TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
39uncu
Birleşim
21
Aralık 2018 Cuma
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı
TBMM Başkanı Binali Yıldırımın, TBMMnin ülkenin
karşı karşıya kaldığı meselelerin yegâne
çözüm yeri olduğuna, Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemiyle TBMMnin parlamenter diplomasi konusundaki etkinliğinin
artırılmasının önemli hâle geldiğine, 27nci Dönem
İkinci Yasama Yılında Antalya, İzmir ve İstanbul olmak
üzere üç ayrı uluslararası toplantıya ev sahipliği
yapıldığına ve hedefin Türkiyeyi dünya devletler ailesinin
itibarlı bir üyesi hâline getirmek olduğuna ilişkin konuşması
2.- Oturum Başkanı
TBMM Başkanı Binali Yıldırımın, Turgut Özala ve
emeği, hizmeti geçmiş bütün devlet büyüklerine Allahtan rahmet
dilediğine ilişkin konuşması
3.- Oturum Başkanı
TBMM Başkanı Binali Yıldırımın, hükûmet
sisteminden kaynaklanan anayasal durumun Cumhurbaşkanı
yardımcıları ve bakanlar ile milletvekilleri arasında
alt-üstlük gibi yorumlanmasının milletvekillerine de, bakanlara da
haksızlık olacağına ilişkin konuşması
IV.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- 2019 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(S.Sayısı: 10)
2.- 2017 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275), 2017
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına
İlişkin Olarak Hazırlanan, 2017 Yılı Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/38); 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017 Yılı
Faaliyet Genel Değerlendirme Raporu ve 2017 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu
ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 183 Adedi Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu
İdarelerine, 2 Adedi Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve 10 Adedi
Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere Toplam 195 Adet
Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/40) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S.Sayısı: 11)
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Ankara Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının, Konya Milletvekili Abdüllatif Şenerin
ve İstanbul Milletvekili Engin Altayın 10 sıra sayılı
2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 11 sıra
sayılı 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşmalarında, AK PARTİ Genel
Başkanına ve Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Manisa Milletvekili Özgür
Özelin, Bingöl Milletvekili Cevdet Yılmazın, Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın ve Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancının
10 sıra sayılı 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun
Teklifi ile 11 sıra sayılı 2017 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde AK PARTİ
Grubu adına yaptığı konuşmalarında CHP Genel
Başkanına ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın, Manisa Milletvekili Özgür Özelin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasında AK PARTİ Genel
Başkanına, Adalet ve Kalkınma Partisine ve şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
4.- Manisa Milletvekili Özgür
Özelin, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
5.- Ankara Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının, İstanbul Milletvekili Hakkı
Saruhan Oluçun, 10 sıra sayılı 2019 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 11 sıra sayılı 2017
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşmasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Kars Milletvekili Ayhan
Bilgenin, Ankara Milletvekili Mustafa Desticinin 10 sıra
sayılı 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 11
sıra sayılı 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısının tümü üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
2.- Ankara Milletvekili
Mustafa Desticinin, Kars Milletvekili Ayhan Bilgenin yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
3.- Manisa Milletvekili Özgür
Özelin, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın,
10 sıra sayılı 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun
Teklifi ile 11 sıra sayılı 2017 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde yürütme adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
4.- Ankara Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının, Manisa Milletvekili Özgür Özelin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
5.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkanın, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın, 10 sıra sayılı 2019 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 11 sıra sayılı 2017
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
tümü üzerinde yürütme adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
6.- Manisa Milletvekili Özgür
Özelin, yapılan Anayasa değişikliğinin temel
amacının fiilî durumu Anayasaya uydurmak olduğuna ve 16 Nisanda
oylanan Anayasa metninin sadece cumhuriyetin değil, Osmanlının
da siyasal ve anayasal mirasının reddi anlamına geldiğine
ilişkin açıklaması
7.- Ankara Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının, Manisa Milletvekili Özgür Özelin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
8.- Manisa Milletvekili Özgür
Özelin, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun
OHAL de anayasal. sözüne ilişkin açıklaması
VII.- OYLAMALAR
1.- (S.Sayısı: 10)
2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifinin oylaması
2.- (S.Sayısı: 11)
2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının oylaması
21
Aralık 2018 Cuma
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.03
BAŞKAN:
Binali YILDIRIM
KÂTİP
ÜYELER: Burcu KÖKSAL (Afyonkarahisar), Rümeysa KADAK (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 39uncu Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkanı Binali
Yıldırımın, TBMMnin ülkenin karşı
karşıya kaldığı meselelerin yegâne çözüm yeri
olduğuna, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle TBMMnin
parlamenter diplomasi konusundaki etkinliğinin
artırılmasının önemli hâle geldiğine, 27nci Dönem
İkinci Yasama Yılında Antalya, İzmir ve İstanbul olmak
üzere üç ayrı uluslararası toplantıya ev sahipliği
yapıldığına ve hedefin Türkiyeyi dünya devletler ailesinin
itibarlı bir üyesi hâline getirmek olduğuna ilişkin
konuşması
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden
önce birkaç hususu ifade etmek istiyorum.
Plan ve Bütçe Komisyonumuz, 2019 yılı
bütçesini 23 Ekim-22 Kasım günleri arasında görüşerek kabul
etti. Genel Kurulumuz ise 10 Aralık günü
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ilk bütçesi olan 2019
yılı bütçesini görüşmeye başladı. On bir gün boyunca
gece gündüz milletvekillerimiz, komisyon üyelerimiz, yürütmeden bakan ve
görevli arkadaşlarımızın yoğun bir gayreti içerisinde
bugün son güne geldik. Bugün yapacağımız kapanış
görüşmeleri sonrasında bütçemizi Genel Kurulun onayına
sunmuş olacağız.
Sayın milletvekilleri, egemenliğin
kayıtsız şartsız tecelli ettiği Türkiye Büyük Millet
Meclisi, yüz kırk iki yıllık tecrübenin
ışığında faaliyetlerini sürdürmektedir. Türkiye Büyük
Millet Meclisi açıldığı günden bu yana milletimizin
geleceğini ilgilendiren kanun ve kararlara imza atarak ülkemizin
karşı karşıya kaldığı meselelerin yegâne
çözüm yeri olmuştur. Bildiğiniz gibi Türkiye, çok partili hayata 21
Temmuz 1946 yılında yapılan seçimlerle geçmiştir. 14
Mayıs 1950 tarihinde yapılan seçimler ise siyasi tarihimizde bir
dönüm noktası olmuştur. 14 Mayıs 1950den 24 Haziran 2018e
kadar geçen altmış sekiz yıllık süreçte Türkiye parlamenter
sistemle bugünlere gelmiştir. 24 Haziran seçimleri ile 16 Nisan 2017de
kabul edilen Anayasa değişikliği gereğince yönetim
sistemimiz değişmiş ve Türkiye,
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçmiştir.
Şahsım da parlamenter sistemin son Başbakanı olarak, şimdi
yeni dönemin ilk Meclis Başkanı olarak
huzurlarınızdayım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bütçe görüşmelerinin kapanış
birleşimi olması sebebiyle, yaklaşık altı aylık
Başkanlık görevi sırasında gerçekleştirdiğimiz
faaliyetlere yönelik birkaç cümleyle ifadelerimi tamamlamak istiyorum.
Bildiğiniz gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi,
yasama ve denetim görevinin yanı sıra temsil görevini de
sürdürmektedir. Milletvekili olarak asli görevimiz, Türk milletini, Türkiye
Cumhuriyetini ilelebet payidar kılacak kararları almaktır.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle beraber Türkiye Büyük
Millet Meclisinin parlamenter diplomasi konusundaki etkinliğinin
artırılması da şüphesiz önemli hâle gelmiştir.
Bu bağlamda, 27nci Dönem İkinci Yasama
Yılı başından itibaren yoğun bir çalışma
içerisine girdik. Antalya, İzmir ve İstanbul olmak üzere üç ayrı
uluslararası toplantıya ev sahipliği yaptık. Antalyada 42
ülkenin katıldığı Avrasya Parlamenterler Asamblesini,
İzmirde TÜRKPA Genel Kurulunu, İstanbulda Asya Parlamenterler Genel
Kurulunu gerçekleştirerek buralarda ülkemizi ve Meclisimizi en iyi
şekilde temsil etme gayretinde bulunduk. Bu toplantılarda özellikle
bölgesel ticarette uygulanan tek taraflı kısıtlamalar, bazı
ülkelerin yerel para birimlerini silah olarak kullanmaları, terörizm,
işsizlik, altyapı yetersizliği, toplam gelirin dünyada adaletsiz
dağılımı, göç ve mülteci konularını kapsamlı
bir şekilde değerlendirdik. İran, Rusya, Pakistan, Afganistanla
birlikte bölgesel terörle mücadele konusunda güvenlik toplantısı
yaptık.
Sayın milletvekilleri, hedefimiz Türkiyeyi
dünya devletler ailesinin itibarlı bir üyesi hâline getirmektir. Genel
Kurulumuzdaki bütün milletvekillerinin aynı niyet ve gayret içerisinde
olduklarına inanıyorum. İktidar ve muhalefet partilerimize
mensup sayın milletvekillerinin bu kürsüden dile getirdikleri görüş
ve önerileri aziz milletimiz tarafından büyük bir merak ve ilgiyle
izlenmektedir. Millet iradesinin tecelli ettiği Türkiye Büyük Millet
Meclisi çatısı altında yaptığımız
görüşme ve çalışmaların bugüne kadar olduğu gibi büyük
bir olgunlukla devam edeceğine inancım tamdır. Bu duygularla
Meclisimizin çalışmalarında başarılar diliyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Gündemimize göre 2019 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı üzerinde son konuşmaları yapacağız.
IV.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi
(1/276) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 10) (x)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı (1/275), 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan, 2017
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/38); 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017
Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporu ve 2017 Yılı
Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu
ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 183 Adedi Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu
İdarelerine, 2 Adedi Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve 10 Adedi
Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere Toplam 195 Adet
Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/40) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S.Sayısı: 11) (x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Alınan karar gereğince, bütçe
görüşmelerinin sonunda siyasi parti gruplarına ve İç Tüzükün
62nci maddesi uyarınca istemi hâlinde görüşlerini bildirmek üzere
yürütmeye seksener dakika söz verilecektir. Bu süreler birden fazla
konuşmacı tarafından kullanılabilecektir. İç Tüzükün
86ncı maddesine göre yapılacak lehte ve aleyhteki kişisel
konuşmaların ise onar dakika olması kararlaştırılmıştır.
Bilgilerinize sunulur.
MAHMUT TANAL (İstanbul) -.Sayın Başkan,
yok, bakanlar yok; böyle son gün bütçesi görüşülür mü? Böyle ciddiyetsiz
BAŞKAN Şimdi, siyasi parti
grupları, yürütme ve şahısları adına söz
alacakların adlarını okuyorum:
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup
Başkan Vekilleri Manisa Milletvekili Sayın Özgür Özel ve
İstanbul Milletvekili Sayın Engin Altay ile Konya Milletvekili
Sayın Abdüllatif Şener; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı ile İstanbul Milletvekili
Sayın İsmail Faruk Aksu; İYİ PARTİ Grubu adına
Bursa Milletvekili Sayın İsmail Tatlıoğlu ile İzmir
Milletvekili Sayın Aytun Çıray; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Bingöl Milletvekili Sayın Cevdet Yılmaz, Grup Başkan
Vekili ve Çanakkale Milletvekili Sayın Bülent Turan ile Grup
Başkanı ve Ankara Milletvekili Sayın Mehmet Naci Bostancı;
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Sayın Hakkı Saruhan Oluç ile Grup Başkan Vekilleri Mersin
Milletvekili Sayın Fatma Kurtulan ve Kars Milletvekili Sayın Ayhan
Bilgen; şahsı adına lehte, Büyük Birlik Partisi Genel
Başkanı Ankara Milletvekili Sayın Mustafa Destici; yürütme
adına Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Fuat
Oktay; şahsı adına aleyhte, İstanbul Milletvekili
Sayın Aykut Erdoğdu.
Sayın milletvekilleri, şimdi gruplar
adına ilk konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Grup Başkan Vekili ve Manisa Milletvekili Sayın Özgür Özel.
Buyurun Sayın Özel. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi beş dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın
Başkan, Sayın Genel Başkanım, Halkların Demokratik
Partisinin Sayın Eş Genel Başkanları, Milliyetçi Hareket
Partisinin Sayın Genel Başkanı, değerli milletvekilleri;
hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
2019 bütçesinin görüşmelerini yapıyoruz. Pek
çok arkadaşımız için ilk bütçe deneyimi,
bazılarımız ise onlarcasını dinlediler. Şüphe yok
ki 16 Nisanda bizim rejime kasteden Anayasa değişikliği
dediğimiz, destekleyenlerin ise sistem değişikliği olarak
adlandırdıkları bu yeni durumda ilk bütçe görüşmelerini
tamamlamak üzereyiz. Bunun için biraz bütçe ve bütçe hakkı üzerinde durmak
gerektiğini düşünüyorum.
Parlamento ile bütçe, Mecliste yer almak ile bütçe
hakkı, egemenliğin kullanılması ile bütçe
hakkının kullanımı arasında doğrudan bir
ilişki, varoluşsal bir ilişki var; birbirini doğuran ve
birbirinin sürmesini sağlayan iki önemli hak bu. Bütçe hakkı,
kısaca, vergi ve benzeri gelirler ile kamu harcamalarını yani
giderleri belirleme, onaylama, denetleme hakkıdır. Bu, insanlık
ve demokrasi tarihi açısından kazanılmış en önemli
haktır. 1215te İngiltere Kralı Yurtsuz John, Thames Nehri
kenarında, ayaklanan baronlarla Magna Cartayı imzaladı. Magna
Cartaya göre artık vergi toplama, vergiyi vereceklerin rızası
olmadan olmayacaktı. İmza töreni bir çayırda yapıldı,
bir sarayda veya bir başka mekânda değil; tarafsızlığa
ve tarafların eşitliğine vurgu yapmak açısından.
Vergide rızanın kabul edildiği
1215ten 1689 Haklar Beyannamesine kadar, savaşlar, akan kanlar,
itirazlar, yeniden üretilen rızalar, yeni anlaşmalar, feshedilen
meclisler, yeniden oluşturulan meclislerle önemli bir mücadele süreci
geçti. 1689 Haklar Bildirgesinde tekrar altı çizildi ki kanunsuz vergi
alınamaz; vergi izinleri kanunla ve bir yıllığına
verilir ve yapılacak harcamaların dökümü önceden Meclise
bildirilecektir. Yani yapılan uygulama, bugün bizim burada
yaptığımız bütçe uygulamasının temelidir, modern
bütçe anlayışının da başlangıcıdır.
Bütçe hakkı, monarşiye karşı,
bir tek adam rejimine karşı büyük mücadelelerle elde edilmiş bir
haktır. Halk adına, halk tarafından seçilenlerin, vergiyi
toplayacak sağ el ile yardımları dağıtacak,
harcamaları yapacak şefkatli sol elin dengesini kendi
vicdanlarında kurma ve bunu kâğıda geçirmeleri demektir.
Peki, Türkiye'de ne oldu? Türkiye'de de seyir çok
gecikmeli olsa da Avrupadan ve dünyadan farklı olmadı. 1808 Senedi
İttifak, padişah ile ayanlar arasında, padişahın
yetkilerini kısıtlayan ve demokrasi tarihimiz açısından ilk
Batılılaşma belgesi; ilk demokrasiye doğru yani
padişahın haklarının kısıtlanıp çok partili
sisteme doğru başlayacak olan yürüyüşteki şüphesiz en
önemli adım atıldı. Ama Türkiye bunu belki de Adalet ve
Kalkınma Partisinin Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip
Erdoğanın, adını söylemeden, bundan on yıl önce
başlayıp on yıldır söylediği İki yüz
yıldır milletimize istikamet dayatılıyor. söylemiyle
hatırlayacak. Sözün söylendiği günden iki yüz yıl geriye
giderseniz Senedi İttifakı yani padişahın yetkilerinin
kısıtlanmasını, tek adam rejiminden yetkilerin
paylaşılmasına başlayan ilk adımı göreceksiniz.
İstikamet dayatılıyor. diye itiraz edilen meselenin özü budur
aslında.
İlk Anayasamız 1876da ilan
edilmiştir ve Kanuni Esaside kazanılan önemli hakların en
önemlisi 1908de İkinci Meşrutiyetle birlikte kazanılan
güvenoyu ve gensoru müessesesidir. Ancak biz onu 16 Nisandaki referandumla 24
Hazirandan sonra kaybettik ve Meclisimizde, 1908den beri olan bir
kazanım, gensoru yani bakanlardan hesap sorma ve güvenoyunu kaybetmiş
olan hükûmetin ve bakanın görevine devam edememesi artık yok.
Gensoruyu kaldıran, güvenoyunu kaldıran,
bakana sözlü soruyu kaldıran ve belki en önemlisi, Meclis onaylamasa da
bütçenin bir önceki yılın bütçe giderleri üzerinden yeniden
değerleme oranlarında artırılarak yürütme tarafından
yeniden uygulanabilmesi yani bütçenin bir yıllığına bir
kanunla verilmesi, bütçenin fiilî bir güvenoyu olması ve bütçesi geçmeyen
hükûmetin Parlamento, dolayısıyla halk desteğini kaybettiği
gerçeğinin, böylesine önemli bir kazanımın ve denetimin elden
yitirilmesinden bahsediyoruz. Yani Türk demokrasi tarihi açısından
iki yüz on yıllık, dünya demokrasi tarihi açısından da
sekiz yüz yıllık bir geriye gidiş. Ne hazindir ki ne kötü bir
tesadüftür ki veya tesadüf müdür ki o Senedi İttifaktan bu ittifak
senedine yine aradan iki yüz on yıl geçmiş ve 16 Nisan referandumu
üzerinden 24 Haziranda bir ittifak senedi ve o ittifak senedinin
yarattığı birlikteliğin bir Cumhurbaşkanı seçmesi
sonucunda tüm bu kazanımları kaybettiğimiz bir süreci yaşadık.
Burada temel sıkıntı, insanlık
tarihinin ortak kazanımlarını reddeden, ortak
kurallarını hiçe sayan bakış açısıdır.
Arşimet milattan önce 300 yılında, bundan iki bin üç yüz
yıl önce fırlar ve suyun kaldırma kuvvetini keşfeder. O
kuralı gözeten gemiler yapılır, o gemiler yüzer, o gemiler
batmaz, bu kuralı kimse tartışmaz. Nikola Teslanın bundan
yüz otuz yıl önce bulduğu alternatif akımla Keban
Barajında üretilen elektrik bu salona gelir. Bundan yüz kırk
yıl önce Edison tarafından icat edilmiş ampulün
aydınlatmasıyla bu salonlar aydınlanır. Dünya Arşimeti,
Teslayı, Newtonu asla tartışmaz ama onlarla birlikte
Montesquieuyü de tartışmaz.
O tarihlerde Montesquieu, 1748de, bundan iki yüz
yetmiş yıl önce yazmış olduğu Kanunların Ruhu
Üzerine adlı kitabında Egemenlik yetkisinin yasama, yürütme ve yargı
olarak üçe bölünmesi, hak ve özgürlüklerin en sağlam hukuki ve fiilî
güvencesidir. Yasama, yürütme ve yargı birbirinden ne kadar ayrıysa o
kadar ileri gidilir; yasama, yürütme ve yargı birbirine ne kadar
yakınsa devletler o kadar kolay çöker. demişti.
Dünya Arşimeti, Newtonu, Edisonu ve
Montesquieuyü tartışmazken, biz
tartışılmayanları bir yana bırakıp
Montesquieunün söylediklerini göz ardı ederek yasama, yürütme ve
yargıyı tartışmalı ve birbirinden ayrı
değil, birleşen, kuvvetler ayrılığını
değil, kuvvetler birliğini öne çıkaran, esas alan bir sisteme,
bir rejime geçtiğimizden dolayı endişeliyiz ve tehlikenin
yaklaştığı günleri hep beraber yaşıyoruz.
Yakın geçmişini iç savaşlarla, askerî
darbelerle harcamış, göstermelik parlamentolara sahip rejimlerin
tamamı tek adam rejimleridir.
Elimdeki Birleşmiş Milletler İnsani
Gelişmişlik Endeksine göre ülkeler ve siyasi sistemlerini
karşılaştıran basit bir tablo var. İnsani
Gelişmişlik Endeksindeki ilk 10 ülkenin 9u parlamenter sistemle,
1i başkanlık sistemiyle yönetiliyor, o da Amerika Birleşik
Devletleri, o da katı kuvvetler ayrılığıyla
tanımlanan bir başkanlık sistemi. Son sıradaki 10 ülke ilk
10u tanıdık Norveçinden, Avustralyasından,
İsviçresinden Almanyasına kadar- Mali, Mozambik, Sierra Leone,
Gine, Burkina Faso, Burundi, Çad, Eritre, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Nijerin
çoğu başkanlık, 4 tanesi yarı başkanlıkla
yönetiliyor. Hiçbirinde Parlamento yok ama şüpheniz olmasın ki hiçbir
tanesinde olmayan ortak özellik kuvvetler ayrığından eser yok.
Tek adam rejimiyle yönetiliyor, tek adam varsa parlamento üzerinde etkin, tek
adam yasama ve yargı üzerinde sonuna kadar belirleyici rol oynuyor.
Burası Parlamento, burası, parle fiilinden geliyor Fransızca,
konuşulan yer demek. Fikir özgürlüğünün, düşünce
özgürlüğünün ortak kazanımı, zaten en şok edici fikirlerin
bile şiddet içermediği takdirde özgürce bütün ülkede, bütün evrende
savunulmasını söylerken bir de kürsü masuniyetiyle güvence
altına alınmış burada herhâlde bu kürsüden söylenen en
şok edici sözlere bile sabırlı olmak gerekir ama maalesef son
yıllarda parlamenterlerin kürsüde söyledikleri sözlerden dahi
haklarında fezleke düzenlenmesi, ceza almaları ve
milletvekilliklerinin düşürülmesine son dört yıl içinde burada çokça
şahit olduk.
Fikirlere Atatürkün ve cumhuriyetin kurucu
kadrolarının tahammülü hep anlatılır. Bunun bir tek sebebi
var: Onlar, İngiltere, Fransa ve Osmanlıyı
Osmanlının birer paşası, birer askeri olarak gördüler, okudular,
incelediler. İngiltere ve Fransayı yetişen demokrasinin,
yetişen kuvvetler ayrılığının
kurtardığını ve Osmanlının çöküşünün
kuvvetler ayrılığı ve demokratikleşmede zamanlamadaki
gecikme olduğunu çok iyi bildiler. Bu yüzden ilk Meclis çok renkliydi, çok
sesliydi, çok tahammüllüydü. İlk Mecliste en çok eleştirilen
kişilerden biri de bizatihi Atatürkün kendisiydi. Kendisine
başkomutanlık teklif edildiğinde ancak üç
aylığına kabul edip üç ayda bir yeniden oylama talep eden Gazi
Mustafa Kemal Atatürk Meclisteki tartışmalarda ilk Meclis
tutanaklarında- en sert şekilde eleştirilmekteydi. Kendisi
kurtarıcıydı, kendisi kurucuydu, kendisi millî kahramandı.
Böyle sıfatları olmayan, bir partinin genel başkanı olan
bir Cumhurbaşkanına, Atatürke yöneltilen eleştirilerin çok
altındaki eleştirilerin şiddete varan karşı
çıkışlarla bu salonda
karşılandığını bir kenara not etmek lazım.
Hatta daha da fenası var: Geçmişte Genelkurmay
Başkanlığı yapmış, bugün Millî Savunma Bakanlığında
olan birisine sadece bazı eleştiriler yöneltildiğinde bile
Sınır ötesi operasyondan önce ordumuza bu yapılır
mı? diyenlere Sakarya Meydan Muharebesine gidecek olan Atatürkün ilk
Mecliste hangi sözleri duyduğunu, hangi sözlere tahammül ettiğini,
hangi sağlıklı müzakereleri yönettiğini ve Atatürkün
demokrasi anlayışından nereye savrulduğumuzu
hatırlatmayı bir borç bilirim. (CHP sıralarından
alkışlar)
Ayrıca, Millî Selamet Partisinin
dışarıdan desteklediği Adalet Partisi Hükûmetinin Devlet
Bakanı Hayrettin Erkmeni kendi verdiği gensoruyla
düşürdüğü 1980den, Anavatan Partisinin çoğunlukta olduğu
Parlamentoda kendi bakanı İsmail Özdağları Yüce Divana
sevk ettiği 1985ten, bırakın sol partileri, Adalet Partisinin,
Anavatan Partisinin, Doğru Yol Partisinin ön seçimle milletvekili
adaylarını belirledikleri ve öyle oluşan bir Parlamentodan bugün
katı grup disiplinlerinin ve bir kişinin yasamayı,
yargıyı, yürütmeyi ve sonunda Parlamento grubunu tek başına
belirlediği nasıl bir sürece savrulduğumuzun da altını
çizmek isterim.
Elbette büyük bir gerileme yaşıyoruz. Bu
gerilemedeki en önemli kilometre taşlarından birisi şüphesiz 15
Temmuz darbe girişimi. Önlenmeyen, öngörülen ve sonuçlarından
faydalanılan bu darbeye biz ilk gün, ilk saniyeden itibaren
karşı çıkmış olmanın, net tavır koymuş
olmanın ve bu Parlamentoya gelip seçilmiş hükûmetin arkasında
yapılacak ilk demokratik seçimlere kadar ana muhalefet görevinde
olduğumuzu ilk dakikalardan teyit ve tescil ettirmenin
rahatlığıyla söylüyoruz. Ama hemen arkasından ilan edilen
OHAL ki Meclisin hiçbir tarafı o gün darbecilerle enfekte değildir. 4
grubun genel başkanları 16 Temmuz günü darbeye karşı
bildiriye imza atmış ve burada darbe karşıtı bir özel
oturumda FETÖ yapılanmasıyla mücadele için destek, iş
birliği sözü vermişler ve bu konuda Hükûmete âdeta hukuk içinde
kalmak kaydıyla tam destek vermişlerdir. Ama 20 Temmuz günü
Sayın Genel Başkanımız ilan edilecek OHAL üzerine bir
Destek verir misiniz? sorusuna, kendi mevkidaşından
aldığı bir telefona Bırakın da beyefendi, birileri de
demokrasiyi savunsun çünkü OHAL ilanıyla askıya kalkacak demokrasi bu
ülkeye ağır bedeller ödetecek. demiştir.
O günden bugüne, OHALin sürdüğü iki
yıllık dönemde hep bu hatırlatmaları yaptık ama siz
hep metrik karşılaştırmaları tercih ediyorsunuz.
Dolar şuradaydı, şuraya çıktı; faizler yükseldi.
OHALin ilan edildiği ve Sayın Genel Başkanımızın
o tarihî uyarıyı yaptığı gün 2,98 olan dolar kurunun
OHAL kalkarken 5,55 olduğunu ve yüzde 8lik politika faizinin yüzde
17,75e tırmandığını bir kez daha hatırlatmayı
bir borç biliriz.
OHAL meselesini somutlaştırarak anlatacak
olursak, olağanüstü hâl sürecinde hep artan faizler ve yükselen
doları dış ülkelerin Türkiyeye yatırım
yapmamasına, yatırımcının kaçmasına, sıcak
paranın seyir değiştirmesine bağladınız. Evet,
bunların hepsi doğruydu. Bunların hepsinin bir uçağa binip
Türkiyeye geldiğini düşünsek, havalimanına iniş yapmak
üzereyken yabancı yatırımcı ve kargosundaki milyarlarca
dolarlık yabancı sermaye, siz OHALi ilan ederek
havaalanının ışıklarını
kapattınız, öngörülemezlik yarattınız. Sermaye
öngöremediği bir piste inmez. Sermaye ve yatırımcı hukuk
güvencesinin olmadığı, mal ve can güvencesinin
olmadığı, müsaderelerin hukuksuzca yapıldığı
bir sürece, bir ülkeye yatırım yapmak istemez. İşte, o
yüzden OHALin ülkeyi savurduğu nokta ve bunların matematiksel
karşılığı budur.
Ve biz bir kez daha tarih önünde haklı
çıkmanın, sizin yanılmanızın, bizim
haklılığımızın teyidinin içimizi buran haklı
gururu ama ülke açısından üzüntüsünü yüreğimizde hissettik,
hissetmeye de devam ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
Sadece faiz, para falan filan değil, bakarlar
dışarıdan, bakarlar. Örneğin Osman Kavalanın tutuklu
olduğu bir ülkeye bakarlar, gazetecilerin tutuklu olduğu ülkeye
bakarlar, insan hakları savunucularının en ağır
şekilde itham edildiği, derdest edildiği, tecrit edildiği
ülkelere dışarıdan bakarlar ve siz bunları yaparsanız
bu ülkede yatırım yapılabileceğine, bu ülkede tatil
yapılabileceğine, bu ülkede sağlık turizmi
yapılabileceğine, sağlık turizmi için bu ülkeye hasta
çekilebileceğine kimseleri inandıramazsınız.
Önce didiştiniz, sonra rest çektiniz, sonra
karşı resti görür gibi yaptınız, sonra da teslim oldunuz.
Geçmişte çok övündüğünüz dikleşmeden dik durma meselesinde önce
dikleştiniz, sonra da dik duramadınız. Türkiyenin hariciye
geleneğini terk ettiniz. Geleneksel dış politikayı ayaklar
altına aldınız ama esas ayaklar altına alınan
Türkiyenin itibarı oldu. İçeride ve dışarıda herkes
şunu biliyor: Türkiyede hukuk yok, Türkiyede kuvvetler
ayrılığı yok, Türkiyede yargı doğrudan
yürütmeden talimatlar alıyor. Türkiyede kimin tutuklanacağına
dünya liderimiz, kimin serbest bırakılacağına dünyanın
diğer liderleri karar veriyor. (CHP sıralarından
alkışlar) Merkel telefon edince Deniz Yücel, Macron telefon edince
Fransız gazeteciler, Trump telefon edince Brunson, Schröder telefon edince
Büyükada tutukluları serbest kalıyor ama bunların her birisi
için Sayın Cumhurbaşkanının Bu fakir bu görevde oldukça,
bu fakirin bedeninde bu can durdukça bunlar dışarı çıkamazlar.
dediğini, daha sonra Trumpın çektiği resti, Trumpın
restine karşı önce diklenmeyi ama dik duramamayı Türkiye
Cumhuriyeti tarihi kara birer sayfa olarak not etmiştir ve bir ülkede
dışarıdan bakanlar elbette neyi görmediklerini önemserler.
Örneğin mahkeme kararlarına başta yürütmenin
başının saygı duymadığını, kişisel
hak ve özgürlüklerin olmadığını, kuvvetler
ayrılığının olmadığını, anayasal
hâkim teminatının ortadan kalktığını görürler;
bunları görmediklerinde de sıkıntının altını
çizerler ama bazen de görmediklerinden ziyade gördükleri ülkenin
imajını fevkalade bozar. Bir ülkenin başındaki kişinin
kim olduğuna bakarlar, sonra ülkenin ekonomisini kim yönetiyor diye
bakarlar. Aralarında kayınpeder-damat ilişkisinin izah edilir
bir yanı yoktur. Hele hele ülkeyi yöneten kişi kendi tek
imzasıyla Varlık Fonunun başına kendisini, vekaletine
damadını atıyorsa, ülkenin hazinesi, maliyesi, ekonomisi ve
ekonomiyle ilgili her şey damada emanetse; temel bir eleştiri bir
uçakta Ama makroekonomi eğitimi almamış damadınız.
dendiğinde Cumhurbaşkanı Altı ay Marmara Üniversitesine
gönderdik, makroekonomi dersi aldı. cevabında demokratik ülkeler
şu hakkı ister: Bu dersi alanı değil de o dersi veren
hocayı ekonominin başına getirmek. (CHP sıralarından
alkışlar) Altı ayda hızlandırılmış
ekonomi patronluğu kursu verebilecek nitelikteki hocayı ekonominin
başına getirmek ülkenin menfaatinedir. Damadı ekonominin
başına getirmek baştan aşağıya, şeklen de,
esasen de ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür ve bütün dünya buna
bakar, bunlar başımıza niye geldi diye kimsenin sorgulamaya
hakkı da yoktur.
Rejime kasteden Anayasa değişikliği
16 Nisanda oylandı. Bütün tartışmalara, öncesinde,
sırasında ve sonrasında yaşanan her türlü
eşitsizliğe, adaletsizliğe ve hukuksuzluğa karşın
şu anda meri olan ama meşru olmayan bir Anayasayla yönetiliyoruz.
OHALde Anayasa değiştirildiğinin altını çizmek ve
bunun dünyanın pek çok anayasasında yasaklanmış olan bir
durum olduğunu da kayıtlara geçirmek elbette önemli. Ama o süreçte
biz kuvvetler birliğine gider bu iş derken siz kuvvetler
ayrılığı diyordunuz. Billboardlar vardı, gazeteler
vardı Güçlü Meclis yazıyordu billboardlarınızda.
Sayın Bekir Bozdağ Bu Anayasa değişikliği siyasi
istikrar, güçlü iktidar, güçlü yasama, etkin denetim, hızlı karar
almanın temellerini atmaktadır. derken şu an tarafsız bir
konumda görev yapmasını beklediğimiz Sayın Binali
Yıldırımın Güçlü Meclis, güçlü Hükûmet, güçlü Türkiye
vurgusuyla kampanyayı sürdürdüğünü hatırlayalım. Ve göreve
geldiğinde Sayın Binali Yıldırım Yasama organı
çok daha önemli hâle gelmiştir, burayı güçlendirmek zorundayız.
demişlerdi. Maalesef, biz yürütmenin başının ki
Diyorsunuz
ki: Bu hükûmet sistemi tek kişilik hükûmet sistemidir, bakanlar
atanmış teknisyenlerdir ve beş yılda bir millete hesap
verir. Milletin bütçesinin görüşüldüğü bütçenin sunumunda ve son
gününde yürütmenin başının gelip de bütçesini
savunmadığını görüyoruz. Bütçenin maddelerini
görüşürken sayın bakanların Meclise gelmeye dahi tenezzül
etmediklerini, soruları cevaplamadıklarını,
milletvekilleriyle yüz yüze sık sık günde 7-8 kez soru-cevap
imkânı olduğu günden, Meclisten kaçtıklarını ya da
Meclisi hiçleştirdiklerini, önemsizleştirdiklerini üzülerek
seyrettik, üzülerek not ettik.
Sözlü soru önergelerini Bakanlar Meclise
gelmeyecekler. diye Anayasadan kaldıranlar, artık yazılı
soru önergesinin önemli olduğunu, sözlü sorunun yazılı verilip
zaten sözlü bazen cevaplandığını, çoğunlukla
işlemediğini söyleyenler bugün şu ana kadar verilmiş 6.865 soru
önergesinden sadece 293üne yanıt verdiler, yüzde 4,2dir yazılı
soru önergelerine sayın bakanlar tarafından cevap verme oranı.
Sayın Başkan, bizzat siz Bu yeni sistemle
torba kanun devri bitti. dediniz, Meclisi güçlendireceğiz. dediniz.
Dediniz ki: Artık yasayı milletvekili yazacak, yürütmeden sadece
bütçe teklifi gelecek. Oysa, torba yasanın ortadan
kalkacağını, torba yasanın zaten çeşitli
bakanlıkların pratik yasama olarak gördüklerini, çoğunlukla
bürokrasinin bunu istismar ettiğini, herkesin istediği kanunları
torbaya attığını, artık bir milletvekilinin
çıkaracağı kısa kanun tekliflerinin torbaların önüne
geçeceğini söylediniz; 12 tane teklif yasalaştı, bu 12 tane
teklifin 1isi uluslararası sözleşme, 1 tanesi Olağanüstü hâl
KHKsi, diğer 10 kanunun 8i de torba kanun şeklinde geldi ve tüm
kuvvetlerin Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanında
toplandığı bu yeni rejimde AKP Genel Başkanı Bedelli
askerlik çıkacak. dedi, ertesi gün bedelli askerlik kanun teklifi
verildi. Sayın Berat Albayrak kırk beş gün öncesinden
Kalkınma Bankasına ilişkin teklifi ekim ayında Meclise
sunuyoruz. dedi, oysaki böyle bir hakkı yok, bunu söylemek haddi de
değil ama -biz o günlerde bu nasıl olur diye itiraz ettik- sonra bir
milletvekilimizin kalbine doğmuş olacak ki Berat Albayrakın
bahsettiği ve müjdelediği teklifi satırı satırına
imzalayarak Meclise verdi.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubundan da aldığı rakamsal destekle sarayla
birlikte Anayasaya karşı gizli iş birliği yapıyor,
Anayasaya karşı muvazaa suçu işliyor. Öyle hazin bir
durumdayız ki elimizde bir Anayasa var, yapılırken biz
Erdoğana değil her doğana Anayasa yapın. demiştik,
Erdoğana yapıldı, daha bir sene önce yapıldı, bir
sene geçmeden Kolu kısa geliyor, boyu biraz uzun mu olmuş, dar gelen
yeri bolartsanız mı diye
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Ek süre veriyorum, sözlerinizi
tamamlayın.
Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
kendisi için yapılan Anayasayla
çelişkiler yaşamaya başladı ve kendi
Anayasasını, kendisi için dönüştürülmüş Anayasayı
çiğnemeye başlayan ve Anayasayı çiğneme geleneğinden
ülkeyi Anayasasızlaştırma sürecine dönüştüren bir gerçekle
karşı karşıyayız. Ülkeyi Anayasa olmadan yönetme,
yasalara uymadan yönetme gibi bir yaklaşımla maalesef karşı
karşıyayız.
Sadece yasama üzerinde tahakküm kurulmuyor.
Olmuş, geçmiş, üstünden yıllar geçmiş, kapanmış
dosyaları Kavalanın ismi üzerinden hatırlatıp
yaklaşmakta olan yerel seçimler için bir Gezi malzemesi ararken tam
Cumhurbaşkanı prompterdan bunlara meydan okurken bir bakıyorsunuz,
bir sayın savcı sabahleyin kalkıyor, beş yıl önceki
dosyayı yeniden yazıyor ya da Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi Demirtaş kararını veriyor ve bu karara karşı
Cumhurbaşkanı Tedbir alacağız. diyor ve nasıl
oluyorsa oluyor bir mahkeme, aylar, belki yıllar sürecek bir kararı
günler içinde almak suretiyle
Bir yerlerden gelen talimatı yerine
getirmenin iç huzurunu ya da getirmemenin riskini alamamayı yaşayan
bir hâkimle karşı karşıyayız. (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar) Yani yürütme, kendi listesini
yaptığı yasama grubu üzerinde ya da dilediği anda FETÖ'cü
veya bir başka yakıştırma suçlamayla görevden
alınabilme tehdidi karşısında eliyle üzerinde durduğu
ve boşalan yerlere de AK PARTİye, hatta AK PARTİye de
değil, sadece saraya sadakat üzerinden görevlendirmelerin
yapıldığı bir yargı düzeniyle bir tek adam rejimini
kendi elinde tutuyor ve yönetiyor.
Son olarak şunu söylemek isterim: Liman
gemilerle doludur, gemilerin hepsi Arşimetin kuralını bilen
mühendisler tarafından inşa edilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Toparlayabilir miyim
Sayın Başkan?
BAŞKAN Buyurun.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Bitti,
bitti. Seksen dakika var, seksen dakika.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Gemilerle dolu limanlar
Arşimetin kuralına göre yapılmış gemiler güvenle
yüzerler. İçine bineriz, sevdiklerimizi bindiririz, temel kurallarla
çelişmeden orada güvenle seyahat etmelerini bekleriz. Bunun kadar temel
bir kural bütün dünya tarafından uygulanıyorken ve Kuvvetler
ayrılığı yoksa devletler çöker. prensibinin aksine hiçbir
şey olmamış ama bu prensibi dinlemeyenlerin sonu hep hezimet,
hüsran olmuşken buradan tarihî sorumluluğumuzu yerine getiriyor
Kuvvetler ayrılığına hassasiyet gösteren, milletin
vekillerini seçtiği bir ağızdan, bir dudaktan listelerin
dökülmediği, hâkimlerin, savcıların anayasal güvence
altında kendilerini hissederek vicdanlarına göre karar verdikleri bir
Türkiye'de hep beraber hepimizin çocukları ve torunları için
aynı gemide olmak isteriz. Ama temel kurallara direnen batacak bir gemide
kendinizin de ülkemizin de hepimizin de sonunu getirmeye hakkınız
yok.
Hepinizi saygılarla selamlıyorum. (CHP ve
HDP sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Turan.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
öncelikle usulle ilgili bir soru sormak isterim zatıalinize: Bugün
yoğun bir görüşme takvimi içinde olacağız, hatiplerin
konuşmalarından sonra eğer grubumuzu ilzam eden bir ifade varsa
o cevap hakkımızı hemen kullanmamızı mı daha uygun
görürsünüz, yoksa tüm grupların bitiminden sonra mı uygun görürsünüz
Sayın Başkan?
BAŞKAN Arkadaşlar, sayın
milletvekilleri; bir gruba ait konuşmacılar
konuşmalarını tamamladıktan sonra sataşmadan söz
vereceğim grup başkan vekillerine, akışın
insicamını bozmamak bakımından böyle bir uygulama
yapacağım.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Peki, teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına ikinci konuşmacı, Grup Başkan Vekili ve İstanbul
Milletvekili Sayın Engin Altay.
Buyurun Sayın Altay. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi beş dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Buraya çıkmadan biraz önce bir son dakika
haberi telefonuma düştü, aslında bu haber bütçeyi özetliyor. Bu haber
şöyle diyor: Bir ilçe emniyet müdürümüz -şimdi ilçe ismini falan
vermeyelim- tarihî eser kaçakçılığından
tutuklanmış; Türkiyenin geldiği hâle bakın. (AK PARTİ
sıralarından Ne alakası var! sesleri)
Niye rahatsız oldunuz efendim, niye
rahatsız oldunuz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Maşallah, maşallah!
Ben bu bütçe konuşmamı yüzleşmeye ve
tefessühe ayırdım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Daha konuşmadan rahatsız oldunuz ya.
Bu çerçevede değerlendirmelerimizi partimiz
adına dile getireceğim.
Adalet olmadıkça yönetimin, edep
olmadıkça asaletin, cömertlik olmadıkça zenginliğin faydası
olmaz. der Hazreti Ömer. Bu bütçe de adalet, edep ve cömertlik yoksunu bir
tefessüh bütçesidir değerli arkadaşlar.
Şimdi -bütçe görüşmeleriyle ilgili takvim
düzenlemesinde söylemiş idim- bütçe, her şeyden önce
şeffaflığı gerektirir. Bu bütçede şeffaflık yok.
Bütçe bir yüzleşmedir, bir hesap vermedir, bir muhasebedir, bir öngörüdür,
bir vizyondur, bir denetimdir. Bu bütçe çerçevesinde, bizim 15 Temmuzla
yüzleşebilmemiz lazımdı. Çözüm süreciyle, 17-25 Aralıkla,
20 Temmuzla, yaşam tarzı, inanç aidiyeti ve etnik aidiyet üzerinden yapılan
siyasetle yüzleşebilmemiz lazımdı.
Türkiye'yi 5 temel soruna prangaladınız;
demokrasi, ekonomi, eğitim, toplumsal barış ve dış
politika.
Bölge barışı konusunda, bu
Parlamentoda, yapılan kimi yanlışlar sonucu ödenen bedellerle bu
bütçe vesilesiyle yüzleşebilmeliydik değerli arkadaşlarım;
yüzleşemedik ve helalleşemedik. Samsun Tekkeköyde açlıktan ölen
2,5 aylık Kübra bebekle yüzleşemedik ve helalleşemedik. Gene,
Van Gürpınar Yalınca köyünde doktor ulaşamadığı
için ölen 3 yaşındaki Muharrem Taşla yüzleşemedik ve 3
yaşındaki Muharrem Taşı sırtına bir çuvala koyup
otopsi için devletin ayağına 16 kilometre taşıyan babayla
ne yüzleşebildik ne de helalleşebildik değerli arkadaşlar.
(CHP ve HDP sıralarından alkışlar)
Bu bütçede helalleşemedik Ali İsmail
Korkmazlarla, Ali Tatarlarla, Türkân Saylanlarla, Başbağlarla,
Roboskiyle, 10 Ekimle, Merasim Sokakla, Pamukovayla, Çorluyla, Tahir
Elçiyle ve teröre verdiğimiz şehitlerimizle ne yüzleştik ne de
helalleştik değerli arkadaşlarım.
Böyle bakıldığı zaman, özellikle
2008 sonrası Adalet ve Kalkınma Partisinin âdeta bir mutasyona
uğradığı, bir mutasyon geçirdiğini söylemek için, bu
tezi iddia etmek, ortaya koymak için yüzlerce belge, yüzlerce rakamı
burada saymak mümkün. Biz, tabii, bunların hepsini sayamayacağız
ama zaman elverdiği kadarıyla, Türkiye'nin içinde bulunduğu hâli
ve ülkede, ekonomiden tarıma, eğitimden sağlığa,
dış politikadan adalete kadar nasıl bir çürüme sürecinin
yaşandığını toplum zaten biliyor ama bütçe vesilesiyle
biz de burada göz önüne sermek zorundayız. Söyledim, bütçe aynı
zamanda bir muhasebedir. Siyaseti ve toplumu tefessüh sürecine evrilttiniz. Siz
2008den itibaren mutasyon geçirirken Türkiyeyi çürüttünüz.
Şimdi, Türkiyede ne güzel kavramlar
vardı. 2008
Bak, 2002yi almıyorum milat, 2008i alıyorum
milat. Güven, ahlak, adalet kulağa hoş gelen sözler; huzur,
hoşgörü, eşitlik kulağa hoş gelen sözler; saygı,
barış, varlık kulağa hoş gelen sözler. Bunlardan eser
yok şimdi. Şimdi ötekileşme var; kutuplaşma,
ayrışma, kin, nefret, öfke var; şimdi aşağılama
var; korku var; huzursuzluk var; tedirginlik var. İşte 2008-2018
arasında bu iyi şeylerden bu kötü şeylere Türkiyeyi
evrilttiniz.
Gelirken, Türkiyede yoksulluk dediniz, yolsuzluk
dediniz, yasaklar dediniz. Hatta buna özelleştirmeler ile
yağmalamayı eklediniz ama en temel anayasal hakları gasp ve
darbettiniz. Bugün Türkiyede hiç kimse yerleşme ve seyahat
özgürlüğünden, din ve vicdan özgürlüğünden, düşünce ve kanaati
açıklama özgürlüğünden, bilim ve sanat yapma özgürlüğünden,
basın özgürlüğünden, toplantı ve gösteri yürüyüşleri
özgürlüğünden, mülkiyet özgürlüğünden, ispat hakkı
özgürlüğünden, çalışma ve grev özgürlüğünden tam olarak söz
e-de-mez, edemez! (CHP sıralarından alkışlar) Böyle bir
tabloyla Türkiyeyi karşı karşıya
bıraktınız.
Değerli arkadaşlar, Türkiyede
yarattığınız çürümenin en başında sosyal tefessüh
geliyor. Sosyal yaşamımızda artık tam bir çürüme söz
konusu. Millet âdeta cinnet geçiriyor. Bunu görmüyorsanız körsünüzdür.
Görüp de önemsemiyorsanız yanlış yapıyorsunuzdur. Rakam
vermeden söyleyeceğim ama döneminizde -2008den sonra özellikle-
kadına şiddet ve kadın cinayetlerinin, çocuk tecavüz ve
tacizlerinin, aile içi şiddetin, uyuşturucunun
Bırakın
insanı, hayvanlara işkence yapma modası ürettiniz. Bu, topluma
geçirttiğiniz cinnetin bir soncudur. Ve fuhuştaki artıştan
TÜİK rakamlarına göre haberiniz yok mu? Peki, bu bir sosyal tefessüh
değildir de nedir değerli arkadaşlar? Bu konularla bu Meclis bu
bütçe vesileyse yüzleşmeyecek idiyse ne zaman, nasıl yüzleşecek?
Aynı şekilde, ilerleyen dakikalarda
açacağız, ekonomide tam bir çürüme sürecini Türkiye
yaşıyor. Ekonomi deyince akla değişik kelimeler ve
kavramlar gelirdi, büyüme vesair şu bu. Şimdi, ekonomi deyince, bir
kere, helal olsun, konkordatoyu 81 milyona öğrettiniz. (CHP
sıralarından alkışlar) Ama karşılıksız
çekler, icralar, iflaslar, organını satan insanlar, hacizler,
hırsızlık ve gasp
Geçen İçişleri Bakanı burada
bütçesini sunarken suç tabloları çıkardı. Değerli
arkadaşlar, Türkiyede gasp, hırsızlık, uyuşturucu,
kara para aklama, darp, suç şebekeleri Emniyet Genel Müdürlüğü
envanterinde tavan yapmış. Bu kadar büyük bir şekilde suça
yönelmenin bir sebebinin, bir sorumlusunun, bir sahibinin olması gerekir.
Sahibi orası. Sizi tenzih ediyorum. Sahibi orada oturuyor, Sayın
Cumhurbaşkanı Yardımcısı orada oturuyor. Ve bu
işlerin bir bedelinin de olması gerekir. Ekonomiye birazdan biraz
gireceğiz. Gerçi Sayın Şener daha güzel anlatacak size.
En temel sorunlarımızdan birisi
eğitimdir. Başından beri, on altı yıldır devleti
yöneten Erdoğanın şöyle bir sözünü de hatırlarım:
Eğitim konusunda yapılan yanlışların telafisi de
olmaz, mazereti de olmaz. Doğru söz, arada bir doğru söylüyor
canım. Ama şimdi, ne söyledi geçen de? Eğitim ve kültürde
başarısızız. On altı yıldır biz senin elini
mi tuttuk? Biz uyarmadık mı, (4+4+4)te eşkıya gibi buradan
kanun geçirirken sizi uyarmadık mı? Beni siz yerlerde tekmelerken bu
yanlış demedik mi? Ne oldu? Erdoğan söylüyor, itiraz edemezsiniz
herhâlde. Eğitim ve kültürde AK PARTİ
başarısızdır, doğru mu? Doğru. (CHP sıralarından
Doğru. sesleri, alkışlar) E, siz de alkışlayın,
Erdoğanın sözünü söylüyorum ve Millî Eğitim Bakanı -Allah
var, adam doğruyu söyledi- ne dedi? Eğitim sistemi yoğun bakımda.
dedi. Eyvah! Yani hepinizi ayrı ayrı severim, vicdan sahibi
olduğunuzu bilirim ama eğitim, bir ülkenin geleceğidir; gelecek
kuşakları değil, bir sonraki kuşakları
düşünmektir. Millî Eğitim Bakanının Eğitim sistemi
yoğun bakımda. sözü sizde bir vicdani sıkıntı
yaratmıyor mu? Çocuğunuzun çocuğunu, onun da çocuğunu
düşünmüyor musunuz? Böyle bütçe olabilir mi değerli arkadaşlar?
Elektrikte kayıp kaçak bu Mecliste çok konuşuldu. Eğitim
sisteminde çağ nüfusun içinde olup da sistem dışındaki 1
milyon 600 bin çocuk kayıp kaçak. Bunun vicdan sızlatan bir durum
olması lazım. Bu, lüzumsuz işlerle uğraşan Hükûmetin
ilk ele alması gereken konu olması lazım. 1 milyon 600 bin
evlattan bahsediyoruz. Sizin çocuklarınız gibi hak ettikleri
eğitimi alması gereken evlatlardan bahsediyoruz ama yok, on altı
yıldır siz bu işin başındasınız ve getirdiğiniz
nokta.
Arkadaşlar, devletin rakamlarıyla
söylüyorum, aksini söylersem namerdim; açın, bakın. Okullaşma
oranlarının düştüğünden haberiniz yok mu? Bu konuyla, bu
Mecliste, bu bütçe vesilesiyle yüzleşebildik mi? Bu kadar çağ
atladık. bilmem ne hamaset nutukları atarken Bu kadar büyüdük,
büyük işler yapıyoruz. derken okullaşma oranı nasıl
düşer değerli arkadaşlar? Bir ülkede okullaşma oranı
düşüyorsa eyvah ki eyvah; sonun başlangıcı.
Ve Millî Eğitim Bakanlığı
Adı yolsuzluklarla anılmaması gereken belki de tek bakanlık
ama gerek merkez teşkilatında gerek taşra teşkilatında
yapılan, yansıyan, şüyuu vukuundan beter ya! Sadece FATİH
Projesindeki yolsuzluklar insanı ürkütmeye, insanı Türkiyeden
kaçırmaya yetecek boyutta değerli arkadaşlar. Bunlarla
yüzleşmeyecek miyiz?
Ve bir büyük ayıpla da AK PARTİnin
yüzleşmesi lazım. Ben de liderime çok bağlıyım, evet
ama ben yeri geldi mi Sayın Genel Başkanım, bu,
yanlış. dedim. Ya, bir kişiyi rektör atamak için 3 defa
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi yapılır mı ya?
Bu, ayıp değil mi ya? (CHP sıralarından alkışlar)
Buna bir AK PARTİli de Sayın Cumhurbaşkanım, bu, hoş
olmadı. diyemedi mi ya? Devlet bu kadar ucuz, bu kadar külüstür, 500
nüfuslu bir köyün bakkalı gibi yönetilebilir mi arkadaşlar? Ayıp
değil mi, günah değil mi? Hani ehliyet, hani liyakat? Bunlar
doğru şeyler değil. (CHP sıralarından
alkışlar)
Ehliyet, liyakat demişken, sadece ekonomi,
eğitim değil, sosyal hayat değil, devlet de tefessüh etti
sayenizde, oranın sayesinde.
Şimdi, yandaş kayırma her iktidar
için biraz vardır, duygusallık, aidiyet, ilişki vesair
anlaşılabilir ama bu işin tadını öyle bir
kaçırdınız ki devlette her şey var, iki kavram yok.
Devlette para da var, borç alıyorsunuz -dün söyledim- Sultanahmette
dileniyorsunuz, Ayasofyaya sadaka veriyorsunuz, neyse ama devlette iki
şey yok arkadaşlar, ehliyet ve liyakat yok. Ehliyet ve liyakatin
olmadığı devlet çürümüştür, tefessüh etmiştir, bunu
söylüyorum. Yav, eski milletvekillerini büyükelçi yapmasanız, rektör
yapmasanız ölür müsünüz? Eski milletvekillerini, bakan
yardımcılığını anlarım, siyasi bir
tasarruftur ama yönetim kurulu üyeliklerine, Beştepedeki kurullara
doldurmasanız, aldıkları emekli milletvekili
maaşlarıyla yetinseler ölür müsünüz? Beceriksizliğinizin
-kastım hep Hükûmettir, AK PARTİli arkadaşlarım
değildir- bu Hükûmetin ve önceki hükûmetlerin beceriksizliğinin,
kuralsızlığının, kayırmacılık ve
yandaşçılığın bedelini bu millet, bu ülke ödüyor. Yani
mali olarak ödese lanet olsun diyeceğiz. Sizin şöyle bir kötü
alışkanlığınız oldu: Ülkede iyi bir şey oldu
mu diyorsunuz ki Cumhurbaşkanımız Erdoğanın
önderliğinde bunu yaptık. falan filan. İyi yaptınız,
iyi! E, kötü şeyleri de sahiplenin. Allah sizi yakacak. (CHP sıralarından
alkışlar) Kendi beceriksizliğinizden, ehliyet ve liyakati
ortadan kaldırmanızdan kaynaklı olarak ülkede olup biten her
olumsuzluğu, her felaketi ve faciayı ya dış güçlere ya
Allaha fatura ediyorsunuz. Ya, Allahtan korkun, Allahtan korkun. Devlette
ehliyet, liyakat olsaydı ne Pamukova olurdu ne Çorlu olurdu ne son geçen
hafta yaşanan Ankara tren faciası olurdu. Bunları Allaha havale
etmek ayıptır Sayın Cumhurbaşkanı
Yardımcısı. Çıkacaksınız Biz işin
tadını kaçırdık, ehliyeti ve liyakati yok saydık ve
dünyanın en güvenilir ulaşım yolunu, aracını -ki
demiryolu hâlâ- Türkiye için en güvenilmez, en faciaya, katliama açık araç
hâline getirdik. Diyeceksiniz. O zaman da gelin, burada bu milletten bir özür
dileyin ya, bir özür dileyin ya. (CHP sıralarından
alkışlar)
Özgür Bey değindi. Benzer notlar
almışım ama bir şeyi söylememiz lazım. Yargıda da
çürüme had safhada yani döneminizde yargı da tefessüh etti. Liderler,
Cumhurbaşkanı, Başbakan ulusa sesleniş konuşması
yapar, epeydir yaparlar. Ama bir ülkede Başbakan veya
Cumhurbaşkanı yargıya sesleniş konuşması
yapıyorsa eyvah, eyvah. (CHP sıralarından alkışlar) Et
kokarsa tuz var, tuz kokarsa, işte orada eyvah var. Artık o ülkede
demokrasi yoktur. Yargıya cübbe ilikletilmez, yargı da cübbe
iliklemez. (CHP sıralarından alkışlar) İlikleten de
ilikleyen de demokrasi ve bu millete yapılabilecek en büyük hakareti ve
saygısızlığı yapıyordur,
yapmıştır. Bunu kabul etmemiz mümkün değil.
Özgür Bey söyledi, onları geçiyorum. Dünya
liderleri ne isterse veriyorsunuz.
Sonra, hakkınızda biraz eleştirel
yaklaşan, hakkınızda iyi yazmayan gazetecileri -herhâlde bunu
göz işaretiyle yapıyor Erdoğan, özel bir yazı falan
yazmıyor yargıçlara, savcılara- FETÖ iddianamesine
sokuveriyorsunuz. Şimdi, en son Emin Çölaşan ve Necati Doğru,
FETÖ iddianamesine girdi. Fatih Portakalı hangi iddianameye sokacak,
merak ediyorum. Fatih Portakala FETÖ pek uymayabilir, muhtemelen Fatih
Portakalı -Engin Altay dedi dersiniz- DHKP-C iddianamesine sokar, sokak
falan diyor ya biraz, DHKP-Cye sokar.
Genel olarak uzaktan
bakıldığında bazen Türkiyede şu yaşanıyor:
Türkiyede bir monarşi, monarşik bir yönetim görüyoruz da bazen
Türkiyede monarşi kontrollü bir jüristokrasi egemenliğini ve
basıncını da 80 milyon, tepesinde, üstünde 10 tonluk bir beton
duvar var gibi hissediyor; bu, ayıptır.
Sonra da Sayın Başkanım Güçlü
Meclis, güçlü yönetim. Yargı? Ya, yargı yönetimin içinde oluversin;
olmaz. Yargıya tahakküm eden, tasallut eden, basınç uygulayan,
talimat veren insan, Anayasayı alenen çiğniyordur, ayaklar
altına alıyordur, dolayısıyla Anayasayı ortadan
kaldırıyordur. Anayasayı ortadan kaldırmak suçtur,
cezası da ağırdır. Bu bakımdan, hukuk, o yargıç
ve savcılara da bir gün lazım olacak. Vicdanını kaybeden,
cüzdanını ve ikbalini düşünen savcıdan ve yargıçtan bu
millete, bu ülkeye, demokrasiye hayır gelmez; onlardan bu ülkenin
temizlenmesi lazım.
Demin söyledim, yüzleşemedik,
yüzleşemedik. Biz 15 Temmuzla da yüzleşemedik arkadaşlar,
yüzleşmeliydik ama. 15 Temmuzda sokağa çıkıp -Erdoğan
şimdi Çıkmayın sokağa. diyor ya, biraz sonra geleceğim
oraya- o tankların önüne duran insanlar 15 Temmuzu
başarısız kıldı. Efendim, Tayyip Bey davet etti
E,
Kemal Bey de davet etti, biz de herkes etti. Bu Mecliste kim vardı? Sadece
AK PARTİliler mi vardı yani? (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Kahve içerken davet
etti.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Şimdi, bu
kahve işine gelirseniz ben de Cumhurbaşkanı ve Binali Beyin
nerede olduğunu burada söylerim. Gelin, biraz daha gelin. Ben de burada
söylerim. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, bakın, burayı bir dinleyelim.
Birçoğunuz burada değildiniz. 26 Temmuzda Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bir karar aldık, 15 Temmuz Darbe Araştırma Komisyonu
kuralım dedik. 2 Ağustosta kurduk, Resmî Gazetede
yayımlandı. 3 Ağustosta Cumhuriyet Halk Partisi üyelerini verdi,
20 Ağustosta, ancak yirmi gün sonra AK PARTİ üye verebildi. Ne
hikmetse Komisyon -ağustos, eylül, ekim- 4 Ekimde ilk
toplantısını yaptı, yetmiş gün sonra. 14 Aralıkta
-Komisyon daha süresi dolmadan bir usul vardır, yeni arkadaşlar
bilmeyebilir; üç ay içinde verilen işi bitiremeyecekse ek süre ister
buradan- Komisyon ek süre istemeyeceğini yazdı. Efendim, 4 Ocakta
Komisyon çalışmasını sonlandırdı. Tam üç ay; üç
ay bir gün değil, üç ay. Zaten öncesinde de hemen toplanamamıştı.
25 Mayısta muhalefet şerhi yazıldı, sonra AK PARTİ bir
ek muhalefet şerhi koydu, oraya Fetullah Gülenin CHPye
bağış yaptığını yazdılar -vesair,
geçiyorum onları- sonra 1.097 sayfalık rapor Meclise verildi, AK
PARTİ rapora ek koydu diye biz de 71 sayfalık bir muhalefet
şerhi koyduk, Vay, biz bunu basamayız. dediler. Hakikaten matbaada
bunu basmadan raporu basmaya kalktılar. Ben 20 milletvekilini matbaaya
gönderdim; sonra, basılan evrakları kaldırdılar matbaada.
Nereye koydular? Depoya koydular muhtemelen.
Velhasıl, şuraya geleceğim: Bizim
İstanbul Milletvekili Komisyon üyesi Zeynel Emre önce bir soru önergesi
veriyor, Rapor basıldı mı? Nerede? diye. Yanıt yok. Sonra
Bilgi Edinme Kanununa göre, gene Zeynel Emre bunu istiyor ve yanıt
Basılmadı. Ya, 20 milletvekilimiz matbaada gördü onları,
kaçırırken.
Peki, soruyorum: Ayrıca, bu Komisyona MİT
Müsteşarı, o dönemin Genelkurmay Başkanı ve Erdoğana
darbeyi haber veren enişte çağrıldığı hâlde
gelmiyor, gelemiyor ve Erdoğan da bu işin bir an önce bitirilmesini
söylüyor.
Değerli arkadaşlar, tarih 21 Aralık
2018. 26 Temmuz 2016-21 Aralık 2018, bu sürece, yangından mal
kaçırma desem 251 şehide ayıp olur, ayıp olur. Meclis
çalışmış -eksik gedik- üç ay çalışmış.
Yahu, gelin, şunu bir gösterin kardeşim. Gelin, burada bunu
konuşalım. Bu raporu, bu komisyon raporunu kaçıran kimse, 15
Temmuzun ortağıdır. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sokak
Yakmadan yıkmadan, kırmadan
dökmeden sokak demokrasidir. Demin söyledim, sokak olmasa şimdi FETÖcüler
burada oturuyordu. Sokak korkusu, sokak paranoyası, Gezi paranoyası
ya da Gezi istismarı
Orada kafam karışık, Erdoğanda
Gezi paranoyası mı var, Gezi istismarı mı yapacak,
orayı merak ediyorum.
Ama Erdoğan şunu çok iyi biliyor:
Sokakları bazen terör örgütleri, bazen de karanlık güçler terörize
eder. Sokakları her zaman terör örgütleri terörize etmez.
Hatırlayın, hafızalarda, 6-7 Eylül 1955 olayları terör
örgütlerinin işi değildir, karanlık güçlerin işidir. Bu
tezgâhlara düşmeyelim diyorum kardeşim.
Bir ülkede demokrasi işliyorsa, yönetenler
demokrasiyi tıkır tıkır çalıştırıyorlarsa
milletin sokağa çıkması o yönetenleri ancak ve ancak mutlu eder,
mutlu eder ama ülkede bir diktatör varsa ve diktatör kaygılıysa,
kâbuslar yaşıyor, görüyor, paranoyalar içindeyse
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Diktatör varsa
sokağa çıkamazsın ki zaten!
ENGİN ALTAY (Devamla) Diktatör 3 bin
kişiyle çıkıyor sokağa, 3 bin. (CHP sıralarından
alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Sokağa
çıkamazsın diktatör varsa!
ENGİN ALTAY (Devamla) Ne yapsın, ne
yapsın?
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Nasıl
çıkacaksın? Diktatör varsa sokağa mı çıkacaksın?
ENGİN ALTAY (Devamla) Daha ne yapacak? Beni
mi
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Çok saçmaladın,
çok!
ENGİN ALTAY (Devamla) Ben Erdoğana üç
yıldır diktatör diyorum, kayıtlara da geçirdim kardeşim.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Diyemezsin,
diktatör olsa diyemezsin
ENGİN ALTAY (Devamla) 100 kere söyledim ya!
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Diyemezsin
diktatör olsa.
ENGİN ALTAY (Devamla) Derim, derim.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) Yer, yer; o
sokak seni yer.
ENGİN ALTAY (Devamla) Erdoğan,
inşallah da dinliyordur
EKREM ÇELEBİ (Ağrı)
Sokağı meşrulaştırmaya çalışma,
meşrulaştırma burada.
ENGİN ALTAY (Devamla) Ya, bir durun ya.
Bunlar süremden çalışıyor
Başkanım.
Erdoğan, demokrasinin bir tepki ve protesto
rejimi olduğunu ya öğrenecek ya öğrenecek, bunun ortası
yok, bunu ya öğrenecek ya öğrenecek; bu kadar basit. (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Hadi oradan be!
ŞAHİN TİN (Denizli) FETÖ
ağzıyla konuşuyorsun sen Engin.
ENGİN ALTAY (Devamla) Sokağı
terörize eden alçaktır. dedim burada ama ekmek için, aş için,
zamları protesto etmek için barışçıl bir şekilde
Açım, ekmek istiyorum. diyen adama terörist diyen de aynı şekilde
namerttir, alçaktır; bu kadar basit. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya)
Sandıkta olur demokrasi.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) İktidar
sandıktan çıkar, sandıkta görüyorsunuz.
ENGİN ALTAY (Devamla) Sandık olacak,
ayrı. Korkmasın, sokak Erdoğanı devirmez.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) Terör
algısı yapma, Kobani algısı yapmana gerek yok.
ENGİN ALTAY (Devamla) Sokağa demokrasi
talebi için de çıkılır, sokağa ekonomik talep için de
çıkılır, sokağa kültürel, sosyal talepler için de
çıkılır.
ŞAHİN TİN (Denizli) Sokaklardan
iktidar çıkmaz.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Her şeyden
umudunuzu kesmişsiniz.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) Mahallî
idareler geliyor bak, mahallî idareler geliyor.
ENGİN ALTAY (Devamla) Baş örtüsü
mağduru kardeşlerimiz sokağa çıktıklarında
terörist miydiler?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - 14 seçimdir ders
almadınız, hâlâ aynı yerdesiniz.
BAŞKAN Buyurun, sözlerinizi tamamlayın.
ENGİN ALTAY (Devamla) Erdoğan
sokaklardan korkmasın.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) İktidar
sandıktan çıkar, sandıktan. 10 seçimdir kaybediyorsunuz.
ENGİN ALTAY (Devamla) Bakın, bir
şey söylüyorum ya.
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) 10 seçim
kaybedip de hâlâ partinin başında durandır diktatör.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
ENGİN ALTAY (Devamla) Erdoğana
demokrasi dışı yolla yapılacak her türlü hamlede sizden
önce biz onu durdururuz, merak etmeyin, sizden önce biz onun önünde dururuz.
Erdoğanın sokaktan korkmasına gerek yok, Erdoğan bence
sandıktan korksun.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sen milletten
korkuyorsun, sen.
ENGİN ALTAY (Devamla)
Konuşturmadılar, bitiremedim bunları.
Değerli arkadaşlar, şimdi, tabii,
Türkiyede toplumsal barış sürecini de çürüttünüz, tefessüh
ettirdiniz.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) Size göre, size
göre.
ENGİN ALTAY (Devamla) Türkiyede bir gün Kürt
sorunu var, bir gün yok denilerek bu iş çözülmez, Kürt sorunu varsa
vardır, yoksa yoktur.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sana göre var mı?
ENGİN ALTAY (Devamla) Bence var,
Erdoğana göre de var, merak etme.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Niye eleştiriyorsun
o zaman?
ENGİN ALTAY (Devamla) Erdoğana göre
Kürt sorunu olmasaydı Oslodan başlayıp İmralı,
Kandil, Habur, Dolmabahçe turnikesi yaptırmazdı. (CHP
sıralarından alkışlar) Şimdi, o Dolmabahçedekilerin,
Dolmabahçede oturanların 4ü dışarıda
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) Sayın
Erdoğan devletine sahip çıktı.
ENGİN ALTAY (Devamla) -
Pervin Hanım da
burada ama Sırrı Süreyya ile grup başkan vekili İdris Bey
cezaevinde. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. Niye oturdun, niye
cezaevine gönderdin? Dolmabahçede ne konuştun?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Onlar kendisini savunur
ya.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Şimdi, tabii,
şu da var, hep söylediğimiz bir şey var. Silah sesleri, barut ve
kan kokusu içinde barış çığlığı duyulmaz.
Ama Tekrarın gücü. der Sayın Genel Başkanımız, bir
şeyi söylememiz lazım bu Kürt sorunuyla ilgili olarak: Hiçbir hak
talebi bunu çok söyledim ama bu bütçeye de geçireyim- teröriste masumiyet,
terörizme meşruiyet sağlamaz ancak hiçbir güvenlik gerekçesi ve
kaygısı da temel hak ve özgürlüklerin gasbedilmesine dayanak olamaz,
meşruiyet sağlamaz. (CHP Sıralarından alkışlar)
Böyle bakılırsa terör meselesi çözülür. Ben, AK PARTİyi bazen
şuna benzetiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENGİN ALTAY (Devamla) Başkanım
MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya) - Eskiden
umudunuz askerdi, şimdi sokakta, değil mi?
ŞAHİN TİN (Denizli) Sandıktan
çıkamayınca sokaklara çıkıyorsunuz.
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın lütfen
Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (Devamla) Sayın Başkan,
hani AK PARTİ
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) İktidar
sandıktan çıkar, sandıktan. 10 seçimdir sandığa
gömülüyorsunuz. (CHP sıralarından gürültüler)
ŞAHİN TİN (Denizli) Halk, sizi
sandığa gömüyor.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Hâlâ kaybediyorsunuz,
gitmiyorsunuz.
BAŞKAN Sayın Altay, sözlerinizi
tamamlayın lütfen.
ENGİN ALTAY (Devamla) Tam oraya geldim.
Şimdi, Biz sandıktan çıktık,
biz sandıktan çıktık.
Arkadaşlar, çağın, teknolojinin ve
bilimden kaynaklı gelişmeler siyasete tahvil edilemez.
ŞAHİN TİN (Denizli) Sizi
sandığa gömeceğiz.
ENGİN ALTAY (Devamla) Şimdi siz
şunu derseniz: Biz, Türkiyede kara yollarını otoyola
evrilttik. Bu bir AK PARTİ başarısı. ben de derim ki:
Acaba, patikadan şoseye geçiş ya da şoseden stabilizeye
geçiş ya da stabilizeden satıh kaplamaya geçiş hangi partilerin
başarısıydı? Bunlar teknolojinin gelişmeleri ya.
Bunlar süreç içinde olacak.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı)
Sulandırma, sulandırma.
ENGİN ALTAY (Devamla) Ya da çıra
yakılırken idare lambasına geçilirken hangi partinin siyasi
yetenekleriyle geçtik, çok merak ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ENGİN ALTAY (Devamla) Sayın Başkan,
son cümlem şu olsun: İstanbulda bütün esnaf tabelalarını
Arapçaya çevirdi. Niye biliyor musunuz? (AK PARTİ ve CHP sıraları
arasında karşılıklı laf atmalar) Türkçemiz
İstanbulda artık tabelalarda yok, niye?
MUSTAFA DEMİR (İstanbul) Var, var.
ENGİN ALTAY (Devamla) Niye? Türkiyede
yaşayan 81 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının cebinde
metelik yok, onun için Türkiyeye gelen Araplardan medet uman esnaf,
tabelaları Arapça yapmaktan başka çare bulamadı.
BAŞKAN Teşekkür edin
ENGİN ALTAY (Devamla) Şimdi, Türkiyede
yaşanan süreçte damat Bakan türbülans dedi, parti sözcüsü kur
atağı dedi, ekonomi sözcüsü sıkışma dedi, Cumhur
İttifakı ortağı daralma dedi, bunların hangisi? Bu
işin adı krizdir, kazanan yandaşın kasasıdır,
kaybeden vatandaşın kesesidir. Bütçeye hayır diyeceğiz.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Altay.
Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına üçüncü konuşmacı Konya Milletvekili Sayın
Abdüllatif Şener.
Buyurun Sayın Şener. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz otuz dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ABDÜLLATİF ŞENER (Konya)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu bütçe bir iflas bütçesidir. Türkiyeyi iflasa
sürükleyen Erdoğan hükûmetlerinin Türkiyeyi getirdiği noktayı
gösteren bir bütçedir. Hükûmetin görevi sorun çözmektir. Ancak mevcut Hükûmet
kendi ürettikleri sorunlarla ülkeyi yormakla meşguldür. Hiçbir hükûmet son
on yıldır Erdoğan hükûmetleri kadar ekonomiyi böylesine kötü
yönetmemiştir. Ekonomiye hiçbir rekabet gücü
kazandırmadınız. Rantı ekonominin hâkim unsuru hâline
getirdiniz. Üretmeden, Hükûmetle iş birliği hâlinde havadan para
kazananlar ilgi odağınız oldu. Hazineyi emme basma tulumba gibi
eşin, dostun, yandaşın, akraba taallukatın cebine
boşalttınız.
Üreticileri perişan ettiniz ve ekonomiyi tahrip
ettiniz. Hükûmetle dirsek temasındaki rantçılar bire bin
kazanırken, üretenler ve küresel rekabet peşinde koşanlar
mahvoldular, perişan oldular.
Beceriksizliğiniz, iş bilmezliğiniz
ve tekâsür hevesiniz yüzünden on yılda iki büyük kriz
yaşattınız. 2008in son çeyreğinde ekonomi 6,2
küçülmüştü, 2009un yıllık küçülmesi ise 4,7 olmuştu. Bu,
birinci 2009 krizi az geldi, ders almadınız; rantı özendirmeye,
üreticileri cezalandırmaya, ekonomiyi dolara bağlamaya devam ettiniz
ve şimdi, ekonomiyi 2018de ikinci bir krize soktunuz.
