türkkan…
27.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Mustafa Şentop’un sataşma olduğu hâlde söz hakkı
vermemesinin adil olmadığına ve (3/37) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi
üzerinde Sivas Milletvekili İsmet Yılmaz’ın AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, az evvel, bu
Mecliste daha önceki uygulamalarda hiç görülmeyen bir uygulamaya imza attınız.
Açıkça sayın konuşmacımıza karşı sataşma varken söz vermeme hakkını
kullandınız, bu hak sizde var gibi gözükse de adil bir hak olmadığını söylemek
istiyorum öncelikle.
Sayın Bakan konuşmasında “İnsanlıktan mı
vazgeçeceğiz? İnsan değil onları kabul etmeyenler.” şeklinde bir ifade
kullandı.
Ben, Sayın Bakana şunu hatırlatmak istiyorum. İnsan
olmak bir erdem değil bir zorunluluk, burada bulunan herkes için geçerli bir
hadise. Yalnız, bütün devletle ilgili meselelerde kendi milletinizin de
menfaatlerini korumak zorundasınız. 3,5 milyon Suriyeliyi kabul etmek ne kadar
insani bir davranışsa, 3,5 milyon Suriyeliye harcanan, 40 milyar dolara vardığı
tahmin edilen o harcama kalemlerini kendi milletiniz ihtiyaç hâlindeyken
harcamak bir o kadar da günahtır. “3,5 milyar dolar Çin’den kredi sağladık.”
diye gelip Türkiye'de bunun bir başarı olarak anlatılması öyküsünü dinledikten
sonra, bu 40 milyar doların hesabını mutlaka ve mutlaka bir gün tarih önünde
vermek zorundasınız. Zira, bunu, aynı Suriyelilerin şu anda Suriye’ye nasıl
döneceğine dair herkes gibi siz de şaşkınlıkla izlemektesiniz. Türkiye'nin
demografik yapısını da değiştirecek ölçüde olan bu kabulün, önümüzdeki süreçte
tarih boyunca tek sorunumuz olacağı kanaatindeyim. Şu anda her 20 çocuktan 1
tanesi Suriyeli, 2040 yılında her 13 çocuktan 1 tanesi Suriyeli. Bunu
kaldırabilecek ne ekonomik kapasitemiz var ne de Türkiye popülasyonu bu işe
müsait bir demografik yapıya sahip. Bunların hepsinin doğru anlamda
değerlendirilerek hamaset yapmadan, insanlığı kendi uhdenizde tutmadan değerlendirilmesi
daha uygun olur diye düşünüyorum Sayın Bakan.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Altay…
28.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Tokat Milletvekili
Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın mevkidaşım benim yaptığım konuşmaya atfen
“İdlib’de bir El Kaide emirliği kurulmadı.” demek suretiyle benim yalan
söylediğimi iddia etmiş oldu aslında. Kürsüye çıkmayacağım.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – “Erdoğan kurdu.” diyorsunuz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sizin bugün AK PARTİ
aidiyetinizle orayı yönetmenizi anlayışla
karşılayacağım ve bu son olsun inşallah.
BAŞKAN – İthamınızı reddediyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ama öyle.
BAŞKAN – Değil.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Neyse, Genel Kurula şu
kadar bilgi vermek istiyorum müsaadenizle: Dış politikayla yakından ilgilenen
herkes bilir ki İdlib’in yönetiminin yüzde 60 ve üstü, 65 civarındaki kısmı
Heyet Tahrir el-Şam’dır. Şimdi, Heyet Tahrir el-Şam organizasyonunun ana
omurgasını, ana gövdesini El Kaide uzantılı El Nusra oluşturur.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Biz “terör örgütü” diyoruz
zaten yani. Siz bir de bizim kurduğumuzu söylüyorsunuz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yani bu Meclisin çoğunluğu
nasıl AK PARTİ’li ise Heyet Tahrir el-Şam’ın çoğunluğunu da El Nusra oluşturur.
El Nusra da El Kaide’nin Suriye kolu demektir, Suriye’deki El Kaide demektir.
İdlib’i de Heyet Tahrir el-Şam yönettiğine göre…
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – O size göre öyle.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - …bu İdlib’de kurulan
devletçiğin ya da oradaki bölgenin, şu anda kimsenin bulaşmadığı, bulaşmak
istemediği bölgenin adına “El Kaide emirliği” demekte bir sakınca yoktur bizce
efendim.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
29.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, İstanbul
Milletvekili Engin Altay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Teşekkür ederim.
