TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
38’inci
Birleşim
20
Aralık 2018 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak
Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge
ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 10)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275), 2017
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan,
2017 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/38); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme
Raporu ve 2017 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2017 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/41): 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 183 Adedi
Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, 2 Adedi Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve 10 Adedi Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere Toplam 195 Adet
Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/40) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 11)
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Levent Gök’ün,TBMM Başkanı Binali Yıldırım’ın doğum gününü
kutladığına ilişkin konuşması
2.- Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Levent Gök’ün, Yalova Çınarcık’ta meydana gelen 4,5 şiddetinde
deprem nedeniyle geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin konuşması
3.- Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Levent Gök’ün, İç Tüzük değişikliği çerçevesinde 62’nci maddede
yürütmenin nasıl temsil edileceğinin ifade edildiğine dolayısıyla Meclis Başkan
Vekili olarak şu an yapabileceği bir şey bulunmadığına ilişkin konuşması
4.- Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Levent Gök’ün, vefat eden Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan’ın
ağabeyine Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin konuşması
5.- Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Levent Gök’ün, Sanal oyun konusunun önemli olduğuna ve
değerlendirilmesi gerektiğine ilişkin konuşması
6.- Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Levent Gök’ün, görevinin özgürlükçü bir anlayışla herkese eşit ve
adil yaklaşarak söz hakkı tanımak olduğuna ilişkin konuşması
7.- Oturum Başkanı TBMM Başkan
Vekili Levent Gök’ün, Bütçe görüşmelerinin on birinci günü olan 38’inci
Birleşimde 133 milletvekilinin söz alarak rekor kırıldığına ve teşekkür
ettiğine ilişkin konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Manisa Milletvekili Özgür
Özel’in, bütçenin Cumhurbaşkanı tarafından savunulmasını beklediklerine,
sorulara Plan ve Bütçe Komisyon temsilcilerinin cevap vermesinin yürütmenin
Meclisi işlevsiz gördüğünün, önemsemediğinin itirafı olduğuna ilişkin
açıklaması
2.- Denizli Milletvekili
Cahit Özkan’ın, bütçe kanun teklifinin Genel Kurula geldiği andan itibaren
Komisyonun görev ve sorumluluğunda olduğuna ilişkin açıklaması
3.- Manisa Milletvekili Özgür
Özel’in, maddeler görüşülürken ilgili bakanın Genel Kurula gelmemesinin
tesadüfi olmadığına ilişkin açıklaması
4.- İstanbul Milletvekili
Yavuz Ağıralioğlu’nun, sitemlerimizin muhatabı olmaları cihetiyle bakanların
burada olmaları gerektiğine ilişkin açıklaması
5.- Denizli Milletvekili
Cahit Özkan’ın, Levent Gök’ün İç Tüzük’ün 62’nci maddesine ilişkin
değerlendirmesine katıldıklarına ancak yaklaşımının 64’üncü maddenin birinci
fıkrasındaki hükme uygun olmadığına ilişkin açıklaması
6.- Manisa Milletvekili Özgür
Özel’in, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın yerinden sarfettiği bazı
ifadelerine ve yerleşen teamüllerin bazen İç Tüzük’ün önüne geçtiğine ilişkin
açıklaması
7.- Kars Milletvekili Ayhan
Bilgen’in, konunun teknik boyutu ile siyasi sorumluluk boyutunun ayrı
tartışılması gerektiğine ilişkin açıklaması
8.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini yasama, yürütme ve yargı arasında
kuvvetler ayrılığının daha belirgin hâle geldiği bir sistem olarak ifade
ettiklerine ilişkin açıklaması
9.- Kars Milletvekili Ayhan
Bilgen’in, kürsüdeki her konuşmaya görüş beyan etme sürecine girilirse verimli
çalışma yapılamayacağına ilişkin açıklaması
10.- Denizli Milletvekili
Cahit Özkan’ın, terör örgütlerinin arzu ettiği gibi birbirimize düşerek değil,
birlik ve beraberliğe sahip çıkmak suretiyle saldırıların bertaraf edilebileceğine ilişkin açıklaması
11.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
12.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, Cumhuriyet Halk Partisinin baştan beri tutumunun kumpası deşifre
etmek ve kumpas mağdurlarının yanında durmak olduğuna ilişkin açıklaması
13.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
14.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, sorulan sorular ne olursa olsun Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanının elindeki metni okumasını sivil itaatsizlik eylemi saydığına ilişkin
açıklaması
15.- Ankara Milletvekili
Filiz Kerestecioğlu Demir’in, maddeler görüşülürken Hazine ve Maliye Bakanının
Genel Kurulda olması gerektiğine ve işçi alacaklarının konuşulmasının da bütçe
konuşmak olduğuna ilişkin açıklaması
16.- Kocaeli Milletvekili
Fikri Işık’ın, Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın 10 sıra sayılı 2019 Yılı
Bütçe Kanun Teklifi’nin 15’inci maddesi üzerindeki soru-cevap işleminde yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
17.- Kocaeli Milletvekili
Haydar Akar’ın, Kocaeli Milletvekili Fikri Işık’ın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
18.- Kocaeli Milletvekili
İlyas Şeker’in, Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
19.- Kocaeli Milletvekili
Haydar Akar’ın, Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
20.- Kocaeli Milletvekili Fikri
Işık’ın, Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
21.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın “Bizim ilk günden beri
Gezi’ye karşı tavrımız belliydi.” ifadesine ve Devlet Bahçeli’nin 7 Hazirandaki
il başkanları toplantısında yaptığı konuşmasına ilişkin açıklaması
22.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
23.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, Cumhuriyet Halk Partisinin, yaşam tarzına müdahale, despotik
yönetim biçimi ve çevre duyarlılığı konusunda Gezi olaylarının içinde de
yanında da olduğuna ilişkin açıklaması
24.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, Gezi hadisesinin değerlendirilmesi ile iktidarın veya diğer
partilerin Gezi olayları karşısındaki konum ve tutumunun değerlendirilmesinin
ayrı bahis olduğuna ilişkin açıklaması
25.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, Devlet Bahçeli’nin sözlerini aktardığına ilişkin açıklaması
26.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
27.- Çankırı Milletvekili
Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, her türlü toplantı ve gösteri yürüyüşünün ilgili
mevzuat çerçevesinde demokratik bir hak olduğuna, Vandalizme, teröre, kaosa
yönelik hiçbir hareketin meşru görülemeyeceğine ilişkin açıklaması
28.- Kars Milletvekili Ayhan
Bilgen’in, Gezi’ye katılanlar faiz lobisinin ve dış güçlerin aleti olmuşsa
faizleri çıkaranların nasıl siyaset yaptığını, kimin adına yaptığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
29.- Çankırı Milletvekili
Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, uluslararası işgal ve darbe girişiminin ön
adımları olarak Gezi olaylarının ortada olduğuna ilişkin açıklaması
30.- İstanbul Milletvekili
Hüda Kaya’nın, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
31.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in 10 sıra sayılı 2019 Yılı
Bütçe Kanun Teklifi’nin 16’ncı maddesi üzerindeki soru-cevap işleminde yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
32.- İstanbul Milletvekili
Arzu Erdem’in, Bursa ilinde yaşayan 12 yaşındaki Emirhan’ın Mavi Balina oyunu
sebebiyle intihar ettiğinden şüphelenildiğine ve sanal oyunlara yönelik Meclis
araştırma komisyonu kurulması çalışmalarının olduğuna ilişkin açıklaması
33.- Trabzon Milletvekili
Salih Cora’nın, Trabzon Milletvekili Hüseyin Örs’ün 10 sıra sayılı 2019 Yılı
Bütçe Kanun Teklifi’nin 16’ncı maddesi üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
34.- Kocaeli Milletvekili
Haydar Akar’ın, Kocaeli Milletvekili Fikri Işık’ın “Suçluluk psikolojisinin bir
dışa yansımasını gördük.” ifadesine ilişkin açıklaması
35.- Kars Milletvekili Ayhan
Bilgen’in, hâlâ kan akmaya devam ediyorsa siyasetçinin kınamanın ötesinde
siyasi sorumluk alması gerektiğine ilişkin açıklaması
36.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, aslolanın açık, net, hiçbir tereddüde mahal bırakmayacak
şekilde terör örgütlerine ve teröre karşı çıkmak olduğuna ilişkin açıklaması
37.- Kars Milletvekili Ayhan
Bilgen’in, teröristle mücadele ile terörle mücadele arasındaki farka dikkat
edilmesi ve şiddeti doğuran ortamın ortadan kaldırılmasının önemsenmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
38.- Kars Milletvekili Ayhan
Bilgen’in, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ve İhsan Eliaçık’ın gözaltına alındığına
ilişkin açıklaması
39.- Denizli Milletvekili
Cahit Özkan’ın, Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
40.- İstanbul Milletvekili
Yavuz Ağıralioğlu’nun, AK PARTİ’nin HDP’nin ayetlerle mesuliyetlerinin
hatırlatıldığı parti durumuna gelmesinin düşünülmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
41.- İstanbul Milletvekili
Engin Altay’ın, çevre ve doğa duyarlılığıyla başlatılmış barışçıl bir eylem
olan Gezi’de 8 masum genci öldürenin devlet olduğuna ve o devletin de AK
PARTİ’nin FETÖ’ye teslim ettiği devlet olduğuna ilişkin açıklaması
42.- Denizli Milletvekili
Cahit Özkan’ın, ülkenin istiklal ve istikbalini koruma mücadelesinde dâhilî ve
haricî bedhahlara karşı tavırlarını net bir şekilde ortaya koyacaklarına
ilişkin açıklaması
43.- İstanbul Milletvekili
Engin Altay’ın, ayetlerin siyasete malzeme yapılmaması gerektiğine ve demokrasi
çalışıyorsa ülkeyi yönetenlerin sokaktan korkmaması gerektiğine ilişkin
açıklaması
44.- İstanbul Milletvekili
Hüda Kaya’nın, yalanlar üzerinden politika yapmanın çirkin olduğuna ilişkin açıklaması
45.- Denizli Milletvekili
Cahit Özkan’ın, Kürtlerin, Arapların, Türklerin barış ve kardeşlik içerisinde
yaşayacağı bu coğrafyaya yeniden fitne tohumları ektirmeyeceklerine, ülkenin
istikbaline sahip çıkacaklarına ilişkin açıklaması
46.- Kars Milletvekili Ayhan
Bilgen’in, İstanbul Milletvekili Hüda Kaya’nın 10 sıra sayılı 2019 Yılı Bütçe
Kanun Teklifi’nin 16’ncı maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasında
herhangi bir ayetten bahsetmediğine ilişkin açıklaması
47.- İstanbul Milletvekili
Engin Altay’ın, siyaset kurumunun milletin aklıyla alay etmemesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
48.- İstanbul Milletvekili
Nazır Cihangir İslam’ın, Maraş katliamını kınadığına, Gencay Gürsoy ve Şebnem
Korur Fincancı’nın en üst seviyeden ceza aldıklarına, İhsan Eliaçık’ın
gözaltına alındığına, baskı altında kalan muhalefetin münafıklıkla test
edilemeyeceğine ve her siyasi partinin eleştirisinin muteber olduğuna ilişkin
açıklaması
49.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, Bolu Milletvekili Arzu Aydın’ın 11 sıra sayılı 2017 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
50.- Çankırı Milletvekili
Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
51.- Çankırı Milletvekili
Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, bugüne kadar Romanlar için ne yapılmışsa AK PARTİ
iktidarları tarafından yapıldığına ilişkin açıklaması
52.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, Romanlara yapılan ayrımcılığın, haksızlığın, ötekileştirmenin ve
yozlaştırmanın AK PARTİ iktidarları tarafından yapıldığına ilişkin açıklaması
53.- İzmir Milletvekili Cemal
Bekle’nin, “İnsanoğlunun hakikati, unutmaktır.” denildiğine ve Romanlarla
ilgili ön yargının oluşmasında etkili olan 2510 sayılı Yasa’da AK PARTİ
Hükûmeti döneminde değişiklik yapıldığına ilişkin açıklaması
54.- İzmir Milletvekili Özcan
Purçu’nun, çadırda doğmuş büyümüş bir Roman çocuğu olarak çadırda yaşamanın ne
demek olduğunu iyi bildiğine ilişkin açıklaması
55.- Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaş’ın, Romanların ülkenin eşit ve özgür vatandaşı olması gerektiğine
ve yüzde 92 engelli Aziz Kanar’ın durumuna ilişkin açıklaması
56.- Denizli Milletvekili
Cahit Özkan’ın, herhangi bir suçtan soruşturulanlar hariç Uygur Türklerinin
ülkede serbestçe dolaştıklarına ilişkin açıklaması
57.- Denizli Milletvekili
Cahit Özkan’ın, demokrasilerde kararı milletin verdiğine ve istisnasının
olmadığına ilişkin açıklaması
58.- Denizli Milletvekili
Cahit Özkan’ın, mahkemelerin vermiş olduğu kararlar çerçevesinde gözaltı,
tutukluluk ve hükümlülük süresini cezaevinde geçirenlerle ilgili “tutsak”
kelimesini kabul etmediklerine ilişkin açıklaması
59.- Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaş’ın, İmralı Adası’nın tarihin en ağır tecrit uygulaması olduğuna
ilişkin açıklaması
60.- Denizli Milletvekili
Cahit Özkan’ın, Muğla Milletvekili Süleyman Girgin’in 11 sıra sayılı 2017 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerinde CHP
Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
61.- Şanlıurfa Milletvekili
Halil Özşavlı’nın, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
62.- Sivas Milletvekili Ahmet
Özyürek’in, belediye ve il özel idarelerinde çalıştırılan taşeron işçilerin
kadro alamadığına ve Türkiye Futbol Federasyonuna teşekkür ettiğine ilişkin
açıklaması
63.- Konya Milletvekili Tahir
Akyürek’in, Konya Milletvekili Fahrettin
Yokuş’un 11 sıra sayılı 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın 6’ncı maddesi üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
64.- Hatay Milletvekili Barış
Atay Mengüllüoğlu’nun, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can’ın canlı yayında
yaptığı açıklamasından kimin FETÖ’cü olduğunun net anlaşıldığına ilişkin
açıklaması
65.- Diyarbakır Milletvekili
Adnan Selçuk Mızraklı’nın, yıl sonu itibarıyla gayrisafi millî hasılanın kaç
lira olarak öngörüldüğünü ve kişi başına düşen millî gelirin ne kadar olduğunu
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
66.- İzmir Milletvekili Tamer
Osmanağaoğlu’nun, özel güvenlik sektörü üzerinde daha fazla durulması
gerektiğine ilişkin açıklaması
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Denizli Milletvekili
Cahit Özkan’ın, Iğdır Milletvekili Habip Eksik’in 10 sıra sayılı 2019 Yılı
Bütçe Kanun Teklifi’nin 15’inci maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşmasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
2.- Denizli Milletvekili
Cahit Özkan’ın, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın 10 sıra sayılı 2019 Yılı
Bütçe Kanun Teklifi’nin 15’inci maddesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı
konuşmasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
3.- Malatya Milletvekili Veli
Ağbaba’nın, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
4.- Denizli Milletvekili
Cahit Özkan’ın, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
5.- Malatya Milletvekili Veli
Ağbaba’nın, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
6.- Denizli Milletvekili
Cahit Özkan’ın, İstanbul Milletvekili Hüda Kaya’nın 10 sıra sayılı 2019 Yılı
Bütçe Kanun Teklifi’nin 16’ncı maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşmasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
VII.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Kütahya Milletvekili Ali
Fazıl Kasap'ın, Kütahya için 2019 yılı bütçesinden ayrılan yatırım ödeneğine
ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/5784)
2.- Manisa Milletvekili Özgür
Özel'in, Plan ve Bütçe Komisyonunda yaşanan bir tartışmayla ilgili habere
erişim yasağı getirilmesine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanvekili Mustafa Şentop’un cevabı (7/6357)
20 Aralık 2018 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Levent
GÖK
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL
(Kütahya), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38’inci
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, programa göre, 2019 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanun Teklifi üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun
Teklifleri
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 10) (x)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275); 2017
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan,
2017 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/38); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme
Raporu ve 2017 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2017 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 183 Adedi Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, 2 Adedi Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve
10 Adedi Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere Toplam 195 Adet Sayıştay
Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/40) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 11) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Değerli milletvekilleri, bugün, dünden bugüne
aktarılan 1 maddeyle beraber 9 maddeyi görüşeceğiz. Her madde sonunda
soru-cevap işlemi var. Soru-cevap işleminden faydalanacak arkadaşlarımızın 9
madde sonunda aşağı yukarı 45 ile 55 arasındaki bir sayıdaki arkadaşımızın soru
sorması mümkündür. Bu nedenle 60’a göre söz taleplerini değerli arkadaşlarım,
soru-cevap işlemi gerçekleşeceğinden ancak birleşimin sonuna doğru makul bir
sayıdaki arkadaşlarımla paylaşacağım çünkü yaklaşık 50-55 civarında
arkadaşımızın soru sistemine girmesi mümkündür.
Geçen birleşimde 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesi kabul edilmişti.
IV.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, TBMM Başkanı Binali
Yıldırım’ın doğum gününü kutladığına ilişkin konuşması
BAŞKAN - Şimdi, görüşmelere başlamadan önce bir
doğum günü kutlamasıyla güne başlamak istiyorum. Bugün, değerli
milletvekilleri, Değerli Meclis Başkanımız Sayın Binali Yıldırım’ın doğum günü.
Sayın Meclis Başkanımızın doğum gününü kutlar, kendisine sağlıklı, mutlu,
huzurlu bir yaşam dilerim. (AK PARTİ, CHP, MHP ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Teklifleri (Devam)
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 10) (Devam)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275); 2017
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan,
2017 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/38); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme
Raporu ve 2017 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2017 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 183 Adedi
Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, 2 Adedi Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve 10 Adedi Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere Toplam 195 Adet
Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/40) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi, 14’üncü maddeyi okutuyorum.
Yetki
MADDE 14- (1) Bu Kanunda ve diğer
kanunlarda Cumhurbaşkanına veya Cumhurbaşkanlığına bütçenin uygulanmasına
yönelik verilen yetkilerin kullanımı ve devrine ilişkin hususlar Cumhurbaşkanı
tarafından belirlenir.
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, şimdi madde
üzerinde söz isteyen gruplar adına arkadaşlarımıza sırasıyla söz vereceğim.
İlk söz, İYİ PARTİ Grubu adına Manisa
Milletvekilimiz Sayın Tamer Akkal’a aittir.
Buyurun Sayın Akkal. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA TAMER AKKAL (Manisa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2019 yılı Plan ve Bütçe görüşmeleri
çerçevesinde İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Türkiye, yıllardan beri cari açığa, tüketime ve
krediyle suni büyümeye dayalı bir ekonomik anlayışla yönetildi. Ülkemiz büyük bir şantiye gibi görülerek
ekonomimiz, rantçı küçük bir azınlığın elinde paramparça bir hâle getirildi.
Yanlış ekonomi politikalarıyla Türkiye bir borç bataklığına sürüklendi.
Borçları finanse etmek için Hükûmet, kamu mallarını rehin gösterecek duruma
geldi.
2003-2017 arası tam 718 milyar dolar mal ticaretinden açık vermişiz, tam
532 milyar dolar cari işlemlerden de açık vermişiz. AK PARTİ hükûmetleri
döneminde 1 trilyon 840 milyar dolar mal satmışız ama karşılığında 2 trilyon
558 milyar dolar mal almışız. Yabancılar da bu açığı kapatmak için bize sürekli
borç para vermişler. 150 milyar dolar portföy yatırımı olarak tahvillerimizi almışlar,
300 milyar dolar da kurumlar üzerinden borç vermişler. Kısacası, yabancılar
bize 581 milyar dolar para verirken biz de onların mallarından fazladan 718
milyar dolarlık alım yapmışız. Borç almışız ama o borçla da verenlerin
mallarını satın almışız.
Hükûmet sürekli olarak “haçlılar” “dış güçler” “finans lobisi” diyerek
sorumluluktan kaçamaz. Küresel vurguncuları “hain” ilan ederek hiçbir sonuca
varamazsınız. AK PARTİ’den hiç kimse çıkıp da şunu demiyor: “Neden bu kadar dış
açığa, ithalata ve tüketime dayalı ekonomi politikası uyguluyoruz?” Bir
milletvekili bile bunu sormuyor, sorgulamıyor. Hiç kimse “Neden her yıl 30-40
milyar dolar cari açık vererek yabancıların avucunun içine bakıyoruz?” demiyor.
Dolar 5.30 sınırında, euro 6 TL’yi geçti. Bankalarda kaynak maliyeti arttı.
Uzun vadeli tahvil faizi inanılmaz rakamlara ulaştı. Bankalar altı aya kadar
mevduata yüzde 22 üzerinden faiz veriyor.
Geldiğimiz noktada yüksek faizin olması ve yatırımların bitme noktasına
gelmesi neyin sonucudur? Yüksek enflasyonun, ağır borç yükünün, rekor cari
açığın, yarı yarıya azalan yabancı sermaye girişlerinin, hukuk devletinden
uzaklaşmanın, otoriter zihniyetin mezhepçi politikaları yüzünden Orta Doğu
bataklığında sürüklenmenin bir sonucudur. Ve bu faizlere rağmen döviz durmuyor.
Enflasyonumuz yüzde 25 sınırında. Maliyet ve çekirdek enflasyonlarda rekorlar
kırılıyor. Tüm bunlara rağmen, hâlâ, ekonomiyi tüketimle nasıl büyütürüz arayışına
devam ediyorsunuz. Her sorun çıktığında ithalata başvurup yerli üreticiyi
paramparça ettiğinizi görmüyor musunuz? Sonra da “Düşman dışarıda.” diyerek
kendi kendinizi avutuyorsunuz.
Durum böyleyken gelir yaratma kapasitesi sınırlı
olan yol, köprü ve beton ekonomisine dayanarak içinde olduğumuz ekonomik krizi
aşamayacağımızı artık lütfen anlayın. Türkiye’de bir ERDEMİR, bir PETKİM, bir
TÜPRAŞ benzeri gerçek sanayi ve üretim tesisi kuramamış olan yap, sat ve
rantçı, dar görüşlü âdeta miyop bakan bakış açınızı artık değiştirin. Attığınız
her bir yanlış adım, Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomisini daha kırılgan hâle
getirmekte ve uluslararası arenada saygınlığımızı zedelemektedir.
Türk siyasi tarihine milletimiz adına utanç verici
vakalardan biri olarak geçen rahip Brunson örneği, ekonomik kırılganlığımızın
açık bir göstergesidir. Bu, aslında on altı yıldan bu yana AK PARTİ tarafından
sürdürülen Lale Devri ekonomisinin dış borca dayalı, yüksek faize dayalı
ekonominin bir sonucudur; üretim ekonomisini sonlandıran ve yalnızca yandaşları
kalkındırmayı amaçlayan ekonomik tercihlerin bir sonucudur. Esasen Merkez
Bankanızda güçlü bir döviz stokunuz varsa, üreten bir ekonominiz varsa, katma
değeri olan ihracat kalemleriniz varsa bir değil, elli rahip tutuklasanız hatta
Papa’yı tutuklasanız dahi hiçbir şey olmaz. Ama tüm bunlara sahip olunmadığında
sonucun ne olduğunu hep birlikte gördük.
“Amerika, teröristi vermiyor, bahaneler uyduruyor. O
zaman sen de bizden hiçbir teröristi alamazsın. Bu fakir bu görevde olduğu
sürece bu teröristi alamazsın.” diyen AK PARTİ Genel Başkanı, casuslukla
yargılanan teröristi uçağa bindirip kuzu kuzu ülkesine gönderdi.
İşte biz “Türkiye’de liyakat.” derken, “Parti
devleti değil, hukuk devleti.” derken, “Tüketim ekonomisi değil, üretim
ekonomisi.” derken “güçlü devlet, güçlü ülke” hedefiyle hareket ediyoruz. Öyle
ki bu ülkede Cumhurbaşkanı sıfatını taşıyan bir kişi, Amerika’ya 11 Ocakta rest
çekip 12 Ekimde jest yapmak zorunda kalmasın.
Bütçe teklifinde 2018’de 845 milyon lira olan
Cumhurbaşkanlığı bütçesinin 2019 yılında 2 milyar 818 milyon liraya
yükseltilmesi planlanıyor. Cumhurbaşkanlığı bütçesinde yüzde 233 oranında bir
artış öngörülmesi, israf ve şatafat ekonomisinin devam edeceğinin de bir
kanıtıdır. Sayın Cumhurbaşkanı sarayda görkemli bir yaşam sürerken sırtına
yüklenen ağır vergilerle vatandaşlarımız hangi günahının bedelini ödemektedir?
Türkiye’de 46 milyon vatandaşımız yoksulluk sınırının altında yaşıyor, tam 7
milyona yakın vatandaşımızsa açlık sınırının altında yaşıyor. Bu ülke, saray
harcamaları için bir ayda tam 54 milyon lira, bir günde ise 1,8 milyon lira
harcama yapacak kadar zengin bir ülke değildir. Bunu söylediğimizde aldığımız
cevap: “İtibardan tasarruf olmaz.” Hayır, doğrusu şu: İsrafla itibar olmaz,
israfla. AK PARTİ Hükûmetiyle birlikte, bu ülke, itibarının saraylarla,
uçaklarla ve şatafatla sağlanamadığını görmüştür.
Ekonomide artık şu gerçeği görmemiz gerekiyor:
Ülkelerin ileri teknoloji piyasalarındaki rekabet gücü, dünya ekonomisindeki
gücünü etkileyen en hayati faktördür. Dünya ekonomisine baktığınızda, az
gelişmiş ülkelerin ihracatları büyük ölçüde ham madde ve ucuz tarım ürünleri
ağırlıklı iken gelişmiş ülkelerin ihracatlarında ileri teknoloji ürünleri büyük
yer tutuyor.
Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin yaşadığı
ekonomik zorlukların temelinde ne var? Bakınız, 1960’lı yıllarda Türkiye’nin
kişi başına millî geliri 380 dolar civarındaydı. Güney Kore’nin ise aynı
yıllarda kişi başına düşen millî geliri 80 dolardı. Şu anda Türkiye’de kişi
başına düşen millî gelir 10 bin dolar civarındayken Güney Kore’nin ise tam 30
bin doların üzerinde.
Peki, nasıl oldu, nasıl oldu da elli yılda bu kadar
büyük bir değişim yaşandı, biz nerede yanlış yaptık, onlar nerede doğru yaptı?
Türk milletinin refah ve zenginliğe kavuşması noktasındaki en hayati soru işte
budur. Bu sorunun cevabı ise iki ülkenin ihraç ettikleri ürünlerde saklı. Güney
Kore’nin teknoloji ihracatı yüzde 29, bizim ise teknoloji ihracatımız yüzde 1
bile değil. Tam da bu sebepten dolayı Türk ekonomisi, katma değer üretemiyor;
Türk lirası, yabancı para birimlerinin karşısında değer kazanamıyor; Türk lirası,
uluslararası finans piyasasının baskısı altında eziliyor, tam da bu sebepten
dolayı Türk toplumu refah içinde yaşayamıyor.
Bilim ve teknoloji üretecek ve bu ürettiği katma
değerli ürünleri ihraç edecek politikaları uygulamanız gerekirdi. Bu ise ancak
bütçeden kaynak aktararak gerçekleştirilebilir. Siz ise şunu yapıyorsunuz:
Cumhurbaşkanlığının artan lüks tüketimini karşılamak için bütçesini yüzde 233
artırıyorsunuz. Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesini yüzde 34 artışla bütün
tasarruf tedbirlerini altüst ederek 7,7 milyar liradan 10,5 milyar liraya
çıkartıyorsunuz. Bütçe teklifinizde Diyanetin bütçesi, TÜBİTAK’ı tam 3’e
katlıyor. Diyanetin bütçesi artarken Bilim ve Teknoloji, Ulaştırma ve Altyapı,
Enerji Bakanlıklarının bütçelerinde de büyük kesintiler yapıyorsunuz.
Ülkenin üretim damarlarını zayıflatıp Türkiye’yi
tefecilere, faiz lobilerine teslim ettiniz, yetmedi, devletin değerli
varlıklarını Varlık Fonu’na aktararak borç bulabilmek adına ipotek ettiniz.
Türkiye, son yedi yılda tam yarım trilyon dolarlık beton yatırımı yaptı. Son on
altı yılda yandaşlara tam 150 milyar doların üzerinde ihale dağıttı. Devletin
gelecekteki gelirleri bugünden satılarak yapılan ihalelerle kamu, milyarca
dolar zarara uğratıldı. Bu kaynakların yandaş inşaat firmaları yerine eğitim,
sağlık, teknoloji ve AR-GE’ye dayalı hizmet sektörlerine aktarılacağı bir
Türkiye’yi biz bugün tahayyül ediyoruz, ancak yarın İYİ PARTİ iktidarında Yüce
Allah’ın izniyle bu hayali de gerçekleştireceğiz.
Son olarak değinmek istediğim husus, Türk millî
kimliğinin önündeki en büyük tehdit olan Suriyeli sığınmacılar meselesidir.
Suriyeli sığınmacı sayısı, Türkiye’nin kültürel ve etnik dokusunu değiştirecek
hızla artıyor. Bugün Türkiye’de yaşayan her 20 kişiden 1’i Suriyeli. Bu nüfus
artışı devam ederse 2040 yılına geldiğinizde, Türkiye’de yaşayan her 13 kişiden
1’i Suriyeli olacak. Türkiye’nin belirli kentlerinde Suriyeliler, nüfus
üstünlüğünü ele geçirmiş durumdalar. Özellikle Kilis’te 131 bin Türk
vatandaşına karşı 132 bin Suriyeli var. Böyle giderse Şanlıurfa, Gaziantep ve
Hatay’ın kaderi de yakında Kilis gibi olacak. Buradan açıkça söylüyorum, bu
kadar büyük bir Suriyeli nüfusla Türkiye’de millî devletin ayakta kalması
mümkün değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akkal, bir dakika ilave ediyorum.
TAMER AKKAL (Devamla) – Hiç kimse bize hümanizm
dersi vermeye kalkışmasın. Bugün Türkiye’de askerlik çağında 815 bin Suriyeli
var. Bizim Mehmetçik’imiz Suriye’de Suriye’nin toprak bütünlüğü için şehit
olurken Suriyeli gençler, ülkemizde nargile kafelerde geziyor, bunu kabul etmek
mümkün değildir. Neden Batı dünyası Suriyelilerin Türkiye’de kalmasını istiyor,
neden Soros, neden Avrupa Birliği, Suriyeli sığınmacıların Türkiye’ye
yerleşmesi için çalışıyor? Kuzey Suriye’de 5 milyon Suriyelinin Türkiye’ye
taşınması, ilk aşamada onların boşalttıkları yerin PKK’nın eline geçmesine,
orada bir PKK’istan’ın kurulmasına sebep olacaktır. Bu gerçeği göremeyen
Dışişleri Bakanlığı, bu gerçeği göremeyen İçişleri Bakanlığı Türkiye’yi bir
felakete sürüklemektedir.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu “Benim ülkemde 380
bin Suriyeli çocuk doğdu. Meclis de yardımcı olsa, keşke bu 380 bin çocuğu
doğar doğmaz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yapsak.” diyor. “Keşke doğduklarında
vatandaşlık versek de memlekete döndüklerinde ceplerinde ay yıldızlı kimlik
olsa.” diyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayalım.
TAMER AKKAL (Devamla) – Sayın Bakan, Türk
vatandaşlığı sizin Suriyelilerin cebine koyacağınız harçlık değildir, aklınızı
başınıza devşirin. Vatandaşlık vereceğiniz Suriyeliler, bu memleketi terk
etmeyecektir; bunu da lütfen iyi anlayın. Suriyelilere vatandaşlık vermek,
Türkiye’nin yalnızca bugününe değil, aynı zamanda geleceğine yapılmış bir
ihanet olacaktır. Böyle bir ihanetin hesabını tarih ve millet karşısında
veremezsiniz. Başbuğ Alparslan Türkeş’in de dediği gibi “Beceriksizlik ile
ihanet arasında kıldan ince bir çizgi vardır.”
Saygılarımla. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkanım, kayıtlara
geçmesi açısından ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkan.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın hatip, konuşmasında
bütçeyle ilgili -en temel eleştirisi- Diyanet İşleri Başkanlığına ayrılan
bütçenin TÜBİTAK’a ayrılan bütçenin 3 katı olduğundan bahisle eleştiri
yöneltmiştir. Oysaki İYİ PARTİ’nin programının 32’nci sayfasında Diyanet İşleri
Başkanlığının “ülkemizin anayasal düzeni çerçevesinde kurulmuş cumhuriyet
kurumlarından” olduğu bahsedilmiştir. Sayın hatibin Diyanet İşleri Başkanlığına
ayrılan bütçeden neden bu kadar rahatsız olduğu merak konusu olmuştur ve
maksatlı bir ifade olduğu ortadadır. Özellikle bütçemizin eğitim, sağlık ve
sosyal politikalara öncelik veren ve özellikle de AR-GE araştırma çalışmaları
ve bilimsel çalışmalara ayrılan paylar açısından en büyük desteğin ayrıldığı
bütçe olarak kayıtlara geçmesini ifade etmek için söz aldım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
TAMER AKKAL (Manisa) – Keşke o Diyanet İşleri
Başkanını da daha düzgün seçseydiniz, keşke.
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Gücünüz yetiyorsa
kapatın. Diyanet İşleri Başkanlığını kapatın, kurtulun.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz sırası, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Tokat Milletvekilimiz Sayın Yücel Bulut’a aittir.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Bulut.
MHP GRUBU ADINA YÜCEL BULUT (Tokat) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi en kalbî duygularımla selamlıyorum.
Bütçe görüşmeleri boyunca siyasi üslup ve nezaket içerisinde değerli
görüşleriyle ufkumuzu aralayan tüm milletvekillerimize de ayrı ayrı
şükranlarımı sunuyorum. Görüşülmekte olan bütçe kanunu teklifinin milletimiz ve
memleketimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün yüce Meclise, bir
çözüm umuduyla, Anadolu için bir sancı hâline gelmiş bir konuyu hatırlatmak ve
istişareyle ulaşmış olduğumuz çözüm önerilerimizi sizinle paylaşmak istiyorum.
Bütçe içerisinde yer alan ve devletin muhtemel ve
müstakbel bir geliri olarak kabul edilen ama -ben buradan söylüyorum- hiçbir
zaman tahsil edilemeyecek olan sözde bir gelir kalemi, Anadolu’daki köylü için
âdeta bir zulüm hâlini aldı ve dolayısıyla bir an önce çözülmesi gerekiyor.
Nedir bu? Sulama birliklerinin Sosyal Güvenlik Kurumuna olan prim borçlarından
bahsediyorum.
Biliyorsunuz, yıllara sâri bir şekilde bu sulama
birlikleri -sadece AK PARTİ Hükûmetini kastederek söylemiyorum- yıllarca siyasi
iktidarların, maalesef, denetimi dışında kaldı; yeterince ilgi ve alaka
gösterilmedi. Yıllar süren bu ilgisizlik neticesinde trilyonları bulan, onlarca
trilyonu bulan bir borç batağına sürüklendiler ve fiilen iflas ettiler. Sayın
Cumhurbaşkanımız bu konuya müdahil oldu, Allah razı olsun, yerinde ve zamanında
bir tespit yaptı ve sulama birliklerinin içinde bulunduğu hâl ve şartların
yeniden düzenleneceğini ifade etti. Devlet Su İşleri Teşkilatı Yasası’nda bir
düzenlemeye gidildi ve sulama birliklerinin meclisleri feshedildi, yönetimleri
feshedildi; 350’nin üzerindeki sulama birliğine Devlet Su İşlerinden ağırlık
olarak mühendis olarak görev yapan isimler başkan olarak görevlendirildiler.
Yeni bir yönetime kavuştu sulama birlikleri, devletin kontrolü altına alındı.
Sayın Veysel Eroğlu buradan müjdeledi, “Yeni bir sayfa açıyoruz.” dedi.
Köylülerin sulama birliklerine olan borçlarının terkini, yapılandırmasıyla
ilgili çalışmalar yapılacağı söylendi. Yeni bir sayfayı açtık, yeni
yöneticileri koyduk sistemin başına ancak sulama birliklerini o hâliyle
bıraktık.
Şimdi, değerli milletvekilleri, sadece Sosyal
Güvenlik Kurumuna dönük sulama birliklerinin 223 trilyonluk prim borcu var, 223
trilyon. Bunun 113 trilyonu asıl alacak, 100 trilyonu gecikme faizi. Bakın,
şimdi, her fırsatta faiz lobisine atıf yapıyoruz, faiz lobisini lanetliyoruz
ancak böyle bir faizi, bu “faiz lobisi” diye işaret ettiğimiz odaklar dahi
görse iştahları kabarır. 100 trilyona 100 trilyon daha faiz yürütülmüş durumda.
223 trilyonluk bir alacak kalemi, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından sulama
birliklerinden tahsil edilmeye çalışıyor. Sulama birliklerinin tamamı iflas
hâlinde, fiilen iflas hâlinde, tahsili mümkün değil. Bu defa da ne yapıldı?
Sulama birliklerinde son yirmi yıl içerisinde görev yapmış tüm yöneticilerin
mal varlıklarına bu 223 trilyonun tahsili için haciz konuldu. Sulama
birliklerinin yöneticileri kimler, yirmi yıl boyunca görev yapmış olanlar?
Birçoğu muhtar ve gariban köylüler. Çoğu mevzuatı bilmeyen, çoğu orada nasıl
bir işlem yapıldığını bilmeyen, demetleme imkânı olmayan, üç ay, beş ay sulama
birliklerinin yönetimlerinde ve meclislerinde görev yapmış olan bu insanların
bugün tüm mal varlıkları hacizli hâle geldi.
Şimdi, somut örnek istenebilir birinci vakayla
ilgili. Tokat Erbaa Erek Sulama Birliğinin 2 trilyona yakın bir borcu olduğu
söyleniyor ve bundan dolayı çözüm olarak devlet şunu bulmuş: Sulama birliği bu
parayı ödeyemeyince 55 muhtarın mal varlığına haciz konuldu; kapısındaki 1996
model, satsanız 3 bin lira etmeyecek traktörüne, 2 dönüm tarlasına, bomboş
banka hesabına ve hasbelkader tarım sigortasından almış olduğu maaşına haciz
geldi. Şimdi, 100 trilyonluk bir faiz yükünden bahsediyorum. Bu, aynı zamanda
şu anlama gelir: Bu gariban muhtarların ve köylünün maaşından alacağınız aylık
200 lirayla bu borcun tahsil edilmesi imkânsız. Dolayısıyla elde edilen para,
gecikme zammının 10’da 1’ine dahi denk gelmiyor. Dolayısıyla devlet, bir
alacağı tahsil etmekten ziyade, burada zaten imkânları günden güne kısıtlı hâle
gelen köylüye zulmetmekten başka bir şey yapmıyor.
Şimdi sıkıntının bir başka boyutu daha var, onu da
sizlerle paylaşmak istiyorum. Bazı sulama birlikleri de diyor ki: Ben bu borcu
yapılandırayım, bu borcu ödeyeyim, en azından geçmişte benim yönetimlerimde
görev alan köylülerin mal varlıklarına haciz gitmesin. Bunu deneyenler de var.
Kim bunu deneyen? Tokat Gümenek Sulama Birliği, gitmiş borcunu yapılandırmış.
Bu defa da söyle bir açmazla karşı karşıya kalıyoruz: Sulama birliklerinin
bütçeleri zaten çok sınırlı, köylüden topladıkları su paralarıyla bir bütçe
oluşturmaya çalışıyorlar. Toplanan para, olduğu gibi Sosyal Güvenlik Kurumu
prim borcunun yapılandırma taksitine gittiği için kasa boşalmış durumda. Bu
defa da sulama pompalarıyla ilgili tadilat işlemi, onarım işlemi gibi hiçbir
şey yapılamadığı gibi, mesela örnek verdiğim Gümenek Sulama Birliği çalışan
insanların maaşlarını dahi ödeyemez durumda. Bu sulama birliğinde çalışan
emekçi insanlarımız, aylardır şu anda maaşını alamıyorlar.
Dolayısıyla Allah razı olsun Cumhurbaşkanımız önayak
oldu, yeni bir sayfa açtık ama açtığımız sayfayı o şekilde bıraktık. Yeni
sayfamız nedir? Devlet Su İşlerinden mühendisleri bu sulama birliklerinin
başına koyduk, sayfayı o şekilde kapattık ve unuttuk. Dolayısıyla bir enkaz,
Anadolu’da günden güne büyüyerek köylünün üzerindeki bir yük hâlini almaya
başladı.
Geçen bu Meclis kürsüsünden şunu ifade etmiştim,
dedim ki: Türkiye'nin nüfusu 50 milyonken köyde yaşayan insan sayımız 21,5
milyondu, şu anda nüfusumuz 80 milyonu aşmış durumda, köy nüfusumuz 6,5
milyonun altına düştü. Bu sayıları da sağ olsun Tokat Milletvekilimiz Kadim
Durmaz Bey burada, ondan almıştım, kendisine teşekkür ediyorum. Günden güne
köylü nüfusumuz azalıyor. Bakın, köylerdeki insanlar 21,5 milyondan 6,5 milyona
düşmüş, şehirler üzerinde bir baskı oluşturmaya başladılar.
Siyasi iktidar buna bir formül bulmaya çalıştı, neyi
buldu? İŞKUR’u çıkardınız ve köylerden kentlere gelen, köylerde geçimini idame
ettiremediği için kent merkezlerine gelen insanları, İŞKUR kadrosundan, İŞKUR
imkânlarıyla bir yerlere geçici de olsa istihdam etmeye çalışıyorsunuz. İyi
niyetle hareket ettiğinizi biliyorum ama buna başka bir formülün eklenmesi
gerek. Nedir başka formül? Size şunu ifade etmek istiyorum: İŞKUR’dan yapılan
yerleştirmelerin önemli bir kısmıyla ilgili, kamuoyu tatmin olmuyor, birinci
sıkıntı bu.
İkincisi, İŞKUR’dan yerleştirmelerin önemli bir
kesimi -size de geliyor bu bilgiler, farkındayım- devletin ilgili biriminin
ihtiyacı olmayan kadrolar oralara gönderilip devletin imkânları, mali imkânları
önemli bir şekilde heba ediliyor. Bunun yerine şöyle bir formül bulabiliriz:
Köyde yaşamı özendirecek, bu bütçeyi köyde ikamet eden insanlara tahsis
edebileceğimiz başka formülleri hayata geçirebiliriz; aksi takdirde şu olacak:
Burada birçok milletvekilimiz var ve ben bu Parlamentonun en az yarısının köy
çocuğu, köylü çocuğu olduğunun farkındayım. Oy devşirmek niyetiyle yahut da
buralardan bir yerlere mesaj vermek niyetiyle söylemiyorum, vicdanım emrettiği
için söylüyorum. Ben 630 köyü olan bir memleketin milletvekiliyim ve
köylerimizin, bugün kış mevsimi başladı, en az 300 tanesinde, iddia ediyorum,
ışık dahi yok çünkü köyler bomboş, şehir merkezlerine geldiler. Tokat’ta 400
gönüllü köy korucusu var. Bunlar yıllardır hiçbir karşılık beklemeden orada
duruyorlar. İstiyoruz ki ve diliyoruz ki bakın, bu iş, bu imkânlar köylerde
ikamet eden insanlar için kullanılsın. İstiyoruz ki bu gönüllü köy korucuları,
köyde oturmayı teşvik edebilmek adına, en azından kadroya alınsınlar, bir maaşa
bağlansınlar.
Şimdi, sulama birlikleri meselesini neden açtık? 6,5
milyon köylü, bu ülkede direniyor “Ben köyde yaşayacağım ve üretime devam
edeceğim.” diye. Biz de devlet olarak onlara diyoruz ki: “Seni orada
yaşatmayız, bu 223 trilyonu senden tahsil edeceğiz.”
Şimdi, değerli milletvekilleri, siyasi istismar
yapmıyorum, kimseyi eleştirmiyorum, bu Meclisin ortak aklıyla buna bir çözüm
bulunması lazım. Bu Parlamentoda hayatını şehirde geçirmiş, köyü hiç bilmeyen
insanlar olabilir, onlar için sulama birlikleri çok sıradan bir konu olabilir,
ben Anadolu’nun bir gerçeğinden bahsediyorum. Bir kısır döngüye dönüştü durum.
Sulama birlikleri, sigorta prim borcunu ödeyebilmek için köylünün üstüne
yüklenmeye başladı, köylüden alacakları tahsil etmek için bütün köyü hacizli
hâle getirdi, icra takibi yapıyor. Diğer sulama birliği diyor ki: “Köylünün
üzerine gitmeyeyim.” O da borcu ödeyemez hâle geldi, iflasa sürüklendi. Orada
da Sosyal Güvenlik Kurumu bütün köylünün maaşına haciz koydu.
Şimdi, dolayısıyla bunu nasıl çözeceğiz? Bu, benim
şahsi fikrim değil, siyasi iktidarın göreve getirmiş olduğu Sosyal Güvenlik
bürokratlarının hepsiyle tek tek görüşerek, onların fikirlerini alarak sizinle
paylaşıyorum. Özellikle AK PARTİ’nin grup başkan vekili arkadaşlarımıza
sesleniyorum: Bu, siyasi iktidarın göreve getirdiği bürokratların görüşüdür,
hepsiyle görüştüm. Bu sosyal güvenlik prim borçları, sulama birliklerinin, bir
an önce bir yasayla, müşterek akılla terkin edilmelidir, silinmelidir. Şimdi,
bu memlekette tarihî vazifemiz ve misyonumuza uygun olarak, tarihî kimliğimize
uygun olarak, evet savaştan kaçan Suriyelileri aldık ve takriben…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YÜCEL BULUT (Devamla) – Toparlayayım efendim hemen.
BAŞKAN – Buyurun.
YÜCEL BULUT (Devamla) – …30 milyar dolara yakın bir
para harcamışken -gecikme faizini hiç dikkate almıyorum- 100 trilyonluk bir
borçtan dolayı, Anadolu’daki bu sulama birliklerinin borcundan dolayı köylüler
hacizlik hâle gelmişse, inim inim inliyorsa bu devletin vazifesi, onlarca iş
adamının nasıl ki vergi borçlarında indirime gidilmişse, terkin edilmişse,
anlaşmaya gidilmişse bu gariban köylüye bu kadar üst üste ekonomik kriz yaşanırken,
sıkıntı yaşanırken gelin el birliğiyle bir jest yapalım, tahsili zaten mümkün
olmayan bu alacak kalemlerini bir yasayla terkin edelim. Tekrar söylüyorum, bu,
Milliyetçi Hareket Partisinin bir milletvekilinin şahsi görüşü değildir, birçok
bürokrat da bu aklı temsil etmektedir, desteklemektedir. Bu borcu ortadan
kaldırdıktan sonra ancak yeni bir sayfa açabiliriz.
Şimdi tekrar söylüyorum, konuşmamın başında da ifade
ettim: Sayın Veysel Eroğlu’nun kendisi, sulama birlikleriyle ilgili mevzuat
değişirken buna işaret etmiş ve bunu müjdelemişti. Bunun arkasında durmanızı
rica ediyoruz. Bu konuda desteğinizi ve ortak akıl oluşturma konusundaki
gayretlerinizi istiyoruz.
Beni sabırla dinlediğiniz için çok teşekkür
ediyorum.
Tekrar heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bulut.
AYHAN EREL (Aksaray) – Sayın Başkanım, AK PARTİ grup
başkan vekilinin açıklamasına istinaden madde 60’a göre kısa bir açıklama
yapmak istiyorum, kayıtlara geçmesi açısından.
BAŞKAN – Grup başkan vekiliniz yok herhâlde?
AYHAN EREL (Aksaray) – Ben grup yöneticisiyim
efendim.
BAŞKAN – Kayıtlara geçmesi açısından buyurun.
AYHAN EREL (Aksaray) – Sayın AK PARTİ grup başkan
vekili, İYİ PARTİ sanki Diyanete karşıymış gibi bir beyanda bulundu. Bizler,
“Kanımız aksa da zafer İslam’ın.” diyerek 5 bin şehit verip bayrakların
inmemesini, ezanın dinmemesini sağlayan bir kuşağın temsilcisi olarak, Diyanet
bütçesine karşı gelmemiz mümkün değil. Ancak “İlim nerede olsa gidip alınız.”
diyen bir Peygamber’in ümmeti olarak da netice itibarıyla eğer devletin imkânı
varsa, Diyanet bütçesine ayrılan miktar kadar, oran kadar TÜBİTAK’a da
ayrılsın. Bizim burada ifade ettiğimiz mana budur. Devletin imkânları varsa,
mademki İslam dininin Peygamber’i “İlim Çin’de dahi olsa gidip alınız.” diyor,
ilmin en büyük kurumlarından biri olan TÜBİTAK’a da bu oranda bir bütçe
ayrılsın dedik. Yoksa biz kesinlikle Diyanet bütçesinin bu kadar artırılmasına
karşı değiliz.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Başkanım, müsaade eder
misiniz.
AYHAN EREL (Aksaray) – Sataşma yok efendim.
BAŞKAN – Bir şey yok ama burada Sayın Özkan.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Ben de kayıtlara geçmesi
açısından ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN – Lütfen…
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Ben de iş uzamasın diye kısa
kestim.
Ancak, tabii, bütçe kalemleri arasında bir mukayese
yapılacak olursa bu Diyanet İşleri Başkanlığı ile TÜBİTAK, Savunma ile TÜBİTAK,
Eğitim ile TÜBİTAK, Sosyal Politikalar ile TÜBİTAK arasında yapılabilir ancak
bütün bu bütçe kalemlerinin içerisinde özellikle Diyanetin seçilip alınarak
onun TÜBİTAK’la karşılaştırılması manidardır. Bakınız, özellikle ve özellikle
ben İYİ PARTİ’nin parti programının 32’nci sayfasına da atıf yaparak söyledim.
BAŞKAN – İfade etmiştiniz onu, evet.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Orada din hizmetlerinin
önemini kendileri de vurguluyorlar.
AYHAN EREL (Aksaray) – İnkâr etmiyoruz.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Ve cumhuriyet kurumu
olduğunu ifade ediyorlar ve bu noktada anayasal kurumun güçlendirilmesini
istiyorlar. Hâl böyleyken acaba neden Diyanet İşleri Başkanlığı vurgulanmıştır?
AYHAN EREL (Aksaray) – En çok artış orada olduğu
için onu vurguluyoruz. Netice itibarıyla Savunmada, Sağlıkta, Millî Eğitimde
oranlarda indirim varken Diyanette yüzde 34
artış var.
BAŞKAN – Sayın Erel, lütfen oturalım.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Bakınız, net söylüyorum.
Bugüne kadar cumhuriyet tarihinde görülmemiş ihanet odağı FETÖ terör örgütünün
bu ülkeye saldırdığı nokta da din hizmetlerinin verimli yürütülememiş
olmasından kaynaklanmaktadır. Bizim istiklalimizi bir taraftan ekonomik
politikalarla, bir taraftan eğitim politikalarıyla, diğer taraftan savunmada
askerimizin elini, teçhizatını güçlendirerek yapacağımız gibi, en az bir o
kadar bizi bütün dünya milletlerinden ayıran, kendi kültürel ve millî, manevi
değerlerimizi koruyarak yapacağımızı ifade etmek isterim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri, madde üzerinde söz sırası
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekilimiz Sayın Sait
Dede’ye aittir. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Dede.
HDP GRUBU ADINA SAİT DEDE (Hakkâri) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan bütçe kanun teklifinin 14’üncü
maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım.
Tam manasıyla bir rejim değişikliğine neden olan
yeni Anayasa’yla birlikte, zaten aksak ve eksik yürütülen bütçe süreçleri
tamamen kötüleşmiştir. Yeni Anayasa öncesinde Kalkınma Bakanlığıyla başlayan,
Maliye Bakanlığı, Meclis Plan Bütçe Komisyonu ve Meclis Genel Kuruluyla
ilerleyen bütçe yapım süreçleri değişerek Cumhurbaşkanlığı tarafından Meclise
sunulan bütçe kanun teklifi şeklinde bir işleyişe dönüşmüştür. Yeni sistemde,
Cumhurbaşkanı tarafından hazırlanan bütçe kanun teklifi Meclise sunulmaktadır.
Mevcut Anayasa’nın 161’inci maddesinde “Bütçe kanununun süresinde yürürlüğe
konulamaması halinde, geçici bütçe kanunu çıkarılır. Geçici bütçe kanununun da
çıkarılamaması durumunda, yeni bütçe kanunu kabul edilinceye kadar bir önceki
yılın bütçesi yeniden değerleme oranına göre artırılarak uygulanır. Türkiye
Büyük Millet Meclisi üyeleri, Genel Kurulda kamu idare bütçeleri hakkında
düşüncelerini her bütçenin görüşülmesi sırasında açıklarlar, gider artırıcı
veya gelirleri azaltıcı önerilerde bulunamazlar.” ifadeleri yer almaktadır.
İlgili maddeden de anlaşılacağı üzere, Meclisin sunulan bütçe kanun teklifi
kalemlerinde bir değişiklik yapma hakkı yoktur. Yani teklif ya ret ya kabul
edilmek zorundadır. Bütçeler bir anlamıyla Meclisin hükûmetlere verdiği güvenoyu
niteliği taşıdığı için reddedilmesi siyasal olarak yürütme erkini istifaya
davet anlamına gelmektedir. Ancak Türkiye’deki yeni sistemde bütçe reddedilse
bile ödenekler bir önceki yılın artış oranları üzerinden artırılarak yürürlüğe
girmektedir. Bakanlar Kurulu veya hükûmet yeni sistemde olmadığı için de istifa
edecek bir hükûmet yoktur. Dolayısıyla yeni sistemin bütçe kanunuyla ilgili
öngördüğü işleyiş mekanizması 1215 yılından bugüne bütçe hakkını elinde
bulunduran halktan bu hakkın alındığının resmî kanıtıdır. Bir anlamıyla
Türkiye’de halkın seçimler aracılığıyla vekâletlerini verdiği
milletvekillerinin işlevsiz kılındığının anayasal bağlayıcılıkla gerçekleştiği
antidemokratik bir eksende bulunmaktayız.
Değerli milletvekilleri, rejim değişikliği bu
ülkenin bütün kurumlarının işlevselliğini ortadan kaldırmıştır. Bu yok oluş ilk
olarak yıllardır var olan ekonomik krizi derinleştirmeye ve buna bağlı olarak
siyasal bir belirsizliğe neden olmaktadır.
Bakın, ekonomik krizin tüm göstergeleri mevcuttur. Türk
lirası dolar karşısında sadece bu yılın başından bu yana yüzde 40 civarında
değer kaybetmiştir. İşsizlik çift haneli rakamlarda seyretmektedir. Cari açık
yıllık 50 milyar doları aşmıştır. Enflasyon yüzde 20’lerle son yılların en
yüksek seviyesine ulaşmıştır. Buna bağlı olarak, kira ve ulaşımdaki fiyat
artışları yoksulların geçim koşullarını daha da zorlaştırmaktadır. Asgari
ücretli emekçilerin reel ücretleri sürekli erimektedir. Öyle ki 24 Haziran
2018’den önce 340 dolara denk düşen asgari ücret, son kur artışı nedeniyle 240
dolara kadar düşmüştür. Bu şartların apaçık yaşandığı bir ortamda hâlâ sorumlu
olduklarını kabul etmeyen AKP iktidarı, kendi dünyasında yaratmış olduğu hayalî
düşmanlarını sorumlu olarak ilan edip Türkiye halklarından bu hayale inanmasını
beklemektedir. Ancak bilinmektedir ki ekonomik krizin siyasi sorumlusu saray
rejimi ve AKP iktidarlarıdır. AKP, doğaya, canlıya ve insana yönelen emek
karşıtı saldırısını bıkmadan, usanmadan devam ettirmektedir.
Evet, Erdoğan ve AKP iktidarı, krizin faturasını
emekçilere ödetebilmek, krizin harekete geçirebileceği toplumsal muhalefet
dinamiklerini de etkisiz hâle getirebilmek için rejimi hızla
otoriterleştirmektedir. Özellikle 2016 yılından bu yana rejimle ilgili olarak
yapılan değişiklikler ve Halkların Demokratik Partisine uygulanan siyasi
operasyonlar bunun da net göstergesidir.
Değerli milletvekilleri, 2019 Bütçe Kanun Teklifi,
AKP’nin kaynakları nerelere harcadığı üzerinden politik tercihlerini de
göstermektedir. Türkiye’nin en büyük sorunu olan Kürt sorunu ve demokrasi
sorununa kaynak ayırmak yerine silaha, israfa, vergi aflarıyla yandaş sermaye
birikimine kaynak ayırmaktadır. Ayrıca, Kürt sorununa yönelik yaklaşımın
çatışmayı esas aldığı; doksan yıllık devlet geleneğinin devamı olan, Kürt
sorununu bir demokrasi ve özgürlükler sorunu kapsamında değil ret ve inkâr
sorunu kapsamında gördüğü gerçekliğine işaret etmektedir. Söz konusu
yaklaşımıyla, Kürt sorununun çözümünden ziyade çözümsüzlüğünü derinleştirerek,
Türkiye’nin demokratikleşmesine de ket vurma amacı taşımakta, otoriterleştirme
düzeyini artırmaktadır.
Unutulmamalıdır ki Türkiye siyasi tarihinde Kürt
sorunu ve demokrasi sorunu paralel olarak devam etmiş, birbirleriyle ilişkili
olarak iktidarların politikalarıyla çözümsüzlüğe terk edilmek istenmiştir. Kürt
sorunu ve demokrasi sorununun diğer yüzünde ise bu sorunları çözmek için
mücadele eden halkın gerçek siyasi tarihi vardır. Bu kapsamda demokratik,
toplumsal talepler ve mücadeleler süreklilik arz edecek şekilde iktidarların
baskı ve zor politikalarıyla karşılaşmış, bu politikaların hayata geçirilmesi
için halktan alınan vergilerden oluşan mali kaynaklar halka karşı harcanmıştır.
Oysa 24 Haziran seçim bildirgemizde de belirttiğimiz
gibi, Türkiye halklarının huzura, güvene, refaha kavuşmasının yegâne yolu Kürt
sorununda kalıcı barışı sağlamaktır. Kürt sorununun çözümü demokrasi sorununun
çözümüdür. Barış sadece çatışmaların, ölümlerin ve acıların olmaması değil,
aynı zamanda erdeme, iyiliğe, bir arada yaşamaya en büyük adım olacaktır. Barış
mücadelesi demokrasi mücadelesidir, özgürlük mücadelesidir.
Değerli milletvekilleri, işçilerin, emekçilerin
sömürüldüğü, Cumartesi Annelerinin ülkenin kolluk kuvvetleri tarafından
saldırıya uğradığı, milletvekillerinin cezaevinde bulunduğu, cezaevlerinde
işkence iddialarının ayyuka çıktığı, iş cinayetlerinin artarak yoğunlaştığı bir
süreçte, bakın, 2018 yılının ilk altı ayında sadece 907 işçi yaşamını
yitirmiştir, AKP’nin on altı yıllık iktidarı döneminde ise bu rakam yaklaşık 21
bindir. Emeğin, emekçinin, yoksulun esamesinin okunmadığı, çiftçiden değil
tüccardan yana, işverenden, sermayeden, karanlık emellerden yana bir bütçe
teklifi görüşmelerinin sonlarına doğru yaklaşmaktayız. Borç stokları alarm
verirken bütçenin her kalemi ayrı bir israf, ayrı bir sömürü kalemidir.
Cumhurbaşkanlığı bütçesinde kâr amacı gütmeyen kuruluşlara 12,5 milyon
tutarında bir kaynak ayrılırken yüzlerce yurttaşa istihdam yaratabilecek bu
kaynağın nereye harcanacağı belli değil, neyin amaçlandığı belli değil.
Yine ”İtibardan tasarruf olmaz.” anlayışıyla “temsil
ve tanıtma” adı altında 101 milyon 500 bin TL’lik bir harcama kalemi; benzer
şekilde, günlük harcaması 1,8 milyon TL olan bir saray gerçeğiyle karşı
karşıyayız. Sarayın bir günlük masrafıyla bir asgari ücretliye doksan üç yıl
maaş ödenebilmektedir.
2018 yılı Cumhurbaşkanlığı örtülü ödenek bütçesi 1
milyar 308 milyon TL iken 2019 yılında ödenek tutarının belirtilmesine dahi
gerek duyulmamış, bir nevi açık çek verilmiş; muhatabının halk, keşidecisinin
ve hamilinin Cumhurbaşkanı olduğu bir çek. Oysaki bütçe, yurttaşların başta
sosyal hakları olmak üzere, siyasal, ekonomik, hukuki haklarını gözetmekle
yükümlü olup, sermayenin çıkarlarına hizmet eden, savaşın sürmesine neden olan,
insan hayatını, yaşamını önemsemeyen bir araç olma hâlinden çıkarılmalıdır.
Yoksulların, emekçilerin, çiftçilerin, öğrencilerin,
kısacası bütün yurttaşların ağır vergi yükü altında ezildiği, Avrupa Birliği
standartlarına göre 41 milyon insanın yoksulluk sınırı altında yaşadığı, servet
ve gelir eşitsizliğinin had safhada olduğu bir dönemde, toplumsal bir katılım
ve uzlaşı süreci işletilmeden tüm kesimlerin taleplerinin bütçeye
yansıtılmadığı, antidemokratik ve otoriter bir yaklaşımla hazırlanan, eşitlik
ve adalet anlayışından yoksun, aksine adaletsizliği ve eşitsizliği daha da
derinleştirecek olan bütçe kanun teklifini kabul etmediğimizi belirtmek
istiyorum. Çünkü 2019 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanun Teklifi bütün
tercihleriyle vicdansız ve adaletsiz bir bütçedir; emekten yana değildir,
emekçiyi, yoksulu, doğayı görmemektedir; işverenden, sermayeden, zalimden yana
saf tutmaktadır; toplumsal cinsiyet bütçelemesi yapmamaktadır; insan
haklarından, eşitlikten yana değildir; Kürt sorunu başta olmak üzere,
demokrasi, özgürlük ve barış istememektedir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Dede.
IV.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, Yalova Çınarcık’ta meydana
gelen 4,5 şiddetinde deprem nedeniyle geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna
ilişkin konuşması
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, bu sabah saat
09.34 sıralarında Yalova Çınarcık’ta 4,5 şiddetinde bir deprem meydana geldi.
Sayın Yalova Valisinin açıklamalarından herhangi can ve mal kaybı olmadığına
dair haberleri memnuniyetle öğrendik. Tüm Yalovalı hemşehrilerimize,
yurttaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi de Meclis adına iletmek isterim.
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 10) (Devam)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275); 2017
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan,
2017 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/38); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme
Raporu ve 2017 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2017 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 183 Adedi
Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, 2 Adedi Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve 10 Adedi Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere Toplam 195 Adet
Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/40) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN – Söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Tokat Milletvekilimiz Sayın Kadim Durmaz’a aittir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Durmaz.
CHP GRUBU ADINA KADİM DURMAZ (Tokat) – Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri ve bizi izleyen aziz milletimiz; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bu kürsüde bütçeyi -yaklaşık olarak on günü
aştı- konuşuyoruz, eleştiriler yapılıyor, öneriler söyleniyor. Ama iktidar hep
övündüğü on altı yıl sonunda şu yapılan eleştirilerden birazcık nasibini almayı
denese bu ülkede belki bu bütçeyi konuşurken güzellikleri söyleyecektik arkadaşlar.
Tabii, geriye doğru tek başına iktidar, aslında tek adam iktidarı devam
ediyordu. Bu süreçte eksiklikleri, yapılan hataları hiç böyle onarma, tamir
etme yok; sürekli yanlışlarını savunmaktan da bizar oldunuz ama hikmeti ilahi,
bir türlü öğrenemediniz aynı şeyleri yaparak farklı bir sonucun bu ülkede ya da
yeryüzünde elde edilemeyeceğini. Ama arkadaşlar, lütfen, bu hatalardan ders
alalım ve yüzleşelim. Hani sık sık böyle gündeme geliyor, gruplar birbiriyle
konuşuyor, sonuçta gelinen noktada “Ya evet, bu bir hataydı, bunu bir kez daha
yinelemememiz gerekiyor.” dedik, ama hep yapılıyor.
Arkadaşlar, bu ülkede, aziz millet adına
Parlamentoda, yüce Meclis bu ülkenin bütçesini denetliyor, kontrol ediyor ve bu
bütçe hakkında görüş beyan ediyordu. Tabii, Türkiye’nin saygın kurumlarından
Sayıştay da Türkiye Büyük Millet Meclisi adına bu bütçeyi, kamu kurum ve
kuruluşlarını, bu aziz milletten toplanan, o emek kokan paranın nasıl
harcandığını denetleniyor, yüce Meclise de rapor veriyordu. Tabii, yedi sekiz yıl
geriye doğru Sayıştayı, hesapları denetleyen bir kurum değil, âdeta badana boya
yapan bir kurum hâline dönüştürdünüz, yüce Meclise o raporlar da gelmedi. Son
zamanlarda gelmeye başladı. Gerek komisyonlarda gerekse Mecliste bütün
arkadaşlar bunları sık sık grubunuza, bakanlarınıza, ilgili komisyonlara
söylemiş olsa da bunlara çok dikkat edilmediğini gördük. Ama bütün görevler,
makamlar, mevkiler gelip geçici, aslolan, şöyle, vicdanınızla baş başa
kaldığınız zaman, bu ülkenin kaynaklarının, tüyü bitmemiş yetim hakkının doğru,
verimli ve bu ülkeyi hak ettiği hedefe götürecek şekilde kullanılıp
kullanılmadığını vicdanlarınıza havale ediyorum. Bu ülkede sizden önceki birçok
hükûmetin, bu ülkenin kurucusu Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı Gazi
Mustafa Kemal Atatürk ve daha sonra gelen millî duruşlu hükûmetlerin yaptığı
birçok fabrikaları bir bir sattınız ama bütçeye bakıyorum, böyle, özelleştirme
kaleminde dişe değer bir şey yok çünkü bir şey de bırakmadınız arkadaşlar.
Bunlardan en önemlisi, çok böyle basite indirgenip Türkiye’deki 24 şeker
fabrikası gibi gözükse de 81 milyonun mutfağında, elinin altında olan şekeri
üreten şeker fabrikaları ve şeker pancarıydı. Bu fabrikaları da özelleştirirken
-o söylediğimiz millî duruştan uzak- artık kimlere, ne bahşedildi bilemiyoruz
ama usulüne uygun bir süreci de yaşamadık.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Amerika’nın
isteğiyle yandaşa peşkeş çektiler o fabrikaları.
KADİM DURMAZ (Devamla) – Özelleştirme İdaresinden
sık sık takip ettik. Ortaya sorunlar yumağının yenisi eklendi arkadaşlar. Ama
şeker pancarının önemi, bakın, o günlerde Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından
şöyle vurgulanıyor, 17 Kasım 1937’de: “Şeker fabrikalarının sayısını 20’ye
çıkarmaz ve şekeri ekmek kadar kolay alınır hâle getiremezsek gürbüz çocuklara
bu ülkede hasret kalacağız.” diyor. Yani yaşamımıza yaklaşık 20 bine yakın
gıdayla giren bir ürün arkadaşlar. Bunlardan bir fabrika da benim yaşadığım
topraklarda, Tokat Turhal’da var.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Satanların eli kırılsın,
eli!
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Şeker vatandır,
vatan satılmaz dedik, anlamadılar.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, hatibi dinleyelim.
KADİM DURMAZ (Devamla) – Ve Genel Başkan Yardımcımız
Veli Ağbaba başkanlığındaki şeker komisyonu olarak 30’a yakın milletvekili
arkadaşımızla Türkiye’deki bütün fabrikaları dolaştık.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Evet, gittik,
uyarmaya çalıştık.
KADİM DURMAZ (Devamla) – Turhal Şeker Fabrikası
Türkiye’nin 4’üncü büyük şeker fabrikası.
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – “Sattınız.” demeyin
bari.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sattınız, siz
sattınız.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, hatibimiz konuşuyor,
lütfen, bir değerli hatip konuşuyor.
KADİM DURMAZ (Devamla) – Arkadaşlar, bu fabrikanın
özelliği şu: Topraklarımıza fabrika yapılıyor diye o kentin insanları devlete
arazisini bağışlamış, ülkemiz bir fabrika kazansın diye. Turhal, o zaman,
arkadaşlar, 2.600 nüfuslu bir nahiye merkezi; daha sonra, nüfusu 100 binlere
dayanan Turhal’ı, ne acı ki, AK PARTİ iktidarlarının öngörüsüz ve bu ülkenin
geleceğini planlamayan politikalarıyla yeniden nüfusu 50 binlere düşmüş, daha
da düşmekte olan bir ilçe hâline getirdiniz. İşte, o fabrikayı özelleştirdiniz
arkadaşlar. Bu fabrikanın yanında, çok fonksiyonel kurulmuş bir de makine
fabrikamız vardı.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) - İşçileri işten
attılar, pancarcıları perişan ettiler.
KADİM DURMAZ (Devamla) - Şu anda orada 32 işçiyle o
koskoca makine fabrikası yaşamını sürdürmeye devam ediyor. Amacının ne olduğu
belli değil. Gelinen nokta bu.
Fabrikamız, yaklaşık olarak 612 dönüm arazisiyle
satıldı. Tabii ki özel sektör hemen buradan bir bölüm işçiyi, çalışanı, memuru
devletin sırtına yükledi.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Çıkarttı.
KADİM DURMAZ (Devamla) – Kalanı, kendi,
nitelikliymiş gibi düşünüp tasarladığı insanları Turhal’a getirip yerleştirdi,
fabrikayı çalıştırmaya çalışıyor. Ancak, süre beş yıl ama Tokatlı bu filmi
seyretti arkadaşlar. TEKEL sigara fabrikamız vardı; hepiniz bilirsiniz, TEKEL
2000 ve Tokat Sigarası böyle, çok itibar gören -sigarayı da böyle methetmeyi
çok istemiyorum ama- bir sigaraydı. O zaman da satış sözleşmesinde şu vardı:
“Fabrika beş yıl çalışacak.” İktidar partisi milletvekilleri Tokatlı 37 bin
tütün üreticisine, orada çalışan işçiye, nakliyeciye, kooperatif sahiplerine ve
üyelerine şunu diyordu: “Arkadaşlar, bu beş yılın o sözleşmede olduğuna dikkat
etmeyin. Biz söz verdik, Sayın Cumhurbaşkanımız söz verdi, o fabrika
kapanmayacak.” Arkadaşlar, fabrika 463 dönüm; şu anda orada, Tokat-Turhal
yolunun kenarında büyük bir tabela var, “İtinayla hurda alınır.” yazıyor. Ve
tabii ki, buna bağlı 37 bin aile Tokat’tan göçtü; AK PARTİ iktidarları
sayesinde de Tokat, son on yılın en çok göç veren ili oldu.
Arkadaşlar, tabii, bu Şeker Fabrikasının
özelleştirilmesiyle sadece Tokat Turhal’da değil, Türkiye’nin birçok yerinde
sorunlar yaşandı. Hatta Elbistan’da fabrika “Çiftçi ekmesin, ben buradaki
kotayı başka şekilde değerlendireyim.” diye pancarı söktürmedi, kış şartlarında
köylüyü çamura sapladı, permeperişan durumda köylü pancarını teslim edemiyor.
Artık teslim ettiği şeker pancarındaki -keyfiyete dayalı, ekmemeye zorlayan- o
çamur fireleri de bir kenarda dursun.
Şu anda, arkadaşlar, mağdur 800 şeker işçisi yargıya
gitmiş, işine iade için davanın sonucunu bekliyor. Yine, 964 işçiyi zoraki
emekli ettiniz, bu insanlar sonucunu yargıda beklemekte. Yine, 81 milyonun
sağlığını ilgilendiren, ŞEKER-İŞ’in açtığı bir dava var arkadaşlar, çok ilginç.
Bakın, dava da aynen şöyle: Eğer şeker pancarı üretimi bu ülkede yapılmaz,
şeker fabrikalarında şeker üretilmezse sektörde sağlıklı gıda olamayacağı
yönünde bir dava ve bu dava kabul görmüş, şu anda Danıştayda görülüyor.
İnanıyorum, az da olsa sayıları, bu ülkenin yargıcı olanlar 81 milyonun
sağlığını 15-20 özel sektörden daha doğru görüp daha doğru düşünerek karar
vereceklerdir diye düşünüyorum.
Yine Bor’da usulsüz şekilde bir devir oldu ama
gözleri görmeyen Özelleştirme Kurumu ne acı ki bu devri de onayladı. Bunun da
yargıya gidip düzeltilmesi noktasında gerekli mücadeleyi vereceğiz.
Arkadaşlar, Tokat dedik. Tokat, bütçeden yeteri
kadar nasibini almayan ama 3 Kasım 2002’den bu yana, hani sizin “milat”
dediğiniz tarihten bu yana karşılıksız severcesine size oy vermiş bir il. Ama
gidin o köylüye, çiftçiye, Kazovalıya, Artovalıya, Erbaa’ya, Yeşilyurt’a,
Niksar’a, Turhal’a, Zile’ye sorun, artık şartlar değişti arkadaşlar. Esnafta
kan alacak damar, fabrikatörde ayakta duracak mecal bırakmadınız. Kapanmayan,
kapatılmayan işletmeler ancak şöyle yürüyor: İşçilerinin maaşlarını öteleyerek.
Sizin aldığınız bu tedbirlerle o işçilerin, o fabrikatörlerin, o küçük esnafın,
sanayicinin, KOBİ’nin kendini toparlayıp -hani dinamik dediğimiz, Anadolu
kaplanı dediğimiz bu firmaların- ülke ekonomisine katkı sunması oldukça zor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KADİM DURMAZ (Devamla) – Sayın Başkanım,
toparlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Durmaz, bir dakika ilave ediyorum,
toparlayalım.
KADİM DURMAZ (Devamla) – Çözüm? Arkadaşlar, çözüm
şu: Bu bütçe önce 81 milyonun dinamiklerini masaya yatıracak. Hani güç
sarhoşluğuyla önemsemediğiniz sivil toplum örgütleri, meslek odaları var ya,
onlarla bir masaya oturup ülkenin şöyle bir envanterini yapacak. Hani müflis
esnaf gibi satıp verimli kullanmadığınız, kısa sürede geri dönüşü olmayan
şekilde heba ettiğiniz o kaynakların hesabını 31 Martta sandıkta da soracağına
inanıyorum ve Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Durmaz.
Değerli milletvekilleri, şahıslar adına söz
taleplerini yerine getireceğim.
Şahıslar adına ilk söz, Gaziantep Milletvekilimiz
Sayın Müslüm Yüksel’e aittir.
Süreniz beş dakika Sayın Yüksel.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MÜSLÜM YÜKSEL (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi’nin 14’üncü
maddesi üzerinde şahsım adına konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım.
Heyetinizi ve Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 10 Aralıkta başlamış
olduğumuz bütçe görüşmelerinin sonuna yaklaşmış bulunuyoruz. Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemimizin ilk bütçesini 1 Ocak 2019’dan itibaren uygulamaya
başlayacağız. Yeni bütçeyle ekonomimizi hedeflerimize uygun bir büyüme
performansına kavuşturmakta kararlıyız. 2019 yılı bütçesi, Yeni Ekonomi
Programı’nda ortaya konulan dengelenme sürecinin en temel destekleyicisi
olacaktır. Maliye politikası, para politikasıyla eş güdümlü olarak, enflasyon
başta olmak üzere, cari açık ve büyümeye ilişkin hedeflerle uyumlu olarak
yürütülecektir. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin sağlayacağı hızlı ve etkin
karar alma mekanizması ve ekonominin daha koordineli yönetilmesi bu dönemin en
önemli avantajları olacaktır. Önümüzdeki dönemde AK PARTİ hükûmetleri olarak
kararlılıkla uyguladığımız mali disiplin politikamızdan asla taviz
vermeyeceğiz. Mali disiplin, dengelenme sürecinin en temel destekleyicisi
olacaktır. Yapılacak tasarrufların yapısal değişikliklerle kalıcı hâle gelmesi
sağlanacaktır.
Değerli milletvekilleri, AK PARTİ hükûmetleri olarak
cumhuriyetimizin 100’üncü yıl dönümü olan 2023’e giderken ortaya koyduğumuz
hedefleri gerçekleştirerek bugünlere gelmenin haklı mutluluğunu yaşıyoruz. Bu
bağlamda, liderimiz Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın öncülüğünde
2023, 2053 ve 2071 hedeflerine milletimizle birlikte emin adımlarla
yürümekteyiz. Attığımız her adım ülkemizin aydınlık geleceği, milletimizin
huzuru ve refahı içindir. Cumhuriyetimizi güçlü bir demokrasiyle gelecek
nesillere emanet etmek için var gücümüzle çalışmaktayız. Birlik ruhu içinde
ülkemizi demokrasiyle güçlendirmeye büyük çaba sarf ediyoruz. Güçlü bir siyasi
idareyle bir yandan siyasi istikrarı korumaya, diğer yandan da Türkiye’yi
dünyanın güçlü ekonomileri arasında tutmaya gayret ediyoruz. “Her şey Türkiye
için, her şey milletimiz için.” diyerek durmadan, yorulmadan çalışmaya devam
ediyoruz. Ellerini ovuşturarak Türkiye’nin sıkıntıya düşmesini, diz çökmesini,
pes etmesini bekleyenleri bugüne kadar sevindirmedik, yarın da Allah’ın izniyle
sevindirmeyeceğiz.
Bölgesindeki ve tüm dünyadaki mağdurların ve
mazlumların ümidi olan Türkiye’nin dimdik ayakta durması, bununla kalmayıp
sürekli güçlenmesi, 81 milyon vatandaşımızla birlikte yüzlerce milyon insanın
da beklentisidir. Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak için yapılan her hamle, ülke
olarak yaptığımız daha büyük atılımlarla karşılık bulmuştur. Her hâl ve şart
altında çareyi milletimizde, demokraside, millî iradenin üstünlüğünde aradık.
Ülkemizi vesayet bataklığına itmek istediler, çözümü milletimize gitmekte
bulduk. Uluslararası alanda ülkemizi kuşatmaya çalıştılar, gücümüzü
milletimizden alarak yolumuza devam ettik. Milletimizin huzuruna her
çıktığımızda milletimizin güçlü desteğini arkamızda hissettik. Sokakları
karıştırarak milletimizi birbirine düşürmeye çalıştılar, fitneye fırsat
vermedik. Terör örgütlerini kullanarak ülkemize diz çöktürmeye çalıştılar, bunu
da milletimizin desteği ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın
kararlı duruşuyla bertaraf ettik.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002’den bu
yana süregelen AK PARTİ hükûmetleri döneminde ülkemizde her alanda önemli
gelişmeler yaşanmıştır. Siyasi istikrar, ekonomik istikrarı da beraberinde
getirmiş, milletimizin refah düzeyi önemli oranda yükselmiştir. Aynı zamanda,
AK PARTİ hükûmetleri döneminde Türkiye, bölgesinde lider ülke konumuna
gelmiştir. Bizler, milletimizin hizmetkârları olarak, milletimizin
hassasiyetleri doğrultusunda hizmet etme azim ve kararlılığı içerisinde
çalışmalarımızı hız kesmeden devam ettireceğiz.
Bu düşüncelerle sözlerime son verirken, 2019 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi’nin hazırlanmasında emeği geçen başta
Hazine ve Maliye Bakanımıza, bakanlarımıza ve bürokratlarına, Plan ve Bütçe
Komisyonu Başkan ve üyelerine teşekkürlerimi sunuyor, 2019 yılı bütçesinin
hayırlı olmasını diliyor, aziz milletimizi ve sizleri saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yüksel.
Değerli milletvekilleri, madde üzerinde şahıslar
adına son söz İstanbul Milletvekilimiz Sayın Erkan Baş’a aittir. (HDP
sıralarından alkışlar)
ERKAN BAŞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Genel Kurulu selamlıyor, ekranları başında bizleri
izleyen işçi kardeşlerimize, emekçilere, alın teriyle yaşayan bu ülkenin tüm
onurlu insanlarına yürekten sevgilerimi sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, neresinden başlayacağım
gerçekten bilemiyorum. Hani deveye sormuşlar “Boynun niye eğri?” diye “Nerem
doğru ki?” demiş. Bu bütçenin doğrusu yok arkadaşlar, tümden yanlış.
Tartıştığımız bütçe teklifi tümden yanlış olduğu gibi, en hafif bir tabirle,
çirkin bir hesabın ürünüdür. Bu bütçede temel amaç, ülkemizde alın teriyle,
emeğiyle yaşayan milyonların yarattıkları değeri, alın terinden süzülüp damla
damla oluşan devlet bütçesini halka değil de bir avuç para babasına, patronlara
ve onların siyasi temsilcisi olarak saraya aktarmaktır. Arkadaşlar, daha acısı,
bir aydır burada tartışıyoruz ve tek virgülünü bile değiştirmemek için inat
ediliyor.
SALİH CORA (Trabzon) – Halk inanmıyor bunlara.
Bunlara Nişantaşı’ndaki kafelerdeki birkaç kişi inanır, başkası inanmaz.
ERKAN BAŞ (Devamla) – İnat ediliyor çünkü bu suçu
hepimiz işlersek, bu suçu bütün Meclis işlerse bu suçtan kendileri kurtulacak.
Bu suç, sarayın suçu olmayacak, hepimizin suçu olacak. Ama yağma yok
arkadaşlar.
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Saray kadar taş düşsün
başına be!
ERKAN BAŞ (Devamla) – Her şeyden önce, bu suça ortak
olmayacağımızı ve bütçeye en kararlı biçimde “hayır” diyeceğimizi ifade etmek
istiyorum. Böylesine emek ve halk düşmanı bir bütçeyi bu ülkenin işçilerinin,
emekçilerinin kabul etmesi düşünülemez, tüm varlığını işçi sınıfına adamış
Türkiye İşçi Partisinin kabul etmesiyse hiç düşünülemez.
Tekrar söylüyorum: Bu bütçe büyük patronlara hizmet
bütçesidir. Bunları söylerken de AKP’ye, saraya bir suçlamada falan
bulunmuyorum.
Bakın, değerli arkadaşlar… (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
TAMER DAĞLI (Adana) – Hangi saray ya, Galatasaray
mı?
ERKAN BAŞ (Devamla) – Kaçak saray Beyefendi, kaçak
saray!
BAŞKAN – Sayın Baş, Genel Kurula hitap edin.
Değerli arkadaşlar, lütfen…
ERKAN BAŞ (Devamla) – Arkadaşlar, bağıran haklı
olsaydı Meclisi Esenler Otogarı’na kurardık, burada niye konuşuyoruz? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Baş, siz Genel Kurula hitap edin
lütfen.
Değerli arkadaşlar, lütfen sataşmayalım.
ERKAN BAŞ (Devamla) – Arkadaşlar, perşembenin gelişi
çarşambadan bellidir. Bu sizin yaptığınız ilk bütçe değil. Bu, daha önce
hazırladığınız bütçelerin sonucu ve bakın, sonuç ortada. 2002’de ilk bütçeyi
hazırladığınızda nüfusun sadece yüzde 1’ini oluşturan para babaları patronlar
var ya, onlar servetin yüzde 38’ini alıyordu. Şimdi, on altı yıldır siz
iktidardasınız, bugün o para babaları, o sömürücüler, nüfusun sadece yüzde
1’ini oluşturanlar bu bütçenin yüzde 60’ını alıyor. Arkadaşlar, on altı yılda
zenginleri daha fazla zengin eden bu uygulamadan ar damarı çatlamamış olan
herkesin utanması gerekir. On altı yıldır hazırladığınız bütçelerin özeti
şudur: Emekçiler, yoksullar çalışıyor, üretiyor; patronların servetine servet
katılıyor. Hani “Yol yapıyoruz." diyorsunuz ya, işte siz bunun yolunu
yapıyorsunuz.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Hadi oradan be!
ERKAN BAŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, uzun uzun
konuşmak mümkün ama vaktimiz az.
Büyük sermayeye, emperyalist güçlere hizmet
iktidarların fıtratında vardır. Parti kurulurken icazet almak için Amerika’ya
gidip -defalarca gidip- Amerika’yla her istediğini yapıp sonra, lafa gelince
Amerika’ya laf atmak, atıp tutmak kolay tabii. Yıllarca FETÖ’yle kardeş kardeş
yaşayıp giden ortaklık bozulduktan sonra, üstelik sadece ortaklık bozulduktan
sonra yapılanları suç olarak göstermek kolay tabii.
“Biz bu ülkenin zencileriyiz.” diye gelip ülkenin en
zenginleri hâline gelince ülkeyi bataklıktan bataklığa sürüklemek kolay tabii.
Böyle yaşayanların emekçilerin bütçesini düşünmesi mümkün değil.
Arkadaşlar, bakın, bu ülke halkı, emekçiler,
yoksullar yüce gönüllüdür. Hepiniz duymuşsunuzdur “Bilmemek ayıp değil,
öğrenmemek ayıp.” denir. Ha, doğru mu? Tartışırız ama halkımız böyle diyor diye
biz kabul edeceğiz.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Kürsüye çıkıp farklı
konulardan konuşuyorsun ya!
BAŞKAN – Sayın Özel…
ERKAN BAŞ (Devamla) – Biliyorum, biliyorum.
On altı yıldır pek çok yanlışa imza attınız, sonra
çıktınız “Kandırıldık, bilmedik, hata yaptık, Allah affetsin, millet affetsin.”
dediniz mi? Dediniz.
SALİH CORA (Trabzon) – Hiç doğru bir şey yapmadık mı
ya?
ERKAN BAŞ (Devamla) – Bakın, arkadaşlar, sonra
“Demedi.” demeyin.
SALİH CORA (Trabzon) – Hiç doğru bir şey yapmadık
mı?
ERKAN BAŞ (Devamla) – Buradan, Meclis kürsüsünden,
halkımızın şahitliğinde gözlerinizin içine bakarak söylüyorum. Türkiye işçi
sınıfı adına, bu ülkenin devrimcileri adına sizleri uyarıyorum…
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Neyi devireceksin?
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Neyi devireceğini
söyle.
ERKAN BAŞ (Devamla) – İktidarınızı devireceğiz.
BAŞKAN – Dinleyelim değerli arkadaşlar, dinleyelim.
ERKAN BAŞ (Devamla) – Bu bütçeye “evet” demek “Ben
bilmem, saray bilir.” demektir. Bu bütçeye “evet” demek “Ben bu ülkenin
işçilerinin, emekçilerinin, işsizlerinin dertleriyle ilgilenmiyorum.” demektir.
Bu bütçeye “evet” demek “Bir stadyum dolusu asgari ücretlinin bir aylık gelirini
saray bir günde harcasın.” demektir. Bu bütçeye “evet” demek…
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – “En hayırlı iş.” demektir.
ERKAN BAŞ (Devamla) – ... “Emeklilikte yaşa
takılanlar şimdi de AKP’ye takılsınlar, emekli maaşına el konulanlar ölümün
kucağına atılsın.” demektir. Bu bütçeye “evet” demek “Kadınlara yönelik
eşitsizliğin ve erkek şiddetinin devlet kasasından desteklenmesi.” demektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Baş, bir dakika ilave ediyorum.
ERKAN BAŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu bütçeye
“evet” demek “Gençlerin gelecek umutlarının karartılması, birbirine düşman
edilmesi.” demektir. Bu bütçeye “evet” demek, ataması yapılmayan öğretmenlere,
sağlık emekçilerine “Mesleğini yaptırmıyorum, ister limon sat ister intihar
et.” demektir.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) – Zamanını boşa harcıyorsun,
boş konuşuyorsun.
ERKAN BAŞ (Devamla) – Bu bütçeye “evet” demek Kürt
emekçilerine “Dilin, kültürün, siyasi iraden değil; üzerine yollayacağımız
mermiler, bombalar devlet güvencesi altında.” demektir. Bu bütçeye “evet” demek,
Alevilere “Sünni Diyanet İşleri Başkanına trilyonluk makam aracı alacağız ama
senin eşit yurttaşlık talebini zerre umursamıyoruz.” demektir. Bu bütçeye
“evet” demek “Gencecik askerlerin sadece iktidarda kalmanız için üretilen savaş
politikalarına kurşunla olmuyorsa soğuktan donarak ölmesi.” demektir. Ve
arkadaşlar, bu bütçeye “evet” demek “Aydınların, gazetecilerin,
akademisyenlerin, sanatçıların, hukukçuların AKP gericiliğine karşı özgürlüğü,
gerçeği, bilimi savunan insanların işsiz bırakılması, tutuklanması.” demektir.
Sayın Başkan, bitireyim.
BAŞKAN –Devam ediyor süreniz.
Buyurun.
ERKAN BAŞ (Devamla) –Değerli arkadaşlar…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) – Boş konuşuyorsun, boş!
BAŞKAN – Şimdi ilave edeyim.
Toparlayalım Sayın Baş. Her zaman kürsüye
çıkmıyorsunuz, size bir dakika ilave ediyorum.
Buyurun.
ERKAN BAŞ (Devamla) – Sevgili arkadaşlar, “Boş
konuşuyorsun.” diyorsunuz da şu sıralara… Bana laf atacağınıza…
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar…
Sayın Baş…
ERKAN BAŞ (Devamla) – Sayın Başkan, bunun kayıtlara
geçmesi gerekiyor.
BAŞKAN - Siz Genel Kurula hitap edin.
ERKAN BAŞ (Devamla) – Arkadaşlar, bunun kayıtlara
geçmesi gerekiyor.
1’inci partinin 290 milletvekili var, yüzde 95’i
bütçe tartışılırken burada değil. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bu millet
size buraya gelin diye para veriyor. Bu millet size buraya gelin diye görev
veriyor, dışarıda yatın diye değil.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) – Hiç kimse seni dinlemez,
boş konuşuyorsun!
ERKAN BAŞ (Devamla) – Tamam, sizinle konuşmuyorum,
bu ülkenin işçilerine sesleniyorum, bu ülkenin emekçilerine sesleniyorum:
Patronların ve emperyalistlerin hizmetindeki bir iktidar tarafından
yönetiliyoruz kardeşler. Fakat bu karanlık günler er ya da geç mutlaka bitecek
ve bu, Türkiye işçi sınıfının eseri olacak. Onlar teslim olmadığı sürece biz de
teslim olmayacağız.
Patronlara da sesleniyorum: Son uyarımız. Bu
zevküsefanın, bu iktidarla al gülüm ver gülüm ilişkisinin sonsuza kadar
gitmeyeceğini bilin. Bu “han-ı yağma” düzeni sona erecek, eşitlik ve özgürlük
kazanacak! (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)
SALİH CORA (Trabzon) – Bir defa sen işçi değilsin
ya!
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) – Senin partinin oyu kaç?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan…
SALİH CORA (Trabzon) - Bir defa sen işçi değilsin,
patron görünümlüsün.
BAŞKAN – Sayın Cora, bir saniye lütfen…
Sayın Özkan, buyurun.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Kayıtlara geçmesi için
söylüyorum.
Sayın hatip hiç endişe etmesin, işçi, köylü, esnaf
bizlere emanet. (CHP sıralarından “Tabii, tabii!” sesleri) Hamdolsun, on altı
yıllık bütçemizle, on altı yıldan beri huzur içinde…
GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Cengiz, Kolin, Limak…
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - …rahat içerisinde girdiğimiz
bir çevre varsa o da işçilerin, köylülerin, esnafın çevresidir.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Açlık sınırında!
HASAN SUBAŞI (Antalya) – Herkes huzur içinde
yaşamakta, merak etme!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Hamdolsun, bugün, sosyal
politikalarla, işçimize vermiş olduğumuz sosyal haklarla bu ülkenin ezilen
çevreleri ilk kez…
GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Açlık sınırının altında
yaşıyor işçiler.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Dün denilmişti ya “…”(x)
“devrim” denildi. İşçi devrimi on altı yıl önce yapıldı ve hamdolsun, bugün
huzur içerisinde…
GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Açlık sınırın altında
yaşıyor.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Ancak sizler konuşmaya devam
edin, sadece konuşmaya.
Susma, sustukça sıra sana gelecek! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Eyvallah! Tam oturdu.
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, şimdi 14’üncü
madde üzerinde soru-cevap işlemini başlatıyoruz. Süremiz on dakika. Bu süreyi
sayın milletvekilleri ve Komisyon eşit olarak paylaşacaktır.
Şimdi, soru-cevap işlemini başlatıyorum.
Sayın Gaytancıoğlu…
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Uyguladığınız ekonomi politikalarından kim kazandı
gerçekten merak ediyorum. Kazananlar aslında belli: Türkiye'ye kim faiz
karşılığı para sattıysa onlar kazandı. Özelleştirilen o güzelim kamu
kuruluşlarını çok ucuza kimler kapattıysa onlar kazandı. Siz, bütün borç
aldığınız bu paralarla fabrikalar yapacağınıza, tarıma destek vereceğinize,
esnafa düşük faizli krediler sağlayacağınıza, bir avuç yandaşa bu paraları
betona çevirmesi için teslim ettiniz. Ekonomi krize giriyor, hâlâ
yandaşlarınızı düşünüyorsunuz, kamu bankaları aracılığıyla konut kredisi
faizlerini onlara kanalize ediyorsunuz. Hâlbuki yapmanız gereken, işçiyi,
emekliyi, çiftçiyi, esnafı düşünmenizdi, emeklilikte yaşa takılan milyonlarca
insanın mağduriyetini düşünmenizdi. Yoksul kesimlerin gelirini
artırabilseydiniz şimdiye kadar ekonomimiz yeniden rayına otururdu hatta
dünyada ilk 15’e çoktan girerdik. Ekonomi politikalarını değiştirmeyi düşünüyor
musunuz?
BAŞKAN – Sayın Köksal…
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, Konya
Bölge Müdürlüğüne bağlı olarak Afyonkarahisar Karayollarında çalışan 100
taşeron işçi yaklaşık elli gündür maaşlarını alamıyorlar, altı ayda sadece iki
kez maaş alabilmişler. Ev geçindiren, çoluk çocuk okutan bu işçiler
Karoyollarında esas işi yaptıkları hâlde kadro dışı kaldılar. Yetkililerle
görüştüğümüzde, devletten ödenek alamadıkları için işçilerin maaşını ödeyemediklerini
belirtiyorlar. Buradan “IMF’ye borç veren konuma geldik.” diyenlere, millet
kıraathanelerine ve millet bahçelerine 3 milyonun üzerinde para ayıranlara,
sarayın serasına bile yüz binlerce lira kaynak ayıranlara, AKP’li Konya
Belediyesinde yapılmamış köprüyü yapılmış gibi göstererek milyonlarca lira para
akıtanlara sesleniyorum: Taşeron işçinin hakkını verin, çekin elinizi taşeron
işçinin ekmeğinden. Taşeronun kadrosunu, maaşını, hakkını teslim edin. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Topal…
SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, Hatay’da hazine
arazisi sorunu hâlâ devam ediyor. Bakın, Türkiye'de on beş, yirmi yıldır hazine
arazisi üzerinde kurulu ev sahipleri sadece Hatay’da haklarını alamıyor, tapularını
alamıyor. Çünkü Hatay bunun dışındadır, bu kapsamın dışındadır. Bu, Anayasa’nın
eşitlik ilkesine aykırıdır. Buradan AK PARTİ Hatay milletvekillerine de
sesleniyorum: Sizler bu konuda öncü olun, gelin Hatay’daki hazine arazilerini
birlikte çözelim çünkü Hatay halkı bu sorunun çözülmesini istiyor; Hatay halkı
mağdur, bir an önce bunu çözelim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Hürriyet…
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Buradan Hükûmete ve iktidar partisine seslenmek
istiyorum: Taşeron işçilerine “Koşulsuz, şartsız kadro.” dediniz, bir sürü söz
verdiniz! Kadroya geçen arkadaşlar bugün ne yazık ki kadro aldıklarına
sevinemediler bile, ağlar duruma geldiler, taşeron hâlini neredeyse arar hâle
geldiler, bir sürü hakkından vazgeçmek zorunda kaldılar. Kadro bekleyenler ayrı
ağlıyor şu anda, onların ciddi sıkıntıları var “Verilen sözler hâlâ tutulmadı.”
diye isyan ediyorlar. Kadro bekleyenlerin dışında bir de işsiz kalanlar var,
yüzde 70 şartına takılıp da saçma sapan bir şarta takılıp da bugün sözleşmeleri
yenilenmediği için işsiz kalan arkadaşlarımız var; onların sorunları da apayrı
bir dert. Ne yazık ki bu taşeron konusunu elinize yüzünüze bulaştırdınız,
insanları daha da mağdur ettiniz, çözüm üretelim derken daha da çözümsüzlüğe
ittiniz.
Gerçekten, buradan sizi kutlamak istiyorum, bu kadar
insanı aynı anda nasıl ağlatmayı başarabiliyorsunuz, bu kadar insanı nasıl
mağdur etmeyi başarabiliyorsunuz? Alkışlıyorum sizi!
BAŞKAN – Sayın Gürer yerine Sayın Özer…
AYDIN ÖZER (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ulaştırma Bakanına soruyorum: Antalya Kemer-Kumluca
bölünmüş yolu niçin bitirilemiyor? O bölgede daha önce heyelanlar olmuştu, yol
yeni yapıldı, aylarca yol kapalı kaldı, yine heyelanlar devam ediyor. Bu
yolların kabulünü kim yapıyor?
Yine, aynı yol üzerindeki Beycik tünelinin az bir
işlemi kalmasına rağmen, müteahhit firma bütün sistemini söküp gitti, şantiyeyi
söküp gitti; niye bitirilemiyor?
Yine, Antalya Korkuteli-Elmalı yoluna bir asfalt
dökümü yapılıyor; millet Kızılcadağ’dan gitmek zorunda bırakılıyor. “Kriz yok.”
diyorsunuz, bu yolları keyfekeder mi yapmıyorsunuz, bunu anlamak istiyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Özalan yerine Sayın Şanverdi…
Sayın Komisyon, Sayın Şanverdi’den sonra size söz
vereceğim.
Buyurun.
HÜSEYİN ŞANVERDİ (Hatay) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biz, bu bütçeye “evet” diyoruz çünkü Türkiye ekonomisi,
2002’den bu yana, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerden daha yüksek oranda
büyümektedir. Enflasyonla mücadele ederken ekonomisini sürekli büyüten Türkiye,
bu süreçte örnek gösterilen bir ülke olmuştur. Ülkemiz, AK PARTİ iktidarında,
kişi başına düşen millî geliri 3’e katlamıştır. Biz, bu bütçeye “evet” diyoruz
çünkü global ekonomide sıkıntı yaşanırken, çevresi ateş çemberine dönmüşken
büyümesini devam ettiren bir Türkiye vardır. Hain işgal girişimine maruz kalan,
terör belasıyla mücadeleye devam ederken bile ekonomisini sağlam zemine oturtan
bir Türkiye vardır. Ekonomimiz büyümeye devam edecektir.
Durmak yok, yola devam diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Komisyon…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, bütçenin Cumhurbaşkanı
tarafından savunulmasını beklediklerine, sorulara Plan ve Bütçe Komisyon
temsilcilerinin cevap vermesinin yürütmenin Meclisi işlevsiz gördüğünün,
önemsemediğinin itirafı olduğuna ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tam bu aşamada bir şey
söylemem lazım.
Şimdi bütçe görüşmelerini yapıyoruz. Bu, yapılan
Anayasa değişikliğinden sonra ilk bütçe görüşmesi ve bu bütçe görüşmelerinde,
hep birlikte oturduk ve yürütmenin nasıl temsil edileceğini tarif ettik.
Şöyle bir gerçeklikle karşı karşıyayız: Bütçe,
yürütme tarafından, Cumhurbaşkanı tarafından Meclise sunulabilen,
milletvekilleri dışında tek teklif. İlk baştan beri en üst düzeyde bütçenin
burada savunulmasını, bütçenin sahibi olan Cumhurbaşkanıysa Cumhurbaşkanı
tarafından savunulmasını hep bekledik, Cumhurbaşkanı Yardımcısının ve ilgili bakanların
buradaki temsilini önemsedik. Çok önemli konularda çok önemli tartışmalar oldu.
Zaman zaman, bakanlar, bu sorulardan ne kadar faydalandıklarını kendileri
bizzat ifade ettiler.
Şu anda, bütçenin olmazsa olmazı maddeleri üzerinde
görüşüyoruz, bir iki madde sonra da geçen yılın kesin hesabını görüşeceğiz.
Burada yöneltilen sorular yürütmeyedir ancak görüyoruz ki -şahsına bir
itirazımız olmamakla birlikte- Cemal Bey soruları cevaplamaya hazırlanıyor.
Cemal Bey Plan ve Bütçe Komisyonunda görevlidir, Plan ve Bütçe Komisyonu adına
sözcülük görevi yapıyor. Herhangi bir kanun teklif ya da tasarısının komisyon
tarafından benimsenmesinden sonra Komisyon tarafından savunulması başka bir
şeydir ama yürütmenin Mecliste vatandaşın vergilerini nasıl harcayacağıyla
ilgili en temel ve Parlamentonun doğuşuna sebep olan bütçe hakkı üzerinden
sorulacak sorulara Cemal Bey’in cevap vermesi doğru bir yaklaşım değildir. Bu,
açıkça yürütmenin Meclisi nasıl işlevsiz gördüğünün, nasıl önemsemediğinin ve
bütün görevleri yani Hazineyi, Maliyeyi, ekonomiyle ilgili bütün görevleri bir
tek adamın damadına vermesinden sonra o damadın yükü taşıyamadığının ve
Parlamentoya karşı gerekli saygıyı göstererek gelip burada maddelerde
milletvekillerinin sorularını cevaplayamadığının itirafıdır. Bu, rejime
kasteden Anayasa değişikliğinin aksaklığı, topallığı, kötürümlüğü,
yürümezliğini gösterdiği gibi, yürütmenin yeni rejimde halkın teker teker
doğrudan seçtiği temsilcilerine karşı atadığı bakanlarının nasıl bir
vurdumduymazlık ve Meclise küçümserlik gösterdiğini de ifade etmektedir.
Sizden talebimiz; soru-cevabı bu aşamada keselim.
1’inci grup bakanla irtibata geçsin. Cumhurbaşkanı Yardımcısı ya da bakan -ya
da büyük bir imkânsızlık varsa herhâlde yürütmeyi temsil edecek bir başka
bakancık vardır, ne kadar atanmış olsalar da- gelsinler ve burada yürütme adına
soruları cevaplasınlar. “Yok, biz soruları cevaplamayacağız, bütçede sorular
sorulacak, cevabı yine Meclisin içinden Plan ve Bütçe Komisyonu Sözcüsü
verecek.” Bu, meseleyi, küçümsemek, önemsiz hâle getirmek, Meclisi bir kat daha
itibarsızlaştırmak anlamına gelecektir. Bu aşamada bu uygulamaya itirazlarımızı
belirtiyoruz Sayın Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.
Buyurun Sayın Özkan.
2.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, bütçe kanun
teklifinin Genel Kurula geldiği andan itibaren Komisyonun görev ve
sorumluluğunda olduğuna ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın grup başkan vekilinin
özellikle 24 Haziran seçimlerinden sonra Parlamentonun çalışma düzenine
ilişkin, sürekli tartıştığımız hususlara ilişkin yeni bir ifadesini görüyoruz.
Ancak sayın grup başkan vekilinin mutlaka Parlamentonun çok daha iyi çalışması
için bu görüşleri sunduğuna da inanmak istiyoruz.
Ancak bakınız, evet, dedikleri gibi, bütçe Hükûmet
tarafından getirilen tek tekliftir. Yani yeni anayasal düzen içerisinde
Hükûmetin sadece ve sadece bütçe kanununu teklif etme görev ve sorumluluğu
vardır, bu da gelmiştir. Komisyonda bu bütçe görüşülmüş, bakanlar ve bütün
bürokratik erkân orada bütün milletvekillerinin, Komisyondaki
milletvekillerinin bütçeyle ilgili sorularını yanıtlamış ve tartışılmıştır.
Komisyondan bütçe kanunu Genel Kurula geldiği andan itibaren, Hükûmetin
başlattığı bu süreç artık Komisyonun görev ve sorumluluğunda devam etmektedir.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Niye mikrofonu
açmıyorsunuz Sayın Başkan? Duymuyoruz. Açın şu mikrofonu.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Bugün, burada Komisyon
Başkanı veya Komisyon adına bütçe kanununu savunacak herhangi bir kişi 1’inci
parti grubundan olmasa dahi -örnek veriyorum, Cemal Bey veya Sadi Bey- burada
Komisyonu temsilen başka bir partiden birisi olsa dahi, artık bu Komisyonun
kabul ettiği kanun teklifi olarak tartışılmakta ve görüşülmektedir. Onun için,
sayın bakanlarımızın bu hususta sekiz günden beri ortaya koyduğu ve tartıştığı
meseleler, yanıtlanan sorular artık bakanların görevleriyle ilgili sorulardır.
Burada, Genel Kurulda sayın milletvekillerimizin
artık Komisyonun tasarrufu olan bütçe kanununa ilişkin sorularını yanıtlamak
üzere Komisyon temsilcisi bulunmaktadır. Ve özellikle bakanlarımızı Genel
Kurulda itibarsızlaştırma gayretlerini de kabul etmediğimizi ifade etmek
istiyorum. Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz. Sayın bakanlarımızın, bugün
gayretli çalışmalarının milletimiz nezdinde nasıl bir teveccühle hüsnükabul
gördükleri de ortadadır.
Bakanlarımızın sorumluluğu, Sayın Cumhurbaşkanımızın
ataması ve 2023’te gerçekleşecek seçimde de siyasi olarak hesaplarını
vereceğini ve bunun da siyasi denetimle olacağını ifade ediyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum: (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
3.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, maddeler görüşülürken
ilgili bakanın Genel Kurula gelmemesinin tesadüfi olmadığına ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)- Sayın Başkanım, temel durumumuz
şu: Cumhurbaşkanının, seçimi kazandıktan sonra dilediği kadar bakanlık,
dilediği kadar bakan ve Cumhurbaşkanı yardımcısı görevlendirme imkânı var.
SALİH CORA (Trabzon) – Yaptı mı? Yapmadı.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bir tasarrufta bulundu ve bu
kadar bakan görevlendirdi ama yürütmenin bugün içinde bulunduğu acziyet…
SALİH CORA (Trabzon) – Hiç âciz değil.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – …buraya bir bakan gönderememe
noktasındaysa bir bakan daha atasaymış. (CHP sıralarından alkışlar)
SALİH CORA (Trabzon) – Maddelere geçtik, Strateji ve
Bütçe Başkanının gelmesi yeterlidir.
KEMAL ÇELİK (Antalya) – Ne ilgisi var ya?
BAŞKAN – Bir saniye değerli arkadaşlar…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Eğer bakan yeter sayımız varsa
nerede bu adamlar, neden gelmiyorlar?
SALİH CORA (Trabzon) – Hiç alakası yok! Gelme
zorunluluğu yok.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – O zaman, ayağa kalkan sayın
grup başkan vekilini ben yasamanın bir temsilcisi olarak görürüm ve en çok
sandalyesi olan grubun grup başkan vekili kalktığında, gerçekten Parlamentoyu,
gerçekten demokrasiyi ve buradaki müzakereyi önemseyen…
SALİH CORA (Trabzon) – Yasama ile yürütmenin
ayrıldığının farkında değilsiniz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – …ve odağa alan bir yaklaşımla
“Doğru söylüyor, bakanların buraya gelmesi lazım. Yürütmenin yasama
karşısındaki bu duyarsızlığı anlamsızdır. Ben de gerekli görevi yapmak üzere
süre istiyorum.” deyip, kapatıp, partisinin bakanlarını arayıp getirebilir.
Maddeler görüşülürken buraya bakan gelmemesi tesadüfi bir iş değil. Aynı
maddeye göre sunuma da gelmeyebilir, aynı maddeye göre bakanlıkların
görüşüldüğü sırada da gelmeyebilir; Komisyona bunu… Ondan sonra biz otururuz,
burada birbirimizi ağırlarız. Böyle bir şey yok; yürütme gelecek, oraya
oturacak, soruları cevaplayacak. Verecek cevabı yoksa da “Cevabım yok.” diyecek.
BAŞKAN – Sayın Özel, toparlayalım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yanıtlayamıyorsa “Yazılı
olarak cevaplarım.” diyecek.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Bağırmadan konuş ya.
Kulaklarımıza zarar veriyorsun ya.
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Uygulama, Anayasa’ya ve İç
Tüzük’e uygundur.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bu yaklaşım doğru değildir, bu
yaklaşım Meclisi hiçleştiren bir yaklaşımdır. Bunu kabul etmemiz mümkün değil.
Sizden ricam, oturuma ara verelim…
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Ne alakası var ya?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – …1’inci parti kendi
bakanlarını arasın. Meclis Başkanımız aracılığıyla burada bakanların
bulunmasının münasip olduğunu ifade edelim.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, yeni
Anayasa’da sözlü soru yok, yazılı soru var; okuyun Anayasa’yı.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Aksi takdirde, bu doğru bir
yaklaşım değil, ilk uygulamada ilk günden kötü örnek oluşturulur. Bunu kabul
etmemiz mümkün değil Sayın Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri…
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkanım, son bir
cümle, sadece kayda geçsin.
Bakın, zannediyorum, sayın grup başkan vekili ve
diğer grup başkan vekilleri ve gruplar da kabul edeceklerdir ki Parlamentonun
gücü, egemenliği kullanırken buraya bakanların gelmesiyle olmaz.
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Olur, olur!
HASAN SUBAŞI (Antalya) – Bakan yasamaya karşı
sorumludur ya!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Her şeyden önce, millî
iradeyi temsil eden milletvekilleri olarak, bizler seçilmiş milletvekilleri
olarak “Bakanlar buraya gelirse Parlamento değerlidir, gelmezse Parlamento
değerli değildir.” anlayışı asla kabul edilmez.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bütçe, bütçe, bütçe, bütçe bu!
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Bütçeyi konuşuyoruz,
bütçeyi!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Bugün burada görüştüğümüz
bütçe kanunu da artık Komisyonumuzun tasarrufudur…
SALİH CORA (Trabzon) – Maç bitmiştir, olay bitti.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – …ve bizler didik didik
ederek, ince eleyip sık dokuyarak, âdeta beyin cerrahı hassasiyetiyle, bu
bütçeye karşı tasarruflarımızı, yaklaşımlarımızı ortaya koyacağız.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Virgülünü bile
değiştiremediniz.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Kanun koyucu olarak, millî
iradenin temsilcileri olarak buradaki gerçek değeri bizler temsil ediyoruz,
bakanların buraya gelmesiyle Parlamento değer ve anlam kazanmıyor.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
SALİH CORA (Trabzon) – Maç bitti, olay bitti, daha
tartışılacak…
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, İç Tüzük
değişikliği çerçevesinde 62’nci maddede yürütmenin nasıl temsil edileceğinin
ifade edildiğine dolayısıyla Meclis Başkan Vekili olarak şu an yapabileceği bir
şey bulunmadığına ilişkin konuşması
BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, bir sessizlik rica
edeyim.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, Anayasa değişikliğinden
sonra yapılan uygulamalarda, özellikle de yürütmenin temsili konusunda yaşanan
tartışmalar üzerine, Meclisimiz bir İç Tüzük değişikliği gerçekleştirdi. Bu İç
Tüzük değişikliği, olması gereken bir İç Tüzük değişikliğiydi çünkü Anayasa
değişikliği yapılırken tabii, bunlar, yaşanacak sorunlar fark edilmediği için
şimdi yeni uygulamalarla, yeni sorunlarla karşı karşıya kalıyoruz.
Yapılan İç Tüzük değişikliğinde, yeni 62’nci
maddeyle yürütmenin temsili Meclisimiz tarafından şöyle kabul edildi: “Bütçe
sunuş konuşmasını Yürütme adına Cumhurbaşkanı yardımcısı veya bir bakan yapar.”
denildi. Yani burada “yapabilir” denilmedi “yapar” denildi.
İkinci fıkrada ise bir ifade kullanıldı ve “Bütçe ve
kesinhesap kanun tekliflerinin görüşüldüğü Genel Kurul oturumlarına Yürütme
adına Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar katılabilir ve görüş
bildirebilir.” denildi.
SALİH CORA (Trabzon) – “Katılır” demiyor,
“Katılabilir” diyor.
BAŞKAN – Birinci fıkradaki “yapar”ın aksine, ikinci
fıkraya “bildirebilir” diye bir ifade konuldu.
Üçüncü fıkrada ise bir başka düzenleme yapıldı ve
“Cumhurbaşkanı yardımcıları, bakanlar veya zorunlu durumlarda bakan
yardımcıları ve üst kademe kamu yöneticileri Anayasanın 119 uncu maddesindeki
hallerde -olağanüstü hâli kastediyor- Meclis Başkanının daveti üzerine
bilgilendirme yapmak üzere Genel Kurul oturumlarına katılabilir.” hükmü
eklendi. Dolayısıyla yakın zamanda kabul edilmiş bir İç Tüzük değişikliği
çerçevesinde, bütçe sunuş konuşmasını yürütme adına Cumhurbaşkanı yardımcısı
veya bir bakanın yapması, Cumhurbaşkanı yardımcısı veya bakanın takdirinde
değil zorunlu bir gerekliliktir. İkinci fıkra, keşke öyle yazılmasaydı.
Görüşlerinize ben katılıyorum. Burada bir bütçe görüşülürken bir bakanın elbette
bulunması gerekir. Ancak yazılan madde metni: “… katılabilir ve görüş
bildirebilir.” “Hangi hâllerde davet edilebilir”i de üçüncü fıkra düzenliyor:
Olağanüstü hâl gibi olağanüstü durumlarda “Meclis Başkanının daveti üzerine”
diye bir hüküm getirilmiştir. Dolayısıyla İç Tüzük hükümlerinin sınırladığı
çerçevede, bu, mutlaka düzeltilmesi gereken bir konudur Sayın Özel: Ben bu
görüşünüze katılıyorum ancak şu andaki mevcut, meri, yürürlükte olan İç Tüzük
çerçevesinde sayın bakanların gelip gelmemesi kendi takdirlerine bırakılmış bir
konu. Aslında, bu, düzeltilmesi gereken bir konu. Yani doğal olarak bir
bütçenin görüşüldüğü tabloda bunların bakanlarının da bulunması kamunun artık
takdir edeceği bir konudur.