Perişan ettiğiniz halkın
acısıyla dalga geçmeye devam ediyorsunuz. İnsanlar iş
bulamadığı için, çocuğuna pantolon alamadığı
için, evine ekmek götüremediği için intihar ederken Hükûmet bu
acıları duymuyor, ekonomiyi bayram müjdesi verir gibi anlatmaya devam
ediyor. Uçan, uçmayan saraylarda yaşıyor, ejder meyveli smoothie
içiyor, vatandaşla dalga geçiyorsunuz.
Maliye damada teslim edilmiş, Hazine yine ona
teslim edilmiş; Türkiye Varlık Fonu kurmuşsunuz, Türk Hava
Yollarının, devletin bütün kalan işletmelerini ve kamu
bankalarını içine yerleştirmişsiniz, tüm bu kamu
işletmelerini de yine aynı şekilde damada vermişsiniz,
devletin ne kadar parası varsa hepsi tahtıtasarrufunda. Bu ülke aile
şirketi değildir değerli arkadaşlar. Milletin parası
ehliyete, liyakate göre görevlendirme yapmak suretiyle yönetilir.
Bakın, mutfakta yangın var ama Hükûmet ve
iktidarın bu yangından haberi yok. Tavuk eti bir yıl önce 8 lira
20 kuruşken 11 lira olmuş, yüzde 35 artmış. Kuru soğan
1 lira 47 kuruş iken 3 lira 59 kuruş olmuş, yüzde 144
artmış. Margarin her yoksulun mutfağında
kullandığı yağ ama 7,35 olan fiyatı 10,75e
çıkmış, bir yıl içerisinde yüzde 46
artmıştır. Salça yüzde 91 zamlanmış. Elektrik yüzde
43, doğal gaz yüzde 31, kömür yüzde 42 tahtıyönetiminizde bir
yıl içerisinde zam görmüştür. Bebek maması yüzde 70,
sağlık ürünleri yüzde 79 artmıştır. Mutfakta
yangın vardır. Hayat pahalılığı
vatandaşı bezdirmiştir, muzdarip hâle getirmiştir. Tüketici
fiyatları yıllık yüzde 22, üretici fiyatları yüzde 39
artmıştır. Bu, dünyadaki ortalama enflasyonun 10
katıdır. Memleketi perişan eden bir iktidarla vatandaş
muzdariptir ve perişandır.
Çiftçiyi mahvettiniz tarım girdilerine
yapılan zamlarla. Yönetim döneminizde 3 milyon hektar mera
boşaldı, kullanılmaz hâle geldi. 3 milyon hektar tarımsal
alan ekilemez hâle geldi. Bu seneden itibaren de tarım girdilerindeki
zamlar, çiftçinin borçları yüzünden çiftçi perişan olacak, ekilmeyen
tarlalara bir 3 milyon daha ilave edeceksiniz.
Esnafı perişan ettiniz, kepenk
kapatıyor, işini sürdüremiyor, tezgâhını dolduramıyor.
İşsizler iş umudunu kaybetti. Fabrikalar kapanıyor, iş
yerleri kapanıyor ve milyonlarca işsiz ülkenin en önemli derdi hâline
geliyor. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, sizin bu ülkeye
yaşattığınız enflasyon gerçekten dünyanın en
yüksek enflasyonlarından biri. Ama bakın şunu söylemek
istiyorum: 2002-2007 yıllarında ekonominin patronu bendim. Hiç tevazu
göstermeyeceğim. Ekonomiyle ilgili üç temel kurulun başkanı
bendim; Ekonomik Koordinasyon Kurulu Başkanı bendim, Ekonomik
Sorunları Değerlendirme Kurulu Başkanı bendim, Para-Kredi
ve Koordinasyon Kurulu Başkanı bendim. Bunların hiçbiri teorik
değildir, hepsi Resmî Gazetede kayıtlıdır.
MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya)
Şimdi olmayınca kötü!
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Bu
unvanların hepsi kayıtlı ve ekonomiden sorumlu bakanlar,
bürokratlarıyla beraber benim başkanlığımda toplanarak
ekonomiye yön veriyorduk. O dönemlerde bakan olan Kemal Unakıtan, Ali
Babacan, yine Sayın Başkan Binali Yıldırım
bürokratlarıyla birlikte benim başkanlığımda
toplanıyor ve düzenli olarak ekonomiyi değerlendiriyor, gözden
geçiriyorduk. Ama bunun neticesinde ne oldu, biliyor musunuz? Bu düzenli çalışmanın
neticesinde ne oldu; ben size söyleyeyim: Enflasyon, geldiğimizde yüzde
30du, ben bırakırken yüzde 8e düştü, siz
patlattınız, şimdi yüzde 22 yaptınız. (CHP
sıralarından alkışlar) ÜFE yüzde 40tan yüzde 5e
düştü ama siz yüzde 39a çıkardınız benden sonra. (CHP
sıralarından alkışlar) Hangi beceriksizliği
yaptınız da ekonomiyi tahrip ettiniz, iki kere krize soktunuz. (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Değerli arkadaşlar, bakın, hemen
ardından, 1 Ocak 2005te paradan 6 sıfırı attık.
BURHAN ÇAKIR (Erzincan) Elini cebinden çıkar!
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Yani daha
önce 1 milyon lira dediğiniz para birden 1 liraya düştü. Hani geçen
Mart ayında, sekiz ay önce Sayın Cumhurbaşkanı ne
demişti? Tuvalete 1 milyon lirayla gidiyorduk, 1 liraya düşürdük.
demişti değil mi? Bakın, o 1 milyon lirayı 1 liraya
düşüren benim. (CHP sıralarından alkışlar)
HASAN ÇİLEZ (Amasya) - CHP genel
başkanı yapacağız seni.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Eğer ben
olmasaydım Sayın Cumhurbaşkanı 1 milyon liralık
tuvaleti 1 liraya düşürdüğüyle övünemezdi, haberiniz olsun. (AK
PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)
Bakın, ben bıraktıktan sonra
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen
karşılıklı konuşmayın, hatibi dinleyin.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla)
2008-2018
arasında hiçbir başarı öykünüz yoktur.
HASAN TURAN (İstanbul) - Hangi başarı
öyküsü?
AHMET HALUK KOÇ (Ankara) - Sayın Başkan,
bakanlık görevi yapmış bir kişiye böyle yapılır
mı, ayıptır ama!
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla)
Rakamları vereyim, bu yanlış diyorsanız gelin
rakamları veriyorum bakın. Enflasyonu söyledim, parayı söyledim.
Dolar, ben geldiğimde 1 lira 60 kuruştu. 2007de bırakırken
1 lira 17 kuruşa düştü. Siz şimdi 5 lira 30 kuruşa
çıkardınız, 5 kat artırdınız, 5. (CHP
sıralarından alkışlar) Faiz 62ydi, 18e bırakarak
gittik, şimdi 22-24 bandında dolaşıyor. Net dış
borç stokunun gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 37ydi, yüzde 19a
düşürerek bıraktım, gittim, şimdi yüzde 30a çıkardınız.
Borç batağına sapladınız Türkiyeyi. (CHP
sıralarından alkışlar) Brüt dış borç stokunun
gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 54tü, yüzde 36ya
düşürdüm, siz şimdi yüzde 52ye çıkardınız.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) 28, 28.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Bütçe
açığının
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Doğru söyle,
rakamları yanlış söylüyorsun.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Doğru
söyle, bilmiyorsun konuşma. (CHP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Bir bak.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Dinle, biz
senin gibi çok kişiye ders verdik.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Yalan söylüyorsun,
yalan.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Bütçe
açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde
11di, 1,6ya düştü, şimdi 2ye getirdiniz. Kamu kesimi borçlanma
gereği arkadaşlar, devletin borçlanma ihtiyacı millî gelirin
yüzde 9,7siydi, sıfır noktada bıraktım gittim,
sıfır, devletin borçlanma ihtiyacını! Şimdi ne
yaptınız? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) Sen
bırakmadın, seni gönderdiler, sen ayrı parti kurdun. Ayrı
parti kurduktan sonra ne yaptın? Kendin gittin, CHPnin kapısına
geldin. Kendi başarın mı var ya? Hadi bana söyler misin?
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Sen parti de
kurmuştun, ne yaptın?
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Şimdi ne
yaptınız, biliyor musunuz, yaptığınız borçlanma
gereğini 2,7ye çıkarmak oldu; işsizliği de
patlattınız.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) Tayyip
Erdoğanın sayesinde koltuğa oturdun. Şimdi ne
yapıyorsun? Yontuyorsun. Yok öyle bir şey! Başarın var
mı, başarın? Başarın yok!
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Değerli
arkadaşlar, asıl önemli olan nedir, biliyor musunuz?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sen parti
kurmuştun.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Asıl
önemli olan büyüme rakamlarıdır, büyüme.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) Sen parti
kurdun, partin ne kadar büyüdü, onu söyler misin?
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) 2003 ile 2007
arasında Türkiyenin ortalama büyüme oranı yıllık yüzde
7dir. Bıraktıktan sonra, 2008-2018 arasında Türkiyenin
yıllık ortalama büyüme oranı yüzde 3 civarındadır.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) İktidarda kim
vardı Sayın Şener, 2002-2007 arasında iktidarda hangi parti
vardı?
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Üstelik 2016
yılında hesaplama biçimini değiştirdiniz ve bu
yaptığınız değişiklikle millî geliri
yıllık ortalama yüzde 2,72 şişirdiniz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Sayın Şener, o
dediğiniz tarihte hangi parti iktidardı? Ya, soru soruyorum,
Başbakan kimdi?
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) Bu halk sana ne
verdi, onu söyle!
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Bu
şişkinliğe rağmen
(AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Sayın Başkan, zamanımı alıyorlar,
kendi sürelerinde kalkacak konuşacaklar, yanlış bir şey
söylüyorsak söylerler.
BAŞKAN Arkadaşlar, bir saniye
Bir saniye Sayın Hatip.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Sayın
Başkanım, hangi parti iktidardaydı onu söylesin.
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen konuşmacıyı
sükûnetle dinleyelim, daha sonra cevap verilmesi gerekirse verin. Lütfen,
lütfen arkadaşlar, karşılıklı konuşmayalım,
lütfen.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Değerli
arkadaşlar
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Hangi parti
iktidardı, onu söyle, kimin hükûmetiydi o?
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Bakın
değerli arkadaşlar, yani sizin hepinizin bana minnet borcu var. (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gülüşmeler) Ben olmasaydım hiçbiriniz burada olmazdınız,
ben olmasam, hiçbiriniz burada olmazdınız! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) CHP mi konuşuyor, Abdüllatif
Şener mi konuşuyor?
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) Sen hangi
partiye girdiysen düşürdün. Kaç aldın? Sıfır! Tayyip
Erdoğana bak sen ya!
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Bakın,
değerli arkadaşlar, gayrisafi millî hasıla, bırakırken
677 milyar dolardı, 2007de. Hesaplama yöntemiyle, değişiklikle
millî geliri artırdığınız hâlde benim on bir yıl
önce devrettiğim toplam gayrisafi yurt içi hasılanın
altında bir Türkiye inşa ettiniz. 631 milyar dolar 2018 millî geliri;
sadece millî gelir değil, kişi başına millî gelir.
Sayın Erdoğan, biliyorsunuz, sürekli olarak Kişi
başına millî geliri 3 katına çıkardık. diyor.
Altından benim olduğum dönemi çıkarırsanız
çırılçıplak kalırsınız. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bakın, kişi başına millî gelirin
niye 3 katına çıktığının üç gerekçesi var.
Bunlardan birincisi: Baz yılı olarak 2002 alınıyor, 2001
krizinin arkasından düşük bir millî gelir baz alınıyor. Hâlbuki,
2000 yılında bile kişi başına millî gelir 4.229 dolar,
yani 2002 rakamının 1.000 dolar üstünde; üstelik, 2000 yılı
da bir önceki deprem yılının hasarını
yaşamış bir yıldır. Onun için, bazı
yanlış koyarak Şu kadar artırdık. denmez.
İkincisi: 2 kere hesap değiştirdiniz,
eski yıllara yaymadınız o hesapları, o hesap
değişikliği şişirdi.
Üçüncüsü ise: 2002 ve 2007 döneminde
ulaşılan noktayı çıkarırsanız, son on bir
yılda kişi başına millî geliri son üç yıldır
bıraktığım noktanın altına indirmiş bir iktidarsınız.
(CHP sıralarından alkışlar) Bakın, çok net söylüyorum:
2007de kişi başına millî gelir -ben bırakırken- 9.656
dolardı; 10 bin dolara gelmiş, dayanmıştı.
MUHAMMET BALTA (Trabzon) - Bu kadar
başarılıydın, o partiyi niye kapattın? Bu kadar
başarılıydın, partiyi niye kapattın, partini?
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Şimdi,
2018de 9.385 dolara düşürdünüz.
MUHAMMET BALTA (Trabzon) - Niye kapattın
partini?
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Yani, on bir
yıl önce bıraktığım rakamın 271 dolar altına
indirdiniz.
MUHAMMET BALTA (Trabzon) İndirdim,
yaptım
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Üstelik
hesaplama yöntemiyle 2018i de yüksek gösterdiğiniz hâlde. Ama başka
bir şey daha var: Türkiye'de 3,5 milyon Suriyeli var, toplam millî gelir
hesapları yapılırken Suriyeliler hesaba dâhil ediliyor,
kişi başına millî gelir hesap edilirken Suriyeliler hesaba dâhil
edilmiyor. (CHP sıralarından alkışlar)
İSMAİL TAMER (Kayseri) Konyaya
gidebiliyor musun?
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, hani Suriyelilere 35 milyar dolar
harcamıştınız. Madem millî gelirden o kadar pay verdiniz,
Suriyelileri hesaba dâhil edip kişi başına millî geliri yeniden
niye hesaplamıyorsunuz?
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Geri gidecekler
onlar.
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Sen yoktun ya!
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Şu
soruyu sormak lazım değerli arkadaşlar, bu soruyu sormak
zorundayım: Benden sonra hangi büyük beceriksizliği
yaptınız da ekonomiyi bu hâle getirdiniz, işsizi ağlattınız,
tüketiciyi perişan ettiniz, çiftçiyi mahvettiniz
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Genel başkan
olamadın sen. Genel başkan mısın sen?
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) -
esnafı
kuruttunuz, iş adamlarını intihara sürüklediniz, iş
yerlerini kapanır hâle getirdiniz? (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Bu kadar
başarılıydın partini niye kapattın, partini? Partini
niye kapattın başarılıydın, onu söyle?
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Hangi
beceriksizliği yaptınız, hangi? (CHP sıralarından
alkışlar) Bakın, açıkça söyleyeyim mi?
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Açıkça söyle,
partini niye kapattın, söyle?
İSMAİL TAMER (Kayseri) Sivastan
bağımsız aday oldun, kaç oy aldın? Kaç oy aldın, kaç?
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Açıkça
söyleyeyim: Bakın, on altı yıldır -2002-2007 hariç- tek bir
yapısal reform yapamamış bir hükûmetsiniz.
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Partini niye
kapattın söyle, niye kapattın?
İSMAİL TAMER (Kayseri) Sivastan kaç oy
aldın? Konyaya gidebiliyor musun? Konyaya gidebiliyor musun, Konyaya?
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - On altı
yılda bir vergi reformu bile yapamadınız, ne
konuşuyorsunuz! (CHP sıralarından alkışlar)
İSMAİL TAMER (Kayseri) Sivastan kaç oy
aldın, kaç? Ben sana söyleyeyim: 17 bin oy aldın, başarı
yok.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Bakın,
2002-2007 yılları arasında hangi reformları
yaptığımızdan söz edeyim.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) Çok komiksin!
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Hangi parti?
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Ekonominin
başında olarak
ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya)
Hangi parti ya, hangi parti?
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) -
Koordinasyon
Kurulu Başkanı olarak bütün işler benden dönüyordu
ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya)
Öyle bir şey yok, öyle bir şey yok.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) -
Sayın
Genel Başkan da bu işe karışmıyordu. 2003-2007
arasında ben Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları
Ulusal Otoritesiydim. Her ülkede bu programların bir otoritesi olur,
Türkiye otoritesi bendim, benim üzerimde Başbakan da yoktu. [AK PARTİ
sıralarından vay be(!) sesleri, CHP sıralarından
alkışlar] Ulusal Ajansın kuruluşuyla ilgili yasa teklifini
getirip Meclis komisyonlarında ve Genel Kurulda savunan benim; ilk Ulusal
Ajansı kuran benim, Ulusal Ajansın kurucu yöneticilerini, personelini
atayan benim.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Seni oraya
getiren kimdi?
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - İlk
başta Erasmus olmak üzere Türkiyedeki öğrencilerimizin Avrupa
Birliği üniversitelerine gidip orada bir dönem, bir yıl kendi
branşlarındaki fakültelerde eğitimlerine
ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya)
Bunların hepsini AK PARTİ yaptı, AK PARTİ.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) -
devam etme
hakkını ve uygulamasını başlatan benim.
ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya) AK
PARTİnin yaptıklarını anlatıyorsun şu an.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Seni buraya getiren
kim?
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Bu, gerçekten
yapısal bir dönüşümdü.
İkincisi, kalkınma ajanslarıyla
ilgili yasal düzenlemeyi hazırlayan benim; Meclis komisyonlarında,
Genel Kurulda savunan benim
[AK PARTİ sıralarından Sen
neymişsin be(!) sesi ve gürültüler]
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Ooo!
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla)
yasalaştıran benim ve başta İzmir ve Çukurova (Adana,
Mersin) kalkınma ajanslarını bizzat ben kurup kadrosunu ben
atamıştım. [AK PARTİ sıralarından Ooo(!)
sesleri, gürültüler] Diğer bütün illerimizdeki kalkınma
ajanslarının planlamasını da yaptık.
KEMAL ÇELİK (Antalya) Türkiye Partisi ne
oldu?
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Ama bu
ajansın önemli bir işlevi vardı; Türkiyede girişimcilik
heyecanı başlatacaktı, sinerji oluşturacaktı. Ben
bıraktıktan sonra orayı da dejenere ettiniz. (CHP
sıralarından alkışlar)
KEMAL ÇELİK (Antalya) Türkiye Partisi ne
oldu?
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Bakın,
E-dönüşüm Türkiye İcra Kurulu Başkanı bendim. [AK PARTİ
sıralarından Ooo (!) sesleri, gürültüler] Bu toplantılara
Sayın Başkan da katıldığı için bilir; kamu ve
özel sektör temsilcileriyle birlikte her ay düzenli çalışma
yapardık. E-Devlet Projesi büyük mesafe almıştır o dönemde
ve de ilk elektronik imza bu kurulda benim başkanlığım
zamanında yapılan çalışmalar sonrasında
gerçekleşmiştir, sembolik olarak ilk e-imza sertifikası bana
verilmiştir. [CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından alkışlar (!)]
İSMAİL TAMER (Kayseri) Ayakta
alkışlıyorum seni (!) Ayıp ya!
SALİH CORA (Trabzon) IMFye borcu sen ödedin
(!) Amerikayı sen keşfettin (!) SİHAların projesini sen
çıkarttın (!) Üçüncü köprüyü sen açtın(!)
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Daha önce
kriz koşullarında Bankacılık Yasası alelacele
çıkarılmıştı. Bankacılık Yasasıyla
ilgili altı ay mesai yaptık.
SALİH CORA (Trabzon) Üçüncü
havalimanını sen yaptın (!) Duble yollar senin zamanında
yapıldı (!) O tünelleri sen açtın (!)
İSMAİL TAMER (Kayseri) Kurduğun
parti ne oldu?
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Neticede BDDK
ve Bankalar Birliğiyle birlikte bitip tükenmeyen mesailer sonrasında
sağlıklı bir Bankalar Yasası hazırladık.
Komisyonlarda, Genel Kurulda savunmasını ben yaptım ve şu
anda bu krize rağmen eğer bankalar ayaktaysa bana borçlusunuz, bu
Bankacılık Yasasına borçlusunuz. [CHP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından alkışlar
(!)]
SALİH CORA (Trabzon) Kimsesizlerin kimsesi
oldun (!)
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - TMSF ile
BDDKyı ayırdık. BDDKnın kendi görevini, düzenleme ve
denetim görevini düzgün bir şekilde takip etmesine imkân
sağladık.
KEMAL ÇELİK (Antalya) Yaranamazsın,
yaranamazsın!
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Bakın,
hoşlanmadınız ama başka bir şey söyleyeyim.
ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya)
CHPye Genel Başkan ol, CHPye.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Beşinci,
Akaryakıt Kaçakçılığı ile Mücadele Kurulu
Başkanı da bendim. Diyeceksiniz ki amma çok göreviniz
varmış. Akaryakıtta kaçakçılığı önlemek için
ilk marker kullanımını gerçekleştiren
SALİH CORA (Trabzon) Sensin (!)
Şehirlerimize statları yapan sensin (!) O
olimpiyatları Türkiyeye getiren sensin (!) Sen neymişsin be abi (!)
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) -
benim.
Altıncısını söyleyeyim
mortgage kanunu çıkardım. Bakın, mortgage kanunu
çıkardık, mortgage.
SALİH CORA (Trabzon) Marmarayı yapan
sensin (!) Avrasya Tünelini sen açtın (!)
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Sayın
Başkan
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Değerli arkadaşlar, bir
dakika
Değerli arkadaşlar, lütfen,
karşılıklı konuşmayalım.
Sayın Şener, siz de Genel Kurula hitap
edin.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devam) Genel Kurula
hitap ediyorum efendim.
BAŞKAN Buyurun.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Mortgage
kanunu çıkardım, bir yıl çalıştık mortgage
kanunu üzerinde, bak bir yıl. Hem ulusal düzeyde hem de uluslararası
düzeyde paneller düzenledik, çalışma grupları oluşturduk.
Sonunda gayrimenkule dayalı menkul kıymet ihracıyla ilgili
düzenleme getirdik.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Kurduğunuz
partinin adı neydi?
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Ama sonunda
ne oldu biliyor musunuz? Ben bıraktıktan sonra mortgage kanununu
benden sonraki hükûmetler uygulamadılar, ikincil mevzuatı
tamamlanmıştı. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
SPK, gereken kurumsal dönüşümü hazırlamaktaydı ancak bu
çıkarılan yasayı uygulamayı uygun görmedi. Hâlbuki bu yasa
çıktığı takdirde borsanın derinliği artacak,
yerli, uzun vadeli, millî bir finansman hacmi ortaya çıkacaktı ama
bunların hiçbirini görmedi. Bu yasa mevcut olmakla birlikte, uygulamadı
Hükûmet ama ne yaptı? İş insanlarını dış
krediye muhtaç hâle getirdi, döviz geliri olmayanların bile dövizle
borçlanmasına imkân sağladı. Bizim mortgagela
getirdiğimiz finansman sistemini kenarda bırakırken tam iş
adamlarımızı 317 milyar dolar dışarıdan borç
almak zorunda bıraktınız ve krizi bu yüzden
çıkardınız. (CHP sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta) Bu kadar
başarılıydınız da partiniz niye bu kadar az oy
aldı?
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Şimdi,
geçenlerde bir bakan diyor ki: Şimdi, gayrimenkule dayalı menkul
kıymet ihraç edeceğiz, finansman genişliği
sağlayacağız. Günaydın, on bir yıl sonra Hükûmetinize
günaydın! (CHP sıralarından alkışlar) Neredeydiniz
kardeşim, neredeydiniz? Ben yirmi dört saat mesai harcarken sizin
eliniz... Gözünüz neredeydi? Söyleyin bakayım.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Sayın
Şener, elinizi çıkarıp da hitap edin, lütfen, olmuyor.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Kürsüde böyle
konuşulur, acemi olduğun için bilmiyorsun.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Bu kibir
yıkacak! Gururlanma padişahım, senden büyük Allah var! Bu kibir
yıkacak!
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bakın, şu acil eylem planı...
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) O, Tayyip
Erdoğanın planı. Sen kimsin? Tayyip Erdoğanın
planı. Sen kimsin?
İSMAİL TAMER (Kayseri) Partinize ne
oldu?
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla)
Bellemişsin, Partine ne oldu? Biz soyguncu değiliz, vurguncu
değiliz, hırsız değiliz, parasızlıktan partim
kapandı. (CHP sıralarından alkışlar)
İSMAİL TAMER (Kayseri) Ne oldu partiye?
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) O Tayyip
Erdoğanın milletinin partisi. Sen kimsin!
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla)
Faziletindir. diye anlatacağın şeyi, sanki kabahatimmiş
gibi niye söylüyorsunuz?
İSMAİL TAMER (Kayseri) Kurduğun
partiye ne oldu? Gittin bir yere sığındın be!
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) O
Cumhurbaşkanımızın liderliği, sen kimsin ki onu da
yapacaksın. O Cumhurbaşkanımızın liderliği.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) AK PARTİ
kurulduğunda Hazine yardımı aldı.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Bırak onu
ya!
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Kanunu
getirdi, değiştirdiniz
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar)
Cumhurbaşkanımız olduğu için buradasın sen, yoksa
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla)
milletvekili
olan partilerin Hazine yardımı almasıyla ilgili yasayı
kaldırdınız.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Evet.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla)
ondan sonra
yeni kurulan partiler Hazine yardımı alamaz oldu.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) AK PARTİ
kurulduğunda Hazineden para mı aldı?
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Bakın,
bu, acil eylem planı, arkadaşlar. Kimin hükûmeti nedir diye
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) AK PARTİ
kurulduğunda Hazineden para mı aldı?
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Aldı,
Hazineden para aldı.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Ne zaman
aldı?
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) 54 tane
milletvekili vardı, Hazine yardımı aldı.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Seçime girmeden
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla)
Kurulduğundan itibaren aldı.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Liderle olur bu
iş, liderle; liderlikle olur.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Liderlikle
ilgisi yok.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Liderle var.
Seninle mi ilgisi var?
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Bakın,
Erdoğan siyasi yasaklıydı, Hükûmette değildi.
Bak, şunu da söyleyeyim: Ben Sayın
Erdoğanla kavga edip falan ayrılmadım da. Yani bana
karşı her zaman kibar olmuştur, nazik
davranmıştır.
HASAN TURAN (İstanbul) Her zaman
kibardır.
ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya) Sen
de çok kibarsın şu anda!
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla)
Hayatımda bana karşı en nazik davranan iki üç insandan biridir.
ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya) Sen
de şu an çok kibarsın!
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla)
Ayrılırken de kibarca ayrıldı.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Her zaman
öyledir.
ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya)
İhanet ettin, ihanet.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Bakın,
partiden ayrılırken parti genel merkezine MKYK toplantısına
gittim, o salonda arkadaşlardan helallik almak suretiyle Genel
Başkana istifamı verdim ve öyle ayrıldım.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Sonucunuzu
görüyoruz.
ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya)
Sonuç?
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Benim gibi
partisinden ayrılan Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir tek kişi
yoktur.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Sonuç?
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Bir dinleyin.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) O her zaman
lider.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Bakın,
bu, acil eylem planı değerli arkadaşlar.
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Siz mi
yaptınız?
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Erdoğan
siyasi yasaklıyken; değil Başbakan, henüz milletvekili
olamamışken ben Başbakan Yardımcısıydım ve
bana bağlı Devlet Planlama Teşkilatında Hükûmetin yol
haritası diye şu acil eylem planını hazırladık.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Ya, bütün
insanlara haksızlık, günah bu ya!
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Bakın,
övündüğünüz
ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya)
Bunları tek başına mı yaptın?
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) DPT
bürokratlarıyla beraber yaptık, DPT bana bağlıydı.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) CHP o zaman onu da
eleştirmişti.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Yani, bu kadar
insanın emeğine haksızlık, günah ya!
SALİH CORA (Trabzon) Sen neymişsin be
abi (!)
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Bakın,
övündüğünüz, yatırım olarak övündüğünüz ne varsa en az
yüzde 90ı
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Geç CHPnin
başına...
ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya)
CHPye Genel Başkan ol.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) 2003-2007
yatırım programlarına bakın, şu acil eylem
planını inceleyin, hepsi bunun içerisindedir, hepsi. (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
HASAN TURAN (İstanbul) Bu kadar insana
haksızlık.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla)
Arkadaşlar, bakın, yani buradan bu kadar fazla sataşma
yapmış olmanızı anlayışla
karşılamıyorum.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Sataşma
yapmıyoruz.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Müsaade edin,
sakin sakin konuşalım. En az on dakikamı yediniz.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Her şeyi sen
yaptın (!)
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Bir hasbihal
edelim ya, benimle hasbihal etmeye hiç mi ihtiyacınız yok sizin?
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Yok, hiçbir
ihtiyacımız yok.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Nankörlük
yapmayın.
ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya)
Yok, yok.
ZAFER IŞIK (Bursa) Partinle hasbihal et,
bizimle değil.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) CHPyi kurtar
Sayın Şener, CHPyi.
MUSTAFA ELVAN KARAHOCAGİL (Amasya) Acil eylem
planını Lütfİ Elvan hazırladı.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Öğretim görevlisi
gibi konuşuyorsun.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Bitti mi?
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Bakın,
değerli arkadaşlar, bu partinin kuruluşuna emek sarf ettim.
Elinizdeki parti programı
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Bizim emeğimiz yok
mu Sayın Şener? Hep Ben yaptım. diyorsun bir saattir ya, bak
dinliyorum yarım saattir.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Var,
emeğiniz var da parti programı
RECEP ÖZEL (Isparta) O zaman CHPyi
eleştiren
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Alın teri var orada
ya, taşrada alın terimiz var. Hep Ben yaptım. diyorsunuz.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Bırak da
konuşayım.
Arkadaşlar, sizin sözcünüz de kalkacak,
konuşacak o zaman o söyler.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Ama bu da bana
dokunuyor, ben bu partinin temel taşlarından biriyim ya Sayın
Şener. Gitmiş olabilirsiniz, normal.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Bakın,
seni de var kılan
Bakın, değerli arkadaşlar,
programlar, teşkilatlar, hepsinde görev aldım.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Biz kurtulduk,
sıra sizde.
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Ya, bu kadar
başarılıydın, kendi partinde niye başarılı
olamadın? Hep siz yaptınız (!)
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) 28
Şubatta ben Maliye Bakanıydım -28 Şubat AK PARTİ
dönemi değil tabii- ve muhtıracılar hedef olarak beni göstermişlerdi,
dimdik ayakta kaldım. 27 Nisan e-muhtırasında yine aynı
şekilde Hükûmet aleyhine yapılan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, tamamlayın
konuşmanızı. Ek süre verdim, buyurun tamamlayın.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Konuşacak bir
şeyi kalmadı Başkanım.
MUHAMMET BALTA (Trabzon) Ek süreyi de siz
yaptınız herhâlde (!)
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla)
bu
e-muhtıraya cevap vermek için Başbakanlık Konutunda bir araya
gelen 7-8 kişiden biri bendim.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Onu da siz
verdiniz (!)
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) O cevap
metnini hazırlayan heyetteydim ve kamuoyuna o açıklama öylece
yapılmıştır.
RECEP ÖZEL (Isparta)
Adaylığını geri çektin ama 2007 seçimlerinde.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Bunun
dışında, bakın, bazen arkadaşlar hakkımda ulu
orta şeyler söylüyor da onları düzeltmek için söylüyorum
bunları, bir dakikalık düzeltme zamanıyla halledemiyoruz çünkü.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Kendinize
yazık ediyorsunuz vallahi.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Bakın,
2007 seçimlerine girerken birçok problem vardı, cumhuriyet mitingleri
vardı, 367 problemi vardı, e-muhtıra girdi devreye...
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Kim
yapmıştı o mitingi?
ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya) Kim
yapıyordu onları?
SALİH CORA (Trabzon) Kadere bak ya! Kimlerle
beraber?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) 367 CHPnin eseridir.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) O sırada
gerginlik olduğu için kamuoyunu yatıştırmaya ihtiyaç
vardı.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) 367yi yapan parti CHPdir.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Sayın
Genel Başkan ve Gül, benim üslubumun bütün toplumu kucaklayıcı
olduğunu, bu gerginliği yatıştırmak için beni
görevlendirdiler.
MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya) 28
Şubatla aynı kafa yapısı.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Bol bol
televizyonlara çık, o tatlı üslubunla kamuoyunu
yatıştır. dediler
(AK PARTİ sıralarından Aaa!
sesleri, gülüşmeler)
HASAN TURAN (İstanbul) Bu bir itiraf, bu bir
itiraf.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Ama sizi de
göreviniz esnasında ikna ettiler, değil mi?
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla)
ve o görevi
de üstlendim, sonuna kadar yerine getirdim aday olmayacağımı
ilan ettiğim hâlde.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Darbe olacak diye
ikna ettiler. Darbe olacağına ikna oldunuz, başbakan oldunuz (!)
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Onun için
birkaç gün önce bir grup başkan vekiliniz çok ulu orta sözler söyledi. Bir
kısmı söylediklerimin, ona cevap olsun diye söylüyorum. Bülent
Efendiydi, kim? Nerede o Bülent Efendi? (AK PARTİ sıralarından
Bülent Bey sesleri)
ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya)
Bülent Bey efendi değil.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Doğru
söyleyin, darbe döneminde başbakan olacağınıza
inandınız mı inanmadınız mı?
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Ve aile
mahremiyetine dokunacak terbiyesizce sözler söyledi, dedi ki: Efendim,
işte Sayın Şener eşinin başını örttürmek
istememiş.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Hürriyete
manşet olmuştu.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Hürriyete
mürriyete öyle manşet atılmadı.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Hürriyete
manşet oldu, öyle dediniz.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Evet, ben
şunu söyledim basına. Ben ne söyledim? Nişanlılık
döneminde eşim başörtülü değildi, ben ondan onun
başörtüsünü takmasını istemedim, baskı da yapmadım,
kendisi özgür iradesiyle başını örttü dedim. Böylesine bir
cümleyi evirip çevirip Bülent Efendinin
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Bülent Bey.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla)
böylesine
istismar edecek şekilde kullanmış olması gerçekten büyük
ayıptır, büyük ayıp. Keşke benim konuşmamı
engellediğiniz gibi o Sayın Bülent Efendinin de
konuşmasını engelleseydiniz. (CHP sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya) İçki
için ne dediniz?
BAŞKAN Bakın, aranızda zorla elimle
milletvekili yaptığım, istifa ettirip aday ol deyip Meclise
taşıdığım, istifa edip milletvekili olanlar var. (AK
PARTİ sıralarından Cumhuriyeti de sen mi kurdun ağabey
ya? sesi)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Evet,
Cumhuriyet Halk Partisi kurdu.
SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (İstanbul)
Süre Sayın Başkan!
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Şener.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Bakın,
Boludaki asistanlığım döneminde benim öğrencim olan
başörtülü bir sayın milletvekiliniz de aranızdadır. O
dönemde ben daha asistandım. Otuz-otuz beş yıldır da o
günden bugüne kadar hiç görüşmedik, ilk defa Mecliste
karşılaştık.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Sen
aslında profesörmüşsün de
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla)
Başörtüsü konusunda benim ne düşündüğümü, nasıl tavır
sergilediğimi, kendilerine nasıl hamilik
yaptığımı o size anlatsın.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Senin partin başka
düşünüyor ama.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Onun için,
ailevi meselelere uzanacak kadar Şeneri eleştireyim diye
uğraşırsanız perişan olursunuz. Perişan olursunuz
bakın.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Vallahi siz
perişan durumdasınız.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Onun için,
değerli arkadaşlar, bu bir iflas bütçesidir.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) İstikamet
İstikamet
İstikamet
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Bu
iflasın sebebi ise son on-on bir yıldır uygulanan beceriksiz ve
yanlış politikalardır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Grup Başkanı,
Sayın Bostancı, buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Sayın
Başkan, tek adam diktatör kendine göre anayasa ve başka tür
sözler; hepsi sataşma çerçevesinde. 69a göre söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (İstanbul)
Başkanım, diktatör sataşma sayılmaz,
sayılmıyor. Tutanaklara da geçti. Bilginiz olsun eğer
diktatörden dolayı sataşmadan söz veriyorsanız, usulsüz bir
iş yapılmış oluyor yani.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancının,
Konya Milletvekili Abdüllatif Şenerin ve İstanbul Milletvekili Engin
Altayın 10 sıra sayılı 2019 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanun Teklifi ile 11 sıra sayılı 2017 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde
CHP Grubu adına yaptığı konuşmalarında, AK
PARTİ Genel Başkanına ve Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; aslında Sayın
Şenere cevap vermeyi düşünmüyordum çünkü zor bir iştir. Bir
siyasi hareketin içinde olup sonra başka bir siyasi harekete insanlar
geçebilir, ideolojilerini, politikalarını, dünya görüşlerini
değiştirebilir ama ondan sonra gelip burada eski
arkadaşlarına karşı kendini aklama çabası içerisindeki
bir konuşmayı cevaplamaya değer görmezdim. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) Ancak, ben
Sayın Şener Efendi demeyeceğim, o dil uygun bir dil
değil, burada nezaketle konuşmak durumundayız fakat biliyorsunuz
tarihte İsadan önce ve İsadan sonra vardır. Sayın
Şeneri dinlerken o kadar ben, o kadar ben yaptım Ben
olmasaydım siz yoktunuz. dedi ki, anlaşılıyor ki
Sayın Şener ekonominin Hazreti İsasıdır, öncesi
vardır, sonrası vardır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Şimdi, Sayın Şener buradayken biz her
şeydik, Sayın Şener gitti biz hiçbir şey olduk. Demek ki
Sayın Şener size geldi, ben öyle anlıyorum ki
konuşmasından, siz hiçbir şeydiniz, şimdi her şey
oldunuz. Hayırlı olsun. (AK PARTİ sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar) Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi içerisinde benim de
tanıdığım, bildiğim çok kıymetli ekonomistler
var, bu bütçeyi çok çeşitli biçimlerde eleştirecek arkadaşlar
var; siz Sayın Şeneri çıkarttınız. O bakımdan da
hakikaten öyle anlıyorum, hiçbir şeydiniz, her şey oldunuz.
Hayırlı olsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, aslında söylenecek çok söz,
verilecek çok cevap var. Şu diktatör meselesi Engin Bey, diktatör
meselesi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Tutanaklara geçti
Eleştirme sayılır. diye, mahkeme kararları da var.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bir dakika
daha verebilir misiniz? Diğer arkadaşlara da verin lütfen Sayın
Başkan.
BAŞKAN Buyurun, bir dakika daha.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Şimdi,
Cumhuriyet Halk Partisi tarih boyunca halkın önüne geçen, halkı
temsil eden, iktidara gelen insanlara diktatör demiş. Menderese dediniz
mi? Dediniz. Rahmetli Özala dediniz mi? Dediniz. Şimdi, Tayyip
Erdoğana diyor musunuz? Diyorsunuz. Bunların üçünün de ortak yönü
nedir? Halkı temsil etme, halkın gücüyle iktidara gelme. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Ama bazen
hızınızı alamadınız kıymetli
arkadaşlar, kendi içinizdeki eleştirilerde de Sayın Genel
Başkana diktatör dediniz. Demek ki bu bir dil
alışkanlığı, kıymetini burada görmek lazım.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Bu ağır oldu
Hocam ya!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Evet,
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Evet, değerli arkadaşlar,
birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Teşekkür ediyorum.
Kapanma Saati: 15.53
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.14
BAŞKAN:
Binali YILDIRIM
KÂTİP
ÜYELER: Burcu KÖKSAL (Afyonkarahisar), Rümeysa KADAK (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
39uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun
Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
IV.- KANUN TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun
Teklifi (1/276) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 10) (Devam)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı (1/275); 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan,
2017 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/38); 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017 Yılı
Faaliyet Genel Değerlendirme Raporu ve 2017 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/41); 5018
Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 183 Adedi Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, 2 Adedi Sosyal Güvenlik
Kurumlarına ve 10 Adedi Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere
Toplam 195 Adet Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/40) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN Komisyon yerinde.
Şimdi söz sırası Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycıda.
Buyurun Sayın Kalaycı. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz kırk dakikadır.
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2019 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanun Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına görüşlerimizi açıklamak üzere
huzurlarınızdayım. Bu vesileyle yüksek heyetinizi ve
ekranları karşısında bizleri izleyen aziz milletimizi
hürmetle selamlıyorum.
Genel anlamda bütçe, devletin bir yıl içinde
yapacağı harcamaları ve elde edeceği gelirleri gösteren ve
Mecliste onaylanarak yürütme tarafından uygulanan bir belgedir. Hukuki
bakımdan bir kanun olmakla birlikte bazı özellikleri nedeniyle
kanunlardan ayrılan bütçe, hukuki, ekonomik ve mali işlevlerinin yanı
sıra siyasi bir fonksiyona da sahiptir. Bütçe, Meclisin yürütme üzerindeki
siyasi denetim araçlarından biridir. Bütçe ve kesin hesap görüşmeleri
bize, hükûmet uygulamalarına yönelik uyarı, tenkit ve öneri
imkânı da sağlamakta, milletimizin ve devletimizin
sorunlarını daha bütünlükçü ele alma fırsatı
sunmaktadır.
2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun
Teklifi, komşu coğrafyalarda ve dünyada büyük sorunların
yaşandığı ve tehlikeli gidişatın bulunduğu
bir dönemde görüşülmektedir. Neresinden bakarsak bakalım, bölgesel ve
küresel dinamiklerin, kritik ve engebelerle dolu bir güzergâhta
ilerlediğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Değerli milletvekilleri, sadece bölgemiz için
değil, tüm insanlık adına tarihî ve hayati nitelikli olaylara
sahne olmuş bir yılın daha sonuna geliyoruz. 2018
yılında da yaygın münakaşalar, yoğun mücadeleler,
dünya dengelerini doğrudan etkileyen olaylar
yaşanmıştır. Son zamanlarda her yer karışık,
her taraf kaos içindedir. Sosyal gerginlikler, toplumsal kargaşalar,
asimetrik çatışmalar, örtülü operasyonlar, ticaret savaşları,
siyasal anlaşmazlıklar, hegemonya mücadeleleri
yoğunlaşmakta hatta yaygınlaşarak devam etmektedir.
Küreselleşmenin bilançosunda eşitsizlik, yoksulluk, etnik
çatışma, coğrafyaların değişmesi, ülkelerin
bölünmesi, kutuplaşma ve silahlanma; mutluluk, refah ve
yardımlaşmadan daha ağır basar hâle gelmiştir.
Medeniyetlerin beşiği olan Orta Doğu
bölgesi, Türk-İslam medeniyetinin zirvesi olan Osmanlı Devletinin
yüz yıllar boyunca sağladığı huzurlu ve müreffeh
günlerini aramaktadır. Orta Doğu, küresel aktörlerin birbirleriyle
vekâleten savaştığı bir coğrafyaya
dönüşmüştür. Bu savaşın temelinde paylaşım
kavgası vardır. Bu nedenle topraklar parçalanmakta, insanlar etnik,
mezhebî ya da bir başka saik ve bahaneyle istismar edilmektedir.
Musibetlerin kaynağında asırlardır değişik
kılık ve görünümde devam eden emperyalist Vandallık
bulunmaktadır. Zayıf ve kukla devletler kurgulanmakta,
Batının nüfuz alanlarının genişletilmesi
istenmektedir. Orta Doğunun ve İslam ülkelerinin kanlı
bıçaklı duruma getirilmesinin nedenleri burada aranmalıdır.
İslam ülkeleri manevi kalkınma, maddi silkinme yaşamadan, birlik
ve dirliğe sahip çıkmadan facialar sürecek, daha çok kan
dökülecektir. Soydaşlarımızın ve din kardeşlerimizin
akan kanı hepimizden bir şeyler götürmektedir. Bugünkü durumu kabul
etmemiz mümkün değildir. İslam toplumlarının artık
Haçlı projelerinin ablukasından sıyrılıp belini
doğrultması zorunlu hâle gelmiştir. İslam dünyası
artık ayağa kalkmalı, kaderine sahip çıkmalı ve
geleceğini kimseye peşkeş çekmemelidir, Müslümanların
çileleri bitmelidir.
Uluslararası ilişkilerin değişen
ve karmaşıklaşan yapısı dikkate
alındığında, küresel sorunlara kalıcı ve
kapsamlı çözümler üretebilmek için Birleşmiş Milletler sisteminde
reforma gidilmesi gerekmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi, Türkiye'nin
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin daimî üyelerinden biri
olması, uluslararası güvenlik ve barışın temini
adına daha büyük rol üstlenmesi gerektiğini savunmaktadır. Türk
milletinin ve bütün insanlığın barış ve mutluluk
içinde insanca yaşayacağı bir dünya idealinin Türkiye merkezli
yeni bir medeniyet inşasıyla mümkün olabileceğine inanmakta ve
bu doğrultuda siyaset yapmaktayız. Bu çerçevede, küreselleşme
sürecinin insani bir mecraya sokulmasını ve küresel ölçekte bir
adalet hareketine dönüşmesini arzu etmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, Türkiye,
coğrafyası itibarıyla hiçbir zaman sükûnet halkası içinde
olmadığı gibi, özellikle son dönemde tam bir karmaşa,
belirsizlik ve çatışma düzeninin ortasında kalmıştır.
Türk milleti son on yıldır siyasi, sosyal ve ekonomik ablukaya
alınmak istenmiştir. Türkiye, artan bir şekilde tehdit
kuşağında tutulmuş, vatanımız tehlikeden
tehlikeye girmiştir. FETÖ kumpasları, doğu ve güneydoğu il
ve ilçelerimizde hendek terörüyle birlikte tezahür eden işgal planları,
güney sınırlarımız boyunca terör koridoru oluşturma
girişimi, 15 Temmuz işgal teşebbüsü, 53
insanımızın hayatına kasteden isyan denemeleri, büyük
şehirlerimizde hatta Ankaranın göbeğinde patlatılan
bombalar, dayanılmaz boyuta ulaşan şehit haberleri yakın
tarihimizin âdeta özeti niteliğindedir. FETÖden PKKya,
IŞİDden PYD-YPGye kadar bütün insanlık düşmanları
Türkiyeye karşı alenen ve acımasızca
kullanılmıştır. Artan terör saldırıları,
yeni boyutlar kazanan millî güvenlik tehditleri, hain ayaklanma
girişimleri, ekonomimizi çökertme teşebbüsleri millî bekanın
ciddi tehlikelerle karşı karşıya
kaldığını bütün çıplaklığıyla gözler
önüne sermiştir.
Türkiyenin, ya teslim alınarak küresel
projelere taşeronluk yapan tutsak bir ülke olması
dayatılmış ya da bölünüp parçalanarak içinden yeni yeni
devletçiklerin çıkması kurgulanmıştır. 2 seçenekli bu
imha planı bizzat Türk milleti tarafından, millî uyanış ve
kenetlenme sayesinde, hamdolsun, boşa çıkarılmıştır.
Millî bekamıza yönelik son yıllarda
yaşadığımız onca melanete ve tüm gelişmelere
rağmen Beka sorunu yok. diyebilenler, beka sorununu hafife alanlar,
hatta alay edenler; dış güçler söylemini eleştirenler,
dış güçlerin operasyonu olmadığını söyleyebilenler
bulunmaktadır. Aslında onları dikkate almaya hiç gerek yoktur.
Milletimiz onları çok iyi tanımakta ve kime hizmet ettiklerini iyi
bilmektedir. Onların kalpleri vardır fakat onlar gerçeği
anlamazlar, gözleri vardır fakat onlarla görmezler, kulakları
vardır fakat onlarla işitmezler; işte, onlar
şaşkındırlar, bunlar gafillerin ta kendileridir.
15 Temmuz 2016da tarihin en şiddetli
işgal ve ihanet teşebbüslerinden birine milletçe maruz kaldık.
Hamdolsun ki Türk milleti istiklaline kanıyla, canıyla, imanıyla
sahip çıkmıştır. Aziz milletimiz terörle mücadele ediyor
görünürken gerçekte küresel güçlerle göğüs göğüse
çatışmış, vatanını ve bekasını
savunmuştur. Türkiye Cumhuriyeti cesaret, dirayet ve hamiyetle terörle
mücadeleyi devam ettirmektedir. Kahraman güvenlik güçlerimiz çeşitli il ve
ilçelerimize musallat olan PKKlı alçakların üzerine balyoz gibi
inmiş, açtıkları hendekler ve saklandıkları delikler
onlara mezar edilmiştir. Türkiye'nin yürüttüğü terörle mücadelesi
kararlıdır, etkilidir ve takdire şayandır.
Türkiye, ülke içinde yaşanan terörün yanı
sıra bölgemizde artan güvenlik riskleri ve tehditleriyle de
karşı karşıya kalmıştır. Güney
sınırlarımız boyunca sahnelenen hıyanet
planlarının, terörist emellerin millî varlığımıza
kastetmek gayesiyle tedavüle sokulduğu çok açıktır. Türkiye
caydırıcı gücünü kullanarak önce Iraktaki gayrimeşru
bağımsızlık referandumunu etkisiz hâle getirmiştir.
Ardından Suriyenin kuzey bölgesine düzenlenen ve büyük
başarıyla gerçekleştirilen Fırat Kalkanı ve Zeytin
Dalı Harekâtları sayesinde oluşturulmak istenen terör koridoruna
izin verilmemiş, önü kesilmiştir. Afrinde, El Babta, Cerablusta
olduğu gibi Menbic de Fıratın doğusu da teröristlerden
arındırılacak, terör kampları yerle bir edilecektir,
teröristler kazdıkları çukurlara gömülecektir. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Terörle mücadelemiz yurt içinde ve
sınır ötesinde en son terörist etkisiz hâle getirilinceye kadar devam
edecek, haklı mücadelemiz Allahın izniyle durmayacaktır. Allah
kahramanlarımızı korusun, Türk milletini ve Türkiyeyi sonsuza
kadar var kılsın.
Değerli milletvekilleri, Türkiye,
karşı karşıya kaldığı hain darbe
girişimi ve terör saldırılarıyla birlikte ekonomik
kuşatmaya da maruz kalmıştır. Küresel güçlerin öncülüğünde
kur ve faiz üzerinden Türkiye ekonomisi ve siyaseti yönlendirilmek istenmiştir.
Özellikle, 24 Haziran seçimleri sonrasında Türkiye ekonomisinin
çökertilmesi hedeflenmiştir. Londra merkezli küresel fonlar, sermaye
çetelerine yıkım emri vermişler, para oyunlarıyla, döviz
operasyonlarıyla, kur silahıyla ekonomik sisteme suikast düzenlemişlerdir.
Özellikle, 12 Ağustosu 13 Ağustosa bağlayan gecede kudurmuş
gibi üzerimize çullanmışlardır. Döviz kurları,
devamında faiz ve enflasyon fırlamış, yaşanan ekonomik
şok ve dengesizlik her insanımızı zor durumda
bırakmıştır. 15 Temmuzda alamadıkları sonucu ve
24 Haziran seçimlerinin rövanşını ekonomik kuşatmayla
almaya teşebbüs etmişlerdir. Ekonomik sorunlardan bunalmış
toplumsal muhalefetin siyasal içerik kazanması, sosyal çözülmenin
sağlanması, ardından sokağı adres gösteren iş
birlikçilerin harekete geçirilmesi hesaplanmıştır. Ancak,
küresel baronların hesabı Ankarada bozulmuştur. Ekonomik
saldırılara karşı verilen kararlı mücadele ve
alınan tedbirler sayesinde ekonomik kuşatma yarılmış,
kasım ayından itibaren nispeten olumlu gelişmeler sağlanmaya
başlanmıştır. Nitekim, bu yıl mart sonunda 4 lirayken
ağustos ayında 7 lira 20 kuruşa kadar çıkan dolar kuru daha
sonra dalgalı bir seyir izleyerek düşmüştür, hâlen 5 lira 30
kuruş düzeyindedir. Ekim ayında son on beş yılın en
yüksek rakamına ulaşan ve yıllık bazda yüzde 25,2 olarak
gerçekleşen enflasyon, kasım ayı itibarıyla yüzde 21,6ya
gerilemiştir. Mart ayında yüzde 20nin altındayken eylül ve ekim
aylarında yüzde 40ın üzerine kadar çıkan kredi faizleri
şimdi yüzde 30un altına inmiş olup bankalar faiz indirimine
devam etmektedir.
Türkiyenin dış ödeme riskini gösteren CDS
(Kredi Risk Takası Primi) mart ayında ortalama 181 puan iken,
ağustos sonu ve eylül başında 566 puan seviyesine kadar
yükselmiş, daha sonra 216 puanı aşan bir düşüşle 350
puan düzeyine kadar inmiştir. Ekonomik Güven Endeksi, Reel Kesim Güven
Endeksi ve Tüketici Güven Endeksi de kasım ayından itibaren ekonomiye
duyulan güvende bir toparlanmaya işaret etmektedir.
Milliyetçi Hareket Partisi, Türkiyeyi ekonomik
olarak abluka altına alma girişimleri karşısında da
devletin ve yürütmenin yanında olmuştur. Parti olarak işin
kolayına kaçabilir, sırf Hükûmet yıpransın diye fırsat
bu fırsat diyerek siyasi fayda devşirmenin basitliğine heves
edebilirdik. Biz bunu yapmadık, asla da yapmayız. Zira hep
söylüyoruz, bu mesele Sen kazandın, ben kaybettim. meselesi
değildir, mesele Türkiye meselesidir, mesele vatandır, nitekim millî
ve ekonomik bekamızın müdafaasıdır.
Bizim tercih ve tutumumuzu birileri
beğenmeyebilir hatta kabul etmeyebilir; kendi bilecekleri iştir. Biz
arzularımızla değil, ilkelerimizle, ülkülerimizle varız.
Biz Önce ülkem ve milletim, sonra partim anlayışına sahibiz.
Siyasetimiz millîdir, duruşumuz nettir, övüncümüz Türk-İslam
ahlakıdır, vicdanımız adaletten yanadır. Biz Milliyetçi
Hareket Partisiyiz; aklımızda hep Türkiye vardır, gönlümüzde
Türk ve İslam coğrafyalarının barış, huzur,
güvenlik ve selametine duyduğumuz özlem yer almaktadır. Allah
şahittir ki mücadelemiz Türk milleti, büyük ve muasır Türkiye
Cumhuriyeti içindir.
Türkiye ekonomisinde sorun
olmadığını söylemedik, ekonomimizin kırılgan
durumundan ve yapısal sorunlardan devamlı surette bahsettik.
Makroekonomik çarpıklıkları, yanlış ekonomi
politikalarını yeri ve zamanı geldiğinde ifade ettik,
teklif ve temennilerimizi paylaştık. Kur ve faiz
artışından, azgınlaşan hayat
pahalılığından, piyasaların durgunluğundan, artan
ekonomik ve sosyal sorunlardan biz de rahatsız ve şikâyetçi olduk
ancak bu ülke hepimizin, bu millet biziz, bu devlet bizimdir. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak dileğimiz, ekonominin hareketlenmesi,
piyasaların canlanması, vatandaşımızın ekonomik
ve sosyal sorunlarının giderilmesidir.
Ülkemizde son günlerde de üzerinde dikkatle
durulması gereken gelişmeler yaşanmaktadır. Sokaklar
karıştırılmak istenmekte, kutuplaşmalar bilenmekte,
öfke ve fitne yayılmaktadır. FETÖcü ve PKKlı alçaklar, iş
bölümü ve görev taksimi yapmış eylem ortakları hâlinde pusuda
beklemekte, uygun zaman kollamaktadır. Terörün hedefi olan güvensizlik,
belirsizlik, korku ve kuşku sistematik şekilde
tırmandırılmaktadır. Türkiye üzerinde yeni bir hain deneme,
yeni bir şer oyun planlanmakta, gelişmeler buna işaret
etmektedir. Sokaktan medet umanlar, kargaşadan geçim sağlayanlar,
bozgunculuktan yarar bekleyenler iş birliği
yapmışlardır. Provokatörler, iç barış ve huzur
ortamını gerebildikleri kadar germekte, sabırları
zorlamaktadır.
Türk milleti, tezgâhlanan oyunu görmekte, büyük bir
sabırla yakından takip etmektedir. Türkiyeyi vahim bir türbülansa
itmek, yeni bir demokrasi dışı arayışa çekmek
isteyenler şunu çok iyi bilsinler ki Türk milleti, şiddeti ne olursa
olsun, her rezaleti, her kalkışmayı, her ihaneti bertaraf etmeye
hazırdır, hamdolsun, bunu başaracak kudreti sonuna kadar
haizdir. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Türkiye iç ve dış tehditlere maruz
kalırken yeni sistemi tasfiye planları yapmak Hükûmet kaybetsin de
nasıl kaybederse kaybetsin. anlayışına girmek, ne millet
sevgisiyle ne de vatanseverlikle kesinlikle bağdaşmaz, asla
bağdaşmayacaktır. Türkiyeyi hedef alan komplo, kumpas ve
saldırılar karşısında millî bir duruş sergilemek,
herkes için ahlaki ve vicdani bir zorunluluktur, vatanseverliğin asgari
bir icabıdır.
Değerli milletvekilleri,
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ilk bütçesi olan 2019
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi, Cumhurbaşkanı
tarafından 17 Ekim 2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına sunulmuştur.
2019 yılı merkezî yönetim bütçe ödenekleri
961 milyar lira, bütçe gelirleri 880,4 milyar lira, bütçe açığı
ise 80,6 milyar lira olarak öngörülmektedir. Bu rakamlar, 2018 yılı
gerçekleşme tahminlerine göre bütçe giderlerinde yüzde 16,9, bütçe
gelirlerinde yüzde 17,4, bütçe açığında ise yüzde 11,8
oranında artışa karşılık gelmektedir. 2018
yılında yüzde 1,9 gerçekleşmesi beklenen bütçe açığının
gayrisafi yurt içi hasılaya oranının 2019 yılında
yüzde 1,8 seviyesinde gerçekleşeceği tahmin edilmektedir.
Önümüzdeki dönem için ekonominin yol haritası
niteliğini taşıyan Orta Vadeli Program, 20 Eylül 2018 tarihinde
Yeni Ekonomi Programı ismiyle kamuoyuna takdim edilmiştir. 2019-2021
yıllarını kapsayan bu programın teması, dengelenme,
disiplin ve değişim olarak belirlenmiştir. Programın temel
amacı, kısa vadede fiyat istikrarının ve finansal
istikrarın yeniden tesis edilmesi, ekonomide dengelenmenin ve bütçe
disiplininin sağlanması, orta vadede sürdürülebilir büyüme ve
adaletli paylaşmaya yönelik ekonomik değişimin
gerçekleştirilmesi şeklinde ifade edilmiştir. Yeni Ekonomi
Programıyla ortaya konulan makroekonomik hedefler, bazı
tutarsızlıklar içermekle birlikte genel olarak gerçekçi tahminlerden
oluşmaktadır.
Yeni Ekonomi Programındaki hedefler,
sıkı bir bütçe politikasına işaret etmektedir. 2019
yılında 59,9 milyar liralık harcama tasarrufu ve 16 milyar
liralık gelir artırımı olmak üzere toplam 75,9 milyar
liralık kamu kaynağının sağlanması, bütçede kamu
yatırımlarının yüzde 36,1 oranında
azaltılması hedeflenmektedir.
Ekonomide büyümenin önemli oranda
yavaşlaması öngörülmekte, 2018 yılında yüzde 3,8 beklenen
büyümenin, 2019 yılında yüzde 2,3'e düşeceği tahmin
edilmektedir. Ekonomik büyümenin birinci kaynağı, sabit sermaye
yatırımları; ikinci kaynağıysa ülke genelinde
verimliliğin artırılmasıdır. Daha fazla üretim, daha
fazla ihracat, daha fazla istihdam ve daha fazla gelir için daha fazla
yatırıma ihtiyaç vardır ve bunun yolu, öncelikle yurt içi
tasarrufları artırmaktan geçmektedir. İkinci olarak da hem kendi
kaynaklarımızı hem de yurt dışından
kullandığımız kaynakları verimli, üretken alanlarda
kullanmaktır. Burada, kamu otoritesinin ülkedeki kaynak tahsisini
doğru yönlendirmesi büyük bir öneme sahiptir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye ekonomisinin
yapısal sorunları bulunmaktadır. Önümüzdeki dönemde
dış riskler de göz önüne alındığında bir taraftan
sıkı para politikalarıyla etkili maliye politikaları
uygulanırken diğer taraftan başta üretim, tasarruf, vergi,
iş gücü piyasası, eğitim ve adalet gibi temel alanlarda
yapısal önlemlerin büyük bir ciddiyetle hayata geçirilmesi önem arz
etmektedir. Türkiye'nin ekonomik sorunlarını çözecek,
olumsuzlukları giderecek, vatandaşlarımızın refah
seviyesini artıracak ve borç sarmalından kurtaracak
adımların atılması gerekmektedir.
Bankacılık sektörünün 90 milyar liraya
ulaşan takipteki kredilerinin toplam kredilere oranı yüzde 3,5
oranına çıkmış olup yakın izlemede olan kredi
alacakları da dikkate alındığında sektör
açısından risk oluşturmaktadır. KOBİ'lerin takipteki
kredi oranı yüzde 5,8 düzeyindedir. KOBİ'lerimizin ve
esnafımızın borç ve yüksek faiz sarmalından
kurtarılması ve piyasanın canlanması amacıyla
geniş kapsamlı bir program açıklanmalıdır. Devlet
kuruluşlarınca, yüklenici ve üretici alacakları hızla
ödenmeli, KDV mahsuplaşma işlemleri
hızlandırılmalıdır. Bu durum, hem piyasalarda canlanmaya
katkı sunacak hem de devletten alacağını
alamadığı için zor duruma düşen insanımızın
mağduriyetini giderecektir.
Sanayicilerimizin girdi maliyetlerinin
düşürülmesinin sanayi ve ihracat performansı açısından
önemi gözetilerek girdileri ucuzlatacak ve finansman maliyetini azaltacak
yapısal tedbirlere önem ve öncelik verilmelidir.
Ülkemizde yüksek katma değerli
yatırım döngüsünü başlatmak ve gelişmiş ülkelerle
aramızdaki teknoloji farkını kapatmak için Sanayi 4.0
dönüşümünü sağlıklı bir şekilde gerçekleştiren,
dijital çağa uyum sağlayan bir sanayi hızla
oluşturulmalıdır.
Ülkemizde AR-GE, yenilik ve teknoloji alanında
büyük bir atılım yapılması gerekmektedir. Teknoloji üretim
seferberliği başlatılmalı, üniversitelerimiz bilgi ve
teknoloji üretim merkezleri hâline getirilmelidir.
Esnaf kesiminin teknoloji kullanım düzeyi ve ürün
kalitesi yükseltilerek verimliliği artırılmalı, bilgiye
erişimleri kolaylaştırılmalı, ana ve yan sanayi
bağlantıları güçlendirilmelidir. Meslek standartları
geliştirilmeli ve esnafa ihtisas kimliği
kazandırılmalıdır. Esnafın vergi ve prim
oranlarında indirim yapılmalı, elektrik, su ve doğalgaz
ödemelerinde özel tarifeler getirilmelidir. Esnaf ve
sanatkârımızı yok olma tehlikesiyle karşı
karşıya bırakan AVMler ve büyük zincir marketlerin, esnaf aleyhine
gelişen haksız rekabetinin önüne geçilmelidir.
Yük ve yolcu
taşımacılığı yapan şoför esnafına da
vergisiz akaryakıt verilmelidir. Yetki belgeleri, şoför esnafına
yük ve eziyet olmaktan çıkarılmalı, uygulamadaki karmaşa
giderilmeli ve belgelerin amacı dışında kullanımı
ve haksız rekabet önlenmelidir.
Değerli milletvekilleri, son dönemde
ağırlaşan ekonomik ve sosyal gelişmelerle birlikte
çiftçimizin sorunları da katlanmış ve durumları kötüye
gitmiştir. Ürettiği ürünü değerinden satamamış, başta
mazot ve gübre olmak üzere yüksek girdi maliyetleriyle beli bükülmüştür.
Bankalara olan kredi borçları katlanarak artan çiftçimiz zor
durumdadır. Çiftçimizin kredi borçları 100 milyar lirayı
aşmıştır.
Besiciler ve süt üreticileri büyük
sıkıntılarla karşı karşıya olup, ayakta
durma mücadelesi vermektedir. İthalat politikası hem çiftçimize darbe
vurmuş hem de sorunları çözmemiştir. Ülke olarak bizim ne
yapıp ne edip çiftçimizi, üreticimizi ayağa kaldırmamız
lazımdır. Üreten ekonomi, yerlilik ve millîlik bunu gerektirmekte,
önce çiftçiden başlanması gerekmektedir. Çiftçimize yönelik olarak
vergi ve prim indirimlerini, bankalara ve Tarım Krediye olan
borçlarında uygun şartlarda yapılandırmayı içeren bir
düzenleme acilen uygulamaya konulmalıdır. Çiftçiye ve üreticiye
verilen destekler artırılmalı ve zamanında ödenmelidir. Çiftçinin
temel girdilerinden vergi alınmamalı, girdilerini ucuza alabilmeleri
sağlanmalıdır. Tarımsal sulamada ve seralarda
kullanılan elektrik için daha düşük tarife belirlenmelidir.
Tarım sektörü üretim, işletme ve pazarlama boyutlarıyla bütüncül
bir yapıya kavuşturulmalı, yüksek verimlilikte ve kaliteli ürün
üreten, teknoloji kullanabilen, ülke insanını besleyebilen ve ihracat
kapasitesi yüksek bir düzeye getirilmelidir.
Hayat pahalılığı, geçim
zorlukları, ekonomik sıkıntılar her
insanımızı olumsuz etkilemiştir.
Vatandaşlarımız, nimette en arkada, külfette en önde
olmamalıdır; bu işleyiş, bu haksız süreç mutlaka
değişmelidir. Çalışanlar ve emekliler, aldıkları
aylıkla ay sonunu getirememektedir. En büyük sorunları, geçim
zorluğudur. Çalışanlar ve emekliler, geçimini borçla, kredi
kartlarıyla, tüketici kredileriyle sağlayabilmektedir. Bu yıla
dair asgari ücret, yüzde 14,2 artışla net 1.603 lira olarak
belirlenmiştir. Son açıklanan TÜİK verilerine göre, on bir aylık
enflasyon yüzde 21,8 düzeyindedir.
Asgari ücrete yapılan artış,
enflasyonun altında kalmıştır. Mevzuattaki
tanımına göre asgari ücret, işçinin gıda, konut, giyim,
sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını
günün şartlarına göre asgari düzeyde karşılamaya yönelik
ücrettir. Ancak asgari ücret belirlenirken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri
göz ardı edilmektedir. Asgari ücretin, çalışanların asgari
gıda ihtiyacını bile karşılamadığı
ortadadır. Ayrıca, çalışanlar üzerinde ağır vergi
yükü bulunmaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, net asgari ücretin
açlık sınırının üzerine
çıkarılmasını, asgari ücretlilere büyük şehirlerde
ulaşım desteği verilmesini, asgari ücretten vergi
alınmamasını ve çalışanların asgari ücret kadar
gelirinin vergi dışı bırakılmasını gerekli
görüyoruz.
Kamu çalışanlarının mali ve
sosyal hakları toplu sözleşmeyle belirlenmektedir. Toplu
sözleşmeye göre, kamu çalışanlarının aylık
ücretlerine 1 Ocak 2019 tarihinden itibaren yüzde 4; 1 Temmuz 2019 tarihinden
geçerli yüzde 5 oranında artış yapılacaktır. Toplu
sözleşme gereği 2018 yılı Temmuz ayında yüzde 3,5
artış yapılmış olup Temmuz-Aralık döneminde
oluşan enflasyonun bu oranı aşan kısmı kadar, 2019
yılı Ocak ayında yapılacak yüzde 4lük zam üzerine
ayrıca enflasyon farkı da ödenecektir. Eski adıyla Emekli
Sandığı emeklilerinin aylıklarındaki artış
da aynen kamu çalışanlarına uygulanan oranlar üzerinden
yapılacaktır. SSK ve BAĞ-KUR emekli aylıkları ise
gerek ocak ayında gerekse temmuz ayında son altı aylık
enflasyon oranında artırılacaktır. Bu duruma göre
emeklilerin ve kamu çalışanlarının aylıklarına
ocak ayında yapılacak toplam zammın, aralık enflasyonuyla
netleşecek olup yaklaşık yüzde 10 civarında olması
beklenmektedir.
Emeklilerimizin yıllarca hizmet verdikten sonra
geçim kaygısı duymadan, onuruna yaraşır bir hayat sürmesini
temin etmek, devletin önemli ve öncelikli görevlerinden biridir.
İşçi, memur ve esnaf emeklileri arasında nimet-külfet
dengesizliği ve emekli aylıklarındaki adaletsizlikler artarak
devam etmektedir; maaş zamlarında bile farklı uygulama
bulunmaktadır. Emekli aylıkları arasındaki
eşitsizlikler giderilmeli, emekli aylığı
bağlanmasında büyümeden tam pay verilmelidir. Kamuda ücret adaletini
sağlayacak, statü ve istihdam karmaşasını giderecek;
işe girişte, ilerleme ve yükselmede objektifliği, liyakati esas
alacak bir personel rejimi mutlaka uygulamaya konulmalıdır.
Yardımcı hizmetler
sınıfında çalışanlar genel idare hizmetleri
sınıfına atanmalı, kadro alamayan taşeron
işçiler, tüm sözleşmeliler, vekil, fahri, geçici ve ücret
karşılığı çalışanlar kadroya geçirilmeli,
çalışanların aile bütünlüğü mutlaka
sağlanmalıdır.
Ayrıca, ek gösterge uygulamasındaki
adaletsizlikler giderilmeli, öğretmenler, polisler, uzman çavuş ve
jandarmalar, kamu avukatları, uzmanlar, denetmenler,
araştırmacılar, müdürler, şube müdürleri, hemşire ve
diğer sağlık çalışanları ile din görevlilerine
3600 ek gösterge verilmeli, kamu çalışanlarına yapılan tüm
ek ödemeler, emekli aylığına yansıtılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, 2017 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin hesap Kanunu Tasarısına göre, 2017
yılı bütçesinde 46,9 milyar lira olarak öngörülen bütçe
açığı, yıl sonunda 47,8 milyar lira olarak
gerçekleşmiştir.
Bütçe, uzun bir sürecin mahsulü olan hukuki bir
belgedir. Bütçe hakkı, Parlamentoya, vatandaşlar adına gelir
toplama ve bu gelirleri belirli alanlara ve amaçlara tahsis etme izin ve
yetkisini vermekte, bu izin ve yetkinin mevzuata ve bütçeye uygun şekilde
kullanılıp kullanılmadığının izlenmesi ve
denetlenmesi sorumluluğunu da beraberinde getirmektedir.
Sayıştay, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
denetim görevini yerine getirmesine katkılar sunan önemli bir anayasal
kuruluşumuzdur. Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe hakkını
gerçek anlamıyla kullanabilmesi için, Sayıştayın
doğru, açık ve güvenilir raporlar sunması gerekmektedir. O nedenle,
Sayıştayın tüm denetim raporları, tüm denetim
sonuçlarını içeren hâliyle Meclise gönderilmelidir. Denetim yoluyla
idareyi geliştirmek önemli bir fonksiyondur. Sayıştay,
yaptığı denetimlerle bu amaca önemli katkılar
sunmaktadır. Ancak, Sayıştay bulgularının
birçoğunun değişmeden müteakip yıllarda da raporlarda yer
alıyor olması, denetim sonuçlarının kamu kurumlarınca
yeterince dikkate alınmadığına işaret etmektedir.
Denetim raporlarında yer alan Sayıştay önerilerine mutlaka
riayet edilmelidir. Ödenek aktarımı ve ödenek üstü giderler gibi
Meclisin yetkisinin elinden alınması anlamına gelen, bütçe
hakkını zedeleyen uygulamalara meydan verilmemelidir.
Tüm dünyada Sayıştay
raporlarının görüşüldüğü ve karara
bağlandığı esas zeminler, parlamento
komisyonlarıdır. Sayıştay raporlarını
görüşecek Meclis komisyonunun kompozisyonu, çalışma tarzı,
üreteceği raporun içeriği ve formatı, komisyon raporundaki
tavsiyelerin izlenme usul ve esasları da önemlidir. Meclis
İçtüzüğünde Sayıştay raporlarının hangi
işleme tabi tutulacağı konusunda bir düzenleme
bulunmamaktadır.
Plan ve Bütçe Komisyonunun iş yükü fazla olup,
Sayıştay raporları gerektiği gibi görüşülememektedir.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde, yasamanın yürütme
üzerindeki denetim görevinin daha da önem kazandığı dikkate
alınarak, kesin hesap kanun teklifi ve Sayıştay denetim
raporlarının, birçok ülkede olduğu gibi, oluşturulacak
ayrı bir Komisyon tarafından görüşülmesi için Meclis İçtüzüğünde
gerekli düzenleme mutlaka yapılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz, tarihî bir
dönemden geçmektedir. Türkiye Cumhuriyeti, 9 Temmuz 2018 tarihinden itibaren
resmen Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle yönetilmeye
başlamıştır. Türkiyenin önü açılmış, geleceği
aydınlanmıştır. Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemi Türk milletinin başarısıdır. Hiçbir
dış tazyik ve yönlendirme olmadan, hiçbir telkin ve baskı
yaşanmadan hükûmet sistemi, cumhurun bizzat irade ve isteğiyle
değişmiştir. Türk milleti, demokratik rüştünü bir kez daha
ispatlamıştır. Türkiye, artık yeni bir siyasi sürece
girmiştir. Bundan geri dönüş yoktur. Bu süreçte temel
amacımız, Türkiye'nin birlik ve dirliğini korumak, beka ve
istiklalini yaşatmaktır.
Türk milletinin daha nice asırlara
bağımsız, bağlantısız ve güçlü olarak
ulaşması yegâne arzumuzdur. Bunu da
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle inşallah
başaracağız. Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sisteminin başarısı, Türkiyenin başarısı, Türk
milletinin ferahı ve refahıdır. Buna da sonuna kadar hizmet
edeceğiz. Bizim derdimiz, kardeşliktir. Bizim meselemiz, büyük Türkiyeye
ulaşmak, tarihin tekerrürünü sağlamaktır. Türkiyeyi gelecek
yüzyıllara taşıyacak ana damar,
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemidir.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sisteminin mimarı, şüphesiz, Cumhur İttifakıdır.
Cumhur İttifakı, millî bekayı esas alan ahlaki ve siyasi
uzlaşmanın bir mahsulüdür. Cumhur İttifakı, Türkiyenin
güvenlik zırhıdır, millî birlik ve dayanışma
şuurudur ve bu çerçevede sürdürülecek tarihî bir birlikteliktir. Cumhur
İttifakı, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün muasır medeniyet
seviyesinin üzerine çıkma hedefini yakalama azmi, millî ve üniter devlet
olan Türkiye Cumhuriyeti devletini ve Türk milletini ilelebet yaşatma
iradesidir. Cumhur İttifakı, milletimizden aldığı
destek sayesinde azim ve kararlılıkla lider ülke Türkiyeyi inşa
etmenin yanı sıra Türk dünyasının, İslam âleminin ve
bütün mazlum milletlerin yegâne ümidi olan Türkiyeyi küresel bir güç haline
getirecek 2053 ve 2071 vizyonunun altyapısını da adım
adım oluşturacaktır.
