TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
42nci
Birleşim
8
Ocak 2019 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Levet Gökün, 2019 yılının
barış getirmesini temenni ettiğine,
Cumhurbaşkanının vefat eden dayısına, İstanbul
Milletvekili Hulusi Şentürkün annesine, Van Milletvekili İrfan
Kartalın ağabeyine, Şırnak Milletvekili Rizgin Birlikin
kayınpederine, İstanbul Milletvekili Ahmet Şıkın
babasına, İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlunun annesine,
Elâzığ Milletvekili Gürsel Erolun annesine Allahtan rahmet dilediğine
ve çocuğunun dünyaya gelmesi nedeniyle Levent Bülbülü tebrik
ettiğine ilişkin konuşması
2.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Levet Gökün, 5 Ocak Adana ili ile 7 Ocak Osmaniye
ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun 97nci yıl dönümünü
kutladığına ilişkin konuşması
3.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Levet Gökün, vefatından dolayı Leyla
Güvenin annesine Allahtan rahmet dilediğine ilişkin
konuşması
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Adana Milletvekili
Abdullah Doğrunun, 5 Ocak Adana ilinin düşman işgalinden
kurtuluşunun 97nci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Iğdır
Milletvekili Habip Eksikin, Iğdır ilinin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Adana Milletvekili
Müzeyyen Şevkinin, 5 Ocak Adana ilinin düşman işgalinden
kurtuluşunun 97nci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Edirne Milletvekili Okan
Gaytancıoğlunun, yeni yılı kutladığına ve
Ergene Nehrinde yaşanan kirliliğe ilişkin açıklaması
2.- Trabzon Milletvekili
Ahmet Kayanın, doğanın poşeti paralı yaparak
değil bilinçle korunabileceğine ilişkin açıklaması
3.- Denizli Milletvekili
Gülizar Biçer Karacanın, ayçiçeği üreticisinin mağduriyetine
ilişkin açıklaması
4.- Kayseri Milletvekili
İsmail Emrah Karayelin, yeni yılın tüm insanlık için
barış ve refah içinde geçmesini temenni ettiğine, AK PARTİ
grup toplantısında Cumhurbaşkanının verdiği
müjdelere ilişkin açıklaması
5.- Tekirdağ
Milletvekili İlhami Özcan Aygunun, Tekirdağ-Hayrabolu yolunun daha
kaç can alacağını öğrenmek istediğine ve Hayrabolu-Süleymanpaşa
yolunun tamamlanması için Ulaştırma ve Altyapı
Bakanına çağrıda bulunduğuna ilişkin
açıklaması
6.- Mersin Milletvekili
Hacı Özkanın, 3 Ocak Mersinin düşman işgalinden
kurtuluşunun 97nci yıl dönümü vesilesiyle başta Gazi Mustafa
Kemal Atatürk olmak üzere şehitleri rahmetle andığına
ilişkin açıklaması
7.- Kocaeli Milletvekili
İlyas Şekerin, Kocaelide dört mevsimin yaşanabildiğine ve
2019 yılının hayırlı olmasını
dilediğine ilişkin açıklaması
8.- Adana Milletvekili Tamer
Dağlının, 2019 yılının barış, güvenlik
ve refah içinde geçmesini temenni ettiğine, 5 Ocak Adana ilinin
düşman işgalinden kurtuluşunun 97nci yıl dönümünü
kutladığına ilişkin açıklaması
9.- Kayseri Milletvekili
Çetin Arıkın, Kayseri ilinin Hacılar ilçesinde sokak
köpeklerinin saldırısı sonucu hayatını kaybeden Mehmet
Özere Allahtan rahmet, yaralanan Hacı Ali Tuğrula şifa
dilediğine ilişkin açıklaması
10.- Kahramanmaraş
Milletvekili Ali Öztunçun, Kahramanmaraş ilinde 1960lı
yılların ulaşım sorunlarının
yaşandığına, Nurhak Devlet Hastanesine neden uzman doktor
gönderilmediğini ve AKPnin Kahramanmaraşı neden
sevmediğini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
11.- Gaziantep Milletvekili
Ali Muhittin Taşdoğanın, ebe ve hemşire
yardımcıları ile sağlık bakım teknisyenlerinin
görev tanımlarının yeniden revize edilerek daha fazla sorumluluk
almak istediklerine ilişkin açıklaması
12.- Denizli Milletvekili
Kazım Arslanın, yeni yılın huzur dolu olmasını
dilediğine, KHKyle pasaportları iptal edilen yurttaşların
pasaport haklarının iade edilmesini ve takipsizlik kararı
verilenler ile beraat eden kamu görevlilerine görevlerinin iade edilmesi için
gereğinin yapılmasını beklediklerine ilişkin
açıklaması
13.- Adana Milletvekili
Ayşe Sibel Ersoyun, 5 Ocak Adana ili ile 7 Ocak Osmaniye ilinin
düşman işgalinden kurtuluşunun 97nci yıl dönümünü
kutladığına ilişkin açıklaması
14.- Kahramanmaraş
Milletvekili Sefer Aycanın, kış aylarında yaşanan
hava kirliliği sorununa ilişkin açıklaması
15.- Niğde Milletvekili
Ömer Fethi Gürerin, enflasyonla mücadele kapsamında tabanca
fişeklerinde indirime gidilmesinin enflasyona etkisinin nasıl
olacağını, fişek alımını özendirmenin ne
anlama geldiğini, kaçak avcılık ve silahlanma dışında
fişeğin, merminin, silahın bireye faydasının ne
olduğunu öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
16.- Bursa Milletvekili
Nurhayat Altaca Kayışoğlunun, Eren Erdemin serbest
bırakılması ve hukuksuzluk garabetine son verilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
17.- Kahramanmaraş
Milletvekili İmran Kılıçın, geçmiş medeniyetler ile
günümüz uygarlığının insanın mutluluğunun, sosyal
adaletin ve hukukun üstünlüğünün sağlanmasıyla kurulup
geliştiğine ilişkin açıklaması
18.- Adana Milletvekili Ayhan
Barutun, esnaf ve sanatkârların BAĞ-KUR prim ödemesinde
yaşadıkları zorluklara çözüm üretilip üretilmeyeceğini,
büyük şirketlere sunulan teşvik ve prim desteğinin esnaf ve
sanatkârlara da verilip verilmeyeceğini öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
19.- Aydın Milletvekili
Süleyman Bülbülün, kişi başına düşen GSYH değeri
sıralamasında 38inci il olan Aydının
cezalandırılmak mı istendiğini, Aydına yönelik
yatırım ve teşvik planlarının olup
olmadığını Hazine ve Maliye Bakanından öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
20.- Aksaray Milletvekili
Ayhan Erelin, kadroya geçirilmeyen taşeron işçilerin
mağduriyetinin bir an önce giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
21.- Osmaniye Milletvekili
Mücahit Durmuşoğlunun, 7 Ocak Osmaniye ilinin düşman
işgalinden kurtuluşunun 97nci yıl dönümü münasebetiyle
başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm şehitlere Allahtan
rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
22.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkanın, 2019 yılının ülkeye huzur ve refah
getirmesini temenni ettiğine, Binali Yıldırımın neden
hâlâ Meclis Başkanlığı görevini bırakmadığına,
Osman Gazi Köprüsü ile Yavuz Sultan Selim Köprüsü geçiş ücretlerine zam
yapılırken 15 Temmuz Şehitler Köprüsü ile Fatih Sultan Mehmet
Köprüsüne neden zam yapılmadığını öğrenmek
istediğine, Hükûmetin Ziraat Bankasını futbol kulüplerine kredi
açmak için kullanmasını kabul etmediklerine ilişkin
açıklaması
23.- Mersin Milletvekili
Fatma Kurtulanın, 2019 yılının ülkeye adalet, demokrasi ve
barış getirmesini dilediğine, 8 Ocak Metin Göktepenin
katledilişinin 23üncü yıl dönümüne, yakınlarını kaybeden
milletvekillerine başsağlığı dilediğine, Leyla
Güvenin annesini kaybettiğine ve annesiyle vedalaşma talebinin göz
ardı edilmesini doğru bulmadıklarına ve başta Leyla
Güven olmak üzere tutukluların açlık grevlerinin
sonlandırılması için Meclisin inisiyatif alması
gerektiğine ilişkin açıklaması
24.- Sakarya Milletvekili
Engin Özkoçun, Cumartesi Annelerinin sesini kesmek değil, cinayetlerin
önünü kesmek gerektiğine, 8 Ocak Metin Göktepenin katledilişinin
23üncü yıl dönümüne, öldürülen Ceren Damarın eğitim şehidi
sayılması ve sağlık çalışanlarına,
hayvanlara, kadınlara, çocuklara yönelik şiddete Dur denilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
25.- Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun, 2019 yılının
hayırlara vesile olmasını temenni ettiğine,
Sarıkamış Harekâtının 104üncü yıl dönümü
vesilesiyle şehitleri rahmetle yâd ettiklerine,
yakınlarının vefatından dolayı milletvekillerine
başsağlığı dilediğine, menfur saldırı
sonucu hayatını kaybeden Ceren Damara,
Cumhurbaşkanının dayısı Ali Mutluya Allahtan rahmet
dilediğine ve evladının dünyaya gelmesi nedeniyle Levent
Bülbülü tebrik ettiğine ilişkin açıklaması
26.- Ankara Milletvekili
Mustafa Desticinin, 2019 yılının hayırlar getirmesini Yüce
Allahtan niyaz ettiğine, yakınlarını kaybeden
milletvekillerine, Cumhurbaşkanına, Ceren Damarın ailesine
başsağlığı dilediğine, ABD Başkanı
Donald Trumpın Suriye'den çekilmeyle ilgili yaptığı
açıklamayı reddettiklerine, PKK, YPG, PYD terör örgütlerinin Kürtleri
temsil etmediğine, Kürtlerin kardeşimiz, terör örgütlerinin ise
düşmanımız olduğuna ilişkin açıklaması
27.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkanın, Sivas Milletvekili İsmet Yılmazın
İYİ PARTİ grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
28.- Sivas Milletvekili
İsmet Yılmazın, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadeleri ile
Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun yerinden sarf ettiği bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
29.- Sakarya Milletvekili
Muhammed Levent Bülbülün, Levent Göke tebriği için teşekkür
ettiğine, Cumhurbaşkanının ve milletvekillerinin vefat eden
yakınlarına, katledilen Ceren Damara Allahtan rahmet
dilediğine, Ceren Damar cinayetiyle ilgili Cumhuriyet gazetesinde yer alan
habere, 5 Ocak Adana ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun
97nci yıl dönümü vesilesiyle 5 Ocak 1975 tarihinde hayata veda eden Arif
Nihat Asyayı rahmetle andıklarına ilişkin
açıklaması
30.- Denizli Milletvekili
Kazım Arslanın, üretmek yerine neden birçok ürünün ithal
edildiğini, Türkiye ile Sırbistan Cumhuriyeti arasında
tarım kesimine ve besicilik yapan Türk çiftçisine zarar veren serbest
ticaret anlaşmasının yapılmasının sebebini
Ekonomi Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
31.- Denizli Milletvekili
Cahit Özkanın, Batman Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryakinin yerinden
sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
32.- Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun, Bursa Milletvekili Orhan
Sarıbalın 28 sıra sayılı Kanun Teklifinin 2nci
maddesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ve AK PARTİ demenin hizmet, adalet, özgürlük ve
kalkınma demek olduğuna ilişkin açıklaması
33.- Bursa Milletvekili Orhan
Sarıbalın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlunun yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
34.- Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun, İstanbul Milletvekili
Hayrettin Nuhoğlunun 28 sıra sayılı Kanun Teklifinin
4üncü maddesi üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
35.- İstanbul
Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlunun, Anayasanın 11inci,
94üncü ve 67nci maddesindeki hükümler gereğince Meclis
Başkanının istifa etmeden belediye
başkanlığına aday olmasının Anayasaya
aykırı olduğuna ilişkin açıklaması
36.- Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun, Diyarbakır
Milletvekili Garo Paylanın 37 sıra sayılı Kanun
Teklifinin tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
37.- Edirne Milletvekili Okan
Gaytancıoğlunun, ölüm yolu olarak adlandırılan
Tekirdağ-Hayrabolu kara yolunda meydana gelen kazada hayatını
kaybedenlere Allahtan rahmet dilediğine ve bu yolda daha kaç can
verileceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- TBMM
Başkanlığının, Asya Parlamenter Asamblesi (APA) ve
İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamento
Birliğinde (İSİPAB) boş bulunan üyelikler için Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu Başkanlığınca bildirilen ve
Başkanlık Divanında yapılan incelemede uygun görülen üyelerin
isimlerine ilişkin tezkeresi (3/510)
B) Önergeler
1.- Adana Milletvekili
İsmail Koncukun (2/1050) esas numaralı Devlet Memurları
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/15)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- İYİ PARTİ
Grubunun Sakarya Milletvekili Ümit Dikbayır ve arkadaşları
tarafından, Sakarya ilinde bulunan mülkiyeti Maliye hazinesine ait ve
Millî Savunma Bakanlığına tahsisli tank ve palet fabrikasının
özelleştirilme kapsamına alınmasının nedenlerinin
araştırılması amacıyla, 8/1/2019 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 8
Ocak 2019 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
2.- HDP Grubunun,
İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm ve arkadaşları
tarafından, kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik şiddetin
sona erdirilmesi için etkin ve caydırıcı önlemlerin
alınması amacıyla 8/1/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 8
Ocak 2019 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
3.- CHP Grubunun,
İstanbul Milletvekili Yunus Emre ve arkadaşları tarafından,
araştırma görevlilerinin sorunlarının
araştırılması, çözüm yollarının belirlenmesi ve
gerekli düzenlemelerin yapılması amacıyla 8/1/2019 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin,
Genel Kurulun 8 Ocak 2019 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
4.- AK PARTİ Grubunun,
Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 8,
9, 10, 15, 16 ve 17 Ocak 2019 Salı, Çarşamba ve Perşembe
günlerindeki birleşimlerinde denetim konularının
görüşülmeyerek gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer işler" kısmında yer alan işlerin
görüşülmesine; Gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer işler kısmında bulunan 28 sıra sayılı
Kanun Teklifinin bu kısmın 1inci sırasına
alınması ve diğer işlerin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesine ilişkin önerisi
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Sakarya Milletvekili
Engin Özkoçun, Sivas Milletvekili İsmet Yılmazın
yaptığı açıklamasında CHP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkanın, Sivas Milletvekili İsmet Yılmazın
yaptığı açıklamasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
3.- Denizli Milletvekili
Cahit Özkanın, Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın 28 sıra sayılı Kanun Teklifinin 2nci
maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşmasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
4.- Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaşın, Denizli Milletvekili Cahit
Özkanın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
IX.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık
Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Kamu İktisadi
Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
X.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDA BULUNAN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırım'ın "Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan
Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşması"na Ait
Protokol I'in Yerini Alan 30 Ocak 2018 Tarihli "Protokol I",
Anlaşmanın "Menşeli Ürünler" Kavramının
Tanımı ve İdari İşbirliği Yöntemlerine
İlişkin Protokol II'sini Değiştiren 17 Ocak 2017 Tarihli ve
1/2017 Sayılı Ortak Komite Kararı ve Anlaşmaya Eklenen
Hizmet Ticareti Hakkında 30 Ocak 2018 Tarihli "Protokol III"ün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın
Protokoller ve Eklerine İlişkin Değişikliklerin
Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki
Verilmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/1358) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 28)
2.- Konya Milletvekili Ziya
Altunyaldız ve 7 Milletvekilinin Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/1369) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı 37)
XI.- OYLAMALAR
1.- (S. Sayısı: 28)
"Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Arasında Serbest
Ticaret Anlaşması"na Ait Protokol I'in Yerini Alan 30 Ocak 2018
Tarihli "Protokol I", Anlaşmanın "Menşeli
Ürünler" Kavramının Tanımı ve İdari
İşbirliği Yöntemlerine İlişkin Protokol II'sini
Değiştiren 17 Ocak 2017 Tarihli ve 1/2017 Sayılı Ortak
Komite Kararı ve Anlaşmaya Eklenen Hizmet Ticareti Hakkında 30
Ocak 2018 Tarihli "Protokol III"ün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna ve Anlaşmanın Protokoller ve Eklerine
İlişkin Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca
Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki Verilmesine İlişkin Kanun
Teklifinin oylaması
XII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Eskişehir
Milletvekili Utku Çakırözer'in, sarı basın kartı alabilmek
için başvurusu bekletilen gazeteci sayısı ve Basın
Kartları Komisyonunun yapacağı toplantıya ilişkin
sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/6080)
2.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, kamu alımlarında yerli ürünlerin
tercih edilme oranının artırılmasına ilişkin
sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar
Pekcanın cevabı (7/6852)
3.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, yabancı
yatırımcıların maden alanındaki
çalışmalarına ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcanın cevabı (7/6853)
4.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, Niğde havaalanı projesine ve 2019
yılı için bütçe ayrılıp ayrılmadığına
ilişkin sorusu ve Ulaştırma
ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhanın cevabı
(7/6859)
5.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Bakanlık
bünyesindeki boş engelli kadrolarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı
Bakanı Mehmet Cahit Turhanın cevabı (7/6861)
6.- Burdur
Milletvekili Mehmet Göker'in, Burdur'un Bucak ilçesinde Elektronik Denetleme
Sistemleri tarafından kesilen trafik cezalarına ve ölçümlerin
denetimine ilişkin sorusu ve Ulaştırma
ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhanın cevabı (7/6863)
7.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, Eko-Etiketli ürün sayısı ile
uygulamanın kullanıldığı ürün gruplarına ve
uygulamanın zorunlu hale getirilmesi önerisine ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar
Pekcanın cevabı (7/6954)
8.- Antalya
Milletvekili Çetin Osman Budak'ın, konkordato başvuruları ve
ilanları ile konkordato ilan eden firmaların borçlarına
ilişkin sorusu ve Ticaret
Bakanı Ruhsar Pekcanın cevabı (7/6955)
9.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, Rekabet Kurumu tarafından 2018 yılında
şirketlere açılan soruşturmalara ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar
Pekcanın cevabı (7/6958)
10.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, 2018 yılında ithal
edilen tohum ve gübre miktarı ve tutarı ile ithal edilen ülkelere
ilişkin sorusu ve Ticaret
Bakanı Ruhsar Pekcanın cevabı (7/6959)
11.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, 2018 yılında yüksek
fiyat etiketleri dolayısıyla hakkında işlem yapılan
işletmelere ve yerli üretim logolarının ticarete etkisine
ilişkin sorusu ve Ticaret
Bakanı Ruhsar Pekcanın cevabı (7/6961)
12.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, 2018 yılında ithal
edilen gıda ürünlerine ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcanın cevabı (7/6962)
13.-
Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir'in, 2002-2018
yılları arasında hafriyat kamyonlarının sebep
olduğu kazalara ve bu araçların şehir içinde yasaklanması
önerisine ilişkin sorusu ve Ulaştırma
ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhanın cevabı
(7/6977)
14.-
İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm'ün, İstanbul'da metrobüs sistemi
ile ilgili bazı verilere ve ücretsiz ulaşım talebine
ilişkin sorusu ve Ulaştırma
ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhanın cevabı
(7/6978)
8 Ocak 2019 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya),
Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)
-----0-----
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 42nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
III.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levet Gökün, 2019
yılının barış getirmesini temenni ettiğine,
Cumhurbaşkanının vefat eden dayısına, İstanbul
Milletvekili Hulusi Şentürkün annesine, Van Milletvekili İrfan
Kartalın ağabeyine, Şırnak Milletvekili Rizgin Birlikin
kayınpederine, İstanbul Milletvekili Ahmet Şıkın
babasına, İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlunun annesine,
Elâzığ Milletvekili Gürsel Erolun annesine Allahtan rahmet
dilediğine ve çocuğunun dünyaya gelmesi nedeniyle Levent Bülbülü tebrik
ettiğine ilişkin konuşması
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, gündem
dışı konuşmalar için söz vermeden önce bir iki hususu
sizlerle paylaşmak isterim.
Bugün, 2019 yılının ilk
birleşimini gerçekleştiriyoruz. 2019 yılının tüm
ülkemize, tüm dünyaya barış, huzur getirmesini diliyorum. 2019
yılında Türkiyemizin bütün sorunlarını
aşmış olarak herkesin sevgiyle, saygıyla, nezaketle
birbirine yaklaşması, tartışmaları bu düzlemde
gerçekleştirmesi, herkesin aynı gemide olmanın bilinci içerisinde
Türkiyemizin menfaatlerini gözeterek ortak noktalarda buluşması
gerektiğini düşünüyorum; bu bakımdan, 2019 yılından
ümitliyim. Her yıl yeni bir ümittir, her yıl yeni bir
heyecandır; her yılın kendine özgü, hepimize
kattığı bir sevinç vardır, bir huzur vardır. Bu
sevinçle, bu mutlulukla 2019 yılındaki beklentilerimizin
gerçekleşmesi dileğiyle tüm milletvekili
arkadaşlarımızın yeni yılını kutluyorum.
2019 yılının ülkemize, tekrar, güzellikler getirmesini
diliyorum. (AK PARTİ, CHP, MHP ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bu arada, değerli milletvekilleri, elbette yeni
yıla girdik ama aile fertlerinden yakınlarını kaybeden
bazı arkadaşlarımız oldu. Bir yandan acı hayat, bir
yandan tatlı hayat; bunların her biri devam ediyor. AK PARTİ
İstanbul Milletvekilimiz Sayın Hulusi Şentürk annesini kaybetti.
Bunlar geçtiğimiz dört beş gün içerisinde olan vefatlar;
bilemediklerim varsa, arkadaşlarım uyarırsa onları da
söylerim.
Yine, AK PARTİ Van Milletvekilimiz Sayın
İrfan Kartalın ağabeyi rahmetli oldu.
Yine, Adalet ve Kalkınma Partisi
Şırnak Milletvekilimiz Sayın Rizgin Birlikin kayınpederi
vefat etti.
Halkların Demokratik Partisi İstanbul
Milletvekilimiz Sayın Ahmet Şıkın babası
hayatını kaybetti.
Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul
Milletvekilimiz Sayın Mehmet Bekaroğlunun annesi vefat etti.
Yine, Cumhuriyet Halk Partisi Elâzığ
Milletvekilimiz Sayın Gürsel Erolun annesi vefat etti.
Tüm milletvekili arkadaşlarımıza,
hepsine başsağlığı dileklerimizi Meclis adına
iletiyorum ve ölen yakınlarına da Allahtan rahmet diliyorum.
Elbette, bu arada, kayıplar olurken güzel,
müjdeli haberler de geliyor. Yılbaşından hemen, kısa bir
süre önce Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekilimiz Sayın
Levent Bülbülün ve sevgili eşinin dünya tatlısı bir çocuğu
dünyaya geldi. Sayın Bülbül ailesini kutluyorum. Doğan yavrumuzun
bahtının açık olmasını diliyorum ve ona hoş
geldiniz diyorum. (AK PARTİ, MHP, ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bu arada, Sayın
Cumhurbaşkanımızın dayısının da vefat
ettiğini arkadaşlarımız bana ilettiler. Sayın
Cumhurbaşkanımıza da başsağlığı
dileklerimi iletiyorum. Dayısı için de aynı şekilde
Allahtan rahmet diliyorum.
Evet, değerli milletvekilleri, şimdi
gündem dışı konuşmalarımıza geçiyoruz.
Gündem dışı ilk söz, 5 Ocak
Adananın düşman işgalinden kurtuluş yıl dönümü
münasebetiyle söz isteyen Adana Milletvekili Abdullah Doğruya aittir.
Buyurun Sayın Doğru. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Adana Milletvekili Abdullah Doğrunun, 5 Ocak Adana ilinin düşman
işgalinden kurtuluşunun 97nci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
ABDULLAH DOĞRU (Adana) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; 5 Ocak Adanamızın
düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümü vesilesiyle
gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Fransız güdümündeki Ermeni çetelerinin üç
yıl süren kirli, zalim ve kanlı vesayetini bozguna uğratan
kahraman Adanamızın düşman işgalinden kurtuluşunun
97nci yılı kutlu olsun. Muzaffer Komutan Gazi Mustafa Kemale,
ülkemizde istiklal meşalesinin yakıldığı
Adanamızın yiğit kahramanlarına yani vatan savunması
yaparken kahramanca şehadete yürüyen şehit Cemile, Saimbeyli
ilçemize adını veren kahraman Saim Beye, ilk kadın şehidimiz
olma şerefine nail olan Rahime Hatuna, Pozantı şehidimiz Müftü
Kasım Hoca Efendiye, Ceyhanlı şehidimiz Sabit Efendiye,
Kurttepe kahramanı Selahattin Beye, Kozanlı şehit Ulvi Beye,
Tufanbeylinin kahraman evladı Tufan Paşaya, millî kuvvetler komutanı
Sinan Tekelioğluna, Karaisalı Müftüsü Mehmet Efendiye, bir
kadının vatan müdafaasındaki önemini tüm dünyaya gösteren Kara
Fatmaya, Teke Dağlarının kahramanı Gizzik Durana,
Karboğazı destanının hanım kahramanı Gülekli
Haticeye, Ramazanoğlu Suphi Paşaya, Aladağlı şehit
Ahmet Beye, Yüreğir müfreze komutanlarından Molla Nasrullaha, Ahmet
Remzi Yüreğire ve isimlerini bilemediğimiz nice isimsiz
kahramanlarımıza, tüm şehit ve gazilerimize saygı, minnet
ve şükranlarımı sunuyorum, kendilerini rahmetle anıyorum.
O dönemlerde, günümüzde olduğu gibi,
eşkıyaları, teröristleri ve işgalcileri âdeta bir maşa
gibi kullanan dış güçler yine iş başındaydı.
Adana vilayetindeki Müslümanlar tepeden tırnağa kadar silahla
donatılan Ermeni çetelerinin tehditleri altında her gün katliama
maruz kalıyorlardı. Fransız işgal güçlerinin Ermeni
çeteleriyle birlikte Müslüman ahalisine ettikleri zulüm ve işkencenin
haddi hesabı yoktu. Adanada her köşebaşı âdeta toplu
mezarlıklara dönüşmüştü. Bu vahşet sürerken Adana
halkı canını kurtarmanın tek yolunu, düşmanın
zulüm ve ahlaksızlarından uzakta göklere uzanan basamak Toros
Dağlarına kaçmakla bulmuştu. Bir ozanın dilinde zulüm
tarihi 10 Temmuz şöyle anlatılıyor: 10 Temmuzu bir bilseniz ne
kara gündü/ Obalar göç etti, ocaklar söndü/ Adana bir yangın yerine döndü/
O günden ruhlarda bir sızı vardır.
İki sene süren bu mezalimin ardından 5
Aralık 1921 tarihinde Gazi Mustafa Kemalin Ankarada Fransızlarla
yapılan anlaşmadan hemen sonra devlet hâkimiyetini güçlendirmek
adına yayımladığı beyannameyle Adananın
düşman işgalinden kurtuluşu müjdelenmişti. Son Fransız
askeri 5 Ocak 1922 tarihinde Adanayı terk etmişti.
Arif Nihat Asyanın kaleme
aldığı ve ilk kez 5 Ocak kutlamalarında Adanada okunan
Bayrak şiirindeki buram buram istiklal kokan sözler o gün yaşanan
fedakârlık, azim ve kararlılığı bizlere en doğru
şekilde aktarıyordu.
Arif Nihat Asya şöyle diyordu:
Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder.../ Gölgende bana da,
bana da yer ver./ Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar?/
Yurda ay yıldızının ışığı yeter./
Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün,/
Kızıllığında ısındık;/ Dağlardan
çöllere düştüğümüz gün,/ Gölgene sığındık.
Esasında, doksan yedi yıl önce Adanada
gösterilen azim ve kararlılık, milletimizin
yaşadığı zorlukların ardından daha da güçlenerek
geri döndüğünün en güçlü ispatıdır. Çok net bir şekilde
görülüyor ki milletimizin işgalcilere karşı gösterdiği
kahramanca tutum, doksan yedi yıl önce 5 Ocakta Adanada, Çanakkale
Cephesinde, Sakarya Meydan Muharebesinde, Kosova Savaşında, İstanbulun
fethinde ve 15 Temmuzda düşmanları bozguna
uğratmıştır. Geçtiğimiz yıllarda da bu durum
geçerliydi, gelecekte de yine aynen geçerli olacaktır.
Bu düşüncelerle Adanamızın
düşman işgalinden kurtuluşunun 97nci yılını en
kalbî duygularımla kutluyorum. Adana halkının
dolayısıyla da yüce Türk milletinin feraseti, dik duruşu ve
cesareti karşısında saygıyla eğiliyorum. Tarihe
zarafet katan, dünyaya adalet dağıtan şanlı ecdadımızı
Emanetiniz emanetimizdir. diyerek yâd ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Doğru, bir dakika
verelim.
ABDULLAH DOĞRU (Devamla) Teşekkür
ediyorum Başkanım.
Bu vesileyle Sayın
Cumhurbaşkanımızın vefat eden dayısı Ali Mutlu
Beyefendiye Allahtan rahmet diliyor, Sayın
Cumhurbaşkanımıza ve ailesine
başsağlığı diliyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Doğru.
Değerli arkadaşlar, gündem
dışı ikinci söz, Iğdırın sorunları
hakkında söz isteyen Iğdır Milletvekilimiz Sayın Habip
Eksike aittir. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika Sayın Eksik.
2.-
Iğdır Milletvekili Habip Eksikin, Iğdır ilinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
HABİP EKSİK (Iğdır) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Iğdır ilinin sorunları
üzerine gündem dışı söz almış bulunmaktayım.
Iğdır ilimiz coğrafi, sosyolojik,
jeopolitik konum olarak çok büyük güzellikler, özellikler
barındırmasına rağmen maalesef birçok konuda iktidarlar
tarafından geri bırakılmıştır. Hizmetten en çok
mahrum bırakıldığı dönem de, maalesef, bu AKP
iktidarı dönemi olmuştur.
Değerli milletvekilleri, Iğdırda
sınır ticaretinin yaptırılmaması en önemli
sorunlardandır. Iğdır, üç ülkeyle sınırı olan,
dünyada eşi benzeri zor bulunan bir ildir ama maalesef Ermenistanla olan
Alican Sınır Kapısı ve İranla olan Boralan
Sınır Kapısı kapalıdır. Nahcivanla olan Dilucu
Sınır Kapısı resmiyette açık olmasına rağmen
fiiliyatta kapalı gibidir çünkü iktidarın yetki verdiği
kişiler tarafından neredeyse ticaret
yaptırılmamaktadır. Sınır kapısında, 5 litre
mazot fazla çıktı diye gençlerimize, tır sahiplerine, kamyon
sahiplerine maalesef cezalar yağdırılmaktadır. Tüm bu
sebeplerden dolayı Iğdır ilinde ticaret bitme noktasındadır.
Birçok şirket konkordato ilan etti veya etmek üzere. 6-7 bin olan tır
sayısı bu ekonomik krizden sonra maalesef binin altına
düşmüştür. Nakliyecilik sektöründen geçim sağlayan, evine ekmek
götüren binlerce insan bu iktidarın sebep olduğu ekonomik krizden
dolayı işinden, aşından oldu ve evine ekmek götüremez hâle geldi
ve tırını, arabasını satmak zorunda kaldı.
Değerli milletvekilleri, Iğdır
halkının sağlık alanında ciddi sorunları var.
Iğdırda hemen hemen her evde 1 kişi ya kanser nedeniyle vefat
etmiştir ya da kanser tanısı konulduğu için kanser tedavisi
görmektedir. Kanser oranı bu kadar yüksek olmasına rağmen bu
konuda ne bir araştırma ne de bir önlem alınmaktadır. Hele
ki kanser nedeniyle tedavi alması gereken hastalar Iğdır Devlet
Hastanesi yetersiz olduğu için Erzurum, Kars, Van yollarında
perişan olmaktadır.
Değerli arkadaşlar, Iğdır
halkı bu kanser oranı artışının,
Iğdırın hemen yanı başında olan Ermenistana ait
Metzamor Nükleer Santralinden dolayı olduğunu düşünmektedir
fakat iktidarın bu konuda ne ulusal ne de uluslararası bir
çalışması yoktur. Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun, olası
bir nükleer kazada alınması gereken önlemlerle ilgili hiçbir
çalışması yoktur. Bu konu Iğdır
insanımızı ciddi anlamda rahatsız etmektedir.
Değerli milletvekilleri, Iğdır Devlet
Hastanesinde kardiyovasküler anjiyo merkezi bulunmamaktadır.
Iğdırda bir kişi kalp krizi geçirdikten sonra ya 150 kilometre
uzaklıktaki Karsa ya da 300 kilometre uzaklıktaki Erzuruma sevk
edilmek zorunda kalınıyor ki bu sevk edilen kişilerin birçoğu
ya yolda hayatlarını kaybediyor ya da gittiği yerde anjiyo
olduktan sonra kalp yetmezliğiyle karşı karşıya
kalıyor. Iğdır Devlet Hastanesinde, başta çocuk
hastalıkları ve kadın doğum uzmanlığı
bölümleri olmak üzere birçok alanda doktor sayısının eksik ve
yetersiz olmasından dolayı düzgün bir hizmet verilememektedir. Bu
çağda, maalesef, Iğdır Devlet Hastanesinde sabahın erken
saatlerinde Iğdır insanı bu şekilde kuyruğa girmekte
ve sıra beklemektedir. Bu da bu iktidarın bir
ayıbıdır.
Değerli arkadaşlar, Iğdırda
özellikle dağ köylerinde hastalar, maalesef, ne bir tansiyon ölçtürecek
yer ne de iğnelerini yaptırabilecek bir sağlıkevi
bulamamaktadırlar.
Iğdır Ovası doğunun
Çukurovası olarak bilinmesine rağmen Iğdırda tarım ve
hayvancılık bitme noktasındadır. Iğdır
insanı ektiği mahsulü satamamıştır, bundan dolayı
da ne pamuk ne şekerpancarı ne de kavun, karpuz, domates gibi bir
ürünü artık ekememektedir. Mazot, gübre, tohum
pahalılığı, birçok arazinin ekilmeden boş
bırakılmasına sebep olmaktadır. Iğdır ilinin ne
al elması ne de meşhur kayısısı artık hak ettiği
değeri bulamamaktadır çünkü Bakanlığın bu konuda
hiçbir çalışması maalesef yoktur.
Değerli arkadaşlar, tarım ve
hayvancılık desteklemelerinin özellikle AKP yandaşlarına
verilmesi tarım ve hayvancılığın tamamıyla
bitmesine sebep olmuştur. Yaylaların keyfî nedenlerle geçici güvenlik
bölgesi ilan edilerek yasaklanması hayvancılığı
tamamıyla bitirmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Eksik, bir dakika daha
veriyorum.
HABİP EKSİK (Devamla) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
taşımalı eğitim ve haksız, hukuksuz bir şekilde
öğretmenlerin ihraç edilmesi çocuklarımızın
sağlıklı ve yeterli bir düzeyde eğitim almasını
engellemektedir.
Öğretmen ve derslik sayısı
Iğdırda yetersizdir.
İstihdam alanında Iğdırda,
maalesef, iktidarın yarattığı durumlar neticesinde adam
kayırmacılık, torpil ciddi rahatsızlık verecek düzeye
ulaşmıştır. Başta İŞKUR olmak üzere birçok
kuruma AKP il yöneticileri tarafından kendi akraba ve
yandaşların isim listesiyle alım yapılmaktadır.
Ağrı Dağı gibi önemli bir
değer, Iğdır il merkezinin hemen yanı başında
olmasına rağmen ne inanç ne de kış turizmi
açısından değerlendirilmemektedir.
Değerli milletvekilleri, Iğdır
insanı tüm bu rahatsızlıkların, oluşturulan bu
mağduriyetlerin hesabını bir kez daha 31 Mart yerel seçimlerinde
soracaktır, AKPyi ve yandaşı olan partileri tabela partisine
çevirecektir inşallah.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Eksik.
Gündem dışı üçüncü söz, 5 Ocak
Adananın düşman işgalinden kurtuluşu yıl dönümü
münasebetiyle söz isteyen Adana Milletvekilimiz Sayın Müzeyyen
Şevkine aittir.
Buyurun Sayın Şevkin. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
3.-
Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkinin, 5 Ocak Adana ilinin düşman
işgalinden kurtuluşunun 97nci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüz doksan üç gündür
haksız ve hukuksuz şekilde tutuklu bulunan Eren Erdem, dün sabah
verilen tahliye kararı ardından âdeta alay eder gibi yeniden
tutuklanmıştır. Bu haksız ve adaletsiz uygulamayı
kınıyor; hak, hukuk ve adaleti her zaman
savunacağımızı, haksız ve hukuksuz cezaevinde olan
bütün tutuklanmaların karşısında duracağımızı
buradan ifade ediyorum.
Değerli milletvekilleri, 5 Ocak 1922,
Adanalılar için tarihî bir gün. 5 Ocak, Adananın düşman
işgalinden kurtuluşunun adıdır. Türkiye Cumhuriyetinin
kuruluş ve kurtuluş mücadelesinin çıkış noktası
Adanadır. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürkün yokluk, yoksulluk,
ötelenmişlik ve emperyalist güçlerle ülkemiz içerisinde gerçekleşen
çeşitli iş birliklerine karşın kuruluş reçetesinin
yazıldığı kentin adıdır Adana. Atatürk 15 Mart
1923te Adanayı ziyaretinde kurtuluş mücadelesi kararını
Adanada aldığını şu sözleriyle söylemiştir:
Bende bu vakayiin ilk hissi teşebbüsü bu memlekette, bu güzel Adanada
vücut bulmuştur. Anadolunun her köşesindeki sayısız
kahramanı dünyanın belleğine kazıyan eşsiz
kurtuluş mücadelesinin önemi günümüzde net olarak
anlaşılmalı, okunmalı ve anlatılmalıdır.
Türkiye Cumhuriyetinin kurtuluş ve
kuruluş fikrinin Adana gibi güzel topraklarda hayat bulması
Adanalılar açısından büyük önem taşımaktadır.
Adanalı kurtuluş kahramanları ve tüm halkın Mustafa Kemal
Atatürkün en büyük destekçisi olarak gerek cephede gerekse örgütlenmede
halkın bilinçlendirilmesinde hem silahıyla hem de kalemiyle
işgalcilere set çeken, onur ve gurur vesilesi olan Cemil Nardalı,
İbo Osman, Kara Fatma, Tufan Bey, Gizzik Duran, Gülekli Hatice ve daha
adını sayamadığımız nice
kahramanlarımızı buradan saygı ve rahmetle anıyorum.
1918 yılında, Atatürkün desteği ile
Ahmet Remzi Yüregirin cesur ve kararlı çıkışıyla
hayata geçirilen ve bugün, oğlu Çetin Remzi Yüregirin öncülüğünde
101inci yayın yılına ulaşan Yeni Adana gazetesi de
Adananın ve Türkiyenin tarihî bir mirasıdır, emanetidir.
İşgale inat, vatan savunmasının ileri karakolu göreviyle
dünyanın dikkatini çeken ve 1965 yılında Dünya Basın
Başarı Ödülü almış Yeni Adana gazetesi gibi değerlere
sahip çıkılmalıdır.
Ayrıca, temsiliyet hakları ellerinden
alınan, merkezi Adanada bulunan Türkiye Kuvayi Milliye Mücahitler
Derneği de millî bayramlar ve kurtuluş günlerinde kendi dernek
çatısı altında temsil hakkına kavuşmalıdır.
Saygıdeğer milletvekilleri, ulusun
kurtuluş ve yeniden doğuş mücadelesinin filizlendiği
Çukurovanın bereketli topraklarında günümüzde yaşanan
olumsuzluklara da Adana açısından vurgu yapmak istiyorum. Geçmiş
yıllarda sanayi ve tarımın başkenti, 1990lı
yıllarda Türkiyenin 4üncü büyük ili olan Adana, Sosyo-Ekonomik
Gelişmişlik Endeksine göre ne yazık ki 16ncı sıraya
gerilemiştir.
Yüzde 22 oranla işsizliğin başkenti
olan Adana, millî gelirde, tarım ve sanayi teşviklerinde
yaşanabilir kentler sıralamasında, kamu yatırımlarında,
kentsel dönüşümde, kültür ve turizm yatırımlarında, daha
sayabileceğimiz birçok alanda ne yazık ki hep geri plana
itilmiştir.
Mevcut hâliyle Adana ilimiz hayat
pahalılığında Türkiyenin 3üncü sırasında yer
almaktadır. Bugünlerde Türkiyeyi sarsan ekonomik krizle birlikte büyük
sanayi fabrikaları, küçük ve orta boy işletmeler kapılarına
bir bir kilit vurmuştur. Son on yılda Adana'da 55 fabrika
kapısına kilit vurmuştur. Bunlardan en önemlileri PAKTAŞ,
Millî Mensucat, ÇUKOBİRLİK, Güney Sanayi ve TEKEL kapanan fabrikalara
en üzücü örneklerdir.
Yaşam Endeksi sıralamasında Adana
ancak 61inci sırada yer alabilmiştir. Güvenlikte 78inci
sıradadır. Ne yazık ki güvenlik konularıyla
televizyonlarda. Eskiden toprak ağalarıyla filmlere konu olan Adana,
şu anda güvenlik zafiyetiyle 78inci sırada yer almaktadır.
Tarım ve Orman Bakanlığına
bağlı olarak 2007 yılında kurulan ve Türkiyenin 42
farklı ilinde koordinatörlükleri bulunan Tarım ve Kırsal
Kalkınmayı Destekleme Kurumu mali projelerinde Adanayı göz
önüne almamaktadır değerli milletvekilleri. Tarım kenti Adanada
koordinatörlük bir an önce kurulmalı ve Adana çiftçisi desteklenmelidir.
Ayrıca, Adana, seçimden seçime
hatırlanacak bir il değildir değerli milletvekilleri.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Şevkin, bir dakika
daha ilave ediyorum.
Buyurun.
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Devamla) - Bilindiği
gibi 2011 yılında Cumhurbaşkanı tarafından söz
verilmiş olmasına rağmen Adanalının sırtında
kambur olarak duran metro hâlâ bakanlığa devredilmemiş, Adana
Stadyumu bitirilmemiştir. Karataş ve Yumurtalık, turizm
teşvik bölgesi olarak ilan edilmesine rağmen, hâlen burada bir çivi
dahi çakılmamıştır. Bugün Sayın
Cumhurbaşkanımız Cumhuriyet Halk Partisi olsaydı
sandallarla gezecektik. diyordu. Adalet ve Kalkınma Partisi
iktidarında, hamdolsun, Ceyhanda dün vatandaşımız tarlalarına
sandalla gider duruma gelmiştir arkadaşlar, bunu özellikle
dikkatinize sunmak istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Evet, yiyecek ekmek, içecek su bulamamasına
rağmen emperyalizme göğsünü siper eden, yeni bir devlet kuran,
toprağı işleyen, fabrika kuran, çağdaş bir eğitim
modeli geliştiren bir ecdadın evlatları olarak
Adanamızı, Türkiyemizi Atatürkün gösterdiği hedef
doğrultusunda muasır medeniyetler seviyesine ulaştırabileceğimizi
düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Şevkin,
toparlayın lütfen.
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Devamla) Hemen
bitiriyorum efendim.
Azimle, inançla, kararlılıkla, birlik,
kardeşlik ve barış duygularıyla, birbirimizi ötelemeden,
ötekileştirmeden, güvenle geleceğe bakmamız gerekiyor.
Başta unutulmaz kurucu ve Türkiye
Cumhuriyetinin ilk Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak
üzere, Adana ve vatan savunmasında canlarını hiçe sayan tüm
kahramanlarımıza Allahtan rahmet diliyor, anıları önünde
saygıyla eğiliyor, Adanamızın düşman işgalinden
kurtuluşunun 97nci yılını onur ve gururla kutluyor,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Şevkin.
Sayın milletvekilleri, şimdi sisteme giren
ilk 20 milletvekiline yerlerinden birer dakikayla söz vereceğim, ondan
sonra sayın grup başkan vekillerinin de söz taleplerini
karşılayacağım.
Sayın Gaytancıoğlu
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun, yeni yılı
kutladığına ve Ergene Nehrinde yaşanan kirliliğe
ilişkin açıklaması
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
İyi yıllar diliyorum bu arada herkese.
Ergene Nehrinin kirlilikten kurtarılması
amacıyla Ergene Havzası Koruma Eylem Planında maliyeti 4 milyar
lirayı bulan 15 eylem belirlenmiş olup bu eylemlerden 8 tanesi tamamlanmıştır.
Bu eylemler yani inşaatlar tamamlandığında Ergene Nehrinin
temizleneceği iktidar tarafından sürekli dile getirilmektedir. Ancak
hazırlanan durum raporunda su kalitesinin 4üncü sınıf olduğu
saptanmıştır. Kısacası, bir yandan Ergene Nehri
kurtarılmak isteniyor, bir yandan kirlilik artıyor. Hatta Ergene
Nehrinde bulunan oksijen miktarı en son ölçümlere göre son
yılların en düşük seviyesindedir. Bu kirliliğin temel
nedeni, bölgede bulunan 2.500ün üzerindeki sanayi tesisinin
atıklarını kaynağında engellememek olduğu hâlde
hiçbir önlem alınmamaktadır. Merak ediyorum, acaba denetimler durdu
mu? Ergene Nehri âdeta Trakya bölgesinin kanalizasyonu olmuştur. Bölgedeki
kanser vakaları gün geçtikçe artmaktadır. Bu konuda ciddi
açıklamalar yapılmamaktadır. Kısacası, Ergene
Nehriyle ilgili
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kaya
2.-
Trabzon Milletvekili Ahmet Kayanın, doğanın poşeti
paralı yaparak değil bilinçle korunabileceğine ilişkin
açıklaması
AHMET KAYA (Trabzon) Milletin ve memleketin çözüm
bekleyen binlerce sorunu varken, siz kalktınız, poşeti
paralı yaptınız. Size sorulunca, israfı önlemek ve çevreyi
korumak için yaptığınızı söylüyorsunuz ama 25
kuruş poşet parasının 15 kuruşunun Çevre ve
Şehircilik Bakanlığına kaldığını,
ülkemizde bir yılda 35 milyara yakın poşet
kullanıldığını ve bu 35 milyar poşetin her
birinden 15 kuruş alacağınızı ve bir yılda
vatandaşın sırtından 5 milyar 250 milyon lira yani eski
parayla 5 katrilyon 250 trilyon lira kazanacağınızı
söylemiyorsunuz. Allah aşkına, bir kez dürüst olun ve millete
gerçekleri anlatın, ekonomiyi nasıl
batırdığınızı anlatın. Derdimiz çevre
değil, vatandaşın sırtından para kazanmaktır. deyin.
Lüks, şatafat, israf ve kibir iktidarımıza para lazım.
deyin. Eğer derdiniz çevreyse doğada çözülebilen poşetlerin
kullanımını zorunlu hâle getirin ve doğanın,
poşeti paralı yaparak değil bilinçle korunabileceğini
öğrenin. (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Karaca
3.- Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karacanın,
ayçiçeği üreticisinin mağduriyetine ilişkin açıklaması
GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ülkemizin 157 bin ton çerezlik ay çekirdeğinin
yaklaşık 46 bin tonu Denizlimizde, özellikle Çal ve Çivril
ilçelerimizde üretilmektedir. Denizli tek başına ayçiçeği
üretiminin yüzde 29unu karşılamaktadır.
Peki, ayçiçeği üreten, ülke ekonomisine
katkı sağlayan Denizlili çiftçiler para kazanıyor mu?
Hayır. Ülkemizde bu yıl 300 bin ton ayçiçeği ithalatına
onay verilmiştir. Üstelik gümrük vergisi dahi alınmayacak ve
özellikle de özel şirketlere ithalat olanağı verilmektedir.
Önceki Tarım Bakanı gibi eğer amacınız, yabancı
ülke çiftçilerine desteğiniz için madalya almak ise Tarım
Bakanı, lütfen Türk çiftçisinin sesini duyun, ayçiçeği
üreticilerimizin sesini duyun, buradan, Türkiye Büyük Millet Meclisinden, yüce
Meclisten bizler size söz veriyoruz, o madalyayı Türk çiftçisine
vereceğiniz destek için bizler size takacağız diyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Karayel
4.-
Kayseri Milletvekili İsmail Emrah Karayelin, yeni yılın tüm
insanlık için barış ve refah içinde geçmesini temenni
ettiğine, AK PARTİ grup toplantısında
Cumhurbaşkanının verdiği müjdelere ilişkin
açıklaması
İSMAİL EMRAH KARAYEL (Kayseri)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle, 2019 yılının ilk Meclis
Genel Kurulu toplantımızda, yeni yılın, ülkemiz,
milletimiz, bölgemizdeki kardeşlerimiz ve tüm insanlık için
barış, huzur, sağlık, güvenlik ve refah içinde geçmesini
temenni ediyorum.
Cumhurbaşkanımız, liderimiz, Genel
Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan bugünkü grup
toplantımızda aziz milletimize yeni müjdeler verdi. İlk müjde,
düzenli sosyal yardım alan ihtiyaç sahibi vatandaşlarımızın
aylık 150 kilovatsaate kadar yaklaşık 80 liralık elektrik
faturasını devletin ödeyecek olmasıdır.
İkinci müjde, kredi kartı borcunu ödemekte
güçlük çeken vatandaşlarımız Ziraat Bankasından
alacakları krediyle mevcut borçlarını kapatıp aylık
gelirlerine uygun şekilde altmış aya varan vadelerle
borçlarını yeniden yapılandırabilecekleridir.
Üçüncü müjde, esnafımıza Halkbankın
2019da da ciddi krediler kullandıracak olmasıdır.
Bu müjdelerin aziz milletimize hayırlı
olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Aygun
5.-
Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygunun, Tekirdağ-Hayrabolu
yolunun daha kaç can alacağını öğrenmek istediğine ve
Hayrabolu-Süleymanpaşa yolunun tamamlanması için Ulaştırma
ve Altyapı Bakanına çağrıda bulunduğuna ilişkin
açıklaması
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) 2015
yılında Egede kıyıya vuran Aylan bebekten sonra bugün de
Hayraboluda derede boğulan Emir bebeğimiz yüreklerimizi
ağlatmıştır. Tekrar soruyorum: Hayrabolu yolu daha kaç can
alacaktır? Bugün Tekirdağda çok elim bir kaza yaşadık.
Ölüm yolu olarak adlandırdığımız Hayraboluda bir
otomobilin dereye uçması sebebiyle 8 vatandaşımızı
kaybettik. 4 yetişkin, 3 çocuk, 1 de bebeğimiz hayatını
yitirmiştir. 28 Aralık 2017 günü Ulaştırma Bakanı
Ahmet Arslanın temelini attığı,
Hayrabolu-Süleymanpaşa arasında yapılan yol sadece 5-6 kilometre
ilerlemiş, 20 tane menfez yapılmış ve köprü
ayaklarının perdeleri atılacakken iş durmuş vaziyette.
İş makinelerinin hepsi tertemiz bir şekilde şantiyelerde
durmaktadır.
İtibardan tasarruf olmaz. diyenler insan
hayatından tasarruf yapıyor. 2021 yılı içerisinde
açılması planlanan yolun bu tarihe yetişmemesi
aşikârdır. Ekonomik kriz sebebiyle bu da gündemden düştü.
Buradan Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığını
uyarıyor, bir an önce bu yolu tamamlamaya çağırıyorum. Daha
fazla can yitirmek istemiyoruz.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Sayın Özkan
6.-
Mersin Milletvekili Hacı Özkanın, 3 Ocak Mersinin düşman
işgalinden kurtuluşunun 97nci yıl dönümü vesilesiyle başta
Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere şehitleri rahmetle andığına
ilişkin açıklaması
HACI ÖZKAN (Mersin) Teşekkürler Sayın
Başkan.
3 Ocak Mersinimizin düşman işgalinden
kurtuluşunun 97nci yıl dönümünü hemşehrilerimizle birlikte
coşkuyla kutladık. Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet
anlayışıyla bağımsız ve güçlü Türkiye yolunda,
tarihimizden aldığımız destansı ruhla, milletimizin
desteği ve duasıyla şehrimizin gelişmesi ve büyümesi için
çalışıyoruz.
Aziz milletimizin kahraman evlatları,
geçmişte olduğu gibi, 15 Temmuz darbe girişiminde tüm dünyaya kanıtlandığı
üzere, gelecekte de demokrasimize, özgürlüğümüze,
bağımsızlığımıza, ülkemizin millî birlik ve
beraberliğiyle bekasına kastetmek isteyen hain odaklara asla geçit
vermeyecek, milletçe bir bütün olarak barış, huzur ve kardeşlik
içinde aydınlık geleceğe emin adımlarla ilerleyecektir.
Bu duygu ve düşüncelerle, başta Gazi
Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere aziz şehitlerimizi ve kahraman
gazilerimizi rahmetle, şükranla ve minnetle anıyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Şeker
7.-
Kocaeli Milletvekili İlyas Şekerin, Kocaelide dört mevsimin
yaşanabildiğine ve 2019 yılının hayırlı
olmasını dilediğine ilişkin açıklaması
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, seçim bölgem Kocaeli
Türkiyedeki tüm doğal güzellikleri bünyesinde barındıran ve
dört mevsimin doyasıya yaşandığı bir kent.
Kocaeli 2002den itibaren AK PARTİ
hükûmetlerinin ve AK PARTİ Büyükşehir ve ilçe belediyelerinin
yaptığı yatırımlarla; altyapısıyla,
üstyapısıyla, çevresiyle, kültürüyle, turizmiyle ve mavi
bayraklı plajlarıyla, yeşilin tüm tonlarının
oluşturduğu orman ve yaylalarıyla ülkemizde gezilip görülecek ve
tatil yapılacak bir kent hâline geldi.
Karamürsel Alpin fethettiği Samanlı
Dağlarında bulunan Sapanca Gölü manzaralı, Kocaelinin Kartepe
Kayak Merkezi 1.650 metre rakımda ve sıfır kotundaki şehir
merkezine yirmi dakika, dünya kenti İstanbula ise bir saat mesafededir.
Kış sporlarının tadını çıkarmak isteyenleri
Akçakocanın memleketi Kocaeline bekliyoruz.
2019 yılı ülkemize, milletimize
hayırlı olsun diyorum.
Saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Dağlı
8.-
Adana Milletvekili Tamer Dağlının, 2019 yılının
barış, güvenlik ve refah içinde geçmesini temenni ettiğine, 5
Ocak Adana ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun 97nci yıl
dönümünü kutladığına ilişkin açıklaması
TAMER DAĞLI (Adana) 2019
yılının ülkemiz, milletimiz, bölgemizdeki kardeşlerimiz ve
tüm insanlık için barış, huzur, sağlık, güvenlik ve
refah içinde geçmesini temenni ediyorum.
Güzel Adanamızın düşman
işgalinden kurtuluşunun 97nci yılı dolayısıyla
başta Kurtuluş Savaşımızın Başkomutanı
Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere bağımsızlık
aşkıyla vatan için canını ortaya koyan kahraman
ecdadımızı rahmetle, minnetle yâd ediyorum.
Adanalılar kurtuluş mücadelesinin ilk
hissi teşebbüsünü Başkomutan Atatürke yaşatma
bahtiyarlığına sahiptir. Bu gururla 5 Ocak Adananın
düşman işgalinden kurtuluşunun 97nci yılını
kutluyor, kıymetli hemşehrilerimi ve Gazi Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Arık
9.-
Kayseri Milletvekili Çetin Arıkın, Kayseri ilinin Hacılar
ilçesinde sokak köpeklerinin saldırısı sonucu hayatını
kaybeden Mehmet Özere Allahtan rahmet, yaralanan Hacı Ali Tuğrula
şifa dilediğine ilişkin açıklaması
ÇETİN ARIK (Kayseri) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Hacılar ilçemizde 4 Ocak Cuma günü büyük bir
acı yaşadık. Sokak köpeklerinin saldırısına
uğrayan 14 yaşındaki lise öğrencilerimizden Mehmet Özer
isimli kardeşimiz hayatını kaybederken Hacı Ali Tuğrul
isimli kardeşimiz ise ağır yaralandı.
Öncelikle, hayatını kaybeden
kardeşimize Allahtan rahmet, ailesine ve Hacılar ilçemize
başsağlığı diliyorum. Bu konu siyasetüstü bir konu,
bunun siyasi malzeme yapılmasını asla ve asla doğru
bulmuyorum. Ancak Kayserimiz, Hacılar ilçemiz böyle büyük bir acı
yaşarken, daha 14 yaşındaki kardeşimizin cenazesi
kalkmamışken Sayın Özhasekinin katıldığı
bir televizyon programında sahipsiz sokak hayvanları sorununu Kayseride
çözdüğünü, Ankarada da çözeceğini söylemesi Kayseride vicdanları
kanatmıştır. Aç kalan sokak köpekleri
çocuklarımızı parçalarken Sayın Özhasekinin bu
açıklamasını kınıyor, sorumluların derhâl
istifasını istiyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Öztunç
10.-
Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunçun, Kahramanmaraş ilinde
1960lı yılların ulaşım sorunlarının
yaşandığına, Nurhak Devlet Hastanesine neden uzman doktor
gönderilmediğini ve AKPnin Kahramanmaraşı neden
sevmediğini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Rahmetli hemşerim Âşık Mahzuninin
bir türküsü vardı, derdi ki: Susuz Urfa, yolsuz Maraş.
Urfanın susuzluğu bitti ama Maraşın yolsuzluğu hâlâ
bitmedi. Yolsuzluk deyince yanlış anlamayın, yol sorununu
kastediyorum, yoksa diğer yolsuzluk Ankarada bakanlıklarda
bayağı bayağı devam ediyor. Kahramanmaraş ilimizin
Pazarcık ilçesinin Narlı Mahallesinde yollar perişan, hizmet
yok. Oysa Narlılı yurttaşlarımız da askere gidiyorlar,
vergi veriyorlar. Yine, Pazarcıkta Tetirlik, Şahintepe, Ortaköyde
yol yok, 1960lı yılların ulaşım sorunları
yaşanıyor. Kahramanmaraş merkezin Bertiz köylerinde yollar
perişan. Nurhak Devlet Hastanesine uzman doktor hâlâ gönderilmedi, Afşin
Devlet Hastanesinde uzman doktor açığı var, Elbistan için
söyledik, söyledik, birkaç doktor gönderdiniz. Nurhak Devlet Hastanesine neden
uzman doktor göndermiyorsunuz? Bir kez daha soruyorum: Ey AKP,
Kahramanmaraşı niye sevmiyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Taşdoğan
11.-
Gaziantep Milletvekili Ali Muhittin Taşdoğanın, ebe ve
hemşire yardımcıları ile sağlık bakım
teknisyenlerinin görev tanımlarının yeniden revize edilerek daha
fazla sorumluluk almak istediklerine ilişkin açıklaması
ALİ MUHİTTİN TAŞDOĞAN
(Gaziantep) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ebe
yardımcılığı, hemşire
yardımcılığı ve sağlık bakım
teknisyenliğinde başta görev tanımlarından kaynaklı
pek çok sorunlar yaşanmaktadır. Görev tanımlarının
yeniden yapılandırılıp ateş alma, nabız ve
tansiyon ölçümü gibi noninvaziv ve invaziv girişim yetkisi dâhil pek çok
girişimsel müdahalenin görev tanımına katılması
gerekmektedir. Maliye Bakanlığı önümüzdeki yıllar için bu
meslek gruplarına kadro vermeli ve Sağlık Bakanlığının
bu kadroları ilan etmesi, personel alımına gitmesi
gerekmektedir. Müfredatlarının yeniden
yapılandırılarak görev tanımlarına uyumlu hâle
getirilmesi gerekir. Meslek liselerinin bu programlarından mezun olan
öğrenciler alanlarıyla ilgili lisans programlarına yerleştirilirken
ek puan verilmesi gerekir. Sağlık ordusunun bu en genç ve en yeni
neferleri, ülkesine ve insanına daha fazla yardım ve katkı
sunmak için görev tanımlarının yeniden revize edilmesini
beklemektedirler ve daha fazla sorumluluk almak istediklerini her platformda
dile getirmektedirler.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Arslan
12.-
Denizli Milletvekili Kazım Arslanın, yeni yılın huzur dolu
olmasını dilediğine, KHKyle pasaportları iptal edilen
yurttaşların pasaport haklarının iade edilmesini ve
takipsizlik kararı verilenler ile beraat eden kamu görevlilerine görevlerinin
iade edilmesi için gereğinin yapılmasını beklediklerine
ilişkin açıklaması
KAZIM ARSLAN (Denizli) Sayın
Başkanım, öncelikle tüm ülkemizin ve milletvekili
arkadaşlarımın yeni yılını candan kutluyor, yeni
yılın sağlık, mutluluk ve huzur dolu bir yıl
olmasını diliyorum.
Sorum Cumhurbaşkanı
Yardımcısına: Bir; hakkında yapılan şikâyet
üzerine takibat yapılmış, sonuçta takipsizlik kararı
verilmiş olan yurttaşlar ile aleyhinde dava açılmış,
yargılama sonucu beraat eden yurttaşlarımızın
pasaportları geçmişte çıkartılan KHKyle iptal
edilmiştir. Pasaportları iptal edilen işbu
yurttaşlarımızın pasaport haklarının iade
edilmesi için yeni bir kanun hükmünde kararnameye ihtiyaç olduğundan, bu
hususta çıkartılacak bir KHKyle pasaport haklarının iade
edilmesini ve gereğinin yapılmasını bekliyoruz.
İki; kamu görevlisiyken, hakkında
açılan soruşturma sonucu takipsizlik kararı verilen
yurttaşlar ile haklarında dava açılan yurttaşlardan beraat
eden kamu görevlilerinin görevlerine iadesi konusunda da KHKyle çıkartılan
bir kararla bunun düzeltilmesini bekliyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Ersoy
13.-
Adana Milletvekili Ayşe Sibel Ersoyun, 5 Ocak Adana ili ile 7 Ocak
Osmaniye ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun 97nci yıl
dönümünü kutladığına ilişkin açıklaması
AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
5 Ocak ve 7 Ocak, Osmaniyemizin düşman
işgalinden kurtuluşunun yıl dönümüydü. Alman komutanın
Yenildik, bizim için her şey bitti. sözüne karşılık,
yetkiyi teslim alan Mustafa Kemal Paşa Müttefikler için her şey
bitmiş olabilir ama bizi ilgilendiren savaş, kendi istikbalimizin
savaşı şimdi başlıyor.
karşılığını vererek Adanalı
hemşehrilerimize direnme konusunda cesaret vermiştir. Ankara
Anlaşmasıyla 5 Ocak 1922de Fransızlar ilimizi terk
etmişlerdir. Atatürkün 1923te ilimizi ziyareti sırasında
Bendeki Kurtuluş Savaşı fikriyatı ve hissiyatı bu
güzel şehir Adanada oluştu. diyerek kurtuluş mücadelesi
fikrinin Adanamızda oluştuğunu belirtmiştir.