Bu arada, bütçe görüşmelerini -yetki belgeleri de
elimde- Maliye Bakanlığının ve diğer üst düzey bürokratların bulunduğu bir
bürokratlar grubu da izliyorlar. Dolayısıyla İç Tüzük’ün çizdiği çerçeve
içerisinde, bu oturumlara bakanların katılması ve görüş bildirmeleri kendi
takdirlerine bırakılmış gözüküyor. Dolayısıyla Meclis Başkan Vekili olarak şu
anda yapabileceğim bir konu maalesef bulunmuyor. Doğrusu, bütçenin görüşüldüğü
oturumlarda bir bakanın burada bulunmasıdır, bu da Meclisimizin İç Tüzük’ünde
yapılacak bir değişiklikle çözülmesi gereken başlıca konulardan biridir.
Anayasa değişikliği çerçevesinde, İç Tüzük’te yer alan hükümlerle uygulamada
karşılaşılan sorunları yaşadığımız bir süreçten geçiyoruz. Ama ben de İç
Tüzük’ü böyle yorumluyorum ve Komisyona söz veriyorum.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkanım, müsaade eder
misiniz?
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Başkanım, bir cümle…
BAŞKAN – Lütfen, Komisyona söz veriyorum, daha sonra
tartışırız.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Komisyondan sonra söz almak
istiyorum.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Başkanım, beni
görmüyorsunuz sanırım.
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi
(1/276) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 10) (Devam)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/275); 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına
İlişkin Olarak Hazırlanan, 2017 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/38); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2017 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporu ve 2017 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim
Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 183 Adedi Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, 2 Adedi
Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve 10 Adedi Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere
Toplam 195 Adet Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/40) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN - Buyurun sayın Komisyon.
Beş dakika süreniz var.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK
(Giresun) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Son İç Tüzük değişikliğiyle ilgili uygulamaya
açıklık getirdiniz; ben de katıldığımı ifade ederim.
Aslında bugün, 14’üncü maddeyi görüşüyoruz, Bütçe
Kanun Teklifi’nin 14’üncü maddesini. 14’üncü maddeyi buradan aynen okumak
istiyorum: “Bu Kanunda ve diğer kanunlarda Cumhurbaşkanına veya
Cumhurbaşkanlığına bütçenin uygulanmasına yönelik verilen yetkilerin kullanımı
ve devrine ilişkin hususlar Cumhurbaşkanı tarafından belirlenir.” diyor.
Dolayısıyla, burada yürütmenin temsilcisinin olup olmaması zaten son İç Tüzük
değişikliğine göre ihtiyaridir, onların isteğine bağlı.
Kaldı ki bütçe kanununun Plan ve Bütçe Komisyonunda
kabul edilen maddesinde de belirtilmiş ve İç Tüzük’te de var bu: 45’inci madde
uyarınca teklifin Genel Kuruldaki görüşmelerinde Komisyonu temsil etmek üzere
özel temsilciler atanmıştır. Dolayısıyla ben burada Plan ve Bütçe Komisyonunun
özel temsilcisi olarak Komisyonumuzu temsil ediyorum.
Tabii, soru-cevaplarda doğrudan yürütmeye ilişkin
sorular geldi. Bu 14’üncü maddeyle ilgili sorular olmadığı için, görüşme
sırasında Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle ilgili bir yorum yapıldı, ben ona
cevap vermek istiyorum. Bütçe kanun teklifinin Meclis tarafından
değiştirilebilme yetkisinin olmadığı ifade edildi burada. Yani bütün bütçeyi
Meclisin sadece ya “kabul” ya da “reddetme” şeklinde yetkisi olduğu söylendi ki
bu, gerçeği ifade etmemektedir çünkü Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçiş
sürecinde yapılan Anayasa değişikliği kapsamında, Anayasa’nın 161’inci maddesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Genel Kurulda gider artırıcı veya
gelirleri azaltıcı önerilerde bulunamazlar.” diyor. Bu hüküm aynen korunmuştur
yeni sistemde de. Değişiklik yapabilmeye yönelik hükmünde bir değişiklik
yapılmamıştır Anayasa’da, aynen kalmıştır.
Kaldı ki bütçe kanun teklifinin Plan ve Bütçe
Komisyonundaki görüşmeleri sırasında da bazı değişiklikler yapılmıştır. Daha
önce Sayın Başkanımız bunu ifade etmişti ama ben kayıtlara geçmesi açısından
tekrar etmek istiyorum: Plan ve Bütçe Komisyonunda 2019 yılı bütçe görüşmeleri
sırasında toplam 20 adet önerge Komisyon Başkanlığımıza verilmiş, sunulmuş; bu
önergelerden 1 adedi 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 1
adedi ise 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi üzerinde olmak üzere 2
adet değişiklik önergesi kabul edilmiştir Komisyonumuzda; 18 adedi ise
reddedilmiştir. Yine, Komisyonumuzca 3 madde üzerinde de redaksiyon mahiyetinde
değişiklikler yapılmıştır.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Teknik düzenleme onlar
Cemal Bey ya, teknik düzenleme.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK
(Giresun) – Dolayısıyla bütçe kanun teklifinin Meclis tarafından
değiştirilebilme yetkisinin olmadığı ifadesi gerçeği yansıtmamaktadır.
Ben, sorular kapsamında, 14’üncü madde üzerinde
sorular gelmediği için diğer soruları yürütmeden sorumlu ilgili bakanlara tevdi
etmek üzere şimdilik sözlerime son veriyorum ve teşekkür ediyorum. Genel Kurulu
da saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, soru-cevap bölümünde
bir dakikamız var.
Son olarak, Sayın Atay sistemdeyse konuşabilir.
SERMET ATAY (Gaziantep) – Sayın Başkan, bugün 2018
LGS sonuçları açıklandı; Gaziantep, eğitimdeki makûs talihini yine yenemedi.
2018 yılı LGS sınav sonuçlarına göre, Gaziantep, Türkiye genelinde 63’üncü
sırada yer aldı. Türkiye ortalamasının 12 puan altında yer alan Gaziantep,
sadece güneydoğu illerini geride bırakabildi. Eğitimdeki bu tablo Gaziantep
için utanç kaynağıdır. Millî Eğitim Bakanımızı gerekli tedbirleri almaya davet
ediyoruz. Gaziantep’in eğitimde hak ettiği yer 63’üncü sıra değildir.
BAŞKAN – Sayın Ağıralioğlu, bir talebiniz oldu.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu’nun,
sitemlerimizin muhatabı olmaları cihetiyle bakanların burada olmaları
gerektiğine ilişkin açıklaması
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Özgür Bey’in esastan itiraz ettiği işe usulen bir cümle
söylemem lazım. Bu mevcut sistemi yeni tecrübe ediyoruz, malumualiniz.
Konuşmalarımızda yürütmenin burada olmasını talep ederken aslında, bir taraftan
-şimdi fark ediyorum- biz, insanların gözlerinin içine baka baka konuşmaya
alıştık Sevgili Başkanım; bu yeni sistem, biraz dedikoducu bir sistem gibi
oldu; bakanlar burada yok da biz aleyhlerinde konuşuyormuşuz gibi oluyoruz.
Şimdi, istiyoruz ki aslında, biz konuşurken burada olsunlar, gözlerinin içine
baka baka konuşalım. Mevcut sistem Millet Meclisinin şahsiyetiyle alakalı da
hani, burası insanların arkasından konuşulacak bir yer değildir, burası irade
olarak sözümüzü muhataplarına bilerek, kastederek söylememiz gereken bir
Meclis. Dolayısıyla burada bakanların yokluğu birazcık karakterimize, mizacımıza
kurulmuş tuzak gibi oluyor, aleyhlerine konuşuyormuşuz gibi oluyor.
Ben arz ederim, hakikaten, en azından, bu
sitemlerimizin muhatabı olmaları cihetiyle burada olmaları lazım. Burada
olmalarını biz zaten çok denk getiremediğimiz için, sitemlerimizi 1’inci parti
grubu üzerinden Hükûmete iletmekten de biraz yoruluyoruz, Allah var!
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, ben bu konuda…
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Benim talebim vardı.
AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Özkan, buyurun. Ben konuştuğum için…
Buyurun.
5.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Levent Gök’ün İç
Tüzük’ün 62’nci maddesine ilişkin değerlendirmesine katıldıklarına ancak
yaklaşımının 64’üncü maddenin birinci fıkrasındaki hükme uygun olmadığına
ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle,
Sayın Başkanım, sizin 62’nci maddeye ilişkin değerlendirmelerinize sonuna kadar
katılıyoruz. Zira, açık İç Tüzük hükümleri çerçevesinde Parlamento da bütçe görüşmeleri
sırasında bakanların nasıl bulunacaklarına ilişkin açıklamalarınız nettir. O
noktada, sizin yaklaşımınızı doğru buluyoruz. Kaldı ki bu noktada karar
vermeniz gerekiyordu.
Diğer açıdan, ikinci bir mesele de: Özellikle
Başkanın görüşme ve oylamalara katılamamasına ilişkin 64’üncü madde şu şekilde
bir hüküm sevk etmiştir: “Genel Kurula başkanlık eden Başkan veya Başkanvekili,
asıl konu görüşülürken ve oylanırken hiçbir surette görüşünü açıklayamaz.
Başkan veya başkanvekilleri, görevlerinin yerine getirilmesinin gerektirdiği
haller dışında –biraz önceki 62’nci madde dışında- tartışmalara katılamazlar;
kişisel savunma hakları saklıdır.” der. Bu noktada, Parlamentoda bütçe
görüşmeleri sırasında bakanların nasıl bulunup bulunmayacağına ve bu noktada yapılacak
İç Tüzük hükümlerine ilişkin değişiklik noktasındaki yaklaşımınızın 64’üncü
maddeye uygun olmadığını ifade etmek isterim. Biliyorsunuz, şahsınıza ilişkin
güvenimiz tamdır. Tarafsızlığınıza gölge düşürücü yaklaşımlardan kaçındığınızı
da ifade etmek isterim.
Ancak bir an için sizin teklifiniz diğer gruplar
tarafından değerlendirilecek olsa dahi son tahlilde şunu ifade etmek gerekir:
Biraz önce Sayın Yavuz Ağıralioğlu da kendi yaklaşımlarını ifade ettiler, 24
Haziran seçimlerinden sonra, 16 Nisan Anayasa değişikliğinin gerektirdiği İç
Tüzük değişiklikleri bütün grupların oydaşlığıyla geçmiştir. Yani seçimlerden
sonra bütün gruplar, grup başkan vekilleri bir araya geldik ve bir İç Tüzük
değişikliği yaptık; Parlamentomuzun itibarına gölge düşmesin, eski İç Tüzük
hükümleriyle yeni anayasal düzen içerisinde yasama faaliyetini yerine
getirirken sürekli tartışma yaşamayalım, milletimiz nezdinde de bir kargaşaya
sebebiyet vermeyelim diye Anayasa’nın gerektirdiği İç Tüzük değişikliğini
yaptık. Onun için, oy birliğiyle geçmiş, komisyonlarda bütün grupların
kabulüyle geçmiş bu İç Tüzük değişikliğinin bütün grupların arzusu ve kabulüyle
geçmiş olduğunu ifade ediyorum. Bu noktada, tarafsızlığınıza gölge düşmemesi
için de 62’nci maddede yapılacak bir değişiklik varsa bu husustaki teklifleri
de grupların takdirine bırakmak gerektiğini ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, konuyu uzatmayalım.
Bakın, ben bu konudaki görüşümü ifade ettim. Değerli arkadaşlarım, Meclis
Başkan Vekili olarak elbette, bizim, gruplarla her zaman bir araya gelerek
varsa aksaklıkları gidermelerini tavsiye etmemiz de bir makuldür. Şimdi bu
tartışmaları uzatmayalım.
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi
(1/276) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 10) (Devam)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/275); 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına
İlişkin Olarak Hazırlanan, 2017 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/38); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2017 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporu ve 2017 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim
Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 183 Adedi Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, 2 Adedi
Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve 10 Adedi Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere
Toplam 195 Adet Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/40) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN – 14’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… 14’üncü madde kabul edilmiştir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Özel, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
6.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Denizli Milletvekili
Cahit Özkan’ın yerinden sarfettiği bazı ifadelerine ve yerleşen teamüllerin
bazen İç Tüzük’ün önüne geçtiğine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, durumu
netleştirmek açısından kısa bir söze ihtiyacım var.
Sayın Başkan, bir kez, burada yaptığımız işin
farkında olalım. Burada herhangi bir işi, matematiksel, metrik bir işi
sonuçlandırmaya gitmiyoruz “Maddeyi bitirelim, evimize gidelim.” değil; biz
tarihe izler bırakıyoruz. Bundan otuz sene sonra, on beş sene sonra birileri
dönecek, tutanaklara, uygulamaya, Sayın Başkanın yaklaşımına bakacak aynı bizim
şimdi o “Birlikte karar verdik.” dediğimiz komisyonun tutanağına bakacağımız ve
madde gerekçesine bakacağımız gibi.
Sayın Başkan, bu maddenin gerekçesinde şöyle der ilk
fıkra için: “Bütçe sunuş konuşmasını Yürütme adına Cumhurbaşkanı yardımcısı
veya bir bakan…” diyor ya, “Yürütmenin bizzat sunuş yapmak istediğinde gelip bu
sunuşu yapacağı açıktır.” der yani “Cumhurbaşkanının burada bütçesini
sunabileceği kesindir.” der ama takdir ederlerse bir yardımcısı veya bir bakan…
Ve bu, Cumhurbaşkanı adına olduğu için ve kuvvetler ayrılığı gereği birbirimize
emredici, hükmedici ifadeler kullanmamız bir kuvvetin öbürüne üstünlüğü
manasına geleceği için “Gelir, yapar.” diyor, bu “Emrediyoruz, geleceksin,
yapacaksın.” değil. Cumhurbaşkanı ya kendisi ya takdir ettiği birisi gider,
yapar. Bu, Parlamento ile yürütme arasındaki birbirine üstün olmama ilkesi
gereği böyle konuldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – İkinci paragrafta ise konu
bakanlar olunca “yapabilir” diyor çünkü hiçbir atanmış, seçilmişlerden
müteşekkil burada yapacağı konuşmada gelip “Ben yapıyorum arkadaş.” demez, siz
takdir ederseniz söz verirsiniz ona. Buradaki ifadeyi “Efendim, bakanların
inisiyatifine bıraktık, damat bey de ilk fırsatta kaçtı.” diye
yorumlayamazsınız. Buradaki ifade şudur: Cumhurbaşkanı, kuvvetler denkliği
gereğince gelir, bütçesini sunar ya da sundurtur; biz de ona mâni olamayız
çünkü onun hakkı ve görevi, senede bir kez gelecek, yapacak; “Yapabilir,
edebilir, biz istersek yapar.” diyemiyoruz, kuvvetler denkliği var ama atanmış
bir bakan “Ben gelirim, soruları…” Cevabı için eğer Meclis Başkanı adına Meclis
Başkan Vekili takdir ederse ona söz veriyor. Buradaki ihtiyarilik, bakanın
kendi iradesine bırakılmış bir ihtiyarilik değil, Meclisin gündemine ve kimi
konuşturup konuşturmayacağına ve bir atanmışın Meclis üzerinde bir tahakküm
kuramayacağına yapılan vurgudur.
Şimdi, buradaki son durum şu, çok özür dileyerek
tamamlıyorum Sayın Başkan: Senede bir kez gelip yapacakları bir iş var.
Buradaki cümledeki ifadeyi tersine, aleyhte yorumlayıp suistimal ederek bu,
senede bir kez olan böyle bir hak Meclise gelmeme yönünde kullanılıyorsa demek
ki fırsat verdiğinizde…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Açalım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tamamlıyorum.
BAŞKAN – Tamamlayalım değerli arkadaşlar.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Demek ki fırsat verdiğinizde
bu adamlar bu kadar önemli bir görevde bile Parlamentoyu yok saymaya
niyetliler. O zaman Sayın Başkan önemli bir şey yapıyor.
Ayrıca, İç Tüzük teklifi Meclis Başkanının da teklif
edebildiği, Meclis Başkanlık Divanının da olgunlaştırabildiği bir çalışmadır.
İç Tüzük’ün nasıl hazırlanacağı... Burada Meclis Başkanına vekâlet eden Meclis
Başkan Vekilinin İç Tüzük’teki bir sorun alanını tespit edip “Bunun
düzeltilmesi gerekir.” ifadesi 64’ün yasakladığı değil aksine görevlendirdiği
bir noktayı hallediyor; bu, son derece önemlidir.
Ayrıca, Sayın Levent Gök, İç Tüzük 69’da bakanların
cevap hakkı tanınmamış olduğu eksikliğini de tespit edip hepimizi uyarmıştı ve
hepimiz bir hakkın yazılmasa dahi burada oluşturulacak bir teamülle
çözülebileceği noktasına geldik ki bakanlar yapılan sataşmalara cevap verdiler.
Şimdi siz orada “yazmıyor” derseniz yarın birisi de çıkar der ki: “İç Tüzük
69’da bakanın cevap hakkı da yazmıyor.” Biz burada bakanı sıvarız, bakan oturur
o zaman; orada birisi çıkar, öyle uygular. O yüzden “yazıyordu” “yazmıyordu”ya
değil; aklın, vicdanın gereğine… İlk uygulamalarda yapılacak düzenlemelerde
bazen yerleşen teamüllerin yazılı İç Tüzük’ün önüne geçtiği örnekleri vardır,
bugün de hâlâ uyguluyoruz. Buna dikkat edelim, burada bir yanlışın içinde
olmayalım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Bilgen, siz de toparlayın, 15’inci
maddeye geçelim.
Buyurun.
7.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, konunun teknik boyutu
ile siyasi sorumluluk boyutunun ayrı tartışılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, çok
uzatmayacağım ama bence konunun teknik boyutu ile siyasi sorumluluk boyutunu
ayrı tartışmak gerekiyor. Evet, İç Tüzük’teki ifade gelip gelmeme konusunda
takdiri bakanlara bırakmakla birlikte, sonuçta Maliye Bakanının Komisyonda
maddeler görüşülürken de bulunmuş olması bir tercihin beyanıdır. Sonuçta
maddeler de bir kesin hesap çalışmasıdır ve o döneme dair hesap sorulurken,
hesap verilirken en azından şeklen nasıl Komisyonda bulunmayı Sayın Bakan
tercih etmişse, doğru yapmışsa Genel Kurulda da bu beklenir.
Burada aslında mesele sadece teknik olarak İç
Tüzük’te ne yazdığı ve bakanların neyi tercih ettiği meselesi değildir,
Parlamentonun bütçe görüşmelerinde nereye oturtulduğu meselesidir. İki somut
örnek vererek uzatmadan bitireceğim Sayın Başkan: Başkanlık sistemlerinde en
ideal örnek Amerika Birleşik Devletleri’dir. Senatoda bakanların nasıl hesap
verdiklerini ve üyelerin de bakana karşı nasıl bir yaklaşım içerisinde, hesap
soran bir yaklaşım içerisinde olduğunu hepimiz çok rahatlıkla, en azından CNN
yayınlarını biraz izlediğimizde görebiliyoruz. Başka sistemler, Almanya örneği
var. Sadece toplantı düzeni açısından bile, meclisi yöneten başkanın Merkel’e
nasıl müdahale ettiğini, Merkel’i nasıl susturduğunu ve meclisin saygınlığını
nasıl koruduğunu çok rahatlıkla birçok videodan, sosyal medya görüntülerinden
görüyoruz.
Öyle bir sistem kurduk ki ne başkanlık sistemindeki
güçler ayrılığı var ne parlamenter sistemdeki denetleme mekanizması var, ne
başkanlığa benziyor ne parlamenter sisteme benziyor. Bunun ilk krizlerini
yaşıyoruz ama bundan sonraki krizler buradaki teknik tartışma kadar kolay
olmayacak ve kolay atlatılmayacak.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Sayın Akçay...
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, istirham
ediyorum, benim de söz talebim var.
BAŞKAN – Soru-cevaplar olduğu için en başta siz...
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Artık bütün grup başkan
vekili arkadaşlarım görüşlerini ifade ettiler.
BAŞKAN – Buyurun.
8.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemini yasama, yürütme ve yargı arasında kuvvetler ayrılığının daha
belirgin hâle geldiği bir sistem olarak ifade ettiklerine ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle, bu İç Tüzük uygulaması ve bu bütçe
görüşmelerine ilişkin yapılan değerlendirmeleri anlamlı ve faydalı bulduğumu da
ifade etmek istiyorum.
Gerek İç Tüzük değişikliği sırasında gerekse 10
Aralıktaki bütçe üzerine Milliyetçi Hareket Partisi adına yaptığım konuşmalarda
da dile getirdiğim üzere; biz, bu yeni sistemi, Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemini yasama, yürütme ve yargı arasında kuvvetler ayrılığının daha belirgin
hâle geldiği bir sistem olarak ifade ediyoruz. Dolayısıyla bizim için esas
olan, dikkat etmemiz gereken husus, bu sistemin bütün kurum ve kurallarıyla
yerleşmesi ve teamüllerin de bu yerleşik kurallar doğrultusunda devam etmesi
şeklindedir. Aslında bütçe üzerine yaptığımız bu usule yönelik tartışmalar da
buna yöneliktir. Öyle sanıyorum ki bir süre daha, yeni bir İç Tüzük değişikliği
yapılana kadar, o müzakereleri hem tartışarak hem de uygulayarak ve yerinde,
âdeta biraz da deneyerek görmüş olacağız.
Bu vesileyle şunu da ifade etmek isterim ki
kuvvetler ayrılığının daha belirgin hâle gelmiş olması; yürütmenin kendi
içinde, yasamanın kendi içinde daha güçlü hâle gelmesi ve daha belirgin bir
konumun ortaya çıkması iki erkin arasına kale duvarları, kale surları örülmesi
anlamına gelmiyor. Burada Cumhurbaşkanının iki temel konuda Meclise sunumu söz
konusu; biri bütçe, diğeri de işte OHAL’e ilişkin tezkere sunumları söz konusu.
Fakat bunun dışında da bu yüce Meclisten çıkan her kanunun son maddesi “Bu
kanunu Cumhurbaşkanı yürütür.” şeklinde olduğuna göre ve buradan çıkan
kanunları yürütme uygulayacağına göre, gerek yürürlükteki kanunların
uygulanması ve uygulama sonuçlarını…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayalım.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - …gerek Meclisten çıkan
kanunların uygulama sonuçlarını gerekse yürütmenin kendi Hükûmet ve yürütme
faaliyetlerini yürütürken yaşadığı birtakım sorunları Türkiye Büyük Millet
Meclisine bildirme kurallarının formel hâle getirilmesi, bu ilişkilerin daha
kurumsal ve formel hâle getirilmesi ihtiyacının da olduğu açıktır.
Şimdilik görüşlerimizi bu şekilde ifade ediyor,
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi
(1/276) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 10) (Devam)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/275); 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına
İlişkin Olarak Hazırlanan, 2017 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/38); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2017 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporu ve 2017 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim
Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 183 Adedi Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, 2 Adedi
Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve 10 Adedi Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere
Toplam 195 Adet Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/40) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN – 15’inci maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 15 - (1) Bu Kanun 1/1/2019 tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, 15’inci madde
üzerinde ilk söz İYİ PARTİ Grubu adına söz isteyen Mersin Milletvekilimiz Sayın
Zeki Hakan Sıdalı’ya aittir. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Süremiz on dakikadır Sayın Sıdalı.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ZEKİ HAKAN SIDALI (Mersin) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Günlerdir 2019 bütçesini konuşuyoruz. İktidar
partisinin milletvekilleri ve Hükûmet öyle bir tablo çiziyorlar ki sanki aynı
ülkenin bütçe ve ekonomisinden bahsetmiyoruz. Yeni sistemin ilk bütçesi olan
2019 bütçesini incelediğimizde, maalesef, ülkeyi içinde bulunduğu ekonomik
darboğazdan çıkaracak niteliklere sahip olmadığını görüyoruz. Ekonomik
ilerlemeleri öngören, gelir dağılımını düzenleyen, katma değerli ürünler
üretimini merkeze alan bir bütçe ise hiç değil.
Dolaylı vergiler, 2019 bütçesindeki 756 milyar
gelirin yüzde 70’ini karşılıyor. Bu vergi türü, düşük gelirli vatandaşın
bütçesini derinden sarstığı ve adaletsizliğe yol açtığı hâlde yine en yüksek
vergi kalemini oluşturuyor. Peki, biz düşük gelirli vatandaşın sırtındaki yükü
nasıl azaltacağız?
Dünya inovasyon çağında nesnelerin interneti, yapay
zekâ, bunlardan hep bahsettik ama Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının bütçesinin
2018’e göre yüzde 4’lük bir düşüş yaşaması da dikkat çekici. Katma değeri en
yüksek olacak olan alanda enflasyon, artı yüzde 4’lük düşüş, Hükûmetin
vizyonunu ortaya koyuyor.
Görünen o ki o büyüme –tabii başarabilirsek- yine
borçlanmayla sağlanmaya çalışılacak. Lüks, israf ve gereksiz kamu harcamalarına
devam edeceğiz. Bu kanıya nasıl varıyoruz? “Tasarruf yapacağız, israfa son
vereceğiz.” diyenler, yalnızca geçen kasım ayında temsil ve tanıtma giderleri
için 16 milyon, yine sadece kasım ayında kiralık taşıtlar için 54 milyon lira
ödediler. Bu nasıl tasarruf? Siz her ne kadar “Kriz yok.” deseniz de
Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik kriz çok boyutlu yapısal bir kriz hâlini
aldı ve siz bu krizi yok saydıkça derinleşmeye, ev ev, sofra sofra yayılmaya
devam edecektir. Esnafı, çiftçiyi, memuru, asgari ücretliyi rahatlatın; kriz
tedbirlerini ve yapısal reformları acilen yürürlüğe alın. Unutmayın, sizi, 2002
yılına kadar Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerinin yapısal reform fedakârlığı
başarılı yapmıştı; ne zaman “Ben yaptım, ben oldum.” dediniz Türkiye ekonomisi
inişe, sonra çöküşe geçti. Dünya dengelerini doğru okuyamamanın bir sonucu
olarak alınamayan doğru tedbirler, şimdi de krizi saklamak hedefiyle
alınamıyor. Gelecek sene meşhur dış güçler ekonomimizi pas mı geçecek, yoksa
dış güçlerle ilgili olumlu bir anlaşma mı yaptık? Yabancı yatırım sermayesinin
Türkiye’ye güveni kalmayışından artık ekonomiye sıcak para pompalayıp piyasaları
rahatlatma dönemi de sona erdi. Taşıma suyla değirmenin dönmeyeceği sözüne bir
kez daha şahitlik ediyoruz. Gözüken o ki bu hüsran katlanarak büyüyecek.
Bugünü hep iktidarlarınızın öncesiyle
kıyaslıyorsunuz ya hani, biz de bir kıyas yapalım: 2002’de Türkiye’nin brüt dış
borcu 129 milyar dolar, Haziran 2018 verilerine göre ise 457 milyar olmuş; borç
o kadar fazla ki faizi faizle öder hâle geldik. Bu kısır döngü bizi batırır.
Altını çiziyorum, faizi faizle ödeyemeyiz.
Sayın milletvekilleri, borç artıyor; peki, bütçe
açığı ne durumda yani nereden artırıp bu borcu ödeyeceğiz? Türkiye’nin bütçe
açığı iç denge performansında ciddi bir bozulmayı ifade ediyor. Yani cep delik
cepken delik. Yurt dışından para bulursanız çark dönecek ama borç artacak. 2018
mali yılı başında bütçe açığı 66 milyar öngörüldü, 72 milyarla kapatacağımızı
söylüyoruz; 2019 bütçesinin 80 milyar açık vereceği öngörüldü, muhtemelen onu
da 100 milyarla kapatacağız. Nihayetinde bu bütçe açıklarını nasıl kapatmayı
düşünüyorsunuz? Vatandaşın sırtına seçimden sonra yeni zamlar mı
yükleyeceksiniz, yoksa son günlerde yaptığınız gibi eski trafik cezalarının mı
peşine düşeceksiniz? “Bu sene ne denemeliyiz?” sorusunu sormak yerine aklın
yolunu aramak ülke menfaatinedir.
2023 yılı hedefleri arasında dünyanın en büyük 10
ekonomisi arasına girmek vardı. İddia hepimizi heyecanlandırmıştı fakat son
verilere göre 18’inci sıradayız ve -kıyas için söylüyorum- 10’uncu sıradaki
Kanada’nın gayrisafi millî hasılası bizim 3 katımız, nüfusuysa yarımız, yani
bizden 6 kere daha zenginler; biz nasıl o sıraya çıkacağız? Ayrıca, IMF’nin
projeksiyonuna göre, 2019 millî gelirimiz 631 milyar dolara gerileyecek,
Türkiye listede 20’nci sıraya düşecek, döneminiz “düşüş dönemi” olarak
anılacak. Çöküş dönemi olmaması için sizi ortak akla davet ediyoruz. Tasarruf
ve üretim ekonomisinin tek çözüm olduğunda birleşmemiz gerekiyor. Çözüm, soğan
depolarını basmak değil; çözüm, çiftçiye soğan üretecek imkânlar sağlayıp bu
halka da soğan alacak ücret verebilmektir. Türkiye’nin önümüzdeki dönemde
kalkınma hamlesi yapması için gerekenler aslında belli: Bilgiye ulaşmanın
önündeki engelleri kaldırmalıyız; daha fazla demokrasi, hukukun üstünlüğünün
tesisi, daha fazla güven ortamı ve eğitim. En temel haklar olarak saydığımız
konularda bile dünyada ilk 100’e giremiyoruz. 2017 yılı hükûmet gücünün
sınırlanması endeksinde 113 ülke arasında 111’inci sıradayız. Temel haklar
endeksinde 107’nci, kamu düzeni ve güvenliğinde 106’ncı, hukukun üstünlüğü
endeksine baktığımızda 101’inci sıradayız. Bu ülke hâlen dünyanın 18’inci
ekonomisi ise, bunu halkımızın geçmişteki fedakârlıklarına borçlu. Bunu
unutmayın ama halktan daha fazla fedakârlık istemeyin lütfen.
Sayın milletvekilleri, dünyadaki yeni modelin adı
“beceri ekonomisi”. Bu yeni model, kalifiye insan gücüne ve insan zekâsına
dayanıyor. Artık, jeopolitik üstünlüğü, yer altı, yer üstü kaynakları, nüfusu
olan değil; çağın ihtiyaçlarını doğru kavrayan, becerileri vatandaşlarına
kazandıran ülkeler başarılı oluyor. Dünya şirketler sıralamasının en büyük 6 şirketinin
teknoloji ve iletişim şirketleri olmasından da bunu anlıyoruz. Ekonomide 1’inci
lige çıkmanın yolu da eğitim ve ekonomi arasındaki ilişkiyi doğru ve faydalı
kurgulamaktan geçiyor. Türkiye, içerisinde bulunduğu orta gelir tuzağından,
bugün alt gelir seviyesine düşmüştür. 10 bin dolardan 7 bin dolarlar seviyesine
geriledik. Ülkemiz buradan “önce kalkınma, sonra eğitim” mantığıyla çıkamaz.
Türkiye, eğitimi kalkınmanın lokomotifi olarak görmek zorunda. Önce eğitim,
sonra kalkınma; sırayı doğru okuyun. Ülkemizin, dünyadaki yaşam standartlarına
ulaşabilmesi için katma değeri yüksek sektörlerde çalışacak gençler
yetiştirmekten başka çaresi, yolu yok çünkü doğru eğitim demek ekonomi demek,
refah demek. Biz, eğitimin önemini vurguluyoruz lakin görüyoruz ki Hükûmet,
eğitimi ve kendini geliştirmeyi bitirmeye niyetli. Dün Resmî Gazete’de
yayımlanan karara göre kitap ve kırtasiye ürünlerindeki KDV oranını yüzde 8’den
18’e çıkardık. Vergi artırımına gidecek başka yerimiz kalmadı mı ki
çocuklarımız kitap, gazete okumasın istiyoruz?
OECD Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı
olan PISA listesine baktığımızdaysa 72 ülke arasında 50’nci sırada olduğumuzu
görüyoruz. Bu sıralama, çocuklarımızın değil, on altı yıllık AK PARTİ
iktidarının karnesidir, Türkiye’yi sürüklediğiniz geleceğin göstergesidir.
Ayrıca, düne kadar “yerli ve millî para” söylemiyle
vatandaşı döviz bozdurmaya yönlendiren, döviz bozdurmayanları vatan haini ilan
eden Hükûmet, bugün altın ve döviz cinsinden devlet tahvili ihracına başladı.
Yerli, bireysel yatırımcıya iki yıl vadeli, yüzde 2,4 faizle tahvil
satacaksınız; bu nasıl bir çelişkidir? Bu hareketler güvensizliği artırıyor,
tam olarak da bundan bahsediyoruz işte. Türk lirası karşısında dolar ve euroyu
cazip hâle getirerek dolarizasyona kendi ellerinizle zemin hazırlıyorsunuz. Bu
kararlardan sonra eğer lira tekrar yüksek değer kaybı yaşarsa yine mi “dış
güçler” diyeceksiniz?
Sayın milletvekilleri, AK PARTİ iktidarında
vatandaşın borcu 80 kat artmış, vatandaşlar ve KOBİ’ler borç batağına saplanmış.
BDDK’nin Kasım 2018 Raporu’na göre, yasal takibe giren tüketici kredisi ve
kredi kartı borcu 29 milyar; 333 bin KOBİ, 36 milyar liralık borcu zamanında
ödeyemediği için icralık; vatandaşın banka borcu da toplamda 520 milyar liraya
ulaşmış. 2002’de iktidara geldiğinizde bu rakam 6,5 milyardı, sadece 6,5 milyar
lira.
Borç demişken 2018 yılındaki karşılıksız çek
tutarında, geçen yıla göre, yıllık yüzde 60’lık bir artış yaşandığını da
hatırlatmak istiyorum. Bu tutar da 25 milyar liraya ulaşmış ama onlara
konkordato yok. Tüccarda da borcunu ödeyecek para yok, karşılıksız çeklerle
süreç ötelemeye ve ekonomiyi sekteye uğratmaya maalesef mecbur kalıyorlar.
Taşıma suyla değirmen ancak bu kadar dönüyor onlar için.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sıdalı, bir dakika ilave ediyorum,
toparlayın.
ZEKİ HAKAN SIDALI (Devamla) – Toparlıyorum.
Her fırsatta eleştirdikleri cumhuriyetin ilk on beş
yılında dış ticaret fazlamız varken AK PARTİ’nin on beş yıllık ekonomik
karnesine baktığımızda dış ticaret açığımız toplam 820 milyar dolar olmuş, hep
kaybetmişsiniz. Tekrar ediyorum: Dünyaya karşı katma değerli ürünler ihraç
edemedikçe bu açık da büyümeye devam edecektir.
Değerli milletvekilleri, son olarak da Mersin’in
Anamur ilçesinde gerçekleşen doğal afet olaylarına dikkat çekmek istiyorum.
Yaşanan iklim değişikliklerinin de etkisiyle Anamur’da son bir ayda 3 büyük
hortum ve fırtına gerçekleşti, yüzlerce çiftçimizin etkilendiği bu afetlerin
toplam zararı 10 milyar lirayı buldu. Mağdur çiftçimize en içten geçmiş olsun
dileklerimi iletmekle birlikte, Anamur ilçesine ve çevresinin afet bölgesi ilan
edilmesine yardımlarını yüce Meclisten talep ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu dönemin
milletimize, vatanımıza hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
Saygılarımla. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sıdalı.
15’inci madde üzerine ikinci söz, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Kırıkkale Milletvekilimiz Sayın Halil Öztürk’e aittir. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Öztürk.
MHP GRUBU ADINA HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun
Teklifi’nin 15’inci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu en derin saygılarımla selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye atlatmış olduğu
15 Temmuz badiresinden sonra Milliyetçi Hareket Partisinin tepeden tırnağa tüm
teşkilatları ve tabanıyla birlikte desteklediği Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemine 24 Haziran 2018 genel seçimleriyle geçmiştir. Devamında ise
devletimizin tüm kurum ve kuruluşları hızla yeni sisteme Cumhurbaşkanlığı
kararnameleriyle uyarlanmaya başlamıştır. Bu kapsamda bugüne kadar 23
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi yayınlanarak yeni sistemin kurgusu hayata
geçirilmeye başlanmıştır.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi çerçevesinde
hazırlanan ilk bütçe teklifi de 23 Ekim 2018’de Meclise sunulmuş ve öncelikle
Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülerek, Milliyetçi Hareket Partisinin de ciddi
katkı ve önerileriyle Genel Kurula inmiştir. Yaklaşık 961 milyar TL’lik bir
büyüklükle görüştüğümüz 2019 yılı bütçesinin ülkemizin önünde bekleyen
yatırımlara, temel sorunlara bir plan ve program çerçevesinde çözüm sunacağına
inanmaktayız.
Ticari savaşların ortaya çıktığı, ekonomik
operasyonların kur, faiz, sıcak para üzerinden tetiklendiği yakın dönemde
ekonomik güvenliğimizin bu açıdan önceliğe alınması gerektiğini düşünüyoruz.
Küresel ve bölgesel ittifaklarla makyajların döküldüğü ve ülkemize müttefik
görünen ülkelerin terörist gruplarla dahi işbirliği yaptığı bu süreçte yurt
içinde millî birlik ve beraberliği temin edip ilerletmek hepimizin bir vatan
görevidir.
Bu bağlamda, Cumhur İttifakı’nı oluşturan Milliyetçi
Hareket Partisi ile Adalet ve Kalkınma Partisinin ana hedefi, temelini Sayın
Genel Başkanımızın 1990’lı yıllarda attığı 2023 lider ülke Türkiye’ye doğru yol
alması ve vatandaşlarımızın refah seviyesinin yükseltilmesidir. Her iki parti de
Cumhur İttifakı’nın ruhuna bağlı kalarak Türkiye’nin 2023, 2053, 2071
hedeflerine güven içinde ulaşabilmesi adına kararlı ve tavizsiz duruşuna devam
edecektir. İttifak ruhunun tüm Türkiye’yi kucaklayan devlet ve millet sevdası,
Türk vatanının doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine kadar hissedilecek
güçlü kalkınma seferi bu sevdayla gerçekleşecektir. Devletimizin sonsuza denk
yaşayabilmesi, ülkemizin güçlenmesi, milletimizin refah ve sorumluluğunun
sağlanması, geleceğimiz, kutsal değerlerimiz ve son olarak her şeyimiz için
Milliyetçi Hareket Partisi tüm cesareti ve gücüyle çalışma azmini bu kutsal
değerler adına sürdürecektir.
Saygıdeğer milletvekilleri, 2019 merkezî yönetim
bütçesinin kullanımında Milliyetçi Hareket Partisinin milletimiz adına
beklentileri ve takip edeceği öncelikleri de bulunmaktadır. Bu kapsamda,
ekonomiye ihtiyaç olan alanlarda yapısal reformların hızla gerçekleştirilmesi;
vatandaşlarımızın tüketici kredisi ve kredi kartlarından kaynaklı borç ve
yüksek faiz sarmalından kurtarılması; esnaf ve sanatkârlarımızın vergi ve prim
yükünün daha da hafifletilmesi; çiftçilerimizin kullandığı mazot üzerindeki
vergilerin kaldırılması; tohum, fide, gübre ve ilaç gibi girdilerde vergi
yükünün daha bir azaltılması; yine sulama ve tarım işletmelerinde kullanılan
elektrikten KDV alınmaması; asgari ücretten vergi alınmaması, ücretlerin asgari
ücret kadar gelirinin vergi dışı bırakılması; kamu çalışanlarımızın ek
göstergelerinin yükseltilmesi; kamuda kadro alamayan taşeron işçiler 4/B’li,
vekil, sözleşmeli, fahri ve geçici statüde çalışan herkese kadro verilmesi;
yardımcı hizmetler sınıfında çalışanların genel idare hizmetleri sınıfına
geçirilmesi; mübaşir, zabıt kâtibi, infaz koruma gibi adalet hizmetlerinde
çalışanların özlük haklarının iyileştirilmesi; engelli ve engelli yakını
aylığının yükseltilmesi, engelli aylığı ödenmesinde aile geliri yerine kendi
gelirinin esas alınması; malul sayılmayan gazilerin mağduriyetlerini giderici
kanun teklifimizin desteklenmesi, yine gazilerimize üç bin altı yüz günde emekli
olabilme imkânının tanınması; atanamayan öğretmenlerimizin kademeli olarak
atanmasının sağlanması; işsiz her aileden bir kişiye asgari ücretin yarısı
oranında bir gelir desteği sağlanması; emeklilikte yaşa takılanların
mağduriyetinin giderilmesi yönündeki teklifimizin
değerlendirilmesi; yine, şartlı ceza indirimiyle ilgili kanun teklifimizin
yasalaşması konularında partimiz gerekli her adımı atacak ve bu konuda Sayın
Genel Kurulun desteğini bekleyecektir.
Sayın
milletvekilleri, seçim bölgem Kırıkkale’nin de 2019 yılı merkezî yönetim
bütçesinden ciddi manada beklentileri bulunmaktadır. Geriye doğru şöyle bir
bakıldığında, 2016 yılına göre, 2018 yılında kamu yatırımlarının yüzde 57
azaldığı görülmektedir. Yine, tarım sektörü yüzde 64, imalat sektörü kamu yatırımları
ise yüzde 43 azalmış durumdadır.
27’nci Dönem
içerisinde yazılı soru önergelerine verilen cevaplardan da görmekteyiz ki
Kırıkkale’de her alanda geriye gidiş söz konusudur. Durum öyle bir hâl almıştır
ki Kırıkkale’ye kültür ve turizm projeleri için 2012 yılında ayrılan bütçe 2,1
milyon TL iken 2018 yılında Kırıkkale’ye bütçeden kültür ve turizm harcamaları
için sadece 128 bin TL ayrılabilmiştir.
Yine,
üniversitemizin şehirden uzak oluşu merkezdeki esnafımızın işlerini kötü
etkilemektedir. Yine, sayıları çok azalan sanayicimiz, yüksek vergi, prim ve
enerji ücretleri yüküyle mücadele etmeye devam etmektedir.
Çay ocaklarında
vakit geçiren gençlerimiz gelecek planları yapamazken bizler elimiz bağlı
durmamalı, bu konuya da kayıtsız kalmamalıyız ve onlara yeni hayal
kurabilecekleri iş fırsatları sağlayabilmeliyiz. Kapanan iş yeri sayısındaki
artışa da sırt dönemeyiz. Bu yüzden Kırıkkale’nin makûs talihini değiştirmek
için bir an önce atılması gereken adımları atabilmeliyiz.
Savunma sanayimizin
tarihi konumunda olan Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumunun yapısı bir an önce
gözden geçirilerek modernizasyon konusunda gerekli kararlar alınmalı, başta
Makine ve Kimya Endüstrisine bağlı fabrikalarda kadro alamayan işçilerimiz bir
an önce, derhâl kadroya geçirilmelidir. Yine, son zamanlarda Makine ve Kimya Endüstrisinin
özelleşeceği iddiasının doğru olmadığı bir an evvel kamuoyuna açıklanmalıdır.
Özellikle yine savunma sanayisi yatırımları, Makine ve Kimya olan Kırıkkale
ilimize getirilmeli ve Kırıkkale Makine ve Kimyayla beraber savunma sanayisinin
göz bebeği konumuna yeniden ulaştırılmalıdır. Yine, TÜPRAŞ, PETKİM’in
Kırıkkale’deki faaliyetleri göz önünde bulundurularak petrol ve ürünleri
sektörünün planladığı yatırımlar ve özel teşvikler ilimize kazandırılmalıdır.
Kırıkkale’de sanayicimizin talebi olan yatırım
teşviklerinde 4’üncü bölgeden 6’ncı bölge kapsamına alınması bir an önce
gerçekleştirilmelidir. Tarım ve hayvancılık alanında söz sahibi olabilecek
konumda olan Kırıkkale, bu alanda yeteri kadar desteklenirse merkez konumuna
gelebilecektir.
Yine, Kırıkkale’nin 44 ili birbirine bağlayan ana
kavşak konumunda olması da lojistik sektöründe daha da önemli bir yer edineceği
için önemli bir işarettir, bu da yetkililer tarafından değerlendirilmelidir.
Dile getirdiğimiz çözüm bekleyen sorunlar Kırıkkale
için çok afaki talepler değildir. Başkentin hemen yanı başında bulunan
Kırıkkale’miz hak ettiği konumu ve yıllardır özlemini duyduğu yatırımları
alabilmelidir.
Saygıdeğer milletvekilleri, kim ne şekilde
eleştirirse eleştirsin, 2019 yılı merkezî yönetim bütçemizin ülkemizin çok
sayıda sorununa, kanayan meselesine çözüm üreteceğine inanıyoruz. Bize göre
ülkemizin karşı karşıya bulunduğu sorunların aşılması, küresel meydan okumalara
ve düşürülmek istenen tuzaklara karşı durabilmesi millî birlik ruhunun güçlü
bir şekilde devam etmesiyle mümkün olabilecektir. Milletimizin gönlünde taht
kuran Cumhur İttifakı’nın güçlü duruşu bugün pek çok çevreyi çaresizliğe
sürüklemiş ve denize düşen yılana sarılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALİL ÖZTÜRK (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, tabii, buyurun.
Bir dakika ilave edelim arkadaşlar.
HALİL ÖZTÜRK (Devamla) – Milliyetçi Hareket
Partisinin “Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben” şiarı anlaşıldıkça
yılana sarılanların sayısı gittikçe azalacak, gerçek millet sevdalılarının
sayısı ise gittikçe çoğalacaktır.
Tek bayrak, tek devlet, tek millet, tek vatan, tek
dil çatısı altında 2019 yılı merkezî yönetim bütçesinin ülkemize ve milletimize
hayırlı olmasını diliyor, saygıdeğer Genel Kurulu bir kez daha saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztürk.
15’inci madde üzerinde söz isteyen, Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Iğdır Milletvekilimiz Sayın Habip Eksik. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
HDP GRUBU ADINA HABİP EKSİK (Iğdır) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
15’inci maddeyle ilgili konuşmama başlamadan önce,
üç gün önce Iğdır’da 25’inci Dönem milletvekilimiz, belediye eş başkanlarımız
ve birçok il yöneticilerimiz dâhil mesnetsiz iddialarla, yalan yanlış
iftiralarla gözaltına alındılar. Bu yanlıştan bir an önce dönülmesini,
partimize ve partililerimize karşı yürütülen bu politikanın sonlandırılmasını,
bu hukuksuzluktan derhâl dönülmesini istiyoruz. Bu baskılar bizi yıldıramaz.
Değerli milletvekilleri, elli gündür yürüttüğümüz
bütçe görüşmelerinde defalarca bu bütçeyi niçin kabul etmediğimizi ifade ettik.
Maalesef, halkın bütçesi olmayan, herhangi bir vicdan barındırmayan,
zenginlerin, sermayenin bütçesi olan bu bütçede şu ana kadar hiçbir değişiklik
yapılmadı. Bu bütçenin içeriğine baktığımız zaman, bütçenin gelir tablosunun
tamamıyla fakirin, yoksulun sırtına yüklendiğini, bütçenin gider tablosunun ise
tamamıyla sermayenin ve zenginin hizmetine verildiğini görmekteyiz. Her
bakanlığın bütçesine baktığımız zaman, yürüttükleri politikanın ne kadar
yanlış, ne kadar halktan uzak, ne kadar demokrasiden uzak olduğunu görmekteyiz.
Ben, bu bakanlıkların bütçelerini, teker teker, dilimin döndüğü kadar, niçin
kabul etmediğimizi, niçin yürürlüğe girmemesi gerektiğini tekrar ifade etmeye
çalışacağım.
İçişleri Bakanlığının bütçesine baktığımız zaman,
yürüttüğü politikanın kayyum zihniyetini besleyen, kayyumun yaptığı talanları
görmezden gelen, Sayıştay raporlarındaki kayyum hırsızlıklarına seyirci kalan,
muhalifleri sindirme bakanlığına dönüşen, hemen hemen her gün birçok ilde HDP
il örgütlerine yıldırma amaçlı baskın yapan, haksız hukuksuz gözaltılarla partililerimizi
sindirmeye çalışan, barış dilinden uzak, Kürtleri yok sayan bu politikaları
yürüten İçişleri Bakanlığının bütçesini kabul etmiyoruz.
İsraf üzerine kurulu olan, “tek adam rejimi”
anlayışını benimseyen, muhalifleri yok sayan, sürekli doymak bilmeyen bir
sarayın bütçesini isteyen, OHAL’le yönetme anlayışından vazgeçmeyen, OHAL
KHK’leriyle insanları işinden eden, “Ağaç kovuğu yesinler.” diyen, dün “kardeş”
dedikleri yüzünden bugün insanları suçlayan, itham eden, barışa imza atan
insanları terörist ilan eden, sürekli bütçesini artıran bin odalı sarayın
Cumhurbaşkanlığı bütçesini kabul etmiyoruz.
Tüm şehirleri betona çeviren, orman yangınlarına
bölgelere göre müdahale eden -ki bunun en iyi örneği, Dersim ormanları cayır
cayır yanarken göz yuman, görmezlikten gelen- TOKİ’yi emek sömürüsüne, büyük
şirketlerin rant kapısına dönüştüren, İstanbul gibi tarihî bir şehri
yaşanılamaz hâle getiren, yeşilden yoksun yapan, çevre kirliliğine, hava
kirliliğine çözüm bulmayan, benim seçim bölgem Iğdır’da hava kirliliği insan
sağlığını etkiler düzeye ulaşmasına rağmen müdahale etmeyen Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının bütçesini kabul etmiyoruz.
Tarafsızlığını ve bağımsızlığını yitiren,
Anayasa’yı, kanunları esas almayan, uluslararası sözleşmeleri tanımayan,
mahkeme kararlarına karşı, karşı hamleleri normal gören, insanların suçsuz,
günahsız bir şekilde aylarca, yıllarca içeride tutuklu kalmasına sebep olan,
iktidarın muhalefet üzerindeki sopasına dönüşen Adalet Bakanlığının bütçesini
kabul etmiyoruz.
Daha geçen hafta meydana gelen trafik kazasında
siyasi ahlak gereği istifa etmesi gerekirken kürsüye çıkıp hiçbir şey olmamış
gibi davranan, âdeta yandaş ve candaşa ihale veren devşirme yerine dönüşen,
yeni yaptırdığı üçüncü havalimanını su basan ve yandaşa göre projeler üreten
Ulaştırma Bakanlığı bütçesini kabul etmiyoruz.
Koruyucu sağlığı önemsemeyen, âdeta insanlar daha
çok hasta olsun, daha çok hastaneye gitsin, daha çok ilaç kullansın diye
tüketici politikalar yürüten…
İSMAİL TAMER (Kayseri) – Doktor olarak insan
sağlığı, toplum sağlığı için varız.
HABİP EKSİK (Devamla) – Cevap vereceğim, merak etme.
Bekle, bekle…
İSMAİL TAMER (Kayseri) – Doktor olarak…
HABİP EKSİK (Devamla) – Dinle İsmail Bey, dinle…
BAŞKAN – Siz Genel Kurula hitap edin.
HABİP EKSİK (Devamla) – …binlerce doktor ihtiyacı
olmasına rağmen mesnetsiz iddialarla, yalan iddialarla doktorları işten atan,
sağlıkçılara yapılan şiddete seyirci kalan, şehir hastaneleriyle müteahhitlere
rant kapısına dönüşen, hastaya müşteri gözüyle bakan, piyasa odaklı, sermaye
odaklı sağlık politikası yürüten Sağlık Bakanlığının bütçesini kabul etmiyoruz.
İş kazalarını, işçi katliamlarını normal gören,
sessiz kalan, denetimsizliği ilke edinen, işçileri sermayenin ayağının altında
ezen, işsizliğe çözüm üretmeyen, özellikle genç işsizliği derinleştiren, iş
güvencesi olmayan bir çalışma hayatını savunan, kadınlarla, çocuklarla ilgili
hiçbir şey yapmayan, 3 bin çocuk hapishanedeyken seyirci kalan, sosyal
yardımları lütufmuş gibi gören, toplumun sürekli fakirleşmesine seyirci kalan,
engellileri ve kadınları yok sayan, emeklilikte yaşa takılan insanların
haklarının gasbedilmesini normal gören Çalışma, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının bütçesini kabul etmiyoruz.
Ekonomik krizi görmeyen, ekonomik krizin bedelini
işçiye, köylüye, yoksula ve fakire yükleyen, iflas eden damatçı politikalarda
ısrar eden, faizin ve doların yükseldiğini görmeyen, önümüzdeki süreçte ortaya
çıkabilecek sıkıntıları şimdi algılayamayan, âdeta başını kuma gömen, ekonomik krizin
bedelini ödemeyip halka ödeten, sermayeyi kollayan, krizin sebebini soğanda,
patateste arayan, OHAL sisteminin yanlışlarını görmeyen, savaş ve güvenlikçi
politika dilinin krizi derinleştirdiğini anlamayan Hazine ve Maliye
Bakanlığının bütçesini kabul etmiyoruz.
Emek sömürüsünü âdeta ilke edinen, ücretli
öğretmenlik gibi ucube bir yöntemi benimseyen ki bu öğretmenlerin sigortalarını
dahi on beş gün gibi bir süre olarak yatıran, bir ay çalıştırıp on beş gün
yatıran, kurum kanaatleriyle 33 bin öğretmeni işinden, öğrencilerinden eden,
annesinin yoksulluktan dolayı battaniyeden yaptığı çantayı fotoğrafladı diye,
yardım istedi diye öğretmeni işten atacak kadar zalimleşen Millî Eğitim
Bakanlığının bütçesini kabul etmiyoruz.
Iğdır gibi eşi benzeri görülmemiş bir ilin -ki üç
ülkeyle sınırı olan bir ilde- ticaretini neredeyse bitirme noktasına getiren,
Iğdır’da 4.500 olan tır sayısının 2 binin altına düşmesine sebep olan, bu
politikaları yürüten, çok sayıda şirketin batmasına, konkordato ilan etmesine
sebep olan, sınır kapılarını ticarete kapatan Ticaret ve Gümrük Bakanlığının
bütçesini kabul etmiyoruz.
Halklar ve inançlar arasında ayrımcılık yapan, tek
mezhebi, tek dini besleyen bir anlayışa sahip, halkların inanç farklılığını
esas almayan, seçim bölgem Iğdır’da mensubu oldukları Şia mezhebinin üyelerinin
ibadetlerini daha rahat yerine getirmeleri için kaynak ayırmayan, bütçe
ayırmayan ama onların verdikleri vergilerle Mercedesler almayı planlayan
Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesini kabul etmiyoruz.
Değerli milletvekilleri, derhâl, demokrasiden yoksun,
insan hak ve özgürlüklerini yok sayan güvenlikçi ve savaş politikalarıyla
oluşturulmuş bu bütçeden vazgeçilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ilave edelim.
HABİP EKSİK (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.
İnsan odaklı, üretimi önceleyen, çocuklarımızın
geleceğinin daha iyi noktaya ulaşmasını hedefleyen, eşitlikçi, tüm halkları ve
kesimleri kucaklayan, ırkçı ve faşist zihniyetten ayrılıp barışı ve kardeşliği
esas alan politikalara hizmet edecek bir bütçe oluşturulmalıdır. İktidarın
değil, sermayenin değil, halkın, garibanın, gurebanın bütçesi oluşturulmalıdır.
Bakanlar değil, burada halk savunulmalıdır.
Teşekkür ederim. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Eksik.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkan.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Grubumuza dönük ağır
hakaretlerde ve gerçekle uyuşmayan ithamlarda bulundu. Onun için, müsaadeniz
olursa açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – İki dakika, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Iğdır Milletvekili
Habip Eksik’in 10 sıra sayılı 2019 Yılı Bütçe Kanun Teklifi’nin 15’inci maddesi
üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasında AK PARTİ Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabii, hatibi dinledik ve on altı yıllık süre zarfında ve
özellikle de son bütçemizle ilgili yaptığı eleştiriler tabii ki kürsü
dokunulmazlığı çerçevesinde her şekilde ifade edilebilir. Ancak on altı yıllık
süre zarfında bir tane doğru iş olmadığını iddia eden ve bu bütçe içerisinde de
milletimizin menfaatine hiçbir doğru bütçe olmadığını ifade eden sayın hatip
acaba gerçeklikten uzak ve… Hani “Akıl Oyunları” diye bir film vardı; orada
gerçeklikle bağını kaybetmiş, Nobel Ödüllü John Nash’ın hayatını konu almıştı.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Gerçekler acıdır.
CAHİT ÖZKAN (Devamla) – Acaba böyle bir durumla
karşı karşıya mıyız diye düşünüyorum.
Bakınız, ne olursa olsun, eğer siz bu ülkede on altı
yıl boyunca yapılan icraatların hiçbirini takdir etmiyorsanız…
EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Yok, yok, icraat yok ortada.
CAHİT ÖZKAN (Devamla) – …bu millet sürekli
vaziyette, sürekli, her seçimde bu bütçelere destek vererek “Yola devam.”
diyorsa oturup düşünmemiz gereken bir hadise var. Acaba gerçeklik âleminden
koptuk mu?
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Anadolu Ajansı
değil gerçeklik.
CAHİT ÖZKAN (Devamla) – Siz eğer bu hususta bir
yardım almak istiyorsanız, bu ülkenin sağlık yatırımları her türlü yardımı
vermeye hazırdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz bu noktada, her ne kadar
bize hakaret edilmiş olsa da her türlü yardımla sizlerin bu derdine de çare
bulmaya gayret edeceğiz.
EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Sayenizde insanlar sağlığını
kaybetti. Ayıp ya!
ZEYNEP GÜL YILMAZ (Mersin) – Önce dinle!
CAHİT ÖZKAN (Devamla) – Gerçeklikle bağımızı
koparmak, şahsen kendimizi büyük bir hataya, yanlışa sürükleyebilir. Ancak bu
ülkeyi ve grubunuzu büyük bir yanlıştan kurtarmak istiyorsanız, o John Nash’in
aldığı sağlık yardımından almanızı sizlere de nasihat ederim.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Biz de size
tavsiye ederiz.
BAŞKAN – Sayın Bilgen, size de yerinizden bir kısa
açıklama için söz veriyorum, toparlayın lütfen.
Buyurun Sayın Bilgen.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
9.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, kürsüdeki her
konuşmaya görüş beyan etme sürecine girilirse verimli çalışma yapılamayacağına
ilişkin açıklaması
AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, son birkaç
gündür özellikle görüşmelerin çok uzaması dolayısıyla ben de neredeyse oturumu
yöneten bütün başkan vekillerinin dikkatine sunuyorum: Kürsüdeki konuşmalar
bizim üzerinde mutlak uzlaşma sağlayacağımız konuşmalar değil. En nihayet,
yaklaşımlarımızı, farklı yaklaşımlarımızı takdir edecek olan kamuoyu. Zaten
virgülüne dokunmadan Komisyondan geçtiği gibi Genel Kuruldan da bütçe geçecek
ama her konuşmaya görüş beyan etme sürecine girecek olursak, bunu bütün gruplar,
herkes birbirine yaparsa burada günlerce çok da verimli olmayan bir çalışma
yapmak zorunda kalırız.
Şimdi, gerçek ile hayal arasında bir somut kriter
koyacak olursak ya gördüğümüze inanacağız ya bu kürsüde duyduğumuza. Sayın
Başkan, bir fıkra vardır, birisi doktora gider der ki: “Göz ve kulak doktoruna
gözükmek istiyorum.” Oradaki görevli şaşırır, der ki: “Göz ve kulak birlikte
olmaz, ya kulak-burun-boğaza gideceksin ya göze gideceksin.” Hasta der ki:
“Gördüklerim ile duyduklarım birbiriyle çelişiyor, ya gördüklerim doğru değil
ya duyduklarım.”
Sayın Başkan, İstanbul’daki havalimanının açılışının
ertelenmiş olmasını, mart ayına ertelenmiş olmasını eğer bir tek işçinin
hayatının kurtulmasına sebebiyet verecekse takdir ediyoruz çünkü tren kazasının
erken açılmadan kaynaklandığına dair, sinyalizasyonsuz açılmasından
kaynaklandığına dair somut bir durum var önümüzde. Ama daha vahimi “Orası
havaalanı için uygun değil.” dediğimizde, çok somut Hatay Havalimanı’nı örnek
veriyorduk, ekoloji açısından, kuş göçü açısından doğru olmadığını söylüyorduk;
şimdi Hatay Havalimanı yağmur yağdığında neredeyse yılın büyük kısmını su
altında geçiriyor. Şimdi, ben Macaristan’da hem karada giden otobüsler hem de
nehre indiğinde giden otobüsler gördüm.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayın Sayın Bilgen lütfen.
AYHAN BİLGEN (Kars) – Evet Sayın Başkan.
İstanbul’da da galiba, hep birlikte, hem
havalimanını hem yat limanını birlikte göreceğiz. (HDP sıralarından alkışlar)
Bu tablo son derece gerçek bir tablo ve bu tablonun hem bütçeye maliyeti hem
muhtemelen muhalefetin eleştiri ve uyarılarının dikkate alınarak siyasete olan
güven açısından bir izahı gerekiyor galiba.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi
(1/276) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 10) (Devam)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/275); 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına
İlişkin Olarak Hazırlanan, 2017 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/38); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2017 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporu ve 2017 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim
Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 183 Adedi Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, 2 Adedi Sosyal
Güvenlik Kurumlarına ve 10 Adedi Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere Toplam
195 Adet Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/40) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, söz sırası
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Malatya Milletvekilimiz Sayın
Veli Ağbaba’ya aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Ağbaba.
CHP GRUBU ADINA VELİ AĞBABA (Malatya) – Tabii,
ayrıca, Sayın Başkan, TRT vermiyor, kürsüden kesiyor. TRT’ye göstereyim şu
resmi bir önce çünkü kesiyor, sadece kürsüyü veriyor. Bu arada Meclis TV’ye de
sözümüzü söylemiş olalım. (CHP sıralarından alkışlar)
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bütçeye destek veren ve vermeyen
arkadaşlarımız çeşitli değerlendirmelerde bulundular. Ben de bütçeyi farklı bir
yönden değerlendirmeye ve isimlendirmeye çalışacağım.
Geçtiğimiz yıl hepimizi hayrete düşüren ve biraz da
gülümseten bir olay yaşadık, meşhur ve malum Çiftlik Bank olayı. 26 yaşında,
hiçbir eğitimi olmayan, geçmişte ciddi bir iş yapmamış, her yanından hinlik
akan biri on binlerce insanı kandırarak, milyarlarca lira dolandırarak yurt
dışına kaçtı. Bu kişinin dili dil değil, sözü söz değil, aklı akıl değil,
tipine bakınca ne olduğunu hemen anlıyorsunuz. Ama bir özelliği var, anahtar
kelimeleri ustalarından iyi öğrenmiş. Ne diyor bu çocuk nutuk atarken, çiftlik
açarken? “Dış güçler.” Ne diyor? “Üst akıl.” Ne diyor? “Kudüs kırmızı
çizgimizdir.” Ne diyor? “Faiz lobisi.” “Abdülhamit Han.” diyor. Ne diyor?
“Fatih’in İstanbul’u aldığı yaştasın.” diyor. Bunlar kutsal sayılan ya da
önemli bir kesimin inandığı değerler ve isimler.
Bu tosuncuk “Ben bu kelimeleri bolca kullanırsam,
cümle içerisinde sıkça geçirirsem fakir fukaranın saf duygularını kullanıp
istismar ederim.” diyor. “İnsanların bir hayalini meçhulün peşine takıp varını
yoğunu, geleceğini elinden alabilirim.” diyor. Bu tosuncuk diyor ki: “’Dış
güçler’ deyip otuz yıl hamallık yapmış, sırtı kambur, eli nasır Mehmet amcanın
kefen parasını elinden alabilirim.” diyor. Bu tosuncuk “’Üst akıl’ dersem
insanlar buna inanıp güvenir, yirmi beş yıllık Fatoş hemşirenin emekli
ikramiyesini alabilirim.” diyor. Bu tosuncuk “’Kudüs kırmızı çizgimizdir.’
diyerek çoluğu çocuğuyla bahçesinde kayısı yetiştiren Malatyalı Mustafa dayının
güvenini kazanabilirim.” diyor.
Şimdi, sizin döneminize şöyle bir baktığımızda
aslında bu bütçeye bir isim bulmak istersek hiç kuşkusuz yakışacak en iyi isim
“tosuncuk bütçesi” demek doğru olur. (CHP sıralarından alkışlar) Bu bütçenin
ismi “tosuncuk bütçesi”, bu düzenin ismi de “tosuncuk düzeni”dir. Çünkü bu
iktidar ve siyasi anlayış yıllarca anahtar kelimeleri ve halkın kutsal saydığı
manevi değerleri kullanarak, “üst akıl, dış güçler, Rabia, Kudüs” diyerek insanları
sömürdü. Vatandaş borç batağına sürülürken “faiz lobisi” denildi, insanlar
sömürüldü. Bu ülkenin millî fabrikaları yabancılara satılırken “dış güçler”
denildi, saman ithal edilirken “üst akıl” denildi. “Tarihin en büyük
özelleştirmesi” adı altında Türkiye talan edilirken yani TÜRK TELEKOM Araplara
peşkeş çekilirken “ümmetimiz” denildi. Bu nedenle bu bütçenin ismi “tosuncuk
bütçesi”dir. Bu dönemde dolandırıcılar, milletin, devletin malına konanlar
zengin olurken üretenler yoksullaştı, emekçi yoksullaştı, çiftçi yoksullaştı.
Değerli milletvekilleri, geçmişte dolandırıcılık
deyince akla ilk gelenlerden biri Sülün Osman’dı. Vallahi billahi siz Sülün
Osman’a rahmet okuttunuz. Sülün Osman, Anadolu’dan, Konya’dan Kayseri’den
İstanbul’a gelen fakir fukaraya köprü satmasıyla meşhurdu. Siz Konya’daki,
Kayseri’deki hiç İstanbul’a gelmemiş ve gelme ihtimali hiç olmayan vatandaşa
hiç geçmediği köprünün geçiş ücretini ödettiniz ve hiç gitmediği, hiç binmediği
havaalanında “yolcu garantisi” adı altında para ödettiniz. (CHP sıralarından
alkışlar) Sülün Osman sizi görse “Bunu ben niye düşünmedim? Bunu niye ben akıl
edemedim?” derdi. Eminim ki sizi bir yerlerden izliyorsa Sülün Osman size
imreniyordur, “Bunlar beni geçti.” diyordur.
Eskiden bunlar münferit olaydı, sizin döneminizde
olağan oldu. Kimi zaman emekli bir bürokrat, kimi zaman bir üniversite hocası
dolandırılıyor. Artık insanlar dolandırılma korkusundan tanımadığı telefonları
açmıyor. Öğretmenler atanamazken, mühendis iş bulamazken dolandırıcılar işten
başını kaldıramıyor. Vatandaş huzursuz, insanlar dolandırılmaktan korkuyor, bir
gecede yoksullaşmaktan korkuyor, iftiraya kurban gidip tutuklanmaktan, işten
atılmaktan, pasaportuna el konulmasından korkuyor, malına mülküne el
konulmasından korkuyor, dünyanın en güvenli ulaşım araçlarından olan trene
binmekten korkuyor sayenizde, trene. Askerdeki çocuğunun yediği yemekten
zehirlenmesinden korkuyor analar. İnsanlar şiddete, tacize uğramaktan korkuyor.
Karikatürist çizmekten, gazeteci yazmaktan, spiker haber sunmaktan korkuyor.
Oyuncu senaryodan, şarkıcı şarkı söylemekten korkuyor.
Değerli milletvekilleri, 2018 yılında Asya ile
Avrupa’nın birleştiği noktada, Baharat Yolu ile İpek Yolu’nun kesiştiği bu
coğrafyada, Selçuklu’nun, Osmanlı’nın kurulduğu bu topraklarda siz dünyanın en
büyük ve en kötü korku imparatorluğunu inşa ettiniz, kurdunuz. (CHP
sıralarından alkışlar) Avrupa birbirini boğazlarken, insanlar asılırken,
Anadolu topraklarında, dünyanın hiçbir coğrafyasında olmayan insanlar bu
topraklara hoşgörü tohumları ektiler. “Bir kez gönül yıktın ise/ Bu kıldığın
namaz değil.” diyen Yunus Emre’nin; bir elinde ceylanı, bir elinde aslanı barış
içerisinde yaşatan Hacı Bektaş Veli’nin; “İster kâfir, ister Mecusi, ister puta
tapan ol, yine de gel.” diyen Mevlâna’nın yetiştiği bu topraklarda siz tarihin
en hoşgörüsüz, en kibirli iktidarı oldunuz. 14 yaşındaki çocuğun annesini
yuhalatacak kadar alçaldınız. Bir cumhurbaşkanı düşünün ki gazetecileri teker
teker tehdit ediyor, “Mandalina mısın, portakal mısın?” diyor. “Sokağa çıkamayacaksın.”
diye Ana Muhalefet Partisi Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu tehdit ediyor. 15
yaşındaki çocuk, sosyal medya paylaşımlarından cezaevinde yatıyor. “Gazetecilik
suç değil.” diye yazan üniversite öğrencisi tutuklanıyor. Sizin iktidarınızda
insanlar serseri bir kurşunun hedefi olmaktan korkuyor. Çünkü ülkenin başında
gazetecileri, siyasileri tehdit eden, “Patlatırlar enseni.” diyebilen bir
Cumhurbaşkanı var.
Bu nedenle, yaratmaya çalıştığınız ülkenin, dönemin
hissine bir isim vermek gerekirse o isim de korkudur. Korku cumhuriyetini
yarattınız, bundan da utanmalısınız. Sendikası korkuyor, odası korkuyor, hocası
korkuyor.
Değerli arkadaşlar, bütçenin ismi “tosuncuk bütçesi”
ülkedeki en büyük his korkuysa bu dönemin renginin ismiyse gridir. Dış güçler,
faiz lobisi diyerek satılan bütün fabrikaların yerine Katar’ın, Suudi’lerin,
Hollandalıların gri gri AVM’lerini, rezidanslarını yükselttiniz. Türkiye’nin
bütün kentlerini birbirine benzettiniz. Türkiye’nin rengi gri, maalesef yeşil
alanlarda da gri gri binalar yükseliyor.
Bir tarafta su faturasını ödeyemediği için gözaltına
alınan 81 yaşındaki yoksul kadın, bir yanda 4 bin liralık çayla, ejder
meyvesiyle 1.100 odalı sarayında şatafata boğulan bir Cumhurbaşkanı. “Nereden
nereye geldik.” deyince bunlar akla geliyor. Bir taraftan sıvasız, penceresiz
şehit evleri, diğer taraftan 1.100 odalı evin yetmeyip 400 odalı yazlık saray
inşası. İşte, sizin iktidarınız, AKP’nin özeti bu. Tarifi ise savurganlık,
şatafat ve gösteriş.
Dünyanın en büyük ekonomisi -dikkatle dinleyin-
Almanya’da makam aracı sayısı 11 bin, dünyanın en büyük otomotiv üreticisi
Japonya’da makam aracı sayısı 28 bin, Türkiye’de ise tam 120 bin, 120 bin araç
var.
MELİHA AKYOL (Yalova) – Yalan!
VELİ AĞBABA (Devamla) – Bu nedenle, bakın “Nereden
nereye geldik.” diyorsunuz ya… 1’inci Cumhurbaşkanı bir ağaç için köşk
taşıtırken son Cumhurbaşkanı 15 bin ağaç keserek kendine bir saray inşa ediyor.
Sümerbanktan aldığı 1 metre bezin faturasını bile yıllar sonra çıkarıp
gösterebilen bir Cumhurbaşkanından, ayakkabı kutuları içlerinde para taşıyan
bir iktidara geldik.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – FETÖ ağzıyla konuşma!
VELİ AĞBABA (Devamla) – Sadece siyasette, ekonomide
değil…
BAŞKAN – Sayın Can…
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – FETÖ ağzıyla konuşma!
VELİ AĞBABA (Devamla) – Oraya da geleceğim.
BAŞKAN – Sayın Can, lütfen…
VELİ AĞBABA (Devamla) – …sanattan kültüre her alanda
yozlaşmanın kitabını yazdınız.
Hulusi Kentmen’den Polat Alemdar’a geldiniz; Ruhi
Su’dan, Neşet Ertaş’tan, Mahzuni’den Yavuz Bingöl’e geldiniz; Kemal Sunal’dan
Şafak Sezer’e geldiniz. Atatürk’ün Diyanet İşleri Başkanı Rifat Börekci’den,
fesli soytarıyı ziyaret eden bir Diyanet İşleri Başkanına geldiniz. Kalemini
hiç kimseye satmayan, iktidara kiraya vermeyen gazetecilerden, önce FETÖ’ye
yalakalık yapıp sonra AKP’nin yalakalığını yapan “Gezicileri asın.” diyen
alçağa geldiniz.
Kendisiyle dalga geçen karikatürleri odasına asan
Özal’dan, kendine muhalif herkesi susturmaya çalışan bir Cumhurbaşkanına
geldiniz. Mimar Sinan’ın yaptığı muhteşem cami ve eserlerden, ucube binaları
Türkiye’nin her yanına diken bir mimariye geldiniz.
Arf Teoremi’ni yazan ünlü matematikçiden, Cahit Arf’tan
“Deve sidiği şifadır.” diyen akademisyenlere geldik. (CHP sıralarından
alkışlar) Dünyaca ünlü akademilerden, bilim adamlarından “Kadın eli tutmak ateş
tutmaktır.” diyen rektör bozuntularına geldik. “Barış” diyen, muhalif olan
akademisyenleri ihraç edip “Cep telefonunu Hazreti Nuh, Google’ı Abdülhamit
buldu." diyen meczuplara geldik.
Değerli arkadaşlar, Metin Oktaylardan, Lefterlerden
silahla mekân basan yandaş futbolculara geldik.
Sanatta, sporda, gazetecilikte ilkelerden,
değerlerden yalakalığın, yandaşlığın hâkim olduğu bir döneme geldik.
Andımız’ı İmralı’nın emriyle kaldıran anlayıştan
milliyetçiliği, Türklüğü kimseye kaptırmayan bir siyasette ittifak kuran bir
anlayışa geldik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ağbaba, bir dakika ilave ediyorum.
Toparlayalım lütfen.
VELİ AĞBABA (Devamla) – Kısaca, yalana geldik,
iftiraya geldik, araştırmaya geldik.
Değerli arkadaşlar, baskıcı, tek tipleştirici;
Atatürk’e, ülkenin kurucu değerlerine karşı tarihimizin en büyük isyanı, en
şanlı isyanı, içinde bulunmaktan onur duyduğum Gezi isyanına “darbe” demeye
geldik. (CHP sıralarından alkışlar)
Saydığım bu sebeplerle, bu düzenin adı arkadaşlar
“tosuncuk düzeni”dir, bu bütçenin ismi “tosuncuk bütçesi”dir, bu düzenin ismi
“korku”dur.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sen nesin?
VELİ AĞBABA (Malatya) – Gelelim, Fetullah ağzına.
Bir şeye daha geldik değerli arkadaşlar: “Hoca efendi hazretleri” “hoca
efendi”den FETÖ’ye geldik. Bu kulis imamı daha önce ne diyordu? “Hoca efendi
hazretleri.” Burada FETÖ’yle resim çektirmeyen, eteğinden tutmayan bir tane
AKP’li var mı? Var mı bir tane? Var mı? (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından “Var” sesleri, gürültüler)
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Var!
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Hadi oradan!
VELİ AĞBABA (Devamla) – Bakın, diyoruz ki, bir daha
tekrar ediyoruz yüksek sesle…
Başkanım, selamlıyorum.
BAŞKAN – Süreniz var, devam edin.
VELİ AĞBABA (Devamla) – Peki.
Bir daha söylüyorum, bu FETÖ -hodri meydan diyorum-
topçuda var, popçuda var, baklavacıda var, börekçide var; nerede yok? AKP
Grubunda. Hadi oradan!
SALİH CORA (Trabzon) - CHP’de yok mu?
VELİ AĞBABA (Devamla) – Hodri meydan! Gelin, verelim
araştırma önergesini, kim geçmişte FETÖ’nün değirmenine su taşımış, kim
okulunda okumuş, kim türban takıp fotoğraf çektirmiş, kim önünde diz çökmüş bir
bakalım. Ne diyordunuz? “Hoca efendi hazretleri”. Ne diyordunuz? “Bu hasret
bitsin. Ne istedin de vermedik.” diyordu, geldiniz buraya. O 249 şehidin
kanında var ya kanında, FETÖ katletti ya onları, onda sizin sorumluluğunuz var.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Hadi oradan!
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Hadi oradan! Yuh!
Resmini al resmini.
VELİ AĞBABA (Devamla) – Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkan.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan, hatip
konuşmasının tamamında, her cümlesinde grubumuzu hedef alarak ithamda
bulunmuştur. 69’a göre söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İki dakika süre veriyorum.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba’nın 10 sıra sayılı 2019 Yılı Bütçe Kanun Teklifi’nin 15’inci
maddesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasında AK PARTİ Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabii, bu kısa konuşmada hangi bir cümleye, hangi birine cevap
vereyim, onu bilemiyorum. Ancak, özellikle “korku imparatorluğundan” ve “dış
güçler” adı altında üretilen o yaygaradan cevap vermek istiyorum.
ATİLA SERTEL (İzmir) – FETÖ’ye gel, FETÖ’ye gel.
CAHİT ÖZKAN (Devamla) – Bakınız, biz Gezi kalkışması
olduğu zaman “dış güçler” dedik, “Soros var.” dedik, “Şu var.” dedik, “Yok.”
dediler.
ATİLA SERTEL (İzmir) – Televizyonlarda
savunucusuydun FETÖ’nün.
CAHİT ÖZKAN (Devamla) – Biz bunu hiçbir şekilde
kabul etmiyoruz.
ATİLA SERTEL (İzmir) – Bütün televizyonlarda
FETÖ’nün savunuculuğunu yaptın yıllarca.
CAHİT ÖZKAN (Devamla) – MİT krizi oldu “Dış güçler.”
dedik, “FETÖ.” dedik ve maalesef, MİT Kanunu değişikliği yapılırken yanımızda
bulamadık.
ATİLA SERTEL (İzmir) – Yıllarca FETÖ’nün
savunuculuğunu yaptın, yıllarca.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, konuşmacıyı izleyelim
lütfen.
CAHİT ÖZKAN (Devamla) – 17-25 Aralık oldu, şantaj ve
montaj kasetlerini grup toplantılarında gördük.
ATİLA SERTEL (İzmir) – Yıllarca FETÖ’nün
savunuculuğunu yaptın televizyonlarda, herkes biliyor.
CAHİT ÖZKAN (Devamla) – Anıtkabir’de “Ordu göreve.”
dendi, derin ve paralel yapıların operasyonunu anlattık ancak yapayalnız
kaldık.
ATİLA SERTEL (İzmir) – Yıllarca FETÖ’yü savundun
televizyonlarda.
CAHİT ÖZKAN (Devamla) – Ha, 15 Temmuz oldu, ne
dediler? Dediler ki: “Bu, bir tiyatro.” Kimin dediğini biliyorsunuz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – FETÖ’yü anlat, FETÖ’yü.
ATİLA SERTEL (İzmir) – FETÖ’yü anlat, FETÖ’yü savundun
yıllarca, FETÖ’cüsün sen!
CAHİT ÖZKAN (Devamla) – Şaşırdık mı? Asla ve asla
şaşırmadık.
ATİLA SERTEL (İzmir) – Fetullah Hoca’ya yıllarca yağ
çektin sen, yıllarca.
CAHİT ÖZKAN (Devamla) – Neden şaşırmadık, biliyor
musunuz? O 27 Mayıs darbecilerinin, o ihanetin milletin adamı Adnan Menderes’i
idama götürürken arkasından yapılmış darbeyi yirmi yıl Hürriyet Bayramı olarak,
devrim bayramı olarak kutlattınız.
ATİLA SERTEL (İzmir) – Yıllarca FETÖ’yü savundun
sen, yıllarca.
CAHİT ÖZKAN (Devamla) – Onun için bizler yapılmamış,
teşebbüs hâlinde kalmış, gayretlerimizle püskürtülmüş darbelere “darbe”
diyemeyeceğinizi biliyoruz.
Onun için, bakınız: “Ne istediler de vermedik?”
Söyleyeyim mi?
ATİLA SERTEL (İzmir) – Yıllarca FETÖ’yü savundun,
yıllarca.
CAHİT ÖZKAN (Devamla) – FETÖ elebaşısı
Pensilvanya’dan dedi ki: “Şefaat hakkım olsaydı filana verirdim.” Sizler
biliyorsunuz… Ama hamdolsun bütün bedduaları başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak
üzere bu ittifaka, milletin yerli ve millî siyasetine yaptılar. Onun için, biz
neyi vermedik, biliyor musunuz? Devleti vermedik ve bedduayı hak ettik
hamdolsun.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, sayın grup
başkan vekili…
ATİLA SERTEL (İzmir) – Yıllarca FETÖ’yü savundun
sen, yıllarca.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar…
ATİLA SERTEL (İzmir) – FETÖ’yü savundun sen,
televizyonlarda FETÖ’yu savundun.
BAŞKAN – Sayın Sertel…
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Devleti siz verdiniz
de millet vermedi. Siz devleti verdiniz, hem de tapusuyla beraber.
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, bakın, konuşmacılar söz
istiyor, duyamıyoruz. Rica ediyorum…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın grup başkan vekili
konuşmasında… (AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN – Özgür Bey, bir saniye…
Değerli arkadaşlar, bir grup başkan vekili söz
istiyor, lütfen gruptaki arkadaşları grup başkan vekilinin sözlerinin
dinlenilir olmasına izin versin.
Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, sayın grup
başkan vekili konuşması sırasında sayısız ithamda bulundu.
MELİHA AKYOL (Yalova) – Ne dedi?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - İçlerinde “darbeleri
destekleme” gibi artık kargaların bile güleceği bir itham da var, sadece bunu
örneklendireyim.
Uygun görürseniz grubumuz adına söz hakkını Sayın
Veli Ağbaba kullanacak.
BAŞKAN – Sayın Veli Ağbaba, iki dakikada konuyu
toparlayarak bitirmenizi sizden rica ediyorum. Uzatmayalım çünkü dünden kalan
maddeler bugün bizim üzerimizde değerli arkadaşlar.
Buyurun.
3.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Denizli
Milletvekili Cahit Özkan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasında Cumhuriyet
Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın grup başkan vekili 15
Temmuz gecesinde “Devleti vermedik.” dedi. 15 Temmuzda devleti vermediniz ama
devleti FETÖ’ye siz teslim ettiniz. Sızma falan yalan, devleti tamamen teslim
ettiniz.
SALİH CORA (Trabzon) – Tohum ne zaman atıldı?
AHMET BÜYÜKGÜMÜŞ (Yalova) – Zaman gazetesinde ne
işiniz vardı?
VELİ AĞBABA (Devamla) – Devleti tamamen teslim
ettiniz. 81 ilin emniyet müdürünün 74’ü FETÖ’cü. Bakın, darbecilere
bakıyorsunuz, bu Meclisi bombalayanların çoğu sizin ya arkadaşınız ya
kardeşiniz ya akrabanız ya yeğeniniz.
AHMET BÜYÜKGÜMÜŞ (Yalova) – O zaman, Zaman’a niye
gittiniz?
VELİ AĞBABA (Devamla) - Fakir fukara Bank Asyanın
önünden geçti diye meslekten atıyorsunuz, sizin Genel Başkan Yardımcınızın
kardeşi bu Meclisi bombalıyor, onu ne yapıyorsunuz, büyükelçi yapıyorsunuz.
(CHP sıralarından alkışlar)
Başka? Bakın, bu Cumhuriyet Halk Partisi Grubunda FETÖ’yle
veya FETÖ’cülerle el sıkışmış bir tek adam bulamazsınız.
Hodri meydan diyorum, hodri meydan! Gelin, siyasette
FETÖ var mı yok mu, hep beraber araştıralım.
“Ayakkabı kutuları” diyor. “Ayakkabı kutuları
yalan.” dediniz mi şimdiye kadar? Rüşvet yalan mı?
SALİH CORA (Trabzon) – Yalan!
VELİ AĞBABA (Devamla) - Rıza Sarraf’ı millî kahraman
yaptınız, millî kahraman!
SALİH CORA (Trabzon) – O darbe girişimiydi.
VELİ AĞBABA (Devamla) - Kanal A’da Türk Bayrağı'nın
önünde Rıza Sarraf’ı konuşturdunuz siz. Rıza Sarraf’ı millî kahraman yaptınız!
SALİH CORA (Trabzon) – O bir operasyondu.
Emniyet-yargı darbe girişimiydi.
VELİ AĞBABA (Devamla) - Yalan mı? Doğru. Elbise
kutusu var mı? Doğru, hepsi var.
SALİH CORA (Trabzon) – O operasyona herkes “darbe”
diyor, sadece siz “darbe” demiyorsunuz ona.
VELİ AĞBABA (Devamla) - Ayrıca, bakın, bir daha
söyleyeyim: Darbecinin büyüğü sizsiniz, darbeden büyüdünüz. 12 Eylülde Kenan
Evren’in büyüttüğü çocuklarsınız siz! 28 Şubatın ürünüsünüz siz! Bugün, sizin
kimyanızı bozan -tekrar söylüyorum- Gezi Türkiye'nin isyanıdır.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Vatana ihanettir Gezi, vatana
ihanet!
VELİ AĞBABA (Devamla) - Gezi, bütün dünyaya
Türkiye'nin birden büyük olduğunu göstermiştir. “Türkiye'de sadece Tayyip
Erdoğan yoktur.” demiştir. O Gezi’ye AKP’li çocuklar, MHP'li, HDP'li, İYİ
PARTİ'li bütün gençler katıldı.
SALİH CORA (Trabzon) – Sonuç? Sonuç? Sonuç ne oldu?
VELİ AĞBABA (Devamla) – Gezi, sizin tek adamınıza
karşı, Gezi, diktatörlüğe karşı isyandır, o isyanın arkasındayız, o isyanın
yanındayız. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
SALİH CORA (Trabzon) – Sonuç ne oldu? Gezi’nin
sonucu ne oldu? Gezi’nin sonucunda ne oldu, herkes oturdu aşağıya.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkan.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Önce bir gerekçesini söylesin.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, siz kalabalıktan
duymadınız, sataşmadan dolayı ifade ettiğini ben de gördüm ve söz verdim.
SALİH CORA (Trabzon) – Gezi’nin sonucunda ne oldu?
Gezi oldu, bitti, ne oldu?
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, bir sessizlik olsun,
yani bakın, konuşmalarda sağdan soldan da laf atılmasın. Grup başkan vekilleri
var, arkadaşlarımız var, herkes kürsüden söz alabiliyor, bir sıkıntı yok.
Sayın Özkan, lütfen, toparlayarak bitirirsek
maddelere devam edelim.
4.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasında Adalet ve Kalkınma
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bakınız, FETÖ'yle ilgili ne oldu, ne bitti, buna ineceksek
1960’tan sonrasını, o darbe süreçlerini alacağız, bugüne getireceğiz.
2002 öncesi, sonra 1957, 1956, 1955 değil, ta
1940’lara kadar bu ülkede FETÖ'nün ne yaptığını Necip Hablemitoğlu “Köstebek”
isimli kitabında tek tek anlatmış.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Öldürttünüz, öldürttünüz,
onu öldürttünüz.
CAHİT ÖZKAN (Devamla) – 15 Temmuzda, 17-25’te bu
millete o ihaneti gerçekleştiren yargı ve bürokrasinin -Silahlı Kuvvetler
içerisindeki ihanet odaklarının gerçekleştirdiği saldırıları da- ne zaman
kadrolara alındığına bakmak lazım. Ama gerçeğe bakalım. (CHP sıralarından
gürültüler)
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sizin zamanınızda, sizin
zamanınızda. Yazıklar olsun!
CAHİT ÖZKAN (Devamla) - Hani, 2011, MİT krizi
oluyor, 2012’de, efendim, yine özel yetkili mahkemelerle kumpaslar oluyor, Gezi
oluyor, 15 Temmuz oluyor, bunlara inanmıyorsunuz.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Sizin zamanınızda… Ne kadar
albay varsa paşa oldu, albayları paşa yapan sizsiniz.
CAHİT ÖZKAN (Devamla) – Bakınız, şurada bir fotoğraf
gösteriyorum, dikkatlerinizi celbederim. Bakınız, bu ülkede AK PARTİ’ye kumpas
oldu, siz ciddiye almadınız, diğerleri oldu. Ama şu fotoğrafta Sayın Genel
Başkan Kılıçdaroğlu ne zaman gidip Samanyolu’na ve Zaman gazetesine destek
oluyor biliyor musunuz -biraz daha mikrofona yaklaşayım- ne zaman biliyor
musunuz? Bunun tarihi 21/10/2015. Cumhuriyet Halk Partisinin içerisinden
Ergenekon ve Balyoz sanıklarının milletvekili seçilmesine rağmen onların FETÖ
kumpası olduğu yargı kararlarıyla sübut bulmasına rağmen ondan sonraki tarihte
Sayın Kılıçdaroğlu gidip Zaman gazetesine destek veriyor. (CHP sıralarından
gürültüler)
Bakınız, yine, 19 Mart 2014, Cumhuriyet Halk Partisi
Genel Başkanı, ihanet kabak gibi ortadayken, Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekilleri Tuncay Özkan, Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay’ın FETÖ
kumpasına yani Samanyolu televizyonunun, Zaman gazetesinin kumpasına mağdur
gittiği tespit edilmesine rağmen gidip o televizyonda propaganda yapıyor. (CHP
sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika daha ilave edeyim, siz
tamamlayın Sayın Özkan.
CAHİT ÖZKAN (Devamla) – Yine, aynı şekilde, bakınız,
Can Dündar’ı çok savunuyorsunuz, Gezi’yi savunuyorsunuz, tarih nezdinde 27
Mayısçılara destek olanlar nasıl milletimizin ezeli ve ebedi düşmanlığını
kazanıyorsa burada da dikkat edin, aynı sıkıntıyla karşı karşıya kalmayın. Can
Dündar’ın yazdığı bir kitap var: “Ergenekon.” Okuyun o kitabı, tekrar tekrar
okuyun; o kitabın, başından sonuna yine FETÖ propagandası olduğunu
göreceksiniz. Siz Can Dündar’a ve o MİT tırlarıyla ilgili kumpası
gerçekleştirenlere “adalet yürüyüşü” gerçekleştirdiniz. Ne zaman? Ta, 15
Temmuzdan sonra. Demek ki büyük fotoğraf ortada.
Biz “Ne istediler de vermedik?” dedik. Ne anlama
geliyor biliyor musunuz? Eğer işiniz eğitimse, çocuk yetiştirmekse biz bu
ülkede herkesin önünü açarız ama devleti istiyorsanız orada, sizin bulunduğunuz
inde başınıza o mağaraları ve ini geçiririz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bundan sonra da bunu yapacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CAHİT ÖZKAN (Devamla) – Biz o Pensilvanya’daki
hainin bedduasını kazandık; o, şefaate mazhar olanları da milletimizin
takdirine havale ediyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Talepte bulunun Sayın Veli Ağbaba.
Buyurun.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Geleyim mi?
BAŞKAN – Talebinizi alayım, bir söyleyin onu…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Grubumuza sataşmada
bulunmuştur, söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun, grup adına.
5.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Denizli
Milletvekili Cahit Özkan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasında CHP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
VELİ AĞBABA (Malatya) – Tabii, “FETÖ” deyince
kimyanız bozuluyor, bozulmakta da haklı.
Değerli arkadaşlar, kimin FETÖ’cü olup olmadığına
bakmak lazım. Bu grupta Tuncay Özkan var, bu grupta Mehmet Ali Çelebi var,
milletvekili olmuş; bu grupta İlhan Cihaner var, Mehmet Haberal var. Bu grupta
Balbay var.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Dursun Çiçek.
VELİ AĞBABA (Devamla) – Sizde kim var?
Bakın, Balyoz davasından yargılanan Mehmet Ali
Çelebi var, o Balyoz’un avukatlığını yapan da sayın grup başkan vekili var. Kim
FETÖ’cü ortaya döksün. (CHP sıralarından alkışlar)
Sen Balyoz davasında Hukukçular Derneği adına
müdafaa yaptın mı yapmadın mı? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Bakın, arkadaşlar, kim FETÖ’yü, kim Balyoz’u
desteklemiş, kim Ergenekon davalarını desteklemiş, kim Odatv davalarını
desteklemişse o FETÖ’yle iş birliği yapmıştır.
SALİH CORA (Trabzon) – Kim 17-25 Aralığı
destekliyorsa o da FETÖ’cüdür!
VELİ AĞBABA (Devamla) – Bizler 2011, 2012 yıllarında
Ergenekon’da, Silivri’de cezaevi duvarlarını yıkarken, siz bize “darbeci”
diyordunuz, “darbeci!” O nedenle, bir daha haddinizi bilin, konuşun!
SALİH CORA (Trabzon) – Kim 17-25 Aralığın
arkasındaysa o da FETÖ’cüdür!
VELİ AĞBABA (Devamla) – Bakın, bu grup var ya, bu
grup, sizin sayenizde yazar oldu, yazar. Bize kitap yazdırdınız, kitap! Bak,
bak, burada ne yazıyor? “Balyoz Kumpası.” Siz, o zaman Balyoz’a “darbe”
diyordunuz. Özgür Özel, Nurettin Demir, Muharrem Erkek’le birlikte, Hasdal’da,
Hadımköy’de, Maltepe’de, Mamak’ta Balyoz’un kitabını yazdık. Bu Balyoz davasının
savcılarını atayan sizsiniz, hâkimlerini atayan sizsiniz, eğer Balyoz’u FETÖ
yaptıysa onun suç ortağı da sizsiniz.
İki, “adalet yürüyüşü”nü ağzınıza alırken haddinizi
bilin!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hah!
VELİ AĞBABA (Devamla) – “Adalet yürüyüşü”, bu memleketin
onurunu kurtaran, dünyaya karşı, dünyada Türkiye'nin onurunu, gururunu kurtaran
önemli bir harekettir. Bütün dünya Türkiye'nin bir adamın, bir diktatörün eline
teslim edildiğini sanırken, Kemal Kılıçdaroğlu’nun önderliğinde, sağcı, solcu,
MHP’li, HDP’li, AKP’li…
BAŞKAN – Toparlayın.
VELİ AĞBABA (Devamla) – …herkes diktatörlüğe karşı
yürüdü, dünyaya haykırdı!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
VELİ AĞBABA (Devamla) – Dünyaya haykırdı “adalet
yürüyüşü!”
“Türkiye birden büyüktür. Türkiye'de hâlâ
demokrasiyi, insan haklarını, barışı, özgürlükleri savunan milyonlar var.”
dedi. Tek adamlığa karşı “adalet yürüyüşü” gerçekleşti. O “adalet yürüyüşü”nü
gerçekleştirmesinin sebebini biliyorsunuz.
MELİHA AKYOL (Yalova) – Demek ki tek adam yokmuş!
VELİ AĞBABA (Devamla) – Türkiye'de, 16 Nisanda, 16
Nisanla birlikte değişen rejimde size karşı yürüdük, bundan sonra da sizin
hukuksuzluğunuza karşı yürümeye devam edeceğiz.
SALİH CORA (Trabzon) – Yürü!
VELİ AĞBABA (Devamla) – Şunu bilin ki sayınız ne
kadar çok olursa olsun, ne kadar askeriniz, polisiniz çok olursa olsun…
MUHAMMED FATİH TOPRAK (Adıyaman) – O asker, polis
Türkiye Cumhuriyeti’nin askeri, polisi!
MELİHA AKYOL (Yalova) – O asker, polis sizin değil
mi?
VELİ AĞBABA (Devamla) – …Gezi’de olduğu gibi size
boyun eğmeyeceğiz, size boyun eğmeyeceğiz, boynumuzu yere vermeyeceğiz!
Ayrıca, bir şey daha söyleyeyim: Gezi’de “Emri ben
verdim.” dedi hazretleri, sonra ne oldu? Valisi… Bizim çocuklarımızı katleden,
Ali İsmail’imizi, Berkin Elvan’ımızı katledenlerle iş birliği yaptınız Gezi’de.
MUHAMMED FATİH TOPRAK (Adıyaman) – Yasin Börü’yü de
söyleyin.
BAŞKAN – Toparlayın Sayın Ağbaba.
VELİ AĞBABA (Devamla) – Bitiriyorum.
Suç ortağısınız; Ali İsmail’in de, Berkin’in de
kanında sizin parmağınız var. (CHP sıralarından alkışlar)
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Hadi oradan be!
BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.53
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.13
BAŞKAN: Başkan Vekili Levent
GÖK
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL
(Kütahya), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)
-----0-----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38’inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi’nin
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
Değerli milletvekilleri, şahsı adına konuşmacılarda
kalmıştık. Ancak Sayın Cahit Özkan’a yerinden mikrofon açarak bir söz
veriyorum.
Buyurun Sayın Özkan.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
10.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, terör örgütlerinin
arzu ettiği gibi birbirimize düşerek değil, birlik ve beraberliğe sahip çıkmak
suretiyle saldırıların bertaraf edilebileceğine ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, şanlı
tarihimizde ülkemize karşı, milletimize karşı değişik kisve altında, kılık
kıyafet içerisinde saldırılar var olagelmiştir ve bu saldırılar karşısında da
ülkemiz birlik ve beraberliğini muhafaza ederek bu saldırıları püskürtme
başarısını ortaya koymuştur. Tabii, nasıl cumhuriyet kurulurken ne İngiliz ne
Amerikan mandası kabul edilmemiş ve ülkemizin istiklalini birlikte güvence
altına almışsak yine benzer saldırılar farklı şekillerde ülkemize
yönelmektedir. İşte böylesi bir dönemde terör örgütlerinin; FETÖ’sünün,
PKK’sının, PYD’sinin arzu ettiği gibi kendi aramızda birbirimize düşerek değil,
birlik ve beraberliğimize sahip çıkmak suretiyle bu saldırıları bertaraf
edebileceğimize yürekten inanıyorum.
Tabii, milletvekilliğimden evvel ben de Hukukçular
Derneği Genel Başkanlığı yaptım. Hukukçular Derneği, çok kısa bir ifadeyle,
yaklaşık 50 yaşını aşmış ve hukuk, özgürlük ve demokrasi mücadelesi
vermektedir. Tabii, 2010’lu yıllarda Balyoz darbe planı davası, yargılamaları
başladığı zaman biz de Hukukçular Derneği olarak demokrasimizin ve millî irademizin
yanında davaya müdahale talebinde bulunduk.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayalım.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Ancak davanın seyri
sırasında müdahale talebimiz devam ederken aynı şekilde hukuka aykırı
yargılamalara da dikkat çekmiş ve özellikle bir darbe planını 350 kişinin
tasarlayamayacağını, “Kalabalık içinde eşek kuyruğu kesilmez.” anlayışıyla,
geçmiş darbelerde olduğu gibi planlamanın 3 ila 5, bilemediniz 7 kişiden
müteşekkil olabileceğini ifade etmiştik.
Yine, savunma sürelerinin kısıtlanmasına ilişkin,
sanıklara getirilen sınırlamanın asla kabul edilemeyeceğini, sanıkların ne
kadar isterse, gerekirse boş bir ifadeyle “dıgıdık dıgıdık” dese dahi
dinlenmesi gerektiğini ifade etmiştik ve yine oradaki her türlü hukuka
aykırılığa dikkat çekmeye gayret ettik. Tabii, 350 sanığın büyük oranda bir
kumpas eseri olduğu, zaman içerisinde, yine yüksek yargımızın kararlarıyla
ortaya çıktı ancak 6 Ekim 2016 tarihinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 7
sanıkla ilgili, bozma talebiyle, temyiz talebinde bulundu. Yani şu anda
yargılaması devam eden ve özellikle sanıkların 1 numarası olan, 28 Şubat
davasında mahkûm olan Çetin Doğan başta olmak üzere 6-7 kişinin yargılamasının
devam etmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcımızın açmış olduğu dava devam
etmektedir. Yargıya güvenin yargı kararlarının neticesini beklemekle
olabileceğine inanıyoruz. Bu noktada yargıya güvenle neticenin beklenmesini
Genel Kuruldan ve Türkiye kamuoyundan bekliyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Akçay…
11.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz önce kürsüde konuşmasını yapan sayın konuşmacı,
kurduğu cümleler arasında 2 defa, Gezi olayları ve Cumhuriyet Halk Partisinin
düzenlemiş olduğu “adalet yürüyüşü”yle ilgili olarak partimizin de adını
zikretmek suretiyle “MHP’liler de katıldı.” gibi bir ifade kullanmıştır.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Katıldılar.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bu ifadeleri reddettiğimizi
belirtmek istiyorum. Öncelikle, bilhassa bu Gezi olayları konusunda, daha ilk
günlerde Sayın Genel Başkanımızın çok önemli, ciddi uyarıları olmuştur bu Gezi
hadiselerine birtakım terör unsurlarının ve yabancı istihbarat örgütlerinin de
müdahil olabileceği şeklinde. Kaldı ki geçmiş bu Gezi olaylarının seyrine
baktığımızda, bu öngörünün ne kadar doğru bir öngörü olduğu da bize göre ortaya
çıkmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, devam edin.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ayrıca, Cumhuriyet Halk
Partisinin düzenlediği “adalet yürüyüşü” de kendi kurumsal yapıları itibarıyla
parti olarak düzenledikleri bir yürüyüştür, Milliyetçi Hareket Partililerin de
katılması söz konusu değildir. Fakat hatırladığımız kadarıyla -gazetelere de
yansımıştı- o Gezi, yürüyüş hadisesinde bir kişinin eliyle böyle bozkurt
işareti yapmış olması Milliyetçi Hareket Partililerin katıldığını ifade etmez.
Dünyanın en kolay hareketidir yani isteyen bütün arkadaşlarımız yapabilir bu
hareketi. Bu konuyu da bizim bakımımızdan açıklığa kavuşturmak için söz aldım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Özel, sizin de kısa bir açıklamanız olacak;
toparlayarak bitirelim.
12.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Cumhuriyet Halk
Partisinin baştan beri tutumunun kumpası deşifre etmek ve kumpas mağdurlarının
yanında durmak olduğuna ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sondan başlayarak söyleyelim.
Gezi’de çok sayıda ülkücü, Ülkü Ocaklarının eski genel başkanları, “adalet
yürüyüşü”nde örneğin Hendek MHP örgütünden gençler -hâlâ telefonlaşırız,
bayramlarda konuşuruz- bu katkılar var ama Erkan Akçay şöyle diyorsa son derece
haklı… Bugünkü MHP o günkü MHP farkı var mı? Var tabii. İçinden çok farklı
unsurlar, MHP’nin sarayla kurmuş olduğu ittifaka itirazla partiden kopmuştur.
“Bugün Gezi olursa bizim içimizden kimse çıkmaz, desteklemeyiz.” diye bir
yaklaşım varsa, o yaklaşım kendine aittir. Çevreye duyarlı olan, yaşam hakkına
saygı isteyen, bir diktatöre itiraz eden gençler bugünkü MHP’den bir duygusal
kopuş yaşıyorlar mı? Bence de yaşıyorlar. Ama o günkü MHP’nin ve özellikle altı
çizilen ülkücülerin, biraz önce gösterdiği işareti yapan ve yürekten orada
yapan kişilerin varlığını bu değiştirmez.
Şimdi, gelelim Sayın Cahit Özkan’a. Söylediğiniz
şeyler partinizin genel tutumuyla bağdaşmıyor. Şöyle bir şey de doğru değil…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – …Pensilvanya’da birilerinin
avucunu ovuşturmasına da sebebiyet vermeyin. FETÖ’cü savcıların kurduğu
iddianameye o gün tümden kabul -çünkü karar verildiğinde nasıl ayakta
alkışladığınız, sıçradığınız hâlâ daha hatıralarda- şimdi de “kısmen kabul,
kısmen ret” noktasına geliyorsanız, bu, FETÖ’nün avucunu ovuşturmasına
sebebiyet verir.
Ha, duruşu mu tarif edeceksiniz? Balyoz’a hepiniz
“darbe” derken, Balyoz’a “kumpas” lakabını takan… “Balyoz Kumpası” kitabını
yayımladığımızda 2014’ün ilk aylarıydı. Şimdi, bugün gelinen noktada Balyoz’a
“kumpas” diyorsanız, Balyoz’a “kumpas” deniliyorsa, “Millî orduya kumpas
kurmuşlar.” deniliyorsa burada “Cumhuriyet Halk Partisi haklıymış.” demek
lazım. Balyoz davasına müdahillik koyarken Balyoz’un sanıklarının karşısında,
FETÖ’nün iddialarının yanında pozisyon tutuldu. O pozisyondan dolayı şimdi
“Milletim bizi affetsin, aldatıldık, kandırıldık.” diyen partinizin şu andaki
resmî söylemi dururken…
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - 17-25’te sen aynısını
yaptın.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – … “kısmen kabul, kısmen ret;
bazıları açısından haklıdırlar.” noktasını gidin, partinizle bir kapalı grup
toplantısı yapın, partinizin içine anlatın. Bizim durumumuz… (CHP sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - 17-25’te aynısını sen
yaptın.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, toparlıyorum.
BAŞKAN – Lütfen...
Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Cumhuriyet Halk Partisinin
tutumu ilk baştan beri bu kumpası deşifre etmek, kumpas mağdurlarının yanında
durmak; bu, ordunun olsun, sivillerin olsun. FETÖ eliyle, AKP’nin o günkü
devleti elinde bulunduran gücü kullanarak ve AKP’yle iş birliği içinde
yaptıkları bu şeye karşı hep birlikte karşı durduk, bugün de dimdik, alnımız
açık burada duruyoruz. AKP’nin kendi içinde yaşadığı çelişkiler FETÖ’yü memnun
eder. Biz zaten muhataplarımızı ve çelişkilerini yakından tanıyoruz.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, sayın grup başkan
vekilleri…
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Komisyon olarak söz talebim var.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Akçay, size son defa söz vereceğim.
Değerli arkadaşlar, bütçe görüşmelerini yürütüyoruz.
Bakın, bir tartışma başlayınca herkes doğal olarak kendi pozisyonunu ifade etmek
üzere söz alıyor ama bunun da sınırları var elbette.
Ben son olarak Sayın Akçay’a söz veriyorum.
Sayın Akçay, lütfen toparlayın ve ondan sonra da
şahıslar adına sözlere başlayalım.
13.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu konuşmalarla ilgili sınır hatırlatmanız için
ayrıca, hassaten teşekkür ediyorum. Çünkü maksadımız polemik yaratmak ve bu
polemik ve demagoji içerisinde geç vakitlere kadar boğulup gitmek değil. Fakat
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına partimizin bu bir yürüyüş ve birtakım,
işte Gezi’ydi ve CHP’nin “adalet yürüyüşü”ne ilişkin Milliyetçi Hareket
Partisinin tutumunu açık, net, sarih bir şekilde ve özetle bu kısa süre
içerisinde açıkladım. Lütfen buna saygı duyunuz. “Dünkü MHP’ydi.” işte “Bugünkü
MHP mi?” gibi lafları yakışıksız bulduğumu da ifade ederim. Milliyetçi Hareket
Partisi 50’inci yılını idrak eden bir siyasi partidir ve bu elli yılın
sürekliliği, bütünlüğü ve devamlılığı söz konusudur. Biz Gezi hadiselerine
başından beri devamlı karşı çıktık hâlâ da karşıyız. 3-5 ağacı bahane ederek
yapılan ve Türkiye’yi bir iç kargaşaya sürüklemeye çalışan, işin içerisinde
FETÖ’nün olduğu birtakım eylemlerdir.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkürler.
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi
(1/276) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 10) (Devam)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/275); 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına
İlişkin Olarak Hazırlanan, 2017 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/38); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2017 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporu ve 2017 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim
Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 183 Adedi Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, 2 Adedi
Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve 10 Adedi Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere
Toplam 195 Adet Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/40) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi şahıslar adına Gaziantep
Milletvekilimiz Sayın Sermet Atay’ı kürsüye davet ediyorum.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Sayın Başkanım,
efendim, bakın, bir yargı kararıyla ilgili bilgi vereceğim, önemli ama.
Sayın Başkan...
BAŞKAN – Sayın Erkek...
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Sayın Başkan, Komisyon olarak söz talebim vardı. Komisyon söz
sırasına tabi değil Sayın Başkan, İç Tüzük’ü hatırlatmak zorunda bırakmayın
beni.
BAŞKAN – Sayın Bilgiç, ben sizin söz talebinizi
arkadaşlarımızın konuşmasından...
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Değil efendim, değil.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Atay. (MHP sıralarından
alkışlar)
SERMET ATAY (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 15’inci, yürürlük maddesi üzerine şahsım adına konuşma yapmak
üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Gazi Meclisimizi ve ekranları
başında bizleri izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Ben seçim bölgem olan Gaziantep’le ilgili birkaç
sorunu dile getirmek istiyorum. Bunlardan birincisi, Gaziantep’te Nizip,
Oğuzeli, Karkamış ilçelerini içine alan ve bereketli topraklarıyla bilinen
Barak Ovası’nda, uzun yıllardan beri yağış ortalaması çok düşmüş olup küresel
ısınmanın da etkisiyle kuraklık had safhaya ulaşmıştır. Dolayısıyla Barak
Ovası, gün geçtikçe çorak bir hâl almaktadır. Barak Ovası’nın etkili
alanlarının yüzde 70-80’i Antep fıstığı ve zeytin ağaçlarından oluşmaktadır. En
az on yılda yetişen bu ağaçlardan daha iyi verim alınabilmesi için, kuraklık
nedeniyle kurumaması için bölgede Devlet Su İşleri ve diğer kurumlar tarafından
gerekli AR-GE çalışmaları yapılıp enerji maliyetlerini de düşürücü, güneş
enerji panelleri yatırımlarıyla birlikte sulama projelerinin hayata geçirilmesi
büyük önem arz etmektedir. Sulama projelerinin tamamlanması hâlinde yörede çok
büyük bir istihdam potansiyeli oluşacak, işsizlik önlenecek, yöre halkının
yaşam kalitesi artacak, birçok üründe rekolte kayıpları yaşanmayacaktır. Altını
çizerek söylüyorum: Bu rekolte kayıplarından dolayı millî ekonomiye verdiğimiz
kayıp, bizim söz konusu bölgede tüm sulama yatırımlarını tamamlayacak
orandadır.
İkinci bir husus, Gaziantep Havalimanı’nın içler
acısı hâlidir. Gaziantep Havalimanı, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin en büyük
havalimanıdır ancak bu şekilde olmasına rağmen üçüncü sınıf bir havalimanı
muamelesi görmektedir. Gaziantep Havalimanı, 2 milyondan fazla nüfusu olan
şehrimize ve bölgede bulunan Kahramanmaraş, Adıyaman, Kilis, Şanlıurfa’nın bir
bölümüne hizmet eden bir havalimanı konumundadır. Ancak Gaziantep’e düzenlenen
uçak seferleri “ölü zaman” diye tabir edilen saatlerde ve küçük gövdeli
uçaklarla gerçekleştirilmektedir. Sefer sayılarının artırılmaması nedeniyle
büyük oranda bilet fiyatlarına zam gelmiş olup bilet fiyatları fahiş oranda
artmıştır. Bir an önce uçak sefer sayılarının artırılarak uçak seferlerinin
yolcuların ihtiyaçlarını karşılayacak zamanlara göre belirlenmesi ve büyük
gövdeli uçaklarla sefer yapılması gerektiği düşüncesindeyiz. Ayrıca, hem yolcu
kapasitesi hem de gelen-giden yolcu, turist sayısı açısından Gaziantep’in çok
altında yer alan bazı illerimiz siyasi nedenlerle A grubu seyahat acentelerine
sağlanan turizm desteğinden faydalanırken Gaziantep’in söz konusu destekten
yararlandırılmaması, özel uçak firmalarının Gaziantep Havalimanı’nı tercih
etmemesine neden olmaktadır. Yerli ve yabancı turist sayısı bakımından
destekten yararlanan illerden 2-3 kat daha fazla giriş-çıkış kapasitesine sahip
olan Gaziantep Havalimanı’nın acilen turizm desteği kapsamına alınması
gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yapımına
başlanan ancak çok yavaş bir şekilde ilerleyen, zaman zaman durma noktasına
gelen Gaziantep-Nizip D400 kara yolunun 47 kilometrelik bölümü ile Gaziantep-Nurdağı
duble yol projesine hız kazandırılması, her geçen gün artan ölümlü ve
yaralanmalı, maddi hasarlı trafik kazalarının önüne geçecektir.
Ayrıca, Gaziantep’te bulunan ve çok eski bir
hastanemiz olan Ersin Arslan Eğitim ve Araştırma Hastanesinin ismi “eğitim ve
araştırma hastanesi” olmasına rağmen, bu hastanemiz ne eğitim ne de araştırma
hastanesi vasfı taşımamaktadır. Gaziantep Ersin Arslan Eğitim ve Araştırma
Hastanesinin gerekli donanım ve kadrolarının bir an önce tamamlanması, bunun
yanı sıra gerçek anlamda eğitim ve araştırma hastanesi standartlarına
kavuşturulması gerektiği düşüncesindeyiz.
Ayrıca, ilimizde Gaziantepliler ve Suriyeli
mültecilere yoğun bir şekilde hizmet etmekte olan 25 Aralık Devlet Hastanesi
mevcut yapısıyla artık hizmet edemeyecek bir binaya sahiptir. Mevcut hastanenin
boş olan 50 bin metrekarelik kısmında fizibilite çalışmaları yapılmış, gerekli
zemin etütleri yapılmış, proje aşamasına getirilmiştir. Bu alanda, yeni hastane
binası inşaatının bir an önce ihale edilerek başlatılması, şehrimize modern ve
donanımlı bir hastanenin kazandırılması elzem duruma gelmiştir.
