TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
47nci
Birleşim
17
Ocak 2019 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Mersin Milletvekili
Hacı Özkanın, Mersin iline yapılan yatırımlara
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Turan Aydoğanın, avukatların ve savunmanın
yaşadığı sorunlar ile tutuklu avukatların durumuna
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili Nazır Cihangir İslamın,
Cumhurbaşkanının beyanlarına ve insan hakları
ihlallerine ilişkin gündem dışı konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Denizli Milletvekili
Gülizar Biçer Karacanın, Denizli ilindeki pamuk üreticilerinin
mağduriyetine ilişkin açıklaması
2.- Samsun Milletvekili Orhan
Kırcalının, 20 Ocak Türk futbolunun acı günlerinden biri
olan Samsunspor kafilesini taşıyan otobüsün kaza yapmasının
30uncu yıl dönümü vesilesiyle kazada hayatını kaybeden Teknik
Direktör Nuri Asan, futbolcular Muzaffer Badalıoğlu, Mete Adanır
ve Zoran Tomic ile otobüs şoförü Asım Özkana Allahtan rahmet
dilediğine ilişkin açıklaması
3.- Samsun Milletvekili
Neslihan Hancıoğlunun, düşük faizli krediyle kredi kartı
borcunu yapılandırma uygulamasının getireceği
sorunlara ilişkin açıklaması
4.- Kahramanmaraş
Milletvekili Sefer Aycanın, gribal enfeksiyon şikâyetlerinin
mevsimsel olarak arttığına ve alınabilecek tedbirlere
ilişkin açıklaması
5.- Amasya Milletvekili
Mustafa Levent Karahocagilin, muhalefetin 31 Mart seçimlerini etkilemek için
emeklilikte yaşa takılanları konu edindiğine, memura,
işçiye zorunlu tasarruf nema ödemelerini yapanın, imarzedelerin
alacaklarını iade edenin, IMFye olan borcu ödeyenin AK PARTİ
hükûmetleri olduğuna ilişkin açıklaması
6.- Gaziantep Milletvekili
İmam Hüseyin Filizin, ABD Başkanı Trumpın Kürtlere
saldırırlarsa Türkiyeyi ekonomik olarak mahvedeceğiz.
açıklamasının hadsizlik ve talihsizlik olduğuna, Kürtlerle
değil teröristlerle mücadele edildiğine, ülkemize yönelik politik ve
ekonomik tehditleri ortadan kaldırmak için bilime ağırlık
verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
7.- Aydın Milletvekili
Süleyman Bülbülün, Aydının Çine ilçesindeki hidroelektrik
santralinin niçin özelleştirildiğini, Didimdeki
taşınmazların hangi gerekçeyle
satıldığını ve satışı yapılanlar
arasında yeşil alan ve toplanma alanı statüsünde
taşınmazın olup olmadığını, Aydın
ilinde satılacak devlet yatırımının kalıp
kalmadığını Hazine ve Maliye Bakanından öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
8.- Osmaniye Milletvekili
Mücahit Durmuşoğlunun, Osmaniye ili Kadirli ve Sumbas ilçelerinde
sağanak yağış nedeniyle su baskınları
yaşandığına ve olaya derhâl müdahale edildiğine,
hemşehrilerine geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna
ilişkin açıklaması
9.- İstanbul
Milletvekili Osman Boyrazın, Refahyol Hükûmetinin birçok yeniliğe
imza atarak ezber bozduğuna, 16 Ocak 1998 tarihinde Refah Partisinin
kapatılmasıyla Necmettin Erbakan Hocanın tarihe not düşen
ifadelerine ve parti kapatmayı lanetlediğine ilişkin
açıklaması
10.- Kocaeli Milletvekili
İlyas Şekerin, PKK terör örgütünün gelirinin büyük bir
kısmını uyuşturucu kaçakçılığından elde
ettiği düşünüldüğünde, uyuşturucuyla mücadelenin terörle de
mücadele anlamına geldiğine ilişkin açıklaması
11.- İstanbul
Milletvekili Hayati Arkazın, Çanakkale Şehitleri Abidesini ziyaret
eden çok sayıda turistin rahat gezebilmesi ve yöre insanının
refahı için Gelibolu-Eceabat arasında yapımı süren
tünellerin, duble yolların bir an önce faaliyete geçirilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
12.- Düzce Milletvekili Ümit
Yılmazın, Düzce ilinde kara yolunun yetersiz olduğuna,
hızlı tren projesinin Düzce hattından geçmesini
Ulaştırma ve Altyapı Bakanından rica ettiklerine
ilişkin açıklaması
13.- Denizli Milletvekili
Kazım Arslanın, gerçek anlamda vergi reformunun ne zaman
yapılacağını, vergi yükünün hafifletilmesi için hangi tür
tedbirlerin alınacağını, dolaylı vergilerin aşağıya
çekilmesi için ne tür düzenlemelerin hayata geçirileceğini Hazine ve
Maliye Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
14.- Erzincan Milletvekili
Süleyman Karamanın, TCDDnin Ankara, Kırıkkale, Kayseri, Sivas,
Erzincan, Erzurum ve Kars ilini içine alan Doğu Ekspresi seferlerinin
yarattığı turizm potansiyeline ilişkin açıklaması
15.- Mersin Milletvekili
Hacı Özkanın, Mersin ili ve tüm ilçelerinde şiddetli
yağış nedeniyle yaşanan sel ve su
baskınlarının yanı sıra rüzgâr ve fırtına
sebebiyle tarım arazilerinde zarar meydana geldiğine,
mağduriyetin giderilmeye çalışıldığına ve
hemşehrilerine geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna
ilişkin açıklaması
16.- Adıyaman
Milletvekili Abdurrahman Tutderenin, kenevir ekimine ilişkin yeni bir
sürecin başlatılacağının
açıklandığına, coğrafyası, hava
şartları ve iklimi müsait olan Adıyaman ilinde de kenevir
ekimine izin vermeyi düşünüp düşünmediğini Tarım ve Orman
Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
17.- Niğde Milletvekili
Selim Gültekinin, AK PARTİ olarak tarımda yapısal dönüşüme
ağırlık verildiğine, yapılan ve yapılacak olan
tarımsal destekleme ödemelerine ilişkin açıklaması
18.- Konya Milletvekili Esin
Karanın, her türlü mahsulün ekimine müsait olan Konya Ovasında
kenevir ekimine izin verilmesini Tarım ve Orman Bakanından talep
ettiklerine ilişkin açıklaması
19.- Manisa Milletvekili
Bekir Başevirgenin, Turgutlu Devlet Hastanesinde bir hasta
yakını tarafından darbedilen göğüs hastalıkları
uzmanı doktor Nalan Uyguna geçmiş olsun dileğinde
bulunduğuna ve bu olayların tekrar yaşanmaması için
sorumluların gereken caydırıcı cezaları alması
gerektiğine ilişkin açıklaması
20.- Mersin Milletvekili Ali
Cumhur Taşkının, Mersin merkez ve ilçelerinde fırtına
ve aşırı yağışın su baskınlarına
yol açarak tarım arazilerine zarar verdiğine, hasar tespit ve
onarım çalışmalarının devam ettiğine,
hemşehrilerine geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna
ilişkin açıklaması
21.- İstanbul
Milletvekili Yavuz Ağıralioğlunun, seçim güvenliğiyle
alakalı medyaya yansıyan haberlere ve seçim güvenliğini net bir
şekilde çalıştıracak mekanizmaların hayata geçirilmesi
gerektiğine, atama bekleyen engelli öğretmen adaylarının
sesini duyurmak istediğine, tasarruf konusunda hassasiyet göstermesi
gereken devlet kurumlarının İtibarın tasarrufu olmaz.
diyerek hareket etmesini kınadıklarına ilişkin açıklaması
22.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçayın, Fıratın doğusu ile Menbici terör
örgütünün tasallutundan kurtarmanın insani, hukuki sorumluluk
olduğuna, Türkiye'nin denetim ve kontrolünde olacaksa Suriyede
oluşturulacak güvenli bölgeye olumlu baktıklarına, kamudaki 3600
ek gösterge beklentisine bir an önce çözüm bulunması gerektiğine
ilişkin açıklaması
23.- Kars Milletvekili Ayhan
Bilgenin, 19 Ocak Hrant Dinkin katledilişinin 12nci yıl dönümüne,
17 Ocak Hakkâri Milletvekili Leyla Güvenin açlık grevinin 71inci gününü
tamamladığına, tecritin insanlık suçu olduğuna ve
partilerüstü bir yaklaşımla ele alınması gerektiğine,
insanların seçime olan güvenini sarsmaya hiç kimsenin hakkının
olmadığına, Doğu Ekspresi seferlerine ilişkin
açıklaması
24.- Sakarya Milletvekili
Engin Özkoçun, Adana'nın Aladağ ilçesinde Süleymancılara ait
yurtta çıkan yangında 10u öğrenci olmak üzere 12 kişinin
hayatını kaybetmesi üzerine açılan yurt yangını
davasında tutuklu olmadığına, Allaha, adalete, öbür
dünyaya ve bu dünyaya inanan, vicdanı olan herkesin bu davaya sahip
çıkması gerektiğine ilişkin açıklaması
25.- Denizli Milletvekili
Cahit Özkanın, yapılan yasal çalışmaların adalet
dağıtabilmesi için uygulamasının da takip edilmesi
gerektiğine, Ankara Sitelerde çıkan yangında hayatını
kaybeden Suriyeli işçilere Allahtan rahmet dilediğine, Seçim
Kanununun 43 ve 47nci maddeleri gereğince vatandaşların ve
siyasi partilerin yükümlülükleri olduğuna ilişkin
açıklaması
26.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, İstanbul Milletvekili
Abdullah Gülerin HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
27.- Kars Milletvekili Ayhan
Bilgenin, bir siyasi hesaplaşmanın, bir devrisabık
yaratmanın arayışında olmadıklarına ilişkin
açıklaması
28.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Denizli Milletvekili Cahit Özkanın
yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
29.- İstanbul
Milletvekili Yavuz Ağıralioğlunun, Hrant Dink
olayının etkin soruşturma ve adil yargılama neticesi
beklenilen en netameli mevzulardan bir tanesi olduğuna ve devletin bu
kabîl meselelerde kendine yakışanı yapmak zorunda olduğuna
ilişkin açıklaması
30.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçayın, menfur bir suikast sonucunda hayatını kaybeden
Hrant Dinki saygıyla andığına, HDP grup önerisinde geçen
ifadelerin milleti ve devleti töhmet altında bırakan ifadeler
olduğuna, bir insanın yaşama hakkının elinden
alınmasının vicdanla ve manevi değerlerle
bağdaşmadığına, Devlet Bahçelinin 2 Şubat
2007deki uyarılarının isabetli tespitler içerdiğine
ilişkin açıklaması
31.- Diyarbakır
Milletvekili Garo Paylanın, Hrant Dink istihbarat görevlilerinin
şahitliğinde katledildiği hâlde devletin bu istihbarat
görevlilerini mahkeme önüne çıkaramadığına ve Manisa Milletvekili
Erkan Akçayın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
32.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçayın, Diyarbakır Milletvekili Garo Paylanın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
33.- Sakarya Milletvekili
Engin Özkoçun, Sivas Milletvekili İsmet Yılmazın CHP grup
önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
34.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun CHP grup
önerisi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
35.- Sivas Milletvekili
İsmet Yılmazın, Sivas 2nci Organize Sanayi Bölgesini halka
açtıklarına ilişkin açıklaması
36.- Sakarya Milletvekili
Engin Özkoçun, yol, köprü, havaalanı yapılmasına
karşı olmadıklarına, bunların yandaşlara
peşkeş çekilmesine karşı olduklarına, Tank Palet
Fabrikasının Türkiye'nin fabrikası olduğuna ve
devredilemeyeceğine ilişkin açıklaması
37.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçayın, İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlunun 39
sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü üzerinde şahıslar
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
38.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Bekaroğlunun, Türkiyenin beka sorunu olduğunu
kabul ettiklerine, Cumhuriyet Halk Partisi ile İYİ PARTİ
arasında belediye başkanlıklarıyla ilgili ittifak
çalışması yapıldığına ilişkin
açıklaması
39.- Kars Milletvekili Ayhan
Bilgenin, her partinin neden, nerede, nasıl durduğunu kendi
seçmenine, bütün ülkeye izah etme zorunluluğunun ve sorumluluğunun
olduğuna ilişkin açıklaması
40.- Ankara Milletvekili
Yıldırım Kayanın, Ankara Sitelerde çıkan
yangında hayatını kaybeden Suriyeli işçilere Allahtan
rahmet, yaralılara şifa dilediğine, siteler esnafının
mağduriyetine ve Suriyeli vatandaşların sokakta can veren
vatandaşlar olmasının önüne geçilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
41.- Denizli Milletvekili
Cahit Özkanın, İstanbul Milletvekili Musa Piroğlunun 39
sıra sayılı Kanun Teklifinin 3üncü maddesiyle ilgili önerge
üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
42.- Ankara Milletvekili
Filiz Kerestecioğlu Demirin, insanların adil bir seçime
gidildiğine inanmadığı gibi mahkemelerde adil olarak
yargılanacaklarına da inanmadıklarına, Diyarbakır
Milletvekili Oya Eronatın yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
43.- Diyarbakır
Milletvekili Oya Eronatın, İstanbul Milletvekili Musa
Piroğlunun 39 sıra sayılı Kanun Teklifinin 3üncü
maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
44.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Kürtler de bizim kardeşimiz.
denilmesinin bile Kürtleri ikincilleştirmek olduğuna, İstanbul
Milletvekili Musa Piroğlunun son Kürt, son Alevi ölene kadar ifadesini
doğru bulmadığı gibi bunu söyleten düşünceyi de
doğru bulmadığına ilişkin açıklaması
45.- Ankara Milletvekili
Filiz Kerestecioğlu Demirin, hamasetle kardeş olunmayacağı
gibi hamasetle şehit edebiyatı da yapılamayacağına ve
gerçekten barış isteniyorsa bunun için uğraşılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
46.- İstanbul
Milletvekili Yavuz Ağıralioğlunun, Türkiye Cumhuriyeti
devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin
Türk ve herkesin ortak isminin de Türk milleti olduğuna ilişkin
açıklaması
47.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın,
anlaşabilmek için aynı dili konuşmak kadar söylemlerin de
aynı anlamı taşıması gerektiğine ve İstanbul
Milletvekili Engin Altayın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
48.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, PKKnın bir terör örgütü olduğunu
ve devletin bu konuda etkin mücadele yürütmesi gerektiğini defalarca dile
getirdiğine, Sayın Öcalan ifadesini Türk siyaset literatürüne
kazandıranın Recep Tayyip Erdoğan olduğuna ilişkin
açıklaması
49.- Ankara Milletvekili
Filiz Kerestecioğlu Demirin, torba yasalarla eziyet suçunun
işlendiğine, yapılan çalışmanın Biz
yapıyoruz oluyor çünkü çoğunluğuz. demek olduğuna ve
bundan sonra buna onay vermemek konusunda kararlı olduklarına
ilişkin açıklaması
V.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- İYİ PARTİ
Grubunun, İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu ve
arkadaşları tarafından, artan enflasyon, yüksek vergi
artışları, yükselen hane halkı borcu, düşmekte olan alım
gücü göz önünde bulundurulduğunda 13,5 milyona ulaşan emekli vatandaşımızın
geçim sıkıntılarını aşmaları, ülkemizin
içinde bulunduğu ekonomik koşullar karşısında
ezilmemelerinin sağlanması, sosyoekonomik şartlarının
iyileştirilmesi için atılacak adımların belirlenmesi ve
gerekli tedbirlerin alınması amacıyla 17/1/2019 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin,
Genel Kurulun 17 Ocak 2019 Perşembe günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
2.- HDP Grubunun,
Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan ve arkadaşları
tarafından, Hrant Dink cinayetinin tüm hakikatleriyle ortaya
çıkarılması amacıyla 16/1/2019 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 17
Ocak 2019 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun, Grup
Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Engin Altay tarafından,
Sakaryada bulunan Tank Palet Fabrikasının özelleştirilme
sürecine ilişkin soruların cevaplarının ortaya
çıkarılarak kamuoyunun doğru şekilde bilgilendirilmesi ve
millî güvenliğimizle ilgili kaygı ve endişelerin giderilmesi
amacıyla 17/1/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 17 Ocak 2019 Perşembe
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, İstanbul Milletvekili Abdullah Gülerin
HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
VII.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Giresun Milletvekili
Cemal Öztürk ve 2 Milletvekilinin Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1520) ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 39)
2.- Hatay Milletvekili
Hüseyin Yayman ve 15 Milletvekilinin Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi
ve Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1490) ve Milli
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 40)
VIII.- OYLAMALAR
1.- (S. Sayısı: 39)
Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin oylaması
2.- (S. Sayısı: 40)
Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve
Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
oylaması
IX.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Hakkari Milletvekili Sait
Dede'nin, kartvizit basımına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanvekili Mustafa Şentopun cevabı (7/6864)
2.- Ankara Milletvekili Murat
Emir'in, kartvizit basımına ve bir milletvekili tarafından
gönderilen kartvizit basım talebine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanvekili Mustafa Şentopun cevabı (7/7220)
3.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal'ın, TBMM'de kullanılan yazıcılara
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Mustafa
Şentopun cevabı (7/7222)
17 Ocak 2019 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR
KÂTİP
ÜYELER: Emine Sare AYDIN YILMAZ (İstanbul), İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim. Konuşma süreleri beş dakikadır.
Gündem
dışı ilk söz, Mersine yapılan yatırımlarla
ilgili söz isteyen Mersin Milletvekili Hacı Özkana aittir.
Buyurun
Sayın Özkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Mersin Milletvekili Hacı Özkanın, Mersin iline
yapılan yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması
HACI
ÖZKAN (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündem
dışı, şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle, ekranları başında bizleri izleyen
Mersinli hemşehrilerim başta olmak üzere aziz milletimizi ve Gazi
Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Şehir
merkezimiz başta olmak üzere tüm ilçelerimizde yoğun
yağıştan dolayı, baskınlardan dolayı ve
fırtınadan dolayı zarar gören bütün hemşehrilerimize
geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Seçim
bölgem Mersin, sahip olduğu potansiyeli en iyi şekilde
değerlendiren ve Türkiyenin gelişmesine en fazla katkıyı
sunan şehirlerimizdendir. Kentimizin bu özelliğini güçlendirecek en
önemli yatırımları hızla devam ettirerek hem Mersinin hem
de Türkiyenin büyümesine katkı sağlıyoruz. Mersinde
ulaşımdan sağlığa, enerjiden sanayiye, turizmden
sulamaya, eğitimden sosyal konuta kadar tüm alanlarda 434 projemiz
yürütülmektedir.
Değerli
arkadaşlar, sağlık bizim her şeyimizdir.
Dolayısıyla 2002 öncesini bir göz önünde bulundurarak bugüne
baktığımızda her alanda büyük gelişmelere ve devasa
projelere imza attığımız görülmektedir. 2002 öncesinde 1
hastayı hastaneye götürdüğünüzde 4 kişiyle giderdiniz; 1i
hastanın yanında, 1i vezne sırasında, 1i ilaç
sırasında, 1i de doktor sırasında ve akşama kadar
sıra gelmezdi. Allaha hamdolsun, bugün,
Cumhurbaşkanımızın hayalinin, projesinin ilki Mersinimizde
açılmış ve şehir hastanemiz 1.350 yatakla hizmete devam
etmektedir.
Değerli
arkadaşlar, şehir hastanemiz yedi yıldızlı otel
konforunda, lüksündedir ve burada -özellikle, yurt dışı
başta olmak üzere- günde yaklaşık 10-11 bin hastamıza
hizmet verilmektedir.
Değerli
arkadaşlar, diğer taraftan, tabii ki, şehir hastanemizle
birlikte Mersin Devlet Hastanesi, ilçelerimizde Mersin Toros Devlet Hastanesi,
Anamur Devlet Hastanesi, Bozyazı Devlet Hastanesi, Çamlıyayla Entegre
Devlet Hastanesi, Erdemli Devlet Hastanesi ve Anamur ilçesinde 1 adet kültür
merkezi binası inşaatı ve çevre düzenlemesi, Gülnar Devlet
Hastanesi, Silifke Devlet Hastanesi, Mut Devlet Hastanesi, Mersin Kadın
Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi, Mezitli Toplum
Sağlığı Merkezi ve Grup Başkanlığı,
Tarsus Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi, Mersin
Toroslar Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi, Mersin
Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi gibi birçok
sağlık merkezi yatırımları Mersinde devam etmektedir.
Değerli
arkadaşlar, Tarsusta 600 yataklı hastanemizin inşaatı
devam etmektedir. Aynı zamanda, Tarsus Üniversitemiz 2018
yılında eğitime başladı. Değerli arkadaşlar,
ulaşımdan eğitime, eğitimden sağlığa,
kısacası hizmetlerimiz büyük bir hızla devam etmektedir.
Akdeniz
Sahil Yolu, yine, bizim için en önemli projelerimizden bir tanesi. Değerli
arkadaşlar, daha önce Anamura gittiğimizde dört saatte ancak
giderdik yani Mersinden Ankaraya geldiğinizde dört saatte geliyorsunuz
ve Mersinden ilçemiz Anamura gittiğinizde de dört saatte gidiyorsunuz.
Bugün, Allaha hamdolsun, Anamura iki saatte gidiyoruz. Dolayısıyla,
yine, Mut-Silifke arasındaki yolda çalışmalarımız
devam ediyor ve Çamlıyayla yolu aynı şekilde, Gözne yolu
aynı şekilde ve çalışmalarımız hızlı
bir şekilde devam ediyor.
Değerli
arkadaşlar, Çukurova Havalimanı deniyor, birçok
arkadaşımız değiniyor. Çukurova Havalimanımız
hızlı bir şekilde devam etmektedir, Allahın izniyle, nisan
ayında uçak inecektir. Dolayısıyla, kısa bir sürede,
Allahın izniyle, Çukurova Havalimanımız da faaliyete
geçecektir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın Sayın Özkan.
HACI
ÖZKAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, tabii ki şehir merkezinde
köprülü kavşaklarımız var. Türkiye'nin en büyük köprülü
kavşaklarından bir tanesi Hal Kavşağında, yine
mezarlığın güneyinde köprülü kavşak yaptık, Erdemli de
aynı şekilde.
Tabii,
burada, 434 projeyi beş dakikaya sığdırmamız mümkün
değil. Allaha hamdolsun, bugüne kadar Mersinimizde devasa projelere imza
attık, atmaya da devam edeceğiz.
Bu
projelere emeği geçen, başta Sayın Cumhurbaşkanım
olmak üzere bakanlarımıza, milletvekillerimize, milletimize buradan
şükranlarımı sunuyor, Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Özkan.
Gündem
dışı ikinci söz, avukatların ve savunmanın
yaşadığı sorunlar ile tutuklu avukatların durumu
hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Turan Aydoğana
aittir.
Buyurun
Sayın Aydoğan. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
2.- İstanbul Milletvekili Turan Aydoğanın,
avukatların ve savunmanın yaşadığı sorunlar ile
tutuklu avukatların durumuna ilişkin gündem dışı
konuşması
TURAN
AYDOĞAN (İstanbul) Teşekkürler Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; şu sözleri sık sık
duyarsınız: Savunma ve yargının en önemli mekanizması
avukatlardır. Avukatlar en önemli bileşendir. Ben, böyle bir
kutsiyet atfetmeyeceğim avukatlık mesleğine. Bir kutsiyet
arayacaksak adalet kavramının içinde aramamız lazım.
Sadece şunu söyleyeceğim: Savunma olmadan yargılama olmaz,
yargılama olmadan adalet olmaz, adaletin olmadığı bir
toplumda da toplumsal barış olmaz. Brechtin dediği gibi,
halkın ekmeğidir adalet. Yani sayın milletvekilleri, adaletin
terazisini bozmak halkın ekmeğiyle oynamaktır.
Peki,
bu teraziyi nasıl dengede tutarsınız? Bunun ilk
şartlarından biri yargının bağımsız
olmasıdır, bunun yolu da savunma ve karar alma mekanizmaları
arasındaki dengedir yani silahların eşitliğidir. Bu denge
bozulduğu anda adil yargılama ortadan kalkar.
Bir
ülkede hukukun egemen olup olmadığının göstergelerinden
biri savunma makamının pozisyonudur. Savunmanın güçlü
olması bireyin devlet karşısında güçlü olmasıdır.
Eğer birey devlet karşısında güçsüz duruma düşürülüyor
ise o artık otoriter devlettir, güçsüz birey otoriter devlet
tarafından ezilmektedir. Bunu yaratmanın yollarından en önemlisi
de yargıda savunmayı etkisiz hâle getirmekle olur.
Peki,
Türkiye'de durum nasıl? Bugün tutuklu avukatlar diye bir sorunumuz var.
OHAL boyunca tam 570 avukat tutuklandı. İktidar temsilcileri buna
hemen şunu söyleyebilirler: Ya, canım, onlar görevleri
dolayısıyla tutuklanmadı, çeşitli suçlar işlediler.
Gazetecilere de böyle söylüyorsunuz, başka mesleklere de böyle
söylüyorsunuz. Ama her nedense bu tutuklananların tamamı muhalifler
oluyor. Muhalifleri tutuklamakla yetinmeyen, onların
avukatlarını da tutuklayarak savunmasız bırakan bir
akılla karşı karşıyayız. İstanbul Barosunun
eski başkanlarından Profesör Yücel Saymanın ifadesiyle, bir
devlet avukatlığı yaratma yoluna gidiyorsunuz, tıpkı
hâkimler ve savcılar gibi. Muhalif avukatların önemli örgütlerinden
biri olan Çağdaş Hukukçular Derneği bir KHKyle
kapatıldı, bu yetmedi, Başkanı Selçuk Kozağaçlı
ve bazı üyeleri tutuklandı.
Türkiye
Barolar Birliğinin başındaki Türkiye ifadesinin
kaldırılması ve avukatların barolara kayıt olmadan
mesleklerini yapabilmesini düşünebilmek bile ancak bu iktidarın
aklına gelebilirdi. Yaşanan onlarca olaydan birini örnek vereyim:
Avukat Ömer Kavili, görülmekte olan bir duruşmada mahkeme
yargıcıyla tartıştığı gerekçesiyle güvenlik
güçleri tarafından duruşma dışına
çıkarıldı. Duruşma hâkiminin şikâyetiyle hemen orada
tutuklandı ve ne oldu biliyor musunuz? Bu ayıba başka bir
ayıp daha eklendi, gece 04.00te yeni bir mahkeme ortaya çıktı
ve kendisini denetimli serbestlikle, yurt dışı
çıkış yasağıyla beraber serbest bıraktı.
Eskişehirde avukat Heval Yıldız Karasunun bürosu kurşunlandı.
Avukat Erdal Doğan bürosuna gelen 2 kişi tarafından üstü
kapalı olarak tehdit edildi, bu tehdidin daha önce takip etmekte
olduğu davalarla ilgili olduğuna inanıyor. Avukatların can
güvenliği yok. Böyle bir ülkede yaşıyoruz artık. Mahkemeden
çıkarmalar, sır saklama ilkesinin ihlal edilerek üst aramaları,
fiilî saldırılar ve itibarsızlaştırma. Şu çok iyi
bilinsin ki ne kadar baskı yapılırsa yapılsın
avukatlar biat etmeyecektir.
Türkiyenin
en uzun süreli eylemlerinden biri İstanbulda Çağlayan Adliyesinde
yapıldı, avukatlar tam seksen beş hafta adalet nöbeti tuttu. Bu
eylem dünyanın her yerinde görüldü, duyuldu, bir tek iktidar duymadı,
bir de siz duymadınız; tuhaf. Avukatlara yönelik baskılar
keşke sadece bu kadar olsa
Sayın
milletvekilleri, Türkiyede 100 bin avukat var, 100 bin de hukuk fakültesi
öğrencisi var. Avukat ile müvekkil arasındaki ilişki,
yarattığınız bu ekonomik kriz nedeniyle yani
piyasaların altüst olması nedeniyle artık sadece bir ticari
ilişki hâlini almaya başladı ve bu nedenle, sırf bu nedenle
avukatlar her şeyin sorumlusu olarak görülüp müvekkilleri tarafından
da saldırıya uğrar hâle geldi. Hukuk devletinin temellerinden
biri olan savunma hakkı, iktidar eliyle geleceksiz ve güvencesiz bir hâle
getirilmeye çalışılıyor. Sayın milletvekilleri,
demokratik bir ülkede savunma hakkı ne kadar güçlüyse hukuksal sistem de o
ölçüde güçlüdür. Avukatlar, iktidarın itibarsızlaştırma ve
ötekileştirme süreçlerine direnecek, tarafsız,
bağımsız ve güvenilir bir yargıyı kurmak için,
parçası oldukları bu yargı için mücadele etmeye devam
edeceklerdir.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Aydoğan.
Gündem
dışı üçüncü söz, insan hakları ihlalleri konusunda söz
isteyen İstanbul Milletvekili Nazır Cihangir İslama aittir.
Buyurun
Sayın İslam. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
3.- İstanbul Milletvekili Nazır Cihangir
İslamın, Cumhurbaşkanının beyanlarına ve insan
hakları ihlallerine ilişkin gündem dışı
konuşması
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Çok
değerli arkadaşlarım, bugünkü gündem dışı
konuşmada, başlangıçta Sayın
Cumhurbaşkanının beyanlarına değinmek istiyorum.
Öncelikle
Sakaryadaki Tank Palet Fabrikasının özelleştirilmesini
kendileri farklı birtakım terimlerle açıkladı ancak olay
ortada. Kanaatimce, bu seneki borç faizlerini ödemek üzere, bizim
Sakaryamızdaki Tank Palet Fabrikası Katara ve ona eşlik eden
iki yerli firmanın beraber olduğu bir konsorsiyuma işletme
açısından devredildi, bunun adı özelleştirmedir zaten, buna
başka bir isim takmaya gerek yok.
TAHSİN
TARHAN (Kocaeli) Bağışlandı!
Bağışladılar!
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (Devamla) Çok büyük bir
yanlıştır, çok büyük bir hatadır, ben bundan dönülmesini
istiyorum.
İkinci
mesele, sanki bu ülkeyi on yedi yıldır başkaları gelip
yönetmiş gibi kapitalizmden yakınması, insanların para
düşkünlüğünden yakınması, gökdelenlerden, yeşil
alanların tahribinden yakınması; bu, farklı bir tema
değerli arkadaşlar; bu, farklı bir yaklaşım; bu,
gerçekten bir algı yönetimi ama son derece sağlıksız bir
durum, eğer gerçekten kendi inançları bu minvaldeyse inanın bana
vahamet daha da büyük diyebilirim.
Yine,
çarpıcı bir şey, birkaç gün önce AK PARTİnin Sayın
Genel Başkan Yardımcısı Leyla Şahin Usta
Hanımefendi bir açıklama yaptı. Biz, Sayın Leyla Şahin
Ustayı öğrenciliğinden beri tanırız, sembol bir isimdir,
başörtüsü, Türkiye'de başörtüsü yasakları ve bu konuda verilen
insan hakları mücadelesi doğrultusunda sembol bir isim hâline
gelmiştir ama açıklamasından görüyoruz ki bugün ne yazık ki
-başörtülü arkadaşlarım, sizlere söylüyorum- genelleme
yapmıyorum ama birçok başörtülünün davranışı gibi
kendileri de bizlerde bir sukutuhayale neden olmuştur. Kendilerinin
istediği şudur: Eğer Türkiyede bir iki tane insan hakkı
ihlali gösterebilirsek âdeta bizi haklı kabul edeceğini beyan
etmektedir.
Çok
değerli arkadaşlarım, ben bu konuda size iki tane kaynak
önereceğim. Bunlardan bir tanesi, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin 2017 bilançosu. Bakın, en çok dava Romanyada, 2nci olarak
Rusyada, 3üncü olarak Türkiyede mevcut. Aslında Türkiye burada 1inci
sırayı almalıydı. Neden alamadı? KHKyle atılan
140 bin insanın mahkemelere gidememesi bu rakamı
değiştiriyor. Tam bir yanıltmaca. Bugün saat dörtte
inşallah OHAL İnceleme Komisyonunda olacağım. Bu konuda
size daha detaylı bir raporu sunmak isterim.
Diğer
yandan, Dünya Adalet Projesi perspektifinde, onların bir
çalışmasında Türkiye hukukun üstünlüğü konusunda 113 ülke
içerisinde 101inci sırada. Bunlar bir gerçeklik değerli
arkadaşlar. Yani bu gerçekliği kabul etmeden herhangi bir çözüm
bulabilmemiz de mümkün değil. Ben size sadece ve sadece 15 ve 16 Ocak
tarihlerindeki günlük insan hakları raporlarını
hazırladım ve Sayın Grup Başkan Vekili Cahit Özkan
Beyefendiden, eğer bunu bir kabalık addetmezlerse, Genel Başkan
Yardımcısı Sayın Leyla Şahin Ustaya iletmelerini rica
ediyorum.
Göndermemde
bir sakınca var mı Sayın Başkan?
CAHİT
ÖZKAN (Denizli) Gönderin, bakalım.
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (Devamla) Sayın Ustaya
hazırladım, iki günlük insan hakları raporu.
Sayın
Başkan, Fransızcaya çeviremedik ama artık bu Türkçeyle şey
yaparsınız.
CAHİT
ÖZKAN (Denizli) Fransızcayı biz başkası için söyledik.
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (Devamla) Peki.
Hepinize
saygılarımı sunuyorum değerli arkadaşlarım,
sağ olun. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın İslam.
Değerli
milletvekilleri, şimdi, sisteme giren ilk 20 milletvekiline yerlerinden
birer dakika süreyle söz vereceğim. Bu sözlerin ardından sayın
grup başkan vekillerinin söz taleplerini
karşılayacağım.
Sayın
Karaca
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karacanın,
Denizli ilindeki pamuk üreticilerinin mağduriyetine ilişkin
açıklaması
GÜLİZAR
BİÇER KARACA (Denizli) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Verimli
toprakların adresi Denizlimizde, maalesef, üreticilerimiz, pamuk üreticilerimiz
perişan. Denizlide 2017de 55 bin ton pamuk üretilirken 2018 Ekim
ayı itibarıyla 30 tona düşmüştür. TARİŞ,
Denizlide kapatılmıştır. Pamuk üreticilerimiz,
çiftçilerimiz, maalesef, tüccarın eline, tüccarın insafına terk
edilmiştir. Aydında TARİŞ pamuğun tonunu 4.200
liradan alırken Denizlide tüccar 3.500 liradan almaktadır. Denizlili
pamuk üreticilerimizin kaybı ise 12 trilyondur. Pamuk
ithalatının baskısından dolayı ezilen üreticilerimiz,
maalesef, TARİŞin kapatılmasıyla 12 trilyon bir zararla
karşı karşıyadır.
Buradan
hatırlatmak istiyorum: Köylü, milletin efendisidir.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Kırcalı
2.- Samsun Milletvekili Orhan Kırcalının, 20
Ocak Türk futbolunun acı günlerinden biri olan Samsunspor kafilesini
taşıyan otobüsün kaza yapmasının 30uncu yıl dönümü
vesilesiyle kazada hayatını kaybeden Teknik Direktör Nuri Asan,
futbolcular Muzaffer Badalıoğlu, Mete Adanır ve Zoran Tomic ile
otobüs şoförü Asım Özkana Allahtan rahmet dilediğine
ilişkin açıklaması
ORHAN
KIRCALI (Samsun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türk
futbolunun acı günlerinden biri olan 20 Ocak 1989 tarihinde, Samsunspor
kafilemizi taşıyan otobüsün, karlı bir ocak sabahı, Havza
ilçemizde kamyonla çarpışması sonucu Samsunspor Teknik Direktöre
Nuri Asan, futbolcular Muzaffer Badalıoğlu, Mete Adanır ve Zoran
Tomiç ile otobüs şoförü Asım Özkan hayatını kaybetmiş,
hayatta kalanlar ise ciddi şekillerde yaralanmışlardır.
Samsunumuzu yasa boğan bu elim kaza sonrası Samsunspor,
kaybettiği canların anısına, kırmızı ve
beyaz olan renklerine siyah rengini de eklemiştir. Kazanın üzerinden
tam otuz yıl geçti ama acısı hâlâ dün gibi yüreğimizde.
Samsunumuzu ve spor camiamızı derin bir hüzne boğan bu acı
olayın arkasından bizler o elim kazada hayatını kaybeden
kardeşlerimizi daima rahmetle anıyoruz.
Bu
vesileyle, hayatlarını kaybeden kardeşlerimize bir kez daha
Allahtan rahmet, yakınlarına, Samsunumuza, Samsunspor ailesine
başsağlığı diliyorum.
BAŞKAN
Sayın Hancıoğlu
3.- Samsun Milletvekili Neslihan Hancıoğlunun, düşük
faizli krediyle kredi kartı borcunu yapılandırma
uygulamasının getireceği sorunlara ilişkin
açıklaması
NESLİHAN
HANCIOĞLU (Samsun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Düşük
faizli krediyle kredi kartı borcunu yapılandırma uygulaması
başladı. Borç batağındaki binlerce vatandaş hemen
bankalara koştu. Şimdi, banka vatandaşa bir dilekçe veriyor ve
Bunu borçlu olduğun bankaya onaylat, getir. diyor. Ama alacaklı
bankalar bu dilekçeyi onaylamamak için bütün zorlukları çıkarıyor.
Neden? Çünkü, kredi kartları iptal olacak, banka hazır
müşterisini kaybedecek. Hadi, vatandaş bunu bir şekilde halletti
diyelim, çok daha büyük bir sorun var; kredi çekip kart borcunu kapatan
vatandaşın kredi kartı iptal edilecek, gelirinin yüzde 75ini
borç kapatma kredisine bağlayacak. Peki, ya sonrası? Bu sorunun
cevabı yok. Artık hiçbir yama dikiş tutmuyor. Sizin ekonominiz
şahlandıkça vatandaş inim inim inliyor.
BAŞKAN
Sayın Aycan
4.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycanın,
gribal enfeksiyon şikâyetlerinin mevsimsel olarak arttığına
ve alınabilecek tedbirlere ilişkin açıklaması
SEFER
AYCAN (Kahramanmaraş) Sayın Başkan, gribal enfeksiyon
artmıştır, şu an mevsimsel olarak çok uygun bir durum söz
konusudur. Bu, normal bir durumdur mevsimsel grip olarak tanımlanan
vakalardır. Vakalarda etken olarak anormal bir durum söz konusu
değildir. Bu durumdaki vatandaşlarımızın kendi
başına antibiyotik kullanmamalarını özellikle öneriyoruz.
Grip olan vatandaşlarımızın acil servislere
başvurmaları da gerekli değil, acil servisleri işgal etmemek
lazım; aile hekimlerine başvurmalarını öneriyoruz.
Özellikle gribal enfeksiyon geçiren vatandaşlarımızın evde
dinlenmeleri, enfeksiyonu rahat atlatmaları ve başkalarına
bulaştırmamaları açısından da önemli bir durumdur.
Destek tedavisi almak ve dinlenmek önemli bir uygulamadır.
Yaşlı
ve kronik hastalığı olan vatandaşlarımıza
dışarı çıkmamalarını öneriyor ve tüm
vatandaşlarımızın da sağlıklı günler
içerisinde yaşamalarını diliyorum.
BAŞKAN
Sayın Karahocagil
5.- Amasya Milletvekili Mustafa Levent Karahocagilin,
muhalefetin 31 Mart seçimlerini etkilemek için emeklilikte yaşa
takılanları konu edindiğine, memura, işçiye zorunlu
tasarruf nema ödemelerini yapanın, imarzedelerin alacaklarını
iade edenin, IMFye olan borcu ödeyenin AK PARTİ hükûmetleri olduğuna
ilişkin açıklaması
MUSTAFA
LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya) Muhalefet 31 Mart seçimlerini etkilemek
için, ağızlarını her açtığında EYTyi
söylüyor. Sanki kendileri memur, işçi tarafı; AK PARTİ memur,
işçi düşmanı. EYTyi bu memurun başına,
sigortalının tepesine bela eden kimdir? CHP.
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) Yalan, yalan!
TAHSİN
TARHAN (Kocaeli) Unakıtan getirdi ya, yapma ya!
MUSTAFA
LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya) EYT kanununun çıktığı
tarih 1999, AK PARTİnin iktidara geldiği tarih 3 Kasım 2002.
Memur ve işçiden Sizlere nema vereceğiz. diye kesip zorunlu
tasarruf mevduatında 14,5 katrilyon biriktirip bu parayı
hortumcularına hortumlatıp AK PARTİ Hükûmetine sadece boş
kâğıtlar bırakan kim? CHP.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Yalan, yalan! CHP
bunun hiçbir noktasında yok. Külliyen yalan!
MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya) - Bu
paraları memur ve işçiye ödeyen kim? AK PARTİ.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Halk gerçeği
görüyor, bunlarla düzeltemezsiniz. Yalan söylemeyin!
MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya) - Bankalara
güvence verip imarzedelerin biriken 8,5 katrilyon alacaklarını da
yine AK PARTİ Hükûmeti iade etti. IMFden yıllarca milyarlarca dolar
borç alıp kendi hortumcu bankalarına hortumlatan kimdi? CHP.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Ne oldu? Amasyaya
mı sokmadılar da yalan söylüyorsun ya.
MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya) - IMFye 20,5
milyar dolar borcu ödeyip IMFyi ülkemizden kovan kimdi? AK PARTİ
Hükûmeti. Tavuk bir yumurta yapar, kıyameti koparır CHP gibi,
küheylan bir tay doğurur
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Ama yalan söylüyor.
CHP bu işin içinde yer almamıştır, hiçbir
aşamasında yoktur.
BAŞKAN Sayın Filiz
6.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filizin, ABD
Başkanı Trumpın Kürtlere saldırırlarsa Türkiyeyi
ekonomik olarak mahvedeceğiz. açıklamasının hadsizlik ve
talihsizlik olduğuna, Kürtlerle değil teröristlerle mücadele
edildiğine, ülkemize yönelik politik ve ekonomik tehditleri ortadan
kaldırmak için bilime ağırlık verilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bir süre önce ABD Başkanı Trump Kürtlere
saldırırlarsa Türkiyeyi ekonomik olarak mahvedeceğiz.
açıklamasında bulundu. Trumpun Türkiye'nin operasyon ihtimaline
karşı sosyal medyadan yaptığı bu açıklama,
hadsizlik ve talihsizliktir. Türkiye Cumhuriyeti, Kurtuluş
Savaşında yedi düvele haddini bildirerek tarihte eşi benzeri
olmayan bir mücadele sonucu kurulmuş şanlı bir devlettir. Türk
devleti Kürtlerle değil, teröristlerle mücadele etmektedir. Suriyeli
Kürtleri PKK ve YPGyle aynı kefeye koymak büyük bir
yanlışlıktır. Ülkemize yönelik politik ve ekonomik
tehditleri ortadan kaldırmanın tek yolu, bilim ve teknolojide
gelişmemişliği en önemli sorun olarak görerek yüzümüzü bilime
çevirmektir. Çok büyük havaalanları, yollar, köprüler, şehir
hastaneleri yaparak bu tehditleri ortadan kaldıramayız diyor, Genel
Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Bülbül
7.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbülün,
Aydının Çine ilçesindeki hidroelektrik santralinin niçin
özelleştirildiğini, Didimdeki taşınmazların hangi
gerekçeyle satıldığını ve satışı
yapılanlar arasında yeşil alan ve toplanma alanı statüsünde
taşınmazın olup olmadığını, Aydın
ilinde satılacak devlet yatırımının kalıp
kalmadığını Hazine ve Maliye Bakanından öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) Sayın Başkan,
Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca, dün Resmî
Gazetede yayımlanan karara göre, Aydının Çine ilçesinde 1 adet
hidroelektrik santralin, Didim ilçesinde ise 5 adet taşınmazın
satıldığı açıklanmıştır. AKP Genel
Başkanı Sayın Erdoğanın özelleştirmeler
hakkında Böyle bir yola bugüne kadar tevessül etmedik, bundan sonra da
etmeyiz. açıklamasından iki gün sonra böyle bir
satışın gerçekleşmesi oldukça düşündürücüdür. Bu
kararla birlikte Aydınlılar devlet yatırımı beklerken
Aydında özelleştirme dalgasıyla karşı
karşıya bırakılmıştır. Hazine ve Maliye
Bakanı Sayın Berat Albayraka sormak istiyorum: Çinede
yıllık 25-30 milyon kilovat arası elektrik üreten tesisin 120
milyon TLye özelleştirilmesinin nedeni nedir? Didimde satılan
taşınmazlar hangi gerekçeyle özelleştirilmiştir?
Satışı yapılan taşınmazların arasında
yeşil alan ve toplanma alanı statüsünde bulunan taşınmaz
var mıdır? Aydın ilinde satacağınız bir devlet
yatırımı kalmış mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Durmuşoğlu...
8.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlunun,
Osmaniye ili Kadirli ve Sumbas ilçelerinde sağanak yağış
nedeniyle su baskınları yaşandığına ve olaya
derhâl müdahale edildiğine, hemşehrilerine geçmiş olsun
dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması
MÜCAHİT
DURMUŞOĞLU (Osmaniye) Teşekkürler Sayın Başkan.
16
Ocak 2019 günü gece saat 03.00te başlayan sağanak
yağış nedeniyle seçim bölgem Osmaniye ili Kadirli ve Sumbas
ilçelerimizin ova köylerinde sel ve su taşkınları meydana
gelmiştir. Osmaniye AFAD arama ve kurtarma ekipleri, DSİ ekipleri, il
özel idaresine ait ekipler, Kadirli İtfaiyesi ekipleri ile Kadirli
İlçe Jandarma Komutanlığına bağlı ekipler derhâl
müdahale etmiştir. Şu ana kadar Kadirli ilçesine bağlı
Azaplı köyünde 10, Koçyurdu köyünde 1, Kerimli köyünde 4,
Hacıhaliloğlu köyünde 1, Aydınlar köyünde 50, Sumbas ilçesi
Köseli köyünde 1 evi su basmıştır. Müdahale çalışmalarına
devam edilmektedir. Sel nedeniyle herhangi bir can kaybı ve yaralı
bir vatandaşımız bulunmamaktadır. Halitağalar köyünde
42 adet küçükbaş hayvan, Kerimli ve Azaplı köylerinde 158 kovan
arı yağıştan telef olmuştur. Bölge köylerine ait 10
bin dönüm tarım arazisinin sular altında kalarak olumsuz şekilde
etkilendiği değerlendirilmektedir. Bugün zarar ve tespit
çalışmaları yapmak üzere Osmaniye AFAD ve Çevre Şehircilik
İl Müdürlüğünce 4 ekip çalışmalara
başlamıştır. Zarar gören hemşehrilerime ve tüm yurtta
afete maruz kalan vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi
iletiyor, bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Sayın Boyraz...
9.- İstanbul Milletvekili Osman Boyrazın, Refahyol
Hükûmetinin birçok yeniliğe imza atarak ezber bozduğuna, 16 Ocak 1998
tarihinde Refah Partisinin kapatılmasıyla Necmettin Erbakan
Hocanın tarihe not düşen ifadelerine ve parti kapatmayı
lanetlediğine ilişkin açıklaması
OSMAN
BOYRAZ (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Rahmetli
Necmettin Erbakan liderliğinde kurulan Refahyol Hükûmeti, ekonomide havuz
sistemi, denk bütçe, diplomaside D8ler gibi birçok yeniliklere imza atarak
ezber bozuyordu. Ekonomide ve diplomasideki bu başarılar içerideki ve
dışarıdaki vesayet odaklarını rahatsız etmeye
başlamıştı. 6 milyon oy almış, 158 milletvekili
çıkarmış Türkiye'nin en büyük partisi Refah Partisi, Anayasa
Mahkemesi tarafından antidemokratik yöntemlerle kapatılıyordu.
İşte tam da bu noktada Necmettin Erbakan Hocamızın tarihe
not düşen şu cümlelerini bir kez daha okumak istiyorum: Bu
alınmış karar tarihin akışında basit bir
noktadır. Böyle bir kararın yürürlüğe girmesiyle Türkiyedeki
halkımızın muazzam bir bölümünün partisi olan Refah Partisi ve
onun davası bu kararlardan zerre kadar etkilenmez. Daha önce de ifade
etmiştim, bu kabîl kararlardan bir tek sonuç çıkar, o da refah
inancının tek başına iktidarı. Bu olayın
arkasından Refah Partisi davasının, camiasının çok
daha büyüyüp gelişeceği kesinlikle açıktır. Milletimize
mutluluklar diliyorum. diyordu. Bu vesileyle bir kez daha parti
kapatmaları lanetliyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Şeker
10.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şekerin, PKK terör
örgütünün gelirinin büyük bir kısmını uyuşturucu
kaçakçılığından elde ettiği düşünüldüğünde,
uyuşturucuyla mücadelenin terörle de mücadele anlamına geldiğine
ilişkin açıklaması
İLYAS
ŞEKER (Kocaeli) Teşekkürler Sayın Başkan.
Dün,
madde bağımlısı bireylerin devlet tarafından
tedavilerinin ücretsiz yapıldığını ve
uyuşturucuyla mücadelede başarılı operasyonlara imza
atıldığını ifade etmiştik. 2018 yılında
yapılan operasyonlarda 203 binin üzerinde kişi gözaltına
alınmış olup 22 binin üzerinde kişi tutuklanmış.
Bu operasyonlarda 17 tonun üzerinde kokain, 1 tonun üzerinde afyon, 472
kilogram Ecstasy ve 8 milyon adedin üzerinde sentetik ecza ve benzeri
uyuşturucular ele geçirilmiştir. PKK terör örgütünün yıllık
1,5 milyar doların üzerinde bir kaynağı uyuşturucudan elde
ettiği düşünüldüğünde, uyuşturucuyla mücadelenin terörle de
mücadele olduğu açık ve net bir şekilde görülmektedir.
Zehir
tacirlerine geçit vermeyen güvenlik güçlerimize, toplumun ve gençliğin
beden ve ruh sağlığını tahrip eden madde ve teknoloji
bağımlılığı gibi zararlı
alışkanlıklarla mücadele eden Yeşilaya teşekkür
ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Sayın Arkaz
11.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkazın,
Çanakkale Şehitleri Abidesini ziyaret eden çok sayıda turistin rahat
gezebilmesi ve yöre insanının refahı için Gelibolu-Eceabat
arasında yapımı süren tünellerin, duble yolların bir an
önce faaliyete geçirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
HAYATİ
ARKAZ (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çanakkale
şehrimiz, toprakları kanla sulanmış, şanlı
ecdadımızın bizlere ve gelecek nesillere vatan yapmak için tüm
dünyaya meydan okuduğu, yedi düvelle savaştığı ve
Türkün bileğinin asla bükülemeyeceğini dünyaya ispat ettiği,
tarih yazdığı aziz şehrimizdir. Çanakkalede
yaşarsanız kocaman ve sıcak bir ailenin parçası
olduğunuzu hissedersiniz.
Gelibolu-Eceabat
arasında yapımı süren tünellerin ve duble yolların bir an
önce faaliyete geçmesi lazım. Bu durum bizleri ve Çanakkalelileri
üzmektedir.
Çanakkale
Şehitleri Abidesine yüzbinlerce yerli yabancı turist gelmektedir.
Turist kafilelerinin Gelibolu Yarımadasını rahat ve
hızlı bir şekilde ziyaret etmeleri ve yörede yaşayan
insanların refahı için yetkililere çağrıda bulunuyorum.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Sayın Yılmaz
12.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmazın, Düzce
ilinde kara yolunun yetersiz olduğuna, hızlı tren projesinin
Düzce hattından geçmesini Ulaştırma ve Altyapı
Bakanından rica ettiklerine ilişkin açıklaması
ÜMİT
YILMAZ (Düzce) Ulaştırma Bakanımıza buradan seslenmek
istiyorum: Düzce, kara yolu açısından bölgede yetim
bırakılmıştır. Sayın Bakanımızı
Düzceye davet ediyor ve durumu gözleriyle görmesini istiyoruz. Sayın
Bakan Düzceye geldiğinde -çevre yolları
tamamlanmadığı için- şehir içinden çıkabilirse
eğer Yığılcada hemşehrilerimiz kendilerine
Yığılca balı ikram edeceklerdir ancak
Yığılca yolumuzda çalışmalar çok ağır
işlediği için ulaşımı biraz zor olacaktır. Oradan
Akçakocada kendilerine balık ikram etmek bizim için büyük bir şeref
olacaktır. Akçakocadan Sakaryanın Karasu ilçesinde temeli
atılan BMC fabrikasına gitmek isterse Sakarya ve Düzce kara
yolları arasındaki farkı görecek ve vicdan muhasebesi
yapacağından eminiz.
Sayın
Bakandan en önemli beklentimiz ve Düzcenin kırmızı çizgisi
hızlı tren projesidir. Bir an önce hızlı tren projesinin
Düzce hattından geçmesini kendisinden rica ediyoruz.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
Sayın Arslan
13.- Denizli Milletvekili Kazım Arslanın, gerçek
anlamda vergi reformunun ne zaman yapılacağını, vergi
yükünün hafifletilmesi için hangi tür tedbirlerin
alınacağını, dolaylı vergilerin aşağıya
çekilmesi için ne tür düzenlemelerin hayata geçirileceğini Hazine ve
Maliye Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
KAZIM
ARSLAN (Denizli) Hazine ve Maliye Bakanına soruyorum:
Bakanlığınızın yanlış vergi politikası
ve sürekli ertelenen vergi reformu sebebiyle devletimiz sürekli açık
vermekte, bu, vatandaşa da daha çok vergi olarak geri dönmektedir. 2018
yılında tahsil edilemeyen tutar, 73 milyar Türk lirası KDV, 12
milyar Türk lirası ÖTV, 202 milyar Türk lirası para cezası ve
tahsil edilemeyen diğer vergilerle birlikte 409 milyar Türk
lirasını aşmıştır. Tahsili yapılamayan bu
vergiler sebebiyle sürekli aflara, yapılandırmalara gidilmektedir. Bu
nedenlerle;
Bir:
Yıllardan beri öne sürdüğünüz ve yapmak istediğiniz gerçek
anlamda bir vergi reformunu ne zaman yapmayı düşünüyorsunuz?
İki:
Vergi yükünün ağırlığı sebebiyle iş dünyası
ve esnafımız zor durumdadır. Bu yükün hafifletilmesi için hangi
tür tedbirleri almayı düşünüyorsunuz?
Üç:
Ülkemizde dolaylı vergiler yüzde 70leri bulmuştur. Bunun
aşağıya çekilmesi için ne tür düzenlemeler yapmayı
düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Karaman
14.- Erzincan Milletvekili Süleyman Karamanın, TCDDnin
Ankara, Kırıkkale, Kayseri, Sivas, Erzincan, Erzurum ve Kars ilini
içine alan Doğu Ekspresi seferlerinin yarattığı turizm
potansiyeline ilişkin açıklaması
SÜLEYMAN
KARAMAN (Erzincan) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz birkaç yılda
önemli bir cazibe unsuru hâline gelen Doğu Ekspresi seferleri ve
yarattığı turizm potansiyeli hakkında konuşmak üzere
söz almış bulunmaktayım.
Doğu
Ekspresi TCDDnin Ankara, Kırıkkale, Kayseri, Sivas, Erzincan,
Erzurum, Kars ana hattında sefer yapan bir yolcu trenidir. Bu hatta
yıllardır faaliyet gösteren Doğu Ekspresi son birkaç yılda
hiç olmadığı kadar popüler hâle gelmiştir. Sebebi yolcularımızın,
gençlerimizin yolculuk deneyimlerini kendi blok sayfalarında ve
çeşitli sosyal medya ortamlarında paylaşmalarındandır.
Sömestr tatilinin de başladığı bu kış mevsimiyle
ve karla daha da güzelleşen doğanın içinde bir gün boyunca tren
yolculuğu yapan vatandaşlarımız, hat üzerinde yer alan ve
önemli kayak noktaları olan Ergan Erzincan, Palandöken Erzurum ve
Sarıkamış Kars kayak noktalarına da talep
göstermektedirler.
Erzincan
milletvekili olarak bu cazibeyi oluşturanlara teşekkürlerimi sunuyor
ve kış ayları için farklı bir aktivite niteliği
taşıyan bu yolculuğun turizm acenteleri için de bir fırsat
oluşturduğunu ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN
Sayın Özkan
15.- Mersin Milletvekili Hacı Özkanın, Mersin ili
ve tüm ilçelerinde şiddetli yağış nedeniyle yaşanan
sel ve su baskınlarının yanı sıra rüzgâr ve fırtına
sebebiyle tarım arazilerinde zarar meydana geldiğine,
mağduriyetin giderilmeye çalışıldığına ve
hemşehrilerine geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna
ilişkin açıklaması
HACI
ÖZKAN (Mersin) Teşekkürler Sayın Başkan.
Seçim
bölgem Mersinde şehir merkezimiz başta olmak üzere tüm ilçelerimizde
yoğun yağış sonucu sel ve su baskınları
oluşmuş, ayrıca rüzgâr ve fırtına sebebiyle özellikle
tarım arazilerinde zarar meydana gelmiştir. Konuyla ilgili
kurumlarımız zaman kaybetmeden zarar tespitinde bulunarak vatandaşlarımızın
olumsuz etkilenmemesi için çaba sarf ediyorlar. Olumsuz hava
koşulları sebebiyle oluşan afetten etkilenen
hemşehrilerimize geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Tesellimiz,
meydana gelen afette herhangi bir can kaybımızın
olmamasıdır. Rabbimin bizleri afetlerden korumasını
temenni ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Sayın Tutdere
16.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutderenin,
kenevir ekimine ilişkin yeni bir sürecin
başlatılacağının açıklandığına,
coğrafyası, hava şartları ve iklimi müsait olan
Adıyaman ilinde de kenevir ekimine izin vermeyi düşünüp
düşünmediğini Tarım ve Orman Bakanından öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
ABDURRAHMAN
TUTDERE (Adıyaman) Teşekkürler Sayın Başkan.
Geçen
hafta Sayın Cumhurbaşkanı başta olmak üzere Hükûmet
çevrelerince özellikle, ülkemizde kenevir ekimine ilişkin yeni bir sürecin
başlatılacağı kamuoyuna açıklanmıştı.
Bu kapsamda, Tarım Bakanlığınca da daha önce yayımlanan
tebliğde ülkemizde 19 ilde kenevir ekimine izin verilmiştir.
Coğrafyası, hava şartları ve iklimi bu bitkinin
yetiştirilmesine müsait olmasına rağmen sayılan 19 il
arasında Adıyamanımız yer almamaktadır. Tütün
yasaklarıyla birlikte ekonomisi can çekişen
Adıyamanımızda Hint kenevirine izin verilmesi tarımı
canlandıracak, çiftçiye bir can suyu olacaktır. Buradan Tarım
Bakanına hatırlatmak istiyorum, Adıyamanda kenevir ekimine izin
vermeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Gültekin
17.- Niğde Milletvekili Selim Gültekinin, AK PARTİ
olarak tarımda yapısal dönüşüme ağırlık
verildiğine, yapılan ve yapılacak olan tarımsal destekleme
ödemelerine ilişkin açıklaması
SELİM
GÜLTEKİN (Niğde) Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, AK PARTİ olarak tarımda yapısal dönüşüme
ağırlık vererek çiftçilerimiz için ekonomik ve sosyal
boyutları birlikte ele alan bir anlayışı hayata geçirdik.
Yaklaşık 6 milyon civarında insanımıza istihdam
sağlayan tarımı, ülkemizin gıda güvenliği ve
halkımızın sağlıklı beslenmesi
açısından önemli bir sektör olarak değerlendirdik. AK PARTİ
iktidarımızdan önce tarımsal destekleme ödemeleri 1,8 milyar TL
iken 2003ten bugüne çiftçilerimize verdiğimiz nakit hibe tarımsal
destek toplamı 2018 yılı sonu itibarıyla yaklaşık
118 milyar TLye ulaşmıştır. Bu bağlamda, Niğdeli
çiftçilerimize 2018 yılında toplam 110 milyon TL tarımsal
destekleme ödemesi yapılmıştır. 2019 Ocak ayı
içerisinde de fark desteği olarak (ÇATAK) yem bitkileri, süt,
buzağı, arı desteği, besi, arı işletmeye 32
milyon 637 bin TL ödeme yapılacaktır.
Niğdeli
çiftçilerimize hayırlı olsun der, Sayın Bakanımıza
Niğdeli çiftçilerimiz adına teşekkürlerimizi iletir, Gazi
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Sayın Kara
18.- Konya Milletvekili Esin Karanın, her türlü
mahsulün ekimine müsait olan Konya Ovasında kenevir ekimine izin
verilmesini Tarım ve Orman Bakanından talep ettiklerine ilişkin
açıklaması
ESİN
KARA (Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğanın
geçen hafta yapmış olduğu açıklamaların ardından
19 ilimizde kenevir ekimi izinle serbest hâle getirildi. Seçim bölgem olan
Konya Ovası her türlü mahsulün ekimine müsait, bereketli topraklardan
oluşmaktadır. Kenevir ekimine izin verilen iller listesine
Konyamızın da eklenmesi talebini buradan Tarım ve Orman
Bakanımız Sayın Bekir Pakdemirli Beye iletmek istiyorum. 20nci
il Konya olsun, Konyalı çiftçimizin yüzü gülsün, Konya bunu hak ediyor
diyor, saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN
Sayın Başevirgen
19.- Manisa Milletvekili Bekir Başevirgenin, Turgutlu
Devlet Hastanesinde bir hasta yakını tarafından darbedilen
göğüs hastalıkları uzmanı doktor Nalan Uyguna geçmiş
olsun dileğinde bulunduğuna ve bu olayların tekrar
yaşanmaması için sorumluların gereken caydırıcı
cezaları alması gerektiğine ilişkin açıklaması
BEKİR
BAŞEVİRGEN (Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Dün
Turgutlu Devlet Hastanesinde bir kadın doktorumuza daha şiddet
uygulandı. Göğüs hastalıkları uzmanı doktor Nalan
Uygun, babasını tedavi için getiren hasta yakınına
Sıra alın. dediği için darp edildi.
Temel
mesleki amacı insanı yaşatmak olan sağlık
çalışanlarının maruz kaldığı bu şiddet
eylemlerine sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz. Son düzenlemelerle,
sağlık çalışanlarına şiddet olaylarında
caydırıcılığı artıracak olan yeni kanuni
düzenlemelerle birlikte takip yükümlülüğü kolluk güçleri yerine
savcılığa devredilmişti. Bu olayların tekrar
yaşanmaması için savcılarımızın her şiddet
olayını dikkatli takip etmelerini ve sorumluların gereken,
caydırıcı cezaları almaları
sağlanmalıdır. Devletin ve adaletin bu tür olaylar
karşısında görevini etkin bir şekilde yerine getirmesini
bekliyoruz.
Şiddete
uğrayan doktorumuz Nalan Uyguna tekrar geçmiş olsun dileklerimi
iletiyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Sayın Taşkın
20.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkının,
Mersin merkez ve ilçelerinde fırtına ve aşırı
yağışın su baskınlarına yol açarak tarım
arazilerine zarar verdiğine, hasar tespit ve onarım çalışmalarının
devam ettiğine, hemşehrilerine geçmiş olsun dileğinde
bulunduğuna ilişkin açıklaması
ALİ
CUMHUR TAŞKIN (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Mersin
merkez ve ilçelerinde önceki gün öğleden sonra başlayan ve gece
boyunca etkisini sürdüren fırtına ve aşırı
yağış hayatı durma noktasına getirdi, sel ve su
baskınlarına yol açtı. Tarsusta etkili olan sağanak
yağış ve fırtına geniş çapta tarım arazisine
zarar verdi. Seyhan ve Berdan ırmaklarının geçtiği
Alifakı, Mantaş, Akarsu, Halitağa, Zübeyir, Egemen, Yaramış,
Çöplü ve Bahşiş mahallelerinde tarım arazileri sular
altında kaldı, ekili alanlar zarar gördü. Anamur, Bozyazı ve
Erdemli ilçelerimizdeki muz ve çilek seralarında kuvvetli
fırtına zarara neden oldu. Erdemli Sarıyer Mahallesinde de
meydana gelen toprak kayması dolayısıyla limon bahçeleri zarar
gördü. Kamu kurumlarımızca hasar tespit ve onarım
çalışmaları hızla devam etmektedir.
Çukurova
genelinde fırtına, sel ve su baskını nedeniyle zarara
uğrayan tüm hemşehrilerime geçmiş olsun diyor, bir daha
yaşanmaması temennisiyle Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Şimdi
de grup başkan vekillerinin söz taleplerini
karşılayacağım.
İlk
söz Sayın Ağıralioğlunun.
Buyurun.
21.- İstanbul Milletvekili Yavuz
Ağıralioğlunun, seçim güvenliğiyle alakalı medyaya
yansıyan haberlere ve seçim güvenliğini net bir şekilde
çalıştıracak mekanizmaların hayata geçirilmesi
gerektiğine, atama bekleyen engelli öğretmen adaylarının
sesini duyurmak istediğine, tasarruf konusunda hassasiyet göstermesi
gereken devlet kurumlarının İtibarın tasarrufu olmaz.
diyerek hareket etmesini kınadıklarına ilişkin
açıklaması
YAVUZ
AĞIRALİOĞLU (İstanbul) Seçim güvenliğiyle
alakalı birkaç cümle söylemek zorundayız. Medyaya yansıyan
haberler, bizim devletimizi de, devletimizin yönetimini de etkileyecek olan,
seçim güvenliğinde, dolayısıyla temsilde adaletsizlik yaratacak,
dolayısıyla da ülkemizin de itibarına ziyan olacak haberler
niteliği taşıdığı için konuşuyorum. Hayali
seçmenler, yaşı 165i bulan seçmenler, taşınmanın
seçim sonuçlarını etkileyecek şekle dönüşecek hâle
getirilmesi, işte birkaç bin kişinin ilçe nüfusunu artıracak
şekilde apartman yığılmaları falan; bunların
hepsi Türk devletinin, Türk milletinin itibarına ziyandır. Geçen
seçimde medyanın gündemine düşmüştü bir resim, belki hepiniz
fark etmişsinizdir; yurt dışında kullanılan
oyların bütün partilerin yetkililerinin nezaretinde bekletildiği bir
fotoğraf karesi var. Yani her sandığın üstünde beşer
tane kilit var, sandıkların etrafında da beşer adam var.
Allahın son ve kâmil dininin müntesibi bir milletin, doğruluğu
bin yıl devlet politikası hâline getirmiş bir milletin,
seçimiyle alakalı Avrupaya verdiği fotoğraf iğrençti
arkadaşlar. Hiçbiri birbirine itimat etmez 5 partinin temsilcilerinin
Bunlar mutlaka oylarını çaldıracaklar. fotoğrafı dünyaya
bizi rezil edebilecektir. Tırnak içinde söylüyorum, şer
odaklarının herhâlde bundan daha fazla sevinebileceği bir
fotoğraf karesi olamazdı. Dolayısıyla işlerimizi
düzgün yapmak ahlakına bağlı bir sistematik geliştirmemiz
lazım. Yıllardır seçim yapıyoruz, demokrasi tecrübemiz
hatırı sayılır bir tecrübedir, suistimal edildiğimiz,
ettiğimiz yerlerin hepsini biliyoruz. Dolayısıyla seçim
güvenliğini istifham oluşturmayacak şekilde, net bir
şekilde çalıştıracak mekanizmaları hayata geçirmemiz
lazım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, devam edin Sayın Ağıralioğlu.
YAVUZ
AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Her seçim dünyaya seçim
güvenliğiyle ilgili büyük endişelerin yaşandığı
bir yurt görüntüsü vermek Türk milletinin ayıbı hâline gelmesin. Yani
biz, emin bir Peygamberin ümmetiyiz. Peygamberliğini ilan ederken
Şu dağın arkasında size bir düşman olduğunu
söylesem inanır mısınız? diyen durulukta ilan etmiş
bir Peygamberin ümmeti. Seçimle ilgili büyük istifhamların seçim
sonuçlarını bile lekeleyecek şekilde konuşulduğu bir
ülke hâline gelmek hepimizin ayıbı olsun, Hükûmetin de
sorumluluğu olsun. Bununla ilgili ciddi bir mesuliyet altında
Hükûmet. Parmak boyasına o yüzden utanarak destek veriyoruz. Yani bir
milletin seçim güvenliğini sağlamak için kendi vatandaşının
elini boyamak zorunda kalacağı bir güvensizlik ikliminde parmak
boyası kampanyası aslında utanılacak bir kampanyadır.
Ama maalesef böyle bir şeyi hassasiyet olarak taşıyoruz,
bilmenizi istirham ederiz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAVUZ
AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Başkanım,
tamamlıyorum.
BAŞKAN
Tabii, tamamlayın.
Buyurun.
YAVUZ
AĞIRALİOĞLU (İstanbul) Millî Eğitim
Bakanlığı tarafından atanması beklenen 3 bin engelli
öğretmen adayına karşılık 2019 yılında 500
engelli kadrosu açıldı. Bununla ilgili bir talep var. Düşük kontenjan
ayrılması tepki çekti. Engelli öğretmenlerimizin seslerini
duyurmak için dile getirmiş oluyorum.
Bir
de kamuda tasarruf diye yayınlanmış genelgeye rağmen bu
mevzuda hassasiyet göstermesi gereken devlet kurumlarının
tamamının sanki eski alışkanlıklarımızda
olduğu gibi İtibarın tasarrufu olmaz. şeklinde
davranmalarını kınıyoruz. Anadolu Ajansı başta
olmak üzere, üniversitelerimizin bazı rektörlüklerinin makam araçları
tahsisinde mübalağaya varan harcamaları bu eski
alışkanlıkların hâlâ devam ettiğine alamettir.
İtibarın tasarrufu olmaz.dan geldiğimiz yer 117 katrilyonluk
faiz bütçesinde bir bütçeyi bize onaylatmak oldu. Finali böyle olan bir
işten sonra hiç değilse devlet kurumlarını lütfen
toparlayın.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Ağıralioğlu.
Sayın
Akçay
22.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın,
Fıratın doğusu ile Menbici terör örgütünün tasallutundan
kurtarmanın insani, hukuki sorumluluk olduğuna, Türkiye'nin denetim
ve kontrolünde olacaksa Suriyede oluşturulacak güvenli bölgeye olumlu
baktıklarına, kamudaki 3600 ek gösterge beklentisine bir an önce
çözüm bulunması gerektiğine ilişkin açıklaması
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ülkemizin
güney sınırları ve Suriyenin kuzey sınırı
boyunca büyük bir oyun kurgulanmaktadır. Bu oyunda Türkiyeyi oyalamak,
masada tutarken sahada kaybettirmek girişimlerini görüyoruz. Amerika
Birleşik Devletleri Başkanının -yirmi dört saatte- ülkemizi
tehdit ettiği paylaşımlarından, İki ülkenin ekonomik
ilişkilerini geliştirmek için ciddi potansiyeli var. şeklindeki
bu açıklamalarından sonraki gelişmeler açıktır ki
sadece birer oyalama taktiğidir. Bütün bu tartışmaların
odağında Fıratın doğusuna yönelik terörle mücadele ve
güvenlik harekâtımız olduğuna göre
başladığımız yerden yola devam etmemiz gerekmektedir.
ABD Başkanının açıklamalarını ciddiye almak
yerine çok geç olmadan Fıratın doğusuna gereken operasyonlar
düzenlenmeli ve devam edilmelidir. Fıratın doğusunu ve Menbici
terör örgütünün tasallutundan kurtarmak insani, hukuki bir haktır ve
sorumluluktur.
Trump
20 millik yani yaklaşık 30 kilometre derinliğinde bir güvenli
bölgeden bahsetmektedir. Eğer bu kurulacak, oluşturulacak güvenli
bölge tamamen Türkiye'nin denetim ve kontrolünde ve inisiyatifinde olacaksa ve
terörle mücadele de devam edecekse elbette olumlu bakılabilir ve 30
kilometrelik güvenli alan Suriye istikrar ve iç barışa ulaşana
kadar Türkiye'nin hâkimiyeti ve inisiyatifi altında
bulunmalıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun devam edin Sayın Akçay.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Ki biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu günleri çok
önceden de görmüştük ve Genel Başkanımız Sayın Devlet
Bahçeli 6 Ağustos 2012 tarihinde ülkemize yönelen tehditleri en aza
indirmek amacıyla batı ucu Afrin, doğu ucu Kandili içine alacak
biçimde tesis edilecek hilal şeklindeki güvenlik
kuşağının bir an önce sağlanması ve icra edilmesi
önerisini getirmişti. Hiçbir oyalama girişimine takılmadan
Fıratın doğusundaki fitne yok edilmelidir.
Sayın
Başkan, kamu çalışanlarının gözü kulağı 3600
ek göstergenin bir an evvel çıkarılmasındadır. Mevcut
uygulamada ek göstergeden faydalanmada adaletsizlikler vardır.
Öğretmen, polis, uzman çavuş, uzman jandarma, kamu avukatları,
gelir uzmanları, defterdarlık uzmanları, denetmenler,
araştırmacılar, şube müdürleri, mahallî idarelerdeki daire
başkanları gibi görev ve meslek grubu çalışanları
kadro dereceleri 1 de olsa 3600 ek göstergeden faydalanamamaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, tamamlayın Sayın Akçay.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) - Hesap kitap elbette önemli ancak burada bir hak teslimi ve
adil bir durumun ortaya çıkarılması gerekiyor. 3600 ek gösterge
beklentisine bir an önce kapsayıcı bir çözüm bulunmalıdır.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Sayın İbrahim Kalın
tarafından bu 3600e ilişkin olarak meslek grupları için bir
paket hazırlandığı ifade edilmiştir. Tüm memurlar
bakımından kapsayıcı, hakkaniyete uygun, adil bir
şekilde düzenleme yapılmasını bekliyoruz.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Akçay.
Sayın
Bilgen
23.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgenin, 19 Ocak Hrant Dinkin
katledilişinin 12nci yıl dönümüne, 17 Ocak Hakkâri Milletvekili
Leyla Güvenin açlık grevinin 71inci gününü tamamladığına,
tecritin insanlık suçu olduğuna ve partilerüstü bir
yaklaşımla ele alınması gerektiğine, insanların
seçime olan güvenini sarsmaya hiç kimsenin hakkının
olmadığına, Doğu Ekspresi seferlerine ilişkin
açıklaması
AYHAN
BİLGEN (Kars) Sayın Başkan, 19 Ocak 2007 tarihinde katledilen
Hrant Dinkin ölüm yıldönümü. Önümüzdeki günlerde Meclis,
çalışmalarına ara vereceği için bugün bir
araştırma önergesiyle katillerinin yargılanma sürecini yeniden
gündeme getireceğiz.
Hrant
Dinkin katledilmeden önce hakkında açılan davanın seyri ile
Hrant Dinki katledenlerin davasının seyri hemen hemen aynı
hızla gidiyor. Bu on bir yılda aldığımız mesafe
ne yazık ki katledilişiyle ilgili şaibeleri de çok net biçimde
güçlendiriyor.
Leyla
Güvenin eyleminin 71inci günü bugün. Elbette ki kişiye özel hukuk
nasıl olmazsa kişiye özel hukuksuzluk da aynı şekilde kabul
edilemez. Tecrit herkes için suçtur, dolayısıyla da bu insanlık
suçunun partiler üstü bir yaklaşımla ele alınması ve bu
eylem karşısında daha fazla sessiz kalınmaması
çağrımızı bir kez daha yapıyoruz.
Sayın
Başkan, dün de somut bazı adresler verdik. Daha önceki gün
araştırma önergemiz çok genelgeçer ifadelerle reddedildi.
Birtakım adresleri, sokak numaralarını, kapı
numaralarını ve bu küçücük adreslerde yüzlerce seçmenin
kayıtlı olmasını dikkate sunduk ama işte Buralar
garnizon. falan denilerek konu geçiştirildi. Tekrar, bir kez daha
hatırlatıyoruz çünkü bu konu önümüzdeki dönem başka
kaosları, başka krizleri beraberinde getirecek. Bu atmosferde
gidilecek bir seçim şimdiden tartışmalı hâle gelecek.
İnsanların sandığa olan, seçime olan güvenini, umudunu,
karamsarlığa dönüştürmeye, inançsızlığa
dönüştürmeye hiç kimsenin hakkı yok. Bu sadece bir muhtarın
kazanması, bir belediye başkanının kaybetmesi meselesi
değil; bir bütün olarak ülkenin, siyaset kurumunun, demokrasinin
kaybı olacak.
Bakın,
Beytüşşebapta sadece son aylarda Mersin, Adana, Antep, Hatay gibi
illerden tek bir adrese 500 seçmen taşınmış. Kim
tarafından taşındığı, kimin akrabası
olduğu, hangi aday tarafından organize edildiği çok açık.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, devam edin Sayın Bilgen.
AYHAN
BİLGEN (Kars) Dolayısıyla, bu tip iddialarımızı
elbette ki biz Seçim Kuruluna dilekçe vererek, hukuk komisyonlarımız
tarafından, seçim kurullarındaki temsilcilerimiz tarafından
gündemleştiriyoruz ama bu konu, sadece teknik bir konuymuş gibi,
sadece bireysel bir durummuş gibi sorumluluk üstlenmeden, siyaseten
gereğini yerine getirmeden üstü örtülecek bir konu değil. Elimizde
çok somut biçimde Bitlis Hizan ve Ahlatta, Van Gürpınarda, yine
Ağrı, Muş merkezlerde çok sayıda bu şekilde organize
işler var; tırnak içerisinde ifade ediyorum. Karsta Yusuf Bey
Caddesi 54/3 adresinde 119 yeni kayıt var. Bir adres, bir daire; kamu
kurumu değil, misafirhane değil. 119 kişi nasıl bir ilgiyle
Karsa son anda kayıtlarını taşımışlar,
nasıl bir Kars sevgisidir, herhâlde herkes bunu tahmin eder.
Sayın
Başkan, son olarak da -biraz önce dile getirildiği için ben de ifade
etme ihtiyacı duyuyorum- evet, Doğu treni, Doğu Ekspresi son
dönemde neredeyse şehrin ekonomisine katkı sunan tek uygulama.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, tamamlayın Sayın Bilgen.
AYHAN
BİLGEN (Kars) Toparlıyorum Sayın Başkan.
Şehirdeki
küçük esnafı, otelleri, restoranları canlandıran, şehri
hareketlendiren tek şey ve şehirdeki esnaf diyor ki -biraz ironik bir
durum ama- Devletin seksen yılda yapmadığını gençler
selfieyle yaptılar. Bu tren zaten on yıllardır var. Ben de
çocukluğumda biniyordum, uzun yolculuklar yapıyorduk. Ama gençlerin
selfieyle yaptığını organize etmeyi bile beceremiyoruz.
Yirmi dört, yirmi beş saatlik yolculuk ne yazık ki otuz altı
saati buldu artık. Yani bir yola çıktığınızda
yüzde 5, yüzde 10, elbette iklim koşulları, teknik arızalar,
gecikme olur ama neredeyse rutin biçimde artık bu yolculuk Ankaradan otuz
altı saati bulmuş durumda ve bir negatif algı oluşmaya
başladı. Akşam otele girecek olanlar sabahleyin ancak şehre
varabiliyorlar. Dolayısıyla hani bir katkı sunamıyoruz,
bari hiç olmazsa bu kendiliğinden oluşan motivasyonu engellemeyelim,
kesmeyelim.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bilgen.
Sayın
Özkoç
24.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun, Adana'nın
Aladağ ilçesinde Süleymancılara ait yurtta çıkan yangında
10u öğrenci olmak üzere 12 kişinin hayatını kaybetmesi
üzerine açılan yurt yangını davasında tutuklu
olmadığına, Allaha, adalete, öbür dünyaya ve bu dünyaya inanan,
vicdanı olan herkesin bu davaya sahip çıkması gerektiğine
ilişkin açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Yıl 2016, Adana Aladağda Süleymancılara
ait bir yurt. Gerçekten çok yoksul, çok mağdur olan ailelerin ilkokul ve
ortaokula giden öğrencileri Bu yurtta sizin çocuklarınız rahat
edecek vaadiyle alınıp yerleştiriliyor. Çocuklara yedikleri
yemeklerin bulaşıkları yıkattırılırken
çocuklar Bizim elimize cereyan çarpıyor, elektrik çarpıyor, biz
etkileniyoruz bundan. diye şikâyette bulunuyorlar. Hiçbir şey
olmaz, devam edin. deniliyor.
Adana Aladağdaki bu yurtta 2016 yılında
bir yangın çıkıyor, aralarında Cennet diye bir
ufacık dünya güzeli kızın da olduğu 10 öğrenci,
ilkokul ve ortaokul öğrencisi ve 2 yetişkin yanarak ölüyor.
2016 yılından beri aileler çocuklarıyla
ilgili acıyla her gece kâbus dolu rüyalarla uyanıyorlar. Cennetin
annesi Ben onun cennete gittiğine inanıyorum. Cehennemde de ona bunu
yapanlar yanacaklardır ama bundan sorumlu olanların bu dünyada
cezalarını çekmesi lazım. diyor.
Yıllardan beri süren mahkeme bugün tekrar
görüşülecek. Mahkemede tutuklu hiçbir sanık yok. 12 kişi ölüyor,
10 çocuk; suçlular belli, tutuklu yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, devam edin Sayın Özkoç.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Allaha inanan, adalete
inanan, öbür dünyaya ve bu dünyaya inanan, vicdanı olan herkesin bu davaya
sahip çıkması gerekiyor.
Aileler çocuklarının ölümüyle ilgili
kendilerine teklif edilen paraları reddediyorlar. O aileleri görseniz
gözleriniz yaşarır; o kadar ihtiyaçları var ki o paraya
yaşayabilmek için, ayakta durabilmek için ama evlatlarıyla ilgili
böyle bir kan parasını kabul etmiyorlar. Tek istedikleri bir şey
var: Adalet.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde onların sesini bir
kere daha duyuruyorum. Cennetin sesini bir kere daha haykırıyorum.
Allaha inanan, adalete inanan, buradan sesimi duyanlar varsa, bu konuda
sorumlu olanların cezalarını çekmeleri için elinden gelen her
şeyi yapmalıdır.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Özkoç.
Sayın Özkan
25.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, yapılan
yasal çalışmaların adalet dağıtabilmesi için
uygulamasının da takip edilmesi gerektiğine, Ankara Sitelerde
çıkan yangında hayatını kaybeden Suriyeli işçilere
Allahtan rahmet dilediğine, Seçim Kanununun 43 ve 47nci maddeleri
gereğince vatandaşların ve siyasi partilerin yükümlülükleri
olduğuna ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Genel Kurulumuzu, sizleri saygı ve muhabbetle selamlıyorum;
hayırlı, başarılı bir çalışma günü temenni
ediyorum.
Tabii,
bizler millî iradenin temsilcileri olarak millet adına,
(x)
yani olması gereken ideal hukuku gerçekleştirmek üzere burada yasama
faaliyetleri yürütüyoruz. Ancak yaptığımız yasal
çalışmaların her şeyden önce adalet dağıtabilmesi
için uygulamasının da ciddi anlamda takip edilmesi, hem yargısal
hem de idari anlamda -ve vatandaşlarımız nezdinde de-
yükümlülüklerin yerine getirilmesi lazım. İşte, bu bağlamda
yaptığımız yasal düzenlemelerin çok daha fazla adalet
dağıtabilmesi için, yaşanan bazı
sıkıntıları da kamuoyuyla gündemimizle ilgili olarak
paylaşmak istiyorum.
Malum
olduğu üzere dün Sitelerde çok sıkıntılı bir süreç
yaşandı ve çıkan yangında 5 Suriyeli işçi
hayatını kaybederken 8 işçi de yaralandı.
Hayatını kaybeden işçilere Allahtan rahmet,
yaralılarımıza da acil şifalar niyaz ediyorum. Tabii, bu
noktada bizim 20 Haziran 2012 tarihli İş Sağlığı
ve Güvenliği Yasamız var. İş yerlerinde iş sağlığı
ve iş güvenliğinin sağlanması ve mevcut sağlık
güvenlik şartlarının iyileştirilmesi, bu bağlamda
işverenlere ve işçilerimize, vatandaşlarımıza da
görev, yetki ve sorumluluk yükleyen bu yasal düzenleme gelişmiş
ülkelerdeki düzenlemelerin gerçek anlamda üzerindedir de diyebiliriz. Ancak
uygulamada bunların sonuçlarını çok daha etkin alabilmek için
her birimize de bunların takibini yapma görevi veriyor ve tüm toplum
kesimlerine de yükümlülükler yüklüyor. Bu noktada daha duyarlı
olmamız gerektiğini düşünüyorum.
Yine,
seçmen listeleri 17 Ocak -yani bugün- saat 17.00ye kadar muhtarlıklarda
askıda bulunacak.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun devam edin Sayın Özkan.
CAHİT
ÖZKAN (Denizli) Seçim Kanunumuzun 43 ve 47nci maddelerine göre, tüm
vatandaşlarımıza ve siyasi partilere, bütün gruplara
yükümlülükler yüklenmiş ve bazı hak ve yetkiler verilmiş. Bugün
saat 17.00ye kadar ne kadar hayali seçmen var, ne kadar aynı dairede çok
sayıda seçmen kaydı yapılmış, nerede, ne kadar çok
yaşlı seçmen var bunların takibi hepimizin üzerine vazifedir.
Tabii, bunları doğru şekilde takip etmek her şeyden önce
millî iradenin tecelligâhı Meclisimize ve seçilmiş belediye
başkanlarımıza, milletvekillerimize meşruiyet sağlayan
bir durumdur. Onun için bunların da takip edilmesi gereğini
İyi
yasaların adalet dağıtabilmesi için hepimizin üzerine vazifeler
yüklenmiş. Bunları ifade ederek bugün çalışma düzenimize
ilişkin de birkaç hususu arz edip sözlerimi tamamlamak istiyorum.
Bugün
inşallah 39 ve 40 sıra sayılı kanun tekliflerini yani gelir
vergisine ilişkin ve sinema filmlerinin değerlendirilmesi,
desteklenmesi ve telif haklarına ilişkin bir yasal düzenlemeyi
görüşeceğiz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Devam edin Sayın Özkan.
CAHİT
ÖZKAN (Denizli) Buna toplumumuzda ciddi anlamda büyük bir talep söz konusu.
Bugün hamdolsun ki özellikle daha evvel yürürlüğe giren 1490
sayılı Kanunla sektörün devlet eliyle desteklenmesi, gerçek anlamda
Avrupa ortalamasının üzerinde yerli filmin yapılması ve
izlenmesi durumunu gündeme getirmiştir. Ülkemizde bugün itibarıyla
yerli film izlenme oranı yüzde 56yla Avrupanın 1inci sırasında
yer almış bulunuyor. Bu da Parlamentomuzda yapılmış
yasal düzenlemelerin önünü açtığı bir durumdur.
İnşallah bugün yapacağımız yasal düzenlemelerle
ülkemizde yerli film yapılması imkânlarını
geliştirerek sektörün desteklenmesini de gerçekleştirmiş olacağız.
Bu
vesileyle başarılı ve hayırlı bir çalışma
süreci temenni ederek Genel Kurulu saygı ve muhabbetle selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Özkan.
Değerli
milletvekilleri, şimdi gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
İYİ
PARTİ Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
V.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- İYİ PARTİ Grubunun, İstanbul
Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu ve arkadaşları
tarafından, artan enflasyon, yüksek vergi artışları,
yükselen hane halkı borcu, düşmekte olan alım gücü göz önünde
bulundurulduğunda 13,5 milyona ulaşan emekli
vatandaşımızın geçim sıkıntılarını
aşmaları, ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik koşullar
karşısında ezilmemelerinin sağlanması, sosyoekonomik
şartlarının iyileştirilmesi için atılacak
adımların belirlenmesi ve gerekli tedbirlerin alınması amacıyla
17/1/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 17
Ocak 2019 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
17/1/2019
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu 17/1/2019 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından
grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19'uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Yavuz
Ağıralioğlu
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Ülkemizin
en önemli toplumsal kesimi içinde 13,5 milyona ulaşmış olan sayılarıyla
emekliler yer almaktadır. Büyük bir toplumsal grubu oluşturan emekli
vatandaşlarımızın gittikçe ağırlaşan
ekonomik koşullara karşı güçleşen geçim
sıkıntıları 2019'da yapılan zam oranlarıyla daha
zor bir hâl alacaktır. Artan enflasyon, yüksek vergi
artışları, yükselen hane halkı borcu, düşmekte olan
alım gücü göz önünde bulundurulduğunda 13,5 milyona ulaşan
emekli vatandaşımızın geçim
sıkıntılarını aşmaları, ülkemizin içinde
bulunduğu ekonomik koşullar karşısında ezilmemelerinin
sağlanması, sosyoekonomik şartlarının
iyileştirilmesi için atılacak adımların belirlenmesi ve
gerekli tedbirlerin alınması amacıyla, İstanbul
Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu ve arkadaşları tarafından
17/1/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırma
önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin
17/1/2019 Perşembe günkü birleşimde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
Önerinin gerekçesini açıklamak üzere öneri sahibi İYİ
PARTİ Grubu adına Konya Milletvekili Fahrettin Yokuş konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Yokuş. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
İYİ
PARTİ GRUBU ADINA FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi İYİ PARTİ
Grubu adına saygıyla selamlıyorum.
Bildiğiniz
gibi, ülkemizde 13,5 milyonu aşkın emeklimiz var. Yine, hepinizin
malumu, 2006 yılından itibaren sosyal güvenlik kurumlarımız
SSK, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığı birleştirilerek tek çatı
altına getirildi ve o süreçten bu yana SGKyle ilgili pek çok yasal
düzenleme yapıldı. Bu yasanın çıkış amacı
şuydu: Çalışma hayatında ve emeklilikte norm ve standart
birliği sağlamak. Yani SSKli olsun, BAĞ-KURlu olsun, Emekli
Sandığına mensup olsun, çalışanların ve
emeklilerin eşit, adil ücretler, hakkaniyetli bir paylaşım
alması yönündeydi. Fakat çatı kuruldu ama maalesef, çatının
kuruluş amacı doğrultusunda ne SSK emeklisi ile memur emeklisi
ne kendi hesabına çalışan BAĞ-KUR emeklisi eşitlenemedi;
yine, ne Emekli Sandığı kapsamındaki memur ne SSK
kapsamındaki işçi ne de BAĞ-KUR kapsamında kendi
hesabına çalışanlar aynı haklara kavuşamadılar.
Yine
bizim, özellikle SGK içerisinde 2000 öncesi ve 2000 sonrası bir intibak
sorunumuz var. Siyasi iktidar, 2003 yılında, 2000 öncesi SGKliler
için, SGK mensubu emekliler için intibak yasası düzenlemiş ama
2000den sonra işe girenler için maalesef bunu çok görmüş; SSKli
emekliler arasında, 2000 öncesi ve 2000 sonrası ayrımı,
ücret adaletsizliği almış başını gitmiş. Bu
hususta Adana Milletvekilimiz Sayın İsmail Koncuk Bey Meclisimize bir
kanun teklifi verdi. İnşallah bu adaletsizliği bu teklifi
görüşerek düzeltebiliriz ama siz, bizden gelen her şeye hayır
dediğiniz için, gelin, siz getirin -özellikle AK PARTİ Grubuna
söylüyorum- bu adaletsizliği hep beraber çözelim.
Bu
önergeyi vermeden önce, emekli derneklerimizle yaptığımız
görüşmelerde emekli derneklerimiz diyorlar ki: Bizim, devletten 2002,
2006, 2008 yıllarından kalan alacaklarımız var, zam
farklarımız var, hâlâ ödenmedi; ödenmesini talep ediyoruz. Yine
diyorlar ki: Vergi iadesi vardı eskiden, fatura toplardık. Sonra
devletimiz bunu kaldırdı, bunun yerine vergi indirimi uygulamaya
başladı. E bu da yüzde 4lerde kaldı. Aradan yıllar geçti,
yıllar geçti. Bunun yüzde 10a çıkarılmasını arzu
ediyorlar.
Yine
emeklilerimiz diyorlar ki: Kalan ömrümüzü büyük bölümümüz, hastane, eczane ve
ev arasında geçiriyoruz fakat bu üçgen içerisinde, her hastaneye
gidişimizde, her eczaneye gidişimizde fark ödüyoruz,
katılım payı ödüyoruz, muayene ücreti ödüyoruz. Yüce Meclisin
adaleti varsa bunu, bu adaleti bize sağlasın. Çok da bir şey
istemiyorlar.
Ve
devamla diyorlar ki: Emeklilere verilmeye başlanan banka
promosyonları adil değil, bunlar artırılsın.
Başka? Yine, Türkiye Emekliler Derneğine -en büyük emekli
derneğimiz- 2015 yılı 21 Ekiminde dönemin Başbakanı
Sayın Davutoğlu Merak etmeyin, bir tane evsiz emekli
bırakmayacağız. sözü vermiş. Vallahi, diyorlar ki:
Devlette devamlılık esastır. Sayın Davutoğlunun
sözünü AK PARTİ iktidarı yerine getirmeli, TOKİyle acil bir
anlaşma yapmalı. Bizim maaşlarımıza uygun yani
maaşlarımızdan dörtte 1 kesinti yaparak bizleri ev sahibi
etsinler çünkü şu anda 3 milyondan fazla emeklimiz kiralarda oturuyor.
Yine,
efendim, emeklilerimiz diyorlar ki: SSK emeklisi, BAĞ-KUR emeklisi ve
Emekli Sandığı emeklisi arasında ücret adaletsizliği
var, bunu giderin. Yahu, hepimiz emekliyiz. İşte, 2019
yılında artışlarda da farklı farklı
artış yapıyorsunuz, bu adaletsizliği de giderin bari, yüzdelik
artışlarımızı bari düzeltin.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, sözlerinizi bağlayın Sayın Yokuş.
FAHRETTİN
YOKUŞ (Devamla) Başka diyorlar ki: Geçim
sıkıntısı yüzünden yüzde 35imiz ikinci bir iş yapmak
zorunda kalıyoruz. Allah aşkına, yahu, bizi de bu işten
kurtarın. Yani artık belimiz bükülmüş, nefes almakta zorluk
çekiyoruz ama bir yandan geçim derdi; sürünerek, zorluk çekerek ikinci bir
iş yapmaya gayret ediyoruz. Allah aşkına, yahu, ömrümüzün
şu son dönemlerinde bari azıcık rahat yaşayalım,
torunlarımızı sevindirecek bir hediye alabilecek ücretler
verin.
Vallahi,
çok şey istemiyorlar aslında. Ama yüce Meclis heyeti kendisinin
emeklilik işini
İki yıl Mecliste vekillik yaptıktan sonra
-ben de dâhil, şimdi ben de alacağım herhâlde- yani bir anlamda
kıyak emeklilik yapıyorsanız, vicdanınıza
sesleniyorum: Gelin, bu emeklilere de asgari ücrete kadar çıkaralım
en düşük emekli maaşını, ona göre hepsini yeniden
düzenleyelim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Bağlayın lütfen.
FAHRETTİN
YOKUŞ (Devamla) Çünkü TÜİKin rakamları bunu söylüyor, çünkü
TÜRK-İŞin araştırmaları açlık
sınırını 2 bin lira civarında tutuyor. Gelin, bir kere
olsun, emeklilerimizi hep beraber sevindirelim diyor, hepinizi -sendika hakkı
vermek kaydıyla bir de emeklilerimize- saygıyla selamlıyorum
efendim. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yokuş.
Öneri
üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Serpil Kemalbay konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Kemalbay. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
üç dakikadır.
HDP
GRUBU ADINA SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Yıllarca
çalışmış ve emekli olmaya ömrü yetmiş 13,5 milyon
emeklinin durumunu konuşuyoruz. İlk önce, şu anda emekli olan
vatandaşlarımızı, aslında emekli olmayı
başardıkları için kutlamak gerekiyor.
Biraz
önce de söylendi, kendisi 46 yaşında emekli olan, üstelik şu
anda çift maaş almakta hiçbir sakınca görmeyen
Cumhurbaşkanının kendisinden sonra kimsenin yaşarken emekli
olmaması için her türlü önlemi aldığını görüyoruz.
Emeklilikte
yaşa takılanlar, söylendiği gibi, 2000den önce çıkan
yasadan dolayı emeklilikte yaşa takıldılar fakat 2008de
AKP iktidarının çıkarttığı Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Yasası emeklilikte yine
yaşı yükseltti ve emeklilik koşullarını
kötüleştirdi. Olur mu öyle şey? demeyelim, oldu. Şu anda
çalışıp 65 yaşında emekli olacağını
sanan çalışanların ileride başına ne geleceğini
de bilmiyoruz.
Aslında
AKP saray iktidarı kimsenin emekli olmasını istemiyor ama gözünü
emeklilik için kesilen paraya dikmiş durumda. Ücrette adaletsizlik bunun
bir göstergesi. Şu anda 850 lira emekli maaşı alan emekliler
dahi bulunuyor. Bu, AKP döneminde getirilen yasalardan kaynaklı olarak
böyle. İşte, ne yaparız da bu parayı emeklilere vermeyiz?
Ki bu para halktan toplanan, çalışanlardan toplanan, halkın
doğrudan ve dolaylı vergilerinden toplanan paralardır. Bu
paraları nasıl emeklilere vermeyiz? diye bir çalışma
yapılıyor. Bunun yolunu da emeklilikte yaşa takılanlar gibi
akla hayale sığmayan hak gasplarıyla ya da emeklilik
koşullarını her defasında kötüleştirerek
yapıyorlar. Bu da yetmiyor, bir de bireysel emeklilik sistemi
çıkarttılar. Zorunlu bireysel emeklilik sistemiyle fonlar
oluşturarak tekrar ücretlilerden adına emeklilik dedikleri
sermayeye para aktarma sistemini oluşturdular. Hâlbuki bunun emeklilikle
bir ilgisi yok, bu bir fon. Bu fon da yine her zaman olduğu gibi
işçilerden, emekçilerden alınıp sermayeye aktarılacak bir
fon.
Değerli
arkadaşlar, bireysel emeklilik sisteminden hemen çıkılması
gerekiyor, zorunlu bireysel emeklilik sistemine de hayır denmesi
gerekiyor. Çalışanlar ileride bu BES konusunda daha fazla
soyulacaklarına emin olabilirler.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Kemalbay, tamamlayın lütfen.
