TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
40ıncı
Birleşim
25
Aralık 2018 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Gaziantep Milletvekili
Mehmet Sait Kirazoğlunun, 25 Aralık Gaziantepin düşman
işgalinden kurtuluşunun 97nci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Mersin Milletvekili
Cengiz Gökçelin, 25 Aralık İsmet İnönüyü ölümünün 45inci
yıl dönümünde rahmetle andığına ve Mersin ilinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Gaziantep Milletvekili
İmam Hüseyin Filizin, 25 Aralık Gaziantepin düşman
işgalinden kurtuluşunun 97nci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Kocaeli Milletvekili
İlyas Şekerin, 22 Aralık Sarıkamış
Harekâtının 104üncü yıl dönümü vesilesiyle tüm şehitleri
rahmetle andığına ilişkin açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Sibel Özdemirin, 25 Aralık İsmet İnönüyü ölümünün
45inci yıl dönümünde saygıyla andığına ve öncelikli
konu ekonomik darboğaz, işsizlik, enflasyon, borç yükü altında
ezilen milyonlarca yurttaş olması gerekirken siyasi iktidarın
gündemi değiştirmek istediğine ilişkin açıklaması
3.- Niğde Milletvekili
Ömer Fethi Gürerin, 2.020 lira olarak açıklanan asgari ücretin
yetersizliğine ilişkin açıklaması
4.- Gaziantep Milletvekili
Sermet Atayın, 25 Aralık Gaziantepin düşman işgalinden
kurtuluşunun 97nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
5.- Kocaeli Milletvekili Ömer
Faruk Gergerlioğlunun, KHKlilere uygulanan soykırımın
devam ettiğine ilişkin açıklaması
6.- Bartın Milletvekili
Aysu Bankoğlunun, nitelikli okullar ile proje okullarının
kapsamı belirlenirken hangi objektif kriterlerin uygulandığını
ve bir okulun hangi ölçütler doğrultusunda nitelikli okullar listeden
çıkarıldığını öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
7.- Uşak Milletvekili
Özkan Yalımın, 25 Aralık İsmet İnönüyü ölümünün
45inci yıl dönümünde saygıyla andığına, imar
barışında sürenin uzatılmasını talep
ettiğine ve Müjdat Gezen ile Metin Akpınara yapılanları
kınadığına ilişkin açıklaması
8.- Gaziantep Milletvekili
Derya Bakbakın, 25 Aralık Gaziantepin düşman işgalinden
kurtuluşunun 97nci yıl dönümünde şehitleri rahmetle yâd
ettiğine ve Gaziantep iline yapılan yatırımlara
ilişkin açıklaması
9.- Manisa Milletvekili Bekir
Başevirgenin, kışlalarda ve eğitim kurumlarında yemek
temininin nasıl yapıldığını, kaç toplu zehirlenme
vakası yaşandığını ve kaç kişinin
mağdur olduğunu, zehirlenme vakalarının önüne geçmek için
ne gibi tedbirlerin alınacağını Sağlık
Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
10.- Hatay Milletvekili
Serkan Topalın, Yavuz Sultan Selim ve Osman Gazi Köprülerinin devletin
egemenliği altında olup olmadığını ve bu
köprülerden geçen yurttaşların cezalarının neden
affedilmediğini, yapılan düzenlemenin tüm köprüleri kapsaması
için TBMM olarak girişimde bulunulup bulunulmayacağını Meclis
Başkanından öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
11.- Samsun Milletvekili
Neslihan Hancıoğlunun, 2.020 lira olarak açıklanan asgari
ücreti kabul etmediklerine ilişkin açıklaması
12.- Çanakkale Milletvekili
Özgür Ceylanın, 696 sayılı KHK kapsamında kadroya
geçirilen işçilere yüzde 4 zamma ilave olarak enflasyon farkı ödenip
ödenmeyeceğini ve 4 kişilik bir ailenin açlık
sınırının 1.943 lira olduğu bir süreçte 2.020 lirayla
kimin geçinebileceğini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
13.- Hatay Milletvekili
Mehmet Güzelmansurun, Amerikada ve Fransada sergilenen onlarca Hatay
mozaiğinin ait olduğu topraklar olan Hataya getirilmesi için
girişimlerin başlatılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
14.- İzmir Milletvekili
Mehmet Ali Çelebinin, Altay tankının ara üretiminin neden hiçbir
tank ve obüs üretme kapasitesi olmayan Ethem Sancak ve Katar girişimine
verildiğini, MSB Askeri Fabrikalar Genel Müdürlüğü 1. Ana Bakım
Fabrikasının arazi ve rant uğruna hurdaya mı
çıkarılacağını, yerlilik ve millîlik anlayışının
ne olduğunu öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
15.- Trabzon Milletvekili
Salih Coranın, millete hakareti mizahla izah etmeye
kalkışanların yargı önünde hesap verecekleri süreci
yakından takip ettiklerine ilişkin açıklaması
16.- Sakarya Milletvekili
Muhammed Levent Bülbülün, 25 Aralık Gaziantepin düşman
işgalinden kurtuluşunun 97nci yıl dönümünde şehitleri
rahmetle andığına, Iğdırda askerî aracın
devrilmesi neticesinde şehit olan askere Allahtan rahmet, yaralılara
şifa dilediğine ilişkin açıklaması
17.- İstanbul
Milletvekili Yavuz Ağıralioğlunun, devlete olan saygının
ve itimadın devamlılığı için hakkında takipsizlik
kararı verildiği hâlde görevine dönemeyenlerin mağduriyetinin
giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
18.- Kars Milletvekili Ayhan
Bilgenin, 22 Aralık Sarıkamışta on binlerle ifade edilen
askerin donarak hayatını kaybetmesinin 104üncü yıl dönümüne, 28
Aralık Roboskide uçaklardan yapılan ateşle 34 kişinin
hayatını kaybetmiş olmasının 7nci yıl dönümüne
ve Mustafa Öztürkün yazısına ilişkin açıklaması
19.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, 25 Aralık Gaziantepin düşman
işgalinden kurtuluşunun 97nci yıl dönümünde şehitler ile
22 Aralık 1914te Sarıkamıştaki şehitleri rahmetle
andığına, Noel Bayramını kutladığına,
25 Aralık İsmet İnönüyü ölümünün 45inci yıl dönümünde
saygıyla andıklarına, Türkiye Cumhuriyetinin 81 milyon
yurttaşla barış içinde sonsuza kadar ayakta kalacağına
ilişkin açıklaması
20.- Tokat Milletvekili Özlem
Zenginin, Gaziantepin düşman işgalinden kurtuluşu vesilesiyle
kahramanlık gösteren şehitler ile Sarıkamıştaki
şehitleri rahmetle yâd ettiğine, Hristiyan vatandaşların
bayramını tebrik ettiğine ve yeni yılın herkese
hayırlar getirmesini dilediğine ilişkin açıklaması
21.- Adana Milletvekili
Burhanettin Bulutun, 25 Aralık Yeni Adana gazetesinin 101inci yayın
yılını kutladığına ilişkin
açıklaması
22.- Aydın Milletvekili
Süleyman Bülbülün, Beşparmak Dağlarına yapılmak istenen
taş ocağına ilişkin yöre halkının taleplerinin
dikkate alınıp alınmayacağını ve İDK
toplantısından evvel ÇED raporunun yeniden düzenlenip düzenlenmeyeceğini
Çevre ve Şehircilik Bakanından öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
23.- Ankara Milletvekili
Mustafa Desticinin, 25 Aralık Gaziantepin düşman işgalinden
kurtuluşunun 97nci yıl dönümünde şehitleri rahmetle
andığına, Iğdırda askerî aracın devrilmesi
sonucunda şehit olan askere Allahtan rahmet, yaralılara şifa
niyaz ettiğine, Cumhur İttifakının şerefli bir üyesi
olarak Mecliste olduğuna ve Muhsin Yazıcıoğlunun
hayatını kaybettiği kazayla ilgili yeni bir araştırma
komisyonu kurulacağına inandığına ilişkin
açıklaması
24.- Kars Milletvekili Ayhan
Bilgenin, Ankara Milletvekili Mustafa Desticinin İpe sapa gelmez.
ifadesinin temiz bir dil olmadığına ve aynen iade ettiklerine
ilişkin açıklaması
25.- Ankara Milletvekili
Mustafa Desticinin, Halkların Demokratik Partisinin PKKnın siyasi
uzantısı değilse bunu açıkça ifade etmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
26.- Kars Milletvekili Ayhan
Bilgenin, Ankara Milletvekili Mustafa Desticinin yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
27.- Tokat Milletvekili Özlem
Zenginin, (3/452) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı
Tezkeresi üzerinde İstanbul Milletvekili Engin Altayın
şahsı adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
28.- Kars Milletvekili Ayhan
Bilgenin, darbeye giden koşulları ortadan kaldırmayı ve
demokrasi çağrılarını önemsediklerine ama darbe
çağrısının, ister koşulları oluşturma ister
otoriter rejimi inşa etme biçiminde olsun, karşısında
olduklarına ilişkin açıklaması
29.- Antalya Milletvekili
Aydın Özerin, Antalyanın Kumluca ilçesindeki Özel Medikum
Hastanesine kalp damar cerrahisi ve kardiyoloji kadrosunun niçin
verilemediğini ve yoğun bakım ünitesindeki mevcut
yatakların kullanılmasına neden izin verilmediğini öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
30.- Kars Milletvekili Ayhan
Bilgenin, İstanbul Milletvekili Şirin Ünalın HDP grup önerisi
üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
31.- Tokat Milletvekili Özlem
Zenginin, Kars Milletvekili Ayhan Bilgenin yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
32.- Kars Milletvekili Ayhan
Bilgenin, Roboskiyle ilgili devam eden yargılama sürecinin
olmadığına ve ilk mahkeme sürecinin işletilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
33.- Tokat Milletvekili Özlem
Zenginin, Adana Milletvekili Tulay Hatımoğulları Oruçun 27
sıra sayılı Kanun Teklifinin 1inci maddesi üzerinde HDP Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
34.- Gaziantep Milletvekili
Bayram Yılmazkayanın, 25 Aralık Gaziantepin düşman
işgalinden kurtuluşunun 97nci yıl dönümünü
kutladığına ve şehitleri rahmetle andığına
ilişkin açıklaması
35.- Afyonkarahisar
Milletvekili Burcu Köksalın, öğretmenlerin atama beklediğine,
engelli öğretmenlere adil kontenjan dağılımı
yapılması ve sözleşmeli öğretmenlere tayin hakkı
verilerek aile bütünlüğünün sağlanması gerektiğine
ilişkin açıklaması
36.- Batman Milletvekili
Mehmet Ruştu Tiryakinin, Suriyenin kuzeyinde Fırat Kalkanı ve
Zeytin Dalı Harekâtlarıyla kontrol altında bulundurulan
bölgelerde eğitim gören öğrencilere dağıtılacak ders
kitaplarının birer örneğini Millî Eğitim
Bakanlığından temin edemediğine ilişkin
açıklaması
37.- İzmir Milletvekili
Serpil Kemalbay Pekgözegünün, Kadir Sakçının Kürtçe
konuştuğu için öldürüldüğüne ve ayrımcı,
ötekileştirici, kutuplaştırıcı siyasi iklimin
yarattığı sonuçların engellenebileceğine ilişkin
açıklaması
38.- Afyonkarahisar
Miletvekili Ali Özkayanın, Afyonkarahisarın Dinar ilçesinde
çıkan yangında vefat eden Roman Hanife Kaçarla ilgili isnat edilen
suçlamalara ilişkin açıklaması
39.- Sakarya Milletvekili
Muhammed Levent Bülbülün, İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay
Pekgözegünün yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
40.- Kars Milletvekili Ayhan
Bilgenin, partilerin destek vermesi hâlinde Kadir Sakçının ölümüyle
ilgili konunun araştırılması için Mecliste komisyon
kurulmasını talep edeceklerine ve niyetlerinin gerilimi yükseltmek
olmadığına ilişkin açıklaması
41.- Mersin Milletvekili Ali
Cumhur Taşkının, AK PARTİ olarak Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğanın liderliğinde milletin emanetine sahip
çıkacaklarına ve hainlere fırsat vermeyeceklerine ilişkin
açıklaması
42.- Diyarbakır
Milletvekili Garo Paylanın, Meclisin Ramazan ve Kurban Bayramında
olduğu gibi Noel ve Paskalya Bayramında da tatil olmasını
talep ettiğine ilişkin açıklaması
43.- Van Milletvekili Osman
Nuri Gülaçarın, Sakarya ili Hendek ilçesinde meydana gelen olayda vefat
eden Kadir Sakçıya Allahtan rahmet, yaralanan Burhan Sakçıya
şifa dilediğine, Kürtler ile Türklerin kardeş olduğuna ve
bu kardeşliği hiçbir gücün bozamayacağına ilişkin
açıklaması
44.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Noel Bayramı olması ve Mecliste
Hristiyan milletvekillerinin bulunması sebebiyle 27 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 2nci, 3üncü maddesindeki söz taleplerinden
sarfınazar ettiklerine ilişkin açıklaması
V.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Duyurular
1.- Başkanlıkça,
Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda siyasi parti grubu mensubu
olmayan milletvekillerine düşen 1 üyelik için aday olmak isteyen siyasi
parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin yazılı olarak müracaat
etmelerine ilişkin duyuru
B) Tezkereler
1.- TBMM
Başkanlığının, 6253 sayılı Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı
Kanununun 37'nci maddesi ile 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanununun 69'uncu maddesi kapsamında düzenlenen Türkiye Büyük
Millet Meclisi ve Sayıştayın 2017 yılı
Harcamalarına İlişkin Dış Denetim
Raporlarının inceleme sonuçlarına ilişkin tezkeresi (3/471)
2.- TBMM
Başkanlığının, Tayland Parlamentosu ile Türkiye Büyük
Millet Meclisi arasında parlamentolar arası dostluk grubu
kurulmasına ilişkin tezkeresi (3/472)
3.-
Cumhurbaşkanlığının, hudut, şümul, miktar ve
zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tespit olunacak şekilde,
Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının NATOnun Afganistanda icra
etmekte olduğu kararlı destek misyonu ve devamı kapsamında
yurt dışına gönderilmesi, aynı amaçlara yönelik olmak üzere
yabancı silahlı kuvvetlerin anılan misyona katılmak
amacıyla ülkemiz üzerinden Afganistana intikali ile geri intikali
kapsamında Türkiyede bulunması ve bunlara imkân sağlayacak
düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara
göre yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6/1/2015 tarihli
ve 1079 sayılı Kararıyla verilen ve 3/1/2017 tarihli ve 1133
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla uzatılan
izin süresinin Anayasanın 92nci maddesi uyarınca 6/1/2019
tarihinden itibaren iki yıl uzatılmasına ilişkin tezkeresi
(3/452)
C) Önergeler
1.- Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaşın (2/852) esas numaralı Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/14)
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- İYİ PARTİ
Grubunun, Balıkesir Milletvekili İsmail Ok ve arkadaşları
tarafından, asgari ücretle çalışan vatandaşların
sorunlarının incelenerek bu sorunlara çözümler üretilmesi amacıyla
7/11/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin (10/416) ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 25 Aralık 2018 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
2.- HDP Grubunun, Grup
Başkan Vekili Kars Milletvekili Ayhan Bilgen tarafından, 34
yurttaşımızın yaşamını yitirmesine sebep
olan Roboski operasyonu hakkında 24/12/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 25
Aralık 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun, İzmir
Milletvekili Atila Sertel ve arkadaşları tarafından, faili
meçhul cinayetlerin araştırılması amacıyla 20/12/2018
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 25 Aralık 2018 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
4.- AK PARTİ Grubunun,
Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 25,
26 ve 27 Aralık 2018 Salı, Çarşamba ve Perşembe günkü
birleşimlerinde denetim konularının görüşülmeyerek gündemin
"Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmında yer alan 27, 37, 28, 33 ve 29 sıra sayılı
kanun tekliflerinin bu kısmın sırasıyla 1, 2, 3, 4 ve
5inci sıralarına alınmasına ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 37 sıra
sayılı Kanun Teklifinin İç Tüzükün 91inci maddesine göre
temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
VII.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Tekirdağ Milletvekili
Mustafa Şentop'un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti
Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma
Anlaşması ile Anlaşmaya Dair Protokol ve Mektupların
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1409) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 27)
VIII.- OYLAMALAR
1.- (S. Sayısı: 27)
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Gelir
Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi
Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ile
Anlaşmaya Dair Protokol ve Mektupların Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifinin oylaması
IX.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Kars Milletvekili Ayhan
Bilgen'in, Kars Belediyesinin kamu kurum ve kuruluşlarına olan
borçlarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Süleyman Soylunun cevabı (7/5989)
2.- Bursa Milletvekili Yüksel
Özkan'ın, EGO Genel Müdürlüğü tarafından yapılan işçi,
memur alımlarına ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Süleyman Soylunun cevabı (7/6201)
3.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Şanlıurfa Karaköprü Seyrantepe
Mahallesi'nin elektrik, doğalgaz ve diğer konulardaki
sorunlarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Süleyman Soylunun cevabı (7/6205)
4.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal'ın, ülkemizde kadın sığınma evlerinin
sayısı ve kadın sığınma evi bulunmayan il ve
ilçelere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Süleyman Soylunun cevabı (7/6206)
5.- Balıkesir
Milletvekili Ensar Aytekin'in, Balıkesir Büyükşehir Belediyesinin bazı
harcamalarına yönelik basında yer alan iddialara ilişkin sorusu
ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylunun cevabı (7/6208)
6.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal'ın, İstanbul ilindeki otoparklara
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylunun
cevabı (7/6211)
7.- Niğde Milletvekili
Ömer Fethi Gürer'in, 2010-2018 yılları arasında çocuk
dilendirdiği tespit edilen kişilere ve haklarında yapılan
işlemlere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylunun
cevabı (7/6213)
8.- Niğde Milletvekili
Ömer Fethi Gürer'in, 2015-2018 yıllarında belediyelerin kaçak
hafriyat dökümünü engellediği vakalara ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Süleyman Soylunun cevabı (7/6218)
9.- Ankara Milletvekili
Servet Ünsal'ın, Ankara'da hizmet veren toplu taşıma
araçlarının engelli vatandaşların ihtiyaçlarına
uygunluğuna ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Süleyman Soylunun cevabı (7/6230)
10.- Kocaeli Milletvekili
Tahsin Tarhan'ın, 17 Ağustos Kimsesizler Mezarlığında
bulunan yakınlarının tespiti için DNA testine başvuran
kişilere ve test için para istendiği iddialarına ilişkin
sorusu ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylunun cevabı
(7/6234)
25 Aralık 2018 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Mustafa ŞENTOP
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Burcu
KÖKSAL (Afyonkarahisar)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 40ıncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Gaziantepin
düşman işgalinden kurtuluşunun 97nci yıl dönümü
münasebetiyle söz isteyen Gaziantep Milletvekili Mehmet Sait Kirazoğluna
aittir.
Buyurun Sayın Kirazoğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Gaziantep Milletvekili Mehmet Sait Kirazoğlunun, 25 Aralık
Gaziantepin düşman işgalinden kurtuluşunun 97nci yıl
dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET SAİT KİRAZOĞLU (Gaziantep)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; evladı
olmaktan onur ve gurur duyduğum Gaziantepin, düşman işgalinden
kurtuluşunun 97nci yıl dönümü münasebetiyle söz almış
bulunuyorum.
Antep harbi, esaret ve karanlığa
karşı istiklal ve istikbali için Ya şehit olurum ya gazi.
diyerek vatan sathının her karış toprağını
kahramanca savunmuş, kadını, çocuğu, genci,
yaşlısı, şehirlisi, köylüsü, Türkü, Kürtü, Arapı,
yiğit bir halkın hep birlikte yazdığı topyekûn bir
sivil direniş destanıdır.
Düşman askeri cesedimi çiğnemeden
Ayıntapa giremez. diyen, vatan toprağını son
kurşununa kadar müdafaa ederek süngülerle şehit edilen ve
adaşı olmaktan onur duyduğum Üsteğmen Mehmet Sait,
hepinizin bildiği namıyla Şahin Bey; çetesiyle Fransızlara
kök söktüren Molla Mehmet, yine hepimizin bildiği namıyla
Karayılan; anasını korumak istediği için şehit edilen
Hatice oğlu Şehit Kamil; Ben vatan toprağıyla evliyim.
diyecek kadar memleketine aşık Şehit Üsteğmen Mustafa
Yavuz; halkı direnmeye yüreklendiren kadın mücahidimiz Yirik Fatma;
İmalat-ı Harbiyede imkânsızlıklar içinde çocuklarla,
kadınlarla birlikte silah ve mühimmat üreten Tüfekçi Yusuf; tecrübeli
komutanlar Özdemir Bey, Aslan Bey ve daha nice kahramanımız ile Antep
harbinde şehadete eren 6.317 şehidimizi ve tüm gazilerimizi rahmetle,
minnetle anıyor, şükranlarımı sunuyorum.
Anteplilerin Mesele vatansa gerisi
teferruattır. diyerek iman ve inançla savaştığı Antep
harbi, millî mücadelemize ve hürriyet aşığı milletimize
örnek olmuş, Gazi Meclisimiz tarafından da gazilik unvanı ve
istiklal madalyası verilerek onurlandırılmıştır.
Gaziantepin Bey Mahallesi nüfusuna
kayıtlı bir hemşehrimiz olan Gazi Mustafa Kemal, Antepliler için
Türküm diyen her şehir, her kasaba ve en küçük Türk köyü,
Gazianteplileri kahramanlık örneği olarak alabilir. diyerek sevgi ve
takdirini dile getirmiştir.
Yine Gaziantep sadece bu şehir demek
değildir, tüm bu bölgenin ve ülkemizin kılavuzudur. Gaziantep
doğru istikamette giderse ülkemiz de bölgemiz de doğru istikamette
gider. diyen Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip
Erdoğan Gaziantepin bölge ve ülke için önemini ortaya koymuştur.
Sayın Başkan, saygıdeğer
arkadaşlar; Gaziantep ilimizi bugünlere getiren ecdadın mirasına
yaraşır şekilde, her yıl daha müreffeh bir memleket
oluşturma, ülkemize daha fazla katma değer üretebilme,
insanlarımıza daha mutlu, daha sağlıklı, umutlu bir
yaşam sunabilme adına AK PARTİ olarak on altı
yıldır var gücümüzle çalışıyoruz.
Sanayi ve ticaret şehri Gaziantep 7 milyar
dolara ulaşan ihracatıyla ülkemiz için ciddi bir katma değer
üretmekte, başta Orta Doğu olmak üzere dünyanın her yerine yerli
üretimimizi ve Türkiye markasını taşımaktadır.
Gastronominin tarihle ve kültürle
harmanlandığı şehir olan Gaziantep toprakları tarih
boyunca İpek Yolu da dâhil olmak üzere uygarlığın ana
ulaşım ve ticaret yolları üzerinde yer almıştır.
Gaziantep tarihî şehir merkezi, 5 antik kenti, Rum Kalesi ve
Zeugması, Selçuklu ve Osmanlı Döneminden kalma camileri, hanları,
hamamları, Mozaik Müzesi ve onlarca temalı müzesiyle turistik bir çekim
merkezidir. Tüm bu tarihî ve kültürel birikimiyle, hemşehrilerimin çok
bilinen misafirperverliği ve UNESCO tarafından tescillenen zengin
mutfağıyla aziz milletimizin siz her ferdini misafir etmekten
şeref duyacaktır.
Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri;
1937 yılında Gaziantepin kurtuluşu vesilesiyle Gazi Mustafa
Kemal gönderdiği telgrafta Eğer bir gün millet, vatan ve
cumhuriyetin yüksek çıkarları gerekirse o çevre
kahramanlarının geçmişte olduğundan daha yüksek
kahramanlıklar göstermeye hazır olduklarına şüphem
olmadığı bilinmelidir. diyerek bugünleri işaret
etmiştir. Nitekim Gaziantepliler de 15 Temmuz akşamı bir an bile
tereddüt etmeden liderimiz ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep
Tayyip Erdoğanın çağrısına uyarak sokaklara
çıkmış ve darbeye karşı dimdik durmuşlar ve
Atatürkün bu sözünün ne kadar haklı olduğunu
kanıtlamışlardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET SAİT KİRAZOĞLU (Devamla) Bu
vesileyle Gaziantep ilimizin düşman işgalinden kurtuluşunun
97nci yıl dönümünde tüm şehit ve gazilerimizi bir daha rahmetle
anıyor, Gazi Meclisimizi, gazi hemşehrilerimi ve aziz milletimizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kirazoğlu.
Gündem dışı ikinci söz, Mersinin
sorunları hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili Cengiz Gökçele
aittir.
Buyurun Sayın Gökçel. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
2.-
Mersin Milletvekili Cengiz Gökçelin, 25 Aralık İsmet İnönüyü
ölümünün 45inci yıl dönümünde rahmetle andığına ve Mersin
ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyetinin 2nci
Cumhurbaşkanı ve Cumhuriyet Halk Partisinin 2nci Genel
Başkanı Sayın İsmet İnönünün ölümünün 45inci yıl
dönümünde Sayın İsmet İnönüyü rahmet ve minnetle anarak
sözlerime başlamak istiyorum.
Mersin ülkemizin en önemli şehirlerinden
biridir; gerek tarımsal üretimi ve turizmi gerek sanayi ve ticaret
altyapısıyla sadece kendine değil tüm Türkiyeye hizmet veriyor.
Ancak Mersin verdiği hizmetlerin karşılığını
alamıyor, bütün altyapı çalışmaları durmuş
vaziyette. Mersine verilen sözler tutulmuyor hem de yalan söyleme
pahasına. Size bunun birkaç ilginç örneğini vereceğim. Bir
Çukurova Bölgesel Havalimanı Projemiz var. 5 Kasım tarihinde Mersin
Milletvekilimiz Alpay Antmen bir soru önergesi verdi. Bakanların pek huyu
değildir önergelere cevap vermek ama bu önergeyi cevapladı Sayın
Bakan. 29 Kasımda Bakan Cahit Turhan, Alpay Beye yanıt verdi. Özetle
diyor ki: Çukurova Bölgesel Havalimanı Projesinde altyapı ve
üstyapı olmak üzere iki iş var ve bunlar 7 Kasım 2019da
bitecek. Yanıtın geldiği tarihe dikkat çekmek istiyorum: 29
Kasım 2018. On üç gün sonra, 12 Aralıkta Kamu İktisadi
Teşebbüsleri Komisyonuna Devlet Hava Meydanları İşletmesi
Genel Müdürü Sayın Funda Ocak geliyor. Çukurova Havalimanı ne oldu?
diye Adana Milletvekilimiz Sayın Orhan Sümer soruyor. Sayın Ocak
Altyapı yüzde 40ta tıkandı, ihale büyük ihtimalle feshedilecek.
diyor. On üç günde ne değişti? Sayın Ocakın yalan
söylemediği belli, işi yürüten o; Bakanlık neden yalan söylüyor?
Beceremedik. Bitmeyecek. İnşaat maliyeti arttı. Ekonomik
kriz var. desenize. Niye milletin vekiline yalan söyler? Daha kaç kere temel
atma töreni yapacaksınız, kaç kere açılış
yapacaksınız? Mersinliler temel atma töreni görmekten
bıktı, yatırımların hayata geçirilmesini bekliyor.
Çukurova Bölgesel Havalimanını daha kaç seçime malzeme
yapacaksınız?
Değerli arkadaşlar, Mersini Antalyaya
bağlayan bir yolumuz var, bu yol hem turizm için hem tarımsal
üretimin dünya pazarlarıyla buluşması için çok önemli.
Yıllardır her seçim dönemine malzeme edildi bu yol; şu anda
ödenek yok, şantiyelerde çalışan yok. Çeşmeli-Taşucu
Otobanı nerede? Yıllardır Mersinin gündeminde olan otoban için
Bakan Turhan ne dedi? Dört yıl sonra bitecek. dedi. Dört yıl sonra
ne var biliyor musunuz arkadaşlar? Şaşıracaksınız
ama seçim var, seçim. Mersinin hak ettiği hizmetleri seçim malzemesi
olarak kullanmayı bırakın artık. Mersinliler somut
yatırım görmek istiyor.
Kazanlı Turizm Bölgesi ne oldu? Zamanın
bakanı Mersine turizm yatırımları gelecek, Mersin hak
ettiği turizm gelirlerine kavuşacak. demişti. 800 milyon dolar
harcama yapılacaktı, tesisler yılda 180 milyon avro ciro
yapacak, 10 bin Mersinliye istihdam sağlanacaktı. O da her
yalanınız gibi unutuldu. Mersinliler artık
yatırımların hayata geçtiğini görmek istiyor. Siz
Çeşmeli-Taşucu Otoban inşaatı için 18 Aralıkta ihaleye
çıkıyorsunuz ama bir tek teklif bile gelmiyor. Neden? Ülkede ekonomik
kriz var arkadaşlar, kriz! Kimse risk almak istemiyor. Eğer becerikli
iktidarsanız, eğer iktidarınız güçlüyse bu otobanı
acilen devlet imkânlarıyla yapmanız gerekir.
Siz bir katlı kavşağı
bitiremeyen iktidarsınız. Elinizi attığınız her
şeyi mahvediyorsunuz. Hani 30 Temmuzda bitecekti? Mersin liman katlı
kavşağı nerede? Organize sanayi otobana bağlanacak.
dediniz, bunu yapmaktan aciz bir iktidarsınız siz.
Bir de Kulak Bahşiş tarım bölgesi
var. Her yağışta sular altında kalıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
CENGİZ GÖKÇEL (Devamla) Başkanım
rica etsem
BAŞKAN Sayın Gökçel, tamamlayalım.
Az önce Sayın Kirazoğluna da vermedim.
CENGİZ GÖKÇEL (Devamla) Sayın
Başkanım, rica edeceğim. Sular altında kalıyor
tarım alanı, onu gündeme getirmem gerekiyor.
Bu yıl önlemler önceden alınsın diye
her yeri aradık; deşarj pompaları geldi, takamadık.
Teyakkuzdayız, kimse mağdur olmayacak. dediniz; geçen hafta Kulak
Bahşiş bölgesi yine sular altında kaldı.
Bir Pamukluk Barajı Projesi vardı, 2015
yılında bitecekti, yılan hikâyesine döndü, ne baraj bitti ne su
geldi.
Boş vaatlere Mersinlilerin karnı
artık tok. Mersinliler icraat görmek istiyor; tarımına,
sanayisine, turizmine yatırım istiyor. Mersinliler temel kamu
yatırımlarının hayata geçirilmesini beklemekten yoruldu
artık, Mersinlilerin canına tak ettirdiniz, lütfen bu sorunları
bir an önce çözün.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Gündem dışı üçüncü söz, Gaziantepin
kurtuluş yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Gaziantep Milletvekili
İmam Hüseyin Filize aittir.
Buyurun Sayın Filiz. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
3.-
Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filizin, 25 Aralık Gaziantepin
düşman işgalinden kurtuluşunun 97nci yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gaziantepin Fransız
işgalinden kurtuluşunun 97nci yılı nedeniyle gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Bugün, Meclisimizin gündemini Gaziantep meşgul
etmektedir. Bundan da duyduğum mutluluğu burada ifade etmek
istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Antep savunması
Antep halkının vatan için, namus için şaha
kalktığı, bütün imkânsızlıklara ve yokluklara rağmen
Fransızlara karşı verdiği eşine az rastlanır
şanlı bir mücadelenin adıdır. Antep savunması, Gazi
Mustafa Kemal Atatürkün Ben Gazianteplileri gözlerinden nasıl öpmem ki!
Onlar yalnız Gaziantepi değil, Türkiyeyi de kurtardılar.
sözlerine anlamını bulan bir destandır.
Değerli milletvekilleri, Mondros Ateşkes
Anlaşması imzalandıktan bir süre sonra Antep 15 Ocak 1919da
İngilizler tarafından işgal edilmiştir. Fransayla
aralarındaki anlaşmazlık üzerine Ekim 1919 sonunda
İngilizler Antepi Fransızlara bıraktılar ve 5 Kasım
1919da tamamı Ermeni gönüllülerinden kurulu Fransız birlikleri
Antepe girmiş oldu. Fransızların işgalin daha birinci günü
Akyol Camisinde asılı Türk Bayrağını indirme
teşebbüsünde bulunmaları, yerli Ermenilerin
taşkınlıkları ve daha sonra 21 Ocak 1920 günü 12
yaşlarında bir çocuk olan Mehmet Kamilin annesini korumaya
çalışırken Fransız askerleri tarafından süngülenerek
şehit edilmesi üzerine halk ayaklanmış, tüm esnaf dükkânlarını
kapatarak bu olayı protesto etmiştir. Şehit Kamilin cenaze
merasimi âdeta bir mitinge dönmüştür. Fransız komutanı
olayın ardından şehit Kamilin babasına kan parası
olarak 200 altın teklif etmiş ise de acılı baba onurlu bir
duruş göstererek Çocuğumun kanının hesabını
milletim soracaktır. diye reddetmiştir.
Halkın tepkisinin artması üzerine
Fransızlar geceleri şehre inmeye çekinir olmuştur. Direniş
başlamıştır. Fransızlar bir türlü işgale muvaffak
olamamakta, Antep halkı sınırlı imkânlarıyla
karşı koymaktadır. Fransızlar bütün ümitlerini Kilisten
gelecek takviye kuvvetlerine bağlamışlardır. Fakat o yolu
da Şahin Bey bir avuç, yaklaşık 200 kişilik
Kuvayımilliye kahramanlarıyla tutmaktadır. Şahin Bey ve
çeteleri 3 Şubatta ve 18 Şubatta tam donanımlı Fransız
birliklerini perişan ettikten sonra düşman kumandanına
gönderdiği mektupta şöyle demektedir: Kirli
ayaklarınızın bastığı şu toprakların
her zerresinde şüheda kanı vardır. Din için, namus için,
hürriyet için ölüme atılmak bize ağustos ayı
sıcağında soğuk su içmekten daha tatlı gelir. Bir an
evvel topraklarımızdan savuşup gidiniz. Ama mücadele devam
etmektedir. 28 Mart sabahına kadar düşmana aman vermeyen Şahin
Bey, durumun gittikçe kritik hâl almasından sonra, yanında kalan 18
kişinin kendisine geri çekilme teklifini geri çevirerek Düşman
cesedimin üzerinden geçmedikçe Antepe giremez. diyordu. Şahin Bey tek
başına tüm mermilerini harcadıktan sonra Elmalı Köprüsünün
üstüne çıkar, âdeta Ben yumruklarımla dövüşeceğim.
dercesine Fransız ordusuna Dur! diyerek meydan okur. Silahsız
Şahin Beyin yanına yaklaşamayan Fransız kuvvetleri uzaktan
ateş ederek Şahin Beyi şehit etmişler, sonra da savaş
adap ve ahlakına yakışmayan insanlık dışı
hareketlerde bulunarak süngülemişlerdir. Şahin Bey şehit
olmuştur.
Şahin Beyin şehadeti, Anteplilerin 1
Nisan 1920de, düşmanlarını bile hayran
bıraktığı amansız bir mücadeleyi
başlatmalarına neden oldu. Fransız komutan Abadie Gaziantep
savunmasını Verdun savunmasına benzeterek Türk Verdünü Gaziantep
adlı kitabında hayranlığını şöyle dile
getiriyordu: Bu muharebe Türklerin savunmadaki azim ve metanet ile
çevikliğini, bununla birlikte, sokak muharebeleriyle evlerin savunma
hâline konulmasındaki derecesini bir defa daha gösterdi.
On ay dokuz gün süren savunmadan sonra Antepliler
teslim oldular ama düşmana değil, açlığa teslim oldular ve
aynı gün Antep savunmasını yakından takip eden Türkiye
Büyük Millet Meclisi 8 Şubat günü Antepe gazilik unvanı verir ve
bu mücadele gazilik unvanıyla taçlanmış olur.
Değerli milletvekilleri, 6.317 memleket
evladı canlarını bu vatan için vermiştir. Şark
Orduları Komutanı General Gouraud Fransız ordusu Antepe girmek
için on ay dokuz gün uğraşmak zorunda kaldı. Anadoluda bin tane
Gaziantep var. diyerek inanılmazı gerçekleştiren bir avuç
Antepli karşısında saygıyla eğilmişti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Devamla)
Sayın Başkan, tamamlıyorum.
20 Ekim 1921de imzalanan Ankara
Anlaşmasıyla son Fransız askerinin 25 Aralıkta Gaziantepi
terk edişini Gaziantepliler gururla izlerken, torunlarına
bırakacakları efsanevi savunma hikâyesini noktalamış
oluyorlardı. Bu öyküyü Gazi Mustafa Kemal Atatürk Türküm. diyen her
şehir, her kasaba ve en küçük Türk köyü, Gazianteplileri kahramanlık
misali olarak alabilirler. sözüyle taçlandırıyordu.
Hem Gaziantepli olarak hem de Gaziantep Milletvekili
olarak, Şahin Bey, Şehit Kamil, Karayılan ve Özdemir Bey
başta olmak üzere tüm şehitlerimizi ve ebediyete intikal eden
gazilerimizi rahmetle anıyor, Gaziantepli hemşehrilerimin
kurtuluş bayramını kutluyor, Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, şimdi, sisteme
giren ilk 15 milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz
vereceğim. Bu sözlerin ardından, sayın grup başkan
vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.
Sayın Şeker, buyurun.
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Kocaeli Milletvekili İlyas Şekerin, 22 Aralık
Sarıkamış Harekâtının 104üncü yıl dönümü
vesilesiyle tüm şehitleri rahmetle andığına ilişkin
açıklaması
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
93 Harbi diye bilinen 1876-1877 Osmanlı-Rus
Savaşında Rusların eline geçen Kars, Ardahan ve
Sarıkamışın düşmandan kurtarılması için,
Rus işgali altındaki bu toprakları kurtarmak amacıyla, 22 Aralık
1914 tarihinde, Enver Paşa komutasındaki birliklerin, Allahuekber
Dağlarında çetin kış şartlarında
başlattığı ve 90 bin civarında askerimizin şehit
olduğu Sarıkamış Harekâtının 104üncü
yılı çeşitli etkinliklerle anılıyor. Vatan için,
millet için, kutsal mücadele için Allahuekber Dağlarında
şehadete yürüyen kahramanlarımızı rahmetle, minnetle ve
şükranla anıyorum, mekânları cennet olsun.
Bu vesileyle, 780 bin kilometrekare bu cennet
vatanı bizlere kanlarıyla, canlarıyla emanet eden tüm
şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmetle, minnetle anıyorum.
Güneydoğuda terörle mücadele eden güvenlik
güçlerimize başarılar diliyorum. Allahım onlara güç ve kuvvet
versin, her türlü tehlikeden korusun.
BAŞKAN Sayın Özdemir
2.-
İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin, 25 Aralık İsmet
İnönüyü ölümünün 45inci yıl dönümünde saygıyla
andığına ve öncelikli konu ekonomik darboğaz,
işsizlik, enflasyon, borç yükü altında ezilen milyonlarca
yurttaş olması gerekirken siyasi iktidarın gündemi
değiştirmek istediğine ilişkin açıklaması
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
2nci Cumhurbaşkanımız, Genel
Başkanımız, büyük devlet adamı İsmet İnönüyü
45inci ölüm yıl dönümünde saygı ve şükranla anıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin bugün en
öncelikli konusu ekonomik darboğaz, işsizlik, enflasyon, borç yükü
altında ezilen milyonlarca yurttaşımız, asgari ücretlimiz,
emeklimiz, üreticimiz, çiftçimiz olması gerekirken siyasi iktidar bu
gündemi değiştirmek istemektedir. Sadece oy uğruna toplum
kutuplaştırılmakta, gerginlik yaratılmakta, insanlar
birbirine düşmanlaştırılmaktadır. Toplum üzerinde
baskı ve korkutma politikalarını hayata geçiren iktidar,
eleştirel düşüncesini açıklayan herkesi, soruşturma
açmakla, tutuklamakla tehdit etmekte, yargı anında harekete geçmektedir.
Adalet Bakanlığı istediği kadar yargı reformu strateji
belgesi yazarsan yazsın, uygulamada düşünce ve ifade özgürlüğü,
hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı
olmadığı sürece hiçbir belgenin somut bir
karşılığı maalesef olmayacaktır.
BAŞKAN Sayın Gürer
3.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, 2.020 lira olarak açıklanan
asgari ücretin yetersizliğine ilişkin açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Yoksulluk sınırı bir aile için
sendikaların belirlediği rakamla 6.328 lira olarak
açıklanmıştır. Ülkemizde emekçiler ciddi ekonomik sorunlar
yaşamaktadır. Asgari ücret 2.020 lira olarak açıklandı. CHP
olarak en az net 2.200 lira olmasını önermiştik. Açıklanan
asgari ücret yetersizdir. Cumhuriyet Halk Partili belediyelerde 1 Ocak 2019
itibarıyla net 2.200 lira olarak uygulanacaktır. Keşke iktidar
emekçiler için bu ücreti verseydi. Asgari ücret artışı, her gün
gelen zamlar ve artan enflasyon karşısında emekçilerin
mağduriyetini koruyacak bir rakam değildir. Esasında, tüm
emekçiler de bu asgari ücretten yararlanamamaktadır. Emekçilerin,
işçilerin ve çalışanların hakları iktidar
tarafından gözetilmeli ve onlara yaşamlarını
sağlayacak gereken ücret verilmedir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Atay
4.-
Gaziantep Milletvekili Sermet Atayın, 25 Aralık Gaziantepin
düşman işgalinden kurtuluşunun 97nci yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
SERMET ATAY (Gaziantep) Bugün, Gaziantepin
Fransız ve Ermeni çetelerinin işgalinden kurtuluşunun 97nci
yıl dönümüdür. 29 Ekim 1919da işgal edilen gazi şehrimiz, 1
Nisan 1920de başlayan ve her türlü yokluğa rağmen tam on bir ay
emsalsiz bir direniş gösteren Gaziantep atılan 70 bin mermiye
karşın 6.317 şehit vermiş ama düşmana teslim
olmamıştır. Ulu Önder Atatürk Ben Anteplilerin gözlerinden
nasıl öpmem ki onlar yalnız Antep'i değil Türkiye'yi de
kurtardılar. Türk'üm. diyen her şehir, her kasaba, en küçük Türk
köyü Gazianteplileri kahramanlık misali olarak alabilirler.
demiştir. Doksan yedi yıl önce tek yürek olup işgalci
Fransız ve Ermeni çetelerine esir olmayan gazi şehrimiz, bugün de
aynı inanç ve cesaretle bölgemizde oynanan oyunlara ve teröre
karşı aynı duruş ve ruhu taşımaktadır.
Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti, yaşasın gazi şehrimiz.
BAŞKAN Sayın Gergerlioğlu...
5.-
Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlunun, KHKlilere uygulanan
soykırımın devam ettiğine ilişkin açıklaması
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
KHKlilere uygulanan soykırım devam
etmekte. Yargısız infaz şeklinde, sorgusuz sualsiz bir
şekilde ihraç edilen KHKliler, özelde çalışamıyor ve
pasaport hakları iptal edilmiş durumda.
Bana gelen bir KHKlinin mektubunu Genel Kurulda
okumak isterim. 29 Ekim KHKsinde 675inci KHKyle görevime son verildi.
Edirne 2. Ağır Ceza Mahkemesi beraatımı verdi. Bu suçlamayla
insanların dilinde itham edildim, vatan haini dediler, beraat etmeme
rağmen hep alay konusu oldum. İnsanlardan uzak durmaya
başladım, kendimi dağlara, kırlara attım, kimse
iş vermedi. 2017 yılında maddi nedenlerden dolayı intihara
kalkıştım ve kendimi vurdum. On iki gün yoğun bakımda
kaldım ve ölümden döndüm, keşke ölseydim. Bu dünyada huzur
bulamadık Sayın Vekilim, ne olacak bu durumlarımız? Bizi bu
hâllere düşürenleri Rabbimize havale ettik, o ayrı. Sizler bizim
umudumuzsunuz. Elimizden intihara kalkışmaktan başka bir
şey gelmiyor, psikolojik olarak bunalımdayım. 2012
yılından beri evliyim, çocuğum yok. Babam 75 yaşında
yürüyemiyor, annem, o keza yaşlı. İnşaatlara gidiyorum,
amelelik yapıyorum, verdikleri 50 lira efendim. Aileme helal para peşinde
koştum, koşmaya da devam edeceğim. İnşallah, Allah
rızası için ne olur bizim sesimizi duyurun Sayın Vekilim.
BAŞKAN - Sayın Bankoğlu...
6.-
Bartın Milletvekili Aysu Bankoğlunun, nitelikli okullar ile proje
okullarının kapsamı belirlenirken hangi objektif kriterlerin
uygulandığını ve bir okulun hangi ölçütler
doğrultusunda nitelikli okullar listeden
çıkarıldığını öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
AYSU BANKOĞLU (Bartın) Değerli
milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından
2014 yılında başlatılan proje okul
çalışmasıyla belirli okullarda özel projelerin ve
uygulamaların yapılacağı duyurulmuştur. Ayrıca
okullar arasında da nitelikli ve niteliksiz okullar şeklinde bir
ayrıma gidilmiştir.
Seçim bölgem Bartına
gerçekleştirdiğim bir ziyarette mezun olduğum okul olan Davut
Fırıncıoğlu Anadolu Lisesinin sınavla öğrenci
alan nitelikli okul kapsamından
çıkarıldığını ve yerine proje
uygulayıcısı statüsündeki başka bir okulun dâhil
edildiğini öğrendim. Buradan Millî Eğitim
Bakanlığına sormak istiyorum: Acaba nitelikli okulların ve
proje okullarının kapsamı belirlenirken hangi objektif kriterler
uygulanmaktadır ve hâlihazırda nitelikli okullar arasında yer
alan bir okul hangi ölçütler doğrultusunda bu listeden
çıkarılmaktadır? Son sınav sonuçlarına göre de oldukça
başarılı olan okulumun neden sınavla öğrenci alma
fırsatı...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Yalım...
7.-
Uşak Milletvekili Özkan Yalımın, 25 Aralık İsmet
İnönüyü ölümünün 45inci yıl dönümünde saygıyla
andığına, imar barışında sürenin
uzatılmasını talep ettiğine ve Müjdat Gezen ile Metin
Akpınara yapılanları kınadığına
ilişkin açıklaması
ÖZKAN YALIM (Uşak) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Türkiye Cumhuriyetimizin 2nci
Cumhurbaşkanı, 2nci Genel Başkanımız Sayın
İsmet İnönüyü ölümünün 45inci yılında saygıyla
sevgiyle ve minnetle anıyorum. Biliyorsunuz, imar
barışının süresi 31/12/2018de bitmektedir. Yıl sonu
itibarıyla esnafın, vatandaşın ve firmaların çok fazla
ödemesi bulunmaktadır, ekonomi de çökmüş durumdadır. Çok
sayıdaki vatandaşımızın talebi üzerine, bu sebepten
imar barışının otuz veya altmış gün
uzatılmasını talep ediyorum.
Sayın Başkan, duayen
sanatçılarımız Müjdat Gezen ve Metin Akpınara
yapılanları şiddetle kınıyorum.
Saygılarımı sunuyorum. Teşekkür
ederim.
