TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
48inci
Birleşim
5
Şubat 2019 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Ankara Milletvekili Nevin
Taşlıçayın, okul içi şiddet, akran
zorbalığı ve yıldırma konularına ilişkin
gündem dışı konuşması
2.- Antalya Milletvekili
Aydın Özerin, Antalya ilinde meydana gelen hortum felaketinden zarar
gören çiftçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Bilecik Milletvekili
Selim Yağcının, 27 Ocak Osmanlı Devletinin
kuruluşunun 720nci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Sibel Özdemirin, toplum olarak, ülke olarak yargının
siyasallaşmasının bedelinin ödendiğine, Yargı Reformu
Strateji Belgesinin neden açıklanmadığını,
haksız ve hukuksuz uzun tutukluluklar karşısında somut
adımın ne zaman atılacağını Adalet
Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
2.- Kocaeli Milletvekili
İlyas Şekerin, 2018 yılının ihracatta rekor
yılı olduğuna ve ihracatın 2019 yılında da her
alanda artmaya devam edeceğine ilişkin açıklaması
3.- Çanakkale Milletvekili
Özgür Ceylanın, Çanakkale ilinin Biga ilçesinin Koruoba köyü,
Hacıpehlivan köyü, Örtülüce köyü, Güvemalan köyü taşkın koruma
ve ıslah çalışmalarının tamamlanamamasından
kaynaklanan mağduriyetin giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
4.- Niğde Milletvekili
Selim Gültekinin, 5 Şubat Gazi Mustafa Kemal Atatürkün Niğdeye
gelişinin 85inci yıl dönümü vesilesiyle şehitleri rahmetle yâd
ettiğine ve başta milletvekilleri olmak üzere tüm halkı
Niğde ilinin kültür ve tarihî güzelliklerini görmesi için davet
ettiğine ilişkin açıklaması
5.- Mersin Milletvekili Ali
Cumhur Taşkının, eğitimi ülke kalkınmasının
temel aracı olarak gören AK PARTİnin son on altı yılda
eğitim alanında köklü reformlar gerçekleştirdiğine
ilişkin açıklaması
6.- Trabzon Milletvekili
Bahar Ayvazoğlunun, 5 Şubat Adnan Kahveciyi vefatının
26ncı yıl dönümünde rahmet ve minnetle yâd ettiğine
ilişkin açıklaması
7.- İzmir Milletvekili
Tamer Osmanağaoğlunun, 9 Şubat Milliyetçi Hareket Partisinin
kuruluşunun 50nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
8.- Burdur Milletvekili
Bayram Özçelikin, Salda Gölüne yapılacak olan millet bahçesine
ilişkin açıklaması
9.- Gaziantep Milletvekili
Ali Muhittin Taşdoğanın, Antep fıstığı
üreticilerinin ve sektörde çalışan işletmelerin
karşılaştığı sorunlara ilişkin
açıklaması
10.- İstanbul
Milletvekili Arzu Erdemin, 9 Şubat Milliyetçi Hareket Partisinin
kuruluşunun 50nci yıl dönümü vesilesiyle Alparslan Türkeş
başta olmak üzere ülkücü şehitleri rahmetle andığına
ilişkin açıklaması
11.- Afyonkarahisar
Milletvekili Burcu Köksalın, halkın ekonomiyi güllük
gülistanlık göstermeye çalışanlara 31 Martta gereken cevabı
vereceğine ilişkin açıklaması
12.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, 5 Şubat laiklik ilkesinin Anayasaya
girişinin 82nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
13.- Çorum Milletvekili Erol
Kavuncunun, 4 Şubat İskilipli Atıf Hocanın
şehadetinin 93üncü seneidevriyesinde Hazreti Hüseyin başta olmak
üzere şehitleri rahmetle yâd ettiğine ilişkin
açıklaması
14.- Niğde Milletvekili
Ömer Fethi Gürerin, Sağlık Bakanlığı bünyesindeki
sağlık çalışanları arasında yapılan
ayrımcılığın giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
15.- Adana Milletvekili Orhan
Sümerin, ekonomik krizle birlikte vatandaşların zor duruma
düştüğüne, İŞKUR aracılığıyla istihdam
edileceklerin AKP teşkilatları tarafından belirlendiğine
yönelik şikâyetler olduğuna ve insanların işiyle,
ekmeğiyle oynanmaması gerektiğine ilişkin
açıklaması
16.- Samsun Milletvekili
Neslihan Hancıoğlunun, yüksek faizli krediler yüzünden çiftçilerin
zor durumda kaldığına ve Türk çiftçisinin bekasının
neden umursanmadığını öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
17.- Amasya Milletvekili
Mustafa Levent Karahocagilin, 2018 yılında yapılan
operasyonlarda İHA, İKU ve SİHAların etkin
kullanıldığına ilişkin açıklaması
18.- Ordu Milletvekili Cemal
Enginyurtun, Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde
çalıştırılmak üzere gıda mühendisleri ile
veterinerlere kadro talep ettiğine ilişkin açıklaması
19.- Adana Milletvekili
Ayşe Sibel Ersoyun, 4 Şubat Dünya Kanser Günü vesilesiyle kanser
hastalığına farkındalık yaratmak ve gerekli önlemlerin
alınması adına dikkat çekmek istediğine ilişkin
açıklaması
20.- İstanbul
Milletvekili Hayati Arkazın, sağlık turizminde Türkiyenin
sınırlarını dünyaya açmak için yapılması
gerekenlere ilişkin açıklaması
21.- Kırıkkale
Milletvekili Ahmet Önalın, diyabet hastalarının
mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
22.- Sivas Milletvekili
Ulaş Karasunun, odyometri bölümü mezunlarının işsizlik
sorununun çözümlenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
23.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkanın, 2018-2019 eğitim öğretim
yılının ikinci döneminde öğrencilere ve öğretmenlere
başarılar dilediğine, 137 ülke içerisinde Türkiyenin matematik
ve fen bilimleri eğitimindeki kalite sıralamasında 104üncü
sırada yer aldığına, 5 Şubat Adnan Kahveciyi
vefatının 26ncı yıl dönümünde rahmetle
andığına, emeklilikte yaşa takılanların
mağduriyetinin toplumsal sorun hâline dönüştüğüne, Salda
Gölünün tehlike altında olduğuna ilişkin açıklaması
24.- Sakarya Milletvekili
Muhammed Levent Bülbülün, 2018-2019 eğitim öğretim
yılının yarıyıl tatili sonrası 5 Şubat
itibarıyla ders başı yapan öğrencilere, öğretmenlere
ve eğitim camiasına başarılar dilediğine, kadroya
geçirilen taşeronların ücret ve özlük haklarında ortaya
çıkan sıkıntılara çözüm bulunması gerektiğine
ilişkin açıklaması
25.- Mersin Milletvekili
Fatma Kurtulanın, iktidarların eskiden seçim sürecinde partiler
arasında eşitliği ve adaleti sağlamak için itina
gösterdiğine, Hakkâri Milletvekili Leyla Güven, 23, 24üncü Dönem
milletvekili Sebahat Tuncel, 24, 25, 26ncı Dönem milletvekili Selma
Irmakın mevcut hukuka uyulması için açlık grevi
yaptığına ve Meclisin ölümler olmadan sorumluluk alması
gerektiğine ilişkin açıklaması
26.- Burdur Milletvekili
Mehmet Gökerin, Burdurun Bucak ilçesinde çok sayıda kişinin
bulantı, kusma, ishal şikâyetiyle hastaneye başvurması
konusunda Sağlık Bakanlığının gerekli hassasiyeti
göstermesi gerektiğine, Salda Gölünün doğal bir sit ve koruma
alanı olduğuna, yapılacak herhangi inşaat faaliyetinin
gölün biyolojisine, ekolojisine zarar vereceğine ilişkin
açıklaması
27.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun, 5 Şubat Adnan Kahveciyi
vefatının 26ncı yıl dönümünde rahmetle
andığına, Salda Gölünde özel çevre koruma bölgesi ilan edilerek
daha sıkı koruma tedbiri uygulanacağına ve amacın
kontrolsüz yapılaşmanın önüne geçmek olduğuna ilişkin
açıklaması
28.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun, Muş Milletvekili Gülüstan Kılıç
Koçyiğitin (3/537) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
29.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
30.- Mersin Milletvekili
Fatma Kurtulanın, HDPnin verdiği sözlerin arkasında durma
cesaretini gösteren parti olduğuna, halkların kendi kaderini tayin
hakkına inanılması ve Kürt sorununun demokratik çözümünün masaya
yatırılması gerektiğine ilişkin açıklaması
31.- Sakarya Milletvekili
Muhammed Levent Bülbülün, Muş Milletvekili Gülüstan Kılıç
Koçyiğitin (3/537) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ve İstanbul
Milletvekili Engin Altay ile Mersin Milletvekili Fatma Kurtulanın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
32.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkanın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
33.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent
Bülbülün ve İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
34.- Mersin Milletvekili
Fatma Kurtulanın, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün ve
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
35.- Sakarya Milletvekili
Muhammed Levent Bülbülün, İstanbul Milletvekili Engin Altayın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve
Milliyetçi Hareket Partisinin duruşunun net olduğuna ilişkin açıklaması
36.- Muş Milletvekili
Gülüstan Kılıç Koçyiğitin, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent
Bülbülün yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine, Orta Doğu ve Türkiye'deki yanlış politikaların
PKK denklemine sıkıştırılarak bertaraf
edilemeyeceğine ilişkin açıklaması
37.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun, İstanbul Milletvekili Engin Altayın
ve Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan yaptığı
açıklamalarındaki bazı ifadelerine, AK PARTİnin Suriyenin
toprak bütünlüğünden yana olduğuna ilişkin açıklaması
38.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve
Cumhuriyet Halk Partisinin haksızlığa uğrayanın
yanında olduğuna ilişkin açıklaması
39.- Sakarya Milletvekili
Muhammed Levent Bülbülün, Cumhur İttifakının milletin
takdirine, desteğine mazhar olan, Türkiyenin
karşılaştığı sıkıntılara
karşı koymayı bilen ittifak olduğuna ilişkin
açıklaması
40.- Balıkesir
Milletvekili Fikret Şahinin, Balıkesir Adliyesindeki yangın
söndürme sisteminden karbondioksit gazının deşarjı
sonrasında yaşanan zehirlenme olayından sorumlu olanların
tespit edilerek gerekli işlemlerin yapılmasını talep
ettiklerine ilişkin açıklaması
41.- Aydın Milletvekili
Süleyman Bülbülün, su taşkınlarının çiftçinin kaderi mi
olduğunu, Büyük Menderes Nehrinin dip temizliğinin ne zaman
biteceğini, Aydının afet bölgesi ilan edilip
edilmeyeceğini ve çiftçilerin mağduriyetinin önlenmesi için
çalışma yapılıp yapılmadığını
Tarım ve Orman Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
42.- Ankara Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının, Ankara Milletvekili Murat Emirin (3/537)
esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde
şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
43.- Ankara Milletvekili
Murat Emirin, Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancının
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve
Suriyedeki yangını AKPnin çıkartmadığına ama
Emevi Camisinde namaz kılma hayali kuranın AKP olduğuna
ilişkin açıklaması
44.- Ankara Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının, Ankara Milletvekili Murat Emirin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
45.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın 41
sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü üzerinde İYİ
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
V.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- AK PARTİ Grubunun,
Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 6, 7, 12,
13 ve 14 Şubat 2019 Salı, Çarşamba ve Perşembe günkü
birleşimlerinde denetim konularının görüşülmeyerek gündemin
Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; gündemin Kanun
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmında bulunan 41 sıra sayılı Kanun Teklifinin bu
kısmın 1inci sırasına alınması ve diğer
işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 5
Şubat 2019 Salı günkü birleşiminde 4 Şubat 2019 tarih ve
(3/537) sayılı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresinin
okunarak görüşmelerinin bu birleşimde yapılmasına; 5 Şubat
2019 Salı günkü birleşiminde ALS, SMA, DMD, MS hastalıkları
ve kesin tedavisi bilinmeyen diğer hastalıkların tedavi ve
bakımlarında karşılaşılan zorluklar ile bu
hastalıklara sahip kişiler ve yakınlarının
yaşadıkları sorunların ve çözümlerinin belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan 10/184, 10/185, 10/281, 10/403, 10/585,
10/604, 10/734, 10/914, 10/915, 10/917, 10/920 ve 10/921 esas numaralı
Meclis Araştırması Önergelerinin görüşmelerinin
birleştirilerek yapılmasına; 5 Şubat 2019 Salı günkü
birleşiminde Meclis araştırması önergelerinin
görüşmelerinin tamamlanmasını müteakip gündemin "Kanun
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçilmesine; 41 sıra sayılı Kanun Teklifinin
İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde
görüşülmesine ilişkin önerisi
VI.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türk Silahlı
Kuvvetleri deniz unsurlarının; bölgede seyreden Türk Bayraklı ve
Türkiye bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin etkin
şekilde muhafazası ve uluslararası toplumca yürütülen deniz
haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle müşterek mücadele
amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere, Aden
Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir
bölgelerde görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009
tarihli ve 934 sayılı Kararıyla Hükûmete verilen ve 2/2/2010,
7/2/2011, 25/1/2012, 5/2/2013, 16/1/2014, 3/2/2015, 9/2/2016, 8/2/2017 ve
10/2/2018 tarihli 956, 984, 1008, 1031, 1054, 1082, 1107, 1136 ve 1179
sayılı Kararları ile birer yıl uzatılan izin süresinin
10/2/2019 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına,
ayrıca denizde terörizmle mücadele harekâtlarına katkı
sağlanabilmesi maksadıyla unsurlarımızın bölge
ülkeleri karasuları dışında (2442 [2018] sayılı BMGK
Kararı gereğince Somali karasuları dahil olacak şekilde)
denizde terörizmle mücadele görevi için yetkilendirilmeleri ve bununla ilgili
gerekli düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından
yapılması için Anayasanın 92nci maddesi uyarınca izin
verilmesine dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi (3/537)
B) Önergeler
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin (2/439) esas numaralı 19/10/2015
tarih ve 5411 sayılı Bankacılık Kanununa Bir Geçici Madde
Eklenmesi (İhlas Finans Mağdurlarının
Alacaklarının İadesi) Hakkında Kanun Teklifi'nin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/18)
VII.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Celal Adanın, Türkiyeyi kimsenin bölüp
parçalayamayacağına ilişkin konuşması
VIII.- MECLİS ARAŞTIRMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- Kütahya Milletvekili Ali
Fazıl Kasap ve 28 milletvekilinin, ALS hastalarının
sorunlarının tüm yönleriyle araştırılarak
bunların çözümü için yapılacakların belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/184)
2.- Kütahya Milletvekili Ali
Fazıl Kasap ve 24 milletvekilinin, SMA hastalarının
sorunlarının tüm yönleriyle araştırılarak
bunların çözümü için yapılacakların belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/185)
3.- Kayseri Milletvekili
Çetin Arık ve 32 milletvekilinin, SMA hastalığından
muzdarip vatandaşlar ve ailelerinin sorunlarının incelenerek bu
sorunların çözümü için izlenecek yolların belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/281)
4.- Denizli Milletvekili
Yasin Öztürk ve 20 milletvekilinin, SMA hastalarının
sorunlarının tüm yönleriyle incelenerek bunların çözümü için
yapılacakların belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/403)
5.- Gaziantep Milletvekili
Ali Muhittin Taşdoğan ve 19 milletvekilinin, DMD olarak bilinen
Duchenne Musküler Distrofi hastalarının yaşadıkları
sorunların incelenerek bu sorunların çözümü için yapılması
gerekenlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/585)
6.- Kahramanmaraş
Milletvekili Sefer Aycan ve 19 milletvekilinin, DMD olarak bilinen Duchenne
Musküler Distrofi hastası çocukların yaşadıkları
sorunların incelenerek bu sorunların çözümü için yapılması
gerekenlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/604)
7.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 21 milletvekilinin, ALS
hastalarının sorunlarının tüm yönleriyle
araştırılarak bunların çözümü için yapılacakların
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/734)
8.- MHP Grubu adına Grup
Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay'ın, SMA
hastalarının sorunlarının tüm yönleriyle incelenerek
bunların çözümü için yapılacakların belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/914)
9.- Ankara Milletvekili Arife
Polat Düzgün ve 23 milletvekilinin, ALS olarak bilinen amyotrofik lateral
skleroz ile kesin tedavisi bilinmeyen diğer hastalıklarda uygulanan
tedavi ve bakım yöntemlerinin incelenerek bu hastalıklara sahip
kişilerin yaşadıkları sorunların çözümü için
yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/915)
10.- Samsun Milletvekili
Ahmet Demircan ve 34 milletvekilinin, ALS, SMA ve MS hastalıkları ile
kesin tedavisi bilinmeyen diğer hastalıklarda uygulanan tedavi ve
bakım yöntemlerinin incelenerek bu hastalıklara sahip kişiler ve
yakınlarının yaşadıkları sorunların çözümü
için yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/917)
11.- Diyarbakır
Milletvekili Semra Güzel ve 19 milletvekilinin, SMA ve ALS
hastalarının ilaç ve tedaviye erişimde
yaşadıkları sorunların araştırılarak
yaşanan mağduriyetlerin giderilmesi için alınacak önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/920)
12.- Denizli Milletvekili
Yasin Öztürk ve 20 milletvekilinin, SMA ve ALS hastalarının
yaşadıkları sorunların araştırılarak
ülkemizde bu hastalıklarla mücadele edilmesi için alınacak önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/921)
IX.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- İstanbul
Milletvekili Nevzat Şatıroğlu ve 6 Milletvekilinin Maden Kanunu
ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1410) ve Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 41)
X.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Samsun Milletvekili
Neslihan Hancıoğlunun, Bakanlık ve bağlı
kuruluşların resmî internet sitelerinde yer verilen öz
geçmişinde sahibi olduğu ticari işletmelerin isimlerinin
yazılı olmasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Mehmet Nuri Ersoyun cevabı (7/7117)
2.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, taklit ve tağşiş yapılan
ürünlerin denetimine ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar
Pekcanın cevabı (7/7191)
3.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, yardım kuruluşlarının
hayvan ithalatında sağlık ve teknik şartları
düzenleyen Tebliğin kapsamı dışında
bırakılma nedenine ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar
Pekcanın cevabı (7/7192)
4.- Samsun
Milletvekili Neslihan Hancıoğlunun, Samsunda 2017 ve 2018
yıllarında açılan ve kapanan ticari işletmelere,
bunların faaliyet türlerine ve ihracat miktarına ilişkin sorusu
ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcanın cevabı (7/7193)
5.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, organik üretime ve organik ürün
sertifikasına yönelik denetimlere ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı
Ruhsar Pekcanın cevabı (7/7194)
6.- Tokat
Milletvekili Kadim Durmazın, Tokatta yapımı devam eden yeni
havalimanına ve yapımı tamamlanana kadar mevcut
havalimanının kullanılmasına ilişkin sorusu ve
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhanın cevabı
(7/7206)
7.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutanın, TBMM Külliyesinde TCDD irtibat ve
satış ofisi açılması talebine ilişkin sorusu ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Mustafa Şentopun
cevabı (7/7221)
8.- Mersin
Milletvekili Alpay Antmenin, TBMM personeli ile ilgili çeşitli hususlara
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Mustafa
Şentopun cevabı (7/7225)
9.- Adana
Milletvekili İsmail Koncukun, iletişim sektöründeki taksit
sayısının artırılması uygulamasının
2019 yılında devam etmesi önerisine ilişkin sorusu ve Ticaret
Bakanı Ruhsar Pekcanın cevabı (7/7312)
10.- Kütahya
Milletvekili Ahmet Erbaşın, elektronik haberleşme
istasyonlarının ücretlerinin belirleneceği yönetmeliğin
2012 yılından bu yana çıkarılmamış olmasına
ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet
Cahit Turhanın cevabı (7/7316)
11.-
Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözerin, 2013-2018 yılları
arasında Eskişehirde açılan, kapanan, iflas ve konkordato ilan
eden şirket sayılarına ilişkin sorusu ve Ticaret
Bakanı Ruhsar Pekcanın cevabı (7/7457)
12.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, konut kredisi
kullanımına ve TOKİden konut alanlara ilişkin sorusu ve
Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcanın cevabı (7/7458)
13.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, icra daireleriyle ilgili
çeşitli verilere ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar
Pekcanın cevabı (7/7459)
14.- Kocaeli
Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlunun, İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonuna yapılan başvurulara ilişkin sorusu ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Mustafa Şentopun
cevabı (7/7467)
15.- Kocaeli
Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlunun, Dilekçe Komisyonuna yapılan
başvurulara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanvekili Mustafa Şentopun cevabı (7/7468)
16.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Çelebinin, TBMM personeli ile ilgili çeşitli
konulara ve özlük haklarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanvekili Mustafa Şentopun cevabı (7/7728)
17.- Muş
Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğitin, kartvizit basımına
ve Genel Kurul tutanaklarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanvekili Mustafa Şentopun cevabı (7/7729)
18.- Çanakkale
Milletvekili Özgür Ceylanın, TBMMde görevli aşçı ve
garsonların bazı otellerde görevlendirildikleri iddiasına
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Mustafa
Şentopun cevabı (7/7996)
5 Şubat 2019 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN
KÂTİP
ÜYELER: Barış KARADENİZ (Sinop), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 48inci
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, okul içi
şiddet, akran zorbalığı ve yıldırmayla ilgili söz
isteyen Ankara Milletvekili Nevin Taşlıçaya aittir.
Buyurun Sayın Taşlıçay. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Ankara Milletvekili Nevin Taşlıçayın, okul içi şiddet,
akran zorbalığı ve yıldırma konularına
ilişkin gündem dışı konuşması
NEVİN TAŞLIÇAY (Ankara) Sayın
Başkan, kıymetli milletvekilleri; okul içi şiddet, akran
zorbalığı ve yıldırma konularını dile
getirmek üzere gündem dışı söz almış
bulunmaktayım.
Öncelikle, Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesindeki
Araştırma Görevlisi -23 yaşındaki, henüz iki aylık
evli- Ceren Damar kızımıza rahmet diliyorum. Ceren, okulda
şiddetin sonucunu canıyla ödedi ve ne yazık ki bugün hâlâ
okullarda şiddet gören çocuklarımız, öğretmenlerimiz ve
idarecilerimiz var. Şiddet, hayatın her tarafında kol geziyor ve
kimi, nerede, nasıl bulacağı hiç belli değil. Kimi zaman
hastanede, kimi zaman ıssız bir sokakta, kimi zaman evde ve son
dönemde de en güvenilir yer olarak bildiğimiz, en güvenli yer
olmasını istediğimiz okullarımızda baş
gösteriyor. (Uğultular)
BAŞKAN Bir saniye Sayın Nevin
Hanım.
Değerli milletvekilleri, çok uğultu var.
Hatibi dinleyelim.
Buyurun.
NEVİN TAŞLIÇAY (Devamla) - Velinin
öğretmeni darbı, idarecinin öğretmeni yıldırması,
sendikalının öteki sendikalıya psikolojik tacizi,
öğretmenin öğrenciyi, öğrencinin öğretmeni ve
arkadaşını darbetmesi, katletmesi gün geçmiyor ki medyada yer
almasın. Çocuklarımız okullarda istenmeyen davranışlar
sergiliyor, saldırgan davranışlar artıyor. Aciliyetle
okulların risk tabloları çıkartılmalı, toplumsal
farkındalık oluşturulmalı, öğrenciler, öğretmenler,
veliler bilgilendirilmeli, ilgili yasal düzenlemelerle okul içi şiddetin
önüne geçmek adına sağlam adımlar atılmalıdır. Bu
kapsamda araştırma komisyonuyla işe başlamalı, önce
etraflıca, okul içi şiddetin boyutu
araştırılmalı, fiziksel, sözlü, cinsel şiddetin
yaygınlığı ortaya konulmalı ve akabinde taraflarla
sonucu önleyici çalışmalar hayata geçirilmelidir. Okul içi
şiddetle birlikte fiziksel, sözel, dolaylı ve siber akran
zorbalıkları da ayrıca gündeme ivedi şekilde
alınmalıdır. Yapılan az sayıdaki araştırma,
meselenin derinlemesine irdelenmesinin önünde engel olsa da başta okul içi
şiddetin vardığı boyutlar, akabinde akran
zorbalığı diye
kavramlaştırdığımız çocuğun çocuğa
uyguladığı şiddet ve yıldırmanın sonuçları
önemli toplumsal sorunları getirmektedir.