Gelecek, Türk asrı; geleceğin gücü,
Türkiyedir. Türk-İslam ülküsü, Türkiyenin ve komşu
coğrafyaların bayraktarlığı göreviyle
İlayıkelimetullah mührünü cihana vuracaktır. (MHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar) İşte
Kızılelma, o zaman cevabını bulacak, o hâlde amacına
ulaşacaktır.
Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak bütçe müzakereleri boyunca ifade ettiğimiz
görüşlerimizin, yapıcı eleştirilerimizin ve önerilerimizin
dikkate alınacağını umuyor, 2019 yılı merkezî
yönetim bütçesinin, ülkemiz ve milletimiz için hayırlı ve bereketli
olmasını diliyoruz.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sisteminin ilk bütçesine destek verdiğimizi belirtiyor, sizlere ve aziz
milletimize saygılarımı sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci söz,
İstanbul Milletvekili Sayın İsmail Faruk Aksuya aittir.
Buyurun Sayın Aksu. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz kırk dakika.
MHP GRUBU ADINA İSMAİL FARUK AKSU
(İstanbul) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2019
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2017 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının tümü
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. 23
Ekim 2018de Plan ve Bütçe Komisyonunda başlayan ve bugün itibarıyla
altmış gündür devam eden bütçe görüşmelerinin son gününde
sizleri ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ilk bütçesinin
milletimizin birliğine, refah, huzur ve güvenliğine katkı
sağlamasını temenni ediyorum.
Anayasanın 161inci maddesinde düzenlenen bütçe
ve kesin hesap kanunları, Türkiye Büyük Millet Meclisinin temel yasama
faaliyetlerindendir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin önümüzdeki bir
yıllık sürede kamuya kaynak aktarma ve bu kaynakları
dağıtma yetkisini verdiği bütçe, uygulanan ekonomik ve sosyal
politikaların da önemli bir aracıdır. Bu itibarla bütçe, hem
ülke yönetiminde hem de millet hayatında çok önemli bir yer işgal
etmektedir çünkü bu bütçede yetimin, işsizin, işçinin, çiftçinin,
memurun, esnafın, emeklinin, kısacası her bir
vatandaşımızın hakkı ve payı vardır. Bu
nedenle, kaynak tahsisinden uygulanmasına kadar, bütçenin her
aşamasında yürütmenin, bu gerçekleri daima hatırında
tutması, bizim en halisane tavsiyemiz ve temsilcisi olduğumuz aziz
Türk milleti adına beklentimizdir.
2019 yılı bütçe teklifini
değerlendirirken temel ilkemiz, ekonomik, mali ve sosyal politikalarla
birlikte Türkiyenin maruz kaldığı ekonomik güvenlik tehdidi ile
bölgesel ve küresel gelişmelerin ülkemize yüklediği ağır
sorumluluğun da göz önünde bulundurulmasıdır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, küresel
güçlerin rekabet ve çatışma alanı hâline gelen Avrasyanın
tam orta yerinde, stratejik bir kavşakta yer almaktadır. Son
zamanlarda, meşruiyetini uluslararası hukuktan alan çok taraflılık
örselenmekte, bunun bir sonucu olarak ortaya çıkan dayatmacı,
uzlaşmaz ve tek taraflı eylemler, uluslararası barış
ve huzuru ciddi şekilde tehdit etmektedir.
Bir yandan AB ve ABD, diğer yandan Rusya ve Çin
olmak üzere, küresel seviyede nüfuz sahibi olan ya da olma arzusu
taşıyan ülkeler, çıkarlarını korumak adına,
dünyanın birçok yerinde, tüm insanlığı sarsacak çapta
sorunlara yol açmaktadır. Kimi zaman ekonomik ve ticari hırslar, kimi
zaman da siyasi ihtiraslar yüzünden dünya, her geçen gün yeni krizlere maruz
kalmaktadır. İnsani ve ahlaki değerleri hiçe sayan bazı
gelişmeler, evrensel düzeyde kabul gören değer ve kavramların
içinin boşaltıldığını, hak ile batılın,
doğru ile yanlışın birbirine karıştığını,
çelişkilerle dolu olaylara şahit olunduğunu göstermektedir.
Terörizm, silah ve uyuşturucu
kaçakçılığı, göç ve iltica, iklim
değişikliği, kitle imha silahlarının
yayılması, ülkeler ve kıtalar arası gelir
dağılımı adaletsizliği, radikalleşme ve
ırkçılık gibi uluslararası sorunların getirdiği
riskler, küreselleşme ve teknolojik gelişmenin refah ve
barış getireceği yönündeki beklentileri boşa
çıkarmaktadır.
Hâlen dünya üzerinde 800 milyondan fazla kişi,
aşırı yoksulluk sınırının altında
yaşamaktadır. Dünyada her 10 kişiden 3ünün, içme suyuna
erişimi bulunmamaktadır. Yoksulluk ve açlık, özellikle Afrika ve
Güney Asyada azaltılamamaktadır. Dünyada sera gazı
salımı, endişe verici biçimde artmakta, küresel iklim
değişikliği, tüm ülkeleri olumsuz şekilde etkilemeye devam
etmektedir. Kalkınmış ülkeler ile en az gelişmiş
ülkeler arasındaki gelir adaletsizliği giderek artmaktadır.
Çatışma, şiddet ve zulüm yüzünden her
iki saniyede 1 kişi, yerinden edilmekte, dünya üzerinde yerinden
edilmişlerin sayısı 70 milyona yaklaşmaktadır. Yapay
zekânın insanın yerine geçip geçmeyeceğinin
tartışıldığı bir tekno-ekonomik dönüşüm
sürecinin yaşandığı günümüzde, bir yandan da
insanlığın maruz kaldığı sefalet, açlık,
yoksulluk, yolsuzluk gibi sorunlar yaygınlaşmaktadır. Özellikle
İslam coğrafyasında yaşanan vekâlet
savaşlarının ve insanlık dramlarının sonu gelmemektedir.
Anlaşılan, tok ve hür insanların yaşadığı,
adalet beklentisinin gerçek olduğu bir dünya özlemi, daha uzun süre devam
edecektir.
Küresel ölçekte ortaya çıkan bu risk ve
tehditler, Türkiyeyi de ekonomik ve siyasi olarak yakından
ilgilendirmekte ve uluslararası sistemdeki çalkantılı
gidişat, Türkiye'ye güçlü bir devlet ve bölgesinde lider ülke olma
sorumluluğunu yüklemektedir. Nitekim dünyanın dört bir yanında
insanlık dramları yaşanmaya devam ederken Türkiyenin insani
yardımlarda dünyada ilk sırada yer alması bir tesadüf
değildir. Uluslararası kuruluşların ve gelişmiş
ülkelerin kör ve sağır kaldığı insani trajediler
karşısında Türkiye, yürüttüğü insani diplomasiyle insanlığın
refah ve huzuru için elinden geleni yapmaktadır. Bu açıdan
bakıldığında, Türkiyenin bölgesel barış, huzur
ve istikrarın teminatı olduğu gerçeği, hiçbir surette göz
ardı edilemeyecektir.
Ne var ki kimi ülkelerin Türkiyeye yönelik
politika, eylem ve söylemleri, Türkün kapsayıcı,
kuşatıcı, heybetli ve en az bin yıldır bir medeniyet
algısına gönderme yapan niteliğini ve Türkiyenin önemini
anlayamadıklarına işaret etmektedir. İfade etmeliyim ki
dünyanın birçok yerindeki hak ve adalet ölçülerine sığmayan
insanlık dışı gelişmeleri, kaos ve
kargaşayı, açlıktan ve susuzluktan ölen çocukları,
sığınmacıları ve iç çatışmaları
düşündüğümüzde, Türkiye, bölgesinde âdeta bir huzur
adasıdır. Düşmana korku salan, dosta güven veren bir ülkenin
vatandaşları olarak bağımsızlığımızın,
millî birlik ve beraberliğimizin, huzur ve güvenliğimizin, Anayasa ve
yasalarla teminat altına alınan temel hak ve hürriyetlerimizin,
demokratik kazanımlarımızın ve bizi biz yapan
değerlerimizin kıymetini iyi anlamak ve onlara sımsıkı
sarılmak durumundayız. Zira 15 Temmuz hain kalkışması,
tüm bu kazanımların nasıl bir anda berhava olabileceğini
hepimize göstermiştir. Yakın coğrafyamızda bir
kıvılcımla başlatılan kaos senaryolarının
ülkemizde de sahnelenmesi, demokratik hak talepleri kisvesi altında başlatılan
sokak hareketleriyle dün denenmiştir, bugün de denenmek istenmektedir.
Ancak milletimiz nasıl ki bugüne kadar maruz kaldığı çetin
imtihanlardan alnının akıyla çıkmış,
kuşatmaları eşsiz iradesiyle bertaraf etmişse şüphemiz
yok ki bu oyunları da bozacak basireti ve feraseti gösterecektir.
Bazı sorunları ve noksanları olsa da
demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti, tarihinden
aldığı ilham ve sahip olduğu birikimin gücüyle
kuruluşunun 100üncü yılına emin adımlarla ilerlemektedir.
Bu vesileyle, başta cumhuriyetimizin kurucusu
Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, tüm kurucu kahramanları, bu millet
ve devlet için taş üstüne taş koyanları, Türkün gücünü ve
adaletini dünyaya göstermiş muhterem ecdadımızı ve aziz
şehitlerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyorum. Şu an
vatan nöbetinde olan, terörle mücadele eden tüm kahraman güvenlik güçlerimizi
selamlıyor, Cenab-ı Allahtan yâr ve yardımcıları
olmasını niyaz ediyorum.
Sayın milletvekilleri, şüphesiz
vatandaşlarımız daha fazla refah, adalet ve demokrasi beklentisi
içindedir. Vatandaşlık vecibelerini bihakkın yerine getiren
insanımızı çağdaş medeniyet düzeyine ve hatta ötesine
taşımak için gayret göstermek hepimizin ortak sorumluluğudur.
Ülkemizin 21inci yüzyılda, bölgesinde
barış ve istikrarın teminatı olan, uluslararası
ilişkilerde söz ve itibar sahibi kudretli bir devlet konumuna gelmesi için
gerekli bütün şartların hazırlanması Milliyetçi Hareket
Partisinin stratejik hedefidir. Türkiye, böylesi bir anlayış ve
inançla, imkân ve kabiliyetlerini güçlü Türkiye hedefi doğrultusunda
seferber etmek durumundadır. Siyasî istikrarı
sağlanmış, ekonomik ve sosyal açıdan güçlü bir Türkiye'nin,
uluslararası ilişkilerde belirleyici rol üstlenmek suretiyle dünya
barış ve refahına daha fazla katkı sağlaması da
mümkün olabilecektir.
Türkiye, şüphe yok ki kendisini merkeze
alıp yakın ve uzak çevresinde yaşanan ekonomik, sosyal ve siyasi
gelişmelerde söz sahibi olmak, kendi jeopolitik havzasında küresel
oyunları boza boza kararlı bir şekilde yoluna devam etmek
durumundadır. Başka bir deyişle, başkalarının ortaya
koyduğu bölgesel ve küresel projelerin uygulayıcısı
değil; millî menfaatlere uygun kararların senaristi, yönetmeni ve
başrol oyuncusu olmalıdır. Bu anlayışla Türkiye, yeni
gelişmelere göre, her alandaki politikasını da geliştirmeli
ve güncellemelidir. Köklü devlet geleneğimizi çağdaş
gelişmelerle buluşturma anlayışı içinde bir yönetim
yapısı ve işleyişinin oluşturulması, politika
belirleme kapasitesinin geliştirilerek kamu politikalarının
birbiriyle uyumunun sağlanması verimli ve etkin bir idare için
şarttır.
Bu kapsamda, 16 Nisan 2017de yapılan halk
oylamasıyla kabul edilen Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemini önemli bir adım ve fırsat olarak değerlendiriyoruz.
Anayasa değişikliğiyle yönetim sistemimiz kapsamlı bir
reforma tabi tutulmuş, siyasi ve toplumsal uzlaşmanın ön plana
çıktığı, millî iradenin doğrudan tecelli ve temerküz
ettiği, Türk milletinin tarihî misyonuna uygun bir yönetim
yapısı oluşturulmuştur.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemi, 24 Haziran 2018de yapılan seçimlerle de bütünüyle uygulamaya
girmiştir. Güçlü devlet, güçlü yönetim, demokratik istikrar gayeleri yeni
sistemin ana omurgasıdır. Yürütmedeki çift
başlılığın giderildiği, kuvvetler
ayrılığının tahkim edildiği, uzlaşma
kültürünün arttığı, güçlü bir denge ve denetim
mekanizmasının tesis edildiği, yürütmenin daha etkin,
yasamanın daha güçlü, yargının bağımsız ve
tarafsız olduğu bu sistemle inanıyoruz ki tarihî misyonuna ve
medeniyet tasavvuruna uygun bir şekilde, Türkiye'nin, 2023 ve 2053
hedeflerine ulaşması mümkün olacaktır.
Sayın Cumhurbaşkanının Türkiye
Büyük Millet Meclisinde yemin ederek göreve başladığı
tarihten itibaren yeni hükûmet sistemi kapsamında oluşturulan idari
yapılanma ve düzenlemeleri, kamu yönetiminde politika belirleme
kapasitesinin geliştirilmesi, sorun çözme kabiliyetinin
artırılması ve kamu politikalarının birbiriyle
uyumunun sağlanması bakımından önemli ve kıymetli
buluyoruz. Bu kapsamda, devlet teşkilatı yeni bir düzenlemeye tabi
tutulmuş ve yapılan kapsamlı düzenlemeler, önemli bir sorun
yaşanmadan başarılabilmiştir. Bundan sonra
odaklanılması gereken husus ise Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sisteminin tüm unsurlarıyla sağlıklı olarak
işletilebilmesi için gerekli adımların atılmasıdır.
Kamu yönetiminin iyileştirilmesi için, bütün
kurum ve kurallarıyla sistem kalitesinin geliştirilmesinin
yanında, bu sistem dönüşümünü idame ettirecek insan gücü kalitesinin
de yükseltilmesi önem arz etmektedir.
Ülkemizin sahip olduğu liyakatli, her
şartta Önce Türkiye ve Türk milleti diyebilen tüm insan
kaynağından rasyonel biçimde istifade edilebilme imkânının
değerlendirilmesi, vatandaşlarımızın beklentisi
olduğu kadar, şüphesiz ki kamu yönetiminde şikâyet edilen
hususların giderilmesini ve hadim devlet anlayışıyla
vatandaş memnuniyetini esas alan bir kamu hizmeti sunumunu da mümkün
kılacaktır.
Değerli milletvekilleri, bütçe teklifi,
2019-2021 dönemini kapsayan, Yeni Ekonomi Programında çerçevesi çizilen
hedeflerle uyumlu, mali disiplini ve orta vadede sürdürülebilir büyümeyi
hedefleyen, tasarruf esaslı, üç yıllık perspektifle
hazırlanmış ve ekonomideki dengelenme sürecinin en temel
destekleyicisi olarak takdim edilmiştir.
Bütçe gelir ve gider tahminleri yapılırken
2019 yılında gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 2,3
büyüyeceği, deflatörün yüzde 16,3; TÜFEnin yüzde 15,9; ihracatın 182
milyar dolar, ithalatın 244 milyar dolar düzeyinde olacağı hesap
edilmiş, faiz dışı fazlanın ise 36 milyar 701 milyon
lira olarak gerçekleşmesi hedeflenmiştir. Buna göre, bütçe açığının
ve faiz dışı fazlanın gayrisafi yurt içi hasılaya
oranlarının sırasıyla yüzde 1,8 ve yüzde 0,8
olacağı tahmin edilmiştir.
2019 yılı bütçe giderleri bir önceki
yıl bütçesi başlangıç ödeneğine göre yüzde 26 oranında
artışla 961 milyar liraya çıkarılmakta, bütçe gelirleri de
yine yüzde 26 artışla 880,4 milyar liraya yükseltilmektedir. Gelir
tahminleri ve harcama büyüklüğü sonucunda, bütçe
açığının 2018 yılındaki 65,9 milyar liradan,
gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 1,8i olan 80,6 milyar liraya
çıkması öngörülmektedir.
Yatırım harcamaları kapsamında,
sermaye gideri ve sermaye transferi toplamı 2018 yılındaki 84,1
milyar liradan 64,4 milyar liraya düşmekte, bu hâliyle de
yatırım ödeneklerinde ciddi bir azalma öngörülmektedir.
Önümüzdeki üç yıllık dönem için bütçe
açığının millî gelire oranının yüzde 2nin
altında olması ve faiz dışı fazlanın ise program
dönemi sonunda millî gelirin yüzde 1ini aşması hedeflenmektedir.
Yeni Ekonomi Programında belirlenen
eylemlerin, performans kriterlerini içeren planın 2019 bütçe
yılıyla birlikte uygulamaya konulması şüphesiz ki 2019
bütçesini mali disiplin açısından ve programın
başarısı bakımından son derece önemli
kılmaktadır.
2019 yılında merkezî yönetim bütçe
gelirlerinin gayrisafi yurt içi hasılaya oranının, bir önceki
yıl gerçekleşme tahmininin 0,3 puan altında, yüzde 19,8 seviyesinde
gerçekleşeceği tahmin edilmektedir. Bu kapsamda, vergi
dışı gelirlerin 0,4 puan düşeceği, vergi gelirlerinin
ise 0,1 puan artacağı öngörülmektedir. Gelir ve kurumlar vergisi
tahsilat toplamının gayrisafi yurt içi hasılaya oranla 2018
yılı gerçekleşme tahmininin 0,1 puan üzerinde yüzde 5,5
olması beklenmektedir.
Diğer taraftan, 2019 yılında 756
milyar 495 milyon lira olarak gerçekleşmesi beklenen vergi gelirlerinin
yaklaşık yüzde 68ini oluşturan 510 milyarı aşan
miktarının dolaylı vergilerden temin edileceği
anlaşılmaktadır. Vergi gelirleri içerisinde dolaylı
vergilerin payının yüksek olması, vergi sisteminin adaletli
olmadığına işaret etmektedir. Bu yönüyle, seçim
beyannamemizde de vurguladığımız gibi, herkesin mali gücüne
göre vergi ödediği adaletli bir vergi sistemi tesis edilmeli, vergiye
ilişkin düzenlemelerde kamu finansmanıyla ilgili önceliklerin
yanı sıra, verginin üretim ve istihdam üzerindeki etkileri ile sosyal
yönü birlikte değerlendirilmelidir. Maliye politikasının gelir
dağılımı adaletini sağlamaya dönük boyutu ihmal
edilmemelidir.
Kamu gelirlerinin tahakkukunda, kamu
harcamalarının sağlam kaynaklardan karşılanması,
yatırım, üretim ve ticaretin teşvik edilmesi gibi ekonomik
politikaların yanı sıra sosyal adaletin sağlanması,
bölgesel gelişmişlik farklarının en aza indirilmesi,
istihdamın artırılması gibi sosyal politikalar da göz
önünde bulundurulmalıdır.
Bütçe disiplini için kamudaki tasarruflar önemli bir
husustur. Nitekim bütçenin aynı zamanda bir tasarruf bütçesi olduğu
gerekçesinde ifade edilmekte ve tasarruf kalemlerine de yer verilmektedir.
Bununla birlikte, tasarrufların kompozisyonu da hem sorunların
kalıcı bir biçimde aşılması hem de ekonominin yeniden
güçlü bir raya oturması açısından önem
taşımaktadır. Tasarrufların kamu tüketiminden ziyade kamu
yatırımları kalemlerinden yapılması, büyümenin
bazını düşürerek enflasyonla mücadelede istenilen
sonuçların alınmasına mâni olabilecektir.
2019 yılı mal ve hizmet alım
giderlerinin gayrisafi yurt içi hasılaya oranla bir önceki yıl gerçekleşme
tahminine göre 0,3 puan azalarak yüzde 1,5 olması beklenmekle birlikte,
söz konusu düşüşte daha önce hizmet alımı yapılan
alanlarda çalışan taşeron personelin kadroya geçirilmesi etkili
olmuştur. Geçtiğimiz olağanüstü koşullar göz önüne
alındığında kamuda daha ciddi şekilde bir tasarrufun
yapılma ihtiyacı bulunmaktadır.
Öte yandan, 2017 yılının ikinci
yarısından itibaren borçlanma faizlerinde görülen artış ve
döviz kuru gelişmelerine bağlı olarak 2019 yılında
faiz giderlerinin önceki yıla göre 0,6 puan artarak gayrisafi yurt içi
hasılaya oranla yüzde 2,6 düzeyinde olması bütçenin yeniden bir faiz
ödeme sarmalına doğru ilerleme riskini de gündeme
taşımaktadır.
Ekonomik sınıflandırmaya göre 2019
yılı merkezî yönetim bütçe ödenekleri içinde en büyük payı
sırasıyla cari transferler ile personel giderleri almakta, bu gider
kalemlerinin gayrisafi yurt içi hasılaya oranları ise yüzde 8,8 ve
yüzde 5,6 olmaktadır.
2019 yılında toplam personel giderleri,
genel maaş ve ücret artış oranının toplu
sözleşmede tespit edildiği üzere ocak ve temmuz aylarında
sırasıyla yüzde 4 ve yüzde 5 olarak uygulanacağı dikkate
alınarak belirlenmiştir. Bununla birlikte, enflasyonda 2018
yılının ikinci döneminde meydana gelen artış nedeniyle
oluşan fark ile 2019 yılı ilk altı aylık dönemindeki
enflasyonun bu dönemlerdeki maaş artışının üzerinde
olması durumunda yapılacak enflasyon farkı
artışlarının da şüphesiz bu ödenekte dikkate
alınmış olması gerekmektedir.
Cari transferlerin 2019 yılında 391,3
milyar lirayla gayrisafi yurt içi hasılaya oran olarak bir önceki yıl
gerçekleşme tahmini seviyesinin 0,2 puan üzerinde, yüzde 8,8 olması
öngörülmektedir. Sosyal güvenlik sistemine yapılan transferlerde 0,2 puan
artış beklenirken, diğer hazine yardımlarında 0,1 puan
artış programlanmıştır. Ayrıca ihracatın,
turizmin ve diğer üretken sektörlerin teşvik edilmesine ve bölgesel
gelişmişlik farklarının azaltılmasına odaklanan
faaliyet ve projelere yönelik transferlerin de yine devam edeceği
görülmektedir.
Kuşkusuz, bütçenin başarısı,
mali disiplinle birlikte yapısal reformların
gerçekleştirilmesine, vergi geliri performansının
artırılmasına ve kayıt dışı ekonominin
azaltılmasına bağlıdır. Kamu kaynaklarının
etkin ve verimli bir şekilde kullanılmasını sağlamak
için başta mal ve hizmet alımları olmak üzere kamu
harcamalarının kontrol edilmesi, kamu harcamalarını
azaltırken kamu gelirlerini de artıracak tedbirlerin uygulamaya
konulması gerektirmektedir. Bu yapılırken dar ve sabit
gelirlilerin yükünü artıracak adil olmayan tedbirlerden ise
kaçınılması gerekmektedir.
Sayın milletvekilleri, Türkiyenin son birkaç
aydır tartıştığı en önemli konuların
başında ekonomik durum gelmektedir. Bugün bütün toplumsal kesimler
başta geçim şartları olmak üzere üretimi, istihdamı ve
piyasayı etkileyen gelişmeleri yakından takip etmektedir.
Türkiye ekonomisi özellikle 12 Ağustosu 13 Ağustosa bağlayan
gece başlayan saldırılarla döviz kurunda ani artışlar,
enflasyon ve faiz oranlarındaki hızlı yükselişle kendini
gösteren önemli sorunlarla karşı karşıya
kalmıştır. Türkiyenin içinde bulunduğu durumda hem
ekonomik hem de siyasi dış şartların etkisi ve önemi
büyüktür. Bilinmektedir ki Türkiye, ekonomi üzerinden jeopolitik sonuçlar
doğurması umulan bir ekonomik güvenlik tehdidiyle karşı
karşıya kalmıştır. Türkiyenin kendi ekonomik
dinamikleri ve bu dinamikleri oluşturan ekonomi politika tercihleri de
kuşkusuz içinde bulunduğumuz ekonomik durumla ilişkilidir.
Ayrıca, gelişmekte olan ülkelerin hemen hemen tamamının
parasal sıkılaştırma döneminden olumsuz yönde etkilenmesi,
ticaret savaşları, korumacı tutumlar Türkiyenin ekonomik
dalgalanma içinde olmasında önemli ve belirleyici rol
oynamıştır.
Türkiye ekonomisi son beş yıllık
dönemde yılda ortalama yüzde 6,1 oranında büyümüş, 2017
yılındaki yüzde 7,4lük büyümeyle de Avrupanın en çok büyüyen
ekonomisi olmuştur. 2018de birinci çeyrekte yüzde 7,2 büyüyen, ikinci
çeyrekte yüzde 5,3 büyüyen Türkiye ekonomisi, üçüncü çeyrekte ise birçok
olumsuz gelişmeye rağmen yüzde 1,6 büyüme
başarısını gösterebilmiştir. 2018
yılının ikinci çeyreğinden itibaren, gelişmekte olan
ülkelere yönelik risk algısının bozulmasıyla ülkemizdeki
finansal piyasalardaki oynaklık artmış, buna bağlı
olarak finansman maliyetleri yükselmiştir. Tüketimde düşüş ve
yatırımlarda ivme kaybına bağlı olarak yurt içi talebin
zayıflaması, diğer taraftan net mal ve hizmet
ihracatının büyümeye katkısının artmasıyla
ekonomide dengelenme eğilimi 2018 yılının ikinci
yarısında daha da belirginleşmiştir. Üçüncü çeyreğe
ilişkin göstergeler iktisadi faaliyette göreli bir yavaşlamanın gerçekleştiğini
gösterirken, oluşan rekabetçi kur düzeyinin de etkisiyle dış
ticaret dengesinde iyileşme ve turizm gelirlerinde artış göze
çarpmaktadır. Yılın son çeyreğinde belirsizliklerin ve döviz
kurundaki dalgalanmaların azalacağı, ekonomideki dengelenme
sürecinin ise bir süre daha devam edeceği anlaşılmaktadır.
Ekonomideki temel sorunlardan birisi de kaynak
tahsisindeki yanlışlıklardır. Zaten sınırlı
olan kaynakların üretken olmayan alanlardan üretken alanlara yönelmesini
sağlayıcı tedbirlerin alınması zorunludur. Bu
çerçevede devletin ekonomideki kaynak tahsisine yön vererek üretimi
artıracak altyapı yatırımlarına öncelik verilmesi,
özel sektör yatırımlarının değişik enstrümanlar
kullanılarak daha rekabetçi ve kaliteli üretime yönlendirilmesi gerekir.
Genç nüfusu istihdam edebilmek için hem yüksek hem
de sorunsuz bir üretim yapısına sahip olacak şekilde
istikrarlı büyümek şarttır. Şüphesiz yoksullukla
mücadelenin esasını işsizlikle mücadele ve insanımızın
üreterek gelir elde ettiği kalıcı istihdam oluşturmalıdır.
TÜİKin açıkladığı eylül ayı verilerine göre
işsizlik oranı yüzde 11,4 tür. Burada dikkat çekici olan ise yüzde
21,6 olan genç işsizliğidir. Çalışmayan, yaygın ve
örgün eğitimde de olmayanların nüfusa oranı da yüzde 27,4tür.
Tarım dışı işsizliğin
artması sanayi üretimindeki azalmayla uyumlu bir gelişme olarak
dikkat çekmektedir. TÜİK ekim ayı verilerine göre, imalat sanayisi
kapasite kullanım oranı ve sanayi üretimi yıllık bazda
azalmıştır. İmalat sanayisindeki 24 alt sektörün 9unda
üretim yıllık bazda artarken 15inde düşüş
kaydedilmiştir. Esasen imalat sanayisinde temel bazı yapısal
sorunlar dikkat çekmektedir. Bunları kısaca, katma değer
problemi, birçok açıdan ara malı ithalatına
bağımlılık, yetersiz sermaye birikimi ve
aşırı dış borçlanma olarak ifade etmek mümkündür.
Dünyada parasal bollaşmanın
yaşandığı dönemde rahatlıkla borçlanabilen sanayi
şirketleri önemli bir finansal yükümlülük altına girmiş, gelinen
noktada ise zaten katma değeri görece düşük ürünler üreten Türk
firmaları sınırlı kâr marjlarıyla yeni borçlanma
kabiliyetlerini kaybetmeye başlamıştır. Bu noktada etkili
tedbirlerle ekonomiyi destekleyecek asli unsurun reel sektör olduğunu da
söylemek gerekmektedir.
Türkiyenin yüksek büyüme hedefinin
gerçekleştirilebilmesi için faktör verimliliklerini artırmanın
yanı sıra üretime yönelik sermaye birikiminde de önemli miktarda
artış sağlanması mecburiyeti bulunmaktadır. Bu
çerçevede yurt içi tasarrufların artırılarak üretken alanlara
yönlendirilmesi ve yatırımların yüksek düzeyde tutulabilmesi
önem taşımaktadır.
Dış ticarette son aylarda önemli
iyileşmeler görülmektedir. Ekim ayında ihracat yıllık bazda
yüzde 13 oranında artarak 15,7 milyar dolara ulaşırken ithalat
aynı dönemde yüzde 23,8 oranında azalarak 16,2 milyar dolara
düşmüştür. Dış ticaret açığındaki daralma
yıllık bazda yüzde 94e ulaşmış, ihracatın
ithalatı karşılama oranı da yüzde 97,2 gibi yüksek bir
seviyeye gelmiştir. Ancak ithalat tüketim malları yanında ara
malı ve yatırım mallarında da düştüğü için, söz
konusu gelişme, üretimde daralmanın devam edeceğine de
işaret etmektedir.
Diğer taraftan, özellikle üçüncü çeyrekteki
büyümenin önemli bir bölümünün net ihracatın katkısıyla
oluştuğu göz önüne alındığında, dış
ticaretteki gelişmeler olumlu görünmekle birlikte, bu artışın
üretim yerine stok azalışıyla gerçekleşmesi, önümüzdeki
dönemde kur avantajının etkisini kaybederek net ihracatın daha
düşük seviyelerde gerçekleşme ve büyümeye katkısının
azalma ihtimalini ortaya koymaktadır.
Son dönemde TLnin değer kaybetmesi ve
enflasyonda görülen artışlar, ekonomimiz açısından dikkate
alınması gereken önemli başka bir durum teşkil etmekte,
özellikle dar ve sabit gelirli vatandaşlarımızın geçim
şartlarını ağırlaştırmaktadır. Türkiye
için geçmişten günümüze kronik bir sorun olan enflasyon her ne kadar tek
haneli rakamlara inmiş olsa da tekrar yükselme eğilimine
girmiştir. Enflasyon oranındaki yükseliş, faiz oranlarında
artışları da beraberinde getirmiş, faiz oranlarındaki
tırmanış, hazinenin borçlanma ve özel sektörün finansman
maliyetini artırmış, takipteki kredilerin artması ve
mevduat-kredi vade uyumsuzluğu nedeniyle de bankacılık sektörünü
olumsuz etkilemiştir.
TÜFE için öngörülen 2019 yılı hedefi yüzde
15,9 olup kararlı adımlar atıldığı, beklentiler
iyi yönetildiği, kamu tarafından yönetilen fiyatlarda enflasyon
hedeflerine uyulduğu ve petrol fiyatları gibi dış
kaynaklı maliyet unsurları da beklentilere uygun
gerçekleştiği takdirde bu hedefe ulaşılabilecektir. Merkez
Bankasının para politikasının maliye politikasıyla
uyumlu bir biçimde yürütülmesi de enflasyonla mücadelede kritik bir işlev
görecektir.
Yaşanan gelişmeler ekonomiye duyulan
güveni de etkilemiş, alınan tedbirlerin olumlu etkisiyle ise son iki
ayda iyileşme göstererek, eylül ayı başında 570lere kadar
yükselen Türkiyenin CDS primi 20 Aralık itibarıyla 364e
düşmüştür. Türkiye ekonomisine güvenin yeniden artmaya
başlamasıyla ekonomi üzerinden siyasi kriz hesapları da
boşa çıkmıştır.
İçinde bulunduğumuz makroekonomik ve
finansal istikrarın sağlanması sürecinde ekonomideki
yapısal sorunların çözümü için gerekli adımların
atılması hayati düzeyde önem taşımaktadır. Bu
doğrultuda 2019un sadece enflasyon ve cari açığın kontrol
altına alınacağı bir yıl değil orta vadede
ekonomideki yapısal dönüşümlere yönelik hızlı
adımların da atılacağı bir yıl olması
gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak, ekonomi politikalarının merkezine insanı koyan,
eşitlik, ahlak ve adalet ilkelerini gözeten bir yönetim
anlayışıyla toplumsal refahın
artırılmasını hedefliyoruz. Ekonomik ve sosyal
sorunların çözüme kavuşturulması için ilgili taraf ve aktörlerce
bir uzlaşma vasatının oluşturulmasını zorunlu
görüyoruz. Ancak böylesi bir uzlaşma iklimiyle ekonomik kararların
alınmasında ve politika tercihlerinde bütün sosyal kesimlerin
memnuniyeti ve uygulanacak programlara rızası temin edilebilecektir.
Nimetin ve külfetin hakkaniyet ölçüleri çerçevesinde
bölüşülmesi, hiçbir kesimin tahammül gücünü aşacak yük altına
sokulmaması, üretime katılanların katkıları ölçüsünde
üretilen değerden adil pay almalarının sağlanması,
eş zamanlı olarak da sosyal kesimlerin, siyasi aktörlerin ve yönetim
katmanlarının bu konudaki güven sorunlarının
aşılması ekonomide bir uzlaşma zemini ve kültürü
oluşturacaktır.
Bilinmektedir ki kalkınmış bir ülke
olabilmemiz ekonomik büyüklüklerin yanında insani kalkınma, sosyal
gelişme ve çevre hakkı gibi diğer göstergelerde sağlanacak
iyileşmeye de bağlıdır. Bu doğrultuda ekonomide kaynak
dağılımında adalet ve etkinlik, kamu hizmet üretiminde ise
verimlilik temel ilke olmalıdır. Reel ekonominin
ihtiyaçlarını karşılayacak ve büyümeyi finanse edecek
uluslararası standartlarda sağlıklı işleyen bir mali
piyasa yapısı oluşturulmalıdır.
Cari açığın temel nedeni olan
dış ticaret açığının azaltılması hem
ülkemizin dış finansman ihtiyacının hafifletilmesi hem de
sürdürülebilir yüksek büyümenin sağlanması açısından önem
taşımaktadır. Dış ticaret açığının
azaltılması ise, yoğun olarak ithal ettiğimiz bazı
malların yurt içinde üretilmesinin yanı sıra, esas olarak yüksek
katma değerli mallar ihraç ederek mümkün olabilecektir. Bunun için ise,
öncelikle, uygun yatırım ikliminin oluşturulması
gerekmektedir.
Hatırlanacağı üzere, 11/12/2001
tarihli Bakanlar Kurulu Kararıyla Türkiyede Yatırım
Ortamının İyileştirilmesi Reform Programı kabul
edilmiş ve Yatırım Ortamını İyileştirme
Koordinasyon Kurulu (YOİKK) kurulmuştur. O tarihten itibaren bu
kapsamda önemli çalışmalar yapılmış ve ciddi mesafeler
alınmıştır.
Bugün itibarıyla sanayicimize önemli oranda
yatırım teşvikleri ve destekleri de verilmektedir. Buna
rağmen uygulamada karşılaşılan şikâyetlerin
nedenleri iyi analiz edilmeli, teşvik ve destekler için ayrılan
kaynakların rasyonel kullanımı için yöntem, araç ve konu
bazlı öncelikler dinamik bir anlayışla belirlenmeli ve
güncellenmelidir.
Bütün bunları gerçekleştirmek için
kapsamlı bir strateji ile hukuk normlarında, vergilemede ve
bürokratik işlemlerde yatırım için her bakımdan
öngörülebilir, istikrarlı ve güvenilir bir ortam oluşturulması,
yerli ve yabancı yatırımcı için bütünüyle kurumsal hâle
gelmiş bir yatırım ortamı teşekkül ettirilmesi önem
arz etmektedir.
Dünyada Türk markası ve patentli ürünlerin
yaygınlaştırması için, millî yenilik sistemini içeren,
ülkemizin kendi imkân ve şartları ile doğal ve beşerî
kaynaklarını dikkate alan, Üreten Ekonomi Programı adıyla
kamuoyuna takdim ettiğimiz çerçevede bir üretim ekonomisinin hayata
geçirilmesini gerekli görüyoruz.
Saygıdeğer milletvekilleri, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak samimi beklentimiz, insanlarımızın mutlu,
huzurlu ve gelecekten daha umutlu olduğu, devleti, ülkesi ve milletiyle
bir ve bütün olarak daha güçlü bir Türkiyenin birlikte
inşasıdır.
Partimiz her gelişmeyi yakından takip
etmektedir, ülkemiz üzerindeki oyunların ve kurulmak istenen
tuzakların da farkındadır. Bu farkındalıkla, her zaman
önce ülkem ve milletim düsturuyla hareket edecek, devletin ve milletin
bekasını her şeyin önünde tutacağız. Aziz milletimizin
huzur ve refahı için gayret edecek, dik baş, tok karın ve mutlu
yarın için çaba göstereceğiz. Vatandaşlarımızın
sorunlarına ilişkin taahhüt, görüş ve önerilerimizin takipçisi
olmaya devam edeceğiz. Millet yararına olmayan hiçbir işin
içerisinde olmadık, olmayacağız. Millî kimliğe ve millî
varlığa her daim sahip çıkacak; devletimizi
sıkıntıya sokacak, milletimizi hüsrana uğratacak şer
girişimlere karşı millî vicdanın sesi olmaya, ikaz ve
uyarılarımızı yapmaya devam edeceğiz. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, Plan ve Bütçe Komisyonunda ve kurum bütçelerinde olduğu
gibi, 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2017
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
tümüne de kabul oyu vereceğiz.
Bu düşüncelerle, bütçenin ülkemiz ve milletimiz
için hayırlı hizmetlere vesile olmasını temenni ediyor,
yüce Meclisin siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, İYİ PARTİ
Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Aytun Çıray
konuşacaktır.
Buyurun Sayın Çıray. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz kırk dakikadır.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYTUN ÇIRAY
(İzmir) Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri;
altı saat, tam altı saat, 28 Şubat 1968de bir başbakan bu
yüce Meclisin kürsüsüne çıkıyor ve âdeta milletin önünde bir ihtiram
duruşu yapıyormuşçasına, altı saat, milletin
vekillerine kendi bütçesini sunuyor. Bu başbakanın
aldığı oy yüzde 53; kibirlenmesine neden olamamış.
Konuştuğu Mecliste, yüzde 1 bile temsil ediliyor. Ve konuşmaya
şöyle başlıyor: Yetmiş beş gündür bu Mecliste bütçe
konuşuluyor. Bu süre biraz uzun, makule çekelim çünkü bütçe çok ciddi bir
iştir, dikkatlerin dağılmaması lazım. Neden? Çünkü
bütçe milletimizin vergi olarak verdiği paraların nereye
gittiğini son kuruşuna kadar bilmesi, sorması ve öğrenmesi
gereken bir demokrasi temelidir. Bu sözlerin sahibi, defalarca darbelere maruz
kalmış, yedi yıl Güniz Sokakta diri diri gömülmeye
çalışılmış, konuşan Türkiye ve demokrasi
mücadelesinden hiç yılmamış 9uncu
Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demireldir. Kendisini
rahmetle ve minnetle bu vesileyle anmak istiyorum.
1968de yapılan bu altı saatlik bütçe
sunuşu, demokrasi mabedine gösterilen bir saygıdır ama bir de
bugüne bakalım: Cumhurbaşkanlığı tarafından
hazırlanmış 2019 yılı bütçesi, güya görüşülmek
üzere Meclise gönderildi. Ne zaman? 10 Aralıkta. Görüşmeler ne zaman
bitiyor? Bugün yani 21 Aralıkta. Ne kadar sürmüş görüşmeler? On
bir gün. Bir rahmetli Demirelin âdeta Meclisimize saygı duruşu
anlamı taşıyan altı saatlik sunuşuna bakın, bir
de ne yazık ki tenezzül edip görüşmeler boyunca bir kez bile milletin
Meclisini teşrif etmeyen Sayın Cumhurbaşkanının
tutumuna bakın. Bu tutumu Türk milletinin takdirine arz ediyorum.
Yani, arkadaşlar, bugün de geçmişte
olduğu gibi, Parlamento sistemin tam merkezinde yer almalıydı.
Hükûmetin Parlamentonun içinden çıkması onun hayatiyetinin
gerekçesiydi ve bu, esasen cumhuriyetimizin karakteriydi. Kurtuluş
Savaşını yöneten, içinden Meclis kabinesi çıkaran, Yunan
Polatlıda iken dahi çalışan bir Meclis. O Meclis ile bugünkü
Meclisi kıyaslamaya yürek dayanmaz. Bir hatırlayalım: Birinci
Dünya Savaşı sonrası ülke yenilmiş, Türk milletini tarihe
gömecek utanç verici anlaşmalar imzalanmış, boyunduruk
vurmuşlar. İşte, öyle bir ortamda Gazi Mustafa Kemal yollara
düşmüş. Ne için? Kurtuluş ve kuruluş Meclisini milletle
birlikte kurmak için. Eşsiz, benzersiz ve dünyaya ilham veren bir
hadisedir bu arkadaşlar. Yapanlara, yaratanlara, bu Meclisi kuranlara
rahmet diliyorum, onlara minnetlerimizi, şükranlarımızı buradan
sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, ne yazık ki
bazıları, ideolojik prangaları nedeniyle bu muazzam eserin
anlamını tam olarak anlayamadılar. Tarihsel kişilikleri ve
olayları kendi şartları içinde değerlendirmekten âciz
kalındı. O mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler.
Değerli parlamenterler, o hakikaten büyük
Türkiye Meclisi ki dünyada faşist akımların moda olmaya
başladığı dönemlerde Türk milletini hiçbir ırk
referansına ihtiyaç duymaksınız tanımlayan bir Meclis. Ne
diyor 1924 Anayasası: "Türkiye Cumhuriyetini kuran ahaliye Türk milleti
denir. nokta.
Beyler, burada sadece Cumhurbaşkanını
eleştirip haksızlık etmeyelim. Siz, Sayın Cumhur
İttifakının değerli üyeleri, bir önceki dönemde sizler
Gazi Meclisi işlevsiz hâle getiren Anayasa oylamalarında bir kahraman
edasıyla göstere göstere oy kullandınız, oy
sandığının başında bir gün çok gurur
duymayacağınız fotoğraflar çektirdiniz. İktidarın
gücünü sadece muhalefetin değil, bizzat iktidar milletvekillerinin de denetlemesi
gerektiğini göz ardı ettiniz. Bu nasıl olur? diye filan
sormayın. Bu Gazi Meclis, çatısının altında Atatürke
hesap sormuştur. Bu Gazi Meclisin çatısı altında Menderes
ile Celal Bayar İsmet Paşaya kafa tutmuştur. Bu Meclisin
çatısı altında Menderesi, Menderesin milletvekilleri
düşürmeye kalkmıştır. Bülent Eceviti, rahmetli Demireli
hizaya çektiler ama sizlerin, değerli iktidar grubunun üyeleri, Meclis
sizlerin oylarıyla işlevsiz hâle getirildi. Şimdi de bütçe
görüşmelerinin geçiştirilmesine göz yumuyorsunuz ve bu
kayıtsız şartsız itaatkâr tutumunuzla sadece parlamenter
demokrasiye zarar vermekle kalmıyorsunuz, Sayın
Cumhurbaşkanına da Dost acı söyler. özdeyişinde
anlamını bulunan sevginin sadakatini göstermiyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, şimdi, gelin,
tekrar bu yılın on bir güne
sıkıştırılıp geçiştirilen bütçe
görüşmelerine dönelim. Bütçeler hükûmetlerin karnesidir, kimliğidir.
Bütçesine bakarak bir hükûmetin kimin hükûmeti olduğunu
anlarsınız. Bütçesine bakarak bir hükûmetin kimlere ve neye hizmet
ettiğini anlarsınız. Bütçe sadece bir gelir, gider hesabı
değildir, aynı zamanda bir siyasi hesaplaşmadır. Millet ile
iktidar arasında bütçe helalleşmedir. Millet adına görevi de
Meclis yapar. Denetim yapamayan, vergi ve bütçe hakkını
Cumhurbaşkanına devreden Meclis, halkın ümit ve güven
kapısı olmaktan çıkmış demektir.
Bütçe görüşmeleri, demokratik bütün ülkelerde
bir demokrasi şölenidir. Ben genç bir asistanken bütçe görüşmeleri
olduğu zaman mesaiden kaçardım Sayın Demirel ile Sayın
Özalın karşılıklı polemiklerini izleyebilmek ve
öğrenmek için. Bizim ülkemizde de böyleydi yani. Ne yazık ki son
Anayasa değişikliğiyle bütçe görüşmeleri zoraki ve zorunlu
bir merasime dönüştürülmüştür. Oysa bütçe yetkisi öyle önemli bir
yetkidir ki bizzat parlamentoların varlık sebebini teşkil eder.
Değerli iktidar milletvekilleri, bu bütçe
17nci bütçeniz, bu bir rekordur, tebrik ediyorum, bravo! Ancak
anlayamadığım bir şey var: 17 bütçe sonra çıkıp
millete hâlâ Biraz daha bekleyin. nasıl diyebiliyorsunuz? AK
PARTİnin ilk bütçesini 2003 yılında Meclise sundunuz. Dönemin
Maliye Bakanı merhum Unakıtan geçmiş yılları
suçladı, başta 57nci Hükûmeti olmak üzere. Mali disiplin, ekonomik
istikrar. dedi. 2003 yılının tasarruf yılı
olacağını ve halkın yüzünü güldüreceğine söz verdi.
Sonra Sayın Şimşek, arkasından Sayın Naci Ağbal
bu kürsüye çıktılar. Onlar da geçmiş yılları
suçladılar, onlar da Mali disiplin, ekonomik istikrar ve tasarruf. dedi.
Sonra sıra Sayın Berat Albayraka geldi, o da aynı şeyleri
söyledi, Mali disiplin, ekonomik istikrar, tasarruf...
Şimdi, 2003 yılı tasarruf bütçesiydi,
sabredersek her şey düzelecekti. 2019 yılı bütçesi yine tasarruf
bütçesi, yine sabredersek her şey düzelecek. Millete hep sabır
düşüyor nedense. 2003 yılında ilk bütçenizi sunarken
yıllardır uygulanan yanlış programlar, yönetim
hataları ve gerekli reformların zamanında yapılmaması
nedeniyle ülkemizin yüksek enflasyon, büyük bir kamu borç stoku,
istikrarsız büyüme, dengesiz gelir dağılımı, yüksek
işsizlik gibi ciddi sorunların içine düştüğünü
söylüyordunuz. Yıl 2018, 17nci bütçenizi görüşüyoruz ve ben bu
kürsüden soruyorum, samimiyetle: Enflasyon sorunu devam ediyor mu, etmiyor mu?
Ediyor. Büyük bir kamu borç stoku var mı? Var. Büyüme istikrarsız
mı? Evet. Peki, gelir dağılımı dengesiz mi? Dengesiz.
Yüksek işsizlik var mı? Var. Enflasyon sorunu devam ediyor mu?
Ediyor. O zaman kardeşim, siz hiçbir şeyi
başaramamışsınız, ne gerek var size bir şey
yapmayacak olduktan sonra?
Başaramadığınıza göre, ya
yanlış bir program uyguladınız ya yönetimde hata
yaptınız ya da gerekli reformları zamanında yapmadınız.
Bütün bunları yaptık ama netice alamadık. diyorsanız, o
zaman da beceriksizsiniz kardeşim. O yüzden, ekonomiyi tam bir
kısır döngüye soktunuz. İthalat düşerken, cari açık
azalırken sevinmemiz lazım gelir, endişe içindeyiz. Neden? Çünkü
ihracat üretime değil, ithalata bağlı. İthalat
düşerken bu defa üretim de düşüyor. Üretim düşünce işsizlik
artıyor ve tam yüzde 5,4 istihdam kaybı var şu anda.
Şimdi, değerli arkadaşlar, samimi
olarak söyleyin, samimi olarak, içinizde üç ay içerisinde kurun kaç para olacağını
bilen var mı?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Allah bilir,
Allah bilir efendim.
AYTUN ÇIRAY (Devamla) Faizi belirleyen mevduat
havuzunun üçte 2sini yabancılar oluşturuyorlardı. İçi
boş atarlanmalarınız, hukuk
tanımazlığınız nedeniyle güven vermediğiniz için
çoğu gitti, geriye kala kala yerli mevduat kaldı, onu da bankalar
borç ödemelerinde kullanıyorlar. Vatandaşın evi geçen sene 100
bin dolar ediyorsa şimdi 60 bin dolar eder hâle geldi. Asgari ücret 425
dolardan 345 dolara düştü. Fakirleşme diz boyu. Bütçe bu. Böyle bir
konjonktürde bir parti düşünün ki 17nci bütçesini yapıyor ve
bütçeden düşe düşe millete, sürekli bir sabır payı
düşüyor. Acaba daha kaç yıl sabretmesini bekleyeceksiniz, merakla
bekliyoruz.
Devlet, içeride ve dışarıda borca
batmış, sanayileşme durmuş, para pul olmuş; büyüyen
Türkiye yerini küçülen, büzülen Türkiyeye bırakmış; her 4
gençten 1isi işsiz, her 3 çocuktan 1isi yeteri kadar beslenemiyor,
ısınamıyor, giyinemiyor. İşte, Türkiye'yi
getirdiğiniz nokta budur ama siz hâlâ bekleyin diyorsanız merak
etmeyin, bu seçimlerde de inşallah, millet size Biraz da siz bekleyin
kardeşim. diyecektir.
2003 yılındaki konuşmasında
Sayın Erdoğan, Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki: Asgari
ücretin azami sefalet ücreti olmaktan çıkıp insanca bir yaşam
ücretine dönüştürülebilmesi için çalışmalarımız
sürmektedir. Hükûmet olarak önümüzdeki yılı işsizlikle mücadele
yılı olarak ilan ediyoruz. Yıl 2003. Yıl 2018, asgari
ücret yine sefalet ücreti, işsizlik daha da artmış, Asgari Ücret
Tespit Komisyonuna katılan işçi kardeşim Güldense diyor ki:
İnsanca yaşamak istiyoruz, sadece insanca yaşamak istiyoruz.
Peki, işsizlikle mücadele var mı bu bütçede? Yok. Çünkü sizin
işsizlik gibi bir derdiniz yok. İşsizlikle mücadele diye bula
bula Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği üyelerine 1er insan alın.
talimatını buldunuz. Bilgi bu kadar, ufuk bu kadar, vizyon bu kadar.
Sizin, işsizliği önlemekten anladığınız yeni
iş alanları açmak falan değil, kendi
yandaşlarınıza iş temin etmek.
Tarih 28 Aralık 2004, Türkiye Büyük Millet
Meclisi kürsüsünde yine Sayın Erdoğan var, diyor ki: Biz meydanlarda
Gelir gelmez cepleriniz şişecek. demedik ya. Üç yıl dedik, üç
yıl, üç yıl bekleyeceksiniz dedik. Yıl 2018 arkadaşlar,
yine bekleyin diyorsunuz. Kaç tane üç yıl geçti aradan? 5 tane. On
altı yılda 14 seçim kazandık. diye övünüyorsunuz.
Doğrudur, bu millet size ne istediyseniz verdi. Peki, siz bu millete ne
verdiniz kardeşim? Siz, milletten aldınız, ne istediyse FETÖye
verdiniz; siz fakir fukaradan alıp beşli çeteye verdiniz.
Çıkıp buraya, övünüyorsunuz Çok iyi
yönettik. diye. Çok iyi yönettiyseniz neden 6 milyon işsiz, 23 milyon
yoksul var, neden? 40 kişilik temizlik işçisi alınacak
dendiği zaman niçin 50 bin kişi sıraya giriyor? Sonra, siz
çıkıp şunu yaptık, bunu yaptık, şunu
yaptık diye övünüyorsunuz. Şunu yaptık, bunu yaptık.
nutuklarını bir araya getirirsek çok güzel bir Adalet ve
Kalkınma Partisi masal kitabı ortaya çıkar.
Arkadaşlar, üretmeden tükettiniz, olmayanı
harcadınız, har vurup harman savurdunuz, sıcak parayla, rantla,
inşaatla bugünlere geldiniz ama deniz bitti. Şimdi sorunları
halının altına süpürerek yerel seçimlere kadar gitmek
istiyorsunuz. Her seçimde ortaklarınızı, her seçimde
düşmanlarınızı değiştirerek bugünlere geldiniz.
Namık Kemalin dediği gibi Kaza her feyzini, her lütfunu bir vakt
için saklar. Yani her iyiliğin bir vakti vardır. İşte o
vakit, nasipse, 31 Marttır.
Değerli vekiller, esasen Sayın
Erdoğan gücünü, tarihimizde hiçbir lidere nasip olmamış bir
şekilde, dış destekten almıştır. Bu nedenle,
kendisine güçlü lider izlenimini yaratan temel unsurların
başında dış politikanın geldiğini bilerek onu iç
politikada da kullanmaktadır. Büyük devletlerle karşı
karşıya gelmekten hiçbir biçimde çekinmeyecek bir lider görüntüsü her
seçim stratejisinin bir parçasıdır. Bu yüzden, dış
politikanın yüksek genel çıkarlarımız doğrultusunda
yürütülmek yerine iç politikaya alet edilmesinin bedelini bazen onur
kırıcı bir şekilde ödüyoruz. Doların 7 lirayı
zorlaması ve enflasyonun âdeta patlama yapması izlenen iki endeksli
yanlış dış politikaların sonucudur.
Ekonomik bedel milletimize çok ağır
ödetilmiştir fakat burada asıl onur kırıcı tehlike, AK
PARTİnin hukuku ancak güçlü ülkelerin baskısıyla uygulayan veya
uygulamayan bir iktidar görüntüsü vermesidir. Sayın Erdoğan önce
asıyor kesiyor, sonra ne yazık ki geri adım atıyor.
Amerikaya Osmanlı tokadı atmaktan söz ediyor, hep birlikte
ayağa kalkıyoruz, gururlanıyoruz. Brunsonı kastederek Bu
fakir görevde olduğu sürece bu teröristi alamazsın; ver papazı,
al papazı. diyor. Tam bunları söylerken Brunsonı Amerikaya
götürecek jet Brunsonın mahkemesinin önünde bekliyor. Bir
bakıyorsunuz, akşamına, Brunson Trumpı Beyaz Sarayda
takdis ediyor. Bir de bize nispet yapıyorlar.
Alman Dışişleri Bakanı Sigmar
Gabriel ülkemizde terör propagandası yapmaktan yargılanan bir
gazeteciyi diplomatik girişimlerle serbest
bıraktırdıklarını söylüyor. Rus uçağı
düşürülüyor, önce yarışılıyor Biz talimat verdik, biz
talimat verdik. diye, arkasından da Putinden özür dileniyor. Beyler,
bunlar eleştiri sınırlarını aşan önemli
hadiselerdir çünkü esas itibarıyla bir egemenlik sorunu ortaya
çıkıyor, egemenlik. Böyle devlet yönetimi olmaz. Böyle bir devlet
yönetimi, bizi satranç tahtasında piyon durumuna düşürür. Bu arada,
altını çizerek vurgulamamız gereken nokta şudur: Bizim AK
PARTİnin yanlış dış politikalarını
eleştirmemiz dış dünyanın yanında yer
aldığımız anlamına gelmez. Bunu şiddetle
reddederiz. Tam aksine, bizim AK PARTİnin dış
politikasını eleştirmemizin temel nedeni, iç siyasete endeksli
olmayan millî bir dış siyaset
anlayışımızdır. Türk milletinin onurunu, Türk
devletinin yüksek çıkarlarını ancak millî ve geleneksel
dış politikayla koruyabiliriz. Yani biz Dış politikada AK
PARTİ rezil olsun, biz de seçimlerde zafer kazanalım. diye
düşünmeyi zül kabul ederiz, ahlaksızlık kabul ederiz. Buna
dayalı bir başarı istersek o başarı da bize haram
olsun. Ancak başta Sayın Cumhurbaşkanı, seçim
başarısı getirecek diye niteledikleriyle uzun zaman yol
yürüdüler.
Değerli vekiller, neyi kastettiğimi
anlıyorsunuz. Elbette, yaptığı kötülüklerle cehennemde
rezervasyonu çoktan yapılmış olan FETÖ hıyanet
şebekesinden bahsediyorum. Bu sinsi örgüt, çok uzun dönemli bir sinsi
projeyle fakir ve masum Anadolu çocuklarını zehirledi. Sonra
altın nesil adıyla yargı, Emniyet bürokrasisi ve Türk
Silahlı Kuvvetlerine yerleştirdi; önce kozalar hâlinde, sonra
salkım salkım şeytani bir sinsilikle. Amaçlarına
ulaşmak için dinler arası diyalog hoşgörü gibi
kavramları kullandılar. Üniversitelerde tanınmış
akademisyenler, etkin gazetecilerle temas kurdular. Lincolnün sözündeki Bir
kısım insanları sürekli aldatabilirsiniz. bölümü tam bu örgüt
içindir. Hatta çok kısa süreliğine dahi olsa herkesi aldatmayı
da başardılar. Sonra uyanışlar, uyarılar
başladı. Ancak dikkate alınmadılar. Uyarıda
bulunanlardan da FETÖcüler kumpas davalarıyla intikamlarını
aldılar.
Değerli milletvekilleri, bu şebeke,
hedeflerine siyasi iktidarların desteği olmazsa
ulaşamayacaklarını biliyordu. Bunun için her güçle temas
ettiler, her siyasi partiyle ilişki kurmaya çalıştılar.
Onların güvenini kazanmak için yapılacak ne varsa yapmaya
çalıştılar. Bunun semerelerini de aldılar. Ancak bu
kadarı onlar için çok azdı. Aradıkları fırsat Adalet
ve Kalkınma Partisi iktidarıyla geldi. 28 Şubatın tesis
ettiği mağduriyet zemininde Adalet ve Kalkınma Partisine
yaklaştılar. Sonuçta, 2002de Adalet ve Kalkınma Partisi iktidar
oldu. O zamanki adıyla hizmet hareketi Adalet ve Kalkınma
Partisinin devlet yönetimi için ihtiyaç duyduğu eğitilmiş
bürokratik kadrolarını ona tahsis etti. Yüksek Seçim Kurulu,
yargı, Emniyet bürokrasisi, Türk Silahlı Kuvvetleri,
Dışişleri; devletin en kritik birimleri FETÖye tahsis edildi.
Bu konuda Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve MİTin en canhıraş
çığlığı olan 2004 Millî Güvenlik Kurulu Raporu ne
yazık ki sümen altı edildi ve bu sümen altı edilme olayı
zamanın Başbakanlık Müsteşarının kitabında
bir suç ikrarı olarak durmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bunları, FETÖ
Darbesini Araştırma Komisyonunda, görevini Türk milletine karşı
sorumlu olduğu duygusuyla, diğer üye arkadaşlarıyla beraber
yapan bir üyesi olarak söylüyorum. Sayın Erdoğan FETÖnün 17-25
Aralık yolsuzluk temelli yargı ön darbesinin biraz öncesine kadar bu
şebekenin faaliyetlerini ne yazık ki görmezden geldi. Ne istediniz
de vermedik? sözü bunun itirafıdır. Sonra, bu kanlı
açgözlülerin artık siyasi iktidarın tamamını isteyecek güce
eriştiklerini ve bunu kendisine karşı kullanacaklarını
da anlayınca harekete geçmek için uygun zamanı bekledi ve 17-25
Aralık bunun için en uygun zamandı. Sonra, bildiğiniz süreci
yaşamaya başladık. FETÖ tamamen deşifre olmadan önce, 15
Temmuzda buna bir karşılık verdi. Ancak bunun hâlâ ne kadar
doğru bir varsayım olduğunu bilmiyoruz çünkü araştırma
komisyonu tam belli bir mesafe kaydetmişken ve projektörler
araştırma komisyonuna çevrilmişken 16 Nisan 2017 referandumuna
giden süreç başladı, Türkiyenin gündemi değişti. Komisyon
da Sayın Erdoğanın direktifleriyle battal hâle geldi. Bu,
Meclisimizin bugünkü işlevsiz olma akıbetini haber veren en sembolik
olaylardan biriydi.
Değerli milletvekilleri, 17-25
Aralığa kadar FETÖ-AK PARTİ ilişkisi ne yazık ki
gönüllü, tarafların karşılıklı
çıkarlarını ve arzularını gözeten simbiyotik bir
ilişkiydi. Eğer bu şebeke amacına ulaşsaydı 16
Temmuz sabahı başka bir Türkiye'ye uyanacaktık. Allah her
görüşten demokrasi yanlısı evlatlarından razı olsun,
onlar sayesinde ve aynı zamanda Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve Türk
polisinin sadık evlatları sayesinde bu hain kalkışma
önlenmiş oldu. Onlara milletçe şükran borçluyuz; o şehitleri
rahmetle anıyoruz, gazilere saygılarımızı
gönderiyoruz. Ama Adalet ve Kalkınma Partisi seçimlere endeksli
politikaları ve seçim süreçlerini buna göre yönetmeyi işte bu
şebekeden öğrendi.
Ancak geldiğimiz nokta çok açık,
yanlıştan doğru çıkmaz. Tarihimizin, altından
kalkılması belki en zor ekonomik krizinin başındayız,
samimiyetle millî birlik ve bütünlüğe de ihtiyacımız var.
İşsizlik rakamları daha birkaç gün önce açıklandı;
makyajlanmış hâliyle yüzde 11i geçiyor, muazzam bir rakam.
Kısaca, çok çetin, çok uzun bir kış kapımızda. Gören
gözler, işiten kulaklar, düşünen zihinler için bu kriz hiç
şüphesiz sürpriz değil, onlar bunu çoktan görmüşlerdi.
Tekrar hatırlatayım, ne demişti
Lincoln? Bazı insanlar her zaman aldatılabilirler. Bu çetenin
öğrettiği en önemli iş budur. Her zaman aldatılan bu
bazı insanları sayısal olarak sabitlemek. Bu, büyük bir
strateji. Şimdi, burada saymak istemediğim FETÖ metotlarıyla, ne
yapılırsa yapılsın oy verme biçimlerini
değiştirmeyen bir popülasyon yaratıldı. Ben bunlara
demokrasinin tıkacı diyorum. Yanlış yönetim
anlayışını eleştiriden azade idame etme pahasına
bu yaratılan popülasyon bir anomalidir, anomali. Hiçbir siyasi bünye,
hormonlanmış inorganik büyümeyle sağlıklı
yaşayamaz. Bakın döviz kurları nerelere çıktı. 31
Marttan sonra inşallah, beklediklerimiz, tahmin ettiklerimiz ortaya
çıkmaz. Vazgeçtik yabancı sermaye girişinden, Türk zenginleri
dövizlerini kaçırıyor. Ya enflasyon? Sizden önce iyi olan, kalıcı
iyileşme sürecine girmiş olan ne varsa beter ettiniz, kangrene
çevirdiniz.
57nci Hükûmet çok önemli işler yaptı
arkadaşlar, burada zaman zaman gelip eleştiriyorsunuz. Benim o
Hükûmette Sayın Başbakan Yardımcısı Mesut
Yılmazın Danışmanı olarak bürokratik görevim
vardı. Tarihe karşı çok önemli kararlar
alınmıştır. On sene onların kararlarıyla idare
ettiniz, bir teşekkür edin. Sürekli geçmişi suçlayarak
Hadi, bir
geçmişi suçladınız 2002de; sonraki geçmiş sizsiniz, neyi
suçluyorsunuz? 2002de siz iktidara geldiğinizde PKK terörü
sıfırlanmıştı. Güneydoğuda eğer uygulamaya
konacak sosyokültürel bir projeniz olsaydı güneydoğu o imkânlarla bir
çiçek bahçesine dönebilirdi. Siz ne yaptınız? Hınçları
bilediniz.
Elhamdülillah, şükür, hepimiz Müslümanız,
Dinimiz yegâne tutkaldır. demek için bu milleti kaç etnik topluluğa
bölüp ayırdığınızı takip edemez hâle geldik;
26yla başladınız, 36 etnik topluluğa
çıktınız.
FETÖ iltisaklı, sözde akil adamların
aklıyla bölücü terör örgütünün uzantılarıyla müzakerelere
başladınız. Terör örgütünün bölgede birçok hendek kazmasına
ses çıkarmadınız. Sonra anket yaptırdınız,
hendekleri kapatmak için, 532 şehit verdik. Ayrıca, oradaki garip
gurebanın, fakir fukaranın evini barkını başına
yıktınız.
Çözüm süreçlerinizin hepsi Türk milletine büyük
bedeller ödetti fakat bu bedelleri kontrolünüz altındaki medyayla ters yüz
ettiniz, başarı diye pazarladınız. Şehit aileleri ne
olduğunu anlayamadan, ellerinizi yıkayıp Pardon, Apo da bizi
aldattı. deyip, yürüyüp gittiniz.
Suriyedeki müdahaleleriniz yüzünden çok Müslüman
kanı aktı, çok. 4 milyona yakın Suriyeli Türkiyeye
sığındı. Ne yapacağız şimdi? 35 milyar
harcayıp etnik dokumuzu biraz daha zenginleştirdik,
çeşitlendirdik; ülkemiz çiçek bahçesine döndü. mü diyeceğiz? Hiç
hesapladınız mı Suriye politikalarının sade
insanımıza nasıl yansıdığını, nelere
mal olduğunu?
Sayın milletvekilleri, bakın, Amerika
Birleşik Devletleri Suriyeden çekileceğini ilan etti,
göreceğiz. Bu açıklama ile Amerika Dışişleri
Bakanlığının Türkiyeye 3,5 milyar dolarlık Patriot
füzesinin satışına izin verileceğine dair
açıklaması aynı ana denk geldi. Ki biz bunu olumlu buluyoruz.
Sayın Hulusi Akar doğru bir siyaset uyguluyor -diğer
polemiklerin dışında söylüyorum, bir devlet adamı
anlayışıyla söylüyorum- bunu doğru buluyoruz şu anda
ve Türkiye eğer oraya girecekse, Türkiye eğer kendi millî
güvenliği için oraya girecekse bunun da arkasında oluruz. Ancak
Rusyadan aynı amaçla S-400 füzesi aldınız, ne
yapacağız şimdi onu? Bu S-400 füzesini gömeceğiz. Günah
değil mi? Hem Patriot hem S-400 bir arada olmaz. Yani bu hâlimiz Suudi
Arabistana benziyor. Hani Suudi Arabistan kralları kendilerini korusun
diye ikide bir Amerikadan silah alıyorlar ya, o hâle dönüşüyoruz.
Hatır için silah mı alınır? (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Arkadaşlar, bu israf, bu yanlış işler,
market raflarındaki fiyatların 5e katlanmasına neden
olmasaydı millet olarak bu kadar etkilenmezdik. Fazladan alınan her
silah pazar tezgâhlarındaki sebze meyve fiyatlarını yükseltiyor.
İflaslar bir salgın gibi iş dünyasını kavuruyor. Biz
kullanmayacağımız S-400 alalım, sonra enflasyonu
düşürmek için soğancılara baskın yapalım. Yani böyle
bir siyaset olabilir mi? İşte hâlimiz bu, Meclisimiz bu.
Yüceliğini ve kutsallığını
eşsiz kurtuluş ve kuruluş sürecinden alan Meclisimiz bu tür bir
muameleyi hak etmiyor. Kurucularımız, bu çatının, Türk
milletinin onurunun tükenmeyen kaynağı, büyük medeniyet
yolculuğunun kılavuzu olmasını arzuluyorlardı. Biz, bu
ideale sadığız ve gereğini yapacağımıza
millet önünde söz veriyoruz. Bu yolda, çağa uygun, güçlendirilmiş bir
parlamenter sistemi ve mutlak güçler ayrılığına dayalı
anayasal bir devleti inşa etmek idealinden vazgeçmeyeceğiz. Bizim
için bundan daha kutsal bir misyon, daha açık bir vizyon olamaz.
Meclisimizin ve onun içinden çıkan Meclis
hükûmetinin asli anlamı ve önemi budur ama bu benzersiz değeri
maalesef bozuk para gibi harcadınız. Yapmadık, hayır
yerinde duruyor. demeyin; kimse inanmaz, inandıramazsınız.
Üstelik bu yıl, milletvekili olarak bizlerin nispeten iyi günleri, 31 Mart
yerel seçimleri var diye millet biraz kulak astı buralara. 31 Mart yerel
seçimlerinden sonra dört sene yok bir daha seçim, bu Meclis dikkatlerden daha
çok kaçacak; gelecek yılı düşünün, ertesi yılı, ondan
sonraki yılı; içinden hükûmet çıkmayan, denetim ve bütçe yapma
yetkisi olmayan bir Meclise kulak kabartılması için sebep yoktur. Laf
olsun diye söylemiyorum, işlevsiz Meclise kulak kabartmazlar. Diyeceksiniz
ki: Salı grup toplantıları var., Cumhurbaşkanı ve
sayın parti liderleri Meclisten halkımıza sesleniyor; doğru
ama bu kadarıyla yetinmeye gönlümüz razı mı? Kaldı ki bu
toplantıların naklen yayınlanmasının bile bir
garantisi yok. Bir salı sabahı uyandığınızda
bakacaksınız ki Meclis TV yayınları
kapatılmış. Gerekçe mi? Gerekçeden kolay ne var, al sana
gerekçe: Milletin huzurunu korumak. Al sana gerekçe: Milleti gerginliğe
düşürmemek, bilmem hangi terör örgütünün propagandasına maruz
bırakmamak. Olmaz mı diyorsunuz? Acele etmeyin, hemen karar
vermeyin; bu memlekette son on altı yıldır Asla olmaz, olmaz.
denen her şey oldu. Bir düşünün, bu memleketin Genelkurmay
Başkanı, terör örgütü başkanı olmaktan tutuklandı.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Bir
düşünün, bu ülkenin bir başka Genelkurmay Başkanının
başına silah dayandı. Hadi bunlar kanlı, dinbaz
hıyanet çetesinin yargıyı tamamen 12 Eylülle ele geçirmiş
olmasının bir sonucuydu; peki, şimdi, Sözcünün hedefe
konduğu dava nereden çıktı? Emin Çölaşan ile Necati
Doğru gibi bu memleketin sadık evlatlarına FETÖcü davası
nereden çıktı? Son olarak, bütün bunları gördükten sonra Meclis
Televizyonunun kapatılıp kapatılmayacağı konusunda
emin misiniz?
O hâlde sayın milletvekilleri, şimdi biraz
geçmişe bakalım, 16 Nisan 2017 referandumuna. O gün parlamenter
demokrasiye nokta kondu, demokrasinin kaynağı olan Meclisin iyice
işlevsiz kalacağı bir rejimin önü açıldı. Ama dikkat
ederseniz bir nokta kondu dedim, son nokta demedim çünkü Türk milleti kendi
bekası için kendisini var eden kaynağa dönecektir, dönmek zorunda
kalacaktır. Bir kehanette bulunmuyorum, Türk milletini tanıyorum,
bunun olacağını biliyorum. Türkiye Cumhuriyetini kuran ahalinin
günümüzdeki kuşaklarından oluşan her kökenden Türk milletinin
unsurları, eminim bu kutsal çatıyı başlangıçtaki
anlamına yakışır bir şekilde yeniden
canlandırıp ayağa kaldıracaklardır. Hani Türkiye
Cumhuriyetine Doksan yıllık parantez arası demeye cüret
edenler var ya, neyin parantez arası neyin ana cümle olduğunu o zaman
görecekler.
Saygıdeğer milletvekilleri,
bildiğiniz gibi, 16 Nisan 2017de Yüksek Seçim Kurulunun tam kanunsuz
hokus pokusundan sonra süper baskın seçime karar verildi. Süper
baskın seçimin 3 nedeni vardı: İlki, ekonominin ufkunda beliren
kara bulutlar. İkincisi, Sayın Meral Akşenerin
liderliğindeki İYİ PARTİnin önlenemez yükselişi.
Üçüncüsü ve en önemlisi, 16 Nisan 2017 referandumunun gerçek amacını
bir an önce hayata geçirmek. Amaç, mutlak iktidarı güya anayasal zemine
taşımak. Kuvvetler ayrılığı varmış gibi
bir görüntü altında yeni bir rejim ihdas ettiler. Peki, Cumhur
İttifakının üzerine titrediği bu yeni rejimin zeminini kim
hazırlamıştı? Arkadaşlar, üzülerek söylüyorum, 12
Eylül 2010 referandumuyla bu yeni rejimin zemini hazırlandı, 12
Eylülde mezardakilere bile oy kullandırın. diyenler
hazırladı. Bu referandumla sağlanan hukuki dayanaklarla Türk
ordusunun asıl evlatları hapislere atıldı ve nihayet 15
Temmuz 2016 hain kalkışmasına bizi yine 12 Eylül 2010
referandumu getirdi.
Konuşmamı bitirirken değerli
milletvekilleri, özellikle sizlere seslenmek istiyorum. Biliyorsunuz ki bize
Adalet ve Kalkınma Partisinin bazı yöneticileri aynı gemide
olduğumuzu söylediler. Bundan elbette mutluluk duyuyorum ama hemen bundaki
sunilik kendini ele veriyor çünkü aksıyor,
inanmadığınız bir şeyi dile getirmenin bütün
emarelerini gayriihtiyari sergiliyorsunuz. Aynı gemide olduğumuzu
hatırlatmaya gerek var mı? Tabii ki aynı gemideyiz, tabii ki
aynı gemideyiz; bunu biz biliyoruz. Bütün
uyarılarımızın, eleştirilerimizin, ekonomi
politikalarınızı acilen değiştirmenizi istememizin tek
sebebi bu, hepimiz aynı gemideyiz. Bu gerçeği ne aklımızdan
ne kalbimizden çıkarmamız mümkün değil. Keşke sizler de
bunu böyle kalpten bir içtenlikle yapsanız. Eğer bunu yaparsanız
ve yapsaydınız çocuk ile şeytanı yan yana getiren Diyanet
İşleri Başkanı bugün bu göreve hiç gelmemiş olurdu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Çıray.