Gaziantep’in önemli sorunlarından bir tanesi de
Suriyeli problemi. Suriyeliler özellikle Gaziantep’e yoğun bir şekilde gelmiş,
yerleşmiş ve esnaf durumuna geçmiştir. Özellikle ayakkabı, triko, giyim, gıda
sektöründe kayıt dışı Suriyeli işletmeler ve kayıt dışı çalışanlar yoğun olarak
faaliyet göstermektedir. Söz konusu kayıt dışı işletmeler hem devletimizde
vergi kaybına hem de yerli işletmeler için haksız rekabete neden olmaktadır.
Yaptığımız araştırmalarda Gaziantep Ticaret Odasına
1.600, Sanayi Odasına da 77 kayıtlı Suriye uyruklu firmanın olduğu, ancak bu
rakamın en az 5 katı fazlası kayıt dışı küçük ve orta ölçekli işletmenin de
ilimizde mevcut bulunduğu ortadadır. Gerekli denetimlerle bu işletmelerin bir
an önce kayıt altına alınıp yerelde haksız rekabetin önüne geçilerek, aynı
zamanda devletimizin gelir kaybının önlenmesi sağlanacaktır.
Ayrıca, Gaziantep’te yaklaşık 400 bin Suriyeli
sığınmacı yaşamakta olup bu sayı her gün artmaktadır. Gaziantep ve Kilis yöresi
artık bu yükü taşıyamayacak hâle gelmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SERMET ATAY (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Toparlayalım.
SERMET ATAY (Devamla) – Gerekli önlemlerin alınarak
Suriyeli sığınmacıların bir an önce, güvenli bir şekilde kendi ülkelerine
gönderilmesini beklemekteyiz. Aksi takdirde, bu şehirlerimiz sosyal denge ve
diğer yönlerden tehlike arz eden bir duruma gelecektir.
Sözlerimi tamamlarken 2019 yılı bütçesinin ülkemize
ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, saygılarımı sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Atay.
Şahsı adına ikinci söz, Trabzon Milletvekilimiz
Sayın Hüseyin Örs’e aittir. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika Sayın Örs.
HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütçe kanun teklifinin 15’inci maddesi üzerinde aleyhte
konuşmak üzere söz aldım. Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün bütçe görüşmelerine
sıcak başladık, hararetli tartışmalar oldu. İsterseniz, ben size güzel bir
haber vereyim, onu sizinle paylaşayım. 2018 LGS’de, Liselere Geçiş Sınavı’nda
ilim Trabzon hem Türkiye puan ortalamasında hem Türkçe, matematik ve fen
bilgisi puanlarında Türkiye 1’incisi olmuştur, bu güzel haberi sizlerle
paylaşmak istedim. Bu başarıyı elde eden çok sevgili öğrencilerimize, onların
bu başarısında çok büyük emekleri olan değerli öğretmenlerimize ve bu
çocuklarımızı yetiştiren sevgili, çok saygıdeğer anne ve babalara hepinizden
bir alkış rica ediyorum. (Alkışlar)
Değerli milletvekilleri, yanlış ekonomi politikaları
nedeniyle ülke ekonomisi bugün son derece kırılgan bir hâle gelmiştir, bu
gerçek artık saklanamamaktadır. Ekonomideki kırılganlığı sadece dış mihraklara
bağlamak, sorunların kaynağına inmemek anlamına gelir ki sorunun çözümüne bunun
hiçbir katkısı yoktur. Tüketen değil üreten, israf eden değil tasarruf eden,
betonlaşmayla değil sanayileşmeyle büyüyen, insan kaynağını iyi eğiten ve
liyakate göre değerlendiren güçlü kurumlara sahip hiçbir ülke ekonomisi
dışarıdan gelecek tehditlerden etkilenmez. Unutmayınız ki güçlü parlamentoya
sahip olmayan ve kurumları işlevsiz hâle getirilmiş ülkeler dış etkilerden en
çok etkilenen ülkelerdir. Bugün uygulanan yanlış ekonomi politikaları sebebiyle
özel sektörün sırtında birikmiş olan muazzam döviz borcu, korkarız ki önce
devlete yıkılacak, sonra da bu borcun tamamı, artan fiyatlar, düşen gelirler,
kaybedilen işler ve yüksek vergiler vasıtasıyla vatandaşa ödettirilecektir.
Değerli milletvekilleri, yaptığımız bu görüşmeler
sonucu muhtemelen onaylanacak 2019 bütçesi milletimize nasıl yansıyacaktır?
Mesela, emeklilikte yaşa takılan vatandaşlarımız bu bütçeden istifade
edebilecekler midir? Eşine az rastlanan bir biçimde geriye işlettiğiniz 4477
sayılı Yasa’yla haklarından mahrum bırakılan EYT’lilerin yaşadıkları hak
kaybını nasıl gidereceksiniz? Nasıl ki oyları almaya geldiğinizde, karşı
çıktığınız hâlde, emeklilere iki bayram ikramiyesi verdiniz, EYT’lilerin
mağduriyetini gidermek için de devlet olarak kaynak yaratmak zorundasınız. Dev
maliyetli tünel, köprü, otoyol projelerinde geçiş garantisi vererek
şişirdiğiniz maliyetlerle devlete yüklediğiniz ağır yük hiç aklınıza gelmezken yıllarca
prim ödeyerek emekliliğe hak kazanmış insanların ekonominin gelir-gider
dengesini bozacağını iddia ederek haklarını gasbediyorsunuz. Bu Mecliste
bulunan herkes biliyor ki EYT’liler haklıdır, EYT’liler mağdurdur ama siz, bunu
bile bile yapmanız gerekenleri yapmıyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, bir başka mesele de gözünü
Meclise çevirmiş, 3600 ek göstergenin çıkmasını bekleyen 247 bin polisin, 925
bin öğretmenin, 200 bin hemşirenin, 144 bin din görevlisinin beklentilerini
karşılamak, sorunlarını çözmek noktasında ortaya koyulacak yaklaşımlardır.
Emsalleri aldığı hâlde birçok meslek grubunda çalışanlar 3600 ek göstergeden
yararlanamıyor. Ayrıca, ek göstergenin 3600’e çıkarılması sadece bu dört meslek
grubuyla sınırlanmamalı, bütün kamu çalışanlarını kapsamalıdır.
Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (İYİ
PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Örs.
Şimdi soru-cevap işlemine başlıyoruz.
On dakika sürecek bu işlemin yarısını sayın
milletvekilleri, yarısını Sayın Komisyon kullanacak.
Değerli arkadaşlar, 15’inci madde üzerinde
soru-cevap işlemini başlatıyorum.
Sayın Kasap…
ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
On altı yıldır iktidar partisine yüzde 70’e yakın
oranlarda destek veren Kütahya ilimizin yirmi yılda nüfusunda 100-150 bin
arasında düşüş söz konusu olmuştur. Kütahya, Ege Bölgesi’nin en yaşlı ilidir.
İlde çok ciddi düzeyde göçler söz konusudur. Özelleştirmelerle 12 bine yakın
işçi işini kaybetmiştir. En son özelleştirilen Kütahya Eti Madene bağlı gümüş
fabrikasında bine yakın işçi işten atılmıştır. Aylardır maaş alamıyorlar, ihbar
ve kıdem tazminatlarından mahrum olarak işlerini kaybetmişlerdir.
Özelleştirilen şeker fabrikasında çiftçiler mağdur edilmiştir, kota cezası
uygulanıyor sürekli olarak. Küçük işletmeler de ya kapanıyor ya da işçi çıkarma
yoluna gidiyor. Kütahya bitiyor, bütçe batıyor.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Kılıç…
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Karamsarlık karın doyurmuyor. Kahramanmaraş’ımıza son
on beş yılda 17 milyar 56 milyon liralık destek sağlanmıştır. En büyük 1.000
sanayi kuruluşu arasında 24 firmayla ülkemizde 8’inci sıradayız. 5. teşvik
Bölgesinden en fazla teşvik alan birinci il, enerji üretiminin yüzde 8’i, en
çok sanayi elektriği tüketen 11’inci il; çelik mutfak eşyaları üretiminin yüzde
60’ı, iplik üretiminin yüzde 35’i, çimento üretiminin yüzde 7’si, kâğıt
üretiminin yüzde 20’si, 22 ayar altın ürünleri imalatında ikinci il, bayan
ayakkabı üretiminde ikinci il; 190 ihracat yapan firmayla toplamda 671 artı 132
milyon dolarlık ihracat yapmıştır Kahramanmaraş’ımız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Akar…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, Kocaeli ili
İzmit ilçemizde Veliahmet ve Hacıhızır Mahalleleri Cumhurbaşkanı kararnamesiyle
riskli alan ilan edilip kentsel dönüşüme açılmıştır. Kentsel dönüşümler halkın
içinde olduğu, komşuluk ve mahallelik bilincinin yok olmadığı projelerdir.
Vatandaşın dişinden tırnağından artırarak yaptığı bu yapıların dönüşüm
sırasında kent yapısına uygun düzenlemeler olması gerekmektedir, tıpkı daha
önceden Murat Karayalçın’ın Dikmen Vadisi’nde yaptığı gibi. Bu iki mahallede
yapılması planlanan kentsel dönüşüm AKP belediyeleri ve milletvekilleri
arasında güç yarışına dönüştürülmüş ve bütçe görüşmeleri devam ederken Meclise
uğramayan ve AKP içinde etkinliğini kaybetmiş olan eski Bakan Fikri Işık’ın işi
gücü bırakarak konuya müdahil olması akıllara bazı sorular getirmiştir. Bugüne
kadar vatandaşın yanından geçmeyen, Gebze’de tapu sorunu yaşayan vatandaşlarla
ilgilenmeyen, Cedit Mahallesi’nde kentsel dönüşüm nedeniyle yine vatandaşı
görmeyen ve kentsel problemleri pas geçen Fikri Işık’ın bu projelerle bu kadar
yakından ilgilenmesinin arkasındaki nedenleri gerçekten merak ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Gürer...
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Başkan.
Binlerce kişi 2018 yılında ekonomik kriz nedeniyle
işsiz kaldı. İşsiz sayısı 6 milyonu aştı. İşsizler ordusu büyüyor. Bu gidiş iyi
gidiş değil. Bütçede işsizliğe çözüm öngörülmüyor. Yandaş ve faizcilerden başka
bu bütçeden pay alan kesim de yok. Her kesim borç batağında. Kredi kartlarına
takla attırarak geçinmeye çalışan milyonlar var. Her gün gelen zamlarla
yoksulluk büyüyor. Anlaşmalı iflaslar almış başını gidiyor. Mutfakta ciddi
yangın var. Yurttaşlarımız ekonomik yükü iliklerine kadar hissediyor. Sorunu
çözmesi gerekenler algıyla sorunu yok gibi göstermeye çalışıyorlar, sorunlar
karşısında duyarsızlar. İşçi, işsiz, çiftçi, esnaf, memur, emekli hatta
sanayiciye de bu bütçede hakları verilmiyor. Bu bütçeye “evet” oyunu kullanmak
-Genel Başkanımızın dediği gibi- haram ve günaha ortak olmaktır. O nedenle bu
bütçeye biz de “hayır” diyoruz.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Aydın...
İBRAHİM AYDIN (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Hazine garantili kredilerden üstlenim oranını tarihî
seviyelere düşürdük. Hazine garantili dış borç stoku 2018 yılı Ekim ayı sonu
itibarıyla 13,8 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Öte yandan, hazine
garantili kredilerde üstlenim oranı tarihin en düşük seviyelerinde
seyretmektedir. 2002 yılında hazine garantili kredilerde üstlenim oranı yüzde
51,9 iken 2018 yılı sonu itibarıyla yüzde 1’e düşmüştür. Hazine alacak stoku
ise 2018 Ekim ayı sonu itibarıyla 19 milyar TL olarak gerçekleşmiştir.
Antalya’mız her ne kadar turizmin başkenti olsa da
tarımda, özellikle örtü altı tarımda da başkenttir.
Sayın Başkanım, ülkemizde tarımın bu seviyeye
gelmesinde çiftçimize verilen tarımsal destekler nelerdir? Bu destekler için
bütçeden ne kadar kaynak ayrılmıştır? 2019 yılı...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kayışoğlu...
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Bu bütçeyi
hazırlayanlar sadece eşitlik isteyen gazi ve şehit yakınlarını görmezden
geliyorlar; doğum borçlanması isteyen kadınlarımızı görmezden geliyorlar;
maliyetlerin düşmesini bekleyen üreticiyi görmezden geliyorlar; kadro bekleyen
taşeronu görmezden geliyorlar; sözde kadroya geçmiş olan işçilerin taleplerini
görmezden geliyorlar; en az yüzde 26 zam bekleyen emeklileri, emekçileri
görmezden geliyorlar; tarikatlara muhtaç olmamak için yurt bekleyen gençleri
görmezden geliyorlar; zenginin çocuğu gibi okulda yemek isteyen yavrularımızı
görmezden geliyorlar; intiharın eşiğinde atanmayı bekleyen öğretmenleri,
engellileri görmezden geliyorlar. Şairin dediği gibi sesleniyorum: “Kör
olasınız demiyorum/ Kör olmayın da görün milleti.”
BAŞKAN – Sayın Komisyon, söz sırası sizde.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz
gibi, bütçe hakkı Parlamentoların varlık sebebidir. Parlamento yıllık bütçeler
aracılığıyla…
GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Hazır metin.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Hazır metin, evet. Metnin hazır olması gerekiyor çünkü burada biz
bütçe görüşmelerini yapıyoruz Sayın Paylan ve aziz milletimiz de ekranları
başında bütçe hakkını devrettiği vekillerinin bütçeyi nasıl görüştüklerini
izliyorlar ama maalesef ekranlara baktıklarında vekillerin bütçe dışında her
şeyi konuştuklarını ama bütçeye ilişkin hiçbir değerleme yapmadıklarını da
görüyorlar. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Ve bunu yaparken
de, siz de Plan ve Bütçe Komisyonunun bir üyesisiniz, 23 Ekimden bu yana tam
elli dokuz gündür Komisyon olarak biz bütçe üzerinde çalışıyoruz.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Metinden koptunuz Sayın
Başkan.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Öyle mi Sayın Paylan? Metin daha mı iyiydi, işinize geliyor değil
mi?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Metinden koptunuz.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Tamam, müsaade edin.
Tam elli dokuz gündür bütçe üzerinde çalışıyoruz ve
burada bir soru-cevap işlemi var. Mesela, iki gündür burada yürütmenin bakanlar
aracılığıyla temsil ediliyor, edilmiyor olmaması maddeler üzerinde hiç gündeme
gelmedi, iki gündür hiç kimse fark etmedi sayın bakanların burada olmadığını
ama bugün nedense bir anda fark edildi ki “Aa, maddeler üzerinde konuşuluyor,
sayın bakanlar burada yok.”
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Hayır,
söylendi.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, siz
hastaydınız, söylendi.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Değerli arkadaşlar, müsaade edin…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – İki gün önce zatıalinize
bu konuyu aktarmıştım aslında.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Sizinle konuştuk efendim. Ben sayın arkadaşımızın yapmış olduğu
açıklamayı sizlere söylüyorum.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Hayır, buradan
da söyledik.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, Sayın Bilgiç…
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Müsaade edin.
BAŞKAN – Buyurun, devam edin Sayın Bilgiç.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta)
- Ben de bir kez daha aziz milletimizin önünde, yazılı metin üzerinden, eğer
Sayın Paylan müsaade ederse, bütçenin ne anlama geldiğini, ne ifade ettiğini
bir kez daha Genel Kurulla paylaşmak istedim.
Müsaade var mı Sayın Paylan?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Buyurun,
buyurun.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Teşekkür ediyorum.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Sorulara cevap verseniz
daha iyi olur.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, sessiz olalım.
Buyurun Sayın Bilgiç.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Arkadaşlar, acele etmeyin, daha önümüzde bir sürü madde var.
Yürütmeden ilgili arkadaşlar, bürokrat arkadaşlarımız burada,
milletvekillerimizin sorduğu soruların cevaplarını hazırlıyorlar.
BAŞKAN – Sayın Bilgiç, süreniz daralıyor.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Onlar önümüze geldiğinde, onlardan gelen cevapları sizlerle
paylaşacağım.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Bir yıl sonra!
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Yok, yok, merak etmeyin, gelenleri.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Bir yıl sonra!
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Evet, devlet, topladığı vergiler ve diğer gelir kaynakları
aracılığıyla millî gelirin önemli bir kısmına el koyar ve elde ettiği
kaynakları kamu harcamaları aracılığıyla tekrar ekonomiye kazandırır. Bu
anlamda bütçe, ekonomik ve sosyal hayatın düzenlenmesinde devletin kullandığı
temel araçlardan biridir. Devletin ne kadar vergi toplayacağı, toplayacağı
vergilerle hangi hizmetleri gerçekleştireceğinin kararı demokratik sistemde de
halk adına temsilcileri eliyle alınır. Bütçenin Parlamentoda kamuoyuna açık
olarak görüşülmesi, aziz milletimizin gözü önünde, sivil toplumun gözü önünde
bu sürecin götürülmesi de onların bütçe üzerinde fikir sahibi olması imkânını
sağlar ve dolayısıyla da Parlamento görüşmeleri devletin temel mali belgesi
olan bütçeye de demokratik bir meşruiyet kazandırır.
Parlamento kendisine devredilen yetkiyi sınırlarını
belirleyerek bütçe ve diğer mali konularda hükûmete devretmekte, hükûmet de bu
yetkisini bürokrasi marifetiyle kullanmaktadır. Bizler de bu süreçte Parlamento
olarak hem bütçenin onaylanması hem de denetlenmesi sürecinde bütçe hakkının
etkin bir şekilde kullanılması için olanca gayretimizle de çalışmaktayız.
Bütçe, her ne kadar politik karar alma süreci
sonunda onaylanan bir belge niteliğine sahip olsa da aynı zamanda oldukça
teknik nitelikli bir belgedir. Bütçeler, esasen, hükûmet programının yıllık
dilimler hâlinde uygulanmasına ilişkin hükümleri gösterir. Bütçe, hükûmet
politikalarının uygulanabilmesi için gerekli kaynaklarla, söz konusu
kaynakların hangi harcamalarda kullanılacağını ortaya koyar. Bu anlamda bütçe
rakamlarının gerçekçi ve tutarlı olması ve bütçe bütünlüğünün korunması da
hükûmet politikası için önem arz etmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Bu sebeple bizlere düşen bu süreçte Parlamentonun bütçe hakkından
ödün vermeksizin ancak politikaların hayata geçirilmesinden Hükûmetin sorumlu
olduğunun bilincinde de olarak görüşmeleri sürdürmektedir.
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan…
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
14.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, sorulan sorular ne
olursa olsun Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanının elindeki metni okumasını sivil
itaatsizlik eylemi saydığına ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, öncelikle şunu
söyleyelim: Bir ilk uygulama, sabah bu tehlikeye zaten dikkat çekmiştik
“Bakanlar gelmezse çok anlamsız bir şeye dönüşüyor.” diye. Ben Komisyon
Başkanının yaptığını yürütmenin Meclisi hiçe sayması karşısında bir sivil
itaatsizlik eylemi sayıyorum. Eline bir metin almış, sorulan sorular ne olursa
olsun o bir sivil itaatsizlik eylemi yapıyor. Aslında metni okuyor ama metnin
altındaki niyet “Sayın Bakan, sen niye görevini yapıp buraya gelmiyorsun, neden
küçümsüyorsun bu işi? Meclisi hiçe sayıyorsun. Senin gelmediğin noktada bu
soruları ben cevaplarsam sorudan bağımsız bu standart metinle cevaplarım.” diye
Parlamento tarihine geçebilecek bir sivil itaatsizlik eylemi yapmıştır kendisi.
(CHP sıralarından alkışlar)
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Sayın Başkan, sadece kayıtlara geçsin, fal açmakta Sayın Özgür
Özel, fal açıyor, başka bir şey değil.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – İkincisi, aslında hiç hakkı ve
haddi olmadığı hâlde milletvekillerine hitaben, yine bir milletvekili sıfatıyla
dönüp diyor ki: “Bütçe dışında hiçbir şey konuşmuyorsunuz.” Bütün
milletvekillerine söylüyor. Her gün 14 AK PARTİ’li hatip dinledik, “Hiçbir şey
konuşmadınız bütçe dışında.” diyor, alkışlıyorlar. Ben de burada yani bu öz
güveni anlıyorum da bu ezilmişliği anlayabilmiş değilim. (CHP sıralarından
alkışlar) Kim oluyor da AK PARTİ Grubuna dönüp bunu söylüyor.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Müsaadenizle Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, bunun dışında, bütçede o konuşulur
bu konuşulur. Bütçe hakkının Parlamentonun temeli olduğunun, halkın ortak
parasının halkın ortak paydasında nasıl paylaştırılacağının, devletin alan sağ
eliyle şefkatli sol elinin dengesinin nasıl kurulacağının konuşulacağı bütçede
gündem güneşin altındaki her şeydir. Bu konuyu özenle Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanının dikkatine sunarım.
Teşekkür ederim. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kerestecioğlu.
15.- Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in,
maddeler görüşülürken Hazine ve Maliye Bakanının Genel Kurulda olması
gerektiğine ve işçi alacaklarının konuşulmasının da bütçe konuşmak olduğuna
ilişkin açıklaması
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Teşekkürler
Sayın Başkan.
Gerçekten ben ilkokulda hissettim kendimi, “Bütçe
nedir Ali, bütçe nedir Ayşe?” şeklinde bir metinle başladınız.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – “Topu at.” kısmı da vardı.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Özellikle
yaptınız bunu, öyle hissediyorum hakikaten ama burada bunu hak eden biz
değiliz, hakikaten orada bakanların olması gerekiyor ve sorulara cevap vermesi
gerekiyor. 365 gün burada çalışılıyor ve gelip de 1 gün duracaklar orada.
Komisyonda da durdular, Komisyonda da maddeler görüşülürken Maliye Bakanı geldi
durdu, aynı şekilde gelip durması lazım.
Bütçeden konuşulup konuşulmamasına gelince. Bakın,
bugün Ankara TOKİ işçileri, 6 işçi gene gözaltına alındı, bırakıldı. Bu
insanlar alacaklarını alamadıkları için orada isyan ediyorlar, bundan konuşmak
bütçe konuşmaktır, işçi alacaklarından konuşmak bütçe konuşmaktır, “Kadın
cinayetlerinde o kadar kadın ölüyor, niye bunu önlemiyorsunuz? ’Sosyal yardım,
sosyal yardım’ diyorsunuz ama bütçenin kalkıp da sadece yüzde 4’ünü
ayırıyorsunuz.” demek bütçe konuşmaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayın Sayın Kerestecioğlu.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – “Cinayetleri
önlemek için sığınaklar açmıyorsunuz, buna bütçede yer ayırın, toplumsal
cinsiyete duyarlı bütçe yapın.” demek bütçe konuşmaktır, “Bu bir savaş
bütçesidir.” demek bütçe konuşmaktır. Bunların hepsi bütçe konuşmaktır ama
sizin ayarınıza göre konuşmak değildir, bizim kendi ifademize göre, kendi
meşrebimizce bütçe konuşmaktır.
Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi
(1/276) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 10) (Devam)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/275); 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına
İlişkin Olarak Hazırlanan, 2017 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/38); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2017 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporu ve 2017 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim
Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 183 Adedi Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, 2 Adedi
Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve 10 Adedi Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere
Toplam 195 Adet Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/40) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, 15’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – 16’ncı maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 16- (1) Bu Kanunu Cumhurbaşkanı yürütür.
(2) Türkiye Büyük Millet Meclisi
ile ilgili hükümlerini Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Sayıştay
Başkanlığı ile ilgili hükümlerini Sayıştay Başkanı, düzenleyici ve denetleyici
kurumlara ilişkin hükümlerini kendi kurulları ve/veya kurum başkanları yürütür.
BAŞKAN – Sayın Işık, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
16.- Kocaeli Milletvekili Fikri Işık’ın, Kocaeli Milletvekili
Haydar Akar’ın 10 sıra sayılı 2019 Yılı Bütçe Kanun Teklifi’nin 15’inci maddesi
üzerindeki soru-cevap işleminde yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkanım, teşekkür
ediyorum.
Biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi Kocaeli Milletvekili
Sayın Haydar Akar, benim de ismimi anarak, Kocaeli’de kentsel dönüşümle ilgili
bir problemden dolayı bana ithamlarda bulundu.
Öncelikle şunu ifade edeyim: Vatandaşın her meselesi
vatandaşın seçtiği milletvekili olarak benim meselemdir ve seçilen her
milletvekilinin meselesidir. Orada bir sorun varsa, vatandaş da bu sorunun
çözümü için eğer bize ulaşmışsa bizim bu soruna bigâne kalmamız, kayıtsız
kalmamız düşünülemez, bu bir.
İkincisi: Sayın Akar “Gebze’ye niye gitmedi…” Sayın
Akar Yavuz Selim Muhtarını arasaydı, Hürriyet Mahallesi Muhtarını arasaydı o
mahalleye en son giden milletvekilinin ve orada yüzlerce insanla salon
toplantısı yapan milletvekilinin kim olduğunu herhâlde öğrenirdi. 25 Kasım
2018’de mahallede Büyükşehir Belediye Başkanımızla, Milletvekilimiz İlyas Şeker
Bey’le kentsel dönüşümle ilgili sorunları görüşen, toplantıyı yapan biziz ama
arkadaşlarımız zahmet edip gitmiyorlar, gitmedikleri gibi böyle bir toplantının
yapıldığından haberleri yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkan, müsaade
ederseniz…
BAŞKAN – Toparlayın.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – İzmit Cedit Mahallesi’ndeki
kentsel dönüşüm çalışması resmen start almamıştır, başlamamıştır. Halıdere’deki
taş ocağı konusunda Fikri Işık’ın tavrını öğrenmek isteyen Halıdere Muhtarını
arasın. Oradaki tavrımız açık ve net.
Artı, Alikahya ve Dilovası’yla ilgili yaptığımız
çalışmaları en iyi oranın halkı biliyor. Dolayısıyla bunları orada yaşayan
insanlara sormadan burada zikretmek -en hafif tabiriyle- şehirle bağlantısının
olmamasının bir göstergesidir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bravo!
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Üzücü bir şey söyleyeyim:
Benim bu kentsel dönüşümle ilgili mağdurları, buradaki sıkıntıya düşen
insanları dinlemem 2 kişiyi çok rahatsız etti: Bir, müteahhidi, bir de CHP İl
Başkanı ile Sayın Haydar Akar’ı. Ben bunu hem Meclis Genel Kurulumuzun hem de
Kocaeli halkımızın takdirine sunuyorum.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, herhâlde
tekrarlamama gerek yok, sataşmadan 69’a göre söz istiyorum.
BAŞKAN – Yerinizden söz veriyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yerimden istemiyorum.
BAŞKAN – Sayın Işık’a…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Fikri Işık’ın tercihi
o.
BAŞKAN – Yerinizden söz veriyorum, Sayın Akar
lütfen…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Yerinizden söz veriyorum. Lütfen…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – O Sayın Fikri Işık’ın…
BAŞKAN – Bakın, siz Sayın Işık’la ilgili bir
değerlendirmede bulundunuz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun, ben aynı süreyi size de tanıyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ben yerimden yaptım
değerlendirmeyi, o da yerinden yaptı. Ben şimdi sataşmadan söz istiyorum 69’a
göre.
BAŞKAN – Ben yerinizden söz veriyorum Sayın Akar.
Arzu ediyorsanız ben mikrofonunuzu açıyorum. Lütfen…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, ben İç Tüzük’e
göre haklarımı kullanmak istiyorum.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sataşma açık.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, bakın, bir kanun
maddesini görüşüyoruz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Olabilir. Açık sataşma var
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Burada milletvekillerimiz arasında bir
şahsiyatı da…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Benim bölgeye gitmediğimi
ifade gidiyor.
BAŞKAN – Sayın Akar, eğer konuşacaksınız ben yine
açayım mikrofonunuzu.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ama Sayın Başkan, bu böyle
olmaz ki.
BAŞKAN – Rica ediyorum ama… Buyurun oturun.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ben de rica ediyorum.
BAŞKAN – Ben yerinizden söz vereceğim.
Değerli arkadaşlar, bir bütçe kanununu görüşürken
bir başka konuda bir tartışma çıkıyor yani bunu bir kesmemiz lazım.
Sizden de rica ediyorum yani işin şahsiliğinin
ötesinde toparlayalım.
Buyurun.
17.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, Kocaeli Milletvekili
Fikri Işık’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Peki, teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, öncelikle sondan başlayayım. Ne
müteahhit tanırım sizin gibi ne de sizin arkadaşlarınız gibi, yanınızda oturan
arkadaşlar gibi, milletvekilli arkadaşlar gibi bir ayrışma bir şey içerisinde
değilim kentsel dönüşümde. Bilmem kim olduğunu müteahhidin ama siz önce
arkadaşlarınıza sorun, milletvekili arkadaşlarınıza, belediye başkanlarınıza
sorun.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Hayır, önemli değil,
savunuyorsunuz, savunuyorsunuz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Savunmuyorum, savunmuyorum.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Müteahhitle aynı cümleleri
kuruyorsunuz ya, müteahhitle aynı cümleyi kuruyorsun.
BAŞKAN – Karşılıklı olmasın. Sayın Akar… Sayın Işık…
Karşılıklı olmasın lütfen.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Daha önce nasıl
reddettirdiğinizi, bakanken nasıl reddettirdiğinizi, bunları ifade ettim.
İkincisi: Benim il başkanım size direkt 5 tane soru
sormuş, bu soruları cevaplayın.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Verdim, cevabını verdim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Avukatlık yapma demeyin
çünkü adam avukat. Benim il başkanım avukat.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Yani müteahhidin avukatı mı?
Müteahhidin avukatı mı?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Ama müteahhidin avukatı
değil, vatandaşın avukatı. (CHP sıralarından alkışlar) Vatandaşın avukatı.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) –Vatandaş şikâyetçi, vatandaş
şikâyetçi.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Biliyorum, o mahalleye
gittiniz, toplantı talep ettiniz; iki muhtarlığı çağırdınız, sadece birine daha
sonra telefon ederek “gelme” dediniz toplantıya. Ben bölgeyi biliyorum, sizden
de iyi bildiğimi biliyorum.
Hürriyet Mahallesi’ne gelince. Orada neler
yaptığınızı biz, tüm Gebze biliyor hiç merak etmeyin. Benim gidip gitmemem
konusunda yorumlar yapıyorsunuz ama sizden çok fazla gittim.
FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – Gittin mi? Gittin mi? Milletvekili olarak gittin mi oraya?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ben çok gezdim, orada
yürüyüşlerine bile katıldım.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – En son ne zaman gittin?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yürüyüşlerine bile katıldım
onların, yürüyüşlerine. Ama siz hep seçim dönemi ortaya çıkıyorsunuz, o
insanlara tapu vaadinde bulunuyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Alikahya’daki insanlara,
Yavuz Selim Mahallesi’ndeki insanlara tapu vaadinde bulunuyorsunuz ama asla
sözlerinizi yerine getirmiyorsunuz, asla getirmiyorsunuz.
Yine bir seçim dönemi yaşıyoruz, yine Fikri Işık
gidiyor, arkadaşlara, vatandaşlara sözler veriyor ama asla yerine getirmiyor.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sayın Başkanım, 69’a göre
sataşma var.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, bir saniye. Sizinle
ilgili bir konu görmedim.
İLYAŞ ŞEKER (Kocaeli) – Hayır, var. Sayın Fikri Bey’i
ifade ederken “yanındaki arkadaş” dedi…
BAŞKAN – Bir saniye, lütfen, siz oturun.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bir de Emine Hanım konuşsun.
Emine Hanım konuşmadı bu konuyu. Bu kent milletvekilleri birbirlerine
düşürülüyor bu konuda.
BAŞKAN - Haydar Bey, oturun.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Işık, yerinizden kayıtlara geçirmek
üzere söz veriyorum.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Peki.
BAŞKAN - Mikrofonunuzu açmıyorum, kayıtlara geçirin
lütfen.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkan, açıkça suçlama
var, sataşma var. Mikrofonumu açmazsanız nasıl ben sesimi duyuracağım.
BAŞKAN – Yerinizden buyurun, toparlayıp bitirin bunu
arkadaşlar.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Lütfen Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bakın, konunun böyle iki milletvekilimiz
arasında bir başka konu olması da zamanın ekonomik kullanılması açısından çok
da yararlı değil. Lütfen toparlayıp bitirelim. Bundan sonra…
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Bir zahmet.
Sayın Başkanım, bu konuda bizzat ismim
zikredilmeseydi söz alma ihtiyacım yoktu ama bir sayın vekil bizzat ismimi
zikrederek ve suçlayıcı bir ifade de kullanınca takdir edersiniz ki Meclis
İçtüzüğü bana bu hakkı veriyor. Sizin de anlayışınıza teşekkür ediyorum yoksa
bir polemik sürdürmek arzusunda kesinlikle değilim, Meclis çalışmalarının nasıl
olduğunu bilen bir arkadaşınızım. Ama bakın, burada ben bir vatandaş olarak
vatandaşın şikâyetini dinlemek zorunda değil miyim? Ben bunu daha önce Yavuz
Selim’de yaptım, Hürriyet’te yaptım, Cedit’te yaptım. Bizzat il başkanı olarak
Erenler Cedit kentsel dönüşümünün ve halkın tamamının mutluluğuyla sonuçlandırılan
bir projenin her aşamasında içinde bulundum. Halıdere taşocağıyla ilgili her
aşamada halkın yanında oldum. Alikahya’nın her sorununda Alikahya’nın yanında
oldum. Dilovası’na her ay mutlaka giderim. Dilovası’yla ilgili bütün sorunları…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkan, bitiriyorum,
lütfen…
BAŞKAN – Peki, lütfen bitirin.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Dilovası’nda çöp tesisinin
kapatılması kararını o zaman Savunma Bakanıyken Büyükşehir Belediye
Başkanımızla konuştuk, bizzat beraber aldık. Bunların hepsi Dilovası halkı
tarafından da, Yavuz Selim, Hürriyet halkı tarafından da, Halıdere halkı
tarafından da, Alikahya halkı tarafından da, İzmit halkı tarafından da
biliniyor. Ama şunu özellikle söylemek durumundayım: Ya, benim oraya gitmeme,
Hacıhızır Mahallesi’ndeki, Veliahmet Mahallesi’ndeki vatandaşın sözünü
dinlememe, sesini dinlememe 2 kişi itiraz etti. Biri müteahhit, biri de CHP İl
Başkanı, şimdi de Haydar Akar. Ya, böyle bir şey olabilir mi? Bir milletvekilinin
en temel görevi halkın sesine kulak vermek değil mi? Yani buna niye itiraz
ediyorsunuz? Buna itiraz edecek bir şey olamaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Son olarak bir cümle ifade edeyim.
Değerli arkadaşlar…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan…
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkanım, son bir cümle
ifade edeyim, bu polemiği bitireceğim, müsaade ederseniz.
BAŞKAN – Mikrofonunuzu açmadan, buyurun.
Sayın Işık, iki dakika süre verdim yerinizden. Yani
bu konu artık bütçe görüşmelerinde Meclisin bu kadar da zamanını almamalı. Yani
toparlamanız gerekiyor. Lütfen…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Çok önemli konu Sayın
Başkan, Türkiye duysun, çok önemli konu.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkan, burada tartışmayı
başlatan ben değilim.
BAŞKAN – Buyurun siz kayıtlara geçirin.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Ama bu tartışma Kocaeli
halkının bir sorununun çözümüyle ilgili bir tartışmadır. 5 tane soru soruldu, 5
sorunun 5’ine de çok net cevap verdim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – En son Yavuz Selim ve
Hürriyet’e giden 2 milletvekili yan yanayız. Bizden daha sonra bir milletvekili
gittiyse söylesin. Cumhuriyet Halk Partisinin 3 vekili var, acaba hangisi
benden sonra, 25 Kasımdan sonra Gebze Yavuz Selim ve Hürriyet Mahallelerine
gitti?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sen bütçeye gelmiyorsun, biz
buradayız ya! Biz buradayız, sen gelmiyorsun ki buraya. Biz de gideceğiz şimdi
bırakınca.
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri…
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – İki: Sayın Başkan, bakınız
“Veliahmet Muhtarı bizi dinlemedi.” diyor. Hayır, Veliahmet halkı da geldi
toplantıya, Hacıhızır halkı da geldi. Önce Veliahmet Mahallesi’nden gelen
insanları dinledik, orada yüzlerce şahit var. Yani yüzlerce şahidin olduğu bir
şey nasıl inkâr edilir, bunu anlamış değilim. Ya arkadaşlar,
lütfen halka kulak verin. Bir kişinin, iki kişinin lafıyla burada siyaset
yapılmaz. Meclis Genel Kurulunun gündemi bir kişinin, iki kişinin lafıyla
meşgul edilmez.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Işık,
teşekkür ederim, sağ olun.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Niye bu kadar gerildi anlayamadım ya? Nerede rant, o orada.
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) – Sayın Başkanım, sataşma var, 69’a göre söz istiyorum.
BAŞKAN – Siz niye
istiyorsunuz?
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) – Demin Haydar Bey konuşurken Fikri Bey’i kastederek “Yanındaki
milletvekiliyle birlikte” diye...
TAHSİN TARHAN
(Kocaeli) – Kocaeli Milletvekili olarak ben de istiyorum.
BAŞKAN – Lütfen,
değerli arkadaşlarım, bakın, bu konuyu Kocaeli halkı yeterli bir şekilde takip
ederler...
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) – Sayın Başkanım, rica ediyorum, lütfen, 69’a göre sataşma var, söz
istiyorum.
BAŞKAN – Size de
yerinizden bir dakika söz veriyorum, açıklamada bulunun.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Biz de istiyoruz.
TAHSİN TARHAN
(Kocaeli) – Tamam, bize de vereceksin Başkanım.
BAŞKAN – Yani böyle
bir usul yok değerli arkadaşlarım. Benim iyi niyetimi de lütfen
arkadaşlarımızın her birinin sahiplenmesini rica ediyorum.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Detaya girecek şimdi Sayın Başkan.
BAŞKAN – Yani burada
bir bütçe görüşmesini yürütürken sayın milletvekilleri arasındaki bir tartışma
bu Meclisin çok da fazla konusu olmamalı ya da bu şekilde makul kalmalı.
Buyurun Sayın Şeker.
18.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, Kocaeli
Milletvekili Haydar Akar’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) – Sayın Başkanım, öncelikle teşekkür ediyorum.
Ben fazla
konuşmayacağım.
BAŞKAN – Lütfen, iyi
olur.
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) – Ama ben şunu Haydar Bey’e öneriyorum: Haydar Bey konuşsun.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Ben de söyleyeceğim.
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) – Bu konu, bahsedilen konu gazetede yayınlandıktan sonra, arka
kısımda oturuyordum, Haydar Bey kendisi de geldi yanıma ve bana aynen şu
ifadeyi kullandı, dedi ki: “İlyas Bey, o mahallede ciddi bir problem var,
burası riskli alan da ilan edilmiş, siz iktidar partisi milletvekili olarak
bununla gidin bir ilgilenin de bu problemi ortadan kaldıralım.”
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Evet.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
– İlgilendik, ne oldu Haydar, ilgilendik.
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) – Kendileri söyledi, ben kendisine teşekkür ediyorum. Konuşsun,
konuştukça Cumhuriyet Halk Partisi Kocaeli’de oy kaybediyor. Milletvekili
olduğu zaman yüzde 30’lara yakın bir rakamla başladı, şu anda yüzde 20’lerde.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Onu Bülent söyledi, Çanakkale’de gömülmüş.
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) – Devam etsin, yüzde 15’lere kadar gidecek.
Teşekkür ediyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Sayın Akar,
siz de bir dakikada toparlayın, kapatıyorum, artık bu konuda söz vermiyorum ama
sizden ricam toparlayın.
Değerli
arkadaşlarım, konu başka yerden başka yerlere geldi yani rica ediyorum
hepinizden.
19.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, Kocaeli
Milletvekili İlyas Şeker’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Ben konuştuğum zaman Kocaeli’nin problemlerini konuşuyorum.
İlyas Bey, Bülent
Turan’a o fikri sizin verdiğinizi de biliyorum ama Bülent Turan’ın
Çanakkale’deki oy oranlarına baktım, 2011’de gidince gümlediğini gördüm orada
da.
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) – Ben biliyorum, hepsini biliyorum. Sen yeter ki konuş, sen
konuştukça biz kazanıyoruz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Şimdi, evet, ben geldim, size dedim ki: “İlyas Bey, Büyükşehre
karşı çıkmışsınız. Fikri Bey Bakanlar Kurulunda karşı...”
FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
– Müteahhidi savunuyorsun Haydarcığım ya! Müteahhidi savunuyorsun ya!
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Ben müteahhidi falan savunmuyorum Fikri Bey, yanlış bakıyorsunuz
olaya. Savunmuyorum, bir dakika, anlatayım olayı.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Müteahhidi savunuyorsun
Haydar Bey.
BAŞKAN – Karşılıklı değil Sayın Akar, Genel Kurula
hitap edin, toparlayalım.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Fikri Bey Bakanlar Kurulunda
daha önce bunu yaptırtmamış, müteahhit olayın içinde yok şu anda. Ben
müteahhidi tanımam, bilmem.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Haydar, konuştukça
batıyorsun.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Evet imzalamadım, Bakanlar
Kurulunda imzalamadım, doğru.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bakın, İlyas Bey’den rica
ettim.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Yeter ki konuş; sen konuş,
CHP’nin oyu düşüyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bir milletvekili
arkadaşınızı ikna ediyor, Cumhurbaşkanına imzalatıyor bunu ama Fikri Bey daha
defalarca gelmesine rağmen imzalatmıyor bunu. Kendi aralarında müthiş bir
mücadele var, arkasında başka bir plan da var, başka plan var.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sen konuştukça CHP’nin oyu
düşüyor, konuşmaya devam et.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Belediye onaylıyor, Fikri
Bey onaylamıyor. İlyas Bey onaylıyor, diğer milletvekili onaylamıyor. Arkadaki
plan başka arkadaşlar, o planlarda SOCAR’a, limana… Oradaki, Kocaeli’deki rant
ilişkilerine girmek istemiyorum, özele girmeyeceğim ama arkadaki plan farklı.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sen yeter ki konuş.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Fikri Bey, size hakkımı
helal etmiyorum. Niye helal etmiyorum biliyor musunuz? Size “FETÖ’cüydünüz.”
dediğim için benden 8.400 lira tazminat aldınız, helal etmiyorum bu hakkımı
size.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkanım , şimdi bu
sataşmaya cevap vermeden bu iş olur mu?
BAŞKAN – Şimdi, değerli arkadaşlar…
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Şimdi, 69’a göre söz
istiyorum.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, hayır. Şöyle yapacağız,
bakın, bu konu…
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Şimdi, bakın, “FETÖ’cü”
ifadesi…
BAŞKAN – Sayın Işık, bir dinler misiniz lütfen beni.
Ben yine söz vereceğim size.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Peki.
BAŞKAN - Son defa söz vereceğim, yerinizden
vereceğim çünkü bu konu, konuştuğumuz bütçe konusunun dışında bir konu değerli
arkadaşlarım.
Ben yerinizden açıyorum, lütfen tamamlayarak
bitirin. Bundan sonra da kimse de söz…
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun efendim, açıyorum ben.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – İfade ağır bir ifade,
kürsüden söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun, açıyorum mikrofonu Sayın Işık.
Bakın, ben sizin açtım mikrofonunuzu, buyurun; ha buradan, ha oradan.
Toparlayalım ama lütfen, rica ediyorum.
Buyurun.
20.- Kocaeli Milletvekili Fikri Işık’ın, Kocaeli Milletvekili
Haydar Akar’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkan, bakınız, bir
suçluluk psikolojisinin bir dışa yansımasını gördük. Ya, Fikri Işık kim? 15
Temmuz gecesi bu hain darbe girişiminin püskürtülmesi için darbe girişiminin
ilk anından itibaren Cumhurbaşkanımızla, Başbakanımızla, ilgili bakanlarımızla
sabah saat on bire kadar, on ikiye kadar bir dakika boş durmadan mücadele eden
ve bu hain girişimin akamete uğratılması için Millî Savunma Bakanı olarak her
türlü gayreti gösteren arkadaşınız. Ve bu gayretin sonucunda da Allah’a
hamdolsun bu akamete uğramıştır, bütün bir milletin sokağa çıkması ve tek
yumruk olması sayesinde bu akamete uğramıştır. En son Fikri Işık’ın belki en
önemli…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkan, bitirmek
istiyorum, lütfen.
BAŞKAN – Lütfen sataşmaya da yol açmadan toparlayın.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Fikri Işık’ın bu darbe
girişimindeki belki en büyük hizmeti de en son, bu hain FETÖ’cü teröristler
darbenin başarısız olduğunu anladıkları anda Akıncı Üssü’nden 3 tane CASA
uçağıyla kaçmak için teşebbüste bulundu ve onu ben haber alır almaz Sayın
Cumhurbaşkanımızla, Sayın Başbakanımızla irtibata geçtik ve pistleri
bombalatarak bu hainlerin kaçmasını engelledik. Şu anda bu hainler adalete
hesap veriyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Hayır, bitireceğim Sayın
Başkanım. Sayın Başkanım, lütfen, son bir cümle…
BAŞKAN – Son bir cümleyle toparlayın Sayın Işık.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkanım, bakınız, eğer
siz bu adama FETÖ’cü derseniz, bu adam da, Fikri Işık da sizi mahkemeye verir,
yargı da sizin haksız yere bu ifadeyi kullandığınızı tescil eder ve sizi
tazminata mahkûm eder. Ya, Haydar Bey, niye bunu gündeme getirdin?
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Işık.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Peki, teşekkürler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi
(1/276) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 10) (Devam)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/275); 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına
İlişkin Olarak Hazırlanan, 2017 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/38); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2017 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporu ve 2017 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim
Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 183 Adedi Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, 2 Adedi
Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve 10 Adedi Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere
Toplam 195 Adet Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/40) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, 16’ncı madde
üzerinde söz sırası İYİ PARTİ Grubu adına Trabzon Milletvekilimiz Sayın Hüseyin
Örs’e aittir.
Buyurun Sayın Örs. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Örs.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bütçe hakkı meclislerin en
vazgeçilmez haklarından biridir. Çağdaş demokrasilerde çok sayıda sivil toplum
kuruluşu, meslek örgütleri, sendikalar parlamentoların bütçe kararlarında katkı
sağlarken biz, maalesef, burada ilgili maddeler üzerine görüş beyan etmekten
öteye geçemiyor, zaten geçmesi planlanmış bir bütçe hakkında sadece
fikirlerimizi beyan edebiliyoruz. Ne yazık ki Türkiye Büyük Millet Meclisini
etkisizleştiren, işlevini azaltan mevcut yeni yönetim sisteminde Türkiye Büyük
Millet Meclisinin yürütmenin bütçesini denetleyecek bir gücü de
bulunmamaktadır.
Değerli milletvekilleri, 2002 yılında küresel sistem
kurgulu bir ekonomik krizin ardından iktidara gelen AK PARTİ aradan geçen on
altı yıl boyunca yoksulluğu yok etmek bir yana, yoksulluğu yaygınlaştırmış,
hatta kurumsallaştırmıştır. Yoksulluğu yaygınlaştırmayı “Sosyal devlet
anlayışını güçlendirdik.” ifadesiyle perdeleyen AK PARTİ, sıklıkla tekrar
ettiği “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” felsefesinin gerçek manasının aksine
insanı yoksullaştırarak kendisine bağımlı hâle getirmiş, ülkemizin neredeyse
yarısını sosyal yardım alır hâle getirmiştir. Doğrudur, AK PARTİ döneminde
sosyal yardımlar artmıştır. Doğrudur, sosyal yardım politikaları AK PARTİ’nin
seçim kazanmasında önemli rol oynamaktadır. Toplumun önemli bir kesiminin
gündelik yaşamını sürdürmek için yardımlara bağımlı olduğu bir ülkede on altı
yıl boyunca yoksulluğu azaltmak bir yana yoksulluk bir yaşam biçimine
dönüşmüştür ama bugün baktığımızda “Sosyal devlet anlayışını gerçekleştirdik.”
dediğiniz Türkiye’de ne yazık ki her 5 gençten 1’i işsizdir.
Değerli milletvekilleri, bakınız, Türkiye İstatistik
Kurumu yani TÜİK’in 2018 yılı Eylül ayı verileri ne diyor? Türkiye genelinde
15-24 yaş işsizlik oranı 2018 yılı Eylül döneminde geçen yılın aynı dönemine
oranla yüzde 1,6 artış göstererek yüzde 21,6 seviyesinde gerçekleşmiştir. Ben
bu rakamı, yüzde 21,6’yı aşağıya doğru yuvarlayayım. İfade etmek gerekirse
bugün Türkiye’de 15-24 yaş arası her 5 gençten 1’i işsizdir. Diğer yandan,
üniversite mezunu işsizlerimizin sayısı son bir yılda 52 bin artarak 1 milyon
90 bin kişi olmuştur.
Beyler, Türkiye’de her 100 işsizden 29’u üniversite
mezunu gençlerimizdir.
Değerli milletvekilleri, şimdi, sizlere TÜİK’in
-yani Türkiye İstatistik Kurumu- işsizlik verilerini verdim, biraz da sokaktan
size veri vermek istiyorum. Bunun için de kendi şehrimden, Trabzon’dan ben size
sokaktan biraz işsizlik verisi vereyim dedim. Ama bu vereceğim veriler TÜİK’in
verileri gibi böyle tablolu, grafikli, yüzdeli filan değil, hatta ben ona biraz
da dedim ki bunlar da TRİK’in verileri olsun, Trabzon işsizlik kurumunun
verileri olsun.
Burası, bizim Trabzon’un –hep bilenler bilirler-
Gazipaşa Caddesi. Sahilden meydana doğru çıkan bir caddemiz var. Burada sırada
bekleyenler iş başvurusu için sıraya girmiş, iş kuyruğu bu. Bu bitmiyor, devam
ediyor. Gazipaşa Caddesi’nde devam ediyor, devam ediyor -Trabzon’un en güzel
yeridir- meydana çıkıyor, meydandan tekrar kıvrılıyor bu kuyruk. İşte,
gençlerimiz kuyrukta devam ediyorlar. Aynı kuyruk devam ediyor -bu,
Trabzon’daki işsizlerimizin kuyruğu- devam ediyor, en sonunda, bizim Trabzon’da
meydanımızda güzel bir kültür merkezimiz var, Hamamizade İhsan Bey Kültür
Merkezi -iş başvuruları oraya yapılıyor- oraya geliyorlar.
Peki, bu işsiz kardeşlerimiz hangi işlere müracaat
etmek için kuyrukta beklemişler? 10-16 Aralık tarihlerinde Trabzon’da İŞKUR,
Trabzon Büyükşehir Belediyesi ve TİSKİ iş ilanında bulunmuş. Bakalım kaç kişi
almak istiyorlar, kaç kişi buralara müracaat etmiş?
İŞKUR Toplum Yararına Programı… Ki bu programın
amacı da şudur, programda yazar: İşsizliğin yoğun olduğu bölgelerde uygulanan
bir programdır. Demek ki bizim Trabzon, işsizliğin yoğun olduğu bir yermiş ki
burada uygulanıyor. Alınacak kişi sayısı 1.500, müracaat eden sayısı 10.108 ve
bu alımda mülakat yok. İkincisi, Trabzon Büyükşehir Belediyesi itfaiye, zabıta,
mühendis, şoför alacak, alınacak kişi sayısı 170, müracaat eden kişi sayısı
3.198. Bunda mülakat var. Üçüncüsü TİSKİ, yine Trabzon Büyükşehrin bir
kuruluşu. Alınacak kişi sayısı 52, müracaat eden kişi sayısı 7 bin. Bu TÜİK’in
verisi değil, TRİK’in -Trabzon işsizlik kurumunun- verisi bu. Mülakat var.
Şimdi, söylemek istediğim şu: Bizim, İstanbul’un bir İstiklal Caddesi var ya,
bizim Trabzon’un da çok güzel bir Uzun Sokak’ı vardır. Hatta biz deriz ki:
İstanbul’un İstiklal’i varsa bizim de Uzun Sokak’ımız var. Bugün Uzun Sokak, Trabzonlu
işsiz gençlerin volta yeri olmuştur. Onun yanında, sağında, solunda olan çay
ocakları da sığınmaevleri olmuştur.
Değerli milletvekilleri, işsizlik artarken, artan
boşanmalar aile yapımızı tehdit ederken, fuhuş, çocuk istismarı, tutuklu ve
hükümlü sayısı, uyuşturucu bağımlılığı oranlarındaki artışları görmezden
gelemeyiz. Bu eleştirileri yaparken şu noktayı da ifade etmek isterim: Birkaç
gün önce İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu burada yaptığı konuşmada
uyuşturucuyla etkin şekilde mücadele edildiğine ve özellikle okul civarında
uyuşturucu ticaretine son verildiğine ilişkin çok önemli açıklamalarda bulundu.
Kendisinin bu kararlı ifadelerini önemsiyorum ve bu mücadeledeki güvenlik
güçlerimize, polisimize ve herkese başarılar diliyorum.
Değerli milletvekilleri, son on altı yılda
vatandaşımız yoksullaşmıştır. Yoksulluk azalmadığı gibi insanımız bankalara
borçlu hâle gelmiştir. Ülkede vatandaşlarımızın bankalara borcu on altı yıl
önce 6,6 milyar TL iken on altı yıl boyunca, bugün bankaların alacağı 499,5
milyar TL’ye ulaşmış durumda. Destek olduğunuzu iddia ettiğiniz çiftçilerimiz
iktidara geldiğinizde bankalara 5,1 milyar TL borçluydu, şimdi ise rakam 85,5
milyar TL’ye ulaşmış.
Verdiğim rakamlara arkadaşlarımız başka rakamlarla
itiraz edebilirler ama siz, belki, istemeseniz de çiftçilerimiz feryat ederek
seslerini size duyurmanın peşindeler.
Bakın, yoksulluğu azaltmadınız ama milyonerlerimizin
sayısını artırmayı başardınız. Son altı yılda milyoner sayımız 32 binden 127
bine çıktı. Kabul etmek gerekir ki her seçim öncesi sosyal ve ekonomik
çarpıklıkları ustaca makyajlayarak çarpıtmayı başardınız ve aslında gerçek
olmayan bir ekonomik başarı hikâyesi yazdınız. Israrlı propagandalarınızla
yaptığınız yollardan, köprülerden, tünellerden bahsettiniz ama döneminizde
zengin daha zenginleşirken yoksul daha da yoksullaştı. Devlete ait kamu
kuruluşlarını haraç mezat 35 milyar dolara satarken Türkiye’yi 450 milyar dolar
borca soktunuz.
Konuşmama burada son veriyorum. Hepinizi en derin
saygılarımla tekrar selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan, çok kısa bir söz
talebim var.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
21.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın “Bizim ilk günden beri Gezi’ye karşı tavrımız belliydi.”
ifadesine ve Devlet Bahçeli’nin 7 Hazirandaki il başkanları toplantısında
yaptığı konuşmasına ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan, biraz önce
-tabii, emin olmadan bir şey söylememek lazım, emindim ama- yazılı metni
istedim, şimdi geldi, o yüzden cevaplıyorum.
Sayın Erkan Vekilimizden de… Aynı bölgenin birer
grup başkan vekili olarak Sayın Erkan Akçay’la bir polemik yaşamak en son
tercih ettiğim şeydir ama belki bunu ifade etmek doğru bir tutumu ortaya koymak
açısından kendilerinin faydasına da olacak. “Bizim ilk günden beri Gezi’ye
karşı tavrımız belliydi.” dedi.
Ben, Sayın Devlet Bahçeli’nin 7 Hazirandaki il
başkanları toplantısındaki şu cümlelerini hatırlatmak istiyorum. “Hükûmet,
baskı, eziyet ve zorbalıkla her şeyi belirleme ve tayin etme saplantılarına
kimseyi dinlemeyen, anlamayan ve aldırmayan antidemokratik sapmalarına Taksim
Gezi Parkı’ndan iyi bir cevap verilmiştir. Demokratik haklarını masumane
vasıtalarla savunmak amacıyla meydanları dolduranlar düşüncelerini bu yollarla
duyuranlar, hepsinden önemlisi de otoriter mizaç ve simalara karşı duranlar
gerekli mesajları vermişlerdir.” Bu, MHP’nin İl Başkanları Toplantısı, bütün
metin elimde. Ara başlıklar: “Başbakan Erdoğan’ın siyaset tarzı son derece
hırçın ve düzeysizdir.”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Müsaadenizle, toparlıyorum.
BAŞKAN – Toparlayın.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – “AK PARTİ Hükûmeti demokrasiyi
anlamamıştır.” “Başbakan Erdoğan İstanbul’u babasının çiftliği gibi
görmektedir.” Bahçeli: “Başbakan bahar değil, kara kış yaşatmıştır.”
“Faizcileri uzakta değil, yakında arasın.” “Erdoğan özür dilemelidir.” Bu, 7
Haziranda Gezi olaylarına karşı Sayın Bahçeli’nin verdiği ilk resmî tepkidir ve
yazılı olarak mevcuttur. Devamında yaşanan olaylar, o konudaki düzeltmeler ayrı
ama “İlk günden beri Gezi’nin karşısındaydık.” yaklaşımı, biraz önceki yaklaşım
doğru bir yaklaşım değildir. Tutanaklara geçirmek istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Peki.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Akçay, size elbette söz vereceğim.
Ama değerli arkadaşlar, geçen oturumlarda kapattığımız tartışmaları da tekrar
sürdürmemek gerekir çünkü oturumların kapanmasından sonra, biliyorsunuz, önceki
oturumda konuşulan konuların üzerine artık hepimiz…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Biliyorum ben hassasiyetinizi ama…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Eleştiriniz haklı ama ben
bunları kendi aklımdan söylesem, bu sefer “Doğru söylemiyorsun…” Ben yazılı
metni talep ettim, şimdi geldi; çok açık.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay.
22.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Şimdi, bu tür tartışmaları
hırçınlığa veya birtakım demagojiye götürmenin anlamı yok. Aynı konuşma işte
burada, bizim de elimizde var. “Parti olarak, meşruiyet sınırlarında kalan
gösteri ve tepkilere saygı duymakla birlikte…” Gezi olayları saygı duyulacak,
meşruiyet sınırları içerisinde yapılan eylemler değildir değerli arkadaşlar, o
var burada.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Metin burada.
METİN NURULLAH SAZAK (Eskişehir) – Dinle!
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Aynı metin burada.
BAŞKAN – Bir saniye… Sayın Özel, bir saniye…
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Devam ediyorum, sözümü
kesmeyin lütfen.
BAŞKAN – Sayın Özel, Sayın Akçay konuşuyor.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – “Meşruiyet sınırlarında kalan
gösteri ve tepkilere saygı duymakla birlikte, herhangi bir çatışma ve kavga
ortamına çekilmemek için, olayların içinde yer almama irademizi kararlılıkla
muhafaza edeceğiz.” Çünkü daha ilk günlerde Sayın Genel Başkanımız “Eğer Gezi
hadiselerindeki gösterilere katılmak isteyenler varsa önce MHP’den istifa
etsin, ondan sonra gitsin.” şeklinde açık, net, kararlı bir tutum
sergilemiştir. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, şimdi, o
tarihte bir iktidar eleştirisi yapmak ayrı bir şey, yani iktidara yönelik bir
eleştiri payı vermek ayrı şey, bizim konuştuğumuz konunun merkezindeki Gezi
olaylarının mahiyetini konuşmak farklı bir şeydir. Yani bunu defalarca
söyledik, Gezi hadiseleri terör hadiselerinin de terör örgütlerinin ve illegal
örgütlerin de dâhil olduğu ve Türkiye'de sokakları, bütün ülkeyi karıştırmaya
yönelik eylemler olmuştur, Cumhuriyet Halk Partisi de Gezi eylemlerinde bu
terör örgütleriyle ve illegal örgütlerle birlikte hareket etmiştir. Nokta. (MHP
sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yahu, tövbe tövbe! Şimdi
olacak şey mi bu ya! Olacak şey mi bu!
METİN NURULLAH SAZAK (Eskişehir) – Evet, gerçekler rahatsız
mı etti seni?
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Nokta. Nokta.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Söz istiyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.
23.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Cumhuriyet Halk
Partisinin, yaşam tarzına müdahale, despotik yönetim biçimi ve çevre
duyarlılığı konusunda Gezi olaylarının içinde de yanında da olduğuna ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, hadsizliğin de
bu kadarı. Böyle bir şey olur mu? “Genel Başkanımız ilk günden beri
mesafeliydi.” diyorsunuz, Genel Başkanınız “Gezi olayları iyi bir cevap
olmuştur Hükûmete.” diyor; bunu tutanağa geçiriyoruz, “Polemik istemiyoruz.”
diyoruz. Kelime kelime Devlet Bahçeli’nin lafları burada, o laflar biraz önceki
ifadelerle bire bir çelişince dönüyor dolaşıyor “CHP onunla birlikte oldu,
bununla birlikte oldu.”
Cumhuriyet Halk Partisi, aynen o günlerde Devlet
Bahçeli’nin ifade ettiği gibi, yaşam tarzına müdahale, despotik yönetim biçimi,
çevre duyarlılığı konusunda Gezi olaylarının içinde de yanında da olmuştur
ancak hiçbir terör örgütüyle hiçbir zaman olmadığımız gibi bugün de birlikte
değiliz. Ancak geçmişte tükürdükleri yüzü öpenler, geçmişte öptükleri yüze
tükürenler, şimdi gelip de Cumhuriyet Halk Partisine tutarlılık sorgulaması
yapamazlar.
METİN NURULLAH SAZAK (Eskişehir) – Kes lan, kes!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Kınıyorum sizi. (CHP
sıralarından alkışlar)
METİN NURULLAH SAZAK (Eskişehir) – Kes, soytarı!
Kes!
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, ben de mukabil
olarak kınıyorum. Yani bir Milliyetçi Hareket Partisi takıntısı başlamış
Cumhuriyet Halk Partisinde…
GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli) – Takıntı yok,
gerçeklerle yüzleşin. Takıntı yok.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – …olur olmaz her yerde, her
cümlenin içerisine bir Milliyetçi Hareket Partisi sıkıştırmak suretiyle… Biz
bunu anlıyoruz, sebebini anlıyoruz…
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Ya nasıl
konuşuyorsunuz siz ya!
METİN NURULLAH SAZAK (Eskişehir) – Dinle! Dinle!
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bilhassa 7 Haziran 2015
seçimlerinde…
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – “Soytarı” diyorlar
ya! Hakaret ediyorlar ya! (CHP ve MHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar,
gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Köksal… Değerli arkadaşlarım, lütfen…
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – “Soytarı” diyorlar
Sayın Başkan, böyle bir hakaret olabilir mi?
BAŞKAN – Sayın Köksal… Sayın Köksal…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Erkan Akçay, ben
duymadım, “Gruptan birisi ‘soytarı’ dedi.” diyorlar.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Laf atıyorlar arkadaş, laf
atıyorlar.
BAŞKAN – Sayın Akçay… Sayın Akçay, lütfen…
ULAŞ KARASU (Sivas) – “Soytarı” ne demek?
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – “Soytarı” ne demek?
Terbiyesiz! Otur yerine!
METİN NURULLAH SAZAK (Eskişehir) – Gel, gel.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Sarayın bekçisi…
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar… Değerli arkadaşlar…
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sarayın bekçisi
olmuşsunuz.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Sarayın bekçisi…
METİN NURULLAH SAZAK (Eskişehir) – Konuşma lan!
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Ahlaksız!
BAŞKAN – Sayın Akçay… Sayın Köksal… Sayın Erkek…
(CHP ve MHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
Lütfen oturun değerli arkadaşlar.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Olacak şey mi ya!
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, grup başkan
vekilleriniz konuşurken lütfen müdahale etmeyin. Yani grup başkan
vekillerinizin konumunu sarsmayın değerli arkadaşlar. Grup başkan vekiliniz
herhâlde konuyu partiniz adına en iyi ifade edecek durumdalar.
Buyurun Sayın Akçay.
24.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Gezi hadisesinin
değerlendirilmesi ile iktidarın veya diğer partilerin Gezi olayları
karşısındaki konum ve tutumunun değerlendirilmesinin ayrı bahis olduğuna
ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, şimdi, bu
iddialar tahrike kadar varan… Şimdi, bütün fotoğraflarıyla da gösteririz, Gezi
hadiselerinde Taksim’de hangi terör örgütlerinin ne kadar hadiseye müdahil
oldukları ve bilhassa 15 Temmuz hadisesinden sonra bu işlerin birtakım FETÖ’cü
polisler veya unsurlar tarafından da nasıl provokasyona tabi tutulduğu artık
bilinen bir hakikat.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Biz onların karşısındaydık.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Tamam, onlar yaptı, biz
yapmadık. Biz onların karşısındaydık, onlar yaptı zaten. Şimdi “Al gülüm, ver
gülüm.” yapıyorlar.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Allah Allah! Biz FETÖ’nün
karşısındaydık, siz yanındaymışsınız demek ki!
BAŞKAN – Sayın Özel, lütfen… Lütfen…
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Genel Başkanımızın
konuşması aynı bütünlük içerisinde. Şimdi tekrar da etmek istemiyorum,
konuştuğumuz mevzu bizatihi Gezi hadiselerinin mahiyetidir. Onu değerlendirmek
farklı, iktidarın veya diğer partilerin bu olaylar, Gezi hadisesi karşısındaki
konum ve tutumunu değerlendirmek ayrı bir bahistir. Konuyu bu bağlamı
içerisinde değerlendirmek gerekir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, aynı şekilde söz
talep ediyorum.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Özel, toparlayalım, konu uzadı
bence.
Buyurun.
25.-
Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Devlet Bahçeli’nin sözlerini aktardığına
ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, Sayın Erkan
Akçay bir şeyi gözden kaçırmasın, ben aynen tutanaktan okuyup Sayın Bahçeli’nin
o günkü sözlerini aktardım, başka bir şey demedim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ben de aynı şeyi söyledim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bunun karşısında, biraz önce,
tarihin, arşivin ve bu konudaki hafızamızın bu meseleyi affetmeyeceğini göz
önünde bulundurmadan “Efendim, biz ilk günden beri onu şöyle bulduk, böyle
bulduk.” ifadelerine karşı sıkışınca “terör örgütü merör örgütü” bunu
reddediyoruz, bu bir.
İkincisi: Çok net bir durumla karşı karşıyayız,
kendi ağzıyla söylüyor, Gezi olaylarını çığırından çıkaran polisin tavrıdır, o
polisler de FETÖ’cü çıkmıştır. O günkü mücadelemizde karşımızda yanlış
davranışlarda bulunanların FETÖ’cü olduğu çıkıyorsa biz yine FETÖ’nün
karşısında, bu gruplar da yanında yer aldıklarını itiraf ediyorlar. Durum
bundan ibaret. (CHP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, istirham
ediyorum, Sayın Özel’in Sayın Genel Başkanımızın bu konuşmasına atfen ben de
bir cümleyle toparlayacağım.
BAŞKAN – Toparlayıp bitirelim artık Sayın Akçay.
Sonuçta herkesin konumunu bütün kamuoyu biliyor.
Buyurun.
26.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın milletvekilleri, lütfen
dikkat buyurunuz: “Parti olarak meşruiyet sınırlarında kalan gösteri ve
tepkilere saygı duymakla birlikte herhangi bir çatışma ve kavga ortamına
çekilmemek için olayların içinde yer almama irademizi kararlılıkla muhafaza
edeceğiz…”
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ona bir şey demiyoruz ki.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – “…Milliyetçi Hareket Partisi,
Başbakan ve hükûmetiyle demokratik yollardan ve kuvvetli bir şekilde mücadele
etmek için ülkemizin her köşesindedir. Temalı olarak düzenlediğimiz açık hava
toplantılarımız bunun en bariz kanıtıdır.
Adalet ve Kalkınma Partisinin icraatlarını tasvip
etmeyen, hakkının yenildiğini düşünen ve Başbakanın Türkiye’yi kötüye
götürdüğüne inanan, sıkıştıkça yurt dışına kaçtığını gören milletimin her
ferdiyle buluşmak, onların sözcüsü olmak, hislerine tercümanlık yapmak ve ortak
hedefler etrafında toplanmak en büyük istek ve hedefimizdir.”
Milliyetçi Hareket Partisinin kurumsal tutumuna ve
yaptığımız temalı toplantılara vurgu yapılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bu da demokratik meşruiyet
içerisinde yapılan muhalefeti de anlatmış oluyor.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Akbaşoğlu…
27.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, her türlü toplantı ve gösteri
yürüyüşünün ilgili mevzuat çerçevesinde demokratik bir hak olduğuna,
Vandalizme, teröre, kaosa yönelik hiçbir hareketin meşru görülemeyeceğine
ilişkin açıklaması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Tabii, biraz evvel CHP grup başkan vekili, AK PARTİ
ve MHP gruplarını işaretle, FETÖ’cülerle beraber hareket edildiğinden dem
vurarak doğru olmayan bir beyanda bulunmuştur.
Gezi olaylarıyla ilgili şunu ifade etmek isterim ki
evet, her türlü toplantı ve gösteri yürüyüşü ilgili mevzuat çerçevesinde her
zaman demokratik bir haktır. Bununla beraber, Vandalizme, teröre, kaosa yönelik
hiçbir hareket meşru görülemez. Gezi olaylarında emperyalizmin müdahale ettiği,
birtakım uluslararası operasyonel güçlerin de alanda görev aldığı ve hakikaten
Türkiye aleyhine bir sürece doğru oluşturulmaya çalışılan ve meşru Hükûmete
karşı ayaklanma girişimine yönelik farklı boyutları olan bir uluslararası
süreci beraber yaşadık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Terör
örgütlerinin cirit attığı, hakikaten örtülü, açık bazı insanların iyi niyetle
oraya geldiği ama bazılarının da art niyetli olarak devletin meşruiyetini
ortadan kaldırma amaçlı o ortamı manipüle etmeye yönelik bir tavır takındığı
hepimizin malumu. Bu konuda Milliyetçi Hareket Partisi Sayın Grup Başkan
Vekilinin de ifade ettiği gibi Sayın Bahçeli o gün açık bir şekilde devletin ve
milletin yanında yer alma iradesini ortaya koymuş ve mensuplarını da bu
olaylarda görmek istemediğini net bir şekilde duyurmuştur. Bunda en ufak bir
tereddüt yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayın, son cümlenizi alalım Sayın
Akbaşoğlu, lütfen.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Toparlıyorum.
Bununla beraber -içeriden ve dışarıdan- biraz evvel
o uluslararası perspektif çerçevesinde 15 Temmuzda, 17 Aralıkta örneklerini
gördüğümüz hadiselerde aslında öncü bir uluslararası krize yönelik bu Gezi
olaylarına, hakikaten FETÖ’cü birtakım yapılanmaların da kripto FETÖ’cüler ile
açıktan FETÖ’cülerin, PKK’nın ve diğer birçok unsurun içinde bulunduğu bu
oluşuma destek vermek hakikaten talihsiz bir duruş sergilemektir.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Talihsiz olan
sizin katliamlarınız. Gençleri öldürdünüz, gençleri!
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Bu konuda, Gezi
olayları Türkiye Cumhuriyeti devletinin meşru kuvvetleri tarafından yargısal
alanda da takip edilmekte ve ilgililer hakkında her türlü hukuki tahkikat
sürmektedir. Bu konuda söyleyeceğimiz şu an bundan ibarettir.
Teşekkür ederim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, şimdi, Sayın
Grup Başkan Vekili bunları söylüyor da tabii, birincisi Cumhuriyet Halk
Partisinin demokrasi dışına çıkmamış, barışçıl, gösteri hakkının arkasında
durduğu ve bir tek üyemize bile herhangi bir saldırganlık, Vandalizm, mala
zarar verme, cana kastetmeden soruşturma dahi açılmadığı, ayrıca açılan bütün soruşturmaların
toplamında bu son dört yıldır bekletilip, bir yılı aşkın süredir iddianamesiz
bırakılan Kavala meselesi hariç -ki onun yerel seçim öncesi kullanılmak üzere
bir argüman olarak hazırlandığı çok açık- o dönemde açılan soruşturmalarda da
ceza alan bir tek kişi olmamıştır. Gezi, Cumhuriyet Halk Partisinin, Cumhuriyet
Halk Partililerin, gençlerin, demokratların, hangi mezhepten ve hangi
etnisiteden olursa olsun çevresine ve yaşam şekline duyarlı olan herkesin
namusudur, namusumuza sahip çıkmaya devam edeceğiz! (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Bilgen sisteme girmiştir.
Değerli arkadaşlar bu konuyu toparlıyoruz inşallah.
28.-
Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, Gezi’ye katılanlar faiz lobisinin ve dış
güçlerin aleti olmuşsa faizleri çıkaranların nasıl siyaset yaptığını, kimin
adına yaptığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, elbette ki
tarihimizde yaşadığımız olayları tartışırken burada mutlak bir örtüşme sağlamak
mümkün değil ama bazı şeyler var ki polemik götürmeyecek kadar net tavır
koymamız gerekiyor. Bu gösteriler sırasında, 7’si gösterici genç olmak ve 1’isi
de polis olmak üzere 8 kişi hayatını kaybetmiştir. Bunlardan birisi var ki
gerçekten Vandalizmin tavan yaptığı bir linç yöntemiyle öldürülmüştür, Ali
İsmail Korkmaz. Eskişehir’de bir üniversite öğrencisi sokakta, oradaki güvenlik
görevlileri ile esnafın birlikte, barbarca, asla bir gösteriye müdahale
mantığıyla izah edilemeyecek yöntemle katledilmiştir. Bu vakanın ve benzer
vakaların hiçbir izahı olamaz. Kaldı ki o günlerde bu haklı demokratik tepkiyle
şiddet içeren bir yere olayların sarkma ihtimaline karşı, Hükûmet temsilcileri
gösterileri organize eden meslek örgütleriyle görüşmeler yaptılar, olayların
başka bir yere kaymasını engellediler.
O dönemde, hatırlarsanız Gezi’yi düzenleyenlerle
ilgili en ciddi iddia “döviz, faiz lobileri” ifadesiydi değerli arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bilgen, toparlayalım, bitirelim;
sayın konuşmacı bekliyor bizi.
Buyurun.
AYHAN BİLGEN (Kars) – Evet Sayın Başkan.
O gösterilerin gerçekleştiği dönemde faizler ne
kadar arttı, şimdi faizler nerede? Eğer o Gezi’ye katılanlar faiz lobisinin
aleti olmuşsa, dış güçlerin aleti olmuşsa faizleri şimdi bu rakamlara
çıkaranlar nasıl siyaset yapıyorlar, kimin adına yapıyorlar?
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, bir cümleyle toparlayalım
çünkü kanuna devam edeceğiz.
Buyurun.
29.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, uluslararası işgal ve darbe
girişiminin ön adımları olarak Gezi olaylarının ortada olduğuna ilişkin
açıklaması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Şunu ifade etmek
istiyorum: Biraz evvel CHP Grup Başkan Vekili ifade edince mecburen doğru
olmayan bir şeyi tekrar tashih etmek gerekiyor, o da nedir: Bakınız, meşru
anlamda demokratik hakkını kullananlar olabilir demiştim, bunlar dışında, orada
her türlü terör örgütü mensubunun… Asılan posterler ve isyana teşvik,
barikatların kurulması, bütün esnafın tarumar edilmesi, hiçbir can ve mal
güvenliğinin net olarak ortada bulunamaması, bunların hepsini beraber yaşadık.
Dolayısıyla, Avrupa’daki örneklerine bakın lütfen;
Almanya’ya bakın, İngiltere’ye, Fransa’ya, bu konuda onların tutum ve
davranışlarına. Hiçbir devlet kamu düzeninin ihlaline müsaade etmez. Meşru,
demokratik, izinli gösteriler her zaman mümkündür ama gayriresmî, gayrimeşru
emperyalist…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bitiriyorum.
BAŞKAN – Biliyorum, toparlayalım.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - …emellerle, dış
güçlerle emellerini tevhit edenlerin tutum ve davranışları da asla meşru
görülemez. O gün de AK PARTİ iktidarının yaklaşımı budur. Bir çevre meselesi
değil, uluslararası bir işgal ve darbe girişiminin ön adımları olarak Gezi
olayları ortadadır. Bunu böyle görmek gerekir. Bunun böyle olduğuna dair
deliller de ortadadır.
Teşekkür ederim.
ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) – İşinize gelmeyen her şey
dış güçlerin işi. Sizin demokrasi anlayışınız bu işte.
SALİH CORA (Trabzon) – Sayın Başkan, Sayın Başkan…
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Teklifleri (Devam)
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 10) (Devam)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275); 2017
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan,
2017 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/38); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme
Raporu ve 2017 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2017 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 183 Adedi Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, 2 Adedi Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve
10 Adedi Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere Toplam 195 Adet Sayıştay
Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/40) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, 16’ncı madde
üzerinde söz sırasını bir hayli zamandır bekleyen Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Sayın Nevin Taşlıçay. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın Taşlıçay, süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA NEVİN TAŞLIÇAY (Ankara) – Ben
sözlerime Yalova’mıza depremden dolayı geçmiş olsun diyerek başlamak istiyorum.
Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri, aziz Türk
milleti; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
2019 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanun Teklifi’nin
“Yürütme” başlıklı 16’ncı maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım.
16’ncı madde der ki: “Bu kanun hükümlerini
Cumhurbaşkanı yürütür.” Bu, yeni bir döneme geçildiğini ifade eden, tarihî
öneme sahip bir maddedir. 16 Nisan Referandumu’yla değiştirdiğimiz yönetim
sistemimiz 24 Haziran Seçimleriyle hayata geçmiş, tıkanan sistemin çağın
şartlarına göre revize edilmesi sonucunu doğurmuştur. Türk devlet geleneğindeki
süreklilik göz ardı edilmeden yeni bir döneme başlanmıştır. Unutulmamalıdır ki
töre, aile yapısı ve devlet nizamı zaman ve mekân farklılıklarına rağmen, Orta
Asya’daki ilk Türk devletlerinden Selçuklu, Osmanlı ve cumhuriyet arasında bir
devamlılık bulunduğuna işaret etmektedir. Geniş zaman ve muhtelif coğrafyalarda
vücut bulmalarına karşılık Türk devletlerinin en bariz özellikleri bir devlet
geleneğine dayanıyor olmalarıdır. Bu sebeple, Türk tarihini bilmeden söz konusu
devamlılığı anlamak da mümkün değildir.
Türk devlet anlayışı, kökleri çok derinlerde bulunan
bir dünya görüşünden beslenmekte ve pek az bir değişimle bir halk ve millet
geleneği hâline bugüne kadar gelmektedir. Türklere has gelenekler ve düşünceler
bu muhtelif devletlerin varlığına rağmen kaybolmamış ve mevcudiyetini
korumuştur. Bu devamlılığı sağlayan unsurlar tespit edildiğinde ve
derinlemesine analiz yapıldığında da bugün için Türk devletinin binlerce yıllık
geleneğiyle geleceğe emin adımlarla yürüdüğü ortadadır. Kadim dünyanın muhtelif
yerlerine yayılan farklı hayat tarzlarıyla ve dinlerle ünsiyet kuran Türklerin
menşei sayılabilecek Orta Asya’dan bugüne belli bir hat izlendiği takdirde bu
tarihî seyirde belirleyici olan unsurun devlet geleneği olduğu görülür. Bu
devlet geleneğinin, müesses devlet nizamının özünde varlığı kadim dönemlere
uzanan bir Türk töresinin bulunduğu da apaçık görülecektir. Türk tarihi kendi
bütünlüğü içinde ve münasebet kurduğu kültür ve medeniyet daireleri
çerçevesinde analiz edildiğinde Türklerin çağın şartlarına uygun, güçlü bir
ekonomik disipline sahip oldukları görülecektir. Nihayetinde ekonomik
disiplinleri sayesinde bulundukları bu zor coğrafyada ayakta kalabilmeyi
başardıkları göz ardı edilmediğinde de bu hakikat anlaşılacaktır.
“Türk devletinin en mühim özelliği tefrikaya karşı
olması ve devletin ortağının bulunmamasıdır.” denir. Bu coğrafyadaki varlığının
en büyük sebebi de bu cümlede saklıdır. “Bengü il”den “devleti ebet müddet”e ve
nihayet cumhuriyete uzanan süreçte bağlayıcı olan en mühim unsur da bu anlayış
olmuştur. Bu anlayış çerçevesinde ekonomik bağımsızlığını her alanda elde
etmeye çalışan Türk devlet felsefesi de vazgeçilmez prensibimizdir. Bugün için
bu ölçüde atılan adımlar, yerlileşme ve millîleşme çalışmaları nazarımızda çok
değerlidir. Yerli ilaç girişimlerinden Uzay Ajansının kurulmasına, millî
savunma sanayisindeki atılımlardan endüstri 4.0’ı yakalama girişimlerine kadar
hepsi birbirinden kıymetli ve tarihî adımlardır.
Özellikle başta kız çocuklarımız olmak üzere
herkesin STEM yani bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik alanlarına eğilimlerinin
artırılması için atılan adımlarının değeri kıymet biçilemez.
Biliyor ve görüyoruz ki Türk devlet sarkacı yükselen
bir döneme girmiştir ve çağın bir adım önüne geçme iradesini göstermektedir.
Başarı kaçınılmaz ve yarınlar bizimdir. Türk devletinin önünde ne terör
örgütleri ne de ekonomik operasyonlar durabilecektir. Milletimizin birlik ve
beraberliğiyle siyasi kurumlarımız daha isabetli ve istikrarlı kararlar
alabilecek ve gelecek nesillere karşı sorumluluklarımızı yerine getirmenin
huzurunu yüce Meclisimiz yaşayacaktır.
Atılan yerli ve millî adımlara kimi zaman hissî ve
tarafgir bakılsa da kadim dönemin kutsal devletinden günümüzün kutlu
cumhuriyetine, Türkiye Cumhuriyeti’ne Türk devlet geleneği işlemektedir ve
bugün de rayında emin adımlarla ilerlemektedir.
Verdiğimiz onca şehidin acısına ve yöneltilen
tehditlere, yaşadığımız ekonomik çalkantılara ve uluslararası siyasi krizlere
rağmen bağımsızlığımızdan ve kararlılığımızdan asla taviz vermedik,
vermeyeceğiz. Hedefe yürümenin vakarıyla, önümüze çıkacak tüm engellemelere
rağmen, tek vücut hâlinde devam edeceğiz ve sürüklenmeye çalışıldığımız girdaba
girmeyeceğiz. “Diriliş” bu millet için uzak bir kavram değildir, dönüp 26
Ağustos 1071 ve 30 Ağustos 1922’ye bakmamız yeterli olacaktır. Bugün içinse,
yapacağımız teknolojik ve ekonomik atılımlarla bunu yeniden sağlayacağımıza
eminim. Bu topraklarla bağımızı güçlendirmeli, millî kaynaklarımıza
sarılmalıyız. Bin yıldan beri sahibi olduğumuz bu topraklar, insan kaynağımız
önümüzdeki en büyük şansımızdır. Bu topraklarla, cılızlaşan ve eğretileşen
bağlar yeniden güçlendirilmeli, içinde bulunduğumuz kriz fırsata çevrilmelidir.
Gösterilecek gayret ve kararlılık çözümü de beraberinde getirecektir.
Bu itibarla “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.”
şiarıyla yüce Meclisimizin üzerine düşen sorumlulukları yasa yapıcı olarak
yerine getirmesi kadar yürütmenin de bu yasayı ivedilikle hayata geçirmesi son
derece önemlidir.
Kadına şiddet konusunda ülke olarak attığımız önemli
ve samimi adımlar olduğu 6284 sayılı Kanun’la da görülmektedir ancak kanunun
uygulamasında eksiklikler mevcut. Emniyet mensuplarımızdan kadınlarımıza kadar
ilgili yasadan tarafların pek çoğunun bilgi sahibi olmadığı ortada. Toplumsal
cinsiyet eşitsizliğinden sınıfta kalıyoruz. Hâlbuki, yasalar uygulanabilse çok
önemli sonuçlar almak mümkün. Yine, eşit işe eşit ücret alınamamasının sonucu
ortaya çıkan mağduriyetlerimiz bulunmakta. Hâlbuki, kadın-erkek ayrımı
olmaksızın eşit işe eşit ücret alınması anayasal bir haktır. Ancak görüyoruz ki
özellikle özel sektörde bu durum çokça ihmal edilmekte.
Çocuklarla ilgili, Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin
tarafı olmamız kapsamında, çocuğun üstün yararı ilkesi bakış açısını
uygulamalarımıza yansıtmalıyız. Muazzez ve müreffeh bir gelecek tasavvurumuz
varsa bu sözleşmeyi kapsamlı bir şekilde hayata geçirmemiz elzemdir. Boşanan
ailelerde çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasının icra yoluyla
gerçekleştirilmesi sorunu ivedilikle çözülmelidir.
Sokak çocukları sorunu gün geçtikçe
derinleşmektedir.
Çocuk istismarıyla ilgili yasal düzenlemeler kadar
farkındalık ve bilgilendirme çalışmaları da önemlidir. TÜBİTAK aracılığıyla
oyunlar, TRT kanalıyla çizgi filmler hazırlamak, aile hekimleriyle farkındalık
ve bilgilendirme çalışmaları yürütmek çocuk istismarı sorunu için önleyici
olabilecek çalışmalardır. Müfredata “Vücudunu koru” eğitimleri koymak yine
önemli bir adım olacaktır.
Erken yaşta evlilik sorunu pek çok kişiyi mağdur
etmektedir. Bu konuda ilgili kurumların bilgilendirme yapmaları, farkındalık
kazandırmaları sorunun çözümüne dair katkılar sağlayacaktır.
Değerli milletvekilleri, Tarım Kanunu’nda tarımsal
destek için bütçeden ayrılacak kaynağın gayrisafi millî hasılanın yüzde 1’inden
az olmayacağı kesin bir şekilde belirtilmiş olmasına rağmen, gereken
desteklerin verilmemesinden doğan sorunlar da geleceğimizi tehdit etmektedir.
Bu durumun devam etmesi hâlinde ciddi bir gıda terörüyle karşı karşıya kalmamız
kaçınılmazdır.
Taşeron yasasının kapsamından doğan mağduriyetler
yine hızlıca giderilmelidir.
Hekim ve diş hekimlerinin emekli maaşlarındaki ek
ödemelerle ilgili yapılan iyileştirmelerin eczacılar için de yapılması, yine
Sağlık Bakanlığı merkez teşkilatı bünyesindeki eczacıların diğer kurumlarda
çalışan eczacılarla maaşları arasındaki farkın giderilmesi ve Sosyal Güvenlik
Kurumu bünyesinde çalışan 4/B’li 110 civarındaki meslektaşımızın kadroya
geçirilmesi önemli bir haksızlığı da ortadan kaldıracaktır.
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığında ek
ders karşılığı çalışan personelin talepleri gündeme alınmalıdır.
“Nafaka mağdurları” adı altında insanlar bir araya
gelmekteler. Acilen taraflar dinlenilmeli ve meselede hakkaniyetli bir çözüm
yolu aranmalıdır.
Ekonomide güven ortamının sağlanmasına yönelik
önlemler alınması ve kamu maliye politikalarının disiplin ve tutarlılık içinde
uygulanmasının önemini vurgulayarak sözlerime son vermek istiyorum.
2019 yılı bütçesinin ülkemiz için hayırlı olmasını
diliyorum. Bütçenin hazırlanmasında emeği geçen bürokratlara ve yoğun
mesaisiyle bütçenin Genel Kurula gelmesini sağlayan Komisyon Başkan ve
üyelerine teşekkür ediyorum. Bu vesileyle, 2019 yılının başta insanlık olmak
üzere milletimize mutluluk ve huzur getirmesini temenni ediyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Taşlıçay.
Değerli milletvekilleri, söz sırası Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına söz isteyen İstanbul Milletvekilimiz Sayın Hüda
Kaya’ya aittir.
Süremiz on dakika Sayın Kaya.
Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA HÜDA KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 16’ncı madde hakkında
söz almış bulunuyorum.
Konuşmamla ilgili notlarım ve gündem kalabalık ama
sıcağı sıcağına Gezi’yle ilgili bu kadar tartışmalar yaşandıktan sonra bununla
da ilgili birkaç cümle etmeden geçemeyeceğim.
Değerli arkadaşlar, Gezi’de daha HDP yok iken bile…
Özellikle AKP’li arkadaşlara ifade etmek istiyorum, neyi savunduğumuzu, neye
karşı çıktığımızı, toptancı olmamamız gerektiğini bir kez daha hatırlatmak
istiyorum. “Kabataş’ta başörtülü bacıma saldırdılar.” yalanlarından sonra,
“Kabataş’ta camide içki içtiler, ayakkabıyla girdiler.” yalanlarından sonra… O
günlerde hiç daha ne HDP doğmuştu ne de tanıştığımız çevreler vardı. Bizler
Müslüman kadınlar olarak Kabataş’tan feminist kadınlarla beraber birlikte
Taksim’e yürüdük Gezi zamanında. Ve o beğenmediğiniz Geziciler, o “Vandal”
dediğiniz insanlar, o beğenmediğiniz feminist kadınlarla bizler… Taksim’in
duvarlarında yazılanları -zamanın Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın annesi ve
eşi hakkında cinsiyetçi küfürler yazılmış idi- feminist kadınlar ellerinde
boyalarla onları sildiler, onları sildiler.
MÜŞERREF PERVİN TUBA DURGUT (İstanbul) – Yazanlar
kimdi, Geziciler değil miydi?
HÜDA KAYA (Devamla) – Kim olursa olsun cinsiyetçi,
erkekçi ifadelere bir tepki, bir protesto, bir eylem gösterdiler. Ve o
yalanlara karşı biz bir kadın direnişiyle, bir kadın dayanışmasıyla Taksim’e de
çıktık. Ve şunu bilin arkadaşlar, orada, Gezi’de kırmızılı kadın mı polise
saldırdı, kitap okuyan adam mı polise saldırdı, kim saldırdı? Sabaha karşı
herkes çadırlarında uyurken polis saldırdı. Orada Türkiye’nin bütün halkları
-ben de şahidim, bozkurt yapanları da, zafer işareti yapanları da- Türkiye’nin
bütün renkleri ama bütün renkleri, sadece kötü gidişata karşı “Bu da böyle
olmaz.” diyen herkes orada gerçek bir halk dayanışması meydana çıkardı, gerçek
efsane bir halk dayanışmasıydı orada yaşananlar ve hâlâ, bugün olmuş, aradan
beş yıl geçmiş, ben hâlâ şaşıyorum ya, hâlâ şaşıyorum, kalkıyorsunuz -ülkeyi
yönetenler- o çürümüş, iflas etmiş yalanları halka karşı tekrar tekrar ifade
edip alkışlatabiliyorsunuz, alkışlayabiliyorsunuz. Kabataş gerçek bir yalan
idi, biz kadınlar olarak orada ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Camide içkiymiş,
ayakkabıyla girmeymiş; biz bu yalanların ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Gerçek
ne, biliyor musunuz arkadaşlar? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUHAMMED FATİH TOPRAK (Adıyaman) – Bu
konuştuklarının hepsi yalan.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Dinleyin, bir dinleyin;
bir dinleyin de gerçekleri öğrenin!
HÜDA KAYA (Devamla) - Sizin iktidarınızın,
Kirazlıtepe’de sabaha karşı 04.00’te “Cami yıkılıyor.” diye halkın feryat figan
bizi çağırmasıyla… Sayın Mahmut Tanal da oradaydı, gece sabaha karşı
Kirazlıtepe’de biz cami yıkımına karşı halkımızla beraberken camiyi savunanlara
polisin sıktığı gaz fişekleri, üstüne bizzat atılan gaz fişekleri ve bunlar da
millete böyle “Camilere girmişler, bilmem ne yapmışlar.” diye kutsal istismarı
yapan sizler, sizin iktidarınız, sizin gücünüz… Caminin enkazlarından biz
bunları topladık, bunları görün arkadaşlar; gerçek burada, yalan olan Kabataş.
(HDP sıralarından alkışlar) Ve yalan olan daha ne var biliyor musunuz?
Yıllardır hâlâ bıkıp usanmadan sahip çıktığınız yalanlardan bir tanesi…
Şaşıyorum, gidin mahkeme kayıtlarına bakın, İstanbul’da 17 yaşlarında “Serap”
isminde bir kızın askerî bir serviste yakılarak ölmesi meselesi. Niyeymiş?
Terör örgütü yapmış. Gidin bakın mahkeme kayıtlarına. Bunu yapan devlet
görevlisidir, MİT görevlisidir.
MÜŞERREF PERVİN TUBA DURGUT (İstanbul) – Hangi
mahkeme kayıtları?
HÜDA KAYA (Devamla) – Orada dosyamda, göstereceğim
onu da size.
Diğer başka bir yalan arkadaşlar, bebek katili
meselesi. Siz çok iyi biliyorsunuz Ayhan Çarkın kimdir. Kendisinin, tarihleriyle
-burada dosyada- evet, iktidarın yandaş medyasından da alıntılar var, haberler
var, her farklı medyadan haberleri, kaynakları görebilirsiniz. “Biz, Pınarcık
köyü katliamı başta olmak üzere, gittik, köylüleri, sivilleri öldürdük, ertesi
gün bütün medyada ‘bebek katili PKK’ diye çıktı.” diyor.
Bu, devletin hizmetinde bulunmuş bir itirafçının,
bir özel harpçinin ifadeleridir arkadaşlar.
MUHAMMED FATİH TOPRAK (Adıyaman) – PKK bebek
katilidir!
HÜDA KAYA (Devamla) – “Bebek katili” ifadesi işte,
Ayhan Çarkın’ların yaptıkları sivil katliamlarının sonucudur, oradan
uydurulmuştur. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Siz hangi gözle bakıyorsunuz?
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Dinle, dinle!
HÜDA KAYA (Devamla) – “Bebek katili” ifadesi oradan
gelmektedir.
Arkadaşlar, neye karşı çıkıyorsunuz? Neye karşı
çıkıyorsunuz?
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, karşılıklı olmasın.
Sayın Kaya, siz Genel Kurula hitap edin.
HÜDA KAYA (Devamla) – Devletin belgelerine bakın…
İSMAİL KAYA (Osmaniye) – Devletin belgelerinde “PKK
terör örgütü üyesidir.” yazıyor.
HÜDA KAYA (Devamla) – Özel harpçiler katliam
yapıyor, “Ertesi sabah medyada…” diyor ve “O gün bugündür bebek katili
çıkıyor.” diyor.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Onlar vatanını savunuyor,
nereden katliam yapıyor! Vatanını savunuyor onlar!
HÜDA KAYA (Devamla) – Evet, gelelim geçtiğimiz
günlerde Sayın Cumhurbaşkanı, Mehmet Akif Ersoy’un evini müze yapma
törenindeydi arkadaşlar.
Mehmet Akif Ersoy’un hatırasına sahip çıkılsaydı bu
iktidar döneminde, o değerli şahsiyetin bir evladı yoksulluktan, sahipsizlikten
çöplükte öldü arkadaşlar. Bu, AKP iktidarının utancıdır.
İkincisi, Mehmet Akif Ersoy bir Kur’an insanıydı,
bir vicdan insanıydı. Bugün yaşasaydı onu da hapsedecektiniz. Evet, bugün
yaşasaydı onu da hapsedecektiniz. Ne diyordu? Mehmet Akif ne diyordu?
“İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin / Ne
mesleki kaygılar ne kariyer hesapları için / İnmemiştir hele Kur’an bunu
hakkıyla bilin / Ne erkeği yüceltmek, ne kadını aşağılamak için / Ne Arap’a
paye vermek, ne Acem’i hor görmek için.”
EYÜP ÖZSOY (İstanbul) – İstiklal Marşı’nı oku.
HÜDA KAYA (Devamla) – Bugün yaşasaydı “İnmemiştir
hele Kur’an bunu hakkıyla bilin / Ne Türk’e paye vermek, ne de Kürt’ü
aşağılamak için.” derdi…
MÜŞERREF PERVİN TUBA DURGUT (İstanbul) – PKK’ya ne
derdi Mehmet Akif Ersoy?
HÜDA KAYA (Devamla) – …ve bunu diyecek bir
insanlığa, bir vicdana sahipti. (HDP sıralarından alkışlar)
MÜŞERREF PERVİN TUBA DURGUT (İstanbul) – PKK’ya ne
derdi?
HÜDA KAYA (Devamla) – Bugün onların, o değerli
insanların felsefeleri yargılanıyor. Gelenekçi, Emevici, erkekçi, cinsiyetçi,
ırkçı bir dinciliği esas alarak Mehmet Akif Ersoy’un temsil ettiği ekolü
yargılıyorsunuz, mahkûm ediyorsunuz.
ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) – Aile yapısını
bozacaksınız.
HÜDA KAYA (Devamla) – Bununla ne demek istediğimi
vâkıf olanlar çok iyi anlar, bilmeyenler anlamaz zaten.
ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) – Aile yapısını
bozdurmayacağız size.
HÜDA KAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın,
Cizre’nin ve Roboski’nin yıl dönümlerindeyiz. Önümüzdeki günlerde Roboski
katliamının yıl dönümündeyiz. Ben yine bir grup Müslüman kadınla o dönemlerde
Roboski’de bu cinayet, bu katliam, bu vahşet yaşandığında, ilk defa oraya
gittiğimizde bu insanların nasıl bir dramla, nasıl bir trajediyle karşı karşıya
kaldığını orada gözlerimle gördüm ve Cizre’de…
ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) – Ayrımcılık yapıyorsun.
EYÜP ÖZSOY (İstanbul) – Şehit ailelerinin de yanına
gidin.
HÜDA KAYA (Devamla) – Ben bunu üç yıl önce yine bu
kürsüde söylediğimde bazı arkadaşlar şiddetle karşı çıkmışlardı. Yalana çok
alışık olanlar bizim söylediklerimizi de yalan zannediyorlar, atıyoruz
zannediyorlar.
Cizre’de sabahın köründe sokağa çıkma yasağının daha
bittiği dakikalarda Cizre’ye ilk giren insanlardanım ve girdiğimiz ilk anda
ellerimizle 75 yaşındaki Mustafa Erdoğan’ın cesedini biz kaldırdık, battaniye
istedik.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Yalan! PKK’nın öldürdüğü
bir insandı o.
HÜDA KAYA (Devamla) – Elinde bir torba ekmekle
beraber akşam vakti…
TUMA ÇELİK (Mardin) – Ya bir dinle ya, dinle!
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Dinle ya!
HÜDA KAYA (Devamla) – Dinleyin arkadaşlar, dinleyin.
Bizim hiçbir şeyden kaçtığımız yok.
BAŞKAN – Karşılıklı olmasın Sayın Kaya, süreniz
bitiyor çünkü. Karşılıklı olmasın.
HÜDA KAYA (Devamla) – İstediğiniz kadar soru sorun,
cevabınızı verebiliriz. Bizde gerçek var. Gerçek saklanamaz.
Mustafa Erdoğan akşam vakti, bir gece önce evde…
Günlerdir sokağa çıkma yasağı olduğu için evdekiler aç, ekmek yok, yiyecek
kalmamış. Adamcağız diyor ki akşam namazından sonra: “Ben dışarı çıkayım. Ben
yaşlıyım, bana bir şey yapmazlar.”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHAMMED FATİH TOPRAK (Adıyaman) – Amerika çekiliyor
diye kudurdunuz değil mi? Amerika Suriye’den çekiliyor diye…
TUMA ÇELİK (Mardin) – Ya bir dinle ya!
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Dinle, dinle!
HÜDA KAYA (Devamla) – Ya dinleyin, dinleyin.
BAŞKAN – Sayın Kaya, bir dakikada lütfen
toparlayalım.
HÜDA KAYA (Devamla) – Toparlıyorum. Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Zorunuza mı gidiyor gerçekler?
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Gerçekler zorunuza
gidiyor.
HÜDA KAYA (Devamla) – Arkadaşlar, lütfen… Gürültü
oluyor Sayın Başkan.
BAŞKAN – Oluyor ama siz konuşurken arkadaşlarınız da
laf atıyor.
Buyurun.
HÜDA KAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, akşam
vakti “Ben yaşlıyım, ben çıkayım, gideyim, çöplerden ekmek toplayayım.” diye
çıkıyor dışarıya ve bizzat tespit ettiğim ve mekân olarak da yine de
gösterebilirim size. İpek Yolu Camisi’nin minaresindeki keskin nişancılarla
vuruldu arkadaşlar ve sabaha kadar kimse onu oradan alamadı, Sabah ilk giren
grup olarak biz kaldırdık onu oradan. Orada, Taybet ana, bakın, 57 yaşında bir
kadın. Bu mu terörist ha, bu mu? Mustafa Erdoğan mı terörist? Miray bebek mi
terörist? Günlerce dondurucuda cesedi bekletilen Cemile mi terörist, 13
yaşında? Cenazesinde yine Cizre’deydim. Değerli vekilimiz Faysal Sarıyıldız’la
beraber oradaki gördüğüm manzaralara dayanamadım. O gün, cenaze günü ben serum
alıyordum orada.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ZEYNEP GÜL YILMAZ (Mersin) – Yasin Börü mü
teröristti? Yasin Börü ve arkadaşları mı teröristti?
HÜDA KAYA (Devamla) – Ve bakın, Taybet ana…
BAŞKAN – Sayın Kaya, selamlamak için söz veriyorum.
Lütfen toparlayalım ve bitirelim.
HÜDA KAYA (Devamla) – Bitti, hemen.
Yedi gün arkadaşlar ya, evinin önünde, sokakta ya,
evinin önünde -dağda bayırda değil- vuruldu. Evlatları, ailesi, eşi bile yanına
yaklaştırılmadı. Yedi gün bir kadının cenazesinin sokak hayvanlarına terk
edilircesine, ailesinin göz yaşları içinde gece gündüz bir hayvan yanına
yaklaşmasın diye dua ettiği bir manzarayı sadece vicdanlarınızda sorgulayın
diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum arkadaşlar. (HDP
sıralarından alkışlar)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan, hatibin
grubumuza dönük hitapları sebebiyle 69’a göre söz istiyorum.
BAŞKAN – İki dakika söz veriyorum.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
6.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, İstanbul Milletvekili Hüda Kaya’nın 10
sıra sayılı 2019 Yılı Bütçe Kanun Teklifi’nin 16’ncı maddesi üzerinde HDP Grubu
adına yaptığı konuşmasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
CAHİT ÖZKAN
(Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, bu kürsüden sürekli
aynı beyanları tekrar ederek bizden bunları kabul etmemizi isteyemezsiniz,
bekleyemezsiniz.
TUMA ÇELİK (Mardin) – Beklemiyoruz zaten.
CAHİT ÖZKAN (Devamla) – Sayın hatip Gezi’yle ilgili
açıklamalar yaptı ve orada yanlış giden hususları bizzat kendilerinin de
gördüğünü ve onu düzeltme gayreti içerisinde olduğunu itiraf etti.
HÜDA KAYA (İstanbul) – Düzelttik zaten.
CAHİT ÖZKAN (Devamla) – Ben söylemiyorum, bakın,
kendisi bu kürsüde Sayın Cumhurbaşkanımıza, ailesine, annesine ve bu ülkenin
değerlerine dönük hakaretamiz ifadelerin olduğunu ifade ederek “Bunları
düzelttik.” dedi.
HÜDA KAYA (İstanbul) – Bir daha hiç olmadı, hiç
olmadı.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Onda erdem var
çünkü, gerçek erdeme sahip.
CAHİT ÖZKAN (Devamla) – Her şeyi geçin, bakınız, şu
okuyacağım hususlar Gezi kalkışmasında meydana gelen vakalardır, tespitlerdir
devletin kaynaklarında yer alan.
HÜDA KAYA (İstanbul) – O devletin kaynaklarını çok
gördük biz.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Onları FETÖ’cüler yazdı.
CAHİT ÖZKAN (Devamla) – 600’den fazla polis, 4 bin
vatandaşımız yaralandı; 58 kamu binası zarar gördü, 68 MOBESE kamerası, 337 iş
yeri tahrip edildi; 90 belediye otobüsü tahrip edildi, kullanılamaz hâle
getirildi; 214 özel araç ve 240 polis aracı zarar gördü; 45 ambulans
kullanılamaz hâle geldi…
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Taybet ana mı yaptı
onları, Cemile mi yaptı?
BARIŞ ATAY MENGÜLLÜOĞLU (Hatay) – 7 genç öldürüldü,
7 genç!
CAHİT ÖZKAN (Devamla) – …değişik partilere ait 14 il
binası zarar gördü. (HDP sıralarından gürültüler)
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) – 7 genç öldürüldü!
BARIŞ ATAY MENGÜLLÜOĞLU (Hatay) – 7 genç öldürüldü,
7 genç!
EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Eksik bilgi veriyorsun, 7 genç
öldürüldü orada!
CAHİT ÖZKAN (Devamla) – Şimdi bunlara baktığımız
zaman, ortada bir vaka var.
BARIŞ ATAY MENGÜLLÜOĞLU (Hatay) – 7 genç öldürüldü,
7 genç!
CAHİT ÖZKAN (Devamla) – Şu anda kürsüye çıkıp da
aynen -mademki dinî referans veriyoruz- Bakara suresi 11’inci ayetikerime,
geçen gün yine okudum…
(Hatip tarafından Bakara suresinin 11’inci ayetinin
okunması)
CAHİT ÖZKAN (Devamla) – Yani “Onlara yeryüzünde
bozgunculuk yapmayın dediğimizde onlar derler ki: ‘Biz ancak ve ancak, sadece
ve sadece ıslah edicileriz.’ Ancak onlar apaçık bozguncudurlar fakat bunun
farkında değillerdir.” (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakınız, Kürt vatandaşlarımız bu ülkenin mütemmim
cüzüdür, asli unsurudur. Vatandaşlarımız üzerinden bu ülkede ve bölgede
ayrımcılık çıkarmak fitnedir…
TUMA ÇELİK (Mardin) – O sizin işiniz.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Ayrımcılığı siz
yapıyorsunuz, ayrımcılık sizin işiniz!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – …ta Libya’dan başlayan ve
Balkanlara kadar devam eden ihanet sürecinin bir silsilesidir.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Ayrımcılığı siz iyi
bilirsiniz. Ayrımcılık sizin işiniz.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Evet, doğru, ayrımcılığı
siz yapıyorsunuz.
CAHİT ÖZKAN (Devamla) – Tekraren ifade ediyoruz ki
bu ülkeyi bölemeyeceksiniz, vatandaşlarımız arasında nifak… (HDP sıralarından
gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özkan, toparlayın.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Ayrımcılık yapmak
fitneciliktir, ayrımcılık yapmak fırsatçılıktır, ayrımcılık yapmak
bölücülüktür, doğru söylüyorsun.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – Başkanım, “mütemmim
cüz”ü geri alsın.
BAŞKAN – Sayın Kaya, siz oturun yerinize. Sayın
Kaya, oturarak dinleyin.
Oturun arkadaşlar yerinize, lütfen… Lütfen ayakta
kalmayın.
CAHİT ÖZKAN (Devamla) – Vatandaşlarımız arasında
kimse bir fitne, ihanet çıkartamayacak.
Bakınız, tekraren söylüyorum, AK PARTİ Grubumuzun,
Cumhur İttifakı’nın, bu ülkede millî ve manevi değerleriyle bir düşmanlık
içerisinde olduğunu kimse iddia edemez, ispat edemez, böyle bir delil dahi
ortaya koyamaz.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Kentleri
yıktınız, insanları öldürdünüz…
CAHİT ÖZKAN (Devamla) – Bugün, ta Balkanlardan
Yemen’e, Libya’ya kadar, Fas’a kadar gönül coğrafyamızdaki bütün camilerimiz
restore edildi.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Üsküdar Camisi’ni
yıkıyorsunuz. Üsküdar Camisi’ni yıkıyorsunuz, Üsküdar Camisi’ni…
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Cemevleri ne oldu?
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Tarihî Üsküdar
Camisi’ni yıkıyorsunuz şu anda.
CAHİT ÖZKAN (Devamla) – Bakınız, Eflak ve Boğdan,
bugün Bükreş’te… Osmanlı Dönemi’nde dahi cami yokken bugün Bükreş’in göbeğinde,
hamdolsun bu milletin kaynaklarıyla Ezanımuhammedi okunuyor.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Cemevleri bu ülkenin
yurttaşlarının ibadethanesi değil midir?
CAHİT ÖZKAN (Devamla) – Onun için, Kürt
vatandaşlarımız, Türk’üyle, Kürt’üyle, Arap’ıyla, Çerkez’iyle, Alevi’siyle,
Sünni’siyle, 81 milyon kardeşçe geleceğe yürüyoruz.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Üsküdar Camisi’ni
anlat, Üsküdar Camisi’ni.
CAHİT ÖZKAN (Devamla) – Ama fitne dökmeye çalışanlar
da bu millet nezdinde mutlaka ama mutlaka hem milletimize hem de tarih
huzurunda medeniyetimize hesap vereceklerdir.
Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Cizre’de yıktığınız
camiyi anlat.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bilgen, sisteme girmişsiniz.
AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, hatip,
konuşmacımızın sözlerini bağlamından kopararak aktardı. Konuşmacımız tekrar
cevap için söz hakkı istiyor.
BAŞKAN – Buyurun.
Sayın Kaya, lütfen toparlayalım.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
30.-
İstanbul Milletvekili Hüda Kaya’nın, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
HÜDA KAYA
(İstanbul) – Evet, evet. Ben, kesinlikle sataşmak için, herhangi bir tartışma
için cevap vermiyorum.
Kur’an’dan örnek vermeleri çok ilginç. Gerçekten,
artık başörtüsü istismarı, Kur’an istismarı, din, Allah, vatan, bayrak
istismarı gerçekten gına getirdi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Bir saniye değerli arkadaşlar...
HÜDA KAYA (İstanbul) – Bakın arkadaşlar, o ayeti iyi
anlamak lazım, o ayetin esprisini, ruhunu iyi anlamak lazım. “Bizler ıslah
edicileriz.” derler; aynen iktidarın politikasını tarif etmektedir o ayet.
Egemenlerin savaş politikaları yapıp, kan döküp ondan sonra “Biz ıslah
edicileriz, biz yeryüzünün lideriyiz, biz yeryüzüne adalet getireceğiz.”
diyenlerdir.
SELMAN ÖZBOYACI (Konya) – Ayeti de anlamıyor.
HÜDA KAYA (İstanbul) - Camileri ıslah ettiklerinden,
iman ettiklerinden bahsediyorlar. Yunus Emre bunun cevabını çok güzel veriyor:
“Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil
Bir gönülü yaptın ise
Er eteğin tuttun ise
Bir kez hayır ettin ise
Binde bir ise az değil”
Gönül yıktınız, can aldınız, Berkin gibi masum
çocukları ekmek almaya giderken katlettiniz, 9 masum insan orada katledildi ve
kalktınız, bir çocuğun annesini yuhalattınız meydanlarda. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkürler.
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Teklifleri (Devam)
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 10) (Devam)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275); 2017
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan,
2017 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/38); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme
Raporu ve 2017 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2017 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 183 Adedi
Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, 2 Adedi Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve 10 Adedi Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere Toplam 195 Adet
Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/40) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN -
Değerli milletvekilleri, söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
konuşma yapmak isteyen Ankara Milletvekilimiz Sayın Bülent Kuşoğlu’na aittir.
Buyurun Sayın Kuşoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Kuşoğlu, süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ben Plan ve Bütçe Komisyonu
üyesiyim. Biliyorsunuz, 2017 kesin hesabını burada tartışıyoruz, 2019 bütçesini
yapmaya çalışıyoruz. Bazı sıkıntılar var, onları sizlerle öncelikle konuşmak
istiyorum. Bundan sonra bir konuşma daha yapacağım bütçenin kesin hesabı
üzerinde. Orada da bütçenin bazı özelliklerini bilginize sunmak istiyorum.
Bu bütçe, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ilk
bütçesi, yeni sistemin ilk bütçesi. Dolayısıyla sistemle ilgili olarak, burada
bütçenin görüşülmesiyle ilgili olarak bazı hususlar ortaya çıktı, bunları da
geçen bütçelerden farklı olarak tartışmamız ve konuşmamız lazım.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle ilgili olarak burada kitap da yazan
arkadaşlarımız var, değerli arkadaşlarımız var ama kendi kitaplarında da bu
sistem bu şekilde, bu ayrıntıyla yoktu ve gerçekten sistemi yeteri kadar
tartışmadık. Sistem burada da tartışılmadı, Komisyonda da tartışılmadı,
akademik dünyada da tartışılmadı maalesef, bu konuyu bilenler tarafından da
tartışılmadı ve bugün bazı sıkıntıları hep beraber yaşıyoruz. Bunları bilginize
sunmak istiyorum. Bundan sonrasıyla ilgili olarak da önümüzdeki yıllarda
yapacağımız tartışmalarda da bunların dikkate alınması lazım.
Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Değerli Arkadaşım
burada. Plan ve Bütçe Komisyonunda yeni sistemin nasıl olacağı, nasıl olması
gerektiğiyle ilgili ne kendisiyle ilgili ne de benimle ilgili hiçbir şekilde
görüşme, konuşma yapılmadı. Daha önceki yıllardan bir mutabakatımız vardı,
bütçe ayrı tartışılacaktı, kesin hesap ayrı tartışılacaktı; bunlara hiç
girilmedi maalesef, hiç. Geçen yıllarda bir umudumuz vardı, kesin hesap ayrı
olacak, ayrı bir komisyon olacak ya da alt komisyonda tartışılacaktı, bütçe de
ayrı olarak tartışılacaktı -tam tersi- olmadı bütün bunlar. Neden olmadı,
anlamak da mümkün değil, birdenbire bu sisteme girdik. Görüyorsunuz, sistemin
sıkıntıları ve zaafları var.