Bu vesileyle, Adanamızın ve
Osmaniyemizin kurtuluş yıl dönümünü kutluyorum.
BAŞKAN Sayın Aycan
14.-
Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycanın, kış
aylarında yaşanan hava kirliliği sorununa ilişkin
açıklaması
SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, yurdumuzda kış aylarının önemli bir sorunu da
hava kirliliğidir. Hava kirliliği yurdumuzda genel bir sorundur.
Özellikle Ankara, İstanbul, Adana, İzmir, Amasya ve şehrim
Kahramanmaraşta da hava kirliliği yaşanmaktadır.
Ankara Sıhhiye bölgesi, yurdumuzun en
yaygın hava kirliliği olan bölgesidir. Yakıt kalitesi,
yoğun taşıt trafiği ve sanayi kuruluşları, hava
hareketi gibi nedenler hava kirliliğinin düzeyini etkilemektedir. Hava
kirliliği solunum sıkıntısı, kronik bronşit,
akciğer kanseri gibi önemli sağlık sorunlarına sebep olmaktadır.
Özellikle bu havalarda yaşlı ve bebeklerin, akciğer hastalarının
zorunlu olmadıkça dışarıya çıkmamasını ve
kalitesiz yakıtların yakılmamasını önemle vurgulamak
istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Gürer
15.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, enflasyonla mücadele
kapsamında tabanca fişeklerinde indirime gidilmesinin enflasyona
etkisinin nasıl olacağını, fişek
alımını özendirmenin ne anlama geldiğini, kaçak
avcılık ve silahlanma dışında fişeğin,
merminin, silahın bireye faydasının ne olduğunu
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Makina ve Kimya Endüstrisi, tabanca
fişeklerinde enflasyonla mücadele kapsamında yüzde 7,5 indirime
gitti. Ülkemize hayırlı olsun. müjdesiyle bu duyuru
yayımlandı. Enflasyonda tabanca fişeklerinin etkisi acaba nasıl
oluşuyor? Silahlanmanın yaygınlaştığı,
neredeyse her gün ya tesadüfen ya bilerek birkaç kişinin vurulup
yaşamından olduğu yerde fişek alımını
özendirmek de neyin nesi?
İçişleri Bakanı yıllık
mermi alım rakamını 300 adetten 1.000 adete
çıkarmıştı. Düğünlerde silah kullanımı da
yasak. Bu durumda, vatandaş tabanca fişeğiyle ne yapacak? Kaçak
avcılık ve silahlanma dışında, karanlık dünyaya
hizmetten başka fişeğin, merminin, silahın bireye faydası
nedir?
Akaryakıta zam, vatandaşın tüm
gıda tüketimlerine zam yapılırken mermi, fişek tüketimini
teşvik etmenin açıklaması ve anlamı nedir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Kayışoğlu
16.-
Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun, Eren Erdemin
serbest bırakılması ve hukuksuzluk garabetine son verilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Eren Erdem arkadaşımızın dün
yargılandığı davada mahkeme heyetinin oy birliğiyle
derhâl tahliyesine karar verildi fakat bu tahliye yazısı bekletilerek
sisteme düşürülmedi ve mesai saatleri dışında, alelacele
hakkında yakalama kararı çıkarıldı tahliye edilmeden.
Ülkemizde insanlar birbirine
kızdıkları zaman Seni mahkemelerde sürüm sürüm
süründüreceğim. derler. Maalesef adalet algısını bu
anlayışla derinleştirenler de Eren Erdeme aynısını
yapıyorlar; hukuka, kanuna, vicdana hiçbir şekilde sığmayan
bir yöntemle mahkemelerde süründürmeye çalışıyorlar.
İnsanlık tarihi boyunca hiçbir baskı,
zindan, tehdit gerçekleri susturamamıştır, bundan sonra da
susturamayacaktır. Eren Erdem derhâl serbest
bırakılmalıdır, bu hukuksuzluk garabetine son verilmelidir.
BAŞKAN Sayın Kılıç
17.-
Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıçın, geçmiş
medeniyetler ile günümüz uygarlığının insanın
mutluluğunun, sosyal adaletin ve hukukun üstünlüğünün
sağlanmasıyla kurulup geliştiğine ilişkin
açıklaması
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Geçmiş medeniyetler ve günümüz
uygarlığı insanın mutluluğu, ferdin tatmini ve sosyal
adalet, hukukun üstünlüğünün sağlanması, emanetlerin ehline
verilmesi, adaletle hükmetmek, toplum kesimleri arasında hak ve
sorumluluklar bakımından eşit davranmak, yöneticileri liyakat ve
yeterliliğe göre seçmek, gelir dağılımında adaleti
sağlamak, herkese hakkının verilmesi ve ihlaslı olmak gibi
temel değerler üzerinde kurulup gelişmiştir. Günümüzde biz de
aynı değerleri kuşanırsak medeniyet krizimizden kurtuluruz.
Tarih tekerrürden ibarettir, aynı sebepler aynı sonuçları
doğurur.
BAŞKAN Sayın Barut
18.-
Adana Milletvekili Ayhan Barutun, esnaf ve sanatkârların BAĞ-KUR
prim ödemesinde yaşadıkları zorluklara çözüm üretilip
üretilmeyeceğini, büyük şirketlere sunulan teşvik ve prim
desteğinin esnaf ve sanatkârlara da verilip verilmeyeceğini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
AYHAN BARUT (Adana) Sayın Başkan, 1 Ocak
2019 tarihi itibarıyla ülkemizde asgari ücret net 2.020 liraya
yükseltildi. Artışla birlikte, esnaf ve çiftçilerin BAĞ-KUR
primlerinden işsizlik maaşına, genel sağlık
sigortasına ödenecek primlerden askerlik ve doğum borçlanmasına
kadar geniş bir yelpazede vergiler yükseliyor. Derin bir ekonomik kriz
yaşanan ülkemizde ayrıca primlerde yapılan bu artışlar
çiftçilerimizi, esnaf ve sanatkârlarımızı kara kara
düşündürürken BAĞ-KUR primlerini bu süreçte ödeyemeyeceklerini
belirtiyorlar.
Ülkemizin ekonomisinin can damarını
oluşturan çiftçilerimizin, esnaf ve sanatkârlarımızın
faaliyetlerine, geçimlerini sürdürebilmesi için tarım BAĞ-KUR
primleri ödemelerinde yaşadığı zorluklara çözüm üretecek
misiniz? BAĞ-KUR prim tutarlarını gözden geçirecek misiniz?
Esnafımızın BAĞ-KUR prim ödemeleri on iki
aylığına durdurulsun. çağrısına olumlu
yanıt verecek misiniz? Esnaf ve sanatkârlarımızın
BAĞ-KUR primleri 500 lira olarak sabitlensin isteğini yerine
getirecek misiniz? Büyük şirketlere sunulan teşvik ve destek
primlerini esnaf ve sanatkârlara da verecek misiniz?
BAŞKAN Sayın Bülbül
19.-
Aydın Milletvekili Süleyman Bülbülün, kişi başına
düşen GSYH değeri sıralamasında 38inci il olan
Aydının cezalandırılmak mı istendiğini,
Aydına yönelik yatırım ve teşvik planlarının
olup olmadığını Hazine ve Maliye Bakanından
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Türkiye İstatistik Kurumu TÜİK 2015-2018
yılları il bazında gayrisafi yurt içi hasıla
istatistiklerine göre, Aydın ili kişi başına GSYH
sıralamasında 38inci il olmuştur. Aydın ili 28.072 lira
olan kişi başına gayrisafi yurt içi hasıla değeriyle
38.680 lira olan Türkiye ortalamasının altında yer
almaktadır. Turizm ve tarımın yanı sıra hizmet
sektöründe de öncü olan Aydında yapılan devlet yatırımlarının
yetersizliği millî gelir sıralamasında bu sonucu vermiştir.
Hazine ve Maliye Bakanına sormak istiyorum:
Aydın ili cezalandırılmakta mıdır? Devlet,
Aydında ne zaman yatırım yapacaktır? Aydına yönelik
yatırım ve teşvik planlarınız var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Erel
20.-
Aksaray Milletvekili Ayhan Erelin, kadroya geçirilmeyen taşeron
işçilerin mağduriyetinin bir an önce giderilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
AYHAN EREL (Aksaray) Sayın
Başkanım, dönemin Çalışma Bakanı tüm taşeron
işçileri kadroya geçireceğine dair söz verdiği hâlde günümüzde
aynı kurumda aynı işi yapmakta olan şoförler, aşçılar
ve bilgi işlemciler yüzde 30-yüzde 70 gibi saçma bir ölçütle maalesef
kadroya geçirilmemişlerdir. Bu taşeron işçiler büyük bir
sabırsızlıkla kadroya geçirilmeyi beklemektedirler.
Yine bazı KİTlerde taşeron
işçiler kadroya alınırken bazı KİTlerde
çalışan taşeron işçileri kadroya alınmamaktadır.
Bu eşitsizliğin de bir an önce ortadan kaldırılması
gerekmektedir. Seçim bölgem Aksarayda bulunan Koçaş Tarım
İşletme Müdürlüğünde çalışan taşeron
işçilerimiz de bir an önce kadroya geçmek için sabırsızlanmaktadırlar.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Durmuşoğlu
21.-
Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlunun, 7 Ocak Osmaniye ilinin
düşman işgalinden kurtuluşunun 97nci yıl dönümü
münasebetiyle başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm
şehitlere Allahtan rahmet dilediğine ilişkin
açıklaması
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye)
Teşekkürler Sayın Başkan.
7 Ocak Osmaniyenin kurtuluşunun 97nci
yılı münasebetiyle söz almış bulunmaktayım.
Tarihte eşine az rastlanan bu özgürlük
mücadelesini dün Osmaniyeli hemşehrilerimizle birlikte büyük bir
coşku ve katılımla kutlamanın gururu içerisindeyim. Tarih
sahnesine çıktığımızdan beri bu aziz milletin
düşmanı hiç tükenmemiştir. Tarih sahnesinden sileceklerini
sandıkları bu milleti Ergenekon Dağına
hapsetmişlerdir ama Türkün gücü ve aklı demiri eritmeye yetmiş,
cihan hâkimiyeti mefkûresinin adımları
atılmıştır. Geçmişimizden
aldığımız güçle geleceğe doğru emin
adımlarla ilerliyoruz. Doksan yedi yıl önce topla tüfekle
canımızı ortaya koyarak verdiğimiz
bağımsızlık mücadelesini bugün
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğanın
önderliğinde tüm dünyada örnek olan yatırım hamleleriyle vermeye
devam ediyoruz. Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere
Onbaşı Rahime Hatun ve Yaveriye Çetesi, Yastı Kelle, Ali
Kılıç, Mamık Hüseyin, Kadir Çavuş, Muhammet Hoca, Nacar
Ökkeş, Borazan Mehmet, Hacı Ağa Oğulları Ali ve Ahmet,
Ali Bekiroğlu Ahmet ve nice şehitlerimize Yüce Allahtan rahmet
diliyor, değerli hemşehrilerimi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
III.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levet Gökün, 5 Ocak Adana ili
ile 7 Ocak Osmaniye ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun 97nci
yıl dönümünü kutladığına ilişkin konuşması
BAŞKAN Biz de gerek Adananın gerekse
Osmaniyenin kurtuluş yıl dönümü nedeniyle tüm Adanalı ve
Osmaniyeli yurttaşlarımızın her birini ayrı ayrı,
sevgiyle saygıyla selamlıyoruz. Bu kurtuluş mücadelesinde
hayatını kaybeden şehitlerimizi saygı ve rahmetle anıyoruz,
gazilerimizi sevgiyle anıyoruz. Ve bir ülke kolay kurulmadı, Adana ve
Osmaniye de bunlardan birer örnek. Tüm Adanalıların ve
Osmaniyelilerin tekrar kurtuluş yıl dönümünü ben de Türkiye Büyük
Millet Meclisi adına kutluyorum.
Değerli milletvekilleri, şimdi sayın
grup başkan vekillerine söz vereceğim.
İYİ PARTİ Grubu adına Sayın
Lütfü Türkkan, buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
22.-
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın, 2019 yılının ülkeye
huzur ve refah getirmesini temenni ettiğine, Binali
Yıldırımın neden hâlâ Meclis
Başkanlığı görevini bırakmadığına,
Osman Gazi Köprüsü ile Yavuz Sultan Selim Köprüsü geçiş ücretlerine zam
yapılırken 15 Temmuz Şehitler Köprüsü ile Fatih Sultan Mehmet
Köprüsüne neden zam yapılmadığını öğrenmek
istediğine, Hükûmetin Ziraat Bankasını futbol kulüplerine kredi
açmak için kullanmasını kabul etmediklerine ilişkin
açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle, aziz milletimizin yeni
yılını en içten dileklerimle kutluyorum. 2019
yılının ülkemize huzur ve refah getirmesini temenni ediyorum.
2019da muhalefetin çeşitli cezalarla korkutularak susturulmaya ve
sindirilmeye çalışılmadığı bir yıl
geçirmesini arzu ediyorum. Yeni yılda hakkın, hukukun ve adaletin
tesis edildiği, liyakate değer verildiği bir Türkiye
olmasını diliyor ve bekliyorum.
Fakat maalesef dikkat çektiğimiz hukuksuzluk,
senenin ilk günlerinde kendini göstermeye başladı bile. Sayın
Binali Yıldırım dün yaptığı açıklamada
Meclis Başkanlığından istifasının söz konusu
olmadığını bir kez daha dile getirdi. Anayasanın
ilgili madde hükmü, 94üncü maddesi tartışmaya mahal vermeyecek
derecede açıkken Sayın Yıldırımın Meclis
Başkanlığından istifa etmemesi, AK PARTİnin on
altı yıldır yaptığı gibi hukuk
tanımazlıktır. Madem İstanbulu yönetmeye talipsiniz ve bu
kapsamda belediye başkan adayı oluyorsunuz, o zaman hâlen Meclis
Başkanlığını neden bırakmıyorsunuz?
Sayın Yıldırımı tanıyan birisi olarak kendisinin
de bu hususta vicdanen rahatsız olduğunu biliyorum ve Sayın
Yıldırımı vicdanın gereğini yapmaya davet
ediyorum. Aksi hâlde kaybeden, yine demokrasi ve hukuk olacaktır. Meclisin
yaptığı yasaya uymak herkes için zorunlu bir vazifedir ama buna
en başta uyması gereken kişi de Sayın Meclis Başkanının
bizatihi kendisidir. O uymaz ise bundan sonra kimseyi yasalara uymuyor diye
suçlayamazsınız. Bu durum, sivil itaatsizlik denilen şeyin
arayıp da bulamadığı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edelim Sayın Türkkan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Bu durum, sivil itaatsizlik
denilen şeyin arayıp da bulamadığı bir mecra
yaratır.
Sayın Başkan, geçtiğimiz hafta Osman
Gazi Köprüsü geçiş ücretlerine yüzde 45 zam yapıldı, köprü
geçiş ücreti 71 liradan 103 liraya çıkarıldı. Osman Gazi
Köprüsüne yapılan fahiş zam milletimiz tarafından hâlen tepki
görürken Yavuz Sultan Selim Köprüsü geçiş ücretine de yeni yıl
itibarıyla yüzde 47 zam yapıldı; buna göre, otomobil için
köprüden 13 liralık geçiş ücreti de 19 liraya
çıkarıldı. Şöyle bir düşünün: Birinci ve ikinci köprü
olarak anılan 15 Temmuz Şehitler Köprüsü ile Fatih Sultan Mehmet
Köprüsüne neden zam yapılmadı? Çünkü bu köprülerin
yapımında devletin kaynakları kullanıldı ve 1
kuruş yandaş firmalara borçlanılmadı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Bitiriyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN Sayın Türkkan, toparlayın.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Hükûmet devletin kendi
kaynaklarıyla değil de yüksek maliyetle yandaş ve yabancı
şirketlere yaptırdığı köprülerin parasını
çıkarabilmek için, o yandaşlara daha fazla para ödeyebilmek için
zaten yüksek olan geçiş ücretine bir de zam yaparak köprüleri millete
hizmet değil, külfet hâline getirdi.
Sayın Başkan, kuruluş amacı
çiftçiyi kalkındırmak olan Ziraat Bankası, önce Demirören
Holdinge medya satın alması için 700 milyon dolar kredi verdi,
şimdiyse futbol kulüplerinin borçlarını yapılandırmak
için 4 milyar dolar kaynak yaratıyor. Oysa çiftçinin traktör
satışları geçen yıla oranla yüzde 65 azaldı.
Kayıtlı 2 milyon çiftçinin toplam borcu bugün 100 milyar lirayı
aştı. Banka ipotekleri yüzünden binlerce çiftçi kendi tarlasında
kiracı konumuna düştü, arazisini ipotekledi. Son on yılda 2,5
milyon futbol sahasına denk gelen 28 milyon dekar tarım arazisi
çiftçinin elinden kaydı gitti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Türkkan, toparlayın.
Buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Çiftçilerimiz yeteri kadar
destek görmediği için banka önünde kendini yakmaya kalkıp ürünlerini
yollara dökerken Hükûmetin Ziraat Bankasını futbol kulüplerine kredi
açmak için kullanmasını kabul etmiyoruz. AK PARTİ iktidarı
köylünün ve milletin derdinden iyice uzaklaşmış; çiftçinin,
memurun, işçinin ve emeklinin sorununa kulaklarını
tıkamıştır.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, daha
sonra Sayın Bülbül gelince o konuşacak.
Şimdi, Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Sayın Kurtulan.
Buyurun.
23.-
Mersin Milletvekili Fatma Kurtulanın, 2019 yılının ülkeye
adalet, demokrasi ve barış getirmesini dilediğine, 8 Ocak Metin
Göktepenin katledilişinin 23üncü yıl dönümüne,
yakınlarını kaybeden milletvekillerine
başsağlığı dilediğine, Leyla Güvenin annesini
kaybettiğine ve annesiyle vedalaşma talebinin göz ardı
edilmesini doğru bulmadıklarına ve başta Leyla Güven olmak
üzere tutukluların açlık grevlerinin sonlandırılması
için Meclisin inisiyatif alması gerektiğine ilişkin
açıklaması
FATMA KURTULAN (Mersin) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Ben de 2019 yılının ülkemize adalet,
demokrasi ve barış getirmesini diliyorum.
Bugün, gazeteci Metin Göktepenin
katledilişinin 23üncü yıl dönümü. Evrensel gazetesi muhabiri Metin
Göktepe, 8 Ocak 1996da Ümraniye Cezaevinde öldürülen tutukluların
cenazesini izlemeye giderken gözaltına alındı ve yüzlerce
insanla birlikte götürüldüğü Eyüp Kapalı Spor Salonunda dövülerek
katledildi. Metin Göktepeyi anarken bugün, gazetecilerin gerçekleri ortaya
çıkarma çabalarının
cezalandırıldığını, cezaevlerine
konulduklarını, haber notlarının suç
sayıldığını bir kez daha hatırlatmak istiyoruz.
Sayın Başkan, başlarken Meclis üyesi
kimi arkadaşlar yakınlarını kaybettiği için taziye
dileklerinde bulundunuz, ben de başsağlığı diliyorum
bu arkadaşlara ancak tutuklu Milletvekilimiz Leyla Güven
arkadaşımız dört gün önce annesini kaybetti. Haberiniz
olmadığını düşünüyorum, böyle kabul ediyoruz.
Leyla Güven annesiyle son vedalaşma talebinde
bulundu, avukatları ve kendisinin talebi, açlık grevinde de
olduğu için uçakla götürülmesi talebi karşılanmadı, ring
aracıyla götürme talebi de kendisince reddedildi çünkü Leyla Güven bugün,
açlık grevinin 62nci gününde ve kritik eşiği çoktan
aştı ve çok ciddi sağlık problemleri var. Bu Mecliste, biz,
bütçe görüşmeleri sırasında özellikle dikkatleri buraya çekmek
istedik, zaman zaman kimi grupların rahatsız olduğunu da gördük.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin Sayın Kurtulan.
FATMA KURTULAN (Mersin) - Bu Meclisin Leyla Güveni
unutmasına müsaade etmeyeceğiz, talebinin gözardı edilmesini
doğru görmüyoruz. O dönemde söyledik, bu açlık grevleri Leylayla
sınırlı kalmayabilir, yayılabilir. Nitekim şu an 28
cezaevinde toplam 114 tutuklu açlık grevinde. Talebimiz,
çağrımız bir kez daha
Bu haklı bir talep, insani bir
talep, aynı zamanda hukukumuzda yeri olan bir talep. Ağır tecrit
koşullarının gözden geçirilmesini ve başta Leyla Güven
olmak üzere tutukluların bu açlık grevlerinin
sonlandırılması için Meclisin bir inisiyatif alması
gerektiğini düşünüyoruz.
Saygılar sunuyorum, teşekkürler.
III.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
3.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levet Gökün, vefatından
dolayı Leyla Güvenin annesine Allahtan rahmet dilediğine
ilişkin konuşması
BAŞKAN Sayın Kurtulan, belki
dikkatimizden kaçmıştır, bize gelen listede Sayın Güvenle
ilgili bir bildiri yoktu ama ben buradan Sayın Güvenin de annesinden
dolayı kendisine başsağlığı dileklerimi
iletiyorum. Annesine de Allahtan rahmet diliyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın
Özkoç
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
24.-
Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun, Cumartesi Annelerinin sesini kesmek
değil, cinayetlerin önünü kesmek gerektiğine, 8 Ocak Metin
Göktepenin katledilişinin 23üncü yıl dönümüne, öldürülen Ceren
Damarın eğitim şehidi sayılması ve sağlık
çalışanlarına, hayvanlara, kadınlara, çocuklara yönelik
şiddete Dur denilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, Türkiye öyle bir noktada ki
Türkiye'de cinayetler işleniyor fakat cinayetlerin failleri bilinmiyor.
Anneler çocuklarıyla ilgili işlenen cinayetlerin kaybolan
çocuklarının peşlerinde. Sadece bilmek istedikleri bir şey
var, Benim evladıma ne oldu? Eğer öldüyse bir mezarı olsun
istiyorlar. Cumartesi Anneleri işte bunun simgesi. O yüzden Cumartesi
Annelerinin kendi haklarının aranmasının engellenmesi bir
insanlık suçudur ve bununla ilgili muhakkak bizim bir tavır
geliştirmemiz ve evlatlarının acısını
yaşayan bu insanların sesini yok etmememiz gerekir. Türkiye
Cumhuriyeti kendi ülkesinde kendi evlatlarının faili meçhul
cinayetlere gitmesinin önünü kesecek kadar ciddi bir devlet
olmalıdır. Annelerin sesini kesmek değil, cinayetlerin önünü
kesmek gerekir.
Bugün Metin Göktepenin ölümünün 23üncü yıl
dönümünde de bu vesileyle kendisini saygıyla anmak istiyorum. Bu arada,
bildiğiniz üzere, bir eğitim şehidi verdik; sadece, görevinin
başında gencecik bir kadın kendi görevini yerine getirirken
içeriye canavarca bir ruhla giren ve gerçekten, amacının sadece
intikam almak mı, yoksa içinde beslediği canavarca duyguları hayata
geçirmek mi olduğu bilinmeyen bir kişi, eğitimde kopyaya izin
vermeyen, görevinin gereğini yapan gencecik bir kadını katletti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - O, eğitimde
ciddiyetin önemini
Ve gerçekten, herkesin kurallar içerisinde hareket etmesi
için görevi başındayken öldü; bizim nazarımızda eğitim
şehididir. Genel Başkanımızın bugün
yaptığı grup toplantısında da bizzat belirttiği
gibi, bu kardeşlerimizin eğitim şehidi olarak anılması
için Türkiye Büyük Millet Meclisi nezdinde gerekli girişimleri
yapacağız. Ama sadece eğitimle bitmiyor Türkiyedeki durum;
hastanelerde sağlık çalışanlarına yönelik şiddet,
aynı şekilde; hayvanlara şiddet, aynı şekilde;
kadına şiddet, aynı şekilde; çocuklara şiddet,
aynı şekilde; cinayetler işleniyor, cinsel istismarlar
yapılıyor, Türkiyede suç oranları artıyor fakat suçlu
olanlar, gerçek suçlular maalesef elini kolunu sallayarak dolaşıyor,
oysaki bunları söyleyenler, bu vatanı düşünenler, Bu vatan
ayrışmasın. diyenler, onlar cezaevlerinde yıllarca
hücrelerde sürünüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Özkoç.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Türkiye Büyük Millet
Meclisinde hangi siyasi partiye mensup olursak olalım hepimizin bu
şiddete karşı, annelerin evlatlarını kendi
hayatlarından üstün tutarak onların cenazelerine ulaşmasına
karşı ve eğitim şehitlerine, çocuk cinayetlerine,
hayvanlara olan şiddete, hastanelerde sağlık
çalışanlarına olan şiddete karşı hep birlikte
Dur! dememiz gerekiyor.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN AK PARTİ Grubu adına
Sayın Akbaşoğlu.
25.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun, 2019
yılının hayırlara vesile olmasını temenni
ettiğine, Sarıkamış Harekâtının 104üncü
yıl dönümü vesilesiyle şehitleri rahmetle yâd ettiklerine,
yakınlarının vefatından dolayı milletvekillerine
başsağlığı dilediğine, menfur saldırı
sonucu hayatını kaybeden Ceren Damara,
Cumhurbaşkanının dayısı Ali Mutluya Allahtan rahmet
dilediğine ve evladının dünyaya gelmesi nedeniyle Levent
Bülbülü tebrik ettiğine ilişkin açıklaması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ben de 2019 yılının nice
hayırlara vesile olması dileğiyle sözlerime başlamak
istiyorum. Hem milletvekillerimiz hem aileleri hem aziz milletimiz hem de bütün
insanlık için 2019un hayırlı ve bereketli geçmesini
Cenab-ı Haktan niyaz ediyorum.
Geçen hafta cumartesi, pazar günü
Sarıkamıştaydık; 104üncü yıl dönümü münasebetiyle,
Karsın Sarıkamış ilçesinde Allahuekber
Dağlarında, hakikaten din ve devlet, vatan ve millet müdafaası
için canlarını feda eden aziz şehitlerimizi hep beraber
andık. Bu vesileyle, hem Sarıkamış şehitlerimizi hem
Çanakkale şehitlerimizi, istiklal mücadelemizde, 15 Temmuzda, terörle
mücadelede şehit olan bütün şehitlerimizi rahmet, minnetle tekrar yâd
ediyoruz, her birine hakikaten büyük bir minnet borcumuz vardır; o
şehitler münasebetiyle, burada, hep beraber güven içerisinde, huzur
içerisindeyiz.
Ey şehit oğlu şehit, isteme benden
makber,
Sana aguşunu açmış duruyor
Peygamber. hitabına muhatap olan bu aziz şehitlerimizi rahmetle,
minnetle tekrar yâd ediyoruz.
Tabii, biraz evvel, siz de oturumu açarken
milletvekillerimizin yakınlarıyla ilgili
başsağlığı dileklerinde bulundunuz; biz de hepsine,
bütün milletvekillerimize, vefat eden yakınları münasebetiyle
başsağlığı diliyoruz.
Yine, öğretim üyemiz Ceren Damarla ilgili,
menfur bir saldırı sonucu hayatını kaybeden bu değerli
öğretim üyemize de Allahtan rahmet
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin Sayın
Akbaşoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı)
öğrencilerine, ailesine ve yakınlarına
sabrıcemil niyaz ediyoruz. Bu konuda, hem İçişleri
Bakanlığımız hem YÖK gerekli incelemeyi, idari soruşturmayı
ve Adalet Bakanlığı da adli tahkikatı
başlatmıştır biliyorsunuz. O konuyla ilgili gereken neyse,
adli merciler de idari merciler de üzerlerine düşen görevleri
bihakkın ifa edeceklerdir.
Bu vesileyle, tabii, bugün öğrendiğimiz,
Sayın Cumhurbaşkanımızın dayısı olan Ali
Mutlu Beyefendinin de vefatı münasebetiyle hem merhuma Allahtan rahmet
ve mağfiret hem de başta Sayın Cumhurbaşkanımız,
ailesi ve yakınları olmak üzere hepsine sabrıcemil niyaz ediyoruz.
Efendim, tabii, biz de Levent Bülbül
kardeşimizi, bir yavrusu dünyaya gelmesi münasebetiyle tebrik ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin Sayın
Akbaşoğlu, toparlayın.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Hayata merhaba diyen bu aziz ve asil milletimizin bütün
çocuklarına, yavrularına Hoş geldiniz, safalar getirdiniz. diyoruz.
Bu haftaki yasama sürecinin de hayırlı ve
bereketli olması dileğiyle hepinize saygılarımı
sunuyorum.
Sağ olun.
BAŞKAN Teşekkür ederim, sağ olun.
Sayın Destici, size bir söz vereceğim. Bir
saniye yalnız
Şimdi gündeme geçiyoruz değerli
arkadaşlar.
Başkanlığın Genel Kurula bir
sunuşu vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup
bilgilerinize sunacağım.
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.-
TBMM Başkanlığının, Asya Parlamenter Asamblesi (APA)
ve İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamento
Birliğinde (İSİPAB) boş bulunan üyelikler için Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu Başkanlığınca bildirilen ve
Başkanlık Divanında yapılan incelemede uygun görülen
üyelerin isimlerine ilişkin tezkeresi (3/510)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı
Kanunun 2'nci maddesine göre Asya Parlamenter Asamblesi (APA) ve İslam
İşbirliği Teşkilatı Parlamento Birliğinde
(İSİPAB) boş bulunan üyelikler için Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu Başkanlığınca bildirilen, mezkûr kanunun
12'nci maddesi uyarınca Başkanlık Divanında yapılan
incelemede uygun görülen ve aşağıda isimleri belirtilen milletvekillerinin
üyeliği Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Binali
Yıldırım
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Müşerref Pervin Tuba
Durgut İstanbul
Milletvekili APA
Çiğdem Erdoğan
Atabek Sakarya
Milletvekili İSİPAB
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, bilgilerinize
sunulmuştur.
Sayın Destici, buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
26.-
Ankara Milletvekili Mustafa Desticinin, 2019 yılının
hayırlar getirmesini Yüce Allahtan niyaz ettiğine,
yakınlarını kaybeden milletvekillerine,
Cumhurbaşkanına, Ceren Damarın ailesine
başsağlığı dilediğine, ABD Başkanı
Donald Trumpın Suriye'den çekilmeyle ilgili yaptığı
açıklamayı reddettiklerine, PKK, YPG, PYD terör örgütlerinin Kürtleri
temsil etmediğine, Kürtlerin kardeşimiz, terör örgütlerinin ise
düşmanımız olduğuna ilişkin açıklaması
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) Teşekkür
ederim.
Sayın Başkanım, kıymetli
milletvekilleri; ben de 2019 yılının hem bizler için, Gazi
Meclisimiz için hem de bütün milletimiz ve Türk-İslam coğrafyası
için hayırlar getirmesini Yüce Rabbimden niyaz ediyorum.
Yakınlarını kaybeden
milletvekillerimize, Sayın Cumhurbaşkanımıza ve Ceren
Damarı kaybeden eğitim camiamıza, ailesine
başsağlığı diliyorum. Tabii, özellikle genç
hekimlerimize, öğretmenlerimize yapılan -kime yapılırsa
yapılsın- bu tür saldırıları, menfur
saldırıları şiddetle
kınadığımızı ve lanetlediğimizi belirtmek
istiyorum. Hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet,
yakınlarına sabrıcemil niyaz ediyorum.
Tabii, Türkiye bir beka mücadelesi veriyor ve hemen
yanı başımızda
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, devam edin.
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara)
Suriyede ve
Irakta, ülkemize yönelik ciddi tehditleri bertaraf etmek için kahraman
ordumuzun, güvenlik güçlerimizin ciddi bir mücadelesi var. Tabii, burada
emperyalist küresel güçlerin ciddi oyunlarına da şahit oluyoruz. En
son, Amerika Birleşik Devletleri bölgeden çekileceğini ifade etti.
Biz burada yaptığımız konuşmada, yine, bu konuda
tedbirli ve teyakkuzda olunmasını ifade etmiştik. Nihayetinde
ABD ağzındaki baklayı çıkardı ve -Türkiyeden
hiçbirimizin kabul etmeyeceği, Meclisimizin her bir üyesinin
reddedeceği- Türkiye'nin, Türklerin Kürtleri katletmeme konusunda
kendisine güvence vermesiyle bunu yerine getirebileceğini ifade etti ki
bu, Türk milletine, Türk devletine karşı yapılmış çok
alçakça bir iftiradır, çirkin bir saldırıdır. Bunu
şiddetle reddediyoruz ve terör örgütleri PKK, YPG, PYDnin asla Kürtleri
temsil etmediğini ifade ediyoruz. Kürtler bizim kardeşimizdir ama
terör örgütleri bizim düşmanımızdır.
Bakın, geçmişte, Saddam Kürt
kardeşlerimizle ilgili bir soykırıma giriştiğinde
onlara kucak açan Türkiye olmuştur. Türkiye sadece kendi
sınırları içerisinde değil, kardeş coğrafyalarda
yaşayan Kürtlere de Araplara da bütün topluluklara da sahip
çıkmıştır. Ayn el Arapta IŞİD
saldırdığında yine güvence Türkiye ve Türk milleti
olmuştur. Türkiye'nin terörü yok etmek için yaptığı
sınır ötesi operasyonlarda, El Bab örneğinde, Afrin Zeytin
Dalı Harekâtında şu görülmüştür ki Türkiye âdeta hiçbir
sivilin burnunu kanatmadan bu operasyonları yapma gayreti içerisinde
olmuştur. Yine bundan sonra gerçekleştireceği operasyonlar da bu
şekilde olacaktır. Ne ABD Dışişleri
Bakanının ne Trumpın özel temsilcisinin Türk milletine, Türk
devletine böyle bir hakaret içeren cümleler kurması haddi de
değildir, hakkı da değildir, bunu reddediyoruz. Ama ne
onların bu sözleri ne de başkalarının düşünceleri
Türkiyeyi terörle mücadelesinden vazgeçiremeyecek ve Türkiye, şanlı
ordusuyla birlikte, bütün o sınır boylarındaki, sınır
ötesindeki terör örgütlerine karşı başarılı
operasyonlarına, orada 1 terörist kalmayıncaya kadar inşallah
devam edecektir.
Bu vesileyle, şehitlerimizi bir kere daha
rahmetle anıyorum, kahraman ordumuza muvaffakiyetler diliyorum. Rabbim
ordumuzun yâr ve yardımcısı olsun diyorum.
BAŞKAN Değerli milletvekilleri,
İYİ PARTİ Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır; okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VII.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
İYİ PARTİ Grubunun Sakarya Milletvekili Ümit Dikbayır ve
arkadaşları tarafından, Sakarya ilinde bulunan mülkiyeti Maliye
hazinesine ait ve Millî Savunma Bakanlığına tahsisli tank ve
palet fabrikasının özelleştirilme kapsamına alınmasının
nedenlerinin araştırılması amacıyla, 8/1/2019
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 8 Ocak 2019 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
8/1/2019
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 8/1/2019 Salı günü
(bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Lütfü
Türkkan
Kocaeli
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Sakarya Milletvekili Ümit Dikbayır ve
arkadaşları tarafından, Sakarya ilinde bulunan, mülkiyeti Maliye
hazinesine ait ve Millî Savunma Bakanlığına tahsisli Tank Palet
Fabrikasının özelleştirilme kapsamına alınmasının
nedenlerinin araştırılması amacıyla 8/1/2019 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne
alınarak görüşmelerin 8/1/2019 Salı günkü birleşimde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önerinin gerekçesini açıklamak üzere, öneri
sahibi İYİ PARTİ Grubu adına Sakarya Milletvekilimiz
Sayın Ümit Dikbayır. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakika Sayın Dikbayır.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ÜMİT
DİKBAYIR (Sakarya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugün burada önemli bir konuyu konuşacağız,
tartışacağız. Cumhurbaşkanlığı
kararnamesiyle Millî Savunma Bakanlığımıza bağlı,
Sakaryadaki, eski adıyla Tank Palet Fabrikasının, bugünkü adıyla
da 1inci Ana Bakım Merkezinin özelleştirilmesini
konuşacağız. Biz savunma sanayisine destek verilmesine,
teşvik verilmesine karşı değiliz, hatta daha fazla
verilmeli. Bakın, özel bir grup, özel bir firma İHAları
yaptı, SİHAları yaptı, gayet de başarılı.
Yine özel bir firma Hakkâri Yüksekovada özel harekâtçılarımıza
çok güzel bir bina yapmış, oraya gittiğimde gördüm. Yine özel
bir firma polislerimizin nöbet tuttuğu kurşungeçirmez nöbetçi
kulübeleri yapmış. Şimdi, bunlar bize gelen şehit
haberlerini azalttı, tabii ki biz de bundan memnunuz. Ancak daha önceden Türk
Silahlı Kuvvetlerinin bünyesinde olan, bugün Millî Savunma
Bakanlığının bünyesine geçen Tank Palet
Fabrikasının da özelleştirilmesi bir kanun hükmünde kararnameyle
önümüze geldi. Biz buna karşıyız. Neden karşıyız?
Daha önce de söylediğimiz gibi, bu özelleştirme 4046 sayılı
Özelleştirme Kanununa göre hukuksuz ve kanuna aykırıdır;
tekrar ediyorum, hukuksuz ve kanuna aykırıdır. Bu fabrika, bir
alay ya da tabur hükmündedir. Ayrıca, hepinizin malumu, daha önce
özelleştirdiğiniz TELEKOM, şeker fabrikaları,
kâğıt fabrikaları, özelleştirmelerin rezilliği de
ortada durmaktadır. Yani burada iyi bir karneniz yok. Bu işlerden
milyarlarca dolar zarar ettik.
Değerli milletvekilleri, bu ülkenin
kurumları yazboz tahtası değil, deneme yanılma
yöntemleriyle işletilmez, özelleştirilemez. Eğer para
lazımsa TRTyi özelleştirin, vatandaşın hiç olmazsa
elektrik faturaları hafiflesin. Fabrikanın özelleştirilme nedeni
olarak Verimlilik ve 2020 yılına 40 adet tanka ihtiyacımız
var. deniyor. Şimdi, bu fabrika sektöründe dünyadaki 5 fabrikadan 1
tanesi ve son on yılda 3 defa en verimli iş yeri olarak tescil
edilmiştir. Neyin verimliliğinden bahsediyorsunuz? Yine bu fabrika
yüzde 100 yerli olarak 281 adet Fırtına obüs ve bunlara mühimmat
taşıyan Poyraz adında taşıyıcı araç imal
etmiştir. Şimdi, bu araçları eğer biz burada imal
edemeseydik dışarıdan 9-10 milyon dolar
aralığında bir bedelle ithal etmek durumunda olacaktık.
Şu anda 4 milyon 200 bin dolara mal ederek ülke ekonomimize 1 milyar 350
milyon dolar tasarruf sağlamıştır.
Ayrıca, bu fabrika için Millî Savunma Bakanlığı
yetkilileri, 500 ila 700 milyon dolar gibi bir kaynak
aktarıldığında Altay tankının seri üretimine
geçilebileceğini bildirmiştir. Şimdi,
Cumhurbaşkanımıza 400 milyon dolara uçak aldık, bu
parayı da bu fabrikamıza rahatlıkla aktarabiliriz.
4 Ocak Cuma günü Millî Savunma Bakanı Hulusi
Akar fabrikayı ziyaret etti. Sayın Bakan, siz sendika
başkanı mısınız? Siz Millî Savunma
Bakanısınız, siz fabrikanıza sahip çıkın;
işçiye bizler sahip çıkarız, sendika başkanları sahip
çıkar, kendi sendikası sahip çıkar. Oradaki işçilerin derdi
kendi hakları değil, vatan, vatan, hâlâ anlamadınız
mı?
Şimdi, bu fabrikayı Ethem Sancak ve
Katarlı ortağının alacağı iddia ediliyor. Önceden
alıcısı belli olan bir ihaleye ihale denir mi? Şimdi,
burada tutanaklara, kayıtlara geçiyor ve ben bir suç duyurusunda
bulunuyorum: Sonucu belli olan bir ihaleye ihale denmez, adrese teslim denir.
Kaldı ki Ethem Sancak yani BMC firması tank yapsın diye
Karasudan bedelsiz arsa verdiniz, KDV teşviki verdiniz, yüzde 100 kurumlar
vergisi teşviki verdiniz, gümrük teşviki verdiniz. Tamam, verelim ama
geçen yıl tank ihalesi de verildi ama bununla ilgili
yatırımını yapmadı, şimdi hazır fabrikada
üretim yapmaya çalışacak.
Özetle: Türk Silahlı Kuvvetlerine mühimmat
yapan, araç ve gereç yapan bu millî fabrikanın özelleşmesi son derece
sıkıntılıdır. Allah korusun, bu özelleştirmeyle
yıllar sonra bir felakete yol açabiliriz.
Başta Sakarya halkının oylarıyla
bu koltuklarda oturan siz değerli milletvekillerine sesleniyorum:
Eğer bu özelleştirmeye müsaade ederseniz bir daha bu kürsüden
millîlikten, yerlilikten, milliyetçilikten bize bahsetmeyin.
Değerli milletvekilleri, bugün bir kişinin
değil, milletin vekili olun. En azından bunu bugün yapın.
Bakın, kendinizi daha iyi hissedeceksiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÜMİT DİKBAYIR (Devamla) Bitiriyorum
Başkanım.
BAŞKAN Bir dakika daha veriyorum.
Buyurun.
ÜMİT DİKBAYIR (Devamla) - Milletvekili
olarak doğmadık, milletvekili olarak da ölmeyiz ama görev
yaptığımız süre içerisinde adam gibi işimizi
yapmış oluruz, bu kürsüde yapmış olduğumuz yemine de
sadık kalmış oluruz.
Bu araştırma önergesine siz değerli
milletvekillerinin desteğini istiyorum. Bu bir millî meseledir. Allah
rızası için bir daha düşünün. Yarın bir gün çok büyük
sıkıntı yaşarız. Buna müsaade etmeyin.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Öneri üzerinde Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz Sayın
Erol Katırcıoğlu.
Süreniz üç dakika Sayın
Katırcıoğlu.
HDP GRUBU ADINA EROL KATIRCIOĞLU
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli üyeler; ben de partim
adına konuşuyorum ve İYİ PARTİnin bu önerisini
farklı sebeplerle de olsa desteklediğimizi söylemek istiyorum.
Bir kere, doğrusunu isterseniz,
özelleştirmeyle ilgili olarak kanun kuvvetindeki kararnamede ifadesini
bulan verimliliğin artışı vesaire gibi meseleler,
artık, özelleştirmeyle ilgili olarak konuşulan meseleler
değiller esasında. Yani özelleştirme, bildiğiniz gibi,
1980lerde ortaya atılan ve doğrudan doğruya serbest piyasa
ekonomisi perspektifini hayata geçirmek üzere olan bir anlayışın
sonucuydu ve bu anlayış esas itibarıyla devletin işletmeci
olmasının yararlı olmadığı argümanından
giderek ortaya çıkmıştı ve hepiniz de biliyorsunuz, biz de
1980lerden itibaren böyle bir anlayış içinde bir sürü şeyi
özelleştirdik vesaire. Fakat arkadaşlar, bu iş bitti yani
bugünün dünyasında, bugünün işletme ve endüstriyel teorileri
çerçevesinde baktığımızda, biz, artık, verimlilikle
ilgili olarak Özel sektör daha verimli, onun için de işletmeleri daha
verimli kullanır. vesaire, bunların çoğunun esasında
doğru olmadığını, gerçek
olmadığını ve gerçeklerle de desteklenmediğini
biliyoruz.
Şimdi dolayısıyla da burada
özelleştirmenin gerekçesi olarak verimliliğin
artırılması bence gereksiz, anlamı olmayan bir ifade.
Peki, niçin bunu böyle yapmak istiyorlar? Niçin özelleştirmek istiyorlar? Üstelik
de anladığım kadarıyla, Hulusi Akarın bu ziyaretinde,
kendisinin ifade ettiği gibi, işletme hakkının
kiralanması, işletme hakkının devredilmesi biçiminde bir
özelleştirme olacağı, dolayısıyla mülkiyetin
özelleştirilmeyeceği söyleniyor. Peki, bunu niçin
yaparsınız? Bunu şunun için yaparsınız: Ya
işletmeyi işletmek istemiyorsunuzdur ya da finansmanınız
yoktur, işletme sermayeniz yoktur. Onun için ne yaparsınız?
Bunun işletme hakkını devredersiniz ki birileri para koysunlar,
çalıştırsınlar. Şimdi, burada hangisi böyle? Yani,
sahiden, askeriyeye ait olan bu işletmenin finansman sorunu mu var? Ondan
dolayı mı biz bunun işletme hakkını devretmeye
kalkıyoruz? Doğrusunu isterseniz, bu da bana çok anlamlı
gelmiyor, ikna edici değil.
Dolayısıyla da ben, bu yönde, öneride de ifadesini
bulan bir biçimde, bu önerinin doğrudan doğruya, uzunca bir zamandan
beri özellikle, bugün yürütmenin iktisatla ilgili
anlayışlarının bir ürünü olduğunu düşünüyorum
yani giderek merkezileşme ve giderek de devletin imkânlarını
kendi etki alanında olan insanlara bir şekilde devretme
-peşkeş çekme de denilebilir ama hani, ben onu kullanmak istemedim-
diye düşünüyorum. Dolayısıyla bunun hakikaten bir şeyi yok.
Açıkça şunu söylemek lazım -yürütmeye söylüyorum tabii, sizlere
değil- şöyle demek lazım: Biz bunu kendimiz yönetemiyoruz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla)
Başkanım, bir dakika
BAŞKAN Bir dakika ek süre veriyorum.
Buyurun.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla)
ya da yönetsek
de askeriye ve devlet mekanizmaları yeteri kadar etkin değil bizim
açımızdan. Biz bunu, özel sektör vasıtasıyla da ayrıca
bu paletlerin satılmasını sağlayacağız. vesaire;
bu böyle bir şey.
Ama bir de -zaman çok kısıtlı
olduğu için- şunu söyleyeyim: Bu teknik olarak bence yanlış
ve rekabet yasası itibarıyla da engellenmesi gereken bir öneri
esasında. Çünkü benim anladığım kadarıyla bu palet
fabrikası -demin arkadaşımız söyledi- dünyada 5 taneden 1
tanesi. Türkiyede zaten bir tek fabrika var. Dolayısıyla şimdi
bir tek fabrikayı özelleştirmeye kalktığınızda
esasında ne yapmış olursunuz? Devlet tekelini özel sektör tekeli
hâline getirmiş olursunuz ve özel sektör tekeli devlet tekelinden daha da
rahatsız edicidir kamu perspektifinden baktığımızda. O
sebeple de bu öneri zaten o anlamıyla doğru bir öneri değil.
Firmaların verimliliği doğrudan doğruya piyasanın
etkinliğiyle bağlantılı bir şeydir. Eğer
piyasanızda rekabet yoksa ki bu piyasada olmadığını biliyoruz,
dolayısıyla da anlamsız geliyor. Dolayısıyla da biz
lehindeyiz bu önerinin.
Teşekkür ederim. (HDP ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler.
Öneri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Sakarya Milletvekilimiz Sayın Engin Özkoç konuşacak.
Buyurun Sayın Özkoç. (CHP ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakika Sayın Özkoç.
CHP GRUBU ADINA ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
iktidar partisine bugün gerçekten bütün yüreğimi açarak seslenmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
anlattığım şeylerin her biri gerçek ve samimiyetle bunu
sizin de bilmenizi talep ediyorum. Bakın, ben Sakarya Milletvekiliyim,
Sakaryada bir Tank Palet Fabrikası var yani 1. Ana Bakım
Fabrikası. 1. Ana Bakım Fabrikasının uzmanlık
alanı, Türkiyedeki bütün tankların paletlerini imal etmek, tamir
etmek, optik cihazlarla ilgili bakım ve onarımını yapmak ve
Türkiyedeki bütün tankların hastanesi konumunda
uzmanlaşmış bir fabrika. Yani millî olarak savunma sanayisinin
belkemiklerinden bir tanesi. Burada 1 albayın komutasında 29 subay,
50 astsubay, 22 uzman çavuş, 112 memur, 714 işçi
çalışıyor. Gerçekten İlk defa ürettik ve bunlar bizim
millî gururumuzdur. dediğimiz Fırtına obüslerini işte
buradaki bizim mühendislerimiz, bizim işçilerimiz, onlar yaptılar ve
Fırtına obüsleri bugün görevinin başında, görevini yapabilir
hâlde ve gururumuz olarak duruyorlar.
Peki, onlar Altay tankını yapabilirler mi?
Evet, bütün mühendisler ve orada görevli herkes ifade ediyor ki Bize güvenin,
Türk ordusuna güvenin, Türk işçisine güvenin, biz bu Altay
tankını yapabiliriz. Peki, bu Altay tankıyla ilgili bu duruma
nasıl gelindi? Biz millî ve yerli olması amacıyla bir tank
projesi geliştirdik ve bunu Türkiyede tamamen yerli olan bir sermaye
grubunun fabrikasına, bu konudaki bir fabrikaya 5 tane prototipini
yaptırdık. Yaptırdıktan sonra yedi yıl gibi bir süre
geçti ve bunlar teslim edildi. Bunlar başarıyla teslim edildi mi?
Başarıyla teslim edildi. Sözleşmede Prototipler bittikten sonra
seri imalatla ilgili görüşmeler yapılabilir. diye bir madde var
mıydı? Vardı. Peki, bir görüşme yapıldı mı?
Yapılmadı.
Bundan sonrasını BMCnin sözcüsü olan
Ethem Sancakın ağzından anlatıyorum size. Ethem Sancak
diyor ki: Yaptığım işlerde maalesef istediğim
başarıyı yakalayamadım. Ben savunma sanayisine girmek
istiyordum. Ben eski sosyalist, yeni Müslüman olan birisi olarak, gittim,
Cumhurbaşkanına dedim ki: Bu işi ben yapmak istiyorum.
Cumhurbaşkanı döndü, bana dedi ki: Yapabilir misin? Yaparım.
dedim ama sonra düşündüm, baktım ki elimde fabrikam yok, yeteri kadar
param da yok. Tekrar Cumhurbaşkanına gittim
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) Müsaade eder misiniz.
BAŞKAN Tabii.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla)
ve
Cumhurbaşkanına dedim ki: Katarda çok para var. Bana Katar ordusunu
ortak yapar mısınız? Cumhurbaşkanı telefon açtı,
Allah razı olsun, BMC şirketine yüzde 49,9 Katar ordusunu ortak
yaptı. Bu arada, aslanlar gibi Öztürkler diye bir aile var,
Cumhurbaşkanımız da iyi tanır, onlar da yüzde 25,1 hisse
aldılar, ben de yüzde 25 hissedar olarak bu işe girdim. Fabrikan var
mı? Fabrika yok. Karasuda bir fabrikayı yapmak için girişimde
bulundum. Meralar, oralar kamulaştırıldı 200 trilyona ama
ben ihaleyi almış oldum on sekiz ayda bitirmek için, iki ay geçti,
kaldı on altı ay. Fabrikam yok, işçim yok, mühendisim yok.
Şimdi ne yapacağım? diye düşündüm. İşte burada
Cumhurbaşkanlığı kararı devreye girdi.
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi değil,
Cumhurbaşkanlığı kararıyla -BMC şirketine Altay
tankı verildi zaten ama- Tank Palet Fabrikasını
özelleştirme kararı alındı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Özkoç, toparlayın.
Buyurun.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) Özelleştirme
kapsamına girdi ve özelleştirme kapsamına girdikten sonra yüzde
49,9 hissesi Katar ordusuna ait olan bir firma yani yerli olmayan, millî
olmayan bir firma Tank Palet Fabrikasının yirmi beş
yıllığına tahsisini yani kendi üzerindeki kullanım
hakkını almaya çalıştı. Peki, bu ihale
gerçekleşti mi? Gerçekleşmedi. Peki, biz bunu nereden biliyoruz?
İşte 1. Ana Bakım Fabrika Müdürlüğünün belgesi. Bu belgeye
göre BMC şirketine, ülkemizin menfaatleri ve Altay tankının
üretilmesiyle ilgili, falanca atölyelerin oranın, BMCnin
çalışma alanı olarak verilmesine diye karar çıkartıldı.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
vicdanınıza sesleniyorum: Şirket yerli değil. Türkiyenin
savunma sanayisini yirmi beş yıllığına Katar ordusuna
teslim ediyoruz. Buna sizin vicdanınız elvermez. Türkiye affetmez. Bu
ne millîdir ne de yerlidir.
Saygılar sunuyorum. (CHP ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Öneri üzerinde, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Sivas Milletvekilimiz Sayın
İsmet Yılmaz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz üç dakika Sayın Yılmaz.
AK PARTİ GRUBU ADINA İSMET YILMAZ (Sivas)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
İçinde yer aldığımız
coğrafya birçok millet ve devlete tanıklık etmiştir.
Kendilerini yenileyen, zamanın ruhunu iyi okuyan ve anlayan, geleceğe
dair bir açılımı, öngörüsü, vizyonu yani bir Kızılelması
olan devletler, milletler varlıklarını koruyabilmişlerdir.
Askerî, siyasi, ekonomik, kültürel ve toplumsal olarak güçlü olmayan, kendini
yenileyemeyen devletler yıkılıp gitmiştir. Gazi Mustafa
Kemal Atatürkün ifadesiyle Savaş meydanlarında düşmanlara
üstün gelenler ve zafer kazanmış olan milletler çoktur. Fakat gerçek
zafer, gerçek zafere daima aday olabilmek ve zaferde gerekli olan kuvvetlerin
kaynaklarını yükseltmekle, güçlendirmekle mümkündür.
Yaşadığımız olaylar bize göstermiştir ki savunma sanayisinde
yeterli olmayan ülkelerin tam bağımsızlık iddiasında
bulunabilmeleri mümkün değildir. Bu gerçekten hareketle, savunma
sanayimizin gelişmesi için var gücümüzle çalıştık,
çalışıyoruz.
Savunma sanayi alanında son on altı
yılda çok büyük mesafe alındı; aziz milletimiz de buna
şahittir, biraz önce sayın vekil de aynı şeyi hitap etti.
Savunma sanayisinde, 2002 yılında 1,3 milyar dolar olan savunma ve
havacılık sektörü ciromuz bugün 6,7 milyar doları
aştı. Savunma sanayi ve havacılık ihracatımız 247
milyon dolardı, bugün 2 milyar doları aştı. AR-GE
harcamalarımız 50 milyon dolar bile değildi, bugün 1,5 milyar
dolara ulaştı. Öte yandan, dünyada savunma ve güvenlik alanında
ilk 100 büyük savunma sanayi şirketi arasında 4 Türk şirketi de
bulunmaktadır.
2002den bu yana MİLGEM gemileri, Altay
tankı, ATAK helikopteri, ANKA ve Bayraktar insansız hava
araçları, yeni tip karakol botları, süratli müdahale botları,
hassas güdümlü füzeler ve millî piyade tüfeği başta olmak üzere
birçok sistem, alt sistem ve silah sistemini savunma sanayimize
kazandırdık. Bugün bir Türk savunma sanayisinden bahsedilebilir.
Bölgemizde ve dünyada lider ülke olma vizyonumuz
savunmamızın da, savunma sanayimizin de etkili,
caydırıcı ve modern olmasını gerektirmektedir. Bunun
için, ülkemizdeki savunma ve güvenlik konusunda faaliyet gösteren tüm kamu ve
özel kurumların birbiriyle uyumlu ve iş birliği içinde
çalışması gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sakarya 1. Ana Bakım Fabrikası Müdürlüğünün,
kurulduğu 1975 yılından bugüne kadar yaptığı
ürünler ve hizmetlerle ülkemizin savunmasında çok önemli
katkıları olmuştur. Bu katkılar önümüzdeki süreçte de
artarak devam edecektir. Fabrikanın bugünlere gelmesinde emeği geçen
herkese sonsuz teşekkür ediyorum; ebediyete intikal etmiş olanlara
rahmet, hayatta olanlara uzun ömürler diliyorum.
Yaklaşık kırk beş yıldan
beri fabrikamızda yürütülen bu faaliyetler savunma sanayimizde daha büyük
işler yapmak üzere büyük bir bilgi ve tecrübe birikimini
oluşturmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İSMET YILMAZ (Devamla) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Sayın Yılmaz, devam edin.
İSMET YILMAZ (Devamla) - Yıllarca
tankı, topu, mühimmatı millî imkânlarla üretemediğimiz için
dışarıdan bekledik. En zor zamanlarda parasını
ödediğimiz silahı, mühimmatı dahi vermediler. Bu yüzden,
Sayın Cumhurbaşkanımızın ifadesiyle, kendi
göbeğimizi kendimiz kesecek şekilde gerekli tedbirleri aldık,
almaya devam ediyoruz. Bugüne kadar yapılan çalışmalarla
yerlilik oranı yüzde 68e ulaştı, bunu artırmak için çalışıyoruz.
Sakarya bölgesi savunma sanayi merkezlerinden biri olacak, bölgede büyük
yatırımlar yapılacak ve sonuçta istihdam 3-4 kat
artacaktır. Bunun ilk adımı, önümüzdeki günlerde savunma
sanayisi üretim merkezlerinden birinin temeli Karasuda Sayın Cumhurbaşkanımız
tarafından atılacaktır. Burada hedef, ordumuzun ihtiyaç
duyacağı modern harp sistemlerinin millî olarak üretilebileceği
kapasiteye ulaşılmasıdır. Burada bir işletim hakkının
devri söz konusu olacaktır. Özelleştirme uygulaması işletme
hakkının devredilmesi suretiyle yapılacaktır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) TELEKOM gibi.
İSMET YILMAZ (Devamla) - Satmak yok, personel
tasfiyesi yok, bu süreçte ve sonrasında personelin özlük haklarında
herhangi bir kayıp olmayacaktır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Bakan, TELEKOM
gibi mi?
İSMET YILMAZ (Devamla) - Burada esas olan
fabrikada verimliliğin artırılması ve stratejik ürünlerin
üretilmesidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Kendinize
haksızlık yapmayın, verimlilikte sorun yok Sayın Bakan,
malı götürme işi var.
CAVİT ARI (Antalya) Millîlik nerede
kalıyor, millîlik?
İSMET YILMAZ (Devamla) - Sayın
Başkanım, lütfen
BAŞKAN Sayın Yılmaz, bir saniye,
devam edin.
İSMET YILMAZ (Devamla) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Fabrika arazisi ve arazide bulunan her türlü
taşınmaz ile üretim ve bakım onarımda kullanılan her
türlü tezgâh ve ekipmanların mülkiyeti devlette kalacaktır.
İşletme süresi boyunca fabrikanın yeteneklerinin korunması
ve yeni yetenekler kazanılmasına yönelik yatırımlar Millî
Savunma Bakanlığı kontrolünde yapılacaktır.
Hâlihazırda fabrikada üretilen Fırtına obüsü dâhil, Poyraz
mühimmat arazi dâhil, tırtıllı araç paleti ve muhtelif optik
malzemeler dâhil tekrar üretimine devam edilecektir. Ve önümüzdeki dönemde en
kısa sürede 40-50 milyon dolarlık ilave bir yatırım yaparak
fabrikaya yeni yetenekler kazandırılacaktır. Ve bu konu da
şeffaf bir şekilde kamuoyunun ve çalışanlarının
gözü önünde yapılacaktır. Zira, biz inanıyoruz ki, 2023lerin
lider Türkiyesi olabilmek mutlaka savunma sanayisinin güçlendirilmesiyle,
Türkiye'nin millî gücünün, hem kamu sektörünün hem de özel sektörün gücünün bir
araya gelmesiyle olur. İnanıyoruz ki bu konuda çok büyük bir mesafe
aldık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
CAVİT ARI (Antalya) Satarak mı
yapacağız?
İSMET YILMAZ (Devamla) İnşallah,
aziz milletimizin de desteğiyle yine bu mesafeyi almaya devam
edeceğiz diyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
CAVİT ARI (Antalya) Satarak mı
yapacağız, satarak?
ÜMİT DİKBAYIR (Sakarya) Mesele Sakarya
değil, Türkiye, Türkiye.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Türkkan.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
27.-
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın, Sivas Milletvekili İsmet
Yılmazın İYİ PARTİ grup önerisi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
ben, Sayın Bakanı geçmiş dönemden, Millî Savunma
Bakanlığı yaptığı dönemden biliyorum. Fakat bugün
kendisini izlerken geçmiş dönemden bugüne ciddi bir değişime
tabi olduğunu gördük. Bu değişimin kaynağını
bilmiyorum, açıklamak zorunda da değil. Ama ben şunu merak
ediyorum: Bu Hükûmetin programında Ethem Sancakı zengin etmek var
mı? Yani siz Hükûmetin programına Biz Ethem Sancakı zengin
edeceğiz diye bir şey aldınız mı? Dünyada devlet
ihalesi olan ilk 10 şirketten 5ini sizin meşhur yandaş
şirketleriniz aldı.
Bakın, siz millete değil, bu yandaşlara
çalışıyorsunuz. Siz bu tavrınızla ne millî ne de yerli
olmadığınızı bir kez daha ispat ettiniz. O yüzden
tekrar ediyorum: Sizin programınız ne millî ne yerli. Sizler de ne
millîsiniz ne yerli. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) Hadi ya!
Hadi oradan!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Türkiyenin ordusunun
fabrikasını kalkıp Katarlılara peşkeş çeken adam
ne millîdir ne yerli.
BAŞKAN Sayın Türkkan, teşekkür
ederim.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Hadi ya! diyen adama
söylüyorum. Yüreğin yeterse buradan çıkar konuşursun, oradan
kabadayılık yapmaya iki de bir kalkma, bu çok hoş bir tarz
değildir.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum)
Konuşuyorum.
ÜMİT DİKBAYIR (Sakarya) Terbiyesizlik
yapma!