Şimdi, Sayın Başkan, doğrusu, anlamakta
zorlanıyorum. Sayın Altay kürsüde yaptığı konuşmayı herhâlde hararetten
hatırlayamıyor galiba. Asıl meseleye itirazımız, evet Suriye’de bizim sonuna
kadar itiraz ettiğimiz pek çok terör örgütü var ama siz bunu bizim kurduğumuzu
ve Sayın Erdoğan’ın o bölgede bir örgüt kurduğunu iddia ediyorsunuz, “Sebebi
odur.” diyorsunuz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – “Kurdu.” demedim, “Teması
var.” dedim.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - “El Kaide emirliği
kurmuştur.” diyorsunuz. Lütfen kayıtlarınıza tekrar bakın, bunu söylüyorsunuz.
Böyle bir ithamı nasıl yaparsınız? Bütün dünya biliyor ki, evet, dış
politikayla ilgilenen herkes biliyor ki…
Ayağa kalkmayınız, daha sözümü bitirmedim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Öyle mi? Siz bir başlayınca
on dakika konuşuyorsunuz.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Hayır yani bitince
kalkarsınız.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Buyurun, buyurun, tabii.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – İstiyorsanız ben de kalkarak
konuşayım.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Biz otururken bir dakikada
bitiriyoruz, onun için efendim.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Hayır, lütfen yani biraz
tuhaf oluyor.
BAŞKAN – Lütfen devam edin.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Çünkü ayağa kalktığınızda
“Ben söz istiyorum.” diyorsunuz. Ben lafımı bitireyim, istediğiniz kadar
konuşun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Buyurun efendim, buyurun,
buyurun. Özür dilerim Sayın Mevkidaşım, buyurun efendim.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Burada mesele şudur: Şu anda
Suriye terör örgütleriyle kaynıyor. Bizim çığlığımız zaten bu. Hepsine
karşıyız, El Nusra’ya, DAEŞ’e, buradaki El Kaide’nin bütün unsurlarına, oraya
akan teröre, Batı’dan gelen terör örgütlerine, Fransa’dan gelenlere -niye
onları söylemiyorsunuz- Avrupa’dan gelenlere, bunların hepsine biz karşıyız ve
üstelik Türkiye, bu terör örgütlerinden gelenleri en çok gönderen, dışarıya
ihraç eden, ülkeye girmesini engelleyen ülkelerin başındadır. Hâl böyle olunca
bizim söylediğimiz şey şu: Siz asla ve kata Sayın Cumhurbaşkanımızın El Kaide
emirliği kurduğunu söyleyemezsiniz. Söylediğimiz şey budur. Lütfen
kelimelerinizi hatırlayınız.
Sağ olun, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir dakika, bir dakika…
Sayın Yılmaz…
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Yılmaz’dan önce ben
kalkmıştım, siz Lütfü Bey’e vermiştiniz. Lütfü Bey daha sonra…
BAŞKAN – Hayır efendim, burada ben söz taleplerini
görüyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Peki, tamam.
BAŞKAN – Sayın Yılmaz, çok kısa lütfen…
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Sayın Başkan,
milletvekilleri de mi devreye giriyor artık? O zaman bizler de hepimiz
isteyelim.
BAŞKAN – Buyurun.
30.- Sivas Milletvekili İsmet Yılmaz’ın, Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkanım, efendim, 60’a
göre pek kısa bir açıklama yapacağım, bir dakikayı geçmez.
Şimdi, sayın hatip “Suriyeli mülteciler veya
sığınmacılar, evinde ateş yanan insanlar kapınıza geldiğinde kabul etmek insani
ama bu kadar da insan olmaya gerek var mıydı?” diyerek sanki böyle bir algı
oluşturmaya çalışıyor.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – “Sanki” demeyin,
söylediğimi söyleyin.