SERPİL
KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) Şunu unutmayalım ki işçiler,
emekçiler, emekliler artık bıçak kemiğe dayandı
noktasındalar ve sermayeyi besleyen bu sistem karşısında 31
Martta milletimiz, halkımız
(x) diyerek bu sermayeyi
besleyen, emekliden alıp sermayeye devreden sisteme, düzene hayır
diyeceklerdir diyorum.
Hepinize
teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kemalbay.
Söz
sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Burdur Milletvekili
Mehmet Gökere ait. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Göker.
Süreniz
üç dakikadır.
CHP
GRUBU ADINA MEHMET GÖKER (Burdur) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün emeklilerin sorunları üzerinde
konuşacağız. Biz CHP ve muhalefetin bir kısım
partileri olarak emeklilerin ne denli zorluk içinde olduğunu gücümüz
yettiğince, sesimiz çıktığınca sizlere anlatmaya
çalışıyoruz ama siz anlamakta bir miktar güçlük çekiyorsunuz. En
küçük aile karı koca, iki kişi, o yüzden en küçük fiyatlar üzerinden
gideceğim ve yine en düşük maliyet yani esnafın tabiriyle kasa
altı fiyatları burada konuşarak bu hesaplamayı
yapacağız. Hesaplamamızı da -dün geçen yasa teklifinde
olduğu gibi- en düşük maaş 1.000 lira, onun üzerinden yapacağız.
Şimdi,
ortalama bir emekli maaşı minimum 1.000, maksimum 2.250-2.500 lira
civarında yani ortalama 1.200-1.300 lira. Bu seviyede yaşayan insan
sayısı yaklaşık 12 milyon kişi. Şimdi,
başladığımız takdirde, öncelikle
aldığımız 1.000 TL paranın 400 lirası ev
kirasına gidiyor. Bu ev, şöyle söyleyeyim, İstanbulda alınabilecek,
hani seçmen kayıtlarının yapılabileceği,
yapıldığı söylenen ahırlardan daha da kötü bir ev. Bu
evin ortalama elektrik gideri 99 lira, su gideri 80 lira. Bu arada paralar
gerçek değil çünkü bu kadar para bir Müslümanda bulunmaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) Hristiyanda da bulunmaz.
MEHMET
GÖKER (Devamla) Evet, Hristiyanda da bulunmaz Sayın Paylan.
Doğal
gaz fiyatı ortalama 147 lira. Şimdi, gıdadan haberiniz
olmayabilir, büyük miktarda para çıkarmış olmayalım. Biliyorsunuz,
soğanın kilosu yaklaşık 5 lira, bu en kötü hâliyle, patates
4, domates yine 5 lira, salça 11 lira oldu, bulgur keza 4 lira, ekmek 1 lira
-ortalama 30 ekmek tüketildiği takdirde, günde 1 ekmek yediklerini
düşünüyoruz karı kocanın- bunların maliyeti de
yaklaşık 197 lira. Bunu da kenara koyduk. Tabii, bunların
evlatlarıyla, çocuklarıyla hiç olmazsa bayramda seyranda, cumartesi
pazar konuşacakları bir telefonları da olması lazım
bir kişide. Onu da kontörlü hat alırsanız, faturalı da
değil, 30 lira, onu da koyduk. Tabii, emeklinin en büyük sorunu muayene.
Herkes emekli olduğunda -Allah gecinden versin diyelim, siz de öyle
yapıyorsunuz- mutlaka hastaneye gidecek, kronik bir
hastalığı ortaya çıkacak, en kötüsü itibarıyla
tansiyonu olacak. Bir muayene ücreti devlet hastanesinde -üniversite demiyorum-
katılım payı hariç yaklaşık 6 lira yani karı koca
birer kere muayene olursa 12 lira, 3 lira da ilaç katılım bedeli
var...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Devam edin Sayın Göker.
MEHMET
GÖKER (Devamla)
bu da yaptı mı 18 lira? Bu emeklinin elinde geriye
kalan, ay sonuna kadar, otuz gün içerisinde yiyeceği para miktarı 29
lira. Enine de yiyin, boyuna da yiyin. Yani, günde 1 liranın altında
bir parayı biz bu insanlara hak görmüş oluyoruz.
Şimdi,
sorun aslında şu, bir hekim fıkrasıyla anlatmak istiyorum:
Hasta gidiyor, işaret parmağını gösteriyor, diyor ki:
Parmağımı nereye dokunsam ağrıyor vücudum. Doktor
muayene ediyor, hasta Kolum ağrıyor. diyor, bakıyor, kolu
sağlam, Bacağım ağrıyor. diyor, sağlam. En
sonunda ortopedist diyor ki: Ya, parmağının bir filmini
çekelim. Çekiyorlar ki parmak kırık.
Şimdi,
siz de sürekli a Haber dinleye dinleye bu insanların hâlinin gerçekten
güzel olduğunu zannediyorsunuz ama öyle değil. İnsanlar açlık
içinde kavruluyor, insanlar açlık içinde yalvarıyor.
Teşekkür
ediyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Göker.
Öneri
üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili
Orhan Yeğin konuşacaktır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA ORHAN YEĞİN (Ankara) Sayın Başkan,
kıymetli milletvekilleri; aziz milletimizi ve onu temsil eden Gazi
Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Dün
Ankara Sitelerde çıkan yangında hayatını kaybedenlere
Allahtan rahmet, yakınlarına sabır ve
başsağlığı, yaralılara da Cenab-ı Allahtan
acil şifalar diliyorum.
Kıymetli
milletvekilleri, elbette hep ileriye bakacağız, hep hedeflerimizi
daha yüksek, daha ileriye koyacağız. Geçenlerde bir hatip de bu
kürsüde ifade etti, Tarih ileriye doğru yaşanır ama tarih
geriye doğru bakarak anlaşılır. dedi.
Hedeflerimizi
ileriye doğru koyarken o hedefleri nereye
taşıyacağımız, ne yapacağımız, nereden
nereye geldiğimize bakmadan çok da planlaması mümkün olmuyor çünkü
geçmişten nereye geldiğimize, imkânlarımızın ne
olduğuna, elimizde ne olduğuna bakmadan konuştuğumuzda
konuşmanın ölçüsünün yukarıya doğru limitlerinin nereye
vardığını bilemediğimiz zamanlar oluyor.
Hayatlarının
en verimli dönemlerini ülkemizin çalışma hayatında geçiren, bu
çalışmalar nihayetinde emekliliği hak etmiş tüm
emeklilerimizin reel gelirinin artması için ülkemizin imkânları
dâhilinde her türlü iyileştirici düzenlemeyi yaptık ve yapmaya devam
ediyoruz. isterseniz bunlardan bazılarını burada ifade edeyim.
2000
yılı öncesinde bağlanan emekli aylıkları için intibak
düzenlemesini bu dönemde, bu yıllarda hep beraber yaptık AK
PARTİ iktidarları döneminde. Otuz yıldan fazla hizmeti olan 4/C
emeklilerine otuz yılı aşan süreler için emekli ikramiyesi
ödenmesine imkân da tanıdık. Memuriyet hizmeti olup SSK ve
BAĞ-KURdan emekli olanlara memuriyet hizmetleri için emekli ikramiyesi
ödenmesini sağladık. Emekli olduktan sonra ticari faaliyette
bulunanların aylıklarından yüzde 15 oranında kesilen sosyal
güvenlik destek primlerini kaldırdık. Emekli
aylıklarının bağlanma süresi yetmiş günden fazla
sürmekteyken bugün hamdolsun, aylık bağlama süresini on beş gün
ortalamaya indirdik ve inşallah bunu bir haftaya, bir güne indirme
hedefini de yakalayacağız. Aylık bağlandıktan sonra
eksik hizmet süresi nedeniyle emekli aylıklarının iptal
edilmesinin önüne geçmek amacıyla, aylık bağlandıktan sonra
da borçlanmayla eksik hizmet süresini tamamlama imkânını veren
düzenlemeyi de yaparak aylıkların kesilmesinin önüne geçtik. On
yıllık hizmeti dolmadan vefat eden sigortalıların hak
sahiplerine beş yıllık hizmetleri
karşılığında aylık bağlanmasını
sağladık. Hayatını kaybeden sigortalının 65
yaşından büyük, muhtaç durumda olan ana ve babasına artan hisse
bulunup bulunmadığına bakılmaksızın aylık
bağlama imkânı getirdik.
Emekli
ve hak sahiplerine konut edindirme yardımı tutarları hiçbir
seçim beyannamemizde, hiçbir programımızda olmamasına
rağmen, taahhüdümüz olmamasına rağmen konut edindirme
yardımı fonlarında biriken paraları da ödedik, ödemeyi
başardık.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, devam edin Sayın Yegin.
ORHAN
YEGİN (Devamla) Teşekkür ederim Başkanım.
Vergi
iadesi alabilmek için -az önce de hatibimiz ifade etti- fiş ve fatura
toplama uygulamasını da kaldırarak emeklilerimizi zarftan,
fiş toplamadan, zımbadan, yazmadan, çiziden hep beraber
kurtarmış olduk. Bütün emeklilerimizin yararlanacağı, daha
az maaş alanın daha çok yararlanacağı bir farklı
kademelendirmeyle bütün emeklilerimize promosyon ödenmesini sağladık.
Emeklilerimize Ramazan ve Kurban Bayramlarında biner TL olmak üzere,
bundan sonraki her bayramda totalde 2 bin lira olmak üzere bayram ikramiyesi
ödenmesi için düzenleme yaptık ve hayata geçirdik. Ve son olarak da dün
Mecliste kanunlaşan yasayla, bundan sonra emekli ve maluliyet
aylıklarıyla ilgili, emeklilerin aldığı
yıllık zamları bin TL olana kadar aradaki farkı
kapatıp bin TL maaş alabileceği yani bin liranın
altında maaşın cebine girmediği bir düzenlemeyi hep beraber
yapmış olduk.
Ve
aslında sayın milletvekilleri, ne yaptık, biliyor musunuz?
Başlıkların ötesinde genel bir anlam olsun,
hafızalarımızda bütün bu yapılanların toplamı
neye eşit olsun, aklımızda kalsın diye söylüyorum. 2002
yılında
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ORHAN
YEGİN (Devamla) Sayın Başkan, toparlamama izin verin.
BAŞKAN
Buyurun, tabii, bağlayın sözlerinizi Sayın Yegin.
ORHAN
YEGİN (Devamla) 2002 yılında emeklilerimize yapılan
ödemelerin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 4,8ken bu oran 2018
yılında 6,75e, 6,8e yükseldi. Yani 2002 yılında
emeklilere yapılan ödemelerin gayrisafi yurt içi hasılaya olan
oranını 2018e geldiğimizde yüzde 40ın üzerinde
artırmayı Allah bize nasip etti, hepimize nasip etti.
Yeter
mi, her ihtiyacı karşılar mı? Buna kim Evet. diyebilir?
İnsanlarımız, milletimiz her şeyin, her güzelliğin en
iyisine, en fazlasına layık. Biz hepimiz insanlarımız daha
yüksek gelire, daha yüksek standarda sahip olsun, daha mutlu olsun,
yaptığımız düzenleme ve icraatlar onun hayatının
yükünü daha da azaltsın istiyoruz ve on altı yıldır bu
ideal için, bu refahı yakalamak ve sürekli kılmak için,
altını çiziyorum, sürekli kılmak için gece gündüz
çalışıyoruz.
Bu
ülkeyi inşallah hep beraber büyütmeye devam edeceğiz. El ele
vereceğiz. Kimsenin teninin rengine, kıyafetinin boyuna,
şekline, şemailine takılmadan, milletin verdiği temsil
yetkisini hep beraber doğru kullanacağız, popülizm,
fırsatçılık yapmadan inşallah, daha da
standartlarımızı yükselteceğiz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yegin.
İYİ
PARTİ Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Halkların
Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
2.- HDP Grubunun, Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan ve
arkadaşları tarafından, Hrant Dink cinayetinin tüm
hakikatleriyle ortaya çıkarılması amacıyla 16/1/2019
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 17 Ocak 2019 Perşembe günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu 17/1/2019 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından
grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Ayhan
Bilgen
Kars
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
16
Ocak 2019 tarihinde, Diyarbakır Milletvekili Sayın Garo Paylan ve
arkadaşları tarafından verilen 1318 sıra numaralı
Hrant Dink cinayetinin tüm hakikatleriyle ortaya çıkarılması
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne
alınarak görüşmelerinin 17/1/2019 Perşembe günkü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Önerinin gerekçesini açıklamak üzere, öneri sahibi Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan
konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Paylan. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
HDP
GRUBU ADINA GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(x)
Değerli
arkadaşlar, Hrant Dink 19 Ocak 2007 tarihinde İstanbul
Şişlide gazetesinin önünde katledildi ve üzerinden tam on iki
yıl geçti. Cinayette hükûmet sözcüleri, yargı -Türklüğü
aşağılamak gerekçesiyle 301inci maddeden- medya
attığı nefret manşetleriyle önemli roller aldı
arkadaşlar ve on iki yıldır bu rollere bakılmadı. Oysa
Hrant Dink öldürülmeden hemen önce yazdığı son
yazısında aynen bir ihbar niteliğinde bu rolleri
belirtmişti, sürem az olduğu için ben yazıdan bazı
alıntılar yapacağım arkadaşlar. Yazının
başlığı: Ruh hâlimin güvercin tedirginliği.
Hrant
Dink aynen şöyle söylüyor: Başlangıcında Türklüğü
aşağılamak suçlamasıyla Şişli Cumhuriyet
Savcılığınca hakkımda başlatılan
soruşturmanın tedirginliğini duymadım. Soruşturma
sonucunda bir dava açılmayacağına kesin gözüyle bakıyordum,
kendimden emindim. Ama hayret, işte, dava açılmıştı.
Savcı, bilirkişi raporuna rağmen cezalandırılmamı
istedi. Ardından da hâkim mahkûmiyetime karar verdi. Hâkim Türk milleti
adına karar vermişti, benim Türklüğü
aşağıladığımı hukuken tescillemişti.
Her şeye dayanabilirdim ama buna dayanmam mümkün değildi. Benim
anlayışımla, bir insanın birlikte
yaşadığı insanları etnik ya da dinsel herhangi bir
farklılığı nedeniyle aşağılaması
ırkçılıktı ve bunun bağışlanır bir yanı
olamazdı.
Bu
ülkenin yargısı birçok devlet insanının ve siyasetçinin de
dile getirmekten çekinmediği gibi bağımsız değil.
Yargı, yurttaşın haklarını değil, devleti
koruyor, yargı, yurttaşın yanında değil, devletin
güdümünde.
Ne
diyeyim ki? Bana haddimi bildirmeye soyunmuş olan ve muhtemelen de
davanın her kademesinde bilemeyeceğim yöntemlerle
varlığını hissettiren o büyük güç, işte, yine perde
arkasındaydı. Nitekim Yargıtay Genel Kurulu da oy
çokluğuyla benim Türklüğü aşağıladığıma
hükmetti.
Şu
çok açık ki beni yalnızlaştırmak, zayıf ve
savunmasız kılmak için çaba gösterenler kendilerince muratlarına
erdiler. Daha şimdiden, topluma akıttıkları kirli ve
yanlış bilginin tesiriyle Hrant Dinki artık Türklüğü
aşağılayan biri olarak gören ve sayısı hiç de az
olmayan önemli bir kesim olarak tanıttılar.
Bu
insanlar şimdi benim hakkımda ne düşünüyor? sorusudur benim
asıl beynimi kemiren. Ne yazık ki artık eskisinden daha fazla
tanınıyorum ve insanların Aa, bak, bu, o Ermeni değil mi?
diye bakış fırlattığını daha fazla
hissediyorum. Ve refleks olarak da başlıyorum kendi kendime
işkenceye. Bu işkencenin bir yanı merak, bir yanı
tedirginlik; bir yanı dikkat, bir yanı ürkeklik. Tıpkı bir
güvercin gibiyim, onun gibi sağıma, soluma, önüme, arkama göz
takmış durumdayım; başım onunki kadar hareketli ve
anında dönecek denli de süratli. İşte size bedel. Ne diyordu
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, ne diyordu Adalet
Bakanı Cemil Çiçek? Canım, 301'in bu kadar da abartılacak bir
yanı yok. Hapse girmiş biri var mı? Sanki bedel ödemek sadece
hapse girmekmiş gibi. İşte size bedel, işte size bedel!
İnsanı güvercin tedirginliğine hapsetmenin nasıl bir bedel
olduğunu bilir misiniz ey siz bakanlar, bilir misiniz? Siz, hiç bilmez
misiniz güvercinleri? Ölüm kalım dedikleri, kolay bir süreç değil
yaşadıklarım ve ailece yaşadıklarımız.
Biz
yaşadığı cehennemi cennete çevirmeye talip insanlardandık.
Türkiye'de kalıp yaşamak, hem bizim gerçek arzumuz hem de Türkiye'de
demokrasi mücadelesi veren, bize destek çıkan, binlerce tanıdık,
tanımadık dostumuza olan saygımızın gereğiydi.
Kalacaktık ve direnecektik. Bir gün gitmek mecburiyetinde kalırsak
ama, tıpkı 1915'teki gibi çıkacaktık yola;
atalarımız gibi, nereye gideceğimizi bilmeden, yürüyerek
yürüdükleri yollardan, duyarak çileyi, yaşayarak ızdırabı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Devam edin Sayın Paylan.
Buyurun.
GARO
PAYLAN (Devamla) Öylesi bir serzenişle işte, terk edecektik
yurdumuzu ve gidecektik yüreğimizin değil ama
ayaklarımızın götürdüğü yere, her neresiyse. Dilerim
böylesi bir terk edişi hiç ama hiç yaşamak mecburiyetinde
kalmayız.
Muhtemelen,
2007 benim açımdan daha da zor bir yıl olacak. Yargılanmalar
sürecek, yeniler başlayacak. Kim bilir daha ne gibi
haksızlıklarla karşı karşıya kalacağım?
Ama tüm bunlar olurken şu gerçeği de tek güvencem sayacağım:
Evet, kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim ama
biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler, kentin ta
içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını
sürdürürler. Evet, biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce.
Değerli
arkadaşlar, sevgili Hrant Dink bu yazısını 19 Ocak 2007den
hemen önce yazdı. Aynen bir ihbar niteliğinde...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun devam edin Sayın Paylan.
GARO
PAYLAN (Devamla) Aslında katillerini söylüyor, katillerini ihbar ediyor.
Bu devletin içinde odaklanmış o katil uru gösteriyor;
medyasıyla, yargısıyla, hükûmet sözcüleriyle, nefret suçu içeren
söylemleriyle gösteriyor ve Hrant Dink, on iki yıldır
Şişlideki o kaldırımda yatıyor arkadaşlar.
Bakın,
Türkiye Büyük Millet Meclisinden sesleniyorum. Bizim sorumluluğumuzdur
arkadaşlar, Hranta bir borcumuz var. Hrant bu ülkede
barışı, adaleti istedi, Hem geçmişle yüzleşelim hem
de birlikte eşit, adil bir gelecek kuralım. dedi ama bu söylemlerini
hazmedemeyenler, bu söylemin hayata geçmesini istemeyen karanlık odak
Hrant Dinki katletti ve on iki yıldır da Hrant Dink o
kaldırımda adalet bekliyor.
Türkiye
Büyük Millet Meclisinin bu konuda sorumluluk alacağını umuyorum
ve önergemize destek vereceğini umuyorum.
Değerli
arkadaşlar, Hranta Ermenice bir çağrıyla bitirmek isterim.
(X)
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Paylan.
Öneri
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu konuşacak.
Buyurun
Sayın Tanrıkulu. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
üç dakikadır.
CHP
GRUBU ADINA MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Hazırlanışı,
işlenişi ve sonraki soruşturması Adalet ve Kalkınma
Partisi iktidarı döneminde olan bir cinayettir Hrant Dinkin öldürülmesi
ve aradan on iki yıl geçmiştir, hâlen İstanbul 14. Ağır
Ceza Mahkemesinde yargılamalar devam ediyor ve asıl faillerin ortaya
çıkmadığı bir yargılama süreci devam ediyor. Şu
anda 85 kişinin yargılandığı bir dava var, 4ü tutuklu
ama asıl failler yargılanamadı, asıl failler henüz
çıkamadı. O davayı ilk gününden beri izliyorum. Hrant Dinkin
öldürüldüğü gün de İstanbuldaydım. Dostumdu, yarım saat
uzaklıktaydı ve yetiştiğimde daha yerdeydi kendisi. Ölü
muayenesine katıldım dostumun. O zamandan bu zamana izliyorum ve
Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşlarıma soruyorum:
İlk gün komisyon kurmuştunuz ve davayı izliyordunuz. Sonra neden
bıraktınız? İlk gün milletvekilleriniz gelmişti, iki
üç duruşmaya geldiler, ben de müdahil vekil olarak katıldım o
zaman davalara ama sonra kestiniz. Neden kestiniz? Çünkü sorumluluğunuz
var, siyasi sorumluluğunuz var. O sorumluluk ne, size söyleyeyim mi?
Nasıl Genelkurmay Başkanı MİT Müsteşarını
arar? MİT Müsteşarı nasıl İstanbul Bölge
Başkanını arar? İstanbul Bölge Başkanı nasıl
İstanbul Valisini arar ve Hrant Dinki çağırırlar ve
konuşurlar kendisiyle ve neden bugüne kadar bununla ilgili bir
soruşturma yapılamaz? Neden Genelkurmayla ilgili bir soruşturma
yapılamaz? Neden MİT Müsteşarıyla ilgili ve onu oraya tevdi
etmek için gelen görevlilerle ilgili herhangi bir izin verilemez?
Dahasını söyleyeceğim: Başbakanlık Teftiş
Kurulundan uzmanlar Trabzona giderler, Trabzonda MİT Bölge
Başkanını dinlerler ve MİT Bölge Başkanı bunlara
şunu söyler
Bize bir kırıntı verin hiç olmazsa bu
cinayetle ilgili. falan denir kendisine. MİT Bölge Başkanı der
ki: Kırıntı versem sizi fırına götürür. Bunu söyler
ve bunların doğru olduğu İstanbuldaki 14. Ağır
Ceza Mahkemesindeki tanıklıklarla ortaya çıkar. Evet, bize
MİT Bölge Başkanı bu cümleyi söyledi. dediler. Ama MİT
Bölge Başkanıyla ilgili olarak bugüne kadar herhangi bir
soruşturma izni yok, herhangi bir tanıklık da yok.
Ben
buradan Sahyın Cumhurbaşkanına sesleniyorum: 2013te MİT
Yasası değişti. Eğer gerçekten bu soruşturmanın
aydınlığa kavuşmasını istiyorsanız izin
verin yargılansınlar veya izin verin tanıklık
yapsınlar. İzin verin bu uzmanlara, tanıklık
yapsınlar. Ama maalesef bugüne kadar bu da ortaya
çıkarılamadı.
Hrant
Dink dostumdu, Diyarbakır Barosu Başkanıyken 2005
yılında bir panele davet etmiştik.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın Sayın Tankırulu, buyurun.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) O panelde yaptığı
konuşmadan bir alıntıyla konuşmamı bitireceğim.
Aynen şöyle demişti Hrant Dink Diyarbakırda, Diyarbakır
Barosunun panelinde: Bu halk üzerine bütün baskı ve dayatmalara, bütün
entrikalara, bütün pisliklere, zulme rağmen -ki hâlâ devam ediyor- ne
ederiz, nasıl ederiz de birlikte ve yan yana değil, iç içe
yaşamayı gerçekleştiririz? Eğer demokrasi gibi bir
kavramdan bahsedeceksek, çok kültürlülük gibi bir gerçeklikten bahsedeceksek
Türk halkının da Kürt halkının da önündeki temel engel
budur. Ayrı ayrı yaşamak, yan yana yaşamak ya da paralel
yaşamak değil; iç içe yaşamanın, eşit
yaşamanın, birlikte, özgür yaşamanın şartlarını
bulmaktır. Evet böyle konuşmuştu.
Seni
unutmayacağız!
(x) (CHP ve HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Tanrıkulu.
Öneri
üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Abdullah Güler konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Güler.
Süreniz
üç dakikadır.
AK
PARTİ GRUBU ADINA ABDULLAH GÜLER (İstanbul) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik
Partisi Grubunun, Hrant Dink cinayetinin araştırılması
hususunda, Meclis araştırması açılması için
vermiş olduğu grup önerisi üzerine AK PARTİ Grubumuz adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, aziz milletimizi ve yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Çok
değerli milletvekilleri, biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz alan hatip 2007 yılı içerisinde meydana gelen
olaylarla ilgili olarak bazı düşüncelerini ifade etti ancak merhum
Hrant Dinkin 19 Ocak 2007 tarihinde Agos gazetesi önünde öldürülmesinden
önceki bazı tarihlerde de çok farklı olayların olduğu
hususunda, burada, sayın Genel Kurulumuza, saygıdeğer
milletvekillerimize bilgi vermek istiyorum.
5
Şubat 2006 tarihinde Trabzonda İtalyan Katolik Kilisesi Rahibi
Santoronun öldürülmesi, 17 Mayıs 2006 tarihinde Danıştay 2.
Dairesine yapılan silahlı saldırı, daha sonra, merhum Hrant
Dinkin öldürülmesinden sonra 18 Nisan 2007 tarihinde Malatya Zirve Kitabevinde
3 vatandaşımızın öldürülmesi ve daha sonra da 12 Temmuz
2007 tarihinde Ümraniyede bir operasyonda ele geçirilen el bombaları
sonucunda başlatılan Ergenekon soruşturması. Bunları
bir bütün olarak değerlendirdiğimizde, dışarıdan
güdümlü bir aklın, FETÖ terör örgütü aklının, o tarih
itibarıyla Türkiyeyi bir kaos ortamına sürüklemek, yönetilemez bir
ülke görüntüsü vermek üzere bir operasyon yürüttüğünü görüyoruz. Niye? O
tarihlerde görevlerde bulunan Emniyet İstihbarat Daire Başkanı
Ramazan Akyürekin, Ali Fuat Yılmazerin, özel yetkili Cumhuriyet
Savcısı Zekeriya Özün bu planlama içerisinde yer
aldıklarını ve malum bu suikastlerin, bu operasyonların
aklını temsil ettiklerini görüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, biraz önce Cumhuriyet Halk Partili milletvekilimiz dedi ki:
AK PARTİli bir grup bu Hrant Dink cinayetlerini o süreç içerisinde takip
etti. Evet, biz takip ettik. Sayın milletvekillerimizle beraber ben de
İstanbul il başkanlığında bu cinayet üzerine
yargılamaları bizzat takip ettim. Peki, Cumhuriyet Halk Partisi ne yapıyordu
o zaman? Bunun cevabını niye vermedi acaba, çok merak ediyorum. Ne
yapıyordu biliyor musunuz? 17 Nisanda Biz sözde değil özde
cumhurbaşkanı istiyoruz. diyen bir genelkurmay
başkanının peşine düşmüş onu takip ediyordu. Ne
yapıyordu? AK PARTİnin kapatılması davasıyla beraber,
22 Temmuz erken seçimlerinden önce, Cumhurbaşkanlığına
seçilmemesi için Anayasa Mahkemesi nezdindeki her türlü itirazı takip
ediyordu. Maalesef cinayetle hiçbir işi yoktu.
SERPİL
KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) Ya, siz iktidarsınız, niye
yargılanmıyorlar, bunu açıklayın.
ABDULLAH
GÜLER (Devamla) Çok saygıdeğer milletvekilleri, şu anda
İstanbulda 14. Ağır Ceza Mahkemesinde, 2016/32 sayılı
dava dosyasıyla 4ü tutuklu 86 sanıklı dava devam ediyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Devam edin Sayın Güler, buyurun.
ABDULLAH
GÜLER (Devamla) Sayın Başkanım, evet, kısa bir
açıklama
SERPİL
KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) Niye adalet ortaya çıkmıyor, onu
açıklayın.
ABDULLAH
GÜLER (Devamla) Peki, kimler var bunların içerisinde? Zaman Gazetesi
Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, FOX TVnin Haber Müdürü Ercan
Gün, o zamanki Jandarma Komutanı Ali Öz, Zekeriya Öz, fotoğrafı
çeken polis memurları, o dönemde Emniyette görevli istihbarat
memurları, daire başkanları, şube müdürleri,
İstanbulda görev yapan o dönemdeki Jandarma ve Emniyet
mensuplarının tamamı, 86 sanık şu anda yargı
önünde hesap veriyor.
Çok
saygıdeğer milletvekilleri, bizim bağımsız Türk
yargısına güvenimiz tamdır ve bunun sonucunda da bu olaya
karışan sanıkların tamamının ceza
alacağına biz inanıyoruz.
Genel
Kurulu bu bilgiler ışığında saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Güler.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Sayın Başkan...
BAŞKAN
Buyurun Sayın Tanrıkulu.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Sayın Başkan,
şahsıma yönelik sataşma var.
ABDULLAH
GÜLER (İstanbul) Hayır, ben ifadesine cevap verdim.
BAŞKAN
Sataşmanın gerekçesini açıklar mısınız?
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Önce CHP neredeydi? dedi.
ABDULLAH
GÜLER (İstanbul) Siz söylediğiniz için ben de söyledim.
BAŞKAN
İsterseniz yerinizden söz vereyim.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Kürsüden rica etsem. Doğru bilgi
vermediğimi söyledi.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Sayın Başkan...
BAŞKAN
Sayın Altay, buyurun.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Sayın hatip konuşmasında kendisinden
önce konuşan grubumuza mensup milletvekilinin yaptığı
konuşma üzerinden konuşmayı çarpıttı o bir
sataşma ona ama ayrıca Cumhuriyet Halk Partisi generallerin
peşinde koşuyordu. demek suretiyle Cumhuriyet Halk Partisine
ağır bir sataşmada bulunmuştur. Parti adına ben söz
istiyorum ama Sezgin Beye de yönelik, konuşmasını saptırmaya
yönelik bir sataşmanın olduğu da çok açık, o takdiri size
bırakıyorum.
BAŞKAN
Sayın Tanrıkulu, size yerinizden söz vereyim.
Sayın
Altaya da partiye yönelik, grubunuza yönelik sataşmadan dolayı iki
dakika söz vereceğim.
Buyurun
Sayın Tanrıkulu.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
26.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, İstanbul Milletvekili Abdullah Gülerin HDP grup
önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Sayın Başkan, CHP o zaman da
bu davayı izliyordu, şimdi de izliyor, izleyen vekillerden birisi de
benim ve Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili sıfatımla da izliyorum
bu davayı ama Adalet ve Kalkınma Partisi maalesef, maalesef ama
izlemedi, izleyemiyor. Neden izleyemiyor? Çünkü soruşturma izinlerini vermediler
yani kendileri yetkili olduğu hâlde ne vali hakkında ne emniyet
müdürü hakkında zamanında vermediler. Bunu kim engelledi peki? FETÖ
mü engelledi? Soruşturma izni niye vermediniz vali hakkında, emniyet
müdürü hakkında, neden? Hadi, MİTle ilgili açık açık
söylüyorum, şu anda neden vermiyorsunuz, neden izin verilmiyor?
Dolayısıyla burada siyasi sorumluluğu alan Adalet ve
Kalkınma Partisi, çok açık. Dolayısıyla bu sorumluluktan
kaçmanız mümkün değil.
Bakın,
on iki yıldır bir cinayet olayı aydınlanmadı ve her
şeyi yine bir FETÖ torbasına koyuyorsunuz. O zaman kim
iktidardı? Sizin partiniz. Çok açık, o nedenle söylüyorum,
hazırlanışı, gerçekleştirilmesi ve
soruşturulması tamamen sizin iktidarınızda oldu, tamamen ve
şu anda, hâlen gerçek sorumlular yargılanmıyor. Bakın, bir
gün gelin, duruşmaları izleyin; sadece bir gün.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Tanrıkulu.
Sayın
Altay, size de 69uncu maddeye göre iki dakika süreyle söz veriyorum.
Buyurun.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
İstanbul Milletvekili Abdullah Gülerin HDP grup önerisi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasında
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Yani
sayın milletvekilim, nankör olmamak lazım. Demokrasiye sadakat
konusunda Cumhuriyet Halk Partisine dil uzatmak için abdest almanız
lazım. Biz Türkiyede yüzde 34 oy almış bir partinin Genel
Başkanı Mecliste olmalıdır. diyen partiyiz. Tayyip
Erdoğanı, Cumhuriyet Halk Partisinin demokrasiye sadakati, Türkiye
Büyük Millet Meclisine olan bağlılığı, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin tam demokrasi içinde çalışması arzusu buraya
getirmiştir, onu şimdi Cumhurbaşkanı
yapmıştır. Ayıptır, Allahtan korkun, iftira
atıyorsunuz. Generallerin peşinde koşan namerttir.
ABDULLAH
GÜLER (İstanbul) Demedik öyle bir şey.
ENGİN
ALTAY (Devamla) Dedin, öyle dedin
ABDULLAH
GÜLER (İstanbul) - Hayır canım, demedik.
ENGİN
ALTAY (Devamla)
Cumhuriyet Halk Partisi generallerin peşinde
koşuyor. dedin. (CHP sıralarından alkışlar)
ABDULLAH
GÜLER (İstanbul) Sözünün, sözünün
ENGİN
ALTAY (Devamla) Her zaman söyledim: Türk Silahlı Kuvvetleri yürütmenin
emrinde olmalıdır ama yürütme de bir kumpas mahkemesinde Ben bu
davanın savcısıyım. dememelidir, asıl ayıp
budur. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bir
ayıp da şudur: Benim için 12 Mart neyse, 27 Mayıs neyse, 12
Eylül neyse 27 Nisan, 28 Şubat, 15 Temmuz aynıdır. Gel, sen de
söyle bakayım, hepsi aynı mı?
ABDULLAH
GÜLER (İstanbul) Hepsi aynı.
ENGİN
ALTAY (Devamla) Değil. Hepsi aynı. diyebilseydiniz, 27 Nisan
elektronik muhtırasını tezgâhlayanlara zırhlı araba
hediye etmezdiniz. Ayıptır. (CHP ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar) Sizin, demokrasi konusunda bize
söyleyeceğiniz tek kelime yok. İsterseniz devam ederiz bu
tartışmaya. Yani Siirt seçimlerini hatırlar insan, bu Mecliste
Erdoğanla ilgili yapılan Anayasa değişikliğini
hatırlar insan ve CHPye demokrasiyle ilgili laf etmez.
Hrant
Dink cinayetinde siz üç maymunu oynadınız. Hatta,
bazılarınız utanmadan, ahlaksızca -sizi kastetmiyorum, o
lafı söyleyen için söylüyorum- arsızca, edepsizce Hrant Dinkin
cenazesine giden milletvekilimizi Teröristlerin cenazesine gitti. diye
toplumda hedef gösterdi. Bu, terbiyesizliktir.
Genel
Kurulu saygıyla selamlarım. (CHP ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
CAHİT
ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan
BAŞKAN
Söz vereceğim Sayın Özkan.
Daha
önce Sayın Bilgenin söz talebi var.
Buyurun
Sayın Bilgen.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
27.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgenin, bir siyasi
hesaplaşmanın, bir devrisabık yaratmanın
arayışında olmadıklarına ilişkin
açıklaması
AYHAN
BİLGEN (Kars) Sayın Başkan, bu tartışmanın,
bizi buluşturması lazım, bizi yeniden ayrıştıran,
yeniden siyasi hesaplaşmaya döken bir pozitif katkısı olmaz.
Gidenleri
geri getiremeyiz. Tekrarı olmaması için etkin, ciddi bir
soruşturma, yargılama sürecinin kavgasını veriyoruz, bunun
için önerge vermiş bulunuyoruz.
Bakın,
bir dönem bu dava tümüyle Ergenekon dipsiz kuyusuna atıldı. O dönemin
konjonktürü içerisinde neredeyse bütün suçlar Ergenekona fatura edilip öyle
çıkılıyordu işin içinden. Şimdi de aynı şey
FETÖ için yapılıyor. Evet, olabilir ama Roboski için de 15 Temmuzun
sonrasında FETÖ işaret edildi ama hiçbir şey
yapılmadı. Dolayısıyla da burada böyle bir dipsiz kuyuya
atmak yerine somut sorumlulukları konuşmak zorundayız.
Bu
olaydan sonra dönemin Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, vali yapıldı;
döneminin valisi Muammer Güler, bakan yapıldı; kararı onaylayan
Yargıtay üyesi ombudsman yapıldı. Bütün bunlar siyasi sorumluluk
gerektirir, yoksa bir siyasi hesaplaşmanın, bir devrisabık
yaratmanın ve bu konuyu başka bir kaosun içine itmenin
arayışında değiliz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bilgen.
Buyurun
Sayın Özkan.
CAHİT
ÖZKAN (Denizli) Sadece kayıtlara geçmesi için ifade etmek istiyorum.
Başta Sayın Cumhurbaşkanımız ve AK PARTİ Grubu
olarak, bugüne kadar her zaman korunması gereken bir değer varsa,
onun da bizi bir arada yaşatan değer olduğuna inanıyoruz.
Yani demokrasimize, millî irademize, hukuk devletine ve medeniyet
değerlerimize sahip çıkarak bütün sorunlarımızı
aşacağımıza inanıyoruz.
Sayın
Cumhurbaşkanımız ve AK PARTİ Grubu olarak bizler
Eğer
millî iradeye karşı bir kast girişimi varsa yani bir darbe
iddiası yargılamasıysa bu yargılamada millî iradeye
yönelmiş tehlikelerin muhatabı kimdir? Seçilmiş hükûmet ve millî
iradenin tecelligâhı Meclistir. O zaman Meclisin elbette iddia
makamının yanında yer alması lazım, bu ifade edilmek
istenmiştir yani demokrasinin ve hukuk devletinin yanında
olduğumuz ifade edilmiştir.
Velhasılıkelam
grup önerisiyle ilgili, içeriğiyle ilgili konu bir cinayetin
arkasının araştırılmasıdır. Biz
yukarıdan aşağıya, ilk konuşmacıdan sonuna kadar,
hepimiz ne dedik? Birlikte yaşama, içi içe yaşama kültürünü hayata
geçirmek. İç içe yaşama kültürünü hayata geçireceksek o zaman, birbirimizle
kavga etmek yerine bunun, hukukun, demokrasinin ve değerlerimizin
yanında yer almaktan geçtiğine inanıyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, devam edin Sayın Özkan.
CAHİT
ÖZKAN (Denizli) İnşallah, bu hususta yapılacak bütün
çalışmaların da Parlamentonun, Hükûmetin ve yargı kurumu
olarak yargı kurumumuzun da takipçisi olacağına yürekten
inanıyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Buyurun
Sayın Altay.
28.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Denizli
Milletvekili Cahit Özkanın yerinden sarf ettiği bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Ben Cahit Özkanın biraz önce
yaptığı konuşmayı partisine mensup milletvekiline
yaptı diye değerlendirdim. Gerilim merilim
Bir partiye Generalin
peşinden gidiyorsun. dersen ben de derim ki 27 Nisan elektronik
muhtırasını ben kaleme aldım. diyen Çevik Bir nerede,
söyleyin? Nerede Çevik Bir? 27 Nisan muhtırasını bulunduğum
yerde danışmanım bana bildirdiğinde ben Bu alçak bir
muhtıradır. dedim, yanımda on kişi vardı, şimdi
siz onlara zırhlı araba alıyorsunuz. Bize demokrasiden
bahsedemezsiniz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Buyurun
Sayın Ağıralioğlu.
29.- İstanbul Milletvekili Yavuz
Ağıralioğlunun, Hrant Dink olayının etkin
soruşturma ve adil yargılama neticesi beklenilen en netameli
mevzulardan bir tanesi olduğuna ve devletin bu kabîl meselelerde kendine
yakışanı yapmak zorunda olduğuna ilişkin
açıklaması
YAVUZ
AĞIRALİOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; burada etkin soruşturma ve adil
yargılama neticesini beklediğimiz bir sürü mevzunun en netameli
olanlarından bir tanesidir Hrant Dink meselesi. AK PARTİ grup
başkan vekilimizin ayrışma, ayrışmama hassasiyeti
üzerine kurduğu cümlelere mukabele ediyorum. Şöyle: Siyaseti dizayn
etme hevesinde olanların bu hesaplarını icra etmek için bir
siyasi, sosyal proje hâline dönüştürdükleri suikastlar alanıdır,
Türkiye çokça bu işten muzdarip olmuştur. Netameli bunca
suikastın arkasından etkin soruşturma ve adil yargılama
yapılamadığı için, devletin içerisinde kendisini siyasi
karar mekanizmasından daha üstte gören ya da devletin içerisine
sızmış birtakım unsurlarla Türk siyasetini dizayn etme
hevesine kapılmış organizasyonlara verilecek cevabımız,
bu mevzulara devletin adil, etkin müdahale imkânını
bulmasını sağlamaktır. Milliyetçi Hareket Partisine yönelik
komplo organizasyonlarında, daha önceki siyasi suikastlarda, daha önceki
akademisyenlerimizin öldürülmesinde hep siyaseti dizayn etme şehveti yatmakta
arkadaşlar. Bunların hiçbirisine zamanında etkin mukabele
edemediğimiz için bu acıların önünü alamıyoruz. Sivas
olayları yaşanıyor, binlerce insan mağdur ediliyor,
ölenler, öldürülenler
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Devam edin Sayın Ağıralioğlu.
YAVUZ
AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Bütün bunlar üzerinden sadece
toplumun birbirine daha çok kinli hâle gelmesine sebebiyet verecek
meçhullüğün önüne geçmesi lazım devletin.
Ben,
Hrant Dink öldürüldüğü günden beri
Ki bu mevzuda -rahmetli Muhsin
Yazıcıoğlunun üzerine bir kara çalmak ameliyesine döndüğü
için- çok hassasiyetle birkaç şey söylemem lazım. Bu meseleyi, o
günden bugüne elime her mikrofon geçtiğinde, Allah şahit, şöyle
konuşuyorum: Bu topraklarda yaşamış olmanın, bu
topraklarda acı çekmiş olmanın çözümünü yine bu topraklarda
derman olacak şekilde, alın teri dökecek şekilde gayret ederek
kardeşliğe taşımak isteyen herkesi canımızdan
aziz bilmek zorundayız, buna Hrant Dink de dâhil diyorum, bak,
öldürüldüğü günden beri. Bunu şunun için söylüyorum:
Ayrışmaya değil de bütünleşmeye dönsün diye, derdi bu
topraklarda olanın çözümü bu topraklarda bulanın memleketidir
burası. Biz, şimdi, neye kızıyoruz? Bu topraklarda derdi
olanın çözümü dışarıda arayanına kızıyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın Sayın Ağıralioğlu.
YAVUZ
AĞIRALİOĞLU (İstanbul) Hrant Dinki bu parantez içerisine
alarak, bu mevzuyu konuşarak memleketin birliğine, beraberliğine
mihenk etmeye çalışmamın sebebi şudur: Hrant Dink, bu
topraklara ait bir acıyı, derdi bu topraklarda çözme iradesine cümle
kurmuş bir adamdır. Dolayısıyla ben sosyolojik olarak
Türklüğü konuştuğum her zeminde Sosyolojik olarak Türk, Hrant
Dinktir.e getiririm mevzuyu ki bu toprakların kadim beraberlik iradesine
bir can suyu vermiş olayım. Şimdi, bunu ifade etmemin sebebi
şu: Devletin bu kabil meselelerde ortaya koymuş olacağı
irade, hızlı bir şekilde adaletin tecelli etmesidir. Yani yirmi
sene sonra, otuz sene sonra insanların birbirlerine bu kadar kin ve garez
biriktirmesine, devlete itimatsızlığına dönecek
suiistimaller alanını kapatmak mecburiyeti devletindir. Devlet bu
mevzuda kendine yakışanı yapmak zorundadır. Israrla ve
devamla diyoruz ki: Devlet, devamlı hesap soran mekanizma değildir;
devlet, hesap verirken de devlettir, hesap verme iradesini koyarken de
devlettir, verdiği hesabı adaletle yönettiği insanların
vicdanını teskin edecek şekilde inşa eden de devlettir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAVUZ
AĞIRALİOĞLU (İstanbul) Bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN
Evet, tamamlayın lütfen.
YAVUZ
AĞIRALİOĞLU (İstanbul) Biz devletimizi bu şekilde
etkin, adaleti hızlı tahakkuk ettirecek ve insanlarına,
vatandaşlarına devletin adaletiyle ilgili kafalarında hiçbir
istifham kalmayacak şekilde tecelli eden, bir organizasyon iradesi hâline getirmek
mesuliyeti altında olan bir yerin müntesipleriyiz arkadaşlar.
Dolayısıyla bu mevzuda hassasiyetimizin konuşmaktan öte
şeyler yapmak olduğunu unutmamak için söyledim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Ağıralioğlu.
Buyurun
Sayın Akçay.
30.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, menfur bir
suikast sonucunda hayatını kaybeden Hrant Dinki saygıyla
andığına, HDP grup önerisinde geçen ifadelerin milleti ve
devleti töhmet altında bırakan ifadeler olduğuna, bir
insanın yaşama hakkının elinden alınmasının
vicdanla ve manevi değerlerle bağdaşmadığına,
Devlet Bahçelinin 2 Şubat 2007deki uyarılarının isabetli
tespitler içerdiğine ilişkin açıklaması
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu
önerge üzerine belli bir hazırlık yapmış olmakla birlikte
baştan konuşmayı düşünmemiştim ve konuşmamak için
de biraz da zorlamıştım kendimi. Ancak yapılan
tartışmaları da dikkate alarak konuşma yapmakta bir zaruret
de gördüm fakat yapılan tartışmaların
dışında bir konuya temas etmek istiyorum.
Öncelikle
bundan on iki yıl evvel menfur bir suikastla hayatını kaybeden
Hrant Dinki saygıyla anıyor ve ailesine de
başsağlığı dileklerimi tekraren iletiyorum. Çünkü her
yıl aynı tarihlerde HDP Grubu tarafından bu grup önerisi gündeme
getiriliyor. Şimdi, bu grup önerisinde benim dikkatimi çeken bir ifadeyi
sizlerle paylaşmak istiyorum. Diyor ki grup önerisinde: Dink davası
ortada Türkiyenin Ermeni bir yurttaşına karşı âdeta millî
mutabakatla işlenen bir cinayet olmasına rağmen ne yazık ki
hafızalarda cezasızlık kültürünün sembollerinden biri olarak yer
almıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, devam edin Sayın Akçay.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) - Şimdi, bu ifadeler cinayetin faili olarak bütün bir
milleti ve devleti itham eden ve töhmet altında bırakan bir ifadedir.
Ve sadece cinayeti işleyen provokatör şebekelerinin provokatif
amaçlarına hizmet etmekten başka bir neticesi de olmaz. Ayrıca,
ben öyle kuvvetle inanıyorum ki Hrant Dink sağ olsaydı da bu
ifadeleri kesinlikle kabul etmez ve reddederdi.
Kökeni,
kimliği, kişiliği ne olursa olsun, öncelikle bir insanın
yaşama hakkının elinden alınmış
olmasının, bizatihi sadece bu hususun bile vicdanla ve manevi
değerlerle bağdaşır hiçbir tarafı yoktur. Bu yüzden,
Ermeni asıllı bir Türk vatandaşının katledilmesini de
Türk milleti hiçbir zaman, asla tasvip etmemiştir.
Çok
önemli bir hususu da hatırlatmak istiyorum. Bu cinayetten
yaklaşık on-on beş gün sonra, Milliyetçi Hareket Partisi Genel
Başkanımız Sayın Devlet Bahçelinin 2 Şubat 2007deki uyarılarını
da tekraren hatırlatmak istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, devam edin Sayın Akçay.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Bundan on iki yıl evvel yapılan bu
uyarıların ne kadar isabetli olduğu bu on ikinci yıl
itibarıyla daha da anlam kazanmaktadır. Diyor ki Sayın Genel
Başkanımız: Devletin bütün yetki ve imkânlarıyla bu itham
-yani işte çeteleşmeydi, biraz önce de ifade edildi, yok Ergenekondu
vesaireydi; birtakım bir mugalata, bir gereksiz tartışmaya, bir
polemik içerisine bu cinayet hadisesi hapsedilmişti, kamuoyu bunları
tartışıyordu, o tartışmaların yoğunluğu
içerisinde- kesinlikle araştırılmalı, gereği
yapılmalı ve kurumlar içindeki çeteleşme olarak tarif edilen
yapı ortaya çıkarılmak mecburiyetindedir. Ayrıca, bu
araştırmaya da lütfen dikkat buyurun- Emniyet teşkilatı
bünyesinde, cemaat ilişkileri ağını ortaya çıkarmakla
başlanmalıdır. Ve artık bugün itibarıyla hiç kimse
itiraz etmeyecektir ki bu uyarılar son derece isabetli tespitler
içermektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Bağlayın lütfen Sayın Akçay.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum;
biraz zorluyoruz sabrınızı.
BAŞKAN
Yok, yok, hayır; buyurun, devam edin.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) - On iki yıl önce, bu cinayetle ilgili olarak Emniyet
içerisindeki FETÖ odaklı yapılanmaya dikkat çekilmişti. 15
Temmuz sonrasında, kamuoyu, Hrant Dink cinayeti ile FETÖ arasındaki
bağlantıyı da daha netlikle görmeye
başlamıştır. Ama ilginçtir ki bu grup önerisinde bu FETÖ
bağlantısına en küçük bir atıfta bulunulmamaktadır,
bütün millet neredeyse itham edilir bir durumdadır. Bunu da manidar
bulduğumu ifade etmek istiyorum. Dolayısıyla sefil bir
tetikçiyle aziz Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti itham edilemez diyoruz ve
Türk milletinin on iki yıldır bu katliam üzerinden
aşağılanarak istismar edilmesini de hukuk ve siyaset
çerçevesinde doğru bulmadığımızı
hatırlatmaya devam edeceğimizi de ifade etmek istiyorum. Bu tür
tartışmaları polemik ve mugalatadan uzak tutarak ve gerçek
amacına matuf değerlendirmeleri yapmakta fayda görüyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Akçay.
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN
Evet Sayın Paylan.
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) Sayın hatip önergemi bağlamından
kopararak çarpıtmıştır. 69a göre
BAŞKAN
Buyurun, yerinizden söz vereyim, açıklayın.
31.- Diyarbakır Milletvekili Garo Paylanın, Hrant
Dink istihbarat görevlilerinin şahitliğinde katledildiği hâlde
devletin bu istihbarat görevlilerini mahkeme önüne
çıkaramadığına ve Manisa Milletvekili Erkan Akçayın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) Sayın Başkan, Hrant Dink 19 Ocak 2007
tarihinde katledildi ve tetikçi, Trabzon Pelitliden istihbarat görevlilerince
uğurlandı ve İstanbulda istihbarat görevlilerince
karşılandı. Hrant Dink katledilirken etrafında
görüntülerde belli- onlarca istihbarat görevlisi şahitliğinde Hrant
Dink katledildi. Bütün bu görüntüler sabitken, mahkemeye verilmişken, on
iki yıldır her noktayı bulabilen devletimiz, bu istihbarat
görevlilerini mahkeme önüne çıkaramamıştır.
Çıkarmış göründükleri de tek tek beraat ettirilmiştir,
serbest bırakılmıştır.
Bir
şey daha var, FETÖye yıkılmaya çalışılıyor
bu mesele, sekiz yıl önce de Ergenekona yıkılmaya
çalışılıyordu. Biz diyorduk ki: Topyekûn devlet
sorumluluğu vardır. O zaman, sayın hatip, dönemin Emniyet
Müdürü Celalettin Cerrah FETÖcüdür. demek istiyor, biliyorsunuz sonra AKP
tarafından vali yapıldı; dönemin valisi Muammer Güler
FETÖcüdür. demek istiyor sayın hatip herhâlde, biliyorsunuz sonra AKP
tarafından milletvekili ve bakan yapıldı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Devam edin Sayın Paylan.
Buyurun.
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) Dönemin Yargıtaydaki üyesi, Hrant Dinkin
Türklüğe hakaret ettiğini söyleyen kişi ombudsman
yapıldı, herhâlde onun FETÖcü olduğunu söylüyor veya şu
Yeniçağın attığı manşet Hrant Kaşıyor
dediği, Yeniçağın Ermeniye Bak dediği,
Ortadoğunun Kovun Bunları dediği kişileri herhâlde
FETÖcü sayıyor sayın hatip. Ortada topyekûn bir devlet
sorumluluğu var ve on iki yıldır o devlet sorumluluğuna
bakılmıyor. Ve biliyorsunuz ki yüzleşilmeyen her suç tekrarlar
Sayın Başkan. Bu anlamda, bu Meclisin bu sorumluluğu yerine
getirmesi çağırısını yapıyoruz. Milli mutabakat
dediğim, devlet içindeki Hrantı korumayan katil millî
mutabakattır yoksa topyekûn devleti itham etmiyorum ama on iki
yıldır da üzerine gitmediğimiz için maalesef cinayetin üstünü
örtenler cinayete ortak olmuşlardır Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Paylan.
Buyurun
Sayın Akçay.
32.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Diyarbakır
Milletvekili Garo Paylanın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ERKAN
AKÇAY (Manisa) İşte, biraz evvel mugalata dediğim de tam bu
şekilde. Herhâlde şunu demek istiyor hatip, herhâlde bunu demek
istiyor hatip. diyerek söylediğim son derece açık ifadeleri böyle
biraz da çarpıtma niyetiyle anlamak istemekten uzak birtakım
ifadelerde bulundu. Kastettiğimiz kişiler değil, kim olursa
olsun, o bahsettiği, ismini verdiği kişiler de olabilir,
olmayabilir, önemli olan bu meselenin özüne ve gerçeğine
odaklanmaktır ve bu menfur suikastta amacının ne olduğu
hususunda da mutlaka odaklanmak gerekir. Yani sürekli birtakım ithamlarla,
biliyoruz o Emniyet görevlilerinin şimdi hepsi FETÖden içeride, o katili
pışpışlayıp sırtını
sıvazlayıp, pışpışlayanların olduğunu
da.
Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) Hepsi bırakıldılar.
BAŞKAN
Teşekkürler.
V.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun, Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan ve
arkadaşları tarafından, Hrant Dink cinayetinin tüm
hakikatleriyle ortaya çıkarılması amacıyla 16/1/2019
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 17 Ocak 2019 Perşembe günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) Sayın Başkan, ben karar yeter
sayısı istiyorum. Gerekçem de şu: On iki yıldır
Türkiyenin yargısı bizimle dalga geçiyor, Hrant Dinkin ailesiyle dalga geçiyor ve AKP grup başkan vekili de
bu önergeye karşı olacağı izlenimini verdi bana. Bu anlamda
Meclis iradesinin tam oluşması için karar yeter sayısı
istiyorum.
BAŞKAN
Öneriyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul
edenler
Etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.06
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.20
BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR
KÂTİP
ÜYELER: Emine Sare AYDIN YILMAZ (İstanbul), Rümeysa KADAK (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Halkların
Demokratik Partisi grup önerisinin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi,
grup önerisini tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul
edenler
Etmeyenler
Grup önerisi kabul edilmemiştir, karar yeter
sayısı vardır.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
3.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul
Milletvekili Engin Altay tarafından, Sakaryada bulunan Tank Palet
Fabrikasının özelleştirilme sürecine ilişkin soruların
cevaplarının ortaya çıkarılarak kamuoyunun doğru
şekilde bilgilendirilmesi ve millî güvenliğimizle ilgili kaygı
ve endişelerin giderilmesi amacıyla 17/1/2019 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 17
Ocak 2019 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
17/1/2019
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu 17/1/2019 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından,
grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Engin
Altay
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
İstanbul
Milletvekili Grup Başkan Vekili Engin Altay, Manisa Milletvekili Grup
Başkan Vekili Özgür Özel ile Sakarya Milletvekili Grup Başkan Vekili
Engin Özkoç tarafından, Sakaryada bulunan Tank Palet
Fabrikasının özelleştirilme sürecine ilişkin soruların
cevaplarının ortaya çıkarılarak kamuoyunun doğru
şekilde bilgilendirilmesi ve millî güvenliğimizle ilgili kaygı
ve endişelerin giderilmesi amacıyla 17/1/2019 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırma önergesinin (698 sıra no.lu), diğer önergelerin
önüne alınarak görüşmelerinin 17/1/2019 Perşembe günlü
birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Önerinin gerekçesini açıklama üzere, öneri sahibi Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Engin Özkoç
konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Özkoç. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
Lütfen,
salonda sessizliği sağlayalım değerli milletvekilleri.
CHP
GRUBU ADINA ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, ben Sakarya Milletvekiliyim. Sakaryada yaşayan
insanlarımızın emekleriyle, alın teriyle Sakaryada savunma
sanayisinde bir fabrikamız olsun diye yerini alıp da tahsis
ettiğimiz, yıllardan beri kendi alanında
uzmanlaşmış, ordumuza hizmet eden 1. Ana Bakım Ünitesi Tank
Fabrikası maalesef özelleştiriliyor. Cumhurbaşkanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğan 13 Ocak Pazar günü Sakaryaya geldi, BMC
Karasu Fabrikasının temel atma törenine katıldı, burada
dedi ki: Tank Palet Fabrikası özelleştirilmiyor. Tank Palet Fabrikasında
biz özelleştirme değil; özelleştirme farklı bir
şeydir, işletme hakkının belli şartlar, belli süreler,
belli kısıtlamalar dâhilinde BMCye devri söz konusudur ve bu konuda
Cumhuriyet Halk Partisi yalan söylüyor. Ben de hem Sakarya Milletvekili olarak
hem de Cumhuriyet Halk Partisinin Grup Başkan Vekili olarak buradan, 19
Aralık 2018 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanımız Recep
Tayyip Erdoğanın imzaladığı bu belgeyi sizlere arz
ediyorum. Diyor ki bu belgede: Özelleştirme kapsam ve programına
alınmasına -Tank Palet Fabrikasının- özelleştirme
uygulamasının işletme hakkının verilmesi yöntemiyle
gerçekleştirilmesine ve işletme hakkı süresinin yirmi beş
yıllık olarak belirlenmesine özelleştirme kapsamında karar
verilmiştir.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Kim yalancı?
ENGİN
ÖZKOÇ (Devamla) Şimdi soruyorum: Yalanı Cumhuriyet Halk Partisi mi
söylüyor? İşte belge, Cumhurbaşkanımızın
imzaladığı özelleştirme kararı. Peki, biz yalan
söylüyor muyuz? Hayır, yalan söylemiyoruz.
Peki,
bu olay nedir? Vicdanınıza sesleniyorum, aklınıza
sesleniyorum, ordumuzun ve milletimizin geleceği için hepinizin hemfikir
olacağına inancımla bir kere daha söylüyorum.
BMC
Fabrikasının sahibi diye adı geçen Ethem Sancak aynen şöyle
diyor: Bu konuda hiç yatırımım yoktu. Kardeşlerimle olan
ortaklığımı ayırdım, paramı bir araya
getirdim, Sayın Cumhurbaşkanına gittim. Param yok, ben bu
savunma sanayisine girmek istiyorum, bana yardım edin. dedim. Yapabilir
misin? diye sordu Sayın Cumhurbaşkanı. Ben de dedim ki: Benim
param yok ama Katarda gani gani para var. -Ethem Sancak diyor- Katarda gani
gani para var. Eğer Katar ordusunu bana ortak ederseniz ben bu işi
yapabilirim. dedim. Sayın Cumhurbaşkanı hemen telefonu
kaldırdı, Emiri aradı ve Katar ordusunu bana ortak yaptı
fakat yetmedi Yüzde 25 daha hisseyi bir şirkete ortak yapın. dedim,
Öztürkler de bana ortak oldular. dedi.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, Altay Tankı Projesinin yedi
yıllık bir çalışmayla Otokar firması tarafından
prototipi gerçekleştirildi. Fabrika nerede? Sakaryada. Mühendisi var
mı, işçisi var mı, fabrikası var mı? Var. Seri üretim
için ihaleye 2017de çıkartıldı, 24 Nisan 2018 tarihinde ihale
sonuçlandı. Kim kazandı? BMC kazandı. Peki, BMCnin
fabrikası var mı? Yok. İşçisi var mı? Yok. Deneyimi
var mı? Yok. Parası var mı? Yok. Para kimin? Yüzde 50 Katar
ordusunun.
Şimdi,
Cumhurbaşkanımızın imzasıyla Tank Palet Fabrikası
özelleştiriliyor. Yirmi beş yıllığına Ethem
Sancaka değil, Katar ordusuna teslim ediliyor; Türk mühendisi, Türk
askeri, Türk işçisi Katar ordusunun emrine veriliyor.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Ayıp, ayıp!
ENGİN
ÖZKOÇ (Devamla) - Arkadaşlar, Sakarya Milletvekili olarak, bu Meclisin
sizin gibi bir evladı olarak, vatana ve millete olan tüm bağımla
vicdanınıza sesleniyorum. Türk ordusunun bir fabrikasını,
Türk ordusunun mühendisini, Türk ordusunun askerini sadece Ethem Sancak istedi
diye Katar ordusunun emrine verecek miyiz, vermeyecek miyiz? (CHP
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Vermeyelim.
BAŞKAN
Devam edin Sayın Özkoç.
Buyurun.
ENGİN
ÖZKOÇ (Devamla) Değerli arkadaşlarım, bu olaya Sayın
Cumhurbaşkanı devam ediyor, Sayın Cumhurbaşkanı diyor
ki Sakaryada: -Buna da siz karar verin; bir tek kelime etmeyeceğim, bir
tek sataşmada bulunmayacağım, sadece gerçekleri
söyleyeceğim.- Bu ihale, Tank Palet ihalesi özelleştirme
değildir; kendisine devredeceğiz, BMCye vereceğiz. diyor.
Ortada ihale var mı? diye Özelleştirme İdaresine açtım,
sordum: Hayır efendim, ortada ihale yok. dediler. Peki,
Cumhurbaşkanımız daha henüz ihale
açıklanmamışken, hangi firmaların gireceği belli
değilken, bu ihaleyi hangi firmaya vereceğini söyleyerek ihaleye
fesat karıştırmış mıdır,
karıştırmamış mıdır?
KADİM
DURMAZ (Tokat) Ahlaki midir, vicdani midir, insani midir?
ENGİN
ÖZKOÇ (Devamla) - Arkadaşlar, Sakaryadan onlarca işçi, Tank Palet
işçisi bunu soruyor. Sadece Sakaryada değil, şehit düşen
evlatlarımızla birlikte Harb-İş işçisi de bunları
soruyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Bağlayın Sayın Özkoç.
ENGİN
ÖZKOÇ (Devamla) - Hepinize saygılar sunuyorum, sevgiler sunuyorum.
Bir
tek şey söylüyorum: Bu vatanın askerini, mühendisini; bu vatanın
işçisini, mühendisini Katara teslim etmeyin. Sayın
Cumhurbaşkanım, sana sesleniyorum: Seni de bu millet ve dış
dünya yanlış anlar çünkü sen Katardan daha yeni 400 milyon
değerinde uçak hediyesi aldın. Sonra sorarlar: Bu, onun için mi
verildi? diye. Yapma bunu, millete yazık etme, ülkeye yazık etme,
vatana yazık etme. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Özkoç.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Sataşma yok mu ya?
BAŞKAN
- Öneri üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına Adana Milletvekili
İsmail Koncuk konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Koncuk. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
üç dakikadır.
İYİ
PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL KONCUK (Adana) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Hükûmet
hangi adımı atarsa atsın, bir kere
vatandaşlarımızı doğru bilgilendirmek gibi bir
mükellefiyeti var. Vatandaşlarınızı aldatarak siyaset yapma
anlayışı terk edilmelidir.
Bakın,
Engin Bey de ifade etti, Sayın Cumhurbaşkanı bunun bir
özelleştirme olmadığını ifade ediyor hem de
Sakaryalıların huzurunda ifade ediyor ve diğer yetkililer de
benzeri ifadelerle vatandaşa Tank Palet Fabrikasının
özelleştirilmesini anlatmaya çalışıyorlar.
Türkiye'de
4046 sayılı Kanuna göre özelleştirme yapılır. Madde 3
Özelleştirme Yüksek Kurulu ve Görevleri bakın, (c)
fıkrası Kuruluşların; satış, kiralama,
işletme hakkı devri, mülkiyetin gayri ayni hakların tesisi ve
işin gereğine uygun sair hukuki tasarruflar ile devredilmelerine
ilişkin özelleştirme yöntemlerinden hangisi ile
özelleştirileceğini belirlemek, yani işletme devri bir özelleştirme
yöntemidir. Şimdi, siz, kanunu bir kenara bırakacaksınız,
milletin gözünün içine baka baka millete yalan söyleyeceksiniz; bu mudur yani,
bu mudur? Bu, düpedüz bir özelleştirmedir. Benzerlerini diğer
özelleştirmelerde gördük Efendim, çalışanlara bir şey
olmayacak, rahat olsunlar. Şimdi, tabii, orada enteresan bir cümle daha
var İşçiler de dikkat etsin. diyor Sayın
Cumhurbaşkanı. Yani neye dikkat edecek işçiler? Eylemlere
katılmasınlar, ayağınızı
kaydırırım mı? demek istiyor? Alenen bir tehdit var
burada. Aynı olaylar TEKEL işçilerinin başına geldi bu
ülkede. Haklarına bir şey olmayacak. denilen insanlar 4/Cye
alındılar. Bunlar yüksek maaşlı diye -biliyorsunuz TEKEL
özelleştirildi- o yüksek maaşlı insanların
tazminatları ödendi, kıdem tazminatları, ne yapıldı
biliyor musunuz? Bu 12 bin kişi 4/Cli yapıldı, 4/Cli. 4/C
meselesiyle biz hâlâ uğraşıyoruz, hâlâ mücadele ediyoruz ve
bunları, aynı şeyleri yarın Sakaryadaki Tank ve Palet
Fabrikasında göreceğiz, kâr marjı düştü diye, bunlar yüksek
ücretli işçi diye. Asgari ücretle işçi alma alışkanlığı
yeni değildir maalesef, bunu biliyoruz, bunu Türkiye'de birçok
özelleştirme uygulamasında gördük.
Ben
Sakaryalılara buradan ifade ediyorum: Bu yalanlara dikkat edin, bu
yalanlara asla inanmayın. Bunlar geçmişte de söylenen
yalanlardır ve tam tersi uygulamalarla milletimiz karşı
karşıya kalmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın Sayın Koncuk.
İSMAİL
KONCUK (Devamla) Bu yönü başka. Ya, bu nasıl millîlik, nasıl
yerlilik? Türk Silahlı Kuvvetlerine ait olan, askerimize ait olan,
milletimize ait olan, millî ve stratejik önemi olan bir fabrikayı -hadi
Ethem Sancakı bir kenara koyduk- Katara satmayı Türk
milliyetçisiyim. diyen, Millîyim. diyen, Vatanseverim. diyen bir
insanın hazmedebilmesi mümkün değildir. (İYİ PARTİ ve
CHP sıralarından alkışlar) Eğer hazmediyorsa, kabul
ediyorsa milliyetçilikten uzaktır, vatanseverlikten uzaktır, millî
olmaktan, yerli olmaktan bihaberdir diyorum, saygılar sunuyorum.
(İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Koncuk.
Öneri
üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Batman Milletvekili
Necdet İpekyüzde sıra.
Buyurun
Sayın İpekyüz. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
üç dakikadır.
HDP
GRUBU ADINA NECDET İPEKYÜZ (Batman) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında,
Meclisin açıldığından beri kimi zaman bu konular gündeme
geldiğinde bizim -bazen, işte, tekçi yönetim, tekçi
anlayış- dile getirdiğimiz birçok konu ve muhalefetten birçok
arkadaşımız, bu sorunları gündeme getirirken özellikle
bazı kurumlara, bazı taahhüt firmalarına, yandaş firmalara
hep kolaylıklar sağlanıyor; sağlıkta, medyada, taahhüt
işlerinde, otoyollarda, havalimanlarında hep bildik firmalar.
Şimdi tekrar böyle bir olayla karşı karşıyayız.
1974te temeli atılan bir fabrika, arazisi hazineye ait, Millî Savunma
Bakanlığına tahsis edilmiş, Millî Savunma
Bakanlığının kendi ihtiyaçları için ürün üretilmesi
istenmiş ve bugüne kadar getirilmiş. Ama az önce
arkadaşlarımızın söylediği gibi, geçen yıl, 2018
yılında Cumhurbaşkanı diyor ki: Özelleştirme
yapacağız. 13 Ocak 2019da diyor ki: Bu, özelleştirme
değil. Evet, 2018, 2019, bir yıl değil arkadaşlar, yirmi
beş gün sonra bunu söylüyor yani bunu anlamak ve izah etmek çok zor.
Gelinen aşama ne? Her zamanki gibi tekçi firmalar
Ethem Sancakı
arkadaşlar dile getirdi, hatipler dile getirdi, ilaç sektöründen gelip
bugün işte silah sektörüne kayan bir süreç.
Ve
Katarlılar var. Geçmişte Katarlılarla ilgili ortaklıklar
dile getirildiğinde Bir şey olmaz. deniyordu. Gide gide
geldiğimiz aşama ortada.
Peki,
bu özelleştirmelerle ne yapılıyor? Bir taraftan siyasetüstü
durulmak isteniyor, bir taraftan Yandaş yok. deniliyor. Ethem
Sancakın aşkından öte AKPnin MYKsında da
çalıştığını, dönem dönem orada da faaliyet
gösterdiğini, hatta isminin bakanlığa bile
dolaştığını herkes biliyor.
Bütün
bunlarla beraber ortaya çıkan tablo ne? Biz Türkiyede birçok
özelleştirmeyle beraber şunu yaşadık. Peşkeş
denildiğinde herkes böyle geriliyor filan fakat TELEKOM örneği daha
hiç hafızalardan silinmemiş. Daha TELEKOMun borçları tümümüzün
üstüne, bütün bankalara devredildi ve insanlar yabancı sermaye
dediğimizde para geliyor
Yabancı sermaye geldiğinde az bir
parayla geliniyor, çok bir parayla gidiliyor. Burada da birilerini zengin
ediyor. Olan tekrar Türkiyede yaşayan vatandaşlara, yurttaşlara
oluyor.
Ve
bütün bunlar unutulmamışken bakın bir de ne oluyor? Otoyollarda
deniyor ki şu kadar araç gidecek. Şehir hastanelerinde şu kadar
hasta gelecek, şu kadar film çekilecek. Başka ne deniyor?
Havalimanlarında şu kadar yolcu inecek. Peki bu fabrikada
üretilenleri kim alacak? Daha önce Millî Savunma Bakanlığı kendi
kendine alıp kendi kendine üretiyordu. Şimdi bir taraftan da
muhtemelen Sizden de şu kadar alacağız. denilmektedir. Zaten
arazi veriliyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NECDET
İPEKYÜZ (Devamla) Başkanım, bağlıyorum.
BAŞKAN
Buyurun bağlayın lütfen Sayın İpekyüz.
NECDET
İPEKYÜZ (Devamla) Zaten bir de müşteri garantisi veriliyor.
Eğitime, sağlığa, üretime bütçe
ayırmadığımız gibi savaş sanayisine
Yoksulluğa, bütün dezavantajlı kesimlere bizim bir ortam
geliştirmemiz gerekirken bu tür paraları -aslında
sıkışmış olan kriz döneminde sıcak paraya ihtiyaç
var- birilerine vermek ve birilerine kolaylık sağlamak için
kullanıyoruz. Bu tür durumlar Türkiyedeki ekonomik krizi daha da
derinleştirmektedir. Ve yandaşlara
Artık bırakın bir
şeyi, özelleştirilecek tek bir şey kaldı, deniz suyu. Yani
neredeyse onu özelleştireceğiz. Bu bataklıktan
çıkmanın tek yolu şeffaf bir düzenleme yapmaktır. Bu
liyakatin işleyebilmesi için hukuka, barışa dönülmesinden
vazgeçmememiz lazım, aksi takdirde hepimizin sonu felaket olur,
geleceğimizi karartmış oluruz, yoksulluk ve kriz hepimizi
vurmuş olur. Hele hele savaş sanayisinden vazgeçip tümüyle
barış ve hukuka bütçe ayırmamız lazım.
Bütün Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın İpekyüz.
Öneri üzerinde son söz, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına Sivas Milletvekili İsmet Yılmaza ait.
Buyurun Sayın Yılmaz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA İSMET YILMAZ (Sivas)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sakarya 1. Ana Bakım Fabrikası Müdürlüğü,
kurulduğu 1975 yılından itibaren ürettiği ve bakım,
onarımını yaptığı ürünler vasıtasıyla
ülkemizin savunmasına çok önemli katkılar
sağlamıştır. Fabrika -Makine Kimyayla birlikte-
Fırtına obüsü, Poyraz mühimmat aracı ve Türk Silahlı
Kuvvetleri envanterindeki bütün tırtıllı araçlar için muhtelif
tip paletler ile muhaberede Mehmetçikin gözü olan dürbünler ve diğer
optik malzemelerin tasarım ve imalatını yapmaktadır.
Fabrika bu görevlerinin yanı sıra muhtelif zırhlı araçlara
ait motor ve transmisyonlar ile diğer alt sistemlerin
yenileştirilmesi hizmetini de sağlamaktadır.
Fabrikamız yaklaşık kırk beş
yıllık bir savunma sanayisi bilgi birikimi ve tecrübesine sahiptir.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaç duyacağı modern harp
sistemlerini millî olarak üretebilmeyi hedefliyoruz. Bu hedefe ulaşabilmek
için savunma sanayisinde kamu tecrübesi ile özel sektör dinamizmini
harmanlayarak sinerji yaratan uygulamaları hayata geçirmek istiyoruz.
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum)
Hadi canım siz de!
İSMET YILMAZ (Devamla) - Bu sadece ekonomik bir
tercih değil, aynı zamanda bizi hedefe götürecek stratejik bir
tercihtir.
Özel sektörün elindeki yüksek teknolojiden ve iş
yapma hızından istifade etme zarureti vardır. Bu hedef
doğrultusunda fabrikamız, millî savunma sanayisinde ülke
kaynaklarının etkin kullanılmasının
sağlanması ve yeni üretim imkânları oluşturmaya yönelik
yatırımların özel sektör tarafından yapılması
amacıyla 481 sayılı Cumhurbaşkanlığı
Kararıyla özelleştirme kapsamına
alınmıştır.
Özelleştirme uygulaması, işletme
hakkının devredilmesi suretiyle yapılacaktır. Satmak yok,
personel tasfiyesi yok, bu süreçte ve sonrasında personelin özlük
haklarında herhangi bir kayıp da yok. Burada esas olan, fabrikada
verimliliğin artırılması ve stratejik ürünlerin üretilmesidir.
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum)
Hani Özelleştirme yok. diyordunuz, özelleştiriyormuşsunuz bak.
İSMET YILMAZ (Devamla) - Fabrika arazisi ve arazide
bulunan her türlü taşınmaz ile üretim ve bakım onarımda
kullanılan her türlü tezgâh ve ekipmanların mülkiyeti devlette
kalacaktır. İşletme süresi boyunca fabrikanın
yeteneklerinin korunması ve yeni yetenekler kazanmasına yönelik
yatırımlar Millî Savunma Bakanlığı kontrolünde
yapılacaktır. Hâlihazırda fabrikada üretilen Fırtına
obüsü, Poyraz mühimmat aracı, tırtıllı araç paleti ve
muhtelif optik malzemeler imalatı ile tank, obüs, tırtıllı
araç ve optik cihazların fabrika seviyesi bakımları işletme
hakkı devri sonrasında da aksamayacak, Millî Savunma
Bakanlığı kontrol ve koordinesine yeni sistemlerin yenileme ve
modernizasyonu yapılacak, fabrikaya ilave yetenekler
kazandırılacaktır.
Ayrıca,
fabrika tarafından üretilen ürün ve hizmetlerin satışı özel
sektör dinamizmiyle yapılacaktır.
ARSLAN
KABUKCUOĞLU (Eskişehir) Neymiş bu özel sektör!
İSMET
YILMAZ (Devamla) - Fabrikada yürütülen AR-GE faaliyetleri daha da ivme
kazanacaktır. Millî güç, kamu-özel sektör güçlerinin toplamıdır.
Güvenliğimizde Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaçlarının
zamanında karşılanması hızlı bir üretim için
zarurettir. Bir kez daha ifade etmek isterim ki
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İSMET
YILMAZ (Devamla) Sayın Başkanım
BAŞKAN
Size bir dakika süre vereceğim.
İSMET
YILMAZ (Devamla) - Teşekkür ediyorum.
Arazi
devletin, fabrika devletin, çalışanların tamamı devletin
emrinde, Millî Savunma Bakanlığının kontrolünde. Millî
Savunma Bakanlığında veya özel sektörde çalışmak orada
çalışan personelin tercihine bağlı olacaktır. Ortak
bir akılla hareket ederek bu süreci ülkemizin menfaatleri
doğrultusunda neticelendireceğiz. Millî ve yerli bir savunma sanayisi
için kamu ve özel sektör aynı hedef doğrultusuna kilitlenmeli ve
birlikte çalışmalı. Özel sektör de devlet kurumları da
birer millî servettir.
İki
sayfalık araştırma önergesinde, 13 Ocak 2019 tarihinde BMC Karasu
Fabrikasının temel atma törenine Katar Emirinin
katıldığı ifade edilmektedir, bu törene Katar Emiri katılmamıştır.
Bu ana kadar bu milletin lehine olan birçok uygulamaya karşı
çıkıldı. Yavuz Sultan Selim Köprüsünü yaptık
karşı çıkan oldu, Sabiha Gökçen Havalimanını
yaptık karşı çıkan oldu, büyük İstanbul
Havalimanını yaptık karşı çıkan oldu.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Hiçbirini yapmadınız Sayın Bakan.
TUMA
ÇELİK (Mardin) Niye açmıyorsunuz o zaman? Açın o
havaalanını.
İSMET
YILMAZ (Devamla) - Baraj yapıldı Kurbağalara göl
yapıyorsunuz. denildi, Bu kadar enerjiyi toprağa mı
vereceksiniz? denildi
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sözlerinizi bağlayın Sayın Yılmaz.
Buyurun.
İSMET
YILMAZ (Devamla) Teşekkür ediyorum Başkanım, bitireceğim,
son sayfaya geliyorum.
İstanbul
Boğaz Köprüsü yapılırken -15 Temmuz Şehitler Köprüsü- Hiç
gereği yokken İstanbula asma köprü yapıyorlar. denildi, hatta
Vatan Caddesi yapılırken de Uçak mı indireceksiniz? denildi. Şimdi
de ülkemize bir yetenek, bir kapasite kazandırmak için yapılan bir
uygulama eleştirilmektedir.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Menderes yaptı, Menderes (!)
İSMET
YILMAZ (Devamla) - Biz bir uygulama yaptık, bu uygulamanın milletimiz
lehine olduğunu düşünüyoruz. Süreç sonunda savunma sanayimizin daha
da güçleneceği görülecektir, milletimiz de buna şahit olacaktır.
Kamu ve özel sektör iş birliği, güç birliği yapacaktır. Bu
iş birliği sadece bu projede değil, MİLGEM projelerinde,
ATAK helikopteri gibi birçok projede hayata geçirilmektedir.
BMC
Fabrikasının işçisi mi var? diyor. İşçisi var.
Mühendisi mi var? Mühendisi var. İzmirde gidin fabrikasını
görün. Ürettiği mi var? Silahlı Kuvvetlerimizin envanterinde olan
Kirpilerin hepsi BMC tarafından üretilmektedir.
Yine,
işletme hakkını
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İSMET
YILMAZ (Devamla) - Başkanım, son, tamamlayacağım.
BAŞKAN
Tamam, bir dakika daha süre veriyorum.
İSMET
YILMAZ (Devamla) - Genelde özeleştirme denilince vatandaşın
aklına satış gelir yani şeker fabrikaları gibi yani
çimento fabrikası gibi ama işletme hakkının devri
vatandaşımız tarafından özelleştirme olarak kabul
edilmez. Ne gibi? Limanların özelleştirilmesi gibi. Bugün Mersin
Limanı özelleştirildi mi? Özelleştirildi. Trabzon Limanı
özelleştirildi mi? Özelleştirildi. İskenderun Limanı
özelleştirildi mi? Özelleştirildi. Ama milletimiz biliyor ki bunlar
kendisine aittir. Dolayısıyla burada yapılan da budur, burada
bir sıkıntı yoktur.
ARSLAN
KABUKCUOĞLU (Eskişehir) Sizin omuzlarınıza
yıktılar Sayın Bakanım bu işi.
İSMET
YILMAZ (Devamla) - Yine denildi ki: Niye Altay tankının prototipini
yapan OTOKAR firması değil de BMC tercih edildi? İki özel
şirket arasında tercih yapılmış. Eğer özel
şirketlerden biri hakkının yenildiğini düşünüyorsa
-idarenin bütün işlem ve eylemleri yargı denetimine tabidir- pekâlâ
dava açıp hakkını savunabilirdi.
Dolayısıyla
burada bu milletimiz lehine en doğru olan yapılmıştır.
İnanın ki süreç sonunda görülecektir ki Türkiye bu uygulama sayesinde
yeni bir yeteneği, yeni bir kapasiteyi kazanacaktır diyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yılmaz.
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Özkoç.
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Efendim, benim İşçisi yoktur, mühendisi yoktur.
sözümü İşçisi de vardır, mühendisi de vardır. diye
bağlamından koparıp sanki bu konuda doğruyu değil
yalan beyanda bulunuyormuşum gibi bir sataşmada bulunmuştur.
BAŞKAN
Yerinizden söz vereyim.
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Müsaade ederseniz
BAŞKAN
Yerinizden versem daha iyi olmaz mı Sayın Özkoç?
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Hayhay, buradan da konuşabilirim.
BAŞKAN
Oradan açıklama yapın.
İSMET
YILMAZ (Sivas) Beraber ziyaret ederiz, hep beraber inşallah.
BAŞKAN
Sayın Özkoç, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
33.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun, Sivas Milletvekili
İsmet Yılmazın CHP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın arkadaşlar, çok Değerli Bakanım;
saygıyla ifade etmek isterim ki size şunu sormayı istiyorum,
burada benim sorduğum sorulara keşke cevap verseniz
İSMET
YILMAZ (Sivas) Süreç tamamlanmadı da ondan, devam ediyor, oldu mu?
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Ben sözünüzü kesmedim.
İSMET
YILMAZ (Sivas) Buyurun.
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Bir şey ifade ediyorum: Bir ihale yapılıyor,
daha ihaleye çıkılmamış, Cumhurbaşkanı
tarafından ihalenin kime verileceği meydanlarda söyleniyor.
Doğru mudur Sayın Bakanım?
ARSLAN
KABUKCUOĞLU (Eskişehir) Doğru, doğru.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Doğru mu Sayın Bakan?
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Doğru mudur? Bir.
AYHAN
ALTINTAŞ (Ankara) Doğru.
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) İhalenin verileceği söylenen firmaya, BMC
firmasına Türk Silahlı Kuvvetlerinin şu anda ihtiyacı
olduğu alanlarda destek verilmesi kaydıyla deyip daha ihale
yapılmadan Tank Palet Fabrikasının bazı üniteleri daha
şimdiden teslim ediliyor. Doğru mu Sayın Bakanım?
ARSLAN
KABUKCUOĞLU (Eskişehir) Doğru.
AYHAN
ALTINTAŞ (Ankara) Doğru.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Doğru.
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Doğru.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Özkoç.
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Bakanım -bir ihaleye girecek kişi,
herhangi birine- sizin bakanlığınızda biri ihaleye girseydi
ve size bir altın kol saati hediye etseydi bu ihaleye şaibe girer
miydi?
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Girerdi.
ARSLAN
KABUKCUOĞLU (Eskişehir) Girerdi.
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Girerdi. Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanına
uçak hediye etmiş. Türk ordusunun, Katar ordusundan başka çaresi yok
mu Sayın Bakanım?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Özkoç.
Buyurun
Sayın Altay.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Efendim, 60a göre söz talebim var.
BAŞKAN
Buyurun, yerinizden söz veriyorum Sayın Altay.
34.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Sakarya
Milletvekili Engin Özkoçun CHP grup önerisi üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, biraz önce kürsüde konuşan Sakarya Milletvekilimiz, Grup
Başkan Vekilimiz Engin Özkoç bir belge gösterdi, bir CBK gösterdi ve sonra
da ya da önce, Sayın Cumhurbaşkanının, AK PARTİ Genel
Başkanının Sakaryada yaptığı bir
konuşmayı serdetti. Şimdi, burada bir çelişki var. Bence
Engin Özkoç AK PARTİ Genel Başkanına yalancı dedi yani
diye düşünüyorum. Yani bir CBK, altında Erdoğanın
imzası var; bir konuşma, Erdoğanın imzası var;
birbirleriyle çelişen konular. Erdoğan
İmzaladığı CBKyle özelleştirmenin altına imza
atarken yaptığı işlem bakımından bunun bir
özelleştirme olmadığını söyledi. dedi Engin Özkoç.
Bence AK PARTİ Genel Başkanına Yalancı. dedi.
Bunu
Genel Kurulun takdirine sunuyorum efendim. (CHP ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Kamuoyunun takdirine bırakıyoruz.
BAŞKAN
Siz sataşmadan söz istiyor musunuz Sayın Altay?
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Efendim, ben sataşmadan söz isteyeceğim daha sonra.
BAŞKAN
Yok, şaka yaptım.
Tamam,
devam edelim.
Sayın
Yılmaz, yerinizden ve son kez lütfen...
35.- Sivas Milletvekili İsmet Yılmazın, Sivas
2nci Organize Sanayi Bölgesini halka açtıklarına ilişkin
açıklaması
İSMET
YILMAZ (Sivas) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
İşletme
hakkının devredilmesi süreci Özelleştirme İdaresi
Başkanlığı koordinatörlüğünde, ilgili kurumların
katılımıyla da devam etmektedir, öncelikle bunu belirtmek
isterim.
AYHAN
ALTINTAŞ (Ankara) İhale? İhaleye ne oldu?
ARSLAN
KABUKCUOĞLU (Eskişehir) Verilmeyecek mi?
İSMET
YILMAZ (Sivas) Yine, kamunun elindeki yeteneklerin
Bu ülkedeki özel sektör
veya isteyen herkese de açıktır. Bu, protokolle de yapılabilir.
Hizmet alım suretiyle yapabilirler. Bazı
kurumlarımızın döner sermayesi var, döner sermayeden hizmet
alınma suretiyle yapılabilir.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Yani bula bula özel sektör, Katar mı bulundu
dünyada?
İSMET
YILMAZ (Sivas) Dolayısıyla da devletin imkânlarına daha fazla
katkı yapmak isteyen herkese açıktır.
Bir
örneğini veririm. Herkesin ilinde yok mudur? Sivas İkinci Organize
Sanayi Bölgesini halkımıza açıyoruz, herkese ücretsiz yer
vereceğiz, fabrika yapacağız; buyurun, gelin ihalesi de yoktur,
her gelene İkinci Organize Sanayide fabrika yapmak suretiyle yer
veriyoruz ve aziz milletimizi Sivasa davet ediyorum.
ARSLAN
KABUKCUOĞLU (Eskişehir) Sakarya, Sakarya! Sakaryaya gidelim.
İSMET
YILMAZ (Sivas) Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Katarla ne ilgisi var bunun yahu?
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Özkoç
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Az önce Sayın Engin Altay şahsıma Sayın
Cumhurbaşkanıma yalancı demişim gibi bir sataşmada
bulundu.
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Size sataştı değil mi?
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) 69a göre söz istiyorum.
BAŞKAN
Eğer yerinizden açıklama yapmak istiyorsanız
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Rica ediyorum
BAŞKAN
Lütfen Sayın Özkoç
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Çok önemli efendim.
BAŞKAN
Gerçekten, kendisi konuşmacı değil.
Sizin
bir açıklamanız varsa ben, mikrofonu zaten grup başkan
vekillerine prensip olarak her taleplerinde açıyorum.
Dolayısıyla ona gerek olmadan... Dedim ki: Acaba Sayın Altay
sataşmadan söz isteyecek mi? Çünkü sonuçta konuşmanın
varacağı yer Cumhurbaşkanına hakaret hepimize hakarettir.
gibi akıyordu. Kendisi isteyebilir diye düşündüm.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Cumhurbaşkanı tarafsız
olmadığı için ben üstüme alınmıyorum efendim.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Özkoç.
36.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun, yol, köprü,
havaalanı yapılmasına karşı olmadıklarına,
bunların yandaşlara peşkeş çekilmesine karşı
olduklarına, Tank Palet Fabrikasının Türkiye'nin fabrikası
olduğuna ve devredilemeyeceğine ilişkin açıklaması
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Bakın efendim, defalarca söylüyorum ama önce bir
şeyi ifade edelim. Yol yapıyoruz karşı
çıkıyorlar, havaalanı yapıyoruz karşı
çıkıyorlar, köprü yapıyoruz karşı
çıkıyorlar. Ne yola ne havaalanına ne de köprüye
karşıyız. Bunları çeşitli yollarla -tıpkı
BMCde yaptığınız gibi- yandaşlarınıza
peşkeş çekmenize karşıyız, yağmaya
karşıyız, bizim de söylediğimiz budur. Şimdi BMCyle
ilgili tek bir şey söyleniyor mu Sayın Başkan? Yani
İhaleye fesat karıştırılmamıştır.
deniyor mu? Karıştırılmış ihaleye fesat.
İhale yapılmadan Tank Palet Fabrikasının bazı
üniteleri ihalede sözü geçen firmaya teslim edilmiş mi? Edilmiş.
Şimdi diyorlar ki diğer firmalara: Gelin, siz de cesaretiniz varsa
bu ihaleye katılın. Böyle bir şey olur mu Sayın
Başkan?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın Sayın Özkoç.
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Tank Palet Fabrikası Türkiye'nindir, Tank Palet
işçisi vatanın işçisidir, milletin işçisidir; Tank Palet
vatandır, devredilemez.
Teşekkür
ediyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler.
V.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul
Milletvekili Engin Altay tarafından, Sakaryada bulunan Tank Palet
Fabrikasının özelleştirilme sürecine ilişkin soruların
cevaplarının ortaya çıkarılarak kamuoyunun doğru
şekilde bilgilendirilmesi ve millî güvenliğimizle ilgili kaygı
ve endişelerin giderilmesi amacıyla 17/1/2019 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 17
Ocak 2019 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
CHP grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Değerli
milletvekilleri, alınan karar gereğince denetim konularını
görüşmüyor ve gündemin Kanun Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci
sırada yer alan, Giresun Milletvekili Cemal Öztürk ve 2 Milletvekilinin
Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlıyoruz.
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Giresun Milletvekili Cemal Öztürk ve 2 Milletvekilinin
Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1520) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 39) (x)
BAŞKAN
Komisyon? Yerinde.
Komisyon
Raporu 39 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince bu teklif İç Tüzükün
91inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu
nedenle, teklif tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine
geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve
bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Teklifin
tümü üzerinde söz isteyen milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı, İYİ
PARTİ Grubu adına İstanbul Milletvekili Yavuz
Ağıralioğlu, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Erol Katırcıoğlu, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu;
şahısları adına İstanbul Milletvekili Mehmet
Bekaroğlu, Giresun Milletvekili Cemal Öztürk.
Evet,
gruplar adına ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycıya aittir.
Buyurun
Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
yirmi dakikadır.
MHP
GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 39 sıra sayılı Kanun
Teklifinin tümü üzerine görüşlerimizi açıklamak üzere Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi hürmetle
selamlıyorum.
Kanun
teklifinde bazı vergi muafiyet ve istisnaları ile destekler konusunda
milyonlarca vatandaşımızı ilgilendiren düzenlemeler
yapılmaktadır. Bu çerçevede, asgari ücret artışı
dolayısıyla işverenlere gelen yükün hafifletilmesine yönelik
asgari ücret desteği uygulamasının 2019 yılında da
devam ettirilmesi düzenlenmektedir. Buna göre, SGKye bildirilen
sigortalılarla ilgili olarak ortalama sigortalı sayısı
500ün altında olan iş yerleri için aylık 150 liralık, 500
ve üzerinde olan iş yerleri için aylık 101 liralık asgari ücret
desteği tutarı hazinece karşılanacaktır.
Ekonomimizin
rekabet gücünün olumsuz etkilenmemesi, kayıt dışı istihdama
ve işçi çıkarmalarına neden olunmaması bakımından
asgari ücret artışından gelen maliyetin hafifletilmesi
yaklaşımını Milliyetçi Hareket Partisi olarak önemsiyor ve
destekliyoruz. Asgari ücretin işverene toplam maliyetinde yüzde 26,1
oranında, 621 lira 50 kuruş artış söz konusudur. Asgari
ücretin net tutarı 2.020 lira olmasına karşın işverene
maliyeti 3.006 liradır. Asgari ücret üzerinden yapılan vergi ve prim
kesintileri çalışanların net ücretini azaltırken
işverenlerin de maliyetini artırmakta ve kayıt
dışı istihdama zemin hazırlamaktadır. Asgari ücret ile
kayıt dışı istihdam ilişkisinin niteliği, asgari
ücretin yüksek olmasından değil kesintilerin fazlalığı
nedeniyledir. Yalnızca çalışanların ihtiyaçları
dikkate alınarak belirlenmiş asgari ücretin vergilendirilmesi, sosyal
devlet anlayışıyla bağdaşmamaktadır. Bu nedenle,
asgari ücretin vergi yükünün kaldırılması, ekonomik ve sosyal
bir mecburiyettir.
İşverenlere
gelen yükün yanı sıra, BAĞ-KUR primleri ve genel
sağlık sigortası primleri ile idari para cezaları
başta olmak üzere asgari ücrete endeksli birçok konuda da önemli
artışlar olmuştur. En düşük esnaf BAĞ-KUR primi yüzde
26,1 oranında artarak aylık 883 liraya çıkmıştır.
Eğer esnafın prim borcu yoksa 5 puanlık prim indirimiyle
aylık 755 lira olmaktadır. Esnafımızın, özellikle de
küçük esnafımızın bunu ödeyebilmesi çok güç olacaktır.
Zaten birçok esnaf, primlerini ödeyemediğinden prim indiriminden
yararlanamamakta, iki aydan fazla borcu varsa sağlık hizmeti de
alamamaktadır.
Çiftçimiz
için de aynı durum söz konusudur. En düşük tarım BAĞ-KUR
primi yüzde 31,1 oranında artarak aylık 765 liraya
çıkmıştır. Eğer çiftçinin prim borcu yoksa 5
puanlık prim indirimiyle aylık 654 lira olmaktadır. Çiftçimizin
bu yükün altından kalkabilmesi çok zordur. Ekonomik sıkıntılardan
dolayı esnafımız ve çiftçimiz ciddi sorunlarla karşı
karşıyadır. İşverenlere sağlanan destekte
olduğu gibi, esnafımıza ve çiftçimize de destek
sağlanmalı, prim oranlarında indirim
yapılmalıdır. Ayrıca, gelir vergisindeki asgari geçim
indirimi esnaf için de uygulamaya konulmalıdır.
Esnafın
ve KOBİlerin gerek finansman gerek borç sıkıntısı had
safhadadır. Esnafın ve KOBİlerin yatırım
yapması, tezgâhını ve işletmesini büyütebilmesi için uygun
şartlarda krediye rahat ulaşabilmesi önemlidir. Bu kapsamda, Hazine
ve Maliye Bakanı tarafından açıklanan toplam 20 milyar
liralık KOBİ değer kredisi destek paketini Milliyetçi Hareket
Partisi olarak olumlu buluyoruz. Altı ay geri ödemesiz ve aylık yüzde
1,54 faiz oranıyla verilecek kredi KOBİlerin faaliyetlerini
artıracak, başta imalatçı ve ihracatçılar olmak üzere, işletmelerimiz
rahat nefes alıp faaliyetlerini sürdürecek, bu da bir anlamda ekonomiye
can suyu olacaktır.
KOBİ
destek paketinden asgari ücret desteğine, imalat sanayisinde vergi
istisnalarının devam ettirilmesinden otomotiv, beyaz eşya ve
mobilya gibi sektörlerde vergi indirimlerine, imar barışından
vergi ve prim borçları yapılandırmasını ihlal edenlere
hak verilmesine, kredi kartı borçlarının
yapılandırılmasından dar gelirlilerin elektrik
faturasının karşılanmasına kadar birçok alanda
atılan adımlar piyasaları hareketlendirirken iş
dünyasını ve vatandaşı da rahatlatmaktadır.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak diyoruz ki sanayi ve ticaret erbabı ile esnaf ve
çiftçilerimizin maliyetlerini düşürecek ve rekabet gücünü artıracak,
vatandaşımızın sıkıntılarına çözüm
getirecek tedbirler alınmaya devam edilmelidir. Bu çerçevede, piyasalarda
canlanmaya katkı sunacağı da dikkate alınarak özel sektörün
başta KDV olmak üzere devletten alacakları hızla ödenmeli,
geçmişte olduğu gibi, devlet tahviliyle ödenebilmesi de bir seçenek
olarak dikkate alınmalıdır. Bu alacakların ödenmesi,
devletten alacağını alamadığı için zor duruma
düşen insanımızın mağduriyetini de giderecektir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye sosyal yaşamda ve ekonomik yapıda kritik bir
dönemden geçmektedir. Böylesine önemli bir noktada esnaf ve sanatkârların
sorunlarının giderilmesi ve gerekli tedbirlerin alınması
çok önemlidir. Küçük esnaf ve sanatkârlar ile çiftçilerimize yönelik beklenti
ve taleplerin de zaman kaybedilmeden yapılması gerekmektedir.
Bu
kanun teklifinde yer alan başta kadın girişimciler ve ev
hanımları olmak üzere, evlerinde ürettikleri bazı ürünleri
yıllık asgari ücretin brüt tutarını aşmayacak
şekilde internet ortamında satanların esnaf
muaflığından faydalanmalarının
sağlanmasını da destekliyoruz.
Diğer
taraftan, esnaf ve sanatkârımızı yok olma tehlikesiyle
karşı karşıya bırakan AVM ve büyük market
zincirlerinin, küçük esnaf aleyhine gelişen haksız rekabetin mutlaka
önüne geçilmeli, gerekli tedbirler alınmalıdır.
Yine,
borçlarından bunalan esnaf ve çiftçimizi borç ve faiz sarmalından
kurtaracak politikalar bir an önce uygulamaya konulmalıdır.