BAŞKAN Sayın Bakbak
8.-
Gaziantep Milletvekili Derya Bakbakın, 25 Aralık Gaziantepin
düşman işgalinden kurtuluşunun 97nci yıl dönümünde
şehitleri rahmetle yâd ettiğine ve Gaziantep iline yapılan
yatırımlara ilişkin açıklaması
DERYA BAKBAK (Gaziantep) 25 Aralık 1921, bir
milletin küllerinden yeniden doğuşuna tanık olduğumuz bir
destandır. Vurun Antepliler, namus günüdür. çağrısıyla
tüm Antep seferber oldu ve bu toprakların bağımsızlığı
için canını ortaya koydu. Bizlere bu gazi şehri miras
bırakan tüm şehitlerimizi ve gazilerimizi minnetle yâd ediyorum.
Gaziantep, Sayın
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan öncülüğünde AK
PARTİyle, kahramanlık destanında olduğu gibi, ekonomide
bir yıldız gibi parladı. Son on altı yılda 30,3 milyar
liralık yatırımla sanayide Türkiye'nin 6ncı büyük ili
oldu; ihracatımızı 10,7 kat artırdık, 68 binin
üzerinde ilave istihdamla ekonominin çarkını
hızlandırdık. 10.779 derslik yaptırdık ve Gaziantep en
çok derslik yapılan 4üncü şehir oldu. Türkiye'nin en büyük konut
projesi Kuzeyşehirle 23 ilden daha büyük yeni bir şehir inşa
ediyoruz. İnanıyorum ki Gaziantep, kurtuluş mücadelesi ruhuyla
ülkemizi kalkındıracak hamlelere öncülük edecektir.
Gazi şehrimizin düşman işgalinden
kurtuluşunun 97nci yılını kutluyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Başevirgen
9.-
Manisa Milletvekili Bekir Başevirgenin, kışlalarda ve
eğitim kurumlarında yemek temininin nasıl
yapıldığını, kaç toplu zehirlenme vakası
yaşandığını ve kaç kişinin mağdur
olduğunu, zehirlenme vakalarının önüne geçmek için ne gibi
tedbirlerin alınacağını Sağlık Bakanından
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
BEKİR BAŞEVİRGEN (Manisa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Manisanın Turgutlu ilçesindeki Şehit Suat
Akıncı Anadolu İmam Hatip Lisesinde geçtiğimiz günlerde bir
zehirlenme vakası yaşandı. Akşam yemeğinden zehirlenen
61 öğrencimiz çeşitli hastanelerde tedavi altına
alındı. Toplu zehirlenme vakalarının sıklığı
artık korkutucu boyutlara geldi. Kamuda güvenilir gıda için
işinin ehli insanlara ihtiyaç olduğunu her fırsatta dile
getirmemize rağmen, hâlâ bu konuda bir adım atılmıyor ve bu
boşluklar doldurulmuyor. Bunun sonucunda da kışlalarda,
okullarda yaşanan zehirlenme vakalarının önüne geçilemiyor.
Sağlık Bakanına sormak istiyorum:
Kışlalarda ve eğitim kurumlarında yemek temini nasıl
yapılmaktadır? Bugüne kadar toplam kaç toplu zehirlenme vakası
yaşanmıştır ve kaç kişi mağdur olmuştur? Bu
zehirlenme vakalarının önüne geçmek için ne gibi tedbirler
alınacaktır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Topal
10.-
Hatay Milletvekili Serkan Topalın, Yavuz Sultan Selim ve Osman Gazi
Köprülerinin devletin egemenliği altında olup
olmadığını ve bu köprülerden geçen yurttaşların
cezalarının neden affedilmediğini, yapılan düzenlemenin tüm
köprüleri kapsaması için TBMM olarak girişimde bulunulup
bulunulmayacağını Meclis Başkanından öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
SERKAN TOPAL (Hatay) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Meclis Başkanı, Şehitler
ve Fatih Köprülerinde geçiş cezaları kesilen vatandaşlarımızın
bu cezalarının affedileceğini beyan etti. Bunun üzerine
hazırlanan yasa teklifi Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülüyor.
Vergi veya buna bağlı cezaları
yürürlüğe koymak, devletin ülkesi üzerindeki egemenlik hakkının
hukuki ve fiilî gücüdür. Anayasamızın 10uncu maddesi eşitlik
ilkesini belirler. Yasalar ve yaptırımlar tüm vatandaşları
kapsar, hiç kimseye ayrıcalık tanımaz. Sayın Meclis
Başkanına soruyorum: Yavuz Sultan Selim ve Osman Gazi Köprüleri
devletimizin egemenliği altında değil midir? Bu köprülerden
geçen yurttaşlarımızın cezaları neden affedilmiyor?
Üniter devlet yapımıza ve Anayasamıza aykırı olan,
eyalet kanunlarını andıran bu düzenlemenin tüm köprüleri
kapsaması için Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak girişimde
bulunacak mısınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Hancıoğlu
11.-
Samsun Milletvekili Neslihan Hancıoğlunun, 2.020 lira olarak
açıklanan asgari ücreti kabul etmediklerine ilişkin
açıklaması
NESLİHAN HANCIOĞLU (Samsun)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün sözde asgari ücret belirlendi. Sözde diyorum
çünkü bu rakamı asla kabul etmiyoruz ve vicdan sahibi olan hiç kimsenin bu
rakama rıza göstereceğini de düşünmüyorum.
İnsanlara 2.020 lirayla bir ay boyunca evinizi
geçindirin. demek, insanları açlığa, yoksulluğa mahkûm etmek
demektir. Ekonomi batağa saplanmış, raflarda fiyat etiketleri
her gün değiştiriliyor, ulaşıma, suya, elektriğe,
doğal gaza açıktan ya da gizli her gün yeni zamlar
yapılıyor.
Ortada bir kriz varsa bu kriz herkes için var. Kriz,
iktidar nimetlerinden yararlananları, yandaş patronları
teğet geçecek ama dar gelirli vatandaşın ciğeri
parçalanacak.
İktidar partisi milletvekillerinden tek bir
ricam var. Gidin, seçim bölgelerinize asgari ücretlilere bu 2.020 lirayı
anlatın, sonra alacağınız cevaplar ile vicdanınız
arasında bir muhasebe yapın.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Ceylan
12.-
Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylanın, 696 sayılı KHK
kapsamında kadroya geçirilen işçilere yüzde 4 zamma ilave olarak
enflasyon farkı ödenip ödenmeyeceğini ve 4 kişilik bir ailenin
açlık sınırının 1.943 lira olduğu bir süreçte
2.020 lirayla kimin geçinebileceğini öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) 696 sayılı KHK
kapsamında kadroya geçirilen yaklaşık 900 bin kadrolu işçi
yeni bir mağduriyet yaşamaktadırlar. KHK kapsamında sürekli
işçi kadrosuna geçişi yapılan işçilerin 1 Ocak 2019
tarihinde, almakta oldukları çıplak ücretlerine yüzde 4 zam
yapılacak. Ülke ekonomik krizin içinde, emeğiyle geçinenler
perişan durumda. Krizin faturasını bordro mahkûmlarına
ödetmeye çalışan bir hükûmet etme modeli var
karşımızda. Enflasyondaki hızlı artış,
çalışanın maaşının erimesine neden oluyor.
Kadroya geçen işçiler için yüzde 4 zamma ilave olarak enflasyon farkı
ödenmesi konusunda bir çalışma düşünülmekte midir?
2019 yılında uygulanacak asgari ücreti
2.020 lira olarak belirlediniz. Kasım 2018de 4 kişilik bir ailenin
açlık sınırının 1.943, yoksulluk
sınırının 6.328 lira olduğu bir süreçte kim 2.020
lirayla geçinebilir?
BAŞKAN Sayın Güzelmansur
13.-
Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansurun, Amerikada ve Fransada sergilenen
onlarca Hatay mozaiğinin ait olduğu topraklar olan Hataya
getirilmesi için girişimlerin başlatılması gerektiğine
ilişkin açıklaması
MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) Sayın Başkan,
geçtiğimiz haftalarda Çingene Kızı mozaiğinin ait
olduğu topraklara getirilmesiyle mutlu olduk. Aynı mutluluğu
Hatay mozaikleri için de yaşamak istiyoruz. Bugün Amerikadaki 29 müze ve
enstitüde 160a yakın Defne ve Antakya mozaiği sergilenmektedir.
Yine, Fransada, başta Louvre Müzesi olmak üzere çeşitli müzelerde
sergilenen onlarca Antakya mozaiği bulunmaktadır. Bu elimde
gördüğünüz Çiçek Taçlı Büst Mevsimler Papağanlar Parisin
Seçimi gibi mozaikler, bugün Amerika ve Fransadaki müzelere ziyaretçi çeken
en önemli eserler arasındadır. Bu mozaiklerin de ait olduğu
topraklara yani Hataya getirilmesi için girişimler bir an önce
başlatılmalıdır. Çünkü her arkeolojik eserin, bütün
insanlığın ortak mirası olmasıyla birlikte,
üretildiği topraklarda sergilenmesi de asıl kuraldır. Bunu
Hataylılar olarak sizden bekliyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Çelebi
14.-
İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebinin, Altay tankının ara
üretiminin neden hiçbir tank ve obüs üretme kapasitesi olmayan Ethem Sancak ve
Katar girişimine verildiğini, MSB Askeri Fabrikalar Genel
Müdürlüğü 1. Ana Bakım Fabrikasının arazi ve rant
uğruna hurdaya mı çıkarılacağını, yerlilik
ve millîlik anlayışının ne olduğunu öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Altay Tankını 500-700 milyon
dolarlık ek bir yatırımla sadece 100 yeni işçi alarak
altı ayda seri üretim yapabilecek 1inci Ana Bakım Merkezinin
özelleştirme kapsamına alınması kabul edilemez. Altay
Tankının ara üretiminin bu fabrika tarafından MSB-ASFAT AŞ
kanalıyla yapılacağı deklare edilmiş olmasına
rağmen, neden, hiçbir tank ve obüs üretme yeteneği ve kapasitesi
olmayan, adrese teslim olarak alacağı kesin olan Ethem Sancak ve
Katar girişimine verilmektedir? Bu fabrikanın bugün yeniden
kurulması sadece 20 milyar dolarlık bir yatırımı
gerektirmekte, bilgi ve tecrübe oluşumu ise en az on yılı
bulmaktadır. Buradaki 1.800 dönümlük arazinin bin dönümü orman ve
yeşil alandır. Yoksa, arazi ve rant uğruna, dünyada ilk 5e
giren, ülkemiz ve savunma sanayisi açısından stratejik önemdeki,
tekrar yerine konulması mümkün olmayan tesisi hurdaya mı
çıkaracaksınız? Yerlilik ve millîlik
anlayışınız bu mudur?
BAŞKAN Sayın Cora...
15.-
Trabzon Milletvekili Salih Coranın, millete hakareti mizahla izah etmeye
kalkışanların yargı önünde hesap verecekleri süreci
yakından takip ettiklerine ilişkin açıklaması
SALİH CORA (Trabzon) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; millete düşmanlık
mizahla izah edilemez. Cumhuriyet Halk Partisine müzahir bir televizyon
kanalında yayınlanan bir programda konuşan Metin
Akpınarın, Sayın Cumhurbaşkanımızı
kastederek Belki mahzenlerde zehirleyerek liderini ayağından
asarlar, ölür, belki de başka liderlerin yaşadığı kötü
sonları yaşayabilir. gibi talihsiz ifadelerini kınıyoruz.
Milletin hür iradesiyle yüksek katılımlı bir seçim sonucunda,
gerçek halk arenasından milletimizin yüksek teveccühüyle galip çıkan
Sayın Cumhurbaşkanımızın, sadece 15 Temmuz hain darbe
kalkışmasında ortaya koyduğu irade dahi demokrasinin
teminatı olduğunun yegâne emaresi olmaya muktedirdir. Galiz
ifadelerle millet iradesine yapılan bu saldırıyı
milletimizin Meclisinden kınadığımı ifade ediyor,
millete hakareti mizahla izah etmeye kalkışanların yargı
önünde hesap verecekleri süreci yakından takip ettiğimizi milletimizle
paylaşıyorum.
BAŞKAN Değerli arkadaşlar,
şimdi grup başkan vekillerinin söz taleplerini
karşılayacağım.
Söz talepleri var herhâlde, değil mi?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Var efendim,
giremedik sisteme.
BAŞKAN Sayın Bülbül, buyurun.
16.-
Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün, 25 Aralık Gaziantepin
düşman işgalinden kurtuluşunun 97nci yıl dönümünde
şehitleri rahmetle andığına, Iğdırda askerî
aracın devrilmesi neticesinde şehit olan askere Allahtan rahmet,
yaralılara şifa dilediğine ilişkin açıklaması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Sayın
Başkan, ben de kısa bir değerlendirme yapacağım.
Bugün, Meclisimizde diğer hatiplerin de ifade
ettiği gibi, Gaziantepin düşman işgalinden kurtuluşunun
yıl dönümüdür. Bu vesileyle, bu memleketi bize hediye eden, bugün bu
memlekette hürriyet içerisinde, refah içerisinde bağımsız bir
şekilde yaşamamıza vesile olan bütün şehitlerimizi rahmetle
anıyor, gazilerimize de şükranlarımızı dile getiriyoruz,
Rahmetirahmana kavuşanlara da Allahtan tekrar rahmet diliyoruz.
Bugün, iki üç saat önce bir haber aldık.
Iğdırda bir askerî aracın devrilmesi neticesinde 1 askerimizin
şehit olduğunu, 5 askerimizin de yaralandığını
öğrenmiş bulunuyoruz. Bu konuda da şehit olan askerimize
Allahtan rahmet diliyoruz, yaralılarımıza da acil şifalar
diliyoruz.
Dün, yine bir askerî aracımızın
Hakkâride devrildiği haberini almıştık, orada da iki
askerimiz yaralanmıştı. Bu kazaların ve trafik
kazalarının neticesinde askerî araçlarda yaşanan bu
kayıplarımız, bunlar, bu tür kazalar inşallah bir daha
tekerrür etmez diyoruz. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla
selamlıyoruz.
Teşekkür ediyoruz, sağ olun.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Ağıralioğlu
17.-
İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlunun, devlete olan
saygının ve itimadın devamlılığı için
hakkında takipsizlik kararı verildiği hâlde görevine
dönemeyenlerin mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yerel seçim süreci
başladı, gezilerimiz biraz daha arttı. Gezilerimizle beraber
karşılaştığımız insan sayısı da
arttı ve daha çok takipsizlik kararı verildiği hâlde göreve
dönemeyenlerin mağduriyetleriyle karşılaşıyoruz.
Meclisimizin bu mevzuda ciddi bir hassasiyet göstermesi lazım.
Gazetelerin, hassasiyet gösteren bazı yazarların dilinde intiharlarla
ilgili çok dokunaklı, insan yüreğinin kaldıramayacağı
kadar çok ağır bedelleri olan intiharları okuyoruz. Bugün
devlete olan itimadı muhafaza etmemizin yolu
Bu mevzuda gadre
uğrayan, yanlış bilgilendirmeler sonucu görevinden el
çektirilen, mahkemelerin hakkında takipsizlik verdiği yahut
şüphe isnadıyla görevden el çektirildiği hâlde, suçu
bulunamadığı hâlde görevine dönemeyen bir sürü insanla
karşılaşıyoruz. Adalet Bakanlığımız
başta olmak üzere, Meclisimizin bu mevzuda çok ciddi bir hassasiyeti çok
hızlı bir şekilde bir iradeyle buluşturması
lazım. Gerekirse Komisyon teşekkül ettirelim gerekirse burada biz
pozisyon alalım, bizim gecikmemiz yüzünden evlatlarından kopacak,
intihar edecek bir adamın vebaliyle Allahın huzuruna
çıkamayız, sırf geçim darlığı yüzünden kendi
canına kıyacak kadar mesuliyet hisseden insanların böyle bir
şeyle yaşamasının sebebi olamayız. Dolayısıyla
bu mevzuda adli bürokrasinin yüreklendirilmesi lazım Başkanım.
Ben, bu mevzuyu da, sizler gibi yıllardır bu işlerin
içerisindeyim.
Adli bürokrasi, FETÖcülük ithamıyla
karşılaşmaktan korktuğu için dosyalarında beraat
kararı verebileceği pek çok dosyayı sadece böyle bir ithamla
karşılaşmamak için bekletmek meylini taşıyor. Bu
mevzuda hem adli bürokrasinin yüreklendirilmesi lazım hem de takipsizlik
kararı verilenlerin bir an önce görevlerine dönüşünü
hızlandırmamız lazım ki devlete olan saygının ve
itimadın devamlılığını da sağlamış
olalım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Bilgen
18.-
Kars Milletvekili Ayhan Bilgenin, 22 Aralık Sarıkamışta
on binlerle ifade edilen askerin donarak hayatını kaybetmesinin
104üncü yıl dönümüne, 28 Aralık Roboskide uçaklardan yapılan
ateşle 34 kişinin hayatını kaybetmiş
olmasının 7nci yıl dönümüne ve Mustafa Öztürkün
yazısına ilişkin açıklaması
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan,
bu hafta, Sarıkamışta yüz dört yıl önce
sayısının bile kaç binler olduğunu bilemediğimiz ama
on binlerle ifade edilen askerimizin donarak hayatını kaybetmesinin
yıl dönümü. Elbette ki savaşlarda askerler yani bazen
çatışarak, bazen bombayla, başka şekillerde
hayatlarını kaybederler ama bir savaşta kurşun
sıkmadan, çatışmaya girmeden on binlerce kişinin, on
binlerce askerin donarak ölmesi, elbette, hem ülkeyi yönetenlerin,
siyasetçilerin hem de doğrudan askere komuta eden komutanların
sorumluluğundadır. Gayet tabii, onların
fedakârlığı, onların adanmışlığı,
inanmışlığı saygı konusunda hiçbir
tartışma götürmez ama siyasi basiretsizliği, siyasi
öngörüsüzlüğü ve askerî strateji, taktik açıdan da
tartışılması gereken gerçeği mutlaka masaya
yatırmak gerekiyor. Tarihin her döneminde siyasetçilerin
yanlışlarının, bazen komutanların da siyasetle
girdiği ilişkilerin bedelini askerlerin ödemiş
olmasının sembol tarihidir Sarıkamış. Bir kez daha
saygıyla anıyoruz.
Yine, 28 Aralık 2011, Roboskide, Uluderede 34
kişinin -17si çocuk olmak üzere- hiçbir güvenlik tehdidi oluşturacak
durumları olmadığı hâlde, doğrudan uçaklardan
yapılan ateşle hayatlarını kaybetmiş
olmasının yıl dönümü. Bugüne kadar hiçbir yargılamanın
olmaması, yargıda sürekli davanın farklı mahkemeler
tarafından birbirine devredilmiş olması, Anayasa Mahkemesinde
teknik bir eksiklikle davanın düşmesi ve nihayet AİHMin de,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin de dosyayı kapatmış
olması, şüphesiz, bir bütün olarak Türkiyenin kendi
sorunlarıyla yüzleşmesi, kendi sorunlarının
sorumlularının, faillerinin ortaya çıkarılıp etkin bir
soruşturmanın gerçekleştirilmesi açısından Roboski
önemli bir semboldür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
AYHAN BİLGEN (Kars) Eğer bir ülkede
çoğu çocuk 34 kişi, kaçakçılıktan, -tırnak içerisinde
ifade ediyorum bunu- başka geçimlerini sağlayacak bir şey
olmadığı için 50 lira yevmiyeyle ölüme gidiyorlar ve cenazeleri
battaniyelere sarılı olarak katırlar sırtında
geliyorsa onların buna mahkûm edilmiş olması da galiba hepimizin
ayıbıdır.
Son olarak Sayın Başkan çok uzatmadan, çok
değerli bir ilahiyatçı, bir akademisyen Mustafa Öztürkün veda
yazısından bir paragrafı okumayı ben borç biliyorum.
Mustafa Öztürk, Türkiyede İslami alanda gerçekten yeni bir
açılım yapma ve farklı çevrelere sözünü dinletme konusunda
önemli bir isim. Bir veda yazısı yazdı. Uzun bir değerlendirme
ama sadece iki paragrafını okuyacağım: Bugün gelinen
nokta, dinî alanda kimin, neye, nasıl inanması gerektiği
konusunda mutlak yetkinin birtakım cemaatler ve şahıslara ait
olduğunu, dolayısıyla cemaatlerden onay almamış,
farklı bir dinî görüşü savunma imkânının bu memlekette
artık son bulduğunu gösteriyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Açalım arkadaşlar mikrofonu.
Buyurun Sayın Bilgen.
AYHAN BİLGEN (Kars) Bu yüzden ilmî
çalışmalara devam etme ve farklı bir fikir, görüş beyan
etmenin tek yolu yurt dışındaki bir üniversitede
çalışmak gibi görünüyor. Görelim Mevla neyler? diye
değerlendirmesini bitiriyor Mustafa Öztürk. Biz eğer farklı
görüş belirtenlere, farklı yorum yapanlara bu ülkede yaşama
şansı, imkânı tanımazsak ne beyin göçünü durdurabiliriz ne
de bu ülkede farklı görüşlerin bir zenginlik olmasını,
birlikte yaşamı savunabiliriz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Altay
19.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, 25 Aralık Gaziantepin
düşman işgalinden kurtuluşunun 97nci yıl dönümünde
şehitler ile 22 Aralık 1914te Sarıkamıştaki
şehitleri rahmetle andığına, Noel Bayramını
kutladığına, 25 Aralık İsmet İnönüyü ölümünün
45inci yıl dönümünde saygıyla andıklarına, Türkiye
Cumhuriyetinin 81 milyon yurttaşla barış içinde sonsuza kadar
ayakta kalacağına ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Ben de Genel Kurulda bütün siyasi partilere mensup
sayın milletvekillerinin değindiği üzere, Gaziantep ilimizin
kurtuluş gününü Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına tebrik ediyorum.
Bu şanlı direnişte şehit olan şehitlerimizi,
gazilerimizi rahmetle, minnetle anıyoruz efendim.
Aynı şekilde, Sarıkamışta
-gerçi 22 Aralık tarihi itibarıyla yaşanmış bir hadise
olmakla birlikte- donarak şehit olan bütün askerlerimizin önünde rahmet,
saygı ve minnetle eğiliyoruz.
Gene bu vesileyle Sayın Başkan, Hristiyan
âlemi, Noel Bayramını kutluyor. Bütün Hristiyan âleminin ve
Türkiyedeki Hristiyan vatandaşlarımızın, biz de Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak, Noel Bayramlarını tebrik ediyoruz.
Barış, güvenlik, esenlik, mutluluk, kardeşlik ve bolluk
temennisiyle bütün Hristiyan vatandaşlarımıza Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak sevgi ve saygılarımızı, iyi
dileklerimizi iletiyoruz.
Bugün, tabii, resmî devlet töreni de
yapıldı; 25 Aralık aynı zamanda Cumhuriyet Halk Partisi
için de, Türkiye için de, Türkiye Büyük Millet Meclisi için de kayda değer
ve önemli günlerden biridir. Zira, çok partili yaşamımızın,
demokrasiyle tanışmamızın fedakâr ve cesur önderi, Devlete
kin yakışmaz. Biz bu cumhuriyeti kanla kurduk ama insanla
büyüteceğiz. diyen, İstiklal Savaşımızın ve
Lozan Zaferimizin mimarı, eşsiz devlet adamı, büyük komutan,
büyük diplomat, Cumhuriyet Halk Partisinin 2nci Genel Başkanı,
Türkiye Cumhuriyetinin 2nci Cumhurbaşkanı, rahmetli İsmet
İnönüyü yine Türkiye Büyük Millet Meclisi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak saygıyla, şükranla, minnetle anıyoruz. O ve silah
arkadaşları bilmelidir ki kurdukları cumhuriyet, cumhuriyeti
evrilttikleri demokrasi sonsuza kadar yaşayacaktır. Ve Cumhuriyet
Halk Partisi, Türkiye Cumhuriyetini Büyük Atatürkün, İsmet
İnönünün ve diğer silah arkadaşlarının bize
bıraktığı bir kutsal emanet olarak görmekte,
değerlendirmektedir. 81 milyon yurttaşımızla birlik içinde,
varlık içinde, barış içinde sonsuza kadar Türkiye Cumhuriyeti
ayakta kalacaktır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Zengin, buyurun.
20.- Tokat Milletvekili Özlem Zenginin, Gaziantepin
düşman işgalinden kurtuluşu vesilesiyle kahramanlık
gösteren şehitler ile Sarıkamıştaki şehitleri
rahmetle yâd ettiğine, Hristiyan vatandaşların
bayramını tebrik ettiğine ve yeni yılın herkese
hayırlar getirmesini dilediğine ilişkin açıklaması
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; ben de sizleri saygıyla selamlıyorum.
2018 yılının son çalışma
haftasındayız Mecliste; her birimize hayırlı
olmasını temenni ediyorum.
Gaziantepin kurtuluşu vesilesiyle, bu
unvanı alması için hayatını veren, o günün
şartlarında kahramanlıklar gösteren bütün şehitlerimizi ben
de rahmetle yâd ediyorum; aynı şekilde, Sarıkamıştaki
şehitlerimizi de rahmetle yâd ediyorum. Ve şunu düşünüyorum:
Resme bir bütün olarak baktığımız zaman, bu unvanları
alırken, gazi unvanını alırken,
Sarıkamışta bu destanı yazarken biz aslında o
yüzlerce, binlerce hayatın içerisindeki tek tek hayatları bilmiyoruz.
Bu destanları inşa eden; aslında tek başına bireylerin
kendi yaptıkları kahramanlıklar, gayretler. O yüzden bugünden
bakıldığı zaman da buradan geleceğe dair
bırakacağımız şey, her birimizin ne yaptığı.
Evet, ekip olarak, kimlikler olarak biz buradayız ama onun ötesinde
bireysel olarak yaptığımız her şey aslında
tarihin bir parçası. 2018 biterken kendime de bu hatırlatmayı
yapıyorum, her birimize aslında bu hatırlatmayı
yapıyorum. Bizim inşa ettiğimiz şey, aslında
geleceğin inşası.
Tabii, bu arada Hristiyan
vatandaşlarımızın, bugün büyük bir ihtimalle Hazreti
İsanın doğum günü, öyle kabul ediliyor dünyada, onların da
bayramları, daha doğrusu, senenin başı, onlar için de bir
bayram, ben de tebrik ediyorum. Yeni yılın da tüm herkese
hayırlar getirmesini diliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Çok kısa söz talebi var bir iki
arkadaşımızın.
Sayın Bulut, buyurun.
21.-
Adana Milletvekili Burhanettin Bulutun, 25 Aralık Yeni Adana gazetesinin
101inci yayın yılını kutladığına
ilişkin açıklaması
BURHANETTİN BULUT (Adana) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Yerel gazetemiz Yeni Adananın bugün 101inci
kuruluş günü. O vesileyle bunu anmak için söz almış bulunuyorum.
Tarih, direnenleri yazar; zulme, baskıya
rağmen özgürlük için, bağımsızlık için direnenler de
tarihi yazar. Tren istasyonunda bir vagonda Fransız işgaline direnmek
için kurulan Yeni Adana gazetesi, bir milletin bağımsızlık
destanının yazılmasına omuz verdi, güç verdi. Bugün, Millî
Mücadelenin sesi olan, cumhuriyetin temellerine harç koyan Yeni Adana
gazetesinin 101inci yılını kutlamanın onuru
yaşıyoruz.
Bir tarafta bağımsızlık
savaşına omuz veren Yeni Adana gazetesi, diğer tarafta iktidara
muhalif, her kesime ağzı alınmayacak küfürleri savuran, hedef
gösteren yandaş medya. Yeni Adana gazetesi, yüz bir yıldır
demokrasiyi özümsediği için, tarafsız haberleriyle, doğru
habercilik anlayışıyla ayakta kalmıştır. Sadece
iktidara övgüler düzen yandaş basına örnek teşkil etmesi
dileğiyle Yeni Adana gazetesini kuran Ahmet Remzi Yüreğir ve
arkadaşlarını saygıyla anıyorum. Gazetenin
kuruluşundan bu yana emek verenlere de teşekkür ediyor, Yeni Adana
gazetesinin yayın hayatında başarılarının
devamını diliyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Bülbül
22.-
Aydın Milletvekili Süleyman Bülbülün, Beşparmak Dağlarına
yapılmak istenen taş ocağına ilişkin yöre
halkının taleplerinin dikkate alınıp
alınmayacağını ve İDK toplantısından evvel
ÇED raporunun yeniden düzenlenip düzenlenmeyeceğini Çevre ve Şehircilik
Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Aydının Söke ilçesindeki Beşparmak
(Latmos) Dağlarında açılmak istenen taş ocağıyla
ilgili hazırlanan ÇED raporuna göre yöre halkının taş
ocağıyla ilgili talepleri görmezden gelinmiştir. Sökeliler,
maden ocaklarının başta insan sağlığı olmak
üzere doğaya, çevreye, tarihe, yaban hayatına vereceği
zararları belirterek Latmos Dağlarında maden
ocaklarının açılmasını istemediklerini
belirtmişlerdir. Aynı zamanda Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel
Müdürlüğü, planlanan sahaların ve Beşparmak Dağları
millî park sahası içerisinde kalması nedeniyle uygun
bulunmadığını ifade etmiştir.
Sayın Çevre ve Şehircilik Bakanına
sormak istiyorum: Yöre halkının Beşparmak Dağlarına
yapılmak istenen taş ocağına ilişkin talepleri dikkate
alınacak ve 4 Ocak 2019da yapılacak inceleme ve değerlendirme
kurulu (İDK) toplantısından evvel ÇED raporu yeniden düzenlenecek
midir?
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Destici
23.-
Ankara Milletvekili Mustafa Desticinin, 25 Aralık Gaziantepin
düşman işgalinden kurtuluşunun 97nci yıl dönümünde
şehitleri rahmetle andığına, Iğdırda askerî
aracın devrilmesi sonucunda şehit olan askere Allahtan rahmet, yaralılara
şifa niyaz ettiğine, Cumhur İttifakının şerefli
bir üyesi olarak Mecliste olduğuna ve Muhsin Yazıcıoğlunun
hayatını kaybettiği kazayla ilgili yeni bir araştırma komisyonu
kurulacağına inandığına ilişkin
açıklaması
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben de sizleri sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum.
Gaziantepimizin kurtuluşunun yıl dönümünü
tebrik ediyor, bütün Gaziantepli vatandaşlarımızı
saygıyla, sevgiyle selamlıyor, şehitlerimizi ve gazilerimizi
rahmetle anıyorum.
Bugün Iğdır Aralıkta askerî bir
aracın devrilmesi sonucu şehit olan Mehmetçikimize Allahtan rahmet
dilerken 5 yaralımıza da acil şifalar niyaz ediyorum.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; bütçenin son günü yaptığım konuşmadan
sonra PKK cenahından benim milletvekili seçilmemle ilgili ipe sapa gelmez
birtakım ifadeler kullanılmıştır. Öncelikle herkes
şunu bilmelidir: Ben, Büyük Birlik Partisi, Milliyetçi Hareket Partimiz ve
AK PARTİmizin devletin bekasını, ülkenin bütünlüğünü,
milletin istiklalini ve istikbalini önceleyerek oluşturdukları
şerefli Cumhur İttifakımızın şerefli bir üyesi
olarak Meclisteyim. Diğer ittifaktan bizim pozisyonumuzda Meclise giren
siyasi parti genel başkanı ve milletvekilleri gibi. Bunun bilinmesini
istedim bir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, bir dakika.
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) - İkinci
husus da, rahmetli Genel Başkanımız ve onunla birlikte
hayatını kaybeden şehit arkadaşlarımız için 2010
yılında Mecliste bir araştırma komisyonu kuruldu ve bu
komisyonun çalışmasının sonuçları bizleri tatmin
etmedi, kamuoyunu da etmedi ve bizim talebimiz ve yine AK PARTİmizin,
Cumhuriyet Halk Partimizin ve Milliyetçi Hareket Partimizin kabulüyle ikinci
bir komisyon kuruldu ve bu komisyonun yaptığı çalışmalar
neticesinde de hadisenin, şehadet sürecinin hem idari yönden hem de hukuki
yönden araştırılması istendi ve şu anda da hem idari
yönden hem hukuki yönden soruşturmalar devam etmektedir.
Yine, bu hususla ilgili, Meclis
araştırması komisyonunun tekrar kurulmasıyla ilgili bizim
avukatlarımızla birlikte yaptığımız bir
çalışma var. Yine, ben inanıyorum ki AK PARTİ, Cumhuriyet
Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve İYİ PARTİ gruplarının
oluruyla bu komisyon kurulacaktır. Dolayısıyla PKKnın
siyasi sözcülerinin haddi de değildir ve onlar geçmişte de
olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır.
BAŞKAN Evet, teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlar, şimdi...
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan,
doğrudan partimizi hedef alan bir konuşma var. Sayın
Yıldırım yönetirken bütçenin son gününde o polemik oldu. Benim
de bir açıklama yapmam gerekiyor sanırım.
BAŞKAN Peki Sayın Bilgen, buyurun.
24.-
Kars Milletvekili Ayhan Bilgenin, Ankara Milletvekili Mustafa Desticinin
İpe sapa gelmez. ifadesinin temiz bir dil olmadığına ve
aynen iade ettiklerine ilişkin açıklaması
AYHAN BİLGEN (Kars) Bir kere, tabii, burada
İpe sapa gelmez. ifadesi temiz bir dil değil, İç Tüzük çok
açık. Birbirimizle aynı fikirde olmayabiliriz,
tartışabiliriz, eleştirebiliriz ama biz durup dururken yani bir
milletvekilinin konuşmasını hedef almayız ama o gün
kapanış oturumunda grubumuza dönerek Bu partiye verilen paralar
helal değildir. ifadesini kullanmanın kendisi, doğrudan
bölücülüktür. Bize oy veren 6 milyon seçmen vergi veriyorsa bu partide bulunan
insanlar da bir şeyi temsil ediyorlar. Ben oy kıyası
yaptım, dedim ki: Bu parti 6 milyon oy alıyor, siz de başka
yöntemlerle Meclise gelmenin yolunu aradınız; sadece bunu ifade
ettim. Ama bu bölücü, dışlayıcı, ayrımcı
yaklaşıma ne zaman itiraz ederseniz biz de cevabımızı
vereceğiz. Bu yaklaşımı, bu İpe sapa gelmez.
ifadesini de aynen iade ediyoruz.
Teşekkür ediyorum.
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) Tek bir
cümleyle ifade etmek istiyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN Lütfen bir sataşma
oluşmasın, daha gündeme geçemedik Sayın Destici.
Buyurun Sayın Destici.
25.-
Ankara Milletvekili Mustafa Desticinin, Halkların Demokratik Partisinin
PKKnın siyasi uzantısı değilse bunu açıkça ifade
etmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) Ben şunu
ifade etmek istiyorum: Ben dikkat ederseniz, PKKnın siyasi
uzantısı, siyasi cenahı diyorum. Eğer PKKnın siyasi
uzantısı değillerse bunu açıkça ifade ederler, PKKnın
terör örgütü olduğunu lanetlerler. Dolayısıyla da konu
kapanmış olur. Üstlerine niye alınıyorlar, ben bunu
anlamış değilim.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) Sen kime
hizmet ediyorsun? Sen kimi ima ediyorsun?
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan...
BAŞKAN Sayın Bilgen, buyurun.
26.-
Kars Milletvekili Ayhan Bilgenin, Ankara Milletvekili Mustafa Desticinin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan,
biz 6 milyonun uzantısıyız. Sonuçta bu ülkede sandığa
gitmişiz, bütün engellemelere, bütün ayrımcılığa
rağmen, bütün baskılara rağmen demokrasi mücadelesini tercih
etmişiz ve buraya gelmişiz. Çok farklı görüşlerden,
farklı eğilimlerden, farklı mücadelelerden buraya gelen
arkadaşlarımız var.
Ama, bu işi bu kadar
kişiselleştirdiğinde benim de doğal olarak sormam
gerekiyor: Siz, Sayın Muhsin Yazıcıoğlunun mirası
üzerinden siyaset yapıyorsunuz ve mahkemede Sayın
Yazıcıoğlunun eşi hanımefendi ve kardeşi sizi
orada görmek istemediğini, onun davasına ihanet ettiğinizi
söylüyor ve onun yargılama sürecinde üzerinize düşeni
yapmadığınızı söylüyor. Ben de bunu hatırlatmak
zorundayım.
Teşekkür ediyorum.
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) Sayın
Başkan
BAŞKAN Arkadaşlar, daha
tartışmalara başlamadan genişletmeyelim.
Gündeme geçiyoruz arkadaşlar.
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Duyurular
1.-
Başkanlıkça, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda siyasi
parti grubu mensubu olmayan milletvekillerine düşen 1 üyelik için aday
olmak isteyen siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin
yazılı olarak müracaat etmelerine ilişkin duyuru
BAŞKAN - Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Sayın milletvekilleri, Kamu İktisadi
Teşebbüsleri Komisyonunda siyasi parti grubu mensubu olmayan
milletvekillerine de 1 üyelik düşmektedir. Bu Komisyona aday olmak isteyen
siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin 28 Aralık 2018 Cuma
günü saat 18.00e kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına yazılı olarak müracaat etmeleri
gerekmektedir.
Bilgilerinize sunulur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının Türkiye Büyük Millet Meclisi ve
Sayıştayın 2017 yılı harcamalarına dair
dış denetim raporlarının inceleme sonuçlarına
ilişkin bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize
sunacağım.
Buyurun:
B)
Tezkereler
1.-
TBMM Başkanlığının, 6253 sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari
Teşkilatı Kanununun 37'nci maddesi ile 5018 sayılı Kamu
Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun 69'uncu maddesi kapsamında düzenlenen
Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Sayıştayın 2017 yılı
Harcamalarına İlişkin Dış Denetim
Raporlarının inceleme sonuçlarına ilişkin tezkeresi (3/471)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
6253 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanununun 37'nci
maddesi ile 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun
69'uncu maddesi kapsamında düzenlenen Türkiye Büyük Millet Meclisi ve
Sayıştayın 2017 yılı harcamalarına ilişkin
Dış Denetim Raporları Başkanlık Divanının 27
Eylül 2018 tarihli toplantısında, üst yöneticilerin cevapları da
dikkate alınarak görüşülmüş ve ekteki inceleme
sonuçlarının Genel Kurulun bilgisine sunulmasına karar
verilmiştir.
Bilgilerinize sunulur.
Binali
Yıldırım
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
Türkiye Büyük Millet Meclisi ve
Sayıştayın 2017 Yılı Dış Denetim
Raporları İnceleme Sonuçları
1) Türkiye Büyük Millet Meclisi Dış
Denetim Raporu
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2017 mali
yılı hesaplarının dış denetimini yapmak üzere
görevlendirilen Sayıştay Uzman Denetçileri tarafından düzenlenen
19.09.2018 tarihli Dış Denetim Raporunda; 2017 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunuyla tahsis edilen ödeneklerin, harcama birimleri
tarafından kullanımı sırasında düzenlenen harcama
belgelerinin kanunlara ve diğer hukuki düzenlemelere uygun olup
olmadığı, hazırlanan mali tablolarının
doğruluğu, denkliği ve güvenilirliği hususlarının
incelendiği belirtilmiştir.
Yapılan inceleme sırasında; 2017
yılına ait cetvel ve tablolarda gösterilen gider
rakamlarının; doğru ve denk olarak kaydedilip
kaydedilmediği, toplamlarının doğru, denk ve tutarlı
olup olmadıkları ve hesapların birbirleriyle mutabık
bulunup bulunmadıklarına bakılmıştır. Bütçede
tahminî olarak yer alan kullanılabilir ödenek rakamlarıyla kesin
hesap sonuç rakamları karşılaştırılmak suretiyle
gerçekleşme oranları ve uygunluk durumları, programa alınan
yatırımların gerçekleştirilip
gerçekleştirilmediği araştırılmış, cetvellerdeki
rakamların dayandıkları sarf belgelerinin ilgili mevzuatına
uygunluğu örnekleme yoluyla denetlenmiştir.
Raporda özetle;
TBMM Başkanlığı 2017
yılı başlangıç ödeneği 981.589.000 TL olup yıl
içinde yapılan aktarmalar ve eklemelerle birlikte 1.046.676.734,80 TL
olmuştur. 31.12.2017 tarihi itibarıyla bu ödeneğin
919.189.404,64 TL'si, başka bir deyişle % 87,8'i
harcanmıştır.
Ekonomik sınıflandırmaya göre
harcamalara bakıldığında, Personel Giderleri için
ayrılan ödeneğin % 94,9'unun kullanıldığı, Sosyal
Güvenlik Kurumu Prim Giderlerine ayrılan ödeneğin % 94,3
oranında kullanıldığı, Cari Transferler
ödeneğinin % 98,6 oranında kullanıldığı, Mal ve
Hizmet alımlarına tahsis edilen ödeneğin % 94,8 oranında
kullanıldığı, Sermaye Transferlerine ayrılan
ödeneğin % 99,9 oranında kullanıldığı
belirtilmiştir.
Ayrıca;
TBMM Başkanlığınca
arşivlenen ödeme emri belgeleri ve muhasebe işlem fişleri
tutarlarıyla bunların kaydedildiği ilgili hesaplardaki
tutarların mutabık olduğu,
Kesin hesap cetvellerinde gösterilen gelir-gider
rakamlarının doğru ve denk olduğu, ödenek üstü harcama
yapılmadığı,
Harcama birimi başkanları ile Strateji
Geliştirme Başkanı ve diğer personelin, mali
işlemlerin yürütülmesinde ve buna ilişkin harcama belgelerinin
düzenlenmesinde ve muhasebe kaydında, ilgili mevzuatta düzenlenen usul ve
esaslara uygun şekilde işlem yaptıkları,
Üst Yöneticinin; kalkınma planına,
yıllık programa, Kurumun Stratejik Plan hedefleri ile hizmet
gereklerine uygun olarak bütçe hazırlanması ve uygulanmasına,
kaynakların etkili, ekonomik ve verimli şekilde elde edilmesini ve
kullanımını sağlamaya özen gösterdiği ifade
edilmiştir.
Harcama belgelerinin ve eklerinin incelenmesi
neticesinde ise iş ve işlemlerin mevzuata uygun şekilde
gerçekleştirildiğinden bahisle herhangi bir bulgu ve tenkitte
bulunulmamış, sadece Sermaye Giderlerindeki ödeneğin
gerçekleşme oranının artırılması hususunda
öneride bulunulmuştur.
Dış denetçilerin önerileri dikkate
alınarak düzenlenen Üst Yönetici Cevabında;
2017 yılı bütçe gerçekleşmesinin %
87,8 olduğu, Sermaye Giderleri kalemi dışındaki Cari
Giderler kalemindeki harcama oranlarına ait ortalamanın ise % 96,5
gibi yüksek bir rakama ulaştığı, Sermaye Giderleri
kalemindeki harcama oranının ise % 38,5 olduğu görülmektedir.
Sermaye Giderlerindeki bütçe gerçekleşme
oranının düşük olmasının başlıca sebebi,
Eski A ve B Blokların yerine yapılması planlanan binaya ait
projenin hazırlık çalışmasının devam etmesi ve
bazı projelerde kısıntıya gidilmesi suretiyle tasarruf
yapılması,
2019 Yılı Yatırım Programı
sermaye giderlerindeki bütçe gerçekleşme oranının,
kaynakların etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde
kullanılması suretiyle daha yüksek oranda gerçekleşmesinin
sağlanacağı ifade edilmiş ve Dış Denetim
Raporunda yer alan öneriler kapsamında gerekli tedbirlerin
alınacağı belirtilmiştir.
II. Sayıştay Dış Denetim Raporu
Sayıştay
Başkanlığının 2017 mali yılı
hesaplarının dış denetimini yapmak üzere Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlık Divanınca görevlendirilen
İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişleri
tarafından düzenlenen 06.08.2018 tarihli Dış Denetim Raporunda;
2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunuyla tahsis edilen ödenekler
kapsamında yapılan harcamalar ve bunlara ilişkin belgeler esas
alınarak, bu ödeneklerin kullanımı sırasında
düzenlenen harcama belgelerinin kanunlara ve diğer hukuki düzenlemelere
uygun olup olmadığı, kamu kaynaklarının ekonomik,
etkili ve verimli olarak kullanılıp
kullanılmadığı, yapılan harcamaları gösteren mali
tablolarının güvenilirliği ve doğruluğu
hususlarının incelendiği belirtilmiştir.
Raporda özetle;
Sayıştay Başkanlığına
2017 yılı bütçesinde 257.485.500,00 TL ödenek tahsis edildiği,
bu ödeneğin 217.366.760,86 TL'lik kısmının
harcandığı, söz konusu bütçe ödenekleri ve harcama
rakamları oransal olarak
karşılaştırıldığında ise; 2016 yılında
tahsis edilen bütçe ödeneğinin % 90,25'inin, 2017 yılında ise %
84,42'sinin harcandığı belirtilmiştir.
Ayrıca;
Kurumun ödeme emri belgeleri ve muhasebe işlem
fişlerine dayalı olarak tahakkuk ettirdiği ödemeleri ile banka
hesap özetlerinin mutabık olduğu,
Kesin hesap cetvellerinde gösterilen gelir-gider
rakamlarının doğru ve denk olduğu, ödenek üstü harcama
yapılmadığı,
Sayıştay Başkanının üst
yönetici olarak, bütçe ile verilen kamu kaynaklarının etkili,
ekonomik ve verimli bir şekilde kullanılmasını temin edecek
mali tedbirlerin alınmasında, 5018 sayılı Kanunda öngörülen
mali yönetim ve kontrol sisteminin işleyişinin gözetilmesinde, görev
ve sorumlulukların yerine getirilmesinde üstün gayret gösterdiği,
Harcama yetkilisi, gerçekleştirme görevlisi,
mali hizmetler birim yöneticisi ve muhasebe yetkilisinin, mali mevzuatın
uygulanmasında ve gerekli tedbirlerin alınmasında azami çaba
sarf ettikleri,
İdarenin mali faaliyet, karar ve
işlemlerinin 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ve
ilgili diğer mevzuat çerçevesinde yürütüldüğü ifade edilmiştir.