Çocuklarımıza, planlı bir
şekilde şiddete başvurmadan sorunlarını çözebileceklerini
anlatmalı, öğretmeliyiz. Sosyal problem çözme, iletişim, stresle
baş edebilme, uzlaşma gibi becerileri kazandıracak
programları okullarda hayata geçirmeliyiz. Bu sorunun temelinde yatan
etkenleri belirlemeli ve ortadan kaldırmak için çalışmalar
yapmalıyız.
Sayın milletvekilleri, ciddi olumsuz sonuçlar
doğuran bu olaylara bir de akranlar arası siber zorbalık
eklendiğinde kimi çocuklarımız için hayat daha küçük
yaşlarda çekilmez bir hâl almaktadır. Türkiyede lise
öğrencilerine bakıldığında, 14-18 yaş
arasındaki ergenlerin yüzde 26sının siber zorbalığa
maruz kaldığı, yüzde 32sinin siber zorbalıkta
bulunduğu istatistiklere yansımaktadır. Başka bir
çalışmada lise öğrencileri arasında siber
zorbalığın yaygınlığına
bakılmış ve son bir ay içerisinde
katılımcıların yüzde 14ünün siber zorbalığa
maruz kaldığı, yüzde 10unun başkalarına
karşı siber zorbalık yaptığı bildirilmiştir.
Psikiyatri kliniğine başvuran 14-18 yaş
aralığındaki ergenlerle siber zorbalığın
yaygınlığı konusunda yapılan bir çalışmada
ise hem zorba hem mağdurların oranının yüzde 67,5
olduğu bulunmuştur. Bu istatistikler işin ciddiyetini ortaya
koymakta ve okul içi şiddet ve akran zorbalığının
alarm verdiğini göstermektedir. Kızdırma, rahatsız etme,
iftira, mağdurun kimliğine bürünme, yayma ve kandırma,
dışlama, internet tacizi, bir mağdura karşı onun küçük
düşmesi için yapılan saldırıların videoya kaydedilerek
sosyal medyada yayınlanması ve cyber grooming dediğimiz
iletişim teknolojileriyle çocuklarla güvene dayalı ilişki kurup
onları taciz etme, hepsi birbirinden ciddi sorunlar olarak önümüzde. Özel
numara kullanılarak tehdit ya da hakaret içeren mesajlar yollamak, e-posta
adresini ele geçirmek, sohbet platformunu ya da interaktif oyunu terk etmeye
zorlamak, karşıdaki kişinin kullandığı teknolojik
gerecin modeliyle alay etmek, kasıtlı olarak virüslü mail
yollanması ve üniversite öğrencilerinde en yaygın olarak
karşılaşılan cinsel içerikli fotoğrafların
dağıtılması birçok evladımız için içinden
çıkılmaz bir hâl almaktadır.
Bu zorbalık yapanların yüzde 22sinin bunu
eğlenceli bulduğunu, yüzde 17sinin bu davranışın
birilerine zarar verdiğini düşünmediğini ve yüzde 17sinin ise
bunu neden yaptığını bilmediğini belirtmeleri ise
olayın bir başka boyutu.
Yasalar konulmalı, farkındalık
çalışmaları, başta Millî Eğitim
Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı olmak
üzere titizlikle yürütülmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Toparlayalım Sayın
Milletvekilim.
NEVİN TAŞLIÇAY (Devamla) Bitiriyorum
Sayın Başkan.
Yüce Meclisimiz konuyu hayati bir mesele olarak
gündemine almalıdır.
Akran zorbalığı, özellikle ergenlik
dönemindeki çocuklarımız için karmaşık sorunlar olarak
hayatlarını olumsuz etkilemektedir. Kimi zaman çocuk için psikolojik
sorunlara sebep olurken kimi zaman ise intiharla sonuçlanan bu vakalar
atılacak doğru adımlarla önlenebilir. Okul içi şiddet,
akran zorbalığı ve yıldırma kader değildir,
önemsiz ise hiç değildir.
Bu konuyu dikkatinize sunuyor, ilginiz için, daha
doğrusu ilgisizliğiniz için teşekkür ediyorum.
Genel Kurulu ve yüce Türk milletini saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Milletvekilim.
Gündem dışı ikinci söz, Antalyada üç
gün boyunca yaşanan hortum felaketinde zarar gören çiftçilerin
sorunları hakkında söz isteyen Antalya Milletvekili Aydın Özere
aittir.
Buyurun Sayın Özer. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakika.
2.-
Antalya Milletvekili Aydın Özerin, Antalya ilinde meydana gelen hortum
felaketinden zarar gören çiftçilerin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
AYDIN ÖZER (Antalya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bildiğiniz gibi, 24 Ocakta başlayan ve 26
Ocağa kadar süren, benim seçim bölgem olan Antalyada bir hortum
felaketiyle karşı karşıya kaldık ve maalesef 1i çocuk
olmak üzere 2 vatandaşımızı kaybettik. 20 yaşında
bir üniversite öğrencimiz, Buse Hanım, hâlâ aranıyor ve
bulunamıyor. Hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet, yakınlarına
başsağlığı ve sabırlar diliyorum.
Değerli arkadaşlar, iklim
değişikliklerinin çok daha yıkıcı olabileceği
aşikârdır. Hortumun neden olduğu maddi zararı ve diğer
kayıpları sizlerle paylaşmak istiyorum. Antalyada üç günde 5
hortum gerçekleşmiş, havalimanındaki uçakları, otobüs ve
diğer araçları vurmuş, enerji nakil hatları
parçalanmış, ağaçlar, direkler devrilmiş, tabelalar,
çatılar uçmuş, evleri sular basmış, otomobiller su
altında kalmış, Kemer Devlet Hastanesinde belli bir hasar
oluşmuş. Kumlucada 5 mahalleye giden yol çökmüş heyelan
yüzünden. Aksuda balıkçı tekneleri parçalanmış ve tekneler
batmış. Şiddetli yağış, fırtına ve dolu
yüzünden başta Kumluca, Finike, Kemer olmak üzere Serikten Kaşa
kadar 14 tane ilçede yaklaşık 32 bin dönüm tarım alanı
zarar görmüş. Bunun 7 bini örtü altı, 10 bini narenciye bahçesi, 15
bin dönüme yakını da açık tarla olarak zarar görmüş.
Değerli milletvekilleri, ben de oradaydım
o gün, afetin olduğu gün; afet sonrası araziyi dolaştık,
çiftçilerimizi dolaştık. Tarım kredi kooperatifleri ile
bankalara olan mevcut borçlarının faizsiz olarak en az iki ya da üç
yıl ertelenmesini talep ediyor çiftçilerimiz.
Yeni borçlanacaklara yani yeni tesis ayağa
kaldıracaklara, yeni sera kuracaklara faizsiz en az sekiz on yıl
vadeli kredi verilmesi gerekiyor. Çünkü seralardaki ürünlerini kaybettiler,
parçalanan seralardan bir tane malzeme kullanma şansları
kalmadı. Bakınız, 1 dönüm seranın maliyeti en az 70 bin
lira.
Değerli milletvekilleri, afetin vurduğu
üreticimiz yalnızlık çekiyor. Sigorta yaptırın,
zararınız karşılanır. deniyor ama her çiftçi bu
sistemden faydalanamıyor çünkü Tarım Sigortaları Havuzu
(TARSİM) afet şartlarında düzenlemeye gitmiyor, üstüne üstlük
sigorta primlerini de çok yüksek tutuyor. Zaten yüksek üretim maliyetlerinden
dolayı sıkıntıdaki çiftçimiz yüksek primleri
ödeyemeyeceği için sigortadan kaçıyor.
Bir de mülkiyet meselesi var. TARSİM, araziyi
değil, tesisi sigortalıyor ama altındaki mülkiyete bakıyor.
Antalyada, bölgemizde birçok mülkiyet sorunu var. Hazine arazileri var,
hisseli araziler var, hazineyle davalı olan arazi sahibi sayısı
oldukça fazla. Üretici, ata mirası topraklarını mülkiyet
şartı nedeniyle istese bile sigorta yaptıramıyor. Sonuç
olarak, afet gelip çiftçiyi vuruyor, eldekini yok ediyor ama zararı kimse
karşılamıyor.
Burada şunu da söylemek gerek: Bakanlık Çiftçiye
35 milyon lira ödeme yaptık. diyor. Oysa bu ödeme TARSİM'de
sigortası olan çiftçinin zaten hak ettiği ödeme yani burada, Hükûmet,
bütçesinden ekstra para çıkarıp çiftçiye bir ödeme yapmadı. Bu
yaratılan yanlış algıya
vatandaşlarımızın dikkatini çekmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Antalya'dan çıkan
ürün tüm Türkiye'ye dağılır yani Antalya demek Türkiye demektir;
Antalya'daki üreticinin sorunu tüm Türkiye'nin sorunudur. Bu nedenle, afetten
zarar gören üreticinin kaybı, sigortalı olsun olmasın, koşulsuz
karşılanmalıdır.
Konuyla ilgili düzenlemeyi içeren kanun teklifimizi
geçen hafta verdik. Tarım Komisyonuna bu düzenlemeyi bir an önce gündeme
alması çağrısında bulunuyoruz. Zira, üreticimiz acil destek
bekliyor.
Ayrıca, Sayın Cumhurbaşkanı 100
milyon zarar olduğunu ve devletin gereken desteği şüphesiz
yerine getireceğini söylemişti. Şimdi bu vaadin
gerçekleşmesini bekliyoruz.
Buradan, bir kez daha, Antalyamıza,
halkımıza ve özellikle de üreticilerimize geçmiş olsun diyoruz.
Umarız benzer felaketlerle bir daha karşılaşmayız
ancak sadece umarak veya dua ederek önlem alamayız. Bu afetle gördük ki
konuyla ilgili hiçbir hazırlığımız yok. Dersimiz
belli, iklim değişikliğine yol açan temel etkiler üzerine
düşünmeliyiz. Eğer fosil yakıt kullanımında ısrar
edersek, yeşil alanları parçalar ve betona yatırım yaparsak
iklim değişikliğinin etkileri daha da yıkıcı
olacaktır. Teknolojinin, bir an önce, doğa yani temelinde
insanımızın çıkarlarına göre düzenlenmesi lazım.
Son olarak şunu söylemek isterim: Gıda
fiyatlarının artmasında ocak ayında yaşanan
olağanüstü hava koşullarının etkili olduğu
söylenebilir fakat fiyat artışlarının gerçek nedeni,
tarımdaki yüksek girdi maliyetleri ve üretimin talebi
karşılayamamasıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AYDIN ÖZER (Devamla) Toparlayabilir miyim
Sayın Başkan?
BAŞKAN Toparlayalım Sayın
Milletvekili.
AYDIN ÖZER (Devamla) İklim
değişikliğinin tarımsal üretime olumsuz etkisi, üreticiden
tüketiciye kadar olan arz zincirindeki altyapı eksiklikleri, tarım ürünlerinde
ithalata yönelmek gibi sebeplerin üreticinin üretimden kaçmasına neden
olduğu unutulmamalıdır.
Tarımın sorunları çözülmeden
gıda fiyatları düşürülemez. Çiftçi mutlu olursa ülke mutlu olur.
Saygılarımla. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Milletvekili.
Gündem dışı üçüncü söz, Osmanlı
Devletinin kuruluşunun 720nci yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen
Bilecik Milletvekili Selim Yağcıya aittir.
Buyurun Sayın Yağcı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
3.-
Bilecik Milletvekili Selim Yağcının, 27 Ocak Osmanlı
Devletinin kuruluşunun 720nci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
SELİM YAĞCI (Bilecik) Sayın
Başkan, çok değerli milletvekili kardeşlerim; taşı
mermer, toprağı seramik, yaprağı ipek; diriliş,
kuruluş ve kurtuluşun beşiği, Şeyh Edebali
diyarı, ata toprağı, Ertuğrul sancağı Bilecik ve
Bilecikin çok değerli insanları, hemşehrilerim adına ve
şahsım adına, Gazi Meclisimizin çok değerli üyelerini
saygıyla, sevgiyle, muhabbetle selamlıyorum.
Bundan yedi asır önce bir medeniyetin
kuruluşuna ev sahipliği yapan, dirilişin, kuruluşun ve
kurtuluşun şehri Bilecikte doğan ve o aziz beldenin
havasını teneffüs eden bir birey, bir temsilci olarak, bu yıl
720nci seneidevriyesine eriştiğimiz, 27 Ocak 1299da kurulan
Devlet-i Âliyye-i Osmâniyyenin, şanlı Osmanlı Devletinin
kuruluşu münasebetiyle söz almış bulunmaktayım.
Yüreğindeki Allah aşkıyla,
kıtalara sığmayan, fethettiği milyonlarca metrekareyi
sadece bu ilahî aşk ekseninde şekillendiren, küçücük bir beylikten,
koskoca bir imparatorluğa dönüşen ve yedi asır hüküm süren
Osmanlıyı bana verilen bu kısa süre içerisinde anlatmak tabii
ki mümkün değildir.
Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; bir rüyadan doğan, insana, insanlığa hak,
adalet, hoşgörü, iyi niyet aşılayan, sevmeyi, saymayı,
bütünlemeyi, adaleti, bağışlamayı, sabretmeyi anlatan,
halka hizmeti Hakka hizmet düsturuyla kendisine rehber edinen bir devlet ve
bir medeniyet. Her karışında manevi kurucusu Şeyh
Edebalinin, Ertuğrul Gazinin, Osman Gazinin, Orhan Gazinin, Hayme Ana
ve Bala Hatunun, kuruluşunda nice yiğit ve alperenlerin ayak izleri,
gözlerinin nuru ve alınlarının teri olan bir devlet.
Bakınız, devlet kurucusu Osman Gazi,
vasiyetinde bu zihniyetin temelini bizlere nasıl anlatıyor:
Sakın orduya ve zenginliğe mağrur olma. Hakiki âlim ve ariflere
hürmet edip otağında onlara yer ver. Benim hâlimi örnek al. Hiç
layık olmadığım hâlde bunlara hürmet ettiğim için bu
duruma geldim. Allahutealanın nice ihsanlarına kavuştum.
Müslümanları ve sana itaat eden gayrimüslim kimseleri himaye et. Devletin
parasını israf eyleme, ihtiyaçlarının
dışında harcama. Senden sonra geleceklere de aynı nasihatte
bulun. diyen, Daima adaletle hükmet. anlayışının özünü
kapsayan bir medeniyet anlayışının temeli
Burada, tabii, bizler sizlere tarih dersini
anlatacak değiliz, yalnız, lakin Osmanlıyı iyi anlamak ve
neslimize, nesillere iyi anlatmak gerekiyor; nereden geldiğimizi, bugün
nerede olduğumuzu ve yarın geleceğe sağlam basarak nereye
gideceğimizi çok iyi bilmemiz gerekiyor. Biz, yalın kelimelerle
nakledilecek öylesine bir milletin ve öylesine bir medeniyetin temsilcisi
değiliz. Biz, kelimelerin cümlelere derin manalar yüklediği ve
inancı uğruna canların feda edildiği, millî şairimiz
Akifin ifade ettiği gibi aziz bir ecdadın, Âsımın
nesliyiz. Cenk meydanlarında Sinada Yavuz olduk, karadan gemileri
yürüttük Fatih olduk, Niğboluda Yıldırım. Halk içinde
muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat
gibi. sözlerinin sahibi, Çaldıranda, Mohaçta, denizde ve karada âdeta
destan yazan cihan padişahı Sultan Süleyman olduk. Cennetmekân, ulu
hakan Abdülhamit Han olduk. Çanakkalede ve Anafartalarda Ya istiklal ya
ölüm! diyen Mustafa Kemal Atatürk olduk.
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
dosta güven, düşmana korku salan bir anlayışın
mirasçıları olarak bugün bu güzel vatanda yaşamanın
haklı hazzını ve gururunu yaşıyoruz. Gerçekten,
bizlere bu medeniyeti, bu vatanı emanet eden başta, Malazgirtten
girişte, Sultan Alparslandan itibaren Ertuğrul Gazilere, Osman
Gazilere, Şeyh Edebalilere, Akşemseddinlere ve tabii ki bu
cumhuriyetimizin banisi Mustafa Kemal Atatürke, devletimizin tüm devlet
adamlarına şükranlarımızı, minnetlerimizi, dualarımızı
gönderiyoruz; gazilerimizi ve şehitlerimizi rahmetle yâd ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Toparlayın Sayın
Milletvekili.
SELİM YAĞCI (Devamla) Bu devletimiz,
milletimiz, medeniyetimiz ilelebet devam edecektir diyoruz. Birliğimiz,
beraberliğimiz, kardeşliğimiz daim olsun diyor, yüce Meclisi
saygıyla sevgiyle muhabbetle selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, şimdi
sisteme giren milletvekillerine yerlerinden birer dakika süreyle söz
vereceğim. Bu sözlerin ardından sayın grup başkan
vekillerinin söz taleplerini karşılayacağız.
Sayın Özdemir...
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin, toplum olarak, ülke olarak
yargının siyasallaşmasının bedelinin ödendiğine,
Yargı Reformu Strateji Belgesinin neden
açıklanmadığını, haksız ve hukuksuz uzun
tutukluluklar karşısında somut adımın ne zaman
atılacağını Adalet Bakanından öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, yargıya güvensizliğin,
yargının siyasallaşmasının ağır bedelini
toplum olarak, ülke olarak ödüyoruz. On beş aydır hakkında
iddianame hazırlanmadan tutuklu bulunun sivil toplum temsilcisi Osman
Kavalanın 19 kez yaptığı tahliye talepleri, dinlemeye dahi
gerek duyulmadan reddedildi.
Yine, haksız, hukuksuz yere tutuklu bulunan
parti meclisi üyemiz Eren Erdemin Silivriden adalet
çığlığına sessiz kalınmasıyla
karşı karşıyayız. İşte, yargının
siyasallaştığı bir dönemde, Adalet
Bakanlığı, geniş kapsamlı ve geniş
katılımlı olarak hazırlığını
yaptığı Yargı Reformu Strateji Belgesinin geçtiğimiz
ay sonuna kadar açıklanacağını ilan etmesine rağmen
maalesef açıklamadı. Buradan Adalet Bakanına soruyorum:
Yargı Reformu Strateji Belgesini neden açıklamıyorsunuz? Bu
haksız ve hukuksuz uzun tutukluluklar karşısında somut bir
adımı ne zaman atacaksınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Şeker
2.-
Kocaeli Milletvekili İlyas Şekerin, 2018 yılının
ihracatta rekor yılı olduğuna ve ihracatın 2019
yılında da her alanda artmaya devam edeceğine ilişkin
açıklaması
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
2018 yılı ihracatta rekor yılı
oldu. 2002 yılında toplam ihracatımız 36 milyar dolarken,
AK PARTİ iktidarıyla ülke hızlı bir şekilde büyürken
ihracatta da hızlı artışlar sağlandı.
İhracat, 2018 yılında 168,1 milyar dolarla cumhuriyet tarihinin
rekorunu kırdı. 2019 yılında da rekorlar
yaşanıyor. Özel ticaret sistemine göre, 2019 Ocak ayı
ihracatı yüzde 5,9 artışla 13,2 milyar dolar olurken
ithalatımız ise yüzde 27 azalarak 15,7 milyar dolar olarak
gerçekleşirken ihracatın ithalatı karşılama oranı
yüzde 57,8den yüzde 83,9a yükselmiştir. 2019 yılı ihracat
hedefimiz olan 182 milyar dolar inşallah aşılacaktır. Sayın
Cumhurbaşkanımızın işaret ettiği gibi,
ihracatımız ülkemizin en önemli dinamiklerinden biri olarak
önümüzdeki dönemde de güçlü bir şekilde ve her alanda artmaya devam
edecektir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Ceylan
3.-
Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylanın, Çanakkale ilinin Biga ilçesinin
Koruoba köyü, Hacıpehlivan köyü, Örtülüce köyü, Güvemalan köyü
taşkın koruma ve ıslah çalışmalarının
tamamlanamamasından kaynaklanan mağduriyetin giderilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
Çanakkale Biga ilçesi Koruoba köyü, Hacıpehlivan köyü, Örtülüce köyü,
Güvemalan köyü taşkın koruma ve ıslah
çalışmaları, 3 Temmuz 2015 tarihinde 4 milyon 945 bin 567 Türk
lirası bedelle ihale edilmiştir. İktidarın 2016 yılında
bitirileceği sözünü verdiği projenin üzerinden üç buçuk yıl geçmiş
olmasına rağmen hâlâ tamamlanamamıştır. Örtülüce
köyünde projenin tamamlanamamasının gerekçesi olarak kanalizasyon
işinin bitirilememesi gösterilmektedir. Hâliyle bu proje
tamamlanamadığı için Örtülüce köyü girişindeki yolun
yapımı da gerçekleştirilememektedir. Köy halkı bu anlamda
bir mağduriyet yaşamaktadır. Sorunun çözümü için sürecin
hızlandırılmasını ve üç buçuk yıldır devam
eden bu işlerin bir an önce tamamlanmasını rica ederiz.
BAŞKAN Sayın Gültekin
4.- Niğde Milletvekili Selim Gültekinin, 5 Şubat Gazi
Mustafa Kemal Atatürkün Niğdeye gelişinin 85inci yıl dönümü
vesilesiyle şehitleri rahmetle yâd ettiğine ve başta
milletvekilleri olmak üzere tüm halkı Niğde ilinin kültür ve tarihî
güzelliklerini görmesi için davet ettiğine ilişkin
açıklaması
SELİM GÜLTEKİN (Niğde)
Teşekkürler.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; düşman işgaline uğramayan fakat Kurtuluş
Savaşında, Ulukışla ilçemizde büyük direniş
göstererek düşmanın ilerleyişine engel olan atalarımız,
isimlerini tarihe altın harflerle kazımışlardır.
Gösterilen bu başarı vesilesiyle 5 Şubat 1934 tarihinde Gazi
Mustafa Kemal Atatürkün Niğdeye gelişinin 85inci yıl dönümünü
gurur ve coşkuyla anmaktayız.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk kendisini coşku ve
sevinçle karşılayan Niğdeli hemşehrilerimize hitaben Benim
Niğdeye alakam büyüktür, Niğdelileri her zaman sevmişimdir.
Kurtuluş mücadelemizde Niğde her zaman önemli bir rol
oynamıştır. diyerek tarihe not düşmüştür. Yurdumuzun
bekası için iman ve inançla savaşan başta Gazi Mustafa Kemal
Atatürk olmak üzere, aziz şehitlerimizi rahmetle, minnetle yâd ediyorum.
Ruhları şad, mekânları cennet olsun.
Bu vesileyle, başta siz değerli
milletvekillerimiz olmak üzere, tüm halkımızı, kahramanlar
diyarı, medeniyetlerin buluşup yaşatıldığı
Anadolunun şirin kenti Niğdemizin kültür ve tarihî güzelliklerini
görmeniz ve gezmeniz için ilimize davet ediyor, Gazi Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Taşkın
5.-
Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkının, eğitimi ülke
kalkınmasının temel aracı olarak gören AK PARTİnin
son on altı yılda eğitim alanında köklü reformlar
gerçekleştirdiğine ilişkin açıklaması
ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
2018-2019 eğitim öğretim
yılının ikinci dönemi, on beş günlük yarıyıl
tatilinin ardından dün başladı. Tüm öğrenci, öğretmen
ve velilerimize hayırlı olmasını diliyorum.
Eğitimi ülke kalkınmasının temel
aracı olarak gören AK PARTİ son on altı yılda eğitim
alanında altyapıya önemli yatırımlar yaptığı
gibi, diğer yandan da köklü reformlar gerçekleştirdi. Ücretsiz kitap
ve teknolojiyi sınıfa taşıyan uygulamalarıyla göz
doldurdu. Yeni yapılan okul ve dersliklerle eğitim
altyapımızı çağdaş standartlara kavuşturdu.