Çiftçimizin bütçesi açık vermektedir ve bu açık bankalara
borçlanılarak kapatılmaktadır. Bu durum sürdürülebilir
değildir çünkü böyle sürdürülmesi her geçen yıl daha yüksek miktarda
borçlanmak demektir, olan da zaten budur.
Milliyetçi
Hareket Partisi çiftçilerimizin zor durumda olduğunu, çiftçilerimiz için
acilen bir tedbir paketi açıklanmasını ve bu kapsamda,
tarımsal kredi borçlarının uygun şartlarda
yapılandırılması gerektiğini sürekli dile
getirmektedir. Çiftçimizin bankalara olan kredi borçları 104 milyar
lirayı aşmış olup tarlası, bahçesi, neyi varsa
ipoteklidir. Çiftçimiz borç ekip faiz biçmektedir. Ürünlerinden elde
ettiği gelir faizle kabaran borçlarını
karşılamamaktadır. Tüketiciye nefes aldırmak üzere kredi
kartı borçlarının Ziraat Bankası şemsiyesi
altında toplanması uygulamasının bir benzerinin
tarımsal kredilerde de yapılması faydalı olacaktır.
Ziraat Bankasından kredi alamayan çiftçiler özel bankalara yönelmiş
ve yüksek faiz ödemektedir. Ziraat Bankası çiftçiyi daha fazla
desteklemeli, yüksek faiz ödemekten kurtarmalıdır. Ayrıca banka
kredisi kullanımında talep edilen ücret, komisyon, ipotek, sigorta ve
diğer masraflar düşürülmelidir.
Diğer
taraftan, tarımsal desteklemeler mutlaka artırılmalı ve
zamanında ödenmelidir. Tarımsal destekler üretici refahını
artıran, girdi maliyetlerini azaltan, üretim maliyeti ve ürün fiyatı
dengesini gözeten, üretimde verimliliği artıran bir
anlayışla belirlenmeli ve uygulanmalıdır.
İthalat
politikası hem çiftçimize ve üreticimize darbe vurmakta hem de
sorunları çözmemektedir. Bilinmektedir ki Toprak Mahsulleri Ofisi ithal
ettiği buğdayı daha düşük fiyata satarak görev zararı
almaktadır. Toprak Mahsulleri Ofisine verilen görev zararının
doğrudan çiftçimize destek olarak verilmesi hâlinde hem üretim artacak hem
de çiftçimiz rahatlayacaktır. Çiftçimiz binbir sıkıntı
içindeyken ithalata sarılarak bir anlamda başka ülkelerin
çiftçilerini desteklemek doğru bir politika değildir. Çiftçimize ve
üreticimize sahip çıkılmalı, ithalata dayalı politikalar
terk edilmelidir.
Ayrıca,
çiftçimizin maliyetlerinin düşürülmesi amacıyla tarımsal
sulamada kullanılan elektrik için daha düşük tarife belirlenmelidir.
Bununla birlikte, TEDAŞa olan ve on yıl öncesinden gelen
tarımsal sulamaya dair elektrik borçları, tahsil kabiliyetinin
kalmadığı da dikkate alınarak tümüyle silinmelidir.
Çiftçimizin ve üreticimizin sorunları dikkate alınarak
tarımın yapısal sorunlarını çözecek, tarımsal
girdi yükünü azaltacak ve tarım sektörünü yeniden ayağa
kaldıracak tedbirler mutlaka alınmalıdır. Tarıma dört
elle sarılmış, tarımda sanayileşmiş ve tarım
ürünleri ihraç eden ülkelerin gelecekte söz sahibi olacağı asla
unutulmamalıdır.
Değerli
milletvekilleri, kanun teklifinde, KOSGEB tarafından desteklenen
araştırma geliştirme, tasarım, yenilik, girişimcilik,
iş geliştirme, üretim ve yatırım faaliyetleri
kapsamında yer alan kurul proje değerlendirme, izleme gibi süreçlerde
görev alan öğretim elemanları ile alanında uzman kişilerin
verdikleri hizmetlerin karşılığının ödenebilmesi
düzenlenmektedir. Böylelikle KOSGEB desteklerine ilişkin her türlü süreçte
öğretim elemanları ve uzmanların görev almalarının
teşvik edilmesi ve proje değerlendirme ve yürütme süreçlerinin daha
etkin şekilde gerçekleştirebilmesi amaçlanmaktadır.
Yine,
teklifte, Sınai Mülkiyet Kanunu kapsamında patent veya faydalı
model belgesi verilerek koruma altına alınan buluşların da
kurumlar vergisi istisnasından yararlanabileceği hususu açıklığa
kavuşturulmaktadır. Teknolojik gelişmeler, yenilikler bilgi
ekonomisini, o da bilgi toplumunu, sanayi ötesi toplumu meydana getirmektedir.
Bilgi üretmenin en önemli faktörleri, AR-GE yatırımları,
yenilikler, alınan patentler ve bu sektörde çalışacak elemanları
yetiştirmektir. Bilgi ekonomisi sanayi ekonomisinin bütünüyle
yapısını değiştirmektedir ancak sanayimiz bir türlü
AR-GE yoğun üretim yapısına geçememiştir. 2002
yılında gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 0,53ü olan
AR-GE harcamalarımız 2017 yılında yüzde 0,96ya
yükselmiştir. Bu oran, Onuncu Kalkınma Planının 2018
yılı hedefi olan yüzde 1,8 ve 2023 yılı hedefi olan yüzde
3ün çok uzağında olup yüzde 2 düzeyinde olan Avrupa Birliği
ortalamasının da yarısı bile değildir. 2018
yılı Küresel İnovasyon Endeksi Raporunda Türkiye geçen
yıla göre yedi basamak gerileyerek 126 ülke arasında 50nci
sırada yer almıştır. Türkiye,
kalkınmışlık düzeyine göre beklenen seviyenin altında
performans sergileyen ülkeler kategorisinde bulunmaktadır.
Yüksek
teknoloji ürünlerinin sanayi ihracatındaki payı birçok ülkede yüksek
hanelere ulaşmışken Türkiyede tam tersine düşmüştür.
Ülkemizde 2003 yılında yüzde 6,5 olan yüksek teknoloji ürünlerinin
ihracat içindeki payı 2017 yılı itibarıyla yüzde 3,6ya,
2018 yılı Ocak-Kasım dönemindeyse yüzde 3,4e kadar
gerilemiştir. Türkiye, dünya ortalamasının çok gerisinde
bulunmaktadır.
Bugün
toplumların üstünlükleri bilim ve teknoloji alanında
vardıkları düzeylerle ölçülmektedir. Bilim, bilimsel zihniyet ve
yeteri kadar bilgi üretimi olmadan teknolojide ve uygulama alanlarında
ilerleme olmaz. Bilim üretilmeden, yeterli bilgi birikimi olmadan sadece
teknoloji ithali yoluyla milletlerarasında devam eden baş döndürücü
siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik yarışı sürdürmek ve
medeniyetler yarışını kazanmak şöyle dursun, mevcut
durumumuzu ve yerimizi korumak bile mümkün değildir.
Türk
sanayisini geliştirebilmemiz ve ülkelerarası rekabette avantajlı
duruma geçebilmemiz AR-GE çalışmalarına gereken önemin
verilmesine, bilgi ve teknoloji yoğun yüksek katma değerli ürünleri
ihraç edebilmemize bağlıdır. Bu da ancak ve ancak iyi bir
ekonomik yol haritası kapsamında gerçekleştirilecek yapısal
değişiklikler, beşerî sermaye yatırımları ve
öngörülebilir bir ekonomik faaliyet alanıyla gerçekleştirilebilecektir.
Ülkemizde
yüksek katma değerli yatırım döngüsünü başlatmak ve
gelişmiş ülkelerle aramızdaki teknoloji farkını
kapatmak için büyük fırsatlar sunabilecek yeni sanayi devrimine yönelik
çalışmalar büyük önem arz etmektedir. Dijital çağa uyum
sağlayan ve sanayi 4.0 için gereken dönüşümü sağlıklı
bir şekilde gerçekleştiren uluslararası rekabet gücüne sahip bir
sanayi hızla oluşturulmalıdır. Ülkemizde AR-GE, yenilik ve
teknoloji alanında büyük bir atılım yapılması
gerekmektedir. İmalat sanayisinde üretim kapasitesini, verimliliği
yükseltmek amacıyla teknoloji ve bilgi yoğun sektörlerde
yatırımlar daha da özendirilmelidir. Bilim ve teknoloji üretme
yeteneği ve kapasitesi artırılmalı, bunun kalkınmaya
ve sosyal refaha dönüşmesi sağlanmalıdır. Bilimsel
düşüncenin hayat bulacağı ve itibar göreceği bir iklim
oluşturulmalı, temel eğitimden başlamak üzere eğitim
ve öğretimde aklın ve bilimin hâkimiyeti sağlanarak öğrenci
ve öğreticilere sorgulayıcı ve araştırmacı bir
kimlik kazandırılmalı, araştırmacı insan gücü
kapasitesi artırılmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, kanun teklifinde, Rize ilinde ve Bitlisin Ahlat ilçesinde
özellikle yükseköğretim ve resmî kurumların yerleşimleri ile
İzmir Çandarlı ve Rize İyidere Limanlarında
ulaştırma faaliyetlerinin ve lojistik hizmetlerin uluslararası
düzeye çıkarılması için krokileriyle gösterilen alanlarda
Kıyı Kanununun yapı ve yapılaşmaya dair
sınırlayıcı hükümlerinden muaf tutulmasına yönelik
düzenleme yapılmaktadır.
Tarihî
süreçte ve kültür hayatında özel bir yeri ve anlamı bulunan Ahlat
ilçemizde Cumhurbaşkanlığı ikametgâhı için bir
köşk yapılması, çevresinde kültür merkezi kurulması,
buranın, en azından, Türkçe konuşan ülkelerin devlet ve hükûmet
başkanları zirvesinin toplantı yeri olarak
kullanılması, böylece Türk dünyasına uzanan ve asırlık
ülkülerin buluştuğu bir kültür kenti olarak değerlendirilmesi
Milliyetçi Hareket Partisi olarak arzumuz ve düşüncemizdir. Milliyetçi
Hareket Partisi Genel Başkanı, liderimiz, Sayın Devlet Bahçeli,
18 Nisan 2012 tarihinde sosyal medyadan yaptığı açıklamayla
bu düşüncesini kamuoyuyla paylaşmıştır. 26
Ağustos 2018 günü de Sayın Cumhurbaşkanımız Recep
Tayyip Erdoğan, Sultan Alparslanın Malazgirt seferi için otağ
kurduğu ve aynı zamanda Malazgirt zaferinin 947nci yıl dönümü
etkinliklerine de ev sahipliği yapan Bitlisin Ahlat ilçesine
Cumhurbaşkanlığı köşkü kurulacağının
müjdesini vermiştir. Sayın Cumhurbaşkanımız
konuşmasında Sağ olsun, Sayın Bahçeli, bir ziyaretinde 26
Ağustosu konuşurken, Ahlat'ı şöyle değerlendirirken
güzel bir hatırlatmada bulundu, dediler ki: 'Ahlat'a bir
Cumhurbaşkanlığı köşkü yakışır çünkü
Sultan Alparslan otağı oraya kurdu, biz de vârisleri olarak oraya
böyle bir inşallah otağ kuralım.' Bugün Vali ve Belediye
Başkanımızla da görüştük, onlar 1071 metrekare bir yer
düşünmüşler. Dedik ki: 'Olmaz. 1071 metrekare oturma alanı olur,
bir de bunun çevre düzenlemesini yapacağız, en azından 5 dönüm.
Belediye Başkanımız da coştu, 'Tamam, biz bunu 10 dönüm
yaparız.' dedi. Şimdi, orada inşallah böyle bir otağ
merkezini yapacağız. Selçuklu mimarisiyle inşallah çok kısa
zamanda onu da bitirip geldiğimizde hem oraya uğrayacak, ondan sonra
da Malazgirt'e geleceğiz. Bu bir işaret fişeğidir,
inşallah sonu da hayırlı olur." demişlerdir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak Sayın Cumhurbaşkanımıza
teşekkürlerimizi sunuyoruz. Ahlat ilçesinde
Cumhurbaşkanlığı köşkü yapılmasını
gönülden destekliyoruz.
Konuşmama
son verirken, kanun teklifinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlı
sonuçlar getirmesini diliyorum. Bu teklife Milliyetçi Hareket Partisi olarak
kabul oyu vereceğimizi belirtiyor, hepinize tekrar saygılar
sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kalaycı.
İkinci
söz, İYİ PARTİ Grubu adına İstanbul Milletvekili Yavuz
Ağıralioğluna ait.
Buyurun
Sayın Ağıralioğlu. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz
yirmi dakikadır.
İYİ
PARTİ GRUBU ADINA YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlarım.
Dün
akşam mutabık kaldık bugün biraz hızlı
çalışacağız diye. Bazı
maddelerde, EPDKden yetkililerle,
Bakanlıktan bazı yetkililerle itirazımız olan bazı
maddeler hususunda mutabık kalıp onlarla ilgili konuşma
yapmayalım diye bir hassasiyet gelişmişti. Bir özürle
başlıyorum. Başka bir siyasi mecrada, başka bir siyasi
zeminde konuşabilme imkânımız çok fazla olmadığı
için, sesimizi, sözümüzü milletimizin duyabileceği buradan başka
elimizde bir mikrofon olmadığı için grubun mutabakatı
şuna döndü: Konuşabildiğimiz kadar konuşalım, her
maddede konuşalım. Dolayısıyla dün mutabık
kaldığımızın hilafına davranacağız, her
maddede konuşacağız.
Hükûmetin
Hızlı karar alalım. hevesinde bizim önümüze getirdiği
kanunların bir yeknesaklığı yok, konu birliği yok,
konu bütünlüğü yok. Konu bütünlüğü olmaz bu torba kanunlar
içerisinde; 4, 9, 19, her şeyi bir arada söylemek zorunda kalıyoruz.
Dolayısıyla aslında bu savrulmanın bize verdiği bir
imkânda, Gelir Vergisi Kanununu havi bir yasa içinde, LPG dolumu,
taşınması, nakledilmesi ya da dolum istasyonu olmadan
satılması, FIFA, ev hanımlarının KDVden muafiyeti,
hepsini bir arada konuşmak zorunda kaldığımız bir
kanun hercümerci içerisinde biz de dilimizden dökülen ne kadar iş varsa
millet vicdanında makes bulacak, onları söylemeye imkân bulalım
istedik.
Şimdi,
hususiyetle, belediye seçimlerine giriyoruz, bu hızın arkasında
Bir an önce seçim bölgelerimize gönderilelim. mazeretleri vardır.
Maalesef, bu seçim sathına girerken -ne siyasal iklim ne
siyasetçilerimizin dili ne siyasetin gündemi- memleketin şehirlerini
yönetme iddiasının, projelerinin, memleketin şehirlerini
inşa etme kabiliyetinin, o şehirlerde yaşayan insanlara
vadedilen siyasi, içtimai, idari maharetin ya da bin yıllık tarihî
terkibin içerisinde bu topraklarda yaşadığımız tarihî
sükûnetin cümleleri yok. Dolayısıyla ben, beni
bağışlarsanız, böyle 20, 20 tahsis edilmiş grup
başkan vekilliği konuşmalarını, her birini
ızdırabımıza konu olacak bir problemin üstüne ayna tutmak
gibi bir kasta bağlayarak konuşacağım.
Yerel
yönetimlere girdiğimiz için, aslında şehri, şehir üstünde
hizmet imkânını elimize geçirdiğimiz belediye
başkanlıkları marifetiyle şehirlerimize iyilik diye
ettiğimiz kötülükleri, elimizdeki siyasi, idari yönetme kabiliyetini
kullanırken oluşturduğumuz iktisadi büyüklükleri pay ederken, taksim
ederken, bunları bizim siyasi vizyonumuza yakın yerlere imkân olarak
sunarken, oralarda sebep olduğumuz fikrî iltihaplanmanın devlet
bürokrasisinde sebep olduğu tefessühü, her şeyi konuşabilmemiz
lazım. Dolayısıyla, ben, bugün, konuşmamın bir
bölümünü, belediyecilik üzerinden şehirciliğimize, şehirlerimize
hizmet etmek, şehir emini olmak mesuliyeti altında olan belediye
başkanlarımızın, oluşan iktisadi büyüklükleri
paylaştırırken yetkileriyle orantısız bir şekilde
sebep oldukları zenginliğin urlaşması üzerinden üretimimize
yapılan suikasta getireceğim.
Arkadaşlar,
doktorlarımız, maharetli doktorlarımız, muhatap
oldukları insana muayene etme kastıyla bakmasalar bile,
konuştukları insanların yüzlerinin renginden, göz altı
torbalarından, gözlerindeki sarılıktan,
tırnaklarındaki beyazdan, yürüyüşlerindeki aksaklıktan,
telaffuzlarındaki bozukluktan, her birini bir hastalığa alamet
sayacak şekilde, bizde bir hastalığın teşhisine
dönecek maharetin iradesini söyleyen insanlardır. Aslında, bizim
bünyemizin de görünen yeri, şehirlerimizin görünen yeri, binalar,
sokaklar, caddeler, hanlar, hamamlar, kervansaraylar, çeşmeler, camiler,
imaretler, şehir hastaneleri falan. Bütün bu şehrin içerisinde bizim
yönetme maharetimiz, aslında, bir doktorun bir insana bakınca ne
gördüğünden kinaye, bir şehre bakınca bir millette ne
gördüğünüze mehaz bir şeydir. Şehirlerimize, İstanbula,
Ankaraya, Bursaya, Trabzona, Osmaniyeye, Adanaya, nereyi
ayırırsınız bilmiyorum, herkes kendi seçim muhitinden benim
dediklerime alamet olacak bir şeyi düşünsün, tasavvur etsin istirham
ediyorum. 1 metreye 1 metre bir camdan İstanbulu görebilecek bir
münevvere, 1 metreye 1 metrelik bir camdan Trabzonu görecek bir toplum
bilimciye, sosyoloğa, İbni Haldundan kinaye vatan millet
ızdırabını da şahsiyetiyle, hizmet ahlakıyla
buluşturmuş bir entelektüele 1 metreye 1 metrelik bir camdan
bakabilme imkânı verdiğiniz zaman, tıpkı bir doktorun
hastasına baktığı zaman gördüklerinden daha korkunç bir
şey görünüyor arkadaşlar. Ben, bütün hikâyesi 1 metrelik bir camdan
görünen bir millet olmaklığımıza cümle kurması
gerekirken bu milletin, şehirciliğini siyasi savaşa
dönüştürüyor olmasının ızdırabıyla bu kürsüdeyim;
1960lara gelene kadar büyük kalkınmanın -Adnan Menderes özelinde
söylüyorum- tek partili hayattan çok partili hayata geçişimizin, köyden kente
göçüşümüzün, köyü kente taşıyışımızın
arkasında savrulan şehirciliğimiz.
Cadde
açacağız. diye yüzlerce camiyi yıkıp -dünyanın en
müstesna şehrinde- aslında binlerce yıl muhafaza edilmesi
gereken bir şehri Cadde açacağız. şehvetine kurban edip
ondan sonra oralara doldurduğumuz, dünyanın en güzel şehrine
doldurduğumuz insanlara yaşayacaklar diye, imkân diye sunduğumuz
mahallelerde elli altmış yıldır -şehrin onların
üzerinde hiçbir tesiri olmayacak- büyük bir kalkanı, büyük bir
gettolaşmayı oluşturup buna belediyecilik dedik
arkadaşlar.
Benim
1950lerde, 1955lerde İstanbula göçmüş akrabalarım var.
Şehir, tabiatında medenilik olan yani Medineden kinaye- yerin
merkezidir. Altmış senedir İstanbulda yaşayan
Trabzonluların daha dün Trabzondan gelmiş gibi konuşuyor
olması şehrin öldüğüne alamettir çünkü şehir aslında
şiiriyle de diliyle de yaşayan bir varlık gibidir. Kendisine
misafir olarak gelen, sonra burada konaklamaya kastetmiş olan insanları
dönüştüremeyen şehir aslında şehir değildir.
Dolayısıyla biz Türk şehrini kaybederken Türk irfanını
da kaybetmiş olduğumuzu gördük. Türk şehrini kaybettik; Türk
irfanı kaybolunca neler kaybolduğunu 15 Temmuzda gördük.
Yirmi
dakikaya sığdıramayacağım, belki sekiz on saat
konuşmam gereken bir mevzu bu.
Kaybedilmiş
Türk irfanının, yönetim maharetinin, şehir inşa edebilme,
şehirlerle beraber insanı yaşatabilme iradesinin,
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. ahlakının
temayüz ettiği şehirler, sükûnet şehirleri,
karşılıksız tebessümlerin, pazarlıksız iyiliklerin,
darda, yoklukta, açlıkta kalmışların
sığınabileceği emin liman şehirler aslında. Bu
şehirlerin arkasında Türk sükûnetinin, Türk milletine ait
irfanın, medeniyetin eminliği vardır.
Ahmet
Turan Alkanın Trabzon Kamyoncuları diye bir küçük yazısı
var, belki okuyanlarınız vardır. Emin insanların
yönettiği şehirler, emin insanların yaşadığı
ülkeler
Niye? Peygamberi emin olan ümmetin ülkesi aslında. Bunu niçin
söylüyorum? Erzurumun soğuğunda, Çatakın soğuğunda,
Vanda öğretmen okulunda okuyan çocuklarına araba bekleyen Erzurumlu
anne babaların yoldan geçen kamyonları durdurarak Oğlum nereye
gidiyorsunuz? suallerine İrana. cevabı verildikten sonra
Evlatlarımız size emanet, bunları Vanda -kız çocuklarını
emanet ediyor- öğretmen okuluna teslim edin lütfen. Emin insanların
ülkesiydi ülkemiz. Şimdi, bırakın kız
çocuklarımızı, erkek çocuklarımızı bu kabil bir
teslimiyet duygusuyla kimseye veremiyoruz. Şehirlerimizin bir eminlik
hissine teslim olabileceği iklim, hukukun hâkim olduğu iklimdir.
Kaybettiğimiz
şehirler, bizi 15 Temmuza kadar getiren süreç içerisinde -bugün
yaşadığımız iktisadi krize de atıf yaparak
söylüyorum- imar, emsal artışları içerisinde, daha fazla kazanma
şehvetinin şehirleri. 1 metreye 1 metre bir camdan, bir doktorun
hastasına baktığı gibi bakan bir münevverin bize söyleyecekleri şunlar
arkadaşlar; bir siluet şeklinde, İstanbulun hâkim tepesinden
İstanbula bakanın ilk göreceği şey: Bu şehirde
belediyeler imar, emsal usulsüzlükleri yapmaktadır. Birinci sonuç.
İkinci sonuç: Bu siyasi nüfuzu elinde bulunduranlar ile bu siyasi nüfuzdan
istifade edenlerin haksız kazancı Türkiyede alın terini yetim
bırakır. Yetim bırakılmış alın teri
üretimden çekilip ranta teslim olur. Bu ülkede bu hukuksuzluğu, bu
usulsüzlüğü gören yargı töhmet altındadır.
Yargının töhmet altında kalmasına sebep olan şey,
gördüğü yanlışlığı düzeltemeyecek olan
eğitimin tefessüh etmesidir. Eğitim de aslında bitmiştir.
Eğitimin böyle teslim olmuş olması, ülkenin bundan sonra
itibarlı bir devlet nizamını tesis edemeyeceğine
mehazdır. Aslında 1 metrelik bir camdan görünen şey
arkadaşlar, Türk toplumunun büyük iddialarından ricat etmesine alamet
bir şeydir. Bütün hikâyesi 1 metrelik camdan görünen ülke, istikbale dair
ne türlü cümle kuracaktır? Bütün derinliği, bütün tarihî perspektifi,
bütün iddiaları 1 metrelik bir camda değerlendirilebilecek bir ülke
geleceğinden nasıl emin olacaktır? Şehir eminini
seçeceğiz. Seçtiğimiz şehir eminlerinin bize, daha önce
seçtiklerimizden farklı ne söylediklerini duyuyorsunuz? Hiçbir şey.
İmar emsal artışlarıyla bürokrasisini kirleten, imara
açılacak arazileri önceden yakınlarına söyleyip oralarda
kooperatifler kurduran, sonra, beş para etmez tarlalarda imarın
nerelerden geçeceği haberi üzerinde kendilerine sığınacak
bir ev gibi masum bir cümlenin arkasında, milyon dolarlık villalarda
oturmayı kendilerine hak gören Müslümanlığımızın,
mukaddesatçılığımızın pespayeliğiydi
konuşulacaklar aslında. Konuşamadık. Sonra, imar emsal
artışlarının keşfinden doğan rantın
paylaşımından doğan gücün, devleti -yönetmeyi değil
bakın- teşebbüs ettikleri -yönetmek değil- ele geçirme
şehvetinin azgınlığı içerisinde kavga arkadaşlar.
Şimdi bugün iktisadi kriz... O da şehirciliğimizin maharetsizliği
içerisinde oluşan ranttan, yurt dışına
kaçırılanlar yüzünden öyle oldu.
Dolayısıyla
farkında mısınız ki aslında bir şeyi kaybedince
her şeyi kaybediyoruz. Şehirde şehrin emini olduğu
duygusunu kaybetmiş bir belediye başkanı
kurumsallaştırdığı bir iradeyle diğer
belediyelere emsal oluyorsa, aslında belediye başkanını değil
yurdu kaybediyoruz arkadaşlar, ülkeyi kaybediyoruz arkadaşlar,
alın terini kaybediyoruz arkadaşlar. Üretimi elli senedir sanayide
yapan bir adamın, elli senedir üreterek para kazanan bir sanayicinin bir
bina yapınca kazanamayacağı kadar parayı imar emsal
artışıyla kazandırırsanız insanlara,
insanları üretimde tutamazsınız arkadaşlar.
Dolayısıyla bugün karşı karşıya
bulunduğumuz, karşı karşıya kaldığımız
ağır iktisadi krizin arkasında üretimi yetim bırakan,
rantı önceleyen, rantı da kendi yakınında durmaya göre
şahsiyete, suikasta döndüren bir AK PARTİ belediye
maharetsizliği vardır arkadaşlar. Bu, bizim sadece AK
PARTİyi tenkit etmek için söyleyebileceğimiz bir iş değil.
Bu, aslında Türk milleti olarak biz var olacağız, bu
milletlerarası yarışta insanlık lehine bu
yarışı göğüsleyeceğiz, burada
koşacağız. diyen bir iddianın ilk düşünülmesi gereken
yerdir arkadaşlar. Bugün burada biz belediyecilik üzerinden, bakın,
nereleri konuşabiliyoruz; şehri konuşurken krizi, krizi
konuşurken rantı, 15 Temmuzu bile konuşabiliyoruz. Çünkü
şehrin oluşturduğu rantta
Bakın, arkadaşlar, 15
Temmuzdan sonra gayrimenkul nakilleri, değişiklikleri, tapu
devirleri, bu tapu devirlerinden doğan rantın yurt
dışına kaçırılması üzerinden de bu meseleye bir
bakın, ne dediğimi anlayacaksınız; milyarlarca
dolarlık rant.
Bir bakanımıza -ismini vermeyeyim, şimdi
nihayetinde belediye başkan adayı- dedim ki bizim
mukaddesatçılığımızın iktidarında
çıkara çıkara Ali Ağaoğlu gibi birini çıkardık
biz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Yapma, o vardı zaten ya.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) Bak, bunu
çıkardık. Bir şey söyledim, istirham ediyorum, bir şey
söyledim.
Bakan, sitemime şöyle mukabele etti: Bana mesai
saati bitmek üzereyken bir evrak geldi. İmzalar mısınız,
imzalamaz mısınız? diye bana o kâğıdı getiren
arkadaşıma şu anda imzalayamam, okuyamam. dedim. Dedi ki:
Efendim, birtakım tazminatlar, yükümlülükler falan doğurabilir
dolayısıyla ben bunu imzalamanızı
falan derken mukabele
ettim. İmzalamayacağım, okumadan imzalamayacağım.
Benim sitemime mukabele ettiği için anlatıyorum. Bir de sordum
kendisine Ben bunu sağda solda sohbet ederken anlatabilir miyim? diye.
Anlatabilirsiniz. dediği için anlatıyorum, emanete ihanet
etmiş olmayayım, söyleyeyim yani.
İSMAİL TAMER (Kayseri) O kadar dürüstsün,
doğru.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) Dedi ki:
İmzalarsınız imzalamazsınız
Bakın, muvazaa
böyle. Demiş ki: Oğlum imzalamayacağım. Böyle deyince
-efendim, Ali Ağaoğlunun ilgili evrak- o zaman tekrar
kızdım Niçin söylemiyorsun bana neyi imzaladığımı?
dedim. diyor. Demiş ki: Efendim, imzalamıyorum, bunu
imzalamıyorum.
Şimdi,
bakın arkadaşlar Bunu imzalasaydım 90 bin metrekare olan
inşaatı 180 bin metrekare yapacaktım. diyor, 90 bin metrekare
olan inşaat ruhsatını 180 bin metrekare yapacaktım. diyor
arkadaşlar. Dairenin tanesi 1 milyon. Bir imzanın bağlı
olduğu rakamın bu kadar korkunç olduğu bir ülkede, alın
teri cümlesini kurmak istiyorsa Hükûmet, bu işleri kayıt altına
alacak, bu işler öyle kolay işler değil. Bu, bir kere tevafuk edip
denk gelen, bu, bir kere birisinin hassasiyetine takılan;
takılamayanları siz sayın, ben size bunun gibi 50 bin tane
sayarım. Bizim mukaddesatçılığımızı kirleten
şeyi söylüyorum ben size şimdi. Burada var, bizim ömrümüz bu
işlerin içerisinde geçti, sizler gibi. Bakın nasıl iltihap
kapıyor bünye? Yani sadece mesele, bir belediye
başkanlığı seçiminden doğan yetkiyi kullanmak
değil.
Efendim,
masumane bir cümle bu; belediye başkanımız mesuliyetlerinden,
maneviyata dair sorumluluklarından, dünya ahiret hazırlıklarından
kinaye cümle kuruyor. Kime? İş adamına. Diyor ki: Siz bu
binaları yaptınız, binalar biraz gözümüze küçük geldi. Sizin bu
bina küçük geldiği için buraları biraz artırabiliriz. İş
adamı için böyle bir cümle, çok böyle reddedilebilir bir cümle değildir.
Diyor ki: Başkanım sizin takdiriniz tabii ki, siz nasıl tensip
buyurursanız biz size uyarız. Bu Biz size uyarız, sizin
takdiriniz, tensibiniz. diye kurulan cümleler arasında artan imar
emsalleri şöyle bir şeye sebep oluyor: 400-500 daire artışına.
400-500 daire artışı, işte -büyüklük olarak- daireler 500
bin liradan başlarsa hesaplayın lütfen büyüklüğünü.
Bunu
şunun için arz ediyorum, şimdi, şöyle oluyor, küçük bir rica
ondan sonra, diyor ki: Size bu kadar jest yapmış olduk, sizin de
filanca hoca efendinin, filanca cemaatin, filanca STKnin okullarına,
yurtlarına bir hayır katkınız olursa çok mesrur oluruz.
Sayın Başkanım, sizin ricanız bizim emir telakki
edeceğimiz bir şeydir. Şimdi, üçlü ayağını
anlattığım iş böyle, bunun yüzlerce örneği olduğu
için söylüyorum.
Efendim,
ne oluyor? 500 tane daire artırılmış oluyor, 50 tanesini
satıp okul yapıyorsunuz; filanca STKye, mesela FETÖcülere okul
yapmışsınız, buralarda da yapıldığı
için söylüyorum. O 50 daireyi satınca 450 daire kârımız var
bizim aslında müteahhit olarak, 450 daire kârda.
Şimdi,
mizansen şu: Daireyi veren belediye başkanı Ömer bin Abdülaziz,
zannedersin öyle. Yani daireyi verirken, bunlara imar, emsal
artışları yaparken hassasiyet gösterip
mukaddesatçılığı adına Efendim, size böyle bir
şey yapalım ama siz de filanca hocaya okul yapın. diye tahsis
edilmiş okuldan bahsediyorum arkadaşlar, yüzlerce var böyle. Ömer bin
Abdülaziz, iş adamı; Hazreti Ebubekir mübarek -yani çok cömert-
kendisine bağış yapılanlar da Ashabısuffa.
Aslında bunun adı tam olarak şu arkadaşlar: Belediye
başkanından böyle bir şeye tevessül eden, hırsız;
belediye başkanından böyle imtiyazla para kazanmayı meşru
gören, alçak; onlardan bu parayı alan, onlardan bu parayı alınca
da Allahın rızasına koşacağını zanneden de
ahmak! (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, bunların üçünün terkibinden doğan, harama
bulaşmış şehvetten doğacak olan da 15 Temmuzdu
arkadaşlar. Bundan Endülüs çıkmazdı zaten, bundan bir medeniyet
çıkmazdı; bundan 15 Temmuz çıkacaktı, o
çıktı.(İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar) Biz, aslında, rüzgâr ektik, biçtiğimiz
fırtınadır.
Şimdi,
dolayısıyla Batılılar bu işi çözmüşler
arkadaşlar. Biz böyle bir iradeye kurban olacağız. Böyle olunca
Müslüman olacağız, Türk olacağız; kuralı
koyacağız, kurala uyacağız. Batılılar bu işi
kurala uyarak çözdüler. Şark toplumlarının galip hususiyeti,
delillere değil de kabullere itibar etmektir. Bizim beylik cümlelerimiz
hep şöyledir: Ya, Müslüman adam çalmaz. Kimin çalıp kimin
çalmayacağına bakmayalım, hırsızlığı
tanımlayalım, salahiyeti tanımlayalım; bir belediye
başkanına istediği adamı istediği kadar zengin
edebilme imtiyazı vermeyelim. Arkadaşlar, Almanyada,
İngilterede belediye başkanlarına, devlet
başkanlarına, birinin evine 5 metrekare ilave
yaptırtamazsınız, istifa sebebidir. Merkel, birisine Odana 10
metrekare ilave yap. Bir şey sorarlarsa da beni söyle. diyemez
arkadaşlar.
Arkadaşlar,
biz, bir imzaya bağlı, 90 bin metrekarelerin verilebildiği bir
ülkede, İbni Arabî, İbni Rüşd, Mevlâna, Yunus, hak, hukuk, bunlarla
ilgili -istirham ediyorum- bir an önce toparlanmaz isek bu Türk yurdu viran
olur. Seçimlerin galibi olursunuz, sizin siyasi kuvvetinizden, kudretinizden
insanlar size itiraz edemeyecek hâle gelir ama bizim irfanımızdan
neşet edecek şey, korkudan tabiiyet değildir, saygıdan,
hürmetten sadakattir. Bizim iktidarınızdan, sizin
iktidarınızdan neşet edecek olan şey, şudur: Ne zarif
insanlarsınız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, tamamlayın Sayın Ağıralioğlu.
YAVUZ
AĞIRALİOĞLU (Devamla) Ben, münhasıran belediye seçimleri
üzerinden elimize geçecek yönetme imkânını şöyle
kullanmamız gerektiğine inananlardanım: Allahtan korkmak
lazım.
Canınızı
birazcık sıkmış olabilirim, bir latifeyle bitireyim. Bir
devlet adamı için anlatılır, adını da vermeyeyim,
belki ondan kinaye türetilmiştir ama kıymetli bulduğum için
söyleyeceğim. Bir devlet adamı, birisine sual ediyor, diyor ki: Ben
mi büyüğüm, filanca mı büyük? Ahali Siz büyüksünüz efendim. diyor.
Diyor ki: Niçin? O bahse konu şahıs, İngiltereden
korkardı; siz, İngiltereden korkmuyorsunuz. diyor. Sonra bizimki
diyor ki: Ondan önceki mi büyüktü, ben mi büyüğüm? Adam Zatıaliniz
daha büyük çünkü o, Amerikadan korkardı; siz, Amerikadan da
korkmuyorsunuz. diyor. Bizimki artık herhâlde cezbe hâlinde,
hızını alamayıp diyor ki: Hazreti Ömer mi büyüktü, ben mi
büyüğüm? Efendim, zatıaliniz tabii ki büyük. diyor. Diyor ki:
Niye? O, Allahtan korkardı, sen Allahtan korkmuyorsun. diyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAVUZ
AĞIRALİOĞLU (Devamla) Bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN
Buyurun.
YAVUZ
AĞIRALİOĞLU (Devamla) Biz,
Cumhurbaşkanımızın ya da AK PARTİdeki
arkadaşlarımızın İngiltereden
korkmadıklarını söylemekten imtina etmeyelim, korkmayın.
Amerikadan korkmadığınızı söyleyelim, imtina
etmeyelim ama sizin Allahtan korkmadığınızı söylemekten
imtina edelim. Dolayısıyla Hazreti Ömerden büyük olmaya
kalkmayın; Hazreti Ömer gibi olun, adaletli olun, Allahtan korkun.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) Yanlış yanlış konuşuyorsunuz.
YAVUZ
AĞIRALİOĞLU (Devamla) Bu elimizde yönetme imkânı olarak
ne kadar mevzi varsa, bu mevzilerin bize doğurduğu imkânların
hesabını sadece milletimize vermeyeceğiz, bunların
hesabını, Allaha da vereceğiz. Emin Peygamberin ümmetine
şehirlerin emini olarak hizmet edeceğiz. Yurdumuza, yurdumuzda
yaşayan her inançtan, her mezhepten, her ekolden, her fikirden
insanın huzur bulabileceği şehirler inşa edeceğiz.
Gayretlerimiz bu istikamettedir.
İnsanlar
kendilerine iyi diyerek iyi olmazlar. Bizim partimizin adı
İYİ, kastımız iyi, gayretimiz iyi,
adımızın yazılması İYİ, sağdan sola
okunması iyi, soldan sağa okusanız da iyi yani her türlü
iyi. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Ama
bakın şöyle diyorum: İnsanın ismi iyi olunca iyi olmaz,
bilirim; kastı da, gayesi de iyi, akıbetimiz ne olur, Allah bilir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Bağlayın lütfen.
Son
bir kez, bir dakika daha süre veriyorum.
Buyurun.
YAVUZ
AĞIRALİOĞLU (Devamla) Bitiriyorum Başkanım.
İsimlerimiz
bizi kurtarsaydı Müslümanlığımız bizi
kurtarırdı çünkü bizim adımız Müslüman
yaptığımız hiçbir iş Müslüman işi değil.
Dolayısıyla, isimlerin mukaddesliğinin arkasına
sığınıyor değilim ama isimlerimizin mesuliyeti
adına cümle kuruyorum. Yoksa, biz Müslümanız, bu kadar yalanı,
bu kadar haramı, bu kadar talanı
Müslümanlığımızla nasıl bir araya getireceğiz?
Aslında, isimlerimiz mühim değil ama isimlerimizin bizi icbar
ettiği sorumluluğu taşıma gayretinde bir seçime gidiyoruz.
Genel
Kurulunuza hürmetlerimizle
(İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Ağıralioğlu.
Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Erol
Katırcıoğlunda söz sırası.
Buyurun
Sayın Katırcıoğlu. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz
yirmi dakikadır.
HDP
GRUBU ADINA EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın
vekiller, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Şimdi, 39
sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde grubum adına söz
almış bulunuyorum.
Tabii,
torba kanunların geneli üzerinde konuşmak çok zor çünkü torba
kanunlarda her şey var, her şey oluyor ve dolayısıyla da
genel bir çerçeve içinde, neyi, nasıl anlatırız diye insan
düşünüyor, geneli üzerinde konuşmak durumunda
kaldığımızdan biraz böyle bir sıkıntısı
oluyor. Şimdi, o sebeple, ben, dikkatimi çeken ve özellikle, kanun yapma
süreciyle ilgili olarak da dikkatimi çeken bazı hususları sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Bir
kere, dün konuşurken, özellikle, doğal afet sigortası konusuyla
ilgili konuşurken -hatırlayacak mısınız, bilmiyorum
ama- benim konuşmam bir sözcüğün bu kanunda
değiştirilmesine ilişkin, onu ima eden bir değişiklik
önerisiydi. Hâlbuki öneri, esas itibarıyla, nükleer santrallerin
sigortalanmasıyla ilgili önemli bir öneriydi. Peki, biz bunu
konuşmuş muyduk? Bizim, bu kanun yapma sürecinde komisyonlarda bu
konuları konuşma zamanımızın
kısıtlılığını bir kenara bırakın,
böyle bir konu, sanırım daha çok, toplumda da konuşulması
gereken bir konuydu ama öyle olmadı. Ne oldu? Çok hızlı bir
şekilde geldi bu konu ve dilimiz elverdiğince kendi düşüncelerimizi
aktarmaya çalıştık, eleştirilecek noktaları söylemeye
çalıştık vesaire.
Fakat
hâlâ şu konular ortada gibi geliyor bana, dün de hiç konuşulmadı
bunlar: Mesela, Fukuşimayı hatırlayanlar bilirler, orada bir
deprem oldu önce, sonra bir tsunami oldu ve ondan sonra nükleer santralde bir
patlama oldu. Nükleer santral sigortalıydı fakat sigorta şirketi
dedi ki hükûmete: Ben, nükleer santrali sigortalamıştım,
depremi değil. Oysa neden olan şey deprem olduğuna göre, bu,
benim -en azından- kapsama alanıma giren bir durum değil.
diyerek 126 milyar dolar civarındaki bir hasarı devlete ödettiler.
Biz bu konuyu konuştuk mu? Konuşmadık.
Özellikle,
deprem kuşağı olan bir ülkede 2 tane santral yapmaya karar
verdik ve benim anladığım kadarıyla, bunlar zaten yeteri
kadar tartışılmadı, özellikle Sinoptaki nükleer santralla
ilgili olarak yeteri kadar tartışma yapılmadı ve üstelik de
deprem kuşağında olduğuna dair iddialar da var. Mesela,
şöyle bir durum olsa bu DASK ne yapacak acaba? Mesela, bir nükleer patlama
olduktan sonra, Allah göstermesin, bir de deprem olsa bu sigorta neyi,
nasıl karşılayacak? Dolayısıyla bu konular önemli
konular olduğu hâlde kimse bu konularla ilgili bir şey söylemedi.
Demin
konuşulan konuya da değineyim bu palet fabrikasının
özelleştirilmesiyle ilgili olarak. Bu işletme hakkının
devri meseleleri konuşulabilir şeyler fakat asıl önemlisi
şu gibi geliyor bana: Bir devlet tekelini bu kararla bir özel sektör
tekeli hâline geçirmiş oluyoruz. Peki, bu özel sektör tekeli,
ürettiği ürünü kime satacak? Öncelikli olarak herhâlde Türk ordusuna
satacak, hani yabancılara da satacak belki ama. Peki, Türk ordusuna
satarken tekel fiyatı mı uygulayacak yoksa daha makul olabilecek
rekabetçi bir fiyat mı uygulayacak? Böyle bir soru da yok çünkü
açıkçası bu, bir tekel ve dolayısıyla da tekel özel sektöre
geçtiği zaman devleti soymanın yolunu da bulmuş olur
arkadaşlar. Bugüne kadar Türkiyede 1980lere kadar kamu iktisadi
teşebbüsleri, açıkçası, özel sektöre peşkeş çekilerek
siyaset yapılmıştır. Türkiyenin siyasetinin bir arpa boyu
gidememesinin, Türkiyenin ulaşması hayal edilen noktalara
gelememesinin esas sebeplerinden bir tanesi, sanırım, kapalı bir
ekonomide KİTlerin ürettiği ürünleri maliyetinin altında
satarak özel sektörün desteklenmesi biçimindeki bir mekanizmaydı ve bu
mekanizma, Türkiyenin bugün karşılaştığı sorunların
da ana sebeplerinden bir tanesi.
Şimdi,
peki, nasıl oluyor mesela, bu kanun diyelim, bizim önümüze nasıl
geldi, kim hazırladı bu kanunu? Yani ben yakından biliyorum yani
Komisyondaki arkadaşlarım da hazırlamadı esas
itibarıyla, bu kanunu birileri hazırladı. Birileri derken neyi
kastediyorum? Birileri derken şunu kastediyorum arkadaşlar: Bir tek
siyasetçi ve onun emrinde çalışan bürokratlar hazırladı
bunu. Gerçek bu, Sayın Cumhurbaşkanı seçilmiş olmanın
getirdiği meşruiyetle -tırnak içinde söylüyorum çünkü bu seçimle
ilgili olarak sıkıntıların olduğunu biliyorsunuz ama
bırakın onu- sonuç olarak atadığı kendi
bakanlarıyla birlikte hazırladığı metin bizim önümüze
geliyor. Şimdi, arkadaşlar, açıkçası bu, Anayasayı da
bence delen bir harekettir, böyle yasa yapılamaması lazım.
Normal olarak olması gereken, bu Anayasanın lafzına uygun olan
şey, efendim -Hükûmet ya da iktidar her neyse- yürütme, bize taleplerini
söyleyecek, Benim şu şu konularda ihtiyacım var, düzenlemeler
yapın. diyecek, biz de burada tartışacağız ve o
düzenlemelere ilişkin kanun önerilerinde bulunacağız ama
arkadaşlar, böyle olmuyor.
Nasıl
oluyor? Olan şu: Kimseyi de kınamak, şey yapmak da istemiyorum
yani soru işareti hâline getirmek de istemiyorum ama gördüğüm
kadarıyla, birinci partiye yürütme bir metin veriyor, Bu kanun
çıkacak. diyor ve bu kanun çıkıyor arkadaşlar,
çıkıyor. E peki, burada kanun yapma sürecinde, Allah
aşkınıza, bizim katkımız, bizim eleştirilerimiz
herhangi bir şekilde dikkate alınıyor mu? Hani bizimkiler neyse,
bizimkiler zaten alınmıyor da bence sizinkiler de alınmıyor
yani sizin varsa, bilemiyorum tabii, hangi kanunun hangi maddesinden
bahsediyoruz, farklı olabilir ama bence, söylediğim gibi, bu kanunlar
bir siyasetçi ve onun emrindeki bakanlar tarafından yani atanmış
bakanlar tarafından önümüze getiriliyor ve bu, esas itibarıyla sahip
çıktığınız Anayasayı da delmek anlamı
taşıyor. Bunu anayasa hukukçusu İbrahim Kaboğlu
arkadaşım herhâlde daha ayrıntılı anlatacaktır
ama bu, gerçekten sürdürülebilir bir şey değildir. Bunu
yaparsınız, bir yaparsınız, iki yaparsınız,
üçüncüyü yapamayacaksınız arkadaşlar diye düşünüyorum.
Şimdi,
neden buna itiraz ettiğimi de şöyle anlatayım; ben bir
iktisatçıyım sonuç olarak, hukukçu değilim ama bir kere şu:
Az sayıda insan, çok sayıda insanın hayatını
etkileyecek kararlar veriyorsa orada sorun var demektir. Bu sorunlardan bir
tanesi, o kararların yanlış olma ihtimalinin çok yüksek
olmasıdır çünkü yeteri kadar tartışılmamıştır,
yeteri kadar feedback alınmamıştır ve öylelikle karar
verilmiştir. Örnek istiyorsanız dolu var esasında ama hani
aklıma gelen bir iki tanesini söyleyeyim. Bir tanesi, bu Karadeniz Sahil
Yolu. Bir zamanlar, ANAP hükûmetleri varken iktidarda, yine, Yaşar Topçu,
Mesut Yılmaz ve birkaç kişi tarafından verildi bu karar ve
şu anda, sanıyorum, Karadeniz kıyılarında oturan
benim de ailem Karadeniz kıyısında oturuyor- bütün insanlar bu
yolun büyük bir hezimet olduğunu, büyük bir felaket olduğunu gerek
biyolojik örgüyü gerekse sosyolojik örgüyü darmadağın ettiğine
ilişkin birçok şikâyetlerde bulunuyorlar.
İkincisi
yani konuşuyoruz diyeceğim ama pek de konuşamıyoruz
esasında. Mesela, geçenlerde bir cümle sarf ettim, bu ekonomi
uyuşturucu bağımlısı bir ekonomidir dedim, biraz
abartarak söylüyorum, uyuşturucu bağımlısından ne
kastediyorum? Şunu kastediyorum: Bu ekonomi ithalata
bağımlı olarak oluşmuştur arkadaşlar, ithalat
yani dövizle ilgili olarak bir bağımlılığı
vardır. Eğer oradan bir katkı gelmezse bu ekonomi büyümez, bu
ekonomi yüzde 4-5 civarında bir büyümeyle ancak gidebilir.
Peki,
ne oldu, niçin böyle oldu? Arkadaşlar, bu konular geçmişte çok
tartışıldı, bu ithal ikameci politikalar meselesi. Türkiye
şuna karar veremedi: 1980de Türkiye var olan yapısını
değiştirme konusunda samimi bir tartışmaya girmedi. Ama ne yaptılar
arkadaşlar? Turgut Özal ve arkadaşları, yukarıdan bir
serbest piyasacılık diyeceğim bir anlayışı ve o
anlayışın gerektirdiği adımları atarak Türkiye
ekonomisini başka bir yola sokmaya çalıştılar. Bakın,
arkadaşlar, yine olmadı. Niye olmadı? Çünkü dediğim gibi,
Turgut Özal ve etrafındaki küçük bir siyasetçi ve bürokrat grubu buna
karar vermişti. Dolayısıyla buradan giderek şunu
söyleyeyim: Yani bugün eğer Türkiye ekonomisinde bu kadar yapısal
sorunları vesaireyi konuşuyorsak bu, esasında bugün ortaya
çıkmış bir durum değil, bu, uzun zamandan beri
bildiğimiz bir mesele ve fakat bildiğimiz hâlde adım atma
konusunda imkânların olmadığından dolayı hâlâ sürmekte
olan bir mesele. Dolayısıyla yine altını çizerek
söylüyorum, zaten kapitalizmin ana meselesi de budur: Az sayıda insan çok
sayıda insanın hayatıyla ilgili karar veriyorsa eğer orada
dediğim gibi, kararların yanlış olma
olasılığı olduğu gibi bir
İkincisi de karar
alanlar daima kendi çıkarlarına uygun karar alırlar mottosundan
gidersek bu, aynı zamanda büyük bir gelir
dağılımının bozulması anlamına gelen
sonuçlar üretir. Bu sonuçları biz elimizde burada, Türkiyede veya
başka herhangi bir ülkede çok açık ve net bir şekilde görüyoruz.
Özellikle demokrasinin, katılımcı nitelikleri olmayan bir
biçimde oluşmuş olduğu ülkelerde ki bunların çoğuna
biz gelişmekte olan ülkeler diyoruz- durum budur yani.
Şimdi,
39 sıra sayılı Kanun Teklifine gelince onunla ilgili de tabii
ki birkaç şey söylemek istiyorum. Bir kere, kanun teklifinin önünüzde
midir bilmiyorum ama- genel gerekçesi şöyle başlıyor:
Ülkemizdeki yeni ekonomik gelişmelere uyum
Hoppala, ilk cümle:
yeni
ekonomik gelişmelere
Ne oldu arkadaşlar? Yeni ekonomik
gelişme ne? Ne oldu ki biz duymadık mı yani? Arkadaşlar
kriz demek istiyorlar yürütmedeki arkadaşlar yani krizi bir türlü
telaffuz edemiyorlar ama bunu böyle bir şekilde Yeni ekonomik
gelişmelere uyum, ekonomik program hedeflerinin gerçekleştirilmesi,
vergide adalet, vergi rekabeti, basitlik, etkinlik ve verimlilik ilkeleri
çerçevesinde bazı güncellemelerin yapılmasına ihtiyaç
duyulmaktadır. O sebeple biz bu kanun teklifini getirdik. diyorlar.
Şimdi,
neyse yani burada diyecek bir şey yok belki ama kanun teklifi,
konuşmamın başında da söylediğim gibi, potpori gibi
bir kanun yani her şey var içinde bir bakıma. Ben, doğrusu,
bütün hepsini de tabii ki yanlış ve olumsuz olarak değerlendirmiyorum,
bazılarına gerçekten olumlu olarak da bakılması gerekir
çünkü bazı düzeltmeler var içinde; yanlışların düzeltilmesi
anlamında söylüyorum. Ama bazı konular var ki arkadaşlar -yani
hep bu torba yasa zaten biraz böyle çalışıyor- bir şeyi
gözden kaçırmak için içeri atılmış, torbanın içine
atılmış bazı özel önemli maddeler var. Bunlar, tabii,
insanın gözüne çarpıyor. Birkaç tanesini ben size söyleyeyim: Bir
kere, yine tuhaf bir durum var biliyorsunuz, Sayın
Cumhurbaşkanının şöyle bir cümle sarf ettiği gün
Deniz kenarlarını, orman alanlarını betona çevirme
gayretinde olanlar var. dediği gün şu kanun geçiyor yani bu kanun
teklifinin 7nci maddesinde Kıyı Kanununda muafiyet talebi var ve bu
muafiyet talebi, esas itibarıyla, İzmir Çandarlı Limanı ile
Rize İyidere Limanını
Ki bunlar inanılmaz büyüklükte
alanlar. Bir tanesi mesela İzmir Çandarlı 7.240 dönüm, diğeri
2.300 dönüm. Bunları lojistik amaçlı bir şekilde doldurulacak ve
genişletilecek, böyle bir kanun maddesi niteliğinde.
Bir
de Ahlatla ilgili bir saray meselesi var. Demin Mustafa arkadaşım
söyledi, ben 25 dönüm hatırlıyorum, sonuçta Sayın
Cumhurbaşkanı öyle ifade etti yanılmıyorsam. Ahlatta yine
denizin doldurulmasıyla birlikte küçük bir saray
yapılacakmış, öyle anlaşılıyor. Şimdi, bu
hakikaten nasıl bir şey oluyor tam anlamıyorum, bunu hakikaten
anlayan varsa açıklasın bana lütfen. Yani bu kanunu buraya gönderen
Sayın Cumhurbaşkanı, bu kanunda bu maddeyi yazarken kendisi de
böyle bir cümle sarf edebiliyor. Nasıl bir mekanizması var,
doğrusu bunu anlayamıyorum.
Bir
diğer konu var, o da ilginç geldi bana. Evde üretim yapan kadınlarla
ilgili bir konu var, bir madde var, o da ilginç bir madde. İlginçliği
şuradan geliyor: Bir tespit yapılıyor hakikaten. Bu tespit,
esasında içine girdiğimiz kriz koşullarında da önemli. Yani
bugün biliyoruz ki birçok evde veya çeşitli küçük atölyelerde, özellikle
kadınların olduğu, el işi vesaire gibi türden ürünlerin
üretildiği ve bunların bir şekilde satıldığını
biliyoruz. Şimdi bunlar esnaf muafiyeti çerçevesinde olarak kabul ediliyor
fakat anladığım kadarıyla vergi yasasına göre de
eğer bu ürünler internet üzerinden satılırsa bu muafiyetten
yararlanamıyorlar. Dolayısıyla bu kanun maddesinde de diyor ki:
Bu muafiyetten kurtaralım onları, onlar internet üzerinden de
satabilsinler ama bunun bir limiti olsun, işte bu limit de brüt asgari
ücretin yıllık tutarı olsun ki o da aşağı
yukarı 30 bin lira civarında bir şey. Fakat arkadaşlar,
ben hatırladığım kadarıyla kadın
girişimciliği gibi bir mesele var mikro kredi diye bir mesele var
bu ülkede ve anladığım kadarıyla Adalet ve Kalkınma
Partisinden de insanlar bunları konuşuyorlardı. Hatta
yanlış hatırlamıyorsam kadın kolları
başkanı, bir tarihte Bu girişimci kadınların önünü
açacağız. vesaire diye toplantılar
yapıyordu, demeçler veriyorlardı vesaire.
Şimdi
ben de diyorum ki, biz mesela Komisyonda dedik ki bu konu gündeme
geldiğinde: Ya, niye asgari ücreti sınırlayalım? Bunu
biraz daha yükseltelim, 2 katı yapalım ve bir anlamda kendi küçük
alanlarında üretim yapmak ihtiyacında olan ve bunları internet
üzerinden satmak biçimindeki bir yolu, bir kapıyı aralayalım ve
yani, bu amaçlarını yerine getirelim ve dolayısıyla da
halkımıza bir rahatlama sağlama imkânını
kullanmış olalım. Fakat arkadaşlar, biz zaten ne getirsek ne
söylesek herhangi bir şekilde Komisyonda da kabul görmesi mümkün
değil. Bu da hep benim şikâyetim olan bir konu. Yani hiçbir
şekilde ortak akıl aramak diye bir derdi yok arkadaşların
ama biz getirdiğimiz için, biz söylediğimiz için bu kanun maddesinde
de 2 katına çıkarma teklifimizi reddetmiş oldular.
Son
olarak enerji piyasasındaki türev piyasalarla ilgili bir öneri var. Yani
bu da makul gözükebilir bu piyasanın niteliği itibarıyla
baktığımızda fakat arkadaşlar, bu piyasanın
niteliği itibarıyla baktığımızda dediğimiz
şey, yani bu enerji piyasası, elektrik piyasası özellikle bir
felaket. Yani ben size şunu söyleyeyim: Eğer siz Rekabet Kurumunu
Hükûmete bağımlı bir kurul hâline getirmeseydiniz, eğer
bağımsız işleyen bir Rekabet Kurumu olsaydı, bugün enerji
piyasası dediğimiz özellikle elektrik piyasasına derhâl müdahale
etmesi lazımdı. Çünkü o kadar yanlış bir özelleştirme
yapıldı ki orada, yani elektrik üretenler ile elektriği
dağıtanlar -ki bunlar doğal tekel durumundaydı- şu
anda inanılmaz bir tekel gücü kullanarak elektriği satıyorlar ve
bir anlamda elektrik piyasasına dönüştürüldüğünde bu yapı,
sonuç olarak bu hatayı, bu yanlışı kendi başına
tekrar üretecektir diyebilirim.
Şimdi,
ben ara sıra söylüyorum -yine birinci partideki arkadaşlar yok ama,
bir buçuk dakikam var, orada bir değerlendirme yapayım- burada
şöyle bir meselemiz var, gerek bu kanun veya gerekse buna benzer
kanunların getirilmesinin maksadını anlıyoruz tabii ki.
Yani, iktidar, ekonomik krizden kurtulmak için, ekonomik krizi aşabilmek için
kendi perspektifinde gördüğü düzeltmeleri ve nakit
akışlarını sağlamakla ilgili imkânlar arıyor ve
bu, kanun maddeleri hâline gelerek bizim önümüze geliyor. Eyvallah, bu böyle
olur zaten ama demin de ifade ettiğim gibi, herhangi bir şekilde bu
mekanizmaların doğruluğu, yanlışlığı ve
yapılması gerekenlerle ilgili olarak, doğrusu, özellikle
muhalefeti hiç dinlemiyor; dinlemiyorsunuz yani, öyle söyleyeyim. Dün zaten
burada bir araştırma önergesi vermiştik ki hani oturalım,
bir komisyon kurulsun, Türkiye ekonomisinin sorunları nedir
Biz demiyoruz
ki bunları tamamen Hükûmet kullansın ama en azından, eğer
burası Meclisse, burası Türkiyenin fikirlerini yansıtan bir
yerse, burada bir perspektif, bir yol göstermek en azından daha
anlamlı olur dedik ama gördüğünüz gibi, bunu biz getirdiğimiz
için siz de kabul etmediniz; bu pozisyon mücadelesi devam ediyor.
Tabii,
burada
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EROL
KATIRCIOĞLU (Devamla) Sayın Başkan, bir dakika daha müsaade
edin.
BAŞKAN
Tabii, buyurun, bir dakika daha süre veriyorum.
EROL
KATIRCIOĞLU (Devamla) Şimdi, şöyle bir algı, çok
yaygın bir şekilde -bir tür operasyonla diyelim isterseniz,
bilemiyorum ama- toplumda yaygınlaştırılmaya
çalışılıyor, Adalet ve Kalkınma Partisi, 2002de
iktidara geldi ve on altı yıl boyunca çok başarılı
işler yaptı, inanılmaz işler yaptı. gibi bir
algı yaratılmaya çalışılıyor. Fakat
arkadaşlar, ben bunu bayağı söyleyip duruyorum: Mesela 2002de
Türkiyenin kişi başına millî geliri 3.598 dolarmış;
2018de, bu sene 8.715 dolar oldu. Evet, bir ilerleme tabii ama gördüğünüz
gibi, bu kadar. Fakat, bakıyorsunuz, Arjantinde 2002de 2.898 dolarken
2018de 10.667 dolara gelmiş; Brezilyada 2.856 dolardan 9.126 dolara
gelmiş. Yani, arkadaşlar, şunu kastediyorum:
Sandığınız gibi, ekonomiyi iyi yönetmiyorsunuz, iyi
yönetemediniz zaten, iyi yönetmiyorsunuz. Lütfen, biraz muhalefetin, bizlerin
de sözünü dinlemeye çalışın.
Teşekkür
ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Katırcıoğlu.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.58
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.33
BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR
KÂTİP
ÜYELER: Emine Sare AYDIN YILMAZ (İstanbul), Rümeysa KADAK (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
39
sıra sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon?
Yerinde.
Teklifin
tümü üzerinde gruplar adına son söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Bülent Kuşoğluna aittir.
Buyurun
Sayın Kuşoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
yirmi dakikadır.
CHP
GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sıra sayısı 39 olan Gelir Vergisi
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, yeni yasama yılında, 1 Ekimden itibaren -bu dördüncü
galiba- torba kanun teklifi görüşüyoruz. Buradan şimdiye kadar 100ün
üzerinde madde geçti. Bu maddeler içerisinde krize derman olacak kaç tane madde
hatırlıyorsunuz? Var mıydı? Bu derin ekonomik krize derman
olacak en azından bir tane ya da üç tane madde sayabilir miyiz? Kimsenin
sayabileceğini zannetmiyorum.
CEMAL
ÖZTÜRK (Giresun) Kriz yok ki. Ülkede kriz mi var?
BÜLENT
KUŞOĞLU (Devamla) Değerli Komisyon Başkanım da
burada. O da dâhil olmak üzere kimse böyle bir şey sayamaz.
CEMAL
ÖZTÜRK (Giresun) Ülkede kriz mi var?
BÜLENT
KUŞOĞLU (Devamla) Şimdi, bu torba yasayla da 17 madde
görüşüyoruz. Bunların içerisinde de aynı şekilde, krize
derman olacak maddeler yok. Genel gerekçede yalnız şöyle denmiş;
değerli kardeşimiz, arkadaşımız Cemal Öztürkün
teklifinde -ki teklifin aslında kendisinden gelmediğini, yürütme erki
üzerinden geldiğini de biliyoruz tabii ki ama o ayrı bir konu, ona da
ayrıca değineceğim- genel gerekçede şöyle diyor: Yeni
ekonomik gelişmelere uyum, ekonomik program hedeflerinin
gerçekleştirilmesi, vergide adalet, vergi rekabeti vesaire
Şimdi, değerli arkadaşlar, ekonomik
hedeflerin gerçekleştirilmesi
Hangi ekonomik hedeflerin? Hangi ekonomik
hedeflerin? Nedir ekonomik hedefler? Ekonomik hedefler Anayasamızda
belirtilmiş. Anayasamızın 166ncı maddesine göre, ekonomik
hedefler kalkınma planlarından başlar. Ekonomik hedefler
kalkınma planlarıyla belli edilir -burada öyle yazıyor- ondan
sonra, kalkınma planlarından sonra, ona göre, onlara uygun bütçe
yapılır 5018 uyarınca; onlara uygun, kalkınma
planlarına uygun OVPler, OVMPler yapılır -orta vadeli plan ve
orta vadeli mali program yapılır- bunlara göre ekonomik hedefler
doğrultusunda işler yapılır. Yürütme erki bunları
yapar.
Peki, 2019la ilgili bir plan var mı? Şimdi ben
bunu kime soruyorum? Tabii, burada -yasama erki- hepimiz yasamadan sorumluyuz,
milletvekilleriyiz. Bunu yürütme erkine sormam lazım. Yürütme erkini
temsil eden kimse var mı burada? Yani bunun hesabını
soracağımız kimse var mı? 2019 yılı için plan
yok, kalkınma planı yok. Anayasaya göre, olması lazım. Yapılmadı.
Kime soracağız bunun hesabını?
Değerli Komisyon Başkanımıza söylediğimiz
zaman Biz muhatap değiliz. diyor; haklı. Meclis
Başkanlığına sormamız lazım. Onların yürütme
erkine
Hükûmet de yok artık, başbakan da yok.
Cumhurbaşkanlığına, Kabineden sorumlu olan
Yani Kabinenin
bir bütünlüğü de yok artık Anayasaya göre. Bakanlar Kurulu yok,
hükûmet yok. Kime soracağız? Niye bu çıkmadı? Bunlar belli
değil, bir garabet var. Diyelim ki on birinci kalkınma programı
geldi. Normalde 2019-2023
2019-2023 demek, Türkiye Cumhuriyetinin 100üncü
yıl hedeflerini kapsayan, kavrayan çok önemli bir beş
yıllık kalkınma planı demek. On birinci kalkınma
planı çok çok önemliydi, çok özellikliydi 100üncü yılı için
Türkiye Cumhuriyetinin, özel hedefler belirlenmişti. Peki, yok,
nasıl olacak bu? Yapıldı geldi diyelim bu sene için
yapılamıyor artık, hâlbuki yapılabilirdi- burada nasıl
görüşülecek?
Biliyorsunuz,
yeni Anayasamıza göre, tasarı yok. Hükûmet yok, tasarı da yok
dolayısıyla. Yine Sayın Cemal Öztürk Milletvekili
vasıtasıyla kalkınma planı mı verilecek, teklifi mi
verilecek? Komik olacak bu sefer de. Değil mi? Yani bir garabet var burada
ortada. Yani bu yeni Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin
özellikle bu yasama organıyla uyumu bir garabet,
çalışmıyor, mümkün değil. Bu şekilde yasama yapma söz
konusu olamaz, böyle devam edemeyiz. Komisyonda da görüyorsunuz sıkıntıyı,
burada da, Genel Kurulda da öyle. Soruyorum, hakikaten tekrar soruyorum: On
birinci kalkınma planı geldiği zaman -diyelim ki
yapıldı, çalışıldı geldi- Hükûmet bunu yasama
organına nasıl getirecek? Tasarı verilemiyor, tasarı yok,
yine milletvekilleri üzerinden verilecek. Hadi, bütçe için bir formül bulduk.
Bütçe, Anayasada da geçiyor, muhakkak gelmesi gerekiyordu, bir şekilde
getirildi, savunuldu; kalkınma planı nasıl olacak? Onlar da
mı torba kanunlardaki gibi bir milletvekili vasıtasıyla, birkaç
milletvekili vasıtasıyla imzalanıp getirilecek? Burada biz
kalkınma planıyla ilgili sorular sorduğumuzda, bu hedefleri
nasıl belirlediniz, komisyonlar nasıl çalıştı, hedeflerin
eksiklikleri var vesaire türü eleştiriler yaptığımız
zaman bunlara kim cevap verecek? Gerçekten tam bir garabet değerli
arkadaşlarım. Bu şekilde yasama olmaz, bu şekilde yasamaya
devam edemeyiz. Bunun muhakkak değişmesi gerekiyor.
Şimdi,
işin bir başka yönü de değerli arkadaşlarım, bu
yaptığımız işler; burada çok önemli işler
yapıyoruz, hepimiz burada olmasak da. Sonuçta,
vatandaşımızın sıkıntıları var,
ihtiyaçları var, talepleri var. Biz burada kendimizi neden
kandırıyoruz, anlamıyorum; neden
vatandaşımızın talepleri doğrultusunda,
ihtiyaçları doğrultusunda işler yapmıyoruz da bu teklifte
ya da şimdiye kadar gelen torba kanun tekliflerinde olduğu gibi,
garip işlerle uğraşıyoruz?
Şimdi,
burada, adı üzerinde, Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi. Gelir Vergisi
Kanununda, vergi kanunlarında bazı değişiklikler
yapıyor ve bazı kolaylıklar getiriyor.
CEMAL
ÖZTÜRK (Giresun) Ama sadece gelir vergisinde değil.
BÜLENT
KUŞOĞLU (Devamla) Tabii, sadece Gelir Vergisi Kanununda değil
ama adı öyle, Gelir Vergisi Kanunu ile bazı kanunlarda
değişiklikler getiriyor.
Bu
elimdeki Hazine ve Maliye Bakanlığının 2018le ilgili
olarak hazırladığı vergi harcamaları raporu. Yani
vergi harcaması dediği, vazgeçilen vergi miktarını
bildiren rapor. Bakın, ben bunun ilgili sayfasından okuyayım:
2019da almaktan vazgeçilen vergi miktarı ne kadar biliyor musunuz? 178
milyar 696 milyon lira; gelir, kurumlar, katma değer, özel tüketim
vergileri. 178-179 milyar liradan zaten vazgeçilmiş, zaten
vazgeçmişiz bundan. Gelir vergisi dediğinizin zaten beyana dayanan
kısmı 10 milyar lirayı geçmez, kurumlar vergisi 74 milyar
2019da. Gerçekten, kazanç üzerinden alınan vergiler bu kadar tutmuyor,
vazgeçilen daha fazla. E biz hâlâ Vazgeçilen, vazgeçilen
Bunlarla
vatandaşa bir kolaylık getireceğimizi mi sanıyoruz?
Bunlarla vatandaşa hayırlı bir iş
yapacağımızı sanıyoruz.
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) Vatandaşın sırtına
biniyorlar.
BÜLENT
KUŞOĞLU (Devamla) Ki zaten teklif getirildiği zaman bunlarla
ilgili olarak ne kadarlık bir kaynak aktarılacağını,
ne kadarlık bir vergiden vazgeçildiğini bürokrasi de ilgili teklif
sahipleri de açıklayamamıştı. Bunları da bilmiyoruz,
ezbere olarak geliyor. Böyle bir garabet olamaz hakikaten. 178-179 milyar lira
vergiden vazgeçmişiz, hâlâ vergiden vazgeçiyoruz ve bütün bunlardan bir
şey bekliyoruz. Ne bekliyoruz? Kendimizi kandırıyoruz, gerçekten
kendimizi kandırıyoruz.
Ayrıca,
böyle bir teklif geliyor, usul yönünden bakıyorsunuz, hiç uygun
değil. 18 madde olarak geldi, 2 madde yürütme ve yürürlük maddesi, 16
madde. 16 madde ama 11 kanunla ilgiliydi; 11 ayrı, farklı kanunla
ilgiliydi bu 16 madde. Şimdi 1 tanesini çıkardık, 17 maddeye
düştü. İlgili tali komisyonlarda görüşülmedi; görüşülmesi
gereken ilgili tali komisyonlar vardı, görüşülmedi. İlgili kamu
kuruluşlarının görüşleri alınmamış;
bazı alakalı kamu kuruluşları var, onları da
ilgilendiriyor, onların görüşleri alınmamış. Meslek
kuruluşlarının görüşleri alınmamış, meslek
kuruluşlarının da görüşleri yok. Bir garabet şekilde
geldi, görüştük bir gün içerisinde, hızlı bir şekilde ki
bir gün önce akşam gelmişti bu, hızlı bir şekilde
görüşüldü. Ne kadar hayır getirecek, anlamak mümkün değil.
Diğer
taraftan şöyle bir şey var: Şimdi, torba olduğu da belli
çünkü değerli arkadaşlarımızın gidip, bakanlık
bakanlık dolaşıp İhtiyacınız olan kanun
maddeleri var mı? diye sorması mümkün olmadığına
göre, bu kadar maddeyi bir araya getirmeleri mümkün olmadığına
göre bunun Hükûmetten geldiği -Hükûmet de yok da artık,
ağız alışkanlığıyla öyle söylüyorum-
Kabineden geldiği, yürütme erkinden geldiği belli.
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) Bürokrat bakanlardan geliyor.
BÜLENT
KUŞOĞLU (Devamla) O taraftan geliyor. E, peki, o taraftan geliyor
da bizim bunlarla ilgili kanun yaparken, ilgili kurumları da masaya
yatırmamız gerekiyor, ilgili kurumlarla ilgili, kanunların
gelmesine neden olan kamu kuruluşlarıyla ilgili bazı
konuları da sormamız gerekiyor, denetim görevi yapmamız
gerekiyor. Bunlarla ilgili kime soru soracağız? Teklif verenlere soru
soruyoruz, teklif veren milletvekiline. E biz, şimdi, değerli
arkadaşımıza Maliye Bakanlığıyla ilgili bazı
eleştiriler yapsak, değerli arkadaşımız da bizim gibi
milletvekili, niye Maliye Bakanlığını savunma durumunda
kalsın ki? Yok yok, Maliye Bakanlığı çok iyi
çalışıyor; rakamlarımız öyle değil de böyle, çok
iyi vergi topluyoruz. deme durumunda değil haklı olarak. Niye onu bu
durumda bırakıyoruz, böyle garip durumlar yaratıyoruz? Bu nedir?
Bu yeni dönemde, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde
tasarı yok. Tasarı olmadığına göre ama geldiğine
göre, sonuçta, bu gerçekte teklif değil tasarı olduğuna göre
muvazaa suretiyle Anayasaya aykırılık, çok net, muvazaa
suretiyle Anayasaya aykırılık olmuş oluyor.
Bakın
değerli arkadaşlarım, bütün dünyada kanunlarla ilgili
ihtiyaçları yürütme organı belirler, hükûmetler belirler, kabineler
belirler, ihtiyaç oradan gelir ama yasama organı da bizim gibi meclisler
de kanunu yapar; biz kanun yapacağız ama ihtiyacı yürütme
organı belirleyecek. Böyle bir şey yok. Şimdi, bizim bu yeni
sistemde yasama ile yürütme arasındaki ilişki kesildi. Biraz önce
söylediğim gibi Kalkınma planları nasıl gelecek? diye
şimdi nasıl cevabını kimse bilmiyorsa diğer kanunlarla
ilgili olarak da durum böyle. Denetim yapamıyorsunuz, ilgili kamu kuruluşlarıyla
ilgili soru soramıyorsunuz, denetim görevinizi yerine getiremiyorsunuz,
yasama görevinizi yerine getiremiyorsunuz. Bu sistemin devam etmesi mümkün
değil ve her hâlükârda muvazaa suretiyle Anayasaya
aykırılık var çok net bir şekilde. Bunu
değiştirmemiz şarttır, bu şekilde, bu usulle bu
işin yürümesi mümkün değildir.
İçerik
olarak neler var? Çok şey yok biraz önce söylediğim gibi ama mesela,
önemli gördüğümüz ve aşağı yukarı bütün
milletvekillerinin eleştirdiği bir konu var. 3621 sayılı
Kıyı Kanununda bir muafiyet, istisna getirilmesi isteniyor. Nelerle
ilgili? İzmir Çandarlıda yapılacak olan bir liman
yatırımıyla ilgili, Rize İyiderede ve Bitlis Ahlatta
yapılacak olan kamu binalarıyla ilgili. Niye getiriyorsunuz bunu
diyoruz yani bunu niye getiriyorsunuz? Çünkü 3621 sayılı
Kıyı Kanununun zaten 6ncı, 7nci maddelerine bakın, Kamu
yararı varsa muafiyet ve istisna olabilir. diyor. Liman yapımı
gerekiyorsa, tersane gerekiyorsa, bir kamu kuruluşu, eğitim
amaçlı tesis gerekiyorsa, zaten kanunda var, Kıyı Kanununda
istisna, muafiyet var. Niye ilave olarak kanunla geliyor? Çünkü yapılan
işlerin daha planı, projesi yok, bürokrasinin bunun altına imza
atması mümkün değil. Kanun olarak çıkıyor, bürokrasi de
kendisini kurtarmış oluyor yani işin hamaliyesini Meclis
yapmış oluyor. Yani konu bu. Kimse altına imza atmaz, projelerin
ne olduğu belli değil; İzmir Çandarlı için, Rize
İyidere için veya Ahlat için proje yok ortada, fizibilite yok, ne
yapılacağı belli değil, neye dönüşeceği belli
değil, kimse altına imza atmaz tabii ki. Şimdiden kanun
çıkarılıyor, bürokrasi de kendisini rahatlatmış
oluyor, elini rahatlatmış oluyor, sorumluluk almamış
oluyor. Ama ne yapılacağı da belli değil, bu da ayrı
bir garabet tabii ki.
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) Sipariş iş, sipariş iş
Yapıp satarlar.
BÜLENT
KUŞOĞLU (Devamla) Diğer taraftan, şimdi, güzel görünüyor,
2019 ve 2020de UEFA Şampiyonlar Ligi ve Süper Kupa Finali
İstanbulda yapılacakmış, böyle bir avantaj
sağlamışız. Tebrik ediyoruz bu avantajı
sağlayanları. Fakat bu Süper Kupa Finali için -kimler tarafından
oynanacak bu futbol finali, belli değil- Katma Değer Vergisi, Gelir
ve Kurumlar Vergisi Kanunlarında muafiyet ve istisnalar getiriyoruz bu
kanunla. Neden? Hadi, katma değer vergisini anlıyorum, katma
değer vergisi döviz kazandırıcı işlemler nedeniyle
zaten geri alınır, mantığı öyledir. Oradaki
istisnayı anlıyorum ama o futbol kulüplerine, o futbol kulüplerini
destekleyenlere, sponsorlarına, güvenlik sağlayanlarına,
buradaki iktisadi işletmelerine, forma satışlarına neden
Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunuyla istisna getiriyoruz?
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) Allah Allah!
BÜLENT
KUŞOĞLU (Devamla) Bu ülkede getirdiğiniz o istisna kendi
ülkesinde vergi olarak ödenecek, o kulüp her halükârda kendi ülkesinde
vergisini ödeyecek; niye Türkiyede ödemesin? Bu Türkiye Cumhuriyeti müstemleke
memleket midir ki biz istisna getiriyoruz?
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) Hangi milletvekili getirmiş onu ya?
BÜLENT
KUŞOĞLU (Devamla) Bu finaller Almanyada oynansa, Fransada
oynansa, İngilterede oynansa, Hollandada oynansa böyle bir muafiyet
tanınmaz, tanınmıyor zaten. Türkiyede neden
tanınıyor? Bu, kulüpler için de bir avantaj değil çünkü burada
ödemediği vergiyi kendi ülkesinde ödeyecek. Biz ondan vazgeçiyoruz. Katma
değer vergisinden vazgeçelim ama gelir ve kurumlar vergisinden vazgeçmek
zavallılıktır, müstemleke memleket olduğumuzun kabulüdür;
ayıptır, günahtır, gerçekten anlamak mümkün değildir. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, biz bu işlerle
uğraşırken bir taraftan da garabet işler
yapılıyor. Ben Polatlılıyım. Geçenlerde, biliyorsunuz,
Polatlıda soğanla ilgili baskınlar yapıldı.
Polatlı, Ankaranın en fazla soğan yetiştiren ilçesi.
Polatlıda baskınlar yapıldı sanki stokçular
varmış gibi, hâlbuki orada üreticiler var.
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) Depocular var.
BÜLENT
KUŞOĞLU (Devamla) Ürettiği soğanı ya da
satacağı soğanı -hem tüccar hem üretici durumunda olanlar
var- depoya koyuyor, zaman içerisinde satıyor, yıl içerisinde
satacak.
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) Sistem öyle yürüyor.
BÜLENT
KUŞOĞLU (Devamla) Yılın belli bir ayında üretiliyor,
depolanıyor, sonra da satılıyor; sistem budur, bu hep öyle
yapılır ama bu sene baskınlar yapıldı onlar
stokçuymuş gibi, normal tacirlerimiz stokçuymuş gibi teşhir
edildi maalesef.
Şimdi,
14ünde bir ithalat rejimi kararı çıktı. Buna göre, 28
Şubata kadar yani bir buçuk ay kadar, soğan ithalatında yüzde
49,5 olan ithal vergisi sıfıra indirildi. Bir buçuk ay bile
değil, bir buçuk aydan kısa bir zamanda soğan ithal edecek
Türkiye. Şimdi ben soruyorum: Bir buçuk ay içerisinde soğan ithal
edilebilir mi? Soğan, böyle ithali, ihracı yapılan bir ürün
değildir ülkeler arasında, çünkü herkes kendisine göre üretir, fazla
ithalatı, ihracatı yoktur soğanın,
sıkıntılı bir üründür. Bir buçuk ay içerisinde
bağlantıyı yapıp da ithalat yapamazsınız.
Birileri daha önce bağlantı yapmıştır, ithalat
yapacaktır, bir buçuk ay içerisinde başka türlü ithalat olmaz.
Birileri için bu düzenleme yapılmış durumdadır, bunu
bilmemiz lazım. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) Çok doğru. Gene biri malı götürecek.
BÜLENT
KUŞOĞLU (Devamla) Yani bu buğday, mısır, pirinç,
arpa, domates için de yapıldı, mayıs ayına kadar bunlarla
ilgili olarak da sıfırlandı ama
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) Ticari sır diyorlar, söylemiyorlar bir
de getireni götüreni.
BÜLENT
KUŞOĞLU (Devamla) Bir de tabii, soğanla ilgili olarak
soracağım: Madem ithalat yapılacaktı, o tacirler,
üreticiler niye stokçu olarak lanse edildi, baskınlar yapıldı?
Eğer stokçuysa elinde kalırdı; madem ithalat
yapılacaktı, elinde kalırdı, ekonomik olarak cezası da
verilmiş olurdu. Demek ki böyle bir düşünce vardı ki o
baskınlar yapıldı, sıkıntıya sokuldu.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, devam edin Sayın Kuşoğlu.
BÜLENT
KUŞOĞLU (Devamla) Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlarım, sonuç olarak 17 maddelik bir kanun teklifi gelmiş
bulunuyor önümüze ama biraz önce söylediğim gibi, ne usulle ilgili olarak
ne esasıyla ilgili olarak ne buradaki görüşmelerimizle ilgili olarak
yaptığımız yasama doğru değil, birçok
eksiklikleri var. İçeriğiyle ilgili olarak, usulüyle ilgili olarak da
çok büyük eksiklikleri var. Bu şekilde, bu usulle yasama yapmaya devam
edemeyiz. Yaptığımız işlerin bir anlamı olmalı;
ülkede büyük bir ekonomik kriz var, bu krize yönelik işler yapmamız
lazım. 2019 için kalkınma planımız yoktur. Anayasaya göre
çıkması gereken bir kalkınma planı vardır, bunun
gelmesi gerekiyor, onun nasıl getirileceği belli değildir. Bu
eksiklikleri bir an önce gidermemiz lazım, yaptığımız
işin bir anlamının olması lazım, birbirimizi
kandırmamamız lazım. Böyle, sabahlara kadar torba kanun
çıkarıp anlamı olmayan işler yapmayalım. Torba kanun
çıkarıyoruz, bu taraftan 178-179 milyar vergiden zaten vazgeçmişiz,
biraz daha vergiden vazgeçiyoruz sanki vatandaşa bir hayrı
olacakmış gibi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Bağlamak için istiyorsanız bir dakika daha süre verebilirim.
Buyurun.
BÜLENT
KUŞOĞLU (Devamla) Çok teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım anlayışınız için.
Bu
vesileyle herkese saygılar sunuyorum, iyi günler diliyorum. (CHP ve
İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kuşoğlu.
Değerli
milletvekilleri, şimdi şahıslar adına konuşmalar
yapılacaktır.
İlk
söz, İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğluna aittir.
Buyurun
Sayın Bekaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakikadır.
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; 39 sıra sayılı Kanun Teklifinin geneli
üzerinde şahsım adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu
kanun, yeni bir torba bildiğimiz gibi. Daha dün 71 maddelik bir
torbayı tamamlayıp depoya sevk ettik, şimdi alelacele 17
maddelik başka bir torba yasayı görüşüyoruz.
Ya,
gerçekten değerli arkadaşlar, bu torbadan, temel yasadan, yasama
kurnazlığından bıktık, hani söyleye söyleye
bıktık, utanıyoruz gerçekten değerli
arkadaşlarım. Bu, Meclise yani Türkiye Büyük Millet Meclisine
hakarettir arkadaşlar, bu yaptığımız şeyle kendi
kendimizin itibarını sıfırlıyoruz.
Şimdi
üzerinde görüştüğümüz bu 17 maddelik mini torba 9 Ocak 2019 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
değerli arkadaşlarım. Aynı tarihte, esas komisyon olarak
Plan ve Bütçe Komisyonuna sevk edilmiş. Diğer ihtisas
komisyonlarını ilgilendiren bazı maddeler içermesine rağmen,
herhangi bir tali komisyona gönderilmemiş. Oysa bu 17 maddeden,
bakın, 1, 2, 3, 4, 5, 6, 11, 12nci maddeler Plan ve Bütçe Komisyonunda,
doğru. 7nci maddenin Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda görüşülmesi gerekiyor. 8, 9,
14, 15inci maddelerin Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonunda görüşülmesi lazım. 10uncu maddenin
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonunda görüşülmesi gerekir. 13üncü maddenin
Dışişleri Komisyonunda görüşülmesi gerekiyor değerli
arkadaşlarım.
Şu
anda görüştüğümüz bu 17 madde çok değişik
bakanlıklarla ilgilidir. Peki, size soruyorum: Nerede o bakanlar? Bu
nasıl bir kanun yapmak? Yani, arkadaşımız Cemal Bey
dolaştı, torbaya doldurdu, getirdi. Biliyoruz ki Hükûmet getiriyor
bunu. O zaman, bakın arkadaşlar, burada bir garabet var. Ya,
Cumhurbaşkanlığı sistemi baştan sona garabet ama
burada müthiş bir garabet var, böyle olmaz. Yani burada Anayasa
değişikliği mi yapılacak, İç Tüzük yeniden mi gözden
geçirilecek, otursun Meclis, burada oynamayalım ya, beştaş
mı oynuyoruz? Kanun yapıyoruz değerli arkadaşlarım ya,
insanların hayatını değiştirecek kanunlar
çıkarıyoruz burada, böyle bir şey olur mu? Bunlar düzelsin.
Bakın,
Plan ve Bütçe Komisyonunda da hızlı bir şekilde görüşüldü, bitti,
geçti. Peki, bu nasıl kanun yapma tekniği ya? Bu soruyu sormaktan
bıktık usandık değerli arkadaşlarım.
Maddelerle
ilgili, ilgili maddeler gelince arkadaşlarımız konuşacaklar
ama 2 tane maddeden söz etmek istiyorum. Bunlardan bir tanesi 7nci madde değerli
arkadaşlarım, Kıyı Kanunuyla ilgili. Yani o kadar bir
istismar, o kadar gelişigüzel kullanıyoruz ki; Anayasa, yasalar, bize
geçmişten kalan miras, gelecek kuşaklara
bırakacaklarımız, bunların hiçbir değeri yok
değerli arkadaşlarım. İlgili madde geldiğinde, önerge
üzerinde konuşurken ayrıca ayrıntıya gireceğim.
Başka
bir madde var, 14üncü madde. Alivre maddesi bu, alivre maddesi. Bak, şey
soruyor Nasıl bir madde, böyle bir madde olur mu? Ben böyle bir madde
getirmedim. diyor. Bakın, bilirsiniz değil mi, hani gelecek senenin
mahsulü, bakılır, satılır, o başkasına satar.
İşte, buna alivre derler. Şimdi Sayın Öztürk
kardeşimiz, sayın milletvekilimiz enerji piyasasıyla ilgili böyle
bir şey getiriyor. Daha üretilmemiş elektrik, enerji bu şekilde
satılacak değerli arkadaşlarım. Bunlar iş değil.
Bakın
değerli arkadaşlar, yani bu işin bir ciddiyeti var, ciddi gitmek
gerekiyor. Sayın Bakan Hazine ve Maliye Bakanından söz ediyorum- her
gün aynı şeyleri tekrar edip duruyor.
SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Kaçıncı maddede, bir daha
anlatsana, anlamadık tam olarak.
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) Bugün de dedi ki: Biz mali disipline sıkı
bir şekilde bağlıyız, bağlı olmaya da devam
edeceğiz. Ve iki gün önce de 2018 yılı merkezî yönetim
bütçesinde 72,6 milyar TL açık verdiklerini söyledi. Bakın, burada,
kendi söylediği rakamdan, gerçekten bu disipline bağlı mı
değil mi, anlatayım size. 2018 yılı bütçesinde 53 milyar TL
açık öngörülmüş değerli arkadaşlarım; 72,6 milyar TL
açık vermişler. Ama bakın, bunun 9 milyarı bedelli
askerlikten, 15 milyarı imar barışından gelmiş.
Eğer bunlar olmasa 97,1 milyar TL olacak bu açık. Bu nasıl bir
mali disipline uyma? Böyle bir şey var mı? Gelecek senede
bunların nasıl, ne olacağı ayrı bir şey.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Yüzde 7lik hedefi yüzde 20yle tutturduk. diyenlerin
normaldir bunu söylemesi.
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) Değerli arkadaşlarım -dün de
konuşmamda ifade ettim- siz bir taraftan Kriz yok. falan diyorsunuz ama
krizi ötelemek için birtakım tedbirler alıyorsunuz, öbür taraftan da
seçim kazanmak için dönüyorsunuz; işte, kredi kartlarına yeni
yapılandırma, KOBİlere yeni teşvikler, vergilerden
vazgeçmeler, cezaları affetmeler; dünya kadar şey getiriyorsunuz yani
geleceği çoktan harcadınız. 31 Marttan sonra ne olacağını
bilmiyoruz. Şu anda ağustos böceğisiniz ama 31 Marttan sonra ne
yapacaksınız, ne gelecek ve bunların bedellerini kim ödeyecek,
belli değil.
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) Vatandaş, vatandaş.
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) Başka bir konu üzerinden, gerçekten mali
disipline uyuyor musunuz, uymuyor musunuz; krizle mücadele ediyor musunuz,
etmiyor musunuz sorusuna cevap arayalım.
Borçlanmayla
ilgili
Değerli arkadaşlarım, bakın, siz ilan ettiniz;
ocak-mart döneminde 44,4 milyar TLlik borç servisine karşılık
42,3 milyar TLlik iç borçlanma yapacaksınız ama bu borçlanma
nasıl yapılıyor? Bugün Sayın Bakanın
açıkladığı gibi değil. Sayın Bakan diyor ki:
Borçlanmaları çok kolay yapıyoruz. Faizler düştü. Peki,
değerli arkadaşlarım, size soruyorum: Faizler nereden 20ye
düştü? Ha, diyor ki: 24ten 20ye düştü. Öyle değil
değerli arkadaşlarım. Bakın, Hazine, 2018de ve bu
yıl, 2011 ve 2012 yıllarında aldığı borçları
ödüyor. Hatırlamada yarar var; o yıllarda Hazinenin iç
borçlanmasındaki ortalama maliyet yüzde 6-8 aralığında idi.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Yüzde 6-8i yüzde 20yle ödüyor.
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) Yüzde 6-8 aralığından şu anda
yüzde 19a çıkmış, deniliyor ki: Faizler düşüyor. Ya, bu
nasıl bir mantık değerli arkadaşlarım? Hani,
meşhur hikâye var ya eşeği kaybettirip sonra buldurma diye; ya,
milletle alay etmeyin, böyle bir şey yok. Bir de süreyle ilgili, beş
yıl, beş buçuk yıl, altı yıl olan süre üç
yılın altına düşmüş değerli arkadaşlarım.
Dolayısıyla Türkiyenin borçlanmayla ilgili çok ciddi
sıkıntıları var.
Şimdi,
Sayın Bakan bugünkü konuşmasında biraz
sıkıntıları kaybetti; yeni ekonomik durum ekonomideki
yeni gelişmeler falan gibi kriz karşılığı
kelimeler üretti değerli arkadaşlarım ve dedi ki: Bütün
bunların sebebi 2013ten itibaren başlayan saldırılar; Gezi
saldırısı, daha sonra, Almanyanın
saldırısı, Hollandanın saldırısı,
Amerikanın saldırısı falan. Değerli
arkadaşlarım, böyle değil bu iş. Yani saldırılar
oldu, olmadı; ayrıca tartışırız, ederiz. Yani
Trumpın söylemiş olduğu, Türkiyeyi tehdit ettiği
cümlelere Sayın Genel Başkanımızın verdiği
cevabı biliyorsunuz, ayrı bir şey o. Bu saldırılar
olur, ekonomide birtakım şeyler ortaya çıkar, bunlar için
tedbirler alınır ama öyle değil değerli arkadaşlar.
Bakın,
saldırıysa Amerikanın 2008 krizinden sonra bütün dünyaya
likidite pompalaması, bütün dünyayı dolarla boğmasıdır
ve sizin bu doların cazibesine kapılmanız, bol bol para çekmeniz
ve bu parayı gerçekçi bir şekilde kullanmamanız, inşaata
yatırmanız, yandaşa vermenizdir bu krizin temel sebebi
değerli arkadaşlar. Eğer o gelen paralarla gerçekten teknoloji
üretecek, katma değer üretecek ciddi yatırımlar
yapsaydınız -on altı senedir iktidarsınız-
eğitime yatırım yapsaydınız, sanayiye gerçek anlamda
yatırım yapsaydınız bu borçları şimdi rahat bir
şekilde öderdiniz. Saldırı falan değil değerli
arkadaşlarım; bu, sizin yanlışlarınızdan
kaynaklanan bir durumdur, bunun bu şekilde bilinmesi gerekiyor.
Değerli
arkadaşlarım, felaket tellallığı falan da
yapmıyoruz, ciddi bir borç yükü altındayız. Yani 450 milyar
dolarlık bir borç yükü var ve bunların büyük bir kısmı bir
sene içinde ödenecek. Şimdi Efendim, biz bunu öderiz. Ya Biz bunu
öderiz.le olmaz, gerçek rakamlar ortaya koyacaksınız, yok böyle bir
rakam. Yani birtakım cambazlıklarla kaynak üreteceksiniz, oradan
alıp oraya satacaksınız, üretmediğiniz elektriği
satacaksınız, ödenmeyen konut kredisini kıymetli
kâğıda çevireceksiniz, onu satacaksınız; bunlar kaynak
filan değil, bunlar cambazlıklar ve bu cambazlıklarla bu borç
ödenmez değerli arkadaşlarım. Ondan sonra da çıkıp
başkalarını suçlayacaksınız; hayır. Bunun temel
suçlusu sizsiniz değerli arkadaşlar. Sizsiniz derken Adalet ve
Kalkınma Partisini kastediyorum, sizleri kastediyorum. Milliyetçi Hareket
Partisi de bu suçun ortağıdır değerli arkadaşlarım.
Bakın,
Milliyetçi Hareket Partisinin saygıdeğer Genel Başkanı
sürekli şekilde bize hakaret ediyor zillet ittifakı filan diyor.
Değerli
arkadaşlarım, zillet demek aşağılamak demektir.
Bakın, bu Meclis, bu Hükûmetin biraz evvel konuştuğumuz tutumlarından
dolayı o kadar çok aşağılanıyor ki buna ortak
oluyorsunuz değerli arkadaşlar. Ne demek zillet ittifakı?
Sayın Bahçeli gibi bir beyefendiye bu şekilde konuşmak
yakışıyor mu? Biz ne diyelim şimdi size illet
ittifakı mı diyelim?
METİN
NURULLAH SAZAK (Eskişehir) Sen konuşmanı yap.
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) - Başka bir şey mi diyelim?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Diyorsunuz zaten, kirli ittifak diyorsunuz.
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) - Demiyoruz.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Senin liderin diyor.
BAŞKAN
Devam edin Sayın Bekaroğlu.
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) - Cevap verirsiniz.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Cevap veririz tabii.
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) Demiyoruz biz bunları ama bunlar
yanlıştır.
Bakın,
kendisini suçlu, sorumlu hisseden insan eğer o sorumluluktan çok ciddi bir
şekilde rahatsız oluyorsa -bunu Adalet ve Kalkınma Partisinin
Genel Başkanı için de söylüyorum- ciddi bir şekilde anksiyete
duyuyorsa, rahatsız oluyorsa onu bastırmak için önce böyle bir
problemin olmadığına kendini inandırır,
bastırır, inkâr eder; sonra karşı tarafa yansıtıp
oradan gelir. Yalan söylüyorsunuz. diye yalancı diye sürekli
şekilde bizi suçluyor. O gün, tam da biz kıyıların
yağmalanması için Plan ve Bütçe Komisyonunda kanun teklifi
görüşürken Sayın Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel
Başkanı, Sayın Cumhurbaşkanı çıkmış
diyor ki: Kıyıları yağmalıyorlar, kapitalizm
şöyle, böyle. Ondan sonra çıkıyor, ana muhalefet partisine
beş vakit yalancı diyor. Bu, yansıtma savunma
mekanizmasının patolojik bir şekilde
kullanılmasıdır değerli arkadaşlarım.
Saygılarımı
arz ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bekaroğlu.
Sayın
Akçay, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
37.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, İstanbul
Milletvekili Mehmet Bekaroğlunun 39 sıra sayılı Kanun
Teklifinin tümü üzerinde şahıslar adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Bu sayın konuşmacı belli ki Milliyetçi Hareket
Partisine sataşmadan duramayacak.
Şimdi,
liderlerin bu tanımlamalarına, sıfatlarına lideriniz cevap
versin.
Ee,
şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri veya Sayın
Kılıçdaroğlu Cumhur İttifakını kirli ittifak
kirli pazarlıklar diye yaftalamadı mı? Şimdi, hep bunları
mı konuşacağız? Yoksa sabaha kadar bu polemikleri,
demagojileri yapmak durumunda kalırız. Milliyetçi Hareket Partisine,
bu Genel Kurul salonu da dâhil olmak üzere, birtakım medya mahfillerinde
Kaç bakanlık aldınız, hangi pazarlığı
yaptınız? diye sorular sorulmadı mı?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Devam edin Sayın Akçay.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Artık gören göz, insaflı vicdan, bütün dünya âlem
bunun hiçbir pazarlık sonucunda olmadığını; Cumhur
İttifakının ülkenin millî meselelerinde, istiklalinde,
istikbalinde ve beka mücadelesinde bir ittifak olduğunu biliyor. Hâlâ bu
beka meselesi konusunda bir idrak noksanlığı olduğunu da
görüyoruz. Cumhur İttifakını aslında bilmelerine rağmen,
efendim, işte, bize
Ee,
şimdi, bir ittifak içinde değil misiniz? Yani Cumhuriyet Halk
Partisi, HDP, İYİ PARTİ birlikte bir ittifak yapıyorlar.
Birlikte bu ittifak
FAHRETTİN
YOKUŞ (Konya) - Nereden çıktı bu? Niye uyduruyorsun? Hani
HDPyle ittifak mı var?