AYTUN ÇIRAY (Devamla)
Dışlayıcı, hukuksuz, anayasasız, keyfîlik rejimlerine
aklı başında sermaye gelmez. Maceracılar bile sizin
dümeninde olduğunuz geminin içine sokulduğu kayalıklardan
çıkmasının ancak mucizeye kaldığını
bilirler. Mucizeler, adı üstünde mucizedir ve biz, mucizelerin milletiyiz
çünkü mucize, bazen insan olup Atatürk olarak vücut bulur.
Saygılarımı sunuyorum
arkadaşlar. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Çıray.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.11
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.21
BAŞKAN:
Binali YILDIRIM
KÂTİP
ÜYELER: Burcu KÖKSAL (Afyonkarahisar), Rümeysa KADAK (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
39uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi
ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
üzerindeki son görüşmelere devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
Söz sırası, İYİ PARTİ Grubu
adına Bursa Milletvekili İsmail Tatlıoğlundadır.
Buyurun Sayın Tatlıoğlu.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz kırk dakika.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) Sayın Başkan,
Parlamentomuzun çok kıymetli mensupları; yüce Meclisi ve aziz
milletimizi İYİ PARTİ ve şahsım adına saygıyla
selamlarım.
Değerli milletvekilleri, hükûmet etmek bütçe
yürütmektir. Esasen hükûmetlerin bütçeyi yürütmenin dışında
fonksiyonel bir durumları söz konusu değildir. Bu nedenle de bütçe
hakkı Parlamentodan daha eskidir ve demokrasilerin temel unsurudur, asgari
unsurudur. Görüştüğümüz bu bütçe teklifi, siyasi olduğu kadar
sosyal ve hatta ondan daha fazla da ekonomik eylem planıdır. Bu
nedenle 2019 Yılı Bütçe Kanun Teklifiyle ilgili ve ondan sonra da
2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısıyla
ilgili bir kanaat oluşturacağız.
Öncelikle 2019 Yılı Bütçe Kanun
Teklifiyle ilgili nasıl bir kanaat oluşturmamız gerekiyor, bunu
tartıştık ve bunun üzerine bir değerlendirme yaptık.
Bu teklif, hükûmetin bizden 2019 yılı için 960,9 milyar liralık
bir harcama yetkisi ve de 880 milyar liralık gelir toplama izni
istediği bir teklif, bir yıllık daha icraat izni istiyor. Peki,
bu uygun bir teklif midir, uygun bir bütçe midir; ona bakıyoruz. Peki,
nasıl bakıyoruz, neye göre değerlendireceğiz? Önce, bu
bütçe teklifini yapanların referanslarına bakmamız lazım,
daha önceki performanslarını değerlendirmemiz lazım; sonra,
bu bütçenin üzerine kurulduğu referanslara bakmamız lazım, bu
bütçenin dayandığı referanslara bakmamız lazım ve
işin doğrusu, bu bütçenin bir felsefesi var mı, bu bütçenin bir
matematiği var mı ve bu bütçenin bir kimliği var mı
sorularını cevaplamamız lazım. Bu açıdan, öncelikle
bir ekonomik eylem planı olarak üzerine kurulduğu ekonomik zemini,
gelişmeyi tahlil etmemiz lazım,.
Çok değerli milletvekilleri, Türkiye kendi
seyri içerisinde zamanın ruhundan kopmadan yürümeyi bilmiş bir
ülkedir. 1960larda yüzde 25lik şehirleşmesini 2018de 82ye
taşımış, 1960ta her 10 kişiden 3 kişinin okuma
yazma bildiği bir Türkiyede 2000 yılında her 10 kişiden 9
kişi okuma yazma öğrenmiş, 2018 yılında da 9,6ya
çıkmıştır. Üniversite çağ nüfusu oranı 1960ta
1,3ken 2000 yılında yaklaşık 15 kat artmış ve
2018 yılında da yüzde 45e ulaşmıştır.
Türkiyede bin kişiye düşen araç
sayısı 1960ta 6 kişiyken -bin kişiden 6 kişiye
otomobil düşerken- 1980de 6 kat artmış, 2000de 127ye
çıkmış ve 2018de 274e çıkmıştır.
Türkiye, kaynaklarını altyapı
yatırımlarına aktarıp gelmiştir. 2002-2018
yılları arasında da yaklaşık 2,7 trilyon dolarlık
kamu kaynağı kullanmıştır. Türkiye özellikle
altyapıda
1984 Türkiyesinde iktidara gelenler, ellerinde 77 kilometrelik
bir otoyol bulmuşlar, 2002de bunu 1.714 kilometreye
çıkarmışlar, 2002den sonraki siyasal iktidar da 950 kilometre
eklemiş, 2.664 kilometreye çıkıyor. 1984ün iktidarı,
elinde 1.437 kilometre yol bulmuş, 2002de bunu 4 kat artırarak 6.040
kilometreye çıkarmış. 2002den sonra iktidara gelenler de yine
bunu 4 kat artırarak 24.500 kilometreye çıkarmış.
Türkiyenin toplam olarak 427 bin kilometre kara yoluyla zirve
yaptığı bir yıl 2002.
Türkiyeye bu dönemde ekonomik olarak
baktığımızda, bu bütçe teklifini bize getirenlerin ekonomik
performansını değerlendirirken baktığımızda,
Türkiye 1960 ile 2018 arası 4,6 büyümüş ve bu 4,6 Türkiyeyi bugün
itibarıyla 9.076 dolar fert başına millî gelire getirmiş.
Türkiyenin en uzun ve en yüksek büyüme tarihi 1961 ile 1975
arasıdır, Türkiye o dönem yüzde 5,5 büyümüş ve bu 5,5i
sürdürebilseydi Türkiye bugün 18 bin dolarlık millî gelire sahip bir ülke
olurdu. Hele Türkiye bu 5,5i 1 puan artırarak 6,5 yapabilseydi Türkiye
bugün 32 bin-34 bin dolarlık bantta bir zengin ülkeydi ama 1961-1975
arasındaki yüzde 5,5lik büyümeyi sürdürememiş uzun dönemde.
2002-2018 döneminin büyüme oranı yüzde 4,4tür, ya 1960tan itibaren gelen
seyrin ufak da olsa altındadır. Bu son on altı yılı
değerlendirdiğimizde -neden on altı yılı
değerlendiriyoruz, bu bütçe teklifinin sahipleri açısından
değerlendiriyoruz- doğrusu 2002-2007 arası
başarılı bir dönemdir. 2002-2007 arasında Türkiyeyi
yönetenler, ekonomisini yönetenler 6,8lik bir büyüme
sağlamışlardır. Bu 6,8lik büyüme Türkiyede en
başarılı ikinci beş yıldır, en
başarılı ikinci beş yıl. Ama 2008-2018 arasındaki
büyüme oranı 3,8dir. Bu oran Türkiyeyi onar yıllık dönemler
itibarıyla değerlendirdiğimizde en iyi oran değildir, en
iyi ikinci oran da değildir, en iyi üçüncü oran da değildir. Bu oran,
dördüncü en iyi orandır. Net olarak Türkiyenin son on yıllık
performansı sadece 1990lı yıllardan iyidir, ekonomik büyüme
olarak. Dolayısıyla bu bütçe teklifini getirenlerin ekonomi yönetim
performanslarına baktığımızda Türkiyede son
altmış yılın sondan ikinci ekibi olarak
karşımızda görmekteyiz.
Bir başka göstergeye
baktığımızda, istihdama baktığımızda
üzülerek söylüyorum- bütün zamanların en kötü on yılı, 11,1;
bütün zamanların. Bakın, zirve bir işsizlik oranı bu 2019 bütçe
yılının kendisinde, 12,3. Bunu sadece 2009 krizi geçmiş.
Yani hedefler tutarsa Türkiyedeki işsizlik oranı yüzde 12,3 olacak
ve bu, zirve bir işsizlik. Bu nedenle, bu bütçe teklifini getirenlerin
performansları bizim bu bütçeye olumlu bakmamız için yeterli
değildir.
Türkiye son on yılda büyümesini ilk beş
yıla göre, 2007den itibaren azaltarak ilerlemiştir ama buna
rağmen büyüme, istihdam artıramamıştır. Neden? Çünkü
düşük olan bu büyümenin bile büyüme kalitesi düşüktür, büyüme
kalitesi düşüktür Türkiyede yani Türkiyenin son on yıldaki büyüme
kalitesi düşüktür. Buna yönelik eleştiriler -akademik dünyada da-
maalesef muhalif söylemler olarak alınmış ve çok
karşılık bulmamıştır. Esasında bu,
iktisattaki tabiriyle Hollanda hastalığıdır. Büyürsünüz
ama istihdamı genişletemezsiniz, bunun adı kalitesiz büyümedir.
Büyüme zaten küçüktür, ayrıca kalitesiz bir büyüme söz konusudur.
Peki, bu bütçe teklifini bize getirenlerin dünya
ekonomisindeki seyrine bakalım. Türkiye 1960dan bu yana dünyayla beraber
yürümüştür değerli milletvekili arkadaşlar. Ama ne Çin gibi ne
Güney Kore gibi kendisini öne atabilmiş fakat ne de bir gelişim
çizgisinin altına düşmemiştir. Türkiye ekonomisi 17nci
sırasını koruyagelmiştir. Dünya 1980lerden itibaren 30
trilyon dolarlık hasılasını 90 trilyonlara
taşımıştır, Türkiye de 3.600 dolarlık
hasılasını 2008 itibarıyla 10.600 dolara
taşımıştır. Dünya ekonomileri kendi çizgimizde, ki
dünya ekonomileri gelişmekte olan ülkeler
Çünkü bildiğiniz gibi
gelişmiş ülkeler daha küçük büyür, gelişmekte olan ülkeler daha
büyük büyür. Gelişmekte olan ülkeler 2002-2018de yüzde 5,8 büyümüş
ama Türkiye yüzde 4,4 büyümüştür. Dünyayla da
karşılaştırdığımızda Türkiyenin son on
altı yılının ilk beş yılı yani 2002-2007
arası dünyayla paralel bir gelişim gösterirken 2008-2018 arası
gelişmekte olan ülkelerin trendinin altındadır.
Dolayısıyla bu bütçe teklifini bize sunanların dünya
ekonomisiyle ilgili de son on yıllık negatif
ayrışmaları söz konusu. Bu anlamda, dünya ekonomisinde
gelişmekte olan ülkeler ciddi sıçramalar yapmış. Türkiye
millî gelirini 3.600den 10.600e çıkarmış; yüzde 188. Arjantin
yüzde 400 artırmış. Çin yüzde 660 artırmış.
Şili yüzde 243 artırmış. Türkiye de artırmış.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Yunanistan?
İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) Onu da
geldiğinizde anlatırım size.
HACI TURAN (Ankara) - Almanya?
İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) Onu da.
Anlatmaktan yılmayız, anlatmak işimiz zaten üniversite
öğretim üyeliğinden.
HACI TURAN (Ankara) İspanya ne oluyor?
İtalya?
İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) - Biraz
önce söyledik, dedik ki, bilenler ve akıl sahipleri için,
gelişmiş ülkelerin büyüme oranları gelişmekte olan
ülkelerin büyüme oranlarından küçüktür. Bunu bir defa daha söyleme
ihtiyacı hissettik anlamak için, arkadaşlarımızın
anlamasını sağlamak için. Siz büyümenizi Amerikayla
karşılaştırırsanız, söyleyeyim ben size: Amerika,
2,7 büyümüştür, 847 milyar dolar bir yıllık millî gelir
artışı sağlamıştır. Fert başına her
Amerikalının cebine 2.500 dolar girmiştir. Türkiye 2,7 büyürse
küçülür, Türkiye gibi ülkeler yüzde 5in üstünde büyümek zorundadır ve
Türkiyenin büyümesi yüzde 7dir. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar) Fabrikasyon konuşmanın
şu Meclis altında anlamı ve yeri yok. Bu konuları bizden
çok daha iyi bilen hocalarımız var. Onlar size yakın, sorabilirsiniz.
Evet, saygıdeğer milletvekilleri,
şimdi, bu teklif, bu bütçe, bu konuşma süreci içerisinde başka
referanslara sahip. Mesela, Sayın Cumhurbaşkanı
Yardımcımız da, Sayın Albayrak da, konuşan bütün
bakanlar da devamlı olarak şunu söylediler, bu 2019 bütçesini
sunarken dediler ki: Dokuzuncu Kalkınma Planı Onuncu Kalkınma
Planı 2023 hedefleri Merkez Bankası raporları. Bakın
bütün kayıtlarda var. Bakalım, burada. Dokuzuncu Kalkınma
Planında İşsizlikte sapma yüzde 12, büyüme yüzde 7.
demişler, 3,5 çıkmış; sapma yüzde 100 yani Dokuzuncu
Kalkınma Planı çöpe. Evet, Onuncu Kalkınma Planı: Onuncu
Kalkınma Planı büyümede yüzde 21 sapma, işsizlikte yüzde 29
sapma. Yani şu bütçe teklifini getirenlerin yaptıkları, referans
gösterdikleri plan bu. Bu Onuncu Kalkınma Planının başka
bir hedefini sizinle paylaşayım: Bakın Aralık 2018, 1 dolar
1.97 Türk lirası. Evet, bu plan da çöpe gitti. Şimdi, salı günü
bu kürsüden konuşan ve bu planda emeği olan saygıdeğer bir
milletvekili dedi ki: Bu plan hedefleri asgari yüzde 50
sapmıştır. Yani bu, 10 hedef vardı da 5i tuttu, 5i
saptı demek değil, tamamına yakını yüzde 50
saptı. Bu plan da çöpe gitti. Evet, 2023; yine, Sayın Oktayın
da, saygıdeğer bakanların da referansları, 2023 hedefleri:
Dünyanın ilk on ekonomisi arasına girmek. Fert başına
toplam millî gelir 2 trilyon dolar, fert başına gelir 20 bin dolar,
ihracat 500 milyar dolar.
Değerli arkadaşlar, bu 2023 hedefinin tek
ciddiye alınacak ve gerçekleşen hedefi var, o da yazmışlar,
tutuyor, ithalatın azalması, evet ithalat azaldı. Şimdi bu,
2023. Sonra baktığımızda Merkez Bankası hedefleri ve
hesapları var. Bakın, bir ülkede Merkez Bankası enflasyon
hedefini 3,5 dedi, 3,4 çıktığı için sorguladılar.
Merkez Bankasının 2012den itibaren hedefi yüzde 5. Şimdi, bir
merkez bankasının, hele de Türkiye gibi bir ülkenin Merkez
Bankasının hedefi sapabilir, ne kadar, yüzde 1; sapabilir, ne kadar,
yüzde 10. Ya, yüzde 80 de sapar mı? Bir kere sapabilir. 2014 sapma yüzde
64, 2015 sapma yüzde 76, 2016 sapma yüzde 70, 2017 sapma yüzde 138. Merkez
Bankası işi inada bindirdi. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar) Normalde nedir Merkez Bankası
başkanlarına yapılması gereken? Enflasyon hedefi
tutmayınca koltuğundan aşağı indirmek. 2012ye kadar,
2011e kadar çok başarılı bir Merkez Bankası dönemi
vardır Türkiyede, Sayın Serdengeçti ve Sayın Yılmaz
döneminde ve bir iktisatçı olarak ve Türkiyedeki iktisatçılar olarak
Son yirmi beş yılın en önemli ekonomik reformu nedir? diye
sorarsanız, Merkez Bankasının özerkleştirilmesidir.
MEVLÜT KARAKAYA (Ankara) 2001.
İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) Evet,
2001, doğru, teşekkür ederiz.
Ama bunu bundan sonra devam ettirmek ve bunu
yapanlar, aynı ekip bu bütçeyle geldiklerinde, biz, siz, hepimiz,
nasıl böyle bir teklife olumlu bakabiliriz? Bu bir şirketin teklifi
olsa ve bizler şirket yönetim kurulu olsak evet diyebilir miyiz?
Diyemeyiz. Gelin, siz de demeyin, gelin, bu Meclisi ciddiye alacak bir bütçe
yapalım beraber, gelin. Bakın, bir ekip bir inşaat
yapmış, çökmüş; bir inşaat daha yapmış,
yarım kalmış; aynı ekip bir tane yapmış, bir tane
daha yapmış, taahhüt ettiği projeyle ilgisi yok; şimdi
geliyor, diyor ki: 960,9 milyar lira para verin ve bana bir sene daha verin;
ben gideyim, bir inşaat daha yapayım. Bu kadar mı ucuz,
toplumun kaynakları? Bu kadar mı dilimiz ve vicdanımız buna
müsaade ediyor? Bakın Yapmayalım. demiyorum size. Bunu bir kere
reddedelim; bütün bu planların arkasındaki ekip ve
arkadaşları kendilerinin kontrol edildiğini, denetlendiğini
bilsinler ve Türkiyenin şartlarına uygun bir bütçe yapalım,
mesele bu. Yapmayalım. demiyoruz. Ve yine sizin bütçeniz olsun, problem
yok.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
bakın, şu bütçenin harcama kalemlerini Avusturyalılar, gelir
kalemlerini de Avustralyalılar yapsaydı bu kadar kopukluk olmazdı,
bu kadar kopukluk olmazdı. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Şimdi, gelir tarafına gelelim. George
Orwellın Hayvan Çiftliğine benziyor: Herkes eşittir,
bazıları daha da eşittir.
2017de 94 ülke arasında vergi mevzuatı en
karışık ülkeyiz ya; aramızda onlarca mali müşavir var
ve bunu hepimiz biliyoruz, hepimiz. Artık, mali mevzuatta yapılan
değişiklikler yasalara sığmıyor ve vergi kanunu
çaresiz, vergi yasaları kimliğini yitirmiş durumda. 5 milyon 600
bin mükellef yapılandırmaya müracaat etmiş; altı ay içinde
yarısı vazgeçmiş. Neden? Yok, derman yok, ödeme dermanı
yok.
Çok değerli arkadaşlar,
saygıdeğer milletvekilleri, aziz Türk milleti; bu bütçede
harcamaların yüzde 83ü personel ve transfer harcamasıdır.
Şimdi, bu bütçede eksik kalan şey yatırımdır. Hâlbuki,
2019 yılında, esasında ekonomiye para, yatırımlar
üzerinden enjekte edilmeli ki serpilsin bu iş. Bu bütçede enflasyon
dikkate alındığında yatırımlar yüzde 38
düşmüş. Bu hâliyle bu bütçe nasıl bir bütçedir yani bir büyüme
bütçesi midir? Hayır. Bu bütçe istihdam yaratıyor mu? Hayır. Bu
bütçe enflasyonla mücadele bütçesi midir? Hayır. Peki, gelir
dağılımıyla mücadele edecek bir bütçe midir? Hayır.
Altyapı ve teknolojik atılım bütçesi midir? Hayır.
Değerli arkadaşlar, bu bütçenin
matematiği yoktur ve bu bütçenin kimliği de yoktur. Türk ekonomisinin
geldiği noktaya bu bütçenin bir cevabı ve bir duruşu yoktur.
Çok değerli milletvekilleri, bakın,
Sayın Bakan Albayrak salı günü bütçe konuşmasında burada
cevaben çıktı -konuşmasına burada benim durduğum yere
vardı- ve dedi ki: Bakalım, bakalım, 2002deki bütçe
dengesizliğine. Doğru söyledi, çok haklıydı. 2002de
Türkiye bütçesinde büyük bir dengesizlik vardı ve bu nedenle Türkiye
2002de dünyanın en yüksek faiz ödeyen ekonomisiydi. Evet, doğruydu
ama arkadaşlar, bugün Türkiye dünyanın en yüksek 2nci faiz ödeyen
ülkesi. Bunun sebebini niçin söylemiyor Sayın Bakan? Evet,
haklıydı, 2002 bütçesi kamu dengesi bozuk bir bütçeydi ve ama o
nedenle de Türkiye dünyada en yüksek 4üncü sırada faiz ödeyen bir ülkeydi.
Bugün dünyanın, Arjantinden sonra en yüksek faizine sahip ülke Türkiye.
Bunun sebebi ne? Bununla ilgili bir cevap yok ve bu bütçenin de bununla ilgili
bir cevabı yok. Evet, isterdik ki bunu da açıklayabilsin, bunu da
burada açıklasın. Doğru dediğimiz gibi doğru
diyelim. Bakın, çok net söylüyorum, 2008te konuşuyor olsaydık,
2002-2007 performansı nedeniyle bu bütçe teklifini getirenlere 2009
bütçesi için evet derdik. Biz buraya yeminli gelmiyoruz, Komisyona da yeminli
gelmiyoruz, Sayın Başkan biliyor. Biz Millî Savunmaya, Emniyet Genel
Müdürlüğüne, Jandarmaya, Millî İstihbarata, Türk Standartları
Enstitüsüne, birçok kurumun bütçesine evet dedik. İnanın buna da
eğer bu kriterlerde bizi biri ikna etsin, biz evet deriz,
arkadaşlarımız buna evet der çünkü biz buraya gerçekten evet
veya hayır demeye yeminli gelmiyoruz ve kendi irademizle hareket
edebilme kabiliyetimiz var.
Çok değerli milletvekilleri, 2002de,
bakın, faiz veren 4üncü büyük ülkeydik, bugün 2nci; daha yüksek
çıkmışız. 2002de TÜFE 29 bazı arkadaşlar
söyledi- ÜFE 30; 2018de 25 ve 45.
Şimdi, borçlu bir ülkeydik, kamu borcumuz
vardı ve Türkiyenin toplam borcu yüzde 107 millî gelirine göre 2002de,
2018de yüzde 145. Türkiyenin bugün Türkiye borçluluğu dediğimiz
kavramda 6,4 trilyon lira borcu var. Bugün ekonomiyi güvenilir bir zemine
oturtalım veya çok basit, ekonomiyi güvenilen bir koordinatöre teslim
edelim; bir ay içerisinde faizler yüzde 5 düşer. Bu ne demek?
Arkadaşlar, bu, 320 milyar lira. Bakın, ekonomiyi güven yönetir, güven
inşa eder. Evet, dış borcumuz 2002de millî gelirin yüzde 54ü,
2008e kadar ülkeyi yönetenler başarılı da olmuşlar,
başarılı; yüzde 36ya düşmüş, sonra bugün kaç?
HACI TURAN (Ankara) 317
İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) 317 ne?
HACI TURAN (Ankara) 317 milyar dolar.
İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) Bugün
Türkiye'nin toplam dış borcu millî gelirinin yüzde 63ü. CHPli bir
arkadaş 52 diyerek haksızlık etti, yüzde 63. Türkiye 2008de
yakaladığı millî geliri bir daha aşamamıştır
dolar bazında, 10.600 doları. Bu bütçenin teklifi nedir?
Başarılı olursa 9.600 dolardır. Değerli bir
milletvekilimiz de söyledi. Yani devlet muhasebesinde ve devlet hesabında
bu bir tutarsızlık sayılmaz. Yani biz bunu tutarsızlık
olarak açıklayamayız, bunu dağınıklık olarak
açıklayabiliriz. Yani şu 2023 hedefleri inanın, çay-kahve
içilirken sohbet sırasında yazılmış hedefler
olmalı. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar) Bunun aksini hiçbir ciddi ağız söyleyemez.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Bombalar yağdı
üzerimize.
İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) Evet, o
bombalar hepimizin üzerine yağdı.
HACI TURAN (Ankara) O borçtaki finans sektörü ne
kadar, açıklar mısınız?
İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla)
Değerli kardeşim, saygıdeğer milletvekilim; B324
İsmail Tatlıoğlu, her zaman kapımız herkese açık.
HACI TURAN (Ankara) Özel sektör borcu 317 milyar,
finans sektörü ne kadar açıklar mısınız? 141
bankaların borcu.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Bursa) Özel ders ücrete tabi,
sonra
Burada bedava böyle dinleyeceksiniz.
İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) Çok
değerli arkadaşlarım, şimdi bir başka konuya geleyim.
Ben diğer siyasiler konuşur bir şey demem ama ekonomiyi
yönetenlerin, ekonomi yönetiminden sorumlu olanların, bu ekonomik durumu
küresel atağa bağlamasını, bu sorunun konuşulmasını
engellemeye bağlıyorum. Sayın Albayrak, Londrada, New Yorkta,
Singapurda oturduğu masalarda muhataplarına bunun bir küresel
saldırı olduğunu söylüyor mu? Hayır. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar) Nerede söylüyor?
Türkiyede söylüyor. Ya, bu, bizim aklımızla, milletin aklıyla
alay etmek değil mi? Bakın, bu konuyu konuşmak lazım, bunu
böyle perdeleyemezsiniz ve bu sorunları konuşmak Türkiyenin
kültüründe var. Bakın, biz geçmişte, gerçekten -57nci Hükûmete biraz
önce bir değerli milletvekili atıf yaptı- 17nci stand-byı
iyi yönetemedik, bir krizle karşılaştık. Eğer bir
manipülasyon varsa -geçen gün de söyledim- orası için konuşulabilir
sonuçları itibarıyla ama ne yaptı o gün yöneticiler? Bunu
konuştu Türkiye, bunu tartıştı Türkiye ve o gün yapılanlar,
yapısal reformlar Türkiyeyi 2008e taşıdı. Ha, haksızlık
etmeyelim, 2002 iktidarı, bu yapısal reformlara ve Avrupa
Birliği çıpasına sadakatle sarıldı,
haksızlık etmeyelim. İşte, ondan sonra bakın, bunlar
tesadüf değil- Türkiyenin 2008den sonra hem dünyada hem kendi çizgisinde
negatif ayrışmasının nedeni yapısal reformlara kör
kesilmesidir ve bunu dile getiren siyasiler oyunun dışında
kaldılar. Buna hepimiz şahit olduk.
Çok değerli milletvekilleri, gelelim birkaç
birime. Şimdi, bakın, Spor Bakanlığı -çok değerli
sporcu bir milletvekilimiz söylediği için tekrar ediyorum- ya son üç
olimpiyattır tarihin en başarısız sonucunu alan bir
Bakanlık, fonksiyonu kalmamış. Şimdi, bize diyor ki: 16
milyar lira verin de ben bir defa daha başarısız olayım. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar) Ya, vermeyelim de bize
başarılı olacağı bir bütçe yapsın, gelsin.
Sağlık Bakanlığı...
Bakın, çok üzüldüm, inanın, bu ülkenin bir aydını olarak
üzüldüm, şu Parlamento, şurada oturan Değerli Sağlık
Bakanından bir şey istedi, dedi ki: Şehir hastaneleriyle
yaptığınız sözleşmeyi bize iletin.
Şimdi, ben Bursaya gideceğim, Bursada:
Ya, bunu duyuyorum. Bu şehir hastaneleriyle ilgili rant mı
aktarıyorlar? deseler, ben evet demem, şahit
olmadığım için ama hayır da demem. Böyle bir şey
olur mu? Dünyayı gören bir sürü arkadaşımız var. Amerikan
Senatosunda, Alman Parlamentosunda, İngilizlerin Parlamentosunda
parlamenterler bakandan bir sözleşme soracaklar, bakan öyle diyecek, böyle
diyecek, olmayacak. Ya, bunu lütfen siz isteyin, siz isteyin ve bunu yerine
getirin. Başka bir şey değil bu, sözleşme. Bu ne demek
biliyor musunuz? Ben buna ahlaki olarak bakmıyorum, teşebbüs
hürriyeti olarak bakıyorum. Eğer böyle bir piyasa varsa, bu piyasa
değil. Bu ülkede 1946da, 1950de başlayan teşebbüs hürriyeti
nidaları demek ki yerine gelmemiş.
Tarım ve Orman Bakanlığı: Bizden
33,7 milyar lira istiyorlar. Ya, biz 2008de Tarım ve Orman
Bakanlığını kapatsaydık ne kaybederdik? Ne kaybederdi
Türkiye? (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Ya, bu 33 milyar lirayı şimdi ziraat odalarına versek de
çiftçiye dağıtsak inanın çok daha iyi olur, çok daha iyi olur.
Adalet Bakanlığı: 18 milyarlık
talebi var. Bakın, 6 Kasım 2014, Bursa. Sayın Abdulhamit Gül;
ifadeye bakın, 2014, dört yıl evvel: Yargıya güven yüzde
60-70lerden yüzde 20nin altına düştü. O zaman şöyle diyoruz:
Adaleti olmayan Bakanlığa bütçe ne gereksin, ne gereksin bütçe?
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) Darbe oldu ama ya!
Yapmayın böyle bir şey ya! 5 bin tane hâkim, savcı
çıktı yani gönderildi.
İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) Şimdi,
Amerikalılar Rusyaya gitmişler metro ziyaretine. Bir Moskova
Metrosunda oturtmuşlar, anlatıyorlarmış: İşte,
şuradan şuraya beş dakikada bir tren, şuradan şuraya
on beş dakikada bir tren geçer. derken Amerikalı bakmış ki
hiçbir tren geçmemiş, demiş ki: Üstat, bir tren geçmemiş. Rus
dönmüş demiş ki: Siz de Amerikada zencileri öldürmüyor musunuz?
Ya, bu, eski Türkiye, yeni Türkiye
Bunları kendi platformunda
konuşmazsak hiçbir soruna çözüm bulamayız; bakın, kendi
platformunda, kendi platformunda konuşacağız.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul)
Kendi platformunda konuşuyoruz zaten.
İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) Evet,
onda da konuşuruz.
Millî Savunma Bakanlığı: Çok
değerli milletvekilleri, biz Millî Savunma Bakanlığı
bütçesine evet dedik, Emniyet Genel Müdürlüğüne de dedik, Jandarma Genel
Komutanlığına da olumlu oy verdik, kurumsal olarak. Biz,
Genelkurmayın Millî Savunma Bakanlığına
bağlanmasını yirmi beş yıllık bir gecikme olarak
görüyoruz. Ama Türk Genelkurmayının
SELAMİ ALTINOK (Erzurum) Kim yaptı?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Kim yaptı, kim
gerçekleştirdi?
İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla)
Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan, ediyoruz, bak ettik. Sen de bize
teşekkür et bu kadar söze. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Öyle bir kültürleri yok.
İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) Evet,
bir satır değiştiremiyorsunuz. Bakın Bütçeye evet
diyoruz. diyorum o gün, sizin satır değil, virgül
değiştirmeye yetkiniz yok.
Şimdi, Türk Genelkurmayının
soğuk savaşın bitiminden itibaren dünya konjonktürünü iyi
okumadığını düşünüyoruz. Türk Silahlı Kuvvetleri
2003te çuval geçirmeyle başlayan süreci anlayamamış ve de
yönetememiştir. Biz, 28 Şubatı bizzat Türk Silahlı
Kuvvetlerine yönelik bir ihanetin adı olarak görüyoruz, bizzat Türk
Silahlı Kuvvetlerine yönelik bir ihanetin adı olarak görüyoruz ve 15
Temmuzu bunun finali olarak görüyoruz. Bu yolun yolcularının
amacı, Türk Silahlı Kuvvetlerini Türkiye'nin aktifinden
düşürmekti, mesafe alamadıklarını söylemek de
yanlış olur. 15 Temmuz, tam anlamıyla hükûmet etme zafiyetidir,
tam anlamıyla. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar) Ama Türk milleti, devletini sokaktan toplamayı
başarmıştır. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar) Ve bu yüzden milletimize
minnettarız.
2010 referandumu Türkiyeye, 12 Eylül 2010, 12 Eylül
1980den daha büyük bir darbe vurmuştur.
ŞENOL BAL (Ankara) Aynen öyle.
İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) Ve bu
nedenle, bakın, devlet kendi topraklarında bile ana aktör olmaktan
çıkmış ve savrulma sürecine girmiştir. Bunları toplama
mecburiyeti milletimiz adına bizimdir. Cevdet Paşanın
Osmanlı için vurguladığı gibi kahtırical ülkemize
çok pahalıya mal olmuştur.
Bugün dış politikanın, değerli
milletvekilleri, merkezine ekonomik coğrafyayı koymalıyız.
Türkiye zengin olacaksa güçlü bir bölgenin aktörü olduğu için zengin
olacak. Güçlü bir Irak, güçlü bir Suriye, daha güçlü bir Türkiye demektir. Ve
bu ülkenin şehirleri, 2010 Hatayını bilenler çok net
hatırlayacaklar, sınır şehirleri üzerinden zenginleşen
bir Türkiye göreceğiz. Türkiye bölgesel istikrardan başka hiçbir
şeyin peşinde olmamalı ve bölgesel istikrar ve Türkiye, bu
bölgede serbest ticaret alanı oluşturmalıdır.
Çok değerli milletvekilleri, akıllı
ülkeler çatışmayı kendi bölgelerinden kovmayı
becermişlerdir. Yirmi beş yılda iki büyük savaşa sahne olan
Avrupa, yaklaşık seksen yıldır hiçbir çatışma
yaşamamıştır. Bu nedenle Almanyanın
sınırları Türkiyeden başlamaktadır.
Rusya, Sovyet topraklarında
çatışmayı minimize etmiş ve nüfuz alanını da bu
nedenle genişletebilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) Çünkü
çatışma, kaynakların başka ülkelere aktarımı
demektir. Suriyeye bu açıdan bakarsak, bölgede elini ovuşturan tek
ülke vardır, tek; onun adı da İsraildir ve İsrail
Türkiyede bölge politikalarını yönetenlere derin teşekkür
borçludur. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Bugün Suriye ve bölge politikalarının hane başına 30 bin
lira maliyeti vardır. Büyümeyi ortalama yüzde 1 bloke etmektedir.
Yapılması gerekenin şu olduğuna inanıyoruz: Mülteciler
dâhil bir seçim yapılmalı ve kazananla oturup bu Suriye bölge ve
Suriyeliler meselesini çözmeliyiz. Suriyeli kardeşlerimizin
vatanlarına dönüşünü sağlamalıyız, şüphesiz
herkes vatanında mutludur.
Çok değerli milletvekilleri, Türkiyeyi 21inci
yüzyıla taşımanın sorumluluğu bize aittir. Türkiye
güçlü bir yükselişe geçmek için ihtiyaç duyduğu her şeye
sahiptir. Bilim, ahlak ve adalet demokratik ve özgür ortamlarda yetişir;
medeniyet ve zenginlik bu ortamların ürünüdür. Bin yıl önce de
böyleydi, bugün de böyle, bin yıl sonra da böyle olacaktır. Gelin,
şimdi hep beraber Türkiyeyi 21inci yüzyıla
taşıyalım. Milliyetçiliğimizin yönünü
dışarıya çevirelim, muhafazakârlığımızı
ahlaklı dindarlık noktasına perçinleyelim.
Muhafazakârlığımızı ahlaklı dindarlık
noktasına perçinleyelim. Temiz bir piyasa işleyişini tesis
edelim. Hukukun üstünlüğünü kalıcı hâle getirelim. Türkiyeyi
21inci yüzyıla taşıyalım, çeyreği bitmiş, bitmek
üzere olan 21inci yüzyıla.
Gelin, bu hedefsiz, kimliksiz bütçeyi geri
gönderelim; buradan yeni bir programla çıkalım. Siz yürütün, biz
hazırlanmasında olalım ama Türkiyeyi yapısal
reformları barındıran tarihî kodlarına, kimliğine ve
21inci yüzyıla uygun bir program etrafında harekete geçirelim. Çünkü
Türkiye'nin yapısal reformlar olmadan yeni bir hikâye yazma ihtimali
yoktur, bugünkü siyasi yönetimin de yeni bir hikâye yazma gücü yoktur.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Niyeti de yok.
İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) Niyeti
vardır tabii, neden olmasın.
Siyasi iklimi değiştirmek
mecburiyetindeyiz. Bu programın arkasına bütün Parlamentonun mümkünse
gücünü koyarak Türkiyeyi ve Türk milletini 21inci yüzyıla
yakışan bir yere çıkarmak mecburiyetindeyiz. Biz böyle bir
program için varız.
Bütün Meclise, aziz milletimize saygılar
sunarım, teşekkürler ederim. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Tatlıoğlu.
Değerli milletvekilleri, birleşime 19.45e
kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.07
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.51
BAŞKAN: Binali YILDIRIM
KÂTİP ÜYELER: Burcu KÖKSAL (Afyonkarahisar), Rümeysa
KADAK (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 39uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun
Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı üzerindeki son görüşmelere devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına ilk konuşmacı Bingöl Milletvekili Sayın Cevdet
Yılmaz.
Buyurun Sayın Yılmaz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi beş dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün itibarıyla 2019 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu ve 2017 Yılı Kesin Hesap Kanununu tamamlamış
olacağız. Öncelikle ülkemize, milletimize hayırlı
olmasını temenni ediyorum.
Bu bütçe uzun bir süreçten geçerek bugünlere geldi.
Bu süreçte emek harcayan, bütçeye Meclis öncesi ve Meclis sürecinde
katkısı olan Hazine ve Maliye Bakanlığımıza,
Kabinemizin tüm üyelerine, Cumhurbaşkanlığı Strateji ve
Bütçe Başkanlığına, Meclis Plan ve Bütçe Komisyonunun
Değerli Başkan ve üyelerine, tüm milletvekillerimize, emeği
geçen herkese teşekkürü borç biliyorum.
Değerli arkadaşlar, AK PARTİ olarak
on altı yıllık dönemde 17nci bütçemizi görmüş olduk. Bunun
için gerçekten çok mutluyuz ve onur duyuyoruz. Aynı anlayışla,
aynı perspektifle hazırlanan 17nci bütçemizi bugün müzakere ediyoruz
ve sonuçlandıracağız. Bu, istikrarın somut bir
göstergesidir. Şunu da çok rahatlıkla söyleyebiliriz: Siyasi istikrar
varsa ekonomik istikrar var. Siyasi ve ekonomik istikrarın en önemli
göstergelerinden bir tanesi de aynı zihniyetle, aynı perspektifle
hazırlanan 17nci bütçeyi konuşuyor olmamız.
Değerli milletvekilleri, bütçelerimiz bu on
altı yıllık süreçte çok daha farklı bir nitelik
kazandı. AK PARTİ yönetimlerinden önce, anlayışından
önce bütçe açıkları Türkiyede uzun yıllar gündemde
kalmış hususlar. Bizim dönemimizde ise geçmişte yüzde
10ları aşan bütçe açıkları tarih oldu. Mali disipline ve
gerçekçi bütçelemeye verdiğimiz önemin bir sonucu olarak bütçe
açıklarımız oldukça makul düzeylere geriledi. Bu da ekonomimizde
güven unsurunu artırdı ve çeşitli ekonomik
başarılarımızın zeminini oluşturdu. Yaptığımız
reformlar ve yönetim anlayışımız sayesinde bütçe
açıklarımızı oldukça düşük seviyelere indirdik.
2002 yılında yüzde 10,7 olan genel devlet
açığının millî gelire oranı 2017 yılında
yüzde 1,8lere kadar geriledi. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Değerli arkadaşlar, son dokuz yıla
mukayeseli baktığımızda aynı oranın OECDde yüzde
4,4; avro bölgesinde yüzde 2,7; gelişmekte olan ülkelerde yüzde 2,9
olduğunu görüyoruz. Türkiyede ise son dokuz yılın ortalama
performansına baktığımızda açık itibarıyla
sadece bunun yüzde 1,2 olduğunu tespit ediyoruz. Bu oran 2018de yüzde 2,4
olacak, 2019da ise yine yüzde 2lerin altına, yüzde 1,6lara
gerilemiş olacak. Değerli arkadaşlar, bunun adı mali
disiplindir, bunun adı vatandaştan aldığınız
vergileri çok büyük bir sorumluluk içinde öncelikleri iyi tespit ederek
kullanma alışkanlığıdır, bunun adı ülkemizin
temel önceliklerine dönük son derece disiplinli, planlı, programlı
çalışma anlayışıdır. Bu şekilde,
çeşitli badirelere rağmen, çok sayıda seçime rağmen bu
disiplini bozmamış olmamız Türkiye'nin büyük bir kazancı
olmuştur. Mali disiplin sayesinde borçlanma gereksinimimiz
azalmış, borcun maliyeti düşmüş ve borçlanmanın vadesi
uzamıştır. Borçlanma vadesi bu on altı yıl önceki
döneme baktığımız zaman dokuz ay civarındayken bu
yılın ekim ayı itibarıyla altmış üç aya kadar
yükselmiştir vade anlamında.
Bütçe disiplini ve güven veren yönetimin en önemli
sonuçlarından biri de faiz harcamalarının dramatik bir
şekilde düşmesi olmuştur. 2002 yılında faiz
harcamaları bütçemizin toplam harcamalarının yüzde 43ünün
üzerindeydi. Millî gelire oranla yüzde 14,4; vergi gelirlerimize oranla yüzde
86 faize giden kaynaklar vardı yani topladığımız 100
liralık verginin 86 lirası sadece faiz ödemelerine gidiyordu. Bu
süreçte, 2017 kesin rakamları itibarıyla baktığımız
zaman bu oranın yani vergilerden faize giden oranın yüzde 10,6ya
kadar düştüğünü görüyoruz. Vergi gelirlerimizin artık yüzde
90ına yakını başka harcamalara tahsis edilecek durumda.
Çok küçük bir hesap yaptığımızda, bakın, bu yıl
geçmiş oranlarla faiz ödemiş olsaydık ne olurdu? Geçmiş
oranlarla faiz ödüyor olsaydık 2019 yılı bütçesinden 413 milyar
lira civarında bir kaynağı faize ödemiş olacaktık,
oysaki bütçemizdeki rakam bunun çok çok gerisinde. Yaklaşık 300
milyar liralık bir tasarrufun söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. Bu
tasarruf, AK PARTİ hizmetlerinin de zeminini oluşturmuştur. Bu
300 milyar Türk liralık faizden elde ettiğimiz tasarruf, güvenin ve
istikrarın sonucudur ve bu tasarrufla AK PARTİ geçtiğimiz on
altı yıllık dönemde hızlı tren yolları inşa
etti, 26 bin kilometreden fazla duble yol yaptı, her ilimize üniversiteler
kazandırdı, 300 binin üzerinde derslik kazandırdı,
kırsal alana KÖYDES gibi hizmetler götürdü, kentsel altyapıyı
SUKAP gibi programlarla destekledi ve sosyal projelerin, engelliler başta
olmak üzere, dar gelirli öğrenciler başta olmak üzere birçok kesime
sağladığımız sosyal desteklerin de zeminini, bu güven
ve istikrar çerçevesinde oluşturduğumuz tasarruflarla izah etmemiz
mümkün.
Değerli arkadaşlar, içinden
geçtiğimiz süreçte faiz harcamaları bir miktar artmış olsa
da geçmişle mukayese edilemeyecek düzeydedir. Orta vadeli programda
öngördüğümüz dengelenme, disiplin ve dönüşüm aşamalarında
yeniden daha düşük düzeylere ulaşmak da temel
amaçlarımızdan bir tanesidir. Son on altı yılda sadece
ekonomiyi büyütmedik, yapısını da
sağlamlaştırdık; sadece nicel göstergeler itibarıyla
bir ilerleme sağlamadık, bünyemizi de kuvvetlendirdik. Bunun en güzel
örneği, aslında son yıllarda
yaşadığımız saldırılar
karşısında ekonomimizin gösterdiği direnç ve
dayanıklılıktır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Önceki dönemlerde çok küçük müdahalelerle sarsılan
ekonomik yapı, geçtiğimiz süreçte küresel krize, finansal krize
rağmen, 17-25 Aralıktan 15 Temmuza, Geziden diğer birtakım
ekonomik saldırılara kadar, içeride
yaşadığımız birçok hadiseyi bu güçlü temellerimizle,
güçlü bünyemizle atlatmayı başardık.
Bu süreçte, küresel finans krizi sonrasında
birçok ülkede çok ciddi anlamda kamu borç yükünün arttığını
görüyoruz. Bu da yine Türkiyenin yaşamadığı bir hadise,
bunun da altını ben çizmek istiyorum.
Son dokuz yılla ilgili bir veri vermek
istiyorum: Kamu borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı
-kamunun borcunun millî gelire oranı- OECD ülkelerinde yüzde 108 -son
dokuz yılın ortalaması bu- avro bölgesinde yüzde 88,
gelişmekte olan ülkelerde yüzde 42, aynı dönemde ülkemizde ise sadece
yüzde 31,6. Gelişmekte olan ülkelerin dahi 11 puan gerisinde olan bir kamu
borç yükünden bahsediyoruz. AK PARTİnin iktidara geldiği dönemlerde
bu oranın yüzde 72ler düzeyinde olduğunu düşünürseniz kamunun
ne kadar disiplinli ve tasarrufu ön plana alan bir anlayışla hareket
ettiğini görmüş olursunuz.
Esas itibarıyla, son on altı, on yedi
yıllık dönemde kamu tasarrufları artmış, kamu,
kendisine ciddi anlamda bir çekidüzen vermiştir ama bir taraftan da özel
sektörde borçluluğun arttığını görüyoruz ve son
dönemlerde bazı sorunların kamudan değil, özel sektör
borçluluğundan kaynaklanan sorunlar olduğunu da ifade etmek isterim.
Bu tarihî performans, aslında bizim
zihniyetimizin bir göstergesidir, kamu kaynaklarına yaklaşımımızın
bir göstergesidir. Büyük borç yükü altında olan ülkeler, er veya geç bunun
bedelini vatandaşa ödetmek zorundadırlar. Borç yükünüz varsa er veya
geç vatandaştan aldığınız kaynaklarla bunu
karşılamak durumundasınız. Türkiye, çok şükür, vatandaşına
küresel krize rağmen bir bedel ödetmedi. Önümüzdeki yıllara,
perspektife ilişkin olarak da çok daha güçlü bir bünyeyi koruyoruz, devam
ettiriyoruz.
Burada, son dönemlerde, biliyorsunuz yeni bir
yönetim sistemine geçtik. Bu bütçe, aynı zamanda yeni yönetim sistemimizin
de ilk bütçesi olacaktır ve Cumhur İttifakı tarafından
desteklenen ilk bütçe özelliğine sahiptir. Bu yönüyle de yeni bütçe,
gerçekten çok çok önemli.
Buralarda baktığınız zaman, yeni
yönetim sisteminin sağladığı sürekli istikrarın bütçemiz
için ve ekonomimiz için çok kıymetli olduğunu belirtmek isterim.
Geçmiş on altı yılda AK PARTİnin gücünden ve liderimiz,
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğanın halktaki
teveccühünden kaynaklanan istikrar, yeni dönemde artık sistemden
kaynaklanan bir istikrarla pekiştirilmiş olacaktır. Bunun da
ekonomimize uzun vadeli çok önemli, olumlu yansımaları olduğunu
söyleyebiliriz.
Yeni yönetim sistemimizin yine ekonomiye
ilişkin en önemli unsurlarından bir tanesi, koordinasyonu
güçlendirmesi olacaktır. Yeni yönetim sisteminde bakanlık
sayılarının azalmasıyla, özellikle ekonomi yönetiminin
konsolide edilmesiyle birlikte, geçmişteki dağınıklık,
koordinasyon ihtiyacı ortadan kalkmış, çok daha koordineli bir
yapı ortaya çıkmıştır. Son dönemlerdeki ekonomik
saldırıları göğüslememizde de bu yapının önemli
bir avantaj oluşturduğunu ifade etmek isterim.
Değerli arkadaşlar, bu anlayış
içinde, yeni yönetim sistemimizin sağladığı istikrarla,
ekonomi yönetimimizin çok daha etkili bir koordinasyon içinde
çalışmasıyla, güven veren mali disiplinimizle ve orta vadeli
perspektifimizle yolumuza devam edeceğiz. Toplam tasarrufların
artmasına katkı sunan mali disiplin, yatırımların ve
diğer ekonomik faaliyetlerin çok daha sağlam temeller üzerinde de
büyümesini sağlayacaktır.
Yaşanan her sorun,
karşılaşılan her saldırı aynı zamanda bir
fırsattır. Bu dönemde de ekonomimize dönük saldırıyı
bir fırsata dönüştürme gayreti içindeyiz ve üretimi ve ihracatı
önceleyen politikalarla yolumuza devam ediyoruz. Türkiye daha fazla üreterek,
mal ve hizmet ihraç ederek yoluna devam edecektir. Bu yıl ihracat ve
turizmde gördüğümüz canlılığı, orta vadede katma
değeri çok daha yüksek bir ekonomiyle tahkim edeceğiz.
Bir büyüme hikâyesi veya büyüme stratejisinden
bahsediliyor. Aslında, önümüzdeki dönemin en önemli büyüme stratejisi,
cari açığın artık bir kısıt
oluşturmadığı bir büyüme olacaktır diye
düşünüyorum. Burada cari açık, geçmişten bugüne -ta 1950li
yıllardan gelebilirsiniz- Türkiye'de büyümenin önünde her zaman bir
kısıt oluşturmuştur. Katma değeri daha yüksek, daha
fazla ihraç eden bir ekonomiyle cari açığı çok daha düşük
düzeylere çekmemiz, yeni büyüme stratejimizin de aslında özünü
oluşturmaktadır. Bu çerçevede baktığınız zaman ekonomik
büyümemizi AR-GEyle, yenilikle tahkim ederek bu yaşadığımız
süreçlerden çok daha güçlü çıkacağız. Bir parça belki daha
ılımlı büyüyeceğiz, bu sene ve gelecek sene ama daha sonra
çok daha sağlıklı bir zeminde, daha sürdürülebilir, daha uzun
vadeli bir büyüme sürecine girmiş olacağız. 2023 ve ötesine
geçen hedeflerimizi de emin adımlarla gerçekleştireceğiz.
Değerli arkadaşlar, 2003-2017 döneminde
yıllık ortalama yüzde 5,7 büyüyen ekonomimiz, nominal olarak geçen
yıl itibarıyla 17nci olmuş dünyada, satın alma gücü
paritesiyle ise 13üncü büyük ekonomi konumuna yükselmiştir. Nominal
rakamlar kurdan etkilense bile satın alma gücü etkilenmiyor biliyorsunuz,
fiziki mal paketleri üzerinden hesaplandığı için. Nominal olarak
baktığımızda 230 milyar dolarlık bir ekonomiden 850
milyar dolarlık bir ekonomiye yükselmişiz. 3.500 dolardan 10 bin
dolarlara ulaşan kişi başına gelir oluşmuş.
Uluslararası standartlarla bakıldığında ise Türkiye,
alt orta gelir grubundan üst orta gelir grubuna terfi etmiş bu süreçte. Şimdi
önümüzde yeni hedef, yüksek gelirli ülkeler ligine çıkmak. Bunun da
uluslararası göstergesi 12.000-12.500 dolarlık kişi
başına aşmayla mümkün. Önümüzdeki süreçlerde Türkiye bunu da
başaracak ve yüksek gelirli ülkeler ligine geçecektir.
Diğer taraftan, satın alma gücüyle
baktığımızda 2002 yılında 9.200 dolar civarında
olan kişi başına gelirimiz, geçen yıl itibarıyla, 2017
yılı itibarıyla 27 bin dolara yükselmiştir. 2019
yılında bunun 29 bin dolarlara yaklaşması bekleniyor. Bu
şekilde de bakıldığında Türkiye, satın alma gücü
paritesiyle dünyanın en büyük 12nci ekonomisi hâline gelecektir. Bu
seneki 13üncü noktadan 12nciliğe terfi edeceğiz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Büyüme performansımızın en önemli
göstergelerinden biri de dünyayla mukayesedir. Başarıyı
nasıl ölçersiniz? Geçmişle mukayese edebilirsiniz, dünyayla mukayese
edebilirsiniz. Bu şekilde baktığımızda, 2002
yılında satın alma gücüyle kişi başına
gelirimizin ABD kişi başına gelirine oranı sadece yüzde
24,2 iken 2017 yılında bu oran yüzde 45,5e yükselmiş. Avrupa
Birliğiyle aynı mukayeseyi yaptığımızda, 2002
yılında kişi başına gelirimizin AB ortalamasına
oranı yüzde 35ken geçtiğimiz yıl yüzde 67ye kadar bu
oranın yükseldiğini görüyoruz. Kalkınma literatüründe bunun
adı yakınsamadır, gelişmekte olan bir ülke olarak
gelişmiş ülkelerle aramızdaki farkı kapatıyoruz
demektir; Türkiye, dünyadan daha fazla pay alıyor demektir, refahı
artıyor demektir. (CHP ve HDP sıralarından gürültüler)
HÜDA KAYA (İstanbul) Firmalar iflas ediyor,
hangi Türkiyeden bahsediyorsunuz?
CEVDET YILMAZ (Devamla) - Bu sürecin de devam
etmesini bekliyoruz, Türkiye, aradaki farkı kapatmaya devam edecektir. Son
yıllarda karşılaştığımız ekonomik ve
siyasi birtakım saldırıların temelinde de aslında,
gelişmekte olan bir ülke olarak, yükselen bir ekonomi olarak
gösterdiğimiz performansın olduğunu da rahatlıkla
söyleyebiliriz.
TUMA ÇELİK (Mardin) Bu kadar güzel bir
ülkeden insanlar niye kaçıyor peki ya?
CEVDET YILMAZ (Devamla) - Özellikle bu süreçte
sadece Türkiyenin değil, gelişmekte olan birçok ülkenin de benzer
saldırılarla karşılaştığını
görüyoruz. Bunun altında, ekonomik ve ekonomik olmayan araçlarla dünyadaki
sermayeyi merkez ülkelere çekme çabasının da olduğunu görüyoruz.
Buna karşı da Türkiye ve diğer gelişmekte olan dünya,
direnecektir. 2018 yılında bütün bu dengelenme süreçlerine
rağmen yüzde 3,9 büyüme bekliyoruz. Bu büyüme, dünya ortalaması
civarında olan bir büyümedir ve hiç de küçümsenecek bir büyüme
değildir ama orta vadede çok daha iyi noktalara gideceğiz.
Şimdi, bir hatip konuşurken 2017ye kadar
AK PARTİ çok başarılıydı. dedi; sağ olsun,
başarılarımızı çok övdü ama hepsini kendisine
kişisel olarak mal etti. 2017den sonra ise büyümede
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Bakan, 2007
dedi.
CEVDET YILMAZ (Devamla) 2007, affedersiniz,
yanlış söylemişim.
TUMA ÇELİK (Mardin) Hepsini yanlış
söylüyorsun zaten.
CEVDET YILMAZ (Devamla) - 2007ye kadar çok
başarılıydı Türkiye, 2007den sonra hiçbir
başarısı kalmadı, ben gittim her şey çöktü. dedi.
Şimdi, bakın, OECD ülkelerinde 2007-2017 arasındaki ekonomik
büyüme performansı
OECD dünyanın en önemli örgütlerinden. Türkiye
2007nin son çeyreği ile 2017nin son çeyreği arasında yüzde
60a yakın reel büyüme kaydetmiş, OECD ülkeleri arasında 1
numara olmuştur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Demek ki sayın hatibin olmadığı
dönemlerde de Türkiye büyümeye devam etmiş. Konuşmasında da -bir
arkadaşımız saymış- 66 defa ben kelimesi geçiyor.
Ben kelimelerini çıkardığınız zaman konuşmadan
geriye fazla da bir şey kalmıyor doğrusu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bu büyüme
performansımızı devam ettireceğiz ama aynı zamanda
kapsayıcı bir büyüme çabasını da devam ettireceğiz.
Kapsayıcı büyüme derken kastettiğimiz, büyümenin nimetlerini topluma
yaymak, daha fazla istihdam üretmek, KOBİleri güçlendirmek, bölgesel
gelişme farklılıklarını azaltmak. Bütün bunlarla
ilgili politikalarımız devam edecek ama zamanımız buna
yeterli değil.
TUMA ÇELİK (Mardin) Her şey iyi de 300
milyar dolar ne?
CEVDET YILMAZ (Devamla) Önümüzdeki dönem
enflasyonu düşürmek temel önceliklerimizden biri olacaktır. Bunu
ekonomik istikrar kadar sosyal dengeleri iyileştirme perspektifiyle de
önemsiyoruz. Tek haneli enflasyon, iktidarlarımızın,
yönetimlerimizin en önemli kazanımlarından biridir, bunu da
kaybetmeye hiç niyetimiz yok. Son dönemlerde geçici bir yükseliş söz
konusu ancak topyekûn bir mücadele stratejisiyle para politikası, maliye
politikası, yapısal reformlar ve diğer tedbirlerimizle bunu
dönem sonunda yüzde 6lara kadar düşürmeyi hedefliyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bu noktada da sadece
bir rakam paylaşmak isterim. AK PARTİ öncesi dönem 1990-2002 dönemine
baktığınızda enflasyonun yıllık ortalama yüzde
70lerin üzerinde olduğunu görüyorsunuz. AK PARTİnin dönemlerinde,
2003-2017 döneminde ise bunun yüzde 9,2 olduğunu görüyoruz.
İnşallah kısa sürede yine bu tek haneli rakamları
göreceğiz. Bütçemizin sürdürülebilir kalkınmaya destek veren insan
odaklı bir bütçe olmasını da çok önemsiyoruz. İnsan
odaklı politikalar, bütün politikalarımızı tarif ediyor aslında,
bütün politikalarımızın odağında. İnsandan
bağımsız, sadece rakamlarla, sadece fiziki göstergelerle ifade
edilen bir ekonominin çok anlamlı olmadığını söylemek
istiyorum. Bu çerçevede, gençler ve kadınlar başta olmak üzere
istihdam dostu politikalarımızı hayata geçirmeye devam
edeceğiz.
On altı yıllık sürece
baktığınızda, Türkiye nüfusu 66 milyondan 81 milyona
gelmiş yani nüfusumuz 15 milyon civarında artmış.
İş gücümüz bu süreçte 14,5 milyon civarında artmış.
Biz bunun 10 milyonuna yakınına yeni iş imkânı
oluşturmuşuz. Yani bu süreçte çalışma çağına
gelen nüfusun aşağı yukarı yüzde 67sine iş
imkânı oluşturmuşuz. Bu, büyük bir başarıdır.
TUMA ÇELİK (Mardin) Borçları niye
alıyorsunuz o zaman?
CEVDET YILMAZ (Devamla) - Bununla birlikte,
Türkiyenin toplam istihdam oranının da yükseldiğini, yüzde
41-42lerden yüzde 47lere çıktığını görüyoruz.
Eğitime ve sağlığa bu çerçevede
çok önemli yatırımlar yapıyoruz.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Kadınlarda
yüzde 24 işsizlik oranı.
CEVDET YILMAZ (Devamla) Eğitimle ilgili çok
yanlış ifadeler oldu, okullaşma oranımızın
düştüğü şeklinde. Hiçbir şekilde alakası yok. Burada
rakamlarımız var.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) 6 milyon
işsiz var, 6 milyon işsiz. Sizin rakamlarınız biraz
yanlış.
CEVDET YILMAZ (Devamla) Rakamlarla bunu
göstermemiz mümkün ama vaktimiz çok olmadığı için bir şey
söylemek istiyorum.
SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) FATİH
Projesi ne oldu, FATİH Projesi?
CEVDET YILMAZ (Devamla) Derslik sayımız
300 binden fazla arttı eski bazı derslikleri tasfiye ettiğimiz
hâlde. Öğretmen sayımız 500 binden fazla yükseldi.
SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) Paralar
çöpe gitti, çöpe!
CEVDET YILMAZ (Devamla) Bedava kitaptan
şartlı nakit desteğine, burslardan yurt imkânlarına,
eğitimde erişim problemini aşmış durumdayız büyük
oranda. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HABİP EKSİK (Iğdır)
Ataması yapılmayan 400 bin öğretmen
CEVDET YILMAZ (Devamla) Bizim eğitimle ilgili
tartıştığımız konu, eleştirdiğimiz
konu, erişim meselesi değil. Artık derinleşme zamanı
diyoruz.
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir)
Başarı, başarı!
TUMA ÇELİK (Mardin) Sistem kaç kere
değişti?
CEVDET YILMAZ (Devamla) Eğitimde daha
kaliteli bir eğitim, müfredatı geliştirme, daha fazla beceri
kazandırma, iş gücü piyasaları ile eğitim sistemimizin
entegrasyonunu güçlendirme, değerler eğitimiyle eğitimimizin
niteliğini artırma, bunları tartışıyoruz.
Diğer şekilde, fiziki altyapı
anlamında eğitimde tam bir devrim yaşanmıştır,
çok önemli yatırımlar ve ilerlemeler kaydedilmiştir.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) Hangi
devrim?
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Okullarda
hizmetli yok, hizmetli. Okul aile birliği, para toplayıp hizmetliye
para ödüyor.
HABİP EKSİK (Iğdır)
Aladağdaki yurdun hesabını verin.
CEVDET YILMAZ (Devamla) Aynı şey,
sağlık için de geçerli. Sağlık ve sosyal güvenlik
sistemimizde de çok önemli destekler sağladık.
HABİP EKSİK (Iğdır) Önce
ataması yapılmayan öğretmen
CEVDET YILMAZ (Devamla) Bölgesel kalkınmaya
gelince, bölgesel kalkınmada da baktığınız zaman,
bakın 4 bölge, ortalamanın altında. GAP dediğimiz
Güneydoğu Anadolu, DAP dediğimiz Doğu Anadolu, DOKAP
dediğimiz Doğu Karadeniz, KOP dediğimiz Orta Anadolunun belli
kesimleri.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Ne kaldı
geriye?
CEVDET YILMAZ (Devamla) Bu 4 bölgenin toplam
yatırımlardaki payı 2002ye gittiğinizde yüzde 20
civarında sadece, bugüne geldiğimiz zaman yüzde 34lere
yükselmiş. AK PARTİnin bölgesel dengesizlikleri giderme iradesini
rakamsal olarak gösteren çok önemli bir değer.
Diğer taraftan bu bütçemizde reel kesimi
desteklemek için 32,8 milyar düzeyinde bir kaynak ayırıyoruz. Fiziki
bütçe dışında özellikle üretken alanlara dönük bu
kaynaklarımızı kullanacağız. Toplam yatırımlar
olarak baktığınızda da bu yıl itibarıyla söylüyorum
1,1 trilyon Türk lirasının üzerinde toplam yatırımlardan
bahsediyoruz. Bunun da büyük bir kısmı, özel sektör
yatırımları. Güven ortamı içinde, istikrar ortamı
içinde kamu yatırımlarının yanı sıra daha
hızlı artan özel sektör yatırımları olmuştur,
önümüzdeki dönemde bu, devam edecektir.
Bütün bunlarla İnsani Kalkınma Endeksi
dediğimiz bir endekste Türkiyenin çok önemli bir yere geldiğini
görüyoruz. Bakın, rakamsal olarak söyleyeyim. 2002 yılında
İnsani Kalkınma Endeksinde 173 ülke arasında 85inci
sıradayken 2017 yılında 189 ülke arasında 64üncü
sıraya yükselmişiz. Ülke sayısı artmış, bizim
sıralamamız yükselmiş. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Burada endeks değerimizin 0,791e kadar
çıktığını görüyoruz. Bu değerle, yüksek insani
gelişmişliğe sahip ülkeler arasındayız ama bir üst lig
var, o da en yüksek insani gelişmişlik seviyesi, bunun da
eşiğindeyiz. 0,800 endeksini geçtiğimizde en yüksek insani
gelişmişliğe ulaşan ülkelerden biri Türkiye olacaktır.
Bir taraftan yüksek gelirli ülkeler ligine çıkmayı hedefliyoruz,
diğer taraftan en yüksek insani kalkınmışlığa
sahip ülkelerden biri olma iddiamız var.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Meclisin
kapısında işsizler kendisini yakıyor. Bu rakamlar ne
rakamı, biz de inanacağız sanki?
CEVDET YILMAZ (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bütçe, insan içindir; bütçe, insanın refahı içindir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Evet, buyurun Sayın Yılmaz.
CEVDET YILMAZ (Devamla) Sonuç olarak şunu
söylemek istiyorum. Bizim iktidarıyla muhalefetiyle değişik
kesimleriyle, sivil toplumuyla, bütün toplumsal kesimlerle daha az
polemiğe, daha çok politikaya ihtiyacımız var. Polemik de
olabilir, siyasetin yapısında bu da var ama
tartışmalarımızın omurgasını daha nitelikli
politikalar oluşturmalıdır. Bugün ben muhalefeti dinlemeye
çalıştım, inanın, geleceğe dönük aklımda kalan
bir tane öneri yok.
TUMA ÇELİK (Mardin) Dinlemiyorsunuz ki!
CEVDET YILMAZ (Devamla) Geçmişe dönük
eleştirilerin bir kısmı belki tartışılabilir, bir
kısmını kabul ederiz, bir kısmını etmeyiz,
eleştiriye de her zaman açığız ama lütfen, geleceğe
dönük vizyonumuzu da paylaşalım, politikaları da
paylaşalım. Politikalar sadece hayaller değildir, nereye
ulaşacağınızı ve bunu nasıl
yapacağınızı da ortaya koymak durumundasınız. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Asgari ücreti
2.200 TL yapıyoruz CHPli belediyelerde.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) Sizin de teklifinizi
okudum, tek kelime değişmedi.
CEVDET YILMAZ (Devamla) Diğer taraftan, yapısal
reformlara da odaklanacağız. Geçmiş tecrübemize ve
başarılarımıza yeni ve etkili ilaveler yaparak yolumuza
devam edeceğiz. Dünya ve ülke standartlarında en iyiyi
arayacağız. İnsan odaklı, sürdürülebilir kalkınma
yolunda kararlılıkla yürüyeceğiz. Kalkınma ve demokrasiyi
eş zamanlı bir şekilde ve birbiriyle ilişkili süreçler
olarak göreceğiz. Ülkemizin dünyadaki konumunu, insanımızın
refahını artırmak, temel amacımız olacak. Saldırılar
karşısında da güçlü liderlikle, demokratik siyasetle, güven
veren politikalarla, omuz omuza yolumuza devam edeceğiz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Vesayet odaklarına prim
vermeyeceğiz. FETÖ yapılanmalarından da kurtulmuş, daha
demokratik, daha etkili kurumsal yapılarla geleceğe yürüyeceğiz.
Gerçekçi ama iddialı, kaynakları doğru önceliklere yönlendiren
bir anlayışla devam edeceğiz. Gelecek odaklı ve vizyon
odaklı bir şekilde reform ve değişim sürecimizi devam
ettireceğiz.
Bu düşüncelerle,
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ilk bütçesine AK
PARTİ Grubu olarak güçlü bir destek vereceğimizi ifade etmek
istiyorum.
Bütçemiz hayırlı olsun diyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Evet, teşekkür ederim Sayın
Yılmaz.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
diğer konuşmacı, Grup Başkan Vekili ve Çanakkale
Milletvekili Sayın Bülent Turan.
Buyurun Sayın Turan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi beş dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2019 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi için AK PARTİ Grubumuz adına söz
aldım. Gazi Meclisi, siz kıymetli milletvekillerimizi, ekranları
başında bizleri izleyen aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
Bizlere bu ülkeyi vatan eden, bedel ödeyen
şehitlerimizi rahmetle anıyorum. Aynı şekilde bedel ödeyen
gazilerimizi, yakınlarını minnetle anıyorum. Onlar bu
ülkeyi bize bıraktılar, bizler bu ülkeyi daha ileriye
taşımak için, daha güzel işler yapmak için, onlara layık
olmak için gece gündüz çalışacağız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün yasama faaliyetlerimizin özel bir bölümünü
görüşüyoruz. İnsanların bir arada yaşaması, onlar için
yeni, çeşitli ihtiyaçlar doğmaya başladığında
sosyal teorilere göre de zaman içerisinde bu toplulukların devlet olmaya
başlamasından sonraki süreçte bütçe diye bir tanım ortaya
kondu. Bütçe olarak adlandırdığımız bu kavramın
yasama faaliyetlerinde çok özel bir görev olduğunu, bir anlamda
hükûmetlerin, devletlerin yaşamasında, vergilerin
dağılımında çok hassas bir konu olduğunu tüm
konuşmacılar ifade ettiler.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; zaman zaman itham edildiği gibi, sert ifadelerle
söylendiği gibi değil, aksine, biz bütçeyi bu milletin cebi olarak
gördük, 4 çocuk okutan emeklimizin cebi kadar kutsal saydık. Biz, bu milletin
pazarını tenceremizde kaynayan aş bildik. Biz, bu milletin
unuttuğu para üstünü üzerimize bir hak bildik. Biz, bu milletin cebine
uzanan eli, mahremimize uzanan el olarak gördük. Bu millet hastane
kuyruklarında canından oldu. (HDP sıralarından gürültüler)
Bu millet, benzin kuyruklarında malından oldu. Bu millet, gaz
kuyruklarında Kemal Sunal filmlerine sayenizde gündem oldu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bugün on altı yılın sonunda
değişen yeni sistemle beraber farklı bir tarzda bütçemizi görüşüyoruz.
Yasamanın, yürütmenin çok sert kurallarla ayrıldığı,
demokrasiye bir adım daha fazla imkân sağlandığı
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) -
Nerede?
BÜLENT TURAN (Devamla) - Bakın, on beş gün
konuştunuz, yirmi dakika sürem var, sakin olun. Tüm konuşmalarım,
itham etmek, polemik yapmak için değil, aksine, grubumuzun ifadeleri,
ithamlarınıza cevap vermek şeklinde olacak. Kavga etmeyelim,
güzel güzel konuşalım. Her zaman söylüyorum, insanlar konuşarak
anlaşır, bağrışarak değil. O yüzden, sakince,
güzelce konuşalım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bakınız, her ne kadar bu bütçe
görüşmelerinde sistem değişikliğine hak etmeyen ifadelerde,
ithamda bulunulsa da bu sistem tartışmaları geride kaldı.
Millet, kararını verdi, artık Türkiyenin sistem diye bir
tartışması kalmadı. Ancak şu sorumluluğumuz var:
Bu sistemi beraber inşa ediyoruz, teamülleri ortaya koyuyoruz, İç
Tüzük değiştiriyoruz. Her partinin -muhalefet, iktidar- beraberce, bu
sistemin yeniden hayata geçmesi için, gelecek nesillere daha
sağlıklı bir zemin bırakmak için büyük görevlerimiz var. O
yüzden, her yıldan daha farklı bütçe yapma görevimiz var sayın
vekiller.
Bakınız, bütçe yapmak kıymetlidir
ancak bir başka kıymet şudur ki: AK PARTİ iktidarları
bu sene 17nci bütçesini yapıyor, on yedi yıl, dile kolay; bir defa
olur, iki olur, üç olur, on yedi yıldan beri bütçe yapmak her partiye
nasip olmaz, her parti bunu yapamaz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Dünyada Japonya gibi, Kanada gibi, İsveç gibi birkaç
ülke dışında böyle bir süre yok. Türkiyede Demokrat Partinin on
yıl gibi uzun bir süresi var ama daha üzeri AK PARTİnin, hamdolsun,
var. Tabii ki bu, bizi şımartmak değil, yükümüzü,
sorumluluğumuzu artırmak için bir başka başlıktı.
Bakınız değerli vekiller, bu günlere
ezbere gelmedik, bu günlere bir anda gelmedik. Türkiyenin 90lı
yıllardaki hatalarını da hatırlamaya
çalışın; katsayısı kavgaları, başörtüsü
kavgaları, televizyonlarda Fadime Şahinin görüntüleri, IMF komiserleri,
batan bankalar, parti kapatmalar, Meclisteki hükûmet değişikliklerinin
sürekli olduğu, subayların başbakanlara laf
yetiştirdiği, medya patronlarının bakanlar,
başbakanlar, Cumhurbaşkanı atadığı ve daha ötesi
jakoben elitlerin Türkiyenin tüm hâkimiyetini eline aldığı bir
dönemi maalesef beraber yaşadık.
Onlardan sonra AK PARTİli yıllar
başladı. AK PARTİli yıllarda Muhtar bile olamaz. denilen
bir adamın hikâyesi başladı. Onun ardından maalesef Parti
seçime girer ama genel başkan giremez. gibi bir garabet süreci
başladı. Onun ardından 27 Nisan e-muhtırasını
yaşadık, gördük. O muhtıraya dik duranları ama yanında
olanları gördük. Aynı şekilde 367
şaklabanlığını gördük. O şaklabanlığa
dik duranları ve yanında olanları gördük. Kapatma
davasını ve o davanın karşısında olanlarla
beraber Ankarada hâkimler var. diyenleri, yanında olanları gördük.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) -
Büyükanıt nerede, Büyükanıt?
BÜLENT TURAN (Devamla) - Bu kumpaslar boşa
çıktı, ardından bunlarla Türkiyede büyümeyi
engelleyemeyenlerin, Gezi eylemlerine başladığını
gördük. Teröristlerle beraber meydanlara çıkanların yanında
olanları gördük, karşısında olanları gördük. 17
Aralık süreci başladı, aynı şekilde benzer süreçleri
gördük. Bakınız MİT krizi oldu.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) -
Ortaklığınız bitti.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Yanlış bir
şey söylemiyorum arkadaşlar. Soruyorum: 27 Nisanda neredeydiniz?
MİT krizinde neredeydiniz? 17 Aralıkta neredeydiniz? Kapatmada
neredeydiniz? Hiç demokrasinin yanında olmadınız. Bunu
söylemeyelim mi? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Büyükanıt
yargılandı mı, onu söyle!
BÜLENT TURAN (Devamla) Bakınız, AK
PARTİ karşıtlığı anlaşılır bir
şey.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Ergenekonda
neredeydiniz, Balyozda neredeydiniz?
BÜLENT TURAN (Devamla) - AK PARTİye
karşı olabilirsiniz ama AK PARTİye karşı olmak, sizi
kumpasçılardan da yapmaması lazım, sizi kumpasçılarla
beraber aynı sırada oturtmaması lazım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, onun ardından o
süreçler bitince yine Türkiyenin büyümesini engelleyemeyenler, maalesef 15 Temmuz
gibi kanlı bir alçak darbe girişimine başladılar. Ama
millet dik durdu. Lideriyle beraber meydanlara çıktı ve Türkiyede,
tabiri caizse, demokrasi tarihini ters çevirdi. Bakınız, Türk
aydınları için batının sığınması olmak,
bir ideal olarak benimsenmiştir. Milletimiz için bundan korkunç felaket
düşünülemez. Bu veciz ifadeler, Türk siyasetine ve düşüncesine yön
vermiş Alparslan Türkeşe ait. Alparslan Türkeşin
evlatlarıyla AK PARTİnin yiğitleri bir araya geldi, Cumhur
İttifakını kurdular, küresel güçlere karşı
operasyonları ters çevirdiler, yok ettiler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Biz, Cumhur
İttifakını sadece üç, beş oranlık, gramlık,
belediyelik ve ilçelik bir mesele olarak görmüyoruz. Küresel operasyonlara
karşı, bu ülkenin millî güçlerinin bir araya gelmesi olarak
görüyoruz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Öyle mi?