Öğretmen sayısı yeni atanan öğretmenlerle 540 binden 1
milyonu aşan rakamlara ulaştı.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep
Tayyip Erdoğan liderliğinde AK PARTİ Hükûmetimizin önümüzdeki
süreçte de eğitim alanına yönelik yatırımları,
bilimsel ve pedagojik gelişmelere uygun şekilde devam edecektir
diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Ayvazoğlu
6.-
Trabzon Milletvekili Bahar Ayvazoğlunun, 5 Şubat Adnan Kahveciyi
vefatının 26ncı yıl dönümünde rahmet ve minnetle yâd
ettiğine ilişkin açıklaması
BAHAR AYVAZOĞLU (Trabzon) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Türk siyasi tarihine kısa ömrünün geniş
vizyonunu kazıyan, devletin menfaatlerini her şeyin üstünde tutarak
temiz siyasetin öncülerinden olan, döneminin siyasi manevralarını bir
kenara bırakıp tek bildiği ve yaptığı ve de
yapmaktan keyif aldığı çalışmak ve üretmek
ideasını siyasal yaşama sokmak olan, toplumsal değerleri
öncelikli kılmaya çalışan bir öğreti oluşturan ve
politik, hukuksal, bilimsel, felsefi, dinsel, ahlaki, estetik, her türlü
düşünceyi harmanlayıp kendine özgü bir tarzla halkımızın
tamamının hislerine tercüman olan fikir insanı, hemşehrim,
has bir Trabzon evladı Sayın Adnan Kahveciyi vefatının
yıl dönümünde rahmet ve minnetle yâd ediyorum.
BAŞKAN Sayın Osmanağaoğlu
7.-
İzmir Milletvekili Tamer Osmanağaoğlunun, 9 Şubat
Milliyetçi Hareket Partisinin kuruluşunun 50nci yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
TAMER OSMANAĞAOĞLU (İzmir)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Milliyetçi Hareket Partimizin 50nci kuruluş
yıl dönümü kutlu, muazzam varlığı payidar olsun. Merhum
Başbuğumuzu ve aziz ülkücü şehitlerimizi rahmet ve minnetle
anıyorum. Liderimiz Sayın Devlet Bahçeliye uzun ömürler diliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Özçelik
8.-
Burdur Milletvekili Bayram Özçelikin, Salda Gölüne yapılacak olan millet
bahçesine ilişkin açıklaması
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Çevre ve Şehircilik Bakanımız Murat
Kurumun Salda Gölünü ziyaretinden sonra, yapılacak olan millet bahçesi
üzerinden tereddütler oluşturulmaya çalışılmaktadır.
Dünyanın sayılı doğal harikalarından Salda Gölüne yaz
aylarında gelen vatandaşlarımızın sayısı 500
bin olmuştur. Göl çevresinde bilinçsiz kullanıma son verilecek,
çöplerin bırakılmasına izin verilmeyecek, sıkı
tedbirler uygulanacak ve bu bölgede düzensiz yapılar da olmayacaktır.
Salda Gölü kıyısında hiçbir şekilde yapılaşmaya
izin verilmeyecek, sadece özel kum alanının çok ilerisinde yer
alacak, günübirlik kullanıma uygun, tamamen ahşaptan yapılan ve
doğal yapıya zarar vermeyen kamp üniteleri kurarak ziyaretçilerimizin
ihtiyacını karşılayacağız. Saldivler olarak
bilinen beyaz adalar bölümünde, yine, günübirlik kullanım için ortaya
çıkacak ihtiyaçlara cevap veren, doğal yapıyı bozmayacak
bir tasarım ziyaretçilerimizin hizmetine sunulacaktır. Salda Gölünü
ve çevresini özel çevre koruma bölgesi ilan ederek doğal sit
alanlarından bile daha sıkı tedbirlerin alınacağı
bir süreç başlatılacaktır. Böylece, 295 kilometrekarelik bir
alana ulaşan tabiat varlığının tamamı bütüncül
şekilde korunmuş olacaktır. Salda Gölüne sahip çıkan
vatandaşlarımıza teşekkür ediyoruz.
BAŞKAN Sayın Taşdoğan
9.-
Gaziantep Milletvekili Ali Muhittin Taşdoğanın, Antep
fıstığı üreticilerinin ve sektörde çalışan
işletmelerin karşılaştığı sorunlara
ilişkin açıklaması
ALİ MUHİTTİN TAŞDOĞAN
(Gaziantep) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Antep
fıstığı tarımının sürdürülebilirliği,
Antep fıstığı tarımının özendirilmesi, ürün
rekoltesinin artırılması Tarım ve Orman
Bakanlığımızın çiftçilere vereceği desteklerle
sağlanmalıdır. Kilogram başına 2 TL prim
desteğinin yanı sıra, özellikle depolama maliyetlerinin yüksek
oluşu ve pazarlamada yaşanan çeşitli sorunlar, Antep
fıstığı üreticilerinin ve sektörde çalışan
işletmelerin karşılaştığı sorunlardan sadece
bazılarıdır. Var yılı, yok yılı olarak
adlandırılan, rekoltenin iyi olduğu dönem olan bu sene bile
Antep fıstığı fiyatları şu anda
istikrarsızlaşmış, Antep fıstığına bağlı
diğer ürünlerde fiyat yükselmesi önemli bir sorun hâline gelmiştir.
Antep fıstığının depolama sıkıntıları
ve stoklamada meydana gelen sıkıntılar, bu fiyatları daha
da yükseltmektedir. Gelecek sene ürün rekoltesi de düşeceğinden
fiyatın çok daha yüksek seviyelere çıkacağını tahmin
etmekteyiz. Depolama sıkıntılarını gidermek,
fiyatları istikrara kavuşturmak gerek.
BAŞKAN Sayın Erdem
10.-
İstanbul Milletvekili Arzu Erdemin, 9 Şubat Milliyetçi Hareket
Partisinin kuruluşunun 50nci yıl dönümü vesilesiyle Alparslan
Türkeş başta olmak üzere ülkücü şehitleri rahmetle
andığına ilişkin açıklaması
ARZU ERDEM (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Milliyetçi Hareket Partisi kurulduğu günden bu
yana şanlı şerefli Türk tarihine her daim damgasını
vurmuş, devletin ve milletin bekası için hiçbir fedakârlıktan
kaçınmamıştır. Milliyetçi Hareket, 9 Şubat 2019 tarihinde
de 50nci yılında da önceki gibi Önce ülkem ve milletim, sonra
partim. demeye devam edecektir -elli yıldır- onurla Türk
milletimizle omuz omuza mücadele etmeye devam edecektir.
Bu vesileyle kurucumuz Başbuğ Alparslan
Türkeş Beyefendi başta olmak üzere tüm ülkücü şehitlerimizi
rahmetle anıyor, partimizin 50nci kuruluş yıl dönümünü
kutluyorum ve diyorum ki: Rabbim, liderimiz Sayın Devlet Bahçeli
Beyefendiyi başımızdan eksik etmesin, uzun ömürler versin.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Köksal
11.-
Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksalın, halkın ekonomiyi güllük
gülistanlık göstermeye çalışanlara 31 Martta gereken cevabı
vereceğine ilişkin açıklaması
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan, kadro sözü verip de yarı yolda
bıraktığınız yüzde 70 gibi bir ibareyle mağdur
olan kiralık araç şoförleri, hastane bilgi işlemcileri,
yemekhanelerde çalışan taşeronlar, Karayolları
işçileri, kadro sözünü tutmadığınız diğer tüm taşeron
işçiler ve 4 Aralık mağdurları kan ağlarken;
atanamayan 450 bin öğretmen, 3 bin engelli öğretmen, 5 bin
rehabilitasyon öğretmeni umutla atama beklerken; emeklilikte yaşa
takılanlar, 81 ilde mağduriyetlerini gidermek, seslerini duyurmak
için gece gündüz mücadele ederken; 400 bin küçük ve orta ölçekli işletme
borç batağında inim inim inlerken; neredeyse cumhuriyetle
yaşıt şirketler iflas ve konkordato ilan ederken;
özelleştirmeyle pancarları elinde kalan, zarar eden binlerce pancar
üreticisi isyan ederken; işsizler ordusuna her gün yüzlerce kişi
eklenirken ekonomiyi hâlâ güllük gülistanlık göstermeye
çalışanlara 31 Martta halk gereken cevabı verecektir.
BAŞKAN - Sayın Tanal
12.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, 5 Şubat laiklik ilkesinin
Anayasaya girişinin 82nci yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Değerli Başkan.
Değerli milletvekilleri, cumhuriyetimizin
kurucu değeri, kadın-erkek eşitliğinin temeli, demokrasinin
ve hukukun üstünlüğünün olmazsa olmaz koşulu, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin karakteri olan laiklik ilkesinin Anayasamıza girmesinin 82nci
yıl dönümündeyiz. Seksen iki yıl önce bugün Anayasada yapılan
değişiklikle laiklik, devletin değiştirilemez nitelikleri
arasında yer almıştır. Laiklik ilkesinin 5 Şubat 1937 tarihinde
Anayasamıza girmesinin 82nci yıl dönümü kutlu olsun. Özellikle
eğitimde, kadın-erkek eşitliğinde toplumsal düzeni ideale
en yakın hâle getiren laiklik, düzenli yaşam biçimi için olmazsa
olmazımızdır. Laiklik ilkesi kadınlarımız için,
kadın hakları için güvence niteliğindedir. Hem laik hem
Müslüman olunmaz. diyenlere inat, laiklik aynı zamanda din ve vicdan
özgürlüğünün temelidir. Özgürce ibadet edebilmenin yanı sıra
bütün özgürlüklerin temelinde bulunan laiklik, demokratik yaşamın da
güvencesidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Laik Türkiye
Cumhuriyeti devletinin bir ferdi olmaktan gurur duyuyorum.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Kavuncu
13.-
Çorum Milletvekili Erol Kavuncunun, 4 Şubat İskilipli Atıf
Hocanın şehadetinin 93üncü seneidevriyesinde Hazreti Hüseyin
başta olmak üzere şehitleri rahmetle yâd ettiğine ilişkin
açıklaması
EROL KAVUNCU (Çorum) Sayın
Başkanım, mahkeme savcısının sadece üç yıl hapis
istemesine rağmen İskilipli Atıf Hoca, haksız hukuksuz bir
şekilde 4 Şubat 1926 yılında Ulusta Birinci Meclisin
avlusunda zulmen idam edildi. Bugün vatanı, milleti, dinî inancı
uğruna canını feda eden Atıf Hocayı idam eden
zihniyetin bir özür borcu vardır. Esasen onun ve onun gibilerin
iadeiitibara da bir ihtiyacı yoktur. Doğrusu, Atıf Hocaya bu
zulmü reva görenler, aslında bu haksızlığı itiraf
ederek özür dileyerek belki kendilerine bir itibar kazandırabilirler.
İskilipli Atıf Hocamızın
şehadetinin 93üncü seneidevriyesinde şehitlerin efendisi Hazreti
Hüseyin başta olmak üzere bütün şehitlerimizi rahmetle yâd ediyor,
İskilipli Atıf Hocamızın söylediği son sözlerle
konuşmamı bitiriyorum: Zalim ve kâfirlerle mahşer günü elbette
hesaplaşacağız.
Ruhu şad olsun.
BAŞKAN Sayın Gürer
.
14.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, Sağlık Bakanlığı
bünyesindeki sağlık çalışanları arasında
yapılan ayrımcılığın giderilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sağlık Bakanlığında
çalışanlar arasında ayrımlar, ciddi sorunlar
yaratmaktadır. Hastane bilgi işlem çalışanları,
görüntüleme merkez çalışanları ve diğer birim
çalışanları kadro beklemektedir. Ayrıca 112 acil ambulans
şoförlerinden işçi statüsünde görev yapanlar, 12/36 sisteminde
çalıştırılmaktadır. Özellikle trafik
yoğunluğunda istasyona ulaşım sorunu ve çalışma
şartları nedeniyle ailesiyle dahi birkaç günde bir
görüşebilmektedir. Aynı görevi yapan 657ye tabi memur personelle
aynı işi yapmalarına rağmen aynı özlük haklarına
sahip değillerdir. Döner sermaye gelirinden işçi statüsünde olanlar yararlanamamaktadır.
Sürekli işçi olarak atananlar, il içi yer değiştirmeler
yapabilirken il dışı atamalarında hakları da yoktur.
Eşleri zorunlu tayin gerektiren işlerde çalışanlar,
başka illere gitmek istediğinde bu haklardan mahrumdur. Eşit
işe eşit haklar ve ücret isteyen işçi ambulans şoförlerinin
kadro ve özlük haklarıyla ilgili sorunlarına Bakanlık çözüm
üretmeli ve bunların mağduriyetini gidermelidir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Sümer...
15.-
Adana Milletvekili Orhan Sümerin, ekonomik krizle birlikte
vatandaşların zor duruma düştüğüne, İŞKUR
aracılığıyla istihdam edileceklerin AKP
teşkilatları tarafından belirlendiğine yönelik
şikâyetler olduğuna ve insanların işiyle, ekmeğiyle
oynanmaması gerektiğine ilişkin açıklaması
ORHAN SÜMER (Adana) Teşekkür ederim
Başkan.
Ülkemizdeki ekonomik krizle birlikte tüm
vatandaşlarımız çok zor duruma düşmüştür.
İşsizlik tırmanmış, enflasyon almış
başını gitmiştir. Kısa süreliğine dahi olsa, iş
umuduyla, toplum yararına programlara başvuran vatandaşlar da
böyle bir ortamda evlerine ekmek götürme kaygısındadır. Ancak
yoksullar arasında dahi ayrımcılık
yapıldığı görülmektedir. Normal koşullarda
İŞKUR aracılığıyla işe alınması
gereken bu programlarda çalışacak kişilerin, AKP
teşkilatları tarafından belirlendiğine yönelik yoğun
şikâyetler tarafımıza iletilmektedir. Özellikle seçim bölgem
Adananın yoksul orman köylülerinin yaşadığı
Pozantının Alpu, Hamidiye ve Gökbez köyleri ile Aladağ
ilçemizde orman işletmelerine alınacak işçiler için bazı
teşkilat temsilcilerinin Önce AKPye üye olun. diyerek
vatandaşı yönlendirmeye çalıştığına, AKPli
olmayanların işe alınmayacağına dair iddialar,
yaptığımız ziyaretlerimizde tarafımıza iletilmiştir.
Böyle bir ayrımcılığı asla kabul etmeyeceğimizi,
insanların işiyle, ekmeğiyle, umutlarıyla oynanmaması
gerektiğini hatırlatıyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Hancıoğlu...
16.-
Samsun Milletvekili Neslihan Hancıoğlunun, yüksek faizli krediler
yüzünden çiftçilerin zor durumda kaldığına ve Türk çiftçisinin
bekasının neden umursanmadığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
NESLİHAN HANCIOĞLU (Samsun)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Seçim bölgem Samsun gibi diğer
şehirlerimizde de çiftçilerimiz yüksek faizli krediler yüzünden
perişanlar. 3-5 yandaş iş adamının, beton kartellerinin
ricasını emir sayıp vergi borçlarını bir kalemde silen
iktidar, çiftçimizin bu feryadı karşısında kör,
sağır ve dilsiz. Çiftçilerimizin ekonomik çıkarlarını
gözetmek amacıyla kurulan Tarım Kredi Kooperatifleri, bugün
çiftçilerimizin gözünde ne acıdır ki bir tefecilik merkezi gibi
çalıştırılıyor. Türlü dolaplar çevrilerek enflasyonu
düşük göstermeyi becerenler, Tarım Kredi Kooperatiflerinin çiftçiye
bugün neden yüzde 28 faizle kredi kullandırdığını
açıklamak zorundadır. Madem bugün beka sorunu var, Türk çiftçisinin
bekası neden umursanmıyor? Çiftçimizin bekası sizin gözünüzde
vergi borçlarını şak diye siliverdiğiniz yandaş
patronlardan daha mı önemsiz?
BAŞKAN Sayın Karahocagil
17.-
Amasya Milletvekili Mustafa Levent Karahocagilin, 2018 yılında
yapılan operasyonlarda İHA, İKU ve SİHAların etkin
kullanıldığına ilişkin açıklaması
MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya) 2018
yılında yapılan operasyonlarda İHAları,
İKUları ve SİHAları etkin olarak kullandık. 2018
yılında 52si büyük, 485i orta, 87.162 adedi küçük çaplı olmak
üzere toplam 87.699 adet kırsal operasyonla 673ü ölü, 307si yaralı,
363ü teslim olmak üzere toplam 1.343 terörist cani etkisiz hâle
getirilmiştir. 10 il, 69 ilçe, 22 belde belediye başkanının
94ü bölücü terör, 7si FETÖ terör örgütünden olmak üzere 101 belediye
başkanı görevden alınıp yerine kayyum
atanmıştır.
Bu ülke, tarihinde devamla iç hainler,
satılık hainler ve dış düşmanlarla
savaşmış bir büyük millettir ve bu millet her defasında hem
bu hainleri ve hem de bu hainlere odun taşıyan gafilleri perişan
etmiş, yine perişan edecek, cehenneme postalayacaktır.
Sayın Cumhurbaşkanım, bugüne kadar
yürüdüğün yolda hiçbir tarafa sapmadan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Enginyurt
18.-
Ordu Milletvekili Cemal Enginyurtun, Tarım ve Orman
Bakanlığı bünyesinde çalıştırılmak üzere
gıda mühendisleri ile veterinerlere kadro talep ettiğine ilişkin
açıklaması
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) Sayın
Başkanım, Tarım Bakanlığı bünyesinde görev almak
üzere gıda mühendisleri ve veterinerlere yirmi bir ay önce kadro sözü
verilmiştir. On binlerce gıda mühendisi ve veterinerimiz kadro
beklemektedirler. Tarım Bakanlığı bünyesinde
çalıştırılacak bu elemanların umutları karartılmamalı,
yeşertilmeli diyorum, bunlara kadro talep ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Ersoy
19.-
Adana Milletvekili Ayşe Sibel Ersoyun, 4 Şubat Dünya Kanser Günü
vesilesiyle kanser hastalığına farkındalık yaratmak ve
gerekli önlemlerin alınması adına dikkat çekmek istediğine
ilişkin açıklaması
AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) 4 Şubat,
Dünya Kanser Günü. Hiçbir yaş gözetmeksizin ortaya çıkan bu
hastalığa karşı farkındalık yaratmak ve gerekli
önlemleri almak adına dikkat çekmek istiyorum.
Dünyada her yıl kansere bağlı
yaklaşık 9 milyon ölüm gerçekleşmekte ve önümüzdeki on yıl
içerisinde bu rakamın yılda 14 milyona yükselmesi beklenmektedir.
Kanser önlenebilir bir hastalıktır. Dünyada her geçen gün daha fazla
insan, tütün ve tütün mamullerine, hareketsiz yaşam tarzına, yanlış
beslenme ve gittikçe kötüleşen çevre koşulları gibi kanserin en
önemli risk faktörlerine maruz kalmaktadır. Bu
alışkanlıkların yalnızca bizleri değil, bizden
sonra gelecek nesilleri de etkileyeceği unutulmamalıdır.
Sağlıksız yaşam alışkanlıklarının
değiştirilmesiyle kanserin üçte 1inden fazlasının
gelişimi engellenebilir. Farkında olmak için kanserin
canınızı yakmasını beklemeyin.
BAŞKAN Sayın Karaca
Yok.
Sayın Arkaz
20.-
İstanbul Milletvekili Hayati Arkazın, sağlık turizminde
Türkiyenin sınırlarını dünyaya açmak için
yapılması gerekenlere ilişkin açıklaması
HAYATİ ARKAZ (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sağlık turizminde
ülkemizin sınırlarını dünyaya açma yolunda emin
adımlarla yürüyoruz. Gelişen ulaşım, konaklama hizmetleriyle
beraber modern hastanelerimiz ve alanında uzman doktorlarımız
sayesinde 2018 yılında ülkemize 500 bine yakın hasta, tedavi
olmak için gelmiştir. Bu sayıyı katlayarak artırmak ve
ülkemizi sağlık turizminin başkentlerinden birisi yapmak
zorundayız. Hâlâ tıbbi malzemelerin yüzde 85i dışarıdan
alınmaktadır.
Sağlık turizminde birçok kurumun ortak
iş birliğine ihtiyaç var. Tanıtım, vize problemlerimiz var.
Turist getiren acentelere teşvikler artırılmalı, Kültür ve
Turizm Bakanlığı da turizmle ilgili birikimlerini
sağlık turizmine aktarmalı ve sağlık turizmi elçileri
oluşturmalıdır.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Önal
21.-
Kırıkkale Milletvekili Ahmet Önalın, diyabet
hastalarının mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
AHMET ÖNAL (Kırıkkale) - Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Ülkemizde yaklaşık 9 milyon,
Kırıkkalemizde ise 7.600 diyabet hastası bulunmaktadır.
Diyabet hastalarının vazgeçilmezi olan, hayati öneme sahip, her
hastada bulunması gereken, şeker düzeyini ölçen ve normal seviyede
tutulmasını sağlayan libre aletinin on beş günlük
fiyatı 250 TLden 374 TLye çıkarılmıştır.
Aynı zamanda, şeker ölçme aleti libre her yerde
bulunmadığı gibi, ulaşılması da zordur. Bu libre
aletinin daha ulaşılabilir ve kullanılabilir hâle gelmesi için
bu aletin fiyatının düşürülmesi ya da fiyatının
tamamen kaldırılması, şeker hastaları için hayati
öneme sahiptir. Sayısı milyonları bulan diyabet
hastalarımız, Sağlık Bakanlığınca bu hususta
çok acil bir çalışma yapılmasını beklemektedir.
Saygılarımla.
BAŞKAN Sayın Karasu
22.-
Sivas Milletvekili Ulaş Karasunun, odyometri bölümü
mezunlarının işsizlik sorununun çözümlenmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
ULAŞ KARASU (Sivas) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Ülkemizde her yıl binlerce mezun veren
odyometri bölümü mezunu olan odyometristlerin görev alması gereken
servislerde maalesef hemşireler ve ebelere görev verilmekte ve asıl
konuyla ilgili yetişmiş olan odyometristler açıkta
kalmaktadır. İşitme kayıplı yeni doğan bebekleri
tespit etmek için hemşirelere ve ebelere verilen eğitimler
yetersizdir. Buna rağmen odyometristlerin, yetkileri gereği, yeni
doğan tarama ünitesinde çalışma zorunluluğu
bulunmaktadır. Sağlık Bakanlığının son
yıllarda -2018 yılı- sağlık personeli
alımlarında odyometrist atamaları diğer sağlık
bölümlerinin gerisinde kalmaktadır. Mezun sayısının giderek
artması, alımların az olması ve yanlış istihdam
sonucu odyometristler işsizlik sorunu yaşamakta ve mağdur
edilmektedir. Önemli olan, üniversite açmak değil, binlerce mezuna
aynı zamanda iş imkânı sağlayabilmektir.
BAŞKAN Şimdi, söz isteyen grup
başkan vekillerine söz vereceğim.
Buyurun Sayın Türkkan.
23.-
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın, 2018-2019 eğitim öğretim
yılının ikinci döneminde öğrencilere ve öğretmenlere
başarılar dilediğine, 137 ülke içerisinde Türkiyenin matematik
ve fen bilimleri eğitimindeki kalite sıralamasında 104üncü
sırada yer aldığına, 5 Şubat Adnan Kahveciyi
vefatının 26ncı yıl dönümünde rahmetle
andığına, emeklilikte yaşa takılanların
mağduriyetinin toplumsal sorun hâline dönüştüğüne, Salda
Gölünün tehlike altında olduğuna ilişkin açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2018-2019 eğitim döneminin ikinci
yarısı dün itibarıyla başladı. Tüm
öğrencilerimize, öğretmenlerimize başarılı bir öğretim
hayatı diliyorum.
Bilgi ekonomisine geçtiğimiz bir dönemdeyken
eğitimin önemi ve kalitesi daha da önem kazanıyor. Okul demek, dört
duvar içinde akıllı tahtayla gurur duymak demek değil. Ne
yazık ki bu dönemde bir acı gerçeği de paylaşmak istiyorum
sizlerle. Dünyadaki 137 ülke içerisinde Türkiye matematik ve fen bilimleri
eğitimindeki kalite sıralamasında 104üncü sırada yer
alıyor. İlk sıralarda Singapur, Finlandiya ve İsviçrenin
yer aldığı listede Türkiye 68inci sıradaki Suudilerden
bile geride kalarak Nijeryayla aynı sırada yer alıyor. On
altı yıllık icraatınızdan biriyle daha gurur
duyabilirsiniz böylece.