Şurada bütçe tartışmaları yapıyoruz, gerektiği gibi
bütçenin tartışıldığını kimse söyleyemez, tam tersine, siyasi polemik
yapılıyor, denetim ve yasamayla ilgili de çok önemli eksiklikler var, maalesef
var. Bunları oturup konuşmamız lazım, gelecek yıllarda bu sistemin bu şekilde
devam etmesi mümkün değil.
Değerli arkadaşlar, benim bazı tespitlerim var,
onları sizlerle paylaşmak istiyorum. Şimdi, Komisyonda da gördük, bakanların
seçimle gelmemesi, bakanların siyasi iradelerinin olmaması bir sıkıntı yaratıyor,
bir zaaf yaratıyor. Bakanlar -biz burada siyasi bir denetim
yapıyoruz-seçilmişlerin siyasi olarak sordukları sorulara siyaseten cevap
veremiyorlar, o siyasi iradeye sahip değiller. Burada değerli bakanlarımız var,
bu konuları bilen yaşamış kişiler. Onların o siyasi iradeyle verdiği, siyasi
güçle cevapladıkları hususları aynı şekilde atanmış bakanlar cevaplayamıyor.
Komisyonda da öyle oldu, burada da aynı şekilde sıkıntı var ki bu bütçe
görüşmeleri, bakanlar katılıyorlar ama mesela Ankara tren kazasında yaşadığımız
olayda olduğu gibi, ilgili bakan gelip de buradan, bu kürsüden
milletvekillerine dolayısıyla millete gereken açıklamaları yapamıyor, cevap
veremiyor; böyle bir eksiklik var.
İkincisi: Bakanların halka karşı hem siyasi
iradeleri yok hem de halka karşı değil, Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı
değil, sadece Cumhurbaşkanına karşı sorumlu; bu da sistemde bir zaaf olarak
ortaya çıkıyor. Sadece Cumhurbaşkanına; Millet Meclisine karşı değil, halka
karşı sorumluluk yok; böyle bir sıkıntı var.
Sizlerin de başındadır, Anadolu’nun çeşitli
yerlerinden bir yığın vatandaşımız geliyor, bizlere, seçilmiş olan bizlere
geliyor; iş talepleri var, tayin talepleri var, bürokrasiyle ilgili, yürütme
erkiyle ilgili talepleri var. Nasıl karşılayacak bunları bakanlar? Bizler
vasıtasıyla. Ama bizler de artık, iktidarın bir parçası değiliz; artık, iktidar
partisi yok değerli arkadaşlar, iktidar partisi yok; 1’inci parti var, çoğunluk
partisi var ve sıralamaya göre, işte aldığı oya göre, milletvekili sayısına
göre sıralanan partiler var, bir iktidar partisi de yok. Yani zaman zaman
söylüyorum: Artık, 24 Haziran seçimleriyle AK PARTİ iktidarı sona ermiştir
diyorum, bazıları anlamıyorlar, 24 Haziran seçimleriyle AK PARTİ iktidarları
sona ermiştir, gerçekten sona ermiştir çünkü artık, parti iktidarları yok, yeni
bir dönem başladı, sadece Cumhurbaşkanının iktidarı var. Mesela, bu seçimlerle
-bizim aday gösterdiğimiz Sayın Muharrem İnce de kazansa aynı şey olacaktı-
nasıl AK PARTİ iktidarı bitti ise Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı da
başlamamış olacaktı, sadece Muharrem İnce iktidarı başlamış olacaktı. Ama biz
geçmişten gelen alışkanlıklarla bazı şeyleri devam ettirmeye çalışıyoruz; durum
böyle değil, çok farklı, çok değişmiş bir durum söz konusu ama bir yığın da
zaaflar ortaya çıkıyor.
Şimdi, Bakanlar Kurulunun sayısı azaltıldı, 25’ten
16’ya düştü ama Cumhurbaşkanlığı içerisinde ilave kurullar var. Neler var? 4
ofis var, 9 politika kurulu var, galiba 10 da başkanlık var. Bunlar bakanlara
verilen, bakanlıklara verilen yetkileri paylaşan kurullar ve bakanlıkları da
denetim yetkileri var aynı zamanda, daha doğrusu, bakanlıkları değil ama
yapılan işleri denetleme yetkileri de var. İki başlılık ortaya çıkıyor, birçok
bakanlık için iki başlılık ortaya çıkıyor ve daha fazla kamu kurumu söz konusu.
Bir de böyle bir zafiyet söz konusu yani bakanlık sayısının azaltılması bir
taraftan da dezavantaja dönüşmüş durumda. Mesela, Strateji ve Bütçe Başkanlığı,
Maliye Bakanlığının bütçe yetkisini almış vaziyette; Güvenlik ve Dış Politikalar
Kurulu aynı şekilde, Dışişleri Bakanlığının yetkilerini almış vaziyette ve
yapılan uygulamaları da denetler pozisyonda aynı zamanda bütün bunlar.
Bir de Bakanlar Kurulunun kalkmasının şöyle bir
eksikliği oldu: Bakanlar Kurulu kalkınca bakanlar arasında bir koordinasyon
eksikliği var, bakanlar birbirlerinden çok daha farklı şeyler söylüyor. Bir
Bakanlar Kurulu ya da bir Hükûmet politikasından bahsetmek mümkün değil artık.
Bir güven oylaması yok, gelip de buradan, Meclisten güvenoyu almadılar; ortak
bir güvenoyu alabilmek için de bir hükûmet programı hazırlamadılar, bir
koordinasyon söz konusu değil. Bakanlar kurulu içerisinde ortak kurullar yok,
birlikte çalışma yok. Dolayısıyla da Bakanlar kurulu içerisinde -Bakanlar
Kurulu da yok da daha doğrusu- bakanlar içerisinde de bir koordinasyon
eksikliği çok net olarak var.
Yasama süreci de muvazaalı hâle geldi değerli
arkadaşlarım. Bu, torba kanunda görüldü -önümüzdeki hafta herhâlde gündeme
gelecek- 71 madde geldi bize; normalde torba kanun, biliyorsunuz, hükûmet
tarafından getirilir. Hükûmet ya da Başbakan sorar ilgili bakanlara “Eksik
olan, acil olan kanuni ihtiyaçlarınız varsa bildirin.” der; toparlar, torba
kanun olarak, hükûmet tasarısı olarak gelirdi. Şimdi, 71 madde geldi, değerli
bir arkadaşımız getirdi, savundu ama değerli arkadaşımızın, bakanlıkların
ihtiyacı olan 71 maddeyi bilmesi mümkün değildir, muvazaalı olarak geldi.
Anayasa’daki “Artık tasarı yok, hükûmet kanun teklifinde bulunamıyor.”
değişikliğine rağmen yine oradan geldi çünkü ihtiyaç böyle, çalışma ancak böyle
yürütülebilir. Maalesef, bu da yanlış hazırlanmış yani sistem çok alelacele
hazırlanmış vaziyette, çalışmıyor değerli arkadaşlarım, bunu görmemiz lazım.
KEMAL ÇELİK (Antalya) – Çalışıyor, çalışıyor.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Maalesef çalışmıyor,
keşke çalışıyor olsaydı.
Bakın, torba kanun bile muvazaalı gelmiş vaziyette.
Şimdi, devlet gelenekleri de… Birçok devlet kurumu
yer değiştirdi dolayısıyla devletin devamlılığıyla ilgili, devlet hafızasıyla
ilgili, devlet aklıyla ilgili de bir zaaf söz konusu oldu. Yani geçmişten gelen
bilgileri geleceğe aktarmada sorunumuz var, sıkıntımız var maalesef, böyle bir
zaaf da ayrıca oluştu.
Tarihimizin en merkezîleşmiş dönemini yaşıyoruz
değerli arkadaşlar. Hep “ademimerkeziyet” dedik, en merkezî hükûmet bu dönem
oluşmuş oldu. Osmanlı’da bile bu kadar merkezî bir hükûmet söz konusu değildi,
Anadolu beylerbeyiyle, Rumeli beylerbeyiyle, eyalet valileriyle birçok konu
aşılıyordu. Maalesef, şu anda en merkezîleşmiş devleti yaşıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Sayın Başkanım, bir
dakika daha verirseniz toparlayayım.
BAŞKAN – Sayın Kuşoğlu, bir dakika ilave ediyorum.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
Başbakanlığı kaldırdık, kimse neden kaldırıldığını bilmiyor, Başbakanlık neden
kaldırıldı, kimsenin bilgi sahibi olduğu yok, gerekçesini hiç kimse bilemiyor
ve büyük bir sıkıntı var bundan dolayı. Biz devletin temsilini ve hükûmetin
temsilini, icranın temsilini aynı kişide birleştirdik, bunun da birçok zaafı
var, onu da önümüzdeki konuşmamda anlatayım. Müsteşarlık kaldırıldı,
müsteşarlığın kaldırılmasıyla idari ve siyasi sorumluluk da birbirine karışmış
oldu. Kamu hukukuyla ilgili önemli bir zaaf yarattık orada. Müsteşarlık, bakan
yardımcılığı demek değil, müsteşarlık ayrı bir şey; müsteşar, bakan
yardımcısına tekabül edebilir ama müsteşarlık ayrıdır, bakan yardımcılığı diye
böyle bir kavram yoktur. Kamu hukukunda farklı bir zaaf oluşturduk.
Değerli arkadaşlarım, bu sistem burada tartışılmadı.
Bir ekonomik kriz öncesi, çok derin bir kriz öncesi maalesef devlet sistemi
zaafa uğramış vaziyettedir, büyük bir sıkıntı yaşayacağız, bu devleti yeniden
tartışmak zorundayız hep beraber.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kuşoğlu, selamlamanız için söz
veriyorum.
Buyurun.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli arkadaşlarım, tekrar edeyim. Büyük bir
ekonomik krizdeyiz ve bu krize, maalesef, toplumda millî, manevi değerlerin
zaafa uğradığı bir dönemde yakalandık ama devletin de bu krizi çözmesi gereken
devlet erkinin de değiştirildiği ama olumsuz olarak değiştirildiği bir dönemde
yakalandık. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin bu krizi aşması, Türkiye'nin
önünde bulunan sıkıntıları aşması mümkün değildir bu anlayışıyla.
Bakın, somut olarak anlattım, ilave olarak başka
konular da var. Onun için bu konuyu tekrar tartışmak zorundayız hep beraber.
Bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve
İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kuşoğlu.
16’ncı madde üzerinde şahsı adına söz isteyen
Kütahya Milletvekilimiz Sayın Ahmet Erbaş. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika Sayın Erbaş.
AHMET ERBAŞ (Kütahya) – Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; bütçe kanunu teklifinin 16’ncı maddesi üzerine şahsım adına
söz aldığım konuşmama başlarken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Seçim bölgem olan Kütahya ilimiz ve ilçelerinde
maalesef, şiddetli bir rüzgâr estiğinde veya şiddetli bir yağmur yağması
durumunda saatlerce süren elektrik kesintileri yaşanmaktadır. Vatandaşımızın
günlük hayatını olumsuz yönde etkileyen bu durum, 1970’ler ve 1980’ler
Türkiyesinde normal karşılanabilirdi ancak Enerji Bakanımızın burada bütçe
konuşması sırasında yaptığı konuşmalara göre, 2017 ve 2018 yıllarında devreye
alınan elektrik santralleri sayısında bir rekorun kırıldığından bahsettiği,
2016 yılından bu yana şebeke yenilemeleri için 30 milyara yakın bir yatırımın
yapıldığı; diğer yandan, TÜRKSAT 1 ve TÜRKSAT 2 uydularının uzaya gönderildiği
bir dönemde uzun süreli elektrik kesintilerini olağan karşılamamak lazım. Biz
Simav’ın kestanesini, kuru fasulyesini, Taşvanlı’nın ve Gediz’in güvecini,
Domaniç’in alabalığını odun ateşinde pişirip sizlere ikram etmek isteriz ama
bunları mum ışığında yemek bu çağda olmamalı diye düşünüyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kütahyalı
hemşehrilerimizin önemli bir sıkıntısı da maalesef sağlık problemidir. Şehir
hastanemiz yok, 2007 yılında başlayan inşaat, aradan on bir yıl geçmesine
rağmen ancak yüzde 11 seviyesine ulaşmıştır. Bu saatten sonra da
yap-işlet-devret modeliyle yapılacak olan bu hastaneden Kütahya halkı olarak
umudumuz kalmamıştır. Sağlık Bakanlığının buna başka bir çözüm bulması
gerektiğine inanıyoruz. Ya bu anlaşmanın feshedilip TOKİ aracılığıyla devlet
hastanesi şekline dönüştürülmesi lazım ya da bu işi alan firmaya bir kredi
bulmamıza yardımcı olmaları gerekmektedir. Bu konu yalnızca Kütahya şehir
merkeziyle kalmadı. Simav, Emet, Gediz ve Tavşanlı ilçelerinde de çok güzel
hastaneler yapıldı. Şayet bu hastaneleri biz otel olarak inşa etmediysek bu
hastanelerin içini doldurmamız lazım. Maalesef bu dört büyük şehrimizdeki
hastanelerimiz sağlık personeli ve doktor açısından 1970’leri aratmıyor. Sayın
Sağlık Bakanıma buradan sesleniyorum: Sağlık açısından Kütahya gerçekten
1970’leri yaşıyor. Bu ilçelerde tamam, fiziki alan olarak çok güzel hastaneler
yapıldı ama içi boş olduktan sonra her hastayı Kütahya merkeze taşımanın veya
Eskişehir’e taşımanın veya Bursa’ya taşımanın gerçekten ama gerçekten bir
anlamı kalmıyor. Bu konuda Sağlık Bakanımızın da çok duyarlı olacağına
inanıyorum.
Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri; Kütahyalı
hemşehrilerimizin yaşadığı bir başka sorun ise doğal gazdır. Malum, 2004
yılında özelleşti, aradan geçen on dört yılda yalnızca 4 ilçemize doğal gaz
verebildik. 12 ilçemiz var, bunlardan Simav’ı jeotermalle ısındığı için
çıkarırsak 7 ilçemiz ve Kütahya merkezin bazı mahalleleri bile hâlâ doğal gaza
kavuşamadı. Buradan EPDK yetkililerine sesleniyorum: Özelleştirme kapsamında olan
bu şirketi Kütahya adına sıkıştırmak sizin millî bir vazifeniz olmalıdır.
Sayın Başkan ve değerli milletvekillerim;
Kütahya’mızın bir başka konusu şudur: Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile
Kütahya Sanayi ve Ticaret Odası ortak bir protokol yaptılar. Sonuçta buraya bir
fakülte kurulmak isteniyor, mühendislik fakültesi, organize sanayi bölgesine.
Devletin kasasından bir tek kuruş çıkmayacak. Tamamen, bütün masrafları Türkiye
Odalar ve Borsalar Birliği ile Kütahya’daki odalar ve borsalar karşılayacak.
Fakat YÖK bu konuda ısrarla bir adım atmadı. Biz bu fakültenin, yalnızca bu
fakültenin hem eğitim alanında hem de Kütahya’ya tanıtım açısından çok önemli
bir katkısı olacağına inanıyoruz. Buradan YÖK yetkililerine sesleniyorum: Bu
konudaki rezervinizi bir kez daha düşününüz.
Sayın Başkanım ve değerli milletvekilleri; biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak özelleştirmeye karşı değiliz ancak iki hususa
dikkat etmemiz lazım. Bir: Özelleştirilen kurumların kamu vicdanını rahatsız
etmeyecek değerlerde özelleştirilmesi. İkincisi ise bu kurumlarda çalışan
arkadaşların özlük haklarıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Erbaş, bir dakika verelim.
Buyurun.
AHMET ERBAŞ (Devamla) – Eti Gümüş İşletmelerinde
çalışan işçilerimiz üç aydır maaşını alamadığı için bir eylemde bulundu. Sayın
Valimizin nezaretinde bu eylem bitirildi ama hâlâ geçmişe ait alacakları olan
kardeşlerimiz var, bunların da bir an önce çözülmesi gerekmektedir.
Son çağrımı da Sayın Cumhurbaşkanımıza yapmak
istiyorum Sayın Başkanım, yüksek müsaadelerinizle.
Sayın Cumhurbaşkanım, 24 Haziran seçimlerinden önce
Zonguldak’ta 1.500 işçi sözü vermiştiniz ve bunu, Enerji Bakanımız bu müjdeyi
buradan duyurdu. Linyitin en kalitelisinin bulunduğu Kütahya ve Tavşanlı’ya da
bekliyoruz Sayın Cumhurbaşkanımız; sizi misafir edelim, buradaki kardeşlerimize
de bir işçi alım sözü verin. Çünkü Kütahya’nın işe, aşa ve yatırıma ihtiyacı
var.
Bu vesileyle yeni yıla kadar bir daha bu kürsüden
seslenme imkânım olabilir mi bilmiyorum. Şimdiden yüce Türk milletinin ve siz
aziz milletvekili kardeşlerimin yeni yıllarını kutluyor, sağlıklı, huzurlu
günler diliyorum.
Bu bütçemiz de hayırlı uğurlu olsun. (MHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
IV.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
4.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, vefat eden Kırklareli
Milletvekili Türabi Kayan’ın ağabeyine Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin
konuşması
BAŞKAN –
Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Kırklareli Milletvekili Sayın
Türabi Kayan’ın ağabeyi vefat etmiştir. Sayın Kayan ve ailesine başsağlığı
dileklerimi iletiyorum, ağabeyine Allah’tan rahmet diliyorum.
İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkan, biz de
katılıyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Teklifleri (Devam)
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 10) (Devam)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275); 2017
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan,
2017 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/38); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme
Raporu ve 2017 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2017 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 183 Adedi
Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, 2 Adedi Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve 10 Adedi Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere Toplam 195 Adet
Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/40) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN –
Şimdi, şahıslar adına söz sırası Karabük Milletvekilimiz Sayın Hüseyin Avni
Aksoy’dadır.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika Sayın Aksoy.
HÜSEYİN AVNİ AKSOY (Karabük) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi’yle ilgili
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizin 78’inci ili Karabük’ün milletvekili olarak
bugün bu kürsüde konuşma onurunu yaşıyorum. Karabük tarihinin ilk Cumhuriyet
Halk Partili milletvekiliyim. Yıllarca Karabük’te çocuk doktoru olarak
çalıştım. Mesleğim gereği insanlar arasında hiç ayrım yapmadım.
Memleketimizin fırtınalar içerisinde kaldığı
bugünlerde kulağımda hep aynı şiir:
“Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
Bu memleket bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
Yok edin insanın insana kulluğunu,
Bu davet bizim.” (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, insanın insana kulluğunu yok
etmek zorundayız. Ben, içerisinde bulunduğum altı ayda Meclisimizin vatandaşın
beklentilerine cevap veremediğini, halk yararına önergelerin reddedildiğini,
600 milletvekilinin millet için bir araya gelemediğini gördüm. Odağımız
halktır, halkın sorunları bizlerin çözümünü beklemektedir.
Şimdi, size bir ayna tutmak isterim, şöyle bir
kendinize bakın: Sizler ki vatandaşın ayağına değen taştan sorumlusunuz. Gece
aç uyuyan bir bebek varsa bu topraklarda vebali bizlerin boynunadır. Yaşam
hakları, sosyal devlet tarafından, ayrımcılık yapılmaksızın karşılanmak
zorundadır. Vatandaş, hayat pahalılığı içerisinde çırpınıyor. Bu şartlar
altında asgari ücret en az 2.200 TL ve vergiden de muaf olmalıdır. Atanamayan
sağlıkçıların sayısı 470 bini geçti. Atanamayan 400 bin öğretmenimiz var. 3600
ek gösterge öğretmenlere de sağlık personeline de Emniyet mensuplarına da verilmelidir.
Karayollarında çalışan taşeron işçilere kadro hakkı verilmelidir.
Milletvekilinin görevi millete hizmet etmektir.
Bakın, emekliler kan ağlıyor. “Bayram ikramiyesi” dediğiniz sadece bin lira.
Emeklilerin bayram ikramiyeleri en az bir asgari ücret kadar olmalıdır.
Bayramlarda verilen ikramiyeler tüm çalışanlara da verilmelidir. Emeklilikte
yaşa takılanlar hakkında gerekli yasal düzenleme yapılarak hakları teslim
edilmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; seçim
bölgemden, kıymetli memleketim Karabük’ten bahsetmek istiyorum. Kent
merkezimizde hava kirliliği insan sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir.
Trafik sorunu kente giriş yapılmasını engelleyecek düzeye ulaşmıştır.
Karabük’te çevre yolu yoktur. Kardemir kavşağı çözüm beklemektedir. Merkezde
bulunan eğitim araştırma hastanesi, ihtiyacı karşılayamamaktadır. Vatandaşımız
muayene olabilmek için on-on beş gün beklemektedir. Gelen uzman hekimler ise
yönetimsel sıkıntılar nedeniyle tayinlerini istemektedir. Safranbolu Devlet
Hastanesinde de durum aynıdır.
1994 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası
Listesi’ne alınan doğup büyüdüğüm Safranbolu’muzda turizm hak ettiği değeri
görmemekte ve yeterli tanıtım yapılmamaktadır. Safranbolu’muz turizm için
teşvik almayı hak etmektedir. Yenice ilçemizde 2019 yılına yaklaştığımız şu
günlerde hâlen doğal gaz yoktur. Bunun yanında, tüm ilçenin karşı çıkmasına
rağmen Yenice’ye ısrarla HES yapılmak istenmektedir. Türkiye’de ve dünyada
benzerine az rastlanan doğa güzelliklerini barındıran Şeker Kanyonu’nu HES’le
yok etmenin mantığını çözemiyoruz. Dikili ağaç sorunu: Yenice ilçemizde orman
köylülerimizin tek geçim kaynağı ellerinden alınmakta ve bu kanunla -tabiri
caizse- orman köylüleri ormandan kovulmaktadır.
Eskipazar’da ve Eflânili’de devlet hastaneleri mevcut
olmasına rağmen hastanelerde görev yapan uzman doktor yoktur. Karabük
ekonomisine can katacak Eskipazar organize sanayi bölgesi ivedilikle
açılmalıdır.
Roma dönemine ait Hadrianapolis Antik Kenti
Eskipazar’da gün yüzüne çıkmayı beklemektedir. Çevre illerde istihdam teşviki
uygulanırken Karabük bu uygulamadan payını alamamaktadır. Karabük’e mutlaka
istihdam teşviki verilmelidir. Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle
3 Nisan 1937’de temeli atılan Karabük Demir Çelik Fabrikası seksen yıldır biz
Karabüklülerin yegâne gelir kaynağı olmuştur. Karabük için üretim ve istihdam
odaklı yeni bir yatırım istiyoruz, KARDEMİR’e kardeş istiyoruz.
Bu bütçede, yüce Mecliste yapılan konuşmalar
sırasında beni rahatsız eden üç sözcük var: Cari açık, faiz ödemeleri ve terör.
Bu üç sözcükten bu ülke kaç yıl sonra kurtulacak?
Sözlerimi bitirmeden önce başta Karabük Milletvekili
arkadaşlarım olmak üzere Meclisteki milletvekillerinin tümüne çalışmalarında
başarılar diliyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Aksoy.
Değerli milletvekilleri, şimdi soru-cevap işlemine
başlıyoruz. Yine, on dakikalık bu sürenin yarısı sayın milletvekillerimize
diğer yarısı da Komisyona aittir.
Soru-cevap işlemini başlatıyorum:
Sayın Enginyurt…
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Ordu ili Mesudiye ilçesi Keyfalan Yeşilçitlice
yaylası, Kabadüz ilçesi Çambaşı yaylası, Aybastı ilçesi Perşembe yaylası,
Korgan, Kumru ve Akkuş yaylalarında yüz yıla yakındır, elli yıldır orada
bulunan evler maalesef son günlerde yıkım kararıyla yıkılmaktadır. 2018 yılında
çıkan imar affıyla bu ev sahiplerinden imar affından faydalanması istenilip
ücret alınmasına rağmen bu yıkım kararı yine uygulanmaktadır. Özellikle hayvancılıkla
geçinen bu bölge insanlarının mağdur edilmemesi için bu yıkım kararının acilen
durdurulması gerektiğini yetkililere buradan duyurmak istiyorum. Çünkü
söylediğim gibi bu yaylalarda büyükbaş hayvancılık büyük oranda yapılmaktadır.
Bu yıkım kararı bu yaylalarımız için büyük bir kayıp
oluşturmaktadır diyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın Şeker…
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sorum Başkanlık Divanına ve parti grup başkan
vekillerine: Sayın Başkanım, bugün bütçenin 11’inci günü. İlk gün hariç geriye
kalan on günde, grubu bulunan beş partimizden her bir parti altı yüz yetmiş
dakikalık süreyle görüşmelerde bulundular. Milletvekili sayısına böldüğümüz
zaman, AK PARTİ’deki milletvekili başına iki dakika düşerken, İYİ PARTİ on altı
dakika, MHP on üç dakika, HDP on dakika, Cumhuriyet Halk Partisine ise dört
dakika düşmektedir. Bildiğiniz gibi, sistem değişti, artık Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemindeyiz, parlamenter hükûmet sistemi değil, dolayısıyla bu sürenin
milletvekillerine adil bir şekilde dağıtılması lazım. Örnek olarak; her partiye
birer saat verdikten sonra kalan kısmı da milletvekillerine dağıttığımızda,
örneğin AK PARTİ için yine bir milletvekiline beş dakika, Cumhuriyet Halk
Partisine altı dakika, Milliyetçi Hareket Partisine altı dakika, HDP için altı
dakika, İYİ PARTİ için beş dakika ve bağımsızlar için de beşer dakika
düşmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Susalım mı,
konuşmayalım mı Vekilim?
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Adil sistem.
BAŞKAN – Sayın Güzelmansur, buyurun.
MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) – Sayın Başkan, bir
haftadır Hatay’da etkili olan yoğun yağışla şu anda Amik Ovası sular altında.
Ovada bulunan ekili arazileri, evleri, ahırları su bastı. Sular altında kalmak
ilimizin kaderi hâline geldi. Bunun nedeni de doğaya rağmen kurutulan Amik
Gölü’dür. Gölün kurutulması Hatay’ın iklimini değiştirdi, yağışlar düzensizleşti,
sürekli sel felaketi yaşıyoruz. Kurutulan gölün sahasında tarihî bir hatayla
kurulan havaalanını da su basıyor, göl her yıl yeniden ortaya çıkıyor.
Yetkililer bu gerçeği göz önünde bulundurarak artık etkili bir tedbir
almalıdır. Uzmanlar göl sahasına kurulacak modern bir gölle bu sorunun
çözüleceğini söylüyor. Bu öneri ivedilikle hayata geçirilmeli; aksi hâlde,
ekonomik kayıp vermeye devam edeceğiz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Gürer…
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Başkan.
Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanlarının
bulunduğu yerlerde, belediyelerde 1 Ocak 2019 tarihinden itibaren asgari ücret
net 2.200 lira olacak ve emekçiler bu ücreti alacaktır. 31 Mart seçimlerinde
Cumhuriyet Halk Partisinin kazanacağı belediyelerde de asgari ücret 2.200 lira
olacak, ayrıca 1 Ocak ile 31 Mart arası fark da işçilere verilecektir.
Cumhuriyet Halk Partisinin kazanacağı belediyelerde işçi çıkarılışı da
olmayacaktır. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanımız Sayın Kemal
Kılıçdaroğlu’nun verdiği bu sözleri ülkeyi yönetenlerin de dikkate alıp asgari
ücreti en az 2.200 lira net olarak açıklamaları beklentimizdir. Emek en yüce
değerdir ve insanca yaşam herkesin hakkı olmalıdır.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Özdemir…
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yoğun bütçe
görüşmelerini yarın tamamlayacağız. Genel değerlendirmeye baktığımızda, 2019
bütçesi vatandaşlarımızın çözüm bekleyen sorunlarına çare üretmekten uzak;
aksine, ekonomik krizin bütün ağırlığını vergi artışlarıyla vatandaşa yükleyen
bir bütçedir.
Bütçe görüşmeleri öncesi çözüm bekleyen ve büyük bir
beklenti içinde olan emeklilikte yaşa takılan vatandaşlarımızın
mağduriyetlerini bırakın bütçe gündemine almak, âdeta aşağılayarak reddeden bir
anlayışa da şahit olduk.
Yine, yıllardır yükseköğrenimlerini tamamlayan ancak
kadro alımı yapılmayan ve bütçe görüşmelerini bekleyen birçok işsiz gencin de
kadro taleplerini karşılayan bir bütçe olmadığına şahit olduk.
Sorunlar bir tarafa, bütçe görüşülürken bir taraftan
da ekonomik büyümenin düştüğüne, işsizliğin arttığına, yine enflasyonun
arttığına dair verilerin de açıklanıyor olmasıyla yakıcı sorunları dikkate
almayan bu saray bütçesi sonrasında vatandaşlarımızı daha ağır bir ekonomik
tablo beklediğini, maalesef, paylaşmak isterim.
BAŞKAN – Sayın Komisyon…
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Şimşek’in, Çukurova Havalimanı’na ait bir
sorusu vardı. Çukurova Havalimanı alt ve üstyapı işleri devam ediyor ve
yürütmeden, buradaki arkadaşlardan aldığımız bilgiye göre de 2020 yıl sonuna
yetiştirilmesi hedeflenmiş vaziyette.
Gene, Sayın Aydın Adnan Sezgin’in iki üç sorusunu
arka arkaya cevaplayayım. Bir tanesi, Aydın Çıldır Havalimanı’na ilişkin. Şu an
itibarıyla… Aydın Çıldır Havalimanı’nın yapımı 1990-1993 yılları arasında
tamamlanmış. 2006 ve 2012 yılları arasında askerî bir havalimanı olarak
faaliyet göstermiş; 2013 yılından beri de Aydın Çıldır Havalimanı sınırları
içerisinde yer alan mevcut hava tarafı, kara tarafı tesisleri, PAT sahalarının
tamamı 5335 sayılı Kanun’un 33’üncü maddesi çerçevesinde yirmi yıllığına Türk
Hava Yolları Uçuş Eğitim ve Havalimanı İşletme Anonim Şirketine kiralanmış.
Uçuş eğitim hizmetleri amacıyla kullanılan havalimanı ihtiyaç duyulduğunda
mevcut sınırlar dâhilinde mevcut pist uzunluğuna uygun uçak tipleri ile
yapılması kaydıyla yolcu ve yük taşımacılığı faaliyetlerinde de
kullanılabilecek.
Gene Aydın-Denizli Otoyolu’na ilişkin, arkadaşlardan
aldığımız bilgi: 154 kilometre -ki 140 kilometre otoyol, 14 kilometresi
bağlantı yolu- uzunluğundaki Aydın-Denizli Otoyolu’nun yap-işlet-devret
yöntemiyle 27 Kasım 2018 tarihinde ihalesi yapılmış, değerlendirme çalışmaları
devam ediyormuş.
Gene İzmir-Aydın demir yoluyla ilgili bir soru var.
2007-2014 yılları arasında İzmir Alsancak-Aydın arasındaki demir yolu hattı
kısmi altyapısı da dâhil olmak üzere üstyapı olarak modernize edilmiş, hattın
geneli 60 kilogramlık raylarla teşkil edilmiş.
İzmir-Aydın-Denizli-Afyonkarahisar hızlı tren
projesi kapsamında Selçuk-Ortaklar hat kesimi yatırım programına alınmış, ihale
hazırlıkları devam ediyor. Aynı şekilde, Ortaklar-Aydın-Denizli hat kesimi
projeleri ise tamamlanmış ve kabul aşamasına gelmiş.
Bu tarımla ilgili bir soru vardı, tarımsal
desteklerle ilgili. 2019 yılı bütçesinde de tarımsal destekler kapsamında 16,1
milyar liralık kaynak ayrılmış vaziyette. Tarımsal kredi sübvansiyonunun
müdahale alımları ve tarımsal KİT’lerin finansmanı da dâhil tarıma toplamda
21,4 milyar lira kaynak ayrılıyor 2019 yılı için. Tarım sektörü ödemeleri de
dâhil, tarım sektörüne ayrılan toplam kaynaksa 26,5 lirayı buluyor. Zaten
OECD’nin de Tarımsal Politika İzleme ve Değerlendirme 2018 Yılı Raporu’na göre
toplam tarımsal desteklemelerin gayrisafi yurt içi hasılaya oranının, 2017 yılı tahmininin yüzde 1,9 olduğunu
görüyoruz.
Destek kalemlerinin neler olduğu sorulmuş. Burada da
mazot, gübre, fındık, çay primi, buğday, diğer hububat primi, yem bitkileri, su
ürünleri, arıcılık ve bal, buzağı desteği, küçükbaş hayvan, organik tarım,
kırsal kalkınma, tarımsal sigorta, kuraklık, sürü yöneticisi, lisanslı
depolarda ürün depolama gibi pek çok destek de hâlihazırda uygulanmakta.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Arslan…
KAZIM ARSLAN (Denizli) – Hazine ve Maliye Bakanına
soruyorum.
1) Ülkemizde emekliliği hak edip de emekli
edilmeyenlerin sayısı kaçtır? Emeklilikte yaşa takılanların emekli edilmesi
hâlinde bütçeye getireceği bir yük olacak mıdır; getirecekse bunun rakamı
nedir? Bu rakam, Cumhurbaşkanının Marmaris’te yaptırmakta olduğu 300 odalı
yazlık sarayın bedelini geçiyor mu?
Yine, Cumhurbaşkanının hizmetinde 7 uçağı olduğu
söyleniyor. Bu kadar uçak varken ülkemizin krizde olduğu bir dönemde neden
“uçan saray”ı aldınız?
2) Cumhurbaşkanı taşeron işçilerin kadroya
alınacağına söz vermesine rağmen 24 Aralık 2017 tarihli KHK ile bir kısım
taşeron işçiler kadroya alınırken geriye kalan 85 bin taşeron işçimiz kadroya
alınmamıştır, güvencesiz olarak çalışmaya zorlanmışlardır.
Bütün taşeron işçiler için verilen söz neden kısmen
yerine getirilmiştir? 85 bin işçimiz bu haktan neden mahrum edilmiştir? Bu
haksızlığı ve eşitsizliği ne zaman gidereceksiniz? Geride kalan taşeron
işçilerimizi ne zaman kadroya geçireceksiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Keven…
ALİ KEVEN (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; özel bütçeli yatırımcı kuruluşlarımızdan Devlet Su İşlerinin
2018 yılı bütçesi 13 milyar lira iken 2019 bütçesi 9,2 milyara, Karayollarının
2018 yılı bütçesi 18 milyar lira iken 2019 bütçesi 16,7 milyara geriledi. Son
on yılda bu kuruluşların bütçesi her yıl artarken bu yıl büyük oranda düşüş
öngörüldü; neden?
Bu kuruluşlardan sorumlu, ilgili bakanlarımıza
sormak isterim, Yozgat’a bu bütçeden ne kadar ödenek ayrılacak Sayın Bakan? Hem
yüklenici firma hem de sulama bekleyen çiftçilerimiz soruyor: Devam eden işler
yarım mı kalacak, ihale edilmesi beklenen işler ihale edilecek mi?
Sorgun içme suyu hattı bir an önce ihale edilmeyi
beklemektir. Boğazlıyan Oğulcuk Barajı altı yıl oldu hâlâ bitmedi ne yazık ki.
Çiftçi su bekliyor, Uzunlu kasabası da sulama suyuna kavuşacağı günü bekliyor.
Merkez Sarımbey Göleti de başlayalı üç yıl oldu, bir an önce tamamlanarak
sulamaya açılmalı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim değerli arkadaşlar.
Sayın milletvekilleri, 16’ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 16’ncı madde kabul edilmiştir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Bir saniye…
Sayın milletvekilleri, böylece 2019 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanun Teklifi’nin maddeleri kabul edilmiştir.
Teklifin tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylama yarınki birleşimde son konuşmalardan
sonra yapılacaktır.
Buyurun Sayın Özel.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
31.-
Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in 10 sıra
sayılı 2019 Yılı Bütçe Kanun Teklifi’nin 16’ncı maddesi üzerindeki soru-cevap
işleminde yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, biraz önce
Adalet ve Kalkınma Partisi Kocaeli Milletvekili, “Başkanlık Divanına ve grup
başkan vekillerine soruyorum.” deyip, dedi ki: Gruplara eşit söz hakkı yerine
milletvekilliği sayısına göre paylaştırılması lazım. İşte, on altı dakikaya
altı dakika düşüyor, en az milletvekili olanla... Bence bu tip soruları, tabii,
tutanak altında bütün grup başkan vekillerine sormak yerine, kendi grubunun
grup başkan vekiline sorsa bu çok partili sistemin ve bunun parlamentoya
yansımasının gruplar üzerinden yürüdüğünü, bir grup kurulduğunda tüm grupların
eşit haklara sahip olduğunu, bunun gücü az olanı kayırma, çok sesliliği ve çok
renkliliği teşvik etme anlamına gelen tarihî bir demokrasi kazanımı olduğunu
zaten anlatırdı ama kendisi diyor ki: Hiç olmazsa sayıları şöyle yapalım, bize
daha çok hak gelsin. Vallahi buradaki muhalefet partisi gruplarının temsil
ettiği kitlelerin payına aldıkları biber gazının, copun, ötekileştirmenin,
haksızlıkların payına düşeni alacaksanız eğer biz de dakikaları size seve seve
veririz.
Teşekkür ediyoruz. (CHP ve HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Teklifleri (Devam)
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 10) (Devam)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275); 2017
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan,
2017 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/38); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme
Raporu ve 2017 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2017 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 183 Adedi
Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, 2 Adedi Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve 10 Adedi Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere Toplam 195 Adet
Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/40)
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri, şimdi, program uyarınca 2017 Yıllı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı’nın maddelerini sırasıyla görüşüp oylamalarını yapacağız.
Şimdi 1’inci maddeyi okutacağız. Bu maddeyi sadece
okuyup oyluyoruz değerli arkadaşlar.
2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın 1’inci maddesini tekrar okuttuktan sonra oylarınıza sunacağım.
2017 YILI
MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Gider bütçesi
MADDE 1- (1) 16/12/2016 tarihli ve
6767 sayılı 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile 10/12/2003 tarihli ve
5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli;
a)
(I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerine
634.176.488.900 Türk Lirası,
b)
(II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelere 79.433.539.000 Türk Lirası
c)
(III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumlara
4.216.853.000 Türk Lirası,
ödenek
verilmiştir.
(2)
Kanunların verdiği yetkiye dayanarak yıl içerisinde eklenen ve düşülen
ödenekler sonrası 2017 yılı merkezi yönetim kesin hesap gider cetvellerinde
gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;
a)
(I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin bütçe
giderleri 659.558.969.447,78 Türk Lirası,
b)
(II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin bütçe giderleri
99.655.039.838,81 Türk Lirası,
c)
(III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların bütçe
giderleri 3.941.504.800,71 Türk Lirası,
olarak
gerçekleşmiştir.
(3)
2017 yılı merkezi yönetim net bütçe gideri 678.269.192.686,76 Türk Lirasıdır.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
1’nci maddeyi daha evvel kabul edilen cetvelleriyle
birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 1’inci
madde kabul edilmiştir.
Sayın Erdem, sanırım, bir öğrenciyle ilgili
değerlendirme yapacaktınız.
Buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
32.-
İstanbul Milletvekili Arzu Erdem’in, Bursa ilinde yaşayan 12 yaşındaki
Emirhan’ın Mavi Balina oyunu sebebiyle intihar ettiğinden şüphelenildiğine ve
sanal oyunlara yönelik Meclis araştırma komisyonu kurulması çalışmalarının
olduğuna ilişkin açıklaması
ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Şimdi, Mavi Balina ve benzeri oyunlarla ilgili daha
önce Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına da bir Meclis araştırması komisyonu
kurulmasına yönelik çalışmamız olmuştu.
Dün yine 12 yaşındaki Emirhan’ın bu yolla yani böyle
bir şüpheyle intihar ettiğine dair bir bilgi var basında. Atletlerden oluşmak
suretiyle kendini kalorifere asmış bir evladımız bu. Şu an araştırması
yapılıyor ama Mavi Balina ve benzeri oyunlar, Mariam gibi farklı oyunların
önlenmesi için mutlaka hep birlikte bir şey yapmamız gerekiyor. Bizim bu
konuyla ilgili önergemiz var. Buradan dikkat çekmek istedim.
Ben aileye başsağlığı diliyorum, sabırlar diliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
IV.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
5.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, Sanal oyun konusunun önemli
olduğuna ve değerlendirilmesi gerektiğine ilişkin konuşması
BAŞKAN – Elbette çok önemli bir konu. Bu konu,
bahsettiğiniz konu birçok gencimizde çok ciddi sıkıntıları olan bir tablo.
Umarım, bunu herkes değerlendirecektir.
Sayın Cora, siz epeydir bekliyorsunuz. 60’a göre bir
söz talebiniz vardı ama ben biliyorsunuz 60’a göre söz taleplerini birleşimin
sonunda yerine getireceğim. Az önce, tartışmadan önce sayın grup başkan vekili
size bırakmıştı söz hakkını, o nedenle size söz veriyorum. Sonra, bir arkadaşımıza
verdikten sonra on dakika bir ara vereceğim arkadaşlar.
Buyurun Sayın Cora.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
33.-
Trabzon Milletvekili Salih Cora’nın, Trabzon Milletvekili Hüseyin Örs’ün 10
sıra sayılı 2019 Yılı Bütçe Kanun Teklifi’nin 16’ncı maddesi üzerinde İYİ PARTİ
Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
SALİH CORA (Trabzon) – Sayın Başkanım, teşekkür
ediyorum.
Bütçe görüşmeleri sırasında son maddenin
oylanmasından önce İYİ PARTİ Trabzon Milletvekili Değerli Hüseyin Örs Hocamızın
konuşmasında, kürsüde göstermiş olduğu fotoğraflardaki konuyla ilgili olarak
bir izahatta bulunmak istiyorum. Amacım ilimin milletvekiliyle burada tartışmak
değildir, sadece bir izahatta bulunmak istiyorum.
Efendim, Trabzon Belediyesinde itfaiye, zabıta ve
TİSKİ elemanı alımına ilişkin olarak 7.500 kişinin müracaatı -bir işsizlik
fotoğrafı olarak- işsizliğin Trabzon’da had safhada olduğu şeklinde ifade
edilmiştir. Türkiye’de işsizlik oranları yüzde 11,5 civarında, Trabzon’da ise
işsizlik oranı yüzde 6,5 civarındadır. Türkiye ortalamasının altındadır. Söz
konusu alımlar devlet memuru alımı olduğu için Türkiye’nin birçok yerinden
başvuru söz konusu olmuştur. Trabzon’dan da bu başvuranların yüzde 40’ı Trabzon
ili nüfusuna kayıtlıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SALİH CORA (Trabzon) – Tamamlıyorum.
BAŞKAN – Peki, toparlayın.
SALİH CORA (Trabzon) - Ayrıca, buraya başvuranlar
aynı zamanda sigortalı çalışanlar da olabiliyor; öğrenciler, sözleşmeli
memurlardır yani memur olmak amacıyla başvurmuşlardır. Bunun bir işsizlik
fotoğrafı olarak sunulmasını doğru bulmuyorum.
BAŞKAN – Sayın Akar…
34.-
Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, Kocaeli Milletvekili Fikri Işık’ın
“Suçluluk psikolojisinin bir dışa yansımasını gördük.” ifadesine ilişkin
açıklaması
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Eski Bakan Fikri Işık biraz evvelki tartışmamızda
benim için “Suçluluk psikolojisinin bir dışa yansımasını gördük.” diyor. Şimdi,
buradan Sayın Fikri Işık’a sesleniyorum: Ben, Millî Savunma Bakanı değildim ve
emrimdeki komutanlar darbe yapmaya çalışmadılar ki suçluluk psikolojisi
içerisinde olayım. Benim bu yaşıma kadar hiçbir zaman FETÖ’yle temasım olmadı
ki; Türkçe Olimpiyatları’nda methiyeler düzmedim, Meclis kürsüsünden methiyeler
düzmedim ki FETÖ’yle bir ilişkim olsun, suçluluk psikolojisi içerisinde olayım.
On altı yıldır iktidarda değiliz, evet. Her seçimden önce Alikahya’ya, Dilovası’na,
Gebze’ye söz verip sonra onları görmezden gelmedim ki suçluluk psikolojisi
içerisinde olayım. Gittiğim yerlere polis ordusuyla gitmedim, ben tek başıma
gittim. Sen Dilovası’nda gaz sıktırdın, ben orada halkla birlikte oldum.
SUMOTAŞ’ta gaz sıktırdın, sen sermayenin yanında oldun, ben kamyoncunun yanında
duruyordum. Halıdere’de taş ocağını halkla birlikte bastım, sen taş ocağının
patronlarıyla birlikteydin. Kimin suçluluk psikolojisi içerisinde olduğunu
gayet net görüyoruz Sayın Işık.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.49
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.05
BAŞKAN: Başkan Vekili Levent
GÖK
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL
(Kütahya), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)
-----0-----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38’inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Teklifleri (Devam)
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 10) (Devam)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275); 2017
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan,
2017 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/38); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme
Raporu ve 2017 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2017 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 183 Adedi
Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, 2 Adedi Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve 10 Adedi Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere Toplam 195 Adet
Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/40) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon yerinde.
Şimdi 2’nci maddeyi okutuyorum:
Gelir bütçesi
MADDE 2- (1) 2017 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu ile 5018 sayılı Kanuna ekli;
a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçenin
gelirleri 586.696.152.000 Türk Lirası,
b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli
idarelerin gelirleri 9.777.075.350 Türk Lirası öz gelir, 70.286.212.900 Türk
Lirası Hazine yardımı olmak üzere toplam 80.063.288.250 Türk Lirası,
c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve
denetleyici kurumların gelirleri 4.186.853.000 Türk Lirası öz gelir, 30.000.000
Türk Lirası Hazine yardımı olmak üzere toplam 4.216.853.000 Türk Lirası,
olarak tahmin edilmiştir.
(2) 2017 yılı merkezi yönetim kesin hesap gelir
cetvellerinde gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;
a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçenin
gelirleri 610.259.004.904,18 Türk Lirası,
b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli
idarelerin gelirleri 19.226.456.707,75 Türk Lirası öz gelir, 87.144.782.784,92
Türk Lirası Hazine yardımı olmak üzere toplam 106.371.239.492,67 Türk Lirası,
c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve
denetleyici kurumların gelirleri 4.203.879.987,62 Türk Lirası öz gelir,
39.300.000 Türk Lirası Hazine yardımı olmak üzere toplam 4.243.179.987,62 Türk
Lirası,
olarak gerçekleşmiştir.
(3) 2017 yılı merkezi yönetim net bütçe geliri
630.489.856.651,24 Türk Lirasıdır.
BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde ilk söz İYİ PARTİ
Grubu adına Muğla Milletvekilimiz Sayın Metin Ergun’a aittir. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Ergun.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA METİN ERGUN (Muğla) – Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de
bir devrin sonuna geldik. Hesabı iyi yapılmayan, merkezinde insan ve üretim
olmayan, sıcak paraya, borca, betona ve iç tüketime dayalı sağlıksız bir büyüme
modelinin çöküşüne ve ölçüsüzce, pervasızca yapılan israflar devrinin bitişine
şahitlik ediyoruz. Bu dönemde iktidarın uyguladığı yanlış ekonomi politikaları,
insanoğlunun tarımı ilk olarak yaptığı Anadolu topraklarında tarımı bitirme
noktasına getirmiştir. Bununla ilgili bir rakam verecek olur isek on beş yıl
içerisinde 9 milyon hektar olan buğday, hububat ekim alanımız 7,5 milyon
hektara düşmüş görünmektedir. Çiftçimizin kredi borcu 86 milyar TL’ye ulaşmış
durumdadır. Tarımda ithalatçı, dışa bağımlı bir ülke hâline geldik. Ortak
akıldan uzak, yanlış ekonomi politikalarınız sadece tarımı değil sanayiyi de
bitirmiştir. Gelinen noktada kamu da özel sektör de yatırım yapamaz hâldedir.
Çiftçimiz, sanayicimiz ve esnafımız borcunu çevirememektedir. Üretimi ve
ihracatı değil, tüketimi ve ithalatı esas alan bir ekonomik modeli yeğleyen bu
ekonomi zihniyeti çökerken Türkiye’yi de kısa ve orta vadede atlatılması zor
bir kriz sarmalına sokmuş durumdadır.
Uzmanlar ekonomide IMF’ye muhtaç kalınacak bir yola
girildiği yönünde uyarılarda bulunmaktadır ve reformların yapılabilmesi ve
kaynakların sağlanabilmesi için bunun şart olduğunu da ifade etmektedirler. Ne
yazık ki iktidar uzun süredir yapılan uyarıları dinlememiş ve “Ben yaptım
oldu.” “Ben istedim oldu.” “Ben istiyorum, olacak.” “Ben seçim kazandım,
olacak.” anlayışını inatla sürdürmüştür ve hâlâ daha sürdürmektedir.
İktidar mensupları, Türkiye’yi kriz sarmalının içine
sokmaya başlayan bu ekonomi politikaları için yapılan bütün uyarıları yatırım
düşmanlığı ve ihanetle ilişkilendirmektedir. Ülke ekonomisini resesyona
sürükleyen bu ekonomik modele karşı yapılan en küçük eleştiriyi bile ihanet
olarak değerlendirirseniz ülkeyi bu şekilde krize sokarsınız ve milyonlarca
insanın hayatını yaşanmaz hâle getirirsiniz. Geldiğimiz durum tam da budur.
Umarım, milletimiz IMF’nin vereceği bir acı reçeteyle karşı karşıya kalmadan
Hükûmetimiz gerekli uyarıları dikkate alır ve atılması gereken adımları bir an
önce atar.
Her geçen gün daha da derinleşen kriz hem Türkiye
ekonomisinin dinamosu olan sanayimizi hem de gıda fiyatlarına doğrudan etki
eden tarımsal üretim gücümüzü de etkilemiştir. 250 milyar doları geçmiş
durumdaki dış borcuyla özel sektörümüz içinden çıkılması zor ve sürdürülemez
bir borç batağına saplanmış durumdadır. Her gün yeni bir iflas veya anlaşmalı
iflas haberi duyar olduk. Âdeta İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük
ekonomik durgunluğu yaşamaya başladık. Maalesef, firmalarımızın içinde
bulundukları bu ekonomik durum yüzünden zaten düşük olan üretim kapasitemizin
iyice düşeceği görünmektedir. Hortlayan enflasyon canavarı, başta dar
gelirliler olmak üzere, tüm vatandaşlarımızın alım gücünü düşürmüştür. Peki, bu
durum karşısında iktidarın çözümü nedir? Zabıta ekonomisi. Ne yazık ki zabıta
ve polis marifetiyle enflasyonu yenebileceğini sanmaktadır. Kameralar eşliğinde
soğan depoları basılır hâle gelmiştir. Bu sadece komik değil, aynı zamanda
çaresizliğin fotoğrafıdır. Krizin sebebi çiftçiymiş, esnafmış, sanayiciymiş
gibi bir anlayış oluşturma çabasından bir an önce vazgeçilmeli ve gerçek çözüm
yollarına başvurulmalıdır. Korkutarak, bastırarak veya ilgili memuru görevden
alarak ekonomiyi düzeltemezsiniz; peşinen söyleyelim, düzelteceğinizi
sanıyorsanız yanılıyorsunuz.
Dünyanın her yerinde benzer nedenlerle ortaya çıkan
ve benzer reçetelerle tedavi edilen enflasyonla mücadelede iktidarın uyguladığı
bu yöntem daha şimdiden iktisat bilimi literatürüne geçmiş durumdadır ama
trajikomik yöntem olarak. İktidar trajikomik başka hangi yöntemleri
geliştirirse geliştirsin, enflasyonun iktisadi bir olgu olduğu ve kötü ekonomi
politikalarının, borcun, üretimsizliğin ve hazıra alışmanın bir neticesi olduğu
gerçeğini değiştiremeyecektir. Er ya da geç bu olguyu iktidar da anlayacaktır.
İktidarın bu tarz trajikomik tedbirlerle geçirdiği her gün kriz daha da
derinleşmektedir. Bu yüzden yeni iflaslar ve dolayısıyla yeni işsizler ortaya
çıkacaktır.
Kötü politikaların bir sonucu olan enflasyon,
ücretleri eritip bitirdi. Asgari ücretlinin, emeklinin, çalışanların gelirleri
buhar oldu. Vatandaşımızı inim inim inleten enflasyonun çözümü doğru ekonomi
politikaları uygulamakla ve piyasalara güven vermekle mümkündür. İyi işleyen
bir demokrasi, bağımsız bir hukuk ve şeffaf bir kamu yönetimi olmadan söz
konusu bu güven tesis edilemez. İyi işleyen bir demokraside ve bağımsız hukuk
sisteminde kişiler değil, kurumlar ve kurallar öne çıkar. Bağımsız ve adil bir
hukuk sisteminin olduğu yerde suistimal, kayırmacılık ve haksız kazanç olmaz.
Hukukun bağımsız olduğu bir yerde kamu ihaleleri denetlenebilir durumdadır ve
hep aynı yandaş firmalara verilmez, verilemez.
Sayın milletvekilleri, yeni sistemle Türk
demokrasisinin kötürüm hâle getirildiği, bağımsız hukuk sisteminin ortadan
kaldırıldığı ve tek adama bağlı bir sistem oluşturulduğu için Türk ekonomisi
güven vermez durumdadır. Bütün yönetim gücünün bir kişiye teslim edildiği yeni
sistemde istikrar ve güven ortamı oluşturamadığımız için, ne yerli ne de
yabancı yatırımcı yatırım yapmak istememektedir. Bundan dolayı, ödediğimiz faiz
tavan yapmış durumdadır. Faiz kanser mikrobu gibi, girdiği vücudu eritip
bitirmektedir, Türk ekonomisini de böyle yiyip bitirmektedir. Bütçede faiz ödemeleri
için 117 milyar TL ayrılmıştır. Bu rakam, yatırımlara ayrılan ödenekten çok
daha fazladır. Dar gelirliden toplanan vergi faiz lobilerine yedirilir hâle
gelmiştir; rakamlar bunu söylüyor. Böyle devam edilirse Türkiye yatırım
yapılmayan, üretimi biten bir ülkeye dönüşecektir.
Fakirliğin, açlığın üzücü boyutlara ulaşacağı,
işsizliğin artık normal bir durum olacağı bir sürece doğru sürükleniyoruz.
Unutmayalım ki ekonomik krizler vatandaşların sadece refahına kastetmez,
onların saadetlerini ve huzurlarını da yok eder; tarih bunun şahididir. Bizde
de bu tehlike gözükmeye başlamıştır.
Sayın milletvekilleri, bütçedeki rakamlara bakınca
maalesef milletimiz adına umutvar olamıyoruz çünkü bu bütçe bir sosyal yardım
bütçesidir, bu bütçe bir sefalet bütçesidir, bu bütçe ülkemizi ekonomik olarak
getirdiğiniz yeri özetlemektedir. Türkiye, ülke olarak yatırımlarını kısan bir
aşamaya, Türk insanı da sosyal yardıma muhtaç hâle getirilmiştir. Bu bütçede
insanımızın dertlerine deva yoktur. Bu bütçeye göre, asgari ücretlinin hayatı
daha da zorlaşacak, krizin faturası dar gelirlilere ödettirilecektir. Bu
bütçede, gırtlağına kadar borca batmış çiftçinin, batmak üzere olan esnafın,
borcunu çeviremeyen, malını satamayan veya alacağını tahsil edemeyen
üreticinin, işsizlerin ve emeklilerin yaralarına merhem olacak bir unsur
yoktur. Bu bütçe, gençlerimize işsizlikten başka bir şey vadetmemektedir. Bu
bütçede, emeklilikte yaşa takılan vatandaşlarımızın gasbedilen haklarına
yönelik bir düzenleme yoktur.
81 milyar lira açık vermeyi hedefleyen bu bütçeyle
beraber faiz ödeme rekoru da kırılacak. Bu bütçe faiz bütçesidir, 117 milyar
lira faiz ödemesiyle faturasını milletin ödeyeceği bir bütçedir.
Konuşmama son verirken yatırımı, kalkınmayı ve
üretimi teşvik etmeyeceği şimdiden görülen 2019 yılı bütçesinin hayırlı
olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ergun.
2’nci madde üzerinde söz Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Baki Ersoy’a aittir. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Ersoy.
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA BAKİ ERSOY (Kayseri) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2017 Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 2’nci
maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi adına konuşma yapmak üzere söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulumuzu ve ekran başında bizleri izleyen yüce Türk
milletinin tüm fertlerini saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, günlerden beri bu kürsüde
bütçeden başka her şey konuşuluyor; terörün ve terör örgütlerinin propagandası
yapılıyor, terör örgütleri masum gösteriliyor, güvenlik güçlerimiz terör
yapmakla suçlanıyor; bebek katili barış elçisi ilan ediliyor, bu şahıs uğruna
gözü yaşlı anaların yarasına tuz basarcasına demokrasi türküleri çığırılıyor.
Bizler ise bütün bunları ibretle izliyoruz. Burada söylenecek çok şey var.
17 Aralık 2016’da Kayseri’de çarşı iznine çıkan
askerlerimizi taşıyan halk otobüsüne yönelik saldırıda şehit olan 15
askerimizin şehadetinin ardından tam iki yıl geçti. Tüm şehitlerimize bir kez
daha rahmet diliyorum, ruhları şad olsun. Esas konuya gelmeden önce belirtmek
isterim ki bu menfur ve alçak saldırının üzerinden iki yıl geçmesine karşın
aynı tepkiyle vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü savunan, bu haykırışı
dünyaya duyuran Kayserispor taraftarlarına, özellikle de Kapalı Kale taraftar
grubuna teşekkürü borç bilirim. Kayserispor taraftarının sadece sporla
ilgilenmediğini, vatan ve millet söz konusu olduğunda nasıl öne çıkacaklarını
tüm Türkiye’ye göstermelerini de yine takdirle karşılıyor, buradan gönlü vatan
için çarpan taraftarlarımızın destekçisi ve duacısı olduğumu belirtmek
istiyorum. Onlar sadece Kapalı Kale değil, aynı zamanda aşılmaz, millî bir
kaledir. Bu can bu bedende oldukça, yağmur çamur demeden deplasmana giden,
takımımızı destekleyen vefakâr ve cefakâr büyük Kayserispor taraftar grubu
Kapalı Kalenin yanında olacağımı bu kürsüden bir kez daha ifade etmek
istiyorum.
Değerli milletvekilleri, şimdi sorarım sizlere:
Yaşları 19 ila 26 olan, vatan borcunu ödemek için gurbete giden ana kuzularının
çarşı izinlerine giderken hain bir saldırıyla şehit edilmesi insanlığın hangi
yönüyle ifade edilebilir? Veya annesiyle birlikte babasını ziyaretten dönerken
araçlarına pusu kurulan 1 yaşındaki şehit Bedirhan size ne verecekti? Vatan mı
istediniz el kadar bebekten? Bu bir katliamdır, bu bir insanlık suçudur. Afrin
şehitlerinden hemşehrimiz Mehmet Muratdağı’nın aziz naaşını kaçırmak kadar
alçak bir durum var mıdır? Sivil olarak evlerinden çıkan, yine hemşehrimiz
uzman çavuş 27 yaşındaki Yahya Karakaya ile 25 yaşındaki Murat Özkozanoğlu’na
pusu kurup arkadan vuran teröristleri kimler savunabilir? Hangi insani, vicdani
ve ahlaki ölçüyle bunları savunacaksınız? Ey caniler, ey alçaklar, ey
insanlığın utanç vesikaları; ne istediniz bir anadan, nasıl kıydınız bir
bebeğe, ne istediniz beşikteki bebekten! PKK bebek katilidir, anaların can
düşmanıdır. PKK, FETÖ ile birlikte Haçlı emellerinin kiralık tetikçisi, Türk
milletine kin duyan mihrapların karanlık bekçisidir. Tüm bunların hangi biri
hak, hukuk, adaletle örtüşür?
Görüyorsunuz sayın milletvekilleri, bunları yapan
terör örgütü birileri tarafından normalleştiriliyor, güvenlik güçlerimiz ise
terör yapmakla suçlanıyor. Burada büyük bir yanlış yok mudur? Bu hainleri
birilerinin meşru kılmaya çalışmasına karşı sessiz mi kalacağız? Elbette
kalmayacağız. Vatan mücadelesini şanlı Türk askeri, Türk polisi sahada hakkıyla
verirken bizler de bu çatı altında bu mücadeleye mutlaka omuz vereceğiz. Olur
olmadık söz ve ithamlarla terör çığırtkanlığı yapanlar, yüce Türk milletinin
evlatlarının da bu çatı altında olduğunu unutmasınlar. Hapisteki PKK’lıya
giden, “Özerkliği getireceğiz.” diyen, Anayasa’nın 2’nci ve 3’üncü maddesini
değiştirme hayali kuran, PKK’lıları arkadaş edinen, PKK’nın yayın organlarının
kapatılmasına karşı çıkan ve YPG’yi terör örgütü olarak görmeyen zihniyet de
unutmasın ki bizler yüce Türk milletinin ve büyük Türk devletinin bekası için
bu çatı altında mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bir türküdür ki tutturuluyor, bebek katili
teröristbaşı insan, mahkumiyeti ise insan hakları ihlali olarak
değerlendiriliyor. Bu mudur insan hakları? Terörün ve teröristin gölgesinde,
teröristin yaşam hakkını her an için ellerinden aldığı ve insanı yaşatmak için
değil, insanı katletmek için âdeta seferber hâle gelmiş taşeronların gölgesinde
demokrasi aramak mıdır insan hakları? Daha 13 yaşında, 15 yaşında eli silah
tutamayan çocukların örgüte militan olarak nasıl annesinden, babasından
kopartılması veyahut sözüm ona “Bizim dediğimizi yapmazsanız 2 çocuğunuzdan 1’isini
biz alırız.” tehdidi midir insan hakları? Elbette hayır. Bu anlayış değişene
kadar karşımıza kim çıkarsa çıksın tesirsiz hâle getirmek şarttır. Elbette
Türkiye terörle mücadelesinde haklı ve meşrudur. Bilinsin ki demokrasi,
özgürlük ve insan hakları iddialarının ardına saklanarak terörle mücadeleyi
sekteye uğratmaya çabalayan bölücü ve yıkıcı çevrelerin gerçek kirli yüz ve
niyetleri gün gibi meydandadır. Türk milletinin böyle bir acizliği ve
teslimiyeti kabul etmesi düşünülemeyecektir.
Terörizm, varlığımıza kastetmek için yarıştadır.
Terörizm, bin yıllık kardeşlik hukukunu bozmak, fitili tutuşturulmak istenen
etnik ve mezhep kaosunu tırmandırmak için çırpınmaktadır. Orta Doğu’nun
haritasını yeni baştan çizmek için masaya oturan, işbaşı yapan zalim güçlerin
en temel gayesi Türkiye’yi çözmek ve çöküşünü sağlamaktır. Oynanan oyun hiç
kuşku yok ki vahşidir. Türk milleti tamamıyla terörün hedefindedir. Bu tutuma,
bu zorbalığa boyun eğmeyeceğiz. Bu caniler döktükleri şehit kanlarında
boğulacaktır. Dökülen kanların hesabını birer birer soracağız, alayını
kaçtıkları son deliğe kadar, son ine kadar kovalayacağız. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Milliyetçi Hareket Partisi olarak, sınırlarımızın içerisinde
yahut dışarısında şanlı bayrağımızın dalgalanması adına yapılan ve yapılacak
olan tüm operasyonların destekçisi, şanlı ordumuzun duacısıyız.
Bunun yanında, değerli milletvekilleri, 24 Eylül
tarihinde -İstanbul Milletvekilimiz Feti Yıldız Beyefendi tarafından- Meclis
Başkanlığına sunmuş olduğumuz Şartlı Ceza İndirimi Kanun Teklifi’miz Adalet
Komisyonunda bekletilmekte olup bu konu toplumsal bir talep hâline gelmiştir ve
bu kanunun artık çıkarılması bir zarurettir.
Değerli milletvekilleri, biz Türkiye’de demokrasinin
sağlıklı inşa edilebilmesinin, güvenli, huzurlu bir ülkede yaşayabilmenin
yolunun her türlü terör örgütünden arınmaktan geçtiğini düşünüyoruz.
PKK’sından, FETÖ’sünden, adını sayarak Gazi Meclisimizi kirletmek istemediğimiz
her türlü iş birlikçilerden, bu manada devleti ve milleti kandırmak
isteyenlerden kurtulan bir Türkiye gelecekte yeni bir medeniyet ufkuna güneş
gibi doğacaktır. Ederi 1 dolar olan FETÖ’nün gayrimeşru çocuklarının büyük Türk
milletinin delikanlı Türk çocuklarına gücü yetmemiştir, bundan sonra da
Allah’ın izniyle yetmeyecektir. (MHP sıralarından alkışlar)
Aziz Türk milleti, tarih boyunca yurdunu alçaklara
uğratmamak uğruna göğsünü siper etmiş, bir gül bahçesine girercesine kara
toprağa girmiş, anılarını yüreklerine, sevdiklerini vicdanlarına, sorulacak
hesapları namuslarına emanet etmiştir. Liderimiz, kıymetli büyüğümüz Devlet
Bahçeli’nin ifadesiyle: “Türk milletine mensubiyet hepimiz için gurur vesilesi
olduğu kadar, kardeşliğini korumak, hayat ve varlık haklarını savunmak bir vefa
ve şeref meselesidir.” Bizler bu eşsiz dua ve şükranla andığımız mücadele
ruhunun vârisleriyiz. Milliyetçi Hareket Partisi, şehitlerimizin emanetçisi,
Türklüğün bekçisi, milliyetçiliğin bereketli sancağı, Türk milletinin
hizmetkârı ve Türkiye’nin son şansıdır. Ancak iyi bilinsin ki Türk milletinin
bu mukaddes emanetini, kurtuluşumuzun ana karargâhını ve kalbini PKK’nın önüne
paspas etmeye çalışanlara fırsat vermeyeceğiz ve hepsinin de alnını karışlarız.
Sizin piriniz Öcalan, rehberiniz PKK, bölünme
trafonuz Kandil olsun; bizim yeminimiz Türk milletinin varlığını korumak ve
Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünü sağlama almaktır. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Türk devletinin kolonlarını devirmeye, Türk milletinin
maddi ve manevi hazinesini çarçur etmeye, millî kimliğini bölücülük alevinde
yakmaya kalkışanlar Milliyetçi Hareket Partisi olduğu sürece kâbusu
yaşayacaklar, seraba batacaklar, hayal balonu kafalarında patlayacaktır.
Değerli milletvekilleri, buradan bir kez daha tekrar
etmek istiyorum ki şehadet deyince, gazilik deyince, al bayrağı görünce,
İstiklal Marşı’nı duyunca gözleri hasretle yaşarmayan, göğsü kabarmayan,
yürekleri çarpmayan, vicdanları titremeyenlerle bizim paylaşacak ekmeğimiz
olmayacaktır. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ey Yüce Türk milleti, dün kurşun yağmurlarına göğüs
gererek bugüne geldin, bugün bereketli yağmurlarla yarına koşacaksın. Sonsuza
kadar var ol Türkiye. Varlığım Türk varlığına armağan olsun, ne mutlu Türküm
diyene diyor, bütçemizin hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz
ediyor, Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
Sağ olun. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Bilgen, yerinizden bir söz talebiniz var.
Buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
35.-
Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, hâlâ kan akmaya devam ediyorsa siyasetçinin
kınamanın ötesinde siyasi sorumluk alması gerektiğine ilişkin açıklaması
AYHAN BİLGEN (Kars) – Sadece o tarihte, 17/12/2016
tarihinde partimiz adına resmî olarak yapılan kısa bir açıklamayı -iki paragraf
sadece- okuyacağım.
BAŞKAN – Bu Kayseri’deki olayla ilgili mi?
AYHAN BİLGEN (Kars) – Evet, çünkü bir itham var.
“Bu saldırıyı en sert biçimde kınıyoruz. Yaşamını
yitirenlere Allah’tan rahmet, ailelerine ve yakınlarına başsağlığı, yaralılara
acil şifalar diliyoruz. Türkiye’nin adım adım sürüklendiği şiddet girdabından
büyük bir üzüntü duyuyor ve yaşanmakta olan acıları paylaşıyoruz.
Artık kınamalarla yetinilecek bir dönemi çoktan
geçtik. Bu acıların bir an önce dinmesi ve yenilerinin yaşanmaması için bugün
hepimiz şiddet karşıtlığında barış, demokrasi, adalet ve özgürlük duyguları
etrafında bir arada durmalıyız. Bu sıkıntılı dönemi dayanışmayla aşabilir,
ülkeyi düze çıkarabilir, barış ve huzuru sağlayabiliriz. Umutlarımızı
yitirmeden bu gidişe ‘dur’ demenin ilk adımı budur. Çağrımız hem iç hem de dış
politikada gerginlik, kutuplaşma, düşmanlık, kaos ve çatışmaya karşı birlikte
hareket etmektir.”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, bu metni şunun
için okudum: Sonuç itibarıyla, siyasi partilerin eğer yapacağı kınamaysa bu
kınamayı herhâlde bütün partiler burada yapmıştır hiç şüphesiz ama biz bunun
yetmediğini çok net biçimde vurguluyoruz. Hâlâ kan akmaya devam ediyorsa kınamanın
ötesinde bir siyasi sorumluluk almak, galiba siyasetçinin sorumluluğudur.
Askerin, polisin görevi ile siyasetçinin görevini karıştırdığımızda bu ülkede
kanı durduramayız ama bakın, bu ülkede terörle mücadele adına ne kadar ve ne
yapılıyor konusunda çok basit bir haber başlığı: “Başına 1,5 milyon ödül
konulan Ayşenur İnci -IŞİD üyesi olduğu iddia ediliyor- geçtiğimiz günlerde
Türkiye’de yakalandı ve adli kontrolle serbest kaldı.” Dolayısıyla galiba
tutarlı, kararlı biçimde şiddete karşı çıkmak ve bu konudaki mücadelenin ne
kadar sonuç alıcı olup olmadığı konusunu sorgulamak da hepimizin sorumluluğu.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay.
36.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, aslolanın açık, net, hiçbir tereddüde mahal
bırakmayacak şekilde terör örgütlerine ve teröre karşı çıkmak olduğuna ilişkin
açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Elbette terörle, teröristle mücadelede verdiğimiz
şehitler karşısında kınama yapmanın ve taziyede bulunmanın yeterli olacağını
kimse iddia edemez, aslolan, terörün kaynağında ve teröristin, terör
örgütlerinin yok edilmesidir.
Şimdi “şiddet karşıtlığı” ifadesi, sorunlu bir
ifadedir. Yani bunun tabii, lafzına kimse karşı çıkmaz, elbette şurada konuşsak
“Ben şiddete karşı çıkmıyorum.” filan diyecek bir milletvekilinin
çıkabileceğini düşünmüyorum fakat “şiddet karşıtlığı” ifadesi, biraz ortaya
karışık bir söz.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Siz kimsenin
niyetini sorgulayamazsınız.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Aynı zamanda, terörle
mücadele eden güvenlik güçlerimizin terörle mücadelesini de bu şiddet
kapsamında değerlendiren bir kavram olarak mütalaa ediyoruz, öyle anlaşılıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Dolayısıyla açık, net, hiçbir
tereddüde mahal bırakmayacak bir şekilde terör örgütlerine ve teröre karşı
çıkmaktır aslolan, bunu dile getiriyoruz ve bütün siyasi aktörlerden de elbette
bu beklenir çünkü dediğim gibi, üzerinde ısrarla duruyorum, “şiddet karşıtlığı”
ifadesi, ortaya karışık bir kavramdır, istediğiniz yere çekilir. O bakımdan,
gerçekten teröre karşı çıkacak isek bu acılar yaşanmayacak ise terör örgütü ve
terör saldırılarına çok açık bir şekilde, yüreklice, hiçbir tevile fırsat
vermeyecek bir şekilde karşı durmak ve Türkiye'de yapılan bütün siyasetin de
meşru ve hukuki bir zeminde demokratik bir şekilde yapılmasına elbette kimse
karşı çıkmayacaktır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim, sağ olun.
AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, uzatmayacağım,
son bir dakika izninizle.
BAŞKAN – Bir cümleyle toparlayın Sayın Bilgen.
37.-
Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, teröristle mücadele ile terörle mücadele
arasındaki farka dikkat edilmesi ve şiddeti doğuran ortamın ortadan
kaldırılmasının önemsenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
AYHAN BİLGEN (Kars) – Bu konuda tabii, literatür çok
geniş. Terör kavramıyla ilgili de çok uzun tartışma yapmak mümkün ama en
azından güvenlik alanında çalışanların altını çizdiği bir şey vardır:
Teröristle mücadele ile terörle mücadele arasındaki farka dikkat çekilir ve
orada ekonomik politikalar, sosyal politikalar, bütün bunların güvenlik
politikalarının bir parçası olduğu ve şiddeti doğuran ortamın kendisinin ortadan
kaldırılmasının önemsenmesi gerektiğidir.
Teşekkür ediyorum, sağ olun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…
Yani mikrofonu açmanıza gerek yok, tutanaklara
geçmesi için…
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, 2’nci madde
üzerinde söz vermeden önce Sayın Erkan Akçay’ın bir söz talebini yerine
getireyim.
Buyurun Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim.
Yani tutanaklara da girmesi bakımından ifade
ediyorum: Terörle mücadele edilirken elbette teröristle de mücadele etmeniz
gerekir. Terörle mücadele daha geniş kapsamlı bir kavramı ifade eder.
Dolayısıyla, biraz evvelki sözlerimle bu da birleşince bir bütünlük arz
edecektir.
Teşekkür ederim.
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Teklifleri (Devam)
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 10) (Devam)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275); 2017
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan, 2017
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/38); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı Dış Denetim
Genel Değerlendirme Raporu, 2017 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporu ve
2017 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan
2017 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu
ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 183 Adedi Merkezi Yönetim
Kapsamındaki Kamu İdarelerine, 2 Adedi Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve 10 Adedi
Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere Toplam 195 Adet Sayıştay Denetim
Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/40) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde söz sırası, Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Şevin Coşkun’a aittir.
(HDP sıralarından alkışlar)
Sayın Coşkun, süreniz on dakika.
HDP GRUBU ADINA ŞEVİN COŞKUN (Muş) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2’nci madde üzerine söz almış bulunmaktayım, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bütçelerin temel hedefi, kaynakların eşit dağılımı
yoluyla toplumdaki eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmaktır.
Bütçeler, demokratik, kapsayıcı ve adil bir kalkınma için oldukça önemlidir.
Bütçeler, aynı zamanda toplumların cinsiyetleri arasındaki uçurumu azaltmaya yarayan
önemli araçlardan biridir. Bütçe, başta kadınlar ile erkekler arasında olmak
üzere sınıflar, cinsiyetler, gruplar ve bireyler arası eşitsizlikleri
gidermenin önemli bir aracıdır. Bütçe uygulama süreçlerinde her türlü
eşitsizliğin yeniden üretilmesi engellenmelidir.
Ancak bugün, Meclisin bünyesinde hazırlanan bütçe ne
yazık ki belli grupları tamamen görmezden gelmektedir. Bunlar; yoksullar,
işçiler, emekçiler, çiftçiler, emekliler gibi toplumun önemli bir bölümünü
oluşturan gruplardır. Ancak topyekûn bu bütçenin dışında bırakılan grupsa
kadınlardır. Bu bütçe, kadın emeği sömürüsünü önlemesi gerekirken ne yazık ki
büyük oranda erkeğin ihtiyaç ve taleplerine odaklanmaktadır. Kadınların bu
bütçe dışında tutulmalarının elbette sebepleri ve buna yol açan pratikler var.
Değerli milletvekilleri, uluslararası raporlar,
Türkiye’de iki temel eşitsizliğin ciddi boyutlarda yaşandığını ve giderek
derinleştiğini ortaya koymaktadır. Bunlar, gelir ve servet eşitsizliği ile
cinsiyet eşitsizliği. Dünya Ekonomik Forumu tarafından 2006 yılından itibaren
yıllık olarak hazırlanan Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurum Raporu’nda Türkiye,
2006 yılında 115 ülke arasında 105’inci sırada, 2014 yılında 142 ülke arasında
125’inci sırada, 2017 yılındaysa 144 ülke arasında 131’inci sırada yer
almıştır. Görüldüğü gibi, AKP iktidarı döneminde toplumsal cinsiyete dayalı
eşitsizlik giderek derinleşmiştir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye’de cinsiyete dayalı
bütçelemede bu yönlü bir çaba da ne yazık ki yok. Kadınların kaynaklardan
faydalanması, hâlâ bir hak değil, bir lütuf olarak görülmektedir. Aile, Çalışma
ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının bütçesinin son yıllarda yüzde 80’inden fazlası
sosyal yardımlara ayrılmıştır. Bu, AKP’nin hem kadınlara hem de sosyal yardım
politikalarına yönelik yaklaşımını açık biçimde ortaya koymaktadır. Bu
politika, kadınları iş hayatından uzaklaştırmış, sosyal yardımlar eliyle bakım
hizmetlerinin yürütücüsü hâline getirmiştir. Kamu hizmetlerinde cinsiyet
eşitlikçi bir yaklaşımın belirleyici olmaması, kadının kamusal hayata
katılımının önündeki engelleri derinleştirmektedir. Açık biçimde kadınlar bu
yolla eve bağımlı kılınmaya çalışılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, AKP hükûmetleri döneminde
kadına yönelik çok yönlü şiddet ve kadın cinayetleri katlanarak artmıştır.
Geçtiğimiz kasım ayında İçişleri Bakanlığının açıkladığı resmî rakamlar bile
kadına yönelik şiddetin korkunç boyutlara ulaştığını göstermektedir. Buna göre,
geride bıraktığımız bir buçuk yılda 393 kadın katledildi. Yine, 2017’de 133.809
kadın şiddete maruz kaldı. 2018 yılının ilk yedi ayında ise şiddete maruz kalan
kadın sayısı 96.417.
Kadın cinayetlerinin bugün korkunç boyutta olması,
kadın düşmanı politika ve pratiklerden kaynaklanmaktadır. Kadına yönelik çok
yönlü ve yaygın şiddetin sebebi, kadın emeği ve bedeni üzerindeki tahakkümün
kurumsallaşmasıdır. Kadına yönelik ayrımcılık ve suçların yaptırımsız
bırakılması bir politik tercihtir. Bu, bütçe konusundaki yaklaşıma dair de
fikir vermektedir.
Bütçe yapım süreçlerine kadınların katılımı elzemdir
ancak bildiğiniz gibi, mevcut 16 bakanın sadece 2’si, 49 bakan yardımcısından
ise sadece 4’ü kadındır. Kurumların bütçelerini hazırlayan strateji daire
başkanlıklarının yüzde 95’i erkektir. Bütçenin erkek yanlısı olması, siyasette
aktif olan kadınların maruz kaldığı şiddetle doğrudan bağlantılıdır.
Bütçenin erkek yanlısı olmasının HDP üzerindeki
baskılarla bir ilgisi vardır. Bugün, kadınların siyasete eşit katılımı için
mücadele eden binlerce kadın arkadaşımız cezaevinde. Bütün dünyada örnek
gösterilen eş başkanlık sistemini hayata geçiren eş başkanlarımız rehin alındı.
Bu rehine siyaseti, kadınların gücünden duyulan korkunun bir sonucudur.
Değerli milletvekilleri, kadınların siyasete aktif
katıldığı bir alan da yerel yönetimlerdir. Belediyelerimiz, kentsel hizmetlerin
önceliklerini cinsiyet eşitlikçi temelde örgütlemiştir. Bütün belediyelerimizde
eş başkanlık ve karar alma mekanizmalarında eşit katılım uygulanmıştır.
Kadınların siyasalın her alanına katılımını önceleyen, kadınların en üst
düzeyde temsiliyetini ilke edinen bu politika, cinsiyet eşitliği açısından
oldukça önemlidir. Kadının yaşamın içindeki görünürlüğü ve emek alanına
katılımına destek anlamında son derece önemli olan bu kazanımlar, belediye eş
başkanlarını görevden alan AKP tarafından atanan gaspçı kayyumlar eliyle yok
edilmiştir. Bu yaklaşımın kendisi bile siyasi iktidarın toplumsal cinsiyet
eşitliğine nasıl yaklaştığını göstermektedir.
Değerli milletvekilleri, bakınız, binlerce Hakkârili
yurttaşın oyuyla seçilen vekilimiz Leyla Güven, hâlâ cezaevinde rehin
tutuluyor. Burada, şu sıralarda olması gereken Güven’in hukuksuz bir biçimde
rehin tutuluyor olması, hem halk iradesine hem de kadının siyaset yapma
özgürlüğüne açık bir saldırı ve gasptır.
Değerli milletvekilleri, özgür medya, demokrasinin
olmazsa olmazlarındandır. Özgür medyanın susturulduğu yönetimler, kapalı
rejimlerdir. OHAL döneminde 37 radyo, 33 televizyon KHK’lerle kapatıldı.
Parlamentoyu, siyaseti tek sesli hâle getirmeye çalışan bu demokrasi dışı
anlayış, medyayı da tekelleştirmeye çalışıyor. İktidar istiyor ki sadece yandaş
medyası yayın yapsın, muhalif hiçbir medya kalmasın, böylece kamuoyu ve halk,
olan bitenden habersiz kalsın. Medya susturulduğunda iktidar üzerindeki
demokratik denetim mekanizmalarından biri de ortadan kaldırılmış oluyor, bugün
yaşanan tam da budur. Muhalif yayınların yayın yapma hakkı engellenmekte, medya
sansürle, kapatmayla karşı karşıya bırakılmaktadır, halkın haber alma özgürlüğü
elinden alınmaktadır, yaşananları sorgulayan, kamuoyunun dikkatini çeken
gazeteciler açıkça tehdit edilmektedir.
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün raporuna göre
Türkiye, tutuklu gazeteci sayısında dünyada 3’üncü, bugün itibarıyla 100’ü
aşkın gazeteci tutsak. Haber yaptıkları için, gerçekleri yazdıkları için,
sarayın memuru olmayı reddedip gazetecilik yaptıkları için tutsaklar. Ama artık
kabul edin ki gazetecileri tutuklayarak, kurumlarını kapatarak, onları işsiz
bırakarak susturamazsınız. Gazeteciler sizin bütün tehditlerinize rağmen
işlerini yapmaya devam ediyorlar, edecekler. Bunu engelleyemeyeceksiniz.
Sahte delil ve uyduruk gerekçelerle tutukladığınız
Seda Taşkın, cezaevinde de olsa yazmaya devam ediyor, onu
engelleyemeyeceksiniz. Gerçekleri hem yazan hem resmeden Zehra Doğan’ın
üretmesine engel olamayacaksınız. “Gazetecilik Suç Değildir” başlıklı makale
yazdı diye tutukladığınız gazetecilik öğrencisi Berivan’ı gazetecilikten
vazgeçiremeyeceksiniz. Gazetecilik, sizin sandığınız gibi, sarayın onayıyla
verilen sarı basın kartına bağlı değildir; gazetecilik, gücünü gerçeklerden
alır. Son çıkardığınız yönetmelikle sadece iktidara yakın gazetecilere sarı
basın kartı vereceğinizi ilan etseniz de şunu unutmayın: Gazeteciliğin evrensel
kuralları vardır ve gazetecilerin sizin vereceğiniz sarı kartlara ihtiyacı
yoktur; gerçek gazeteciler, sarayın memuru olmayı reddedenlerdir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
Değerli milletvekilleri, söz sırası, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Ankara Milletvekilimiz Sayın Bülent Kuşoğlu’na aittir. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Kesin hesap kanunu tasarısının 2’nci maddesi
üzerinde söz aldım. Bu bütçe görüşmelerinde dikkat etmemiz gereken ilk konu,
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin çalışıp çalışmadığı ya da nerelerde
aksadığıydı; ilk konuşmamda buna değindim mümkün olduğunca, tespit ettiğimiz
sıkıntıları hem Komisyonda hem de Genel Kurulda saymaya çalıştım. Bu bölümde de
gelir bütçesinin içeriğiyle ilgili bazı tespitlerimi sizlerle paylaşmak
istiyorum. Özellikle, bu bütçenin içinde bulunduğumuz ekonomik krize karşı
nasıl bir etkisinin olacağıyla ilgili konuyu sizlerle tartışmak istiyorum, buna
değinmek istiyorum.
Şimdi, “gelir politikaları” deyince, “gelir”
deyince, vergilemede adalet ve eşitliğin artırılması, daha etkili hâle
getirilmesi esastır; kayıt dışılık çok önemli bir konu, kayıt dışılığın
azaltılması esastır ve mali disiplin, mali disiplinin sürdürülmesi esastır,
istihdam ve yatırımların teşviki esastır, rekabet ortamının geliştirilmesi
esastır, bölgesel gelişmişlik farklılıklarının azaltılması esastır. Bu konular
gerçekten önemli.
Geçenlerde, bu Paris’teki olaylardan hemen önce…
Biliyorsunuz meşhur bir ekonomi yazarı var, Thomas Piketty. Piketty’nin bir
Avrupa Manifestosu var. Avrupa Manifestosu’nda, bütün bunları önleyebilmek için
öne sürdüğü şartlardan bir tanesi vergi politikaları, gelir politikalarıydı,
gelir politikalarının ve vergi politikalarının daha eşit ve adil hâle
getirilmesiydi -biraz önce söylediğim konuların başlıkları içerisinde önemle yer
alıyor- ve bütçe politikasının bu iş için kullanılmasıydı. Bunları çok önemli
görüyor. Yani iş, Avrupa’da da bu şekilde tartışılıyor, bizim de bu krizle
ilgili ekonomi politikalarını bu bağlamda ele almamız lazım, bütçenin bu krizde
ne kadar etkili olup olmadığını konuşmamız lazım. Maalesef, bunları konuşmadık
burada, başka siyasi polemiklerle geçirdik çünkü sistemde de yanlışlıklar
vardı.
Biraz önce Divan tarafından madde okunurken, 2017,
2018 ve 2019’la ilgili gelirleri kıyaslama imkânımız da olmuştur herhâlde.
Şimdi, 2017’yle ilgili, 2018’le ilgili, 2019’la ilgili bütçelerimize
bakıyorsunuz; belli bir oranda, enflasyon oranında artırılmış, belli oranda
eskale edilmiş. Yani üzerinde konuştuğumuz 2017 bütçesinin, denetlediğimiz 2017
bütçesinin 2019 bütçesinden bir farkı yok. Rakamlar değişmiş ama eskale edilmiş
rakamlar. Her yere hemen hemen aynı oranda bütçe ayrılmış vaziyette; bu sene
kriz yılıdır, farklı bir bütçe yapalım, yatırımları artıralım falan, böyle bir
amaç güdülmemiş, tam tersine yatırımlar da azalmış.
Değerli arkadaşlar, mahallî idareler dâhil olmak
üzere, 2019’da 65 milyar yatırım var, 117 milyar 300 milyon faiz var. Bakın, 65
milyar yatırım. 65 milyar yatırımla 117 milyardan fazla bir faizi ödemek mümkün
müdür? Yatırımları azaltarak krizle baş etmek mümkün müdür? Maalesef, bu
bütçede böyle bir özellik var. Bu bütçe, ekonomik krizle mücadele etmek için
yeterli olan bir bütçe değil. Benzeri konular var, gelir bütçesi üzerinde
konuşuyorum.
Şimdi, kurumlar vergisine bakın. Gelir vergisi 172
milyar, bunun içerisinde beyana dayanan yani çalışanlardan tevkifat suretiyle
alınanların dışında kalan, beyana dayanan kısım 10 milyar lirayı geçmiyor,
geçmeyecektir. Bakın, 172 milyar liralık bir bütçe içerisinde 10 milyar lirayı
geçmeyecek, beyana dayanan kısım. Kurumlar vergisi olarak öngörülen 74 milyar
lira ki bunun da birçoğu, tevkifat suretiyle elde ediliyor. Bu kurumlar vergisi
74 milyar lira, kurumlar vergisinin oranı biliyorsunuz yüzde 22. Damga
vergisinin oranı bindedir, binde oranında alınır. Damga vergisi sözleşmelerden
alınır esas olarak. Kurumlar vergisi 74 milyar lira, damga vergisi 21 milyar
lira ya! Damga vergisinin, binde oranında alınan bir verginin 21 milyar lira
olduğu bir ekonomide, bir bütçede bir maliye anlayışında kurumlar vergisi 74 milyar
lira. Çok komik. 756 milyar lira vergi geliri var, 74 milyar lira kurumlardan.
Hâlbuki bizim 800 bin kurumumuz var, 800 bin. Bunun bin tanesi, kurumlar
vergisinin, bu verginin yüzde 80’ini ödüyor. Böyle bir vergi düzeni olur mu?
Bunların değişmesi gerekir ve bunun değişebilmesi için de biraz önce saydığımın
dışında bu kayıt dışılık çok önemli.
Değerli arkadaşlar, ben komisyondayım yıllardan
beri. Bakın, 2002, Türkiye Cumhuriyeti’nin en sıkıntılı olduğu yıldır, en
sıkıntılı krizinin yaşandığı yıldır. Her sene bize bütçede maliye bakanları bu
oranları verir. 2002’de kayıt dışılığın gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde
32,4 iken 2016’da en son veri yüzde 26,8’e düşmüş. En fazla sıkıntı yaşadığımız
yıl yüzde 32, 2016’da yüzde 26. Aslında üçte 1’i oranında. Peki 2002’den sonra
bizim gayrisafi yurt içi hasılamız 3 katı artmadı mı? Öyle deniyor. 3 katı
arttıysa bu da 3 katı artmış, kayıt dışılık da 3 katı artmış. Demek ki kayıt
dışılıkla mücadele edilmemiş. Gayrisafi yurt içi hasıla artıyor, kayıt dışılık da
artıyor. Demek ki mücadele edilmiyor ya da edilen mücadelede bir yanlışlık var,
bir eksiklik var, bir hata var. Şimdiye kadar bunların üzerinde durulmadı
hiçbir şekilde; durulmadı, ciddiye alınmadı bu konular. Bunlar ciddiye
alınmazsa vergi gelirleri artar mı? Biraz önce söylediğim komik rakamlar söz
konusu olur mu? 74 milyar lira kurumlar vergisi, damga vergisi 21 milyar.
Harçlar 28 milyar lira arkadaşlar, harç, harç. Bunlar, çağdaş vergiler
değillerdir; damga vergisi vesaire, alınmaması gereken vergilerdir. Bunlar,
kurumlar vergisiyle rekabet eden noktalara gelmiş. Demek ki Maliye Bakanlığında
bir yanlışlık var.
Maliye Bakanlığı deyince düzeltilmesi gereken,
kurumsallaşma olarak da düzeltilmesi, reforma tabi tutulması gereken noktalar
var. Ama tutup da Maliye Bakanlığının bir parçasını Cumhurbaşkanlığına aktarıp,
bir kısmını Çevre ve Şehircilik Bakanlığına aktarıp bu işten kurtulmak mümkün
değil, böyle değil kurumsallaşması. Denetimleri artıracaksınız, gerçek anlamda
etkili bir kurumsal yapı koyacaksınız. Denetimlere bakıyorsunuz, son yıllarda
denetim hem sayı olarak hem de tespit edilen matrah farkları olarak düşmüş
vaziyette. Bu, Maliye Bakanlığının kendi verisi. Etkin bir denetim söz konusu
değil, denetim yapılamıyor.
Değerli arkadaşlarım, vergi afları var biliyorsunuz.
O kadar komik ki bakın, 7143, 5’inci defadır artırıldı, 5’inci defa şu torba
yasayla, şeyden sonra gelecek. 5 milyon 950 bin mükellef, başvuruda bulunmuş
bundan yararlanmak için, ihlal eden 2 milyon 459 bin, neredeyse yarıya yakını
ihlal etmiş. Birkaç ay içerisindeki ihlaller bunlar da yani çok uzun bir dönem
de değil. Yapılandırılan tutar 70 milyar, 13 milyar ödeme var; 70 milyar
yapılandırılmış, 13 milyar ödenmiş, yeniden uzatıyoruz, 5’inci defadır.
SGK, daha da beter bir vaziyette. Bunlar, krizin
buramıza kadar yaşandığını gösteriyor. Bunları ciddi olarak konuşmamız ve
tedbir almamız lazım. SGK’de başvuru 1 milyon 270 bin, 562 bin kişi bunu ihlal
etmiş; 562 bin, neredeyse yarısı. Yapılandırılan tutar 43 milyar, tahsilat 3,2
milyar. 43 milyar yapılandırma, 3,2 milyar tahsilat var. Bunlar komik; böyle
devlet olmaz, böyle devlet kurumları olmaz ve bu işi böyle yürütemeyiz.
Vergi gelirlerinin artması için kurumsallaşma şart
ama o kurumlarda çalışanların da dikkate alınması lazım. Şimdi, gelir
uzmanları… 3600 ek gösterge bekleyen, biliyorsunuz, emniyet mensupları var,
hemşireler var, din görevlileri var ama gelir uzmanları da aynı şekilde
bekliyor. Bütün dünyada gelir idaresinin özlük hakları daha farklı ele alınır,
Türkiye’de de öyle olması lazım. Gelir İdaresinin, Maliye Bakanlığının daha
farklı bir yapıya kavuşturulması lazım. Bunları dikkate almadığımız sürece bu
iş konusunda başarılı olamayız, bu işi devam ettiremeyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kuşoğlu, bir dakika ilave ediyorum.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Çok teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Yapısal reformlar diyoruz, yapılması gereken işlerin
başında geliyor ama yapısal reformların başında da vergi reformu geliyor. Vergi
reformunu bir an önce yapmamız lazım. Her sene bunu konuşuyoruz, her sene
bütçede veya Komisyonda vergi dolayısıyla bu konuları gündeme getiriyoruz.
Hepsinde yapacağız, edeceğiz deniliyor ama kalıyor. Bunlar, biraz daha derli
toplu, detay çalışılması gereken işler; uğraşmamız gerekir. Böyle basit, günü
idare etmekle bu iş olmuyor. Daha ciddiye alınması lazım. Devleti yönetmek
lazım, devleti idare etmek değil. Onun için, hem devletin idaresi konusunda hem
de uygulamalar konusunda sıkıntılarımız olduğunu tekrar ediyorum.
Bu vesileyle, bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını
diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP Sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kuşoğlu.
Şimdi şahıslar adına söz taleplerini yerine
getiriyoruz.
Şahıslar adına ilk söz, Hatay Milletvekilimiz Sayın
Sabahat Özgürsoy Çelik’e aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika Sayın Çelik.
SABAHAT ÖZGÜRSOY ÇELİK (Hatay) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
2’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 2017 yılı merkezî yönetim
net bütçe gelirleri 639,5 milyar Türk lirasıdır. Merkezî yönetim bütçe
gelirlerinin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı ise yüzde 20,3 olarak
gerçekleşmiştir. 2017 yılı merkezî yönetim bütçe gelir tahmini ve yıl sonu
gerçekleşmelerine bakılacak olursa, 2017 yılı merkezî yönetim bütçesinde 598
milyar 274 milyon Türk lirası bütçe geliri öngörülmüştü. Bu bağlamda, toplam
bütçe gelirlerinin başlangıç hedefinin 32 milyar 215 milyon Türk lirası
üzerinde gerçekleşmiş olduğu görülmektedir. 2017 yılı bütçe gelirlerimiz, bütçe
başlangıç tahminine göre yüzde 5,4, yıl sonu gerçekleşme tahminine göre yüzde 3
oranında artış göstermiştir. Bütçe tahmin rakamlarının üzerinde gerçekleşen bu
rakamlar, ekonomide ve dünyada meydana gelen dalgalanmalara rağmen,
mücadelemizin ve ülkemiz ekonomisine yapılan saldırılardan başarıyla
çıktığımızın yegâne göstergesidir.
Toplanan her kuruşun yetim hakkı olduğu bilinciyle,
yaptığımız düzenlemelerle hiçbir vatandaşımızı ağır bir vergi yükü altında
bırakmadan, vergi dağılımında adaleti sağlayarak, ülkemizin refah seviyesinin
yükseltilmesi konusunda yaptığımız çalışmalar ara vermeden devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimiz
tarafından uygulamaya konulan tedbirler ve hayata geçirilen yapısal
reformlarla, 2017 yılında da yatırımlar ve büyümeye desteklerimiz devam
etmiştir. Ekonomik kalkınmanın sağlanması ve refah seviyesinin daha da
yükseltilmesi, artırılması açısından bu dönemde de Hükûmetimizin yapmış olduğu
KDV ve ÖTV indirimleri gibi çeşitli vergisel teşviklere de hep beraber şahitlik
ettik.
Ekonomik canlanmaya katkı sağlamak amacıyla, konut
ve iş yeri teslimlerinde uygulanan yüzde 18 KDV oranını yüzde 8’e, taşınmaz
alım satımlarındaki tapu harç oranını yüzde 3’e, yıl sonuna kadar mobilyada
yüzde 18 olan vergi oranının yüzde 8’e, beyaz eşyada yüzde 6,7 olan ÖTV
oranının sıfıra düşürülmesi, bu teşviklerden sadece bazılarıdır.
Hükûmetimizin uygulamakta olduğu vergi
politikalarıyla birlikte, sosyal ve çevresel politikalara da desteklerimiz
devam etmektedir. Bu kapsamda, net asgari ücretin vergi tarifesi sebebiyle
dönem başında belirtilen miktarın altına düşmesi, kalıcı olarak engellenmiştir.
Dolayısıyla, yapılan bu düzenlemeler, vatandaşlarımıza önemli imkânları da
beraberinde getirmiştir.
Kıymetli milletvekilleri, OECD verilerine baktığımız
zaman, Türkiye’de vergi yükünün yıllar itibarıyla yüzde 24 ile 27 arasında değiştiğini
görmekteyiz. Bu oranla Türkiye, OECD ülkeleri arasında en düşük vergi yüküne
sahip ülkeler arasındadır. Dolaylı vergilerin azaltılarak vatandaşlarımızın
rahatlaması ve dolaysız vergilerde ise adaletli bir paylaşımla ziraat, sanayi
ve turizm sektörlerinde büyümeyle gelir artışının sağlanması yönünde
çalışmalarımız son hızla devam etmektedir. Vergi gelirlerinin ekonomik şartlar
bakımından nispeten zor bir yılda hedefi tutturmuş olması, AK PARTİ
hükûmetlerinin istikrarını göstermektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; istikrarlı
bütçe geliri ve sapmalar göstermeyen gider performansı sayesinde ekonomimizdeki
en önemli çıpa diyebileceğimiz mali disiplinin sürdürülmesi bakımından 2017
yılı da diğer yıllar gibi başarılı bir yıl olmuştur. Geçtiğimiz aylarda döviz
kurlarında yaşanan spekülatif artışları sadece ekonomik nedenlerle izah etmek
mümkün değildir. Yapılan ekonomik saldırılara karşı, Bakanlığımızın ve diğer
ilgili ekonomi birimlerimizin çalışmaları devam etmektedir. Türkiye, etrafında
yaşanan belirsizliklere rağmen önüne çıkan engelleri birer birer aşmakta ve
geleceğe de emin adımlarla yürümektedir hamdolsun, bundan kimsenin şüphesi
olmasın.
Değerli milletvekilleri, AK PARTİ hükûmetlerimizin
2023 vizyonu çerçevesinde Sayın Bakanımızın açıklayıp hayata geçirdiği Yeni
Ekonomi Programı’yla önümüzdeki süreçte Türkiye, bir yandan yapısal
dönüşümlerini hayata geçirmekte, diğer yandansa dünyanın en önemli
ekonomilerinden biri olmaya devam etmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çelik, bir dakika ek süre veriyorum.
SABAHAT ÖZGÜRSOY ÇELİK (Devamla) – Sözlerime son
verirken bütçemizin devletimize, milletimize hayırlar getirmesini diliyor, bu
bütçenin hazırlanmasında emeği geçen tüm kardeşlerimize, arkadaşlarımıza teşekkür
ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çelik.
Söz sırası İzmir Milletvekilimiz Sayın Mahir Polat’a
aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika Sayın Polat.
MAHİR POLAT (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Divan,
yüce Meclisimizin değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamım başında, 40’ıncı yılını geride
bıraktığımız, ülkemizin tarihinde, yakın tarihinde kara bir leke gibi duran
Maraş katliamını anıyorum. “Beni onların eline bırakma, sen öldür.” diyen
kadının feryadıdır Maraş katliamı. Ülkemiz, topraklarımız çokça acılar yaşadı,
bundan böyle bu tip acıları yaşamamasını diliyorum.
Sayın milletvekilleri, bütçe hakkı parlamentoların
en temel haklarından biridir. Çeşitli demokratik mücadeleler sonucunda bu hak
parlamentolara devredilmiştir, milletvekilleri bu hakkı korumak ve kullanmakla
yükümlüdürler.
Biz burada Türkiye Cumhuriyeti’nin gelecek dönem
bütçesini yapıyoruz, bütçesi üzerinde konuşuyoruz. Bu bütçe birçok arkadaşım
tarafından değerlendirildi; mantığı, yapılışı, verdiği açıklar itibarıyla sakat
bir bütçe yani cep delik cepken delik, kevgir misin be kardeşlik bütçesi.
Defaaten israf, savurganlık ve lüksle eleştirdik bu
bütçeyi. Bu bütçede devlet yatırımları yok, bu bütçede gelişme yok, bu bütçede
ilerleme yok, en önemlisi, bu bütçede insana dair hiçbir iz yok. Yarın hep
beraber yaşayacağız ve göreceğiz, tarihe not olarak düşülsün diye söylüyorum:
Bu bütçenin buhranları da yoksul halkımızın üzerinden, emekçilerimizin,
işçilerimizin, emeklilerimizin ve emeklilikte yaşa takılanların üzerinden
geçiştirilmeye çalışılacak.
Sayın milletvekilleri, 2014 yılında dönemin
Başbakanı, Hazreti Ömer’e atıfta bulunarak şöyle sesleniyor: “Bu ülkenin
Başbakanı olarak açıkça ifade ediyorum ki Dicle’nin kenarında kurdun kaptığı
bir koyun bile benim mesuliyetim altındadır.” Çok güzel. Bırakın kurdun kaptığı
koyunu, Soma’da ölen maden işçilerinin sorumluluğunu almayanlar, Çorlu’da
devrilen tren altında can veren vatandaşların sorumluluğunu almayanlar,
Gebze’de düşen beton blokların altında can verenlerin sorumluluğunu almayanlar…
SALİH CORA (Trabzon) – Ceza aldılar, hapis cezası
aldılar.
MAHİR POLAT (Devamla) - …üzülerek söylüyorum ki
Sayın Cora, yarın bu bütçe çökerse vatandaşımızın üzerine, bu sorumluluğu da
almayacaklardır.
SALİH CORA (Trabzon) – Allah korusun.
BAŞKAN – Siz Genel Kurula hitap edin Sayın Polat.
MAHİR POLAT (Devamla) – Evet efendim.
Ülkemizin, krizin yaşanmadığı, sizlerin anlattığı
gibi güllük gülistanlık bir ülke olabilmesi için, israfa değil yatırıma,
rantiyeye değil sanayiye, lükse değil eğitime kaynak ayırmak zorundayız. Bu
ülke üretemiyor, tarım ve sanayi kesimi aynı sebeplerle üretemiyor. Bu ülke,
çocuklarına birinci sınıf eğitim veremiyor, bu eğitim anlayışı altında
çocuklarımız birer kobay gibi kalıyor. Bu ülke iyi bir gelecek umudu veremediği
için, yetişmiş beyinlerini ve geleceklerini beyin göçü olarak dışarıya veriyor.
Gelin, bu ülkenin yetişmiş insanlarına daha iyi bir hayat vadederek ülkedeki
beyin göçünü tersine çevirelim, bu insanlara iyi bir gelecek vadedelim. Gelin,
çocuklarımıza birinci sınıf eğitim verelim. Gelin, bu ülkenin kaynaklarını iyi
kullanalım.
Bu ülkenin potansiyelleri var, kaynakları var, bu
ülke ilerleyebilecek tüm donanımlara sahip bir ülke; yeter ki üretmek, gelişmek
için bilime ve eğitime yatırım yapalım ve ülkemizi üreten, gelişen, müreffeh
ülke hâline çevirebilecek, demokrasi ve adalet ülküsü içerisinde bir yönetim
anlayışı koyalım. Biz, saltanatlara, bir avuç tuzu kuruya bütçe istemiyoruz;
biz halka bütçe istiyoruz, biz üretene bütçe istiyoruz, emeğe, emekçiye bütçe
istiyoruz; en önemlisi, çocuklarımıza, geleceğimize, eğitimimize bütçe istiyoruz.
Bu ülke “Yurtta sulh, cihanda sulh.” diyen
insanların kurduğu bir ülke fakat geldiğimiz noktada, ülkemizin ve iktidarların
yumuşak karnı dış politika. Uyuduğumuzda başka bir yerde, uyandığımızda başka
bir yerde olduğumuz bir anlayışa teslim ettik ülkemizi. Elbette ülkelerin
savunma sanayisi ihtiyaçları vardır. Ülkemizde Rusya’ya yakınlaşmak hesabıyla S-400’lerle
bir hava savunma sistemi kurmaya kalktık; şimdi, bugün, Amerika’dan Patriot
hava savunma sistemleri alıyoruz. Türkiye'nin iki rakip savunma sistemine
ihtiyacı var mıdır ya da Türkiye dışında farklı bir ülke böyle iki rakip
savunma sistemi almış mıdır? S-400’ler için 2,5; Patriot’lar için 3,5; toplamda
6 milyar dolara bu ülke bir hava savunma sistemi kuruyor. Yani toplamda 3,5
milyar dolar bu ülkenin havaya giden parası var.
Gelin, Türkiye'nin dış politika anlayışını
değiştirelim ve bu israfa bir son verelim.
Sayın milletvekilleri, ben İzmir Milletvekiliyim.
Konuşmamın sonunda 23 Aralıkta ölüm yıl dönümü olan devrim şehidimiz Asteğmen
Kubilay’ı anmadan geçemeyeceğim. (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika daha söz veriyorum Sayın Polat.
MAHİR POLAT (Devamla) – Menemen’de meczuplar
tarafından katledilen Kubilay’ı ünlü ozanımız Nazım Hikmet’in “Kuvayımilliye
Şehitleri” şiiriyle anmak istedim:
“Siz toprak altında derin uykudayken,
Düşmanı çağırdılar,
Satıldık, uyanın!
Biz toprak üstünde derin uykulardayız,
Kalkıp uyandırın bizi!
Uyandırın bizi!
Şehitler, Kuvayımilliye şehitleri,
Mezardan çıkmanın vaktidir!”
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Polat.
Değerli milletvekilleri, 2’nci madde üzerindeki
soru-cevap işlemine başlıyoruz. On dakikalık bu sürenin yarısı sayın
milletvekillerine, yarısı Sayın Komisyona aittir.
Soru-cevap işlemini başlatıyorum.
Sayın Sarıaslan…
FARUK SARIASLAN (Nevşehir) – Sayın Başkan, Nevşehir
ilimizde Kozaklı, Hacıbektaş ve Avanos’taki pancar üreticilerimiz, 40 kilometre
mesafede bulunan Kayseri Boğazlıyan Şeker Fabrikası yerine, özelleştirme sonucu
200 kilometre uzakta bulunan Çorum Şeker Fabrikasına bağlanmıştır. Bunun
sonucu, çiftçilerimize ton başına ekstra 15 TL yük getirildiği gibi, fireden
çalınma yapılmakta, şeker oranları düşük tutulmaktadır. Pancar yıkımı için
giden araçlar iki gün bekletilmekte, çiftçilerimiz perişan edilmektedir. Bu
sorunun acilen çözülmesi gerekmektedir.
Çiftçilerimizin bu şekilde muameleye tabi tutulması
hukuki ve ahlaki değildir. Sorumlulardan hesap sorulması gerekir.
Çiftçilerimizin feryadına kulak verilmesi gerekir.
Bu konuda, iktidar partisine mensup AK PARTİ’den 2
milletvekili arkadaşımız var, onlardan da destek bekliyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Çepni…
MURAT ÇEPNİ (İzmir) – Teşekkürler Başkan.
Dün, benim de Ümraniye Cezaevinde tanığı olduğum 19
Aralık cezaevleri operasyonunun, katliamının yıl dönümüydü. Operasyon yabancı
bir ülke topraklarında değil, günde iki kez sayımların, haftada bir aramaların
yapıldığı dört duvar cezaevlerinde yapıldı. Yani devletin kendi cezaevlerine,
tutukladığı, ceza verdiği insanlara operasyon yapıldı. 10 bin güvenlik görevlisi,
helikopter, dozer, yangın bombası, öldürücü gazlar ve işkenceci timlerle
yapıldı operasyon. Onlarca devrimci katledildi, işkenceden geçirildi, F tipi
tecrit hücrelerine konuldu. Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu içeride tek bir silah bulamadı, güvenlik güçlerine yönelik
tek bir yaralama vakasına rastlanmadı. 19 Aralık operasyonu “devlet” diyerek
ceplerini dolduranlara karşı değil, hırsızlık, yolsuzluk yapanlara karşı değil;
halkın çıkarları için ölümü göze alan devrimcilere, sosyalistlere karşı
yapıldı.
BAŞKAN – Sayın Paylan…
GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, komşumuz Ermenistan’da geçtiğimiz
hafta parlamento seçimleri gerçekleşti. Nisan ayında kadife bir devrimle başbakan
olan Nikol Paşinyan ve arkadaşları bu seçimde yüzde 70 oy alarak büyük bir
başarıya imza attılar. Türkiye Büyük Millet Meclisinden, demokratik bir seçimi
başaran Ermenistan halkını, Nikol Paşinyan’ı ve arkadaşlarını kutluyorum.
Seçimden hemen sonra Sayın Paşinyan “Türkiye’yle ön şartsız ilişki kurmaya
hazırız, umarım Türkiye de hazırdır.” açıklamasını yaptı. Buradan Türkiye Büyük
Millet Meclisine ve Sayın Cumhurbaşkanına, Ermenistan Başbakanının açıklamasına
yapıcı bir cevap verme çağrısı yapıyorum. Yirmi beş yıldır sınırı kapalı
komşumuz Ermenistan’la barışçı politikalarla çözülemeyecek hiçbir sorunumuz
olmadığına inanıyorum. “…”(x)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Karasu…
ULAŞ KARASU (Sivas) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Ekonomik anlamda her geçen gün daha da büyük
sorunlar yaşamaya başlayan Sivas ilimizde, son yıllarda iktidar tarafından
vadedilen birçok proje hayata geçirilmemiş, Sivas giderek sahipsiz bir hâle
getirilmiştir. Defalarca gündeme getirmemize rağmen şehrin acil ihtiyaçları
olan yatırımlar sadece seçim vaatlerinde kalmıştır. Bu bağlamda, her seçim
döneminde söz verilen ve son olarak ağustos ayında teklifleri toplanan Sivas
Lojistik Köy Projesi Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğünde
onayda bekletilmektedir. Kayseri’deki proje iptal edilmiştir. Aynı durum Sivas
için de geçerli midir?
Ayrıca, ülkemizin her köşesinde büyük sıkıntılar
yaşayan çiftçilerimiz gibi Sivas ilinde de çiftçilikle ve hayvancılıkla uğraşan
vatandaşlarımızın sorunları gün geçtikçe büyümektedir. Çiftçimize 2017 yılına
ait tohumluk buğday desteklemeleri hâlen ödenmemiştir. Bu bağlamda, 2018
ekimini gerçekleştiren çiftçimiz 2017 destek ödemelerini neden alamamaktadır?
Yapılacaksa bununla ilgili bir tarih var mıdır?
BAŞKAN – Sayın Aygun…
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Teşekkürler Başkan.
Tekirdağ Çerkezköy ilçemizin Fevzi Paşa Mahallesi
205 ada 1 parsel üzerinde astsubay lojmanı olarak belirlenen alanda 2 blok
toplam 24 daire bulunmaktadır. Doluluk oranı beş yılda 4-5 civarında olan
bloklarda, alan, dere taşkını sahası içerisinde olup aynı zamanda Kentpark
sınırı içerisindedir. Belediyemizin istimlak talebi yaklaşık olarak üç yıldan
beri Millî Savunma Bakanlığından cevap beklemektedir. Cevap almak için iktidar
partisi belediyesi mi olmak gerekmektedir?
Ayrıca, Trakya ihracat merkezini, ihracatta rekabet
gücümüzü artırmak adına -en azından ihracat yapan firmalarımızı- teşvik
kapsamına almayı düşünüyor musunuz?
Yine, teknoloji geliştirme bölgelerine yönelik
olarak 100 Günlük Eylem Programı’nda yer alan 100 milyon lira tutarındaki
kaynak nerelere kullanılmıştır?
Namık Kemal Üniversitesi Teknoloji Geliştirme
Bölgesi için ne kadar destek bütçe ayrıldı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Bulut…
BURHANETTİN BULUT (Adana) – Sayın Başkan, sağlık
hizmetinde doktor, hemşire, eczacı, sağlık teknisyenleriyle bir bütünün
parçalarıdır ancak bu bütünün parçasını oluşturan, lise mezunu olan on binlerce
hemşire kardeşimiz, sağlık personeli gibi atama sorunu yaşamaktadır. Her gün
tarafımıza ulaşan binlerce maille hemşire adayları mağduriyetlerini dile
getirmeye çalışmakta, bizim kendilerine ses olmamızı talep etmektedirler. Bu
çerçevede, lise mezunu hemşire adaylarının atama sorununun giderilmesi
anlamında hangi adımların atıldığını ilgili yerlere soruyorum. 2009 yılında
lise mezunu hemşireler için kaç kişilik kadro açılması hedeflenmektedir?
BAŞKAN – Sayın Komisyon, buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Soru yok efendim,
değerlendirme ve yorum yapıldı.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Efendim, direkt olarak bizim şu an cevaplayabileceğimiz soru yok.
Soru işlemine devam edebiliriz.