Harcama belgelerinin incelenmesinde ise;
1. İhale üzerine kalan istekli ile ikinci
teklif sahibi istekliye sözleşme imzalandıktan sonra ve diğer
isteklilere ise ihaleden sonra iade edilen geçici teminat mektupları veya
bunu ispat eden belgelerin, muhasebe birimine
yatırıldığına dair dekontun ihale işlem
dosyasına konulmadığı,
2. Hizmet Alımı İhaleleri Uygulama
Yönetmeliği uyarınca Zarf Açma ve Belge Kontrol Tutanağına
"var-uygun ya da "var-uygun değil yazılması
gerekirken "var yazıldığı,
3. Hakediş ödemesi gerçekleştirilmeden
önce yüklenici firmaya ilişkin "SGK borcu yoktur.
sorgulamasının yapılmadığı,
4. İhaleyi kazanan istekli tebligat
adreslerinin, sözleşmeye müteakip 15 gün içinde SGK'ye bildirilmediği,
5. Bir hizmet alımı için hazırlanan
yaklaşık maliyetin, özel firmalara ait internet sitelerinden
alınan fiyat çıktıları ile hesaplandığı,
6. İhale işlem dosyalarına konulan ve
ödeme emrine bağlanan belgelerin asıllarının ya da
mevzuatına uygun olarak onaylanan nüshalarının
konulmasının sağlanması, tüm belgelerin imza vb.
biçim/şekil koşullarının tamamlanması hususunda
gerekli önlemlerin alınması gerektiği,
7. Teknik şartnameler ile yaklaşık
maliyet hesap cetvellerinin konu içerikleri birden fazla uzmanlık
gerektirdiği halde, tek personel tarafından
hazırlandığı,
8. Ön mali kontrolün tamamlandığı
tarihi izleyen günden itibaren istekliye bildirim yapılması
gerektiği,
9. İstekliler tarafından hazırlanan
bazı ihale dokümanında EKAP'tan indirildiğine ya da idareden
satın alındığına dair herhangi bir belge
konulmadığı,
10. Bazı ihalelerde 4734 sayılı
Kanunun 19 uncu maddesi gereğince, açık ihale yapılması
gerekirken, doğrudan temin yöntemi ile alımın
gerçekleştirildiği,
11. Doğrudan temin yöntemi kapsamında
yapılan bazı işlerde, alım işi belli bir süreyi
gerektirdiği halde, söz konusu alımların bir sözleşmeye
bağlanmadığı,
12. Doğrudan temin yöntemi ile alımı
yapılan ve belli bir süreyi gerektiren bazı yapım işleri
ile hizmet alımlarında, sözleşme hükümlerine göre yerine
getirilen taahhütlerin bedellerinin ödenmesinde, Yapım İşleri
Hakediş Raporu ile Hizmet İşleri Hakediş Raporunun
düzenlenmediği,
13. Doğrudan temin yöntemi kapsamında
bakım ve onarımları yapılan araçların
onarımlarına ilişkin giderlerin ödenmesinde Hizmet
İşleri Hakediş Raporunun düzenlenmediği,
14. Doğrudan temin yöntemi ile tek firmadan
teklif alınarak 2015 yılında başka bir firma ile
yapılan iskonto oranının kullanılarak 37 aracın
bakım ve onarım işinin gerçekleştirildiği,
15. Doğrudan temin yöntemi ile
gerçekleştirilen bazı alımlarda muayene ve kabul belgesinin
düzenlenmediği,
16. Doğrudan temin yöntemi ile
gerçekleştirilen çeşitli yapım işlerine ait piyasa
araştırmalarına esas dayanak belgelerinin, piyasa fiyat
araştırmaları tutanağı ekine
konulmadığı,
17. Seyahat kartlarının ilgili
kullanıcılara teslimi kapsamında tutanak düzenlenmediği,
18. Çeşitli ödemelerde fatura
düzenlenmediği, uçak bileti çıktısı ya da herhangi bir
kaşe ve imza olmayan e-bilet fişi
karşılığında ödeme yapıldığı,
19. İstanbul'da görevlendirilen bir personelin
makam onayı alınmadan Ankara'ya çağrıldığı
ve bu denetim elemanının yol masrafının Kurum
tarafından karşılanmasının mevzuata uygun
olmadığı,
20. Fatura ve konaklama giderleri evraklarına
istinaden, mevzuata uygun faturaların düzenlenmesinin sağlanması
ve ödeme emrine mevzuata uygun belgelerin konulması gerektiği,
21. Bazı memur ve hizmetliler için bir günden
az süre ile yapılan geçici görevlendirmelerde, harcırah
oranının belirlenmesine esas gidiş-dönüş saatlerinin geçici
görev yolluk bildirimlerinin ilgili bölümüne yazılmadığı,
22. Bazı yurtiçi geçici görev yolluğu
bildirimlerinde hamaliye ücreti beyan edildiği, ancak hamaliye ücretine
esas malzemelerin detayının beyannamede gösterilmediği,
23. Teftişe tabi dönem içinde bazı
yurtdışı geçici görev yolluk bildirimleri ekine dolar kurunu
gösterir TCMB kur belgesinin eklenmediği,
24. Geçici görevle görevlendirilen bazı
memurlarca, harcırah beyannameleri ile eki evrakların ilgili
dairesine tevdi edilmediğinin görüldüğü, bazı memurlarca da
geçici görev yolluk bildirimlerine beyanname bildirim tarihlerinin
yazılmadığı,
25. Bazı denetçiler tarafından çekilen
yolluk avansların, süresi içinde kapatılmadığı ve
diğer hususlarda gerekli özenin gösterilmediği,
26. Bilirkişi
çalıştırılması hakkında "bilirkişilere
sarf etmiş oldukları emek ve mesaiyle (zaman) orantılı
ücret ödenmesi kriterinin esas alınması gerektiği yönünde,
Değerlendirme ve tavsiyelerde
bulunulmuştur.
Bu çerçevede, dış denetçilerin denetim
bulguları ve önerileri dikkate alınarak düzenlenen Üst Yönetici
Cevabında;
1-) İhale üzerine kalan istekli ile ikinci
teklif sahibi istekliye sözleşme imzalandıktan sonra ve diğer
isteklilere ise ihaleden sonra iade edilen geçici teminat mektupları veya
bunu ispat eden belgelerin, muhasebe birimine
yatırıldığına dair dekontun ihale işlem
dosyasına konulmadığı,
Geçici teminat mektuplarının, ihaleden
sonra saymanlık ya da muhasebe müdürlüklerine teslim edilmesi hususunda
gerekli hassasiyetin gösterileceği,
2-) Hizmet Alımı İhaleleri Uygulama
Yönetmeliği uyarınca Zarf Açma ve Belge Kontrol Tutanağına
"var-uygun ya da "var-uygun değil yazılması
gerekirken "var yazıldığı,
Raporda dile getirilen hatanın sehven
yapılmış olduğu, bundan böyle raporda yer alan hususlar
dikkate alınarak işlem yapılacağı,
3-) Hakediş ödemesi gerçekleştirilmeden
önce yüklenici firmaya ilişkin "SGK borcu yoktur.
sorgulamasının yapılmadığı,
Raporda bahsi geçen 3820 sayılı ödeme
emrine bağlı hizmet alımı işi, ihale yöntemi ile temin
edilen iş olup, ödeme aşamasında SGK borç
sorgulamasının yapıldığı, dolayısıyla
Raporda bahsi geçen işler doğrudan temin usulüyle
gerçekleştirildiğinden, SGK borç sorgulaması
yapılmasına gerek bulunmadığı,
4-) İhaleyi kazanan istekli tebligat
adreslerinin, sözleşmeye müteakip 15 gün içinde SGK'ye
bildirilmediği,
Başkanlık Hizmet Binasına karo
halı alımı işiyle ilgili, sözleşmesinde yükleniciden
teknik personel talebinde bulunulmadığı ve piyasadan hazır
halde satın alındığı, bu sebeple de SGK
Başkanlığına bildirilmediği,
5-) Bir hizmet alımı için hazırlanan
yaklaşık maliyetin, özel firmalara ait internet sitelerinden
alınan fiyat çıktıları ile hesaplandığı,
Alım yapılacak bazı hizmet kalemleri,
kamu kurumlarına ait birim fiyat cetvellerinde
bulunmadığından ve mevzuatın imkan vermiş olması
nedeniyle internet satış siteleri üzerinden fiyat
araştırması yapılarak yaklaşık maliyetin
oluşturulduğu,
6-) İhale işlem dosyalarına konulan
ve ödeme emrine bağlanan belgelerin asıllarının ya da
mevzuatına uygun olarak onaylanan nüshalarının
konulmasının sağlanması, tüm belgelerin imza vb.
biçim/şekil koşullarının tamamlanması hususunda
gerekli önlemlerin alınması gerektiği,
Konuyla ilgili gerekli hassasiyetin
gösterileceği,
7-) Teknik şartnameler ile yaklaşık
maliyet hesap cetvellerinin konu içerikleri birden fazla uzmanlık
gerektirdiği halde, tek personel tarafından
hazırlandığı,
Raporda belirtilen dokümanların
hazırlanmasında raporda önerilen usulün uygulandığı,
8-) Ön mali kontrolün tamamlandığı
tarihi izleyen günden itibaren istekliye bildirim yapılması
gerektiği,
Ön mali kontrolün tamamlandığı tarihi
izleyen günden itibaren istekliye bildirim yapılarak yasal süreye dikkat
edildiği,
9-) İstekliler tarafından hazırlanan
bazı ihale dokümanında EKAP'tan indirildiğine ya da
İdareden satın alındığına dair herhangi bir belge
konulmadığı,
Anılan evrakların ihale işlem
dosyasına konulması için gerekli hassasiyetin gösterileceği,
10-) Bazı ihalelerde 4734 sayılı
Kanunun 19 uncu maddesi gereğince, açık ihale yapılması
gerekirken, doğrudan temin yöntemi ile alımın
gerçekleştirildiği,
Açık ihale yapılması gerekirken,
doğrudan temin yöntemiyle gerçekleştirilen alımlara ilişkin
olarak ilgili birimlerin daha dikkatli olunması hususunda
Başkanlık tarafından yazılı olarak uyarıldığı,
11-) Doğrudan temin yöntemi kapsamında
yapılan bazı işlerde, alım işi belli bir süreyi
gerektirdiği hâlde, söz konusu alımların bir sözleşmeye
bağlanmadığı,
İlgili mevzuat gereğince, bir defada
yapılacak alımlara ilişkin bir sözleşme
düzenlenmediği, alımın belli bir süreyi gerektirmesi durumunda
ise bir sözleşmeye bağlanması hususunda gerekli hassasiyetin
gösterildiği,
12-) Doğrudan temin yöntemi ile alımı
yapılan ve belli bir süreyi gerektiren bazı yapım işleri
ile hizmet alımlarında, sözleşme hükümlerine göre yerine
getirilen taahhütlerin bedellerinin ödenmesinde, Yapım İşleri
Hakediş Raporu ile Hizmet İşleri Hakediş Raporunun
düzenlenmediği,
Raporda bahsi geçen işlerin, bir defada
yapılacak alımlara ilişkin olduğu, bu sebeple sözleşme
düzenlenmediği, alımın belli bir süreyi gerektirmesi durumunda
ise bir sözleşmeye bağlanması hususunda gerekli hassasiyetin
gösterildiği,
13-) Doğrudan temin yöntemi kapsamında
bakım ve onarımları yapılan araçların
onarımlarına ilişkin giderlerin ödenmesinde Hizmet
İşleri Hakediş Raporunun düzenlenmediği,
Raporda bahsi geçen araç bakım ve onarım
işlerine ilişkin olarak ilgili firmayla sözleşme
yapılmadığından, giderlerin ödenmesinde Hizmet
İşleri Hakediş Raporu düzenlenmediği,
14-) Doğrudan temin yöntemi ile tek firmadan
teklif alınarak 2015 yılında başka bir firma ile
yapılan iskonto oranının kullanılarak 37 aracın
bakım ve onarım işinin gerçekleştirildiği,
Geçmiş yıllardaki iskonto
oranının, piyasa şartlarına göre çok uygun olması
nedeniyle diğer yıllarda da uygulanmasının
sağlandığı, piyasa araştırma
tutanağında tek firmanın teklifine yer verilmesinde Kurumun
menfaati doğrultusunda bir sakınca olmadığı,
15-) Doğrudan temin yöntemi ile
gerçekleştirilen bazı alımlarda muayene ve kabul belgesinin
düzenlenmediği,
Doğrudan temin yöntemi ile gerçekleştirilen
alımlarda Raporda bahsi geçen öneri doğrultusunda muayene ve kabul
belgesinin düzenlenerek işlem yapılacağı,
16-) Doğrudan temin yöntemi ile
gerçekleştirilen çeşitli yapım işlerine ait piyasa
araştırmalarına esas dayanak belgelerinin, piyasa fiyat
araştırmaları tutanağı ekine
konulmadığı,
Merkezi Yönetim Harcama Belgeleri
Yönetmeliğinin 63 üncü maddesi kapsamında; piyasa
araştırmalarına esas dayanak belgelerinin piyasa fiyat
araştırmaları tutanağı ekine konulmasının
zorunlu olmadığı, ilgili ödeme emirlerine sadece piyasa fiyat
araştırma tutanağının konulduğu,
dayanağı belgelerin ise İdarede mevcut olan teklif
dosyalarında tutulduğu,
17-) Seyahat kartlarının ilgili
kullanıcılara teslimi kapsamında tutanak düzenlenmediği,
Seyahat kartlarının ilgili
kullanıcılara teslimi ile ilgili sehven yapılan hata bir tutanak
düzenlenmek suretiyle ilgili kişilere imzalattırılarak ibra
edildiği, bundan böyle gerekli hassasiyetin gösterileceği,
18-) Çeşitli ödemelerde fatura
düzenlenmediği, uçak bileti çıktısı ya da herhangi bir
kaşe ve imza olmayan e-bilet fişi
karşılığında ödeme yapıldığı,
Bazı işlere ait ödemelerde, fatura yerine
geçen belgelerin kabul edildiği, uçak biletlerindeki belgelemelere
ilişkin olarak ise bundan sonra gerekli hassasiyetin gösterileceği,
19-) İstanbul'da görevlendirilen bir personelin
makam onayı alınmadan Ankara'ya çağrıldığı
ve bu denetim elemanının yol masrafının Kurum
tarafından karşılanmasının mevzuata uygun
olmadığı,
Merkezi Yönetim Harcama Belgeleri
Yönetmeliğinin 22nci maddesi kapsamında, denetim
elemanlarının yurtiçi geçici görev yolluklarının
ödenmesinde görevlendirme yazısının aranmadığı,
20-) Fatura ve konaklama giderleri evraklarına
istinaden, mevzuata uygun faturaların düzenlenmesinin sağlanması
ve ödeme emrine mevzuata uygun belgelerin konulması gerektiği,
Fatura ve konaklama giderleri evraklarına
istinaden, mevzuata uygun faturaların düzenlenmesinin sağlanması
ve ödeme emrine mevzuata uygun belgelerin konulması hususunda sehven
yanlış uygulama yapıldığı ve ilgililerin uyarıldığı,
bundan sonra gerekli hassasiyetin gösterileceği,
21-) Bazı memur ve hizmetliler için bir günden
az süre ile yapılan geçici görevlendirmelerde, harcırah
oranının belirlenmesine esas gidiş-dönüş saatlerinin geçici
görev yolluk bildirimlerinin ilgili bölümüne yazılmadığı,
Bir günden az süre ile yapılan geçici
görevlendirmelerde, harcırah oranının belirlenmesine esas
gidiş-dönüş saatlerinin geçici görev yolluk bildirimlerinin ilgili
bölümüne yazılmaması hakkında sehven yapılan
yanlış uygulamaların tespit edildiği ve ilgililerin
uyarılarak bu işlemlerde gerekli dikkat ve özenin gösterileceği,
22-) Bazı yurtiçi geçici görev yolluğu
bildirimlerinde hamaliye ücreti beyan edildiği, ancak hamaliye ücretine
esas malzemelerin detayının beyannamede gösterilmediği,
Bazı yurtiçi geçici görev yolluğu
bildirimlerinde hamaliye ücreti beyan edildiği, ancak hamaliye ücretine
esas malzemelerin detayının beyannamede sehven gösterilmediği,
bu sebeple ilgililerin uyarılarak gerekli dikkat ve özenin
gösterileceği,
23-) Teftişe tabi dönem içinde bazı
yurtdışı geçici görev yolluk bildirimleri ekine dolar kurunu
gösterir TCMB kur belgesinin eklenmediği,
Yurtdışı geçici görev yolluk
bildirimleri ekine dolar kurunu gösterir TCMB kur belgesinin bundan sonra ödeme
emri evraklarıyla beraber her iki nüshaya da eklenmesinin
sağlanacağı,
24-) Geçici görevle görevlendirilen bazı
memurlarca, harcırah beyannameleri ile eki evrakların ilgili
dairesine tevdi edilmediğinin görüldüğü, bazı memurlarca da
geçici görev yolluk bildirimlerine beyanname bildirim tarihlerinin
yazılmadığı,
Harcırah beyannameleri ile eki evrakların
tanzimi ve ilgili dairelerine tevdiinde bundan böyle gerekli hassasiyetin
gösterileceği,
25-) Bazı denetçiler tarafından çekilen
yolluk avansların, süresi içinde kapatılmadığı ve
diğer hususlarda gerekli özenin gösterilmediği,
İstisnai de olsa süresi içerisinde
kapatılmayan yolluk avanslarının süresi içinde
kapatılması hususunda gerekli hassasiyetin gösterileceği,
26-) Bilirkişi
çalıştırılması hakkında "bilirkişilere
sarf etmiş oldukları emek ve mesaiyle (zaman) orantılı
ücret ödenmesi kriterinin esas alınması gerektiği yönünde,
Bilirkişi ücretinin ilgili yönetmelik
hükümlerine göre emsal uygulamalar da göz önüne alınarak tahmini bir ücret
öngörülmek suretiyle belirlendiği, yapılan işin meşakkatli
ve ağır olduğu görüldüğünden makam onayıyla
bilirkişi ücretinin ve çalışılacak sürenin
artırılması zaruretinin doğduğu, dolayısıyla
bilirkişi ücretlerinin ilgili mevzuatında belirtildiği
şekilde sadece emek ve mesaiyle orantılı olarak belirlendiği,
İfade edilmiş ve Dış Denetim
Raporunda yer alan öneriler kapsamında gerekli tedbirlerin
alınacağı belirtilmiştir.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi daha vardır, okutup
oylarınıza sunacağım.
2.-
TBMM Başkanlığının, Tayland Parlamentosu ile Türkiye
Büyük Millet Meclisi arasında parlamentolar arası dostluk grubu
kurulmasına ilişkin tezkeresi (3/472)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanun'un 4üncü maddesi
uyarınca, Tayland Parlamentosu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
arasında Parlamentolar Arası Dostluk Grubu kurulması Genel
Kurulun tasvibine sunulur.
Binali
Yıldırım
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Anayasanın 92nci
maddesine göre verilen bir Cumhurbaşkanlığı tezkeresi
vardır, okutuyorum:
3.- Cumhurbaşkanlığının, hudut,
şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tespit
olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının
NATOnun Afganistanda icra etmekte olduğu kararlı destek misyonu ve
devamı kapsamında yurt dışına gönderilmesi, aynı
amaçlara yönelik olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin anılan
misyona katılmak amacıyla ülkemiz üzerinden Afganistana intikali ile
geri intikali kapsamında Türkiyede bulunması ve bunlara imkân
sağlayacak düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek
esaslara göre yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6/1/2015
tarihli ve 1079 sayılı Kararıyla verilen ve 3/1/2017 tarihli ve
1133 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla
uzatılan izin süresinin Anayasanın 92nci maddesi uyarınca 6/1/2019
tarihinden itibaren iki yıl uzatılmasına ilişkin tezkeresi
(3/452)
14 Aralık 2018
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik
Konseyinin 1368 (2001), 1373 (2001) ve 1386 (2001) sayılı
kararları çerçevesinde ve 5 Aralık 2001 tarihli Bonn Konferansı
sonuçları uyarınca, Afganistan Hükûmetinin güvenlik durumunun
iyileştirilmesi ve kendi güvenlik kabiliyetlerinin
oluşturulmasına yardımcı olmak amacıyla 2001
yılında Uluslararası Güvenlik ve Yardım Kuvveti (ISAF) oluşturulmuş;
2003 yılında bu kuvvetin sorumluluk alanı 1510 (2003)
sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararıyla Kâbil'in ötesine
genişletilerek stratejik komuta, kontrol ve eş güdümü Kuzey Atlantik
Konseyinin 16 Nisan 2003 tarihli Kararıyla NATO tarafından
üstlenilmiştir.
Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 10 Ekim 2001 tarihli ve 722 sayılı Kararıyla verilen
yetki temelinde Afganistan'da ISAF Harekâtının
başlangıcından itibaren görev almaktadır.
NATO devlet ve hükûmet
başkanları, 4-5 Eylül 2014 tarihlerinde gerçekleştirilen Galler
Zirvesinde, Afganistan'ın mutabakatıyla ISAF'ın bitiminden
sonra Afganistan'da muharip olmayan Kararlı Destek Misyonunun
başlatılmasını
kararlaştırmışlardır. Söz konusu misyon, ülke
genelinde güvenlik sorumluluğunu üstlenen Afgan Millî Savunma ve Güvenlik
Kuvvetlerine (ANDSF) eğitim, yardım ve danışmanlık
sağlamaktadır.
Afganistanla köklü kardeşlik ve dostluk
ilişkileri bulunan Türkiye, Afganistan'ın millî birliğini,
bütünlüğünü ve bağımsızlığını her zaman
desteklemiş; Afgan halkının terörden uzak olarak
barış, istikrar ve refah içinde yaşamasını teminen,
her alanda Afganistanla dayanışma içinde olmuştur. Cumhuriyet
tarihinin en büyük dış yardım programlarından birini
Afganistan'da yürütmekte olan ülkemiz, hâlihazırda 3 Ocak 2017 tarihli ve
1133 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı uyarınca
söz konusu misyona katkıda bulunmaktadır.
NATO devlet ve hükûmet başkanları, 11-12
Temmuz 2018 tarihlerinde gerçekleştirilen Brüksel Zirvesinde,
Kararlı Destek Misyonunun ANDSF'nin eğitim, yardım ve
danışma faaliyetlerini başarıyla sürdürdüğünü de
belirterek Afganistan'da uzun vadeli güvenlik ve istikrarın teminine
yönelik bağlılıklarını yinelemişler ve 2018
yılı sonrasında da misyon kapsamında Afganistan'a sağlanmakta
olan katkılarını sürdüreceklerini taahhüt etmişlerdir.
Bu mülahazalar ışığında
hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve
tespit olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetleri
unsurlarının NATO'nun Afganistan'da icra etmekte olduğu Kararlı
Destek Misyonu ve devamı kapsamında yurt dışına
gönderilmesi, aynı amaçlara yönelik olmak üzere yabancı silahlı
kuvvetlerin anılan misyona katılmak amacıyla ülkemiz üzerinden
Afganistan'a intikali ile geri intikali kapsamında Türkiye'de
bulunması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin
Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre
yapılması için, 6 Ocak 2015 tarihli ve 1079 sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisi Kararıyla verilen ve 3 Ocak 2017 tarihli ve 1133
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla uzatılan izin
süresinin 6 Ocak 2019 tarihinden itibaren iki yıl uzatılması
hususunda gereğini Anayasanın 92nci maddesi uyarınca
bilgilerinize sunarım.
Recep
Tayyip Erdoğan
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN Alınan karar gereğince
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerinde İç Tüzükün 72nci
maddesine göre görüşme açacağım.
Gruplara ve şahsı adına iki üyeye söz
vereceğim. Konuşma süreleri gruplar için yirmişer dakika,
şahıslar için onar dakikadır.
Tezkere üzerinde söz alan sayın
milletvekillerinin isimlerini okuyorum:
Gruplar adına: İYİ PARTİ Grubu
adına Aydın Adnan Sezgin, Aydın Milletvekili; Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Mustafa Hidayet Vahapoğlu, Bursa Milletvekili;
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Mehmet Ruştu Tiryaki,
Batman Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ahmet Ünal
Çeviköz, İstanbul Milletvekili; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Volkan Bozkır, İstanbul Milletvekili.
Şahıslar adına: Engin Altay,
İstanbul Milletvekili; Ali Şahin, Gaziantep Milletvekili.
Şimdi, ilk söz İYİ PARTİ Grubu
adına Aydın Milletvekili Aydın Adnan Sezgine aittir.
Sayın Sezgin, buyurun. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYDIN ADNAN
SEZGİN (Aydın) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
öncelikle, bugün Iğdırdaki kazada şehit olan askerimize
Allahtan rahmet, yaralı gazilerimize acil şifalar diliyorum.
Hemen belirtmeliyim ki tezkereye olumlu oy
kullanacağız.
Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının
2001 yılından beri ISAF ve Kararlı Destek Misyonu çerçevesinde NATOyla
birlikte Afganistanda barış ve istikrarın
sağlanmasına yönelik görevlere katkıları ve
sağladığı hizmetler Türkiyenin uluslararası
ilişkilerinde yüz akı olarak adlandırılabilecek bir
niteliktedir. İfa edilen bu görevler, gücünü uluslararası meşruiyetten,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarından
almaktadır. Kararlı Destek Misyonu, Sayın Millî Savunma
Bakanımızın ifadesiyle, Türkiyenin güvenliğinde önemli bir
yer tutan ve Türkiyenin uluslararası kimliğinin bir parçası
olan NATOyla dayanışmamızın bir ifadesidir. Ama bu vazife,
bilhassa, bariz geleneksel dostluk ilişkilerimizin bulunduğu,
yüzyıllara giden derin kültürel bağlar
yaşattığımız, soydaşlarımızı barındıran
ve ülkemizin millî çıkarları bakımından çok önemli bir
bölgede bulunan Afganistana ve Afgan halkına karşı vazgeçilmez
bir ödev niteliğindedir.
Afganistanla ilişkilerimizin tarihinin
ayrıntılarına girmeye gerek yoktur. Ülkemiz için
Afganistanın taşıdığı önemi ve Afgan
halkıyla ilişkilerimizin değerini Atatürk daha cumhuriyet kurulmadan
önce tespit etmiştir. Gönül coğrafyası anlayışı
bir yana, Afganistan jeopolitik anlamda Türkiyenin önceliğidir, öyle
kalmalıdır.
Türk Silahlı Kuvvetleri, Afganistanda
bulunduğu her görevde ve bölgede, hem Afganistan özelinde hem de dünyadaki
benzer uluslararası misyonlar bağlamında örnek bir
başarı silsilesi ortaya koymuştur, bununla övünmeliyiz. Keza,
Afganistanda sivil hizmet veren kuruluşlarımız da önemli
eserler ve süreçler gerçekleştirmişlerdir. Geçtiğimiz
yıllarda NATOnun Afganistandaki kıdemli sivil temsilcisi olarak
görev yapan Sayın Hikmet Çetinin ve Büyükelçi İsmail Aramazın
olağanüstü hizmetleri ve etkin yönetimleri de hâlâ saygıyla
anılmaktadır.
Maalesef özellikle son on yılda dış
politikamız kurumsal geleneklerinden, uluslararası hukukun bazı
normlarından, teamül ve kurallarından uzaklaştı ve
savruldu. Türkiye'nin istikrar ihraç eden ve yayan bir ülke olma niteliği
hayli aşındı, tıpkı Türkiye içinde iktidarın Türkiyeyi
demokrasiden, hukukun üstünlüğünden, insan hakları ve temel
özgürlüklerden, etik kurallardan uzaklaştırmış olduğu
gibi. Ulusal planda demokrasi ve hukukun üstünlüğünün egemenliği
uluslararası ilişkilerde ve diplomaside başarının
teminatıdır bilhassa Türkiye konumundaki ülkeler için. Mamafih,
Afganistan politikamız bir istisna oluşturmaktadır ve bu
bağlamda uluslararası iş birliğine
katkılarımız ve ikili yardımlarımız bölge ve
dünya barışına, istikrara, terörizmle mücadeleye katkı bakımından
dış politikamızın bilançosunun aktifinde yüksek bir
katsayıyla yer almaktadır. Bunu evvelemirde Dışişleri
Bakanlığı kadrolarının ve elbette Türk Silahlı
Kuvvetlerinin ferasetine, basiretine ve becerisine borçluyuz.
Afganistan sorununa çözüm için süregiden birçok
inisiyatif meyanında Türkiye'nin öncülüğünde başlatılan
İstanbul Süreci iyi niyetli ve ilgili tarafları bir araya getiren bir
girişim olarak alkış hak etmektedir. Fakat, bugüne kadar
sağladığı neticelerin mütevazı
kaldığını kabullenmeliyiz. Bu durumun, son yıllarda
dış politikamızdaki itibar ve güven kaybından mı
kaynaklandığı sorusu da ister istemez akla gelmektedir.
Uluslararası camia, uzun yıllardan beri Afganistanın bir yandan
yarattığı risk ve tehditleri dizginlemeye
çalışırken, diğer yandan bu ülkede vahşi teröre, kan,
gözyaşı, sefalete, ülkenin en tehlikeli terör örgütlerine melce
olmasına son vermeye çalışıyor; uyuşturucu üretiminin
ve ticaretinin önüne geçmeye gayret ediyor, demokrasi ve adalet yolunda ufak
tefek adımları teşvik ediyor, ülkenin birliğini
dirliğini sağlamak için çaba sarf ediyor ama başarılı
olamıyor.
Merkezî hükûmet, ülkenin ancak yüzde 55ini kontrol
edebiliyor. Terör örgütleri ülke nüfusunun yüzde 12sini hâkimiyeti
altında tutuyor, bu oran zaman zaman yükseliyor. Taliban örgütü de kendini
muhatap olarak kabul ettirebilecek bir konuma geldi. IŞİD (DEAŞ)
ülkeye köklü şekilde yerleşiyor ve Afganistan hâlâ içinden
çıkılmaz bir felaketler örgüsü hâlinde çürüyor. Afyon üretimi
kontrolden çıkmış şekilde artıyor. Bölgeyi haklı
olarak kendi güvenliği açısından önemli bir risk ve tehdit
olarak gören Rusya Federasyonunun hem siyasi süreçlerde hem de arazide etkisi
artıyor.
En önemlisi, Afganistan yeniden kanlı bir iç
savaşa sürüklenme tehlikesiyle karşı karşıya. Her
hafta ortalama 50 Afgan askeri öldürülmektedir. Afganistanın iç
sorunlarına ve Afganlar arası ağır ihtilaflara taraf
olmadan Afganistanın komşularıyla vaki güven
bunalımının azaltılmasına yönelik temas ve
teşebbüslere daha inançlı ve kararlı bir ivme
kazandırılmalı, bölgede istikrarın daha da
kırılmasının ve güç boşluğunun
derinleşmesinin önüne geçilmeli, Afganistana destek ve yardımlar her
açıdan artırılmalıdır. Oysa Trump, Suriyeden asker
çekme kararını açıkladıktan hemen sonra, Afganistandan da
7 bin askerini çekeceğini beyan etmiştir; bu önemli bir
rakamdır.
Afganistanın bugünkü perişan hâli
NATOnun, uluslararası camianın bu ülkedeki mevcudiyetinin bir
neticesi değildir. Muhtemelen kendi hâline bırakılması
durumunda bilanço hem Afganistan hem bölge ve dünya için çok daha
ağır olacaktı.
Evet, bu bölgede Amerika Birleşik Devletleri ve
Suudi Arabistan bir canavar yaratmışlardır. El Kaideyle
özdeşleşen bu canavar, dünya verilerinin değişmesinde,
bizatihi insanlığın huzurunun sarsılmasında
acımasızca rol oynamıştır. Bir yandan Peştun
milliyetçiliğinin, diğer yandan dinî radikalizmin en kötü
örneğinin birleşerek yarattıkları sürekli bir deprem durumu
vardır. Buna bir de etniler, kabileler, çıkarlar arası
ağır mücadelenin vahim tesirleri eklenmiştir.
Evet, ABD ve Suudi Arabistan dünyanın
başına büyük bir bela sarmışlardır ama kendi hâlinde
belirli bir denge içinde yaşayıp giden bu ülkeyi işgal eden
Sovyetler Birliğinin hiç günahı yok mudur? Sevgili dostumuz
Pakistanın, bugüne kadar izlediği zararlı siyaseti. soruna
olumlu katkı sağlayacak bir şekilde dönüştürecek sahici bir
siyasi iradeye dönüştürmesi mümkün değil midir? Türkiye, bugüne kadar
harcadığı olumlu çabalara ilaveten, kendi diplomatik
hafızasını canlandırarak yeni formüller tasarlayamaz
mı? Örneğin, Afganistan zemininde ABD, Rusya ve Türkiyenin kolektif
güç ve akıllarının harekete geçmesine öncülük yapamaz mı?
Böylelikle sonuç üretici bir barış ve uzlaşı sürecine
ulaşılamaz mı?
Afganistana gerçek bir çare
bulunamadığı takdirde, bizim de bölgemiz sayılan o bölge,
Türk cumhuriyetlerinden başlamak suretiyle tüm dünyayı yeni türbülanslara
sürükleyecektir. Türkiye'nin böyle bir çözüm istikametinde etkin sonuç
sağlayacak diplomatik enerjisi vardır, yeter ki bu enerji
israfçı bir anlayışla, verimsiz bir şekilde
kullanılmasın. Kaynayan ve dünyayı da kanatan Afganistan
yarası daha büyük tehlikelere yol açmadan
sonlandırılabilmelidir.
Sayın milletvekilleri, Suriye de, yanı
başımızdaki savaş da sık sık Afganistan
benzetmesine tabi tutulmuştur. Bu benzetmenin çok belirgin gerçeklikler
taşıdığı bir süreç yaşanmıştır. Bu
tehdit, şimdi biraz görünüm değiştirmiş olarak devam
etmektedir. Esasen bu benzetme kuvvetli bir olasılık olarak 2012nin
ortalarından itibaren yoğun telkin ve uyarılara konu olmuş,
maalesef AK PARTİ iktidarı bunlara kulak tıkamış,
arazideki gerçekliği görmek istememiştir. Suriye konusunda kendinden
farklı politikalar uygulayan ülkelerin
kararlılıklarını hafife almıştır. Bugün
Suriye krizinin AK PARTİ iktidarının politikalarından
kaynaklanan ve millî güvenlik çıkarlarımız üzerinde
ağır riskler oluşturan etkilerinin onarılması, dizginlenmesi
vaktidir.
Millî Savunma Bakanlığı bütçe
görüşmeleri sırasında, 17 Aralık günü, millî güvenlik
çıkarlarımızı ilgilendiren konuları polemik
yapmayacağız dedik. Menbicse Menbic, Fıratın
doğsuysa Fıratın doğusu, bu kesimlere yönelik hamlelerde
geciktiğimizi, İYİ PARTİ olarak olası harekâtları
destekleyeceğimizi, ABDnin de gölge etmemesi gerektiğini
vurgulamıştık. Trumpın bölgeden ABD askerlerini çekme
kararı elbette hayırlıdır. Trump bu karara yönelik
düşüncelerini önceden de müteaddit defalar tekrarlamıştır.
Afganistandan da 7 bin askerini eksiltme kararı ile bu kararı
arasında mutlaka bir koşutluk mevcuttur. Bilindiği gibi, ABDde
konu enine boyuna tartışılmaktadır. Kararın uygulamasını,
azami dikkatle izleyip göreceğiz. Ancak ABDnin DEAŞla Mücadele
Koordinatörü yeteneksiz, muhteris McGurkün istifası bile bu noktada kayda
değerdir ve ABDnin, sıkça, işinin ehli olmayan vizyonsuz
gariplerle büyük işlere kalkışma hatasına da
düşebildiğini gösteren yeni bir numunedir.
Çekilme gerçekleştiği takdirde, bazı
komplo teorisi uzmanları da sohbetlerini baştan sona yeniden yazmak
zorunda kalacaklardır. Ancak iş ABDnin çekilmesiyle bitmemektedir,
terörist PYD/YPGnin elindeki silahlar, araç gereç ne olacaktır? Bunlar,
uzun vadeli tehdit unsurları olarak bölgede kalacak mıdır? Bir
kısmının kalması mukadder gözükmektedir, bunların
yaratacağı ve tetikleyeceği riskler nasıl önlenebilecektir?
Ayrıca, burada rakip görüşler ve çıkarlara sahip başka
güçler mevcudiyetlerini sürdüreceklerdir. Ucu açık bir durum söz konusudur
ve henüz, muhatap olduğumuz risklerin azalacağını söylemek
mümkün değildir. Buna, öncelikle dikkat çekmek istiyoruz.
ABDnin askerlerini geri çekmesi kararının
Sayın Millî Savunma Bakanının, NATOyla ilişkilerimizin ve
transatlantik bağların önemini vurgulayan, dış
politikamızdaki ve ittifak ilişkilerimizdeki kurumsal geleneklere
dönüşü anımsatan söyleminin özüyle bir bağlantısı
bulunuyor ise bunun da omuzlarımıza ve tutumumuza yüklediği
ciddi bir sorumluluk mevcuttur. Örneğin DEAŞ, Suriye coğrafyasının
derinliklerindedir, oraya gidip DEAŞı etkisiz hâle getirmek büyük ve
tehlikeli bir sınavdır. Muhakkak başka tehlikeler de başka
denklem ve baskılar da belirecektir. Böyle bir sorumluluk ve sınama
yerel seçimlerle sınırlı herhangi bir manevranın çok
ötesinde bir yük tahmil eder; azami özen, dikkat, hassasiyet, sağduyu,
ölçü, denge ve isabet gerektirir; hezeyandan uzak durmayı icap ettirir.
Bambaşka bir politikaya ve stratejiye yönelmemiz gerekecektir.
Diğer bir deyişle, iktidarın bugüne
dek ortaya koyduğu kötü alışkanlardan uzak durması
elzemdir. Aksi takdirde, bugüne kadar
karşılaştığımız risk ve tehditlerin çok
ötesini barındıran bir girdabın içine düşmemiz kaçınılmazdır.
Dolayısıyla ihtiyatı elden bırakmadan
muhataplarımızı ve ortaklarımızı bu muhataplarla
ve ortaklarla nereye kadar birlikte hareket edebileceğimizi düzgün bir
şekilde tespit edebilmeliyiz. İhvan gibi bazı yanlış
mihmandarlardan da uzaklaşmalıyız. Özetle, bugüne kadar
sürdürülen ikircikli, mübeddel tutumdan kurtulmalıyız.
İran konusu diğer bir faktördür.
Öngörülebilir senaryolar çerçevesinde, İranın Türkiye için büyük
zorluk kaynağı olması beklenmelidir. Astana süreci öncesinde
geliştirdiğimiz ve dünyaya anlatmaya çalıştığımız
temel savlar arasında İranın kendi tercih ve menfaatlerine
uygun bir aks, kemer inşa etmekte olduğu hususu yok muydu? Öte
yandan, İranın Suriyenin geleceğine bakışı da
bizimkinden çok farklı unsurlar ihtiva etmektedir. Önümüzdeki dönemde
İranın bu sabitlerinin değişmesi de çok zordur ve çok
önemli, Şam rejimi ve Şam ordusuyla nasıl bir denklem içinde
birlikte olunacaktır? Nasıl bir denklem inşa edilecektir
arazide? Her hâlükârda böyle bir harekât ve eylem planı öncesinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi zemininde ulusal bir mutabakat oluşturma
çalışmasının bir an önce başlatılması
gerekmektedir. İktidarın açıklamaları gerçekten ciddiyse
önümüzdeki manzara Fırat Kalkanı Operasyonundan da Afrin
Harekâtından da daha tehditkârdır; uzun vadeli olma ihtimali hayli
yüksektir; yurt içinde kuvvetli yansımalar yaratma
olasılığı da mevcuttur. Bu çerçevede bambaşka bir
anlayış ve vizyon icap edecektir. Bu vizyonu en iyi tayin edecek,
buna en olumlu katkıları sağlayacak yer de Türkiye Büyük Millet
Meclisidir.
Sayın milletvekilleri, Millî Savunma
Bakanlığı bütçesinin Komisyonda görüşülmesi
sırasında İYİ PARTİ, 2019 bütçesinin enflasyon
oranı göz önünde bulundurulduğunda 2018e göre yüzde 10luk bir
düşüşle malul olduğunu oysa iktidarın muhtelif
hataları nedeniyle Türkiyenin maruz kaldığı risk ve
tehditlerin arttığını, tasarıda öngörülen
meblağın artırılmasına katkıda bulunmaya
hazır olduğunu ifade etmiştir. Maalesef, bu önerimiz de
reddedildi. Şimdi, ucu açık bir sorunla
karşılaşmamız hâlinde, Millî Savunma
Bakanlığımızın bütçesinin miktarı da muhtemelen
sorgulamaya konu olacaktır.
Sayın milletvekilleri, Afganistandan hayli
uzaklaştık. Ancak Millî Savunma bütçesinin Genel Kurulda
görüşülmesi sırasında S400 projesinin tercihi ve akıbeti
konusunda iddia öne sürmek istemediğimizi söylemiştik. Bu vasatta
S400lerin alınmayabileceğini veya alınıp da atıl
tutulabileceğini ima etmek istemiştik. Beliren yeni koşullar bu
kanaatimizi kuvvetlendiriyor. Sayın Dışişleri Bakanı
da birkaç gün önce sistemin F35lere zarar vermeyeceğini ve NATOdan
bağımsız şekilde kullanımı yollarını
ifade eden bir açıklamada bulundu. Bunun ne ölçüde mümkün
olabileceğini bilemeyiz ama Sayın Dışişleri
Bakanının ifadelerini, sorunun vahametinin iktidar tarafından
idrak edildiğine dair bir işaret olarak görmek mümkündür. Bu meseleye
makul ve siyasi bir çözüm bulunması icap etmektedir.
Sayın milletvekilleri, devamlı tehlikeli
sinyaller veren İdlib konusuna da kısaca değineceğim. Hâlâ
İdlibdeki ağır silahların, teröristlerin, azılı
militanların nereye tahliye edileceği, hangi envantere
kaydedileceğine dair somut bir cevap bulunamamaktadır. Mevcut
koşullar altında İdlib, her türlü senaryo ve ihtiyat
planlaması bakımından ağır bir tehdit
oluşturmaktadır. Öyle ümit edelim ki bu ağır tehdit de
iktidarın en makul çözümler yelpazesini nihayet yakalayabilmesi sonucunda
bertaraf edilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
Buyurun.
AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla) Sayın
milletvekilleri, ülkemizde sıkça beka sorunu seslendirilmektedir.
Türkiye'nin bekasının en büyük teminatı gelişmiş bir
demokrasi, gerçek bir hukuk devleti ve insan hak ve özgürlüklerinin azami
ölçüde genişletilmesidir.
Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Bursa Milletvekili Mustafa Hidayet Vahapoğlu konuşacak.
Buyurun Sayın Vahapoğlu. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU
(Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk
Silahlı Kuvvetleri unsurlarının NATOnun Afganistanda icra
etmekte olduğu Kararlı Destek Misyonu ve devamı kapsamında
yurt dışına gönderilmesi, aynı amaçlara yönelik olmak üzere
yabancı silahlı kuvvetlerin anılan misyona katılmak
amacıyla ülkemiz üzerinden Afganistana intikali ile geri intikali
kapsamında Türkiyede bulunması ve bunlara imkan sağlayacak
düzenlemelerin Cumhurbaşkanlığınca yapılması,
ayrıca Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının Afganistandaki
görev sürelerinin 6 Ocak tarihinden itibaren iki yıl
uzatılmasıyla ilgili Cumhurbaşkanlığı tezkeresi
konusunda Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle Gaziantepin işgalden kurtuluşunun
yıl dönümünü kutluyor, Gazi Meclisimizi saygılarımla
selamlıyorum.
Konuşmama bir hatıramı sizlerle
paylaşarak başlamak istiyorum.
1970li yılların sonlarında
hayranlığım ve öğrenme isteğimden kaynaklanan ilgiyle
hafta sonlarında cennetmekân Başbuğum Alparslan Türkeş
Beyin eğer bir konferansı, bir sohbeti varsa ona
katılırdım, eğer onun bir programı yoksa Aydınlar
Ocağı ve Mülkiyeliler Birliğine gider, orada 50 yaşı
aşmış -ben o zaman 20li yaşlardayım- belli devlet
tecrübesi, dünya tecrübesi olan insanları dinlerdim. Bir köşeye
çekilir, onların yıllardır biriktirmiş olduğu
bilgilerini aktarmalarını bekler ve oradan kendime birtakım
paylar çıkarmaya çalışırdım. 27 Aralık 1979da
Sovyetler Afganistanı işgal etmişti, iki gün sonra yani 29
Aralık Cumartesi günü Kabil Üniversitesi Veteriner Fakültesi Dekanı olan,
şimdi ismini hatırlayamadığım bir profesörü dinleme
fırsatı bulmuştum. Çok güzel bir Türkçeyle Üç gün önce ülkem,
Sovyetler tarafından işgal edildi. diye ağlayarak
konuşuyordu. Soru-cevap bölümüne geçilince merakımı yenmek için
Türk müsünüz? Türkçeyi nereden öğrendiniz? diye sordum. Bu soruyla yeni
bir sohbeti başlatmış olduğumun farkında
değildim. Cennetmekân Atatürk o geniş ufku ve büyük devlet
adamlığının bir örneği olan uygulamayla, Balkanlardan
Doğu Türkistana kadar bölgeden eğitim görmek üzere o ülkenin
gençlerini getirirmiş, Afgan Dekan da onlardan birisiymiş ve Ankara
Üniversitesinde Veteriner Fakültesinde okumuş, bir Türk kızıyla
evlenmiş. Aynı dönemde çok sayıda gencin Türkiyede
okuduğunu ve Afganistanda üst düzey kamu hizmeti, siyaset ve ticaretin
içinde olduklarını söylemişti.
Bu ilişkilerle bağlantı olarak örnek
olması açısından, Türkiye'nin Afganistana bakışı
boyutunda 21 Mayıs 1928 tarihli Hakimiyeti Milliye gazetesinde yer alan
bir haberden bahsetmek istiyorum. Afgan Kralı Emanullah Han Türkiyeye
gelmiş, onuruna verilen yemekte Atatürk, Afgan Kralı Emanullaha
şöyle sesleniyordu: Afgan milletiyle kökü Orta Asyaya dayanan
atalarımız arasındaki ilişkiler ve dostluk
bağları çok eskidir. Tarihin silinmez sayfaları o
ilişkilerin sonsuz anılarıyla doludur. Orada Afgan milleti ile
Türk milletinin bir safta, yan yana, aynı amaca yürüdüğü ve ortak
şanlar ve zaferler kazandığı görülecektir.
Afganistanın Hindikuşu ile çetin ve sert tabiatı ve Afgan
milletinin olumlu zekâ, cesaret ve kahramanlığı ve özellikle
Afgan devletinin seçkin hükümdarının yüksek kişiliği her
türlü ertelemenin karşısında kesinlik ve kudretle yükselen bir
abidedir. Sizi, milletinizi ve memleketinizi gerçekten seven Türk milletinin
başkanı olarak içtenlikle bildireyim ki Afganistanın maddi ve
manevi yükselmesi ve yücelmesi yolundaki girişimlerinizin az zamanda
doğmuş olduğunu görmek bizim özel ümitlerimizdir. Tarihin ne
garip tezahürü, dünya olaylarının ne anlamlı rastlantı ve
benzeyişleri vardır. Hükümdar şahsınız 1919da
kahraman Afgan milletinin başında, Asyanın ortasında istiklal
için mücadele ederken biz de aynı tarihte burada, Avrupanın
doğusunda, bütün uygar dünyanın gözleri önünde istiklal ve
hürriyetimize vurulan darbelere göğüslerimizi siper ederek
dövüşüyorduk. diyor. Afganistanda niye askerimiz var? diyenlere
şöyle bir geçmişi hatırlatmak istedim.
Aslında, bu dövüş hâlen her iki ülke için
de devam etmektedir. Yerli iş birlikçisi hükûmetle 5 Aralık 1978de
yaptığı dostluk, iyi komşuluk ve iş birliği
anlaşmasının verdiği imkânlardan yararlanarak 50 bin
kişiyle Afganistanı işgal edeceğini, oradan Hint Denizine
ulaşacağını sanan Sovyetler, Afgan halkının
haklı direnişi sonucunda kara gücünü 3 kat artırarak 150 bine
çıkarmış, bu da yetmemiş, 1984 yılından itibaren
sarı yağmur ve sıvı ateş olarak adlandırılan
kimyasal silahlara çocuklara yönelik mızıka, radyo, kuş
şeklindeki çocukların dikkatini çekecek tuzaklanmış
bombaları dahi eklemiştir; buna rağmen başarılı
olamamış, Afgan halkının direnişini
kıramamış ve arkalarında bir rivayete göre 37 binin, bir
rivayete göre 50 binin üzerinde ceset bırakarak defolup gitmiştir.