Yirmi altı yıl evvel bugün geçirdiği
bir trafik kazası sonucu hayatını kaybeden, eski bakanlardan,
Kabataş Erkek Lisesinden de ağabeyim Sayın Adnan Kahveciyi
rahmetle ve minnetle anıyorum. Adnan Kahveci pek çok alanda önemli
çalışmalara imza atmış iyi bir siyaset adamı, dürüst
bir siyaset adamı olarak akıllarda yer almıştır.
Evet, bir konu hiç peşinizi bırakmayacak,
seçim meydanlarına çıktığınızda hep peşiniz
sıra gelecek, her gittiğiniz yerde emeklilikte yaşa
takılanlara siz de takılacaksınız. Bu sorun gittikçe
büyüyor, toplumsal bir sorun hâline dönüşüyor. Pazar günü Adanada,
Kocaelide, Gebzede EYT buluşmaları vardı. Tıpkı daha
önce toplandıkları şehirlerde olduğu gibi, Adanada ve
Gebzede de bütün salonu dolduran EYT mağduru
vatandaşlarımız salonlardan taşıp sokaklarda yer
aldılar.
Değerli AK PARTİli
arkadaşlarım, bu insanlar sadaka dilenmiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Toparlayalım Sayın Türkkan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sadece senelerdir
ödedikleri, emanet ettikleri primlerin emekli maaşı olarak
kendilerine iade edilmesini istiyorlar. İşsiz kalanlar 78 lira Genel
Sağlık Sigortası primi ödemeden sağlıktan dahi faydalanamıyor.
Emeklilikte yaşa takılanlar topluluğu bu ülkenin temel
taşıdır, bunu görmezlikten gelemezsiniz. 10 Şubat Pazar
günü Ankarada olacaklar, seslerini Parlamentoya, Hükûmete duyurmaya
çalışacaklar, biz de onlarla beraber, EYT mağduru
vatandaşlarımızın yanında yer alacağız.
Evet, biraz evvel Burdur Milletvekili bir
arkadaşımız, Salda Gölüyle ilgili güzellemeler yaptı.
Türkiyenin Maldivleri diye bilinen bir doğa harikası Salda Gölü.
Instagramda ve gazetelerin tatil köşelerinde reklamı olmadan daha önce
çok az insanın bildiği bir yerdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Toparlayalım Sayın Türkkan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Az bilinmesi ve ziyaret
edilmesiyle bugüne kadar bozulmadan kalan bu saklı cennet, ülkemizin en
derin, dünyanın ise 3üncü en derin gölüdür. Yine ülkemizin en temiz
gölleri listesinde 1inci, dünyada ise 5inci sıradadır. Bu
saklı cennet ise, bugün millet bahçesi olma tehlikesiyle karşı
karşıya. Yani burası zaten doğal park. Uzmanlık
alanı beton olan TOKİyi buraya sokma çabanızın
altında ne var? Burayı da Uzungöle çevirmeye mi niyetlisiniz?
Betonlaşmanın dışında, bilim insanları ise
yaklaşan tehlikeye dikkat çekiyorlar. Yardımcı Doçent Doktor
Erol Kesici diyor ki: Saldadaki beyazlıkların üzerine ayakla bile
basılmamalı. Biyomineralizasyon diyoruz, yani canlı. HES ve
göletlerle beslenmesini engellediler, kirliliğini artırdılar,
daha fazla yok etmeye çalışmasınlar, gölü uzaktan sevsinler.
Orada ihale almak için çabalayan bütün AK PARTİli arkadaşlara söylüyorum:
Salda Gölüne dokunmayın, milletin kendisi oraya sahip çıkar. Siz
orayı Uzungöle benzetmek için yola çıkmışsınız,
bu sevdanızdan vazgeçin. Uzungöle bakın,
yaptıklarınızdan utanmaya yetecektir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Bülbül
24.-
Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün, 2018-2019 eğitim
öğretim yılının yarıyıl tatili sonrası 5
Şubat itibarıyla ders başı yapan öğrencilere,
öğretmenlere ve eğitim camiasına başarılar
dilediğine, kadroya geçirilen taşeronların ücret ve özlük
haklarında ortaya çıkan sıkıntılara çözüm
bulunması gerektiğine ilişkin açıklaması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dün itibarıyla
yarıyıl tatilleri sona erip ders başı yapan bütün
öğrencilerimize, öğretmenlerimize ve eğitim camiamıza
başarılar diliyorum.
Sayın Başkan, hepinizin malumu olduğu
üzere, taşeron şirketlerde çalışan işçilerimiz,
geçtiğimiz yıl itibarıyla 696 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname gereğince bir iş sözleşmesiyle, kamu tarafından
kurulan şirketlerde sürekli istihdam imkânına kavuşmuştur.
Burada, işçilerimizin ücret ve özlük hakları konusunda bu süreçte
belli bazı sıkıntıların ortaya
çıktığını görmekteyiz. 696 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname gereğince, kadroya geçiş tarihinden önce Yüksek Hakem
Kurulu tarafından belirlenen ve yürürlük süresi 2020 yılında
sona erecek olan toplu iş sözleşmesi hükümlerine göre altı
aylık periyotlar hâlinde ücretlere yüzde 4 oranında zam
uygulanacağı ifade edilmiştir. Yüksek Hakem Kurulunun
belirlemiş olduğu bu oran, 2016 yılı enflasyon oranına
göre gerçekleşmiş; 2018 yılı enflasyon oranı,
TÜİKin açıkladığı verilere göre ise 20,3
olmuştur. Şimdi, bu oran dikkate alındığında,
çalışanlarımıza verilen ücret artışı ve
sosyal haklar, enflasyon artışı karşısında çok
cüzi miktarda kalmakta ve âdeta erimiş olmaktadır. Emeğinden
başka sermayesi olmayan çalışanlarımız
açısından sosyal ve psikolojik açıdan büyük bir
sıkıntı olarak gördüğümüz bu meseleyle ilgili olarak acilen
bir çözüm bulunması gerektiği kanaatindeyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Toparlayalım Sayın
Milletvekili.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Tabii efendim.
Asgari ücret artışının önemli
ölçüde gerçekleştiği, yüzde 25ler seviyesinde olduğu ve
kamuoyunda da bütün toplum kesimlerinde de büyük bir memnuniyet
yaşandığı bir dönemde kadro sevincini yaşayan bu
kardeşlerimizin bu mağduriyetlerini gidererek asgari ücrete uygulanan
zam oranı veya enflasyon oranları çerçevesinde maaşlarında,
ücretlerinde yeniden bir düzenleme yapılması gerektiğini burada ifade
ediyor, Genel Kurula saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Kurtulan
25.-
Mersin Milletvekili Fatma Kurtulanın, iktidarların eskiden seçim
sürecinde partiler arasında eşitliği ve adaleti sağlamak
için itina gösterdiğine, Hakkâri Milletvekili Leyla Güven, 23, 24üncü
Dönem milletvekili Sebahat Tuncel, 24, 25, 26ncı Dönem milletvekili Selma
Irmakın mevcut hukuka uyulması için açlık grevi
yaptığına ve Meclisin ölümler olmadan sorumluluk alması
gerektiğine ilişkin açıklaması
FATMA KURTULAN (Mersin) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Eskiden iktidarlar, seçim sürecinde özellikle
seçimde yarışan partiler arasında eşitliği ve adaleti
sağlamak adına itina gösterirlerdi, seçim
çalışmalarını herkes özgürce açığa çıkarmaya
çalışırlardı fakat son süreçte HDP olarak bizler, hele hele
adaylarımız neredeyse ilk seçim çalışması
başladığından beri gözaltıyla geçiriyorlar. Şu
anda Ceylânpınar eş başkan adayımız Sayın Narin
Gezgör, büro açılışı sırasında polisin
müdahalesine maruz kalıyor ve gözaltında.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; bütçe görüşmeleri sırasında da ondan sonraki,
bunu takip eden çalışmalar sırasında da burada bir durumu
hep dile getirmeye çalıştık, Parlamentonun bir üyesinin
durumuyla ilgili sözlerimizi söyledik, durumuna müdahale edilmesi gerektiğini
söyledik. Leyla Güven, 8 Kasım 2018den bu yana tam doksan gündür yani üç
aydır açlık grevinde. Leyla, bu Meclisin bir üyesidir. Leyla Güvenin
temsil ettiği irade, oradan buradan oy çalmalarla oluşmuş bir
irade değildir. Leyla, sözde vekil de değildir, Hakkâri
halkının yüzde 70inin iradesidir. Leyla, bu ülkenin 600 vekilinden
biridir. Doksan gündür bedenini açlığa yatıran Leyla, hukuk ve
yasanın ayrım gözetmeksizin herkese eşit derecede
uygulanması, İmralıdaki tecridin kaldırılması
için açlık grevinde yani bu ülkenin kendi Anayasası uygulansın
diye bir çaba içerisinde. 23üncü ve 24üncü Dönem milletvekili ve DBP Eş
Başkanı Sebahat Tuncel, yine bu Meclisin 24, 25 ve
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Toparlayalım Sayın Vekilim.
FATMA KURTULAN (Mersin) -
26ncı Dönem
Milletvekili Selma Irmak da yirmi iki gündür açlık grevinde. Bedenlerini
açlığa yatıranlar sadece bunlar değil, 60a yakın
cezaevinde 48i kadın olmak üzere 295 kişi açlık grevinde.
Siyaset sorunu çözmeyince, insanlar çözümsüz
kalınca çare olarak bedenlerini açlığa yatırmakta
buluyorlar. Leyla Güven ve açlık grevindekiler mevcut hukuka uyulsun diye
açlık grevindeler. Siyaset üretme mekânı olan Meclis çatısı
altında bizler birlikte bir çözüm üretmekle sorumluyuz. Ölümler olmadan
Meclisin bir an önce sorumluluk alması gerekiyor. Ölümlerin önüne ancak
böyle geçebiliriz; sorumluluk alalım diyoruz. Leyla yaşasın diye
Meclisin sorumluluk almasını bir kez daha talep ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam ediyor musunuz?
FATMA KURTULAN (Mersin) Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Altay
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Yüksek müsaadelerinizle, grubumuzun bir meramı
vardır ancak bu meramı anlatmaya ben mezun değilim. Müsaade
ederseniz, grubumuz adına Burdur Milletvekilimiz,
meramımızı Genel Kurula sunacak efendim.
BAŞKAN Buyurun.
26.-
Burdur Milletvekili Mehmet Gökerin, Burdurun Bucak ilçesinde çok sayıda
kişinin bulantı, kusma, ishal şikâyetiyle hastaneye
başvurması konusunda Sağlık
Bakanlığının gerekli hassasiyeti göstermesi
gerektiğine, Salda Gölünün doğal bir sit ve koruma alanı
olduğuna, yapılacak herhangi inşaat faaliyetinin gölün
biyolojisine, ekolojisine zarar vereceğine ilişkin
açıklaması
MEHMET GÖKER (Burdur) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; her şeyden önce, cumartesi gününden bu yana
Burdurumuzun Bucak ilçesinde yaklaşık 1.271 kişi hastaneye bulantı,
kusma ve ishal şikâyetiyle başvurmuş ve bu konuyla ilgili tatmin
edici bir açıklama ya da sebebine yönelik herhangi bir açıklama
şu ana kadar yetkililerden yapılmamıştır.
Bu anlamda bizim önerimiz ve isteğimiz,
Sayın Sağlık Bakanının bu konuda etkin bir
araştırma yapması ve olayı ortaya koymasıdır.
Sonuçta, bu işle ilgili bir görev sorumluluğu var mı ya da ajan
ya da patojen ne, onun bulunarak halkın bir an önce
rahatlatılması lazım.
Bir diğer konu, az önce de iktidar vekilimiz
Sayın Bayram Özçelikin de söylediği gibi, Salda Gölüne Sayın
Bakan Murat Kurum, ziyaretleri sırasında millet parkı
yapacağının müjdesini vermiş! Şimdi, müjde verilen iki
yer var, iki yerin iki tanesi de Cumhuriyet Halk Partili yerel yönetimlerce
idare edilen bölgeler. Yani bu teklifin, bu vaadin bir seçim
yatırımı olduğu aşikâr. Salda Gölü, Türkiye'nin -az
önce diğer grup başkan vekillerimizin de söylediği gibi- en
derin ve en temiz göllerinden biri. Endemik olarak yaklaşık 110
kuşa ev sahipliği yapmakta ki bunun 75i Bern Sözleşmesine göre
koruma altında.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET GÖKER (Burdur) - Yine Salda Gölüne turkuaz
rengini veren, tabanını oluşturan stromatolit adlı madde,
yaklaşık 3,7 milyar yıl önce oluşmaya
başlamış ve oluşumu hâlâ devam eden beyaz kayaçlardır
ve kökeni bakteriyeldir yani biyomineralizasyon dediğimiz
canlılık arz etmektedir. Bu durum, gölün kenarlıklarında
endemik ve nesli tükenmekte olan, küresel ölçekte de koruma altında olan
yaklaşık 9 bitki türüne ev sahipliği yapmaktadır. Az önce
vekilimizin söylediği gibi buraya yapılacak olan bir millet
bahçesinin ki millet bahçesinin içinde kapalı park, yürüyüş ve
bisiklet yolları, koku bahçeleri ve oyun alanları olduğunu da
yaptıkları açıklamadan öğreniyoruz. Ancak Salda Gölünün
kapalı havza bir göl olması sebebiyle doğal olarak, doğal
bir sit ve bir koruma alanıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Toparlayalım Sayın
Milletvekili.
MEHMET GÖKER (Burdur) -Yani dağdan göle kadar
yapılacak olan herhangi bir inşaat faaliyeti ya da yapılanma,
gölün biyolojisine, etrafındaki ekolojisine ciddi anlamda zarar verecektir
ve etkilenecektir. Bu anlamda ekolojik sistem, tam anlamıyla
yıkıma uğrayacak, kıyı ekosistemi zarar görecektir.
Toparlıyorum Sayın Başkanım.
Kaldı ki Sayın Bakanın söylediği gibi burada bir festival
etkinliği yapmak bizlere göre doğaya yapılacak bir
katliamdır, akıllara ziyan bir eylemdir. Bu yüzden, bundan
vazgeçilmesini istiyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Muş...
27.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, 5 Şubat Adnan Kahveciyi
vefatının 26ncı yıl dönümünde rahmetle
andığına, Salda Gölünde özel çevre koruma bölgesi ilan edilerek
daha sıkı koruma tedbiri uygulanacağına ve amacın
kontrolsüz yapılaşmanın önüne geçmek olduğuna ilişkin
açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
5 Şubat 1993 tarihinde elim bir trafik
kazasında kaybettiğimiz siyaset ve devlet adamı Adnan Kahveciyi
vefatının 26ncı yıl dönümünde ben de rahmet ve minnetle
anıyorum. Kendisine ve o kazada rahmetirahmana kavuşan ailesine
Cenab-ı Hakktan rahmet diliyorum.
Sayın Başkan, buradaki
tartışmalarda Salda Gölüyle alakalı sanki Yapılaşma
olacak, burası imara açılıyor, burada binalar yapılacak.
gibi sanırım bir bilgi kirliliği var ortada. Bununla
alakalı birkaç konuya açıklık getirmek istiyorum.
Salda Gölü, tabii, sit alanının da
ötesinde özel çevre koruma bölgesi ilan ediliyor yani daha sıkı bir
koruma tedbiri uygulanacak burada. Bu, son dönemlerde basına
yansıdıktan sonra inanılmaz bir ziyaretçi akını oldu
burada ve geçen sene 500 bin kişi gölü ziyarette bulundu. Doğal
güzelliklerini hepimizin takdir ettiği çok büyük bir göl aslında
fakat burada ben birkaç tane fotoğrafı sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Şimdi, bakın, oradaki bütün çabalara
rağmen, çadırlar, derme çatma yapılar buraya kuruluyor.
Bunların ne kanalizasyonları var, ne giderleri var. İnsanlar da
araçlarıyla bu alanlara kadar geliyor diğer fotoğrafları
da göstereceğim- dolayısıyla göl aslında tehdit
altında. Bakanlığın yapmaya
çalıştığı, gölü korumak, bütün alanı, o 295
kilometrekarelik alanının tamamını koruyacak bir uygulama
yapmak.
Yine, oradan fotoğraflar, bakın, araçlarla
insanlar göle çok yakın noktalara kadar gelebiliyorlar ve bakanlık,
bazı bariyerleri de orada şu anda kurdurmuş vaziyette yani
araçların o kumsalın üzerine gelmesini engellemek için.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Toparlayın Sayın
Milletvekilim.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Yine, oradan,
bakın, fotoğraflar, insanlar çadırlar kurmuşlar ve burada
kendilerince, gelen ziyaretçilere, turistlere mamuller satarak bir kazanç elde
etmeye çalışıyorlar. Aslında, bu, disipline edilecek. Bakın,
şurada araçlarla... Burası yola çevrildi zaten. Dolayısıyla
kontrol altına alınmaya çalışılan, korunmaya
çalışılan gölün kendisidir. Burada göle hiçbir zarar verilmemesi
adına, gölün, bu doğa harikasının o beyazlığını,
kumsallarının o güzelliğini sürdürmesi adına Bakanlık
gereken bütün çabayı sarf edecektir. Buradaki amaç, az önce de
söylediğim gibi, kesinlikle buranın imara açılması,
yapılaşması değil; burada yasa dışı, izinsiz
ya da kontrolsüz bir yapılaşmanın önüne geçmektir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
V.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesine; 6, 7, 12, 13 ve 14 Şubat 2019 Salı, Çarşamba ve
Perşembe günkü birleşimlerinde denetim konularının
görüşülmeyerek gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmında yer alan işlerin
görüşülmesine; gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmında bulunan 41 sıra
sayılı Kanun Teklifinin bu kısmın 1inci
sırasına alınması ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 5 Şubat 2019
Salı günkü birleşiminde 4 Şubat 2019 tarih ve (3/537)
sayılı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresinin okunarak
görüşmelerinin bu birleşimde yapılmasına; 5 Şubat 2019
Salı günkü birleşiminde ALS, SMA, DMD, MS hastalıkları ve
kesin tedavisi bilinmeyen diğer hastalıkların tedavi ve
bakımlarında karşılaşılan zorluklar ile bu
hastalıklara sahip kişiler ve yakınlarının
yaşadıkları sorunların ve çözümlerinin belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan 10/184, 10/185, 10/281, 10/403, 10/585,
10/604, 10/734, 10/914, 10/915, 10/917, 10/920 ve 10/921 esas numaralı
Meclis Araştırması Önergelerinin görüşmelerinin
birleştirilerek yapılmasına; 5 Şubat 2019 Salı günkü
birleşiminde Meclis araştırması önergelerinin
görüşmelerinin tamamlanmasını müteakip gündemin "Kanun
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçilmesine; 41 sıra sayılı Kanun Teklifinin
İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine
ilişkin önerisi
5/2/2019
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 5/2/2019 Salı günü
(bugün) toplanamadığından, İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Mehmet
Muş
İstanbul
AK
PARTİ Grubu Başkan Vekili
Öneri:
Genel Kurulun;
6, 7, 12, 13 ve 14 Şubat 2019 Salı,
Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde denetim
konularının görüşülmeyerek gündemin Kanun Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmında yer alan
işlerin görüşülmesi,
Gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmında bulunan 41 sıra
sayılı Kanun Teklifinin bu kısmın 1inci
sırasına alınması ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
5 Şubat 2019 Salı günkü (bugün)
birleşiminde 4 Şubat 2019 tarih ve (3/537) sayılı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresinin okunarak görüşmelerinin
bu birleşimde yapılması;
5 Şubat 2019 Salı günkü (bugün)
birleşiminde ALS, SMA, DMD, MS hastalıkları ve kesin tedavisi
bilinmeyen diğer hastalıkların tedavi ve bakımlarında
karşılaşılan zorluklar ile bu hastalıklara sahip
kişiler ve yakınlarının yaşadıkları
sorunların ve çözümlerinin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan
(10/184), (10/185), (10/281), (10/403), (10/585), (10/604), (10/734), (10/914),
(10/915), (10/917), (10/920) ve (10/921) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergelerinin görüşmelerinin
birleştirilerek yapılması;
Yine 5 Şubat 2019 Salı günkü (bugün)
birleşiminde Meclis araştırması önergelerinin
görüşmelerinin tamamlanmasını müteakip gündemin "Kanun
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçilerek bu kısımda bulunan 41 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 1inci maddesine kadar;
6 Şubat 2019 Çarşamba günkü
birleşiminde 41 sıra sayılı Kanun Teklifinin birinci bölüm
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
7 Şubat 2019 Perşembe günkü
birleşiminde 41 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
12 Şubat 2019 Salı günkü birleşiminde
29 sıra sayılı Kanun Teklifine kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
13 Şubat 2019 Çarşamba günkü birleşiminde
17 sıra sayılı Kanun Teklifine kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
14 Şubat 2019 Perşembe günkü
birleşiminde 18 sıra sayılı Kanun Teklifine kadar olan
işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
Çalışmalarını sürdürmesi;
41 sıra sayılı Kanun Teklifinin
İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve
bölümlerin ekteki cetveldeki şekliyle olması;
Önerilmiştir.
41 Sıra Sayılı Adalet ve Kalkınma Partisi
İstanbul Milletvekili Nevzat Şatıroğlu ve 6 Milletvekilinin
Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1410) |
||
Bölümler |
Bölüm Maddeleri |
Bölümdeki Madde
Sayısı |
1.Bölüm |
1 ila 25inci maddeler arası (22nci maddeye
bağlı geçici madde 38, geçici madde 39, geçici madde 40, geçici
madde 41 ve geçici madde 42 dâhil) |
29 |
2.Bölüm |
26 ila 52nci maddeler arası (34üncü maddeye
bağlı geçici madde 6 ve geçici madde 7 dâhil) |
28 |
Toplam Madde Sayısı |
57 |
BAŞKAN Öneri üzerinde söz talebi? Yok.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.04
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.20
BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN
KÂTİP
ÜYELER: Barış KARADENİZ (Sinop), Şeyhmus DİNÇEL
(Mardin)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
48inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Sayın milletvekilleri, Anayasa'nın 92nci
maddesine göre verilen bir Cumhurbaşkanlığı tezkeresi
vardır, okutuyorum:
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.-
Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının; bölgede seyreden
Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemilerin
emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve uluslararası toplumca
yürütülen deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle
müşterek mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara
destek vermek üzere, Aden Körfezi, Somali karasuları ve
açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı
Kararıyla Hükûmete verilen ve 2/2/2010, 7/2/2011, 25/1/2012, 5/2/2013,
16/1/2014, 3/2/2015, 9/2/2016, 8/2/2017 ve 10/2/2018 tarihli 956, 984, 1008,
1031, 1054, 1082, 1107, 1136 ve 1179 sayılı Kararları ile birer
yıl uzatılan izin süresinin 10/2/2019 tarihinden itibaren bir
yıl daha uzatılmasına, ayrıca denizde terörizmle mücadele
harekâtlarına katkı sağlanabilmesi maksadıyla
unsurlarımızın bölge ülkeleri karasuları
dışında (2442 [2018] sayılı BMGK Kararı
gereğince Somali karasuları dahil olacak şekilde) denizde
terörizmle mücadele görevi için yetkilendirilmeleri ve bununla ilgili gerekli
düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından yapılması için
Anayasanın 92nci maddesi uyarınca izin verilmesine dair
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi (3/537)
4 Şubat 2019
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aden Körfezi, Somali kara suları ve
açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde vuku bulan deniz
haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri hakkında 2008
yılından bu yana kabul edilen Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi kararları ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve
934 sayılı Kararıyla bir yıl için verdiği, bilahare
2/2/2010 tarihli ve 956 sayılı, 7/2/2011 tarihli ve 984
sayılı, 25/1/2012 tarihli ve 1008 sayılı, 5/2/2013 tarihli
ve 1031 sayılı, 16/1/2014 tarihli ve 1054 sayılı, 3/2/2015
tarihli ve 1082 sayılı, 9/2/2016 tarihli ve 1107 sayılı,
8/2/2017 tarihli ve 1136 sayılı ve 7/2/2018 tarihli ve 1179
sayılı Kararlarıyla birer yıl süreyle uzattığı
izin çerçevesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurları konuşlandırılmak
suretiyle bölgede seyreden Türk bayraklı ve Türkiye
bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin etkin şekilde
muhafaza edilmesi, uluslararası toplumca yürütülen deniz haydutluğu,
silahlı soygun eylemleri ve denizde terörizmle müşterek mücadele
harekâtlarına aktif katılımda bulunulması, anılan
bölgelere yapılan insani yardım faaliyetlerine destek verilmesi, Türk
Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının harekât etkinliğinin
ve bölgeye ilişkin tecrübesinin artırılması
sağlanmış, bu alanda ilgili ülkelerle iş birliğinin
sürdürülmesine yönelik millî politikanın desteklenmesi ve
Birleşmiş Milletler sistemi içinde, bölgesel ve küresel ölçekte
oynadığımız rolün ve görünürlüğümüzün
pekiştirilmesi temin edilmiştir.