BÜLENT TURAN (Devamla) Bakınız
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tarihî özetten sonra
şunu söylemek isterim: Bizler bu bütçeyi hazırlarken şu on
beş günden beri çok farklı ifadeler ve ithamlarla
karşılaştık. Halkımızın anlayacağı
gibi birkaç temel rakamı verip eleştirilere geçeceğim. Mesela,
bu bütçemizin toplamı bu sene 961 milyar. Bu sayı tek başına
çok bir anlam ifade etmeyebilir ama şu kıyasla çok anlamlı: AK
PARTİnin iktidara geldiği yıl Türkiyenin bütçesi 98
milyardı. 98 milyarla aldığımız bütçeyi bugün 960
milyara çıkarmışız. Bunun yanında, sadece
sağlık bütçemiz 96 milyar arkadaşlar, sadece sağlık
bütçemiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) Borç
bunlar, borç, borç!
BÜLENT TURAN (Devamla) Bunun yanında,
eğitim bütçemiz 361 milyar
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) Reel
rakamlarla konuşun.
BÜLENT TURAN (Devamla) Rakamlar yanlış
söylemiyor, onu da söyleyelim isterseniz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yüzde 80i personel gideri.
BÜLENT TURAN (Devamla) Bakın değerli
arkadaşlar, sürekli bize faiz ithamında bulunuldu, Faizciler,
rantçılar. dendi. Arkadaşlar, AK PARTİ iktidara geldiğinde
-bu rakam önemli- Türkiyede vergilerden toplanan paranın yüzde 86sı
faize giderdi, 86, bugün yüzde 12si gidiyor ya, bunu söylemeyelim mi, bundan
daha büyük mutluluk olabilir mi? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
Sürekli bize Borç var. dediler, Borcu
artırdı. dediler. Bakın değerli arkadaşlar, kamu borç
stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranını yüzde 72yle
aldık, bugün bu oran yüzde 29, Avrupada yüzde 81 oranlarında. Hani,
borçluyduk biz? Borçtan daha çok yatırımımız var, gelirimiz
var. O yüzden aynı şekilde maliye bütçemizdeki istikameti devam
ettireceğiz, Türkiye büyümeye devam edecek.
Bakınız asgari ücret: O zamanki
rakamlardaki alınan benzin, benzer ürünlerdeki değer ile bugünkü çok
farklı. Arzu eden varsa kuliste çay içeriz, rakam rakam anlatalım ama
memur maaşında, asgari ücrette, dolarda, bütün çalışmalarda
göreceksiniz ki alım gücümüz çok daha fazla olmuş. (CHP
sıralarından gürültüler)
BEKİR BAŞEVİRGEN (Manisa) Benzin
kaç para?
BÜLENT TURAN (Devamla) Sadece sosyal
yardımlara bu bütçede tam 62 milyar ayırmışız
arkadaşlar, 62 milyar. Bu rakam, toplam bütçemizin yüzde 6sını
geçiyor, 6,5unu buluyor. Bunlar az şeyler mi?
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) Yani
yoksullaşıyoruz demek işte.
BÜLENT TURAN (Devamla) Hani, bizim bütçemiz rant
bütçesiydi, zengin bütçesiydi? Eğitimle, sağlıkla, sosyal
yardımlarla zaten bütçenin göbeğinde halkımız var,
milletimiz var, bununla gurur duyuyoruz zaten. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu)
Cumhurbaşkanının ne kadar?
BEKİR BAŞEVİRGEN (Manisa) - 117
milyar faiz ödeyecek.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) Neden bu
insanlar intihar ediyor o zaman?
BÜLENT TURAN (Devamla) - Bak, bağırma,
bağırma, anlamıyorum.
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye)
Dinle, dinle.
BÜLENT TURAN (Devamla) Bu iş,
bağırarak olmaz. İnsan ne kadar az düşünürse o kadar fazla
bağırır. Bağırma bence. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bakın, değerli arkadaşlar, evde
sağlık hizmetleri, ambulans sayıları, hastane
sayıları, yatak sayıları tek tek konuşulduğunda,
Türkiyenin büyüdüğüne dost düşman herkes şahit.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) - Ameliyat
yapılmıyor, ameliyat.
BÜLENT TURAN (Devamla) Ben Çanakkale Vekiliyim.
Yıl 2002; 12 ilçemiz var, 600 köyümüz var, 3 ambulansımız var
arkadaşlar. Bu sene kaç, biliyor musunuz? 50 ambulans var, 50. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) 3ü 5 yaptık, 10 yaptık
demiyorum; 3 ambulans vardı, bugün 50 oldu. Hava ambulansı ayrı,
kara ambulansı ayrı, deniz ambulansı ayrı.
Değişmeyen okulumuz kalmadı, değişmeyen hastanemiz
kalmadı. Her alanda çok önemli adımlar attık.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) - Hastanelerde doktor yok,
doktor. Ameliyat yapamıyorsunuz, ameliyat. İlaç yok, malzeme yok.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Bakınız,
rakamlarla tatmin olmazsanız birkaç şey daha söyleyeyim. Türkiyenin
önemli kurumlarından Türk Hava Yolları AK PARTİnin, Türkiyenin
büyümesine bağlı olarak büyüdü. Mesela 66 uçak vardı ilk
yıllarda, bu sene 330 olmuş; 66 uçağımız 300ü
geçmiş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 10
milyon yolcu taşıyan Türk Hava Yolları 75 milyona gelmiş.
300 noktaya uçuyormuş, 308 olmuş.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) - Doktor yok, doktor;
hastanelerde doktor yok.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Her şey büyüyor
arkadaşlar; sabit olan, değişmeyen tek sizsiniz. Her şey
değişiyor, her şey gelişiyor; siz aynen bağırmaya
devam edin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) Siz gelişiyorsunuz,
siz; vatandaş aşağı gidiyor. Siz gelişiyorsunuz, siz.
BÜLENT TURAN (Devamla) - TOKİ on beş
yılda toplam 3,5 milyon ev yapmış, sosyal konut
yapmış. Avrupada, Orta Doğuda, Uzak Doğuda böyle bir
sayı yok. O yüzden, bir daha söylüyorum: Her alanda büyüyoruz.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) - Millet çadırda
yanıyor, ölüyor. Millet çadırda yanıyor.
BÜLENT TURAN (Devamla) - TİKAmız
sınırları aşan projelerde hep öncü oldu. Moldovada
Gökoğuz Yerinde TİKA var, Arakanda TİKA var, Gazzede
TİKA var, Han Yunustaki zeytinyağı fabrikalarında
TİKA var, Kolombiyada, Moğolistanda TİKA var. Arkadaşlar,
biz Moğolistan diyoruz, biz Kolombiya, Gazze, Filistin diyoruz; siz
Sarayın kaç ampulü var? diyorsunuz. On beş gündür bunu
konuşuyoruz, her gün bunu konuştuk. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) Milletin
kursağında bir şey yok ya.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, kendinizi değiştirin.
Bakınız, savunma sanayimiz ayrı bir
onur, ayrı bir keyif. Yüzde 24lerde olan millî savunmamızın
yerlilik oranı şu anda yüzde 70lere vardı. Geçen hafta
Verimlilik Vakfının teknoloji fuarı vardır.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) - Gidip
en basit şeyleri anlatıyorsun.
BÜLENT TURAN (Devamla) Özel sektör-kamu sektörü,
her alandaki teknolojik gelişmeleri beraber yerinde gördük. Keşke
gezseydiniz. Bu gurur, AK PARTİnin değil, Türkiye'nin gururu. (CHP
sıralarından gürültüler)
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ)
Sokağa çık, sokağa.
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye)
Dinleyin de öğrenin, dinleyin, dinleyin.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Partiler gelir geçer,
hükûmetler değişir ama büyüyen Türkiyedir veya değildir. O
yüzden gelişene alkış tutun, iyiye evet deyin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) Samana
gel, samana, samana.
BÜLENT TURAN (Devamla) - ATAK helikopteri, Altay
tankı, millî piyade tüfeğimiz, lazer güdümlü CİRİTlerimiz,
SİHAlarımız, İHAlarımız, Fırtına
obüslerimiz, hepsi devam ediyor.
Fabrika kurulmadı. dediniz. Değerli
arkadaşlar, nasıl kurulmadı ya, nasıl kurulmadı? Bir
insan nasıl kendi memleketine, kendi ülkesine bu kadar
kulağını, gözünü kapatır? (CHP sıralarından
gürültüler)
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin)
Satmadığınız fabrika kalmadı.
BÜLENT TURAN (Devamla) - On altı yılda
Türkiye'de 308 OSBde 65 bin fabrika ve iş yeri açmışız. Bu
yatırımlar Papua Yeni Ginede değil, Türkiye'de. (CHP
sıralarından gürültüler)
SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) Kâr edeni
de zarar edeni de sattınız. Özelleştirme şampiyonusunuz
siz. Bravo(!)
BÜLENT TURAN (Devamla) - Bakınız, 4 bin
olan KOBİ desteğimiz bugün 300 binleri geçmiş. Dünya kadar
firmanın yatırımı var.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) Tarıma gel,
tarıma, tarıma. Pamuğa gel, fındığa gel.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Tarımla ilgili öyle,
diğer konularda öyle. Her alanda iddiamız var, daha güzel işler
yapmaya çalışacağız.
SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) Çiftçiye
gel, çiftçiye; çiftçiye vermediğiniz paraları söyle.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; peki, biz bunları söylerken on beş
günden beri -şu an olduğu gibi- sadece bağırmaya,
dinlememeye, anlamamaya kurulmuş arkadaşlar ne yaptılar?
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) Burnun
uzadı!
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) İntihar
edenleri anlat da dinleyelim.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Geldiler bize tek adam
saray bütçesi gazeteciler cezaevinde gibi ifadelerde bulundular. (CHP
sıralarından gürültüler)
SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) Çiftçiye
vermediğiniz paraları söyle.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) Pinokyo!
Pinokyo!
BÜLENT TURAN (Devamla) - Bakın, değerli
arkadaşlar, bir defa şu tek adam anlayışına bir
cevap vermek isterim. Siz tek adam diye diye kaç defa seçime girdiniz. Demeye
devam edin, hâlâ söylemeye devam edin, biz bundan korkmayacağız. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) Seçim
sonuçlarından sonra, seçim sonuçlarından sonra
BÜLENT TURAN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, onların derdi tek adam değil, onların derdi bu
ülkenin evladı Tayyip Erdoğan değil
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) Emekçi, çiftçi, işçi
BÜLENT TURAN (Devamla) -
onların derdi bu
ülkenin sahip çıktığı, millî değerleriyle beraber
sahip çıktığı, on altı yılda 16 defa
yenemedikleri bu milletin kendisi. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) İşçi,
tarım, üretim, ziraat
BÜLENT TURAN (Devamla) Bakınız,
değerli arkadaşlar, Menderes diktatör. Kim diyor? Burası
diyor. Bakınız, Özal diktatör. Kim diyor? Burası diyor.
Bakınız, Baykal ne diyor: Özal diktatör. diyor. Demek ki mesele
Menderes değil, Özal değil, Erdoğan değil; halkla yürüyen,
milleti büyüten, Türkiyeyi güçlendiren kim varsa hayır demişsiniz.
(AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) Erbakan size ne diyor,
Erbakan?
BÜLENT TURAN (Devamla) - Siz bize bir gün Aman, ne
iyisiniz. derseniz, biz korkarız kendimizden. Menderese hayır
diyenler, Özala hayır diyenler, AK PARTİye hayır desinler;
biz bundan rahatız, bundan gururluyuz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
Gazeteciler hapse atılmış.
Arkadaşlar, tüm dünya biliyor ki Türkiyedeki fikir hürriyetini, inanç
hürriyetini, giyim hürriyetini, parti teşkilatlarının
rahatlaması hürriyetini AK PARTİ büyüttü.
TUMA ÇELİK (Mardin) Vallahi doğru
değil!
BÜLENT TURAN (Devamla) - Ne derseniz deyin, ne
derseniz deyin. Önceden kapanan partiler vardı, şimdi var mı?
TUMA ÇELİK (Mardin)
Azınlıkların mülklerine siz el koydunuz.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Bakınız, EMASYA
Protokolünden başlayın YAŞ kararlarına yargı yolu
aşamasına kadar, sivil MGKnin hayata geçmesinden başlayın
DGMlerin tarihe geçmesine kadar her alanda dünya kadar anayasal
değişikliği, yasal değişikliği AK PARTİ yaptı,
fikir hürriyetinin önündeki engelleri AK PARTİ kaldırdı.
TUMA ÇELİK (Mardin) Bu kadar da yalan olmaz
ya!
BÜLENT TURAN (Devamla) Arkadaşlar,
bakın, sizin kızdığınız, fikir hürriyeti diye
ifade ettiğiniz, gazeteciler orada dediğiniz, gazeteciler
değil. Bir Demirtaş, Leyla Güven, Can Dündar; kim var başka ya?
TUMA ÇELİK (Mardin) Yetmez mi? Halkın
seçtiği vekildir o.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Arkadaşlar, sizin gibi
düşünmeyenler havuz medyası, sizin gibi düşünmeyenler yalaka.
Nasıl olacak bu iş? Nerede bu özgürlük? (CHP ve HDP
sıralarından gürültüler)
TUMA ÇELİK (Mardin) Halkın seçtiği
vekillere böyle hitap edemezsin.
NURAN İMİR (Şırnak) Kâbusunuz
olmaya devam edeceğiz.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Bakınız, Hikmet
Kıvılcımlı komünist yazar. Bu adam hapse girdiğinde AK
PARTİ mi vardı? Siz vardınız. Nazım Hikmet hapse
girdiğinde AK PARTİ mi vardı? Siz vardınız. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Aziz Nesin -Marko Paşa-
hapse girdiğinde AK PARTİ mi vardı? Siz vardınız.
TUMA ÇELİK (Mardin) Gençay Gürsoy, Osman
Kavala, İdris Baluken, Leyla Güven, Selahattin Demirtaş, Figen
Yüksekdağ, Gültan Kışanak
BÜLENT TURAN (Devamla) - Necip Fazıl, Büyük
Doğunun kahramanı hapse girdiğinde AK PARTİ mi vardı?
Siz vardınız. Aynı şekilde Açın kapıları,
Osman geliyor. diyen meşhur Serdengeçti hapse girdiğinde AK
PARTİ mi vardı?
SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) FETÖcüleri
yerleştirirken AK PARTİ vardı.
BÜLENT TURAN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bir daha diyorum, sizin özgürlüğünüz sizin gibi
düşünmeyenler için değil; siz, sizin gibi olanlar için bunu
söylüyorsunuz. Kim farklı yazsa havuz medyası, kim farklı
söylese yalaka medya
Hani sizin özgürlüğünüz, hani sizin fikir ifadesine
katkınız? O yüzden bir daha söylüyorum, bu yaklaşım
doğru bir yaklaşım değil. (CHP ve HDP
sıralarından gürültüler)
SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) FETÖyü
devlete yerleştirirken siz vardınız.
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen; hatibi
dinleyelim.
BÜLENT TURAN (Devamla) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bağırmazsanız bir meseleyi daha
söyleyeceğim.
Bakınız, FETÖ meselesi Türkiye'de her
kesimi yordu, her kesimi üzdü.
SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla)
Yaverlerinin FETÖcü olduğunu söyleyen kim? 4 Tane yaver FETÖcü.
BÜLENT TURAN (Devamla) Devletimiz büyük bir
riskten kurtuldu milletimizle beraber, Sayın Erdoğanla beraber.
Fakat her gün buraya çıkan arkadaşlarımız, utanmadan
sıkılmadan, 3-5 fotoğrafı göstererek, yok efendim FETÖyle
fotoğrafınız var, yok efendim FETÖyle şunu
yaptınız gibi şeyler söylediler. (CHP ve HDP
sıralarından Yok mu? sesleri, gürültüler)
SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) Yok mu?
NURAN İMİR (Şırnak) Yok mu?
İcazeti önce oradan almıyor muydunuz?
TUMA ÇELİK (Mardin) Hocanız sizin,
hocanız.
SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) Neyi inkâr
ediyorsunuz?
BÜLENT TURAN (Devamla) Bakın,
arkadaşlar, eğer illa fotoğraf açacaksak, illa fotoğraf
söyleyeceksek, daha AK PARTİ tarihte yokken CHPnin Genel Sekreteri
Kasım Gülek, Gülenle beraber, FETÖ lideriyle beraber dünya kadar
toplantı yaptı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar;
CHP ve HDP sıralarından gürültüler)
TUMA ÇELİK (Mardin) Yeter, bitsin bu
hasret. diyen kimdi?
NURAN İMİR (Şırnak)
İcazet kimden geliyordu, sen onu söyle, onu.
BÜLENT TURAN (Devamla) Aynı şekilde,
Fatih Üniversitesinin arsasını Kasım Gülekin eşi
bağışladı. Mesele sen-ben kavgası değil,
şunu yapacağız arkadaşlar
Bundan keyif almıyorum,
Kasım Gülek FETÖcüdür demiyorum ama şunu söylüyorum: Her gün
çıkıp arkadaşlarımızın
fotoğraflarını gösterdiniz, bu doğru bir şey
değil.
TUMA ÇELİK (Mardin) Aynaya bak, aynaya.
BÜLENT TURAN (Devamla) Biz bu adamların ne
olduğunu öğrenince, ne yaptığını öğrenince
başından sonuna tüm grup ayağa kalktık ve mücadele ettik
ama yalnız kaldık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NURAN İMİR (Şırnak) Beraber
ıslandınız o sokaklarda.
BÜLENT TURAN (Devamla) Bakınız,
şimdi soruyorum, elli yıldan beri bu ülkede FETÖ var, FETÖnün
yanında CHP var, o zamanki Çillerin fotoğrafı var, Demirelin
var, Özalın var. FETÖnün en sevmediği adam, bir Erbakan, iki
Erdoğan. Bunu biliyoruz yahu, bunu biliyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP ve HDP sıralarından
gürültüler)
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) - Beraber yürüdünüz o
yollarda, beraber yürüdünüz.
BÜLENT TURAN (Devamla) Bağırmayın!
Bak, diyor ki: Bir tane şefaat hakkım
olsa Ecevit için kullanırdım. AK PARTİ yok o zaman. O yüzden
diyorum ki geçmişle uğraşmayın.
Söylemek istediğim şu: Biz bu
adamların dershanesini kapatmaya gittiğimizde siz karşı
çıktınız.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) Milletvekili
yaptınız, bakan yaptınız, büyükelçi yaptınız.
BÜLENT TURAN (Devamla) Biz bu adamların
bankasını kapattık, siz karşı çıktınız.
Biz bu adamların gazetesini kapattık, siz karşı
çıktınız.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
Beraber yürüdünüz, beraber! Bankayı beraber açtınız.
BÜLENT TURAN (Devamla) Bir gün, ben burada
milletvekiliyim, orada dedi ki Genel Başkanımız: MİT
Başkanına FETÖ operasyon yapıyor. MİT Başkanına
FETÖnün savcıları operasyon yapıyor. AK PARTİ Grubu
toplandı, 300'ü burada oldu, sabaha kadar, tabiri caizse kan ter
içerisinde MİT krizinin önüne geçmek için, FETÖ MİTe giremesin diye
kanun maddesi çıkardık. Neredeydiniz, neredeydiniz? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP ve HDP sıralarından
gürültüler) OHAL ilan ettik, neredeydiniz?
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) Garibanlar içeri giriyor,
yakınları da dışarı çıkıyor!
BÜLENT TURAN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, peki, bak, uzatmak istemiyorum ama diyor ki CHPnin vekili:
Bizim cemaatle yaptığımız ittifaktan utanç duyuyorum,
utanç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu adamlarla
biz savaşırken siz neredeydiniz?
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) Buradaydık, burada.
BÜLENT TURAN (Devamla) O yüzden çıkıp
çıkıp 3 arkadaşımızın FETÖnün okulunun,
camisinin açılışındaki fotoğrafını
göstererek bir şey yapamazsınız. Fotoğraflar burada;
bankada varsınız, okulda varsınız, dershanede
varsınız, her yerde varsınız. (CHP ve HDP
sıralarından gürültüler)
TUMA ÇELİK (Mardin) Bitsin bu hasret."
diyen kimdi?
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) Hodri meydan, hadi
araştıralım!
BÜLENT TURAN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bizler daha ciddi, daha iyi bir muhalefet bekliyoruz. Daha iyi
muhalefet, daha iyi iktidar demektir.
Bakınız, önümde şimdi Sayın
Kılıçdaroğlunun konuşması var -çok çok özür
diliyorum, bu kürsüye yakışmadığını biliyorum ama
70 yaşında bir Genel Başkan, iktidardan sonraki en büyük
partinin Genel Başkanı bunları dedi diye söyleyeceğim,
yakışıyor mu, yakışmıyor mu aziz milletimiz karar
versin; çok özür diliyorum, benim üslubum bu değil- diyor ki Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kuruluna: Alçaklar sapına kadar beslemeler
namertler diye devam ediyor. Ayıp, ayıp! Muhalefet bu değil
arkadaşlar. Saygın muhalefet, iyi iktidar demektir; saygın
muhalefet, büyük ülke demektir.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) Siz kendinize bakın,
kendinize.
BÜLENT TURAN (Devamla) Tabii, Genel Başkanı
yapar da yardımcısı, vekili boş durur mu? Bakın,
elimde bir örnek daha var, nasıl bir muhalefetle karşı
karşıyayız diye. İsmini vermeyeceğim, bir genel
başkan yardımcınız, bundan bir ay kadar önce Sanayi
Bakanımıza yazılı soru önergesi veriyor -hakkı var,
vermesi lazım- soru şu, diyor ki: Taraf gazetesini
Bakanlığın toplantısına niye
çağırmıyorsunuz? Taraf kapanalı beş sene olmuş,
beş. Kes kopyala muhalefeti; almış, beş yıldan beri
aynı soru, aynı metin, aynı tenkit? Taraf gazetesini neden
toplantıya çağırmıyor bakanlar? diye daha geçen ay soru
sormuşsunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) O
seninle dalga geçiyor, anlamıyorsun. O seninle dalga geçiyor, dalga.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Arkadaşlar, bu iyi bir
yaklaşım değil; daha ciddi olun, dersinize
çalışın, hep beraber daha iyi işler yapmaya
çalışalım.
Bakınız, aynı şekilde, iyi
muhalefetten biz keyif alırız.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) Siz düzelin, her şey
düzelir.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Siz bağırın,
biz rahatız. Siz yanlış yapın, biz rahatız.
Bakın, eğer iyi iş yapmazsanız, aynı şeyleri
tekrar ederseniz, biz başarılı olmaya devam ederiz.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) Siz düzelin, her şey
düzelir bu memlekette, önce siz düzelin.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Bir parti on yedi yıldan
beri iktidardaysa bu sadece onların başarısı değil,
sizin de katkınız var arkadaşlar. On yedi yıl ya, on yedi
yıl! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) Önce siz düzelin, siz.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Bazen düşünüyorum,
Ya, hiç mi hata yapmıyoruz? diyorum. Hata yapıyoruz, insanız.
Hiç mi yanlışımız yok?
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) Çok, çok.
BÜLENT TURAN (Devamla) - İnsanız, var.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) Baştan
aşağıya!
BÜLENT TURAN (Devamla) - Ama, muhalefet yok ki. Halk
bize kızıyor, sitem ediyor, oyunu düşürüyor, çıkarıyor
ama Yaparsa, AK PARTİ yapar. diyor, bunu biliyor insanlar. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakın, şimdi bizi hep eleştirdiniz,
Betona boğdunuz, betona boğdunuz. dediniz. İstanbulda
namı Beton Ekrem olan adamı başkan yaptınız. Olmaz,
yanlış yapıyorsunuz arkadaşlar. Soyadı
İmamoğlu diye muhafazakârlar oy verir zannediyorsunuz. Olmaz,
kendinize gelin! Sağcıdan, AK PARTİliden adam alarak,
Ülkücülerden vekil alarak CHP büyümez.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) Topbaşı niye
aldınız?
BÜLENT TURAN (Devamla) - Gazi Mustafa Kemalin
partisiyle bu partinin hiçbir alakası yok; kalmadı arkadaşlar,
kalmadı; keşke olsa. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) Topbaşı niye
aldınız, Gökçeki niye aldınız?
BÜLENT TURAN (Devamla) - Bak, biz rahatız. Çok
rahatız. Niye rahatız biliyor musunuz? Yıl 2011, CHPnin ilk
seçimi Kılıçdaroğluyla beraber, CHPnin oy oranı yüzde 26.
Bir sonraki seçime geçiyoruz, yıl 2015, yüzde 25. Bir seçime daha
geçiyoruz, yıl 2018, yüzde 22. Bağırın kardeşim,
bağırın; biz rahatız, siz bağırmaya devam edin!
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Aynı
şeyleri yapıp farklı sonuçlar beklemek yanlış bir
iş.
Bir diğer mesele, saray meselesi. Geldiniz,
bütçenin başından bitimine kadar saray, saray, saray
Ya, saray
kadar taş düşecek başınıza ya. Arkadaşlar, saray
eskidi, yenisini yapacağız, saray küçük geliyor, daha büyüğünü
yapacağız belki, hâlâ aynı şeyi söylüyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) Siz saray diyorsunuz,
biz Meclis diyoruz. Daha ne?
BAŞKAN Buyurun Sayın Turan, ek süre
veriyorum.
BÜLENT TURAN (Devamla) Bakın, Sayın
Başkan, saray diye ifade ettiğiniz, bizim
başımızın tacı. Gazi Mustafa Kemal Dolmabahçe
Sarayında kaldı, yanlış mı yaptı? Çankayada
kaldı, yanlış mı yaptı?
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) Önce Meclis
BÜLENT TURAN (Devamla) Bu binalar devletin
binaları, o gider, bu gelir; Erdoğan gider, sen gelirsin; zor
gelirsin de, sen gelirsin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) Önce halk, halk.
BÜLENT TURAN (Devamla) O yüzden diyorum ki:
Binalarla kavgayı bırakın. Her valinin, her bakanın, her
genel başkanın makamı var, olacak.
Cumhurbaşkanının makamı da Türkiye'nin büyümesine bağlı
olarak, ihtiyaçlara bağlı olarak daha farklı bir yere
yapıldı. Sayın Erdoğan yarın bırakır,
başka bir cumhurbaşkanı gelir, orayı kullanır.
SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) Ayıp
ya! Ayıp ya!
BÜLENT TURAN (Devamla) Bakın, bu sene bütçe
yüzde 45 büyüdü ama Başbakanlık kapatıldığı için,
kurumlar oraya bağlandığı için büyüdü.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) Atatürk millet açken saray
yapmadı.
BÜLENT TURAN (Devamla) O yüzden diyorum ki saray
gibi komik yaklaşımlarla bize gelmeyin. Biz Erdoğanı
saraydan değil, Kasımpaşadan biliriz. Biz Erdoğanı
Belediye Başkanı olduğu zaman -ben şahidim- Floryada
tesis var, git. dediklerinde Üsküdarı bırakmamasından biliriz.
Başbakan olduğunda Konut var, git. dediklerinde Subayevlerini
bırakmamasından biliriz.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) Keşke hep öyle
kalsaydı.
BÜLENT TURAN (Devamla) Erdoğanın
sarayı bu milletin evi arkadaşlar, o yüzden bu tarz muhalefeti
bırakın artık. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) Sayın Başkan,
millet açken Atatürk saray yapmadı.
ATİLA SERTEL (İzmir) Haram, haram.
BÜLENT TURAN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bu kadar bağırmanızı gerektirecek hiçbir
şey söylemedim. Sözünü tartmayan cevaptan incinir, bence sakin ol.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) Atatürk Köylü milletin
efendisidir. dedi, siz köylüyü batırdınız be.
ATİLA SERTEL (İzmir) İşçinin
hakkını yiyor, emekçinin hakkını yiyor. Türkiye'yi yiyor,
Türkiye'yi.
BÜLENT TURAN (Devamla) Bakınız
değerli arkadaşlar, bir diğer mesele -vaktim bitiyor- AK
PARTİ Grubu sizin gibi muhalefet yapmıyor, dönüp dolaşıp
sarayın ampulü demiyor. Biz, bu ülkenin değil, bu dünyanın tüm
derdini ciğerimizde bilen insanlarız. Kıyıya vuran veya
bombalanmış bir binanın enkazından çıkan çocuklar
bizim çocuklarımız. Amansızca, acımasızca hedef
alınan hastanedeki çocuklar bizim çocuklarımız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) Onda
sorumluluğunuz var.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) Sizin yüzünüzden
ALİ ŞEKER (İstanbul) Sayın
Başkan, 3600 ek gösterge sözü verdiniz, nerede? EYT nerede?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
bir dakika verin.
BAŞKAN Bitirin Sayın Turan.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Cuntacı, bölücü
teröristlerin şehit ettiği gencecik insanlar bizim
insanlarımız, bizim yüreğimiz sızlıyor
REMZİYE TOSUN (Diyarbakır) Emin misiniz?
Hiç içiniz sızlamıyor.
BÜLENT TURAN (Devamla)
ve diyoruz ki: Biz
kınamaktan başka bir yol bulalım. Bizim bir ruhumuz var,
felsefemiz var AK PARTİ olarak. Bu sıkıntılara, bu
zulümlere, bu yanlışlıklara one minute diyen bir adamla
beraber yürüyelim istiyoruz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALİ ŞEKER (İstanbul) 3600 ek
gösterge ne oldu?
BÜLENT TURAN (Devamla) O yüzden, ampulle, sarayla
değil, daha üst değerlerle bu işi yapalım istiyoruz.
Siyaset bizim için bir dert meselesi, bir sevda meselesi. O sevdanın
karşılığı bugün AK PARTİ. O yüzden diyoruz ki
beraber daha iyi iletişim kurmamız lazım. Kendinizi güncelleyin,
ampulden, saraydan, tek adam gibi iftiradan öte şeyler söyleyin.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) Sözler de bizimdir.
BÜLENT TURAN (Devamla) Bizim bir derdimiz var bin
dermana değişmeyiz diyoruz, daha üst yerlerden bahsediyoruz. Bu
millet, seçim oldu, bize oy verdi; ekonomik kriz oldu, sabretti; 15 Temmuz
oldu, can verdi. Bizim bu millete can borcumuz var, vefa borcumuz var diyor,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyor, bütçemizin hayırlı
uğurlu olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
üçüncü konuşmacı Grup Başkanı ve Ankara Milletvekili
Sayın Mehmet Naci Bostancı.
Buyurun Sayın Bostancı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz otuz dakika.
ATİLA SERTEL (İzmir) Osman
konuşsun, Osman!
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET NACİ BOSTANCI
(Ankara) Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar;
öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu bütçe görüşmeleri Plan Bütçede
yapıldı, orada çok değerli tartışmalar
gerçekleştirildi.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) Hiçbir şey
değişmedi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Burada da on
iki gün boyunca bütün partilere mensup arkadaşlarımız, kimi
zaman bütçeyle doğrudan ilgili, kimi zaman dolaylı olarak ilgili,
kimi zaman da en azından bizim durduğumuz yerden bakıldığında
bütçeyle ilişkisini kurmakta güçlük yaşadığımız
bağlantılar üzerinden bütçeye ilişkin değerlendirmeler
yaptılar. Bunların hepsi son derece önemlidir ve hiç şüphesiz
temsil edilen milletin kanaatlerinin burada dile getirilmesidir. Sonuçta
demokratik rejim dediğimiz rejimin karakteri, yapısı, burada
bulunan vekillerin milletin sesi olması üzerine kurulmuştur.
Şüphesiz gönül konuşması derler,
idealleştirirler. Söyleyenin ve dinleyenin aslında kim olduğunun
önemini yitirdiği, beraberce, ortak hakikate yolculuğun
yapıldığı konuşmalar. Benim gördüğüm
kadarıyla Meclisimizde bu türden gönül konuşmaları çok fazla
olmuyor. Söyleyen de belli, dinleyen de belli.
Bunun, tabii, bizim medeniyet dünyamızda gönül
konuşmaları şeklinde ifadelendirilmesi mevcutken, Batı
dünyasında da -arkadaşlar biliyorlardır muhakkak-
Habermasın İletişimsel Eylem Kuramı Akif Hamzaçebi,
Sayın Hamzaçebi burada, geçmişte de buna ilişkin göndermelerimiz
olmuştu- benzeri türden bir müzakere diline atıf yapar. Keşke
öyle yapabilsek çünkü gerçekten de bir ülkenin meseleleri angajmanlardan,
göndermelerden, kapak yapmalardan, çakma, lafı yerine oturtmalardan uzak
bir şekilde müzakere edilebilirse herhâlde ancak o zaman sözlerin
birbirini tamamladığı bir dil evreni teşekkül eder.
Farisilerin bir sözü vardır,
(x) derler,
her bir insan diğerinin uzvu gibidir. Toplumu anlatır.
Aslında dil de böyledir, her bir kelime diğerinin bir
parçasıdır. Bir toplum toplam dilde -tam da Farisilerin dediği
gibi- her bir dili diğerinin parçası yapabiliyorsa toplum hâline
gelmiştir, yapamıyorsa aslında hepimizin üzerinde düşünmesi
gereken bir problem vardır.
Problemlerine rağmen, müzakereye katkı
veren dille, anlatım tarzıyla, değerlendirmelerle birlikte bence
verimli bir bütçe görüşmesi oldu. Arkadaşların çok çeşitli
eleştirilerle ifade ettikleri bu bütçenin, çok anlamlı, halka
katkı yapan, Türkiyenin gelişmesine destek veren bir
bağlamı var, bunu da biz anlatıyoruz tabii ki, muhalefetten
böyle bir şey de beklemiyoruz. Sayın Engin Altay sık sık
buna gönderme yapar Muhalefetten övgü beklemeyin. diye. Doğrudur, doğrudur.
Bazı rakamlardan bahsedeyim ben de bu bütçeye
ilişkin, birçok rakam söylendi. Mesela şu asgari ücret meselesi,
sık sık çay, simit, çeşitli rakamlar
On altı yılda
asgari ücret 184 liradan 1.603 liraya çıkmış, dolar olarak da
bugünün paritesine göre 161 dolardan 300 doların biraz üzerine
çıkmış. Sonuçta asgari ücret daha yukarıdaymış da
biz aşağıya indirmemişiz, alttaymış yukarıya
çıkartmışız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Siz, biz, hepimiz istemez miyiz asgari ücret bu ülkede bin
dolar olsun, 2 bin dolar olsun? İsteriz. Ama aynı zamanda bunun
imkânlara ilişkin bir iş olduğunu, bir mesele olduğunu
bilmez miyiz? Hepimiz biliriz.
Ekonominin tanımı nedir? Ekonomi, malum,
Yunanca bir kelime: Oiko-nomia Ev harcaması, oradan geliyor.
ATİLA SERTEL (İzmir) Saray
harcaması.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Saray
harcaması değil.
19uncu yüzyılın başlarında
dilimize mebâdii ilmi servet diye giriyor -Adam Smithten ilham galiba- ilmî
servetin kökenleri. Sonra 1858de Mülkiyenin kuruluşu, çeşitli
okullar marifetiyle de sistematik bir nitelik kazanıyor ama ekonomi
okuyanlar bilirler ki, daha girişinde der ki: Kıt kaynaklar ile
sonsuz arzular arasında kurulan bir ilişkidir. Kaynaklar sonsuz mu?
Değil, kaynaklar kıt -ekonomi biliminin bütün giriş kitaplarında
yazan ifadedir- ama insanın arzuları sonsuz. Hepimiz her şeyi
istiyoruz, keşke mümkün olsa.
Peki, bu koordinasyonu, bu bağlantıyı
kim sağlayacak? Sırtında yumurta küfesi olan sağlayacak.
Sırtında yumurta küfesi olmayan da melekler evreninde bir koro olarak
konuşabilir: Onu da ver, bunu da ver, şunu da yap, öyle de yap,
böyle de yap
Sağ olsun arkadaşlar, bunları da aslında
daha iyisini yapmanın bir vesilesi kabul ederiz ama unutmayalım,
kıt kaynaklar-sonsuz arzular, denklem bu. Bugün biz, yarın bu ülkenin
iktidarı kimse o aynı gerçeklikle karşı karşıya
kalacak.
Kıymetli arkadaşlar, başka rakamlar
da var. Ben atıf yapılmayan bazı rakamları burada dile
getireyim izninizle. Kadının eğitimi
Burada kadın meselesi
çok konuşuluyor. 2002de yüzde 80 olan kadın
okuryazarlığını yüzde 94e yükseltmişiz; iyi
yapmışız. Ortaöğretim kademesinde kızlarda
okullaşma oranı yüzde 45 iken biz bunu yüzde 83ün üstüne
çıkartmışız; iyi değil mi, iyi değil mi
arkadaşlar? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Başarı mı bu?
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın
Bostancı, eğitimde son derece
başarılısınız(!) Bravo vallahi(!)
Sayın Bostancı, eğitimde
başarı sıfır.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Veli Bey,
yükseköğrenimi 13,5tan 47,3e yükseltmişiz. Başarı
değil mi bu? Başarı.
VELİ AĞBABA (Malatya) Vallahi
başarılısınız eğitimde (!) Maşallah,
maşallah(!)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Son on
yılda kadın istihdamını yaklaşık 3,4 milyon
artırmışız, daha çok kadın çalışma
hayatına girmiş. Bu ne demektir? Kadın kamusal hayata giriyor
demektir, modernleşen Türkiye'nin profilinde yeni bir kadın var
demektir. Hani kadın üzerine birçok konuşma yapılıyor ya,
teorik lafların ötesinde somut gerçekliği dönüştüren bir AK
PARTİ var, söylediğim bu.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) Geç
onları, geç.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) Yüzde
30lardasınız kadın istihdamında.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Engelliler
Bakın, engelli memur sayısı on altı yılda 5.777den
53.964e yükselmiş; 53.964, evet, 10 kat artmış.
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın
Bostancı, hâlâ atama bekleyen on binlerce engelli var.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bu iktidar
engellilere çok destek verdi.
ATİLA SERTEL (İzmir) Engellilerin
maaşını kim kesti?
ALİ ŞEKER (İstanbul) Engellilerin
maaşını kestiniz, ailelerin sırtına yüklediniz
sorumluluğu.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Ben Amasya
vekiliydim, evinden çıkıp Amasyadaki Yeşilırmakı
görmeyen engelliler vardı, İstanbulda Boğazı görmeyen
engelliler vardı, yaşadıkları şehirleri sadece
pencerelerden seyreden insanlar vardı, bunlar dışarıya
çıktılar; başarı değil mi arkadaşlar? (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir)
Çadırlarda insanlar yanıyor.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) AR-GE
harcamaları keşke daha yukarıda olsa, çok önemli,
katılıyorum, burada muhalefet çok da vurgu yaptı. Ama biz de
0,51den 0,94e çıkarmışız; iyi değil mi,
başarı değil mi?
Dünya Bankası İş Yapma
Kolaylığı Endeksinde on beş yılda 84ten 43e
yükselmişiz.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) Basın
özgürlüğünde?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Patent, marka
ve tasarımların ticarileştirilmesine yönelik
çalışmalar neticesinde, bakın, on altı yılda yerli
patent başvuru sayısı 21 kat, yerli patent tescil
sayısı 27 kat, marka başvuruları 3,5 kat artmış;
başarı değil mi? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
GARO PAYLAN (Diyarbakır) Basın
özgürlüğünde?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bunun
arkasında bir toplumsal örgütlenme, bunun arkasında bir toplumsal
gelişmişlik yok mu arkadaşlar, bunun bir faili yok mu? Hepimizin
el birliği var ama siyasetin de burada haklı bir yeri yok mu?
VELİ AĞBABA (Malatya) Hatta, Sayın
Bostancı, üniversitelere özgürlük geldi, maşallah (!)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bu bütçe
VELİ AĞBABA (Malatya) Deve sidiği
şifadır. diyenler baş tacı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Veli Bey, bu
bütçe ahlakın bütçesidir, ahlakın. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) Hakikaten,
fuhuş yüzde 750 arttı döneminizde; taciz, tecavüz 1.500 kat
arttı. Maşallah (!)
YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) Sus artık,
sus, dinlemeyi öğren!
VELİ AĞBABA (Malatya) Acemi!
YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) Sus, terbiyesiz!
Acemi diyor bana.
VELİ AĞBABA (Malatya) Terbiyesiz
kendisi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bakın,
ahlak kelimesi halktan gelir, halktan, aynı kökten gelir. Bir
anlamı yaratılandır ama en eski dillerden olan Süryanicede
halk pay eden anlamına gelir, pay eden, düzenleyen. Ne ilginç, hani
şu Yunanca demos var ya, o da pay edendir. Yani halk, pay eden,
paylaşandır. Halk ve ahlak aynı kökenden geliyor. Bir
bütçenin arkasında halk varsa o ahlakın bütçesidir, o düzgün bir
şekilde pay edilen bir bütçedir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) Hocam, bravo
vallahi(!) Gelir dağılımında adalet de getirdiniz ya(!)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bakın,
çok sözler söylenebilir, çok rakamlar söylenebilir; ben de birkaç tane
söyledim.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) Basın
özgürlüğünü söyleyin(!)
VELİ AĞBABA (Malatya) Bravo(!)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla)
Teşekkürler.
Şimdi, asıl mesele şu
arkadaşlar: Bir ülkede iktidarlar seçimle geliyor ve seçimle gidiyorsa
Öyle değil mi arkadaşlar? (AK PARTİ sıralarından
Öyle. sesleri)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Öyle, öyle.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Muhalefetten
ses gelmiyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HASAN TURAN (İstanbul) Onlar hep aynı
yerde duruyor Hocam.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) İtalya ve
Almanyada da seçimle gelmişler.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bakın,
bir ülkede iktidarlar seçimle geliyor ve seçimle gidiyorsa
Buna siz de
katılıyorsunuz çünkü niyetiniz bizi seçimle götürmek değil mi,
başka fikriniz mi var? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bir ülkede iktidarlar seçimle geliyor ve seçimle
gidiyorsa orada halk, bütçeyi yapanların ne yapıp ettiğini gayet
iyi bilir ve oyunu ona göre kullanır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Engin Altayın kulaklarını
çınlatayım -kendisi yok, belki arka sıralardadır-
Halkın aklıyla alay etmeyin. diyor. Doğru, etmeyelim, kimse
etmesin, geçmişte de etmeyelim, gelecekte de etmeyelim. Bu bütçenin
arkasında halk var, halk; bu bütçeyi yapan halktır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) Halk neresinde var
bu bütçenin?
SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) Neresinde
halk var bu bütçenin ya!
VELİ AĞBABA (Malatya) Halk Mehmet Cengiz
mi? Mehmet Cengiz mi halk?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Size
halkın, emin olun, dikkatine ilişkin asırlar öncesinden
Keykâvusun Kâbusnamesinden bir örnek anlatacağım: Bir gün bir
beyefendi orada yaşayan ahaliye bahçesinde yemek vermiş, milleti
toplamış yemeğe. Herkes oturmuş, önlerine pilav, et, her
türlü yiyecek konmuş.
VELİ AĞBABA (Malatya) Zamanında
sofrada et varmış yani!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) Ya,
kes, kes!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla)
Halkımız, ellerinde kaşık, yemeklerini yiyorlar,
beyefendinin halkımıza sunduğu yemekleri. Tabii,
başköşede de halka bu yemeği veren vatandaş oturuyor. Son
derece memnun çünkü insanlara yemek veriyor. Hemen yanı başında
birisi kaşıkla pilavı götürürken Dur! demiş, adam
durmuş, Kaşığında kıl var. demiş. Adam
bakmış, hakikaten kaşıkta kıl var; sonra beyin gözüne
bakmış, sonra da kaşığı atmış,
çıkmış gitmiş. Bey sinirlenmiş, Ne dedik? Keşke
kılı yutsaydı da gebereydi. Kötü bir laf mı ettik,
kızdı bize, sofrayı terk etti. Çağırın şu
utanmazı! demiş. Çağırmışlar adamı. Niye
sofrayı terk ettin? Ne söyledim ben sana? demiş. Efendim, sen bizi
yemeğe çağırdın, sofrana oturttun, önümüze pilavı
koydun. Şimdi, biz bu yemeği yerken sen eğer benim
kaşığımdaki kılı görecek kadar lokmalarıma
bakıyorsan, ben senin pilavını, etini, ekmeğini yemem.
demiş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Halkın
dikkati, halkın. Merak etmeyin, halk herkesten çok dikkatli
arkadaşlar; bin yıl önce de böyleydi, emin olun, bin yıl sonra
da böyle olacak. O yüzden, kimse halkın aklıyla, dikkatiyle,
ihtimamıyla, kararıyla alay etmesin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bütçeler ne yaparlar? Bütçenin temel
mantığı şudur arkadaşlar: Çok rakam var tabii,
bakanlıklar var, o var, bu var ama temel bir mantığı var
bütçenin. Bütün iktidarlar halktan toplarlar arkadaşlar, halktan
toplarlar, kendi paraları yok. Halktan toplarlar, sonra da geri halka
dağıtırlar; yaptıkları budur, bütçe dediğin
hadise budur. Eğer bir iktidar halktan toplarken haksız ve
adaletsizse ve geri dağıtırken haksız ve adaletsizse o
iktidarın canına bu halk okur, okur. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) O yüzden, bugün bu iktidar bu
bütçeyi yapıyorsa bunun arkasından halk vardır, halk. Çünkü her
iktidar halk tarafından getiriliyor, yine onu götürecek olan halk.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Ama
Davutoğlu öyle gitmedi!
VELİ AĞBABA (Malatya) Hocam buna cevap
ver, Davutoğluna cevap ver.
SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla)
İşten attılar! Taşerona kadro verecekti, kendisi işten
atıldı!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Kıymetli
arkadaşlar, şimdi, tabii, siyasette laf çok, herkes çok laf söylüyor.
VELİ AĞBABA (Malatya) Buraya
çalışmadın herhâlde Hoca? Bu konuya
çalışmadınız herhâlde?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Yalınlık
önemli, yalın bir şekilde mevzuları görebilmek önemli.
VELİ AĞBABA (Malatya) Davutoğluna
çalışmadın herhâlde Hoca? Çalışmadığın
yerden geldi Hoca.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Japonlar buna
Go oyununda
(x) diyorlar,
derinliğin ustalığı hatta bu Trevaniannın da bir
kitabı vardı. Bizde de şöyle diyorlar: İlim cim
karnında bir noktaydı, cahiller onu çoğalttı. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, buna biraz da deminki Keykâvustan örnek
verdik, şimdi bir de Batıdan örnek verelim bu mevzuya.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) Ya
Türkiyeden örnek verin, Japonya, Almanya değil de. Türkiyeyi anlat!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bizim
coğrafyamız, merak etme. Türkiyeden örnek ver. diyorsun da
Latinlerin güzel bir lafı var:
(x) İnsani
olan hiçbir şey bana yabancı değildir. Türkiyeden de örnek
veririz, dünyanın her tarafından da örnek veririz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler) Mevlânanın o sözünü unutmayalım, pergel gibi olma
işini unutmayalım.
VELİ AĞBABA (Malatya) Hocam
Davutoğlunu kaynatma, Davutoğlunu.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) 20nci
yüzyılın en cerbezeli felsefecilerinden birisi Ludwig
Wittgensteindır Veli Kardeşim, müthiş bir adam.
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın Hocam,
Davutoğlunu unuttun, Davutoğlu nerede?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Wittgenstein
Viyanalı zengin bir ailenin çocuğu, Wittgenstein bir köyde
papazlık yapmış, Cambridgede de hocalık yapıyor.
Cambridgede hocalık yaparken aynı zamanda onunla birlikte
hocalık yapan, İngiliz aklının temsilcisi Russell
vardır. Bir gün Wittgenstein Russellın kapısını çalar
Russell, Russell, kendimi öldürmek istiyorum. Russell soğukkanlı
bir şekilde bakar Wittgensteina Ne oldu, aklına ne geldi ki kendini
öldürmek istiyorsun? Bugün başıma gelen bir felakettir, lütfen
yukarı gel anlatayım. der Wittgenstein. Biraz sonra Russell
yukarıya çıkar Wittgensteinin odasına
HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır)
Bertrand o, Russell değil.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla)
bir yatak,
bir tahta sandalye, Cambridgedeki odası bundan ibaret. Wittgenstein
yüzükoyun yatmış, bir yandan ağlıyor bir yandan söyleniyor.
Anlat, nedir derdin? der Russell.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin)
Pinokyoyu anlatın.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bugün bir
kaza gördüm, bir araba bir bisikletliye çarptı. der. Evet, bir kaza,
olabilir. der Russell. Bisikletli düştü, araba sürdü gitti, bisikletin
üzerinden düşen adam arabanın arkasından ayıp bir el
işareti yaptı. der. Russell Tamam, hakaret etmiş. der.
VELİ AĞBABA (Malatya) Halk götürdü, halk
getirdi
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Ama arabadaki
adam da döndü ve aynı şekilde bisikletliye bir el işareti
yaptı. Tamam, o da hakaret etmiş, ne var bunda? der.
VELİ AĞBABA (Malatya) Halk getiriyor,
Tayyip götürüyor.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Ya Russell,
mesele bu işte; insanlar birbirleriyle o kadar sade ve yalın bir
şekilde anlaşıyorlar ki biz felsefeciler madde, öz, biçim
vesaire derken hayatın dilinin dışına çıkıyoruz
der. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ ŞEKER (İstanbul) Biz el kol
hareketi yapmayız.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Hayat çok
sade, hayat çok yalın, hayatın yalın bir dili var. der.
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) Hocam, niye
felsefe yapıyorsunuz o zaman?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bunun böyle
olduğunu gördüğümde kendimi birden işsiz, işe yaramaz
birisi olarak gördüm. der.
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın
Bostancı Davutoğluna bir cevap veremedim. de.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Russell
soğukkanlı bir şekilde der ki: Felsefe bir üst dildir, bir üst
dil.
VELİ AĞBABA (Malatya) Gökçek nasıl
gitti, Topbaş nasıl gitti, ona bir cevap ver. Onları halk
getirdi, Tayyip götürdü.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Şimdi,
halkımız tıpkı Wittgensteinin dediği gibi
kıymetli arkadaşlar
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Veli anlamadı
Sayın Başkan.
VELİ AĞBABA (Malatya) Kadir
Topbaşı halk getirdi, kim götürdü?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla)
çok sade, çok
yalın bir şekilde anlaşmasını biliyorlar, on altı
yıldır bu iktidarın arkasındalar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar bravo sesleri)
VELİ AĞBABA (Malatya) O Bursadaki
başkanı Bursalılar getirdi, Rizeliler götürdü.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Allahın
izniyle, daha nice yıllar bunun arkasında olacaklar ama bir üst dil
konuşanlar
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) Hocam,
bütçeye gelin, bütçeye.
VELİ AĞBABA (Malatya) Ankaradaki
Urfalıyı Ankaralılar getirdi, Rizeliler götürdü.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla)
halkın
anlamadığı bir dil üzerinden onunla bağ kurmaya
çalışanlar sanıyorum Wittgensteinin bu
yaklaşımından bir şey çıkarmalılar.
VELİ AĞBABA (Malatya) Davutoğlunu
kim götürdü, Davutoğlunu? Onu da mı halk götürdü?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bakın,
cumhuriyetimiz 95 yaşında. Bu doksan beş yılın on
altı yılında AK PARTİ var. 2023te 100 yaşına
girecek.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Naci Hoca, Kanttan
halktan bahsettin ama siyasi ranta gidiyorsun, olmaz ki! Kant ile siyasi rant
yan yana durmaz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) 2023, o zaman
seçimler olacak, yirmi bir yılında AK PARTİ olacak, yirmi bir
yılında. Cumhuriyet kimin? Cumhuriyet hepimizin ama en çok da bizim,
bizim, biz sahip çıkıyoruz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) Bizim
diyemezsiniz!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Siz de sahip
çıkın, hep beraber sahip çıkalım.
ALİ ŞEKER (İstanbul)
Mısıroğluyla mı?
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) Olmaz öyle,
Cumhuriyet bizim. diyemezsiniz, Cumhuriyet bizim. diyemezsiniz hocam.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Evet, biz
Osmanlı İmparatorluğuna gönderme yapıyoruz, Osmanlı
İmparatorluğuna ilişkin birçok değerlendirme
yapıyoruz, Osmanlı İmparatorluğunun o 600 yıllık
ihtişamlı tarihinden dolayı gurur duyuyoruz. Eminim sizler de
gurur duyuyorsunuzdur. Tarih şüphesiz sadece gurur duyulacak sahifelerden
ibaret değildir, bunu biliyoruz; mağlubiyetler vardır,
acılar vardır, dramlar, gözyaşları vardır. Cumhuriyet
kurulurken arkasındaki acıları da biliyoruz. Balkan Harbinde
-1912, 1913- bu insanlar nasıl perperişan çekildiler biliyoruz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Şimdi, bu
bütçede ne kadar faiz var onu söyler misin? Bütçedeki faizi söyler misin Hoca?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) 1911de
İtalyada, Trablusgarpta, cephede çarpışmayı da biliyoruz
ama cumhuriyet bütün bunların üzerine kuruldu, kurulduğunda 13,5
milyondu. Cumhuriyet kurulduğundan bu yana, bütün hükûmetler bu ülkenin
kalkınması, gelişmesi için gayret gösterdiler. Hepsine
minnettarız, hepsine teşekkür ediyoruz.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Ama
onların yaptığını da siz sattınız,
onların yaptığı fabrikaları.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla)
Eleştirilerimiz yok değil ama hepsine minnettarız. Bu ülkenin
hükûmetleriydi, bu ülkenin insanlarıydı.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) Ondan mı kuruculara
İki ayyaş diyorsunuz?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Cumhuriyet
Halk Partisi kurulduğunda -23 Eylül- bu ülkenin partisiydi, Terakkiperver
Cumhuriyet Fırkası da öyleydi, Serbest Fırka da öyleydi. Daha
sonra çok partili hayatla birlikte Demokrat Parti de öyleydi, hepsi bizim.
Cumhuriyeti bütün hikâyesiyle birlikte görmek
önemli. Tanpınar 1928in Ankarasını anlatır. O zamandan bu
yana, Türkiye kesinlikle çok değişti ama emin olun, dönüp
cumhuriyetin bu doksan beş yılına bakarken gözleri yaşaranların,
yaşanan o gelişmeyi görenlerin şu on altı yıl içinde
yapılanlara ilişkin de kalplerinde bir çarpıntı
olmalı, ahlak ve vicdan bunu gerektirir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin)
Kahroluyor, kahroluyor.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Pırlantaya vergi
sıfır. Kitaba yüzde 18 vergi getirdiniz ya!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Ve bizim
iddiamız, kıymetli arkadaşlar, Osmanlıya tabii ki büyük
saygı duyuyoruz, tabii ki Osmanlı İmparatorluğu
muhteşem bir imparatorluk ama bizim iddiamız Türkiye Cumhuriyetini
Osmanlıdan daha muhteşem yapmaktır. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) Evet, iddiamız
bu.
VELİ AĞBABA (Malatya) Savaş
ilanı mı?
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) Sonunu oraya
getirmeyin de Osmanlının sonuna getirmeyin de.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Sizin de
iddianız olsun arkadaşlar. Bu ülke hepsine layık. Siz de
görmüşsünüzdür Amerikayı, Fransayı, İngiltereyi. Bu
ülkedeki insanların onlardan bir eksiği yok, biz yapabiliriz.
Osmanlıya duyduğumuz hayranlık kuru kuru bir hayranlık
değil. Onların yapabildiğini, edebildiğini görmekten gelen
bir inançtır, o inançla biz geleceğe bakıyoruz, öyle
ilerleyeceğiz inşallah. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul)
Osmanlıya geri götürüyorsunuz, geri.
VELİ AĞBABA (Malatya) Davutoğluna
gelmedi Davutoğluna. Binali Bey kızar herhâlde.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Kıymetli
arkadaşlar, burada zaman zaman cumhuriyete ilişkin
tartışmalar da yapılıyor. Mesela Atatürk geliyor gündeme.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) Onu
anmak haddiniz değil.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Atatürk söz
konusu olduğunda, özellikle Cumhuriyet Halk Partisinden arkadaşlar
çok öfkeli konuşmalar yapıyorlar.
ALİ ŞEKER (İstanbul)
Mısıroğluna mı bırakalım?
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) Ya da
Diyanet İşleri Başkanına mı?
VELİ AĞBABA (Malatya)
Mısıroğlu sizin resmî tarihçiniz. Mısıroğlu,
fesli
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bakın,
eğer gerçekten Atatürkün hayatına ilişkin, onun insanlarla
ilişkilerine dair yaşadığı dönemde
başkalarıyla nasıl konuşmuş, neler yapmış
buna ilişkin bir gerçekçi kanaat olsa eminim, o arkadaşlar Atatürk
hakkında böylesine öfkeli ve kızgın bir dille konuşmazlar.
Size bir olay anlatacağım,
okumuşsunuzdur. Cemal Granda, Atatürkün Uşağı İdim
diye hatıralarını anlatıyor.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Anlamadık,
sözünüzü açar mısınız? Açarsanız mutlu oluruz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla)
Açacağım.
Cemal Granda şöyle bir şey anlatıyor:
19 Mayıs dolayısıyla Çankayada resepsiyon vardı. Ben de
akşamki yemek için masaları düzenliyordum, canım burnumda,
ağır bir işle uğraşıyorum.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) Ejder meyvesi de var
mıydı?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) O sırada
Atatürk geldi, içeriye girdi ve bana dedi ki: Cemal, Cemal; radyodaki
konuşmamı dinledin mi? Canım burnumda olduğu için, bir an
gaflete düştüm Paşam, başlarım konuşmana, radyoda
senin konuşmanı dinleyecek hâlim mi var benim, görmüyor musun
durumumu? dedim, sonra çok utandım. O büyük insan bana baktı ve dedi
ki: Cemal, bahçedeki fıskiyelerin suyu fazla akıyor, git onları
biraz kıs. Bana öyle geliyor ki bu Mecliste de Atatürkle ilgili
konuşan bazı arkadaşlara bunu söylemek lazım, Meclisin
bahçelerindeki fıskiyeleri onların biraz kısmaları
lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Emin
olun, Atatürke saygının da gereği budur. (CHP
sıralarından gürültüler)
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) Hocam,
Atatürk bu şekilde mi anlatılır? Böyle mi anlatılır?
Fıskiyeyle, suyla
VELİ AĞBABA (Malatya) Hocam, fesli,
resmî tarihçiniz sizin ya. Keşke Yunan galip gelseydi. diyen adama sahip
çıkıyorsunuz ya, yazık!
ALİ ŞEKER (İstanbul) Seçim
meydanlarında dağıttınız onun
yazdıklarını!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Diğer
taraftan, bakın, cumhuriyet, tarih, kimlik, demokrasi, hak, adalet;
bunlara ilişkin böyle bağırarak konuşarak bir müzakere
yapılabilir mi bilemiyorum.
VELİ AĞBABA (Malatya) Sende mikrofon
var, bizde yok; onun için bağırıyoruz. Ne yapalım yani?
Keşke bizde de olsa.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Tarih böyle
bağırarak anlaşılabilir mi? Ben tarihçilerin kitaplarını
okuyorum, mesela Mete Tunçayın kitabı, Sina Akşinin
kitabı, Bernard Lewisin kitabı, Braudelin kitabı.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) Atatürkün annesine
hakaret edenleri Köşke çağırıyorsunuz ama.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Tarihin büyük
babalarına bakın, Batıdan Doğudan, bunların
hiçbirinde böyle bağırtı çağırtı görmezsiniz
çünkü tarih bağırarak anlaşılmaz.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) Mustafa
Armağanı Köşke çağırıyorsunuz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Tarihi
anlamak, tarih üzerine konuşmak istiyorsanız güvercin kanatları
gibi sessiz olacaksınız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın
Bostancı, Kadir Mısıroğlu gibi mi?
ALİ ŞEKER (İstanbul) Bütçeden
bahsedin, bütçeden.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Burada da
tarihten bahsederken bazı arkadaşların biraz tarihin diline,
tarihin anlamına, büyük tarihçilerin anlatım tarzına saygı
gereği, hakikate saygı gereği öyle bir dile uygun bir tarzda
konuşmaları bana daha uygun gibi geliyor kıymetli
arkadaşlar.
VELİ AĞBABA (Malatya) Kadir
Mısıroğlu gibi mi, Mustafa Armağan gibi mi?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bir de şu
kürsüde birisi konuşurken yerinden bağrışmalar ne oluyor,
biliyor musun, ne tür bir etki yaratıyor? Kürsüdeki insanı bileyleyen
bileme taşına dönüşüyor, emin olun böyle oluyor. Sadece şu
an için demiyorum. Başka zamanlarda da kürsüde kim konuşursa
konuşsun
KAZIM ARSLAN (Denizli) Bir de sizin gruba söyle.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Tamam,
bizimkilere diyorsun, değil mi? Bizimkilere de söylüyorum.
Arkadaşlar, kürsüde konuşmalar yapılırken lütfen dikkat
edelim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hep beraber.
VELİ AĞBABA (Malatya) Hocam, bir
uyarı daha yap, kürsüye saldırmasınlar.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Edecek miyiz
kıymetli arkadaşlar? Gerek yok. Bırakın insanlar
meramlarını anlatsınlar. Onların meramlarını
anlatmaya izin vermediğinizde, o zaman, hakikaten, keskin bıçağa
dönüşen bir dil müzakereye katkı yapmaz.
VELİ AĞBABA (Malatya)
Beğenmedikleri konuşmacılara saldırmasınlar, bir de
uyarı yapın.
ALİ ŞEKER (İstanbul)
Kurucularına saygılı olsunlar, saldırmasınlar.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) Sayın Başkan,
3600
Söz vermiştiniz, hâlâ duyamadık onu.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Şimdi,
kıymetli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisine bazı
eleştirilerim var.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) Süre
bitti. Bütçe, bütçe
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Evet, evet,
biraz da ek sürem var, izin verirseniz onları da konuşayım.
Birincisi, burada en çok -felsefenin dönüp dönüp konuştuğu konular
vardır- biz de dönüp dönüp bazı konuları konuşuyoruz;
mesela FETÖ meselesi, mesela 15 Temmuz meselesi.
AYHAN BARUT (Adana) Mesela siz de on altı
yıl diyorsunuz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Şimdi,
FETÖ konusunda emin olun, bağıra çağıra bir
anlayışa varmamız mümkün değil. Ama sanıyorum temel
bir konuda anlaşabiliriz. Geçmişe ilişkin konuşalım
yine. Böyle bağırarak anlaşamayız da daha makul bir
şekilde müzakere edebiliriz bütün bunları.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu)
Araştıralım.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Geleceğe
ilişkin konuşalım. Sevgili Cumhuriyet Halk Partisi geleceğe
yönelik olarak bu FETÖyle mücadele konusunda nerede duruyor, nerede duruyor?
(CHP sıralarından gürültüler)
KEMAL ZEYBEK (Samsun) Paralelci
ayağını araştıralım.
FİKRET ŞAHİN (Balıkesir)
Siyasi ayağını araştıralım.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Yani
bakın, bakın
Eleştiriler, eyvallah, eleştirin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
VELİ AĞBABA (Malatya) FETÖ gitti,
başka cemaatler geldi; FETÖ gitti, Menzil geldi. Söylesene!
BAŞKAN Buyurun, ek süre verdim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Kıymetli
arkadaşlar, FETÖyle yürütülen mücadeleyi eleştirebilirsiniz.
VELİ AĞBABA (Malatya) İçişleri
Bakanlığı kimlere teslim edildi, söyle!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) İnsan
hakları ihlalleri var. diyebilirsiniz. Bunlar muhalefetin görevi.
FİKRET ŞAHİN (Balıkesir) Hadi
araştıralım işte!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bunlara
ilişkin konuşun, emin olun, bunları dinleriz, bunları
dinleriz. Ama temel bir mesele var, FETÖyle mücadeleye ilişkin siz ne
diyorsunuz? Ne yapalım, nasıl mücadele edelim? (CHP
sıralarından gürültüler)
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Bülent
Arınçı çağırıp dinleyelim diyoruz, var
mısınız?
TUMA ÇELİK (Mardin) Mesela liderlerini
çıkarın ortaya, siyasi liderlerini çıkarın ortaya.
FİKRET ŞAHİN (Balıkesir)
Getirin önergeyi, araştıralım demiştik.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) İkincisi:
Bakın, demokrasilerin kendilerini koruma yöntemlerinden birisi OHALdir,
olağanüstü hâldir.
20 Temmuzda biz Anayasada var olan, demokrasilerin
kendilerini bu tür tehditlere karşı koruması gereken bir
kuralı Parlamento olarak yürürlüğe aldık.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Şamil
Tayyarı çağırıp dinleyelim diyoruz, var
mısınız?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Ne dediniz?
Bu, 15 Temmuz darbesinden daha ağır. Asıl darbe bu. dediniz.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Şamil
Tayyara borsayı soralım, var mısınız?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Allah
aşkına, böyle bir dilin FETÖyle mücadele konusunda nasıl bir
yeri olabilir? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Aynı dili
kullanıyorlar, aynı dili.
VELİ AĞBABA (Malatya) 15 Temmuz
darbedir, 20 Temmuz da sivil darbedir diyoruz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bence bu
FETÖyle mücadele, demokrasiye sahip çıkma
(CHP sıralarından
gürültüler)
FİKRET ŞAHİN (Balıkesir) Verin
bir önerge, araştıralım hep birlikte.
KAZIM ARSLAN (Denizli) Sizin besleyip
büyüttüğünüz
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla)
Türkiyenin
temel meselelerine ilişkin konularda Cumhuriyet Halk Partisinin biraz
muhakeme yapması lazım.
VELİ AĞBABA (Malatya) 15 Temmuz, sizin
besleyip büyüttüğünüz örgütün darbe girişimidir.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Şimdi,
diyorsunuz ki: Dış düşmanlar, dış düşmanlar
Bizi kandırıyorsunuz. Öyle diyorsunuz, değil mi?
SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) Siz
diyorsunuz.
VELİ AĞBABA (Malatya) Siz diyorsunuz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Yani şu
dış operasyonlar, bilmem, döviz işi vesaire
VELİ AĞBABA (Malatya) Faiz lobisi
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Yahu
arkadaşlar, tarihe baktığımızda, tarihte bütün
ülkelerin birbirleriyle olan ilişkilerinde bir arka plan
VELİ AĞBABA (Malatya) Üst akıl, üst
akıl.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla)
birbirlerine
bir iç müdahale, bir gizli, kaotik ortam inşa etmek için çabaları yok
mu?
VELİ AĞBABA (Malatya) Var.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Balkanlarda
yok mu?
VELİ AĞBABA (Malatya) Var.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Dönüp
baktığınızda Kafkaslarda yok mu? Suriyede
yabancıların eli yok mu?
VELİ AĞBABA (Malatya) Hepsi
akıllı adam, en güzelini yapıyorlar! Akıllı olun
biraz, sokmayın.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Irakta yok
mu, Mısırda yok mu, Tunusta yok mu? Hepsinde var, Türkiyede mi
yok? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Demek ki var,
Türkiyede de var.
FİKRET ŞAHİN (Balıkesir)
Vermeyin, vermeyin! Sevgili Hocam, vermeyin bunlara.
VELİ AĞBABA (Malatya) Sokmayın,
akıllı olun. On altı senedir iktidarsınız. MİT
sizde, Jandarma sizde.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Ya, sonuçta,
kıymetli arkadaşlar, siz Cumhuriyet Halk Partisi, biz AK PARTİ
ve kıymetli diğer partiler, hepimiz buradayız.
VELİ AĞBABA (Malatya) Siz devleti
başka cemaate teslim ediyor
musunuz? Devleti, Sağlık Bakanlığını,
İçişleri Bakanlığını başka cemaate veriyor
musunuz, vermiyor musunuz?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Yani bu
yabancı güçler, dış güçler, Türkiyenin kaderine ilişkin
üstten böyle karar almaya çalışanlara karşı acaba siyasetin
ortak bir dil geliştirmesi mümkün değil mi? Bakın, emin olun,
bence burada şöyle bir zaaf söz konusu: Rakibimin düşmanı benim
dostumdur. diye siyasetin acımasız bir kuralı var ya
ALİ ŞEKER (İstanbul) Onu siz
yaparsınız, siz.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Onu siz
yaparsınız.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla)
o kural biraz
sizde işliyor arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) FETÖ sizin
dostunuzdu, siz yarattınız, siz büyüttünüz
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bu FETÖ
meselesinde de aynı acımasız kural işledi, emin olun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Aynı ağzı
kullanıyorlar.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) 17-25te
aynısı işledi, 20 Temmuzdan sonra aynısı işledi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın lütfen.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bu ülke ortak
kader ve geleceği istikametinde hepimizin çabalarıyla ileriye
gidecek. Bu ülkenin her tarafından, toprağından,
böceğinden, otundan, ağacından, insanından hepimiz
sorumluyuz.
Bizimle mücadele edin, bizi yenmek için çaba
gösterin ama bütün bu siyasal dilinizin içinde bu memleketin
ortaklığına, genel yönelimine bu mücadeleleri paranteze
alabilecek bir üst bakışa, bir dile lütfen yer verin, buna
Türkiyenin ihtiyacı vardır.
Çok teşekkür ediyorum, bütçe hayırlı
olsun diyorum, sağ olun, var olun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Evet, teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
Buyurun Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
geçmiş dönem bakanlarınızdan Sayın Yılmazın
konuşmasından başlayarak Sayın Turanın ve Sayın
Grup Başkanının konuşmalarında grubumuza ve Genel
Başkanımıza ağır sataşmalar var. Tabii -hepsine
normalde- Sayın Turanla birlikte, sorusuna verdiğiniz cevapla bir
usul ihdas ettiniz bugün; sataşmalara en sonunda toplu cevap verme. Tabii,
her birinde iki artı bir kullandırılan o süreyi
düşündüğünüzde, şu anda vereceğiniz süre son derece
yetersiz kalacak. O konuda olumlu yönde takdirlerinizi bekleyerek İç Tüzük
69a göre söz talep ediyorum.
BAŞKAN Buyurun, lütfen, yeni bir
sataşmaya meydan vermeyelim. (CHP sıralarından alkışlar)
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
2.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Bingöl Milletvekili
Cevdet Yılmazın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın ve
Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancının 10 sıra
sayılı 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 11
sıra sayılı 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısının tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşmalarında CHP Genel Başkanına
ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Öncelikle, Sayın Bakan Devlet Planlama
Teşkilatından geliyor, ekonomi eğitimi, ekonomi yönetimi
tecrübesi çok fazla, ben eczacılık diplomasına sahibim ama
şunu bilirim Sayın Bakan: Ülkelerin büyümelerini karşılaştıracaksanız
OECD ülkeleriyle yani son on yılda Türkiyenin büyümesi ile diğer
ülkelerin büyümesinde ABDden Japonyaya, Güney Koreden Fransaya,
İsveçten Norveçe, OECD ülkelerinin ne kadar büyüdüğü ile
Türkiyenin ne kadar büyüdüğünü karşılaştırmak yerine,
adil ve doğru olan, gelişmekte olan pazarlar, Türkiye gibi
gelişmekte olan pazarlardaki eşit ülkelerle
karşılaştırmanız doğru olurdu. Diğeri bir
illüzyon olur.
CEVDET YILMAZ (Bingöl) Polonya, Şili, Güney
Kore de var. Polonya da, Şili de, Güney Kore de, hepsi var.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Elbette içinde Meksika da
vardır ama OECD ülkelerinin içindeki 30 tane ülke ile Türkiyeyi büyüme
olarak karşılaştırırsanız, Almanya gibi bir
ekonomiyi, her yıl yüzde 6,5-7 büyüyecek diye bir hesaba girip Türkiyeyle
karşılaştırmaya kalkarsanız bu, sizin birikiminize
yakışmaz; milletin aklıyla alay etmekten de beter, milletin
vekillerinin aklıyla alay etmek olur, yapmayın bunu. (CHP
sıralarından alkışlar)
Şimdi, hem siz Öneri yok. dediniz...
CEVDET YILMAZ (Bingöl) Gelişmekte olan
ülkeler de var, Türkiyeyle mukayese edeceğiniz ülkeler de var.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Biz dikkatle dinledik
Sayın Bakan, ürkmedik konuşacaklarınızdan.
Sayın Bostancıyı da çok dikkatle
dinlemek istedik ama tahmin ediyorum, bizim grubumuzdan hatibimize bütün grubun
kırk dakika boyunca laf atmasına Sayın Bostancının
mütebessim ifadeyle sessiz kalışı, bizim de birazcık
kendisine laf atılmasına karşı sessiz kalmamızı
sağladı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Eyvallah.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Öneri yok. dedi Sayın
Bakan, Sayın Bostancı da Ne öneriyorsunuz FETÖyle ilgili? dedi.
Ben size şunu söyleyeyim, Cumhuriyet Halk Partisinin FETÖyle ilgili ne
önerdiği çok açık; biz diyoruz ki: Bir cemaatten
ağzınız yanmışken bir cemaate devleti teslim etmek,
cemaatleri devlet yönetiminde ana öge hâline getirmek, alt işveren, üst
işveren ilişkisi kurmak hepimizi bir felaketin ucuna kadar
getirmiş, o gece bundan hep beraber kurtulmuşken yağmurdan
kaçıp doluya tutulmayın. Bir cemaatten
boşalttığınız alana diğer cemaat
koalisyonlarını, birlikteliklerini yerleştirmeyin. Cemaatlerle
yönetmek yerine, onların temel yaklaşımı olan sadakati
aramak yerine liyakati arayın devlette diyoruz. (CHP
sıralarından alkışlar) Biz diyoruz ki: Hukukun
üstünlüğüne, elinizdeki hâkimlerin, savcıların sizden
korkusuyla, sizin istediğiniz gibi, sizin maşanız gibi,
sopanız gibi davranmak yerine Anayasadan aldıkları hâkim
teminatıyla hukuka uygun karar vermelerine güvenin diyoruz. Biz diyoruz ki
size: Eğer FETÖyle gerçekten mücadele etmek istiyorsanız, defalarca
buraya sunulup da reddettiğiniz FETÖnün siyasi ayağını
araştırmak için kurulacak komisyona hayır oyu vermeyin. (CHP
sıralarından alkışlar) Korkunuz yoksa şayet FETÖnün
siyasi ayağının araştırılmasından, üç
salıda bir hayır oyu vermezsiniz. Korkunuz olmasaydı
şayet, darbe gecesi neler yaşandı, ne yaşandıysa
bilelim, suçu kimin varsa cezasını çeksin
Bugün kol kola
olmamız, yarın ona ihtiyacımın olması, derin devletteki
bağlantıları, o tarafı, bu tarafı, Amerikaya
karşı başka ülkelerin istihbarat örgütlerine Türkiyeyi teslim
etmek yerine bize güvenin, Türk milletinin, Türk halkının, Türkiyede
yaşayanların yolladığı temsilcilere güvenin, el
birliğiyle ne Amerikaya ne Çine ne Rusyaya değil, tam
bağımsız Türkiyeye güvenelim diyoruz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Şimdi, gelelim Bülent Turana; Sayın
Bülent Turan diyor ki
Sayın Genel Başkan Hâkimler ve Savcılar
Kurulunun aldığı kararlara, ya olur olmaz laflardan davalar
açılıp trilyonluk cezalarla bir pisliği örtmeye
çalışan mahkeme kararlarına karşı, çok da üslubu
olmamasına rağmen, sinirlenmiş, vurmuş masaya alçak ve
namert ifadelerini kullanmış. Sayın Turan dedi ki: Bir
kişinin kullandığı ifadeler o kişinin kalitesini ifade
eder. Ben şimdi, Sayın Recep Tayyip Erdoğanın kullandığı
ifadeleri söylüyorum. Diyor ki: Bu ifadeler sayın Genel
Başkanımın kalitesini ifade eder. İsrail dölü Ulan
ahlaksızlar. adiler cibilliyetsizler zürriyetsizler tezek
mankafa alçak affedersin, Ermeni edepsiz bahtsız bedevi
şerefsiz yalaka geri zekâlı hain terörist.