2001 Dünya Ticaret Merkezine yönelik
saldırı bahane edilerek ABD öncülüğünde yürütülen
Afganistanın işgali projesi de portakal gazı olarak bilinen
kimyasal silahlara rağmen yenilgiden kurtulamadığı Vietnam
örneğinde olduğu gibi başarılı olamamış,
hezimetle sonuçlanmıştır. Yaşanan tüm olaylarda
Hafızullah Amin, Babrak Karmal, Necibullah gibi yerli iş birlikçi
yöneticiler, sözüm ona hükûmetin başında ancak işgalcilerin
yanındadır. Burada, 2006 yılında Dumaya sunulan bir
değerlendirme notuna dikkatlerinizi çekmek isterim. Bu notta Ruslar
şunu diyor: Vietnamda aslında biz ABDyle savaştık ama
ABDlilerin karşısında Vietnamlılar vardı.
Afganistanda da ABD bizimle savaştı fakat
karşılarında Afgan direnişçiler vardı.
diyorlardı.
Afganistan, Rusya ve ABD için, jeopolitik konumun
yanında, petrol, doğal gaz, kömür ve bakır madenlerinin
yanında lityum gibi zengin nadir element rezervleri nedeniyle de hedef
olan ülkedir. Taliban ve en son DEAŞ örneğinde olduğu gibi,
küresel oyun kurucularca vekâlet savaşçıları, profesyonel
katiller vasıtasıyla bu savaşlar sürdürülmektedir. Irak ve
Suriyeden sürülecek olan DEAŞın Afganistanı yurt tutması
ihtimali göz ardı edilmemelidir. Özellikle Afganistandaki Şii
bölgeler ve Hristiyan gruplar ile bugüne kadar Afgan halkının
bağrına bastığı Türk Silahlı Kuvvetleri
unsurlarının DEAŞ tarafından hedef alınma ihtimali de
göz ardı edilmemelidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; devletlerin güvenlik sınırları fiziki
sınırlarında başlamaz ve sadece sahip olunan konvansiyonel,
nükleer, biyolojik ya da kimyasal silahlarla da bir ülkenin güvenliği
sağlanamaz. Bunun tipik örneği, 2017 yılında açıklanan
ABDnin yeni ulusal güvenlik stratejisinde somut hâle gelmiştir.
Önümüzdeki günlerin seyrini görebilmemiz için bu stratejinin ABD
topraklarının, Amerikan halkının ve yaşam biçiminin
korunması, Amerikan refahının yükseltilmesi,
barışın güç marifetiyle muhafazası ve Amerikan etkinliğinin
artırılmasından oluşan dört ayak üzerine inşa edildiğini;
Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyetinin ABDnin temel rakipleri olarak
nitelendirildiğini, kontrol edemedikleri, söz geçiremedikleri hemen her
ülke yönetiminin bölgesel diktatörler olarak nitelenerek, komşularına
tehdit yaratmakla suçlanarak hedef tahtasına oturtulabileceğini ve
cihat yanlısı ve transnasyonal kriminal örgütler olarak nitelenecek
örgütlerin varlığından bahisle, her ülkenin egemenlik
alanına saldırılabileceğini görmemiz ve aklımızda
tutmamız gerekmektedir. Küresel oyun kurucular, aç kurtlar gibi,
ihtiyacı olan yer altı ve yer üstü tüm zenginliklere hatta her ülkeye
sahip olabilmek, eğer onu başaramıyorsa kontrol edebilmek için
ellerindeki tüm imkânı kullanmaktadırlar. Bu ülkelerin
iştahlarını kabartan nesnelerin başında enerji geldiği
gibi gıda, madenler, nadir elementler, su gibi stratejik diğer
maddeler de unutulmamalıdır. Bugün Afganistanda, Afgan
direnişçileriyle savaşan ülkelerin askerleri farklı görev
yaparken Afganistan coğrafyasını yabancı bilim
adamları karış karış incelemekte, Ne bulabiliriz?
diye gecelerini gündüzlerine katmaktadırlar. Türkiye bu konuda fevkalade
eksiktir. Afgan Hükûmetiyle minimum elli yıllık işletme
ruhsatı anlaşmaları yapılmaktadır. Zengin ve güçlü diye
tanıdığımız ve hatta bazılarının
gıpta ettiği ülkelerdeki refah seviyesi, Afganistan örneğinde
olduğu gibi, sömürülen ülkelerin yoksulluğu sayesinde ayakta
kalmaktadır. Buna karşılık, Türk Silahlı Kuvvetleri
dost ve kardeş Afganistanda güvenlik ve Afgan halkının huzuru
için orada bulunmaktadır. Türkiye, Afganistanda etnik kökeni ne olursa
olsun halkın tamamına eşit yakınlıkta olacak
şekilde hareket etmektedir. Bunun yanında, Afgan yönetimini
desteklemek, Afganistan millî güvenlik kuvvetlerini eğitmek ve Afganistan
halkına güvenlik, istikrar ve gelişme konusunda yardımcı
olmakta, Türk birlikleri sorumluluk sahası dışında ve
mayın temizleme, terörle mücadele, uyuşturucuyla mücadele
faaliyetlerinde görev almamaktadırlar. Türkiye, 31 Ocak 2014 tarihinde
sona eren Uluslararası Güvenlik Yardım Kuvveti döneminde Kâbil
Uluslararası Havaalanını işletmiş, Cevizcan ili
Şibirgan ilçesinde ve Vardak ilinde kurduğu bölgesel imar ekipleri
vasıtasıyla Afgan halkına destek
sağlamıştır. Bunun yanında, Afgan ordusunun
yetiştirilmesine çok ciddi katkıları olmuştur. Türk
Silahlı Kuvvetleri hâlen Afganistanda, Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin 12 Aralık 2014 tarih ve 2189 sayılı
Kararıyla 1 Ocak 2015 tarihinde başlatılan Kararlı Destek
Misyonu kapsamında görev yürütmektedir. Yürütülen bu görev yani bu
tezkereyle askerî unsurlarımızın uzatılacak görevi muharip
olmayan görevlerdir. Bu görev kapsamında, başkent Kâbil Eğitim
Yardım ve Danışma Komutanlığı, Hamid Karzai
Uluslararası Havaalanının korunması dâhil
işletilmesi, Afgan eğitim kurumlarına
danışmanlık, Kuzey Eğitim Yardım ve Danışma
Komutanlığına karargâh subayı ve Afgan 209uncu Kolordusuna
danışman katkısının sağlanması gibi görevler
yürütülmekte olup hâlen 700 civarında Türk askeri görev yapmaktadır.
Cumhurbaşkanlığının,
Afganistanda Kararlı Destek Misyonu kapsamında görev yapan Türk
Silahlı Kuvvetleri unsurlarının görev sürelerinin 6 Ocak 2019
tarihinden sonra iki yıl uzatılmasını, ayrıca
aynı yazıda yer alan ve Kararlı Destek Misyonu kapsamındaki
yabancı silahlı kuvvetler ile sınırlı taleplerini
uygun gördüğümüzü ve desteklediğimizi belirtirken bir başka
konuya da değinmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, günümüzün
şartlarında ülkeler, özellikle verimliliğin
artırılması, yeni teknolojilerin ülkeye transferi, yeni sermaye
sağlanarak rekabet gücünün istenilen seviyeye çıkarılması,
devletin üzerindeki mali yükün azaltılması gibi gerekçelerle
özelleştirme yapabilir. Dünyanın her ülkesinde, o ülkenin
savunmasına veya ekonomisine önemli ölçüde katkıda bulunan, kısmen
dahi tahripleri veya devamlı ya da geçici bir zaman için faaliyetten
alıkonmaları hâlinde millî güvenlik veya toplum hayatı
bakımından fevkalade olumsuz sonuçlar doğurabilecek tesisler
bulunmaktadır. Ne yazık ki barış şartlarında
bunların anlam ve önemini anlamakta, kavramakta zorluk çeken kesimler bulunabilir.
Örneğin demir yolları, kara yolları, köprü ve geçitler,
akaryakıt boru hatları, limanlar, havalimanları, telsiz,
telefon, radyolink merkezleri, barajlar, elektrik santralleri, rafineriler,
stratejik maden arıtma ve işleme fabrikaları gibi tesislerin zor
günde ne önem taşıdığını normal hayat sürerken
anlamayabiliriz. Askerî fabrikalar, bakım onarım merkezleri de
bunların arasındadır ve hemen hiç dikkati çekmeden, hiç
önemsenmeden faaliyetlerini sürdürmektedirler. Halbuki bunlar stratejik
tesislerdir.
20 Aralık 2018 tarihli Resmî Gazetede
yayımlanan Özelleştirme İdaresiyle ilgili 481 sayılı
Kararla Millî Savunma Bakanlığı Askeri Fabrikalar Genel
Müdürlüğüne bağlı 1inci Ana Bakım Fabrika Müdürlüğü
iş yerinin tüm mal ve hizmet üretim birimlerinin özelleştirilmesi
kararı alınmış bulunmaktadır. Sakarya ilimizin Arifiye
ilçesi sınırları içerisinde 1 milyon 804 bin metrekarelik, yani
1.800 dönüm arazi üzerinde kurulu bulunan bu tesis elli yılı aşan
bir sürede oluşmuş ve buna bağlı tecrübeye sahiptir. Fabrikada
Fırtına Obüsleri, gündüz ve gece görüş dürbünleri, dünyanın
en yüksek ve en uzun süre dayanıklılığa sahip tank ve
tırtıllı araç paletleri, Leopar1 ve Leopar2
tanklarının modernizasyonu gibi üretimler yapılmaktadır.
Verimliliği tescilli, kendi Silahlı Kuvvetlerimize ve stratejik
iş birliği içinde bulunduğumuz ülkelere üretim ve
satış yapan, katma değeri yüksek bir tesistir. Bunun
yanında, müşterisi hazır mal üretmektedir. Bilakis, bilgi
birikimi ve geliştirilen teknolojinin değerini tespit etmek mümkün
olmadığı gibi, bu tesisin zararı da söz konusu
değildir. Bilindiği üzere, özel sektörün öncelikli hedefi
kârlılıktır. Kârının olmadığı yerde
özel sektör faaliyet yürütmez. Halbuki devletin önceliği kâr değildir
ve olmamalıdır. Özel sektörün bir süre sonra kârlılık
hedeflerini ön plana alarak bazı üretimlerden çekilmesi,
bazılarını geciktirmesi ya da sermaye ihtiyacını
gerekçe göstererek tesisin kurulu olduğu araziyi nakde çevirmesi söz
konusudur. Aslında, bu tesise talip olacaklar için cazip tarafı da hazır
müşterinin olması yanında, üzerinde kurulu olduğu 1 milyon
804 bin metrekarelik arazidir; sıfır riskli, bol kazançlı
piyango olmasıdır. Bu fabrika müdürlüğünün işletilmesinin
devri 4046 sayılı Özelleştirme Kanununun 1inci maddesinde
sayılan, özelleştirme kapsamına alınabilecek
kuruluşları belirleyen maddeye de aykırıdır
ayrıca. Bu nedenle de bu fabrikanın özelleştirme kapsamına
alınması Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir birliğinin
özelleştirilmesi anlamına da gelebilecektir. Bu özelleştirme
kararından vazgeçilerek fabrikanın mevcut hâliyle, Altay tank
projesini yürüten firmayla iş birliği ve sözleşme yapılarak
tank üretim sürecinde kullanılması mümkündür.
Dile getirilen bu nedenlerle, kararın yeniden
gözden geçirilmesinin yararlı olacağı düşüncesiyle Gazi
Meclisimizi saygılarımla selamlarım. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şimdi, Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Batman Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryaki
konuşacaktır.
Buyurun Sayın Tiryaki. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
HDP GRUBU ADINA MEHMET RUŞTU TİRYAKİ
(Batman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; NATOnun
Afganistanda icra ettiği ISAF adlı Kararlı Destek Misyonuna
Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının gönderilmesi, yine
aynı amaçla yabancı silahlı kuvvetlerin, anılan misyona
katılmak amacıyla ülkemiz üzerinden Afganistana intikali, geri
intikal kapsamında Türkiyede bulunması amacıyla düzenlenen
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerine söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, tezkere üzerine söyleyeceğim birkaç
şey var. Bunlara geçmeden önce, düşünce ve ifade özgürlüğü
konusunda birkaç şey söylemek isterim; bunun nedeni de daha dün, 2 önemli
sanatçının, sadece düşünceleri nedeniyle, gözaltına
alınmasıdır. Bakınız, bu 2 sanatçının
düşüncelerine katılabiliriz veya katılmayabiliriz ama biliyor
musunuz, bu sözlerden bin kat ağırını söyleyenler, bu
ülkenin mahkemeleri tarafından, düşüncelerini özgürce ifade etsin
diye serbest bırakıldı, özgür bırakıldı.
Kanlarında yüzeceğiz. diyen bir mafya babasına bu ülkenin
mahkemeleri beraat kararı verdi. Sadece barış bildirisine imza
atan akademisyenler cezalandırıldı ve barış
akademisyenlerine Kanlarında yüzeceğiz. diyen mafya
babasının düşünceleri ifade özgürlüğü kapsamında
değerlendirildi.
Aynı ülkede, Müjdat Gezen ve Metin Akpınar
gibi sanatçılar hakkında kendi konuşmasının
bütünlüğü içerisinde, eleştirilebilecek konuşma bütünlüğü
içerisinde, eleştirilebilecek bir konuşma nedeniyle hafta sonu apar
topar işlem başlatılması, Emniyet görevlilerinin
kapılarına dayanması ve ifadelerinin alınması kabul
edilemez.
Şimdi, bu düşünce ve ifade özgürlüğü
meselesi gerçekten önemli bir konu çünkü bu konuda her geçen gün geriye
gidiyoruz. Bakınız, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi diyor
ki: Yaşam hakkından sonraki en önemli, en temel hak düşünce ve
ifade özgürlüğüdür. Neden? Eğer bir ülkede düşünce ve ifade
özgürlüğü yoksa esasen orada din ve vicdan özgürlüğü yoktur çünkü hiç
kimse dinini özgürce yaşayamaz, vicdani kanaatlerini açıklayamaz.
Yine, Bir ülkede eğer düşünce ve ifade özgürlüğü yoksa esasen o
ülkede örgütlenme özgürlüğü de yoktur. diyor Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi çünkü bildiğimiz örgütler düşünce ve
ifadelerin kolektif olarak kullanılabilmesi amacıyla kurulur; siyasi
partiler böyledir, sendikalar böyledir, dernekler böyledir. Eğer
düşünce ve ifade özgürlüğü yoksa bir ülkede, o ülkede esasen
örgütlenme özgürlüğü de yoktur. Eğer düşünce ve ifade
özgürlüğü yoksa bir ülkede, o ülkede, toplantı ve gösteri
yürüyüşü hakkı da yoktur çünkü insanlar ne için toplantı yapar,
ne için gösteri yürüyüşü yaparlar; düşüncelerini topluca ifade
edebilmek için. Ama bu ülkede maalesef, düşünce ve ifade özgürlüğü
özgürce kullanılamıyor, eleştirileri nedeniyle her gün onlarca,
yüzlerce insan gözaltına alınıyor. Resmî rakamlar ayda ortalama
500 kişi hakkında Cumhurbaşkanına hakaretten
soruşturma başlatıldığı yönünde.
Şimdi, bu toplantı ve gösteri
yürüyüşleriyle ilgili yeni bir icat çıktı
başımıza. 5442 sayılı Kanunun 8/C maddesi
uyarınca valiler her şeyi yasaklayabileceklerini düşünüyorlar,
her şeyi, bir cenaze törenini bile, cenaze töreninden sonra açılan
bir taziyeevinde gidip Fatiha okumayı bile yasaklayabileceklerini
düşünüyorlar. Ben Milletvekili olduğum Batmanda bunlardan en az üç
tanesine tanık oldum; valilik taziyede Fatiha okunmasına izin
vermedi, insanların taziyeevine gitmesine izin vermedi.
Bakın, toplantı ve gösteri yürüyüşü
hakkı diyoruz ya, bu toplantı ve gösteri yürüyüşü
hakkındaki Anayasanın 34üncü maddesinden falan söz
etmeyeceğim, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinden söz
etmeyeceğim, bu kapsamda değerlendirilemeyecek basın
açıklamalarına bile izin verilmiyor. Yani valilik, Emniyet
görevlilerini gönderiyor
Siz bir konuyla ilgili açıklama
yapacaksınız; bakın, yürüyüş yapmıyorsunuz, büyük bir
meydanda toplantı yapmıyorsunuz, kentin ana arterlerini trafiğe
kapatmıyorsunuz, kamu kurum ve kuruluşlarının
işleyişini engellemiyorsunuz, sadece basın toplantısı
yapıyorsunuz; bizim Mecliste yaptığımız basın
toplantısının sokakta yapılmış hâlini
düşünün; valilik, güvenlik görevlilerini gönderiyor Basın
açıklaması yasak, basın açıklaması
yapamazsınız. diyor.
Ben sadece bir iki ay içerisinde
yaşadıklarımdan birkaç tane örnek vereyim. 4 Kasımda bizim
milletvekillerimizin gözaltına alınmasının -biz buna
siyasi soykırım operasyonu diyoruz, siz katılmayabilirsiniz-
yıl dönümüydü. Cezaevleri önünde açıklama yapmak istedik, ben Sincan
Kapalı Cezaevinin önüne açıklama yapmak için gittim, yüzlerce
güvenlik görevlisi gelmişti. Bakın, biz toplam 10 kişiydik.
TOMAlar, askerî araçlar, polisler, minibüsler, yarım otobüsler, yüzlerce
güvenlik görevlisi geldi; ne için? Basın açıklaması
yapmayalım diye. Bakın, aynı cezaevinin önünde neredeyse her gün
onlarca basın açıklaması yapılıyor, onlarca televizyon
orada canlı yayın yapıyor çünkü 15 Temmuz darbe girişiminin
sanıkları orada yargılanıyorlar, içinizde o mahkemelere
giden onlarca milletvekili vardır ve mutlaka kapının önünde
açıklama yapmıştır. Fakat bize, cezaevinin önünde 3 partili
arkadaşımızla birlikte basın açıklaması
yapmamıza bile izin verilmiyor. Yine aynı gün, ben parti
binasının önünde, bakın, bir meydanda değil, parti üyesi
arkadaşlarımla, yönetici arkadaşlarımla birlikte Ankara il
binasının önünde basın açıklaması yapmak istedim;
onlarca polis binanın etrafını abluka altına aldılar,
kapının önünde basın açıklaması yapmamıza izin
vermediler. Bu ülkenin düşünce, ifade özgürlüğü açısından
karnesi budur.
Bir adım daha ileri gidelim, parti
binalarımızın içerisine giriyor polisler. Parti
binalarının içerisindeki açlık grevi en barışçıl
eylem biçimlerinden biridir. Bakın, toplumsal yaşamı hiçbir
şekilde olumsuz etkilemeyecek bir protesto biçiminden bahsediyoruz;
açlık grevi eylemleri Türkiyede icat edilmiş bir eylem biçimi
değil, onlarca yıldır dünyanın onlarca ülkesinde
uygulanagelen bir protesto yöntemi biçimi; doğru veya yanlış,
insani olarak doğru bulabilirsiniz, eleştirebilirsiniz fakat
Açlık grevine katıldı. diye tülbentli analar yaka paça parti
binalarına girilerek gözaltına alınıyor. Bu ülkenin
düşünce ve ifade özgürlüğü açısından karnesi bu kadar dramatik
bir durumdadır. Ve o anaların tülbentleri, birbirleri için tehdit
oluşturacak diye gözaltındayken alınıyor, el konuluyor.
İstediğiniz kadar inkâr edin, istediğiniz kadar Başka
amaçlarla yapılıyor. deyin, tülbentlerine el konulan,
başları açılan annelerle bizzat ben konuştum. Türkiyenin
demokrasi karnesi bu durumdadır.
Şimdi, bunu uzun uzun anlatabiliriz, ben birkaç
başlık hâlinde bunu söylemek istedim. Bu, hepimiz açısından
olumsuz bir tablo. Bundan on yıl sonra, yirmi yıl sonra geriye
döndüklerinde Nasıl bir Türkiye var? diye baktıklarında
görecekleri manzara benim biraz önce anlattığım manzara
olacaktır.
Bundan sonra, size bu Kararlı Destek Misyonu
konusunda, ISAFa asker gönderme konusunda birkaç şeyi söylemek isterim.
Şimdi, önce hikâyeyi başa sarmakta yarar
var. Afganistan, tarihsel olarak Mezopotamyayla aynı kaderi
yaşamış bir ülkedir yani bütün tarihi işgallerle
geçmiş bir ülkedir. Makedon Kralı Büyük İskender, Sakalar,
Akhunlar, Gazneliler, Harzemşahlar, Moğollar, Babürler gibi onlarca
toplum tarafından işgal edilmiştir Afgan toprakları.
1919da İngilizlere karşı
bağımsızlığını ilan etse de bu
bağımsızlığı çok uzun sürmemiştir; hepinizin
bildiği, Sovyetlerin Afganistana meşhur müdahalesi... Peki, bu
Sovyetlerin Afganistana müdahalesinden sonra Afganistanda ne oldu? Afganistan
korkunç bir kıyım sarmalına girdi. Bundan sonra onlarca
cihatçı örgüt türedi Afganistanda ve bu cihatçı örgütlere NATO, ABD
ve Batılılar bir biçimde destek verdiler. Bu cihatçı örgütlerin,
bugün bütün dünyaya yayılan cihatçı örgütlerin belki de temeli
Afganistanda atıldı. Bir tanesini hatırlatalım. Bu
cihatçı örgütlere, bizde böyle İslami cemaatler içerisinde yer
alanların yazdığı -80li yılları yaşayan
herkes bilir- içinde yüzlerce güzelleme olan makaleler vardır; hepiniz
bunların örneklerini okudunuz. Hatta, bizim Cumhurbaşkanımızın
da Gulbeddin Hikmetyarın dizinin dibinde, Afganistanda çekilmiş
fotoğrafları var. İşte, güzelleme yapılan o
cihatçı örgütler, Sovyetlere karşı direniyor diye desteklenen o
örgütler bugün bütün dünyayı kana bulayan örgütlerdir. Bugün Afrikada,
Suriyede, Irakta, dünyanın dört bir yanını kanatan örgütlerin
temeli orada atılmıştır.
11 Eylül saldırısıyla birlikte
Afganistanda yeni bir tarihsel süreç yaşandı. Bu 11 Eylül
saldırılarının arkasında Usame Bin Ladin var, Usame
Bin Ladin El Kaidenin lideri. El Kaide de Afganistanda Taliban rejiminin
altında yaşıyor, besleniyor diye ABD öncülüğünde koalisyon
güçleri Afganistana çok büyük bir operasyon başlattılar. Bizim ilk
gördüğümüz canlı yayınlarda füzelerle bir ülkenin
bombalanması vardı ya işte o zaman -Tomahawkları, bu
füzelerin isimlerini hep o zaman duyduk- Afganistana büyük bir operasyon
gerçekleştirildi.
Peki, on yedi yıl boyunca ne oldu? Bu
bahsettiğimiz süre 2001 yılı. Daha sonra, bu koalisyon
güçlerinin yerini 2006dan sonra NATO önderliğindeki ISAF aldı. Peki,
2001-2018, aradan geçen on yedi yıl içerisinde Afganistanda ne
yaşandı, rejim değişikliği dışında ne
yaşandı? Taliban gitti, yerine başka bir rejim geldi. Afganistana
bunun dışında, kan ve gözyaşı dışında
bu uluslararası örgütler, koalisyon güçleri, NATO ne götürdü? Hiçbir
şey.
Şimdi, bu uluslararası örgütler bazı
rakamlar yayınlarlar, hepimiz görmüşüzdür; işte, bu insani
kalkınmışlık endeksi, yoksulluk, kadın istihdamı;
çocuk, bebek ölüm oranları falan. Bunların hepsinde en kötü birkaç
ülkeden biri Afganistandır yani âdeta insanlığın
bittiği, tükendiği ülkelerden biri Afganistandır. Peki, bu on
yedi yıl boyunca dünyanın dört bir yanından dünyanın en
güçlü, en büyük ülkeleri Afganistanın sorunlarını
çözeceğiz. dedi, bunların hangisine çözüm buldular. Şimdi
Afganistanda sizce kim yaşamak ister? İçimizden herhangi birisi için
Afganistanın en küçük bir cazibesi var mı? Elbette yok.
Şimdi, burada ilginç bir şey daha var, onu
da söylemek istiyorum: ABDnin Afganistana müdahalesi genel olarak olumsuz bir
şeymiş gibi yansıtılmıyor; Adalet ve Kalkınma
Partili hiçbir milletvekili veya hiçbir bakan, Cumhurbaşkanı, ABDnin
Afganistana müdahalesine hiçbir şey demiyor, hatta NATOda ABDyle
birlikte operasyona katılmamızı normal karşılıyor
ama aynı Hükûmet, ABDnin Suriyede olmasını istemiyor. Yani
burada bir çelişki yok mu? Yani ABD, Afganistanda iyi de Suriyede mi
kötü veya Suriyede iyi de Afganistanda mı kötü? Eğer Afganistanda
bir emperyalist müdahale yoksa niye Suriyedeki emperyalist müdahale olsun?
Hepiniz sevinç naraları attınız, bir sürü insan attı;
televizyonları, radyoları, gazeteleri açın, ABD Suriyeden
çekiliyor diye milyonlarca insan seviniyor. Peki, aynı insanlara
soralım: Afganistanda asker bulunmasına da aynı tepkiyi
gösteriyor musunuz? Sonra da sizin gibi düşünmeyen bizim gibilere ne
diyorsunuz? Siz antiemperyalist değilsiniz. Biz antiemperyalist
değiliz, öyle mi? Afganistanda ABDye evet, Suriyede ABDye hayır;
sonra buna karşı çıkanlar antiemperyalist değil.
Şimdi, acı ve gözyaşı sürüyor
dedim. Yani acı ve gözyaşı sürüyor derken hani böyle ara ara
değil, daha dün bayındırlık
bakanlığının önünde bir intihar eylemi
gerçekleştirildi, en az 43 kişi yaşamını yitirdi,
onlarca kişi yaralandı; daha dün Afganistanda yaşandı bu.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Suriyedeki ABDye bir
şey diyor musunuz?
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Bu
savaş ve operasyonlar nedeniyle on yedi yıldır
-yaklaşık rakamlar, bunun resmî rakamlarını kimse tam
olarak bilmiyor ama- 5 milyon 700 bin kişinin, 5 milyon 700 bin
Afganın ülkesini terk ettiği tahmin ediliyor. Bunların çok
büyük bir bölümü Pakistanda ve İranda yaşıyor.
Pakistanın, İranın; o yoksul Pakistanın, yoksul
İranın en yoksul varoşlarında yaşıyor ya da
üçüncü ülkelere, Avrupaya, dünyanın başka ülkelerine gitmek
istiyorlar. Bunlardan 170 bininin bugüne kadar Türkiyeye gelip
Birleşmiş Milletlere başvurduğu söyleniyor yani gelen
kişi sayısı bundan çok fazla fakat Birleşmiş Milletler
Mülteciler Yüksek Komiserliğinin Türkiye temsilciliğine başvuran
kişi sayısının 170 bin olduğu söyleniyor. Peki, biz bu
170 bin kişiye ne yapıyoruz biliyor musunuz? Bunlar,
Birleşmiş Milletlere başvuran kişiler, üçüncü ülkelere
gitmek istiyorlar, Türkiyede kalmak için gelmiyorlar. Biz bunlara mülteci statüsü
tanımıyoruz. Daha önceki bir konuşmamda da söylemiştim.
Türkiye, Batıdan gelenlere mültecilik hakkı tanıyor, yani
Almanlar, Fransızlar, İngilizler -zaten sıraya girmiş
durumdalar- Türkiyeye geliyorlar, biz onlara mültecilik hakkı
tanıyoruz fakat Türkiyenin doğusundan gelen hiçbir ülkenin
yurttaşına mültecilik hakkı tanımıyoruz. Bu konuda
Türkiyenin imzaladığı uluslararası sözleşmelerin
ikisinde de Türkiyenin çekincesi var. Peki, biz ne yapıyoruz? Üçüncü bir
ülkeye gitmesi için kolaylık göstermek bir yana bunları kendi
ülkelerine göndermeye çalışıyoruz. Nisan ayından bugüne 5
binin üzerinde Afganlının ülkesine iade edildiği söyleniyor.
Yine gayriresmî rakamlar bunlar. Uluslararası Af Örgütünün açıkladığı
şöyle bir rakam var: Gözaltında tutulan 2 bin Afganlı
olduğu söyleniyor, 2 bin Afganlı. Bunlar da ülkesindeki
savaştan, ülkesindeki yoksulluktan, öldürülme korkusundan kaçıp
başka ülkelere gitmek isteyen insanlar; onları da geri göndermeye
çalışıyoruz. Bir adım daha ileri gidelim, ne yapıyoruz
biliyor musunuz? Türkçe bilmeyen bu insanlara
Uluslararası raporlarda yer
aldığı için söylüyorum, kendi gözlemime dayalı veya bilgiye
dayalı değil, bunun belgelerini görmüş değilim fakat
uluslararası örgütlerin bu konuda raporları var; diyorlar ki: Türkçe
bilmeyen bu kişilere, bu Afganlılara yurt dışına
dönmeleri için belge imzalatılıyor. Bakın, korkunç bir dram
yaşayan bu insanlar bizim ülkemize sığınıyorlar. 3
milyon Suriyeli barındırıyoruz diye övünüyoruz ya 2 bin
Afganı gözaltında tutup iade etmeye çalışıyoruz, 5
binini bugüne kadar geri gönderdik. Bu ülke, 5 bin veya -tamamı için
söyleyeyim- 170 bin Afganlıyı barındıracak güçte bir
ülkedir. Bu konuda yapılabilecek çok şey olduğunu
düşünüyorum.
Şimdi, biz bu tezkereye bütün bu
anlattıklarım ışığında hayır
diyeceğiz. Bu tezkereye hayır dememizin nedeni şu: Çünkü bu
anlattığım utanç tablosuna evet demiş olacağız
yani bu tezkereye evet dersek bu utanç tablosuna bir parça da katkı
sunmuş olacağız. Ama gerçekten Afgan halkıyla
dayanışmak istiyorsak yapabileceğimiz başka şeyler
var. Bu askerleri göndermek yerine, bu harcadığımız paralar
yerine -çünkü Afganistan için bu ülke, bu yönetim gerçekten yabana
atılmayacak bir para harcıyor- bunu 170 bin Afgan için harcayabiliriz;
onların insani sorunlarının, Afganistandaki insani
sorunların çözümü için harcayabiliriz. Yeter ki bu drama katkı sunmak
istemeyelim. Meclisin, bu nedenle bu tezkereye hayır demesini istiyoruz.
Bu tezkere, Afganistana kan ve gözyaşı
dışında hiçbir şey getirmeyecek. Evet, biz bu tezkereye
hayır desek de NATO ve ABD oraya asker göndermeye devam edecek. Biz bunu
bitirecek ülke değiliz, bu müdahaleyi bitirecek ülke değiliz fakat bu
günaha ortak olmayabiliriz.
Şimdi, ilginç bir şey daha söylemek
isterim. Aslında Afganistanın böyle zengin yer altı
kaynakları yok yani petrolü yok, enerji kaynakları yok; buna
rağmen, insanlığın, bütün ülkelerin garip biçimde
Afganistana bir müdahalesi söz konusu. Bu konuda yazılmış
birçok tez var. Hani bazıları daha sonraki müdahalelere
hazırlık için Afganistanın işgal edildiğini
söylüyorlar. Sovyetlerin bu amaçla rejim değişikliği için
müdahale ettiğini söyleyenler var. ABDnin aslında El Kaide ve
Taliban rejim değişikliği için değil, daha sonraki
İran veya başka bir ülkeye müdahale için Afganistanda asker
bulundurduğunu, bu ülkede varlığını sürdürmek
istediğini söyleyenler var. Dolayısıyla burada bir yer altı
kaynağı da yok. Burada benden önce konuşan bir milletvekilli,
işte fellik fellik ülkenin dört bir yanını arıyorlar diyor
ama sene 2018, olsaydı emin olun bulurlardı. Bir yer altı
zenginliği falan yok, başka siyasi amaçlarla Afganistan işgal
ediliyor.
Şimdi, ünlü Fransız siyasetçi Talleyrand,
1815 Viyana Kongresinin de mimarlarından biri. Ben çok diplomasi bilen
birisi değilim fakat 1815 Viyana Kongresinin uluslararası
diplomasinin temellerinin atıldığı kongre olduğu
söylenir. Talleyrandın ünlü bir sözü var, der ki Talleyrand: Süngülerle
çok şey başarabilirsiniz ama üstünde oturmak o kadar da rahat değildir.
On yedi yıllık pratik, bize Afganistanda bu süngülerin üzerinde
oturmanın hiç de rahat olmadığını göstermiştir.
Son olarak sözlerimi şöyle bağlamak
isterim, Benjamin Franklinin bir sözü var, diyor ki: Demokrasi, iki kurt ile
bir kuzunun akşam yemeğinde ne yiyeceklerini oylamasıdır;
özgürlük ise tam teçhizatlı bir kuzunun oylamaya karşı
çıkmasıdır. Biz, Afganistanda ya demokrasi adı
altındaki bu işgale onay vereceğiz ya da Afgan
halkının özgürlüğünü destekleyeceğiz diyorum, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Arkadaşlar, birleşime on beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.16
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.41
BAŞKAN: Başkan Vekili Mustafa ŞENTOP
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Burcu
KÖKSAL (Afyonkarahisar)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 40ıncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
(3/452) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresinin görüşmelerine devam
ediyoruz.
Şimdi, söz sırası Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Ahmet Ünal Çeviköze
aittir.
Buyurun Sayın Çeviköz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
CHP GRUBU ADINA AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Afganistanda NATOnun öncülüğündeki Kararlı Destek Misyonuna
ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi hakkında
Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, bugün önemli bir gün; her
şeyden önce Gaziantepin kurtuluşunun yıl dönümü. Sarıkamış
trajedisinin yıl dönümünü de maalesef üzüntüyle anıyorum. Aynı
zamanda Iğdırdaki şehidimizin de ailesine, Türk Silahlı
Kuvvetlerine ve ulusumuza başsağlığı diliyorum.
Bugün aynı zamanda, dün Afganistanda
gerçekleşen bir terör saldırısı vesilesiyle yaşamını
yitiren Afgan kardeşlerimizin ailelerine ve tüm Afgan halkına da
başsağlığı dileklerimizi iletmek isterim.
25 Aralık, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün silah
ve dava arkadaşı, Lozan kahramanı, Türkiye Cumhuriyetinin 2nci
Cumhurbaşkanı İsmet İnönüyü de ebediyete intikalinin
45inci yıl dönümünde rahmetle andığımız bir gündür.
Aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum.
Değerli milletvekilleri, hazır tarihten
söz açılmışken, Türkiye Cumhuriyeti ile çeyrek yüzyılı
aşkın bir süredir varlık-yokluk savaşı veren
Afganistan arasındaki ilişkilerin önemini hatırlatmak
amacıyla bazı bilgileri paylaşmak isterim.
Türkiye ile Afganistan arasındaki dostluk
köprüleri Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk döneminde
atılmıştır. Kurulduktan sonra Türkiye Cumhuriyetini ilk ziyaret
eden devlet başkanı Afganistan Kralı Emanullah Han
olmuştur. Kral, Batılı ülkelerin Başkent nasıl olsa
İstanbula taşınır. düşüncesiyle büyükelçilik bile
açmakta isteksiz davrandıkları Ankaraya 20 Mayıs 1928de
eşiyle birlikte gelmiş ve bir hafta boyunca Atatürkün konuğu
olmuştur. Bu vesileyle yine hatırlamakta yarar var, Ankaranın
ilk ve o dönemde tek modern oteli olan Ankara Palasın ilk yabancı
konukları da Emanullah Han, eşi ve beraberindeki Afgan heyetidir.
Ulu Önder Atatürk, Kral onuruna yaptığı
konuşmada Afgan halkıyla olan dostluğumuz hakkında
şunları söylemiştir: Saygıdeğer Kral, tarihin ne
garip görünmeleri, dünya olaylarının ne anlamlı rastlantı
ve benzeyişleri vardır. Hükümdar şahsınız, 1919da,
kahraman Afgan milletinin başında olarak, Asyanın
ortasında istiklal için mücadeleye atılırken, biz de aynı
tarihte, burada, Avrupanın doğusunda, bütün uygar dünyanın
gözleri önünde istiklal ve hürriyetimize vurulan darbelere göğüslerimizi
siper ederek dövüşüyorduk. Size ve bize çektirilen bunca üzüntüler ve
acılardan söz etmeye gerek yoktur. Yalnız, istiklal ve hürriyet
âşığı milletler için o acı anlar, o acı sebepler
uyanma aracı olmak üzere daima hatırlanmalıdır. Afgan
milleti ile Türk milletinin tarihî olan dostluk bağlarını
sağlamlaştıran ve doğrulayan başlıca sebebi de
her iki milletin şerefli varlıklarını ve yüce ideallerini
korumak için istiklal ve hürriyet prensibine aynı kuvvet ve imanla
sarılmalarında aranmalıdır.
Afganistan ve Türkiye tarihî kaderde ve mücadelede
ortak geçmişlere sahiptir. Afganistanla kurulan dostluk ilişkisi,
yapıldığı dönemde Şark Parktı Dörtlü Şark
Anlaşması Doğu Antantı Yakın Şark Paktı
Ön Asya Bloku Asya Paktı gibi isimlerle de anılan, resmî adı
Türkiye, Afganistan, Irak ve İran Arasında Ademi Tecavüz
Muahedenamesi olan ve 8 Temmuz 1937de taraf ülkelerin
dışişleri bakanlarınca imzalanan Sadabat
Paktının fikir babası da Atatürktür.
Pakta dâhil olan taraflar şu konularda
mutabakata varmışlardı: Devletler normal ilişkilerini de
iyi bir şekilde devam ettirecektir. Dünya barışının
sağlanmasına yönelik kurulan Milletler Cemiyetinin kararlarına
uyacak ve birliğe biat edeceklerdir. Anlaşmanın muhatabı
olan devletler hiçbir şekilde anlaşmayı paravan olarak
kullanarak birbirlerinin iç işlerine müdahil olmayacaklardır. İç
işlerinde varılan mutabakat ve hoşgörü, aynı şekilde,
daha önce çizilen ve kabul edilen genel sınırların
korunması konusunda da geçerliliğini devam ettirecektir. Bu anlaşmanın
imzalanmasının başlıca nedenlerinden biri, tarafların
sınır anlaşmazlıklarının bir nebze de olsa çözüme
kavuşturulabilmesidir. Taraflar, birbirlerinin çıkarlarının
zedelenmesi, korunması konularında ortak maddelere dayanarak, birlik
içinde hareket edeceklerdir. Pakta katılan devletler, hiçbir şekilde
birbirlerine askerî veya siyasi bir saldırı içinde olmamanın
yanı sıra böyle oluşumlara dâhil olmayı da asla kabul
etmeyeceklerdir.
Sadabat Paktının 7nci maddesi ise bugün
de bölgede çok önem taşıyan güvenlik sorununa karşı dört
ülkenin birbirine taahhüdünü içeriyordu ve diyordu ki: Yüksek âkitlerden her
biri kendi hudutları içinde, yüksek âkitlerden diğer birinin
müessesatını devirmeyi veyahut bu diğer devletin
topraklarında nizam ve emniyete zarar vermeyi istihdaf eden silahlı
çetelerin, birlik veya teşekküllerin kurulmasına mâni olmayı
taahhüt eder. Paktın bizzat bu maddesi bile paktın ileri
görüşlülük ve öngörüyle hazırlandığını
göstermektedir.
Sadabat Paktıyla Türkiye, doğu
sınırlarını garanti altına almıştı.
Dünya barışının sağlanmasına aykırı
olan bütün hareketler dengeleri bozmaktadır. Bu düşüncenin
korunması amacıyla pakt Orta Doğu barışını
sağlamlaştırmıştır, bölgesel dostluk mutlak
kılınmaya çalışılmıştır.
Türkiye ile Afganistan arasındaki dostluk
ilişkileri Emanullah Han dönemiyle de sınırlı
kalmamıştır. Emanullah Hanın devrilmesinden sonra Kâbil
Büyükelçimiz Yusuf Hikmet Bayur 24 Haziran 1930da Mehmet Nadir Hana güven
mektubunu sunar ve görüşmesini de Ankaraya şu sözlerle özetler: 24
Haziranda itimatnamemi verdim. Kral ile mükâleme esnasında ezcümle
Kâffemiz Reisicumhur Hazretlerini başımız tanırız.
dedi. Yani Afgan halkı Atatürkü kendi başkanı olarak
tanırdı.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün bu tarihsel kardeşliğe dayanan iki halkın
dayanışmasını her koşulda sürdürmeyi sağlamak
gerekmektedir. Afganistanda NATO öncülüğündeki Kararlı Destek
Misyonu kapsamında Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının
yurt dışına gönderilmesine ilişkin tezkere, ilk olarak,
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 6 Ocak 2015 tarihinde kabul
edilmiş ve 3 Ocak 2017de de iki yıl daha
uzatılmıştır.
Yetki istenen hususları açmam gerekirse, Türk
Silahlı Kuvvetleri unsurlarının NATOnun Afganistanda icra
edeceği Kararlı Destek Misyonu ve devamı kapsamında yurt
dışına gönderilmesi, aynı amaçlara yönelik olmak üzere
yabancı silahlı kuvvetlerin anılan misyona katılmak için
ülkemiz üzerinden Afganistana intikaliyle geri intikali kapsamında
Türkiye'de bulunması hususlarıdır.
NATOnun Kararlı Destek Misyonu, ISAF yani
Uluslararası Güvenlik ve Yardım Kuvveti sona erdikten sonra
kurulmuştur. Yani bu misyon savaşçı bir misyon değildir.
Kararlı Destek Misyonu, Afganistanın genelinde güvenlik
sorumluluğu üstlenecek Afgan ulusal güvenlik güçlerine eğitim,
danışmanlık ve yardım sağlama amacıyla
kurulmuştur. Bu misyonun hedefi, Afgan ulusal güvenlik güçlerinin ülke
genelinde güvenlik sorumluluğunu bütünüyle üstlenmesini
sağlamaktır. Ancak değerli milletvekilleri, hatırlamak
gerekir ki 2015 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan Kararlı
Destek Misyonunun tezkere metninde İki yıl icra edilmesi
planlamakta. ifadesi yer almaktaydı. Bu misyonun aradan geçen neredeyse
dört yıla rağmen hâlâ görevine devam ediyor olması
Afganistandaki gelişmelerin başlangıçtaki planlarla örtüşmediğinin
işaretidir.
Afganistandaki Türk Silahlı Kuvvetleri
unsurlarına ilişkin kararlarımızı yeniden
değerlendirmemizi gerektiren 3 önemli gelişmeye dikkatinizi çekmek
isterim. Öncelikle, NATO güçleri Afganistanda görev yaptıkları süre
boyunca El Kaide ve Taliban unsurlarıyla mücadele ettiler. Ancak bugün
Amerika Birleşik Devletleri, Afganistan Hükûmeti ve Talibanın
Afganistanda barışın sağlanması için görüşmelere
başlayacaklarına ilişkin haberler duyuyoruz. Öyle ki Taliban
yöneticileri Katardaki bir ofiste bu konuda çalışmalara dahi
başlamışlar. Amerika Birleşik Devletlerinin Afganistan
Özel Temsilcisi Zalmay Halilzad da Talibanla barış müzakerelerini
ilerletmek için Afganistan, Pakistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve
Katarda temaslar yürütüyor. Bu durum Uluslararası Güvenlik ve Yardım
Kuvveti ve Kararlı Destek Misyonunun etkinliğinin de
sorgulanmasına yol açıyor.
İkinci olarak, Afganistan
Cumhurbaşkanı Eşref Gani Şubat 2018de Talibanla
barış görüşmelerini ve Talibanı bir siyasi parti olarak
tanımayı içeren bir barış planını açıkladı.
Her ne kadar ülkedeki kırılgan durum devam etse de ve ülkenin birçok
bölgesinde Talibanın kontrolü sürse de Afganistan Hükûmeti ile Taliban
arasındaki kanalların açılmaya başlaması önemli bir
gelişme.
Son olarak, Amerika Birleşik Devletleri
Başkanı Trumpın Afganistandaki Amerikan askerlerinin
yarısını çekeceği açıklaması da Afganistandaki
dengeleri etkileyebilecek faktörlerden biridir. Bu durumda Afganistanda güç
bulunduran diğer ülkelerin üzerindeki yük ve sorumluluklar da
artacaktır, Afganistandaki Amerikan askerî mevcudiyeti 14 binden 7 bine
düşecektir. Süren barış görüşmeleri ve Amerikan
askerlerinin çekilmeye başlaması Türkiyenin Afganistanda
şekillenmekte olan yeni tabloya hazırlanmasını da beraberinde
getirmelidir.
Değerli Başkan, sayın milletvekilleri;
işte, sözünü ettiğim bu gelişmelerin de
ışığında Türkiye'nin Afganistandaki
varlığının yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir.
Afganistan Hükûmeti ile Taliban arasında bir anlaşma olduğu
takdirde Türkiye'nin Afganistan politikasını bu anlaşma
esaslarına göre yeniden düzenlemesi gerekecektir. Kararlı Destek
Misyonunun resmî sayfasına göre Haziran 2018 itibarıyla misyonda
görev yapan 15.997 askerden 563ü Türk Silahlı Kuvvetleri mensubudur. Bu
misyona 39 ülke destek veriyor. Afganistanda NATO şemsiyesi altında
ve bölge barışı için yarar sağlayacak bir misyonda görev
yapmak olumlu karşılanması gereken bir faaliyettir. Son
gelişmeler ışığında Türkiye'nin NATO Kararlı
Destek Misyonunda Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının
sayısını azaltması gerekecektir. Bu durumun şimdiden
altını çizmek gerekiyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Afganistanda Amerika Birleşik Devletleri askerlerinin
çekilmeye başlamasına değindiğimize göre Amerikan
askerlerinin bir başka ülkeden yani komşumuz Suriyeden çekilmesini
de dikkatle ele almamız gereklidir. 2018 Aralık itibarıyla
Suriyede yeni bir döneme giriliyor. Öncelikle bölgede yeni bir askerî
hareketliliğin başlamasının herhangi bir olumsuzluğa
yol açmaması önem taşımaktadır. Şunu belirtmekte yarar
var: Amerika Birleşik Devletleri askerlerinin çekilmesinin Amerika
önderliğindeki koalisyonun Suriye topraklarında IŞİDe
karşı sürdürdüğü mücadelenin tamamen sona erdiği ve
koalisyon güçlerinin tümünün Suriyeden çekileceği anlamına
gelmediği dikkate alınmalıdır. Nitekim koalisyona
katılan diğer ülkelerin, örneğin Fransanın henüz
askerlerini çekme niyetinde olmadıklarını açıklamaları
da dikkati çekmektedir, üstelik Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron
Amerika Birleşik Devletlerinin kararından hoşnut
olmadığını dahi söylemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak öteden beri
Suriyenin egemenliğine, toprak bütünlüğüne ve siyasi birliğine
önem verdiğimizi vurgulayan bir yaklaşım içinde olduk. Suriye
topraklarında bulunan yabancı askerî unsurların zaman içinde
Amerika örneğinde olduğu gibi çekilme kararı
almalarının Suriyenin geleceği hakkındaki kararları
Suriyelilerin vermesine de olumlu katkıda bulunacağını
düşünüyoruz. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak Suriye dâhil olmak üzere
Türkiyenin komşu coğrafyasını oluşturan Orta
Doğu bölgesinde, mevcut tüm sorunların askerî güç
kullanmaksızın, barışçı yollardan ve diplomasiye
ağırlık verilerek çözümlenmesinden yanayız. Bu bütüncül
yaklaşım, tüm aktörlerle diyalog içinde bulunmasını da
gerekli ve zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda, Suriye ile Türkiye
arasında Adana Mutabakatı ruhuna uygun olarak diyalog
ortamının sağlanması da büyük önem
taşımaktadır. Bunu bir kez daha, ısrarla vurgulamak
isterim.