ERKAN
AKÇAY (Manisa) O zaman örtülü ittifak diyelim yani.
CAVİT
ARI (Antalya) Hakaret edemezsiniz Başkanım.
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) Hakaret edemezler.
FAHRETTİN
YOKUŞ (Konya) Hakaret ediyorsun.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Ne hakareti?
AHMET
ÖZYÜREK (Sivas) - Konuşmasını yapsın, öyle cevap verirsin,
bekle.
FAHRETTİN
YOKUŞ (Konya) - Haddini bil!
MUSTAFA
BAKİ ERSOY (Kayseri) - Sen haddini bil!
FAHRETTİN
YOKUŞ (Konya) Hey, beyefendi, haddini bil. Biz HDP'yle ittifak
yapmıyoruz.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Sen bil haddini!
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen, sayın milletvekilleri
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Grup başkan vekiliniz verir cevabını.
FAHRETTİN
YOKUŞ (Konya) Ben Grup Başkanıyım.
BAŞKAN
Lütfen
MUSTAFA
BAKİ ERSOY (Kayseri) - Konuşma yaparken cevap verme.
BAŞKAN
- Bağlayın konuşmanızı Sayın Akçay.
Buyurun.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Mesele bundan ibarettir. Cumhur İttifakı, millî
meselelerde -tekrar ediyorum, eğer anlamak istemeyen varsa hâlâ- ülkenin
bekası meselesinde, istiklalinde, istikbalinde Türkiye'nin geleceğinin
teminatı bir ittifak hâlinde devam edecektir. Yürütme erki milletten
aldığı oylarla iktidarda kendi icraatlarını
yapacaktır. Şimdi, bu konuyu nereden, hangi maksatla getirdiği
tabii, kendi bileceği bir meseledir. O bakımdan, eğer bu tür
polemikleri burada sürekli gündeme getirirse bu kanun görüşmeleri filan
burada bitmez.
Teşekkür
ederim Sayın Başkan. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Akçay.
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Mikrofonunuzu açacağım Sayın Bekaroğlu.
Buyurun.
38.- İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlunun,
Türkiyenin beka sorunu olduğunu kabul ettiklerine, Cumhuriyet Halk
Partisi ile İYİ PARTİ arasında belediye
başkanlıklarıyla ilgili ittifak çalışması
yapıldığına ilişkin açıklaması
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; şimdi, sayın grup
başkan vekili, beka konusunda bir inançsızlıkla filan
Türkiyenin bir beka sorununun olduğuna biz de inanıyoruz
değerli arkadaşlarım ama şöyle: Türkiyenin demokrasisi,
hak ve özgürlükler sistemi, hukuk sistemi yok ediliyor. Bu, Türkiyenin
geleceğini tehdit ediyor bizce. Bu, önemli bir beka sorunudur.
Biraz
evvel de günlerden beri de kürsülerden anlatmaya çalışıyoruz,
ciddi bir ekonomik kriz geliyor, seçim dolayısıyla sürekli
şekilde bu ekonomik kriz öteleniyor, yanlış kararlar
alınıyor ve çok daha büyük bir ekonomik krizle karşı
karşıya kalacağız. Bu, ciddi bir beka sorunudur. Türkiyede
geçmişte bu ekonomik krizlerle -Milliyetçi Hareket Partisinin içinde
bulunduğu hükûmetler zamanında da oldu- çok ciddi beka sorunları
yaşandı. Bu konularda çok hassasız biz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Bir dakika daha süre veriyorum Sayın Bekaroğlu.
Buyurun.
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) İttifak konusuna gelince, evet,
Cumhuriyet Halk Partisi ile İYİ PARTİ arasında belediye
başkanlıklarıyla ilgili ittifak çalışmaları
yapılıyor, sonuca doğru da gidildi. Halkların Demokratik
Partisiyle böyle bir çalışma yoktur ama sürekli şunu söylüyoruz
biz: Bu seçimler yerel seçimlerdir; vatandaşlarımız,
yurttaşlarımız ne yapacağını bilir; bizim
adaylarımız o seçim bölgesinde oturan herkesin oyuna taliptir,
hiçbirini ötekileştirmiyoruz. Buradan hareketle bize birtakım
benzetmeler, yakıştırmalar yapıyorlarsa bu iftiradır
diyoruz.
Teşekkür
ederim efendim.
BAŞKAN
Teşekkürler.
YAVUZ
AĞIRALİOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Söz mü istediniz Sayın Ağıralioğlu?
YAVUZ
AĞIRALİOĞLU (İstanbul) Evet, sadece kayda girsin efendim.
BAŞKAN
Buyurun.
YAVUZ
AĞIRALİOĞLU (İstanbul) İttifaklar yüzde yüz her
şeyi mutabakatla yapabilme imkânını vermeyebilir. Ben,
Milliyetçi Hareket Partisinin siyasi vizyonu ile AK PARTİnin siyasi
vizyonu da yüzde yüz örtüşür falan demem; onlar da belli hassasiyetler
çerçevesinde illa her konuda mutabık değiller, bunu Meclis Genel
Kurulunda bazı oturumlarda kendileri de ihsas ettiriyorlar. Yani bazı
mevzularda siyasi beraberlik sağlıyor olmamız, her mevzuda, her
hususta mutabık olduğumuz anlamına gelmiyor; ben kendimize
söylenenlere mukabele ederim, siyasi olarak rakip gördüklerime de siyasi
kabalık edilse onlara da mukabele ederim. Ne biz zillet
ittifakıyız ne de muhataplarımız kirli bir ittifakın
içindeler; öyle bir şey demedik, ima etmedik, etmeyi de
sağlıklı, sıhhatli bir siyasal zemin için uygun
bulmadığımızı ifade ediyorum.
HDPyle
aynı zeminde zikredilerek bizi terörize etmeye çalışan bir
siyasal dili, iktidarı iki türlü töhmet altında
bıraktığı için makul bulmuyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, devam edin Sayın Ağıralioğlu.
YAVUZ
AĞIRALİOĞLU (İstanbul) Biz, HDPye, elimize mikrofonu
alabildiğimiz bu mevzuları konuşabilme imkânı
bulduğumuz her yerde bir şey söylemeye çalışıyoruz;
terörle arasına mesafe koymak mecburiyetinde olan HDPdir. Burada tek
adamlıktan muzdarip olduklarını ifade eden HDPli
arkadaşların da terörle aralarına mesafe koymadıkları
müddetçe, böyle bir ithama maruz kalmaları çok mukadderdir, böyle
olacaktır.
Dolayısıyla,
biz, bu hassasiyetimizi, hem memleket, millet hassasiyeti olarak
taşıyoruz hem de siyasal iklimin iltihaplanmaması
açısından hissediyoruz. Her türlü fikir serbesttir ama bizim burada
ortak sükûnetimiz terörle aramıza mesafe koymak olmalıdır.
Dolayısıyla, bu hassasiyeti taşımadıkları
müddetçe
Biz, kendi siyasi koordinatlarımızı vatanın
bütünlüğü, milletin beraberliği, devletin tekliği hassasiyetleri
üzerinden, olabildiğince azami hassasiyetle taşıyoruz.
Bir
cümle ilave edeceğim Başkanım. Bazen mecburiyetler, bazen
mecburiyetten doğan tercihler sizin de sıkıştığınız
alanlar hâline gelir. Ben, mesela Sayın Cumhurbaşkanının
Esatı sevdiğini söyleyemem yani bu kadar bühtan edemem; Esatın
orada kalmasına makul baktığını iddia edemem, bu kadar
aklımı kaybetmiş bir adam değilim ama Esatı orada
tutan Putinle beraberliği kirli ittifak falan gibi de görmüyorum, sadece
ferasetsizlikten doğdu. Seninki mecburiyet, sen tercih edince
bekasıyla alakalı bir mecburiyetin doğurduğu tercih; biz
mecburiyetten bir tercihte bulununca bizimki niye zillet olsun?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Bağlayın sözlerinizi lütfen Sayın Ağıralioğlu.
YAVUZ
AĞIRALİOĞLU (İstanbul) Dolayısıyla
hassasiyetiniz şu olsun: Yani biz de hassasiyet taşıyoruz,
arkadaşlarımız da hassasiyet taşıyor. Meclisin, en
azından seçim sathına girildiği süreç içerisinde,
mecburiyetlerle konuşacakları ile siyasi mücadeleyle
konuşacaklarının marjını belirlemesi lazım. Yani
burada, Memleketten ne kadar çok hain çıkarabiliriz? siyasi arenası
hâline dönmesin bu iş.
Genel
Kurulunuza saygılarımla.
BAŞKAN
Sayın Bilgen
39.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgenin, her partinin neden,
nerede, nasıl durduğunu kendi seçmenine, bütün ülkeye izah etme
zorunluluğunun ve sorumluluğunun olduğuna ilişkin
açıklaması
AYHAN
BİLGEN (Kars) Sayın Başkan, bu tartışmayı
geride bırakmayı en azından bu Parlamentonun artık
başarması gerektiğini düşünüyoruz. Her partinin neden,
nerede, nasıl durduğunu gayet tabii kendi seçmenine, topluma, bütün
ülkeye izah etme zorunluluğu, sorumluluğu var ama bununla ilgili bir
uzun tartışma ortamını burada kurabilsek eminim ki
kendimizi de son derece doğru anlatma ve gayet anlaşılabilir,
gayet önemli ve ülke çıkarları açısından da zorunlu
pozisyonumuzu galiba ifade etme imkânı buluruz ama yani burada herkes
kendi tezini ortaya koysa, herkes sorunlarla ilgili, ülkeye dair önerilerini
ortaya koysa daha reaksiyoner siyaseti tüketiriz. Birbirimizi
ötekileştirerek, birbirimizi dışlayarak
Birbirimizin
görüşlerinin elbette ki katılmadığımız kısımlarını
net biçimde ifade edebilmeliyiz ama asla seçilmişliğimizi, bir
toplumsal kesimin burada iradesini yansıtma pozisyonumuzu
tartışma konusu yaptırmayız; kimsenin de kimseyi
yapmaması gerektiğini düşünüyoruz.
Biz
Türkiye siyasetinde tam da bu kampları aşmayı, bu ezberleri, bu
ön yargıları tüketerek sorunlarımızla yüzleşmeyi ve
birlikte çözmeyi, birlikte yaşadığımız ülkede birlikte
çözmeyi önemsiyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bilgen.
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Giresun Milletvekili Cemal Öztürk ve 2 Milletvekilinin
Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1520) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 39) (Devam)
BAŞKAN
Şahıslar adına ikinci söz, Giresun Milletvekili Cemal Öztürke
ait.
Buyurun
Sayın Öztürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakikadır.
CEMAL
ÖZTÜRK (Giresun) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 39
sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine
şahsım adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Vatandaşlarımızdan
gelen talepler ve ortaya çıkan ihtiyaçlar çerçevesinde, çeşitli
konulara ilişkin düzenleme yapma ihtiyacının hasıl
olmasıyla birlikte, AK PARTİ Manisa Milletvekilimiz Sayın
Uğur Aydemir ve Uşak Milletvekilimiz Sayın İsmail
Güneşle birlikte bu teklifi hazırlayıp Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına sunduk.
Kanun
teklifimiz, Plan ve Bütçe Komisyonumuzun 10 Ocak 2019 tarihli 28inci
Birleşiminde görüşülüp kabul edilerek Genel Kurulun tasviplerine
sunulmuştur.
Hazırladığımız
bu kanun teklifiyle, ülkemizde meydana gelen yeni ekonomik gelişmelere
uyumu, yeni güncellemeleri, vergi mükelleflerinin vergiye gönüllü uyumunu,
vergi güvenliğini güçlendirmeyi, idarenin etkin ve hızlı konum
almasını sağlamayı ve ihtilafları ortadan
kaldırmayı amaçladık.
Yürütme
ve yürürlük maddeleriyle birlikte 17 maddeden ibaret mini bir paket olan kanun
teklifinde 11 kanunda değişiklik yapılması öngörülmektedir.
Tabii,
biraz önce, gruplarımız adına konuşan ve şahsı
adına konuşan vekillerimiz sistem tartışmalarına da
girdiler; ben bunlara girecek değilim. Tabii ki hayat dinamik, ekonomik
gelişmeler sürekli, canlı. İsterdim ki -17 maddenin zaten 2
tanesi yürütme ve yürürlük maddesi- elimizde bir sihirli değnek olsa da bu
15 maddeyle bir anda bütün problemleri çözebilsek ama bu mümkün değil,
dünyada mümkün değil. Bu paket üzerinden Ekonomik kriz var, bu pakette
gelen değişikliklerin ekonomiye faydası yok. gibi söylemler
burada dile getirildi. Bunlar, bizim getirdiğimiz kanun teklifine
bühtandan ibaret bence çünkü takdir edersiniz ki 15 maddeyle ekonomik
hayatı bir anda hokus pokusla düzeltmek mümkün değil.
Teklifimizin
1inci maddesi hemen herkesin katıldığı bir maddesi olsa
gerek çünkü Komisyonda değerli katkılar verdi
arkadaşlarımız. Malumunuz, 193 sayılı Gelir Vergisi
Kanununun 9uncu maddesinin birinci fıkrasının (6)ncı
bendi kapsamında, oturdukları evlerde imal ettikleri ürünleri iş
yeri açmaksızın satanlar esnaf muaflığından
faydalanıyorlar ancak bunları yani imal ettikleri ürünleri internet üzerinden
satarlarsa esnaf muafiyetlerini kaybetme durumuyla karşı
karşıyalar ve ticari kazanç mükellefi oluyorlar.
Dolayısıyla yaptığımız düzenlemeyle, aile
bütçesine katkı sağlamak üzere, yıllık asgari ücret brüt
tutarını aşmayacak şekilde internetten satış
yapanların muafiyetlerini kaybetmelerinin önüne geçilmekte bu maddeyle.
Dolayısıyla da küçük esnafa ve özellikle de ev hanımlarına
büyük bir destek sağlanmaktadır.
Yine
2nci maddemizde, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun tazminat ve
yardımlarda istisna uygulamasını düzenleyen 25inci maddesinin
(1)inci fıkrası hükmü ölüm, engellilik, hastalık ve
işsizlik sebepleriyle (işe başlatmama tazminatı dahil)
verilen tazminat ve yapılan yardımlar şeklinde. Mevcut
uygulamada, söz konusu hüküm gereği, ölüm, engellilik, hastalık
nedeniyle verilen yardımlar, işe başlatmama tazminatı ve
işsizlik sebebiyle verilen tazminatlar gelir vergisinden istisna
edilmektedir. Bu tazminatlardan istisnaya konu edilen işe başlatmama
tazminatı ve işsizlik sebebiyle verilen tazminatlar, 4447
sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu uyarınca
sigortalı işsizlere kanunda belirtilen şartları
taşımaları hâlinde işsiz kaldıkları dönem için
yine kanunda belirtilen süre ve miktarda yapılan işsizlik
ödeneği ödemeleri ile 4857 sayılı İş Kanununun
21inci maddesine göre işverence geçerli sebep gösterilmediği veya
gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece veya özel hakem
tarafından tespit edilerek feshin geçersizliğine karar
verildiğinde, işçinin başvurusu üzerine işveren bir ay
içinde işe başlatmazsa işçiye en az dört aylık veya en çok
sekiz aylık ücreti tutarında ödediği tazminatı
kapsamaktadır. Ancak işverenler tarafından işten çıkarılan
hizmet erbabına ikale sözleşmesi uyarınca ek tazminat, ikale
tazminatı, iyi niyet ödemesi, teşekkür ödemesi gibi çeşitli
adlar altında ödemeler yapılmakta ve bu ödemelerin de işe
başlatmama tazminatı ve işsizlik sebepleriyle verilen
tazminatlar kapsamında istisna olduğu yönünde ihtilaflar vardır.
Yapılan düzenlemeyle, sosyal amaçlarla getirilen ölüm, engellilik ve
hastalık sebebiyle verilen tazminat ve yardımlara ilişkin
istisna aynen korunuyor ve bu düzenlemede herhangi bir
değişikliğe gidilmiyor, işsizlik kapsamında ödenen ve
gelir vergisinden istisna edilebilecek tazminatlara ilişkinse kanun
isimleri zikredilmek suretiyle açıklık getiriliyor.
Devamında 3üncü maddeyi size anlatmak istiyorum.
Bilindiği gibi, vergiye uyumlu mükelleflere sağlanan vergi
indiriminin şartlarından biri de indirimin hesaplanacağı
beyannamenin ait olduğu yıl ile bu yıldan önceki son iki
yıla ait vergi beyannamelerinin kanuni süresinde verilmiş olması
ve bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergilerin kanuni süresinde ödenmiş
olmasıdır. Bu şartın uygulanması bakımından,
her bir beyanname itibarıyla 10 Türk lirası kadar eksik ödemeler
şartın ihlali anlamına geliyordu. Maddeyle, uygulamada
çıkan problemler dikkate alınmak suretiyle her bir beyanname
itibarıyla 250 Türk lirasına kadar yapılan eksik ödemelerin bu
şartın ihlali kapsamında değerlendirilmemesi
amaçlanıyor.
Ayrıca, yine 3üncü maddeyle, ihraç
kayıtlı mal teslimlerine ilişkin Katma Değer Vergisi Kanunu
ve Özel Tüketim Vergisi Kanunu uygulamalarında olduğu gibi, ilgili
vergi kanunu gereğince tecil edilerek belirlenen şartların
gerçekleşmesi hâlinde, terkin edilecek vergilerin söz konusu
şartların sağlanamaması durumunda kanunlarda öngörülen
tecil süresinin bitiminden itibaren on beş gün içerisinde ödenmesi
hâlinde, 193 sayılı Kanunun mükerrer 121inci maddesiyle
getirilmiş olan tahakkuk eden vergilerin kanuni süresi içerisinde
ödenmiş olması şartının ihlal edilmiş
sayılmayacağı düzenleniyor.
4üncü
maddemizde iş sözleşmesinin, işçi ile işverenin
anlaşması üzerine sona erdirilmesi amacıyla yapılan ve
uygulamada ikale denilen sözleşmelerde işten ayrılan hizmet
erbabına sır saklama yükümlülüğü, rekabet etme yasağı,
tüm hak ve alacaklarını aldığına ilişkin taahhüt
verilmesi ve dava açılmaması gibi yükümlülükler var. Bu maddede de
yine idare yani devlet aleyhine büyük tazminatlara hükmedilen davalar söz
konusuydu ki şu ana kadar neredeyse 15 bin civarında dava
açılmış ve bu davaların hemen hemen tamamı da devlet
aleyhine sonuçlanmıştı. Yaptığımız
düzenlemeyle, normalde bu mahkemelerdeki davaların
kazanılacağını kabul ederek takriben 250 milyon Türk
lirasına yakın bir yargılama ve faiz ödemesi
yapılacaktı ama bu düzenlemeyle biz bundan vazgeçiyoruz ve böylece
kamuya yaklaşık 90 ila 100 milyar liralık bir tasarruf
sağlanması bekleniyor.
Yine,
5inci maddeyle yapılan düzenlemeyle, Hazine ve Maliye
Bakanlığına, biletle girilen eğlence yerlerine ilişkin
eğlence vergisinin beyan ve ödeme usulünün ödeme kaydedici cihazlar
kullanılmak suretiyle belirlenebilmesine ilave olarak, elektronik belge
düzenlemek suretiyle de belirlenebilmesine imkân getiriliyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, tamamlayın Sayın Öztürk.
CEMAL
ÖZTÜRK (Devamla) - Yine, 2019 UEFA Süper Kupa finali ile 2020 UEFA
Şampiyonlar Ligi finali müsabakalarının Türkiyede
oynanmasına ilişkin olarak UEFA, Türkiyede mukim olmayan
katılımcı futbol kulüpleri ile organizasyonda görevli Türkiyede
mukim olmayan tüzel kişiliklerin bu müsabakalar dolayısıyla
yapılacak mal teslimleri ve hizmet ifaları ile bunların
müsabakalar dolayısıyla yapacakları mal teslimleri ve hizmet
ifaları katma değer vergisinden, bunun devamında 12nci maddeyle
de gelir ve kurumlar vergisinden istisna ediliyor.
Bu
maddelerin hemen hemen tamamına yakınına diğer gruplardan
da Komisyonda katılım olmuştu. Ben, umuyorum, Genel Kurulda da
gruplarımız bunlara katılacak. Sadece 7nci maddeye itiraz var.
Burada bir düzeltme yaparak ben sözlerime son vereceğim.
Rize
ilinin ve Bitlis ili Ahlat ilçesinin topoğrafik yapısı nedeniyle
yerleşilebilir alanların kısıtlı olması,
özellikle yükseköğretim ve resmî kurum alanlarının
yerleşebileceği alternatif alanların bulunamaması nedeni
ile yine
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CEMAL
ÖZTÜRK (Devamla) Bir dakikanızı rica edeyim.
BAŞKAN
Bağlayın.
Buyurun
Sayın Öztürk.
CEMAL
ÖZTÜRK (Devamla)
Çandarlı ve Rize İyidere Limanlarında
ulaştırma faaliyetlerinin ve lojistik hizmetlerin uluslararası
düzeye çıkarılması için kıyı ve su
alanlarının kullanımının artırılmasına
ihtiyaç duyulduğundan -burayı tekrar etmek istiyorum, kıyı
ve su alanlarının kullanımının
artırılmasına ihtiyaç duyulduğundan- sınır ve
koordinatları ve krokileri belirli alanlarda, bu kapsamda yapılacak
yapıların niteliği de göz önüne alınarak projenin
zamanında ve tam olarak gerçekleştirilebilmesi, kaynakların
etkin bir şekilde kullanılabilmesi için Kıyı Kanununun
kıyılar, sahil şeritleri, doldurma ve kurutma yoluyla
kazanılan arazilere ilişkin yapı ve yapılaşmaya dair
sınırlayıcı hükümlerinden muaf tutulmasına yönelik
düzenleme yapılmaktadır.
Dolayısıyla
denildiği gibi, kesinlikle dolgu alanı yapılmayacaktır,
özellikle Ahlat için bunu söyleyebilirim. Ama Karadenizde Rizede ve
Çandarlıda yapılacak, ekonomik gelişmeye katkısı
olacak işlerin hepsi ülke yararınadır.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Öztürk.
Şimdi
soru-cevap işlemine geçeceğiz. Bu işlem yirmi dakika
sürmektedir. İlk bölümünü, ilk on dakikasını sisteme giren
milletvekillerine sırasıyla kullandıracağım, daha
sonra Komisyona söz vereceğim.
Sayın
Tokdemir
İSMET
TOKDEMİR (Hatay) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Hatayda son günlerde etkili olan aşırı yağışlar
nedeniyle eski Amik Gölü âdeta yeniden oluştu. Ovanın eski Amik Gölü
çanağında yaklaşık 120 bin dönüm ekili alan sular
altında kalarak zarar görmüştür.
Yaşanan
sel felaketinin boyutlarını da düşünürsek bölgenin afet bölgesi
kapsamına bir an önce alınması, çiftçilerimizin
borçlarının ertelenmesi, Sosyal Güvenlik Kurumu primlerinin ve vergi
ödemelerinin bir yıl devlet tarafından karşılanması
gerekmektedir. Üreticinin zararlarını karşılamak üzere
destek ödemeleri yapılmalıdır. Özellikle altyapısı
zarar gören tüm belediyelerimize parti ayrımı gözetmeksizin acil
yardım fonundan destek sağlanmalıdır.
Saygılarımla,
teşekkür ederim.
BAŞKAN
Sayın Gürer
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öğretmen,
sağlıkçı, mühendis, mimar kamuda atama beklemeye devam ediyor.
Millî Eğitim Bakanlığınca 100 bin öğretmen kadro açığı
varken 20 bin öğretmen ataması yetersizdir. En az 40 bin
öğretmen ataması bekleniyordu. 100 bin öğretmen kadrosu
boşken yapılan atamanın yetersizliği nedeniyle ciddi bir
mağduriyet var.
Ayrıca,
Millî Eğitim Bakanlığında ücretli öğretmenlerden bir
bölümü kadro almış, 1.200 öğretmen kontenjan mağduru
olmuştur. Kadro mağduru 1.200 öğretmene bir an önce kadro
verilmelidir. Ağır koşullarda geçinen eğitim neferlerinin
bütün koşulları sağladıkları hâlde kadro
dışı bırakılmaları büyük
haksızlıktır. 1.200 öğretmenin kadro atamaları
sağlanmalıdır.
Bu
arada mühendisler ve mimarlar için de kadro açılmalı ve onlara da bir
an önce kadroları verilmelidir.
Teşekkür
ediyorum Başkanım.
BAŞKAN
Sayın Tanal
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Değerli Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, bu teklifin 6ncı maddesi ve 12nci maddesi birlikte
alındığı zaman
Komisyon
Başkanı da meşgul ama Sayın Başkanım, bilmiyorum,
kim cevap verecek.
BAŞKAN
Evet, Sayın Komisyon Başkanı, soru-cevap işlemi
yapılmakta.
Buyurun,
devam edin Sayın Tanal.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Süre de geçti ama
BAŞKAN
Baştan alalım Sayın Tanal.
Ben
eklerim size, siz devam edin.
Buyurun.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Şimdi, bu teklifin 6ncı maddesi ile 12nci
maddesini birlikte aldığımız zaman
Türkiyede iş yeri
bulunmayan şirketlerle ilgili bir vergi muafiyet maddesi var. Doğru
mu Başkanım? Doğru, kafanızı
salladığınıza göre doğru.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Yok, ben cevaplayacağım, ağzımla.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Kapitülasyonlar döneminde, yabancı devletlere o
dönem, evet, böyle bir vergi muafiyeti getirilmişti; yıl 2018,
teklifinizin 6ncı ve 12nci maddesinde, kapitülasyonlarda yabancı
devletlere getirilen o vergi muafiyeti gibi, aynı şekilde iki tane madde
geliyor. Yani biz farkına varmadan yeni kapitülasyonlar mı oldu?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Yılmaz
ÜMİT
YILMAZ (Düzce) Sayın Başkan, ekonomimizin belkemiği olan küçük
esnaf, son dönemde yaşanan ekonomik sıkıntıyla birlikte çok
zor durumdadır. Her ne kadar, Ekonomi Bakanlığı
tarafından birtakım önlemler alınmışsa da bazı
eksiklikler göze batmaktadır. Küçük esnafımızın
beklentilerinin başında sicil kayıtları gelmektedir.
İktidarın çıkardığı can suyu ve benzeri
kredilerden esnafımız, bankaların geçmiş sicil
kayıtları bahane gösterilerek yararlandırılmamaktadır.
Bir an önce esnaf, bankaların inisiyatifinden
kurtarılmalıdır.
Esnafımızın
bankalarla ilgili diğer problemi de POS cihazlarından alınan
komisyonlardır. Enflasyonun yüzde 20ler seviyesinde olduğu ülkemizde
bankaların POS komisyonları yüzde 2,4ler civarında ve
bankaların inisiyatifindedir.
Küçük
esnafımızın önemli bir problemi de kiralardan alınan kira
stopajıdır. Oranların yüksek olması kira
sözleşmelerinden devlete kaynak aktarılmasında kâr
sağlamamakta, zira, esnaf ile dükkân sahibi arasında düşük
kontrat imzalanmasına sebep olmaktadır. Ayrıca, küçük esnaf
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Arslan
KAZIM
ARSLAN (Denizli) Hazine ve Maliye Bakanına soruyorum:
1)
Cumhurbaşkanı, evlerde doğal gaz ve elektrik ücretlerinde
yılbaşından geçerli olmak üzere yüzde 10 indirim
yapılacağını söyledi. Bu indirimin bütün iş yerlerinde
uygulanmasını istiyoruz.
2)
Sanayicilerin ve ihracatçıların, Bakanlığınızda
200 milyara yakın KDV iadesi alacakları vardır.
İşlerini döndürmekte zorlanan, bazılarının da
konkordato ilan etmek zorunda kaldığı sanayici ve
ihracatçıların bu KDV alacaklarını ne zaman ödemeyi
düşünüyorsunuz?
3)
Bakanlık olarak iş yerlerinde çalışan işçilerimizin sigorta
priminden ve vergisinden indirim yapmayı düşünüyor musunuz?
4)
İhracatçılarımız, mal sattıkları ülkelerdeki
maliyetlerin düşük olması nedeniyle, rekabet etmekte
zorlanmaktadırlar. Dış ülkelere daha çok mal satılabilmesi
için, rekabet şartlarının iyileştirilmesi için maliyetlerin
aşağıya çekilmesi yönünde herhangi bir tedbir almayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Gürer, tekrar girmişsiniz sisteme.
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) Adalet ve Kalkınma Partisi 2003
yılından itibaren Sağlıkta Dönüşüm Programı
adı altında sağlık sistemimizde ciddi tahribatlara neden
olmuştur. AKP, sağlığı hak temelli bir kamu hizmeti
olmaktan çıkarıp kâr amaçlı bir sektör olarak görmeye
başlamıştır. Bu anlayış, sağlık
sistemimizin ticarileşmesine, vatandaşların parası kadar
sağlık hizmeti alabileceği bir düzen kurmuştur. AKP
iktidarında sağlığa ayrılan bütçe, diğer
alanlarda olduğu gibi, verimsiz ve kayırmacı bir anlayışla
kullanılmaktadır.
Niğdenin
Bor ilçesinde bulunan devlet hastanesinin diyaliz ünitesi, gerekli diyaliz
cihazları, diyaliz teknisyeni bulunmasına rağmen aylardır
çalıştırılmamaktadır. Hastalar Niğdede ve özel
hastanede çözüm aramaktadır. Devlet kaynaklarının atıl
tutulması nedendir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Tanal
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Değerli Başkanım.
Bu
teklifin 4üncü maddesinde uzlaşmayla ilgili açılan davalarla ilgili
yargılama giderleri ve ücretivekâlete hükmedilmez... Peki, burada,
avukatın günahı ne? Uzlaşabilirsiniz, anlaşabilirsiniz.
Avukat burada netice itibarıyla bir emek sarf ediyor -üçüncü kişi bu
aynı zamanda- avukatın emeği üzerinde, kanunla buradan
hükmedilmez diyor.
Bu
resmen hukuk devletiyle bağdaşan bir husus değil Değerli
Başkanım, siz kamu hukukçususunuz. Bu, Anayasanın 2nci maddesindeki
hukuk devleti ilkesine aykırılık teşkil eder. Taraflar
uzlaşabilir ama avukatın buradaki hakkının saklı
kalması lazım, muhafaza edilmesi lazım. Bunu kim ödeyecek? Yani
kanun koyucu bu şekilde kaos yaratma yeri değil. Buna bir çözüm
bulmaları gerekiyor.
Teşekkür
ederim, saygılarımı sunarım.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Aygun
İLHAMİ
ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sorum,
Çevre ve Şehircilik Bakanına. Yat Limanı-Değirmenaltı
arası rekreasyon amaçlı dolgu imar planıyla ilgili.
Tekirdağ Yat Limanından Değirmenaltı Mahallesine kadar
uzanan sahil şeridine ilişkin rekreasyon amaçlı dolgu imar
planı çalışmalarına 2012 yılında
başlanmış olup plan 26/3/2014 tarihinde Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı tarafından geri çevrilmiştir. Proje
Tekirdağ Büyükşehir Belediyesine devredildikten sonra yeniden Çevre
ve Şehircilik Bakanlığına onaya sunulmuş ancak
31/3/2015 tarihli Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
yazısıyla plan tekrar reddedilmiştir. Daha sonra
Süleymanpaşa ve Tekirdağ Büyükşehir Belediyelerinden birer
şehir plancısı Tekirdağ Valiliğine bağlı
Yatırım İzleme ve Koordinasyon Merkezinde görevlendirilerek söz
konusu projenin revize edilmesi sağlanmıştır. Ancak Bakanlığa
sunum aşamasına getirilmiş olmasına rağmen proje yerel
seçimlere kadar askıya alınmıştır. İlçe ve
büyükşehir belediyesinin ortak talebi olan bu proje için her iki
belediyemizin bütçesi hazırdır. Yeter ki önümüzü açın diyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Kaya
YILDIRIM
KAYA (Ankara ) Merhaba Sayın Başkanım.
Dün,
İstanbul İl Millî Eğitim Müdürlüğü tarafından, Cemil
Kılıç adlı ilahiyat fakültesi mezunu bir din öğretmenine
görevinden el çektirildi. Akit gazetesinin yönlendirmesiyle yapılan bu
uygulama ne hukuk devletine ne de eğitim sistemimize asla
yakışmamaktadır. Atatürk düşmanlığıyla
bilinen Bartın İl Millî Eğitim Müdürü hâlâ görevine devam
ederken dini gerçek anlamıyla yorumlayan bir din bilginine bu uygulama
doğru bulunuyor mu?
İkinci
olarak da engelli öğretmenlerin atanmaması Türkiyenin bir
ayıbı olmaya devam ediyor. Bir an önce engelli öğretmenlerin
ataması yapılmalı. Bütçede pay yoksa bu pay mutlaka da ilave
edilmelidir diye düşünüyorum.
BAŞKAN
Sayın Paylan
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Komisyon
Başkanımıza soruyorum: Teklifin 1inci maddesinde geçen ev
hanımları ifadesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
İkinci
olarak da Sayın Başkan, biliyorsunuz, evde yapılan üretimlerin
satışında herhangi bir vergi sınırı yok. Şu
anda biz bu teklifle internet üzerinden yapılan satışlara bir
üst limit koyuyoruz ve asgari ücretin yıllık brüt tutarı yani 30
bin lira kadar bir limit koyuyoruz. Bu limiti neden koyuyoruz? Bir de neden bu
kadar düşük koyuyoruz? Bu eleştirimizi Komisyonda da söyledik. Sizin
de görüşünüzü burada, Genel Kurulda duymak isterim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Çakırözer
UTKU
ÇAKIRÖZER (Eskişehir) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Hafta
sonu ve pazartesi günü Eskişehirde kuduz aşısı
olmadığı için vatandaşlar hastanelerden geri çevrildiler,
daha sonra Sağlık Bakanlığı tarafından acil
-kısmen- bulundu aşı. Ancak böyle bir kriz Eskişehirde
yaşandı, yaşanmakta, Türkiye'nin dört bir yanında da bunun
olduğu söyleniyor.
Aralarında
kuduz aşısının da olduğu hangi ilaçlara erişimde
sıkıntı yaşanmaktadır? Bunun gerekçeleri nelerdir? Bu
tür özellikle kuduz aşısı gibi anında bulunması
gereken aşıların bulunamaması nedeniyle Türkiyede
mağdur olan kaç yurttaşımız vardır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Evet, teşekkürler.
Şimdi
cevap kısmına geçiyoruz.
Söz,
Komisyonda.
Buyurun.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Öncelikle
heyeti de saygıyla selamlıyorum.
Ben,
müsaade ederseniz, Sayın Tanalın yapmış olduğu
değerlendirmeden başlamak istiyorum 6ncı ve 12nci maddelere
ilişkin. Burada bir yarışma var ve bu yarışmada belli
avantaj elde edebilmek adına, bu finalleri kendi ülkelerine
taşımak adına UEFAnın ülkelerden istemiş olduğu
belli garantiler var. Bu garantileri verip ya da vermemek tamamen ülke
kararı. Bu, tabii, diyeceksiniz ki 2005 senesinde Türkiyede Atatürk
Olimpiyat Stadında Şampiyonlar Ligi finali oynandı, 2009da
Şükrü Saraçoğlunda UEFA finali oynandı. Buralarda böyle bir
garanti söz konusu değildi de bugün nereden çıktı? İki
yıl öncesine kadar tamamen UEFAnın direkt olarak şehir
atamasıyla bu finallerin oynanacağı şehirler belirleniyordu
fakat iki yıldan bu tarafadır ki yapılan şudur: Aynı
Avrupa Şampiyonasında ve Dünya Kupası Şampiyonalarında
olduğu gibi adaylık süreciyle bu şehirlerin belirlenmesi
kararı verildi ve bu çerçevede de 2019 ve 2020 yılları için
Şampiyonlar Ligi ve UEFA finalleriyle ilgili olarak da, Türkiyenin başvurusu
içerisinde bu kriterlerden bir tanesi olan vergi muafiyetiyle ilgili olmak
üzere Türkiye bunu garanti eden ülkelerden bir tanesi olarak yer aldı ama
tabii ki sadece bu değil, bu şampiyonaların finallerinin
Türkiyeye taşınmasının sebebi de sadece orada vermiş
olduğumuz muafiyet değil, öyle olsaydı aynı muafiyeti
veren, aynı garantiyi veren pek çok ülke vardı, onlardan bir tanesi
olurdu. O yüzden, bunu öyle kapitülasyonlardı, şuydu, buydu, onlarla
ilişkilendirmek doğru değil. O zaman şunu mu yapmamız
lazım: Biz vazgeçelim yani madem, işte, bu garantileri istiyor UEFA,
biz bundan sonra Türkiyede hiçbir spor müsabakasının finalinin
oynanmasına o zaman talip olmayalım.
GARO
PAYLAN (Diyarbakır)- Almanyadan istiyor mu Sayın Başkan?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) - Herkesten istiyor, verip vermemek size bağlı.
GARO
PAYLAN (Diyarbakır)- Hayır, Almanyadan istemedi.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) - Bunu herkesten istiyor. Sayın Paylan, siz de bunun böyle
olduğunu biliyorsunuz ama sürekli olarak
GARO
PAYLAN (Diyarbakır)- Hayır, Fransadan, Almanyadan istemedi.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) - Yani şu kompleksten kurtulalım: Kendimizi Avrupayla,
Almanyayla, Fransayla mukayese ederken sanki onlar bizden çok üstünmüş
gibi bir kompleksin içerisinde bu değerlendirmeleri yapamayız.
Türkiye Cumhuriyeti devleti güçlü, büyük bir ülke. Yani 2005te de
yapmış bunu, 2009da da yapmış; 2019 ve 2020de de bunlara
talip olmuş. Bundan mutlu olmak lazım yani bundan böyle üzüntü duymak
veyahut da her şeye, süreçlere böyle bir kuşkuyla yaklaşmak yani
bunlar insanı
Biliyorsunuz böyle bir paranoyayla insanının
hayatını geçirmesi de mümkün değil. Bu paranoyaları da, bu
kompleksleri de bir tarafa koymak gerekiyor.
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) Vergi almamak kompleks mi oluyor ya?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) - Bu arada, tabii ki, diğer konuya gelelim. 1inci maddede ev
kadını ibaresi var. diye Sayın Paylan soruyor.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) Ev hanımı
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) Ev hanımı, hanımı.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) - Hayır, maddeye baktığınızda ev
kadını falan yok, gerekçede var.
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) Ev hanımı
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) - Ev hanımı diyelim peki.
GARO
PAYLAN (Diyarbakır)- Ev beyi diyorsunuz değil mi siz?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) - Bu gerekçede var olan bir şey, maddenin kendisinde yok ama siz
de çok iyi biliyorsunuz ki gerek Komisyon aşamasında gerek Genel
Kurul aşamasında maddeler üzerinde her türlü
değişikliği burada yapma, tasarruf etme hakkımız var
ancak teklifin genel ya da madde gerekçeleri üzerinde Komisyon
aşamasında da olsa bizim herhangi bir değişiklik
yapabilmemiz mümkün değil. Buradaki konu nedir? Komisyonda bu net olarak
açıklandı. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler
Bakanlığımız önümüzdeki süreçte kadın
girişimcilerin daha da güçlendirilmesine yönelik yeni bir proje
hazırlığı içerisinde. Bunun bir basamağı olarak
da evde kendi ürünlerini üreten kadınlarımızın internet
yoluyla da pazarlara daha rahat ulaşabilmesini temin etmek üzere
yaptığımız bir düzenleme. İnterneti bir tarafa
bıraktığınızda, mevcut hâliyle
baktığınızda -hem zaten KDV yok yani esnaf muafiyeti
kapsamında, burada vergi muafiyeti de var ve orada herhangi bir tavan da
yok- bu devam ediyor, sadece internet üzerinden yapılacak olan
satışlarda orayla ilgili olarak 30 bin liralık bir tavan
getiriliyor. Ama bu, diğer, dediğim gibi, evden veyahut da
doğrudan satışlarda herhangi bir sınır yok, burada
hâlâ muhafaza ediliyor. Bu kişilerin vergiye tabi girişimci
olmaları ve daha kurumsal bir yapıya bürünerek işlerini
genişletmeleri hedeflenmiştir. şeklinde Komisyonda bir
açıklama gelmişti ama neticede ben de bu gerekçeye çok fazla
katılmıyorum.
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) Düşük değil mi o rakam?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) - Ben de aynı fikirdeydim yani bu 30 bin lira tavanı
yukarıya çekilebilirdi biraz daha.
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) Ortak önerge verelim.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) - Kademelendirilebilirdi önümüzdeki yıllara göre ama yasama
yapma sürecimizde de böyle bir alışkanlık var. Biz tekrar tekrar
bazı şeyleri yapmayı seviyoruz. Önümüzdeki sene bu madde tekrar
önümüze gelir, bu 30 bin lirayı 50 bin liraya ya da 60 bin liraya ya da 70
bin liraya çıkarma noktasında adım atılır.
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) Şimdi yükseltelim, şimdi yapalım.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) - Burada ev hanımı mıdır, ev kadını
mıdır, ev erkeği midir, ev beyi midir gibi
tartışmaların içerisinde de çok fazla kalmanın işin
esasını kaçırmamıza sebep olduğunu düşünüyorum.
TUMA
ÇELİK (Mardin) Tartışma değil, anlayış
meselesi.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) Bu, cinsiyetçi olup olmama
tartışması.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Burada maddenin aslına baktığınızda evde
kalan, başka iş yapmayan erkek ya da kadın hiç fark etmiyor,
herkesin faydalanabildiği bir muafiyettir.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) Evde üretim yapan
yurttaşlar diyebiliriz o zaman. Siz demin de bunu söylediniz.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Tabii ki, tabii ki. Zaten onu söylüyorum ama gerekçede
değişiklik yapamıyorum.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) Ama o zaman niye
değişmiyor?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) - Gerekçede bu şekilde yazıldığı için.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) Beraber yapabiliriz ama.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) - Bunun üzerinden Sayın Paylan bir tartışma yürütüyor
ama çok iyi biliyor ki gerekçede Komisyonda da Genel Kurul aşamasında
da herhangi bir değişikliği yapabilmek mümkün değil.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) Vallahi, herkes
uzlaşıyor aslında.
TUMA
ÇELİK (Mardin) Burada yapabiliriz ama.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Efendim, burada da yapamazsınız.
TUMA
ÇELİK (Mardin) Niye?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Yani Komisyonda yapamadığınız hiçbir şeyi
burada yapamazsınız.
TUMA
ÇELİK (Mardin) Niye?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Öyledir.
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) Çıkarabiliriz, çıkarabiliriz.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Efendim?
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) Çıkarıp tekrar yeni madde ihdas
edebiliriz.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Yani bu, Genel Kurulun iradesidir.
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) Yeni madde ihdas edilebilir.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Bu, Genel Kurulun iradesidir. Bu yönde bir önergeniz var mı
yok mu bilmiyorum ama bu kararı verecek olan, Komisyon ya da
Başkanlık Divanı değil; bu kararı verecek olan, Genel
Kurul.
Ben
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bilgiç.
Değerli
milletvekilleri
MAHMUT
TANAL (İstanbul) İki dakika süremiz var Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Tanal.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Bilseydim hikâye anlatırdım Sayın Tanal.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Şimdi, Sayın Başkan dedi ki: Efendim,
bu 1inci maddedeki ev kadınları önemli değil. Gerekçeler
kanuna tabidir. İleride bu kanunla ilgili bir ihtilaf
çıktığı zaman, bu kanunun amacı nedir, onun için
gerekçeye bakılır. Onun için, benim sizden istirhamım, ileride
bu kanunda çıkabilecek olan ihtilaflarla ilgili
Ve bu gerekçe
uygulamacılara yol gösterici mahiyettedir. Eğer orada sadece ve
sadece ev kadınları derseniz, çalışan
vatandaşımız, yurttaşımız açısından
amaçtan uzaklaşılmış olur. Sizden istirham ediyorum, bunu
bu şekilde düzeltmek lazım. Yani kanun koyucunun zaten amacı bu;
yeni bir niza alanı, ihtilaf alanı çıkarmak değil, kaos
çıkarmak değil, düzeni sağlamaktır. Aksi takdirde topu taca
atmış olursunuz.
Teşekkür
ederim, saygılarımı sunarım.
BAŞKAN
Sayın Arslan
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Sayın Başkan, bir dakikam vardı, kullanabilir miyim
ben de kalan bir dakikayı?
BAŞKAN
Buyurun, tabii, karşılıklı kullanılacak, pardon.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Yani usul olarak, özür diliyorum.
BAŞKAN
Buyurun, söz sizde.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Yani enteresan, ilk defa, Sayın Tanalın dediklerine
katılıyorum tabii ki. Burada şunu söylemem lazım: Tabii ki
kanun metni, maddeye baktığınızda gerekçesiyle birlikte
anlam kazanıyor. Zaten biz bunu, bu gerekçenin aslında çok doğru
bir gerekçe olmadığını Komisyonda da uzun uzun kendi
aramızda konuştuk ve tartıştık fakat maalesef, buna
ilişkin olmak üzere gerekçe üzerinde bir değişiklik
yapamadık. Böyle bir şey çıktı. Umuyorum, Sayın
Tanalın da ifade ettiği gibi, uygulama noktasında bir kafa
karışıklığına sebep olmayacaktır ama
dediğim gibi, eski düzenlemeye ve onun gerekçesine
baktığımızda tanımlamanın da böyle
olmadığını görüyoruz.
Tekrar
teşekkür ediyorum.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Tek cümle Sayın Başkan
BAŞKAN
Zaten on beş saniye kaldı, buyurun Sayın Tanal.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Başkanım.
Tek
cümle şu: Ben hep bugüne kadar aynı doğru şeyleri
söylüyorum, demek ki siz beni anlamamışsınız, bugün
anlamışsınız; bugün anladığınız için
teşekkür ediyorum sizlere.
Sağ
olun.
BAŞKAN
Değerli milletvekilleri, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Şimdi
birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci
bölüm 1 ila 9uncu maddeleri kapsamaktadır.
Birinci
bölüm üzerinde söz alan milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Ayhan Bilgen,
Kars Milletvekili; Emine Gülizar Emecan, İstanbul Milletvekili;
İsmail Faruk Aksu, İstanbul Milletvekili; İsmail
Tatlıoğlu, Bursa Milletvekili; şahısları adına
Ayhan Bilgen ve MHPden, ismi daha sonra bildirilecek bir milletvekili.
Şimdi
ilk söz Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Kars Milletvekili
Ayhan Bilgene aittir. (HDP sıralarından alkışlar)
Sayın
Bilgen, şahsınız adına da bir söz talebiniz var,
hakkınız var, ikisini birleştiriyorum; konuşma süreniz on
beş dakikadır.
HDP
GRUBU ADINA AYHAN BİLGEN (Kars) Sayın Başkan, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum ve bir mazeretimiz dolayısıyla söz
sırasını veren bütün gruplara da teşekkür ediyorum.
Tabii,
tartıştığımız konuyla ilgili hem geneli üzerinde
değerlendirmeler yapıldı hem de maddelerle ilgili
konuşmalar yapılacak. Ben, biraz içerisinden geçtiğimiz ortam ve
nasıl bir süreci değerlendiriyoruz ya da nasıl bir süreci
birlikte göğüslüyoruz, buna dair düşüncelerimizi
paylaşacağım.
Bazen
tarihin kırılma dönemlerinde dış politika, ekonomik
politika ve iç politika iç içe geçer ve bunların birinde yaşanan
kriz, sorun diğer bütün alanları da kilitler. Ama öyle bir dönemden
geçiyoruz ki bırakın birindeki krizi, neredeyse üçünde birden son
derece yüksek tehdidin söz konusu olduğu, son derece yüksek kaotik bir
konjonktürün önümüzde olduğu bir atmosferdeyiz. Birinin bile diğer
krizleri tetikleyebildiği dünya tarihinin, yakın siyasi tarihin
örnekleri çok sayıda varken şimdi üçünde birden kriz
yaşıyor olmak, elbette bu krizi göğüslemek, bu krizi yönetmek,
bu krizde toplum için çok daha büyük tehlikeler yaşamak zorunda kalmadan
süreci atlatmak çok kolay olmayacak.
Orta
Doğuda, muhtemelen, yapılan hazırlıklar ister bir
Türk-Kürt savaşı ister Türk-Arap savaşı ister
Sünni-Şii savaşı, hangi kategoriler, hangi saflaşmalar
üzerine kurulu olursa olsun, Orta Doğuda bir büyük savaş
senaryosunun hazırlığının
yapıldığı, buna dair mesajlar verildiği, buna dair
cepheleşmeler, buna dair yeni orduların oluşumu, yeni üsler kurulması,
yeni gerilim fay hatlarının oluşturulması çok net biçimde
önümüzde duruyor. Dolayısıyla da Orta Doğuya
yaklaşırken, Orta Doğu politikalarını belirlerken
sadece iç politikadan bakmak, sadece bir pencereden büyük resmi görmek
neredeyse imkânsız. Tam tersine, önce büyük resmi görmek, önce büyük
tehlikenin farkında olmak, sonra Bu büyük tehlikeyi nasıl en az
badireyle atlatırız, en az zayiatla atlatırız? Buna uygun
iç politika nasıl şekillenmeli? bu eksende bir tartışma
yapma zorunluluğumuz var. Aksi takdirde, iç politik çekişmelerin, iç
politik rekabetlerin bedelinin bütün ülke tarafından ödenmesi, bütün bir
toplum, hatta bütün Orta Doğu halkları tarafından ödenmek
zorunda kalınması galiba bu sürecin en kötü yönetim biçimi
olacaktır.
Elbette
ki devletler arasındaki ilişkilerde gerilimler olur, elbette ki
devlet içerisinde farklı yaklaşımlar arası rekabetler
olabilir. Sonuçta, partiler farklı eğilimleri, farklı toplumsal
kesimler farklı beklentileri ifade eder. Ama ortak faydayı, ortak
çıkarı merkeze koymak ve sonra parti pozisyonu almak, sonra
kişisel hesaplarla ilgili bir yaklaşım geliştirmek bir
ahlaki zorunluluktur ve aslında en güçlü stratejiler de ancak ahlaki
değerler gözetilerek tutarlı biçimde inşa edilebilir. Eğer
tersini yaparsanız yani Bu süreci partimiz ne kadar puan alarak, ne kadar
oy kazanarak atlatacak? hesabı yaparsanız küçük hesaplar büyük
planların üstünüze çökmesi sonucunu doğurur, büyük enkazlarla
karşılaşırsınız. Dünya tarihinde, Birinci Dünya
Savaşına girerken, İkinci Dünya Savaşına girilirken
küçük hesaplarla hareket edildiğinde bunun bedelinin, kişilerin
hatasının, partilerin hatasının bedelinin bütün bir ülke ve
toplum tarafından ödendiğine dair son derece acı, son derece
travmatik örnekler vardır.
Değerli
milletvekilleri, yine, Türkiyenin elbette ki ekonomi politiğinden
kaynaklı, Türkiye ekonomisinin yönetim biçiminden kaynaklı
yapısal sorunlar olduğunu bu kürsüde daha önce, bütçe
görüşmelerinde yani esaslı ve daha kapsayıcı
konuşmalarda iktidar partisi milletvekillileri de dillendirdiler. Cari
açıkla ilgili yapısal bir sorun olduğu çok açık, bunun
hiçbir inkârı mümkün değil. Ya da işte bugün son dönemde
yaşadığımız, enflasyonla ilgili, döviz
politikasıyla ilgili, dış ticaret açığıyla
ilgili, kamu harcamalarıyla ilgili yapısal sorunlar olduğu son
derece net. Dolayısıyla bu yapısal sorunlarla yüzleşmek, bu
yapısal sorunları çözme konusunda güçlü bir irade ortaya koymak da
yine aslında bir boyutuyla iç çekişmelerin ve popülist
politikaların uzağında durmakla, üzerinden bir tavır, bir
tutum geliştirmekle mümkün.
Burada
eğer sadece oy hesabı yapacak olursak, sadece birbirimizi
yıpratma üzerine bir siyaset kuracak olursak bunun bedeli, faturası
sonuçta işçiye, köylüye, yoksula; herkese çıkacaktır. Hani gemi
benzetmesini ben başka türlü ele almak istemiyorum. Farklı
yaklaşımlar var; Hepimiz ayrı gemilerdeyiz. diyenler var,
Aynı gemideyiz. diyen var ama şu kesin: Bir kısmımız
öyle ya da böyle kürek mahkûmu pozisyonunda, bir kısmımız ise en
lüks kamarada oturduğunda gemi hiç batmayacakmış gibi
sanıyor, hep kurtulacağını sanıyor yani belki sadece
beş dakika sonra ölecek, belki bir saat sonra ölecek, belki botlara
kavuşup kendini kurtarmak için elinde daha çok imkân olacak ama sonuçta
gemi batacak. Gemi battıktan sonra konuşmanın,
tartışmanın hiçbir anlamı yok. Önemli olan gemiyi
batırmamanın yollarını açık yüreklilikle, cesaretle,
öz eleştiri yapmayı göze alarak konuşabilmek.
Değerli
milletvekilleri, iç politikayla ilgili en yapısal sorunumuz, bunu bütün
netliğiyle ifade etmek zorundayız ki yeni sistem ile Türkiye siyaset
kültürü arasındaki çelişkidir. Birkaç kez ifade ettim, bir kez daha
çok net biçimde ifade edeyim: Başkanlık sisteminin görece demokratik
olduğu ülkeler arasında herkesin birinci sırada
saydığı geleneksel Amerikan sistemidir. Amerikan sisteminin en
temel özelliği parti disiplininin son derece gevşek
olmasıdır, geçişkenliğin güçlü olmasıdır yani
politik olarak karşıt parti de doğru bir şey
söylediğinde sizin parti kararınızla değil, geçişken
bir pozisyonla siyaset geliştirebilmenizdir. Ama Türkiye gibi âdeta parti
kastlarının oluştuğu, kamplaşmanın
oluştuğu, iki kişinin birlikte olmasının, birlikte
konuşmasının bile âdeta fanatik parti tabanlarında
yadırgandığı ve bunun üzerinden siyasetin tahkim
edildiği, gerilimin prim yaptığı ülkelerde
başkanlık sistemi sadece bölünmeye hizmet eder. Şimdi, bir
sistem var ortada. Bu sistemi deneyerek öğreneceksek çok ağır
bedeller ödeyerek denemek ve bu öğrenme yöntemini tercih etmek en
azından siyasetin tercihi olmamalı. Elbette ki teori ile pratik
arasında her yerde çelişki olur ve bazen teorinin
doğruluğunu pratikle test edersiniz. Bu vakitten sonra dönüp
Elbette
ki parlamenter sistemin demokratikleştirilmesi tezini biz
başından beri savunduk, hâlâ bunun arkasındayız. Türkiye
siyasetindeki 4-5 kategori iki kutupluluğa uygun değil ama sistem
değişmiş, bir referandum yapılmış, bir tercih
ortaya çıkmış. Bu tartışmalar saklı kalmak
şartıyla eğer iki kutuplu siyaset yürüyecekse, iki turlu seçimin
doğurduğu bir iki kutuplu siyaset yürüyecekse partilerin hiç kimseyi
dışarıda bırakmayacak biçimde kapsayıcı
şemsiye rolü oynaması gerekir. Hem taraflar arasında
geçişkenlik hem tarafların kendi içinde esneklik bir zorunluluktur.
Hem bu siyasi kültürü tercih etmeyeceğiz, eski parti
alışkanlıklarımızla, eski parti ezberlerimizle,
korkularımızla, ön yargılarımızla siyaset
yapacağız ama hem de iki turlu sistemi işleteceğiz.
dersek, değerli arkadaşlar, sadece sistemin belki doğru
tarafları varsa bunu özellikle tırnak içinde söylüyorum-
bunları bile görmeden büyük bir krizle karşı karşıya
kalırız. Buraya sistem tartışması yapmak için
çıkmadım, sistem tartışmasını ayrıca
başka platformlarda yapıyoruz ama bugün
yaşadığımız yaman çelişkiye dikkat çekmek için
özellikle bu vurguyu yapma ihtiyacı duyuyorum.
Değerli
milletvekilleri, elbette ki siyasi görüşlerle ilgili en uç, en
aykırı, en farklı eğilimleri bile konuşmayı,
tartışmayı göze almalıyız ama bugün, siyasete olan
güveni azaltan, tüketen, galiba daha çok parti çıkarlarının ya
da bazen kişisel çıkarların toplumsal faydanın önüne
geçmiş olmasıdır. Eğer toplumsal faydayı merkeze koyan
bir siyaseti hep birlikte inşa edemezsek o takdirde küçük siyasi
hesaplarla ne yazık ki topluma çok ağır bir bedel ödetiriz.
Bugün siyasete olan güvensizlik hem parti içi demokrasiyle ilgili bütün
partileri kapsayarak söylüyorum, genelleyerek söylüyorum- hem de kişisel
çıkarların bazen parti çıkarlarının bile önüne
geçmesiyle büyük bir handikaba dönüşmüştür. Toplum, siyasetten
beklentisini minimize etmiştir; toplum, siyasetin, sorunlarını
çözeceğine dair inancını her gün gittikçe kaybetmektedir.
Değerli
milletvekilleri, toplumsal barışı inşa etmek ve demokratik
bir anayasa ihtiyacının ortadan kalkmadığını,
elbette ki siyasal sistem, hükûmet modeli başka bir şey ama hak ve
özgürlükler ve yine Anayasadaki başka başlıklarla ilgili
tartışmayı mutlaka kaçınılmaz olarak yeniden gündeme
almak başka bir şeydir. Orta Doğu bir geçiş dönemi
yaşıyor. Kafkasya, Balkanlar bu geçiş dönemini kötü yönetti.
Mafyalaşma, yeni sistemin boşlukları mafyalaşmayı
doğurdu. Eğer siz bir siyasal sistemde boşluk
oluşturursanız o boşluğu dolduracak güçler, aktörler
mutlaka ortaya çıkacaktır. Eğer Orta Doğuda bugün yaşanan
süreç, Arap Baharı, öncesi ve sonrasıyla Libyada, Bahreynde,
Yemende -yani tek tek saymayalım ama- Suriyede bu fotoğrafı
ortaya çıkarmışsa belli ki Orta Doğunun siyasi aktörleri
bu süreci yeterince iyi yönetmiyorlar.
Elbette
ki Orta Doğudaki siyasi aktörleri aşan bölge dışı
güçlerin kavgaları, vesayet savaşları, bölgedeki hesapları
var, bunun farkındayız ama bu hesapları bilerek, bu
hesapları görerek, buna rağmen burada yaşayan halkların,
toplumların, ülkelerin kendi yaralarına çare bulma, kendi
sorunlarını çözme kapasitesiyle yüzleşmek zorundayız.
Bugün
ne yazık ki Orta Doğuda sorunları yönetememe ya da kötü yönetme
pratiğiyle karşı karşıyayız. İşte,
Suriyede yaşadığımız sonuç ortaya büyük bir
insanlık dramı çıkarmışsa sadece geriye dönük
tarafları suçlamak sorunu çözmeye yetmiyor. Bunun bir benzerinin
başka ülkelerde tekrarlanmasına sebebiyet vermek ya da kendi
ülkemizde benzer bir sürecin yaşanmasına fırsat vermek de galiba
bu ülkeye yapılacak en büyük kötülüktür.
Bu
Parlamento ve her birimiz, siyasi aidiyetlerimiz ne olursa olsun eğer bu
geçiş dönemini iyi yönetme konusunda dikkatli davranmazsak, sorumlu
davranmazsak, dünyadaki yaygın popülist tarzın, popülist siyasetin,
pragmatik yaklaşımların esiri hâline gelirsek bu ülkeye çok
büyük bir kötülük yapmış oluruz ama toplumsal birikimimiz, toplumsal
deneyimimiz bütün acı hatıralara rağmen birlikte
yaşamanın ve sorunları konuşarak çözmenin potansiyelini de
önümüze koyuyor. Biz bu potansiyeli görür ve bunun üzerinden bir siyaset
inşa etmeyi başarırsak galiba bu zor dönemeci daha
ağır faturalar, bedeller ödeyerek değil ama bir biçimde bu
ülkede daha insanca, onurluca yaşamanın koşullarını
inşa ederek geliştiririz.
Ben
süreyi kullanma konusunda belki biraz haddi aştım, on beş
dakikayı Başkan tolere etti ama tekrar teşekkür ediyorum.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bilgen.
Gruplar
adına ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksuya aittir.
Buyurun
Sayın Aksu. (MHP sıralarından alkışlar)
Ayrıca
şahsınız adına da beş dakika süreniz var, ikisini
birleştiriyorum. Toplam konuşma süreniz on beş dakikadır.
MHP
GRUBU ADINA İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 39 sıra sayılı Gelir
Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin birinci bölümü hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu ve
aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte
olduğumuz kanun teklifinin ülkemiz ekonomisinde son yıllarda
kaydedilen gelişmelere uyum sağlamak, belirlenen ekonomik program
hedeflerinin gerçekleştirilmesine yardımcı olmak, vergide
adalet, rekabet, basitlik, etkinlik, verimlilik ilkeleri ile vergi
güvenliğini güçlendirmek ve idarenin etkinliğini artırmak
suretiyle ihtilafları ortadan kaldırmayı amaçladığı
teklif sahiplerince ifade edilmekte ve gerekçesinde yer almaktadır.
Kanun
teklifiyle, başta ev hanımları ve kadın girişimciler
olmak üzere, evlerinde ürettikleri bazı ürünleri internet üzerinden
satanların esnaf muaflığından faydalanmaları
sağlanmaktadır. İnanıyoruz ki bu düzenleme
kadınların iş hayatında ve karar alma mekanizmalarında
daha fazla rol almalarının sağlanması ve toplumsal
konumlarının güçlendirilmesi yönünde katkı
sağlayacaktır.
Seçim
beyannamemizde de vurguladığımız gibi, toplumun topyekûn
üretime katılmasına ve katıldığı oranda üretimden
pay almasına dayanan katılımcı kalkınma
anlayışımızla doğal ve beşeri kaynakların
bütünüyle harekete geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu kapsamda,
esnaf, sanatkâr, çiftçi, ev kadını ve gençlerin atıl
kaynakları harekete geçirecek yöntemlerle üretime daha aktif
katılmalarının temin edilmesini, kadınlara dönük mesleki
eğitim ve beceri kazandırma programlarının
yaygınlaştırılmasını, kendi işini kuracak
olanlara girişimcilik eğitimi verilmesini ve istihdam
edilebilirliklerinin geliştirilmesini, kalkınma sürecinde, iş
hayatında ve karar alma mekanizmalarında daha fazla rol
almalarını sağlayarak toplumsal konumlarının
güçlendirilmesini gerekli görmekteyiz. Çalışmayan ev
hanımlarına mesleki beceri kazandırılarak yahut
üreticilikleri desteklenerek aile bütçesine ve ülke ekonomisine katkıda
bulunmalarının temin edilmesini önemli ve değerli buluyoruz. Bu
doğrultuda, kadınlara yönelik iş kurma ve hibe destek
programlarında yeni adımların atılması
ihtiyacının devam ettiğini ve iş gücüne
katılmalarının desteklenmesi gerektiğini bir kez daha
vurgulamak istiyorum.
Yapılan
bir diğer düzenlemeyle, işsizlik kapsamında verilen tazminatlara
uygulanan gelir vergisi istisnasının kapsamına açıklık
getirilerek geçmiş dönemlerde uygulama farklılıkları
nedeniyle yapılmış olan vergi kesintilerinin iadeleri
sağlanmaktadır. Düzenlemeyle işsizlik tazminatı ve işe
başlatmama tazminatları gelir vergisi istisnasının
kapsamına alınmak suretiyle bu alandaki mağduriyetler
giderilmektedir.
Yine,
vergiye uyumlu mükelleflerin vergi indiriminden faydalanması
kolaylaştırılmaktadır. Bilindiği gibi, vergi indirimi
şartlarından birisi de indirimin hesaplanacağı beyannamenin
ait olduğu yıl ile bu yıldan önceki son iki yıla ait vergi
beyannamelerinin kanuni süresinde verilmiş ve verginin zamanında
ödenmiş olmasıdır. Teklifle her bir beyanname itibarıyla
250 liraya kadar yapılan eksik ödemenin bu şartın ihlali
kapsamında değerlendirilmemesi, bu şekilde küçük rakamların
ödenmesinin ihmal edilmesine bağlı oluşan sorumluluk ve vergi
indirim şartının kaybedilmesi durumunun ve buna bağlı
oluşan mağduriyetin önüne geçilmesi amaçlanmaktadır.
Esasen
seçim beyannamemizde de vurguladığımız gibi herkesin mali
gücüne göre vergi ödediği adaletli bir vergi sisteminin tesis edilmesine,
vergiye ilişkin düzenlemelerde kamu finansmanıyla ilgili önceliklerin
yanı sıra verginin üretim ve istihdam üzerindeki etkileri ile sosyal
yönünün birlikte değerlendirilmesine ve sorumlu mükelleflerin ödüllendirilmesine
katkı sağlayacak köklü bir vergi sisteminin inşasını
gerekli görüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, teklifin ana omurgasını oluşturan asgari ücret
teşvikiyle ilgili madde asgari ücret desteğinin 2019
yılında da devam ettirilmesini düzenlemektedir. Madde hükmüne göre,
asgari ücret teşviki 2019 yılında Ocak-Aralık ayları
arasında on iki ay uygulanacak, teşvik miktarıysa ortalama
sigorta sayısı 500 işçinin altında olan iş yerlerinde
çalışan işçiler için günlük 5 lira, aylık 150 lira; 500
işçinin üstünde olan iş yerlerinde çalışan işçiler
içinse günlük 3,36 lira, aylık 100 lira olacaktır. Düzenlemeyle 500
işçinin altında işçi çalıştıran iş yerleri
için teşvik miktarının aylık 150 liraya
çıkartılması şüphesiz olumlu olmuştur. Bilindiği
gibi, mevcut durumda teşvikten yararlanma kriterleri bakımından
aylık ücret miktarı geçmiş yıllar ile bir önceki yıl
brüt asgari ücretin toplu iş sözleşmesi uygulanan iş yerlerinde
3 katı, diğer iş yerlerindeyse 2 katı uygulanmıştır.
Kanun teklifindeyse, toplu iş sözleşmesi uygulanan iş yerleri
için 2018 yılı brüt asgari ücretin 3 katı olan 6.090 lira, toplu
iş sözleşmesi uygulanmayan iş yerleri içinse brüt asgari ücretin
1,5 katı olan 3.060 liranın altında ücret alan işçilere
yönelik düzenleme yapılmaktadır.
Teklif,
sendikalaşmayı teşvik açısından katkı
sağlayabilecek olsa da toplu iş sözleşmesi uygulanmayan iş
yerlerinde çalışan yaklaşık 1,3 milyon işçi için
asgari ücret teşvikinden yararlanılamaması gibi bir durum söz
konusu olabilecektir. Bu durum esasen küçük işletmelerdeki istihdamı
artırmaya dönük girişimleri de olumsuz etkileyebilecektir.
Kanun
teklifiyle, ayrıca, Sınai Mülkiyet Kanunu kapsamında patent veya
faydalı model belgesi verilerek koruma altına alınan
buluşların kurumlar vergisi istisnasından yararlanması
hususu açıklığa kavuşturulmaktadır.
KOSGEB
tarafından desteklenen AR-GE projeleri süreçlerinde uzman ve öğretim
üyesi görevlendirilmesi ve görevlendirilenlere ikinci görev
aylığı ödenmesi imkânı getirilmekte, ayrıca
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığında en az beş yıldır sözleşmeli
çalışan uzmanların kadroya geçirilmesi mümkün hâle
getirilmektedir.
5307
sayılı Sıvılaştırılmış Petrol
Gazları Piyasası Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda
yapılan düzenlemeyle başka LPG
dağıtıcılarının bayilerine dağıtım
yapma imkânı verilmektedir. Birden fazla dolum tesisine sahip olma
zorunluluğunun piyasanın sağlıklı işleyişi
ve rekabet politikalarına uyum amacıyla değiştirilerek
dolum tesisi ve depolama tesisinden biri yeterli görülmekte, bayi açmak için
dolum tesisi olma zorunluluğu da kaldırılmaktadır.
Ayrıca,
yerli ve yabancı sinema film gösterimi yapan işletmelerin ödeme
kaydedici cihaz kullanma zorunluluğu olmaksızın e-bilet
uygulamasına geçmelerinin teşvik edilmesi öngörülmektedir.
Öte
yandan, ülkemizde oynanacak olan 2019 UEFA Süper Kupa Finali ve 2020 UEFA
Şampiyonlar Ligi Finali müsabakalarına yönelik olarak Avrupa Futbol
Federasyonları Birliği ve Türkiyede mukim olmayan
katılımcı futbol kulüplerine bu müsabakalarla
sınırlı olarak vergi istisnası getirilmektedir.
Teklifin
7nci maddesiyle Kıyı Kanununda bazı değişiklikler
öngörülmektedir. Hatırlanacağı gibi, Sayın Genel
Başkanımız Devlet Bahçelinin Türk tarihinde önemli bir yere
sahip olan Ahlatta bir Cumhurbaşkanlığı köşkü
yapılması yönündeki çağrısı Sayın
Cumhurbaşkanımızca da uygun bulunmuş ve bu yönde müjde
verilmişti. Bu kapsamda, Ahlatta, Van Gölü kenarında
Cumhurbaşkanlığı köşkü yapılması
amacıyla düzenleme yapılmasını olumlu ve anlamlı
buluyor, Sayın Cumhurbaşkanımıza ve teklif sahiplerine
teşekkür ediyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak yapılan tüm
düzenlemelerin toplumsal refahın yükseltilmesine, dar ve sabit gelirli
vatandaşlarımızın sıkıntılarının
azaltılmasına ve üretim ve istihdamın
artırılmasına katkı sağlaması gerektiğini
değerlendiriyor, bunlara yönelik çalışmaları destekliyoruz.
Ekonomideki kaynak dağılımında adalet ve etkinliğin,
kamu hizmet üretimindeyse verimliliğin temel ilke olmasını
önemli görüyoruz. Hukuk normlarında, vergilemede ve bürokratik
işlemlerde yatırım için her bakımdan öngörülebilir,
istikrarlı ve güvenilir bir ortam oluşturulması, yerli ve
yabancı yatırımcı için bütünüyle kurumsal hâle gelmiş
bir yatırım ortamı teşekkül ettirilmesi önem arz
etmektedir. Teknoloji kullanan, yenilikçiliği, verimliliği ve
istihdamı gözeten, rekabet gücü yüksek bir ekonominin tesisi ve toplumun
refah düzeyini artırarak sosyal dokunun güçlendirilmesi için ülkemizin
kendi millî imkân ve şartları ile doğal ve beşeri
kaynaklarını dikkate alan üreten bağımsız bir ekonomi
programının hayata geçirilmesini, Türkiye'nin maruz
kaldığı ekonomik saldırılar ve ekonomik güvenlik
tehdidi karşısında gerekli görüyoruz. İstihdamın
artırılması için hem yüksek hem de sorunsuz bir üretim
yapısına sahip olacak şekilde istikrarlı büyümenin
şart olduğunu, bu çerçevede devletin ekonomideki kaynak tahsisine yön
vermek suretiyle üretimi artıracak yatırımlara öncelik vermesi
ve özel sektör yatırımlarının üretime yönlendirilmesi
doğrultusunda politika oluşturulmasını ülkemizin
gelişmesi ve kalkınması bakımından önemli olarak
değerlendiriyoruz.
Bu
kapsamda, milletimizin refahına ve ülkemizin kalkınmasına
katkı sağlayacağını düşündüğümüz ve olumlu
değerlendirdiğimiz kanun teklifinin hayırlı
olmasını temenni ediyorum. Ayrıca, yarın tatile girecek
olan tüm öğrencilerimizin ve öğretmenlerimizin huzurlu ve mutlu bir
tatil geçirmesini diliyor, yüce Meclisin siz değerli üyelerini
saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Aksu.
Konuşma
sırası, İYİ PARTİ Grubu adına Bursa Milletvekili
İsmail Tatlıoğluna ait.
Buyurun
Sayın Tatlıoğlu. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakikadır.
İYİ
PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) Sayın
Başkan, yüce Meclisimizin değerli mensupları; hepinizi partim ve
şahsım adına saygıyla selamlarım.
Giresun
Milletvekili Cemal Öztürk ve 2 Milletvekilinin Gelir Vergisi Kanunu İle
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu üzerindeki görüşlerimizi dile
getireceğiz.
Öncelikle
şunu söyleyelim: Bu 17 maddenin yaklaşık 10 maddesinde biz
evet oyu kullanıyoruz. Bunu, şunun için söylüyorum bilhassa:
Genelde diğer partilerin, bütün partilerin bir mutabakatı var;
şimdi, aslında bu da bir ittifak ama biz 10 maddede olumlu oy
kullanınca iyi, cici olunuyor fakat bu, olumsuz olunca, hayır
denince o zaman zillet illet ve benzeri her türlü kaba hakaret cümlecikleri
geliyor. Hâlbuki biz, mesela Bunlar yanlış. dediğimiz
maddelerdeki ısrarında bu teklifi getirenleri bu kaba cümlelerle
suçlamıyoruz ve bu cümlelerin hiçbiri bu Meclise ve bu Mecliste yer alan
hiçbir siyasetçiye yakışmıyor. Hepimiz doğru bir kanun
yapma adına buradayız ve bu nedenle bu 17 maddelik kanun da bunun en
önemli göstergesi. Bakın, 1inci madde, ev hanımlarıyla ilgili
madde, ev hanımlarının internetten satış yaparak
kazanacakları, asgari ücretin 12 katı -yıllık brüt asgari
ücret- yaklaşık 30 bin liralık gelirin esnaf
muaflığı içerisinde tutulması. Ne kadar güzel. Evet,
doğru ve doğru olduğu için de evet diyoruz. Burada bir
şeyi de söylüyoruz, diyoruz ki: Bu 30 bin lira az. Neden az? Bu, net gelir
değil, toplam satış. Net gelirin buralarda olabileceği 50
bin liralık limite ulaşması gerekir diyoruz ama mesela bu ilave
teklif hiçbir şekilde kredi görmüyor, aslında Komisyondaki
arkadaşlarımızın, bu kanunu getiren
arkadaşlarımızın da arzularına rağmen.
Bir
başka madde, çalışanların işe başlatmama
tazminatının gelir vergisi istisnasından faydalanması; bu,
Ölüm, engellilik ve hastalık sebebiyle
diye başlayan madde. Buna
da evet diyoruz, bu da doğru bir şey, bu da güzel bir madde ve bu
nedenle işin burasında biz bu maddeyi getirenlerle bir zillet
ittifakı yapmış olmuyoruz, iyi bir ittifak yapmış
oluyoruz, iyi bir roldeyiz.
Mesela
6ncı madde çok yanlış kurgulanmış bir madde. Zaten
bunu anlayana kadar, ilgili bürokratı bulana kadar bayağı bir
zaman geçti.
Şimdi,
bu madde diyor ki: 2019, 2020de bu UEFA Süper Kupa ve UEFA Şampiyonlar
Liginin Türkiye'de yapılabilmesini sağlamak amacıyla vergi
muafiyeti tanıyalım. Kime? Şirketlere değil. Kime peki? Bu
vergi avantajını kime tanıyoruz? Buraya, Türkiye'ye gelip de faaliyet
gösteren şirketlere değil, kime tanıyoruz? Bu şirketlerin
mensup oldukları ülkelere. Almanyaya diyoruz ki: Bu şampiyonlukta
sizin adınıza Türkiye'ye gelecek firmaların yaptıkları
satışlar ve bundan elde edecekleri geliri biz
vergilendirmeyeceğiz. Hâlbuki bunu demesek zaten dar mükellefiyet
nedeniyle ve vergi anlaşmaları nedeniyle bu firmalar
vergilendirilecek ve bunun vergisini Türkiye alacak ama biz bunu dediğimiz
zaman bunu Türkiye almıyor, kim alıyor? Almanya alıyor. Yani
burada ilgili şirket ve organizasyon yapanlara bir vergi muafiyeti, vergi
avantajı yok ama biz bunu alabilmek için Almanyaya, Fransaya bir avantaj
sağlıyoruz. Yani bu oylamada oy kullanacak ülkelere biraz ne
yapıyoruz?
TUMA
ÇELİK (Mardin) Rüşvet veriyoruz!
İSMAİL
TATLIOĞLU (Devamla) Avantaj sağlıyoruz diyelim. Bunu
başka ülkeler yapmıyor.
Hâlbuki
bu kanun teklifi geldiğinde bize şöyle anlattılar: Bu bir
taahhüttür, bütün ülkeler bunu böyle yapıyor, biz de yapalım. Öyle
olmadığını gördük.
Dolayısıyla,
bakın, burada bu kanun yapmayı eleştirenlere biraz kulak verin.
Kanun yapma kalitemiz o kadar düştü ki fonksiyonsuz bir Meclise
dönüşüyoruz, şipşakçı Meclise. Bunu ikinci defa
kullanıyorum. Bu kanun yapma kalitemizi yükseltmek, bu Meclisteki
parlamenterlerin ve de hükûmete destek veren hâkim siyasi grupların
birinci derecede vazifesidir. Sadece kanun mu yapmada kalitemiz düşük?
İnanın değil. Bakın, kanun yapmayı bilmiyoruz, plan
yapmayı da bilmiyoruz. Şimdi, vergi kanunlarıyla ilgili
düzenlemeler yapıyoruz ama öyle çok düzenleme yapıyoruz ki hiçbir
konuyu bir bütünlük içerisinde alıp çözemiyoruz. Vergi konusunu getirin,
bunu tam bir reform içerisinde çözüp bir kenara koyamıyoruz.
Yargıyı çözüp bir kenara koyamıyoruz. İdari bürokrasiyi
çözüp bir kenara koyamıyoruz ve vergi artık kanunlara
sığmıyor.
Bakın,
bu nedenle, o kadar, Türkiyeyi yönetenler ve bu kanunu yapan siyasi gruplar,
çok samimi söylüyorum, Türkiyenin rakamlarına ve Türkiyenin gerçeklerine
hâkimiyetlerini kaybetmiş durumda. Nedir bir ülkeyi, bir şirketi
yönetmede en önemli şey? Öngörüdür. Bakın, makro açıdan hem
büyümede hem işsizlikte hem enflasyonda hem de bütçe dengesinde beş
yıldır tutan hiçbir öngörü yok, bir tane bile yok, bir tane bile yok.
Ne beş yıllık plan ne orta vadeli plan ne geçen yıl, daha
2017nin Ekiminde yapılan bir yıllık plan, yok.
İnanın, üç ay önce yapılan Yeni Ekonomik Programın
hedeflerinde bile sapma var.
AYHAN
EREL (Aksaray) Maliye Bakanı sizin gibi düşünmüyor ama.
İSMAİL
TATLIOĞLU (Devamla) Müteşekkiriz.
Çok
değerli milletvekili arkadaşlarım, bu kanun yapma kalitemizi bu
şekilde sürdüremeyiz. O nedenle de parça parça, bütün bu kanunlara hâkim
olmayan arkadaşlar artık torbacı bir şekilde
Torba
kanunlarını bu şekilde götürüyoruz.
Mesela
7nci maddeye kesinlikle karşıyız, kesinlikle
karşıyız ve kendileri de burada, sağ olsun Sayın
Öztürk, bununla ilgili olarak dikkate alacağını söyledi. Niçin
burada gerekli düzenlemeleri yapmıyoruz?
Efendim,
8inci madde, KOSGEB projeleri
Öğretim üyelerine, kamu görevlisi olmayan
uzmanlara -doğru bir madde- 2547de öngörülenin 5 katı kadar ücret
ödeyerek KOSGEB projelerinin daha sağlıklı yapılması
ve yürütülmesine müsaade eden bir madde; çok doğru. Buna da evet diyoruz
ama 9uncu madde LPG piyasası ve rekabet konusunda yeterli bir
açıklık yok. Rekabet Kurulunun da bu konuda bize ciddi ve güvenilir
bir öngörüsü yok, bir açıklaması yok. O nedenle, 15inci maddedeki
elektrik piyasalarında bir vadeli opsiyon piyasası kurma, elektrik
piyasaları için vadeli opsiyon piyasası kurma da böyle. Yani önümüze
gelen bir metin ve bunun arkasında bir gerekçe var ama
baktığınızda, bu gerekçe ile bu metin tam üst üste
örtüşmüyor UEFAdaki gibi. Nihayetinde, bunun çok arkasındaki
bürokratları bulsanız bir anlam kazanmaya başlıyor. Onun
dışında, bu kanuna da biz olumlu bakmıyoruz.
Bu
çerçevede, 17 maddelik bu kanun teklifinin önemli bir bölümüne evet diyoruz,
arkadaşlarımız bu maddeleri konuşurken bu
görüşlerimizi dile getirecektir ama bir kısmına da kesinlikle
olumsuz yaklaşıyoruz.
Bu
duygularla bütün Meclisi saygıyla selamlarım. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Tatlıoğlu.
60a
göre söz talepleri var, onları karşılayacağım
şimdi.
Sayın
Kaya
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
40.- Ankara Milletvekili Yıldırım
Kayanın, Ankara Sitelerde çıkan yangında hayatını
kaybeden Suriyeli işçilere Allahtan rahmet, yaralılara şifa
dilediğine, siteler esnafının mağduriyetine ve Suriyeli
vatandaşların sokakta can veren vatandaşlar olmasının
önüne geçilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
YILDIRIM
KAYA (Ankara) Teşekkürler Sayın Başkan.
Dün
akşam, Ankaranın üretim merkezi olan Sitelerde bir iş yerinde
çıkan yangında 5 Suriyeli genç yaşamını yitirdi.
Yaşamını yitiren bu Suriyeli gençlere Allahtan rahmet
diliyorum. 8 de yaralımız var, bu yaralılara da acil şifalar
diliyorum.
Suriyeliler
için harcandığı söylenen 36 milyar doların
harcandığı eğer gerçekse, bu harcama yapıldıysa
bu garibanlar neden küçücük bir yerde yaşamlarına veda ettiler?
Siteler esnafının mağduriyeti ciddi anlamda devam ediyor. Burada
bir kez daha bu tür mağduriyetlerin yaşanmaması için
yetkililerin gerekli tedbirleri alması gerekiyor.
Bir
de Suriyeli vatandaşların sokakta can veren vatandaşlar
olmasına artık bir son verilmesini talep ediyorum.
Yaşamını
yitirenlere tekrar Allahtan rahmet diliyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Çepni
Yok galiba.
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Giresun Milletvekili Cemal Öztürk ve 2 Milletvekilinin
Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1520) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 39) (Devam)
BAŞKAN
Şimdi söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Emine Gülizar Emecanda.
Buyurun
Sayın Emecan. (CHP sıralarından alkışlar)
Söz
süreniz on dakikadır.
CHP
GRUBU ADINA EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) Teşekkür
ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekillerimiz; 39 sıra sayılı
Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin birinci bölümü üzerinde söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yerel
seçimler yaklaşırken, iktidar partisi olarak tabii ki seçimlerde
uğrayacağınız yenilgiyi bertaraf edebilmek için sürekli
getirdiğiniz torba kanunlar aracılığıyla seçim
yatırımı yapmaya ve yenilgileri önlemeye
çalışıyorsunuz. Bunu yaparken de her alanda olduğu gibi,
Anayasa ve İç Tüzükü çiğneyerek, yangından mal
kaçırır gibi kanun yapmaya çalışıyorsunuz, alelacele
kanunlar çıkarmaya çalışıyorsunuz. Bir taraftan patır patır
torba kanun teklifleri komisyona geliyor. 71 maddelik kanun teklifi Komisyondan
çıkıp Genel Kurula geliyor, ondan sonra arkasından başka
bir torba teklif, işte bu 17 maddelik torba teklif Komisyona geliyor.
İç Tüzüke aykırı bir şekilde, hemen ertesi gün
görüşülmek üzere Komisyon toplanıyor. Bu tekliflerin içinde yeri
geliyor -özellikle dün bitirdiğimiz 71 maddelik teklifte- 40-50
farklı kanunda yapılan değişikliklerle, muhalefetin
incelemesine fırsat bile vermeden, bu kanun tekliflerinin
tartışılmasını, görüşülmesini ve buradan
geçirilmesini istiyorsunuz. Yani öyle bir hâle geldi ki artık, ittifak
ortağınız MHP de dâhil olmak üzere, muhalefet partisinin birçok
milletvekili olarak sizlere bu konuda, bu işin suyunun çıktığı,
cılkının çıktığı şeklinde eleştiriler
yapıyoruz. Ama Sayın Bekaroğlunun da buradan, bu kürsüden biraz
önce söylediği gibi -Bıktık artık. dedi- ben yedi
aylık yeni bir vekilim, ben yedi ayda bıktım. Özellikle 2nci,
3üncü, 5inci döneminde olan milletvekilleri, siz hâlâ
bıkmadınız mı; ben hayret ediyorum. Bu yanlıştan
ne zaman, nasıl döneceğiz, onu da merak ediyorum. Kısaca, her
getirdiğiniz torbayla yasamayı oy avcılığı
ekonomisine de hizmet eder hâle getirdiniz. Her torbaya biz EYT
mağdurlarını, 3600 ek gösterge bekleyen öğretmenleri,
polisleri, din görevlilerini, sağlık
çalışanlarını koyalım diyoruz ama bir türlü o torbaya
bunlar girmiyorlar. Evet, bunlar yok ama gelen torbada birtakım vergi
muafiyetleri, indirimler, istisnalar oluyor, vatandaşın lehine
şeyler getiriliyor uygulamalarda ama -aması var- bizde bir laf
vardır Bir işi babanın hayrına yapmıyorsun, senin de
çıkarın vardır. diye.
Şöyle bir genel ekonomik duruma göz atacak olursak,
bir taraftan kaşıkla verilen aflar, muafiyetler ve istisnalar,
diğer taraftan kepçeyle alınan vergiler var. Asgari ücrete yüzde 26
zam yapıp yüzde 23,73e yükselttiğiniz vergi, harç ve cezalarla bunu
çalışanlardan fazlasıyla geri alıyorsunuz.
İşsizlik ciddi bir sorun hâline geldi. Son açıklanan zorlama
işsizlik rakamlarında işsizlik oranı 11,6 ve işsiz
sayısı 4 milyona ulaşmış durumda. Tarım
dışı işsizlik yüzde 13,6. 15-24 yaş arası genç
işsizlik ise yüzde 22,3 yani neredeyse gençlerimizin yarısı
işsiz duruma gelmiş durumda. İşsizlik Fonunda biriken 120
milyar TL civarında bir para vardı, onu da başka alanlarda
kullanıyorsunuz. Vatandaşın kredi kartı borcu 103 milyar
olmuş. Eskiden borcu borçla kapatmak eleştirilirdi ama ne hikmetse
öyle bir hâle geldik ki bugün kamu bankaları kart borçlarını
yapılandırma yarışına girdi yani borcu borçla kapatmak
şimdi devlet eliyle gerçekleştirilmeye başlandı çünkü
vatandaş perişan, bütçe delik, borçlarını ödeyemiyor,
zorunlu ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlanıyor,
ekonomi dönemiyor.
Devlet
vatandaştan fena; 72,6 milyar lira olan bütçe
açığımız, 117 milyar lira tefecilere ödenecek faiz borcu,
500 milyar dolar sınırına yaklaşmış dış
borcumuz var. Böyle bir tabloda siz torba torba getirdiğiniz
düzenlemelerden medet umar ama hâlâ yapısal çözümleri uygulamaz hâldesiniz.
Dünyanın enflasyonu en yüksek ilk 10 ülkesi arasına soktuğunuz
ülkemizde ekonominin iyi olduğunu söylemeyi nasıl kendinize kabul
ettirebiliyorsunuz buna da hayret ediyorum doğrusu.
Biraz
da kanun teklifindeki maddelere kısaca değinmek istiyorum.
Örneğin madde 1de -hani biraz önce dedik ya içinde iyi şeyler de
çıkıyor vatandaşın lehine falan- 193 sayılı Gelir
Vergisi Kanununda bir düzenlemeye gidiliyor. Bu düzenlemeyle, başta ev
hanımları olmak üzere, oturdukları evlerde imal ettikleri -ben
özetliyorum gerekçeyi- havlu, örtü, dantel, turistik
eşya, tarhana, erişte, mantı gibi ürünleri iş yeri
açmaksızın satanlara, esnaf muaflığından faydalanan
vatandaşlara yeni bir vergi muafiyeti getiriliyor.
Öncelikle,
biraz önce soru-cevap bölümünde de tartışıldı, Komisyon
Başkanımız da cevap verdi; şimdi, bu gerekçede
tanımlanan başta ev hanımları olmak üzere
tanımı üzerinde duruldu. Gerçekten böyle bir cinsiyetçi
yaklaşımı kullandıkları için ben, bu teklifi buraya
getiren başta Cemal Öztürk olmak üzere Uğur Aydemir, İsmail
Güneş vekillerimizi daha dikkatli olmaya davet etmek istiyorum. Yani
kınıyorum demek istemiyorum, daha dikkatli olmaya davet etmek
istiyorum ama eğer bu dikkat yapılmazsa bunun üzerinde durulmazsa biz
bunu tabii ki daha fazla kınamaya devam edeceğiz.
Bu
vatandaşlarımız gelir vergisinden muaf imal ettikleri ürünleri
elektronik ortam üzerinde satamıyorlardı daha önce, şimdi
bunları satabilsinler diye bir muafiyet getirildi. Bununla ilgili de
yıllık asgari ücretin brüt tutarı, işte 30 bin TL gibi... Bu
da tartışıldı biraz önce ve Komisyonda da
tartışıldı Neden daha yüksek olmasın? diye. Evet,
neden olmasın? Bu rakam tekrar değerlendirilebilir.
İşsizliğin çok yüksek olduğu bir dönemde vatandaşlara
yeni bir imkân sağlıyor. Bu nedenle, biz buna vatandaşın
hayrına diyebiliriz ama şunu da eklemek istiyorum: Bunun hesabı
yapılmamış, ne yararlanacak kişilerin sayısı
belli yani ne kadar gelir elde edecekleri belli, brüt asgari ücret
sınırlamasının nasıl yapılacağı da net
belli değil.
Aslında,
kanun teklifinin tamamına baktığımızda, üzerinde çok
da doğru, çok da iyi analiz yapılmadığını,
gerekçelendirilmediğini, etki analizlerinin
yapılmadığını görüyoruz. Aslında,
yapılması gereken, iş gücü piyasasında kadın istihdamını
teşvik etmek, nitelikli kadın istihdamını artırmak,
kadın girişimciliği fırsatlarını güçlendirmektir.
Umarım, bu düzenleme bu yönde çalışmalarla desteklenir.
Yine
çok önemli bir madde, 7nci maddeyle, 3621 sayılı Kıyı
Kanununa eklenmesi teklif edilen yeni bir geçici maddeyle Rize İyidere,
Bitlisin Ahlat ilçesinde belirlenen alanlar ile İzmir Çandarlı
Limanı ve Rize İyidere liman bölgeleri yapılaşmaya
açılıyor. Geçici maddeyle, belirtilen yerlerde kamu
kuruluşlarının ihtiyaçları olduğu söyleniyor, bu
ihtiyaçlara yönelik, kıyıda yapı ve yapılaşmaya dair
sınırlayıcı hükümleri kaldırıyoruz yani
Kıyı Kanununu deliyoruz arkadaşlar.
Bu
görüşülmeden çok kısa bir süre önce, bir iki gün önce, Sayın
Cumhurbaşkanı Denizlerimizin kenarlarını, orman
alanlarını betona çevirme gayretinde olanlar var. Şu para var
ya, nelere muktedir; şu kapitalizm
Doğa şöyle olmuş, böyle
olmuş, umurunda değil
Hayret ediyorum gerçekten, helal olsun
diyorum. Konuşan sanki muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu,
öyle sanırsınız dinlediğinizde.
Yani
karalar aslında sizlere yetmedi; kamu kurumları dinlenme tesisleri,
Cumhurbaşkanı sarayları için denizler, göller, kıyılar
kanundan muaf olacak ve doldurulacak. Limanlar deniliyor, üniversiteler
deniliyor; limanlar ve üniversiteler çatısı altına
sığınılarak kıyılar talan edilecek. Saraykolik
bir anlayışla Türkiyeyi yönetiyorsunuz artık ve
donatıyorsunuz, kıyıları katlediyorsunuz. Özellikle Ahlat
eski bir başkent, tarihî bir şehir, orada da bir
Cumhurbaşkanı sarayı yapılacak. Bu düzenleme Ahlatın
betonlaşmasına, kıyı ve doğa talanına yol açacak
bir maddedir. İşte, bu madde de ne vatandaşın hayrına
ne de memleketin; sarayın, yandaşın, iktidarın hayrına
bir madde.
UEFAyla
ilgili bir madde var, 6ncı madde; biraz önce
tartışıldı. Bu konuda da şunu söylemek istiyorum:
Özellikle Sayın Komisyon Başkanımız bir yorum yaptı
Almanya, Fransa gibi değiliz, kompleksli olmayalım. diye, bu
tartışılırken. Özellikle UEFA Kupası, Süper Kupa ve
2022de yapılacak Şampiyonlar Ligi final maçlarını
oynayacak futbol kulüplerine ve organizasyonda görevli şirketlere KDV
istisnasıyla ilgili Almanya vesair ülkelerle
karşılaştırmayalım. Ben bununla ilgili sadece
şunu söyleyeceğim: Evet, karşılaştırmayalım
da on altı yıldır bu ülkede kim iktidar? Hani uçmuştu bu
ülke, hani lider ülkeydi, hani güçlü devlettik. Ne yaptınız on
altı yıldır? Neden biz bu ülkelerin seviyesine
yaklaşamadık da şimdi vergi imtiyazları
sağlıyoruz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, tamamlayan Sayın Emecan.
EMİNE
GÜLİZAR EMECAN (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu
ülkenin bu vergiye ihtiyacı yok mu? Neden bu istisnaları
sağlıyoruz? Bunun cevabını da duymak istiyoruz
açıkçası yani böyle Karşılaştırmayın.
demek yerine.
Burada
sık sık tekrarlanan bir cümle var Halkımız bizi seçiyor ki
her şey yolunda. Göreceksiniz, halkımız yine bizi seçecek.
gibi. Değerli milletvekilleri, evet, belki bu gerçekleri siz halkla
paylaşmıyorsunuz, anlatmıyorsunuz, halka bizim söylediklerimizin
ulaşmasının önünü tıkıyorsunuz. 100 metre
yarışa 90 metre avantajla giriyorsunuz ancak şunu da söylemek
istiyorum: 90 metre önde başladığınız
yarışın kalan 10 metresinde, 31 Martta tökezleyeceksiniz
eğer böyle giderseniz. Ve sürekli yoksullaşan halk, işsiz genç,
şiddet gören, katledilen kadın, eğitilemeyen çocuk, kepenk
kapatan esnaf, geçinemeyen emekli ve üretemeyen çiftçi size 10 metreyi
tamamlatmayacak ve bu ülke bir nebze de olsa nefes alacak ve 31 Mart-1 Nisan
AKP iktidarından kurtuluşun başlangıcı olacaktır.
Genel
Kurulu saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Emecan.
Değerli
milletvekilleri, böylece, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmış oldu.
Şimdi,
birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge
işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
1inci
madde üzerinde üç adet önerge vardır, aykırılık
sırasına göre okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 39 sıra sayılı Kanun Teklifinin 1inci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
MADDE
1- 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 9 uncu
maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendine
işyeri açmaksızın ibaresinden sonra gelmek üzere veya
yıl içinde gerçekleştirilen satış tutarı ilgili
yıl için geçerli olan asgari ücretin iki yıllık brüt
tutarından fazla olmamak üzere, internet ve benzeri elektronik ortamlar
üzerinden ibaresi eklenmiştir.
Erol
Katırcıoğlu Necdet
İpekyüz Musa
Piroğlu
İstanbul Batman İstanbul
Tuma
Çelik Serpil
Kemalbay Pekgözegü
Mardin İzmir
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde İzmir Milletvekili Serpil Kemalbayın söz talebi
var.
Buyurun
Sayın Kemalbay. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
SERPİL
KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, öncelikle, sözlerime şöyle başlamak isterim: Ben
Halkların Demokratik Partisinin bir mensubu olmaktan onur duyuyorum, gurur
duyuyorum çünkü Halkların Demokratik Partisi Türkiye'nin en demokratik
programına sahip partidir. Ekolojik, demokratik, cinsiyet özgürlükçü,
sömürüye karşı, ayrımcılığa karşı bir
partidir ve halkların birlikte, demokrasi içinde, bir arada
yaşamasını savunur, bütün farklılıkları kabul
ederek, kimseyi kimseye benzetmeden.
Değerli
arkadaşlar, Halkların Demokratik Partisinin önceki dönem Eş
Genel Başkanları Figen Yüksekdağın ve Selahattin
Demirtaşın yoldaşları olmaktan dolayı da onur
duyuyorum. Ve bütün zindanlardaki ve sürgündeki yoldaşların
mücadelelerini burada selamlamak istiyorum.
Ve
Leyla Güven -size hatırlatmaktan asla vazgeçmeyeceğim- bugün
açlık grevinin 71inci gününde. Leyla Güven hiçbir kişisel çıkar
gütmeden, hiçbir kişisel ikbal derdine düşmeden,
milletvekilliğini bir gün bile gündeme getirmeden halkların
kalıcı barışı ve demokrasisi için bedenini yetmiş
bir gündür açlığa yatırdı ve bütün dünyadan sesi duyuldu,
Amerikadan, Avrupadan, Filistinden mesajlar alıyor fakat hâlâ
Türkiyede ses yok. Bakın, Leyla Halid, Leyla Güvene mektup
göndermiş ve ne söylüyor? Diyor ki: Değerli arkadaşım
Leyla Güven, ey zalimlerin zindanlarındaki Leyla, sana binlerce sıcak
selam. Kendi adıma ve Filistinli kadınlar adına, devrimcilere
yönelik tüm saldırılara karşı sesimi sesine
katacağımı söylüyorum. Buradan Leyla Halide de selam olsun.