ZAFER SIRAKAYA (İstanbul) Kime demiş?
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Bu sözleri söyleyenlerin
hepsi Recep Tayyip Erdoğan, kalitesi de Sayın Bülent Turanın
takdiridir. (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HASAN TURAN (İstanbul) Kime söylemiş?
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Sayın
Başkanım, toparlıyorum, çok kalmadı.
BAŞKAN Toparlayın lütfen.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Altı dakika oldu
Sayın Başkan, yedi olacak.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Şimdi, ceza hukukunda,
bir suça karıştıysanız ya da bir suçu işleyene
yardım ve yataklık yaptıysanız bununla ilgili zaman
aşımı süreleri vardır ama bununla ilgili kendiniz milat
tayin edemezsiniz. 17-25i milat tayin edenler, çıkmışlar
Kasım Gülek ile Fetullah Gülenin ilişkisini sorguluyorlar.
Bülent Turan Kasım Gülek CHP Genel Sekreteri
iken
dedin, görevi 1959da bıraktı.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Eski Genel Sekreter.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Kasım Gülek, 1964te
Cumhuriyet Halk Partisinden istifa etti. Kasım Gülekin Fetullah Gülenle
tanışması 1967 yılıdır. Kasım Gülekin
söylediği sözleri CHP Genel Sekreterine atfetmek de ancak iftiracı ve
kumpasçı FETÖcül bir akılla yetişmiş Adalet ve
Kalkınma Partisine yakışır. (CHP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Hadi oradan!
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Son olarak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Sayın Başkan,
bitiriyorum.
BAŞKAN Bitti, tamam.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Son, bir dakika...
Şimdi, Sayın Turan 1967de çekilmiş
bir fotoğrafı gösterdi yani 17-25 olarak ifade ettikleri milattan
otuz altı yıl önce.
Bakın, elimizde bazı fotoğraflar var,
bak bakalım gözümün içine Bülent Turan: Zaman gazetesinin 25inci yıl
pastası, Recep Tayyip Erdoğan; buyurun arkadaşlar. (CHP
sıralarından alkışlar)
Önünden geçeni hapse
tıktığınız, eniştesinin hesabı var diye
yeğeninin devletle irtibatını kestiğiniz Bank Asyanın
açılış töreni. Bak bakalım Bülent Turan. (CHP
sıralarından alkışlar)
SPK Başkanlığına Bank
Asyanın eski müdürünü atadınız. Haberin süresi daha altı
aylık Bülent Turan. (CHP sıralarından alkışlar)
Peki Şarlatan, soytarı dediğimiz
adama, bakanlarıma bu ödülü ben mi verdirttim?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Bir tarafta Reza Zarrab bir
tarafta İzmir adayınız, Bülent Turan. (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Sayın Hocam, Atatürkle ilgili önce bir
şeyleri söyleyip de sonra dönüp dolaşıp doğru yerden bir
sahiplenme yaptınız; önemli.
CAVİT ARI (Antalya) Ses.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Ama elimizde iki tane
fotoğraf var. Bakın, ya olduğunuz gibi görünün ya
göründüğünüz gibi olun. Bir yandan Sayın Genel
Başkanınız Atatürk heykelleri yerde it leşi gibi sürüklenecek
günü göreceğiz. diyen adama, Her sene 10 Kasım dokuzu beş geçe
kenefe gidin. diyen adama, Atatürke zerre muhabbeti olan ne ölüme ne
dirime. diyen adama gidip elini eteğini öpüyorsa sizin buradaki
söylediğiniz sözlerin şu kadar kıymeti kalmadı be hocam.
(CHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Saygılar sunuyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Sayın Başkan,
69a göre söz istiyorum adımı zikrederek
sataştığınızdan dolayı.
BAŞKAN Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
3.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, Manisa
Milletvekili Özgür Özelin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasında AK PARTİ Genel Başkanına, Adalet ve
Kalkınma Partisine ve şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri: hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bakın değerli arkadaşlar, tüm
partilere söylüyorum: Kimseyle polemik yapmak, bütçe görüşmelerine ek
zaman yapmak değil derdim. Az önce Özgür Beyin Elli sene önceki
fotoğraf bu kardeşim. demesi bir gerçeğin itirafı;
söylediğimiz bu. (CHP sıralarından gürültüler) Her gün buraya
çıkıp da AK PARTİ FETÖyü büyüttü. demenizi reddediyoruz. O
yüzden diyorum ki: Elli yıldan beri CHPsi, ANAPı, Doğru Yolu
hep bu adamlar okul açarken, cami açarken yanında olmuşlar; bunu
söylemeye çalışıyorum. Ama bir daha söyleyeceğim: Elli
yıl önce CHPnin eski sekreteriyle beraber var olan bu FETÖ, daha yeni iki
sene önce İttifaktan utanıyorum. diyen kendi vekiliniz. Bir daha
diyorum; biz dershane kapatırken neredeydiniz? Biz bu adamların
gazetesini kapatırken, bankasını kapatırken neredeydiniz?
(CHP sıralarından gürültüler)
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Açarken
çağırmadınız ki kapatırken de gelelim.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Söylediğim şey
şu: FETÖyle mücadelede en büyük şansımız Erdoğan gibi
bir lider olması, bunu söylemeye çalışıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Bu elli yıllık
mücadeleyi, elli yıllık sinsi girişimi, elli yıllık
ihaneti AK PARTİnin ve liderinin dirayetiyle Türkiye aşabildi. (CHP
sıralarından gürültüler)
ALİ ŞEKER (İstanbul) Ne dirayeti,
ne dirayeti? İhanet ettiniz siz!
GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli) Siz
ihanet ettiniz, siz! Kendinizi aklayamazsınız!
BÜLENT TURAN (Devamla) Bunlara
takılmayalım diyorum. Bunda senin de kusurun olabilir, benim de
olabilir ama biz yüzleştik, ayıkladık, OHAL ilan ettik,
savaştık bunlarla ama hâlâ onların argümanlarıyla, onların
fotoğraflarıyla, onların ağzıyla konuşursanız
yanlış yaparsınız.
Değerli arkadaşlar, bakınız
(CHP sıralarından gürültüler)
ALİ ŞEKER (İstanbul) Suç
ortağısınız siz, suç ortağı!
BÜLENT TURAN (Devamla) Arkadaşlar, bir daha
söylüyorum
ALİ ŞEKER (İstanbul) Suç
ortağısınız!
BÜLENT TURAN (Devamla) Sakin olun.
Diyorum ki: FETÖ elli yıldan beri bu ülkenin
kılcal damarına girdi; CHPyi kullandı, diğerlerini
kullandı, hepimizi kullandı. (CHP sıralarından gürültüler)
VELİ AĞBABA (Malatya) Okulunda
okumuşsun, bankasına parayı yatırmışsın
Rezil oldunuz!
BEKİR BAŞEVİRGEN (Manisa) FETÖyle
gezenler aynaya baksın!
BÜLENT TURAN (Devamla) Ama biz bununla
savaştık, ayıkladık, siz aynı yerdesiniz. Bir daha
diyorum: Biz OHAL ilan ettik, karşı çıktınız. Bak,
soruyorum ya: MİT Başkanına giden FETÖye biz dur dedik,
neredeydiniz? (CHP sıralarından gürültüler)
BEKİR BAŞEVİRGEN (Manisa) El ele,
kol kola gezdiğiniz günler ne oldu, söyle!
BÜLENT TURAN (Devamla) Deyin ki Yanlış
yaptık, deyin ki Ayıkladık. Ama biz bunlarla
savaşırken, kavga ederken bankada ağlayan sizdiniz, gazetede
ağlayan sizdiniz, bunların dershanelerine gidip Yapmayın.
diyen sizdiniz. (CHP sıralarından gürültüler)
VELİ AĞBABA (Malatya) Okulunda okudun,
bankasına parayı yatırdın
BÜLENT TURAN (Devamla) Allahtan ki Erdoğan
var, AK PARTİ var ki bu sorunu aştık Cumhur
İttifakıyla beraber. O yüzden diyorum ki: Mesele, sizin ifadenizle
eski fotoğraf-yeni fotoğraf meselesi değil. Kasım Gülek
CHPnin sekreteridir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Değil; yedi yıl
sonra, yedi yıl!
BÜLENT TURAN (Devamla) Elli yıldan beri bu
adamlar herkesle ittifak yaptı. (CHP sıralarından gürültüler)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Böyle bir şey yok ya!
GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli) Bizimle
yapmadı, sizin gibilerle yaptı!
ALİ ŞEKER (İstanbul) Siz onlarla
yaptınız!
BÜLENT TURAN (Devamla) Fatih Üniversitesinin
arsasını Kasım Gülekin eşi bağışladı;
yetmedi, bu adamın cenazesini yani Kasım Gülekin, CHPli
kişinin cenazesini FETÖ kıldırdı; yetmedi, Şefaat
hakkımı oraya veririm. dedi. (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ ŞEKER (İstanbul) Biz sizi
uyardık!
GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli) Kasım
Gülek Genel Sekreterken FETÖ yoktu, sizin döneminizde vardı, adına
para bastırdınız, Türkçe olimpiyatlarında övgüler düzdünüz!
BÜLENT TURAN (Devamla) Mesele onu yapmak, bunu
yapmak değil. Diyorum ki arkadaşlar: FETÖyle mücadelede herkesin
yapacakları var. Biz yapıyoruz, biz direniyoruz, biz risk
alıyoruz; bu adamlara destek olmayın, motivasyon
sağlamayın, psikolojik manevra imkânı vermeyin diyoruz;
söylediğimiz bu.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan,
esasen, Bülent Turan uzunca bir konuşma yaptı. Siz, cevap
hakkına saygılı olarak
(AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Durun bakalım, ne diyeceğim ya. Benim
bahsettiğim, ilk konuşması.
BAŞKAN Bir dakika arkadaşlar
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Uzunca bir konuşma
yaptı. O konuşmasındaki sözlerine
Bana yeterli zamanı
verdiniz, birkaç kez uzattınız. Ben kendisinin şahsına
sataşan bir şey söylemedim, sadece söylediklerine cevap verdim. Ama
çıktı -yine olanak tanıdınız- ve bu kez bir
sataşmaya cevap hakkındaki sürenin de çok üstünde bir sürede yeni bir
sataşma konuşması yaptı.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Aynı şeyi
söyledim Başkanım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bu sebepten, şimdi makul
cevap verme süresi içinde, İç Tüzük 69a göre iki dakika süre talep
ediyorum efendim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Aynı şeyi
söyledim Başkanım, aynı şeyi söyledim,
sataşmadım.
BAŞKAN Arkadaşlar, maksat hasıl
oldu diye düşünüyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
maksadın
BAŞKAN Söyleyeceklerinizi söylediniz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Sayın Başkan,
ifademiz net, aynı şeyi söyledim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ben, maksadın hasıl
olması için bu son sataşmalara cevap vermeyi ve yeni bir
sataşmada bulunmamayı taahhüt ediyorum.
BAŞKAN Peki, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Lütfen, bir daha sataşma olmasın.
4.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
gerçekten de yeni bir sataşma niyetim yok ama bir gerçek var: İnsafa
davet etmek lazım.
Arkadaşlar, zaman zaman olur; elinizde bir
kanıt vardır, onu güçlü bir argüman olarak görürsünüz, ortaya
koyarsınız, siyasi muhatabınız bunu somut bir şekilde
çürütebilir. Dediniz ki: Kasım Gülek CHP sekreteriyken FETÖyle
ilişkisi vardı.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Herkesle var, diyorum;
herkesle var, diyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Biz dedik ki: 1959da genel
sekreterliği bıraktı, 1964te partiden istifa etti;
fotoğraf 1967.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Hayır, hayır,
öyle değil ama öyle değil.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Buradan sonra susacaksın
Bülent Turan, susacaksın; buradan sonra ayıbınla
oturacaksın. (CHP sıralarından alkışlar)
Ben çok net bir şey söyleyeyim: Biraz önce bir
sürü istismar yapıldı; özellikle Turgut Özal üzerinden, Menderes
üzerinden. Elimde
Recep Tayyip Erdoğanın Turgut Özala Milletin
babasıymış. Bunlar baba değiller, bunlar uşak
uşak; emperyalizmin uşağı, Batının
uşağı, ABDnin uşağı. Uşaktan baba olmaz.
dediğini mi okuyayım yoksa hani, ensar-muhacir ilişkisiyle
övünüyorsunuz ve herkese Gel dedik, karşı mı çıkıyorsunuz?
diyorsunuz ya Suriyeliler konusunda
Recep Tayyip Erdoğan diyor ki:
Turgut Özal Bulgaristana Gelin. dedi. Ya ne kadar varsa gelin, isterse
Todor Jivkov da gelsin. Tamam, güzel Gelin. diyorsun ama bak, Ahmet, Mehmet
asgari ücrete talim ediyor; ülke insanı aç, kadınını
satıyor, kızını satıyor,
çalıştırıyor. Sen buna çözüm bulamamışken
Gelin. diyorsun. Bunları nereye yerleştireceksin? Kapıkulede
bir anons: Muamelesi biten soydaşlarımız istediği yere
gidebilir. 780 bin kilometrekare emrinizde mi ya! Ve tabii bu insanlar geldi
de kim geldi? Casus mu geldi, katil mi geldi, hasta mı geldi?
Şimdi, bu dili, Suriyeliler için bir kişi
kullanmaya kalksa dönüp Sen ne anlarsın ensardan, sen ne anlarsın
muhacirden? Ensar-muhacir ilişkisi Mekke-Medinede kurulmuş bir
ilişki, Mekkeliler ile Medineliler arasında.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Sayın
Başkanım, toparlıyorum.
BAŞKAN Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Sen ne anlarsın
muhacirden? diye dönüp diyor ya gün geliyor HDPliye, gün geliyor
İYİ PARTİliye, gün geliyor CHPliye, net çizgimizi koyalım:
CHP Suriyelilere göçmenlere değil, başta savaş, göçmen yaratan
politikalara karşıdır da buradaki bu ayrımcı, hepsi de
bizim evladımız, bizim canımız olan Bulgaristandan gelen
insanlara, Nereye geliyorsun? Vatandaş karısını,
kızını satıyor. gibi ağır laflarla Özala
yüklenen bir kişinin, bir siyasetin temsilcileri çıkıp da
şimdi burada tutarlılıktan, ensar-muhacir ilişkisinden,
Özala saygıdan, Özala diktatör demekten
Biz diktatör demişiz,
siz Özala ağzına geleni söylemiş, siyonist
uşağı demişsiniz. Biraz utanın, biraz susun, biraz
saygı gösterin.
Sağ olun. (CHP sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar; İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Kürsüye
çıkmayacağım, kayda geçsin diye söylüyorum. Mesele, Kasım
Gülekin CHPde eski olması, olmaması değil, eğer öyle
bakacak olursak Kasım Gülekin kızı 2002de Bakandı yani
mesele orada görev yaptı, yapmadı değil. Ben bir hakikati
söylüyorum, diyorum ki: AK PARTİ grubu FETÖyle mücadelede nasıl
tutturduğunu herkese gösterdi. Aynı duruşu burada da bekliyoruz
diyorum. Söylediğim bu Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkanı Binali
Yıldırımın, Turgut Özala ve emeği, hizmeti
geçmiş bütün devlet büyüklerine Allahtan rahmet dilediğine
ilişkin konuşması
BAŞKAN - Arkadaşlar, Turgut Özal bu ülkeye
hizmet etmiş değerli bir devlet adamı. Allah mekânını
cennet eylesin.
VELİ AĞBABA (Malatya) Amin.
BAŞKAN Ülkemize emeği, hizmeti
geçmiş bütün devlet büyüklerine Allah rahmet eylesin diyoruz. (AK
PARTİ, CHP, İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
IV.- KANUN TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun
Teklifi (1/276) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 10) (Devam)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı (1/275); 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan,
2017 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/38); 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017
Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporu ve 2017 Yılı
Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu
ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 183 Adedi Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine,
2 Adedi Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve 10 Adedi Diğer Kamu
İdarelerine Ait Olmak Üzere Toplam 195 Adet Sayıştay Denetim
Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/40) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S.Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN - Evet, görüşmelere devam ediyoruz.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
ilk söz, İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçtadır.
Buyurun Sayın Oluç. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz otuz dakika.
HDP GRUBU ADINA HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2019 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanun Teklifinin tümü üzerine partim adına söz
almış bulunuyorum. (Uğultular)
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen sessiz
olalım ve hatibi dinleyelim.
Buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Sayın vekiller,
Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.
Aralık ayı boyunca sürmüş olan Meclis
çalışmalarında bir bütçe mesaisi başladı, şimdi
de bitiyor. Bir toplumun ve ülkenin demokratik ortam içinde yürütmesi gereken
bütçe tartışmaları, bu kuruldaki muhalefet partileri için ne
yazık ki sadece bir mesai hâline gelmiştir, rutin bir iş gibi
gerçekleşmiştir ama iktidar koalisyonu için de sadece bir mesai
olmuştur çünkü önlerine gelen metinleri değiştirmeksizin ve
sorgulamaksızın onaylamaktan, sadece belli başlı anahtar
kelimeleri duyunca tepki vermekten başka bir iş
yapmamışlardır.
Dünyada bütün demokratik ülkelerde bütçeler neden
meclislerde tartışılır ve ülke yönetimi açısından
neden ilk sırayı alır? Çünkü meclisler, bütçe
görüşmelerinde iktidarları denetler; bütçe
tartışmaları, iktidarları denetlemenin en demokratik yolu,
demokrasi açısından olmazsa olmaz kuralının
işlediği bir mekanizmadır. Bugün sarayda
hazırlanmış olan bütçe kanun teklifiyle yasama organına bir
paylaşım adaletsizliğini ve yanlışları onaylama
dayatılmıştır. Milyonlarca yurttaşın oyunu
almış olan muhalefet partilerini dinlememe veya sözlerine ayar verme
çabanızla, en temel haklardan biri olan kaynakların nereye,
nasıl ve ne biçimde dağıtılacağını
tartışma, eleştirme ve denetleme hakkına saygı
duymadığınızı açık biçimde gösterdiniz.
(Uğultular)
RIDVAN TURAN (Mersin) Başkan, duymuyoruz.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Bütçe hakkı
dediğimiz şey otoriter, baskıcı ve hükümranlık
niteliği taşıyan rejimlere karşı
kazanılmış tarihsel bir haktır, parlamentoların ve
yurttaş halklarının tarihinde kurucu bir değere sahiptir,
hatta Amerika ve Fransadaki devrimlerin bir nihayetidir. Temsil yoksa
vergilendirme de yok. sözü o dönemlerin en önemli sloganlarından biridir.
Bugün çağdaş demokrasilerde vergi veren yurttaşların denetim
hassasiyetinin arkasında işte bu tarihsel gerçekler vardır.
Bugün Fransada sarı yelekliler hareketi oluşuyorsa arkasında
yurttaşların ödedikleri vergilere sahip çıkmaları ve
denetleme yapma anlayışları vardır. Bizde ise
yurttaşın ödediği vergilerle yöneten ve geçinen iktidar sahiplerinin
halkın temsilcilerini hizaya çekmesi olağan gibi algılanır.
Vergiyi alıp kullanırken yurttaşın zihniyetine
demediğini bırakmamak normal sayılır. Bu durumu
yadırgayan ve eleştirenlere ise tahammül edilmez. Biraz evvel
Sayın Bostancı konuşmasını yaparken bir tanımlama
yaptı Bu, ahlakın bütçesidir. diye; evet, ahlak ile halk
arasında da bir bağ kurdu.
Peki, bu ahlakın bütçesiyse bunu
eleştirenler ne yapmış oluyor Sayın Bostancı? Yani bu,
işte, eleştiriye tahammülsüzlüğünüzün ufak bir kelime oyunuyla
dışa vurumu oldu.
Şimdi Benim vergimi öyle kullanamazsın.
diyene bu ülkenin iktidarları iyi bakmadı bugüne kadar, sizler de iyi
bakmıyorsunuz. Yurttaş olunmasına izin verilmemesi tam da böyle
bir şeydir işte. Yurttaşlık bilinci, sadece her dört
beş yılda bir önüne bırakılan sandığa zarf
atmayı değil, kişi haklarını herkese ve özellikle de
iktidara karşı savunabilmeyi kapsar. Bakın, bugün Türkiyede
dolaylı verginin yani yurttaşlardan günlük harcamaları
vasıtasıyla alınan verginin toplam içindeki oranı yüzde 67
ile yüzde 70 arasında değişmektedir. Bu, inanılmaz bir
vergi adaletsizliğidir, zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul
kılan bir sistemdir. Dünyada bu kadar yüksek dolaylı vergi ödeyen
başka bir toplum gerçekten yoktur. Buna bir de ücretlerden kesilen
vergileri eklediğimizde tablo daha net ortadadır.
Sayın vekiller, bu bütçe teklifi de
göstermektedir ki iktidar, haksız ve adaletsiz uygulamalarına devam
edecek; işçinin, emekçinin, çiftçinin, esnafın, emeklinin,
işsizin, engellinin, gençlerin ve kadınların haklarını
teslim etmeyecek ve onların ihtiyaçlarına cevap vermeyecektir.
Muhalefete tahammülsüzlük ve sözünü dinlememe, atanmış
bakanların muhalefete parmak sallamaları veya konuşulanları
ciddiye almamaları, virgülü bile değişmeyen bir bütçe; tablo bu.
Peki, tüm bunlar neyi gösteriyor? Şundan emin olun: İktidarın
gücünü değil, olsa olsa demokratik politik kültürden yoksunluğunuzu
gösteriyor. Evet, demokratik politik kültürden yoksunsunuz. Bir dönem Acaba,
demokrasi iyi bir şey mi? diyerek yaptığınız
denemeleri İktidarı kaybederiz. korkusuyla bir kenara
attınız. İktidar olmak, sizin için demokratik iktidar olmaktan
çok daha önemli oldu. Her şeye hâkim olmak, her şeyi elinde tutmak,
farklı olana tahammülsüz davranmak ile demokrat olmanın en ufak bir
yakınlığı yok; bunu bilin. Çoğunluğunuz var diye
doğru dürüst denetim yapmadan ve yaptırmadan sorunlu bir bütçeyi
onaylıyorsunuz, biraz sonra detaylarına gireceğim. Bugün belki
sorumluluklarınızdan kaçabilirsiniz ama emin olun, bu
kaçınmanın sonuçlarından asla kaçamayacaksınız.
Bakın, bu bütçe görüşmelerinde özellikle
iki bakan vekillere bağırıp çağırdı, parmak
salladı; biri İçişleri Bakanı, biri de Millî Savunma
Bakanı. Çünkü bu bütçe, güvenlikçi bir bütçe; çünkü bu bütçe, silah ve
savaş yatırımları bütçesi. Bunun gücüyle vekillere
saygısızlık edebildi bu bakanlar, o nedenle en fütursuz onlar
davranabildi. Bütçede MİT, MGK, Jandarma Genel Komutanlığı,
Emniyet, Sahil Güvenlik, Savunma ve İçişleri Bakanlıklarına
yaklaşık 111 milyar lira ayrılıyor. Bir önceki yıla
göre yüzde 21, son iki yıla göreyse yüzde 58lik bir artış var.
Buna karşılık, Millî Eğitimdeki artış ise bu
yıl sadece yüzde 4.
Savaş yatırımı deyince
kızıyorsunuz. Peki, S-400leri, Patriot füzelerini, F-35leri
turşusunu kurmak için mi satın alıyorsunuz? Onlara ödenecek
milyarlarca dolarla eğitim ve sağlık alanında
yapılabileceklerin neler olduğu, kamu yatırımlarında
yapılabileceklerin neler olduğu çok açıktır. Ama bu, bir tercih
meselesi ve siz, savaş ve silah yatırımlarından yana
tercihinizi kullanıyorsunuz, eğitim ve sağlıktan
değil; savaş yatırımı ve güvenlikten yana tercih
kullanıyorsunuz, halkın ihtiyaçlarından, kamu
yatırımlarından değil.
Sayın vekiller, bir iktidarın bütçesi
eğer Mecliste reddedilirse o iktidar düşer ki bizim tarihimizde de
bunun örnekleri vardır. Ne var ki bugün bu bütçe reddedilirse iktidar
yerinde durur çünkü tek adam rejimini denetleyecek hiçbir mekanizma
bırakılmamıştır.
Kuvvetler ayrılığını
ayağındaki prangalar olarak değerlendiren Erdoğan,
Sonunda kuvvetleri benim koordinasyonumda birleştirdik. diyerek ve bu
anlayışla davranarak, ortada demokratik kurum ve işleyiş
bırakmamıştır. Denge, denetleme ve fren mekanizmaları,
yargı bağımsızlığı ve
tarafsızlığı, yasamanın özerkliği yerle bir
edilmiştir. Mutlak iktidar, otokrasi, tek kişi yönetimi dünyanın
hiçbir ülkesinde ve dünya tarihsel sürecinde hayırlı sonuçlar
üretmemiştir, burada da üretmeyeceğinden emin olabilirsiniz.
İşte, bu nedenlerle
sorunlarımızın başında demokrasi ve temsil krizi
gelmektedir. Kriz var; ekonomide var, hukukta var, devlet yönetiminde var, Orta
Doğuda var, dış politikada var, Avrupayla ilişkilerde
var. Kriz var. diyoruz, cevap: Kriz miriz yok. Hazine ve Maliye Bakanı
da doğal olarak kabullenemiyor, lafı yuvarlıyor. Türkiye
ekonomisi yılın ikinci yarısında hızla bir türbülansa
girdi. diyor. Türbülansa girdiyse olduğu yerde durmuyor bu uçak,
aşağı doğru gidiyor. Bakın, biraz sonra bunu verilerle
size söyleyeceğim. Türbülans sözü asla gerçekleri yansıtmıyor.
Resesyon, stagflasyon diyenler, cevabınızı
aldınız. dedi Bakan ama cevap ona TÜİKten geldi.
Sayın vekiller, bakın, Hazine ve Maliye
Bakanı Berat Albayrak bütçe görüşmelerinin ilk gününde bu kürsüden
konuşurken Türkiye'nin üçüncü çeyrek büyüme istatistikleri Türkiye
İstatistik Kurumu, TÜİK tarafından açıklandı. Bu
istatistikler dengenin değil, inişin habercisiydi. Bakanın
söylediklerinin boş ve geçersiz olduğunu bu istatistikler çok net
olarak gösterdi, bu bütçenin zemininin kaydığını çok net
olarak gösterdi. Bu verilerin açıklanmasıyla birlikte, bu bütçenin
üzerine kurulmuş olduğu zeminde ciddi fay kırıkları
oluştu. Sayıları manipüle ediyorsunuz, kendinize göre
ayarlıyorsunuz, işinize gelmeyen verileri açıklayan TÜİK
Başkan Yardımcısını görevinden alıyorsunuz.
Sayıştayda da aynı işi yaptınız, denetim
raporlarını hazırlayan daire başkanlarını
görevden aldınız. Evet, maalesef, gerçekler korkutucu ve acı,
öyle. Peki, bundan sonra TÜİKin yayınladığı
istatistiklere kim inanır? Bilmiyoruz ama biz, yine de o resmî
sayılara dayanarak size bu gerçekleri bir kez daha hatırlatmak
istiyoruz.
Bakın, ne diyor göstergeler: TÜİKe göre
temmuz-eylül dönemini içeren üçüncü çeyrekte Türkiye ekonomisi yüzde 1,6
büyümüş. Burada Allaha şükür büyüdük yine. laflarını
duyduk bütçe tartışmaları sırasında ama iş öyle
değil. İlk çeyrekteki büyüme yüzde 7,2; ikinci çeyrekteki büyüme
yüzde 5,3; üçüncü çeyrekteki büyüme yüzde 1,6 yani hızlı bir
iniş var. Alışılmış büyüme temposunun çok
altına düşen bir hâl, resesyon tanımına uyuyor. Her ne
kadar Bakan Bey bu laftan hoşlanmasa da bakın, sözle söylenen
rakamlar uçup gidiyor, ben size bunu bir göstergeyle bir kez daha göstermek
istiyorum. Bu grafik, 2017den 2018in üçüncü çeyreğine kadar büyüme
göstergesidir. Bakın, buradaki bir yükselişten sonra 2017nin üçüncü
çeyreği ve sürekli bir düşüş vardır. Buna türbülans
diyebilir misiniz Allah aşkına sayın vekiller, bu
türbülansı mı gösteriyor? Şurada 1,6; dördüncü çeyrek
rakamı nerede gelecek belli değil. Bakın, buna türbülans demek
gerçekten var olan gerçeklerin üstünü örtmek ve manipüle etmek demektir.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Manipülasyon da
diyorlar.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Bu, TÜİKin
verilerdir, bizim verilerimiz değil, sizin kurumunuzun verileridir.
Şimdi bakın
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) Dünyadan örnekleri
var mı?
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Ne?
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) Dünyadan da
örnekleri var mı?
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Dünyaya ne
bakıyorsunuz, önce siz bir memlekete bakın.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) Dünyada da ekonomik
kriz var.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Dünyaya da
bakarız sonra da önce memleketteki duruma bakın. Buna türbülans
mı diyorsunuz şimdi siz? Bu nasıl bir türbülans? Bu mu
türbülans? Dosdoğru aşağı doğru giden bir eğri
varken bunu türbülans diye burada Hazine ve Maliye Bakanı anlatıyor
ve bunun üzerine hazırlanmış olan bütçeyi siz
onaylıyorsunuz. Biz size bundan bahsediyoruz. Bırakın
dünyayı, önce bir memleketin durumuna bakın, sonra dünyaya da
bakarız.
Şimdi, bakın, üçüncü çeyreğin yüzde
1,6lık performansı resesyona yani durgunluğa girildiğinin
resmî ifadesidir. Eylül sonrası yani dördüncü çeyrek rakamları Mart
2019da açıklanacak ama eylül sonrası göstergelere
baktığımızda bunun sadece bir resesyon değil, bir
küçülmeye gidiş, depresyona geçiş olduğunu çok açık bir
şekilde söylememiz gerekiyor. Türkiye, ekim-aralık döneminde yüzde
20lerde seyreden yüksek enflasyonun eşliğinde küçülme süreci
yaşıyor.
Bakın sayın vekiller, depresyon dedim diye
bir doktora gidip de iki passiflora yazıp bir reçeteyle bu depresyonu aşamazsınız.
Çok ciddi bir durumla karşı karşıyayız ama siz bunu
hiç ciddiye almıyorsunuz. Resesyonun sektörel analizine
baktığımızda da ortaya çıkan verilerin hiçbir tanesi
iyimser yorum yapmanıza neden olamaz. Bakın, üretici sektörlerden
tarımda sadece yüzde 1 büyüme gözlenmiş, geçen yıl bu oran yüzde
3,6. Sanayide büyüme yüzde 0,3te kalmış, geçen yıl bu oran
yüzde 15,4. Son on beş yılın yıldızı olan
inşaatta 5,3 eksi büyüme olmuş, eksi 5,3; geçen yıl bu oran
yüzde 18,8miş. Şimdi hizmetler kesiminde yüzde 4,5 olarak
gerçekleşmiş, geçen yıl bu oran yüzde 21,8miş. Bir
yıl içindeki verilerin karşılaştırmasından ortaya
çıkan sonuç hiç öyle iç açıcı değil. Siz nasıl oluyor
da pembe tablolar çizip duruyorsunuz burada kaç günden beri?
Şimdi, öte yandan, üretilen gelirden iş
gücünün aldığı pay yüzde 31 dolayında. Oysa iş gücünün
payı yılın ilk çeyreğinde yüzde 38 dolayındaydı.
Bu ne anlama geliyor? İşçi ve emekçilerdeki, tüm ücretli çalışanlardaki
yoksullaşma devam ediyor. Vatandaşın tüketiminde yani talepte de
büyük bir düşüş var. Tüketim harcamaları büyüme oranı yüzde
1,1e kadar gerilemiş, geçen yılın aynı döneminde bu oran
yüzde 10,2. Yani bir senede vatandaşın alım gücünü 10 kat
düşürmüşsünüz. Toplum tüketemiyor. Reel ücretler bu denli
gerilemedeyken, çarşı pazar bu kadar cep yakarken toplumun büyük bir
kısmı bırakın lüks harcamayı temel tüketim
mallarını almaktan bile çekiniyor. Zamlar yağmur gibi. Elektrik,
doğal gaz faturaları geldikçe insanlar ne yapacaklarını
şaşırıyor.
Tüketici Güven Endeksi aralık ayında
kasıma göre yüzde 2,3 azalmış; son bir seneye
baktığınızda bunun en az altı ayında
-aylardır bu endekste istikrarlı bir düşüş var- Tüketici
Güven Endeksi sürekli düşüyor.
Yatırımlarda da sorun büyük.
Yatırım harcamaları üçüncü çeyrekte yüzde 3,8 eksi çıkmış,
bu oran geçen yıl yüzde 12,8di, artı idi. Kaçınılmaz
olarak işsizlik yüzde 11,4; tarım dışı işsizlik
yüzde 13,5. Resmî rakamlara göre 3,8 milyon işsiz var, gayriresmî rakamlarda
çok daha yüksek. Yani Türkiye ekonomisi stagflasyona hani Bakanın sevmediği
laflar var ya, onlardan birini söylüyorum- yani durgunluk içinde enflasyon
olgusuna girmiş durumda. IMFsiz IMF politikalarını uygulayan
bakan bu kavramı kabul etse de etmese de bütün veriler bu gerçekliği
işaret ediyor.
Öte yandan Merkez Bankası verilerine göre
resesyona girilen temmuz-eylül döneminde Türkiyeden 18,5 milyar dolar sermaye
çıkışı olmuş, ekimde de sürmüş bu; 1,5 milyar
dolar da ekimde çıkmış. Bu yabancı para niye gidiyor? Çünkü
güvensizlik var. Çünkü hukuk ve adalet mekanizması güven vermiyor. Çünkü
keyfî kararlarla yapılan hukuksuzlukların hesabının
sorulamayacağını biliyorlar. Çünkü demokrasi yok, otokrasi var.
Hukukun üstünlüğü diye bir şey kalmamış, üstünlerin hukuku
artık geçerli hâle gelmiş.
Bakın, sayın vekiller, geçenlerde açıklanan
uluslararası bir araştırma vardı, Hukukun Üstünlüğü
Endeksi; 113 ülke arasında Türkiye 101inci sırada. Uganda,
Bangladeş ve benzeri ülkelerle birlikte 101inci sıradayız
Hukukun Üstünlüğü Endeksinde. Bu sizce vahim bir durum değil mi
Allah aşkına? İktidarın elinde siyasallaşmış
bir yargı, talimatlarla hareket eden mahkeme heyetleri, çökmüş bir
hukuk sistemi
Son altı aydaki kamuoyu araştırmalarına
baktık -daha öncekilere de bakabilirdik ama son altı ay daha iyi veri
sunar dedik- bugün toplumun yüzde 64ü yani neredeyse her 3 kişiden 2si
Adalet mekanizmasına güvenmiyorum. diyor. Bu, ciddi kamuoyu
araştırma şirketlerinin yaptığı
araştırmaların sonucu. Toplumun üçte 2si Adalet mekanizmasına
güvenmiyorum. diyor. Hatta ilginç gelecek size belki ama Adalet ve
Kalkınma Partisi seçmenlerinin üçte 1i bile bu görüşte yani sizin
her 3 seçmeninizden 1i de adalet mekanizmasına güvenmiyor. Yargı
siyasallaştı, iktidarın kararlarına göre hareket ediyor.
diyor insanlar, soru çünkü böyle. O soruya Evet. cevabını
veriyorlar. Ama bunu bilerek yaptınız, bu duruma bilerek getirdiniz.
Adalete olan inanç çökünce sığınılabilecek merci
kalmayacağından Hükûmete biat etmek dışında bir yol kalmamış
olacaktı, tuzu bilerek kokuttunuz.
Geçenlerde, Cumhurbaşkanı Yardımcısı
burada açıkladı, dedi ki: 4 bin civarında FETÖ üyesi hâkim,
savcı tasfiye edildi. Bunlar, hâkim, savcı elbisesi giymiş
hainlerden başka bir şey değildir. dedi. Peki, bunlar hainse
neden bu hainlerin hazırladığı iddianamelerle bizim
arkadaşlarımız, vekillerimiz, belediye
başkanlarımız yargılanıyor? Neden? Bu nasıl bir
adalet anlayışı? Yani hain olan savcı, hâkim, Kürte
iddianame hazırlayıp yargılama başlattığında
hain olmuyor mu? Kürt olunca hukuka, adalete ihtiyaç yok, haine ihtiyaç var,
öyle mi? Bakın, çok savunduğunuz Selahattin Demirtaş
davasında -ki o davadan dört yıl sekiz ay ceza aldı- ihbar
edenler yani davanın açılmasını sağlamış
olanlar FETÖden tutuklandı, tutuklandılar FETÖden. Bu konuda 2
savcı üst üste 2 tane ayrı iddianame hazırladı, 2
savcı da FETÖden tutuklandı ve meslekten ihraç edildi. Artık
dayanamadılar, bir 3üncü savcıya aynı iddianameyi
hazırlattılar. Şimdi, emniyet raporunda Barış için
konuşma yapmışlardır. notu geldi ama hayır, dava
açıldı, ceza verildi.
Şimdi, bu FETÖ kumpası değil, öyle
mi? Hani FETÖye karşı bu kadar mücadele ediyorsunuz ama bu FETÖ
kumpası değil. Peki, siz bu kumpası savununca ne
yapmış oluyorsunuz Allah aşkına? Ama hiç bunları konuşmuyoruz.
Sadece bu dava da değil, kaç davası daha var. Bakın, Selahattin
Demirtaşın 102 fezlekesinden 29u FETÖden dolayı
tutuklanmış savcılar tarafından hazırlanmış.
Hadi itiraz edin, FETÖye karşı mücadele ediyorsunuz. Niye
susuyorsunuz? Tutuklu olduğu dosyada birleştirilen 31 fezlekeden 9u
da FETÖden tutuklanmış savcılar tarafından
hazırlanmış. Niye susuyorsunuz? Hani FETÖye karşı
mücadele? Ne oldu? Üstelik sadece Selahattin Demirtaş için değil bu
durum, bütün yargılanan vekillerimiz için geçerli olan bir durum bu. FETÖ
kumpasları. Hainler hazırlamış yani bütün bunları ama
hiç sesiniz çıkmıyor. FETÖye karşı mücadelede, söz konusu
olan Kürtlere karşı hazırlanan iddianameler olunca birdenbire
suskunluk ortalığı kaplıyor.
Sayın Devlet Bahçeli, yanılmıyorsam,
geçtiğimiz haftalarda Bu FETÖcü hainlerin düzenledikleri iddianamelerle
açılan davalar elden geçirilmeli. demişti. Buyurun yapın, biz
de destekleyelim ama yapamazsınız. Artık adalet sarayları
yok çünkü, sarayın adaletsizliği var, sarayın
adaletsizliği. (HDP sıralarından alkışlar)
Sayın vekiller, bakın, Leyla Güven,
Hakkâri Vekilimiz -kaç gündür burada söylüyoruz- Kürt olduğu için hâlâ
salınmıyor. Bu lafı söyleyince siz bozuluyorsunuz, biliyorum ama
Enis Berberoğlu salındı, çok da doğru oldu. Biz de
doğru bulduğumuzu söyledik, destekledik de bunu ama Leyla Güven
hakkında herhangi bir hüküm yok. Hakkâri Vekilimiz içeride tutuluyor.
Dokunulmazlığı var, sizler gibi bir vekil o; burada oturmuyor,
cezaevinde tutuluyor. Neden? Çünkü Kürt. Adalet yok, ona işlemez.
Açlık grevindeki parlamenterimiz 44üncü gününde bugün, açlık grevi
yapıyor. Burada oturanlarla aynı hakka sahip; barış için,
İmralıda tecridin sona ermesi için, Türkiye'de kimsenin ölmemesi
için açlık grevinde bir vekilimiz var bugün.
Bakın, bu söylenenler, bu söyleyeceğim
cümleler hiç hoşuma giden cümleler değil ama gerçek bu, acı da
olsa gerçek bu. Selahattin Demirtaş Kürt olduğu için alelacele mahkûm
edildi. Sırrı Süreyya Önder yıllarca burada vekillik yaptı,
Türkmen ama o, Kürtlerle yan yana durduğu için mahkûm edildi. Türkiye
demokrasi güçlerine gözdağı veriyor yani iktidar. Barış
istedikleri için Profesör Gençay Gürsoy -Türkiye'nin nöroloji
uzmanlarından biri, herkesin ihtiyaç duyacağı bir alan- Profesör
Şebnem Korur Fincancı, Füsun Üstel, Ayşe Erzan -bunlar da
profesör- birçok profesör ve akademisyen peyderpey ceza aldılar ve hâlâ
alıyorlar. Bunların hepsi değerli akademisyenler, hepsi
dallarında uzman. Hayatlarında şiddetle bir ilgileri
olmamış, üniversitelerde ders vermişler, insanları yetiştirmişler.
Hepsi emeklilik yaşının üstünde insanlar. Bir bildiriye imza
atmışlar; iki yıl üç ay, iki yıl altı ay, benzeri
cezaları arka arkaya alıyorlar. Hukuk yok, biat etmemişler
Pişmanız. dememişler. Birkaç hafta önce de Turgut
Tarhanlı ve Betül Tanbayın da aralarında olduğu
akademisyenler gözaltına alındı. İktidara sormak istiyoruz:
Derdiniz ne akademisyenlerle? Yok derdimiz. diyeceksiniz. Biat etmeyenlerle,
itaat etmeyenlerle derdiniz çok; eleştirel davranan, akademisyen
olmanın onurunu savunan, soru soran, iktidar karşısında el pençe
durmayanla derdiniz çok.
Sayın vekiller, burada çok
tartışıldı, değinmeden geçemeyeceğim: Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi kararı. Emin olun, biz sizden çok
eleştirdik bu kararı. AİHM çok geç bir karar aldı, eksik
bir karar aldı. Kararda beğenmediğimiz bir sürü yer var. Ama konu,
bu kararın içeriğine dair eleştiri yapıp yapmamak
değil; bu karar bağlayıcı mı, değil mi; Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin 46ncı maddesine ve
Anayasamızın 90ıncı maddesine göre
bağlayıcı mı, değil mi; konu bu, kararın
içeriğini tartışmıyoruz. Sanki AİHM ilk kez Türkiye
hakkında bir karar veriyor. Yok, karar politikmiş, şuymuş,
buymuş. Ya, siz yerel mahkemelerin politik kararlarına bakın,
AİHMe bakmayın. AİHMin kararları hep devlet politikasıyla
ilgilidir zaten, kimse AİHMe boşanma davası veya arazi
anlaşmazlığı nedeniyle gitmiyor ki; mahkemenin alanı
değil o, devletle arasındaki ihtilafın çözümü için gidiyor
yurttaş oraya. Dolayısıyla her karar politiktir elbette ki
AİHMde alınan ama hukukidir, evrensel hukuk normlarına
bağlı kararlardır.
Bakın, 2017 yılında 99 ihlal
kararıyla aleyhine en çok ihlal kararı verilen 2nci ülke
konumundadır Türkiye; bu 2017 verisidir. Bu 99 ihlal kararında ilk
sırada gelen konu, 46 kararla adil yargılanma hakkıdır;
deminden beri adalet ve hukukun üstünlüğünden bahsediyoruz. İkinci
sıradaki 19 kararla özgürlük ve güvenlik hakkıdır. 16 kararla
ifade özgürlüğü geliyor ve ondan sonra devam ediyor.
Şimdi, biz bu konuyu, AİHM
kararlarını Demirtaş bahsinde tartışıyoruz ama
konu sadece Demirtaş değil ki, bir ilke meselesi, bir ilkeden
bahsediyoruz. Türkiyenin imza attığı, bu Meclisin
onayladığı bir Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
var. Bunun 46ncı maddesinde AİHM kararları
bağlayıcıdır. diyor, çiğniyorsunuz.
Anayasamızın 90ıncı maddesi var, üstelik Adalet ve
Kalkınma Partisi getirdi bu maddeyi; Uluslararası sözleşmeler
amir hükümdür. diyor Anayasamızın 90ıncı maddesi,
çiğniyorsunuz. Ya, bari verin bir teklif, bu, Anayasanın
90ıncı maddesini kaldıralım; biz de kurtulalım, siz
de rahatlayın. Ülkeyi zor duruma düşürüyorsunuz, ülkeyi. Derdimiz
sadece Demirtaş değil onun için, bir ilke meselesinden bahsediyoruz.
Şimdi, onun kararı da sizin
yorumladığınız gibi değil, burada yorumlayan
çeşitli grup başkan vekilleri vardı. Siz diyorsunuz ki
AİHM 2. Daire kararı kesinleşmemiş. Hayır, öyle
değil. Tutuklamanın hukuka aykırı olarak sürdürüldüğü
davalarda, AİHMin daireleri büyük daireyi beklemeden, tutuklu
kişinin derhâl serbest bırakılarak ihlale son verilmesini
istiyor; bu net. En yakın örneği Şahin Alpay
davasıdır.
Şimdi, AİHMin kararının
açıklanmasından sonra Cumhurbaşkanı kararın
bağlayıcı olmadığını söyledi, cumhuriyet
başsavcısıyla sarayda görüştü, arkasından Ankara 19.
Ağır Ceza Mahkemesi tutukluluğun devamına karar verdi,
istinaf hukuksuz bir cezayı onadı, biraz evvel bahsettiğim FETÖ
iddianamelerini. Böylelikle Türkiyede hukuk devleti ve yargı
bağımsızlığının ne ölçüde var olduğu
bir kez daha somut biçimde ortaya çıktı. Yargı hilesiyle, karar
uygulamaktan kaçınıldı. Kim yaptı bunu? Yürütme ile onun
güdümündeki yargı. Bakın, her yıl AİHM kararları
nedeniyle Türkiye milyonlarca avro ceza ödüyor. Nereden ödeniyor bu cezalar?
Bütçeden, işte, bugün tartıştığımız
bütçeden, halkın vergilerinden. Mahkemeler yanlış kararlar
veriyor, ceremesini halk çekiyor. Siz AİHM kararlarıyla ilgili ne
istersek yaparız. diyemezsiniz bu nedenle de.
Sayın milletvekilleri, bu bütçe
tartışmalarında İçişleri Bakanı geldi buraya,
öyle bir tablo çizdi ki gözlerimiz yaşardı gerçekten. Meğer
ülkede herkes o kadar özgürmüş ki toplantı, gösteri hakkı,
düşünce ve ifade özgürlüğü hakkı kullan kullan bitmez bir
durumda. Fransa ve Belçikadaki, İspanyadaki sarı yeleklilere bile
çağrı yaptık Gelin, eyleminizi burada yapın, her yer
cennet bahçesi. Orada polis size gaz sıkıyor, burada gül hediye
ediyor. diye. Yasaklanan işçi grevleri ve eylemleri yok, havaalanı
işçilerine saldırı yok, Cumartesi Annelerinin yerlerde
sürüklenmesi yok -ki bunu tarih yazacak, dünyanın yirmi üç
yıldır süren en barışçı vicdan eylemine
saldırıyı anaların istismar edilmesi lafını
tarih yazacak- mesela Artvinde çevre konserine yasak yok, liselerin pilav
gününe yasak yok, üniversitedeki sanat festivaline yasak yok, gaz yok, cop yok,
TOMA yok, kadınların eyleminde şiddet uygulama yok; daha yeni
Ankarada SBF ve ODTÜde öğrenci etkinliklerine yasaklar geldi, saymakla
bitmez. Bakın İHD Genel Merkezi ve Türkiye İnsan Hakları
Vakfının raporlarına, bakın Meclisin İnsan
Hakları Komisyonuna gelen dilekçelere, bir bakın başvurulara,
Türkiye ne zaman insan hakları ve özgürlükleri konusunda güllük
gülistanlık olmuş? Bakan diyor ki: Her şey kameralarla
kontrolümüz altında. Öyleyse Urfa Suruçta Şenyaşar ailesinden
katledilen 3 kişinin faillerini neden bir türlü bulamadınız,
kameralarla her şeyi kontrol ediyorsanız? Neyi gizliyorsunuz?
Nasıl oluyor da bu kadar kolay gerçek dışı
konuşuluyor? Nasıl oluyor da bunlara inanılıyor veya
inanılmış gibi yapılıyor? Nasıl oluyor da
gerçekler ortaya çıktığında bir şey olmuyor? Öyle
acayip şeyler yaşıyoruz ve öyle ürkütücü diyaloglara ve
monologlara tanık oluyoruz ki nobran bir kabalık, sürekli hakaretler,
akıl almaz adaletsizlikler, cezasızlık kültürü, insanı önce
çileden çıkaran sonra duyarsızlaştıran yalanlarla
yaşamak bu toplumun kaderi gibi düşünüyorsunuz ama olamaz böyle bir
şey. Zamanın ruhu bu belki, doğru olmayan şeyleri söylemek,
söylediğini terk edip tam tersini yapmaya başlamak, ağır
zararlara neden olan tutumda şuursuzca ısrar etmek veya baş
döndürücü manevralara kalkışmak hiç şaşırtıcı
değil artık. Sosyal medya örnek videolarla dolu ama bunun bu kadar
maliyetsiz olması, risksiz biçimde denenmesiyse son derece acayip.
Evet, toplumsal etik yerle bir edildi. Siyasette
denge, denetleme ve fren mekanizmaları kalmadı. Kuvvetler
birliği bir kişide gerçekleşti; yürütme, yasama ve yargı
üzerinde tam hâkimiyet sağlandı. Demokrasinin en temel kurum ve
ilkeleri işlemez hâle geldi. Hukukun üstünlüğü
kalmadığı için, gerçek olmayanı söyleyen ve buna dair
uygulamalarda bulunanlardan da hesap ne yazık ki sorulamıyor.
Kibir, kendini beğenmişlik,
yıkılmazlık sanısı; bu ruh hâli çok tehlikelidir
sayın vekiller. Dengesiz yönetime, denetimsiz davranmaya çok çabuk
alıştırır. Bu yönetim anlayışı
alışkanlık hâline gelir. İtalyanların bir sözü var: Ata
kibirli binen eve yürüyerek döner. diye. Böyle atlar da gördük geçmişte.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Oluç.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) İşte, Kürt
sorununda Çözüm mözüm yok. lafı da bu ruh hâlinin bir
yansımasıdır, vebali büyüktür. Türkiyenin tarihsel, sosyal,
siyasal, kültürel bir sorununu bir kişinin iki dudağı
arasına hapsetmek, bir kişinin sözüyle milyonlarca insanın
geleceğini belirlemek büyük hatadır ve bunu göreceksiniz. Bu ülkede
yaşayan 20 milyona yakın Kürt insanını rencide etmenin
elbette bir sınırı olacaktır. Öyle köklü ve büyük bir Kürt
fobiniz var ki yarın bu yüzden Esadla sarılıp
kucaklaşmaktan geri durmayacaksınız korkarız.
Tarih bilincinden yoksun davranışlar ve
sözler tüm topluma olumsuz yansıyor. Evet, beğenseniz de
beğenmeseniz de Halkların Demokratik Partisi olarak bizler Kürt
sorununun demokratik ve barışçı çözümü için mücadelemizi
sürdüreceğiz. Demokratik siyaset alanındaki kararlı
duruşumuzdan vazgeçmeyeceğiz ve er ya da geç bu konuda sonuç
alacağımıza yürekten inanıyoruz. Meclisteki siyasi
partileri de bir kez daha bu konuda sorumlu ve duyarlı davranmaya
çağırıyoruz. Sorunlarımızın konuşulması
gereken yer burasıdır, başka ülkelerin başkentleri veya
iktidar koridorları değil. Konuşarak, müzakere ederek,
görüşerek aşamayacağımız sorunumuz yoktur ve olmamalıdır.
Sayın vekiller, bu bütçe, bütün bu
tartışmalardan sonra bugün oylanacak ve elbette ki sizin
çoğunluk oylarınızla kabul edilmiş olacak ama şimdiden
söyleyelim ki daha oylama yapılmadan dayandığı temelleri
yıkılan, referans verileri geçersizleşen bu bütçe kanun
teklifine bizler hayır oyu vereceğiz ve bu yanlışlara
ortak olmayacağız.
Yalan dolanla yaşamayı reddetmek, kötüye
kötü diyebilmek, cesur ve kararlı davranabilmek; bütün mesele bu
aslında. Dert edelim, kötü hissedelim ki iyi ve güçlü olalım.
Dinlediğiniz için çok teşekkür ederim.
(HDP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Oluç.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
diğer konuşmacı, Grup Başkan Vekili ve Mersin Milletvekili
Sayın Fatma Kurtulan.
Buyurun Sayın Kurtulan. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi beş dakika.
HDP GRUBU ADINA FATMA KURTULAN (Mersin) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bütçe, parlamenter rejimlerin temel varoluş
sebeplerinden biridir. Parlamenterler kendilerini seçen halk tarafından
kamu gelir ve giderlerinin yine halk için kullanılmasını
sağlamak üzere parlamentolara gönderilirler. Ancak, bugün üzerinde
konuştuğumuz bütçe, iki haftadır ısrarla söylediğimiz
gibi, halkın çıkarlarını gözetmekten ziyade, ne yazık
ki saraya hizmet eden, sermayenin cebini doldurmaya hizmet eden bir hâle
getirildi.
Bunun ilk resmî adımı 16 Nisan 2017
referandumunda atıldı. Bütçe bugün müdahale edemediğimiz bir
kanun teklifi olarak önümüzde duruyor. Sadece bu kürsüden iki haftadır
muhalefet ettiğimiz bu bütçeye kadınlar için, çocuklar için, gençler
için, sağlık için, emek için, inançlar için bir kuruş maalesef
ekleyemedik. Veya güvenlikçi politikalar için, savaş harcamaları için
belirlenen meblağdan bir kuruş çıkaramadık. Tek bir yetki
kaldı elimizde, bütçeyi reddetmek.
Peki, neden reddetmeliyiz? Halkın temsilcileri
olarak geldiğimiz, halk adına söz söylemeye
çalıştığımız bu Mecliste, Adalet
Bakanlığına ayrılan bütçeyi konuşuyoruz ama gelin
görün ki insanların ne adalete ne de hukuka inancı kalmış,
ortada adalet diye bir şey yok. Adalet sarayları cezaevlerine,
cezaevleriyse toplama kamplarına dönüşmüş durumda. 2002
yılında 59 bin kişinin bulunduğu cezaevlerinde bugün 259
bin kişi var. 743ü annesiyle kalan bebekler olmak üzere, 3 bin çocuk
cezaevinde. Birçok cezaevi işkence ve kötü muamele şikâyetleriyle
gündemden düşmüyor. 267 cenaze gömülü oldukları Bitlisteki bir
mezarlıktan 19 Aralık 2017de DNA testi gerekçe gösterilerek
çıkarıldı. Aradan bir yılı aşkın süre
geçmesine rağmen cenazelerden sadece 2si ailelerine teslim edildi, kalan
265 cenazenin akıbeti belirsiz.
Ölüm herkesi eşit kılar. Bu, bütün
dinlerin kabulüdür. Bu kabul, kralların, hükümdarların, erki elinde
bulunduran bütün kişi ve kurumların üstündedir; yaşayanlara da
bir emirdir ancak dehşet içinde şahitlik ediyoruz ki kemiklerden,
çürümüş saçlardan dahi intikam alınıyor. Mezarlardan
çıkarılan cenazelerle âdeta ailelere, yakınlarına
işkence yapılıyor. Adaletsizlik işte böyle tesis ediliyor.
Ne Roboskinin ne Somanın ne Sivasın ne Uğurların,
Berkinlerin, Ali İsmaillerin, Kemal Korkutların ne
Şenyaşarların, Diyarbakır katliamının, Suruç
katliamının, Gar katliamının hesabının
sorulmamış olması adaletin değil, adaletsizliğin tesis
edildiğinin göstergesidir. Katledilişinin üzerinden üç yıl geçen
Tahir Elçinin faillerinin yargı önüne çıkarılmamış
olmasının nedeni işte böyle açığa çıkıyor.
Sağlık Bakanlığına bütçe
ayrılıyor. Ne sağlık hizmeti alanın ne
sağlık hizmeti verenin bırakın sağlıklı
kalmayı sağ kalma güvencesi bile yok. Sağlık, ticaret
kapısı gibi yandaşların emrine verilmiş, evinde de
ölse, hastanede de ölse vatandaş, cebini dolduruyor bir yandaş. Kimi
hastaneler doktor bulamıyor, bir sağlık
çalışanına hasret; kimi sağlık emekçileri
iktidarın gazabından çalışacak yer bulamıyor.
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına bütçe
ayrılıyor. Sanayi ve teknoloji anlayışınız
savaş sanayi ve teknolojisinden öteye geçmiyor.
Gençlik ve Spor Bakanlığına bütçe
ayrılıyor. Gençlerimiz sosyal politika yoksunluğundan ya madde
bağımlılığı batağında ya cemaatin
elinde. Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu
Bağımlılığı İzleme Merkezinin 2017
Raporuna göre Türkiye, sentetik uyuşturucu kullanımı sonucu
ölümlerde Avrupa ülkeleri içinde ilk sırada.
Üniversite öğrencileri geri ödemesiz burstan
yararlanabilecek kadar şanslıysa eğer giderinin ancak
yarısına yetebilen bir bursa kavuşabiliyor. Tam 1 milyon 174 bin
gencimiz işsiz. Gençlerin hayatlarının en güzel
yılları yoksulluk ve işsizliğin pençesinde heba ediliyor.
Millî Eğitim Bakanlığına bütçe
ayrılıyor. Başarılıymış gibi
övündüğünüz bu kulvarda Türkiye kendisiyle yarışıyor. On
altı yılda 6 bakan değiştirebilmek de bu başarıya
dâhil. Bakanlık eğitimin düsturunu yüzeysellik, ezbercilik, erkeklik
ve tekçiliğe dönüştürmüş. Çocuklarımız Ensarın,
Aladağın vahşetinden kurtulursa cemaatlerin, tarikatların
ellerinden sağ çıkarsa ne âlâ.
Beton politikasıyla iyi hâlden birbirine
bağlanan Aile ve Çalışma Bakanlıklarına yeni
adıyla Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar
Bakanlığına bütçe ayrılıyor. Her gün en az 1
kadın cinayeti haberi alıyoruz, her gün en az 5 işçi
hayatını kaybediyor. İnsanca koşullarda her an ölebilme
kaygısı taşımadan çalışmak isteyen yeni
havaalanı işçilerinin yaşadıkları, emekçiye verilen
değerin portresidir. Biz bu bütçeyi konuşurken iki sokak ötemizde
Gülserenin 44 yerinden bıçaklanarak katledilmesi, kadına verilen
değerin göstergesidir.
İçişleri Bakanlığına bütçe
ayırılıyor. Huzur da yok, güven ortamı da yok. 24 Haziran
seçimlerinden on gün önce Suruçta bir vahşet yaşandı; huzuru,
güveni tesis etmekle sorumlu İçişleri Bakanı cenazeler
arasına bile ayrım koydu, vekil ağabeyinin cenazesine bizzat
katıldı; Şenyaşar ailesine mensup 3 kişinin cenazesine
katılanları biber gazına, tazyikli suya boğdurttu.
Hastanede kameralar önünde gerçekleşen katliam karşısında
İçişleri Bakanı kör nokta gibi davrandı, failler hâlâ
yargı önüne çıkarılamadı. Geldikleri geleneğin bütün
karanlığını ellerinde, yüzlerinde, kalplerinde ve
dillerinde taşıyanlar, evlatlarının hiç değilse kemiklerini
bulmak için yıllardır Galatasaray Meydanında oturan Cumartesi
Annelerine bu iktidarın döneminde hakaret etti. Eş Genel
Başkanımız Sayın Pervin Buldan, bu iktidarın döneminde
bizzat Bakan tarafından tehdit edildi.
Ulaştırma ve Altyapı
Bakanlığına bütçe ayrılıyor. Daha diğer
faciaların acısı tazeyken burnumuzun dibinde milletvekili
adayımız Yusuf Yetimin de aralarında olduğu 9 insan tren
kazası adı altında ölüme yollandı. Faciayla ilgili
açıklama yapan her yetkili kaza sebebini farklı açıkladı
ama bizce kazanın asıl sebebi bu iktidarın artık raydan
çıkmış olmasıdır.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığına
bütçe ayrılıyor. Bakanlık doğa talanının ve
rantının koordinasyon merkezine dönüştürülmüş durumda.
Bakanlığın vizyonu Beton, her daim beton.
Bakanlığın ismi beton ve çimento bakanlığı
olarak değiştirilse yeridir. (HDP sıralarından
alkışlar)
Hazine ve Maliye Bakanlığına bütçe
ayrılıyor. Nüfusun 16 milyondan fazlası açlık
sınırının altında. Babalar çocuklarına bir
pantolon alamadığı için intihar ediyor, Bakanlığa göre
kriz yok çünkü hazine halkın değil, iktidarın elinde, saray
nezdinde hazine sağlam ellerde.
Cumhurbaşkanlığına bütçe
ayrılıyor. Tek adamın tahakkümü bütün kurumların bütçesini
hazırlar oldu. Günlük harcaması 1.122 asgari ücretlinin bir
aylık maaşına denk gelen sırça köşklerinden siyaset
yapanlar KHKlilerin açlığa mahkûm edilmesini görmüyor. Erken
yaşta emekli olup kırk yıl maaş alacaklar. deyip
emeklilikte yaşa takılanları emeklilikte Cumhur
İttifakına takılanlara dönüştüren zihniyet, ejder meyvesinin
parası cebinden çıkıyormuş gibi kendi maaşına
yüzde 26 zam yapıyor.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede, dünyadaki
düşük faiz oranıyla 600 milyar dolar ucuz kredi kullanıldı,
153 milyar dolar faiz ödendi. Alınan kredilerle fabrikalar açmak yerine
var olan fabrikalar kapatılıp yerlerine AVMler dikildi. Ülke dev bir
şantiyeye çevrildi, doğa talan edildi. Para betona, asfalta gömüldü
ama artık yolun sonuna gelindi. Artık dünya küresel bir ekonomik
durgunluğa giriyor. Düşük faizli ucuz dolar dönemi kapandı. Ülke
döviz krizine, borç ödeyememe krizine girdi. Tüm bunlar büyük ekonomik krize
dönüştü. Bu krizden kurtulmak için yapısal reformlar yapmak, hukuka
olan inancı yeniden tesis etmek, güvenlikçi politikaları terk etmek
yerine ne yazık ki tam tersi politikalarda ısrar ediliyor.
İktidarın tek bildiği, krizin faturasını
geniş halk kesimlerine yıkmak. Batan firmalarda bile adaletsizlik
yapıldı, yandaşı kurtarma formülleri geliştirildi.
Daha fazla işsizlik, eriyen ücretleri daha da düşürmek, zam üstüne
zam yapmak başlıca icraatlar oldu. Sadece 2018 yılında
konut elektriğine yüzde 59, sanayi ve ticarethanelerin elektriğine
yüzde 101, doğal gaza ise yüzde 32 zam yapıldı. Resmî
işsizlik yüzde 12, fiilî işsizlik en az yüzde 20, enflasyon yüzde 25,
cari faiz oranları yüzde 30un üzerinde. Toplam borç stoku son 15
yılda 13,5 kat arttı, 5 trilyon liraya dayandı. Mali disiplin
adı altında sosyal harcamalar kısılırken vergilerin
yükü ÖTV ve KDVyle halkın sırtına bindirildi. Gelir vergisinin
dahi en az üçte 2si emekçilerden alınıyor. Güvenlik harcamaları
almış başını gidiyor. Ülke sanayisizleştirilirken
aynı zamanda da tarımsızlaştırıldı. ABDden
Kanadaya kadar dünyanın dört bir yanından tarım ürünlerini
ithal eder hâle geldik. Sosyal devlet küçültülüp bitirilirken devletin
baskı ve zor aygıtları büyütüldü.
Çözüm sürecinde barışa çok
yakınlaşmışken iktidar bundan korktu ve kaçtı. Kürt
sorununda müzakereci yöntem bırakıldı. Çözüm masası iktidar
tarafından devrildi. Güvenlikçi politikalara, çatışmacı anlayışa
geri dönüldü. İktidar savaş politikalarını aynı
zamanda Suriyeye de taşıdı ve halkların iradesini yok
sayan hegemonik politikasını bütün Suriye üzerinde sürdürüyor.
Barış politikalarına
yatırım yapmak yerine savaş politikalarına bütçe
ayıran iktidarın bu zihniyeti bugün ülkenin önünde en büyük güvenlik
sorunu olarak duruyor. Her gün savaş uçakları kalkıyor.
Çatışmalar devam ediyor. Gençler hayatlarının
baharında tabutlarda taşınıyor. Kırk yıl devam
eden bu döngüde 40-50 bin insanımız yaşamını yitirdi.
Biz buna Mecliste bir çözüm getirmeliyiz. HDP bunun için çaba gösteriyor, HDP
bunun için konuşuyor. Ama burada HDPye Kürt demeden, savaş
demeden, çatışma demeden konuşma yapması
dayatılıyor. On beş gün boyunca yer yer kimi partiler
arasında inkârcılığın ittifakı bu çatı
altında yaşandı.
Barışın en güvenilir ve en maliyetsiz
çözüm olduğu bir kez dahi akla getirilmiyor. Son yıllarda denenen
ancak hep aynı kapıya çıkan yöntemler ayrışmaktan,
kutuplaşmaktan başka bir işe yaramaz.
Kutuplaştırmayı durduralım diyoruz. İnsanları
ayrıştırmak hiç kimseye fayda sağlamaz. Bir de bizi dinleyin,
barış için mücadele edenlerin sesine kulak verin.
Değerli arkadaşlar, bütçeye hayır
dememiz için sebeplerimiz bunlardan ibaret değil. Bu bütçe,
kadını eve kapatmaya devam eden, sosyal yardıma muhtaç hâle
getiren bir erkek bütçesidir. Bu bütçenin öncelikleri, kadın emeği ve
bedeni üzerinde tahakkümü kurumsallaştırıyor, kadının
emeğini yok sayıyor, görünmez kılıyor. 1930da Artvin
Yusufeli Kılıçkaya beldesinden Sadiye Hanım, 1950de Mersinde
Müfide İlhan, 1957de Mardin Midyatta Zekiye Midyatların
mirasıyla zenginleşen ve Behice Boranların emeğiyle
perçinlenen kadın mücadelesinin birikimi bu bütçede yer almıyor.
Oysaki eşitsizliğin kâğıt üzerinden
kaldırılmasıyla yetinmediğimiz ve eşit temsiliyeti
sağladığımız bir modeli yerel yönetimlerde hayata
geçirdik. Yerel yönetimlere kadın elinin değmesini elimizden
geldiğince artırmaya çalıştık. Her ne kadar kayyum
politikalarıyla yerel yönetimlerde kadın kazanımları
boğulmaya çalışılsa da kadınlar var oldukça bu çabalar
boşa çıkacaktır. Daha katedecek çok yolumuz var çünkü iş
gücüne dâhil olmayan 11 milyon kadın var ve bu kadınların
emeği görünmüyor. İstihdamda görünen 9 milyon kadının yüzde
26sı ücretsiz işlerde, yüzde 43ü sigortasız işlerde çalışıyor,
işverenlerin ise sadece 8i kadın. Şu ana kadar yerel yönetimler
için partilerin gösterdiği kadın aday sayısından fiilen
eşitsizliğin devam ettiği net bir şekilde
anlaşılıyor. Her alanda eşitsizlik bitene kadar kadın
mücadelesi bitmeyecek. Toplumun yarısını oluşturan biz
kadınların olmadığı bütçeyi kabul etmiyoruz. (HDP
sıralarından alkışlar)
Bu bütçede Kürtler, Aleviler, Ermeniler, Süryaniler,
Ezidiler, Araplar, tüm inanç ve kimlikler yok sayılıyor. Bu
toprakların zenginliği olan halklar, inançlar ve kültürler görmezden
geliniyor. Onlarca dilin doğduğu, onlarca dilin konuşulduğu
bu topraklarda bütün diller unutulmaya, kaybedilmeye terk ediliyor. Örnek
vermek gerekirse 20 milyonun üzerinde Kürt vatandaşın
yaşadığı Türkiyede Kürtçe dili öğretmenliği için
Millî Eğitim Bakanlığınca 3 kontenjan açılıyor.
Biliyoruz, Kürtler çalışkandır ama yine de 20 milyona 3
kişi biraz insaf dedirtiyor. (HDP sıralarından
alkışlar) Burada iyi niyetli düşünüp 20 milyon insana
değil, 3 kişiye haksızlık yapıldığını
varsayarsak bile bütçe elimizde kalıyor, yine olmuyor.
Değerli arkadaşlar, muhalefetin bütçeye
yönelik eleştirileri ne yazık ki halka
ulaştırılmıyor. Bütçe görüşmeleri kamuoyuna
yandaş medya üzerinden sunuluyor. Buradaki tartışmaların
dozu yükseltiliyor, tansiyonun yükseltildiği anlar iktidarın bir
çalışmasına dönüştürülüp yandaş medyasına servis
ediliyor. Halka nereye kadar ödenek ayrılacağından çok Meclisin
kavgası, tartışması sunuluyor. Kimi muhalif gazetecilere de
bizzat AKP Genel Başkanı tarafından gözdağı veriliyor.
Özgür medya bırakılmadığı için iktidarın politikaları
ve bu bütçe üzerinde halkın, kamuoyunun denetimi yok. İktidarın
istediği de budur, kapalı bir rejimle bu ülkeyi yönetmek.
Değerli arkadaşlar, AİHMnin derhâl
serbest bırakılması kararına rağmen, siyasi
iktidarın sopası hâline gelen yargı, emri yerine getirdi ve
karşı hamleyi yaptı, Demirtaş ve Sırrı Süreyya
Öndere hapis cezası verdi. Biz bütçeyi görüşürken partimizin önceki
dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaşın 142
yıl hapis istemiyle yargılandığı davanın
duruşması görüldü. Demirtaş 141 yıl verseniz
hatırım kalır, onurumu size ezdirmem. diye seslendi. (HDP
sıralarından alkışlar) Demirtaşın bu sözleri
duymak isteyene bir manifestodur. Yine aynı günlerde, barış için
risk alan Sayın İdris Balukenin 7 yıl, 6 ay hapis cezası,
önceki dönemki Eş Genel Başkanımız Figen
Yüksekdağın 1 yıl, 6 aylık hapis cezası onandı.
Tamamen siyasi olduğunu defalarca dile getirdiğimiz rehine
politikası bir kez daha kanıtlandı. Selahattin Demirtaşa,
Figen Yüksekdağa, İdris Balukene, Sırrı Süreyya Öndere
verilen hapis cezaları siyasetçileri de halkı da dize getirmeyecek,
boyun eğdirmeyecek. (HDP sıralarından alkışlar) Çözüm
için siyasetin ateşten gömleğini giyenler, cezaevinde de olsa çözüm
için, barış için ısrardan, mücadeleden asla vazgeçmeyecekler.
Profesör Gençay Gürsoya, Profesör Şebnem Korur Fincancıya
barışı savundukları için yine cezalar verildi. Bu ülkede
barışı istemek oyları artırınca başarı,
oyları düşürünce suç oluyor. Tarihe, barış
ısrarından vazgeçmeyen, bir arada yaşam için gerekirse kendi
yaşamından feragat edenler yazılacaktır. Sizin hukuk
oyunlarıyla geliştirdiğiniz hamlelere karşı halklar da
seçimlerde en güzel hamleyle karşılık verecektir, bundan
kuşkunuz olmasın.
Değerli arkadaşlar, artık klasik
birer seçim yatırımına dönüşmüş olan insan hayatının
oy hesabına kurban edildiği Kuzey Suriyeye operasyon bütçe
görüşmeleri sırasında da gündeme getirildi. Amaç, savaş
iklimi yaratarak herkesi korkutup sindirmek. Afrini çetelere emanet etmek,
Afrinlinin malını mülkünü talan etmek, Afrinliyi yerinden etmek
nasıl ki 24 Haziran seçimleri öncesinde zafer diye sunulduysa yine bir
işgal Huzur götürüyoruz. sözleriyle müjde gibi sunuldu. Savaş
suçları olan yağmalama, demografiyi değiştirme
politikaları müjde diye verildi. İçeride huzuru,
dışarıda huzuru bekasına tehdit olarak gören hiçbir
zihniyet ilelebet kalamaz, tıpkı yoldaşımız
İbrahim Ayhanın söylediği gibi
Tahakküme dönüşen her
iktidar, yok olmaya mahkûmdur. Saygıyla anıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bu Meclisin bir üyesi olan
Leyla Güven kırk dört gündür açlık grevinde. Leyla yine engin bir
duruş gösterdi, ben demedi, biz dedi; şahsını
düşünmedi, toplumu düşündü; kırk dört gündür bizlere
İmralıdaki mutlak tecridin insani, hukuki, politik açıdan kabul
edilemez olduğunu, bir an önce sonlandırılması
gerektiğini anlatmaya çalışıyor. Cezaevlerinde insanlar
aynı taleple süresiz, dönüşümsüz açlık grevlerine
başladı. Yine, 12 Eylül faşizmini bizzat yaşayan Gültan
Kışanak dört gündür açlık grevinde. Meclisin yapması
gereken, bu taleplere kulak tıkamaktan vazgeçmektir.
Değerli arkadaşlar, HDP başka
partilerin birbirini eleştirmelerinin zemini olarak görülmekten
vazgeçilmelidir. Bakın, bütçe mesaimizin neredeyse tek gündemi Kürt
sorunuydu. Kimi partiler o veya bu şekilde bize yüklendi, eller masalara
vuruldu, bizlere yönelik Konuşturmayız. tehditleri yükseldi,
burada, bu kürsüde ifade ettiğimiz görüşlere tahammül gösterilmedi.
Bunun nedeni, yaratılmaya çalışılan faşizm karşısında
ses olmamızdır, halkın sorunlarını ve taleplerini
buraya taşımış olmamızdır. Aynı
düşünüyor olsaydık, aynı sıralarda otururduk ancak
farklı düşüncelerimizle, farklı temsiliyetlerimizle varız.