BAŞKAN – Sayın Köksal…
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Teşekkürler Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, emeklilikte yaşa takılan
yurttaşlarımızla ilgili özellikle AKP kanadından ve Aile, Çalışma ve Sosyal
Hizmetler Bakanından gelen bir yanlış algı var; bu algının düzeltilmesini,
özellikle kamuoyuyla paylaşılmasını istiyorum. Emeklilikte yaşa takılan
yurttaşlarımız erken emeklilik istemiyorlar, onlar hak ettikleri hâlde
gasbedilmiş emeklilik haklarını istiyorlar. Bu yurttaşlarımız zamanında
primlerini ödemiş, emeklilik şartlarını doldurmuş yurttaşlarımız. Sadece 1999
yılında ilk kez bir yasanın Türkiye’de geriye işletilmesi yüzünden emekli
olamamış, mağdur olmuş yurttaşlarımızdır. Dolayısıyla bunlarla ilgili bu
şekilde, erken emeklilik istiyorlar şeklinde yapılan algı tamamen yanlıştır.
Yüz binlerce yurttaşımızı bu şekilde yanlış algıyla yanlış yönlendirmeye
kimsenin hakkı yoktur.
BAŞKAN – Sayın Güzelmansur…
MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Seçim bölgem Hatay’ın hemen her bölgesinde yaşanan,
bitmek bilmeyen ve gün boyu süren elektrik kesintileri hayatı durma noktasına
getirmektedir. Bu kesintilerin nedeni altyapı yatırımlarının eksikliğidir.
Toroslar EDAŞ gerekli altyapı yatırımını yapmıyor, Bakanlık denetlemiyor. Olan
Hataylılara oluyor; üretemiyor, sulayamıyor, günlük hayatı sekteye uğruyor.
Elektrikli cihazlara bağlı olan hastaların tedavisi aksıyor, vatandaşın
elektronik eşyası, beyaz eşyası zarar görüyor. Hataylılar bu çileden bir an
önce kurtarılmalı. Daha kaliteli, daha güvenli ve kesintisiz elektrik için, söz
verilen altyapı yatırımları derhâl tamamlanmalı. Elektrik kesintileri nedeniyle
oluşan maddi zararlar da sorumluları tarafından telafi edilmeli.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Özkan…
YÜKSEL ÖZKAN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Bursa’daki esnaf ve sanayiciler soruyorlar, ben de
Türkiye’deki tüm esnaf ve sanayiciler adına soruyorum: Aile, Çalışma ve Sosyal
Hizmetler Bakanlığı tarafından geçtiğimiz ay “Yıl içerisinde herhangi bir aya
ait SGK prim borcu olan firmaların borçları altmış aya kadar
taksitlendirilecektir.” şeklinde açıklama yapılmıştır. Aynı zamanda ekonomik
olarak zor durumda olan firmalar da bu durumlarını belgeledikleri takdirde yine
borçlarını altmış aya kadar taksitlendirebilecektir. Ancak her iki durumda da
SSK prim borcunu zamanında ödeyen, günümüz ekonomik kriz ortamında ayakta kalma
savaşı veren firmalara herhangi bir iyileştirme ve destek sağlanmamaktadır.
Ekonomik krizin reel sektör tarafından derinlemesine hissedildiği yılın son
aylarında firmalar Hükûmetten vergi ve SSK prim ödemelerine kolaylık
beklemektedir. Buna ilaveten, piyasalarda nakit sıkışıklığını gidermek amacıyla
işletmelere acilen uzun vadeli ve düşük faizli kredi desteği sağlanmalıdır. Bu
sorunlara yıl sonuna kadar çözüm getirilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Karahocagil...
MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya) – Sayın Başkan,
1994 yılında İstanbul Belediye Başkanlığıyla başlayan, dolu dolu hizmetlerle
devam eden, İstanbul âşığı, Türkiye sevdalısı Recep Tayyip Erdoğan’ı âşık
olduğu, hizmetkârı olduğu bu millet bağrına basmış ve 3 Kasım 2002 tarihinde
“Tek başına, işbaşına” diyerek iktidara getirmişti. İlk tanıdığım ve onu ilk
dinlediğimde İstanbul İl Başkanıydı. “Parti kurarsa ilk seçimde iktidara gelir
ve tarihinde defalarca dünyaya hükmetmiş, dünyaya yön vermiş, Avrupa’nın
ortalarına kadar hakkı, adaleti götürmüş bu millet, bu liderle, yabancısı
olmadığı bu dünya liderliğine yine bu ülkeyi çıkarır.” dedim ve beni on yedi
yıldır zerre yanıltmadı. Bu millet adına, Amasya halkı adına sana candan
teşekkür ediyorum Cumhurbaşkanım. [CHP sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar
(!)]
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Komisyon, bu ikinci bölümdeki
sorulara yazılı olarak mı cevap vereceksiniz? Sorular bitti, sorulara cevapları
yazılı olarak mı sunacaksınız?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Cevapları yürütmeden aldıktan sonra yazılı olarak arkadaşlara
göndereceğiz.
BAŞKAN – Peki.
Değerli milletvekilleri, sorulan soruları Komisyon
Başkanı ilgili yerlere ilettikten sonra sizlere yazılı olarak cevap
verilecektir.
Şimdi, (B) cetvelinin genel toplamlarını okutup
oylarınıza sunacağım.
(B) cetvelini okutuyorum:
(B)
CETVELİ
(TL)
Bütçe
Geliri Tahmini 586.696.152.000,00
Tahsilat 700.621.260.507,36
Ret
ve İadeler (-) 90.362.255.603,18
Net
Tahsilat 610.259.004.904,18
BAŞKAN – (B) cetvelini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Şimdi, 2’nci maddeyi kabul edilen (B) cetveliyle
birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde (B)
cetveliyle birlikte kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
Denge
MADDE 3- (1) 2017 yılı bütçe
giderleri ile bütçe gelirleri toplamları arasında, 5018 sayılı Kanuna ekli;
a)
(I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin
49.299.964.543,60 Türk Lirası gider fazlası,
b)
(II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin 6.716.199.653,86 Türk
Lirası gelir fazlası,
c)
(III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların
301.675.186,91 Türk Lirası gelir fazlası,
gerçekleşmiştir.
(2)
2017 yılı merkezi yönetim net bütçe gider fazlası 47.779.336.035,52 Türk
Lirasıdır.
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, 3’üncü madde
üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına söz isteyen Aksaray Milletvekilimiz Sayın Ayhan
Erel.
Buyurun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Süremiz on dakika Sayın Erel.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYHAN EREL (Aksaray) – Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri, saygıdeğer Komisyon üyeleri… (Uğultular)
BAŞKAN – Bir saniye Sayın Erel, bir saniye…
Değerli arkadaşlarım, yoğun bir uğultu var salonda.
Bu maddeden sonra kısa bir ara vereceğim ama sayın hatiplerimizi dikkatlice
dinleyelim.
Buyurun Sayın Erel.
Sürenizi baştan başlatıyorum.
AYHAN EREL (Devamla) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, Sayın Komisyon üyeleri, yüce Türk milleti; 2017 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerine İYİ PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi ve yüce Türk milletini saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerimin hemen başında, konuşma yapacağımı duyan
sevgili vatandaşlarımız trafik cezalarından çok yakınıyorlar. Son günlerde
özellikle -sanırım ki bütçe açığını kapatmak adına- cezaların yoğunlaştığını ve
altından kalkılmaz hâle geldiğini söylüyorlar. Bu konuda biraz daha müsamahakâr
olmanın faydalı olacağını düşünüyorum. Yine, yıllarca söz verdiğiniz
mübaşirleri lütfen yardımcı hizmetler sınıfından genel hizmetler sınıfına
alınız.
Çok değerli iktidar partisi veya 1’inci grup partisi
milletvekilleri, sözüm size; muhalefet partileri sizi eleştirdiğinde siz aynen
şunu söylüyorsunuz: “Lütfen çenenizi yormayınız, lütfen boş yere nefes
tüketmeyiniz, zira eğer sizin dedikleriniz kayda değer olmuş olsaydı Türk
milleti on altı yıldır AK PARTİ’yi 1’inci yapmazdı.” Çok doğru. Biz de
gittiğimiz seçim bölgesinde vatandaşlarla karşılaşıyoruz, vatandaşlar bize
meramlarını anlatıyorlar: “Hocam, buğday elimde kaldı” “Ayçiçeğimi satamadım.”
“Sarımsağı tarlada sürdüm.” “Arpa, buğday dört senedir aynı fiyat.” Asgari
ücretli “Geçinemiyorum.” diyor. Ben de onlara diyorum ki ben bunları AK
PARTİ’li arkadaşlarımla paylaştığımda onlar bana nezaketen “Yalan söylüyorsun.”
demiyorlar ama “Çok abartıyorsun.” diyorlar. “Niye öyle diyorsunuz?” dediğimde
“Ya, eğer sizin bu kadar abarttığınız gerçek olmuş olsa iliniz Aksaray’da yüzde
75, yüzde 55 oranında ve Türkiye genelinde de 1’inci parti olmazdı.” diyorlar.
Ama vatandaşların bu seferki ifadesi de aynen şöyle: “Hocam, o zaman Meral
Akşener yoktu, o zaman İYİ PARTİ yoktu, iktidarın alternatifi yoktu, artık
bundan sonra İYİ PARTİ var, Meral Akşener var. Aksaray’da nasıl ki AK PARTİ’nin
4 milletvekili 2’ye düştüyse Türkiye genelinde de bir dahaki sefere 4’üncü veya
5’inci grup olacaklar.” diyor. Bilgilerinize arz ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktidar
vekilleri konuşmalarında yerlilikten, millîlikten söz ediyor, “Biz bunları, biz
şunları yaptık.” “AK PARTİ yapar, siz bakarsınız.” gibi lafları çok sık tekrar
ediyorlar. Bu projeler, mega projeler, dev projeler dilinize sakız olmuş
projeler. Sizin övünerek “Yaptık.” dediğiniz ve parasını, Deli Dumrul misali,
geçenden 1 akçe, geçmeyenden 2 akçe aldığınız projeleri hep birlikte bir gözden
geçirelim.
Uçuş garantili, yolcu garantili, hasta garantili ve
arada hiç emeği olmayan ama parseli toplayan müteahhitlere ödediğiniz paralar
da işin cabası. Marmaray’ı Japonlar yaptı, parasını üzerinden geçmeyen
Konyalılar ödüyor; Osman Gazi Köprüsü’nü Japonlar yaptı, parasını yerini
bilmeyen Kırşehirliler ödüyor; Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nü İtalyanlar yaptı,
parasını köprüyü televizyonlarda seyreden Niğdeliler ödüyor; Avrasya Tüneli’ni
Güney Koreliler yaptı, parasını sadece seçim dönemlerinde AK PARTİ’nin seçim
afişlerinde, billboard’larda gören Aksaraylılar ödüyor. Gebze-Halkalı banliyö
hattını İspanyollar yaptı, Gebze-İzmir yolunu İtalyanlar yapıyor,
Ankara-İstanbul hızlı tren yolunu bölüm bölüm Çinliler, İspanyollar,
İtalyanlar, Almanlar yaptı, Ankara-Sivas hızlı trenini Çinliler yapıyor,
lokomotifler Amerika’dan.
Bunlar kısa zamanda sayabildiklerim, size bir şey
daha söyleyip bu konuyu uzatmak istemiyorum. Önümüzde yerel seçimler var. Her
seçimde olduğu gibi endişem, bu seçimlerde de billboard’larda yerli uçaklar,
yerli arabalar, yerli tanklar, yerli helikopterler, ilanlar başlayacak; on altı
yıldır açılamayan, temeli atılamayan havaalanları açılacak, tıpkı İstanbul
Havaalanı’nın mart ayında tekrar açılacağı gibi.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ’nin
dilinden düşürmediği, hani “yerliyiz, millîyiz” diyorsunuz ya, ben de soruyorum:
Aşağıdakilerden hangileri gayrimillî, hangileri gayriyerli?
Çözüm süreci olarak adlandırılan dönemde Andımız’da
geçen Türk olmaktan mı, doğru olmaktan mı rahatsız oluyorsunuz? Türkiye
Cumhuriyeti’nin kısaltması olan “T.C.” harflerini devlet kurumlarındaki
tabelalardan neden kaldırdınız, neden rahatsız oluyorsunuz? Yine “Ne mutlu
Türk’üm diyene!” sözünü dağlardan, taşlardan, meydanlardan sildiniz ama Türk
milletinin gönlünden silemeyeceksiniz. Şimdi soruyorum: Bu söylemlerimin
hangisi gayrimillî, hangisi gayriyerli?
Çok Değerli Başkan, çok kıymetli milletvekilleri;
geçen günkü konuşmamda millî gelirin yüzde 54’ünü sadece nüfusun yüzde 1’inin
aldığını, geriye kalan yüzde 46’sını ise nüfusun yüzde 44’ünün aldığını
söyledim. Şimdi bunu somut olarak bir açalım: Burada bir miktar para var,
küsurlarıyla beraber 1.603 lira. 1.603 lira bilmiyorum size neyi anımsatıyor?
Evet, şurayı bir sayalım: 700 lira kira, şu 120 lira elektrik, şu bir baba ile
2 çocuğun ulaşım parası -ulaşımın da bir kısmını araçla yapıyorlar, diğer
tarafını da yürüyerek devam ediyorlar, bir baba, 2 çocuk- 270 lira ve şurada su
parası var, ortalama 100 lira; şurada doğal gaz parası var, 230 lira…
SALİH CORA (Trabzon) – Eskiden ağlayan Atatürk
vardı, şimdi gülen Atatürk var. Altı sıfırı attık oradan.
BAŞKAN – Sayın Cora, lütfen…
AYHAN EREL (Devamla) – Ben senin seviyene inmek
istemiyorum, lütfen.
BAŞKAN – Sayın Erel, siz Genel Kurula hitap edin.
AYHAN EREL (Devamla) – Burada yanlış bir şey
söylüyorsam düzeltin.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) – Hepsi yanlış, hangisini
düzeltelim?
SALİH CORA (Trabzon) – TL’den altı sıfırı atan AK
PARTİ’dir.
AYHAN EREL (Devamla) – Ve burada, 4 kişilik bir
ailenin bir günde 4 ekmek yediğini varsayalım ve otuz günde 120 lira. Geriye ne
kaldı? Asgari ücretten geriye 73 lira kaldı. Hadi, buyurun, bu parayla
çocuğunuza süt alın, bu parayla pantolon alın, bu parayla ayakkabı alın, bu
parayla pazara gidin.
SALİH CORA (Trabzon) – AK PARTİ iktidara geldiğinde
asgari ücret ne kadardı?
AYHAN EREL (Devamla) – Lütfen elinizi vicdanınıza
koyun. Yapacağınız bütçede asgari ücretlilerin çektiği çileyi gözlerinizin
önüne serdik ama siz bir daha istiyorsanız bir daha hesap yapayım.
Yine, Türkiye’de emekliler yaklaşık, ortalama 1.100
lira civarında emekli maaşı alıyorlar; bir de onun hesabını yapmaya
kalkmayayım, 1.600 liranın yetmediği yerde 1.100 liranın yetmesi mümkün değil.
Sizleri, demin de arz ettiğim gibi, vicdana davet
ediyorum. İşçinin alnının teri kurumadan bunların hakkını vermenizi talep
ediyorum.
Değerli milletvekilleri, asgari ücretle çalışan
vatandaş ne yapıyor o zaman? Her bankadan bir kart alıyor.
Geçen bir banka şefinin yanında otururken Aksaray’da
bir fabrikada çalışan bir işçim geldi, dedi ki: “1.500 lira maaşı sizden
alıyorum. 1.500 lira kredi çekmem gerekiyor.” Bilgiye erişim kolay, girdi, dedi
ki: “Senin falan bankaya şu kadar ödenmemiş borcun var, o olmadan olmaz. Takibe
düşecek.” İşçinin beyanı aynen şöyle: “Ben buradan 1.500 lirayı alacağım, o
bankadaki borcumu kapatacağım.” Gittikten sonra, banka şefinin ifadesi aynen
şöyle: “Bir bankadan 1.500 lira alıyorlar, diğer bankadaki borçlarını
kapatıyorlar. Daha sonra, bu para 2.250 lira oluyor; gidiyorlar, 2.250 lirayı
diğer bir bankadan alıyorlar, ödeme 3 bin liraya geliyor. Daha sonra 3 bin lira
kredi alıyorlar, neticede 4 bin liraya dayanıyor. Ödenemeyecek duruma
geldiğinde de, Allah muhafaza, basına yansıyan çok olumsuz durumlar meydana
geliyor.”
Bunlar hayatın gerçekleri, sizleri rahatsız
edebilir. Belki sizin bu konulara pek ilginiz, alakanız olmayabilir ama bu,
Trabzon’da da böyle, Aksaray’da da böyle.
Değerli Başkan, çok kıymetli milletvekilleri; ben
Aksaraylıyım, Aksaray’a dokunmadan süre bitti herhâlde.
BAŞKAN – Bir dakika vereyim, bir de Aksaray’a
dokunun.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Para sayarken süre bitti.
AYHAN EREL (Devamla) – Para saymaya alışık olmadığım
için. Bir de, benim para sayma makinelerim yok ne yazık ki. (İYİ PARTİ
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Para sayma makinelerim yok, para
saymaya da alışık değilim; bu işi siz çok iyi biliyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Erel, siz Aksaray’a dokunun; bakın,
zamanınız geçiyor.
AYHAN EREL (Devamla) – Bakın, ben hayatımda… Ben
öğretmenim. Allah rızası için, bana sataşmayınız. Ben hiçbir zaman seviyemi,
nezaketimi elden bırakmıyorum. Burada da hiç kimseye -arkadaşlarım bilir-
ağzımdan kem bir laf çıkmamıştır. Ben bir gerçeği ortaya koydum; aksiyse, siz
de buyurun, 5 milyon lira verdiğiniz yandaşlar için, gelin, onun hesabını
-nasıl harcadıklarını- yapın. Ben, işçinin hakkını burada bu şekliyle
savunuyorum. Niye kızıyorsunuz?
SALİH CORA (Trabzon) – Kötü bir şey söylemedim ki!
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) – Aksaray, Aksaray…
BAŞKAN – Sayın Erel, ben sizin sürenizi uzattım ki
Aksaray’a dokunasınız diye ama siz ısrarla dokunamadınız! Yirmi saniyeniz
kaldı.
Buyurun.
AYHAN EREL (Devamla) – Ya, Salih Bey bırakmıyor ki
“İlla Trabzon’a gel.” diyor. Trabzon’a gelirsem sen vekil seçilemezsin. (AK
PARTİ sıralarından “Oo!” sesleri)
BAŞKAN – Sayın Erel, Genel Kurula hitap edin.
AYHAN EREL (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
Aksaray’la ilgili Ulaştırma Bakanına bir soru önergesi verdik. 1998 yılında
temeli atılan Aksaray 75. Yıl Havaalanı var. Sayın Bakanımızdan cevap geldi,
teşekkür ediyorum, nezaket göstermiş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KADİM DURMAZ (Tokat) – Bir dakika daha uzatın Sayın
Başkanım, yeni geldi Aksaray’a.
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, verdiğimiz süreler
kıymetlidir. Ben Aksaray mağdur olmasın diye söz veriyorum. Aksaray da buradan
hiç olmazsa duyulsun.
Buyurun.
AYHAN EREL (Devamla) – Sayın Bakanımız Aksaray’da
yolcu sayısı yeterli olmadığı için Aksaray Havaalanı’nın planlamaya
alınamayacağını söyledi. Ama ben Türkiye'de havaalanı bulunan illere baktığımda
yani Aksaray’ın nüfusunun dörtte 1’i olan yerlerde bile havaalanının olduğunu… Lütfen,
yanlış anlamayınız yani Zafer Havaalanı dediğimiz yerdeki yolcu sayısına
baktığımızda, Aksaray’ın, 400 bin nüfusuyla, nüfusuna göre yurt dışında en çok
işçisi olan il olarak havaalanını hak ettiğini düşünüyorum.
Bir de Hükûmetten Allah yine razı olsun, çok güzel
bir hastane yaptı, şehir hastanesi değil ama devlet hastanesi. Fakat Sağlık
Bakanlığı burayı nasıl teslim aldı anlaşılır gibi değil. Yani kapılar
kapanmıyor, asansörler çalışmıyor, yerlere -kanserli diyorlar, onu da
anlayamadım- kanserli granitleri döşemişler, ne kadar temizlik yaparsa yapsın
emekçi işçiler bu kirliliği ortadan kaldıramıyorlar. Bunu da takdirlerinize arz
ediyorum.
Sabrınıza, hoşgörünüze teşekkür ediyorum. Tüm
heyetinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Sağ olun Başkanım. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erel.
Söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz isteyen Malatya Milletvekilimiz Sayın Mehmet Celal Fendoğlu’na aittir. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Fendoğlu.
MHP GRUBU ADINA MEHMET CELAL FENDOĞLU (Malatya) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubum
adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu ve ekran başında bizleri izleyen
yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Konuşmalarıma başlamadan evvel Milliyetçi Hareket
Partisi Malatya Yeşilyurt İlçe Başkanı olan, 19 Aralık 1978 yılında kendi iş
yerinde, akşam saatlerinde, kapı aralığından tuzak kurularak, ateş edilerek
şehit olan 21’inci Dönem Milletvekilimiz Namık Hakan Durhan Bey’in babaları,
baba dostum, amcamız Alişan Durhan’ı saygıyla, minnetle anıyorum, ruhları şad
olsun.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülke olarak
sıkıntılarla perçinleşmiş, ağır sorunlarla pekişmiş bir dönemden geçiyoruz.
Meselelerimiz birikiyor, biriktikçe yaygınlaşıyor, yaygınlaştıkça hareket
alanımız daralıyor. Sanki yarınsız bir hayatın bütün ağırlığını sırtımızda
taşıyoruz. Maalesef, bu ızdırap verici hâl her insanımızın yüzünden açıkça
okunmaktadır. Önümüzü görebilmemiz, geleceğimizi kurtarabilmemiz, millî birlik
ve beraberlik hukukunu emniyete almamız için hem sorumlu davranmalı hem de
istismar ve hamaset tuzağından uzak durmamız mecburiyet hâlini almıştır.
Ülkemiz birçok cephede saldırıya uğrayıp siyasi ve ekonomik operasyonlar
birbirini kovalarken dağınıklığa engel olmak, anlaşmazlık ve kör dövüşüne set
çekmek her vatan evladının öncelikle görevidir. Türkiye'nin tükenişini
projelendirip bunun için faaliyet içinde olanlara göz açtırmamak, fırsat
etmemek, buyur etmemek geldiğimiz bu aşamada tarihî bir yükümlüğümüzdür.
Milliyetçi Hareket Partisi bu yükümlülüğün icaplarını sabır, akıl ve yüksek bir
inanmışlıkla yerine getirmektedir. Düşmanları güldürmeyeceğiz, hainleri
sevindirmeyeceğiz, hedeflerimizden vazgeçmeyeceğiz, ülkülerimizden dönmeyeceğiz
ve Türkiye’nin sahipsiz, kimsesiz, çaresiz olmadığını felaket kurgusu yapan
çürümüş çevrelere her seviyede, her şekilde göstereceğiz. Milliyetçi Hareket
Partisi varken Türkiye’yi ayağa düşürmeye, hor ve hakir görüp tarihin
harabelerine yollamaya hiç kimsenin gücü yetmeyecektir. Zalimler Türk milletini
hafife almanın bedelini dün ödediler, lüzum görülürse yine ödeyeceklerdir.
15 temmuz FETÖ ihanetiyle ülkemizi teslim almak
isteyen alçaklar, başarısız olunca bu defa sinsi yöntem ve hamleleri devreye
aldılar. Aslında, bu, ülkemizin yabancısı olmadığı karşı bir harekettir.
Özellikle ekonomik dengelerle oynanarak, kur üzerinde baskı kurularak, sıcak
para kozu kullanılarak Türkiye köşeye sıkıştırılmak istenmektedir. Darbe
teşebbüsünün püskürtülmesiyle hevesleri kursaklarında kalan hıyanet ittifakı,
ekonomide kriz havası oluşturmak, milletimizin mahvını sağlamak için son
günlerde nabız yoklamakta, hava koklamaktadır. Biz bunun bir benzerini 2000 ve
2001 yıllarında yaşamıştık. Hatırlarsanız, Türk milletine mali ve ekonomik
savaş açılmıştı. Bir gecede faiz ve döviz ne yazık ki fırlamış, tüm
makroekonomik parametreler bozulmuştu. Türkiye neoliberal kriz havarilerinin
ablukasına alınmıştı. Türkiye’nin büyümesini, kendi ayakları üzerinde
durmasını, millî uyanışını çekemeyen, bundan ileri derecede rahatsız olan kaos
mimarları ekonomideki fay hatlarını çatlatmışlardı. Bu durum yıllarca haksız
yere aleyhimize kullanıldı. Yaşanan ekonomik kriz yıllardır peşimizi bırakmadı,
siyasi muhataplarımız tarafından sürekli istismar edildi. Türkiye’nin bağımsız
ve dik duruşundan ürperen sıcak para lobisi ve arkasındaki güçler, ekonomik
kriz yoluyla ülkemizi terbiye etmeye, bölgesel ve küresel ilişkilerde tavizler
vermeye zorladı. Aynı oyun, aynı tertip, aynı tezgâh şimdi yeniden
tedavüldedir. Dün bizi acımasızca eleştirenlere, kriz fırsatçılığı yapıp planlı
siyasi tasarım içinde olanlara, bugün millî, duyarlı ve ahlaki bir siyasi üslupla
yaklaşıyoruz ve diyoruz ki: Krizden medet ummak, kurulan ekonomik tuzaklarda
yabancıların lehine iş birlikçilik yapmak millete husumet, Türkiye'ye
ihanettir. “Hükûmet kaybetsin de nasıl kaybederse kaybetsin.” mantığı içinde
değiliz, hiç de olmadık. Çünkü biz Türk milliyetçisiyiz. Döviz fiyatı tırmanıp
ücret, maaş ve gelirler eriyorken elimizi ovuşturmaz, hissemize ne düşer diye
bakmayız. Biz Türk milletinin safındayız ve krizlere, ekonomik saldırılara
karşı aynı cephede, aynı mevzideyiz.
“Milliyetçi Hareket Partisi, onurlu ve ahlaklı bir
kaybı, onursuz ve haysiyetsiz bir kazançtan her zaman önde tutmuş, bundan sonra
da tutmaya devam edecektir.” diyor büyüğümüz Sayın Devlet Bahçeli. Bizi
diğerlerinden ayıran asıl müessir vasıflardan biri de budur. Kolayını tercih
edebilir, Türkiye ekonomisinin kötürüm ve kahredici tablosundan dolayı Hükûmeti
en ağır şekilde tenkit edebilirdik. O zaman, tıpkı 2000, 2001 ve devamı
yıllarda olduğu gibi, siyasi muhataplarımızın durumuna düşer, ülkemizin sırtına
bir yük de biz bindirirdik. Bunu yapmayız, yapamayız, yapmayacağız. Elbette
ekonomi alarm vermektedir, mutlaka tedbir almak şarttır, vatandaşlarımızın
elinde avucunda yoktur. Aç yatıp aç kalkanlara “Dövizlerinizi bozdurunuz.”
demek, bir defa mağdur insanlarımızla alay etmektir.
Türkiye ekonomisindeki yamalar sökülmekte, dikişler
patlamaktadır. Bir zahmet, dövizdeki artıştan istifade eden, banka hesabı
kabarmış kaymak tabaka, ülkesi ve milleti için irade gösterip fedakârlık
yapsın. Bir zahmet, bankalarımız daha az kâr etsin. Millî gelir pastasından
aslan payını alanlar, Türkiye'nin böylesi döneminde ben de varım desinler ve
harekete geçsinler. Şüphe yok ki ekonomik alaboranın külfetini
vatandaşlarımızın sırtına yüklemek haksızlık ve hadsizliktir.
Bu aziz millet ne zaman feraha ve rahatlığa
kavuşacaktır? Çiftçiye hâlini sorsak, boş mazot varillerini, ipotekli
traktörünü, para etmeyen mahsulünü, ödenmemiş borç senetlerini göstermektedir.
Esnafta da durum aynı şekilde, kira borcunu, dönmeyen çekleri, siftahsız
günlerini hatırlatmaktadırlar. Emekli desek, nerede intibak, nerede banka
promosyonu, nerede insanca yaşam diye feryat figan etmektedirler. Memur ve işçi
ise yine dert küpüdür. İşsizlik fren tutmamıştır. Türk ekonomisi yıprandıkça
yalnızlaşmakta, yalnızlaştıkça da itibarından, güvenilirliğinden olmaktadır.
Sorunlar ağırdır, saklamaya, gizlemeye gerek yoktur ve ekonomideki sorunlar
hepimizi ilgilendirmektedir. Ortak ve millî bir akılla her müşkül
aşılabilecektir. Türkiye ekonomisinin kırılgan bünyesini tedavi etmek, hep birlikte
fedakârlık şemsiyesi altına girmek önümüzdeki tek seçenektir. Orta ve uzun
vadeli siyasi kaygıların, ekonomik mahiyetli kısa süreli taktik ve ekonomik
adımları söndürdüğü görülmektedir. Küresel sermaye, Türkiye'nin siyasal
barometresine odaklanmış, spekülatörler ortamı kızıştırmış, ekonomik güvenlik
ağır yara almıştır. Elbette pes etmeyeceğiz, etmemeliyiz. Para, bir ülkenin
itibarı, siyasi ve ekonomik gücünün alametifarikasıdır; Türk lirası, Türk
milletinin direnci, dirayetinin ölçüsüdür. Hükûmet, Türk lirasının güçlenmesi
maksadıyla aldığı karar ve tedbirleri daha da derinleştirmelidir. İş ve yatırım
yapan, istihdam üreten, sabah ezanıyla birlikte nafakasını arayan
girişimcilerimiz muhakkak desteklenmeli, bugünkü tekin olmayan süreçten el
birliğiyle kurtulmalıyız. İman ettik ki ağılda oğlak doğsa ovada otu
bitecektir. Rızkı veren bir tek Allah'tır. Ama kesemizden çıkmasına,
damarımızdan akmasına artık yeter diyoruz. Bu kısır döngünün bitmesini yürekten
istiyoruz. Kararlı durursak, sabırlı olursak, hep birlikte bir millet, hep
beraber bir devlet olduğumuzu unutmazsak, nasibimizi aşırmaya, ekmeğimizi
çalmaya, helal lokmamızı gasbetmeye hiç kimse cesaret edemeyecektir.
Bir de on bir gün içerisinde…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ekliyorum.
MEHMET CELAL FENDOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
On bir günlük süre içerisinde yemeden içmeden, kendi
mesailerinden saklayarak, stenograflara, çaycı kardeşlerimize, kavaslara ve tüm
Meclis çalışanlarına buradan haklarını helal etmelerini söylüyorum. Allah’a
emanet olun.
Bu vesileyle yüce Genel Kurulumuzu saygılarımla
selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Fendoğlu.
Söz sırası, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekilimiz Sayın Züleyha Gülüm’e ait.
Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Gülüm.
HDP GRUBU ADINA ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) –
Merhabalar.
Bütçeyi konuşuyoruz ama bütçeyi konuşabilmek için
sanırım önce demokrasiyi, özgürlükleri, adalet sistemini ve yargı
bağımsızlığını konuşmak gerekiyor. O nedenle, ben bugün yargı bağımsızlığı ve
avukatlar üzerine konuşmak istiyorum.
Ülkemizde yasama, yürütme, yargı tek elde toplanmış,
yargının kısmi bağımsızlığı dahi ortadan kaldırılmıştır. Cumhuriyetin ilk
yıllarından bugüne, hiçbir zaman aslında, tam anlamıyla yargı bağımsız olmamış,
bir bağımsız fonksiyon işlevi görmemiştir. Zaten teorik olarak da her ne kadar
yargının tarafsız ve bağımsız olması gerektiği ileri sürülse de sınıflı
toplumlarda yargının bağımsız ve tarafsız olması çok zordur. Burjuva
demokrasisinin nispeten geliştiği ülkelerde yargının kısmi bağımsızlığından söz
edilebilir. Bizde ise yargı idari bir birim faaliyeti olarak yer almış, bir
hukuk organı olarak değil, muhalifler ve ötekileştirenler için adli teşhir,
adli getto yaratma görevini üstlenmiştir. Cumhuriyet tarihinde dönem dönem
uygulanan düşmanla savaş hukuku ise bu dönem yerleşik hâle gelmiştir. Düşmanla
savaş hukukunda, kamuyla ilişkilerinde, düzenle ilişkilerinde, devlet
ilişkilerinde bilişsel güvence vermeyen kişi insan bile değildir. Dolayısıyla
insan olmayan kişinin de sanık hakları olmaz yani onun yargılanmasında
masumiyet karinesi, “aynı nehirde iki kez yıkanılmaz” “aynı suçtan dolayı iki
kere yargılama olmaz” ilkesi, “kuşkudan sanık yararlanır” ilkesi, “adil
yargılanma ilkesi” uygulanmaz. Düşmanla savaş hukukunda kişi bir fiil işlemese
bile tehlikelidir; bertaraf edilmesi, ortadan kaldırılması gerekir.
Normal yurttaş ceza yasasında bir suç için fiil
aranması şartken düşmanla savaş hukukunda bir fiil olmasa da kişi, bir suça
konu eylem yapmasa da eğer düzen karşıtıysa yargılanıp toplumdan dışlanabilir.
Bu nedenle her söz, her davranış terör kapsamına alınır; iktidarın
düşüncelerini savunmayan her kişi yada grup terörist ilan edilir, dün suç
sayılmayan eylem ya da sözler yasal düzenlemede herhangi bir değişiklik
olmamasına rağmen suç hâline getirilir; bugün yaşadığımız örneklerdeki gibi,
Gençay Gürsoy’a, Şebnem Korur Fincancı’ya ve birçok akademisyene barışı
savundukları için verilen cezalar gibi. Yasada suç olan eylem ve sözler ise
iktidar ve yandaşları için asla suç olmaz, asla cezalandırılmazlar. Hukuk
kuralları görünüşte vardır ancak gerçekte uygulanmaz.
O denli herkes terörist hâline getirilir ki mesela
bir ceza davasında, eşine şiddet uygulayan erkek, cezadan kurtulmak için “Eşim
FETÖ’cü ya da PKK’li olabilir. Savcılığa suç duyurusunda bulunulmasını
istiyorum.” der ve mahkeme suç duyurusunda bulunur. Zira kokteyl örgüte üye
olmak siyasi davalarda olağan, kabul görmüştür.
Türkiye’de yargıçlar ve savcılar kendilerini hukukun
değil de iktidarın bekçisi olarak görmekte ya da görmeye zorlanmaktadır. Bu
görevi üstlenmek istemeyenler ise tasfiye edilir, aynı YARSAV’da olduğu gibi kurumları
kapatılır.
Avukatlık Yasası şöyle der: “Avukat, yargının kurucu
unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder.” Avukat, yargının
üç kurucu unsurundan biridir ancak uygulamada avukatlar duruşmalardan atılır,
gizlilik kararları nedeniyle soruşturma ya da dava dosyalarını incelemeleri
engellenir, çalışma alanları olan adliyelere girişlerde üstleri aranır, adliye
içerisinde hâkim ya da savcıyla görüşebilmeleri engellenir hatta daha ileri
gidilerek mahkeme kalemlerine bile girişleri engellenmektedir.
Bir duruşmada tutuklu müvekkilinin duruşma boyunca
ayakta bekletilmesine müdafinin itiraz etmesi üzerine hâkimin kararıyla avukat,
Emniyet güçlerince dışarıya yaka paça atılır. Dosyadan fotokopi almak bir
eziyet hâline gelmiştir. Avukatlar yaptıkları savunmalar nedeniyle duruşma
salonlarından atılmakta ve hatta tutuklanmaktadır. Duruşmalarda binbir
bahaneyle savunma yapmaları engellenmekte, hâkimler tarafından yapılan
savunmalar dikkate alınmamaktadır. Çoğu kez kararlar hazır hâlde bulunmakta,
kopyalayapıştır yöntemiyle kararlar verilmektedir. Karakollarda, özellikle
terörle mücadele birimlerinde müvekkilleriyle görüşme hakkı engellenmekte,
saatlerce kapı önünde bekletilmektedirler.
Avukatlık mesleği, görünürde olan ama aslında işlevi
olmayan bir kurum hâline getirilmiştir. Mesleki faaliyetleri ve müvekkillerinin
kimliği ve eylemleriyle tutuklanan, yargılanan avukatların sayısı Türkiye’de
oldukça fazladır. Yönetenlerin suçlarını açığa çıkarmak, yargılanmalarını
sağlamaya çalışmak, toplumsal muhalefetin ve halkın avukatlığını yapmak,
cezaevinde açlık grevi yapan müvekkillerinin hukuki ve tıbbi durumlarını tespit
amacıyla ziyarette bulunmak, örgüt mensubu olduğu iddia edilen müvekkillerinin
cenaze ve otopsi işlemlerine katılmak, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanmak,
ifade özgürlüğü hakkını kullanmak, yasa dışı silahlı örgütlerin bombalı
saldırılarla gerçekleştirdiği katliamlardaki devletin sorumluluğunu hatırlatmak
ya da yargılatmaya çalışmak, kolluk görevlileri tarafından işkence ve kötü
muameleye maruz kalan müvekkillerinin haklarını savunmak, durumlarını
kamuoyuyla paylaşmak, gözaltında bulunan müvekkiline kanunda belirtilen susma
hakkını hatırlatmak, insan hakları savunuculuğu yapmak ve en önemlisi de
cezasızlıkla mücadele etmek gibi pek çok mesleki faaliyet suç sayılmaktadır.
Silahlı örgüte yardım ve örgüt üyeliğiyle, sıklıkla da TMK 7’nci madde
kapsamında, silahlı örgüt propagandası kapsamında yargılamalar yapılmakta ve
avukatlar bu maddelerden cezalandırılmaktadır.
Yargı baskısının yanı sıra, takip ettikleri davalar
nedeniyle avukatların can güvenliği de tehdit altındadır. Faili meçhul davaları
takip ederek hesap soran insan hakları savunucusu, Diyarbakır Baro Başkanı
Avukat Tahir Elçi, 28 Kasım 2015 günü Diyarbakır’da öldürülmüştür. Hem yargı
baskısı hem de can güvenliği sağlanamaması nedeniyle pek çok avukat Türkiye’yi
terk etmek zorunda kalmıştır.
Yine, avukatın mesleki faaliyetini -savunma hakkının
kullanımı anlamında- engelleyen, masumiyet karinesini çiğneyen birtakım
düzenlemeler yapılmıştır. Gözaltındaki şüphelinin müdafiyle görüşme hakkı
cumhuriyet savcısının kararıyla yirmi dört saat süreyle kısıtlanabilir, örgüt
faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar bakımından yürütülen soruşturmada ve
duruşmada en çok 3 avukat hazır bulunabilir, suç işlemek amacıyla örgüt kurma,
silahlı örgüt kurma, yönetme ile terör suçlarından tutuklu ve hükümlü olanların
müdafiliğini üstlenen avukatların kendileri hakkında aynı suçlardan kovuşturma
ya da soruşturma bulunması hâlinde müdafilikten yasaklanabileceği hükmü getirilerek
aslında, avukatların avukatlık faaliyetini yapması engellenmekte, önüne
geçilmeye çalışılmaktadır. Tabii, yasal düzenlemede istisnai hükümler gibi
gözükse de uygulamada bunların hepsi kural hâline getirilmiş ve bütün
dosyalarda, özellikle siyasi dosyalarda uygulanır olmuştur. Tutuklu ve hükümlü
ile avukatların cezaevinde görüşlerine kısıtlamalar getirilmiş, savunmanın
dokunulmazlığına aykırı olarak dinleme kararları, inceleme, el koyma kararları
verilmektedir. Avukatın müvekkiliyle görüşmesinin gizli yapılması esasken bu
tür uygulamaların kabul edilmesi savunma hakkına saldırıdır.
Sadece avukatlara değil, avukatların kurumlarına
yönelik baskıcı politikalar da devam etmektedir. Türkiye’de yıllardır hak ve
adalet mücadelesi veren Çağdaş Hukukçular Derneği, Özgürlükçü Hukukçular
Derneği, Mezopotamya Hukukçular Derneği gibi avukat örgütleri 22 Kasım 2016
tarihinde KHK’yle kapatılmıştır. Oysa hedef hâline getirilen mücadeleci
avukatlık faaliyetlerinin tamamı tam da uluslararası düzeyde korunan adil
yargılanma ve savunma hakkının bir gereğidir.
Muhalif avukatlık dünyanın neresinde olursa olsun
diktatörlüğe, savaşa, katliamlara, ırkçılığa, şovenizme karşı çıkar. Savaş
suçlarına, insanlığa karşı suçlara, barışa karşı suçlara, soykırımlara karşı
çıkar. Ayrımcılığa, erkek egemenliğine, nefret söylemine, doğaya karşı işlenen
suçlara, hayvanlara karşı işlenen suçlara, kötü muamelelere, yargısız infazlara
ve işkencelere karşı çıkar. Sömürüye, her türlü adaletsizliğe, OHAL
rejimlerine, sıkıyönetime karşı çıkar. Avukatlar, tüm dünyada dillerin ve
halkların hak eşitliğini savunurlar. Avukatların görevi sadece duruşmalara
girmek, cezaevi ziyaretleri yapmak değildir. Duruşmalarda halkın hak arama
özgürlüğünün sesi olurken yaşamın her alanında hak ve özgürlüklerin gür sesini
her türlü rizikoya rağmen çıkarmayı kendilerine görev edinirler. Bu hak ve
görev kaynağını sadece avukatlara ilişkin uluslararası metinlerden ve
yasalardan almaz, aynı zamanda mesleğin doğasından, eşyanın tabiatından alır.
İnsanlık tarihinin tüm önemli reform ve radikal
değişim hareketlerinde hukukçu avukatların en ön saflarda ve belirleyici
konumlarda yer alması tesadüf değildir; bu hâl, böyle de devam edecektir.
Hukukçu avukatlar iktidar odaklarının maşası olmaz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ilave edelim.
ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - …hangi iktidar, hangi
parti egemen olursa olsun iktidar zulmüne karşı çıkarlar.
Son olarak da şunu söylemek istiyorum: Avukatların
yargılandığı bir davada mahkeme başkanının müdafilere ve yargılanan avukatlara
yönelik hukuk tanımaz tavrını eleştirmiş ve hukukun bir gün kendisine de
gerekli olacağını hatırlatmıştık. Elbette ki o gün o hatırlatmamız dikkate
alınmamıştı ancak bu hâkim, birkaç yıl sonra FETÖ üyeliği iddiasıyla aranırken
yakalanmış ve ilk sözü “Avukatımı istiyorum.” olmuştu. Bugün, size de
hatırlatalım: Hukuk ve avukatlar bir gün size de gerekebilir. Lütfen, bu
uyarıyı dikkate alın. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
Değerli milletvekilleri, 3’üncü madde üzerinde söz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekilimiz Sayın Cavit Arı’ya
aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Arı.
CHP GRUBU ADINA CAVİT ARI (Antalya) – Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın 3’üncü maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Öncelikle hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, tasarının 3’üncü maddesi,
genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri, özel bütçeli idareler ile düzenleyici
ve denetleyici kurumların 2017 yılı toplam bütçe giderleri ile bütçe gelirleri
tahsilat toplamları arasındaki farkı açıklamaktadır. 2017 Yılı Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı’na göre 2017 yılı bütçe giderleri 678 milyar lira, bütçe
gelirleri ise 630 milyar liradır. Bu durumda, 2017 yılında 47,8 milyar TL açık
verilmiş bulunmakta. Önceki yıllara da baktığımızda, örneğin, 2013 yılında 18,5
milyar, 2015 yılında 23,5 milyar, 2016 yılında 29,3 milyar, 2017 yılında ise
biraz önce ifade ettiğim gibi 47,8 milyar açık verilmiş durumda.
Değerli arkadaşlar, 2018 yılına baktığımızda ise
72,1 milyar TL bütçe açığı verilmektedir. Bu durum, gerçekten ekonominin gelmiş
olduğu durumu açıkça göstermektedir. 2019 yılında ise beklenen bütçe açığı 81
milyar dolayındadır.
Değerli arkadaşlar, devletimizin resmî rakamlarına
göre, vatandaşımızın bütçesinde de AKP iktidarı döneminde ciddi açıklar meydana
geldiği ortadadır. 2002 yılında hane halkının borçları 6,6 milyar TL iken 2018
yılının 2’nci çeyreğine gelindiğinde bu rakam 541 milyar TL’ye ulaşmıştır yani
82 kat artmıştır değerli arkadaşlar.
Bugünkü bütçe, faiz bütçesidir değerli arkadaşlar.
Bütçeden ödenen faiz giderlerine şöyle bir baktığımızda, 2013 yılında 50
milyar, 2015 yılında 53 milyar, 2017 yılında ise 56,7 milyar faiz ödenmektedir.
2018 yılında ise 71 milyar faiz ödenmektedir. 2019 yılı bütçesinde ise faize
ayrılan para 117,3 milyardır değerli arkadaşlar. Yani ekonominin geldiği duruma
bakın. Yapılan bütçe tam bir faiz bütçesidir. Eğer ekonomiyi düzgün
yönetebilmiş olsaydı bu iktidar, bakın, 117 milyarlık bu faize giden parayla
ülkemizde emeklilikte yaşa takılanlar konusu, 3600 ek gösterge bekleyenler
konusu, emekli maaşı ve asgari ücretleriyle geçinemeyenler diye bir sıkıntımız olmayacaktı
değerli arkadaşlar.
Uluslararası Para Fonu’nun nisan ayı Dünya Ekonomik
Görünüm Raporu’nda, Türkiye'nin millî gelirinin yüzde 2,9’u oranında bütçe
açığı beklenirken, son gelinen ayda yani ekim ayında bu bütçe açığının yüzde 4
oranında olduğu tespit edilmiştir.
Değerli arkadaşlar, Hazine ve Maliye Bakanı
tarafından yapılan bütçe sunumunda, özellikle bu bütçenin kısıtlamalar içeren
bir bütçe olduğu ifade edildi, hem Komisyonda hem de burada. Özellikle altyapı
hizmetlerinde birtakım kısıtlamaların olabileceğini, bütçede bunun açıkça
görüleceğini ifade etti.
2019 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’nda geçen
bazı tespitleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu Cumhurbaşkanlığı Yatırım
Programı’nda deniliyor ki: “Ülkemizde yatırım teşvik uygulamalarında maliyet,
etkinlik, verimlilik ilkeleri gözetilerek istihdam, yüksek katma değer ve
ihracat artışına yönelik yatırım alanlarına öncelik verilecektir.”
Peki, ben soruyorum değerli arkadaşlar, bu tespite
aynen katılmakla beraber soruyorum: On altı yıllık AKP iktidarı döneminde bu
hususu neden yerine getiremediniz? (CHP sıralarından alkışlar)
Yine, ikinci tespit. Bakın, ikinci tespitte
deniliyor ki: “İsrafın önlenmesi, verimlilik artışının sağlanması ve kamu
harcamalarının kontrol altına alınması.” Evet, çok doğru bir tespit.
Ve tekrar soruyorum: Değerli arkadaşlar, kamu
harcamalarında bu israftan bugüne kadar neden sakınamadınız, neden bir israf
ekonomisi uygulandı bu zamana kadar ülkemizde?
Değerli arkadaşlar, yine 3’üncü bir husus var bu
programda, deniyor ki: “Kamu harcamalarının etkinleştirilmesinden elde edilecek
tasarruf ve tahsis edilecek ilave kaynaklar büyümeyi destekleyecek, yatırım
harcamalarında, teşviklerde ve AR-GE desteklerinde kullanılacak.” Evet,
iktidara yine soruyorum: On altı yıldır bunu neden gerçekleştiremediniz?
Yatırım programlarını ve daha doğrusu yatırım
politikasını değerlendirdiğimizde, bu bağlamda iktidarın yaptığı
değerlendirmede 2019 yılı yatırım ödeneklerinin tahsisinde devam eden öncelikli
projelerden en kısa sürede tamamlanabilecek olanlar ile başlatılmış olan
projelerin ve bunlara bağlantılı projelerin ve eş zamanlı olarak bitecek
olanların yürütülmesine, tamamlanmasına ama daha başlanmamış olan projelere ise
başlanılmaması gerektiğine dair programınız var değerli arkadaşlar. Yani bu
şunu gösteriyor: “Bugün ülkede başlanılmış olan projeler devam etsin ama
başlanılmamış olan yatırımlar durdurulsun.” denmektedir. İşte, bu, ekonominin
geldiği olumsuz tabloyu açıkça göstermektedir ve sizin kendi programınızda da
bu açıkça ifade edilmektedir değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, öncelikle şunu da ifade etmek
istiyorum, yine sizin yatırım politikanızda gündeme alınmış: Türkiye'nin sorunu
ana ham maddelerin ihracatı değildir, Türkiye'nin sorunu katma değeri yüksek
ürünlerin yaratılamayışıdır. Bu konuda önemli çalışmaların bir an evvel
yapılması ve Türkiye’ye katma değeri yüksek ürünlerin bir an evvel
kazandırılması gerekmekte. Aksi hâlde, Türkiye'nin doğal kaynaklarında ana ham
maddeler üretilmekte ve hatta bu ana ham maddeler yurt dışına ihraç edilip
sonrasında da oradan üretilenler Türkiye tarafından satın alınmaktadır.
Değerli arkadaşlar, ithalat ve ihracat dengesine
baktığımızda, örneğin 2017 yılında ithalatımız 223,8 milyon dolar, ihracatımız
157 milyon dolar. Yani ithalat-ihracat dengesinde 2017 yılında 76,8 milyon
dolar açık verilmiş. 2018 yılında da aynı durum söz konusu yani 2018 yılında da
ithalatımız 236 milyon dolar, ihracat 170 milyon dolar. Yani bu şunu
göstermekte: Türkiye'nin yurt dışından aldığı ürünlere ödediği para yurt dışına
ihraç ettiğinin çok çok üzerinde. Yani, değerli arkadaşlar, ülkede ciddi bir
ekonomik kriz vardır ve sizlerin programı da, Cumhurbaşkanlığı tarafından
yapılan program da aslında bunu açıkça tescil etmektedir.
Değerli arkadaşlar, kısa, öz, bütçe dengesi diye bir
husus bu bütçede kalmamıştır. Ekonomik kriz had safhadadır. Bütçe
vatandaşımızın derdini çözmeye yeterli bir bütçe değildir, ülkemizin
sorunlarını çözmeye yeterli bir bütçe değildir. Bu çok açıktır.
Bu sebeple, grubumuz olarak, hep beraber bu bütçeye
“hayır” diyoruz, Türkiye’yi daha güzel günlere götürmeye biz söz veriyoruz.
Teşekkür ediyorum, çok sağ olun. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bilgen.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
38.-
Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ve İhsan Eliaçık’ın gözaltına
alındığına ilişkin açıklaması
AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, burada tabii ki
polemik yapıyoruz, tartışıyoruz ama bazı konular var ki çok hassastır. O
konularda herkesin, hepimizin, itham ederken dikkatli olması gerekir.
Biraz önce bir grup başkan vekili, Bakara suresi
11’inci ayeti okuyarak “‘Islah edicileriz.’ derler ama aslında bozgunculardır.”
ifadesini Gezi eylemine katılanlar için kullandı. Hepimiz biliyoruz ki
Kur’an’da esbabı nüzul yani iniş sebebine bağlı yorum yapmak gerekir. Bakara
suresinin 11’inci ayetine ben teyiden bir daha baktım bir yanlışlık yapmayalım
diye, münafıklarla ilgili inen ayetler bu ayetler. Dolayısıyla bu çatı altında
birbirimizle ilgili en ağır eleştirileri yapabiliriz ama hiçbir toplumsal
kesimi münafıklar için inmiş bir ayetle itham etmek bize yakışmaz. Bakın, bu
yaklaşımın çok kanlı, ağır bedelleri oldu. Sıffin Savaşı’nda taraflar -ki iki
taraf da Peygamber’in arkadaşlarıydı, akrabalarıydı- kılıçlarının ucuna Kur'an
sayfalarını taktılar ve öyle savaştılar. Bu anlayış İslam tarihi boyunca
muhalif düşünen herkesi itham etmeyi, Rafızilikle suçlamayı, fitneyle suçlamayı
alışkanlık hâline getirdi.
Biraz önce öğrendik, Sayın İhsan Eliaçık gözaltına
alınmış; hakkındaki bir yakalama kararı dolayısıyla ifade vermeye gittiğinde
karakolda gözaltına alınmış.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Özkan, herhâlde siz zaten öyle
kastetmediniz ama bir açıklama yaparsınız.
Buyurun.
39.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan, tabii, burada
ayetikerime bütün dünyaya; Müslüman, gayrimüslim bütün dünyaya Allah’ın
mesajıdır. Burada, tabii, ister Gezi olur, ister terör örgütleri üzerinden veya
dünyadaki petrol şirketleri, silah baronları, faiz lobileri üzerinden kargaşa
ve kaos çıkarmak isteyen çevreler olabilir. Yani bir ayetin neyi kastettiğini
herkes değerlendirip kendine düşeni alması lazım. Ama orada özellikle benim
kastım… Sayın Kaya’nın ayet okuyarak, özellikle de grubumuzu kastederek aynen
“münafıklar, müşrikler ve kâfirler” benzeri bir benzetmeyle bizim AK PARTİ
olarak tutumumuzu eleştirdiği için bu ayeti okudum.
Bakınız, neden bu 11’inci ayet önemli? Kur'an-ı
Kerim’in ilk ayetlerinden ve Yüce Allah bu buyruğuyla bir, “Islah edicileriz.”
diyenler varsa öncelikle bunun sözde değil özde ıslah edici olması gerektiğini
işaret ediyor ve “Dışarıya zahiren ‘Islah edicileriz.’ dediklerine bakmayın,
onlar apaçık bozguncudurlar.” diyor. Bakınız, şu anda, biraz önce…
BAŞKAN – Toparlayalım Sayın Özkan lütfen.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Yine, kayıtlara geçmesi
açısından söylüyorum. Tabii, özellikle bu benzer süreçle ilgili Emmanuel Macron
ne diyor: “Vatandaşlarımın isteklerini haydutlarınkiyle karıştırmam.” Tabii,
bunu Sayın Cumhurbaşkanımız demiyor, Türkiye’de herhangi bir yetkili demiyor,
Avrupa Konseyi üyesi olan…
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Bir cümle kurayım
Başkanım.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Efendim, yine dün ifade
ettiğimiz üzere, Jean Jacques Rousseau’nun, Montesquieu’nun ülkesinden
bahsediyoruz. “Yıkım ve düzensizlik isteyenlere karşı geri adım atmayacağız.
Onların ülkemizde bir özgürlük talebi olduğuna inanmıyoruz...
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Demokrasi için
söylediklerini de lütfen alıp da okuyun, işinize yarayan şeylerini okumayın
Macron’nun.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - ...Cumhuriyetimiz hem kamu
düzenidir hem de eylem özgürlüğüdür. “ diyor.
BAŞKAN – Toparlayalım.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Yani bugün Türkiye’de ve
dünyada Avrupa Konseyi üyesi ülkelerin tamamında da bu tür, kamu düzenini bozan
hadiselerle ilgili siyasi kurumların yaklaşımı da aynıdır ve...
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Kaç kişi ölmüş
acaba Fransa’da bu eylemlerde?
TUMA ÇELİK (Mardin) - Emmanuel Macron söylüyor diye
doğru mudur? O da doğru değil.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - ...aynı şekilde, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi ve sözleşme hükümleri de bu tür yaklaşımları
korumamaktadır. Bunu ifade etmek istedim.
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, değerli grup
başkan vekillerimiz; ben elbette söz veriyorum ama bakın, bu tartıştığımız
konu, bu görüştüğümüz maddeden tam 3 madde önceydi.
Ara verdik, yol aldık, birkaç madde görüştük. Yani
geriye doğru dönerek de belki tashih açıklamaları yapılabilir ama bu
açıklamaların uzamasını ben uygun bulmuyorum değerli arkadaşlar. Yani 3 madde
önce görüştüğümüz bir konu bu. Yani bu konu o zaman görüşüldü, herkes yerine
oturdu, ara verdik, başka maddelere geçtik. Şimdi daha sonra bunların, bu akış
içerisinde -ki ağır bir akışımız var- tekrar tekrar akışımızın da
engellenmemesi açısından çok hassas bir durum sergilenmesi gerektiğinin ben
altını çiziyorum.
Sayın Ağıralioğlu, buyurun.
40.-
İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu’nun, AK PARTİ’nin HDP’nin ayetlerle
mesuliyetlerinin hatırlatıldığı parti durumuna gelmesinin düşünülmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Sözünüzün üstüne
şimdi söz söylemiş gibi olacağım, beni bağışlayın.
BAŞKAN – Yani bu konuları sürecin akışını bilerek
götürmekte yarar var.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Anladım Başkanım,
anladım; öyle yapmak lazım. Bütçeyi konuşamaz hâle geliyoruz.
AK PARTİ’deki arkadaşlarımızın başına gelen iyi bir
iş değil. HDP’nin ayetlerle mesuliyetlerini hatırlattığı bir parti hâline
gelmeyi, on altı yıllık mukaddesatçılığın iktidarını temsil ettiği yerden,
HDP’nin ayetlerle sorumluluk hatırlattığı bir parti hâline gelmeyi biraz daha
fazla düşünmeniz lazım. Ayetlerle cevap verme hevesindense HDP’nin ayet
hatırlattığı bir parti durumuna gelmeyi daha çok düşünmek lazım.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – “HDP’nin bile” diyorsun
değil mi?
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – “Bile” diyorum,
“bile” diyorum. Literatürleri onların ayet, hadis değildir, “bile” diyorum,
tabii ki “bile” diyorum; bile bile diyorum hem de.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, konuları açıklarken
yine fazla tartışma yaratmayalım.
Sayın Altay, siz de bir toparlayın, bu konuyu
geçelim çünkü dediğim gibi, geçtiğimiz bir konu bu.
Buyurun.
41.-
İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, çevre ve doğa duyarlılığıyla başlatılmış
barışçıl bir eylem olan Gezi’de 8 masum genci öldürenin devlet olduğuna ve o
devletin de AK PARTİ’nin FETÖ’ye teslim ettiği devlet olduğuna ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkanım, teşekkür
ederim.
Ben toparlamaktan yoruldum.
Şimdi, şu beni rahatsız ediyor: Bu Mecliste siyasi
partilerin Allah’ın ayetleri üzerinden birbirlerine yönelmeleri, itham
etmeleri, yargılamaları; hele din konusunda, inanç konusunda bir insanı
yargılamak, bence Allah’a şirk koşmaktır, kimsenin böyle bir haddi yoktur. Ayet
okumakla da Müslüman olunmaz, ayetin gereğini yaparsanız Müslüman olursunuz.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Aynen, doğru; bak, buna
katıldım Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Dolayısıyla bu konuları,
lütfen… Beni rahatsız ediyor. Ben, kimsenin inancını sorgulama haddinin hiç
kimsede olmadığını bilenlerdenim.
Yalnız, beni bir şey daha rahatsız ediyor tabii:
Sayın Erdoğan, zaman zaman, seçimlere giderken kamuoyunu yönlendirme konusunda
çok mahir olduğu için değişik gündemler yaratarak Türkiye'de yaşanan ağır
ekonomik bunalımı, buhranı, krizi gündemden düşürmek için değişik hamleler
yapar idi; yapıyor, biliyoruz. Fakat bu sefer Gezi polemiğiyle ilgili bir
tereddüdüm var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Altay, toparlayalım, kapatalım
Gezi’yi.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Erdoğan… Bana şimdi biri
sorsa “Ya, Engin Bey, sence bu Erdoğan, bu Gezi meselesini yeniden hangi
sebeple ısıttı yani Erdoğan’da bir Gezi paranoyası mı var…”
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Anketler, anketler…
ENGİN ALTAY (İstanbul) – “…yoksa bir Gezi istismarı
mı düşüncesi var?” dese cevabım şu olur: Vallahi emin değilim, olur. Ama yani
Erdoğan bir konuyu paranoya yapıyor ya da bir konuyu istismar ediyor diye,
Parlamentonun Erdoğan’ın gündemine takılmasına da gerek yok diye düşünüyorum.
Ama Gezi’yi tartışacaksak -ki yarın biraz bir şeyler söyleyeceğim bu konuda-
tartışırız. Gezi, bir çevre ve doğa hassasiyeti duyarlılığıyla başlatılmış
barışçıl bir eylemdir. Gezi’de Vandalizm yapan, 8 masum genci öldüren de
devlettir. Lakin, o devlet, işte AK PARTİ’nin FETÖ’ye teslim ettiği devlettir.
Bunun da altını çizmek lazım.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Başkanım…
SALİH CORA (Trabzon) – Siz otuz yıl önceki Maraş
olaylarını gündeme getiriyorsunuz.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, bugün, Gezi, burada
oldukça çok uzun süre de tartışıldı.
Sayın Özkan, siz de... Lütfen, rica ediyorum...
Değerli arkadaşlar, şimdi, bakın, bir…
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Birer tur daha yapacağız,
ben de girdim.
BAŞKAN – Yani buna da lütfen fırsat vermeyelim yani
tecrübeli grup başkan vekillerimizin söz alması…
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bütçe çıkarmak için acelesi
olan iktidar, bizim bir acelemiz yok zaten. Polemiğe devam…
BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, lütfen, birbirimize
karşılıklı sataşmadan toparlayarak bitirelim bu konuyu.
Sayın Özkan, buyurun.
42.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, ülkenin istiklal ve istikbalini koruma
mücadelesinde dâhilî ve haricî bedhahlara karşı tavırlarını net bir şekilde
ortaya koyacaklarına ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Tabii, Sayın Cumhurbaşkanımızın bir sorumluluğu var.
Hepimizin de bir sorumluluğu var. Bu milletin emanetini sırtlanmış ve bu
ülkenin muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkma, bu ülkenin istiklal ve
istikbalini koruma mücadelesinde elbette dâhilî ve haricî bedhahlara karşı
tavrımızı net bir şekilde ortaya koyacağız.
Şimdi, bu bizim konuştuğumuz meseleleri dünya
konuşuyor. Dünyada, bir benzeri Gezi’de olan hadiselere, vaktiyle Türkiye’de
cereyan eden olaylara duyarsız kalanlar, bugün aynı bedeli… Nasıl teröre sahip
çıkıyorlarsa bugün de aynı bu tür olaylar üzerinden sahip çıkıyorlar.
Toplantı ve gösteri yürüyüşleri bir insan hak ve
özgürlüğüdür, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 12’nci maddesinde güvence
altına alınmıştır.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Siz polisin
şiddetini de göstersenize! Polisin öldürdüklerini de göstersenize!
YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) – Sen PKK’nın
öldürdüklerine bak!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Ancak bunun hemen (b)
bendinde, ikinci fıkrasında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hangi olayların
toplantı ve gösteri yürüyüşleri olamayacağını da net bir şekilde ifade
etmiştir. Eğer kamu düzenini, kamu sağlığını, kamu ahlakını, kamu güvenliğini
ciddi şekilde ortadan kaldırmaya teşebbüs noktasına gelmişse ve yine, devlet otoritesini
bozma noktasına gelmişse…
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Siz Ali
İsmail’in hesabını verin önce, Gezi’yi konuşmadan önce.
CAHİT ÖZKAN
(Denizli) – …bu tür olayları Avrupa Konseyi müktesebatı, Avrupa ortak kültürü
bunu bir insan hak ve özgürlüğü olarak görmemektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Toparlıyorum.
BAŞKAN – Toparlayın lütfen.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Mehmet
Ayvalıtaş’ın hesabını verin önce.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Biraz önce bu meseleleri
derli toplu, etraflıca, kürsüden tüm gruplar zikretti, ifade etti, taraflar
bütün söyleyeceklerini de söyledi. Ancak evet, oralara samimi, farklı gayelerle
gelmiş olanlar olabilir ama bugün, görünen, tüm dünyada çıplak olan bir gerçek
vardır. O çıplak gerçeklik de dünyayı küresel olarak, yeniden terör saldırılarının
muhatabı olarak millî iradeyi ortadan kaldırmak ve bireysel özgürlükleri yok
etmek noktasına gelen emperyalistler yani silah baronları, petrol şirketleri ve
faiz lobileridir.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Sizsiniz, siz.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Son sözüm de Allah’ın
kitabında yer alan ayetlerin tamamı Yüce Allah tarafından, her yerde okunsun,
zikredilsin ve bu minval üzere yaşansın diye gönderilmiştir. Eğer bu bir
yargılamaysa Allah bunları dünyada da bizim bireysel olarak beşer planında
yapmamız gerektiğini de murat etmiş, biz de bunları bu hükümlere uymak
suretiyle yapmak durumundayız.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Siz Allah’tan
korksanız bunları yapmazsınız. İkide bir ağzınıza alıp durmayın bari.
YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) – Siz Allah’tan korksanız
bunları yapmazsınız, sataşıp durma oradan.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Altay.
43.-
İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, ayetlerin siyasete malzeme yapılmaması
gerektiğine ve demokrasi çalışıyorsa ülkeyi yönetenlerin sokaktan korkmaması
gerektiğine ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Vallahi ayıp, billahi ayıp.
Yani konuyu ben ortaya bağladığımızı düşünüyordum…
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – “Ayıp” diye başlıyorsun,
nasıl oluyor?
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Allah ayetleri, bizim
dünyadaki yaşantımızı nasıl tanzim etmemiz gerektiğini anlayalım diye gönderdi
elbette. Allah, ayetleri siyasetin malzemesi yapın, her gittiğiniz köyde ceketi
atıp çeşmelerde abdest alacağım deyip günde dört kere aynı ikindi namazını
kılın diye de göndermedi, bu ayrı.
YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) – Ya, çok ayıp ama, çok
ayıp bu. İthamda bulunuyorsunuz, çok ayıp.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sizi itham etmiyorum, Türk
siyaseti geçmişte bunları da gördü diye söylüyorum, Türk siyaseti geçmişte
bunları da gördü. Allah’ım herkesi bildiği gibi yapsın.
SALİH CORA (Trabzon) – CHP’lilerin abdestsiz namaz
kıldığını da gördük.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ancak şimdi Sayın Başkan,
ben bir şeyi anlamıyorum; Türkiye’de bence AK PARTİ’nin de katıldığı bir konu
vardır yani kabul ettiği bir husus vardır, demin söyledim: Gezi’yi terörize
eden, orayı yangın yerine çeviren, şimdi FETÖ’den yargılanan dönemin valisi ve
Emniyet görevlileridir. Yoksa Gezi, 73 vilayette 2,5 milyonun üstünde insanın
katıldığı, çevre hassasiyetiyle başlayan, özel hayata müdahaleyi sorgulayan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENGİN ALTAY (İstanbul) – İktidar kadar süre
istiyorum efendim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – …özel hayata müdahaleyi
doğru bulmayan, kaç çocuk doğuracağına karışılmasını doğru bulmayan, ne yiyip
ne içileceğine karışılmasını doğru bulmayan insanların son derece demokratik
bir tepkisiydi. Ben Ankara’dan biliyorum, Ankara’nın bütün kavşaklarında
insanlar sokağa geliyordu. Ne var bunda? Bunda ne sakınca var? Daha önce
söyledim, yine söylüyorum, bir ülkede demokrasi çalışıyorsa ülkeyi yönetenler
sokaktan korkmaz. Tekrar söylüyorum, sokaktan diktatörler korkar. Ya, Fransa’da
sokak hareketlendi, bizimkinin ödü kopuyor ya! Böyle bir şey olur mu ya? (CHP
sıralarından alkışlar) Böyle bir şey olmaz.
Ayrıca, demokrasi sadece sandık değil elbette ama
Erdoğan merak etmesin, Erdoğan’ı -çok emin ve rahat olsun- biz sandıkla
göndereceğiz, merak etmesin Erdoğan, içi rahat olsun.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KANİ BEKO (İzmir) – Gezi bizim onurumuz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Erdoğan’ı sandıkla tıpış
tıpış göndereceğiz, ilk provası da 31 Marttır.
SALİH CORA (Trabzon) – Her seçim bunu söylüyorsunuz,
her seçim aynı şeyleri söylüyorsunuz. Her seçim aynı teraneler, her seçimde
aynı şeyleri söylüyorsunuz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Ama hak, hukuk, adalet, aş,
ekmek, iş için sokaklara da çıkacağız kardeşim; çatlasa da çıkacağız, patlasa
da çıkacağız. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
SALİH CORA (Trabzon) – En son seçimde yüzde kaç
aldınız?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Özkan, kayıtlara geçmesi için bir iki
cümle ilave edin lütfen.
Arkadaşlar, toplayalım. Budan sonra eğer devam
ederse ara veririm. Bakın, rica ediyorum çünkü bu konu bugün oldukça çok,
etraflıca tartışıldı.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ama olmaz ki. Üçüncü tura gidiyor
adam, okeye dönüyor adam.
BAŞKAN – Bir saniye Sayın Altay...
Sayın Özkan, buyurun.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan, bunun
uzamamasını istiyoruz, bu konu zaten tüm çerçevesiyle konuşuldu ancak Sayın
Grup Başkan Vekili… (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Bir saniye, değerli arkadaşlar…
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sadece söyleyeceğim şudur:
Sayın Grup Başkan Vekili bu işi uzatmamak istediğini ifade ederken direkt
“Ayıp, ayıp, ayıp!” diye başladı.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ayıp tabii ya! Ayeti,
siyasetin konusu yapmak ayıp, ayıp, ayıp! Gene söylüyorum.
SALİH CORA (Trabzon) – Kim yaptı?
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Kim, ben mi yaptım?
SALİH CORA (Trabzon) – HDP’li milletvekili yaptı az
önce.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – O yaptıysa ona da ayıp, kim
yapıyorsa ona ayıp.
SALİH CORA (Trabzon) – Kur'an’ı Kerim’le kürsüye
çıktı, sonra Kur'an’ı Kerim’i yere bıraktı. Ayıp ya!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Bu kavramların, kelimelerin
tamamını iade ediyorum. Biz bu ülkenin millî emanetine sahip çıkmak için bir
mücadele veriyoruz, bu mücadeleyi de sürdüreceğiz her şeye rağmen.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Teklifleri (Devam)
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 10) (Devam)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275); 2017
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan,
2017 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/38); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme
Raporu ve 2017 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2017 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 183 Adedi
Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, 2 Adedi Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve 10 Adedi Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere Toplam 195 Adet
Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/40) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN – Şahıslar adına söz sırası Kahramanmaraş
Milletvekili Sayın Habibe Öçal’a aittir.
Buyurun Sayın Öçal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
3’üncü maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi ve aziz
milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşmelerini gerçekleştirdiğimiz 2019 yılı bütçesi
AK PARTİ hükûmetlerinin aralıksız olarak gerçekleştirdiği 17’nci bütçedir. Bu,
cumhuriyet hükûmetlerinde hiçbir iktidara nasip olmayan bir başarıdır.
Türkiye’de son on yedi yılda alınan mesafeler, nabzımızın milletimizin nabzıyla
beraber attığının da bir göstergesidir. Bu nedenle, elde ettiğimiz başarıların
tamamı aziz milletimizin başarısıdır. 2017 yılında Türkiye ekonomisi yüzde
7,4’lük büyümeyle G20 ülkeleri arasında en hızlı büyüyen ekonomiye sahiptir,
OECD ülkeleri arasında ise İrlanda’dan sonra ikinci ülke olmuştur. 2002’de 35
milyar dolar olan ihracatımız 2017’de 157 milyar dolara yükselmiştir. Türkiye
böylece tüm algı operasyonlarına ve saldırılara en güzel cevabı rakamlarla
vererek, kriz tellallığı yapanları hayal kırıklığına uğratmıştır. Büyümedeki istikrarımız
tam hızıyla devam etmektedir.
Bütçede en fazla payı her yıl olduğu gibi yine biz
eğitime ayırdık. Bir eğitimci olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki on yedi yılda
bilimsel ve objektif verilere dayalı, kendi medeniyet değerlerimizle barışık,
kültürel yapımızla uyumlu, dinamik ve adil bir eğitim evresini oluşturma
yönünde büyük mesafeler katettik. Özellikle kız çocuklarımızın okullaşması
yönünde ciddi adımlar attık. Uyguladığımız başarılı politikalarla kız
çocuklarımızın okullaşma oranını gerek TÜİK verilerine göre gerekse sivil
alandan gelen Eğitim Reformu Girişimi verilerine göre ilkokulda yüzde 92’ye,
ortaokulda yüzde 95’e, ortaöğretimde ise yüzde 84’e çıkardık. Eski Türkiye’de
turnikelere sıkıştırılan, ikna odalarında imha edilmeye çalışılan ve evlerine
dönmek zorunda bırakılan Anadolu’nun kız evlatlarını okullara, üniversitelere
kazandırdık. Bu sayede yükseköğrenimdeki kızlarımızın oranını yüzde 75’ten
yüzde 96’ya çıkarmanın haklı gururunu yaşamaktayız. Çünkü biz kızlarımızı
dağlara değil, okullara göndermek için politikalar üretmekteyiz. Bizim AK PARTİ
olarak derdimiz de amacımız da necip milletimizin refahını ve huzurunu
artırmaktır. Mazlumların koruyucusu devletimizi muasır devletler seviyesine
çıkarmaktır. Dünyanın en pahalı topraklarını kendisine vatan edinmiş bir
milletin evlatları olarak, millî birlik ve bütünlük içerisinde,
farklılıklarımızı zenginlik kabul ederek; tek millet, tek bayrak, tek vatan,
tek devlet inanç ve kararlığıyla omuz omuza verdiğimizde 2023 ve 2071
hedeflerimize hızlı adımlarla ilerleyeceğimize inancımız tamdır.
Bugün 145’inci doğum günü olan istiklal şairimiz
merhum Mehmet Akif Ersoy’u rahmetle ve minnetle anmaktayız. Hakikati
saptırmakta mahir olan bir vekil milletin kürsüsünde, millî şairimiz Mehmet
Akif Ersoy’un oğlu merhum Emin Ersoy için iktidarımızı suçlayarak “Bu iktidar
döneminde o değerli şahsiyetin evladı yoksulluktan, sahipsizlikten çöplükte
öldü; bu, AK PARTİ iktidarının utancıdır.” iddiasında bulundu. Oysa hakikat
şudur ki merhum Emin Ersoy, Tophane’de sahipsiz olarak 24 Ocak 1967’de ölü
bulunmuştur. Elli iki yıl önce gerçekleşen bu elim olayı iktidarımızla
ilişkilendirmek kabul edilemez bir yanılgı ve saptırmadır. Bu pespaye siyaset
anlayışını kınıyor, milletimizin vicdanına havale ediyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle 2019 yılı bütçemizin
ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HÜDA KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaya.
HÜDA KAYA (İstanbul) – Şahsıma yönelik sataşmada
bulunmuştur.
BAŞKAN – Yerinizden bir dakika söz veriyorum.
Buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
44.-
İstanbul Milletvekili Hüda Kaya’nın, yalanlar üzerinden politika yapmanın
çirkin olduğuna ilişkin açıklaması
HÜDA KAYA (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu kürsüde defalarca, yalanlar üzerinden politika
yapmanın ne kadar çirkin olduğunu kendim de ifade etmişimdir. Bunu insani
açıdan ifade etmişimdir, ahlaki, vicdani açıdan ifade etmişimdir. İnananlar
açısından “Biz Resulullah’ın takipçisiyiz, izindeyiz.” diyenler, iddia edenler
açısından da Kur’an’dan ifade etmişimdir. Biraz önce de sayın grup başkanı
buradan ifade ederken arkadan bir ekleme yapmıştım. “İnanıyorum.” diyenler,
“Hakikatin sahibi, safı biziz.” diyenler önce, “Öldürmeyeceksin, yalan
söylemeyeceksin, çalmayacaksın, iftira atmayacaksın, çarpıtmayacaksın.” diye
tüm ilahi dinlerin temelindeki evrensel, insani, vicdani değerleri, kriterleri
bir parça bir zahmet açsınlar, okusunlar, yeniden iman tazelesinler, ondan sonra
kalkıp bana ders vermeye kalksınlar. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
RECEP ÖZEL (Isparta) – “Öldürmeyeceksin”i o tarafa
söylesene bir.
YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) – Size mi kaldı? Sen
Kandil’e söyle, Kandil’e söyle sen bunu. Sana mı kaldı bu? Sen kimsin bizim
imanımızı sorgulayacak!
HÜDA KAYA (İstanbul) – Ayet diyor, ben demiyorum.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Özkan, buyurun.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Niye rahatsız
oluyorsunuz, neden rahatsız oluyorsunuz? Saygı duyun. Saygılı olun.
BAŞKAN – Bir saniye değerli arkadaşlarım…
Buyurun Sayın Özkan.
YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) – Kandil’e söyle sen bunu.
Kandil’e söyle de öldürmesinler insanları. Haddini bil! Haddini bileceksin!
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Siz haddinizi
bilin, siz!
HÜDA KAYA (İstanbul) – Hadsizlik yapmıyoruz.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, bir saniye…
Duyamıyoruz Sayın Özkan, bir saniye…
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Siz haddinizi
bilin, saygılı olun.
YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) – Kandil ne yapıyor,
Kandil?
BAŞKAN – Bir saniye değerli arkadaşlarım…
Grup Başkan Vekiliniz konuşuyor değerli
arkadaşlarım, lütfen…
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bizim milletvekili olarak elimizdeki en büyük sermaye millet
nezdindeki güvenimizdir. (HDP sıralarından gürültüler) Millet nezdindeki
güvenimizin de…
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – O yüzden
seçimlerde hile yapıyorsunuz.
NURAN İMİR (Şırnak) – Hele bir gidin bir zahmet.
YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) – Siz hile yapıyorsunuz.
Şantaj ve tehditle insanları kandırıyorsunuz.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, lütfen…
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Şunu bir açın lütfen, ben
buradan konuşmak istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ ve HDP sıralarından
gürültüler)
Bir dakika arkadaşlar, duyamıyoruz ama grup başkan
vekili kayıtlara geçirmek için söz istiyor, onu duyamıyoruz.
Buyurun.
45.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Kürtlerin, Arapların, Türklerin barış ve
kardeşlik içerisinde yaşayacağı bu coğrafyaya yeniden fitne tohumları
ektirmeyeceklerine, ülkenin istikbaline sahip çıkacaklarına ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biz milletvekillerinin elimizdeki en büyük sermaye millet
nezdindeki güvenimizdir. Bu güven boşa oluşmaz; bu, yalan söylememekle, terörle
arasına mesafe koymak suretiyle, milletin emanetini de baş tacı yapmak
suretiyle olur.
Bakınız, çok söze gerek yok, fazla konuşursak arada
kaynayabilir. (HDP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Özkan, siz Genel Kurula hitap edin,
buyurun.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Bakın diyorum ki, on altı
yıldan beri çok zor koşullarda IMF’ye borçlar kapanmış, 26 bin kilometre duble
yollarla, şehir hastaneleri altyapı ve üstyapı çalışmalarıyla…
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Yolsuzluklara
halkı alet etmeyin.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – …bu ülke oralardan buralara
gelmişse bu, milletin emanetine sahip çıkmakla olur.
Tartışma konusu neydi? “Öldürmeyeceksin” değil mi?
Evet. Kürsüden PKK’dan bahsettiniz mi hiç?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KEMAL ÇELİK (Antalya) – Hiç bahsetmedi.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – PKK’yla aranıza mesafe
koyabildiniz mi ve o terör örgütünün eylemlerine “İşte, bu terör örgütüdür ve
bunlar da silah baronlarının, faiz lobilerinin, petrol şirketlerinin taşeronudur.”
dediniz mi? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Toparlayın Sayın Özkan.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – PKK’ye sığınmayın, PKK’ye sığınmayın!
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – İftira atmayın,
iftira atmayın!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Bakınız, yüzyıl önce
başlayan oyun hâlâ PYD, YPG terör örgütü üzerinden devam ediyor.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Kendi hesabınızı
verin! Kendi kanının hesabını verin!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Bakınız, acaba Amerika
Birleşik Devletleri PYD’ye o 5 bin tır silahı gönderirken kara kaşa, kara göze
mi gönderiyor? Hayır, inim inim Kürt vatandaşlarımızı ezmek için gönderiyor.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Ali İsmail’in
hesabını verin, Abdullah Cömert’in hesabını verin!
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – İftira atmayın!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Biz asla ve asla Kürtlerin,
Arapların ve Türklerin barış ve kardeşlik içerisinde yaşayacağı bu coğrafyaya
yeniden fitne tohumları ektirmeyeceğiz. Bu ülkenin istiklaline sahip çıkacağız.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Bilgen, söz talebiniz mi var?
AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, çok kısa sadece
bir düzeltme yapacağım.
BAŞKAN – Lütfen.
46.-
Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, İstanbul Milletvekili Hüda Kaya’nın 10 sıra
sayılı 2019 Yılı Bütçe Kanun Teklifi’nin 16’ncı maddesi üzerinde HDP Grubu
adına yaptığı konuşmasında herhangi bir ayetten bahsetmediğine ilişkin
açıklaması
AYHAN BİLGEN (Kars) – Tutanakları istedik. Sayın
Hüda Kaya’nın konuşmasında herhangi bir ayet geçmiyor yani bir ayeti kürsüde
söylediğimiz, bunun üzerine kendileri de başka bir ayetle cevap verdiklerini
söylediler. Konuşma metninde herhangi bir ayet yok.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Teklifleri (Devam)
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 10) (Devam)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275); 2017
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan,
2017 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/38); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme
Raporu ve 2017 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2017 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanunu ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 183 Adedi Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, 2 Adedi Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve
10 Adedi Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere Toplam 195 Adet Sayıştay
Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/40) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, şahsı adına söz
sırası İstanbul Milletvekilimiz Sayın Ali Kenanoğlu’na aittir. (HDP
sıralarından alkışlar)
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün dokuz gündür bütçeyi konuşuyoruz. Biz de bununla ilgili
muhalefetimizi yapıyoruz ve burada işte İYİ PARTİ Grubu, HDP Grubu, CHP Grubu
bütçeyle ilgili birçok konuda, hem genel siyasi konularda hem de bütçe
üzerinden görüşlerini dile getirip tespit ettikleri birtakım eksikleri burada
sunuyorlar. Ancak şu dikkatimizi çekti ki her konuşmacıya AK PARTİ grup başkan
vekilleri mutlaka cevap veriyorlar ve bu cevapları verirken de şöyle bir şey
var: Hani her biriniz mutlaka bir kredi kartları merkezini aramışsınızdır ya da
bir sular idaresini filan aramışsınızdır, bir çağrı merkezi vardır, karşınıza
çıkar çağrı merkezi, siz ne söylerseniz söyleyin o çağrı merkezi aynı cevabı
verir. (HDP sıralarından alkışlar)
ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) – Siz de aynı şeyleri
soruyorsunuz.
ALİ KENANOĞLU (Devamla) – Burada dokuz gündür AK
PARTİ grup başkan vekilleri iki temel cevap veriyorlar, iki temel cevap,
bunlardan bir tanesi şu: “AKP on altı yıldır seçim kazanıyor, öyleyse biz
haklıyız, biz doğruyuz.”
SALİH CORA (Trabzon) – Yalan mı? Hangi seçimi
kaybettik?
BAŞKAN – Sayın Cora… Lütfen…
ALİ KENANOĞLU (Devamla) – İki “Türkiye demokratik
bir devlettir. Yargı bağımsızdır, özgürlükler boldur.” Bu iki temel cümleyi,
her seferinde, çağrı merkezi gibi burada bütün muhalefet partilerine cevap
olarak söylüyorlar.
Şimdi, dün biz Orta Doğu Teknik Üniversitesinde
öğrencilerin düzenlediği bir paneldeydik, Milletvekilimiz Murat Çepni ve
milletvekili adayımız Veli Saçılık’la beraber. Gittiğimizde şunu gördük
arkadaşlar: ODTÜ’ye biz gideceğiz diye, orada panel düzenlenecek diye sınavlar
iptal edilmiş, okul kapatılmış, bütün öğrenciler tatil edilmiş. Niye? Biz
gideceğiz, orada panel yapacağız, 19 Aralık cezaevi katliamları ve 19 Aralık
Maraş katliamıyla ilgili sunum yapacağız, anma yapacağız. Buradan kaynaklı
olarak okul tatil ediliyor, sınavlar iptal ediliyor ve burada siz hâlâ
özgürlüklerden, haktan, hukuktan bahsediyorsunuz. (HDP sıralarından alkışlar)
Veli Saçılık çok önemli bir şey söyledi orada, bunu aktarmak isterim. Dedi ki:
“Ya, doğru söylüyorlar aslında, ifade özgürlüğü var, bizi her gün ifadeye çağırıyorlar.
(HDP sıralarından alkışlar) Öğrenciler ifadeye gidiyor, işçiler ifadeye
gidiyor, doktorlar ifadeye gidiyor, öğretim görevlileri ifadeye gidiyor, her
gün ifademizi alıyorlar yani bu ülkede ifade özgürlüğü böyle var.” (HDP
sıralarından alkışlar)
YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) - İfade özgürlüğü olmasa
terör propagandası yapmazsınız.
ALİ KENANOĞLU (Devamla) - Şimdi değerli arkadaşlar,
on altı yıldır seçim meselenize de Sayın Demirtaş söyle bir cevap vermişti,
demişti ki: “Gelin, devletin desteğine güvenmeden, gelin, özgürlüklerin önünü
açarak, medya üzerindeki baskıyı ortadan kaldırarak, adaletli bir şekilde seçim
yapalım, her hafta yapalım, her hafta.” (HDP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Şimdi, böyle laflarla, sözlerle bu işler sonuçlanmaz.
Değerli arkadaşlar, bugün Maraş katliamının yıl
dönümündeyiz. Maraş katliamında bugün ne oldu? Bugün Maraş katliamının yıl
dönümünde her şeyi dile getirdiğimizde sürekli şunu söylüyorsunuz: “Dış
güçlerin işi, dış güçlerin işi.”
SALİH CORA (Trabzon) – Başbağlar katliamından
bahset!
ALİ KENANOĞLU (Devamla) – Şimdi bahsedeceğim, vakit
verirlerse bahsedeceğim.
BAŞKAN – Genel Kurula hitap edin siz.
ALİ KENANOĞLU (Devamla) – Bizim Bektaşi’nin başı
derde düşmüş, bir sıkıntısı varmış, kasabada sürekli dolaşıyormuş, “Her şey
Allah’tan, her şey Allah’tan.” diye, kasabanın serserisi de ensesine bir tane
vurmuş bunun, ondan sonra Bektaşi şöyle sert bir şekilde bakınca demiş ki: “Ya,
ne bakıyorsun? Her şey Allah’tan.” “Ben de biliyorum her şey Allah’tan da bu
dengesiz, psikopat -haşa huzurdan- kimdir, ben esas onu merak ettim; kimin
elini kullanıyor, onu merak ettim.” demiş. Şimdi, Maraş katliamını sadece “Dış
güçlerin oyunu.” diye atlatamazsınız.
SALİH CORA (Trabzon) – Diyarbakır’daki dershanenin
önündeki katliamdan bahset, Yasin Börü’den bahset, Eren Bülbül’den bahset.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Salih Cora, senin işin
bu gerçekten ya!
ALİ KENANOĞLU (Devamla) – Bugün Cemevi Başkanımıza
bir tebligat yapılmış ve Maraş Cemevi Başkanımıza yapılan tebligatta deniliyor
ki: “Maraş’ta her türlü etkinlik ve anmalar 31 Aralığa kadar durdurulmuştur,
yasaklanmıştır.” Anmayı böyle mi yapacaksınız? Berlin’e gidenleriniz olmuştur,
Berlin Parlamentosunun önünde şu fotoğrafla karşılaşırsınız arkadaşlar -ben
gittim, gördüm orada- Berlin Parlamentosunun önünde Yahudi Anıt Mezarlığı
vardır. Parlamentonun bahçesinde bu. Niye? Katliamla, soykırımla yüzleşmek için
vardır. Siz ne yapıyorsunuz? Siz Cemevi Başkanına diyorsunuz ki: “Maraş’ta
hiçbir anma yapamazsınız.”
Şimdi vaktimin yettiği ölçüde Başbağlar katliamına
değineceğim. Şimdi her dediğimizde “Başbağlar” diyorsunuz ya, Başbağlar
katliamı akşam 8’de gerçekleştiriliyor, köye 25 kilometre ötede jandarma, olay
yerine on dört saat sonra geliyor. Olay yerinde 585 boş kovan bulunuyor,
kovanların balistik incelemesi yapılmıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SALİH CORA (Trabzon) – Geç onları, geç. Biz Gezi
olaylarından bahsettiğimiz zaman, “Geçmişte kaldı, paranoya…”
BAŞKAN – Sayın Kenanoğlu, toparlayın, bir dakika
veriyorum.
ALİ KENANOĞLU (Devamla) – Bakın, mahkemeler
Erzincan’a ve İzmir’e taşınıyor, aileler diyor ki: “Bu bir sürgündür.” Ve
Başbağlar katliamının mağdurlarına sahip çıkılmıyor ve o katliam da zaman
aşımıyla kapatılıyor; dava, hiçbir tutuklu yok ve aileler 2013 yılında Meclise
dilekçe veriyor, “Bir araştırma komisyonu kurulsun.” diyorlar. İktidar belli ve
o komisyon kurulmuyor, reddediliyor. Sizin, Başbağlar’a bakışınız da bu, ne
anlatayım ben size?
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Altay.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
47.-
İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, siyaset kurumunun milletin aklıyla alay
etmemesi gerektiğine ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, şimdi, artık
edilen her lafa bir yorum yapılma âdeti çıktığı için, ben de biraz önce
söylenen bir lafa, söze yorum yapma gereği duydum. Şunun için duydum tabii, bir
sebebi var da duydum: Siyaset kurumunun yapmaması gereken işlerden biri de
milletin aklıyla alay etmektir.
Şimdi, sevgili mevkidaşım biraz önce dedi ki:
“IMF’ye borç veren ülke hâline geldik, şunları yaptık.” Yapmadılar, yap-işlete
yaptırıyorlar, bedelini millet daha ödemeye başlamadı bile de şimdi aklıma şu
geldi, şöyle güzel bir söz var… Acaba Hükûmet şunu yapıyor da biz mi
görmüyoruz? Hani, çok meşhur bir söz vardır “Sultanahmet’te dilenip Ayasofya’da
sadaka dağıtmak” diye; galiba Hükûmet böyle bir şey yapıyor, dağıttığı sadakayı
da görmedik ama dilendiğinin örneği var.
Şimdi, Hazine ve Maliye Bakanı 26 Temmuzda bir
“tweet” atmış, daha yeni: “Çin seyahatimizde görüşmelerimiz meyvesini verdi.
Çinli finans kuruluşlarından enerji ve ulaştırma sektörü yatırımları için özel
sektör, kamu kurumları ve bankalara sağlanacak 3,6 milyar dolarlık kredi paketi
tamamlandı.” Cumhurbaşkanı Erdoğan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayalım.
ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ben ne zaman
“Cumhurbaşkanı” desem sözümü kesiyorsunuz Başkanım.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da aynı dönemde açıklama
yapmıştı “Çin’den kredi almadık.” diye. Şimdi, millet de merak ediyor, diyor
ki: “Cumhurbaşkanı Erdoğan mı doğru söylüyor, aynı zamanda damadı da olan
Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak mı doğru söylüyor?” Milletin bu merakını ben
de milletin vekilleriyle paylaşmak istedim efendim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum, sağ olun.
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Teklifleri (Devam)
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 10) (Devam)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275); 2017
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan,
2017 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/38); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme
Raporu ve 2017 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2017 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 183 Adedi
Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, 2 Adedi Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve 10 Adedi Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere Toplam 195 Adet
Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/40) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi, soru-cevap işlemine geçiyoruz değerli
arkadaşlar.
On dakikalık soru-cevap bölümünün yarısı sayın
milletvekillerine, yarısı da Sayın Komisyona aittir.
Soru-cevap işlemini başlatıyorum.
Sayın Bülbül…
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – Turizm sadece gelir olarak
görülmemelidir. Ancak Hükûmetin bu konuda sürdürülebilir turizm politikası
olmadığından turizm kentlerinin imar planlaması turizme göre değil, ranta göre
şekillendirilmekte, tarih ve kültür dokusunu ön plana çıkaran yatırımlar yeteri
kadar yapılmamaktadır.
Aydın’ın Didim, Kuşadası, Karacasu, Sultanhisar,
Nazilli, Efeler, Söke ve Germencik ilçelerindeki milattan önceki dönemlerden
günümüze kadar gelen kültür miraslarının korunması ve tanıtılmasıyla ilgili
eylem planlarınız var mıdır? 2019 yılı bütçesinden bu ilçelerimize ne kadar pay
ayrılmıştır? Bu payın harcama kalemleri nelerdir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Durmuşoğlu…
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın
Başkan.
Genellikle tarım ve hayvancılıkla akla gelen seçim
bölgem Osmaniye’nin iktidara geldiğimiz son on beş yılda eğitimde, sağlıkta,
sanayide, ulaşımda, enerjide ileri bir il olması için durmaksızın çalışıyoruz.
İlimiz yatırımda öncelikli bölge statüsü kazandıktan sonra bölgemiz ülke
ekonomisi için önemli katma değer sağlamıştır. Osmaniye, son on beş yılda
ekonomisini yaklaşık yüzde 350 oranında büyütmeyi başarmıştır; 2004 yılında 81
il içerisinde 57’nci büyük ekonomiyken bugün ilk 45 ekonomi içinde yer
almaktadır. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde AK PARTİ
iktidarları döneminde Osmaniye’nin bölgesel gelişmişlik düzeyi farkını
azaltmak, yatırım ve istihdamı, ihracat ve teknoloji ağırlıklı üretimi artırmak
için 2003 yılından bu yana toplam sabit yatırım tutarı 4,9 milyar TL
seviyelerini bulan 376 adet yatırım teşvik belgesi verilmiştir. 2019 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi’nin ülkemize ve umudunu ülkemize bağlayan tüm
mazlumlara hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın Komisyon Başkanına sormak istiyorum: 2019
yılında eğitime ayrılan ödeneklerin bütçe içerisindeki oranının yüzde kaç
olması öngörülmektedir?
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Aydoğan…
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Teşekkürler Sayın
Başkanım.
Gelirlerinin yüzde 86’sı vergi ve çoğunluğu dolaylı
vergilerden oluşan bu bütçe kimin bütçesidir? Yok sayılan üreticinin ve
sanayicinin mi? Trabzon’da Büyükşehir Belediyesinde işe alınmak için başvuran 5
bin kişinin mi? Havalimanı inşaatında bir yandan çalışırken bir yandan ölmemek
için mücadele eden işçilerin mi? 400 binden fazla atama bekleyen öğretmenin mi?
Söz verilip çark edilen EYT’lilerin mi? Son bir yılda 500 binden fazla artışla
3 milyonu geçen işsizin mi? 1 milyondan fazla üniversiteli işsizin mi? Sahi, bu
bütçe kimin bütçesi? Yoksa bir avuç, yurt içinde rant yiyici, yurt dışında
tefecinin bütçesi mi?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Taşkın…
ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
On altı yıllık AK PARTİ iktidarlarında en önemli
husus bütçe dengelerine azami özen gösterilmiş olmasıdır. Başarının en önemli
şartlarından birisi olarak gördüğümüz bu konu yazık ki ters yüz edilmektedir.
Bütçe görüşmelerinde ülkemizin borçluluk oranlarının arttığı hususu muhalefet
partilerince sıklıkla dile getirilmektedir. Genel Kurulun veya
vatandaşlarımızın doğru bilgilendirilmesi adına, ülkemizin borçluluk oranları
hakkında mukayeseli olarak bilgilendirilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda gerek
kamu kesiminin gerekse reel sektörün borcu ne kadardır? Diğer ülkelerle
kıyaslandığında borç oranlarının millî gelire oranının seyri ne şekildedir,
açıklar mısınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Hürriyet…
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Seçim bölgem olan Kocaeli, üreterek, Türkiye'nin tüm
vergi gelirinin yüzde 12,95’ini karşılayarak vergi gelirine katkıda
İstanbul’dan sonra 2’nci büyük ildir. 72 ilin vergi gelirlerinin toplamından
fazla vergi ödeyen Kocaeli, kişi başına ödenen vergi sıralamasında yine
Türkiye’ye en fazla kazanç sağlayan ildir. Yani devlete en fazla kazanç
sağlayan, emek kenti Kocaeli’de bunu sağlayan çalışan kesim ve büyük çoğunluğu
işçilerimiz ama onlar da iş cinayetlerine ne yazık ki kurban gidiyor. Geçen
sene 71 işçimizi iş cinayetlerine kurban verdik. Sadece üzücü ölüm olayları
değil, pek çok iş yerinde binlerce işçi kardeşlerimiz sendikal mücadelede
bulundukları için işlerinden atılıyor. POSCO, Flormar gibi pek çok fabrikada
emekçiler işlerinden kovulmuş durumda. Türkiye’ye bakan Kocaeli ne yazık ki
kendi işçisine bakamıyor. Kocaeli Türkiye'de sanayi kenti olarak biliniyor
ancak bizce bunun işçi dostu olarak değiştirilmesi gerekiyor. Herkesin emeğinin
karşılığını aldığı, güven içerisinde çalışabildiği Kocaeli hayal değil. Biz bu
hayalin gerçek olması için var gücümüzle mücadele etmeye devam edeceğiz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Topal...
SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
26’ncı Dönem Milletvekili arkadaşımız Eren Erdem yüz
yetmiş beş gündür Silivri Cezaevinde tutuklu. Tutuklanmasına neden olan gizli
tanık, mahkemesindeki ifadesinde “Bana Eren Erdem’le ilgili ifade vermeyi bir A
Haber muhabiri telkin etti. Beni bir savcıya götürerek Eren Erdem’in FETÖ
bağlantısı olduğu yönünde ifade vermemi istedi. Savcı da ‘Gel seni gizli tanık
yapalım.’ diyerek ifademi aldı ve gizli tanık oldum. Söylediklerim gerçek
değil, yalandı." dedi, gizli tanık diyor. O savcı şimdi Hâkimler ve
Savcılar Kurulunda, gazeteci yurt dışında, gizli tanık evinde, işlerinin
başında, Eren Erdem ise Silivri Cezaevinde haksız yere tek kişilik hücrede
tecrit hâlde yatıyor. Adalet Bakanına sesleniyorum: Bu kumpas değil de nedir?
Bu düzenle hak, hukuk, adalet sağlanır mı? Bu savcı hakkında ne yapmayı
düşünüyorsunuz? Eren Erdem neden hâlâ içeride?
BAŞKAN – Sayın Komisyon, sorulara devam edelim mi?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Sayın Başkanım, 3 arkadaşımız daha kaldı, bitirelim onları da.
BAŞKAN – Sayın Tutdere...
ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) – Görüşmekte
olduğumuz bütçede Adıyaman topraklarını suyla buluşturacak sulama projelerine
kaynak yoktur, hızlı tren projesine kaynak yoktur, Çelikhan-Adıyaman,
Gerger-Adıyaman bağlantı yollarına ödenek yoktur, yüksek oranda Sosyal Güvenlik
Kurumu ve BAĞ-KUR primi ödeyen Adıyaman esnafına destek yoktur, tütün
üreticisine, çiftçiye destek yoktur, Adıyaman’da işsizliği, yoksulluğu ortadan
kaldıracak, yeni iş alanları açacak projelere kaynak yoktur. Kısacası,
Adıyaman’ın acilen çözülmesi gereken sorunlarına kaynak yoktur. Bu nedenle
bütçeyi açıkça eleştiriyorum, bütçeye itiraz ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Kaya...
AHMET KAYA (Trabzon) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Trabzon’umuzun Ortahisar ilçesine bağlı, Düzyurt
Mahallemizde bulunan su depoları çok sağlıksız ve yetersizdir. Depoların
durumunu gösteren fotoğrafları gördüm, inanın ki pas ve pislik içinde. Bu
depolardan su içmek mümkün değil. Ayrıca depolar çok küçük olduğu için
özellikle yaz aylarında çokça su sıkıntısı yaşanmaktadır. Yine aynı
mahallemizin yolu, Gıranboz kısmında çok kötü durumdadır. “Her yere asfalt döktük.”
diye övünen Büyükşehir Belediyesi yetkilileri asfalt şantiyesine 300 metre
mesafedeki Düzyurt Mahallemizin yolunu asfaltlayamamıştır. Vatandaş söylüyor,
duymuyor, gereğini yapmıyorsunuz. O nedenle, milletimizin Meclisinden
ilgililerine sesleniyorum: Düzyurt Mahallemize yeni su depolarının yapılmasını,
mevcut su depolarının bakımlarının yapılarak temiz ve kullanılır hâle
getirilmesini ve mahalle yolundaki çukur ve bozulmaların asfaltlanarak
düzeltilmesini talep ediyoruz.
BAŞKAN – Sayın Arslan…
KAZIM ARSLAN (Denizli) – Hazine ve Maliye Bakanına
soruyorum: Adaletsiz vergi düzeni ve tahsilat yüzdesini düşüren, sürekli hâle
gelen vergi afları, ölçüsüz vergi ve idari para cezaları, devletin toplamayı
hedeflediği vergi gelirinin düşürüldüğü bir 2019’a ek vergilerle başlıyoruz.
2018 yılı Ocak-Kasım döneminde tahsil edilemeyen KDV
tutarı 177 milyar Türk lirası oldu, ekim ayında da bu 66 milyar Türk lirası
idi. On bir ayda tahsil edilemeyen para cezaları 200 miyar Türk lirasıyken ilk
on ayda tahsil edebileceğiniz para cezası sadece 7 milyar Türk lirasında kaldı.
On bir ayda hatalı vergi politikası ve vatandaşın, şirketin kriz yükü yüzünden
bütçe açığı 54,5 milyar Türk lirası oldu. Bunları düzeltmek için bir planınız
var mı? Ayrıca, dün e-kitap, e-dergide KDV’yi yüzde 18’e yükselterek okuyan
kesimin yükünü artırdınız. Siz, kâğıtta ve kitapta KDV’yi yüzde 1’e düşürmeniz
gerekirken mükellefe “Vergi ödememeye devam et, nasıl olsa vergi affı var.”
diyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Şahin, Sayın Köksal yerine size söz
veriyorum.
Buyurun.
SUZAN ŞAHİN (Hatay) – Nüfusu 600 bin artan Hatay
ilimizi 5’inci teşvik bölgesine almayı planlıyor musunuz? Nüfusu dikkate alarak
ek ödenekle destekleyemediğiniz Hatay’ımıza ilave yatırımlar planlıyor musunuz?
Özelleştirilen şeker fabrikalarında arazi değerleri dâhil olmak üzere bir değer
belirlenerek mi özelleştirme yapılmıştır? Bu firmaların kaçından üretimi
sürdürme garantisi alınmıştır ve kaçı üretime devam etmektedir? Merkez Bankası
bilançosunda net hata ve noksan hesabında son bir yıldaki değişim ve bu hesaba
indirilen yüklü miktarın kaynağı hakkında bilgi var mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Komisyon…
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, daha önceki maddelerde soru-cevap
kısmında sorulan Sayın Cemal Enginyurt, Sayın Ulaş Karasu, Sayın Ayhan Erel,
Sayın Sermet Atay, Sayın Ahmet Erbaş, Sayın Hüseyin Avni Aksoy, Sayın
Burhanettin Bulut, Sayın Halil Öztürk, Sayın Ali Keven, Sayın Gülizar Biçer
Karaca, Sayın Kazım Arslan, Sayın Baki Şimşek, Sayın Yaşar Karadağ ve Sayın
Aydın Özer’in 3 sorusunun cevapları elimde, burada hazırdır. Arzu ederlerse
buradan alabilirler, yoksa, yarın odalarına göndeririz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Yazılı olarak mı…
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Yazılı olarak hazır hepsi, evet.
BAŞKAN – Peki.
Değerli arkadaşlar, 3’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın İslam, sisteme girmişsiniz. Size söz verdikten
sonra biraz ara vereceğiz.
Buyurun.
NAZIR CİHANGİR İSLAM (İstanbul) – Açılmıyor.
BAŞKAN - Sayın İslam’ın mikrofonunu açalım değerli
arkadaşlar. Meclisimizin ses tesisatında bir sıkıntı olduğunu günlerdir
görüyoruz değerli arkadaşlarım. Bunu acilen gidermemiz gerekiyor. Bazı
arkadaşlarımız konuşurken de kesik kesik geliyor.
Buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
48.-
İstanbul Milletvekili Nazır Cihangir İslam’ın, Maraş katliamını kınadığına,
Gencay Gürsoy ve Şebnem Korur Fincancı’nın en üst seviyeden ceza aldıklarına,
İhsan Eliaçık’ın gözaltına alındığına, baskı altında kalan muhalefetin
münafıklıkla test edilemeyeceğine ve her siyasi partinin eleştirisinin muteber
olduğuna ilişkin açıklaması
NAZIR CİHANGİR İSLAM (İstanbul) – Çok teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Öncelikle, Maraş katliamını kınıyorum, orada
hayatını kaybedenlere rahmet diliyorum ve hepimizin bu olaylardan ders
çıkarmasını temenni ediyorum. Toplumu kutuplaştıran kim olursa olsun hepsini
şiddetle kınıyorum.
Bu arada Sayın Gençay Gürsoy ve Sayın Şebnem Korur
Fincancı en üst seviyeden ceza aldılar. İhsan Eliaçık bugün yapacağı bir
toplantı öncesi gözaltına alındı. Bunlar hak savunucuları açısından çok
endişeli noktalardır, hepimizin üzerinde düşünmesi gerekiyor değerli
arkadaşlarım.
Sayın Başkanım, ben arada bir söz aldığım için,
lütfen benim konularımı bana biraz serbest bırakınız ama sataşmaya mahal
vermeyeceğim. Az önce bir grup başkan vekili çıktı, burada bir ayeti
hatırlattı. Bakın arkadaşlar, baskı altında kalan bir muhalefet münafıklıkla
test edilmez. Nimetlerle ve iktidarla bezenmişler ancak münafıklıkla test
edilebilir. (CHP sıralarından alkışlar) O yüzden siz son derece yanlış bir
yorum yapıyorsunuz. Size muhalefet eden bizlerin test edildiği nokta cesaret noktasıdır.
İnşallah da sizin bu baskılarınız bizi hiçbir şekilde yıldırmayacak, doğruyu
her zamanda ve her zeminde dillendirmeye devam edeceğiz. Eğer söyledikleriniz
açısından tutarlı olmak istiyorsanız lütfen yapmayacağınız şeyleri bizlere
söylemeyiniz. Bakın, bu öğüdü de hatırlıyorsunuz değil mi bir yerlerden?
Eğer siz, sayın grup başkan vekili, bize
uyarılarınızda samimiyseniz gidip lakap takmak, isim takmak, başkasıyla alay
etmek konularını en üst mercinize hatırlatın, ben o zaman sizin karşınızda önümü
iliklerim.
Çok değerli arkadaşlarım, ben burada ilk…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
NAZIR CİHANGİR İSLAM (İstanbul) – Kesiyorlar benim
mikrofonu Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sistem öyle Sayın İslam.
Buyurun, biz açıyoruz.
NAZIR CİHANGİR İSLAM (İstanbul) – Çok teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Az önce bir başka grup başkan vekilinin sözlerini
yadırgadım. Hatta kendisinden beklemezdim, ummazdım. Burada bir grup başkan
vekili diğer bir siyasi partiyi, HDP tarafından eleştirilmek konusunun âdeta
tehlikeleri ve sakıncaları hakkında uyarıyor. Çok değerli arkadaşlarım, şunu
açık söylüyoruz: Burada temsil edilen her siyasi parti Anayasa’nın ve yasanın
sınırları içerisindedir, eşittir ve hepsinin eleştirisi en az sizinkiler kadar
muteberdir. Bu konuda herhangi bir ödün vereceğimizi lütfen ummayınız.
Çok değerli arkadaşlarım, ben özellikle AK PARTİ’li
arkadaşlarıma 90’lı yılları hatırlatmak istiyorum. Bakın, o zamanlar ne
yapardık? Oryantalistleri eleştirirdik. Niçin? Bizi tanımlamak, hem de kendi
ölçüleri üzerinden tanımlamak isterlerdi. Aynısını siz de yapıyorsunuz. Kendi
algınız üzerinden, burada muhalefet edenleri tanımlamaya, belli bir kalıba
sokmaya, hatta zorlamaya kadar gidiyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, bize baskıcı bir yönetimi “yerli”
diye yutturmaya çalışıyorsunuz, demokrasiyi yabancılıkla itham ediyorsunuz.
Olay böyle değil, biraz üzerinde düşününüz. Bakın, bir şeyi meşrulaştıran yerli
olması değil, iyi olmasıdır. Töre cinayetleri yerli bir uygulamadır; hanginiz
bunun arkasında durabilir, hanginiz savunabilirsiniz? Yerli olmasına rağmen
kötüdür ve terk edilmesi gereken bir uygulamadır.
Gelelim baskıcı yönetimlere. Yani lütfen alınganlık
göstermeyin; tekçi, baskıcı yönetimler firavunluğa, nemrutluğa, tiranlığa,
hatta faşizme dayandırılabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika daha ilave ediyorum.
NAZIR CİHANGİR İSLAM (İstanbul) – Çok teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Yani bu tekçi ve baskıcı yönetimler aslında patent
itibarıyla bizim kültürümüze, bizim topraklarımıza yabancıdır ama siz, saray
kültürü dâhil, her türlü tiranlık rejimini âdeta bize meşru gibi göstermeye
çalışıyorsunuz.
Ha, demokrasi; biz demokrasiyi ne üzerinden ele
alıyoruz? İyilik üzerinden ele alıyoruz. Daha iyisini bulur ve icat edersek
elbette demokrasinin yerine onu geçirebiliriz. Demokrasiden seçimi anlıyorsunuz
değerli arkadaşlar, o da işinize gelirse. İnanın, olay burada bitmiyor; eğer
hukuk devletini ve hukukun üstünlüğünü, insan haklarını, şeffaflığı ve hesap
sorulabilirliği yok ederseniz demokrasiden bahsedemezsiniz.
Hepinize saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkan. (HDP ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi,
Meclisin ilk gününde açıkladığım gibi, grubu bulunmayan siyasi partilerimizden
burada milletvekili olarak bulunan; Büyük Birlik Partisi, Saadet Partisi,
Türkiye İşçi Partisi ve Demokrat Parti sayın milletvekilleri istediği zaman
kendilerine, birer sefere mahsus olmak üzere, dört artı bir dakika süreyle söz
hakkı vereceğimi ifade etmiştim; Sayın Cihangir İslam o çerçevede söz aldı ve
konuştu.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.54
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.19
BAŞKAN: Başkan Vekili Levent
GÖK
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL
(Kütahya), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38’inci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Teklifleri (Devam)
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 10) (Devam)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275); 2017
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan,
2017 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/38); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme
Raporu ve 2017 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2017 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 183 Adedi
Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, 2 Adedi Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve 10 Adedi Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere Toplam 195 Adet
Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/40) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon yerinde.
Şimdi 4’üncü maddeyi okutuyorum:
Devredilen, iptal edilen ve tamamlayıcı ödenek
MADDE 4- (1) 2017
yılı merkezi yönetim kesin hesap gider cetvellerinde gösterildiği üzere, 5018
sayılı Kanuna ekli;
a) (I) sayılı
cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin harcanmayan toplam
713.413.988,74 Türk Lirası,
b) (II)
sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin harcanmayan toplam
168.044.559,60 Türk Lirası,
ödeneği
ertesi yıla devredilmiştir.
(2) Merkezi
yönetim kesin hesap gider cetvellerinde gösterildiği üzere, 2017 yılı içinde
kullanılan ve ertesi yıla devredilen özel ödenekler dışında kalan ödeneklerden,
5018 sayılı Kanuna ekli;
a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe
kapsamındaki kamu idarelerinin 29.716.563.058,13 Türk Lirası,
b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli
idarelerin 5.271.270.490,74 Türk Lirası,
c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici
ve denetleyici kurumların 598.202.673,10 Türk Lirası,
ödeneği iptal
edilmiştir.
(3) Merkezi
yönetim kesin hesap gider cetvellerinde gösterildiği üzere, kamu idarelerinin
2017 yılı ödenek üstü giderlerini karşılamak üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;
a) (I) sayılı
cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri için
28.418.275.398,31 Türk Lirası,
b) (II)
sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idareler için 6.078.864,31 Türk Lirası,
c) (III)
sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumlar için 57.029,91
Türk Lirası,
tamamlayıcı
ödenek kabul edilmiştir.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri, 4’üncü madde üzerinde ilk
söz İYİ PARTİ Grubu Adına Samsun Milletvekilimiz Sayın Bedri Yaşar’a aittir.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Yaşar.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA BEDRİ YAŞAR (Samsun) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum.
Konuşmama geçmiş ve gelecek arasında bir kıyas
yaparak başlamak istiyorum. Malum, mevcut iktidar vekilleri bu kürsüye her
çıktıklarında 2002 yılı öncesi dönemi olanca güçleriyle eleştirip kendi
iktidarları dönemlerini yere göğe sığdıramıyorlar. Öncelikle şunu hatırlatmak
isterim ki: 2002 yılında, 57’nci Hükûmet döneminde, 21’inci Dönemde bu
Parlamentoda görev alan bir milletvekili arkadaşınız olarak Sayın Başkanım,
60’a göre söz istiyorum, hiç olmazsa onların adına buna bir cevap vermiş
oluruz.