Değerli
arkadaşlar, tartıştığımız gündem maddesinin
gerekçesi zaten cinsiyetçi bir gündem maddesi, tartışıldı
burada. Kadınları eve hapseden bir zihniyetin, kadınlara,
cinsiyet ayrımcı bakış açısıyla, sadece aileyi,
ev işlerini uygun gören bir bakış açısıyla
yapılmış bir gerekçe, hanımefendi zihniyetiyle
yapılmış, kadınlara kadın diyemeyenlerin
zihniyetiyle yapılmış. O nedenle, öncelikle buradaki cinsiyetçi
dile ben de itiraz etmek istiyorum. Kadınlar ev içindeki emekleriyle hep
tarif ediliyorlar, biz buna itiraz ediyoruz. Bakın, partinizin Ulusal
İstihdam Stratejisinde sürekli olarak kadın istihdamını
artırmayı hedeflediniz ama sınıfta kaldınız. On
altı yıldır kadın istihdamını artıramıyorsunuz.
Evdeki mantı, börek, erişte, tarhana, örgü, çarşaf vesaire gibi
işleri tekrar getirdiniz, kadınların önüne koydunuz. Bu,
kadınların istihdamına yönelik ve kadınların
güçlendirilmesine yönelik bir politika değildir. Evet, evde yapılan
bu küçük üretim desteklenmelidir. O nedenle, internetten yapılan
satışlara konulan sınır zaten çok düşüktür, bu daha
yüksek tanımlanmalıdır ve kadınların ya da evde üretim
yapan herkesin bu üretimini dışarıda satmasının yolu
açılmalıdır, desteklenmelidir, daha çok desteklenmelidir. Fakat
kadınların istihdama katılımını
artırdık veya kadınlara bir katkı yaptık diye
düşünmeyin.
Zaten
bu yasanın iki şeyi itiraf ettiğini söyleyebilirim. Bir tanesi,
ev içi emeğin değer ürettiğini gösteriyor yani evde görünmeyen
emek, demek ki dışarıda satıldığı zaman bir
karşılığı varmış yani ev içi
görülmeliymiş. Bir tanesi bunu gösteriyor. İkincisi de asgari ücretle
sınırlandırılmış bu yasada satışlar.
Asgari ücretten de vergi alınmasının ne kadar saçma
olduğunu gösteriyor aynı zamanda çünkü burada asgari ücretle,
yılda kazanılan brüt asgari ücretle bir
sınırlandırılma getirilmiş.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen Sayın Kemalbay, buyurun.
SERPİL
KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) Asgarin ücretin de düşük olduğunun ve
geçinmek için açlık sınırının da altında olan bu
rakamın yeterli olmadığının bir başka göstergesi
olmuş durumda. Dolayısıyla ev içi emek değerlidir. Ev içi
emeğin değeri tanınmalıdır. Ev kadınlarına
sigorta ve sosyal güvence getirilmelidir ve evde yapılan üretimler
desteklenirken asıl olarak kadınların istihdamı
desteklenmelidir, kadınlar iyi işlere
kazandırılmalıdır. Bunun için yatırımlar
yapılmalıdır, bunun için destekler yapılmalıdır.
Eşit işe eşit ücret, eş değer işe eşit ücret
sağlanarak kadınların ücretlerinin
ayrımcılığa uğraması engellenmelidir.
Yine,
Flormar direnişindeki kadınlarda olduğu gibi
kadınların çalışma hayatında sendikalı ve
güvenceli bir şekilde çalışmasının önü
açılmalıdır. Bütün bunları yaptığımız
zaman ancak kadınları desteklemiş oluruz diyorum.
Teşekkür
ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kemalbay.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 39 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
1'inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Mehmet
Bekaroğlu Emine
Gülizar Emecan Cavit
Arı
İstanbul
İstanbul
Antalya
Rafet
Zeybek Süleyman
Girgin Kamil
Okyay Sındır
Antalya
Muğla
İzmir
Ali
Mahir Başarır
Mersin
Madde
1-31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 9 uncu
maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendinde işyeri
açmaksızın ifadesinden sonra gelmek üzere veya yıl içinde
gerçekleştirilen satış tutarı ilgili yıl için geçerli
olan asgari ücretin yıllık brüt tutarından fazla olmamak üzere,
internet ve benzeri elektronik ortamlar üzerinden ifadesi ilave edilmiştir.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarırın söz
talebi vardır.
Buyurun
Sayın Başarır. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
ALİ
MAHİR BAŞARIR (Mersin) Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan önce 15 Ocak 2019 Salı akşamı başlayıp
Çarşamba devam eden, Mersini etkisi altına alan fırtına ve
yağıştan dolayı zarar gören Mersin halkına,
hemşehrilerime geçmiş olsun diyorum. Umarım gerek Meclis gerek
iktidar gerekli özeni gösterir, Mersini afet bölgesi olarak ilan eder çünkü
binlerce dönüm tarım arazisi sular altında kaldı.
Değerli
milletvekilleri, bugün Gelir Vergisi Kanunuyla ilgili konuşacaktım
ama dün Millî Eğitim Bakanlığında çok ilginç bir olay
gerçekleşti. Bu trajikomik olayı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Olayı Mektepli Gazete adlı millî eğitimle ilgili,
eğitimle ilgili haber yapan internet sitesinden aldık,
araştırdık, gerçekten dehşete düştük. Vatandaşın
biri çıkar, Millî Eğitim Bakan Yardımcısı Reha
Denemeçe bir dilekçe verir. Kendisini de -burası çok önemli- Anayasa
Demokratik Hukuk Konseyinin Yüksek İstişare Konsey Başkanı
olarak tanıtır; şekilli bir STK. Dilekçede 20 Ocak 2019dan 31
Ocak 2023e kadar Millî Eğitim Bakanlığının il,
ilçelerdeki salonlarının derneğe tahsis edilmesini talep eder.
Peki bunu niye istiyor? Üç sebep ortaya koyuyor. Bir, gençleri gittikçe
yaygınlaşan uyuşturucu batağından kurtarmak,
bilinçlendirmek; güzel. İki, kadına olan şiddetin yaygınlığını
azaltmak, gençleri bilinçlendirmek. Üç tırnak içinde söylüyorum, bana ait
değil, en önemli gelen sebep bu- Sayın demokrasi kahramanı, 15
Temmuz kurtuluş savaşı başkomutanı, yiğit lider
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğanın on
yedi yıllık icraatlarını bu salonlarda çocuklara
anlatacakmış. Tabii, Bakan Yardımcısı, Recep Tayyip
Erdoğan ismini görünce hiçbir şey araştırmadan izni
veriyor. Önce Genel Müdüre yazı yazıyor. Bakın yazı burada,
İsmet Çolak, Genel Müdür. İncelemeden bu yazıyı
alıyor, tüm il Millî Eğitim müdürlüklerine yollanıyor. Millî
Eğitim müdürlükleri il, ilçeye yolluyor ve Bursa
EĞİTİM-İŞ Başkanı diyor ki: Bu adam kim, bu
dernek kim, bir bakalım. Ne Bakan Yardımcısı akıl
etmiş ne genel müdür akıl etmiş ne Millî Eğitim müdür
yardımcıları, müdürleri akıl etmiş. Ne
çıkıyor ortaya? Mehmet Sarıaslan, teminatsız, ipoteksiz,
kefilsiz kredi dağıtan, devlet ilişkilerini kullanan bir adam.
Peki, böyle bir STK var mı? Asla yok. Bakın, bu kişi belediye
başkanlarıyla da görüşüyor, herhâlde onlara da kredi
sağlıyor. Bu kişi AK PARTİli bakanlarla da görüşüyor.
Mesela, Ataşehir Belediye başkan adayınızla görüşmüş.
Şimdi,
devlette gelinen nokta bu. Maalesef devlet bu durumda. Neden bu
durumdayız, neden liyakat yok, neden etik yok, neden disiplin yok, neden
hiyerarşi yok? Çünkü bu ülkeyi bakanlar yönetmiyor. Sarayın
akrabaları bakan yardımcısı olmuş, onlar
bakanları yönetiyor. Eğer ki bir devlette etik yoksa, liyakat yoksa,
disiplin yoksa, bir tek isim her şeyi yapmaya yetiyorsa bu devlet bu hâle
gelir.
Bu
dernek bir terör örgütü olabilirdi, çocukları orada toplayıp o
çocukları öldürebilirdi, terör propagandası yapabilirdi. Neden
araştırılmıyor? Çağdaş bir devlette, onurlu
idarecilerin olduğu bir ülkede bu bakan istifa eder; hadi istifa etmedi,
olayı araştırır, o bakan yardımcısını
görevden alır, tüm Millî Eğitim müdürlerine bunun hesabını
sorar. Ama ben bunu göremiyorum. Bu ülkede tek bir isim her şeyi yapmaya
yetiyor.
Bakın,
bu kişi, kredi pazarlayan AK PARTİnin taşeronlarından
birisi. Bunu EĞİTİM-İŞin Başkanı tesadüfen
çözüyor. Ya göremediklerimiz, ya duyamadıklarımız, ya
bilmediklerimiz. Bu, Millî Eğitim Bakanı, o kadar üzücü ki. Bu
bakanlar içerisinde kendisinden bir parça belki ümidimiz vardı, İyi
şeyler yapar. diyorduk; yazık, o da basiretsiz çıktı, o da
yönetemiyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Başarır, tamamlayın sözlerinizi.
ALİ
MAHİR BAŞARIR (Devamla) Bence, bu ülkeyi yönetenler
hatalarından dolayı artık hesap vermeli, hesap vermek zorunda.
Sizin hatalarınız yüzünden bu ülkenin insanları, gençleri,
çocukları zarar görmemeli. Olay net, bakın evraklarla
açıklıyorum. Biz çocuklarımızı, bu nesli,
evlatlarımızı kime teslim ediyoruz, kimin elinde? Ne olduğu
belli olmayan insanlar geliyor, yazıyı alıyor, salonlara
gelecek, gençlere konuşma yapacak. Bence, lütfen, bu olayı
araştırın; Bakana bu olayın hesabını sorun, en
azından bu yazıyı yazan Bakan Yardımcısını
görevden aldırın.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Başarır.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan (2/1520) esas numaralı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 1inci
maddesinin birinci fıkrasında yer alan eklenmiştir ibaresinin
ilave edilmiştir ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif
ederim.
Mehmet
Metanet Çulhaoğlu Fahrettin
Yokuş Arslan
Kabukcuoğlu
Adana Konya Eskişehir
İsmail
Koncuk Yavuz
Ağıralioğlu Aylin
Cesur
Adana İstanbul Isparta
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Isparta Milletvekili Aylin Cesur konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Cesur. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
AYLİN
CESUR (Isparta) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
1inci
maddede, evde üretim yapan kadınlara dönük, Gelir Vergisi Kanununda yapılması
öngörülen düzenleme olumlu gibi gözükse de eleştirilecek yönleri var.
Ülkemizde krizin ve işsizliğin en çok vurduğu kesimlerin
başında kadınlar var. Kadın istihdamındaki
sıkıntıların, toplumsal cinsiyet koşullarını
göz ardı eden bir düzenlemeyle geçiştirilmesini doğru
bulmuyoruz. Kadın istihdamı bu şekilde ele alınmaz.
Kadın istihdamı ve kadın emeğinin, yalnızca evde
havlu, çarşaf, çeyiz eşyası üretimine indirgenmesi son derece yanlıştır.
Bu, cinsiyetçi bir yaklaşımdır. Siyasette kadını araç
olarak görmek ve onlarla ev ev oy toplamak değildir kadına verilecek
önem.
Kadınlara
hak ettikleri önemi, devlet olarak, devleti yöneten sizler vereceksiniz. Bunun
için de önce kadınlara istihdam sağlayacaksınız. Bugün 10
kadından 7si işsiz maalesef bizim ülkemizde. TÜİKin resmî
verilerine göre, her 10 kadından yalnızca 3ü
çalışıyor ve bunların yarıya yakını da
kayıt dışı. İŞKURun verilerine göre, 2017de 1
milyon 275 bin, 2018de 1 milyon 663 bin kayıtlı kadın
işsiz var. Şimdi, tüm veriler, işsizliğin en çok kadınları
etkilediğini ve kadınların, bütün işsizlik türlerinde
erkeklerden daha fazla işsiz kaldığını göstermekte.
Kadın istihdamının artırılması ve
işsizliğin azaltılması için iş gücü
piyasalarındaki cinsiyetçi uygulamalara son vermek gerekiyor. Evinde, çocuğu
üşümesin diye kendine ekmek parası kazanan kadının
alacağı ekmeğe kadar uzandıysa elleriniz, hep beraber
uçurumun dibine doğru gidiyoruz demektir; çok üzgünüm.
İşsizlik
demişken TÜİKin ekim ayındaki işsizlik oranları da bu
hafta açıklandı. Bu güzel ülkede işsizlik artık yüzde 11,6.
Siz her fırsatta Kriz yok. deyip vatandaşa
sağladığınız iş imkânlarını
anlatırken vatandaş kan ağlıyor, ağlamakla da
kalmıyor, intihar notları koyuyor cebine ve intihara
kalkışıyor, bazen de hayatını kaybediyor. Siz yeni
Türkiye deyin, ben sizden sonraki Türkiye diyeyim. Siz geldiğinizde
olan sorunlar aynen duruyor, bu da yetmiyor ve maalesef işsizlik yüzde
11,6ya gelmiş vaziyette. Kayıtlı işsiz sayısı
501 bin arttı, 3 milyon 788 bin resmî rakamlara göre, gerçekte 6,5 milyon
civarında ve genç nüfusta (15-24 yaş) da bu 3 puan arttı
işsizlik oranı ve yüzde 22,3. Şimdi, on yedi yıllık
iktidarınızda işte ülkeyi getirdiğiniz tablo bu. Şimdi
1 milyon üniversiteli işsizin olduğu bir tablo bu aynı zamanda
ve onlar adına ben bu kürsüden sizlere soruyorum: Üniversite mezunu
işsizlerin hâli ne olacak, ne olacak? İş arayan her 4
kişiden 1i üniversite mezunu ve üniversite mezunu işsiz
sayımız 2004te 308 binken bugün 1 milyon 50 bin.
Hazine
ve Maliye Bakanımız 2018 yılı enflasyon hedeflerini
tutturduk. diyor, Yıllık enflasyon yüzde 20,8 olacaktı; 20,3.
diye de hatta bundan memnuniyet ifade ediyor. Şimdi,
danışmanları kendisine galiba bilgi vermediler, ben burada
yardımcı olmak istiyorum, belki faydası olabilir. Bizde 20,3 hani;
bu, gelişmiş ülkelerde ve gelişmekte olan ülkelerde enflasyondan
memnuniyet yüzde 1,4-3,8 arasında olduğu zaman oluyor. Sadece
Arjantinde yüzde 48 ki o da IMFnin kapısına dayanmış
vaziyette, batmış ve IMFye sığınmış.
Şimdi, zaten bizdeki ekonomistlere göre yüzde 29 civarında
enflasyonumuz da dünyanın en kötü enflasyonu olmaya giden bir durumdayken
bununla nasıl övünülür, ben bilemem. Benim bildiğim,
halkımızın artık bunlara karnı tok çünkü halkın karnı
aç, ekmek istiyor.
Neden
bu kadar kötüleşti bu tablo, biliyor musunuz? Çünkü Türkiye'de sermaye
güvencesi, hukukun üstünlüğü ve düşünce özgürlüğü yok. Bunu siz
yaptınız. Şu an ekonomide yaşadığımız
bu kriz 1994 ve 2001 krizine benzemiyor. O zaman sabit kurda devalüasyon
yapılmıştı, alınan önlemlerle, bir yıl sonra
büyüme başlamıştı ülkede. Şimdi bu reel sektörde borç
ödeme krizi olduğu için Türkiye'de ağır bir borçlanma var ve
yüksek faizle bulabileceğiniz borç olacak bu da, eğer bulabiliyorsanız.
Görünen köy kılavuz istemez değerli arkadaşlar
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Cesur, tamamlayın lütfen.
AYLİN
CESUR (Devamla) Teşekkür ederim.
31
Marttan sonra, bu gidişatla tarihimizin en ağır ve zorlu kemer
sıkma programı ve acı reçetenin de millete ödetilmesine doğru
gidiliyor ne yazık ki. Bu harcama furyasıyla da ekonomik krizin
ateşine de benzin döküyorsunuz, bu da benden söylemesi.
TEKELin
satışı, TELSİMin satışı, PETKİMin
satışı, limanların satışı, madenlerin
satışı, TÜRKTELEKOMun satışı, orman arazilerinin
satışı, kâğıt fabrikalarının
satışı, şeker fabrikalarının
satışı, tank palet fabrikasının satışı
ses getirmiyor.
Değerli
arkadaşlar, ne oldu millî değerlerimize? Tank palet fabrikası
demek, savunma sanayimiz demek, o da millî savunma sanayimizin göz bebeği
demek, göz bebeği. 25 kuruşluk poşetten
alacağınız 15 kuruşa muhtaç ettiğiniz Türkiyede biz
bunları önemsiyoruz. Bunlar ülkemizin atardamarları ve biz
önemsiyoruz. Önemsemekle de kalmıyoruz, biz bunların sahibiyiz.
Hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Cesur.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
1inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
1inci
madde kabul edilmiştir.
Birleşime
yirmi dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.04
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.41
BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR
KÂTİP
ÜYELER: Emine Sare AYDIN YILMAZ (İstanbul), Rümeysa KADAK (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
39
sıra sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon?
Yerinde.
2nci
madde üzerinde iki önerge vardır, aykırılık
sırasına göre okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 39 sıra sayılı "Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
2'nci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla
Mehmet
Bekaroğlu Emine
Gülizar Emecan Cavit
Arı
İstanbul İstanbul Antalya
Süleyman
Girgin Rafet
Zeybek Kamil
Okyay Sındır
Muğla Antalya İzmir
İlhami
Özcan Aygun
Tekirdağ
MADDE
2 193 sayılı Kanunun 25 inci maddesinin birinci fıkrasına
bulunan (1) numaralı bent aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"1.
Ölüm, engellilik ve hastalık sebebiyle verilen tazminat ve yardımlar
ile 25/8/1999 tarihli ve 4447 sayılı İşsizlik
Sigortası Kanunu uyarınca ödenen işsizlik ödeneği ve
22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa göre ödenen
işe başlatmama tazminatı"
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun konuşacaktır.
(CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Aygun.
Süreniz
beş dakikadır.
İLHAMİ
ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
39
sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 2nci maddesi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum.
Bu
yasa teklifi üzerinde konuşurken önce 2019 yılı bütçesini de
sizlere hatırlatmak zorundayım. Çünkü, 2019 yılı bütçesi,
yürütmenin bütçeyi vergi zamlarına yasladığı bir bütçedir
yani dar gelirliyi ve orta gelirliyi ezip soluk alamaz hâle getirdiğiniz
bir bütçedir. Aslında, sizler, getirdiğiniz bu düzenleme üzerinden 31
Mart yerel seçimlerine kadar zaman kazanmaya çalışıyorsunuz.
Çünkü, ne yaparsanız yapın, krizi gizleyemediğinizin sizler de
farkındasınız. Artık, ekonomik kriz
vatandaşımızın sırtına binmiş, gıda enflasyonu
almış başını gitmiştir.
OECD
ülkeleri içerisinde gıdayı en pahalı tüketen ikinci ülkeyiz.
Buraya gelmeden önce İstanbul hal fiyatlarına baktım, manzara
korkunç: Taze fasulyenin kilosu 20 lira, sarımsağın kilosu 25
lira, taze soğanın kilosu 8 lira, sivribiberin kilosu 10 lira,
domatesin kilosu 5 lira, kuru soğanın kilosu 4 lira, beyaz lahananın
kilosu 5 lira.
Evet,
gülüyorsunuz Sayın Bakan ama rakamlar bugünkü rakamlar.
İSMET
YILMAZ (Sivas) Taze fasulyenin mevsimi değil yalnız.
İLHAMİ
ÖZCAN AYGUN (Devamla) Yani mutfakta yangın var. Yürütme ne yapıyor?
Yangını görünce ithalata başvuruyor. Hububat, ayçiçeği,
kuru soğan ve domates ithalatında gümrüğü
sıfırladınız. Yani iktidar, mutfaktaki yangına benzin
döktüğünün farkında bile değil, acı olan bu. Çünkü, ithalat
yaptıkça gıda fiyatlarını artırıyorsunuz.
Uyanın artık, uykudan kalkın.
Bakın,
dünyada eti en pahalı tüketen ve bu yüzden en az et yiyen Avrupa ülkesi
biziz. Şimdi, halkımızı sebze de yiyemeyecek duruma
getirmiş hâle geldiniz. Fasulyenin kilosu et fiyatına
yaklaştı. Vatandaşa sebzeyi de çok görüyorsunuz,
yazıktır, günahtır bu ülkeye. İktidar bu acı tabloyu
gizlemek için Ali Cengiz oyunları yapıyor ama bilesiniz ki ne
yaparsanız yapın çift haneli işsizliği, çift haneli
faizleri, çift haneli enflasyonu gizleyemiyorsunuz. Reel durum ortada, bütün
TÜİK Başkanlarını alsanız dahi yine sonuç
değişmeyecek. Gerçeklerin mutlaka ortaya çıkmak gibi bir huyu
vardır.
Getirdiğiniz
teklifin 2nci maddesinde, sözüm ona kafa
karışıklığını gideriyorsunuz. 193
sayılı Gelir Vergisi Kanununun 25inci maddesinin birinci
fıkrasının birinci bendine açıklık getirerek
işsizlik ödeneği ve işe başlatmama tazminatı, gelir
vergisi kapsamı dışına çıkarılıyor. Ben
baktım, hiçbir fark göremedim. Zaten işsizlik ödeneği ve
işe başlatmama tazminatı, gelir vergisi kapsamı
dışındaydı.
Belli
ki vatandaşa güzellik yapıyormuş gibi görünüyorsunuz ama oyun
içerisinde oyun yapıyorsunuz. Bu maddeyle yaptığınız
tek şey, parantez içi yazılan hükmü, parantezin dışına
almış olmanızdır. Gizli oyunlarla vatandaşın
gelirine el koyup sonra kolaylık getiriyor gibi göstermeye
çalışıyorsunuz. Her konuda aynı oyunları oynuyorsunuz;
benzinde indirime gidiyor, bir hafta sonra indirimi tekrar geri
alıyorsunuz; soğan fiyatlarını düşürüyor, bir hafta
sonra domates ve fasulye fiyatlarını yükseltiyorsunuz. Yani
aslında mutfakta yangın dinmiyor, büyüyor.
Evet
değerli milletvekilleri, buradan iktidara sesleniyorum: Bir şey
yapacaksanız böyle göstermelik değişiklikler yerine,
vatandaşın karnını doyuracak düzenlemeler yapalım.
Ben
iki konuda yasa teklifi verdim. Dar gelirli vatandaşın
yanındaysanız, orta hâlli vatandaşın
yanındaysanız gelin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına sunduğum yasa tekliflerini
kanunlaştıralım. Bu tekliflere lütfen destek verin.
Birinci
teklifimiz: Evet, çiftçimizin Ziraat Bankası ve Tarım Kredi
Kooperatiflerinden aldığı, vadesi gelmiş ve ödenmemiş
kredilerini yapılandıralım, faizlerini silelim, anaparayı
2023 yılına kadar beş yıllık taksitlere bölerek
çiftçiye olan borcumuzu bu şekilde ödemiş olalım. Ama siz ne
yapıyorsunuz? Çiftçi feryat ederken kulaklarınızı
tıkayıp sıfır gümrüklü ithalat kararı
alıyorsunuz, kendi çiftçinizi açlığa mahkûm edip yabancı
çiftçiyi fonluyorsunuz. Siz kimden yanasınız? Üretimden mi ithalattan
mı yanasınız?
Diğer
kanun teklifimiz de esnaf üzerine. Gelin, esnafın, küçük ve orta ölçekli
işletmenin bankalardan çektiği kredi ve vadesi gelmiş çekleri
sebebiyle yaşadığı sıkıntıları
giderelim. Büyük işletmeler konkordato yoluyla kendisini koruyor ama esnaf
maalesef koruyamıyor. O zaman, esnafın, küçük ve orta ölçekli
işletmecinin borçlarını yapılandırıp kara listeye
giren kayıtlarını silelim. Sicil affı çıkaralım;
kredi kartlarını yapılandırmak yetmez, sicil affı
gerekiyor. Hem Merkez Bankasının hem de Bankalar Birliğinin
kayıtlarını silelim, esnafın önünü açalım.
Sözlerime
son verirken yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Aygun.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan (2/1520) esas numaralı "Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
2nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan
"değiştirilmiştir ibaresinin "yeniden
düzenlenmiştir ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif
ederim.
Mehmet
Metanet Çulhaoğlu İsmail
Koncuk Fahrettin
Yokuş
Adana
Adana Konya
Arslan
Kabukcuoğlu Yavuz
Ağıralioğlu
Eskişehir İstanbul
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Adana Milletvekili Mehmet Metanet Çulhaoğlu
konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Çulhaoğlu. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
MEHMET
METANET ÇULHAOĞLU (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 39 sıra sayılı Teklifin 2nci maddesi
hakkında görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, yine bir torba yasa önümüzde. Biz defalarca bu kürsüden
İYİ PARTİ milletvekilleri olarak muhalefet
anlayışımızı ifade ettik. Yine bir kez daha
söylüyorum, ülkemizin, milletimizin ve tüm
vatandaşlarımızın menfaatine olan kanunlarda olumlu oy
kullanacağız; aleyhinde olacak konularda da etkili muhalefet yapmaya
devam edeceğiz.
193
sayılı Kanunun 25inci maddesinin (1)inci fıkrasının
(1) numaralı bendindeki ölüm, engellilik, hastalık ve özellikle
ekonomik krizin devam ettiği bu ortamda işsizlik sebebiyle işe
başlatmama tazminatı dâhil, verilen tazminat ve yapılan
yardımların gelir vergisinden müstesna tutulması yani
alınmaması için bu kanun teklifinin görüşülmesi
sırasında Komisyonda İYİ PARTİ Grubumuz, uygulama ve
kanun metni arasındaki ihtilafın giderilmesi için olumlu görüşte
bulunmuştur ve bu maddeyi destekleyeceğiz.
İYİ
PARTİ milletvekilleri olarak bizler sanayicinin, esnafın, çiftçinin,
asgari ücretlinin her zaman yanında olduğumuzu bu maddeyle bir kez
daha gösterdik, göstermeye devam edeceğiz. EYT ve 3600 ek gösterge
sözünüzü yerine getirene kadar hatırlatacağız, hatırlatmaya
devam edeceğiz. Yeter ki vatandaşımızın menfaati olan
kanunları siz getirin, biz olumlu destek vermeye devam edelim; yeter ki
onların yüzü gülsün, evlerine ellerinde ekmekle gidebilsinler. Fakat AK
PARTİnin bu kanun değişiklik teklifi, kalıcı bir
çözüm olmayıp geçici bir çözümdür. Asıl çözüm, işsizliğin
kökten bitirilmesi olmalıdır. Bakınız, bugün asgari ücretle
çalışan birçok vatandaşımız, kirasını
veremediği için ailesiyle birlikte kurulu evini, düzenini bozarak
anasıyla, babasıyla birlikte yaşamak zorunda kalmaktadır.
Çocuğuna bir okul forması alamayan annelerin feryadını hiç
duymuyor musunuz arkadaşlar?
Sizlere
işsizlikle ilgili vahametin boyutunu göstermek için rakamlarla bir örnek
vermek istiyorum. Adanada 31 Aralık 2018 tarihi itibarıyla Adana
Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliğine bağlı 78 esnaf
odası bulunuyor. Bu odalara kayıtlı 43.314 esnaftan gene
aynı tarih itibarıyla son bir yılda tam 2.107
esnafımız terkin vermiş yani esnaflığını
sonlandırmış, işini bırakmak zorunda kalmış,
kepenk indirmiştir arkadaşlar. Neden? Çünkü Adanalı küçük esnaf,
sattığı malların yerine yenisini koyamıyor. Büyük
alışveriş merkezleri, hipermarketler ile kayıt
dışı çalışan ve belediyelerin de müdahale
etmediği Suriyeliler yüzünden iş yapamaz olduk. diye feryat
ediyorlar. Avrupada yerleşim yerlerinin dışında
açılan marketler ve hipermarketler, bizde şehirlerin orta yerinde,
hem de yan yana açılmakta, küçük esnaf mağdur olmaktadır.
İmar planlarında buna dikkat edilmesi gerekiyor. Küçük esnafın
elektrik faturalarında indirim yapılmalı. Gelir Vergisi
Kanununda Basit usulde vergi mükellefi olma şartlarından birisi,
büyükşehirlerde yıllık kira gideri 9 bin Türk lirası,
diğer şehirlerde 6 bin Türk lirası. denilmektedir. Yani bugünün
şartlarında 9 bin lira kira çok cüzi bir rakam. Yine, diğer
şehirlerde 6 bin lira yani aylığı 500 liraya geliyor, zaten
böyle bir iş yeri bulma imkânı da yok. Dolayısıyla gelir
vergisindeki bu durumun da düzeltilmesi, esnafın mağduriyetinin
giderilmesi gerekmektedir.
Değerli
arkadaşlar, yine, Adanada Seyhan Barajından Seyhan Nehrine
bırakılan su miktarı sebebiyle 14 Ocak 2018 tarihinde Adanaya
bağlı Dervişler, Mürseloğlu, Karayusuflu, Salmanbeyli ile
Mersinin Tarsus ilçesine bağlı Çöplü, Kefeli, Yaramış,
Ağzıdelik ve Baltalı mahallelerinde narenciye, buğday,
lahana, karnabahar, kabak ve marul ekili 30 bin dönümlük tarım arazisi
sular altında kaldı. Tarım ve Orman Bakanlığı
çiftçimizin zararını karşılamak için ne yaptı?
TARSİM yani tarım sigortası olmayan çiftçilerimize yardım
edilecek mi?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, tamamlayın Sayın Çulhaoğlu.
MEHMET
METANET ÇULHAOĞLU (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aşırı
yağıştan zarar gören 30 bin dönüm arazide çiftçilik yapan
üreticilerimizin zararı nedeniyle, Tarım Kredi Kooperatiflerine ve
Ziraat Bankasına olan borçlarının faizsiz olarak bir yıl
ertelenmesini talep ediyorum.
Yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Çulhaoğlu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
3üncü
madde üzerinde üç adet önerge vardır, aykırılık
sırasına göre okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 39 sıra sayılı Kanun Teklifinin 3üncü maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
"MADDE
3- 193 sayılı Kanunun mükerrer 121 inci maddesinin ikinci
fıkrasının (1) numaralı bendinde yer alan 10 Türk
lirasına ibaresi 250 Türk lirasına şeklinde
değiştirilmiş ve aynı bende ödemeler bu şartın
ihlali sayılmaz. ifadesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki
cümle eklenmiştir.
Vergi
kanunları gereğince, tecil edilerek belirlenen şartların
gerçekleşmesine bağlı olarak terkin edilecek vergilerin,
şartların sağlanamaması halinde kanunlarında
belirlenen tecil süresinin sonunu takip eden altmışıncı günün
bitimine kadar ödenmesi şartıyla bu şart ihlal edilmiş
sayılmaz."
Necdet
İpekyüz Tuma
Çelik Erol
Katırcıoğlu
Batman Mardin İstanbul
Musa
Piroğlu Serpil
Kemalbay Pekgözegü
İstanbul İzmir
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu
konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Piroğlu. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
MUSA
PİROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, dün
kaldığım yerden devam edeceğim çünkü gündem dün
kaldığım yerden devam ediyor, bu ülkenin talihsizliği de
devam ediyor.
Dün
demiştim ki: Ülkenin çoğunluğunu oluşturan
yoksulların seçtiği Meclis çoğunluğu ne yazık ki bu
yoksul çoğunluğun sesine kulaklarını
tıkamış, onları görmezden geliyor.
Vergileri
konuşuyoruz ama ne yazık ki verginin konuşulduğu yerde mülk
sahiplerinin, patronların yani en basit tabiriyle işveren denilen
sermaye sınıfının nasıl daha az vergi vereceği
üzerine yoğun bir tartışma yürütüyoruz. Onlara nasıl
kolaylık sağlarız, cezalarını nasıl affederiz, 6
vergi affının üstüne belki 7nciyi nasıl
çıkarırız diye kafa yoruyoruz ama bu Meclisin gündeminde bu
yoksulların sorunları yok. Mesela, asgari ücretten işçilerin ödediği
verginin kaldırılması yok. Bu Meclisin gündeminde özellikle
zorunlu tüketim maddelerinde olan ÖTVnin kaldırılması yok. En
adalet dışı ÖTV meselesi bu Meclisin gündemine girmiyor.
Şöyle
bir örnek vereyim: Arabaya konulan mazotta, arabalarıyla övünen, her gün
yeni bir arabasıyla sokağa çıkan Ali Ağaoğlu da, PETKİMin
sahibi de, TÜPRAŞın sahibi de Ödemişteki Murattan bozma
Şahin görünümlü arabasına mazot koyan köylü de, ben de, sokaktaki
kâğıt toplayıcısı da aynı parayı veriyor,
aynı vergiyi ödüyor. Elektriğe de aynı vergiyi ödüyoruz,
yediğimiz yemeğe de, kullandığımız telefona da
aynı vergiyi ödüyoruz. Biri rezidansında yaşıyor, öbürü
gecekondusunda yaşıyor. Doğal gazda aynı vergiyi ödüyoruz
ve birinin doğal gazı yatırılmadığında
aynı gün kesiliyor, öbürünün kapısına kimse dayanamıyor ve
bu Meclis bunu konuşmuyor.
Bu
Meclis, yoksulların, işçilerin gelir vergisini
kısıtlamayı konuşmuyor. Diyor ki bizim madde: Uyumlu vergi
mükellefine ceza gelirse bunda 250 liraya kadar indirim yapılabilir. Ben
size en uyumlu vergi mükellefini söyleyeyim: 22 milyon çalışan, her
ay düzenli vergisini veriyor. Düzenli olarak her ay bu vergisini veren
insanların yani bu ülkenin bütün yükünü sırtında
taşıyanların vergisinde herhangi bir indirime gidilmiyor.
Çözüm?
Ben size birkaç tane çözüm önerisi söyleyeyim, sonuçta vergiye ihtiyaç var:
Mesela, arabasıyla övünen, lüks arabasıyla hava satanların, bunu
gösterenlerin vergisini artırın. Mesela, servet vergisini koyun,
servet sahiplerinden daha fazla vergi alın. Mesela, sarayı
kapatın, sarayın masraflarını ortadan kaldırın.
Mesela, Kıbrıstaki askerleri çekin, Kıbrısın
kaderini Kıbrıs halkına bırakın. Somalide kurulmaya
çalışılan üssü, Katardaki üssü kapatın, askerleri buraya
getirin. Ordunun sayısını azaltın, masrafları
kısın, savunma masraflarını. Ve mesela, Leyla Güvenin
sesine ses verin Kürt halkıyla adil demokratik bir barış
imzalayalım, savaş bütçesini kısalım, bu bütçeyi yoksul
halka ve bu ülkenin ihtiyaçlarına harcayalım.
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Hangi Kürt halkı ya?
İBRAHİM
YURDUNUSEVEN (Afyonkarahisar) - Ne barışı ya?
MUSA
PİROĞLU (Devamla) İşte, tam onu diyecektim, onu da
şimdi söyleyeyim, iyi oldu. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
ALİ
ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Saçmalama hakkını kullandın.
MUSA
PİROĞLU (Devamla) Şimdi, sabahtan beri HDP'nin adı ne
zaman anılsa birileri eline mezura alıyor, cetvel alıyor ya da
metre alıyor, bir mesafe yarışına girişiyor.
Doğrudur, herkesin bir mesafesi vardır, bizim de var. Bizim
mesafemiz, ezen ile ezilen arasındaki mesafede ezilenden yana
olmaktır, patronun karşısında işçiden yana
olmaktır, erkeğin zulmünün karşısında kadından
yana olmaktır, Gazzede Filistinliden, İspanyada Katalandan,
Basklıdan, İrlandada İrlandalıdan, Türkiyede Kürtten
yana olmaktır. Biz o oylarla buraya geldik; beğenmeyebilirsiniz,
onaylamayabilirsiniz ama mecbursunuz, son Kürt ölene kadar, son Alevi ortadan
kalkana kadar, son emekçi ortadan kalkana kadar bizi dinleyeceksiniz.
İBRAHİM
YURDUNUSEVEN (Afyonkarahisar) Son terörist, son teröriste kadar!
MUSA
PİROĞLU (Devamla) Rosa Luxemburgun deyimiyle, vardık,
varız, var olacağız ve bunu size rağmen
yapacağız. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Piroğlu.
CAHİT
ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan
OYA
ERONAT (Diyarbakır) Bence cevap verme Başkan, hastadır!
NİLGÜN
ÖK (Denizli) Bence de değmez yani!
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) Ne hastası, kafadan mı!
Ne biçim bir konuşma o!
EROL
KATIRCIOĞLU (İstanbul) Verebilecek misiniz acaba!
BAŞKAN
Buyurun Sayın Özkan.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
41.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, İstanbul
Milletvekili Musa Piroğlunun 39 sıra sayılı Kanun
Teklifinin 3üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
CAHİT
ÖZKAN (Denizli) Teşekkürler Sayın Başkan.
Türkiye
Cumhuriyeti devleti, 81 milyon vatandaşımızın Anayasa
önünde eşitlik anlayışına göre vardır ve var olmaya
devam edecektir. Kürtüyle, Türküyle, Lazıyla, Çerkeziyle 81 milyon
kardeşimiz bu milletin, bu devletin eşit vatandaşıdır.
Onun için, bu ifadeyi asla kabul etmiyoruz. Kürtlerle adil barış
imzalayın. ifadesini kabul etmediğimizi ifade ediyor, Kürtlerin bu
ülkenin asli unsuru, vatandaşı olduğuna inanıyoruz. Bu
ülkede tek bir sorun vardır, o da terör sorunudur. Terör sorununu da yine
milletimizle, 81 milyon kenetlenerek bertaraf edeceğiz. Bu terör
sorunundan en fazla mağduriyeti de başta Kürt
vatandaşlarımız olmak üzere 81 milyon aziz milletimizin
kardeşliği görmüştür. Bu zararı ilanihaye bertaraf ederek
adil, barışçıl anayasal düzenimizi yine demokratik hukuk devleti
anlayışı içerisinde inşallah geleceğe
taşıyacağız.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Buyurun
Sayın Kerestecioğlu.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Ben de sisteme giriyorum.
BAŞKAN
Size de söz vereceğim Sayın Altay.
42.- Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin,
insanların adil bir seçime gidildiğine inanmadığı gibi
mahkemelerde adil olarak yargılanacaklarına da
inanmadıklarına, Diyarbakır Milletvekili Oya Eronatın
yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) Sayın Başkan, terör
terör diyerek, her şeye terör muamelesi yaparak ve insanları
sürekli terörist diye adlandırarak nereye gelindiğini gördük. Bugün
ne adil bir seçime gidildiğine inançları var insanların ne de
mahkemelerde yargılandıkları zaman adil olarak
yargılanacaklarına. Ama burada bir şeye dikkat çekmek isterim,
tutanaklara da bakacağım.
Sayın
Eronat oradan bir laf attı ve Cevap vermeyin, hasta. dedi. Ne gibi bir
hastalıktan bahsediyor acaba kendisi? Böyle bir sözü derhâl geri
alması ve özür dilemesi gerekiyor burada. Öncelikle, bunu sizden rica
ediyorum çünkü Engellenirsek engelliyiz. diyor engelli insanlar. Engellilik
bir hastalık değildir ama kastettiği başka bir şeyse
zaten, o zaman
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sözlerinizi tamamlayın.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara)
derhâl özür dilemesi gerekiyor,
bu Meclisi artık bu şekilde karıştırmaktan vazgeçmesi
gerekiyor. Herkesin ifade özgürlüğü vardır ve Musa Vekilimizin dediği
gibi, buna katlanmak zorundasınız. Biz buraya seçilerek geldik, sizin
inayetinizle falan gelmedik. Seçim çalışması yaptık, gene
yapacağız ve gene seçilerek geleceğiz. Bunu böyle bilin ve bu
şekilde davranın. Kimsenin öyle bize mezuralarla ayar vermesine de
ihtiyacımız yok, bunu tekrar herkese iade ederiz, herkes elindeki
mezurayı kendisine saklasın. İnsan haklarından, kadın
haklarından, barıştan yana olan kim, bu halk bunu gayet iyi
biliyor.
Teşekkür
ederim. (HDP sıralarından alkışlar)
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Eronata söz vereyim, sonra size vereyim Sayın Altay.
Buyurun
Sayın Eronat.
43.- Diyarbakır Milletvekili Oya Eronatın,
İstanbul Milletvekili Musa Piroğlunun 39 sıra sayılı
Kanun Teklifinin 3üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
OYA
ERONAT (Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; evet, ben grup başkan vekilime Cevap vermeyelim, hasta.
dedim çünkü düşüncesini hastalıklı buluyorum. Bu ülkede son
Kürt ölene kadar veya
TUMA
ÇELİK (Mardin) Hasta olan sensin!
OYA
ERONAT (Diyarbakır) Bir dakika
Son
Kürt ölene kadar lafıyla Kürtleri bu ülkeden ayrı tutma zihniyetini
bir ayrılıkçı zihniyet olarak görüyorum, ben de bir Kürt olarak
bunu kesinlikle reddediyorum, ben bu ülkenin asli unsuruyum. Kürtlerle barış
imzalamak ne demek? Biz bu ülkenin vatandaşıyız ve bu ülkenin
sahibiyiz. Kürtlere karşı bu
ayrımcılığınız nedir? (AK PARTİ, MHP ve
İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Altay, buyurun.
44.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Kürtler
de bizim kardeşimiz. denilmesinin bile Kürtleri ikincilleştirmek
olduğuna, İstanbul Milletvekili Musa Piroğlunun son Kürt, son
Alevi ölene kadar ifadesini doğru bulmadığı gibi bunu
söyleten düşünceyi de doğru bulmadığına ilişkin
açıklaması
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Ben diyaframdan dolayı ayakta konuşmayı
tercih ediyorum.
BAŞKAN
Nasıl isterseniz.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Şimdi, Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; ben siyasi hayatımı da özel hayatımı da
hiçbir felsefi akıma bağlı kalmaksızın, atasözlerine
ve özdeyişlere göre tanzim ederim. Bundan da hep fayda bulmuşumdur.
Şimdi,
bir söz vardır, Söyleyene değil, söyletene bak. derler. Şimdi,
hiç şüphesiz Son Kürt ölene kadar, son Alevi ölene kadar, son emekçi
ölene kadar mücadelemiz devam edecek. sözünde işte o Söyletene bak.
mesajı var. Ne Kürt ölsün
(AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) Arkadaşlar, PKKyı
kastediyor. Engin Bey, PKKyı, Kandili kastediyor.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Daha ne söyleyeceğimi dinlemeden tahammülünüz
kesildi ya. Bir de demek ki tamamını söylesem burası
karışacak. Bu Kandille HDP kadar Tayyip Erdoğanın da
ilişkisi vardır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) Ne alakası var?
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Evet, evet, vardır, vardır; belki de
fazladır, fazladır. Konuşalım, isterseniz sabaha kadar
Ben
bir şey söyleyeyim ya
ALİ
ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Kandille ilişkisi, orayı yok etmek.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Yahu, konuşmama tahammül edemeyen bir
çoğunluk partisiyle karşı karşıyayız ya. Bir ne
söyleyeceğimi dinleyin ya, dinleyin!
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Ya, iyi de Kandille ilişkisi, orayı yok
etmek.
BAŞKAN
Buyurun.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Bir dinleyin arkadaşlar, istifade edersiniz.
Şimdi,
bu ülkede Efendim, Kürtler de bizim kardeşimiz, Kürtler de bu millette,
bu ülkede birinci sınıf. demek bile Kürtleri
ikincilleştirmektir.
YELDA
EROL GÖKCAN (Muğla) O senin düşüncen.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Aynı şey Aleviler için de geçerlidir. Böyle
bakarsak meseleyi çözeriz. Böyle bakmazsak biz burada didişirken
memleketin dört bir yanında evlatlarımız ölür. Kararı
verecek olan da bu Meclistir. Bu kadar basit. Ne demek Kürtler de bu milletin
ya da bu ülkenin asli unsurudur? E, zaten öyle. Bunu söylemeye gerek var
mı?
OYA
ERONAT (Diyarbakır) Biz de onu diyoruz.
Oraya
söyleyeceksin, oraya!
İBRAHİM
YURDUNUSEVEN (Afyonkarahisar) Onlar ayrıştırıyor.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Ama geçende de söyledim, bu ülkede bir zaman, Kürtçe
mektup yazmak, Kürtçe şarkı söylemek yasak idi.
NİLGÜN
ÖK (Denizli) Evet. Kimin zamanında kalktı? Kimin zamanında
kalktı? Yasaktı, kim kaldırdı yasağı?
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Bu ülkede hâlâ
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Talep ediyorum. Bir oturumda tanık oldum, Cahit
Beyin mikrofonunu 5 kez açtınız.
BAŞKAN
Bu konuda bir sıkıntınız olmasın.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Bu ülkede, hâlen, 1 tane Alevi vali yok. Şimdi
bunlara gözümüzü mü kapatacağız, üç maymunu mu oynayacağız?
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
NİLGÜN
ÖK (Denizli) Bu ayrımcılık, tamamen ayrımcı
zihniyet.
YELDA
EROL GÖKCAN (Muğla) Yeter artık, toplumu bölmeyin! Bundan size
ekmek çıkmaz, bölmeyin.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Dolayısıyla şunu söylüyorum: Ben, Musa
Beyin söylemindeki Son Kürt, son Alevi ölene kadar ibaresini doğru
bulmuyorum; doğru bulmuyorum ama bunu söyleten kafayı da doğru
bulmuyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
HASAN
ÇİLEZ (Amasya) Ya, onu kim söyletiyor Sayın Altay, Allah
aşkına söyleyin ya.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Altay.
HASAN
ÇİLEZ (Amasya) Aldığı eğitim söyletiyor,
yaptığı işler söyletiyor.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) İyi, öyle deyin, siz öyle deyin; millet ölsün, siz
de Şehitler ölmez! diye bağırın.
HASAN
ÇİLEZ (Amasya) Ama bu faşizan tavrın karşısında
durmanız lazım.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Tabii, sizin çocuklarınız ölmüyor.
HASAN
ÇİLEZ (Amasya) Nasıl ya! Şehit oluyor çocuklarımız,
şehit!
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Sizinkiler de olsun, bizimkiler de olsun. Niye fakir
fukaranın çocuğu şehit oluyor?
BAŞKAN
Buyurun Sayın Kerestecioğlu.
45.- Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin,
hamasetle kardeş olunmayacağı gibi hamasetle şehit
edebiyatı da yapılamayacağına ve gerçekten barış
isteniyorsa bunun için uğraşılması gerektiğine
ilişkin açıklaması
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) Evet, bunu defalarca aslında
burada ifade etmiştim. Hakikaten, burada hamaset yapmak çok kolay yani siz
yoksul olmadığınızda kalkıp
başkalarının yoksulluğunu göremezsiniz ya da bir şey yaptığınızda
onlar için bir şey yapmış zannedersiniz kendinizi. Orada
askerler ölür, gençler ölür ama siz burada konuşurken rahat
koltuklarınızda çok rahat konuşursunuz. Gerçekten bu da
böyledir.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Aynen öyle.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) Öbür tarafta Ahmedi Haninin
heykeli yıkılır, siz dersiniz ki: Biz asli unsuruz, Kürtler
bizim kardeşimizdir. Kardeşimizdir demek de bir
ikincilleştirmedir aslında
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) Ne diyelim?
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara)
ve Tahir Elçi
Parkının adını değiştirmek de aslında hiç
de eşit olmadığınızı gösteren bir şeydir.
Ana
dilde eğitim hakkı için bir basın açıklaması
yaparsınız, yüzünüze gaz sıkarlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Devam edin Sayın Kerestecioğlu.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) Seçim zamanı gelir, sizin
partinizi çalıştırmazlar, onlarca yöneticinizi gözaltına
alırlar. Bunların içerisinde Kürt halay ekibi de vardır ve
halaybaşını da içeri alırlar. Bunu, bizzat tanık
olduğum şeyleri birazdan anlatacağım size konuşmamda.
O yüzden kardeşiz demek, hani, aslında, gerçekten
olmadığınızı ifade eden bir şeydir. Eşit
yurttaşlık başka bir şeydir. Eşit
yurttaşlığın prensipleri vardır, ilkeleri vardır.
Öyle, hamasetle kardeş olunmaz, hamasetle şehit edebiyatı
yapılmaz. Gerçekten barış istiyorsanız bunun için
uğraşırsınız. Savaş yok. diyerek inkâr etmekle
de barış sağlanmaz maalesef.
Ve
bir kişinin konuşmasını, düşüncesini
hastalıklı bulmak da ayrıca incitici, zarar verici, hakaretamiz
bir ifadedir, buna da dikkatinizi çekmek isterim tekrar.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Ağıralioğlu.
46.- İstanbul Milletvekili Yavuz
Ağıralioğlunun, Türkiye Cumhuriyeti devletine
vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk ve
herkesin ortak isminin de Türk milleti olduğuna ilişkin açıklaması
YAVUZ
AĞIRALİOĞLU (İstanbul) Sadece bir husus var; asli
unsur-tali unsur terminolojisi imparatorluk terminolojisidir,
imparatorluklarda böyle bir literatür kullanılabilir. Ulus devletlerde bu
literatürün yerine vatandaşlık gelir yani vatandaşlar
Türkiye Cumhuriyeti
devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes
Türk ıtlak olunur. cümlesi -Cumhuriyet kurulurken- çok medeni bir
tariftir. Sosyolojik olarak istinat ettiği şey budur yani kimsenin
kendisini ne hissettiğini yargılayan, töhmet altına
bırakan, aidiyetiyle insanları rencide eden bir tanım
değildir bu. Bu, sosyolojik olarak, vatandaşlığın
hangi temel üzerinde milletleşmeyi tarif ettiğinin adıdır,
çok medeni bir tabirdir.
Bugün
bu meselenin bu hâle gelmesinde, sözlerimiz kadar sözlerimizin arkasındaki
sicillerimizin doğruluğu ya da yanlışlığı
etkilidir. Şimdi, bazen şöyledir: Biz Hükûmetimizin bazı
sözlerine, bugün milliyetçilik parantezine alıp
değerlendirebileceğimiz bazı sözlerine yeteri kadar itibar
etmeyiz
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun.
YAVUZ
AĞIRALİOĞLU (İstanbul)
çünkü bu hassasiyetlerini havi
bir siyasi geçmişe sahip değiller. Dolayısıyla bu kabîl
cümleleri takdir ederiz ama endişeyle dinleriz.
HDPnin
bu mevzuda eşit vatandaşlık vatan ve benzeri cümlelerine,
siyasi terminolojinin bazen savaş diline, bazen barışa davet
ederken mütekabiliyet oluşturmasına da çok fazla itibar etmeyiz,
itimat etmeyiz. Sebebi şudur: Bu sözlerin arkasındaki siyasi sicil bu
sözleri söyleme hakkı olarak ellerine asla bu imkânı vermez. Yani
müşahhas hâle getiriyorum, ben bazen sehven ya da bazen kasten kürdistan
diyebilirim. Benim kürdistan sözüm, siyasi sicilim, duruşum, fikrî
istinatgâhım dolayısıyla imparatorluk hevesime hamledilir ama HDPden
birisi kürdistan derse vatan tasavvurumuzda bölünme tedai ettirir. Ben hukuk
dersem, hukuk, eşitlik üzerinde herkesin uymasını istediğim
sözü ifade etmiş olurum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın Sayın
Ağıralioğlu.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) HDPde
terörü tekzip edemeyen birisi ya da o mesafeyi ayarlayamayan birisi hukuk
derse terör seviciliğine hamledilir. Bunu şunun için arz ediyorum:
Sözlerimiz kadar, sözlerimizi söylemeye irade koyduğumuz yere bizi getiren
siyasi süreçteki sicilimize göredir dediklerimiz. Dolayısıyla
imparatorluk terminolojisiyle bu mevzuyu konuşamayız. Bu mevzuyu
şöyle konuşabiliriz: Türkiye Cumhuriyeti devletine
vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türktür.
Kürt, Türkmenin mütekabilidir. Türk milleti hepimizin ortak ismidir.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) Niye
kardeş diyorlar o zaman?
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) Çünkü
düşmanız demekten daha iyi geliyor Beyefendi. Yani kardeşiz
demek, düşmanız demekten daha iyi çünkü.
BAŞKAN Sayın Özkan
47.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın,
anlaşabilmek için aynı dili konuşmak kadar söylemlerin de
aynı anlamı taşıması gerektiğine ve İstanbul
Milletvekili Engin Altayın yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tabii, aynı dili konuşmak kadar, söylemlerimiz de aynı anlam
içerisinde olduğu takdirde tam anlamıyla anlaşabildiğimizi
ifade edebiliriz. Bugün demokrasilerde sandık beş yıldan
beş yıla, dört yıldan dört yıla değil, her an her
eylemimiz ve söylemimiz sürekli vatandaşlarımız nezdinde teste
tabi tutuluyor ve bunlar sandık önüne geldiği zaman da
vatandaşlarımız tarafından tercihlerine
yansıtılıyor. Bakın, Sayın
Cumhurbaşkanımızın ve AK PARTİ olarak grubumuzun ve
yine, bugün yine tartışması söz konusu olan Cumhur
İttifakının bütün dünya ve ülke meseleleriyle ilgili, bölge
meseleleriyle ilgili yaklaşımı, ülkemizin, milletimizin,
devletimizin ve bayrağımızın çıkarı neyi
gerektiriyorsa bu anlayışla meseleye yaklaşmaktır.
Özellikle Sayın Altayın da ifade ettiği meseleye bakacak
olursak, Sayın Cumhurbaşkanımızın, eski yönetim
modelinde Hükûmetin başı olarak Başbakanlığı
döneminde ve bugün de Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde
bütün ülke meselelerine yaklaşımı, ülkemizin istiklal ve
istikbali için en doğru hareket nedir, bunun
yaklaşımıdır. Bu bağlamda, söylemi kabul
etmediğimizi ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Altay
48.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
PKKnın bir terör örgütü olduğunu ve devletin bu konuda etkin
mücadele yürütmesi gerektiğini defalarca dile getirdiğine,
Sayın Öcalan ifadesini Türk siyaset literatürüne kazandıranın
Recep Tayyip Erdoğan olduğuna ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) 2nci tura
başladık inşallah.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) Bir
şey daha söyleyeceğim Başkanım.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın Altay
dedi.
BAŞKAN
Buyurun, devam edin Sayın Altay.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Şimdi, yani Sayın Özkan özetle diyor ki:
Tayyip Erdoğan Abdullah Öcalan iyidir. derse bu doğrudur ama ahali
derse yanlıştır. Öyle şey olur mu? PKKya İYİ
PARTİ, MHP, HDP, CHP hiç konjonktürel bakmadı, hiç. Bu partilerin
hepsinin PKKyla ilgili düşüncesi, anlayışı,
yaklaşımı bellidir. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
HASAN
ÇİLEZ (Amasya) Düşüncelerin ne senin?
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Ne oluyor size ya!
Bu
partinin sözcüsü olarak orada yüz kere ben dedim ki: PKK bir terör örgütüdür,
devlet bununla katı, amansız, etkin bir mücadele etmelidir ama hiçbir
güvenlik kaygısı, temel hak ve özgürlüklerin gasbına engel
olmamalıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Dolayısıyla, Türkiye'nin bir de ayrıca
Kürt sorunu vardır diye bin defa söyledim.
İSMAİL
GÜNEŞ (Uşak) HDP desin onu.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Ben söyledim.
Ama
Tayyip Erdoğan, AK PARTİ Genel Başkanı -sataşma olsun
diye öyle diyorum, sataşmadan söz alınsın diye- şimdi,
mesela Sayın Öcalanı Türk siyasi hayatına
Şimdi siz
-MHPye söylüyorum bunu- HDPye kızıyorsunuz ya... Sataşma diye
değil Erkan ağabey ya.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) MHP diyorsun, sataşıyorsun.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) - Sayın Öcalanı Türk siyaset literatürüne
kazandıran Recep Tayyip Erdoğandır, konjonktürel olarak.
Şimdi,
PKKyla görüşen arkadaşı ben gönderdim,
sıkıntısı olan bana gelsin. diyen Recep Tayyip
Erdoğandır. Ben AK PARTİ Grubuna soruyorum: Şu
fotoğraf... Dolmabahçede çekirdek mi yiyordu kardeşim, çekirdek mi
yiyordu bu fotoğrafta? Neyse.
Ben
yüz kere söyledim, olan, şehidin, ölen gencin anasına, babasına
oluyor. Biz burada bu işin politikasını yapmayalım, bin
kere söyledim, ayıptır, günahtır.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
CAHİT
ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan...
BAŞKAN
Sayın Özkan, artık bu konuyu kapatalım, yoksa 3üncü tura da
başlarsak...
Benim
açımdan bir sorun yok arkadaşlar, bütün grup başkan vekillerinin
söz taleplerini sabaha kadar karşılamaya hazırım ama bunun
bir sınırı var.
CAHİT
ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkanım
BAŞKAN
- Lütfen
Şimdi, aynı şekilde, diğerlerinin de söz
alıp konuşmasını kabul ederseniz
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Biz karşıyız bu işe.
CAHİT
ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkanım
BAŞKAN
Sayın Özkan, bir dinleyin beni. Size söz vereceğimi söyledim istiyorsanız.
CAHİT
ÖZKAN (Denizli) Söz vermeyin, kayıtlara geçin, bir cümle
kuracağım.
YAVUZ
AĞIRALİOĞLU (İstanbul) Biz de kayıtlara
geçireceğiz o zaman.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Ben de kayıtlara bir şey geçireceğim.
BAŞKAN
Aynı şeyler kayıtlara geçme şeklinde bir döngü hâlini
alır. Komisyon da Meclis çalışanları da diğer parti
mensupları da eğer kabul ederse sınır tanımadan ben
söz hakkı veririm. Bu kadar açık.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Tabii, biz memnun oluruz.
CAHİT
ÖZKAN (Denizli) Nasıl olsa yapacağız sonra.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Yapalım efendim.
CAHİT
ÖZKAN (Denizli) - Yapacağız.
BAŞKAN
Yani Kayda geçsin. veya 60a göre konuşmak istiyorum. diyene söz
hakkı veririm.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Başkanım, öncelik siyasi partilerde değil
Komisyonda. Bundan sonra ben konuşacağım.
BAŞKAN
Onu ben takdir ederim Sayın Bilgiç.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) İç Tüzük hükmü efendim, İç Tüzük.
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Giresun Milletvekili Cemal Öztürk ve 2 Milletvekilinin
Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1520) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 39) (Devam)
BAŞKAN
Şimdi, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler..
Etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan (2/1520) esas numaralı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 3üncü
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Madde
3- 193 sayılı Kanunun mükerrer 121 inci maddesinin ikinci
fıkrasının (1) numaralı bendinde yer alan 10 Türk lirasına
ibaresi 3317 sayılı Vergi Usul Kanununun Mükerrer 353. Maddesinde
belirtilen eksik veya yanıltıcı bildirimde bulunan mükelleflere
verilen özel usulsüzlük cezasından 1 Türk lirası fazlasına
şeklinde değiştirilmiş ve aynı bende Ödemeler bu
şartın ihlali sayılmaz. ibaresinden sonra gelmek üzere
aşağıdaki cümle eklenmiştir.
Vergi
kanunları gereğince, tecil edilerek belirlenen şartların
gerçekleşmesine bağlı olarak terkin edilecek vergilerin,
şartların sağlanamaması hâlinde kanunlarında
belirlenen tecil süresinin sonunu takip eden on beşinci günün bitimine
kadar ödenmesi şartıyla bu şart ihlal edilmiş
sayılmaz.
Mehmet
Metanet Çulhaoğlu İsmail
Koncuk Fahrettin
Yokuş
Adana Adana Konya
Arslan
Kabukcuoğlu Yavuz
Ağıralioğlu
Eskişehir İstanbul
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Konya Milletvekili Fahrettin Yokuş
konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Yokuş. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
FAHRETTİN
YOKUŞ (Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi şahsım ve İYİ PARTİ adına saygıyla
selamlıyorum.
Efendim,
ben de biraz önceki tartışmayı kaynatmak için değil ama
Herhâlde burada bulunan herkes bu kürsüden yemin ettik, hem de şeref ve
namusumuz üzerine yemin ettik. Eğer bu yemininde herkes samimiyse lütfen
bu kürsüye geldiğiniz zaman, sözlerinizi ettiğiniz yemine sadakatle
yaparsanız, söylerseniz burada hiçbir tartışma çıkmaz ama
buradan birileri Türk devletinin, Türk milletinin birliğini,
dirliğini, geleceğini, 81 milyonun kardeşliğini bozacak
sözler söylemeye devam ederse elbette ki bu tartışmalar burada
bitmez. Ben buranın bir ferdi olarak bütün milletvekillerimizi verdikleri
sözün, ettikleri andın arkasında durmaya davet ediyorum.
Değerli
Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemiz vergi adaletsizliği
bakımından herhâlde dünyada ilk sıralarda gelen bir ülke. Hani,
bizim iktidarımızın en güzel söylediği şey var ya
bizden önce, bizden sonra yani 2002den önce Türkiyede vergi
çeşitlerine bir bakın, bir de 2002den sonra bakın. Görürsünüz
ki bu iktidar vergi çeşitlendirmesini artırmıştır,
çoğaltmıştır. Yine, eski yıllara bir bakın, kayıt
dışı istihdama bir bakın, eski sistemde, çok şükür,
kayıt dışını yapanlar hiç olmazsa bizim
vatandaşlarımızdı ama şimdi ülkemizde 1 milyondan
fazla kayıt dışı çalışan insan, on binlerce
kayıt dışı iş yeri açmış olan yabancı
unsurlar var.
Eski
sistemde Türkiye'nin vergi dağılımına
baktığınız zaman, yeni düzende değişen bir
şey yok. Yine, ortalamaya baktığınız zaman,
dolaylı vergiler ile dolaysız vergiler arasındaki uçurum devam
ederek gidiyor, yüzde 70lere yüzde 30lar civarında. Allah
aşkına, hâlâ bu kürsüye çıkıp her konuda Eskiden
şöyleydi, şimdi böyle. demenizi vallahi biraz komik buluyorum ya;
kusura bakmayın ya, komik buluyorum.
Vergi
konusunda da aynı; bir aldığımız nefesten vergi
almadığınız kaldı, yakında onu da
alırsınız, Allah bilir, alırsınız; her yerde
vergi. Yahu Asgari ücret vergi dışı. dersiniz, düzenlemeyi doğru
dürüst yapamazsınız, 2 çocuklu veya 1 çocuklu, evli asgari ücretliden
vergi alırsınız; getirdiğiniz sistem böyle. Kayıt
dışıyla mücadele edeceğiz. diye bir yasa
çıkarırsınız, dersiniz ki: Efendim, vergisini düzenli
ödeyenlerden, yüzde 5 vergi indirimi yapacağız,
almayacağız. Deriz ki biz: Yahu, sizin adaletiniz ne zaman herkesi
kapsayacak? Bu ülkede asgari ücretli de, işçi de, memur da, vallahi vergi
kaçırmıyoruz biz, düzenli ödüyoruz, bize niye vergi indirimi yapmıyorsunuz?
Ama sizin adaletiniz olmadığı için, bakın, şu anda
bütün memurlar, işçiler yıl içinde 18 bin liralık gelirin hemen
üstüne çıktığı zaman ne oluyor; yeni bir vergi dilimine,
yüzde 20ye giriyor ve sizin yıllarca Biz memuru enflasyona
ezdirmiyoruz. yalanınız bu şekilde ortaya çıkmış
oluyor. Efendim, enflasyon kadar artış verdik ya. diyor; e,
kardeşim, iyi de ocak ayında bana enflasyon olarak verdiğin
artış -memura, işçiye, asgari ücretliye- haziran ayında
aynı mı? Vergi dilimine geldi mi geri gidiyor. Ya da 15 Temmuzda,
ikinci dönem verdiğin yüzde 4-5 artış aralık ayında
aynı miktarda cebimde kalıyor mu? Kalmıyor. Her yıl
memurlar yüzde 3-4, işçiler yüzde 3-4 kayba uğruyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın Sayın Yokuş.
FAHRETTİN
YOKUŞ (Devamla) Şimdi, niye bu adaletsizlikleri giderecek bir
uygulama yapmazsınız?
Kardeşim,
bir de memura, işçiye, emekliye enflasyon kadar zam yaparsınız
amma vergide yeniden değerleme oranını yüzde 23,7
yaparsınız. Yani bunun anlamı ne? Ben, memura 2019
yılında 4+5=9 vereceğim, onun cebinden yüzde 23,7 vergi
alacağım. Yahu sizin adaletinize bir bakın. Ben size neyi
anlatayım? Aynı şekilde, 4+4 verdiğiniz taşeron;
aynı şekilde, yarın toplu sözleşme yapacak işçiler
Ne
diyeyim ben size? Onun için, her seferinde burada diyorum, anlatıyorum,
kamuyu yönetemediğinizi, yanlışlarınızı,
beceriksizliklerinizi
Ya, bir gün de kabul edin, kabul edin.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FAHRETTİN
YOKUŞ (Devamla) - Vallahi, kabul ettiğiniz gün ben size daha böyle güzel,
kibar kibar konuşacağım.
Teşekkür
ederim, iyi akşamlar. (İYİ PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yokuş.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 39 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
3üncü maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Mehmet
Bekaroğlu Emine
Gülizar Emecan Cavit
Arı
İstanbul İstanbul Antalya
Süleyman
Girgin Rafet
Zeybek Kamil
Okyay Sındır
Muğla Antalya İzmir
Suzan
Şahin
Hatay
MADDE
3- 193 sayılı Kanunun mükerrer 121inci maddesinin ikinci
fıkrasının (1) numaralı bendinde yer alan "10 Türk
lirasına ibaresi "300 Türk lirasına şeklinde
değiştirilmiş ve aynı bende "ödemeler bu
şartın ihlali sayılmaz." ifadesinden sonra gelmek üzere
aşağıdaki cümle eklenmiştir.
"Vergi
kanunları gereğince, tecil edilerek belirlenen şartların gerçekleşmesine
bağlı olarak terkin edilecek vergilerin, şartların
sağlanamaması hâlinde kanunlarında belirlenen tecil süresinin
sonunu takip eden onbeşinci günün bitimine kadar ödenmesi
şartıyla bu şart ihlal edilmiş sayılmaz.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Hatay Milletvekili Suzan Şahin konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Şahin. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
SUZAN
ŞAHİN (Hatay) Sayın Başkan, değerli üyeler; yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Söz
aldığım 3üncü madde kapsamında vergiye uyumlu
mükelleflerin bir mağduriyete uğramaması için yapılan
düzenlemeye göre, 10 liraya kadar yapılan eksik ödemelerin ihlal
sayılmaması yönündeki rakam 250 liraya çıkarılmak
isteniyor. Güzel. Güzel de Komisyon tutanaklarına
baktığımızda, Gelir İdaresi
Başkanlığı daire başkanının sözlerine göre,
10 lirayı yani 5 simit parasını ödeyemeyen 290 bin kişi var
bu ülkede. Bu içler acısı tablonun sorumlusu kim arkadaşlar? 300
bin kişinin 10 lirayı ödeyememesi bu Hükûmetin
ayıbıdır.
Bu
ülkede afet var. Her yer yangın yeri. Kredi kartı borçlu
sayısı 2,5 milyon kişi. 2003 yılından beri AKP
hükûmetlerinin uyguladığı yanlış ekonomi politikalarının
sonucunda geldiğimiz yer ülkenin çok yüksek bir borçluluk seviyesine
ulaşmış olmasıdır. Bugün ülkede borcu olmayan kimse
yok. Dün emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili kanun teklifi önerimizi
yine reddettiniz. Emekliye enflasyon oranında kira, yakacak, giyim,
yiyecek yardımına da yanaşmıyorsunuz. Asgari ücret 2.020
lira ise en düşük emekli maaşı da 2.020 lira
olmalıdır. Emekliler açlık sınırında yaşam
mücadelesi veriyor; ısınamıyor, kirasını ödeyemiyor.
Öğrenciye
verdiğiniz krediyi daha mezun olmadan istiyorsunuz. Genel
Başkanınız Burs almayın, kredi alın;
bedavacılığa alışmayın. derken 280 bin
öğrenciyi, öğrenim ve katkı kredileri ödeyemediği için
icralık ettiniz. Öğrencilerin kredi borçları silinmeli; devlet,
geleceği olan gençlerine karşılıksız burs vermelidir.
Bir
tarafta ne talep ederse etsin Sana yok. dediğiniz emekli, memur,
işçi, öğrenci, çiftçi; diğer yanda milletimize hakaret etmesine
rağmen vergi borcu silinen yandaş iş adamları, milyarlarca
liralık saraylarda badem sütüyle beslenenler. Bu halkın hesap
soracağı günler yakındır arkadaşlar.
Çiftçiye
Üretme. diyorsunuz, tüm tarım ürünlerinde gümrük vergisini
sıfıra indirerek yerli tarımı bitiriyor, çiftçiye
Tarlanı ekme. diyorsunuz. Çiftçi ne yapsın, başka yapacak
işi de yok. Nasıl kazanacak da nasıl karnını
doyuracak? Türk çiftçisini bitirip yabancı sermayeye ülkeyi teslim
etmektesiniz.
AKP
Hükûmeti, şirketlerin ve vatandaşların borçlarını
ödeyebilmesine imkân verecek bir gelir kazanmalarına yol açacak
politikalar geliştirmek yerine, borçluların borcunu borçla çevirmesi
için seçim öncesi müjde adı altında bir seçim
yatırımı, realiteden uzak bir çözüm önerisi sunarak kredi kart
borçlarının yapılandırılacağını söyledi.
Türkiyede toplam kredi kartı borcu 103,4 milyar lira. Bu borcun tamamını
ödemek için Ziraat Bankasının kredi vermesi mümkün değil,
bankanın bu kadar kaynağı yok. Bu da demek oluyor ki herkesin
talebi karşılanmayacak. Yeterli para olmadığından
krediden yararlanmak da çok kolay olmayacak. Milyonlarca insan bu seçim
yatırımından yararlanamayacak anlaşılan. Krediden
yararlanabilmek için son altı aydır sigortalı çalışan
olmak ve borcu yasal takibe düşmemiş olmak gibi koşullar var.
Asıl borcu takibe girmiş ve ödeyemez durumda olan kişinin borcu
yapılandırması gerekirken bu kişilere Sana kredi yok.
deniyor. Onların durumu ne olacak peki? Ödenecek taksit tutarı
aylık gelirinin yüzde 75ini geçemeyecekmiş. Aylık geliri varsa
tamam, peki krizde işsiz kalan milyonlar ne yapacak?
Ziraat
Bankası yıllık mevduata yüzde 20 faiz verdiğini söylüyor.
Kredi kartı borcu için kullandıracakları aylık yüzde
1,1lik kredinin yıllık bileşik maliyeti yaklaşık
yüzde 14 olur. Bankanın bu oranla krediye dönüştürmesi alenen zarar
etmesine yol açacaktır. Bir kamu bankasının zararının
önünde sonunda halka fatura edileceği de açıktır. Yoksa Ziraat
Bankasını altından kalkamayacağı bir çıkmaza
sokup batırarak yarın üç kuruşa yandaşlara ya da
Katarlı dostlarınıza mı satma düşüncesindesiniz?
Rantın,
lüksün, savurganlığın, üretmeden tüketmenin bedelini yine halk
ödeyecek. Bir yanda kışlık, yazlık saray
yatırımları, rektörlere uzay mekiği gibi makam
araçları; bir yanda mutfaklarda boş tencereler.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen Sayın Şahin.
SUZAN
ŞAHİN (Devamla) Kim halktan yana, kim haktan yana; milletimizin
takdirine sunuyorum. Her şeyin çözümü adalette. Adil
olacaksınız, denge kuracaksınız diyorum.
Saygılarımla.
(CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Şahin.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
3üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
3üncü madde
kabul edilmiştir.
4üncü
madde üzerinde aynı mahiyette olmak üzere iki önerge vardır,
önergeleri okutup birlikte işleme alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan (2/1520) esas numaralı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 4üncü
maddesinin birinci fıkrasında yer alan "eklenmiştir ibaresinin
"ilave edilmiştir ibaresiyle değiştirilmesini arz ve
teklif ederim.
Mehmet
Metanet Çulhaoğlu Yavuz
Ağıralioğlu Fahrettin
Yokuş
Adana
İstanbul Konya
Arslan
Kabukcuoğlu İmam
Hüseyin Filiz Ayhan
Erel
Eskişehir Gaziantep Aksaray
Hayrettin
Nuhoğlu
İstanbul
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Mehmet
Bekaroğlu Emine
Gülizar Emecan Cavit
Arı
İstanbul
İstanbul
Antalya
Rafet
Zeybek Süleyman
Girgin Kamil
Okyay Sındır
Antalya Muğla İzmir
BAŞKAN
Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk söz, İstanbul Milletvekili
Hayrettin Nuhoğluna aittir.
Buyurun
Sayın Nuhoğlu. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
HAYRETTİN
NUHOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan bu torba kanunun 4üncü maddesi
üzerinde söz aldım. Sözlerime selamlarımı sunarak
başlıyorum.
Bu
madde, 2018 Mart ayında çıkarılmış olan kanundaki bir
maddenin değiştirilmesinden ibarettir. Ne oldu da dokuz ay önce
çıkarılmış bir kanunun maddesi yeniden değişiyor?
Kamuda vergi iadelerine ilişkin açılan davaların çokluğu ve
bu davaların kamunun aleyhine sonuçlanmaları üzerine, ondan
kaynaklanan gelir kayıplarının önlenmesiyle ilgili bir kanundan
bahsediliyor. Böyle dokuz aylık, on aylık bir kanun söz konusu olunca
Acaba kimler faydalandı da şimdi artık
değiştiriliyor. düşüncesi aklıma gelmiyor değil.
Tabii, torba kanun
Gerçekten bu kanunun üzerinde böyle konuşmak da
içimden gelmiyor. Onun için, ben gene Anayasa konusuna değinmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, herkes gibi ben de haber kanallarını izliyor,
gazeteleri okuyorum. Meclis Başkanımız Sayın Binali
Yıldırım seçim çalışmalarına devam etmektedir.
Yanındakilerle birlikte Adalet ve Kalkınma Partisi adına
İstanbula büyükşehir belediye başkanı olabilmek için bilerek
ve taammüden, yeminine rağmen, Anayasaya sadakatten ayrılıyor.
Doğrusu, bu kadar pişkinlik olmaz. Anayasanın 94üncü maddesi
orada durdukça, bu yapılan hiçbir zaman unutulmaz ve bir gün mutlaka
karşılarına çıkar. Merak ediyorum, ettiği yemini
bozmayı içine nasıl sindirebiliyor? O da benim gibi, bir mühendistir.
Aslında mühendisler analitik düşünmeyi severler ve doğru
analizler yapabilirler, bu 94üncü maddeyi mutlaka benim gibi anlıyordur.
İyi de niçin uygulayamıyor? İşte bunun sebebi, ülkemizi on
altı yıldır yönetmekte olan zihniyetin ta kendisidir; bu
zihniyet mensuplarının planları, kurguları, hatta cumhuriyet
değerlerini ve kurumlarını itibarsızlaştırmak
niyetleri olabilir. Tekrar ikaz ediyorum: Bu ısrardan vazgeçin.
Buradan
çok samimi olarak da bir hususu dile getirmek istiyorum. Devlet
imkânlarını kullanarak sağladıkları avantajların
peşinde değiliz, onları kıskanıyor değiliz;
gerçekten, Anayasaya bağlı kalmak ve sadakatten ayrılmamak çok
daha önemlidir ve bu, hepimize gereklidir.
Değerli
arkadaşlar, bu duruma sosyal medya hesaplarında ve dost sohbetlerinde
artık çok sıkça rastlanmaktadır; toplumdaki gerginliğe,
güvensizliğe rağmen hâlâ iktidara toz kondurmayan bir kesim
vardır. Bu kesim medya organlarının neredeyse tamamına
yakınını işgal etmiş durumdadır. Çizilen pembe
tablolara rağmen iktidara destek veren önemli bir kesimde ise tedirginlik
başladı, Nereye gidiyoruz? sorusuna bu kesimlerde artık çok
sıkça rastlamak mümkündür. Yandaş gazetelerden bir tanesinin ünlü bir
köşe yazarı cuma günkü köşesinde bir yazı
yayınladı, onun bir kısmını sizlerle paylaşmak
istiyorum. Diyor ki bu ünlü yandaş gazeteci:
1)
Yolsuzluklar
2) Kısa yoldan,
katakullilerle zenginleşmek
3) Adli alandaki
farklı kumpaslar
4) Kibir dili
5) Aile alanındaki
savrulmalar
6) Ekonomideki
çarpıklıklar
7) Keyfî yönetim
tarzı
8) Kutuplaşma
Gerçekten,
on altı yıllık merkezî yönetimde kesintisiz ve tek
başına bir iktidar, belediyelerde de yirmi beş yıllık
bir iktidar söz konusudur ve elbette, yaşanan iç sancılar artık
dışa vurmaya başlayacaktır. Öyle görünüyor ki 31 Mart bir dönüm
noktası olacak ve ülkeyi yönetenler, oradan çıkan sonuçtan sonra ya
akıllarını başlarına alacak ya da bir an önce çekip
gitmenin planlarını yapacaklardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın Sayın Nuhoğlu.
HAYRETTİN
NUHOĞLU (Devamla) Değerli milletvekilleri, değerli
arkadaşlar; Yüksek Seçim Kurulunun takındığı
tavırları da asla kabul etmiyoruz, tasvip etmiyoruz. İYİ
PARTİ olarak, askı süresinin uzatılmasını talep ettik,
reddettiler. Tespitlerimize göre, 126.294 seçmen sahte
yazılmıştır; metruk binalarda, boş arazilerde,
FETÖnün kapatılmış yurtlarında yüzlerce adres
görünmektedir; 80 metrekarelik bir apartman dairesinde 40 farklı
soyadı taşıyan 82 kişi kayıtlıdır. Gene
bunun benzeri, o kadar çok mükerrer demeyeceğim, sahte kayıt
vardır ki bu seçimler şaibe altında kalabilir. Yüksek Seçim
Kurulu vakit çok geçmeden acil tedbirler almak zorundadır.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Nuhoğlu.
Aynı
mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci söz Antalya Milletvekili Cavit
Arıya aittir.
Buyurun
Sayın Arı. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
CAVİT
ARI (Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 39 sıra sayılı Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 4üncü
maddesinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Öncelikle hepinizi saygıyla sevgiyle
selamlıyorum.
Maddede,
ikale sözleşmesi veya karşılıklı anlaşmayla
işçi-işveren ilişkisini sonlandırma sözleşmesi
kapsamında tazminat, yardım benzeri ödeme yapılanlar tarafından,
bu ödemeler üzerinden ödenen gelir vergisi ve damga vergisini iade talep
süreciyle ilgili 27/3/2018 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanan 7103
sayılı Kanunla vergi kanunlarında birçok değişiklik
yapıldı ve bu değişikliklerden biri de ücretin tanımını
düzenleyen Gelir Vergisi Kanununun 61inci maddesine eklenen 7nci maddesi
hükmü aynen şöyle: Hizmet sözleşmesi sona erdikten sonra
karşılıklı sonlandırma sözleşmesi veya ikale
sözleşmesi kapsamında ödenen tazminatlar iş kaybı
tazminatları, iş sonu tazminatları, iş güvencesi
tazminatları gibi çeşitli adlar altında yapılan ödemeler ve
yardımlar. Madde, bu kapsamındaki ödemelerden kesilen vergilerin
iadesiyle ilgili. Bu kapsamda, anılan bu yeni düzenlemeden sonra yani
27/3/2018 tarihinden önceki yapılan kesintilerle ilgili iadeler yasal
düzenlemeye kavuştu ancak önceki süreçlerle ilgili birtakım davalar
bulunmaktaydı. İşte bu davalardan vazgeçilmesiyle ilgili bir
düzenleme yapılmakta.
Değerli
arkadaşlar, bu düzenlemede yani bu maddede aynen şöyle denilmekte: Bu
madde hükümlerinden dava açmamaları veya açılmış davalardan
vazgeçmeleri şartıyla yararlanırlar. Yine, maddenin
devamında
vazgeçilen davalarla ilgili olarak yargılama giderleri ve
vekâlet ücretine hükmedilemez. denilmekte.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, bu düzenleme, vatandaşımızın
gidip mahkeme kapılarında gereksiz davalarla
uğraşmalarına ihtiyaç bırakmayacak bir düzenleme olarak
görülmekte ve yine, 27/3/2018 tarihinden önce açılan davalarda idarenin
bir şekilde anlaşması yani uzlaşması anlamına gelmekte.
Bu anlamda özel bir itirazımız yok ancak burada
açılmış davalar bulunmakta. Bu davaları da genellikle
avukat arkadaşlarımız açtılar. Şimdi gelinen noktada,
idare yani bir anlamda devlet, bu kaybedilen davalar nedeniyle artık
yargılama sürecini bitirmekte ve bu yargılamalardan vazgeçerek
mükellefle anlaşıp parasını iade etmekte. Sonuç olarak bu
anlaşılmakta. Peki, bu durumda avukatın suçu ne? Yani burada,
görevini yapmış olan, kazanılan birçok davanın da örnek
teşkil ettiği bir ihtilafta görevini yapıp dava açan ve ücreti
hak etmek üzere olan avukatın burada, değerli arkadaşlar, bir
kusuru yok. Mükellef ile devlet anlaşmakta ama sonuçta cezayı avukat
çekmekte.
Zaten
avukatların durumu, maalesef, ülkemizde yargının içinde
bulunduğu durumla bağlantılı olarak, gerçek anlamda
sıkıntılı. Yani zaten avukatların görev sahaları,
görev alanları iyice kısıtlanmış durumda;
avukatların gelirlerinde ciddi bir azalma meydana geldi. İşte bu
nedenledir ki zaten vergi sıkıntısı olan yani vergisini
ödeyemeyen ciddi sayıda avukat arkadaşın olduğu bir ortamda
siz, devlet ile mükellefi anlaştırırken avukatın hak
etmiş olduğu ücreti maalesef avukattan esirgemekle onları zor
bir durumla karşı karşıya bırakıyorsunuz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, tamamlayın Sayın Arı.
CAVİT
ARI (Devamla) Tamamlıyorum Başkanım.
Değerli
arkadaşlar, Avukatlık Kanunu gereğince böyle bir karar
alınması esasen doğru değildir çünkü eğer dava açmaya
sebebiyet verilmişse dava açmaya sebebiyet veren kişi veya kurum
mahkeme masraflarından ve vekâlet ücretinden sorumludur. Burada
getirilmeye çalışılan bu hükümle idarenin dava açmaya sebebiyet
verdiği çok açıktır, dolayısıyla da burada artık
avukatlık ücretini hak etmiş bulunan
meslektaşlarımızın bu ücretlerinin kesinlikle burada
sözleşme ile anlaşmanın öncelik şartı olarak
değerlendirilmesi doğru olmayacaktır. O nedenle de Eğer
mükellef anlaşacaksa davasından vazgeçecek ve avukatlık ücretine
hükmedilmeyecektir. şeklindeki bu düzenleme Avukatlık Kanununa
uygun olmayacaktır değerli arkadaşlar. O nedenle bu yönüyle
maddenin çıkarılmasını arz ve talep ediyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Arı.
Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Önergeler kabul edilmemiştir.
4üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
4üncü madde
kabul edilmiştir.
5inci
madde üzerinde üç adet önerge vardır, aykırılık
sırasına göre okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 39 sıra sayılı Kanun Teklifinin 5inci maddesinin kanun
teklifinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Erol
Katırcıoğlu Necdet
İpekyüz Musa
Piroğlu
İstanbul Batman İstanbul
Serpil
Kemalbay Pekgözegü Tuma
Çelik
İzmir Mardin
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Batman Milletvekili Necdet İpekyüz
konuşacaktır.
Buyurun
Sayın İpekyüz. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
NECDET
İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu maddeyle, özellikle sinema sektörünün de mevcut durumu
düşünüldüğünde, ödeme sistemlerinin teknolojiyle uyumu konusunun,
düzenlenmesi hedeflenmektedir. Fakat bütün maddelerde ele
aldığımız gibi burada da bir sorunu gündeme getirmemiz
lazım; tekrar keyfiyet söz konusu, tekrar bir tekelleşmeyle
karşı karşıyayız. Niçin? Çünkü haksız bir
rekabete neden olabilme ihtimali var. Aslında, Türkiyede sinema sektörüne
baktığımızda, afişlere, reklamlara, sinemaya gidenlere
baktığımızda sanki sinemada seyirci sayısı
arttı, nitekim doğru da fakat bu sinema sektöründe gişedeki
sayının artması sinemadaki özgürlüklerin, sinemadaki gelişmenin
artması anlamına gelmemektedir. Maalesef, Türkiyedeki filmlerin
çeşitliliği giderek azalmakta, daha çok popüler kültür
dediğimiz popüler konuları ele alan ve gişe hasılatı
için gişeyi öncelikli kılan filmler gündeme alınmakta. Dünyada
da böyle bir trend var ama biliyoruz ki dünyada da bu gişe filmleri daha
çok ödül alanlar değil. Sinemanın daha çok özgürlüklerin önünü
açması, sanatın önünü açması, kültürün önünü açması
gerekirken popüler filmler daha çok günübirlik problemlere değiniyor,
hatta kimi zaman gündemden uzaklaşmak için de kullanılabiliyor. Ve
Türkiyeye baktığımızda, aslında Türkiyede geçen
hafta çok tartışılan bir konuyu, özellikle Plan ve Bütçe
Komisyonuna geldikten sonra, sinema sektöründe çalışanlar sosyal
medyada ve olabildiğince ulaşabildikleri diğer kesimlerde de tartışmaya
açtılar. Burada ele aldıkları konu neydi? Ele
aldıkları en büyük konu, Türkiyede 3 tane büyük firma, aslında
sinema sektörünü ele geçirmiş. Sinema sektörünün 3 tane ayağı
var: Bir tanesi dağıtım, bir tanesi yapım, bir diğeri
işletme. Şu anda Türkiyede dağıtım, işletme ve yapım
aynı firmada toplanabiliyor. Dünyanın birçok yerinde
dağıtım, işletme ve özellikle yapım aşaması
farklı. Nitekim, sinemada Hollywoodda, Amerikada bile denetleme
kurumları bunu önlemekte, 3 tane ayrı ayağın bir arada
olmasına karşı çıkmakta. Türkiyede, bu AVMlerle beraber
cep sineması dediğimiz sektörde 181 bin koltuk var, 90 bini sadece
bir firmaya ait, 90 bini. İstediği filmi oynatabiliyor, istediği
filmi oynatmıyor.
Size
ben film sorsam -birçoğumuz sinemaya gitmişiz gelmişiz ama- en
çok gişe hasılatı olanlar aklımızda. Peki, ödül alan
filmler, belgeseller, Türkiyenin gerçeğini veya yurt
dışındaki gerçekleri paylaşan kaç film izlemişsiniz
veya izleniyor? Çok az ve giderek buradaki bu tekelleşme gerçekten de
sinema sektöründe sanatın, özgürlüğün, muhalefetin önünü açmak
isteyenlerin de önünde engel olmaktadır. Bu, kısaca tekrar bir
tekelleşmeye neden olmakta ve denetleme kurulu olması gereken Rekabet
Kurumu da buna seyirci olmakta yani deyim yerindeyse denetleme görevi üstünde
olan Rekabet Kurumu sinema seyreder gibi seyretmektedir; normalde incelemesi
lazım, müdahale etmesi lazım ama sinema seyircisi gibi izlemekte ve
hatta bu tekelleşmeye de göz yummaktadır.
Biz
ne demek istiyoruz? Biz sinema sektörünün, sinema
çalışanlarının ve sinemadaki özgürlüklerin önünü açmazsak
gerçekten Türkiyedeki demokrasi mücadelesine de zarar vermiş oluruz.
Bakın,
size kendi vekil olduğum ille ilgili bir olayı anlatmak istiyorum
sinema bağlamında. Batmanda 70lerde Türkiyenin birçok ilinde
olduğu gibi sinemalar var, Mehtap Sineması dediğimiz bir sinema
var ama Batmanın son dönemde sineması yoktu 2000li
yılların başına kadar. 2000li yılların
başında Batmanda yerel yönetimler ve Batmandaki bir kısım
sanatla uğraşanlar, kültürle uğraşanlar Bir sinema
yapalım. dediler ve Batman gibi yerde belediye buna öncülük etti.
İnşaat yapıldı, bir parkın çevresine sinema
yapıldı; çay bahçesi var, kafesi var ama aslında sinema
dışında bir kültür evine dönüştü; tiyatrolar, seminerler,
paneller, konferanslar, birçok etkinlik yapılıyor. Ne olacak bu
sinemanın ismi? diye soruldu kamuoyuna Yılmaz Güney Sineması
olsun adı. dendi ve Yılmaz Güney Sineması yıllarca orada
hizmet verdi, sonra kayyum atandı.
Kayyum
atandı, ilk işi ne oldu? Herkes bekliyor kayyum ne yapacak diye, dedi
ki: Bu Yılmaz Güney Sinemasının görünümü hoş değil,
biz sosyal medyada paylaşalım, 3 tane proje sunalım, bu
sinemayı güzelleştirelim. Daha bununla
uğraşılırken pat, bir yangın çıktı.
Elektrik kontağı dendi ve sinema ciddi hasar gördü, yandı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Devam edin Sayın İpekyüz.
NECDET
İPEKYÜZ (Devamla) Yılmaz Güney Sineması bir nefes olmuş,
bir soluk alma yeri olmuş. Peşinden Batman halkı Ne
yapalım, ne edelim? dedi. Kayyum internetten şunu dedi: Ya, biz
bundan, bu 3 projeden vazgeçtik. Size sosyal medyadan soruyoruz, bir anket
yapalım. Yılmaz Güney Sinemasına bahçe mi yapalım, park
mı yapalım, sinema mı yapalım? Bir hafta, on gün beklendi,
yüzde 67 Sinema yapalım, bahçe yapmayalım. dedi. Sekiz gün sonra
kayyum tekrar, bir daha bir soru sordu: Ya, birçok tepki var; burayı
sinema mı yapalım, cami mi yapalım? Buyurun. Tekrar kamuoyuna
sunuldu, yüzde 76 tekrar Sinema yapalım. dedi. Hâlâ sinema yok,
Yılmaz Güney Sineması yok. Ayıp değil mi ya? Hem
soruyorsunuz
Ve ne yapılıyor? Hafıza yok ediliyor, hafıza.
Çim ekiliyor, molozlar kaldırılıyor, yerle bir ediliyor. Sonra
nedir: Kayyumlar memlekette seviliyor, beğeniliyor. Ya, ilk geldiği
günden Batmana ne yapmışsan yap ama Yılmaz Güney Sineması
oranın nefesiydi, sesiydi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sözlerinizi bağlayın Sayın İpekyüz.
NECDET
İPEKYÜZ (Devamla) Siz sinema sektörüne böyle bakarsanız, kültüre ve
sanata böyle bakarsanız her şeyi kendinizde görürseniz ihsan, lütuf
gibi Ben bilirim, ben sizin adınıza karar veririm. dersiniz ama
halka sorduğunuzda halk size bunun cevabını verir. Hele ne
ayıp ki böyle bir kayyum cami ile sinemayı sorup bu yanıtı
aldıktan sonra da yerinde oturuyor.
Teşekkür
ediyorum. Saygılarımı sunuyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın İpekyüz.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 39 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
5inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Mehmet
Bekaroğlu Emine
Gülizar Emecan Cavit
Arı
İstanbul İstanbul Antalya
Süleyman
Girgin Rafet
Zeybek Kamil
Okyay Sındır
Muğla Antalya İzmir
MADDE
5-26/5/1981 tarihi ve 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun 21
inci maddesinin ikinci fıkrasına "ödeme kaydedici cihaz
kullanılarak ifadesinden sonra gelmek üzere "veya elektronik belge
düzenlenmek suretiyle" ifadesi ilave edilmiştir.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz talebi yoktur.
Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan
değişiklikle madde metninin daha iyi anlaşılması
amaçlanmaktadır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan (2/1520) esas numaralı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 5inci
maddesinin birinci fıkrasında yer alan eklenmiştir ibaresinin
ilave edilmiştir ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif
ederim.
Feridun
Bahşi Mehmet
Metanet Çulhaoğlu Fahrettin
Yokuş
Antalya Adana Konya
Arslan
Kabukcuoğlu İmam
Hüseyin Filiz Yavuz
Ağıralioğlu
Eskişehir
Gaziantep İstanbul
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Antalya Milletvekili Feridun Bahşi
konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Bahşi. (İY İPARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
FERİDUN
BAHŞİ (Antalya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 39 sıra sayılı Kanun Teklifinin 5inci
maddesinde verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiyede çıkarılan her yeni yasa yeni
mağduriyetler yaratmakta, 1inci parti mensupları da
mağduriyetleri gidermek için torba yasaları devreye sokmaktadır.
Yasalar sorun çözmek için vardır, sorun çıkarmak için değil. AK
PARTİ, daha önce çıkardığı torba yasalarda
unutulmuş, eksik bırakılmış, sakıncalı
bulunmuş hususları yeni torba yasalarla düzeltmeye çalışmakta
ancak yeni torba yasalar, yeni sakıncalar doğurmaktadır. Torba
yasalar yapboz dene yanıl koy kaldır yasalarıdır.
Acele, üstünkörü, zaman baskısı altında, yangından mal
kaçırır gibi çıkarılan yasalar sağlıksız ve
sorunludur. Bütün bunlar daha önce de defalarca söylenmesine rağmen,
iktidar yanılmaz olduğunu düşünüyor, yaptığı her
işin de doğru olduğunu sanıyor, Türkiye Büyük Millet
Meclisini de bu şekilde çalıştırmaya devam ediyor ki,
doğru değildir.
Torba
yasalarla, haksızlıkları bile bile, parça parça, taksit taksit
gideriyorsunuz. Ne kadar torba yasa çıkarılırsa yasalar ve
yasama da o kadar sorunlu hâle gelmektedir. Buradan bir kez daha
uyarıyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve Türk demokrasinin iki
virüsü vardır; bunlardan biri kanun hükmünde kararnameler, diğeriyse
torba yasalardır. Bunları tedavi etmeden Türkiyede demokrasiyi
tedavi edemezsiniz. İktidarın istisnai hâllerde başvurması
gereken torba yasaya sürekli başvurduğunu görüyoruz. Romada milattan
önce 98 yılında kabul edilmiş bir kanunla yasa yapma
tekniğinin ilkesi çizilmiştir. Bu ilke, yasalarda konu birliği
olma ilkesidir yani tek konu ya da sıkı bağlantı içinde
konuları düzenleme zorunluluğu ilkesidir. İki bin yüz on yedi
yıl önce konulmuş evrensel hukuk ilkesine bizim Parlamentomuzda bugün
bile uyulmamakta, aralıksız ve çok fazla torba yasa
çıkarılmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, Fransada bir deyiş vardır: Bir ülkede yasa
sayısı 5 bini geçmişse o ülkede hukuktan söz edilemez. Gelin,
artık hem hukukun üstünlüğünü sağlamak için hem de Türkiye Büyük
Millet Meclisinin vakar ve saygınlığını yeniden
kazandırmak için fazla yasa çıkarmaktan ve özellikle de torba yasa
çıkartmaktan vazgeçelim.
Değerli
milletvekilleri, konuyla ilgisi bakımından, elektrik faturaları,
çiftçinin, sanayicinin, esnafın ve dar gelirlinin en önemli gider
cetvelini oluşturmaktadır. Tüketici, elektrik tüketim bedelinin
yanı sıra dağıtım bedeli, iletim bedeli, kayıp
kaçak bedeli, perakende satış hizmet bedeli, sayaç okuma bedeli,
enerji fonu, TRT payı, elektrik tüketim vergisi ve KDV ödemektedir.
Kayıp kaçak bedelinin ve sayaç okuma bedelinin elektrik faturalarına
yansıtılmasının hukuka uygun olmadığına
yönelik birçok yargı kararı vardır. Bundan dolayı, 2016
yılında yapılan düzenleme sonucu daha önce elektrik
faturalarında ayrı ayrı gösterilen kayıp kaçak bedeli ile
iletim ve sayaç okuma bedelleri dağıtım bedeline eklenmiş
olup faturalarda ayrı bir kalem olarak görünmez hâle getirilmiştir.
Kayıp kaçağın oluşmasında hiçbir sorumluluğu
bulunmayan tüketicilerin kayıp kaçak bedelini ödemek durumunda bırakılması
hak ve hakkaniyet ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Tüketicilerin
dağıtım sisteminin kayıp ve kaçağına muhatap
kılınması Anayasanın hukuk devleti, sosyal devlet, adalet
ve eşitlik ilkelerine ve evrensel tüketici haklarına
aykırıdır. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21
Mayıs 2014 gün 2013/7-2554 esas ve 2014/679 karar sayılı
ilamı da bu yöndedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bu hükmünde,
elektrik enerjisinin nakli esnasında meydana gelen kayıp veya
başka kişiler tarafından çalınarak kullanılan elektrik
bedellerinin kurallara uyan diğer abonelerden tahsili yoluna gitmenin
hukuk devleti ve adalet anlayışıyla
bağdaşmayacağına, elektrik kaybını önleme ve
hırsızlıkları engelleme veya hırsızı takip
edip bedeli ondan tahsil etme görevinin bizzat enerjinin sahibine ait
olduğuna karar vermiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın Sayın Bahşi.
FERİDUN
BAHŞİ (Devamla) Teşekkür ederim efendim.
Bundan
dolayı, zaten mali bir çöküş içinde olan
vatandaşlarımızdan hiçbir ad altında fazladan para talep
edilmemelidir.
Büyük
Türk milletini ve Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Hepinize
teşekkür ediyorum. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bahşi.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
5inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
5inci madde
kabul edilmiştir.