İSMET YILMAZ (Sivas) – Yok aynen söylediğiniz “Bu
kadarını alma.” hesabı, “Çünkü bunlara para harcıyorsunuz, bize harcayın.”
düşüncesi…
Eğer bu kafayla gitseydik bir gecede Kobani’den
gelen 200 bin insana kapımızı kapatmamız lazımdı. Eğer biz kapatsaydık bugün
Kobani terör örgütü DEAŞ’ın elinde olurdu. Kobani’deki masum insanları,
kadınları, çocukları o teröristlerin ateşinden korumak için açtık, doğru da
yaptık. Dolayısıyla yarın Hakk’ın divanına ne yüzle çıkacaksın ha? “Cebimdeki
para biraz bölünüyor, bir insana daha harcamak istemiyorum.” dersen ne hesabın
olacak? Ya insanız, kimlikleri bırak, Türk’tür, Kürt’tür, Arap’tır, Dürzi’dir
veya Nusayri’dir, Ezidi’dir, ne olursa olsun insan gelmiş. Bakın, biz bir
imparatorluk bakiyesinden geliyoruz. 72 milletin burada kalanları var, Boşnak
var, Arnavut var, Arap var, Süryani var, Hristiyan var, Ermeni var. Dolayısıyla
da bu coğrafyayı bütün insanlığın ortak merkezi gibi görsek herhâlde çok daha
doğru bir şey yapmış oluruz diyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.
Sayın Bilgen…
31.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, kavramların evrensel
standartlarda ve tutarlı bir şekilde ele alınmasının zorunlu olduğuna aksi
takdirde dış politikanın saygın olmayacağına ilişkin açıklaması
AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, biz bu konunun
ve benzer konuların partiler arası polemikten çok, ülkenin ortak çıkarları ve
ilkeli, tutarlı politika bağlamında tartışılması gerektiğini düşünüyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanı 21 Haziran 2016’da, Beştepe’de
STK temsilcilerine iftar yemeği veriyor ve orada Avrupa’nın terör konusunda
ikiyüzlü davrandığını söylüyor. Nusra’yla ilgili de cümlesi aynen şöyle, kendi
cümlesini aktarıyorum: “PYD/DAEŞ’e karşı savaşıyorsa El Nusra da canla başla
savaşıyor, ona neden ‘terör örgütü’ diyorsunuz?”
Şimdi, Sayın Başkan, daha birkaç hafta önce terör
örgütü listesine alındı ama biz, bu konunun hep devletler tarafından
araçsallaştırıldığını söyledik. Çin Doğu Türkistan’daki herkesi kamplarda
topluyor ve peşinen yargılıyor, İsrail Filistin’de milletvekiline terörist
muamelesi yapıyor. Bu kavramları artık daha evrensel standartlarda ve tutarlı
ele almak zorundayız. Yoksa, ne dış politikamız saygın olur ne de içeride
tutarlı, saygın bir iş yapmış oluruz.
Teşekkür ediyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bana geldi mi sıra?
BAŞKAN – Tabii.
Sayın Altay, sisteme girseydiniz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yok, ben sataşmadan söz
talep edeceğim çünkü sayın mevkidaşım, biraz önce kürsüde yaptığım konuşmayla
ilgili olarak, benim Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanını terör örgütü kurmakla
itham ettiğimi söylemek suretiyle bana çok da ağır bir sataşmada bulunmuştur.
(CHP sıralarından alkışlar)
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Öyle söylediniz zaten.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan 69’u
uygulamamaya karar vermiş bugün.
BAŞKAN – Yok, ben söz vereceğim de şunu söyleyeyim:
Tutanaklara baktınız mı?
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Siz dinlemediniz mi?
BAŞKAN – Ben sizi dinledim, not aldım.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ben öyle bir şey dedim mi?
BAŞKAN – “El Kaide emirliği kurdu.” dediniz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – “Kurdu.” mu dedim?
BAŞKAN – Evet.
Buyurun, belki düzeltirsiniz.
Yalnız, ben not aldım onu özellikle ama tutanağa da…
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Söyleyeceğim onu.
Bir kere, ben Recep Tayyip Erdoğan El Kaide’yi… Ama
Özlem Hanım “Recep Tayyip Erdoğan’ın terör örgütü kurduğunu söyledi.” dedi.