Anılan bölgelerde meydana gelmeye devam eden
deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle uluslararası
toplumca mücadele edilebilmesine cevaz veren Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin ilgili kararlarının süresi son olarak 6/11/2018
tarihli ve 2442 sayılı Kararla on üç ay daha
uzatılmıştır.
Bu kapsamda, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz
unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları ve
açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için
10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Kararıyla verilen ve son olarak 7/2/2018 tarihli ve 1179 sayılı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla 10/2/2018 tarihinden itibaren bir
yıl uzatılan izin süresinin, anılan kararlarda belirlenen ilke
ve esaslar dâhilinde, 10/2/2019 tarihinden itibaren bir yıl daha
uzatılması, ayrıca denizde terörizmle mücadele
harekâtlarına katkı sağlanabilmesi maksadıyla
unsurlarımızın bölge ülkeleri kara suları
dışında denizde terörizmle mücadele görevi için
yetkilendirilmeleri ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin
Cumhurbaşkanı tarafından yapılması için izin verilmesi
hususunda gereğini Anayasanın 92nci maddesi uyarınca
bilgilerinize sunarım.
Recep
Tayyip Erdoğan
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN Şimdi, alınan karar
gereğince, Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerinde İç
Tüzükün 72nci maddesine göre görüşme açacağım.
Gruplara ve şahsı adına 2 üyeye söz
vereceğim. Konuşma süreleri, gruplar için yirmişer dakika,
şahıslar için onar dakikadır.
Şimdi, İYİ PARTİ Grubu
adına Aydın Milletvekili Sayın Aydın Adnan Sezgine söz
veriyorum.
Buyurun. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYDIN ADNAN
SEZGİN (Aydın) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden
Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir
bölgelerde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları
çerçevesinde ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin daha önce aldığı
ilgili kararlardaki esaslar dâhilinde üstlendiği görevin bir yıl daha
uzatılmasına; ayrıca denizde terörizmle mücadele
harekâtlarına katkı sağlanabilmesi maksadıyla
unsurlarımızın, bölge ülkeleri kara suları
dışında, denizde terörizmle mücadele için yetkilendirilmesine
ilişkin önergeyi destekleyeceğiz.
Öncelikle burada kendi ticari gemilerimizin
korunması önemlidir. Öte yandan, uluslararası seyrüsefer serbestisine
katkıda bulunmak, denizlerde huzur, barış ve istikrarın
teminine uluslararası meşruiyete uygun olarak yardımcı
olmak Türkiye'ye yakışan bir görevdir. Kaldı ki bu risk, tehdit
ve tehlikelerle mücadele, bize coğrafya olarak yakın addedilen bir bölgeyle
ilgilidir.
Ayrıca, bu görevler gücünü, uluslararası
meşruiyetten, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
kararlarından almaktadır. Türkiye'nin uluslararası camiaya,
uluslararası barış ve istikrara katkıda bulunması
cumhuriyetin geleneksel dış politikasıyla da uyumlu bir
tutumdur.
Aden Körfezi'nden bahsediyorken Yemen'den söz
etmemek olmaz. Yemende çok ciddi bir insani kriz yaşanmaktadır.
Savaş vahşi boyutlarda sürmektedir. Büyük acılar
yaşanmış ve yaşanmaktadır. Ancak, maalesef, bu krizin
boyutları ulusal ve uluslararası kamuoyunda yeteri derecede
yankı bulamamaktadır.
Bir tarafta güç ve nüfuz savaşı veren
Tahran, diğer tarafta müstebit, cani Muhammed Bin Selman rejimi ve
müttefikleri.
Yemendeki krizin başlangıcında AK
PARTİ iktidarının yaklaşımı, diğer
dış politika meselelerinde olduğu gibi, hatalarla ve
yanlış hesaplarla malul oldu. Türkiye, Yemen konusunda, olayın
en başında çok yanlış bir tutum
takınmıştır. 2015 yılında Yemene Suudi Arabistan
öncülüğünde bombardıman yapılması üzerine, Sayın Erdoğan
Suudi Arabistanın müdahalesini desteklediğini belirterek Durumun
gidişatına bağlı olarak lojistik destek vermeyi
düşünebiliriz. şeklinde bir açıklama yapmıştır.
O dönem, iktidarın Suudi Arabistan hayranı olduğu dönemdi. Riyad
cesaretlendirilmiştir. Hangi konuda bir gelişme olsa refleks olarak
biz hep yanlış adım atıyoruz. Maalesef, son dönemde bu
yanlış adım atma tavrı, dış
politikamızın belirgin özelliğini teşkil ediyor. AK
PARTİ iktidarlarının dış politika
hatalarının şahikası olan Suriye ise hâlâ belirsizlikleri,
risk ve tehditleri artan bir şekilde barındırmaya devam ediyor.
Trumpın Suriyeden çekilmeye dair ifadeleri
bizi tam bir stratejik bilinmeze sevk etmiştir. Bu ifadelerden ne
kastedildiği tam olarak tahlil edilememiş ve ölçülememiştir. Dolayısıyla,
bu noktada ABDyle ilişkilerimiz daha da
aşınmıştır ve belirsizleşmiştir, içinde
bulunduğumuz stratejik girdap daha da hızlanmıştır.
Trumpın çekilme kararını ilk açıkladığı
günlerde, bu konuya fazla heyecanlı yaklaşılarak
aşırı beklentiler içine girilmemesi konusunda uyarılarda
bulunmuştuk. O tarihten bu yana yaşanan gelişmeler, gelgitler ve
dün ABD Senatosunun almış olduğu karar, uyarımızda ve
belirsizliklere yaptığımız vurguda ne denli haklı
olduğumuzu göstermektedir.
Her halükârda şu ortaya çıkmaktadır:
Türkiye, maalesef, Suriyeyle ilgili olarak atacağı her adımda,
kendi ulusal güvenlik çıkarlarıyla doğrudan alakalı her
hamlede başka güçlerden icazet almak, taviz vermek mecburiyetindedir. İşte,
Fıratın doğusu için hem ABDden hem Rusyadan onay
beklemekteyiz.
Sayın Cumhurbaşkanının bugün
yapmış olduğu grup konuşmasında tek başına
hareket edebileceğimize dair ifadelerinin gerçeği
yansıtıyor olmasını temenni ediyoruz.
Menbic bir şekilde çözüme ulaşacaktır
ancak önümüzde iki hayati sorun bulunmaktadır: Birincisi İdlib,
ikincisi ise Fıratın doğusu. Fıratın doğusu
konusunda ABD ile aramızda beliren ve derinleşen yaklaşım
ve strateji farkı gerginliği artıracak niteliktedir. Sayın
Çavuşoğlu Rusya tampon bölgeye karşı değildir. diyor
ama Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ve Rus sözcüler
tarafından yapılan açıklamalar farklı bir durum ortaya
çıkartıyor. Filhakika, Rusyayla da uyuşmazlık mevcuttur.
İktidar sözcüleri ve bizzat Sayın
Cumhurbaşkanı diyorlar ki: Fırat'ın doğusunda 30-32
kilometre derinliğinde ve yüzlerce kilometre genişliğinde
güvenli bir bölge kurulacak, Türkiye o güvenli bölgenin mutlak hâkimi olacak,
gerekirse diğer ülkelerden lojistik destek sağlanacak. Oysa, Rusya
Dışişleri Bakanı Lavrov ve Rus sözcülerin ifadeleri bu
anlayışı ve beklentiyi hiçbir şekilde teyit etmiyor.
Rusya, önünde sonunda bizi Şamla resmî
ilişki kurmaya zorlayan Adana Mutabakatı ve bunu güncelleyen 2010
yılındaki iş birliği anlaşmasıyla
sınırlı bir formül önermektedir. Bu formülün iktidar sözcüleri
tarafından ifade edilen memnuniyet verici tarafının ne
olduğu ise henüz kamuoyumuza açıklanmamıştır.
İki hükûmet arasında resmî bir
anlaşmanın uygulanması ancak o iki hükûmetin birbirini
tanımasıyla ve doğrudan müzakere etmeleriyle mümkün olabilir.
İstihbarat örgütleri arasındaki sohbetler bu tür
anlaşmaların doğru dürüst uygulanmasına kifayet etmez. Biz
burada gerçek hukuki ve siyasi bir durumdan söz ediyoruz.
Dolayısıyla, Türkiyenin beklentilerinin çok gerisinde bir kapı aralayan
Adana Mutabakatı iktidarı memnun ediyor ise oturup Şam rejimiyle
resmen el sıkışıp müzakere edecektir. Oysa
Fırat'ın doğusuna harekât yapılacağı söylentileri
iki ay önce dile getirilmiştir. Şu anda tamamen belirsiz bir durum
söz konusudur, hatta belirsiz sıfatı hafif kalmaktadır; iktidar yine
oyalanmış ve aldatılmış olduğu izlenimini
vermektedir.
Ayrıca, ABDnin Fırat'ın
doğusundan çekilme fikrinin gündeme gelmesiyle birlikte öyle bir manzara
ortaya çıkmıştır ki sanki terörist PYD-YPG, Şam,
bazı Avrupa ülkeleri ve Rusya dâhil olmak üzere birçok aktör
tarafından daha ciddiye alınmaya başlanmıştır.
Tabii bir de hâlâ patlamaya hazır saatli bomba
mahiyetindeki İdlib meselesi var. Türkiye için en vahim ve güncel tehlike
İdlib konusudur. Bunu bir daha tekrarlıyoruz: İdlib meselesi
çözülmeden Suriye için anayasa çalışmalarının kime, neye,
ne ölçüde hizmet edeceği meçhuldür. İdlib meselesiyle ilgili temel
sorulara cevap verilmeden, İdlib meselesi halledilmeden, bunlarla
uğraşmak zamansızdır. Son gelişmeler gösteriyor ki
Moskova, Şam rejiminin İdlibe bir operasyon düzenlemesi
gerektiği konusunda ısrarlıdır. Böyle bir
olasılığın ülkemiz açısından yaratacağı
büyük tehlikeyi takdirlerinize sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz,
Sayın Cumhurbaşkanımız dış politikada dostluklara
önem vermektedir. Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro ve Sudan
Devlet Başkanı Ömer el Beşir, Sayın
Cumhurbaşkanımızın bugün yakın bulduğu
dostları arasındadır. Maduronun ve Venezuelanın içine
düştüğü durum tabii ki hiçbirimizi memnun etmemektedir. Maduroya
dışarıdan dayatılan koşullar, ültimatomlar kabul
edilemez ancak bazı tespitlerde bulunmakta da fayda var.
Venezuelada radikal sosyalist ne idiği
belirsiz bir rejim, Chavezci, Madurocu yönetimin izlediği politikanın
hukuktan uzaklaşması, baskıcı yönü ve demokrasi ihlalleri,
ülkenin 300 milyar ABD doları olan gayri safi millî
hasılasını on yıl içinde 80 milyar dolara
düşürmüştür. İzlenen politikalar, ülkede özgürlüklerin
aşınmasına ve fakirliğin artmasına neden
olmuştur. Antidemokratik uygulamalar öyle bir raddeye gelmiştir ki
muhalefet seçimlere katılmayı reddetmiştir. Tabii ki
sandıktan çıkan sonuçlara yapılan itirazları
eleştirelim ama Chavezci, Madurocu anlayışın böylesine bir
kutuplaştırma politikası izlemiş olmasının
yanlışlığını da teslim edelim.
Elbette demokrasinin vazgeçilmez temel unsuru
sandıktır ama hukuksuz sandık ve hukuksuz demokrasi,
demokrasinin erdemini tahrip etmektedir. Demokrasi hukuksuz olamaz.
Sayın milletvekilleri, son günlerde
uluslararası kamuoyunun gündemini oldukça meşgul eden ve belki de
küresel güç dengeleri açısından önemli bir dönüm noktası olarak
görülmesi gereken bir gelişme yaşanmaktadır. Birkaç gün önce
ABD, Rusya'nın uzun zamandır süren ihlallerini gerekçe göstererek
Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Antlaşması'ndan çekildiğini
açıklamıştır. Bu açıklamanın ardından Putin
de Rusyanın antlaşmayı askıya aldığını
beyan etmiştir. NATO üyesi ülkeler de ABDnin antlaşmadan tek
taraflı olarak çekilme kararını destekleyen bir açıklama
yapmışlardır.
ABD ve Rusyanın bu kararlarının
önemli sonuçları olacaktır. Konu sadece ABD-Rusya ilişkileri
açısından değerlendirilebilecek bir mesele değildir.
Antlaşmanın çok taraflı hâle getirilmesi
tartışmalarını ve bu antlaşmaya taraf olmayan Çinin,
antlaşmanın getirdiği sınırların ötesindeki
silahlanmasının yarattığı tehdidini de mutlaka
etraflıca irdelemek, sonuçlarını değerlendirmek
gerekmektedir. Antlaşmanın ortadan kalkması dünyayı daha da
tehlikeli hâle getirecektir.
Sayın milletvekilleri, Yunanistan
Başbakanı Sayın Aleksis Çiprasın ziyareti vesilesiyle bir
konuya daha değinmek istiyorum. Geçtiğimiz kasım ayında
gerçekleştirilen Millî Güvenlik Kurulu toplantısında, Ege Denizi
ve Doğu Akdeniz`deki hak ve menfaatlerimize aykırı hiçbir
gelişmeye müsaade edilmeyeceği yönünde alınmış olan
karara güçlü desteğimizi muhtelif vesilelerle ifade etmiştik.
Sayın Çiprasla yapılacak olan görüşmelerde, MGK
toplantısında kabul edilmiş olan kararın esas
alınmasını temenni ediyoruz.
Son olarak, biliyorsunuz, Japonya 350 bin
yabancı işçi alacağını ancak bu kapsamda Türk
vatandaşlarının başvurularını kabul
etmeyeceğini açıklamıştır. Bu karar sonrasında
Dışişleri Bakanlığımız da haklı olarak
Ankara'daki Japonya Büyükelçisini Bakanlığa davet etmiştir. Bu
karar nedeniyle duyduğumuz hayal kırıklığı dile
getirilerek düzenlemenin yeniden gözden geçirilmesi talebi Ankaradaki Japonya
Büyükelçisine iletilmiştir. Öyle anlaşılıyor ki en
başarılı büyükelçimiz olarak ilan edilen Tokyo Büyükelçimizden
artık medet umulmamaktadır.
Genel kurulu saygıyla selamlıyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Bursa Milletvekili Sayın Mustafa Hidayet Vahapoğluna söz
veriyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU
(Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhurbaşkanlığınca Aden Körfezi, Somali karasuları ve
açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görev yapmakta olan Türk
Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının 10 Şubat 2009 tarih
ve 934 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararına istinaden
başlayan ve en son 10 Şubat 2018de bir yıl süreyle
uzatılan görev süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhurbaşkanlığının
yazısında, görevlendirilecek Türk Silahlı Kuvvetleri deniz
unsurlarının görev alanı belirtilirken Arap denizi ifadesi
kullanılmaktadır. Uluslararası literatürde Arap denizi
isimlendirmesi sadece son dönem Suudi haritalarında yer alan bir konudur.
Arap denizi olarak isimlendirilen bölgenin adı Yemen denizi ya da
Umman Denizidir. Meclisimizin alacağı karar yazım
aşamasında bu hususun dikkate alınmasını özellikle
belirtiyorum.
Söz konusu görev, geçmişi bölgede kaçak
balık avı yapan yabancı gemilere saldırıyla
başlayan ancak 2008 yılından itibaren artarak can ve mal
güvenliği için ciddi tehdit hâline dönüşen, ticari gemilerin
emniyetinin sağlanamaması, silahlı soygun eylemleri, deniz
haydutluğu ve denizde terörizm ile bölge ülkelerine sağlanan insani
yardımların engellenmesi olaylarının
yaygınlaşması üzerine Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi kararlarına istinaden alınan 10 Şubat 2009 tarih ve 934
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla
başlatılmıştır. 2009 yılından itibaren birer
yıl süreyle uzatılmış bulunmaktadır.
Bilindiği üzere dünya ticaretinin
yaklaşık yüzde 90ı denizler üzerinden yapılmaktadır.
Deniz ticaretinin en işlek alanlarından birisi coğrafi konumu
nedeniyle Aden denizi, Somali karasularının bulunduğu alan,
Umman Denizi ve mücavir alanıdır. Bu mücavir alan Hint Okyanusuna
kadar uzanmakta, çok geniş bir alanı kapsamaktadır. Doğudan
batıya, batıdan doğuya yönelik deniz
taşımacılığının kilit noktalarından
birisi olan bu bölge ne yazık ki tarihî geri
kalmışlıkları ve küresel emperyal devletlerin müdahaleleri
sonucunda istikrarsızlık alanlarından biri hâline gelmiş
bulunmaktadır. Açlığın, sefaletin kol gezdiği bu
alanlarda özellikle yaşanan siyasi istikrarsızlık ile Somali ve
Yemen örneğinde de görüldüğü üzere iç çatışmalar bölgeyi
güvensiz bir alan hâline getirmiştir. Aslında, 1991 yılında
Somali devleti çöktükten, kurum ve kuruluşları işlevsiz hâle
getirildikten sonra bu olaylar artmaya başlamış,
istikrarsızlık küresel bir sorun hâline gelmiştir. Yemendeki
durum da sorunu içinden çıkılmaz hâle getirmek üzeredir. Dünya
ticaretinin yaklaşık yüzde 15i ve petrol ticaretinin yüzde 27si bu
bölge kullanılarak yapılmak zorundadır. Bu bölge, güzergâh
üzerindeki Ümit Burnu ile Hindistan, Çin, Güney Kore, Japonya gibi
sanayileşmiş ülkeler ile Avrupa ve kuzey ülkeleri için ideal bir yol
olan Kızıldeniz ve Süveyş Kanalını kontrol edebilecek
imkâna sahiptir.
Değerli milletvekilleri, sohbetinizi bölüyorum
ama, kusura bakmayın bu yirmi dakika ben konuşmak zorundayım.
Büyük tonajlı gemilerle yapılan deniz
ticaretinin en işlek olduğu alanlardan birisidir. Bu alandan,
yılda ortalama 25 bin civarında orta ve yüksek tonajlı gemi
geçmektedir. Bölgenin istikrarsızlığı, ticari mal
taşıyan gemileri hedef hâline getirmektedir. Dolayısıyla,
dünya ticareti ve bu bölgedeki ülkelere yapılacak insani
yardımların güvenle ulaştırılabilmesi
açısından bölgenin güvenliğinin sağlanmasına yönelik
bu tedbirlerin, uluslararası müşterek güçlerle alınması
fevkalâde önem taşımaktadır. Bu tedbirlerin tek bir ülkeye
bırakılması, bir süre sonra o ülkenin bölge hâkimiyeti
oluşturmasına sebep olacaktır. Kaldı ki ülkemiz, söz konusu
güzergâhı kullanarak 80 milyar dolar civarında ticaret
yapmaktadır. Bölgenin güvenliğini sağlamak üzere Birleşik
Devletler Güvenlik Konseyi kararları gereği, ABD öncülüğünde
birleşik deniz kuvvetleri bünyesinde Birleşik Görev Kuvveti CTF 151
olarak kodlanmaktadır- oluşturulmuştur. Türk Silahlı
Kuvvetleri deniz unsurları bu yapının içinde görev yapmakta olup
karada hareket yapma görevi bulunmamaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri
deniz unsurlarının görev üstlendiği birleşik görev kuvveti
dışında bölgede Rusya Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti, Güney
Kore, Japonya, Hindistan, İran hatta Avustralya gibi devletlerin de CTF
151le aynı maksatla müstakil görev yapan gemi bulundurdukları
bilinmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Birinci Dünya Savaşında 9,5 milyon insan ölürken,
İkinci Dünya Savaşı arkasında yaklaşık 65 milyon
insanın şu ya da bu sebeple öldüğü bir bilançoyla 2 Eylül
1945te bitmiştir. Ancak 1991de bitti denilen soğuk
savaşın hemen ardından, vekaletlerle sürdürülen bölgesel
sıcak çatışmaların üçüncü dünya savaşı olarak
adlandırılacak küresel çatışmaya ne zaman döneceği
kestirilememekte, ölmesi muhtemel insan sayısı 250 milyonun üzerinde
tahmin edilmektedir.
Dikkatinize sunmak isterim ki Birinci Dünya
Savaşında ölen 9,5 milyon insanın yüzde 5i sivil iken,
İkinci Dünya Savaşında ölenlerin yüzde 67si sivil
insanlardı. Günümüz silah teknolojisinin ulaştığı yıkıcı
güç hesaba katıldığı ve son yıllarda yaşananlar
dikkate alındığında sivil ölümlerinin yüzde 95lere kadar
yükselmesi endişeyle söylenmiş bir söz olmayacaktır.
Güney yarım küre, açlık ve sefaletle
çatışmaların hâkim olduğu, bunun yanında kuzey
yarım küredeki ülkelerin sömürgesi durumundaki ülkeler
yığını hâline gelmiştir. Bu bölge ile İslam
dünyası, belli merkezlerin güdümündeki yönetimlerin hâkim olduğu ve
kolay manipüle edilen halklar yığını hâlindedir. Bu
bölgedeki ülkeler kendilerini idare etmekten uzak olarak
sınıflandırılırken bu ülkelere müdahale
hakkını kendilerinde görenlerden, dolayısıyla buna sebep
olanlardan bahsedilmemektedir.
Hemen her alanda
istikrarsızlığın hâkim olduğu bu bölgede güvenlikten
bahsetmek söz konusu olamaz. Bu durumdan sadece kendileri sorumlu
değildir. Asıl sorumlular sorunlu, hasta beyin yapılarıyla
azgın canavarlar gibi her yere saldıran ve her şeyin
kendilerinin, kendi kontrollerinin altında olmasını isteyen,
doymak bilmeyen iştah sahibi emperyalist, küresel aktörlerdir.
Petrol ihraç eden ülkeler içinde refah ve
güvenliğin tam sağlandığı iki ülke bulunmaktadır.
Bunlardan birincisi Norveçtir, ikinci ülke Rusya Federasyonudur. Bunun
dışında, mesela, Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü OPECin
verilerine göre, dünya petrol rezervinin yüzde 24,8ini elinde bulunduran
Venezuelada güvenlikten bahsetmek söz konusu değildir ve o
zenginliğe rağmen halk sefalet içindedir, millî paralarının
alım gücü sıfır seviyesindedir. Bir kilo domates almak için bir
kilodan fazla Venezuela kâğıt parası gerekir hâle
gelmiştir. Ülkenin yönetimini değiştirmek üzere seçilmiş
başkan dururken başka kişiler geçici başkan ilan edilmekte,
halk ve ordu darbeye özendirilmektedir. ABDnin başlattığı
darbe girişimine, güdümündeki ülkeler destek çıkmaktadır. Bizim
de tam üyelik için çalıştığımız Avrupa
Birliği ülkeleri ABD safında yer almıştır. Kopenhag
Kriterlerinde yer alan ve ülkede demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan
haklarına ve azınlık haklarına saygıyı teminat
altına alan istikrarlı yapının tesisi gibi göz boyayan,
istenildiği kadar esnetilen kriterler sömürülecek ülkeler için söz konusu
olduğunda rafa kaldırılmaktadır; tıpkı Libyaya,
Tunusa, Iraka, Suriyeye, Afganistana sözde demokrasi getirdikleri gibi.