6ncı
madde üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak üzere toplam üç önerge
vardır; önergeleri aykırılık derecesine göre okutup
işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 39 sıra sayılı Kanun Teklifinin 6ncı maddesinin
kanun teklifinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Erol
Katırcıoğlu Necdet
İpekyüz Musa
Piroğlu
İstanbul Batman İstanbul
Serpil
Kemalbay Pekgözegü Tuma
Çelik Murat
Çepni
İzmir Mardin İzmir
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde İzmir Milletvekili Murat Çepni konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Çepni. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
MURAT
ÇEPNİ (İzmir) Teşekkürler Başkan.
Genel
Kurul ve değerli halkımız; 2019 Süper Kupa finali ve 2020
Şampiyonlar Ligi finali Türkiye'de olacak ve bu etkinlikte yer alacak olan
yabancı şirketlere vergi muafiyetiyle ilgili bir maddeyle
buradayım, madde hakkında konuşmakla ilgili buradayım.
Şimdi,
tabii, deniz bitti, AKP açısından rant ekonomisi, beton ekonomisi
sonuna geldi ve bu saadet zinciri, oluşturulan bu saadet zinciri sürekli
koşmak zorunda yani bisiklet gibi pedal çevirmeden ayakta kalma
şansları yok. Dolayısıyla geçici önlemler, geçici günlük
paralara ihtiyaçları var ve bu paralar da doğal olarak
Bir
bakıyorsunuz, büyük devlet büyük reis dünya devleti prestijinin, oluşturulmaya
çalışılan prestijin yerle bir olmasına, aslında bu
tablonun da çıplak olarak açığa çıkmasına sebep
oluyor.
Şimdi,
AKP ülkenin nimetlerini peşkeş çekmekle mahir yani fabrikaları
kapatıyor, doğayı talan ediyor, burayı yabancı
şirketlere peşkeş çekiyor ama öbür taraftan da yerli ve millî
edebiyatını sürdürüyor. Buralarda da hamaset edebiyatıyla parti
politikalarını gerçekleştiriyorlar.
Tabii,
hayat böyle akmıyor. Hayat nasıl akıyor? Örneğin, 2017de
ücretliler 67,1 milyar TL gelir vergisi ödemişler, kurumlar ise 52,9
milyar TL. 2.558 TL net maaştan asgari geçim indirimiyle 537 TL, temel
harcamalardan dolayı da yaklaşık 360 TL dolaylı vergi
alınıyor ve toplamda 897,50 TL vergi ödenmiş oluyor ücretli
tarafından. Tutarın maaşa oranı ise yaklaşık
yüzde 35. Doğal gaz yaktığında KDV, ÖTV gibi 3 adet;
elektrik düğmesine bastığında KDV, TRT payı dâhil 4
adet; musluğu açtığında çevre, atık su gibi 5 adet
vergi, harç var. Elektrik faturasındaki vergi oranı yüzde 20,
doğal gazda yüzde 17. Şimdi, bu Hükûmet, işçi hak
istediğinde, köylü destek istediğinde, emekçi iş
istediğinde, ekmek istediğinde son derece ceberut, zorba ve son
derece büyük devlet refleksleri gösterirken yabancı sermaye
istediğinde tıpkı bir sömürge psikolojisiyle davranıyor.
Tabii, bunlar, bu kürsüler söz konusu olduğunda buradan dillendiriliyor
fakat günde iki saat konuşan, yaklaşık 300 televizyonda
konuşan ve bütün farklı sesleri kısan iktidar
açısından halka ulaşması kuşkusuz
zorlaşıyor.
Şimdi,
soruyoruz, bu kupalar için gelen şirketlere vergi indirimiyle neyi elde
edeceksiniz yani nasıl bir katkı sağlayacaksınız?
Örneğin Türkiyedeki sporu mu geliştireceksiniz? Hayır. Yani
burada tekrardan bir öz kaynak meselesi devreye giriyor. Şimdi, bu
politikalarla siz ancak pop star futbolcular geliştirirsiniz, bunlardan
Türkiyede çok var. Bu politikalarla öz kaynak geliştiremezsiniz yani
Metin Oktaylar, Lefterler geliştiremezsiniz; buradan sporcu çıkmaz,
ancak buradan topçular çıkar, bu topçular da fazlasıyla
etrafımızda var. Buradan altyapıyı geliştiremezsiniz,
aynı, tıpkı tarımda yaptığınız gibi,
tıpkı ekolojide yaptığınız gibi, doğada
yaptığınız gibi, enerji sektöründe
yaptığınız gibi günlük sermayeye peşkeş
çekersiniz, doğayı peşkeş çekersiniz; örneğin
tıpkı turizm gibi. Şimdi, bu yasanın da turizmle
alakası var, muhtemelen, turistler gelecek ve küçük esnaf ihya olacak gibi
bir politika güdüyorlar oysa bu da olmayacak. Dolayısıyla biz burada
şunu söylüyoruz: Bu politikalar, AKPnin toplamda yürüttüğü işçi
düşmanı, emekçi düşmanı, doğa düşmanı
politikalarının devamıdır. Bu tip politikalar
Turizm
diye tabir edilen şey aslında peşkeş çekme siyasetidir. Biz
kültürel anlamda etkileşimi savunuyoruz, halkların birbiriyle
kardeşleşmesini kuşkusuz savunuyoruz. Tabii ki
insanlarımız dolaşacaklar, gezecekler. İnsanlar gelsinler.
Spor faaliyetleri halkların bir araya geldiği, kardeşleştiği
etkinliklerdir fakat bugün yaşanan şey tam tersidir; bir taraftan
peşkeş çekme siyaseti, bir taraftan da sporun ırkçı ve
milliyetçi siyasetin beşiği, arka bahçesi hâline getirilmesi
siyasetidir.
Dolayısıyla
biz bu uygulamayı yanlış buluyoruz, bu uygulamadan
vazgeçilmelidir. Sermayeye olanak sağlayan, emekçilere düşmanlaşan
bu siyasetten hızlıca uzaklaşılması gerektiğini
savunuyoruz.
Teşekkürler.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Çepni.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Şimdi,
aynı mahiyetteki diğer iki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan (2/1520) esas numaralı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 6ncı
maddesinin birinci fıkrasında yer alan eklenmiştir ibaresinin
ilave edilmiştir ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Yavuz
Ağıralioğlu İmam
Hüseyin Filiz Arslan
Kabukcuoğlu
İstanbul Gaziantep Eskişehir
Fahrettin
Yokuş Mehmet
Metanet Çulhaoğlu Tamer
Akkal
Konya Adana Manisa
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Mehmet
Bekaroğlu Emine
Gülizar Emecan Cavit
Arı
İstanbul İstanbul Antalya
Alpay
Antmen Kamil
Okyay Sındır Süleyman
Girgin
Mersin İzmir Muğla
BAŞKAN
Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk söz Manisa Milletvekili Tamer
Akkala ait.
Buyurun
Sayın Akkal. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
TAMER
AKKAL (Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
televizyonları karşısında bizleri izleyen yüce Türk
milleti; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gelir
Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 6ncı maddesiyle ilgili
İYİ PARTİ adına söz almış bulunmaktayım.
Genel
Kurulda, aceleyle komisyondan geçirilen 71 maddelik torba yasa teklifi
görüşülürken şimdi de 18 maddelik bir torba yasa usule
aykırı olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna alındı ve Genel
Kurulda görüşülüyor. Teklifte 11 farklı kanun olduğu hâlde
komisyonlardan görüş alınmadan kanun maddelerini ilgili meslek
gruplarına ve kamu kurumlarına danışmayan AK PARTİ
Grubu Gazi Meclisin iradesini ve demokratik teamülleri yine yok
saymaktadır. Yasama yılının başından beri
getirilen yasa teklifleri Anayasaya aykırı olarak
hazırlanmaktadır.
Ülkemiz
16 Nisan kirli referandumundan sonra adım adım bir tek adam rejimine
doğru sürüklendi. Asırlık parlamenter sistem tasfiye edilerek
yerine ağır bir tek adam otoritesi inşa edildi. Tek adam
rejiminin sebep olduğu devlet kurumlarındaki yozlaşma ve
tahribatın yasama erkini tümüyle kuşattığını
görüyoruz.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi, AK PARTİ tarafından âdeta bir tiyatro salonu
olarak görülüyor. Bu yüce Mecliste AK PARTİnin ziyadesiyle milletvekili
var, grup başkan vekili, komisyon başkanları var ama
bunların hiçbirinin yasa tekliflerindeki tek bir cümleyi, tek bir
noktayı bile değiştirebilecek kudret ve inisiyatifleri yok.
Tamamı saray bürokrasisinden gelen senaryoyu oynamakla mükellef.
16
Nisan kirli referandumuyla getirilen Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemi gereği yürütmeye ait olan kanun tasarısı
kaldırılmış ve sadece Meclis erkine ait olan kanun
tekliflerinin verilebileceği kabul edilmişti. Yasama ve yürütme
arasındaki kesin ayrılık için getirilen ve anayasal zorunluluk
olan bu karar bir yalandan ibarettir. Alınan kararın aksine,
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde milletvekilleri
tarafından verilen kanun teklifi ortadan kaldırılmış
ve tüm yasalar yürütme tarafından hazırlanıp AK PARTİ
milletvekillerine imzalatılan kanun tasarıları şeklinde
yüce Meclise getirilmiştir. Saray bürokrasisinin AK PARTİli
milletvekillerine imzalattığı kanun tasarıları
komisyonlarda tartışılmadan ve görüşülmeden torba kanunlara
doldurulup Genel Kurula getirilmektedir. Açıkça görülmektedir ki yasama ve
yürütme arasında herhangi bir ayrılık, denge ve denetim
mekanizması yoktur. Yasama, yürütme ve yargı bir tek adam rejimi
altında işlevlerini yitirmiş ve tüm demokratik uygulamalar ve
teamüller yok edilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, teklifin ilgili maddelerinde yabancı futbol kulüpleri ve
tüzel kişiliklerin, ülkemizde oynanacak olan 2019 UEFA Süper Kupa finali
ve 2020 UEFA Şampiyonlar Ligi finali müsabakaları
dolayısıyla yapılacak mal teslimleri ve hizmetleri için hem
katma değer vergisinden hem de gelir ve kurumlar vergisinden istisna
tutulması amaçlanmaktadır. İhracata teşviki artırmak
ve döviz akışını sağlamak için KDV muafiyetini anlamak
mümkündür ancak gelir ve kurumlar vergisi muafiyetini kabul etmemiz mümkün
değildir. Ülkemize gelecek bu kulüpler ya da tüzel kişiler Türkiyede
ödemese bile kendi ülkelerinde vergilendirilecekler. Eğer Türkiyede vergi
öderse burada ödedikleri vergi nispetinde kendi ülkelerinde
mahsuplaşacaklar. Bizim almadığımız gelir ve kurumlar
vergisini kendi memleketlerinde ödeyecekler. Türkiye açısından
böylesine anlamsız bir vergi kaybının
mantığını anlamak mümkün değildir. Türkiye, egemenlik
haklarından doğan vergilendirmeden vazgeçerek yalnızca gereksiz
bir gelir kaybına değil, aynı zamanda bir itibar kaybına da
uğrayacaktır. Türkiye, müstemleke bir ülke değildir.
İYİ
PARTİ olarak, modern kapitülasyonlara sebep olacak ve Türk devletinin
egemenlik haklarına halel getirecek yasa tekliflerine karşı
olduğumuzu buradan beyan ve ifade etmek istiyorum.
Futbolla
ilgili bir diğer konu, futbol kulüplerinin dostu Ziraat Bankası!
Ziraat Bankası, milyon dolarlık futbol kulüplerinin tüm
borçlarını beş ila on yıla varan vadelerle
yapılandırıyor. Keşke kulüplerin borcunu
yapılandırdığı gibi, milyonlarca çiftçinin borcunu da
yapılandırsaydı. Buradan soruyorum: Ziraat Bankasının
kuruluş amacı nedir? Demirören grubuna kredi verip Kanal Dyi
satın almasını sağlamak mıdır, yıllarca
yanlış idare edilen kulüplerin borçlarını
yapılandırmak mıdır?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın Sayın Akkal.
TAMER
AKKAL (Devamla) Ziraat Bankası bu işler için mi kurulmuştur?
Çiftçiyi kurtaran bir Ziraat Bankası hiç duydunuz mu? Çiftçinin
traktörleri hacizli, banka borçları yüz milyarları aştı.
Ürettiklerini neredeyse maliyetine satan, zararına satan çiftçilere kredi
vermeyen Ziraat Bankası ne hikmetse futbol kulüplerinin derdine
düşmüştür.
Konuşmama
son verirken şunu da ifade etmek isterim: Futbolda yapılması
gereken bir şey varsa, çiftçileri desteklemekle mükellef olan
bankaların, milyon dolarlık spor kulüplerinin borçlarını
yapılandırması kesinlikle değildir. Yapılması
gereken, Dernekler Kanununa göre yönetilen spor kulüplerine müstesna olmak
üzere, çağdaş bir spor kulüpleri kanunu çıkarılmasıdır.
Yapılması gereken, Manisaspor gibi köklü kent
takımlarının desteklenmesidir.
Kentteki
yerel kurumların kendi kurum takımlarından ziyade şehir
takımlarının desteklenmesi hususunda hassasiyet gösterilmesi
gerektiğini düşündüğümü belirtiyor, Genel Kurula
saygılarımı sunuyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Akkal.
Aynı
mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci söz Mersin Milletvekili Alpay Antmene
ait.
Buyurun
Sayın Antmen. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
ALPAY
ANTMEN (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; teklifin 6ncı maddesini
görüşüyoruz. Bu maddeyle, 2019 UEFA Süper Kupa finali ve 2020 UEFA
Şampiyonlar Ligi finali müsabakalarına ilişkin, UEFAya
katılımcı futbol kulüpleri ve organizasyonda görevli tüzel
kişilerden iş yeri, kanuni ve iş merkezi Türkiyede
bulunmayanlara KDV muafiyeti sağlanıyor.
Soralım:
Bir:
Neden bu KDVnin alınmaması sadece iş yeri, kanuni ve iş
merkezi Türkiyede bulunmayanlara sağlanıyor? Cümlenin
düşüklüğünü hiç saymıyorum.
İki:
Neden bu KDVnin alınmaması sadece tüzel kişilere öngörülüyor?
Üç:
Neden bu maddeyle ilgili uluslararası mütekabiliyet esası
öngörülmemiştir?
Cevabını
ben vereyim: Bu kanun yine bir sipariş kanun ve adrese teslim
kolaylıklar sağlayacak. Yani bu yasayla, iki futbol maçı için
yapılacak işler dolayısıyla belli şirketlerden KDV,
gelir vergisi, kurumlar vergisi alınmaması öngörülüyor ama diğer
vergi mükelleflerimiz ise ağır vergi yükü altında inim inim
inliyorlar. Örneğin, diğer ödenekler ve gelir vergisi
dışında avukatların doğrudan ödediği KDV
oranı yüzde 18. Adalet hizmetinin pırlanta kadar, futbolcu kadar ya
da vergisini sıfırladığınız millete söven iş
adamı kadar değeri yok mu? Avukatlık hizmeti için KDVnin,
pırlantanın KDVsi gibi sıfır olmasa bile ekmekte
olduğu gibi yüzde 1e indirilmesi gerekmez mi? Büyük şair Bertolt
Brecht ne diyor? Adalet halkın ekmeği değil midir? Gerçi siz
halkın ekmeğine de adalet hakkına da pek saygı
duymuyorsunuz ama neyse.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede iki grup var;
biri sarayspor, diğeri halkspor. Siz özgürlüklerde, demokraside, insan
haklarında Türkiyeyi amatör kümeye düşürdünüz, şut
çektiğiniz tek kale var, o da maalesef halkın kalesi. Vatandaş
geçim sıkıntısı altında ezilirken tarıma ve
çiftçiye destek vermesi gereken bir banka, sizin emrinizle bunun yerine spor
kulüplerinin borçlarının derdine düştü. Sporun desteklenmesi
hepimizin isteğidir ancak burada konunun spor olmadığı çok
açık. Futbolda en az vergi alan Avrupa ülkesiyiz ama en kötü futbol bizde.
Neden acaba? Futbolculara Takın kramponları, oynayın.
diyorsunuz ama asgari ücretliye ise maşallah kramp geçirtiyorsunuz.
Yabancı futbolcuların Türkiyeyi tercih etmesinin en önemli nedeni
Türkiye'nin yabancı sporcular için bir vergi cenneti olması, oysa
altyapıya yatırım yapılsa ve altyapıda ülkemizin genç
değerleri yetiştirilse daha iyi olmayacak mı sayın
milletvekilleri? Bakın, bugün ayda brüt 6 bin TL maaşla
çalışan bir vatandaş, gelirinin yarısından
fazlasını yani 3.400 lirasını vergi için ödüyor.
Örneğin, İsveçde futbolcular yüzde 59, Portekizde yüzde 56,5,
Danimarkada ve İspanyada yüzde 56 oranında vergi öderken Türkiyede
yüzde 15 ödüyorlar, o da öderlerse. Asgari ücretli vatandaş
yılın yüz otuz günü sadece vergiler için çalışırken
çok yüksek standartlarda kazanan futbolcuların, futbol kulüplerinin çok az
vergi vermesi, hatta vergi vermemesi adaletsizlik ve haksızlıktır.
İşçiye, çiftçiye, emekliye, memura vergi bindirimi yapan sayın
iktidar, futbolcuya vergi indirimi yapıyor. Adaletin sağlanması
adına Türkiyede futbolcular da tüm halkımız gibi
kazandıkları ölçüde vergi vermelidir. Bence futbolcular forma
reklamlarına Hükûmet sağ olsun. yazsınlar, olmadı
transferleri de siz yapın. AKP Başkan, sarayspor şampiyon.
diye tezahürat duymak istiyorsunuz ama asgari ücretlinin tezahüratı
başka AKP Başkan, işsizlik şampiyon. Siz,
takımları Devler Ligine çıkarabilir misiniz emin değilim
ama vergi liginde küme düştüğümüz kesin, çalışanların
kararıyla hükmen yeniksiniz.
Değerli
milletvekilleri, lamı cimi yok, 31 Martta göreceksiniz, bu halk
sarayspora, size sandıkta öyle bir şut çekecek ki
unutmayacaksınız, unutamayacaksınız. (CHP
sıralarından alkışlar) Çünkü halk durur durur öyle bir
vurur ki hepiniz baraj kursanız da fayda etmez.
Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Antmen.
Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.
6ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler...6ncı madde kabul edilmiştir.
7nci
madde üzerinde aynı mahiyette olmak üzere üç önerge vardır,
önergeleri okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 2/1520 esas numaralı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 7nci
maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederim.
Mehmet
Metanet Çulhaoğlu Yavuz
Ağıralioğlu Fahrettin
Yokuş
Adana
İstanbul Konya
İmam
Hüseyin Filiz Arslan
Kabukcuoğlu Hüseyin
Örs
Gaziantep Eskişehir Trabzon
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Necdet
İpekyüz Erol
Katırcıoğlu Musa
Piroğlu
Batman İstanbul İstanbul
Serpil
Kemalbay Pekgözegü Tuma
Çelik
İzmir
Mardin
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Mehmet
Bekaroğlu Emine
Gülizar Emecan Cavit
Arı
İstanbul İstanbul Antalya
Süleyman
Girgin Kamil
Okyay Sındır
Muğla İzmir
BAŞKAN
Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk söz Trabzon Milletvekili Hüseyin
Örse ait.
Buyurun
Sayın Örs. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
HÜSEYİN
ÖRS (Trabzon) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilgili
kanun teklifinin 7nci maddesi üzerinde konuşma yapmak üzere İYİ
PARTİ Grubu adına söz aldım. Hepinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu maddeyle kıyılar, sahil şeritleri, doldurma
ve kurutma yoluyla kazanılan arazilere ilişkin, özellikle Bitlis
Ahlat, İzmir Çandarlı ve Rize İyidere Limanında
yapılaşmaya dair sınırlayıcı hükümlerin
kaldırılması teklif edilmektedir. Özellikle sahil
şeritlerinde doldurma yoluyla kazanılan araziler göçük ve çökme
riskinin yüksek olduğu arazilerdir.
Değerli
milletvekilleri, konuyla ilgili olarak, Doğu Karadeniz Bölgesini ele
alarak riskin büyüklüğüne dikkatinizi çekmek isterim. 1996
yılında yayımlanan Türkiye Deprem Tehlikesi Haritası,
Doğu Karadenizin aktif faylarını dikkate almamış, bu
nedenle bölgenin gerçek deprem potansiyeli belirlenememiştir. Ancak 2012
yılında, Karadenizde Batum açıklarında, Trabzon fayı
üzerinde oluşan 5,7 büyüklüğündeki depremin artçıları
Trabzon ve Rize illerimizi tehdit ettiğinden, 2018 yılında
yenilenen ve revize edilen Türkiye Deprem Tehlikesi Haritasında
Trabzonun deprem tehlikesi 2 kat, Rizeninki ise 3 kat
artmıştır. Yirmi iki yıl gecikmeyle yenilenen ve revize
edilen Türkiye Deprem Tehlikesi Haritası, Trabzon ve Rizede deprem
güvencesi yetersiz yapı stoklarının ve deniz dolgu
alanlarının olduğu gerçeğiyle artık yüzleşme
zamanının geldiğini ortaya koymuştur. Bu sorun halı
altına süpürülerek üzeri örtülecek bir sorun değildir. Konunun
uzmanları ve sivil toplum örgütleri, özellikle Rize ilimizde,
yaklaşık 70 bin kişinin yaşadığı binlerce
konut ve ticarethanenin bulunduğu 350 bin metrekarelik deniz dolgu
alanında olası bir deprem şiddetinin 5 kat daha
artacağını ifade etmektedirler. Konuyla ilgili olarak 21
Aralık 2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına bir araştırma önergesi vermiş
ve bu dolgu alan için bir kentsel dönüşüm projesinin bir an önce hayata
geçirilmesini önermiştim. İnşallah, gündeme alınır ve
gerekli tedbirlerin alınmasına bizim de bir katkımız olur
diye düşünüyorum.
Değerli
milletvekilleri, dolgu alanı üzerine yapılan üstyapı
inşaatlarının önemli bir kısmının temelleri deniz
suyunun etkisiyle korozyona uğramış ve bu durum hâlâ, daha devam
etmektedir. Binaların temelleri ve kolonları hem deniz suyu hem de
aşırı yağmur nedeniyle yüzey sularının etkisiyle
zayıflamaya başlamış, hatta çürümeye yüz tutmuştur.
Dolgu zeminlerin üzerine yapılan inşaatların emniyetli
taşıma kapasiteleri zayıftır. Bu, Rize ilimizin dolgu
alanında yer altı ve yer üstü sularının etkisiyle daha da
zayıflamıştır. Dolayısıyla Rize ili dolgu
alanı üzerindeki binaların, Allah korusun, çökme, yan yatma ve
yıkılma gibi riskleri de artmıştır. Sadece üstyapı
inşaatları değil, aynı zamanda altyapı
inşaatları da yani kanalizasyon, su, doğal gaz, elektrik,
telefon ve benzeri boru ve kablo hatları da önemli risk
altındadır.
Rizedeki
durumun bir benzeri kendi şehrim Trabzon için de söz konusudur. Yer
altı suyu 75 santimetre derinde olan Trabzon Akyazı deniz dolgu
alanı üzerinde yapılan ve yapılması planlanan projelerde de
benzer sorunların yaşanması ihtimali maalesef ki büyüktür.
Değerli
milletvekilleri, hinterlandı dar olan fakat sürekli büyüyen Rize ve Trabzon
gibi illerimizde denizden yer kazanmak adına dolgu yapılması
günümüzün bir gerçeğidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın Sayın Örs.
HÜSEYİN
ÖRS (Devamla) Ancak 1990 yılında yayımlanan Kıyı
Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik bugünkü hâliyle, planlı ve
denetimli dolgu alanlarının oluşturulmasında yetersiz
kalmaktadır. Bu nedenle, deniz dolgularının yeterli
gerekçelerini, deniz ekolojisinin korunmasını, jeolojik, jeofizik
sondaj ve zemin etütlerinin niceliğini, niteliğini belirleyen ve
ciddi kontrolünü sağlayan bir deniz dolgu yönetmeliği
hazırlanarak bir an önce uygulamaya konulmalıdır.
Hepinizi
en derin saygılarımla selamlıyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Örs.
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Bu
maddeyle, her alanda kendilerini doğasever olarak lanse ettirmeye
çalışan AKP yetkilileri doğanın
doğallığını mühendislik oyunlarıyla yerle bir
etmeye devam etmektedir. Söylemde, kıyıların
betonlaştırıldığı, insanların topraktan
uzaklaştırılıp dikey mimariye mahkûm edildiğini
söyleyen AKP'liler söz konusu kanun teklifiyle tabir yerinde ise Bugüne kadar
yaptığımız doğa katliamı bundan sonra
yapacaklarımızın göstergesidir. demektedir.
Kıyıları
betonlaştırılmak istenen yerlerden biri de Bitlis'in Ahlat
ilçesidir. Cumhurbaşkanının yeni bir saray isteğiyle, yerel
yöneticiler tarafından 10 bin metrekarelik alanın tahsis edileceğini
ancak topoğrafik yapıdan dolayı yer
olmadığını ve kıyıların betonlaştırılması
gerektiğini belirtmektedirler.
Rize'de
bir lojistik merkezine gerek olup olmadığı, Hopa ve Rize
limanlarının ihtiyacı giderip gideremediği konusunda bir
çalışma yoktur. Projenin gerekçeleri anlatılırken 2008
verileri kullanılmıştır. Bu verilere göre deniz
taşımacılığının yüzde 25'i kömür
ithalatı içindir. Deniz yoluyla gelen kömür bölge illerine
taşınıyor. Ancak sadece 2008 verileri üzerinden bir dolgu
çalışması oldukça yanlış olacaktır çünkü kömür
ithal edilen bölgeler doğal gaz kullanımına geçeceği zaman
yapılan doğa katliamı ve yatırım atıl
olacaktır. Buna göre, kömür kullanımı veya talebi bitince
yapılacak olan bu iş de ortadan kalkacaktır.
İyidere
Lojistik Merkezi Projesi dosyasına baktığımız zaman,
projenin inşaat aşamasında dolgu için yaklaşık 4
milyon 630 bin ton anroşman taşın kullanılması
planlanmaktadır. Rize-İyidere arası 16 kilometre yani yirmi bir
dakika civarındadır. Lojistik limanda, depolama, ulaşım, idari
ve benzeri amaçlarla kullanılacak diğer yapıları da
inşa etmek adına yaklaşık 450 bin metrekarelik bir geri
saha dolgu alanı planlanmıştır. Bu projenin bedeli 700
milyon TL'dir. Bu kadar planlama doğanın hiçbir devinimi göz önüne
alınmadan yapılmaktadır.
Bu
nedenlerle ilgili maddenin kanun teklifinden çıkarılması
gerekmektedir.
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde söz sırası İstanbul
Milletvekili Mehmet Bekaroğluna aittir.
Buyurun
Sayın Bekaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, hepinizi saygıyla selamlıyorum. 39 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 7nci maddesi üzerine verdiğimiz
önergeyle ilgili konuşacağım.
Bu
maddede, ekli krokide sınır ve koordinatları belirtilen Rize
dolgu alanı, bu üniversite için, Bitlis Ahlatta devlet konutları,
Çandarlı ve yine Rize İyiderede liman için bir kıyı
dolgusu yapılacak. Bu nedenle, Kıyı Kanunundan muafiyet
isteniyor.
Değerli
arkadaşlarım, gerekçede de belirtilmiş, gerçekten Rizede alan
çok sınırlı, doğru fakat bugün çıkmadı bu problem,
yıllardan beri var ve biz yıllardan beri uyarıyoruz. Ben yirmi
seneden beri Rizede siyaset yapıyorum ve hep de muhalefette kaldım.
Önce Anavatan Partisi Hükûmetini, daha sonra MHP de dâhil oldu, onları
uyardık, sonra, on altı seneden beri de Adalet ve Kalkınma
Partisi Hükûmetini uyarıyoruz. Üniversiteyle ilgili özellikle çok
uyardık. Rizede bu üniversite şehir içinde olmaz, yanlış
yapıyorsunuz. Dinlemediler, şehir içinde her tarafta üniversite
binası yaptılar. Öyle ki üniversite binası ile
vatandaşın evinin penceresi arasında 2 metre mesafe olan yerler
var değerli arkadaşlarım. Oysa Rizede 6-7 kilometre
yukarıda Isırlık diye bir yer var. Burada çoğu da kamuya,
hazineye ait olan 500 dönüm bir arazide bir Rize üniversitesi, Rize Recep
Tayyip Erdoğan Üniversitesi kampüsü kurun dedik, Çıkamayız
kışın oraya. dediler. Ya arkadaşlar, Erzurum 2.200 metre
rakımdadır, nasıl çıkamazsınız 500 metreye, 400
metreye? Dinlemediler, değerli arkadaşlarım. Şimdi ise
denizde dolgu yapacaklar.
Bakın,
biraz evvel konuşan İYİ PARTİ milletvekili Hüseyin Bey de
sözünü etti, Rizede yıllar evvel dolgu yapıldı ve şu
şekilde satıldı: İşte dolgu denizden kara, karadan
para diye takdim edildi. Şimdi orada da on beş seneden beri
uyarıyoruz Adalet ve Kalkınma Partisini. Var mı burada
milletvekili, bilmiyorum.
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) Var, var.
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) Bu binalar tehlikede, yıkılacak Osman Bey.
Sen Mecliste herkese laf atıyorsun ama bu binalar yıkılacak,
raporlar var, buna el atın. İkna edemedik, dinlemediler de
değerli arkadaşlar. Niye dinlemediler? Muhalefet söylüyor diye
dinlemediler.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Osman bayramda gider Rizeye. O kadar Rizeli. Bayramdan
bayrama.
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) Ben her zaman buradayım.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Onun Rizeliliği bayramdan bayrama!
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) Yedi sülalem orada benim, yedi sülalem.
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) Bakın, on altı seneden beri bunları
anlatıyoruz. Şimdi ne yapıyorlar? Şimdi tekrar dolgu
yapacaklar, denizi dolduracaklar.
Değerli
arkadaşlarım, Rizede üniversite binası yapılması,
Rizede lojistik merkez yapılması, liman yapılması,
bunların hiçbirisine karşı çıkmıyoruz. Elbette
bunları destekliyoruz. Elbette bunlara ihtiyacı var. Şehir
hastanesi için de geçen sene Plan ve Bütçe Komisyonundan geçti, aynı
şekilde dolguyla yapılacak şehir hastanesi. Ama henüz bir
kuruş para ayrılmış değil, daha hiçbir şey
yapılmadı.
Bakın,
inadın sonucunda gelinen yerdir. Bugün on altı senelik Adalet ve
Kalkınma Partisi hükûmetinden sonra Rizelilere de buradan bir teessüfümü
bildiriyorum. Bütün bunları anlattık, defalarca da
karşılarına çıktık, bunlar yanlış
yapıyor dedik. Belediyelerde yapılacak 2014 seçimlerinde bütün bu
sıkıntıları anlattık, dinlemediler. Hemşehrimiz
filan dediler, sanki biz Batumdan gelmiştik, rey vermediler,
canları sağ olsun. Dinlemediler ve şimdi gelinen yerde Rize
şehir olmaktan çıkmıştır değerli
arkadaşlarım. Bu yapılanlarla daha güzel olmuyor, daha çok
iş alanı da açılmıyor maalesef. Rize bir inat uğruna
tahrip edilmiştir. Kimseyi dinlemiyorlar. Nasıl olsa
Cumhurbaşkanı var, Cumhurbaşkanı ne derse Rizeli oy
verecek. yerel siyasetçiler, Sayın Osman Aşkın Bak dâhil -cevap
hakkı tanıyorum burada- bu kolaylığa yenildikleri için
Rizeye hiçbir şey yapamamışlardır.
Aslında
milyarlarca lira para aktarılmıştır değerli
arkadaşlarım. Ama bir tane, artı 1 istihdam
yaratılamamıştır değerli arkadaşlarım. Bir
ÇAYKURa ve çaya esir edilmiştir Rize. O çay ve ÇAYKURun da
sınırları gelmiştir. ÇAYKUR şu anda Varlık
Fonunda, ne olacak ne olmayacak belli değil.
Şimdi
Sakarya belediye başkan adayı yapıldı giden ÇAYKUR Genel
Müdürü, işçilere ne dedi biliyor musunuz, geçici işçilere? Siz bir
senelik çayı satın alırsanız, parayı da verirseniz,
sizi daimî işçi yapacağım. Bu adam -bakın, bir daha tekrar
ediyorum- işçilere dedi ki, geçici işçilere: Bir senelik çay
satın alırsanız sizi daimî işçi yapacağım.
Değerli
arkadaşlar, böyle bir devlet var mı, böyle bir kanun var mı,
böyle bir düzen var mı? Bu adam şimdi Sakaryaya belediye başkan
adayı oldu.
Rizede
yapılan şey bu. Bu dolgu ve yapılan bu kadar yatırıma
rağmen Rizede yaşam çok zor Sayın Osman Aşkın Bak.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bekaroğlu.
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) Efendim, sataşma var.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Osman Beye söz hakkı doğdu.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Osman, sataşmadan söz al.
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) Osman konuşsun.
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) Efendim, şunu söyleyeyim, zabıtlara geçsin
diye söylüyorum tabii zaman ekonomisi açısından: Rize şu anda
yatırımlarıyla beraber büyümeye devam ediyor. Organize Sanayi
Bölgesi ful dolu. İkincisini yapıyoruz. Küçük sanayiyi
yapıyoruz.
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) Mikrofonunu aç. Sataştım ona.
Doğruyu söylemiyor.
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) Kentsel dönüşüm için on gün önce sayın
bakanımızla beraberdik orada, çalışmalar devam ediyor.
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) 1 kişiye iş vermediler, 1
kişiye.
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) Rizeliler memnun. Cumhurbaşkanından memnun.
Sandığa gömüyor
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) On beş senedir artı 1 istihdam
yaratılamadı Rizede.
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) 14 seçimdir sandığa gömüyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Rizede oy alıyor; 3-0 3-0
Kendisi de aday oldu, onu da sandığa gömdüler. Hepsini sandığa
gömdüler.
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) Yaslandılar Recep Tayyip Erdoğana.
KADİM
DURMAZ (Tokat) - Rizeliler hâlâ göçmeye devam ediyor.
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) Rizeli hemşehrilerimizle gurur duyuyoruz.
Cumhurbaşkanımızla gurur duyuyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önergeler kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
7nci madde kabul
edilmiştir.
8nci
madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan (2/1520) esas numaralı Gelir Vergisi Kanunu İle Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
8inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederim.
"MADDE
8- 12/4/1990 tarihli ve 3624 sayılı Küçük ve Orta Ölçekli
İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı Teşvik ve Muafiyetleri Kanununun mülga ek
1 inci maddesi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.
EK
MADDE 1- Başkanlık tarafından desteklenen araştırma,
geliştirme, tasarım, yenilik, girişimcilik, iş
geliştirme, üretim ve yatırım faaliyetlerine ilişkin her
türlü süreçte görev yapmak ve mesleki bilgi ve deneyiminden yararlanmak üzere
geçici süreyle kamu görevlileri ile alanında uzman kamu görevlisi olmayan
diğer kişiler Bakanlığın çıkaracağı bir
yönetmelikle görevlendirilebilir. Bu kapsamda görevlendirilen öğretim
elemanları ile kamu görevlisi olmayan alanında uzman diğer
kişilere 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanununun 38inci maddesinde öngörülen aylık tutarın beş
katını aşmamak kaydıyla diğer kanunlardaki düzenleme
ve kısıtlamalara tabi olmaksızın ödeme yapılabilir.
Yapılacak ödemelere ilişkin usul ve esaslar; işin ve hizmetin özelliği,
görev yeri, çalışma şartları ve süreleri gibi hususlar esas
alınmak suretiyle Başkanlıkça belirlenir. 2547 sayılı
Kanuna göre görevlendirilecekler asli görevlerine ait aylık, ücret,
ödenek, her türlü zam ve tazminatlar ve diğer mali ve sosyal haklar ile
2547 sayılı Kanunun 58inci maddesinde öngörülen ödemelerden
aynı usul ve esaslar çerçevesinde yararlanmaya devem eder. Bu maddede
öngörülen ödemeden yararlananlara 6245 sayılı Harcırah Kanununa
göre harcırah ödenmez.
Mehmet
Metanet Çulhaoğlu İsmail
Koncuk Fahrettin
Yokuş
Adana
Adana Konya
Arslan
Kabukcuoğlu Yavuz
Ağıralioğlu İmam
Hüseyin Filiz
Eskişehir İstanbul Gaziantep
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Adana Milletvekili İsmail Koncuk konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Koncuk. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
İSMAİL
KONCUK (Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle
Ceyhanda bir sel olayı yaşandı bugün. Hemşehrilerime
geçmiş olsun dileklerimi ifade etmek istiyorum. Ceyhan Nehrinin
taşması sonucunda Ceyhan-Kadirli yolu ulaşıma kapandı,
bazı köylerimizde de ulaşımda problemler yaşanıyor.
Allah beterinden korusun diyorum. Tabii, Çukurovadaki diğer illerimizde
de, Mersinde, Tarsusta da sel felaketi yaşandı. Tüm Çukurovalı
hemşehrilerime geçmiş olsun dileklerimi ifade etmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, yine bir vergi kanunuyla karşı
karşıyayız. Aslında, yani böyle dişe dokunan çok fazla
değişiklik yok yani vergi kanunu ifadesi son derece önemli bir
ifade ama böyle, etkileyici, çarpıcı,
vatandaşlarımızın, milletimizin beklentilerini karşılayan
bir değişiklikle karşı karşıya
olmadığımızı burada ifade ediyorum. Plan ve Bütçe
Komisyonu üyemiz İsmail Tatlıoğlu da buradaki bazı
maddeleri İYİ PARTİ Grubu olarak desteklediğimizi zaten
ifade etti. İşte, evde üretilen ev hanımları diyor burada
ama- havlu, çorap, örtü, çarşaf ve benzeri ürünlerin vergiden muaf
olması konusu elbette önemli. Tabii, burada çok gündeme geldi ama biz
İYİ PARTİ olarak bir kere daha gündeme getirelim. Bu 30 bin lira
civarındaki vergi muafiyetinin yeterli olmadığını,
bunun yüzde 70-80inin anamal gideri olduğunu zaten hepimiz biliyoruz.
Dolayısıyla çok fazla büyük bir rakam değil. Bunun 2 katına
çıkarılması zaten AK PARTİ Grubunun da -Komisyon
Başkanımız Süreyya Bey de burada ifade etti ama- birçok
kişinin de kabulü olmasına rağmen, maalesef, kanun maddesi
hâline gelmedi. Enteresan bir durum yani bu kadar aklıselim, herkesin
kabul ettiği maddelerin dahi burada düzeltilerek Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna gelmemesini de anlamakta zorlanıyoruz.
Tabii,
7nci madde evlere şenlik bir madde. Benden önceki milletvekilleri de
bilhassa Sayın Cumhurbaşkanının o
konuşmasını okudu, ben de kendi üslubumca okuyacağım.
Diyor ki Sayın Cumhurbaşkanı: Denizlerimizin
kenarlarını, orman alanlarını betona çevirme gayretinde
olanlar var. Şu para var ya, nelere muktedir şu kapitalizm. Doğa
şöyle olmuş, böyle olmuş umurlarında değil. Son
derece güzel bir tanımlama, aynen katılıyorum ama şimdi, bu
tanımlama bir yana, bu 7nci madde bir yana.
Değerli
milletvekilleri, poşeti 25 kuruş bedelle satmakla çevreci
olunamıyor demek ki. Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı
vatandaşın huzuruna çıkacak, deniz kenarlarının, orman
alanlarının betona çevrilmesinden rahatsızlığı
ifade edecek ama Rizede, İzmirde, Ahlatta deniz ve göl kenarlarını
biz betona çevireceğiz; bunu milletimize nasıl izah edebileceksiniz?
Böyle bir tenakuzu siyaseten izah edebilmek mümkün mü bilmiyorum. Gerçi siz bu
konuda mahirsiniz, onu da ifade edeyim. Yani kendi
tenakuzlarınızı dahi millete doğru olarak takdim etmek
konusunda mahir olduğunuzu da burada ifade etmek istiyorum. Ama çevrecilik
adına bu 7nci madde tam bir garabet, tam bir tezat uygulamadır; bunu
da çevrecilik adına burada kınadığımı ifade
ediyorum. Denizlerimizi, göllerimizi betonlaştırarak çevreci
olunamıyor demek ki ama televizyonlarda, miting meydanlarında millete
başka, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda başka olmaz.
Bunun, yüce dinimizde bir adı var, burada sizleri fazla kırmamak
adına söylemek istemiyorum ama bu riyadır, bu riyadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın Sayın Koncuk.
İSMAİL
KONCUK (Devamla) Yaptıklarımız ile dilimizden çıkan
ifadeler çelişiyorsa bunun adına riya deniliyor, bunun adına
ikiyüzlülük deniliyor. Bu, herhâlde Türkiye Büyük Millet Meclisine, bir
siyasi partiye, bir iktidar partisine yakışır bir tutum
değildir. Bu maddeyi, tabii 8inci maddeyi, biz de diğer muhalefet
partileri gibi kabul etmedik, doğru bulmadık. Bu anlayış
mutlaka değişmelidir.
Değerli
milletvekilleri, gönül isterdi ki vergi kanununda değişiklik
yapılması diye isim verdiğiniz bu değişiklikler
içerisinde keşke şu yüzde 15lik, 20lik, 27lik dilimler yeniden
gözden geçirilseydi. Büyük bir feryat var, kulaklarınızı
tıkıyorsunuz, görmezden geliyorsunuz. Milletten koptuğunuz,
milletten uzaklaştığınız, bu maddelerde dahi çok net
olarak görülüyor diyorum. İnşallah 31 Mart tarihinde millet şu
ayaklarınızı yere bastıracak, yere bastıracak;
bastırmalı, yoksa 31 Marttan sonrası millet için facia olacak
diyorum.
Saygılar
sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Koncuk.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 39 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
8inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Mehmet
Bekaroğlu Emine
Gülizar Emecan Cavit
Arı
İstanbul İstanbul Antalya
Süleyman
Girgin Rafet
Zeybek Kamil
Okyay Sındır
Muğla Antalya İzmir
MADDE 8- 12/4/1990 tarihli ve 3624 sayılı Küçük
ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme
İdaresi Başkanlığı Teşvik ve Muafiyetleri
Kanununun mülga ek 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde
yenilenerek düzenlenmiştir.
"EK
MADDE 1- Başkanlık tarafından desteklenen araştırma,
geliştirme, tasarım, yenilik, girişimcilik, iş
geliştirme, üretim ve yatırım faaliyetlerine ilişkin her
türlü süreçte görev yapmak ve mesleki bilgi ve deneyiminden faydalanmak üzere
geçici süreyle kamu görevlileri ile alanında uzman kamu görevlisi olmayan
diğer kişiler görevlendirilebilir. Bu kapsamda görevlendirilen
öğretim elemanları ile kamu görevlisi olmayan alanında uzman
diğer kişilere 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanununun 38 inci maddesinde öngörülen aylık
tutarın beş katını aşmamak kaydıyla diğer
kanunlardaki düzenleme ve kısıtlamalara tabi olmaksızın
ödeme yapılabilir. Yapılacak ödemelere ilişkin usul ve esaslar;
işin ve hizmetin özelliği, görev yeri, çalışma
şartları ve süreleri gibi hususlar esas alınmak suretiyle
Başkanlıkça belirlenecektir. 2547 sayılı Kanuna göre
görevlendirilecekler asli görevlerine ait aylık, ücret, ödenek, her türlü
zam ve tazminatlar ve diğer mali ve sosyal haklar ile 2547
sayılı Kanunun 58 inci maddesinde öngörülen ödemelerden aynı
usul ve esaslar çerçevesinde yararlanmaya devam eder. Bu maddede öngörülen
ödemeden yararlananlara 6245 sayılı Harcırah Kanununa göre harcırah
ödenmez.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz talebi yok.
Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan
değişiklikle madde metninin daha iyi anlaşılması
amaçlanmaktadır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Önerge
kabul edilmemiştir.
8inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
8inci madde
kabul edilmiştir.
9uncu
madde üzerinde iki adet önerge vardır, aykırılık
sırasına göre işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan (2/1520) esas numaralı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 9uncu
maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
İsmail
Koncuk Yavuz
Ağıralioğlu İmam
Hüseyin Filiz
Adana İstanbul Gaziantep
Arslan
Kabukcuoğlu Fahrettin
Yokuş Mehmet
Metanet Çulhaoğlu
Eskişehir Konya Adana
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu
konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Kabukcuoğlu. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
ARSLAN
KABUKCUOĞLU (Eskişehir) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 39 sıra sayılı Kanun
Teklifinin 9uncu maddesi üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına
söz almış buluyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Türkiye
İstatistik Kurumu Kasım 2018 verilerine göre ülkemizde 11 milyondan
fazla otomobil bulunmaktadır. Bu araçların yüzde 39 kadarı
LPGlidir. LPGli araçlar klasman olarak nispeten düşük güçte ve
düşük konfordadır. Pek çok durumda, araç, bir aile için mecburiyetler
listesine girmektedir. LPGli araçların yakıt almasını
kolaylaştıracak fırsatların sağlanması yerinde
olmuştur. Benzine göre kendi bünyesinde bazı riskler
taşıyan LPGnin bu tehlikelere karşın litre bedelinde
benzinin bedelinin 1/3ü kadar olması bu aracı kullanacak
insanlarımıza sosyal yardım olacaktır.
Asgari
ücret 2018 yılında 353 avro, günümüzde ise 324 avroya
düşmüştür. Asgari ücretle geçinen 6 milyon 700 bin kişi ve
asgari ücret altında 1 milyon 800 bin kişi yaşamaktadır.
İYİ PARTİnin teklif ettiği asgari ücretin vergi
dışında bırakılması talebi, normalde bu ailelere
bir rahatlık getirecekti. Aslında Hükûmet de konunun
farkındadır. Ev kadınlarının kazancının bir
nevi vergi dışı bırakılması ve onları evde
üretime teşvik etmek, aynı zamanda Hükûmetin aczinin bir ifadesidir.
Ne çare ki gelir garantili yollar, köprüler, tüp geçitlerden, hastanelerden
vatandaşa verecek para kalmıyor. Evinde ufak çapta üretim
yapılmasına evin erkekleri de dâhil olacaktır. Erkeklerde
istihdamın yüzde 65, kadınlarda yüzde 30 olduğunu
düşünürsek yine de bu işten en çok yararlanacak olan
kadınlardır. Doğrusu, ev işiyle uğraşan
kadınlar evlerindeki sınırlı konfordan fedakârlık
etmek zorundadırlar. Evlerinin bir kısmını yapacakları
bu işlere ayıracaklardır, evlerini aynı zamanda iş
yeri hâline getireceklerdir. Eşler, çocuklar da işe müdahil
olacaktır. Bunlar oyalanıp duracaklar. El emeği göz nuru örgü,
dantel veya erişte, tarhana ne kadar insanların yoksulluğuna
çare olabilir ki? Bu, olsa olsa onların yoksulluklarına
katlanmaları için, yoksulluğu kendilerine bir kader bilmeleri için
bir araç olabilir. Bu durum, aslında Eskişehirin Çamlıca
Mahallesinde, Gündoğdu Mahallesinde oturmakta olan, yaşamakta olan
vatandaşlar için biraz daha oyalanma olabilir. Devlete düşen,
insanları pek çok yerde sadaka bile sayılmayacak gelirlere mahkûm
etmek yerine kişi başına 10 bin dolar olduğu iddia edilen
gayrisafi millî hasılanın eşit olarak
dağıtılmasını sağlamak olmalıdır.
Varsayalım
ki insanlar emek zahmet bu işe başladılar, bin bir emekle belli
bir düzeye getirdiler, tam bellerini doğrultacakken bu sefer de vergi
memurları tepelerine dikilecektir. Büyük iş insanlarından,
müteahhitlerden bir şey alamayan devlet, emin olunuz bu insanlardan elini
hiç çekmeyecektir. Elli yıl önce Hindistandaki, Bangladeştekine
benzeyen, insanlara refah getirmeyen yöntemlere ümit beslemek on yedi
yıllık AK PARTİ Hükûmetinin ülkeyi getirdiği hazin
noktadır. Dar gelirliler için yapılması gereken böyle palyatif
çözümler değil eğitimde, ahlakta, adalette ülkeyi çağdaş
seviyelere getirmek yani ülkeyi orta gelir tuzağından çıkartmak
olmalıdır.
Hepinize
saygılar sunarım. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kabukcuoğlu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 39 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
9uncu maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Mehmet
Bekaroğlu Emine
Gülizar Emecan Cavit
Arı
İstanbul İstanbul
Antalya
Süleyman
Girgin Kamil
Okyay Sındır
Muğla İzmir
MADDE
9- 2/3/2005 tarihli ve 5307 sayılı
Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG)
Piyasası Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunun 5 inci maddesinde bulunan ikinci
fıkranın ikinci cümlesi ile yedinci fıkrasının üçüncü
cümlesi yürürlükten kaldırılmış ve dördüncü
fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Dağıtıcıların,
teknik düzenlemelere uygun depolama ve/veya dolum tesisine sahip olması
zorunludur.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır
konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Sındır. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
KAMİL
OKYAY SINDIR (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 39 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
9uncu maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum.
Tabii,
bu sözüme önce sorularla başlamak istiyorum. Birinci sorum şu
değerli arkadaşlar: Türkiye Cumhuriyeti, Anayasanın 2nci
maddesinde de belirtildiği şekliyle acaba gerçekten demokratik,
gerçekten laik, gerçekten sosyal ve gerçekten bir hukuk devleti midir?
Demokrasiyi, laikliği ve sosyal devleti
tartışmayacağım burada ama hukuk devleti üzerine birkaç
sözüm var. Örneğin, Sayın Cumhurbaşkanı Anayasanın
103üncü maddesi uyarınca hepimizin önünde, milletin önünde bir ant
içiyor, tarafsızlık yemini ediyor; uyuyor mu? Bu sorunun
yanıtı hepimiz tarafından gayet iyi biliniyor aslında.
Kimimiz açıkça Hayır. diyebiliyor, kimimiz Hayır. derse
başına ne iş geleceğini düşündüğünden bu konuda
düşüncelerini kendine saklıyor.
Bir
başka soru: Örneğin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı,
Anayasanın 94üncü maddesinde belirtildiği gibi Meclis
Başkanı, Başkanvekilleri, üyesi bulundukları siyasî
partinin veya parti grubunun Meclis içinde veya dışındaki
faaliyetlerine katılamazlar. hükmüne uyuyor mu? Gidip İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanlığı için bir siyasi
faaliyet gerçekleştirirken, aynı gün gelip Meclis çatısı
altında, hepimizin bir Başkanı olarak bu göreve devam ediyor mu,
bu görevini sürdürüyor mu?
Şimdi,
değerli arkadaşlar, örneğin, seçimlerde mühürsüz oy
pusulası, mühürsüz zarflarla kullanılan oylarla ilgili kanun
emretmesine rağmen, Yüksek Seçim Kurulu tarafından -ki bir yargı
organı olarak, yüksek yargı organı olarak- yetkisini de
aşarak tam kanunsuzluk yapıldı mı, bu oylar geçerli
sayıldı mı? Bunun daha nicelerini sayabiliriz.
Bizim
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak Anayasa Mahkemesine -Anayasaya
aykırılık olduğunu iddia ettiğimiz- sunduğumuz
birçok metin henüz daha görüşülmedi veya bir sonuç alabildik mi?
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bu hukuksuzluğun sonu, en son
geldiğimiz örneği Komisyonumuzda hukuk dışı bir
uygulama; İç Tüzükümüzün 26ncı maddesi Komisyonların
toplantıya çağrılması başlıklı maddesi, Zorunluluk
olmadıkça komisyon toplantısı için çağrı, en az iki
gün önceden yapılır. diyor. Peki, bu torba kanun teklifinin
Komisyonda görüşülmesi için yapılan çağrı acaba ne zaman
yapıldı? 9 Ocak 2019, saat 18.30da, hani mesai de bitmiş. Hani
çeşitli kamu kurumlarına, kuruluşlarına veya özel sektörde
bazı çalışanlara bir soru, görüş sormaya kalksak
bulamayacağız.
Hemen
ertesi gün, 10 Ocakta, sabah saat 11.00de Komisyon toplantıya
çağırılıyor ve bu 18di, 1 madde çıkarıldı
ki aslında Plan ve Bütçe Komisyonunu da ilgilendiren bir maddeydi.
Çıkarılmış olan
Bu Komisyon toplantısı hemen
ertesi gün sabah yapılıyor. Peki, biz 11 farklı kanun içeren
böyle bir kanun teklifinin üzerinde görüşlerimizi oluşturabiliyor
muyuz? Bu, İç Tüzük ihlali değil midir? Söz konusu, yapılan
İç Tüzük ihlali bu kadar kolayca geçiştirilebilecek mi? Bu kanun
teklifi hazırlanırken tali komisyonlara, meslek
kuruluşlarına kanun teklifini hazırlayan
arkadaşlarımız, milletvekili arkadaşlarımız
sormuşlar mıdır? Onlar sormuş, bilgi almış olabilirler
kamu kurumlarından. Peki, biz Komisyon üyeleri olarak bu maddeler üzerinde
kendi bilgimizi geliştirecek, artıracak, fikir üretecek zamana sahip
olabildik mi? Olamadık. Peki, bu Komisyon ne iş yapar, bu Komisyon
neden toplanır, bu Komisyon alelacele neden toplanır da buraya
gündeme- bu kanun teklifi, torba kanun gelir? Ne yazık ki bu konu
anlaşılabilir değil.
Ben
ilk soruma geri dönmek istiyorum. Gerçekten bir hukuk devleti miyiz? Bu sorunun
yanıtını sözlerin arasında, sizin kendi zihninizde gayet
açık ve net verdiğinizi biliyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Sındır.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
9uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
9uncu madde
kabul edilmiştir.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 00.04
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 00.28
BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur),
Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47nci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
39
sıra sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon
yerinde.
Geçen
oturumda, birinci bölümde bulunan maddelerin oylamaları
tamamlanmıştı.
Şimdi
ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci
bölüm, 10 ila 17nci maddeleri kapsamaktadır.
İkinci
bölüm üzerinde ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kayseri
Milletvekili Mustafa Baki Ersoya ait.
Buyurun
Sayın Ersoy. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakikadır.
MHP
GRUBU ADINA MUSTAFA BAKİ ERSOY (Kayseri) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 39 sıra sayılı Gelir Vergisi
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifinin 10 ila 17nci maddelerini kapsayan kısmı üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi ve ekran başında bizleri izleyen
yüce Türk milletinin tüm fertlerini saygıyla selamlıyorum.
Teklif,
2016, 2017 ve 2018 yıllarında da uygulanmış olan ve
işverene sağlanan asgari ücret sigorta prim desteğinin 2019
yılında da uygulanmasını içermektedir. Daha önceki yıllarda,
çalışan işçi sayısına bakılmaksızın
işçi başına 100 Türk liralık destek verilmekteydi. Bu
düzenlemeyle, 2019 yılında 500 ve üzeri işçi
çalıştıran iş yerleri için destek miktarı günlük 3
lira 36 kuruş yani aylık 101 Türk lirası olarak uygulanacak,
500ün altında işçi çalıştıran iş yerleri için
ise 2018 yılında verilen günlük 3 lira 33 kuruş yüzde 50
artırılarak 5 Türk lirasına çıkarılacak ve aylık
150 Türk lirası olarak uygulanacaktır. Bu sayede işletmelerimiz
asgari ücret teşvikiyle korunmaya devam edilecek, küçük işletmelere
devlet tarafından sağlanan katkının miktarı da
artmış olacaktır.
Ülkemizde
gerçekleştirilen AR-GE ve yazılım faaliyetleri sonucu elde
edilen patent ve faydalı model belgelerine konu buluşların
satışı, kiralanması, seri üretimi ve üretim sürecinde
kullanılmasından elde edilen kazançların yüzde 50si gelir ve
kurumlar vergisinden istisnadır. Kurumlar Vergisi Kanununa göre söz
konusu istisnadan faydalanılabilmesi için 551 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname kapsamında Patent veya Faydalı Model Belgesi
alınması ve anılan kanun hükmünde kararname kapsamındaki
kişilerden olunması gerekmektedir. Ancak 551 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname, 22/12/2016 tarih ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet
Kanunuyla yürürlükten kaldırılmış olup 6769
sayılı Kanunda 551 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye
yapılan atıfların, ilgili olduğu maddeler itibarıyla
6769 sayılı Kanuna yapıldığına dair madde yer
almamaktadır. Dolayısıyla mevcut durumda 6769 sayılı
Kanun kapsamında Patent veya Faydalı Model Belgesi alınan buluşlardan
elde edilen kazançlar için anılan istisnadan yararlanılabilmesi
mümkün değildir. Bu maddeyle yapmış olduğumuz teknik
düzenleme, alınan Patent veya Faydalı Model Belgesine konu
buluşların, elde edilen kazançların gelir ve kurumlar vergisi
istisnasından faydalanmasını sağlamaktadır.
2019
UEFA Süper Kupa Finali ve 2020 UEFA Şampiyonlar Ligi Finali ülkemizde
oynanacaktır. İki yıl öncesine kadar bu şampiyonalar
UEFAnın atamasıyla Avrupanın çeşitli ülkelerinde
yapılmaktaydı. Adaylık sürecinin başlatılması ve
bu 2 şampiyonanın yapılacağı ülkelerin tıpkı
Avrupa Futbol Şampiyonası ve Dünya Futbol Şampiyonası gibi
bir adaylık süreciyle belirlenir hâle gelmesiyle UEFA, ülkelerden çeşitli
garantiler istemeye başlamıştır. 6ncı maddede yer
alan KDV istisnasıyla birlikte düşünüldüğünde teklifin 12nci
maddesinde yer alan gelir ve kurumlar vergisi muafiyeti, 2019 yılı
Süper Kupa Finalini ve 2020 Avrupa Şampiyonlar Ligi Finalini -2005
yılında İstanbul Olimpiyat Stadında oynanmış
olmasına rağmen- 2nci kez almamızda avantaj
sağlamıştır.
Yurtdışı
Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığında
uzmanlaşmayı artıran ve personelin lehine hükümler getiren bu
düzenlemeyle, Başkanlıkta fiilen en az beş yıl
çalışanların diğer şartları
taşıması kaydıyla uzmanlığa atanabilmesini
sağlayan mevcut düzenlemeye ek olarak ataması
yapılacakların Başkanlıkta sözleşmeli olarak
yıllardır sunduğu katkıların özlük haklarına
yansıması amaçlanmaktadır. Bu sayede gelir kaybının
makul bir seviyeye çekilmesi, iş sonu tazminatı, mesai ücretleri ve
benzer diğer ödemelere ilişkin olası hukuki ihtilafların
önüne geçilmesi, mevcut uygulamaya yönelik belirsizlikler ve kayıtlar
nedeniyle atama için başvurmayan personele ek süre verilerek düzenlemenin
nihai amacına ulaşması sağlanmaktadır.
Teklif,
enerji piyasalarını ilgilendiren, bu sektörde faaliyet gösteren
firmaların ekonomide yaşanan spekülatif dalgalanmalara
karşı ihtiyatlı olmalarını sağlayan ve nihai
tüketiciye ekonomik anlamda olumlu yansımaları olacak şekilde
düzenlenmesini kapsamaktadır.
Enerji
piyasalarında borsada olduğu gibi ileri tarihli anlaşmalar
yapılmaktadır. Borsa İstanbulda da vadeli işlemler
adı altında ileri tarihli enerji ticareti yapılmaktadır.
Hâlihazırdaki düzenlemeye göre SPK mevzuatı, vade dolduğunda
fiziki teslimatın yapılıp yapılmadığını
kontrol etmeye cevaz vermemektedir. Bu kapsamda, 14üncü maddede yapılan
düzenlemeyle sayaç ölçümlerine dayanarak fiziksel teslimat
şartını sağlamayı amaç edinen ve ileriki tarihteki
enerji tedariki sayesinde enerji ticaretini garantiye almak suretiyle piyasaya,
katılımcılara güven veren, işlem yapısını
hukuken garanti altına alan bir sistemin kurulması öngörülmektedir.
Yurt dışında da benzerleri yapılan bu uygulama, tedarikçinin
üreticiyle ileri tarihli fiziksel teslimat koşuluyla anlaşma yaparak
fiyatı kendisi açısından garanti altına alabilmesine imkân
vermektedir. Bu sayede, örneğin, altı ay sonra elektrik
fiyatları ya da doğal gaz fiyatlarının ne
olacağı, kuraklık olup olmayacağı gibi risklerin
tedarik sürecine olan etkisi bertaraf edilecek, yapılan denetim
neticesinde elektriği eksik üreten üreticinin veya eksik alan
tedarikçinin, dengesizlik maliyetine katlanması söz konusu olacaktır.
Teklifle,
EPİAŞ tarafından işletilen veya mali
uzlaştırmayla diğer mali işlemleri yürütülen piyasalara
ilişkin olarak risk yönetimi, teminat yönetimi, temerrüt yönetimi ve
temerrüt garanti hesabına ilişkin usul ve esasların EPDK
tarafından çıkarılan yönetmelikle belirlenmesi
amaçlanmaktadır. Ayrıca, EPİAŞ tarafından
işletilen veya mali uzlaştırmayla diğer işlemleri
yürütülen piyasalar kapsamında alınan teminat ve temerrüt garanti
hesabı varlıklarının da yasal takipler
karşısında koruma altına alınması
amaçlanmaktadır. Enerji piyasasında elektrik üreten veya elektrik
satan şirketlerin EPİAŞ nezdindeki teminatlarının
hacze, rehine, iflas veya tasfiyeye konu edilebileceği ve ürettikleri veya
sattıkları elektrik fiyatlarına bu riskleri ekleyecekleri
durumu, elektrik fiyatlarının da yukarı yönlü değişmesi
ihtimalini beraberinde getirmektedir.
Teklifin
15inci maddesiyle, EPİAŞa verilen teminat mektuplarının
elektrik piyasasına ilişkin olduğu, sadece bu işlemler için
kullanılabileceği kesin, kati ve süresiz olduğu da
aşikârdır. Dolayısıyla bu teminatların haciz veya
rehine konu edilmemesi elektrik fiyatlarında yaşanabilecek
yukarı yönlü baskının önüne geçmesini sağlayacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamı noktalamadan
önce gündeme getirilmesini elzem gördüğüm bir konuya değinmek
istiyorum. Bildiğiniz üzere, seçim bölgem olan Kayserimiz, 1 milyon 370
binin üzerindeki nüfusu, 4 üniversitesi, fakülte hastanesi ve Türkiye'nin en
büyük şehir hastanesini bünyesinde bulunduran, başta Erciyes
Dağı olmak üzere kış ve kültürel turizm imkânlarına
sahip, yakın zamanda 4üncü organize sanayi bölgesine kavuşacak 1,7
milyar dolara ulaşan ihracatıyla ülkemiz açısından her
yönden önemli bir ilimizdir. Gelin görün ki Kayserimiz, ülke ekonomisine olan
bunca katkısına rağmen yıllardır hep ihmal
edilmiştir. Bu ihmalin en büyük göstergesi ise ülkemizin coğrafik olarak
en merkezî konumunda olmasına karşın, hak ettiği ve gereken
ulaşım yapısına henüz kavuşturulmamasıdır.
Kayserimizin elverişli ulaşım imkânlarına sahip
olması, yine ilimiz hastanelerinden faydalanmakta olan çevre illerimiz
vatandaşları açısından da elzem bir durumdur. Tüm bu
etmenlere rağmen ilimizle bağlantılı herhangi bir otoyol
projesi yapılmamakla birlikte âdeta mahrumiyet bölgesi olarak ilan
edilmiş ve var olan projelere dâhil edilmemiştir. Örneğin, 24 Ağustos
2017 tarihinde Ankara-Niğde Otoyolu Projesi yapımına
başlanmıştır. Ankara ve Niğde arasında
yapılacak olan bu yolun toplam uzunluğu, bağlantı
yollarıyla birlikte 330 kilometreyi bulmaktadır. Fakat gelin görün ki
Kayserimiz, bu projede de yerini bulamamış, yine hizmetten mahrum
bırakılmıştır.
Talebimiz
çok açık ve nettir, biz, hakkımız olanı yıllarca
Haktan dileyebildik, şimdi ise sayın bakan, sesimizi duyacaktır
diye ümit ediyoruz. Bu konuda kendisinin gerekli hassasiyeti göstereceğine
yürekten inanıyoruz. Bizler Kayseri halkı olarak çok çalıştık,
ülkemize sayısız iş yeri, fabrika ve marka
kazandırdık. En azından hâlihazırda uygulama
aşamasına gelmiş bulunan Ankara-Niğde Otoyolu Projesine
Kayseri ilinin de dâhil edilmesinin en büyük hakkımız olduğunu
düşünüyor ve Kayserimizin, bu yola kavuşmasından sonra ülke
ekonomimize sağlayacağı katkının büyüyeceğinin
aşikâr olduğunun bir kez daha altını çizmek istiyoruz.
Sözlerimi
tamamlamadan önce, geçtiğimiz salı akşamı Kayserimiz
ilçelerinde, özellikle de Talasta meydana gelen, saatteki hızı 90 kilometreye
kadar ulaşan fırtına sonucu maddi ve manevi kayba uğrayan
tüm hemşehrilerimize geçmiş olsun dileklerimi iletiyor,
tekrarının yaşanmamasını Cenab-ı Haktan
diliyorum.
Söz
konusu teklifin, ülkemize, milletimize hayırlı olmasını
temenni ediyor, Gazi Meclisimizi ve yüce Türk milletini saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Ersoy.
İkinci
söz, İYİ PARTİ Grubu adına Aksaray Milletvekili Ayhan
Erele ait.
Buyurun
Sayın Erel. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
on dakikadır.
İYİ
PARTİ GRUBU ADINA AYHAN EREL (Aksaray) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, yüce Türk milleti; Gelir Vergisi Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin ikinci bölümü üzerine İYİ PARTİ adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ekmek,
su, aş bulmak gecikebilir, temele taş bulmak gecikebilir, devlete
baş bulmak gecikebilir; adalet gecikmez, tez verilmeli. Yargının
kurucu unsuru olarak yasaca tanımlanan avukatlık mesleği ve savunmanın
temsilcileri avukat meslektaşlarımızın sorunları gün
geçtikçe çığ gibi büyümektedir. Adalet, mülkün temeli ise savunma da
adaletin temelidir. Savunmasız adil bir yargılama düşünülemez.
Bağımsız olduğu iddia edilen yargımızda çok
önemli görev üstlenen avukatlar acaba bugün hangi şartlarda
çalışmaktadır, bunun farkında mıyız? Ünlü bir
düşünürün özlü sözünde belirttiği gibi, avukatlar efendileri olmadan
yargıdaki yerlerini almak için büyük fedakârlıkla
çalışmaktadırlar. Bu onurlu mesleğin mensubu olarak bugün
burada bir nebze de olsa avukatların sorunlarını yüce Meclisin
dikkatine sunmak istiyorum.
Bugün,
ülkemizde, tüm olumsuz şartlara rağmen var olmaya çalışan
avukatlığın ve savunmanın onurunu koruma mücadelesi
verdiklerinin bilinmesini isterim. Avukatlık mesleğinin özellikle
ekonomik yönden zayıflaması sonucu, bir kısım
meslektaşlarımızın meslek kurallarına uygun
davranmasının azalması, mesleki geleneklerinin göz ardı edilmesi
sonucu, zaten tarafsızlığı ve güven unsuru son
sıralarda yer alan yargı için de hukuka olan güvenin yok olması
sonucunu doğurmuş, halk arasında Avukat tutma, hâkim tut.
sloganının doğmasına neden olmuş durumdadır.
Her
ne kadar toplumun genelinde avukatlık mesleği oldukça iyi
kazandıran bir meslek algısı yer etmiş ise de bunu tüm
avukatlar için söylemek pek mümkün değildir. Ekonomik sorunları dile
getirmenin meslek onurunu zedeleyebileceği düşünülse de
amacımız, meslek onuruna zarar vermek değil, meslek
itibarını zedelememek adına pek fazla dillendirilmeyen bu konuyu
irdeleyerek ekonomik sıkıntılar yaşayan genç avukatlara
çözüm önerileri sunabilmektir.
Avukatlık
mesleği, salt para kazanma arzusuyla yapılacak bir meslek
değildir. Lakin her insan gibi avukatlar da öncelikle temel
ihtiyaçlarını karşılayabilmek, ardından gerek
kendileri gerekse bakmakla yükümlü oldukları insanların
ihtiyaçlarını karşılayabilmek adına gelire ihtiyaç
duyarlar. Bugün mesleğinin başında bulunan genç
meslektaşlarımızın, büyük hukuk bürolarında
sigortalı çalışan avukatların sigorta primleri dahi yeri
gelmekte kuruma gerçek ücretler üzerinden bildirilmemektedir.
Çalışmak zorunda kalan genç avukatın bu duruma istemeden de olsa
ses çıkarmadığı gözlenmektedir. Çalışmak
zorundayım. diyen avukata sormak gerek: Kendi hakkını
savunamayan bir avukatın, başkasının hakkını
savunması mümkün müdür? Baro aidatlarını, sigorta primlerini
dahi ödemekte zorlanan avukat sayısının oldukça fazla
olduğu düşünüldüğünde özellikle genç avukatların büyük bir
kısmının ya bürolarını kapatıp hiç büro açmadan
başka bürolarda ücret karşılığı
çalıştığına veya kamuda ücretli avukatlık
yaptıklarına tanık olmaktayız. Ekonomik
sıkıntılar sonucu, Yoksulluk haksızlık getirir.
sözünde de belirtildiği gibi, avukatlar ister istemez meslek
kurallarının dışına çıkmaya, iş alabilmek,
gelir elde edebilmek adına meslek kurallarıyla
bağdaşmayacak şekilde hareket etmeye, mesela reklam
yasağına uymamaya veya yukarıda ifade edildiği gibi
inanmadıkları işleri almaya zorlanmaktadır. Ekonomik
sorunları bulunan avukatın, meslek ilke ve kurallarına uygun
davranmasını beklemek oldukça ütopik bir yaklaşım
olacaktır. Oysa ekonomik sorunlarını çözmüş bir avukat kamu
hizmetini ifa ederken bağımsız ve güçlü olacak, özellikle
bağımsız ve güçlü avukatlar da Avukatlık Kanununun 1inci
maddesinde belirtilen yargının kurucu unsurlarından olan
bağımsız savunmayı serbestçe temsil etme görevini gerçek
anlamda yerine getireceklerdir.
Kısa
bir süre içinde savunmanın temsilcileri avukatların tüm
sorunlarını anlatmak mümkün değildir. Kısaca,
avukatlık mesleği yani savunma can çekişmektedir. Can
çekişen kutsal avukatlık mesleğine ve onun temsilcilerine bir
gün herkesin ihtiyacı olabileceği akıldan
çıkarılmamalıdır. Türkiye Barolar Birliği
Başkanı Sayın Feyzioğlunun kısmen olsa da
sorunları dile getiren bir metnini burada sizlerle paylaşmak
istiyorum:
Avukatlık
stajına kabul ve avukatlık sıfatını kazanma
sınava bağlanmalıdır. Hukuk fakültelerinin öğretim
kalitesi artırılmalı, kontenjanları düşürülmeli, yeni
hukuk fakültesi uzun yıllar açılmamalıdır. Sayılar,
sorunun büyüklüğünü göstermekte yeterlidir. Yaklaşık 120 bin
kayıtlı avukat vardır, stajyer avukat sayısı ortalama
15 bindir. Hukuk fakültelerinde 70 bin civarında öğrenci
bulunmaktadır. Beş yıl sonra avukat sayısı 200 bini
bulacaktır. Mahkeme kalemlerinde, noterlik dairelerinde, banka
şubelerinde, tapu dairelerinde hukuk fakültesi mezunları için belli
sayıda kadronun ayrılması hem uyuşmazlıkları
önleyecek hem de hukuk fakültesi mezunu gençlerimize iş imkânı
yaratacaktır.
İdare
mahkemesi hâkimlerinin herhangi bir fakülte mezunu olmasına izin veren düzenleme
hem mesleğimiz hem de vatandaşlarımızın hukuki
güvenliği açısından sakıncalıdır.
Ceza
uyuşmazlıklarında hukukçu olmayanların
uzlaştırmacı yapılması yanlıştır.
Devlet memurlarının, örneğin adliye personelinin
uzlaştırmacı olarak görevlendirilmesine izin verilen uygulama
ise Devlet Memurları Kanununa açıkça aykırıdır.
İş
uyuşmazlıklarında dava şartı olan ara buluculukta, her
talep eden işçiye, barolar tarafından maddi durum
araştırması yapılmaksızın, adli yardım
faslından avukat görevlendirilmesi mümkün hâle getirilmelidir. Bu, ara
buluculuk kurumuna güveni artıracaktır. Bunun için, baroların
adli yardım bütçesi, yeterli kaynak aktarılarak bu yardımı
karşılayacak imkâna kavuşturulmalıdır.
İlk
derece hâkimlerin kıdem ortalaması son derece düşükken avukatları
bilirkişilik yapmaktan alıkoyan düzenleme, adalet hizmetinin
kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir.
Adil
yargılanma hakkını özellikle maddi durumu elverişli olmayan
vatandaşlarımız için sağlamaya yönelik olan ve işkence
iddialarının önüne geçilmesi açısından vazgeçilmez önemde
bulunan CMK avukatlığında öngörülen ücretler trajik düzeyde
düşüktür. En azından asgari ücret tarifesine eşitlenmelidir.
Sosyal
devlet ilkesini ete kemiğe büründüren adli yardım hizmetinin
karşılığının bir-bir buçuk yıl geriden
ödenebilir durumda olması, diğer başka bir sorundur.
Avukatlık
ücretlerine uygulanan katma değer vergisinin düşürülmesi,
vatandaşın etkili bir adalet hizmeti almasını
sağlayacaktır.
Kamuda
çalışan avukatların ek göstergeleri, hâkimlere eşit hâle
getirilmelidir. Avukatların emeklilik hakları da hâkimlere eşit
olmalıdır.
Adliye
yönetiminde görevli olan komisyonlarda baro başkanlarının yer
alması, yönetimi kolaylaştıracaktır, mesleğin icrasında
karşılaşılan iletişim kaynaklı sorunların da
önüne geçecektir. Bu şekilde, adliyede görev yapan ve adliyede hizmet
bekleyen herkesin mutlu olması sağlanacaktır.
Ülkemizde
kanuna göre son derece de kısıtlı faaliyet alanına sahip
olan yabancı avukatlık bürolarının örtülü yollardan
faaliyet yasaklarını dolanmaları ve bazılarının
büyük vergi kayıplarına neden olmaları önlenmelidir. Türk
avukatlar için haksız rekabet teşkil eden bu durum, aynı
zamanda, Lozan Barış Antlaşmasıyla defettiğimiz adli kapitülasyonların
dolaylı yoldan geri gelmesidir.
Belirtilen
hususlar ışığında, savunmanın gerekli
saygınlığı kazanması için, üzerinde
çalışılacak, gerçekleştirilecek ve geliştirilecek
yasal düzenlemelerin yapılması gerektiğini düşünüyorum.
Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Erel.
Söz
sırası, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Ankara
Milletvekili Filiz Kerestecioğluna ait.
Buyurun
Sayın Kerestecioğlu. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakikadır.
HDP
GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; adını doğru koyup da
ekonomik kriz diyemediğiniz yeni ekonomik gelişmeler
lafını ve kadın ve ev işçisi diyemediğiniz ev hanımlarını
selamlayarak sözlerime başlamak isterim.
Kadınlar
eve girince, evde emek harcayınca ev hanımı olmuyor
arkadaşlar, tıpkı erkekler eve girip ayaklarını
uzatınca ev beyi olmadıkları gibi. Cinsiyetçi olup olmamak bir
tercihtir. Yine bu kanunda cinsiyetçi kavramları ve
yaklaşımları tercih ettiğiniz görülüyor. Aslında bu
madde, evde üretimi ve evde üretim yapan herkesi kapsadığı hâlde
ev hanımları ifadesini tercih ediyorsunuz. Bunun evde üretim yapan
yurttaşlar ya da kadınlar olarak değiştirilmesi gerekiyor.
10uncu maddeye de bir iki söz söylemek isterim. Asgari
ücrete üç yıldır vergi desteği veriyorsunuz. Aslında kime
veriyorsunuz bu desteği? Patronlara. Asıl yapılması gereken
ise gerçekten ciddi bir gelir vergisi reformu ve yoksullara, işçilere vergiden
muafiyet getirilmesidir, patronlara değil.
Değerli arkadaşlar, geçen hafta Ankarada bir
basın açıklaması yapmak istemiştik, biliyorsunuz. Bu
basın açıklaması, Emniyet mensuplarının
şiddetiyle engellendi. Sizlere bir sitemim de olmuştu. Bu
saldırıyla ilgili bir soruşturma
başlatıldığını öğrendik. Umuyorum, bu
soruşturma da diğerleri gibi cezasızlıkla sonuçlanmaz ve bu
şehrin insanların zapturapt altında ifade hakkından mahrum
kaldığı bir şehir olarak kalmaması için belki de ilk
adım atılır.
İşte sizlere bugün tam da gözaltına
alınarak bu açıklamaya konu olan arkadaşlarımızdan
bahsetmek istiyorum. Aslında, yalnızca onların hikâyesi de
değil bu. Bu ülkenin 2nci muhalefet partisi yani bizim üyelerimiz için
partide gönüllü olmak demek, yalnızca çocuklarını daha az
görmek, okuyacağı kitapları ertelemek, sosyal hayatı
olmamak, işten belki izin alarak siyaset yapmak anlamına gelmiyor.
HDPli olmak, aynı zamanda sürekli gözaltına alınmak, demokratik
bir hak olan basın açıklaması yaptığında bile tutuklanma
tehdidini yaşamak anlamına geliyor. Evet, tek yaptığın
şey, örneğin ana dilde eğitim hakkı için ya da kadın
cinayetlerine karşı bir eyleme katılmak olduğu hâlde, o
kirli basının manşetlerinde Terör Örgütü Operasyonu
başlığı altında adının geçmesi demek, HDPli
olmak. Korkunç bir algı operasyonunun, karalama kampanyasının
hedefi olmak demek.
Ne zaman seçimler yaklaşsa -ki şu son üç
yılda seçimin konuşulmadığı bir gün
yaşayamadık- Ankarada operasyonlar düzenleniyor. En son
aralarında parti yöneticilerimiz ile EĞİTİM SEN ve TÜM BEL
SEN sendika yöneticilerinin de bulunduğu 22 kişi, ta 2015
yılında yapılan bir basın açıklamasıyla ilgili
gözaltına alındılar, dört gün gözaltında tutuldu
arkadaşlarımız. Neden bir basın açıklamasından
dört yıl sonra gözaltı kararı alınır, gerçekten bunu
sormak istiyorum. Yanıt: Efendim, bu konuda ihbar mail ve mesajları
gelmiş. Şimdi, bakın, ortada bir cinayet suçu olur,
ağır bir suç olur yani aradan ne bileyim dört yıl geçer, birisi
vicdan hesaplaşmasına girer ve dört yıl sonra ihbar eder, der
ki: Ya, böyle bir cinayet vardı. E, peki, yüzlerce kişinin
katıldığı, herkesin gözü önünde yapılmış bir
basın açıklamasını dört yıl sonra kim ihbar eder
arkadaşlar?
ENGİN
ALTAY (İstanbul) Talimat, ihbar olmaz, talimat.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Buna kim inanır gerçekten?
Meselenin
aslı şu: Bu operasyon kararları, görevli Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından değil,
İçişleri Bakanlığı ya da başka bir merkezî birim
tarafından veriliyor. Elde bir liste, kimin gözaltına
alınması isteniyorsa onunla ilgili dosya hazırlanıyor. Önce
fail belirleniyor yani, ondan sonra faile isnat için fiil yaratılmaya
çalışılıyor. Suçlama konusu yapılan fiil ise parti
çalışmalarından başka bir şey değil aslında.
Üstelik daha önce aynı suçlamayla ifade vermiş olanlara da sonra
bakıyorlar, diyorlar ki: A, sizin ifadeniz varmış, pardon. Üç
gün sonra serbest bırakılıyorlar Aynı konuda ifadeniz
varmış. diye.
Hani
Gözaltında işkence yoktur. diyorsunuz ya, bugün burada
yüzleşmemiz gerek. Gözaltında hem psikolojik hem fiziksel
işkence var. Bu sözlerim aynı zamanda suç duyurusudur. Acilen bu
gözaltı merkezlerinin denetlenmesi gerekir. Bu gözaltı merkezi
dediğim de Ankaradan bahsediyorum, şuralarda bir spor salonundan
bahsediyorum. Bu kişiler, gözaltına alınan kişiler,
giriş kapısından itibaren tam ses, 80 darbesinde özellikle
işkence yapılırken sembolik olarak dinletilen Ölürüm Türkiyem
şarkısının avaz avaz bağırtılarak
dinlenmesiyle karşılaşıyorlar. Üniformalarında
herhangi bir sembol olmaması gereken Emniyet mensupları, üzerlerinde
Türkçülüğün sembolü hâline gelen Göktürk alfabesiyle
yazılmış armalar taşıyorlar.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Kötü bir şey mi o?
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Yurttaşlar, soruşturma
konusuyla ilgisi olmayan, kişiliklerine yönelik hakaret ve tacizlere maruz
kalıyorlar. Yan yana gelmeleri, birbirleriyle konuşmaları dahi
yasaklanıyor. O spor salonunun içerisinde çıplak ayakla ya da
çorapla, bütün gün sert bir zemin üzerinde dolaşıyorlar. Tribünlerde
oturtulmuyorlar. Mahkemeye gittim ve bütün bu arkadaşlarla tek tek
görüştüm; bunlar, bizzat onlarla yaptığım
görüşmelerden kendi tanıklıklarım. Yan yana gelmeleri
engelleniyor. Evet, her gün, ayakta, sözüm ona, sağlık kontrolü
altında işkenceye maruz kalıyorlar. Dahasını
söyleyeyim: Özellikle FETÖ suçlamasıyla orada yer alanlar -ki hepsi bir
aradalar- IŞİD, ÖSO, işte FETÖ ve HDPli olarak gözaltına
alınanlar aynı yerde tutuluyorlar ve kadınların
başörtüleri çıkartılarak ince birer tülbent veriliyor, bir de
üstelik, bu suçlamalara maruz kalanlar, sürekli çocuklarıyla tehdit
ediliyorlar, onlar itirafçı olmaya zorlanıyorlar ve bu nedenle
gerçekten itirafçı olanların olduğunu söylüyor bizim
arkadaşlarımız. Müvekkilleriyle görüşmek isteyen avukatlar
saatlerce bekletiliyorlar.
Şimdi,
ben, burada, sizinle bir anekdotu paylaşmak istiyorum: Bu arkadaşlar
adliyede ifadeye çıkarıldıklarında, bana Vekilim. diye
birileri geldi -4-5 kişi- dediler ki: Biz bir düğün ekibiyiz ve ben
halay başıyım, bu arkadaş davulcu, bu da saz çalıyor,
bu da solistimiz beyefendi. Ben önce şaka zannettim gerçekten. Vallahi,
düğünde türkü çalarken biz alındık ve Mecliste bunu ifade edin.
dediler, olur dedim. Sonra Savcılık kararı olarak 17 kişi
serbest, 3 kişi tutuklamaya sevk edildi. dendi. Bir baktık, bizim düğün
ekibi, düğün dernek ekibi tutuklamaya sevk edilenler, diğerleri için
serbest bırakılma kararı var. Gerçekten, bizim sevgili
Sırrı Süreyya Önderin Beynelmilel filmi gibi bir hikâyeye doğru
ilerliyorken neyse ki hepsi birden serbest bırakıldı.
Evet,
aslında, yapılan operasyonun niteliğinden ve sonuçlarından
geriye bakıldığında bunun bir algı operasyonu
olduğu çok açık çünkü o yalan gazetelerin manşetlerinde terör
operasyonu diye çıktı hepsi ve ondan sonra, dört gün sonra serbest
bırakıldılar.
Evet,
AKPnin yerel seçim stratejisi, işte bu ve Ankara, bir daimî gözaltı
şehri; o bırakılıyor, o alınıyor; o
bırakılıyor, o alınıyor.
Şimdi
ben size soruyorum: Bu seçimlere eşit koşullarda girmeye cesaret
edebilecek misiniz? Böyle bir cesaretiniz var mı? Hiç ama hiç
sanmıyorum, böyle bir cesaretinizin olduğunu.
Evet,
arkadaşlar, gerçekten, sorun çok Ankarada. Ben, bir konuya daha
değinmek istiyorum: Hatalardan ders çıkarmak. AKP siyasetinde
maalesef buna yer yok. 2018 yılında onlarca yurttaşın
ölümüne neden olan Çorlu ve Ankara tren kazaları, maalesef, bunu bir kez
daha gösterdi. 2004 yılındaki o Pamukova vahim tren kazası ise
hâlen aklımızda. Sendikaların, bilim insanlarının
uyarılarına rağmen, bütün bunlar bir kenara atıldı ve
sistem, sadece hızlı tren olarak değil,
hızlandırılmış tren olarak devreye girdi; çok acı
biçimde 41 yurttaşımızı Pamukovada kaybetmiştik.
Bu
yaşananların, bu faciaların bir daha yaşanmaması için
2018de ne yapıldı arkadaşlar? Mesela, Devlet Demiryolları
Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü İsa Apaydın, ne
yaptı? Çorlu kazası sonrası kendine yöneltilen tepkiler üzerine,
önce Twitter hesabını kilitledi, daha sonra da profil resmini
değiştirip oraya Türk Bayrağı koydu. Şimdi, herhâlde
İsa Apaydın, böylece tedbir aldığını
düşünüyordu cezalara karşı Ben vatanseverim, ihmalim yoktur. yani
bu şekilde bir algı yaratmaya çalıştı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Devam edin Sayın Kerestecioğlu.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Bu kazalar sonrasında kimse
istifa etmedi. Demir yollarını politik tercihlerle güvensiz hâle
getiren gerçek sorumlulara hiçbir şey olmadı. Mesela geçtiğimiz
ay yaşanan Ankara kazasında bu durumu yatıştırmak için
hareket memuru, makasçı ve kontrolör günah keçisi ilan edildi. Oysa enine
boyuna tartışmamız gereken bir politik sorun duruyor karşımızda.
İşte,
Birleşik Taşımacılık Çalışanları
Sendikası, iki gün önce Ankara kazasıyla ilgili yüksek
hızlı tren faciası raporunu yayımladı. Bilmiyorum, hiç
baktınız mı, burnumuzun dibinde gerçekleşen bu kazada
kaybettiğimiz insanlar, yaralananlar umurunuzda mı ama ben bu raporu
inceledim ve bu raporun vurguladığı çok çarpıcı
bilgiler var. Diyorlar ki: AKP döneminde demir yolu
taşımacılığı bir kamu hizmetinden kâr amaçlı
ticari kuruma dönüştürüldü. Personel sayısı sürekli
azaltıldı. Eğitimler azaltıldı. Örneğin, Çorlu
örneği böyleydi, yolu kontrol etmesi gereken kadro
kaldırılmıştı
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, sözlerinizi bağlayın lütfen.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla)
ve yolun çöktüğünden
kimsenin haberi yoktu. Evet, personel eksikliği fazla mesaiyle
kapatılmaya çalışılınca çalışanların
yaşadığı fiziksel ve ruhsal yorgunluk da kazalara zemin
hazırladı. Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları Meslek Lisesi
kapatıldı. Sürekli, siyasi nitelikli atamalar yapıldı, bu
yaklaşım emekçiler arası iş barışını
bozdu. Bir bütün olarak çalışması gereken altyapı ve tren
işletmeciliği birbirinden tamamen
ayrıştırıldı ve Devlet Demiryolları yönetimi,
şirketlerin sırtını sıvazlayıp projeleri
aslında daha tamamlanmadan teslim almaktan çekinmedi ve sorunlar bununla
bitmedi, daha Gebze-Halkalı arasındaki Marmaray hattı da
oldubittiye getirilerek yine açılmaya çalışılıyor ve
daha beş gün önce bu hat üzerinde, Floryada kaza oldu.
Evet,
aslında, daha da sıralamak istediğim çok fazla şey var ama
müsaade ederseniz Sayın Başkan
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Evet, bir dakika daha süre vereceğim size.
Buyurun.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) Dünyada en güvenilir
ulaşım aracı olarak bilinen demir yolu
taşımacılığı Türkiyede artık ne yazık
ki güvensiz bir ulaşım seçeneğine dönüştürüldü ve Devlet
Demiryolları, kendine yeten, güvenli bir taşımacılık
kurumu olmaktan çıkarıldı ki artık birçok şeyimizin
kalmadığı gibi, yani ne şeker fabrikaları ne de onun
gibi başka şeyler.
Ben
temmuzdaki Çorlu faciasında oğlu Ardayı kaybeden Mısra Öz
Selin isyan ederek Artık ölen vatandaşlarımıza rahmet
dilemeyin, istifa edin. sözlerini tekrarlamak istiyorum. Evet, değerli
arkadaşlar, artık rahmet dilemeyin, en azından sorumluları
tespit edin, gerçekten birazcık sorumluluk alın çünkü sizler de eve
gidip çocuklarınızın yüzüne bakıyorsunuz ve aynı
zamanda bu ülkede bir hesaplaşmanız olacak. Yani insanın en
önemli hesaplaşması kendisiyle hesaplaşmasıdır.
Saygılar
sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kerestecioğlu.
Şimdi,
gruplar adına son söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla
Milletvekili Süleyman Girgine aittir.
Buyurun
Sayın Girgin. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakikadır.
CHP
GRUBU ADINA SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 39 sıra sayılı Gelir Vergisi
Kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair
torba kanunun ikinci bölümü üzerine söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Genel
Kurulda bütçe görüşmeleri öncesi aceleyle Komisyona getirilen 71 maddelik
torba yasa teklifi görüşülürken arkasından 17 maddelik başka bir
torba yasa teklifinin Plan ve Bütçe Komisyonuna usule aykırı olarak
alınması bu yasama döneminde garabetin olağan hâle
dönüşmesidir. Antalya Milletvekilimiz Cavit Arının deyimiyle
söylemek istiyorum, bir milletvekilinin bakanlıkları veya kamu
kurumlarını dolaşarak Torbacı geldi, torbacı. Torba
kanunlar alırım. Var mı torba kanun maddeleri vermek isteyen?
diye sorması ve kamudan topladığı bu maddeleri
torbalaştırması mümkün olmadığına göre, bu,
alelacele ve yangından mal kaçırır gibi getirilen torba
kanunların sarayın mutfağında
hazırlandığı ortadadır. Yani Anayasaya
aykırı olarak, yasama görevi milletvekillerince değil, tamamen
yürütme erkince yerine getirilmiştir. Bu durum, Anayasanın, arkadan
dolanarak, muvazaa yani hile yoluyla ihlal edilmesi demektir.
Yasama
dönemindeki tüm torba kanun tekliflerine bir bütün olarak
bakıldığında amacın, ekonomik krizdeki sorunlu
alanları çözmek, reform yapmak veya toplum kesimlerinin gerçek taleplerine
cevap olmadığı; sadece, 31 Marttaki yerel seçimler
düşünülerek krizin seçmen üzerindeki olumsuz etkilerinin giderilmesi
olduğu görülebilir. 31 Marttan sonra ne olacak? O zaman biz
istediğimizi yaparız. anlamı herhâlde ortaya
çıkmaktadır.
Kanun
teklifinin 6ncı ve 12nci maddelerine baktığımızda
vergi muafiyetleri getirilmektedir. Bu maddelerle, İstanbulda oynanacak
2019 UEFA Süper Kupa Finali ve 2020 Şampiyonlar Ligi Finali etkinlikleri
kapsamında hem UEFAya hem takım işletmelerine hem
sponsorlarına, hatta güvenlik birimlerine kadar gelir ve kurumlar vergisi
muafiyeti sağlanmıştır. Bu durum, Türkiye
açısından gereksiz bir vergi kaybından başka bir şey
de değildir. Türkiye acaba aynı amaçla bir başka ülkeye
gittiğinde böyle bir vergi muafiyeti hakkı tanınıyor mu, o
da sorulur. Türkiye bir sömürge ülkesi değildir. Maalesef bu düzenleme
Türkiye açısından hiçbir yarar sağlamadığı gibi
egemenliğin gereksiz devri suretiyle itibar kaybı da meydana
getirmektedir.
Kendi
vatandaşını vergiye boğan anlayış, UEFA
organizasyonu için vergi muafiyetinde bulunmuştur. Türkiyede ise devletin
geçim kaynağı hâline gelmiştir vatandaşın cebi. Vergi
oranlarına bir bakalım. 1 litre benzinin yüzde 60ı vergi;
kombiyi açtın, doğal gazda üç çeşit vergi; düğmeye
bastın, elektrikte dört çeşit vergi; musluğu açtın,
beş çeşit vergi; bir paket sigaradaki 20 dal sigaranın 17
dalı vergi. Otomobilden alınan vergiye gelince dünya birinciliği
bizde, bir araba aldığınızda bir araba da devlete
alıyorsunuz.
Dolaylı
vergilerin oranına baktığımızda, 2000li yıllarda
yüzde 50-54 düzeyindeyken 2018 yılı itibarıyla yüzde 67ye
ulaşmıştır. Oturdun vergi, kalktın vergi. Bu kadar yük
yetmemiş gibi şimdi bir de çıkarttınız poşet
vergisi. Vergi diyorum çünkü üç kuruşluk poşetten alınacak 25
kuruşun 15 kuruşu devlete gidecek; devlet kazanacak, market
kazanacak. Kim kaybedecek? Elbette vatandaş kaybedecek.
MÜŞERREF
PERVİN TUBA DURGUT (İstanbul) Çevre kazanacak.
SÜLEYMAN
GİRGİN (Devamla) Ormanlar yakılıp yıkılıp
her yer beton ormanlarına çevrilirken göz yuman, HESle dereleri
satıp çevresindeki ekolojiyi yok eden zihniyet poşeti paralı
yapıp doğayı koruyacakmış, buna inanan var mı?
Doğa talancıları ile poşet satarak doğayı
koruyanlar aynı kişiler.
Yasa
teklifinin 7nci maddesi Kıyı Kanununa bir madde ekliyor, diyor ki:
Teklife ekli listede bulunan alanlarda kıyılar, sahil şeritleri,
doldurma ve kurutma yoluyla kazanılan arazilere yapı ve
yapılaşmaya dair sınırlayıcı hüküm uygulanmaz.
İzmir Çandarlıda 7.240 dönüm, Rizede 2.300 dönüm, Bitlis Ahlattaki
saray yapımı için oluşturulacak arazinin ise 25 dönüm
olduğunu öğreniyoruz. Nedir bu göz doymazlık? Makam yetmiyor.
Emekliye
yüzde 10 zam yapılırken saraya yüzde 26 zam yapılıyor,
yetmiyor. Saray bütçesi 2019da 3 kat artırılıyor, yetmiyor.
Yazlık, kışlık, uçan saraylar yetmiyor. 2014
yılından bu yana sarayın harcamaları yüzde 550
artmış, yetmiyor. 2 milyara yakın örtülü ödenek yetmiyor.
Şimdi de Ahlatta yeni bir saray için torba kanun getiriliyor. Nedir bu
lüks ve israf? Komple memleketin tapusunu verelim bari, yoksa kurtuluş
yok. demekte vatandaş.
Değerli
milletvekilleri, AKPli Cumhurbaşkanının ve iktidarın
yaptığı en iyi şeylerden biri iktidardayken bile muhalefet
gibi davranabilmeyi becermek. Denizlerimizin kenarlarını,
ormanları betona çevirme gayretinde olanlar var. Şu para var ya
şu para, nelere muktedir. Şu kapitalizm, doğa şöyle
olmuş böyle olmuş, umurunda değil. Bu sözler kimin? Sayın
Erdoğanın. Bu ülkeyi beton ormanlarına çeviren kim?
Erdoğan. İstanbula ihanet ettik. diyen kim? Erdoğan. Okluk
Koyunu yazlık saray için kapatan kim? Erdoğan.
Ben
buradan şunu vurgulamak istiyorum: Belki danışmanları
söyleyemiyorlardır, bari AKP milletvekili olarak sevgili arkadaşlar
sizler söyleyin kendisine. On altı yıldır İstanbulu biz
yönetiyoruz. On altı yıldır ülkeyi biz yönetiyoruz. diye lütfen
Sayın Erdoğana bir hatırlatın.
Okluk
Koyundaki köylülere kamu yararı gerekçesiyle bir yazı gitti
sevgili milletvekilleri. Ailesi ve etrafının keyfi için köylüyü
yerinden yurdundan etmenin neresinde bir kamu yararı var?
Bodrum
Kissebükünü kendi oteli için imara açan kim? Erdoğanın Turizm
Bakanı, daha doğrusu sadece kendi çıkarına bakanı.
Sayın Erdoğan, halkın imara açtırmamak için
yıllardır direndiği Bodrum Kissebükü Koyu senin Turizm
Bakanın tarafından imara açıldı. Mavi yolculuğun
başlangıç ve bitiş noktasıdır Kissebükü. Mavi
yolculuğun olmazsa olmazı, temiz ve yapılaşmaya
açılmamış bakir koylardır. Buraya verilen
yapılaşma izni, dünya markası gulet turizminin ölüm
fermanıdır, bölge ekonomisinin ölüm fermanıdır.
Gökovanın bir yakasında Cumhurbaşkanının sarayı,
bir yakasında Turizm Bakanının oteli.
Sevgili
milletvekilleri, burası Bodrumun Kissebükü. Bodrum Kissebükü mavi
yolculuğun başlangıç noktasıdır ve bitiş
noktasıdır. Burası da Marmaris Okluk Koyu. Gökova, Kaptan
Cousteaunun yeryüzü cenneti diye tabir ettiği yer. Turizm destinasyonu
bakımından hedefe ulaşılacak yerler buralar ama bu
koyların -neredeyse tamamı- kimisi imara açılıyor, kimisi
yazlık saray nedeniyle askeri üs hâline getiriliyor. Lütfen, bu makamlar
gelip geçicidir, bu lüks ve israftan ve bu doğayı mahvetmekten
kendinizi kurtarın.