BAŞKAN – “El Kaide emirliği kurdu…”
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Tokat Milletvekili
Özlem Zengin’in yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
ENGİN ALTAY (İstanbul) – El Kaide’yi Recep Tayyip
Erdoğan kurmadı, kurmadı, düzeltiyorum.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – “Emirliği kurdu.” dediniz.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Emirlik meselesini de şöyle
söyledim: Bölgede yaşanan bu sorunlarda -Sayın Yılmaz’ın konuşmasına da atfen-
her ne kadar dış faktörler olsa da bu Hükûmetin, Erdoğan hükûmetlerinin yanlış
politikaları da bir o kadar faktördür dedim. Peşine dedim ki: Suriye politikaları
“İdlip” diye anılan bir bölgede El Kaide emirliğinin oluşmasına hizmet etti.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Öyle demediniz de şimdi öyle
söylüyorsunuz.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Aynen de sözümün
arkasındayım. Kaldı ki Sayın Erdoğan muhtarlara yaptığı konuşmayla da beni
doğruluyor zaten. “Putin’in ricası üzerine El Nusra’ya rica ettim, söyledim -‘o
çocuklar’ demiyor tabii de- oradan çekildiler.” diyor. Yani ben diyorum ki
Sayın Erdoğan Suriye’de elinde silah olan cihatçıları, teröristleri “iyi
teröristler”, “bize yakın teröristler”, “bize az yakın teröristler”, “bize çok
uzak teröristler” diye ayırıyor.
İSMET YILMAZ (Sivas) – Öyle bir şey yok. Terörist
teröristtir.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Ne var bunda? Böyle yapıyor
çünkü. Böyle yapmasa El Kaide uzantılı El Nusra’ya Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı haber gönderir mi? Böyle olmasa dünyanın bütün ülkeleri
Türkiye’yi kimi cihatçı örgütleri destekleyen ve besleyen ülke diye bir algı
içine girer mi? Böyle olduğu için böyle oluyor. Böyle olunca da önümüze daha
vahim sonuçlar gelecek. Bizim görevimiz uyarmak. Biz bir tek şey istiyoruz, siz
ne istiyorsunuz bilmiyorum; biz kan akmasın istiyoruz, nokta.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Zengin.
III.- AÇIKLAMALAR (Devam)
32.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, İstanbul
Milletvekili Engin Altay’a sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasındaki düzeltme
için teşekkür ettiğine ve AK PARTİ Grubunun, Cumhurbaşkanının, Hükûmetin,
bakanların terörün tamamen karşısında olduğuna ilişkin açıklaması
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sayın Başkan, çok teşekkür
ediyorum.
Sayın Altay ifade ettiler, aynen benim ifade ettiğim
gibi söylemişlerdi, mikrofonda düzelttiler, bu manada teşekkür ederiz
düzeltmesi için.
Ayhan Bilgen kendisi konuşurken Cumhurbaşkanımızın
yaptığı bir konuşmayı alenen okudular, hem onu hem de diğerini bağlayarak bir
şey ifade etmek istiyorum. Sayın Cumhurbaşkanımızın söylediği şey: “Özellikle
Amerika ‘PYD ve YPG’yi terör örgütlerine karşı savaştığı için -böyle ifade
ediyor- terör örgütü olarak görmüyorum ama El Nusra’yı terör örgütü olarak
görüyorum.’ diyor.” Sayın Cumhurbaşkanımız da diyor ki: “Aslında hepsi terör
örgütü; El Nusra da PYD de YPG de. Eğer o da savaşıyorsa onu da görme o zaman,
bir kriterle bakacaksan, bu kriterlerin hepsi için aynı olsun, YPG’ye ayrı,
PYD’ye ayrı olmasın, hepsine aynı gözlerle bak, aynı erekle bak.” Bunu ifade
ediyor.
Biraz evvel ifade ettim, tekrar edeyim. Bizim
açımızdan bu terör örgütlerinin hepsi aynıdır, kaldı ki bunlar da böyle sabit
örgütler değildir; El Nusra da kaç defa kılıf değiştirmiştir, PYD, YPG kırk
defa isim değiştirdi. Bunlarla alakalı stabil tanımlar yapmayı da konuya karşı
yaklaşım konusunda bir zafiyet olarak addediyorum. Bizler AK PARTİ Grubu olarak
ve aynı zamanda Hükûmetimiz ki ayrı da görmüyoruz, siz, biz, ayrı gayrı falan
yok, AK PARTİ Hükûmeti bizden ayrı gayrı bir şey değildir bakıldığı zaman ve Sayın
Cumhurbaşkanımız Hükûmet... Bu sistemin nasıl işlediğini gayet iyi biliyorsunuz
ama bizden ayrı bir şey değildir, bir bütünün parçasıdır. Nihayetinde bütün
grubumuz ve çalışmayı yapan tüm arkadaşlarımız, Cumhurbaşkanımız, Hükûmetimiz,
bakanlarımız, her birimiz terörün tamamen karşısındayız ve bunun için mücadele
veren ekibin öncüleriyiz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Başkanım, tutanaklara
geçsin diye yarım dakika söz talebim var.