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen
karşılıklı olmasın.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Bir grup başkan
vekili konuşurken bu şekilde konuşana bizler terbiyesiz
diyoruz. Haberiniz olsun.
Teşekkür ediyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) Bizler de
o ithamları yapanlara terbiyesiz diyoruz.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Türkkan.
Buyurun Sayın Özkoç.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Efendim,
konuşmacı bana da hitaben Kendisi de teyit etmiştir. diye
ifade ettiği için kayıtlara geçmesi açısından söylüyorum.
Sayın Başkan, Sayın Bakanın, ben
bugün kendisi görevde olsa bunun altına imza atacağını
düşünmüyorum. Ben inanmıyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Ben de inanmıyorum.
Ben Sayın Bakanı tanıyorum. Yüreği yanıyordur en az
bizim kadar.
BAŞKAN Sayın Türkkan, lütfen
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Çünkü bu bir vicdani
meseledir.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Ethem Sancakın
ortağı değildir, ben tanıyorum onu.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Onun görev
yaptığı zamanları da biliyorum ve bunun altına imza
atacağını düşünmüyorum. Bu bir.
İkincisi: Değerli Başkanım, biz
Türk ordusu yapmasın demiyoruz ki, Türkiye Cumhuriyetinin iktidarı
yapmasın demiyoruz ki. Türkiye Cumhuriyetinin ordusunun gücü, Türk
milletinin gücü neden Katar ordusuna teslim ediliyor diye soruyoruz. (CHP ve
İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Bizim mühendisimiz, bizim işçimiz bakın
neler yapmış. Atatürkten bahsetti. Yok imkânlarıyla Ankara
Fişek Fabrikası, Ankara Hafif Silah ve Top Tamir Atölyesi, Gölcük
Tersanesi, Şakir Zümre Fabrikası, Eskişehir Uçak Tamirhanesi,
Tayyare, Otomobil ve Motor Türk AŞ, Kayseri Uçak Fabrikası,
Kırıkkale Mühimmat Fabrikası, Kırıkkale Elektrik
Santrali ve Çelik Fabrikası, Kayaş Kapsül Fabrikası ve tank
palet fabrikaları. Daha sayarsam çok uzun.
Türk ordusunun, Türk milletinin silah yapacak
kudreti, işçisi, mühendisi, aklı vardır; Katara ihtiyacı
yoktur.
Saygılar sunuyorum. (CHP ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Peki, teşekkür ederim.
İSMET YILMAZ (Sivas) Sayın Başkan
BAŞKAN - Buyurun Sayın Yılmaz.
İSMET YILMAZ (Sivas) Sayın Başkan,
İç Tüzük 60a göre söz istiyorum efendim.
BAŞKAN Buyurun.
28.-
Sivas Milletvekili İsmet Yılmazın, Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkanın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadeleri ile Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun yerinden sarf ettiği
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
İSMET YILMAZ (Sivas) Sayın
Başkanım, bizim ne yaptığımızı aziz millet
biliyor. Bunu genelde hep söylüyoruz ama gerçek hakem
CAVİT ARI (Antalya)
Sattığınızı da biliyor, evet.
İSMET YILMAZ (Sivas) Hiç merak etmeyin. Daha
yeni seçimden çıktık ve yeni seçime gireceğiz. Halkın gözü
terazidir. Bu aziz milletin bu ana kadar herhangi bir yanlış karar
verdiği görülmemiştir. Bu ülkede halkın önüne
çıkanların
CAVİT ARI (Antalya) Seçimle bunun ne ilgisi
var Sayın Bakanım?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Ya bu millet, milletin
malını peşkeş çekin diye vermiyor size oyu;
yanlış anlıyorsunuz.
BAŞKAN Karşılıklı
olmasın değerli milletvekilleri.
Sayın Yılmaz, bana hitaben konuşun.
İSMET YILMAZ (Sivas) Peki.
Sayın Başkanım, savunma sanayisinde
bu ülkeyi hangi noktadan alıp hangi noktaya getirdiğimizi bu aziz
millet biliyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) 2 mühendis yolluyor millî
oluyor ondan sonra. Havai fişek patlatıyorsunuz millî diye.
İSMET YILMAZ (Sivas) - Eğer bugün -daha
önce de söyledim bir kez daha tekrar ediyorum- DEAŞ, Türkiye
sınırına gelip de Türkiye sınırını
geçmediyse haritanın üzerindeki o çizgiye bakarak durmadı, Türk
milletinin ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin sahip olduğu yetenekleri
bilerek durdu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) İlk defa mı
başınıza geldi doksan yıllık tarihimizde? Siz
olmasaydınız durmayacaklar mıydı ya?
İSMET YILMAZ (Sivas) - Eğer bugün,
yıllardan beri aynen doğuda ve güneydoğuda bugün huzur varsa,
barış içerisinde, huzur içerisinde, kardeşlik içerisinde
yaşıyorsak yine bu Türkiye'nin gücünden kaynaklanmaktadır.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Türk ordusundan!
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) Sizden
değil, Türk ordusundan.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sizle beraber mi güçlendi
Türkiye ya?
İSMET YILMAZ (Sivas) - Biraz önce söyledim, tam
bağımsız ülke olabilmek için mutlaka savunma sanayisinde yetkin
ve yeterli hâle gelmeniz gereklidir. Şimdi burada bir devletin gücü var.
Bu gücü bu seviyeye getirenlerden, en çok getirenlerden birisi biziz. Ancak
özel sektörün birikiminden faydalanmayalım mı?
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) Ne
birikimi?
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Ne birikimi var
Ethem Sancakın ya? Ne birikimi var?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Özel sektör dediğin
Ethem Sancak. Sermaye transferi yapıyorsunuz. Ülkenin sermaye transferini
yandaşlarınıza yapıyorsunuz.
CAVİT ARI (Antalya) Orduyu muhtaç
edeceksiniz!
BAŞKAN Değerli arkadaşlar,
karşılıklı olmasın.
Değerli arkadaşlar, hatibin sözünü
kesmeyin.
İSMET YILMAZ (Sivas) - Özel sektörün
kaynaklarından faydalanmayalım mı? Dolayısıyla da
BAŞKAN - Tamamlayın siz de
İSMET YILMAZ (Sivas) Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkanım, sözümü
tamamlıyorum.
Eğer Amerikadaki savunma sanayisi ürünlerinden
Patriot dâhil hangisini sorsanız, bir özel sektörün üretimidir.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Katarlılar
değil.
İSMET YILMAZ (Sivas) Dünyada tek bir kimse
diyemez ki Amerikanın savunma sanayi ürünlerini özel sektör üretmedi.
Özel sektöre niçin düşmanlık ediyoruz, bunu anlayabilmek mümkün
değil.
CAVİT ARI (Antalya) Ordunun en önemli
değerini satıyorsunuz.
İSMET YILMAZ (Sivas) Son cümlemi söylüyorum:
Değişim dedi ama Allah için, bana değişim için söz
söyleyen kimsenin buradan buraya geçerken nasıl değiştiğini
de aziz milletimize izah etmesi gerek. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
Sayın Bakan değişimi yanlış anladı.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan...
BAŞKAN Tartışmayı birer
cümleyle bitirelim.
Buyurun Sayın Özkoç.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Efendim, Sayın
Bakan sözlerini söylerken Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna dönüp
BAŞKAN- Ben mikrofonunuzu açayım
Sayın Özkoç.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Efendim, müsaade
ederseniz sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN İki dakika vereyim, buyurun.
Yeni bir sataşmaya mahal vermeden
toparlayalım artık arkadaşlar.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun, Sivas Milletvekili İsmet
Yılmazın yaptığı açıklamasında CHP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Bakanım,
değerli milletvekilleri; kesinlikle tartışma yaratmak
istemiyorum, doğru bir şeyi doğru bir şekilde
tartışmak istiyorum, kesinlikle, bütün vicdanımla. Bir tek
şey söylüyorum: Gerçekten, elbette ki güçlenmeliyiz, elbette ki daha güçlü
bir sektöre sahip olabilmek için çalışmalar yapmalıyız.
İktidar bunu yaparsa elbette arkasında olacağız ama bir
adam çıkıyor -aynen, bakın kendi sözleriyle sesleniyorum- diyor
ki değerli arkadaşlar: Eski sosyalist, yeni Müslüman olarak hiçbir
şeyim yoktu, bittiydi, param da yoktu, gittim Cumhurbaşkanına
Katar ordusunu bana ortak et, bu işe el atayım. dedim. Ben de bunu
soruyorum. Bakın, bizim bu işi yapabilecek fabrikalarımız
var, özel sektörümüz var. Bizim tank palet fabrikalarımızda ve
ağır savunma sanayimizde birlikte entegre olarak bunu götürecek millî
gücümüz var. Yapmayalım demiyorum ama yüzde 49,9 hissesi Ethem
Sancakın değil, Katar ordusunun. Neden Türkiyenin savunma
sanayisini bir başka ülkenin ordusuna teslim ediyoruz? Bunu vicdanen soruyorum
yoksa başka bir şey demiyorum. Elbette ki güçlü olalım. Biz
burada milletvekilleri olarak birlikte karar verelim, zaten işimiz bu.
İktidar muhalefet birbirimize Sen şöyle yaptın, ben böyle
yaptım... Bunun ucundan bir şey çıkmadı. Türkiye zarar
görecek.
Onun için, diyorum ki, neden Ethem Sancak? Neden
böyle diyen bir adam? Neden bunun arkasında duramayan
Fabrikası yok,
birikimi yok, parası yok, daha önceden tank üretmemiş. Neden? Bunu
soruyorum.
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Türkkan, buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
69a göre Sayın Bakanın son sözlerinden dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN Size de iki dakika veriyorum.
Buyurun. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Artık konuyu bir toparlayalım Sayın
Türkkan.
2.-
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın, Sivas Milletvekili İsmet
Yılmazın yaptığı açıklamasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Bakan,
değişimin geçmişinden başlayacağım.
Refah Partisi nerede? Kimdi o partiden
ayrılıp AK PARTİyi kuran? Sizin arkadaşlarınız.
Oradan başlayın önce eğer değişiklik
diyorsanız.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) Refah Partisi
kapatıldı.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Ben o
değişiklikten bahsetmemiştim, sizin tavrınızdaki
değişiklikten bahsetmiştim ama hiç beklemediğim bir polemik
konusu açtınız.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Alakası yok.
Ne alakası var?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Bakınız, ben
size bir şey söyleyeyim mi; kullandığınız rakamlar da
yanlış, yanlış rakamlar kullanıyorsunuz.
İSMET YILMAZ (Sivas) Hayır,
rakamların doğru olduğunu belirteyim Başkanım.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Amerika Savunma
Bakanlığı ve Amerikan ordusu Amerikanın en büyük
şirketidir. Amerikanın en büyük şirketi Amerikan Savunma
Bakanlığı ve ordusudur. Yani orada özel şirketler tabii ki
imalat yapar, tabii ki üretim yapar. Burada Sayın Sümeyye
Erdoğanın eşi beyefendinin yaptığı
İHAlarla ilgili övgü dolu cümleler söyledik. Olması gerekenler tabii
ki olacaktır, özel sektöre tabii ki imkân verilecektir. Ama, siz, devletin
ordusuna ait olan bir kurumu sadece yandaş diye Katarlı meçhul,
sahibi meçhul
Hep Katarlının sahibi meçhul. Digiturkü alan,
TELEKOMu alan, diğerlerini alanlar hep meçhul şirketler. Birileri
geliyor, devletin ordusuna ait olan fabrikaları alıyor.
Bakın, bu vebali çocuklarınıza
anlatamayacaksınız, bu vebalden kurtulamayacaksınız.
Memleketin sermayesini, milletin sermayesini yandaşlarınıza
transfer ediyorsunuz. Bu, en ufak bir deyimle, günahtır. Bu vebalden,
siyaseten yüklendiğiniz bu vebalden bir an önce kurtulun. Şahsen
kurtulun. Siyaset olarak, siyaset arkadaşlarınızla beraber
hareket edeceğim diye şahsi bir vebal almayın. Bu konuda sizi
bir dost gibi uyarıyorum. Günah ediyorsunuz, önce kendinize yazık
ediyorsunuz. Siz bu memlekete hizmet etmiş bir bakansınız. Bu
noktada savunmak keşke size düşmeseydi. Bunu savunabilecek bir sürü
insan var o grupta, biliyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Ama siz geçmişte
sorumluluk alan bir bakansınız, geçmişte terörle mücadele
konusunda ciddi sınav vermiş bir bakansınız. Bu konu sizin
en çok karşı çıkmanız gereken bir konuydu. Keşke böyle
olmasaydı.
Teşekkür ediyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler.
İSMET YILMAZ (Sivas) Sayın
Başkanım, yerimden, kayıtlara geçsin diye
BAŞKAN Kayıtlara geçmesi
açısından size söz veriyorum oradan. Lütfen, bir cümleyle
toparlayalım Sayın Bakan. Konu yeteri kadar aydınlandı, siz
de artık son cümle
Buyurun.
İSMET YILMAZ (Sivas) Muhterem
Başkanım, bizim bu savunma sanayisini nereden alıp nereye
getirdiğimiz belli. Eğer yanlış bir güzergâhta gitseydik
arkadaşlarımızın yapmış olduğu bu
eleştiriler acaba diye bir soru işareti oluştururdu. Allah
için, Türkiyenin savunma sanayisinde dışa bağımlılığını
azaltıp, yüzde 20lerden şimdi yüzde 68 kendi kendimize yeterli hâle
getirdik. Birincisi bu.
İki: Türk ticaret siciline kayıtlı
bütün şirketleri Türk şirketi görmek lazım, tüzel şirket.
Eğer böyle olmazsa o da yanlış bir yere gider, o da doğru
değildir. Bu ülkede üretilen bütün hizmetlerin hepsi millîdir, bu ülkede
üretilen kaynakların hepsi millîdir ve denetime de tabidir. Üst üste
koyduğumuzda millî geliri biz böyle hesaplarız.
Dolayısıyla, millî geliri artırmak için
çalışanların her birine sonsuz teşekkür ediyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Haririye verdiğiniz
TELEKOM millî mi oldu? Adam 4,5 milyar dolar borç taktı gitti. Millî mi
oldu TELEKOM?
BAŞKAN Sayın Türkkan, lütfen
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) 22 milyar doları
cebine indirdi; 4,5 milyar dolar borcu taktı gitti, millî miydi adam? Adam
yok ortada, borç bizde.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.-
İYİ PARTİ Grubunun Sakarya Milletvekili Ümit Dikbayır ve
arkadaşları tarafından, Sakarya ilinde bulunan mülkiyeti Maliye
hazinesine ait ve Millî Savunma Bakanlığına tahsisli tank ve
palet fabrikasının özelleştirilme kapsamına
alınmasının nedenlerinin araştırılması
amacıyla, 8/1/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 8
Ocak 2019 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi (Devam)
BAŞKAN Değerli milletvekilleri,
İYİ PARTİ grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
ÜMİT DİKBAYIR (Sakarya) Yazıklar
olsun!
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
2.-
HDP Grubunun, İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm ve arkadaşları
tarafından, kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik şiddetin
sona erdirilmesi için etkin ve caydırıcı önlemlerin
alınması amacıyla 8/1/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 8
Ocak 2019 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
8/1/2019
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 8/1/2019 Salı günü
(bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Fatma
Kurtulan
Mersin
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
8 Ocak 2019 tarihinde, İstanbul Milletvekili
Sayın Züleyha Gülüm ve arkadaşları tarafından, kadın
cinayetlerinin ve kadına yönelik şiddetin sona erdirilmesi için etkin
ve caydırıcı önlemlerin amacıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisine verilmiş olan 1251 sıra numaralı Meclis
Araştırma Önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak
görüşmelerinin 8/1/2019 Salı günkü birleşimde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere, öneri sahibi Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekilimiz Sayın Züleyha Gülüm. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
HDP GRUBU ADINA ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul)
Merhabalar.
Önerge üzerinde; kadın cinayetleri ve kadına
yönelik erkek şiddetinin önlenmesine yönelik bir araştırma
komisyonu kurulması önerimiz var, bunun üzerine
konuşacağım.
Bildiğiniz gibi bir İstanbul
Sözleşmesi var, Türkiye'nin de ilk imzacısı olduğu
sözleşmelerden bir tanesi. Bu sözleşmeye göre, kadına yönelik
erkek şiddetinin, kadın cinayetlerinin nedenlerinin açığa
çıkarılması, bu konuda istatistiki verilerin ortaya
çıkarılması ve tabii ki bunların önlenmesine yönelik,
devlet, Türkiye devleti ciddi sorumluluklar üstlenmiş durumda. Ancak
bugüne kadar, kasım ayına kadar, tüm soru önergelerimize rağmen,
sivil toplum kuruluşlarının, kadın örgütlerinin, demokratik
kitle örgütlerinin taleplerine rağmen bu konuda herhangi bir istatistiki
çalışma sunulmamıştı, bu konuda bir açıklama
yapılmamıştı.
En son kasım ayında, İçişleri
Bakanlığı tarafından bir basın
toplantısıyla, kadın cinayetlerine ve kadına yönelik
şiddete ilişkin bir açıklama yapıldı. Adalet
Bakanlığının verilerine göre, kolluk kuvvetlerinin
aldığı, mahkemeler tarafından onaylanan koruma kararı
sayısı, 2013te 60 bin civarındayken 2017de 99.475ti. 2017
yılında ise 133.809 kadın şiddete maruz
kalmıştı. Yani bu açıklamalara göre bile bir günde 377
kadın maalesef bu ülkede erkek şiddetine maruz kaldı.
Tabii biz şunu da biliyoruz: Bunlar
istatistiklere yansıyan rakamlar çünkü birçok kadın, aynı
zamanda, bu şiddeti maalesef ne yargıya ne karakollara ne de devletin
herhangi bir kurumuna bildirmiyor; çözüm üretilmeyeceğini, şiddetle
baş başa kalacağını gördüğü için bunlar
hakkında herhangi bir suç duyurusunda bulunma gereği de duymuyor
çünkü bazı suç duyuruları yapıldıktan sonra kadın çok
daha fazla şiddete maruz kalıyor.
Bu istatistikler Adalet
Bakanlığının istatistikleri ama basın ve bilgi alma
yoluyla kadın cinayetlerini takip eden STKlerin de düzenli olarak
yayınladıkları istatistikler var. Bu rakamlarsa şöyle: 2016
yılında 328 kadın öldürülmüş, 2017de 409 kadın
öldürülmüş, 2018 yılında ise 440 kadın erkekler
tarafından katledilmiş. 2015-2017 yılları arasında,
koruma kararına rağmen, bakın, koruma kararına rağmen,
aslında devlet tarafından korunmadığı için, koruma
kararı sadece görünüşte kaldığı için 20 kadın
koruma kararı alınan erkek tarafından öldürülmüş.
2018in başında yapılan bir
araştırma var: Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Algısı
Araştırması. Buna göre, Türkiye'de kadınların en çok
yaşadığı sorun nedir? sorusuna yüzde 61le şiddet
denmiş. Bu oran 2016 yılında yüzde 53tü. Bakın, toplumun
tamamı şunun farkında: Kadınlar şiddetle baş
başa, çok ciddi oranda erkek şiddeti yaşıyorlar ve en büyük
sorun olarak da bu tespit ediliyor. Tüm bu rakamlara rağmen
İçişleri Bakanlığı basın toplantısında
şöyle diyebiliyor: Kadına yönelik şiddet Türkiye'de
azalmıştır. Oysaki bu rakamlara
baktığımızda, bırakın azalmayı, aslında
uzun bir süredir kadına yönelik şiddet ve cinayetler artıyor,
çocuk istismarı artıyor ve sadece öldürme değil, kadına
yönelik her türlü şiddette ciddi bir artış oluyor.
Tabii ki bu artışın sebeplerinden bir
tanesi OHAL dönemiydi, peşinden de aslında kalıcılaşan
OHAL dönemi. Adı, kendisi OHAL dönemi denmese de aslında
kalıcılaşan bir OHAL döneminden bahsedebiliriz.
2018 yılında bir diğer şeyse,
yine geçen yıllardan devralınan ama bu dönem daha da fazla artan
kadına yönelik erkek şiddetinin
meşrulaştırılması oldu. Teşvik edildiği bir
ortamda yaşamaya zorunlu kıldık. Kadının siyasette,
iş hayatında yeri olmadığı
açıklamalarının üniversitelerden geldiği bir ortamda
yaşıyoruz. Atanan dekanlar, rektörler art arda kadınların
iş hayatında yeri olmadığını, üniversitelerde
yeri olmadığını anlattı durdu. İşte tam da
böyle bir ortamda akademisyen arkadaşımız Ceren Damar öldürüldü.
Bu bir tesadüf değildi, tam da yarattığınız
üniversiteler, tam da yarattığınız toplumdaki erkek şiddeti
bu noktaya getirdi ve Ceren Damar öğrencisi tarafından öldürüldü.
Öğrencisi öldürürken ne demişti? Beni tersledi, kendime hâkim
olamadım. dedi. Bu neydi aslında? Erkek egemen dünyada bir
kadın bir erkeği tersleyemezdi, onun dediğine itaat etmek
zorundaydı; aynı iktidarın yaklaşımı gibiydi,
Makbul kadın olacaksınız ya da yok olacaksınız.
diyordu.
Yine, bir başka vaka: Kadriye Moroğlu
Anadolu Lisesinde genç bir öğrenci tacize maruz kaldı.
Öğretmenin görevden alınması, en azından
uzaklaştırılması istendi. Ama ne oldu? Tacizci
öğretmen görevden alınmak yerine öğrenciler boykot
yaptığı için 5 öğrenciye ceza verildi.
Yine, diğer bir hikâye Temmuz 2016da
İstanbul Tuzlada yaşanan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ilave edelim.
ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) Bir kadın, Namme
Öztürk boşandığı eşini öldürmek zorunda kaldı
hayatını kurtarmak için çünkü boşanmıştı ama
erkeğin şiddetinden, erkeğin tecavüzünden
kurtulamamıştı. Erkek, çocuğunu görme bahanesiyle gelip
kadına tecavüz etmeye, yine şiddet uygulamaya devam ediyordu.
Kadın hayatını savunmuştu, meşru müdafaa vardı
ama buna rağmen kadına on iki yıl ceza verildi ve hâlen tutuklu
yargılanıyor.
Münevver Kızıl eski sevgilisi
tarafından hayatı karartılan diğer bir kadın. Bugüne
dek 17 kez 6284 sayılı Yasaya başvurdu, davalar açtı ama
hâlen sanık tutuklanmadı; tam tersine, erkek sanık yargıdan
aldığı güçle kadını öldürmekle tehdit etmeye devam
ediyor.
Bunlar belki dışarıda yaşananlar
ama 1997-2018 yılları arasında Türkiyede gözaltında da
kadınlara yönelik şiddet devam etti; 101 kadın tecavüze
uğradı, 498 kadın da cinsel tacize maruz kaldı.
Koruma tedbirlerine rağmen kadınların
öldürülüyor olması, faillerin ortaya çıkarılıp
yargılanmaması, cezasızlık hâli
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) Bir süre daha rica edeceğim.
BAŞKAN Peki, toparlayalım.
ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla)
haksız tahrik
adı altında erkeklere yapılan erkeklik indirimleri, hukuki
süreçlerde kadınların yaşadığı sorunlar, 6284
sayılı Yasanın bir bütün olarak etkili uygulanmaması,
kadınların hayatlarını savunmak için öldürmek zorunda
kalınca da kadınlara ağır cezalar verilmesi kadın
cinayetlerinin, kadın katliamlarının maalesef önünü açıyor.
Bunda bir diğer paysa iktidarın eylem ve
sözleri. Artan toplumsal şiddet, savaş politikaları, militarizm,
antidemokratik uygulamalar ve son olarak da ekonomik krizin önce
kadınların hayatını zorlaştırması gibi
nedenler kadınlara yönelik erkek şiddetini her geçen gün
artırmaya devam ediyor ama buna rağmen iktidar kriz yokmuş gibi
davranıyor, kadına yönelik cinayetlerde azalma varmış gibi
davranıyor ve bu, kadınlar her gün hayatlarını kaybederken
oluyor.
Türkiyede katliam boyutuna ulaşan kadın
cinayetlerinin ve kadına yönelik şiddete ilişkin gerçek
rakamların ortaya çıkarılması, boyutlarının
irdelenerek bu cinayetlerin ve erkek şiddetinin sona erdirilmesi için,
caydırıcı önlemlerin alınması için önergemizi
desteklemenizi bekliyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler.
Öneri üzerinde İYİ PARTİ Grubu
adına Isparta Milletvekilimiz Sayın Aylin Cesur konuşacak.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakika Sayın Cesur.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYLİN
CESUR (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
İYİ PARTİ adına söz
almış bulunmaktayım.
Evet, resmî verilere göre ülkemizde
kadınların yüzde 40ı şiddet görüyor, bu da 14 milyon
kadın demek. Türkiyede her gün 4 kadın şiddete maruz
kalıyor. Yapılan araştırmalarda kentlerde fiziksel
şiddet oranı yüzde 38, kırsalda yüzde 43 olarak tespit
edilmiş. Ülkemizde 2017 yılında 409 kadın cinayeti
yaşandı ve 2008den 2018e kadar düzenli olarak artma eğilimi
gösterdi. 2002-2015 yılları arasında Türkiyede 5.406 kadın
cinayete kurban gitti. Bu kürsüde defalarca dile getirdik ve 7 Kasımda
İYİ PARTİ olarak araştırma önergesi sunduk. AK
PARTİ ve Milliyetçi Hareket Partisi oylarıyla reddedildi önergemiz ve
cinayetler devam etti. Şiddetin ve sonrasındaki acziyetin ekonomik
koşullarla ilgili olduğu da kesin, o hâlde kadına şiddetin
ülkemizde neden artma eğiliminde olduğu da ortada.
Isparta Keçiborluda 18 Ekimde bir kadın
vatandaşımız yine aynı tip sebeplerle eşi
tarafından boğularak öldürüldü. Çok üzücü ve Türkiyeyi yasa
boğan, 3 Ocakta meydana gelen son hadise, Çankaya Üniversitesi Hukuk
Fakültesinde araştırma görevlisi olarak çalışan 27
yaşındaki Ceren Damarın, çalıştığı
fakültede sınavda kopya çekmekten hakkında tutanak düzenlediği
hukuk fakültesi son sınıf öğrencisi tarafından önce bıçaklanıp
ardından vurularak öldürülmesi. Allah rahmet eylesin bu değerli
arkadaşımıza.
Türkiyede 106 bin avukatın 46 bini kadın;
17.288 hâkim ve savcının yüzde 41i kadın ve bizler övünüyoruz,
ne kadar zor şartlarda yetişiyor. Ve hukuk fakültesi dördüncü
sınıf öğrencisi, belki önümüzdeki zamanda savcı, hâkim
olacak olan bir arkadaşımız. Genç bir arkadaşımız
katil oluyor; bir trajedi, vahim bir tablo. Hepimizin, burada herkesin çok
üzüldüğünü tahmin ediyorum.
Değerli arkadaşlar, kadına
şiddetin en ağır şekilde cezalandırılması
gerekiyor. Doktora şiddet, çocuğa şiddet, kadına
şiddet, hayvana şiddet, sağlıkçıya şiddet;
şiddet neden bu kadar arttı acaba ülkemizde? Acaba
vatandaşlarımızın maruz kaldığı hangi
koşullar bizi bu hâle getirdi? Kadına şiddet, uluslararası
bir insanlık suçu, bu insanlık suçunu bu ülkeden silmek bizlerin
görevi. Önlem alınmadıkça bu hepimizin üstünde kapkara, kara bir leke
olarak kalacak değerli arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Cesur, bir dakika ilave
ediyorum.
AYLİN CESUR (Devamla) Kadın örgütlerinin
yılarca süren mücadelesi sonucu yürürlüğe giren 6284 sayılı
Yasa etkin şekilde uygulandığı takdirde koruyacak
kadınları ama maalesef, bu yasa etkin uygulanamıyor.
Şiddeti önlemek, kadınların toplum içindeki sosyal refahını
ve huzurunu artırmak, kadının eşit yaşam
standartlarını öncelik alan politikalar üretmekle mümkün. Neler
yapılmalı? Kadın cinayetlerinde iyi hâl indirimi uygulaması
derhâl kaldırılmalı ve her yerde dile getiriyoruz biz,
beyannamemizde var İYİ PARTİ olarak, erkek terapi evleri gündeme
getirilmeli. Kadınıyla erkeğiyle uygar, demokrat, müreffeh bir
Türkiye yaratmak için, geleceğe güvenle bakarak
karşılıklı sevgi ve dayanışmayla hareket etmeye
mecburuz değerli arkadaşlar. Bu yapılandırmaları bir
an evvel hayata geçirmeliyiz. Bu, birlikte hareket etmemiz gereken konulardan
çok önemli bir tanesi, toplumumuzun kanayan yarasıdır,
altını çiziyorum.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Cesur.
Öneri üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Giresun Milletvekilimiz Sayın Necati Tığlı
Süreniz üç dakika Sayın Tığlı.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NECATİ TIĞLI (Giresun)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle
tutukluluğuna devam kararı verilen parti meclisi üyemiz Eren Erdeme
buradan selamlarımızı yolluyoruz, asla yalnız
olmadığını bilmesini istiyoruz; adaletin bir gün herkese
lazım olacağının altını çizmek istiyoruz.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede
kadınlara yönelik şiddet, tecavüz ve cinayetlere şöyle bir
bakıldığında 2018 yılına ait veriler yine çok
yüksek, yine tüyler ürperticidir. Kadın cinayetlerinde mahkemelerin
zanlılar hakkında iyi hâl uygulama girişimleri, toplum
duyarlılığı ve kadınların geleceği
açısından endişe vermektedir.
Unutmayın, demokrasinin asli ögesi özgür
bireylerdir. Temel hak ve özgürlükler Anayasaya ve Türkiyenin taraf
olduğu uluslararası anlaşmalara uygun biçimde sadece yasayla
sınırlandırılabilir. Eğer 6284 sayılı
Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine
Dair Kanun etkin bir şekilde uygulanmış olsaydı
açıklayacağım rakamlar böyle mi olacaktı?
Geçtiğimiz kasım ayında
İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu Kadın
cinayetleri 2017de 358di, şimdi 238e düştü yani yüzde 22
azaldı. demişti. Oysa rakamlar hiç de öyle demiyor. Ülkemizde yaşanan
kadın cinayetleri verilerine baktığımızda 1 Ocak
2016-31 Aralık 2018 tarihinde öldürülen kadın sayısı en az
1.177dir. Biraz daha eskiye gidelim dersek, Adalet ve Kalkınma Partisinin
iktidara geldiği günden bu yana en az 6.614 kadın, erkekler
tarafından öldürülmüştür. 2003 yılında erkekler
tarafından öldürülen kadın sayısı 83 iken 2018
yılında maalesef 439 olmuştur. On beş yılda yüzde
428lik bir artış
Sizce bu rakamlar, bu veriler, bu yüzdeler korkunç
ve utanç verici değil mi?
Son üç yıla ait bazı verileri sizinle
paylaşmak istiyorum. 2016 yılında en az 329 kadın
öldürüldü, 350 kadın şiddete maruz kaldı, 110 kadın
tecavüze uğradı. 2017 yılında en az 409 kadın
öldürüldü, aynı yıl 320 kadın şiddete maruz kaldı ve
154 kadın tecavüze uğradı. 2018 yılında en az 439 kadın
öldürüldü, 296 kadın şiddete maruz kaldı, 140 kadın da
tecavüze uğradı. Yani üç yılda en az 1.177
kadınımız öldürüldü, en az 966 kadın şiddete maruz
kaldı, en az 404 kadın da tecavüze uğradı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NECATİ TIĞLI (Devamla) Sayın
Başkanım, bir dakika daha
BAŞKAN Buyurun.
NECATİ TIĞLI (Devamla) Sayın
vekiller, Cumhuriyet Halk Partisi Türkiyede kadınlar ve kadın
hakları içinde yapılacak tüm çalışmaların
yanındadır. Cumhuriyet Halk Partisi Münevver Karabulutu
unutmamıştır, Şule Çeti de unutmayacaktır. Cumhuriyet
Halk Partisi kadın ile erkeğin aynı şartlar altında
eşit yaşaması gerektiğine inanmış ve bu yönde
çalışmalar yapmayı bir yaşam biçimi olarak görmektedir.
Kadınların ötekileştirilmeden yaşayacağı bir
anlam yaratmak Cumhuriyet Halk Partisinin öncelikli amaçlarından biridir.
Dolayısıyla Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak verilen bu Meclis
araştırması komisyonu önergesini destekliyor, hepinizi
saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Öneri üzerinde Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekilimiz Sayın Radiye Sezer
Katırcıoğlu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz üç dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA RADİYE SEZER
KATIRCIOĞLU (Kocaeli) Teşekkürler Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; HDP grup önerisi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Şiddete sıfır tolerans ilkesiyle on
yedi yıl boyunca kadına ait sorunları siyasetüstü, ideolojiüstü
ve vicdani bir mesele olarak ele aldık. Asıl mesele cinsiyetten öte
insana bakış meselesi, insana verilen değer meselesidir. Bu
meselenin sadece ülkemize ait değil, gelişmiş ülkelerin
sorunları olduğunu biliyoruz. Araştırmalar bu meselenin
eğitim düzeyiyle, maddi gelirle ilişkili olmadığına da
işaret ediyor. Doğu toplumlarına münhasır olduğu
yönünde oluşturulmaya çalışılan art niyetli algılar da
doğru değildir, Batı toplumları da aile içi şiddet
konusunda mustariptirler. Avrupaya baktığımızda
İstanbul Sözleşmesini imzalamamış birçok Avrupa ülkesiyle
karşılaşıyoruz. Şiddet verilerine
baktığımızda 3 kadından 1i şiddete uğruyor,
62 milyondan fazla kadın Avrupada fiziksel ve cinsel şiddete maruz
kalıyor. Peki, toplumsal cinsiyet adaleti endeksleri noktasında bize örnek
gösterilen İskandinav ülkelerindeki oranları buradan ifade etmek
gerekirse İsveçte yüzde 46, Finlandiyada yüzde 47, Danimarkada ise
yüzde 52 oranında olduğunu görüyoruz. Amerikaya
baktığımızda ise her sekiz dakikada 1 kadının
şiddete uğradığını görüyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hâl böyleyken kadına ait sorunları ele
alışımız, referansımız ve hareket noktamız
kendi tarihimiz, kendi kültürümüz ve inancımız oldu. Annelerin ayakları
altına cenneti seren bir inancın mensupları, kadınları
yâr olarak, canan olarak, ana vatan olarak tarif eden bir kültürün
mensupları olarak iktidara geldiğimizde ilk işimiz Türk Ceza
Kanununda yaptığımız bir düzenlemeyle tecavüzcünün
mağduruyla evlenmesini ortadan kaldırdık, cezayı on
altı yıla çıkarttık. Töre cinayetlerini
sonlandırdık. 2011 yılında İstanbul Sözleşmesine
ilk imzayı koyan ülke olduk ve hemen akabinde 6284 no.lu Ailenin
Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair
Kanunu da 2012de kabul ettik. ŞÖNİMleri 81 ile
yaygınlaştırdık, 114 konukevimiz oldu. Alo 183 Sosyal
Destek Hattını kurduk, Hacettepe Üniversitesi ve Aile
Bakanlığının iş birliğinde, 2008-2014
yılları arasında kadına yönelik şiddetle ilgili
yapılan araştırmada şiddetin 2 puan düştüğünü
gördük.
Bunlar yeterli değil dedik. Şiddet
vakalarını takip etmek, önlemek, incelemek, davaların dosyaya
girmesi için ortak bir sistem kurduk.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Devamla)
Başkanım
BAŞKAN Bir dakika ilave ediyorum.
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Devamla) Aile
Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Sağlık
Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı
bünyesinde kurul oluşturuldu.
Elektronik kelepçe uygulamasını
geliştirdik.
İçişleri Bakanlığımız,
cep telefonlarına indirilen bir uygulamayı hayata geçirdi ki
-Kadın Acil Destek İhbar Sistemi (KADES)- tek tuşla
kadınımız emniyet güçlerine ulaşabilsin.
Bakanlığımız şu ana kadar
kadına yönelik şiddetle ilgili davalara dâhil olmakta, eylem
planlarını hassasiyetle hayata geçirmekte, eğitim
çalışmalarını kamu görevlilerine ve askerlerimize
ulaştırmakta.
Ben buradan ifade etmek istiyorum, bir teklifte
bulunmak istiyorum: Bu konunun Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonu bünyesi altında ele alınması gerektiğini
Şimdiye kadar yapılmış olan, kurulmuş olan alt
komisyonların raporları ve araştırma komisyonu
raporları çerçevesinde ideolojiüstü, siyasetüstü olarak bu konuyu ele
alarak çözümleri bir an önce hayata geçirelim diyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; burada ifade etmek istediğim bir başka husus da var
ki kadına şiddeti
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Devamla) Biraz
daha pozitif ayrımcılık rica ediyorum.
BAŞKAN Tabii, tabii, buyurun, bir dakika daha
veriyorum.
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Devamla)
Buradan ifade etmek isterim ki kadına şiddeti insanlığa
ihanet olarak ilan etmiş Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip
Erdoğanın önderliğinde, bu ihanetin içine girmiş herkes
cezasını çekecektir.
Kadına yönelik şiddet sonucu
hayatlarını kaybetmiş tüm kadınlarımızı yâd
ediyorum, Allahtan rahmet diliyorum; şiddete uğramış,
anlatamamış bütün kadınlarımıza da geçmiş olsun
dileklerimi ifade ediyorum.
Bir tek kadın, çocuk, hayvan, hatta bitkinin
şiddete uğramaması için tüm gücümüzle
çalışacağımızı buradan ifade ediyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
3.-
CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Yunus Emre ve arkadaşları
tarafından, araştırma görevlilerinin sorunlarının
araştırılması, çözüm yollarının belirlenmesi ve
gerekli düzenlemelerin yapılması amacıyla 8/1/2019 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin,
Genel Kurulun 8 Ocak 2019 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu
8/1/2019 Salı günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Engin
Özkoç
Sakarya
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
İstanbul Milletvekili Yunus Emre ve
arkadaşları tarafından araştırma görevlilerinin
sorunlarının araştırılması, çözüm
yollarının belirlenmesi ve gerekli düzenlemelerin
yapılması amacıyla 8/1/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin (667 sıra no.lu) diğer
önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 8/1/2019 Salı günlü
birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önerinin gerekçesini açıklamak üzere, öneri
sahibi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz
Sayın Yunus Emre. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika Sayın Emre.
CHP GRUBU ADINA YUNUS EMRE (İstanbul)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; geçtiğimiz hafta çok acı bir olayla
sarsıldık, Ankara Çankaya Üniversitesinde bir araştırma
görevlisi arkadaşımızı, Ceren Damar Şenel
kardeşimizi kaybettik. Ceren kardeşimiz görevini iyi
yaptığı için, bir araştırma görevlisi olarak
sınav güvenliğini layıkıyla sağlayabilmek için
görevini yaparken böyle bir durumla karşılaştı,
hayatını kaybetti. Bizim açımızdan bu bir görev şehididir,
Ceren arkadaşımız bir görev şehididir, eğitim
şehididir; karşılaştığımız durum bir
eğitim cinayetidir, bir bilim cinayetidir. Ülkemizde iyi ki böyle görevini
layıkıyla yapmak isteyen, bilimin yol göstericiliğinin
bilincinde olan, sorumluluk sahibi yurttaşlarımız var,
arkadaşlarımız var.
Değerli arkadaşlar, bizlerin de
politikacılar olarak, milletvekilleri olarak görevimiz bu durumlar
karşısında üzüntülerimizi belirtmekle sınırlı
değil; bu olayları derinlemesine incelemek, araştırmak, bu
olaylardan dersler çıkarmak, sorgulamak, toplumun önüne olumlu örnekleri
bir yanıyla ama olumsuz örnekleri de koymak, bunların nasıl
düzeltileceğini araştırmak, uygulamaya koymak, bizlerin
görevleri arasındadır.
Bildiğiniz gibi, 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanununda, araştırma görevlileri,
yükseköğretim kurumlarında yapılan araştırma, inceleme
ve deneylerde yardımcı olan ve yetkili organlarca verilen ilgili
diğer görevleri yapan öğretim elemanları olarak
tanımlanıyor. Geçmişte ikili bir statü vardı, malum -50/d,
33/a- bu ilgili kanunun maddeleri uyarınca
çalıştırılan araştırma görevlileri vardı.
2017 Temmuzunda kabul edilen 7033 sayılı Yasayla bir
değişikliğe gidildi. Bir ölçüde daha güvenceli sayılabilecek
düzenlemeyle 33/ayla yapılan atamalar artık ortadan kaldırıldı,
bütün atamalar 50/d kadrolarıyla yapılıyor ve çok temel, çok
önemli bir sorun olarak orta yerde bulunuyor.
Bunun yanında, yine bu kapsamda çok önemli bir
sorun, vakıf üniversitelerinde burslu öğrenci statüsüyle lisansüstü
öğrencilerin çalıştırılması meselesi yani çok
düşük bir ücretle kimi zaman sigortasız olarak ve araştırma
görevlisinin tanımlı işleri yaptırılarak vakıf
üniversitelerinde lisansüstü öğrencilerinin ücretsiz ve sigortasız
olarak çalıştırıldığı bir manzarayla, bir
burs karşılığında çalıştırılma
manzarasıyla karşı karşıyayız.
Araştırma görevlilerinin sorunları
tabii bu çalışma yaşamı, özlükle ilgili meselelerle
sınırlı değil, çok temel, çok önemli bir mesele de
araştırma görevlilerinin üzerindeki angarya işler ve mobbing,
yıldırma faaliyetleri. Bu konuda, çok kapsamlı önemli
araştırmalar var. Örneğin EĞİTİM-SEN
Yükseköğretim Bürosunun yaptığı önemli bir
araştırma var. Yakın zamanlarda yayınlanan önemli bir kitap
var: Ne Ders Olsa Veririz Akademisyenin Vasıfsız İşçiye
Dönüşümü Buralara baktığınızda, gerçekten Türkiye
için çok çarpıcı, çok önemli sonuçlar görüyorsunuz. Bir defa,
araştırma görevlilerinin bütün yüklerinin idari görevler,
danışmanlıklar, gözetmenlikler, hoca ve bölümün projelerine
yetişmek gibi aslında akademik uğraşın temeli olmayan
ve akademisyenlikten, akademik çalışmadan lisansüstü öğrencileri
uzaklaştıran, en verimli olacakları çağda onları
ağır bir iş yükünün içine sokan uygulamalarla karşı
karşıyayız. Araştırma görevlilerinin özel hizmetli
gibi, her işi yapan insan gibi, her türlü işi yapmak durumunda kalan
insan gibi bir çalışma alanında bulunduklarını
görmekteyiz.
Bir diğer mesele, tabii, kadroların
ehliyet ve liyakate dayalı olarak dağıtılmaması,
kayırmacılık uygulamaları. Biliyorsunuz, bu yıl
öğretim üyesi dışındaki kadrolara yapılacak atamalarla
ilgili bir yönetmelik değişikliği oldu, orada tekrar mülakat
oranı yükseltildi. Bunun yanında, üniversitelerde, tabii,
araştırma görevlileri için çok temel bir mesele düşünce özgürlüğüne
dair çok önemli sorunlar var. Genç araştırmacıların
özellikle sosyal bilim alanlarında düşünce özgürlüğüyle ilgili
çok ciddi sorunları var.
Bir önemli olayı da yine dikkatinize sunmak
istiyorum: Şubat 2017de Adanada bir eski araştırma görevlisi
Mehmet Fatih Traş intihar etti. Barış Bildirisi
imzacısı olduğu için üniversitedeki asistanlık görevi
uzatılmadı. Hakkında, dikkatinizi çekiyorum, hiçbir
soruşturma ve hiçbir dava bulunmayan bir
arkadaşımızdı. Bir psikolojik travma neticesi
yaşamına son verdi.
Son olarak şunu belirtmek istiyorum: Değerli
arkadaşlar, gördüğünüz gibi, Türkiye için kendi görevini
layıkıyla
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ilave ediyorum Sayın
Emre.
YUNUS EMRE (Devamla) Teşekkür ediyorum.
yapmak isteyen, iyi yapmak isteyen bir arkadaşımızın
görev şehidi olduğu bir olayın arkasından konuşuyoruz.
Bizler de politikacılar olarak bu kızımıza, bu
arkadaşımıza layık olmak durumundayız. Onun meslektaşlarının,
arkadaşlarının sorunlarını geniş bir çerçevede
rasyonel bir tartışmayla araştırmak, bulmak, kamuoyunun
dikkatine sunmak, çözüm önerilerini ortaya koymak durumundayız. Bu
kapsamda araştırma görevlilerinin sorunlarının
araştırılması, çözüm yollarının belirlenmesi ve
gerekli düzenlemelerin yapılması için bir komisyon kurulması,
özellikle konunun paydaşlarıyla istişareler yapılarak,
görüş ve öneriler alınarak ve bu kapsamda yeni yasal düzenlemeler
yapılarak yükseköğretimin çok temel bir sorununun çözülmesi
gerektiğini düşünüyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Emre.
Öneri üzerinde, İYİ PARTİ Grubu
adına Gaziantep Milletvekilimiz Sayın İmam Hüseyin Filiz.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakika Sayın Filiz.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA İMAM
HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; araştırma görevlilerinin sorunlarının
araştırılması hakkında öneri üzerine İYİ
PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu
saygılarımla selamlarım.
Konuşmama başlamadan önce, Çankaya
Üniversitesi araştırma görevlisi Ceren Damara Allahtan rahmet
diliyorum.
Bildiğiniz gibi, Türkiye üniversitelerinde
görev yapan araştırma görevlisi sayısı yaklaşık
46 bindir ve bu büyük kitlenin büyük ve çok sayıda sorunu vardır.
Biraz önceki konuşmacının bahsettiği gibi, üniversitelerde
araştırma görevlisi kadrosu 33/aya göre ya da 50/dye göre
yapılmaktadır. Ataması 50/dye göre yapılan
araştırma görevlilerinin, yüksek lisans ya da doktora
çalışmaları bittiği zaman altı ay ya da bir yıl
sonra işlerine son verilmektedir. Bu, onlar için bir
haksızlıktır, bu durumun düzeltilmesi gerekmektedir.
Yine, hepimizin bildiği gibi, üniversitelerde
öğrenci sayısı alabildiğine artmakta, buna
karşılık araştırma görevlileri sayısı
azalmaktadır. Bu da araştırma görevlilerinin son derece yüklenmelerine
sebep olmaktadır ve araştırmalarını
sağlıklı bir şekilde devam ettirememektedirler.
Öğrenci başına düşen araştırma görevlisi
sayısının her geçen gün azalmasıyla araştırma
görevlilerinin laboratuvar, proje, sınav ve benzeri görevleri sebebiyle
bilimsel araştırma çalışmaları ikinci plana
düşmektedir. Araştırma görevlilerinin görev
tanımlarının net olmaması bu kişilere işleriyle
ilgisiz görevler verilmesine neden olmaktadır. Hayat
şartlarının oldukça zorlaştığı günümüzde bir
araştırma görevlisinin maaşı bin doların
altındadır. Araştırma görevlilerine, özgün içerikli tez
konusu deney çalışmalarının gerçekleştirilmesi için
gerekli olan maddi destek üniversiteler tarafından sağlanamamaktadır.
Tüm araştırmacılara tek adres olarak TÜBİTAK gösterilse de,
TÜBİTAK bütün araştırmacılara destek verememektedir.
Araştırmacılar, sadece kendi üniversitelerinde bilimsel
araştırma projeleri birimlerinin vermiş olduğu cüzi
bütçelerle araştırmalarını sürdürmeye
çalışmaktadırlar.
Anadolu üniversitelerinin birçoğunun mevcut
laboratuvar imkânları çağın gerisinde kalmış olup,
işlevselliğini ve güncelliğini yitirmiş cihazlarla AR-GE
yapmak mümkün değildir. Üniversite laboratuvarlarının bu
durumları göz önüne alındığında, araştırma
görevlileri, tüm akademik ve idari görevlerinin yanı sıra AR-GE
çalışmaları için de fon kaynağı yaratma mücadelesi
vermektedirler.
Sonuç olarak, üniversitelerimizin geleceği için
genç araştırmacılarımızın özellikle
araştırma konularıyla ilgili yapacakları
çalışmalar için destekler artırılmalı ve özlük
hakları iyileştirilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Filiz, bir dakika ilave
ediyorum.
İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Devamla)
Bitiriyorum.
Güçlü ülke ancak kaliteli
araştırmalarıyla olur anlayışıyla Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler.
Öneri üzerinde Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Gaziantep Milletvekilimiz Sayın Mahmut Toğrul. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakika Sayın Toğrul.
HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, üniversitelerin üç
temel direği vardır; bir akademisyenler yani öğretim
elemanları, iki idari personel, üç öğrenciler. Neresinden
bakarsanız bakın, maalesef, üniversitelerde üç ayak da ciddi
sıkıntılarla karşı karşıya.
Bilimsel araştırmanın temeli
araştırma görevlileridir. İyi yetişmiş
araştırma görevliniz varsa bilim üretebilirsiniz, yoksa bilim üretme
şansını kaybedersiniz.
Değerli arkadaşlar, araştırma
görevlisinin en önemli noktası, araştırma görevlisi kendisini
güvencede görüyor mu görmüyor mu? Şimdi, geçmişte iki yolla
araştırma görevlisi istihdam edilirdi. 33/a kısmen daha
güvenceli ve kadroda çalışan araştırma görevlileri,
diğeri ise 50/dydi. Maalesef AKP iktidarı bizim tüm mücadelemizi, o
50/ddeki araştırma görevlilerinin 33/aya alınmasına
yönelik mücadelemizi bir kenara koydu, tamamını 50/dye göre istihdam
eden bir duruma getirilmiş durumda. Şu anda üniversitelerde
akademisyenliğin ilk adımı olan araştırma
görevliliği tamamen sözleşmeli 50/dye göre yapılıyor
değerli arkadaşlar. Bu konuda, biraz önce de fark ettim ki bir kafa
karışıklığı var; sanki hâlâ 33/aya göre istihdam
yapılabiliyormuş gibi.
Değerli arkadaşlar, şu anda böyle bir
durum yok. Peki, 50/dye göre alınan bir araştırma görevlisi
nasıl bir pozisyonda çalışıyor? Yüksek lisans,
doktorasını yaptıktan sonra tamamen kaderi rektörün iki
dudağı arasında. Rektör eğer kadro ilan ederse göreve devam
eder, yardımcı doçentliğe, akademisyenliğe devam eder.
Eğer vermezse maalesef kapı önüne konur, yetişmiş bir
eleman kapı önündedir.
Değerli arkadaşlar, araştırma
görevlisinin tanımı da sıkıntılıdır. 2547ye
göre araştırma görevlisinin bir tanımı yapılır
ama yanına bir cümle konur, Bölüm başkanının verdiği
her türlü görevi yapmak zorundadır. der. İşte, istediğiniz
kadar tanım yapın, bunu söyledikten sonra araştırma
görevlisi angaryayla karşı karşıya kalır. Verilen her
işi yapmak zorunda, aksi takdirde geleceği yoktur çünkü rektörlük,
biliyorsunuz, artık akademinin kendi bileşenleri tarafından
yönetilen bir mekanizma değil, AKP Genel Başkanının
atadığı kişiler üniversiteleri yönetiyor. Rektörler doğrudan
atanıyor. Dolayısıyla, aslında maalesef siyasi
yakınlık saikiyle davranmak zorundadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Toğrul, bir dakika
ilave ediyorum.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Teşekkür ederim
Başkanım.
Değerli arkadaşlar, kamu üniversitelerinde
durum buyken maalesef vakıf üniversitelerinde durum daha da
sıkıntılıdır. Araştırma görevlisi,
öğrenciyi karşılamakla, sınav yapmakla yani verilen her
türlü görevi yapmakla yükümlüdür ve hiçbir güvencesi yoktur. İşte, en
son, Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesinde gencecik bir akademisyenin
karşılaştığı durum. Maalesef, bir cani
tarafından
4üncü sınıf öğrencisi gidiyor, kopya
çektiğini tespit eden bir araştırma görevlisini,
hocasını önce bıçaklıyor, arkasından, maalesef,
silahla vurup ölümüne neden oluyor. Biz, burada, kardeşimize Allahtan
rahmet diliyoruz.
Değerli arkadaşlar, araştırma
görevlilerinin ciddi sorunları var, ciddi problemlerle karşı
karşıyalar. Araştırma görevlisi yetiştiremeyen bir
ülke, maalesef, bilim üretiyorum diyemez.
Bakın, bugün, araştırma
görevlilerinin kaderleri, bu kadar, rektörlüğün iki dudağı
arasına bırakılmışken
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Toğrul, bir dakika
daha ilave edeyim, tamamlayın.
Buyurun.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla)
biz bir bilim
politikasına sahibiz iddiasında bulunamayız. Türkiye'nin şu
anda bir bilim politikası yok, bir teknoloji politikası yok.
Bakın, temel eğitimde şu andaki durum
içler acısıdır. Fizik, kimya, matematik, biyoloji -4 temel bilim
dalı- bölümlerine neredeyse eğitimden en az nasibini alan
öğrenciler gidiyor, çoğu bölüm kapandı ve biz eğitimden en
az nasibini almış bu kişilere hadi, buyurun, bize bilim üretin
diyoruz. Bu durumdan çıkmak gerekiyor. Türkiye'nin, gerçekten, kendi bilim
politikasını önüne koymaya ve neye ulaşmak istediğini
gözden geçirmeye ihtiyacı vardır. Biz bu önergenin arkasında
duracağız.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Toğrul.
Öneri üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına Konya Milletvekilimiz Sayın Hacı Ahmet Özdemir.
Buyurun Sayın Özdemir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA HACI AHMET ÖZDEMİR
(Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve bizleri
ekranları başında izleyen vatandaşlarımız;
hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Bugün verilen önergenin gerekçesinde,
araştırma görevlilerinin durumlarının çok
kötüleştiğinden bahsediliyor ve özellikle de 33 olarak bizim
andığımız çakılı araştırma görevlisi
kadrolarının 1/1/2018 tarihinden itibaren tamamen
kaldırılarak 50/d kadrolarının getirilmesi üzerinde çokça
duruluyor.
Değerli milletvekilleri, burada konuşan
arkadaşlarımızın pek çoğu akademisyendi, ben de bir akademisyenim.
33/dnin ne anlama geldiğini hepiniz biliyorsunuz. 33/dyle herhangi bir
merkezi üniversiteye, gözde bir üniversiteye araştırma görevlisi
olarak atanan bir arkadaşımız, doktor öğretim üyesi
olabilecek yetkinliğe kavuştuğu hâlde üniversitesini terk
etmiyor, araştırma görevlisi kadrosunu elinde tutuyor. Doçent
atanabileceği yetkinliğe kavuştuğu hâlde, gidip bir
başka üniversitede doçent olma imkânı varken yine araştırma
görevlisi kadrosunu tutuyor. Bugün ben size, böyle ayan beyan adıyla
sanıyla bir üniversiteyi ve bir bölümü işaret etmek isterdim ama ne
yazık ki kötüleme amacı taşıyacağı için, ismi
sarahaten, açıkça zikredemiyorum. Fakat bir enstitü müdürümüzün bana
söylediği
Anlı şanlı bir üniversitemizde bir bölümde 4
tane araştırma görevlisi var, doktoralarını
bitirmişler, isteseler doçent de olabilirler, doktor öğretim üyesi de
olabilirler ama kadrolarını tutuyorlar ve hocanın bana
söylediği şey şu: Hocam, benim araştırma görevlilerim
Allaha şükür benimle yaşıtlar, siz bana 5inci
araştırma görevlisi kadrosunu verin, 6ncı araştırma
görevlisi kadrosunu verin.
Ben size başka bir şey daha söyleyeyim;
bugün Orta Doğu Teknik Üniversitesi çok başarılı. Niye
başarılı? Çünkü kurulduğu günden bugüne, 33üncü maddeye
göre en küçük bir atama gerçekleştirmemiş araştırma
görevlisi kadrolarında, hep 50/dyle almış.
Bir başka üniversitemiz yine çok
başarılı, gözde bir üniversite, Boğaziçi Üniversitesi, hep
50/dyle almış. Bunun pratikte ne gibi sonuçlar
doğurduğunu, sürem tamamlanıyor, Başkanım bir süre
verirse kısaca ifade edip selamlayıp noktalamak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, bir dakika ekleyelim.
HACI AHMET ÖZDEMİR (Devamla) Bugün ben öyle
öğretim üyesi arkadaşlarımı tanıyorum ki -bendeniz
öyle değilim- bir yerde doğmuş, ilkokulu orada okumuş,
ortaokulu orada okumuş, liseyi orada okumuş, üniversiteyi orada
okumuş, orada araştırma görevlisi olmuş, orada
doktorasını kazanmış, orada doçent olmuş, orada
profesör olmuş ve hocamız dışarı
açılmadığı için, bir başka yeri görmediği için,
bir başka kimseden istifade etmediği için dar bir alana hapsolmaktan
maalesef kendisini kurtaramamıştır. Bugün gelinen noktada
araştırma görevlilerimizin iyi yetişmesi için farklı
yerlerde görev yapmalarının, ülkenin farklı şehirlerini
tanımalarının, farklı bilimsel çevrelerde
bulunmalarının gereği açıktır.
Ben maaşları üzerinde durmuyorum,
araştırma görevlilerinin sayısının yüzde yüzün
üzerinde artışı üzerinde durmuyorum, maaşlarının
10 kattan fazla artışı üzerinde durmuyorum, bu hususları
beyan ederek, bu gerekçelerle bu komisyonun kurulmasının gereksiz
olduğunu beyan ederek hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Öneriyi oylarınıza
sunuyorum
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Sayın
Başkan, bir cümleyle kayıtlara geçsin istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Toğrul.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Sayın
Başkan, tüm araştırma görevlilerinin biricik hedefi yüksek
lisans, doktora yaptıktan sonra öğretim üyesi kadrosuna geçmektir.
Hiçbir araştırma görevlisi bir mâni olmadığı sürece o
kadroda çakılı kalmak istemez. Bu, eşyanın tabiatına
aykırıdır. Şimdi, dolayısıyla illaki
araştırma görevlisinin görgüsünü, bilgisini artırması için
şartlar koyabilirsiniz; örneğin postdoc yapma zorunluluğu
getirebilirsiniz yani doktora sonrası çalışma zorunluluğu
getirebilirsiniz. Sadece böyle kulaktan dolma Efendim, enstitü müdürü
demiş ki: 4 elemanım benimle yaşıt. Efendim, böyle bir
şey tamamen subjektiftir, eşyanın tabiatına
aykırıdır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
4.-
AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin
yeniden düzenlenmesine; 8, 9, 10, 15, 16 ve 17 Ocak 2019 Salı,
Çarşamba ve Perşembe günlerindeki birleşimlerinde denetim
konularının görüşülmeyerek gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer işler" kısmında yer alan işlerin
görüşülmesine; Gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer işler kısmında bulunan 28 sıra sayılı
Kanun Teklifinin bu kısmın 1inci sırasına
alınması ve diğer işlerin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesine ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 8/01/2019 Salı günü
(bugün) toplanamadığından İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince, grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurul'un
onayına sunulmasını arz ederim.
Muhammet
Emin Akbaşoğlu
Çankırı
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Genel Kurulun; 8, 9, 10, 15, 16 ve 17 Ocak 2019
Salı, Çarşamba ve Perşembe günlerindeki birleşimlerinde
denetim konularının görüşülmeyerek gündemin "Kanun
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer işler"
kısmında yer alan işlerin görüşülmesi,
Gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmında bulunan 28 sıra
sayılı Kanun Teklifinin bu kısmın 1inci
sırasına alınması ve diğer işlerin sırasının
buna göre teselsül ettirilmesi,
8 Ocak 2019 Salı günkü (bugün)
birleşiminde 37 sıra sayılı Kanun Teklifinin 1inci
maddesine kadar görüşmelerin tamamlanmasına kadar;
9 Ocak 2019 Çarşamba günkü birleşiminde 37
sıra sayılı Kanun Teklifinin birinci bölüm görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar;
10 Ocak 2019 Perşembe günkü birleşiminde
37 sıra sayılı Kanun Teklifinin ikinci bölümünde yer alan
40ıncı maddesinin oylanmasının tamamlanmasına kadar;
37 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin
ikinci bölümünde yer alan 40ıncı maddesinin oylanmasının
10 Ocak 2019 Perşembe günkü birleşiminde tamamlanamaması hâlinde
Genel Kurulun haftalık çalışma günlerinin
dışında, 11 Ocak 2019 Cuma günü saat 14:00'te toplanması ve
bu birleşiminde denetim konularının görüşülmeyerek gündemin
"Kanun Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmındaki işlerin görüşülmesi ve 37
sıra sayılı Kanun Teklifinin ikinci bölümünde yer alan
40ıncı maddesinin oylamasının tamamlanmasına kadar;
15 Ocak 2019 Salı günkü birleşiminde 37
sıra sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar;
16 Ocak 2019 Çarşamba günkü birleşiminde
18 sıra sayılı Kanun Teklifine kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
17 Ocak 2019 Perşembe günkü birleşiminde
20 sıra sayılı Kanun Teklifine kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını
sürdürmesi önerilmiştir.
BAŞKAN Öneri üzerinde herhangi bir
konuşma talebi yok.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmiştir.
İç Tüzükün 37nci maddesine göre verilmiş
bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
B) Önergeler
1.- Adana Milletvekili İsmail Koncukun (2/1050) esas
numaralı Devlet Memurları Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/15)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
(2/1050) esas numaralı Kanun Teklifimizin
İç Tüzükün 37nci maddesine göre doğrudan Genel Kurul gündemine
alınmasını arz ederim.
Saygılarımla.
İsmail
Koncuk
Adana
BAŞKAN Şimdi İç Tüzükün 37nci
maddesine göre verilmiş önerge üzerinde teklif sahibi Adana
Milletvekilimiz Sayın İsmail Koncuk. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika Sayın Koncuk.
İSMAİL KONCUK (Adana) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, 5 Ocak Adananın kurtuluşu, 6
Ocak da benim doğduğum yer, doğum yerim olan, memleketim olan
Ceyhanın kurtuluşu. Aziz şehitlerimizi, gazilerimizi bu vesileyle
rahmetle, minnetle yâd ediyor, yiğit Adanalıları saygıyla
selamlıyorum.