Ne yazık ki sizler sözünüzü söylemeye devam edeceksiniz. Nasıl ki
sizler sözünüzü söylemeye devam edecekseniz, HDP de sözünü söyleme devam
edecek.
Biz çözüm yollarını gösterirken, iktidar
ve ortağı, çoğunlukçu anlayışla, çözüm
yollarını kapatmaya çalıştı. Dikkat edilirse adaletten
ekonomiye, kadın sorunundan Kürt sorununa varıncaya kadar ülkenin
karşı karşıya bulunduğu temel sorunlarla ilgili,
iktidar ve ortağının ürettiği tek bir çözüm bile yok.
Burada bir cümle ana dilini konuşan vekilimize dahi tahammül gösterilmedi.
Bu, sizin durduğunuz yeri gösteriyor.
Biz, ilkelerimizden, demokratik siyasetten asla
taviz vermedik, bundan sonra da vermeyeceğiz. Farklılıklara, çok
sesliliğe, çok renkliliğe, çok dilliliğe
alışacaksınız. Sizin gibi düşünmeyen, bakmayan
görüşlere alışacaksınız. Ana dillerin, farklı
inançların varlığına, kadınların
varlığına, sesine ve itirazına alışacaksınız.
Tüm baskı ve engellemelere rağmen bu Meclise giren vekillerin
varlığına alışacaksınız.
Bizler, vekili olduğumuz halkların
taleplerini ifade etmek üzere buradayız, sorunlarına çözüm
kanalları açmak için buradayız. Gelin, halkların bir arada
eşit, özgür koşullarda yaşamasının yollarını
açalım, bunun için çabalayalım. Bir gün mutlaka çözüm için diyalog
kanalları açılacaktır. Gelin, bunu bizler yapalım, analar
her birimizin adını barış getirenler diyen ansın.
(HDP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, günlerdir burada
konuşuyoruz ama sarayın yaptığı bütçenin
noktasına, virgülüne, kuruşuna dahi dokunacak yetkimiz yok. Meclis,
sadece, sarayın yaptığı bütçeyi onaylama, reddetme makamına
dönüştürüldü. Gelin, bu bütçeye hayır diyelim, hazırlamadığımız,
müdahale edemediğimiz, Meclisin varlık ruhuna aykırı
şekilde hazırlanan bu bütçeye hep beraber hayır diyelim.
Bizler, iki hafta boyunca bütçeyi neden kabul
etmediğimizi anlattık. Bu bütçede yapılan ve yapılması
öngörülen, halkı doğrudan ilgilendiren politikalara yönelik
eleştirilerimizi, yaklaşımlarımızı ve çözüm
önerilerimizi dile getirdik.
Bu bütçede emekçinin, yoksulun, kadının,
gencin, çocuğun adı yok. Bu bütçede üretim, tarım, doğa,
kültür yok. Bu bütçe çiftçiden, çalışandan, emekliden yana
değil, bu bütçe ranttan, sömürüden yanadır. Bu bütçe artık
siyasi iktidarın eseri olan karanlık tabloyu pembe gösterme
çabalarına yetmiyor. Bu çabanın maliyeti gittikçe artıyor.
Halkın huzura, barışa, güvenliğe, insanca yaşam
koşullarına, hayatını kaygısız idame ettirecek
ekonomik koşullara, adil bölüşüme ihtiyacı var. Halkın
sözünü söylemek için bu Meclise gelen vekiller olarak halktan
aldığımız iradeyle bütçe kanun teklifini reddediyoruz.
Halkın bütçesinin saray tarafından hazırlanmasını
kabul etmiyoruz.
Neredeyse bütün milletvekilleri konuştu ama bir
milletvekili, yüzde 70 oranla Hakkâri halkının iradesini temsil eden
Leyla Güven sözünü söylemedi. Leyla Güvenin sözünü söylemediği bütçe
kanun teklifini kabul etmiyor, reddediyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Kurtulan.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
üçüncü konuşmacı Grup Başkan Vekili ve Kars Milletvekili
Sayın Ayhan Bilgen.
Buyurun Sayın Bilgen. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi beş dakika.
HDP GRUBU ADINA AYHAN BİLGEN (Kars)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdiye kadar hatiplerimiz, en son konuşan
grup başkan vekilimiz de dâhil olmak üzere Gelin bu bütçeye hayır
diyelim. dedi ama siz diyeceğinizi zaten biliyorsunuz. Onun için benim
daha orijinal bir teklifim var, önce onunla başlayayım. Bence bundan
sonraki senelerde bütçe görüşmelerinde yöntemi tersine çevirelim
Sayın Başkan. Önce ilk gün oylayalım, bitsin, ondan sonra burada
rahat rahat konuşalım. (HDP sıralarından
alkışlar) Çünkü bir şeye müzakere demek için galiba onun
üzerinde yaptığınız konuşmanın,
tartışmanın bir anlamı olması gerekir. Değerli
arkadaşlar, bir konu yirmi günden fazla Komisyonda konuşulur, on gün
burada konuşulur ama bir harfine, bir noktasına, bir virgülüne
dokunulmazsa buna müzakere denmez değerli arkadaşlar, buna
münazara derler. (HDP sıralarından alkışlar) Münazarada
biliyorsunuz -işte, okullarda, liselerde hepimiz yaşamışızdır-
konu paylaşırsınız, inanırsınız ya da
inanmazsınız, siz bir tezi savunursunuz, karşınızdaki
grup başka bir tezi savunur, tartışma biter, herkes notunu
alır gider. Sonuçta kimse kimseyi bir milim yerinden edemez,
kımıldatamaz. Şimdi bizim yaptığımız
iş, evet, şeklen bir bütçe görüşmesi ama sahici bir iş yapmıyoruz.
Sahici bir iş yapmış olsaydık herhâlde bu kadar
konuşmadan, ya, Allah için bir tek kalemde bir oynama gerçekleşirdi.
Bu olmadığına göre, ya buradaki dört grup hiçbir şey
bilmiyor ya siz her şeyi biliyorsunuz. İnsan, hiç olmazsa, ya,
şu çatıya saygı için, Bu ülkenin bütçesi cidden
konuşuldu. imajı vermek için, gerçekçi bir demokrasiyi falan geçtik,
imajı vermek için kısmen bir şeyi değiştirme
ihtiyacı duymaz mı? Siz bu ihtiyacı duymadan bizim bütçe
görüşmelerinde bir şeyler konuşmamızı istiyorsunuz,
biz de konuşuyoruz. Hani, meşhur bir ifadedir, diyorlar ya -sözün
sahibi de var ama ismini anmayayım- Tanzimat ilan ettik olmadı,
meşrutiyet ilan ettik olmadı, sonra cumhuriyet ilan ettik, keşke
aslında ciddiyet ilan etseydik. (HDP sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bu
yaptığımız iş, aslında rejimi, tek adamı,
başkanlığı, Parlamentoyu, güçler dengesini, denge
denetlemeyi, her şeyi bir tarafa bırakalım, ciddiyetten yoksun.
Bakın, bir tek örnek vereceğim değerli arkadaşlar işin
ne kadar ciddiyetinde olduğumuza dair: Bir komisyon üyemiz, İller
Bankasına, belediyelerin borçları ve hesaplarıyla ilgili bir
soru gönderiyor, belediyelerin ne kadar borcu olduğunu öğrenmek için
ya da ne kadar aldıklarını, hangi belediyeye ne kadar para
aktarıldığını öğrenmek için. Gelen cevapta ne
diyor değerli arkadaşlar, biliyor musunuz; gelen cevapta o
Bankacılık Kanununun meşhur mahremiyeti
hatırlatılıyor, deniyor ki: Bankaların mudileriyle ilgili,
müşterileriyle ilgili bilgileri vermesi mahremdir, gizlidir, verilemez.
Şimdi, ben okuduğumda şaşırdım, kanuna tekrar
baktım, dedim ki Herhâlde bir yanlışlık var. Ama şu
ana kadar anlayabildiğim kadarıyla, arkadaşlar, bizim
yazılı sorularımıza cevap verenler, İller
Bankasının içindeki banka kelimesini görünce İller Bankasını
banka sanmış, belediyeleri müşteri sanmış ve bize de
onun için böyle cevap vermiş. (HDP sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlar, burada, bu on gün
boyunca aralık ayının geçmişte yaşanmış
çeşitli olaylarına gönderme yapıldı; konuşmalar,
tartışmalar yapıldı. Ben onların hiçbirini
hatırlatmayacağım tekrar ama bugün başka birkaç şeyin
yıl dönümü. Çok ilginç, çok ironik bir durum ama bugün, 21 Aralık
1918de Meclis-i Mebusanın Vahdettin tarafından
kapatılışının 100üncü yıldönümü değerli
arkadaşlar. Şimdi, neden bunu hatırlattım, neden önemli 21
Aralık 1918? Çok ilginç bir sürecin, aslında, dönüm noktası.
Değerli arkadaşlar, 5inci Mebusan Meclisi döneminde son seçimde
bütün temsil hakkını tek parti, İttihat ve Terakki elde ediyor;
yani, son Mebusan Meclisinde, Vahdettinin kapattığı Mecliste
tek parti var. Hani, seçime gönderme yapıyorsunuz ya; öyle
başarılı bir seçim olmuş ki halk sadece bir tek partinin
mebuslarını seçmiş ve Mebusan Meclisine göndermiş.
Şimdi, nasıl kapandı, sonunda
mebuslar ne oldu, 1918 sonrasında ülke nereye gitti, bunları uzun
uzun tartışmaya imkân yok ama ben sadece bir vakayı, özellikle
bugün tartışmalarımıza ışık tutması
açısından, hatırlatmak istiyorum.
Son Osmanlı Mebusan Meclisinde, değerli
arkadaşlar, Arnavutluk sorunu, biliyorsunuz, en yoğun
tartışma konularından biridir. Arnavutluk sorunu, aslında
bugün tartıştığımız birçok konunun ilk
Belki de
bugünkü Meclisin de öncüsü kabul edilebilecek Mebusan Meclisindeki tartışmalara
baktığınızda, yüz yıl boyunca, yüz yirmi-yüz otuz
yıl boyunca, 1876dan bu yana dönüp dönüp aynı şeyi
tartıştığımızı gösteriyor değerli
arkadaşlar.
Bakın, Preveze Mebusu Hamdi Bey, Üsküp Mebusu
Sait Bey neleri tartışmışlar biliyor musunuz Mebusan
Meclisinde: Arnavutlukta gazeteleri ve cemiyetleri kapatmanın
Arnavutluktaki isyanı büyütmekten başka hiçbir işe
yaramayacağını tartışmışlar. Ama yüz
yıl önce tartışmışız, demek ki hiç
ilerlememişiz, biz hâlâ gazete ve cemiyet kapatarak
sorunlarımızı çözeceğimizi, güvenliği
sağlayacağımızı sanıyoruz. Arnavutlukta Fevzi
Çakmak on dört yıl görev yapmış değerli arkadaşlar.
Fevzi Çakmak toplumsal olaylara müdahale etme konusunda uyarıyor, diyor
ki: Bu yöntemle asayişi sağlayamazsınız, sadece
isyanı büyütürsünüz. Yine, dille ilgili tartışmalar var
değerli arkadaşlar.
Bütün bu ayrıntıyı şunun için
aktardım: Bir ülkede eğer yüz yıl içerisinde hiçbir ilerleme
katedilmiyor, hiçbir tartışmanın hiçbir öğreticiliği
olmuyor, herkes aynı yanlışı yapmaya devam ediyorsa o zaman
bu çatının da bu çatı altında söylenen sözlerin de hiçbir
kıymetiharbiyesi kalmaz değerli arkadaşlar. Bakın,
Arnavutluk muhalefetinin Osmanlı Mebusan Meclisinde söylediği
sözlerden azıcık ders alınsaydı, Arnavutlukla
başlayan kopuş, ayrılmalar, çatışma ve o büyük
savaşın içerisine belki de sürüklenmezdik. Şimdi, tarihi tabii
geriye götürme imkânı yok ama hiç olmazsa aynı
yanlışları tekrarlamamak adına bunları ifade etme
ihtiyacı duyuyorum.
Değerli milletvekilleri,
arkadaşlarımız ekonomiyle ilgili ayrıntılı
veriler de sundular siyasi değerlendirmeler de yaptılar. Ben
onları tekrar etmemek ve gecenin bu saatinde de çok eziyete dönüşecek
bir konuşma ortaya koymamak için izninizle küçük bir fıkrayla devam
edeyim. Sovyetlerin tam dağılma döneminde, Gorbaçov döneminde birisi
diyor ki: Ya, sürekli parti bolluktan, bereketten bahsediyor; zenginlikten,
refahtan bahsediyor ama ben eve gidip buzdolabını
açtığımda dolabı boş görüyorum. Hemen yanındaki
diyor ki: Şunu yap: Buzdolabının prizi ile radyonunkini
birbirine bağla. Göreceksin ki dolabı açtığında parti
yetkilileri, dolabın ne kadar dolu olduğuna dair radyodan öyle
konuşmalar yapacak ki siz de inanacaksınız buna. (HDP
sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, bu çatı
altında bu on gün boyunca galiba en çok tartışılan
konulardan birisi yolsuzluk darbe ilişkisi. Şimdi, biz bütün dünyada
genelgeçer bir şeyi hatırlatıyoruz, diyoruz ki: Bir ülkede
şeffaflık yoksa, bir ülkede hesap sorma ve hesap verme sistemi
işlemiyorsa orada aslında sadece ekonomik yolsuzluk olmaz, orada
darbelere ortam hazırlanır. Siz tersinden okuyorsunuz, siz diyorsunuz
ki: 17-25 Aralıkta bir darbe hazırlandı ve 15 Temmuzda da
tamamlandı.
Şimdi, ilginç bir ülkeyiz. Dünyanın her
yerinde bütün göstergeler, darbelerle ilgili bütün araştırmalar,
şeffaflıkla ilgili, siyasetin finansmanıyla ilgili, devletin
illegal yapılar tarafından ele geçirilmesiyle ilgili bütün
çalışmalar tersini söylüyor ama siz tersini iddia ediyorsunuz.
Şimdi, ya sizin okumanızda bir sorun var, ya dünya tersine dönüyor.
Hani otobandaki o meşhur hikâye gibi durumumuz. Ters istikâmette
gidiyormuş, sonra anonsu duymuş Bir araç ters istikamette gidiyor.
diye, demiş ki Ne biri, hepsi, hepsi tersine gidiyor. Değerli
arkadaşlar, biz hep tersine gidiyoruz. (HDP sıralarından
alkışlar) Eğer 17-25 Aralığa; tamam,
arkadaşlarınızı yargılatıp yargılatmamak
başka bir bahis ama hiç olmazsa ya, dinlemeler usulsüz, montaj var,
doğru değil, abartılı. Bütün bunlar eyvallah ama bu ülkede
kamu malıyla ilgili, devlet kaynaklarının kullanımıyla
ilgili, rüşvetle ilgili, iltimasla ilgili, zimmetle ilgili bir sorun varsa
o ülkede eninde sonunda birileri bunu koz olarak kullanır ve
olağanüstü yöntemlerle siyasete darbe vurmayı ve ülkeyi ele geçirmeyi
dener. Bunu anlamak için çok büyük bir siyasi dehaya ihtiyaç yok ama siz örtmeyi
tercih ettiniz. Siz onu örterken biz daha sonraki yıllarda da, en nihayet
15 Temmuz öncesinde de değerli arkadaşlar, burada dedik ki:
Bakın, sadece 17-25 Aralık değil, diğer bütün göstergeler
darbe işareti, darbe sinyali. Ben bu kürsüde en az 4-5 kez darbe
uyarısı yapan konuşma yaptığımı biliyorum,
diğer arkadaşlarımız da bunu defaatle yaptılar ama biz
ne zaman darbe desek, sol tarafımızda bulunan o zamanki
arkadaşlar bağırıyorlardı. Artık o devir
kapandı, darbeler devri bitti, bir daha asla olmaz. diye.
Değerli arkadaşlar, şimdi bir kez
daha uyarıyoruz, bir kez daha net biçimde söylüyoruz: Eğer
demokrasiyi bütün kurum ve kurallarıyla işletecek, muhalefetle
konuşmayı öğrenecek, muhalefetle birlikte tartışarak,
konuşarak kendi yanlışlarınızı düzeltecek bir
siyasi aklı inşa etmezseniz, bu ülkede bugün değilse yarın,
yarın değilse başka zaman, darbe biçiminde değilse
başka yöntemlerle demokrasiye tahammülü olmayanların, başka
formüller arama çabalarına kapı aralarsınız. Gelin, bunun
önüne geçelim. Bunun önüne geçmenin yolu da bütün demokratik rejimlerde çok
nettir, çok açıktır.
Yine meşhur bir sözdür, deniyor ki: Krallar
tebaaya hükmeder, çıkarlar da krallara. Değerli arkadaşlar,
elbette ki bir ülkede yozlaşma, çürüme metal yorgunluğu diye tarif
edebilirsiniz, başka türlü ifade edebilirsiniz ama- gittikçe
yayılırsa o toplum helaka sürüklenir. Sadece yönetenlerin akçeli
işleri olmaktan çıkar, toplumlar çürürler. Malum en meşhur
hadislerden birisidir. Hazreti Peygamber diyor ki: Emanet ehline verilmediğinde
kıyameti bekleyin. Şimdi, o kıyamet bazılarına göre
bir gün muhtemelen olacak kıyamet ama birçok muhaddis diyor ki: O, bir
gün olacak muhtemel kıyamet değil; o, aslında her gün
yaşadığımız kıyamet. Hani o Nasrettin
Hocanın fıkrasındaki Eşim ölürse küçük kıyamet, ben
ölürsem büyük kıyamet. diyor ya, tam o aslında. Yani bir ülkede
emanet ehline verilmediğinde sonuçta tren yollarında da facia
yaşarsınız, sel felaketi olduğunda da facia
yaşarsınız. Zaten o eve ateş düştü mü onlar kendi
kıyametlerini yaşamış olurlar.
Bugün ilk konuşmalarda Magna Cartaya gönderme
yapıldı, 1200lü yıllar İngilteresine. Yine, o tarihlerde
İngilterede bir meşhur söz varmış, diyorlarmış
ki: Devletin arazisinden birisi bir kaz çalarsa o kişi hapsi boylar ama
bir kişi devletin arazisini çalarsa elini kolunu sallayarak
dolaşır.
Değerli arkadaşlar, bakın, bu ülkede
özellikle yolsuzluklar konusunun, özellikle haksız kazanç konusunun,
özellikle devletin makamını, imkânını ve statüsünü
kullanarak hızlı zengin olma, güce kolay erişme konusunun önüne
geçemezsek bu ülkede demokrasinin kırıntısını bile
yaşama imkânını bulamayız. İbni Rüşt Platonun
meşhur Devlet eserine şerh yazıyor değerli
arkadaşlar ve diyor ki: Siyasetle uğraşanlar, devlet
yönetimiyle meşgul olanlar mal mülk edinmesin. Çok radikal bir öneride
bulunuyor Mal mülk edinmesin." diyor. Çünkü mal ve mülk edinmekle
meşgul olurken ya devlet işlerini ihmal ederler ya da mal mülk
kavgasıyla çeşitli kavga ve gerilimlere taraf olurlar.
Bakara suresinin 44üncü ayetini tasavvufçular,
değerli arkadaşlar, ...(x) diye
tarif ediyorlar yani büyük utanç diye tarif ediyorlar. Burada Bakara 44te
sadece şuna vurgu var: Yapamayacağınız şeyi
söylemeyin. Değerli arkadaşlar, elbette herkesin her şeye gücü
yetmez, elbette gücünüzün yetmediği şeyler olabilir ama hem
yaptıklarınızın hesabını vermek hem gücünüz
yettiği hâlde yapmadıklarınızın hesabını
vermek tam da zaten demokrasidir, demokrasi de bundan başka bir şey
değildir.
Değerli milletvekilleri, bütçeyle doğrudan
ilgili iki kavrama değineceğim süremi de iyi kullanmak adına,
çok uzatmadan. Birisi, Jeffersonın sürekli borçlanma kavramıyla
ilgili değerlendirmesi. Diyor ki Jefferson: Sürekli borçluluk, ümitsiz
saldırganlık eylemlerini beraberinde getirir. Bunu kişi
hayatına da vursanız hemen hemen aynı gerçekle karşı
karşıya kalırsınız, siyasete de
taşısanız, devletlerin hayatına da baksanız aynı
şeyi görürsünüz. Çünkü borçlanma konusu sadece ekonomi konusu
değildir. Borçlanma konusu, egemenlik konusudur. Borçlanma konusu,
bağımsızlık konusudur. Borçlanma konusu; ülkelerin,
devletlerin saygınlığı konusudur.
İkinci kavram ise, değerli
milletvekilleri, siyasetle ekonominin köprü kavramlarından birisi, bütçeyi
de doğrudan ilgilendiren güven kavramıdır. Bakın, bu
konuda da Sartreın çok ilginç bir tespiti var, diyor ki:
Değişimin lokomotif kavramı güvendir. Eğer bir ülkede
güven varsa özgüven vardır; özgüven varsa değişim olur. Ama
güvenin karşısındaki kavram da korkudur. Bir ülkede korku
egemense orada artık statüko egemendir.
Hatırlayın, bundan beş altı
yıl önce, yine aynı grup iktidardayken, bizim şimdi
sağımızda ve solumuzda oturan iki gruba en çok kullanılan
tabir, statükocu olma tabiriydi, hatta bezen bizi de içine katarak bu tabir
kullanılıyordu. Bütün muhalefet partileri statükocu, biz
değişimin adresiyiz. deniyordu.
Değerli arkadaşlar, şimdi,
değişim hayatın gerçeğiyse, değişim
kaçınılmazsa, bizim bugün ne yönde ne tarafa doğru, ileriye
doğru mu, geriye doğru mu değişip değişmediğimiz
konusunda galiba bir açıklama yapmamız gerekiyor. Eğer, o gün
statükoculukla suçladığınız adreslere,
yaklaşımlara bugün siz dönmüşseniz, o zaman o gün suçlama için
kullandığınız statükoculuk tarifi bugünkü iktidarın
bir yönetme biçimine dönüşmüş değil mi?
Değerli milletvekilleri, yine bu Mecliste bütçe
tartışmalarına galiba en çok damgasını vuran
şeylerden birisi de sembollerle ilgili tartışmalardı.
Semboller dünyası ülkelerin tarihinde, siyasette elbette değerler
dünyasını, anlamlar dünyasını
çağrıştırdığı ölçüde kıymetlidir.
Yoksa, eğer değerler dünyası erozyona uğramışsa,
artık anlamlar dünyasında bir iletişim kuramıyorsak, ortak
anlam vermiyorsak, ortak acılarımız yoksa, ortak
umutlarımız, ortak heyecanlarımız yoksa; bir toplumu, bir
ülkeyi sadece semboller üzerinden bir arada tutmanın neredeyse imkânı
yoktur.
Bakın, neredeyse dört gündür burada işte
Gezi üzerinden tartışmalar yürüyor, toplumsal gösteriler üzerinden.
Birkaç somut örnek söyleyeceğim. 1989 yılıydı
yanlış hatırlamıyorsam, Çinde Tiananmen Meydanına
bir avuç genç çıktı ve Çinde demokrasi istedi. Değerli
milletvekilleri, o gençler direkt kurşuna dizildiler ve hepsi
hayatını kaybetti, o protesto bastırıldı. Şimdi,
elbette ki tarihi keşkelerle okuyamayız ama 1989da Tiananmen
Meydanına çıkan gençler katledilmeseydi, öldürülmeseydi, sözleri bir
anlam bulsaydı, karşılık bulsaydı bugün Doğu
Türkistanda 1 milyon insan kamplarda yaşamaya mahkûm edilmezdi belki.
Başka örnekler, mesela, Seattleda küreselleşme
karşıtı gösteriler yapıldı 1982, 1983, 1984
yıllarında. Belki o gün, o göstericilerin sözü dinlenseydi, bugün
dünya otoriter rejimlere kalmazdı, belki bugün Avrupada bu kadar
İslamofobi, ırkçılık, yabancı
düşmanlığı yükselmezdi. Dolayısıyla da toplumsal
hareketleri, toplumsal tepkileri önemsemek ve ciddiye almak lazım. Sadece
kendi kendinizi ikna için argümanlar geliştirdiğinizde sorunu
çözmüş olmazsınız.
Bakın, bizim buralarda konuştuğumuz
günlerde ben dizilerin ratingleri ile TRT 3ün ratinglerini
karşılaştırdım; biraz baktım, halkımız
kendi bütçesini, kendi temsilcilerini, siyasetçilerini mi dinlemiş;
önümüzdeki yıl hangi imkânlarla yaşayacağını, hangi
bakanlığa ne kadar kaynak ayrıldığını
mı dinlemiş yoksa dizileri mi izlemiş diye. Değerli
arkadaşlar, hiçbir dizi TRT 3den daha az ratinge sahip değil. Onun
için, belki bizi izleyenlere hitap açısından -hani Müslüm Gürsesin
meşhur türküsüyle- o Çukur dizisindeki ifadeyi paylaşayım ben
de: Yakarsa dünyayı garipler yakar. değerli milletvekilleri. (HDP
sıralarından alkışlar) Eğer, Fransadaki olayları
tanımlarken, burada tartışma konusu yaparken sadece bugüne dair
ve kendimize dair bir savunma psikolojisiyle değil ama gerçekten anlama ve
ülkelerin kaderinde toplumsal patlamaların, toplumsal öfkelerin
doğurduğu sonuçlar ekseninde bakarsak dünya tarihinde buna dair çok
örnek görürüz.
Hallac-ı Mansurun güzel bir sözü var; diyor
ki: Cehennem acı çektiğiniz yer değildir. Cehennem acı
çektiğinizi kimseye duyuramadığınız yerdir.
Değerli milletvekilleri, bu ülkede, bu coğrafyada ortak vatanda
eğer herhangi bir köşede, herhangi bir sokak arkasında, bu
ülkenin herhangi bir yerinde birisi evine ekmek götüremediği için acı
içerisindeyse, birisi bir haksızlığa
uğradığı için acı içerisindeyse ve biz o
acıyı duymuyorsak emin olun ki bu acıyı
duymadığımız için onlara bu toprakları cehenneme
çevirmişiz demektir. Kantın aslında ülkeleri cehenneme çevirme
dışında bir alternatifi var. Diyor ki: Barışı ya
mezarlıklarda ararız ya da kendi mantığımızla,
kendi ellerimizle kurarız.
Değerli milletvekilleri, bu coğrafyada,
Orta Doğuda, Balkanlarda, Kafkasyada eğer siyasetçiler eliyle
barışı kurmak, barışı inşa etmek, toplumsal
barışı hayata geçirmek konusunda sorumluluk üstlenip bunun
bedelini ödemeyi göze alarak gereğini yapamazsak biz sadece
mezarlıklarda sükûneti, mezarlıklarda sessizliği,
mezarlıklarda istikrarı aramaya devam ederiz.
Bu günler aslında başka iki anmayı da
yapmayı gerektiriyor. Bunları da yaparak süremi de çok kötüye
kullanmadan bitirmek istiyorum. Bunlardan birisi, değerli milletvekilleri,
Şeyh Bedreddin. O da ilginç biçimde, 1418 yılında yani tam
altı yüz yıl önce bugünlerde idam edildi. Tabii Şeyh Bedreddin
aslında sadece Şeyh Bedreddin değildir, Osmanlıda
Fetrettir; Fetret Döneminde hakikate şahitlik etmektir ve hakikate
şahitlik ettiğinizde bunun bedelini ödemeyi göze almaktır.
Şeyh Bedreddin idam edildi ama çok ilginç, idamıyla ilgili hüküm
şöyle değerli milletvekilleri, diyor ki: Şeran değil,
siyaseten asılmalıdır. Yani şeran dediği bizim
bugünkü anladığımız anlamda şeriat değil değerli
milletvekilleri, hukuk anlamında. Yani diyor ki bugünkü dile
çevirdiğimizde: Aslında hukuken idam edilmesini gerektirecek bir
durum yok ama siyaseten katledilmesi gerekiyor. Yani Fetret Döneminde, o
hukukun tümüyle askıya alınıp siyasi hırsın, taht
kavgalarının, saray, saltanat kavgalarının her şeyin
önüne geçtiği dönemde, eğer Musa Çelebi kazansaydı muhtemelen
şimdi Şeyh Bedreddinin her yerde heykelleri dikilecekti. Ama taht
kavgasında Musa Çelebi kaybettiği için, Anadolu kaybettiği için
Şeyh Bedreddinin payına kayıp bir mezar kaldı, bunun
ötesinde de bize kalmış birtakım sözleri kaldı.
O günden bugüne merkezîleşmenin aslında
birleştirmediğini, buluşturmadığını,
ortaklaştırmadığını, tam tersine fetret
dönemlerinin sonunda kamplaştırdığını,
uzaklaştırdığını,
kırdığını, böldüğünü,
ayrıştırdığını aslında sadece Şeyh
Bedreddin döneminden bile görmek pekâlâ mümkün.
Değerli milletvekilleri, son olarak da anmak
istediğim isim Aziz Nesin. O da hani bugünkü Nesinlik hâlimiz diye tarif
edebileceğimiz tabloyu içeren birkaç güzel söz söylemiş, izninizle
onları paylaşayım. Onun da bugün doğum yıl dönümü.
Diyorlar ki: Bu soy ismi, bu Nesin soy ismini
nereden aldın? Diyor ki: Soy ismi kanunu çıktığında
en tembeller çalışkan ismini alıyordu, en cimriler cömert ismini
alıyordu. Ben de düşündüm, dedim ki bana durmadan sorsunlar Sen
nesin, sen nesin? Ben de hatırlayayım. Ben neyim, niçin varım,
ne yapmaya çalışıyorum? Onun için Nesin ismini tercih ettim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Bilgen.
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, aslında bu güzel sözleri sadece okuyup bitireyim belki
daha anlamlı olur.
Bana soruyorlar Alevi değilsin ki sana ne
oluyor? O da cevap veriyor, diyor ki: Siz de insan değilsiniz ki size
ne anlatayım? (HDP sıralarından alkışlar)
Yine İnsan sadece söylediklerinden değil,
sustuklarında da sorumludur. diyor.
Başka güzel bir söz: Bana dokunmayan
yılan bin yıl yaşasın diyerek
yaşattığınız yılanlar bir sonraki hedefte sizi
bulurlar.
Ve son bir söz değerli milletvekilleri; diyor
ki: Rüzgârın şiddeti ne kadar büyük olursa olsun martıyı
denize ulaşma arzusundan asla vazgeçiremez. (HDP sıralarından
alkışlar)
Bizim özgürlük, barış ve adalet arzumuzdan
da galiba yaşadığımız kasırganın
hiçbirimizi, bu ülkede yaşayan hiç kimseyi vazgeçirmemesi gerekiyor.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Bilgen.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Sayın
Başkan
BAŞKAN - Birleşime on beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 23.08
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.28
BAŞKAN: Binali YILDIRIM
KÂTİP ÜYELER: Burcu KÖKSAL (Afyonkarahisar),Mustafa
AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
39uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun
Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) - Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) - Sayın
Başkanım, ara vermeden önce yerimden kalkıp söz istemiştim
çünkü bir usul ittihaz etmiştiniz. Bu usul çerçevesinde her grubun
konuşmasının bitiminden sonra sataşma varsa söz talep
edilmesini beyan etmiştiniz. O çerçevede kalktım fakat görmediniz ama
usul esastır. O bakımdan, grup başkan vekilleri ve ilgili
arkadaşlar konuşma yaparlarken savaş bütçesi Kürt
oldukları için başlarına bunlar geliyor. tarzında
çeşitli eleştirilerde bulundular. Bu çerçevede, sataşmadan 69a
göre söz istiyorum.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul)
Başkan, çok geç oldu ya.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) - İki
dakika
BAŞKAN Buyurun Sayın Bostancı. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
5.- Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancının,
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, 10 sıra
sayılı 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 11
sıra sayılı 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısının tümü üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) - Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; bu ülkede demokrasi ve
özgürlükler temelinde her türlü meseleyi tartışmaya varız, zaten
Meclis de bunun için var. Bu kürsü, bu müzakere ortamı bu ülkenin
meselelerini tartışmak için var. Bizim itiraz ettiğimiz,
demokratik ve özgürlükçü bir zeminde yapılan tartışmalar
değil. Türkiye'nin başında bir terör belası var ve onun
hayaleti üzerinde şekillenen bir siyasal coğrafya, bir siyasal dil
var. Bizim itiraz ettiğimiz bu.
Mesela, biraz önce değerli
arkadaşımız konuşurken bir mahkeme kararına
atıfla Bu suça ortak olmayacağız. dedikleri için
yargılandıkları ve ceza aldıklarını ifade etti
bazı arkadaşların. İşin hukuki tarafı ayrı,
oraya ilişkin yorum benim işim değil, o, mahkemelerin işi
ama siyasal eleştiri benim işim. Şimdi, Bu suça ortak
olmayacağız. denilen bildirinin bir cümlesini okuyacağım:
Devletin başta Kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarına
karşı gerçekleştirdiği katliam ve uyguladığı
bilinçli sürgün politikasından derhâl vazgeçmesini
vesaire çerçevesinde
bir dil. Kıymetli arkadaşlar
(HDP sıralarından gürültüler)
MUAZZEZ ORHAN (Van) Yalan mı?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Kıymetli
arkadaşlar, bahsettiği husus, bu devrimci halk savaşı
çerçevesinde, hendekler açılarak kurtarılmış bölgeler ilan
etme tarzındaki PKKnın silahlı girişiminin neticesidir.
Burada, bu bildiride Devlet insan hakları ihlalleri yapıyor ama
aynı zamanda bu işin temelinde PKKnın böyle bir alan hâkimiyeti
sağlamak için kalkıştığı silahlı
girişim vardır ve biz bunu reddediyoruz. denilse bu, bir
müzakeredir.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Onlar
meslektaşınız, akademisyen ya Naci Bey, en azından buna
karşı çıkmayın ya.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Ama PKKya
karşı bütünüyle görmezlikten gelen ama devlete karşı
amansız ve acımasız bir eleştiri getiren bu dil,
barışın dili değildir; bu, bir propaganda dilidir.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Ama
cezalandırılmasını da gerektirmez, siz siyasi
eleştiriyi yaparsınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Kimin
propagandası? Bu, PKKnın propagandasıdır ve bunu milletin
vicdanı mahkûm eder. Mahkeme ayrı.
Teşekkürler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
IV.- KANUN TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun
Teklifi (1/276) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 10) (Devam)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı (1/275); 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan,
2017 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/38); 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017
Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporu ve 2017 Yılı
Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu
ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 183 Adedi Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu
İdarelerine, 2 Adedi Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve 10 Adedi
Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere Toplam 195 Adet
Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/40) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S.Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, şimdi
şahsı adına, lehte Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı
ve Ankara Milletvekili Sayın Mustafa Destici.
Buyurun Sayın Destici. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri ve televizyonları
başında bizleri izleyen kıymetli vatandaşlarım;
öncelikle hepinizi sevgiyle, saygıyla, hürmetle ve muhabbetle
selamlıyorum.
21 Aralık 2016 tarihinde Fırat
Kalkanı Harekâtı kapsamında El Bab Akil Dağında
DEAŞ terör örgütünün kalleş saldırılarında şehit
olan 16 Mehmetçiğimize bir kere daha Allahtan rahmet diliyorum;
ruhları şad olsun, mekânları cennet olsun. Rabbim, kahraman
ordumuzun her daim yar ve yardımcısı olsun diyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Tarihimizin en acı sayfalarından biri olan
Sarıkamış hadisesinin 104üncü yıl dönümünde
Sarıkamış şehitlerimizi bir kere daha rahmetle ve minnetle
anıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Büyük Birlik Partisi olarak kuruluşumuzdan beri her türlü
mağduriyet ve problem alanına dair yapıcı ve yol gösterici
siyaset ilkesi mucibince ve imkânlarımız dâhilinde çözüm üretmeye
çalıştık. Bu ülkenin mazisini ve geleceğini,
inancını, atılımlarını, lehinde veya aleyhinde
gelişen ya da gelişebilecek çıkar ve riskleri koruyup kollayan
ilkeli, millî ve bağımsız bir duruşu temsil ettik ve etmeye
devam edeceğiz. En önemlisi, vatandaşlarımızın ihtiyaç
ve isteklerinin karşılanmasını hedefleyen bir vizyon
kapsamında, bu ülkede yaşayan herkesin her şeyin en iyisini hak
ettiğine yürekten inanıyoruz. En başta ahlak ve fazilet olmak
üzere, partimizin kırmızı çizgisi, Türkiyenin ülkesi ve
milletiyle bölünmez, mutlak bütünlüğünü korumak, tam
bağımsızlığını ve egemenlik haklarını
her türlü tartışmanın dışında bırakmak,
devlet ile toplum arasındaki bağın
sıklığını en son limitine kadar pekiştirmek, kamu
vicdanına aykırı olan tüm politikalara tavizsiz bir şekilde
karşı olmak, amir devlet değil, hadim devlet işleyişine
ve vatandaş merkezli sosyal hukuk devleti anlayışına
sadık kalmaktır. En önemlisi ise millî egemenliğimizin üstünde
veya yanında, hariçte ve dâhilde herhangi bir merci ve ortak kabul
etmemektir.
Adalet, toplumsal barış, üretim, gelir
dağılımında hakça paylaşım, külfete ortak olmak
kadar nimete ortak olmak hakkından ve özgürlükten yanayız. Bu
milletin inancına, tarihine, kültürüne, kimliğine azami derecede
saygı duyuyoruz. Lakin bu kavramların istismarına ve hak arama
maskesi ardına saklanıp dâhilî ve haricî şer
odaklarının müdahil olduğu kamu güvenliği ve kamu kudretini
bloke edecek tarzda faaliyetlere de sonuna kadar karşıyız.
Toplumsal hak ve taleplerin savunulmasından yanayız fakat
dışarıda planlanıp içeride uygulanmaya
çalışılan ve millî iradeye kasteden, Gezivari şiddeti esas
alan, yıkıcı ve bölücü kalkışmaların sonuna kadar
karşısındayız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gelinen aşamada Türkiye, bir kader çizgisinin üzerinde
durmaktadır ve hareket alanı da epeyce daralmıştır.
Lakin ülkemiz, dünya sisteminin bir kenar mahallesi durumuna asla
düşmeyecektir. Bu, milletimizin özündeki tözün bir gereğidir. Bunun
içindir ki milletimizin kültür, medeniyet ve inanç değerlerini benimseyen,
büyük Türkiye idealini özümseyen herkes için adalet, özgürlük ve refah
prensiplerine dayalı yeni bir dünya kurma iradesinin fitilini ateşleyecek,
tüm bunları ülke siyasetinde etkin hâle getirebilecek vizyona sahip her
türlü siyasi hamleyi de sonuna kadar destekleriz. İlke, vizyon, misyon
başlığı, Büyük Birlik Partisi için buraya kadar anlatmaya
çalıştığım hassasiyetler, ülke bütçesi ve bütçe
etrafında üretilen bilgi setleri ve yorumları kadar da önemlidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2019 bütçe görüşmelerinin sonuna gelmiş bulunuyoruz.
Cumhur İttifakı olarak yeni sistemin hayata geçirilmesinde biz de
katkı verdik, 24 Haziran seçimlerinde de aynı ittifakın
içerisinde bulunduk. Bizlerin adayı olan ve bizlerin desteğiyle, Türk
milletinin desteğiyle seçilen Sayın
Cumhurbaşkanımızın kurmuş olduğu Hükûmeti de
desteklediğimizi bir kere daha ifade etmek istiyorum. Bu anlamda, bütçenin
hazırlanmasında emeği geçen Cumhurbaşkanından Hazine
ve Maliye Bakanına, tüm Hükûmet üyelerine, tüm kamu kurum ve
kuruluşlarında çalışan, bütçeye emek koyan tüm
personelimize ve siz değerli Meclis üyelerine şükranlarımı
sunuyorum.
Her bütçede olduğu gibi bu bütçenin de olumlu
ve artı yönleri ve aynı zamanda bize göre eksik ve noksan yönleri de
vardır. Bütçe açığındaki artışın
gerilemiş olması ve faiz dışı fazlanın katbekat
artması, yine, eğitime ayrılan payın yüksek düzeyde
olması, bütçe için olumlu bulduğumuz taraflardır. Yine, faizin,
geçmiş yıllara göre hem gayrisafi millî hasıla düzeyinde hem
bütçenin genel rakamı düzeyinde aşağılara çekilmiş
olması da olumludur. Lakin, hâlâ ekonomik sorunlarımızın
esas kaynağını oluşturan yüksek faiz giderlerinin daha da
yükselerek 2019 bütçesinde yer aldığını görüyoruz. Öyle ki,
960 milyarlık bütçemizin 117 milyar liradan fazlası tek
başına faize gitmektedir. Bütçe artış kalemlerine
baktığımızda, diğer bütün kalemler ya eksiye
gitmiş ya da en fazla yüzde 40 artmışken faiz giderlerinin artış
oranının yüzde 63 olduğunu görüyoruz. Şayet böylesine bir
artış gerçekleşmeseydi yani faiz giderleri geçtiğimiz
yılki seviyede kalsaydı hem emeklilikte yaşa
takılanların haklı taleplerini karşılayabilir hem 3600
ek gösterge beklentisinin içerisinde olan kesimlerin beklentilerini yerine
getirebilir hem de çiftçilerimize mazotu ÖTVsiz yani 2,5 liradan verebilirdik.
Onun için, Sayın Cumhurbaşkanımızın da üzerinde
hassasiyetle durduğu üzere faizle mücadeleden mutlaka galip çıkma
zorunluluğumuz olduğunun altını çizmek istiyorum.
Yine, gelir kalemlerinin neredeyse yekûnunu
oluşturan vergi gelirlerindeki dengesizliğin de artarak devam
ettiğini görmekteyiz. Toplanan vergilerin yüzde 70e
yakınının dolaylı vergi olması, bunu net bir
şekilde ortaya koymaktadır. Hâlbuki, bu oran, OECD ülkelerinde yüzde
50leri bulmamaktadır. Burada Hükûmetten
vatandaşımızın ve bizlerin beklentileri, üretimin ve
istihdamın teşvik edilmesi, çalışan kesimlerin üzerindeki
yükün hafifletilmesidir ve en az bütçe artış oranı kadar bir maaş
artışı zammına kavuşturulmasıdır. Yani,
asgari ücrete, memura, işçiye yüzde 26 oranında zam
yapılmalıdır. Örneğin, asgari ücret, buna göre en az 2.020
TL olmalıdır.
SGK ve BAĞ-KUR primlerinin düşürülmesi,
vergi dilimindeki düzenlemenin yenilenmesi, işsizlikle mücadele,
istihdamın artırılması, üretimin ve reel sektörün
desteklenmesi ve tasarruf tedbirlerinin artırılması yönündeki
gelişmeler elbette ki sevindiricidir. Bunun önümüzdeki yıl için daha
da yükselerek artacağına olan inancımızı da buradan
paylaşmak istiyorum.
Tabii, biz 2019 bütçesinin 5 katından
fazlasını otuz beş yıldır Kandil
uzantılarıyla mücadele uğruna dağlara gömüyoruz ve hâlâ hiç
ders almamış gibi, bugün benim konuşmamı protesto etmek
için salonu terk eden PKKnın siyasi uzantılarına hazineden
vermeye devam ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bir kere, bu, vallahi de haramdır billahi de
haramdır ve bu harama da hiç kimsenin ortak olmaması gerekir çünkü
bunlara hazineden verilen yardımın -aynen belediyelerden nasıl
PKKya kaynak aktarmışlarsa- devletin hazinesinin de emin olun ki bir
kısmını PKKya aktarmaktadırlar.
Onun için, eğer biz 1 trilyon doları otuz
beş yılda teröre harcamasaydık da milletimize harcasaydık
bugün fert başına millî gelirimiz en az 20 bin dolarlar seviyesinde
olabilirdi. Onun için, burada olan herkesin öncelikle bu gerçeğe göre
hareket etmesi ve PKKyı lanetlemesi, ondan sonra rakamlarla ilgili burada
ifadede bulunması gerekir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) PKKyı lanetlemeyen hiç kimsenin başka bir
rakamı diline dolaması asla ve katâ kabul edilebilir değildir
ve samimi de değildir.
Kıymetli milletvekilleri, öte yandan, millet
olarak 2018de dünyaya örnek olacak üstün bir birliktelik örneği
göstererek üzerimizde oynanan döviz manipülasyonlarını geri
püskürtmeyi başardık fakat zamları bertaraf edemedik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, sözlerinizi tamamlayın.
MUSTAFA DESTİCİ (Devamla) Döviz
artışından dolayı yapılan zamların behemehâl geri
alınmasını da buradan Büyük Birlik Partisi olarak teklif
ediyoruz.
Kıymetli milletvekilleri, daha fazla
konuşacaklarım vardı ama bütçeyle ilgili iki hususu belirtmek
adına oradan vazgeçiyorum. Birincisi, Doğu Türkistandaki zulüm.
Hazreti Ali Efendimiz diyor ya Eğer bir zulmü durduramıyorsanız
en azından dünyaya duyurun. diye, biz bunu duyurmakla
kalmamalıyız ve mutlaka ama mutlaka elimizi Doğu Türkistana
uzatmalıyız. Milyonlarca insan fikrî ıslahat
çalışmaları adı altında mezalime tabi tutuluyor. Her
Uygur Türkünün evine bir Çinli yerleştirilmiş vaziyette. Bunu
kendiniz için düşünün ve kendinizi onların yerine koyun ve o
şekilde Doğu Türkistan konusuna sahip çıkalım.
Bir başka konu Yemen. Zulüm kimden gelirse
gelsin, zulmü Budist de yaparsa, Çin de yaparsa, ABD de yaparsa, Ama ben
Müslümanım. diyen de yaparsa bunun karşısındayız.
Yemendeki zulmün de durdurulması noktasında yine büyük
adımların atılmasını bekliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Son sözlerinizi alayım.
MUSTAFA DESTİCİ (Devamla) Tabii, burada
esas gündeme getireceğim konulardan bir tanesi, Fıratın
doğusuyla ilgiliydi. ABDnin, biliyorsunuz, daha önce de defalarca, 2 defa
Suriyeden çekiliyoruz. dediğini işittik ama çekilmediler. Onun
için burada tedbirli ve teyakkuzlu olmak zorundayız ve ABDden ziyade,
orada bıraktığı Merkez Kuvvetler CENTCOM oradan gitmeden; PKKyla,
PYDyle, YPGyle ilişkisini kesmeden ABD oradan gitti. diyemeyiz ve
Fıratın doğusuna harekât Münbiçten başlayarak Kandile
kadar sürmelidir.
Bu noktada, konuşmamı burada
sonlandırırken 2019 bütçesinin aziz Türkiyemize hayırlı
olmasını Cenab-ı Allahtan diliyorum. Şehitlerimizi ve
kurucu liderimiz, şehit Muhsin Başkanımızı bir kere
daha rahmetle anıyorum. Tüm Genel Kurulu muhabbetle ve hürmetle
selamlıyorum. Bütün bu zorluklara rağmen ümitli olmaya devam
edeceğiz. Şairin dediği gibi, üstadın dediği gibi:
Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte / Ölsek de sevinin, eve dönsek de /
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte / Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir
/ Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir.
Saygılarımla. (AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Bilgen.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgenin, Ankara Milletvekili
Mustafa Desticinin 10 sıra sayılı 2019 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 11 sıra sayılı 2017
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
tümü üzerinde şahsı adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan,
biz kimseyi protesto edip salondan çıkmıyoruz ama zaten böyle bir muhataplık
ilişkisi de aramızda yok. Bu ülkede bize yüzde 11 civarında oy
veriliyor ama değerli milletvekili, Parlamentoya girmek için ancak
başka bir listede kendisine yer arıyor. Bir kere herkes, bu toplum
kime ne kadar değer veriyorsa onu takdir edecek, ona saygı
duymayı bilecek. Ama sayın milletvekilinin Parlamentoda olması
bir mirasa bağlı, o da Sayın Yazıcıoğlunun
mirası. Eğer bu Mecliste bir vefa, bir hakkaniyet gerekiyorsa
Sayın Yazıcıoğlunun ölümüyle ilgili bir
araştırma komisyonu kurulması konusuna biz tam destek vermeye
varız. Eğer siz de içinden seçildiğiniz gruba bu desteği
verdirebiliyorsanız buyurun yoksa mahkeme salonlarında Sayın
Yazıcıoğlunun eşi ve kardeşinin husumetine uğrayıp
gelip burada bize fırça atamazsınız.
Saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Buyurun.
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) Söz istiyorum
çünkü direkt şahsımı hedef alarak birtakım cümleler
söyledi.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
Herhangi bir sataşma yok, devam ediyoruz.
Teşekkür ederim.
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) Sayın
Başkan, ben buna cevap vermek zorundayım. Ben buna cevap vermek
zorundayım yani çünkü Çamur at izi kalsın.
mantığıyla konuşma yaptı.
BAŞKAN Yerinizden bir dakika
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) Hayır,
müsaade ederseniz buradan konuşmak istiyorum.
BAŞKAN Yerinizden bir dakika söz
vereceğim.
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) Bakın,
diğer gruplara saatlerce tartışma olduğunda söz hakkı
veriyorsunuz.
BAŞKAN Efendim, yerinizden kısa bir
açıklama için söz veriyorum.
Buyurun.
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) Ben buradan
istirham ediyorum.
BAŞKAN Buyurun, yerinizden bir açıklama
için söz veriyorum.
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) Ben yerimden
bunu ifade edemem.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Yerinizden
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) Ben buna cevap
vermek zorundayım.
BAŞKAN Yerinizden bir dakika açıklama
Bir sataşmaya mahal vermeyelim.
2.- Ankara Milletvekili Mustafa Desticinin, Kars
Milletvekili Ayhan Bilgenin yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) Şimdi,
öncelikle, Ayhan Beyin ve PKKnın siyasi uzantısı olan
grubunun
(HDP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar,
gürültüler)
HÜDA KAYA (İstanbul) Haddini bil!
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Haddini bil!
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara)
burada kürsüde
PKKyı kınadıklarını bugüne kadar görmedik.
MENSUR IŞIK (Muş) Saygısız,
saygısız herif!
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Bize
saygılı ol, saygılı.
MENSUR IŞIK (Muş) Saygısız herif!
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) Üstelik,
şehit liderimiz Sayın Muhsin Yazıcıoğlunun da PKKya
ve PKKnın siyasi uzantılarına bakışı çok net bir
şekilde ortadadır.
KEMAL PEKÖZ (Adana) Kullanmaya devam ediyorsunuz,
sadece kullanıyorsunuz.
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) Üstelik, burada
yeri gelmişken, Meclisi bilgilendirme adına şunu da ifade etmek
isterim: Biliyorsunuz, şehadet süreciyle ilgili 2014 yılında
verilen takipsizlik kararına partimizin ve avukatlarımızın
yaptığı itiraz neticesinde hem Kahramanmaraştaki ana
soruşturma dosyasındaki takipsizlik kararı
kaldırılmış, soruşturma yeniden
başlamış hem Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığında
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HÜDA KAYA (İstanbul) - Onun bedeli olarak
oradasın sen, o davanın kapatılmasından dolayı
oradasın sen. İş birlikçi!
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara)
devam eden
soruşturma, Adalet Bakanlığının kamu yararına
bozulması talebi üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından
görüşülmüş ve oradaki kovuşturmaya yer olmadığına
dair karar da kaldırılmış ve şu anda orada da
soruşturma yeniden başlamıştır.
HÜDA KAYA (İstanbul) Herkes biliyor senin ne
olduğunu!
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) Ayrıca,
yine bizim müracaatlarımız üzerine dosyalar, Ankaradaki 3 ayrı
dosya, Kahramanmaraştaki ana soruşturma dosyasıyla
birleştirilmiştir.
AYHAN BİLGEN (Kars) Mahkemeden niye kovdular
seni hanımı ile kardeşi? Yazıcıoğlunun eşi
ve kardeşi sizi niye kovdu mahkemeden? Niye kovdu; neden, neden?
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) PKKnın
siyasi uzantısı olan gruba şunu söylüyorum
KEMAL PEKÖZ (Adana) - Parmak sallama, indir o
parmağını!
HÜDA KAYA (İstanbul) Çok iyi biliyoruz sizin
ne olduğunuzu, iş birlikçi!
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) O PKKyı, PYDyi,
YPGyi savunan ağzınıza benim şehit liderimin ismini alarak
kirletemezsiniz çünkü siz kirlisiniz! Evet, siz kirlisiniz; kirletemezsiniz!
(HDP sıralarından gürültüler)
KEMAL PEKÖZ (Adana) İndir o
parmağını, indir! Parmak sallama, indir o
parmağını! İndir parmağını, edepsiz!
BAŞKAN Teşekkür ederiz sayın
konuşmacı.
MENSUR IŞIK (Muş) Saygısız!
HÜDA KAYA (İstanbul) Orada bulunmanın
bedeliyle sen oradasın, iş birlikçisin!
IV.- KANUN TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun
Teklifi (1/276) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 10) (Devam)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı (1/275); 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan,
2017 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/38); 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017
Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporu ve 2017 Yılı
Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu
ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 183 Adedi Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine,
2 Adedi Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve 10 Adedi Diğer Kamu
İdarelerine Ait Olmak Üzere Toplam 195 Adet Sayıştay Denetim
Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/40) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S.Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN Yürütme adına
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Fuat Oktay.
Buyurun Sayın Oktay. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iki haftadır
yoğun bir şekilde devam eden bütçe görüşmelerinde büyük gayret
sarf eden heyetinizi şahsım ve yine Sayın Cumhurbaşkanımız
adına saygıyla selamlıyor, 2019 yılı bütçesinin
ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Bugünkü oturumla birlikte 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun
Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının Genel Kurul görüşmelerini tamamlıyoruz.
Bütçemizin oluşmasına katkıda bulunan başta Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı, Başkanlık Divanı üyeleri,
başkan vekilleri, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı ve üyeleri ile
tüm milletvekillerimize teşekkür ediyorum.
Genel Kurul görüşmelerinde
bakanlıklarımızın ve merkezî yönetim bütçesinde yer alan
yasama ve yüksek yargı kurumlarının bütçelerini tek tek ele alma
fırsatımız oldu. Gerek komisyonda gerekse Genel Kurulda dile getirilen
görüşler, bizim için son derece önemli, son derece değerlidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle ilgili
özellikle tek adam boyutunda yoğunlaşan sorular ve eleştiriler
öne çıkmakta. Eğer müsaade ederseniz bu konuya birazcık olsun
değinmek istiyorum. Başkanlık sistemi, Türkiyede önceki sistem
yürürlükteyken o dönemde de açıkça tartışılan bir konuydu
hepimizin malumu. Önceki sistemde çok başlılığın
olması, hızlı karar verilememesi, hızlı hareket edilememesi,
esnek olunamaması, hareket alanının dar olması hepimizin gündemindeydi.
Sadece bu konular da değil, bunlar tartışılan
konuların sadece birkaç örneğiydi. Gerek normal gerekse kriz
dönemlerinde gerek yurt içi veya yurt dışındaki ani karar
verilmesi gereken konularda sürecin ne kadar hantal olduğu, kamuoyunda da
on yıllarca tartışıldı. Ayrıca Türkiyede sistem
değişikliklerinin, ne yazık ki siyasi iradenin arzusuyla veya
milletin arzusuyla değil, sadece vesayet odaklarınca darbelerle
gerçekleştirilebileceği, neredeyse herkesin belki de kanına
kadar enjekte edilen bir şeydi. Bu dönemde ilk defa millet, siyasi
iradenin herhangi bir vesayetin altında ve etkisinde kalmadan
değişiklik yapabileceğini göstermiştir. Kamuoyunda sivil
veya resmî tüm platformlarda yıllarca tartışılan, Meclisten
geçen ve bunun da üzerinde, milletimizin de onayladığı bir
sistemin tek adam sistemi olabileceğine inanmıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Eğer bunun böyle olduğunu
iddia ediyorsak kendimizle çelişiyoruz ve kendimizi reddediyoruz
anlamına gelecektir ki bunu da kabul etmiyorum.
Türkiyede ne zaman millî iradenin hâkimiyeti tesis
edilse hep aynı iddia dile getirilmiştir. Çok partili siyasi hayata
geçtik. Sayın Bostancı da ifade ettiler. Şehit Başbakan
Menderes için aynısını söylediler. 1980lerde tarihimizin en
önemli ekonomik hamlelerinden birini hayata geçiren rahmetli Özal için de
aynı iddiayı dillendirdiler. Şimdi de Sayın
Cumhurbaşkanımıza aynı bühtanı yapıyorlar. Dikkat
edilirse, her üç isim de milletin büyük desteğiyle iş
başına gelmiş ve yine ülkemize tarihî dönüşümleri yaşatmış
isimlerdir.
Sayın Cumhurbaşkanımız, tüm
siyasi hayatını demokrasinin imkânlarıyla ve demokratik
sınırlar içerisinde yürütmüştür. 1994 yılında
İstanbula milletin desteğiyle Büyükşehir Belediye
Başkanı seçilmiştir. 2003 Mart ayında yine milletin teveccühüyle
milletvekili seçilmiş ve ardından Başbakan olarak görev
almıştır. 2014 yılında tarihimizde ilk defa
doğrudan milletin tercihiyle Cumhurbaşkanı olmuştur. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Yeni yönetim sistemimizin
ilk Cumhurbaşkanlığı görevine de yine milletimizin büyük
teveccühü ve desteğiyle gelmiştir. Tamamı demokratik yöntemlerle
yaşanmış bu süreci tek adamlık iddiasıyla karalamaya
çalışmak millete hakarettir. Bu iddiayı dile getirenler, Sayın
Cumhurbaşkanımıza değil, aslında doğrudan
milletimize saldırmaktadır.
Biz Atatürkün Mecliste sapasağlam yerini bulan
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. düsturunun
arkasındayız. Sizler hayır diyorsunuz. Egemenlik
kayıtsız şartsız milletin değil, vesayetin hakkı
olmalı. Hayır, Egemenlik kayıtsız şartsız
milletindir. ve millet de kararını vermiştir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
CAVİT ARI (Antalya) Kim diyor Sayın
Cumhurbaşkanı Yardımcısı, kim diyor? Ne zaman söyledik
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı? Biz ne zaman
söyledik Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız?
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
Biz Hükûmet olarak yaptığımız ve yapacağımız
her şeyi yüce Meclisin çatısı altında ve milletin
huzurunda, tüm muhasebe kural ve kaidelerine uygun, şeffaf ve hesap
verilebilir çerçevede görüşmek üzere buradayız. 10 Aralıktan
beri değil, 17 Ekimden beri buradayız. 17 Ekimde bütçe kanununu
Meclise resmen gönderdik. 23 Ekim tarihinde Hazine ve Maliye
Bakanımız, Plan ve Bütçe Komisyonunda bütçenin sunuşunu yaptılar.
30 Ekim ile 22 Kasım arasında Komisyonda görüşmeleri
yaptık. Hem şahsım hem bakan arkadaşlarım bu
görüşmelere fiilen katıldılar. 10 Aralıkta da Genel Kurulda
görüşmelere başladık.
Dik duruşa, durmaya ilişkin
eleştirilere gelince de biz daima dik durduk, dik duruyoruz ve hiçbir güç
de bizim bu duruşumuzu değiştiremez. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi, şahsıma ayrılan sürede, Genel Kurul
sürecinde siz değerli vekillerimizce dile getirilen hususları da
karşılayacak şekilde, bütçeyle ilgili görüşlerimizi,
yürütme adına, ana hatlarıyla aktarmaya
çalışacağım.
Geçtiğimiz on altı yılda Türkiye,
oluşturulan geniş çerçeveli ve hedef odaklı politika setleri
sayesinde, 2000li yılların başında bulunduğu bu
sağlıksız ekonomik yapıdan kurtulmuş ve istikrara kavuşmuştur.
Bu politikaların en önemli unsuru, tavizsiz bir şekilde
uyguladığımız disiplinli maliye politikalarıdır.
Makroekonomik istikrarın etkisiyle ülkemiz, kalkınma yolunda önemli
bir mesafe katetmiştir. Cumhuriyet tarihimizin en büyük ekonomik
atılımlarını 2003-2017 döneminde gerçekleştirmeyi
başardık. Bu dönemde, ekonomimizin yıllık ortalama yüzde
5,7 büyüdüğü ve refahın tabana yayıldığı bir
ekonomik model oluşturduk. Satın alma gücü paritesine göre, 2003
yılında kişi başına gelir açısından AB
ortalamasının yüzde 35ine denk gelen gelir seviyemizi, 2017
yılında AB ortalamasının yüzde 67sine çıkarttık.
Bir hatip Türkiyenin büyümesini OECD ülkeleriyle
değil, gelişmekte olan ülkelerle kıyaslayın. diye ifade
etti. Buyurun kıyaslayalım. Türkiye, küresel kriz sonrasındaki
2010-2017 döneminde yüzde 6,8 oranında büyürken; Çin, Hindistan dâhil,
gelişmekte olan ülkelerin aynı dönemde büyüme oranları ortalama
yüzde 5,3tür. Ülkemiz, yine sayın hatibin kıyaslamamızı
istediği ülkelere göre de yıllık ortalama 1,5 puan daha yüksek
büyüme performansı göstermiştir.
Yine bir başka hatip de büyüme
rakamlarında, son on yıllık dönemde kötü, son altmış
yılın en vasat performanslarından birini sergilediğini
belirtmiştir. Bakalım, 1960-2002 döneminde ortalama büyüme yüzde 4,3
iken AK PARTİ döneminde yüzde 5,7ye yükselmiştir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Son on yılda ise büyüme
ortalamamız yüzde 5tir.
Yine, başka bir hatibimiz Türkiyenin dünyadaki
sıralamasının AK PARTİ döneminde
değişmediğini ve 17nci sırada kaldığını
dile getirmiştir. Türkiye 2002 yılında 21inci büyük ekonomiyken
2017 yılı itibarıyla 17nci büyük ekonomi hâline gelmiştir.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) Daha önce de
17nci büyük ekonomiydi, 1980de de öyleydi.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla) -
Satın alma gücü paritesine göre ise aynı dönemde 17nci sıradan
13üncü sıraya yükselmiştir, Sayın Bakan da ifade ettiler,
12nci sıraya yükselme hedefimiz, ihtimalimiz çok yüksektir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Ayrıca bankacılık sektöründe hayata
geçirdiğimiz reformların ve Türkiye ekonomisinin istikrar
kazanması sayesinde finansal sistem oldukça güçlü bir yapıya
kavuşmuştur. Türk bankacılık sektörü güçlü ve
istikrarlı yapısıyla makroekonomik istikrarı destekleyen ve
negatif dış şokların ekonomimiz üzerindeki olumsuz etkisini
azaltan temel unsurlardan birisi hâline gelmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; geçtiğimiz dönemde yaşadığımız
şoklar ve manipülasyonlara karşı gösterdiğimiz reaksiyonla
Türkiye ekonomisinin makro temellerinin sağlam olduğuna bir kez daha
hep birlikte şahit olduk. Etkili koordinasyonla yerinde, zamanında ve
doğru yönde aldığımız önlemler sayesinde ekonomimize
yönelik tehditleri başarılı bir şekilde bertaraf ettik.
İçinde bulunduğumuz şartların ekonomide bazı zorlukları
ve sorunları beraberinde getirdiğinin elbette farkındayız.
Bu durumun üstesinden gelmemizi sağlayacak olan etkin politika ve
tedbirler geliştirerek ekonomimiz Yeni Ekonomi Programında da
öngördüğümüz şekilde dengelenme sürecine girmiştir. Kısa vadede
yavaşlayan büyümemizin akabinde giderek daha da güçlenen bir ekonomik
gelişmeye dönüşmesi sürdürülebilir büyüme hedeflerimizle uyumluluk
arz etmektedir. Bu süreçte ekonomide güven, finansal istikrar, faiz seviyeleri
ve enflasyon gibi göstergelerde somut iyileşmeleri hep birlikte görüyoruz
ve göreceğiz. Ağustos ayında dolar kurunun en yüksek
seviyesinden bu yana Türk lirası dolar karşısında
yaklaşık yüzde 20 değer kazanmıştır. Yine aynı
dönemlerde yükselen Türkiye CDS risk primi 225 baz puan iyileşmiştir,
on yıllık tahvil faiz oranları da gerilemiştir. Kasım
ayı itibarıyla tüketici enflasyonu bir önceki aya göre
yıllık bazda düşmüştür. Bu göstergelerdeki iyileşmeler
güven endekslerine de yansımıştır. Kasım ayında
bir önceki aya göre reel kesim güven endeksi yüzde 6, ekonomik güven endeksi
ise yüzde 9 yükselmiştir. Son üç ayda ihracatımız
yıllık yaklaşık yüzde 15 gibi çok yüksek bir oranda artarak
turizmle birlikte dengelenme sürecine büyük katkı yapmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Genel Kurul görüşmelerinde borç yükü, gelir
dağılımı, yoksulluk, vergi politikası gibi
başlıklarda ekonomiye dair değerlendirmelerde bulunuldu,
eleştiriler dile getirildi. Öncelikle, Türkiye ekonomisinin borç yükü
bakımından sağlam yapısını koruduğu
bilinmelidir. Borç stoku gibi makro göstergeleri nominal seviye yerine millî
gelire oranla değerlendirmek gerektiğini tekrar hatırlatmak
istiyorum. Aksi takdirde ekonomideki ölçeğin büyüdüğünü göz ardı
etmiş oluruz. Türkiyenin 2002 yılında yüzde 60 olan kamu toplam
net borç stokunun millî gelire oranı bugün yüzde 9 seviyesine
gerilemiştir. Ağustos ayında gerçekleştirilen spekülatif
ataklara karşı hızlı ve güçlü tedbirler
alınabilmesinde bu durumun önemli bir katkısı var.
Geçtiğimiz on altı yılda uygulanan başarılı ve
ihtiyatlı maliye politikaları sayesinde faiz giderlerinin gayrisafi
yurt içi hasılaya oranı ciddi bir şekilde
düşürülmüştür. Borç ve faiz yükünü düşürerek ekonomiden
halkımızın refahına daha fazla pay ayırmayı
başardık. Günlük 2,15 doların altında geliri olan nüfusun
toplam nüfusa oranı 2002 yılında yüzde 3 seviyesinde iken bugün
bu oranı sıfırladık. Bir başka ifadeyle,
yoksulluğu azalttık.
2002 yılından bu yana düşük faiz
oranları ve finansal erişimin kolaylaşması tüketici
kredilerindeki artışı beraberinde getirmiştir. Hane
halkı yükümlülükleri içerisinde konut ve taşıt kredilerinin
toplam payı yüksektir. Bu husus ekonomik durumdaki iyileşmenin hane
halkının refahına yansıması neticesinde konut ve taşıt
gibi varlık edinimlerinin arttığını göstermektedir.
Türkiyede hane halkı borcunun diğer ülkelere kıyasla çok
düşük seviyede olduğu yine hatırda tutulmalıdır. 2018
yılı ikinci çeyrek itibarıyla hane halkı borcunun gayrisafi
yurt içi hasılaya oranı dünyada yüzde 59, gelişmiş
ülkelerde yüzde 73, gelişmekte olan ülkelerde yüzde 36 iken Türkiyede bu
oran sadece yüzde 16dır. Tekrar ediyorum: Dünyada yüzde 59,
gelişmiş ülkelerde yüzde 73, gelişmekte olan ülkelerde yüzde 36,
Türkiyede yüzde 16.
Halkın refahı açısından bir
başka gösterge asgari ücrettir. İktidara geldiğimiz 2002
yılının sonundan bu yana asgari ücrette enflasyonun oldukça
üzerinde artışlarla ciddi iyileşmeler
sağlanmıştır, asgari ücretlilerin hayat standartları
yükselmiştir. Asgari ücret, 2002 yılı Aralık ayında
net 184 TLyken, 2018 yılı Aralık ayında net 1.603 lira
olmuştur. Bu dönemde asgari ücrette gerçekleşen artış
nominal olarak enflasyon artışının 2 katından fazla
olmuştur. Satın alma gücü paritesine göre 2003 yılında
kişi başına gelir açısından AB ortalamasının
yüzde 35ine denk gelen gelir seviyemizi 2017 yılında AB
ortalamasının yüzde 67sine çıkarttık.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ekonomimizin rekabetçi yapısını
geliştirebilmek ve iş yapma ortamını daha da
iyileştirebilmek için yatırım, üretim, ihracat, istihdam ve
finansman üzerindeki vergi yüklerini de azalttık. Bununla kalmayıp
çeşitli destekler sağladık ve bürokratik süreçleri
kolaylaştırdık ve kolaylaştırmaya devam
edeceğimizi de bir önceki konuşmamda da şahsen ben,
sonrasında da her bir bakanımız kendi alanlarıyla ilgili
ifade ettiler. Bunun sonuçlarını 2019 ve 2020de çok daha net görüyor
olacağız, özellikle bürokratik süreçlerin
kolaylaştırılmasıyla ilgili sonuçları.
Vatandaşlarımızın eğitim, sağlık, gıda,
tekstil, konut ve ulaşım gibi temel ihtiyaçları üzerindeki KDV
oranlarında önemli ölçüde indirimler yaptık. Diğer taraftan,
vergi kayıp ve kaçağı başta olmak üzere, kayıt
dışı ekonomiyle mücadeleye devam ediyoruz.
Burada bir konuya daha açıklık getirmek
istiyorum. Uzlaşma müessesesi 1960 yılından bu yana vergi
hukukumuzda mevcuttur. Modern vergi sistemlerinin hemen hemen hepsinde bulunan
bu sistemin temel ilkesi, vatandaşın hukuku ile devletin hukukunu
eşit biçimde korumaktır. Böylesine önemli ve yaygın bir
uygulamanın belli kişileri korumak amacıyla
kullanıldığı iddiasını kabul etmek de asla mümkün
değildir. Esasen, uzlaşmayla ilgili olarak zaman zaman gündeme
getirilen hususların izahı çok kolaydır. Vergi hukukunun
temellerinden olan vergi mahremiyeti ilkesinin bu şekilde suistimal
edilmesi anlaşılabilir bir husus da değildir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2019 yılı bütçesiyle ilgili olarak gerek
şahsım gerekse bakanlarımız tarafından detaylı
açıklamalar yapıldı. Burada, önemine binaen, mali disiplin
konusunun üzerinde tekrar durmak istiyorum.
Ekonomimiz için hayati öneme sahip mali disiplin
uygulamalarını 2019 yılı bütçesinde de yine kolayca
görebiliyoruz. Yeni Ekonomi Programı kapsamında, bütçe
politikasını para politikasıyla eş güdümlü olarak
yürüteceğiz. Makroekonomik istikrarı koruma, mali disiplini sürdürme,
cari dengeyi iyileştirme, enflasyonu düşürme, istihdamı ve
tasarrufları artırma, gelir dağılımını
iyileştirme hedeflerimizden taviz vermiyoruz, vermeyeceğiz.
Önümüzdeki dönemde uygulayacağımız maliye politikası, Yeni
Ekonomi Programında ortaya konulan dengelenme sürecinin en temel
destekleyicisi olacaktır. Maliye politikası, para politikasıyla
eş güdümlü olarak, fiyat istikrarı ve cari açık hedefimizle
uyumlu olarak yürütülecektir. Şimdi, bu noktada, genel bütçe kapsamındaki
alanlardaki faaliyetlerimiz ile önümüzdeki döneme ilişkin projelerimizden
bazılarının detaylarına girmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hükûmetlerimiz döneminde aile, çalışma ve sosyal
hizmetler alanında büyük bir değişim ve dönüşüm sürecini
başarıyla gerçekleştirdik. 2019 yılı bütçesinde sosyal
harcamalar için bütçenin yüzde 66,5i kadar kaynak ayırdık. Bu oran
2002 yılında bütçenin yüzde 1,3ü seviyesindeydi. Sosyal politika
uygulamalarında ihtiyaçların yerinde tespitini ve çözümünü içeren arz
odaklı bir hizmet anlayışına geçerek sosyal yardım ve
hizmetlerde yeni bir dönem başlattık. Sosyal hizmet merkezlerimiz
aracılığıyla ailelere ve toplumun tüm kesimlerine yönelik
sosyal hizmetlerimizi tek çatı altında sunmaya devam ediyoruz.
Çocuklarımızın
sağlıklı gelişimlerinin sağlanması ve hayata en
iyi şekilde hazırlanması için aile odaklı hizmetlere
öncelik vererek çocuklarımızın ailelerinden
kopmamalarını sağlamayı sürdürüyoruz. Çocuk
işçiliğine hayır. diyoruz ve Çocuk İşçiliğiyle
Mücadele Ulusal Programı kapsamındaki aktif mücadelemizi toplumun tüm
kesimlerinin katılımıyla başarıyla yürütüyoruz.
Sokakta çalıştırılan çocuklarımız için 130 mobil
ekip kurarak alanda 11.760 çocuğa müdahale ettik.
Kadın güçlü olursa aile de toplum da güçlü
olur. anlayışıyla kadınlarımızın toplumsal
statüsünün yükseltilmesine büyük önem veriyoruz.
AYSU BANKOĞLU (Bartın) Kadın birey
olarak da vardır Sayın Oktay.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla) -
2019 yılında, aileyi güçlendirmek ve aileyi zayıflatan etmenleri
ortadan kaldırmak için ilgili tüm paydaşlarla iş birliği
içinde Aile Şûrasını düzenleyeceğiz.
Uyguladığımız politikaların karşılık
bulması neticesinde kadınların iş gücüne katılımında
ve istihdamında da önemli mesafeler katettik. Son on yılda kadın
istihdamını yüzde 63 oranında artıran ülkemiz, OECD ve
Avrupa Birliği üyesi 28 ülke arasında ilk sıraya
yerleşmiştir.
AK PARTİ iktidarlarımız döneminde
çalışanlarımızın mali ve sosyal haklarında da
yine ciddi iyileştirmeler yaptık, yoksullukla mücadelede dünyaya
örnek olan başarılar elde ettik. 2002-2015 yılları
arasındaki rakamlara bakarsak, ülkemiz dünyada yoksulluk
oranlarını en fazla azaltan ülke olmuştur.
Engelli vatandaşlarımız için
erişilebilirliliği en temel insan hakkı olarak görüyoruz. Bu
kapsamda engelli bireylere eğitimde, sağlıkta ve istihdamda
fırsat eşitliği sağlanması için önemli adımlar
attık. Rakamları daha önce sizlerle paylaştığım
için tekraren yine aynı detayları vermeyeceğim.