BAŞKAN – Bir dakika, yine Sayın Bilgen’in talebi
var.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Buyurun, tabii.
BAŞKAN - Bitirelim, kapatalım artık.
Tekrar cevap hakkı doğurmayacak şekilde konuşalım.
Buyurun.
33.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, Tokat Milletvekili
Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, biz olması
gereken konusunda galiba uzlaşabiliriz ama olan konusunda en azından net bir
tutum ortaya koymalıyız. Bu Mecliste bütçe görüşmelerinde yani ilgili komisyon
üyesi ve bakan, sınır DAİŞ’in kontrolündeyken yapılan ticaret rakamlarını
paylaştı. Sınır DAİŞ’in kontrolündeyken ticaret yapılıyor ama sonrasında o
ticaret bıçakla kesilir gibi bitiyorsa bir çiftçe standart var demektir. Olması
gereken konusunda netiz ve Avrupa’nın, Amerika’nın bu konudaki çifte standardı
da asla emsal olmamalıdır, başka devletler için de olmamalıdır. Yani bu konuda
biz bu kürsüden defaten Nusra ve El Kaide’yle ilgili uyarılar yaptık ama çok
yakın bir tarihte ne yazık ki o kategoriye dâhil edildi ama galiba önemli olan
önümüze bakmak, geleceğe bakmak, burada uzlaşmayı aramak.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun.
34.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Tokat Milletvekili
Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ben mi yanlış anladım
bilemedim, Özlem Hanım “Esad’ı devirmek gibi bir amacımız yok.” dedi biraz
önce.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Sizin söylediğiniz manada
hükûmeti ayrıca devirmek gibi bir amacımız yok.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yani öyle söyledi.
İSMET YILMAZ (Sivas) – “Bizim işimiz değil, Suriye
halkının işidir.” dedi.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hayır, bir karar vermeleri
lazım da onun için söylüyorum.
BAŞKAN – Söylenen her söze cevap verilecekse, lüften...
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ama yani tutanağa geçirmem
lazım Başkanım, tezkere konuşuyoruz yani bölgenin barışını, güvenliğini
konuşuyoruz.
BAŞKAN – Tabii.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Gitmesi gerektiğini
düşünüyoruz ama bizim işimiz değil.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Şimdi, karar vermeleri
lazım dediğim şu: Kasım 2016’da Sayın Cumhurbaşkanının şöyle bir beyanatı var
da onun için diyorum: “Zalim Esed’in hükümdarlığına son vermek için oraya
girdik biz, başka bir işimiz, amacımız yok.”
Şimdi, Özlem Hanım’a mı inanacağız, Cumhurbaşkanına
mı inanacağız? Böyle bir durum var, evet. (CHP sıralarından alkışlar)
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Tezkereler (Devam)
1.- Cumhurbaşkanlığının, Türkiye’nin Millî Güvenliğine
Yönelik Ayrılıkçı Hareketler, Terör Tehdidi ve Her Türlü Güvenlik Riskine Karşı
Uluslararası Hukuk Çerçevesinde Gerekli Her Türlü Tedbiri Almak, Irak ve
Suriye’deki Tüm Terör Örgütlerinden Ülkemize Bundan Sonra da Yönelebilecek
Saldırıları Bertaraf Etmek ve Kitlesel Göç Gibi Diğer Muhtemel Risklere Karşı
Millî Güvenliğimizin İdame Ettirilmesini Sağlamak, Türkiye’nin Güney Kara
Sınırlarına Mücavir Bölgelerde Yaşanan ve Hiçbir Meşruiyeti Olmayan Tek Taraflı
Bölücü Girişimler ve Bunlarla İlgili Olabilecek Gelişmeler İstikametinde
Türkiye’nin Menfaatlerini Etkili Bir Şekilde Korumak ve Kollamak, Gelişmelerin
Seyrine Göre İleride Telafisi Güç Bir Durumla Karşılaşmamak İçin Süratli ve
Dinamik Bir Politika İzlenmesine Yardımcı Olmak Üzere Hudut, Şümul, Miktar ve
Zamanı Hükûmetçe Takdir ve Tayin Olunacak Şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
Gerektiği Takdirde Sınır Ötesi Harekat ve Müdahalede Bulunmak Üzere Yabancı
Ülkelere Gönderilmesi ve Aynı Amaçlara Matuf Olmak Üzere Yabancı Silahlı
Kuvvetlerin Türkiye’de Bulunması, Bu Kuvvetlerin Hükûmetin Belirleyeceği
Esaslara Göre Kullanılması ile Risk ve Tehditlerin Giderilebilmesi İçin Her
Türlü Tedbirin Alınması ve Bunlara İmkân Sağlayacak Düzenlemelerin Hükûmet
Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin 2/10/2014 Tarihli ve 1071
Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile Hükûmete Verilen ve Son Olarak
23/9/2017 Tarihli ve 1162 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile
30/10/2018 Tarihine Kadar Uzatılan İzin Süresinin Anayasa’nın 92’nci Maddesi
Uyarınca 30/10/2018 Tarihinden İtibaren Bir Yıl Uzatılmasına İlişkin Tezkeresi
(3/37) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi, şahsı adına Hatay Milletvekili
Hüseyin Yayman.