Ben
şunu da vurgulamak istiyorum: Turizm Bakanının görevi otellerine
yeni oteller katmak değildir; Turizm Bakanının görevi,
yılda dört ay süren turizm mevsimini sekiz aya çıkarmaktır ve o
bölgeyi geliştirmektir, ülkenin turizmine katkı
sağlamaktır. Eğer ille de böyle düşünülüyorsa ben AK
PARTİli milletvekillerine şunu söylemek istiyorum: Değerli
arkadaşlar, siz bu partinin üvey evlatları mısınız?
Siz de gidin bir saray yapın kendinize, bir koy kapatın, villa
yapın ve neticede Gökova bitsin, sizler muradınıza erin. Böyle
mi düşünülüyor acaba?
Yetti
mi? Yetmedi. Değerli milletvekilleri, yeni bir torba yasa daha
hazırlanmış sarayın mutfağında, o da gelecek
yakında Meclise. O da Komisyondan geçti, Maden Yasası. Çevreyi
korumak için naylon poşetleri paralı yapan iktidar 4046
sayılı Özelleştirme Kanunu kapsamında özelleştirilen
ve özelleştirilecek olan termik santrallere iki yıl daha çevreyi
kirletme hakkı tanıdı. Yani bu, şu demek: Ben gözlerimi
kapıyorum, hak aramak isteyenlerin de önünü kesiyorum, iki yıl daha
çevreyi zehirleyebilirsiniz. Buna asla müsaade etmeyeceğiz.
Değerli
milletvekilleri, yine, teklifin 10uncu maddesindeki düzenlemeyle
işverenlere destek verilmektedir. Sigortalı ve işveren
hisselerine ait sigorta primlerinin Devlet tarafından karşılandığı
durumlarda işverenin ödeyeceği sigorta priminin İşsizlik
Sigortası Fonunca karşılanacak tutardan az olması hâlinde
sadece sigorta prim borcu kadar mahsup işlemi yapılır. denmektedir.
Bu maddeyle işverenlerin sigorta primlerine yönelik borçlarının
affı düşünülmüştür.
Bir
kez daha söyleyelim: İşsizlik Sigortası Fonu sigortalılara
işsiz kalmaları hâlinde destek sağlamak amacıyla kuruldu
ama AKP iktidarı, 2008 yılında getirdiği yasayla
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Girgin, tamamlayın lütfen.
SÜLEYMAN
GİRGİN (Devamla) Teşekkür ediyorum.
yaptığı
değişiklikle sigortalılara işsiz kalmaları hâlinde
ibaresini çıkardı ve İşsizlik Fonunu işsizlere
değil sermayeye can simidi hâline getirdi. Bu madde kapsamında Plan ve
Bütçe Komisyonuna verdiğimiz önergemiz AKP ve MHP milletvekillerinin
oylarıyla reddedildi, tıpkı EYTde olduğu gibi.
Biliyorsunuz
değerli milletvekilleri, işsizlik ödeneğinden yararlanabilmek
için işçinin son üç yılda altı yüz gün prim ödemesi gerekiyor ve
kendi isteğiyle iş yerinden ayrılmaması gerekiyor. Bunu -önerimiz-
ne yaptık biz? Mevsimlik orman işçilerinin, turizm işçilerinin
yararlanabilmesi için bu koşulları hafifletici önergeler verdik,
bunlar reddedildi.
Elektrikte
yüzde 10 indirim yaptık. diyerek yandaş medya
aracılığıyla müjde diye başlık atıldı
ve bir hafta önce Sayın Cumhurbaşkanı düzenli sosyal yardım
alan ailelere yönelik 150 kilovatsaate kadar elektrik desteği verileceğini
söyledi. Biz bundan iki ay önce Enerji Bakanlığı bütçe görüşmelerinde
şöyle bir öneride bulunmuştuk: 230 kilovatsaate kadar, sadece düzenli
yardım alanlara değil
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sözlerinizi bağlayın Sayın Girgin.
Buyurun.
SÜLEYMAN
GİRGİN (Devamla) Teşekkür ediyorum.
brüt
asgari ücret kadar geliri olan 8,5 milyon aileye bu yardım verilmeli
dedik. Son Plan ve Bütçe Komisyonuna bu önerimizi de getirdik, bu da
reddedildi. Yetti mi? Hayır. 3600 ek gösterge isteyen öğretmenler,
sağlık emekçileri, din görevlileri ve Emniyet görevlileri için
verdiğimiz önerge, o da reddedildi.
Değerli
arkadaşlar, size İbni Haldundan bir şey okumak istiyorum.
İbni Halduna göre, bir toplumun çöküşünün belirtileri,
dayanışmanın yok olması, üretimin zayıflaması,
fiyat ve vergilerin artması, liyakatin kaybolması, adaletsizlik ve
kayırmacılığın artması,
karamsarlığın hâkim olması ve israftır. İbni
Haldun altı yüz on üç yıl önce öldü. Sizlere bir yeri
anımsatıyor mu bilmem ama bana o, AKPnin on altı yıl
iktidarı sonrası mahvettiği güzel ülkemizin içine
düştüğü durumu hatırlatmaktadır diyorum, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Girgin.
Şahıslar
adına İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu söz
talebinde bulunmuştur.
Buyurun.
YAVUZ
AĞIRALİOĞLU (İstanbul) Beş dakika mı?
BAŞKAN
Beş dakika, evet.
YAVUZ
AĞIRALİOĞLU (İstanbul) Tamam Başkanım, inat da
bir murat, konuşacağız.
BAŞKAN
Buyurun.
Süreniz
beş dakika.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri
Bakanlığına soru sorduk Doğu Türkistanla ilgili; cevap
geldi, nezaket gösterdiler, sağ olsunlar. Cevap, mahiyeti şu:
Endişelerimiz var, endişelerimizi ilettik. Endişelerimizden,
duyduğumuz kaygılardan sorumluluk çıkardık, size de
cevabımızı şöyle verdik: Doğu Türkistanda sizin
hassasiyetlerinize mevzu edeceğiniz kadar büyük bir şey yok.
Kısmen rehabilitasyon kampları gibi çalışan birtakım
faaliyet merkezleri var. Bunlar toplumun radikal unsurlardan temizlenmesi
maksadıyla Çin Hükûmetinin meslek edindirme kurslarına dönmüş
birtakım kamplar. Şimdi, bu cümlelerle beraber Hükûmetin siyasi
vizyonuna yakın gazetecilerin attığı tweetler var.
Bunlarla ilgili, bu tweetlerin arkasındaki algı
çarpıklığının
Bir de Binali Beyin telaffuz
ettiği, Çinin toprak bütünlüğü içerisinde zikredilen bir alan var.
Doğu Türkistan, arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti devletinin üzerine
kurulduğu vatan topraklarının büyüklüğünün 2 katı yani
1 milyon 580 bin kilometrekare; üstünde 35 milyon Türk yaşıyor
arkadaşlar. Cevabın içerisinde akraba topluluğumuz falan gibi
bir şey geçiyor; Çinle ilgili sorduğumuz, Doğu Türkistanla
ilgili sorduğumuz sorunun içerisinde akraba, akrabalarımız
diye bir şey geçiyor. Türk milleti, kadim Türk yurdu, milattan önce 300
yıllarına kadar bilebildiğimiz evvelini bilmiyoruz- kadim bir
Türk yurdu; üstünde yaşayanlar Türk, üstüne bastığımız
toprak Türk, bin küsur senedir üstünde adıyla sanıyla yaşayan
Türk.
Şimdi, bütün bu olan biten içerisinde,
işgal olan bir toprak parçası; Çinin toprağı değil,
bizim toprağımız; üstünde yaşayan insanlar Müslüman. Dünya
5ten büyüktür. diyen Cumhurbaşkanımızın dediği 5e
dâhil Çin, muhatabımız aslında Amerikaya feveran ederken
söylediğiniz 5in içine Çin de dâhil; ondan da büyük. O 5e Çin de dâhil.
Orada Dünya 5ten büyüktür. diye haklı hassasiyetlerimizle
kızdığımız Kudüs çiğneniyor. diye hassasiyet
gösterip avazımız çıktığı kadar
bağırdığımız Müslümanlığımız
ayaklar altında eziliyor, izzetinefsimize ziyan ediliyor. diye feveran
ettiğimiz Ümmetimuhammed bütünlüğü içerisine Türkler de dâhil
arkadaşlar, Türkler de Müslüman, oradaki Türkler de Müslüman; izzetlerine,
iffetlerine musallat olunan kardeşlerimiz.
Mevzu konuşulunca bir de şöyle bir âdet
başladı: Efendim, neymiş? CIAin o bölgeye mahsus bir
çalışması varmış, bu tür haberler sansasyonel bir
kirletmeymiş, bu kirletmeye Türkiye'den de alet olan birtakım siyasi
unsurlar varmış. Vay vay vay vay! Ha, biz şimdi olduk, iki bin
yıllık Türk yurdunun, bu topraklara gelmeden önce bizim kendi
yurdumuzun üstünde yaşayan, izzetiyle, iffetiyle yaşayıp,
Müslüman olarak yaşayıp Müslüman olarak ölecek olan
kardeşlerimizin ızdırabına cümle kuruyoruz; bir de bu
cümlelerimizle yaptılar bizi CIA sözcüsü.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Eyvah eyvah!
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) Bizimkiler
şimdi bizim bu cümlelerimizden zannederler ki: Biz şimdi mevzuyu
Çinin toprak bütünlüğü içerisinde zikrediyoruz.
Aziz arkadaşlarımız, bu
toprağın üstünde yaşayanların
çığlıklarını duymazsak biz Aliya İzzetbegoviçin
şu sözüne konu olacağız: Her şey olup bitecek, akılda
kalan sadece dostlarımızın sessizliği olacak. Kudüse
hassasiyet gösteriyoruz, haklıyız; Arakana hassasiyet gösteriyoruz,
haklıyız; Suriyeye hassasiyet gösteriyoruz şu anda, haklıyız;
Iraka hassasiyet gösteriyoruz, haklıyız. Sanki, efendim, CIAin o
bölgedeki hesapları var da, Suriyedeki hesapları biz, Efendimizin
kabrinde, Medine-i Münevverede ervahla beraber toplandık, orada
planladık. Suriye kimin planı? Suriyedeki bunca kanın,
gözyaşının arkasında kimin alçak hesapları vardı?
Türk devletinin bu gayya kuyusuna düşmesine kimin siyasi vizyonu sebep
oldu? Dolayısıyla, lütfen kalbinizi açın; orada 35 milyon
kardeşinizin izzetine, iffetine, Müslümanlığına musallat
oldular, topraklarına musallat oldular. Çin, Doğu Türkistanı
işgal etti arkadaşlar. Toprak bütünlüğü diye bir şey yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Ağıralioğlu, tamamlayın lütfen.
YAVUZ
AĞIRALİOĞLU (Devamla) O yüzden, Binali Beyin söylemiş
olduğu Çinin toprak bütünlüğü cümlesini orada bize yapılan
onca kötü muamelenin istinadı hâline getirecek duyarsızlığa
engel olalım arkadaşlar.
Beş
dakikalık konuşma için bu kadarını söyleyebildim. Bugün
birkaç konuşmadan sonra bir kanaat getirdim ki benim bütün mevzuyu tarihî
serencamı içerisinde, bir Türk bütünlüğü içerisinde anlatmam
lazım. Türk ne, oradan bugüne ne, neye tekabül etti, ne oldu, şimdi
ne olamadığı için bu hâlde diye, inşallah, sinema bölümüne
geçtiğimiz zaman tarihî serencamını, her bir sayfasını
kahramanlıklarla doldura doldura geçirmiş bir milletin kadim
varlığına nezaret eden bir kimliği size arz etmeye gayret
edeceğim.
Ama
bu Doğu Türkistan meselesinde algımızın hatalı
olduğunu bilmenizi isterim. Gerçekten, orada sessiz
kaldığınız, göz yumduğunuz, duymazdan geldiğiniz
kardeşlerinizin feryadı, figanı dünyada, ahirette yüzümüze
yapışır bizim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAVUZ
AĞIRALİOĞLU (Devamla) Bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN
Buyurun.
YAVUZ
AĞIRALİOĞLU (Devamla) İzzetimize, iffetimize bu kadar ciddi
saldırıların olduğu yerde meseleyi Çinin toprak
bütünlüğü falan gibi saçma sapan bir cümleyle takdim etmek bizim
Türklüğümüzü inkâr etmemiz anlamına gelir. Lütfen bu mevzuda
hassasiyet taşıyalım. 16 ülke bu mevzuda hassasiyet gösterdi,
kınama kararları aldı, izleme komitesi talep etti, İnsan
Hakları İzleme Komitesinin oraya sokulmadığını
söyledi. Bu mevzuda biz size raporları da takdim edeceğiz. Bunu bir
çerçeveye oturtmamız lazım.
Topraklarını
terk etmiyor Türkler, sizden para beklemiyor Türkler; sadece Biz sizin
kardeşleriniziz, bizi duyun, sesimizi duyun,
ızdırabımızı duyun, bizim burada
yaşadıklarımızı dünyaya duyurun. Yoksa ne vatan terk
edecek ne de para dilenecek bir milletiz. diyorlar, bilesiniz.
Genel
Kurulunuza saygılarımla. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Ağıralioğlu.
Değerli
milletvekilleri, böylece ikinci bölüm üzerindeki görüşmeleri de
tamamlamış olduk.
Şimdi
ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o maddeler üzerindeki önerge
işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
10uncu
madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 39 sıra sayılı Kanun Teklifinin 10uncu maddesinin kanun
teklifinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Necdet
İpekyüz Erol
Katırcıoğlu Musa
Piroğlu
Batman İstanbul İstanbul
Serpil
Kemalbay Pekgözegü Tuma
Çelik Ömer
Faruk Gergerlioğlu
İzmir Mardin Kocaeli
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlunun
konuşması vardır.
Buyurun
Sayın Gergerlioğlu. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
ÖMER
FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün size çok önemli bir mektup okuyacağım, beni
dikkatle dinlemenizi istirham ediyorum. Ölümünden dört gün önce cinayetini
yazan bir hasta tutuklunun mektubunu okuyacağım. Ölümünden dört gün
önce hakkındaki ihlalleri BİMERe bildirmesine rağmen cevap
alamayan ve yakınlarının da dokuz ay geçmesine rağmen bir
cevap alamadığı bir hasta tutukluyu anlatacağım,
skandal bir vaka.
Halime
Gülsu, Tarsus Cezaevinde kalıyordu. Halime Gülsu 34 yaşında bir
İngilizce öğretmeniydi; hasta bir kişiydi, bekâr bir
hanımdı, kronik sistemik lupus eritematozus isimli çok ciddi bir
hastalığa sahipti. On beş yıldır
hastalığı devam ediyordu ve ciddi bir tedavi altında ancak
normalleştirilebilmişti. Bu kişi gözaltına alındı
ve başına gelmeyen kalmadı değerli arkadaşlar.
Bakın, mektubu burada. Dokuz ay sonra ortaya çıkan bir mektup bu. Bu
nasıl bir devlet? Bir hasta tutuklu ölüyor ve dosyalar sümen altı
ediliyor, sonunda dokuz ay sonra mektubu ortaya çıkıyor ve cinayetini
anlatıyor. Bakın, ne diyor dört gün öncesinde Halime Gülsu: Görevli
polisler tarafından ailemi aradıkları yönünde verilen bir
kâğıdı imzaladım ancak tutuklanarak cezaevine
gönderildikten sonra ağabeyimle görüşüm esnasında o dönem aranmadığını,
hatta ilaçlarla ilgili bir bilgisinin olmadığını söyledi.
Gözaltındayken bir hafta sonra günlük olan ilacım, yazılı
bir kâğıtla gönderemediğim için, görevli polisler yüzünden
tarafıma ulaştırılamadı. Evde bulunduğu hâlde,
ilacımın iki haftalık 2 dozunu gözaltındayken
alamadım. Yani polisler bir hafta müddetle bu hasta kişinin nerede
olduğunu ailesine bile haber vermiyorlar ve ilaç kendisine
ulaşamıyor.
Bitmedi,
hâkim ve savcılara ağır bir hasta olduğunu, cezaevi
koşullarında yaşamasının çok zor olduğunu
söylemesine rağmen tutuklanıyor. Bu kişi bağışıklık
sistemini baskılayan ilaçlar kullanıyor. Ben de bir hekimim,
biliyorum, böyle bir hasta cezaevinde viral enfeksiyonlar
karşısında çok zayıf bir duruma düşebilir. Zaten
girdiği cezaevi de çok kötü bir cezaevi, Tarsus Cezaevi. 12 kişilik
koğuşta 21i kadın, 3ü çocuk, 24 kişi
kalıyorlardı; yerde yatan insanlar vardı. Böyle bir cezaevine
hasta bir kişiyi sokuyorsunuz. Devam ediyorum: Cezaevi kuralları
gereği revire çıkmak için defalarca, sayısını dahi
hatırlayamadığım ve üzerinde acil ibaresi düştüğüm
dilekçelerime cevap dahi verilmedi ve revire de götürülmedim. Gözaltına
alınmamdan tutukluluğum süreci dâhil bir ay kadar sonrasında
ancak dâhiliye servisine
Bir ay doktora götürülmüyor ve dâhiliye yerine
romatoloji bölümüne götürülmesi gerekiyor, oraya da gidemiyor. Gereken
tahliller yapılmıyor. Bu arada, TEM Şube Müdürlüğünde
hastalık raporu kayboluyor. Skandallar bitmedi daha, dâhiliye doktoru
yaptığı tetkikler üzerine yanlış bir teşhis koyuyor
ve Bir şeyi yokmuş. diyor. Cezaevi görevlileri artık hasta
değil muamelesi yapıyor, Bir şeyin yokmuş. diyorlar. Bu
kişi iki ay boyunca ilacını kullanamıyor.
İlacını kullanamazsa bu hastalık nükseder arkadaşlar.
Bu arada hastalığım tekrar nüksetti, hâlsizlik, yorgunluk ve
eklem ağrılarım tekrar başladı, ayrıca mide
bulantılarım da başladı. Revire tekrar dilekçe yazdım
ve revir görevlilerince dâhiliye servisine tekrardan sevkim yapıldı.
Ancak yine ilgili bölüme gidemiyor, romatolojiye yine gidemiyor, elli sekiz gün
oluyor ve romatoloji bölümüne gidemiyor. Günler geçiyor, ölümüne bakın
yedi-sekiz gün var. 112 Acil Servisten ambulans geldi, ambulans görevlileri,
hastalığımı anlattığım hâlde, tansiyonumu ve
nabzımı ölçerek, İnşallah bir şey olmaz. diyerek
beni koğuşuma geri gönderdiler. Aslında bu sırada genel
yoğun bakıma kaldırılması gereken bir hastadır
bu. Cezaevindeki görevli infaz koruma memurları, yalan söylediğimi
düşünmekteydiler ve beni azarlamaktaydılar. diyor.
Hastalığım son derece ciddi ve ölümcül bir hastalık olup
gözaltına alındığım günden itibaren tutuklu
bulunduğum ve dilekçeyi yazdığım bugüne kadar dilekçe
içerisinde bahsettiğim olayda görevini ihmal eden, savsaklayan
sıralı tüm görevliler için, Mersin Emniyet Müdürlüğü
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, tamamlayın lütfen Sayın Gergerlioğlu.
ÖMER
FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) -
TEM Şube Müdürlüğü, Tarsus
Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu, Tarsus Devlet Hastanesinde
gerekli işlemlerin başlatılmasını talep ediyorum.
diyor ve abisi ölümünden iki üç gün önce onu ziyaret ettiğinde infaz
koruma memurlarının dalga geçtiği bu insan, abisine diyor ki:
Ağabey, ben çok kötüyüm, çok kötüyüm ağabey. Ve 28 Nisanda vefat
ediyor Halime Gülsu, cezaevinden tabutla çıkıyor.
Bu,
devriiktidarınızın büyük bir utancıdır çünkü dokuz
aydır ben bu konuyu takip ediyorum, konu hakkında dokuz ay önce
makale de yazdım, bu makalede bu ölümün nasıl olduğunu da tahmin
ettim bir doktor olarak ve tahminim de doğru çıktı. Adli
Tıp Kurumu raporu da var burada, diyor ki: Akciğerlerde ödem ve konjesyon
sonucu ölmüştür. 4 profesör, 1 doçent ve 1 uzmanın raporu,
bakın ne diyor: Kişinin ölümünün sistemik lupus eritematozus
hastalığı ve gelişen komplikasyonları sonucunda
meydana gelmiş olduğunun kabulü gerekir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sözlerinizi bağlayın Sayın Gergerlioğlu.
ÖMER
FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) Bu ne demektir? Bu hasta içeride
ilaçlarını kullanamamıştır ve sonucunda önlenemeyen
bir şekilde vefat etmiştir.
Ben
Ceza ve Tevkifevleri Müdürüne de gittim iki ay önce, daha bu raporlar
çıkmadan önce bu konuyu takip ediyordum bir insan hakları savunucusu
olarak ve ona bu cinayeti sorduğumda bana dedi ki: Hastaneye gereken
miktarda gitmiş, niye bizim başımızı ağrıtıyorsun?
Gerekenler yapılmış. Adalet Bakanına da sordum, aynı
cevapları aldım. Soru önergesi de verdim.
Bu,
bir utanç vakasıdır arkadaşlar; ben bu vakanın peşine
sonuna kadar da düşeceğim. Dokuz aydır düştüm ve sonunda bu
evrakları ele geçirdim ama adalet yerini bulana kadar da bütün bu
yetkililerin, sorumluların peşine de düşeceğim değerli
arkadaşlar.
Bakın,
bu cezaevinde, Tarsus Cezaevinde şu anda 80 yaşında Sise nine de
var. Son derece hasta bir insanı devriiktidarınızda hapiste
tutuyorsunuz. Adli Tıp Kurumunun aslında onu tahliye etmesi gerekiyor
ancak öylesine bir adaletsizliğe boğdunuz ki ülkeyi
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖMER
FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) -
hasta, yaşlı, hamile, bebek
demeden cezaevlerine insanları dolduruyorsunuz ve sonunda böyle cinayetler
oluyor. Bunun hesabı verilemez arkadaşlar. Azıcık
vicdanı olan bunun hesabını veremez. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Gergerlioğlu.
Önergeyi
oylarınıza
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım: Kabul edenler
Etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 01.33
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 01.43
BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur),
Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47nci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
10uncu
maddenin ilk önergesi üzerinde karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi önergeyi oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul
edenler
Etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter
sayısı vardır.
39
sıra sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon
yerinde.
Şimdi
diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 39 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
10uncu maddesiyle 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanununa eklenen geçici 78inci maddenin son
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini teklif ederiz.
Bu maddenin uygulanmasına
ilişkin usul ve esaslar Hazine ve Maliyet Bakanlığı, Aile,
Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve Türkiye
İş Kurumunun görüşleri alınmak suretiyle Kurum
tarafından belirlenir.
Mehmet Bekaroğlu Emine Gülizar
Emecan Cavit
Arı
İstanbul İstanbul Antalya
Süleyman
Girgin Rafet
Zeybek Kamil
Okyay Sındır
Muğla Antalya
İzmir
Kani
Beko
İzmir
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AYŞE KEŞİR (Düzce)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde İzmir Milletvekili Kani Beko konuşacaktır.
Sayın
Beko, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
KANİ
BEKO (İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
doğumunun 117nci yılında Sevgili Nazım Hikmeti sevgi,
saygıyla anıyorum. Nazım Hikmetin küçük ama bizim için
anlamı büyük olan bir şiirini de sizlerle paylaşmak istiyorum.
Nazım der ki: Gözüm, iki gözümün bebeği/Ölmekten korkmuyorum,
onuruma yediremiyorum zamansız ölmeyi/En sevdiğim memleket
yeryüzüdür/Sıram gelince yeryüzüyle örtün beni.
(Uğultular)
BAŞKAN
Sayın Beko, bir dakika lütfen.
Değerli
milletvekilleri, salonda uğultu var, lütfen sessizliği
sağlayalım, konuşmacının daha rahat bir ortamda
konuşmasını sürdürmesine imkân tanıyalım.
Buyurun
Sayın Beko.
KANİ
BEKO (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sevgili
milletvekilleri, madde 10: 2019 yılı Ocak ila Aralık
ayları/dönemi bu maddede belirtilen tutarlar ... Kuruma ödeyecekleri
sigorta primlerinden mahsup edilir ve bu tutar İşsizlik
Sigortası Fonundan karşılanır. Dolayısıyla
çalışan işçi arkadaşlarımızın
İşsizlik Fonuna vermiş olduğu bu paralar işverenlere
aktarılır.
Değerli
arkadaşlarım, sevgili kardeşlerim; bizim yaştakiler bilir
-bir dönemin Sayın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, siz de
dinliyorsunuz herhâlde beni- ANAP tek başına iktidara geldiğinde
Bu ülkede fakir fukara çok. diyerek fakir fukara fonları
kurulmuştu, o fakir fukara fonlarının akıbetinin ne olduğunu
bugün ne siz biliyorsunuz ne de biz biliyoruz. Daha sonra,
hatırlarsanız Siz tasarruf yapamazsınız. dediler
işçilere, Biz tasarruf yaparız. dediler. Tasarruf Teşvik Fonu
kurulduktan sonra 1994 yılında, ben DİSK Ege Bölge
Başkanıyken Kocaelinde çok büyük bir miting
yapmıştık, Tasarruf Teşvik Fonunda 6 milyar paramız
vardı, Tasarruf Teşvik Fonunda biriken paralarımızı
geri verin. dediğimizde, 54üncü Hükûmet bize Tasarruf Teşvik
Fonunda beş kuruş paranız yok. dedi.
Sizler
de biliyorsunuz, İşsizlik Fonu kurulduğu dönemlerde en büyük
desteği de biz vermiştik. İşsizlik Fonu kurulurken sadece
işçilerin insan olmaktan kaynaklanan temel ihtiyaçlarını
giderebilecek bir fon diye kurulmuştu ama günümüze gelindiğinde,
bugün İşsizlik Fonunda 130 milyar para olması gerekirken
İşsizlik Fonunda ne kadar para olduğunu Bakanın kendisi de
bilmiyor.
Dolayısıyla,
bir dönem Ulaştırma Bakanlığı yapan Binali
Yıldırım, Ulaştırma Bakanıyken 25 milyarı
fondan aldı GAPa ve kara yollarına harcadı. Bu da yetmedi, sanki
işverenler açlık sınırında
yaşıyorlarmış gibi 25 milyarı da işverenlere
hediye etti. Daha sonra, bu da yetmedi, bankaların içini
boşalttıktan sonra gözlerini tekrar İşsizlik Fonuna
diktiler ve dolayısıyla arkadaşlar, 11 milyarı da bankalara
aktardılar. Bu da yetmedi, az önce fonlardan bahsetmiştim, bu
fonlardan bugüne kadar vergi alınmamıştı ama sanki
İşsizlik Fonu bir ticarethaneymiş gibi İşsizlik
Fonundan maalesef 3 milyara yakın para kesildi. Dolayısıyla,
bugüne geldiğimizde, İşsizlik Fonu, işçilerin insan
olmaktan kaynaklanan temel ihtiyaçlarını giderebilecek bir fon
olmaktan maalesef çıktı. Hatırlarsanız, bir dönem, dönemin
Başbakanının Bu ülkede biz, kuracağımız fonla,
her işçiye bir ev vereceğiz. iddiasıyla iktidar
olmuşlardı. O dönemlerde kurulan Konut Edindirme Fonundan
milyarlarca para toplandı fakat daha sonra baktık, Türkiye'de bugüne
kadar 1 işçi bile
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, devam edin Sayın Beko.
KANİ
BEKO (Devamla)
Konut Edindirme Fonundan ev sahibi olamadı.
Sevgili
arkadaşlarım, değerli kardeşlerim; daha dün Ankarada
mobilyacılar sitesinde çıkan bir yangın sonrası 5 Suriyeli
arkadaşımız maalesef yanarak öldü. Bu kürsüden -10 kere oldu-
size sesleniyorum: Gelin, Avrupada olduğu gibi ILO kriterlerine uygun bir
işçi sağlığı ve iş güvenliği
yasasını buradan çıkaralım. Bu çocuklar bizim
çocuklarımız. Yedi yıl ILOda, DİSK Genel
Başkanlık dönemimde bakanlarla birlikte görev yaptım. Avrupada
çalışan işçiler, işçi sağlığı ve
iş güvenliği önlemleri alındığından dolayı
ölmüyorlar ama maalesef işçi sağlığı ve iş
güvenliği önlemleri alınmadığından dolayı bizim
insanlarımız ölüyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen Sayın Beko.
KANİ
BEKO (Devamla) Duymayan kulaklar duysun, görmeyen gözler görsün; işçi
sağlığı ve iş güvenliği önlemleri
alınmadığından dolayı AKP iktidara geldiği günden
bu yana 25 bine yakın işçi arkadaşımızı iş
cinayetlerinde kaybettik. Gelin, ILO kriterlerine uygun bir yasa
çıkaralım ve -bugüne kadar ölen arkadaşlarımız gibi-
bundan sonra işçilerin ölmemesi için bu işçi kardeşlerimize
katkı koyalım. Görevimizin onları öldürmek değil, onları
yaşatmak olduğunu buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Hepinize
iyi akşamlar diliyorum. Sağ olun, var olun diyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Beko.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan (2/1520) esas numaralı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 10uncu
maddesinin birinci fıkrasında yer alan eklenmiştir ibaresinin
ilave edilmiştir ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mehmet
Metanet Çulhaoğlu Arslan
Kabukcuoğlu İsmail
Koncuk
Adana Eskişehir Adana
İmam
Hüseyin Filiz Yavuz
Ağıralioğlu
Gaziantep İstanbul
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AYŞE KEŞİR (Düzce)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz
konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Filiz. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
İMAM
HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 39 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin 10uncu maddesi üzerinde İYİ PARTİ Grubunun
vermiş olduğu önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Genel Kurulu saygılarımla selamlarım.
Bu
maddede, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa
eklenen geçici 78inci madde uyarınca asgari ücret desteğinin 2019da
on iki ay boyunca uygulanacağı belirtilmiştir. Uzun vadeli
sigorta kollarına tabi kişileri çalıştıran
işverenlerin bu haktan yararlanacağı, işverenlere
sağlanacak bu prim ödemeleri desteğinin İşsizlik
Sigortası Fonundan karşılanacağından
bahsedilmektedir. İYİ PARTİ Grubu olarak sanayicilere
üretimlerini devam ettirebilmeleri; esnaf, sanatkâr ve işçilerin ayakta kalabilmeleri
için verilen her türlü desteğin yanında olduğumuzu ifade etmek
istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, içinde bulunduğumuz ekonomik durum ve kriz nedeniyle
sanayiciler ve çalışanlar birçok problem yaşamaktadırlar.
Kendi memleketim olan Gaziantep, yıllardan beri kendi kaynaklarıyla
büyümesini gerçekleştirmiş bir sanayi şehridir. Girişimci
ruh, şehrimizde her anlamda karşılık bulmuş ve
yatırıma dönüşmüştür. Yaklaşık 43 milyon 200 bin
metrekare alan üzerine kurulmuş 5 adet organize sanayi bölgesi olan
Gaziantepte, 950 adet firmanın, 308 adedi tekstil, 208 adedi gıda,
81 adedi de plastik alanında olmak üzere, diğer sanayi
kollarıyla birlikte serbest bölgesi de ilave edilince toplam
yaklaşık 140 bin kişiye istihdam imkânı
sağlanmaktadır ancak son zamanlarda yaşanılan ekonomik
krizden Gaziantep de etkilenmiş ve sanayicilerimiz ve işçilerimiz bu
sıkıntılardan nasibini almıştır.
Değerli
milletvekilleri, sıkıntıların bir kısmını
burada dile getirmek istiyorum. Artan faiz yükü iş
adamlarımızın belini bükmüş, kâr marjları bu faiz
oranlarının çok altında kalmış ve
insanlarımız neredeyse üretimden ve ticaretten soğumuştur.
Bankaların güvensiz ve tedirgin tutumları iş adamlarımızın
moralini bozmakta ve çalışma azmini kırmaktadır. Sürekli ve
düzensiz bir şekilde değişen döviz kurları, geleceğe
dönük yatırım düşüncelerinin askıya alınmasına
sebep olmuş ve tüm maliyet hesapları altüst olmuştur.
Enerji
fiyatlarındaki artış neredeyse 2 katına
çıkmıştır. 2017 Aralık ayında 1 kilovatsaat
elektrik için KDV dâhil 0,26 TL ödenirken 2018 yılında bu rakam KDV
dâhil 0,41 TL olmuştur. Neredeyse yüzde 58leri bulan bu artış
karşısında sanayicilerimizin rekabet edebilme kabiliyetleri
azalmıştır. 2017 Aralık ayında 1 metreküp doğal
gaz için KDV dâhil 0,89 TL ödenirken 2018 yılında bu rakam KDV dâhil
1,54 TL olmuştur; bir yıldaki artış yüzde 73tür. 2017
Aralık ayında 1 metreküp su için KDV dâhil 3,79 TL ödenirken 2018
yılında bu rakam KDV dâhil 4,61 TL olmuştur; bir yıldaki
artış yüzde 21,5 olmuştur.
Şehrimizde
ve bölgemizde yatırım yapan Suriyeli girişimciler, özellikle
ayakkabı, terlik yan sanayi firmalarında ayrıca bir sorun
teşkil etmektedir. Denetimden uzak bu iş yerlerinde sigortasız
Suriyeli işçiler çalıştırılmakta ve Suriyeli
mültecilerin sigorta primi, BAĞ-KUR primi ödememeleri haksız rekabet
doğurmaktadır. Dolayısıyla, aynı işi yapan
sanayicilerimiz haksızlığa uğramaktadır. Ayrıca,
ekonomik kriz sadece işverenleri değil, işçilerimizi de
etkilemektedir. Ağustos 2018den itibaren çok sayıda işçinin
işlerine son verildiği ya da zorunlu izne
çıkarıldığıyla ilgili iddialar bulunmaktadır. Bu
iddiaların araştırılması gerektiğini belirtiyor,
Genel Kurula saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Filiz.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Bir
önerge daha vardır, onu da okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 39 sıra sayılı Kanun Teklifinin 10uncu maddesiyle 5510
sayılı Kanuna eklenen geçici 78inci maddenin üçüncü
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Cahit
Özkan Mehmet
Doğan Kubat Abdullah
Güler
Denizli İstanbul İstanbul
Recep
Özel Kemal
Çelik Metin
Yavuz
Isparta Antalya Aydın
Necip
Nasır
İzmir
Bu
madde kapsamında destekten yararlanılacak ayda/dönemde, 2018
yılı Ocak ila Kasım ayı/döneminde aylık prim ve hizmet
belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi ile 4 üncü maddenin birinci
fıkrasının (a) bendi kapsamında uzun vadeli sigorta
kollarından en az sigortalı bildirimi yapılan aydaki/dönemdeki
sigortalı sayısının altında bildirimde
bulunulması halinde bu madde hükümleri uygulanmaz.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AYŞE KEŞİR (Düzce) Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Asgari
ücret desteğinden yararlanılan ayda, 2018 yılı Ocak ila
Kasım ayları/döneminde aylık prim ve hizmet belgesi veya
muhtasar ve prim hizmet beyannamesi ile 4 üncü maddenin birinci
fıkrasının (a) bendi kapsamında uzun vadeli sigorta
kollarından en az bildirim yapılan aydaki/dönemdeki sigortalı
sayısının üzerinde bildirim yapılması sağlanarak
istihdamın artırılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge
kabul edilmiştir.
Kabul
edilen önerge doğrultusunda 10uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 10uncu madde kabul edilmiştir.
11inci
madde üzerinde iki önerge vardır, aykırılık
sırasına göre okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 39 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
11inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Bekaroğlu Süleyman
Girgin Emine
Gülizar Emecan
İstanbul Muğla İstanbul
Cavit
Arı Rafet
Zeybek Kamil
Okyay Sındır
Antalya Antalya İzmir
MADDE
11- 13/6/2006 tarihli ve 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 5/B maddesinin
ikinci fıkrasının (a) bendine Kanun Hükmünde Kararname
ifadesinden sonra gelmek üzere veya 22/12/2016 tarihli ve 6769
sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu ifadesi ve (b) bendine 2 nci
maddesinde ifadesinden sonra gelmek üzere veya 6769 sayılı Kanunun
3 üncü maddesinde ifadesi eklenmiştir.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AYŞE KEŞİR (Düzce)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde konuşmacı yoktur.
Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan
değişiklikle madde metninin daha iyi anlaşılması
amaçlanmaktadır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan (2/1520) esas numaralı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 11inci
maddesinin birinci fıkrasında yer alan eklenmiştir ibaresinin
ilave edilmiştir ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mehmet
Metanet Çulhaoğlu Arslan
Kabukcuoğlu İsmail
Koncuk
Adana
Eskişehir Adana
Tuba
Vural Çokal İmam
Hüseyin Filiz Yavuz
Ağıralioğlu
Antalya Gaziantep İstanbul
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AYŞE KEŞİR (Düzce)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Antalya Milletvekili Tuba Vural Çokal konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Vural Çokal (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
TUBA
VURAL ÇOKAL (Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
11inci madde üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Yapmış
olduğunuz kanun teklifi düzenlemelerini incelerken mağdur olan
taşeron işçileriyle ilgili bir düzenleme
yapılmadığını görüyoruz.
Cumhurbaşkanlığı sarayına, 30 Ekim 2018 tarihi itibarıyla,
sürekli işçi kadrosuna 1.108 işçi daha
alınmıştır. Bu hizmetler için de kadro
açılmasıyla birlikte, sarayda çalışan memur,
sözleşmeli personel ve işçi sayısı 2 kat birden artarak
ekim ayı sonu itibarıyla 2.374e çıkmıştır.
Ülkemizde 3 milyon 600 bin işsiz ve her alanda atama bekleyen üniversite
mezunu milyonlarca arkadaşımız varken, sarayda, kriterleri belli
olmayan, yüksek maaşla danışman yapılan ve ofislerde
çalışacak kişilere tanınan ayrıcalığın
adı adaletsizlik değildir de nedir?
Şanlıurfada,
Toplum Yararına Program kapsamında, Millî Eğitim
Müdürlüğünde dokuz ay süreyle çalıştırılacak bin
kişilik iş için 44 bin kişi başvuruda bulunmuştur. Bu
içler acısı durumun sorumlusu kimdir?
Haklarında
hem Meclis araştırması önergesi hem de soru önergesi
verdiğim -1 milyona yakın kişiyi ilgilendiren- taşeron
işçilerimiz de mağduriyet yaşamaktadırlar. 696
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle düzenlenen taşeron
işçilere kadro düzenlemesinde 100 binin üzerindeki KİT
çalışanı kadroya geçememiştir.
Kara
yollarında çalışan 14.500 kişi, 12 bin yemekhane
çalışanı, 11 bin kiralık araç şoförü, 3.500 hastane
bilgi işlem sistemi personeli, radyoloji görüntüleme
çalışanları, laboratuvar çalışanları, diş
protez ihalesi çalışanları gibi, toplamda 100 bine yakın
işçi yüzde 70 ihale sözleşmesine takıldıklarından
dolayı ihale mağduru olup kadrodan yararlanamamıştır.
Yüzde 70 şartı kaldırılarak bu mağdur işçilerin
mağduriyetleri giderilmeli, tamamı kadroya
alınmalıdır.
Belediye
ve il özel idare çalışanı 450 bin işçi sürekli işçi
kadrosunda değil, bu kurumların iktisadi teşekküllerinde
istihdam edilmişlerdir. Bu yüzden, çalışan
arkadaşlarımız yılda 4 taksitle ödenen ilave tediye
ücretinden faydalanamamaktadır. Kurumlarda yıllarca joker eleman
pozisyonunda olan yani raporlu yerine çalışan
arkadaşlarımız o yıl içerisinde 4 Aralık 2017
tarihinde çalışıyor görünmediğinden dolayı kadro
alamamıştır. Ayrıca, KİTler kapsamında
çalışan işçilerin iki yıl çalışma
şartına tabi tutulacak olup belli kontenjanlar dâhilinde kadroya
alınacak olması büyük mağduriyete yol açacaktır. Bu
uygulama yeniden gözden geçirilerek mevcut çalışanların
tamamı kadroya alınmalıdır. Zorunlu emekliliğe sevk
edilme durumu ortadan kaldırılmalı, memurlarda olduğu gibi,
kişinin onayıyla çalışma süresi 65 yaşına kadar çıkarılmalıdır.
7600 gün prim şartından dolayı taşeron işçiler emekli
ettirilmiştir. Bu şartlar altında emekli olan taşeron
işçiler günümüzde asgari ücretin de altında maaş almaktadırlar.
696 sayılı KHKyle sürekli işçi kadrolarına geçen
işçiler 2020 yılı sonuna kadar yüksek hakem sözleşmesine
tabi tutulacak olup eski kadrolu işçilerin yararlandığı
haklardan yararlanamayacak olmaları kurumlarda iş
barışını bozacaktır. En alt limitten verilen haklar,
örneğin yemek ücreti 5 TL brüt, her altı ay yüzde 4 maaş zammı
enflasyon karşısında erimiş olup bu durumun 2020
yılına kadar sürdürülebilirliği imkânsızdır. Kadroya
geçen işçilere özellikle enflasyon farkı verilmeyip sadece yüzde 4
zam uygulanacak olması, Sayın Cumhurbaşkanının her
ortamda Biz işçilerimizi enflasyona ezdirmiyoruz. sözünü havada
bırakmaktadır. Maalesef işçilerin tamamı enflasyona
ezdirilmiştir. Ayrıca eşit işe eşit ücret
söyleminden yola çıkılarak hâlen daha kadroya geçen işçilere asgari
ücret üzerinden maaş uygulaması son bulmalı, taşeron firmalara
verilen kâr payının işçilere verilmesi gerekmektedir.
Sağlıkta çalışan işçilere de yıpranma payı
verilmeli, özel güvenlik görevlisi olarak çalışanlara da gece
çalışma farkı ücreti ödenmelidir. Sosyal tesislerde
çalışan işçiler de kadroya alınmalıdır. Millî
Eğitim Bakanlığında çalışan geçici işçiler
sürekli işçi kadrolarına alınmalıdır. Devlet
bankalarında taşeron olarak çalışan personel kurum
bünyesinde istihdam edilmelidir. Sendikalı olarak kurumlarında
iş bütünlüğü sağlanması amacıyla NACE kodlarında
düzenleme yapılmalı, herkes çalıştığı kuruma
ait iş kolunda sendikalara üye olabilmelidirler.
Sözlerime son verirken yapılan adaletsizlerin,
eşitsizliklerin ve haksızlıkların ortadan
kaldırılmasını temenni ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, bağlayın sözlerinizi
Sayın Vural Çokal.
TUBA VURAL ÇOKAL (Devamla) - Ve buradan Sayın
Cumhurbaşkanımıza sesleniyorum: Antalya Manavgattaki Sorgun
ormanındaki ağaç katliamına bir an önce son verilmesini talep
ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkürler. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Vural Çokal.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Madde 11i oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... 11inci madde kabul edilmiştir.
12nci
madde üzerinde iki adet önerge vardır, aykırılık
sırasına göre okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 39 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
12nci maddesinin teklif metninden çıkartılmasını arz ve
teklif ederiz.
Mehmet
Bekaroğlu Emine
Gülizar Emecan Cavit
Arı
İstanbul İstanbul Antalya
Süleyman
Girgin Rafet
Zeybek Kamil
Okyay Sındır
Muğla Antalya İzmir
Özgür
Ceylan
Çanakkale
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AYŞE KEŞİR (Düzce)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Ceylan. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
ÖZGÜR
CEYLAN (Çanakkale) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kanun teklifinin 12nci maddesindeki önergemiz üzerine söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kanunun
bu maddesi ve bununla bağlantılı 6ncı maddesiyle,
İstanbulda oynanacak 2019 UEFA Süper Kupa ve 2020 Şampiyonlar Ligi
futbol final müsabakalarında elde ettikleri her türlü kazanç ve irat için
UEFA ile katılımcı futbol kulüplerine ve organizasyonda görevli
tüzel kişiliklere hem KDV hem de gelir ve kurumlar vergisinden muafiyet
getirilmektedir. Bu konuda KDV muafiyetini ihracatı teşvik gibi
düşünürsek anlamak mümkündür ancak gelir ve kurumlar vergisinden
muafiyetlerini anlamak mümkün değildir çünkü bu tip dar mükellefiyetler
yani ülkemizde iş yeri veya merkezi olmayan mükellefler, Türkiyede vergi
ödesin, ödemesin kendi ülkelerinde kazançları üzerinden
vergilendirileceklerdir. Eğer Türkiyede vergi öderlerse ülkelerinde
ödeyecekleri vergiden bu tutarı düşeceklerdir. Yani bu yapılan
vergi muafiyetinin, UEFAnın ve katılımcı kulüplerin vergi
açısından bağlı oldukları ülkeler
dışında kimseye yararı bulunmamaktadır. Bu durum,
bizim açımızdan da gereksiz vergi kaybından başka bir
işe yaramamaktadır.
Anlaşıldığı
kadarıyla, Türkiye, bu final organizasyonlarını alabilmek için
diğer ülkelerin vermediği bir tavizi vermiş durumdadır.
Diğer aday ülkelerin hiçbiri bu vergi kaybına razı olmazken biz vergi
kaybına razı olarak bu organizasyonu ülkemize
kazandırmış bulunmaktayız. Bu, apaçık bir
kapitülasyondur. Ne büyük bir başarı öyküsü (!)
Biz
organizasyonun alınmasına karşı değiliz ancak bunun
anlamı şudur: Türkiye, artık, uluslararası organizasyonlar
için ancak üste para ödeyerek katılımcıları ikna eden bir
noktaya getirilmiştir. Gönül ister ki böyle organizasyonları almak
için tavizler vermek zorunda kalınmasın. Ancak burada çok
çarpıcı bir tespiti de yapmak zorundayız: Biz böyle bir tavizi
vermeseydik bu organizasyonu alamazdık çünkü maalesef, on altı
yıldır devam eden iktidar döneminde Türkiye, hapisteki
aydınları, gazetecileri ve siyasileriyle insan haklarına
saygının ve düşünce özgürlüğünün olmadığı,
bir darbe girişiminin yaşandığı, çocuk yaşta
kızların evlendirildiği, yurtlarında erkek çocuklarına
tecavüz edilen, cemaatlerin devlette cirit attığı, bütün
fabrikalarını satmaya çalışan, doğası talan
edilen, maliyesi damadına emanet edilmiş bir tek adam yönetimiyle
yönetilen bir ülke konumuna gelmiştir. Yabancılar bu yüzden ülkemize
artık mesafeli durmaktadır ve bu tavizi vermemizin nedeni de budur
maalesef.
Ayrıca,
işin, Türkiye'nin itibarı bakımından kötü oluşunun
yanında, bir farklı boyutu daha bulunmaktadır, o da ülkemizdeki
vergi adaletini göstermesi açısından gelinen noktadır. Devletin
temel geliri vergidir. Adaletli bir vergi sisteminde çok kazananın çok, az
kazananın az vergi ödemesi gereklidir. Devlet, burada, muafiyete
ihtiyacı olmayan büyük kuruluşlara vergi istisnası
sağlamaktadır. Peki bordro mahkûmları dediğimiz, vergisi
kaynaktan kesilen memurumun, işçimin günahı nedir? Ki bu emekçiler,
devletin topladığı yıllık gelir vergisinin neredeyse
üçte 2sini karşılamaktadırlar. Maalesef ki iktidarın
düşük ve orta gelir düzeyli vatandaşlarımıza reva
gördüğü tam bir köleliktir.
Yine,
teklifte dikkat çeken bir nokta da bu vergi muafiyeti sözü verilirken yüce
Meclisin görüşünün alınmamış olmasıdır. Türkiye
Futbol Federasyonu bunu taahhüt etmiş ve gerçekleşince de alelacele
yasalaştırarak, torbaya koyarak önümüze getirmiştir. Oysa yöntem
bu olmamalıdır. Biz Bu sistem kişiye özel
hazırlanmış, Meclis etkisizleşiyor. derken iktidar güçlü
Meclis olacağını iddia ediyordu. Soruyorum size: Bu mudur güçlü
Meclis? Olaylar bittikten sonra önümüze gelen yasa tekliflerine el kaldırıp
indirmek midir güçten anladığınız? Doğrusu, bu yasa
önce Meclise getirilmeliydi, artısıyla eksisiyle
tartışılmalıydı, halkın seçtiği Meclisin
ortak aklıyla yasalaşmalıydı.
İşte,
bu yüzden diğer ülkelerin vermediği tavizleri veriyoruz. Böyle
giderse maalesef vermeye de devam edeceğiz.
Saygılarımla.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Ceylan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan (2/1520) esas numaralı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 12nci
maddesinin birinci fıkrasında yer alan eklenmiştir ibaresinin
ilave edilmiştir ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mehmet
Metanet Çulhaoğlu İsmail
Koncuk Ayhan
Erel
Adana
Adana
Aksaray
Arslan
Kabukcuoğlu İmam
Hüseyin Filiz Yavuz
Ağıralioğlu
Eskişehir
Gaziantep
İstanbul
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AYŞE KEŞİR (Düzce)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Aksaray Milletvekili Ayhan Erel konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Erel. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
AYHAN
EREL (Aksaray) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yüce
Türk milleti; Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 12nci
maddesi üzerinde İYİ PARTİ adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün,
1980 öncesi ülkemizin bulunmuş olduğu durumda, memleket mücadelesinde
kendi canlarını hiçe sayan 5.200 ülkücüden Aksaraylı 2
şehidimizden biri olan Şevki Demirin şehadet günüdür. Dilaver
Cebecinin şiirlerinde resmettiği bu tabloda yaşadılar hep.
Dudaklarında sevda türkülerini mırıldandılar,
saçlarında kurt nefesi rüzgârlar vardı hep. Küllenmiş
ocakları yeniden tutuşturdular, bacalarından duman duman
tüttüler hep. Onlar, Oğuz mayası, gök ışığın
erleriydi. Düşmanların göğsünde kalırdı pençe izleri
hep. Gençliklerini damarlarına hapsettiler. Kaç kere
yaşanmış cenklere girdiler hep. Onlar bu dünyaya Li ya budun.
diyerek gelmişlerdi. Konaklı, sofralı,
tuğralıydılar; bir dilim ekmekle doyageldiler hep. Din-ü devlet
ile millî devlete asi olmadılar, uyageldiler hep. Ünlü şehirlerde
ünsüz gezdiler, bazen de bir sessiz köye geldiler hep. Yedi göbek nesilleri
helaldi, helal rızıkları yiyegeldiler hep. Onların
dağları Tanrıydı, Süphandı, Nurdu, göklerin sesini
duyageldiler hep. Onlar bize öyle bir dava bıraktılar ki atam Bilge
Kağanın dediği gibi Üstte gök çökmedikçe, altta
yağız yer delinmedikçe bizim ilimizi ve töremizi kimse bozamaz.
dediler.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; en kötü adalet, geç tecelli eden
adalettir. Sonunda hüküm isabetli dahi olsa geciken adalet zulümdür.
demiştir Orhan Gazi. Güven duyulan ve zamanında tecelli eden bir
yargı, ekmek kadar, su kadar, nefes almak kadar önemlidir. Zira, adalet,
devletin temelidir çünkü bir devleti ayakta tutan, milleti mutlu, devleti güçlü
kılan en temel unsurdur adalet. Adaletin olmadığı yerde
anarşi, kaos, işkence ve zulüm vardır. Bu nedenle, adalete
dayanmayan, gücünü adaletten almayan devletlerin tarih sahnesinde çok uzun yeri
olamaz. Vatandaşın yargıya güvenmesi, yargının
tarafsız olması esastır. Adalet ancak ve ancak yargının
bağımsız olmasıyla sağlanır. Bir hukuk devletinde
olması gereken en temel unsur, adalet
dağıtıcılarının, adalet
uygulayıcılarının kesin olarak siyasal
tarafsızlığa riayet etmeleridir. Yargının
bağımsızlığı, siyaset kurumlarının
yargının üzerinde güç ve otorite kullanmalarının önüne
geçilmesiyle sağlanır ancak son zamanlarda, avukatlar arasından
atanan adalet dağıtıcılarının siyasi iradenin
baskısına ne kadar dayanacaklarını açıkçası
düşünmek istemiyorum.
Burada
bir yaman çelişkiden de bahsetmek istiyorum. Hâkim ve
savcıların, herhangi bir seçimde, herhangi bir siyasi partiden veya
bağımsız olarak seçime girmek için mesleklerinden istifa
ettiklerinde, bir daha mesleğe geri dönmelerine imkân
tanınmamaktadır. Sanırım, hâkim ve savcının
siyasi görüşü ortaya çıktığı ve
tarafsızlığı ortadan kalktığı düşüncesiyle
böyle bir düzenleme yapılmıştır. O zaman ben soruyorum:
Yıllarca herhangi bir siyasi partide, özellikle AK PARTİde, il
başkanlığı, belediye başkan
yardımcılığı, il genel meclisi üyeliği ve
kadın kolları başkanlığı yapmış bir
avukat arkadaşımızın, hâkim olarak
atandığında, acaba siyasi görüşü ortaya
çıkmamış mı oluyor? Bir hâkim ve savcıyı,
herhangi bir siyasi partiden aday olduğunda, siyasi düşüncesi ortaya
çıktığı düşüncesiyle göreve başlatmıyorsunuz
ama yıllarca herhangi bir siyasi partide, son yıllarda da özellikle
AK PARTİde siyaset yapan avukat arkadaşlarımızı hâkim
ve savcı olarak atamanızla
Bu iki çelişkiyi dikkatlerinize
sunmak istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, sözlerinizi bağlayın Sayın Erel.
AYHAN
EREL (Devamla) Ya bu vasıf ve mahiyetteki avukatları adalet
ordusuna katmayınız ya da herhangi bir partiden aday olmak için
görevinden ayrılan hâkim ve savcıları görevine iade ediniz.
Diğer
bir konu, 2018/1 merkezî atamayla 260 kişinin Sosyal Güvenlik Kurumu
ataması yapılmış ama altı aydır maalesef güvenlik
soruşturmaları tamamlanıp göreve
başlatılmamıştır. Bu arkadaşlarımız da
bir an önce göreve başlamak istiyorlar.
Hepinize
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Erel.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
12nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
12nci madde
kabul edilmiştir.
13üncü
madde üzerinde iki adet önerge vardır, aykırılık
sırasına göre okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 39 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
13üncü maddesindeki on günlük ibaresinin otuz günlük şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Bekaroğlu Süleyman
Girgin Rafet
Zeybek
İstanbul
Muğla
Antalya
Emine
Gülizar Emecan Cavit
Arı Kamil
Okyay Sındır
İstanbul
Antalya
İzmir
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AYŞE KEŞİR (Düzce)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz talebi yok.
Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Beşinci
fıkra metninde yer alan süre yetersiz olduğundan
artırılmaktadır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan (2/1520) esas numaralı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 13üncü
maddesinin birinci fıkrasında yer alan eklenmiştir ibaresinin
ilave edilmiştir ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mehmet
Metanet Çulhaoğlu Fahrettin
Yokuş Arslan
Kabukcuoğlu
Adana
Konya
Eskişehir
İsmail
Koncuk Aydın
Adnan Sezgin Yavuz
Ağıralioğlu
Adana
Aydın
İstanbul
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AYŞE KEŞİR (Düzce)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Aydın Milletvekili Aydın Adnan Sezgin konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Sezgin. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
AYDIN
ADNAN SEZGİN (Aydın) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüştüğümüz 13üncü madde, Yurtdışı
Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının (YTB)
personel rejimini düzenleyerek kurumda en az beş yıldır görev
yapmakta olan yerli ve yabancı sözleşmeli uzmanların
Başkanlığın A grubu uzmanlık kadrosuna
atanmalarını düzenlemektedir.
13üncü
madde, YTB Teşkilat Kanununa 2 Temmuz 2018 tarihinde ilave edilen geçici
3üncü maddeye ekleme yapmaktadır. Geçici 3üncü maddeye göre, 2 Temmuz
2018den itibaren otuz gün içinde başvuran ve en az beş yıl
sözleşmeli kadroda çalışan kişiler YTB
uzmanlığı kadrosuna alınmıştır.
Dolayısıyla önümüzdeki kanun teklifi genel bir düzenleme değil,
geçici 3üncü madde kapsamında geçiş yapmış olan
sözleşmeli uzmanlar için bir düzenlemedir.
Bu
düzenlemeyle, tam olarak bir duruma ve belirli kişilere özel kanun
örneğiyle karşı karşıyayız. Bırakın
Anayasamızı ve yasalarımızı, bu düzenleme hukukun
temel normu olan kanunların genelliği ilkesini de ihlal etmektedir.
Daha da büyük bir sakınca ise geçici 3üncü maddenin kalıcı hâle
getirilmesi ve uygulamasının
yaygınlaştırılması hâlinde ortaya
çıkacaktır.
İstihdam
koşulları tamamen farklı ve hiçbir şekilde birbirinin
muadili olmayan bazı sözleşmeli kadrolardan A grubu uzman
kadrolarına doğrudan geçiş imkânının
sağlanması, A grubu kadrolara girebilmek için yıllarca KPSS ve
YDS puanı almak üzere gayret sarf eden gençler açısından
haksızlık yaratmayacak mıdır? Bunun yandaşlar için üst
düzeyli bir kadro alanı hâline dönüşmesinden endişe ediyoruz.
Görev
tanımı itibarıyla YTB gerekli ve önemli bir kurumdur. Bu
nedenle, sözleşmeli personelin A grubuna geçişini bu şekilde
kolaylaştırmak ve istismara açık hâle getirmek yerine daha
nesnel bir yol bulunması uygun olacaktır.
YTBnin
yapısındaki soruna da dikkat çekmek istiyorum. Daha önce bir devlet
bakanlığına bağlı olan YTB, Kültür ve Turizm
Bakanlığına bağlı hâle getirilmiştir. Kültür ve
Turizm Bakanlığına birçok farklı ve ilgisiz kurumun
bağlanması nedeniyle bakanlık tam bir garabete
dönüşmüştür. Çalışma alanları göz önünde
bulundurulduğunda doğru olan YTBnin Dışişleri
Bakanlığına bağlanmasıdır. Türk Akreditasyon
Kurumu, dün görüştük, Dışişleri Bakanlığına
bağlı iken bakanlığın çalışma alanıyla
birebir ilintili olan YTBnin Kültür ve Turizm Bakanlığına
bağlı olması makul müdür? Ayrıca bu durum, kurumun yurt
dışındaki temsilcilikleri ile o ülkelerdeki büyükelçilikler
arasında bazı uyum sorunları yaşanmasına da neden
olmaktadır.
İktidarın
Türk ve akraba topluluklarla ilgili genel yaklaşımı hayal,
hezeyan ve yanlış hesaplara kapılmaya çok yatkındır.
Bu durum geçmişte birçok ciddi hataya neden olmuştur. Balkanlarda
maalesef bu tür yanlışlar yapılmıştır.
İzlenen politikalar o ülke hükûmetlerinin ve oradaki bazı Türk ve
akraba grupların Türkiyeye yaklaşımında şüphe ve tereddütlere
yol açabilmiştir. Dış politika bir bütündür ve ilgili kurumların
eş güdümü etkin bir şekilde sağlanarak tutarlı, tek elden
ve tek sesli bir şekilde yürütülmelidir. Bu çerçevede,
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığının bu anlayışa uygun tarzda
şekillendirilmesi gerekmektedir.
Elbette
bu kurum tartışılırken Uygur Türklerine Çin rejimi
tarafından yaşatılan zulme iktidarın
duyarsızlığına hatta hatta mahcubiyetine değinmemek
mümkün değil. Bunu da ifade ettik, ediyoruz, edeceğiz.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Sezgin.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
13üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 13üncü
madde kabul edilmiştir.
14üncü
madde üzerinde iki adet önerge vardır, aykırılık
sırasına göre okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan (2/1520) esas numaralı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 14üncü
maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Mehmet
Metanet Çulhaoğlu Fahrettin
Yokuş Arslan
Kabukcuoğlu
Adana Konya Eskişehir
İsmail
Koncuk Yavuz
Ağıralioğlu
Adana İstanbul
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AYŞE KEŞİR (Düzce)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz talebi yok.
Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Bu
maddeyle elektrik enerjisi, kapasitesi veya perakende alış
fiyatlarının ileri tarihli olarak belirlenmesi
amaçlanmıştır. Ekonomimizdeki ve özellikle döviz
kurlarındaki dalgalanmalar göz önünde bulundurulduğunda elektrik
satış fiyatlarının uzun vadeli belirlenmesinin olumsuz
sonuçlar doğurabileceği düşünülmektedir.
Döviz
kurundaki dalgalanmalardan dolayı elektrik fiyatlarının ileri
tarihli belirlenmesi elektrik tedarikinin sağlanmasında sorunlara
neden olabilir. Günümüzdeki birçok elektrik üretim şirketinin fiyat
dalgalanması yüzünden elektrik arzını yapamadığı
bilinmektedir.
BAŞKAN
- Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 39 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
14üncü maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Mehmet
Bekaroğlu Emine
Gülizar Emecan Cavit
Arı
İstanbul
İstanbul
Antalya
Rafet
Zeybek Süleyman
Girgin Kamil
Okyay Sındır
Antalya Muğla İzmir
Deniz
Yavuzyılmaz
Zonguldak
MADDE
14- 14/3/2013 tarihli ve 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanununun
3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (y) bendine "gün içi
piyasası ifadesinden sonra gelmek üzere "ve ileri tarihli fiziksel
teslimat gerektiren diğer elektrik piyasaları ifadesi eklenmiş
ve (nn) bendinde yer alan "teslimatı veya ibaresi madde metninden
çıkarılmıştır.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AYŞE KEŞİR (Düzce)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz
konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Yavuzyılmaz. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
DENİZ
YAVUZYILMAZ (Zonguldak) Değerli Başkan, değerli
milletvekilleri; Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifiyle ilgili
görüşlerimi belirtmek üzere huzurunuzdayım.
Öncelikle,
ilgili kanun teklifi, TEİAŞ, TETAŞ, EÜAŞ yani Türkiyenin
elektrik üretimi, dağıtımı ve iletiminin bütününü kapsayan
bir yanıyla şu anda karşımızda duruyor. Çok
hızlı bir şekilde Komisyona gelip çok hızlı bir
şekilde de şu anda Genel Kurula gelmiş durumda. Şimdi, bu
kurumlarımızın mevcut iktidarın sürecinin içinde ne hâle
geldiğini ve başımızdan neler geçtiğini kısaca
bir anımsayalım.
Bakın, elimde TEİAŞın bir
raporu var. Bunu KİT Komisyonda istemiştim, rapor da bize
ulaştı. TEİAŞ ve ENTSO-Enin -yani Kıta Avrupası
enterkonnekte sistemi- birlikte düzenlediği, birlikte
hazırladığı bir rapor: Türkiye 31 Mart 2015 Sistem Çökmesi
Raporu. Hani, Türkiyedeki, ülkemizdeki devlet kurumları dâhil olmak
üzere, tüm kuruluşların, fabrikaların, hepsinin sisteminin
altı saat boyunca çöküşünü inceleyen rapor. Bu raporda diyor ki: 31
Mart 2015 tarihinde meydana gelen elektrik kesintisi Kıta Avrupası
sisteminde son on beş yılın 3üncü önemli arızası
olmuştur. Bununla ilgili çok ciddi tespitler var. Aynı zamanda bu
sistemin en doğudan en batıya yani Çoruh Nehri üzerinde bulunan
kuzeydoğudaki HESlerin 1.300 kilometre uzaklıktaki İstanbulun
büyük yük bölgesini beslediğini ve bunun gibi pek çok, aslında
elektrik sistemlerinde pek de tercih edilmeyen kayıplara da yol açan ve
hata payını artıran uygulamaların olduğunu
TEİAŞta görüyoruz. Detayına çok fazla da girmeyeceğim.
Hemen TETAŞa geçmek istiyorum. TETAŞ,
bildiğiniz gibi mülga bir kuruluş yani kaldırıldı, EÜAŞın
bünyesine eklendi 9/7/2018 tarihinde 731 milyon TL zararla. Neydi
TETAŞın görevi? TETAŞın görevi, devlet elektrik garantisi
vermekti. Ne gibi garantiler vermekti? Mesela Akkuyu Nükleer Santralinde 12,35
Amerikan senti/kilovatsaat olarak on beş yıl boyunca alım
garantisi vermekti. Peki, hangi süreçte vermekti? 2016 yılı ortalama
satış fiyatının 2,93 sent olduğu süreçte. Kim diyor?
Sayıştay söylüyor bunu.
Evet, şimdi, Elektrik Piyasası Kanunu
madde 3e ilave edilmesi istenen ileri tarihli fiziksel teslimat gerektiren
diğer elektrik piyasaları ifadesiyle aslında anlatılmak
istenen, elektrik üreten sayaçtan çıkış, elektriği alacak
olan tüketicinin sayacına giriş; bu kısım. Yani
aslında TETAŞta çöken devlet alım garantisi sisteminin,
devletin üzerinden çıkarılıp bir ölçüde bu elektrik
dağıtım firmalarına da dağıtılması, bu
zararın diyeceğim, bu çöken sistemin bir şekilde onun üzerine
yayılmasıyla ilgili bir sistem maalesef. Yani nedir? Aslında
henüz üretilmemiş olan yani olmayan bir elektriği varmış gibi
dağıtım şirketlerine belirli sürelerle pazarlamak. Yani
2019 Haziranından altı ay sonra 2020ye kadar çalışacak bir
fabrikaya, belirli bir elektrik fiyatı belirlenerek bu fiyatı,
aracı bir tüzel kişilik, bir firma, ne kadar elektrik kullanacaksa bu
oran doğrultusunda satacak. Ha, eğer daha fazla elektrik talep ederse
aynı bizim, internet kotalarımız dolduğunda daha
pahalı, fahiş fiyattan interneti kullanmamız gibi fahiş
fiyattan elektrik kullanmak zorunda kalacak büyük ihtimalle; eğer taahhüt
edileni de satın almazsa ceza ödeyecek. Ancak bu noktada tabii büyük
gariplikler de var. Garipliklerden birini Plan ve Bütçe Komisyonundaki
tutanaktan size okuyorum. Bir milletvekilimiz soruyor, diyor ki milletvekili:
Bu ileri tarihli fiziksel teslimat, bunları hangi vadelerde
açacaksınız? Bakın, şu anda
kanunlaştıracağımız şeyin detayı üzerine
konuşuyoruz yani neyi kanunlaştırıp neyi
kanunlaştırmadığımızı daha iyi kavramak
bakımından.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen Sayın
Yavuzyılmaz.
DENİZ YAVUZYILMAZ (Devamla) EPDK Başkan
Yardımcısı Hacı Ali Ulutaşın cevabını
okuyorum, diyor ki bu vadeyle ilgili: En fazla altı ay. Ondan sonra
uzatmayı düşünüyoruz çünkü bakacağız, fiziksel teslimat
gerçekten yapabiliyorlar mı, yoksa büyük cezalar çıkıyor mu.
Büyük cezalar çıkarsa hiçbir manası da kalmayabilir şirketler bu
fiziksel teslimatı gözden kaçırırlarsa. Yani bu bir kanun
değil, kanun teklifi değil; bu, sanki bir deney, deneme yanılmaya
dayalı olarak çıkarılan, Meclisin de bir şekilde buna alet
edildiği bir metin. Bunu bir pilot uygulamayla da hayata geçirebilirdiniz,
pilot uygulamayla da bu sürece katkı sağlayabilirdiniz.
Dolayısıyla bu kanun teklifine biz olumsuz kanaat bildiriyoruz.
Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yavuzyılmaz.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
14üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
15inci
madde üzerinde iki adet önerge vardır, aykırılık
sırasına göre okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan (2/1520) esas numaralı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 15inci
maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
İsmail
Koncuk Yavuz
Ağıralioğlu Mehmet
Metanet Çulhaoğlu
Adana İstanbul Adana Arslan
Kabukcuoğlu Fahrettin
Yokuş
Eskişehir Konya
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AYŞE KEŞİR (Düzce)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Konya Milletvekili Fahrettin Yokuş
konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Yokuş. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
FAHRETTİN
YOKUŞ (Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
gecenin bu saatinde
Dün Ankarada ILOnun bir toplantısı vardı,
Türkiyede sosyal diyaloğun geleceğini birlikte belirleyelim.
adı altında Birlikte Varız Projesi. Ben de o organizasyona
katıldım. Orada işçi sendikalarımızla, memur
sendikalarımızla, işveren sendikalarımızla ILOnun
yöneticileriyle beraber, Çalışma Bakanımızla beraber çok
güzel bir fotoğraf verdik.
Gerçekten
bu konuda da sizi çok kutluyorum on altı yıllık AK PARTİ
iktidarı(!) Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiçbir iktidara nasip olmayan
oranda ILOnun kara listesine girdiniz, hem de defalarca. O kadar çok ki yani
bazılarına göre 11 kere, bazılarına göre 12 kere. Kara
liste ne demek? Yani o ülkede demokrasi yok, o ülkede emeğe saygı
yok, o ülkede işçi, memur haklarında adalet yok, en önemlisi, o
ülkede ayrımcılık var. Hani sizin şu, çok severek
yaptığınız iş, hani kamuda parti devleti
oluşturduğunuz iş. Düşünebiliyor musunuz, bir memur
sendikası on altı yılda tam 22 kat büyüyor, bir işçi
sendikası da 3 kat büyüyor; ne hikmetse diğer sendika ve
konfederasyonlar bir türlü büyüyemiyor. Niye? Çünkü on altı yıl AK
PARTİnin il ve ilçe örgütleri, milletvekillerinin çoğu,
bakanları, hepsi işin içinde; yandaş
kayırmacılığı, adam kayırmacılığı
ve devleti parti devleti yapmak. Şimdi biz bunları söyleyince
alınıyorlar. Kardeşim, eğer 2 tane büyük yandaş
sendikanızı, konfederasyonunuzu hormonlu hâle getirdiyseniz, hormonlu
büyüttüyseniz ve onlarla beraber Türkiyeyi paralel paralel yönettiyseniz bu
sözleri hak ediyorsunuz demektir. Öyle bir kamu düzeni getirdiniz ki o
MEMNUN-SENden, MALUM-SENden olmayanların yükselme şansı yok,
efendim, tayin, nakil hakkı yok, diğerleri maraba.
Şimdi,
bütün bunları yaptınız, 15 Temmuza kadar ülkeyi getirdiniz. Bu
felaketten sonra bekledik ki aklınız başınıza gelir
ama nerede! Hatta İstanbulda ne güzel bir miting yapıldı
partilerimizle beraber, artık yeni bir dönem başlayacaktı ama
huylu huyundan vazgeçmiyor çünkü sizin ayrımcılık
fıtratınızda var; Müslümanları
ayırırsınız, çalışanları
ayırırsınız ve ben iddia ediyorum, MEMUR-SEN denilen bu
konfederasyonun üyeleri için torpil yapmayan milletvekilinin olduğunu pek
zannetmiyorum. Hele en son adliyede 5 kişiyi çok güzel müdür
yaptınız. Üniversiteleri, hele hele üniversiteleri -evlere şenlik-
akrabaütaallukatın yerleşim yeri yaptınız.
Allah
aşkına, on altı yılda bu kadar günahınız oldu
sadece kamuda. Bugün de biliyorsunuz perşembe akşamı,
aslında cumaya girdik, ben size bir şeyi tavsiye edeyim: Özellikle
eski dönem iktidar vekilleri olanlar, il başkanı olanlar, bu
memurların listesini yapanlar, vallahi, bu cuma namaza gittiğinizde
-Allah aşkına ya- Allahtan af dileyin. Allah affeder belki ama ya bu
memurların yediğiniz haklarını, kul haklarını ne
yapacaksınız? Onun için ben size diyorum ki: Artık kul
hakkı yemekten bir vazgeçin, yahu artık şu insanları
ayırmaktan bir vazgeçin, vazgeçin de günahlarınız azalsın.
Hele Meclise yeni gelenler, aman ha aman, şu ayrımdan siz vazgeçin,
vazgeçin ki öteki dünyada yüzleştiğimiz zaman Allahın huzurunda
o memurların yüzüne bakabilecek yüzünüz olsun.
Hayırlı
geceler, hoşça kalın. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yokuş.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 39 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
15inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
MADDE
15- 6446 sayılı Kanunun 11 inci maddesinde yer alan
eklenmiştir sözcüğünün ilave edilmiştir şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Bekaroğlu Emine
Gülizar Emecan Cavit
Arı
İstanbul İstanbul Antalya
Süleyman
Girgin Rafet
Zeybek Kamil
Okyay Sındır
Muğla Antalya İzmir
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AYŞE KEŞİR (Düzce)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz talebi yok.
Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan
değişiklikle madde metninin daha iyi anlaşılması
amaçlanmaktadır.
BAŞKAN
- Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Önerge
kabul edilmemiştir.
15inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
15inci
madde kabul edilmiştir.
16ncı
madde üzerinde iki adet önerge vardır, aykırılık
sırasına göre okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 39 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
16ncı maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
MADDE
16- Bu Kanunun;
a)
3 üncü maddesi 1/1/2019 tarihinden itibaren verilmesi gereken yıllık
gelir ve kurumlar vergisi beyannamelerinde indirim şartlarının
varlığı açısından dikkate alınmak üzere yayımı
tarihinde,
b)
10 uncu maddesi 1/1/2019 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı
tarihinde,
c)
Diğer maddeleri yayımı tarihinde,
yürürlüğe
girer
Mehmet
Bekaroğlu Emine
Gülizar Emecan Cavit
Arı
İstanbul İstanbul Antalya
Süleyman
Girgin Rafet
Zeybek Kamil
Okyay Sındır
Muğla Antalya İzmir
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AYŞE KEŞİR (Düzce)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz talebi yok.
Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
8inci
maddenin de yayım tarihinde yürürlüğe girmesi için bu
değişiklik yapılmaktadır.
BAŞKAN
- Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan (2/1520) esas numaralı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 16ncı
maddesinin (ç) bendinin Diğer maddeleri yayımı tarihinden on
gün sonra şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Metanet Çulhaoğlu Fahrettin
Yokuş Arslan
Kabukcuoğlu
Adana Konya Eskişehir
Yavuz
Ağıralioğlu İsmail
Koncuk
İstanbul Adana
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AYŞE KEŞİR (Düzce)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz talebi yok.
Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
16ncı
maddesinin (ç) bendinin Diğer maddeleri yayımı tarihinden on
gün sonra şeklinde değiştirilmesi gerekmektedir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Önerge
kabul edilmemiştir.
16ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
17nci
madde üzerinde iki önerge vardır.
Aynı
mahiyetteki önergeleri okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan (2/1520) esas numaralı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 17inci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
MADDE
17- Bu Kanun hükümleri Cumhurbaşkanı tarafından yürütülür.
Mehmet
Metanet Çulhaoğlu Fahrettin
Yokuş Arslan
Kabukcuoğlu
Adana Konya Eskişehir
Yavuz
Ağıralioğlu İsmail
Koncuk
İstanbul Adana
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Mehmet
Bekaroğlu Süleyman
Girgin Emine
Gülizar Emecan
İstanbul Muğla İstanbul
Rafet
Zeybek Cavit
Arı Kamil
Okyay Sındır
Antalya Antalya İzmir
BAŞKAN Komisyon aynı mahiyetteki önergelere
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AYŞE
KEŞİR (Düzce) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önergelerin birincisinin gerekçesini
okutuyorum:
Gerekçe:
16ncı maddesinin (ç) bendinin Diğer maddeleri
yayımı tarihinden on gün sonra şeklinde
değiştirilmesi gerekmektedir.
Diğer önergenin gerekçesi:
Gerekçe:
Yapılan değişiklikle madde metninin daha
iyi anlaşılması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN Önergeleri oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Etmeyenler
Önergeler kabul edilmemiştir.
17nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
17nci madde kabul edilmiştir.
Maddeler üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi aleyhte söz talebi vardır.
İstanbul Milletvekili Nazım Cihangir
İslam
Buyurun Sayın İslam. (CHP ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (İstanbul) Çok teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Çok
değerli arkadaşlarım, bugün, aşağı yukarı
bir buçuk ay önce verdiğim bir dilekçeye cevap aldım ve OHAL
İşlemleri İnceleme Komisyonuna gittim, oradan bilgi aldım.
Şimdi,
bakınız, engizisyon yapanlar iyi niyetli insanlardı yani
insanları kurtarmak için, ruhlarını kurtarmak için bedenlerini
yakarlardı. Yani buna inanıyorlardı, Bedenini yakarsak ruhunu
kurtarabiliriz. diyorlardı. Biz de burada, özellikle başörtülü
arkadaşlarım hatırlayacak, ikna odalarını yaşadık.
İkna odalarında da insanların ruhlarını öldürüp, çürütüp
bedenlerini kurtarma planlarını yaptılar, onlar da buna
inanıyordu ama ikisi de işlemedi. Benim kanaatimi sorarsanız bu
OHAL Komisyonu hem insan ruhunu hem insan bedenini yok eden bir komisyon.
Bakın
değerli arkadaşlarım, Nazi döneminde toplama kampı
çalışanları inanın görevini iyi yapan, ortalama,
sıradan insanlardı; gaz odalarına gidenlerin akıbetini hiç
düşünmezlerdi, düşünemezlerdi. İşleyen sistem mükemmeldi,
pırıl pırıldı. Ben OHAL Komisyonunda da benzer
özellikler gördüm yani sistem güçlü, bilgisayarlar, tıkır
tıkır işleyen arşivler, sıkı çalışan
elemanlar gerçekten görevlerini yapıyorlar ama bunlar da öncesini ve
sonrasını düşünmüyorlar. Yani böyle ortamlar gerçekten, kötülüğün
sıradanlaştırıldığı ortamlar,
insanların araçsallaştırıldığı ortamlar.
Bakın,
2018 sonuna kadar daha önce verdiğim rakamları düzeltiyorum, bugün
doğrudan bilgi aldım- 125 bin başvuru, 50 bin sonuçlanan yani
yüzde 40 sonuçlanan, yüzde 7 kabul cevabı
Fakat ileride, şu,
inanın bana, bir doktora konusu olacaktır: İktidara yakınlık
skorları ile bu kabul kararları arasındaki korelasyon yani
bağlantı mutlaka incelenecektir.
Bu
komisyonun kararlarını etkileyen değişkenlerin yani
maddelerin bazıları şunlar: İstihbarattan gelen bilgi
kullanılamaz. ByLocku kendisi ve yakınlarının kullanımı,
bunun da sorunlu olduğunu gördük. Dernek ve sendikada üye ve yönetici
olmak ama dernekler ve sendikalar o tarihte açık, Anayasanın
güvencesi altında. Bankada şüpheli para transferi ve en vahimi,
akraba listesi. Peki, şunu sordum: Akraba listesini niye tutuyorsunuz?
Dediler ki: Kararları etkilemiyor. Etkilemiyorsa niye buraya
işliyorsunuz? Buna verilecek bir cevap yok ama dediler ki: Dosyanın
lehine etkileme olabiliyor. Bunlar tamamen hukuka aykırı, Anayasaya
aykırı, insan haklarına aykırı fişleme
yöntemleridir; bir an önce vazgeçilmesini tavsiye ederim, hukuksuzdur.
Bakın,
Yargıtay 16. Ceza Dairesi FETÖ/PDY örgüt kararını 26 Eylül
2017de vermiş. Fakat oradan bana bir vaka çıkarttılar ve önüme
getirdiler. 2014 tarihinde ne yapmış? Bu vatandaş gitmiş,
söz konusu bankayı kurtarmak için oraya para yatırmış,
bunun için de kredi çekmiş. Evet, bir gayret, ciddi bir gayret görünüyor.
Şimdi, bakın, 2014 tarihinde Yargıtay kararı yok ortada
yani örgüt denebilecek bir şey yok arkadaşlar. İki taraf taraf
diyorum- birbirine girmiş yani eski ortaklar. Birisi dinî bir lider birisi
siyasi bir lider 2014ün gözüyle ve bu insan da bankayı kurtarmak için
gitmiş, fedakârlık etmiş, bankaya bir yakınlık
hissetmiş. Banka da açık, Anayasanın ve yasaların
güvencesi altında hizmet veriyor. Şimdi, benim sorum şuydu:
Bunun sıkı bir taraftar mı olduğunu, örgüt üyesi mi
olduğunu nasıl anladınız, neyle ayırt ettiniz? Bunun
cevabı yok değerli arkadaşlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın İslam, tamamlayın lütfen.
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (Devamla) Teşekkürler efendim.
Değerli
arkadaşlar, bakınız, OHAL Komisyonu hukukla bizim, biz
KHKlilerin arasını ayırmıştır yani bizim hukukla
irtibatımızı kesmiştir; Anayasaya ve insan haklarına
aykırı bir kurumdur ve bir an önce lağvedilmelidir. Bunun
üzerine düşünmenizi istiyorum. Bu, gerçekten, ülkede hukuku yeniden tesis
etmenin bir adımı olabilir.
Hepinize
saygılarımı sunuyorum.
Sağ
olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın İslam.
Değerli
milletvekilleri, şimdi teklifin tümünün oylamasına geçiyoruz.
Teklifin
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Oylama
için iki dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin
teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de
sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını oylama için öngörülen iki
dakikalık süre içinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oy
pusulası gönderen milletvekillerinin salondan ayrılmamasını
da ayrıca rica ediyorum.
Oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Değerli milletvekilleri, Giresun Milletvekili Cemal Öztürk ve 2
Milletvekilinin Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin açık
oylama sonucunu okuyorum:
Kullanılan oy sayısı : 264
Kabul : 242
Ret : 22 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Şeyhmus
Dinçel Bayram
Özçelik
Mardin Burdur
Böylece,
teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 02.59
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 03.24
BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Mustafa
AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu
açıyorum.
İkinci
sırada yer alan, Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman ve 15 Milletvekilinin
Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve
Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Milli
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
2.-
Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman ve 15 Milletvekilinin Sinema Filmlerinin
Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması ile
Desteklenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/1490) ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 40) (x)
BAŞKAN
Komisyon? Yerinde.
Komisyon
Raporu 40 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu teklif İç Tüzükün
91inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu
nedenle teklif, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine
geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve
bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Teklifin
tümü üzerinde söz talebi yoktur.
Teklifin
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şimdi
birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci
bölüm 1 ila 7nci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci
bölüm üzerinde söz isteyen İYİ PARTİ Grubu adına Lütfü
Türkkan.
Buyurun
Sayın Türkkan. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
on dakikadır.
İYİ
PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Evet, kanun teklifi
hakkında konuşmak üzere geldim ama kanun yapma tekniğiyle ilgili
konuşmak istiyorum.
Meclis,
kanun yaparken milletin menfaatlerine uygun, millete hizmete yönelik
birtakım kanunları çıkarır. Meclisin 1920den bu yana
süregelen kanun yapma tekniklerine baktığımızda, bu dönem
çok farklı bir dönem hâline geldi. Kanun yapmıyoruz, başka bir
şey yapıyoruz. Birileri yukarıdan bir kelam ediyor,
ısmarlıyor; o ısmarlananları da biz burada kanuna
çeviriyoruz. Yani hükümdarın emrini kanuna çevirme vazifesi hâline geldi
Meclisin kanun yapma tekniği. Hükümdarın da emri bazen konuların
bir arada olduğu bir emir silsilesinden ziyade, bir gün madencilik, ertesi
gün sinemacılık, ertesi gün Gelir Vergisi Kanunu derken bu bir
torbaya dönüyor, torba çuvala ve Meclis de çorbaya dönüyor, bu da Meclisin
hükmi şahsiyetini ciddi anlamda zedeliyor. Bunun ne kadar
farkındasınız bilmiyorum.
İçeride
grup başkan vekilleriyle de konuştuğumuzda şu ifadeyi
kullandım: Burada çalışan herkes, milletvekilleri,
çalışanlar, bize hizmet edenler insanlık dışı bir
yaşantıya zorlanıyor, farkında mısınız? Yani
bir gece olabilir, tabii ki sabaha kadar da çalışabiliriz, tabii ki
daha geç vakte kadar da çalışabiliriz ama bunu artık
alışkanlık hâline getirip Bu kanunun geçmesi lazım...
Eyvallah, çok ihtiyaç olabilir ama her kanun öyle mi olur ya? Bugün iki kanun
bir arada geçiyor. Bir torba kanun, bir de ayrıca şimdi Sinema Kanunu.
İki kanunu bir güne sığdırabilmek için birilerinin çok
ciddi acelesi olması gerekiyor. Bu acelesi olan kim, bilmiyorum. Sinemayla
ilgili mesele Komisyonda da tartışıldı, ihtiyaç hasıl
olan meseleler var ama Yukarıdan emir geldi, bunun hemen geçirilmesi
lazım, zira biz 5 Şubata kadar kapatacağız.
Ya
arkadaşlar, burada bulunan herkes ciddi çaba sarf edip milletvekili oldu,
ciddi, seçilip geldiler ama hiçbirisi emir eri değiller ya. Yani
iktidarın emir eri hâline getirdiniz Meclisi. Kanunlar yapılırken
herhangi bir istişare, ondan vazgeçtik, bilgi verme, ondan da vazgeçtik
Düşünebiliyor musunuz? Kanun bugün geldi, milletvekillerine bugün biz
haber verdik: Kanunun maddeleri üzerinde hazırlanın. Sanki hepsi de
sinema yapımcısı, sanki hepsi daha önce sinema geçmişi
olan, sinema sektörünü bilen, film sektörünü bilen, daha önce dizi film
yaptıran, izlenmeyen dizi filmlere para ödeyen insanlar! Onların
hiçbiri öyle insanlar değil. Sizin bu konuda tecrübeleriniz olabilir.
Dizi
filmle ilgili bir şey söylemek istiyorum: Türkiyede on altı
yıldır konuşulan bir şey var: TRT. TRT öyle yapımlar
ısmarlıyor ki yaptırılan yapımların yüzde 80i
şu anda gösterimde değil, TRTnin arşivinde duruyor. Para
ödeniyor ama gösterimde yok. Sadece birileri para kazansın diye diziler
ısmarlanıyor ve bu diziler ciddi anlamda TRTnin arşivinde
duruyor.
Bununla
ilgili önümüzdeki günlerde bir araştırma önergemiz var. TRT ciddi
anlamda bu konuda iflas etmiş durumda. Yapım şirketleri hep
aynı şirketler. Ismarlanan dizilerin önemli bir kısmı
toplumun sorunlarını veya toplumun beklentilerini
karşılayacak değil, sadece birilerine para kazandırmak
amacıyla
O, hani, faturalarda var ya, elektrik faturalarında
milletin isyan ettiği TRT payları, o paraları alıp
birilerine transfer etmek için dizi film siparişi veriyor TRT. Ben
bunları söyledim diye TRT, benimle ilgili, tazminat davası
açmış. Kurumlar, tazminat davası açamaz ama TRT öyle bir kurum
hâline geldi ki -o da bir aile kurumu hâline geldi maalesef- rahatlıkla
gidip dava açabiliyor. Kurumların tazminat davası açma hakkı
yok.
Ezcümle,
bu kanunun burada görüşüleceği gece herkese şunu söylemek
istiyorum: Bu kanun ihtiyaçtan hasıl olmuştur, doğrudur; bu
kanun bazı sıkıntıları giderecektir, doğrudur ama
bu kanun çıkarılacak diye bu kadar insanı sabahlara kadar
bekletmenin bir âlemi olmadığını düşünüyorum. Bu
kanunun maddeleriyle ilgili konuşmaya kalktığımızda,
bu kanunun bölümleriyle ilgili konuşmaya kalktığımızda,
bu kanunun bugün bitiş saati saat dokuz. Eve gittiğimizde bize
sorsalar Ne yaptınız bugün? diye; Sinema kanunu yaptık. Film
çevirmiş gibi
Sabah dokuz ya, ne oluyoruz arkadaşlar yani ne
oluyoruz? Bunun gereği var mı? Bu kadar insanı burada
bekletmenin anlamı var mı? Bunu doğru organize
edemediğinizi düşünüyorum. Kanun yapma tekniklerinizi biraz
değiştirmenizi tavsiye ediyorum. Bu torba çorba kanun işini
değiştirmenizi tavsiye ediyorum.
Hepinize
hayırlı akşamlar diliyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Türkkan.
Gruplar
adına ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Erzurum
Milletvekili Kamil Aydına aittir.
Buyurun
Sayın Aydın. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakikadır.
MHP
GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; 40 sıra sayılı Kanun
Teklifinin birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz almış bulunmaktayım. Gecenin bu saatinde yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Aslında
-terminolojiye uygun bir başlangıç yapayım- kendimi çok uzun
metrajlı hazırlamıştım ama kısa metrajlı bir
konuşma olacak. Dolayısıyla, artık özetin özeti
şeklinde ifade etmeye çalışacağız.
Efendim,
malumunuz, Batıda şarkiyatçılık adı altında
bir disiplin gelişti. Bu, 1800 ile 1950 yılları arasında,
özellikle Doğunun Batı tarafından tanımlanması ön
çalışmasının yapılması şeklinde, sanki
bilimsel bir ekolmüş gibi bize dayatılan şey, aslında
sonradan gördük ki bir kontrol mekanizmasının ön hazırlığı
şeklinde yapılan bir şeydi ve 1950 yılına kadar
yazılı ağırlıklıydı. Bölge çok iyi
araştırılmıştı, yer altı, yer üstü,
topografya, coğrafya, antropoloji, insan ve coğrafi kaynaklar
itibarıyla, her yönüyle çok iyi etüt edilmişti. Daha sonra, 1950lerden
sonra
Özellikle Birinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrası
değişen haritalar
1950ler sonrası tabii, algının
olguya galip gelmesiyle, görselliğin ön plana çıkmasıyla bu,
sinemaya aktarıldı, televizyona aktarıldı, radyoya
aktarıldı. Tabii, bu süreci de takip ettik. Burada da yine,
istenirse, oluşturulan imajla, çok rahat bir şekilde, siyah, beyaz;
beyaz, siyah gösterilebilir; haklı, haksız; haksız, haklı
gösterilebilir bir duruma dönüştü.
Tabii,
bunu birkaç örnekle belirtmek gerekirse, 20nci yüzyılın başlarında,
bu bilim dalının temsilcilerinden, işte en tipik örneklerinden
birisi, Arap Yarımadasını şekillendiren, dönüştüren
ve sosyal bilimci olarak gelen, hepimizin bildiği T. E. Lawrence, diğeri
ise yine Irakın bu bağlamda Osmanlıdan kopuşunun ön çalışmasını
yapan Gertrude Belldir, bir arkeolog sıfatıyla.
Bunları
niye söyledik? Tabii, sinema çok önemli, görsel sanatlar, bütün sanat
dalları gibi. Ama sinemanın ayrı bir özelliği var çünkü
bilimsel olarak kanıtlanmış ki görüntü, izlenim ve etki
bırakma açısından hemen hemen diğer sanat dallarından
daha etkin, daha etkili. Dolayısıyla bizim Türk sanatı
genelinde, özellikle sinema bağlamında, gerçekten bugüne kadar
istatistikleri -gerekçelerde zaten belirtilmiş- ötelenen, çok dikkate
alınmayan bir yapıdan, gerek seyirci sayısı
açısından gerek ayrılan kaynak açısından ve yerli film
üretimi açısından belirli bir noktaya gelinmiştir. Bunu inkâr
edemeyiz, bunu yadsıyamayız. Bununla beraber, gerçekten özellikle
tanıtım bağlamlı, özellikle kendi değerlerimizin bir
yerlere taşınması noktasında da çok ileri ve çok
faydalı hedefler konulmuştur.
Şimdi, bunu çok fazla yadırgamamak lazım,
bazen bu tür eleştiriler alıyoruz. Sanat, sinema adına ille de
değerlerle kavga yaratmanın bir anlamı yok, tam tersine bugün
dünya sinema tekelini elinde bulunduran Hollywooda
baktığımız zaman
İşte, bir çırpıda bir
kitap elime geçti, onu getirdim örnek olarak göstermek için, Küreselleşen
stratejinin üç aktörü: Hollywood, Pentagon ve Washington diye yabancı bir
basım, bir eser elimizde. Bunu niye söylüyorum? Bunu, hani Sinema,
tamamen sanatsal kriterleri ön plana alarak her şeyi istediği
şekilde ifade etme öngörüsüyle hareket eden bir daldır. gibi
iddialarda bulunanlara hiç de öyle olmadığını söylemek
adına söylüyorum.
Bunu bir iki filmle de somutlaştırmak
istiyorum. Malumunuz, Amerikalılar, karakter, kahramanlar üretirken çok
sanal hareket eder ama bu kahramanlar onların sanki birer kültür
elçisiymiş gibi, işte Terminatorler, Rambolar, Rockyler, Örümcek
Adamlar, uçan adamlar, Supermanler gibi karakterler üretirler ve bu, hem dünya
ticari sektörüne nüfuz etme hem de o hegemonik Amerikan üstünlüğünün de
bir bakıma satılması, aktarılması şeklinde
telakki edilebilir. Bunu, yine bireysel bir filmden, Pearl Harbour diye bir
filmden yola çıkarak ifade etmek istiyorum. Bu, büyük askerî harcamalarla
desteklenen bir film. Malumunuz, hepiniz biliyorsunuz, 1941in Aralık
ayındaki bir saldırıda Amerikanın İkinci Dünya
Savaşına girmesine neden olan bir olay aslında. Ama öyle bir
kurgu yapılmış ki, öyle bir senaryo ve öyle bir sunuş söz
konusu ki 6ncı Filoda galası yapılmış, uçakların
yanına kırmızı halılar konulmuş ve dünya
piyasasına büyük bir yapıt olarak aktarılmıştır.
Tabii, bunu Türkiye ölçeğine çektiğimizde,
sinemanın ne kadar önemli olduğunu vurgulamak zorundayız. Bizde
ise sanat ya da sinema adına -genelde kapsayıcı kavram
olduğu için sanatı kullanıyorum-
baktığımızda, böyle bir değerleriyle
çatışma, sanki efendim, eleştirmek ya da olmayanı
olmuş gibi ifade etmek, bunu da sanatsal platformlara taşımak
bir meziyetmiş gibi ifade ediyoruz, hatta ödül alma adına bazen ipe
sapa gelmez iddialarda bile bulunabiliyoruz, sanatçı kimlikleriyle.
İşte bunları Nobel ödüllerinde çok rahat bir şekilde
görüyoruz.
Efendim,
yazdıklarımızla, söylediklerimizle, çektiklerimizle değil,
politik ifadelerle bir pozisyon alma adına birtakım örnekler
yaşadık geçmişte. Benim aklıma bir çırpıda,
işte Türkiye, 1 milyon Ermeniyi katletti, binlerce Kürtü katletti.
ifadeleriyle bir Nobel alma süreci ama öte taraftan da bilimsel kriterleriyle,
Türkiye Cumhuriyeti devletinin kıt kanaat imkânlarıyla bir bilimsel
insiyakla gidip, çok açık bir şekilde değerleriyle
barışık Nobel ödülü alan değerlerimiz geliyor. Tabii,
aslolan, kalıcı olan ikincisidir.
Şimdi,
bunu, tabii, sinema bağlamında da söyleyebiliriz, gerçekten benim çok
etkilendiğim bir örneği paylaşmak istiyorum. Süremiz dar.
Şimdi, efendim, Nuri Bilge Ceylan diye bir kardeşimiz,
biliyorsunuz, 26 Mayıs 2008de 61inci Cannes Film Festivalinde en iyi yönetmen ödülünü Üç Maymun
filmiyle almıştı. Şimdi, bu sanatçı
arkadaşımız, kardeşimiz ödülü alırken çok veciz, çok
öz bir konuşma yaptı; özeti budur aslında.
Konuşmasında şöyle dedi: Bu ödülü tutkuyla sevdiğim
yalnız ve güzel ülkeme adıyorum. Şimdi, gerçekten, işte bu
tür sinema ürünlerinin ne ürettiği tamamen apolitik ne
yaptığı tamamen sanatsal bir üretim ama bunun arkasındaki o
duruş çok önemli.
Dolayısıyla
bugün baktığımızda efendim, Salkım Hanımın
Taneleri gibi çok masumane bir romandan esinlenerek onu özünden koparıp
farklı mecralara götürüp sinema üretimi yapmak değil aslolan;
aslolan, sanatsal kriterlere bağlı kalıp olabildiğince
objektif ve sanatsal bir üretim sunmak. Bunu yapmakta yarar var diye
düşünüyoruz.
Biz,
bu bağlamda, gerçekten bu kanunun çok önemli olduğu kanaatindeyiz.
Bugüne kadar da Milliyetçi Hareket Partisinin bu kanunla ilgili hassasiyeti
şudur çünkü biz, siyaseten, gerçekten, artık, önce ülke ve millet
dediğimiz bir hareketin temsilcileriyiz ve aynı zamanda, ben, Türkiye
Cumhuriyetinin bir vatandaşı olarak da sorumlu bir
vatandaşı olarak da aynı şeyi netlikle ifade ediyorum:
Efendim, kendi imkânlarımızla, kendi desteklerimizle, kendi
değerlerimizle mücadele edilmesine, savaş hâlinde olunmasına, en
ufak bir fırsat bulunduğunda bunu uluslararası platformlara
taşıyarak birilerine mesaj ya da şikâyet bağlamında
götürülmesine, hele hele sanatın buna alet edilmesine tamamen
karşıyız.
Dolayısıyla
biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak şunu dedik: Bu sektörün üç boyutlu
karşılığı var. Bir: Seyircisi var en çok mağdur
edilen, bugüne kadar ötelenen. İki: Üreten, bu üretim içerisinde,
yapımcıların içerisinde senaristi, oyuncusu, teknik elemanı
ve kurgucusu, kameramanı; bir de üçüncü boyutu, bunu piyasaya sunan
işletmeci sıfatıyla bulunanlardır. Şimdi, bu üç
sektörün de bu bağlamda şikâyetleri var. Efendim, işte biz bunu
da fırsat bilerek böyle üç boyutu da memnun edecek, birinin birine
sömürüsünü önleyecek birtakım kararlar alınsın dedik ve
hummalı bir şekilde böyle bir şey hazırlandı, biz de düşüncelerimizi
aktardık; itirazlarımız vardı, onları çok uyumlu bir
şekilde telafi ettik ve gerçekten ortaya üç boyutu da üç sektörü de çok
memnun, mutlu edecek bir şey çıktı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, tamamlayın Sayın Aydın.