Cenevrede sürdürülen barış
görüşmelerinin ve Suriye anayasasının hazırlanması
çalışmalarının bu bağlamda daha da önem
kazandığını da hatırlatmak isterim. Türkiye, Amerika
Birleşik Devletlerinin Suriyeden çekilme kararını bölgesel
sahiplenme, iyi komşuluk ilişkileri ve iç işlerine
karışmama prensibi çerçevesinde bir fırsata dönüştürmeyi
başarmalıdır. Bizim tutumumuz bellidir: Biz, savaş
çığırtkanlığı yapmaksızın, Orta
Doğunun sorunlarını barışçı yollardan çözmek
için Orta Doğu Barış ve İşbirliği
Teşkilatının yani kısaca OBİTin kurulması için
Türkiyenin öncülük yapmasını istiyoruz.
Önümüzde önemli ve kritik bir dönemin
başlayacağı anlaşılıyor. Türkiye, Suriyede yeni
bir misyon üstlenmeye hazırlanıyor. Suriyeden Amerikanın
kuvvetlerini çekmesi sonucu Türkiye IŞİDle mücadeleyi Amerikadan
devralacağını söylüyor. Bu kararın askerî taktik ve
stratejik operasyonel planlamalarının dikkatle yapılması
gerektiği açıktır. Zira, IŞİDin
kalıntılarının bulunduğu Fırat havzası,
Suriye topraklarının sınırımızdan oldukça uzak
bölgelerinde yer almaktadır. Bu tür bir harekâta hazırlanırken ABDnin
etkin lojistik ve istihbarat desteğinin alınması gerekecektir.
Bu hazırlıkların sağlam temellere dayalı bir
şekilde, özenle yapılmakta olduğunu ummak isteriz.
Amerikalıların, IŞİD tam
anlamıyla bölgeden temizlenmeden çekilme kararı almasının
ardında hangi saiklerin bulunduğu mutlaka dikkatle
değerlendirilmelidir. Son haberlere bakılırsa, bizim
desteğimizle kuzeyden Menbice doğru hareketlenen Özgür Suriye
Ordusuna karşı Suriye Rejim güçleri de güneybatıdan Menbice
girmiş durumda. Türkiyenin, İdlibde olduğu gibi, Suriye rejim
güçleriyle burun buruna bir karşılaşmaya doğru ilerlemekte
olduğu gözden kaçmıyor. Bunlar dikkat edilmesi gereken çok kritik
gelişmelerdir. Bizim vazifemiz bu uyarıları yapmaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; maalesef Orta Doğu dün olduğu gibi bugün de kan
gölüne dönüşmüş durumdadır. Sayısız cihatçı örgüt
ortaya çıkmış, bölgesel istikrar ve güvenlik ortadan
kalkmıştır. Türkiye, Orta Doğuda tarafsız bir bölge
gücü olma özelliğinden yoksun bırakılmıştır.
Tarafgirliğin Suriyede sonuçlarını hazin bir şekilde
gördük. Önümüzdeki dönemde Suriye ve Orta Doğu politikalarımıza
aklıselimin egemen olmasını umuyoruz.
Dün, Reina saldırısını
düzenleyen suikastçının ev arkadaşı ortaya çıktı,
haberlerde yer aldı, görmüşsünüzdür. Adananın Seyhan ilçesinde
sahte Suriye kimliğiyle yakalanan şüphelinin 2011de Çeçenistanda El
Kaide terör örgütü adına faaliyet gösterdiği, 2013te ülkesinde
aranmaya başlanmasının ardından Türkiyeye giriş
yaptığı ve bir yıl sonra da yine aynı örgüt adına
eylem yapmak amacıyla Suriyeye kısa bir süre gidip geldiği
tespit edilmiş durumda.
Üstelik yabancı terörist, savaşçı
şüphesiyle 2017 yılında Mısıra
çıkışı yapılan şüphelinin sahte pasaportla
geçtiğimiz ocak ayında yeniden Türkiyeye geldiği ve sözde cihat
etmek amacıyla illegal yollardan Suriyeye gidip terör örgütü El Kaidenin
Suriye yapılanması olan Fetih El Şam cephesi ve Heyet Tahrir
el-Şam terör örgütleri adına faaliyet gösterdiği yönünde
bilgiler mevcut. Bu kişinin yeni yılda eylem
hazırlığında olduğu da belirtiliyor. İşte,
Orta Doğuda izlenen yanlış politikaların Türkiyeyi
nasıl terörün hedefi hâline getirdiğinin en son somut örneği de
budur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizin hem Suriyede hem Orta Doğuda
barışın öncüsü, çatışmaların
barışçı yollarla çözüme ulaşacağı bir ülkeye
dönüşmesi ümidiyle bu tezkere için, içinde bulunduğumuz tüm
olumsuzluklara rağmen, Afgan halkıyla dayanışma
amacıyla Cumhuriyet Halk Partisinin bu defa da olumlu oy
kullanacağını belirtmek isterim.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Değerli arkadaşlar,
şimdi Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Volkan Bozkır.
Buyurun Sayın Bozkır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA VOLKAN BOZKIR
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk
Silahlı Kuvvetleri unsurlarının NATOnun Afganistanda icra
edeceği Kararlı Destek Misyonu ve devamı kapsamında yurt dışına
gönderilmesi, aynı amaçlara yönelik olmak üzere yabancı silahlı
kuvvetlerin anılan misyona katılmak amacıyla ülkemiz üzerinden
Afganistana intikali ile geri intikali kapsamında Türkiyede
bulunması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin
Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre
yapılması için Cumhurbaşkanına Anayasanın 92nci
maddesi uyarınca iki yıl süreyle izin verilmesine ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; son yıllarda karşı karşıya
olduğumuz uluslararası gelişmeler
ışığında Türkiyenin gerek jeopolitik konumunu gerek
uluslararası gücü ve etkisini dikkate alarak tüm dünyayı etkileyen bu
gelişmelere sessiz kalmasının mümkün olmadığı ve
bunlara ilişkin proaktif ve etkili bir dış politika
izlediği açıktır. Ülkemizin köklü geçmişinden kaynaklanan,
dünyanın farklı bölgelerindeki ülkelerle uzun yıllara dayanan
dostane ilişkilerini sürdürmesi Türk dış politikasının
önceliği olmayı sürdürmektedir; bu ilişkilerin gerektirdiği
dayanışmayı göstermek, son yıllarda yaşanan küresel ve
bölgesel gelişmeler karşısında daha da önemli hâle
gelmiş bulunmaktadır. Türkiyenin Afganistanla olan tarihî
ilişkileri ve Afganistanda icra edilen Kararlı Destek Misyonu da bu
önceliğin bir parçasıdır.
Türkiye ve Afganistan köklü tarihsel ilişkilere
sahip iki kardeş ülkedir. Ülkemiz Afganistanın millî birliğini,
bütünlüğünü ve bağımsızlığını her zaman
desteklemiştir; Afgan halkının barış, istikrar ve
refah içinde yaşaması için Afganistanla her daim dayanışma
içinde olmuştur. Ülkemiz, Afganistanla 1921de imzaladığı
ittifak anlaşmasıyla, bu anlayışını ahdî bir
temele oturtmuştur. Cumhuriyetin ilk yıllarından beri Afganistana
yardımlarını sürdüren ülkemiz, aynı zamanda cumhuriyet
tarihimizin en büyük yardım programını da Afganistanda
yürütmektedir. Afganistana olan desteğimiz bu anlayışla devam
edecektir.
Bu destek çabalarımızı özetlemek
gerekirse şu hususları saymak mümkündür: Türkiye, Afganistanın
modernleşme çabalarını desteklemiştir ve Afganistanda
mülki, askerî, kültür, eğitim ve sağlık gibi temel alanlarda
devlet kurumlarının gelişmesinde önemli rol
oynamıştır. Afganistanda, 2004 yılından bu yana süren
yardım programımızın toplam değeri 1,1 milyar
doları aşmıştır. Ülkenin her vilayetinde binden fazla
proje gerçekleştirilmiştir. Ülkemiz, başta eğitim ve
sağlık alanlarında, öncelikle gençlere ve kadınlara yönelik
olmak üzere, her alandaki desteğini sürdürmektedir. Eğitim
alanında, 3 bini aşkın Afgan öğrenciye Türkiye'de
yükseköğretimini burslu olarak tamamlama imkânı
sağlanmıştır. 2018-2019 eğitim dönemi için de keza
Afgan öğrencilere 307 yükseköğrenim bursu tahsis edilmiştir.
Belhte, Mevlâna Celâlettin Rûmi Türk-Afgan Kız
Üniversitesi Projesi, yükseköğrenim alanında iki kardeş ülke
arasındaki ilişkileri daha da ileri götürmekte önemli bir adım
teşkil edecektir.
Türkiye, 2016 yılında düzenlenen ve
Afganistana ilişkin olarak Brüksel Konferansında 2018-2020 dönemi
için proje temelli kullandırılmak üzere 150 milyon ABD doları
kalkınma yardımı taahhüt etmiştir. 2018 yılında
ise ülkemizin 2nci defa eş başkanlığını
üstlendiği Asyanın Kalbi- İstanbul Süreci kapsamında da
Afganistana destek olmaya devam etmektedir.
İstanbul Süreci, ülkemizin girişimiyle
2011 yılında başlatıldığında, bölge ülkelerinin
tamamını ve Afganistanda rol oynayan ülkeleri aynı masada bir
araya getirebilen tek diyalog platformu olarak ortaya
çıkmıştı. Süreç bugün de bu niteliğini
korumaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye'nin katkılarının yanında uluslararası
toplumun da Afganistana güvenlik, kapasite oluşumu ve kalkınma
alanlarında desteğini sürdürmesi büyük önem
taşımaktadır. Afganistanda NATO ve Birleşmiş
Milletler başta olmak üzere uluslararası toplumun yoğun
gayretleriyle sağlanan ilerleme henüz kırılgandır. Bu
nedenle, Afganistanda barış ve istikrar sürdürülebilir temellere
kavuşturulana kadar bölge ülkelerinin ve uluslararası toplumun
desteğinin devam etmesi şarttır.
Afganistanda istikrarın hâkim
kılınması amacıyla NATO öncülüğünde 2001 yılında
başlatılan Uluslararası Güvenlik ve Yardım Kuvvetine (ISAF)
ülkemiz de katılmıştır. Malumunuz olduğu üzere,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin ilgili kararları ve Bonn
Konferansı sonuçları uyarınca 2001 yılında tesis
edilen Uluslararası Güvenlik ve Yardım Kuvveti, 11 Ağustos 2003
tarihinde bu kez NATO tarafından üstlenilmiştir. Türk Silahlı
Kuvvetleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10 Ekim 2001 tarihli ve 722
sayılı Kararıyla, ISAF bünyesinde operasyonun
başlangıcından itibaren görev almıştır ve NATO bu
harekâtı devraldıktan sonra da katkılarını
kapsamlı bir şekilde sürdürmüştür.
Söz konusu misyon kapsamında, ülkemiz, uzun
süre ISAF komutanlığına ve Kabil Bölge
Komutanlığında Gazi Askerî Eğitim Merkezi ile
Afganistandaki NATO eğitim misyonuna personel katkısı vermek
suretiyle önemli görevler almıştır. Keza Vardak ve Cevizcanda
iki il imar ekibi tesis etmiştir. Ayrıca, Afganistan polis ve
ordusuna yönelik olarak binlerce personeli kapsayan yoğun bir eğitim
programı da ilgili kurumlarımızca sürdürülmüştür. Söz
konusu katkılarımız Afganistanla tarihe dayanan köklü
dayanışmanın ve Kuzey Atlantik Anlaşmasından
kaynaklanan yükümlülüklerimizin uyumlu bir göstergesini teşkil
etmiştir.
2003 yılından bu yana NATO
liderliğinde icra edilmekte olan ve Avrupa-Atlantik coğrafyası
dışındaki en uzun süreli ve en kapsamlı harekât olma
özelliğini taşıyan ISAF Harekâtı, 2012 Chicago Zirvesinde
NATO devlet ve hükûmet başkanlarının aldığı karar
doğrultusunda 31 Aralık 2014 tarihinde tamamlanmıştır,
yerine muharip niteliği bulunmayan Kararlı Destek Misyonu (RSM)
kurulmuştur. Bu suretle bir yandan Afganların ülkede sağlanan
ilerlemelere koşut olarak güvenlik alanında da liderliği
üstlenmelerine imkân sağlanırken Afganistan ulusal güvenlik ve
savunma güçlerine danışmanlık ve eğitim desteğinin
sürmesi de amaçlanmıştır. Türkiye, bu Kararlı Destek
Misyonu kapsamında 4 lider ülkeden biridir. Almanyanın kuzeyde,
İtalyanın batıda, Amerika Birleşik Devletlerinin güney ve
doğudaki sorumluluklarına benzer şekilde, Türkiye de Kabil
bölgesinde çerçeve ülke sorumluluğunu 2015 yılından bu yana
kesintisiz üstlenmektedir. Ayrıca, Kabil Uluslararası
Havaalanının işletme ve güvenlik sorumluluğu da Kabilde
aldığımız bu çerçeve ülke sorumluluğumuza koşut
olarak 2015 yılı Ocak ayından bu yana ülkemiz tarafından
üstlenilmiştir. Kabil Uluslararası Havalimanı
sorumluluğumuzun 2019 yılında da sürdürülmesine ilişkin
karar Ekim 2018 NATO Savunma Bakanları Toplantısında alınmıştır
ve Sayın Millî Savunma Bakanımızca da
açıklanmıştır.
Afgan güvenlik güçlerine polisiyle, askeriyle
Türkiyede ve Afganistanda verdiğimiz eğitim programları da
devam etmektedir. Afganistan ulusal güvenlik ve savunma güçlerinin mali
sürdürülebilirliğinin desteklenmesi için tüm müttefiklerce verilmekte olan
mali destek kapsamında, ülkemiz, 2015-2017 döneminde üç yıl süreyle
toplam 60 milyon ABD doları katkıda bulunmuştur. Afganistan
ulusal güvenlik ve savunma güçlerinin 2018-2020 döneminde de finansmanına
katkı sağlanmasına yönelik taahhütlerin bir önceki dönemle aynı
düzeyde sürdürülmesi, 2016 yılında yapılan NATO Varşova
Zirvesinde önemli kararlardan birini teşkil etmiştir. Ülkemizin,
aynı şekilde, 2018-2020 dönemindeki mali katkısının da
üç yıl boyunca yirmişer milyon ABD doları olmak üzere, toplam 60
milyon dolar seviyesinde süreceği Varşova Zirvesinde ilan
edilmiştir. Bu kapsamda 2018 yılı için taahhüt edilen 20 milyon
dolar tutarındaki katkımız peyderpey aktarılmaktadır.
Kararlı Destek Misyonu kapsamında hâlihazırda Afganistanda
ülkemizden 469 personelimiz görev almaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tüm çabalara rağmen Afganistandaki güvenlik durumu
kırılganlığını sürdürmektedir. Henüz huzur
sağlanamamıştır ve saldırılar sürmektedir.
Kabilde daha dün düzenlenen saldırıda 43 kişinin
hayatını kaybettiği malumlarınızdır.
Buna karşın olumlu gelişmeleri de
belirtmekte yarar görüyorum. 20 Ekim 2018 tarihinde düzenlenen Parlamento
seçimleri, önemli bir aşama teşkil etmiştir. 2019
ilkbaharında yapılacak Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinin de başarıyla gerçekleştirilmesi, Afganistanda
siyasi uzlaşıya yönelik ortamın teşkili
bakımından önemlidir. Şurası kesindir ki: Afganistanda
kalıcı barış ve istikrar ancak Afganlar arasında
sağlanacak ve bölge ülkeleri ile uluslararası toplumun
destekleyeceği siyasi bir uzlaşıyla temin edilebilecektir. Bu
amaçla, Türkiye, Afganların öncülüğünde ve sahipliğinde
barış ve uzlaşı çabalarını desteklemektedir.
Afganistanda güvenlik ve istikrar, bölgesel ve küresel barış ile
refah için vazgeçilmez bir unsurdur. NATOnun Afganistana
sağladığı desteğe de duyulan ihtiyaç hâlâ gereklidir.
11-12 Temmuz 2018 tarihlerinde icra edilen
Brükseldeki NATO Zirvesinde müttefikler, Kararlı Destek Misyonunun
Afganistan ulusal güvenlik ve savunma güçlerinin eğitim, yardım ve
danışma faaliyetlerini başarıyla sürdürdüğünü
vurgulayarak Afganistanda uzun vadeli güvenlik ve istikrarın temininin
sağlanmasına yönelik bağlılıklarını
yinelemişlerdir ve bu misyon kapsamında da Afganistana
sağlanmakta olan katkılarını sürdüreceklerini taahhüt
etmişlerdir. Ülkemiz açısından büyük bir öneme sahip
Afganistanı, içinden geçmekte olduğu bu hassas ve kırılgan
dönemde, ne ikili düzeyde ne NATO kapsamında yalnız
bırakamayız, bırakmamalıyız. NATO kapsamında,
Türkiye'nin Afganistana yardım ve destek için liderliğini sürdürmesi
önemlidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
benden önce söz alan konuşmacılar değindiği için, Suriyede
ortaya çıkan son gelişmelerle ilgili olarak da bazı
hususları belirtmek istiyorum.
Amerika Birleşik Devletlerinin Suriyeden
çekilme kararının oluşma sürecinde Sayın
Cumhurbaşkanımızın gösterdiği liderlik ve
izlediği diplomasinin çok belirleyici rolü olduğunu herkes ifade
etmektedir. Bunu burada bir kez daha vurgulamak istiyorum. Zira, 14 Aralık
günü yapılan telefon görüşmesi bütün bu sürecin seyrini değiştiren
önemli bir karara vesile olmuştur. Bu telefon görüşmesi sonucunda, 18
Aralıkta Amerika Birleşik Devletlerinin Suriyeden çekilme süreci
başlamıştır. Bu, sahadaki birçok dengenin yeniden
değerlendirilmesini, yeni unsurların müzakeresinin
yapılmasını da tabiatıyla zorunlu kılmaktadır.
Şu anda bu yöndeki çalışmalarımız da yoğun bir
şekilde devam ediyor. Suriyedeki son gelişmeler çerçevesinde
sınır hattında çok önemli hareketlilik var ancak biz hem sahada
hem masada olmaya devam edeceğiz. Türk dış
politikasının ve güvenlik siyasetinin en temel ilkesi de zaten hem
masada hem sahada olmaktan ibarettir. Eş zamanlı olarak masada ve
sahada olmaya devam edeceğiz derken, Suriyede gerçekten bunun çok önemli
örnekleri de ortaya çıkmıştır. Hem Astana-Soçi sürecinde
hem Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı Harekâtlarında, Cerablus,
Afrin ve İdlibde ve diğer bütün alanlarda masada ve sahada
olmanın en önemli görüntüleri ortaya
çıkarılmıştır. Bunun masadaki ve sahadaki neticelerini
de almaya başladık. Benden önce konuşan çok değerli
meslektaşımın ifade ettiği gibi, diplomasideki güç askerî
ve devletin gücüyle desteklenmediği sürece diplomaside güç olmaktan
çıkar dolayısıyla Türkiye askerî alanda gösterdiği bu
başarılarla ve kararlı tutumuyla diplomatik alanda da alan
kazanma imkânını geliştirmekte ve bir anlamda da sahip
olmaktadır. Dolayısıyla Sadece diplomasi ama askerî harekât hiç
olmasın. Her şey diplomasi alanında çözülsün ama Türkiye güçlü
olmasın. mantığıyla hareket edildiği zaman
diplomaside herhangi bir başarı kazanılması mümkün
değildir.
Ayrıca, İdlib konusuna da benden önceki
konuşmacılar değindi. İdlib bölgesindeki son durum, bu
bölgede hâlihazırda 12 askerî gözlem noktamız bulunmaktadır.
İdlib anlaşması çerçevesinde de buradaki askerî mevcudiyetimizi
tahkim etmeye devam ediyoruz, oradaki askerlerimiz de kalmaya devam edecekler.
Böylece yerel unsurlarla birlikte İdlib civarında güvenliği ve
istikrarı sağlayacaklar.
Bazı çevrelerde Amerika Birleşik
Devletlerinin Suriyeden çekilmesiyle DEAŞın kendine yeni bir hayat
alanı bulacağı yönünde spekülasyonların
yapıldığını görüyoruz. Benden önceki
konuşmacılar da bu spekülasyonlar çerçevesinde bazı ifadeleri
Meclis kürsüsünden dile getirdiler. DEAŞla mücadelede, uluslararası
koalisyonun bir üyesi olarak buna ne Suriye ne Irak sahasında ne Türkiye
topraklarında ne de bir başka yerde müsaade etmeyeceğimizi
tekrar ifade etmek istiyorum. Bu terör örgütüyle bugüne kadar en yoğun ve
kararlı mücadeleyi veren ülkenin Türkiye olduğunun da
altını bir kez daha çizmek isterim.
Fırat Kalkanı Harekâtında hemen
sınırımızda bulunan 3 binden fazla DEAŞlı, Türk
Silahlı Kuvvetleri ve Özgür Suriye Ordusu tarafından Fırat
Kalkanı Harekâtı çerçevesinde etkisiz hâle getirilmiştir ve bu,
DEAŞa vurulan ilk darbe ve DEAŞın sona ermesinin
başlangıcı olan çok önemli bir ortam meydana getirmiştir.
Fırat Kalkanı Harekâtından sonra, o günden bugüne kadar
Cerablus-El Bab hattında tek bir DEAŞ unsuru dahi
bulunmamaktadır. Ayrıca, burada sağlanan güvenli bölgeye ve
huzura dayanarak da ülkemizde misafir ettiğimiz Suriyeli kardeşlerimizden
180 bini tekrar ülkelerine, yuvalarına dönme kararı
almışlar ve bugün orada huzur içinde yaşamaktadırlar.
Bazı Avrupa ülkelerinin 620, 538, 1.047 mülteciyi ülkelerine almakla
övündükleri bir ortamda 180 bin Suriyeli kardeşimizin bu güvenli bölgeye
intikal ettirilmiş olması ne kadar doğru bir politika
izlendiğini ve operasyonların önemini ayrıca ortaya
koymaktadır.
Aynı şekilde, Afrin bölgesinde de
DEAŞ unsurlarına hiçbir şekilde rastlanmamaktadır. Bu da
Türkiye'nin özellikle terör örgütleriyle mücadelesinde Afrinde
gerçekleştirdiği harekâtın da o bölgeyi başka bir terör
örgütü olan PYDden kurtarmasının ne kadar önemli olduğunu
ortaya koymaktadır. 500 bin nüfuslu Afrin şehrinin,
halkının Biz sizinle iş birliği yapmayacağız.
ifadesi sonrasında iki gün içinde Afrinin PYDden kurtarılması
ve PYDnin bu bölgeden ayrılmaya zorlanması sonucunda 80 bin misafir
Suriyeli kardeşimiz de Afrine, bölgelerine, evlerine dönmüşler ve bu
sayede Cerablus bölgesi nasıl temizlenmişse Afrin bölgesi de bugün
PYD teröristlerinden temizlenmiş olarak rahat nefes alma imkânına
kavuşmuştur.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) Onlar
Afrinli değildi.
VOLKAN BOZKIR (Devamla) Suriye
bağlamında Türkiye hem Cenevre hem Astana sürecinin bir üyesi olarak
Suriye krizinin diplomatik yollarla çözümü için de çaba sarf etmektedir ve
Astana sürecinin en önemli neticelerinden bir tanesi de anayasa komisyonunun
kurulması olmuştur. Esasen, 27 Ekimde İstanbulda yapılan
dörtlü zirvede de alınan önemli kararlardan birisi, yıl sonundan önce
anayasa komisyonunun kurulmasıydı. Saptanan bu hedef de böylece,
geçen hafta itibarıyla yerine getirilmiş oldu. Suriye kriziyle ilgili
siyasi, diplomatik süreçlerin hızlandırılmasına da çok
ciddi katkı sağlanacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu çizdiğim çerçeve doğrultusunda hem bölgemizle
ilgili olarak hem Afganistan ve çevresiyle ilgili olarak ifade etmeye
çalıştığım gelişmeler ve durum itibarıyla,
Afganistanın barış ve istikrarı bakımından önem
arz eden ve muharip özelliği bulunmayan Kararlı Destek Misyonu
kapsamında görev almak üzere Türk Silahlı Kuvvetleri
unsurlarının yurt dışında görevlendirilmesiyle ilgili
tezkereyi AK PARTİ Grubu olarak olumlu mütalaa ettiğimizi ve
tezkerenin lehinde oy vereceğimizi belirtiyorum.
Genel Kurulu saygı ve sevgiyle
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şimdi, şahıslar adına
konuşmalara geçiyoruz.
İstanbul Milletvekili Engin Altay.
Buyurun Sayın Altay. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Çok teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Bir Cumhurbaşkanlığı tezkeresi
görüşüyoruz. 2001den beri Türkiye, uluslararası güçlerle birlikte,
Afganistanda yaşanan sorun noktasında, barışa yönelik
elinden gelen katkı konusunda büyük fedakârlıklar yaptı.
2001den 2014e kadar ISAF adı altında Uluslararası Güvenlik
ve Yardım Kuvveti namıyla orada uluslararası bir güç,
Afganistanda kendince barışı korumaya çalıştı.
Tabii, burada mesele şudur: Sayın Genel Başkanımız da
evvelsi gün söyledi, bir Müslümana Rusya silah veriyor, bir Müslümana Amerika
silah veriyor; birisi sıkıyor Allahu ekber!, öbürü ölüyor Allahu
ekber! Sonra öbürü sıkıyor Allahu ekber!, öbürü ölüyor Allahu
ekber! Yani hepimizin buradan ders alacağı işler var.
Şimdi de tabii, Kararlı Destek Misyonu kapsamında da Türkiye,
sanıyorum, 560 civarındaki Silahlı Kuvvetler unsurumuzla
Afganistanda bir görev yapacak. Sayın genel başkan yardımcımız,
partinin, partimizin anlayışını ve bu konuda müspet oy
vereceğimizi Genel Kurula ve yüce milletimize beyan etti.
Şimdi, tabii, biz bu tezkereyi
Afganistanın huzuru için burada konuşuyoruz, Afganistandaki
ahalinin huzuru, sükûnu için konuyoruz fakat gelin görün ki Türkiyede de huzur
ortamı her geçen gün, şu veya bu sebeple -olumsuz yönde- bir gerileme
seyrediyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar, ben size
üç alıntıyı nakletmek istiyorum; Sayın Başkan, sizin
de müsaadeniz olursa.
Merhum Süleyman Demirelin, benim de hemşehrim
olan Yaşar Topçunun naklettiği bir hatırasıyla
başlamak istiyorum. Sayın Yaşar Topçudan naklen: 1979
tarihinde rahmetli Demirel Başbakan idi. Antalyanın deniz
sahilindeki küçük bir ilçesinde vatandaşın biri kahvehanenin ortasında
rahmetli Demirele açıkça sövüp saymış. Başbakan olduğu
için o zamanki ceza kanununa göre savcı resen soruşturma
başlatmış. Buna hukukta maddeimahsusa suretiyle hakaret deriz.
Ağır hakaret olduğu için takibat açmış, adamı
suçüstü hâliyle yakalatmış ve içeri attırmış
savcı. O gün partide Özel Kalem Müdürü Talat Bey Demirelin beni
çağırdığını iletti. Gittim. Önemli bir şey
var mı? diye sordu. Ben de Önemli bir şey değil ama sadece
bilgi arz etmek istiyorum: Antalyanın bir ilçesinde vatandaşın
birisi kahvehanede size hakarette bulunmuş, ağır, galiz sözler
söylemiş. Vatandaşı tutuklamışlar. Mahkeme
şikâyetçi misiniz diye soruyor. diye durumu kendisine anlattım.
Topçu o zaman merhum Demirelin avukatı. Demirel Bu hâkim ve savcı
arkadaşlar da bazen kantarın topuzunu kaçırıyorlar.
Başbakana hakaret etti diye bir vatandaş tutuklanır mı? Biz
burada oturuyoruz, haberimiz olmuyor. Yaptığımız
uygulamalarla kim bilir adamı nasıl bunalttık ki,
canını sıkmışız ki bize galiz küfürler etmiş.
dedi ve bana dönerek Hemen Antalyaya, o ilçeye avukat olarak git ve o vatandaşı
hapisten çıkart, tahliye ettir de gel, sevaba girersin. Durup dururken bir
ülkenin vatandaşı başbakanına sövmez.
Yaptığımız işlerle kim bilir adamın ne kadar
canını sıkmışız, nasıl bunalmış ki
adam bize sövmüş.
Bu bir yaklaşım meselesi tabii. Yani
siyasetçilerin hoşgörülü olması geleneği Türkiyeye özgü
değil, dünyada bir gelenektir. Şimdi böyle bir örnek var.
Bir tane daha var. Gerçi muhtıra
Başbakanıdır ama rahmetli Mahzuni Şerif rahmetli Nihat Erim
için Erim erim eriyesin/Sürüm sürüm sürünesin. diye bir türkü yapar -biliriz
biz bunu, ben de dinledim- tabii dava açılır, Nihat Erim der ki:
Sanatçılar ve vatandaşlar başbakanları eleştirirler.
Bu da bir yaklaşım meselesi.
Bir tane daha bir yaklaşım örneği
vereyim. Fransızı geçelim, gene Türkiyeden verelim, Fransada da
böyle hoşgörü var. Vaktiyle, devlet sanatçılığı
dağıtıldığı zamanlarda -Aylin Hanım burada
mı İYİ PARTİli- gene Demirel döneminde bazı sanatçılar
bunu büyük bir memnuniyetle kabul ederken bazı sanatçılar da
İşin cılkı çıktı, bu kadar çok devlet
sanatçısı olur mu? diye ödülü reddederler ve olumsuz
değerlendirmelerde bulunurlar, bir sanatçı bunu yapar. Seneler sonra,
Demirelin verdiği ödülü reddeden sanatçı hastaneye
kaldırılır ve Demirelin bundan haberi olur, şu anda
Meclisimizde Isparta Milletvekili olarak görev yapan -merhum Demirelin
Doktoru- Aylin Cesur Hanımefendiye bu sanatçıyla ilgilenmesi
gerektiğini söyler, rica eder ve gereken her şey yapılır ve
Aylin Hanım Efendim, şimdi sizin üstüne titrediğiniz bu
sanatçı bir zamanlar sizi eleştirmişti, devlet
sanatçılığını reddetmişti. der, Demirel
Geçmişe, bu çeşit şeylere takılıp kalmayın, o
Türkiyenin yetiştirdiği büyük bir sanatçı, sahip
çıkmamız lazım, sanatçı kolay yetişmiyor. der (CHP ve
İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Çok sayıda milletvekilimize, bana da fezleke
geldi, fezlekelerimiz çoğalıyor, çok şükür, elhamdülillah,
Allahım verdikçe veriyor.
Şimdi ben de Genel Kurula geçmiş siyasi
liderlerle ilgili bazı karikatürleri göstermek istiyorum. Şurada
Demirel damat, merhum Erdal İnönü gelin kıyafetinde.
Aşağıda Turgut Özalı görüyorsunuz. Türkiye, bunları
gördü. Gene Çarşafta Demirel, Ecevit ve Erbakanın şöyle
hicvedilmiş bir karikatürü var; Türkiye, bunları gördü. Merhum
Özalın şu şekilde, vatandaşın tepesinde bir
karikatürü var; Türkiye, bunları gördü. Gene merhum Özalın Limonda
-yani siz olsanız hoplarsınız- böyle karikatürleri
yayınlandı. Bunlar için ne dava açıldı ne bir şey
yapıldı.
Şimdi, değerli arkadaşlar, ülkede bir
huzur istiyorsak, milletçe bir tesanüt içinde olalım istiyorsak
siyasetçinin hoşgörülü olmak ve insanların, hele hele de
sanatçıların verdiği mesajı doğru okumak gibi bir
mecburiyeti var.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) Darbe
mesajı veriyor.
ENGİN ALTAY (Devamla) Bir dakika
kardeşim.
Hakaret elbette olmaz, hakaret elbette olmaz. Ben,
Müjdat Gezenin söylediklerini bu kürsüde yüz on defa söyledim. Dedim ki
Ne
demiş Müjdat Gezen? Herkesi azarlıyor, herkese parmak sallıyor,
millete Haddini bil! diyor. Bak Recep Tayyip Erdoğan, sen benim, bizim
vatan severliğimizi sınayamazsın. demiş. Sor, bu böyle.
Recep Tayyip Erdoğanın, çocukları dâhil, kimsenin
vatanseverliğini sınamak gibi bir imkânı, ehliyeti yok.
Bir yandan, benim anladığım
Ha, ben
bütçede burada bir şey söyledim, orada çok gürültü yapıyordunuz,
gürültüye gitti. Recep Tayyip Erdoğan demokrasi dışı bir
yolla, bulunduğu makamdan indirilmeye kalkılırsa, orada sizden
önce ben ön alırım. dedim. (AK PARTİ sıralarından
Hadi oradan! sesi)
Kim o Hadi oradan! diyen? Ayıp ediyorsun,
ayıp ediyorsun!
İSMET YILMAZ (Sivas) Dedin, dedin.
ENGİN ALTAY (Devamla) -
ben ön
alırım. dedim, aynı düşüncedeyim. Darbenin her türlüsünü
reddetmiş bir adamım ben, her düşüncesini, ağzına
tüfek sokulmuş, mekanizma çalıştırılmış
biriyim ben. Tamam mı?
Şimdi, ben de dedim, demokrasi ipine
sarılalım, başka ip yok, demokrasiyi kaybedersek ülkede kaos
ortamı çıkar ve Tayyip Erdoğanı o koltukta huzur içinde
oturtacak tek mekanizma da demokrasidir. Bugün Tayyip Erdoğan sokağa
3 bin kişiyle çıkmak durumunda kalıyorsa demokrasinin içine
düştüğü zafiyettendir değerli arkadaşlarım.
Tıkır tıkır bir demokrasimiz olsa Tayyip Erdoğan
sokağa 3 bin kişiyle değil de prosedür gereği 30 korumayla
çıkar.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) - Mübalağa.
Mübalağanın da bir haddi var.
ENGİN ALTAY (Devamla) Evet, canım,
öğleden sonra, işte 300 de, 400 de, 500 de, bin de, ama bu böyle. Ya
Allah aşkına, salı günü şu Mermerli Salonda bin tane
koruma var ya, bin tane koruma var. Meclisin içine bin korumayla gelen bir
Cumhurbaşkanı olabilir mi? Olmaz. Demokrasi, demokrasi, demokrasi.
Erdoğanı seçildiği süre boyunca, beş yıl boyunca o
koltukta -sandıkla gelmiş- tutacak tek güç, tek kabiliyet, tek
manivela, tek imkân odur. Ama Erdoğan bu hoşgörüsüzlüğüyle, bu
kin, öfkeyle, bu kibirle ve yaptığı uygulamalarla Türkiyeyi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENGİN ALTAY (Devamla) Müsaade var mı
Başkanım?
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
ENGİN ALTAY (Devamla) -
konuşan Türkiye
yapmaktan hızla uzaklaştırıyor. Türkiye konuşmazsa,
konuşamazsa kaos olur, birbirimizi anlayamayız, ön
yargılarımız dağ gibi büyür, konuşursak ön
yargıları yok ederiz. Bunun tek yolu budur.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) - Darbeye
davetiye
ENGİN ALTAY (Devamla) - Kim darbeye davetiye
çıkarıyorsa Allah belasını versin. (CHP
sıralarından alkışlar) Ama peşine de şunu mu
söyleyeyim: Kim demokrasiyi tahrip ediyorsa Allah onun da belasını
versin. mi diyeyim? (CHP sıralarından alkışlar) Bela
okumak istemiyoruz kardeşim. Bir gerçek var. Müjdat Gezeninkinde zaten
hiçbir şey yok, herkesin söylemesi gereken bir söz Müjdat Gezenin
söylediği, herkesin. Metin Akpınarın söylediğinde
kasıt olarak darbe çağırışımı olduğunu,
darbe arzusu içinde darbe olsun diye söylenmiş bir söz olduğunu ben
bu metinde okumuyorum. Kaldı ki
(AK PARTİ sıralarından
Biz okuyoruz. sesi) Canım, siz huylusunuz, huylusunuz, okuyorsunuz. (CHP
sıralarından alkışlar) Kuşkularınız var.
Tekrar buradan, bu Meclisten sizlerin huzurunda
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENGİN ALTAY (Devamla) - Sayın
Erdoğana çağrı yapacaktım Başkan sesimi kesti.
BAŞKAN Açtım açtım, hiç bahaneniz
yok.
ENGİN ALTAY (Devamla) Vallahi Başkan, bu
çağrıyı açın da yapalım ya.
Sayın Erdoğan, sandıktan
çıktınız, milletin verdiği süre içinde, süre kadar orada güven
içinde oturmanın tek yolu demokrasiye sahip çıkmak, demokrasiyi
güçlendirmektir. Böyle, korkuyla, şununla bununla hem kendi huzurunu
kaçırırsın hem milletin huzurunu kaçırırsın.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ)
Demokrasinin tarifinden darbeye...
ENGİN ALTAY (İstanbul) Darbecilere
zırhlı araçları biz almıyoruz, siz alıyorsunuz, beni
konuşturmayın. (CHP sıralarından alkışlar)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) Sana
demiyorum, aç o konuşma metnini oku.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Zengin
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
27.-
Tokat Milletvekili Özlem Zenginin, (3/452) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde İstanbul
Milletvekili Engin Altayın şahsı adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; Sayın Mevkidaşımız
Altayı dinledik. Doğrusu, tezkereden buraya gelme kabiliyetine
hayran kaldığımı söylemem lazım başlangıçta.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi birkaç şey ifade etmek istiyorum.
Kendisi konuşmasında ifade etti, yani: Darbeye yönelen herhangi bir
şey olursa karşısında ben olurum.
Konuşmasını dinlerken -konuşmayı ben dinlemiştim
bütçe görüşmelerinde- zaten aklımdaydı. O sebeple, burada
birleştiğimize seviniyorum. Yani yıllar sonra gelinen
noktayı önemli buluyorum Türkiye demokrasisi açısından.
Şimdi gelinen noktada
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) Yıllar
önce de öyleydi.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) Bir
kes, bir kes!
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Bir defa bence siz kendi
gündeminizi takip ederken AK PARTİde neler olduğunu kaçırıyorsunuz,
Sayın Cumhurbaşkanımızın yaptıklarını
kaçırıyorsunuz. Ben bir hatırlatma yapmak isterim, belki vakti
olsaydı Sayın Altay da orada söyleyebilirdi görme imkânı olsaydı:
1 Ağustos 2016 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanımız ceza
ve hukuk davası anlamında 4 bin tane davayı buradan, bu
davalarla alakalı dosyaları geri çekti. 1 değil, 2 değil,
tam 4 bin tane dava dosyasından bahsediyoruz.
Eleştiri meselesini burada hep söylüyoruz. Hiç
ama hiç itirazımız yok. Ben Metin Akpınarın
yaptığı konuşmayı da başından sonuna kadar
izledim. Eleştirinin niyet okuyuculuğunu yapmanın kriterleri
var. Yani bu AK PARTİye göre başka, CHPye göre başka bir
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Niyetin ne
olduğunun kriteri sadece hukuk çerçevesinde olabilir. Yani biz bir
konuşmayı dinlediğimizde hoşumuza gidene başka bir
yaklaşım hoşumuza gitmeyene başka bir yaklaşım
değil, evrensel kriterlerle biz karar vereceğiz, hukuka
bakacağız. Eğer hukuk gözüyle bakacak olursak bu konuşmalarda
en temel şey zaten demokrasiyi değersizleştirme hâlidir.
Ben, Sayın Altaya şunu hatırlatmak
isterim: Sadece iktidarın değil, muhalefetin de demokrasiye
ihtiyacı var. Hepimizin söz söyleyebilmesi için her birimizin -muhalefetin
de, iktidarın da- demokrasinin tanımı içerisinde
konumlanması gerekiyor. Bu konuşmaya baktığınızda
hissettiğiniz şey, iktidar olmayla ilgili olarak hukuken,
demokrasiyle gidilen bir yolu değil, başka bir yolu tavsiye ediyor,
öneriyor. Böyle bakıldığı zaman, bence bu konuşma sorunlu
bir konuşma ve bunun ne olduğuna da hukuk karar verecek.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B)
Tezkereler (Devam)
3.-
Cumhurbaşkanlığının, hudut, şümul, miktar ve
zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tespit olunacak şekilde,
Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının NATOnun Afganistanda icra
etmekte olduğu kararlı destek misyonu ve devamı kapsamında
yurt dışına gönderilmesi, aynı amaçlara yönelik olmak üzere
yabancı silahlı kuvvetlerin anılan misyona katılmak
amacıyla ülkemiz üzerinden Afganistana intikali ile geri intikali
kapsamında Türkiyede bulunması ve bunlara imkân sağlayacak
düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara
göre yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6/1/2015 tarihli
ve 1079 sayılı Kararıyla verilen ve 3/1/2017 tarihli ve 1133
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla uzatılan
izin süresinin Anayasanın 92nci maddesi uyarınca 6/1/2019
tarihinden itibaren iki yıl uzatılmasına ilişkin tezkeresi
(3/452) (Devam)
BAŞKAN Evet, şimdi, şahsı
adına Gaziantep Milletvekili Ali Şahin konuşacaktır.
Buyurun Sayın Şahin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; TSK unsurlarının NATO
tarafından Afganistanda icra edilen Kararlı Destek Misyonuna
sağladığı katkının iki yıl süreyle yeniden
uzatılması hususunda Meclisimize gelen
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi hakkında şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi ve
milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, gazi şehrimiz Gaziantepin aynı
zamanda 97nci kurtuluş yıl dönümü. Gazi kentin bir evladı
olarak gazi şehrimizi, tüm şehitlerimizi ve gazi
halkımızı saygıyla selamlıyorum.
Yine, konumuz Afganistan. Dün akşam saatlerinde
Afganistanda Hükûmet binası önünde düzenlenen bir intihar
saldırısı sonucu, maalesef, 43 Afgan kardeşimizi kaybettik.
Hayatını kaybeden 43 Afgan kardeşimize Allahtan rahmet,
yaralılara acil şifalar diliyorum.
Değerli milletvekilleri, coğrafya
erbabı Afganistanı tanımlarken Asyanın kalbi
şeklinde tanımlar; gerçekten de haritayı açıp Afganistana
baktığımızda, bütün bir Asyanın tam ortasında,
kalp şeklinde bir harita buluruz karşımızda. Stratejistler
veya tarihçiler ise Afganistanı Asyanın gözetleme kulesi,
Asyanın kontrol kulesi olarak değerlendirirler ve derler ki:
Afganistanı kontrol eden Asyayı kontrol eder. Afganistan, bir
yandan Hindistana olan komşuluğu, diğer yandan Çine olan
komşuluğu, bir yandan eski Sovyetler Birliğine, yeni Rusyaya
olan komşuluğuyla gerçekten de Asyanın bir gözetleme kulesi
niteliğindedir. Bu anlamda Türkiye açısından da çok önemli,
stratejik bir hüviyete sahiptir. Tarihî misyonlarımızı, tarihî
bağlarımızı da göz önünde bulundurduğumuzda Afganistan
Türkiye için nüfuz ve kültür coğrafyamızın bir sınır
karakolu niteliğindedir. Aslına bakarsanız bugün Ankara demek
Kâbil demek, bugün Gaziantep demek
Mezar-ı Şerif demek, bugün Toroslar demek, Toros Dağları
demek Hindukuş Dağları demek kadar yakın ve değerlidir
bu anlamda.
Değerli arkadaşlar, bu açıdan
baktığımızda, zaman zaman
sınırlarımızın nereden müteşekkil olduğunu
düşündüğümde şöyle bir sonuca varırım: Türkiye ve bu
milletin, bu milletin atalarının yeryüzünde tam 34 ülkede 78 noktada
şehitliği var. Bu bize şu mesajı veriyor: Bu
coğrafyada yaşayan insanların, aziz milletimizin
sınırlarını doğu ile batı, kuzey ile güney
arasında atalarımızın kanının son
damlasının damladığı ve son nefesini verdiği
bütün coğrafyalar teşkil eder; bizim nüfuz, kültür ve medeniyet
coğrafyalarımızın sınırlarını bu
coğrafyalar teşkil eder.
Türkiye olarak bizim 3 tane önemli
coğrafyamız var, 3 tane önemli sınırımız var.
Bunlardan ilki, bugün yaşam sürdüğümüz 780 bin kilometrekarelik
Türkiye sınırları yani millet sınırlarımız.
İkinci sınırlarımızı ise ümmet
sınırları yani medeniyet sınırlarımız
oluşturur. Üçüncü sınırlarımızı ise insanlık
sınırı. Bu açıdan da bakıldığında bugün
bu Parlamento, sadece bu coğrafyada yaşayan, 780 bin kilometrekare
içerisinde yaşayan insanların değil, bütün bir ümmet
coğrafyasının, bütün bir kendini mazlum bulup kendini bu
coğrafyaya ait hisseden bütün insanlık coğrafyasının
da Parlamentosudur.
Değerli arkadaşlar, tezkeremizin konusu,
Türk Silahlı Kuvvetleri dünyanın birçok noktasında olduğu
gibi kardeş ülke Afganistanda da misyon üstleniyor. Ancak Türk
Silahlı Kuvvetlerinin Afganistandaki varlığını orada
görev üstlenmiş diğer ülkelerin silahlı kuvvetlerinden ayrı
tutmak gerekiyor. Afgan halkı nezdinde Türk Silahlı Kuvvetleri asla
Afganistanda yabancı ve işgalci bir unsur olarak
algılanmamaktadır. Bu nedenledir ki aradan geçen on dört yıla
rağmen Afganistanda saldırıya uğramamış,
yabancı ve işgalci unsur olarak görülmeyen tek askerî birlik Türk
Silahlı Kuvvetleridir. Bu nedenledir ki diğer ülkelerin askerî
birlikleri zaman zaman devriye araçlarına, zaman zaman da
kamuflajlarına Türkiye bayrağı, Türk Bayrağı, bu aziz
milletin bayrağını takarak güvenli bir şekilde devriye
görevlerini yapma yolunu seçmektedirler.
Aynı zamanda Türk Silahlı Kuvvetleri orada
insani anlamda birçok misyon üstlenmiş durumda. Eğitim,
sağlık, Afganistan Hükûmetinin yeniden
yapılandırılması, Afgan güvenlik
teşkilatlarının yeniden yapılandırılması
hususunda da çok önemli misyonlar üstlenmiş durumda. Yani bu ülkenin
evlatlarının üniforması sadece Afganistanda askerî bir görev,
askerî bir misyondan öte misyonlar üstlenmiştir. Bu noktaya
geldiğimizde Türk askerinin bir üniformasının dahi yeryüzünde ne
kadar caydırıcı olabileceğini, istikrarın temini
noktasında nasıl rol oynayabileceğini size göstermek adına
tarihî bir anekdotu, bir vakıayı sizlerle paylaşmak istiyorum.