Aynı zamanda, geçenlerde, maalesef,
öğrencisi tarafından katledilen Ceren Hocamızı da rahmetle
anıyorum. Ailesine, eşine sabır niyaz ediyorum.
İnşallah, böyle olayları bir daha yaşamayız.
Değerli milletvekilleri, sözleşmelilik
konusu artık Türkiyede kanayan bir yara hâline geldi. Kanayan bir yara
hâline geldi ki sözleşmelilerin kadroya alınmasıyla ilgili
İYİ PARTİ Grubu, MHP Grubu, CHP Grubu kanun teklifi verdi.
HDP Grubu verdi mi, bilmiyorum.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Verdi, verdi.
İSMAİL KONCUK (Devamla) Verdiniz mi?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) Verdik biz.
İSMAİL KONCUK (Devamla) Teşekkür
ederim, HDP de vermiş.
AK PARTİ Genel Başkanı, Sayın
Cumhurbaşkanımız referandum sürecinde de Sözleşmelilerin
kaygısı olmasın, onlar bize emanettir. diye onların
kadroya alınacağına dair seçim sathımailinde
sözleşmelilere yönelik sözler verdi.
Sözleşmelilerin kadroya
alınmasının hazinemize, bütçemize bir mali yükü yok, sadece bir
statü değişikliği gerekiyor. Şu anda kamuda
yaklaşık 300 bin sözleşmeli personel var, bunların maliyeti
yok, bir yük getirmiyor; sadece hukuki hakları kadrolularla eşit hâle
geliyor, tayinleri, terfileri, görevde yükselmeleri hukuken 4/Alı
çalışanlarla aynı seviyeye geliyor.
Bir hukuk devletinde çalışanların
farklı farklı hukuki normlara tabi tutulmaları aslında
hukuk devleti ilkesiyle de çelişen bir durumdur. Aslında, 657
sayılı Devlet Memurları Kanununun 4-B maddesi devletin
ihtiyacı olan uzman personelin sınavsız olarak
alınması sebebiyle ihdas edilmiş bir maddedir ama maalesef
devriiktidarınızda bu madde asıl atama şekline
dönüştürüldü. Bu kabul edilemez. Yani şu anda kamuda çift
başlı bir durum var. Kamuda çalışan mutsuz bir kitle var.
Kendisini ikinci sınıf devlet memuru olarak kabul eden ve üzüntü
yaşayan ve bu durum, iş kalitesine ve iş verimine zarar veren
büyük bir kitle var. Şimdi bu arkadaşlarımız şu anda
televizyonları başında bizi dinliyorlar ve bu kanun teklifinizin
akıbetini merak ediyorlar, şunu merak ediyorlar: AK PARTİ Grubu,
Sayın Cumhurbaşkanının seçim meydanlarında
verdiği sözü yerde mi bırakacak ve diğer siyasi partilerimiz
verdikleri kanun teklifinin arkasında duracaklar mı, durmayacaklar
mı? Şimdi burada bunu göreceğiz. 300 bin okumuş, mürekkep
yalamış insanın ızdırabını burada ya
bitireceğiz ya sonlandıracağız ve hukuk devletine
Ki
Anayasanın 10uncu maddesi, kanunların
vatandaşlarımıza eşit olarak uygulanmasını
öngören bir maddedir. Dolayısıyla, biz
çalışanlarımıza farklı hukuki normları
uygulayarak aslında Anayasanın 10uncu maddesine de aykırı
bir tutum almış oluyoruz.
Umuyorum, 600 milletvekilimiz de bu işi bir
siyasi öncelik olarak görmekten öte, evlatlarımızın bir hukuki
hakkı olarak görür ve empati yapar ki bunlar sizin çocuklarınız
da olabilir ki yakınlarınız vardır, akrabalarınız
vardır. Bu sadece İYİ PARTİnin meselesi değil bütün
milletvekillerimizin, milletin vekili olan insanların meselesidir diyorum,
kararınızın ne olacağını
sabırsızlıkla bekliyorum.
Saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Koncuk.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Değerli milletvekilleri, gündemin seçim
kısmına geçiyoruz.
IX.-
SEÇİMLER
A)
Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.-
Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan üyeliğe
seçim
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Kamu
İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan ve siyasi parti
grubu mensubu olmayan milletvekillerine düşen bir üyelik için Konya
Milletvekili Sayın Abdulkadir Karaduman aday olmuştur.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.41
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK
KÂTİP ÜYELER: Şeyhmus DİNÇEL (Mardin),
İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 42nci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Sayın Bülbül, bir söz talebiniz var.
Buyurun Sayın Bülbül.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
29.-
Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün, Levent Göke tebriği için
teşekkür ettiğine, Cumhurbaşkanının ve
milletvekillerinin vefat eden yakınlarına, katledilen Ceren Damara
Allahtan rahmet dilediğine, Ceren Damar cinayetiyle ilgili Cumhuriyet
gazetesinde yer alan habere, 5 Ocak Adana ilinin düşman işgalinden
kurtuluşunun 97nci yıl dönümü vesilesiyle 5 Ocak 1975 tarihinde
hayata veda eden Arif Nihat Asyayı rahmetle andıklarına ilişkin
açıklaması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, oturumun
başında, nazik tebriğiniz için hassaten çok teşekkür etmek
istiyorum efendim. Ayrıca, zikrettiğiniz cenazeler,
kayıplarımız için de Allahtan rahmet diliyorum.
Ben, Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu
olan bir milletvekili kardeşinizim. 2001 yılında bu
üniversiteden mezun oldum. Biz, bu araştırma görevlisi rahmetli Ceren
Damar Hanımefendinin hunharca katlinden dolayı son derece
üzüntülüyüz. Kendisine Allahtan rahmet, ailesine ve akademi camiasına
başsağlığı diliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Bu cinayetin ve
bu cinayetlerin tekerrür etmemesi için alınması gereken ne tür
önlemler varsa hepsinin en acil bir şekilde alınması
noktasında biz de talepkârız. Türkiyede, bu şekilde, herkesin
vicdanını kanatan, herkesi üzen bu cinayetler yaşanırken,
dün itibarıyla, Çankaya Üniversitesinde yaşanan bu cinayetle ilgili
Çankayalı Ülkücüler adı altında bir yapının bu
üniversitede birtakım tehditlerle ve baskılarla, üniversite
yönetimini de arkalayarak başka sıkıntılı işlerin
içerisine girdiği noktasında birçok iftirayı ve gerçek
dışı beyanı içeren bir haber bir gazetede yer aldı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Bu, hiçbir
şekilde Ceren Damar Hanımefendinin cinayetiyle alakalı,
öldürülmesi meselesiyle alakalı olmamasına rağmen, hiçbir
şekilde iyi niyetle bağdaştırmadığımız
bir şekilde bir gazetenin haberi alıntılanarak Cumhuriyet gazetesinde
böyle bir haber çıkmıştır. Bu haberin kaynağı
olan kişinin, daha önce hem Atatürkle hem de bizim şehidimiz, Ege
Üniversitesinde PKKlılarca şehit edilen Fırat Yılmaz
Çakıroğluyla alakalı son derece ileri hakarete varan
beyanları ve sosyal medya paylaşımları sebebiyle üniversite
tarafından yapılan soruşturma neticesinde okuldan
ilişiği kesilen, araştırma görevlisi pozisyonundan
uzaklaştırılan bir kişinin Norveçten yapmış
olduğu sosyal medya paylaşımları ve açıklamaları
esas alınarak yapılan bir haber ve bu haber nasıl oluyorsa Ceren
Damar Hocamızın katledilmesiyle alakalı haberle bir araya
getirilip sanki bu cinayetle alakalı olarak da böyle bir şey
varmış gibi bir hava yaratılması bizi son derece de rencide
etmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Toparlayalım.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Teşekkür
ederim.
Bu okulun mezunu olan ve Türk milliyetçisi ülkücü
olan birisi olarak bu kadar üzüntü içerisindeyken böyle bir haberle
karşılaşmak bu okulun mezunu olan ve bu okulda okuyan birçok
kişiyi vicdanen yaralamıştır. Biz atılan bu
iftirayı şiddetle reddediyoruz ve habercilikle bağdaşmayan
bu haberin bu şekilde yapılmasını da şiddetle
kınıyoruz.
Efendim, ayrıca son olarak şunu ifade
etmek istiyorum: Bugün, 5 Ocak Adananın kurtuluşuyla alakalı
konuşmaları dinledik. Bu vesileyle Adananın kurtuluşunu ve
5 Ocak tarihinde çok sevdiği Adanasına veda eden, hayata veda eden
Bayrak Şairi Sayın Arif Nihat Asyayı da rahmetle ve minnetle
anıyoruz.
Bu fırsatı verdiğiniz için
teşekkür ediyorum efendim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bülbül.
Değerli milletvekilleri, alınan karar
gereğince denetim konularını görüşmüyor ve gündemin
"Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz.
1inci sıraya alınan, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırım'ın Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan
Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasına Ait Protokol
I'in Yerini Alan 30 Ocak 2018 tarihli Protokol I Anlaşmanın
"Menşeli Ürünler" Kavramının Tanımı ve
İdari İşbirliği Yöntemlerine İlişkin Protokol
II'sini Değiştiren 17 Ocak 2017 Tarihli ve 1/2017 Sayılı
Ortak Komite Kararı ve Anlaşmaya Eklenen Hizmet Ticareti
Hakkında 30 Ocak 2018 Tarihli "Protokol III"ün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın Protokoller
ve Eklerine İlişkin Değişikliklerin
Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki
Verilmesine İlişkin Kanun Teklifi ve Dışişleri
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
X.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDA
BULUNAN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir
Milletvekili Binali Yıldırım'ın "Türkiye Cumhuriyeti
ile Sırbistan Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret
Anlaşması"na Ait Protokol I'in Yerini Alan 30 Ocak 2018 Tarihli
"Protokol I", Anlaşmanın "Menşeli Ürünler"
Kavramının Tanımı ve İdari İşbirliği
Yöntemlerine İlişkin Protokol II'sini Değiştiren 17 Ocak
2017 Tarihli ve 1/2017 Sayılı Ortak Komite Kararı ve
Anlaşmaya Eklenen Hizmet Ticareti Hakkında 30 Ocak 2018 Tarihli
"Protokol III"ün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve
Anlaşmanın Protokoller ve Eklerine İlişkin
Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca Doğrudan
Onaylanmasına Dair Yetki Verilmesine İlişkin Kanun Teklifi
(2/1358) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 28)
(x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Komisyon Raporu 28 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Şimdi, teklifin tümü üzerindeki
görüşmelere başlıyoruz.
Teklifin tümü üzerindeki ilk söz İYİ
PARTİ Grubu adına Kocaeli Milletvekilimiz Sayın Lütfü Türkkana
aittir.
Buyurun Sayın Türkkan. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süremiz yirmi dakika.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Cumhuriyeti ile Sırbistan Cumhuriyeti arasında yapılan Serbest
Ticaret Anlaşmasıyla ilgili düzenlemelere ilişkin kanun teklifi
hakkında İYİ PARTİ Grubu adına söz aldım.
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, öncelikle yüce Meclise şunu
hatırlatmak istiyorum: Bu yapılan anlaşma, Sırbistan
Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti arasında yapılan bir anlaşma.
Daha sonra anlaşmanın maddelerine geçeceğim ama bir şeyi
hatırlatmak istiyorum: Ben Rumeliliyim, Sırp zulmünden kaçan bir
ailenin çocuğuyum. Sırp zulmünden kaçarken ailesinden şehit
vermiş, ailesinin bir kısmını çalışma
kamplarına terk edip buraya gelmiş, kucağında
bebeğiyle trende gelirken trende kaybettiği bebeğini sadece
Gâvur topraklarında gömülmesin, ben bebeğimin ölüsüyle kendi ana
vatanıma gidiyorum. diyen bir annenin de evladıyım.
Böyle bir cumhuriyetle beraber şu anda biz
ticari bir anlaşma yapıyoruz. Sırbistanın Balkanlarda iki
tane problemi var; birisi Boşnaklar diğeri de Arnavutlar, ikisi de
Balkanların mazlum milleti. Hani hep diyorsunuz ya Biz mazlum milletlerin
yanındayız. diye. İşte o Balkanlardaki iki tane mazlum
millet Boşnaklar ve Arnavutlar şu anda hâlen Sırpların
baskısı altında uluslararası gücün onlara verdiği
ilave güçle Arnavutlara ve Boşnaklara kan kusturmaya devam ediyorlar. Bu
yapılan anlaşmalardaki rakamlara baktım, sıfır
gümrükle 10 bin ton buğday getirecekmişiz. 10 bin ton buğdayı
sıfır gümrükle getirsek ne olur getirmesek ne olur? 10 bin ton
buğday dediğiniz bir gemi buğday. Yani Türkiyenin
ihtiyacının yanında hiçbir şey değil. Sırbistan
açısından, ekonomik açıdan da çok önemli bir rakam değil bu
10 bin ton. 5 bin ton sığır eti. 5 bin ton sığır
eti 10 bin büyükbaş hayvan yapar. Türkiye açısından önemli bir
rakam değil, Sırbistan açısından da önemli bir rakam
değil. Ama bu ticaret anlaşması nedir biliyor musunuz?
Ayrıcalık tanınan bu ticaret anlaşması nedir biliyor
musunuz? Orada kendisini Türkiyenin koruması altında hisseden,
Türkiyenin de Biz sizin haminiz durumundayız. dediği Arnavutlar ve
Boşnaklara Sırpların verdiği mesaj bu. Diyor ki: Sizin o
güvendiğiniz Türkiye var ya şu anda bizimle beraber bu
anlaşmalarla bizim yanımızda olduğunu ifade ediyor. Siz
onlar için bir şey ifade etmiyorsunuz. Bütün rakamları
toplasanız 300-500 milyon doları geçmez. Bu ülkenin ticaret hacminde
önemli bir rakam değil bunlar. Ama oradaki o mazlum milletleri
yalnızlaştırmak için yapılan bir anlaşma bu. Ne gibi
bir kârınız var bilmiyorum. Yani Güneydoğu Avrupada
Sırbistanla bu kadar yakın ilişki kurmanın Türkiyeye
getirdiği neler var bilmiyorum. Orada Türkiyedeki yatırım
maliyetlerinden kaçan tekstil sektöründeki birkaç yatırımcı
dışında da yatırımcı bilmiyorum. Ben o bölgeyi
bilen bir adamım. Ama burada yaptığınız bir şey
var -bir daha söylüyorum- hep öyle ifade ediyorsunuz ya: Biz mazlum
milletlerin yanındayız. Hayır, siz mazlum milletlerin
karşısındasınız. Balkanlardaki mazlum milletlere
zulmedenlerle berabersiniz. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar) Bu dostluklardan da büyük keyif alıyorsunuz. Bunu çok
büyük bir başarı gibi anlatıyorsunuz. Size ne oldu, bilmiyorum.
Daha önce bu grubun içerisinde tanıdığım insanlar var, bu
insanların doğruları birden yanlışa evrildi, biraz
evvel Sayın Bakana da ifade ettiğim gibi. Sırbistanla
yapılan anlaşma öncelikle bir ticari anlaşma değil, bu
şekilde değerlendirmenizi istiyorum.
Bunun içerisinde bazı rakamlar vereceğim.
Biraz evvel ifade ettim, 5 bin ton büyükbaş hayvan eti getireceğiz,
yaklaşık 10 bin büyükbaş hayvan. Türkiyede
hayvancılıkla ilgili bir sürü sıkıntı varken, bir sürü
problem yaşanırken, hayvancılığı terk ederken
insanlar, üstelik ülkenin döviz darboğazında olduğunu hepimiz
bilirken, Sırbistandan hayvan ithal etmenin anlamını
anlatır mısınız bana? Nedir? 5 bin ton hayvana
vereceğiniz dövizi, merasında, ahırında
hayvancılık yapan köylüye verseniz, bu insanlara sübvanse olarak
verseniz, bu insanları hayvancılığa özendirseniz, hem
döviziniz burada kalsa hem adama yerinde istihdam sağlasanız daha
uygun olmaz mı? Bu işleri niye becermekte bu kadar âciz
kalıyorsunuz?
Domates getirecekmişiz. Enteresan, değil
mi? Domates. Biz Sırbistandan domates getireceğiz. Domatesi Rusyaya
ihraç edeceğiz diye kendimizi paralıyoruz, her gönderdiğimiz 3
tır domatesten 1i geriye geliyor ama biz Sırbistandan domates ithal
edeceğiz.
Burada farklı bir kalem var, ondan bahsetmek
istiyorum: Ayçiçeği tohumu getirecekmişiz 15 bin ton.
Beyler, Sırbistanda ayçiçeği ekilmiyor,
biliyor musunuz? Ayçiçeği ekimi yok, hiç ayçiçeği ekilmez, yani iklim
müsait değil, ayçiçeği ekimi de sıfır ama biz oradan
ayçiçeği ithal edeceğiz. Bunun anlamı ne, biliyor musunuz? Bunun
anlamı şu: Sizin aranızda, bu ithalatı kovalayan, Türkiyeye
ihanet eden bir adam -bana göre o adam hain adamdır, ihanet öyle bir
şeydir- bu 15 bin ton çekirdeği ne yapacak, biliyor musunuz?
Başka bir ülkeden alacak, Sırbistandan sadece menşe
şehadetnamesini değiştirecek yani orijinini
değiştirecek Sırp malı diye sıfır gümrükle
buraya koyacak. Yani, birisine sıfır gümrükle 15 bin ton ay
çekirdeği ithal ettireceksiniz, onun da cebine parasını
koyacaksınız.
Bir şey daha var: Olmayan ayçiçeğinin bir
de yağı var, 25 bin ton. Ayçiçeği yağının şu
andaki gümrüğü yüzde 36 beyler. Ayçiçeği yağının
fiyatı 800 dolar; yüzde 36sı yaklaşık 300 dolar yapar. 25
bin tondan ne yapar bu, biliyor musunuz? Birisi -kimse bu bilmiyorum, takip
edeceğim bu ithalatı yapanı- 25 bin ton yağı
başka bir ülkeden alıp yine Sırbistandan menşe
şehadetnamesini değiştirerek Sırp yağı diye
buraya sokacak. Peki, bu kanunu yapan arkadaşlar hiç merak etmezler mi ya
Sırbistanda ay çekirdeği çıkıyor mu, Sırbistanda
ayçiçeği fabrikası var mı, bu yağı nereden
getiriyorsunuz? diye sormazlar mı? Birilerini zengin etmenin yolu
uluslararası anlaşmalara bu tip garabetleri sokmak değildir;
biraz evvel yaptığınız gibi, daha büyük montanlı
işlere kafa yorun. Aldınız, Adapazarı Arifiyedeki orduya
ait fabrikayı Ethem Sancaka çaktınız. Burada 7,5 milyon
doların peşine düşmüşsünüz. 7,5 milyon dolar bu ya yani ufakçı
birisi yapmış bunu. Ben bu işi yapanları biliyorum, çok
büyük yapıyorlar ama burası ufakçı birisine düşmüş.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) 7,5 milyon
dolarlık bir şeyi almışlar, uluslararası
anlaşmaya koymuşlar. Yazıklar olsun, vallahi billahi yazıklar
olsun!
İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) Küme
düştüler, küme.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Yani, evet, küme
düşmeye başladılar, doğru diyorsunuz Sayın
İbrahim Halil Oral. Yani, rüşvette de, avantada da küme
düştünüz. Birisine 7,5 milyon dolarlık avanta sağlayacaksınız
diye uluslararası anlaşmaya Sırbistanda yetişmeyen
ayçiçeğinin, ayçiçeği yağının ithalat müsaadesini
vermişsiniz. Başlı başına hakikaten bir garabet. Ben,
bunu imzalayan Sayın Binali Yıldırımdan ziyade bunu
hazırlayan Bakanlık görevlilerinin hiç kimseye danışmadan
sadece kendilerine verilen talimatla hazırladıklarını
düşünüyorum. Dolayısıyla böyle bir anlaşmanın
Türkiye'nin hiçbir tarafıyla
Bakın, bir: Önce siyasi tarafından
bahsettim. İki: Tarihî, duygusal bağlarımızla bahsettim.
Bizim orada altı yüz yıldır
sancaktarlığımızı yapan Boşnaklar ve Arnavutlara
karşı Sırpları güçlendirmek için olanca gücünüzle
çalışıyorsunuz, onlara orada zulme karşı direnmiş
o milletleri, o mazlum milletleri yalnız bırakıyorsunuz, bir
taraftan bunu yaparken de Birilerine avanta sağlayalım. diyorsunuz.
Pes ya, vallahi pes! Vallahi pes arkadaş! (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Benim size tavsiyem şu: Uluslararası
anlaşmalar bir ülkenin menfaatiyle ilgili olarak yapılır. Bu,
zaman zaman kendi menfaatinizden fedakârlık ettiğiniz bir
anlaşma olabilir ama bu, karşınızda muhatabınız
olan, kadim dostluğunuz olan, geçmişte tarihsel birlikteliğiniz
olan, soy bağınız olan, akrabalık ilişkileriniz olan
bir toplum olur, buna da eyvallah ederim. Bizim Sırbistanla olan akrabalık
ilişkilerimiz sadece 4 gelin, Osmanlı padişahlarının
aldığı 4 Sırp gelinden ibaret, başka da bir
akrabalık ve soy bağımız yok. Bu anlaşmayı niye
yaptığınızı hâlâ anlayabilmiş değilim.
Ben bu anlaşmanın dışında
size Türkiye'nin gündeminde olmayan ama çok önemsediğim bir konudan
bahsederek konuşmama devam etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bin beş yüz
kırk gündür terör örgütü PKKnın elinde askerlerimiz var biliyor
musunuz, bin beş yüz kırk gündür? O askerlerden bir tanesinden, Semih
Özbeyden bahsetmek istiyorum size. Semih, 21 Haziran 1993te Malatyada
dünyaya geldi. Babası tanınan bir ticaret erbabı, annesi ev
hanımı. Anadolu çocuğu. İlkokulu, ortaokulu, liseyi
başarıyla bitiriyor Semih. Büyüyünce ne olacaksın? diye
soranlara hep övünerek Ben asker olacağım. diyor. Kimsenin meslek
seçiminde hayallerine karışmasına da izin vermedi Semih o güne
kadar. Bir akrabası vardı asker olan, sık sık onu ziyaret
etti, uzun uzun onun kıyafetlerini seyretti, o kıyafetlerle
fotoğraf çektirdi Bir gün ben de asker üniforması giyeceğim.
dedi ve dediğini de yaptı Semih. Çocukken kurduğu bu hayaline
ilk adımı 18 yaşında Balıkesirde Kara Astsubay Meslek
Yüksek Okuluna başlayarak attı. Okulu bitirdi, çakı gibi bir
jandarma astsubay oldu Semih. Her yurtsever asker gibi canını
ülkesine feda etmeye hazırdı ama sonu belirsiz bir
karanlığa girdiğinde yapayalnız kalacağını
hiç bilmiyordu Semih. 22 yaşındaki Semih, Rizede görev yaparken
annesinin kanser olduğunu öğrendi, hemen izin aldı,
arabasına bindiği gibi Malatyanın yolunu tuttu. Ailesini bir
daha hiç göremeyeceğini hatta seslerini bile
duyamayacağını, üniformasını son kez giydiğini
bilmeden çıktığı yol onu Tunceliye getirdiğinde tarih
17 Eylül 2015. Pülümür yolunda PKKlı teröristler tarafından
aracı durduruldu. Sivildi ama askerî kimliği ve silahı da
yanındaydı Semihin; o anda ne hissetti hiç kimse bilmiyor. Tam bin
beş yüz kırk gün önce Semihin de bulunduğu aracı
PKKlı teröristler ateşe verip Semihi sevdiklerinden
kopardılar. Semihin babası, buradaki Malatya milletvekili
arkadaşlarımız da bilirler, Malatya Ticaret Borsası
Başkanıydı; Malatyanın sevilen, bilinen, tanınan bir
ailesi. Sadece oğlu Semih için değil, aralarında polis ve
erlerin de bulunduğu, PKKnın kaçırdığı 12 can
için çalmadık kapı, aramadık insan bırakmadı Semihin
babası; ne Türk Silahlı Kuvvetlerinden ne Cumhurbaşkanından
ne Başbakandan ne de bakanlardan, hiçbirinden bilgi alamadı. Sanki
Semih hiç yaşamamış gibi, devletin askerinin hiç kıymeti
yokmuş gibi herkes kapı duvar etmiştir Semihin ailesine.
Yüreklerini ferahlatan haber aileye tam yüz beş
gün sonra bir yılbaşı gecesi geldi. PKKnın
yayınladığı bir videoyla oğullarının yüzünü
gören aile, en azından oğlumuz yaşıyor diye teselli buldu.
Semih, hakikaten yorgun ama dimdik bir askerdi hâlâ. Çünkü kanserle mücadele
eden annesinin kendisini ağlayarak izleyeceğini biliyordu Semih.
Kendini tanıttı, devletten kendilerini kurtarmayı beklediklerini
söyledi. Aynı video PKKnın kaçırdığı diğer
asker ve polislerden de geldi. Aileler yeniden toplandı, çağrı
yaptı, Türkiye Büyük Millet Meclisine gitti, yalvardı. Semihin
kız kardeşi -bana da geldi geçen hafta- Malatyaya gelen Recep Tayyip
Erdoğana ulaştı, çıktı karşısına
Kardeşimi ve kaçırılan askerleri kurtarın ne olur. dedi
Cumhurbaşkanına. Cumhurbaşkanının cevabı şu:
Yapabileceğim bir şey yok, sabredin. Sanki herkes ağız
birliği yapmıştı, çalınan her kapı sabır
sabredin ve sabret kelimesinden başka hiçbir şey söylemiyordu
Semihin ailesine. Herkes sustu, herkes unuttu, sanki Semih hiç yaşamamış
gibi, sanki PKKnın elinde 12 canımız yokmuş gibi
davrandılar. Aradan üç yıl geçti arkadaşlar. Ne siyasiler
ağzına aldı ne basın yazdı, çizdi ve PKK birkaç ay
önce Semihin bir videosunu daha paylaştı. Ben Semih Özbey, 21
Haziran 1993 Malatya doğumluyum. 17 Eylül 2015 tarihinde PKK
tarafından kaçırıldım. Yardımcı olacak herkesten
yardım bekliyorum. Üç yıldır buradayım. Bizim için
çabalanıyor mu, bir çaba var mı bilmiyorum. Bizim için mücadele edin
ne olur. diye yalvarıyordu videoda. Bugün tam bin beş yüz kırk
gün oldu. Bir anne evladını 22 yaşında bıraktı,
sarılamadı, koklayamadı, öpemedi Ölmedim, iyileştim, seni
bekliyorum. diyemedi o anne. Semihle beraber 12 canımız hâlâ
PKKnın elinde. Açlar mı, susuzlar mı, nerelerde tutuluyorlar,
hiç kimse bilmiyor. Çok üzülerek beyan ediyorum, Semihin bu hikâyesi, terörle
mücadele ettiğini söyleyen devletin acziyetinden ibaret bir hikâyedir. Çok
üzülerek ifade ediyorum: Bir devlet, PKKnın elinden üç senedir 12
askerini alamıyorsa bu, vatandaşın devletine olan güveninde
zafiyet oluşturur. Devlet olmak böyle bir şeydir. Amerikalı, bir
papazı almak için dünyayı birbirine kattı. Üstelik suçlu
olduğu bizzat Cumhurbaşkanı tarafından ilan edilen bir
Brunsonı almak için dünyayı birbirine kattı. Bizim 12
canımızın, Amerikalının peşinden gittiği
papaz Brunson kadar hiç kıymetiharbiyesi yok mu sizde? Niye Semihin
ailesine cevap veren bir muhatap yok. Semihin ailesi bu Türkiye
Cumhuriyetinin vergi veren bir vatandaşının oğlu. Semih bu
devlete hizmet etmek için üniforma giymiş bir asker. Semihler 12 tane,
PKKnın elinde.
Bu duyarlılık içerisinde, devletimizi,
PKKnın elinde bulunan bu askerlerle ilgili ciddi bir şekilde
çalışma yapmaya davet ediyorum. Kanser olduğu hâlde oğlunu
görmeden ölmemek için direnen annenin hatırına, askerini gözleyen
bütün aileler adına, bu devlete can vermiş bütün şehitler
adına, bu devlete organını kaybetmiş, sakat
kalmış gaziler adına, Türk milletinin bir ferdi olarak, Türkiye
Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı başta olmak üzere, bu Mecliste bulunan
herkesi bu konuda duyarlı olmaya davet ediyorum.
Hepinize saygılar sunarım. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Akbaşoğlu,
yerinizden bir söz talebiniz var.
Buyurun.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Evet, teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Tabii, görüştüğümüz kanun, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırım tarafından sadece usul gereği malum,
uluslararası anlaşmaların onaylanmasıyla ilgili anayasal
düzenleme ve İç Tüzük düzenlemesi gereğince sevk bakımından
sadece bir mahiyet arz etmektedir. Sırbistanla yapılan serbest
ticaret anlaşmasına yönelik ek protokollerle ilgili bir onaylanma
talebini muhtevidir, Meclisin iradesiyle.
Tabii, Balkanlar önemli bir coğrafya,
yüzyıllar boyunca oralarda hatıralarımız var. Her bir
hatıramızı da TİKAyla, Yunus Emreyle
canlandırıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin lütfen.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) - Bundan en fazla Bosna-Hersekteki Boşnak
kardeşlerimiz, Arnavut kardeşlerimiz, Sırbistanın
özellikle Sancak bölgesinde bulunan yakınlarımız,
akrabalarımız, kardeşlerimiz memnun olmakta. Ve bu bir ticari
anlaşma sonuç itibarıyla. Balkanlarda bütün devletlerle
aramızı daha da iyileştirip oradaki kardeşlerimizi,
akrabalarımızı daha fazla memnun etmeye yönelik bir
yaklaşım ve bütün mazlumların da yanında yer almaya yönelik
bir dış politik yaklaşımı herkesin gözü önünde cereyan
ediyor. Biz bu süreçleri Boşnak kardeşlerimizle de beraber istişare
etmek suretiyle -ki onlardan da 15 bin ton et ithaliyle- ve özellikle
Sırbistanın hayvancılık konusunda gelişmiş
Sancak bölgesindeki akraba topluluklarının da, inşallah, bu
vesileyle katkılarını alabilmek ve dış ilişkiler
çerçevesinde ticari anlaşmaları karşılıklı
kazan-kazan ilkesi çerçevesinde ve dış politika argümanı olarak
bir süreç olarak görmek gerekiyor bu hususları. Farklı siyasi
mülahazalar işi başka noktalara taşıyabilir belki.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Toparlayın lütfen.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Toparlıyorum.
Biz, ikili ticari anlaşmaları
menfaatlerimiz çerçevesinde ele alırken dış politika konusunda,
insan hak ve özgürlükleri konusunda, temel haklar konusunda en ufak bir taviz
vermeden ilgili müdahaleleri, girişimleri her platformda yapmış
ve bütün mazlumların sesi, yüreği, vicdanı olmuş bir millet
ve devletiz. Bu böyle devam edecektir, bununla ilgili ifadelerimi zapta
geçirmek istedim.
Bir de mutlaka, Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak
her vatandaşımızın, 81 milyon
vatandaşımızın canı, malı, ırzı, namusu
bizim için önem arz etmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Akbaşoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Mutlaka bu konuyla ilgili girişimler bütün yetkili
kurum ve kuruluşlar nezdinde, mutlaka devletimizin ilgili kurumları
bu noktada azami hassasiyeti göstermektedir ve göstermeye devam edecektir.
Teşekkür ederim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Efendim
BAŞKAN Buyurun.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Usulle ilgili bir
şey söylemek için söz istedim efendim. Müsaade ederseniz kayıtlara
geçmesi açısından
BAŞKAN Buyurun.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Efendim, İYİ
PARTİ temsilcisi grup başkan vekili kalktı, yirmi dakikalık
bir konuşma yaptı. Sıra AK PARTİnin konuşmasına
da gelecek. Bir sataşma söz konusu olsa 69a göre söz isteyeceğiz,
kürsüden konuşacağız. 60ıncı maddenin bu kadar
geniş kullanılıyor olması doğru değildir diye
düşünüyorum. Zaten konuşmacıları bu konuda gerekli
düşüncelerini ifade edecekler efendim.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Teklifin tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz isteyen Erzurum Milletvekili Sayın Kamil Aydın
konuşacak. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika Sayın Aydın.
MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum)
Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekili arkadaşlar; Türkiye
Cumhuriyeti ile Sırbistan Cumhuriyeti arasındaki yapılan ticari
anlaşmanın detayları üzerinde konuşmak için Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, ikili bir
anlaşmayla ilgili bir şeyler söylemeye
çalışacağız. Mevzubahis konu, uluslararası
ilişkiler bağlamında düşünülüp,
tartışılıp ele alınacak bir mevzudur. Dolayısıyla
ben bu bağlamda konuşmamı sınırlı tutmaya
çalışacağım.
Saygıdeğer milletvekilleri, aksinin
sıkça iddia edilmesine rağmen Bismarck siyaseti şöyle
tanımlar: Siyaset, çözüm üretme sanatıdır. Tabii, bu çözüm
üretme sanatının da sağlıklı, yerinde icrası için
gerçekten tutarlı, sağlıklı ve eklektik, içeride ve
dışarıda yeknesak bir duruşun ortaya konulması
elzemdir. Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti devletinin içinde
bulunduğu jeopolitiği de dikkate alınarak Önce ülkem ve
milletim. deyip bunun da ebet müddet genelgeçer millî bir söylem hâline
getirilmesi kaçınılmazdır. Aksi takdirde binlerce yıllık
geçmişimizde zaman zaman, bunu, bazen gafletle, bazen önemsememekle ihmal
ettiğimiz anlarda başımıza gelen felaketlerle
edindiğimiz tecrübelerden çok net bir şekilde görmekteyiz. Yani bu
coğrafyada suyun dahi uyumadığını bile bile böyle bir
gaflet, böyle bir dalalet içerisinde bulunmak gerçekten
davetkârlıktır.
Orta Doğu gerçeğinde ülke güvenliğini
ve bekasını, teminatın şartları olarak görmek
lazım. Niye bunu söylüyoruz? Çünkü çok acı tecrübeler edindik ve bir
daha aynı yerden ısırılmamayı hiçbir zaman
belleğimizden çıkarmamamız gerekir. Böyle bir iç ve
dış politikada millî bir duruşun eklektik bir yapı hâline
getirilip sürekli, gerçekten, asırlarüstü, siyasetüstü bir dava hâline
getirilmesi elbette ki bizim bu zor coğrafyada
varlığımızın idamesinin ön şartıdır. Bu
gerçeği göz önünde bulundurarak, aslında söz söylemek kâfi
değil; malumunuz, bilmek yeterli, geçerli bir nitelik değil; bilip
bildiğini yapmaktır aslolan. Yani diğer bir ifadeyle, bildiklerimizle
haşrolmayacağız, bir bakıma yaptıklarımızla haşrolacağız.
Bu, dünyevi anlamda da söylenebilir, uhrevi anlamda da söylenebilir. Ne
yaptın bugün? diye klasik bir sorumuz var. Ne bildin? Ne söyledin? Ne
biliyorsun? değil Ne yaptın? Ne yapıyorsun? Ne yapacaksın?
İşte, uluslararası ilişkilerde, gerçekten, iç siyasetle
paralel, iç güvenlikle paralel, varlığın içeride bekasıyla
paralel, dışarıda da bu varlığın teminatı
için gerekli adımların, gerekli inisiyatiflerin alınmasında
yarar vardır diye düşünüyoruz.
Şimdi, kısa bir gezinti yapmak gerekirse
Türkiye
Cumhuriyeti devletinin bugüne kadar geldiği süreçte geçirdiği
badirelerin, atlattığı sıkıntıların hepsinin
farkındayız. Zaten işte bunların bileşkesi olarak biz
böyle bir sonuca varıyoruz çünkü çok acı deneyimlerimiz var.
Şimdi, hâlihazırdaki, etrafımızdaki olaylara
baktığımızda, bizi birinci dereceden ilgilendirmesi
hasebiyle kısa bir değerlendirme yapmak gerekirse... Gerçekten, biraz
önce konuşmacı arkadaş ifade etti Balkanlardan çok kısa bir
anekdot. Aslında vefalı Türkün ihmal ettiği bir coğrafya
yoktur, bunu icraatıyla çok net bir şekilde sahaya koymuştur. Ta
Kafkaslara kadar, Afrikanın en uç noktalarına kadar, Asyanın
en uç noktalarına kadar, hatta dünyanın neresinde -bunu çok hafife
almamak lazım- bir mazlum millet var ise ihtiyaç hasıl olduğu
an, bizden yardım bekleyen gerçekten bir ihtiyaçlı mutlaka
vardır. Biz bunu uydurmadık. İşte, Adananın
kurtuluşuyla ilgili çok güzel dilekler, temenniler duyduk. Büyük
şairimiz, güneyimizin büyük şairi bunu veciz ifade etmiş. Çünkü
o bayrağa olan hasret, o bayrağa olan sevgi, saygı çok
kısa, veciz bir şekilde bu şiirde kısmen ifade edildi.
Neydi o? Üstat Arif Nihat Asyanın ifadesiyle Barışın
güvercini, savaşın kartalı. idi. Neydi diğer bir ifadeyle?
Dalgalandığın yerde ne korku ne keder. ifadesiydi. Şimdi
-Allaha şükür- ecdadımız olsun, bugün eylemi ile söylemi
arasında tenakuza düşmeyen Türkiye Cumhuriyeti devletine mensubiyeti
olan herkesin hissederek, duyarak yaşadığı bir şey var
ki eğer talep edilirse, yardım istenirse, aman dilenirse gideriz,
koşarız, en içten bir şekilde
fedakârlığımızı yaparız. Bunun örneğini,
işte, bugün, Kudüs örneğinde, bize bir dayatma yapılmaya
çalışırken Gazzede o işgal altındaki şeritte
artık son çare Türk Bayrağını İsrailin o taciz edici
saldırılarına karşı savunmakta görmekteyiz. Myanmarda
-amansız, çaresizlik içerisinde- gölgesine sığınılacak
bir kucak olarak yine Türk Bayrağının
asıldığını görmekteyiz. Bugün, Doğu Türkistanda
soydaşlarımızın hangi sıkıntılara düçar
kaldığının farkındayız. Bunu siyasi malzeme yapmaktan
öte uykularımızı zehrederek Elimizden ne geliyor, ne
yapabiliriz? Hangi diplomatik kanalı devreye sokup orada bir
soydaşımızın ya da onların akrabalarının,
uzantılarının burada ikinci bir sıkıntıya,
uluslararası birtakım tuzaklara düşmemesi adına ne
yapabiliriz? demeliyiz. İşte, sözün özü burada: Ne yapıyoruz,
ne yapmalıyız? Ne biliyoruz, ne konuşuyoruz çok da
kıymetiharbiyesi olan bir şey değil. Çünkü,
baktığınızda, işte, Amerikadan kalkan bir heyetin
önce İsraile gidip orada bir mesaj verip daha sonra -aleyhimize,
kışkırtıcı, Türk milletinin varlığıyla
çelişen o ifadeler önce orada ifade ediliyor- Türkiyede bu bir
şekilde bize dayatma olarak sunuluyor.
Ne oldu -şöyle bir tarihî sörf yapalım-
Orta Doğu coğrafyasında ne oldu? 1990ların
başında ilk denemeler yapıldı, işgal denemeleri,
provalar yapıldı, 2000lerde bu iyice net bir şekilde icraya
sunuldu. Dönemin Dışişleri Bakanı hanımefendi aynen
şunu söyledi: Bölgede haritalar yeniden çizilecek.
Bakın, ebet müddet devlet aklı olanlar bu
söylemi unutmadı, hatırladı çünkü bu, yüz yıl önce de
söylenen bir ifadeydi, bu onun tekrarıydı yani haritalar yeniden
çizilecek ve gerçekten buna odaklanıldı ve haritaların yeniden
çizilmesi girişimlerine tanıklık ettik ama bedelini kim ödedi?
Birinci dereceden dindaşlarımız, akrabalarımız,
soydaşlarımız ödediler. Peki, ne oldu? Nihai sonuç nerede
tıkandı? İşte Afrinde tıkandı, Fırat
Kalkanında tıkandı. Bu tıkaç devam edecektir Allahın
izniyle çünkü mazlum milletler Nerede o vefalı Türk kardeşim, nerede
benim dindaşım, nerede benim akrabam, bugün de gelmeyecekse ne zaman
gelecek? dedi ve biz, oradaki bu iki başarılı harekâtı
gerçekleştirdik. Bunu kimse hafife almasın. İşte
bakın, bunun rahatsızlığından hiç kimse bahsetmiyor.
Efendim, bizim ne işimiz var Suriyede? Peki, Allah rızası
için, ne olur bir kere de şu soruyu sorsanıza: Ben sınır
komşusuyum, 1.300 kilometrelik bir hattım var, oradan tacize,
tecavüze uğruyorum, saldırı var ve bir oldubittiye getirilmeye
çalışılıyorum ama aynı soruyu neden 10 bin kilometre
öteden gelenlere, 5 bin kilometre öteden gelenlere sormuyoruz? Şu
kürsülerde bu soruları hiç duymuyoruz. Bize milliyetçilik dersi verenler,
bize vatan sevgisini katmer katmer anlatanlar, verdikleri bir önergenin
arkasında durup durmamanın vatan sevgisiyle eş değer bir
ölçüt olduğunu ifade etmeye çalışanlar, neden? Oradaki pastadan
pay almaya çalışıp kendilerine strateji oluşturmaya
çalışanlara söylenecek bir sözünüz yok mu? Türkiye Cumhuriyeti
devleti bu kadar ötelenecek bir devlet mi? Siyasi irade ne olursa olsun, kim
olursa olsun bugün de, işte, mevzubahis iki devlet arasındaki bir
anlaşmadır sonuçta. Ülkenin ali menfaatine midir, değil midir,
onu konuşuruz ama Türkiye Cumhuriyeti devletinin gerçekten bu tür vasıflarını
hafife almak bir Türkiye Cumhuriyeti devleti vatandaşı olarak
gerçekten çok hoş karşıladığımız bir durum
değildir.
Efendim, Amerika Birleşik Devletleri çekilme
kararı aldı, ortalık karıştı, bizim
dışımızda herkes karşı çıktı. Ee,
anlamıyor muyuz, işte, bakın, tarih tekerrür ediyor. Bizi bizden
başka seven yok, bizim bizden başka gidecek kimsemiz yok. Biz,
göbeğimizi kendimiz keseceğiz, çatlasalar da keseceğiz,
patlasalar da keseceğiz Allahın izniyle çünkü biz yeterince ders
aldık tarihten, yeterince trajediler yaşadık. Toprağın
altındaki nüfusumuz toprağın üzerinden fazla biliyor musunuz?
Bedeller ödedik. Dolayısıyla kimse siyasi malzeme adına,
siyasete kurban etme adına bu tür ulusal çıkarlarımızı
birinci dereceden ilgilendiren meselelerde
duyarlılığımızı hafife almasın.
Doğu Akdenizde bir oldubitti arifesindeyiz.
Bakın, öyle enteresan bir birliktelik var ki İsrail bir taraftan ama
onun yanında bir başka Müslüman devlet de var, hatta devletler var.
Yunanistan var, Güney Kıbrıs var, Amerika Birleşik Devletleri
var, dolaylı ya da doğrudan Rusya var. Ee, ne kaldı geriye, ne
kaldı? İşte, bir mazlum milletler kaldı, bir de
onların umut kaynağı, bir de onların en büyük beklentisi
olan Türkiye Cumhuriyeti devleti. Ee, şimdi, biz beka sorunu diyoruz.
Yani bu kadar ciddi, ağır bedellerle Türk milletinin zihinlerine
nakşedilmiş bir kavram bu kadar hafife alınır mı? Beka
sorunu neymiş efendim? Ee, yaşamadık mı? 2016yı ne
çabuk unuttuk, 15 Temmuzu ne çabuk unuttuk? Hadi, Çanakkaleyi unuttuk, hadi,
lafta, sözde çok tebrik ediyoruz, 104üncü yılını acı bir
şekilde hatırladığımız
Sarıkamışı unuttuk. 15 Temmuzu unuttuk mu? O bir beka
sorunu değil miydi Allah aşkına? Ne yaşadık? Bir günde
varlığı ve yokluğu tattık. Onun için, artık
yoğurdu üflemenin zamanıdır.
Saygıdeğer milletvekilleri, gerçekten, bu
anlamda, bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak hiçbir zaman
belleğimizden çıkarmadığımız bir gerçek var; önce
ülke ve millet, önce bu milletin ali menfaatleri. Bu devletin, artık son
sığınağımız olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin
ebet müddet yaşaması için bireysel hiçbir çıkarımız,
hiçbir beklentimiz, hiçbir hesabımız olamaz, olmamalıdır.
Bunu uluslararası ilişkilerde de yansıtmamız gerekir.
Eğer somutlaştırmak gerekirse, söz
konusu Kudüsse, Kudüsün başkent yapılması ise
tavrımızı koymalıyız, koyuyoruz. Söz konusu Doğu
Türkistandaki dindaşımızsa, soydaşımızsa, basit
bir terör bahanesiyle bize yaftalanan, bir sakal, bir başörtüsünden
hareketle bize yaftalanan İslami terör bahanesiyle feda edilemeyecek kadar
önemlidir.
Malumunuz, bizim tarihimiz trajedilerle dolu. 1944
ayrı bir trajedinin hikâyesidir. Kırım Tatarlarının,
soydaşlarımızın tren vagonlarıyla, o dönemdeki
Kazakistanın ta içlerine günlerce seyahat ettirilerek yarı yarıya
yok olduklarına tanıklık ettik, kaçmaya
çalışanların da soğuk Karadenizin sularında
kaderleriyle baş başa hayatlarına son verdiklerini biliyoruz.
Şimdi, böyle bir geçmişi olan milletin,
gerçekten uluslararası bağlamda tek vücut olup, önce ülke ve millet
duruşunu sergileyip, Türkiye'nin bekasını, bekasının
karşısındaki tehditleri yok saymadan dikkate alması
kaçınılmazdır. Yoksa, Allah korusun, tarihin tozlu
yapraklarında yok olmaya yüz tutmuş birçok devlet gibi biz de
yerimizi alırız. Almayacağız Allahın izniyle, bu
irade vardır, bu kararlılık vardır. Dolayısıyla,
bugün, doğudan batıya, kuzeyden güneye mazlum olan, bizden aman
dileyen soydaşımız, akrabamız, dindaşımız,
kardeşimiz kim var ise biz onların
sıkıntılarının çözümünde her türlü girişimde
bulunmaktan kaçınmamalıyız.
Bakın, şimdi, bize insan hakları
dersi verenler, uluslararası bütün toplantılarda özgürlük adına,
yaptığımız herhangi bir hamle noktasında
işgalcilik suçlaması adı altında aba altından sopa
göstermelerine cevap olsun diye söylüyoruz: Peki, siz 50 bin mülteciyi alma
noktasında her türlü pazarlığı, her türlü siyasi
manevrayı yaparken benim kucağımı açıp ekmeğimi,
lokmamı, soframı paylaştığım bu 4 milyon
kardeşime ne yapmayı düşünüyorsunuz? Hadi, buyurun,
paylaşın, Avrupa Birliğinin muktedir devletleri, hadi
paylaşın birer milyon kendi aranızda, bir görelim bakalım.
İşte, sözümün başına tekrar dönüyorum:
Lafınızı çok işittik, söz artık icraatta. Bir
insanın ne bildiğiyle değil, ne yaptığıyla
değerlendirilmesi elzemdir; bu çok önemli bir duruştur.
Dolayısıyla, Türk milleti bu sınavdan geçmiştir, dün de
geçmişti. Balkanlar konusunda da oradaki soydaşlarına
yaptıklarını gerçekten cansiparane fedakârlıklarla
yapmıştır.
Ben bir kısa anekdot
Bosnayla
başladık, Bosnayla bitirelim. Yıl 1991, Bosnada işgal
var, ben de yurt dışında bir öğrenciyim devlet bursuyla.
Türk öğrenci derneği başkanlığı yapıyorum,
evliyim ve geceleri sabaha kadar, sığınmacı olarak
getirilen o dindaşlarımızın, o
soydaşlarımızın kapı kapı dolaşıp,
kapılarını çalıp ihtiyaçlarını soruyoruz,
elimizden ne geliyorsa yardım ediyoruz, neyse paylaşıyoruz ve
Londrada -Rabbime şükür, müsterihiz, görevimizi yapmanın gerçekten
memnuniyeti içerisindeyiz- sürgündeki Bosna Büyükelçisi tarafından da bir
rozet ve bir anahtarlıkla biz teşekküre mazhar olduk. Hiç
unutmuyorum, bir İstanbul seyahatim esnasında o
soydaşlarımızdan Zeynel amcama Bir isteğiniz var mı?
diye sorduğumda, kendi şivesiyle dedi ki: Çamil, bana Türk
Bayrağı getir çünkü hazmedemiyorum -oğlu şehit edilirken
avucunun içine çizilen haçı hatırlıyor- burada herkesin boynunda
görünce içimi çekiyorum, ne olur, bana tenekeden de olsa bir rozet getir."
Ve gerçekten, Tahtakaleden -o 1990lı yılların
başını hatırlayın, bir ara, böyle, zincirli kolyeler
modaydı- bir torba aldım, götürdüm, dağıttım, onlar da
onu taktılar. Ne oldu bedeli? Biz sabahlara kadar onlar için
pişirdiklerimizle, hazırladıklarımızla mücadele
ederken ilk yavrumuzu o zaman kaybettik. Helalühoş olsun, Allah onlardan
razı olsun. İnşallah, işte, ne söylemek değil, ne bilmek
değil, Allahın izniyle, yarın İndallahta da ne yaptığımızla
haşrolunacağına inandığım bir birey olarak ben
müsterihim diyorum.
Bu anlaşmaya da destek vereceğimizi ifade
eder, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Aydın.
Teklifin tümü üzerinde Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına söz isteyen Adana Milletvekilimiz Sayın Tulay
Hatımoğulları Oruç. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakika Sayın Oruç.
HDP GRUBU ADINA TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ
(Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, kadın
cinayetinde kaybettiğimiz Ceren Damarı anmakla sözlerime
başlayacağım ama aynı zamanda, yine birkaç gün önce
Ukraynada işlenen kadın cinayetinden de bahsetmek istiyorum. Birisi
Hatayda, birisi İzmirde ikamet eden ancak tıp eğitimi için Ukraynada
bulunan 2 genç kadın yine kadın cinayetine kurban edildi.
Değerli arkadaşlar, az önce HDP Grubu
olarak bir grup önerisi sunduk -kadınların içinde bulunduğu
durumu, bu ülkede kadına yönelik şiddetin ve kadın
cinayetlerinin ne kadar vahim düzeyde olduğunu şu sıralarda
oturan bütün milletvekilleri paylaşmıştır, kürsüden de
konuşma yapan arkadaşlar aynı şeyleri ifade ettiler- ama
gelin görün ki bu araştırma önergesi reddedildi. İşte
Ukraynada ölen 2 kadın arkadaşımız, işte
öğrencisi tarafından katledilen Ceren Damar ve şu an burada
ismini sayamadığımız, her ay tıpkı bir savaş
bilançosu gibi karşımıza çıkan kadın cinayetlerinde
kaybettiğimiz kadınlara bizler sahip çıkamayız, bu
zihniyetin değişmesi buralardan başlamak zorundadır.
Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti ve
Sırbistan Cumhuriyeti arasında imzalanan ticaret
anlaşmasını, Dünya Ticaret Örgütünün öngördüğü ikili veya
çok taraflı en çok kayrılan ülke esasına dayalı vergi
indirimli veya tamamen vergisiz ithalat ve ihracat anlaşmasını
şu an görüşüyoruz. Bu tür anlaşmaların temel hedefi iki
ülke arasında, esas olarak, mümkün olduğunca üreticinin
kârını düşünmek, oysaki bu tür anlaşmalar
aracıların, komisyoncuların ve yandaş firmaların
kârlılık oranını düşünmektedir ne yazık ki.
İlk eleştirimizi biz buradan sunmak istiyoruz.
Değerli arkadaşlar, ithalat ve ihracat
kalemleri ve miktarları belirlenirken sorumlu hükûmetler yerli üreticinin
imtiyazlarını ve sürdürülebilirlik gelişimini gözetmek
zorundadır. Serbest ticaret anlaşması imzalayan bir hükûmet,
kendi kalkınma planı çerçevesinde ve yandaş üreticisini ihracat
boyutuyla desteklerken diğer yandan fiyat riskini yükseltecek iç pazar
talebini daraltmadan kontrollü bir ithalat dengesinin yakalanmasına
odaklanmalıdır. Aksi takdirde, vergilerden muaf tutulmuş ithal
ürünlere karşı yerli üreticinin rekabet olanakları elinden
alınır ve yerli üreticiyi kendi elimizle kendimiz bitirmiş
oluruz. Nitekim şu anda izlenen politika tam bu şekilde
seyretmektedir.
Anlaşmaya dair protokolün 1inci ekinde
açıklanan, Sırbistandan Türkiyeye yönelik ithalat kalemlerine
bakıldığında göze çarpan birkaç kalemi sıralamak
isterim. Büyükbaş hayvan, domates, buğday, ayçiçeği tohumu,
ayçiçeği tohumu yağı, mısır, soya fasulyesi, Yenipazar
mantısı.
Tarım, gıda ve hayvancılık
sektörümüzü ilgilendiren daha pek çok ürün için Sırbistandan yüksek
miktarda vergisiz veya vergisi önemli oranda azaltılmış
ürünlerin ithal edilmesi demek, Türkiyedeki üreticinin, demin de ifade
ettiğim gibi, rekabet kapasitesini düşürmek ve bitirmek anlamı
taşıyacaktır çünkü iç pazara dışarıdan getirilen
bu ithal ürünler hâkim olmaktadır ve bunu devlet ne yazık ki kendi
eliyle sağlamaktadır.
Yine anlaşmaya dair protokolün 2nci ekinde
açıklanan, Türkiyeden Sırbistana yapılacak ihracat
kalemlerinden bazıları şöyle: Deniz ürünleri, domates,
patlıcan, kabak, fındık, Antep fıstığı,
kurutulmuş incir, narenciye, nar, kurutulmuş üzüm,
zeytinyağı ve işlenmiş zeytin.
Mesela buradan bazı spesifik örnekleri ele
alacak olursak bunlardan en göze çarpanı domatestir. Bakın, bugün
ithal ettiği gibi, aynı zamanda domates Türkiyenin ihracat kaleminde
de yer alıyor ama domatesin çarşı pazarda fiyatına
baktığımızda 7-8 lira. İşte tüketiciye domatesin
ucuz ulaşmasının aynı zamanda engellenmesi
sağlanmaktadır bu tür anlaşmalarla çünkü burada yandaş
ithalatçılar ve ihracatçılar kayrılmaktadır.
Yine, zeytin ihracatı üzerine bir noktaya
değinmek isterim, bu çok gündem oldu Türkiyede, Afrin zeytinlerinin ihraç
edilmesi. Afrine operasyon düzenlediğiniz zaman, sizin oranın
zeytininde, ekmeğinde, toprağında, portakalında
ortaklığınız yok ki. Kendinizi niye ortak addedip oradan
getirdiğiniz zeytinleri ihraç etmeye kalkıştınız?
Nitekim, Sayın Bakan da bunu komisyon toplantısında kabul
etmiştir. Bu bir iddia değildir sadece, bunun belgeleri de
ortadadır. Dolayısıyla burada az sonra da
değineceğimiz Orta Doğu ve Suriye meselesiyle ilgili içinden
çıkılmaz durumun ve bu sınır ötesi harekâtın
ayrıca nasıl anlamlar taşıdığını bize
bir kez daha göstermektedir.
Şüphesiz ki sağlıklı gıdaya
ulaşmak her insanın en doğal hakkıdır ve bütün
devletlerin, yönetenlerin görevi bunu vatandaşı için
sağlamaktır. Fakat gelin görün ki bu iktidarın bu ülkeye
yaptığı en büyük kötülük yerli tohumu bitirmektir, bizi hibrit
tohuma, bizi İsrailin tohumuna mahkûm etmektir. Bakın, bugün bu
sıralarda oturan insanların her birisinin ailesinde illa ki bir
kanser vakası vardır. Bu devlet, bu iktidar, bu Hükûmet bu kadar
artmış olan kanser vakalarına dair acaba bir araştırma
yapmayı düşünüyor mu? Hayır. Artık, kanser genetik olmaktan
çıktı çünkü bu tüketim maddeleri nedeniyle. Dolayısıyla
bizim, buradan, yine bu iktidara çağrımız, bu politikadan derhâl
vazgeçilmelidir, yerli tohuma hızla dönülmelidir ve denetlenmesi
sağlanabilmelidir.
Yine diğer konularımızdan bir tanesi
ithal edilen et. Bakın, bugün televizyonlarda, medyada
ağırlıklı olarak boyalı et üzerinde gündem
oluşmuş durumda. Bunun yanı sıra, Ankarada, başkentte
şarbonlu ete rastlandı. Sağlıksız bir şekilde
ihraç ediliyor. Hâlbuki bu ülke bir tarım ülkesi, hâlbuki bu ülkede
hayvancılık bu ülkenin temel geçim kaynağı ama -yine demin
ifade ettiğimiz gibi- yandaşlara peşkeş çekildi bu alan ve
eti ithal eder duruma geldik. Hâlbuki bu ülke et ihraç edecek potansiyele sahip
bir ülkedir.
Bunun yanı sıra, Türkiye bir buğday cennetidir,
Türkiye bir tarım bölgesidir. Birçok ülkede yetişmeyen bitkiler,
sebzeler, meyveler burada yetişmektedir. En önemli örneklerden biri
buğdaydır. Neden bizi buğday konusunda da yurt
dışına mahkûm ettiniz? Neden ithalata mahkûm ettiniz?
Bunun yanı sıra, yine çarpıcı
bir örnek Suriye; yanı başımızda yıllardır devam
eden savaş var ama biz oradan patates ithal ettik. Türkiye patates ithal
etmesi gereken bir ülke midir? Hayır ama uygulanan politikalar ne
yazık ki bu ülkeyi patatese de muhtaç etmiş durumdadır.
Değerli arkadaşlar, bir noktaya vurgu
yapmadan geçemeyeceğim. Geçtiğimiz günlerde ihraç edilen akademisyen
Bülent Şıkın zehirli ürünler listesini
yayımladığı için hakkında dava açıldığını
duyduk. Bu, AKP Hükûmetinin halka zehirli gıda yedirdiğinin
itirafıdır.
Biz bundan niye rahatsız oluyoruz? Niye
rahatsız oluyorsunuz? Bülent Şıkın
yayımladığı raporda ne gibi bir sakınca var?
Yanlışsa çıkın, bunun yanlışlığını
ifade edin Bu rapor doğru bir rapor değildir. deyin.
Sunduğunuz maddeler yanlıştır. deyin, Neye
dayandınız? deyin ama niye yargılıyorsunuz? Demek ki
saklamak istediğimiz bir şey var. Bu arada, ben Bülent
Şıkın yanında olduğumuzu bir kez daha ifade etmek
isterim.
Değerli arkadaşlar, bizim, ayrıca, bu
maddede şerh düştüğümüz noktalardan biri şu: Söz konusu
anlaşmanın veya anlaşmanın ek protokollerinde
yapılacak olası değişikliklerin Meclis yetkilerinin
Anayasada belirtilen güçler ayrılığı ilkesi ve halk
iradesinin temsiliyetiyle çelişecek bir şekilde anlaşmada
düzenleme yapma ayrıcalığının
Cumhurbaşkanlığına devredilmesine özellikle karşı
çıktığımızı ifade ediyorum.
Değerli arkadaşlar, ayrıca, evet, bir
ticari anlaşmayı konuşuyoruz ama Dışişlerini
ilgilendiren ve aslında hem Türkiyeyi hem Orta Doğuyu önemli oranda
ilgilendiren bir konuya değinmek istiyorum. Bütün basın Türkiyeye
gelecek olan ABD Ulusal Güvenlik Başdanışmanı Boltonı
işledi; Bolton geldi, gelecek, görüşme yaptı, yapacak vesaire
vesaire
Peki, bugün geldi, görüşmeler yapıldı, bu
görüşmelerle ilgili kamuoyuna henüz yeterince bir bilgi -en azından
benim şu saate kadar takip ettiğim kadarıyla söylüyorum-
açıklayıcı bir şey sunulabilmiş değildir.
Kapalı kapılar ardında hangi pazarlık yapıldı, ne
konuşuldu, neyi neye bağladılar, ne olacak acaba; bunu 80 milyon
vatandaş bu ülkede merak ediyor ve biz buradan bu soruyu
Dışişleri Bakanına ve Hükûmete sormuş oluyoruz.
Trumpın çekilmesi, evet, bir ezberi bozdu,
beklenmeyen bir şeydi, zaten de çekilemiyor gördüğünüz gibi.
Amerikada Kongre de buna çok müsaade etmiyor şimdilik, gözüken o.
Uluslararası dengeleri de hesaplamış mıdır, neye
bağlı olarak bu kararı aldı; gerçekten, henüz bunu da tam
anlamıyla analiz edebilmiş değiliz. Fakat genel olarak tabloya
baktığımızda ortada bir akrobasi görüyoruz. Bunu şöyle
ifade edebiliriz: Trump Çekildik. dedi, Orta Doğu siyaseti
İranın lehine bir pozisyon kazanıyor, ABDnin işine
gelmiyor, İsrail buna razı değil. ABD çekildikçe yerini Suriye
ve Rusya alıyor, bundan AB de hoşnut değil. Öyle bir akrobatik
hareketler yapılıyor.
IŞİDle savaş konusunda gerçekten
orada savaşan halklar dışında masa başında
oturanların samimi olmadığını ve işleri esas
onların bozduğunu daha önceki konuşmamda da ifade ettim, bu
konuşmamda da yineliyorum. Kobani samimi bir direniş sergiledi
arkadaşlar, Halep, Lazkiye samimi bir direniş sergiledi, Şengal
de öyle, samimi bir direniş sergiledi. Samimi direnişi halklar
sergiledi, bu doğrudur. Hani siz diyorsunuz ya Niye ikide bir Ne
işiniz var Suriyede? sorusunu bize soruyorsunuz, ABDye sorsanıza?