O dönemi size bir hatırlatmak isterim: 1999 yılında
seçimler yapıldığı zaman Türkiye’de siyasi kamplaşmaların zirve yaptığı,
ekonomideki bütün dengelerin bozulduğu, demokrasiye her türlü müdahalenin -28
Şubat 1997 de dâhil- yapıldığı bir dönemden bahsediyoruz. İşte bu şartlarda
57’nci Hükûmet iktidara geldi. “Bir araya gelemez.” denen iki siyasi parti ilk
defa bir araya gelerek hükûmet kurdu. Belki bugün bir uzlaşmadan, birlikte,
beraber hareket etmekten bahsediyorsak bunun temellerinin de o gün atıldığını
buradan ifade etmek isterim. Yine aynı şekilde, ekonominin bütün dengeleri
bozulmuştu. Özellikle bankalar her gün yüzde 1.000 faizlerle mudilerine para
veriyordu, her biri sırasıyla batmaya başlamıştı. Aynı şekilde, demokrasiye
ayar vermeler devam ediyor, Sincan’da da tanklar yürüyordu. Bu şartlar altında
57’nci Hükûmet kurulmuştu, bu şartlar altında da göreve başlamıştı. Peki, ne
oldu? Bu, 57’nci Hükûmet bütün siyasi risklere göğüs gererek, kendi bekasını
memleketin bekasının altında tutarak bankacılık da dâhil her yönde kararlar
aldı. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu bu dönemde kuruldu. Görev
zararlarıyla şişirilmiş bankaların tümü zarar ediyordu, özel bankalara el
konuldu, devlet bankaları da bu görev zararları Hazineye aktarılarak daha
bağımsız hâle getirildi. Aynı şekilde, ekonomideki dengesizliklerin tamamı
çıkarılan kanunlarla rayına oturtulmaya çalışıldı.
Daha fazla detayına girmeden rakamlarla bunları size
ifade etmeye çalışacağım. 2002’de -siz “Nerede eski Türkiye?” diyordunuz ya-
devraldığınız tarihteki rakamlardan bahsetmek istiyorum yani yüzde 100 üzeri
olan enflasyon, size bu Hükûmet devredilirken yüzde 29,75’le devredildi. Aynı
şekilde, enflasyon oranı bugün baktığınız zaman kasım ayı itibarıyla 25,4 yani
neredeyse 2002’nin şartlarına bugün aynı yere geri dönmüşsünüz. Türkiye
ekonomik büyüklük olarak dünyadaki ilk 16 içindeydi, bugün de baktığınız zaman
sıralamasında herhangi bir değişiklik yok. Yine, devamında, 2002 yılı
itibarıyla Merkez Bankası verilerine göre, 2002 yılında 43 milyar dolar olan
özel sektör borcu bugün itibarıyla 300 milyar dolar.
Peki, kamu borçları ne durumda? 2002 yılına
baktığımızda 64 milyar dolar iken bugün 130 milyar doları aşmış. Bir de “Ekonomik
büyüme var.” diyorsunuz. Göğsünüzü gere gere anlattığınız o ekonomik büyüme
2002 yılında yüzde 6,2’ydi yani bugün baktığınız zaman 2018 yılı itibarıyla
yüzde 3,8. 2019 yılı tahminî rakamınız da yüzde 2,3. Aynı şekilde, 2002’de
terör olaylarını baktığınız zaman neredeyse bitme noktasına gelmişti, 2002
sonrası terör olaylarını buradan sıralamaya gerek yok. İşte, hendeklerde
verdiğimiz şehitlerden tutun, Oslo’ydu, şuraydı buraydı, çadır mahkemeleriydi,
sıfıra yakın bir seviyede aldığınız terörü ne hâle getirdiğinizi de bugün
sizler bizden daha iyi biliyorsunuz.
Aynı şekilde, döviz kurlarına baktığınız zaman döviz
kuru o günkü tarih itibarıyla 1,57; bugünkü rakam itibarıyla 5,30. Sizin
deyiminizle bu “muhteşem dönem” rakamlarına bakınca insanın âdeta içi kararıyor.
TÜİK verilerine göre, ekim ayında Sanayi Üretimi Endeksi geçen yılın aynı ayına
göre yüzde 7,7 oranında gerilemiştir. Sanayi Üretim Endeksi’ndeki bu düşüşün en
önemli nedeni ithal girdi fiyatlarındaki döviz kuruna bağlı artışlardır. Artan
maliyetle fiyatlar ile buna bağlı olarak düşen talep sanayi üretiminin
gerilemesine neden olmuştur.
Ayrıca, ülkenin risklerindeki artışa bağlı olarak
ülke kredi derecesi ile yüksek döviz kurları özellikle yurt dışı finansman
maliyetlerini ciddi oranda artırmıştır. Firmalar, dış borç ödemelerinde ve dış
borçların döndürülmesinde sıkıntı yaşamaya başladılar. Ekonomide dönen para
hacmi, özellikle son dönemlerde ciddi ölçüde daralmıştır. KGF kredileriyle
piyasaya verdiğiniz 250 milyar dolar da reel sektörde gerekli rahatlamayı
sağlamadığı gibi, birçok firmalar yeniden yapılandırma istediler, devlet de
bunu bir noktada teşvik etti. Aynı şekilde, bu dönemde konkordatolar da
özellikle inşaat sektöründe çok ciddi oranda arttı. İnşaat sektöründe
konkordatoların artması, aynı zamanda bu sektöre bağlı olan 350 iş kolunda da
çok ciddi sıkıntılara sebep olmuştur. Bütün bunlar, her şeyin yolunda gittiği
bir ekonomiyi değil, önemli sıkıntıların olduğu bir ekonomiyi işaret ediyor.
Hep büyüyen Türkiye'den bahsediyorsunuz, bu tablo bize istikrar içinde büyüyen
bir Türkiye'nin olmadığını, istediğimiz rakamlara bir türlü erişemediğimizi
gösteriyor. Yurt dışından kaynak gelmeyince bizim ekonomimiz de duruyor, biraz
önce hatibin de bahsettiği gibi, Çin’den alınan 3 milyar dolarlık kredi bir
müjdeli haber olarak bizim kamuoyumuzda ve haberlerimizde yer alıyor. Ekonomide
bu kötü gidişatı sonlandırmak için, ülke olarak her şeyden önce çok ciddi bir
planlamaya ihtiyacımız var.
Değerli milletvekilleri, 30 Eylül 1960 yılında
kurulan ve yönlendirici planlarla ülkenin istikametini belirleyen, sizin en
başarılı ilk döneminizde uzmanlarına neredeyse ekonominin tamamını emanet
ettiğiniz Devlet Planlama Teşkilatı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’a
bakınız, teşkilat görevleri nasıl belirtilmişti: Ülkenin kaynak ve imkânlarını
belirleyerek uygulanacak iktisadi ve sosyal politikanın, hedeflerin
oluşturulmasında ve uygulamasında hükûmete yardımcı olacaktı. Yani netice
itibarıyla, bu planların hazırlanması Devlet Planlama Teşkilatının görev ve
sorumluluk alanındaydı, Türkiye'nin her beş yılını planlıyordu, biz de
Parlamentoda bu planlamalar üzerinde düzeltmeler yapıyorduk.
Peki, ne oldu? 2011 yılında siz geldiniz, Devlet
Planlama Teşkilatını kapattınız. Sonuç itibarıyla, yüzyıllık planlarını yapan
ülkelere baktığınız zaman, bizim daha beş yılımızı bile planlayamayışımız
ekonomide çok ciddi problemlere sebep oldu.
Aynı şekilde, vergiyi çalışanların üzerinden alıp
üreticilerin, iş adamlarının üzerine bir türlü getiremediniz. Topladığınız
vergilerin yüzde 60-65’ini hâlâ çalışanların üzerinden sağlıyorsunuz.
“Vergi barışı” adı altında sürekli çıkardığınız
aflar, biri bitmeden diğeri başlayan vergi afları artık vergi ödemenin enayilik
olduğu kanaatini oluşturmaya başladı. Dolayısıyla, bu vergi afları çıkarılırken
bunlara daha fazla dikkat edilmesinin ben tekrar altını çiziyorum.
Değerli milletvekilleri, aynı şekilde, gelir
adaletsizliğindeki dağılım da bunun bir örneği. Yani, hepimizin gördüğü gibi,
bugün Türkiye’de ülke gelirinin yüzde 51-52’lik dilimi nüfusun yüzde 1’ine,
gerisi nüfusun yüzde 99’una dağıtılıyor; gerisini siz düşünün. Yani özeti şu:
Yüzde 10’u ekonominin yüzde 90’ına hitap ediyor, yüzde 90’ı da yüzde 10’una
hitap ediyor. Bu gelir adaletsizliğinin bir an önce düzeltilmesi lazım.
Değerli milletvekilleri, bir diğer husus da
özellikle önümüzdeki torba yasada çıkarmaya çalıştığımız fesih kararnamesi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ilave ediyorum.
Buyurun.
BEDRİ YAŞAR (Devamla) – İnşaat sektörü, sizin de
bildiğiniz gibi, lokomotif sektörlerden biri. Burada sadece tasfiye
kararnamesiyle ortaya koyduğunuz “Yapamıyorsanız tasfiye edin.” mantığıyla bu
işi çözmeniz mümkün değil. Dolayısıyla, bunun yanı sıra fiyat farkı
kararnamesinin de buna bir şekilde eklenmesi lazım. Yoksa inşaat sektörünü
ayakta tutmanın imkânı yok. Bu lokomotif sektör de sıkıntıya girerse ülkede
önemli oranda sıkıntılar yaşarız.
Aynı şekilde, üretime dayalı olmayan, üretimin
desteklenmediği bir ekonomide ne ihracatta başarılı oluruz ne istihdamda başarılı
oluruz ne de istediğimiz iş imkânlarını halkımıza sağlarız.
Ben diyorum ki Türkiye Cumhuriyeti devleti, 1 kişiye
bile iş veren, istihdam sağlayan müteşebbisin gerekirse elini öpmelidir. Bugün
kuyruklarını gördüğümüz, işte Trabzon’da 7 bin kişi 50 kişilik iş için…
Müracaatlara şöyle bir baktığımız zaman, istihdamın ne kadar önemli olduğunun
hep beraber, bir kez daha altını çizmiş oluyoruz.
Tabii, istihdam derken, bunları yapacak elemanları
da dikkate almak lazım. Bugün, ülkemizde, mesela Samsun’da 63 tane meslek
lisesi olmasına rağmen, kaynak yapacak, elektrik işleri yapacak eleman bulmakta
zorluk yaşıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Son bir defa daha ek süre vereyim.
BEDRİ YAŞAR (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Dolayısıyla bunlar planlanırken, özellikle istihdama
yönelik eleman yetiştirmek için de meslek liselerini tekrar, bir daha gözden
geçirmek lazım. Üniversite mezunlarımızın sayısını artırarak bu işi çözmemizin
imkânı yok. Sokaklar üniversite mezunundan geçilmiyor ama “vasıflı ve kaliteli
eleman” dediğiniz zaman, müteşebbislerimiz, iş adamlarımız bu tür elemanları
bulmakta çok ciddi zorluklar yaşıyor. Yani kaynakçıydı, meslek erbabıydı,
bunları ikinci sınıf insan gibi görmek bu ülkeye fayda sağlamaz. Tam tersine, meslek
erbabı kişileri, ben, elleri öpülecek, elleri nasırlı insanlar olarak
algılıyorum, hepsinin önünde de saygıyla eğiliyorum. Bu ülkenin onlara ihtiyacı
olduğunu bu kürsüden bir kez daha ifade ediyorum. Desteklenmeleri için her
türlü katkının da sağlanmasını Hükûmetten rica ediyorum.
Bütçemizin devletimize, milletimize hayırlı uğurlu
olmasını diliyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yaşar.
4’üncü madde üzerinde ikinci söz, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Sayın İbrahim Özyavuz’a aittir. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Özyavuz.
MHP GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZYAVUZ (Şanlıurfa) – Sayın
Başkan, kıymetli milletvekilleri; 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın “Devredilen, iptal edilen ve tamamlayıcı ödenek”e ilişkin 4’üncü
maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun
“Ödeneklerin kullanılması” başlıklı 20’nci maddesi, genel veya kısmi
seferberlik, savaş ilanı veya zorunlu askerî hazırlıkların yapıldığı olağanüstü
hâllerde ve Millî Savunma Bakanlığı ile Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil
Güvenlik Komutanlığı bütçeleriyle sınırlı olmak üzere getirilen istisna dışında
ödenek üstü giderlere cevaz vermemektedir.
Bütçe denetiminin amacı, yasamanın yürütmeye verdiği
yetkilerin yasal sınırlar içerisinde kullanılıp kullanılmadığının
denetlenmesidir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayı olmadan gerçekleştirilen
ödenek üstü harcamalar bütçe hakkının tam anlamıyla kullanılmadığı bir durumu
ifade etmektedir.
Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; biraz da
ilimden bahsetmek istiyorum. Şanlıurfa, insanlık tarihinin sıfır noktası olarak
bilinen çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış, değişik dinlere ve etnik
kökenlere mensup insanların yüzyıllarca hoşgörü içerisinde yaşadığı, yine İslam
tarihinde çok önemli yeri olan “Peygamberler ve evliyalar kenti” olarak bilinen,
tarım ve inanç turizmi ve kültür turizmi potansiyeli yüksek, dünyanın ve Orta
Doğu’nun en önemli kadim şehirlerinden biridir. Bizler, İbni Haldun’un
“Coğrafya kaderdir.” sözü üzerine kaderini kalubeladan itibaren seven, kanaat
eden ve millî değerlerine sadık büyük bir milletiz. Siyasi coğrafyamızın bize
kazandırdığı çok önemli güzellikler vardır. Coğrafyanın bereketli toprakları ve
ilk üniversitenin kurulduğu Harran gibi değerlerimiz vardır. Bunun yanında,
kaderimiz olan coğrafya Habil ile Kabil’in birbirine kıydığı, Hira Dağı ile
Olimpos Dağı’nın çocuklarının savaştığı çok kıymetli topraklara sahiptir. Bu
güzellik ve zorluklar siyasi coğrafyamızda yönetimsel eksikliklere,
vatandaşlarımızın devletin gücü ve hizmetini almada güçlük gibi sıkıntılara da
sebebiyet vermektedir.
Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Gazi
Mecliste bölgem adına yaptığım konuşmaların ana teması, bölge halkının
sorunlarının çözümüyle ilgilidir. Yasama faaliyetleri içinde amacımız, bağcıyı
dövmek değil üzüm yemektir. Üstat Necip Fazıl Kısakürek’in kullandığı “kader
denk noktası” sözü, içinde bulunduğumuz zamanı ve insan yaşamı için hayati
önemi haiz konuları işaret etmiştir. Türkiye
Cumhuriyeti devleti ve milleti 17-25 Aralık sonrası, 15 Temmuz süreci,
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi halk oylaması, 24 Haziran genel seçimleri ve
30 Marta uzanan bugünlerde kaderin denk noktası anını yaşamaktadır.
Bu bilinç ve sorumlulukla bir gazi torunu olarak,
Gazi Mecliste seçim bölgem olan Şanlıurfa’nın bazı sorunlarını dile getirip
“Devlet ve millet birdir.” mantığıyla ilgili kurum ve yürütmedeki görevli sayın
bakanlara, dolayısıyla hükûmete aktarmak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Şanlıurfa’da
bu yıl çiftçilerimiz, yoğun yağışlardan dolayı yüksek maliyetle ürettikleri ürünlerini
toplayamamış ve büyük bir mağduriyet yaşanmıştır. Çiftçileri korumak maksadıyla
kurulan başta ÇUKOBİRLİK olmak üzere, çiftçi birlikleri devreye girmemiş ve
bölge insanımızı aradaki tüccar, çırçırcı ve tefecilerin eline bırakarak
kaderine terk etmiştir.
Tarım ve turizm şehri olan Şanlıurfa, bölgede zaman
zaman yaşanan terör hadiselerinden dolayı turizm potansiyelini kaybetmiş ve
ekonomisi sadece tarım üzerine inşa edilmiştir. Çiftçiler kazanmadığı zaman
ilde yaşayan esnaf, sanatkâr ve toplumun çalışan her kesimi sıkıntı
yaşamaktadır, dolayısıyla çiftçi birlikleri derhâl devreye girmeli, çiftçinin
ürününü değeri üzerinden alarak çiftçilerimizi korumalıdır. Çiftçi korunursa
bölgede esnaf, iş adamı ve toplumun çalışan her kesimi refaha kavuşacaktır.
Bu ülkenin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk
“Köylü milletin efendisidir.” demiştir. Milletin efendisi köylü ise o
efendilerin eseri olan bu yüce Meclis “efendi” olarak tabir edilen bu
insanların hakkını korumalıdır.
Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; kamu
kurumlarındaki personel açığını gidermek için Türkiye İş Kurumu bünyesinde
yürütülen Toplum Yararına Program projesi kapsamında, kursiyer adı altında altı
ay ve dokuz ay süreyle işçi alımı yapılmaktadır. Yıllardan beri devam eden bu
uygulama, diğer illerde olduğu gibi Şanlıurfa’mızda da binlerce işsiz
vatandaşın umudu hâline gelmiştir ancak ne var ki bu kapsamda işe alınan işçi
değil de kursiyer olduğundan, her ne kadar asli işlerde çalışsalar da bütün
sosyal haklardan mahrum bırakılmaktadırlar. Altı veya dokuz ay çalıştıktan
sonra işlerine son verilmekte, çalıştıkları süre yeterli olmadığından işsizlik
maaşından da faydalanamamaktadırlar. Bu vatandaşlarımızın sorunlarının
çözülerek sosyal ve mali haklarının verilmesi, statülerinin “kursiyer” yerine “işçi”
olarak belirlenmesi gereklidir.
Yine, ilimizde çok değişik sorunlar vardır, bunların
başında da madde bağımlılığı var. İlimizde madde bağımlılığı sürekli artış
göstermekte olup bununla ilgili bütün kurumların ve sivil toplum kuruluşlarının
ortak bir çalışma yapması gereklidir. Bu konuda geçmişten bugüne çalışma yapan
Ülkü Ocakları başta olmak üzere, bütün sivil toplum kuruluşlarının tekrar
devreye girmesi gereklidir. Bu arada, Ülkü Ocaklarına da gösterdiği
hassasiyetten dolayı çok teşekkür ediyorum.
Yine, ilimizde, Kıbrıs’ta eğitim gören 15 bin
civarında öğrencimiz var ancak Şanlıurfa-Kıbrıs arası uçak seferleri olmadığı
için öğrencilerimiz komşu illerden ulaşımlarını sağlamaktadırlar. Bir an önce
Şanlıurfa’dan Kıbrıs’a direkt uçuşların başlatılarak öğrencilerimizin
mağduriyetlerinin giderilmesi gereklidir.
Şanlıurfa’nın bir sorunu da şehir içi trafik
sorunudur. Halledilmesi ve şehre nefes aldıracak alternatif yolların ve
kavşakların süratle bitirilmesi gereklidir.
Yine, Şanlıurfa’da çok önemli bir konu içme suyu
sıkıntısı. Hâlen köylerimizde içme suyu sıkıntısı yaşanıyor. Burada, Fırat’ın
sularıyla, açık kanallarla sulama yapıldığından köylerde su yükselmesi var,
dolayısıyla yer altından temin edilen içme suları insanlarımızın sağlığını
sürekli tehdit etmektedir. İçme suyu olmayan mahallelerin problemleri
çözülmeli, kırsal mahallelerdeki altyapı sorunları da bitirilmelidir.
Yine, çok önemli bir sorun, Suriyeli mültecilerin
ikamet ettirildiği kamplarda çalışan kadrolu işçilerle ilgili. İşçiler
kampların kapanmasıyla birlikte başka illere gönderilmektedirler. Buradan
Hükûmete sesleniyorum: Bu kardeşlerimiz işe alındığında yaş sınırlaması kriteri
yapılmadığı için kurulu düzenlerini bırakarak işe alındılar fakat şimdi başka
illere alındıklarında aldıkları ücretle geçim derdine düştüler. Bunların
mağduriyetlerinin çabuk bir şekilde önlenmesi gerekiyor. Hükûmetin kamp
işçilerini kendi illerinde, işçi ihtiyacı olan kurumlarda yani Sağlık ve Millî
Eğitim kurumlarında istihdam etmesi bu sorunu çözecektir diye düşünüyorum.
Yine, taşerona kadro verilmesi sırasında kadro
alamayan 4 Aralık mağdurlarının -jokerler, şoförler, KİT’lerde çalışanlar ve
sağlıkta bilgi işlem çalışanlarının da- mağduriyetlerinin önlenmesi
gerekmektedir.
Şanlıurfa’mızın sağlıkla ilgili çok büyük
problemleri varlığını muhafaza etmekte, altı yıldır sürekli temeli atılan ve
bir türlü inşaatına başlanılmayan şehir hastanesi belirsizliğini koruyor.
Mevcut hastanelerin fiziki şartları ve uzman doktor sıkıntısı hastalarımızın
başka yerlere transfer olmasına neden oluyor. Hükûmetin bu sorunu acil bir
şekilde çözmesi gerekiyor. Bu, Şanlıurfalıların bir beklentisidir.
Yine, toprak dağıtımı üzerinden otuz bir yıl
geçmesine rağmen –çok önemli bir sorun ovamızda- köylerimiz dağıtım parseli
borçlarını bitirmiş olmalarına rağmen hâlen parsellerde miras hükümleri dışında
intikal ve satış işlemi yapılamamaktadır. Tarımsal faaliyete yönelik alınacak
ekipmanlar için Ziraat Bankasından talep edilen krediler ipotek engeli
nedeniyle hak sahibi çiftçilere verilmemektedir. Hak sahibi çiftçilerin vefatı
sonrasında mevcut araziler mirasçılarına kuşaktan kuşağa el değiştirmekte…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.
İBRAHİM ÖZYAVUZ (Devamla) – …parsellerde 3083 sayılı
Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanunu’nun 11’inci
maddesinin şerhi olduğundan arazinin sahiplerine de tarımsal faaliyete yönelik
engel teşkil etmektedir. Dağıtım borcu biten parsellerde 11’inci maddede
düzenleme yapılırsa bu sorun çözülecektir.
Yine, Ceylânpınar bölgesinde göçerlerle ilgili bir
sıkıntı yaşandı. Bu kardeşlerimiz yıllardan beri TİGEM’in arazisinde olmalarına
rağmen hak ettikleri şekilde arazi alamadılar, orada hak etmeyen insanlara
arazi dağıtımı yapıldı. Bunun da çabuk bir şekilde çözülüp adaletin orada
sağlanması gerekir.
Ben bu vesileyle on bir gündür Gazi Meclisimizde
görüşmekte olduğumuz bütçe kanununun ülkemize ve milletimize hayırlara vesile
olmasını diliyorum. Yüce heyetinizi ve bizleri izleyen vatandaşlarımızı
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özyavuz.
Söz sırası Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
söz isteyen Kocaeli Milletvekilimiz Sayın Ömer Faruk Gergerlioğlu’na aittir.
Buyurun Sayın Gergerlioğlu. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
HDP GRUBU ADINA ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisinin diğer
milletvekilleri gibi ben de Leyla Güven’in mahpusluğunu ve açlık grevini gündem
edeceğim ama size de sitem ederek gündem edeceğim, biraz daha farklı olarak.
Çünkü hepimiz milletvekiliyiz ve değerli milletimizin, değerli halklarımızın
oylarıyla buraya hak ederek geldik. Hepiniz son derece değerlisiniz, farklı
siyasi görüşlerden de olsanız herkesin burada milleti temsil etme yetkisi var,
görevi var. Bu yüzden, hepimiz, milletvekili olma bilinciyle, bir
milletvekilinin hapiste olmasını burada kınamalı ve bu milletvekili aynı
zamanda, Kürt meselesinin barışçıl bir şekilde çözülmesi için açlık grevinde.
Yani meselenin barışçıl bir şekilde çözülmesi için açlığa razı olmuş, yeter ki
konuşma, diyalog ve barış gerçekleşsin, bu çok önemli. Bunu sadece HDP
milletvekilleri söylememeli.
Değerli arkadaşlar, Kürt meselesini konuşmak için
Kürt olmaya da gerek yok. HDP vekillerimizin bir kısmı Türk’tür, ben de
Türk’üm. Kürt meselesini konuşmak için Kürt olmaya gerek yok, nasıl ki Ermeni meselesini
konuşmak için Ermeni olmaya, Alevilere yönelik ayrımcılığı konuşmak için Alevi
olmaya, başörtüsü zulmüne karşı çıkmak için başörtülü olmaya veya Uygur
Türklerine yapılan zulme karşı çıkmak için Türk olmaya gerek olmadığı gibi.
Bütün bu zulümlere karşı çıkmak için, takdir edersiniz ki insaflı ve vicdanlı
bir insan olmamız yeter. Bunu sağlamamız lazım.
Ben ilk gençlik yıllarımdan beri dinimi öğrenmek
için Kur'an okudum, Türkçesini okudum ve orada çok önemli bir gerçek gördüm. Bu
din, en önemli bir şekilde, bir ırkın diğer bir ırkı baskılamasının önüne
geçiyor, bunu kabul etmiyor ancak şu anda çok ilginç bir şekilde, dindar camia,
bir ırkın bir başka ırkı baskılamasını kabulleniyor. Bu, olacak bir şey değil.
Bakın, Rûm suresinin 22’nci ayeti var, Allahuteala diyor ki: “Göklerin ve
yerlerin yaratılması, renklerinizin ve dillerinizin yaratılması benim
varlığımın ve birliğimin bir delilidir.” Yani bir ırkın varlığı bile Allah’ın
varlığına ve birliğine bir delildir ki bu ırkın kültürünün, örfünün, âdetinin
baskılanması da Allah’ın varlığına ve birliğine âdeta karşı çıkmak demektir,
son derece sakıncalıdır değerli arkadaşlar.
Türkiye’de Kürt meselesi var. Burada kaç aydır biz
bu konuları gündeme getirdiğimizde hemen bir kavga gürültü çıkıyor, tartışmalar
oluyor ancak bir sorun çözemiyoruz, kısır bir döngü hâline geliyor ve
tartışıyoruz. Oysa biz milletvekiliyiz, milletimiz bizi buraya bu sorunları
çözelim diye göndermiş. Gelin, hep beraber bu sorunları çözmeye odaklanalım.
Kürt meselesi bu memlekette var ve adil, eşitlikçi bir anlayışla ancak
çözülecek, tankla, topla, tüfekle çözülmeyecek değerli arkadaşlar.
Nasıl var? Maalesef, iki yüz yıldır bir sorun olarak
önümüzde, yüz yıl önce Kürtlerin Türkleştirilmesi anlayışı tercih edildi ve
gittikçe gerginlik arttı, Kürtler bunu kabul etmedi ve günümüze kadar artan bir
gerginlik geldi. Ben ortaokul yıllarımda hatırlarım, derlerdi ki: “Kürtler
Türklerin bir boyudur. İşte Kürtçe Türkçeden bozmadır.” falan gibi bazı
teoriler ileri sürülürdü, inanamazdım çünkü Kürtler hakikaten farklı
Türklerden, gerçekten her şeyleriyle. Kürtçe hakikaten Türkçeden çok farklı bir
dil. Süreç devam etti, öylesine ilginç şeyler yaşandı ki bu memlekette. 1970’li
yıllar, Bayındırlık Bakanı -şu Mecliste bulunmuş- merhum Şerafettin Elçi şu lafı
söyledi: “Türkiye’de Kürtler vardır ve ben de Kürt’üm.” Bu lafı söylediği için
bir Bakan değerli arkadaşlar, iki yıl üç ay hapishanede yattı. Şimdi, “Kürt
meselesi vardır.” dediğimizde “Öyle bir şey yoktur.” deniliyor. Bakın, bunlar
yaşandı.
Yine ben kendimden bir anekdotla anlatayım. Mesai
arkadaşım İrfan Bey vardı, 1991 yılı, bir gün bana dedi ki: “Ya Ömer Bey, bu
memleket bölünecek, çok tehlikeli bir şeye karar verdi Turgut Özal.” “Ne oldu
İrfan?” dedim. “Ya Kürtçe müzik serbest bırakılıyormuş, memleket bölünecek Ömer
Bey.” “Ya İrfan, Kürtçe müziğin serbest bırakılmasıyla bir memleket bölünecekse
bırak bölünsün gitsin.” dedim. Bu memleketin insanlarının neşeyle, hevesle
söylediği türkülerle, şarkılarla mı bu memleket bölünecek? Ve hiçbir şey de
olmadı, hepimiz de biliyoruz.
Yine bakın, bu memlekette neler yaşandı arkadaşlar?
Bakın, size bir fotoğraf göstereceğim bizim Meclisimizden. Ne var bu
fotoğrafta? Merve Kavakçı linç ediliyor, başörtülü olduğu için Meclisten
kovuluyor. Bu bir utanç günüydü Meclisimiz için.
Ancak başka utanç günleri de vardı. Başka bir
fotoğraf, Orhan Doğan. Kürtçe yemin konusunda ısrar ettiği için Meclisin önünde
polisler tarafından bu şekilde, kafasına bastırılarak gözaltına alındı. Bakın,
bunlar unutulacak şeyler değil.
Bir başka unutulmayacak bir şey, bir başka
milletvekili, Leyla Zana. Leyla Zana da iki defa bu Meclisten kovuldu âdeta.
Neden? Çünkü 1991’de ilk yeminini yaparken sadece ve sadece Kürtçe “Bu yemini
Türk ve Kürt halklarının kardeşliği adına yapıyorum.” demişti. İnanın ki bu
Mecliste kıyamet kopmuştu, o günü çok iyi hatırlıyorum. İkinci defa vekil
olarak geldi, “Türk” yerine “Türkiye” dedi, yine milletvekilliğinden ihraç
edildi.
Değerli arkadaşlar, bakın, ben size bir başka sözü
hatırlatacağım. Bunu tanıyorsunuz, Malcolm X, siyahi Müslüman, ırk
ayrımcılığına karşı çıkmış birisi. Çok önemli bir sözü var. Kürt meselesi için
de lütfen bunu düşünün, yıllarca ırk ayrımcılığına karşı mücadele etti, diyor
ki Malcolm X: “Sırtıma saplanan, 9 santim saplanan bir bıçağı 6 santim çıkarmak
eşitlikte ilerleme değildir, hatta o bıçağı çıkartmak da ilerleme değildir.
Ancak ve ancak o bıçağın battığı yeri tedavi etmek ilerlemedir.” Ancak, bu
bıçağın battığını bile birileri kabul etmiyor, o bıçağın orada olduğunu bile
kabul etmiyorlar. Bakın, bunun üzerinde düşünmek gerekir.
Biz yıllarca “Bu memlekette Kürt meselesi vardır.”
dedik. Ben de bir insan hakları savunucusu olarak yıllardır Kürt meselesi
üzerine çalıştım ve bu meselenin insani, adil ve eşitlikçi bir düzlemde
çözülmesi için gayret sarf ettim ancak maalesef, hâlâ şu anda çatışma ve
silahla çözülmeye çalışılıyor. Çok acılar yaşadı bu coğrafyada insanlarımız.
Cezaevlerinde Kürtçe konuşma yasağı olduğu için çocuğuyla konuşamayan analar
gördüm.
Ben size yine bir başka anekdot anlatayım. Bir
doktor olarak Iğdır’da, Tacirli köyünde görev yapmıştım. Bir Türk olduğum için
Kürtçe bilmiyordum ve annelerle anlaşmada da zorluk çekiyordum. Bir gün bir
anne geldi, ilk sorum ona “Yaşın kaç?” oldu. Teyze üzerinde düşünmeniz gereken
ilginç bir cevap verdi, dedi ki: “Doktor Bey, yaşımı bilmiyorum ama ben
Zilan’da Kürtlerin kesildiği, katliama uğradığı yıl doğmuşum, oradan hesap et.”
Bu benim için çok çarpıcıydı çünkü bir kadın yaşını bilmiyor ancak o çok derin
toplumsal hafızada unutmadığı bir şey var, Kürtlere yapılmış bir haksızlığı
unutamıyor ve onun üzerinden düşünüyor. Ben o köyde ailenin bir oğlunun askere
gittiğini, bir oğlunun dağa çıktığını da gördüm. Hatta Doğubeyazıt’ta bir
çatışmada aynı aileden 2 kardeşin çatışmalarda vefat ettiğini de duyduk. Yani
bu gerçekten bir kardeş kavgası ve bunu durdurmak bizim boynumuzun borcu, en
başta da Meclisin görevi.
Değerli arkadaşlar, ben size soruyorum. Şimdi bu
kısır tartışmaları bırakıp biz şuna karar vermeliyiz: Gerçekten bu çatışmalar
yüz yıl daha mı sürsün? Çocuklarımız ölsün, torunlarımız ölsün ve biz hâlâ
kısır tartışmalarla mı uğraşalım; buna karar vermemiz gerekiyor.
Bakın değerli arkadaşlar, bu ülkenin demokrat
insanları, aydın insanları “barış” diyor ve onların cezası hapis oluyor. İşte
Şebnem Korur Fincancı dün iki buçuk yıl hapse mahkûm edildi, “Bu meseleyi adil
ve eşitlikçi bir şekilde çözelim.” diyordu. Ancak biz sürekli söylüyoruz, barış
diyoruz, insan hakları diyoruz, maalesef kaç yıldır “çatışma” ve “benim
iktidarımın hâkim olması” sözüyle karşılaşıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RECEP ÖZEL (Isparta) – Biraz onu PKK’ya da
söylesene.
BAŞKAN – Bir dakika ilave ediyorum, toparlayalım.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) – Ben şahsen
-Iğdır’da ve Batman’da görev yaptım- Kürtler için barışın çok kutsal bir kelime
olduğunu gördüm. Kürtler barış istiyor arkadaşlar, bunu bilelim ve o yüzden
çözüme odaklanalım.
Ayrıca benim burada Dışişleri Bakanlığıyla ilgili
sormak istediğim bazı hususlar vardı. Değerli arkadaşlar, Dışişleri Bakanı
burada konuşurken bizim bazı sorularımıza cevap vermek istemedi, kendisine Mavi
Marmara’yı hatırlattım. Mavi Marmara konusunda Hükûmet 20 milyon dolara
maalesef bu konuyu kapattı ve âdeta bir satış gerçekleşti. Gazze katliamı
sırasında da ben MAZLUMDER Başkanıydım ve Gazze katliamıyla ilgili evrensel suç
ilkesine göre bir suç duyurusu yaptık ve hatta Adalet Bakanlığının savcılığın
soruşturma isteğine izin vermesi gerekiyordu, Adalet Bakanı izin vermedi, bir
müddet sonra gittik ve kendisinden izin istedik, bize şunu söyledi: “Buna ben
izin veremem, ancak Sayın Erdoğan izin verebilir.” Aradan iki ay geçti,
soruşturmaya izin verilmediği gerçeği çıktı ancak sahnede “…”(x)
deniyordu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayın Sayın Gergerlioğlu, toparlayın.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) – Şimdi, Dışişleri
Bakanına buradan bir başka sitemim, Uygur Türkleriyle ilgili hiçbir şey
söylemedi arkadaşlar. Uygur Türkleri, bakın, 1 milyon Uygur Türkü toplama
kamplarında ve yabancı ülkeler -Fransa, İngiltere, İtalya- açıklama üstüne
açıklama yapıyor ancak Türkiye’den tek bir ses yok. Bu suskunluğun nedeni,
acaba Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın mayıs aylarında Çin’den almış olduğu 3,6
milyar dolarlık kredinin bunda payı var mı? Bunu soruyorum Dışişleri Bakanına,
bunun cevabını vermeleri gerekir.
Yine İçişleri Bakanına da buradan soruyorum: Burada
yaptığı konuşmada güllük gülistanlık bir Türkiye çizdi, OHAL döneminde herkes
gösterilerde çok rahat hareket ediyormuş falan. Biz dün Kaboğlu Hocamla beraber
Ankara İl Nüfus Müdürlüğüne gittik, KHK’li akademisyenlerin pasaport meselesini
sorduk. Orada polis bize geldi dedi ki: “Kardeşim, burada açıklama
yapamazsınız, sadece vekiller yapabilir, kimse yapamaz.” Ya, Anayasa madde 34
var, önceden izin istemeksizin gösteri iznimiz vardır. Direttiler ama biz de
hakkımızı gasbettirmedik, orada açıklamamızı yaptık. Yani bize çizilen Türkiye
ile gördüğümüz fiilî, pratikteki Türkiye çok farklı arkadaşlar. (HDP
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Zilan Deresi katliamı CHP
iktidarı döneminde, 1930’da yapıldı.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gergerlioğlu, sağ
olun.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen
-dördüncü konuşmacı 4’üncü maddede- İstanbul Milletvekilimiz Sayın Mehmet
Bekaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
On dakika süreniz Sayın Bekaroğlu.
CHP GRUBU ADINA MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde söz aldım. Bu madde yedek ödeneklerle
ilgili. Maliye Bakanlığı, birtakım kurum ve kuruluşların ihtiyacı için bazı
bakanlıklardan transfer yapıyor. Niye bunu yapar, 2006’dan bu yana devam eder,
niye bunu yapar; anlamış değiliz. Herhâlde bir, ek bütçe çıkarma zorluğundan
yapar, bir de işin başında fazla gider gözükmesin diye yapar. Böyle dolanarak
bir iş yapılır. Neredeyse bu kötü alışkanlık gelenek hâline gelmiş. Niye böyle
muvazaalı işler yaptığınızı çok anlamıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de kriz var mı, yok mu
tartışmaları devam ededursun. Burada bir konu, bir taraftan krizin sebebi nedir
tartışması devam ediyor. Bir grup diyor ki: “Krizin sebebi Türkiye’de tek adam
rejimi var, hukuk devleti yok, bundan dolayı ekonomik kriz var.”
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – O grup biziz.
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – O grup sizsiniz.
Bir grup da diyor ki: “Hayır, krizin sebebi
ekonomiktir, ekonomi kurallarına uyulmadı, IMF programı iptal edildi,
dolayısıyla da kriz bundan çıktı.” Bir başka grup da diyor ki: “Hayır kriz mriz
filan birtakım sıkıntılar var, ismi kriz değil, bu sıkıntıların sebebi
düşmanlarımızdan gelen, Batı’dan gelen ekonomik saldırıdır.”
Değerli arkadaşlarım, bu üçü de söz konusu. Bu
üçüyle ilgili de birtakım sıkıntılar elbette vardır. Ama Türkiye’de şu anda
yaşamış olduğumuz temel krizin sebebi aslında sadece Türkiye’yle de ilgili
değildir, dünyada uygulanmakta olan bu finans kapitalizmi dediğimiz, bu yeni
birikim sisteminin, modelinin krizidir. Bu birikim sistemi ta 70’lerden bu
tarafa geliyor. Kapitalizm tıkanmıştır. Yeni hedeflere ulaşmak için yeni
politikalar geliştirilmiş, bu politikaların en önemli aracı dolar olmuş. Dolar
basmış ve göndermiş değerli arkadaşlar. Dolarla beraber saldırmış. İşte biz de
bu dolarlara kanarak dolarların bağımlısı olmuşuz. Bol, ucuz dolar gelmiş, faiz
de düşük, bunu almışız, kendi içerideki dağıtım ve birikim modelimize de uygun
düşmüş, inşaata, betona gömmüşüz. Başka bir şey daha yapmışız, hammadde ucuz
geldiğinden dolayı dışarıdan gelen hammaddeye, ara maddeye sanayimizi esir
etmişiz. Dolayısıyla bağımlı hâle gelmişiz, dolarkolik. Şimdi, 2013’ten
itibaren kapitalizmin merkez ülkeleri başka bir modele geçtiler ve dolarları
geri çekmeye başladılar, likiditeyi kıstılar, sıkıntı başladı. Ne sıkıntısı
başladı, biliyor musunuz? Kesilme sendromu değerli arkadaşlarım. Sizde,
Hükûmette kesilme sendromu. Bu kesilme sendromu uyuşturucu bağımlılığıyla
ilgili bir terimdir ama tam da uyuyor. Dolar gelmiyor, pahalı geliyor, faizler
yükseldi, ara ürüne zam geldi dolardan dolayı, dolar fiyatları arttı, ne
yapacağız? Sanayi tıkandı, krediler geri ödenmez hâle geldi, Türkiye büyük bir
sıkıntı içine düştü. İşte, bu krizdir değerli arkadaşlarım da bu krizin sebebi -dünyada
böyle oldu dememe bakmayın- sizsiniz çünkü siz doların kışkırtıcılığına
kapıldınız, siz doların kolaylığına kapıldınız çünkü içeride ancak bununla
biriktirdiniz, bununla dağıttınız.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, her alanda, üretimde,
istihdamda, gelir, ücretlerde, döviz, faiz, hangi alana bakarsanız bakın,
Türkiye’de çok ciddi bir sıkıntı var. Ne kadar başınızı kuma gömerseniz gömün,
Türkiye’de büyüme 1,6. 1,6, büyüme falan yok, müthiş, 7,2 ve 5,3’ten buraya
geldik, küçülme var Türkiye’de. Sanayi üretiminde ciddi bir gerileme var,
geçtiğimiz aya göre 1,9, geçtiğimiz yılın aynı ayına göre 5,7. Enflasyon 21,62,
işsizlik 11,4, dolar hâlâ 5,30-5,50 arasında gidiyor, geliyor. Genç işsizlik
oranı, biliyorsunuz, 22’ye doğru gidiyor. Kredilerde ciddi bir sıkışma var, bu
krediler geri dönmüyor, batan krediler var, 1.700 firma -daha fazla, 4.500
diyen var- konkordato ilan etmiş, karşılıksız çeklerde patlama var, ciddi bir
sıkıntı var değerli arkadaşlarım. Uzun bir konu ve bunu görmek
mecburiyetindesiniz. Bakın, size özetle iki alanda neler yaşanıyor ve siz hangi
yanlışlıkları yapıyorsunuz, anlatayım. İki alanda anlatacaktım, inşaat,
finansta ama Güler Sabancı’nın bir açıklaması oldu, “Enerji de
desteklenmelidir.” dedi Sabancı. Sabancı, biliyorsunuz, sanayiden çıkarak
inşaata, enerjiye ve finansa yönelen bir firma, parayı da nereye götürdüler,
bilmiyoruz, “Enerji de desteklensin.” diyor, enerjide de ciddi sıkıntı var.
Değerli arkadaşlarım, en önemli problem inşaat
alanında. İnşaat, biliyorsunuz, aslında müteahhitler, siyasiler ve bankacılık
sınıfı iş birliği yaparak dışarıdan gelen ucuz parayla Türkiye’yi betona
gömdüler. Öyle bir betona gömdüler ki değerli arkadaşlarım, hâlâ Türkiye’de
kirada kalanlar yüzde 42 olmasına rağmen 1 milyondan fazla konut stoku var, fazlalık
var.
Şimdi, bunlar diyorlar ki: “Aman, batıyoruz, bize
yardım edin.” “Nereden yardım edelim size?” “Devletten yardım edin.” diyorlar
ve siz de bunu yapmaya başladınız. Önce Emlak Bankı kullanmaya başlayacaktınız,
böyle şeyler söylediniz, Emlak Bank fazla konutları satın alacaktı; olmadı,
sıkıntı çıktı. Bu sefer “İller Bankası -torba yasaya getirdiniz- holding
olacak, bunlara ortak olacak.”; bu da “Olur.” “Olmaz.”, tartışılıyor. Bu sefer,
devlet ihalelerine giren firmaları kurtarmak için, girdi maliyetlerini bahane
ederek, sözleşmelerini feshetme ve teminatları iade etme şeyi getirdiniz; o da
olmadı. Gayrimenkul sertifikası sistemi getirdiniz, o da olmadı. Bankaların
elindeki geri dönmeyen konut kredilerine karşılık Türkiye Kalkınma ve Yatırım
Bankasını işin içine sokarak türev kâğıtları Türkiye piyasasına getirdiniz ve
batmak üzere olan 632 bin konut kredisini menkul kıymetlere çevireceksiniz. Bu
bir şey, değerli arkadaşlarım, bir şekilde finans cambazlığı. Ama finans
kesiminde de çok ciddi sıkıntı var, finansta da çok ciddi tıkanıklıklar var,
orada da bir şeyler yapmaya çalışıyorsunuz ama işin içinden çıkamıyorsunuz
çünkü buna siz sebebiyet verdiniz.
Devlet bankalarını acayip bir şekilde kullandınız
değerli arkadaşlarım ve şu anda devlet bankaları ciddi bir şekilde tıkandı;
geri dönmeyen krediler dolayısıyla başları dertte. Onlara da diyorsunuz ki “Bu
geri dönmeyen konut kredilerini yapılandıracağız; varlığa dayalı senetler
çıkaracağız, bunu da devlet tahviliyle değiştireceğiz; gerekirse bunu, Merkez Bankasından
para çekmenizde kullanacağız.” Onları da oyalıyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bunlar çıkış değil, buradan
hiçbir yere gidemezsiniz. Kriz önce dövizle başladı, kur krizi, sonra reel
sektör krizi, şimdi de sizin yanlışlarınız dolayısıyla hızlı bir şekilde finans
krizine doğru gidiyor değerli arkadaşlarım. Geri dönmeyen, ödenmeyen krediler,
takibe alınanların yanında, tehlike gösterenlere de baktığınız zaman yüzde 18’e
dayanmıştır ki bu bankacılık sektöründe, finans sektöründe ciddi SOS anlamına
geliyor değerli arkadaşlarım. Türkiye'nin önemli bir finans problemi var ve
Allah korusun, 2001’deki krize benzer bir kriz patlamak üzere. Onun için,
başınızı kumdan çıkarın, gerçeği görün ve radikal tedbirler alın değerli
arkadaşlarım.
Bakın, borçlanmaya çalışıyorsunuz ama olmuyor, zorla
bir yere gidilmiyor. Büyük sıkıntılar var ama önümüzde de 31 Martta bir seçim
var değerli arkadaşlarım. Bu seçimde radikal tedbirler… Aslında karar aldığınız
ve ikinci Londra seferinde o finansörlere verdiğiniz söz gereği sıkı para
politikalarını, sıkı maliye politikalarını uygulayamıyorsunuz, ciddi sıkıntı
var. Ne yapacaksınız? Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı oturdu, yapılacak şeyi,
taktiği şöyle çizdi: Ekonomideki bütün bu sıkıntıları, ödeme güçlüklerini,
batan kredileri, finans sektöründeki bütün problemleri, bütün bunları örtmek
için bildiği, ezber bildiği bir şeye döndü; 2002’den, 2003’ten bu yana yaptığı
bir şeye döndü, nedir, kutuplaştırma politikaları. Ama kutuplaştırma
politikaları bu sefer dibine vurdu değerli arkadaşlarım. Ne dedi Sayın
Cumhurbaşkanı? İşte, Fransa’daki Sarı Yeleklilere atfen, “Hadi bakalım,
Türkiye'de deneyin de görelim.” derken “Ana Muhalefet Partisinin Genel Başkanı
bu sefer kaçamayacaksın.” Ana muhalefet partisini neyle tehdit etti değerli
arkadaşlarım? Dedi ki: “Siz çıkarsanız biz de, bu vatandaş, bu millet size
saldırır.”
Değerli arkadaşlar, ne demek ya? Milletin bir kısmı
bu hayat pahalılığını protesto etmek için sokağa çıkacak ve ülkenin
Cumhurbaşkanı diyecek ki: “Milletin diğer kısmını size saldırtırım.” Bunun adı
iç savaş kışkırtıcılığıdır değerli arkadaşlarım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Bir Cumhurbaşkanı seçim
kazanmak için…
BAŞKAN – Sayın Bekaroğlu, bir dakika veriyorum.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Lafı çarpıtıyorsun. Niye
çarpıtıyorsun?
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Peki ne demek?
Siz gelin, benden sonra konuşacak olanlar gelsin,
söylesin. Bir başka partinin genel başkanı da “Yerlere yatırırız.” filan dedi.
Bir tane gazeteci “Hadi bakalım, çıksınlar, keseriz.” filan dedi. Öbürü de,
işte “sokağa çıkın” diyenlere portakal, narenciye filan...
Değerli arkadaşlarım, ne oluyor ya? Bu ülke bizim
ülkemiz. Ekonomik kriz de, siyasal krizde bizim işimiz. Üzerinde ayak
bastığımız zemin ortadan kalkarsa hepimiz yok oluruz, sizde yok olursunuz.
Değerli arkadaşlarım, Cumhurbaşkanının bu durumu,
gerçekten 31 Martla ilgili ciddi sıkıntıların olduğunu gösteriyor ama bu ülkede
seçim de kazanılır, seçim de kaybedilir. Nitekim, on yedi seneden beri
yönetiyorsunuz değerli arkadaşlarım. Eğer bu ülke, bu zemin kalmazsa Allah
korusun etrafımızdaki ülkelerde yaşananlar Türkiye'de yaşanırsa hiçbirimiz
kalmayız. Dolayısıyla, bunların hepsi gelip geçicidir, bu hırstan vazgeçmesi
gerekir. Teslim olmayın değerli arkadaşlarım, Sayın Cumhurbaşkanını uyarın. Ya
gerçeklik duygusunu kaybetti Sayın Cumhurbaşkanı ya da gerçekten hırsına
yeniliyor. Siz uyarın değerli arkadaşlarım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RECEP ÖZEL (Isparta) – Hadi oradan ya! Boş laflar
onlar.
BAŞKAN – Toparlayalım.
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Yoksa siz de sorumlu
olursunuz değerli arkadaşlarım.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Boş boş…
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Uyarın uyarın,
görevinizi yapın. (CHP sıralarından alkışlar)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkan.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Kayıtlara geçmesi için ifade
ediyorum.
Sayın Cumhurbaşkanımız tam da gerçeklik âlemindedir.
Hani “Düşünüyorum, o hâlde varım.” önermesi nasıl bir benliğin varlığının
göstergesiyse on altı yıldan beri milletimizden sürekli destek alarak,
milletimize hizmetkâr olma sorumluluğunu bu millet bizlere veriyorsa demek ki
reel, politik alan içerisinde, milletimizin talep ve ihtiyaçlarını en doğru
şekilde değerlendirerek onların hizmetine bu ülkenin ekonomik kaynaklarını
sunma başarısıyla bu noktalara geldiğimizi ifade ediyorum.
Özetle, bakınız, tekrar ifade ediyorum. Elbette
sandık her şey değildir. Bu ülkede yargı var, yürütme var, yasama var, sivil
toplum var ancak demokrasimiz açısından Parlamentoda, konuşma yerinde herkes
görüşünü ifade eder. Son tahlilde bütün tartışmalarımızı da sandığa gidip
milletimizin hakemliğine sunarız. Milletimizin hakemliği fiilî gerçekliğin
göstergesidir.
Arz ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlar, 4’üncü maddede şahıslar adına
söz istemleri var.
Şahıslar adına ilk söz Sivas Milletvekilimiz Sayın
Semiha Ekinci’ye aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika Sayın Ekinci.
SEMİHA EKİNCİ (Sivas) – Sayın Başkan, kıymetli
milletvekilleri; 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
4’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Gazi
Meclisimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Yaklaşık iki haftadır bütçe üzerinde görüşmeler
yapıyoruz. 2019 bütçesi Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemimizin ilk bütçesidir.
Aziz milletimizin AK PARTİ’mize vermiş olduğu on yedi yıllık iktidar döneminde
merkezî yönetim faiz harcamalarına bakıldığı zaman, faiz harcamalarının bütçe
içerisindeki payı 2002’de yüzde 43,2 iken 2017’de yüzde 8,4’e düşmüştür. Faiz
harcamalarının vergi gelirine oranı ise yüzde 85,7’den yüzde 10,6’ya düşmüştür
yani faize giden paralar yatırıma dönüşmüştür. Burada temsil etmekten onur
duyduğum sultan şehrimiz Sivas da bu yatırımlardan payını almıştır. 28.488
kilometre yüz ölçümüyle Türkiye’nin 2’nci ili; 17 ilçesi, 7 beldesi ve 1.275
köyüyle yerleşim sayısı olarak 1’inci ili olan Sivas’ımızın AK PARTİ
hükûmetleri döneminde aldığı hizmetlerden bazılarını burada sizlerle
paylaşacağım. Atalarımız ne diyor? “Marifet iltifata tabidir.” Biz de marifeti
olanlara iltifat etmek durumundayız, iltifat da değil, burada gerçekleri
söylemek durumundayız.
Sivas’a yapılan hizmetlerden sadece bir kısmını
paylaşacağım: Polis meslek yüksekokulu; Cumhuriyet Üniversitemize ilave olarak
10 fakülte, 4 yüksekokul, 3 meslek yüksekokulu, 1 enstitü; Sivas Bilim ve
Teknoloji Üniversitesinin kurulması, KYK yurtlarımız.
2002’de
KYK’de kalan öğrenci sayımız 1.874 iken bugün 10 bin kişilik yeni yurdumuz da
kısa bir süre sonra hizmete girecektir -5 bin kişiliği girdi, 5 bin kişiliği
girecek- bu sayı 22.712’ye yükselecek ve Sivas’ta Cumhuriyet Üniversitesini
tercih eden öğrencilerimizin tamamına yakını KYK yurtlarında misafir
edilecektir.
Eğitim öğretimde 2003-2017 döneminde 2.057 derslik,
6.520 öğrenci kapasiteli 31 adet yurt ve pansiyon, 1 uygulama oteli, 18 spor
salonu, rehberlik ve araştırma merkezi binası, Yıldız Dağı Kayak Merkezi ve
kayak eğitim merkezi, Şems-i Sivasi İl Halk Kütüphanesi, Sivas Kültür Merkezi,
çocuk oyun merkezi, Şarkışla Aşık Veysel Kültür Merkezi, Divriği Ulu Camisi’nin
restorasyonu, yeni 4 Eylül Spor Salonu, Taha Akgül Kapalı Spor Salonu, olimpik
yüzme havuzumuz ve -atletizm stadımızın yapımı devam etmektedir, en kısa
zamanda faaliyete geçecektir- Sivas Gençlik ve Kültür Merkezi, yeni Numune
Hastanemiz, Ağız ve Diş Sağlığı Hastanemiz, ilçelerimizdeki hastanelerimiz
-Sivas Cumhuriyet Üniversitemizin Kadın ve Doğum Hastanesi kısa bir sonra
faaliyete geçecektir, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Araştırma
ve Uygulama Hastanemiz, 830 yataklı, proje aşamasında olup takibindeyiz-
Gemerek, Şarkışla 112 Acil Sağlık Hizmetleri İstasyonu, huzurevi, kadın
konukevleri, Sivas Şarkışla Suşehri Sosyal Hizmet Merkezleri, sevgievleri ve
kız yetiştirme yurtları, çocukevleri -erkek öğrencilerimiz için- 18 adet
çocukevi, 2 adet yaşlı yaşamevi, şiddet önleme merkezi, engelsiz yaşam merkezi…
Ayrıca, 5.613 engelli vatandaşımıza evde bakım
hizmeti verilmektedir. 761 engelli vatandaşımız özel bakım merkezlerine
yerleştirilmiş olup bakımları orada yapılmaktadır.
2003-2017 yılları arasında 130.735 hektar alanda
yaklaşık 75 milyonun üzerinde fidan dikilmiştir. Yine, aynı dönemde 1 şehir
ormanı, 1 adet tabiat parkı, 7 adet bal ormanı oluşturulmuştur. Yıllık fidan
üretim kapasitemiz 1 milyondan 5 milyon adete yükselmiştir. TOKİ kanalıyla
9.447 adet konut yapılmış olup, bunların 7.489’u hak sahiplerine teslim edilmiş
olup 1.958’i ise en kısa zamanda teslim edilecektir.
Yüksek Hızlı Tren Projemiz devam etmekte olup 2019
yılı sonunda, inşallah, test sürüşlerine başlayacaktır. Nuri Demirağ
Havaalanımız hizmete girmiştir. 794 kilometre bölünmüş yol, organize sanayi
bölgemize ek binalar, Nuri Demirağ Organize Sanayi Bölgesinin altyapısı,
ASELSAN, İŞGEM, Seyfebeli Sanayi Sitesi kurulumu yapılmaktadır. Et ve Süt
Kurumu…
Evet, burada süremiz yapılan hizmetleri saymaya
yetmeyecek, daha sayılacak hizmetler var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEMİHA EKİNCİ (Devamla) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Bir de iş
cinayetlerini saysanız. Kaç kişi öldü bunları yaparken, kaç kişiyi öldürdünüz?
SEMİHA EKİNCİ (Devamla) – Burada bunları saymaya
süre yetmeyecek.
Ben, bu hizmetlerin yapılmasında emeği geçen başta
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, ekibine çok teşekkür
ediyorum.
Sizleri Kangal Balıklı Kaplıcası, Divriği Ulu Camii,
Sızır Şelalesi, Gürün Gökpınar Gölü, Gök Medrese, Yıldız Dağı Kayak Merkezi,
Sıcak ve Soğuk Çermik ve Eğerci Yaylası’nın olduğu; Şems-i Sivasi’nin, Nuri
Demirağ’ın, Aşık Ruhsati’nin, Aşık Veysel’in, Pir Sultan Abdal’ın, Muzaffer
Sarısözen’in ve Muhsin Yazıcıoğlu’nun memleketine bekliyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Evet, biz de bu daveti memnuniyetle kabul
ediyoruz. İnşallah seçimlerden sonra ziyaretinize geliriz.
SEMİHA EKİNCİ (Devamla) – Sayın Başkanım, Millî
Mücadele’ye yüz sekiz gün ev sahipliği yapmış Sivas’ımız, 2019 yılında 4 Eylül
Kongresinin 100’üncü yılını yaşayacaktır. Orada, inşallah, tüm
milletvekillerimizi hep birlikte Sivas’ımızda görmek istiyoruz.
2019 yılı bütçemizin hayırlı olmasını, 2019 yılının
ülkemize ve tüm İslam âlemine barış, huzur ve bereket getirmesini diliyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEMİHA EKİNCİ (Devamla) – Son olarak da pazar günü
Galatasaray’la maç yapacak olan Sivasspor’umuza buradan başarılar diliyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Ekinci, son cümleyi anlayamadık ama.
SEMİHA EKİNCİ (Sivas) – Pazar günü
Galatasaray-Sivasspor maçı var. Herkesi İstanbul’a Sivasspor’u izlemeye davet
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Her iki takıma da başarılar diliyoruz.
Şahıslar
adına ikinci söz, Kahramanmaraş Milletvekilimiz Sayın Sefer Aycan’a aittir.
(MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika Sayın Aycan.
SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 4’üncü madde üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum.
4’üncü madde ödenek üstü giderlerden bahsediyor.
Ödenek üstü gider 2017 yılında 28,4 milyar olmuş ve bu tabii ki bütçe açısından
ciddi bir rakam. Ödenek üstü harcamayı gösteriyor. Başka ciddi bir rakam bütçe
açığıdır. 2017 yılında gerçekleşen bütçe açığı 48,8 milyardır. Bu neyi
gösteriyor? Ödenekten fazla harcıyoruz, gelirden fazla harcıyoruz. O zaman
tasarruf yapmak lazım, harcamalarımızı kontrol etmek lazım, gereksiz harcamalar
yapmamak lazım; ülkemizde yetişen, var olan ürünlerden dışarıdan almamak lazım.
Şu Gümrük Birliği Anlaşması’nı yeniden gözden geçirmek lazım. “1995’te bizi kandırdılar.”
deyip taraflarla bir araya gelmek lazım diye düşünüyorum.
Bunun dışında, tabii, gereksiz harcamalar yapmamak
lazım derken, inşaat yapmamak lazım. Bütün bakanlıklara yeni yeni binalar
yapılıyor. Bu da tabii ki bütçe açısından ciddi yük getiriyor. Ama daha
önemlisi, yurt dışından kredi alıp bina yapmamak lazım. Hem bunun kredi borcunu
ödüyoruz hem de faizini ödüyoruz. Kredi alıp hastane de yapmamak lazım. Bir
sağlık personeli olarak diyorum. Çünkü hastane yapımında da yanlış yapıyoruz
diye düşünüyorum. Nasıl yanlış yapıyoruz? Şimdi Türkiye’de yatağa mı
ihtiyacımız var, hastane yatağına mı ihtiyacımız var? Hesaplamalara göre
hastane yatak sayısında azlık var, açık var gibi gözüküyor ama yatak doluluk
oranı diye bir rakam var, ona bakıyoruz, Türkiye’de yatak doluluk oranı yüzde
68’lerde. Diyorlar ki: “Bir hastanenin yatağının verimli çalışması için optimal
doluluk oranı yüzde 80 olması lazım.” Yani yüzde 80’in altında doluluk oranıyla
çalışıyorsa o hastane verimli değildir. Bir de hastaneleri çok büyük yapıyoruz.
Nasıl karar veriyoruz, onu da anlamıyorum. Şimdi bunun da hesabı var. Hastane
kullanımlarına bakmak lazım. Onun dışında da diyorlar ki: “Hastanenin optimal
rakamı 400’dür. 300 ile 400 yataklı hastaneler en optimal büyüklüktür. 400
yatağın üzerindeki hastane, işletmecilik açısından doğru değildir.” Ama biz çok
büyük hastaneler yapıyoruz. Örneğin, bir kentte yaptığımız hastane 3.500
yataklı. Tabii, 3.500 yatak ekliyor gibi gözüküyoruz ama onun karşılığında 6
tane de hastaneyi kapatıyoruz. 6 tane hastaneyi kapattığımız zaman, o zaman
aslında yatak kapasitesini de artırmamış oluyoruz.
Tabii, hastanenin metrekaresini de çok büyük
yapıyoruz, optimal büyüklüklerin üzerindeki büyüklükte hastane yapıyoruz.
Diyorlar ki: “Optimal rakam, yatak başına 160-170 metrekaredir.” Amerika’da
bile hastane yatağı başına büyüklük 190 metrekaredir ama bizim yeni yaptığımız
hastanelerde alan 300 metrekaredir.
Şimdi, bu kadar büyük hastane yaparsanız,
işletmecilik açısından da ciddi yük getirir, bunun karşılanması da zordur.
Nereden karşılayacağız? “Döner sermayeden karşılayın.” deniyor. Döner
sermayeden hem hastanenin kirasını hem de cari harcamalarını karşılamak bugün
için mümkün değil, hatta sadece cari harcamaları da karşılamak mümkün değil.
Bir de bu kullandığımız krediyi yirmi beş yıl, otuz yıl içerisinde geri
vereceğimize göre, her ay da ödeme yapacağımıza göre çok ciddi bir yük
getirecek ama hastanelerin döner sermayesi bunu karşılamaya müsait değil.
Döner sermayeye dayalı bir hastanecilik de çok doğru
değil çünkü hastaneleri işletme hâline getiriyoruz. Hastane bir işletme değil,
hastanenin bir işletme gibi düşünülmemesi lazım. Hastane, hasta bakan yerdir.
“Burası yüzde 80 dolulukla çalışırsa, yüzde 100 dolulukla çalışırsa kapatır.”
şeklindeki bir yaklaşım da doğru değil. Keşke hastaneler hep boş kalsa, hiç
kimse hastaneye yatmasa, hastaneye gitme ihtiyacımız olmasa ama hastanelerin
doluluğu üzerinden, para kazanarak hem kirasını ödeyeceğini hem de cari
giderlerini karşılayacağını bekliyorsak, bu biraz gerçekçi olmuyor.
Bunu karşılamak için de gereksiz işlere girmememiz
lazım. Neyi kastediyorum? Sağlık turizmini kastediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika veriyorum Sayın Aycan.
SEFER AYCAN (Devamla) – Sağlık turizmi Sağlık Bakanlığının
işi olamaz. Sağlık Bakanlığı, Türkiye'deki vatandaşın, halkın sağlıklı hâlini
sürdürmekle görevlidir. Sağlık turizmi yaparak, saç ekerek, burun kaldırarak
para kazanma derdine düşülmemesi lazım; vatandaş ondan sağlık hizmeti
beklemektedir, esas işi de budur, bunu yapması lazım.
Türkiye'de çok ciddi bir şekilde de sağlık
harcamaları var, 130 milyar lira sağlık harcaması vardır. Tüm dünyada da silah
ve enerji sektöründen sonra en büyük harcama sağlık sektöründedir. Burada da
hastane harcamalarını kısmamız lazım. Tüm harcamaların yüzde 50’si hastane
harcamasıdır, yüzde 30’u da ilaç harcamasıdır. Bunlarda da kontrollü harcamamız
lazım. Bunu karşılamak da mümkün değil çünkü SGK’ye bütçeden aktarılan ödenek
128 milyar liradır. Bu para hepimizin parasıdır.
Evet, şahsi görüşlerimi, kişisel görüşlerimi
belirttim. Buradan şu şekilde bitirmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KADİM DURMAZ (Tokat) – Bütün bu doğru tespitlerden
sonra bütçeye “hayır” demek lazım.
BAŞKAN – Karşılıklı olmasın.
Genel Kurulu selamlayalım.
SEFER AYCAN (Devamla) – Genel Başkanımızın çizdiği
ilkeler doğrultusunda…
KADİM DURMAZ (Tokat) – Çok değerli tespitleriniz var
ama.
SEFER AYCAN (Devamla) - …devletimiz, milletimiz için
bütçeye “evet” diyeceğim.
Teşekkür ederim. Sağ olun. (MHP, AK PARTİ ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim. Sağ olun.
Sayın milletvekilleri, şimdi 4’üncü maddede
soru-cevap işlemine başlıyoruz.
Sayın Aydoğan…
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Teşekkürler Sayın
Başkanım.
Ekonomiyi ve bütçeleri hukuktan ve demokrasiden ayrı
düşünemeyiz, bir alandaki çöküş diğerini de etkiler. TÜİK’in son çeyreğe
ilişkin açıkladığı büyüme dibe çöküşü göstermektedir.
Ekonomi çökerken özgürlükler de hızla çöküyor. On
binlerce kişiye karşı Cumhurbaşkanına hakaretten dava açılıyor. “Gazetecilik
suç değildir.” diyen Gazeteci Berivan Bila, “Eskiden ‘reis’ denince aklıma
‘Temel Reis’ gelirdi.” diyen Akademisyen Cenk Yiğiter bu maddenin son kurbanı
oldular. Bu nasıl bir evhamdır? Şebnem Korur Fincancı’ya hiçbir indirim
yapılmadan iki yıl altı ay hapis cezası verildi. Bugün de Yazar İhsan Eliaçık
gözaltına alındı. İstanbul İl Başkanımız, yiğit kadın Canan Kaftancıoğlu, Parti
Meclisi Üyemiz Eren Erdem’e sahip çıktı diye hakkında soruşturma açıldı. Ağzını
açanın gözaltına, başını eğmeyenin cezaevine koyulduğu böyle bir yönetim böyle
bir ekonomi doğuruyor. Soruyorum şimdi: Özgürlüklerin yok olduğu yerde bu neyin
bütçesidir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Tığlı…
NECATİ TIĞLI (Giresun) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’a soruyorum:
Giresun’umuzun da aralarında bulunduğu birçok ilde eski stadyumların yıkılarak
yerine millet bahçeleri yapılacağı biliniyor.
1) Neden Atatürk’ün adını taşıyan stadyumlar millet
bahçesi olsun diye seçiliyor? Bugüne kadar Atatürk’ün ismini taşıdığı için kaç
tesis yıkılmıştır?
2) Yıkılan stadyumların kapsadığı alanların tamamına
mı millet bahçesi yapılıyor yoksa belli bir kısmı yeni inşaat alanları olarak
kullanılsın diye TOKİ’nin hizmetine mi veriliyor?
BAŞKAN – Sayın Adıgüzel…
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) – Bütçe görüşmelerinde AKP
adına her konuşmacı beş dakika sürenin sonuna doğru bir yerlerde muhakkak Sayın
Erdoğan’ın ismini anarak sözlerini tamamlıyor; tıpkı halk şiirinde, divan
şiirinde söz yazarı son kıtada kendini geçirir, buna tapşırma denir, örneğin
Nesimi der ki, Fuzûlî der ki falan gibi. Sizinki bu bağlamda, konuştuğunuz
metinlerin söz yazarının kim olduğunu göstermesi bakımından bir örnek, hepsi
aynı kaynaktan çıkmış gibi. Arkadaşlar, siz yürütme değilsiniz, siz
yasamasınız, bırakın onlar yürütme işini yapsınlar, biz denetleme ve yasama
görevimizi yapalım.
Bu bütçeyle devletten 100 milyar maaş almaya onay
isteyen Sayın Cumhurbaşkanı 1.600 TL maaş alan asgari ücretlinin, bin TL alan
emeklinin karşısına geçip kendisini “Bu fakir…” diye tanımlarken siz rahatsız
olmuyor musunuz?
Ordu’nun Aybastı ilçesinde yeterli sayıda doktor
yok. 20’nin üzerinde iktidar milletvekili -4 bakan, 1 başbakan yardımcısı, en
son, AKP Genel Başkan Vekili, bir de Sağlık Komisyonu Başkanı- var, elde var
sıfır. İkinci hastaneyi açtılar, ikisinin de içi boş.
BAŞKAN – Sayın Bülbül…
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Tarım Bakanına soruyorum: Aydın’da narenciye üretimi
yapan çiftçilerimiz zor durumda olup fiyat politikasından şikâyetçidir.
Örneğin, portakal depoda 65-70 kuruş, dalında 45-50 kuruştur; mandalina depoda
90-100 kuruş, dalında 40-50 kuruş arasındadır. Bu fiyat politikaları sebebiyle
Kuyucak, Nazilli, Sultanhisar, Yenipazar, Köşk, İncirliova, Germencik
ilçelerimizde birçok üretici 30 ile 50 yaş arası ağaçlarını sökmüş, üreticinin
yanında olmayan tarım politikalarına ayak uydurmak zorunda bırakılmıştır. Bu
bağlamda, aracıların üreticiye teklif ettikleri fiyatları kontrol etmek
amacıyla hangi çalışmalar yapılmaktadır? Aracılar tekeliyle sofraya ulaşan
meyve, sebze arz döngüsünün denetimi için hangi adımları atmayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Gürer…
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Taksici esnafı büyükşehirlerde trafik, can güvenliği
gibi sorunlar yaşamaktadır. Ayrıca, pahalı akaryakıt ve yedek parça, sigorta,
vergi gibi yükler geçim sıkıntısına neden olmaktadır. Anadolu kentlerinde ise
siftahsız kontak kapatan, BAĞ-KUR borcunu ödemekte zorlanan taksiciler de oldukça
mağdurdur. Bazı illerde vilayet, adliye, hastane gibi taksicilere iş veren
kurumların taksi yerine kiralık araçlara yönelmeleri de taksiciler için sıkıntı
üretmektedir. Taksicilerin yıllarca taşımacılığını yaptıkları kurumlardan iş
alamaz hâle gelmeleri sonucu ekonomik sorunlarının yüküyle belleri
bükülmektedir. AVM’lerle bakkalı, küçük esnafı yok eden anlayış, bu kere
zorunlu hâllerde kahrımızı çeken taksicileri tüketmek üzeredir.
Esasen, bütçede esnaf da yoktur, onların
çözümlenecek sorunlarına bakan iktidar da yoktur. Esnaf kepenk kapatıyor,
taksici siftah yapamıyor, iktidar çözüm üretmek yerine olanı seyrediyor. Bu
bütçe de emekçiler gibi esnafı da ne yazık ki düşünmemiştir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Şeker…
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
AK PARTİ hükûmetleri olarak daha önceki yıllarda
olduğu gibi 2019 yılında da bütçemizde en büyük payı eğitime ayırıyoruz.
Eğitime bütçenin yüzde 17’sini yani 161 milyar TL ayırdık. Bu bütçeye niye
“evet” diyeceğiz? Çünkü bu bütçede bilim var, eğitim var, AR-GE var, teknoloji
var, kalkınma var, Atatürk’ün ifadesiyle millî kültürümüzü muasır medeniyet
seviyesinin üzerine çıkarma var, okullar açıldığında masasının üzerinde ders
kitapları olan, bunun için il il dolaşmayan öğrencilerimizin ailesi var, akıllı
tahtalarla ve teknolojik sınıflarda eğitim gören gençlerimiz var, burs ve kredi
alan, öğrenci yurtlarından istifade eden üniversite öğrencilerimiz var,
üniversitesi olan 81 ilimiz var; yani geleceğimizin garantisi olan 25 milyon 309
bin 876 gencimiz ve ailesi, velhasıl 82 milyon insanımız var. Onun için bu
bütçeye “evet” diyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Komisyon?..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Sayın Başkanım, görüşmeler oldukça uzadı. Şu an, bir
önceki turdan Sayın Tutdere, Sayın Suzan Şahin, Sayın Kazım Arslan, Sayın
Durmuşoğlu, Sayın İbrahim Özyavuz ve Sayın Kaya’nın cevapları elimizde. Siz de
uygun görürseniz ve süreyi tekrar soru olarak kullandırmayacaksak biz bunları
arkadaşlarımıza yazılı olarak iletelim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlar, bu şekilde 4’üncü madde
üzerindeki görüşmeler tamamlandı.
4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... 4’üncü madde kabul edilmiştir.
5’inci maddeyi okutuyorum:
Devlet borçları
MADDE 5- (1) Devlet borçlarına
ilişkin cetvellerde gösterildiği üzere 2017 yılı sonu itibarıyla;
a)
535.448.147.836,29 Türk Lirası kısa, orta ve uzun vadeli Devlet iç borcu,
b)
343.043.518.016,01 Türk Lirası Devlet dış borcu,
c)
68.417.473.957,07 Türk Lirası Hazine garantili borç,
mevcuttur.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
5’inci madde üzerinde gruplar adına ilk söz, İYİ
PARTİ Grubu adına Tekirdağ Milletvekilimiz Sayın Enez Kaplan’a aittir.
Buyurun Sayın Kaplan. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ENEZ KAPLAN (Tekirdağ) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın 5’inci maddesine üzerine İYİ PARTİ adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, AKP hükûmetleri, yıllardır
uyguladıkları yanlış ekonomik politikalar sonucunda cari açık vererek büyümüş
dolayısıyla dış finansa bağlı hâle gelmiştir. Bu durum, Türk ekonomisinin 2019
yılı büyümesi önünde büyük bir engeldir. Türkiye ihracatta maalesef katma değer
yaratamamaktadır. 170 milyar dolar ihracatın katma değerinin 10 milyar doların
altında olduğuna ilişkin iddialar bulunmaktadır. Bunun aksini ispat eden bir
bilimsel çalışma yok yahut Bakanlıkça açıklanan bir veri söz konusu değil.
Dolayısıyla, hâlihazırda 157 milyar olan ve yıl sonunda 170 milyar dolara
çıkması beklenen ihracatın, katma değer üretme kabiliyetinden yoksun olduğu
açıkça ortadadır.
2016 yılı itibarıyla, Türk lirası kısa, orta ve uzun
vadeli devlet borcu 468,6 milyar iken, 2017 yılında bu borç 535,5 milyar
olmuştur, yaklaşık 67 milyar lira cari açık artmıştır.
Yine, 2016 yılı itibarıyla Türk lirası devlet dış
borcu 290,5 milyar lira iken, 2017 yılında 343 milyar lira olmuş, yaklaşık 53
milyar cari açık artmıştır ve 2016 yılı sonu itibarıyla Türk lirası Hazine
garantili borcu 60,7 milyar iken, 2017 yıl sonu itibarıyla 68,4 milyar lira
olmuş, yaklaşık 8 milyar cari açık artmıştır.
24 Haziran 2018 seçimlerinden sonra yasalarda
yapılan değişiklikler sonucunda, kamu adına hükûmetin faaliyetlerini denetleyen
kurumlar, Sayıştay üzerinde idari ve politik baskıların artmasıyla, kamu
hizmetlerindeki aksayan yönlerin giderilmesi de önlenmiştir arkadaşlar.
Hazinenin, 2017 yılında yanlış borçlanma
stratejisini uygulayarak gereğinden fazla borçlanması, sonrasında da Merkez
Bankasına baskı yaparak faiz artırılması gecikmiştir ve dolayısıyla, piyasa
faizlerinin olması gerekenden daha yüksek olmasına sebep olmuştur.
Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan bütçe sunuş
konuşmasında en büyük payın eğitime aktarıldığını söylüyor. Geçmiş yıllara
şöyle bir baktığımızda ise kendisinden önceki bakanlar yine her yıl bütçeden en
büyük payın eğitime aktarıldığını söylemişlerdir. On altı yıllık iktidarınızda
her eğitim döneminde müfredat, okula başlama yaşı ve sınav sistemlerini
değiştirerek eğitim alanında kendi çıkarmış olduğunuz kanunlara yine kendiniz
sürekli muhalefet ettiniz. Eğitim, maalesef, on altı yıl boyunca yazboz
tahtasına döndü.
Bütçeden en büyük payı alan eğitim on altı yıldır
bir istikrara kavuşamadığı gibi, bütçenin diğer kalemlerinde de ne kadar
başarılı olunacağı gayet düşündürücüdür. On altı yıldır bütçe yapıyorsunuz. On
altı yıldır kanun çıkarıyorsunuz, sonra her defasında kendi çıkardığınız
kanunları kendiniz beğenmiyor, yine kendiniz değiştiriyorsunuz. On altı yıldır
yatırıma, AR-GE’ye, teşviklere ayırdığınız bütçeyle bugüne kadar elle tutulur
bir sanayi ve millî üretim gücü üretmemişsiniz ki hâlihazırda birçok ürünü ne
yazık ki ithal ediyoruz.
Yıllara göre yatırım ve teşviklere ayrılan
bütçelerin net miktarlarına ulaşamadık. Yalnız, Bütçe ve Mali Kontrol Genel
Müdürlüğü, 2018 yılı yatırım ve teşviklere ayrılan bütçenin 85 milyar lira
olduğunu ifade etmiş. Bu yatırımlar ve teşvikler doğru insanlara dağıtılmış
olsaydı istihdam ve katma değer alanında geri dönüşü, bir nebze olsun, bugün
yaşadığımız krizi daha fazla yara almadan atlatmamızı sağlayabilirdi.
Sayın milletvekilleri, AKP’li iş adamlarından oluşan
Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneğinin 11 üyesine bir mesaj yolluyor.
Mesajda “2018 yılında işleriniz nasıldı? Döviz kur farkından etkilendiniz mi?
2019 yılından beklentileriniz nelerdir?” konu başlıklı bir anket doldurmaları
isteniyor ve sonunda bu anketin Hazine ve Maliye Bakanlığına sunulacağı
belirtiliyor.
Değerli milletvekilleri, bu derneğe üye olanların iş
yaptıkları yerler çoğunlukla belediyeler ve kamu kuruluşları. Bahsettikleri
ekonomik tedbirler ve hedefler, 2019 bütçesinin sonuçları bu derneğin anketine
göre değerlendirilecekse eğer, bu bütçenin sarayın ve yandaşların bütçesi
olduğunu söylememizde hiçbir sakınca olmayacağını düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, bu bütçe, yerli araba
üretebilecek mi? Bu bütçe, tren yollarını ıslah edip ölümlü tren kazalarını
engelleyebilecek mi? Bu bütçeyle dolar Türk lirası karşısında değer kaybetmeye
devam edecek mi? Yine bu bütçe, çiftçimizi, memurumuzu, emeklimizi,
sanayicimizi, esnafımızı, işçimizi mutlu edebilecek mi? Bu bütçe, genellikle
geçim sıkıntısından kaynaklanan boşanma sayılarını azaltabilecek mi? Bu bütçe,
üniversitelerde diplomalı işsizler yaratan genç işsizlerimize iş imkânı
sağlayacak mı? Bu bütçe, çeliğini Almanya’dan aldığımız millî tankımıza,
sanayimize çelik üretebilecek mi? Bu bütçe, EYT’lilerin ve staj mağdurlarının
yüzünü güldürebilecek mi? En önemlisi, bu bütçe, insanlarımızın yaşadığı
gelecek endişesini ortadan kaldırabilecek mi?
Sayın milletvekilleri, ekonomi kötü durumda,
firmalar arka arkaya konkordato ilan ediyor. Özel sektörde işten çıkarmalar
artmış, işsizlik almış başını gidiyor. İflaslar ve kredi yapılandırmaları art
arda geliyor. Yanlış ekonomi politikaları sonucu inşaat sektörü durma noktasına
gelmiştir. Türkiye ekonomisi üretimden çok tüketime ve borçlanmaya dayalıdır.
Ekonomi halkın yaşamda etkisini hissettiği ciddi bir darboğazın eşiğinde. Papaz
gitmesine gitti ama döviz gittiği yerden hâlâ geri gelmedi.
Bir de çiftçimizin durumundan umarım
haberdarsınızdır. Bu üretim maliyetleriyle üretilecek ürünlerin fiyatlarının,
önümüzdeki yıl bugünkü rakamlardan kat ve kat fazla olacağını tahmin etmek için
ekonomist olmaya gerek yok. 2017 yılında 1.500 lira olan gübre bugün 2.530
lira. Yine 2017’de 1.300 lira olan üre gübresi bugün 2.350 lira arkadaşlar.
Tarımda yaşanacak olan maliyet artışlarından kaynaklı ürünlerdeki fiyat artışı,
enflasyon beklentilerinizi hayal kırıklığına uğratacaktır.
On altı yıldır eğitimde beceremediğiniz planlamanın
bugün oluşturduğu işsizler ordusunun, yatırım ve teşviklerin doğru yerlere
aktarılmamasından kaynaklanan istihdam yoksunluğunun, tarımda plansız üretim
neticesinde soğan depolarını basan kamu idarelerinin, sosyal anlamda yaşanan
huzursuzlukların da mimarı sizsiniz ve siyaseti ötekileştirme becerinizle on
altı yıldır bu milleti ayrıştırdınız ama topyekûn bu millet et ile tırnak
gibidir, bu durum sizin için üzücü olabilir. Her yeri binalarla, AVM’lerle,
yollarla, tünellerle, köprülerle donatmış olabilirsiniz, bu eserlerle yaşayacak
ve bu eserlerinizi yaşatacak olan insanlarımızın mutluluk hayallerini, gelecek
beklentilerini de köprülerle, yollarla, tünellerle, AVM’lerle betonlaştırdınız
arkadaşlar.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaplan.
5’inci madde üzerinde ikinci söz, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına İzmir Milletvekilimiz Sayın Hasan Kalyoncu’ya aittir. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Kalyoncu.
MHP GRUBU ADINA HASAN KALYONCU (İzmir) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın “Devlet borçları” başlıklı 5’inci maddesi üzerine Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, bütçe müzakereleri
dolayısıyla burada yeniden çözüm süreci hayalleriyle açılım sürecine yapılan
övgüleri duymanın verdiği üzüntüyü ifade etmek istiyorum. Süreç boyunca
tuzaklanmış hendekleri, sözde akiller eliyle yaralanan kamu vicdanını ve
işlenen hukuk cinayetlerini saymayacağım. İbret alınması için sadece Ege
Üniversitesinde bölücü terör örgütü PKK tarafından şehit edilen öğrencimiz
Fırat Yılmaz Çakıroğlu cinayetini hatırlatıp onu rahmetle anacağım, ruhu şâd
olsun. (MHP sıralarından alkışlar)
Bir hususa daha dikkatinizi çekmek istiyorum. FETÖ
tarafından üye ve sempatizan devşirme sürecinde, yurt dışındaki eğitim kurumlarının
örgüt için önemi herkesçe bilinmektedir. Bu okullara Türk kültüründe ve Türkiye
Cumhuriyeti nezdinde saygın kültür ve siyaset adamlarının isimleri verilmiştir.
Bugün hâlâ FETÖ’nün okullarının bazılarında bu isimler kullanılmaktadır; örnek
olarak Makedonya’da Yahya Kemal Beyatlı, Kosova’da Mehmet Akif Ersoy,
Arnavutluk’ta Turgut Özal. Devletin bu isimlerin kullanımını engellemek için
gerekli tedbirleri alması FETÖ’yle yurt dışındaki mücadeleye katkı
sağlayacaktır. Bu kişilerin vârisleri ve Dışişleri Bakanlığı harekete
geçmelidir.
Türkiye'nin borç meselesine gelince: Bu konunun
Kırım Harbi’yle başlayan uzun bir geçmişi var ve 1954’te borçlarımız bitmişti.
1980’lerde başlayıp bugünlere kadar önce devlet borcu zirve yaptı, on yıldır da
özel sektör borçlarını konuşuyoruz.
Bütçe açıkları ve borç stoku öncelikle devletin mali
disiplin sorunuyla ilgilidir. Maastricht Kriterlerine göre, kamu borç stokunun
gayrisafi yurt içi hasılaya oranının yüzde 60’ın altında olması gerekmektedir.
Türkiye uzun yıllardır bu kriteri karşılamıştır.
Borçlanma rakamlarının sınır değerlerin altında
olması siyasi iktidara bir hareket alanı açmaktadır. Ancak bir yıldır faiz ve
borç risklerindeki artışlarla borçluluk oranları yükselmiştir. Kamu borç
stokunun döviz ve Türk lirası cinsinden dağılımındaki eğilim de tedbir almayı
gerektirmektedir. 2010 yılında döviz cinsinden devlet borçları toplam borcun
yüzde 26’sı seviyesine düşmüşken bu oran 2018 Ekim ayı itibarıyla yüzde 46’ya
yükselmiştir. 2006 yılında 5 milyar dolar civarında seyreden Hazine garantili
dış borçlar, 2018’in ikinci çeyreğinde 14 milyar doları geçmiştir. 2019
bütçesinde Hazine garantili borçların düşürülmesi gerekmektedir.
Geçen on yıl boyunca Avrupa kaynaklı ekonomik kriz
ortamında Avrupa ve Amerika Merkez Bankaları piyasalarda para bolluğuna yol
açtılar. Sadece FED’in dolaşıma sürdüğü miktar 2008 sonunda 925 milyar dolardan
2015’te 4,5 trilyon dolara ulaştı. Özel sektör bundan yararlanarak kolay
borçlandı.
Türkiye, 2013 yılından bu yana “kırılgan beşli” diye
adlandırılan ve Brezilya, Hindistan, Endonezya ve Güney Afrika’dan oluşan bir
grup içerisinde sınıflandırılmaktadır. Bu grupta kamu ve özel toplam dış borç
stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı en yüksek olan ülke yüzde 52
oranıyla Türkiye’dir. Şimdi, bu borçlar nereye varmış, bunu bir gözden
geçirelim. 2011’e kadar 100 milyar doların altında gerçekleşen özel sektörün
borçları 2018’de 300 milyar doları aşmış durumdadır. Türkiye'nin önündeki en
temel sorun da budur. Türkiye'nin kırılgan beşli ülkelerine göre dış borç yükü
daha yüksektir. Giderek artan bir dış borç sarmalıyla karşı karşıyayız. Bu,
açık ve yakın bir tehlikedir.
Değerli milletvekilleri, borç ödenebiliyorsa,
döndürülebiliyorsa sıkıntı yoktur ancak bunun için ülkeye döviz girmelidir.
Dolar 8 lira seviyesine çıkınca, yıl sonunda 15 lira olacağı kehanetleri
yapıldı ve tutmadı ancak bu sözler enflasyonu yükseltti. Kısa vadeli
fiyatlamalar 8 lira üzerinden oluştu. Yükselen beklentiler, yükselen
fiyatlamalar kontrolden çıkmak üzereydi. Enflasyon konusunda Merkez Bankasının,
Hükûmetin ve diğer piyasa aktörlerinin kararlı duruşu kısmi bir rahatlama
getirdi, dolar kuru 5,24’e kadar geriledi ancak faizler yüzde 24’e çıktı,
fiyatlar yükseldikleri yerde kaldılar.
Bir de CDS’ler var, borcun sigorta primleri. Yüzde
1,5 olan bu sigorta primleri yüzde 6’ya dayandı, faizlerin neredeyse 2 katı
risk primi ödemeye başladık; kur indi, faizler sakinleşti ama CDS’ler yüzde
4’ün altına bir türlü inmiyor. Bunun anlamı borçlanmamız hâlâ çok pahalı
demektir. Borç maliyeti yüksek olduğundan enflasyon tırmanmaya devam ediyor.
Türkiye'nin kırılgan beşli kategorisinden
çıkabilmesinin bir yolu, dış borç yükünü azaltmak ve cari açığı borçla kapatmak
yerine doğrudan yabancı sermayeyi çekmektir. Sermaye güven duymak ister,
beklentiler iyimser oldukça güven gelişir. Olumlu beklentiler gidişatı olumlu
etkiler. Hâliyle enflasyon ve kur yükselişine karşı ilk araç güven ortamı
olmalıdır.
Bu bağlamda, Hükûmetin peş peşe 100’er günlük
planlarla beklentileri yüksek tutmaya çalışmasını olumlu görüyoruz. Güvensizlik
ortamında kurlar yeniden yükselebilir, borcun döndürülebilmesinde güven düzeyi
özel önem taşımaktadır.
Hükûmete bir hususu hatırlatmak istiyorum:
Sözleşmenin Türk lirasıyla yapılmasını destekliyoruz ancak iç piyasaya dövizle
borçlanmak hem devlet ile bankaları rekabete sokarak faizleri yükseltmekte hem
de millî paraya güven duygusunu sarsma riski taşımaktadır. Dikkat edilmezse
Türk lirası kötü para pozisyonuna düşebilir.
Sayın milletvekilleri, kamu borçlarını ve faiz
yükünü azaltmanın kalıcı yolu ülkenin verimli üretim kapasitesini artırmaktır.
Yerli savunma sanayisindeki atılımları önemsiyoruz. Aynı şekilde, teknoloji,
bilim, sanat üreten bir ülke olmak zorundayız. Ülke olarak inşaat gibi sınırlı
verimli bir alandan daha teknolojik, daha verimli, daha fazla istihdam ve katma
değer yaratan alanlara yatırım yapılmalıdır. Bütçede eğitimin, AR-GE’nin,
teknolojinin, teknolojik sanayinin payı yükseltilmelidir. Ayrıca, gıda
sektöründe stratejik yaklaşımlar gereklidir. Gıda güvencesini ve sağlığını
garanti altına almak için tarımsal faaliyetler gözden geçirilmelidir. Tarımda
dış ticaret açığı artmaktadır. Ülkemizde üretilebilecek çok sayıda tarımsal ve
hayvansal gıda ithal edilmektedir. Bu durumun acilen tersine döndürülmesi
gerekmektedir. Üreten toplumların devlet borçları hızla düşecek, faiz yükü
azalacaktır. Kendi yerli ve millî imkânlarımızla, kendi insanımızla ve
teknolojimizle yaratılan katma değer hem ülkemize sınıf atlatacak hem de Türk
vatandaşının refahını artıracaktır.
Değerli milletvekilleri, son olarak belirtmek
isterim ki uygulanacak ekonomik politikalar, merkezine insanı koyan, eşitlik,
ahlak ve adalet ilkelerini gözeten bir yönetim anlayışıyla toplumsal refahı
artırmalıdır. İstikrarlı, çevreye duyarlı ve istihdam dostu bir büyümenin
gerçekleştirilmesi ekonomi politikasının esasını oluşturmalıdır. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak kamu ve özel sektör borç stokunu sürdürülebilir bir
seviyeye indirmeyi ekonomide kalıcı istikrar sağlamak ve kırılganlıkları
azaltmak bakımından gerekli görmekteyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Kalyoncu.
HASAN KALYONCU (Devamla) - Borç yönetimi, para ve
maliye politikalarıyla uyumlu, sürdürülebilir, şeffaf ve hesap verilebilir bir
borçlanma politikası şeklinde yürütülmelidir. Seçim beyannamemizde ifade
ettiğimiz gibi, Milliyetçi Hareket Partisi olarak ekonomik sorunların çözümü
için katılım ve diyalog ortamı içinde bütün sosyal kesimlerin memnuniyetini ve
ekonomik programlara rızasının alınmasını önemsiyoruz. Ekonomik sorunların
aşılmasında toplumsal kesimler, siyasi iktidar, ekonomi yönetimi ile halk arasında
karşılıklı güven ortamı oluşturulmalıdır. Güven ortamı, nimetin ve külfetin
hakkaniyet ölçülerinde bölüşülmesi, üretime katılanların adil pay almalarının
sağlanması partimizin öngördüğü, önerdiği ekonomik uzlaşma kültürünün esasını
teşkil etmektedir. Sorunların aşılması ancak bu uzlaşmayla mümkündür.
2019 yılı bütçesinin hayırlara vesile olması
dileğiyle Genel Kurulunuzu saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kalyoncu.
5’inci madde üzerinde söz sırası, Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Mardin Milletvekilimiz Sayın Ebrü Günay’a ait.
(HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
HDP GRUBU ADINA EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 2019 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi üzerinde Halkların Demokratik Partisi adına söz
aldım. Buradan sizleri ve ekranları başındaki herkesi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bütçe, toplumların
cinsiyetler arasındaki uçurumu azaltmaya yarayan önemli araçlarından biridir.
Bütçeler, ülkelerin eğitimden enerjiye, sağlıktan ticarete, ulaşımdan adalete
toplumsal yaşamın tüm alanına dair yıllık planlamalarını içerir. Dağılımın
nasıl yapıldığına dair fikir veren göstergelerden biri de bütçeleri kimin
hazırladığıdır. Günlerdir tartışılan bütçeyi erkeklerin ve bir erkek aklın
hazırladığı çok açık. Bütçeler, gelir, gider kalemleri gibi düşünülmemeli,
toplumsal cinsiyet açısından da eşitliği sağlamaya katkı sunan bir perspektifle
hazırlanmalıdır. Uluslararası raporlar Türkiye’de iki temel eşitsizliğin ciddi
boyutlarda yaşandığını ve giderek derinleştiğini ifade ediyor. Bunlar, gelir ve
servet eşitsizliği ve cinsiyet eşitsizliğidir. Buna karşın, bütçeyle ilgili
açıklamalardan ve geliştirilen politikalardan iktidarın bu eşitsizlikleri
ortadan kaldırmaya yönelik bir kaygısının olmadığı aşikârdır. Hâlâ cinsiyete
dayalı bir bütçeye gidilmemiş olması başlı başına bir sorundur.
Kadınların kaynaklardan yararlanması bir haktır.
İlgili bakanlığın bütçesinin son yıllarda sosyal yardımlara ayrılması, AKP’nin
hem kadınlara hem de sosyal politikalara yaklaşımını çok açık ifade ediyor.
Kadınların kamusal alandan uzaklaştırılması, bakım hizmetlerinin yürütücüsü
hâline getirerek eve hapsedilmesi, kadını aşağılayan, eşitliği hedef alan
müfredatlar, kamu hizmetlerindeki cinsiyet eşitlikçi bir yaklaşımın belirleyici
olmaması kadının kamusal hayata katılımının önündeki engelleri
derinleştirmektedir. Toplumsal cinsiyete dayalı bir bütçe neden mi önemli?
Eşitleyici, kamu hizmetlerinin tasarım ve uygulanması için, demokratik,
kapsayıcı ve adil bir kalkınma için, kadın emeğinin sömürüsünün önlenmesi ve ev
içi emeğin hakkının verilmesi için, bütçe uygulama süreçlerinde eşitsizliğin
yeniden üretilmesini engellemek için önemli. Kuşkusuz nedenleri saymak ve
artırmak çok mümkün ama burada bunları ifade edebilirim.
Değerli arkadaşlar, Meclis İnsan Hakları Komisyonu
üyesi olarak da bazı şeyleri ifade etmek istiyorum. İnsan Hakları Komisyonunun
bu ülkede gidemeyeceği, ziyaret edemeyeceği cezaevi var mı diye sorarsam
verilecek cevap çok bellidir. Tabii ki Komisyonumuz istediği cezaevine
girebilir, yerinde incelemelerde bulunabilir gibi bir cevap verilir. Ben de
tersini söylüyorum, bu Komisyon istediği cezaevini ziyaret edemiyor. Eğer
ziyaret edebilseydi yirmi yılı aşkın bir süredir cezaevinde olan ve Mart 2015
tarihinden itibaren İmralı Adası Cezaevinde kalan Ömer Hayri Konar, Veysi Aktaş
ve yine birçok sağlık sorunu olan Hamili Yıldırım’ı ziyaret edebilirdi. Ceza
Kanunu’nda yasal güvence altına alınmış olan en temel hakları olan aile ve
avukat görüş haklarını neden yapamadıklarını sorabilirdi. Mesela Veysi Aktaş,
yirmi beş yılı aşkındır cezaevinde, 68 yaşındaki annesi Faika Aktaş Mart
2015’ten beridir oğlundan hiçbir şekilde haber alamıyor. Sanırım bir anne için
bundan daha zor bir durum olamaz. Yine Ömer Hayri Konar ve Hamili Yıldırım,
daha önce kaldıkları Sincan Kapalı Cezaevinden Mart 2015 tarihine kadar,
öncesinde aileleriyle ve avukatlarıyla görüşebiliyor, mektup yazabiliyor,
telefon hakkını kullanabiliyorken İmralı Adası’na gittikleri andan itibaren dış
dünyayla tüm bağları kesildi. Bunu neden kesildi diye sormak istiyorum buradan.
Değerli arkadaşlar, Abdullah Öcalan’ın toplumsal
barış inşasındaki rolü ve yine politik öngörülerinin haklılığına dair
söylenecek çok söz var ama ben bundan ziyade yasalarımızca güvence altına
alınan hakların kullandırılmamasına değinmek istiyorum. Dünyanın en uzun ve tek
avukat görüş yasağının uygulandığı cezaevinin İmralı Ada Cezaevi olduğunu
biliyor musunuz? 27 Temmuz 2011’den bu yana uygulanıyor. Kardeşi kendisini en
son 11 Eylül 2016 yılında ziyaret etti. Dört tarafı denizlerle çevrili bir
cezaevini düşünün; yıllardır aile ziyaretleri olmuyor, yıllar yılıdır avukatlar
gidemiyor ve hiçbir insan hakları kuruluşu gidemiyor. İnfaz kanunumuzun aile,
avukat ve yine iletişim ve haberleşme hakkının düzenlendiği kesin hükümlerine
rağmen bu haklar hukuksuz, keyfî şekilde engellenmektedir. Yasal güvence
altındaki telefon, mektup hakkı keyfî şekilde kısıtlanmış durumda.
Değerli milletvekilleri, OHAL sürecinde bu keyfî
uygulamalara KHK’ler gerekçe gösterildi. OHAL kalkınca da içeriği bilinmeyen
infaz hâkimliği kararı gerekçe gösterilmeye başlandı. İçeriği bilinmeyen bir
infaz hâkimliği kararı diyorum. Nitekim avukatlarının, hukuki süreci
yürütebilmek için infaz kararına konu disiplin cezasının dosyasının tebliği ve
suretinin, örneğinin alınmasına dair tüm başvuruları nedense reddedilmiş.
Soruyorum: Bir dava dosyası, vekâleti olan bir avukata neden verilmez? Hangi
hukuksuzluk gizleniyor burada?
Tüm hukukçular bilir, infaz hâkimliği tek
hâkimlidir. Tek hâkimli bir infaz hâkimliğinde bir haftada 3 hâkimin görev yeri
değiştirilirken UYAP sistemine işlenmesi gereken bir dosya nedense sisteme
işlenmiyor. Bir talebi ret veya kabul ederken karar düzenlemesi bir hâkimin en
temel görevlerinden biridir ama infaz hâkimliği karar düzenlemek yerine hukuki
bir niteliği olmayan, bir itiraza veya başka bir kanun yoluna konu edilemeyecek
bir tutanakla avukatların infaz kararı istemini reddediyor. Ve soruyorum
buradan: Bu nasıl bir adliye, bu nasıl bir hukuk sistemidir? İmralı rejimiyle
başlatılan tecrit zamanla F tipi cezaevleriyle tüm Türkiye’ye yayıldı; peki,
amaçlanan neydi?
Değerli milletvekilleri, tecrit yok saymaktır,
görmezden gelmektir; özetle, düşünmezsen yoktur demektir. Dikkat ettiniz mi
bilmiyorum ama tecridin amaçladığı her şey aslında bugün iktidar tarafından
Türkiye toplumuna dayatılmak isteniyor. İktidar toplumun taleplerini görmezden
gelen, yok sayan bir hâldedir. Evet, işte tecridin güncel olarak politikaya
dönüşmüş hâli budur arkadaşlar.
Özgürlüklere karşı inşa edilmiş sistemlerin kötülük
sınırı nedir? Birileri bir insana gökyüzünün dört köşeli olduğunu söylüyorsa,
ona yaşamın birkaç adımlık bir beton ve bir duvardan ibaret olduğunu dayatıyor
ve onun en ufak bir kıpırtısının etkilerinden çekiniyorsa ne yapar? Birileri
bir başkasının sesinin yankısını dahi yok etmek istiyorsa ne yapar? Cevap çok
basit: Tecrit eder.
Tarih tüm zamanlarda muktedirlerin, karşıtlarını
yani muhaliflerini en acımasız biçimde cezalandırma politikalarına tanıklık
etmiştir. Dünya örneklerinin tamamında iktidarlar kendi muhaliflerini tecrit
etmiştir. Muktedirler olarak birileri, sizler kızabilirsiniz, bağırıp
çağırabilirsiniz, tecrit sistemini uygulayabilirsiniz ama tecrit siyasetini
uygulayanlar kendi düşünce gücünden, kendi doğrularından emin olmayan
iktidarlardır. Tarihteki tüm örneklerinden anlıyoruz ki bu yöntemi deneyenler
aslında toplumdan bazı gerçekleri saklamak isteyen iktidarlardır. Peki, sizler halktan
neyi gizlemek istiyorsunuz? İmralı tecridiyle aslında bu sorunun cevabı çok
basit. Bir an için 2013 yılına gidelim; Türkiye’nin son kırk yılına damgasını
vurmuş, büyük acı ve kayıplara sebep olmuş Kürt meselesinin çözümüne dair
filizlenen umutlar İmralı’dan gelen barışçıl ve çözüm yanlısı mesajlarla
büyüyordu. Hükûmetin sonradan suç ve cezaya konu edeceği görüşmelerden anladık
ki Öcalan ve Kürt hareketi çatışmalı sürecin sonlandırılması için adım atmaya,
çözüm geliştirmeye hazırlar. Bu gerçeği Türkiye toplumunun büyük bir kısmı
gözleriyle gördü. Aslında siz çözümden, çatışmalı sürecin bitmesinden ve
Kürtlerin kendi haklarını elde etmesinden korktunuz. Bu korku ve paniğin sonucu
olarak ilk adım tecridi derinleştirmek ve masayı devirmek oldu. O günlerde
çözüm için canhıraş çalışıp akan kan dursun diye elini taşın altına koyan
Sevgili Sırrı Süreyya Önder ve Sevgili İdris Baluken cezalandırılarak neyi
amaçladınız biliyor musunuz? Bu sürece ait umudun son zerresini dahi yok etmeyi
amaçladınız. Fakat şunun cevabını veremiyorsunuz. Barış ve kardeşliğin sesini
susturabilirsiniz, çözüm umudunu tecrit edebilir misiniz? Tarih bütün zengin
örnekleriyle gösteriyor ki her sorunun eninde sonunda bir çözümü vardır, bunu
geciktirebilirsiniz ama asla bunu engelleyemezsiniz.
Değerli arkadaşlar, bugün Genel Kurula başlarken
Sevgili İhsan Eliaçık’ın gözaltına alındığı haberi geldi ve şunu ifade etmek
istiyorum: Çok komik bir gerekçeyle şu an gözaltında. Komik bir gerekçe diyorum
çünkü İhsan Eliaçık’ın İstanbul dışına çıkması yasak bir mahkeme kararıyla, il
dışına çıkması yasak ama Batman’da daha önce yaptığı bir konuşmadan kaynaklı,
mahkeme, zorla getirme kararı vermiş. İl dışına çıkamadığı için, Batman’daki
başka bir dosyada ifade veremediği için şu an gözaltında. Bu, yargının
içerisine düştüğü komik, trajikomik durumu ifade ediyor ve bir an önce serbest
bırakılmasını istiyorum.
Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
isteyen İstanbul Milletvekilimiz Sayın Emine Gülizar Emecan. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süremiz on dakika Sayın Emecan.
CHP GRUBU ADINA EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) -
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “Devlet
borçları” başlıklı 5’inci madde üzerinde CHP Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bugün içinde bulunduğumuz ekonomik durumu daha iyi
anlamak için konuşmama biraz geriden başlamak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti,
Osmanlı’nın kendisine miras bıraktığı büyük bir borçla hayata başladı. Osmanlı
Devleti, 1854 yılındaki ilk borçlanmadan borç ödemelerini sürdüremeyeceğini
ilan ettiği 1875-1876 yıllarına kadar çok büyük miktarlarda ve ağır koşullarda
borçlanmıştır. 1860’tan sonra hazineye giren her 1 İngiliz lirası için 2
İngiliz lirasından çok borç yaratılmaktaydı. Diğer devletlerin uluslararası
mali piyasalardan borçlanmalarıyla karşılaştırıldığında Osmanlı Devleti son
derece olumsuz koşullarda borçlanmaktaydı ve bu koşullar içindeyken devlet
sağlanan fonların büyük bir kısmını cari harcamalar için kullandı, Boğaziçi’nde
saraylar yaptırdı ama yatırımlarına hiç kaynak ayırmadı. Osmanlı Devleti’nin
mali borçlanmasının en temel nedeni ise merkezî devletin güçsüzlüğü ve mali
krize uzun vadeli çözüm bulamaması, bütçe açıklarının önüne geçememesidir.
Cumhuriyet Dönemi’nde uygulanan planlı bir ekonomik kalkınma modeliyle, Lozan
Anlaşması gereği ödenmesi gereken Osmanlı borçları 1954 yılında tamamen
ödenmiştir.
Cumhuriyet tarihinde AKP’nin iktidara geldiği 2002
yılına kadar hükûmetlerin harcadığı para 713 milyar dolar, 2003-2017 yılları
arasında AKP hükûmetlerinin harcadığı para 2 trilyon 94 milyar dolardır.
Cumhuriyet Dönemi’nde harcanan paralarla Keban, Karakaya, Atatürk Barajları
yapıldı. Bu süre içerisinde depremler yaşandı, Kıbrıs barış harekâtı
gerçekleştirildi, Türkiye’ye ambargolar uygulandı. Devlet Demiryolları,
TELEKOM, MTA, ŞİŞECAM, Sümerbank, Etibank, Ziraat Bankası, Şekerbank kuruldu ve
daha burada sayamadığımız yüzlerce yatırım yapıldı. Tüm bu yatırımlar bugün
acımasızca eleştirdiğiniz cumhuriyetin ilk yıllarında, o günün koşullarında
karma ekonomik programı uygulanarak gerçekleştirildi değerli arkadaşlar.
Türkiye o dönemde de bu düzenlemelerle dış ticaretini toparlamış, cari açığı
denetim altına almış ve kalkınmaya başlamıştır.
Gelelim AKP dönemine. Harcadığınız 2 trilyon 94
milyar dolarla siz ne yaptınız? Yatırım yaptınız mı? Hayır. Osmanlı’nın yaptığı
gibi borç paralarla saray yaptırdınız, bol keseden harcadınız, cumhuriyetin
kazanımlarını bir bir sattınız. (CHP sıralarından alkışlar) 1923-1939 yılları
arasında üretime dönük kırk beş fabrika açılmışken, biz şimdi, döneminizde
fabrika yapılıp yapılmadığını tartışıyoruz yani utanç verici bir durumdayız.
Başka ne yaptınız? “Kamu-özel iş birliği” adı altında bir yöntem keşfettiniz.
Devlet borçlu görünmeyecek ama büyük yatırımlar yapılabilecekti bu yeni
yöntemle. Bir de sıkıştıkça “dış güçler” “devletin bekası” gibi sanal gündemler
yarattınız. “Kamu-özel iş işbirliği” adı altında yaptığınız geçiş ve hasta
garantili tünel, yol, köprü, hastane gibi yatırımlar için 2017 yılında 1 milyar
438 milyon; bakanlıklar toplamı olarak söylüyorum, 2018 yılında ayrılan bütçe 9
milyar 35 milyon, 2019’da öngörülen 13 milyar 699 milyon, 2020’de 24 milyar
757, 2021’de de 28 milyar 205 milyon TL’dir ve bu rakamlar her yıl artarak
devam etmektedir. İşte bu rakamlar “Bütçeye yük olmayacak, devletin kasasından
bir kuruş bile çıkmayacak.” diye övündüğünüz projelerin sadece 2021 yılına
kadar verilen kredi, yolcu, hasta, geçiş garantilerinin bütçeye getirdiği yüktür.
Doğacak her çocuğumuz bu projeler nedeniyle şimdiden milyarca dolar borçludur.
O nedenle, bütçeye yük olan ve vatandaşın cebinden her gün daha fazla para
götüren bu yöntemden artık vazgeçmelisiniz.
Bir de şunu yapıyorsunuz: Sık sık “kamu borç yükünün
2002 yılına göre reel borca oranla düştüğü” savunmasıyla karşımıza
çıkıyorsunuz. Doğrudur, çünkü, devlet yerine özel sektörü ve vatandaşı
borçlandırdınız, özel sektöre dövizle borçlanmanın önünü açtınız, şirketler
daha fazla borçlandı. Peki, ödeyemezlerse ne olacak? Bugün yaşadığımız
konkordatolar, iflaslar ve şirketin kapısına kilit vurup üretmekten
vazgeçenlerin sayısı daha da artacak. Peki, tüketici kredisini ödeyemeyen,
kredi kartı borcu takibe düşmüş, her gün borcu katlanan binlerce vatandaşımız için
durum ne? Borçları nedeniyle takibe alınan kişi sayısı eylül ayı verileriyle 3
milyon 300 bin kişiye ulaşmıştır. Sonuç olarak her geçen gün borç batağına
giren kişi sayısı artıyor, işsizler ordusuna yenileri ekleniyor. İşte, değerli
arkadaşlar, “Biz devleti borçlanmaktan kurtardık, kamu borçlarını düşürdük.”
dediğiniz durumun tablosu budur. Burada gördüğünüz gibi, vatandaşın borçlarının
ne kadar fazla arttığını görüyorsunuz. 2002’de de 6,7 milyar, 2017’ye
geldiğimizde 541 milyar. Vatandaşın durumu böyle.
Gelelim devletin durumuna: “Kriz yok.” diyorsunuz
ama Maliye Bakanınız her konuşmasında sıkı para politikasından, maliye
politikasından bahsediyor. Sizin para politikanız, sıkı para politikanız
maalesef vatandaşa kemer sıktırma politikasıdır. AKP iktidarları döneminde
toplam borçlar 2018 yılı ilk yarısı itibarıyla 5 trilyon liraya yaklaşmış
durumda. Peki, 2002 yılında bu borç ne kadardı? 0,4 trilyon. Yani artış ne
kadar, tam 12,5 kat. Yine, bugün, toplam borçların millî gelire oranına
baktığımızda, karşımıza çıkan rakam gerçekten korkunç, bu oran tam yüzde 149,5;
yani, 100 liralık gelirimize karşılık 150 liralık borcumuz var. 2002’de yaşanan
krize, depreme ve karşı çıktığınız koalisyonlara rağmen bu oran yüzde 107’ymiş.
2017 bütçe açığı 47,4 milyar, 2018 yılı için
beklenti 72,1 milyar, 2019’da ise 80 milyarın üstüne çıkması öngörülüyor ki bu
rakam, ekonominin durumuna baktığımız zaman, oldukça iyimser. Bu açıkların en
büyük nedeni tabii ki ödediğimiz borç faizleri. Sadece 2019 yılı borç faizi
ödememiz 117 milyar TL olacak. Her geçen yıl gelirimiz ile giderimiz arasındaki
uçurum artıyor. Alınan borçlarla da gelir yaratılamamış, üretim yapılmamış,
ülke için harcamalar yatırıma çevrilememiş, borçla yaratılan kaynak betona
gömülmüş durumdadır.
Peki, üretemiyorsak nasıl ödenecek bu borçlar? İşte,
can alıcı nokta burası. Çünkü bu borçlar da borçla ödenecek ve iktidar harıl
harıl borç arıyor. Faizler artırılıyor, varlık fonları kuruluyor, başka
yöntemler uygulanıyor ama gördüğümüz kadarıyla, istenilen borç bir türlü
bulunamıyor çünkü yabancı yatırımcıları kurduğumuz üstün demokrasi
niteliklerine sahip yeni yönetim sistemiyle de ülkeye çekemiyoruz; ülkemize
güven yok, aldığımız borçları geri ödeyebileceğimize inanmıyorlar. Maalesef,
yabancıya güven vermediğimiz gibi kendi insanımıza da güven vermiyoruz; sadece
Ocak-Mayıs 2018 arasında ülkeden kaçan sermaye miktarı 2,9 milyar TL. Dünyada
döviz likiditesi azalıyor ve bu azalma 2019 yılında da devam edecek; bu da
gösteriyor ki öyle ucuz borç bulmak da kolay değil.
Uluslararası Finans Enstitüsünün son raporuna göre
-ki bu kuruluş ülkeler arası döviz hareketlerini en sağlıklı izleyen
kuruluşlardan biridir- ülkemiz için 2019 yılında öngörülen sıcak para girişi
5,1 milyar dolar. Merkez Bankamızın verilerine göre ise Ağustos 2018-Ağustos
2019 arasındaki dönemde, vadesi bir yıldan az olan bankacılık, özel sektör ve
kamu dış borcu stokumuz 175,2 milyar. İşte, paranın Türkiye’ye bol miktarda,
50, 60, 70 milyar dolarlarda girdiği dönem 2011-2015 arası; yani, sizin har
vurup harman savurduğunuz, bir türlü üretim ekonomisini yaratamadığınız,
yatırıma çeviremediğiniz dönem. İşte, şimdi 5,1 milyar dolar da burada,
beklenen kaynak. Ve ne demiştik? 175,2 milyar dolar kısa vadeli borç stokumuz.
Ben yorumu sizlere bırakıyorum bu konuda. Sanki bir dejavu yaşıyoruz
arkadaşlar, Osmanlı’nın borç batağındaki dönemine geri gidiyor gibiyiz. Peki,
soruyorum o zaman size: Nerede uçurduğunuz ekonomi, nerede tek parti istikrarı,
nerede güçlü devlet, nerede güçlü kurumlar? Yaşanan ekonomik krizden kurtulmak
ve sürdürülebilir bir büyüme sağlamak için önce hukuk, demokrasi, yargı
bağımsızlığı, temel hak ve özgürlükler gibi alanlarda doğru adımlar atılması
gerekmektedir. Üretim ekonomisine geçilmeli, devlette tasarrufa önem
verilmelidir. Bunların yanında, “İşçi kesimi için asgari ücreti en az 2.200
TL’ye yükseltin.” önerimize de kulak vermelisiniz. Ayrıştırıcı bir dil
kullanarak toplumun büyük bir kesimini yok saymak ve düşman görmekten
vazgeçmelisiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (Devamla) – Başkanım,
toparlayacağım.
BAŞKAN – Sayın Emecan, buyurun, bir dakika.