18inci yüzyılda Almanyanın Mülheim
şehrindeki Ren Nehrinin bir yakasında Almanlar, öbür yakasında
da Fransızlar oturuyordu. Fransızlar her sene nehrin Almanlardaki
kısmını geçip mahsulün tümünü toplayıp götürüyorlar. O
sıralar birliğini temin edemeyen güçsüz Almanlar ise buna
karşı koyabilme kabiliyetine sahip değillerdi. Her sene böyle
olunca Almanlar çareyi Osmanlı Sultanına yazıp yardım
istemekte bulurlar. Mektupta şöyle denmektedir: Yüce Sultan,
Fransızlar her sene bize zulmediyor, mahsulümüzü elimizden alıyorlar:
Siz ki dünyaya adalet dağıtan bir imparatorluğun Sultanı,
İslamiyetin de halifesisiniz. Bizi şu zulümden kurtarın, asker
gönderin, ürünlerimizi bu sene olsun toplama imkânı sağlayın.
Gerileme dönemine girildiği bu zamana denk gelen yardım isteğini
inceleyen Sultan, asker göndermeyi mümkün ve gerekli görmez. Yalnızca
asker elbisesi göndermeyi kâfi bulur ve cevabi bir mektupla beraber içi asker
elbisesi dolu 3 çuval yollanır. Şaşkına dönen Almanlar
çuvalı alıp mektubu okurlar. Fransızlar korkak âdemlerdir.
Onlara yeniçeri göndermemize gerek yoktur, yeniçerimizin kıyafetini
görmeleri kâfidir. Çuval içindeki Osmanlı askerlerinin elbiselerini
adamlarınıza giydirin, mahsul zamanı nehrin görülecek yerlerinde
dolaştırın. Karşıdan gören Fransızlar için bu
kâfidir. Bağ bahçe sahipleri hemen Osmanlı askerlerinin
kıyafetlerini kapışırlar. Hasat vakti büyük bir heyecanla
yeniçeri kıyafetiyle nehir kıyısında dolaşmaya
başlarlar. Ertesi gün karşıdan gelen haber Almanların
sevinç çığlıkları atmalarına sebep olur.
Osmanlılardan imdat geldiğini düşünen Fransızlar köylerini
de terk ederek iç kısımlara doğru kaçarlar. Bu olay
Mülheimlilerin gönüllerinde taht kurar, giydikleri yeniçeri kıyafetlerini
daha sonra Mülheima bağlı Karlsruhe Müzesine koyup ziyarete
açarlar.
Bundan yüzyıllarca önce Osmanlı askerinin
oynadığı o caydırıcı rolü bugün Türk askerinin
kıyafeti, üniforması ve bayrağı Asyanın steplerinde
oynuyor. Atalarımızla ve askerlerimizle ne kadar onur duysak
yerindedir.
Değerli arkadaşlar, fazla zaman
kalmadı, son olarak şu noktaya değinmek istiyorum: Görülüyor ki
Müslüman mahallenin sorunlarını Müslüman mahalle çözümleri üreterek,
çözmemiz gerekiyor. Müslüman mahalle sorunlarına Müslüman mahalle
çocuklarının ürettikleri Müslüman mahalle mekanizmalarıyla çözüm
üretmek zorundayız. Bu şekilde bir çözüm mekanizmasıyla eminim
ki sadece Afganistanın değil, sadece Irakın değil, bütün
bir Orta Doğunun, bütün bir Afrikanın sorunlarına da ciddi bir
çözüm mekanizması geliştirmiş olacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika daha Sayın Şahin.
ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ben bu
vesileyle Türk Silahlı Kuvvetlerinin Afganistandaki
varlığının hayırlara vesile olmasını
diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan
BAŞKAN - Oylamayı yapayım, verelim.
Değerli arkadaşlar,
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi tezkereyi oylarınıza
sunacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Tezkere kabul
edilmiştir.
Hayırlı olsun.
Sayın Bilgen, buyurun.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
28.-
Kars Milletvekili Ayhan Bilgenin, darbeye giden koşulları ortadan
kaldırmayı ve demokrasi çağrılarını
önemsediklerine ama darbe çağrısının, ister
koşulları oluşturma ister otoriter rejimi inşa etme
biçiminde olsun, karşısında olduklarına ilişkin
açıklaması
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan,
muhalefet partilerinin darbe karşısındaki tutumu göndermesi
yapıldığı için en azından kendi adımıza bir
beyanda bulunmam gerekiyor galiba.
Türkiyede 27 Mayıstan beri darbeler
farklı formatlarda oluyor; muhtıra biçiminde, postmodern ya da
başka formatlarda. Siyasete olağanüstü ve demokratik olmayan yollarla
yapılan her türlü müdahaleyi hep birlikte, ayrım
yapmaksızın, hangi iktidara karşı
yapıldığına ve kim tarafından yapıldığına
bakmaksızın karşı çıkmaktır; darbelere
karşı çıkmak bu anlama gelir. Ama, Türkiyede hâlâ 27
Mayısı kutlayanlar, bayram olarak görenler var. Türkiyede hâlâ 12
Martı, arkasından 3 genç asılmış olmasına
rağmen muhtıra olarak, darbe olarak görmeyenler var. 28
Şubatı böyle görmeyenler var. Dolayısıyla da bu konuda
siyasetin henüz rüşdünü ispat etmediğini ifade edelim.
Burada özellikle Necip Fazılın bir
göndermesini hatırlatmak isterim: Yoğurttan hükûmete mukavvadan
hançer ifadesini kullanmıştır Necip Fazıl. Yani
aslında askerlerin siyasete girme hevesinden çok, siyasetçilerin askerleri
davet etme arayışı galiba bunda son derece belirleyici.
Önümüzdeki günlerde belki daha çok
tartışacağız ama Türkiye'de bir tabela asılıyor
muhtelif şehirlere. Bunların biriyle ilgili kapatma kararı
çıktı ama şimdi tabelalar değişip benzer örgütlenmeler
devam ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
AYHAN BİLGEN (Kars) Halk özel harekat diye
bir tabela. Devletin askerinin, polisinin özel harekâtını
anlıyoruz ama halk özel harekât diye neredeyse bütün şehirlere
asılan tabelaların neye hizmet ettiğini, nasıl bir kaosa
yol açabileceğini, hangi ortamda ne için kurulduğunu doğrusu
galiba bu Meclisin bilmesi, darbelere doğru yerden karşı
çıkmak için de anlamlı. Darbelerle ilgili uyarı yapmak
başka bir şeydir, çağrı yapmak başka bir şeydir.
Biz uyarıyı, darbeye giden koşulları ortadan kaldırma
ve demokrasi çağrılarını önemsiyoruz ama darbe
çağrısının da ister ima, ister ortamı,
koşulları oluşturmak, otoriter bir rejimi inşa etmek
biçiminde olsun sonuç itibarıyla karşısındayız.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Özerin çok kısa bir
söz talebi vardır.
Buyurun Sayın Özer.
29.-
Antalya Milletvekili Aydın Özerin, Antalyanın Kumluca ilçesindeki
Özel Medikum Hastanesine kalp damar cerrahisi ve kardiyoloji kadrosunun niçin
verilemediğini ve yoğun bakım ünitesindeki mevcut
yatakların kullanılmasına neden izin verilmediğini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
AYDIN ÖZER (Antalya) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Antalya ilimizde, Kumluca, Finike, Demre, Kaş,
Elmalı ve Kemer ilçelerimizi kapsayan bölgeye en yakın mesafede
üçüncü basamak altyapı ve standartlara sahip bir hastane var. Kumluca
Ticaret Odasının da haklı talebinde belirttiği üzere, söz
konusu Özel Medikum Hastanesi 400 bin kişinin bulunduğu bir bölgede
olup en yakın sağlık merkezine 100 kilometre
uzaklıktadır. Ancak, teknik altyapı ve kapasitesine rağmen
hastane bölge inşamıza yeterli hizmeti veremiyor. Sağlık
Bakanlığı buranın üçüncü basamak tescilini
onaylamıyor. Kalp damar cerrahisi ve kardiyoloji kadrosu niçin
verilemiyor, nedenini sormak istiyoruz. Ayrıca, acil ihtiyaç varken
şu anda atıl durumda bir kenarda beklemekte olan yoğun
bakım ünitesindeki mevcut yatakların kullanılmasına neden
izin verilmemektedir? Bölgede yaşayan vatandaşlarımızı
hiçbir kurum ve kuruluşun mağdur etmeye hakkı yoktur.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Evet, değerli arkadaşlar,
şimdi İYİ PARTİ Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine
göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VI.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
İYİ PARTİ Grubunun, Balıkesir Milletvekili İsmail Ok
ve arkadaşları tarafından, asgari ücretle çalışan
vatandaşların sorunlarının incelenerek bu sorunlara
çözümler üretilmesi amacıyla 7/11/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin (10/416) ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 25 Aralık 2018 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
25/12/2018
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 25/12/2018 Salı günü
(bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Yavuz
Ağıralioğlu
İstanbul
İYİ
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Balıkesir Milletvekili İsmail Ok ve
arkadaşları tarafından, asgari ücretli
vatandaşlarımızın sosyoekonomik sorunlarının
araştırılarak gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 7/11/2018
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan (10/416) esas numaralı Meclis Araştırma
Önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin
25/12/2018 Salı günkü birleşimde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Şimdi önerinin gerekçesini
açıklamak üzere öneri sahibi İYİ PARTİ Grubu adına
Sayın Ağıralioğlu konuşacak.
Buyurun.
Süreniz beş dakika.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA YAVUZ
AĞIRALİOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün asgari ücretle ilgili fiyat
açıklanmadan evvel, bu konuya biraz daha dikkat çekelim diye grup önerisi
verdik, hazırladık. Asgari ücretin fiyatı açıklandı,
fiyatı beğendik, her şeye rağmen beğendik. Ekonomi
ciddi bir yükün altında, fiyatı beğendik yani 1.800 lira
bekleniyordu, 2.020 lira. Daha önce bizim de
açıkladığımız rakamlara uygun bir rakam geldi yani
2.020 lira rakamını telaffuz etmiştik. Dolayısıyla,
önergeyi verdik, önerge açıklanan rakamla boşa düşmüş oldu.
Teşekkür etmekten imtina etmeyeyim diye çıktım kürsüye, sağ
olun, iyi oldu.
Bu mevzuyla ilgili sadece hassasiyet izhar ediyoruz,
taşerondan kadroya alınan işçilerimizle alakalı; bunu
vesile edeyim, söyleyeyim. Enflasyon oranında fark
yansıtılamadığı için 4+4ten gadre uğruyorlar.
Hatırı sayılır rakamlarda işçi kardeşlerinizin,
taşerondan kadroya geçen kardeşlerinizin enflasyon farkından
doğan ciddi mağduriyetleri var. Takriben, bu dediğim cümle
kapsamına girecek 1 milyona yakın insan var. Bu insanların
yekûnunun yüzde 4+4ten ciddi bir mağduriyeti -dolar kaybını da
hesaplarsanız- oluşmuş durumda. Bu anlamda hatırı
sayılır bir mağduriyetin giderilmesi için bizi vesile
kıldılar. Asgari ücretle ilgili söyleyecektim, makul bir seviyeye
geldi. Bunu da söylemiş olalım. İnşallah, bununla ilgili de
bir düzeltmeniz olur, onun için de teşekküre gelirim bu kürsüye.
Teşekkür ediyorum. Sağ olun.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şimdi öneri üzerinde Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Serpil Kemalbay Pekgözegü, İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın Kemalbay Pekgözegü. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakika.
HDP GRUBU ADINA SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ
(İzmir) Teşekkür ederim.
Süresiz açlık grevinin 48inci gününde Leyla
Güveni saygıyla selamlıyorum.
Yine, Roboski katliamının yıl dönümü.
Yaşamını yitirenleri burada saygıyla anmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, biraz önceki hatip
asgari ücreti beğendiğini ve teşekkür ettiğini söyledi
fakat ben de tam tersini söylemek için söz aldım. Bu asgari ücret kabul
edilemez bir asgari ücrettir. Türkiye'de işçi
sınıfının, emekçilerin hangi koşullarda
yaşadığını hepimiz biliyoruz. Asgari ücretin
belirlenme koşullarını da biliyoruz. Asgari ücret, bir hükûmet,
işveren temsilcileri, bir de işçi temsilcilerini ifade eden
sendikayla belirleniyor. Üçlü bir sacayağı var. Bu sacayağı
içerisinde, baktığımız zaman, iki tarafı işveren
tarafı, sermaye tarafı olarak, diğer tarafı da nispeten
işçi tarafı olarak görürsek zaten asgari ücretin belirlenme
koşulları oldukça adaletsizdir.
Türkiye'de büyük bir ekonomik
kriz var ve yine savaş politikaları son süratle devam ediyor. Biraz
önce de burada tezkere kararı alındı. Bu ne demektir? Bu,
aslında işçinin, emekçinin sofrasında ekmeğin küçülmesi
anlamına geliyor. Önümüzdeki günlerde enflasyonun daha artmasıyla
birlikte, döviz kurlarındaki oynamalarla birlikte bu asgari ücretteki
yoksullaşma daha da artacaktır.
Bakın, bugün belirlenen
2.020 liralık asgari ücret aslında bir artış değildir,
düşüştür. Daha önce, 2018deki asgari ücretle 425 dolar
alınabiliyordu, şimdi, 2019da belirlenen asgari ücretle 379 dolar ancak
alınabiliyor. Görüldüğü gibi, bir düşüş
gerçekleştirilmiştir, bunun neresi iyi, neresini biz
alkışlayacağız?
Her zaman burada AKP sıralarından bir
büyüme olduğu söyleniyor, Türkiyenin büyüdüğü söyleniyor fakat
aslında bu büyümeden işçilere hep küçülme düşüyor tıpkı
burada verdiğim örnekte olduğu gibi. Asgari ücretin, bir kere,
vergiden muaf tutulması gerekiyor ve insana yakışır bir
asgari ücretin belirlenmesi gerekiyor. Belirlenen asgari ücret TÜİK
rakamlarından bile aşağıdadır. TÜİKe göre asgari
geçim rakamları bu rakamın, 2.020nin üstünde bir değerdir.
Yine, TİSKin belirlediği rakamın da 2 binlere yakın
olduğunu düşünürsek aslında burada sermayenin istediği
şeyin gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Bu, tıpkı
bütçede olduğu gibi, vicdan ve adaletten yoksun bir asgari ücrettir ve
büyük bir yoksullaşmayı ifade etmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) Krizin
faturasının, savaşın faturasının asgari
ücretlilere çıkarıldığı görülüyor.
Biz burada ne yapabiliriz? Yapmamız gereken
şey, aslında, işçilerin yaşamlarını, yaşam
kalitelerini, çalışanların yaşam kalitelerini
iyileştirmek için bazı çözüm önerileri üzerinde araştırma
yapabiliriz ve çalışabiliriz. Öncelikle, bu üçlü
sacayağını değiştirmemiz gerekiyor ve burada adaletli
bir karar verme süreci geliştirmek lazım. Onun için de Asgari Ücret
Tespit Komisyonu adı altındaki bu garip olan belirleyici yeri
değiştirip sendikaların, konfederasyonların güçlü bir
şekilde katıldığı ve gerektiğinde grev
hakkının, toplu sözleşme hakkının da geçerli
olduğu bir sistemi belirlemek gerekiyor ve burada, asgari ücrette
işçilerin, emekçilerin müzakere etme olanaklarını artırmak
gerekiyor. Tek bir işçinin asgari ücreti değil; aslında,
ailesine göre bir gelir belirlemek gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) Bu
açıdan baktığımızda, asgari ücretlinin payına
yeniden açlık ve yoksulluk düştüğünü görüyoruz. Bu durumu
değiştirmemiz gerekiyor, bunun için bu Parlamentoyu göreve davet
ediyoruz.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İzmir Milletvekili Kani Beko.
Buyurun Sayın Beko. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz üç dakika.
CHP GRUBU ADINA KANİ BEKO (İzmir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1 Ocak 2019 tarihinden
itibaren geçerli olacak asgari ücret, asgari geçim indirimi (AGİ) dâhil
2.020 TL olarak belirlenmiştir. Öncelikle, belirlenen -AGİ hariç-
asgari ücret 1.829 TLdir. Açıklanan 2.020 lirayı kabul etmek
kesinlikle mümkün değildir. Bu, bizim açımızdan çok düşük
bir rakamdır. Belirlenen asgari ücretin bir geçim ücreti
olmadığı, evrensel kabul görmüş temel sosyal haklardan
birisi olan asgari ücrete dair dünyadaki standart ve uygulamalardan çok uzak
olduğu belirtilmiştir.
Türkiye İstatistik Kurumu, Asgari Ücret Tespit
Komisyonuna her yıl bir işçinin geçimi için gerekli besin içi ve
besin dışı harcamalara ilişkin asgari tutarı hesaplar
ve bu yıl, bu rakamın maalesef çok gerisinde
kalmıştır. Bu yıl TÜİK tarafından verilen rakam
2.213 TL iken, Asgari Ücret Tespit Komisyonu bu rakamın altında bir
rakam belirlemiştir. TÜİK rakamının altında bir ücret,
asgari ücretin tanımına uymamaktadır.
2.020 TLnin, ilgili yasada tarif edilen
işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve
kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden
asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücret olmadığı
TÜİK tarafından tespit edilmiştir. İşçiler insan
olmaktan kaynaklanan temel ihtiyaçlarını giderebilecek bir maaş
beklemektedir. Açlık sınırının 1.900 lira olduğu,
yoksulluk sınırının 6 bin liranın üzerinde olduğu
bir ülkede, 2.020 lira kesinlikle yeterli değildir.
Türkiye'de asgari ücret tek bir işçi için
hesaplanmaktadır ve bu durum uluslararası standartlara
aykırıdır. Asgari ücret belirlenirken işçinin ailesi de
dikkate alınmalı, en azından 4 kişi için
hesaplanmalıdır.
İşçi ve memurlar için tek asgari ücret
saptanmalıdır. Asgari ücretin tespitinde geçim koşulları ve
millî gelir artışı dikkate alınmalıdır. Asgari
ücretliden 30 milyar lira vergi alıyorsunuz, işverene 176 milyar lira
vergi muafiyeti uyguluyorsunuz. Asgari ücret yıllık olarak
hesaplanmalı, tümüyle AGİ ve vergi dışı
bırakılmalıdır. Asgari ücret net 2.200 TL
olmalıdır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bütün belediyelerimizde net
2.200 lira maaş ödeyeceğiz. Yeni kazanacağımız
belediyelerde de üç aylık farkı da kendilerine vereceğiz. Buna
ek olarak, asgari ücretli yılın iki ayında sadece gelir vergisi
için çalışacak. Gelir vergisi dilimleri bu yıl da asgari ücrete
göre belirlenmezse, asgari ücretli önümüzdeki yıl temmuz ayından
itibaren yüzde 20lik vergi dilimine girecek ve o aya gelinceye kadar enflasyon
artarken asgari ücretlinin 2.020 TL olan maaşı temmuz ayı itibarıyla
düşecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen Sayın
Beko.
KANİ BEKO (Devamla) Ayrıca, bu yıl
asgari ücretin net ve brütü arasındaki fark 426 TLden 538 TLye yükseldi.
Asgari ücretin en önemli maliyeti bu. Bizim buna acilen bir çözüm bulmamız
gerekir diye düşünüyorum. Ancak, saatlik ve ABD doları bazında
2017 yılı asgari ücret seviyeleriyle
karşılaştırdığımızda, OECD ülkeleri
içinde Türkiye, asgari ücretin en düşük olduğu Meksika, Macaristan,
Slovakya, Litvanya, Letonya gibi ülkeler arasında yer almaktadır.
Üstelik millî gelirden çalışanların aldığı pay da
maalesef yeterli değildir. Ücretli çalışanlar ve kendi
hesabına çalışanlar 2002 yılında millî gelirden yüzde
38 pay alırken, 2017 yılında yüzde 36ya gerilemiştir. OECD
verilerine göre, asgari ücretin satın alma gücü açısından
Türkiye, OECD ülkeleri içinde 18inci sıradadır. Dolar bazında
ise geçen yıl asgari ücret net 425 dolarken bu yıl net 381 dolar
olmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KANİ BEKO (Devamla) Avrupada bazı
ülkelerde uygulanan eşel mobil sistemi
Sevgili arkadaşlarım,
ekonomik krizden, enflasyon ve vergiden dolayı maaşlardaki
kayıplar mutlaka engellenmelidir. Dolayısıyla Avrupada olduğu
gibi eşel mobil sisteminin ülkemizde de uygulanması gerektiği
inancındayım.
Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum.
Sağ olun. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şimdi Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Ankara Milletvekili Orhan Yegin
Buyurun Sayın Yegin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN YEGİN (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aziz milletimizi ve onu
temsil eden Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Kıymetli milletvekilleri, 2000li
yılların başında, ekonomik, siyasi ve gelecek
açısından insanlarımızın ümidini yitirdiği bir
dönemde AK PARTİ bir umut olarak ortaya çıkmış, milletinin
umudu olmuş ve sahneye çıktığı günden beri
söylemleriyle, eylemleriyle ve uygulamalarıyla milletimizin nazarında
yıllarca umut olma özelliğini muhafaza etmiştir. AK PARTİ,
yönünü hep milletine dönmüş ve milleti tarafından büyütülmüş bir
siyasetin, bir dayanışmanın adıdır. AK PARTİ,
sağlamayı başardığı güven ve istikrarla artan
refahtan, büyümeden dar gelirli, emekli, memur, ücretli gibi gelir sıralamasında
daha altlarda bulunan tüm kesimlere daha fazla pay aktaran düzenlemeleri hayata
geçirmiştir.
Kıymetli milletvekilleri, asgari ücret,
işçileri, işvereni ve Hükûmeti, devleti temsil eden üyelerden
müteşekkil bir komisyon tarafından günlerce süren müzakereler
neticesinde belirlenmektedir ve bugün Asgari Ücret Tespit Komisyonunda
-altını çizerek ifade ediyorum- işçi ve işveren
tarafının da mutabakatıyla belirlenen asgari ücret, Sayın
Bakan tarafından 2.020 lira olarak açıklanmıştır;
hayırlı olsun. Bu rakam Bu ülkede çalışana 2.020 TLden
daha az aylık bir ücret ödenemez. anlamı
taşımaktadır. Yeterli mi, tüm ihtiyaçları
karşılar mı? Elbette, bunu iddia etmiyoruz; milletimiz,
insanlarımız daha büyük güzelliklere layık, buna inanıyor
ve bunu gerçekleştirmek için çabalıyoruz.
Sayın Ağıralioğluna da
hakkı teslim eden açıklaması için teşekkür ediyoruz.
Kıymetli milletvekilleri, bugün gelinen
noktayı anlamak için biraz düne bakmamız gerekiyor. AK PARTİ
iktidara geldiği günlerde net 184 lira olan asgari ücretin bugün 2.020
liraya yükseldiğine, o günden bugüne TL olarak tam 11 kat
arttığına şahit oluyoruz. Net asgari ücrete döviz cinsinden
baktığımızda, 2002 sonunda 1,65 dolar kurundan 112 dolar
olan asgari ücret, bugün herkesçe köpürtülmüş olduğu kabul edilen
5,30 dolar kurundan dahi baktığımızda oransal olarak
yaklaşık yüzde 350lik bir artışla 384 dolara
yükselmiştir.
Enflasyon açısından
baktığımızda kasım ayı itibarıyla
yıllık enflasyon 21,62 iken, aralık ayında daha da
ineceği beklenirken, asgari ücretin yüzde 26,05lik bir artışla
bir önceki yıldan bu yıla geçişte enflasyonun üzerinde bir
oranda artırıldığını görmekteyiz.
Bir yandan ücretlerin artışına gayret
ederken diğer taraftan bu kesimin bazı masraflarını da
ortadan kaldırarak ve aldığı hizmetlerin kalitesini de
artırarak hayatında önceye göre büyük bir rahatlık hissetmesine
gayret ettik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Yegin, tamamlayalım
lütfen.
ORHAN YEGİN (Devamla) Eskiden
aradığı ilaca para bulamazken, parayı borçlanarak bulsa
bile ilacı bulamazken bugün her ilaca ücretsiz
ulaşımını sağladık. Eskiden
çocuklarının kitapları için komşu, kırtasiye gezip
borçlanırken bugün o kitapları masada ücretsiz hazır hâle
getirdik. Eskiden sağlık karnesine, onun fotokopisine, muayenesine,
ameliyatına, doğumuna, bıçağına, her şeye para
ödeyemeyip hastanelerde rehin kalınırken bugün özel hastanelerde bile
birçok hizmeti fark ödemeden veya az bir farkla karnesiz, fotokopisiz,
senetsiz, çeksiz, rehinsiz sunan bir devlet yaklaşımına geldik.
Bunların hepsini millet aşkıyla,
hizmet aşkıyla yaptık. Yeterli mi? Yine de yeterli değil.
Bu millet, insanlarımız, her şeyin, her güzelliğin en
iyisine, en fazlasına layık bir millettir. Milletimizin
desteğiyle tüm kötü hesapları dağıtıp tüm tuzakları
yıkarak, engelleri aşarak daha çok yatırım ve üretimle
memleketi büyüteceğimizi ve daha nice hizmetleri daha yüksek standartlarda
milletimize sunacağımızı ifade ediyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şimdi İYİ PARTİ Grubunun
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Öneri kabul edilmemiştir.
Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.-
HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Kars Milletvekili Ayhan Bilgen
tarafından, 34 yurttaşımızın yaşamını
yitirmesine sebep olan Roboski operasyonu hakkında 24/12/2018 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin,
Genel Kurulun 25 Aralık 2018 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
25/12/2018
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 25/12/2018 Salı günü
(bugün) toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Ayhan
Bilgen
Kars
HDP
Grubu Başkan Vekili
Öneri:
24 Aralık 2018 tarihinde Kars Milletvekili Grup
Başkan Vekili Ayhan Bilgen tarafından, 34
yurttaşımızın yaşamını yitirmesine sebep
olan Roboski operasyonu hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş olan 1185 grup numaralı Meclis Araştırması
Önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin
25/12/2018 Salı günkü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere öneri sahibi Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Ağrı Milletvekili Abdullah Koç.
Buyurun Sayın Koç. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakika.
HDP GRUBU ADINA ABDULLAH KOÇ (Ağrı)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama
başlamadan önce, bugün bulunduğu cezaevinde tecride karşı
başlattığı açlık grevi eyleminin 48inci gününde olan
Hakkâri halkının iradesi, milyonların iradesi Leyla Güveni selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Roboski katliamı
olarak tarihe geçen bu katliamın Meclis gündemine gelebilmesi için Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının metinde geçen
katliam kelimesinin çıkarılmasına ilişkin olan
uygulamasını burada kabul etmiyoruz ve kınamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, 2011 yılında
34 can, 34 yurttaş savaş uçakları tarafından bombalanarak
katledildi. Bu katliamın üzerinden yedi yıl geçti ancak faillerin
ortaya çıkarılarak yargılanması konusunda bir adım yol
alınmadı. Katliamın gerçekleştiği tarihten bu yana 3
Genelkurmay Başkanı, 5 Savunma Bakanı, 7 İçişleri
Bakanı, 4 hükûmet değişti; bırakın bunu, bu ülkede
rejim bile değişti ama her seçim döneminde milyonlara vadedilen daha
fazla adalet, daha fazla demokrasi sandıklarda kilitli kalmaya devam etti.
Cezasızlık, her katliamda olduğu gibi, Roboski katliamında
da vicdanlarda bir yara olmaya tabi tutuldu.
Unutanlara bir kez daha hatırlatalım ki
iktidarın savaş uçakları tarafından Roboskide, Uluderede
çoluk çocuk ve genç 34 insanımızın bombalanarak katledilmesinin
üzerinden tam yedi yıl geçti. Bu süre boyunca hem partimizin hem de bugün
cezaevinde rehin tutulan Sayın Ferhat Encunun ve Roboskili ailelerin
talebi cezasızlığın son bulması, bu katliamdaki
faillerin ortaya çıkarılması oldu. Bu katliamın askerî ve
siyasi sorumluları yargı önüne çıkarılmadığı
gibi, yaşanılan katliamda yakınlarını kaybeden
ailelere yönelik baskılar ve tutuklamalar da durmadı. Katliamın
faillerinin yargılanması bir yana, aksine, failler
cezasızlıkla ödüllendirilirken Ferhat Encu bugün, cezaevinde rehin
tutuluyor. Çünkü Ferhat Encu gerçekleri failleri koruyanların yüzlerine
cesaretle haykırmaya devam etti. Roboskide yaşayanlar yedi
yıldır defalarca askerî güçlerin ve Özel Harekâtın
saldırılarıyla karşı karşıya kaldı. Bu
katliamın failleri asker, sivil, bürokrat ve dönemin siyasi iradesi
tarafından âdeta koruma altına alındı. Özel savaş
politikasının bir sonucu olan bu katliamın emir komuta zinciri
bilinmesine rağmen, sorumluların hiçbirinin ifadesi dahi alınmadı.
Bunun için Mecliste kurulan ve çoğunluğunu AKPli vekillerin
oluşturduğu komisyonda âdeta katliamın üstünün örtülmesi için
yoğun çaba sarf edildi, katliamın üstünün örtülmesi için raporlar
yazıldı.
2016 yılına gelindiğinde ise iktidara
yakın medya tarafından Roboski katliamını
gerçekleştirenlerin 15 Temmuzu gerçekleştiren askerler olduğu
söylenmiş ve iktidarın bundan sorumlu olmadığı
dillendirilmişti. Hatta buradan belirtmek isterim ki dönemin Enerji
Bakanı Berat Albayrak bir TV kanalında 15 Temmuzda darbe
girişimine ilişkin açıklamalarda bulunmuş ve Roboski
katliamı dosyasının yeniden inceleneceğini
belirtmişti. Peki, ne oldu o günden bu yana? Roboski katliamının
faillerinin yargı önüne çıkarılması bir yana,
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı dosya hakkında
görevsizlik kararı verdi ve dosya Genelkurmay
Başkanlığı Askerî Savcılığına
gönderildi. Savcılık ne yaptı? Savcılık takipsizlik
kararı vererek katliam dosyasını rafa kaldırdı.
Başka bir anlatımla, katliamın aydınlatılması
için idari soruşturma yapılmış, Meclis
araştırması yapılmış ve yargı devreye
girmiş ancak her seferinde failler korunmuştur.
Yaşanan bunca acıdan sonra Roboskide
katledilen 34 can için Diyarbakırda yapılan Roboski Anıtı,
atanan kayyum tarafından kepçelerle, iş makineleriyle yıkılmıştır.
Roboski Anıtının yıkılması Roboski
katliamına yaklaşımın da bir ifadesi olmuştur.
Son olarak şunu belirtmek isterim ki:
Zamanaşımı olmayan, insanlığa karşı
işlenen suçları yok saymak, unutturmak ya da üstünü örtmek mümkün
değildir. Roboski katliamının üzerinden ne kadar zaman geçerse
geçsin bu katliamın sorumlularını yargı önüne çıkarma
ve cezalandırılmalarını sağlama, hesap sorma
mücadelemizden, bunu dile getirmekten asla geri adım
atmayacağız.
Saygılarımızla. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Öneri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Ankara Milletvekili Tekin Bingöl konuşacak.
Buyurun Sayın Bingöl. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakika.
CHP GRUBU ADINA TEKİN BİNGÖL (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Yedi yıl önce Roboskide bir katliam
yaşandı. Başlangıçta, bu olayı yaşayanların
acıları çok tazeyken farklı yorumlandı, bunların
terörist oldukları ima edildi. Ama olay açığa çıkınca
görüldü ki bunlar terörist değil 38 Uludereli, Roboskili vatandaş. Ne
yapıyorlardı bu vatandaşlar? Bölgede sadece Uluderede,
Roboskide değil, sınır boylarında birçok ilçe ve ilde
kaçakçılık yaparak mayın tarlalarının arasında
ekmeklerini canları pahasına kazanmaya çalışanların
katledildiği ortaya çıktı. Kaçakçılık, bir
çaresizliğin, yoksulluğun, işsizliğin,
aşsızlığın ürünüdür, bu da bu ülkenin
ayıbıdır.
Değerli arkadaşlarım, hiçbir insan
canı pahasına, o mayın tarlalarında paramparça
olacağını bilerek, uzuvlarını kaybedeceğini bile
bile o kaçakçılığı gerçekleştirmez. Roboskide o 38
yurttaş, birkaç litre mazot, birkaç litre çay temin edip
hayatını idame ettirmek adına o kaçakçılığı
yapıyorlardı, kimse bunu sorgulamıyor. Ama ne oldu? Sonrasında
bu dosya öyle bir noktaya getirildi ki ölenler öldükleriyle kaldılar;
tıpkı Suruçtaki çocuklar gibi, tıpkı Somada madende
hayatını kaybedenler gibi, tıpkı Gar katliamında
hayatını kaybedenler gibi.
Değerli arkadaşlarım, bu insan
hakkı ihlal edilen vatandaşlarımızın
tamamının eğer gerçek anlamda failleri bulunmazsa, eğer
gerçekten perde arkasındakiler gün ışığına
çıkarılmazsa, sadece piyonlarla yetinilirse o yanan
vatandaşlarımızın yanık kokuları her zaman bu
Parlamento çatısı altında duyulacaktır. Yapılması
gereken şudur: Bütün bu olaylar mutlaka araştırılmalıdır.
Değerli arkadaşlar, maalesef
ayrıştırma öyle bir noktaya gelmiş ki ülkemizde her
şey ayrıştırılıyor, acılar bile
ayrıştırılıyor. Bir acının arkasında
Alevi bir ana varsa o asla gözükmüyor. Yaşanan bir felaketin, bir
acının arkasında bir Kürt anası varsa onun feryadı,
ağıdı asla duyulmuyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bingöl, tamamlayalım
lütfen.
TEKİN BİNGÖL (Devamla) Yoksul bir Türk
kardeşimizin uğradığı bir felaket sonucunda
yüreği yanan Türk anasının sesi duyulmuyor. Eğer biz bütün
bunları gün ışığına çıkaracak
çalışma yapmazsak korkarım ki doksan beş yıllık
cumhuriyet tarihi boyunca, geçmiş hükûmetlerin tamamında,
kaybedilenlerin arkasından akıtılan gözyaşları,
anaların acıları bu anlayışla daha da devam edecek ve
korkarım ki katliamlar, facialar, yaşam hakkı ihlalleri sürüp
gidecek, bu da hepimizin ayıbı olacak. Onun için parti
ayrımı yapmaksızın değerli arkadaşlarım,
hepimizin yapması gereken bir şey var: Korkuyu yeneceğiz,
cesaretle bütün yüreğimizi ortaya koyup bunların
araştırılması için olumlu oy vereceğiz ki bir daha bu
tür olaylar yaşanmasın.
Ne oldu Roboski katliamından sonra? Dosya öyle
bir hâle getirildi ki şu anda o dosyanın
karşılığında yapılan hiçbir şey yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
TEKİN BİNGÖL (Devamla) Ama o 4 adet
bomba 19u çocuk olan 34 vatandaşın hayatına mal oldu.
Başka bir şey yapıldı değerli arkadaşlar, dosya
yok edildi ama kan parası ödenerek o aileler susturulmaya
çalışıldı. Mayın tarlalarının arasında
ekmeğini arayanlar, o kadar onurluydu ki o kan paralarını
ellerinin tersiyle ittiler, asla tenezzül edip almadılar.
Şimdi, yapılması gereken bütün bu
araştırma önergelerini gerçekten ciddiye alıp bu konuların
açığa çıkmasını savunmak olmalı diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Şimdi Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Şirin Ünal.
Buyurun Sayın Ünal. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA ŞİRİN ÜNAL
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Halkların Demokratik Partisi grup önerisi hakkında söz
almış bulunuyorum. Gazi Meclisimizi ve aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, yedi yıl önce
Şırnakın Uludere ilçesi Irak sınırına yapılan
hava harekâtı sonucu 34 vatandaşımızın
hayatını kaybetmesi ülke olarak hepimizi derinden
yaralamış, o dönemde olayın sebeplerinin açığa
çıkarılması ve sorumluların bulunması yönünde tüm
siyasi partilerin görüşleri olmuş, Hükûmetimiz hayatını
kaybeden vatandaşlarımızın akrabalarıyla yakından
ilgilenmiş, mağduriyetlerinin giderilmesi ve yakınlarına
tazminatlar ödenmesi noktasında da son derece hassas
davranmıştır.
Değerli milletvekilleri, Uludere
olayının en önemli sebebi aslında bölgede devam eden terör
olaylarıdır. Terör olaylarını fırsat bilerek Hükûmeti ve
devleti zor duruma düşürmek isteyen FETÖ bağlantılı kamu
görevlileri ve askerî yetkililerden bazıları 15 Temmuz hain darbe
girişimi sonrasında tutuklanmış ve darbeye
karışanlara bağımsız ve tarafsız Türk
yargısı tarafından en ağır cezalar verilmiştir
yani bir başka deyişle, FETÖ terör örgütünün Türkiyeyi sivil
katliamlar yapan bir ülke olarak göstermek üzere yaptığı
komploların ilki ve en büyüklerinden biriydi Uludere ya da ittifak içinde
oldukları PKKnın kayıtlara geçirmeye
çalıştığı hâliyle Roboski.
Değerli milletvekilleri, güvenlik güçlerimiz,
terörle mücadele için şu anda da bölgededir. Bölücü terör örgütünün
sınır ötesini de kullanarak ülkemizin özellikle Güneydoğu
Bölgesindeki sınır illerinde terör faaliyetleri olmasa böyle bir
harekâta gerek de kalmayacaktır. O nedenle, bu olayın birinci
sorumlusu PKK terör örgütüdür.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) -
Öldürenin suçu yok mu?
ŞİRİN ÜNAL (Devamla) - Bu olayın
meydana gelmesi ve ülkemizde bir kaos ortamının
çıkarılması, 15 Temmuz hain darbe girişimine giden yolda
birtakım taşların örülmesi anlamında sorumluluğu
bulunanlarla ilgili olarak nihai kararı da yargı vermektedir.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir)
Kararı kim verdi? FETÖ mü verdi?
ŞİRİN ÜNAL (Devamla) - Terör
örgütünün bölücü hedeflerini benimseyip dillendirenler şunu bilmeliler ki
Türkiyenin bölünmez bütünlüğü, bölücü terör örgütüne, bütün hainlere ve
onları kullananlara rağmen korunmuştur, korunacaktır.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir)
Katliamı üstleniyor musunuz?
ŞİRİN ÜNAL (Devamla) - Sözlerime son
verirken bu elim hadisenin sorumlularının bulunup
cezalandırılmasının yalnızca yargının görevi
olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyor, grup önerisinin aleyhinde
olduğumuzu beyan ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Bilgen, buyurun.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
30.-
Kars Milletvekili Ayhan Bilgenin, İstanbul Milletvekili Şirin
Ünalın HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan,
aslında hatibin konuşmasını dinlediğimizde sanki
destek verilecekmiş gibi, bizim de tam önergemizde ifade ettiğimiz
vurgular var. Eğer gerçekten konuşmasında iddia ettiği gibi
FETÖnün Türkiyenin imajına zarar vermek için bu eylemde bir rolü
olduğunu düşünüyorlarsa galiba bunun
araştırılması 15 Temmuzun aydınlatılması
açısından da önemlidir. Hava operasyonlarında -Meclis komisyon
raporunda da var- karadan teyit alınmadan operasyon yapılmaz. Karadan
gelen teyitler onların sivil olduğu yönünde. Bu, Meclis komisyon
raporunda zaten var. Bu tip konuların bir istismar konusu edilmesini
istemiyorsak gerçek failler bulunur, cezalandırılır, kimse de
bunu istismar etmez.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Zengin, buyurun.
31.-
Tokat Milletvekili Özlem Zenginin, Kars Milletvekili Ayhan Bilgenin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; hayatını kaybeden gençlerin
doğum tarihlerine, yaşlarına tekrar
baktığımız zaman yani üzülmemek mümkün değil,
gerçekten çok üzülüyorsunuz. Fakat burada kasten bunun yapıldığını
söylüyor olmak başka bir şey. Şimdi kullanılan ifadeler
önemli. Bunun aydınlatılmasıyla alakalı hukuki sürece
baktığımızda -Grup Başkan Vekili Sayın Ayhan
Bilgen son derece iyi bilecektir- şimdi Anayasa Mahkemesine yapılan
başvuruyla alakalı sürece bakıyorsunuz, hukuki yollar enteresan
bir şekilde doğru düzgün takip edilmemiş yani mahkeme on
beş günlük süre vermiş fakat bu süre içerisinde gerekli evraklar
tamamlanmamış, avukatlardan bir tanesi -32 tane avukat var, 1 tane 2
tane değil- şu an sizin milletvekiliniz ve ona rağmen süreç
evrakların yetersizliği yüzünden Anayasa Mahkemesi tarafından
reddedilmiş. Şimdi bir defa şu önemli: Bunun
aydınlatılacağı yer hukuk, yargı mekanizmaları.
Bu mekanizma içerisinde süreci doğru takip etmek çok önemli diye
düşünüyorum. Devletin yaptığı şey kan parası
falan değil yani ortada bir mağduriyet var. Ailelere
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Daha evvel, benzer olay
demek istemiyorum ama bu tarz olayların birbiriyle ilintili noktaları
var, elbette farklılıklar içeriyor, bu manada
bakıldığında ailelere yapılan şey bir destektir,
bir yardımdır. Olayın bizatihi kendisinin çok elim bir vaka
olması çok başka ama bu olayı işlerken, olay meydana
gelirken ortaya çıkan tablo, PKKnın oradaki insanları
yönlendirmesi, elbette FETÖnün içerisindeki bazı meselelerin soru
işareti olarak kalması, bunların hepsine
baktığımız zaman yine ben çözümün her hâlükârda hukuktan
yana olduğunun altını çizmek istiyorum. Eğer niyet
gerçekten süreci takip etmekse yargıyla alakalı süreçleri ciddi bir
şekilde takip etmek lazım.
Teşekkür ederim.
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Bilgen, buyurun.
32.-
Kars Milletvekili Ayhan Bilgenin, Roboskiyle ilgili devam eden yargılama
sürecinin olmadığına ve ilk mahkeme sürecinin işletilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın
Başkanım, uzatmak istemiyorum ama çok kısa sadece şunu
ifade edeyim: Biz yargılama sürecindeki ihmaller dolayısıyla
parti içinde bir komisyon kurduk ve kim sorumlu olursa olsun, ister milletvekilimiz,
ister yöneticimiz, ister baro yöneticisi, bunu en azından kamuoyuyla
paylaşmayı vicdani bir sorumluluk olarak görüyoruz, bunu çok net
biçimde ifade edeyim. Ama devam eden bir yargılama süreci yok. Anayasa
Mahkemesi ve AİHM süreci, biliyorsunuz, bireysel başvuru hakkı
üzerinden işleyen bir süreç. Ama şu anda bir yargılama süreci
yok. Sonuç itibarıyla, sivil mahkeme konuyu askerî mahkemeye havale etti,
askerî mahkeme de şu anda konuyla ilgili herhangi bir yargılama
süreci, soruşturma süreci işletmiyor. Dolayısıyla, sadece
Anayasa Mahkemesi, sadece AİHM değil, asıl etkin ilk mahkeme
sürecinin işletilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Teşekkür ediyorum.
VI.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.-
HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Kars Milletvekili Ayhan Bilgen
tarafından, 34 yurttaşımızın yaşamını
yitirmesine sebep olan Roboski operasyonu hakkında 24/12/2018 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin,
Genel Kurulun 25 Aralık 2018 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Değerli arkadaşlar, öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul
edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi var, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
3.- CHP Grubunun, İzmir Milletvekili Atila Sertel ve
arkadaşları tarafından, faili meçhul cinayetlerin
araştırılması amacıyla 20/12/2018 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 25
Aralık 2018 Salı günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 25/12/2018 Salı günü
(bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Engin
Altay
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
İzmir Milletvekili Atila Sertel ve
arkadaşları tarafından Faili meçhul cinayetlerin
araştırılması amacıyla 20/12/2018 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırma önergesinin (629 sıra no.lu) diğer önergelerin
önüne alınarak görüşmelerinin 25/12/2018 Salı günlü
birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere, öneri sahibi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Atila Sertel.
Buyurun Sayın Sertel. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
CHP GRUBU ADINA ATİLA SERTEL (İzmir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Kıymetli milletvekilleri, İsmet
İnönüyü bundan tam kırk beş yıl önce bugün kaybettik. Bir
memlekette namuslular namussuzlar kadar cesur olmazsa o memlekette
kurtuluş yoktur. diyen Kurtuluş Savaşımızın
kahramanı İsmet İnönüyü saygıyla, rahmetle, minnetle
anıyorum.
Sevgili arkadaşlar, Türkiye faili meçhul
cinayetlerin oldukça yaygın işlendiği ve faillerinin
bulunamadığı bir ülke. Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, Çetin
Emeç, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok, Adnan Kahveci, Eşref
Bitlis, Kazım Çillioğlu, Gaffar Okkan, gazeteci Hrant Dink; bütün
bunları faili meçhul cinayetler arasında sayıyoruz.
Geçtiğimiz gün KİT Komisyonunda
konuşurken rahmetli Muhsin Yazıcıoğlunun adı gündeme
geldi. Sevgili Zonguldak Milletvekilimiz Deniz Yavuzyılmaz, Maraşta
eğer radar olsaydı Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı,
Sivas Milletvekili rahmetli Muhsin Yazıcıoğlunun cenazesine ya
da yaralıysa kendisine çabuk ulaşılabileceğini ve hayata
tutunabileceğini anlatırken oradan AK PARTİli bir milletvekili
arkadaş, Cumhuriyet Halk Partisini Muhsin Yazıcıoğlunun
üzerinden siyaset yapmakla suçladı. Oysa arkadaşımız da,
biz de siyasi gelenek olarak; sol, devrimci mücadelenin içinden gelen insanlar
olarak, insanlara insanca yaklaşan insanlar olarak, siyaset yaparken
bizden, sizden diye ayırmadan ve bütün insanların yaşam
hakkını savunan insanlar olarak
Muhsin Yazıcıoğlunun
da ölüm nedeninin tam anlamıyla
araştırılmadığını ortaya koymak için bu
kürsüye geldim.
Sevgili arkadaşlarım, 23üncü Dönemde,
Şubat 2011de bu Mecliste bir komisyon kuruldu. Muhsin
Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği
bir araştırma komisyonu kurulması önergesi verildi. CHP Grubu
adına Hakkı Suha Okay bu önergeyi verdi; Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Başkan Vekili Nihat Ergün, Mustafa Elitaş,
Nurettin Canikli, Sadullah Ergin, Bekir Bozdağ ve Milliyetçi Hareket
Partisi adına Mehmet Şandır ve Oktay Vural bu önergeyi
destekledi. Bu Meclis o tarihte şimdi tutanaklarda bulabileceğiniz-
geniş bir araştırma komisyonu raporu yayınladı. O
araştırma komisyonu raporu yayınlandığı zaman
elbette ki ona ilişkin Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin
Yazıcıoğlunun ailesine de sorular soruldu. Ailenin istekleri vardı:
Helikopter enkazı üzerinde yeterli incelemenin yapılmasının
sağlanması, helikopter radar kayıtlarının
olmamasının izah edilmesi, helikopter kazası ve arama kurtarma
faaliyetiyle ilgili yapılan yayınların, konuşmaların
tam sesli olarak temini.