Biz Suriyede bulunan bütün ülkelere bunu soruyoruz. Hiçbir ülkenin Suriyede
işi yok, Rusyanın da işi yok, İranın da işi
yok, ABDnin de işi yok, İngilterenin, Fransanın ve
Türkiye'nin de işi yok. Hiç kimsenin orada işi yok.
MUHAMMED FATİH TOPRAK (Adıyaman) Sen nerenin
milletvekilisin, kimin milletvekilisin? Sen Türkiye'nin milletvekili değil
misin?
KAMİL AYDIN (Erzurum) Girmeyin. diyor,
Girmeyin.
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) - Orada
Suriye devleti kendi halklarıyla masa başına oturup kendi
sorunlarını, iç meselelerini çözebilir ama biz başından
beri ifade ettik, Suriyede devam eden savaş bir vesayet
savaşıdır, vekâlet savaşıdır.
KEMAL ÇELİK (Antalya) Hayal görüyor, hayal.
Hayal görme.
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) -
Dolayısıyla orada işi olmayan herkes var ama işi olan
halkları masanın dışına itmeye
kalkışıyorsunuz. Tabii ki o zaman sorunlar çözülmez. Ne zaman
çözüldüğünü zannetsek o sorunlar tekrar patlar, karşımıza
gelir. Bakın, en önemli örnek İdlib. İdlibi, Astana
görüşmelerinde alınan yetkiyle, sözüm ona çözüme
kavuşturacaktık bir ayda. 12 gözlem noktası kuruldu, her türlü
altyapı sağlandı ama gelin görün ki şu anda HTŞ -ismini
hatırlayamadığım için bakmam gerekiyor- Nureddin Zengiyi
vuruyor. Doğru mudur? Doğrudur. Şu anda gerçekten, İdlib bir
kördüğüm. İdlibin bu hâliyle zaten çözülme imkânı yok.
Dolayısıyla İdlib de bizim elimizde patladı. Doğru
mudur? Doğrudur. Bunu bizler söylediğimizde rahatsız
olmayın, bunu bütün dünya kamuoyu biliyor, bunu bütün basın
yazıyor, bunu İngiliz basını da yazıyor, Fransa
basını da yazıyor, Almanya basını da yazıyor.
Bugün İdlibde ortada bir başarı yok. Niye aynı yöntemde
ısrarcıyız, biz bunu anlamakta zorluk çekiyoruz.
Değerli arkadaşlar, yine bir
tartışma aldı başını gitti Kürtler bizim
kardeşimizdir. Bugün Hükûmetin neredeyse bütün kademelerinden
açıklamalar geldi Kürtler bizim kardeşimiz. çünkü Bolton belirledi
bu açıklamaları. Boltonın bir sözü açıklama yapmayı
gerektirdi sizlere.
RECEP ÖZEL (Isparta) Her zaman açıkladık
bunları ya, sen duymamışsın.
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) - Kürtler
eğer sizin kardeşinizse bu politikanın köklü bir biçimde
değişmesi lazım çünkü biz kardeşliğe yürekten inanan
insanlarız.
KEMAL ÇELİK (Antalya) Siz kimsiniz?
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) Bakın,
terör yaftası bugün 6 milyon oy almış olan HDPye, hele de
seçimlerin yaklaştığı şu dönemlerde Aman HDPye
yaklaşmayın, aman HDP terördür, terör örgütüdür. tepeden
tırnağa kadar şu anki temel politikanız bu, temel
politikanız bu. HDP 6 milyon oy almış, HDP bir terör örgütüyse
ve -sizin kafanızdaki terör tanımı zaten hiçbir zaman
uzlaşabileceğimiz bir tanım değildir- HDP bir terör
partisiyse 6 milyon insanını yargılamanız lazım. O
zaman 6 milyon insan sığacak cezaevleri inşa etmeniz lazım
hatta bunu mümkünse yetiştirebiliyorsanız prefabrik yaparak
hızlandırın da seçimden önce yapın diye önerimizi de
sunmuş olalım.
MUHAMMED FATİH TOPRAK (Adıyaman) O 6
milyon size terör örgütüyle mesafe koyun diye oy verdi.
TUMA ÇELİK (Mardin) Ya bir dinle, dinle.
Dinle, önce bir dinle, sonra sataşırsın.
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen hatibin sözünü
kesmeyin.
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla)
Değerli arkadaşlar, sonuç olarak şunları söyleyerek
tamamlayacağım. Eğer gerçekten biz kardeşlikten yanaysak
eğer gerçekten Orta Doğu siyasetinde bu ülkenin kazanmasını
istiyorsak her fırsatta, her adımda bu ülkenin ayağına
dolaşan, dolanan Kürt sorununun barışçıl ve demokratik
yöntemlerle çözülmesi dışında bir seçenek yoktur. Bakın,
her fırsatta, atılan her adımda derin stratejinin çöküşünün
altındaki temel nedenin bu olduğunu lütfen unutmayalım. Bunu
esasen o kadar iyi biliyor ki bu sırada oturanlar ve bu ülkeyi yönetenler
ama ne var ki bunu bilmezden gelmeye devam ediyorlar.
Barış politikasında
ısrarcıyız ama sahici bir barış politikasında ve
sahici sıfır sorun politikasında ısrarcıyız. Orta
Doğuda uygulanması gereken strateji tamamen bu anlayış
üzerinde inşa edilmelidir. Kürt halkı Suriye hükûmetiyle görüşüyorsa
bu desteklenmeli çünkü siyasi sürecin, siyasi çözümün yolu buradan geçer.
Halklar kaderini kendileri tayin etmelidir, başkaları gölge
etmemelidir. Yazılma çalışmaları devam eden,
hâlihazırda devam eden Suriye anayasasının gerçekten
yazılabilmesi için bu ülke canıgönülden destek vermeyi
başarabilmelidir. Kürtler kardeşimizse Araplar kardeşimizse
Suriye komşumuzsa ve biz komşularımızla ilişkilerimizi
önemsiyorsak böyle bir politikayı izlemek zorundayız.
Dolayısıyla önerimiz net olarak şudur: Bugüne kadar uygulanan,
gerek Kürt sorunuyla ilgili izlenen çizgi gerekse Orta Doğu
politikasında dönüp tekrar düşünmek ve bu stratejiyi demin ifade
ettiğimiz ögeler üzerinde oturtmak dışında bizler bir çözüm
seçeneği göremiyoruz.
Saygıyla selamlıyorum, teşekkür
ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teklifin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen Eskişehir Milletvekilimiz Sayın
Utku Çakırözer.
Buyurun Sayın Çakırözer. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
CHP GRUBU ADINA UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi
saygıyla selamlıyorum.
Gündemimizdeki anlaşmaya geçmeden önce,
kısa süre öncesine kadar bu sıralarda milletvekili olarak hizmet
veren değerli arkadaşımız Eren Erdemin karşı
karşıya kaldığı hukuksuzluğa dikkat çekmek
isterim. Yüz doksan üç gündür tutuklu, dün mahkeme Eren Erdemi tahliye etti
ancak karar altı saat bekletildi, cezaevine gönderilmedi ve o arada
savcı itiraz etti, Eren Erdem Silivri zindanının
kapısından çıkamadan yeniden tutuklandı. Bu bir talimat
yargısıdır ve Türkiyenin yararına, hayrına
değildir. Bu garip tavrın benzerleri başka siyasetçilerde,
gazetecilerde, hukukçularda yaşandı.
Değerli arkadaşlarım, Türkiyede
yazdığı, okuduğu, eleştirdiği için
siyasetçilerin, gazetecilerin, akademisyenlerin cezaevinde olmasına
karşıyız. Biz bu sorunu yani düşünceyi hapsetme meselesini
çözmeden Türkiyenin hiçbir meselesini çözemeyiz. Örneğin, bugün
dış politika konuşacağız ama dünyadaki
saygınlığımızın, itibarımızın
artması için her şeyden önce biz gerçek bir hukuk devleti ve
demokrasi olmayı becerebilmeliyiz. Yedi aydır yok yere cezaevinde
yatan Eren Erdemin, on dört aydır iddianamesi olmadan tutuklu tutulan
Osman Kavalanın, hukukçuların, öğrencilerin, hak
savunucularının bir an önce serbest bırakılmasını
istiyoruz.
Görüşmekte olduğumuz anlaşmaya
gelince, öncelikle hukuki bir itirazımız var. Uluslararası
anlaşma veya ek protokollerde yapılacak herhangi bir
değişikliğin onaylanması hususundaki Meclisin yetkisi
Cumhurbaşkanına devredilmekte. Güçler ayrılığı
ilkesinin dışına çıkılması ve halk iradesinin
temsiliyle çelişecek şekilde anlaşmada düzenleme yapma
ayrıcalığının Cumhurbaşkanına devredilmesine
özellikle karşıyız, bundan rahatsızız. Bunu Sayın
Cumhurbaşkanının şahsında söylemiyorum, genel bir ilke
olarak söylüyorum. Tek kişinin karar verdiği bir ülke her zaman çok
kolay ipotek altına alınabilir.
Bakın, bu yüce Meclis çatısı
altında dönemin iktidarı çok istemesine karşın bizler 1
Mart tezkeresine hep birlikte hayır dedik, iyi ki de direndik,
evlatlarımıza komşumuzun içinde işgalci bir ülke olma
anlamına gelecek bir miras bırakmamış olduk, ülkemizin
menfaatini koruduk. Bugün bu basit bir serbest ticaret anlaşması
olur, yarın güvenliğimizle ilgili, geleceğimizle ilgili son
derece önemli bir anlaşma olabilir. Ortak akıl her zaman tek kişinin
hırslarından, beklentilerinden, bunlar doğrultusunda ülkenin
kaderiyle oynama riskinden her zaman üstündür.
Değerli arkadaşlarım, Sırbistan
hem ikili ilişkilerimiz açısından hem de Balkanların
istikrar ve huzuru açısından önemli bir ülke. Kısa süre önce
Dışişleri Komisyonu olarak Belgradda tüm partilerden
arkadaşlarımızla temaslarda bulunduk. Sırbistan,
barış ve istikrarı bakımından belirleyici bir aktör
bölgede. İlişkilerimizin başta ekonomik olmak üzere her alanda
geliştirilmesi önemli, önemli çünkü bizim açımızdan
Balkanların istikrarı öncelikli. Oradaki barış ve
istikrarın korunması ve orada yaşayan Boşnakların
iyiliği bizler için her şeyden önemli. İşte Sırbistanla
kuracağımız karşılıklı iyi ilişkiler
Balkanlardaki Boşnak kardeşlerimizin de mutlaka
faydasınadır. Nitekim Sırbistanla son dönemde gelişen
ilişkilerin hem Sırbistan içinde hem de Bosna Hersekteki olumlu
yansımalarını yakından görmekteyiz.
Öte yandan, Sırbistan bizim için Avrupaya
çıkış ülkesi ve Avrupadan bize ulaşım
açısından önemli bir konumda. Yılda 120-130 bin tır
Sırbistan üzerinden geçerek Türkiyeye ulaşmakta ya da tam tersi
rotadan Avrupaya ulaşmakta. Sırbistanla ekonomik ilişkilerimiz
gelişme göstermekte, 1 milyar doları aşan bir ticaret var;
sevindiricidir, daha da iyileşmesini istiyoruz. Türk şirketlerinin
Sırbistandaki yatırımlarının her geçen gün
arttığını görmek, özellikle Sırbistanın az
gelişmiş bölgelerinde ve emek yoğun sektörlerinde
yatırım yaparak istihdama katkıda bulunduklarını
görmek bizim için sevindirici.
Değerli arkadaşlarım, peki,
Sırbistan bu kadar önemli de biz önümüzdeki bu anlaşmaya neden
muhalefet şerhi koyduk? Bu tür ticaret anlaşmaları iki ülkenin
üreticisini koruduğu sürece karşılıklı olarak fayda
sağlar yani ülkeler ithalat ve ihracat kalemleri ve miktarlarını
belirlerken yerli üreticilerin imtiyazlarını ve sürdürülebilir
gelişimini gözetmek zorundadır. Önümüzdeki bu protokoller
arasında Sırbistandan Türkiyeye ithal edilecek ürünlerin listesi ve
ithalat koşulları yer almakta. Bu listeye bakıldığında,
Türkiyede yetişen birçok tarım ürününe ek olarak 5 bin ton
büyükbaş hayvan etinin Sırbistandan yüzde 100 vergi indirimiyle
ithali söz konusudur. Tarım ürünlerine baktığınızda,
10 bin ton buğday, 15 bin ton ayçiçeği tohumu, 5 bin ton
mısır, 5 bin ton soya fasulyesi, 35 bin ton ayçiçeği tohumu
yağı sıralanmakta, hepsi de yüzde 100 vergi indirimiyle.
Değerli arkadaşlarım,
Sırbistandan bu ürünlerin vergisiz ithali demek, Türkiyede kendi
çiftçimizin, besicimizin rekabet gücünün, üretim kapasitesinin ve iç pazar
hâkimiyetinin zayıflatılması demektir yani kendi çiftçimize,
besicimize zarar demektir. İşte, bu nedenle biz bu anlaşmaya, bu
protokole şerh koyduk, karşıyız dedik.
Değerli arkadaşlarım, bugün
Sırbistanı konuşuyoruz ama mesele onunla bitmiyor. Son sekiz
yılda ithal ete 8 milyar lira ödemişiz yani 8 katrilyon lira. Nüfusu
ve büyüklüğü bizden katbekat küçük ülkelerden et ithal ediyoruz.
Dışarıda Türkiye denilince ülkelerin gözü parlıyor et
satmak için, buğday satmak için. İşte, bu yüzden her yıl
ithalat azalmıyor, artıyor. Bakın, sadece son bir yılda
hayvan ithalatı yüzde 125, buğday ithalatı yüzde 43 arttı.
Bundan birkaç gün önce bu yıl da yani 2019 yılı için de ithalat
kararı alındı. Bakın, sadece Eskişehirde, seçim
bölgem Eskişehirde, memleketim Eskişehirde son beş yılda
hayvan ithalatı 8 kat arttı, Eskişehirin bereketli, verimli
topraklarında hayvan ithalatı 8 kat arttı. Bir yandan
Buğday ambarıyız. diyeceğiz, bir yandan Köylü, milletin
efendisi. diyeceğiz ama çiftçinin, besicinin alın terinin
karşılığını almasını
engelleyeceğiz.
İşte, hafta sonu Bilecikteydik.
Bilecikte çiftçiyle görüştük, ziraat odasını ziyaret ettik.
Orada aldığımız mesaj belli: 2019 yılı bir
felaket, artık üretemeyecek, çiftçi, besici artık üretemeyecek.
diyorlar. Buradan hem Eskişehirde hem Bilecikte ve Türkiyenin dört bir
yanında üretemeyeceğiz diyen çiftçiye de selam yollamak,
onların çaresi, dermanı olduğumuzu söylemek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bakın
sistem nasıl çarpık çalışıyor: Et ve Süt Kurumu yerli
besiciden ya da ithal eden firmadan et satın alıyor. Kilosunu 28
liradan aldığı karkas eti belli marketlere, halka ucuz
satsınlar diye toptancıya 20 liraya veriyor yani 8 lira zararına
veriyor tüccara. O da markete 26 liraya satıyor. Market de üzerine kâr
koyup bize satıyor, böylece adı Ucuz et yedirdik. oluyor. Devletin
8 liralık zararını biz vergi verenler yani 81 milyon ödüyoruz.
Tüccarın 6 liralık kârını da biz ödüyoruz. Marketin
kârını -artık ne kadar koyarsa- ödeyen de yine biziz. Peki,
diğer yanda et ve süt üreticileri var. Girdi maliyetleri yüzünden onlar 30
liranın altına mal edemiyor hayvanını çünkü yem
pahalı, ilaç pahalı, bakım pahalı. Et ve Süt Kurumu
onlardan karkas eti kilosu 29 liraya alıyor ama kesim için aylar
sonrasına gün veriliyor. Değerli arkadaşlarım, 300 bin
hayvan şu anda sıra bekliyor. Sıkışan üretici,
hayvanını kilosu 25 liradan, bazen daha da altından kestirmek
zorunda kalıyor. Yoksa kestirmese iki ay süreyle yem parası verecek,
daha fazla maliyet olacak. O zaman üretici ne yapıyor? Süt
hayvanları, besi hayvanları demeden hepsini kestiriyor, bir daha da
hayvancılık yapmamaya yemin ediyor. Bakın, böyle giderse
memlekette et ve süt üreticisi kalmayacak. Peki, Et ve Süt Kurumu tüccara
verdiği 8 liralık sübvansiyonu üreticiye verse ne olur? Hem yerli
üretim artar hem ithalat azalır hem de halkımız ucuz et yer. Ama
değerli arkadaşlarım, nedense bu kimsenin aklına gelmiyor.
İşin bir başka boyutu daha var
-Komisyonda da söyledim- Et ve Süt Kurumu depolarında şu anda 20 bin
ton et var, bunu satacak ülke arıyorlar. Hâl böyle iken hâlâ biz,
bakın bugün, Sırbistandan yeni et ithalat kararı alıyoruz.
Bakın, Sayıştayın raporu var değerli
arkadaşlarım, Et ve Süt Kurumunun kendi marketleri et
satmıyor. diyor. Diyor ki: Et ve Süt Kurumunun kombina ve
mağazalarında yapılan denetleme ve incelemelerde kuşbaşı
et, kıyma gibi temel et ürünleriyle sucuk gibi şarküteri ürünlerinin
satış mağazalarında olmadığı, kurumun
tüketici talebini karşılayamadığı gözlenmiştir. Piyasa
fiyatlarıyla kurumun satış fiyatları arasında fiyat
farkı giderek artıyor. diyor. Tüketici taleplerini kurum
karşılasın. diyor ama dinleyen kim. Neden böyle? Yukarıda
da anlattım, Et ve Süt Kurumu piyasaya düşük fiyatla et veriyor. Ama
bu satılan da toplam, ayda 100 bin ton etin sadece 5, bilemediniz 10 bin
tonu, yani 3 market zincirine verilen et miktarı. Gerisi ne oluyor?
Kalanı üreticiden 25 liraya alınıyor, sonra kıyma 40
liraya, et ise çeşidine göre 50, 60, 70 liraya satılıyor.
Değerli arkadaşlarım, işte, acınacak
hâlimiz bu. Üretici 25 liraya zor veriyor, zararına veriyor, bizler ise 2
katı, 3 katı fiyata et ve kıyma alabiliyoruz.
Sorun sadece ette değil, sütte de aynı;
üreticide ucuz, tüketicide pahalı. Ayrıca, üretici ucuz bile satsa
sütünün parasını aylarca alamıyor, alamadıkça üretimden
kaçıyor, süt ineğini, gebe düvesini kestirmek zorunda kalıyor.
Değerli arkadaşlarım, tarımda,
hayvancılıkta, süt üretiminde yaşananların ağır
faturasını bu yıl göreceğiz. Çiftçimiz, besicimiz üretimden
çekiliyor, az önce söyledim Bilecikte dinlediklerimizi. Hâl böyleyken ülkemizi
yönetenler ne diyor? İthale gider, balans ederiz. diyorlar. Hayır,
bu krizin çözümü ithalat değildir; tam tersine, ithalat
durdurulmalıdır, tüccara verilen kâr, üreticiye teşvik olarak
verilmelidir.
Değerli arkadaşlarım, bizler
buğday ithaline, saman ithaline, hayvan ithaline karşı
çıktıkça, bu ülkeyi yönetenlerden çok garip, anlaşılmaz
tepkiler geliyor. Bakın, Tarım Bakanı Sayın Pakdemirli bunu
diyenlere, yani Saman ithal ettiniz, buğday ithal ettiniz, et ithal
ettiniz. diyenlere yanıtım şudur: Paramız var ki ithalat
yapabiliyoruz. diyor.
Değerli arkadaşlarım, böyle bir
yaklaşım olur mu? O zaman, ben buradan daha parlak bir yanıt
vereyim Sayın Bakana: Madem paramız var, o zaman asgari ücreti
artırın, 2.200 lira yapın, 2.500 lira yapın. Ayrıca,
bu kürsüde emeklilikte yaşa takılanlar dediğimizde Para yok.
deniyor ama buğday, saman, et ithalatına gelince, maşallah,
bizden zengini yok.
Değerli arkadaşlarım, bir Tarım
Bakanının her şeyden önce Çiftçi neden yeterince üretemiyor da
biz ithalat yapmak zorunda kalıyoruz? diye sorması, araştırması
lazım. Ama yine aynı Bakan, bir başka inci, diyor ki et
ithalatı konusunda: Türkiyenin toplam protein üretiminde eksiği
yok. Et yerine balık, hindi, tavuk yersek bu iş çözülür. Görüyor
musunuz, Türkiyeyi, Türkiyenin tarım ve
hayvancılığını yönetmek ne kadar basit;
Kırmızı et yemeyelim, ithalata gerek kalmaz. O zaman, üretim
de yapmayalım, et de yemeyiz, bütün sorun çözülür.
Değerli arkadaşlarım, böyle
Bakanlık, böyle tarım yönetmek olur mu? Buradan Sayın Bakan
Pakdemirlinin, bu konularla ilgili halkı bilgilendirme temel görevlerini
yaparak kendisine sorular yönelten gazeteci meslektaşlarıma yönelik
tavrını da kınıyorum. Gazetecilerin akreditasyonunu
engelleyerek çalışma özgürlüğünü kısıtlamak, onlara
hakaret etmek değil bir Bakana, hiçbir siyasetçiye, hiçbir yurttaşa
yakışmaz.
Değerli arkadaşlarım,
konuşmamın bu bölümünde dış politikamızdaki son
gelişmelere değinmek isterim. Öncelikli mesele, Suriyede
yaşananlar, Amerika Birleşik Devletlerinin Suriyeden çekilme planları.
Adalet ve Kalkınma Partisi Genel
Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan kısa
süre önce ABD Başkanı Trumpla telefonda görüştü. Trumpın
Suriyeden çekilme kararı verdiği bu telefon görüşmesi -biliyorsunuz,
hatırlıyorsunuz- içeride büyük diploması başarısı
olarak sunuldu. Sayın Erdoğan dedi ki: Dış politikada
destan yazıyoruz ve bunu dünyanın devleriyle yazıyoruz.
Aslında biz bugüne kadar Suriye meselesinde nasıl bir diplomatik
destan yazıldığını çok iyi biliyoruz. Hatırlatmak
isterim: Yedi yıl önce muhatabımızın Suriye rejimi
olduğu güney sınırımız şu anda terör örgütleriyle
dolu, sınır kevgire dönmüş durumda. Yüzlerce
yurttaşımızı Suriye kaynaklı IŞİD, El Kaide,
PKK ve diğer terör örgütlerinin saldırılarında kaybettik.
Bu terör örgütleri, Türkiyenin yanı sıra Avrupa ve dünyada terör
eylemleri düzenledi; yüzlerce, binlerce insanı katletti. Ülkemizde 4
milyon Suriyeli kardeşimizle birlikte yaşamak zorunda
bırakıldık; Türkiyenin tüm illerinde bundan kaynaklı
sosyal ve ekonomik sıkıntılarla hepimiz karşı
karşıyayız. Milyarlarca liralık sınır ticaretimiz
kesildi; sınır illerimizde tüccar, sanayici, esnaf kan
ağlıyor. Yine, milyarlarca liralık turizm gelirimiz sona erdi;
yedi yıl sonra ancak toparlanmaya çalışıyor. Bakın,
nasıl bir destansa bu ortada. Peki, Trumpla o meşhur görüşmede
nasıl bir destan yazılmış, şimdi bir de ona
bakalım.
Aradan bir iki hafta geçti geçmedi, o
görüşmenin perde arkası ortaya çıktı. Ortada bir diplomatik
başarı, bir destan falan yok; tam tersine, Suriye
bataklığına daha fazla gömülüyor olmamız gerçeği var
değerli arkadaşlarım. Önce Trump, sonra Dışişleri
Bakanı Pompeo, en son olarak da Ulusal Güvenlik Danışmanı
John Boltonın açıklamaları oldu. Yan yana konarak birlikte
okunduğunda hepsi şunu söylüyor:
1) Suriyede vahşi terör örgütü
IŞİDi yok etme mücadelesini artık ABD bırakıyor. ABD
askerleri sağ salim ülkelerine, ailelerine geri dönüyor.
2) Peki, eli kanlı IŞİDle mücadele
işini kim yapacak? Tek başına Türkiye üstlensin. diyorlar.
Yani Mehmetçik Orta Doğunun jandarması olsun. deniyor.
3) Türkiye bu ağır sorumluluğu
üstlenirken kendi ulusal çıkarlarına ve güvenliğine tehlike
oluşturduğunu değerlendirdiği Suriyenin kuzeyindeki PKK
oluşumlarına ise hiç dokunmasın, onların denetimindeki
bölgelere girmesin. diyorlar.
4) Türkiye Amerikadan habersiz ve onaysız
Suriyede operasyon yapmasın. diyorlar.
Evet, bugün Ankarada olan Amerikan heyeti işte
bu şartları öne sürüyor. Bakın, Bolton gelmeden önce Amerikan
basınına diyor ki: Cumhurbaşkanı Erdoğan
IŞİDe karşı birlikte savaştığımız
dostlarımızın korunacağı yönünde Başkan Trumpa
güçlü taahhütte bulundu. Ankarada kimse bunları yalanlamıyor. Peki,
Türkiye bu şartlara karşı ne yapıyor? Normalde bunu diyen
bir heyetle oturup konuşmazsınız bile ama hem
Cumhurbaşkanlığında hem de Genelkurmayda görüşmeler
yapılıyor.
Öte yandan, bu sabah Amerikan basınında
Sayın Erdoğanın bir makalesi yayınlandı, tam da ABD
talepleriyle örtüşen, o açıklamaları neredeyse doğrulayan
bir makale. Eli kanlı IŞİDle mücadeleyi tamamen Mehmetçikin
omuzlarına, Türk halkının omuzlarına yüklemeye hazır.
Ayrıca orada terör örgütünün kontrolündeki bölgelerde halk tarafından
seçimle belirlenecek yerel meclisler kurulmasını yani federatif bir
yapıyı öneriyor. Bunun güvencesinin de Türkiye olacağı
garantisi veriyor. Biz Suriyede iç barış sağlansın
diyoruz, o ise makalesinde tüm kesimlerden, savaşçılardan oluşan
yeni bir ordu kurulsun diye uğraşıyor.
Aslında yapılan şu değerli
arkadaşlarım: İçeriye başka, dünyaya başka
konuşuluyor. Vatandaşa IŞİD bitti. deniliyor, Orada
sadece YPG var. deniliyor. Terörle mücadele deniliyor, esiliyor
gürleniliyor, Gireceğiz. deniliyor, Giriyoruz. deniliyor. Amerikan
gazetesi aracılığıyla Amerikan yönetimineyse garantiler
veriliyor. Suriyenin kuzeyinde kurulacak Kürt devletinin güvencesi biz
olacağız. deniliyor. IŞİDle mücadeleyi biz
yürüteceğiz. deniliyor.
Şimdi soruyorum değerli
arkadaşlarım: Bu işin neresi diplomatik başarı, neresi
diplomatik destan? Neresinde Türkiyenin ulusal çıkarları,
yurttaşlarımızın güvenliği savunuluyor? On altı
yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının bizi
soktuğu Suriye bataklığında şimdi tek adam yönetiminin
maceracı politikalarıyla daha da batma riskiyle karşı
karşıyayız. Böyle bir müzakere asla kabul edilemez.
Değerli arkadaşlarım, sorabilirsiniz:
Siz ne diyorsunuz? Nasıl bir politika, nasıl bir Suriye
politikası, nasıl bir dış politika izlenmelidir?
Amerika Birleşik Devletlerinin çekilme
kararına ilişkin Türkiyenin izlemesi gereken politika şöyle
olmalıdır:
Her şeyden önce, öncelikle, vahşi terör
örgütü IŞİDle mücadele tek başına Mehmetçikin
omuzlarına yüklenemez. Bu konu dünyanın hep birlikte çözmesi,
birlikte mücadele etmesi gereken bir beladır. IŞİDle Mücadele
Koalisyonu diye bir oluşum var, Türkiye bunun bir parçası.
Şimdi, Amerika, Batılı güçler ve diğerlerinin çekilip bu
sorumluluğu sadece Türkiyeye bırakması asla kabul edilemez.
Bakın, orada IŞİD
sınırın dibinde değil, 250-300 kilometre derinde. Türkiye,
bir başka ülkenin içinde böylesine derin bir operasyonu yapmaya soyunmaya
aday gözüküyor. Bakın, Fıratın doğusundan bahsediyoruz ama
batısına bakın, Soçide 2017 yılında Ruslarla bir
anlaşma yapıldı; İdlib Mutabakatı. İdlibin
IŞİD ve benzeri terörist örgütlerden temizlenmesi sorumluluğu
Türkiyenin üzerine kaldı, ekim ortasına kadar silahsız bölge
sağlanacaktı. Ama şimdi ne oldu? Eğer görürseniz,
okursanız oraya ilişkin değerlendirmeleri, orada El-Nusra,
etkinliği tamamen elde etti, yüzde 70e yakın kontrol
El-Nusranın ve onunla yakın IŞİD benzeri örgütlerin
elinde. Halep-Lazkiye, Halep-Hama yolları güvenliği Türkiye
tarafından sağlanarak açılacaktı, bunların hiçbiri
olmadı. Şimdi, biz Fıratın doğusunda
IŞİDin temizlenmesi sorumluluğunu üstlenmeye hazırız
diyoruz Amerikaya ve dünyaya.
Değerli arkadaşlarım, ikinci konu,
yani IŞİD konusundaki sorumluluğu üstlenmemiz
dışında, buna karşı duruşumuz
dışında ikinci konu, ülke ve sınır
güvenliğimizdir.
Bundan yedi yıl önce, Suriyede iç savaş
başlamadan önce durum nasıldı, o dönem güvenliğimiz
nasıl sağlanıyordu? Hatırlatayım: Şam yönetimi
terör örgütü elebaşısı Abdullah Öcalanı Türkiyenin
baskısıyla sınır dışı etmiş,
sonrasında Suriye yönetimiyle varılan Adana Mutabakatı
çerçevesinde etkin bir güvenlik iş birliği
sağlanmıştı, Türkiyeye yönelik terör tehdidi de minimuma
inmişti.
Şimdi ne yapılmalı? Türkiyenin
güvenliği için Suriyede iç savaşın sona ermesi, en geniş
toplumsal mutabakatla oluşturulacak yeni Suriye yönetiminin ülkede
birliği ve toprak bütünlüğünü sağlaması ve Suriye
halkının seçtiği bu yeni yönetim ile Türkiye arasında diplomasi
ve Adana Mutabakatı benzeri güvenlik mekanizmalarının bir an
önce oluşturulması gerekmektedir. Bu çerçevede, Suriyede iç
barışın sağlanmasına ve anayasa
çalışmalarına Türkiye tam katkı
sağlamalıdır. Yani biz artık savaş, çatışma
değil; barış istiyoruz, istikrar istiyoruz, huzur istiyoruz, bu
maceracı politikalara son verilsin diyoruz,
Üç: Türkiyenin başına tüm bu
belaları saran, rejim değiştirme sevdasından, İhvan
yani Müslüman Kardeşler aşkından da bir an önce vazgeçilmelidir.
Şama bir an önce büyükelçi atanmalı, diplomatik, istihbari ve askerî
ilişkiler yeniden başlatılmalıdır. Türkiye,
Amerikanın Suriyeden askerlerini çekme kararını Suriyenin
kuzeyine yönelik bir saldırı için yeşil ışık
olarak görmektense Suriye Kürtleri ile Şam yönetimi arasındaki
müzakereleri teşvik etmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ilave ediyorum Sayın
Çakırözer.
UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) Ve son olarak, bölgemizin
sorunlarını bölge ülkeleri çözmelidir.
Sayın Genel Başkanımız Kemal
Kılıçdaroğlunun Türkiye, Suriye, Irak ve İran
arasında Orta Doğu barış ve iş birliği
teşkilatı kurulması önerisine kulak verilmesi
çağrısında bulunuyoruz. Bu öneri yani OBİTin
kurulması bölgemizin istikrarı, huzuru, barışı için
son derece önemlidir.
Hepinizi buradan saygılarımla
selamlıyorum.
Teşekkür ederim, sağ olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Çakırözer.
Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın Arslan, bir söz talebiniz olmuş, onu
hemen alalım.
Buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
30.-
Denizli Milletvekili Kazım Arslanın, üretmek yerine neden birçok
ürünün ithal edildiğini, Türkiye ile Sırbistan Cumhuriyeti
arasında tarım kesimine ve besicilik yapan Türk çiftçisine zarar
veren serbest ticaret anlaşmasının yapılmasının
sebebini Ekonomi Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
KAZIM ARSLAN (Denizli) Sayın Başkan,
Ekonomi Bakanına bir soru soruyorum: Görüşmekte olduğumuz
Türkiye ile Sırbistan Cumhuriyeti arasında yapılan serbest
ticaret anlaşmasıyla, Türkiyede üretilen başta buğday, ay
çekirdeği tohumu ve yağı, büyükbaş hayvan ve eti; patates,
domates, pırasa, beyaz ve kırmızı lahana, havuçlar,
şalgamlar, bezelye, fasulye, tatlı mısır, çilek, ahududu,
böğürtlen, dut, vişne, kurutulmuş erik, mısır,
kuş yemi, soya fasulyesi, ay çekirdeği, margarin, konserve, Yeni
Pazar mantısı, makarnalar, çikolata, ekmek, kek, bisküvi, meyve
suları, çorbalar, taze üzüm şarabı, kedi ve köpek maması
gibi ürünlerin gümrüksüz ve çok az gümrükle ithaline izin veriliyor. Bu
ürünleri üretmek yerine neden ithal ediyoruz? Tarım kesimine, çiftçilerimize
ve besicilik yapan Türk çiftçilerimize zarar veren bu anlaşmanın
yapılmasının sebebi nedir? Ağırlıklı olarak
tarım ürünü olan bu ürünlerin ithal edilmesi yerine ödenecek dövizlerin
çiftçiye ve üreticiye verilmek suretiyle kendi ihtiyaçlarımızı
karşılayacak bir planımız olmayacak mı?
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Arslan.
X.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDA BULUNAN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırım'ın "Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan
Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşması"na Ait
Protokol I'in Yerini Alan 30 Ocak 2018 Tarihli "Protokol I",
Anlaşmanın "Menşeli Ürünler" Kavramının
Tanımı ve İdari İşbirliği Yöntemlerine
İlişkin Protokol II'sini Değiştiren 17 Ocak 2017 Tarihli ve
1/2017 Sayılı Ortak Komite Kararı ve Anlaşmaya Eklenen
Hizmet Ticareti Hakkında 30 Ocak 2018 Tarihli "Protokol III"ün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın
Protokoller ve Eklerine İlişkin Değişikliklerin
Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki
Verilmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/1358) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 28) (Devam)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri,
şimdi 1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE
SIRBİSTAN CUMHURİYETİ ARASINDA SERBEST TİCARET ANLAŞMASINA
AİT PROTOKOL IİN YERİNİ ALAN 30 OCAK 2018
TARİHLİ PROTOKOL I, ANLAŞMANIN MENŞELİ ÜRÜNLER
KAVRAMININ TANIMI VE İDARİ İŞBİRLİĞİ
YÖNTEMLERİNE İLİŞKİN PROTOKOL IISİNİ
DEĞİŞTİREN 17 OCAK 2017 TARİHLİ VE 1/2017 SAYILI
ORTAK KOMİTE KARARI VE ANLAŞMAYA EKLENEN HİZMET
TİCARETİ HAKKINDA 30 OCAK 2018 TARİHLİ PROTOKOL IIIÜN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA VE ANLAŞMANIN PROTOKOLLER VE
EKLERİNE İLİŞKİN DEĞİŞİKLİKLERİN
CUMHURBAŞKANINCA DOĞRUDAN ONAYLANMASINA DAİR YETKİ
VERİLMESİNE İLİŞKİN KANUN TEKLİFİ
MADDE
1- (1) 1 Haziran 2009 tarihinde imzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile
Sırbistan Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasına
Ait Protokol Iin yerini alan 30 Ocak 2018 tarihli Protokol I,
Anlaşmanın Menşeli Ürünler Kavramının
Tanımı ve İdari İşbirliği Yöntemlerine
İlişkin Protokol IIsini değiştiren 17 Ocak 2017 tarihli ve
1/2017 Sayılı Ortak Komite Kararı ve Anlaşmaya eklenen
Hizmet Ticareti hakkında 30 Ocak 2018 tarihli Protokol IIIün
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
1inci madde üzerinde söz isteyen, İYİ
PARTİ Grubu adına Konya Milletvekilimiz Sayın Fahrettin
Yokuş.
Sayın Yokuş
Daha sonra alalım kendisini.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
söz isteyen Batman Milletvekilimiz Sayın Mehmet Ruştu Tiryaki. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Tiryaki.
HDP GRUBU ADINA MEHMET RUŞTU TİRYAKİ
(Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 28 sıra
sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan Cumhuriyeti
arasında serbest ticaret anlaşmasına ek protokollerde bir dizi
değişiklik yapılmasıyla ilgili teklif hakkında söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamın bir kısmını,
kuşkusuz, Sırbistanla imzalanan bu uluslararası
anlaşmanın eki protokollerine ayıracağım ama bunun
dışında, son birkaç gündür yaşadığımız,
özellikle seçim sonuçlarına etki edeceğini düşündüğüm
antidemokratik uygulamalar var, onları sizlerle
paylaşacağım.
Öncelikle şunu belirteyim: Türkiye ile
Sırbistan arasında imzalanan serbest ticaret
anlaşmasının ekleri olan protokoller uyarınca bir dizi
tarımsal ve hayvansal ürünün ithalatında uygulanacak vergi
sıfıra indiriliyor. İşte Şu kadar ton et, şu
kadar ton buğdayda sıfır vergi alınacak. gibi bir dizi
anlaşma maddeleri var. Herkes anımsayacaktır, çok kısa bir
süre önce, Trump Amerikan Başkanı seçildikten sonra -ilk
uygulamalarından biri- çelik ithalatıyla ilgili olarak yeni vergi
düzenlemeleri getireceğini açıklamıştı. Bunu ne için
söylemişti? Kendi ülkesinin ekonomisini korumak için, Amerikada üretilen
çeliğin ham madde olarak kullanılması için ve istihdama
katkı sunacağını düşündüğü için böyle bir
açıklama yapmıştı. Üstelik, bahsettiğimiz ülke
kapitalizmin kalbi olan Amerika.
Dış ticarette korumacı ekonomi
politikaları yakın süreçte tartışılan bir
başlık hâline geldi. Pek çok ülke artık dış ticarette
korumacı politikaları hayata geçirmeye çalışıyor. Peki
biz ne yapıyoruz? Biz, tam tersi uygulamalar peşindeyiz, bir dizi
değişiklik yapıyoruz. 2 Aralık 2017 olmalı, Resmî
Gazetede yayınlanan, ithalat rejimine ek bir protokolle pek çok üründe
vergi oranını sıfıra indirmiştik, şimdi
Sırbistanla imzalanan bu anlaşmanın eki olan protokollerle yine
pek çok üründe ithalatta vergi sıfıra indiriliyor.
Bakınız, ben size birkaç örnek vereyim.
Türkiye'nin 126 ülkeden 133 ayrı kalemde gıda ithal ettiği
söyleniyor, 133 ayrı kalemde. 2002de 9 milyon 300 bin hektar olan
buğday ekim alanları 7 milyon 500 bin hektara geriledi yani neredeyse
2 milyon hektar ve şimdi Türkiye buğday ithal ediyor durumda.
2002-2018 yılları arasında izlenen yanlış fiyat
politikaları nedeniyle 1 milyon hektar arazide artık arpa ekimi
yapılamıyor, dışarıdan yem ithal eder durumdayız.
Son on beş yılda baklagillerde, nohutta, kırmızı
mercimekte, yeşil mercimekte üretimde yüzde 30dan daha fazla azalma var,
düşüş var. Türkiye artık baklagilleri, nohudu ve
kırmızı mercimeği ithal eder duruma geldi. 2002de 7 milyon
200 bin hektar alanda pamuk üretiliyorken bugün bu üretim 5 milyon dekarın
altına düşmüş durumda. 2002de tütün sektöründe üretici
sayısı 405 bindi, bugün tütün üreticisi sayısı 56 binlere
düşmüş durumda.
Peki, Hükûmet ne diyor? Et fiyatları çok
yüksek, biz vatandaşa daha ucuz et sunabilmek için et ithal ediyoruz,
tarımsal ürünlerde de aynı politikayı sürdürüyoruz. diyor.
Asıl sorun şu: Gerek tarımda gerek hayvancılıkta ana
girdilerdeki fiyat çok yüksek; mazot fiyatı çok yüksek, elektrik
fiyatı çok yüksek, gübre fiyatı çok yüksek, tohum fiyatı çok yüksek.
Aslında biz et aldığımızda ete değil,
elektriğe, mazota, gübreye, tohuma, ilaca para veriyoruz. Mesele, burada,
doğru bir tarımsal ve hayvansal ekonomi açısından
doğru politikalar üretmekte. Yoksa bu sorunu çözemezsek tarımsal ve
hayvansal ürünlerde çok daha fazla dışa bağımlı duruma
geleceğiz. Bu nedenle bu uluslararası sözleşmenin Türkiye
ekonomisine bir katkı sunacağı kanısında değiliz.
Sözleşmenin aleyhine oy kullanacağız.
Şimdi, konuşmamın başında
söyledim, gerçekten, her sabah uyanıyoruz, bir dizi yeni antidemokratik
uygulamayla karşı karşıyayız. Dün sabah 2 Parti
Meclisi üyemiz Antalyada gözaltına alındı. Haklarındaki
suçlama, Antalya ve civarında sarı yelekliler eyleminin benzerini
örgütlemek yani Parti Meclisi üyelerimiz Antalyaya sarı yelekliler
eylemini örgütlemeye gitmişler. Bugün, bu sabah, 1i Parti Meclisi üyemiz,
20ye yakın üye ve yöneticimiz Ankarada gözaltına alındı.
Bunların içerisinde 2 karı koca çift var; çocuklar
bırakıldı, eşler gözaltına alındı; bu sabah
oldu, Ankarada oldu. Yani siyasi faaliyet yürütmemizin engellenmesi için her
gün, her sabah ülkenin bir yerinde İçişleri
Bakanlığının emriyle bir dizi yöneticimizi gözaltına
alıyorsunuz ve siyasi faaliyetleri yürütmemizi engelliyorsunuz.
Bir başka şey daha yapılıyor.
Bakın, Yüksek Seçim Kurulu çok kötü bir karar aldı, dedi ki:
Cezaevlerinde tutuklu olanlar ve taksirli suçlardan hükümlü olanlar adres
kayıtları neredeyse orada oy kullanabilecekler. Bu ne demek? Siz
Diyarbakırdasınız, gözaltına alındınız,
hakkınızda bir suç isnadı var, Adalet Bakanlığı
karar verdi, sizi Silivri Cezaevine gönderdi veya siz Balıkesirdesiniz,
gözaltına alındınız, tutuklandınız, Ceza ve
Tevkifevleri Genel Müdürlüğü sizi Balıkesirden aldı,
Ankaradaki bir cezaevine gönderdi; Yüksek Seçim Kurulu diyor ki: Adresinin
kayıtlı olduğu yer neresiyse orada oy kullanabilir. Bakın,
kimin nerede, hangi cezaevinde kalacağına Adalet
Bakanlığı karar veriyor fakat Yüksek Seçim Kurulu diyor ki: Bu
beni ilgilendirmez, senin adresinin kayıtlı olduğu yer neresiyse
gidip orada oy kullanabilirsin. Bu ne demek? On binlerce kişinin 31 Mart
tarihindeki seçimlerde oy kullanamaması demek. Üstelik bu konuda herhangi
bir yasa değişikliği yapmadı Türkiye Büyük Millet Meclisi.
2005 yılında, 2009 yılında ve 2014 yılındaki mahallî
idare seçimlerinde tutuklular ve taksirli suçlardan hükümlü olanlar
bulundukları cezaevinde oy kullanabilmişti. Biz diyoruz ki: Bu,
doğrudan HDPyi hedef almış bir karardır. Neden? Çünkü
cezaevlerinde 1inci parti olmuştu HDP. Kadrolarının büyük bir bölümü
cezaevinde; yargılanıyorlar, tutuklular, oy kullanma hakları
vardı ve bu kararla oy kullanma hakları ellerinden alındı.
Yalnız bunu yapmıyor Yüksek Seçim Kurulu.
Hükûmetiniz de boş durmuyor. Bakın, binlerce seçmen
taşındı, binlerce seçmen. Bir ilçenin seçim sonuçlarına
etki edecekse yakın köylerde, AKPye daha fazla oy çıkmış
yakın köylerde plebisit yapılarak ilçe merkezlerine
bağlanıyor. Neden? Seçimin kaderini değiştirmek için hileli
yollara başvuruluyor.
Başka neler yapılıyor? Bakın,
biz, askerlerin, polislerin, oy kullanma hakkı olan insanların oy
kullanma hakkını savunduk. Ben, Yüksek Seçim Kurulunda partimin
temsilcisi olarak görev yaptığım dönemde, yurt
dışında görevli askerlerin yurt dışı seçmeni
olarak kaydedilmesine karşı çıkmadık biz Onların oy
kullanma hakkı var. dedik. Peki, Hükûmetiniz ne yapıyor? Kent
merkezlerinde, ilçe merkezlerinde görevli olmayan askerlerin, polislerin -oy
kullanma hakkı olan subaylardan ve güvenlik görevlilerinden bahsediyorum-
tamamını ilçe ve kent merkezlerine getirdiniz. Neden? Oy
kullanabilsinler diye, yerel seçimlerde sonuçlara etki etsinler diye. Biz
Onların oy kullanma hakkı yok. demiyoruz fakat bir yandan,
tutukluların oy kullanma haklarını elinden alırken,
diğer yandan, bulundukları yerde oy kullanma hakkı olmayan
kişileri kent ve ilçe merkezlerine taşıyarak onlara oy
kullandırmak açıkça hiledir. Seçimlere bu şekilde hile
karıştırıyorsunuz.
Bir başka şey de şu: Şimdi, bir
öğrenci düşünün; Balıkesirde öğrenci, Aydında
öğrenci, Samsunda öğrenci; Hakkâri nüfusuna kayıtlı, gidip
adresini ailesinin yanına almak istiyor. Nüfus müdürlüğüne gidiyor,
nüfus müdürlüğü diyor ki: İçişleri Bakanlığı
emri var, kaydınızı alamayız. Bakın, bu kararı
söyleyen kişilerle konuştum bizzat. İçişleri
Bakanlığı gizli emir vermiş nüfus müdürlüklerine
Kayıtları alınmasın. diye. Bunu yapan İçişleri
Bakanlığı ve Nüfus ve Vatandaşlık İşleri
Genel Müdürlüğü bunun karşısında ne yapıyor biliyor
musunuz? Binlerce seçmeni köylerden il ve ilçe merkezlerine haberi olmadan
taşıyor. Birileri ellerinde TC kimlik numaraları ve adres
bilgileriyle
Şırnakta, Hakkâride, Siirtte, Diyarbakırda il
ve ilçe merkezlerine seçmen taşıyorsunuz seçim sonuçlarına etki
edemeyeceğiniz için. Kayyumlar atayarak bu belediyeleri elimizden
alabildiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Tiryaki, bir dakika
vereyim, toparlayalım.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) Son
sözlerimi söyleyeceğim.
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla)
Kayyumlar eliyle ancak belediyeleri elimizden alabildiniz. Şimdi de
seçimleri kaybedeceğinizi biliyorsunuz, adınız gibi eminsiniz,
ancak hileyle kazanacağınızı düşünüyorsunuz, bu yüzden
bu yollara tevessül ediyorsunuz. Koskoca bir partidir Adalet ve Kalkınma
Partisi. Yüzde 30un üzerinde, yüzde 40ın üzerinde oy almış bir
parti eğer buna tevessül ediyorsa yazıklar olsun diyorum, başka
bir şey demiyorum.
Çok teşekkür ederim. (HDP
sıralarından alkışlar)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Özkan.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkanım,
hatip bizim grubumuza hitaben seçimlere hile
karıştırdığımız yönünde bir imada bulundu.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) İma değil
ya, belli.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) Ne iması?
BAŞKAN Değerli arkadaşlar, bir
saniye
Buyurun.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Ben sadece
kayıtlara geçmesi için söylüyorum
KEMAL PEKÖZ (Adana) Kanıtlar var,
kanıtlar.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) Belgeler var,
belgeler.
BAŞKAN Arkadaşlar, bir saniye
Buyurun Sayın Özkan.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Kayıtlara geçmesi
için söylüyorum: Her şeyden önce, sayın hatibin Türkiye kamuoyuna
dönük, seçmenleri ikna etmeye dönük çabası Türkiyedeki seçimlerin hür,
serbest, demokratik şekilde yapıldığının
apaçık göstergesidir.
KEMAL PEKÖZ (Adana) Ya, ya, ya, ne demezsin!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Çünkü hatibin,
Türkiyede seçmenler ikna edildiği takdirde seçmen iradesinin
sandığa tam yansıdığını ifade ederek âdeta
bir seçim propagandasına dönüşen konuşmasını izledik.
Diğer taraftan, daha eskiden, öteden beri
Türkiyede seçimler Yüksek Seçim Kurulunun denetim ve gözetiminde
yapılmaktadır. Bunun da ötesinde, uluslararası toplum
temsilciler
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) AGİT
Sözleşmesine göre kabul etmediler seçim gözlemcilerini bu seçimde, unutma.
CAHİT ÖZKAN (Denizli)
Batı
ülkelerindeki, gelişmiş demokrasilerdeki devletler gözlemciler
göndermek suretiyle Türkiyedeki seçimlerin demokratik şekilde
yapılıp yapılmadığını takip etmektedir.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Bu seçim kabul etmedi
Sayın Cumhurbaşkanı, reddetti.
BAŞKAN Sayın Türkkan, lütfen
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Bakınız,
Avrupa Birliğinden gelen gözlemciler daha 24 Haziran seçimleri sonucunda
Türkiyedeki seçimlerin hür -Anayasadaki gibi- serbest ve demokratik
şekilde yapıldığını, yine, kamuoyuna deklare
etmişlerdir. Onun için, eğer söyleyecek sözümüz varsa bunu kürsüden
bağıra bağıra söylüyoruz. Eğer kamuoyunu ikna
ederseniz bu ülkede hür, serbest ve demokratik gerçekleştirilen seçimlerde
milletimizin teveccühünü alır, gerekli yerlerde de seçimi
kazanırsınız.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) Siz de kayyum
atarsınız.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Türkiyede bütün
tartışmalarınızı, kavgalarımızı,
eğer demokratik alandaysa seçimlerle sonuçlandırırız
eğer yargısal alanlardaysa da yine yargısal makamların
verdiği kararlarla bunu neticelendiririz.
KEMAL PEKÖZ (Adana) Dolarla ilgili
eleştirmenize bir şey söylediniz mi, dolarla ilgili?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Bakınız, bu
hafta, yine, biraz önce sayın konuşmacılardan bir tanesi ifade
etti.
KEMAL PEKÖZ (Adana) Cezaevleriyle ilgili
uygulamayı da anlat.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Siz söylediniz onu,
gerek yok.
BAŞKAN Değerli arkadaşlar, bir
saniye lütfen.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Bir tanesi Türkiyede
bu bir talimat yargısıdır, tek kişinin verdiği karardır.
dedi. Yahu, daha bu hafta, bugün Anayasa Mahkemesi İç Tüzükle ilgili bir
karar verdi.
Yine Eren Erdemle ilgili bir mahkeme farklı
şekilde karar verdi, diğer mahkeme de bir başka şekilde
karar verdi.
KEMAL PEKÖZ (Adana) Allah Allah!
GARO PAYLAN (Diyarbakır) Sonuçta, Eren Erdem
içeride.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi adil yargılama ilkesini nasıl görüyor?
BAŞKAN Toparlayalım Sayın Özkan.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Eğer bir
mahkemenin vermiş olduğu karar bir üst mahkeme tarafından
denetlenebiliyorsa işte o adil bir mahkemedir, adil yargıdır.
Türkiyede de ilk derece mahkemenin vermiş olduğu bir tutuklama
kararına veya bir tahliye kararına bir üst mahkeme de itirazen, yine
tutukluluğun devamı yönünde karar vermiştir; bu da
yargının kararıdır. Buna da herkesin saygı
duyması lazım.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) Tahliye
kararını veren hâkimi ne zaman görevden alacaksınız?
BAŞKAN İYİ PARTİ Grubu
adına
KEMAL PEKÖZ (Adana) Cezaevlerindeki tutuklularla
ilgili bir şey söylemediniz.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
Sayın Başkanım, bir şey söyleyeceğim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Tiryaki.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
Kayıtlara geçmesi açısından
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sataşmadım
ben.
BAŞKAN Sayın Tiryaki, siz bir şey
söylediniz, Sayın Özkan da bir şeyler söyledi.
Buyurun.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
Şöyle Sayın Başkanım: Ben itham edici herhangi bir söz
söylemedim. Şu anlamda: Benim söylediğim şey, kent isimlerini
söyleyerek söyledim yani Yüksek Seçim Kurulunun karar tarihi belli, 28
Aralık 2018 tarihli 1133 sayılı Karar. Bu bir varsayım
değil, alınmış bir karardan söz ediyorum. Ben, istiyorlarsa
arada Şırnak ilinden polis misafirhanesine kaydedilen 700
kişinin ismini de söyleyebilirim.
Bakın, seçim propagandası olsun diye
söylemiyorum, ayrıca itham etmiyorum; gerçekten, Türkiyede eşit,
adil, tarafsız bir seçim olsun istiyoruz. Hepimizin talebi bu, başka
bir şey değil fakat buna aykırı uygulamalar var.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Biz
Bunların önüne geçilsin. dedik, söylediğimiz şey bu efendim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Özkan siz de zaten aynı talepleri
yineliyorsunuz.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
31.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, Batman Milletvekili Mehmet Ruştu
Tiryakinin yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Aynı ama
sataşmadan, usulde yer almayan hükümler çerçevesinde söz verildi. Burada
takdirinize saygı duyuyorum ancak şunun da altını çizelim.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
Kayıtlara geçirdik.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Bakınız, 31
Mart seçimleri ne seçimleri? Yerel seçimler, mahallî idareler seçimleri.
Mahallî idareler seçimlerinde o sandık çevresinde oy kullanmayanlar
oradaki vatandaşlara hizmet götürecek kadroları seçemiyorsa o zaman
buranın da demokratik olmadığını ifade etmemiz
gerekir.
KEMAL PEKÖZ (Adana) Güvenlik kuvvetleri orada
mı yaşıyor?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Bakınız,
çoğu zaman tanık olmuşuzdur, cezaevlerinin bulunduğu
bölgelerde bazen hiç kimsenin, mahallenin dahi tanımadığı
muhtarların o bölgede muhtar seçildiği de bir vakıadır,
bunun da zaten demokratik olduğu da söylenemez. Yüksek Seçim Kurulunun bu
noktadaki kararı ortadadır. Varsa bir itirazı yine yargısal
makam olan Yüksek Seçim Kuruluna itirazlarının yönlendirilmesi
gerekir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
KEMAL PEKÖZ (Adana) Hakkâride polisler orada
mı yaşıyor?
X.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDA BULUNAN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırım'ın "Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan
Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşması"na Ait
Protokol I'in Yerini Alan 30 Ocak 2018 Tarihli "Protokol I",
Anlaşmanın "Menşeli Ürünler" Kavramının
Tanımı ve İdari İşbirliği Yöntemlerine
İlişkin Protokol II'sini Değiştiren 17 Ocak 2017 Tarihli ve
1/2017 Sayılı Ortak Komite Kararı ve Anlaşmaya Eklenen
Hizmet Ticareti Hakkında 30 Ocak 2018 Tarihli "Protokol III"ün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın
Protokoller ve Eklerine İlişkin Değişikliklerin
Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki
Verilmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/1358) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 28) (Devam)
BAŞKAN 1inci madde üzerinde İYİ
PARTİ Grubu adına söz isteyen Konya Milletvekilimiz Sayın
Fahrettin Yokuş. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Yokuş.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA FAHRETTİN
YOKUŞ (Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Arasında Serbest
Ticaret Anlaşmasına Ait Protokolün 1inci maddesiyle ilgili olarak
söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Türkiye, 2010 yılından itibaren canlı
hayvan, 2017 yılından itibaren de karkas et ithal etmeye
başlamıştır yani bu iktidardan önce ülkemizde et de
vardı, süt de vardı, her şey vardı. Buzağı
desteklemeleri şu anda ödenmiyor, besi desteklemeleri ödenmiyor. Konyada
7 bin hayvan şu anda kesim bekliyor, Türkiye'de bunun sayısı 150
bin civarında. Düşünebiliyor musunuz, hayvan üreticileri diyorlar ki:
Elimizde dana yetişmiş, bizim bu danayı kestirmemiz lazım,
kış geldi, elimizden çıkarmamız lazım. Ama
Hükûmetimiz, daha doğrusu Tarım Bakanımız diyor ki:
İyi de depolarımız et dolu, ne yapacağız bunları
kesip de? Ama aynı Hükûmetimiz, aynı Tarım
Bakanlığımız ne hikmetse Sırbistandan 5 bin ton daha
et ithal etmeye kalkışıyor, ülkemizde şu anda 150 bin
civarında hayvan kesimi beklerken. Kesilmezse ne olur? Bu çiftçilerin
icrayla, tarım krediyle, tüccarlarla başı belaya girecek. Onun
için, Allah aşkına, siz kimden yanasınız? Kimleri zengin
etmek için 5 bin ton daha Sırbistandan et ithal ediyorsunuz?
Son yirmi beş yılda, kişi
başına düşen büyükbaş hayvan sayısı ülkemizde
yüzde 25 oranında azalmış. Ülkemiz, on altı
yıldır uygulanan yanlış tarım ve hayvancılık
politikaları yüzünden kendi kendine yeten bir ülke olma konumundan
çıkmış, hayvanı ve samanı bile ithal eden bir
pozisyona düşmüştür. Yerli üreticilerimizin yaşadığı
bu zorluğun yanında, ithal olarak piyasaya sunulan hayvan ve etler
haksız bir rekabete sebep olmaktadır.
Ülkemizde, adını son yıllarda
sıklıkla duyduğumuz bir şarbon hastalığı
var. Şarbon hastalığı, kırmızı et üreten
besicilerimizi ve vatandaşlarımızı oldukça tedirgin ediyor.
Şarbon, bilinenin aksine sadece yurt dışından ithal edilen
hayvanlarda değil, aynı zamanda ülkemizde sıklıkla
rastlanan bir hastalık türüdür. Şarbon, hayvandan insana bulaşan
önemli bir hastalık türüdür. Hayvancılıkla uğraşan besicilerimizin
birçoğu, şarbon hastalığı tazminat kapsamı
dışında tutulduğu için, hayvanlarda görülen şarbon
hastalığını saklamaktadır. Uzun yıllar
besledikleri hayvanların hastalık tespitinden sonra imha edilmesi,
hayvancılıkla uğraşanları ciddi anlamda maddi
zararlara uğratmaktadır. Geçtiğimiz aylarda şarbon
hastalığının tazminatlı hastalıklar
kapsamına alınması için kanun teklifi verdik, inşallah bu
Meclisten geçer.
Değerli milletvekilleri, yerli
kırmızı et üretiminde şarbon hastalığı
çıkan hayvanların kaçak kesimini engellemek, insan ve hayvan
sağlığını tehdit altından kurtarmak
amacıyla, şarbonun tazminatlı hastalıklar kapsamında
kanunlaşması gerekmektedir. Sağlıklı hayvan gıdaya,
sağlıklı gıda da insanlara ulaşabildikçe
sağlıklı toplum oluşacaktır. İnsan hayatı,
aynı zamanda, hayvan sağlığının ikincil
mevzuatıyla değiştirilemeyecek kadar değerlidir. Kanunlar,
insan sağlığını ve hayvan
sağlığını korumalıdır. Hastalıklarla
mücadele kapsamında, halk sağlığı ve gıda
güvenliği açısından, Tarım ve Orman Bakanlığı
bünyesinde yürütülen çalışmalar yetersiz kalmaktadır. Güvenli
gıdayı halka ulaştırabilmek ve halk
sağlığını korumak, yerli kırmızı et
üreticilerimizin zararlarının karşılanması adına,
ölümcül bir hastalık olan şarbonun yanı sıra yönetmelikle
düzenlenmiş olan diğer tazminatlı hastalıkların da
kanunlaştırılması gerekmektedir. Şarbon, ruam,
sığır tüberkülozu, sığır brusellozu, koyun ve
keçi brusellozu, sığır vebası, Afrika at vebası,
kuş gribi, kuduz, sığırların nodüler ekzantemi,
şap ve sığırların süngerimsi beyin
hastalıkları da tazminatlı hastalıklar kapsamında
yönetmelikle değil, kanunlaşarak hayata geçirilmesi lazım.
Değerli milletvekilleri, süt üretenleri burada
tekrar hatırlatmak istiyorum. Hâlen süt fiyatlarının çok
düşük olması hayvancılığı olumsuz olarak
etkilemektedir. Yine, süt ürünlerinin alımıyla ilgili zamanında
ücretlerinin ödenmemesi, fiyatlarının düşük olması
hayvancılığımıza önemli şekilde ket
vurmaktadır.
Şimdi, konuşmamın bu bölümünde,
Sırbistandan ithal ettiğimiz, edeceğimiz bazı ürünleri
söylemek istiyorum. Tabii, hepsini buraya sığdıramadım ama
üzülerek ifade etmeliyim ki ülkemizde bütün bu ürünler üretiliyor, bol miktarda
da var. Allah aşkına, ekonomik krizimiz var dedik, döviz
sıkıntımız var dedik, dış ticarette özellikle
ithalatımızı daraltmamız lazım dedik. Yani lüks
tüketim maddeleri dâhil, elimizde olan gıda maddelerini de -varsa-
dışarıdan ithal etmeyelim dedik. Dövize en çok ihtiyaç
duyduğumuz ayları, yılları yaşıyoruz ama bu
keyfekeder anlaşmayı niye yapıyoruz?