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (Devamla) – Böyle devam etmekte
ısrar ederseniz dış yatırımlar ülkemize iktidarınız gidinceye kadar
uğramayacaktır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin borçları konuş
konuş bitmez. Bütçe hakkı çerçevesinde on altı yıllık AKP iktidarı olarak siz
en fazla kimlere borçlusunuz biliyor musunuz? Emeğini sömürdüğünüz işçiye,
hakkını ödemediğiniz çiftçiye, maaşından çaldığınız emekliye; her gün
öldürülen, şiddet gören kadına, işsiz bıraktığınız gençlerimize; eğitim hakkını
aldığınız, tacizine, tecavüzüne sessiz kaldığınız çocuklarımıza, katlettiğiniz
doğaya, iş cinayetlerinde göçük altında can veren işçilerimize, tren raylarında
kaybettiğimiz yaşamlara borçlusunuz. (CHP sıralarından alkışlar) Ve sayesinde o
koltuklarda oturduğunuz bu ülkenin kurucusu Büyük Atatürk’e ve yol
arkadaşlarına saygı ve minnet borçlusunuz. On altı yıldır yönettiğiniz ve
kendinizi devletin sahibi olarak gördüğünüz ülkemizde devlet olarak bu
borçlarınızı ödemenizi tüm vatandaşlarımız adına sizden talep ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (Devamla) – Başkanım, son
cümlem müsaadenizle…
BAŞKAN – Peki, son cümlenizi toparlayın.
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (Devamla) - Bu bütçe Meclisten
geçse bile arkadaşlar, kendinize “Bu millet bu bütçeyi bize helal edecek mi?”
diye sorun arkadaşlar.
Sizi vicdanlarınızın sesiyle baş başa bırakıyor,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - 5’inci madde üzerinde şahıslar adına ilk
söz, Bolu Milletvekilimiz Sayın Arzu Aydın’a aittir.
Buyurun Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakika Sayın Aydın.
ARZU AYDIN (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 5’inci maddesi için
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri, sizlerin şahsında aziz
milletimizi, Köroğlu’nun torunları, Bolulu hemşehrilerimin değerli
vekâletleriyle saygı ve hürmetle selamlarım.
Bütçe kanunu görüşmelerinin sonuna geldiğimiz bu
günlerde ben de millî ve yerli olmak adına bir konuşma kaleme almak istedim.
Bizim kanaatimize göre millî ve yerli olmak bir söz, bir tamlama, bir yazı
dizisi değildir. Aksine ve aslında bir ruh, bir duruş, bir ideal meselesidir.
Bunu galiba burada da âdet olduğu üzere iki fotoğraf üzerinden izah etmek
isterim. Fotoğrafların birinde halkın meclisinde bağdaş kurarak oturan -tırnak
içinde- bir adam; diğerinde, siz deyin iskarpin, biz diyelim kundurayla o
meclise girmiş insanlar var. Aslında yalnız bu fotoğraf Türkiye'nin dünü,
bugünü ve yarınını anlatan, yerli ve millî olmayı izaha yeterli bir delildir.
Bu bakış açısıyla bakıldığında ise ülkemizin bugün savunma sanayisinde geldiği
yeri anlamak mümkün olur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye AK
PARTİ hükûmetiyle beraber 2002 yılından itibaren millî ve yerli üretim alanında
radikal bir değişim yaşamıştır. İlk savaş korveti Heybeliada, ardından gelen
Büyükada, Burgazada, MİLGEM, Altay Tankı, ATAK Taarruz Helikopteri ve diğerleri
gibi birçok projeye imza atılmıştır.
Türkiye bugün kendi denizaltısını üreten 8, ilk
savaş gemisini üreten 10 ülkeden biridir. 1977 yılında ilk denizaltımız
Yıldıray, Gölcük Tersanesinde yapılırken personelin kıyafetlerini koyacakları
dolaplar bile yurt dışından getirilirken şimdi Türk mühendisleri, gemilerin
kullanımındaki en kritik ve kilit noktalardan biri olan, attığını vurmayı
sağlayan atış kontrol yazılımları dâhil, her türlü kaynak kodlarını
üretebilmektedir; yine, harp gemisi üreten ülkelerin hiçbiri yazılımlardaki
kaynak kodlarını vermezken şükür ki bugün bu alanda da kaynak kodlarını
yazabilmektedir. Ülkemiz hâlihazırda 5 milyar dolarlık üretim ve yaklaşık 2
milyar dolarlık ihracat gücüne erişmiştir. 2002’de yüzde 20 civarında olan
yerlilik oranı bugün yüzde 70’lere erişmiştir. Hedefimiz, 2023 yılında dışa
bağımlılık oranını bitirmeye yöneliktir. İşte, Türkiye, bu yerli ve millî
duruşun yalnızca savunma sanayisine yansıması sayesinde, yıllardır ülkemize uygulanmaya
çalışılan her türlü ambargo ve terörü önlemek yolunda önemli adımlar atmıştır.
Cumhurbaşkanımızın deyimiyle “İddia sahibi olmak, imkân sahibi olmayı
gerektirir.” Türkiye, hem ülkesi hem soydaşları hem dostları için büyük
iddiaları olan bir ülkedir. Bizler elbette bu yerli, millî duruş ve tavrın
arkasındaki gücün milletimiz olduğunun bilincindeyiz. Ancak bütçe kanunu
görüşmeleri esnasında yapılan konuşmalardan birtakım alıntılar yaptığımızda
misalen, Sayın Kılıçdaroğlu “İşsiz insan her türlü yola başvurabilir.” derken,
Sayın Tanju Özcan haram ve helali bilen bir toplum arzu ettiklerini söylüyor,
diğer bir vekil “Millet iyiyi bilecek durumda değildir." diye devam ediyor
konuşmalara. Hele ki bir sayın grup başkan vekili “Sizinkiler -Osmanlıyı
kastederek- düşmana halı sererken bizimki -Atatürk’ü kastederek- ‘Geldiğiniz
gibi gidersiniz.’ dedi.” diyor. Dolayısıyla, iyiyi kötüyü bilmeyen, haramı
helali ayırt edemeyen, işsizken her türlü yola tevessül edebilen bir karaktere
sahip halk portresi çizenlerin ya da bu milletin, bu kadim medeniyetin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ARZU AYDIN (Devamla) – Bitireceğim.
BAŞKAN – Buyurun.
ARZU AYDIN (Devamla) – …Osmanlı’nın tamamını
“düşmana halı serenler” olarak tasvir edenlerin millî ve yerli olma ruhunu
anlayabilme yolunda epeyce çaba sarf etmeleri gerektiğini düşünüyordum ki
galiba en güzel cevabı Meclis Başkan Vekilimiz Sayın Levent Gök verdi ve dedi
ki: “Sayın milletvekilleri, buradaki konuşmalarınıza dikkat edin; millet
dinliyor, ona göre oy veriyor.” dedi ve şükür ki fazla söze gerek bırakmadı.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sözlerimizi millî ve yerli olma ruhunu anlayanlara
ithafen Yahya Kemal’in dizeleriyle bitirelim. “Şu kopan fırtına Türk ordusudur
Ya Rabb’i,/ Senin uğrunda ölen ordu budur Ya Rabb’i,/ Ta ki yükselsin ezanlarla
müeyyed namın,/ Galip et çünkü bu son ordusudur İslam’ın.” (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Gazi Meclisi saygıyla selamlarım vesselam. (AK PARTİ
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Özel, yerinizden bir açıklama talep ettiniz.
Buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
49.-
Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Bolu Milletvekili Arzu Aydın’ın 11 sıra
sayılı 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 5’inci maddesi
üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, sayın hatibi
dinledim, eğer yanılmıyorsam yaptığı atıf bana.
Tabii, birincisi: Gazi Mustafa Kemal’in Osmanlı’da
bir askerî idadide yetişmiş, Osmanlı’da çeşitli görevler almış, en üst
rütbelere kadar yükselmiş bir asker olduğunu söyleyelim.
Burada bir taksimat yapacaksak Osmanlı sayın vekile,
Osmanlı olmayanlar Özgür Özel’e, CHP’ye düşmez. Bu toprakların bir Osmanlı
bakiyesi olduğu, cumhuriyetin; Osmanlı’nın kuvvetler ayrılığı ve demokrasinin
yetişmesinin, zamanında demokrasiye geçiş hamlelerini yapamamasından dolayı yaşadığı
çöküşü… Bundan ders almış cumhuriyet kadroları daima ileriye giden bir
cumhuriyeti tasarladılar, öğütlediler ve geliştirdiler.
O polemik konusundaki mevzuya gelince, konu
bağlamından koparılmadan dikkatle dinlenecek olursa eğer, orada kastedilen
şudur: Bir tartışma var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Tartışma “Her 10 Kasımda
dokuzu beş geçe kenefe gidin.” diyen bir fesliyi Genel Başkanlarının ziyareti,
Diyanet İşleri Başkanlarının ziyareti, cümle meczubun baş tacı edilmesi, sonra
gelince “Biz de Atatürk’e saygılıyız...” Atatürk’e saygılısınız, Atatürk
düşmanlarını baş tacı ediyorsunuz. Atatürk’e “Firavun” diyen adamı ziyaret
etmeleri alkışlıyorsunuz. Bu durumda, Kurtuluş Savaşı’nı küçümseyen, Atatürk’e
hakaret edenlere karşı o tavrın savunulması üzerine -bütün bir, ne grubu, ne
şahsı falan filan- o tutum içinde olan ve o tutumdan partisinin tavrını
ayrıştırmayan grup başkan vekiline “Sizinkiler halı sererken, bizimkiler
‘Geldikleri gibi giderler.’ diyordu.” dedik. (CHP sıralarından alkışlar)
Geldikleri gibi gidecek olanlar, Osmanlı’nın da çöküşüne sebebiyet veren bağnaz
kafa…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - …Atatürk’ü düşman gören,
Atatürk için tutuklama emri çıkaran, idam fermanları verenlerdir. Atatürk’ün
idam fermanına karşı bu fermanın geçersizliğiyle ilgili fetva veren, daha sonra
da cumhuriyetin ilk Diyanet İşleri Başkanlığını yapan da cumhuriyetin
evladıdır, biz de cumhuriyetin evladıyız; Atatürk’e yapılan o saygısız
hakaretlerle ayrışabilen her AK PARTİ’li de yanımızda cumhuriyet evladıdır ama
fesli deli Kadir’i ziyaret edenler ve bu ziyareti kınamayanların burada
söyleyecek tek sözü yoktur.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Akbaşoğlu.
50.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Manisa Milletvekili Özgür
Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Biraz evvel değerli hatibimiz, AK PARTİ
milletvekilimiz hakikaten temiz bir dille, çok nezih bir şekilde, hiçbir
sataşmaya ve provokatif yaklaşıma mahal vermeden sadece ve yalnızca bazı
ibarelere, geçen ibarelere atıf yapmak suretiyle…
İSMET YILMAZ (Sivas) – Söylediğinden rahatsızlar.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – …ve zatıalinizin
de meseleye nezaret ediş şekline de olumlu bir gönderme yapmak suretiyle ne
kadar güzel, hakikaten alkışlanası bir konuşma yaptı. Ben, biraz evvel CHP
bayan milletvekili, birçok…
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Kadın.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Kadın
milletvekili, bayan milletvekili, hanımefendi, fark etmez…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bayan sensin, o kadın.
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) – Hepimiz
milletvekiliyiz.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bakınız, niyet
ne kadar önemli biliyor musunuz, niyet. Doğaçlama bir konuşma yapıyorum.
“Hanımefendi” “bayan” “kadın”…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – “Kadın” denmesini istiyoruz.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – …fark eden bir
durum yok ama sizin her olayı provokatif, tersinden anlayıcı bir yaklaşımınız…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Mikrofonu açıyorum.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - …düz değil de
işlere tersinden bakış açısıyla yönelen bu yaklaşımınız biraz evvel yine
tezahür etti. Bakın, ben hiçbir sataşmaya mahal vermeden, sadece kendi
konuşmacımızın nezahetine, nezaketine vurgu yapmak suretiyle bir konuşma
yapıyorum ama CHP’li değerli milletvekili birçok aslında eleştirilecek konu
getirdiği hâlde, hiçbir söz alma ihtiyacı hissetmeden, eleştiri hakkı
çerçevesinde dinledik. Söz almadım özellikle. Lakin biraz evvel bütün
kamuoyunun gözü önünde cereyan eden ve nezaketine, nezahetine hep beraber
herhâlde her aklıselimin “evet” diyebileceği bir konuşmadan bile bir olumsuzluk
yaklaşımı sergileyebilmek herkesin harcı olmasa gerek.
Hakikaten, sonuç itibarıyla, değerli
milletvekilleri, bizim…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Açıyorum mikrofonu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bitireceğim. Üç
kere söz aldığı için ben de mütekabiliyet esası gereğince söz almak…
BAŞKAN – Kesinlikle.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Üç kere söz
aldı, biraz evvel. Tutanaklara bakabiliriz. Hafızamız elhamdülillah yerinde.
Sonuç itibarıyla, zorunlu olmadığı müddetçe de söz
alma niyetinde değiliz ama oradan dünün, evvelsi günün bir bakıma rövanşını
almaya yönelik, gereksiz birtakım yaklaşımların neticesinde, tetabuk etmeyen,
konuşmayla örtüşmeyen mukabili cevaplara muhatap olmak da hem Meclisimizi hem
milletimizi gerçekten yormaktadır. Dolayısıyla, sizin işi nezaketle bağladığınız
noktaya atıfla ben bitirmek istiyorum. Bu konuda illa bir şey söylenecekse
“Cumhuriyeti dedelerimiz kurdu, AK PARTİ ilelebet payidar kılacaktır.” diyorum.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar,
CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye, değerli arkadaşlar, bir saniye…
DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) – AK PARTİ değil, Türk
milleti ilelebet payidar kılacaktır!
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, bir sessiz olalım
lütfen.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, Sayın Başkan,
birincisi: Tutanağa geçsin, ilelebet payidar kalacak AK PARTİ değil,
cumhuriyettir; haddinizi bilin. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Cumhuriyeti AK
PARTİ payidar kılacaktır.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Atatürk’ün sözünü çarpıtma.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, bir saniye, lütfen…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – İkincisi: Size bir atıf
yapıldı Sayın Başkan. Bir tartışmada ben polemiğin hangi bağlamda geliştiğini
açıkladım, ona zaten bir şey dediği yok, itirazı da yok sayın grup başkan
vekilinin, ancak size yapılan bir atıf var.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – İlgisi yok,
onunla bir ilgisi yok. O konuya hiç girmedim bile.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – O yapılan atıf, deniliyor ki:
Özgür Özel böyle dedi, sonra sizin ifadelerinizi bana atfen veya benim sözlerim
üzerine sarf ettiğiniz. Bu konuya zatıaliniz bir açıklık getirirse tutanaklarda
doğru yer almış olur.
Teşekkür ediyorum.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Şunu
tekrarlayayım müsaadenizle… (CHP sıralarından “Gene boş konuşuyorsun” sesi)
Bak, dolduracağım şimdi.
GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli) – Doldur, bekliyoruz.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bak, boşunu da
dolusunu da dolduracağım.
BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, siz bize hitap edin.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Şöyle: Evet,
cumhuriyeti dedelerimiz kurdu, bu cumhuriyeti de ilelebet payidar kılmaya ak
kadrolar inşallah vesile olacaktır. (CHP sıralarından gürültüler)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ya, birazcık edepli olun ya
Allah aşkına!
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – 2023, 2053,
2071…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – “Hep beraber yapacağız onu.”
de! Niye “AK PARTİ yapacak.” diyorsun?
BAŞKAN – Karşılıklı olmasın değerli arkadaşlar.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Cumhuriyet ilelebet payidar
kalacaktır, bu kadar!
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bizim
iktidarımızda, sizin iktidarınızda değil, AK PARTİ’nin iktidarında cumhuriyet
ilelebet payidar kalacaktır.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar,
CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar… Değerli arkadaşlar…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Terbiyesizlik bu,
terbiyesizlik! Senin haddin değil bu!
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, karşılıklı olmasın.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Senin haddin değil!
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, bir izin verir misiniz,
ben de bir kısa açıklamada bulunayım.
KEMAL ZEYBEK (Samsun) – Zihinleri karışık,
zihinleri; ne yapsınlar?
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Kendi zihin
karışıklığınızı yansıtmayın arkadaşlar.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, bir açıklamada
bulunayım izin verirseniz.
IV.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
6.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, görevinin özgürlükçü bir
anlayışla herkese eşit ve adil yaklaşarak söz hakkı tanımak olduğuna ilişkin
konuşması
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, ben, burada hiçbir
milletvekilinin konuşmasını kendi bakış açımla değerlendirerek herhangi bir
tasnife tabi tutacak değilim. Benim buradaki görevim, mümkün olduğu kadar
özgürlükçü bir anlayışla, herkese eşit ve adil yaklaşarak söz haklarını tanımak
ve herkesin konuşmasını temin etmeye gayret etmektir. Buna büyük bir özen
gösterdiğime hepiniz tanık oluyorsunuz. Elbette bu görüşmelerin tümü Meclis
Televizyonundan naklen yayınlanıyor. Ben özellikle bütün arkadaşlarıma ifade
ediyorum ki: Bütün yurttaşlarımız Meclisi izlerken, kırıcı olmayan konuşmalar
çerçevesinde, ülke gerçeklerini en iyi şekilde tahlil eden bir anlayışla,
elbette eleştirinin sert boyutta olacağı gerçeğini de bilerek, birbirlerinin
her zaman yüzüne bakacak şekilde konuşmalar yapılması, Meclis Başkan Vekili ve
Başkanlık olarak bizim en büyük temennimizdir. Bizim sözümüz bütün
milletvekillerinedir.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Teklifleri (Devam)
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 10) (Devam)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275); 2017
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan,
2017 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/38); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme
Raporu ve 2017 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2017 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 183 Adedi
Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, 2 Adedi Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve 10 Adedi Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere Toplam 195 Adet
Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/40) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi şahıslar adına ikinci söz, İzmir
Milletvekilimiz Sayın Özcan Purçu’ya aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika Sayın Purçu.
ÖZCAN PURÇU (İzmir) – Sayın Başkan, kıymetli
milletvekili arkadaşlarım, sevgili vatandaşlarımız; hepinize hayırlı akşamlar
efendim.
Öncelikle, ülkemizin içinde bulunduğu durum
hakikaten üzüntü verici. Ekonomik olarak ülkemiz yıllardan beri olmadığı kadar
kötü, hakikaten kötü. Ben de merak ettim “Acaba bu kriz döneminde Hükûmet hangi
önlemleri aldı, bir bakayım.” dedim. Bir de baktım, şaştım kaldım. Ne
yapmışsınız arkadaşlar? Vergilere zam yapmışsınız. Ne yapmışsınız? Doğal gaza
yüzde 49 zam yapmışsınız. Ne yapmışsınız? Elektriğe yüzde 20 zam yapmışsınız.
VEDAT DEMİRÖZ (İstanbul) – Elektrik üretenlere yüzde
50 yapıldı, yanlış. Yanlış!
ÖZCAN PURÇU (Devamla) – Ne yapmışsınız? Mazota,
benzine zam yapmışsınız. Ne yaptınız? Kredi kartı faizlerine zam yaptınız.
Vatandaşı ez babam, ez! Ey Hükûmet, ez babam, ez! Ez babam, ez! (CHP
sıralarından alkışlar)
Baktım, dedim ki: Acaba daha ne yaptılar? Bir de
baktım, Cumhurbaşkanına zam yapmışlar. Cumhurbaşkanının maaşına bu kriz dönemde
zam olur mu, ayıptır yahu, bu vatandaşa en büyük hakaret budur. (CHP ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) – Millet aç, aç!
ÖZCAN PURÇU (Devamla) – Cumhurbaşkanımız Türkiye
Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı ama şunu bilin: Cumhurbaşkanı günlük yediği
ekmeğe, yemeğe para veriyor mu, elektriğe para veriyor mu, suya para veriyor
mu, ev kirası veriyor mu? Her şey bedava, arabaya dahi mazot koymuyor, devletin
arabasını da kullanıyor. Neden zam yaptınız?
VEDAT DEMİRÖZ (İstanbul) – Bunun yeri mi şimdi Allah
aşkına ya?
ÖZCAN PURÇU (Devamla) - Neden zam yaptınız? Bu kriz
döneminde bu yapılır mı?
VEDAT DEMİRÖZ (İstanbul) – Devlet Başkanımız, ayıp
ya, bunun yeri mi ya?
ÖZCAN PURÇU (Devamla) – Bu yapılmaz, bu yapılmaz
arkadaşlar.
VEDAT DEMİRÖZ (İstanbul) – Ayıp ya, ayıp bu ya!
ÖZCAN PURÇU (Devamla) - Vatandaş ekmek bulamıyor,
elektrik, su ödeyemiyor, siz ne yapıyorsunuz? (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Bravo, bravo.
İSMAİL KAYA (Osmaniye) – Ekmek bulamayan hiç kimse
yok.
ÖZCAN PURÇU (Devamla) – Tabii ekmek bulamıyor, ekmek
bulamıyor vatandaş; siz, ez babam ez, vatandaşı ez babam ez.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Sesin duyulmuyor, biraz
daha bağır.
ÖZCAN PURÇU (Devamla) - Bir de, yandaşların vergi
borçlarını da siliyorsunuz, yandaşların vergi borçlarını da siliyorsunuz.
Eskiden Türkiye Cumhuriyeti’nin geliri tarım, hayvancılık, turizmdi. Şimdi ne
oldu? Bak, söyleyeyim size: Bir gelirimiz bedelli askerlik; diğeri, trafik
cezaları; diğeri, imar barışı; bir diğeri, vergi barışı; bir diğeri de, vergi
zamları. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Daha ne yaptınız, daha ne
yaptınız, haydi söyleyin bakalım.
Geçen gün baktım ki Türkiye’nin dış borcu 3,5 kat
artmış. Seksen yılda 129 milyar dolar borcumuz varken siz on altı yılda 457
milyar dolara çıkarmışsınız borcu.
VEDAT DEMİRÖZ (İstanbul) – Özel sektör var, özel
sektör.
ÖZCAN PURÇU (Devamla) - Bir de ne yapmışsınız?
Övünüyorsunuz, diyorsunuz ki: “IMF’ye olan 22 milyar dolar borcu kapattık.”
Nasıl kapattınız IMF’ye borcu? Yüzde 2’yle, yüzde 3’le borçlanıyordunuz; şimdi
yüzde 7,5 faizle alarak, tefecilere yüzde 7,5 ödeyerek yüzde 2’yi kapattınız.
VEDAT DEMİRÖZ (İstanbul) – İş bilenin, kılıç
kuşananın ya.
ÖZCAN PURÇU (Devamla) – Bakın, kime borcunuz var,
tek tek söyleyeyim size. IMF’ye borcu kapattınız da yüzde 7,5 faizle kime
borcunuz var, okuyayım mı, istiyor musunuz? Liste çok uzun da bir sayfa
alabildim. Belçika’ya 3,5 milyar dolar, Danimarka’ya 1 milyar dolar, Almanya’ya
18 milyar dolar, İrlanda’ya 1,5 milyar dolar…
İSMAİL KAYA (Osmaniye) – 1,5 milyar doların lafı mı
olur ya; 1,5 milyar doların lafı mı olur?
ÖZCAN PURÇU (Devamla) - …Yunanistan’a 900 milyon
dolar, İspanya’ya 1,8 milyar dolar, Fransa’ya 7,6 milyar dolar… Ben yoruldum,
okuyamıyorum, daha çok var çünkü. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
VEDAT DEMİRÖZ (İstanbul) – Tamam, 20 milyar dolar
oldu, hani 500 milyar dolar?
ÖZCAN PURÇU (Devamla) – Daha çok var, daha çok var,
var oğlu var.
VEDAT DEMİRÖZ (İstanbul) – Topla bakalım, 20 milyar
dolar, vicdansız!
ÖZCAN PURÇU (Devamla) – Şimdi size başka bir konudan
bahsedeyim: Afyonkarahisar’da bir insanlık dramı yaşandı. Ne yaşandı? Afyon
Milletvekilimiz Burcu Köksal… Dört yıldan beri çadırda yaşayan bir Roman
vatandaşa valilik, kaymakamlık bir tane konteyner vermedi. O aile yangında,
çadırda yanarak öldü. Yanarak öldü. O vali var ya!
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Evet, konteyner
verilmedi sırf Roman olduğu için.
ÖZCAN PURÇU (Devamla) – O vali var ya! Yazıklar
olsun sana Afyonkarahisar Valisi Mustafa Tutulmaz! Onu görevden almazsanız
vallahi billahi Hanife Hanım’ın vebali boynunuzda. (CHP sıralarından alkışlar)
Hanife Hanım’ın vebali boynunuzda.
Ey Vali! Haydi bakalım, bu soğukta, bir gece
Afyonkarahisar’da çadırda kal. Elektrik yok, su yok, mutfak yok, banyo yok.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Söyledik, almadı.
ÖZCAN PURÇU (Devamla) – Siz Roman’a bu kadar mı
değer veriyorsunuz? Dört yıldan beri… Yüzlerce dilekçe var burada, bakın. Oğlu
dilekçe vermiş, yazık.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Biz söyledik.
ÖZCAN PURÇU (Devamla) – Bakın, oğlu dilekçe vermiş
kaymakamlığa. Vali ne demiş biliyor musunuz? “Roman’sa boş verin.” demiş.
“Roman’sa boş verin.” Allah seni kahretsin Vali! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
VEDAT DEMİRÖZ (İstanbul) – Sen niye çözmedin?
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Ziyaret ettik,
söyledik.
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Vay vicdansız vay!
ÖZCAN PURÇU (Devamla) – Allah seni kahrettin Vali!
Bir tane daha, bir tane daha. (CHP sıralarından alkışlar)
Dinar Kaymakamı Mustafa Şahin’i ödüllendirdiniz…
VEDAT DEMİRÖZ (İstanbul) – Sayın Vekilim, niye
çözmediniz? Çözseydiniz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – 50 kere söylemiş!
ÖZCAN PURÇU (Devamla) – …Malatya Vali Yardımcısı
yaptınız. Yazıklar olsun! Roman’a verdiğiniz değer bu mu sizin? Roman’a
verdiğiniz değer bu mu?
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – 50 kere söyledim.
Vali ve kaymakam, vekillerinizin arkasında il, ilçe başkanı gibi gezeceğine
konteyner verseydi. Doğru söylüyor.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar…
ÖZCAN PURÇU (Devamla) – Sizin bütçenizde Roman yok.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Roman olduğu için
ölüme terk ettiniz. Doğru söylüyor.
BAŞKAN – Sayın Köksal, hatibiniz konuşuyor. Bir
sayın hatip konuşuyor.
ÖZCAN PURÇU (Devamla) – Sizin bütçenizde fakir yok.
Sizin bütçenizde fukara yok. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, lütfen dinleyin.
ÖZCAN PURÇU (Devamla) – Sizin bütçenizde işçi yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika daha ilave ediyorum Sayın Purçu,
toparlayın.
Buyurun.
ÖZCAN PURÇU (Devamla) – Sizin bütçenizde Roman yok,
sizin bütçenizde fakir yok. Bir tane konteyneri dört yılda göndermediniz.
Yanarak can verdi çadırda. Çocuklarımız çadırda, evlatlarımız, yaşlılarımız
çadırda. Kaç defa söyledim size “Barınma sorunumuz var.” dedim, hiç biriniz
dinlemediniz. Yok Roman’sa tabii ki.
Bakın, bu bütçede Roman Eylem Planı’na yine para
ayırmadınız. Roman’a bütçede para yok, fakire yok, fukaraya yok. (AK PARTİ
sıralarından “Ne biliyorsun?” sesi) O zaman yapacaksınız barınmak için, ev
yapacaksınız. Yazıklar olsun! Roman’a verdiğiniz değer bu işte.
Bakın, Mustafa Şahin’i görevden alacaksınız. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sakin olalım değerli arkadaşlar.
ÖZCAN PURÇU (Devamla) – Onu ödüllendirdiniz,
Malatya’ya Vali Yardımcısı yaptınız.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Evet.
ÖZCAN PURÇU (Devamla) - Mustafa Şahin’i İçişleri
Bakanı görevden almazsa hem bu Hükûmetin hem o İçişleri Bakanının, Hanife Hanım
yanarak can verdi o çadırda, onun vebali boynunuzda olsun. (CHP sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar)
CEMAL BEKLE (İzmir) – Sayın Başkanım… Sayın
Başkanım…
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Akbaşoğlu.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
51.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, bugüne kadar Romanlar için ne
yapılmışsa AK PARTİ iktidarları tarafından yapıldığına ilişkin açıklaması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Çok teşekkür
ederim.
Değerli Başkanım, bugüne kadar Romenler için ne
yapılmışsa AK PARTİ iktidarları tarafından yapılmıştır, bunun herkes tarafından
bilinmesini istiyorum, bir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Hadi oradan! Yanarak
öldü, yanarak, çadırda yanarak öldü, bir konteyner vermediniz.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar…
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – İki…
EDNAN ARSLAN (İzmir) – Yanarak öldü.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Yanarak öldü.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, ne oluyor?
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Yanarak öldü,
konteyneri çok gördünüz. Bir konteyneri Roman olduğu için vermediniz.
EDNAN ARSLAN (İzmir) – Yanarak öldü. (CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, ne oluyor?
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Şunu söyleyeyim:
Deveye sormuşlar, “Neden boynun eğri?” “Nerem doğru ki.” demiş. Konuşmanın
neresini düzelteyim, neresini düzelteyim? (CHP sıralarından gürültüler)
ÖZCAN PURÇU (İzmir) – Neyi düzelteceksin?
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Çıkıp özür
dileyeceğinize hâlâ savunuyorsunuz, yazıklar olsun!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Ya bağırma!
BAŞKAN – Arkadaşlar, sessiz olalım. Sakin olalım.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Sonuç itibarıyla
sadece şunu ifade etmek isterim ki Romen vatandaşlarımız için Türkiye'de ne
yapılmışsa onun altında Recep Tayyip Erdoğan’ın ve AK PARTİ’nin imzası vardır
arkadaşlar.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Yazıklar olsun!
BAŞKAN – Sağ olun, teşekkür ederim.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Roman olduğu için
konteyner vermediniz ve yanarak öldü o kadın.
CEMAL BEKLE (İzmir) – Tamamen yanlış biliyorsunuz,
Özcan da doğruyu biliyor, tamamen yanlış biliyorsunuz.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Hem ziyaret ettim
hem müracaat ettim hem kendim aradım, yardım istedim, Roman olduğu için…
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, sakin olalım.
Sakin olalım, niye bağırıyorsunuz arkadaşlar?
CEMAL BEKLE (İzmir) – Bu ülkede Romanlar adına ne
yapıldıysa altında AK PARTİ’nin ve Recep Tayyip Erdoğan’ın imzası vardır, bunu
hepiniz çok iyi biliyorsunuz.
ÖZCAN PURÇU (İzmir) – Al, al, burada bak, burada
işte.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, bir otursun herkes
yerine.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Ziyaret ettim, ben
kendim söyledim “Konteyner verin.” diye.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Köksal… Sayın Özel…
Değerli arkadaşlar, bir oturun bakalım yerlerinize.
CEMAL BEKLE (İzmir) – Bunu hepiniz çok iyi
biliyorsunuz.
BAŞKAN - Şimdi, 5’inci madde üzerinde soru-cevap
işlemine başlıyoruz.
Soru-cevap işlemini başlatıyorum.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Yazıklar olsun!
BAŞKAN – Sayın Köksal, lütfen.
Değerli arkadaşlar, soru-cevap işlemini
başlatıyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, bir şey ifade
etmek istiyorum.
BAŞKAN – Özür dilerim, ben ondan sonra söz vereyim
size.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır, bir cümle söyleyeceğim.
BAŞKAN – Buyurun.
Değerli arkadaşlar, bir sessiz olalım. Yani sonuçta
herkes bir şey söyleyecek.
Buyurun Sayın Özel.
Bir cümleyle ifade edin Sayın Özel, lütfen.
Değerli arkadaşlar, oturur musunuz yerlerinize.
Sakin olun lütfen, oturun. (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlar, herkes bir otursun yerine.
Oturun lütfen, herkes bir otursun.
Buyurun.
52.-
Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Romanlara yapılan ayrımcılığın, haksızlığın,
ötekileştirmenin ve yozlaştırmanın AK PARTİ iktidarları tarafından yapıldığına
ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, elimizde
Hürriyet gazetesinin, Burcu Vekilimizin Hanife ananın yanında bu talebini dile
getirdiği, duyurmaya çalıştığı fotoğrafı var, daha sonra da yanmış.
Bu acıyı, bu çadırda doğmuş, oralardan yetişip bu
Meclise kadar gelmiş, hepimizin Roman vatandaşlara verdiği değerin bir timsali
olarak kucaklayıp sarıldığımız bir arkadaşımız dile getiriyor. Aynı şekilde,
Cemal Bekle arkadaşımız da zaman zaman bizi ziyarete geliyor çeşitli
sorunlarda, biz de onu bağrımıza basıyoruz.
Çok ağır eleştirilere tahammül gösterilirken, bir
evladının, bir canının yanmasıyla canı yanan bir Roman kardeşimin bu kürsüdeki
konuşmasına gösterilen bu abartılı tepki akla başka şeyler getiriyor, lütfen
bunu yapmayın! Çok net bir şey söyleyeceğim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Yanına bak, yanına!
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Her şeyi
çarpıtıyorsun! Her şeyi çarpıtma ya!
ÖZCAN PURÇU (İzmir) – Ölmek çarpıtma mı? Yanmak
çarpıtma mı?
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, lütfen…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Çok net bir şey söyleyeceğim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Evet, buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Grup Başkan Vekili dedi
ki: “Bugüne kadar ne yapıldıysa Romanlara AK PARTİ yaptı.”
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Doğru!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bu, yereldeki Cumhuriyet Halk
Partili, MHP’li, HDP’li belediyelerin emeklerini, geçmişte yapılanları görmez
ama siz böyle derseniz ben hak veririm size. Evet, Romanlara bugüne kadar ne
yapıldıysa AK PARTİ yaptı. Hangi ayrımcılık, hangi haksızlık, hangi
ötekileştirme, hangi yozlaştırma yapıldıysa siz yaptınız bunu derim.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, bir cümleyle toparlayın.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Değerli
Başkanım, şöyle: Grubumuz adına Romen Milletvekilimize…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Roman, Roman!
ÖZCAN PURÇU (İzmir) – Roman, Roman!
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – …Roman
Milletvekilimize söz veriyorum, evet.
BAŞKAN – Peki.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan…
(Gürültüler)
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, bir saniye bir
sessizlik rica ediyorum. Bir saniye, lütfen oturun Sayın Beştaş.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Ben sisteme giremedim,
o yüzden kalkıyorum, ben de söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
53.-
İzmir Milletvekili Cemal Bekle’nin, “İnsanoğlunun hakikati, unutmaktır.”
denildiğine ve Romanlarla ilgili ön yargının oluşmasında etkili olan 2510
sayılı Yasa’da AK PARTİ Hükûmeti döneminde değişiklik yapıldığına ilişkin
açıklaması
CEMAL BEKLE (İzmir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Özcan Vekilimizi az önce dinledik. Ben de bir Roman
Milletvekili olarak… “İnsanoğlunun hakikati, unutmaktır.” derler. Maalesef,
Romanlar adına ne yapıldığının tarihçesine bakarsak ülkemizde, 2009 yılında
Sayın Cumhurbaşkanımızın, o güne kadar gelen tüm tutucu davranışlara rağmen,
televizyonlara çıkıp “Bu ülkede özür dilenecek bir vatandaş varsa o da Roman
kardeşlerimdir.” demesiyle başlamıştır. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CEMAL BEKLE (İzmir) – Arkadaşlar, 2510 sayılı
Yasa’nın bugüne kadar Romanlarla ilgili…
BAŞKAN – Bir dakika daha ilave ediyorum, toparlayın.
CEMAL BEKLE (İzmir) – …toplumun ortak hafızasında
yer alan ön yargıların oluşmasında…
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Yandan oku, oku!
CEMAL BEKLE (İzmir) – …ne kadar etkili olduğunu bir
Roman olarak ben biliyorsam Özcan da en az benim kadar iyi biliyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Toplumun ortak hafızasında yer alan, bu ülkeye göçebeler
ve çingeneler alınmaz yasası, 1934’te çıkan bu yasa AK PARTİ Hükûmeti döneminde
değişmiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yetmedi, yine İçişleri
Bakanlığımızdaki birçok talimatname yine bizim Hükûmetimiz döneminde
değişmiştir. Biz her türlü ayrımcılığı ayaklarının altına almış bir partiyiz.
(AK PARTİ sıralarından “Helal olsun.” sesleri, alkışlar) Bu, öyle her
babayiğidin harcı değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…
ÖZCAN PURÇU (İzmir) – Sayın Başkan…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, ben de
söz istiyorum grubumuz adına.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, ben herkesi görüyorum,
herkes bir otursun.
Sayın Purçu, siz de bir cümleyle toparlayın, konuyu
kapatacağız.
Buyurun.
54.-
İzmir Milletvekili Özcan Purçu’nun, çadırda doğmuş büyümüş bir Roman çocuğu
olarak çadırda yaşamanın ne demek olduğunu iyi bildiğine ilişkin açıklaması
ÖZCAN PURÇU (İzmir) – Sayın Başkanım, çadırda doğmuş
büyümüş bir Roman çocuğu olarak çadırda yaşamanın ne demek olduğunu iyi
biliyorum. Ben başka bir şeyden bahsediyorum; vatandaş, başkaları başka yerden
bahsediyor.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – “Vatandaş” değil,
milletvekilleri.
ÖZCAN PURÇU (İzmir) – Ben diyorum ki
Afyonkarahisar’da bir Roman hanımefendi çadırda yanarak can verdi. Dört seneden
beri de dilekçesi olmasına rağmen… Ben ne diyorum, siz ne diyorsunuz!
Ben de şunu söyleyeyim: Romanlara madem sahip çıkacaksınız,
dünyanın en eski Roman mahallesi Sulukule AKP döneminde yerle bir edilmiştir,
kültürüyle, kültürüyle. Neden yaptınız bunu? Neden yaptınız? (CHP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Beştaş, siz hangi nedenden dolayı söz
istediniz?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Grup Başkan Vekili…
BAŞKAN – Ben duyamıyorum sizi. Bir dakika
arkadaşlar… Bir saniye… Değerli arkadaşlar, duymuyorum ama bakın, bir
arkadaşımız konuşuyor, ona söz verdim.
Buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, bilginiz
dâhilinde, grup başkan vekili adına söz istiyorum, grubumuz adına söz
istiyorum.
BAŞKAN – Bu konuyla ilgili mi konuşacaksınız?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Bu konu da var, evet,
tabii ki.
BAŞKAN – Yalnız, bakın değerli arkadaşlar, ben…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, ben,
polemiği devam ettirmek için değil, partimizin görüşlerini sunmak istiyorum.
BAŞKAN – Peki, o zaman kısa bir şekilde sunalım ama
Roman kardeşlerimizi de hepimizin kucakladığını hepimiz buradan paylaşarak bu tartışmayı
bitirelim.
Buyurun.
55.-
Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Romanların ülkenin eşit ve özgür
vatandaşı olması gerektiğine ve yüzde 92 engelli Aziz Kanar’ın durumuna ilişkin
açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, teşekkür
ederim.
Tabii ki Roman yurttaşlarımız da…
BAŞKAN – Sözüm size değil yani bütün herkese…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Yok, yok, ben kendi
görüşüm olarak söylüyorum.
…diğer bütün yurttaşlar gibi bu ülkenin eşit ve
özgür vatandaşı olmalılar ve hiçbir ayrımcılığa uğramamalılar.
BAŞKAN – Şüphesiz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Bu bir temenni ama
demin 2 Roman vatandaşımız konuşma yaptı, hangisinin daha hakiki ve daha sahici
olduğunu bütün Türkiye gördü aslında. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)
ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) – Bu nasıl bir şey ya?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Özcan Bey’in nasıl bir
konuşma yaptığına tanıklık ettik…
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Kim bağırırsa o haklı mı
olur?
ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) – Çok ayıp, çok ayıp!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – …ve cevap olarak,
gerçekten, aynı ezberlerle, AKP iktidarının tipik ezberleriyle, bir yanıtla
karşı karşıyayız. Biz bunu kabul etmiyoruz. Eğer bir yurttaş… (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) – Ayıp, insanların niyetini
sorgulayamazsın.
HAMZA DAĞ (İzmir) – Yaptığınız ayrımcılık Sayın
Danış Beştaş. Ayrımcılık sizin yaptığınız.
ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) – Ayrımcılık yapıyorsunuz,
ayrımcılık.
HAMZA DAĞ (İzmir) – Ayrımcı sizsiniz, ayrımcı.
BAŞKAN – Bir saniye… Bir saniye Sayın Dağ…
HAMZA DAĞ (İzmir) – Beyniniz var ama farklı
konuşuyorsunuz.
HÜDA KAYA (İstanbul) – Bir susun!
HAMZA DAĞ (İzmir) – Ön yargılısınız. AK PARTİ
Grubuna ön yargılısınız. AK PARTİ Grubuna ön yargılısınız siz. (AK PARTİ ve HDP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Beştaş, buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Eğer bir
milletvekilinin, bir yurttaşın yanarak…
Sayın Başkan, susturursanız…
BAŞKAN – Sayın Dağ lütfen…
Değerli arkadaşlar, bir saniye…
HAMZA DAĞ (İzmir) – AK PARTİ Grubuna ön yargılısınız
siz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sen ne diyorsun ya!
HÜDA KAYA (İstanbul) – Otur yerine… Parmak sallama,
otur yerine!
BAŞKAN – Sayın Dağ, lütfen… Lütfen… Lütfen…
Sayın Beştaş, siz lütfen konuşmanızı tamamlayınız ve
bitiriniz artık.
HAMZA DAĞ (İzmir) – Kafatasçısınız!
HÜDA KAYA (İstanbul) – Haddini bil!
HAMZA DAĞ (İzmir) – Kafatasçısınız, kafatasçı! (HDP
sıralarından gürültüler)
HÜDA KAYA (İstanbul) – Kes sesini! Bir kadın
konuşuyor.
BAŞKAN – Lütfen… Bu tartışmayı keseceğiz.
Buyurun…
CEMAL BEKLE (İzmir) – Sayın Başkanım, çok kısa bir
şey söylemek istiyorum.
BAŞKAN - Bir saniye… Sayın Beştaş konuşuyor.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan,
öncelikle, oturumu yöneten Başkan Vekili olarak bu gürültüyü ve saldırıyı
durdurmanız lazım.
HAMZA DAĞ (İzmir) – Saldırı yapan sizsiniz be!
BAŞKAN – Sayın Dağ…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sen saldırıyorsun!
HAMZA DAĞ (İzmir) – Siz yapıyorsunuz!
BAŞKAN – Sayın Dağ…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Haddini bil! Terbiyeli
ol!
BAŞKAN – Sayın Beştaş…
HAMZA DAĞ (İzmir) – AK PARTİ’li bir Roman’a
ayrımcılık yapıyorsunuz!
BAŞKAN - Sayın Dağ…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Terbiyeli ol! Niye
kalkıyorsun!
BAŞKAN – Sayın Beştaş…
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Otur yerine ya, otur
yerine!
HAMZA DAĞ (İzmir) – Çünkü zihniyetiniz başka
zihniyet!
HÜDA KAYA (İstanbul) – Saygılı ol biraz!
EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Ya dinlemeyi öğrensenize!
HÜDA KAYA (İstanbul) – Ya sus ya! AKP’nin nereden
finans alarak kurulduğunu bilmiyor muyuz?
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, bakın, bu tartışmaya
bence en çok Roman vatandaşlarımız üzülüyor. Herkes görüşünü söylesin ve
kayıtlara geçsin, herkes de kimin ne dediğini bir görsün.
Sayın Dağ, siz tecrübeli bir siyasetçisiniz, lütfen,
rica ediyorum…
Buyurun Sayın Beştaş, tamamlayın sözünüzü.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Arkadaşlar, Amerika’nın
YPG’yi satmasından sonra bu tepki normaldir ya.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – YPG’yle bunun ne
alakası var şimdi?
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, bir arkadaşınız konuşuyor.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, bir kere,
bu tipik bir AKP klasiği. Bu ülkede kesinlikle Romanlara ayrımcılık
yapıldığını…
TAMER DAĞLI (Adana) - Sayın Başkanım, Roman
arkadaşları birbirine düşürmeye çalıyor.
HÜDA KAYA (İstanbul) – Romanları bile böldünüz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Ve diğer sıkıntılar
konusunda Özcan Bey’den sonra bir söz söylemek istemiyorum ama tepkinin çok
alışık olduğumuz bir yöntemle yapıldığını ifade etmek istiyorum ve bir kişi
dünyanın neresinde olursa olsun yanarak can verirse iktidar onu araştırıp,
sorumluları açığa çıkarıp gerekli yöntemle soruşturmayı yapmak zorundadır. Hiç
kimse böyle pişkince kendi iktidarını savunarak bu işin içinden çıkamaz; bu,
doğru bir yöntem değildir, bunu reddediyoruz.
Bir mesele daha var buradaki çarpıklığa bir örnek
olsun diye. Bir telefon aldım, 2 defa önerge verdim ama cevap verilmedi. Aziz
Kanar; yüzde 92 engelli, yürüyemiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Son defa mikrofonu açıyorum.
Buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – 2015 yılından bu yana 4
defa yerde sürüklenerek, kucaklanarak gözaltına alınıyor. Yüzde 92 engelli Aziz
Kanar Urfa Viranşehir’de oturuyor ve eylemden sorumlu tutuluyor, silahlı eyleme
katıldığı iddia ediliyor, 3/3/2017’den bu yana ev hapsinde tutuluyor ve bu
vatandaş şu anda doktora gitmek için bile izin alamıyor. İki saat önce aradı.
İşte AKP pratiği budur, yargı pratiği budur, her şey yalan üzerine, gerçek dışı
iddialar üzerine kurulu.
BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.
CEMAL BEKLE (İzmir) – Sayın Başkan, açıklamam yarım
kaldı.
BAŞKAN – Bir saniye… Artık grup başkan vekilleriniz
tamamladı.
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Teklifleri (Devam)
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 10) (Devam)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275); 2017
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan,
2017 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/38); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme
Raporu ve 2017 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2017 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 183 Adedi
Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, 2 Adedi Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve 10 Adedi Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere Toplam 195 Adet
Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/40) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, şimdi 5’inci madde
üzerinde soru-cevap işlemine başlıyoruz.
Sayın Özkan...
YÜKSEL ÖZKAN (Bursa) – Değerli milletvekilleri, 16’sı
devlet, 34’ü özel vakıf olmak üzere, Türkiye’de 50’ye yakın üniversitede
ameliyathane hizmetleri teknikerliği bölümü bulunmaktadır. Bu bölümlerden
2016-2018 yıllarında mezun olan yaklaşık 15 bin öğrencimiz, gencimiz vardır.
Bunların ancak 272’sinin ataması yapılmıştır.
Bunun yanı sıra, bu yıl itibarıyla yaklaşık 73 bin
anestezi teknikeri bulunmaktadır. İki yılda bir yapılan KPSS sınavıyla çok az
sayıda atama yapılmaktadır.
Sağlık sektöründe son derece önemli olan hem
ameliyathane hem de anestezi teknikerlerinin görevlerinin tanımı hâlâ doğru
dürüst yapılamamıştır. Sağlık Bakanına ve Millî Eğitim Bakanına soruyorum:
Üniversitelerde yüzlerce bölüm açıyorsunuz, mezun olan çocuklarımızı neden
kaderlerine terk ediyorsunuz? Neden sağlıklı planlama yapmıyorsunuz? Bu sene ne
kadar ameliyathane ve anestezi teknikeri atamayı düşünüyorsunuz?
BAŞKAN – Sayın Şahin...
SUZAN ŞAHİN (Hatay) – Sayın Başkan, güvenlik
korucuları, jandarma ve polisle omuz omuza, çok zor şartlarda terörle
mücadeleye katkı sağlamaktadırlar ancak Hatay Dörtyol’da görev yapan güvenlik
korucuları beş aydan beri görev paralarını alamamaktadırlar. Bu durumda olan 80
kadar güvenlik korucumuz var. Bu insanlar, çocuk okutuyor, kira veriyor,
enflasyon ve ağır vergilerle mücadele ederek hayatta kalma savaşı veriyorlar.
Dolayısıyla maaşları ay sonunu getirmeye yetmiyor. Yetkililer ise ödenek
olmadığı için görev paralarının yatırılmadığını söylüyormuş. Bu yanıt kabul
edilebilir bir yanıt değildir. Buradan yetkililere sesleniyorum: Önce emeğin,
alın terinin karşılığını ödemeniz gerekir. Gerekirse diğer her şeyin ödeneğini
durdurun, önce emekçinin hakkını ödeyin.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Karaca...
GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli) – Denizli Acıpayam
ilçesinde faaliyet gösteren Aynes firmasına 8 Aralık 2016 günü, FETÖ terör örgütü nedeniyle,
operasyon düzenlendi. Aralarında FETÖ’yle mücadele ettiği söylenen malum siyasi
partinin eski ilçe başkanının da bulunduğu yöneticiler de dâhil 21 kişi
tutuklandı. Kasım 2018’de malum yöneticilerin de içinde bulunduğu kişiler
tahliye edildi. 11 Aralık 2018 günü, kayyuma devredilen bu şirket, FETÖ terör
örgütünden dolayı yargılanan sahibine tekrar iade edildi. 12 Aralık 2018 günü,
aynı şirket yöneticisi, hakkında on beş yılla başlayan, FETÖ terör örgütüne üye
olmaktan dolayı Denizli 2. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanan kişi, Gürcistan’a
100 bin dolar şirket parasını transfer ederken yakalandı ve şirket tekrar
kayyuma devredildi. Ben, şimdi, FETÖ’yle mücadele edilip edilmediğini soruyorum
ve aynı zamanda, Cumhuriyet Halk Partisi Honaz İlçe Başkanımızın oğlu…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Erenler…
CEYDA ÇETİN ERENLER (Kütahya) – Teşekkür ediyorum
Başkan.
Sorum Komisyon Başkanımıza olacak: Sayın Başkanım,
ülkemiz hem iç siyasette hem bölgesinde hem de dünyada önemli gelişmeler
yaşandığı bir dönemden geçmektedir. 2019 yılı bütçesi öncelikle eğitim ve
sağlık bütçesi olup bilindiği üzere ülkemizin geleceğini emanet ettiğimiz
çocuklarımızın eğitimi bizim için her zaman çok önemli olmuştur. Hükûmet olarak
bütçemizin en büyük kısmı yıllardır eğitim harcamalarına ayrılmaktadır. Kız
çocuklarımızın eğitimi de toplumsal kalkınmamız açısından kilit unsur
durumundadır. Bu hususta kız çocuklarımızın eğitime devam etmeleri ve toplumsal
cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik olarak Millî Eğitim Bakanlığımızın
çalışmaları ne durumdadır?
Teşekkür ediyor, 2019 yılı bütçemizin hayırlara
vesile olmasını temenni ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Demir…
MUSTAFA DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, bir defa, Sulukule’yle
ilgili, burada, gerçek anlamda, proje hakkında bilgi verebilme şansını tanıdığı
için arkadaşımıza teşekkür ediyoruz.
Sulukule’de 640 aile vardı. Biz onların tespitini
yaparken orada teneke evde kalan mağdur vatandaşlarımızı da hak sahibi yaptık.
İstanbul’un kalbinde, naylon evlerde, surun dibinde çok kötü şartlarda yaşama
tutunmak zorunda olan insanlarımızı da hak sahibi yaptık ve tam 640 aile vardı.
Projeye başlamadan önce, oradaki bütün hak sahiplerini tek tek bizzat ben
belediyeye çağırarak proje bittikten sonraki hâllerini onlarla konuştum ve
bilgi sahibi yaptık ve onlara şunu söyledik: “Yerlerinizi boşaltmayın…”
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Şimdi de aynı
şeyi yaptınız.
MUSTAFA DEMİR (İstanbul) – “Buranın cefasını
çektiniz, bu kadar sıkıntısını yaşadınız. AK PARTİ iktidarının desteğiyle biz
burayı kentsel dönüşüm ama sizinle beraber, içinde sizlerin de...”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA DEMİR (İstanbul) – Affedersiniz ama çok
önemli.
BAŞKAN – Soru-cevap olduğu için, sonra…
Sayın Köksal…
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan,
AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılı Kasım ayında halkımızın tüketici kredisi
borcu 2,2 milyar lirayken Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun bu ay
açıkladığı verilere göre, bugün, halkımızın kredi borcu 403 milyara çıkmıştır.
Kabaca bir hesaplama yapıldığında, kişi başına düşen borç miktarı 5 bin liraya
çalışan başına düşen borç miktarıysa 11 bin liraya çıkmaktadır. Halkımızın
konut kredisi borcu bugün itibarıyla 191 milyara çıkmıştır. Bankaların varlık
yönetim şirketlerine devrettiği batık kredilere ilişkin tahsilat bekleyen dosya
sayısı ise 3,5 milyondur.
Öte yandan, 2018 yılının üçüncü üç ayında makine ve
teçhizat yatırımları yüzde 8,5; inşaat yatırımları yüzde 1,8 gerilemiştir. Aynı
dönem toplam yatırımlarda gerileme ise yüzde 3,8’dir. Açıklanan bu veriler
Türkiye ekonomisinde resmen durgunluğun teyididir. Buradan krizin faturasını 81
milyona kesmek isteyenlere sesleniyorum: Öncelikli olarak Sayıştay raporlarına
yansıyan kamu zararlarının tahsilatını yapın. Yoksa bu tahsilattan yine mi
vazgeçeceksiniz?
BAŞKAN – Sayın Komisyon…
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Sayın Başkan, bir önceki maddede olduğu gibi de arkadaşlarımızın
soruları geldi, elimizde ama ağırlıklı olarak yürütmeye sorulan sorular.
Bunları yazılı hâle getirdik, arkadaşlarımızla yazılı olarak paylaşacağız.
Daha 2 maddemiz var, saat de on bir oldu. Müsaade
ederseniz cevabı burada bitirelim.
BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.
5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… 5’inci madde kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.59
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.20
BAŞKAN: Başkan Vekili Levent
GÖK
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL
(Kütahya), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38’inci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
6’ncı maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 6- (1) Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, gruplar adına
konuşmalara başlayacağız.
6’ncı madde üzerinde ilk söz Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz Sayın Arzu Erdem’e aittir.
Sayın Erdem, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 2017 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın yürürlük maddesi hakkında Milliyetçi Hareket
Partisi Grubum adına söz almış bulunmaktayım. Ekranları başında bizleri izleyen
aziz Türk milletini, basın mensuplarımızı ve Gazi Meclisimizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bütçe, yürütmenin
dengelenmesi, denetlenmesi, sosyal ve idari önceliklerin belirlenmesi için
hayati bir öneme sahiptir. Bütçe, bir milletin, bir devletin istiklal
nişanesidir. Bütçe, gelecek zaman dilimi için yapılan bir finansal plandır. Bu
planı doğru bir şekilde yapmamız vatanımız ve milletimiz için hayati bir önem
taşımaktadır. Bütçe vasıtasıyla, özellikle, aziz Türk milletinin derdine derman
olmaya çalıştık, milletimizin alın teriyle yarattığı kaynakla yine onların
beklentilerine cevap aramak için düzenlemeler yapmaya çalışmaktayız. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak milletimizin talepleriyle ilgili yapmış olduğumuz
çalışmalar ve beklentiler doğrultusunda özellikle onları karşılamaya yönelik
önerilerde bulunduk ve bununla ilgili –Komisyonda bilhassa- gerekli çalışmaları
da yürüttük. Her bir bakanlığımızın bütçe görüşmesinde milletvekili
arkadaşlarımızla milletimizin sesi olduk, olmaya da devam ediyoruz. Bu
vesileyle 2019 yılı bütçesinin tüm bakanlıklara, vatanımıza ve milletimize
hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.
Tabii, çok tartışmalı bir gece geçirdik, gecenin de
geç saati. Ben birazcık burada daha uzlaşmacı, daha birleştirici bir tavırla
yaklaşmak istiyorum, şöyle ki: Bir bilge varmış ve o bilgeyi çekemeyen biri
demiş ki: “Ben bu bilgeye gideceğim, onun bilgeliğini yerle yeksan edeceğim.”
Ve demişler ki: “Ne soracaksın o bilgeye?” Demiş ki: “‘Benim avucumda bir
kelebek var. Bu kelebek ölü mü, diri mi, hadi bir söyle bakalım?’ diyeceğim ve
onun cevabına göre, ‘Ölü.’ derse avucumu açacağım, kelebeği uçuracağım, ‘Diri.’
derse avucumu sıkacağım, kelebeği öldüreceğim.” Ve bilgenin huzuruna gitmiş,
bilge demiş ki: “Sor bakalım, ne sormak istiyorsun?” Demiş ki: “Benim avucumda
bir kelebek var. Bu kelebek ölü mü, diri mi?” Bilge hemen muhteşem bir cevap
vermiş, demiş ki: “Kelebek senin elinde.”
Yani aslında, Türk gençliği bizim elimizde,
çocuklarımız bizim elimizde, kadınlarımız bizim elimizde. Türkiye Büyük Millet
Meclisi çatısı altında siyaset yapan her bir milletvekilinin vebali ve borcu bu
insanlara elbette ki hizmet etmek ama hizmet ederken de bizim şunu düşünmemiz
lazım: Gerçekten en çok neye ağırlık vermemiz gerekiyor? Ben burada en başta
eğitim diyorum çünkü eğitim konusunda her birimizin evlatlarımızı emanet
ettiğimiz, bu anlamda millî değerlerin öğretilmesi ve aktarılması noktasında
hakikaten hassasiyet istediğimiz eğitim camiasından, öğretmenlerimizden ve tüm
bu alanda emeği geçen herkesten millî değerlerin öğretilmesi, manevi değerlerin
aktarılması hakikaten büyük önem arz ediyor. Evet, biz evlatlarımızı emanet
ederken öğretmenlerimize istiyoruz ki onlar şunu söyleyebilsinler: Millî
değerleri öyle bir verelim ki “Bu vatanın adı, bu devletin adı Türkiye
Cumhuriyeti devleti. Bayrağımız ay yıldızlı al bayrak. Millî marşımız İstiklal
Marşı’mız.” desinler. İşte böyle gençleri yetiştirdiğimiz vakit hakikaten
vatana, millete hayırlı evlat yetiştirmiş oluruz. Ve bu yükümlülüğü içeren
özellikle öğretmenlik mesleğinin de ne kadar önemli olduğunu bu açıdan tekrar
vurgulamak istiyorum. Güzel Türkçeyi öğrensinler ki kendilerini ifade etsinler,
güzel Türkçemizle dertlerini anlatabilsinler, iletişim kurabilsinler. İletişim
her şeyin başında geliyor. Biz eğer birbirimizle iletişim kuramazsak sonuç da
alamayız elbette ki. Ve özellikle bizim için hakikaten çok büyük öneme sahip
Arif Nihat Asya’nın “Senin altında doğdum. / Senin altında öleceğim. / Tarihim,
şerefim, şiirim, her şeyim: / Yeryüzünde yer beğen! / Nereye dikilmek istersen
/ Söyle, seni oraya dikeyim!” dizeleri… Ve diyebilsin ki “Bu bayrak benim.” ve
onu dalgalandırmak için üzerine düşeni yapsın.
Manevi değerleri öğretmeliyiz ki manevi değerler
aslında birleştirici. İşte biraz önce yaptığımız tartışmalar ya da günlerden
beri yaptığımız tartışmalar… Bu devletin adı Türkiye Cumhuriyeti devleti,
milletin adı Türk milleti. Ve Türk milletinin sorunları varsa topyekûn sorunlar
var. Bunları bölüp parçalarsak “Onun sorunu bu, şunun sorunu bu.” dersek burada
yanılgıya düşmüş oluruz, işte ayrıştırmak budur. Ama birleştirmek nedir? Evet,
sıkıntıda çocuklarımız varsa bunlarla ilgili bir çalışma yapmamız gerekiyor.
Eğitim sistemiyle ilgili, özellikle eğitim müfredatı ve kaynak kitaplarının o
yönde düzenlenmesi gerekiyor. Bunda özellikle dikkatinizi çekmek isterim ki
-bugün yerimden aldığım sözde de değindiğim- “Mavi Balina” dediğimiz oyunla dün
intihar eden 12 yaşında bir evlat var. Biz onun acısına üzülürken hepimizin
aslında sağduyuya gelmesi gerekiyor. Ne var orada yapmamız gereken? Demek ki
bilgisayar oyunlarına ulaşım noktasında hâlâ bir sıkıntı var çocuklarla ilgili.
12 yaşındaki bir çocuk atletlerden yaptığı iple kendini kalorifer borusuna
asıyor. Bunları inceleyelim, bunları araştıralım. Bırakalım uzlaşmacı bir tavır
içerisinde, liderimiz Sayın Devlet Bahçeli Beyefendi’nin dediği gibi “Siyasi
kısır çekişmelerden uzak, el ele vererek hep birlikte üzerimize düşeni
yapalım.” Öyle çocuklar yetiştirelim ki “Cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa
Kemal Atatürk’ün, onun mirasını taşıyoruz.” desinler. Öyle çocuklar
yetiştirelim ki askerimize minnet duysunlar, “Türk Silahlı Kuvvetleri başımızın
tacı.” desinler. Öyle çocuklar yetiştirelim ki Türk polisini gördüğünde
burnunun direği sızlasın. Ve bunların tamamını hep birlikte eğitimle yapalım.
Emanetlere sahip çıkmak hepimizin vazifesi. Ve manevi değerleri verelim ki
doğayı sevsinler; doğayı sevsinler, canlıya zarar vermesinler. Doğada bulunan
her canlıyı, bırakın zarar vermeyi korusunlar, kollasınlar; bu, ister bir çiçek
olsun ister bir böcek olsun. Örneklerini görüyoruz. Hakikaten toplumun ruh
sağlığıyla ilgili çalışmalar yapmamız gerekiyor. Gerçekten çok uç örnekler
yaşıyoruz, işte o papağanda yaşadığımız gibi. Bende de o papağandan vardı, on
beş sene yaşadı; on beş senenin sonunda öldüğünde ben bir canımı kaybetmiş gibi
üzüldüm. Bunları gördüğümüzde gerçekten neye dertlenmemiz gerektiğini bir daha
düşünmemiz gerekiyor.
Eğitim müfredatına adabımuaşeret derslerini dâhil
edelim. Adabımuaşeretini bilsin, görgü kurallarını bilsin gençlerimiz ve
çocuklarımız. Nedir adabımuaşeret? Evet, diyoruz ki çocuklarımız iletişim
kurmuyor, bizimle konuşmuyor. Büyüklerini saysın, küçüklerini sevsin. Gazi
Mustafa Kemal Atatürk’ün bize emanet ettiği bütün o sözler var ya aslında
çocuklarımızın, gençlerimizin nasıl yetiştirilmesi gerektiğini söylüyor. O
açıdan onlara bu değerleri verelim.
Onlara çevre eğitimi verelim. Çevrede millî servete
zarar vermemeyi öğretelim. Millî servetimiz nedir? Sokaktaki bir çöp kovasıdır,
bir banktır ve bunların tamamında kaldırımlarımızdır. Bunların hiçbirine zarar
vermemeyi öğretelim. Millî servete sadece zarar vermemeyi değil, korumayı
öğretelim. Evimizde aynı şekilde aynı hassasiyeti gösterelim. Tüm canlıların
yaşamını sürdürmesi için onların desteklenmesini sağlayalım.
Yine, “Milletimiz her güçlük ve zorluk karşısında
durmadan ilerlemekte ve yükselmektedir. Büyük Türk milletinin bu yoldaki hızını
her vasıtayla artırmaya çalışmak bizim hepimizin en kutlu vazifesidir.” diyor
Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Evet, Gazi Mustafa Kemal Atatürk sanki o gün
Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapan milletvekillerimize seslenmiş ve
demiş ki: “Her tür güçlüğe rağmen yükselişin önünde hiçbir şey duramaz yeter ki
Türk milleti bunu istesin.”
Değerli milletvekilleri, bizler aziz Türk milletinin
birer temsilcisiyiz ve onların vebaliyle buradayız, onların haklı taleplerini
elbette ki değerlendireceğiz, önerilerimizi getireceğiz, üzerimize düşeni
yapacağız ama Türk milletinin ekranlardan izlediği zaman şunu söyleyebilmesi
gerekiyor: “Evet, bizim Meclise gönderdiğimiz milletvekilleri uzlaşma kültürü
içerisinde, hep birlikte bizim için çalışıyor.” Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli
Beyefendi’nin özellikle söylediği, Milliyetçi Hareket Partisi, millet ve devlet
bekası için üzerine düşen sorumluluğu her zaman idrakli bir şekilde yerine
getirmiştir, ülkesini ve ülküsünü canından aziz bilmiştir. Evet, bizim
ilkelerimizi, ülkülerimizi bir kere canımızdan aziz bilmemiz gerekiyor ve biz
birbirimizi koruyup kollamadıktan sonra, Türk milletinin sorunlarını bir bütün
olarak görmedikten sonra parça parça konuşmanın hiçbir anlamı yok.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Erdem.
Madde üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına İstanbul
Milletvekilimiz Sayın Yavuz Ağıralioğlu. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Süremiz on dakika Sayın Başkan.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) –
Sayın Başkan, kıymetli milletvekili arkadaşlarımız; bütçe görüşmelerinin,
sinirlerimizin biraz yıpranmışlığına rağmen, bütçe görüşmelerinin amacından
biraz dışına çıkıyor olmamıza rağmen, herkesin bir şekilde kalbinin kenarında,
aklının kenarında, cebinin kenarında sakladığı taşları muarızlarının başına
atma hevesine rağmen finaline doğru geliyoruz. Bir şey ortaya çıktı, bütçe
görüşme usulü etrafında meselelerimizi konuşabilme kabiliyetimizin marjlarının
sınırlı olduğunu, herhangi bir meseleyi müzakere ederken katkı sağlamaktan çok
mahcup etmeye dönük bir gayretin içinde olduğumuzu, bu meselelerle alakalı
ortaya çıkaracağımız çerçevenin milletin ümidi olabilmesinden çok, seçim süreci
sathına girdiğimiz için seçimde bize malzeme olarak elimize gelmesi hevesine
bağlı bir müzakere usulü benimsediğimizi gösteriyor.
Şimdi, her şeyden evvel, iktidarın elinde bir bütçe
teklifi olarak önümüze gelen, bizim de tenkitlerimize konu olan bu metne bir
kutsal metinmiş muamelesi yapamayız. Dolayısıyla keşke şöyle bir imkânımız
olabilseydi: İktidarımızın bu metin ya da benzer savunduğu metinler
karşısındaki siyasal dili bize şöyle bir şeyi deme imkânı olarak size sitem
fırsatına dönüyor. Her söylediğinizin tersini de söyleyebilme kabiliyetinizi
hafife alamam. Şöyle bir usul geliştirebilsek: Bu bütçeyi, teklif ettiğiniz,
savunduğunuz bu bütçeyi keşke size tenkit ettirebilsek, keşke bugün bize “Bu
çok müstesna bir bütçedir, yapılabilirin son haddiyle elinize gelmiş bütçe, bu
bütçe dünya bütçe tarihinin en esaslı bütçesidir.” gibi davranmamızı
istediğiniz bu metni keşke size tenkit ettirebilme imkânımız olsa ya da şöyle
bir imkânımız olsa bizim: Muhalefet partilerinden biri iktidar olsa bu kısa
zamanda, hiç size çaktırmadan, bize bugün oylattığınız ve canhıraş savunduğunuz
bu metni biz kendi bütçemiz diye sizin onayınıza tevcih etsek, sonra da sizin
tenkitlerinizi dinlesek, ondan sonra da desek ki arkadaşlar, bu sizin geçen
dönem bize teklif ettiğiniz bütçe.
Şimdi “Allah, insanı iddiasından vurur.” diyor İsmet
Özel, güzel bir laf. Biz sağcılığımızın, mukaddesatçılığımızın,
muhafazakârlığımızın, romantik Osmanlı düşkünlüğümüzün, Osmanlı yıllarına olan
özlemlerimizin, tasavvufa dair hassasiyetlerimizin, tasavvuf medeniyeti
oluşumuzun bütün cümlelerini biriktire biriktire geldik iktidara. Bugün
iktidarda, on altı yıllık aralıksız iktidarınızda sizin yapmaya gayret
ettiğiniz, yolun başında “bismillah” deyip sonunda “elhamdülillah” demeye heves
ettiğiniz ne kadar iş varsa bu işlerin içerisinde inşallah biz de benzer
hassasiyetlerle bunları yapar hem milletimizin başını dik ederiz hem de Allah’a
hesabını vereceğimiz büyük bir günde biz de aslında sana, kullarına,
Efendimiz’in ümmetine, insanlığa “Böyle hayırlı işler yaptık.” deme ölçüleri
içerisinde bu yaptığınız işlere heves etmiştik. Şimdi, bugün bulduğunuz şeyin,
117 milyar kamu borç stokunun “faiz ödemeleri” şeklinde bütçeye koyduğunuz bu
çerçeve, bir tarafıyla… Ben Cumhurbaşkanımız ve AK PARTİ Grubunu münhasıran
faizle ilgili hassasiyetiyle istihza etmem, yani faizle ilgili sizi gayrisamimi
bulmam, faiz hassasiyetinizle ilgili kurduğunuz cümleleri hafife almam ama
neticede bu karşımızda 81 milyonun ürettiğinin daha fazlasını, hemen hemen 2
katını faiz yükü olarak bütçeye koyuyor olmanıza cümle kurmayacağız mı
arkadaşlar? Yani bu faiz bütçesini biz teklif ediyor olsaydık, sizin bize
bütçeyi sallayarak “Bu kadar faizi ödeyerek bu millet ayağa kalkmaz.”
deyişinizi, diyecek olmanızı hatırlatmayalım mı size? Bu bütçe bir faiz
bütçesi. Bir tarafıyla 117 milyar -eski parayla 117 katrilyon- faiz ödemesi,
arkadaşlar, kaç tane İstanbul Havaalanı yapar? Kaç tane Sultan Selim Köprüsü
yapar? Kaç tane Osman Gazi Köprüsü yapar? Kaç tüp geçit yapar? Kaç Marmaray
yapar? Kaç tane şehir hastanesi yapar? Kaç tane okul yapar? Kaç tane sağlık
ocağı yapar? Kaç tane baraj yapar? Kaç tane GAP yapar? Yani devletimizin belki
iftihar edeceği en büyük projelerden biridir. Bu 117 milyar faiz ödemesi kaç
tane GAP yapar arkadaşlar? Dolayısıyla bu bir mecburiyet bütçesidir. Bunu bugün
bize bir mecburiyet bütçesi olarak takdim etmenizi de anlıyoruz. Ama bizi bu
yere getiren süreci de görmezden mi gelelim? Yani şimdi bu süreç içerisinde
itibar ile tasarrufu birleştirme bütçeniz bu sizin. “Devleti tasarruf ederken
de görmesi lazım vatandaşın ki kendisine tasarruf daveti geldiğinde vatandaş da
başındaki idareciler gibi o ahlaktan hissedar olarak tasarruf etsin.”
sitemlerimize “İtibardan tasarruf olmaz.” diye mukabele ediyordunuz. Şimdi
diyorsunuz ki: “Tasarruf etmezsek ayakta kalamayacağız.” Buraya gelmiş olmanızı
beğeniyoruz ama bunun bedelini yine toplumun bütün kesimlerinin ödeyeceği bir
süreç içerisinde hiçbir şey olmamış gibi savunuyor olmanızı yadırgıyoruz. Esas
olan, bizim bugün bu bütçeyle karşı karşıya kaldığımız şey şudur: Bu bütçe
kimin bütçesidir, bu bütçe kime rahatlık sunmaktadır, bu bütçenin arkasından
kendi hissesine rahatlık düşecek, konfor düşecek kim vardır? Yani, bu bütçeyi
siz kendilerine takdim edince “Var olun, Allah razı olsun, dünyanız, ahiretiniz
mamur olsun, yedi ceddiniz rahmet bulsun.” diyecek kesim kimdir arkadaşlar? Dar
gelirlileriniz mi, asgari ücretlileriniz mi, emeklileriniz mi, yatırımcılarınız
mı, esnafınız mı, kim? Yani bu bütçe aslında “Borçlarımız üzerinde sadakat
iradesi taşıyoruz, dış kamu borcunun ekonomimiz üzerindeki yükünü gördük, bunu
ödemeyi asla ihmal etmeyeceğiz.” bütçesidir. Bu bütçe içerisinde sizin kendi
insanlarınıza sunduğunuz şu andaki yaşam şartları 2001 krizinden sonraki
şartlarla aynıdır arkadaşlar. İşsizlik oranlarına bakın lütfen, 2001 işsizlik
oranlarına bakın lütfen, faiz oranlarına bakın, enflasyon oranlarına bakın.
Müdahalelerinizin zamanlaması ve sonuçları üzerinden yapmaya teşebbüs ettiğiniz
işlerin sonuçlarını da yönetemeyeceksiniz.
IMF’yle anlaşmayı savunuyor değilim. IMF
boyunduruğundan kurtulmuş olmak bizim millî istiklalimiz adına çok ciddi bir
alamettir, asla böyle bir alanda meşruiyet cümlesi kuramayız ama yüzde 7,5
tahvil ihracı beş yıllık, 1,5 da komisyonları var, 9. IMF anlaşmalarında,
lütfen bir bakın bakalım kaçla borçlanıyoruz? Yani sırf “IMF’yle
anlaşmayacağız.” gibi bir iradenin bize ödettiği bedeldir bu. IMF’yle anlaşın
demiyorum, kriminalize etmeyin lütfen, sadece bizim iddialarımızdan
vurulduğumuz yeri göresiniz diye söylüyorum. 2002 yılından 2008 yılına kadar,
2001’de yaşadığımız krizden aldığımız dersleri devlet disiplini şekline
dönüştürdüğünüz sürece, hatırlayın, çok başarılıydı. Orada bir şey daha vardı:
28 Şubattaki tek tipleştirmeye karşı çıkan, çok sesliliği zenginlik sayan,
farklı sesleri memleketin bundan sonra yaşayacağı siyasal iklimin rahmeti bulan
bir siyasal dil 2002’de iktidar oldu. AK PARTİ, daha önce eline iktidar
gelmeyecek olmanın belki rahatlığıyla cümle kuran bir kadronun devleti yüzde
34,5’la eline yüzde 60’lık, 70’lik bir meşruiyetle aldığı siyasal zamanın
partisidir. AK PARTİ yüzde 34 küsur oyu 363 milletvekiliyle buluşturdu.
Toplumsal mutabakatı aslında tecrübe ettiniz, hep beraber.
2002 yılındaki AK PARTİ vizyonu şöyleydi arkadaşlar:
3 defa kapatılmış bir siyasal geleneğin içinden kopan bir kadro, devletin aktif
statükosu olarak tecelli etmiş bir kadronun elinden yönetim cihazını aldı;
alırken, tek tipleştirmeye karşı çıktı. Kendine ait doğruların değil,
başkalarına ait doğruların da savunucusu olmayı, moda tabirle “empati yapmayı”
kendi siyasi karinesi hâline getirdi; yani “Ben, benim gibi düşünmeyen
insanların da partisiyim.” demenin kadrosunu sundu.
Tayyip Erdoğan’ın 2002’de AK PARTİ’yi kurarak
topluma vazetmiş olduğu siyasal çerçeve şudur: Liberalleri,
sağcıları-solcuları, milliyetçileri, mukaddesatçıları, tarikat geleneğinden
gelenleri, cemaat geleneğinden gelenleri, toplumun bütün kesimlerini, siyasi
olarak Kürtlük hassasiyeti olanları, Türklük hassasiyeti olanları, yani
toplumun bütün eğilimlerini toplama iradesi olan bir siyasal vizyonu Avrupa
Birliği vizyonuyla muhkem hâle getirmiş, Avrupa Birliği kriterlerini de -millet
olma iradesinin üstünde baskı olmasın diye- Ankara kriterlerine dönüştürme
iradesi koymuş. Sonra ne olmuş? Bakın, nereden geliyoruz: 2002’den 2008’e kadar
böyle bir ivmelenme; kendi hukuki standartları, demokratik standartları -ifade
hürriyeti dâhil, basın-yayın hürriyeti dâhil, demokratik temsil dâhil,
demokratik fırsatlarda eşitlik dâhil- bütün bunlarla alakalı ortaya koymuş
olduğunuz politik vizyon Türkiye’de Avrupa kriterlerinin değil, Ankara
kriterlerinin, “Ankara kriterleri” diye arzıendam etmenizin tecelli ettiği bir
altı yıl yaşattı size.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Tamamlıyorum Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Başkan.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) – Sonra, bugün
geldiğimiz yeri söylüyorum, çerçevesi şu: Ekonomiye talimatla faiz indirme
iradesi koyuyorsunuz, marketlere talimatla indirim iradesi koyuyorsunuz; tahvil
ihracında kamu bankalarına talimatla “Faizi indirin.” iradesi koyuyorsunuz;
sonra, kamu bankaları ile özel bankalar arasında doğan aslında 2 puanlık farkla
yaptığınız işten önümüzdeki dönemki borçlanmanın maliyetini de artırıyorsunuz,
farkında değilsiniz, onu da göreceğiz; peşinden, bu kadar talimatla piyasada
“Biz iktisadi olarak krizi yenmek üzereyiz.” eşiğini oluşturmak için dünyanın
en büyük 17’nci ekonomisini soğan depolarını basarak ekonomik krizi çözmeye
teşebbüs eden bir fotoğrafa kurban veriyorsunuz arkadaşlar. Siz de çok iyi
biliyorsunuz ki aslında bu yaptığınız iş psikolojik olarak tabanınıza, topluma
“Biz bu işle ilgili ciddi bir mücadele vereceğiz.” resmidir. Yoksa on altı
yıldır devleti yöneten bir kadronun soğan depoları basarak ekonomiyi
toplayamayacağını bilmesi kadar tabii bir şey yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Toparlıyorum Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Başkan, buyurun, bir dakika daha
veriyorum.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Dolayısıyla
talimatlarla ekonomiyi toparlama iradesi talimat alabilir hâle getirebilir
bizi. Her iddianızın hilafına işler geldi başınıza. Bugün korkuyorum ki iddia
edip de henüz hilafına davranmadığınız birkaç tane iş kalmış. İnşallah IMF
boyunduruğundan kurtulduğumuz dönemin finalini IMF’ye gitmek zorunda kalmayarak
ödersiniz. İnşallah biz yanılırız. Biz ekonomiyle ilgili cümlelerimizi,
endişelerimizi “İnşallah biz yanılırız.” payıyla konuşuruz. İnşallah biz
yanılırız, inşallah siz isabet ettirirsiniz. İnşallah siz bizim sizi tenkit
ettiğimiz yerlerin hilafına ülkenizi toparlar, ülkenizi güçlü, müreffeh
yarınlara taşırsınız.
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Hep beraber yapacağız.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Endişelerimiz var, biz
endişelerimizi söyleyelim, sonra size “Biz söylemiştik.” demek için değil… Ama
görünen köy şudur: Yemediğiniz, yiyemediğimiz, diyemediğimiz ne var diye geriye
dönük siyasi sicilimize baktığımız zaman birkaç tane kaldı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Tamamladım Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) – İnşallah bu işin
finalinde 25 milyar dolar borç aldığımız hâlde borcumuzu tamamlayıp
boyunduruğundan kurtulduğumuz IMF’nin kapısına gitmek zorunda kalmayız.
Bütçemiz hayırlara vesile olsun. Kapanış
konuşmasında biz olmayacağız, arkadaşlarımız herhâlde tekrar kapanışı
konuşacaklar. Ben esaslı bir sitem konuşması hazırlamıştım ama hakkımı başka
bir zamana, başka bir imkâna tevdi ettim.
Hayırlı olsun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Başkan.
6’ncı madde üzerinde Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına söz isteyen Batman Milletvekili Sayın Mehmet Ruştu Tiryaki.
Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
HDP GRUBU ADINA MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı’nın 6’ncı maddesi üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi kesin hesap kanununun 5’inci maddesine göre
2017 yılı sonu itibarıyla hazinenin iç borcu 535 milyarın üzerinde, hazinenin
dış borcu 343 milyarın üzerinde, bir de Hazine garantili borçlar var, o da 68
milyarın üzerinde yani yaklaşık 950 milyar lira. Bir de 2018 yılında edinilecek
borçlarla beraber Türkiye hazinesinin borcunun 1 trilyon civarında olduğunu
söyleyebiliriz. Peki, bunun karşılığında geliri ne kadar? 749,6 milyar
civarında. Yani Türkiye'nin bir yıl boyunca elde edeceği bütün gelirleri,
borçları ödemek için ayırsak borçların yüzde 75’ini ödeyebiliyoruz. Bu ne
demek? Batık bir hazine var demek. Başka biçimde açıklamak mümkün değil.
Şimdi 2017 Yılı Kesin Hesap Kanunu’yla birlikte
Sayıştay raporları da yayınlandı. Biz bu Sayıştay raporlarını inceledik, nazik
bir dille özellikle belediyelerin harcamalarına yönelik eleştiriler var. Ama bu
nazik dil içerisinde bile pek çok yolsuzluktan söz ediliyor, pek çok hukuka
aykırı işlemden, fiilden bahsediliyor. Peki, siz kayyum atadığınız
belediyelerle ilgili neler söylediniz? İki temel şey söylemiştiniz, demiştiniz
ki: “Bu belediyeler hendek siyasetine aracılık ettiler, belediyelerin iş
makineleri eliyle hendekler kazıldı.” Bir de “Bu belediyeler örgüte para
gönderdi." dediniz. Bakın, elimizde Sayıştay denetim raporları var 2017,
2016, 2015 yıllarına ait. BDP belediyelerinin döneminde bu Sayıştay raporlarında
yasa dışı örgütlere para gönderildiğine dair tek bir cümle var mı? Tek bir
kuruşun yasa dışı örgütlere gittiğini gösteren tek bir veri yok. Ben Batman
Milletvekiliyim, Batman Belediyesinde hendek de kazılmadığına göre niye Batman
Belediyesine kayyum atadınız? Demek bu iddiaların hiçbiri gerçeği yansıtmıyor.
Şimdi soruyorum size: Bu gaspçı siyaset değil de
nedir? Emin olun, 31 Mart tarihinde yerel seçimlerde bu kayyum siyasetine son
vereceğiz, halkın elinden zorla aldığınız belediyeleri halka tekrar geri
vereceğiz. (HDP sıralarından alkışlar)
Bu belediyelerle ilgili bir şey daha söylemek
isterim: Şimdi, iki tane kayyumu belediye başkan adayı olarak gösterdiniz.
Şimdi bu kayyumlar İçişleri Bakanının kuzeni olduğu için mi kayyum olarak
atandılar? Hayır, kamu görevlisi oldukları için, vali oldukları için kayyum
olarak atandılar. Peki, bu kişiler valilikten istifa etti, istifa etmeleri
gerekiyordu. Neden hâlâ kayyum olarak görevlerine devam ediyorlar? Yoldan geçen
bir kişi olmadıklarına göre, vali oldukları için kayyum olarak atandıklarına
göre bunların kayyumluk görevinden derhâl istifa etmeleri veya İçişleri
Bakanlığı tarafından bu görevden alınmaları gerekir. Aksi takdirde, ikinci kez
gasbetmiş olacaksınız.
Şimdi, Batman’ın çok önemli sorunları var. Ben
birkaç tanesinden bahsedeceğim. Şimdi, Batman’ın dört bir yanı suyla çevrili.
Batman’ın bir su sorunu yok; ne içme suyu sorunu var ne esasen sulama sorunu
var? Fakat kayyumun göreve başladıktan sonra yaptığı ilk icraatı suyun fiyatını
artırmak oldu. Yani bakın, su sorunu olmayan bir kentte suyun fiyatları
artırıldı. Ne için? “Belediyenin geliri yetersiz.” denildi. Belediyenin geliri
yetersizse, suyun fiyatı artırıldıysa, kentin merkezindeki elektrik
direklerinin hepsini neden değiştirdiniz? Belediye Başkanı diyor ki: “Bu,
protokol yolu, protokol yolundaki elektrik direklerini değiştiriyoruz.”
Bakın, bu “protokol” çok önemli bir kavram. Ben dün
Mecliste tıraş olurken bir milletvekilinizin konuşmasına tanık oldum. Aynen
şöyle söylüyor -büyük kentlerimizden biri- diyor ki: “Bu kente bir protokol
camisi yapacağız.” Protokol camisinin imar sorunu varmış, protokol camisi.
İslam tarihi boyunca sizce hiçbir camiye “protokol camisi” denmiş midir, bütün
İslam tarihi boyunca?
KEMAL ZEYBEK (Samsun) – Samsun’da da aynısı
yaptılar, Samsun’da da aynısını yaptılar.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) – Bakın, protokol
camisi, protokol camisi ne demek ya? Yani bir yerde protokol camisi varsa
halkın gittiği caminin ismi ne? Maraba camisi mi? Halk camisi mi? Ne camisi?
(HDP sıralarından alkışlar) Yani camileri bile ayırdınız ya! İnanılmaz şeyler
söyleniyor. Demek ki biz bunları yeni yeni öğreniyoruz ama aranızda camileri
bile tasnif etmişsiniz, kente yaptığınız camilere “protokol camisi” diyor
olmalısınız ki karşıdaki de bunu böyle anlayabiliyor.
Şimdi, Batman’ın birkaç tane sorunundan söz edeceğim
dedim, bunlardan bir tanesi…
VEDAT DEMİRÖZ (İstanbul) – Bu berberler başka yere
yatırım yaptırıyor.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) – Vallahi kulağımla
tanık oldum, burada değil o arkadaş, biraz önce el sallıyordu milletvekili
arkadaş, “protokol camisi” diyen arkadaş.
BAŞKAN – Sayın Tiryaki, siz Genel Kurula hitap edin.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) – Şimdi, daha önce de
söyledim, Batman Türkiye’de işsizliğin en yüksek olduğu 4 kentten biri. Yüzde
11 civarında Türkiye’deki işsizlik ortalaması, 2016, 2017, 2018 boyunca yüzde
17’lerden 26,9’lara kadar yükseldi Batman’daki işsizlik oranı. İnanılmaz bir
işsizlik var Batman’da. Peki, bu işsizliğin içerisinde kayyumun yaptığı
işlerden birisi ne biliyor musunuz? Gelir gelmez 240 işçinin işine son verdi.
Bakın, işsizlikle cebelleşen bir kente kayyum olarak atanan belediye başkanın
ilk icraatı 240 işçinin işine son vermek, onların ekmeğiyle oynamak oldu. Peki,
durum işsizlik açısından böyle.
Batman’ın bir diğer sorununu söyleyeyim: Tarımla
ilgili de Batman’ın ciddi bir sorunu var. 1990’lardan 2018 yılına kadar -ben
size sadece küçükbaş hayvan sayısını söyleyeyim- 2 milyon küçükbaş hayvan
sayısı şimdi 800 bin civarında; 1990’dan 2018’e. Evet, büyükbaş hayvan sayısı
biraz arttı fakat küçükbaş hayvan sayısında inanılmaz bir düşüş var. Bunun bir
nedeni eğer yayla, mera yasağıysa bir diğeri de uyguladığınız yanlış
politikalar. Bir şeyi yaptınız, onu kabul edelim, bu konuda bazı teşvikler
veriyorsunuz ama bu teşvikler nereye gidiyor doğrusu biz anlamıyoruz. Eğer bu
teşvikler verimli olsaydı küçükbaş hayvan sayısı 2 milyondan 800 bine düşmemiş
olacaktı.
Şimdi, Batman’ın bir diğer önemli sorunu –gerçekten,
nüfusu 600 bine ulaşmış bir kentten bahsediyoruz- yıllardır 500 yataklı bir
hastane yapılacak deniyor Batman’a, 500 yataklı bir hastane. Gidin, AKP’nin
bütün seçim propagandalarının temelinde “Size 500 yataklı kocaman bir hastane
yapacağız.” diyorlar. Her seçim vaadi bu. Hâlâ projesi yok ortada, hâlâ temeli
atılmış değil ama AKP, Batman’a 500 yataklı devasa bir hastane yapacak.
Şimdi, Batman’da 200’ün üzerinde tekstil atölyesi
var. Bunların yaklaşık 40 tanesi 10’un üzerinde işçi barındırıyor. Batman’ın
tekstil atölyelerinin şöyle önemli bir tarafı var, İngiltere’ye, İspanya’ya
fason üretim yapıyorlar, dünyanın dört bir yanına fakat Batman’ın kendi markası
yok, kendi ürettiği bir ürün yok. Biz, bunun için birkaç tane öneride bulunmak
istiyoruz. Keşke Millî Eğitim Bakanlığı ile Adalet ve Kalkınma Partili
milletvekilleri bunun arkasında dursa. Benim önerim şu: Bu tür kentlerde
temelden bazı işler yapabilirsiniz. Mesela, tekstil meslek liseleri
açabilirsiniz. Tekstil meslek liseleri yanında, üniversitede tekstil
mühendisliği bölümleri açabilirsiniz, moda tasarım bölümleri açabilirsiniz.
Böylece, tekstil üretimi yapılan yerlerde o kentler bir marka yaratabilirler,
daha nitelikli ve ülkede katma değeri yüksek ürünler üretilebilir. Böyle bir
önerimiz var.
Değinmek istediğim bir iki konu daha var. Bunlardan bir
tanesi sevgili Selahattin Demirtaş’ın durumu. Bakın, herkes pek çok şey söyledi
ama ben size şunu söyleyeyim: Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılmadığı her
gün Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin bir kez daha, bir kez daha ihlal
edilmesi anlamına geliyor. Şimdi burada bir sürü şey söylediniz, dediniz ki:
“Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi şunu reddetti, şunu reddetti, şunu reddetti.”
Ama Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bizim hukuk tarihimiz açısından en kötü
ikinci kararı verdi. Birincisi 1990’lı yıllarda verilmişti. 1990’lı yıllarda
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi şöyle demişti: “Türkiye’de etkin iç hukuk
yoktur.” Yani haksızlığa uğrayan bir yurttaş doğrudan Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine başvurabilir demişti. Ondan sonraki en ağır karardır Selahattin Demirtaş
kararı çünkü 18’inci maddenin ihlal edildiğine karar verdi. 18’inci maddenin
ihlal edilmesi ne demek biliyor musunuz? Türkiye’deki mahkemeler hukuk
kurallarına göre değil, siyasi saiklerle karar veriyorlar demektir. Bakın,
siyasi saikle karar veriyorlar demektir. Mahkemelerin siyasi karar verdiğini
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tescil etmiş oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ekliyorum Sayın Tiryaki.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) – Toparlıyorum
Başkan.
Bir diğer şey, şu tahliye meselesi. Sık sık
söylüyorsunuz, diyorsunuz ki: “İşte kesinleşmedi, itiraz ediyoruz, falan…” E
aramızda bir sürü hukukçu var. Herkes biliyor bunu ya! Tahliye kararı verilen
bir dosyada mahkeme itirazın sonucunu bekler mi? Kaldı ki Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi kararında 46’ncı maddeye açıkça atıf var, diyor ki: “Derhâl serbest
bırakacaksınız.” Bakın, bu, çok istisna olarak verdiği bir karardır. Ama
Selahattin Demirtaş’la ilgili verilmiş karar derhâl serbest bırakılması
yönündeydi.
Size naçizane bir tavsiyem: Bir kez değil,
bırakmadığınız her gün bin kez Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ihlal
ediyorsunuz. Bunun faturası çok ağır olabilir. Umarım bu yanlıştan bir an önce
dönersiniz.
Düşünce, ifade özgürlüğü ve antidemokratik
uygulamalarla ilgili söylemek istediğim birkaç şey vardı fakat zamanım
yetersiz.
Hepinizi gecenin bu saatinde sevgi ve saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tiryaki.
6’ncı madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz isteyen, İzmir Milletvekilimiz Sayın Kamil Okyay Sındır. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Sındır.
CHP GRUBU ADINA KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubumuz adına 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 6’ncı
maddesi yani “Yürürlük” maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Evet, değerli arkadaşlar, 2017 Yılı Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı, Meclise gönderen dönemin Sayın Başbakanı Binali Yıldırım, 19
Haziran tarihli yazısı ve Meclis Başkanlığı tarafından Plan ve Bütçe
Komisyonuna 24 Hazirandan sonra, 19 Temmuzda gönderilmiş olan yani Komisyona
gönderildiği tarihte ortada olmayan bir kurumun Meclise sunduğu bir kanun
tasarısı; Kesin Hesap Kanunu Tasarısı. Tabii, herhâlde cumhuriyet tarihinde bir
ilk. Kişiler değişebilir, görevler değişebilir, görevlere atanan kişiler,
isimler değişebilir; kurumlar var oldukça, tabii ki kurumsallık devam ettikçe
devlet düzeni devam eder. Söz konusu Anayasa değişikliği referandumu sonrası
geldiğimiz yeni yönetim biçimi nedeniyle Başbakanlık şu anda ortada olmadığı
için ne başbakan var ne böyle bir kurum var ne bunu gönderen Kanunlar ve
Kararlar Genel Müdürlüğü var ne de bu kanun tasarısı Meclisten geçtiğinde
karşıda yanıt verilecek bir kurum var. Bu da ilginç, cumhuriyet tarihine bunu
not düşmek istedim.
Evet, bu “Yürürlük” maddesi, kesin hesap yürürlüğe
girecek bu maddeyle, tabii oy verirseniz. Öncelikle Cumhuriyet Halk Partisi
olarak sürekli yinelediğimiz talebimizi bir kez daha ifade etmek istiyorum
değerli arkadaşlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında kesin hesap
komisyonunun kurulması, bütçe hakkımızın ve denge ve denetleme mekanizmasının
sağlıklı işletilebilmesinin mutlak gereğidir diye düşünüyoruz. Bunu bir kez
daha vurgulamak istedim.
Kesin hesap, adı “kesin” yani ne kadar böyle,
gerekirci, deterministik bir ifade, bir anlayışmış gibi değil mi? Bütçe;
gelirler, giderler, ödenekler, harcamalar, projeler, yatırımlar, gerçekleşme
oranları, büyüme, rakamlar, rakamlar, rakamlar, artı, eksi, bir bilanço. 2017
yılı kesin hesabı gerçekten o kadar kesin mi? Yani bize sunulan bu kanun
tasarısı gerçekten o kadar kesin ve net mi?
Şimdi, hesabı “kesin” olarak tanımlanmış bulunan
birçok iş ve işlemin, yatırımların, hizmetlerin, öngörülemeyen, farkında
olunamayan veya öngörüldü veya farkında olunduğu hâlde önemsenmeyen ve hatta
gözden kaçırılan birçok harcamanın neden olduğu çevresel etkiler, sosyal
etkiler, kültürel yozlaşma etkisi, dolaylı etkiler, kültürel mirasın yok olması
örneğin, kentsel estetiğin, kent silüetinin bozulması, betonlaşan kentler ve
benzeri sonucu ortaya çıkan toplumsal, çevresel ve sosyal fayda ve maliyetler
nerede? Bu hesapta “gölge maliyet” ya da “fırsat maliyetleri” dediğimiz
maliyetler sizce dikkate alınmış mı, alınabilmiş mi?
Bakın değerli arkadaşlar, bu kesin hesap kanunu
tasarısında dikkate alınmadığını düşündüğüm, görmezden gelinen bazı konulara dikkatinizi
çekmek istiyorum; bu görülen hesapların ne kadar adil, ne kadar hakkaniyetli,
eşitlik ilkesine uygun olduğunu siz değerlendirin. 16 Nisan 2017 -bu kesin
hesabın yılı- Anayasa değişikliği referandumu yapıldı. O süreci hatırlayalım,
devletin bütün olanaklarını, gücünü, imkânlarını, aracını, memurunu, polisini,
korumalarını, mülki idare amirlerini, parasını pulunu, bağımsızlığını yitirmiş
yargısını, mahkemelerini ve hatta Yüksek Seçim Kurulu da dâhil “evet” dedirtmek
için harekete geçiren, kullanan bugünkü siyasal iktidarın 2017 bütçe kesin
hesabının ne kadar adil, ne kadar eşitlikçi olduğu, tüyü bitmemiş yetimin
hakkını ne kadar koruduğu bir tartışma konusudur. Örneğin, aynı referandumda
örtülü ödeneklerin nereye harcandığının hesabını görebiliyor muyuz; var mı bu
kesin hesapta, nereye harcanmış?
Değerli arkadaşlar, Cumhurbaşkanlığı 4 No.lu
Kararnamesi’yle kurulmuş bir kurum var, adı: Helal Akreditasyon Kurumu. Ne
güzel, nereden geldim buraya? Bence bu kurumun ilk yapması gereken şeylerin
başında bizlerin önüne sunulan ve bugün de görüşmekte olduğumuz 2017 yılı
merkezî yönetim kesin hesabındaki harcamaların ne kadar helal olduğunu
araştırmak olmalı. Değerli arkadaşlar, vatandaşımızın ödediği vergilerin her
kuruşu anasının ak sütüdür ama bunu harcayanların bu hesabı, 2017 yılı merkezî
yönetim bütçe kesin hesabı ne kadar helal onu araştırmalı bu kurum, öncelikli
olarak bunu ele almalı.
Bakınız, değerli arkadaşlar, bu kesin hesapta neler
yok veya neler saklanmış? Örneğin, on yıllık, yirmi yıllık, yirmi beş yıllık
garantili, taahhütlü yap-işlet-devret veya kamu-özel sektör iş birliği
projeleriyle geleceğimiz ipotek altına alınmış durumda. Diğer bir deyişle,
gelecek on yılların hükûmetlerinin yatırım bütçelerine bugünden el atılmış
durumda. Daha doğrusu “Bir kuruş harcamadan yatırım veya hizmet üretiyoruz.”
derken aslında gelecek nesillerin kendi yaşamlarına dair kararlarına bugünden
müdahale edilmiş durumda. Şunu da söyleyebiliriz aslında: Yap-işlet-devret,
kamu-özel iş birliği projeleri sadece sizin değil yani siyasal iktidarın değil,
sonraki hükûmetlerin de projesi hâline gelmiştir tabii ki zorunlu olarak.
Bu kesin hesapta yaşadığımız doğal çevre ve doğal
varlıklarımızın talan edildiğinin ve yok oluşunun kararları ve uygulamaları
var. “ÇED Gerekli Değil” diyerek akıl ve bilimin ışığından kaçırılan yatırım
projelerinin kirlettiği topraklarımızın, suyumuzun, havamızın ve sağlıklı
çevrede yaşam hakkının yok edilmesinin vebali var bu kesin hesapta. 35 milyon
dekardan büyük, üretim dışına çıkan, tarımsal niteliğini kaybetmiş,
kirletilmiş, yok edilmiş, madencilik, sanayi ve endüstri bölgelerine terk
edilmiş tarım arazilerinin dolayısıyla saman dâhil, buğday dâhil, pamuk dâhil
hemen her türlü tarım ürünlerinin ithalatının tarımsal üretim girdileri olan
tohum, ilaç, gübre, mazot ve diğer yüksek girdi maliyetlerinin, can çekişen
çiftçinin, tarım ve gıda ürünlerini yüksek fiyatlardan tüketmek durumunda kalan
ve her geçen gün yoksullaşan tüketicilerin vebali var bu kesin hesapta. Aynı
şekilde, yok edilen mera alanlarımız var, yitip giden hayvancılığımız var bu
kesin hesapta.
Çiftçimize tarımsal üretimde ihtiyaç duyduğu
destekleme ödemelerinin Tarım Kanunu’nun emrettiği gayrisafi yurt içi hasılanın
en az yüzde 1’inin yarısını bile vermediğiniz, milyarlarca lira borçlandığınız,
aslında bunu borç olarak kabul etmediğiniz için gasbettiğiniz çiftçimizin hakkı
var bu hesapta.
Hâlâ bitiremediğiniz GAP projesi, DOKAP; KOP ve
diğer bölgesel kalkınma projelerinin veremediğiniz hesabı var bu kesin hesapta.
Değerli arkadaşlar, GAP projesi demişken, normalde
2005’te tamamlanması öngörülmüş bir projedir ve Adalet ve Kalkınma Partisi
iktidarında toplam 1,8 milyon hektarın sadece yüzde 30,4’ü bugüne kadar
tamamlanmış ve Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında bunun da sadece yüzde 17,4’ü
yapılmıştır. Evet, GAP Projesi’nin daha yüzde 70’i henüz sulamaya açılmamıştır
değerli arkadaşlar. Bunu biliniz. Sonra da “O bölgeye bölgesel kalkınma hizmeti
getireceğiz.” deniyor.
Siyasi ayırımcılık, kayırmacılık var bu kesin
hesapta. Örneğin, yerel yönetimlere aktarılan kaynaklarda, evet, yüzde 80
nüfusa, yüzde 20 Gelişmişlik Endeksi’ne göre vergi gelirlerinden ayrılan payla
belediyelere, yerel yönetimlere aktarılan bir kaynak var. Doğrudur,
hakkaniyetli, adaletli. Ama Sayıştay raporlarına da giren, Bakanlar Kurulu
kararı olmadan, olsa dahi istediğiniz, kendinizden olan belediyelere yatırım ve
hizmet götürürken, kendinizden olmayan belediyelere merkezî yönetim bütçesinden
yatırım ve hizmet götürmemekle siyasi ayrımcılık ve kayırmacılık var bu kesin hesapta.
“Taşeronu kaldırıyoruz -sözde- kadroya alıyoruz.”
diyerek işsiz bıraktığınız on binlerce işsizin ahı var bu kesin hesapta.
Emekliliği bir hak değil lütuf olarak gören
anlayışınız sonucunda milyonlarca emeklilikte yaşa takılan yurttaşımızın,
onların ailelerinin sefaletlerinin, çaresizliklerinin ahı var bu kesin hesapta.
Açlığa, yoksulluğa, yalnızlığa, sefalete, pazar
yerlerinde artıkları toplamaya mahkûm ettiğiniz, terk ettiğiniz milyonlarca
emeklinin ahı var bu kesin hesapta.
Kepenk kapattırdığınız esnaflarımızın, iflas
ettirdiğiniz sanayicilerimizin ve ailelerinin ahı var bu kesin hesapta. Yanlış
ekonomi politikalarınızın, rant ekonominizin, tüketim ekonominizin
sözleşmelerini dâhi bu yüce milletimizden kaçırdığınız yap-işlet-devret veya
KÖİ projelerinizle yandaş sermayelere aktardığınız, tüyü bitmemiş yetimin
hakkının gasbı var, yediğiniz ve yedirdiğiniz kul hakkı var bu kesin hesapta.
Değerli arkadaşlar, bu kesin hesap kirli bir
hesaptır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) – Bitiriyorum.
BAŞKAN – Bir dakika veriyorum Sayın Sındır.
KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) – Bu kesin hesap,
harcamalarıyla, evet, Helal Akreditasyon Kurumunun incelemesi gereken haram bir
hesaptır. Bu kesin hesap, üzerinde bu milletin ahı olan bir hesaptır. Bunun
hesabını bu dünyada sormak da Cumhuriyet Halk Partisinin asli görevidir. (CHP
sıralarından alkışlar) Ve bu nedenle 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı’na onay vermiyoruz.
Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – 6’ncı madde üzerinde şahsı adına söz
isteyen Adana Milletvekilimiz Sayın Ayşe Sibel Ersoy.
Süreniz beş dakika Sayın Ersoy.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın yürürlük maddesi olan
6’ncı maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Değerli milletvekilleri, Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı’nın sonuna gelmiş bulunmaktayız. Genel Kurul aşamasına gelene
kadar Plan ve Bütçe Komisyonunda çok yoğun çabalar harcandı ve siz değerli
milletvekillerimizin çok önemli katkılarıyla inşallah bu süreci de
tamamlayacağız. Tabii olarak yasamayla birlikte emeği geçen Türk bürokratlarını
da unutmamak lazım. Bu sürecin olgunlaşmasında ve tamamlanmasındaki değerli
katkılarından dolayı da onlara ayrıca teşekkür etmek istiyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu süreçte
elimizden gelen katkının en iyisini samimiyetle, yapıcı bir üslupla sunmaya
çalıştık, yer yer gördüğümüz eksikliklere, gözden kaçan noktalara dikkat
çekmeye çalıştık. Zaman zaman gerildik, zaman zaman yüzümüzde tebessümler
belirdi. Bu süreçte yaşanan olumsuzlukların, samimiyet karinesi içinde, fikir
ayrılıkları temelinde fakat ülke menfaatleri dikkate alınarak yaşandığını
düşünmekteyim.
Bu çatı altındaki tüm vekillerimizin, milleti bir
bütün olarak düşünerek milletin menfaatleri doğrultusunda hareket etme gayreti
içerisinde olması gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki seçim bölgelerimiz farklı
olsa da biz Türkiye'nin milletvekiliyiz ve milletin tamamını temsil etmekteyiz.
Bütçe görüşmeleri sırasında ekonomimize dair gelen
kimi veriler bizleri sevindirirken, kimi veriler de maruz kaldığımız ekonomik
saldırıların yaralarını sarmak için biraz daha zamana ihtiyacımız olduğunu
göstermiştir.
Bu süreçte, ekonomimiz için olmazsa olmazlardan olan
reel sektörün ayakta durmasında, büyümesinde büyük bir rol üstlenen bankacılık
sektörünün de önemi çok büyüktür. Güçlü yapıya sahip bankacılık sektörünün,
yurt dışı mihraklar tarafından yapılan finansal saldırılara karşı konulmasında
ve yurt içi piyasalara olan etkisinin azaltılmasında kilit rol oynayacağı
tartışılmaz bir gerçektir. Tarihsel süreç içerisinde emperyal politikalardan
uzak durulması sebebiyle, ülkemizde yeterli sermaye birikimi oluşmamıştır. Bu
sebeple, oluşan sermaye açığımızı gidermek için, hem kamu hem de özel sektör
olarak yurt dışı sermayeye ihtiyaç duymaktayız. Devlet bankalarında kâr etmeyi
önceleyen finansal yaklaşımlar, reel sektörün yatırım süreçlerinde hantallığa
yol açmaktadır. Devlete ait kamu bankalarının karar süreçlerinde kâr
marjlarının düşük tutulması ve kârdan çok kamu menfaatlerinin düşünülmesi,
ülkemiz menfaatleri açısından da çok önemlidir.
Gelişen ülkeler kategorisinde yer alan ülkemiz
ekonomisi, büyüyen her ülke gibi sancılı süreçlerden geçmektedir. İster öncü
kızıl elmalarımız ister ülkülerimiz isterseniz de hedeflerimiz diyelim; 2023,
2053 ve 2071 hedeflerine yürürken çekilen bu sancıların, geleceğin büyük ve müreffeh
Türkiye'sinin doğum sancıları olarak düşünülmesi gerekir. Bizlere düşen,
ekonomimiz için yapılması gereken yapısal reformları bir an önce hayata
geçirmek için gerekli yasal düzenlemeleri çıkarmak, yürütmeyi bu noktada gerek
destekleyerek gerek ikna ederek gerekse zorlayarak bu adımları atmasını
sağlamaktır.
Şüphesiz, ülkemiz için kalkınma önceliğimiz
olmalıdır. Kalkınmanın sürdürülebilir olması içinse geleceğin teknolojisi olan
yenilenebilir enerjiye dayanması gerekmektedir. Bir Çevre Komisyonu üyesi
olarak bu noktaya da dikkatinizi çekmek isterim. Çevre, hiçbir şart altında
ödenmesi gereken bir bedel olmamalıdır. Bu bedel, belirli bir bilinç seviyesi
ve mantık dâhilinde ödenebilecek bir bedel değildir. Bu noktada amacımız
çevresel kalkınma olmalıdır. Çevre dikkate alınmadan planlanan kalkınma
programları kısa vadeli olacağı gibi, bir noktadan sonra da sürdürülemeyeceği
bilinmelidir. Son yıllarda küresel ölçekte yaşanan doğa olaylarının -en fazla
etkilenen ülkelerin başında- Kyoto Protokolü’ne mesafeli duran, küresel
ısınmayı dahi reddeden yöneticilerin bulunduğu bir ülkede yaşandığını, buna
rağmen hâlâ ders almamakta ısrar ettiklerini ibretle izlemekteyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ersoy, bir dakika daha veriyorum.
Buyurun.
AYŞE SİBEL ERSOY (Devamla) – Bizim de aklımızdan
çıkarmamamız gereken kural, doğanın intikamının acımasız olduğudur. Verilen
zararın telafisi yönünden ise şu örneği size verebilirim: 1 santim toprağın
oluşması üç yüzyılı bulabilmektedir, kirletmesi ise sadece bir saniye. Bu
noktada tüm çalışma arkadaşlarımız olan siz değerli milletvekillerimize
doğrunun tek olduğunu hatırlatmak isterim. O doğru, yerelde Türkiye, genelde
ise tüm insanlıktır.
Gazi Meclisimizi ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor,
2019 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum. (MHP
ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ersoy.
Şahıslar adına ikinci söz, Konya Milletvekilimiz
Sayın Fahrettin Yokuş’a aittir.
Buyurun Sayın Yokuş. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakika Sayın Yokuş.
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Bir kez daha, Doğu Türkistan’da kan ağlayan
milyonlarca Türk’ün ızdırabını vicdanlarınıza ses olarak getirmeye çalışıyorum.
İnsan Hakları İzleme Örgütü orada durumun çok ağır olduğunu, sistematik bir
şekilde zulüm yapıldığını ilan ediyor, 15 Avrupa ülkesi açıklamalar yayınlıyor
ama Türkiye’den tık yok. Aynı şekilde, 11 Uygur Türkü İstanbul’da aylardır
cezaevinde sürünüyor. İranlı aydın Cevadbeyli Van’da sürgün yaşarken Adana’ya
gönderiliyor. Ama ülkemizi yönetenlerin, bunların Müslüman, insan ve Türk
olduklarından haberi yok herhâlde. Ve müjdeli haber geliyor, efendim, Çin’le
3,6 milyar dolarlık anlaşma yapmışız -ne güzel- kredi almışız; o zaman Çin’in
zulmüne sessiz kalmak lazım! “Bak, İran’la da görüşmeler yapıyoruz, misafir
ediyoruz; canım, İran’a da söz söylenir mi?” Ama Suriyeliler bu ülkeye transit
girip çıkıyor. Kardeşim, insansa Doğu Türkistanlı da insan, insansa İranlı da
insan, Müslümansa bunlar da Müslüman, artı, Türk. Ve şunu söylüyorum size: Bu
ülkede her Türk’ün, her Türk soylunun hakkı vardır, hukuku vardır, burası ana
vatanıdır. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Siz onları tutsak yapamazsınız.
Bir an önce serbest bırakın, bir an önce alın, ülkemizde huzur içinde
yaşasınlar.
Değerli milletvekilleri, Konya; Mevlâna şehri,
hoşgörü şehri, kaybolan 7,5 milyon liralık üst geçidin olduğu şehir. Konya
Belediyesi bir köprü yapıyor, üst geçit, 7,5 milyon lira harcıyor, sonra
kayboluyor. Allah Allah! İnler mi çaldı, cinler mi götürdü, belli değil ama
gitmiş. Ancak bir gerçek var, Sayıştay raporu -Konya Belediyesi- diyor ki:
“1) Belediyenin şirketlerinin sermaye tutarı ile mal
ve hizmet üreten kuruluşlara yatırılan sermayeler hesabı uyuşmamaktadır.
2) Hurdaya ayrılan varlıklardan elden çıkarılmış
olanların muhasebe kayıtlarında yer almaya devam etmesi.
3) İller Bankası sermaye tutarı ile mali kuruluşlara
yatırılan sermayeler hesabının uyuşmaması.
4) Sermaye taahhütleri hesabının gerçekleri
yansıtmaması.
5) Tahsil edilen taşınmazların muhasebe kayıtlarına
alınmaması.”
Yani yolsuzluklar sıra sıra diz boyu burada
sayılıyor. Ama ses yok. Niye ses yok? Ses verecek yiğit yok. Onun için biz
seslendirmeye devam edeceğiz.
Değerli milletvekilleri, TÜRKSAT diye bir
kuruluşumuz var. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı diyor ki: “Türk Parasını Koruma
Kanunu’nu düzenleyerek… Artık dövizle işimiz yok.” ama bu TÜRKSAT hâlâ dövizle
maalesef televizyonlardan, yerel televizyonlardan para alıyor, hâlâ 5,25 Türk
lirası üzerinden, döviz kuru üzerinden para alıyor. Ama Sayın Cumhurbaşkanının
talimatına rağmen, onu dinleyen yok. Acaba dinleyen yok mu, yoksa bile bile
“lades” mi deniliyor? Bugün yerel televizyonların büyük bölümü kapanmayla yüz
yüze, bir kısmı kapandı. Yerel televizyonların dernek yöneticileri bana
bildirdiler: “Allah aşkına, bir söyle ya! Biz AK PARTİ vekillerine söyledik,
vallahi bir şey yapmıyorlar, belki sen söylersen Sayın Cumhurbaşkanı duyar, ‘Talimatıma
kim uymuyor?’ diye birinden hesap sorar.” diye bu notu bana verdiler.
Aslında ben bu kürsüye memurların sorunlarını
anlatmaya gelmiştim Sayın Başkan, 3 konuyu söyledim bitti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FAHRETTİN YOKUŞ (Devamla) – Neyse, gecenin bu
saatinde fazla uzatmayayım, onu da başka zamana...
BAŞKAN – Bir dakika daha vereyim siz de toparlayın.
FAHRETTİN YOKUŞ (Devamla) – O dakikayı da
kullanmayayım, kalsın ve bir dakika erken gitsinler.
Teşekkür ediyorum, iyi akşamlar diliyorum. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkan.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
56.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, herhangi bir suçtan soruşturulanlar hariç
Uygur Türklerinin ülkede serbestçe dolaştıklarına ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Göç İdaresinden ve İçişleri Bakanlığımızın ilgili
birimlerinden Uygur Türkleriyle ilgili aldığımız bilgiyi sizlerle, Genel
Kurulumuzla paylaşmak istiyorum: Şu anda Türkiye’de bulunanlar, herhangi bir
suçtan soruşturulanlar hariç olmak üzere, ülkemizde serbestçe dolaşıyorlar.