Buyurun Sayın Yayman. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) – Sayın Başkan, yüce
Meclisimizin çok değerli üyeleri; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
27’nci Yasama Dönemimizin hayırlı uğurlu olmasını istiyorum. Allah, Meclisimizi
korusun; Allah, milletimizin birliğini, kardeşliğini daim eylesin.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Irak
ve Suriye’den güvenliğimize yönelik terör saldırılarının ortadan kaldırılması
amacıyla gerektiğinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınır ötesi harekât
yapabilmesi için 2 Ekim 2014 tarihli ve 1071 sayılı Türkiye Büyük Millet
Meclisi Kararı’yla Hükûmete verilen tezkere süresinin uzatılmasıyla ilgili
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Konuşmama başlarken bu vatan ve bayrak için
canlarını feda eden başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm şehitlerimizi
rahmet ve şükranla anıyorum. Şehitlerimizin emaneti ve hatırası kutsal bir
görev olarak omuzlarımızda ebediyete kadar devam edecektir. Ülkemizin huzur ve
bekası için büyük bir fedakârlık ve vatan sevgisiyle ve imanla görevlerini
sürdüren asker, polis, jandarma, köy korucusu ve tüm güvenlik kuvvetlerimize
minnet ve şükranlarımızı sunuyoruz. Rabb’im yâr ve yardımcıları olsun,
kılıçları keskin olsun.
Evvela Türkiye'nin savaş isteyen bir ülke
olmadığının altını çizmek isterim. Biz Hükûmet olarak daima ülkemizde ve
bölgemizde huzur ve istikrarın sürmesini, barış ve kardeşliğin olmasını isteyen
bir partiyiz ve Hükûmetiz. Türk Silahlı Kuvvetlerinin terör örgütlerine karşı
sınır ötesi operasyon yapma yetkisi de uluslararası hukuktan kaynaklanan bir
yetkisidir ve bu, uluslararası hukuka uygundur.
Değerli Başkanım, çok değerli milletvekillerimiz;
büyük mütefekkir İbni Haldun’un çok güzel bir sözü var, “Coğrafya kaderdir.”
der. Evet, biz de ülke olarak dünyanın en önemli jeostratejik konumuna sahip
bir bölgesinde yaşıyoruz, dün olduğu gibi bugün de hesaplar bölgemizde
bitmiyor. Dün, Haçlı Savaşları’yla bizi buradan atmak isteyenler, bugün,
postmodern Haçlı Savaşları’yla ve algı mühendislikleriyle aynı hedefi
gerçekleştirmek istiyorlar. Dün, bu saldırıların akıbeti ne olduysa bugün de
aynısı olacaktır.
Burada, çok değerli konuşmalar oldu, ben bu
konuşmalara girmek istemiyorum ama Çinli filozof Sun Tzu’nun çok güzel bir sözü
var, der ki Sun Tzu: “Stratejisi olmayan taktikler boşa atılmış adımlardır.”
Biz bugün gündelik hadiseleri konuşurken büyük resme, büyük stratejiye bakmamız
lazım.