329 milyon nüfusa karşılık 9 milyon
834 bin kilometrekare toprağa sahip olan ABD, 144 milyon nüfusa
karşılık 17,1 milyon kilometrekare toprağa sahip Rusya ve 1
milyar 420 milyon nüfusa karşılık 9,597 milyon kilometrekareye
sahip Çin doymamaktadır; sürekli yayılmak, hâkimiyet kurmak ve
sömürmek istemektedirler.
Tüm bunları şunun için dile getiriyorum:
Bir ülke ya da bölgede kalıcı güvenlik, sulh ve sükûn sağlanmak
isteniyorsa istikrarın her alanda tesis edilmesi, Birleşmiş
Milletler sözleşmesindeki ülkelerin hükümranlığına
saygı prensiplerine harfiyen uygun hareket edilmesi, küresel güç olan
ülkelerin o ülke ve bölge üzerinde oyun oynamaktan vazgeçmesi gerekmektedir.
Bir bölgede ya da bir ülkede askerî görev üstlenmiş iseniz o bölgedeki
ülkelerin size güvenmesi şarttır. Bu güveni Türkiye Cumhuriyeti ve
Türk askeri sağlamıştır. Somali Cumhuriyeti 2009
yılından itibaren Türkiye Cumhuriyetine Somali ana karası
açıklarındaki tüm sularda deniz haydutluğu ve denizdeki
silahlı soygun olaylarına karşı müdahale yetkisi
vermiştir. Çünkü Türkiye sadece korsanlara karşı mücadele veren
ülke değildir, karşılık beklemeden Somaliye insani
yardım götürmekte, silahlı kuvvetlerinin askerî
altyapısını, teşkilatlanmasını sağlamaya
çalışmakta, eğitim, öğretim, lojistik gibi konularda destek
sağlamaktadır. Buna rağmen, henüz kamu güvenliği tam
sağlanamamış, yakalayıp Somali makamlarına teslim
edilen şahısların yargılanıp
cezalandırılmasını sağlayacak düzen söz konusu ülke
tarafından tesis edilememiştir.
Bunun yanında, sözlerimin başında
dile getirdiğim üzere bu bölgeyi kullanmak zorunda olan Türk Bayraklı
ve Türkiye bağlantılı gemilere geçmişte yaşanan
korsanlık, deniz haydutluğunun ve silahlı eylemler ile
saldırı ve rehin alma olaylarının günümüzde ve gelecekte de
yaşanma ihtimali bulunmaktadır. Deniz haydutlarının sadece maddi
kazanç maksadıyla bu eylemleri yaptığını söylemek de
pek doğru olmayacaktır. Zira Türkiye'yi hedef alan terör
gruplarının bu bölgede faaliyet yürüten terör grupları ve deniz
korsanlarıyla ilişkilerinin olabileceği ve korsanların
vekâleten eylem yapabilecekleri ihtimalini de göz ardı etmemek gerekir.
Sorun karmaşıktır ve
uluslararası etkisi bulunmaktadır. Bu nedenle, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin bu ve benzeri uluslararası harekâtlarda görev üstlenmesinin
uluslararası bir yükümlülük olduğu gerçeğinden hareket edilmesi
gerektiğini düşünüyoruz.
Ayrıca Türk Silahlı Kuvvetleri, görev
yaptığı ülkelerde haklı bir güvene sahiptir. Bu durumun
özellikle dış politikamızı destekleyen en güçlü imkânlardan
biri olduğu kanaatindeyiz ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu
tezkereyi desteklediğimizi belirtiyorum.
Bu vesileyle, yurt içinde ve yurt
dışında görev yapan, terörle mücadele eden kahraman asker, polis
ve güvenlik görevlilerine başarılar diliyor, Gazi Meclisimizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Milletvekili.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Muş Milletvekili Sayın Gülüstan Kılıç Koçyiğite söz
veriyorum.
Süreniz yirmi dakikadır.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA GÜLÜSTAN KILIÇ
KOÇYİĞİT (Muş) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün, Aden Körfezine TSKnin deniz unsurlarının
görevlendirilmesi için Cumhurbaşkanlığına bir yıl
süreyle yetki verilmesi üzerine görüşülen tezkere nedeniyle grubum
adına söz almış bulunuyorum.
Tabii, Meclisin iki haftalık aradan sonra ilk
açılışını bir tezkereyle yapmış
olmasını çok hayırlı bir pozisyon olarak ne yazık ki
ele alamayacağız. Uzun süredir ülkenin içinde bulunduğu durum,
özellikle de on altı yıllık AKP iktidarının
dış siyasetine yakından baktığımızda,
aslında tam bir kaosun, tam bir açmazın içerisinde olduğumuzu da
açık ve net bir şekilde göreceğiz değerli arkadaşlar.
AKP 2002 yılında iktidara geldiğinde,
bütün bir ülke içerisinde barışı ve huzuru tesis edeceğini
ifade ettiği gibi, uluslararası mecrada ama özel olarak da
komşularıyla sıfır sorun politikası izleyeceğini
ilan etmişti. O dönem için şöyle bir yaklaşım vardı:
Özellikle Suriye özelinde, Esad için kardeşim Esad diyen Erdoğan,
daha sonraki süreçte, özellikle Arap Baharının başlaması
ve 2011 yılındaki Suriye savaşının patlak vermesiyle
beraber bu sefer Katil Esad demeye başladı değerli
arkadaşlar.
Peki kardeşim Esadtan katil Esada
dönüşün temel gerekçesi neydi? Aslında uzun bir süredir ülkenin
içinde bulunduğu durum, uluslararası güçlerin Orta Doğudaki
emelleri, bölgenin zenginliklerine göz koyan unsurlar ve bütün bunların
içerisinde aslında AKPnin de iştahının kabarması ve
bütün bu savaştan, bütün bu ranttan, bütün bu pastadan pay almak istemesi
temel motivasyon kaynaklarından birini oluşturuyordu. Ama bir
diğer gerekçesi daha vardı değerli arkadaşlar, bu da Kürt
karşıtlığıydı; evet, Kürt
karşıtlığı. Hem ülke içindeki hem ülke
dışındaki bütün siyasetin ana omurgasını ne yazık
ki Kürt halkı karşıtlığına, Kürt
karşıtı politikalara indirgeyen bir AKP politikasıyla, AKP
gerçeğiyle karşı karşıyayız değerli
arkadaşlar.
Peki, bunu nereden biliyoruz? Birkaç tane örnek
vermekle yetinelim. Örneğin, Sayın Barzaniyle ilişkileri çok
iyi olan Hükûmet güney Kürdistanda referandum olduğunda birdenbire
Barzani Hükûmetini düşman ilan etmiş, bütün bir güney Kürdistan
halkını sınırları kapatıp aç kalmakla tehdit
etmiş ve bütün bu referandum sürecini de ne yazık ülkenin
bekası, ülkenin millî güvenliği ve ülkenin ilerlemesi üzerinden de
formüle etmeye çalışmıştı; oysa ki, güney Kürdistan
halkının kendi kaderini belirleme hakkı vardı. Bu belirleme
hakkı içerisinde Irak sınırları içerisinde kalmak da
olabilirdi, bağımsız bir Kürdistan da kurmak olabilirdi ya da
farklı bir seçenek de tercih edilebilirdi. Her zaman milletin
onayına, her zaman sandıktan çıkan sonuca razı
olunması gerektiğini, demokrasinin başat koşulunun halk
iktidarı, halkın tercihi olduğunu ifade edenler güney
Kürdistanda sandıktan çıkana saygı duymamışlar ve
bütün bu süreci boğmak için de ellerinden geleni
yapmışlardır değerli arkadaşlar.
Sadece bununla da sınırlı değil,
bugün, Türkiye'nin Rojavada, aslında Suriyeyle yürüttüğü
ilişkiler de yine bir Kürt karşıtlığı üzerinden
devam etmektedir değerli arkadaşlar.
Türkiye, Amerika ile Rusya arasında sürekli bir
salınım hâlindedir, kâh ABDye yanaşmakta kâh Rusyaya
yanaşmakta ama bir türlü dengeli ve ilkeli bir dış
politikayı yürütememektedir çünkü hangi tarafa yanaşırsa
yanaşsın en nihayetinde masada sürekli şöyle bir kartı
açık tutmaktadır: Kiminle iyi olursam olayım bunun sonucundan
Kürtler faydalanmasınlar. Kürtlerin Suriyede, Irakta, İranda ve
Türkiyede bir statüleri olmasın, bir kazanımları olmasın
ve ben, bu kazanımı engellemek için gün içerisinde, hatta yirmi dört
saatte bütün politikalarımı değiştirebilirim, dün
söylediğimi bugün inkâr edebilirim ya da dün söylediğimin yerine
bugün başka bir politikayı koyabilirim. demektedir değerli
arkadaşlar. İşte, Esad şahsında açığa
çıkan kardeşim Esad katil Esed ve en son yapılan
açıklamayla Suriye rejimiyle düşük düzeyde diplomatik ilişki
yürütüyoruz. meselesi tam da buradan kaynağını almaktadır
çünkü biliyorsunuz, ABD Rojavadan, Suriyenin kuzeyinden çekileceğini
açıklamıştı, bütün bu açıklamadan sonra tekrar geri
adım attılar. Türkiye, hızlı bir diplomasiyle süreci kendi
lehine çevirmeye çalıştı ama Rusyaya gittiklerinde Rusya onlara
bir kez daha rejimi işaret etti, rejimle bir ortaklık
sağlarlarsa ancak oradan Suriye çözümüne Türkiye'nin de ortak
olacağını ifade etti değerli arkadaşlar.
İşte, bu nedenle de şimdi Türkiye yeniden kardeşim Esad
pozisyonuna dönmüş durumda.
O zaman, soruyoruz değerli arkadaşlar:
Madem yeniden, en baştan başladığınız noktaya
gelecektiniz neden binlerce insanın yaşamına mal olan Suriye
savaşına benzin döktünüz? Neden Suriye politikanızın
temeline Kürtlerin kazanım elde etmemesini yerleştirdiniz ve neden
siz cihatçı, dinci örgütlere bütün bir Suriye savaşı boyunca
destek verdiniz, onların palazlanmasına, onların bir bütün
Suriye yönetiminde etkin olmasına ve onlar üzerinden de elinizi
güçlendirip uluslararası arenada pozisyon elde etmeye
çalıştınız? Bütün bunların mutlaka bir
cevabının, bir hesabının verilmesi gerekiyor değerli
arkadaşlar.
Türkiye, jeopolitik konumu nedeniyle gerçekten
barışçı bir politika izleyebilmiş olsaydı bugün hem
Türkiye başka bir noktada olacaktı hem de Orta Doğu başka
bir yer olacaktı değerli arkadaşlar. Ama ne yazık ki
Türkiye jeostratejik pozisyonunu, kilit konumda olan ülke pozisyonunu halklar
aleyhine, Kürtler aleyhine bir pozisyona çevirmiş ve ne olursa olsun
Kürtlerin kazanım elde etmemesine yeminli bir politikayı da her geçen
gün devam ettirmektedir. Onun için, seçim yaklaşırken ifade
ettiğiniz Kürtler kardeşimizdir, Kürtler başka, Kürt halkı
başka ama Kürt halkı adına konuşanlar başka.
ikileminin hiçbir gerçekçi yanı olmadığını bir kez
daha ifade etmemiz gerekiyor. Siz, Rojavadaki Kürte de, Başurdaki
Kürte de, Bakurdaki Kürte de ve en nihayetinde Rojhılattaki Kürte de
karşısınız, onların kazanımlarını
engellemeye çalışıyorsunuz. Yaşadıkları ülkedeki
sistemlere eşit ve özgür olarak katılmasının önündeki
yegâne engelin de bugün için AKP-MHP ittifakı olduğunu ama en
nihayetinde de AKPnin politikaları olduğunu ifade etmemiz gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, biz, tabii, sadece
uluslararası arenada Kürt karşıtı politikalara
tanıklık etmiyoruz. Aslında ülke içinde de benzer bir
politikayı her geçen gün tırmandıran bir AKP gerçeğiyle
karşı karşıyayız. 2013-2015 yıllarında
çözüm ve müzakere süreci diye bir süreç başlatıldı ve o süreç
içerisinde kilit pozisyonda rol alan -İmralıda- Sayın Öcalanla
çeşitli diyaloglar gerçekleştirildi. Bütün bu diyalog sürecinde
toplum şuna ikna oldu: Evet, bu ülkede Kürt sorunu var ama bu Kürt sorunu
çözümsüz değildir. Aslında bu Kürt sorununun demokratik,
eşitlikçi ve özgürlükçü bir temelde çözülmesinin yol ve yöntemi
vardır. İşte, Öcalan bu yolu çizdi. Öcalan, bütün
ulusların, etnik yapıların, farklı inançların ve
kimliklerin birlikte yaşamasına dair Kürt halkının
iradesini, Kürt halkının sözünü ortaya koydu ve bu süreci yürütmek
noktasında da bütün yapılarına çağrı
yapacağını ifade etti ve Türkiye halkları umutlandı
değerli arkadaşlar. Niçin? Bu savaşın biteceğini düşündükleri
için, artık gerçekten kan akmayacağı için, ne Türk ne Kürt ne de
başka bir halktan gençler ölmeyeceği için ve o çok söylediğimiz
ama yüreğimizi burkan, analar ağlamayacağı için; herkes
mutluydu, herkes umutluydu. Ortak bir vatanda demokratik bir birlikteliği
konuşma şansına ilk defa yaklaşmıştık ama ne
yazık ki bütün bu şans AKPnin iktidarda kalma hevesine, iktidara
tutunma çabasına kurban edildi ve şunu söylediler: Biz
barış barış diyoruz ama oyları HDP alıyor.
Evet, bu gerçek yani barışın olduğu yerde ezilenlerin
sesinin daha fazla duyulacağı gerçeği AKPyi korkuttu ve bunun
üzerinden de hem masayı devirdiler hem de çözüm ve müzakere sürecine son
verdiler. O günden bugüne de bir açmazın, bir çıkmazın
içindeyiz; gittikçe artan şiddet, gittikçe yükselen toplumsal
kutuplaşma bizleri her geçen gün çözümden ve ortak yaşam
tahayyülünden uzaklaştırmaktadır değerli arkadaşlar.
Onun için buradan bir kez daha ifade etmeye ihtiyaç var: Barıştan
korkmayınız, barışın sesini yükseltenlerden
korkmayınız; gelin hep beraber yeniden konuşalım, yeniden
çözüm için bir uzlaşı, bir yol arayalım. Eğer bu yolu bu
şekilde tıkamaya devam ederseniz, en nihayetinde bu
çözümsüzlüğün temel yürütücüsü olarak da tarihe bir kez daha siz
geçeceksiniz.
Değerli arkadaşlar, Sayın
Öcalanın şöyle bir tespiti vardı: Biz, gerçekten bu ülkede
eşitçe yaşamak istiyoruz. Biz, PKKnin silah
bırakmasını ve demokratik çözüm sürecine bir şekilde
razı olmasını istiyoruz; şiddetle, savaşla Kürt
sorununun çözüleceği aşamadan çıkmışız. diyordu
ve bu sesi milyonlara ulaştırıyordu. Bu sesin milyonlara
ulaşması aslında şunu da sağlıyordu değerli
arkadaşlar: Bir kez daha, biz nerede duracağız ve ortak
vatanı, demokratik cumhuriyeti nerede gerçekleştireceğimize dair
de bize önemli bir reçete sunuluyordu ama şu an orada mıyız?
Hayır. 5 Nisan 2015ten beri İmralının kapısına
kilit vurulmuş durumda, 5 Nisandan beri İmralı Adasına hiç
kimse ne yazık ki gönderilmiyor.
Peki, sorduğumuzda gerekçesi nedir? Bir yasa,
bir kanun, bir madde var mıdır? Hayır, yoktur değerli
arkadaşlar. Öcalan da, diğer siyasi tutsaklar da, diğer
mahkûmlar gibi, diğer hükümlüler gibi yani cezaevinde bulunan herkes gibi
yasal olarak aileleriyle ve avukatlarıyla görüşmeleri gerekiyor.
Peki, görüştürülüyorlar mı?
Görüştürülmüyorlar. Gerekçesi ne? Hiçbir gerekçesi yok değerli
arkadaşlar. İşte, bu hiçbir gerekçesi olmayan keyfî tutuma
karşı, Hakkâri Milletvekilimiz, DTK Eş Başkanımız
Sayın Leyla Güven tam doksan gündür açlık grevi yapıyor. Niçin
açlık grevi yapıyor? Bu ülkenin yasası, Anayasası, yasal
mevzuatları uygulansın diye açlık grevi yapıyor. Bir tek
yerde hukuksuzluk varsa o hukuksuzluk genelleşeceği için, yarın
her birimize uygulanacağı için açlık grevi yapıyor ve
aslında, bu Parlamentoya, bütün bir Türkiye Cumhuriyeti
yurttaşlarına, kurum ve kuruluşlarına şöyle
sesleniyor: Ben adalet için bedenimi siper ettim. Ben adalet için
canımı ortaya koydum. diyor ve aslında sessiz bir
çığlığı milyonlar adına dile getiriyor
değerli arkadaşlar. Tabii, sadece Sayın Leyla Güven değil,
aynı zamanda cezaevlerinde, yurt dışında da, birçok yerde
de açlık grevleri, açlık grevi eylemleri bu görüşmenin
gerçekleştirilmesi için devam ediyor.
Bugün Leyla Güvenin açlık grevinin
90ıncı günü ve Hewlerde açlık grevinde olan Nasır
Yağızın açlık grevi 77nci gününde. Cezaevleri 52nci
gününde, Strazburg 51inci gününde, Sebahat Tuncel ve Selma Irmak ise
açlık grevinin 22nci gününde değerli arkadaşlar. Bütün bu talepleri,
daha doğrusu tek bir talebi yerine getirmeniz için çok bir şey
yapmanıza ihtiyaç yok. Örneğin, Anayasayı değiştirmek
zorunda değilsiniz, yeni bir kanun teklifi vermek zorunda değilsiniz,
yeni bir yönetmelikle düzenleme yapmak zorunda değilsiniz, var olanı
uygulamanız, bu sorunun çözülmesi için yeterlidir değerli
arkadaşlar. Yani yasadan doğan haklarını hak sahiplerine
kullandırmanızı talep eden bir süreç var.
Şimdi, siz hiç duymuyorsunuz diye, bütün bu
talebe kulak tıkadınız diye bu açlık grevleri de yok
olmuyor, bu haksız, hukuksuz uygulama da ne yazık ki ortadan
kalkmıyor. Onun için, bir kez daha bu Parlamentonun bir üyesi olan
Sayın Leyla Güven şahsındaki açlık grevine bir cevap
olması gerekiyor diyoruz Parlamentonun. Parlamentolar bunun içindir değerli
arkadaşlar, tam da sorunları çözmek içindir; sorunları büyütmek,
sorunları ilerletmek ve içinden çıkılmaz bir hâle getirmek için
parlamentolar belirlenmez.
Biliyorsunuz, daha önceki süreçlerde Guantanamo
Cezaevi için bir kara delik belirlemesi yapılmıştı.
Neydi? Bütün bir insan haklarının yok edildiği, insanların
sistematik işkenceden geçirildiği ve açığa çıkan
sonuçlarıyla da bütün dünya insanlığının utanç
duyduğu bir cezaeviydi Guantanamo Cezaevi. Bugün için İmralı
Cezaevi de aynı niteliktedir değerli arkadaşlar. Orada,
insanlık dışı, sistematik bir işkence
uygulanmaktadır. Tecrit, zamana yayılmış bir ölümdür,
öldürme hâlidir ve insanlığa karşı bir suçtur. Buna duyarsız
kalmak, bunun üstünden atlamak, sırf Öcalan diye bunu duymazdan gelmek ne
bu Parlamentonun ne de bu ülkedeki yetkililerin yapabileceği bir
şeydir arkadaşlar. Kişiye göre hukuk, duruma göre hukuk
belirlenemez. Kişiye göre suç, kişiye göre bir yaptırım
uygulanamaz ve yaptırım içerisinde yaptırım uygulamak da
temel hukuk ilkelerinin askıya alınmasının açık
göstergesidir.
Değerli arkadaşlar, tabii, Türkiyedeki
hukuksuzluk, İmralı rejimi sadece İmralıyla
sınırlı kalmıyor, aynı zamanda bütün bir topluma
sirayet ediyor. Bugün işsizlik, aşsızlık, KHKler,
kadına, çocuğa yönelik şiddet, taciz, tecavüz işte bu
hukuksuzluktan kaynağını alıyor ve bütün bir ülke
sathına da ne yazık ki yayılıyor değerli
arkadaşlar. Burayı, bu yarayı kapatmazsak, İmralı
hukuksuzluğunu sonlandırmazsak hiçbir yerdeki hukuksuzluğa cümle
kuramayız. Demokrasinin en asgari ilkelerini yerine getirmezsek,
demokrasinin ön koşulunu gerçekleştiremezsek demokratik bir ülke
tahayyülüne yaklaşamayız bile değerli arkadaşlar ve bugünkü
bütün uygulamalar da bizi buradan uzaklaştırıyor.
Değerli arkadaşlar, bu hukuksuzluklara bir
örnek daha: 1 Şubat tarihinde, Malatya Ağır Ceza Mahkemesinde,
Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eş Başkanı sevgili
Gültan Kışanak ve DBPnin Genel Başkanı Sebahat Tuncelin
davası görüldü. Bütün bir mahkeme sürecinde huzurda bulunan, mahkemeye
getirilen Gültan Başkana hiçbir suçlama yöneltilemedi değerli
arkadaşlar. Bütün suçlamalar, Belediye Başkanlığı
döneminde ve diğer dönemlerde yaptığı konuşmalara
dairdir. Yani demokratik hakkını kullandığı için,
siyaset yaptığı için, sözünü söylediği için, fikir ve
düşünce hakkından faydalandığı için, bu
haklarını kullandığı için kendisine yönelik bir
yargılama süreci oldu.
Yine aynı şekilde, haksız hukuksuz
bir atama olan belediyelere kayyum ataması döneminde, demokratik
mücadeleyi, demokratik gösteri hakkını kullandığı için
sevgili Sebahat Tuncel de tutuklanmıştı. İkisinin
yargılanmalarından ne çıktı? On dört yılı
aşan, on beş yıla varan cezalar çıktı. Onlar bu
Meclisin birer üyesiydiler. Bu ülkede daha önce yaşadıkları
bütün hukuksuzlukları görmezden gelerek, aslında demokratik siyasette
ısrar etmişlerdi. Olan, bu ısrarın sonucu, sizin
iktidarınızda, sizin yargınızda on beş yılla
cezalandırılmak oldu.
Gültan Kışanak için şöyle
demişti zamanın Meclis Başkanı Bülent Arınç: Ben o
kadının yaşadıklarının yüzde 1ini yaşasam
dağa giderdim. Evet, Gültan Başkan dağa gitmedi, burada
kaldı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla)
Bitiriyorum Başkan.
BAŞKAN Toparlayın.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla)
Demokratik siyasette ısrar etti, bu ülkeye inandı, bu ülkenin
eşitlikten yana, özgür ve demokratik bir ülke olacağına
inandı ve bunun için, her aşamasında, 12 Eylül faşizmine
rağmen, 12 Eylül işkencelerine rağmen geldi ve kaldı. Ama
bunun karşılığında, on dört yılı aşan,
on beş yılın üzerindeki cezalarla cezalandırıldı.
Bunu herkesin düşünmesi gerekir.
Bugün sadece bizim şahsımızda,
Halkların Demokratik Partisinin ve Kürtlerin şahsında bu
kıyım yaşanmıyor. Bakın, her yerde açlık grevleri
var. ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı ve Halkın
Hukuk Bürosu avukatları açlık grevinde. Bugün her ne kadar CHP PM
üyesi Eren Erdem açlık grevini bitirdiğini ifade etse de bir
açlık grevi eylemine girmesi düşündürücüdür, bunu herkesin
düşünmesi gerekir ve iyi değerlendirmesi gerekir.