Yaşlı
vatandaşlarımızın sağlıklı ve mutlu bir
yaşam sürmeleri için yenilikçi sosyal politikalar ve hizmet modelleri
geliştiriyoruz. Kuşaklar arası dayanışmayı ve
büyüklerimize karşı duyarlılığı artırmak
amacıyla Yaşlı Yılı ilan ettiğimiz 2019
yılında Sayın Cumhurbaşkanımızın himayesinde
Yaşlılık Şûrasını düzenleyeceğiz.
İktidar olarak şehitlerimizin bizlere
emanet bıraktığı ailelerinin, gazi ve gazi
yakınlarımızın daima yanında olduk. Bu
anlayışla, şehit yakınlarımız ile gazilerimizin
istihdam hakkının kapsamını genişlettik. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Ayrıca, eğitim
desteği, faizsiz konut kredisi desteği, ücretsiz seyahat hakkı,
ÖTV muafiyeti gibi birçok alanda sosyal ve ekonomik destek vermeye de devam
ediyoruz şehit ve gazi yakınlarımıza ve devam da
edeceğiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; istihdamın sürdürülebilir olması için iş
gücümüzün niteliğinin artırılması ve çağın
gerektirdiği mesleki donanımlara kavuşması gerekiyor.
İşverenlerimizin iş gücü ihtiyaçlarını ve iş
gücünde aradıkları nitelikleri tespit edebilmek amacıyla
çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Sosyal yardım ve
istihdam ilişkisini güçlendirerek, sosyal yardım alan çalışabilir
durumdaki kişilerin istihdamlarının teşvik edilmesini
sağlıyoruz. Türkiye, ABye aday ve üye ülkeler arasında toplam
istihdamını 2007-2017 yılları arasında hem
sayısal hem de oransal olarak en fazla artıran ülke olmuştur.
Gençlerimizin eğitimden iş dünyasına,
iş hayatına geçişini hızlandıran
politikalarımızla, eğitim-iş hayatı arasındaki
ilişkiyi güçlendirmeye ve genç istihdamını desteklemeye devam
ediyoruz.
Sürdürülebilir ve ulaşılabilir bir sosyal
güvenlik sistemi hedefliyoruz. Emeklilerimize Ramazan ve Kurban Bayramı
öncesi ikramiye ve promosyon ödemesi, memurlarımıza otuz yıl
üstü hizmetleri için ikramiye uygulamasıyla önemli katkılar sunduk.
CAVİT ARI (Antalya) CHP sayesinde.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
Sosyal güvenlik hizmetlerimizin ulaşılabilirliğini artırmak
için de hizmetlerimizden 127sini e-Devlet üzerinden gerçekleştiriyoruz.
Her zaman önem ve öncelik verdiğimiz iş
sağlığı ve güvenliği alanında iş
kazalarını ve meslek hastalıklarını önlemeye yönelik
sektörlere özgü çözümler üretiyoruz, üretmeye de devam edeceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
esnaf ve sanatkârlarımıza ayrı bir önem veriyoruz.
Geçtiğimiz sene kooperatif ortağı esnaf ve
sanatkârlarımızın 300 milyon TLyi bulan borçlarını
yeniden yapılandırma kapsamına aldık. Ayrıca bu sene
yaklaşık 250 bin esnaf ve sanatkârın gecikmiş borcunda
iyileştirme sağlayarak yaklaşık 300 milyon TL gecikme
faizinin düşürülmesi imkânını getirdik.
Ekonomide yaşanan tüm spekülasyonlara
rağmen, 2018 yılında açılan şirket sayısı,
kapanan şirket sayısının 3,5 katından fazla
olmuştur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 2023
hedeflerimiz doğrultusunda, yüksek teknolojili, katma değeri ve marka
değeri yüksek ürünlerin imalat sanayisi ihracatımız içerisindeki
payını üst seviyelere çıkarmakta da kararlıyız. Bu
amacı gerçekleştirmeye yönelik destek mekanizmaları
geliştiriyoruz, geliştirmeye de yine devam edeceğiz.
Markalaşmanın yanı sıra, tasarıma da çok ciddi kaynak
aktarıyoruz. Verilen tüm desteklerin meyvelerini toplamaya
başladığımızı görüyoruz. Bu kapsamda, imalat
sanayisi ihracatımız içerisinde düşük teknolojili ürün
ihracatımızın payı çok ciddi şekilde düşerken
orta ileri teknolojili ürünlerin payının
arttığını görüyoruz. Türk Eximbank, orta ileri teknoloji
üretimi ve ihracatı yapan firmalara özel önem vermektedir. 2019
yılında ihracatı desteklemek amacıyla Eximbankın
finansman kaynakları güçlendirilecek, 2018 yılında yakalanan
ivme aynen ve hatta daha da fazlasıyla devam ettirilecektir.
İhracatımız artırılacak ve ihracat destek
unsurları basitleştirilerek daha da etkin kullanılacaktır.
Ayrıca, gümrük birliğinin güncellenmesine
ilişkin çalışmalar ile sahip olunan serbest ticaret
anlaşması ağının genişletilmesi amacıyla
müzakerelere de devam edilecektir. İlaveten, gümrük süreçlerinin
elektronik ortamda yürütülebilmesini ve bu süreçlerin basitleştirilerek ülkemizin
Dünya Bankası Küresel İş Yapma Kolaylığı Endeksi
sınıflandırmalarında daha üst basamaklarda yer alabilmesi
için gerekli, ilgili tüm kamu kurum ve kuruluşlarıyla eş güdüm
hâlinde çalışmalar yapmaya devam edeceğiz ve şu anda da tüm
gücümüzle ediyoruz.
Ticaretin kolaylaştırılması,
gümrük işlemlerinin hızlandırılması,
kaçakçılığın ve kaçakçılıktan kaynaklanan gelir
kaybının engellenmesi için gümrük bilgi sistemleri kapsamlı
olarak güçlendirilecektir. Yerli ürünlerin görünürlüğü
artırılacak, tüketimi özendirilerek yerli şirketlerimizin,
kooperatiflerimizin, esnaf ve sanatkârlarımızın güçlendirilmesi
için yol gösterici ve kolaylaştırıcı faaliyetler
yürütülecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; herkesin eğitim ve öğretime eşit ve adil
şartlar altında erişme, çağın gerektirdiği bilgi,
beceri, tutum ve davranışları kazanma hakkı olduğuna
inanıyoruz. Çocuklarımızın girişimci, yenilikçi, dil
becerileri yüksek, iletişime ve öğrenmeye açık, öz güven ve
sorumluluk sahibi, sağlıklı ve mutlu bireyler olarak
yetişmesi en önemli önceliklerimiz arasındadır.
Bu doğrultuda, 2019 yılı merkezî
yönetim bütçesinde en yüksek payı yaklaşık yüzde 17yle
eğitime ayırdık. Eğitim sisteminin temel unsuru da
öğretmendir. Ülkemizin geleceğinin teminatı olan gençlerimizin
millî ve manevi değerlerle donanmış bir şekilde
yetiştirilmesinde en büyük görev öğretmenlerimize düşüyor. Millî
Eğitim Bakanlığına bağlı resmî eğitim
kurumlarında görev yapan yaklaşık 920 bin öğretmenimiz
bulunuyor. Geçtiğimiz on altı yılda atanan öğretmen sayısı,
mevcut resmî öğretmen sayısının yüzde 66sına
karşılık gelmektedir.
Eğitimde fırsat eşitliğine
yönelik yürütülen çalışmalar kapsamında öğrencilerimize
ücretsiz kitap dağıtımına devam ediyoruz.
2018-2019 eğitim ve öğretim döneminde
yükseköğrenimdeki öğrenci sayımızla, Avrupada
yükseköğretim alanındaki 2nci en büyük öğrenci
sayısına sahip ülke konumuna geldik. Beşerî Sermaye Teorisinde
eğitim, beşerî sermayenin temel kaynağı ve işsizlik
riskini azaltan en etkili faktör olarak kabul edilir. Bu çerçevede, eğitim
alanında yapılan harcamaların tamamı beşerî sermaye
gücünü artıran ve faydası süreklilik arz eden yatırım
harcaması olarak görülür; biz de bu şekilde görüyoruz. Bu açıdan
bakıldığında, eğitime bütçeden en fazla katkı
veren bir ülke olarak eğitim harcamalarımızı sürekli
artırıyoruz.
Yükseköğretimde niteliği geliştirmeye
yönelik çalışmalara ağırlık veriyoruz. Akademisyenler
bizim göz bebeğimizdir. Bir hatibin iddia ettiği gibi, bizim derdimiz
akademisyenlerle değil, terör faaliyetlerine karışmış teröristlerledir.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bir hatip Millî Eğitim
Bakanımızın 25 Ekim 2018 tarihinde Anadolu Ajansındaki
Editör Masası programında kullandığı ifadelerin
önüne ve arkasına bakmadan biraz sözü çarpıtmaya çalıştı
gibime geldi. Öyle ki Sayın Bakan, burada, eğitim konusundaki gelecek
vizyonundan, küresel rekabetten bahsediyor. 2023 Eğitim Vizyonundaki
hedef, Türkiye'deki eğitim sistemini dünyayla rekabet edecek düzeye
taşımaya dayanıyor. Buradaki yoğun bakım ifadesiyle,
ülkemizdeki mevcut normlara atfen değil, bir gelecek tasavvuruna
ulaşma noktasında yeni bir paradigma oluşturularak temel
dinamiklerin inşa edilmesine ve Türk eğitim sisteminde AK PARTİ
döneminde gerçekleştirilen derslik sayısı, öğretmen
sayısı, dijital altyapı ve benzer konulardaki büyük
başarılara da atıfta bulunulmuştur. Bu verileri daha
önceden yine detaylı olarak tek tek
paylaştığımızdan burada tekrarlamayacağım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sağlık alanında hedefimiz, herkesin
sağlık hakkının korunduğu, ihtiyaç hâlindeki herkesin
vaktinde ve kaliteli hizmete erişebildiği bir sağlık
sistemine sahip olmaktır. Bütçeden 2019 yılında
sağlığa yaklaşık 157 milyar TL kaynak
aktarıyoruz. Böylece sağlık harcamalarının bütçe
içindeki payı yüzde 16,3e çıkmıştır. Anne ölümü,
bebek ölümü, bağışıklama ve kronik hastalık yükü dâhil
tüm temel sağlık göstergelerinde en üst düzeye ulaşmayı
hedefliyoruz. Koruyucu ve temel sağlık hizmetleri öncelik
verdiğimiz konuların başında gelmektedir. Nüfus
büyüklüğüne oranla aşılama başarısında da dünya
lideriyiz. Aşılama konusunda yıllardır yürüttüğümüz
politikamızı önümüzdeki dönemde de sürdürmekte kararlıyız.
Bu çabaların neticesi olarak dünyada anne ve bebek ölüm hızını
en hızlı düşüren ülkelerin başında geliyoruz.
Yatan hastaların kemoterapi gibi
yıpratıcı bir tedavi öncesinde ilaç teminiyle
uğraşmasını engellemek için kanser ilaçlarının
hastanelerimizde teminini zorunlu hâle getirdik. 2019 yılında yine
sağlık sisteminin uçtan uca daha verimli ve etkin
çalışmasını hedefliyoruz. Bu kapsamda poliklinik ve acil
servislerdeki yoğunluğun azaltılmasından özellikli hizmet
branşlarının geliştirilmesine, çalışan
memnuniyetinin artırılmasına, sağlıkta kullandığımız
malzeme, cihaz ve makinelerin millîleşme ve yerlileşmesine kadar
birçok alanda ülkemizin daha iyi bir noktaya gelmesini de özellikle
amaçlıyoruz.
Tedavi hizmetlerinin kalitesini daha da
iyileştirmek için ülkemizdeki kamu, özel ve üniversite hastaneleri ile
birinci basamak sağlık kuruluşlarının klinik
kalitesini önceleyen bir yaklaşımla sağlık hizmeti
sunacağız. 2019-2021 yılları arasında
yaklaşık 20 bin yataklı 168 hastanemizi tamamlamayı
hedefliyoruz. Önümüzdeki yıl 67 hastaneyi daha hizmete alarak 6.480
nitelikli yatak kapasitesi daha kazanacağız.
Şu ana kadar Adana, Isparta, Mersin, Yozgat,
Kayseri, Elâzığ, Eskişehir ve Manisa Şehir Hastaneleri
hizmete girmiştir. 3.704 yataklı dünyanın 3üncü büyük
hastaneler kompleksini de önümüzdeki günlerde Ankarada hizmete
alacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemiz, Avrupa Birliği ülkeleri arasında genç nüfusun ülke nüfusuna
oranı en yüksek olan ülkedir. Gençlerin mutluluğu, huzuru, güven
duygusu bizim için de her şeyden önemlidir. Onların geleceğe en
iyi şekilde hazırlanması, aidiyet duygularının
güçlenmesi bizim birincil vazifemizdir.
Gençlik alanında gerçekleştirilen
projelerin başında gençlik merkezlerimiz gelmektedir. Buralarda,
memleketimizde sen varsın, merkezimizde sen varsın temasından
yola çıkarak toplumun her kesiminden gençlerle irtibat kuruyoruz.
Gençlik merkezlerinin üye sayısı,
Aralık 2018 itibarıyla 2 milyonu aşmıştır.
AYSU BANKOĞLU (Bartın) İşsiz
sayısı kaç?
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
KOSGEB iş birliğiyle başlatılan girişimcilik
eğitimlerini, gençlik merkezlerimiz vasıtasıyla 81 ilimizde
uyguluyoruz.
Gençlere yönelik diğer bir faaliyet
alanımız olan gençlik kamplarında, gençlerimize gelişimleri
için katkı sunmayı, öz güven duygularını geliştirmeyi,
planlı yaşama alışkanlığı
kazandırmayı, millî, etik ve insani değerler konusunda
farkındalıklarını artırmayı hedefliyoruz.
Gençlerimizin ve gençlik
çalışanlarının bağımlılıkla mücadele
konusunda bilgilendirilmesi, bilinçlendirilmesi ve mücadelede aktif rol
almalarının sağlanması konularında
çalışmalar yürütüyoruz.
Ülkemiz genelinde stadyum, futbol sahası, spor
salonu, yüzme havuzu, atletizm pisti, gençlik merkezi gibi
yatırımlara ağırlık veriyoruz.
Yükseköğrenimdeki öğrencilerimizin
barınma sorununu çözmek amacıyla yaptığımız
yatırımlar sayesinde 2021 yıl sonuna kadar yurt kapasitemizi 881
bine ulaştıracağız. E-devlet üzerinden
başarılı ve ihtiyaç sahibi öğrencilere burs veriyor,
ayrıca müracaat eden tüm öğrencilere kredi tahsisi yapıyoruz.
Ülkemizde gönüllülüğün önündeki engellerin
kaldırılması, sağlam bir hukuki zemine oturtularak
kurumsallaştırılması ve
yaygınlaştırılması amacıyla 2019 yılı
gönüllülük yılı ilan edilmiştir. Gönüllülük yılı
münasebetiyle gönüllülük bilinci artırıcı ve özendirici
faaliyetler ile projeler gerçekleştirilecektir.
Sporun yaygınlaştırılması
ve spor altyapısının güçlendirilmesi ile yükseköğrenim
öğrencilerinin barınma ihtiyaçlarının
karşılanması amacıyla yine stadyum, spor tesisi, futbol
sahası, yüzme havuzu, spor salonu, gençlik merkezi ve yurt projelerinin
yapımlarına devam edilecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; adalet sistemini daha iyiye doğru götürmeyi başaran
bir devlet diğer tüm faaliyetlerinde de aynı başarıyı
ancak yakalayabilir. Bu anlayışla adalet sistemimize büyük önem
vermekteyiz. Önümüzdeki dönem bu konuda köklü değişiklikler içeren
çalışmalar yapacağımızı şimdiden yüce
Meclisimizin bilgilerine sunuyorum. 2019 yılının başı
itibarıyla yargıya ilişkin iki temel politika belgesi kamuoyuna
açıklanacaktır; bunların ilki Yargı Reformu Stratejisi,
diğeri ise İnsan Hakları Eylem Planı olacaktır. Bu
belgeler 2019 yılından itibaren uygulanacak ve hukuk devletimizi
güçlendirecek çalışmalarımızın yol haritası
olacaktır. Bu strateji belgeleri hak ve özgürlüklerin daha iyi korunup
geliştirilmesi alanındaki irademizi ortaya koyacaktır. 2019
yılında, soruşturma ve yargılamalar için tayin edilen hedef
süreler taraflara bildirilmeye başlanacak ve bu suretle, vatandaş
odaklı yargının tesisi yolunda önemli bir mesafe kaydedilecektir.
Yargıda insan kaynakları konusunda bir yandan sayısal
eksiklikler giderilirken diğer yandan hâkim ve savcı
yardımcılığı kadrolarıyla adalet sistemi
güçlendirilecektir yani nitelik de artırılacaktır. Hâkim ve
savcıların meslek içi ve meslek öncesi eğitimi de 2019
yılında yeni ve güçlü bir kurumsal yapılanmaya
kavuşturulacaktır. Vatandaşlara elektronik ortamda sunulan
hizmetlerin artırılması da 2019 yılı
çalışmaları arasında önemli yer tutacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizin sahip olduğu tarihî birikim ve
barındırdığı büyük medeniyetlerin
topraklarımız üzerinde bıraktığı izlerin varisi
olarak bizler, kültürel faaliyetlerle geçmişte olduğundan daha da
fazla meşgul olacağız. Turizmde pazar payımızı
artırmak ve Türkiye için en doğru algıyı oluşturmak
bakımından tanıtım faaliyetlerimiz çok önemli bir rol
oynuyor. Bu doğrultuda, turizmde Türkiye markasının yeniden
yapılandırılması 2019 yılı tanıtım
faaliyetlerimizin merkezinde yer alacaktır.
Her alanda olduğu gibi turizm alanında da
rekabet gücümüzün artırılması, yüksek kalitenin gerçekleştirilebilmesi
için yeterli sayıda ara kademe ve nitelikli insan gücü yetiştirilmesi
noktasında çalışmalarımızı sürdüreceğiz.
Sayın Cumhurbaşkanımızın çizdiği 2023 hedeflerine
uygun olarak gerçekleştireceğimiz yeni tanıtım ve
yatırım projeleriyle turizmin ülke ekonomisine katkısını
2 katına çıkarmayı hedefliyoruz. Yurt dışından
gelen vatandaşlarımızı da sayarsak yıl sonu
itibarıyla 46 milyonun üzerinde bir turisti ülkemizde
ağırlamış olacağız. Bu aşamadan sonra
niteliği artırarak turizm gelirini artırmaya yöneleceğiz.
Ülkemiz, bütün insanlığın ortak
mirası olarak kabul edilen kültürel ve doğal varlıklar yönünden
dünyanın sayılı alanlarından biri konumundadır.
Ülkemizin turizm marka değerini artırmak için ören yeri ve
müzelerimizin fiziki altyapılarını iyileştireceğiz.
Her eser kendi ülkesinde, ait olduğu yerde güzeldir, orada
anlamlıdır. Diğer ülkelerden, ortak kültürel mirasımız
olan eserlerin ait oldukları yerde korunması ve gelecek nesillere
aktarılması hususunda hassasiyet göstermelerini bekliyoruz.
Dünyanın sayılı kültür merkezlerinden
olan İstanbul Atatürk Kültür Merkezinin nitelik ve nicelik olarak
geliştirilerek çağımızın gereksinimlerine uygun
şekilde inşasını sağlamayı hedefliyoruz. 2019
yılı Şubat ayında temelini atacağımız bu
büyük projeyi iki yıl içinde tamamlamayı öngörüyoruz. Ayrıca,
Ankarada yapımı devam eden Cumhurbaşkanlığı
Senfoni Orkestrası Konser Salonu inşaatını da tamamlayarak
başkentimizin kültür ve sanat hayatına önemli eser
kazandırıyoruz.
Toplumun bilgi, eğitim, kültür ve sosyalleşmeyle
ilgili ihtiyaçlarını hiçbir ayrım gözetmeden ve ücretsiz biçimde
karşılayan, millet kıraathanesi özelliğinde hizmet veren
kütüphanelerimizi ülke genelinde yaygınlaştıracağız.
2019 yılında da kültürel
değerlerimizi korumak ve yaşatmak amacıyla kültür mirası
eserlerimizin restorasyon çalışmalarını ülke
sınırları içerisinde ve dışında sürdürmeye devam
edeceğiz. İstanbulda Rami Kışlası, Topkapı
Sarayı Müzesi ve ayrıca Çanakkalede kültür mirası eserlerimizi
onaracağız. Bu bağlamda, özellikle kale, müze ve ören yeri
onarımlarıyla birlikte halk kütüphanelerinin yapım ve
onarım çalışmaları ile cami, külliye ve medrese
onarımlarına 2019 yılında da devam edeceğiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sanayimizin daha da rekabetçi hâle gelmesi için üretimde
yapısal dönüşümü hızlandırmak bu alandaki temel
misyonumuzdur. Bu çerçevede, yüksek katma değerli üretime
odaklanmış durumdayız. Verimlilik artışı, etkin
dijitalleşme ve bölgesel özellikleri dikkate alarak bunu
sağlayacağız.
AR-GE ve yenilikçilik faaliyetlerini destekleyerek
yüksek katma değerli üretimi teşvik ediyoruz. 2019 yılı ve
sonrası dönemin, yüksek katma değerli üretim öncülüğünde bir
büyüme için milat olmasını istiyoruz. Bu amaçla, en öncelikli
yapısal reformumuz Yerlileştirme Ürün Programı olacak. 4 binden
fazla ürün arasından cari açığı kapatma hedefi
doğrultusunda seçilen öncelikli ürünler AR-GEden seri üretime, uçtan uca
yönetilen, program bazlı destek ve takip mekanizmalarıyla yerli
olarak üretilecektir. Böylelikle, üretim cephesindeki yapısal
kırılganlıkları gidermeyi ve makroekonomik temellerimizi
daha da güçlendirmeyi hedefliyoruz. Bu alanda atacağımız
adımlar güçlü ödemeler dengesine, düşük enflasyon hedeflerimize ve
nitelikli istihdama önemli katkılar sağlayacaktır.
Sanayide ticarileşme, markalaşma ve
küresel ölçekte rekabet gücüne ulaşma hedefi yanında, uzay
teknolojileri gibi stratejik alanlarda da önemli adımlar atıyoruz.
Millî uzay sanayimizin güçlendirilmesi, bilimsel altyapı ve insan kaynağımızın
geliştirilmesi için Türkiye Uzay Ajansını kurduk. Uzay
Ajansı, ülkemizdeki uzay ve havacılık teknolojileriyle ilgili
proje ve faaliyetlerin koordinasyonunu bizzat yürütecektir.
Yatırım ortamını
iyileştirme alanındaki çalışmalarımıza da
hızla devam ediyoruz. İktisadi kalkınmamızı daim
kılmak üzere küresel gelişmeleri takip ederek özel sektörün
dinamikleri ve taleplerini dikkate alıp yatırımların
hızlandırılmasına yönelik tedbirleri almayı
sürdüreceğiz.
KOBİlerin teknolojik yeniliklere süratle
uyumlarını sağlamak, rekabet güçlerini yükseltmek ve ekonomiye
katkılarını artırmak da önemli bir gündem maddemizdir.
Yüksek teknolojili alanlar ve imalat başta olmak üzere KOBİler
vasıtasıyla tabana yayılmasını sağlamak için
AR-GE ve yenilik projelerinde çıktıların ticari prototip ve
ürüne dönüşmesini, bunların piyasayla buluşmasını
kolaylaştırmak adına girişimcilere ve KOBİlere destek
sağlıyoruz ve daha fazla destek sağlamaya devam edeceğiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tarım ve ormancılık politikalarıyla
üretimi ve üreticiyi destekledik ve desteklemeye devam ediyoruz. 2019
yılında, bütçemizden yatırım ödenekleri dâhil tarıma
26,5 milyar TL kaynak ayırdık. Önümüzdeki dönemde tarım ve
ormancılığı geliştirecek, sürdürülebilirlik temelli,
üretici merkezli kalkınmayı destekleyen, gençleri ve
kadınları üretime dâhil edecek faaliyetlerimize hız kesmeden
devam edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2002 yılında tarımsal hasıla bakımından dünyada
11inci, Avrupada 4üncü iken bugün dünyanın 7nci, Avrupanın ise
1inci ülkesi konumundayız. Tarımsal ihtiyacımızı 3
milyar 752 milyon dolardan 17 milyar dolara çıkardık. Tarım
sektörünün büyümesi ve gelişmesi için daima çiftçimizin yanında yer
aldık, çiftçilerimize verdiğimiz destekleri her yıl
artırdık, 2019 yılı için destek miktarımızı
yüzde 10,7 oranında artırarak 16,1 milyar Türk lirasına
çıkarıyoruz. Bitkisel ve hayvansal üretim alanlarında birçok
destek uygulamasını hayata geçirdik, gübre ve yemden alınan
KDVyi tamamen kaldırdık. Kırsalda hayat standardının
yükseltilmesi, kadın ve genç nüfusun üretime teşvik edilmesi için
çalışmalarımıza da aralıksız devam ediyoruz.
Kırsal kalkınma alanında
yürüttüğümüz destekleme programlarıyla uygulamaya geçirdiğimiz
23 bin proje sayesinde 150 bin istihdam sağlanmıştır. Genç
Çiftçi Projesiyle de 2016dan bugüne 47 bin genç çiftçiye hibe desteği
verdik. Tarım alanı için ayırdığımız
bütçeyle üreticiyi merkeze alan, daha dinamik, bütüncül ve katma değer
odaklı projelere yöneleceğiz, tarım ve hayvancılık
alanındaki üretimimizi uluslararası alana da kaydırarak
genişleteceğiz.
Yeni dönemde, toprak ve suyu bir arada yönetme
politikalarını etkinleştirerek üreticilerimizin refahtan daha
fazla pay almasını, kaynaklarımızın daha verimli
kullanılmasını sağlayacağız. Erozyonla mücadelede
dünya birincisiyiz; orman varlığını artıran nadir
ülkelerden biriyiz. İnşallah, 2023e kadar da 7 milyar fidanı
toprakla buluşturmayı sağlıyor olacağız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yerel hizmetlerin, yerinde, daha etkin ve kaliteli
şekilde sunulabilmesi için mahalli idarelere daha fazla görev ve
sorumluluk verdik hem de bütçeden ayrılan kaynağı
artırdık. 2019 bütçesinde yerel yönetimlere
ayırdığımız kaynak tutarı önceki yıla göre
yüzde 28,4 artmıştır.
Şehirlerimizin kimliğini canlandıran,
yatay mimariyi esas alarak mahalle ve sokak kavramını öne
çıkaran bir şehircilik anlayışıyla mekânsal planlama
ve uygulama çalışmalarımızı yürüteceğiz,
şehirlerimizi daha yeşil ve ferah yaşam alanları hâline
dönüştürmek ve kimlikli, yeşil şehirler oluşturmak üzere 81
ilimizde millet bahçesi çalışmalarını yürüteceğiz.
Daha yeşil ve yaşanabilir şehirler
hedefimiz kapsamında bisiklet yolu, yeşil yürüyüş yolu ve çevre
dostu sokak yapılmasına ilişkin çalışmaları
yürüteceğiz.
Gelecek nesillere temiz ve gelişmiş bir
ülke ile yaşanabilir bir dünya bırakmak amacıyla 2017
yılında Sıfır Atık Projesi başlatıldı.
İlk defa Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde hayata
geçirilen proje hâlen 10 bin kurum binasında uygulanmakta. Uygulamanın
2023 yılı sonunda tamamen hayata geçirilmesiyle yıllık 20
milyar TL değerinde bir ekonomik kazanca ulaşmayı hedefliyoruz
çevredeki gelişmeye ilaveten.
Sosyal konut üretiminde devletimizin girişimci
ve üretici bir kurumu olan Toplu Konut İdaresi, özellikle piyasa
şartlarında alım gücü düşük olan
vatandaşlarımızı yine konut sahibi yapmaya devam edecektir.
TOKİnin son on yıllık konut üretim ortalaması
yıllık 55 bindir. Bu konutların satışında dar ve
orta gelir düzeyindeki vatandaşlarımızın yanında,
engelliler, şehit aileleri ve maluller ile emekliler için de kontenjan
ayırıyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; enerji ve tabii kaynaklar alanlarında millî enerji ve
maden politikasını da hayata geçirdik. Bu çerçevede, dışa
bağımlılığın azaltılması,
kaynaklarımızın rasyonel şekilde kullanılması,
sürekli ve makul maliyeti, enerji ve ham madde arzı sağlanması
hedeflerine odaklandık. Piyasalarda öngörülebilirliğin
sağlanması, enerji verimliliği ve yeterli teknolojinin
geliştirilmesi başlıkları da diğer çalışma
alanlarımızdan bazılarıdır.
Enerji ve maden stratejilerimizi politik sürdürülebilirlik,
finansal sürdürülebilirlik ve katılımcılık ilkeleri
doğrultusunda inşa ediyoruz. Millî enerji ve maden politikamız
çerçevesinde, yerli kömürün yanı sıra, rüzgâr, güneş, hidrolik,
jeotermal ve diğer yenilenebilir enerji kaynaklarımızı
değerlendiriyoruz. Bugün, yenilenebilir enerji kaynaklarının
toplam kurulu gücümüz içerisindeki payı yüzde 47,9 seviyesindedir. Yerli
ve yenilenebilir kaynaklarımızın kurulu gücümüzdeki
payını 2023te yüzde 65 seviyesine çıkarmayı hedefliyoruz.
Arz güvenliğimizin güvence altına alınması için
yenilenebilir enerjinin yanı sıra, nükleer güç santrallerine de
elektrik üretim sepetimizde olması gereken önemi veriyoruz.
Üzerinde önemle durduğumuz bir diğer konu
ise enerji verimliliğidir. Bu kapsamda, 55 eylem maddesinden oluşan
Ulusal Enerji Verimliliği Eylem Planını uygulamaya
başladık. Uygulama dönemi sonu olan 2023te 8,4 milyar dolar mali
tasarruf sağlamayı amaçlıyoruz. Yer altı
kaynaklarımızın gerçek potansiyelini ortaya koymak adına,
özellikle son yıllarda maden arama faaliyetlerimizi
yoğunlaştırdık. 2017 yılında ekonomik olarak
işletilebilir değeri 100 milyar dolar olan önemli maden
yatağı rezervleri tespit ettik. Bu rezervlerden ekonomik
olanları işletmeye almak hedeflerimiz arasındadır.
Sayın Başkan, değerli vekiller;
ulaştırma ve altyapı yatırımları öncelikli
alanlarımız arasında olmaya devam etmektedir. Bugüne kadar millî
bütçeden ve kamu-özel iş birliğiyle ulaştırma ve
haberleşme altyapısına toplam 537 milyar TL yatırım
gerçekleştirdik. Bu alanda nereden nereye geldiğimizin verilerini de
yine önceden ayrıntılı olarak paylaştığımız
için burada tekrarlamayacağım. Önümüzdeki dönemde,
ulaştırma alanlarında bölgelerimizi ve illerimizi birbirleriyle
bütünleştirmeye, hem yolcu hem de yük açısından güçlü bir
lojistik ve ulaştırma altyapısı oluşturmaya devam
edeceğiz. Kara yolunda ülkemizin kuzeyini güneyine, doğusunu batısına
bağlayan ana akslarımızı tamamlayacak ve otoyol
ağımızı geliştireceğiz. Havacılık ve
denizcilik sektöründe ülkemizi dünyanın en önemli transit merkezlerinden
birine dönüştürdük ve dönüştürmeye de devam edeceğiz. Trafik
yoğunluğunun yüksek olduğu kesimlerde trafik güvenliğinin
artırılması ve taşıma sürelerinin
kısaltılması amacıyla bölünmüş yol yapımına
devam edeceğiz.
Ülkemizin uydu haberleşme ihtiyaçlarına
yönelik olarak uydularımızın yedekliliğini sağlamak ve
mevcut kapasiteyi artırmak üzere yerli ve millî imkânlarla üretilen uydu
projelerine devam ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye, geçmişte olduğu gibi gelecekte de güvenlik,
ekonomik ve siyasi istikrarından vazgeçemez. Sayın
Cumhurbaşkanımızın liderliği ve kararlı duruşuyla
15 Temmuzla başlayan arınma sürecinin odaklandığı en
önemli başlıklardan biri de hiç şüphesiz terörle mücadeledir.
FETÖ başta olmak üzere PKK, DEAŞla mücadelemiz olmazsa
olmazımızdır ve kararlılıkla devam etmektedir.
Terörle mücadelede ciddi bir strateji
değişikliğine gittik. Artık tehdidi ve tehlikeyi kendi
sahamızda değil, oluştuğu yerde
karşılıyoruz; savunmada değil, taarruzdayız. Ülkemize
tehdit oluşturan son terörist de ortadan kalkana kadar mücadeleyi
sürdürmekte kararlıyız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Uyuşturucu, terörle mücadele, trafik ve göç
konularında ülkemizi hedeflerimize ulaştırma noktasında
çalışmalarımız ve ortaya koyduğumuz projelerimize
yenilerini ekleyeceğiz. 81 ilde faaliyete geçirdiğimiz Narkotim
Projesi çok ciddi çıktılar üretmeye başlamıştır.
Bilinçlendirme ve farkındalık oluşturma faaliyetleri
kapsamında Narko-Tır, Narko-Rehber, Narko-Afiş, Alan Denetimi,
Uyuma Uygulaması gibi projeler sahadaki etkinliğimizin artmasına
büyük katkı sağlamıştır. Trafikte hedefimiz, mevcut kazaları
ve can kayıplarını en aza indirmektir.
Göç konusunda, özellikle mevcut göçmenlerin geri
dönüş imkânlarının kolaylaştırılması, bu
konuda bilinçlendirilmeleri, bununla birlikte göçmenlerin uyum
sorunlarının giderilmesi de 2019 yılında ağırlık
vereceğimiz konular arasındadır. Düzensiz göçle mücadelemiz ise
kesintisiz devam edecektir.
Afet yönetimi noktasındaysa afetin öncesi,
anı ve iyileştirme süreçlerini eş zamanlı olarak ele alan
anlayışımız devam edecek ve kurumsal kapasitelerimiz
artırılarak yurt dışı yardımların da
aynı şekilde, miktar ve nitelik bakımından
geliştirilmesi sağlanacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; uluslararası güvenlik alanında
değişimlerin yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Bu
dönemde ülkemizin çok boyutlu ve amaçlı terör olaylarına maruz kaldığı
hepimizin malumudur. Birlik ve beraberliğimizi bozmak isteyen her türlü
tehdit ve tehlikeyle mücadeleyi başarıyla yürütmekteyiz.
Sınırlarımızda terör koridoru oluşturulmasına
asla müsaade etmeyeceğimizi her seviyede ve her platformda
tekrarlıyoruz. Bölgesinde güvenlik ve istikrarın sağlanmasına
büyük önem ve destek veren Türkiye, komşularının da toprak
bütünlüğünden yanadır. Bu çerçevede, yakın zamanda elde edilen
en önemli kazanımlardan biri, İdlib çatışmasızlık
bölgesindeki gelişmelerin yönünün değiştirilmesidir. Bu
başarı, Sayın Cumhurbaşkanımızın şahsi
gayretleri ve Sayın Putinin de olumlu yaklaşımlarıyla 17
Eylül 2018 Soçi Zirvesinde Türkiye ve Rusya arasında varılan
mutabakat sonucunda elde edilmiştir. Türkiye olarak,
karşılaştığımız sorunları diyalog ve
müttefiklik anlayışı çerçevesinde çözme irademizi korumayı
sürdüreceğiz. Tüm bunları yaparken Türk Silahlı Kuvvetlerimizi
yerli ve millî teknolojiyi en üst düzeyde kullanarak modernize etmeye devam
ediyoruz! Zaten, önceden de detaylarıyla örneklerine girdik, burada yine
tekrarlamak istemiyorum savunma sanayisi alanındaki gelişmelerimizi.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu yıl halkımızın iradesiyle geçmiş
olduğumuz Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, ülkemizin
dış politika alanında da daha güçlü bir şekilde
ilerleyebilmesinin yolunu açtı. Sayın
Cumhurbaşkanımızın liderliğinde girişimci ve
insani dış politika yaklaşımımızı en etkin
şekilde uygulamaya, geliştirmeye devam edeceğiz. Bu
yaklaşım coğrafi konumumuz, zengin tarihî birikimimiz, köklü
devlet geleneğimiz, dinamik ve genç nüfusumuz ile insani, vicdani ve
kültürel değerlerimizden ilham alarak oluşturulmuştur. Bu
yönüyle dış politikamız yerli ve millîdir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Stratejik ilişkilerimizin geliştirilmesi,
kriz yönetimi, yurt dışındaki vatandaş, soydaş ve
akrabalarımızın haklarının savunulması, terörle
mücadele ve bölge odaklı açılım dış
politikamızın temel hedefleridir. Türkiye barış, güvenlik
ve istikrarın tesisi için temel bir platform olarak gördüğü NATOya
katkılarını önümüzdeki dönemde sürdürecektir. Avrupa
Birliğine tam üyelik de bizim için bir stratejik hedef olmaya devam
etmektedir. AB gibi Amerikayla ilişkilerimizi de stratejik olarak
tanımlıyor, müttefikliğin gereklerinin tam anlamıyla ve
dayanışma ruhu içerisinde yerine getirilmesini bekliyoruz.
Türkiye, dış politikasını
gelişen imkânlarla yürütmektedir. Bayrağımızı tüm
kıtalarda dalgalandırıyoruz. Dış
misyonlarımızın sayısı 242ye
ulaşmıştır. Türkiye diplomatik ağının
büyüklüğüyle dünyada 5inci sıraya yükselmiştir. Suriye
ihtilafına siyasi çözüm bulunması, önceliğimiz olmayı
sürdürmekte. Bu çerçevede, Astana garantörü ülkeler olarak Rusya ve
İranla müşterek çalışmalarımızı
Birleşmiş Milletlerle birlikte bilistişare sürdürüyoruz.
Uluslararası platformlarda Filistin davasının takip edilmesi de
önceliklerimiz arasındadır.
Geçtiğimiz günlerde Cenevrede yapılan son
görüşmelerde de Anayasa Komitesinin kuruluşu başta olmak üzere
siyasi süreçte ilerleme sağlanmasına yönelik
çabalarımızın yoğunlaştırılması
hususunda mutabık kaldık.
Komşumuz Irakın da toprak
bütünlüğüne önem veriyoruz. Irakta Türkmen kardeşlerimizin hak ve
çıkarlarını hep ön planda tuttuk ve tutmaya da devam
edeceğiz.
Girişimci ve insani
yaklaşımımızın yansımaları, dünya üzerinde
çatışmaların önlenmesi ve barışçı yollardan çözüm
kültürünün yerleştirilmesi için harcadığımız bu
çabalarda çok net bir şekilde, somut şekilde görülmektedir.
Birleşmiş Milletler çatısı
altında kurulmasına öncülük ettiğimiz Barış için
Arabuluculuk girişimini geliştiriyoruz. Birleşmiş
Milletler, AGİT ve en son bu yıl İslam İşbirliği
Teşkilatının da Arabuluculuk Dostlar Grubunu kurduk ve eş
başkanlığını üstlendik. Ara buluculuğun
çatışmaların barışçıl çözümü için
yaygınlaşması amacıyla çaba harcıyoruz.
Birleşmiş Milletler, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği
Teşkilatı ve İslam İşbirliği
Teşkilatında Arabuluculuk Dostları Temas Grubu teşkil
ederek bunların eş başkanlığını da
üstlenmiş durumdayız. Tüm bu politikalarımızı
ülkemizi, insanımızı huzur ve güven içinde çağdaş
medeniyet seviyesinin üzerine çıkarma hedefi çerçevesinde yürütüyoruz.
Yurt dışındaki
vatandaşlarımızın hak ve çıkarlarının
korunması en temel görevimizdir. İnsanımız her zaman en
büyük değerimizi teşkil ediyor. Dünyanın neresinde bir
vatandaşımız, soydaşımız, akrabamız varsa
biz oradayız. Konsolosluk hizmetlerinin kalitesinin
artırılması için gereken tüm imkânları seferber etmeyi
önümüzdeki dönemde de sürdüreceğiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu düşüncelerle, bir kez daha 2019 yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2017 yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısının ülkemize, milletimize hayırlı
olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Tekrar, görüş ve eleştirileriyle 2019
yılı bütçemizin oluşmasına katkıda bulanan başta
Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı olmak üzere ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanımız olmak üzere, tüm üyelere, tüm
milletvekillerimiz ile bütçenin hazırlanmasında yoğun emeği
geçen bakanlarımız, bürokratlarımız yine başta olmak
üzere herkese gönülden teşekkür ediyorum.
Sizleri saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet, teşekkür ediyorum
Sayın Oktay.
Buyurun Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Her ne kadar Sayın
Cumhurbaşkanı Yardımcısının ifadeleri İç
Tüzükün 69uncu maddesi gereğince cevap hakkını gerektirmekte
ve kürsüden cevaplamayı talep etmemiz gerekse de yeni durumun kendisinin
bir seçilmiş değil, atanmış olmasının ve kendi
konuşmasının kapsamını da iki şekilde
değerlendireceğimiz için yerimden İç Tüzükün ilgili maddesi
uyarınca bir açıklama hakkı istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin,
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın, 10
sıra sayılı 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun
Teklifi ile 11 sıra sayılı 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde yürütme adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısının
seçilmiş milletvekilleri karşısında, seçilmiş
Cumhurbaşkanının atadığı bir teknisyen olarak
vereceği yanıtları teknik düzeyde beklemekteydik.
Konuşmasının ilk yedi dakikasından sonraki kısmını
böyle değerlendiriyoruz, böyle not ettik. Ancak ilk yedi dakikada
kullandığı bazı ifadeler, verdiği siyasi yanıtlar
aslında Cumhurbaşkanının partisinin grup başkanı
ve grup başkan vekilleri tarafından yanıtlanmaya
çalışıldı, yanıtları verildi ve grupları
tarafından da gördüğümüz kadarıyla takdir edilmişti. Ancak
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısının
takındığı tutumu, milletin vekillerine karşı,
seçilmişlere karşı bir atanmış tarafından
yapılmış bir saygısızlık olarak gördüğümüz
gibi... (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
kendisini atayan
Cumhurbaşkanının partisinin grup başkanı ve grup
başkan vekillerinin, verdiği cevapları kifayetsiz bulması
ve yetersizlik tespiti gibi parti içinde tartışılması
gereken bir soruna da işaret etmektedir. Grup başkanının ve
vekillerinin bu yaklaşımdan bir tepki göstermediklerini
gözlemlediğimdendir ki kendisinin kullandığı birkaç ifadeye
cevap verme zarureti var.
Bizim kullandığımız tek adam
tanımlamasına itirazda bulundu. Bildiğim kadarıyla, Adalet
ve Kalkınma Partisinin Sayın Cumhurbaşkanı hakkında
uzun adam tanımlamasına, kampanyada kullanmasına
Cumhurbaşkanı hiç rahatsız değil, buna rızası
var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Müsaadenizle.
BAŞKAN Evet, toparlayın lütfen.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Toparlayalım Sayın
Başkan.
1 Ekimde Mecliste hepimizin huzurunda
yaptığı konuşmada da Sayın Erdoğan Yürütmenin
tek muhatabı benim. dedi. Şimdi, kendisine adam denmesinden bir
şikâyeti olmayan birisi Tek muhatap benim. dediğinde ve bu Meclise
sevk edilmiş bütçenin altında da geçmiş yıllarda bütün
bakanların imzası varken, bu yeni rejim gereği tek imzayı
atıp yollayıp buraya da sizi teknik açıklamalar için
yollamışken kendisine tek adam tanımlaması
yapmamızda bence kendisi de hiçbir mahzur görmemektedir.
Bir yanlışa imza attınız,
Seçimle gelen ilk Cumhurbaşkanı. dediniz. Oysa Kenan Evren
plebisiter bir referandumun sonucunda 1982de sandıktan
çıkmıştır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Kendisi sıkıyönetimin verdiği imkânları kullanarak bir
plebisiter referandumla kendini iktidara, Cumhurbaşkanlığı
makamına taşırken siz de...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
YUSUF BAŞER (Yozgat) Yeter
Başkanım. Böyle bir anlayış yok Başkanım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Rica edeceğim Sayın
Başkan, söz verirseniz.
BAŞKAN Evet, son sözlerinizi alalım.
Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) OHAL ortamını, OHAL
koşullarını istismar ederek yapılan plebisiter bir
referandum sonucunda yapılan bir değişiklikle kendisi 24 Haziranda
bu seçim noktasına geldi.
Sayın Başkan, son sözümüz şudur:
Arkanızda yazan Egemenlik Kayıtsız Şartsız
Milletindir. sözü Amasyada, Amasya Kongresinin ruhunun Atatürkün dilinden
dökülen ve milletin kalbine nakşedilen bir ifadedir. O ifadenin
karşısında bir tutum sergilediğimizi söylemek milletin
seçtiği, Atatürkün kurduğu partinin milletvekillerine,
atanmış bir teknisyenin hakkı da değildir, haddi de
değildir. (CHP sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Hadi oradan,
hadi oradan!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Evet, buyurun Sayın
Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Sayın
Başkanım, Sayın Özgür Özel esasen kürsüden cevap verilmesi
gereken bir sataşmada bulundu ama ben de yerimden cevap vermek istiyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sizin hukukunuzu
korudu, nerede sataştı yahu?
HALİS DALKILIÇ (İstanbul)
Sataşmadı, hakaret etti.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Buyurun.
4.- Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancının,
Manisa Milletvekili Özgür Özelin yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Sayın
Başkanım, biz, Sayın Cumhurbaşkanı
Yardımcısının konuşmasında herhangi bir
saygısızlık görmedik Meclise karşı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Ama bir başka saygısızlık gördük,
Sayın Özgür Özel kendi varsayımı üzerinden bize atıfla bizi
değerlendirdi, bizim adımıza konuştu. Bu,
haksızlıktır; bu kelimenin arkasından gelen kelimeyi
kendisi biliyor, onu tekrar etmeyeceğim, ayıptır yani biz de
aynı şekilde konuşmaya başlarsak, burada herkes
diğerinin yerine konuşmaya başlarsa herhâlde meramları
anlatma imkânı olmaz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İkinci bir husus şu: Teknisyenlik
meselesi, bütçede de bunu diline dolayanlar olmuştu. Burada da herhâlde
bir kitaba atıf yapıyorlar, o kitap üzerinden bu kitapta
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Mehmet Uçum yazdı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Evet, Mehmet
Uçum yazmış, söylüyor. Mehmet Uçumun kitabına atıf
yapacağınıza Anayasaya atıf yapsanıza, Anayasada var
bunlar, Anayasada, Cumhurbaşkanı Yardımcısı diyor,
teknisyen demiyor, bakan diyor, teknisyen demiyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Anayasaya saygılı olmak
lazım Sayın Özgür Özel, oradaki terminolojiye de. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
YUSUF BAŞER (Yozgat) Millete
saygılı olmak lazım.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Bir başka
husus, 1982 referandumu darbe şartlarında yapıldı. (CHP
sıralarından gürültüler) Ben 1982 referandumunda oy kullandım,
sandığın başına gittiğimde hayır oyu yoktu,
ben getirttim hayır oyunu, getirtip kullandım. 1982 referandumu
ayrıca yüzde 92yle geçti. Bu referandum 51,5a 48,5 geçti, milletin bir
kısmı itiraz etti, çoğunluğu kabul etti, o çerçevede geçti.
İkisini birbirine benzetmek gerçekten hadsizliktir. (CHP
sıralarından gürültüler)
Teşekkürler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Türkkan, buyurun.
5.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın,
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın, 10
sıra sayılı 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun
Teklifi ile 11 sıra sayılı 2017 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde yürütme adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sayın Cumhurbaşkanı
Yardımcısının siyasi mülahazalarla sunduğu bütçenin
siyasi mülahazalar kısmına katılmıyorum, öncelikle onu
belirteyim, çok uygun görmedik ama konuşması sırasında
hatibimizin Türkiyenin büyüme rakamlarıyla ilgili verdiği rakamlara
bir itirazı vardı.
Ben Sayın Cumhurbaşkanı
Yardımcısına bir kere daha hatırlatmak istiyorum müsaade
ederseniz. OECD, farklı gelir gruplarına sahip ülkelerin
oluşturduğu, bir araya geldiği bir örgüt. Özellikle gelişmiş
ülkeler ağırlıkta orada. Gelişmiş ülkelerin büyüme
rakamları tabii ki gelişmekte olan ülkelere göre daha küçük yani
Hindistanın, Çinin yüzde 7 büyüdüğü yerde Almanya, İngiltere
ve Amerika Birleşik Devletleri yüzde 2,5 büyüyor. Eğer siz bunu esas
alırsanız bu çok doğru olmaz. Yüzde 2,5 büyük bir rakam tabii
ki.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Bu açıdan büyüme ve
diğer ekonomik istatistiklere baktığımızda, bütün
dünya, Dünya Bankası ve IMF gibi dünyayı kapsayan örgütlerin istatistiklerini
alırlar. Türkiye gelişmekte olan bir ülke; ekonomik istatistikleri,
gelişmekte olan ülkelerle karşılaştırmak gerekiyor.
Büyümede OECDnin değerlerinin alınması hiçbir akademik ve resmî
bir çalışmayı teşkil etmez, sadece örgütün iç değerlendirmesine
hizmet eder o. İkinci sırada, Türkiyenin büyüme gelişmesini
hesaplamak, gelişmesine ait ortalamaları hesap etmek için kendine ait
istatistik ve akademik çalışmaları kâfidir bunun için. Bugün
ciddi anlamda bu konuda çalışma yapan bütün kurum ve kuruluşların,
akademik çevrelerin tespit ettiği büyüme yüzde 3,8i geçmemektedir.
2019da bunun çok daha düşük olacağı aşikârdır.
Bir de, Cumhurbaşkanı
Yardımcımız Sayın Fuat Oktay, Türk lirasının
dolar karşısında değer kazandığını
ifade etmiştir. Sayın Başkan, ben matematik mühendisiyim fazla
bilmem matematiği ama 2010 Aralık ayında 1,49 olan dolar şu
anda 5,15. Nasıl bir değer kazanmış, onu da takdirlerinize
bırakıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Bitiriyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN Buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Bir de
konuşmanızda sık sık yoksulluk oranını
düşürdüğünüzü ifade ettiniz. Size 4 kişilik ailenin aylık
zorunlu harcaması yani yoksulluk sınırından bahsedeceğim.
2015te ortalama 1.717 liraydı, bugün 5.715 lira yani asgari ücretin 1.603
lira olduğu ülkemizde yoksulluk sınırı 5.715 lira,
açlık sınırı 1.754 lira. Yani Türkiyede 4 kişilik bir
ailenin açlık sınırı 1.754 lira, asgari ücret 1.603 lira ve
sık sık siz konuşmanızda yoksulluk sınırı
oranını düşürdüğünüzü ifade ettiniz. Bu tenakuzu bizatihi
yüzünüze ifade etmek için söz almıştım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun.
6.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, yapılan Anayasa
değişikliğinin temel amacının fiilî durumu Anayasaya
uydurmak olduğuna ve 16 Nisanda oylanan Anayasa metninin sadece
cumhuriyetin değil, Osmanlının da siyasal ve anayasal
mirasının reddi anlamına geldiğine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, çok kısa olarak son
sözümüzü söyleyelim.
Son yapılan Anayasa
değişikliğinin temel amacı, ruhu, hatta bir sayın
genel başkanın tespitiyle başlayan durum şuydu: Fiilî
durumu Anayasaya uydurmak. Fiilî bir durum vardı. Biri Anayasaya
uymuyordu, Anayasayı ona uydurdular. O fiilî durum Anayasanın
ayaklar altına alındığının, birçok maddesinin
fiilen ortadan kaldırıldığının tespitiydi ve buna
uygun yazıldı her şey. Ve 16 Nisanda oylanan Anayasa metni
maalesef sadece cumhuriyetin değil, gündüzkü konuşmamda ifade
ettiğim gibi, Osmanlının da siyasal ve anayasal
mirasının reddi ve inkârı anlamına gelmişti ve bu
yüzden de o Anayasa ne millîdir ne yerlidir, sadece bir kişiye özeldir.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Buyurun Sayın Bostancı.
7.- Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancının,
Manisa Milletvekili Özgür Özelin yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Sayın
Başkanım, teşekkürler.
Anayasanın yerliliğini ve
millîliğini tayin eden; toplum nezdinde müzakeresi, demokratik ve
meşruiyetçi bir zeminde, evet hayır çerçevesinde
oylanmasıdır.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) OHAL zemininde, OHAL!
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) OHAL de anayasal, bu da anayasal.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Hastayı bademcik ameliyatı diye bayıltıp
böbreğini almak gibi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) İkincisi,
fiilî ve hukuki mesele şu, çarpıtmanın gereği yok: 2014te
Cumhurbaşkanı ilk defa halk tarafından seçildi, o zamana kadar
Meclis seçiyordu. Doğrudan halkın seçmesinin sebebi, aksine,
demokrasi üzerinde birtakım güçlerin vesayeti, gölgesiydi. O yüzden, Halk
seçsin. anlayışı çerçevesinde, 2014te ilk defa halk
tarafından seçildi Cumhurbaşkanı. Fiilî durum budur. Hukuki
durumun buna uydurulması meselesi, halkın
Cumhurbaşkanını seçmesiyle birlikte yeni bir sistem telaffuz
edilebilir konusuydu. Biz ümit ve temenni ederdik ki, bu işler
konuşulurken İstemezuk şeklinde bir itirazdan ziyade,
katkı verici bir değerlendirme olsun. Ama bunlar da olmadı. Ümit
ederim bundan sonra olur.
Teşekkürler. Sağ olun efendim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun.
8.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun OHAL de anayasal. sözüne
ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, söz
talep etmeyeceğim de
(AK PARTİ sıralarından gürültüler,
Yeter be, yeter ya! sesleri)
Allah Allah
Binali Beyin de iradesine
itirazınız var.
Tutanağa geçince
Böyle bir hassasiyetimiz var,
Sayın Akbaşoğlunun bir ifadesi tutanağa geçti, tutanakta
yanıtsız kalmasın.
Ben OHAL şartlarında yaptınız.
deyince o dedi ki: OHAL de anayasal. Evet, o da anayasal. Ama OHAL ilan edip
OHAL şartlarında anayasayı değiştirmek şöyle bir
şey: Hastayı bademcik ameliyatına ikna edip, uyutup sonra
böbreğini almak.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler, Hadi
oradan! sesleri)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) O sizin tasviriniz, hakikatle ilgisi yok!
III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
3.- Oturum Başkanı TBMM Başkanı Binali
Yıldırımın, hükûmet sisteminden kaynaklanan anayasal
durumun Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar ile
milletvekilleri arasında alt-üstlük gibi yorumlanmasının
milletvekillerine de, bakanlara da haksızlık olacağına
ilişkin konuşması
BAŞKAN Evet arkadaşlar, siz bu kadar
konuştunuz, ben de bu Anayasanın değiştirilmesinde aktif
olarak yer alan birisi olarak birkaç şey söylemezsem herhâlde eksik olur.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Genel Kurul görüşmelerinde zaman zaman
Cumhurbaşkanı Yardımcısının, bakanların
statüsüne ilişkin olarak bazı hususlar dile getiriliyor.
Bildiğiniz gibi, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde
Cumhurbaşkanı yardımcıları, bakanlar, Anayasanın
106ncı maddesi gereğince, milletvekili seçilme yeterliliğine
sahip olanlar arasından Cumhurbaşkanı tarafından
atanır. Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar,
yine aynı madde hükmü uyarınca, Anayasanın 81inci maddesinde
yazılı şekilde, Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde ant içerler.
Sayın milletvekilleri de göreve başlarken aynı andı içer.
Milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olanlar arasından tayin
edilen, Genel Kurulda ant içen, yasama dokunulmazlığına tabi
olan, göreviyle ilgili suçlarda Meclis soruşturma usulüne tabi olan
bakanların, Cumhurbaşkanı tarafından atanıyor
olması gerekçe gösterilerek memur veya bürokrat statüsünde
olduklarını söylemek doğru bir yorum değildir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Yeni sistemde
bakanların milletvekili olmaması bir hiyerarşi meselesi
değildir; bu durum, erkler ayrılığının tercihiyle
ilgili bir konudur. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin
ruhuna uygun olarak erkler ayrılığı ilkesi neticesinde,
Anayasada bakan olarak atanan milletvekillerinin Meclis üyeliklerinin sona
ereceği hüküm altına alınmıştır. Hükûmet
sisteminden kaynaklanan anayasal bir durumun, Cumhurbaşkanı
yardımcıları ve bakanlar ile milletvekilleri arasında bir
alt-üstlük durumu gibi yorumlanması sayın milletvekillerimize de,
sayın bakanlarımıza da haksızlık olur diye
düşünüyorum. Bilgilerinize sunuyorum.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) O yazıyı
kim verdi eline?
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir)
Cumhurbaşkanı yardımcılarının ve bakanların
yürütme yetkisi yoktur.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Giderayak polemik
yapmayalım, İç Tüzük 64ü hatırlatmayalım.
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) Seçilme
yetkisi vardır, yürütme yetkisi yoktur. Yürütme sadece
Cumhurbaşkanına aittir.
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Seçilmiş
Cumhurbaşkanına vekalet ediyorsun. Utanmıyor musun sen?
Cumhurbaşkanına vekalet etmeye utanmıyor musun?
BAŞKAN Ne dediğini anlamadım?
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Utanmıyor musun?
Cumhurbaşkanına vekalet ediyorsun, utanmıyor musun?
BAŞKAN Sözünü aynen sana iade ediyorum. Aynen
iade ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYŞE KEŞİR (Düzce) Sen utan!
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Yazık, yazık yazık!
BAŞKAN Ben burada utanılacak bir iş
yapmıyorum.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Ayıp, ayıp, ayıp!
BAŞKAN Kötü söz sahibinindir.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Yazık!
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Yazıklar
olsun sana!
BAŞKAN Siz daha değişen
Anayasayı bile öğrenmemişsiniz, Cumhurbaşkanına ben
vekalet etmiyorum, Cumhurbaşkanı Yardımcısı vekalet
ediyor. Önce değişen Anayasayı okuyun, öğrenin, ondan
sonra burada konuşun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Sayın
Başkanım hakaret ediyor, gerekeni yapmamız lazım, hakaret
ediyor.
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) Sayın
Başkan, vekalet etmiyor Cumhurbaşkanı
yardımcıları, vekalet etmiyor.
IV.- KANUN TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun
Teklifi (1/276) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 10) (Devam)
2.- 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı (1/275); 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan,
2017 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/38); 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 2017
Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporu ve 2017 Yılı
Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/39); 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2017
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/41); 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu
ile 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 183 Adedi Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu
İdarelerine, 2 Adedi Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve 10 Adedi
Diğer Kamu İdarelerine Ait Olmak Üzere Toplam 195 Adet
Sayıştay Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/40) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S.Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN Değerli arkadaşlar
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) Uğur, Artvine git
de ayıbın ne olduğunu öğretsinler sana!
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir)
Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanların yürütme
yetkisi yoktur. Anayasada böyle bir yetki verilmemiştir. Egemenlik
kayıtsız şartsız milletindir.
BAŞKAN
şahsı adına ikinci
konuşmacı aleyhte olmak üzere İstanbul Milletvekili Sayın
Aykut Erdoğdu.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sevgili milletvekilimiz diyor ki:
Artık gerilmeyelim. Haklısınız, gerilmeyelim. Ben buraya
son konuşmayı yapmaya çıktığımda konuşmamım
içeriği
Memleket bir ekonomik kriz içerisinde, bundan hep beraber
nasıl çıkarız, bizim çözüm setimiz nedir diye konuşmak için
çıktım ama Hükûmet temsilcisinin yaptığı konuşma
bir çözüm önerisi seti konulabilecek bir çalışma değil, bir
konuşma değil, bir içerik değil.
Arkadaşlar, eğitim, tarım,
sağlık, adalet anlamında -hadi bunlar nitel konular ama- yani
Türkiye ekonomisinin temel değerleri konusunda anlaşamıyoruz,
rakamlar konusunda anlaşamıyoruz ve gerçekten Türkiye ekonomisinin
önündeki en önemli risklerden biri bu konuşmanın içeriği; yani
büyüme üzerine sürekli konuşuyoruz.
Değerli arkadaşlar, 2 kere büyüme
rakamını değiştirdiniz, yüzde 30 artırdınız,
sonra o zemin üzerine bir tartışma yaratıyorsunuz. Sürekli bir
2002 krizi tartışması. Kriz yılına
endekslemişsiniz -gerçi bu konuya Milliyetçi Hareket Partisinin sayın
yetkilileri cevap verir- ama bir kriz yılı üzerinden bir
tartışma noktası çıkarmaya çalışıyorsunuz.
Vallahi, kur üzerine Kur düştü. lafını duyunca şok olduk.
Ya, kur 5,35; nereye düştü? CDS var Credit Default Swap yani bizim
ülkemizin batma riski bir tür; şu an 400, en kötü durumlardan biriyiz.
CDS düştü. dedi Fuat Bey. Kim bu metni Fuat Beye yazmış
vermişse iyi etmemiş yani çünkü ciddi bir risk görüyorum ama daha
fazla teknik detaya girmeyeyim. Buradan nasıl çıkarız? Çünkü bir
kriz içerisindeyiz. Yani enflasyon 24, faiz 24; faizin 24 olmasına
rağmen kur 5,35, işsizlik çift haneli; 6 milyon işsiz, gerçek
işsiz, 16 milyon yoksul dediğiniz gibi değil- yani altı
yıldır da aynı bir düz çizgi şeklinde gidiyor. İyi
durumda değiliz değerli arkadaşlar ve buradan hep beraber
çıkabiliriz siz isterseniz ama istiyor musunuz bilmem.
Değerli arkadaşlar, buradan
çıkabilmek için ülkemizde ilk ihtiyacımız, ilk yapısal
reform adalet yani hukukun üstünlüğü, yani yargı
bağımsızlığı, yani güçler
ayrılığı. Adaletin olmadığı bir ülkede
yatırım olmaz. Yani yabancı yatırımcılar
şimdi pabuçlarını almış kaçıyorlar, yerli
yatırımcı da gidiyor. Ee, adalet yoksa yatırım yok,
yatırım yoksa ekmek yok, iş yok; işsizlik var demek. Onun
için bir an önce, hiç bak, beş kuruş masraf etmeden bir an önce
adaleti restore etmeliyiz.
Değerli arkadaşlar, bu toplumsal
kutuplaşma meselesini çözmeliyiz. Meclise de yansıyan bu toplumsal
kutuplaşma meselesini çözmeden bu krizden çıkamayız. Yani
herkesin terörist olarak suçlandığı, muhalefetin ezilmeye
çalışıldığı, birbirimizi gerdiğimiz, kimlik
siyasetinin en doruk noktasına ulaşılmış bu ülkede bu
toplumsal kutuplaşma içerisinde Türkiye ekonomisine bir
çıkış yoktur ve bu toplumsal kutuplaşmayı çözmek,
sadece bundan medet ummamak, biraz insani, biraz adil, biraz hakkaniyetli,
biraz iyi niyetli olmak, beş kuruş maliyet yok. Şunu çözün,
ülkemizdeki yatırımların nasıl artacağını
göreceksiniz.
Değerli arkadaşlar, barışçı
ve tutarlı bir dış politika yoksa bu krizden
çıkış yok. Ya, Orta Doğuda bütün
komşularımızla kavgalıyız. Suriyeyle kavgalı,
Irakla kavgalı, İranla kavgalı, Rusyayla ilişki durumumuz
karışık.
Yahu arkadaşlar, Almanyanın
Başbakanı Merkel Hanımefendiye sizin taraftarınız
gazeteler gamalı haç koyuyorlar, bıyık takıyorlar,
olmadık hakaretler ediyorlar. Ya, bir ay sonra bakıyoruz
Şansölye Merkel Erdoğanla işte, dünya lideri
Olmaz bu
tutarsızlık. Yani Trumpa neler söylüyorsunuz, Trumpa bir sürü
hakaret, sonra Trumpla ayaküstü görüşmek için bekleyen bir pozisyon
oluyor. Ee, Putine neler söylediğinizi biliyoruz şu uçak
düştüğünde, bugün Putinle hangi noktaya geldiğimizi görüyoruz.
Değerli arkadaşlar, ihracatçılara
soruyorlar: Sizin en büyük zorluğunuz ne? Vallahi, teşvik
meşvik değil, ihracat yapacağımız hedef ülkelerle
siyasal problem. Ya, bugün Orta Doğuya ihracat yapacağız,
Suriyeden geçemiyoruz, Iraktan geçemiyoruz, denizden Mısıra
gitmeye çalışıyorduk, Mısırla da kavga; Avrupa
Birliğiyle kavga, bütün ihracatımız orada. Bizim Avrupa
Birliğine üye bir ülke olarak Orta Doğudaki
saygınlığımızı düşünün, o çok yönlü
dış politikayı yürüttüğümüzdeki zenginliği
düşünün. Bunun için bir kaynağa ihtiyaç var mı? Hayır, bir
kaynağa ihtiyaç yok. Tutarlı, barışçı bir
dış politika gerekiyor.
Arkadaşlar, kamu yönetiminde
şeffaflık yoksa, kamu yönetiminde liyakat yoksa, kamu yönetiminde
bütçe disiplini yoksa iyi bir ekonomi yoktur. Ee, şimdi buraya bütçe
geldi, Sayıştay yok. Sayıştay Ulaştırma Bakanlığına
Sayın Binali Beyin eski Bakanlığına- denetim yaptı
darmadağın ekibi. Başkan Yardımcısı görevden
alındı, Kendi istifa etti. Arkadaşlar, bu raporlar
çıktıktan sonra bir başkan yardımcısı istifa
ediyorsa şüphe bırakır. TÜİKte enflasyon
açıklanıyor, tak, başkan yardımcısı görevden
alınıyor, Kendi istifa etti. Ee, kimse inanmaz. Kurumların
bağımsızlığına saygı gösterin.
Ya, Merkez Bankasının üzerine bu kadar
giderseniz, Başkanını genel merkeze
çağırırsanız, Merkez Bankasının itibarı
kalır mı? Merkez Bankasının itibarı yoksa
paranızın itibarı kalır mı? Ne Merkez
Bankasının itibarı kaldı ne de Türk liramızda itibar
kaldı.
Değerli arkadaşlar, liyakat yoksa kamu
yönetimi çöker. Allah aşkına koskoca Adalet ve Kalkınma
Partisinde Berat Bey dışında bir Ekonomi Bakanı yok muydu? Olmaz,
yakışmıyor yani Cumhurbaşkanının
damadının ikinci adam olarak atanması bu ülke adına
doğru bir görüntü değil, sizin adınıza da doğru bir
görüntü değil. Liyakati sadakatle karıştırmayın,
bürokraside bunu yaptığınız zaman çöküntüye gidiyoruz. Ele
gelen metne bakıyorum, vallahi böyle bir metin, böyle bir bütçe
tasarısı sunulmaz. (CHP sıralarından alkışlar)
Şey yapmayın çok, yok, sadece böyle çözüm önerilerini anlatmaya
çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlar, şeffaflaşma
sağlamak zorundayız. Devlet şeffaf değilse kaynak
israfı olur, yolsuzluk olur. Arkadaşlar, nasıl
şeffaflık sağlayacağız? Bilgi edinme hakkıyla. Ne
sorsak cevap alamıyoruz. Aman bunların eline geçmesin. Biz bu
ülkeye vergi veren, bu ülkenin eşit, özgür yurttaşlarını
temsil ediyoruz. O bilgiler verildiği zaman yolsuzlukları
engellersiniz. O bilgileri Meclisle paylaşıyorsanız,
Sayıştayın iyi bir denetimi varsa o bütçe ancak etkin ve verimli
olur. Var mı böyle bir şey? Yok arkadaşlar. Ekonomide en önemli
şey, öngörülebilirlik. Yerli ve yabancı yatırımcı,
sizin bir yıl sonra, üç yıl sonra, beş yıl sonra nerede
olduğunuzu görmek ister. Allah aşkına, enflasyon hedefi
koyuyorsunuz 2 katına çıkıyor, cari açık hedefi koyuyorsunuz
3 katına çıkıyor. Böyle sizin tahmin edilemez, öngörülemez
olduğunuz bir yerde kim güvenip yatırım yapar, kim iş
üretir, kim aş üretir? Ve değerli arkadaşlar, en önemli
sorunumuz, üretimsizlik, daha doğrusu katma değeri düşük,
verimsiz üretim.
Şimdi, bakın, bütün gün burada asgari
ücret tartışması yapıyoruz. Evet, asgari ücreti çok
artırırsanız enflasyon artar. Peki, asgari ücreti bu seviyede
tutarsanız ne olur? Sosyal patlama olur. Bu kadar ağır bir gelir
dağılımı adaletsizliğinin olduğu bir ülkede 2 bin
lira üzerinden konuşmamalıyız. Bu ekonomi bunu
kaldırabilir, eğer işverenin üzerindeki yükleri
düşürebilirsek. İşverenin üzerindeki vergi yüklerini
düşürün, kamuda da israfı düşürün, birbirini dengeler
değerli arkadaşlar.
Peki, yüksek katma değerli üretim için bize ne
gerekiyor? Çağdaş, nitelikli bir eğitim sistemi gerekiyor, özgür
ve düşünen kafalar gerekiyor. Geziye çıkarsanız boynunuzu
vururuz. Geziye çıkan 15 milyon insan bu ülkenin insanı,
onların da bir talebi var. Yani onun boynunu vuralım, buna terörist
diyelim. Düşünmesine izin verin, gençlerin itiraz etmesine izin verin,
özgür bireyler olarak yetişmesine izin verin ki oradan bir üretim, katma
değeri yüksek üretim çıkar. Aksi takdirde, millî
kaynaklarımızı ham madde olarak ihraç ederiz ve
karşılığında hiçbir şey alamayız. Çok büyük
bir borç sorunumuz var, siz ister kabul edin ister etmeyin. Bugün 456 milyar
dolar dış borcumuz var ve biz her yıl 50 milyar dolar cari
açık vermeden, bu dış borcu büyütmeden yaşayamıyoruz.
Peki, dış borcu nasıl düşüreceğiz?
İhracatımızı artırmamız lazım.
İhracatı artırma yolu olarak kuru düşürmeyi
düşünüyorsunuz? Kurla mücadele
E, kurla mücadele ne? Asgari ücret
düşsün, ücretler seviyesine baskı uygulayalım. Bizim alın
terimiz ucuzlasın, ham madde satalım. Arkadaşlar, böyle olmaz.
Bunun için yapılması gereken, o yukarıda hiçbir maliyeti olmayan
önlemleri aldıktan sonra
Bir bakın dünyanın diğer
ülkelerine; Finlandiyada, İsviçrede, İzlandada
Daha kötü bir
ülkeyiz. Ama onlarda hukukun üstünlüğü var, onlarda demokrasi var, onlarda
bütçe disiplini var, onlarda kamu denetimi gelişmiş. Bizde bir
düşmanlık teorisi üzerinden elimizde olan bütün kaynakları yok
etmeye çalışıyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, şu Kamu
İhale Kurumunun durumuna bir bakın, Kamu İhale Kanununa bir
bakın, büyük bir kayıp. Gelirlerimiz artmıyor, giderlerimiz
artıyor. diyorsunuz. Bu kadar yolsuzluğa, israfa olur değerli
arkadaşlar. Sayıştay Kanununu tekrar düzeltelim, Kamu
İhale Kanununu tekrar düzeltelim, Kamu Sözleşmeleri Kanununu
düzeltelim, 30 miyar tasarruf ederiz.
Şu üçüncü havalimanını anlattım.
6 milyar avro zarar var. Değerli arkadaşlar, yazıktır,
günahtır ya, vallahi düzeltilebilir, vallahi giderilebilir bunlar. Ve
şunu söyleyeyim ama sizin buna niyetiniz yokmuş gibi görünüyor, buna
niyetiniz varmış gibi davranmıyorsunuz. Ve şu gün neye
ihtiyaç var biliyor musunuz? Bir Kuvayımilliye ruhuna ihtiyaç var, bir
millet iradesine ihtiyaç var, bir memleket sevgisine ihtiyaç var.
Sanıyorum ki kurduğumuz cumhuriyeti kurtarma görevi de bize
düşecek ve inşallah bunu da biz başaracağız diyorum.
Saygılar sunuyorum. İyi akşamlar
diliyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, 2019
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2017 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının görüşmeleri
tamamlanmıştır.
Şimdi, 2019 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanun Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının oylamalarını yapacağız.
Teklif ve tasarı açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın şekli hakkında
Genel Kurulun kararını alacağım.
Teklif ve tasarının açık
oymasının elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Şimdi, 2019 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanun Teklifinin açık oylamasına başlıyoruz.
Oylama için üç dakika süre veriyorum. Bu süre
içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma rağmen sisteme giremeyen üyelerin oy
pusulalarını oylama için öngörülen süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum ve
oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2019
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi açık oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı : 502
Kabul : 335
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ret : 166
Çekimser :
1 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Burcu
Köksal Rümeysa
Kadak
Afyonkarahisar İstanbul
Dolayısıyla 2019 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanun Teklifi kabul edilmiştir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurun Özgür Bey.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, biraz
önce iki konuşma arasında sizin de dikkatinizi çeken, tepki
gösterdiğiniz bir diyalog gerçekleşti. Bu diyalogla ilgili,
diyaloğun özüne yönelik hiçbir şey söylemeksizin, hiçbir
milletvekilimizin, hiçbir Cumhuriyet Halk Partili milletvekilinin Divana
karşı, oturumu yöneten başkan vekiline ya da Meclis
Başkanına karşı bir hakaret ya da bir saldırı
niyetinde olmayacağını kayıtlara geçirmek isteriz.
Teşekkür ederim efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
Değerli arkadaşlar, şimdi 2017
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
açık oylamasına başlıyoruz.
Oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, 2017
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı açık
oylama sonucunu okuyorum:
Oy sayısı : 495
Kabul : 334
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ret : 160
Çekimser :
1 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Burcu
Köksal Rümeysa
Kadak
Afyonkarahisar İstanbul
Hayırlı olsun.
2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı kabul edilerek kanunlaşmıştır,
hayırlı uğurlu olsun.
Teşekkür ederim.
Emeği geçen başta Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanı, üyeleri, bakanlar, bürokratlar ve Genel Kurulda
görüşmelerde katkısı bulunan bütün milletvekillerine
teşekkür ediyorum, sağ olun.
Anayasanın 92nci maddesi kapsamında
sunulan Cumhurbaşkanlığı tezkeresi ile denetim
konuları ve kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer
işleri sırasıyla görüşmek için, 25 Aralık 2018
Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Bütçemiz hayırlı uğurlu olsun.
İyi geceler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Kapanma Saati: 01.51
(x) 10, 11 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 10.12.2018 tarihli 28inci Birleşim Tutanağına eklidir.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.