Yine Vatandaşlık Kanunu’muzun ilgili hükümleri çerçevesinde istisnai
vatandaşlıktan yararlanmak suretiyle Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını
kazanıyorlar.
Aynı zamanda, bağlı olduğumuz ikili ve çok taraflı
uluslararası sözleşmeler çerçevesinde, eğer hayati bir tehlike varsa onları
yurt dışı etmemeye de prensip olarak ciddi şekilde kararlıyız. Bu hususta
herhangi bir hayati tehlike yaşamadıkları gibi, ülkemiz içerisinde de insanca
yaşama hak ve özgürlükleri vardır. Bu hususta Hükûmetimizin de kararlı tutumu
vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Özellikle vurgulamak
istediğim bir diğer mesele de Uygur Türkleriyle ilgili Türkiye’de yürütülen
varsa bir soruşturma, bu, insan, Türk veya Müslüman olduklarıyla ilgili değil,
haklarında kuvvetli suç şüphesi olanlar varsa onların hem ulusal güvenliğimiz
açısından hem de kamu düzenimiz açısından yürütülen soruşturmalardır; Genel
Kurula arz ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Teklifleri (Devam)
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 10) (Devam)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275); 2017
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan,
2017 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/38); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme
Raporu ve 2017 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2017 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 183 Adedi
Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, 2 Adedi Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve 10 Adedi Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere Toplam 195 Adet
Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/40) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN – 6’ncı madde üzerinde soru-cevap işlemine
başlıyoruz.
Değerli milletvekilleri, soru-cevap işlemini
başlatıyorum.
Sürenin yarısı sayın milletvekillerine, yarısı Sayın
Komisyona aittir.
Sayın Durmuşoğlu...
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Hazine garantili kredilerden üstlenim oranını tarihî
seviyelere düşürdük. Hazine garantili dış borç stoku 2018 yılı Ekim ayı sonu
itibarıyla 13,8 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.
Öte yandan, hazine garantili kredilerden üstlenim
oranı tarihî düşük seviyelerde seyretmektedir. 2002 yılında hazine garantili
kredilerden üstlenim oranı yüzde 51,9 iken 2018 yılı sonu itibarıyla yüzde 1’e
düşmüştür. Hazine alacak stoku ise 2018 Ekim ayı sonu itibarıyla 19 milyar TL
olarak gerçekleşmiştir.
Sayın Komisyon Başkanımıza soruyorum: Çiftçimize
verilen tarımsal destekler nelerdir? Bu destekler için bütçeden ne kadar kaynak
ayrıldı? Bu kapsamda, ilim Osmaniye ne kadar kaynak alacaktır?
2019 yılı bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlı
olmasını diliyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Sertel…
ATİLA SERTEL (İzmir) – Sayın Başkanım, dün bu
mikrofondan Türkiye’de iktidarın başında bulunan AKP iktidarı ve onun Genel
Başkanına bazı sorular yöneltmiştim “Peynirin, zeytinin, ekmeğin, soğanın,
domatesin fiyatını biliyor musunuz?” diye. Şu ana kadar herhangi bir yanıt
alamadım. Ben açıklayayım: Ankara’da peynir 25 ile 45 lira, zeytinin kilosu 14
ile 27 lira, ekmek 1 lira ile 5 lira arasında, soğan 4,65 ile 6 lira, patates
3,5 ile 4 lira, mercimek 6 lira ile 8 lira, kuru fasulye 9,5 lira ile 15 lira,
et 50 lira ile 70 lira arasında değişiyor. En temel gıda maddelerini alt alta
topladığınız zaman bir açlık sınırı olan, TÜRK-İŞ’e göre açlık sınırı olan 2018
Ağustos rakamı 1.812 lira, yoksulluk sınırı 5.904 lira, bir kişinin aylık
geçim…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Zeybek…
KEMAL ZEYBEK (Samsun) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ülkemizin parçalanmış, küçülmüş arazi yapısı
nedeniyle ekonomik ve ekilebilirlik açısından toplulaştırma zorunluluktur.
Karadeniz Bölgesi ve Samsun’un ilçelerinde de arazilerin parçalı olması
nedeniyle -teknolojinin geliştirdiği tarım aletlerinin verimli kullanılması-
tarım giderlerinin azaltılması için -arazilerin birleştirilmesi gerekliliğiyle-
Samsun’un hangi ilçelerinde arazi toplulaştırmaları yapılmıştır? 2018 sonu
itibarıyla Samsun ve ilçelerinin köylerinde ve mahallelerinde arazi toplulaştırması
devam eden yerler var mıdır? 2018 bütçesinden ülkemizin genelinde ayrılan 860
milyon liralık paranın toplulaştırma için harcanmadığı ve de 2019 bütçesinde de
göstermelik arazi toplulaştırma ödeneği dileğiyle yurttaşlarımızın
kandırılmamasını diliyorum.
Saygılarımla.
BAŞKAN – Sayın Hürriyet…
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Eğitim ve fen edebiyat fakültelerinden mezun olan
öğretmen adayları kadrolu olarak atanamadıkları için ücretli öğretmenlik yapmak
zorunda kalıyorlar. Bu öğretmenler kadrolu öğretmenlerin yaptığı ne varsa
yapıyorlar, okullarda derse giriyorlar, yıllık plan hazırlıyorlar, e-okul
sistemine not giriyorlar, nöbet tutuyorlar yani atanmış öğretmenlerle aynı
işleri yapıyorlar ama kadroları yok, özlük hakları yok. Aynı emeği vermelerine
rağmen, aynı maaşları da alamıyorlar. Kısacası ücretli öğretmenlik köleliktir
ve emeğin sömürülmesidir. Biliyoruz ki bunun asıl nedeni 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu’nun iş güvencesini yok etmektir. Atanamamış ücretli öğretmenlerin
kadroya kavuşturulması ve özlük haklarında iyileştirilmeler yapılması sosyal
devlet açısından büyük önem taşımaktadır.
AKP Grup Başkan Vekili Cahit Özkan “Fransızca mı
konuşayım anlamanız için?” diyor ya, vatandaş da tam bunun üzerine bir mesaj çekmiş,
diyor ki: “Bizleri neden duymazdan geliyorlar? Bizde mi Fransızca konuşalım
anlamaları için?” Ben de buradan iletmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Kara…
ESİN KARA (Konya) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; “İhtiyar amcanı dinler misin, oğlum, Nevruz/ Ne büyük söyle,
ne çok söyle; yiğit işte gerek/ Lafı bol, karnı geniş soyları taklit etme/ Sözü
sağlam, özü sağlam, adam ol, ırkına çek.” diyen İstiklal Marşı’mızın büyük
şairi Mehmet Akif Ersoy’un bugün, doğumunun 145’inci yıl dönümü. Kendisini
rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum. Mekânı cennet olsun. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Kaya…
AHMET KAYA (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Trabzon Araklı ilçemizin Yolgören Mahallesi ana yolu
uzun bir zamandır çok kötü durumdadır ve yetkililerle yapılan onlarca görüşmeye
rağmen, bu yol bir türlü yapılmamıştır. Mahalle halkından gelen “Yol yapılsın.”
taleplerine “Yol üzerinde sanayi sitesi inşaatı bitsin, yolu yapacağız.”
denilmiştir. Sonra da “Doğal gaz hattı döşensin, yolu yapacağız.” denilmiş ama
bu sözler bir türlü tutulmamıştır. Bu yol, sadece Yolgören Mahallesi’nin değil,
240’tan fazla esnafın, iş yerinin olduğu Araklı Sanayi Sitesi’nin ve Yüceyurt,
Yeşilyurt, Taştepe ve Çamlık gibi dört büyük mahallenin de yoludur. Araklı
Sanayi Sitesi esnafı bu yolun bozuk olması nedeniyle dükkânlarına
müşterilerinin gelemediğini ve işlerinde düşmeler olduğunu söylemekte ve mağdur
olduklarını ifade etmektedirler. Mahallede oturan aileler, yolun çok bozuk
olması nedeniyle okul servislerinin çocuklarını dahi taşımak istemediğini
söylemektedir. Buradan belediye yetkililerine soruyorum: Bu yolu ne zaman
yapacaksınız?
BAŞKAN – Sayın Çepni…
MURAT ÇEPNİ (İzmir) – Teşekkürler Başkan.
Ankara’da TOKİ işçileri hak edişlerini alamıyorlar
ve her gün gözaltına alınıyorlar. Şirket, mafya şirket büyüyor, işçiler
küçülüyor. İstanbul Zeytinburnu Belediyesinden Kenan Güngördü “Ey patronlar,
sizin için çıkardık.” dediğiniz OHAL’le işinden atıldı. Mahkemece geri dönme
kararı alınmasına rağmen güvenlik soruşturması gereği işine dönmüyor. Kenan
Güngördü 260 gündür direnişte. İşçiler işlerinden oluyorlar. “İşimizi geri
istiyoruz, işimize geri dönmek istiyoruz.” diyen işçiler gözaltına alınıyorlar,
tutuklanıyorlar; AKP ekonomisi, rant ekonomisi büyüyor.
BAŞKAN – Sayın Komisyon…
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Sayın Başkanım, sorular ağırlıklı olarak yürütmeye. Daha önceki
turlarda olduğu gibi de arkadaşlarımız çalışıyorlar, yazılı olarak dağıtacağız.
Teşekkür ediyorum.
Oylamaya geçebiliriz.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri, 6’ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Böylelikle son maddeye geldik değerli
milletvekilleri.
7’nci maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 7- (1) Bu Kanun hükümlerini
Cumhurbaşkanı yürütür.
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, görüşeceğimiz son
madde olan 7’nci maddede gruplar adına ilk söz İYİ PARTİ Grubu adına Adana
Milletvekilimiz Sayın İsmail Koncuk’a aittir.
Buyurun Sayın Koncuk. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL KONCUK (Adana) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Hepinizin malumu olduğu üzere bugünlerde Asgari
Ücret Tespit Komisyonu çalışmaya başladı. Biliyorsunuz, Asgari Ücret Tespit
Komisyonu 15 kişiden oluşuyor; 5 işçi temsilcisi, 5 işveren temsilcisi, 5 de
devlet temsilcisi. Yani burada işçileri temsilen 5 kişi var ama karşılarında 10
kişi var. Buradan bunu çıkarmak lazım. Yani burada işçileri temsil eden TÜRK-İŞ’in,
ne kadar gayret gösterirse göstersin, arzu ettiği sonucu alabilmesi mümkün
görünmüyor.
Değerli milletvekilleri, zaman zaman AK PARTİ
Grubundan yapılan açıklamalarda “Asgari ücret 2002’de şu kadardı, 2018’de
şuraya kadar çıkardık. 2002’de şu kadar altın alınıyordu, şu kadar dolar
alınıyordu, bugün şu kadar dolar alınıyor.” gibi savunmalarını görüyoruz.
Aslında, bu yaklaşım kaçak güreşme anlayışıdır. Şöyle kaçak güreşme: Sizin bir
çıtanız var. Sizin çıtanız 2002 değil yani bundan on altı yıl öncesinin, on
altı yıl evvelinin şartlarını kıstas olarak alıp bugün başarılı olduğunuzu
iddia edemezsiniz. Bugün neyi baz alacaksınız? 2017’nin sonunda asgari ücret
tespit edildiğinde 1.603 lirayla kaç dolar alındığını, bugün kaç dolar
alındığını hesap edeceksiniz. Bu hesabı ben yaptım. Asgari ücret 1.603 lira
olarak tespit edildiğinde dolar 3,76. Kaç dolar yapıyor? 426,32 dolar yapıyor.
Bugün 1.603 lirayla kaç dolar alıyorsunuz? 300 dolar. Aradaki fark 126
dolardır.
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Ne kadar ekmek, ne kadar
yumurta, ne kadar peynir alındığına bakın. Doları ne yapacaksınız?
İSMAİL KONCUK (Devamla) – Dolara bakacaksın, dolara.
Dolara bakacaksınız Sayın Bakanım, dolara bakacaksın.
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Vatandaş dolarla mı
alışveriş yapıyor?
İSMAİL KONCUK (Devamla) – Dolarla mukayese edeceğiz,
siz onunla övünüyordunuz çünkü yumurtayla değil. Bu 681 lira yapıyor yani bugün
asgari ücrete 680 lira zam yaparsanız 2018 Ocak ayındaki seviyeye çıkarmış
oluyorsunuz. Daha doğrusu sizin getirdiğiniz seviyeyi, o çıtayı yakalamış oluyorsunuz.
Ama yeter mi? Hayır, yetmez. TÜRK-İŞ ne diyor? “Enflasyon farkı istiyoruz ve
refah payı istiyoruz.” diyor. Çok doğru, 2018’in 1 Ocak tarihindeki 425
dolarlık çıtayı yakalayacaksınız, üzerine bir yıl içerisinde oluşan enflasyon
farkını koyacaksınız ve refah payını ekleyeceksiniz, ondan sonra “Biz asgari
ücreti ülke gerçekleriyle uygun bir hâle çıkardık.” diyeceksiniz.
Şimdi, benim hemşehrim Ahmet Selçuk İlkan’ın güzel
bir şiiri var: “Zamana yükleme bütün suçları / Yalnız zaman değil sen de
değiştin / Hatırla mazide kalan yılları / Yalnız zaman değil sen de değiştin.”
Şimdi bunu niye okudum? 2003 yılının sonunda Sayın Başbakan -o zamanki
Başbakan, şu anki Cumhurbaşkanımız- asgari ücretle ilgili şunu söylüyor, bakın,
diyor ki: “İş adamlarının çocuklarının bir sabah kahvaltısı fiyatı, bunu 475
milyon yapalım.” Böyle teklif getiriyor. Kaç lira oluyor? 303 lira oluyor o
tarihte yani 2004 yılı asgari ücreti Sayın Başbakanın o tarihteki bu sözünün
hilafına 303 lira oluyor.
Tabii, değerli milletvekilleri, bu “Sen de Değiştin”
şiirini özellikle okudum, çok değiştiniz. Toplumdan, halktan, çok uzaktasınız.
Tabii, Sayın Başbakan o tarihlerde geçmiş yıllardaki ideolojik yapısından, o
İslamcı duruşundan hareketle diyordu ki: “Bir zengin çocuğunun bir sabah
kahvaltısı fiyatı.” Haklıydı ama geçen yıllar sizi o kadar değiştirdi ki artık
halkı unuttunuz. Ne olduğunuzu, nereden geldiğinizi bugün hatırlamaz oldunuz.
Yaptığımız bütün eleştirilere öyle bir cevap veriyorsunuz ki aslında
inandığınızı da düşünmüyorum. Yani burada muhalefetin bunca eleştirisine kulak
tıkayamazsınız çünkü mantıklı eleştiriler. Çünkü geçmişte savunduğunuz şeyleri
şu anda muhalefet size söylüyor, “Halkı unutmayın.” diyor ama halkı unuttunuz.
Diyorsunuz ki: “Vatandaş bizi seçiyor.”, birçok milletvekili bunu burada
söyledi. Vatandaş seçer de bu aziz milletin tersi de çok pistir yani bu iznin
ilanihaye bir izin olmadığını, bu onayın sürekli bir onay olmadığını yakında
çok kötü şekilde anlayacaksınız. Halkı unuttunuz, çiftçiyi unuttunuz. Çiftçinin
ne hâlde yaşadığından haberdar bile değilsiniz. Bir sürü eleştiri getiriyoruz
bu noktada, kabul dahi etmiyorsunuz. Mesela yat sahiplerine indirimli mazot
veriyorsunuz, “Kardeşim, bunu çiftçiye de verin, bunu nakliyeciye de verin.”
diyoruz, duymazdan geliyorsunuz, “Biz çiftçiyi kolluyoruz.” diyorsunuz. Nasıl
kolluyorsunuz? Çiftçi çok kızgın, sizlere çok kızgın. Kendinize gelin, değerli
milletvekilleri, kendinize gelin, ayaklarınız yere bassın.
BURHAN ÇAKIR (Erzincan) – Ya, o senin görüşün!
İSMAİL KONCUK (Devamla) – Elbette görüşümü
söylüyorum ben, sizin görüşünüz olsaydı farklı düşünmezdik. Ama vatandaştan
koparak bu ülkede çok daha fazla iktidar olmanız mümkün görünmüyor. Vatandaş
sizi artık beğenmiyor. Vatandaş rahatsız. Belki endişe duyuyor sizin yüzünüze
karşı sizi eleştirmekten ama size gereken cevabı demokratik yollarla mutlaka
ama mutlaka verecektir. Memuru unuttunuz, emekliyi hiç aklınıza getirmediniz.
Bakın, geçen de söyledim, paranın alım gücü hızla düştü, “Ya, benim 4+3,5 zam
yaptığım memur, memur emeklisi nasıl geçiniyor?” diye düşünmediniz. Bakın, bu
kadar yüksek enflasyona rağmen ocak ayında memur ve memur emeklisine yüzde 5
zam yapacaksınız. Enflasyon farkı ne kadar çıkar bilmiyorum, o zam değil zaten.
İşçilere 2019 yılında 3,5+3,5 zam yapacaksınız. Şu anda gerçekleşen enflasyon
eğer manipüle edilmezse önümüzdeki ay itibarıyla söylüyorum, 21,62. Ne
yapacaksınız? Bu memurun, emeklinin, işçinin haziran ayından bu tarafa yaşadığı
kaybı karşılayacak mısınız? Karşılamazsanız işte, vatandaştan kopmuşsunuz
sözünü söylememizden daha tabii bir şey yok. Bu matematiksel bir hesap. Alım
gücü düşen bir vatandaş kitlesi var, bir halk var, siz bu halkın nasıl
geçindiğini düşünmüyorsunuz, hesap etmiyorsunuz ve tedbirini almıyorsunuz.
Dolayısıyla bu bütçe elbette halkın bütçesi değil ama halk gereken cevabı
verecek.
Geçen, burada sayın milletvekilimiz, Fahrettin
Bey’di herhâlde, 400 bin esnafın kepenk kapattığını söyledi…
BURHAN ÇAKIR (Erzincan) – Açılanları da söyle.
İSMAİL KONCUK (Devamla) - …Sayın Maliye Bakanımız
dedi ki: “100 bin kapanmış ama 200 bin de açılmış.” Açılanlar var. Yani mantığa
bak ya, devlet yönetimindeki mantığa bak, “200 bin açılmış.” diyor; ölen ölür
kalan sağlar bizimdir mantığı. Ya, arkadaş, bu 100 bin kişi neden dükkânını kapattı,
neden işletmesinin kepengini indirmek zorunda kaldı? Bunun sebebini araştırıyor
musunuz? Ülkeyi âdeta vergi cehennemine çevirdiğinizin ne zaman farkına
varacaksınız?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Koncuk, bir dakika daha ilave edelim.
İSMAİL KONCUK (Devamla) – Her şeyde, çıkardığınız
her kanunda gözünüz ve eliniz vatandaşın cebinde, memurun cebinde, emeklinin
cebinde, çiftçinin cebinde, işçinin cebinde. Esnafın kazancını vergilendirmek
derdindesiniz. Ne kadar buna tahammül edilebilir, bunu bilmiyorum.
Geçen Ardahan’a gittim, Ardahan ilini ziyaret ettim.
Ardahan, biliyorsunuz, hayvan üretim merkezlerimizden bir tanesi. Söz verdiğim
için burada dile getireyim. “11 bin TL değerindeki danamı 8 bin liraya
satamıyorum, 8 bin liraya satamıyorum.” diyor Ardahanlı. Diğer bölgelerdeki
hayvan üreticilerinin de Ardahan’dan elbette farkı yok çünkü yemin torbası
85-90 lira olmuş. Onları desteklemek adına hiçbir tedbir bugüne kadar ortaya
koymamışsınız.
Değerli milletvekilleri, resmî işsizlik 11,4’e
çıkmış. Evinizde işsiz yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Buyurun Sayın Koncuk.
İSMAİL KONCUK (Devamla) – Sizin çocuklarınızın iş
derdi yok, aş derdi yok ama memleketin gençleri yüzde 20’leri aşan bir işsizlik
oranıyla karşı karşıya. Her evde bir işsiz var; eğitim fakültesi mezunları
işsiz, iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunları -500 bin- işsiz, lise
mezunları işsiz, meslek yüksekokulu mezunları işsiz, sağlık mezunları işsiz. Bu
gençlikle nereye gidiyorsunuz ya? Kafayı yastığa koyduğunuz zaman rahat
uyuyabiliyor musunuz? İstisnai kadrolarla birçok yandaşınızı devlet
kademelerine memur yaptınız. Haram bu, bu kul hakkıdır. Memleketin çocukları
KPSS’yi kazanacağım diye gece gündüz çalışacak, mülakat torpiliyle onları iş
sahibi yapmayacaksınız ama kendi yandaşlarınızı istisnai kadroyla devlet
kademelerine memur olarak alacaksınız.
HACI TURAN (Ankara) – Ne bağırıyorsun?
İSMAİL KONCUK (Devamla) – Duyun diye bağırıyorum.
HACI TURAN (Ankara) – Niye bağırıyorsun?
İSMAİL KONCUK (Devamla) – Duyun diye bağırıyorum,
duyun, kulaklarınızı iyice açın diye bağırıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
BURHAN ÇAKIR (Erzincan) – Bağırma!
İSMAİL KONCUK (Devamla) – Duymuyorsunuz,
duymuyorsunuz. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından “CHP ile
HDP alkışlıyor işte, bir halini gör.” sesi)
BAŞKAN – Toparlayın Sayın Koncuk. Selamlayın Sayın
Koncuk, süreniz bitiyor.
İSMAİL KONCUK (Devamla) – Şimdi, bu sözün çok çirkin
bir söz. CHP, HDP’nin alkışlaması benim doğrularımı yanlış yapmaz. Kendinize
gelin, kendinize. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Kimin, neyi alkışladığı
önemli değil, kimin ne söylediği önemli, bunu idrak etmeye çalışın.
BURHAN ÇAKIR (Erzincan) - Hepsi yalan!
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Doğru, doğru.
BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayalım arkadaşlar.
İSMAİL KONCUK (Devamla) – Anlamaya çalışın. Halktan
koptunuz diyorum, halkı unuttunuz diyorum. Ama kendinize gelmiyorsunuz. Çok
değiştiniz, vatandaş da sizi inşallah değiştirecek diyorum.
Saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Özkan, buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
57.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, demokrasilerde kararı milletin verdiğine
ve istisnasının olmadığına ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Başkan.
Tabii demokrasilerde kararı millet verir, bunun
istisnası yok, olamaz. Bütün tartışmalarımızı götürdüğümüz son tahlilde
milletimizin kararı belirleyici olacaktır. Bakınız, AK PARTİ’yi millet
kurmuştur, rotasını, istikametini de millet belirlemiştir. Biz hamdolsun
milletimizin kaderini kendi kaderimiz olarak görüyoruz. Milletimizin başına bir
şey geldikten sonra bizim iktidarımızın, Hükûmetimizin ve bu millete hizmetkâr
olma mücadelemizin hiçbir anlamı yoktur. Onun için on altı yıldan beri
milletimizin emanetine sahip çıktığımız için bu ülkeye karşı ve başta Sayın
Cumhurbaşkanımız olmak üzere AK PARTİ’ye ve millî ve yerli siyaseti kendisine
şiar edinenlere karşı büyük bir kalkışma ve saldırı söz konusu oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Bu ülkede darbelerin, MİT
krizinin, Gezi kalkışmasının, 17-25 Aralık çukur terörünün ve 15 Temmuz
ihanetinin arkasında millî emanete sahip çıkma mücadelemiz yer almaktadır.
Bakınız, biz bugün seçime gidiyoruz. Seçime giderken en rahat girdiğimiz sosyal
çevreler esnafımızın, işçimizin, çiftçimizin ve geçmişte ezilenlerin çevresine
çok rahat girebiliyoruz. Nerelere girmekte zorlanıyoruz; nerede bu ülkede
ekonomisi iyi olan varsa, tuzu kuru olan varsa, oralara girmekte zorlanıyoruz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Tekrar ifade ediyorum: Bakınız, ne diyordu?
“Düşünüyorum, o hâlde varım.” Kim? Descartes. Biz de diyoruz ki: On altı yıldan
beri eğer millet bize yetki veriyorsa, o hâlde doğru ve güzel işler yapmışızdır
ve yapmaya Allah’ın izniyle devam edeceğiz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
İSMAİL KONCUK (Antalya) – Sayın Başkan, bir dakika…
BAŞKAN – Bir sataşma görmedim Sayın Koncuk,
arkadaşımız bir değerlendirmede bulundu, siz de değerlendirdiniz.
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Teklifleri (Devam)
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 10) (Devam)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275); 2017
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan,
2017 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/38); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme
Raporu ve 2017 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2017 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 183 Adedi
Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, 2 Adedi Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve 10 Adedi Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere Toplam 195 Adet
Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/40) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Antalya Milletvekilimiz Sayın Abdurrahman Başkan’a aittir. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Başkan.
MHP GRUBU ADINA ABDURRAHMAN BAŞKAN (Antalya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; muhterem heyetinizi ve bizi televizyonları
başında izleyen yüce Türk Milletini saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Cumhurbaşkanlığı yönetim sisteminin ilk bütçesi olan
2019 yılı bütçesinin ve 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına
söz almış bulunuyorum.
24 Haziran seçimlerinden sonra 9 Temmuzda Sayın
Cumhurbaşkanımızın yemin etmesiyle Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi fiilen
başlamış, yürütme tamamen Cumhurbaşkanlığının uhdesine bırakılmıştır.
Yürütmenin iki başlılıktan kurtularak tek noktada birleşmesi devlet işlerinin
daha seri bir şekilde ifa edilmesine imkân sağlayacaktır. Ancak buradaki en
önemli unsur, devlet yönetiminde liyakat esaslı kadroların oluşturulması ve bir
daha FETÖ ve benzeri yapılara asla izin verilmemesidir. Sayın Genel Başkanımız
Devlet Bahçeli Bey’in söylediği gibi, “Unutmasınlar ki hainlere karşı aynı
siperdeyiz, aynı gemideyiz, aynı çizgideyiz. Türk milleti bu vatanda bağımsız şekilde
varlığını muhafaza edecektir.” Milliyetçi Hareket Partisi olarak ülkemizi
muasır medeniyetler seviyesine çıkarmak ve Türk milletine hak ettiği refahı
sağlamak, bunun için de gece az uyumak, gündüz ise çok çalışmak hedefimiz
olacaktır. Eğer hedefimiz dünyanın en gelişmiş 10 ekonomisinden biri olmaksa,
yetişmiş kadrolarımızın yurt dışına gitmemesini; yurt dışında olan, vatanını
milletini seven yetişmiş değerlerimizin ise ülkemize geri dönmesini teşvik
etmek şarttır.
On bir gündür Genel Kurulda, öncesinde ise bir aydır
Plan ve Bütçe Komisyonunda Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu süreçlere
yapıcı katkı vermeye çalıştık; sorunları tespit ettik, eleştirilerimiz de oldu
takdirlerimiz de ve birçok konuda hem risklere işaret ettik hem de çözüm
önerilerimizi sunduk; sonuçta, ülkemizin 2019 bütçesi ortaya çıktı. Bizler
Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri olarak bu bütçenin sağlıklı bir
şekilde yürütülmesi sürecinin milletimiz adına takipçisi olacağımızı burada
ifade etmek isterim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin
topraklarının yüzde 33’ü tarım alanıdır. Bu alanlarda iklim ve toprak
farklılığından dolayı yetiştirilen ürün çeşidi fazladır. Tarım özellikle
verimli toprağın bulunduğu alanlarda yapılır; sulama, tohum, gübreleme,
makineleşme ve kooperatifleşme tarımsal faaliyetlerdeki verimi ve kazancı
etkileyen en önemli faktörlerdir.
Tarım ürünleri kimi zaman gıda, kimi zaman sanayide
ham madde, kimi zaman da ticari ürün olarak kullanılır. Tarım ürünlerinin, ham
madde olarak kullanılıp hazırlama, işleme, muhafaza, ambalajlama gibi değişik
işlemlerden geçirilerek nitelik ve niceliklerini iyileştiren sanayi dalına
“endüstriyel tarım” denir; bu da tarım ile sanayi sektörünün karşılıklı
etkileşiminin gerçekleştiği ve bütünleştiği bir sanayi dalıdır. Bu sektörün
gelişmesi çiftçimizin gelirinin artmasına büyük katkı sağlayacaktır. Ayrıca,
Türk tarımı, Türk sanayisine entegre edilmesi sonucu, kırsaldan göç de önemli
ölçüde azalacaktır.
Tarıma dayalı sanayinin yerli ve millî hâlde
geliştirilmesi için gerekli teşvikler acilen sağlanmalıdır.
Akdeniz’in etrafındaki özellikle güney bölgesini
sarmalayan sınırlar Avrupa, Afrika platosunu hedefleyen gıda firmalarının
lojistiği açısından vazgeçilmez bir bölge hâline gelmekte, Türkiye ise bu
bölgenin tam kalbinde bulunmaktadır. Antalya bölgemiz bu coğrafyada olup
dünyanın en önemli örtü altı yetiştiriciliğinin olduğu yerlerin başında gelir.
Buradan, dünyanın birçok ülkesine sebze ve çiçek ihracatı hem hava hem de kara
yoluyla yapılmaktadır. Ayrıca, Akdeniz havzasında yeni yeni başlayan tropik
meyvelerin ve katma değeri yüksek ürünlerin üreticiliğine önem verilmeli, örnek
bahçe uygulamalarıyla çiftçilerimiz bilgilendirilmeli ve desteklenmelidir.
Antalya’mızda artık orta ölçekli tropik fırtınalar
görülmekte ve bunun sonucu dolu, sel ve hortuma dayalı afetler artmaktadır. Bu
hasarlardan Antalya çiftçileri iki türlü zarar görmekte ki biri afetten diğeri
ise tam olarak anlatılamayan tarım sigortasındandır. Temmuz ayında Kumluca’da
dolu, Elmalı’da sel felaketleri yaşanmış ve hazine arazilerine ecrimisil ödeyip
kiralayan küçük sera üreticilerimiz zarar görmüş, TARSİM tarafından
sigortalanmadığı için de bütün emekleri zayi olmuştur. Acilen Tarım
Bakanlığımız ve TARSİM’in bu konuyu inceleyip çiftçi eğitim şube
müdürlüklerinin üreticilerimizi bilgilendirmesi elzemdir.
Lisanslı depoculuk sistemi yaygınlaştırılmalı, soğuk
hava depoları kurularak çiftçinin malını uzun vadede daha iyi fiyata satması
sağlanmalıdır. Hayvancılığa özel önem verilerek kaba yem üretimi artırılmalı,
entegre tesislerin kurulması kontrollü olarak desteklenmeli, Türkiye'nin hayvan
varlığını artırmak için yetiştiricilere ucuz kredi imkânları sağlanmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Antalya’mız
tarımda olduğu gibi dünyanın önemli bir turizm destinasyonu olarak da bilinir.
Antalya’mıza 18 Aralık 2018 itibarıyla Gazipaşa ve Antalya Havaalanı yoluyla
yaklaşık 13 milyon turist gelmiştir. Bu sayı 2017’ye göre yüzde 31’lik bir
artış demektir. Ülkemizin tamamında turist sayısı 2018’de 40 milyonu
geçecektir. Antalya için orta vadeli hedefimiz 20 milyon, Türkiye’miz için ise
50 milyon turist hedefimizdir. Turist sayısı kadar turistlerin harcama miktarı
da önemlidir. Ülkemizde turist başı harcamanın 800 doların altında olduğu bilinmektedir,
bunun kısa vadede 1.000 doların üzerine çıkarılması şarttır. Yılda 50 milyar
dolar turizm geliri hedefimiz olmalıdır. Dünyada hiçbir ülkede bu kadar güzel
oteller, bu kadar güzel yemekler ve bu kadar güzel denizi bu fiyatlara satın
almak asla mümkün değildir. Bu sebeple sadece yaz turizmi yeterli olmayıp,
turizmi çeşitlendirip hem de tüm aylara yayarak golf gibi, inanç turizmi gibi,
kış turizmi gibi, gurme turizmi gibi ve sportif amaçlı turizm gibi katma değeri
yüksek turizm branşlarına yönelik çalışmalar yapılmalıdır.
Yine kişi başı harcaması yüksek turistler grubunda
yer alan kruvaziyer turizminden, şehrimizin aldığı pay artırılmalı ve
Antalya'mızın önemli bir turizm destinasyonun yapılması Kültür ve Turizm
Bakanlığımızdan acil talebimizdir.
Sağlık turizmi ülkemiz için önemli bir gelir kaynağı
olmaya başlamıştır ve katma değeri yüksek olan bir turizm sektörüdür.
Antalya'mızın bu sektörden pay alması turizmin çeşitlenmesi için de önemli
olacaktır. Bu amaçla 27 ilde 33 şehir hastanesi hedefiyle yola çıkılırken 33
noktadan biri de Antalya olmuştu. Kepez Göçerler ve çevresine düşünülen bin
yatak kapasitesine sahip hastanenin bir an önce hayata geçirilmesi Antalya'mız
için önemlidir.
Antalya'mızın hem merkezi hem de ilçeleri ayrı birer
güzelliktedir. Gazipaşa'nın Sayacak Mağarası, Selinus Antik Kenti görmeye
değerdir.
Gündoğmuş, adı üstünde güneşin en güzel doğduğu
yerdir.
Akseki ilçemiz, kardelen çiçeğinin ana yurdu olup,
Gidengelmez Dağları ve alageyiğin vatanı olarak da bilinir.
İbradı ilçemiz, Oğuzların Salur boyundan olup havası
sert, insanı merttir.
Alanya, Atatürk tarafından ismi verilmiş
Selçuklulardan Karamanoğullarına, Memlûklulardan Osmanlıya tarihin dokusu ve
kokusunu içine işlemiş bir kültür otağıdır. Meşhur kalesinden taş atmayan
bilmem kalmış mıdır?
Serik, dünyanın en önemli golf merkezlerindendir.
Manavgat'ın gezilecek o kadar çok yeri var ki çayı,
şelalesi, Side Antik Kenti, Apollon Tapınağı bunlardan sadece birkaçı.
Aksu’da, Perge Antik Kenti dünya mirası olup, Zindan
Mağarası, Kurşunlu Şelalesi ise muhteşemdir.
Kemer’i anlatmakla bitmez, Phaselis Ören Yeri ve
Müzesi, Olimpos’u, Yanartaş’ı ve Beldibi Mağarası sadece birkaçıdır.
Kumluca, “Dünyada domatesin başkenti nere?” diye
sorsalar herkes “Kumluca” der, sera tarımının da göz bebeğidir.
Finike portakalı dünya markasıdır. Limyra Antik
Kenti ve Ören Yeri ile Andrea Doria Koyu bu ilçemizde bulunmaktadır.
Demre'de inanç gruplarının önemli şahsiyeti Noel
Baba’nın mezarı bulunur, çok önemli bir turizm potansiyeline sahiptir.
Kaş’ın Kaputaş Plajı ve Kekova’sı yeter ama dünyanın
en önemli dalış merkezleri bu ilçemizdedir, 40’tan fazla dalış merkezi ve
20’den fazla dalış okulu vardır. Kekova’nın kara ulaşımının olmaması, dış
dünyayla kısa süreliğine de olsa bağlantınızı kesmiş hissi verir.
Korkuteli Güllük Dağı, Termessos Millî Parkı, Sultan
Alaaddin Cami’si en bilinen yerleridir.
Elmalı Arkeoloji Müzesi mutlaka görülmelidir.
Döşemealtı Termessos Antik Kenti, Düzlerçamı Antik
Döşeme Yol, Karain Mağarası aynı güzelliktedir.
Konyaaltı, falezlerin kayalıklarından Antalya
Limanı'na kadar uzanan Konyaaltı Plajı mavi bayrağa sahiptir ve 4,5 kilometre
uzunluk ve 70 metre genişliktedir.
Kepez, Antalya’mızın merkezdeki en büyük ilçesi olup
Düden Şelalesi ve zeytinlikleri görülmeye değerdir.
Muratpaşa’yı, sadece Kaleiçi Yat Limanı ve falezler tek
başına anlatmaya yeterlidir.
Özetle, Gazi Mustafa Kemal Atatürk “Şüphesiz ki
Antalya dünyanın en güzel şehridir.” diyerek noktayı koymuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Başkan, buyurun.
ABDURRAHMAN BAŞKAN (Devamla) – Antalya sadece deniz,
kum, güneş ve antik kentlerin şehri olmayıp aynı zamanda manevi ve tarihî
şahsiyetlerin de memleketidir. Kur-an’ı Kerim’in en güzel meal ve tefsirini
yazan Elmalılı Hamdi Yazır'ın, 16’ncı yüzyıl tasavvuf şairi Sinani Ümmi’nin
memleketi Antalya'dır.
İtalyanların 1920’deki işgaline karşı direnirken
şehit olan ve Millî Mücadele’nin ilk fitilini ateşleyen Korkuteli’nin manevi
evladı Mustafa Haşmet'in memleketi de Antalya’dır.
“Dokuz felek bizim sayvanımızdır/ Yedi kat yeryüzü
seyranımızdır/ Zira insan suretidir tonumuz/ Kamu âlem bizim
hayranımızdır." diyen Alanya Beyi’nin oğlu Kaygusuz Abdal da Antalyalıdır.
Kısaca, Antalya güzel ülkemizin göz bebeğidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada
sözlerime son verirken Gabar’da, Kato’da, Amanoslar’da, Afrin’de, Menbic’te kar
ve soğuğa rağmen nöbet tutan askerlerimize ve polislerimize selam ve
dualarımızı gönderiyorum.
2019 yılı merkezî yönetim bütçesinin ülkemize ve
büyük Türk milletine hayırlı olmasını diliyor, Gazi Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum.
Ne mutlu Türk’üm diyene! (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Başkan.
7’nci madde üzerinde Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına söz isteyen Muş Milletvekilimiz Sayın Gülüstan Kılıç Koçyiğit. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Kılıç Koçyiğit.
HDP GRUBU ADINA GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle tarihsel bir hatırlatma yaparak başlamak
istiyorum. Burada günlerdir arkadaşlarımız cezaevlerini, cezaevlerindeki hak
ihlallerini, tecridi ve tecride karşı bu Parlamentonun üyesi olan Sayın Leyla
Güven’in gerçekleştirmiş olduğu açlık grevi eylemini ve bütün bunların nelerin
sonucu olduğundan, niçin yapıldığına dair cümleler kuruyorlar.
Size tecridin ne olduğuna dair bir iki şey söylemek
isterim. Günter Sonnenberg 1977-1992 yılları arasında Frankfurt’taki F tipi bir
hapishanede kalır. Kendisi bir Alman gerillasıdır ve Alman Kızıl Ordu
Fraksiyonuna tabidir. Cezaevinden çıktıktan sonra uzun yıllarını geçirdiği
tecride ilişkin şöyle bir cümle kurar: “İnsan uzun süre kapalı bir odada
kaldığında, hiçbir ses duymadığı, hiçbir insan görmediği zaman, pencereden dahi
bakamadığı zaman, yani ses, görme gibi uyarıcıları almadığında hastalanır. Bu,
bir işkencedir yani vücutta hiçbir iz bırakmaz ama zamana yayılmış, insanı yok
eden bir işkencedir. Yavaş yavaş bilincinizi kaybedersiniz, hafızanızı
kaybedersiniz, gerçek ile hayal arasındaki farkı, çizgiyi bilemez hâle gelirsiniz.
İnsan konuşmayı da unutur, konuştuğunu ve düşündüğünü ayırt edemez. Yıllar
sonra dışarı çıktığımda insanlara soru soruyordum, bana cevap vermiyorlardı,
çok kızıyordum. Sonra anladım ki aslında konuşamıyormuşum, sadece
düşünüyormuşum.” Evet, değerli arkadaşlar, tecrit tam da böyle bir şeydir. Yani
insanı yavaş yavaş öldürür, insanlık değerlerini çürütür. Tecrit sadece
uygulanan kişinin haklarını gasbetmez; aslında tecrit, sizin demokrasinizin
askıda olduğunu gösterir, bu ülkede yaşayan bütün yurttaşların hak ve
özgürlüklerinin her an her zeminde yok edilebileceğinin işaretleriyle doludur.
Çünkü tecridi gerektirecek hiçbir hukuki zemin yok, hiçbir insani zemin yok,
hiçbir ahlaki zemin yok, bütün bunlara verilecek hiçbir cevap yok ama keyfî gerekçelerle
İmralı Adası’ndaki tutsaklara yönelik derin bir tecrit gerçekleştiriliyor. Ben
şurada size seslenmek istiyorum: Herhangi biriniz tutuklu olsaydı, bir
cezaevinde olsaydınız, hücrede olsaydınız; anneniz, kız kardeşiniz,
akrabalarınız, avukatlarınız, sevdikleriniz sizi görmeseydi ne hissederdiniz?
BAHAR AYVAZOĞLU (Trabzon) – Empatiyi şehitlerle
yapın, empatiyi şehitlerle yapın.
EYÜP ÖZSOY (İstanbul) – Şehitlerin de aileleri var,
şehitleri hiç görmüyorlar.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Ve üstelik de
uyguladığınız tecrit sizin yasalarınızı ilga ediyorsa. Yani aslında Ceza İnfaz
Kanunu’nuzda ve hiçbir düzenlemenizde hiçbir tutsak için -mutlak eşitlikten
bahsediyoruz ya, soyut eşitlikten- diğerinden ayırıcı bir yere koymayacağınız
ibaresi varken sizler tecridi uyguluyorsunuz.
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Türkiye'de tutsak yok;
Türkiye'de tutuklular var, hükümlüler var. “Tutsak” kelimesini reddediyoruz.
HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) – Dinle, dinle.
EYÜP ÖZSOY (İstanbul) – Toprağın altındakileri nasıl
göreceksin, toprağın altındakileri? .
RECEP ÖZEL (Isparta) – Seni şehit annesinin yanına
koyalım, konuşsana bir.
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Siz ruhunuzu tutsak
etmişsiniz. Türkiye'de tutsak falan yok
HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) – Dinle, hatibi dinle.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Sen kendi ruhuna
bak, bizim ruhumuz gayet özgür, sen kendi ruhunu kime tutsak ettiğine bak.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Siz devam edin Vekilim,
devam edin.
BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayın değerli arkadaşlar.
Sayın Koçyiğit, buyurun, Genel Kurula hitap edin.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Size, bu
tutsaklığa, bu taassuba bir örnek daha vermek istiyorum. 16’ncı yüzyıl
Cenevre’si. Cenevre’de Katolik kilisesine karşı bir reform hareketi başlıyor.
Reformcular mücadeleyi kazanıyorlar, yönetimi alıyorlar. Yönetime kim geliyor?
Calvin geliyor.
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Başkanım, biraz da bütçeden
bahsetsin.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Calvin, bu
yönetimi aldıktan sonra ne yapıyor değerli arkadaşlar? Bütün bir şehri koyu bir
taassuba büründürüyor. Hiçbir düşünce ve fikir özgürlüğünü tanımıyor ve ben ne
dersem o olur diyor. İşte bu 16’ncı yüzyıldaki yaşanan olayı Stefan Zweig çok
iyi bir şekilde “Vicdan Zorbaya Karşı” diye kaleme almış ve ben o kitaptan
küçük bir bölümü size okumak istiyorum değerli arkadaşlar. Vicdanın yani
eşitlik, özgürlük, adalet duygularının başkaldırısı anlatılıyor bu kitapta.
“Calvin, olağanüstü örgütlenme yöntemlerinden yararlanarak bütün bir şehri ve
her türlü düşünce özgürlüğünü kendi öğretisi içine hapsetmeyi başarmıştır.
Şehrin ve devletin içinde belli bir güce sahip ne varsa; makamlar, meclisler,
kilise, mahkemeler, kolluk güçleri, okullar onun mutlak kudretine tabidir.”
Evet, bunu yapmış değerli arkadaşlar.
Peki, başka ne yapmış? Bu kitaptan yine küçük bir
alıntı: “Başkalarının fikirlerini gaddarca baskı altına almaya çalışanlar kendi
şahıslarına yönelik her türlü muhalefete karşı fazlasıyla tepkili olurlar.”
Sayfa 159. “Despot bir mizacın ilk düşüncesi karşı fikri baskılamak,
sansürlemek, susturmak olur.” Ben bir şey daha ekleyeyim: Tasfiye etmek olur
diyerek de ifade edebiliriz sanırım.
Evet, değerli arkadaşlar, şimdi bunu niye söyledim?
Bugün AKP Genel Başkanı bir konuşma yaptı ve ülkede kendileri açısından kültür
ve sanatta istedikleri yerde olmadıklarına dair belirli belirlemelerde bulundu.
Değerli arkadaşlar, tabii ki istediğiniz yerde
olamazsınız. Düşüncenin, özgür düşüncenin olmadığı yerde, demokrasinin olmadığı
yerde, farklılıklara tahammülün olmadığı bir yerde nasıl sanat gelişsin?
BAHAR AYVAZOĞLU (Trabzon) – Demokrasi yoksa sen
burada nasıl konuşuyorsun?
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Siz en ufak
sanatı “ucube” diye nitelendirirken; sanatçıları, akademisyenleri cezaevlerine
koyarken, bilimsel düşüncenin önüne ket vururken bu ülkede ne bilim gelişir ne
sanat gelişir ne de kültür gelişir. Çünkü bütün bunların bir ön koşulu vardır;
o da özgürlüktür, demokrasidir, eşitliktir, farklılıklara tahammül etme
gerekçesidir değerli arkadaşlar. Şimdi bunları yapamadığınız için tabii ki her
gün dizinizi dövüyorsunuz ve yapamadıklarınız için de dövünüp durursunuz daha.
Değerli arkadaşlar, 2019 yılının bütçesini
konuşuyoruz. Bütçe üzerine çok cümleler sarf edildi, ben sadece bir iki şey
söyleyeyim. Bütçeler sadece rakamlardan ibaret değildir; bütçeler, aynı
zamanda, devletten, kamu kaynaklarından, artı değerden kimlerin
faydalanacağını, hangi sınıfın lehine düzenleme yapılacağını da belirler.
Biz AKP iktidarında neye tanık olduk? Biz AKP
iktidarında her zaman işçinin, çiftçinin, köylünün, kadının ezildiğine;
yandaşın, rantçının, holdinglerin de zengin olduğuna tanık olduk değerli
arkadaşlar.
İkinci bir şey: Bu bütçe için çok söylendi, bir kez
daha söylemekte sanırım fayda var. Bu bütçede Emniyete, Jandarmaya, Millî
Savunmaya vesaireye vesaireye vesaireye ayırdığınız bütçe neredeyse ülke
kaynaklarının yarısı değerli arkadaşlar.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Millî güvenliğimiz için.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Savunduğunuz,
övündüğünüz şey, bütçede güvenlik…
RECEP ÖZEL (Isparta) – Terörü bırakın.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Millî güvenlik
nasıl sağlanır? Millî güvenlik eşitliklere saygıyla sağlanır.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Terörü bırakın.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Terörle mücadele ediyoruz,
teröristlerle mücadele ediyoruz.
BAŞKAN – Karşılıklı olmasın değerli arkadaşlar.
Siz Genel Kurula hitap edin.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – O, Genel Kurula hitap
ediyor. Siz müdahale edenleri susturacaksınız.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Millî güvenlik,
insanları bir arada tutacak ortak değerleri, ortak evrensel insanlık
değerlerini geliştirmek, korumak ve onları güvence altına almakla olur değerli
arkadaşlar.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Vatanımıza göz diken var, ne
yapalım?
BAŞKAN – Arkadaşlar, sataşmayın lütfen.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sataşmıyoruz efendim, o bize
sataşıyor.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Şimdi, dün
burada bir resim göstermiştim, yoksulluğun resmini, Muş’tan bir kareydi. Yine
Muş’tan bir iki şey söyleyerek devam edeyim.
Değerli arkadaşlar, sizin için sadece farklılıklar
yok, bir de etiketlediğiniz iller var. Belirli iller yoksuldular, hâlâ
yoksullar. Hani on altı yılla övünüyorsunuz ya, ben size söyleyeyim, on altı
yılın sonunda yaptığınız şu: Muş’un tek şeker fabrikasını kapattınız, tek
fabrikasını özelleştirdiniz.
HACI TURAN (Ankara) – Kapatmadık, özelleştirildi.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – 7.100 insan o
fabrikadan ekmek yiyordu, 7.100 insanın ekmeğine mâni oldunuz. Taşeronda
çalışan işsiz kaldı, kadroda olanları da dağıttınız, attınız oraya.
Yine, size Muş’la ilgili bir şey daha söyleyeyim:
Yıllar önce, 1980 ile 90 yılları arasında Muş’taki küçükbaş hayvan sayısı 3
milyona yaklaşıyordu değerli arkadaşlar, 3 milyonun üzerinde küçükbaş hayvan
vardı. Şu anda ne kadar biliyor musunuz? 1 milyon 200 bin. Bunun sorumlusu kim?
Bunun sorumlusu siz ve sizin politikalarınız.
Bir şey daha söyleyeyim, yine çok temel bir şey daha
var. Örneğin çiftçiye destek veriyorsunuz, genç çiftçilere de destek
veriyorsunuz; peki, Muş’taki hangi genç çiftçiye destek veriyorsunuz? Tabii ki
AKP il teşkilatının referansıyla gelen genç çiftçiye destek veriyorsunuz.
Kanıtı var, ispatı var, hiç merak etmeyin, hepsini biliyoruz.
Değerli arkadaşlar…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – PKK’lılara mı vereceğiz?
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Sayın Başkan,
toparlayacağım hızlı bir şekilde, bir iki şey daha var.
BAŞKAN – Bir dakika veriyorum, toparlayalım.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Bir şey daha
var, hani burada, salonda konuşuyorsunuz ya “Demokrasi… Demokrasi…” diye, dün
ODTÜ’den bir örnek verildi, ben size bugün Hacettepeden bir örnek vereyim. Şair
Ahmet Telli’nin Hacettepede yaptığı etkinlik bir grup tarafından basılıyor ve
deniliyor ki: “Biz dışarıdakileri tutamıyoruz, hemen burayı boşaltın; solculara
ölüm.” Sizin demokrasiniz, çok uzak değil yani yaşattığınız, yaptığınız
demokrasi bu.
Bir şey daha söyleyeyim, 25 Kasımda alanlardaydık,
ben en önde olanlardan biriydim. Ne yaptınız? Önümüze polis barikatları
kurdunuz, kadınları yürütmediniz, tıpkı Cumartesi Annelerini yürütmediğiniz
gibi, tıpkı Emine Ocak anneyi yaka paça gözaltına aldığınız gibi.
YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) – Biz şehit annelerini
yürütüyoruz, boş ver sen, terör propagandası yapma!
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – AKP’nin
politikaları bu; kadını evde çocuk makinesine çeviren, bütün bir yaşamdan
soyutlayan; kamusal alandan, sosyal alandan, siyasal alandan dışlayan bir
zihniyetiniz var, bir politikanız var değerli arkadaşlar.
HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) – Dağa çıkarmıyoruz,
dağa!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Bu kadar bayan milletvekili
var, onlara ayıp ya! Ayıp yani, ayıp!
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Bütün bunları
siz de biliyorsunuz, gerçekler acıdır; en azından burada tahammül edin,
dinleyin, zihinleri açar diye düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan…
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Her konuşmadan
sonra konuşmak zorunda mısınız yani?
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkan.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
58.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, mahkemelerin vermiş olduğu kararlar
çerçevesinde gözaltı, tutukluluk ve hükümlülük süresini cezaevinde geçirenlerle
ilgili “tutsak” kelimesini kabul etmediklerine ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.
“Tecrit, tutsak” hususunda Türkiye ve Almanya
uygulamasını mukayeseli olarak birkaç cümleyle ifade etmek istiyorum.
Her şeyden önce, bu ülkenin anayasal düzeni
içerisinde, mahkemelerin vermiş olduğu kararlar çerçevesinde, gözaltı ve
tutukluluk ve hükümlülük süresini…
EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Kendi infaz kanununuzu
çiğniyorsunuz böyle ya!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – …cezaevinde geçirenlerle
ilgili “tutsak” kelimesini asla kabul etmediğimizi ifade etmek isterim, bu
anayasal düzene güveniyor ve inanıyorsak; bu bir.
İkincisi: Tecritle ilgili konuşuluyor. Bakınız,
tecrit Almanya’da nasıl? Ben 17’nci yüzyıldan örnek vermeyeceğim, hangi
yüzyıldan örnek vereceğim? 21’inci yüzyıldan yani 2000, milenyum sonrası
dönemden.
EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Başka işlerde niye örnek almıyorsunuz?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Almanya’da özellikle “terör
suçları” diye ifade ettiğimiz, bugün sistemimizde idam cezasına tekabül eden
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarının infazında uygulanan sistemi ifade
ediyorum:
1) Cezaevinde hiç kimseyle görüşemez. Türkiye’deki
gibi bile değil.
EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Türkiye’de de
görüştürmüyorsunuz zaten, merak etmeyin; yasaları da çiğniyorsunuz.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – 2) Görüşmeleri sırasında
camın arkasından görüşür, Almanca görüşmek zorundadır, Almanca; Türkiye’den
bahsetmiyorum, Almanca.
3) Başka bir dilde görüşecekse mutlaka önceden izin
almak suretiyle bir gözetim çerçevesinde yapılır.
5) Görüşmeleri sırasında asla ve asla…
BARIŞ ATAY MENGÜLLÜOĞLU (Hatay) – 4 var, 4.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – 4’ü de anlatacağım, bekle, 4
geliyor. Ne kadar dinlediğini takip etmek için söyledim; 5’i söyleyeyim, sonra
4’e geçeceğim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BARIŞ ATAY MENGÜLLÜOĞLU (Hatay) – İlkokulda
öğretiyorlar; 3’ten sonra 4, sonra 5.
BAŞKAN – Açalım mikrofonunu Sayın Özkan’ın.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – 5) Asla ve asla örgüt ve
siyasi bir konuda görüşme yapamaz, beyanda bulunamaz.
4’üncü meseleye geleyim: Tecrit nedir Almanya’da?
Bunu dikkatle dinlemenizi istiyorum. Ha, illa bu olsun değil, illa bu olsun
demiyorum ama Almanya’daki tecrit 21’inci yüzyıl, milenyum sonrası.
EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Almanya’yı değil, kendi
yaptıklarını anlat, kendi yaptıklarını.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Sen tecridi
savunuyor musun yani?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Bakınız, burada Turan Bey
var, İstanbul Barosunda faaliyet gösteren Turan Bey.
BAŞKAN – Sayın Özkan, Genel Kurula hitap edin.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Bakınız, kaydı da ifade
ediyorum, referans Turgut Kazan, İstanbul Barosu eski Başkanı; bunu mutlaka
kayıtlara geçirmemiz lazım: Almanya’da tecrit öylesi bir boyuttadır ki…
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Cahit Bey, Hitler’den
örnek verseydin, Hitler’den keşke.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - …hükümlü cezası infaz
edilirken öylesi yalnızlaşıyor ki -hani, biraz önce “Düşünüyorum, o hâlde
varım.” dedik ya [HDP sıralarından alkışlar (!)]- düşünemiyor ve uzayda âdeta
benliğini kaybetmiş ve gardiyanlar gelsin, bana işkence yapsın da benliğimin
farkına varayım diye gardiyanlara Almanya’da ağır küfür ve ithamlarda bulunuyor
ancak Almanya’da gardiyanlar hareket dahi etmeksizin o ağırlaştırılmış…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Açar mısınız?
BAŞKAN – Toparlayalım artık Sayın Özkan.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Gerçeklere gel,
gerçeklere.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Gardiyanların işkencesine
dahi muhtaç hâle geliyor benliğimin farkına varayım diye ama Almanya’da
cezaevinde gardiyanlar işkence dahi yapmadan, konuşmayı dahi ona çok görerek
onu o korkunç yalnızlığına terk ediyorlar.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Yasa niye var?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Bu, 21’inci yüzyıl
Almanyası’nın ürünüdür.
Genel Kurulun dikkatine arz ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Şimdi hangi yasaya
göre tecrit uyguluyorsunuz? Hangi yasaya göre?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Bu vakıa, vakıa. (CHP ve HDP
sıralarından gürültüler)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Hangi yasaya göre
tecrit ediyorsunuz?
BAŞKAN – Bir saniye arkadaşlar… Bir dakika… Değerli
arkadaşlar, lütfen…
Sayın konuşmacı kürsüde konuştu, Sayın Özkan da
birtakım uygulamaları anlattı.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Almanya uygulaması.
BAŞKAN - Ben burada bir sataşma da görmüyorum, bir
şey de görmüyorum.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Sayın Başkan, yanlış
söylüyor.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye değerli arkadaşlar. Bir saniye…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Daha bir şey demedim
ama.
BAŞKAN - Siz de bir açıklama yapacaksınız herhâlde.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Evet, açıklama
yapacağım.
BAŞKAN - Yani bu, çok tartışılacak bir konu değil.
Lütfen yerinizden, bir kısa açıklama için söz
veriyorum.
Buyurun Sayın Beştaş.
59.-
Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, İmralı Adası’nın tarihin en ağır
tecrit uygulaması olduğuna ilişkin açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Teşekkürler Sayın
Başkan.
Ben “Sataşma var.” demedim. Siz benden önce
söylediniz, bir açıklama yapacağım.
Bir kere, her şeyden önce Sayın Grup Başkan Vekili
hatibimizi dinlememiş, onu söyleyeyim, üzgünüm çünkü hatibimiz “Almanya daha iyi.”
demedi ya da kötü bir örneği… Hani, öyle bir kıyas yapmadı. Siz bize Almanya
uygulamalarını anlattınız, eksik anlattınız, doğru kabul edelim. Tecridin ne
kadar kötü olduğunu anlattı. Tecrit uygulamalarının insan psikolojisi, yaşamı
üzerindeki durumunu anlattı ve bunun insanlığa karşı bir suç olduğunu da ben
ekleyeyim, uluslararası mahkeme kararlarıyla.
YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) – Ağlayan anneler var,
ağlayan şehit anneleri…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Ama Türkiye’deki
uygulama, söz konusu olan İmralı Adası için şunu söyleyeyim, tarihin en ağır
tecrit uygulamasıdır. 2011 yılından beri avukatlar gidemiyor. Almanya’da
avukatların görüşemediğini söyleyebilir misiniz? Almanya’da ailenin beş yıl
boyunca ziyaret edemediğini söyleyebilir misiniz? Almanya’da hiçbir telefon
görüşmesi yapılmadığını söyleyebilir misiniz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Beştaş, toparlayın.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Hiçbir mektup, hiçbir
telgraf ve haber alınamadığını söyleyebilir misiniz? Hayır. Türkiye’deki
uygulamanın en önemli boyutu şu, Sayın Başkan: Anayasal ve ceza infaz sistemine
göre şu anda İmralı Adası’nda uygulanan fiilî durum yasa dışıdır, hukuka
aykırıdır; tümüyle korsan, keyfî, siyasi bir uygulamadır, bunun savunulabilir
bir yanı yoktur. Ben Hükûmet temsilcilerinden şu açıklamayı bekliyorum: “Evet,
biz yasa dışı bir şekilde bu uygulamayı devam ettiriyoruz.” desinler, bu konuda
bizim tartışacağımız bir şey kalmaz, mevcut durum budur.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Kayıtlara geçmesi açısından…
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
isteyen…
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Sayın Başkan…
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye, değerli arkadaşlar, bir saniye.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Sayın Başkan, bir
şey açıklayacağım.
BAŞKAN - Yani grup başkan vekilleri adına Sayın
Beştaş konuştu.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sadece kayıtlara geçmesi
açısından…
BAŞKAN - Sayın Özkan, yani bu konu pek de karşılıklı
polemik konusu olacak bir konu değil.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Kayıtlara geçmesi açısından
ifade ediyorum.
BAŞKAN – Lütfen, bir cümleyle…
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Türkiye'de ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezası idam cezasına tekabül eden bir cezadır ve şu anda
bahsedilen ceza infaz sistemi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının infazı
suretiyle yapılmaktadır.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – “Ailesiyle
görüşemez.” diye bir şey var mı?
EBRÜ GÜNAY (Mardin) – Onu bile ihlal ediyorsunuz ya.
BAŞKAN – Toparlayalım.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – “Ailesiyle
görüşemez.” diye bir madde var mı?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Ve Avrupa Konseyi, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi de bunu sözleşmeye aykırı görmemektedir.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan… Sayın
Başkan…
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Teklifleri (Devam)
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 10) (Devam)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275); 2017
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan,
2017 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/38); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme
Raporu ve 2017 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2017 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 183 Adedi
Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, 2 Adedi Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve 10 Adedi Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere Toplam 195 Adet
Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/40) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
isteyen Muğla Milletvekilimiz Sayın Süleyman Girgin.
Buyurun Sayın Girgin. (CHP sıralarından alkışlar)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, bu
tutumunuz doğru değil Başkan.
BAŞKAN - Süreniz on dakika Sayın Girgin.
CHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, buradan, hak aramak için ve insanca
yaşamak için direnen Makro işçilerini, Real Market işçilerini, üçüncü havaalanı
işçilerini, Muğla’daki TÜVTÜRK işçilerini ve Türkiye'de şu anda hak mücadelesi
veren bütün işçi kardeşlerimi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
On altı yılın ardından şimdi AKP’nin yeni dönemi
başladı. Bu dönemin eskiyi aratmayacağını hatta daha da kötü olacağını söylemek
için kâhin olmaya gerek yok. Bütçe bu yeni dönemin de bir göstergesi olarak
bunu teyit etmektedir. AKP’nin on altı yılı emeği yoksullaştırırken, yandaşın
ve sonradan türeyen zenginlerin vurgunlarla uçtuğu bir dönem olmuştur. Yurttaşlarımız
ise ekonomik krizi çarşıda, pazarda, alışverişin yapıldığı her yerde
hissederken, iktidar krizin sorumluluğunu stokçulara, yükünü de zabıtalara ve
yurttaşlara yüklemektedir. Marketlere zabıta göndererek fiyatları ve enflasyonu
düşüremezsiniz. Şimdi ise ekonomik krizin daha da derinleşeceği bir döneme
girmekteyiz.
Bu kürsüden ilan ediyoruz…
RECEP ÖZEL (Isparta) – Neyi?
SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) – Dinleyin!
Siyasal iktidarın savurganlığının ve lüks hevesinin
bedelini…
PAKİZE MUTLU AYDEMİR (Balıkesir) – Biriniz de başka
bir şey söyleyin Allah aşkına!
SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) – …ve bu ülkedeki ekonomik
krizin faturasının bedelinin yurttaşlara ödetilmesine asla müsaade etmeyeceğiz.
Duydun mu? (CHP sıralarından alkışlar)
LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) – Bağırma, bağırma!
SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) – Değerli milletvekilleri,
TÜİK’in verilerine göre resmî işsizlik oranı yüzde 11,4. Özellikle genç işsiz
sayısındaki artış oranının işsizlik oranına göre 4 kat yüksek olması daha da
vahimdir. Sanayi üretimi de bir önceki yılın aynı ayına yüzde 6 oranında
azalmıştır. Üretim düşüyor, işsizlik ve vergiler artıyor, sonra da bunu millete
başarı diye anlatıyorsunuz.
2003 yılı ile 2017 sonu dönemini kapsayan on beş
yılda ülkedeki tüm kesimlerden 3 trilyon 758 milyar lira vergi topladınız, 322
milyar lira da özelleştirme geliri elde ettiniz, 2018’de toplanan vergiler buna
dâhil değil.
Şimdi, milletin huzurunda buradan soruyorum: Ne
yaptınız bu paralarla? İşsizliği mi önlediniz? Keban Barajı mı yaptınız,
Atatürk Barajı mı yaptınız? Ne yaptınız?
Şurada bakın, sevgili milletvekilleri, değerli
yurttaşlarım; on beş yılda 3,8 trilyon vergi topladılar.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Bu tarafa göster! Bize
göster!
SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) – Buyurun.
Ve bu verginin yüzde 67’sini halkın cebinden,
gündelik yaşamın içinden topladılar. Bunu halkımızın özellikle görmesini
istiyorum. 1923’ten 2002 yılına kadar yetmiş dokuz yılda 546 milyar dolar vergi
toplandı ama sizin döneminizde daha fazla vergi toplandı. Ne yaptınız bu
paralarla? Fabrika mı açtınız? Satmadığınız daha ne kaldı? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Sayın Vekilim, ayın 15’inde
maaşı nereden alıyorsunuz?
SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) – İçtiği sudan, yediği
ekmekten, aracına aldığı yakıttan kullandığı telefona kadar bunların hepsi
vatandaşın cebinden çıkıyor değerli milletvekilleri. Kısacası, vatandaş 365 gün
7/24 vergi ödemekte. Sabah kalktınız, ışığı yaktınız; vergi.
PAKİZE MUTLU AYDEMİR (Balıkesir) – Hocam, bunu
söyleyen oldu.
SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) – Mutfağa gittiniz, bir
bardak su içtiniz; vergi. Ocağı yaktınız; vergi. Çayı demlediniz; vergi.
Çocuklarınızın sesini duymak istediniz, telefon ettiniz; vergi. Kısaca, ayağa
kalktığı her andan itibaren yirmi dört saat bu millet vergi ödüyor. Niye, niye
ödüyor? Siz şatafat içinde yaşayasınız diye mi ödüyor? (CHP sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar)
Hindistan yazılım, Japonya teknoloji, Almanya ağır
sanayi, Çin toplu üretimle zenginleşirken ülkemiz yazık ki KDV, ÖTV ve benzeri
adil olmayan dolaylı vergilerle, özelleştirmelerle, gelir elde etmek için
kesilen cezalarla, bedelli askerlikle, köprü ve otoyollardan alınan fahiş geçiş
ücretleriyle, yabancılara toprak satışıyla zenginleşmeye çalışmaktadır. Ülke
zenginleşmiyor, bir avuç kesim zenginleşiyor. Vatandaş evine ekmek götürme
derdinde. İnin artık şu vatandaşın sırtından, inin. Üretim olmadan
zenginleşmenin er geç bir krizle son bulacağı şüphesizdir ve geldiğimiz nokta
tam da budur.
PAKİZE MUTLU AYDEMİR (Balıkesir) – Hocam, on gündür
bunları söylüyorsunuz ya, başka bir şey yok mu? Artık yeni bir şeyler söylemek
lazım.
SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) – Değerli milletvekilleri,
ne yazık ki 2018 Temmuz ayı itibarıyla 3,5 milyon kayıtlı işsizden 430 bini
işsizlik ödeneğinden faydalanmıştır. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar) Ülkemizde işsizlik ödeneğini ödeme süreleri de yeterli değildir.
İşsizlik Fonu maalesef peşkeş çekilmektedir.
PAKİZE MUTLU AYDEMİR (Balıkesir) – Hocam, bu da
söylendi ya!
SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) – 10,1 milyar lira para
İşsizlik Fonu’ndan bankalara aktarılmıştır. Kanuna aykırı olarak yapılan bu
transfer hakkında bir yönetim kurulu kararı var mıdır? Bu işlemi yapanlar
hakkında ne tür işlemler yapılmıştır?
Değerli milletvekilleri, emeği koruma, işçilerin
taşeronluk gibi ucuz işçi olarak çalıştırılmaması demektir. Ne yazık ki yapılan
düzenleme… AKP hep yaptığı gibi sözünü tutmayarak işçileri yine mağdur
etmiştir. İş Kanunu’nun 2’nci maddesinde yazar “Asıl işleri alt işverene
veremezsiniz.” denmektedir.
PAKİZE MUTLU AYDEMİR (Balıkesir) – Muğla Belediyesi
en son ne zaman maaş verdi?
SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) – Ama AKP iktidarı
döneminde, taşeronda çalışanlar 2003’ten 2015 yılına gelinceye kadar 2 milyon
olmuştur. Ne yaptınız? “Koşul yok, şart yok.” demiştiniz. Ama şunda haklısınız:
Ben, iş yerlerinde arkadaşlarım bize sorduğu zaman, “Başkan, ne olacak bizim
taşeronun hâli?” dediği zaman “Vallahi arkadaşlar, bu ülkede başbakanın dahi iş
güvencesi yok.” derdim, nitekim öyle oldu, Davutoğlu’nu da işten attınız siz.
(CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Değerli milletvekilleri, yeni ekonomik programda,
2019 yılında kıdem tazminatı fonunu yine gündeme getiriyorsunuz. Ben buradan
soruyorum: Hangi işveren örgütü kıdem tazminatının kaldırılmasını istiyor? Ne
TİSK ne TÜSİAD kıdem tazminatı fonunun kurulmasını istiyor, işçi kesimi de
istemiyor.
Bakınız, buradan AKP iktidarını tekrar uyarıyoruz,
kıdem tazminatıyla oynamak ateşle oynamaya benzer; kıdem tazminatı sorunu
yoktur bu ülkede, kıdem tazminatının ödenmemesi sorunu vardır. Siz devlet adına
iş yapıyorsunuz, eğer kıdem tazminatı ödenmiyorsa bunun suçlusu kimse, ödetmek
de sizin görevinizdir, bunu yapın. Sendikalara bunu dayatmayın.
Sevgili milletvekilleri, sizlere bir öneride
bulunuyorum, asıl yapılması gereken, bütün işçilerin her koşulda kıdem
tazminatını almasıdır. Nasıl mı? Bir yıl çalışma şartı kaldırılarak, işçi bir
ay dahi çalışmış olsa “kıstelyevm” yöntemiyle kıdem tazminatına mutlaka hak
kazanmalıdır.
Değerli milletvekilleri, emeği koruma, işçinin,
sendikaların özgür toplu pazarlık ve grev hakkına saygı göstermektir.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Hocam, 3600’ü unuttunuz ama.
SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) - Ne yazık ki ülkemizde
toplu pazarlık hakkının kullanımında ciddi sıkıntılar bulunmaktadır. Grev
ertelemesi fiilî grev yasağına dönüşmüştür. AKP döneminde büyük ölçekli
grevlerin önemli bir bölümü ertelenmiştir ve 13 grev yasaklanmıştır. Sizlere
bir paragraf okuyorum, özellikle AKP milletvekillerimiz dinlesin: “İktidar,
işçi haklarına, insan onuruna yakışmayacak şekilde ilgisiz kalmaktadır. Alın
teri kutsallığını yitirmiştir. Ülkemizde işçilerimiz kira ücretlerini dahi
ödeyemeyecek zorluklar içerisindedir. Bu zulme son verilene kadar haklı ve
kararlı mücadelenin yanında olmayı görev telakki ediyoruz.” Evet, bu sözler,
1988 yılında İstanbul Refah Partisi İl Başkanıyken Sayın Tayyip Erdoğan’ın
darphane işçilerinin grevine verdiği destek sırasında söylenmiştir. (CHP
sıralarından alkışlar) Şimdi buradan ben söylüyorum: Bunu söyleyen Tayyip
Erdoğan şu anda en fazla haksızlığı kendisi yapmakta ve şunu söylemektedir: “Ey
işverenler, biz bu OHAL’i niye kullanıyoruz, biliyor musunuz? Grevleri
önleyelim diye yapmaktayız biz bunları.” Bunun takdirini de kamuoyuna
bırakıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Girgin, bir dakika ilave ediyorum,
toparlayın.
SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) – Değerli milletvekilleri,
Fransa’da sarı yelekliler eylem yapıyor, korkusu Erdoğan’da çünkü
veremeyecekleri hesaplar var sırtında.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Hadi oradan ya! Ne korkması
ya!
SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) - Veremeyecekleri hesaplar
neler? Ergenekon ve Balyoz davalarıyla haksız yere yıllarca hapis yatırdığınız
insanların vebali var. Özelleştirme adına iş yerlerini yok pahasına satıp işsiz
bıraktığınız insanların vebali var. Grev yapan, hakkını arayan, yürüyüş yapan
insanlara meydanları dar ettiniz, bu insanların üzerinizde hakkı var.
Demokrasiyi, insan haklarını, ifade özgürlüğünü, yargıyı, medyayı, her şeyi
bitirdiniz, üzerinizde bunların vebali.
Bir şey söyleyeyim sevgili arkadaşlarım ama endişe
etmekte son derece haklısınız. Yarın bu tek adam dönemi sorgulanmaya
başlandığında biz şunu söyleyeceğiz: Biz o dönemde Mecliste milletvekiliydik,
görev yapıyorduk, bunlarla mücadele ettik, bizim alnımız ak diyeceğiz ama sizler
bunu maalesef söyleyemeyeceksiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta) – Yoksa geleceği mi okuyorsun
ya?
SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) - Değerli milletvekilleri,
işsiz, aç ve yoksul insanlar, emeğinin hakkını alamayan insanlar, yarınından
korkan insanlar ne yapacak? Hakkını aramayacak mı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayın artık Sayın Girgin.
Son sözü veriyorum.
SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) – Toparlıyorum.
Benden naçizane bir öneri Sayın Erdoğan, bir
Cumhurbaşkanına bir Devlet Adamına yakışmayan bir dille “Portakal mısın,
mandalina mısın?” diye başlayan saygısız ve küçümseyici üslubunuzu bir kenara
bırakarak söylüyorum: Ne demek “Patlatırlar enseni?”
BURHAN ÇAKIR (Erzincan) – Sana ne!
SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) – Sayın Erdoğan, sizin
seçilme sebebiniz külhanbeyi ağzıyla gazetecilere ayar vermek ve vatandaşa aba
altından sopa göstermek değil, ülkeyi refaha kavuşturmak. Enerjinizi buna
harcayın, zaten o zaman kaygılanmayın, millet sokağa inmez. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Değerli milletvekilleri; kadına, emeğe, sanata,
sanatçıya, çiftçiye, üretene, emekliye, öğrenciye, esnafa sırt çevirmeyen;
bizlerin, çocuklarımızın ve torunlarımızın bugününden, geleceğinden kaygı
duymamak inancıyla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkan.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
60.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Muğla Milletvekili Süleyman Girgin’in 11
sıra sayılı 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 7’nci
maddesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Tabii ki hatip istediği eleştiriyi yöneltebilir, en
demokratik hakkı ve millî iradenin tecellisinin bir gereğidir ancak İç Tüzük
açısından Meclisin mehabetine uygun olmayan, bir milletvekiline
yöneltilemeyecek hitap tarzı, elbette, seçilmiş Cumhurbaşkanımıza karşı da asla
ve asla yöneltilemeyecektir. Özellikle “külhanbeyi tarzı” ifadesini kendisine
iade ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – O, bizimkinin tarzı değil,
sizinkinin tarzı, yanlış söylüyorsun.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Aynı zamanda, bakınız, Sayın
Cumhurbaşkanımız 2 kez -belki de bundan sonra hiçbir zaman pek de kolay
olmayacak- ilk turda milletimizin teveccühüyle seçilmiş bir Cumhurbaşkanıdır.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Tek bir derdi vardır, millete hizmetkâr olmak,
bu milleti muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarmak.
Bakınız, tekraren ifade ediyoruz: Cumhurbaşkanımız
beşer planında hiç kimsenin önünde eğilmez, eğilmemiştir de.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayalım Sayın Özkan.
Buyurun.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Yedi düvele karşı
yürüttüğümüz mücadelenin de arka planında bu milletin emanetine sahip çıkma
irademiz vardır. Bu ülkede bir çatışma var mı? Bakınız, çok güzel bir şey
söyleyeceğim: Evet, var. Kiminle kim arasında? Faiz lobisiyle, petrol
şirketleriyle, silah baronları ile 81 milyonun, milletimizin arasında bir kavga
vardır. Bu kavgayı da Gazi Mustafa Kemal Atatürk nasıl Kurtuluş mücadelesinde
sürdürmüşse biz de ilelebet sürdüreceğiz. Bunu da dünyaya ilan ediyoruz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Teklifleri (Devam)
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 10) (Devam)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275); 2017
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan,
2017 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/38); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme
Raporu ve 2017 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2017 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 183 Adedi
Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, 2 Adedi Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve 10 Adedi Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere Toplam 195 Adet
Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/40) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN – Şahıslar adına ilk söz İstanbul
Milletvekilimiz Sayın Hayati Arkaz’a aittir.
Buyurun Sayın Arkaz. (MHP sıralarından alkışlar)
Süremiz beş dakika Sayın Arkaz.
HAYATİ ARKAZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
7’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel
Kurulu ve büyük Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, dünyanın… (Uğultular)
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, sayın hatibi lütfen
izleyelim. Salonda bir uğultu var. Artık son konuşmaları yapıyoruz, lütfen… Bu
saate kadar getirdik. İnsicamı bozmayalım değerli arkadaşlar.
Sayın Arkaz, sürenizi yeniden başlatıyorum.
HAYATİ ARKAZ (Devamla) – Tamam, teşekkürler efendim.
Dünyanın en pahalı coğrafyasında yaşıyoruz. Bedeli
en ağır şekilde ödenmiş Gazi Meclisin çatısı altındayız. Bin yıldır bu
topraklarda bedel ödüyoruz, bedel ödemeye devam ediyoruz. Düşmanlarımızın bir
taktiği vardır: Önce içerdeki hainlerle anlaşırlar, hainleri kışkırtırlar,
sonra da dışarıdan vururlar yani böl, parçala, yut. Mesela, son yüz yılda,
baktığımızda, terör örgütlerinin sadece ismi değişmiştir, amaç ve gayeleri
aynıdır. Örneğin, 1877 yani 93 Harbi, Kars, Ardahan, Sarıkamış’ın işgali aynen
böyle olmuştur. Önce, içerideki hainler isyan ettirilmiş, daha sonra Ruslar
tarafından işgal edilmiştir. 1912’de Balkanlar da aynı olmuştur arkadaşlar. Beş
yüz sene, beş yüz sene yurt edindiğimiz toprakları elli yılda kaybettik. 250
bin şehit verdik ve Sırbistan, Karadağ, Yunanistan ve Bulgaristan’ı maalesef
kaybettik. 1914’te tekrar, Sarıkamış’ta, yine aynı taktikle düşmanla
karşılaşmış ve kahraman Türk ordusu eksi 30 ve 40 derece soğukta can pahasına
vatanını kurtarmak için çarpışmıştır, kahraman Mehmetçiklerin kimisi donarak,
kimisi hain Rus kurşunları karşısında şehit olmuştur. Yine, Sina Çölü’nde
ateşten kavrulduk, yüzyıllardır beraber yaşadığımız, kardeşimiz dediğimiz yerli
insanlar tarafından sırtımızdan vurulduk.
Değerli milletvekilleri, 1914’te Birinci Dünya
Savaşı başladı. Birinci Dünya Savaşı diğer ülkeler için dört yıl sürmüştür,
bizde ise bunun süresi on yıldır. Bu on yıl içinde, 24 milyon kilometrekare
olan topraklarımız 783 bin kilometrekareye düştü. 4,5 milyon insanımızı
kaybettik; dul, yetim ve sakatlarımız kaldı.
Birinci Dünya Savaşı’nda yurdun dört tarafında
savaştık, yalnız Çanakkale’de, Kutülamere’de büyük başarılar elde ettik.
Çanakkale tarihimiz için çok büyük bir destandır, aylarca anlatsak yetmez.
Çanakkale’de İngiliz subay aynen şunu söylüyor: “Türkler akşam bitiyor, sabah
türüyor. Dağ taş Türk mü türetiyor?” Evet, dağ taş Türk doğuruyor; bu böyle
biline; 1 ölür, bin diriliriz.
Birinci Dünya Savaşı 1918’de bitti, mağlup olduk.
Yurdumuz sadece Ankara-Sivas arasında kaldı ve dört taraftan işgal edildi. 19
Mayıs 1919’da Büyük Atatürk’ün önderliğinde Kurtuluş Savaşı başladı. Sakarya’da
düşmanın yakasından tuttuk, Dumlupınar’da sırtının üstüne vurduk. Bu bir
şereftir, onurdur; bunu bilinçli olarak söylüyorum. Bu topraklarda tarih bizi
gömememiştir, gömemeyecektir. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Kurtuluş Savaşı’nda sadece bizi dışarıdan işgal eden
düşmanlarla değil, içimizdeki, kendi komşularımız, dostlarımız olan,
yüzyıllarca beraber yaşadığımız iç düşmanlarla da uğraştık. Rusların ve
İngilizlerin dolduruşlarıyla yani destekleriyle Doğu Anadolu’da, Trabzon’u ve
Adana’yı da -hem güneyini hem kuzeyini- içine alan bir Ermenistan sevdasına
tutuştular. Batıda Yunanlar Ankara dâhil Anadolu’yu işgal etmek istedi, yalnız,
biz 9 Eylül 1922’de her şeye rağmen İzmir’e çıktık. Başta Gazi Mustafa Kemal
Atatürk, Enver Paşa, Talat Paşa, Cemal Paşa, İsmet İnönü, Fevzi Çakmak, Kazım
Karabekir Paşa, Rauf Orbay gibi kahraman komutanlarımızı, tüm şehit ve
gazilerimizi rahmetle anıyorum.
Değerli milletvekilleri, 29 Ekim 1923’te Türkiye
Cumhuriyeti devleti kuruldu. Az zamanda çok işler yaptık fakat içimizdeki ve
dışarıdaki hainler yine durmadı. 1960 ihtilalinden sonra 1970’li yıllarda
Marksist yayılmacılık ülkemizde anarşi ve terör estirdi. Binlerce askerimizi,
polisimizi, ülkücü Türk milliyetçilerini şehit ettiler. Sadece bununla kalmayıp
Boğaz Köprüsü’ne, fakir milletin vergileriyle yapılmakta olan Boğaz Köprüsü’ne
bomba konuldu, fabrikalar bombalandı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Arkaz, bir dakika daha ilave edelim,
toparlayalım.
HAYATİ ARKAZ (Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti
devletini yıkıp yerine Marksist devlet kurmak için her şey yapıldı. Aynı anda,
ASALA denilen hain örgüt yurt dışında büyükelçilerimizi, diplomatlarımızı,
yetişmiş aydınlarımızı şehit etti ve 12 Eylül 1980 ihtilali oldu, dış
kaynaklıdır o da. 1980’den sonra, arkasından, bu Marksist örgüt ve ASALA
birleşerek PKK’yı kurdu. PKK, geçmiş hain örgütlerin bir devamıdır. Son olarak
FETÖ terör örgütü sinsice devlet içine sızmış. Yalnız, şunu üzülerek söylüyorum
ki son elli yılda bazı siyasiler, bazı iktidarlar bu örgüte şirin görünmek için
yarış ettiler âdeta fakat sadece, Türk dünyasının lideri, Milliyetçi Hareket
Partisinin Genel Başkanı Sayın Doktor Devlet Bahçeli Bey daha önceki terör
örgütlerini teşhis ettiği gibi 2006 yılında tehlikenin okyanus ötesinde
olduğunu söyleyerek devlet adamlığını ve vizyonunu bir daha orada ispat
etmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAYATİ ARKAZ (Devamla) – Bir dakika daha…
BAŞKAN – Selamlayın Sayın Arkaz.
HAYATİ ARKAZ (Devamla) – Verin Başkanım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Veriyorum bir dakika daha.
Buyurun.
HAYATİ ARKAZ (Devamla) – Sonuç olarak, bin yıldır bu
topraklardayız, sonsuza kadar bu topraklarda yaşayacağız.
Terör örgütlerine bir mesajım var: Türk’ü
öfkelendirmeyin. Türk milleti kendisinin hukukunu, vatanını, milletini,
devletini koruyacak güçtedir. Unutulmasın ki tehlike ne kadar büyük olursa
olsun Türk milleti daha büyüktür.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Şahıslar adına son söz Hatay
Milletvekilimiz Sayın Suzan Şahin’e aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika Sayın Şahin.
SUZAN ŞAHİN (Hatay) – Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli üyeler; adalet konusunda dünya
ülkeleri arasında son sırada yer alıyoruz. Tüm istatistiklerde, Türkiye’de
yaşayan insanların büyük çoğunluğunun, mahkemelerin adil yargılama yapmadığına,
gelir dağılımından insan haklarına, hak arama özgürlüğünden liyakate kadar her
türlü yaşam alanında adaletin olmadığına inanır hâle geldiği görülüyor.
Alınacak tedbirleri ve çözüm önerilerinizi uzun uzun rapor edip sunumlar
yapıyorsunuz. Bu ülkenin insanları artık sözde mevzuatlar, temenniler
istemiyor; eşit, özgür, adil bir düzende, güven ve barış içerisinde yaşamak
istiyor. Sizleri, bir an önce, hukukun üstünlüğü konusunda mücadele ve
samimiyete davet ediyorum. Tarih bu süreci yazacaktır. Kimseye zulmetmeyiniz,
zulmedenlere müsaade etmeyiniz.
Bugüne kadar birçok vekil arkadaşımız yoksulluk,
yolsuzluk, işsizlik, ithal hayvancılık, ithal tarım, ithal insan, ithalatçı
ülke olmaktan çokça bahsetti. Duydunuz mu? Hayır. Konu partiniz, saraydaki
lideriniz ve yandaşlarınız olmayınca milletin sorunlarına karşı kulaklarınız
sağır, gözleriniz kör, kalbiniz taş oluyor. (CHP sıralarından alkışlar)
Vicdanınız yok olmuş. Bütün yetkilerin sizde olmasından memnunsunuz ve bu hep
böyle gidecek sanıyorsunuz değil mi? Ötekileştirdiğiniz, yok saydığınız, hakkını
çalarak yalanlarınızla kandırdığınız insanların bu gidişe dur dediği gün ne
olacak? Unutmayın, elbet bir gün, Beyazıt’ın aymazlığına karşı ayar veren bir
Timur çıkar yine. Bu topraklar, ikinci fetret devrini yaşıyor sayenizde.
Yönetilemeyen ekonomi, resmî verilere göre çökmüş
durumdadır. Tüm dünyada gıda fiyatları düşerken Türkiye’de yükseldi. Tarım ve
hayvancılık bitti. Büyüyeceğiz derken resmen çakıldık. Hane halkı hayatta kalma
savaşı verir hâle geldi. Ticaret durdu, batık kredi toplamı 41 milyara ulaştı,
yarattığınız inşaat ekonomisinde bile küçüldük. Çalışan başına borç 11 bin lira
oldu.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Geçen 7 bin lira diyordunuz
konuşmanızda, 7 bin liraydı. Bu nasıl oldu?
SUZAN ŞAHİN (Devamla) – Vatandaşın nefesinden vergi
alır hâle geldiniz. Konkordato ilan eden şirket sayısı 850’ye yaklaştı.
İşsizlik had safhada. 220 kişi alınacak yere 5 bin kişi başvurur hâle geldi.
Seçim vaadiniz olan taşeron işçiye kadro hayal oldu. 10 milyon asgari ücretli
insanca zam beklerken vergilerle, verdiğiniz üç kuruşu otuz kuruş olarak geri
aldınız.
RECEP ÖZEL (Isparta) – İşçiye kadro verildi ya, sen
ayakta uyuyorsun.
SUZAN ŞAHİN (Devamla) – Kamunun hemen hemen her
varlığını fonlara devrettiniz. Maden sahalarını sattığınız gibi, ipotek olarak
gösterdiğiniz tüm bu devlet varlıklarını, yarın borç karşılığı olarak yabancı
yatırımcılara peşkeş çekeceksiniz ülkeyi, satıyorsunuz ülkeyi.
İfade özgürlüğü diye bir şey bırakmadınız.
Anayasa’da var olan özgürlükler gerçek hayatta yok. Diktatörlüklerde görülen,
suç yaratıp kişiyi suçlu ilan eden sistemi adalet sistemimize yerleştirdiniz.
Adalet niyet okumaya dönüştürülmüş, suçun şahsiliği prensibi de ortadan
kaldırılmıştır. Tüm uygulamalarınızla, adil yargılanma hakkı kapsamında yer
alanın aksine, masumiyet yerine masumiyetsizlik karinesi ve onun doğal neticesi
olan lekelenmeme yerine lekelenme hakkı sayenizde daha güvenceli bir korumaya
kavuştu. Çocuklarımız suçlulaşır oldu. Kişi hürriyeti tehlikede. Eziyet
suçlarında yüzde 373 artış olurken tehdit, şantaj ve asılsız ihbar yaygınlaştı.
Ülkenin psikolojisini yerle bir ettiniz. Kaybedecek daha ne kaldı. Milletin
ortak menfaatlerinden bu kadar uzaklaşıp kaçmanın sonu yüce Meclisi
değersizleştirmektir. Bu, kime ne fayda sağlar?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ilave ediyorum Sayın Şahin.
SUZAN ŞAHİN (Devamla) – Tek otorite ve yandaşlarına
mı çalışıyorsunuz, yoksa sizi seçip Parlamentoya yollayan millete mi? Üretmeme,
eğitmeme, aç bırakma, yardıma muhtaç bırakma üzerine kurduğunuz sisteminiz, yoksul,
tembel, bilgisiz, sorgulamayan bir toplum yaratma gayenizdendir. Çünkü
biliyorsunuz ki muhtaç olan başkasının himmeti olmadan yaşayamaz. Böyle bir
toplumu istediğiniz yere çekebilir, her türlü yalana inandırarak iktidarınızı
devam ettirebilirsiniz. Bugün yok ettiğiniz, har vurup harman savurduğunuz
cumhuriyet değerleri ve kazanımlarını mumla arayacaksınız. Çökmüş sanayi,
bitmiş tarım, işlemeyen ticaret, üretmeyen insan, muhtaç ülke, mutsuz halk,
yozlaşmış aile, şiddet, bozuk toplum psikolojisi demektir. Huzuru, barışı,
özgürlüğü, demokrasiyi mumla arayacaksınız. Haktan, adaletten vazgeçtiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RECEP ÖZEL (Isparta) – Bu kadar vahim mi gerçekten
ya?
BAŞKAN – Selamlamak için süre veriyorum, lütfen
toparlayın artık.
SUZAN ŞAHİN (Devamla) – Yok etmeye çalıştığınız
adalet size de lazım olacak. Tek merkezden önünüze konan hazır kararlara noter
kâtibi gibi kaldırıp indirdiğiniz parmaklar bir gün milletin gözüne batacak ve
o gün kaçacak yer arayacaksınız. Parlamenter sistemden vazgeçerek milletin
vekillerine dev cüce, dev cüce oynatıyorsunuz; dönün bu yoldan.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Allah Allah, ya, çok güzel
yaptın vallahi.
SUZAN ŞAHİN (Devamla) – Biliniz ki tüm dinler
iyiliği, güzel ahlakı, adaleti emreder yani haktan ve halktan yanadır. Allah’ın
dinlerine karşı da günah içindesiniz.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Allah Allah, günah ölçer de
oldun ha.
BAŞKAN – Selamlayalım.
SUZAN ŞAHİN (Devamla) – Getirdiğiniz bu bütçede yok
saydığınız millet bir gün bunun hesabını soracaktır. Orhan Veli dizeleriyle
soruyorum:
“Ne atom bombası,
Ne Londra Konferansı;
Bir elinde cımbız,
Bir elinde ayna;
Umurunda mı dünya!”
Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sonunda kendine ait olan
şiiri okudun ha.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkan.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Öğleden önce, Konya’da yol
çalışmasıyla ilgili gündem olmuştu, bu hususta Tahir Bey’e bir dakikalık söz
istiyorum.
BAŞKAN – Kime?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Tahir Bey’e, eski Konya
Büyükşehir Belediye Başkanı.
BAŞKAN – Vereceğim, bir saniye, vereceğim,
bekleyiniz.
Değerli arkadaşlar, şimdi soru-cevap işlemine
başlıyoruz.
Sayın Komisyonun arkadaşlarımıza cevapları
yürütmeden gelecek bilgilendirme ışığında yazılı olarak verme sözü çerçevesinde
isterseniz 10 arkadaşımıza birden söz vereyim, ondan sonra size söz vereyim,
sonra bir toparlayalım.
Soru-cevap işlemini başlatıyorum.
Sayın Taşkın…
ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ilk bütçesi olan
2019 yılı bütçe görüşmelerimizin atmış gün önce Plan ve Bütçe Komisyonunda
müzakerelerine başlandı. Bugün itibarıyla Genel Kurulda on birinci günündeyiz,
yarın cuma, on ikinci gününde bütçemizin görüşmeleri tamamlanacaktır. Bu
bütçemizde de en büyük pay eğitime, sağlığa yani insana ayrılmıştır.
Bu bütçeye emeği geçen Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanı ve üyelerine, Bütçe Başkanlığımıza, katkıda bulunan milletvekillerine,
Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve bakanlarımıza, bakanlık bürokratlarına, Gazi Meclis
çatısı altındaki milletvekillerimize teşekkür ediyorum.
2019 yılı bütçesinin ülkemize ve aziz milletimize
hayırlı uğurlu ve bereketli olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Tığlı…
NECATİ TIĞLI (Giresun) – Giresun’umuzda tedavi
bekleyen diyaliz hastalarımız, doktor olmadığı için, Ordu, Trabzon, Samsun gibi
çevre illere yönlendirilmektedir. Profesör Doktor İlhan Özdemir Eğitim ve
Araştırma Hastanesi Diyaliz Merkezinde tedavi için bekleyen diyaliz hastalarımız
neden mağdur edilmektedir?
Bakanlığın zorunlu görev kurasında Giresun’a
nefroloji uzmanı ataması niçin yapılmamıştır? Giresun’umuz neden üvey evlat
muamelesi görmektedir?
Giresun halkı adına sorduğumuz bu sorularımıza
yetkililerin cevap vermesini ve bu doktor sorunumuzun çözülmesini talep
ediyoruz.
BAŞKAN – Balıkesir Milletvekili Sayın Fikret Şahin…
FİKRET ŞAHİN (Balıkesir) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
AKP iktidarı boyunca sürekli gerileyen
hayvancılığımız, özellikle son üç yılda tam bir çöküş dönemine girmiştir.
Özellikle Balıkesir gibi hayvancılığın çok önemli geçim kaynağı olduğu ilimizde
bu sektörün çöküşe girmesi çok yaygın iflaslara yol açmaya başlamıştır. Büyük
işletmelerin konkordato ilan etmesi binlerce üreticiyi perişan etmiş, 33 milyon
liralık geçmişe dönük alacaklarını alamayan binlerce üretici yem fabrikalarına
ve esnafa olan borçlarını ödeyemedikleri için icra işlemleriyle karşı karşıya
kalmışlardır. Üstelik kesim zamanı gelen hayvanların bekletilmesi üreticinin
zararını daha da artırmaktadır. Yanlış hayvancılık politikaları nedeniyle
ülkemizde hayvancılık bitme noktasına gelmiştir. Bütçede üreticiye umut verecek
bir şey olmamasına rağmen üretici…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kasap…
ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Kul hakkı vardır. “Bir
zulmü engelleyemiyorsanız herkese anlatınız.” diyen söz var biliyorsunuz. Bu
bütçe mustazafların değil müstekbirlerin bütçesidir, muktedirlerin bütçesidir.
“Marsa dört şeritli yol yapacağım.” deyip halkı kandıranların bütçesidir.
Kütahya Belediyesinde hiç çalışmadan Ankara’da oturarak altı ay maaş alan bir
AK PARTİ Milletvekilinin kızının bütçesidir. Bunu onaylayan, şu anda memur olan
bakanlığın bütçesidir. Romanlara göstermelik olarak iş verip üç ay sonra işten
atan belediyenin bütçesidir. Bu bütçe halkın bütçesi değildir, müstekbirlerin
bütçesidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Hürriyet…
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Piyasadaki para
sıkıntısı nedeniyle esnaflarımız alacaklarını alamadığı için borçlarını da ne
yazık ki ödeyemiyor, çekler ödenmiyor, bankaya koşan esnafın yüksek faizli
krediler belini büküyor, hatta tefecilerin eline düşen esnaf “Bıçak kemiğe
dayandı.” diyerek kepenk kapatmak zorunda kalıyor. Keza emekliler de aynı.
Emekliler evden çarşıya giderken bile yol parasını hesap ediyor. Çocuğu
üniversiteyi kazanan emeklinin bir gözü ağlıyor, bir gözü gülüyor. “Hanım biz
bu çocuğu nasıl okutacağız?” diye kara kara düşünüyor. Pazar çantası dolmuyor.
Zam yağmuru altında ıslanan vatandaş şeker gibi eriyor. Vergiyi veren millet,
zamların yükünü çeken millet, ağlayan yine millet. Keşke emekli maaşlarına ve
asgari ücrete zam yapmamak için gösterdiğiniz üstün performansı ve başarıyı
tarım ve hayvancılık konusunda gösterseydiniz belki bugün 5 liradan soğan, 50
liradan kıyma, 20 liradan tavuk yemezdik, milletin de pazar çantası dolardı
diyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Suzan Şahin.
SUZAN ŞAHİN (Hatay) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hatay Payas ilçemizde bulunan Nursan fabrikası 2015
yılının aralık ayında, işçilerin maaş alacağı gün kapandı ve o gün çalışan en
az bin Nursan çalışanı bugüne kadar hâlâ maaş ve haklarını alamamışlardır.
Ücretsiz izne ayrılan işçilere sosyal güvenlik primlerinin yatırıldığı bilgisi
verilmiştir, oysaki sonradan işveren tarafından bu primler de iptal edilmiştir.
Üç yıldır bu işçiler perişandır. Nursan işçilerinin dramı, açlıkla,
boşanmalarla, intiharla, hacizlerle, icralarla doludur.
Sayın Başkan, bir tarafta makinesi, teçhizatı olan
kapalı bir fabrika, diğer tarafta çalışmak, evine ekmek götürmek isteyen
yüzlerce işçi var ve bu işçiler devletten yardım bekliyorlar, fabrikalarının
açılmasını istiyorlar. Bu işçilerin dertlerine derman olacak mısınız? Bu
fabrikalar millî servettir, çalıştırılması yönünde bir planınız var mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Kenanoğlu…
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, bundan beş
yüz doksan sekiz yıl önce, 21 Aralık 1420’de, Şeyh Bedreddin Serez’de idam
edildi. “Yarin yanağından gayri her şeyde ve her yerde hep beraber.” diyerek
yaşadığımız coğrafyada kardeşliği savunan ve İzmir Karaburun’da Alevilerin
dünya tahayyülü olan “Rıza Şehri”ni kuran ve kardeşliği tesis eden Şeyh
Bedreddin ile Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’i saygıyla ve aşkla anıyorum.
Devirleri daim olsun. Onların düşü olan ortak yaşam ve halkların kardeşliğini
oluşturmak da bizim mücadelemizdir, onlara selam olsun. Biz de hâlimizce
Bedreddin’iz.
Saygılarımla. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Aydın…
İBRAHİM AYDIN (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
2019 yılı merkezî yönetim bütçesinin temel
özellikleri nelerdir? Gider, gelir, borçlanma rakamlarından ziyade, politika ve
hedefleri olarak öne çıkan hususlar nelerdir?
Sayın Başkanım, 2019 yılı bütçemizin çalışmalarında
katkıda bulunan Plan ve Bütçe Komisyon Başkanımız Süreyya Sadi Bilgiç
Beyefendi’ye ve Komisyon üyelerine, Bütçe Başkanlığına ve personeline,
Cumhurbaşkanı Yardımcımız ve bakanlarımıza, bakanlık bürokratlarımıza, Gazi
Meclisimizi yöneten başkanlarımıza ve değerli milletvekillerimize, Meclis
çalışanlarımıza teşekkür ediyorum. 2019 yılı bütçemizin ülkemize ve aziz
milletimize hayırlı uğurlu ve bereketli olmasını diliyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Aygun…
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Teşekkür ederim
Başkanım.
2019’da, çiftçimiz açısından getirisi çok az olan
buğday üretimi, mazot ve gübre fiyatlarındaki aşırı yükselmeden dolayı, çok
daha fazla düşecektir.
Sizin “eski Türkiye” dediğiniz dönemlerde, rahmetli
Bülent Ecevit’in Başbakan olduğu 37’nci Cumhuriyet Hükûmeti döneminde, 1974
yılında buğday fiyatı 2,05 kuruş, mazot 2,39 kuruş, gübre 1,30 kuruş idi;
çiftçi 1 kilogram buğday satarak 0,85 litre mazot, 1,5 kilogram da gübre
alabiliyordu. Yine, rahmetli Ecevit’in Başbakan olduğu 1979 yılında buğday 4,90
kuruş, mazot 8,65, gübre 2,45 idi; 1 kilogram buğday sattığında yarım litreden
fazla mazot, 2 kilogram da gübre alabilmekteydi. Ama bugün, 2018’de 1 litre
mazot almak için 6,2 kilogram buğday satması gerekiyor; 1 kilogram gübre almak
için de 3,2 kilogram buğday satması gerekmektedir. Yine, 1 kilogram kompoze
gübre alması için de 2,1 kilogram buğday satması gerekmektedir.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın İpekyüz…
NECDET İPEKYÜZ (Batman) – Sayın Başkan, teşekkürler.
Batman Valisi 10 Aralık İnsan Hakları Günü’nde insan
haklarıyla ilgili etkinlikler yapmak yerine insan hakları kurumlarını hedef
almıştır; “Bunların derdi insan hakları değil; bunların derdi ‘insan hakları’
gibi değerli bir kavramı istismar etmek, terörizme yol açmaktır.” demiştir. Bu
konudaki insan hakları kurumlarını hedef alan vali bilmelidir ki, daha önce
Batman Valiliği yapan 1990’lardaki Salih Şarman o dönem kendine ait kayıp
silahlarla ilgili yargılanmış, birçok kötü olayda JİTEM olaylarına karışmıştır.
Daha çok bu kentlerde insan haklarını savunması, insan hakları kurumlarını
savunması, onlarla diyalog geliştirmesi, geleceğe siyasetin barış ve huzur dolu
günlerini açması gerekip bu işlere öncülük yapması gereken vali bu tutumuyla
tümüyle bölge halkını kışkırtmakta, istismar etmekte ve önümüzdeki günleri
huzursuz bir ortama dönüştürmektedir. Bu konuda gerekli duyarlılığın
gösterilmesini talep ediyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Komisyon, ben usulen size tekrar bir söz
vereyim, siz sözlerinizi tutanağa geçirin, ona göre…
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Sağ olun.
Efendim, sorular ağırlıklı olarak değerlendirme ve
yürütmeye yönelik soru şeklinde olduğu için biz cevap hakkımızı kullanmıyoruz.
Yürütmeye sorulan soruların da cevapları hazırlandı, onları da yazılı olarak
takdim edeceğiz ama yirmi iki saniyem var, Sayın Enginyurt’un bir söz talebi
vardı, belki o da o kısmını kullanır Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi, değerli milletvekilleri, değişik oturum
saatlerinde yanıma gelip sisteme giremeyen, yakınan arkadaşlarımızdan
bazılarının kısa açıklamaları var, onları ben not aldım. Yalnız bu
arkadaşlarımızın her birinin sözü bir dakika sonra kesilir. Herkes sesini ve
konuşacağı konuyu ona göre ayarlayarak konuşsun. Bu çerçevede söz vereceğim.
Ondan sonra da maddemizin oylamasını yapacağız.
Sayın Özşavlı…
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
61.-
Şanlıurfa Milletvekili Halil Özşavlı’nın, Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
HALİL ÖZŞAVLI (Şanlıurfa) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Az evvel HDP Milletvekili Sayın Beştaş, Şanlıurfa
Viranşehir’le ilgili bir mevzudan bahsetti, Şanlıurfa Viranşehir’de Aziz Kanar
adında yüzde 92 engelli bir vatandaşın tutuklandığından bahsetti. Kolluk
kuvvetlerimiz ve savcılığımızdan aldığımız bilgiye göre ilgili şahıs terör
örgütüyle bire bir irtibatı olan bir şahıs olup 4/12/2015, 19/4/2016,
4/12/2016, 18/2/2017 tarihlerinde sadece gözaltına alınıp ifadesi alındıktan
sonra engelli olduğu için serbest bırakılmıştır. En son, Şanlıurfa Merkez
Terörle Mücadele ekipleri tarafından gözaltına alınıp ifadesi alındıktan sonra
serbest bırakılmış ve en son, savcılık da hakkında ev hapsi kararı vermiştir.
Teşekkür ediyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Ne zamandan beri?
BAŞKAN – Sayın Özyürek…
62.-
Sivas Milletvekili Ahmet Özyürek’in, belediye ve il özel idarelerinde
çalıştırılan taşeron işçilerin kadro alamadığına ve Türkiye Futbol
Federasyonuna teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması
AHMET ÖZYÜREK (Sivas) – Teşekkürler Sayın Başkanım.
Belediye ve il özel idarelerinde çalıştırılan
taşeron işçiler tüm şartları taşıdığı hâlde kadro alamamıştır. Sayıları 450
bine yaklaşan ve kadro alamayan taşeron işçiler için yeni düzenlemelerin
yapılması, kadro kapsamına alınıp sorunun bir an önce çözülmesini istiyoruz.
Ziraat Türkiye Kupası futbol final maçının Sivas’ta
oynanmasına karar veren Futbol Federasyonuna yiğidolar adına teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Akyürek…
63.-
Konya Milletvekili Tahir Akyürek’in, Konya Milletvekili Fahrettin Yokuş’un 11
sıra sayılı 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 6’ncı
maddesi üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
TAHİR AKYÜREK (Konya) – Sayın Başkanım, teşekkür
ediyorum.
Bulunmadığım oturumda Konya Belediyesiyle ilgili
bazı suçlamalarda bulunulmuş. On dört yıl Konya Büyükşehir Belediye Başkanlığı
yapmış bir kişi olarak bunlara kısa da olsa cevap vermek istiyorum. Tabii,
Sayıştayın rutin denetimleri olur. Bugüne kadar Konya Büyükşehir Belediyesinin
Sayıştay denetimlerinde en ufak bir problemi olmamıştır. Son yapılan
konuşmalarda -tutanaktan okudum, tabii, aynı üslupla konuşmaya gerek yok ama-
herhâlde arkadaşlarımız Sayıştayın bu sorgusunu okumadan konuşuyorlar. “Köprü
yok.” diye bir ifade var, birkaç defa bu kullanılmış. Konya’da 2 milyon 200 bin
kişinin her gün gördüğü Akyokuş mevkisinde bilhassa Beyşehir, Derebucak,
Derbent, Hüyük, Isparta yöresine, oradan Antalya yöresine giden herkesin
altından geçtiği, resmi de burada olan, bir seyir terasıyla birlikte…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TAHİR AKYÜREK (Konya) - …yürüyen merdiveni, yaya
köprüsü… Akyokuş mevkisinde köprü yerinde duruyor ama nasıl oluyor da “Köprü
yok.” diye bir ifade kullanılıyor, onu doğrusu hiç anlayamadım.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akyürek.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sayıştay raporlarına
yansımış.
BAŞKAN – Sayın Akyürek daha geniş bir zamanda
bunları açıklarsınız.
TAHİR AKYÜREK (Konya) – İzah ederim inşallah.
BAŞKAN - Sayın Mengüllüoğlu…
64.-
Hatay Milletvekili Barış Atay Mengüllüoğlu’nun, Kırıkkale Milletvekili Ramazan
Can’ın canlı yayında yaptığı açıklamasından kimin FETÖ’cü olduğunun net
anlaşıldığına ilişkin açıklaması
BARIŞ ATAY MENGÜLLÜOĞLU (Hatay) – Bütün konuşmam bir
dakikaya sığmayacak, AKP grubuna da yeni bir araştırma konusu vererek yormak
istemiyorum.
Ben de dün tutanaklardan okudum, Sayın Ramazan Can
buradaysa kendisinin bir “FETÖ ağzıyla konuşma” sözüne karşılık vermek
istiyorum. “17-25 Aralık hadisesinden önce gerek ticarette gerek siyasette
gerekse bürokraside yükselme o yolla oluyordu. O nedenle eğer burada bunun
hesabını verecek olanlar varsa başta biz siyasetçiler olarak bizler vermek
durumundayız, insanları suçlamak durumunda değiliz.” diye canlı yayında yaptığı
açıklamadan kimin FETÖ’cü olduğunu daha net anlıyoruz Ramazan Bey.
Teşekkür ederiz.
BAŞKAN – Sayın Mızraklı…
65.-
Diyarbakır Milletvekili Adnan Selçuk Mızraklı’nın, yıl sonu itibarıyla
gayrisafi millî hasılanın kaç lira olarak öngörüldüğünü ve kişi başına düşen
millî gelirin ne kadar olduğunu öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
ADNAN SELÇUK MIZRAKLI (Diyarbakır) – Teşekkürler
Sayın Başkan.
Çok kısa bir soru soracağım. Bu yıl sonu itibarıyla
öngörülen -yani 2018’in bitmesine yaklaşık on günlük bir süre var- gayrisafi
millî hasıla kaç lira olarak öngörülmektedir veya dolar olarak? Dolayısıyla,
kişi başına düşen gelir ne kadardır? Sorum bu kadar.
BAŞKAN – Sayın Osmanağaoğlu...
66.-
İzmir Milletvekili Tamer Osmanağaoğlu’nun, özel güvenlik sektörü üzerinde daha
fazla durulması gerektiğine ilişkin açıklaması
TAMER OSMANAĞAOĞLU (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Özel güvenlik belgesi alan kişilerin sayısı
neredeyse 1 milyonu bulmuştur. Özel güvenlik görevlilerinin görev alanlarının
genişletilmesi, terör saldırılarının asimetrik bir hâl alması, bu sektörün
üzerinde daha fazla durulması gerektiğini göstermektedir. Bu sebeple, özel
güvenlik sektörü temsilcilerine, özel güvenlik hizmeti sunan insanlara ucuz ve
genç güvenlik personeli gibi muamele edilmemesi gerektiği ortadadır. Özel
güvenlik hizmetinin sürekliliğinin sağlanması bakımından sisteme girişin de
kontrol altına alınması, sistemin içerisindeki insanların emekli oluncaya kadar
çalışabileceği bir ortamın oluşması ve diğer güvenlik birimlerinde olduğu gibi,
özel güvenlik birimlerimizin de hizmet içi eğitimlerinin sürekli hâle
getirilerek güvenlik hizmetleri içerisinde gelişmelere adapte edilmeleri
sağlanmalıdır
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Teklifleri (Devam)
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 10) (Devam)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275); 2017
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan, 2017
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/38); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı Dış Denetim
Genel Değerlendirme Raporu, 2017 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporu ve
2017 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan
2017 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu
ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 183 Adedi Merkezi Yönetim
Kapsamındaki Kamu İdarelerine, 2 Adedi Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve 10 Adedi
Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere Toplam 195 Adet Sayıştay Denetim
Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/40) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, 7’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, bir açıklamam olacak, izin
verirseniz o açıklamayı yaptıktan sonra kapanışı yapalım.
Böylece 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın maddeleri kabul edilmiştir. Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylama yarınki birleşimde son konuşmalardan sonra yapılacaktır.
IV.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
7.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, Bütçe görüşmelerinin on
birinci günü olan 38’inci Birleşimde 133 milletvekilinin söz alarak rekor
kırıldığına ve teşekkür ettiğine ilişkin konuşması
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, şimdi, Başkan
olarak kendime bir dakika söz veriyorum.
Yarın bütçe görüşmelerimizin on ikinci gününü
yapacağız ve son konuşmalarla bütçe oylamasının açık oylamalarını yapıp bütçe
görüşmelerini sonuçlandıracağız.
Bugün on birinci gün. On birinci günde, bugün sonu
itibarıyla Bütçe Kanunu Teklifi ve Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
görüşmelerini tamamlamış bulunuyoruz.
Değerli milletvekilleri, saat on birde başlayan görüşmelerimiz
şu an itibarıyla on beş saati geçmiştir. Başkanlık Divanı olarak kırk dakikalık
bir ara verdik, görüşmeleri kesintisiz sürdürdük.
Sizlere bir iki bilgiyi sunmak isterim: 9 maddenin
görüşüldüğü bütçenin 11’inci birleşiminde gruplar adına tam 54 arkadaşımız söz
almıştır. Soru ve 60’a göre söz verdiğimiz arkadaşlarımızın sayısı 79’dur. Bu
şekilde, bugün, grup başkan vekillerinin konuşmaları hariç, onların karşılıklı
birbirlerine cevap vermeleri ve söz almaları hariç, toplam 133 arkadaşımız söz
almıştır. Dolayısıyla, bugün hem arkadaşlarımızın konuşma süreleri bakımından
hem de konuşmacı sayısı bakımından önemli bir rekor kırdığımızı da düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, bütçe hakkı önemli bir
haktır, herkesin sert de olsa eleştirilerini yerine getirmesi ülkemizin
menfaatlerinedir. İktidarın da buna soğukkanlılıkla cevap vermesi, her şey
ülkemizin geleceği ve esenliği doğrultusundadır.
Bu anlayışla, bugün bu çalışmalara katkı sağlayan ve
bugüne kadar bütün çalışmalara katkı sağlayan AK PARTİ Grubuna, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubuna, Halkların Demokratik Partisi Grubuna, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubuna, İYİ PARTİ Grubuna; grubu bulunmamakla beraber Meclisimizde
temsil edilen Saadet Partisine, Türkiye İşçi Partisine, Demokrat Partiye ve
Büyük Birlik Partisine ve Komisyonumuza ayrı ayrı teşekkürü bir borç bilirim.
Bu arada, çalışmalar sırasında bürokratlarımıza,
uzmanlarımıza ve elbette ki Meclis içerisindeki kavas arkadaşlarımıza,
stenograflara, ses teknisyenlerine, Meclis TV çalışanlarına ve kulislerde çay
ve kahve servisi yapan tüm arkadaşlarımıza, şoförlere, Emniyet görevlilerine,
bilhassa bütün Meclis çalışanlarına olmak üzere, bütün arkadaşlarımıza teşekkür
etmeyi bir borç biliyorum.
Önemli bir çalışma yapıldı, önemli konuşmalar
yapıldı ve gerçekten de konuşmacı sayısı bakımından bu sayı dikkate alındığında
bugün Meclisimizde aşağı yukarı her 5 kişiden 1’i konuşmuş oldu. Bunu da
sağlamanın gönül huzuru içerisinde, programa göre bütçenin tümü üzerindeki son
konuşmaları ve 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2017 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın açık oylamalarını yapmak için
21 Aralık 2018 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
(Alkışlar)
Kapanma Saati: 02.08
(x) 10, 11 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 10.12.2018 tarihli 28’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.