İsmail Güneşi
hatırlayacaksınız, İhlas Haber Ajansı muhabiriydi ve
kazadan kurtulduktan sonra 112yle defalarca konuşmalar yaptı,
başka kesimlerle konuşmalar yaptı, 16 konuşma sonucunda
yeri sorulduğunda yeri bir türlü belirlenemedi. Tam kırk sekiz saat
sonra helikopterin enkazına köylüler ulaştı, tam kırk sekiz
saat sonra. AK PARTİ adına komisyonda konuşan
arkadaşımız bir iddiada bulundu; FETÖ adına Ramazan
Akyürekin o dönemde istihbarat teşkilatının içinde
olduğunu ve helikopter kazasına ulaşılamamasının
nedeninin bu kişiler olduğu konusunda bir iddiada bulundu. Tabii ki
2011de ya da 2013te FETÖ ile AKPnin arasında herhangi bir sorun
olmadığı için, Ramazan Akyürek o dönemde Trabzon Emniyet
Müdürüyken Hrant Dinkin faili meçhul cinayetiyle ilgili suçlandı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ATİLA SERTEL (Devamla) Bitiriyorum
Başkanım.
BAŞKAN Buyurun.
ATİLA SERTEL (Devamla) - Aynı kişi,
rahmetli Muhsin Yazıcıoğlunun helikopter kazasına geç
ulaşılması konusunda bu arkadaş tarafından
suçlandı.
Şimdi buradan, Türkiye Büyük Millet Meclisinden
bütün parti gruplarına sesleniyorum. Acaba bu AK PARTİli
milletvekilinin söylediği doğru mu, gerçek mi? Bu cinayetlerin
arkasında FETÖ terör örgütünün olduğunu söyleyen kişiye ve onun
partisindeki arkadaşlara ve diğer partili gruplara sesleniyorum.
Gelin, bu cinayeti bir kez daha araştırma komisyonunu, bir kez daha
Meclisin oy birliğiyle kabul edelim. FETÖ cinayet örgütünün, Hrant Dink
gibi, Muhsin Yazıcıoğlu gibi ve diğer faili meçhullerde
acaba dahli nedir, onu saptayalım. Cumhuriyet Halk Partisi adına bunu
öneriyorum.
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Öneri üzerinde İYİ
PARTİ Grubu adına İstanbul Milletvekili Yavuz
Ağıralioğlu konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Ağıralioğlu.
Süreniz üç dakika.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA YAVUZ
AĞIRALİOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; grubum adına bu konuda nezaket gösterilip
konuşması uygun görülen kişi benim. Rahmetli Başkanla uzun
yıllar, gençlik yıllarından itibaren teşrikimesaim oldu.
Rahmetli Muhsin Başkanın arkasından üç dakikalık bir
konuşmada söylenebilecek ne kadar söz var bilmiyorum. Üç dakika içerisinde
hakkına, hukukuna cümle kurabilmek mahcubiyetiyle birkaç şeyi arz
edeyim.
Ömrünü vatanına, milletine, dinine, devletine
adamış bir kahraman. Ülkü Ocaklarının Genel Başkanı,
ülküsünün mürüvvetini görememiş olmasına rağmen ülkesi için,
milleti için, devleti için, hasredilmiş bir ömrün her safhasında
helalinden bir iradeyi millet iradesiyle buluşturma gayreti içerisinde bir
memleket, millet evladı. Devleti her istediğinde, devletinin her
ihtiyacı olduğunu düşündüğünde kanı, canı,
istikbali ve fikriyle adanmışlığın remzi bir kahraman.
Milletinin ihtiyacı olduğunu düşündüğü her yerde, her demde
iliklerinin son zerresine kadar orada bulunmayı kendisi için cennet
azığı bilen bir mümin. Ne olmak istersiniz? sualine Mekkeye
düşmek istiyorum. Bir kar tanesi olsaydım, Mekkeye düşmek
isterdim. diyen bir inanç eri. Adriyatikten Çin Seddine bir Türk
dünyası hayalini hayatının her safhasına örgülediği
bir adanmış insan. Devletini, her ihtiyaç duyduğunda devletinin
hizmetini görmek sorumluluğuyla sevmiş bir adamın, devletine
ihtiyaç duyduğu ömründe bir kere devletini bulamamış bir
adamın hikâyesidir vefatı. Rahmetli Necip Fazıl, gençliğe
hitabesinde Anadolu kıtası büyüklüğündeki dava
taşını gediğine koymak mesuliyetine davet etmiş bütün
bir gençliği. Anadolu kıtası büyüklüğündeki dava
taşını gediğine koyamamış bir muzdariptir Muhsin
Yazıcıoğlu ama Allah onun gayretlerini o kadar aziz etti ki
Rabbülâlemin onu Anadolu kıtası büyüklüğünde bir musalla
taşına koydu. Bir musalla taşında ona ihtiyaç
duyduğunda her zaman hizmet etmiş milleti nezaret etti. Lakin
sahipsiz kaldığı dağlarda benim çok sitemlerimle
karışık latifelerimin mevzusu olacak bir ihtişamlı
vedanın içerisinde devletini bulamadı. Bir kere devletine
ihtiyacı vardı, orada devletini bulamadı. Devletini orada
bulamamış olmanın hâlen sorumluluğu bu Meclistedir.
Dolayısıyla ben bu üç dakika içerisinde sadece böyle bir mesuliyeti bu
Meclisin taşıması gerekliliğine dair bir hatırlatmayı
söylemiş olayım. Anadolu kıtası büyüklüğünde bir
musalla taşına Enver Paşa
adanmışlığıyla gitti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) Ben
rahmetli Muhsin Başkana Tayyip Erdoğan üzerinden cümle kurarken hep
şöyle derdim: Tayyip Bey, Mustafa Kemal talihli bir adamdır.
Mustafa Kemal de siyasi talihi çok yüksek bir adamdır. Sen, Enver
Paşa talihli bir adamsın. Siyasetin her dar geçidinde, her netameli
süreçte senin hissene mutlaka bir Bardız geçidi düşer. derdim.
Vedası da yine ihtişamlı vedası da hüzünle bir karlı
dağda oldu. O karlı dağda belki ömrü boyunca hizmet ettiği
devletini bir kere görmek ihtiyacı duydu, orada devlet yoktu, devlet o gün
o karların altında kaldı. Sadece Muhsin Başkan için
değil -hassasiyet gösteren CHPdeki arkadaşlarımıza
münhasıran müteşekkirim- devlet, meçhulde kalmış
işlerin siyasi, sosyal komplikasyonları altında ezilmektense her
şeyi ortaya çıkarmanın mesuliyetiyle yönetilmelidir. Açıkta
kalmış, istişare edilmiş, bilinmiş hiçbir şeyin
bize ödeteceği bedel, gizlide kalmış olan her şeyin
komplikasyonundan daha iyidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla)
Tamamlayayım Başkanım.
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) Bedel
ödemek, yanlışların hesabını vermek -Uludere dâhil-
devlet için aydınlarının, münevverlerinin, fikir
adamlarının, siyaset adamlarının gizlide kalmasından
doğacak komplikasyonlarla karşılaşmaktansa bunlarla
yüzleşmek, hesabını vermek, bu hesap içerisinde devletin
konuşabildiklerinden bir rahmet havzası oluşturmak bizim
devletimiz için evladır, iyidir. Dolayısıyla, Muhsin Başkan
dâhil, gizlide kalmış, kenarda kalmış, istifhama konu
olacak ne kadar iş varsa hepsini aydınlatmak bu milletin vekilleri
olarak bizim namus borcumuzdur. Bu borcu ödemeye, münhasıran, polemik
mevzusu olmasın diye biz bu mevzuda hassasiyet de taşımak
zorundayız. Mutabakatla bu işlerin üstüne gitmek bu Meclisin namus
borcudur diyorum.
Teşekkür ediyorum efendim. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şimdi, öneri üzerinde Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Kemal Bülbül
Buyurun Sayın Bülbül. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakika.
HDP GRUBU ADINA KEMAL BÜLBÜL (Antalya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; böylesine hassas, ağır,
netameli, yorucu bir konuyu üç dakika içerisinde ifade etmek çok zor olsa da
öncelikle Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu bu önergeyi hiç kuşkusuz
desteklediğimizi ifade etmek istiyorum.
Şahkulu Sultan Dergahı postnişini
Hilmi Dedebaba da bir faili meçhul kurbanıydı. Hilmi Dedebabadan bu
yana Sabahattin Alilerin, Türkiyede sağdan soldan, Kürtten Türkten,
devlet görevlisinden bakanından Cumhurbaşkanına, Emniyet
müdüründen bir başka görevliye kadar hemen her kişinin faili meçhule
kurban gittiği ve bu kavramın birtakım suçları, seri
katliamı, seri katilliği örtmek amacıyla söylendiğini
biliyoruz. Bakınız, Sabahattin Alilerden Uğur Mumculara
-Sabahattin Alinin Trakya dağlarında gözlüğü ve piposu,
Uğur Mumcunun Ankara meydanında gözlüğü ve kalemi
kalmıştı- Turan Dursunlar, Bahriye Üçoklar, Musa Anterler, Metin
Göktepeler, Adnan Kahveciler, Turgut Özallar, Gaffar Okkanlar, Muhsin
Yazıcıoğulları; saymakla bitecek gibi değil.
Ve Gezi eylemleri sırasında katledilenler
Şimdi Geziden terör eylemi diye söz edilirken, Gezide bir terör
bakışıyla katledilen insanlarımızın maalesef
katilleri dahi bulunamamış, katilleri dahi ortalıkta yoktur; Ali
İsmailin yoktur, Berkin Elvanın yoktur, Ahmet Atakanın
yoktur, yoktur, yoktur, yoktur.
Vedat Aydınla başlayan, 1990lı
yıllarda 17 bin faili meçhul gazeteci, siyasetçi, yazar, halktan insan,
masum, mazlum insanlar, vesaire
Ben izninizle kendim yaşadığım
bir şeyi anlatmak istiyorum değerli arkadaşlar: 1998
yılında Ankara HADEP İl Başkanıyken evimden
gözaltına alındım gecenin bir geç saatinde ve Ankara Emniyet
Müdürlüğüne gitmesi gereken araç Gölbaşına doğru giderken
beni alanlara Nereye gidiyoruz? dedim Ankara Emniyetine. dediler. Ankara Emniyeti
bu yönde. dedim Biraz gezeceğiz. dediler ve beni Gölbaşı
civarında ormanlık bir yere götürüp izbe, son derece köhne bir evin
içerisine koyup -ev midir, baraka mıdır nedir bilmiyorum-
kapıyı üzerime kilitlediler. Yaklaşık bir saat orada
kaldıktan sonra tekrar beni aldıkları arabaya bindirip
götürdüler Ankara Emniyet Müdürlüğüne ve Ankara Emniyet Müdürlüğünden
Adli Tıp kontrolüne giderken karşıdan gelen son derece güzel
giyimli ve güzel yüzlü bir adam bana yaklaştı, çevremdekiler yana
açıldı ve kulağıma aynen şunu söyledi:
Hayatını biz kurtardık. Benden önceki İl
Başkanı Faik Candan da kaçırılmış, bir hafta
sonra bir apartman boşluğunda cesedi bulunmuştu değerli
arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KEMAL BÜLBÜL (Devamla) Sayın
Başkanım, bir dakika rica etsem
BAŞKAN Tabii, buyurun.
KEMAL BÜLBÜL (Devamla) Teşekkür ediyorum.
Şimdi, bu bağlamda, bakınız, ben
sadece bir etkinlikte yaptığım konuşma nedeniyle
gözaltına alınmıştım dönemin DGM cumhuriyet
savcısı tarafından, o davadan beraat ettim ve bu konuyu
Türkiyede hukuk süreci tükendikten sonra Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine götürdüm ve davayı da kazandım. Sadece
yaptığım bir konuşmadan dolayı ramak kaldı, faili
meçhul cinayete, gözaltında katledilmeye gidecektim. Ha, bunun hukuki
anlamdaki karşılığını maalesef bulamadık;
avukatımla paylaştım vesaire, bulamadık.
Şimdi, bizim burada karşı
karşıya olduğumuz şey şudur: Bu yapı ne kadar
derindedir? Kendinin derin olduğunu sanıyor ama bu yapı
sığdır, bu yapı ahmaktır, bu yapı canidir, bu
yapı katildir. Gelin, bu yapıyı ortaya çıkaralım; bu
ahmakları, canileri, katilleri; Musa Anterleri, Uğur Mumcuları,
Muhsin Yazıcıoğlularını, Turgut Özalları, Adnan Kahvecileri
katledenleri -bakın, sağdan, soldan, Kürtten, Türkten, her yerden
var- ortaya çıkaralım ve insanlığa karşı ahlaki,
vicdani, siyasi görevimizi yerine getirelim.
Saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Öneri üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına İstanbul Milletvekili Abdullah Güler.
Buyurun Sayın Güler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULLAH GÜLER
(İstanbul) Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisinin faili meçhul cinayetlerin araştırılması
hakkındaki grup önerisi üzerine AK PARTİ Grubumuzun adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisimizi ve aziz
milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Ayrıca, bugün 25 Aralık, Gaziantep
ilimizin düşman işgalinden kurtuluşunun da 97nci yıl
dönümü. Bütün Gaziantepli hemşehrilerimizin de bu kutlu gününü kutluyoruz.
Değerli milletvekilleri, CHP grup önerisinde
yer aldığı için özellikle birkaç hususta Genel Kurulu
bilgilendirmek istiyorum. Merhum Gazeteci Yazar Uğur Mumcu 1993
yılının bir kış ayında, ocak ayında evinin
önünde bombalı suikast sonucu cinayete kurban gitmiş ve bu cinayetin
açıklığa kavuşturulması için de Gazi Meclisimizde
20nci Dönemde İkinci Yasama Yılında bir Meclis araştırma
komisyonu kurulmuştur. (10/86) esas numaralı Meclis
Araştırma Komisyonunun hazırlanan raporu da yüce Meclise
sunulmuştur ve değerlendirmeye alınmıştır. Bu
komisyon raporunu incelediğimizde, Komisyonun özellikle bu faili meçhul
cinayetlere yönelik olarak 16 ana başlıkta çok özel
değerlendirmelerde bulunduğunu görüyoruz. 1993 yılında
-Türkiye'nin belki de siyasi tarihinin en karanlık ve en farklı
siyasi cinayetlerinin işlendiği yıl- Uğur Mumcuyla
başlıyor, Adnan Kahveci, Eşref Bitlis, 8inci Cumhurbaşkanımız
merhum Turgut Özal, daha sonra, Elâzığ-Bingöl kara yolundaki 33
askerimizin şehit edilmesi, Binbaşı Cem Erseverin öldürülmesi,
Diyarbakır Bölge Komutanı Bahtiyar Aydının öldürülmesi
gibi birçok farklı siyasi cinayetlerin işlendiğini görüyoruz.
Rapora yansıyan bu tür değerlendirmelere
de özetle dikkat çekersek; istihbarat birimleri arasında yeterli eş
güdümün olmadığı, merhum Uğur Mumcuya yeterince korunma
sağlanamadığı, soruşturmanın gizliliğinin
ihlal edildiği, görevli başsavcı ve savcıların güveni
sarsıcı davranışlarda ve eylemlerde bulunduğu, adli
tıp kurumunda zafiyetlerin oluştuğu, soruşturmayı
yürüten güvenlik güçlerinin çağın gerektirdiği teknolojik
imkânları yeterince kullanamadığı, operasyon
tutanaklarında tahribatların yapıldığı,
delillerin toplanmasında ve ifade almada gerekli özenin
gösterilmediği şeklinde tespitler yer almıştır.
Değerli milletvekilleri,
Anayasamızın 138inci maddesinin üçüncü fıkrası göz önüne
alındığında yani Görülmekte olan bir dava hakkında
Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgili soru
sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.
hükmü çerçevesi içerisinde, yargıya intikal etmiş birçok husus
bulunmaktadır. Bizim AK PARTİ olarak
Bugüne kadar yaklaşık 10un üzerinde,
farklı siyasi partilerce Türkiye Büyük Millet Meclisine grup önerileri verilmiştir.
Mevcut, şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisi içerisinde İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonunun bu konularda incelemeye, gerekli
araştırmaları yapmaya, her türlü sonucu
Bu manada özel
yetkilerle donatıldığını biliyoruz. Bu Komisyonun,
insan haklarının ihlale uğradığına dair her türlü
iddialarla ilgili gerekli raporu hazırlama
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ABDULLAH GÜLER (Devamla)
Türkiye Büyük Millet
Meclisini aydınlatma gibi görevi bulunmaktadır.
Bu konuları da ifade ederek Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şimdi Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri
kabul edilmemiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Buyurun.
4.-
AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin
yeniden düzenlenmesine; 25, 26 ve 27 Aralık 2018 Salı, Çarşamba
ve Perşembe günkü birleşimlerinde denetim konularının
görüşülmeyerek gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmında yer alan 27, 37, 28, 33 ve 29
sıra sayılı kanun tekliflerinin bu kısmın
sırasıyla 1, 2, 3, 4 ve 5inci sıralarına
alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesine; 37 sıra sayılı Kanun Teklifinin
İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde
görüşülmesine ilişkin önerisi
25/12/2018
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 25/12/2018 Salı günü
(bugün) toplanamadığından İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince, grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Özlem
Zengin
Tokat
AK
PARTİ Grubu Başkan Vekili
Öneri:
Genel Kurulun;
25, 26 ve 27 Aralık 2018 Salı,
Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde denetim
konularının görüşülmeyerek gündemin "Kanun Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmında yer alan
işlerin görüşülmesi,
Gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan 27, 37, 28,
33 ve 29 sıra sayılı kanun tekliflerinin bu kısmın
sırasıyla 1, 2, 3, 4 ve 5inci sıralarına alınması
ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesi,
25 Aralık 2018 Salı günkü (bugün)
birleşiminde 27 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
26 Aralık 2018 Çarşamba günkü
birleşiminde 37 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin birinci bölüm
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
27 Aralık 2018 Perşembe günkü
birleşiminde 37 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
37 Sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerinin 27 Aralık 2018 Perşembe günkü birleşiminde
tamamlanamaması hâlinde Genel Kurulun haftalık çalışma
günlerinin dışında 28 Aralık 2018 Cuma günü saat 14.00'te
toplanması ve bu birleşiminde denetim konularının
görüşülmeyerek gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmındaki işlerin görüşülmesi
ve 37 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar;
37 Sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerinin 28 Aralık 2018 Cuma günkü birleşiminde
tamamlanamaması hâlinde Genel Kurulun haftalık çalışma
günlerinin dışında 29 Aralık 2018 Cumartesi günü saat
14.00'te toplanması ve bu birleşiminde denetim konularının
görüşülmeyerek gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmındaki işlerin görüşülmesi
ve 37 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar;
Çalışmalarını sürdürmesi;
37 Sıra sayılı Kanun Teklifinin
İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve
bölümlerin ekteki cetveldeki şekliyle olması;
Önerilmiştir.
37 Sıra Sayılı Konya Milletvekili Ziya Altunyaldız ve 7 Milletvekilinin
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1369) |
||
BÖLÜMLER |
BÖLÜM
MADDELERİ |
BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI |
1. BÖLÜM |
1 ila 24 üncü
maddeler arası |
24 |
2. BÖLÜM |
25 ila 48 nci
maddeler arası |
24 |
3. BÖLÜM |
49 ila 71 inci
maddeler arası |
23 |
TOPLAM MADDE SAYISI |
71 |
BAŞKAN Öneri üzerinde söz talebi? Yok.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.
Şimdi, İç Tüzükün 37nci maddesine göre
verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C)
Önergeler
1.-
Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaşın (2/852) esas
numaralı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/14)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
(2/852) esas numaralı Kanun Teklifimin İç
Tüzükün 37nci maddesine göre doğrudan Genel Kurulun gündemine
alınmasını saygılarımla arz ederim.
Meral
Danış Beştaş
Siirt
BAŞKAN Önerge üzerinde söz talebi? Yok.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Alınan karar gereğince denetim
konularını görüşmüyor ve gündemin Kanun Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sıraya alınan, Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Şentop'un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar
Devleti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma
Anlaşması ile Anlaşmaya Dair Protokol ve Mektupların
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1409) ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
VII.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A)
Kanun Teklifleri
1.-
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop'un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde
Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel
Olma Anlaşması ile Anlaşmaya Dair Protokol ve Mektupların Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1409) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 27) (X)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Komisyon Raporu 27 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde söz talebi? Yok.
Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Teklifin maddelerine
geçilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE KATAR DEVLETİ HÜKÜMETİ
ARASINDA GELİR ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLERDE ÇİFTE
VERGİLENDİRMEYİ ÖNLEME VE VERGİ KAÇAKÇILIĞINA ENGEL
OLMA ANLAŞMASI İLE ANLAŞMAYA DAİR PROTOKOL VE MEKTUPLARIN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- (1) 18
Aralık 2016 tarihinde Trabzonda imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde
Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel
Olma Anlaşması ile Anlaşmaya dair Protokol ve Mektupların
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN 1inci madde üzerinde İYİ
PARTİ Grubu adına Bursa Milletvekili Ahmet Kamil Erozan.
Buyurun Sayın Erozan.
Süreniz on dakika.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AHMET
KAMİL EROZAN (Bursa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, Sayın Komisyon Başkanı; izninizle, ben, hem
anlaşmayı hem Türkiye ile Katar arasındaki ilişkileri
garip kelimesiyle tanımlayacağım. Bu iki garip konudan
hangisiyle başlayayım diye düşündüğümde de Türkiye ile
Katar arasındaki ilişkilerden başlayayım dedim. Özellikle
bunu belirtmemin bir sebebi var çünkü Türkiye ile Katar arasındaki
ilişki, Sayın Cumhurbaşkanı ile Katar Emiri arasındaki
özel ilişkilerin gölgesinde gelişen bir ilişki tipi.
Karşılıklı cömertliklerin gündeme geldiği ve
izahını da pek kolay yapamadığımız bir
ilişkiler manzumesinden bahsediyoruz.
Bunun en yakın tarihte gündeme gelen
noktası, biliyorsunuz, bir Boeing 747 uçağıdır. Buna uçak
diyorum ben ama aslında bunu bir uçan tanker olarak tanımlamak
lazım çünkü bunu bir havaalanına çekip Şunun deposunu
dolduruver. deseniz oradaki bir çalışana, bu uçağın
aldığı benzin miktarı 225.486 litre yani 225 ton benzin
alıyor. Bu 225 ton benzini Amerikada dolduracak olsanız buna
ödeyeceğiniz fiyat 280 bin dolar. Bugünkü kurdan Türk lirasına
çevirirseniz, bu uçağın deposu 1,5 milyon Türk lirasına doluyor.
Bu kimin parasıyla doluyor? Bizlerin ve vatandaşın verdiği
vergilerle. Bu cömertliği sizce niye yapmış olabilir Katar
Emiri? Nereden gerek duydu da böyle bir hediyeye yöneldi?
Biz aslında bunu merak ettik ve zamanında
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısına şu
soruları sorduk: Cumhurbaşkanı ve/veya Adalet ve Kalkınma
Partisi Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğanın
görev süresi boyunca aldığı hediye ve hibeleri sıralayan,
kimler tarafından hediye ve hibe edildiklerini gösteren ve
değerlerini de kapsayan, kamuoyuyla paylaşılabilecek güncel bir
liste var mıdır? Cumhurbaşkanı Sayın
Erdoğanın aldığı bu hediye ve hibeler kendi
şahsi mal varlığına mı geçmiştir, yoksa
Cumhurbaşkanlığı demirbaşına mı
kaydedilmiştir?
Üç: Kişisel olarak kabul edilen hediye ve
hibeler mal beyannamesine yansıtılmış mıdır?
Kişisel olmadıkları için mal beyannamesine kaydedilmeyen her
türlü hediye ve hibenin demirbaş kayıtlarının bir
örneğinin temini mümkün müdür?
Sayın Cumhurbaşkanı
Yardımcısı bütçe konuşmaları sırasında burada
otururken Ben her türlü soruyu cevaplandırmaya hazırım.
demişti, aslında bu da cevaplandırılması gereken
sorular kabîlinden kendisine yöneltilmişti. Bu sorular 9 Ekim tarihinde
yöneltildi. On beş gün geçti, 24 Ekime geldik, üzerinden iki ay geçti, hâlâ
cevapları yok. Dolayısıyla ben Sayın
Cumhurbaşkanı Yardımcısına da bu vesileyle bir
çağrıda bulunuyorum.
Başka bir konu Müşir Fuat Paşa
Yalısı. Duydunuz mu hiç Müşir Fuat Paşa
Yalısını? Müşir Fuat Paşa Yalısı, bugün
Türkiye Cumhuriyeti devletinin Boğazda sahip olduğu son
yalıdır. Bu yalıya bir gün Millî Emlakten 2 kişi gelir ve
Hayrola, ne olacak? Mal sizin zaten, niye geldiniz? Bu bina satılacak,
değer biçmeye geldik. diyor Millî Emlak. Hayrola, mal sizin. Kime
satıyorsunuz? Söyleyemeyiz kime satılacağını. Onlar
gittiler -değerinin ne olduğunu bilmiyoruz- aradan iki gün geçti, bu
sefer Katar Başkonsolosluğundan 2 kişi geldi, müşteri onlar
ve binayı gezdikten sonra neyse ki Bu bizim için çok ufak bir bina,
satın almaktan vazgeçtik. dediler.
Başka bir konuya geçiyorum. Biliyorsunuz, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin Katarda bir üssü var. Bu üs 300 kişiyle
başladı, bu yıl sonu itibarıyla bir tugay düzeyine
çıkması söz konusu. Kime hizmet ediyor bu tugay? Ben size söyleyeyim.
Bundan bir müddet evvel, geçen sene 5 Haziran 2017 tarihinde Katarda bir darbe
teşebbüsü oldu. Bu darbe teşebbüsünü Türk Silahlı Kuvvetleri
engelledi. Yani Türk Silahlı Kuvvetleri Katarda bir Katar Emirinin
muhafız alayı görevini yapıyor, bu da yine bizim paramızla
yapılıyor. Âdeta Türk Silahlı Kuvvetleri personeli orada
paralı asker olarak Katar Emirini koruyorlar ve Orta
Doğululaşma dediğimiz de bu zaten. Çünkü Suudi Arabistana
giderseniz de Suudi Arabistan Kralı kendisini kendi vatandaşına
emanet edemediği için onun da muhafız alayı
Pakistanlılardan oluşur. Böyle bir garip ilişki.
Suriye konusuna geleyim. Suriye konusunda da yine
bildiğiniz gibi, Katarın doğal gazının Türkiye
üzerinden Akdenize taşınmasını öngören başka bir
projeyle bu iş bugüne kadar geldi. Bugün, günümüzde başka bir adrese
sipariş gündemde. Bunlardan bir tanesi de Millî Savunma
Bakanlığına bağlı 1inci ana bakım merkezi
Sakaryada ki bu merkez, savunma sanayimizin önemli taşlarından bir
tanesi. Bu sanayi sitesinin de âdeta bir adrese teslim ihaleyle kamulaştırılmaktan
çıkarılıp bir özel şirkete aktarılmasının
gündemde olduğunu bize duyuranlar var ve işin enteresan tarafı
bu şirketin de hissedarı yine Katar.
Şimdi bunları söylemişken Katardan,
biraz da bu doğal gaz boru hattıyla irtibatlı olarak Suriye konusuna
değinmek isterim. Trumpın Suriyedeki ABD askerlerinin çekilmesi
yönünde almış olduğu kararı, Fıratın
doğusuna yapılacak bir askerî harekât açısından olumlu
olarak karşılayanlar olsa da bu kararı aynı zamanda bir
meydan okuma olarak da görmemiz gerekir.
Diğer bir ifadeyle, ABD, yetiştirip
büyüttüğü ve bölgedeki müstakbel siyasetleri açısından müttefik
olarak tanımladığı PYD/YPGnin artık kendi
ayakları üzerinde durabileceğini ve bu güçlerden beklenen işleri
ABD askerlerinin yokluğunda da yerine getirebileceğini dünya âleme
duyurmak istemiştir. Kaldı ki ABD askerleri çekilse bile taşeron
danışmanlarının bölgede kalacağı, Suriyeden
çekilecek ABD askerlerinin hepsinin de ABDye dönmeyip Irakın kuzeyine
kaydırılacağı başka bir gerçektir.
PYD ve YPGnin destekçilerinin ABDden ibaret
olmadığı hatırda tutulmalıdır. Bölgede askerî güç
bulunduran diğer ülkelerin de ABDnin azaltacağı güçleri telafi
etme yoluna gitmeleri kuvvetle muhtemeldir.
ABD askerleri bölgedeyken dost ateşi riskini
göze alarak askerî harekât nidaları atan Sayın Erdoğanın
Trumpın kararından sonra harekâtı ertelemiş olması da
enteresandır.
Görüldüğü kadarıyla Sayın
Erdoğan, Fıratın doğusuna yapılacak bir
harekâtı, mahallî seçimler kampanyasının bir unsuru olarak
değerlendirmekte ve üzülerek söylemem gerekir ki bu seçimlerin başarısı
uğruna bir çatışmayı göze almaktadır. Harekâtın
tarihinin de kampanyanın gereklerine göre belirleneceği
anlaşılmaktadır.
Şimdi, bu konudan şu garip dediğim
anlaşmaya geçmek isterim. Bana sorarsanız, bu anlaşma Anayasaya
aykırı. Niye Anayasaya aykırı? Bu anlaşma bir
anlaşma, bir protokol ve bir mektup teatisinden oluşuyor.
Aslında bunun iki mektup teatisi olması gerekirdi. Niye? Bunun içinde
yetkili makam diye biri var -herkes okudu herhâlde, biliyorsunuz- kim yetkili
makam? Maliye Bakanı. Maliye Bakanı diye biri var mı bugün
Türkiyede? Maliye Bakanı diye biri yok, Hazine ve Maliye Bakanı
diye biri var. Türkiyede bugün hükûmet var mı? Türkiyede bugün hükûmet
yok, burada Hükûmet var. Dolayısıyla bunun ekine başka bir
mektup teatisinin eklenmesi gerekirdi ve o mektup teatisinde de yapılan
son Anayasa değişiklikleri çerçevesinde buradaki yetkili makamın
Maliye Bakanı değil, filanca bey yani Maliye ve Hazine Bakanı
olması veyahut Hazine ve Maliye Bakanı yazılması gerekirdi.
Hükûmet kelimesinin de artık Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti değil,
Cumhurbaşkanının hükûmeti olduğunun kayda geçmesi
gerekirdi. Dolayısıyla bunu her ne kadar Cumhurbaşkanı
buraya sevk etmiş olsa dahi, Cumhurbaşkanları da fânidir,
insandır, onlar da hata yapabilirler ama bu sıralardaki
arkadaşlarımızın hepsi, Cumhurbaşkanından geldiği
için bu hatanın üzerine gitmekten imtina ettiler. Dolayısıyla
bunu kayda geçirmiş olarak hepinizi saygıyla selamlarım.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Erzurum Milletvekili Kamil Aydın.
Buyurun Sayın Aydın. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilgili ikili anlaşma
üzerinde konuşmak üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, 21inci
yüzyılda ulaşım ve iletişim imkânlarının
artması sonucu mesafelerin kısalarak dünyanın küresel bir köy
hâline gelmesiyle birlikte, yaşananlara ilgisiz, dünyadan
soyutlanmış, bağımsız oluşum ve yapılardan
söz etmek mümkün değildir. Yani dünyanın bir ucundaki ekonomik,
ticari, sosyal bir hareketlilik veya yaşanılan bir terör olayı
aynı anda domino etkisiyle dünyanın öteki ucunda da kendisini çok net
bir şekilde hissettirmektedir.
Dolayısıyla, böylesine birebir
etkileşimin söz konusu olduğu dünya gerçeğini göz önünde
bulundurarak oluşan sorun ve sıkıntılardan kurtulmak
adına çok taraflı, bölgesel veya en azından ikili
anlaşmalara dayalı oluşturulan uluslararası kurum,
kuruluş ve yapılarla birlikte uyum içinde
çalışılması gerekmektedir. İşte, bugün
görüşmekte olduğumuz Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Katar Devleti
Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma
Anlaşması ile Anlaşmaya Dair Protokol ve Mektupların
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifini bu
bağlamda ele almak gerekir.
Saygıdeğer milletvekilleri, genel
çerçevesini kısaca ifade etmeye çalıştığımız
uluslararası ilişkilerde yakın iletişim ve iş
birliğinin anlamını ve önemini kavrama adına içinde
bulunduğumuz genel dünya konjonktürüne ve özelde Türkiye'nin hâliahvaline
kısa bir göz atmakta yarar vardır.
Bilindiği üzere, soğuk savaş
sonrası belirgin hatlarıyla her bağlamda
varlığını hissettiren iki kutuplu dünya düzeni 90lı
yıllarda Doğu Bloku veya Demir Perdenin yıkılmasıyla
tek kutuplu hâle gelmiştir. Bugün gelinen nokta itibarıyla ise
artık dünyadaki güç dengelerini ve bu anlamda siyasi öngörüleri boşa
çıkaran yeni, çok kutuplu, güç merkezli bir yapıya yönelim söz konusudur.
Bu yönelimi yakından okumak gerekirse güçler mücadelesinin sürekli ve
hızlı bir biçimde alan, yöntem ve kullanılan enstrüman veya
vasıta değişimine uğradığını çok net
bir şekilde görmekteyiz. Öyle ki soğuk savaş
yıllarında tanıklık ettiğimiz konvansiyonel
silahların biyolojik, kimyasal, siber veya hepsinin
karışımı hibrit bir yapıya dönüştüğünü,
savaş kavramının ve alanının da beraberinde ticaret,
ekonomi, iletişim, teknoloji, algı, yönlendirme ve dezenformasyon
gibi yeni boyutlar kazandığını bilmekteyiz.
İşte, çok merkezli bir rekabetin hâkim
olduğu günümüz dünyasında farklı sorunlu alanların
doğmasına ve bunların çözümünde farklı
arayışlara, yönelimlere şahitlik etmekteyiz. Bu bağlamda,
dünyanın her yerinde yaşanan sosyal, ekonomik, ticari ve insani
sıkıntıların neden olduğu küresel bir göç olgusu ve
terör bu yeni, sorunlu alanların başında gelmektedir. Bugün bu
sorunların neden olduğu görüş ayrılıklarından
dolayı Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler ve NATO gibi
elli yılı aşkın uluslararası yapıların dahi
sarsılmakta ve sorgulanmakta olduğuna tanıklık etmekteyiz.
Somut birkaç örnekle açıklamak gerekirse, son
dönemlerde özellikle NATO şemsiyesi altındaki alanın
büyümesinden, ülke sayısının artmasından dolayı artan
harcamaların paylaşımı noktasında NATOnun
yetkililerince tüm üye ülkelerden bütçelerinin yüzde 2sinin güvenlik
harcamalarına ayrılması söz konusu edilmiş ve bu, karar
altına alınmıştır. Maalesef, bu karar
alınmış olmasına rağmen, NATOnun bu bağlamda,
beklenilen birtakım sorunlara çözüm üretememesinden dolayı öncelikle
Avrupa Birliği ülkelerinin kendi öz savunmalarını kendilerinin
yapması düşüncesiyle hareket ettiğine ve hatta bunu bir
ordulaşmaya kadar götüreceklerine tanıklık ettik.
Bir taraftan Çinin ve Korenin İranla
birlikte nükleer denemeleri artırması, yine, İranın
2015te Batılı ülkelerle yaptığı nükleer
anlaşmasının Amerika Birleşik Devletleri tarafından
tek taraflı yok sayılması diğer Avrupa ülkelerini de bu
bağlamda ikileme düşürmüştür, onlar devamından yana bir
taraf sergilemişlerdir. Öte yandan, ABDnin İrana tek taraflı
bir ambargo uygulamaya gitmesi ve bunu da diğer Batılı
ülkelerden aynı şekilde istemesi yine birtakım çelişkilere,
yine birtakım yapı içerisindeki tartışmalara yol
açmıştır; gerçi bundan Türkiyenin de içinde bulunduğu 8
ülkeyi muaf tutmasına rağmen. Öte yandan, Çinin, tabii, yeni, bu
biraz önce ifade ettiğim mücadelenin farklı alanlara çekilmesi,
özellikle ekonomik bir rekabete girmesi diğer birliği rahatsız
eden bir oluşumun adı olmuştur.
Sayın milletvekilleri, kısaca ifade etmeye
çalıştığımız bu uluslararası çerçeve
ışığında Türkiye Cumhuriyeti devleti, içinde
bulunduğu jeopolitik koşulların farkında olarak bir yandan
yukarıda saymaya çalıştığımız küresel
sorunlara çözüm önerileri üreterek üzerine düşeni yapmaya
çalışırken, öte yandan bölgesinde birebir muhatap olduğu
sorunların da üstesinden gelmeye gayret etmektedir. Bunları birkaç
başlık altında ifade etmek gerekirse küresel özelliği de
olan göç sorunu öncelikli gündemimiz hâline gelmiştir maalesef. Çünkü
Türkiye göç konusunda çok ağır bedeller ödemiştir.
Sayın milletvekilleri, özellikle göç konusunda
hafızalarınızı yenileme adına yakın tarihimizden
karşılaştığımız somut birkaç örnekle ifade
etmek isterim ki malumunuz, 1980li yıllarda Todor Jivkovlu
Bulgaristanın oradaki dindaşlarımıza,
soydaşlarımıza yaptığı zulümden dolayı bir
anda Türkiye büyük bir göç dalgasıyla baş başa
kalmıştır ve bunun gerçekten siyasi, sosyal, kültürel ve
ekonomik birtakım yükleri beraberinde gelmiştir. İkinci bir göç
dalgasına 1990ların başında tanıklık ettik.
Yine, Irakta Saddam rejiminden kaçan, onun zulmünden kaçan ve
sığınacak bir liman gördüğü ülkemize gelen
peşmergelerin yüz binlerce sayıyla ifade edildiği ve buna
kucağını açıp her türlü yardım ve desteği
sağlayan ülkemizin yine içine düştüğü birtakım
sıkıntıları unutmadık.
Bu dalganın üçüncü boyutu, maalesef son
yıllarda artık daha yüksek boyutta kendini hissettirmektedir.
Malumunuz Suriyedeki olaylardan mütevellit milyonlarla ifade edilen yeni bir
göç dalgası, buna üstüne üstlük bir de doğudan, Afganistan üzerinden
gelen göçü de ilave ettiğimizde altından kalkılası bir
durum söz konusu değildir.
Saygıdeğer milletvekilleri, bu göçün
yanı sıra bizim gerçekten otuz beş yılı
aşkın maruz bırakıldığımız, mücadele
etmek zorunda kaldığımız bir de bir terör sarmalı söz
konusu. Efendim, farklı terörist
yapıların saldırılarına uğrayan ülkemiz bu
bağlamda da elinden gelen bütün gayreti, çabayı, mücadele, azim ve
kararlılığını göstermektedir. Aslında bu bağlamda
işte uluslararası birtakım kurumların güvenilirliğini
kaybetmesinin bir nedeni de ilgili maddelere atfen yardım edilmesi
gerekirken, müttefik bir ülkenin sorununu kendi sorunu olarak kabul edip
gereğini yapması gerekirken bigâne kaldıklarına
şahitlik ettik yakın tarihimizde, hatta bunun daha da ötesine geçerek
yardım bir tarafa, hani gölge etme ihsan istemem misali, tam tersine bizim
mücadele içinde olduğumuz yapılara mühimmat ve lojistik destek
sağlamaktan da imtina etmediklerine tanıklık ettik.
Saygıdeğer milletvekilleri, bütün
bunların yanı sıra özellikle 11 Eylül saldırısı
sonrası servis edilen, çok ince ayarla düzenlenmiş İslamın
terörle eklektik bir yapı hâline getirilip bunu uluslararası boyutta
genelde bir İslamofobi ve özelde de bir Türkofobi hâline getirdiklerine de
tanıklık etmekteyiz. Bu da bizim ülkece, milletçe mücadele etmemiz
gereken diğer önemli bir alandır. Bunu neden söylüyorum?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Aydın.
KAMİL AYDIN (Devamla) Çok teşekkür
ederim.
Aslında bunun tarihsel kökenlerine inmek
gerekir. Yani İslamofobik ya da Türkofobik davranışlar çok yeni
olmuş bir şeyler değil ne 11 Eylül sonrası ne 1978
yapımı Midnight Express denen, o Geceyarısı Ekspresi
filmiyle başlamış bir süreç değil, aslında ta tarihî
kökenleri Orta Çağdaki Haçlı Seferlerine kadar giden bir olgudan
bahsediyorum. Niye? Çünkü gerçekten Kudüs işgal altındayken kendine
tebessümü dahi haram kılan Selahaddin Eyyubinin o yüzyıllarda
Kudüsü tekrar İslam coğrafyası, İslam beldesi yaptıktan
sonra getirdiği adalet, hoşgörü ve yardımseverlik
ışığında, bu tür bir davranıştan dahi
etkilenmeyen bir Fransız generalinin 20nci yüzyılın
başlarında Şamı işgal ettikten sonra ilk ziyaret
ettiği yer Selahaddin Eyyubinin mezarı olmuş ve mezarı
başına giderek, tekmeleyerek Kalk Selahaddin, kalk, ben, biz yine
buradayız. demesiyle başlayan çok uzun yüzyıllara, geçmişe
dayanan bir süreçten bahsediyoruz. Bugün de maalesef bunun daha postmodern
birtakım formatta 17 milyon Müslümanı barındıran, buna bile
tahammül edilemeyen özellikle Batı Avrupada birebir
yaşandığına tanıklık ediyoruz.
İşte, Solingen faciasını
bilenler bilir. Diri diri yakılan soydaşlarımızın
hatıraları maşeri vicdanımızda hâlâ tazeliğini
korurken buna ilaveten gün yok ki bir cami kundaklanmasın, bir Türk
iş yeri bombalanmasın, bir aile tacize, tecavüze uğramasın.
En son Amerika Birleşik Devletlerinde -YouTube üzerinden medyaya da
yansıdı- bir evladımızın bir ortak kullanım olan
lavaboda dahi -kullanım izni olmaksızın- büyük bir
saldırıya maruz kaldığına tanıklık ettik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Aydın
KAMİL AYDIN (Devamla) Bir dakika daha rica
edebilir miyim.
BAŞKAN Tabii.
KAMİL AYDIN (Devamla) Saygıdeğer
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak şunu ifade etmek
isteriz ki bütün bu yaşananlar ışığında kadim bir
devlet geleneğinin son halkası olan Türkiye Cumhuriyeti devleti,
millî beraberlik ruhuyla, bir yandan uluslararası platformlarda diplomatik
mücadelesini vermeli, öte yandan kimseden himmet beklemeden son terörist yok
edilinceye kadar sınır içinde ve ötesinde büyük bir azim ve
kararlılıkla mücadelesini sürdürerek bekasını muhafaza
etmelidir. Bu anlamda Irakın kuzeyinde yapılan hatalara düşmeksizin
olanlara Bekle gör politikalarıyla bakmamalı, aksine proaktif
yapıda Menbicte de, Fıratın doğusunda da mücadele
kararlılığımızı sürdürmeliyiz. Binlerce kilometre
uzaktan gelip orada varlıklarına yapay mazeretler üretenler şunu
iyi bilmeliler ki Türkiye, güvenliği ve bekası adına her türlü
suni yapılanmalara müsamaha göstermeyecektir. Bu kapsamda söz konusu ikili
anlaşmaya Milliyetçi Hareket Partisi olarak destek vereceğimizi ifade
eder, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şimdi, Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Adana Milletvekili Tulay Hatımoğulları Oruç. (HDP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Hatımoğulları
Oruç.
HDP GRUBU ADINA TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ
(Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben sözlerime
Zeki Alasya ve Metin Akpınarın Yasaklar kabaresiyle başlamak
istiyorum. O kadar çok mantıksız yasaklar silsilesini repliklere
taşımışlardı ki yemek yemek yasak, içmek yasak,
oturmak yasak, kalkmak yasak, yasak da yasak. En son diyor ki hasta doktoruna:
Ya, her şey yasak, sen ne biçim doktorsun. Ben doktor değilim ki,
ben hükûmetin sözcüsüyüm. diyor. Şu an onları dün adliye
koridorlarına çağıran, gözaltına alan, ifadelerini alan
zihniyet tıpkı kendilerinin 1980 darbesinin iklimine yaptıkları
eleştirinin aynısıyla karşılaşmalarına sebep
oldu, o yargıçlar yargıç değil, o yargıçlar Hükûmetin
sözcülüğünü yapıyor, bunu bir kez daha göstermiş oldular.
Değerli arkadaşlar, Orta Doğu en
bildik tanımıyla tam bir kaynar kazan ve gerçekten bir ateş çemberi.
Tabii ki bu on dakikalık süre zarfında her şeye değinmeye
imkânımız olmayacak ama belli başlı birkaç konuya
değinerek devam etmek istiyorum.
Bakın, bu karma karışık durumun
içinde Yemene özel olarak bakmamız gerekiyor. Hani, biz büyük devletiz ve yardımseveriz
ya, Yemende insanlar açlıktan, susuzluktan kırılıyor;
Husilere dönük Suudi Arabistanın gerçekleştirmiş olduğu
operasyon sözüm ona bitti bitecek ama bitmiyor, bitmeyecek gibi de görünüyor.
Fakat orada çok ciddi bir insanlık dramı yaşanmasına
rağmen, açlık yaşanmasına ve çocuk ölümleri bariz bir
biçimde görülmesine rağmen, hiç kimse destek elini uzatmıyor ve bunun
arkasında, Suudi Arabistanın Prens Salmanı, Arabistanın
2030 vizyonunu tam bir kan ve çatışma üzerine kurmuş durumda.
Körfez ülkelerinin liderliğine oynamaya kalkışan Arabistan,
Husilere dönük acımasızca katliamlarını sürdürüyor. Bizde
ise, Türkiyede sadece Arabistanın kamburu olmayan, aynı zamanda
Türkiyenin eğer bununla ilgili ciddi bir hesaplaşma yaşamazsa
her daim kamburu olarak kalacak olan Kaşıkçı cinayeti ortada
duruyor ve hiçbir şey yokmuş gibi, Suudi Arabistandan,
Birleşik Arap Emirliklerinden, Katardan gelen sıcak parayla
nasılsa doların ateşini düşüreceğiz. fikriyle, sizler
hiçbir şey yapmıyor ve bunları izliyorsunuz. Bakın, bugün
Kaşıkçı cinayeti bu topraklarda işlendi ve
aydınlatılmak zorundadır.
Değerli arkadaşlar, evet, bugün Katarla
ilgili konuşacağız. Bir kanun teklifi geldi, onu
görüşeceğiz. Ama ben Katarla ilgili şu birkaç noktaya
şöyle değinmek istiyorum: Suudi Arabistan, daha doğrusu
Trumpın Suudi Arabistana düzenlemiş olduğu seferden sonra,
ekonomik kaygılarla ve başka kaygılarla İrana
yakınlaşan Katara bir çizgi çizildi. Arabistan, Trumpın kendisini
ziyaret etmesinin şımarıklığını
yaşayarak birçok Körfez ülkesinin Katara ambargo uygulamasını,
hatta ve hatta kırk sekiz saat içinde diplomatların orayı
boşaltmasını istediler, kendi ülkelerinde Katarlı
diplomatların oradan çekilmesi için süre verdiler. En nihayetinde Katar,
evet, Türkiyeye güvenlik kaygısıyla ve ekonomik kaygılarla
yakınlaşmış durumda. Fakat bunun
karşılığında Türkiyenin yaptığı ne?