Hukuk bitmiştir, bunu bir kez daha ifade
ediyoruz.
Saygılar sunuyorum. (HDP ve CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, 60a göre yerimden bir söz talebim vardır uygun görürseniz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Her şeye
cevap vermeyin, iktidarsınız ya.
BAŞKAN Buyurun.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
28.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Muş Milletvekili Gülüstan
Kılıç Koçyiğitin (3/537) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sayın
konuşmacıyı dikkatle dinledim. Burada bazı konularda
fikirlerimizi belirtmek isterim. Uluslararası güçlerin çabaları,
Suriyede Türkiye Cumhuriyeti devletinin pastadan pay almak gibi bir gündeminin
olduğu, bunun için Suriye politikasını bu şekilde
şekillendirdiği gibi iddialar var. Bunların aslı
astarı yoktur. Türkiye Cumhuriyeti devletinin hiçbir ülkenin
toprağında gözü yoktur. Bugün de Genel Başkanımız,
Cumhurbaşkanımız grup toplantısında bunu dile
getirmiştir. Uluslararası güçlerin oyuncağı olanlar,
PKKnın Suriyedeki uzantısı olup, oradaki Amerikan askerlerine
esas duruşta bulunup selam çakan PKKlı teröristlerdir; bunu unutmamak
lazım.
AK PARTİnin Kürt
karşıtlığı politikalarından, bu iddialardan
bahsedildi. Bir kere, bizim herhangi bir vatandaşımıza
karşı bir karşıtlığımız söz konusu
olamaz, Kürtlere karşı da bir
karşıtlığımız söz konusu değildir.
MENSUR IŞIK (Muş) Tövbe,
estağfurullah. Tövbe, tövbe, hiç olur mu!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Toparlayın Sayın Grup
Başkan Vekili.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, bizim bir karşıtlığımız vardır,
doğru; bizim karşıtlığımız, PKK terör
örgütüne karşıdır. PKK terör örgütünün borazanlığını
yapan onun maşalarına ve elemanlarına karşıdır
bizim karşıtlığımız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, HDP sıralarından
gürültüler)
MENSUR IŞIK (Muş) Hastanedeki Kürtçe
tabelayla ne alıp veremediğin var senin?
MEHMET MUŞ (İstanbul) Bir kere,
şunu ifade etmek lazım: PKK, Kürtlerin temsilcisi değildir,
Kürtleri temsil edemez, böyle bir şey yok. PKK bir terör örgütüdür.
SALİHE AYDENİZ (Diyarbakır) Ne
alakası var?
MEHMET MUŞ (İstanbul) Kürtler ile
PKKyı yan yana koymak, onları eşit tutmak, böyle bir ifade
kullanmak, bu son derece yanlıştır. PKK bir terör örgütüdür.
Burada yaşayan Kürtler Türkiye Cumhuriyeti devletinin
vatandaşıdır. 82 milyon vatandaşımız vardır,
hepsi eşit haklara sahiptir ama derdimiz PKK terör örgütüdür; bunu ifade
etmem gerekir.
Bir diğeri: Yaşadıkları
ülkelerde sisteme entegre olmalarına engel AK PARTİymiş.
Değerli arkadaşlar, burada yaşayan 82 milyon vatandaş var.
Hiçbir zaman şöyle bir ifade duydunuz mu bizden: Türkiyede 75 milyon
kişi yaşıyor. ya da Türkiyede 72 milyon kişi
yaşıyor. ya da Türkiyede Kürtler hariç şu kadar kişi
yaşıyor. diye bir ifade şu Parlamentoda olan
milletvekillerinden duydunuz mu? Duymazsınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, toparlıyorum.
BAŞKAN Toparlayın.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Hükûmet
yetkililerinden duydunuz mu? Duymazsınız. Partimizden duydunuz mu?
Duymazsınız. Türkiye 82 milyon vatandaşıyla bir bütündür.
Ha, diğer ülkelerdeki uygulamalardan dem vurmayın, gidin
açıklamalarınızı oralarda yapın, buralarda değil.
Sayın Başkan, vatandaşın
sorununu çözmek devletin temel görevidir, burada herkes mutabıktır.
Hangi vatandaşımızın sorunu varsa devlet gereken
adımları atar, vatandaşının sorununu çözer. Fakat
vatandaşının sorununu çözmek, PKK terör örgütüne alan açmak, ona
etki alanı, nüfuz alanı oluşturmak demek değildir; bu
oluştuğu anda gereken yapılır. Barış söyleminin
altında PKK etkinlik alanı oluştursun, PKK istediği gibi at
koştursun, kusura bakmayın biz buna müsaade etmeyeceğiz.
Bir diğeri, Sayın Başkan, Öcalan,
diğer siyasi tutsaklar gibi... bir ifade kullanıldı. Öcalan
siyasi bir tutsak değildir, Öcalan işlediği suçlardan
dolayı yargılanmış, ceza almış bir mahkûmdur,
işlediği cinayetlerden dolayı
yargılanmıştır, dolayısıyla bunu burada çıkıp
siyasi mahkûmmuş gibi söylemek doğru değildir.
Dosyasını inceleyin, verilen mahkeme kararlarına bakın.
Teşekkür ediyorum.
SALİHE AYDENİZ (Diyarbakır) -
Mahkûmdur diye haklarını vermeme hakkın var mı?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan...
BAŞKAN Sayın Altay, buyurun.
29.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, İstanbul Milletvekili Mehmet
Muşun yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ben de müsaade
ederseniz Meclisi birife etmek istiyorum bu yaşanan tartışmalar
çerçevesinde.
Şimdi, tabii, Sayın Muşun
söylediklerine bir iki doğru dışında katılmam mümkün
değil.
Önce şunu söyleyeyim: Şu Mecliste Suriye
politikasını, Recep Tayyip Erdoğanın Suriye
politikasını şuraya çıkıp yüzlü yüzlü savunabilmek
büyük cesaret ister.
Şimdi soralım, bakalım, Türkiyede,
aslında uluslararası standartlara göre de mülteci de sayılmayan,
Suriyeden gelen 4 milyon insan var, Türkiye'nin dört bir yanında Suriyeli
sorunu var. Recep Tayyip Erdoğanın Suriye politikası sonucu
Suriyenin toprak bütünlüğü bugün için ciddi bir tehdit altındadır.
Dün Esad dediğine bugün Esed deyip, öbür gün tekrar Esad deyip,
sonra tekrar Esed diyerek şimdi de yeni Anayasaya sıcak
bakıyoruz diye merkezî yönetime...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENGİN ALTAY (İstanbul)
Başkanım, peşin beş dakika ver de böyle parça parça
kesilmesin.
BAŞKAN Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Aslında
Suriyeyle ilgili sorun şu: Erdoğanın tutarlı,
omurgalı bir politikası yok, günübirlik; günübirlik bile değil,
saatlik politikalarla Orta Doğunun ve Türkiye'nin güney
sınırlarının ateş çemberine dönüşmesinde Recep
Tayyip Erdoğanın çok büyük katkısı var. Yani AK
PARTİnin Suriye politikalarının ürettiği şey
barış değildir; ürettiği şey kandır, baruttur,
göçmendir. Mülteci politikasına, mülteci üreten savaş
politikalarına, emperyal güçlerin Orta Doğudaki sinsi
planlarının -maalesef üzülerek söylüyorum- bir maşası
olmaktan başka Türkiye'nin yaptığı bir şey yoktur. Ne
vardır? Kan vardır. Bir sürü insan ölmüş, 4 milyon insan
Türkiyeye girmiş, İdlibde 20-30 bin eli kanlı, vahşi
terör örgütü Türkiyeye sızmak için bekliyor. Ya, İdlib Hatayın
dibi, Türkiye'nin içi sayılır, 50 bin cihatçı terörist orada
duruyor; AK PARTİ de bir gün Amerikayla bir gün Rusyayla top çevirerek
iç politikaya Suriye meselesini malzeme yapıyor.
Milletvekili konuştu, düşüncelerini
söyleyecek, beğenirsin, beğenmezsin ama ben bir şeyi söyleyeyim:
Sayın Muş, güzel bir şey söyledi aslında, doğru bir
şey söyledi: Terör örgütleri bir ulusun temsilcisi, bir milletin
temsilcisi olmaz. Bu yönüyle PKK, Kürt halkının, Kürt ulusunun
temsilcisi değildir. demek de en son Mehmet Muşa düşer. Niye,
biliyor musunuz? Türk siyaset tarihine, literatüre Sayın Öcalan
ibaresini, ifadesini yerleştiren Recep Tayyip Erdoğandır.
PKKnın Kürt halkıyla bir ilintisi yoksa Oslodan başlayarak
Haburda, Dolmabahçede, İmralıda, Kandilde PKKyla kim
görüştü?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) PKKyla
görüşmeye arkadaşları ben yolladım, derdi olan bana
gelsin. diyen kim?
Siyaset, bu gibi işler biraz
tutarlılık ister. Dün öyle dedim de bugün böyle diyorum
Dün, benim
terör örgütü diye tanımladığım PKKyla düşüp
kalkacaksın, sonra gelip HDPye, 6 milyon oy almış partiye
Terör örgütü. diyeceksin. Bu hiçbir mantıkla, hiçbir akılla izah
edilemez.
MEHMET MUŞ (İstanbul) HDP sözcüsü
konuşuyor herhâlde. HDP sözcüsü oldu Engin Altay, şuna bak ya.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ben senin gibi
PKK sözcüsü olmadım. HDP legal bir parti.
SELAMİ ALTINOK (Erzurum) HDPnin avukatı
mısın sen?
ENGİN ALTAY (İstanbul) HDP sözcüsü
olmak, PKK sözcüsü olmaktan iyidir. Ayrıca, HDP kendini savunur.
SELAMİ ALTINOK (Erzurum) Onlar kendini
savunmaktan aciz mi?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ama bunu ahlaki
bulmuyorum, seçime giderken Cumhuriyet Halk Partisini terör örgütleriyle
ilişkilendirmek, ilintilendirmek gayriahlakidir.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Şu anda
savunuyorsun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Samimiyetsiz bir
yaklaşımdır. Abdullah Öcalana övgüyü ben düzmedim, siz
düzdünüz, AK PARTİliler düzdü, bir sürü AK PARTİli düzdü Öcalana.
(AK PARTİ ve CHP sıraları arasında
karşılıkla laf atmalar)
Öcalan Türkiyeyi ve bölgeyi en iyi okuyor. diyen
AK PARTİ yöneticileri var. Dün Apoyla düşüp kalkıp bugün her
vesileyle Cumhuriyet Halk Partisini terör örgütüyle ilişkili göstermek
siyaseten ahlaksızlıktır.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
FATMA KURTULAN (Mersin) Sayın Başkan
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Kurtulan.
30.-
Mersin Milletvekili Fatma Kurtulanın, HDPnin verdiği sözlerin
arkasında durma cesaretini gösteren parti olduğuna, halkların
kendi kaderini tayin hakkına inanılması ve Kürt sorununun
demokratik çözümünün masaya yatırılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
FATMA KURTULAN (Mersin) Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
HDPnin sözcüleri burada, her konuyla ilgili her
partide elbette ki düşüncesini belirtir. HDP burada, dimdik ayakta.
Kendisini savunabilecek, müdafaa yapacak, sözlerinin arkasında olma
cesaretini de her daim gösteren bir partiyiz, buradayız; AKP Grubuna bunu
hatırlatayım. (HDP sıralarından alkışlar)
Konuşmacımız AKPnin -uzunca bir
süreden beri- özellikle bir kanlı kumara girdiği Suriye
politikasını eleştirmiştir. Bu paralelde aslında Orta
Doğu politikasını, Orta Doğu siyasetini eleştirmiştir.
İran, Irak, Suriye, Türkiye bir bütünen, aslında biraz Kürtün
kolektif haklarına dair ki güç birliğini eleştirmiştir,
doğru olmadığını söylemiştir. Bunun örnekleri de
çoktur, çok defa bunu dile getirmişiz.
Aslında, terör örgütüyle bir pazarlık,
ilişki meselesi varsa AKP dönsün, kendisine baksın.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Evet, evet.
FATMA KURTULAN (Mersin) IŞİDle
girdiği kirli ilişkilerin, Türkiyeyi aslında bütünen bir
bataklığa sapladığını görmek gerekiyor. Bunun da
çok bariz örnekleri var, zamanımız yok bunları
ayrıntılandırmaya. AKP, özellikle Orta Doğu ve Suriye
politikasında Türkiyeyi daha fazla bataklığa götürecek durumdan
vazgeçip
Bir kez daha söylüyoruz: Oradaki tüm bataklığın nedeni,
Kürt düşmanlığı, Kürtün bir statü kazanmasının
engellenmesine yoğunlaşması. Bütün refleksleri buraya
çalıştığı için bir bütünen ülkemizi orada bir
bataklığa doğru hızla sürüklemeye çalışıyor.
AKPye bir kez daha çağrımız şu: Bu yol, yol değildir;
halkların kendi kaderini tayin hakkına inansınlar, burada da kardeşçe,
eşitlik ve adaleti sağlayarak Kürt sorununun demokratik çözümünü
masaya yatırsınlar.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Bülbül
31.-
Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün, Muş Milletvekili Gülüstan
Kılıç Koçyiğitin (3/537) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ve
İstanbul Milletvekili Engin Altay ile Mersin Milletvekili Fatma
Kurtulanın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Öncelikle, hatibin yapmış olduğu
konuşmada kin ve nefret söyleminin bizzat, ta kendisine şahitlik
etmiş olduk. Adı demokrasi, barış, hümanizm vesaire bütün
güzel sözlerle süslenmeye çalışılsa da burada Türkiye
Cumhuriyeti devletine ve Türk milletine karşı yönelen çok ciddi,
tehlikeli ve gerçek manada, Türk milletinin hak etmediği ağır
ithamlar söz konusu olmuştur. Bunun AKP iktidarına eleştiri
kisvesi altında yapılmasını da asla ve asla Türk milletinin
yutmayacağını da ifade etmek istiyorum. PKK terör örgütünü, onun
eli kanlı liderini ve şu an İmralıda,
kıydığı canlara, bu memlekete vermiş olduğu
zararlara karşı almış olduğu cezanın
infazının gerçekleştiği bir ortamda onu tutsak olarak ifade
etmek ve aynı şekilde, terör propagandasını bu Meclisin
kürsüsüne taşımak bizim asla ve asla kabul edebileceğimiz bir
tavır, bir duruş değildir. Türk milleti burada konuşulan
sözleri çok layıkıyla takdir edecek ve yerli yerine oturtacak
ferasete sahiptir.
Demin sayın grup başkan vekili de, HDPnin
grup başkan vekili de kendi kaderini tayin hakkı dâhil olmak üzere
birtakım şeylerden bahsetti; bu, kendi kaderini tayin hakkı da
dâhil olmak üzere ifade ettiği bütün hususlar Türk milletine, Türk devletine
yönelik hainane planların, mücadelelerin ta kendisidir. Bunlara, bu
politikaların yürütülmesine Milliyetçi Hareket Partisi asla ve asla göz
yummayacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Toparlayın Sayın Bülbül.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Ayrıca,
bugün Türkiye sadece seçime gitmiyor. Türkiye'nin şu an mücadele
ettiği hadiseleri göz önünde bulundurduğumuzda bugün Türkiyede
yürütülen bütün siyaseti, alınan savunma tedbirlerini, dış politikayı,
iç güvenlik tedbirlerini sadece ve sadece seçim yatırımı olarak
değerlendirmek en hafif tabiriyle gaflet, eğer bilerek
yapılıyorsa, bu millete, bu memlekete ihanettir çünkü Türkiye şu
an tarihinde çok az dönemde rastlanıldığı kadar büyük
tehditlerle boğuşmaktadır. Suriyenin kuzeyinde yaşanan
hadiseleri hafife almak, Irakın kuzeyinde yaşanan hadiseleri hafife
almak, Afrinde yapılan Zeytin Dalı Harekâtını gereksiz
saymak, Fırat Kalkanı Harekâtını Mehmetçikleri sanki ölüme
göndermiyormuş gibi tarif ve tasnif etmek bugün Türkiyede yapılacak
en büyük hatadır, en fahiş yanlıştır. Buna kim
düşüyorsa yarın tarih önünde bunun hesabını vermek
zorundadır.
Bu noktada, Sayın Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkan Vekilinin yapmış olduğu değerlendirmeleri de
vatandaşımızın takdirine sunmaktayım. Bu
değerlendirmeleri yaparken, Adalet ve Kalkınma Partisine bu
eleştirileri getirirken sol tarafına hiç dönmeksizin, sabah
akşam terör propagandası yapanları, İmralı canisine
sayın diyenleri ve Türkiyede bir kürdistan hayali kuranları
kalkıp tek bir kelimeyle eleştirmezken, Atatürkün partisi olarak
bunlara karşı tek bir söz söylemezken sadece ve sadece, sanki seçim
propagandası yapılıyormuş gibi, sağ tarafına
dönüp de eleştiriler yapılması halkımızın da
bizlerin de vicdanını sızlatmaktadır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bu noktada, Milliyetçi Hareket Partisi olarak her
zaman dile getirdiğimiz şeyi söylüyoruz: Bugün Türkiye için bir beka
problemi varsa bu sadece MHPnin, Adalet ve Kalkınma Partisinin beka
problemi değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Açıyorum.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Bu, Türkiye'nin
ve Türk milletinin beka problemidir ve bütün Türk milleti bu meseleye sahip
çıkmalıdır.
Hepinize teşekkür ediyorum, sağ olun. (MHP
ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Türkkan
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ben
sataşmadan, kürsüden söz istiyorum Sayın Başkan.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, ondan önce benim talebim var.
BAŞKAN Hayhay
Grup Başkan Vekili söz
istedi, bir Türkkana söz vereyim, daha sonra.
Buyurun.
32.-
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın, İstanbul Milletvekili Mehmet
Muşun yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Evet,
tartışmaları hayretle izliyorum Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri. Yani Adalet ve Kalkınma Partisi HDPyi yeni
keşfetmiş gibi, her şeyin yeni farkına varmış
gibi davranıyor. Bakın, HDP, emperyalistlerin Türkiyedeki
Balkanlaştırma politikasının birer maşalığını
yapıyor. Biraz evvel sayın grup başkan vekili de self determinasyon
hakkından bahsetti, Balkanlaştırma politikası odur
emperyalistlerin ve Yugoslavyayı 7 tane ayrı ülkeye böldüler bu
politikayla. Türkiyede oynanan oyun da bu. Bu oyun şimdi mi ortaya
çıktı? Hayır, bu oyun geçmişte de vardı ve
geçmişte siz bu oyunun birer oyuncusuydunuz. Aynı halayı çeken
iki koristtiniz, aynı halayda beraber oynadınız. Şimdi
seçim zamanı gelince birtakım ayrılıklarınız
varmış gibi gözüküyor ama aslında birileri de saklayamıyor.
Bakın, okuyorum size, Haziran 2014de Ülke televizyonundaki Bıçak
Sırtı programında: PKK terör örgütü değil, kendi
topraklarında belli bir siyasi programı hayata geçirmeye
çalışan bir politik harekettir. ifadelerini kullanıyor. Kim
bunu kullanıyor biliyor musunuz? Şu anda AK PARTİ
Tanıtım ve Medyadan Sorumlu Başkan Yardımcısı ve
eski Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu. Yani bu oyunun geçmişte
farkında değil miydiniz, yeni mi uyandınız, sizi bu kadar
değiştiren ne oldu? Zaten onların öfkesi size o: Ne güzel biz
beraber hendek kazıyorduk. O hendeği milletin hayrına
kazmıyorduk, siz de biliyordunuz, PKKlılar için kazıyorduk, siz
de göz yumuyordunuz, niye artık göz yummuyorsunuz? diye size
kızıyorlar, mesele budur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Bakın, 19 Ocak
2019da AK PARTİ -Hakkâri Spor Salonu- aday tanıtım
toplantısı, yine konuşan Orhan Miroğlu, HDPli seçmene
seslenirken şöyle diyor: Siyasi partileriniz kapatıldı bu
ülkede, milletvekilleriniz on sene hapishanede kaldılar. Bu sistemden size
ne, bu sistemi niye koruyorsunuz? Bu sistemin yol açtığı
baskı mekanizmaları en çok sizin partilerinize ve size oy veren
seçmene zarar verdi. dedik. Etkili oldu mu? Evet, olduk. diyor.
Referandumda biz hayır oylarına karşı 1 milyon 380 bin
civarında bir oy farkıyla kazandık Adalet ve Kalkınma
Partisi olarak ama HDP seçmeni referandumda bize ne oy verdi biliyor musunuz?
Tam 2 milyon oy verdi. diyor. Yani şu anda terörist dediğiniz HDP
grubuyla referandumu beraber yaptık diyor, 2 milyon da oy verdiler. Siz
terörist oylarıyla mı geçirdiniz? O zaman siz terör ortağı
mısınız, size sormak istiyorum. Şimdi sizin huzurunuzda
sadece Hakkârideki HDPli kardeşlerime değil, İstanbulda,
İzmirde, Mersinde, Adanada yaşayan HDPli kardeşlerime de
sesleniyorum ve diyorum ki: Sizin bu 2 milyon oyunuza AK PARTİ taliptir ve
bu oyları sizden istiyorum. diyor Orhan Miroğlu.
Bir tane daha, PYD/PKKyla ilgili bir şey
söyleyeceğim. Hani şu anda üzerinde çok laf edilen, PKKnın
Suriye kolu PYD ve YPGyle ilgili olarak bir hatırlatmada bulunmak
istiyorum size. Müslim 2013 yılında Türkiyeyi ziyaret etmişti
hatırlıyorsunuz. Bu ziyaretin ardından Müslim, Radikal
gazetesine röportaj vermiş. Türkiyeye eş başkan olarak ilk kez
resmî olarak davet edildiniz, ziyareti nasıl değerlendiriyorsunuz? sorusuna
şu yanıtı veriyor: Ziyaretimiz Türkiye Dışişleri
Bakanlığının isteğiyle oldu. Daha önce çeşitli
yollarla görüşmelerimiz olmuştu. Yani siz PYDyle geçmişte
iş birliği yapıyordunuz, bu yeni bir şey değil.
Şimdi yaptığınız iş birliği henüz ortaya
çıkmadıysa tarih bunu ortaya çıkaracaktır. Ama
Dışişleri Bakanlığı yetkilileri ilk defa,
görüşmenin İstanbulda olmasını istediler. Biz de bu daveti
kabul ettik ve görüştük. diyor.
Bakın, ben size bir şey daha
söyleyeceğim, bir fatura göstereceğim. Kuzey Iraktan gelen
peşmergeler Suriyedeki PYDlilere Türkiye üzerinden yardıma giderken
peşmerge konvoyuna eskortluk yapan devlet güçlerinin ve peşmergelerin
yediği yemeğin faturasını valilik ödüyor,
peşmergelerin faturasını; buyurun. Yani o YPGliler buradan geçiş
yaparken onlara yemek ısmarlayıp gönderdiniz. Sizler suç
ortağısınız. Birbirinizi çok kırıyorsunuz, ben de
onu seyrediyorum.
Teşekkür ediyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
FATMA KURTULAN (Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN Grup başkan vekiline söz
Sayın Altay bekliyor uzun süredir.
Buyurun.
33.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Sakarya Milletvekili Muhammed
Levent Bülbülün ve İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Şimdi, hem
bu değerlendirmeye, 2nci tura dâhil olmak istiyorum hem sataşma var
ama bir daha bir oraya git, bir buraya gel yapmayayım, buradan müsaade
ederseniz
BAŞKAN Kendinizi yormadan
ENGİN ALTAY (İstanbul) Evet evet, öyle
yapalım.
Şimdi, Sayın Başkan, tabii, bu
tartışmaların başlamasının asıl nedeninde
şu var: Bir yerlilik ve millîlik sevdası. Bu yerlilik ve millîlik
sevdası, aslında Recep Tayyip Erdoğanın değişik
kimi siyasi tasarrufları ve hırsları için Türkiyeyi
soktuğu bu sıkıntılı hâlden kurtarmak için aynı
zamanda bir mazeret, bir tutunacak can simidi, bir dal gibi.