Bakınız, büyükbaş hayvanları
söyledik. Orman ağaçları, patates tohumu, domates, pırasa,
lahana, havuç, bezelye, fasulye, çilek, vişne, erik, buğday,
mısır, soya fasulyesi, ayçiçeği tohumu, kuş yemi,
şeker pancarı tohumu, fiğ, yem bitkileri, margarin, makarna,
ekmek, pasta, kek, bisküvi, meyve suyu, çorba, et suyu, taze üzüm
şarabı, kedi köpek maması; şimdi, bütün bunları
dövizle ithal edeceğiz, çok ihtiyacımız varmış ki
ithal edeceğiz. Niye acaba? Hani döviz sıkıntımız
vardı ya! Efendim, Meclis Başkanımız oraya gitti, ticari
bir anlaşma yaptı; karşılıklı alıp
veriyoruz, hem domates satıyoruz hem domates alıyoruz. Yahu,
bunları duyan Türk çiftçisi, bunları duyan hayvancılık
yapan insanlarımız size sormayacaklar mı Ne yapmaya
çalışıyorsunuz? diye? Siz zaten
tarımcılığı, hayvancılığı
hallettiniz çok şükür, memleketi yedi düvele muhtaç ettiniz gıda
ürünlerinde.
Şimdi sizlere hiç olmazsa bir iki tavsiyem
olsun, belki yaparsınız, yapacağınız da çok mümkün
değil ya; her şeyi en iyi bilenler sizsiniz, ülkeyi çok da iyi yönettiğinizden
her gün burada bahsedersiniz. Hatta her seferinde Millet bize bu desteği
verir bakın, siz ne derseniz deyin. deyin ama biz yine de diyelim.
Tarımla uğraşan
vatandaşlarımızın minimum seviyede hayvancılıkla
da uğraşması teşvik edilmelidir.
Hayvancılıkla uğraşan
vatandaşlarımızın sürekli eğitimle bilinçlendirilmesi
gerekmektedir.
Tarımda olduğu gibi
hayvancılıkta da son teknoloji kullanılarak Türkiyede tüm
hayvanlar anlık kontrol edilebilmelidir.
Gezici ekipler kurularak her türlü kontrol ve geliştirme
sağlanmalıdır.
Hayvancılık sektörüne girmek isteyenlerin
on yıllık üretim tesislerinin planlaması
yapılmalıdır.
Hem et hem süt hayvancılığı için
özel ırklar geliştirilmelidir.
Ziraat fakültelerinde
branşlaşmış hayvancılıkla ilgili bölümler
oluşturularak bulunduğu bölgede yetiştirilen öğrenciler
devlet desteğiyle sektöre kazandırılmalıdır.
Devlet, tarımda olduğu gibi çiftçinin süt
ve süt ürünlerinin pazarlanmasında da her türlü garantiyi vermelidir.
Her hayvan yetiştiricisine küspe, saman, yonca
yetiştirme garantisi verilerek bu tip ürünlerin ithalatı
durdurulmalıdır.
Otlaklar korunarak genişletilip yem bitkileri
ekimi yaygınlaştırılmalıdır.
Geleneksel hayvancılıktan modern
hayvancılığa geçilerek hayvansal üretim
artırılmalıdır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Yokuş.
1inci madde üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz Sayın Yunus Emre.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Emre.
CHP GRUBU ADINA YUNUS EMRE (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 1inci Protokolün
2nci ekinde Sırbistandan ülkemize ithal edilecek ürünlerin listesi ve
ithalat koşulları yer alıyor. İthal edilecek ürünler
listesinde ülkemizde yetiştirilen birçok tarım ürünü bulunuyor. Ancak
-bugün benim üzerinde durmak istediğim, önemli gördüğüm bir konu- bu
ürünlere ek olarak Sırbistandan 5 bin ton büyükbaş hayvan etinin
ithal edileceği yer alıyor. Ayrıca, bu ithalatın uygun bir
gümrük vergisi indirimiyle yapılacağı ve Sırbistana yüzde
100 oranında en ziyade müsaadeye mazhar ülke indirimi, yeni deyimle en çok
gözetilen ülke indirimi yapılacağı belirtiliyor. Şimdi,
bunun üzerinde bir durmak istiyorum müsaade ederseniz. Şimdi, en çok
gözetilen ülke tabii, bir devletler arası özel hukuk deyimi, bir ülkenin
bir ülkeyi kayırdığı anlamına gelmez ancak
çağrıştırdığı da bir şey var yani
Türkiye'nin gözünde Sırbistanın en çok gözetilecek, en iyi
gözetilecek, en çok kayrılacak ülke konumunda bulunması gibi bir
çağrışımı var.
Şimdi, Sırbistan nasıl bir ülke?
Sırbistan-Türkiye ilişkileri bakımından birtakım
önemli temaları gündeminize sunmak istiyorum. Şöyle
başlayacağım: 25 Mayıs 2017 tarihinde bir AK PARTİ
İstanbul Milletvekili ve dönemin Meclis İnsan Hakları
İnceleme Komisyonu Başkanı -burada da olabilir sanıyorum-
Sayın Mustafa Yeneroğlunun bir açıklaması var
Sırbistanla ilgili -tekrar tarihi söylüyorum 25 Mayıs tarihinde-
açıklama kısa bir metin, okuyacağım, deniliyor ki:
Sırbistanın başkenti Belgradın Zemun Polje
ilçesinde bu sabah Müslümanlar açısından hem kaygı verici hem de
umut verici gelişmeler yaşandı. Müslüman nüfusun
yaşadığı bölgede üç yıldır inşası süren
cami, resmî izinlere ilişkin bazı eksiklikler olduğu öne
sürülerek yerel makamlarca yıkılmak istendi. Durumu haber alan
Müslümanlar ise bölgeye giderek karara barışçıl bir şekilde
karşı durdu. Kalabalık, inşaatın etrafını
çevreleyerek yıkımı engelledi. Devam ediliyor: Unutulmamalıdır
ki Müslümanların azınlıkta olduğu ülkelerde camiler sadece
bir ibadet yeri değildir, böyle coğrafyalarda camiler Müslüman
halkın dinî ihtiyaçları kadar sosyal ve kültürel
ihtiyaçlarını da giderir. Yani yetkililerin yıkmak istedikleri
sadece bir dört duvar değildir, bir ibadethane, bir dertleşme
mekânıdır. Bu nedenle yetkilileri gereken hassasiyeti duymaya davet
ederken haklarını barışçıl şekilde arayan
kardeşlerimizi tebrik ediyorum. diyor. Bu tebrikten bir gün sonra, 26
Mayıs tarihinde cami yıkılıyor sevgili arkadaşlar.
Bakın, resimlerini de getirdim; burada yıkılan camiyi
görebilirsiniz, burada da yıkılan caminin dışında
namaza durmuş Sırbistan Müslümanlarını görebilirsiniz.
Yine, aynı camiden başka bir resim, kadınların namaza
durduğu bir resim. Yine, burada caminin yıkık görüntüsünü
izleyebilirsiniz.
Şimdi, ben buradan, tabii, bir istismar
peşinde falan değilim; sadece, politikanın çok temel bir unsuru
olan tutarlılık konusunu anlatmak istiyorum. Yani bir yıl önce
çok temel bir insan hakları sorunu bakımından suçlamış
olduğunuz bir ülkeyle kabaca bir yıl sonra böyle bir
anlaşmayı Meclisin gündemine getirdiğiniz zaman buna da tabii
bir yanıt sunmak durumunda olursunuz. Yani topluma, Sırpları
cami yıkan insanlar olarak şikâyet ederken, bir taraftan onlarla
ticareti derinleştirmek politikasını gündeme getirdiğiniz
zaman bu eleştirinin tabii hedefi oluyorsunuz.
Diğer taraftan, yine şunu da
hatırlatmam gerekli: Bakın, çok temel bir konu, Birleşmiş
Milletler Uluslararası Adalet Divanının Srebrenitsa
soykırım kararı. Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz,
mahkeme, Sırbistanı soykırımdan mahkûm etmedi, ancak
Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırma Sözleşmesine
göre soykırımı önleme yükümlülüğünü ihlal etmiştir.
hükmüne bağladı ve mahkûm etti.
Şimdi, bunları anlatıyorum. Tabii,
biz tarihe saplanmak, tarihsel olaylardan husumet çıkarmak
yanlısı değiliz. Ancak, muhataplarınızı
yönlendirebilmek, onların davranışlarını temel insan
haklarına, demokratik ilkelere doğru yönlendirebilmek için elinizdeki
araçlardan biri de tabii, doğal olarak, ticaret politikasıdır ve
ne yazık ki bu karşılaştığımız örnekte
Türk Hükûmeti tarafından ticaret politikasının böyle
kullanılamadığını gözlemliyoruz.
Yine bu kapsamda şunu hatırlatmak
istiyorum: Ben, efendim, elimize silahları alalım,
savaşalım demiyorum değerli arkadaşlar, ticareti de bir politika
aracı olarak kullanalım diyorum.
Şimdi, bu kapsamda bir konuyu da tabii
hatırlatmam gerekli, hayvancılık üzerinde
duracağımı söylemiştim. Ülkemizde tabii, sevindirici bir
gelişme, son yıllarda gerçekten çevre duyarlılığı
büyük bir gelişim gösteriyor. Yükselen çevre
duyarlılığının, bunun önemli bir boyutu da
insanların, yurttaşlarımızın güvenli gıdaya
erişmek istemesi, çocuklarını, ailelerini güvenli gıdayla
beslemek istemesi. Ancak hatırlatmak gerekiyor ki bugünlerde,
vatandaşlarımızın, özellikle emeklilerimizin, dar
gelirlilerimizin kırmızı ete ulaşamadığı bir
dönemde yaşıyoruz. Tabii, yüksek et fiyatlarından şikâyet
ediliyor. Hayvancılık yapan üreticilerimiz de maliyetlerden dert yanıyor.
Hükûmetin ucuz et yedirme, yurttaşlarımızı ucuz ete
eriştirebilme bakımından ne yazık ki yegâne politikası
ithal etin önünü açmak oluyor sevgili arkadaşlar. 2010dan beri bu
gelişmeyle karşı karşıyayız, 2010dan beri
bakanlar değişiyor ama ne yazık ki bu politika, ithal et
politikası değişmiyor.
Hayvancılıkta tamamen ithalata dayalı
bir politika uygulanıyor. Tabii, bu sadece bugün konuştuğumuz
karkas et konusuyla ilgili değil, besilik ve damızlık hayvan
materyali de ithal ediliyor. Yabancı gemilerle Türkiyeye taşınıyor,
taşınırken birçok hayvan hastalığı da aynı
kapsamda ithal ediliyor. İthal edilen hayvanları beslemek için yem
ham maddesi ithal ediliyor, saman ithal ediliyor, hayvanlar ithal yemle
besleniyor. Hayvan bakıcısı derseniz değerli
arkadaşlar, o da ithal ediliyor yani Afganistandan, Suriyeden
bakıcılar da ithal ediliyor. Bu kadar ithalat yetmiyor, işte,
bugün konuştuğumuz hadise, karkas et de ithal ediliyor, lop et ithal
ediliyor, koyun, kuzu, keçi ithal ediliyor. Sevgili arkadaşlar,
ithalatın büyük bölümünü de devlet yapıyor. Hemen hepsi, ya
sıfır gümrükle ya da çok düşük vergi oranlarıyla
yapılıyor. Son olarak tabii, yem ham maddelerinin ithalatında da
gümrük vergileri düşürülmüştü, onu da hatırlatmak istiyorum.
Arkadaşlar, değerli milletvekilleri;
ülkemizin sadece ithal canlı hayvanlar ile karkas ve kemiksiz ete son
sekiz yılda ödediği para 7 milyar 900 milyon lira. Bunu, KİT
Komisyonunda Et ve Süt Kurumunun hesaplarının görüşüldüğü
toplantıda Et ve Süt Kurumunun bürokratları açıklıyorlar.
Tabii, Türkiye'nin bu durumdan çıkması lazım ancak bu durumdan
çıkılabilmesi, Türkiyede kırmızı ete
yurttaşlarımızın daha kolay erişebilmesi bu ithalat
politikalarıyla mümkün değil sevgili arkadaşlarım. Bunun
yolu, gerçekten, Türkiyede kooperatifçiliğin, küçük üreticiliğin
özendirildiği, çok desteklendiği -biliyorsunuz, Batılı
modellerin de temeli bu yaklaşım tarzıdır- bir politika
gerekliliği.
Bakın, 21 Kasım tarihli Dünya gazetesinde
bir haber var, dikkatinizi çekmek istiyorum, deniliyor ki: Et ve Süt Kurumu ve
özel kesimhaneler hayvanını kestirmek isteyen çiftçilere iki ay
sonrasına, üç ay sonrasına gün veriyor. Deniliyor ki haberde: Talep
yok, o yüzden hayvanlar kesilmiyor. Yani bu haberin
yapıldığı sırada müracaat edenlere kesim için
Şubat 2019 tarihine randevular veriliyor. Yani Türkiyede böyle bir manzara
varken niçin bu ithal et konusu bizim gündemimize geliyor? Bu soruları
sormak istiyorum.
Son olarak da biliyorsunuz, ithal etin
satışında üç market zinciri hep gündeme geliyordu ve doğal
olarak işin temeli, yerli üreticiliğin, yerli
hayvancılığın bittiği, bu alanda çalışan
firmalarımızın iflas ettiği, konkordato ilan ettiği
bir dönem oluyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
YUNUS EMRE (Devamla) Sayın Başkan,
toparlıyorum.
BAŞKAN Bir dakikada toparlayalım
Sayın Emre.
Buyurun.
YUNUS EMRE (Devamla) Ben bu protokole, az önce
açıkladığım gerekçelerle karşı olduğumuzu
tekrar belirtiyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, 1inci
madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
1inci madde kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 2/3/2010
tarihli ve 5954 sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan
Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanunun 1 inci maddesine
aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
(2) Birinci
fıkrada belirtilen Anlaşmanın ekleri ve protokollerine
ilişkin değişiklikleri onaylamaya Cumhurbaşkanı
yetkilidir.
BAŞKAN 2nci madde üzerinde söz isteyen,
İYİ PARTİ Grubu adına Ankara Milletvekilimiz Sayın
İbrahim Halil Oral.
Buyurun Sayın Oral. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Oral.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA
İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sırbistanla yapılmış olan
ticaret anlaşmasının onaylanması hakkındaki kanun
teklifinin 2nci maddesi üzerine İYİ PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum.
Öncelikle, geçtiğimiz hafta Çankaya
Üniversitesinde bir öğrencisi tarafından saldırıya
uğrayan, hayatını kaybeden kızımız
Araştırma Görevlisi Ceren Damara Cenab-ı Allahtan rahmet
diliyorum.
Bu vesileyle üniversitelerde yaşanan terör
olaylarında can veren Ankara İlahiyat öğrencisi Ruhi
Kılıçkırandan başlayarak Ege Tarih öğrencisi
Fırat Çakıroğluna kadar bütün şehitlerimizi rahmet ve
duayla anıyorum.
Şehit kardeşimiz Fırat
Çakıroğlunun hatırasına sosyal medya üzerinden hakaret
eden, bu üniversite öğrencisi evladımızı kanlı bir
lider olan Hitlerle eş tutan, Ülkücülere hakaretler yağdıran ve
bunu da Ceren Damar kardeşimizin ölümünü bahane ederek
meşrulaştıran bir sözde akademisyen var. Bu şahsı
şiddetle kınıyorum. Bu şahsın beyanlarına da -sanki
mağdur bir kişiymiş gibi- gazetelerinde, haber sitelerinde yer
veren medya mensuplarını da kınıyorum. Ölüme ve ölüye
saygı duymayan hastalıklı zihniyetler inşallah yok olacak
ve yok olmaya mahkûmdur.
Kıymetli milletvekilleri, güçlü devletler
ithalat-ihracat dengesini iyi kurarak ve kendi ülkelerinde üretimi
artırarak ihracatı çoğaltır ki milletlerinin refahı
artsın. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre cumhuriyet
tarihinin en büyük dış ticaret açıkları AK PARTİ
iktidarları döneminde verilmiştir. 1923te savaştan
çıkmış bir Türkiyenin o zor şartlarda dahi ihracatı
ithalatını yüzde 80 civarında karşılar
durumdaydı. Bu savaşı da üç dört yıllık bir
Kurtuluş Savaşından ibaret değerlendirmememiz
gerektiğini bilmemiz gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı
Devletinin tarihî ve bürokratik mirası üzerine kurulmuştur.
Osmanlının son iki yüz yıllık tarihindeki savaş ve
ekonomik sorunlarını bir gözden geçirmemiz gerektiği
kanaatindeyim. 1930larda bu devlet ihracat fazlası vermeye
başlamıştı, İkinci Dünya Savaşı
yıllarında ekonomide yaşanan küçülmeye ve zorluklara rağmen
hâlâ ihracat fazlamız vardı.
Değerli milletvekilleri, büyük ekonomik
krizlerin yaşandığı 2000li yılların
başında AK PARTİ iktidara geldi. 2001 yılında
ithalat-ihracat dengesi yüzde 75ler civarındaydı, 2002de bu yüzde
70e düştü ve TÜİK verilerine bakınız,
iktidarınız boyunca, 2009 ve 2016 yılları hariç, bir kere
dahi bu ticaret dengesi yüzde 70leri bulmadı, yüzde 50ler ve yüzde
60lar civarında kaldı hep. Cumhuriyet tarihinin en büyük
dış ticaret açıkları ve cari açıkları AK PARTİ
hükûmetleri döneminde verildi. Bu veriler ortadayken geçtiğimiz günlerde
yandaş bir gazetede okuduğum ifadeleri sizlerle paylaşmak
istiyorum. Bakın, ifadeleri aynen okuyorum: 1923 ve 1950 tarihleri
arasındaki yirmi yedi yıllık dönemde her yıl ortalama 125
milyon dolar ihracat gerçekleşti. Yapılan hesaplamaya göre Türkiye,
yirmi yedi yılda yapılan toplam 3,4 milyar dolarlık
ihracatı bugün artık bir haftada yapabiliyor. Pes doğrusu!
Burada akılları sıra Cumhuriyet Halk Partisine muhalefet etmek
isteyen bu yandaş basın mensupları, Kurtuluş
Savaşından çıkmış, binlerce şehit vermiş ve
yokluklar içerisinden ülkeyi kalkındırma hamlesi yapmış
olan Türkiyeyi, büyük Atatürkü ve kurucu liderlerini hedef
almaktadırlar. Ayıptır, yazıktır ve günahtır. Biz
bu cumhuriyeti nice yokluklar içerisinde, hep beraber, birlikte kurduk.
Biraz önce ticaret dengesi verilerinden yüzde olarak
bahsetmiştim. İhracatın ithalatı karşılama
oranlarını kısaca anlattım. 1930larda Türkiye ihracat
fazlası vermiştir arkadaşlar. Yalan yanlış ve
yönlendirici bilgiler veren bu basın organlarına karşı
tedbir alınması ve yaptırım uygulanması
şarttır. FOX TVye ve Halk TVye haksız verilen cezalar, ne
hikmetse bu yandaş basına hiçbir zaman, hiçbir gün, hiçbir
yanlış programda uğramıyor.
Değerli milletvekilleri, Sayın
Cumhurbaşkanımız geçtiğimiz günlerde, bir
konuşmasında dedi ki: 2018 yılında cumhuriyet tarihinin
ihracat rekorunu kırdık. Sayın Cumhurbaşkanımız
bence ithalat rekorlarını da açıklamalıdır. 2018in
kesin verileri henüz ortada yoktur. Veriler açıklansın, kalem kalem
ne ihraç etmişiz, kaçı yüzde 100 yerli üretimdir, bunlar ortaya
çıkmalıdır ve çıkarılmalıdır. İhracat
yapılır ama karşılığında
ithalatınız dağları aşmışsa memleketimiz
yine kaybetmiştir.
Değerli milletvekilleri, konuştuğumuz
anlaşmayla, mazlum milletlerin hamisi görüntüsüyle, yakın tarihte
Bosnadaki Müslüman kanını akıtan ve kendi ifadeleriyle,
Kosovanın intikamını alan Sırbistana en çok gözetilen
millet statüsüyle vergi indirimi yapılmaktadır. Antlaşma
gereği yüzde 100 vergi indirimli ithal edilecek ürünlere bir bakalım,
biraz önce Grup Başkan Vekilimiz Sayın Lütfü Türkkan Bey de
açıkladı: 5 bin ton büyükbaş hayvan, 10 bin ton buğday, 15
bin ton ayçiçek tohumu, 5 bin ton mısır, soya fasulyesi, domates,
fındık, patlıcan, kabak ve niceleri.
Değerli milletvekilleri, benim içim acıyor
şu kalemleri ithal ettiğimizi görünce. Bizim ülkemiz bir tarım
ülkesiydi, bir hayvancılık ülkesiydi, ne hâle geldi;
tarımımız, çiftçimiz perişan durumda.
Hatırlarsanız Brezilyadan Kurban Bayramı için ithal edilen
büyükbaş hayvanlarda şarbon hastalığı
çıkmıştı. İYİ PARTİ Ankara milletvekilleri
olarak ben ve Sayın Ayhan Altıntaş Ankaranın
Gölbaşı ilçesinde bu ithal hayvanların bir
kısmının bulunduğu köye gittik, hayvanlar itlaf ediliyor ve
kireç kuyularına gömülüyordu, konuyla alakalı soru önergeleri verdik
ama bugüne kadar hâlâ cevap alamadık, oradaki köylümüz hâlâ tedirgin.
Yarın Sırbistandan gelecek hayvanlardan bir hastalık
gelmeyeceğinin garantisi bu şartlarda var mı? Brezilyadan
şarbon geldiyse Sırbistandan da başka hastalık gelebilir.
Demek ki denetimler de doğru düzgün yapılmamaktadır.
Saygıdeğer milletvekilleri, daha bugün
Yozgattan bir çiftçi kardeşim aradı, inanın ağlayarak
anlatıyordu, kendisi şeker pancarı üreticisiymiş: Çorum
Şeker Fabrikasıyla anlaşılmış. Çorum Şeker
Fabrikası bildiğiniz üzere özelleştirilmiş bir
fabrikadır. Fabrikanın yeni yönetimi kantarların bir
kısmını kapatmış, avans ücretlerini sözleşmede
yer olmasına rağmen vermemiştir. 55 Türk lirası olan ton
başına söküm avansını 40 liraya düşürmüşler,
pancarlarının çoğu alınmamış, çiftçi bunu
CİMERe şikâyet etmesine rağmen çözüm
bulamamıştır. Pancarlar tarlada kalmış, kar
altında hızla çürüyor. Aynı durum Ankaramızın
Polatlı ilçesinde de devam ediyor. Fabrika aldığı pancara
yüzde 20 fire koyuyor, orada da kar yağışından dolayı
pancarlar hızla çürüyor. Çiftçi taban fiyatının çok altında
fiyatlarla ürünü satmak zorunda kalıyor.
Arkadaşlar, çiftçimiz elektrik
faturasını ödeyemez hâle gelmiştir. Durum bu iken çiftçiye
destek vermesi gereken Ziraat Bankası, futbol takımlarımızın
borçlarını kapatmak derdine düştü. Takımların
borçlarını ödeyeceğinize çiftçinin Ziraat Bankasına ve
tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarını affedin, ipotekten
satılan tarlaları geri verin, geri verin ki Sırbistandan
buğday, mısır ithal etmek zorunda kalmayalım. İYİ
PARTİ Grubu olarak bu sözleşmenin onaylanmasına
karşıyız.
Saygıdeğer milletvekilleri, son olarak
yükseköğretimde yaşanan bir sorunu daha buradan dile getirmek
istiyorum. Üniversitelerde görev yapan daire başkanları ve yine
üniversitelerde görev yapan ama Maliye Bakanlığından gelen
aynı görevdeki personel arasında makam tazminatlarının
verilmesi hususunda bir eşitsizlik vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İBRAHİM HALİL ORAL (Devamla)
Sayın Başkanım, bitiriyorum.
BAŞKAN Bir dakika veriyorum.
Buyurun Sayın Oral.
İBRAHİM HALİL ORAL (Devamla)
Teşekkür ederim.
Maliye Bakanlığı personeli olan bütçe
dairesi başkanları üniversitelerdeki strateji geliştirme dairesi
başkanlığına atanarak makam tazminatı almaya hak kazanmışlardır
ancak aynı makamda olan ve hatta harcama yetkisine sahip olan strateji
geliştirme dairesi başkanları bu tazminattan
yararlanamamaktadırlar. Bu, üniversite camiası açısından da
bir eşitsizliktir. Bu konuyu gündeme getirerek bu personelimizin yaşadığı
adaletsizliği, haksızlığı gidermemiz gerekmektedir
diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Oral.
İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) Ben de
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN 2nci madde üzerinde söz isteyen,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Siirt Milletvekilimiz
Sayın Meral Danış Beştaş. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Beştaş.
HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ
(Siirt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben biraz önce
partimiz adına konuşan milletvekili arkadaşımın
bıraktığı yerden devam etmek istiyorum. 31 Mart seçimlerine
iktidar nasıl hazırlanıyor? Gerçekten ne yapıyor? Kaç
gündür seçmen listeleri konusunda yaptığımız
açıklamaların birkaç somut verisi elimde mevcut, size
göstereceğim. Bu verileri seçmen kütüklerinden, askıya çıkan
seçmen listelerinden söylüyorum. Birçok ilden örnek verebilirim ama şu an
için Şırnak ve Siirtten, vekili olduğum ilden göstermek
istiyorum.
Ondan önce, bir kavram üzerine küçük bir
hatırlatma yapmak istiyorum. Diktatörlük konusunda burada çokça
tartışma yapıldı -sonra bunu açacağım ama-
burayla ilgili. Bir de terminolojide plebisiter diktatörlük diye bir kavram
var. Şu anda yaşadığımız nedir? Diktatörlük
dediğimiz şey yasama, yürütme ve yargı organının tek
kişinin elinde olduğu ya da bir grubun elinde olduğu bir
sistemdir. Doğası gereği diktatörlük demokratik değildir,
demokrasi karşıtıdır çünkü çoğulcu değildir.
Fakat bazı diktatörlükler demokratik bir rejimmiş gibi gösterme ihtiyacı
duyarlar ve bunu iddia ederler, tıpkı şu anda AKP
iktidarının yaptığı gibi. Ne yaparlar? Bunu göstermek
için düzmece seçimler yaparlar, düzmece halk oylamaları yaparlar,
aslında bunun sonucunu kendileri hazırlarlar ve buna tarihsel arka
planda, siyasal terminolojide, dünyanın her yerinde plebisiter
diktatörlük denir. Evet şu anda tam da bunu anlatacağım.
Değerli milletvekilleri, bildiğiniz üzere,
seçmenler kimden oluşur? O yerleşim yerinde oturan
vatandaşlardan oluşur. Seçmen kimdir? sorusunun yanıtı
Anayasada, yasalarda yaşıyla, oy kullanma ehliyetiyle
açıklanır. Ben İstanbulun bir ilçesinde bir adreste kendimi
kaydettirmişsem, ikametgâhım orasıysa tabii ki oranın
seçmeniyim. Buna ilişkin kuralları biz koymadık, Anayasada,
seçim hukukunda bellidir. Peki şu anda ne yapılıyor? Gerçekten
çok dehşet bir manzarayla karşı karşıyayız.
Biliyorsunuz Türkiyede seçim sonuçları sürekli tartışmalı
oldu. 16 Nisanda, 24 Haziranda, ondan öncesinde hep şöyle
konuşulurdu: Ya, oylar çalınıyor, oylar çalınıyor.
Evet, bu bir heyula gibi değil, bunlar realiteyle, nasıl
çalındığı aslında onlarca defa ispatlandı.
Şimdi oylar çalınmıyor artık, seçmenler
çalınıyor, seçmenler yok ediliyor, liste üzerinde bir ilin seçmenleri
siliniyor. Sadece silinmekle kalmıyor, onun yerine, seçmen olmayan, o ille
ilgisi olmayan, nereden geldiğini, hangi yöntemle geldiğini
bilmediğimiz binlerce isimlik listeler var elimizde ve bunu
Emin olun üç
gündür üzerinde çalışıyorum, hâlâ kendi ilimde hukukçu arkadaşlar
ve bilgi işlem merkezimiz çalışıyor. Size birkaç örnek, ben
Siirt için totalde şunu söyleyeyim, toplam rakam şöyle
çıktı: 83 seçmen eksilmesi var. Yani daha önce 91 bin, işte, bu
seçimde 83 seçmen eksilmiş. İlk başta bir anormallik yok. Ölüm
olmuştur, doğum olmuştur, göç olmuştur, tamam, 83 kişi
azalabilir, burada bir sıkıntı görülmedi. Biz bir açtık,
listelere baktık ki, eyvah eyvah! Daha önce 24 Haziranda oy kullanan 6.488
seçmen silinmiş, silinmiş bildiğiniz. Ya, nasıl silinmiş?
dedik, baktık, yüzlerce başvuru aldık. Açıyoruz internetten,
linke giriyoruz Seçmen kaydınız bulunmamaktadır. diyor. Kendi
mahallesinde evine, dairesine bakıyoruz, tanımadığı
insanlar, yüzlerce insan kendi adresinde seçmen. 6.488 arkadaşlar, basit
bir rakamdan söz etmiyorum, Siirt gibi küçük bir ilde, 91 bin seçmeni var.
Sonra bunu ilerlettik, dedik ki
Ya, tabii ki bunların kaydı için
uğraşıyoruz ve bunları kaydedeceğiz, Seçim Kurulunda
şu anda her gün yüzlerce insan kuyrukta bekliyor. Ben pazar günü İl
Nüfus Müdürünü aradım, oradaydım, dedim ki: Bir görüşmek
istiyorum niye kapalı diye. Çünkü 31 Aralıkta da
kapalıydı. Aradık, bize dediler ki: İçişleri
Bakanlığının talimatı var -bu bilgiyi aldık-
bugün çalışmıyoruz. İl Nüfus Müdürü -Meclisten
bağlatıyorum arkadaşlar, hafta sonu olduğu için- aynen görevliye
şunu demiş: Ben konuşmak istemiyorum. Bir memur, ilin
milletvekiliyle konuşmak istemedi. Aramamın sebebi de: Ben gidip
kendi seçmen kaydımı yapacağım. Elimde ikametgâh
kontratım var, kira kontratım çünkü sonradan Siirte gittim. Vekil
olduğumuz için her yerde kullanabiliyorduk, yerel seçimlerde böyle bir
ayrıntı var. Gittim kaydımı yaptım. Sonra yeni
bilgilerin peşine düştük.
Size birkaç bilgi vereyim: Bir adreste kaç
kişinin kaydedildiği sabit, isterseniz seçmen kütüğünü
gösteririm. Kooperatif Mahallesi, Hz. Fakirullah Caddesi, kapı no. 189 -bu
bir bina arkadaşlar- daire 2, bir daire; seçmen sayısı 674, bir
dairede 674 seçmen kaydedilmiş.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Kalabalık bir aile.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Evet,
çok kalabalıkmış gerçekten! Dalga geçmenize gerek yok.
Diktatörlük tam da böyle bir şey.
Devam ediyorum: Kooperatif Mahallesi, yine aynı
cadde, kapı no. 189, aynı bina, daire no. 3, diğer daireye
geçiyoruz; 727, rakam artmış. Diğer dairede nüfus epeyce
kalabalıklaşmış, 727 seçmen var.
Aynı binanın 1 numarasına
baktık. Seçmen kayıtlarına arkadaşlarla birlikte
bakıyoruz bu arada; orada biraz daha insaflı davranmışlar,
462 kişi kaydetmişler.
Şimdi, arkadaşlar, burada bir sahtecilik
demek olayın vahametini hafifletir; hırsızlık demek
hafifletir. Buna ne diyelim? Ben Türkçede böyle bir kavram bilmiyorum,
gerçekten bilmiyorum; varsa katkınız, almaya hazırım.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Nitelikli
dolandırıcılık.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) -
Diğeri, Eruh Taburunda -bugün il yöneticilerimiz gittiler- 599 kişi
kaydedilmiş, bölükte 267 kişi kaydedilmiş.
Öğretmenevi kesin değil, 200
rakamını verdiler; tam sayıyı bitirememişlerdi,
konuşmaya geldiğim için son rakamı alamadım ama 200
civarı dediler.
Şimdi, başka bir liste var elimde, size
göstereceğim. Çıktısını alamadım, aceleyle
çıktım. Bu listede -bunun gibi onlarca liste var- tek bir Siirtli yok
arkadaşlar yani Siirtte ikamet eden kimse yok. Böyle listeler
çıkıyor karşımıza. Size doğum yerlerini
söyleyeyim, baştan sayıyorum: Sivas, Balıkesir, Kütahya, Ankara,
Kocaeli, Sivas, Hatay, Niğde, Tokat, Hatay, böyle devam ediyor,
Ağrıya kadar çıkıyor. Şimdi biz buna ne diyelim?
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - O
illerden gelip oy mu kullanacak?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Seçmen
kütüğünde kaydedilmiş. İşte, 727 kayıt dediğimiz
böyle.
Diğeri arkadaşlar
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) HDPyi
gösteriyor.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Konuşmamı bitireyim cevap vereceğim. Varsa buna
cevaplarınız, bu kürsüden dinlemek istiyorum. Gelin, aksini ispatlayın.
BAŞKAN Karşılıklı
olmasın.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Deyin
ki: Hz. Fakirullah Caddesinde 189 no.lu binada 3 no.lu dairede bu kadar
seçmen kaydedilmemiştir. Belgesini getirin, ben de resmî belgesini
göstereyim, yalanınızı bütün Türkiye duysun.
MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya) Ne resmî
evrakı?
BAŞKAN Arkadaşlar dinleyelim lütfen.
Sayın Beştaş, Genel Kurula hitap
edin.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Şırnak Uludere arkadaşlar, başka bir örnek veriyorum.
Uluderede 2018 genel seçimlerinde 5.201, 3 Ocak 2019da çıkan seçmen
listesinde sayı 7.168. Küçücük bir ilçede yüzde 40 nüfus artmış.
MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya) - PKK
yapmıştır.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) Onu
HDPye sorun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Ya
gerçekten size gülmek istiyorum ya, kahkaha atmak istiyorum. Bu kadar
pişkin olamazsınız ya.
BAŞKAN Sayın Beştaş, siz Genel
Kurula hitap edin.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Yani
diktatöre hizmet ediyorsunuz da biraz başınızı kumdan
çıkarın ya, biraz kumdan çıkarın, çıkarın.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ)
Kandile sor bunu, Kandile sor, PKKya.
BAŞKAN Değerli arkadaşlar, lütfen
hatibi dinleyelim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Evet,
bu seçimde sadece küçücük örneklerini verdiğim bu listelerle AKP 31 Mart
yerel seçimlerinde kazanmayı hedefliyor. Diğer yandan da diyorlar ki:
Belediyeleri biz kazanacağız. Ya, siz kaybetmişsiniz zaten.
Siz bugün kaybettiniz, bugün. Bu binlerce sahte seçmeni kaydederek, binlerce
seçmeni silerek kaybettiniz çünkü siz halkın iradesine güvenmiyorsunuz,
halkın size oy vermeyeceğini biliyorsunuz, halkın sizden
bıktığını, bir an önce gitmenizi istediğini gayet
iyi biliyorsunuz.
RECEP AKDAĞ (Erzurum) Halktan korkuyorsunuz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Ama
unutmayın, bunları açığa
çıkardığımıza göre biz o oyları o sandıklara
atacağız ve o sandıklardan HDP çıkacak, emin olun.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) Zaten
siz yazdırdınız. Onu HDPye sor, Kandile sor.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Özkan,
sataşmadan dolayı iki dakika söz veriyorum.
Yeni bir sataşmaya da mahal vermeden
toparlayalım Sayın Özkan.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaşın 28 sıra sayılı Kanun
Teklifinin 2nci maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşmasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tabii, burası yasama organı; Türkiye
Büyük Millet Meclisinin ve aziz milletimizin yasama faaliyetinin
yürütüldüğü mekân, makam, milletin iradesinin tecelligâhı, kutsal
çatı. Ancak burada yasama faaliyetinden ziyade gerçekten dünyada eşi
benzeri görülmemiş anayasa teorileri, dünyada eşi benzeri
görülmemiş
Kaynak ne? Kaynak sadece Cem Yılmaz hikâyeleri.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) Sen hiç
duymamış olabilirsin.
CAHİT ÖZKAN (Devamla) Plebisit diktatörlük...
Duymadık, görmedik, böyle bir olay yok.
Bakınız, her şeyden önce; oylar
çalınıyor, seçmenler çalınıyor, elinizde listeler var ve
bunları âdeta bir fişleme gibi gelip buralarda tek tek tespit
etmişsiniz.
TUMA ÇELİK (Mardin) Var.
CAHİT ÖZKAN (Devamla) - Bakınız,
şu an Türkiyede eşi benzeri görülmemiş bir demokratik süreçten
geçiyoruz. (HDP sıralarından gülüşmeler) Bugüne kadar
Türkiyede
TUMA ÇELİK (Mardin) Doğru, eşi
benzeri görülmemiş!
CAHİT ÖZKAN (Devamla) - Evet, gülüyorlar çünkü
vaktiyle biz Anayasanın 67nci maddesini değiştirmek istedik
BAŞKAN Karşılıklı
olmasın değerli arkadaşlar, karşılıklı
olmasın.
CAHİT ÖZKAN (Devamla) -
ve Parti
kapatmaları zorlaşsın. dedik, siz hayır dediniz, biz
yaptık. Yargıyı demokratikleştirdik.
TUMA ÇELİK (Mardin) Hakikaten yargı
demokratik!
CAHİT ÖZKAN (Devamla) - Bugün hamdolsun,
partiniz ve Türkiyedeki siyasi partiler hür, serbestçe görevlerini yerine
getiriyor.
CAVİT ARI (Antalya) Yargı
bırakmadınız, yargıyı bitirdiniz.
CAHİT ÖZKAN (Devamla) - Bakınız,
seçmenle, seçimle ilgili tüm süreçleri özetlememiz gerekirse, bu
yargının işidir Anayasanın 79uncu maddesi çerçevesinde.
HABİP EKSİK (Iğdır) OHALde
seçime gittiniz, OHALde.
CAHİT ÖZKAN (Devamla) - Bahsettiğiniz
seçmen listelerinin askıya çıkarılması süreci Seçim
Kanununun 43üncü ve 47nci maddeleri arasında yer alan hükümler
çerçevesindedir. Eğer seçmen listeleri, kütükleri askıya
çıkmıyorsa, özellikle sizin çıkıp demeniz lazım ki:
Nerede bu seçmen listeleri? Niye askıya çıkmıyor? Türkiyede
20 milyonun üzerinde konut var, siz Kooperatif Mahallesi Hz. Fakirullah Caddesi
Numara 1deki şu kadar sayılı yanlış kaydedilmiş
seçmenden bahsediyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
CAHİT ÖZKAN (Devamla) - AK PARTİ olarak
bizler de bu listelere itirazlar ediyoruz. Bu da demokrasimizin bir
gereğidir, bu da hür ve serbest seçimlerin, demokratik seçimlerin hayat
bulmasının olmazsa olmaz unsurudur. İşte, demokratik
seçimleri sizin de Yüksek Seçim Kurulundaki temsilciniz olan görevli
arkadaşınız takip etsin, varsa bir yanlışlık bu
da düzeltilsin ve yargının denetiminde serbest, demokratik seçimleri
gerçekleştirelim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz, sağ olun.
KEMAL PEKÖZ (Adana) Bir tane
yanlışlık değil ki, her yerde var, onlarca
yanlışlık var.
TUMA ÇELİK (Mardin) Yanlışlık
değil bunlar, özellikle yapılmış.
FATMA KURTULAN (Mersin) Sayın Başkan...
BAŞKAN Sayın Kurtulan, buyurun.
FATMA KURTULAN (Mersin) Sayın Başkan,
konuşmacımız tespit ettiği daire numarasını bile
vererek somut bir Türkiye gerçeğinden, AKP gerçeğinden söz etti,
AKPnin icraatlarından söz etti. Bunu bir fişleme olarak lanse etmek,
burada ifade etmek sataşmaya direkt mahal vermektir. Bundan dolayı
arkadaşımız...
BAŞKAN Ben yerinizden bir dakika söz vereyim.
FATMA KURTULAN (Mersin) Sataşmadan
dolayı Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Beştaş,
yalnız tartışmayı büyütmeyelim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Hayır, büyütmeyeceğim.
BAŞKAN Gelin, buyurun, toparlayın o
zaman. İki dakikada toparlayalım ve devam edelim çünkü bir diğer
kanunu daha görüşeceğiz.
4.-
Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaşın, Denizli
Milletvekili Cahit Özkanın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben cevabımı
almadım. O yüzden şunu söyleyeyim: Ben somut konuştum.
İsterseniz Türkiyenin geneline dair bir süre alalım kendimize, ben
bu araştırmayı derinleştireyim, size burada somut tek tek
nerede seçmen çalınmış, nerede kaydedilmiş bunları
anlatayım. Benim istediğim cevap bu değil ama sizi
suçlamıyorum, siz ne cevap vereceksiniz ki? Bu gerçek çünkü. Gerçeğe
karşı ancak işin etrafında dönersiniz. Gelip bana Seçim
Kanununun kaçıncı maddesiydi...
CAHİT ÖZKAN (Denizli) 43, 43.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
43üncü maddesini anlatırsınız.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Biz kaynak söylüyoruz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Seçim
Kanununun 43üncü maddesini biliyorum sayın meslektaşım. Siz de
hukukçusunuz, gelin, Seçim Kanunu üzerinde, burada bunun üzerinde münazara
yapalım. Bakalım, Seçim Kanununu hangimiz daha iyi biliyoruz. Neden?
Çünkü biz o kanuna dayanarak işlem yapıyoruz. Sizin gibi, bütün
organlara, kişilere talimat vererek bu işleri yapmıyoruz. Biz
emeğimizle, hakkımızla bu işlemlerin takipçisi oluyoruz ama
siz oturduğunuz yerden ahkâm kesmeyi biliyorsunuz.
Akademik kaynak mı istiyorsunuz? Şu anda
yanımda getirmedim ama arada 10 ayrı ansiklopediden, 10 ayrı
sözlükten size akademik kaynak sunayım. Evet, şu anda Türkiyede
plebisiter bir diktatörlük vardır. Bu kabul edilmiyor. Siz Yargı
bağımsız. diyorsunuz ama daha dün Eren Erdem altı saat
içerde tutularak hürriyeti tahdit suçu işlendi, bir yılda dava
açmayan savcı bir saatte itiraz etti ve tutuklama kararı verildi.
Bize Yargı bağımsız. demeyin, bizim hâlâ milletvekilimiz
özgürlüğünden yoksun. Bizim önceki dönem eş
başkanlarımız hâlâ cezaevinde.
Cevap alamadığım için gerçekten
üzüldüm diyemeyeceğim, cevabınızın
olmadığını biliyorum zaten. (HDP sıralarından
alkışlar)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) Bu
işleri en iyi siz bilirsiniz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Boş
konuşmayın ya!
BAŞKAN Madde üzerinde söz isteyen Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekilimiz Sayın Orhan Sarıbal
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) Bu
işleri en iyi HDP bilir, PKK bilir, siz bilirsiniz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Boş
konuşmayın!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ)
Sahtekârlığı siz iyi bilirisiniz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Boş
konuşma, boş konuşma!
BAŞKAN Lütfen!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ)
Sahtekârlığı
GARO PAYLAN (Diyarbakır) Otur! İndir o
elini, indir.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Bana
somut konuş, somut!
BAŞKAN - Sayın Orhan Sarıbal,
buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Bilgi
getir, bilgi.
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, lütfen!
Lütfen yerinizden söz atmayın.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Yalan
konuşma!
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, hatibi
izleyelim lütfen.
KEMAL PEKÖZ (Adana) - Bize cevap vereceğine
konuşuyorsun oradan.
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, yani her
partinin grup başkan vekilleri var, hepsi de konuşmalarını
yapacak ehliyetlerde. Arkadaşlarımızın oturdukları
yerlerden söz atmalarını ben yakışıksız buluyorum.
Lütfen hatipleri dinleyelim. Söz isteyene zaten söz de veriyoruz
arkadaşlar, bu konuda bir sıkıntı yok.
X.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDA BULUNAN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırım'ın "Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan
Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşması"na Ait
Protokol I'in Yerini Alan 30 Ocak 2018 Tarihli "Protokol I",
Anlaşmanın "Menşeli Ürünler" Kavramının
Tanımı ve İdari İşbirliği Yöntemlerine
İlişkin Protokol II'sini Değiştiren 17 Ocak 2017 Tarihli ve
1/2017 Sayılı Ortak Komite Kararı ve Anlaşmaya Eklenen
Hizmet Ticareti Hakkında 30 Ocak 2018 Tarihli "Protokol III"ün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın
Protokoller ve Eklerine İlişkin Değişikliklerin
Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki
Verilmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/1358) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 28) (Devam)
BAŞKAN - Sayın Sarıbal, süreniz on
dakika ve sürenizi başlatıyorum.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ORHAN SARIBAL (Bursa)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yeni yıl; adaletin, demokrasinin, özgürlüğün,
barışın yılı olsun istiyoruz, emekçilerin
yılı olsun istiyoruz. Kadınlara şiddet uygulanmasın,
emekçiler iş yerlerinde cinayete kurban gitmesin istiyoruz. Ceren Hoca
öldürülmesin istiyoruz. Elbette ne çok öldürüldük; siz öldürmekten
bıkmadınız, biz ölmekten bıktık.
Gencecik, o onurlu görevi yapan Metin Göktepeyi
nasıl anmayacağız bugün. O bu ülkenin, bu düzenin yok
ettiği insanlardan bir tanesiydi. Elbette anısı önünde
saygıyla eğiliyoruz. (CHP sıralarından alkışalar)
Hani söz söylemek gerekirse şunu söylemek
lazım, demeyelim ama dedirtiyorsunuz: Yargı var. Ya, hangi
yargı? Kimin yargısı? Sarayın yargısı, AKPnin
yargısı, sizin yargınız. Hangi yargıdan
bahsediyorsunuz? Daha dün, üzerinden yirmi dört saat geçmemişken Eren
Erdem meselesi üzerinden, nasıl da hiç yüzünüz kızarmadan, hiç
vicdanınızı görmeden Yargı bağımsız,
yargı demokratik. diyorsunuz gerçekten anlamakta güçlük çekiyoruz.
Evet, yine uluslararası bir sözleşme.
Biliniz, bu uluslararası sözleşmelerin altında uluslararası
yandaş rantı var arkadaşlar, uluslararası yandaş
rantı. (CHP sıralarından alkışlar)
Sene 2014, 2015, 2016 değerli arkadaşlar,
Türkiye'de ahududu üretiyoruz, ağırlıklı olarak benim
memleketim Bursada. 3 bin ton civarında ahududu üretiriz biz. Aynen böyle
Bosna-Hersekle anlaşma yapmışız, korumacı bir ülke
hâline gelmişiz, onları koruyoruz. Nasıl koruyoruz? Gümrüklerden
destekliyoruz, onlara iyilik yapacağız. Baktık, Bosna-Hersekten
acayip bir ahududu geliyor, bin tona yakın ahududu gelmiş
Bosna-Hersekten. Ya, Allah Allah, bakalım bakalım şu
Bosna-Hersekte ahududu yetişiyor mu yetişmiyor mu? dedik, bir
baktık maksimum ahududu üretim miktarı Bosna-Hersekte 250 ton, gelen
bin ton. Şimdi özüne döndünüz, anladık ki bu iş
Sırbistandan Bosna-Herseke, Bosna-Hersekten bize geliyormuş ama
Bosna-Hersekte hızımızı alamadık, daha sonra domuz
eti, sakatat, saman, et, ne varsa hepsini sıfır gümrükle alma olanağı
tanıdık. Ee, şimdi ortada kocaman bir rant var. AKP
iktidarının bu topraklara ve bu coğrafyaya getirdiği yeni
sektör ithalattan götürme işi, ithalattan zengin olma işi. Mesela,
şu anda dışarıdan 30 liraya et geliyor, o 30 liralık
eti biz 7-8 tane yandaş şirkete 20 liraya veriyoruz. Bunun adı
görev zararı ama yeri gelince Biz görev zararı yapmıyoruz.
diyorlar. O şirketlere
9 şirket, ben hepsini biliyorum, onlar da
biliyor; arkadaşları, dostları, aynı sofrada yiyip
içiyorlar ama söylemiyorlar. Devlet zarar ediyor, halk zarar ediyor ama
hazineden karşılıyorlar. Hazineden karşılıyorlar
ama sonuçta hazine kimden alıyor bu parayı? Senden, benden
alıyor. Şimdi yenisi, bu Sırbistan meselesi, yandaşın
ve saray etrafındaki çıkar gruplarının açık bir
şekilde ithalattan zenginleşme yolunun yeni bir aracı.
Sırbistanla anlaşma yaptık, anlaşmada bakın neler
var. Birçok arkadaşım söyledi ama ben biraz önce söylediğim
şeye özellikle gitmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, arkadaşlarım
söyledi, 5 bin ton kırmızı et az sayılabilir Türkiye'nin
toplam tüketimi ya da üretimi açısından ama bin ton ahududuyu oraya
koyduğunuz zaman bu başka bir şeye geliyor. Türkiye üretiminin
hemen hemen yüzde 30u, yüzde 35i kadar bin ton ahududuyu oraya
koymuşsunuz.
Mesela, 50 bin ton narenciye
Ya, Allah'tan korkun,
narenciye dökülüyor; Rusya'ya gidiyor, geri geliyor; limon dökülüyor, 50 bin
ton
Tam 40 bin ton ayçiçeği tohumu, ayçiçeği
yağı, ayçiçeği türevleri, 40 bin ton; 300 bin ton da serbest
ettiniz özel sektör sıfır gümrüksüz getirsin diye, 340 bin ton. Peki,
ne olacak bu Trakya Birlik, ne olacak o Trakyanın çiftçisi? Ya, yüzümüze
baka baka, toplumun yüzüne baka baka bunu yapıyorsunuz. Çıkın,
açıkça şunu söyleyin şu mikrofondan, şuradan deyin ki: Biz
Türkiye'de artık tarım yapmak istemiyoruz çünkü bu çiftçi
başımıza bela. Az çok destek veriyoruz, o da
başımıza bela. Tümünü kaldıralım. Biz ithalatla bu
işi çözüyoruz çünkü dostlarımız, arkadaşlarımız
ithalattan köşeyi dönüyor. En basit örneğiyle et üzerinden birkaç
tane marketi rahatlıkla hepiniz biliyorsunuz, buradan defalarca sizlerle
bunu konuştuk.
Söylediler, domates; Allah'tan korkun ya, bu
topraklarda 8-10 milyon ton domates yetiştiriliyor, siz domatesi ithal
ediyorsunuz.
Havuç, şalgam arkadaşlar; havuç,
şalgam yani diyecek söz yok, inanın diyecek söz yok yani acayip bir
iş.
Diğer bir konu -çok açık- buğday
arkadaşlar ya, buğday mamulleri ve diğer ürünler 10 bin ton, 10
bin ton arkadaşlar. Ya, bu üretici gübre parası bulamadı, gübre
alıp toprağına atsın da buğday elde etsin.
Göreceksiniz bakın 2019da neler çıkıyor
karşınıza, göreceksiniz. Şimdi seçim var diye bütün
gücünüzle her şeyi, kamu kaynaklarını seçime
yatırıyorsunuz ama öbür taraftan da çaktırmadan Sırbistan
üzerinden kendi ithalat yandaşlarınızı zengin etmek için
elinizden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorsunuz.
Diğer bir konu: Değerli arkadaşlar,
ya, şuna bakın: Sebze tohumları, diğerleri -ekim
amacıyla kullanılan- 200 ton. 200 ton arkadaşlar ya,
Sırbistandan biz 200 ton tohum alacağız. Hani övünüyordunuz 5
kat artırdık tohumu. diyordunuz, 1 milyon ton tohum üretiyoruz.
diyordunuz, nerede, ne oldu? Demek ki yalan söylüyorsunuz, demek ki doğru
değil. Eğer o doğruysa bu yalan, bu doğruysa o doğru
değil; ikisinden birinde sorun var, çok net bir şekilde bunu
paylaşmak lazım. (CHP sıralarından alkışlar)
Şeker pancarı tohumu, arkadaşlar ya,
200 ton. Şeker pancarı tohumu, 200 ton, Sırbistandan
alacağız. Ya, bu ülkeye hakikaten
Hani biraz önce
arkadaşlarımız söyledi yani diktatörlük, faşizm; hani
neresinden bakarsanız bakın, eğer dünyada yeni dünyanın
yeni terimleri oluşturulacaksa, faşizme yeni bir kimlik
kazandırılacaksa, diktatörlüğe yeni bir kimlik ve tanım
kazandırılacaksa bir yere gitmeye gerek yok; bütün bilim
insanları, sosyologlar, siyasetçiler Türkiye örneğini sahici bir
şekilde işleyip, inceleyip hayata geçirebilirler.
Değerli milletvekilleri, değerli
arkadaşlar; bakın, şu anda 300 bin baş hayvan kesime
hazır bekliyor, 300 bin baş hayvan ve depolarda 40 bin ton et stoku
var. İthalata öyle bir alıştılar ki deli danalı
getirdiler, şarbonlu getirdiler, brusellalı getirdiler,
hızlarını alamadılar, getirdiler, getirdiler, getirdiler,
getirdiler. 7 milyon 200 bin canlı hayvan büyükbaş/küçükbaş, 7
milyon 200 bin; 286 bin ton et, toplam 7 milyar 200 milyon dolar para, 7 milyar
200 milyon dolar. Şimdi ellerinde tıkandı, ne
yapacaklarını bilmiyorlar. Unuttular, yanlarındaki
komşunun, İranın inançlı bir ülke olduğunu da
unuttular, İranla ihracata gittiler; e olmadı. Niye? Çünkü İran
diyor ki: Ben Müslüman bir ülkeyim, canlı hayvan alırım,
kesilmiş et almam. Böyle acayip bir durum var. Şimdi satacak yer
arıyorlar arkadaşlar. Halkımız yoksul, kasaplarda et yok,
verin kasaplara şu etleri, halkımız yesin; hep siz, hep
yandaşlarınız yemesin. O stokları isterseniz bir dakikada
eritirsiniz. İnanın, halkımızın et yiyecek ne parası
var ne gücü var ne de imkânı var. (CHP sıralarından
alkışlar) Bunu rahatlıkla yapabilirsiniz.
Ama mesele şu: 2019da seçime kadar ithalat
yapmayacağız, altı ay ithalat yapmayacağız. dediler
ama ya Cumhurbaşkanının bunlardan haberi yok ya da AKP Genel Başkanı
bunlardan habersiz işler yapıyor; 2019un sonuna kadar tekrar
kırmızı eti sıfır gümrükle açtı, Alabilirsiniz.
dedi. Hemen ayçiçeğini ona ilave etti ama Bakan seyrettiği için,
bilmiyor ne yapacağını da Altı ay boyunca hiçbir
şekilde ithalat, hayvan ithalatı ya da et ithalatı
yapmayacağız. gibi açıklamalarda bulundu.
Geldiğimiz nokta şu arkadaşlar: AKP
bu ülkenin tarımını bitiriyor. AKP demek zam demek zulüm
demek yoksulluk demek. AKP, bu ülkenin çiftçisini yok edip başka
ülkelerin çiftçisini, başka ülkelerin tüccarlarını ve ama en
önemlisi, kendi yarattıkları yeni sistemle kendi
yandaşlarını büyütme, besleme, geliştirme, rant ve sermaye
biriktirme alanı olarak tarımı hedef almıştır ve
götürmektedir. Bu anlamda, çok net ve çok açık şunu söyleyebiliyoruz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ORHAN SARIBAL (Devamla) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Sarıbal, bir dakika
ilave ediyorum, toparlayalım.
ORHAN SARIBAL (Devamla) Çok teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
RECEP ÖZEL (Isparta) CHP demek ne demek?
ORHAN SARIBAL (Devamla) Cumhuriyet Halk Partisi
demek demokrasi demek. Cumhuriyet Halk Partisi demek özgürlük demek. (CHP
sıralarından alkışlar) Cumhuriyet Halk Partisi demek
halktan yana olmak demek. Cumhuriyet Halk Partisi demek faşizme,
diktatörlüğe karşı mücadele etmek demek. (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Cumhuriyet Halk Partisi demek bütün kamu kaynaklarını
kullanıp, elinde var olan bütün devlet olanaklarını
kullanıp, yargıyı, sermayeyi, bütün her tarafı
kuşatıp kendi ülkesine zulüm yapan AKP faşizmine karşı
direnmek demek. (CHP sıralarından alkışlar) Cumhuriyet
Halk Partisi demek özgürlük demek.
BURHAN ÇAKIR (Erzincan) Cumhuriyet Halk Partisi
demek yalan demek, başka bir şey demek değil.
ORHAN SARIBAL (Devamla) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)
BURHAN ÇAKIR (Erzincan) Aferin, iyi yalanlar
söyledin.
ORHAN SARIBAL (Bursa) Tam size yakışan
bir laftır, tam da kendine bakarsan
BAŞKAN Buyurun Sayın
Akbaşoğlu.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
32.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun, Bursa
Milletvekili Orhan Sarıbalın 28 sıra sayılı Kanun
Teklifinin 2nci maddesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ve AK PARTİ demenin
hizmet, adalet, özgürlük ve kalkınma demek olduğuna ilişkin
açıklaması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Çok teşekkür ederim Değerli Başkanım.
Tabii, biraz evvelki iddiaların hepsini iade
ediyoruz, hiçbirisine katılmak mümkün değil çünkü gerçek değil,
hakikat değil. Biz son on altı yılda hakikaten büyük işlere
imza attık. Bitkisel ve hayvansal üretim alanlarında birçok destek
uygulamasını hayata geçirdik. Çiftçilerimize mazot, kimyevi gübre,
organik tarım ve iyi tarım uygulamaları gibi alanlarda destek
sağladık ve 2019 yılında tarımda desteğimizi 16,1
milyar liraya çıkardık, 16,1 milyar liraya. Dolayısıyla,
hakikaten, çiftçimiz, hayvancımız bizim ne
yaptığımızı gayet iyi biliyor. Tarım
Bakanlığının resmî verilerini alıp okusunlar
arkadaşlar, orada gerçekleri görebilirler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Toparlıyorum.
BAŞKAN Toparlayalım lütfen.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) AK PARTİ demek hizmet demek.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Bravo!
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) İyi
sallıyorsun, salla, salla.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) AK PARTİ demek hizmet demek, adalet demek,
özgürlük demek, kalkınma demek, 184 liradan 2.020 liraya çıkarmak
demek, reel satın alma gücünü on altı yıl öncesine göre -simit,
çay hesabı yönünden bakıldığında- bugün 2,5 misli
yükseltmek demek.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) Dolar kaç
para, dolar kaç para?
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) - Kişi başına düşen millî geliri 3 bin
dolarlardan 11 bin dolarlara çıkarmak demek.
TUMA ÇELİK (Mardin) Kim alıyor, kim
alıyor onları? Vallahi biz almıyoruz, siz alıyor musunuz?
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) - Dünyanın mega projelerini milletin hizmetine sunmak
demek.
TUMA ÇELİK (Mardin) Biz almıyoruz ya,
biz almıyoruz, sizin yandaşlarınız alıyor, biz
almıyoruz.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) - AK PARTİ demek hizmet demek. Herkes bunu bilmeli.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim, sağ olun.
ORHAN SARIBAL (Bursa) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Buyurun Sayın Sarıbal.
ORHAN SARIBAL (Bursa) Sayın
Başkanım, yalan söylediğimizi iddia etti arkadaşlar.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Yalan söylediğini iddia etmedim.
ORHAN SARIBAL (Bursa) Ama ne yazık ki
başka bir konu üzerinde, orada da onlar eksik ve yalan söylüyorlar. O
yüzden, bana bir sataşma olduğunu düşünüyorum.
BAŞKAN Size yerinizden bir dakika söz
vereceğim Sayın Sarıbal.
ORHAN SARIBAL (Bursa) İki dakika,
şuradan
BAŞKAN Lütfen
Yerinizden bir dakika
veriyorum.
Buyurun.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) O rakamlar
yanlış sayın hatip.
BAŞKAN Toparlayın ama Sayın
Sarıbal.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Verdiğin rakamlar
yanlış hep ya! 10 bin ton buğday. dedin, nedir, açıkla.
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen
HASAN ÇİLEZ (Amasya) 10 bin ton buğdayı
açıkla, lütfen.
BAŞKAN Değerli arkadaşlar
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Ama olmuyor ki böyle!
BAŞKAN Değerli arkadaşlar,
bakın, bugün görüşmelerimiz uzun sürecek.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Sayın Başkan,
rakamlar yanlış ama.
BAŞKAN Ama bakın, grup başkan
vekiliniz cevap veriyor yani partinizi temsil ediyor değerli
arkadaşlarım.
HASAN ÇİLEZ (Amasya)
Yanıltılıyor milletimiz ya!
BAŞKAN Lütfen, toparlayalım Sayın
Sarıbal.
Buyurun.
33.-
Bursa Milletvekili Orhan Sarıbalın, Çankırı Milletvekili
Muhammet Emin Akbaşoğlunun yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ORHAN SARIBAL (Bursa) Milletvekiline şunu
söylemek isterim: 2006 yılında çıkardıkları yasaya
göre gayrisafi millî hasılanın yüzde 1inin altında olmamak
üzere çiftçiye doğrudan vermeleri gereken bir destek var. 2019 için 16,1
milyar vereceklerini söylüyorlar ama vermeleri gereken 44 milyardır.
Çıkardıkları yasayı bile ne doğru dürüst biliyorlar ne
doğru dürüst okuyorlar ne doğru dürüst hayata geçiriyorlar. (CHP
sıralarından alkışlar)
İkinci bir konu, çok açıkça söylemek
istiyorum: AKPnin özelliklerinden bahsetti. Hayaldi gerçek oldu. Söyleyeyim:
2,8 milyon çiftçi vardı geldiklerinde, toplam borçları 4 milyar bile
değildi. Şu anda 2 milyon civarına indi çiftçi sayısı,
şu anda sadece resmî borçları 100 milyar. Hayaldi gerçek oldu,
başardınız! Sizden ancak bu beklenir. Çiftçinin borcunu 25 kat
artırdılar. (CHP sıralarından alkışlar)
Diğer bir konu, onu da söylemek isterim, çok
net
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
RECEP ÖZEL (Isparta) Millet kime oy veriyor, onu
da anlatsana.