Türkçe’nin yaşayan en büyük şairlerinden İsmet
Özel’in çok güzel bir dizesi var, der ki İsmet Özel: “Ben İsmet Özel, şair, 40
yaşında/ Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar/ Ben yaşarken koptu
tufan/ Ben yaşarken yeni baştan yaratıldı kâinat.” Şairin de çok güzel
söylediği gibi aslında her şey biz yaşarken oldu, bizlerin gözünün önünde oldu.
1979 yılında Sovyetler Birliği’nin tankları Afganistan’a girdiğinde
Afganistan’da kırk yıldır devam eden bir iç savaş ve kırk yıldır devam eden kan
ve gözyaşı başlamış oldu. Ve bugün geçmiş tarihlerde Avrupa’da görüldüğü gibi,
Yüz Yıl Savaşları gibi, Otuz Yıl Savaşları gibi Afganistan’da kırk yıldır iç
savaş devam etmekte.
Irak’a müdahale olduğu zaman Birinci Körfez
Savaşı’nda ben üniversitede Siyasal Bilgiler Fakültesinde öğrenciydim ve
Saddam’ın orduları Kuveyt’e girdiği zaman Amerika önce göz yumdu, daha sonra
Irak’a karşı müdahale kararı aldı ve biz hepimiz Amerika Birleşik
Devletleri’nin Bağdat’ı yerle bir etmesini CNN International’da canlı yayında
izledik. Amerikan ordusu Basra’dan Irak topraklarına girdiğinde dünyanın
beklentisi, Amerikan tanklarının Bağdat’a kadar yürüyüp Bağdat’ı kurtarmasıydı.
Fakat Amerika Birleşik Devletleri şartların olgunlaşmadığını düşünmüş olmalı ki
2003 yılına kadar Irak’a müdahale etmedi.
Bütün bunları şunun için söylüyorum: Afganistan’da
kırk yıldır devam eden bir müdahale ve iç savaş var, istikrarsızlık var.
Irak’ta yirmi sekiz yıldır devam eden bir iç savaş ve istikrarsızlık var ve
Arap Baharı’yla bölgeye getirilen kan ve gözyaşı var. Aynı şekilde, Suriye’de
yedi yıldır devam eden bir iç karışıklık ve bir kan var, gözyaşı var.
Hatay milletvekili olarak, bu meselede en çok mağdur
olan bir ilin milletvekili olarak şunu söylemek istiyorum: Amerika Birleşik
Devletleri’nin ve emperyalistlerin bölgedeki planı açıktır. Böl-parçala-yönet
taktiği içerisinde vekâlet savaşlarıyla, terör örgütleriyle beraber bölgeyi
yeniden istikrarsızlaştırmak ve bölgede küçük devletçikler kurmak
istemektedirler. Bizim tavrımız çok nettir, asla bunlara izin vermeyeceğiz ve
asla Türkiye Cumhuriyeti devletinin kararlı tutumundan vazgeçmeyeceğiz. 2050
kitabının yazarı David Passig kitabında şunu anlatıyor: Amerika Birleşik
Devletleri’nin Orta Doğu stratejisini ve bölge stratejisini. Amerika Birleşik
Devletleri bölgesel güçler arasında düşük yoğunluklu çatışmaların devam
etmesini ve hiçbirinin kazanmamasını istiyor. Amerika Birleşik Devletleri rakip
güçlerin birbirlerini dengelemesini ve hiçbirinin egemen güç olmasını
istemiyor. Bu stratejiyi hayata geçirmek için muazzam bir servet harcayacak.
Ancak buna değer çünkü Amerika Birleşik Devletleri bölgenin ve dünyanın süper
gücü olarak devam etmek istiyor. Plan bellidir, bölgede yapılmak istenen
bellidir. Kimi zaman doğrudan, kimi zaman dolaylı olarak terör örgütleri
üzerinden bölgede haritalar değiştirilmek isteniyor. Bu yüce Meclisin çatısı
altından bir kez daha söylemek isteriz ki nasıl ki dünya tarihi yazılırken
Türkler olmadan bir dünya tarihi yazılamazsa bölgede haritaları değiştirmek isteyenlere
şunu ifade etmek isteriz: Türkiye’yi muhatap almadan, Türkler masada yer
almadan asla ve asla bu haritaların değişmesine müsaade etmeyiz.