Kendi askerini oraya gönderdi; benden önceki hatipler de buna değindi. Siz
Türkiye askerini Katara niye gönderiyorsunuz? Türkiyede askerlik yapan yoksul
halkın çocuklarını, yoksul ailelerin çocuklarını
Katara niye gönderiyorsunuz? Katarı korumak, bu mudur yani Türkiyenin
yürüteceği dış politika? Öte yandan, bunun
karşılığında, Karadeniz toprakları
peşkeş çekilmek isteniyor Katarlı prenslere. Tekirdağda
Marmaraereğlisi, Çorlu ve Kapaklı ilçelerinde birçok hazine arazisi
prenslere, emirlere satılmak isteniyor.
Katar Emiri es-Sani Türkiyeye geldiği zaman
Trabzonsporun stadının açılışına
katılmış Cumhurbaşkanıyla, orada şu karara
varıyor: Çaykur Rizespor Kulübünü satın alabiliriz. Bununla
yetinmiyor, Cumhurbaşkanıyla helikopterle yaptığı
gezide
Karadenizi çok beğeniyormuş. Karadeniz çünkü çok güzel,
elbette beğenilebilir; bir yanı yemyeşil ormanlık araziler,
öte yanı Karadeniz. Ancak, değerli arkadaşlar, Türkiye kendi
arazilerini ve malını bu emirlere satışa çıkartmakta
bir beis görmüyor çünkü bunun karşılığında uçan
sarayları hediye olarak kabul etmekte bir beis görmeyen bir iktidar elbette
bu vatanın topraklarını parça parça satmada da bir beis görmez.
Değerli arkadaşlar, çok sıcak bir
gündem ve Türkiyeyi yakinen ilgilendiren Fıratın doğusu
meselesi. Evet, Türkiye bir operasyon hazırlığı içindeyken,
sürpriz bir şekilde, Trump ABD askerlerinin Suriye topraklarından
çekileceğini ifade etti; bunun karşılığında,
operasyona bir ara verildi. Ben buradan şunları açık bir biçimde
sormak istiyorum: Türkiye bu konudaki stratejisini değiştirmeye niyet
etmeyecek mi? Fıratın doğusunu bir kırmızı çizgi
olarak görüp, orada yaşayan ve bugüne kadar Suriyedeki savaşı,
bütün senaryosunu IŞİDi yok etme üzerine kuran, başta koalisyon
güçleri Rusya ve İran olmak üzere, buralarda IŞİDe
karşı en ciddi mücadeleyi yürüten Kürt halkını yok etmeyi
nasıl düşünüyorsunuz, buna biz bir anlam veremiyoruz. Orada
yaşayan, paraşütle gelmiş olmayan, doğma büyüme yerli,
oranın kadim halkı olan bir kesime siz hâlâ buradan terör
terörist teröristleri yok etme diyebiliyorsunuz. Bunun hiçbir
anlaşılır yanı yoktur, olmayacaktır da.
Bakın, Türkiye garantör ülke olarak Rusya,
İran ve Birleşmiş Milletlerden de oluşan bir komisyon kurdu
18 Aralıkta Cenevrede, bu komisyon çalışmalarına
başlamış durumda ve Suriye Anayasası yeniden
yazılacak. Bu anayasa yazılırken orada yaşayan bütün
halkların eşit vatandaşlık ilkesi temelinde kendi varlıklarını
devam ettirebilmeleri, anayasal güvence altına alınması talebi
söz konusudur oradaki halklar açısından. Ancak ne yazık ki bu
komitenin tanımladığı görev
Şunu sizinle paylaşmak
istiyorum özellikle: Anayasa Komitesinin çalışması Suriye
halkının mümkün olan en geniş desteği verebilmesi için
üyelerinin genel anlaşmaya varmasını hedefleyen bir
yapıcı angajman ve uzlaşmaya yöneltilmelidir. Fakat burada
angajman ve uzlaşı halklar arasında değil, o masa
başında, parsel parsel Suriye toprakları üzerinde, kendinde
tasarruf hakkını gören ülkelerdir. Bunların birisi de ne
yazık ki Türkiyedir. Dolayısıyla biz buradan şunu ifade
ediyoruz: Hiç kimse yorganı kendine çekmesin. Yorganı sizler masa
başında oturarak kendinize çektiğiniz için orada yaşayan
halkların üstü açık kalıyor, üşüyor, ölüyor,
yaşamlarını kaybediyor, en ağır bedeli oradaki halklar
ödüyor.
Dolayısıyla şunu ifade etmek
istiyoruz: 31 Mart seçimlerinin yaklaştığı şu dönemde,
hatta her seçimin arifesinde artık mevcut olan iktidar kendi
yıpranmışlığını ve güçsüzlüğünü örtmek
için Terörizmle mücadele ediyoruz. adı altında ya sınır
içinde ya sınır ötesinde büyük olaylar patlatıyor. Biz,
Fıratın doğusuna yapmayı planladığınız
bu operasyonun AKPnin seçim kazanma operasyonu olduğunu bir kez daha ifade
etmek istiyoruz.
Bakın, ABDnin çekildiği yere siz
gidiyorsunuz. Orası bir bataklık, sizin ne işiniz var orada?
Niye Türkiye'nin askerini oraya götürüyorsunuz, biz bunları
anlamıyoruz. Bugün Trump Beyaz Sarayda oturacak ve şarabını
yudumlarken Türkiye'nin oraya gidişini ve aynı coğrafyanın
insanlarının, Müslümanların birbirini katledişini izleme
zevkine sahip olacak. Siz ise burada kardeşler olarak birbirimizle kavga
etmeyi bir devlet stratejisi hâline getirmiş durumdasınız.
Değerli arkadaşlar, şunu ifade etmek
istiyorum: Suriyede tek çözüm en geniş toplumsal mutabakattan geçiyor,
çözüm orada yaşayan Kürtlerin, Arapların, Ermenilerin, Süryanilerin
-bütün halklar ortak bir dinamik olarak- bütün halkların ortak
kararıyla bir sonuca varmak ve yepyeni bir anayasayı,
barışa, kardeşliğe dayalı bir anayasayı yeniden
yazmaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) - Sözlerime
son verirken, İbni Haldun Coğrafya bir kaderdir. der. Bu kader,
yaşadığımız coğrafya için her zaman kardeş
kavgası, kan, gözyaşı olmak zorunda değildir. Bakın,
Sykes-Picot Anlaşmasında sınırlar cetvelle çizildi.
Şimdi bizler aynı Sykes-Picotları beklemekteyiz. Fırat
Nehri kırmızı çizginiz olmuş doğu, batı
ayrımlarınızla. Fırat Nehri Türkiye, Suriye ve Irakın
sert topraklarını yara yara kendine hayat bulmuş ve oluk oluk
akmaktadır. Bırakın, halklar, eşit temelde
kardeşliği Fıratın Nehri gibi gürül gürül akarak yaşasın.
Sykes-Picotlar değil, barış ve kardeşlik beslesin bu toprakları,
bu coğrafyayı.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Zengin, buyurun.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
33.-
Tokat Milletvekili Özlem Zenginin, Adana Milletvekili Tulay
Hatımoğulları Oruçun 27 sıra sayılı Kanun
Teklifinin 1inci maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Çok değerli milletvekilleri, Sayın Oruçun
kolaj konuşmasında çok itiraz edeceğimiz nokta var ama iki
tanesini muhakkak söyleme ihtiyacı duyuyorum. Bir tanesi Onlar
yargıç değiller. diye ifade etti, Onlar yargıç değiller.
Yani konuşmasının başında, yargılama sureciyle
alakalı yargıç olarak onları görmediğini addetti ve bunu
anlatırken de devamında 1980 darbesiyle bağlantı kurdu.
Şunu ifade etmek isterim: Bir yargılama süreci, şu an mevcut,
devam eden bir yargılama süreci asla ve kata 1980 darbesiyle alakalı
olarak eş değer addetmeyi yani benzetmek dahi -benzetmeyi bile tahammül
edilemez buluyorum- çok vahim bir hatadır. Türkiye daha dün bir seçimden
çıktı. AK PARTİ dün denecek kadar yakın bir tarihte
fevkalade başarıyla çıktığı bir seçimden sonra
neyden korkacak? Bunu anlamakta zorlanıyorum. Doğrusu, korku
kelimesini en çok kullananların, kendilerinin korktuğu kanaatindeyim,
öyle düşünüyorum. Devamında da şunu söyleyeceğim cevaben:
Tekrar bakma ihtiyacını duyduğumuzda -ne üzerine
konuştuğumuzu- bizim konuştuğumuz şey, aslında
Katarla vergi muafiyetini önlemekle alakalı bir sözleşmeden
bahsediyoruz, vergi muafiyetinden bahsediyoruz. Yani hiç olmazsa
konuşurken konuya dair tek alakalı bir cümle duymak herhâlde bu
Meclisin bu Genel Kurulun hakkıdır diye düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Arkadaşlar, birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 20.29
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.44
BAŞKAN: Başkan Vekili Mustafa ŞENTOP
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir),
Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
40ıncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
VII.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
1.-
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop'un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde
Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel
Olma Anlaşması ile Anlaşmaya Dair Protokol ve Mektupların
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1409) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 27) (Devam)
BAŞKAN - 27 sıra sayılı Kanun
Teklifinin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon? Yerinde.
1inci madde üzerinde gruplar adına
konuşmalarda kalınmıştı.
Şimdi söz sırası Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözere
aittir.
Buyurun Sayın Çakırözer. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi
saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce Türkiye
Cumhuriyetinin 2nci Cumhurbaşkanı ve ülkemizi çok partili
demokrasiye sokan büyük devlet adamı İsmet İnönüyü
aramızdan ayrılışının 45inci yılında
şükran ve minnetle anıyorum.
Değerli arkadaşlarım, biz Cumhuriyet
Halk Partisi olarak bu anlaşmaya ülkemizin ekonomik çıkarlarına,
iş insanlarımızın faydasına,
yurttaşımızın refahına hizmet edeceği
düşüncesinde olduğumuz için Dışişleri Komisyonumuzda
görüşmeler sırasında muhalefet etmedik, bu görüşümüzü
burada da korumaktayız. Ancak, anlaşmaya muhalefet etmiyor
olmamız, güçler ayrılığı yok edilerek kurulan tek adam
yönetiminin yürütmekte olduğu ve ulusal çıkarlarımızı
korumaktan aciz dış politikayı tasvip ettiğimiz,
onayladığımız anlamına asla gelmiyor.
Katar konusunda izlenen politikaya bakalım:
Değerli arkadaşlarım, Katarla son dönemde gerçekleşen
yakınlaşmanın yansımalarını biz Meclisimizde
bizzat yaşadık, yaşıyoruz. Dışişleri
Komisyonumuzdan geçen ikili anlaşmalarda gördük. Sadece 26ncı
Dönemde Katarla 8 anlaşma Komisyondan geçti, bir bölümü Genel Kurulda da
kabul edildi. Tabii ki biz, başta komşularımız ve bölge
ülkeleri olmak üzere, tüm dünyayla iyi ilişkilerden yanayız ama
Katarla ilişkilerimizdeki ivmenin Suriyedeki iç savaş süreciyle
paralellik gösteriyor olmasına dikkat çekmek isterim.
Değerli arkadaşlarım, Katar, Orta Doğuda
Müslüman Kardeşler örgütünün ve onunla ilintili tüm diğer örgütlerin
en büyük destekçisi konumundadır. Mısırda Müslüman
Kardeşleri, Filistinde Amerika ve AB tarafından terör örgütü olarak
tanımlanan Haması, Libyada yine Müslüman Kardeşlere yakın
Libya Şafağını desteklemekte. Katarın ihvan
destekçiliğinde en büyük ortağı, partneri de Türkiye'deki
iktidar. Bu ortaklık son yıllarda kendisini en fazla Suriyede
gösterdi. Suriyede Esad rejimini ortadan kaldırarak yerine Müslüman
Kardeşleri getirmek için iki ülke seferber oldu; para, lojistik destek,
insan gücü, silah, hepsi ama hepsi sağlandı, Suriyede iç savaşa
benzinle gidildi. Bedelini işte bugün ulusça hep birlikte ödüyoruz.
Bölgede böylesine ihvancı bir yakınlaşma oluşunca
karşısına bir başka ideolojik temelli ittifak
çıktı; Suudi Arabistan, Mısır, Arap Emirlikleri yan yana
geldi. Körfez ülkelerinin geçtiğimiz yıl terörü desteklediği
gerekçesiyle Katarla yaşadıkları kriz sırasında
Katarın en büyük destekçisi de Türkiye oldu. Ambargo altındaki
Katara süt, su gibi temel gıda malzemelerini Türkiye temin etti; bununla
da yetinmedi, Katarın güvenliğine garantör oldu. Katarda askerî üs
kurduk, Mecliste süratle anlaşma çıkarıp oraya askerlerimizi
gönderdik. Katar Emiri bu ablukadan Türkiyenin desteği sayesinde en az
hasarla çıktı. Bunu ne pahasına yaptık?
Biz bu Mecliste bakın o günler neler söyledik:
Bu askerî üs anlaşmasının ucu açık. dedik, Kapsamı
belirsiz. dedik, Askerimizin ne kadar kalacağı belirsiz. dedik,
Bakın, böyle bir üs Türkiyenin komşularıyla iyi
ilişkisini zedeleyebilir, bölgesel gerginlik nedeni olabilir. dedik.
Nitekim, dediklerimiz aynen çıktı. Körfez krizi sırasında
Katara abluka uygulayan ülkelerin öne sürdükleri şartların
başında Türk üssünün kaldırılması geliyordu. O gün de
söyledik, bugün de söylüyoruz; Türkiyenin görevi Katarı veya bir
başka ülkeyi korumak, bekçilik yapmak değildir,
olmamalıdır. Bu temelde yürütülen bir dış politika olamaz.
Peki, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak tarihî
uyarılarda bulunurken bu ülkeyi yönetenler ne yapıyordu? Bakın
sonrasında neler oldu: Katar Emiri minnetini göstermek için
Cumhurbaşkanı Erdoğana ultra lüks bir VIP uçak hediye etti,
Boeing 747 model bir Jumbo Jet. Söylendiğine göre 7 yatak odası, 2
özel salonu, toplantı odaları, bir küçük hastanesi var.
Değerli arkadaşlarım, aslında bu
uçak satılıktı; donanımsız fiyatı 2,5 milyar
lira, donanımlı fiyatı 4 milyar lira. Milletvekilimiz Gamze
Taşcıer bunu belgeleriyle ortaya koydu. Aynı şirket
sonradan Uçak satıldı. açıklaması da yaptı ama
Cumhurbaşkanlığı, ısrarla, satın
alınmadığını söyledi.
Katar bize uçak hediye ederken
Cumhurbaşkanı Erdoğan dedi ki: Katarla kara gün dostuyuz.
Vefalı Katara, gösterdiği güçlü destek ve dayanışma için
şükranlarını sundu. Evet, böyle dedi yani Katar bizim kara gün
dostumuzdu ama işin bir de gözlerden kaçırılmaya, unutturulmaya
çalışılan bir yönü var, o konuya bugün dikkatinizi çekmek
isterim.
Biz bu Mecliste Mehmetçikimizi göndererek Katar
Emirinin güvenliğini sağlayan bir anlaşmayı alelacele
geçirirken, Doğu Akdenizde stratejik bir anlaşma imzalandı.
Amerikan petrol şirketi Exxon ile Katar devlet petrol şirketinin
kurduğu ortaklık 5 Nisan 2017de bir anlaşma imzaladı.
Kiminle? Güney Kıbrıs Rum Yönetimiyle. Kıbrıs
Adasının güneybatısındaki sözde 10 numaralı parselde
doğal gaz arama ve sondaj hakkı için Rumlarla anlaştılar.
Değerli arkadaşlarım, Ne var bunda?
Anlaştıysa anlaştı. diyemeyiz, bu anlaşma
sakıncalı bir anlaşmadır. Neden sakıncalı?
Türkiyenin Kıbrıs politikasının en temel parametrelerinden
biri şudur: Kıbrıs Adası çevresindeki doğal gaz kaynakları
sadece Rum tarafına değil, her iki tarafa da aittir. Kıbrıs
sorununa kalıcı çözüm bulunmadan, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinin rızası olmadan buralarda oldubittilere izin
verilemez. Evet, Türkiyenin temel dış politikası budur.
Biz böyle diyoruz ama anlaşma bu temel ilke
hiçe sayılarak imzalandı ve 15 Kasımda yürürlüğe girdi.
Anlaşmayı Exxon şirketi duyurdu, ortağının Katar
Petrol Şirketi olduğunu da hiç gizlemedi. Peki, Ankara yani saray,
Dışişleri buna karşı ne yaptı?
Cumhurbaşkanının bu konudaki bir açıklamasını ben
şahsen görmedim. Dışişleri Bakanlığı ise
ilginç bir açıklama yaptı. Diyor ki: Exxon şirketinin
Kıbrıs Adası açıklarında doğal gaz arama
faaliyeti başlatması bölgenin istikrarına katkıda
bulunmamaktadır. Sorunun çözümü açısından da belirli hassas
dengeleri değiştirebilecektir. Dışişleri sözcüsü
şirketleri de uyarıyor, diyor ki: Bu vesileyle Rumların bu tek
yanlı arama ve çıkarma çalışmalarına iştirak eden
şirketlere yönelik ikazımızı yineliyoruz, Kıbrıs
Adasının doğal kaynaklarının
paylaşımının Kıbrıs meselesinin özüyle ilgili bir
konu olduğunu tekrar hatırlatıyoruz. Açıklama böyle. Bu
açıklamada bir eksiklik fark ettiniz mi? Evet, bir eksik var, o da
Exxonun ismini veriyor ama ortağının ismini vermiyor,
ortağı Katar Petrolleri bu açıklamada yok, Katarın ismi
dahi geçmiyor, sanki Katar işin içinde yok; oysaki var, devlet
şirketi olarak ortak. Şimdi durum böyle ama biz Kara gün dostuyuz.
diyoruz. Ama işte kara gün dostumuz, Kıbrıslı Türkleri hem
de din kardeşlerini böyle rahatlıkla satabiliyor.
Şimdi bu kürsüden iki çağrıda
bulunmak isterim. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın
Fuat Oktay bütçe görüşmeleri sırasında dedi ki: Bu uçak hibe ve
hediye olarak verildi, bir protokol yapılmadı. Bir şey daha
söyledi: Bu uçak henüz envantere işlenmemiştir. Sadece
şahsım ya da partimiz adına değil, içinden geçmekte
olduğumuz şu kriz günlerinde böylesine bir hediyeden, böyle bir
hibeden rahatsız olan tüm yurttaşlarımız adına bu
çağrıyı yapıyorum; madem ödeme yok, protokol yok, henüz
işlem yok, öyleyse gelin, bu uçağı iade edin Katara. Türkiye
Cumhuriyetinin hibe ya da hediye de olsa bir uçan saraya ihtiyacı yoktur.
Bu halk, Türkiye Cumhuriyeti devletini temsil eden yöneticilerinin
bineceği uçakları kendi vergileriyle, ulusal bütçesiyle alacak
kudrete sahiptir. Nitekim bu amaç için alınmış 12 uçaktan
oluşan bir VIP uçak filomuz bulunmaktadır. İnanın,
Türkiyede Aman, yedi yatak odalı uçak geri gitti. diye üzülecek kimse
yoktur. Uçağı geri verirsek Katarla ilişkilerimiz ne olacak?
diyenler çıkabilir. O konuda da bütçe görüşmeleri sırasında
bir çağrıda bulunmuştum: Cumhurbaşkanlığı ya
da Dışişleri Bakanlığımız
halkımızın çok haklı beklentisini ileterek bu
uçağı iade etmelidir. Nedir bu beklenti? Kendi
vatanımızı korur gibi koruduğumuz Katarlı din
kardeşlerimizden şunu duymak isteriz: Kıbrıslı Türk
kardeşlerimizin güvenliğini, hakkını, hukukunu tam olarak
sağlayan kalıcı bir çözüm bulunana kadar biz Rumlarla bu
anlaşmadan vazgeçiyoruz. Evet, Rumlarla bu anlaşmanın iptal
edilmesini bekliyoruz ve Katarın kardeş Kıbrıs Türk
halkının kurduğu bağımsız devleti, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetini tanımasını bekliyoruz.
Aslında Katar için bu en masrafsız çözüm, Türkiyeye minnetini
göstermek için uçan saray hibe etmesine gerek yok. Türk halkı içinse Katarın
KKTCyi tanıyarak dünyaya öncülük etmesini bu millet hiçbir zaman unutmaz.
Katar eğer bu ayıplı anlaşmayı iptal ederse, KKTCyi
tanırsa işte Katar o zaman sadece bir lider için, sadece bir parti
için, sadece AKPyle ihvan kardeşliği için değil, tüm Türk
milleti için gerçekten kara gün dostu olur.
Değerli arkadaşlarım,
konuşmamın son bölümünde dış politikamızdaki önemli
bir eksiğe de değinmek isterim; o da, Türkiye için son derece önemli
bölge başkentlerinde büyükelçilerimizin bulunmuyor olması. Aslında
bu Katarla birlikte yürüttüğümüz ihvancı siyasetin bir bakıma
sonucudur da. Bakın, Kahirede büyükelçimiz yok, Şamda yok, Tel
Avivde yok, Kudüste yok. Evet, Kudüste yok değerli
arkadaşlarım. Orada bir büyükelçimiz bile yokken nasıl
savunacağız Filistinli mazlum halkın hakkını,
hukukunu?
Birileri şimdi esip gürlüyor, Cumhuriyet Halk
Partisinin Filistin konusundaki politikasını eleştiriyor ama
şunu hatırlatmak isterim: Türkiye ile Filistinliler arasında ilk
resmî ilişki Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ve
Başbakan Sayın Bülent Ecevit tarafından atıldı. FKÖ
bürosunun Ankarada resmen açılışı 5 Ekim 1979da merhum
Ecevitin Başbakanlığı döneminde gerçekleşti. Türkiye,
böylece, FKÖye kucak açan ilk NATO üyesi oldu. Arafat Türkiyeye ilk kez bu
büronun açılışı için geldi. Kendisini
Başbakanlıkta karşılayan merhum Ecevit şunları
söyledi, aslında tüm halkımız için söyledi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Çakırözer,
tamamlayalım lütfen.
UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) Tamamlıyorum
Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Merhum Ecevit, aslında şu sözlerle
Sayın Arafatı selamladı: Türkiye, Filistin halkının
kendi devletini kurma hakkı dâhil tüm meşru haklarını
kazanma mücadelesini sonuna kadar destekleme kararlılığındadır.
Ecevit bunları yaparken Amerika
karşısında, İsrail karşısındaydı ama
bir milim geri durmadı. Şimdi, siz, Kudüste büyükelçi
bulunduramıyorsunuz, Gazzeye gidemiyorsunuz. Ambargoyu
kaldırabildiniz mi? Lafa gelince mangalda kül bırakmayanlar,
İsraille iş birliğine gelince, maşallah, hiçbir azalma,
eksilme yok. Hani mazlum Filistinlilerin hakları? diyoruz, Gel, Mavi
Marmara Anlaşmasını iptal edelim. diyoruz, maalesef hiçbirini
dinlemiyorsunuz.
Bir an önce, sağlıklı bir
dış politika için, ulusal çıkarlarımızı koruyan
bir dış politika için, bölge ülkelerinde, önemli başkentlerde
büyükelçilerimizin olması, ulusal çıkarlarımızın,
Türkiye'nin çıkarlarının korunması son derece önemlidir.
Hepinizi bu düşüncelerle saygılarımla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
1inci madde üzerinde görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... 1inci madde kabul edilmiştir.
2nci maddeye geçmeden önce 60a göre söz talepleri
var, onları karşılamaya çalışacağım.
Sayın Yılmazkaya, buyurun.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
34.-
Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkayanın, 25 Aralık
Gaziantepin düşman işgalinden kurtuluşunun 97nci yıl
dönümünü kutladığına ve şehitleri rahmetle
andığına ilişkin açıklaması
BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Gazi şehir Gaziantep 6.317 evladını
şehit vererek hiçbir yerden yardım ve destek almadan, Ölürsem
şehit, kalırsam gazi olurum. inancıyla Ayıntapı
düşman işgalinden kurtarmış ve gazilik onuruna nail olmuştur.
Gaziantep, Türkiye tarihine millî mücadele ruhuyla
not düşmüş, bugüne kadar bağımsızlığın,
özgürlüğün ve demokrasinin her zaman savunucusu olmuştur.
Millî kurtuluş mücadelemizin zafere
ulaşmasında önemli bir yere sahip olan Gaziantepin, 25 Aralık,
düşman işgalinden kurtuluşunun 97nci yıldönümünde
Gaziantepli olmanın haklı gururu ve kıvancıyla, ulusumuzun
bağımsızlığını elde etmesinde ortaya
koyduğu büyük mücadeledeki öneminden ötürü tüm Gaziantepli
hemşehrilerimin kurtuluş gününü yürekten kutluyorum.
Bu vesileyle, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk,
İsmet İnönü ve silah arkadaşları olmak üzere, millî
mücadeledeki isimsiz kahramanları ve Antepi gazilikle onurlandıran o
büyük destanın aziz şehitlerini ve gazilerimizi bir kez daha rahmet,
minnet ve saygıyla anıyorum
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Köksal
35.-
Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksalın, öğretmenlerin atama
beklediğine, engelli öğretmenlere adil kontenjan
dağılımı yapılması ve sözleşmeli
öğretmenlere tayin hakkı verilerek aile bütünlüğünün
sağlanması gerektiğine ilişkin açıklaması
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, 91 tane eğitim
fakültesinin bulunduğu ülkemizde yaklaşık 500 bin öğretmen
atama beklemektedir. Bu öğretmenlerimiz KPSS puan üstünlüğüyle,
sözleşmeli değil kadrolu, mülakatla değil liyakatle ve
branşlara adil kontenjan dağılımıyla, şubat
ayında en az 40 bin atama talep etmektedir.
Ayrıca, her türlü engele rağmen
okullarını başarıyla bitirmiş olan engelli
öğretmenlerimiz için açıklanan 500 kişilik kontenjan son derece
düşüktür. Bu engelli öğretmenlerimiz yüksek puanlara rağmen
atanamayacaklardır. Bunun için de engelli öğretmenlere de adil bir
kontenjan dağılımı yapılması gerekmektedir.
Yine, ailesinden uzakta çalışmak zorunda
kalan, eşine, çoluk çocuğuna hasret yaşayan sözleşmeli
öğretmenlere de tayin hakkı verilerek aile bütünlüğü
sağlanmalıdır.
Buradan Millî Eğitim Bakanına
sesleniyoruz: Millî Eğitim Bakanlığı millî eziyet
bakanlığı olmasın, öğretmene huzur ve değer
verilsin.
BAŞKAN Sayın Tiryaki
36.-
Batman Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryakinin, Suriyenin kuzeyinde
Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtlarıyla kontrol
altında bulundurulan bölgelerde eğitim gören öğrencilere
dağıtılacak ders kitaplarının birer örneğini
Millî Eğitim Bakanlığından temin edemediğine
ilişkin açıklaması
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
Teşekkür ederim Başkan.
Millî Eğitim Bakanlığı 15
Kasımda bir açıklama yaptı, Suriyenin kuzeyinde Fırat
Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtlarıyla kontrol altında
bulundurulan bölgelerde eğitim gören 360 bin öğrenciye, 3 milyon 600
bin ders kitabı dağıtacağını duyurdu.
Bakanlık, Kilisin Elbeyli ilçesinin karşısındaki Suriye
topraklarında yer alan El Raiye bu kitapları AFAD lojistik
desteğiyle göndereceğini söylüyor. Açıklamada, Türk
öğretmenlerin, Arapça müfredatla hazırlanan Arap dil bilgisi, fen
bilgisi, İngilizce, matematik, fizik, kimya kitaplarını tasnif
ederek dağıtacağı söyleniyor; Afrin, Cerablus, El Bab, Azez
ve Mare ilçelerine. Ben üç hafta önce Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonu üyesi olarak, kitapların birer örneğini
Bakanlıktan istedim, danışmanlarım haftada 2 kez
arayıp anımsatıyorlar ancak hiçbir gelişme yok.
Buradan sormak istiyorum: Bakanlık neyi
saklıyor? El Baba, Azeze, Mareye, Afrine, Cerablusa giden kitaplar
Millî Eğitim Bakanlığından Meclise gelemiyor mu?
BAŞKAN Sayın Pekgözegü
37.-
İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay Pekgözegünün, Kadir
Sakçının Kürtçe konuştuğu için öldürüldüğüne ve
ayrımcı, ötekileştirici, kutuplaştırıcı
siyasi iklimin yarattığı sonuçların
engellenebileceğine ilişkin açıklaması
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bundan birkaç gün önce, Kadir Sakçı isimli bir
yurttaşımız Kürtçe konuştuğu için öldürüldü, oğlu
yaralandı. Olay aydınlatılsın diye Milletvekilimiz Mensur
Işık, İnsan Hakları Derneğinden Eş Başkan
Eren Keskin ve komisyon üyeleri, Irkçılık ve
Ayrımcılığa Karşı Komisyon üyeleri aileyi ziyaret
ettiler ve ailenin ifadeleri de Ben Kürtüm. dediği için
öldürüldüğü yönünde, fakat Sakarya Valisi olayı adli bir olay olarak
ele alıyor. Buradan bütün halkımıza, topluma ve sizlere de seslenmek
istiyorum, bu ayrımcı, ötekileştirici,
kutuplaştırıcı siyasi iklimin yarattığı
sonuçları hep beraber engelleyebiliriz. Hepimizin Ben Kürtüm. deme
zamanıdır.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Özkaya
38.-
Afyonkarahisar Miletvekili Ali Özkayanın, Afyonkarahisarın Dinar
ilçesinde çıkan yangında vefat eden Roman Hanife Kaçarla ilgili
isnat edilen suçlamalara ilişkin açıklaması
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Geçen hafta burada, Afyon Dinardaki bir
yangında vefat eden teyzemizle ilgili, haksız suçlamalar isnat
edilmişti. Dinarda ilk defa Roman kardeşlerimize 2011
yılında 300 metrekare arsa içinde 110 müstakil konut
yapıldı. Söz konusu konutlar, tamamı Romanlara ve
Başbakanlık tarafından en yüksek indirimle, yüzde 30un
üzerindeki bir indirimle yapıldı. Hanife Kaçar teyzemize de 2012
yılında bir müstakil konut verilmiş ancak kendisi hissesini
noterden bir üçüncü şahsa satarak bunu almamıştır,
oğlu da aynı şekilde konutunu almamış, kamulaştırma
bedelini alarak gecekondusunun olduğu bölgeye gelmiştir. Dolayısıyla
hem Hükûmetimizin hem Valiliğimizin hem
Kaymakamlığımızın her türlü yardımı
yapmasına, Sosyal Yardımlaşma Vakfından da bütün
ihtiyaçlarının karşılanmasına rağmen bu müessif
olay nedeniyle Valimizin, Kaymakamımızın haksız yere
suçlanması doğru değil, ilgili milletvekillerinin ilgili kamu
görevlisinden özür dilemelerini bekliyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bülbül
39.-
Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün, İzmir Milletvekili Serpil
Kemalbay Pekgözegünün yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Sayın
Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Ben bu sözü HDP sıralarından sayın
milletvekilinin Sakaryanın Hendek ilçesinde gerçekleşmiş olan o
vahim olayla alakalı, cinayet hadisesiyle alakalı yapmış
olduğu değerlendirme üzerine almış bulunmaktayım.
Değerli milletvekilleri, ben aynı zamanda Sakarya Milletvekili ve
Hendek doğumlu, Hendekli olan birisi olarak, bu meseleyi çok iyi bilen birisi
olarak bu sözü alma ihtiyacı hissettim.
Sakarya, Türkiyede, millet olma bilincini, birlik
beraberlik içerisinde yaşama ruhunu en güzel şekilde temsil eden,
kendi içerisinde yaşatan bir vilayettir. Sakaryada bu zamana kadar çok
defa birtakım provokasyon girişimleri olmuştur fakat Sakaryada
yaşayan herkes, bu millete, bu memlekete bağlıdır ve bu
memleketi var eden değerlerin hepsinin takipçisidir. Burası,
doğusuyla, batısıyla, güneyiyle, kuzeyiyle, Osmanlı
bakiyesi Kafkaslardan, Balkanlardan, yurt içinden, birçok yerden insanın
beraber olduğu, akraba olduğu, etle tırnak olduğu bir
vilayettir.
Bu noktada, Sakaryayla alakalı olarak bu
tarzda değerlendirmenin yapılmasını asla ve asla kabul
edemeyiz. Cinayet hadisesi bu şekilde olmamıştır, bu hadise
de etnik köken ayrımından veyahut da farklılıktan ortaya
çıkan bir cinayet değildir. Cinayetin faili, şüphelisi durumunda
olan, başka bir kimseyle olan husumeti dolayısıyla oraya
gittiğinde anlık bir karşılaşma neticesinde bu cinayet
meydana gelmiştir. Fail olan tarafı, şüpheli olan tarafı da
tanıyoruz, hayatını kaybeden, mağdur olan o aileyi de
tanıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) İki aile de
bizim Hendekimizde, Hendekte uzun yıllardır yaşayan, iyi
dostluk ilişkileri içerisinde olduğumuz insanlardır fakat bu iki
taraf da birbirini tanımamaktadır. O esnada karşı
karşıya gelmişlerdir ve kesinlikle hiçbir etnik mülahaza söz
konusu olmamıştır, Hendekte böyle bir durum söz konusu
değildir.
Meselenin bu şekilde istismar edilmesini ben
kınıyorum. Kimse gölgede güneşlenmeye kalkmasın. Buradan,
Sakaryadan böyle bir malzeme kimseye çıkmaz. Anadolu Ajansından
yapılan açıklama, ailenin yaptığı açıklama dün
kamuoyuyla da paylaşılmıştır. Bu
açıklamaların esas alınmasını rica ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bilgen.
40.-
Kars Milletvekili Ayhan Bilgenin, partilerin destek vermesi hâlinde Kadir
Sakçının ölümüyle ilgili konunun araştırılması
için Mecliste komisyon kurulmasını talep edeceklerine ve niyetlerinin
gerilimi yükseltmek olmadığına ilişkin açıklaması
AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan,
biz de hiçbir farklılığın bir çatışma, bir nefret
söylemi ve nefret suçuna dönüşmesini istemeyiz ama geçmişte de bu
konuda ne yazık ki kötü, acı örnekler var. Bu acı örneklerden
hareketle, asla bir şehri bir bütün olarak itham edecek bir
yaklaşım içinde değiliz ama vakanın
ayrıntısıyla ilgili, ifadelerine müdahale, ifadenin
değiştirilmesi girişimlerini biz de yakından takip ediyoruz.
Hem ailenin güvenliği açısından hem bir biçimde bu konunun yeni
bir gerilime dönüşmemesi açısından tartışmayı çok
uzatmak istemiyoruz ama tarihte yaşanmış kimi kötü
vakaların bir kıvılcıma dönüşmesi, daha büyük gerilime
dönüşmesi konusunda hassasiyet gösteriyoruz ama vakanın
ayrıntısında da şunu çok net biçimde biliyoruz:
Şahsın büfeciyle bir husumeti var. Aile yani öldürülen
şahıslar aslında sadece araya girmeye
çalışıyorlar, o da soruyor: Siz Suriyeli misiniz? Hayır,
biz Kürtüz. diye cevap veriyorlar ve o sırada ateş etmeye
başlıyor ve öldürüyor.
Yani isterseniz, eğer bütün partiler destek
veriyorsa konunun araştırılması için biz yarın
üzerimize düşeni yaparız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
AYHAN BİLGEN (Kars) Bütün partiler destek
veriyorsa yarın bu konunun araştırılması için,
Mecliste ortak bir komisyonun kurulması için de üzerimize düşeni
yaparız.
Niyetimiz gerilimi yükseltmek değil, bu tip
olayların asla yaşanmamasıdır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Taşkın
41.-
Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkının, AK PARTİ olarak
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın liderliğinde
milletin emanetine sahip çıkacaklarına ve hainlere fırsat
vermeyeceklerine ilişkin açıklaması
ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Bugün 25 Aralık; FETÖ terör örgütünün 17-25
Aralıkta millete karşı alçakça yaptığı darbe
girişimin üzerinden beş yıl geçti. 17-25 Aralık, kırk
yıl boyunca devletin içerisine bir ur gibi yerleşmiş FETÖ ihanet
şebekesinin maskesinin düşürüldüğü tarih olmuştur.
Sandıkta bir türlü yenemedikleri AK PARTİyi ve AK PARTİyi AK
PARTİ yapan liderimiz, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep
Tayyip Erdoğanı devirebilmek için hazırlanan darbe
planları, komplolar, kumpaslar ardı ardına sahnelenmiştir.
Gezi protestolarında başaramadıklarını 17-25
Aralık yargı darbesinde yapmak istemişlerdi ancak millete
yönelik operasyon yine milletin iradesine takılmış, hainler
hedeflerine ulaşmadan bertaraf edilmiştir.
Bizler AK PARTİ olarak
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğanın
liderliğinde, bu zamana kadar olduğu gibi, milletimizin emanetine her
zaman sahip çıkacağız, hainlere asla fırsat
vermeyeceğiz diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Paylan
42.-
Diyarbakır Milletvekili Garo Paylanın, Meclisin Ramazan ve Kurban
Bayramında olduğu gibi Noel ve Paskalya Bayramında da tatil
olmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması
GARO PAYLAN (Diyarbakır) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, bugün Hristiyanların
Noel Bayramı. Ben bir Hristiyan Milletvekili olarak Mecliste
çalışıyorum.
Bakın, Sayın Başkan, Meclis-i Mebusan
Ramazan ve Kurban Bayramlarında olduğu gibi Noel ve Paskalya
Bayramlarında da tatildi. Birbirimizin bayramını
tanırdık, bilirdik ve o günlerde birbirimize saygı
duyardık, Meclisi tatil ederdik. Birbirimizin bayramını
kutlardık, memlekette bütün bayramlar tanınır, bilinirdi. Ama
bakın, ne hâldeyiz? Memlekette Hristiyan vatandaşlarımız
var, Hristiyan milletvekillerimiz var ve Meclis çalışıyor. Ben
Meclisimizin bu durumu dikkate alması çağrısı
yapıyorum, Başkanlık Divanının bu durumu dikkate
alması çağrısı yapıyorum. En azından önümüzdeki
bayramlarda, Müslümanların Ramazan ve Kurban Bayramlarında
olduğu gibi, Meclisimiz de ülkemiz de bunu dikkate alsın derim.
Saygılar sunarım.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Gülaçar
43.-
Van Milletvekili Osman Nuri Gülaçarın, Sakarya ili Hendek ilçesinde
meydana gelen olayda vefat eden Kadir Sakçıya Allahtan rahmet, yaralanan
Burhan Sakçıya şifa dilediğine, Kürtler ile Türklerin
kardeş olduğuna ve bu kardeşliği hiçbir gücün
bozamayacağına ilişkin açıklaması
OSMAN NURİ GÜLAÇAR (Van) Hendekteki olayla
ilgili kısa bir açıklama, bir değerlendirmede bulunayım.
Olayı öğrendiğimiz andan itibaren ailenin büyüğü olan
Fahrettin Sakçı ağabeyimize telefonla taziye diledik, ardından
da bizatihi evine taziyeye gittik. Öncelikle vefat eden Kadir Sakçı
kardeşimize Allahtan rahmet diliyoruz, evladı olan Burhan
Sakçıya da acil ve hayırlı şifalar Rabbimizden niyaz
ediyoruz. İşgüzarlıkla katile böyle bir ifade verdirilmiş
olabilir fakat bizim bizatihi aileden almış olduğumuz bilgi
itibarıyla otuz yıldır Hendekte meskûn bulunan bu aileyle bölge
halkı itibarıyla hiçbir husumet söz konusu değildir. Fakat
sosyal medya hesaplarından sanki meselenin Kürtçe konuşmuş, Kürt
olmasından hareketle böyle bir cinayeti
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım, bir dakikaydı,
bitti Sayın Gülaçar.
OSMAN NURİ GÜLAÇAR (Van) Efendim, konunun
önemine binaen bir dakika daha rica etsem.
BAŞKAN Buyurun, tamamlayalım lütfen.
OSMAN NURİ GÜLAÇAR (Van) Sayın
Başkanım, bu meselenin bu noktaya getirilmesinde özellikle PKKya
yakın olan sosyal medya hesaplarında kıyametin
koparılmasından hareketle, bölgede Kürt ve Türk
kardeşliğine bu manada bir sabotaj, farklı, yeni bir eylem
tarzı gerçekleştirileceğinden hareketle biz de konunun takipçisi
olduk, savcılıkla görüştük. Sonuna kadar ailemizin
yanındayız. Bizler, Kürtler ve Türkler olarak kardeşiz ve bu
kardeşliğimizi de hiçbir güç bozamaz, sekteye uğratamaz.
Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Altay, buyurun.
44.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Noel Bayramı olması
ve Mecliste Hristiyan milletvekillerinin bulunması sebebiyle 27 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 2nci, 3üncü maddesindeki söz taleplerinden
sarfınazar ettiklerine ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Genel Kurulun açıldığı saatlerde
Noel Bayramı vesilesiyle tüm dünya Hristiyan âleminin ve özelde de
memleketimizdeki Hristiyan vatandaşlarımızın Noel
Bayramını tebrik etmiştik. Sayın Paylan doğru bir
noktaya işaret etti. Meclisimizde de benim bildiğim 3 Hristiyan
milletvekilimiz var. Biz bu sebeple, görüşmekte olduğumuz kanun
teklifinin 2nci ve 3üncü maddelerindeki söz taleplerimizden sarfınazar
ediyoruz. Bu vesileyle Noel Bayramını tekrar tebrik ediyorum
efendim.
BAŞKAN Grup başkan vekilleri tebrik
etmişti sabah, açılışta, onu belirteyim, siz yoktunuz
herhâlde burada Sayın Paylan.
VII.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
1.-
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop'un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde
Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel
Olma Anlaşması ile Anlaşmaya Dair Protokol ve Mektupların
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1409) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 27) (Devam)
BAŞKAN Değerli arkadaşlar 2nci
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun
hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.
BAŞKAN 3üncü maddeyi kabul edenler
Kabul
etmeyenler
3üncü madde kabul edilmiştir.
Şimdi, teklifin tümünü oylamadan önce, İç
Tüzükün 86ncı maddesi gereğince oyunun rengini belli etmek üzere,
aleyhte, İstanbul Milletvekili Sayın Nazır Cihangir İslam
söz talep ediyor.
Buyurun Sayın İslam.
Süreniz beş dakika.
NAZIR CİHANGİR İSLAM (İstanbul)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, çok değerli
arkadaşlarım; ben de bir Sakaryalıyım, o yüzden Hendekteki
olayı ben de biraz inceledim ve telefonla aileyi aradım, taziyelerimi
kendilerine sundum. Israrla siyasi bir tarafı olup
olmadığını aradım, farklı yerlerden teyit
aldım, siyasi bir hadise değil yani netice olarak buna da sevinemedim
ama en azından bir teselli bulabildim. Tabiri caizse sosyopat bir
şahsiyetin yani beni de Boşnak olduğum için öldürebilecek bir
şahsiyetin, sağ sola sataşan bir şahsiyetin bir eylemi.
Yaralanan çocuk şu anda iyi, taburcu edilmiş durumda yani hayati
tehlikesi yok daha doğrusu, bunu söyleyebilirim. Evet, böylece,
inşallah bir daha bu tip olayların
yaşanmayacağını temenni ediyorum fakat bu temennimi hepimiz
siyasetimizle de desteklemeliyiz. Özellikle bugünlerdeki endişemiz, Fatih
Portakal olayını, Metin Akpınar ve Müjdat Gezen olayını
ve ilahiyatçı öğretim üyesi Mustafa Öztürk olayını üst üste
koyduğumuzda ifade özgürlüğü konusunda gerçekten toplum olarak bir
sıkıntı yaşadığımızı, bunun da
siyasi iktidar tarafından beslendiğini gözlemliyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
söylenen sözün içeriği başka bir meseledir; sözün muhatabı
sözdür, sözün karşılığı sözdür. Ortaya belli bir fikir
atıldığında veya belli bir iddia
atıldığında bunu rahatlıkla hepimiz cevaplama
hakkına sahibiz ve çıkar, toplum içinde cevaplarız ama bundan
daha önemlisi, doğruluk ve yanlışlık gözetilmeksizin,
yorumu da sarf edenin yorumunu ancak kabul etmek suretiyle her sözü dinlemek
zorundayız. Zorundayız diyorum, şunun için diyorum: Yani bu bir
anlamda ahlaki bir yükümlülük. Ben burada kitaba vurgu yapmak istemiyorum yani
hepimizi bağlayan akıl üzerinden gitmek istiyorum ama yine bizi
bağlayan ortak bir kitap varsa Onlar sözü işitirler ve güzeline
uyarlar. tavsiyesi, hatta emri bizim bütün sözleri dinlememiz ama güzel
olanı kendi muhakememiz sonucu seçmemiz anlamına gelir.
Burada bir mesele daha vardır, hukukun
üstünlüğü meselesi. Bakınız, dokunulmazlıkla korunmuş
bir cumhurbaşkanının birtakım insanlara veya kişilere
bir şeyler söyleyip de başına bir şey gelmemesi mesele
değildir, başına zaten bir şey gelmez,
dokunulmazlığı olmasa da bir şey gelmez, önemli olan
aynı sözlerin bir vatandaş tarafından kendisine sarf
edildiğinde o vatandaşın başına bir şey
gelmemesidir. Hukukun üstünlüğünün ve hukuk devletinin ölçüsü budur
değerli arkadaşlar.
Şimdi, içeriğe elbette ki değindirme
de olsa katılmıyoruz yani darbe, tehdit vesaire gibi, şu gibi
söylemlere. Ama ben Sayın Metin Akpınarın
konuşmasını izledim, kendi tecrübesi üzerine topluma
birtakım uyarılarda bulunuyor, dili biraz o tarafa veya bu tarafa
kaçmış olabilir ama ben oradan bir tehdit algısı
çıkarmadım, samimiyetle söyleyeyim. Darbelere sizlerden daha hassas
bir insanım, bunu da söyleyeyim veya en az sizin kadar hassas bir
insanım.
Neticede değerli arkadaşlar,
bakınız, ilahiyatçı Mustafa Öztürkün beş yıl önce
basılmış bir kitabındaki bir yorumuna müthiş bir tepki
geldi. Aslında bu yorum ona ait de değil, gidin eski ulemaya, eski
İslam filozoflarına, o yorumun orijinalini, onu da bulabiliyorsunuz.
Fazla uzatmak istemiyorum, benimki sürpriz bir konuşma oldu, onun
farkındayım. Ama neticede hukukun üstünlüğünü ve hukuk devletini
korumak, ifade özgürlüğüne saygı duymak zorundayız.
Hepinize saygılarımı sunuyorum.
Sağ olun. (CHP ve HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
İslam.
Değerli arkadaşlar, teklifin tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre
içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini,
bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy
pusulalarını, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Değerli arkadaşlar,
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop'un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde
Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel
Olma Anlaşması ile Anlaşmaya Dair Protokol ve Mektupların
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi açık
oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı : 280
Kabul :
257
Ret :
22
Çekimser : 1(x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Mustafa Açıkgöz Burcu
Köksal
Nevşehir Afyonkarahisar
BAŞKAN Böylece, 27 sıra sayılı
Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Hayırlı olsun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Gündemimizdeki konular
tamamlanmıştır.
Alınan karar gereğince, kanun teklifleri
ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için 26 Aralık 2018 Çarşamba günü saat 14.00te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 21.23