ORHAN SARIBAL (Bursa) 16,1 milyar veriyorlar çünkü
çiftçiden haberleri yok.
RECEP ÖZEL (Isparta) Kime oy veriyor millet?
ORHAN SARIBAL (Bursa) - Çiftçi 3 milyar litre mazot
kullanıyor. 3 milyar litre mazotu kullandığınızda
toplam 17 milyar, 18 milyar civarında bu ülkeye ticareten para ödüyor
çiftçi. Onun 11-12 milyarı vergi. 16,1 milyara karşılık 12
milyar mazottan geri alıyorsunuz. Allahtan korkun be! Allahtan korkun!
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Gerçek başka iddialar başka.
Teşekkür ederim.
X.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDA BULUNAN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırım'ın "Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan
Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşması"na Ait
Protokol I'in Yerini Alan 30 Ocak 2018 Tarihli "Protokol I",
Anlaşmanın "Menşeli Ürünler" Kavramının
Tanımı ve İdari İşbirliği Yöntemlerine
İlişkin Protokol II'sini Değiştiren 17 Ocak 2017 Tarihli ve
1/2017 Sayılı Ortak Komite Kararı ve Anlaşmaya Eklenen
Hizmet Ticareti Hakkında 30 Ocak 2018 Tarihli "Protokol III"ün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın
Protokoller ve Eklerine İlişkin Değişikliklerin
Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki
Verilmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/1358) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 28) (Devam)
BAŞKAN 2nci madde üzerinde görüşmeler
tamamlanmıştır.
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
2nci madde kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN 3üncü madde
üzerinde söz isteyen İYİ PARTİ Grubu adına Aydın
Milletvekilimiz Aydın Adnan Sezgin.
Süreniz on dakika Sayın Sezgin.
Buyurun. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYDIN ADNAN
SEZGİN (Aydın) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
dün Demokrat Partinin 73üncü kuruluş yıl dönümüydü. Demokrat
Partinin kurucularını ve onların dava
arkadaşlarını saygı, minnet ve rahmetle anıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
görüşülmekte olan kanun teklifinin 3üncü maddesi hakkında
İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Sırbistandan Türkiye'ye ithal edilecek
ürünlerin listesi Protokol Ie bağlı ek 2de yer almakta ve bu
ürünlere ilişkin ithalat koşulları belirtilmektedir. Listeye
göre hâlihazırda Türkiye'de yetişmekte olan çok sayıda
tarım ürünü Sırbistandan ithal edilecektir ve buna ilaveten 5 bin
ton büyükbaş hayvan eti de ithal edilecektir. Ülkemizde
hayvancılığın çok söylendi daha önceki sözcüler
tarafından da- mevcut durumu bağlamında, hayvan eti
ithalatında Sırbistana yüzde 100 oranında, en çok gözetilen
ulus indirimi yapılacak olmasını elbette uygun bulmuyoruz.
Ülkemizde toplam kırmızı et üretiminin artması nedeniyle et
stoklarının dolduğu ve ithalat için pazar
arayışının arttığı, Et ve Süt Kurumuyla özel
kesimhanelerin kesim için üç ay sonraya gün verdiği bir süreçte et
ithalatına yönelik böyle bir protokolün ekonomik rasyonaliteye
aykırıyı olduğu, ekonomimizin ve yetiştiricilerimizin
çıkarlarıyla ters düştüğü ayan beyan ortadadır.
Konunun Dışişleri Komisyonunda ele
alınması sırasında da Protokol Iin tamamına muhalefet
şerhi koyduk. Bu husustaki görüşlerimizi ve bu protokolde Sayın
Cumhurbaşkanına atfedilen münhasır yetkiye
itirazımızı Dışişleri Komisyonunda da dile
getirdik, eleştirilerimizi az önce partimiz sözcüleri de seslendirdi.
Öte yandan, Sırbistanın Avrupa
Birliğiyle yoğun müzakereler içinde olduğunu biliyoruz.
Sırbistanın makul bir gelecekte Avrupa Birliğine üye
olması hâlinde, mevcut serbest ticaret anlaşmasının nasıl
şekilleneceği konusu da ayrı bir soru teşkil etmektedir.
Sayın milletvekilleri, güneydoğu
Avrupayla, Balkanlarla ilişkilerimizin mutlaka gerçekçi ve sağlam
bir şekilde geliştirilmesi gereklidir. Balkanların
istikrarına azami katkı sağlamalıyız. Bu, tarihimizin,
jeopolitiğin, jeoekonomik icapların, siyasi
istidadımızın, beşerî ilişkilerimizin gereğidir.
Henüz Batı kurumlarıyla entegre olmamış güneydoğu
Avrupa ülkelerinin, Batı kurumlarıyla entegrasyonunu desteklememiz de
önemlidir ancak bu politikalarımız, Türkiye'nin siyasi ve tarihî hassasiyetleri
ve ekonomik çıkarları göz ardı edilmeden
uygulanmalıdır. Ayrıca, Balkan ülkeleriyle ilişkilerimizde
ulusal çıkar kavramını, dengeli ilişkiler
anlayışını gözetmeye de mecburuz, ulusal çıkar
dışında bazı müphem heves ve arayışlara
düşmemeliyiz.
Geçtiğimiz yıllarda bu konularda bazı
sıkıntılar yaşadık çünkü
yaklaşımlarımızda gereken dengeleri gözetmeye, diplomatik
maharet göstermeye, diplomasinin usul ve icaplarını yerine getirmeye
özen göstermedik. Bölgedeki soydaşlarımıza,
dindaşlarımıza tarihsel bağlılığımızı
ve duygularımızı, onların istikbaline ve huzuruna olan
doğal ilgimizi somut şekilde sergilemeliyiz. Bunu elbette
yapmalıyız ve olaya birçok veçheden bakmalıyız, birçok
veçheden sürdürülmesi gereken yaklaşımda da gereken tüm hassasiyeti
gösterebilmeliyiz. Ölçü ve dengeden uzaklaşılmamalıdır.
Balkan ülkeleriyle icap eden hassasiyetten
uzaklaştığımız için politikalarımız
hakkında yanlış izlenimler yaratıyoruz. Balkanlarla ilgili
politikalarımız hakkında bazı yabancı ülkelerden garip
eleştiriler geliyor. Bu eleştiriler haklı değildir ama
bizim de siyasetimizi bu gereksiz tenkitlere, yanlış görüntülere
imkân vermeden şekillendirmemiz ve uygulamamız mümkündür, hatta bu
icap etmektedir.
Türkiye, 1990lı yıllarda ve 2000lerin
başında da Balkanlarda kuvvetli bir güçtü, sözü edilen, nüfuzlu ve
iş birliği aranan bir ülkeydi. Bugün, bu imajımız maalesef
aşınmaktadır ve bizzat bu ülkelerin yöneticilerinin ve hatta
bize yakın soydaş bazı grupların Türkiyeye ve siyasetimize
bakışında tereddüt ve şüpheler oluşmaktadır.
Siyasetimizin, bölgedeki etkinliğimizin, projelerimizin bu tür
sakıncalar göz önünde bulundurularak yeniden kalibre edilmesini ümit
ediyoruz.
Az önce Sırbistanın Avrupa
Birliğiyle ilişkilerine değindim. Sırbistan, bizim Avrupa
Birliğiyle müzakere düzenimizin çok ilerisine geçmiştir. Maalesef,
biz durduğumuz yerde sayıyoruz. Evet, Avrupa Birliği Türkiyeye
karşı birçok hata işlemiştir ama iğne-çuvaldız
misalini de göz önünde tutmalıyız. Avrupa Birliğine ve
Birliği oluşturan ülkelerle ikili ilişkilerimize iç siyaset
saikleriyle, günlük siyasi çıkar mülahazalarıyla yaklaşmayı
bir alışkanlık hâline getirerek sonuçta ilişkilerimizi
münhasıran bir al-ver ilişkisine, Avrupalıların deyişiyle
transaksiyonel bir kalıba sıkıştırdık. Kendimizi
dışladık ve dışlandık. Demokrasiden, hukukun
üstünlüğü ilkesinden, insan hakları ve temel özgürlüklere riayetten
hayli uzaklaşmamız da elbette bilançomuzun pasifindeki
gelişmelerdir. Elimizi vicdanımıza koyalım ve Bu alanlarda
kaydettiğimiz gerilemenin bizi bugün getirdiği durumla Avrupa
Birliği standartlarını karşılıyor muyuz?
sorusuna nesnel bir cevap bulalım. O cevabı biz biliyoruz, biz
biliyoruz da Cumhurbaşkanlığı çoğunluğunun bunu
düşünmesini bekliyoruz. Tam üyelik müzakerelerimiz buzlukta, bari Avrupa
Birliğiyle gümrük birliğimizi güncelleyelim, bunu
gerçekleştirmek için gerekli koşulları, atılımı
arayalım. Mevcut şartlarda gümrük birliğinin bugünkü hâli
ekonomimiz için önemli sorunları da beraberinde getirmektedir. Gümrük
birliğinin güncellenmesine yönelik gerekli adımların
atılabilmesi için de evvelemirde, AByle ilişkilerimize günlük al-ver
kurgusunun ötesinde, daha geliştirilmiş bir mantıkla
yaklaşmamız icap etmektedir. En önemlisi de iktidarın söylemleri
ile eylemleri arasında uyumun sağlanmasıdır. Avrupayla
ilişkileri stratejik ve öncelikli bir konu olarak ilan ediyorsak, Avrupa
Birliğinin normlarına yeniden yönelme iradesini açık ve net bir
şekilde ortaya koymalıyız. Daha iyi bir Türkiye için buna
ihtiyaç vardır. Daha iyi bir Türkiye için iktidarın iç ve dış
politikada zihniyet değişikliği sürecine girmesi elzemdir. Daha
iyi bir Türkiye için, hem sosyal hayatta hem devlet yönetiminde ve
şeffaflık konusunda hem demokraside, hukukun üstünlüğünde, insan
hakları ve temel özgürlükler alanında Türkiye'nin layık olduğu
düzeylere taşınması gerekmektedir. Biz İYİ PARTİ
olarak, bu yönde her türlü çabayı sarf etmeye hazırız.
İktidarın sahici bir irade ortaya koymasını, Türkiye'nin
gerçek istidadına dönmesini bekliyoruz.
Son bir husus: Balkanlardaki
soydaşlarımıza değindik. Bu bağlamda, Doğu
Türkistandaki Uygur Türklerinin çektikleri zulme de değinmeden
edemeyeceğim. Milliyetçi Hareket Partisinin sayın sözcüsü de bu
konuya atıfta bulundu. Biz bu konuyu defalarca gündeme getirdik, bu konuda
Hükûmete müteaddit sorular sorduk.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla)
Teşekkürler.
Bu defa, iktidardan cevap ve tepki
beklediğimizi, beklemeye devam ettiğimizi belirtmekle
yetineceğim. Doğu Türkistanda her şeyden önce çok ciddi insan
hakları ihlali işlenmektedir. Bu, masif bir insan hakları
ihlalidir, kitleseldir, ona göre tavır ve tutum benimsememiz icap ediyor.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum ve yeni
yılını en iyi dileklerimle kutluyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Sezgin.
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... 3üncü madde kabul edilmiştir.
4üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- (1)
Bu Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.
BAŞKAN 4üncü madde üzerinde söz isteyen
İYİ PARTİ Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz
Sayın Hayrettin Nuhoğlu. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Nuhoğlu.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA HAYRETTİN
NUHOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sırbistanla ilgili bir anlaşma söz konusu
ama Adalet ve Kalkınma Partisinin Grup Başkan Vekili biraz önce dedi
ki: Usul gereği Meclise geldi. Onun için hiçbir şey ifade etmiyor.
E, bence de etmiyor. Gerçi çok değerli konuşmacılar,
Sırbistanla yapılan bu anlaşmanın nasıl bir kötü
anlaşma olduğunu, Türkiye'nin ürettiği hemen hemen ne varsa
onları Sırbistandan almak için, birilerine peşkeş çekmek
için, yeni bir kazanç kapısı yaratmak için yapılan bir
anlaşma diye tarif ettiler.
4üncü madde yürürlük, ben zaten bir şey
demeyeceğim bu konuda ama diyeceğim birtakım şeyler var.
Değerli arkadaşlar, diyeceğim şeylerin en önemlisi, son
günlerin en önemli konusunun Anayasa tartışması olduğudur.
Türk Dil Kurumunu açtım Anayasayla ilgili şöyle yazıyor: Bir
devletin yönetim biçimini belirten, yasama, yürütme, yargılama güçlerinin
nasıl kullanılacağını gösteren, yurttaşların
kamu haklarını bildiren temel yasa. Şimdi, bu temel yasaya
uymak Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan her yurttaşın bir görevidir.
Bir de Anayasanın 94üncü maddesinin
altıncı fıkrası var, diyor ki: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı, Başkanvekilleri, üyesi bulundukları siyasî
partinin veya parti grubunun Meclis içinde veya dışındaki
faaliyetlerine; görevlerinin gereği olan haller dışında,
Meclis tartışmalarına katılamazlar. Meclisimizin
Sayın Başkanı Binali Bey, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına devam ediyor, diğer taraftan da İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkan adayı olduğu Adalet ve
Kalkınma Partisi Genel Başkanı tarafından
açıklandı. Anayasada bu madde dururken Sayın Binali Bey,
partisinin hiçbir faaliyetine katılmamalıdır. Efendim, listeler
Yüksek Seçim Kuruluna verilene kadar resmî aday değildir, verildiği
gün belki de istifa edecektir. Öyleyse bile o güne kadar Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı sıfatıyla gerçekten hiçbir parti
faaliyetine katılmamalıdır, devletin hiçbir imkânını
da kullanmamalıdır. Diyorsanız ki: Parti faaliyetlerine şimdi
de listeler kesinleşince de katılacaktır. O zaman biz de
yapılan bu yanlışlığı her fırsatta dile
getireceğiz çünkü bu yanlışlık Anayasayı bilerek
çiğnemektir, yok saymaktır. Bu, aynı zamanda
Yargının, hukukun, demokrasi kurumlarının hiçbir önemi
yoktur. Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkanı ne derse
esas olan odur, onun dediğini yaparız. anlamı taşır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Anayasa gibi en temel yasaya uyulmazsa devlet, hukuk devleti
olmaktan çıkar ve çözülmeye başlar. Herkesi Anayasaya uygun
davranmaya, ettiğimiz yemine sadık kalmaya tekrar davet ediyorum.
Türkiye Cumhuriyeti devleti, İstiklal Savaşını
başlatan, yürüten ve Türkiye Büyük Millet Meclisini kuran müdafaai hukuk
cemiyetlerinin temelleri üzerine kurulmuştur. Adını
tekrarlıyorum: Müdafaai hukuk cemiyetleri. Türk milletinin hukukunu
korumak için ülkemizi işgal eden düşman kuvvetlerine karşı
başarılan İstiklal Savaşının ruhu ve inancı
buydu çünkü hukuk, devlet demektir, devlet de anayasasız olmaz. Bilesiniz
ki sizde olmasa bile, bu inanç hâlâ yaşamaktadır.
Meclis Başkanı Sayın Yıldırım,
dün Hukukun olduğu yerde etik konuşulmaz. dedi. Hukuk var da biz mi
görmüyoruz, nasıl göremiyoruz? Hukuk ile etik aynı şey midir?
Gerçekten bize de anlatın, biz de öğrenelim ama bu durum böyle devam edemez.
Adalet ve Kalkınma Partisinin İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkan adayı olabilecek vasıflarda başka bir aday
bulunamadığını anlayışla karşılamak
mümkündür, yoktur böyle bir adayınız belki. Ama son on altı
yıldır, sürekli bakanlık ve başbakanlık yapan, Türkiye
Cumhuriyeti devletinin son Başbakanı, şimdiki Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanının tenzilirütbe ederek belediye
başkan adaylığını kabul etmesini Bize ne? diyerek
anlayışla karşılamak da mümkündür. Fakat bazı şüphelerimiz
ve endişelerimiz vardır. Sayın Başkanın
tenzilirütbeyle aday olması onu şahsen ilgilendirir ama işgal
etmiş olduğu makamların itibarını düşürmeye
yönelik bir düşünce ve planın uygulanması bütün Türk milletini
ilgilendirir. Şayet varsa, bilinsin ki böyle bir düşüncenin hiç
kimseye asla faydası olmayacaktır. Anayasayı kasten ihlal etme,
yok sayma yönünde bilerek veya bilmeyerek bu uygulamalara destek veren herkesi
tekrar uyarmak istiyorum: Bundan vazgeçin.
Değerli arkadaşlar, soğanı
unutmadım. Her konuşmada soğanı getireceğim buraya.
Değineceğim ikinci önemli konu da budur. İstanbuldaki
marketlerde her hafta sonu fiyatları kontrol ediyorum, kilosu 6
lirayı geçmişti. Enflasyonu düşük göstermek için her yolu
deneseler de halkın geçim sıkıntısı artarak devam
etmektedir. Soğan bir semboldür. Biz de soğanın fiyatı
normale inene kadar soğanı hatırlatmaya devam edeceğiz.
Poşetle ilgilenmek yerine, poşete konulacak soğan, patates gibi
temel ürünlerle ilgilenilmesi daha doğru olacaktır.
Değineceğim üçüncü konu ise hayır
işi gibi gözükse de Cumhurbaşkanlığının
savurganlıklarıyla ilgilidir. Geçen hafta yapılan 49uncu
Muhtarlar Toplantısında Cumhurbaşkanı Umreye bin muhtar
göndereceğiz. dedi.
Değerli arkadaşlar, bir
araştırma yaptım. En kısa umre turu yedi gün sürmektedir. 2
kişilik odalarda kişi başı fiyatı 6.975 riyal yani 1.883
dolardır. Bin kişininki 1 milyon 883 bin dolar yani 9 milyon 979 bin
900 Türk lirasıdır, doları 5,3 olarak aldım. Bu parayla 411
kişinin asgari ücretle, bu yeni ücretle, bir yıllık maaş
tutarı karşılanabilirdi. Bu parayla 110 kişiye konut
yapılabilirdi. Şehit babasının evini
hatırlarsınız değil mi? İşte, onun gibi ailelere
90 metrekarelik sosyal konut yapılabilirdi bu parayla ve bu parayla 554
üniversite öğrencisine aylık 500 liradan dört yıl boyunca
karşılıksız burs vermek mümkündü. Bu paralar kimin bütçesinden
çıkmaktadır? Helal midir zannediyorsunuz?
RECEP ÖZEL (Isparta) O hesaplar yanlış.
HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) Ne
diyorsunuz? Gelin, hesaplayalım beraber, yanlışlık varsa
beraber hesaplarız.
BAŞKAN Sayın Nuhoğlu, siz Genel
Kurula hitap edin.
HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) Bu gezinin
bir sevabı var mıdır? Varsa kime yazılır bu sevap? Ama
bu hesaplar bir gün mutlaka sorulur.
Değerli arkadaşlar, bundan önceki
muhtarlar toplantısında da İspanyaya gönderildi bin kişi,
bin muhtar gönderildi İspanyaya, onu da araştırdım. En
kısa tur dört gece beş gün sürüyor, iki kişilik odada kişi
başı ücreti 350 avrodur.
MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) Muhtarlardan ne
istiyorsun ya!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Milletin
parasını çarçur etmeyin. diyor, muhtarlardan bir şey istemiyor.
Siz yediniz yediğiniz kadar da çarçur etmeyin. diyor, anladın!
BAŞKAN Sayın Nuhoğlu, siz devam
edin, süreniz devam ediyor.
HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) Bu ücrete
vize ve oradaki müze gezileri dâhil değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ilave ediyorum Sayın
Nuhoğlu.
HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) Bin
kişi 350 avrodan 350 bin avro yani 2 milyon 107 bin lira yapar. Bu parayla
da 87 kişiye aynı şekilde iş verilebilirdi. 23 şehit
yakınına veya ihtiyaç sahibine 90 metrekarelik sosyal konut
yapılabilirdi. 117 üniversite öğrencisine dört yıl boyunca 500
liradan karşılıksız burs verilebilirdi. Bu örnekleri o
kadar sık görmekteyiz ki bu savurganlıklar asla Türk milletinin hak
ettiği bir şey değildir.
Değerli arkadaşlar, en son
Sayın
Cumhurbaşkanı kendisine danışman,
başdanışman atayabilir ama bu Mariam Kavakcı
Bu genç
kadına neyi danışacak, merak ediyorum gerçekten. Nedir bu
Kavakcılara ilgi? Birisi Malezyaya büyükelçi -bilmiyorum, belki de
kızıdır- genç bir kadın
Cumhurbaşkanımızın danışmanı oldu dün.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) 1
doktorası, 3 yüksek lisansı var.
HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) Ne
danışacak, merak ediyorum. Türk milleti bunları merak ediyor.
Bunları bilesiniz ve bu savurganlıklara bir son veresiniz.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Kutsal aile, kutsal!
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) Başörtüsü
düşmanı mısınız, Kavakcı düşmanı
mısınız?
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Akbaşoğlu.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
34.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun,
İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlunun 28 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 4üncü maddesi üzerinde İYİ
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Biraz evvel, hatip Bir bilen varsa
açıklasın. dediği için açıklama ihtiyacı duydum.
Sayın Meclis Başkanımız Binali Yıldırım
Beyin açıkça Anayasayı ihlal ettiğinden bahsetti. Anayasaya
aykırı bir durum olmadığını ben şimdi
müdellel bir şekilde, bir hukuki mütalaa verir şekilde kısaca
izah etmek isterim.
1982 Anayasasının 94üncü maddesinin son
fıkrası diyor ki: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı,
Başkan Vekilleri üyesi bulundukları siyasi partinin faaliyetlerine
katılamazlar. 1983 tarihli 2820 sayılı Siyasi Partiler
Kanununun 24üncü maddesine aynen bu cümle dercedilmiş, sonra bir cümle
daha ilave edilmiş, 1983 tarihli: Ancak, yeniden milletvekili adayı
olmaya ilişkin faaliyetleri bu hükmün dışındadır.
diye istisna getirmiş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) 1984 tarihli 2972 sayılı Mahalli İdareler
Seçimi Kanununun 36ncı maddesinde de özel hükümler ortaya konmuş,
17nci maddesinde de bir kişi milletvekiliyken belediye
başkanlığına, il genel meclisi üyeliğine,
muhtarlığa aday olması durumunda, seçilirlerse on beş gün
içerisinde bunlardan birisini tercih etmekle ilgili bir hüküm ortaya
konmuş, 1984 tarihli. Mahallî İdareler Kanununun 36ncı maddesi
diyor ki: Bu seçim kanunlarını kanun koyucu bir bütün olarak
öngörmüş ve diğer kanunlarda hüküm bulunmayan hâllerde de Siyasi
Partiler Kanununda da bu hükmün uygulanacağına ilişkin
atıf yapmış.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, toparlayın.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Toparlıyorum.
Sonuç itibarıyla, Anayasa, Siyasi Partiler
Kanunu ve Mahallî İdareler Kanununun bir bütün olarak ele
alınması durumunda milletvekilliğiyle ilgili çok açık bir
şekilde düzenleme söz konusu, mahallî idarelerle ilgili de atıf söz
konusu ve dolayısıyla uygulamalarımıza
baktığımızda da herhangi bir Meclis
Başkanımızın milletvekilliği adaylığı
için istifa etme durumu söz konusu olmamış, Meclis Başkanıyken
milletvekilliğine aday olmuş ve partisinin toplantılarına
katılmak suretiyle seçimlere iştirak etmiş.
Dolayısıyla herhangi bir hukuka aykırılık, Anayasaya
aykırılık asla ve kata söz konusu değildir; bir.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Anayasayı ihlal
ediyor.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) İkinci olarak, Sayın
Cumhurbaşkanımızın kimi danışman
atayacağı kendi takdirlerindedir, bu açık bir şekilde izaha
muhtaç olmaması gereken bir durumdur.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Muhtaçtır, milletin
parasını harcadınız, her şey izaha muhtaçtır.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Kendi takdirinde, herkesten kendi ilgi alanlarına
göre istifa edebilir.
Teşekkür ederim.
TUMA ÇELİK (Mardin) Meclis
Başkanlığı maaşını da iade etsin o zaman.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
müsaade eder misiniz
BAŞKAN Bir saniye
Buyurun Sayın Özkoç.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Efendim, çok önemli bir
konu, bu konuda sayın konuşmacının söyledikleri maalesef
Sayın Grup Başkan Vekili tarafından özünden
ayrıştırılarak başka bir biçime getirilmek
istenmiştir. Bu konuda Sayın Hocamız İbrahim
Kaboğluna 60a göre söz talep ediyorum.
BAŞKAN Sayın Türkkanı dinleyeyim,
ondan sonra bakarım.
Buyurun Sayın Türkkan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
Sayın Grup Başkan Vekilinin Anayasanın 94üncü maddesiyle
ilgili Kanunu bükerek, Anayasayı bükerek oradan Sayın Meclis
Başkanına herhangi bir gerek duymaksızın aday
olabileceği şeklindeki yorumu Anayasaya aykırıdır. Yani
bunu göreceksiniz, Sayın Binali Yıldırım seçim
propagandası yapmak yerine seçim boyunca haksızca ilga ettiği
Anayasayı izah etmekle bir propaganda süreci geçirecektir.
Yanlış bir iş yaptığınızın farkına
varın diyoruz biz. Sayın Binali Yıldırım bugüne kadarki
uygulamalarıyla bu işten imtina etmiş bir siyasi
şahsiyettir, onu da bu kirli oyunun içerisine çekmeden bu oyunu bir an
önce bitirin diye tavsiye ediyorum.
Diğer konuya gelince, Sayın
Cumhurbaşkanının kimi danışman atayacağı
konusu Türk milleti açısından önemlidir çünkü Sayın
Cumhurbaşkanı, babasından aldığı parayı
maaş vermemektedir; milletin hazinesinden aldığı
parayı kime maaş verdiği milleti ilgilendirir, milletvekillerini
daha çok ilgilendirir. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Kavakcı, siz sisteme girdiniz ama
Sayın Grup Başkan Vekiliniz o konuda bir açıklamada bulundu,
bence yeterli.
Sayın Kaboğlu, buyurun.
35.-
İstanbul Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlunun,
Anayasanın 11inci, 94üncü ve 67nci maddesindeki hükümler
gereğince Meclis Başkanının istifa etmeden belediye
başkanlığına aday olmasının Anayasaya
aykırı olduğuna ilişkin açıklaması
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul)
Teşekkürler.
Anayasa madde 11e göre Anayasa hükümleri yasama,
yürütme ve yargı organlarını bağlayan temel hukuk
kurallarıdır. Anayasa madde 94 sona göre, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı siyasi partinin veya parti grubunun Meclis içinde
veya dışındaki faaliyetlerine katılamaz. Bu açık hüküm
esasen Anayasanın doğrudan uygulanmasının bir sonucudur.
Bu hüküm, herhangi bir yasal hükümle tersi kararlaştırılamayacak
bir hükümdür. Öte yandan, 67nci madde serbest ve eşit oy ilkesini
beraberinde getiriyor. Sayın Başkanın aday olması sadece
İstanbul alanında değil, Meclis Televizyonu tarafından bile
İstanbuldaki kampanya konuşmaları naklen veriliyor. Bu
bakımdan Anayasaya tümden maalesef aykırıdır.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kaboğlu.
X.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDA BULUNAN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırım'ın "Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan
Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşması"na Ait
Protokol I'in Yerini Alan 30 Ocak 2018 Tarihli "Protokol I",
Anlaşmanın "Menşeli Ürünler" Kavramının Tanımı
ve İdari İşbirliği Yöntemlerine İlişkin Protokol
II'sini Değiştiren 17 Ocak 2017 Tarihli ve 1/2017 Sayılı
Ortak Komite Kararı ve Anlaşmaya Eklenen Hizmet Ticareti
Hakkında 30 Ocak 2018 Tarihli "Protokol III"ün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın
Protokoller ve Eklerine İlişkin Değişikliklerin
Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki
Verilmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/1358) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 28) (Devam)
BAŞKAN 4üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 4üncü madde kabul
edilmiştir.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkan, sadece kayıtlara geçmesi
açısından ifade etmek istiyorum.
Biraz evvel çok açık bir şekilde
tarihlerini, numaralarını zikrederek bir hukuki mütalaa çerçevesi
içerisinde Anayasa, 1982 tarihli; Siyasi Partiler Kanunu, 1983 tarihli; Mahallî
İdareler Kanunu, 1984 tarihli; bunlar daha önce dercedilmiş ve
Mahallî İdareler Kanununun 17nci maddesi ile 36ncı maddesi hep
beraber, arkadaşlara bu hususu daha detaylı da daha sonra
anlatabiliriz ama hiç eğip bükmeden Anayasa, Siyasi Partiler Kanununun,
Mahallî İdareler Kanununun bir bütün olarak ele alınması
durumunda Anayasaya aykırı bir durumun olmadığını
çok açık, bedihi bir şekilde ifade ettim. Dolayısıyla
eğip bükme yok, bir hukuki mütalaa var.
Teşekkür ederim, sağ olun.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Efendim, kayıtlara
geçmesi için
Birincisi: Bu maddeleri
sıraladığınız zaman, şu madde, bu madde,
dinleyenler hiçbir şey anlamıyor. Ama çok açık ve net bir
şey var: Bir Meclis Başkanı eğer bir yere, bir kente aday
oluyorsa bu Meclise başkanlık edecek iktidar partisinde çok
değerli milletvekilleri vardır. Efendim, bu sadece iktidar partisini
ilgilendirir ya da Cumhurbaşkanını ilgilendirir. Hayır,
burası Türkiye Cumhuriyeti, bizi de ilgilendirir, muhalefeti de
ilgilendirir. Eğer bizi ilgilendirmeseydi iktidar partisi tek
başına Türkiye Büyük Millet Meclisinde oturuyor olurdu, muhalefete
gerek yoktu, onun için biz buradayız.
Bir ikincisi: Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanının kimi danışman, kimi de bakan
yapacağı konusunda şu anda yetkileri var ama AK PARTİ
Grubunda şu anda damadından başka yapabileceği, Hazineye
getirebileceği binlerce yetişmiş insan var. Dünya demokrasileri
içerisinde sadece kendi ailesinden insanları bu şekilde atayan tek
Cumhurbaşkanı olarak tarihe geçmiştir; kayıtlara geçsin
efendim.
BAŞKAN Peki, teşekkür ederim.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Evet, şimdi, efendim
BAŞKAN Son bir cümleyle toparlayın, bundan
sonra söz vermeyeceğim arkadaşlar.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Son olarak şunu ifade edeyim, kayıtlara geçsin:
Bizim tek bir kriterimiz var, ehliyet ve liyakat ölçüleri çerçevesinde
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Yok mu başka
ehliyetli adam?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Akraba ve yandaş
takıntınız var.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı)
o olayla ilgili bakın, kim daha
başarılı olabilecekse o, milletin verdiği yetki
çerçevesinde ilgili makamlar tarafından takdir edilir ve bunun hesabı
da millete verilir, millete verdiğimiz hesap neticesinde, iktidar olarak
burada, büyük çoğunluk olarak burada, on altı yıldır
milletin duasını alan bir durumda buradayız. Bunu da
kayıtlara geçirmek istiyorum.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Sayın Başkan
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan
BAŞKAN Arkadaşlar, yeterli bir
tartışma.
Sayın Özkoç
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Sayın Özkoç, yeterli bir
tartışma.
Bir cümlede
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın
Başkanım, birincisi, gerçekten burada oturan ülkemizin
yetiştirdiği birçok değere bu yaklaşım tarzı
doğru bir yaklaşım tarzı değildir. Ne demek En
değerli kişi damadıdır. demek?
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Kale duvarından
taş sökemezsiniz Engin Bey, yapmayın ya!
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) En çok bu işi
bilen kişi, liyakatli kişi damadıdır. demek...
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Bir çakıl
taşı bile sökemezsiniz!
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Burada o işi
yapabilecek çok insan var; birincisi bu.
İkincisi: Bu milletin oyunu bu milletin
kafasına kakmayın. Bu milletin oyunu ikide bir, biz ne yaparsak
yapalım, damadı bakan yapalım, yandaşı
danışman yapalım ama bu millet bize öyle de böyle de oy veriyor
diye kafasına kakmayın.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Başımıza
taç yapıyoruz Sayın Özkoç.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Bu millet bir gün sizin
kafanıza öyle bir kakar ki yatacak yer bulamazsınız. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Peki.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Kafasına
kakmıyor, başımıza taç yapıyoruz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
benim Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsüne bir itirazım var.
BAŞKAN Sayın Türkkan, yeterli.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Müsaade ederseniz
BAŞKAN - Sayın Türkkan, ben
tartışmayı bitirdim, toparlıyorum artık, daha sonra
lütfen.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Milletin oyu bizim
başımızın tacıdır.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sen konuşmak
istiyorsan oraya çık da konuş koca adam, oraya çık da
konuş!
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, teklifin
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik cihazla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre veriyorum. Bu süre içinde
sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu
yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy
pusulalarını oylama için verilen süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Değerli
arkadaşlarım, kimse ayrılmasın, oy pusulası gönderen
arkadaşlarımızı okuyacağım ve salonda tespit
işlemini gerçekleştireceğiz.
Pusula veren değerli
arkadaşlarımız salonun içerisinde bulunsun.
Çiğdem Erdoğan
Atabek? Burada.
İbrahim Yurdunuseven?
Burada.
İbrahim Özyavuz? Burada.
Yavuz Subaşı? Burada.
Hülya Nergis? Burada.
Mehmet Emin Şimşek?
Burada.
Abdullah Güler? Burada.
Sena Nur Çelik? Yok.
Metin Nurullah Sazak? Burada.
Veysel Eroğlu? Burada.
Emine Yavuz Gözgeç? Burada.
Lütfiye Selva Çam
Yelda Erol Gökcan? Burada.
Vildan Yılmaz Gürel? Burada.
Mehmet Akif Yılmaz
Mustafa Kalaycı? Burada.
İsmail Faruk Aksu? Burada.
Cemal Bekle
Ceyda Bölünmez Çankırı
Halis Dalkılıç
Osman Aşkın Bak
Serkan Bayram? Burada.
Ahmet Tan? Burada.
Mehmet Uğur Gökgöz? Burada.
Değerli milletvekilleri, açık oylama
sonucunu arz ediyorum:
|
Kullanılan oy
sayısı |
: |
230 |
|
|
Kabul |
: |
229 |
|
|
Ret |
: |
1 |
|
|
Kâtip Üye Şeyhmus Dinçel Mardin |
Kâtip Üye İshak Gazel Kütahya |
Bu şekilde, teklif kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır, hayırlı olsun.
Değerli milletvekilleri, birleşime on
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 21.39
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 22.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK
KÂTİP ÜYELER: Şeyhmus DİNÇEL (Mardin),
İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 42nci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Değerli milletvekilleri, 2nci sırada yer
alan, Konya Milletvekili Ziya Altunyaldız ve 7 Milletvekilinin Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
2.-
Konya Milletvekili Ziya Altunyaldız ve 7 Milletvekilinin Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/1369) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.
Sayısı 37) (X)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Komisyon Raporu 37 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince, bu teklif İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle teklif tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı
ayrı oylanacaktır.
Şimdi teklifin tümü üzerinde söz isteyen
sayın milletvekillerimize söz vereceğim.
İlk söz, İYİ PARTİ Grubu
adına Kocaeli Milletvekilimiz Sayın Lütfü Türkkana aittir.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Süremiz yirmi dakika Sayın Türkkan.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 37 sıra
sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında
İYİ PARTİ Grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Yine bir torba yasayla karşı
karşıyayız gördüğünüz gibi. Bizleri
alıştırmaya çalıştığınız ama asla
hiç alışmayacağımız, Hükûmetin önümüze getirmekten de
bıkmadığı ve bizim de her fırsatta
sakıncalarını dile getirmekten
bıkmadığımız bir torba yasa yine önümüzde.
Torba yasa demişken bir şeyden bahsetmek
istiyorum, sizi bayağı bir geçmişe, milattan önceye götürmek
istiyorum. Roma hukukuyla ilgili birkaç şey söyleyeceğim, Sayın
İbrahim Kaboğlu Hocam buradayken belki bize düşmez ama onun
hoşgörüsüne sığınıyorum. Milattan önce 98
yılında Romada yürürlüğe sokulan önemli bir yasa bulunuyor.
Roma hukukunun önemli yasalarından biri olan bu kanun 2 maddeden
oluşuyor, sadece 2 madde.
Kanundaki ilk madde yasanın duyurulması ve
oylanması için gerekli en az süreyi belirliyor, ilk madde bu. 2nci madde
daha önemli; bakın, bu maddede ne deniliyor biliyor musunuz?
İnsanlar tek bir karmaşık yasada toplanmış
farklı konular hakkında bir sonuca varmaya zorlanamazlar. 2 madde,
birincisi duyurulmasıyla ilgili en az süreyi belirtiyor, ikincisi de
Birbirinden farklı konuları tek bir kanunda toplamayın. diyor.
Yani yasanın 2nci maddesi farklı konuların bir yasada
toplanmasının doğru olmadığını,
bunların ayrı yasalarla çıkarılması gerektiğini
kurala bağlıyor. Böylelikle insanlar tek bir yasada
toplanmış farklı konulardan beğendiğini kaybetmemek için
beğenmediğini de kabul etmeye zorlanmamış oluyor. Ya, ta
Roma döneminden bahsediyoruz arkadaşlar. Bir daha tekrar edeyim:
İnsanlar tek bir karmaşık yasada toplanmış
farklı konular hakkında bir sonuca varmaya zorlanamazlar. Siz
önümüze inaden getirip getirip zorlamaya başladınız. Gelişmiş
demokrasilerde bu ilkeye azami saygı gösteriliyor. Bizde ise AK PARTİ
hükûmetlerinin artık alışkanlık hâline getirdiği torba
yasa uygulamalarıyla bu ilke ne yazık ki çiğneniyor. Birbirinden
çok farklı yasal düzenlemeler Parlamentodan geçiş kolaylığı
sağlamak için bir torba yasada toplanıyor ve önümüze getirilerek
öylece görüşülüyor. Zaman zaman bizim de milletimizin yararına
görerek onayladığımız düzenlemelerin yanına asla
onaylamayacağımız, itiraz ettiğimiz maddeler de ekleniyor
ve böylece tartışmalı konulara yönelebilecek itirazların da
aklınızca önünü kesmiş oluyorsunuz.
Hükûmetçe hazırlanıp Meclise gönderilen
görüşmeye başladığımız bu torba kanun teklifi de
70 maddeden oluşuyor. Bunların arasında Türk Hava Kurumu,
tarım ürünlerine ilişkin lojistik depo, yurt içinde yabancı
parayla satılan malların kur farkları, inşaatlarda KDV
iadesinin 2019da da sürdürülmesi... (Uğultular)
Sayın Başkan, arkadaşlara
söylerseniz, Meclisin biraz ilerisinde bir kahve var yani burada kanun
yapacağız.
BAŞKAN Değerli arkadaşlar,
lütfen...
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Finansal İstikrar ve Kalkınma
Komitesi kurulması, kira sertifikası, Türk Reasürans Anonim
Şirketinin kurulması, kira bedellerinin TÜFEyle güncellenmesi, DASK,
konut hesabı uygulamasının Hazineye bırakılması,
Varlık Fonu, banka ve sigorta muamelesi vergilerinin istisnası,
hayvancılık, işsizlik ödeneğinden yararlanma
şartları ve yaşlılık aylığı gibi
başlıklarda yapılan düzenlemeler var. Yani birbirinden ne kadar
farklı konular biliyor musunuz, hiçbir ilinti yok aralarında. Siz,
hiçbir ilişkisi olmayan bu yasaları aynı torbaya doldurup
Şalgam suyu var bunların arasında, bebek sütü var, ne isterseniz
var. Bu başlıklar arasında Türkiye Büyük Millet Meclisindeki
diğer ihtisas komisyonlarını direkt ilgilendiren konular
olduğu gibi, tek başına günlerce tartışmamız
gereken nitelikte değişiklikler de yer alıyor.
Değerli arkadaşlar, hep söyledik, yine
söylüyoruz, kanun yapma kalitesinin artırılması gerekiyor; bu,
Meclisin de kalitesini artırır, Meclisin de
saygınlığını artırır aynı zamanda. Yüce
Meclisimizin bu yeni anayasal düzenin bir sistematiğe oturması için
daha çok çaba sarf etmesi gerekiyor. Ama ne yazık ki Hükûmet
tarafından önümüze getirilen bu torba kanunlarla da çok net bir biçimde
görüyoruz ki ne oluşmuş böyle bir irade ne de böyle bir niyet var.
Her zamanki gibi bir an önce kanunlaştırılmak istenen, neredeyse
muhalefetin konuşması hiç istenmeyen, eleştirilerine tahammül
edilmeyen görüşmeler yüce Parlamentoda milletimizin de gözü önünde cereyan
ediyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz bu teklifin 48inci maddesine
dikkat çekmek istiyorum. Madde 48 şöyle: 2/7/2008 tarihli ve 5779
sayılı İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe
Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanunun 6ncı maddesinin
başlığı Denkleştirme ödeneği ve belediyelere
yardım ödeneği şeklinde değiştirilmiş, maddeye
birinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki
fıkra eklenmiş, mevcut ikinci fıkra üçüncü fıkra olarak
teselsül ettirilmiş ve mevcut ikinci fıkrada yer alan birinci
fıkrada belirtilen ödenek ibaresi birinci ve ikinci fıkralarda
belirtilen ödenekler şeklinde değiştirilmiştir.
Belediyelerin ihtiyaç duyduğu yatırım
nitelikli projelerin gerçekleştirilmesi amacıyla Strateji ve Bütçe
Başkanlığı bütçesine konulan belediyelere yardım
ödeneğini, belediyelerin talebi üzerine kullandırmaya
Cumhurbaşkanı yetkilidir. Bu kanunun 48inci maddesi bu. Bu maddenin
mevzuattaki hâline baktığımızda denkleştirme
ödeneği adı altında şöyle diyor: Madde 6
-Kesinleşmiş en son genel bütçe vergi gelirleri tahsilâtı toplamının
binde 1i Maliye Bakanlığı bütçesine, nüfusu 10 bine kadar olan
belediyeler için kullanılmak üzere denkleştirme ödeneği olarak
konulur. Maliye Bakanlığı bu ödeneği mart ve temmuz aylarında
2 eşit taksit hâlinde dağıtılmak üzere İller
Bankası Anonim Şirketi hesabına aktarır. İller
Bankası hesabına aktarılan ödeneğin yüzde 65ini eşit
şekilde, yüzde 35ini ise nüfus esasına göre dağıtır.
Bu kanunda ayrılması öngörülen paylar ile (1)inci fıkrada
belirtilen ödenek dışında, mahallî idarelere yardım amacıyla
bakanlıklar ile ilgili kurum ve kuruluşların bütçelerine pay,
fon veya özel hesap gibi adlarla başka bir ödenek konulamaz. diyor. Sizin
getirdiğiniz yeni düzenlemeyle bu maddenin gerekçesinde Belediyelerin
gördükleri hizmetler itibarıyla gerçekleştirilmesinde fayda görülen
yatırım projelerinin desteklenmesi. deniliyor. Bu faydanın neye
göre belirleneceği, kriterlerinin neler olacağı ve hangi
nitelikli ekip tarafından değerlendirileceğiyle ilgili de hiçbir
netlik yok. Maddede ayrıca, belediyelere yapılacak yardım
ödeneğinin Strateji ve Bütçe Başkanlığı
tarafından sağlanacağı ifade ediliyor ki bu ifadede bir
yetki çatışması söz konusu olduğunu söylemek de
yanlış olmaz. Zira, 9 Ağustos 2018 tarihli 17 sayılı
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle Hazine Tek Hesabının
yetkisi genişletilmiş, belediyeler ile il özel idarelerinin nakit
yönetim sistemleri Hazine ve Maliye Bakanlığına
bağlanmıştır. Bu şartlarda,
Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe
Başkanlığı ile Hazine ve Maliye Bakanlığı
arasında bir yetki çatışması yaşanması da
olasıdır.
Teklif edilen maddeyle Maliye
Bakanlığında olan yetki Cumhurbaşkanlığı
bünyesinde yeni kurulan Strateji ve Bütçe Başkanlığına
devredilmektedir. Belediye seçimlerine kısa bir süre kala, belediyelerin,
devletin adaletine yakışmayacak şekilde senin partin, benim
partim diye ayrıştığı bu dönemde ödeneklerin
Cumhurbaşkanlığına, ödenek onayının ise partili
Cumhurbaşkanına verilmesi sakınca doğurmayacak mıdır
diye sormak istiyorum. Tabii ki doğuracak. Cumhurbaşkanının
hiçbir gerekçe göstermeksizin istediği belediyeye ödenek verip
istemediği belediyeye ödenek vermemesi imkânını
doğuracaktır bu. Bu durum Anayasa'nın eşitlik ilkesine de
aykırıdır. Üstelik, teklif edilen maddeyle Cumhurbaşkanının
belediyelere vereceği ödeneğin çizgileri çizilmemiş, kriterleri
de belirlenmemiştir. Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki bu
yasayla beraber: Sizin de ağanız, babanız benim. Ben ne dersem
o olur. Uslu durun, ses çıkarmayın, sakın ola
kıpırdamayın. Benim canım isterse Ayakta durun. derim,
benim canım isterse Oturun. derim, eğer bunların
dışına çıkarsanız size su bile vermem.
Bakın, arkadaşlar, çok
kızıyorsunuz ama bu sistemin ismi demokrasi değil, bu sistemin
ismi totaliter rejim. Ben kaderime yanıyorum ya. Ben totaliter rejimden
kaçmış bir ailenin çocuğuyum, ne şanssızım ki
gele gele bu yaşta yine totaliter bir rejimle
karşılaştım. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar) Gerçekten ya, kadersizlik benimkisi.
Ben totaliter rejimden kaçmış bir ailenin evladıyım.
Aynı uygulamaların hüküm sürdüğü bir totaliter rejimin tekrar
ortasına düştüm. Benimki şanssızlık değil de ne,
merak ediyorum.
Ayrıca, bu kanun teklifinin tümüne ve neredeyse
her maddesine muhalefet şerhi koyan HDPnin, elinde büyükşehir de
dâhil olmak üzere, birçok belediyesi mevcutken belediyelere ödenek aktarma
yetkisini Cumhurbaşkanına veren bu maddeye şerh düşmemesi
de bize göre anlaşılması güç ve manidardır. Enteresan
değil mi? Burada da bir gariplik var, ben çözemedim, umuyorum
arkadaşlar izah ederler.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu kanun teklifine yazdığınız, Emniyet
Genel Müdürlüğünde görevli tüm memurların Polis Bakım ve
Yardım Sandığı POLSANın ortağı
olmasıyla ilgili düzenlemeye baktınız çok itiraz geldi,
yılbaşından önceki torba kanunda apar topar geçirdiniz.
Nasıl itiraz edilmesin? Bu sandık daha önce kurulmuştu. 285 bin
polis memurundan yalnızca 45 bini sandık üyesi, 240 bini değil.
Getirilen teklifle, göreve yeni başlayacak polis memurlarının
sandığa zorunlu olarak üye olmaları amaçlanıyor.
Sandığa zorunlu olarak üye yapılacak polis memurları için,
anılan madde metninde ne yazık ki teşvik edici hiçbir unsur yok.
2019 bütçesi görüşmelerinde Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesine evet
oyu vermiş bir siyasi parti olarak mevcut maddenin üye olacak polis
memurlarını teşvik edecek şekilde yeniden düzenlenmesi
gerektiğini düşünüyoruz. Bu noktada, polislerimize 3600 ek
göstergenin verilmesinin başından beri takipçisi olduğumuzu,
olmaya da devam edeceğimizi bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu kanun teklifinin 4üncü maddesi pilotlar ile uçuş
esnasında uçak içinde hizmet veren yetkili sivil havacılık
otoritesince sertifikalandırılmış kabin memurlarıyla
ilgili bir madde. Gelir Vergisi Kanununun 23üncü maddesinin birinci
fıkrasına şu bent ekleniyor: 17. Kamu kurum ve
kuruluşları hariç Türk Hava Kurumu veya kanuni veya iş merkezi
Türkiyede bulunan müesseselerde uçuş maksadıyla görevlendirilen,
hava aracının sevk ve idaresiyle görevli pilotlar ile uçuş
esnasında uçak içinde hizmet veren yetkili sivil havacılık
otoritesince sertifikalandırılmış kabin memurlarına
ödenen aylık ücretin gerçek safi değerinin %70i
(Cumhurbaşkanı, bu oranı %100e kadar artırmaya,
sıfıra kadar indirmeye yetkilidir.). Bakın yine Ben sizin
babanızım, ben sizin ananızım. lafı ortaya
çıktı. Ben istersem yüzde 100 yaparım, istersem yüzde
sıfır; ağa da benim, paşa da benim. diyor. Bakın,
değerli arkadaşlar, böyle bir kararın tek bir kişi
tarafından verilmesi, Cumhurbaşkanının aşırı
şekilde yetkilendirilmesi çok tehlikeli bir durumdur, gerçekten
tehlikelidir. Bugün sizin çok güvendiğiniz bir Cumhurbaşkanı
olabilir ama daha önce de söyledim, biz faniyiz, bir gün buraya kimin
geleceğini tayin etmek, bizlerin çok elinde değil. Bu yetkinin
birileri tarafından nasıl kullandırılacağını
şimdiden tayin edemezsek, gelen herhangi birinin bunu nasıl
kullanacağını buradan nasıl bileceğiz? Bu, benim
endişe ettiğim kadar sizin de endişe etmeniz gereken bir durum
diye özellikle belirtmek istiyorum.
Bu kanunla birlikte Cumhurbaşkanına
verilen yetkiyle pilotlar ve kabin memurlarının gelir vergisinden
yüzde 100 istisna olmalarının önünün açılmasıyla ücretli
çalışan vatandaşlar arasında vergi adaletsizliği de
ortaya çıkarıyor. Sizce, asgari ücretin 2.020 lira olduğu
ülkemizde, asgari ücretle çalışan vatandaşlarımızdan
yüzde 100 gelir vergisi alınırken, onlara oranla daha yüksek gelire
sahip olan pilot ve kabin memurlarının gelir vergisinden muaf
tutulmak istenmesi, adil bir uygulama olur mu? Bu asgari ücretle çalışan
vatandaşa ayıp değil mi? Onlara günah değil mi?
Ayrıca, sadece bir meslek grubuna tanınan bu istisna, diğer
meslek grupları arasında da eşitsizliğe neden olacak. Yani
birisinin sebebi uçması, öbürünün günahı yürümesi mi? Birisi uçuyor,
birisi yürüyor; uçana fazla, yürüyene az; böyle bir şey.
Sektörde çalışan kişilerde, bir
kişi tarafından dilediği zaman, hiçbir gerekçe göstermek
zorunluluğu olmaksızın oranın değişebilir
olmasından dolayı da güvensizliğe sebep olur. Cumhurbaşkanının
ülkede kabin memurlarına bile müdahale edebilen bir konuma gelmesi, bu
ülke için gerçek anlamda tedirginlik yaratacak bir durumdur. Ya, bir
Cumhurbaşkanı, kabin memurlarından kesilecek vergiyle ilgili
yetkiyi kendisinde topluyorsa geriye ne kaldı, söyler misiniz?
Görüştüğümüz bu kanun teklifinde pilot ve
kabin memurlarının vergi oranlarının
Cumhurbaşkanınca neden ve hangi kriterlere göre belirleneceği de
belirsiz. Yani biraz evvel söyledim ya Ben sizin ağanızım, ben
sizin babanızım; ben yaparım, siz merak etmeyin, her şey
dümdüz olur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu teklifle bir de 5inci maddeye dikkat çekmek istiyorum. Bu maddede Subay,
astsubay, erbaş ve erlere ve ordu hizmetinde bulunan sivil makinistlere,
uçuş, dalış gibi hizmetleri dolayısıyla verilen
tazminatlar, gündelikler, ikramiyeler ve zamlar ile diğer kamu kurum ve
kuruluşlarında uçuş maksadıyla görevlendirilen, hava
aracının sevk ve idaresiyle görevli pilotlar ile uçuş
esnasında uçak içinde hizmet veren personele fiilen uçuş hizmetleri
ve kanuni veya iş merkezi Türkiyede bulunan müesseselerde
denizaltına dalış yapanlara fiilen dalış hizmetleri
dolayısıyla yapılan aynı mahiyetteki ödemeler deniyor.
Yapılan değişiklikse sadece şu: 193 sayılı
Kanunun 29uncu maddesinde yer alan Türk Hava Kurumu ibaresi teklif
metninden çıkartılıyor. Madde gerekçesindeyse Subay, astsubay,
erbaş ve erlere ve ordu hizmetinde bulunan sivil makinistlere, uçuş,
dalış gibi hizmetleri dolayısıyla verilen tazminatlar,
gündelikler, ikramiyeler ve zamlar ile diğer kamu kurum ve
kuruluşlarında uçuş maksadıyla görevlendirilen -vesaire
diye devam ediyor- aynı mahiyetteki ödemelere ilişkin mevcut istisna
hükmünü aynen koruyacak şekilde değiştirilmektedir. diyor.
Ancak Türk Hava Kurumu ibaresinin metinden çıkarılmasının
bu korumaya karşı nasıl bir engel oluşturduğu da
anlaşılamıyor.
Ben bir şeyi merak ediyorum: Bu kanun
teklifindeki maddelerin içeriğine ne kadar hâkimsiniz, tahmin etmekte
zorlanıyorum. Yani bu kanun teklifinin, 70 maddelik bu kanun teklifinin
içeriğine baktığınızda, sizlerle şu Genel
Kuruldan çıkıp dışarıda oturup bu kanun teklifinin
maddelerini birlikte istişare ettiğimizde -inanıyorum- bizlerin
itiraz ettiği çoğu maddede sizin şahsi itirazlarınız
var ama hiç bunları incelemeden, sadece grup istiyor diye, sadece Hükûmet
bunu gönderdi diye bunlara evet vermek yarın öbür gün bunlarla ilgili bu
vebali size de yükleyecektir. Keşke bunların hepsini teker teker
okuyup itirazlarınızı komisyona gitmeden evvel grubunuza
söyleseydiniz, bugün bu kanun teklifine -bütün bu eksiğiyle
gediğiyle- bu tek adam yönetiminin bütün
sıkıntılarını da göğüsleyerek evet demek
zorunda kalmazdınız.
Ben, bu kanun teklifinin Türkiye Cumhuriyetinde
ciddi anlamda sıkıntılara sebep olabilecek birçok maddeyi de
içerdiğini sizlere izah etmeye çalıştım. Biliyorum ki
sizler bunların hiçbirisine hiçbir şekilde kulak asmadınız,
Ağam ne derse biz onu yaparız, paşam ne derse biz onu
yaparız. Herkes yaptığının bedelini bir gün öder, siz
de ödersiniz ama isterdim ki bunları daha iyi irdeleyin, daha iyi bir
şekilde, bizlerle de istişare ederek, sarayın değil
toplumun menfaatine olan şekilde değiştirip getirebilseydik.
Hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ
PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Türkkan.
Teklifin tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz isteyen İstanbul Milletvekilimiz Sayın
İsmail Faruk Aksu. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika Sayın Aksu.
MHP GRUBU ADINA İSMAİL FARUK AKSU
(İstanbul) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 37
sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü hakkında Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu ve aziz
milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Tarihî gelişmelerin
yaşandığı, hükûmet sisteminde büyük bir reformun hayata
geçirildiği 2018 yılı tamamlanmış, yepyeni bir
yıla geçilmiştir. 2019 yılının milletimizin
birliğine, beraberliğine, huzuruna ve refahına vesile
olmasını, dünyada açlık ve sefaletin son bulmasını,
barış ve adaletin egemen olmasını diliyorum.
Elbette, geride kalan yıl içinde ekonomik ve
siyasi pek çok sorun da varlığını hissettirmiş,
gündemimizi meşgul etmiştir. Terörist saldırılar, iç ve
dış komplolar, ekonomi üzerinden yapılmak istenen operasyonlar,
yakın coğrafyamızdaki kaos ortamı 2018e âdeta
damgasını vurmuştur. Millî bekamız üzerindeki tehditler ise
dirilen millî dayanışma ruhu sayesinde boşa
çıkarılmıştır. Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemi, Cumhur İttifakının millî ahlakıyla Türk
milletinin eşsiz karar ve kutlu iradesiyle tecelli etmiştir. Türkiye'nin
istikbal umudu ve istiklal ufku olan Cumhur İttifakı Türkiye'yi
gelecek bin yıllara taşıma hedefiyle temellenmiştir. Bu
itibarla, 2018 yılı ülkemiz için reform, uzlaşı ve
şahlanış yılı olarak hatırlanacak, millî hafızalardan
asla çıkmayacaktır.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte
olduğumuz kanun teklifi birçok farklı konuyu içinde
barındıran 71 maddelik bir torba kanun niteliğindedir. Muhteva
olarak bakıldığında kanun teklifi
vatandaşlarımızın sorunlarına çözüm getirmeye,
sıkıntılarını azaltmaya ve refahını
artırmaya dönük düzenlemelerden oluşmaktadır.
Konuşmamın başında milletimizin yararına düzenlemeler
içeren bu kanun teklifini olumlu bulduğumuzu belirtmek istiyorum. Bununla
birlikte, 1den fazla kanunda değişiklik yapan torba düzenlemelerin,
kanunların anlaşılabilir ve uygulanabilir olmasını,
aynı zamanda yasama kalitesini olumsuz etkilediğini daha önceki
benzer tasarı ve teklif görüşmelerinde de
vurguladığımız gibi tekraren ifade etmek istiyorum.
Teklifte, kamu hizmetlerinin daha etkin yürütülmesi
amacıyla çok sayıda kanun ve kanun hükmünde kararnamede her biri
ayrı önem taşıyan değişiklikler öngörülmektedir.
Terörle kahramanca mücadele eden Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına
sağlanan sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi, kira bedelinin
belirlenmesinde Üretici Fiyat Endeksi artış oranı yerine
Tüketici Fiyat Endeksi artış oranının esas
alınması, konut hesabına katılanlara uygulanan devlet
katkısı tutarının artırılması, Varlık
Finansman Fonunun sermaye piyasalarında yaptıkları
işlemlere BSMV istisnası sağlanması, işsizlik
ödeneğinden yararlanma şartlarında kolaylık sağlanarak
son yüz yirmi günlük prim ödeme şartının yüz yirmi gün boyunca
hizmet akdine tabi olmaya çevrilmesi, yaşlılık, malullük veya
ölüm aylığı almakta olan emeklilere ve hak sahiplerine ödenen
aylıklar için 1.000 liranın alt sınır olarak belirlenmesi
suretiyle emekli aylıklarına asgari sınır getirilmesi,
bebek ve devam sütlerinin ÖTV kapsamından çıkarılması,
hayvancılığın, lisanslı depoculuğun ve imalat
sanayisinin desteklenmesi bunlardan bazılarıdır.
Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet
Kanununa eklenen hükümle, Silahlı Kuvvetler
mensuplarımızın yurt içi ve yurt dışı görevleri
sırasında bulundukları yerler ve görev koşulları
itibarıyla reçete edilen ilaçların eczanelerden temin edilerek hastaya
ulaştırılmasının güç olduğu, ikinci ve üçüncü
basamak sağlık kuruluşlarına sevkin emniyetli şekilde
yapılamadığı durumlarda, Türk Silahlı Kuvvetleri
envanterindeki ilaçların, herhangi bir ücret veya katılım
payı alınmaksızın görev yapan personelin tedavilerinde
kullanılabilmesine imkân sağlanmaktadır.
Yine, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan
uzman tabip ve sağlık sınıfı personelinin her an
göreve hazır hâlde bulunmalarını ve tıbbi becerilerinin
korunmasını sağlamak amacıyla, Sağlık
Bakanlığı ve diğer üniversitelerde görevlendirilmeleri
mümkün hâle getirilmektedir.
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununda yapılan değişiklikle ise er ve
erbaşların genel sağlık sigortalısı
sayılmayan eş ve çocukları ile anne ve babaları bakmakla yükümlü
olduğu kişi kapsamına alınmaktadır.
Devletimizin bekası, milletimizin huzuru,
güvenliği ve refahı için zaman ve mekân mefhumu tanımadan her
türlü olumsuz hava şartlarında teröristleri yok etmek için mücadele
eden kahramanlarımız için ne yapsak azdır. Mehmetçikimiz ve
muvazzaf askerî personel için yapılan tüm bu düzenlemeleri olumlu ve
önemli buluyoruz.
Diğer taraftan, genel olarak
bakıldığında, gençlerimizin iş buluncaya yani
sigortalı oluncaya kadar ailesinin sigortasından yararlanması
yönünde genel bir düzenleme yapılmasının da yerinde olacağını
değerlendiriyoruz.
Türk Akreditasyon Kurumu Kanununda yapılan
değişiklikle, Türk Akreditasyon Kurumu dışında
ülkemizde akreditasyon faaliyetinde bulunma ihtimalinin ortadan
kaldırılması öngörülmektedir. Yapılan
değişiklikle, özel kişi ve derneklerin akreditasyon faaliyetinde
bulunma teşebbüsü engellenerek bu alanda herhangi bir yetki
karmaşası oluşmasının da önüne geçilmiş
olacaktır.
Yapılan başka bir düzenleme de
hayvancılıkla ilgilidir. Mera gelirleri arasında yer alan
büyükbaş ve küçükbaş hayvanların satışından ve
üreticilerden satın alınan sütün satın alma bedeli üzerinden
tahsil edilen binde 1lik pay, hayvancılığın
desteklenmesine katkı sağlanması ve üreticiye getirdiği yük
nedeniyle yürürlükten kaldırılmaktadır.
Hayvancılık, ülkemiz açısından
şüphesiz üzerinde hassasiyetle durulması gereken bir konudur. Bu
kapsamda hayvancılık alt sektörleriyle birlikte bölgesel bazlı
ele alınarak destekleme politikaları da bu çerçevede belirlenmelidir.