Çok Değerli Başkanım, çok değerli milletvekilleri;
bu perspektiften bakıldığında bölgedeki tüm terör örgütleri, son tahlilde,
vekâlet savaşının taşeronluğunu yapmaktadır. Bunun içinde DAEŞ de vardır, El
Nusra da vardır, YPG de PYD de PKK da hepsi terör örgütüdür ve Türkiye nezdinde
yerleri bellidir. Biz bu oyuna asla müsaade etmeyeceğiz. Cumhurbaşkanımız Recep
Tayyip Erdoğan’ın dediği gibi, biz burada var olma mücadelesinin bedelini
Malazgirt’te, Çanakkale’de, Kıbrıs’ta, 15 Temmuzda millet olarak ödedik. Biz
Anadolu’yu vatan edinirken, biz Malazgirt’te, Çanakkale’de mücadele ederken ne
Amerika Birleşik Devletleri’nin ne Almanya’nın ne Çin’in ne Avusturya’nın
desteğini aldık. Aziz milletimiz burayı kanıyla, canıyla, ruhuyla vatan
belledi, vatan eyledi ve bu devam edecektir.
Çok Değerli Başkan, çok değerli milletvekilleri;
ülkemiz güneyindeki hiçbir siyasi oluşuma asla müsaade etmeyecektir. Biz, İran,
Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünden yanayız ve Türkiye Cumhuriyeti
devletinin varoluşsal varlığını, güvenliğini tehdit eden her türlü oluşuma
karşı duruşumuz nettir. Erzurum’un güvenliği Bağdat’tan başlar, Hatay’ın
güvenliği Şam’dan başlar, Diyarbakır’ın güvenliği Deyr el Zor’dan başlar.
Çok Değerli Başkan, çok değerli milletvekilleri;
sözlerimi tamamlarken şu hususu belirtmek isterim: Bir hatip adalet kavramı
üstünden bir değerlendirme yaptı ve dünyada bir zincir tahlil yaptı. Ben şu
ironiyi söylemek istiyorum. Fransız Devrimi’nin de temel kavramı adaletti.
Acaba, Robespierre de AK PARTİ’li miydi, bunu ben sizlerin takdirine sunmak
istiyorum.
Çok Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın
Altay belki sehven söyledi “Türk askeri ölecek.” dedi. Türk askeri ölmez, Türk
askeri şehit olur. Türkiye Cumhuriyeti devleti terörle mücadelede küresel
ittifakın yanındadır ve her zaman dünyayla beraber hareket edecektir. Bizim
için PKK da YPG de DAEŞ de IŞİD de FETÖ de terör örgütüdür. Ancak Batı’nın
terör örgütleri karşısındaki çifte standardı kendi aydınlanma değerlerine
karşıdır.
Sözlerime son verirken, söz konusu tezkerenin bir
yıl süreyle uzatılmasının doğru olduğu düşüncesiyle, ülkemiz ve milletimiz
adına doğru olacağını, tezkereye olumlu baktığımı ifade eder, yüce heyetinizi
saygıyla sevgiyle selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yayman.
Sayın milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı tezkeresi
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi tezkereyi oylarınıza sunacağım.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi kabul edilmiştir.
Hayırlı olsun.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.31
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati :
17.49
BAŞKAN : Başkan
Vekili Mustafa ŞENTOP
KÂTİP ÜYELER :
Rümeysa KADAK (İstanbul), Fatma KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli)
----- 0 -----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 3’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.
VII.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda boş
bulunan üyeliklere seçim
BAŞKAN – Komisyonlarda boş bulunan üyelikler için
seçim yapacağız.
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda
boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Ankara
Milletvekili Emrullah İşler, İYİ PARTİ Grubuna düşen 1 üyelik için Ankara
Milletvekili Şenol Bal aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2.- Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda boş
bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN – Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonunda boş bulunan ve İYİ PARTİ Grubuna düşen 1 üyelik için Antalya
Milletvekili Tuba Vural Çokal aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3.- Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan
üyeliğe seçim
BAŞKAN - Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda boş
bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Antalya
Milletvekili Çetin Osman Budak aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4.- Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda boş bulunan
üyeliğe seçim
BAŞKAN - Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda
boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için İstanbul
Milletvekili Canan Kalsın aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, gündemdeki işleri sırasıyla
görüşmek için 4 Ekim 2018 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 17.51