KAMİL
AYDIN (Devamla) Bu çıkarılan kanunla gerek teşvikler
noktasında gerek sanatçıların korunması, sosyal
imkânlarının sağlanması konusunda gerekse seyircinin
sömürüye matuf birtakım uygulamalara kurban edilmemesi noktasında
böyle bir hazırlık yapıldı.
Bu
konuda, bu kanunun hazırlanmasında emeği geçen herkese
teşekkür ediyoruz. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu kanunu çok net
bir şekilde destekliyoruz diyorum. Gecenin bu saatinde
sabırlarınızdan dolayı hepinize teşekkür ediyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Aydın.
Söz
sırası, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Batman
Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryakiye ait.
Buyurun
Sayın Tiryaki. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakikadır.
HDP
GRUBU ADINA MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sinema Filmlerinin
Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması ile
Desteklenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifinin tümü üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Teklif
sahiplerinin genel gerekçede de belirttiği gibi, sinema sektörünün,
ülkelerin kültürel kalkınmalarına önemli oranda katkı
sunduğu çok açık; bu, tartışmasız. Peki, bu arkadaşlarımızın
getirdiği teklif, buna katkı sunacak mı? Ülkemizin kültürel
kalkınmasına katkı sunacak mı ve ülkemizde sinema sektörü,
kültürel kalkınmaya gerçekten bir katkı sunuyor mu? Bunlar,
tartışılabilecek başlıklar.
5224
sayılı Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve
Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
sinema sektörünün kamu eliyle desteklenmesini sağladığı,
film üretimi ve izleyici sayısını önemli ölçüde
artırmasına yol açtığı açık. Nitekim, Avrupa
ülkelerinde en çok yerli filmin seyredildiği ülkelerin başında
ülkemiz geliyor, sanırım bu rakam yüzde 56. Bu desteklerin de 5224
sayılı Yasayla birlikte, sinema filmlerinin desteklenmesinin de buna
büyük bir katkı sunduğunu biliyoruz.
Fakat
bu yasada yeni bir şey getiriliyor, karşı
çıktığımız birkaç başlık var, Komisyonda da
bunu dile getirmiştik. Önce şunu söylemek gerekir: Bu sinema
filmlerine katkı sunmak, keyfekeder bir karar mı yoksa anayasal bir
zorunluluk mu? Hiç kuşkusuz anayasal zorunluluk. Anayasanın 64üncü
maddesi uyarınca devlet, sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı
koruyacak, sanat eserlerinin ve sanatçının korunması,
değerlendirilmesi, desteklenmesi ve sanat sevgisinin yayılması için
gereken tedbirleri alacaktır. Bu, Anayasanın amir hükmü.
Dolayısıyla Anayasanın bu amir hükmü doğrultusunda, 5224
sayılı Yasayla sinema sektörünün desteklenmesi, Anayasanın
emredici hükmünün yerine getirilmesi anlamına geliyor.
Peki,
devlet, sanatçıyı gerçekten korumakta mıdır,
sanatçının korunması için gerekli tedbirleri almakta
mıdır? Elbette bunu yapmaktadır. Nasıl? Gözaltına
alarak. Uzağa gitmeye gerek yok, bundan çok kısa bir süre önce
Sevgili Müjdat Gezenin ve Sevgili Metin Akpınarın başına
gelenleri hepimiz çok yakından gördük; salt, düşünceleri nedeniyle
gözaltına alınmadılar mı? Ne diyor teklif sahipleri
gerekçede? Sinemalar ülkelerin kültürel gelişmesine katkı sunuyor,
biz de Anayasanın emredici hükmü uyarınca sinemayı destekliyor,
ülkemizin kültürel gelişmesine katkı sunuyoruz. Peki, şimdi
soruyorum: Ülkemizin kültürüne iyi kötü kim katkı sunuyor; Sevgili Metin
Akpınar ve Müjdat Gezen mi yoksa Metin Akpınar ve Müjdat Gezeni
gözaltına alanlar, aldıranlar mı?
Kısaca,
kanun değişikliğinde karşı
çıktığımız konuları da özetlemek istiyorum.
Bunlardan birincisi, dizilere de finansal destek verilmesi. Teklifle, kamusal
yayıncılıktan hızla vazgeçilerek neredeyse eğlence
kutusuna dönüştürülen televizyonda, nitelikli programlar reyting
kaygısına kurban edilmiş, kültür, sanat, edebiyat programları
yerine, bitmez tükenmez bir şekilde sayıları hızla artan
dizilere de finansal destek öngörülmektedir. Dizilerdeki bu niceliksel
artışın, içerdiği konular yüzünden, niteliksel bir
sıçramaya yol açmadığı, günlük yaşamın
gerçeğiyle örtüşmeyen, Brezilya ve Arjantin dizilerinde olduğu
gibi kısa yoldan sınıf atlama amacı güden, toplumsal
dayanışmayı sağlamak yerine, yer yer içerdiği nefret
suçu bağlamındaki içerikler yüzünden âdeta şiddeti kutsayan
yapımlar dikkat çekmektedir. Bu tarz dizi filmlerin bize telkin
ettiği dünya, tekinsiz bir dünyadır. Film karakterleri, kısa
yoldan zengin olmak için her yolu mubah gören bir mantık dizgesiyle
hareket etmekte, toplumun bütün ötekileştirilen, kırılgan
kesimlerini yok saymaktadır. Oldukça sentetik ve yapay sayılabilecek
ortamlar, izleyicinin algısını verili gerçeklikten
uzaklaştırarak hayallerini ipotek altına alan kurgulara kurban
etmektedir. Bu niteliğiyle toplumsal uyum ve dayanışma
duygusunun artırılması yerine, seyircileri pasif özne konumuna
indirgeyen, popüler kültür ürünü olan dizilere verileceği belirtilen
desteğin, sinema filmlerine ve toplumsal olanı her alanda öne
çıkaran belgesellere verilmesi gerektiğini savunuyoruz.
Kanun
değişikliği teklifinde karşı
çıktığımız ikinci başlık, destekleme
kurulları. Destekleme kurullarının yapısı: 4ünün
Bakanlık tarafından, 3ünün de sektör temsilcilerince belirlenecek 7
kişiden oluşması öngörülen destekleme kurulları. Bu
hâliyle, Bakanlığın ve Hükûmetin doğrudan tahakkümü
altına gireceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Dolayısıyla
bu bakış açısıyla bakıldığında,
Bakanlık, yalnızca, istediği, uygun bulduğu filmlere destek
vermiş olacaktır.
Yasanın
sansür hükmünün değiştirilmesi teklifimiz de Komisyonda kabul
görmemiştir. Gerek Komisyon Başkanı gerekse teklifin sahipleri
yasanın kendi içeriğinde bu hükmün yer aldığını,
dolayısıyla teklifle yeni bir yenilik getirilmediğini
savunmuşlardı. Oysa biz, gerçekten iyi bir şey yapılmak
isteniyorsa 5224 sayılı Yasanın 7/1 maddesinin yürürlükten
kaldırılmasıyla iyi bir şey
yapılacağını söyledik çünkü bu hüküm, açıkça sansür
anlamına geliyor. Değerlendirme ve sınıflandırma
sonucunda uygun bulunmayan filmler, ticari dolaşıma ve gösterime
sunulamaz. hükmünü başka biçimde açıklamaya olanak yok.
Şimdi,
teklif sahipleri, bu süre içerisinde yalnızca 3 filme yasak
konulduğunu söylediler, dolayısıyla yaygın bir yasak
uygulaması, sansür uygulaması olmadığını
savundular. Oysa asıl büyük sansür, otosansürdür. Biz ısrarla bunun
altını çizdik. Milyon dolar harcayarak çevirdiğiniz filmlerin,
Bakanlık tarafından onay verilmediğinde gösterime
giremeyeceğini düşünüyorsanız, elbette bu filmleri yaparken
kendi kendinizi sınırlarsınız, otosansürle
istemediğiniz filmleri çevirirsiniz. Biz, bu açıdan, kanunun 7/1
maddesinin yürürlükten kaldırılması için bir öneri sunduk fakat
Komisyonda bu kabul görmedi.
Reklam,
fragman ve film arası sürelerinin belirlenmesine ilişkin teklif
içerisinde bir madde var. Bu maddenin de makul olduğunu söyledik,
Komisyonda da bunu dile getirdik. Fakat özellikle sektör temsilcileri, gelirlerinin
büyük bir bölümünü, yaklaşık yüzde 74ünü bu fragman ve reklam
gelirlerinden elde ettiklerini söylemişlerdi. Umarım, bu
değişiklik bize bilet fiyatlarının artması olarak
yansımaz.
Son
olarak, bu gündemin dışında, daha doğrusu bu yasa teklifinin
dışında birkaç şey söylemek istiyorum. Seçim hileleriyle
ilgili birkaç önemli tespiti sizinle paylaşmak istiyorum. Bakın,
bunlardan bir tanesi usulsüz seçmen kaydırma. Çok yaygın biçimde
bunları tespit ettik. Ben size birkaç tane örnek vereceğim:
Iğdır Merkez Polisevi. Iğdır Merkez Polisevinin 38
odası var, yatak kapasitesi 70. Iğdır Polisevine 374 seçmen
kaydedilmiş.
YAŞAR
KARADAĞ (Iğdır) Evet, 6 bini Doğubeyazıttan,
Hakkâriden taşıdığınız seçmen.
MEHMET
RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) Bakın, polisevlerinde,
misafirhanelerde seçmenlerin adres kaydının yapılıp
yapılamayacağı bir yana -başka bir şeyden söz
ediyoruz- 38 odalı bir misafirhaneye 374 seçmen kaydedilmiş. Bir
başka örnek: Şırnak Yeşilyurt Mahallesi Uludere Caddesi,
23. Jandarma Komutanlığı. Askerî personelin bir
kısmının oy kullanma hakkı yok mu? Elbette ki oy kullanma
hakkı var. Fakat çarpıcı olan şu: 23. Jandarma
Komutanlığında 24 Hazirandaki seçmen sayısı 233,
altı ayda, sekiz ayda ne kadar artabilir? Yüzde 100, 200, 300? 2.048
olmuş. Yani 1.815 yeni seçmen.
RECEP
ÖZEL (Isparta) Yeni tabur gitti oraya.
MEHMET
RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) Yine Şırnak Merkez
Çakırsöğüt Jandarma Komutanlığı. 24 Hazirandaki seçmen
sayısı 463. Şimdiki seçmen sayısı kaç? 863. 400 yeni
seçmen gelmiş. Şırnakta bir ahıra 9 seçmen
kaydedilmiş. Bakın, bunun fotoğraflarını çektim,
milletvekili arkadaşlarımız itiraz dilekçelerini verdiler.
Ahırda 9 seçmen. Şırnakta 2-3 seçmenin olduğu en az 40
adreste 22, 23, 25 yeni seçmen kaydedilmiş. Bir evde 60 seçmen var, 6
farklı soyadı taşıyorlar. 6 farklı soyadı ve 60
seçmen tek bir tane hanede yaşıyor. Bunları niçin söylüyorum?
Ayrıca, tespit ettiğimiz her ille ilgili çok büyük rakamlar var;
Ağrı Doğubeyazıtta var, Batman merkezde var, Bingölde
var, Bitliste var, Hakkâride var, Siirtte var, Iğdırda var,
Diyarbakırda var, var da var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Devam edin Sayın Tiryaki.
MEHMET
RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) Şimdi bunu paylaşmak
istememin nedeni şu: Biz ilk kez seçmen kaydırmayla karşılaşmıyoruz.
Herkes bilir, geçmiş dönemlerde, muhtarlık seçimleri için ilçe ve
kent merkezlerinde çalışan çok sayıda yurttaş, gerçekten
evleri olan köylere gidip kendilerini kaydettirdiler ama Çankırı
Ortanın bilmem hangi köyünde olan vatandaş, o köye gidip kaydını
yaptırdı. Şimdi sözünü ettiğimiz şey bu değil.
Bakın, bu kişilerin kimlik bilgileri var, T.C. kimlik numaraları
var, adları, soyadları var. Biz bu isimlerle beraber ilçe seçim kurullarına
başvurup itiraz ettik. Ne oldu biliyor musunuz? İtiraz eden arkadaşlarımızı
savcı çağırdı, dedi ki: Siz bu kişilerin T.C. kimlik
numaralarını nereden buldunuz? Kişisel Verilerin Korunması
Kanununa aykırı davrandığınız için
hakkınızda işlem başlatıyorum. İyi mi? Yani
Yüksek Seçim Kurulunun siyasi partilerle paylaştığı
bilgileri kullanarak, resmî bir kuruma, ilçe seçim kurullarına
başvurduk, itirazlarımızı yaptık, itirazları
yapan arkadaşlarımızı
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) Toparlıyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Buyurun toparlayın Sayın Tiryaki.
MEHMET
RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) Savcı, partimiz adına
itirazı yapan yetkili kişileri çağırdı, gözaltına
aldı Siz bu itirazı yapamazsınız. diyemedi. Ne dedi? Siz
bu kimlik bilgilerini nereden buldunuz? dedi. Oysa bu kimlik bilgilerini bize
Yüksek Seçim Kurulu vermişti, yasa dışı yollardan elde
etmedik. Bunu başka bir yerde satmadık, pazarlamadık, sadece
Yüksek Seçim Kuruluna başvurduk. Bunun sonuna kadar takipçisi
olacağız il il, ilçe ilçe, mahalle mahalle, sokak sokak, hane hane.
Bunun zararını yalnız biz görmeyiz emin olun. Bunun yolu
açılırsa bu, bu ülkede yaşayacağımız son seçim
olmayacak, bundan herkes zarar görebilir diyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Tiryaki.
Söz
sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Saliha Sera Kadıgile aittir.
Buyurun
Sayın Kadıgil. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakikadır.
CHP
GRUBU ADINA SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 40 sıra sayılı Sinema
Filmlerinin Değerlendirilmesi ve
Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
tümüydü, şimdi değişti sanıyorum- birinci bölümü üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz
özet geçmem gerekecek, yirmiden on dakikaya indiğimiz için. O yüzden ana
hatlarıyla özetlemeye gayret edeceğim ben de size. On
yıldır bu alanda çalışan, aslında akademik kariyerini
de bu alanda yürüten bir avukat arkadaşınız olarak da
konuşmak istiyorum müsaadeniz olursa.
Öncelikle
şuradan başlamamız gerekiyor: Bu teklif nedir ve neden var?
Bizim bu kanunumuz 2004 yılından bu yana var ve hakikaten eksikleri
olmasına rağmen önemli bir kanun. Bu kanun vesilesiyle biz
ihtiyacı olan, ihtiyaç duyan sinemacılarımıza destekler
dağıtıyoruz 2004 yılından bu yana.
Şimdi,
son dönemde, hepinizin malumu, Cem Yılmazdır, Şahan
Gökbakardır ünlü isimlerin de topa girmesiyle ciddi bir
tartışma başladı ve bu tartışma aslında
tekelleşme durumundaki salon işletmecileri ile Türk
yapımcıları arasındaki sıkıntıdan meydana
geliyor. Biz bunu mısır kavgası şeklinde
tartıştık aslında kamuoyunda ve herkes sürekli bu
tarafına kitlendi ama çok daha derin ve sinemamız için de çok ciddi
riskler içeren bir temeli de var bu kavganın. Nedir bu kavganın
temeli? Aslında bu insanlar neden bu kadar gerildiler? Çünkü şöyle
bir durum var: Yapımcılar 2014 yılından bu yana
yaptıkları sinema filmlerinden aldıkları pay üzerinden bir
kuruş bile zam alamıyorlar. Yani 2014 yılında da Cem
Yılmaz çektiği bir filmden satılan biletten 5 TL
kazanıyordu, geldiğimiz 2019 yılında da Cem Yılmaz
hâlâ 5 TL kazanıyor. Bunun sebebi de şu: Aslında yine bu
yapımcılarımızın ne yazık ki zamanında
bağımsız sinemacılarımızın ve diğer
sinema sanatçılarının tüm itirazlarına rağmen, bu
tekelleşmenin önüne geçecek bir adım atmamış olmaları.
Bunu da bu açıklıkla ifade etmemiz gerekiyor sanıyorum ve
şu anda bu tekelleşme öyle bir noktaya ulaştı ki bizim
sinema salonlarımızın yüzde 44ü, tek bir sinema salonu
işletmecisinin elinde.
Özellikle
büyük şehirlerde çok ciddi bir tekelleşme var. Yani siz bir sinema
filmi çektiğiniz zaman -şanslıysanız o da- Ispartada,
Burdurda, belki Maraşta birkaç salonda gösterime sokabiliyorsunuz
eğer bu tekel grubuyla anlaşmanız yoksa ve onların
şartlarını kabul etmiyorsanız; eğer ki bu
şartları kabul ettiğiniz takdirde ancak İstanbulda, orada
burada, büyük şehirlerde seyirciyle buluşma fırsatı
yaşıyorsunuz. Dediğimiz gibi, önceden bu durum çok fazla zarar
vermiyordu çünkü yeni yeni palazlanmaya başlıyordu -tabiri caizse- bu
grup, o yüzden yapımcılarımız da çok fazla ses etmediler bu
duruma ama aslında, derler ya hani, perşembenin gelişi
çarşambadan belliydi, biraz böyle bir durum vardı.
Bir
de burada özellikle dikkatinizi çekmek istediğim bir husus var ve
özellikle iktidar vekillerinin dikkatini çekmek istiyorum. Bu Mars grubunun,
Tekelleşti. dediğimiz sinema salonu işletmecisinin
tekelleşmesinde ciddi bir husus var. İlk bu tekelleşme kendisine
taşındığında Rekabet Kurulunun kendi raportörleri dedi
ki: Bunu yapmayın. Yani Mars grubu ile AFM grubunun birleşmesi söz
konusuydu, Rekabet Kurulunun kendi raportörleri Bu, tekelleşmeye yol açar
ve yapılmaması gerekir. diye rapor verdi. Buna rağmen Rekabet
Kurulumuz bir şekilde bunun önünü açtı ve aslında, süreç buradan
sonra kopmaya başladı. Yapımcılar, bu gruba yani
tekelleşen gruba ihtar çektiğinde de daha saçma bir şeyle -af
buyurun tabirimi- karşılaştık, Rekabet Kurulumuz bu
tekelleşen grubu denetim altına almak yerine
yapımcılarımıza ne yazık ki denetim gönderdi,
maillerine el konuldu, bir sürü şey oldu. Bu konuda da Rekabet Kurulunun
buradaki tutumunun incelenmesinde ve eleştirilmesinde ciddi bir şekilde
fayda var.
Dediğimiz gibi, Rekabet Kurulunun da etkisiyle
tekelleşen bu durum Türk sinemamızı ciddi ciddi tehdit eder bir
hâle geldi. Bir tek bizim sinemamızda değil, aslında
dünyanın her yerinde bu tip bir tekelleşme ve salonların
egemenliğinin alınarak ülke sinemalarının zedelenmesi gibi
bir durum söz konusu. Çünkü Cannes Film Festivali Direktörünün bir lafı
var Amerika sadece film ihraç etmez, bu yolla kültür ve hatta yaşam
tarzı ihraç eder. diyor ve bu tekelleşmeler de aslında
şöyle bir yere götürüyor bizi bir süre sonra: Şu anda, evet, hepimiz
gurur duyuyoruz; Türkiye, en çok yerli film izlenen ülke yani diğer
ülkelere nazaran bizde izleyicimiz en çok yerli filmlere rağbet ediyor ama
biz bu tekelleşmenin önünü kesmezsek eğer, bizim
yaptığımız filmler vizyona giremeyecek ve bu
tekelleşen kurumlar artık vizyon egemenliğini ele alacak. O
yüzden bu değişiklikler kıymetli. Bu bağlamda, bu kanun
teklifinin 8inci maddesi -yaraya pansuman diyeceğim- yaraya pansuman
niteliğinde yani bu tekelleşmenin önünü kesebilecek mahiyette
değil ama bu tekelleşmenin getirdiği sonuçları
yapımcılarımız lehine düzeltebilecek mahiyette bazı
düzenlemeler var ve bunları biz de destekliyoruz ve katkı koyan
teklif sahiplerine de teşekkür ediyoruz.
Ayrıca, sinemacılara verilen desteklerin
geri ödemesiz hâle getirilmesi, zor durumdaki sinema sanatçılarına
Bakanlık desteği verilmesi, bağımsız film gösterilecek
mahallerde donanım desteği ve seyircileri yıldıran reklam
sürelerinin de kısıtlanması gibi olumlu düzenlemeler de var. Bu
açıdan hakkını teslim ediyoruz ama biz bu zamana kadar bu kanunu
hep bu kısmıyla konuştuk. Yani hep dedik ki:
Yapımcılar şöyle oldu, dağıtımcı böyle
oldu. Yani aslında büyük sermaye ile küçük sermaye arasındaki
sıkıntı üzerinden biz bir değerlendirme ve yorumlama
yaptık. Bizden kastım da Türkiye Büyük Millet Meclisi değil,
medya ve medyadaki tartışmalar eliydi çünkü basının ve
basında yer bulacak kadar şanslı, ünlü
arkadaşlarımızın beyanları genelde bu çerçevede oldu.
Ama bu teklifte sadece bu yok, 3 tane zararlı
husus da var. Dediğim, az önce saydığım olumlu yönleri
canıgönülden sahiplenip hep birlikte bu yasayı geçirmek de isterdik
ama gerçekten, bizi bir değil, iki değil, on yıl geriye
taşıyacak 3 tane husus var burada. Birincisi nedir? Bizim bir
Destekleme Kurulumuz var, az önce bahsettiğim gibi, bu kurul on
yıldır var. Yani bir para var Kültür
Bakanlığımızda ve bu parayı ihtiyaç sahiplerine
dağıtıyor. Bunu dağıtan kurul, Sinema Destekleme
Kurulumuz şu an 14 kişiden oluşuyor; bunlardan 10u sinema
meslek birliklerinin temsilcisi, 4ü de Bakanlığımız
tarafından seçilen insanlar. Şu anda yapılan bu
değişiklikle bu kurulun mahiyeti 7ye düşürülüyor ve 7de,
çoğunluk 4 kişi Bakanlık temsilcilerinden, 3 kişi ise
sektör temsilcilerinden olacak şekilde geliyor. Gerçi, sanıyorum bir
önerge verildi, 4-4 şeklinde bir eşitlik sağlanacak; olumlu bir
adımdır, evet ama yetmez noktası da burada vardır.
Bunları söyleyen sadece ben değilim,
inanın, bunları söyleyen, Türkiye Sinema Eseri Sahipleri Meslek
Birliği, Anadolu Sinema Eseri Sahipleri
Tek tek sayıp
zamanınızı almayacağım, Türkiye'de faaliyet gösteren
tüm sinema meslek birliklerinin, artı Film Yönetmenleri Derneğinin de
talebi bu yöndedir yüce Meclisimizden.
Birincisi, dediğim gibi, bu. Sinemayı
korumak için getiriyoruz çünkü biz bu yasayı ve yapımcılarımızın
dertlerine çare oluyoruz ama öbür taraftan senaristlerimizin,
yönetmenlerimizin, oyuncularımızın da hakkını teslim
etmemiz gerekiyor, bu insanların da çağrısına kulak
vermekle mükellefiz biz aslında.
Burada bir de sıklıkla şöyle bir
argümanla karşılaşıyoruz: Parayı Bakanlık
veriyor, tabii ki Bakanlık karar vermeli kime
dağıtılacağına. Öyle değil aslında yani biz
vergilerimizden belli bir kısım ayırıp da iyilik yapıp
sinemaya dağıtmıyoruz; bu para, sinema sektörünün kendi içinde
ürettiği bir para yani sinema sektörü kendi bilet gelirleriyle bu
parayı elde ediyor ve bu parayı da yine sektörün desteklenmesi için
kullanıyor. O yüzden bu destek kurullarının
yapısının siyasetüstü bir yerde bırakılması çok
kıymetli çünkü meslek birlikleri haklı olarak soruyorlar, Siz
sinemacılarımıza güvenmiyor musunuz? diyorlar.
Benzer şekilde, (6)ncı fıkrada
düzenlenen kurulda da aynı şey var ama sürem çok
kısıtlı olduğu için değinemiyorum.
Ayrıca, 3üncü maddede düzenlenen 7nci
maddenin (1)inci fıkrasının çıkartılması yönünde
bizim de talebimiz olmuştu, bu talebimizin de arkasındayız.
Şimdi, bu anlattığımız
şeyler
Dediğim gibi, kanunun geneli itibarıyla olumlu
düzenlemeler var, Keşke olmasaydı. dediğimiz yerler de var.
Çünkü bir yerde aslında şunu anlamak gerekiyor sanıyorum: Bu
yaptığımız şey, yaraya pansuman yapmak. Biz, sinema
sanatımızı köklü bir şekilde değiştirip
uluslararası alanda rekabet edecek bir hâle getirmiyoruz. Bunu da şu
tablodan görebiliriz: Gerekçede yazıyor, evet, sinema sanatımız
ciddi bir sıçrama yarattı. Kanunun gerekçesinde de
yazdığı gibi, şu anda 3 milyar TL gibi kendi içinde bir
donanımı ve bize bir getirisi var. Ama dünya örneklerine
baktığınız zaman, mesela Amerika Birleşik
Devletlerinin sinemada sadece gişeden kazandığı para 10 milyar
dolar, benzer şekilde Çinin 8 milyar dolar; Avrupa ülkelerine
bakıyoruz, Fransanın 1,5 milyar dolar. Çok büyük paralar bunlar.
Yani aslında Türkiye şu anda elde etmesi gereken gelirin yirmide
1ini elde etmiyor sinemadan çünkü gündelik çözümlerle ve uzun vadeli bir
vizyon koymadan yapıyoruz biz bu düzenlemeleri ve bu da
sıkıntı oluyor. Mesela, konuştuğumuz ve
tartıştığımız bu Destekleme Kurulu var ya,
Türkiye'de sinemayı destekleyen bir tane kurul var yani Türkiye'de
sinemacılarımız tek bir kurula gidebiliyorlar. Az önce
saydığım bu ülkeler bu işi nasıl
başarmış? Mesela Fransada 48 ayrı fon var, 48 ayrı
fondan destek dağıtılıyor sinemacılara. Almanyada 22
tane var, Avusturyada 22 tane var. Bunlar zaten dünyanın önde gelen
sinema endüstrisi. Yani sinema öyle bir endüstri, sinema öyle bir sanat ki
sinemaya verdiğiniz parayı size katbekat geri veriyor. O yüzden
elimizi korkak alıştırmamamız lazım ve
sinemacıların yarattığı bu endüstriyi, yine
sinemacılar eliyle yeni çıkacak arkadaşlarımızın
desteklenmesi için kullanmamız lazım ve her türlü siyasi iradeden de
bunu azade tutmamız lazım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Kadıgil, devam edin.
SALİHA
SERA KADIGİL SÜTLÜ (Devamla) Kusura bakmayın, saat biraz geç ama bu
konuda doluyuz.
BAŞKAN
Yok, buyurun, devam edin.
SALİHA
SERA KADIGİL SÜTLÜ (Devamla) Dediğim gibi, bu sandalyelerde oturan
tek bir vekilimizin dahi ben ülke sinemamızın geriye gitmesi
temennisinde olduğu gibi bir inanç içinde asla değilim, olamam. Eminim
çünkü hepimiz Kemal Sunal filmleriyle büyüdük. Biliyorum Türk
sinemasını ne kadar sevdiğinizi ve âşığı
olduğunuzu, zaten izleyici sayılarından da belli. Ama bu yetmez
yani bu yaptığımız şey yetmez, yetmiyor, yetmeyecek.
Az
önce bahsettiğim, dünya çapında para kazanabilmemiz için, sanatsal
kısmını bir kenara bırakıyorum, işin endüstri
kısmında da para kazanabilmemiz için daha köklü, daha temel
değişiklikler yapmamız gerekiyor bizim bu işlerde. Yani bu
alanda tek sıkıntı yaşayan, inanın, büyük yapımcılarımız
değil, çok fazla dert var bu alanda. Küçük sermayeyi büyük sermayeye
karşı korumak elbette kıymetli. Ama sinema emekçilerini ve
sinema eserlerinin gerçek sahiplerini biz ne zaman korumaya
başlayacağız? Bunu da ben gerçekten merak ediyorum. Çünkü bir
eserin sahibi, bir sinema eserinin sahibi yönetmendir, yapımcı
değildir; yönetmendir, senaristtir, diyalog yazarıdır, özgün
müzik bestecisidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Devam edin Sayın Kadıgil, buyurun.
SALİHA
SERA KADIGİL SÜTLÜ (Devamla) Teşekkürler.
Yapımcı
sadece bu insanları bir araya getirir ve bir ürün çıkartır. Biz,
yapımcılarımızın oluşan tekelleşme
karşısındaki semptomlarını gideren düzenlemeler
yapıyoruz, dediğim gibi, bunun için de size teşekkür ediyoruz.
Ama başka işler de var burada, başka insanlar
çalışıyor bu sektörde; set emekçileri çalışıyor,
oyuncular çalışıyor ve bu insanların çok büyük
sorunları var. Çok kısaca geçeceğim ben bunları. Sosyal
güvenlik dertleri var mesela. İzlediğiniz oyuncuların
tamamı ya usulsüz ya kaçak çalıştırılıyor
televizyon dizilerinde. Çünkü açık bir kanun hükmü var, buna rağmen
Maliyetler artar, iş yapamaz oluruz. vesaire diye açık kanun hükmü
uygulanmıyor. SGK zarara uğratılıyor, sinema emekçileri
zarar görüyor. İnsanlar emekli olamıyorlar, insanların
sağlık güvencesi yok. Yani ayda bölüm başına 500 liraya
çalışan insanlar bile gidip 4/B üzerinden, sanki büyük
yıldız oyuncuymuş gibi defter açmaya zorlanıyorlar. Gidiyorlar,
muhasebecilere ayda para veriyorlar ve bunun için bizim bir yasal
değişiklik yapmamıza gerek yok, bizim sadece var olan yasal
düzenlemeyi uygulamaya ihtiyacımız var ama bunu ne yazık ki on
yıldır yapamıyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, sözlerinizi bağlayın.
Bir
dakika daha süre veriyorum.
SALİHA
SERA KADIGİL SÜTLÜ (Devamla) Son bir dakika.
İşçi
sağlığı ve işçi güvenliğinde çok ciddi
sıkıntılar var. Şöyle göstereyim, kızmayın uzun
konuştuğum için: Biz setlerde ölen
arkadaşlarımızı anmaktan inanın çok yorulduk.
Dünyanın hiçbir yerinde yüz seksen dakika dizi diye bir şey yok.
Ağır çalışma koşulları, yirmi saat, otuz saat
çalışan insanlar, dikkatsizlik, tedbirsizlik bizim
arkadaşlarımızı öldürüyor. Bu konuda da tedbir bekliyoruz,
bu konuda da bir adım bekliyoruz biz Meclisimizden.
Sadece
yetişkinler değil, mesela çocuk oyuncular var. Her akşam
izliyoruz bayıla bayıla ya, çocuk oyuncularla ilgili hiçbir düzenleme
yok. Yetişkinler ne kadar sömürülüyorsa çocuk oyuncular da bu kadar
sömürülüyor ve bunun yönetmeliği yapılmasına rağmen,
Bakanlıkta olmasına rağmen dört senedir çıkmıyor
çocuklar için yaptığımız bir düzenleme dahi. Telif
hakkı var, izlediğiniz hiçbir oyuncu beş kuruş telif
alamıyor. Bu kısmında, hadi bizimkiler almasın, şöyle
çok kötü bir kısım var: Yurt dışındaki meslektaşlarımıza
müthiş mahcup oluyoruz çünkü bizim teliflerimiz yurt
dışındaki birliklerde toplanıyor, biz onları bile
alamıyoruz. Yurt dışındaki telif birliklerine
gittiğimiz an bize diyorlar ki: Siz bizim telifimizi vermiyorsunuz ki biz
dönüp size telifinizi ödeyelim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Bir dakika içinde toparlayabilirseniz
Bir dakika, son bir kez.
Buyurun
Sayın Kadıgil.
SALİHA
SERA KADIGİL SÜTLÜ (Devamla) Tamam, vallahi son, bu son bir dakika ama
bunlar gerçekten önemli.
Bakın,
Sayın Ertuğrul Günay zamanındaydı benim ilk telif
hakları kanununa katıldığım zaman, aradan geçti belki
on sene ve bizim oyuncularımızın, bizim
yazarlarımızın telifleri şu anda yurt
dışındaki meslek birliklerine bırakılıyor biz bu
düzenlemeyi bir türlü hayata geçiremediğimiz için.
Özetle
kapanış yapacağım- demin söylediğim gibi,
tekelleşmeye bir çözüm getirmiyoruz, değerleme, sınıflama
konusunda bir kriter getirmiyoruz. Evet, güzel şeyler yapıyoruz ama
yetmiyor. Eğer biz gerçekten Türk sinemasını uluslararası
camiada baş edecek, şu tabloda gururla sergileyecek bir yere getirmek
istiyorsak bu alanda siyasetüstü bir tutum sergilemeliyiz; sanatı ve
sanatçıları özgür bırakmalıyız, kurumlarını
özerk kılmalıyız, sanat yönetimini ve sanat konusundaki her
türlü teşvikin yönetimini de yine sanatçılara terk etmeliyiz diyorum.
Tahammül
ettiğiniz için teşekkür ederim. (CHP, AK PARTİ, HDP ve
İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Estağfurullah.
Çok
teşekkürler Sayın Kadıgil.
Şimdi,
şahıslar adına Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu
ilk sözü alacak.
Buyurun
Sayın Gergerlioğlu. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
ÖMER
FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) Değerli arkadaşlar, bugün
size iki buçuk yıllık OHAL kâbusundan bahsetmek istiyorum. İki
buçuk yıldır Türkiye OHALi yaşıyor. Güya OHAL bitti.
deniliyor, ancak OHAL yine devam ediyor. İsmi gitti ama fiilî olarak cismi
devam ediyor. İki buçuk yıl boyunca Türkiyede yüz binlerce insan
işinden atıldı, ihraç edildi, sorgusuz sualsiz ihraç edildi.
Altı ay kadar herhangi bir yargısal merciye ulaşamadılar.
İdare mahkemelerine gittiler, reddedildiler; Anayasa Mahkemesine gittiler,
reddedildiler; AİHMe gittiler, AİHM de reddetti ve sonunda,
altı ay sonunda, Avrupa Konseyi ve AİHMin uygun bulmasıyla OHAL
Komisyonu kuruldu ve oraya gitmek durumunda kaldılar.
Bu
komisyon, bu zulmü yapan idarecilerin denetiminde olan bir komisyondur.
İdarecilerin istemediği kararları veremiyorlar, yoksa görevden
alınırlar. İki yılda 125.600 başvuruyu bitirmeleri gerekiyordu,
ancak bunu yapmadılar, şu anda yüzde 40ını ancak
bitirdiler. 50.300 dosyaya baktılar, sadece 3.700 kabul verildi, yüzde
92,7 ret. Yüz binlerce insan kırıma uğratıldı,
hayatları maddi ve manevi altüst oldu ve bunlar hukuksuz kriterlerle
yapılıyor, Anayasaya aykırı kriterlerle
yapılıyor. Takipsizlik ve beraat alıyorlar mahkemelerden ancak
OHAL Komisyonu bunu hiç takmıyor ve bu kişilere de ret veriyor. Güya
sıraya göre bakılacaktı, KHK sırasına göre kararlar
verilecekti ancak buna da riayet edilmiyor. Bir 672den bakılıyor,
bir 692den, çorbaya dönmüş durumda resmen, ne olduğu belli
değil; iltimas, torpil, şaibe iddiaları had safhada. Bana gelen
bildirimlerde, birçok AK PARTİli vekilin, birçok kişiye iltimas
yaptırdığını da biliyorum; bunu da çok net de
söyleyeyim, isim isim de söylerim burada.
Biz
OHAL Komisyonunu geçtiğimiz haftalarda ziyaret ettik ve kendilerine bu
hukuksuzluğu da hatırlattık. Anayasa madde 37: Herhangi bir
merci anayasal kurumların üstünde olamaz. Ancak, OHAL Komisyonu tüm kurumların
üstünde ve herhangi bir komisyona müracaat edemeyen de binlerce insan var.
Mesela, askerî öğrenciler. Okulları kapatıldığı
için 38 bin askerî öğrencinin hayatı karartılmış
durumda, bunlar OHAL Komisyonuna da gidemiyorlar, ortada kalmış
durumdalar. Sırtlarına gencecik yaşta terörist damgası
vurulmuş ve hayatları tamamen perişan edilmiş durumda.
Yine, kapatılan özel okullardaki 20 bin öğretmenin sırf bu
okullarda çalıştıkları için özelde çalışma
izinleri elinden alınmış. Hayatta öğretmenlikten başka
bir şey bilmeyen bu arkadaşlarımız şu anda
açlığa, susuzluğa mahkûm edilmiş, âdeta soykırıma
mahkûm edilmiş durumdalar.
Şimdi,
biz OHAL Komisyonuna gittik ve oradaki skandalları da net bir şekilde
gördük. Yüzlerce dosyayı inceleyerek, tarayarak gittim ve orada komisyona
da sundum. Komisyona, bakın, T.C.si ve ismi farklı, kararın
içeriği ve sonucu farklı dosyaları gösterdim, Bunlar nedir?
dedik. Çok skandal sonuçlar var, cevap veremediler. Banka hesap numarası,
hesap bakiyesi gibi gösterilen sonuçlar var, Bunlar nedir? dedik, cevap
veremediler. 142 lira hesapta parası varmış Bank Asyada, bir
yıl içinde 145 lira olmuş yani bir yıl içinde 2,5 lira
artış olmuş, bundan dolayı ihraç edilmiş; adli ve idari
soruşturma geçirmiş, KHKyle ihraç edilmiş, iki buçuk
yıldır mağdur bu insan ve bu insan hakkında hâlâ bir karar
yok. Veyahut da TMSFye devrinden sonra, Bank Asyaya icra için 100 lira para
yatırmış, bu insan OHAL Komisyonundan ret almış, bir
de terör örgütüne yardımdan iki yıl bir ay da ceza almış.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, tamamlayın Sayın Gergerlioğlu.
ÖMER
FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) Ya, icra borcunu ödemiş bu insan,
adli ve idari olarak hukuksuz bir şekilde mahkûm edilmiş.
Değerli
arkadaşlar, böyle bir sürü örnek var. 2004-2008 arasında,
kapatılan okullarda öğretmenlik yapmış, bundan dolayı
ihraç gerekçesi var. Yine, barış akademisyenleri
Sadece ve sadece
Biz bu suça ortak olmayacağız. denmiş, iki buçuk
yıldır hayatları karartılmış. KESKe
bağlı 4.500 öğretmen var, tek suçları bir sendikal eyleme
katılmak ve orada bir günlük bir grev yapmak ve 4.500 insan ihraç
edilmiş. İki buçuk yıldır hiçbir hareket yok. 4.500
kişiden ancak 150 kişinin sonucu açıklanmış. Ne
olacağını bilmeden bekliyorlar. OHAL Komisyonu bana -bu
sonuçları gösterdiğim zaman cevap veremeyince- dedi ki: Ömer Bey,
seni ikinci defa çağıracağız. Gerçekten cevap veremediler.
Yirmi iki gündür bekliyorum, beni çağırmıyorlar. Biliyorum ki
verecek cevapları yok çünkü ben yüzlerce dosyayı tarayarak tek tek
kendilerine bunu sundum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Toparlayın Sayın Gergerlioğlu lütfen, bitirin artık.
ÖMER
FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) Bitiriyorum ancak şunu
söylüyorum: OHAL Komisyonu lağvedilmelidir, insanların hukuka
ulaşmasının önüne geçen OHAL Komisyonu lağvedilmelidir, tam
bir skandal sonuçtur.
Bakın,
bugün, altı aydır üzerinde çalıştığımız
3.776 kişiyle hazırladığımız bir OHAL raporu var.
Pazartesi günü de -600 vekili de çağırdım- İstanbulda bir
basın toplantısı yapacağız. 990 sayfalık bir
rapor hazırladık. Buradaki içeriğe
baktığınız zaman insanların hayatlarının
mahvedildiğini görüyorsunuz. Buna bir dur demek zorundayız. Bunu
yapan OHAL Komisyonunun kapatılması gerekiyor. Adan zye anayasal
ihlalleri yapıyor ve anayasal suç işliyor arkadaşlar. İki
buçuk yıldır insanların yargının önüne
çıkmasını engelleyen bir kurum bu ve kesinlikle anayasal suç
işliyor. Bu kişiler yarın öbür gün
yargılanmayacaklarını mı düşünüyorlar? Yüz binlerce
insanın kaderiyle oynuyorlar. Böyle bir keyfîlik olamaz değerli
arkadaşlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖMER
FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) Gelin bana, inanın ki bakın,
odamda yüzlerce dosya var, size tüm bunları ispatlarıyla
açıklarım. Pazartesi de -buyurun, gelin- Taxim Hill Otelde, saat
11.00de 990 sayfalık raporumuzun özetini anlatmaya
çalışacağız, hepsini belgelerle göstereceğim. Ben,
söylediğim her şeyi belgelerim değerli arkadaşlar. Buyurun
gelin, hepsini beraber konuşalım.
Teşekkür
ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Gergerlioğlu.
Şahıslar
adına ikinci söz, Iğdır Milletvekili Yaşar Karadağa
ait.
Buyurun
Sayın Karadağ. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
YAŞAR
KARADAĞ (Iğdır) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
40 sıra sayılı Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve
Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Gazi
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu kanun Komisyonda görüşüldü hem sektör temsilcileri hem
de Komisyondaki, partimizin ve Hükûmetin parti temsilcileri tarafından,
özellikle muhalefetin de mutabık kaldığı bir şekilde,
kanunlaşmak üzere Meclise gönderildi.
Şimdi,
tabii ki, sinemanın, beyaz perdenin, beyaz ekranın toplum üzerinde,
turizm üzerinde, eğitim üzerinde, kültür üzerinde önemi
azımsanmayacak kadar çoktur, zaten gelişmiş ülkelerde de bizler
bunu görüyor ve gözlemliyoruz. Yalnız, doğup büyüdüğüm,
gerçekten de Nuhun Gemisinin ilk karaya oturduğu Ağrı
Dağıyla ve 3 ülkeyle sınır olan serhat ilimiz
Iğdır hakkında -bu kaç defadır, ha bire gündeme geliyor-
özellikle seçim güvenliğiyle ilgili ve 31 Martta yapılacak olan
seçimlerle ilgili -kaç defadır gündeme geliyor- bir Iğdırlı
olarak, bir Iğdır Milletvekili olarak bu verilen süre içerisinde
bundan biraz bahsetmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, biz burada, Gazi Meclisin çatısı altında Sinema
Kanununu konuşurken bir yerde bir film çevrilmeye
çalışılıyor. Emin olun, kaç seçimdir Iğdırda
seçmen olarak da ve aynı zamanda, kamuda
çalıştığım dönem içerisinde sandık görevlisi
olarak da görev yaptım. 24 Haziran seçimlerindeyse bir siyasi kimlikle
seçim bölgesindeydik. Özellikle 2009 itibarıyla Iğdırda
seçimlerin nasıl yapıldığını çok yakından
gözlemledik. Şimdi, burada, 200-300 güvenlik görevlisinin, o bölgede
sandık güvenliğini sağlayacak diye, bulunduğu yerde oy
kullanacağı defaatle dile getiriliyor ama bir realite var -biz,
burada film çevirmiyoruz- benim bulunduğum ile, 2009 itibarıyla,
Hakkâriden, Muştan, Doğubeyazıttan 6-7 bin seçmen
taşındı. Sandıkların güvenliği zafiyete
uğratıldı. Sandık görevlisi hamile bayan öğretmen
dövülüp sandığı terk etmek zorunda bırakıldı.
Sandıklar
üzerinde kurulan tahakküm, emin olun, kampanya süresi içerisinde seçmenler
üzerinde de kuruluyor. Yeri geliyor, seçim öncesinde seçmenlerin evlerine tek
tek girilerek tehditlerde bulunuluyor. Demokrasi bu mudur? Demokrasi
sandık görevlisinin dövülüp sandıktan uzaklaştırılması
mıdır? Demokrasi, ucu farklı yerlerde olan, o bölgenin
halkının gerçekten iradesinin yansıtılamayacağı
bir şekilde o bölge halkının tehdit edilmesi midir? Demokrasi,
yerel yönetimleri aldıktan sonra hendek kazmak mıdır, bomba
döşemek midir? Eğer demokrasi buysa, bu, gerçekten bir filmdir.
Devletin tüm gücüyle demokratik şartlarda seçim yapma zorunluluğu
vardır; bu, Anayasanın gereğidir. Halkın iradesinin
gerçekten gönül rahatlığıyla sandığa yansıma
zorunluluğu vardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, devam edin Sayın Karadağ.
YAŞAR
KARADAĞ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Doğuda,
güneydoğuda bunlar yaşanırken, sandık güvenliği biraz
artırıldı diye sandıkları kilitleyeceğim, 300
seçmenin olduğu yerde 300 tane oyu bir partiye zorla tahakküm altına
alıp kullandıracağım, sonra da bunun adı demokrasi
olacak. Emin olun, bu değil ve bundan sonra da Türkiye Cumhuriyeti
devletinin Iğdırından Hakkârisine, Edirnesinden
Çanakkalesine her yerinde, Allahın izniyle, vatandaşın hür
iradesiyle -silahların gölgesinde değil, tehditlerin gölgesinde
değil, hür iradesiyle- demokratik hakkını
kullanacağından eminim ve sonuna kadar da onun mücadelesini
vereceğiz.
Teşekkür
ederim Sayın Başkan. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Karadağ.
Birinci
bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi,
birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge
işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
1inci
madde üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan (2/1490) esas numaralı Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve
Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
1inci maddesinin (1)inci fıkrasında yer alan eklenmiş
ibaresinin ilave edilmiş ibaresiyle değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Mehmet
Metanet Çulhaoğlu Orhan
Çakırlar Tuba
Vural Çokal
Adana Edirne
Antalya
Bedri
Yaşar Yasin
Öztürk Muhammet
Naci Cinisli
Samsun
Denizli Erzurum
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
EMRULLAH İŞLER (Ankara) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Gerekçe.
BAŞKAN
Önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
1inci
maddenin (1)inci fıkrasında yer alan "eklenmiş ibaresinin
"ilave edilmiş ibaresiyle değiştirilmesi maddenin daha
anlaşılır olmasını sağlayacaktır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
1inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
1inci madde kabul edilmiştir.
2nci
madde üzerinde iki adet önerge vardır, aykırılık
sırasına göre okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 40 sıra sayılı Kanun Teklifinin 2nci maddesinde geçen
dizi film ile ve dizi ve ibarelerinin çıkarılmasını,
üç sektör temsilcisi ibaresinin on sektör temsilcisi, yedi üyeden
ibaresinin on dört üyeden ibaresi olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Filiz
Kerestecioğlu Demir Musa
Piroğlu Tuma
Çelik
Ankara
İstanbul Mardin
Garo
Paylan Serpil
Kemalbay Pekgözegü Hakkı
Saruhan Oluç
Diyarbakır İzmir İstanbul
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
EMRULLAH İŞLER (Ankara) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Mardin Milletvekili Tuma Çelik konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Çelik. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
TUMA
ÇELİK (Mardin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP
adına, 40 sıra sayılı torba yasanın 2nci maddesine
ilişkin söz almış bulunmaktayım. Tabii, gecenin bu saatinde
burada söylenecek sözlerin ne kadar önemi var bilmiyorum ama en azından
kayıtlara geçmesi ve tarihe not düşmek adına bu
konuşmanın yapılması gerektiğini düşünüyoruz.
Değerli
arkadaşlar, sizler duyarsız olmaktan bıkmadınız, biz
de sizleri duyarlı olmaya çağırma konusunda
bıkmayacağız, sürekli sizi duyarlı olmaya
çağıracağız. Bugün, Hakkâri halkının kendi hür
iradesiyle verdiği oylarla seçilen Milletvekili Leyla Güvenin
başlattığı süresiz, dönüşümsüz açlık grevinin
72nci günü. Leyla Güven
haklıdır ve biz haklı olan Leyla Güven
arkadaşımızın talebinin, talebimiz olduğunu
söylüyoruz, sizleri bir kez daha Leyla Güvenin sesine kulak vermeye
çağırıyoruz.
Evet,
karşımızda yine bir torba yasa var ve bu yasada,
yaklaşık yüz yıldır ayakta tutulmaya
çalışılan anlayışın yeni bir ürünü var. Neden
yüz yıldır dediğimi merak ediyorsunuz umarım ve ben de
biraz açmaya çalışayım. Kimilerine göre 1923te, bana göre ise
1911de yeniden şekillendirilen Türkiye Cumhuriyeti, Türk-İslam-Sünni
kimlik üzerinde bir ulus devlet olarak oluşturuldu. Ardından,
başta eğitim sistemi olmak üzere, birçok kurum bunu yeniden üretmek
için çaba sarf etti. Böylece, çoğulcu bir yapıya sahip olan Türkiye
toplumu tekleştirilmeye çalışıldı. Bana verilen ve
altında aday olduğu için istifa etmesi gereken Sayın Binali
Yıldırımın imzası bulunan milletvekili kimlik
kartımda din hanesine İslam yazılmasının sebebi de
budur; Lozan Antlaşmasına göre pozitif temelde
ayrımcılığın uygulanması gereken,
azınlık haklarından faydalanması gereken Süryani, Ermeni ve
Rumların yabancı olarak algılanması ve
Dışişleri Bakanlığı nezdinde ele alınması
da budur; on iki yıl önce kurduğu,
çalıştırdığı gazetenin önünde öldürülen Hrant
Dinkin öldürülme sebebi de budur.
Bugün
kanunlaştırılmak istenen 2nci maddeyle kurulacak Destekleme
Kurulunun nasıl ve kimlerden oluşacağı belirleniyor. Buna
göre oluşturulacak 7 kişilik kurulun 3 üyesi meslek birlikleri
tarafından sektör temsilcileri arasından seçilip Bakanlığa
sunuluyor, geri kalan 4 kişi ise Bakanlık tarafından
belirleniyor ancak burada da bir aldatmaca var. Maddede laf
kalabalığı yapılarak bu 4 kişiden 3ünün
yapımcı, yönetmen, senaryo ve diyalog yazarı, oyuncu, sinema
salonu işletmecileri, film dağıtımcıları,
yayıncı kurum veya kuruluş temsilcileri ve üniversitelerin
sinema alanında eğitim bölümlerinde görev yapan öğretim üyeleri
arasından belirleneceği söyleniyor. Aslında bu 3 kişi
Bakanlık tarafından belirleniyor ve neticede sinema sektöründen gelen
kurul üyelerinin sayısı da daha az olacak. Diğer 1 kişi ise
direkt Bakanlık tarafından Kurul Başkanı olarak
belirleniyor, böylece tam bir bağımlı kurum oluşturuluyor.
Daha da önemlisi, üye çoğunluğu Bakanlık tarafından
belirlenen bu kurulun aldığı kararlar Bakanlık
tarafından onaylanmayabilir veya reddedilebilir. Arkadaşlar,
gerçekten merak ediyorum ben ve soruyorum: Bakanlık tarafından
görevlendirilecek bu kurulun kararlarına güvenilmiyor mu, yoksa burada
amaç belirli insanlara bir para aktarımı mı sağlamak?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TUMA
ÇELİK (Devamla) Başkan, müsaade ederseniz
BAŞKAN
Buyurun, devam edin.
TUMA
ÇELİK (Devamla) Teşekkür ederim.
Ama
anlaşılan, oluşturulan bu kurulların görevi, belki bir
çıkar karşılığında iktidarın uygun
gördüğü yerlere destek sunmak ve iktidarın talepleri
doğrultusunda ortaya çıkacak ürünleri desteklemek. Aslında bu
durum, AKP iktidara geldiğinden ve bir diktatörlük kurmaya
başladığı andan beri var. Etrafımıza
baktığımızda, önümüzdeki televizyonlarla, gazete ve
internet siteleriyle bunu açıkça görebiliyoruz. Ancak,
anlaşılan, iktidar, şu andaki tek sesliliği yeterli
bulmuyor ve daha da artırmaya ve özellikle sinema, belgesel ve animasyon
filmleri gibi sanatın diğer alanlarında da
kurumsallaştırmaya ve kalıcılaştırmaya
çalışmaktadır. Yani aslında bağımsız,
yenilikçi ve yaratıcı olması gereken sanat, iktidarın
denetimine sokuluyor. Tabii, bu arada daha çok yandaşa da bir miktar para
aktarılarak daha çok bağımlılık sağlanıyor.
Kısaca,
arkadaşlar, getirilmek istenen bu maddeyle özgür sanat öldürülerek
yandaş bir sanata mecbur bırakılıyoruz. Üstelik bu
yapılırken devletin kaynakları
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sözlerinizi bağlayın Sayın Çelik lütfen.
TUMA
ÇELİK (Devamla) Teşekkür ederim Başkan.
Yani
halklarımızdan toplanan vergiler birkaç yandaşa aktarılmaya
devam edilecek. Başta da söylemiştik, Türkiye toplumu tekleştirilmeye
çalışılıyor. Bu yapılırken maalesef Türkiyenin
zenginlikleri yok ediliyor. Bunun için tek vatan, tek millet, tek bayrak, tek
devlet, tek dil, tek din, tek parti tek tek tek tek dile getiriliyor. Lakin bu
tek tekler dile getirilirken ülke olarak her gün biraz daha
renksizleşiyor, fakirleşiyor ve yalnızlaşıyoruz.
Gelin, bu zenginliklerimizi yok etmekten vazgeçelim arkadaşlar.
Genel
Kurulu ve televizyon başındaki halkımızı
saygılarımla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Çelik.
MUHAMMET
EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) Sayın Başkan,
şunu ifade edeyim: Şu ana kadar yapılan temelsiz, hakikat
dışı bütün iddiaları reddettiğimizi, kabul
etmediğimizi kayıtlara geçirmek isterim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Akbaşoğlu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
2nci
madde üzerinde bir de ortak önerge var, onu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 40 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 2nci maddesiyle
değiştirilen 5224 sayılı Kanunun 6ncı maddesinin
ikinci fıkrasında yer alan üç sektör temsilcisi ibaresinin dört
sektör temsilcisi şeklinde yedi üyeden ibaresinin sekiz üyeden
şeklinde ve dördüncü fıkrasında yer alan dört üyenin
ibaresinin beş üyenin şeklinde değiştirilmesi arz ve
teklif ederiz.
Cahit
Özkan Engin
Altay Erkan
Akçay
Denizli İstanbul Manisa
Lütfü
Türkkan Mehmet
Doğan Kubat Bayram
Özçelik
Kocaeli İstanbul Burdur
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
EMRULLAH İŞLER (Ankara) Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Destek
başvurularının ve incelenecek belge sayısının
yıllar itibarıyla büyük artış göstermesi, farklı
türlerdeki projelerin değerlendirilmesinin farklı uzmanlık
gerektirmesi nedeniyle, sayısı 4ü aşmamak üzere, üye
sayısı 8 olan destekleme kurulları oluşturulmuştur.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Önerge
kabul edilmiştir.
Kabul
edilen bu önerge doğrultusunda 2nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
2nci madde kabul edilmiştir.
3üncü
madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 40 sıra sayılı Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve
Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin
3üncü maddesinin birinci fıkrasının 2nci cümlesinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Saliha
Sera Kadıgil Sütlü Haşim
Teoman Sancar Yüksel
Mansur Kılınç
İstanbul Denizli İstanbul
Cavit
Arı İlhami
Özcan Aygun
Antalya Tekirdağ
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
EMRULLAH İŞLER (Ankara) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz talebi? Yok.
Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Yapımı
tamamlanmış filmlerin ticari dolaşımının
engellenmesi söz konusudur. Bu nedenle, Değerlendirme Kuruluna bu denli
geniş yetki verilmesi sansür uygulamasına da yol açacaktır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 40 sıra sayılı Kanun Teklifinin 3üncü maddesinde geçen
"Değerlendirme ve sınıflandırma sonucunda uygun
bulunmayan filmler, ticari dolaşıma ve gösterime sunulamaz."
ibaresinin kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.
Hakkı
Saruhan Oluç Filiz
Kerestecioğlu Demir Musa
Piroğlu
İstanbul Ankara İstanbul
Serpil
Kemalbay Pekgözegü Garo
Paylan Mehmet
Ruştu Tiryaki
İzmir Diyarbakır Batman
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
EMRULLAH İŞLER (Ankara) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz talebi? Yok.
Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
"Değerlendirme
ve sınıflandırma sonucunda uygun bulunmayan filmler, ticari
dolaşıma ve gösterime sunulamaz." ibaresi bu kanun teklifi
metninde de yerini korumaktadır. Oysa yürürlükteki kanunun eksiklerini
giderme iddiası olan, sözüm ona, daha ilerici bir teklifin Komisyona
getirildiği söylemini çürütmektedir. Yürürlükteki kanunda bu ibarenin
durması, teklifte herhangi bir değişikliğe gidilmemesi, metinden
çıkarılmaması sansürcü anlayışın tezahürüdür.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Önerge
kabul edilmemiştir.
3üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
3üncü madde
kabul edilmiştir.
4üncü
madde üzerinde önerge yoktur.
4üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
4üncü madde
kabul edilmiştir.
5inci
madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 40 sıra sayılı Kanun Teklifinin 5inci maddesinde geçen
"kamu tüzel ibaresinden sonra "özel ibaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Hakkı
Saruhan Oluç Filiz
Kerestecioğlu Demir Musa
Piroğlu
İstanbul Ankara İstanbul
Serpil
Kemalbay Pekgözegü Garo
Paylan Mehmet
Ruştu Tiryaki
İzmir Diyarbakır Batman
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE
SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Sinema sektörünü güçlendirmek için öngörülen donanım
desteğinin sadece kamu kurum ve kuruluşlarına verilmesi
öngörülmektedir. Olumlu bir adım olmakla birlikte, bu durum,
Anayasanın eşitlik ilkesine de aykırıdır. Bu nedenle,
bağımsız ve özel sinemaların da desteklenmesi gereklilik
arz etmektedir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
5inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... 5inci madde kabul edilmiştir.
6ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... 6ncı madde kabul edilmiştir.
7nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... 7nci madde kabul edilmiştir.
Böylece birinci bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmış oluyor.
İkinci bölüm üzerinde gruplar adına söz
talepleri var.
İYİ PARTİ Grubu adına Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan, ilk söz sizin.
Buyurun Sayın Türkkan. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun
teklifinin, kamuoyunda cereyan eden tartışmalar
ışığında bu kadar çabuk
hazırlanacağını da çok tahmin etmemiştim aslında
ama nereden böyle bir lobi faaliyeti gelişti, bilmiyorum. Olumlu da olsa
Türkiyede yapılan en hızlı kanun tekliflerinden bir tanesi
oldu.
Sinemanın takipçileri biraz bilirler,
yaklaşık bir haftadır gündemimizde Necati Akpınar, Cem
Yılmaz, Şahan Gökbakar, Mustafa Uslu gibi isimler var ve bu isimlerle
Cinemaximum yani Mars Grup arasında bir gerilim başladı. 884
salonu, 120 binin üzerinde de koltuğu var bu Mars Grubun, Türkiyede bu
alanda tekel hâline gelmiş, hem de ipin ucu yurt dışında
olan bir tekel bu. Önce Mars Grup ile yapımcılar arasındaki
tartışmayı özetlersek, sinema yapımcıları, salon
işletmecilerinin kendilerine düşük pay verdiklerini, biletleriyle
mısır ve içecek kampanyalarını bir arada yürüterek
izleyicilere yüksek fiyatla bilet sattıklarını söylediler, Hem
biz hem izleyici artık mağdur olmasın. diye yola
çıktılar. Sinema salonları sahipleriyse kampanyaların
yapılabileceğini, bu kampanyaların tüketicinin lehine
olduğunu, yapımcıların bunu bilmediğini ve bu
kampanyaların sona ermesi durumunda tüketicinin zarar edeceğini
belirtip savunmaya geçtiler.
Aslında
burada tartışmamız gereken konu, sinema salonları mısır
mı satıyor, bileti pahalıya mı satıyor değil de
Türk sinemasının geleceği olmalı. Günümüzde yerli
yapımcılar ile tekel hâline gelen yabancı menşeili sinema
salonu sahipleri arasında savaş yaşanıyor; aslında bu,
bir kültür savaşı, sinema salonu savaşı değil.
Sinema
deyip geçmemek lazım, özellikle Amerikan sineması, emperyalist
Amerikanın Amerikan kültürünün propaganda aracı bugün. Ülkeleri
neredeyse sinemayla ele geçiriyorlar. Güney Koreliler Amerikadan daha çok
Amerikancı artık. Güney Kore onlar için çok önemli değil,
Amerikanın şubesi gibi olmuş Güney Kore. Bugün büyük
çoğunlukla Evangelist olan, misyoner Hristiyanlığın merkezi
olan bir yer hâline gelmiş Güney Kore.
Bu
Güney Koreli olan firmanın, Mars Grubunun asıl amacının
Türkiyede en çok seyredilen Türk filmlerinin yerine, Amerikan yapımı
filmlerin gelmesini sağlamak olduğu iddiası da çok yabana
atılır bir iddia değil aslında.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Fransız kültürünü
dışarıda tanıtmak için Fransız vergi mükelleflerinden
kesilen paraları oralara harcıyor. diye eleştirilen eski
Fransız Cumhurbaşkanı De Gaulleün şu lafını hiç unutmamak lazım, De Gaulle diyor ki:
Evet, ben bunu yapıyorum, Fransız kültürü için sizden
topladığım vergilerden çok para harcıyorum ama
unutmayın Fransız kültürüyle yetişen kişiler, dünyada
Fransız mallarını tercih ediyorlar, uluslararası
toplantılarda da Fransadan yana tavır koyuyorlar.
Dolayısıyla kültüre yapılan yatırım hiç boşa gitmiyor
aslında, kapitalist sistemin gereği bu ve Amerika gibi bir ülke için
bu çok önemli.
Türkiyede
sinema çok gelişti, son yıllarda gerçekten çok önemli ve güzel
filmler çekiliyor. 2010 yılında 40 milyonmuş sinema izleyicisi,
2018de bu 71 milyona çıkmış yani pasta payı büyüdükçe
savaş da biraz daha ateşlenmiş. Gerçeklikten uzak,
algılarımızı yöneten Amerikan filmlerine karşı;
bizden, kendimize ait hikâyelerle Amerikan sinema endüstrisine rağmen
kendisini var etmeye çalışan bir sektör Türk sineması.
Gerek
yansıttığı yaşam biçimleri ve kültür olsun gerekse
film sahnelerinde bazen açık bir şekilde bazen de bilinçaltına
hitap edecek şekilde Amerikan ürünleri, Amerikan malları, kısaca
Amerikayı özendirecek ne varsa yabancı filmlerde hepsi
karşımıza çıkıyor. Yani bugün Cem Yılmaz olmasa
da olur, başka Yılmazlar çıkarırız. diyen bir firma,
Türkiyeye istediği kültür emperyalizmiyle nasıl giriş yapar,
gerisini siz düşünün.
Gece
geç bir saat olunca herkes esniyor, biz konuşmakta zorluk çekiyoruz,
bağışlayın ama ne yapalım, sizler böyle kanun
çıkarıyorsunuz.
Yani
değerli milletvekilleri, mesele sadece su, kola, mısır
değil, bunlardan ibaret değil; meselenin görünen tarafı su,
kola, mısır; diğer görünmeyen tarafı Türkiyede tekel
hâline gelen grubun kendisinden o kadar emin bir hâlde, Türkiye Cumhuriyeti bu
kanunları, yasaları çıkarsa bile buna açıkça uymamakta
direneceğini söylemekten de çekinmemesi. Duydunuz mu, bilmiyorum, biz
burada kanun yapıyoruz ama bu tekel hâline gelmiş grup diyor ki: Bu
kanun çıksa bile ben buna uymayacağım." Yani bu teklif,
sinemanın yapacağı kampanyalar için yapımcı ve
dağıtımcılarla görüşmesini zorunlu kılıyor
ancak Türkiyedeki tekel grubun kurumsal ilişkiler direktörü Yasa
çıksa bile biz buna uymayacağız. diyor. Yine aynı direktör,
kararın Rekabet Kurumunun esaslarına aykırı olduğunu,
yapımcının kendilerinin yapacağı kampanyaya müdahale
edemeyeceğini belirtiyor. Yani yasa çıksa bile, yasanın
çıkmasının ardından, kendilerinin kampanyalarına
karışmayacak dağıtımcı ve yapımcılarla
çalışacaklarını söylüyor. Yani çok enteresan bir hadise.
Türkiyede Rekabet Kurumunun raportörlerinin biraz evvel Sera Hanım da
ifade etti- karşı çıkmasına rağmen, bizim burada,
sabaha karşı beşte Türk sinemasını, Türk kültürünü
muhafaza etmek, geliştirmek için bir yasa çıkarmamıza
rağmen ciddi tekel hâline gelmiş bu grubun, ucu Güney Koreye
yaslanan, Amerikan emperyalizmiyle Amerikadan daha fazla Amerikancı olan
bu firmanın Türkiye direktörü Biz bu yasalara uymayacağız, siz
de göreceksiniz. diyor; ciddi bir meydan okuyor biz burada uğraşırken.
Biz de diyoruz ki burada bu yasayı çıkarırken adalet yerini
bulsun, kazanan Türk sineması olsun.
Bu
kanunun çıkmasından sonra, esas problem çıkacak olan konu
Destekleme Kurulunun kararları, göreceksiniz en çok tartışma
orada olacak. Zira Destekleme Kurulunun destekleyeceği bu filmler
hakkında hiçbir kriter yok. Bu kriterin ne olacağı konusunda
kanunda hiçbir şey belirtilmediği gibi, yine, endişem odur ki
yandaş televizyonlar olduğu gibi, yandaş sinema, yandaş
sanatçılar yaratılacak. Böyle bir endişemi de paylaşmak
istiyorum sizinle.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Türkkan.
İkinci
söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
İbrahim Özden Kaboğluna aittir.
Buyurun
Sayın Hocam. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakikadır.
CHP
GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) Sayın
Başkan, Divan, üyeler; hepinize günaydın diyorum. Dün, 17 Ocak günü
saat 14.00te geldik buraya, tünaydın saatinde; bugün 18 Ocak sabahı,
günaydın saati. Ve sadece 2 yasa yapıyor olmaktan övünerek
çıkacağız buradan; yazık bize, bu kadar az yasa
yapılır mı on beş-on altı saatte(!)
Evet,
şimdi, burada, tabii ki sadece yasa yapım tekniğine
aykırı bir usul izlemiyoruz -bunlar dile getirildi sıkça- ama
aynı zamanda, Anayasanın 17nci maddesini de sürekli ihlal ediyoruz;
kötü muamele, insan haysiyetiyle bağdaşmayan kötü muamele. Bu yasa
yapım süreci buna damgasını vurmuş bulunuyor çünkü hiçbir
haklı neden bulunmamaktadır bu yasanın bu saatte
yapılması için. Zira, 27 Aralıkta Meclisin tatile girdiğini
ve bugün de tatile gireceğini düşünürsek tam altı haftada Meclis
sadece altı gün çalışmış oluyor; kendimizi
kutlayabiliriz, övünebiliriz eğer haysiyetimizle
bağdaştırabilirsek bu durumu.
Şimdi,
burada tabii ki teklifin 6771 sayılı Kanuna göre
hazırlanmasını ve verilme biçimini dikkate
aldığımız zaman, burada, sabahın bu saatinde
Bakanlık temsilcilerinin bulunması bile bu Anayasaya yani sizlerin
devrim dediği Anayasaya kökten nasıl aykırı
olduğunu görmek için herhâlde Anayasa bilgisine sahip olmaya gerek yok.
Şimdi,
konumuz tabii ki birçok açıdan ele alınabilir ama zaman
darlığı nedeniyle ben değinilmeyen bazı
hususlarına burada dikkat çekeceğim. Öyle ki değinilmeyen
hususlar, aslında dün akşamüzeri burada Türkiye Türkiye
Cumhuriyeti gibi kavramlarla tartışıldı. Bu yasa teklifi
aslında Anayasanın ilk 3 maddesini çok yakından ilgilendiriyor,
doğrudan ilgilendiriyor. Nedir bu? Neden yakından ilgilendiriyor?
Çünkü sanatsal yaratma özgürlüğü alanında yer alan sinema filmlerinin
yapımı yani bir filmin yapılması,
dağıtımı, gösterimi aşamalarından geçen bu husus
Anayasa madde 27de düzenlenmiş bulunuyor, 27de güvence altına
alınmış bulunuyor. Fakat 27nci maddenin ikinci
fıkrası Yayma hakkı, Anayasanın 1, 2 ve 3üncü
maddelerine aykırı olamaz. diyor ancak tabii ki bir de 64üncü madde
var çok dikkat çekildiği üzere. Esasen, 64üncü madde, devletin sanata,
sanat etkinliklerine ve sanatçılara yardımını düzenleyen
madde. Aslında, bu yasayla bizim bu 3 maddeyi birlikte göz önüne alarak
değerlendirmemiz gerekir çünkü burada sadece sanatçıyı serbest
bırakmak değil, sanatsal yaratma özgürlüğünü güvence altına
almak değil, devletin yardım kriterlerini, ölçütlerini de belirlemek
önem taşıyor, hatta daha fazla.
Evet,
kültürel emperyalizm yönüne dikkat çekildi ama büyük bir ticaret
savaşının olduğunu da unutmayalım. Bu bakımdan,
acaba, yasa bu güvenceyi sağlıyor mu, bu açıdan da bakmak
gerekir ve bakmaya çalışacağım. Yapım,
dağıtım ve gösterim aşamalarında söz konusu olan
sıkıntılar yani önceden sansürün olmaması, yapım esnasında
olmaması, gösterim sırasında olmaması hususu ve özellikle
bunun için oluşturulan birimler, örneğin, Avrupadan sinema
medyatörü adıyla yaygın olan özerk ve uzman kuruluşların
yapısını ne ölçüde yansıttığı konusu. Tabii
ki bu maddelerin teker teker ögelerine, içeriğine girecek değilim
buradan buna da zaten zamanımız yok- ama ana noktalarına
değineceğim. Şöyle ki: İlk 3 maddeye yollama yapıyor
27nci madde. Ne var ilk 3 maddede? Türkiye Devleti var, Türkiye
Cumhuriyeti var. Bir yanlışı düzelteyim Türkiye Cumhuriyeti
devleti yok. Aslında, devletimizin iki adı var: Türkiye Devleti
veya Türkiye Cumhuriyeti. Peki, Anayasanın 126ncı maddesinde ne
var? Türkiye var. 63üncü maddesinde de bütün Türkiye devleti veya cumhuriyetin
kültürel, tarihsel ve doğal mirasının korunması var. Bu
saptama konumuz açısından neden önemli, biraz sonra
belirteceğim.
Burada
bir başka husus şudur: Bu konunun sanatsal yönü, sanatsal ifade
özgürlüğü var ama Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin
tanımıyla, 10uncu maddesine göre bir de işletme yönü var.
Mesela bu sözleşmenin 10uncu maddesinin ikinci cümlesi
İşletmeler ancak izne tabi tutulabilir. der. Yani salonlar,
işletmeler, ticari alana giren hususlar, yoksa bizatihi filmin
içeriği değil. Zaten bellidir onlar: Şiddete çağrı,
ırkçılık gibi ögeler veya kamu düzeni gibi ve kamu düzeninin alt
kavramları, kamu sağlığı, kamu dirliği,
dinginliği veya kamu güvenliği gibi elden geldiğince hukuki
kavramlar.
Ancak,
burada tabii ki yine değinildiği üzere -farklı
konuşmacılar tarafından- esasen bu konu, siyasal liberalizmin ve
iktisadi liberalizmin çakıştığı bir alanda yer
alıyor. Bir ülkede siyasal liberalizmi düzenleyen kurallarla, serbestlik
ilkesi ile iktisadi liberalizmi düzenleyen kurallar, sıkı, katı,
düzenli, düzenlemek, denetlemek ve yaptırım uygulamak
İşte
bu paralellik bizde tersine işledi ve işliyor. Belki bu yasayla bu
yine ortadan kaldırılmayacak çünkü bizde siyasal liberalizm yani
sanatsal yaratma özgürlüğü, ifade özgürlüğü, düşünce
özgürlüğü, gösteri özgürlüğü hep baskı altına alınan
özgürlükler olmuştur ama iktisadi alan dizginsiz olmuştur. O nedenle
ben, kapitalist sisteme sahip olduğumuzu söylemiyorum, bir yağma
iktisadi düzen diyorum. İşte bu sektör tam da bu ayrımda yer
alıyor; siyasal liberalizm ile iktisadi liberalizm ayrımında yer
alıyor ve yine dile getirildiği üzere tekelleşme,
dağıtım ve gösterim sektörünün belli şirketlerin elinde
toplanmış olması acaba bunu aşabilecek mi? İşte
bu soruyu yanıtlayabilmek için burada özellikle devletin, sadece filmin
yapılması, senaryo aşamasından yapım
aşamasına kadar, dağıtım aşamasına kadar
müdahale etmemesi değil, kaçınması değil, 64üncü maddeye
göre desteklemesi, müdahale etmesi ve yardımda bulunması, bunun
ölçütlerinin belirlenmesi
Bu
konuda, tabii, yine belirtildiği üzere, destekleme komisyonu çok önemli,
belirleyici. Burada arzu ederdik ki bu komisyon, sinema medyatörü
örneğinde olduğu gibi ve sinema sektörü örgütlerinin önerdikleri
gibi, uzman, özerk bir kurul olsun, tabii Bakanlık temsilcilerinin de
katıldığı karma bir kurul olsun. Ama bu düzenlemede üç
kavram dikkat çekiyor: Bir, Cumhurbaşkanı; iki, bakan, bakanlık;
üç, bakanlık altı bürokratlar. İşte, bu açıdan
bakıldığı zaman, esasen bu komisyonun yapısı
dikkate alındığı zaman, destekleme ölçütleri ve bu konudaki
tarafsızlık, objektiflik pekâlâ bir siyasal iktidardan, bir
bakış açısından diğerine doğru eşitlik
ilkesini ihlal edebilir ve eşitlik ilkesi ihlal edilince de sanatsal
yaratma özgürlüğü zedelenir. Bunun için çok uzağa gitmeye gerek yok,
Avrupa Sözleşmesine gitmeye gerek yok, çok eleştirdiğimiz
Anayasamızın değindiğim veya değinemediğim
-13üncü madde gibi- hükümlerini dikkate almak yeterlidir.
Peki,
dönecek olursam, neden madde 22yle başladım, neden ilk 3 maddeyle
başladım?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Hocam, devam edin.
İBRAHİM
ÖZDEN KABOOĞLU (İstanbul) Teşekkür ederim sevgili Başkan.
Çünkü
burada sorun şu: İlk 3 maddede olduğu gibi
Anayasamızın bütününe şu üç kavram yayılmış
bulunuyor: Bir, ülke, ülkeye ilişkin hükümler; iki, insan, insan
hakları ve üç, devlet, siyasal örgütlenme. Bu maddeler, ilk 3 maddede
olduğu gibi, 63üncü maddede, 126ncı maddede diğerleriyle
birlikte güvence altına alınmış bulunuyor.
Şimdi,
bu bakımdan, biz -mesela, biraz önce oyladığımız
üzere- sürekli torba yasalara ülkenin farklı doğal, kültürel ve
tarihsel zenginliklerini dolduruyoruz ve bir bakıma onların
başıboş bir biçimde yağmalanmasının önünü
açıyoruz.
Peki,
şimdi soruyorum: Acaba ilk 3 maddeyle sınırlanan bu özgürlük tam
tersine Türkiye Cumhuriyeti için, Türkiye'nin doğal değerlerini
korumak için, Türkiye ülkesini savunmak için
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Hocam, toparlayın lütfen.
İBRAHİM
ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) Çok teşekkür ederim.
yapılan
filmlere, gelecek kuşaklara ülkemizi temiz, tarihsel ve kültürel
özelliğine saygılı bir biçimde teslim edelim diye ve bu
yasaları da bir biçimde sorgulayan bu düzenlemeleri, bunu genç
kuşaklara yansıtan ve geleceğe yönelik olarak duyarlı
kılmaya yönelik filmlere devlet 64üncü maddeye göre, bu yasal düzenlemeye
göre yardımda bulunacak mı, yoksa bunlar yasaları
sorguladığı için, bu yağma düzenini
sorguladığı için bırakın destek vermeyi başka
nedenlerle bunu önleyecek mi? İşte, burada,
baktığımız zaman diğer ticari açıdan
tekelleşme riskinin önüne geçilmesini öngören hüküm
olmadığı gibi burada da bu Anayasamızın hükümlerini
güvence altına alan hükümlerin bulunmadığını
görmekteyiz.
Bu
bakımdan, keşke bu yasa bu kadar
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Hocam, bağlayın lütfen.
İBRAHİM
ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Siz devam edin lütfen, buyurun.
İBRAHİM
ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) Ben beş dakika önce geldim, sizler on
beş saattir burada beklediğiniz için haklısınız, çok
zor dinlemek gerçekten, çok zor, çok zor, haklısınız(!) Yani çok
üzgünüm, çok üzgünüm Sevgili Başkan ama selamlayayım lütfen. (CHP ve
İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Siz devam edin.
İBRAHİM
ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) Şimdi, bakın, hukuk o kadar önemli ki
hepimiz şunda buluşuyoruz, ülkemizin kalkınması,
gelişmesi, iktisadi istikrarında buluşuyoruz; bunu istiyoruz
gönülden fakat hukuka saygı göstermez isek bunda buluşamayız, bu
mümkün değil. Hukuki istikrarın olmadığı, hukuka
saygının olmadığı ülkede ne iktisadi yapıyı
geliştirebiliriz ne gelişmeyi sağlayabiliriz.
Sayın
Başkan, Meclis Başkanı Seçim politika değildir. diyor ve
Anayasaya açıkça aykırı bir faaliyete girmiş bulunuyor.
Aynı Başkan, Başbakan iken Anayasaya aykırı kanun
hükmünde kararnamelere imza atmıştı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Evet, son bir dakika daha veriyorum.
Buyurun.
İBRAHİM
ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) Teşekkür ederim.
KAMİL
AYDIN (Erzurum) Süresiz ya, süresiz konuşun!
İBRAHİM
ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) Ve
HASAN
KALYONCU (İzmir) Yarım saat oldu.
BAŞKAN
Buyurun.
İBRAHİM
ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) Beyler, ben hepinizi on beş saattir oradan,
hiçbir biçimde kıpırdamadan hem dinledim hem not aldım ama beni
dinlemeyebilirsiniz, salonu terk edebilirsiniz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
YUSUF
BAŞER (Yozgat) Anayasadan bahsediyorsunuz, altı dakikadır
konuşmanızı uzatıyorsunuz.
BAŞKAN
Sayın Hocam, lütfen siz bağlayın sözlerinizi.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Hocam, tamam, bırakın, bir sonraki maddede beş
dakika konuşun, lütfen. Selamlayın Hocam, selamlayın.
BAŞKAN
Buyurun Hocam.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Devam edeceğiz beş dakika daha, selamlayın.
İBRAHİM
ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) Peki, teşekkür ederim.
Evet,
hukuka saygılı Meclis Başkanının olduğu, hukuka
saygılı ve Anayasaya saygı çerçevesinde yasaların
yapıldığı günler umuduyla diye hepinize günaydın
diyorum. (CHP, HDP ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Hocam.
Şimdi
şahıslar adına söz talepleri var.
İlk
söz Kütahya Milletvekili Ahmet Erbaşa ait.
Buyurun
Sayın Erbaş. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
AHMET ERBAŞ (Kütahya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 40 sıra
sayılı Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve
Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
ikinci bölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Yıllardır milletimizi güldüren,
düşündüren, duygulandıran, kalplerimize insani ve millî
değerlerimizi nakış nakış işleyen emektar sinema
ve tiyatro sanatçılarının, ömürlerinin son dönemlerinde maddi
yokluklar içerisinde bakımevleri, kimsesizler yurtları ve hastane
köşelerinde sıkıntılı günler geçirmeleri, milletimizin
vicdanını derinden yaralamaktaydı. Teklifle, bu
değerlerimiz yaşarken sanatçı desteğinin verilmesinin
önünün açılması son derece memnuniyet vericidir.
Ülkemizde sinema ve dizi sektörü büyük bir
gelişme göstererek endüstri olma yolunda önemli ilerlemeler
kaydetmiştir. Elimizdeki verilere göre, Türkiye bu alanda Avrupa
2ncisidir. Burada öncelikli problem, sektörün temel taşı olarak
kabul edilen film ve dizi yapımcılarının emek ve
haklarının âdeta gasbedilmesi konusudur. Salon işletmecilerinin
sinema biletlerini patlamış mısır ve içeceklerle promosyon
şeklinde yüksek fiyatlara satması ve bu promosyon içerisinde filme
kesilen fiyatları düşük göstermesi nedeniyle salon işletmecisi
yüksek miktarda kazanç sağlarken yapımcıların eline komik
meblağlar kalmaktadır. Sanat, patates cipsi ve patlamış
mısırdan değersiz olmamalıdır. İnsanların bu
salonlara patlamış mısır ve patates cipsi gibi
sağlıksız besinleri yemek için gelmediğini, film seyretmek
için geldiğini bir kere daha hatırlatmak lazım.
Sektörün diğer önemli bir sorunu ise
tekelleşme sorunudur. Elimizdeki verilere göre, Türkiye'deki sinema
salonlarının yüzde 33ü ve toplam pazar payının yüzde 44ü
sadece bir gruba aittir. Endüstrileşme yolunda olan sektörde
tekelleşmeye müsaade edilmemelidir; yapımcı, birkaç salon
işletmecisi grubun insafına bırakılmamalıdır.
Yapılacak olan bu düzenlemede bu konuya özellikle dikkat edilmelidir.
Görüşülmekte olan yasa teklifinin 8inci
maddesiyle reklam, fragman, film arası gibi hususlara düzenleme
getirilmektedir. Geç kalınmış olsa da bu önemli bir
adımdır ve bunu destekliyoruz. Çünkü son zamanlarda, dizi başlarken
ve ara verildiğinde gerçekleşen uzun reklam sürelerinin artık
sinema salonlarında uygulandığı dikkati çekmektedir.
Sayın Başkan ve değerli
milletvekilleri; sinema ve dizi sektörüyle ilgili yasal bir düzenleme
yapılırken sektörün mutfağında olan, emeğiyle
asıl üretimi yapan isimsiz çalışanların da
sorunlarını gündeme taşımak istiyorum. Setlerde
çalışan oyuncu, yönetmen, sesçi, ışıkçı,
kostümcü, kameraman, çaycı gibi set işçileri oldukça elverişsiz
ve zor şartlarda çalışmakta, emeklerinin
karşılığını çoğu zaman alamamakta,
birçoğunun sigortası olmamakta, mesai kavramı gözetmeksizin
çalışılmakta. Gerçekten ağır şartlarda
çalışan bu kardeşlerimizin kendi çalışma
şartları için yüce Meclisten dört gözle bir yasa bekledikleri
aşikârdır.
Öyle tahmin ediyorum ki ülkemizdeki dizi
bölümlerinin süresiyle dünya rekoru kırmaktayız doksan dakikayla.
Herhâlde bizden başka bu kadar uzun dizi yapan ülke yoktur. Nereden
bakarsak bakalım, hazırlık süresi bir yıl süren bir film
ile haftalık bir dizi neredeyse aynı sürede yapılmaktadır.
Bu, insafa sığmamaktadır. Buradan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
yetkililerine sesleniyorum: Lütfen, bunu insani süre olan kırk beş
dakikayla sınırlandıralım.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; teklifin 9uncu maddesinde, ihtiyaç duyulan illerde
Bakanlıkça film çekim koordinasyon merkezleri
oluşturulacağı hüküm altına alınmaktadır.
Buradan, Sayın Kültür ve Turizm Bakanımıza seslenmek istiyorum:
Bu koordinasyon merkezlerinin birinin de Kütahyada kurulması
gerektiğine inanıyorum. Yer altı ve yer üstü zenginlikleri, çok
özel doğa güzellikleri, ormanları, su kaynakları, tarihî
zenginlikleri Kütahyamızı oldukça ideal bir film platosu hâline
getirmiştir. Eşsiz güzellikteki Murat Dağımız,
Domaniç ve Simav ilçeleri, ormanlarımız ve doğal
güzelliklerimiz, şehrin neredeyse her köşesine, her ilçesine
dağılmış tarihî yapılarımızla Kütahya bir
doğal cazibe merkezi hâline gelmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Erbaş, devam edin.
AHMET
ERBAŞ (Devamla) Çok teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; milletimizin kalbinde derin
izler bırakarak aramızdan ayrılan Münir Özkulları, Adile
Naşitleri, Kemal Sunalları, Barış Mançoları, Cem
Karacaları, Nejat Uygurları, Memduh Ünleri, Neşet
Ertaşları, Ayhan Işıkları, Hulusi Kentmenleri, Müslüm
Gürsesleri, Sadri Alışıkları, Erol Günaydınları
geri getirmemiz artık mümkün değil. Bu değerlerimize
zamanında devlet olarak gerekli desteği yeterince veremedik. Bu
sanatçılarımızın büyük bir çoğunluğu ömrünün son
yıllarını yokluk ve sıkıntı içinde geçirdiler.
Artık onların adlarını yaşatmak dışında
yapabileceğimiz pek bir şey yok. Hiç değilse gelin, bugün
yetişmiş ve yetişmekte olan sanatçılarımıza gerek
tanıtım desteği, gerekse maddi destek gibi katkılar
sağlayıp önlerini açalım. Türkan Şoray, Fatma Girik, Çetin
Tekindor, Ayşen Gruda, Şener Şen, Selda Alkor, Haluk Bilginer,
Yıldız Kenter, Necati Şaşmaz, Cem Yılmaz, Şahan
Gökbakar, Erdal Özyağcılar, Behzat Uygur, Ata Demirer, Tomris
İncer, Zerrin Sümer, Ayla Algan, Işıl Yücesoy
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, tamamlayın Sayın Erbaş.
AHMET
ERBAŞ (Devamla)
Meral Çetinkaya, Kenan İmirzalıoğlu, Cem
Kılıç, Ali Mert Yavuzcan, Tuluyhan Uğurlu, Şefika Kutluer,
Ahmet Şafak, Ali Kınık ve Âşık Sefai gibi
sanatçılarımızın lütfen yaşarken kıymetlerini
bilelim. Bu sanatçılarımıza gerekli destekleri zamanında
vererek isimlerini ve onurlu bir hayat yaşamalarını
sağlayacak her türlü imkânı sağlayalım.
Bu
bağlamda, Sayın Kültür Bakanımıza ve Sayın
Cumhurbaşkanımıza buradan seslenmek istiyorum: Baş
koymuşum Türkiyemin yoluna/ Irmağının
akışına ölürüm Türkiyem. diyerek yüreğimizin bam teline
dokunan Mustafa Yıldızdoğan gibi bu asrın ozanına
devlet sanatçılığı yakışmaz mı diye sorarak
hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyor, hayırlı sabahlar
diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Erbaş.
Şahıslar
adına ikinci söz Hatay Milletvekili Hüseyin Yaymana ait.
Buyurun
Sayın Yayman. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
HÜSEYİN
YAYMAN (Hatay) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de
sizleri saygıyla, sevgiyle selamlıyorum, herkese günaydın
diliyorum.
Evet,
çok önemli bir yasayla ilgili söz almış bulunmaktayım. Bu yasa,
kapsamı, bileşenleri, amacı, hedefleri, sonuçları ve yasa
tekniği yapma bakımından gerçekten Türk sinemasını
21inci yüzyıla taşıyacak ilerici ve tarihî bir yasadır. Bu
bağlamda ben şunu ifade etmek istiyorum: Biz Hükûmet olarak, AK
PARTİ olarak yaklaşık on beş yıldır
tartışılan sinema yasasını tekrar yüce Meclisimizin
oluruyla beraber daha çağdaş bir norma kavuşturmak istiyoruz.
Biz AK PARTİ olarak kültürü, sinemayı; insanı, toplumu,
geleceği, uygarlığı inşa eden bir alan olarak
görüyoruz. Vizyonumuz gelenek ile modernliği, yerel ile küreseli, eski ile
yeniyi, kadim ile günceli, soyut ile somutu bağdaştırmayı
amaçlamaktadır.
Biz
sanat hayattır diyoruz ve bu bağlamda sözlerime şu ifadelerle
devam etmek istiyorum: Türkiye'nin Hollywoodu olarak belirtilen, nitelenen
Yeşilçamın emekçilerini saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Biz, bu yasa teklifini, en başından itibaren uzun bir süreç
içerisinde birçok bakanımız döneminde sektörle beraber yoğun
ortak akıl toplantıları düzenlemek suretiyle bugünkü hâline
getirmiş bulunmaktayız ve bu anlamda bu yasayla inşallah yeni
destekler getirmek suretiyle Türk sinemasını çağdaş bir
hüviyete, daha ileri bir noktaya taşımayı amaçlamaktayız.
Diğer
taraftan, sinema sektörüne, şeffaflık başta olmak üzere yeni
normlar kazandırılmaktadır bu yasayla. Reklam süreleri konusunda
evrensel düzenlemeler yapılmakta ve reklam süreleri konusunda hem sinema
işletmecileri hem film izleyenler hem yapımcılar
bakımından yeni bir düzenleme getirilmektedir. Bu yasayla beraber
Türk sinemasına küresel rekabet imkânı sağlayacak ve onu ileriye
taşıyacak bir yapılandırmaya gidilmektedir.
Yine,
5inci madde olarak sinema sektörünü stratejik bir bakış
açısıyla yeniden yapılandırarak endüstriyel bir sektör
hâline getirmeyi amaçlamaktayız. Önemli yabancı filmlerin ülkemizde
çekilmesine imkân sağlayarak Türkiyenin tanıtımına ve küresel
anlamda pozitif bir algıyla tanıtılmasına imkân
sağlamaktadır. Getirilen önemli düzenlemelerden bir tanesi de
nitelikli yerli filmlerin daha çok seyirciyle buluşmasını
sağlayacak düzenlemeleri kapsamaktadır. Destekleme
kurullarının uzmanlaşmasını ve daha rasyonel
çalışmasını düzenleyen bir madde bulunmaktadır. Yine
burada, kamuoyunda da çok tartışılan sayılar konusunda,
Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilen bir önergeyle beraber gerçekten
sektörle de beraber, ortak akılla önemli bir düzenleme yapılmıştır.
Bir
diğer önemli husus, film çekimlerini kolaylaştıracak ve film
ihracatını artıracak, dizi filmlerin özellikle
ihracatını artıracak önemli bir düzenlemeyi kapsamaktadır.
Son
olarak, Türk turizminin gelişmesine katkı sağlayacak, ülkemizin
tanıtılmasına ve film turizminin gelişmesine katkı
sağlayacak çok önemli bir yasa teklifiyle karşınızda
bulunmaktayız.
Ben
yüce heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Hepinize
günaydınlar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yayman.
İkinci
bölüm üzerindeki görüşmeler böylece tamamlanmış oldu.
Şimdi,
ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge
işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
8inci
madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 40 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 8inci maddesi ile
değiştirilen 5224 sayılı Kanunun 13üncü maddesinin üçüncü
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
ve maddeye üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere
aşağıdaki fıkranın eklenmesini, mevcut beşinci
fıkrasının (f) bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini ve fıkraya aşağıdaki (g)
bendinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Muhammet
Emin Akbaşoğlu Erkan
Akçay Mehmet
Doğan Kubat
Çankırı Manisa İstanbul
Hasan
Çilez İmran
Kılıç Abdullah
Güler
Amasya Kahramanmaraş İstanbul
Bayram
Özçelik Asuman
Erdoğan Zeynep
Yıldız
Burdur Ankara Ankara
"Sinema
salonu işletmecileri, filmin yapımcısı ve varsa
dağıtımcısı ile yapılacak sözleşme ile
belirlenecek indirimli bilet fiyatlandırmaları hariç olmak üzere
sinema biletini içeren abonelik, promosyon, kampanya ve toplu satış
faaliyetleri gerçekleştiremez."
"Sinema
salon işletmecileri sinema filmi bileti ile birlikte başka bir ürünün
satışını aynı anda yapamaz. "
"f)
Üçüncü ve dördüncü fıkra hükümlerine aykırı hareket eden sinema
salonu işletmecilerine İşletmenin sahibi olduğu salon
başına elli bin Türk lirası,
g)
Beşinci fıkrada yer alan yükümlülüğü yerine getirmeyen sinema
salonu işletmecilerine salon başına elli bin Türk lirası,
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
EMRULLAH İŞLER (Ankara) Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz talebi yok.
Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Önergeyle
ilk seans, öğrenci, halk günü gibi gelenekselleşmiş indirimlerle
okullara, meslek gruplarına, belirli yaşın üzerindeki
kişilere yapılacak benzeri indirimlerin sinema salonu
işletmeleri ile filmin yapımcısı ve varsa dağıtımcısı
arasında yapılacak sözleşmelerle belirlenebileceği
düzenlenmekte, bunun yanında sinema biletini içeren abonelik, kampanya,
promosyon ve toplu satış faaliyetlerinin
gerçekleştirilemeyeceği hüküm altına alınmaktadır.
Sinema filmi biletiyle birlikte mısır veya başka bir ürünün
satışının birleştirilerek
yapılamayacağı düzenlenmektedir.
Abonelik,
kampanya, promosyon ve toplu satış faaliyetinin
gerçekleştirilmesi ve sinema filmi biletiyle birlikte başka bir
ürünün satışının birleştirilerek yapılması
halinde uygulanacak idari para cezası düzenlenmektedir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Önerge
kabul edilmiştir.
8inci
maddeyi bu önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
8inci madde kabul edilmiştir.
9uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
9uncu madde
kabul edilmiştir.
10uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
11inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
12nci
madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 40 sıra sayılı Kanun Teklifinin 12nci maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendinde yer alan "ikinci fıkrası
ve beşinci fıkrasının (e) bendi ibaresinin ikinci ve
üçüncü fıkraları ile altıncı fıkrasının (e)
bendi ve (f) bendinde düzenlenen üçüncü fıkraya ilişkin hüküm
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Muhammet
Emin Akbaşoğlu Mehmet
Doğan Kubat Abdullah
Güler
Çankırı İstanbul İstanbul
Yelda
Erol Gökcan Hasan
Çilez Asuman
Erdoğan
Muğla Amasya Ankara
İmran
Kılıç
Kahramanmaraş
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLİ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
EMRULLAH İŞLER (Ankara) Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Önergeyle,
Kanun Teklifinin 8inci maddesinde gerçekleştirilen düzenleme
doğrultusunda maddede teknik bir düzenleme yapılmaktadır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Önerge
kabul edilmiştir.
12nci
maddeyi bu önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
13üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Böylece
ikinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmış
olmaktadır.
Teklifin
tümünün oylamasına geçeceğim ama Sayın Kerestecioğlunun
söz talebi vardır.
Buyurun
Sayın Kerestecioğlu.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
49.-
Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, torba yasalarla eziyet
suçunun işlendiğine, yapılan çalışmanın Biz
yapıyoruz oluyor çünkü çoğunluğuz. demek olduğuna ve
bundan sonra buna onay vermemek konusunda kararlı olduklarına
ilişkin açıklaması
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Ben
Türk Ceza Kanununda yer alan bir suçtan bahsetmek istiyorum, eziyet suçu. Bir
kimseye karşı insan onuruyla bağdaşmayan, acı çekme ve
aşağılamaya yol açan sistematik ve süreklilik arz eden fiillerin
işlenmesiyle meydana gelir eziyet suçu ve Ceza Kanunu eziyet suçuyla
kişinin vücut bütünlüğü ve ruh sağlığının
yanı sıra, şeref ve haysiyetini birer hukuki değer olarak
korumaktadır.
Biz
herhâlde yaşadığımız bu vekillik sürecinde yani ben
şahsen üç senedir yaşadığım süreçte getirilen torba
yasalarla sadece vekiller olarak değil, bütün Parlamento
çalışanları olarak, her cenahta bulunan insanlar olarak bu
eziyet suçunun işlendiğini düşünüyorum. Sanat hayattır.
deniyor. Sanatla ilgili bir yasa çıkarıyoruz ama yani buradaki
insanlar artık ruh sağlığını koruyabilecek
durumda olmuyor bu yasayı çıkarırken ve bu, millet için bir
çalışma falan da değil. Bundan sonrasında gerçekten torba
yasa gelmemesini istiyoruz. Çünkü bu ne bir hukuk yaratmak ne gerçekten kimseye
faydası olacak bir şey.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) Bu, sadece, yine Biz
yapıyoruz, oluyor çünkü çoğunluğuz, çoğunluk tahakkümüyle
bunu yaşatabiliyoruz.dur. Niyetlerimiz suistimal edilmesin. Bundan
sonrasında gerçekten buna onay vermemek konusunda kararlıyız.
Bunu ifade etmek istedim.
Bu
saate kadar kalan bütün arkadaşları, emeği geçen bütün
arkadaşları da selamlıyorum. Sağ olun.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kerestecioğlu.
VII.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
2.-
Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman ve 15 Milletvekilinin Sinema Filmlerinin
Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması ile Desteklenmesi
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/1490) ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu
(S. Sayısı: 40) (Devam)
BAŞKAN
Değerli milletvekilleri, teklifin tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Oylama
için iki dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin
teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de
sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen iki
dakikalık süre içinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Değerli milletvekilleri, Hatay Milletvekili
Hüseyin Yayman ve 15 Milletvekilinin Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi
ve Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin açık
oylama sonucunu okuyorum:
Kullanılan oy sayısı : 257
Kabul : 243
Ret : 2
Çekimser : 12 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Emine Sare
Aydın Yılmaz Bayram
Özçelik
İstanbul Burdur
Böylece,
teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmış oluyor.
Değerli
milletvekilleri, gündemimizdeki konular tamamlanmıştır.
Denetim
konuları ve kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer
işleri sırasıyla görüşmek için, alınan karar
gereğince, 5 Şubat 2019 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 05.29
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.
(X) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.
(x) 39 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 40 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.