Hayvan ıslahı, kaliteli yem ve yem bitkileri üretimi
artırılmalı, hayvan hastalıkları ve zararlılarıyla
etkin mücadele edilmeli, hayvan ürünleri sanayisi ülke genelinde
yaygınlaştırılmalı, hayvancılıkta verimlilik
ve kalite artışı sağlanarak et ürünlerinin istikrarlı
bir şekilde artırılması amacıyla besi
hayvancılığı geliştirilmelidir. Yurt içi belgeli
damızlık hayvan yetiştirilmesine ve süt
hayvancılığına önem verilmeli, meraların
ıslahı ve etkin kullanımı teşvik edilmelidir.
Değerli milletvekilleri, Kamu İhale
Kanununda yapılan değişiklikle kanun kapsamındaki
kuruluşların Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğünden
yapacakları çay ve çay ürünleri alımları söz konusu kanun
hükümlerinden istisna tutulmaktadır. Ayrıca, gerçekleşmesi
önceden öngörülemeyen ve hazırlık için yeterli süre bulunmayan
uluslararası toplantılardaki harcamalar için 2019 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanununda yer alan istisna hükümlerinin ilgili kanun
olan Kamu İhale Kanununa taşınmasına yönelik düzenleme
yapılmaktadır. Kamu İhale Kanununda, özellikle de istisna
maddesinde sıkça değişiklik yapılması yerine, kanun
kapsamında kalmak suretiyle, muhtemel ihtiyaçları dikkate alarak
farklı usullerin getirilmesi kuşkusuz daha isabetli, kanun
tekniğine uygun ve sağlıklı olacaktır.
Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununa eklenen
geçici maddeyle, imalat girdilerinde meydana gelen beklenmeyen fiyat artışları
dolayısıyla, ülkemizin kalkınması için önem arz eden büyük
projelerde yüklenicilere, idare onayına bağlı olarak,
sözleşmeleri fesih ya da devir hakkı getirilmektedir. Bu
düzenlemeyle, yaşanan ekonomik sıkıntılar nedeniyle
oluşabilecek mağduriyetlerin giderilmesi yanında kamu
yatırım ve hizmetlerinin aksamadan devam ettirilmesi de temin
edilmiş olacaktır. Bununla birlikte, idarenin onayı konusunda
uygulama birliği sağlayacak yönetmelik ve benzeri bir düzenleme
yapılması da yerinde olacaktır.
Kanun teklifinde
vatandaşlarımızın refahını artırmaya dönük
önemli başka hükümler de yer almaktadır. Bu kapsamda,
İşsizlik Sigortası Kanununda yapılan
değişiklikle, işsizlik ödeneğinden yararlanma
koşullarında kolaylık sağlanması amacıyla, son
yüz yirmi günlük prim ödeyerek sürekli çalışma şartı
hizmet akdine tabi olma şeklinde değiştirilmektedir. Bu
değişiklikle, yüz yirmi gün boyunca hizmet akdine tabi olmasına
karşın, devamsızlık hâllerinden kaynaklı
mağduriyetler ortadan kaldırılmaktadır.
Yine, şalgam suyu ve Türk Gıda Kodeksine
göre çeşnili ve aromalı içme sütleri ile bebek ve devam sütlerinin
ÖTV kapsamından çıkarılması, sivil havacılık
pilotları ve kabin memurlarına ödenen aylık ücretin gerçek safi
değerinin yüzde 70inin gelir vergisinden istisna tutulması bunlardan
bazılarıdır.
Bundan böyle, başkasının yerine
üniversite sınavına girenler hakkında da cezai müeyyide
getirilerek, sınav hilesinde her iki tarafın da
cezalandırılması mümkün hâle gelmekte,
çocuklarımızın emeğini, alın terini çalanların
yaptırımsız kalmaması sağlanmaktadır.
Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu
kapsamında düzenlenen ürün senetlerinin elden
çıkarılmasından doğan kazançlara ilişkin 31
Aralık 2018de sona eren gelir ve kurumlar vergisi istisnasının
uygulama süresi 31 Aralık 2023 tarihine kadar uzatılmaktadır.
Lisanslı depoculuğun geliştirilip
yaygınlaştırılması, tarımda ürünlerin menkul
kıymetlerle satışının geliştirilmesi, ayrıca
ürünün muhafazası, kalitesi ve fiyatlarının istikrarına
katkı sağlayacak olması bakımından bu düzenlemeyi de
önemli buluyoruz.
Bir başka önemli düzenleme de konut
hesabına katılanlara uygulanan devlet katkısı
tutarının 20 bin liradan 25 bin liraya
çıkarılmasıdır. Düzenleme, ayrıca, daha önce Aile
Bakanlığı tarafından yürütülen bu sistemin artık
Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından yürütülmesini de
öngörmektedir.
Önemli bir diğer değişiklik de Türk
Borçlar Kanununda kira bedelinin belirlenmesinde Üretici Fiyat Endeksi
artış oranı yerine Tüketici Fiyat Endeksi artış
oranının esas alınmasıdır. Bu düzenleme, özellikle
üretici fiyatları enflasyonundaki aşırı yükselmeye
bağlı olarak kiracıların uğrayacakları
mağduriyetleri giderecektir ve bu bakımdan da olumludur. Bununla
birlikte kira artışları için konjonktürel gelişmelerden
bağımsız bir yol izlenmesi, örneğin ÜFE ve TÜFE
ortalamasının alınması yahut başka makul ve
kalıcı bir yöntem bulunması yerinde olacaktır.
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununa eklenen maddeyle yaşlılık, malullük ve
ölüm aylığı almakta olan emeklilerimize ve hak sahiplerine
ödenen aylıklar için 1.000 liralık alt sınır belirlenmekte,
bu şekilde 1.000 liranın altında kimsenin aylık
almaması sağlanmaktadır. Emeklilerimizin durumlarının
iyileştirilmesi için yapılan bu düzenlemeyi gerekli görüyor ve
destekliyoruz. Bunun yanında, genel anlamda emekli aylıkları
arasındaki eşitsizlikleri giderecek bir intibak düzenlemesinin
yapılması da yerinde olacaktır. Bize göre emeklilik sisteminin,
vatandaşlarımızın geleceğinden emin olmasını
ve yüksek standartlı bir hayat sürmesini mümkün kılacak tarzda
düzenlenmesi, emeklilere ve yaşlılara dönük politikaların
onların yaşlılık şartlarını hazırlayan
gençlik ve aktif çalışma dönemlerini de kapsayacak şekilde
olması gerekmektedir. Devleti yaşatmanın yolunun insanı
yaşatmaktan geçtiğine, ülkelerin değerlerinin insanlarına
verdiği önem ve değerle artacağına ve istikbale güvenle
bakabilmek için emekli ve yaşlıların onurlu bir yaşam
sürmesinin temin edilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Değerli milletvekilleri,
sigortacılıkta özellikle arz eden risklere karşı teminat
sunulamaması ve ürün çeşitliliği konusunda piyasanın
yeterli derinliğe ulaşamamasının en önemli sebeplerinden
biri olarak reasürans imkânlarına erişimin sınırlı
olması gösterilmektedir. Bu doğrultuda, geleneksel olarak özellikle
reasürans korumasına bağlı teminat verilen sigorta türlerinde
sektörlerin sigorta teminatlarının istenilen ölçüde karşılanabilmesini
teminen ülkemiz sigortacılık sektöründe etkin ve proaktif bir
yaklaşımla çözümler sunabilmesi amacıyla Türk Reasürans Anonim
Şirketi kurulmaktadır. Ayrıca DASKın teknik
işletmecilik görevinin münhasıran bu amaçla kurulacak bir şirket
üzerinden yürütülebilmesine de imkân sağlanmaktadır.
Uluslararası anlaşmalar kapsamında kurumun uluslararası
bilinirliğinin ve reasürans alanındaki tecrübesinin
artırılması amacı göz önünde bulundurularak
uluslararası sigorta ve reasürans şirketlerine ortak olmasına da
imkân sağlanmaktadır.
2017 ve 2018 yıllarında yapılan
imalat sanayi yatırımları için yatırım
teşviklerinden daha yüksek oranda faydalanılmasına imkân veren
düzenlemenin 2019 yılında da uygulanması sağlanmakta,
ayrıca imalat sanayi yatırımları üzerindeki katma
değer vergisinden kaynaklı finansman yükünü gidermek amacıyla
2018 yılında yapılan yatırım kapsamlı inşaat
harcamaları dolayısıyla yüklenilecek olan KDVnin iadesine
yönelik uygulama 2019 yılına uzatılmaktadır. Bu
düzenlemelerle inanıyoruz ki imalat sanayisine ve reel sektöre kısmen
de olsa ilave destek sağlanmış olacaktır.
Öte yandan, yenilenebilir enerji
kaynaklarının organize sanayi bölgeleri, küçük sanayi siteleri ve
tarımsal üretimde yaygınlaşması ve etkin olarak
kullanılmasıyla üretim maliyetlerinin önemli oranda
düşürülebilmesi mümkün olacağından buralardaki yenilenebilir
enerji yatırımlarına da katma değer vergisi istisnası
getirilmektedir.
İl özel idarelerine ve belediyelere genel bütçe
vergi gelirlerinden pay verilmesi hakkında kanuna eklenen hükümle
belediyelerin gördükleri hizmetler itibarıyla gerçekleştirilmesinde
fayda görülen yatırım projelerinin desteklenmesi ve belediyelerin
ihtiyaç duyduğu yatırım nitelikli projelerin
gerçekleştirilmesi için Strateji ve Bütçe Başkanlığı
bütçesine belediyelere yardım ödeneği konulmaktadır.
Dışişleri Bakanlığı
personeline ilişkin bazı düzenlemeler hakkında kanunda
yapılan değişikliklerle dış misyonların
çalışmasının kesintisiz sürdürülmesi ve revize
işlemlerinin daha hızlı ve sorunsuz sonuçlandırılması
mümkün hâle gelecek, ayrıca Bakanlık personelinin özlük
haklarına ilişkin bazı sorunlar da giderilmiş
olacaktır.
Bir diğer düzenlemeyle mevcut Finansal
İstikrar Komitesi yerine, finansal sistemin ekonomik büyümeyi
sağlıklı bir şekilde desteklemesi ve piyasalarda güvenin
korunması, finansal otoriteler arasında iş birliğinin
sağlanarak sistemik risklerin yönetilmesi ve finansal politika
uygulamalarında kurum ve kuruluşlar arasındaki etkin iş
birliği, koordinasyon ve uyumun artırılması amacıyla
Finansal İstikrar ve Kalkınma Komitesi oluşturulmaktadır.
Kuşkusuz, bu düzenlemeler, Türkiye'nin maruz
kaldığı ekonomik güvenlik tehdidiyle etkili bir mücadele ortaya
koyabilmesi, vatandaşlarımızın bu süreçten olumsuz
etkilenmemesi ve üretimin devam ettirilmesi bakımından önemlidir.
Ülkemize karşı girişilen bu saldırıların sonunun
geldiğini söylemek mümkün değilse de alınan tedbirler sayesinde
Türkiye ekonomisinin toparlanmakta olduğu makroekonomik gelişmelerden
anlaşılmaktadır. Bununla birlikte, özellikle dar ve sabit
gelirli vatandaşlarımızın ekonomik gelişmelerden
olumsuz etkilenmesinin önüne geçmek için yeni adımların
atılması ihtiyacı da devam etmektedir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak ekonomi
politikalarının merkezine insanı koyan; eşitlik, ahlak ve
adalet ilkelerini gözeten bir yönetim anlayışıyla toplumsal
refahın artırılmasını hedefliyoruz. Ekonomide kaynak
dağılımında adalet ve etkinlik, kamu hizmet üretiminde ise
verimliliğin temel ilke olmasını istiyoruz. Genç nüfusu istihdam
edebilmek için hem yüksek hem de sorunsuz bir üretim yapısına sahip
olacak şekilde istikrarlı büyümek şarttır. Bu çerçevede,
devletin ekonomideki kaynak tahsisine yön vererek üretimi artıracak
yatırımlara öncelik verilmesi, özel sektör yatırımlarının
daha rekabetçi ve kaliteli üretime yönlendirilmesi gerekmektedir. Biz,
milletimizin maruz kaldığı ekonomik ve sosyal sorunların
aşılması ve topyekûn kalkınmanın sağlanması
için demokratik olgunluk ve uzlaşı kültürünün egemen olduğu,
dışlayıcı ve ötekileştirici söylem ve üslubun
törpülendiği, anayasal düzenin, millî ve manevi değerlerin ortak
payda olarak kabul edildiği siyasi ve toplumsal uzlaşıyı
önemli ve değerli buluyoruz.
Bu düşüncelerle kanun teklifinin
hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisin siz değerli
üyelerini saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Aksu.
Söz sırası Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına söz isteyen Diyarbakır Milletvekilimiz Sayın
Garo Paylana aittir. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika Sayın Paylan.
HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Konuşmama başlarken 2019
yılının hepimize, Türkiyeye, dünyaya barış, adalet ve
bereket getirmesini diliyorum. Kendi dilimde de bir cümle edeyim: (
)x
diyorum arkadaşlar.
2019 yılından ilk dileğim ise
altmış iki gündür açlık grevinde olan, bu Meclisin bir üyesi,
Hakkâri halkının iradesi Sevgili Leyla Güvenin açlık grevini
bitirmesini bu Meclisin sağlamasıdır arkadaşlar. Bu
Meclisin bir üyesi altmış iki gündür açlık grevinde ve maalesef,
Meclisimiz buna karşı sessiz. Umalım ki bir an önce, behemehâl
Hakkâri Milletvekilimiz Leyla Güvenin açlık grevinin bitirilmesi için hep
beraber adım atarız.
Değerli arkadaşlar, yine bir torba yasayla
karşı karşıyayız. Biliyorsunuz, 2015
yılından beri -bir önceki dönemden milletvekili olan arkadaşlar
biliyorlar- her seferinde torba yasaları eleştirdik, torba
yasaların derde derman olmadığını söyledik,
yapmamız gerekenin yapısal tedbirler olduğunu söyledik ve her
torba geldiğinde arkadaşlar, yeni torbanın şartları
doğdu. Nasıl ki her vergi affı geldiğinde bir sonraki vergi
affının şartları doğuyor -çünkü beklenti
doğuruluyor- nasıl ki her imar affı geldiğinde kaçak
yapılaşmalar çoğalıyor, her torba geldiğinde de yeni
torbanın şartlarını hazırlıyorsunuz
arkadaşlar.
Az önce haber aldım ki yeni bir torba daha
geliyormuş, müjdeler olsun! Eminim ki şu 71 maddelik torbada neler
olduğundan 600 milletvekilimizin çok azı haberdardır. Biz
günlerce Plan ve Bütçe Komisyonunda çalıştık, biz bile
inanın, maddelere hâkim olabilmek için çok ciddi çaba sarf ettik
arkadaşlar. Böyle yasama kalitesi olmaz diyorum, yapmamız gerekenin
yapısal tedbirler olduğunu düşünüyorum. Yapısal tedbirler
torbaların panzehridir arkadaşlar. Gelir vergisi reformu yaparsak,
kurumlar vergisi reformu yaparsak, adaletle ilgili reformlar yaparsak
inanın, torba yasalar son derece azalır.
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz güçlü
Meclis dediniz referandumda Güçlü Mecliste yasaları milletvekilleri
yapacak. dediniz, biz Öyle olmayacak. dedik, maalesef biz haklı
çıktık. Sayın Ziya Altunyaldız burada -bu sefer doğru
söyledim soyadını- Değerli Sayın Ziya Altunyaldıza
dedik ki: Nasıl hazırladınız bu torba yasayı
Sayın Ziya Altunyaldız? Dedi ki: Ben torbayı elime aldım,
bakanlıkları gezdim Neye ihtiyacınız var arkadaş?
dedim, her bakan 3 madde, 5 madde torbaya attı, oldu size torba. Mealen
anlatıyorum tabii ki, kendi cümleleriyle bir kez daha söyler. Bakanlıkların
ihtiyaçlarını istemiş, gitmiş Sayın Ziya
Altunyaldız.
Değerli arkadaşlar, bakın, ben size
yalnızca bir örnek vereceğim torbadan. 29 Kasım akşamı
Sayın Ziya Altunyaldız torbayı Meclis
Başkanlığımıza vermiş, 30 Kasımda da Meclis
Başkanımız yıldırım hızıyla
Komisyonumuza sevk etmiş. Bakın, bizim yüzlerce yasa teklifimiz var,
bir yıldır, iki yıldır bekliyor, hiçbiri Komisyona sevk
edilmiyor; Sayın Ziya Altunyaldız herhâlde çok torpilli, bir gecede
torbası Komisyona geldi.
Şimdi, torbayla ilgili bir örnek
vereceğim. Bakın, torbada bir madde var, diyor ki: Finansal
İstikrar ve Kalkınma Komitesini kuracağız. Sayın Berat
Albayrak atmış torbaya. Çok güzel, olabilir. Biz de baktık,
ayın 4ünde görüşmeye başladık, 4 Aralıkta, 5
Aralıkta da madde geldi önümüze. Ben de Twitterdan bakarken Sayın
Berat Albayrakın şu tweetini gördüm, Sayın Berat Albayrak
diyor ki aynen şöyle: Finansal İstikrar ve Kalkınma Komitesinin
ikinci toplantısını gerçekleştirdik. Bakın, torba
Komisyonda görüşülüyor, daha Genel Kurulda değil ha, Komisyonda
görüşülüyor, Sayın Berat Albayrak diyor ki: FİKKOnun yani
Finansal İstikrar ve Kalkınma Komitesinin ikinci
toplantısını gerçekleştirdik. Küresel finansal
piyasalardaki gelişmelere karşı önlemler almak için
falan
filan. Değerli arkadaşlar, bu, Meclisi yok saymaktır; Sayın
Başkan, bu, Meclisi yok saymaktır. Sayın Maliye Bakanı
bizim görüşmekte olduğumuz bu maddeyle ilgili fermanını
yazmış, Sayın Ziya Altunyaldızın torbasına
atmış, Ben fermanı yazdım, Meclis buna laf mı
söyleyecek, Meclis buna itiraz mı edebilecek? Acaba, Meclis buna bir
katkı sunabilir mi? diye de düşünmemiş, birinci değil,
ikinci toplantısını yapmış. Peki
-araştırdım- ilk toplantısını ne zaman
yapmış? 1 Kasımda yapmış arkadaşlar yani bundan
iki buçuk ay önce yapmış ilk toplantısını
FİKKOnun. Bakın, ne diyor arkadaşlar? Diyor ki: Biz bu
toplantıyı yaptık. Kimler katıldı? Merkez
Bankası, BDDK, SPK gibi pek çok dengeleyici, denetleyici kurum
katılmış ve diyor ki: Arkadaşlar, biz
toplantımızı yaptık, çalışma usullerini
kararlaştırdık, toplantı aralıklarını kararlaştırdık.
Yani ne demek? İkincil mevzuatını yapmış
arkadaşlar, iki buçuk ay önce, yasasını değil ha, ikincil
mevzuatını yapmış.
Sayın Ziya Altunyaldız, size saygım
sonsuz. Eminim ki bu durumdan siz de rahatsızsınızdır, 600
vekilimizin hepsinin rahatsız olması lazım arkadaşlar. Bu,
Meclisin iradesini yok saymaktır; açık, yok saymaktır. Kendini
veliaht olarak da görebilir Ben fermanı yazdım, fermanı
gönderdim, Meclise düşen yalnızca bir mühür basmaktır.
demektir. Bu, Meclise hakarettir arkadaşlar. Bu kadar açık
söylüyorum. Açık bir hakaretle karşı karşıyayız.
Bakın, arkadaşlar, eğer ki bu maddeye
evet dersek bu durumu kabullenmiş olacağız. Ben hiçbir
milletvekili arkadaşımın bu hakareti kabul etmeyeceğini
düşünüyorum, umarım kabul etmeyiz. Eğer ki bu hakareti kabul
edersek şöyle bakar veliaht veya padişah olduğunu düşünen
kişi: Ben ne gönderirsem, ne yazarsam nasıl olsa geçiyor, ben
yazdığım anda fermandır. Bakın Ben
yazdığım anda fermandır, Sayın Ziya
Altunyaldızın torbasına attığım anda fermandır.
diye bakar ve Meclisin ne dediğine bakmaz.
Arkadaşlar, bakın, 71 maddeden virgül
değiştiremedik. Niye? Çünkü ferman yazılmış diye
bakılıyor. Oysa pek çok, bakın, önerimiz geldi; pek çok
katkı sunduk, maddeleri iyileştirmeye çalıştık ama
bakarız dendi, Genel Kurula kadar bakarız. dendi, daha bize
iyileştirici tek bir madde söylenmedi arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, Meclisi yok sayan
başka öneriler de göstereceğim, örnekler de göstereceğim.
Bakın, 71 maddelik torba, güzel
Bu, FİKKOyla ilgili bir skandal
var, bunu umarım hep beraber aşacağız. Pilotlarla ilgili
bir madde var, örnek olarak söyleyeyim. Diyor ki bu maddede: Pilotların
ve uçuş personelinin gelir vergisi istisnasını yüzde 70
yapıyorum. Güzel, olabilir, bizce yüksek ama olabilir, yüzde 70 diyor
çünkü. Ama ne diyor biliyor musunuz? Bu oranı, istisnayı yani yüzde
100e kadar çıkarmaya ve yüzde sıfıra kadar düşürmeye kim
yetkili? Sayın Cumhurbaşkanı.
Değerli arkadaşlar, demokrasilerde vergi
koyma yetkisi sizlerde, bizlerde yani Mecliste. Vergi koyma yetkisini bu
maddeyi kabul edersek Sayın Cumhurbaşkanına vermiş oluruz.
Bir aralık belirlenebilir yani yüzde 40la yüzde 60 arası denilebilir
ama yüzde sıfırla yüzde 100 derseniz vergi koyma, vergi kaldırma
yetkisini Sayın Cumhurbaşkanına teslim etmiş olursunuz. Bu
da Meclisin hakkını gasbetmek demektir, bunu kabul
etmeyeceğinizi ummak istiyorum.
Diğer bir öneri arkadaşlar, imalat sanayi
yatırımlarında KDV ve kurumlar vergisi istisnalarını
bir yıl daha uzatma maddesi. Olabilir, biz karşıyız ama
olabilir arkadaşlar. Ama ne diyor devamında? Bunu beş yıl
daha uzatmaya Cumhurbaşkanı yetkilidir. diyor. Eskiden buraya bu tip
teşvikler gelirdi -sayın Komisyon üyelerimiz bilir- bir yılda
bir uzatılırdı yani şartlara bakılırdı,
ihtiyaç varsa bir yıl daha uzatılırdı. Şimdi diyor ki
Cumhurbaşkanı: Ya, arkadaş, bana yetkiyi ver, ben istersem
beş yıl daha uzatırım. Bu da Meclisin hakkının
saraya teslimidir arkadaşlar.
Bakın, Meclisin itibarı tarumar ediliyor.
Ama bu itibarın, tarumarın üzerine tüy diken şey Sayın
Meclis Başkanının hâlâ Meclis Başkanıyken
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı
olmasıdır arkadaşlar. Bir Meclis Başkanı, Meclisin
Üyesi Leyla Güveni ziyaret etmeden, onun derdini dinlemeden... Pek çok
arkadaşımızın sorunları var. Bakın, sorunumuz
olsa, Meclis Başkanını aramaya kalksak; ya, seçim
kampanyasında adam, neye bakacak! Böyle bir şeyi nasıl kabul
edebiliriz arkadaşlar? O anlamda, Meclisin itibarı tarumar ediliyor
ve bu torba da inanın, Meclise şu atılan bombalar kadar en az
zarar verecek arkadaşlar. Meclisi hiçleştiren maddelerle
karşı karşıyayız, fermanla karşı
karşıyayız. Fermanlara dur demek de Meclisin görevidir
arkadaşlar.
Bakın, belediyelerle ilgili, torbayla ilgili
bir eleştiri sundu Sayın Lütfü Türkkan. Bizim muhalefet şerhimizin
başında bu, belediyelerle ilgili olan şerhimiz geçiyor. Çünkü
biz ademimerkeziyetçi bir partiyiz. Merkeziyetçiliği reddediyoruz.
Merkezden karar alınmasını, merkezden ferman
yazılmasını reddediyoruz. Söz, yetki, karar yerelde olmalı
diyoruz. 113 ve 114 numaralı sayfalarda muhalefet şerhimizi uzun uzun
anlattık. Cumhurbaşkanına, yatırım konusunda yetki
verilmesini reddediyoruz, objektif kriterler yok çünkü. Düşünebiliyor
musunuz, biz Diyarbakırı, Hakkâriyi, Şırnakı,
Vanı, daha pek çok şehri 100 belediye, 200 belediye yaparak
kazanacağız -Sayın Cumhurbaşkanın da maalesef fikri
belli, ön yargılı belediyelerimizle ilgili, ön yargılı- bir
yatırım projesi olacak, diyelim ki saraya bir şekilde
gönderilecek o proje, Cumhurbaşkanının bir Kayseri Belediyesi
yatırım projesi ile Diyarbakır Belediyesi yatırım
projesine aynı gözle bakacağını herhangi biriniz
söyleyebilir mi arkadaşlar? Ben söyleyemem çünkü duruşu belli,
düşman hukuku uyguluyor maalesef HDPye karşı, HDPli
belediyelere karşı. Bu anlamda, yasalar objektif kriterlere tabi
olmalı. İller Bankasından ayrılan kaynaklar nasıl ki
nüfusa göre ayrılıyorsa Cumhurbaşkanı da bu konuda belli
bir noktaya göre, belli objektif kriterlere göre yetkili olabilmeli ancak ama
böyle bir yetkiyi de Meclisimizin vermeyeceğini umut ediyorum
arkadaşlar.
Bakın, İşsizlik Sigortası
Fonundan yüz yirmi gün olan kriter iyileştiriliyor biraz, destek verdik
ama Yetmez. dedik. Niye? Son üç yılda altı yüz gün
çalışma şartı da var. Bakın, İşsizlik
Sigortası Fonundan şimdiye kadar çok az işçi yararlanabildi.
Oysa 120 katrilyon lira kaynak var orada; ya, 40-50 katrilyon lira sermayeye
aktarıldı, çok az bölümü işsizlere aktarıldı. Oysa
İşsizlik Sigortası Fonu işsizler içindir, adı üzerinde
arkadaşlar. Gelin, işsizlerin yararlanma şartını daha
da artıralım. 6 milyon işsiz var ülkemizde, her birine gelir
sağlayalım o kaynaklardan ve yararlanma şartlarını
gelin daha da yükseltelim; önergelerimiz var bu konuda, desteklerinizi bekliyoruz.
Değerli arkadaşlar, torbada bir madde daha
var, şimdi ben söylesem yanlış anlayacaksınız, madde
şu: Gaziantep Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Gaziantep İslam Bilim
ve Teknoloji Üniversitesi olacakmış. Ya, arkadaşlar, Türkiye
Cumhuriyeti devleti demokratik, laik bir hukuk devleti. Ben Hristiyan bir vatandaşım.
Hep burada diyorsunuz dindaşlarımız,
soydaşlarımız; dindaşlarımız,
soydaşlarımız
Ben sizin dindaşınız
değilim. Bu ülkede Hristiyanlar var, diğer inançlardan insanlar var.
Ya, olmasa bile arkadaşlar, Allahınızı severseniz, bilimin
İslamı, bilimin Hristiyanı olur mu ya? Bilim evrenseldir.
Bilim evrensel değil midir? Bugün Arşimet bir buluş
yaptığında Hristiyanlar için mi yapmıştır?
Hayır; bütün dünya, bütün insanlık için yapmıştır.
Veya bizim hocamız, Sancar Hocamız Nobel Ödülü alırken, o bilimi
yaparken bir tek Müslümanlar için mi yapmıştır? Hayır,
bütün insanlık için yapmıştır. Bilimin Müslümanı,
Hristiyanı olmaz arkadaşlar. Elbette ilahiyat fakültesi olabilir bu
ama bilimin İslam fakültesi olmasın deriz arkadaşlar.
Biraz da seçim yatırımlarından
bahsedeceğim. Cumhurbaşkanı bugün müjdeler verdi
arkadaşlar. Ne dedi? 150 kilovatsaat enerji sürekli yardım alan
ailelere ücretsiz. Çok güzel. Nihayet HDPnin seçim programına geldi
Cumhurbaşkanı. Dört yıldır diyoruz ki: Gelin, yoksul
ailelere biz 180 kilovatsaat elektriği ücretsiz verelim. Bakın, Hakça
Dağıtım Programı HDPnin, seçim programımızda
var. Aynı zamanda diyoruz ki -bir öneri daha sundu- kredi kartı
borçlarını yapılandıralım. Arkadaşlar, bu da
seçim programımızda var. Sayın Cumhurbaşkanı da bu
konuda bir adım attı, olumlu adımlar. Ama bunun kriterleri
nasıl olacak, nereye kadar kaynak olacak ve nasıl aktarılacak
arkadaşlar? Bununla ilgili ciddi kaygılarım var. 106 milyar lira
kredi kartı borcu var vatandaşlarımızın. Bunun ne
kadarını yapılandıracak ve bu 106 milyar liranın,
dikkatinizi çekerim, 80 milyar lirası özel bankalarda.
Şimdi, Ziraat Bankası
yapılandıracak, parayı alacak, götürecek, özel bankalara
yatıracak vatandaşlarımız. Ne olacak? Bu 106 milyarın
en az 10, 15, 20 milyarı batak. Ziraat Bankasından ciddi bir kaynak
alınacak -isim vermeyeyim- özel bankalara yatırılacak
arkadaşlar. Bu da kamudan özel bankalara ve özellikle yabancı
sermayenin elinde tuttuğu bankalara kaynak transferi demektir.
Burada çok dikkatli olmalıyız ve biz
programımızda şu şekilde yaptık: Özel bankaların
da bu batakların belli bölümünden vazgeçmelerini, bu kredi kartı
rakamlarını düşürmelerini, faizlerinden vazgeçmeleri
şartıyla bu rakamların o bankalara aktarılması
şartını biz getirdik. Bakalım, göreceğiz, böyle mi
olacak? Bakalım, göreceğiz, bu tartışılsın diye
Meclise gelecek mi, hani bir dahaki torbada gelecek mi? Bunları
göreceğiz. Bunları enine boyuna, derinlemesine
tartışmamız lazım, milyonlarca
vatandaşımızın sorununu çözmemiz lazım.
Ama, arkadaşlar, elektrik meselesiyle ilgili de
2,5 milyon vatandaş yetmez. 14 milyon hane yoksulluk
sınırının altında yaşıyor. Bizim önerimiz,
14 milyon haneye ihtiyaç sınırına kadar elektrik, su ve
doğal gazın ücretsiz olması. Diyeceksiniz ki: Bunu nasıl
yapacaksınız?
Arkadaşlar, güvenlikçi politikalardan
vazgeçersek tam 100 katrilyon lira tasarruf ediyoruz, S400 füzelerinden
vazgeçersek 200 bin öğretmen ataması yapabiliyoruz, milyonlarca
vatandaşımızın sorununu çözüyoruz, yeter ki bu kadar
güvenlikçi savaş politikalarından vazgeçelim.
Diğer bir önerisi: 350 bin esnaf ve
sanatkârın işletme ve yatırım kredisine 22 milyar lira
kaynak ayrılacak; e, güzel. Çiftçi borçları
yapılandırılacak; o da güzel ama arkadaşlar faizle
yapılandırılacak. Bakın, çiftçiler devletten alacaklı.
Borçları yapılandırıyoruz. İnanın, beş
yılda 6 kere çiftçi borcu yapılandırdık, çare olmadı.
Arkadaşlar, yapmamız gereken çiftçiye borç
değil, destek vermek. Destek verirsek, çiftçilerin borçlarını
bir sefere dair sıfırlarsak, ondan sonra da çiftçi desteklerini
kanunda belirtildiği şekilde verirsek çiftçi borca ihtiyaç duymaz.
Ama bu teşvikler
Tabii patronları da unutmamış
arkadaşlar. Sigorta primini 5 puan indiriyor patronlardan bu
teşvikler ve daha pek çok torbada gördüğümüz yatırım
teşviki, kredi teşviki, KDV teşviki de patronlara veriliyor.
Tabii ambalajı vatandaşa gibi gözüküyor seçim yatırımı
olarak ama ambalajın içindeki çikolatayı yine sermayedar yiyor
arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, peki bunun
kaynağı nereden bulunacak? Şimdi 30-40 milyar lira harcanacak.
Arkadaşlar, bunun kaynağı Merkez Bankası. Bakın, genel
kurulunu ne zamana aldı? Bu aya, ocak ayına aldı. Merkez
Bankasında geçen yıl krizden dolayı çok ciddi bir kâr
oluştu, 40 katrilyon gibi bir rakam var. Berat Bey dedi ki: Ya
arkadaş, seçim yatırımı yapacağız.
Cumhurbaşkanı da istiyor. Vatandaşı rahatlatın biraz,
çok daraldı vatandaş. Nerede kaynak var? Merkez Bankasında.
Merkez Bankası normalde nisan ayında yapması gereken genel
kurulu ocak ayına aldı. Ocak ayının 20sinde 30 katrilyon
lira hazineye aktarılacak ve hazineden bu 30 katrilyon lira seçim
yatırımı olarak kullanılacak. Arkadaşlar, aynı
şeyi haziran seçiminden önce de Naci Ağbal yaptı, biliyor
musunuz? Kredi Garanti Fonunu yükledi, seçim yatırımlarını
yükledi. Ben Yapmayın. dedim. Bakın, bunun
kaynağını koymadan bu kadar dağıtırsanız bol
kepçeden kriz gelir. dedim. Ben haklı çıktım. Şimdi de
diyor ki Cumhurbaşkanı: Ya, şu 31 Martı geçersek Allah
kerim, ondan sonra dört yıl önümüz boş, vatandaşı güzel
güzel dizginleriz, sıkarız, onların ceplerini
boşaltırız. Ama şu üç ay bir bolluk yaşatmamız
gerekiyor. Nereden yapacak? Merkez Bankasından. Ama kazın
ayağı öyle değil. Dolar dün 5.20ydi, bugün 5.50. Niye? Seçim
yatırımı yapıyorsunuz, karşısında kaynak
koymuyorsunuz. Kaynak nerede arkadaşlar? Kaynak güvenlikçi politikalardan
vazgeçmekte. Kaynak nerede? Futbol kulüplerine milyarlarca lira aktarmamakta
arkadaşlar. Arkadaşlar, o futbol kulüpleri, o milyonlarca
doları, o otuz beş yaşındaki yabancılara
aktarırken size mi sordu, vatandaşlara mı sordu ki
vatandaşların cebinden milyarlarca lirayı kulüplere
aktaracaksınız? Doğru mu bu? Kulüpler birkaç yıl UEFAdan
çekilsinler, akılları başlarına gelsin, borçlarını
öyle yapılandırsınlar. Ama milyonlarca
vatandaşımızın hakkını birkaç tane büyük kulübe,
o çarçur edilen yüz milyonlarca dolar için
vatandaşlarımızın rızkını o kulüplere
peşkeş çekmeyelim diyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Paylan, bir dakika ilave edeyim, toparlayalım.
Buyurun.
GARO PAYLAN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, 2015 yılından beri diyorum ki: Arkadaşlar, bu
palyatif tedbirlerle iş yürümez, gelin yapısal tedbir yapalım.
Ama maalesef Meclisimiz böyle bir irade gösteremiyor veya maalesef bir vesayet
altında bu iradeyi gösteremiyoruz. Yoksa çok değerli
arkadaşlarımız var -her siyasi partiden söylüyorum- bütün bu
yapısal tedbirleri yapabilecek arkadaşlarımız var. Ama
Meclisin iradesi Mecliste değil arkadaşlar. Gelin, el birliğiyle
iradeyi elimize alalım. Bunun içinde, bu torba yasada geçen 71 maddenin
içinde 30-40 tane vatandaş yararına madde var ama 30 tane madde var
ki Anayasaya aykırı arkadaşlar ve vatandaşın
hakkını, hukukunu korumayan maddeler, FİKKO gibi ferman
yazılmış maddeler.
Bunlara karşı ses
çıkaracağımızı umut ediyorum ve hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Paylan.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Akbaşoğlu, bir
söz talebiniz var.
Buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
36.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun,
Diyarbakır Milletvekili Garo Paylanın 37 sıra sayılı
Kanun Teklifinin tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Tabii, bir açıklama ihtiyacı hissettim
çünkü biraz evvel hatip, sigorta puanıyla ilgili bir düzenlemeden, bir
müjdeden hareketle Asıl maksat patronları kurtarmak. gibi, buna
benzer mahiyette bir ifadede bulundu. Biz, toplum kesimlerinin bütününe
ilişkin bir müjdeler paketi ortaya koyuyoruz; işçimiz için de,
çiftçimiz için de, patronlar için de. Bir taraftan asgari ücreti 2.020 liraya
çıkarırken, bir taraftan da yüzlerce, binlerce işçi
çalıştıran, üretim yapan, hakikaten katma değer üreten
işverenlerimize de, o işçilerin, hakikaten çalışma
hayatını devam ettirebilmeleri açısından, devletin onlara
da bir desteğinin olmasından daha doğal bir durum söz konusu
olmadığı cihetle, hem işverenleri hem işçileri hem de
çiftçilerimizi bu manada destekliyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
X.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDA BULUNAN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
2.-
Konya Milletvekili Ziya Altunyaldız ve 7 Milletvekilinin Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/1369) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.
Sayısı 37) (Devam)
BAŞKAN Teklifin tümü üzerinde söz isteyen,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz
Sayın Emine Gülizar Emecan.
Buyurun Sayın Emecan. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
CHP GRUBU ADINA EMİNE GÜLİZAR EMECAN
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 37
sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin geneli
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Geçtiğimiz günlerde, Çankaya Üniversitesinde
öğretim görevlisi olan Ceren Damar Şener Hocamız bir hukuk
öğrencisi tarafından vahşice katledildi. Yine, Ukraynada 2
kız öğrencimiz vahşice katledildi. Bu iki olay da bizleri
derinden üzdü, yaraladı. Ölenlere Allahtan rahmet, yakınlarına
sabır ve başsağlığı diliyorum. Ancak bu cinnet
durumunu, toplumun neden, nasıl bu hâle geldiğini de samimi olarak
sorgulamamız, Nerede yanlış yapıyoruz? diye kendimize
sormamız gerekiyor, tabii ki öncelikle ülkeyi yöneten zihniyetin bu soruyu
sorması ve sorgulamayı yapması gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, dün eski
milletvekilimiz ve parti meclisi üyemiz Eren Erdeme yapılan hukuksuz ve
haksız uygulamayı da bu kürsüden kınıyorum. Sayın
Erdem mahkemenin tahliye kararından sonra, hukuksuz şekilde altı
saat içeride bekletilmiş; yine, hukuk kurallarına aykırı
olarak, mesai saati olmamasına rağmen, savcının
itirazıyla yeniden tutuklama kararı çıkartılmıştır.
İşte, imza attığınız bu hukuksuzlukla
yargıyı oyuncağa çevirdiğiniz gibi, uluslararası
alanda da itibarımızı maalesef yerle bir ettiniz; babasına
kavuşmayı bekleyen küçücük bir çocuğun da hayallerini elinden
aldınız. Bu ilk uygulamanız değil elbette, siz bu işe
2010 yılında başladınız. 2010 yılında
FETÖnün desteğiyle yaptığınız referandumda toplumun,
muhalefetin kabul edebileceği masum maddelerin, kanun değişikliği
maddelerinin arasına serpiştirdiğiniz maddelerle
yargının FETÖnün kontrolüne geçişine önayak oldunuz, destek
oldunuz. O gün bugündür de bu ülkede ne adalet kaldı ne hukuk ne de
yargı bağımsızlığı. Bugün de görülmekte olan
ve adil yargılanma hakkının temel ilkelerini sıfırlayan
davaları birkaç yıl sonra kumpas olarak nitelememeniz için sizleri
adil yargılamanın temel ilkelerine davet etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, evet, şimdi, yine
71 maddelik bir torba kanunla karşı karşıyayız. Siz bu
torba kanunları, torba işini çok sevdiniz. Öylesine sevdiniz ki
çevrecilik anlayışınızı ve çevre önlemlerini bile bir
naylon torbanın içine sıkıştırdınız. Her gün
Türkiye'nin muhtelif yerlerinde HESler, termik santraller, taş
ocakları açabilmek için imar değişikliği yapmaya çalışmak
sizin olağan rutininiz oldu. Çevreyi koruyacağız. diye naylon
poşeti ücretlendirdiniz. 25 kuruşun 15 kuruşu Çevre ve
Şehircilik Bakanlığına gidecek. Bu parasız günlerde,
evet, hiç de fena değil. Ne de olsa devlette para yok, borç çok;
Bakanlık ne yapsın? Yine dar gelirli vatandaşın tabii ki
cebine göz diktiniz. Madem çok çevrecisiniz, gelin 2020 yılında
torbayı tamamen yasaklayalım; öyle değil mi? Neden tamamen
yasaklamıyoruz? Kaldıralım.
Evet, değerli milletvekilleri, biraz önce
söylediğim gibi, siz torbayı çok sevdiniz. Türkiye Büyük Millet
Meclisinin kanun yapma geleneğini, kanun yapma ciddiyetini de bir torbaya
doldurdunuz ve sıkıştırdınız. Getirdiğiniz
torba tekliflerinin ne siz içeriğine hâkimsiniz ne muhalefet üzerinde
yeterince çalışabiliyor ne de sivil toplum katkı sunabiliyor.
Her telden konuları birkaç gün önceden gönderip, üzerinde
tartışma bile yapılamadan Meclisten geçirip toplumun önemli
kesimlerini ilgilendiren konularda kanun yapmaya çalışıyorsunuz
maalesef.
Siz bu torbayı sevdiğiniz gibi
Anayasayı çiğnemeyi de çok sevdiniz ve alışkanlık
hâline getirdiniz. Demokrasilerde anayasa, devletin düzenidir, kurumların
sağlıklı işleyişinin temelidir, kişilerin hak ve
özgürlüklerinin de güvencesidir. Ancak görüyoruz ki sürekli olarak Anayasaya
aykırı kanun değişiklikleri, Anayasaya aykırı
karar ve uygulamalara imza atıyorsunuz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin
yasa yapma ve uygulama yetkisini, sorumluluğunu zedelediniz ve zedelemeye
de devam ediyorsunuz.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan
adayınız, yasamanın başı, Meclis Başkanı
Sayın Binali Yıldırım bile Anayasaya aykırı bir
şekilde, istifa etmeden adaylığını sürdürme konusunda
oldukça kararlı olduğu şeklinde açıklamalarına devam
etmektedir. Evet, burada çok tartışılıyor bu konu ve
tartışılmaya da devam edecek çünkü Anayasaya aykırı
bir uygulama vardır, artık bunu siz de kabul edin ve bu
yanlıştan bir an önce dönün.
Değerli milletvekilleri, bugün görüşmeye
başladığımız 71 maddelik torba kanun teklifi de
Anayasaya aykırı birçok maddeyi bünyesinde
barındırmaktadır. Bu teklifin 9 maddesi Anayasaya aykırılık
içermektedir. Bu teklifle toplam 40 kanun ve 2 kanun hükmünde kararnamede
değişiklik yapılmıştır. Komisyonda teklifi
görüşürken de gördük ki değişiklikler doğru düzgün
gerekçelendirilmemiş, değişikliklerin çoğunun etki
analizleri yapılmamış ve bizlerle paylaşılmamıştır.
40 farklı kanunda ve 2 kanun hükmünde kararnamede değişiklik
içeren teklif, 8 milletvekilinin imzasıyla karşımıza
getirilmiş ve bu kadar fazla sayıda kanunda yapılan
değişikler üzerine Komisyonda sadece üç gün
tartışılabilmiştir. Bu ciddiyetsizlik ve ben yaptım,
oldu tavrınız daha nereye kadar devam edecek merak ediyoruz
doğrusu.
Yaşamın içinde olduğu gibi ülkeyi
yönetirken de yapılan yanlışlar, hatalar, yanlış
uygulamalar, haksızlıklar ve hukuksuzluklar bir gün gelir bumerang
gibi sahibini vurur; bunu da unutmayalım lütfen. Bu nedenle sizlere, bu
yüce Meclis çatısı altında, bir milletvekili
arkadaşınız olarak bir uyarı yapmak istiyorum: Artık
bu bağımlılıklarınızdan,
alışkanlıklarınızdan lütfen vazgeçiniz. Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gerçek işlevini Anayasa ve hukuk çerçevesinde yerine
getirmesinin tekrar hep birlikte önünü açalım. Anayasayı
çiğnemekten, torba tekliflerle kanun yapmaktan vazgeçin.
Değerli milletvekilleri, 71 maddelik torba
kanunun içeriğinden bazı maddelere gelecek olursak... Bir ülkenin
sağlıklı yönetilebilmesi için Anayasaya uygun davranmak,
kanunlara ve hukuka uygun hareket etmek hayati önemdedir. Şimdi,
bakıyoruz, getirilen teklifin 2, 4, 17, 21, 24, 30, 42, 48 ve 68inci
maddeleriyle getirilen düzenlemeler hakkında yine Anayasanın
bazı maddelerine aykırılık yönündeki tespitlerimiz
tarafımızdan Komisyon görüşmeleri sırasında ileri
sürülmüş ancak bu durum dikkate alınmamıştır, İç
Tüzük gereği gereken işlemler yapılmamıştır. Oysa
Meclis İçtüzüğünün 38inci maddesi Komisyonlar, kendilerine havale
edilen tekliflerin ilk önce Anayasanın metin ve ruhuna aykırı
olup olmadığını tetkik etmekle yükümlüdürler. Bir komisyon,
bir teklifin Anayasaya aykırı olduğunu gördüğü takdirde
gerekçesini belirterek maddelerin müzakeresine geçmeden reddeder. hükmünü
taşımaktadır. Buna karşın Anayasaya
aykırılık iddiası karara bağlanmadan görüşmelere
geçilmesi İç Tüzüke aykırıdır, İç Tüzüke de
aykırı davranılmıştır bu görüşmelerde. Ama
tabii, sizin Anayasaya, İç Tüzüke uygunluk gibi bir
telaşınız, bir derdiniz, tasanız yok, vaktiniz de yok bunun
için çünkü telaş içerisindesiniz, panik içerisindesiniz, her
getirdiğiniz teklifle ekonomik krize kısa vadeli çözümler üretmeye ve
günü kurtarmaya çalışıyorsunuz.
Ülkede güven ortamı kalmadığı için
sermaye dışarıya kaçıyor, iç tasarruf azalıyor.
Zorunlu BES uygulamaları veya konut hesabına devlet katkısı
gibi zorlama tasarruf girişimleri de maalesef yeterli olmuyor. Bir
yıl içinde bireysel emeklilik yoluyla tasarruf yapma oranının
yalnızca yüzde 0,8 olduğu düşünüldüğünde bu
girişimlerin tasarrufları artırıcı etkisinin
olmadığı da ortadadır. Sağlam ekonomi ve istikrar
programları uygulamaya konmadan, geçici ve günü kurtarmaya dönük ekonomik
kararlar ne tasarrufun artmasına ne de ekonomimizin düze çıkmasına
çare olmayacaktır. Her geçen gün düşen güven endeksleri, artan
enflasyon rakamları, geriletilemeyen döviz oranları bunun
göstergesidir. Günlük ihtiyaçlarını bile karşılamakta
zorlanan vatandaşlardan ev sahibi olmaları için tasarruf
yapmalarını beklemek çok gerçekçi bir beklenti değildir.
Vatandaşın bankalara olan borcu 520 milyar TL, icra ve iflas
dairelerindeki dosya sayısı 30 milyon olmuşken 80 milyon TL
civarında para biriktiği belirtilen konut hesabı gibi
uygulamalar uzun vadeli çözümler olmayacaktır. Vatandaşın
tasarrufu için cebinde para, ülkedeyse güven ve istikrar şarttır.
Tasarruf yapacaksanız kamu harcamalarındaki israfı önleyerek
başlamanız daha yerinde olacaktır.
Evet, değerli milletvekilleri, yine bu torba
kanun teklifiyle 186 kez değiştirdiğiniz ama bir türlü size
yeterli gelmeyen Kamu İhale Kanununa yeniden müdahale ediyorsunuz.
Cumhurbaşkanının yapacağı mal ve hizmet
alımlarının neredeyse tamamını İhale Kanunu dışına
çıkarmaya çalışıyorsunuz. Örneğin bu teklifin 30uncu
maddesinde de bunu görmekteyiz. Bir mal ve hizmet alınırken bu
işlemler kamu yararı gözetilerek, vatandaşın vergisi
korunarak yapılmalıdır.
Birkaç maddeye, tabii ki burada 71 maddeye
değinmem mümkün değil, maddeler üzerine konuşulurken
arkadaşlarımız detaylarına değineceklerdir, ben birkaç
maddeye şöyle değinmek istiyorum kısaca. Bu torbanın 32nci
maddesiyle ülkemizin kalkınması için önemli olan büyük projelerde
beklenmeyen fiyat artışları olması hâlinde yüklenicilere
fesih ya da devir hakkı verilmektedir. Bu da krizin aslında
açıkça itirafıdır. Nedir bu büyük projeler? Beklenmeyen fiyat
artışı ve bu artışın kaynağı nedir?
Ekonomi iyi yönetilmediği ve dışa bağımlı bir
ülke olduğumuz için döviz artışı kaynaklı
mıdır, yoksa bazı yandaş firmaları kurtarma operasyonu
mudur? Sözleşmenin gereğini yerine getiremiyor ama teminatı da
yanmıyor. Ne koşullarda devredeceği belli değil,
projelerini zorlukla tamamlama aşamasına gelenlere de burada bir
haksızlık söz konusu maalesef. Madem öyle, fiyat artış
kararnamesi yayınlayalım, gelin bunu yapalım, bunu Komisyonda da
söyledik, teklif ettik ama orada da kabul edilmedi. Krizin etkilerini
azaltalım ve bu projeler tamamlansın; sanırım bu durumda
devlet daha kârlı olacaktır. Ama sizin için devletin kârlı
olması da hiç önemli değil, her yaptığınız
işte, her yaptığınız kanuni değişiklikte bir
kayırmacılık, bir yandaş korumacılığı
var maalesef. Hep söylüyoruz ya, getirdiğiniz kanun teklifleriyle
aslında ekonominin içinde bulunduğu durumu siz de açıkça itiraf
ediyorsunuz.
Yine, devlet, devlete ait üniversitelerin diş
hekimliği fakültelerinin döner sermaye işletmelerine olan borcunu
ödeyemiyor. Bu nedenle, teklifin 12nci maddesiyle, Cumhurbaşkanı,
çıkaracağı kararnameyle bu oranı belirleyecek. Çıkarılacak
olan bu kanunla, diş hekimliği fakültelerinin alacaklarının
büyük bir kısmından feragat etmeleri isteniyor yani kendi üniversite
hastanelerinize olan borcu bile ödeyemez hâle gelmişsiniz ve bunun için
kanun çıkarmak zorunda kalıyorsunuz.
43üncü maddeyle, yaşlılık, malullük,
ölüm aylığı almakta olan emeklilere ve hak sahiplerine ödenen
aylıklar ve her ay itibarıyla aylıklarıyla birlikte
yapılan ödemeler toplamı için 1.000 TLlik bir alt sınır
belirlenmektedir. Yaklaşık 150 bin kişiye bu maddeyle ek zam
yapılacağı intibası yaratılmaktadır ancak
yürürlük tarihi olarak Bu maddenin yayım tarihinden sonraki ilk ödeme
tarihinden sonra
denilerek ocak zamlarından sonra bu zammın
yapılması düzenlenmiştir. Bu hâliyle
bakıldığı zaman, maddeden yararlanabilecek kişi
sayısı oldukça azalacak, aşağıya düşecektir. Bu
yapılan düzenleme de seçime dönüktür. Emekliler, seçime giderken zam
almış gibi olacaklar ama daha sonra yapılacak zamlardan
yararlanıp yararlanamayacakları da meçhuldür. Burada bir Ali Cengiz
oyunu var mı yok mu bunu uygulamada göreceğiz. Yani emekliye gelince,
işçiye, memura gelince o kadar cimrisiniz ki gerçekten
çıkardığınız kanun teklifleriyle bunu aslında
toplumun gözlerinin önüne çok da güzel bir şekilde seriyorsunuz.
Evet, yine devam edelim. Yerel yönetimlere kamudan
aktarılan kaynakların büyük bölümü zaten iktidara mensup belediyelere
aktarılmaktadır. Yasa teklifinin 48inci maddesindeki düzenlemeyle
Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe
Başkanlığının bütçesine belediyelere yardım
ödeneği konması
Cumhurbaşkanı yatırım nitelikli
projelerin gerçekleşmesi adı altında istediği belediyeye
bu şekilde para aktarabilecektir. Acaba muhalefet belediyeleri bu
kaynaklardan pay alabilecekler midir, yoksa
Cumhurbaşkanlığı eliyle ayrımcılık yapılmasının
önü mü açılacaktır? Yerel seçimler öncesinde partili bir
Cumhurbaşkanına böyle bir yetkinin verilmesi -altını tekrar
çiziyorum- partili bir Cumhurbaşkanına böyle bir yetkinin verilmesi
kesinlikle adil değildir. İktidar ve muhalefetin eşit
koşullarda bir seçim yarışına giremeyeceğini de
göstermektedir bu düzenleme.
Yine benzer bir düzenlemeyi 58inci maddede
görmekteyiz. Amaç ne? Yerel seçimler öncesi AKPli belediyeleri borç
batağından kurtarmak. Nasıl olacak? Bu defa da İller
Bankası var. İller Bankasının gelirleri bu belediyelere
aktarılarak bir kez daha beton ekonomisine hizmet edilecektir. Oysa
İller Bankasının asli görevi nedir? İl özel idarelerinin
sorumluluğundaki geliri olmayan köyler ile küçük belediyelerin
altyapı, üstyapı projelerine, özellikle sulama gibi yatırımlara
destek sağlamaktır. Ancak İller Bankası bu müteahhit
bankasına, inşaat şirketine çevrilmek istenmektedir.
Bir diğer sıkıntılı madde
de 22nci maddedir. Bu madde krizin daha da derinleşeceği
endişesiyle Finansal İstikrar ve Kalkınma Komitesi
aracılığıyla Cumhurbaşkanına her türlü yetkinin
verilmesidir. İlave bir OHAL yetkisi olan bu yetkiler aslında krizin
önümüzdeki günlerde ne kadar derinleşeceğinin de net bir
göstergesidir.
Değerli arkadaşlar, kasada para yok. Tüm
bu değişiklikler, uygulamalar yaklaşan seçimlere kadar idare
etmeye çalıştığınızın göstergesidir. Tabii,
bu 71 maddelik torba kanun teklifi de yeterli değildir bunun için. Önce
TÜİKe baskı yapıp talimatla ve farklı sepet
uygulamalarıyla kasım, aralık aylarında enflasyonun
düşük gösterilmesini sağlayıp çalışana, emekliye hak
ettiği oranda enflasyon farkını vermediniz, asgari ücrete
yansıtmadınız, yine vatandaşın cebindeki üç
kuruşa göz diktiniz. Bir de bunun yanında, biz Asgari ücret vergi
dışı bırakılsın. derken siz yeni vergi
tarifesiyle daha fazla vergi alacak düzenlemeler yapıyorsunuz, sonra da
Asgari ücreti 2.020 lira yaptık. diyorsunuz. Asgari ücretlinin vergi
diliminden etkilenmemesi için 18 bin TL olan ilk dilim
sınırının yükseltilmesi gerekmektedir. Aynı durum
diğer çalışanlarımız için de geçerli tabii.
Yaptığınız düzenlemelerle memurlarımız da temmuz
ayını beklemeden, mayıs ayında maalesef vergi dilimine
girecekler ve aldıkları zamlar çok daha önce ceplerinden
çıkacaktır.
Artan vergileri çalışanın ve
emeklinin sırtına bindirip yandaşların vergi
borçlarını ise bir bir silen bir iktidarla karşı
karşıyayız değerli milletvekilleri. Bu da yetmedi, nisan
ayında yapılması gereken Merkez Bankası Genel Kurulunu 18
Ocak tarihinde yaptırarak, elde ettiği kârın seçim öncesi
Hazineye aktarılmasını sağlayıp milletin
parasını seçimlerde harcamayı planlıyorsunuz. 2018 için
beklenen yaklaşık 35 milyar TL Merkez Bankası kârının
20-25 milyar TLsi Hazineye aktarılacak ve ocak ayı yüklü borç ödemesi
ve maaş ödemeleri tabii ki bu paradan yapılacak, görünen köy
kılavuz istemiyor. Elbette Merkez Bankasının sizin bu
planınıza ortak olması yeni sistemin ne kadar
sağlıksız ve bu sistemdeki kurumların ne kadar
bağımlı olduğunu da bizlere göstermektedir.
Değerli milletvekilleri, gündemimizde bir de
spor kulüplerinin borçlarının yapılandırılması
konusu var. Süper Lig kulüplerinin yaklaşık 15 milyar, tüm kulüplerin
ise 50 milyar TL civarında borcundan bahsediliyor. Tamam, spor kulüpleri
bu hâle düşmüş, borçlarını yapılandıralım
ama birtakım yasal düzenlemeler yapılmaz ve bazı yapısal
değişikliklere gidilmezse çok değil, altı ay, bir yıl
sonra bu kulüpler aynı hâle düşeceklerdir; o zaman yine mi bankalar
yapılandırmaya ve kurtarmaya gidecek? Örneğin kulüp yönetimlerinin
sınırsız borçlanma yetkisine bir sınırlama
getirilmelidir, yasal düzenleme yapılmalıdır. Yabancı
futbolcu transferlerindeki anlaşmalar da dövizle
yapıldığı için, döviz de frenlenemediği için kulüp
borçlarını çok artırmıştır.
Gelelim Ziraat Bankasının bu
yapılandırma ve borçların ödenmesinde görevlendirilmesine.
Ziraat Bankası, üreticinin, çiftçinin, esnafın ve tarım kredi
kooperatiflerinin, ticaretin desteklenmesi için kurulmuştur, uzun
yıllar da bu görevini hakkıyla yerine getirmiştir. Şimdi
ise medya patronlarına ucuz kredi verir, yandaş firmaların batan
kredilerini ve spor kulüplerini kurtarır hâle getirilmiştir.
Ben şunu sormak istiyorum: Yüzlerce fabrika
zarar ederken, zarar ettiği söylenen şeker fabrikaları
satılırken Ziraat Bankası neredeydi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (Devamla)
Toparlayacağım Başkanım.
BAŞKAN Sayın Emecan, bir dakika ilave
ediyorum.
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (Devamla) Çitçimiz
borç batağında çırpınırken, taban fiyatların altında
ürünlerini satarken, elektrik borçlarını ödeyemezken nerede Ziraat
Bankası? Futbol kulüpleri kurtarılsın ama bu Ziraat
Bankasına mı kaldı? Bir Ziraat Bankası mensubunun
kızı olarak, Ziraat Bankasının ekmeğiyle büyümüş,
ekmeğiyle okumuş, buralara gelmiş bir vekil
arkadaşınız olarak, Ziraat Bankasının bu hâle
düşürülmüş olmasını kınıyorum.
Değerli milletvekilleri, teklifin Komisyondaki
görüşmeleri sırasında verdiğimiz bazı önergeler
maalesef kabul görmemiştir. Bu önergelerden birincisi, eğitim ve
öğretim hizmetleri sınıfındaki öğretmenlerimiz ve
diğer personelin, polisler ve emniyet müdürlerinin, din hizmetleri
sınıfında görev yapan en az dört yıllık
yükseköğrenimi bitiren din görevlilerinin ek göstergelerinin 3600 olarak
değiştirilmesi; ikincisi, makam tazminatı alamayan Petrol Ofisi
AŞ, PTT, Devlet Malzeme Ofisi, Devlet Demiryolları gibi kamu iktisadi
teşebbüsleri bölge müdürlerinin emeklilerinin durumlarının
düzeltilmesi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (Devamla) Başkanım,
selamlayacağım, son cümlelerim.
BAŞKAN Tabii tabii, buyurun, bir dakika daha
verelim.
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (Devamla)
Teşekkür ederim Başkanım.
ve son olarak yardımcı hizmetler
sınıfında görev yapanların genel idare hizmetleri
sınıfına dâhil memur unvanlı kadrolara atanması
önergelerimiz AKP ve MHP milletvekillerinin oylarıyla reddedilmiştir.
Sonuç olarak, vatandaş lehine olmayan ve
Anayasaya aykırılıklar içeren, ilgili komisyonlarda yeteri
kadar tartışılmadan, sadece Plan ve Bütçe Komisyonundan geçirmek
suretiyle yasa yapma alışkanlığını, genel
demokratik ilkelere ve Türkiye Büyük Millet Meclisi geleneklerine
aykırı bulduğumuzdan teklifin bütününe karşı
olduğumuzu bildirir, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Emecan.
Şimdi, soru-cevap işlemine geçeceğiz
ancak soru olmadığından bu işlemi geçiyoruz.
Sayın Gaytancıoğlu, Hayraboludaki
kaza nedeniyle bir açıklama yapmak istemiştiniz.
Ben size kısa bir söz veriyorum, buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
37.-
Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun, ölüm yolu olarak
adlandırılan Tekirdağ-Hayrabolu kara yolunda meydana gelen
kazada hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet dilediğine ve bu
yolda daha kaç can verileceğini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Bugün ölüm yolu olarak adlandırılan
Tekirdağ-Hayrabolu kara yolunda meydana gelen trafik kazasında
Uzunköprü ilçemizde yaşayan 8 yurttaşımızı kaybettik.
Duble yollar yapmakla övünen AKP nedense tüm uyarılarımıza
rağmen ölüm yolu olarak nitelendirilen ve bugüne kadar yüzlerce
vatandaşımızın hayatını kaybettiği bu yolu
sürekli görmezden geliyor. Daha kaç can vereceğiz? Trafik kazasında
kaybettiğimiz yurttaşlarımıza Allahtan rahmet, yakınlarına
başsağlığı diliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
X.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDA BULUNAN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
2.-
Konya Milletvekili Ziya Altunyaldız ve 7 Milletvekilinin Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/1369) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.
Sayısı 37) (Devam)
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, teklifin
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 23.31
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 23.32
BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK
KÂTİP ÜYELER: Şeyhmus DİNÇEL (Mardin),
İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 42nci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
37 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bugünkü gündemimizde başka bir konu
bulunmadığından, alınan karar gereğince, kanun
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek üzere 9 Ocak 2019 Çarşamba günü saat 14.00te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Hepinize iyi geceler diliyorum.
Kapanma Saati: 23.33