Şimdi, yerlilik ve millîlik konusunda kimsenin
elinde bir terazi yok. Ama sayın mevkidaşımın Cumhuriyet
Halk Partisini Genel Başkanlarının
başlattığı yoldan yürüyerek terörle ilişkilendirmek
konusundaki ısrar ve çabasını sürdüreceği
anlaşılıyor ve diyor ki: Öcalana sayın diyenleri
destekliyorsun.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Hayır, söz
söylemiyorsunuz dedim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sen önce buraya
söyle.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Oraya söylüyorsan
buraya da söyle diyorum, söyle diyorum.
FATMA KURTULAN (Mersin) Kafamızı mı
kıracak?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bak,
dinlememişsin Sevgili Mevkidaşım, Recep Tayyip
Erdoğandır bu ülkede Sayın Öcalan diyen ilk. Sonra bak kimler
demiş? Bülent Arınç -ben severim ama demiş- Sayın Öcalan
demeyi ve PKK bayrağı açmayı suç olmaktan çıkardık.
demiş.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Oraya söyle onu.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Oraya niye?
Ortağı sensin.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Hayır,
onlara söyle. Sen buraya söylemiyorsun, sen buraya söylemiyorsun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sen bana
söyleyeceğine oraya söylesene. Sen beni eleştirdin.
Milliyetçi Hareket Partisinin 50nci kuruluş
yıl dönümünü de tebrik ediyorum, bütün ülkücü camiaya hayırlı
olmasını temenni ediyorum.
Ama Milliyetçi Hareket Partisinin Sayın Genel
Başkanı demiş ki: Herkesten cumhurbaşkanı olur, bir
bu Tayyip Erdoğandan olmaz. Ne değişti? Ben şimdi
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) 15 Temmuz,
15 Temmuz.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) 15 Temmuz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) O zaman 15 Temmuz
Tayyipi Cumhurbaşkanı yapmak için mi yapıldı? Ne
alakası var, ne alakası var?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Efendim
Hayır, olur mu?
BAŞKAN Açıyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Yani neyin
değiştiğini de ben sizin söylemenizi isterim yani herkesten
oluyordu, Tayyip Erdoğandan Cumhurbaşkanı olmuyordu; ne oldu,
ne değişti merak ediyorum.
Gelelim Sayın Muşa. Sayın Muş
Türkiye Cumhuriyeti devleti terörist. demiyor arkadaşlarımız,
devletin de insan haklarını ihlal ettiğini söylüyor; içinize
sinmiyor, rahatsız oluyorsunuz.
Peki, Şivan Perver Terör örgütü olan PKK
değil, Türkiye Cumhuriyeti devletidir. dedikten bir hafta sonra onunla
halay çekmek içinize siniyor mu? Ayıp değil mi, bu milletin
aklıyla alay mı ediyorsunuz? Bunları kabul etmek mümkün
değil.
Sayın Başkan, işin özü şudur:
Kimse kimseye milliyetçilik pazarlamayacak, kimse kimseye yerlilik pazarlamayacak,
kimse kimseye dindarlık pazarlamayacak. Hep söylüyorum, olan
AHMET ÖZYÜREK (Sivas) Atatürkçülük de
pazarlamayacaksınız!
ENGİN ALTAY (İstanbul) Atatürk senin
değil mi? Bizim değil, hepimizin, hepimizin.
AHMET ÖZYÜREK (Sivas) Sen o zaman
ENGİN ALTAY (İstanbul) Nerede
pazarladım? Ya, bırak arkadaş ya, bırak! Atatürkü bari
alet etmeyin. Hepimizin değeri, hepimizin değeri.
AHMET ÖZYÜREK (Sivas) Siz yapıyorsunuz!
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hepimizin
değeri, hepimizin değeri. (CHP sıralarından
alkışlar)
Kimse kimseye dindarlık pazarlamayacak.
Milletin vicdanından bunlar kaçmaz. Millet artık röntgen cihazı
gibi oldu, siyasetçinin içini de dışını da görüyor. Herkes
işine bakacak ve bir şey yapılmayacak, milletin aklıyla
alay edilmeyecek yoksa CHP-terör örgütü ilişkisi diye konuşmaya
devam ederseniz ben burada okumakla bitiremem. Öcalana
yaptığınız methiyeleri, Öcalana düzdüğünüz övgüleri
Ve hâlâ bu methiye ve övgüleri düzenler AK PARTİnin en üst düzey
yöneticisi ise çıkın, bu milletten önce bir özür dileyin, Allahtan
af dileyin, milletten özür dileyin. (CHP sıralarından
alkışlar) Akan her kanda ülkeyi yönetenlerin de terör örgütleri kadar
sorumluluğu vardır, görevlerinin gerektirdiği şekilde,
nitelikte ve vasıfta devleti teşekkül ettirmedikleri için.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Burada hep
söylüyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisi taziye çadırı değil.
Terör örgütü saldırıyor, askerimiz şehit oluyor,
çıkıyoruz, taziye diliyoruz. Meclis tabii ki taziye diler. Meclis
çözüm yeridir. On yedi yıldır sıfır terörle teslim
aldığınız Türkiyeyi ne hâle getirdiniz? Çıkın,
kalem kalem anlatın; devriiktidarınızda kaç kişi öldü, kaç şehidimiz
var, kaç sivil şehidimiz var? Bunlardan dolayı vicdan azabı duymuyor
musunuz? Çıkın, anlatın. Durup durup CHP-HDP ilişkisi,
iş birliği demeyin. O kürsüye HDP milletvekili oturuyor,
oturtmayın o zaman. Bu ülkeyi bu kadar bölmek istiyorsanız Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlık kürsüsüne Mithat Sancarı
oturtmayın. Oturtuyorsanız da burada edebinizle hareket edeceksiniz.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Fatma Hanım, buyurun.
34.-
Mersin Milletvekili Fatma Kurtulanın, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent
Bülbülün ve İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
FATMA KURTULAN (Mersin) Teşekkürler.
Sayın Başkan, MHP Grup Başkan Vekili
Sayın Bülbül konuşmasında benim, özellikle
konuşmacımızın, halkların kendi kaderini tayin
hakkını hainane politikaların bir uzantısı olarak
değerlendirdi. Suriyede eğer halklar birlikte, kardeşçe
yaşamayı tercih ediyorlarsa bunun neresi Türkiyeye batıyor,
Türkiyeyi neden ilgilendiriyor, onu sormak lazım. Afrinde ne istedi
Türkiye? Afrin nasıl bir zarar verdi Türkiyeye? Kendi hâlinde oradaki
halklarla birlikte kardeşçe yaşayan ve Türkiyeye tek bir taş
bile atılmayan bir bölgede Türkiye bir gece ansızın gelebilir.
dedi ve şu anda yüzde 80 halkı göç ederek orada IŞİD uzantılarına
teslim etmiş durumda.
Yine, Mehmetçike hakaret edildiğini söylüyor.
Ben şunu söylemek isterim; Türkiyede eskiden şöyle bir övünç
kaynağı vardı: Yapılan kamuoyu yoklamalarında ordunun
en itibarlı kurum olduğu söylenirdi. Ama şimdi yapılan
kamuoyu yoklamalarında ordunun bu ağırlığını
yitirdiği tartışmaları da var. Ben şunu söylemek
isterim: HDP ya da bu düşünceleri Mehmetçikin, ordunun
itibarını düşürmüyor, iki saniye içerisinde Genelkurmay
Başkanını götürüp bir partiye angaje ettiğiniz gün ordu
kendi ciddiyetini yitirdi. Oturun, biraz bunu tartışın diyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
Şimdi, yaptığımız tüm
konuşmalarda, Kürt sorununun demokratik çözümü dediğimiz tüm
konuşmalarda AKP karşılığında hemen PKKyi
söylüyor, biz söylemiyoruz mesela. Ama en çok resimlerini kürsüde gösteriyor,
propagandasını yapıyor, Sayın Öcalan niye dediğimizi
yargılıyor, kürdistan niye dediğimizi sorguluyor. Ancak her
grubun söylediği gibi, ancak onlar neden bu sürecin
başladığının hesabını sorarken
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Toparlayın Sayın Kurtulan.
FATMA KURTULAN (Mersin) Teşekkürler.
Bizler de her zaman dediğimiz gibi, AKPnin
belki bu ülkeye yaptığı en hayırlı bir işti,
tamamına erdiremediği bir işti diyorum tekrar, bunu yineliyorum
ve o dönem onlar da Sayın dedi, Sayın Başkan dediler, üç
yıl görüştüler -ki bir ağırlığı var-
savaşı bitirme gücünü gördüler. Şu an 285 kişi onun
üzerindeki tecridin kalkması için -birisi de milletvekilidir- bedenini
açlığa yatırmış ve her an -ne olur, içinizde de olsa
demeyin inşallah- kötü bir haber alabiliriz bunlardan. Bunu durdurmak
gerekiyor. Bir kez daha söylüyoruz: Bu sorunu seçim malzemesi yapmayın
arkadaşlar, bu aslında en çok dert olan HDPnin seçim stratejisinin
AKPde ve ortağı MHPde uyandırdığı
rahatsızlıktır. HDP bu stratejiyle tüm kayyumları saraya
gönderecek bu kararlılıkta ve Batıda dengeleri
sarsacaktır. Buna hazırlıklı olun, seçim sonuçlarına.
Teşekkürler. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Evet, bana göre gruplar, herkes kendi
düşüncelerini ortaya koydu. Son grup başkan vekili
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Grup Başkan
Vekili.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
Bir şeyi kayıtlara geçirmek istiyorum.
BAŞKAN Grup Başkan Vekiline söz verelim.
FATMA KURTULAN (Mersin) Sayın
Başkanım, bir durum var, hatibimiz kendi ifadesinin yanlış
olduğunu söylüyor. O bittikten sonra da, 60a göre de
ENGİN ALTAY (İstanbul) Söylediği
lafı çarpıttılar.
BAŞKAN Tabii, ben Grup Başkan Vekilinden
sonra söz vereyim.
Buyurun.
35.-
Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün, İstanbul Milletvekili
Engin Altayın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ve Milliyetçi Hareket Partisinin duruşunun net olduğuna
ilişkin açıklaması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Şimdi, Sayın Engin Altay, Ne oldu da MHP
bu noktaya geldi? veyahut da Dün böyle diyordunuz, bugün ne
yapıyorsunuz? noktasında bir soru sordu, Bunu açıklayın.
dedi.
Şimdi, CHPnin farkında
olmadığı veya baştan farkında olup her ne kadar
Yenikapı Mitingine gitme konusunda ciddi tereddütler geçirse de
sonrasında gidip o 15 Temmuz sonrasında Yenikapı Mitinginde
Sayın Kılıçdaroğlunun bulunması önemli bir hadiseydi,
biz de bunu memnuniyetle karşılamıştık. Fakat
sonrasında, 15 Temmuz yerine, bunun yerine Asıl darbe 20
Temmuzdadır. deyince, asıl ayrışma orada
başladı. Fakat, Milliyetçi Hareket Partisi liderinin söylediği
bir şey vardı: 15 Temmuz Türkiye için çok önemli bir hadisedir,
hafife alınmaması gerekir. Bu tarihten sonra Türkiyede siyaset
yeniden tarif edilmeli. Ve siyasi partilerin üzerinde bir sorumluluk
vardır, Artık kutuplaştırıcı siyaset değil,
uzlaştırıcı ve millî merkeze yönelik, millî bir duruşu
gerektirecek şekilde bir siyaset ortaya konulmalıdır. gibi bir
irade ortaya çıkmıştır. Bu irade çerçevesinde, Milliyetçi
Hareket Partisi, ortaya çıkan millî anlayış ne şekildeyse,
ne şekilde tecelli etmişse onun yanında yer almayı kendine
görev addetmiştir. Bu, siyasi bir birliktelikten öte, bir anlayış
birliğidir, bir hedef birliğidir; bu, Türkiyeye musallat olan
belaların bertaraf edilmesine yönelik bir birlikteliktir.
Şimdi, bu noktada, geçmişe dair
devamlı değerlendirmeler yapılırken, biz arzu ediyoruz ki
bugüne dair de, yarına dair de bir duruş gösterilsin. Evet, Haburu
eleştirebilirsiniz; evet, dün çözüm sürecini eleştirebilirsiniz fakat
unutulmaması gereken bir şey var
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - CHP de o dönemde
çözüm sürecini destekleyen bir partiydi.
Bugün Adalet ve Kalkınma Partisi Bunu
bıraktım, terörle etkin mücadele edeceğim; bu terörü,
bataklığında kurutacağım. diyorsa Milliyetçi Hareket
Partisinin bu anlayışla beraber olması gayet normaldir ve millî
bir duruştur. Fakat bunun karşısında, dün çözüm sürecine
destek olurken bugün hâlâ Türkiyede siyasetini ortaya koyarken PYDyi, YPGyi
terör örgütü olarak göremiyoruz, görmüyoruz. demekle, Afrin için
Dışarıda kalalım, içine girmeyelim. demekle, kendi
sözcülerinin Silahlı insansız hava araçları bu sivil halkı
öldürüyor. demesiyle veyahut da HDPyle olan ilişkiyi bu şekilde,
demin olduğu gibi tarif etmekle Türkiyeye faydalı bir tavır
ortaya konmuş olmuyor. Biz, bu noktada, bir netlik istiyoruz, bu noktada
bir tavır bekliyoruz; bunun dışında başka
söylediğimiz bir şey yoktur. Milliyetçi Hareket Partisinin
duruşu nettir ve geçmişiyle tutarlıdır. Milliyetçi Hareket
Partisi Teröre taviz yok. dediyse bugün de öyle diyor, dün de öyle diyordu,
yarın da öyle diyecek. Terörle mücadele eden kim varsa Milliyetçi Hareket
Partisi onlarla beraber olacaktır. Bunun dışında,
Türkiyede bu millî bir vazifedir. Bu noktada, diğer siyasi partilerin de
aynı duruşu göstermesinden sadece ve sadece milletimiz adına
mutlu oluruz, başka bir durum yok.
Teşekkür ederim efendim.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın milletvekiline bir
dakikalık bir söz vereyim, sonra
36.-
Muş Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğitin, Sakarya
Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine, Orta Doğu ve Türkiye'deki
yanlış politikaların PKK denklemine
sıkıştırılarak bertaraf edilemeyeceğine ilişkin
açıklaması
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, MHP Grup Başkan Vekili Türk
milletine hakaret ettiğimize dair bir belirlemede bulundu, özellikle de
AKP eleştirisinin millete hakaretin bir gerekçesi hâline
getirildiğini, bu kılıfla sunulduğunu söyledi. Bir defa bunu
şiddetle reddediyorum. Konuşmamın hiçbir yerinde, hiçbir Türkiye
halkına hakaret içeren bir maksat olmamıştır. Türkiye'de
yaşayan bütün halklar başımızın tacıdır ve
bu politikanın gereğidir ki şu anda grubumuzda her halktan, her
inançtan milletvekili temsil edilmektedir, temsil etmediklerimiz de öz
eleştirimizdir. Bunu bir kez ifade etmek gerekiyor.
İkincisi: Bütün yanlış siyaseti, Orta
Doğuda ve Türkiye'deki yanlış politikaları getirip sürekli
bir PKK denklemine sıkıştırarak bertaraf edemezsiniz. Bu
ülkede hukuk sorunu var, adalet sorunu var. Bu ülkenin bir milletvekili, bir
partinin PM üyesi, bu ülkede bir hukuk örgütünün genel başkanı
açlık grevine girmişse dönüp aynaya bakmanız lazım, bu
yaralara merhem olmanız gerekiyor. Yoksa sürekli, dönüp dönüp, biz Kürt
deyince PKK diyeceksiniz, biz ana dil deyince PKK diyeceksiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
Bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN Buyurun
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
Tamamlayayım, kayıtlara geçsin.
Biz eşitlik deyince PKK diyeceksiniz, sonra
gideceksiniz Afrindeki Kürtçe hastane tabelasını indireceksiniz,
bunu da gelip burada vatan millet meselesi olarak anlatacaksınız. Bu,
bir vatan millet meselesi değildir. Eğer burada bir vatan millet
meselesi olsaydı merak etmeyin, en başta HDP ve HDP Grubu bu noktada
tutum içerisinde olurdu. Bütün tarihi bu tutumun örnekleriyle doludur diyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Belge var bende.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.52
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.14
BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN
KÂTİP
ÜYELER: Şeyhmus DİNÇEL (Mardin), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
48inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Cumhurbaşkanlığı tezkeresinin
görüşmelerine devam edeceğiz.
VII.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Celal Adanın, Türkiyeyi
kimsenin bölüp parçalayamayacağına ilişkin konuşması
BAŞKAN Değerli milletvekilleri,
Türkiyeyi kimse bölemez, kimse parçalayamaz. Diyarbakırdan Edirneye
kadar milletimiz, bir bütünlük içerisinde, bayrağı hür, ezanı
hür bir Türkiyeyi inşa ederek devam edecektir.
Grup başkan vekillerimiz düşüncelerini ifade
ettiler; Sayın Mehmet Muş söz istemişti, farkına
varamadım ben.
Buyurun Sayın Muş.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
37.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, İstanbul Milletvekili Engin
Altayın ve Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan yaptığı
açıklamalarındaki bazı ifadelerine, AK PARTİnin Suriyenin
toprak bütünlüğünden yana olduğuna ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Ara verilmeden önce ben de kalkmıştım
ama ikinci, üçüncü turu bekledim, topluca cevap vermek istemiştim.
Şimdi, şunu da ifade etmek isterim: Ben
burada partimize yönelik, politikalarımıza yönelik haksız,
mesnetsiz ve doğru olmayan ifadelerle alakalı bir açıklama
yaptım. Burada CHPnin ismi geçmemiştir, CHPnin adı
geçmemiştir, CHPnin kurumsal politikası geçmemiştir, Engin
Altayın ismi geçmemiştir, cismi geçmemiştir fakat her ne
hikmetse ben bu Parlamentoda -kayıtlar incelensin lütfen, incelenebilir-
bir şey söylesem Sayın Engin Altay hemen oradan çıkıyor,
HDP yerine kendisi söz söylüyor. Buna gerek yok, bırak, onlar söylesin
söyleyeceğini. Yani bu, istisnasız oldu ve bunu en son da bu sefer
yaptı ve burada bana PKK sözcüsü gibi bir şey söyledi. Bir kere
bunu kabul etmem mümkün değil. Hem Sayın Altayın hem de benim
Parlamentodaki bütün konuşmalarımızı çıkartalım,
konuşmaları kimin yaptığı belli olmasın,
onları bağımsız 2 kişi okusun, oradan, bakalım,
kime PKK sözcülüğü çıkar bütün Türkiye görmüş olsun.
Sayın Başkan, Türkiye'nin, AK
PARTİnin Suriyede uyguladığı mesele, Suriyedeki
politikası bellidir. AK PARTİ Suriyenin toprak bütünlüğünden
yanadır, bunu ısrarla söyledik. Açıklamalarımıza
rağmen, ısrarla, sanki AK PARTİ Suriyeyi bölme noktasında
bir politikanın içerisindeymiş gibi bir dert içerisinde...
IŞİDden bahsediliyor, PKKdan bahsediliyor, PYDden bahsediliyor.
Bunların hepsinin Allah belasını versin. Bunlara her kim
sözcülük yapıyorsa, bunlara destek çıkıyorsa, bunlara lojistik
imkân sağlıyorsa, bunların sırtını
sıvazlıyorsa Allah bin belasını versin. IŞİDin
de, DEAŞın da, PKKsının da, DHKP-Csinin de, PYDsinin
de, istisnasız, her kim bunlara kırıntı kadar destek
veriyorsa Allah bin belasını versin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sayın
Başkan, burada AK PARTİ, PKKnın tasfiyesi için
çalışmalar yapmıştır, dert PKKnın tasfiye
edilmesidir. Silahlı da mücadele etmiştir PKKyı tasfiye etmek
için, pek çok uğraş ortaya koymuştur. Maksadı PKKnın
tasfiye edilmesidir. Çıkıp buradan, bunlar yokmuş gibi, bunlarla
sanki mücadele edilmemiş gibi bir mana çıkartıp Geçmişte
şunlar söylendi, bunlar söylendi. gibi bir ifade kullanmak doğru
değil. Biz ne zaman HDPnin siyasetine, yönetimine eleştiri getirsek
Sayın Altay çıkıyor 6 milyon insana terörist diyemezsiniz...
Bizim insanlara bir şey söylediğimiz yok, 82 milyon
yurttaşımıza da bir şey dediğimiz yok ama partilerin
siyasal yönetimleri, siyasal tercihleri ve siyasal duruşlarıdır
eleştiri konusu olan. Kusura bakmasın kimse, bizim söylemediklerimizi
söylemiş gibi kimse çarpıtmasın.
Bir diğeri: PKK terör örgütünün elebaşı
CHP-HDP iş birliği yapsın. dedi mi? Dedi. Ortak hareket
etsin. dedi mi? Dedi. Gereği yapılıyor şu an.
Bakın, Sayın Başkan, bana bu kadar
laf sayacağına Sayın Altay biraz soluna dönse, PKKyı terör
örgütü olarak görmeyenlere iki kelam ederdi, iki kelam; canlı bomba
cenazelerine milletvekili gönderen, hatta Terörist cenazelerine gitmeyenlere
soruşturma açarım. diyen partiye çıkıp iki kelam ederdi Sayın
Altay, bu kadar lafı bize söyleyeceğine.
Şunu söyleyeyim: HDP Ankara, İzmir,
İstanbulda neyin karşılığında aday
çıkarmadı? Hangi güç birliği oluşturuluyor? Bu güç
birliği kimlerle oluşturuluyor? Bu güç birliğinin içerisinde
bizim olmadığımız belli. Bu güç birliğinin içerisinde
kim var? O güç birliği içerisinde olanlar çıksın
açıklasınlar.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Gayet açık,
gayet açık...
MEHMET MUŞ (İstanbul) Dert şu:
Suçluluk psikolojisi, yakalandılar; fazla bağırarak, daha gür
sesle konuşmalar yaparak bu suçluluk psikolojisinin, bu
yakalanmışlığın milletin gözünden kaçırılacağını
düşünüyorlar. Arkadaşlar, merak etmeyin, biz bunları meydanlarda
da anlatacağız, bakalım millet kime inanacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET MUŞ (İstanbul) Bir diğer
konu: Burada Sayın İYİ PARTİ Grup Başkan Vekilinin
yapmış olduğu çeşitli... Ben bunlarla alakalı
kendisine cevap verme gereği hissetmiyorum. Sadece kendisine şunu
söylüyorum: Siyasi ve Hukuki İşlerden Sorumlu Genel Başkan
Yardımcıları Mehmet Salim Ensarioğlunun açıklamalarına
bir baksınlar, neler söylemiş, hangi beyanatlarda bulunmuş,
hâlen partilerinin siyasi ve hukuki işlerinden sorumlu yani siyaseti
belirleyen adam, o birimin başında bulunuyor; o
açıklamaları mevcuttur. İsterlerse ben kendilerine bunları
da gönderebilirim. Öcalanla alakalı neler söylemiş, hangi
açıklamaları söylemiş, hangi açıklamalarda bulunmuş,
kendileri bir baksınlar ona.
Bakın, burada, Sayın Altay, devlete Seri
katil. diyen sizin İstanbul İl Başkanınızdır.
Katil değil. diyor devlete, Seri katil. diyor İl
Başkanınız Canan Kaftancıoğlu, inkâr da etmiyor bunu.
Bakın, askerimizi, polisimizi şehit eden PKKlılara tek laf
söyleyemeyenlerle bu yakınlaşmayı inanın ben
anlayamıyorum, buna bir anlam veremiyorum. Biz yerlilik diyoruz,
doğru; millîlik diyoruz, doğru ama siz başka bir
sevdadasınız Sayın Altay. Siz bir HDP sevdasına
vurulmuşsunuz, dikkat edin bu sevda sizi başka yerlere götürmesin.
Sayın Altay, Suriye politikasına
gösterdiğiniz hassasiyeti terörle iş birliği yapanlara
karşı niye göstermiyorsunuz, onu da bir izah edin bize. Herhâlde bunu
saklayacak değilsiniz. Aslında, CHP ile HDPnin Suriye konusundaki
yaklaşımı, özellikle de PKK ve PYD konusundaki tavrı
aynıdır. Operasyonlara, Fırat Kalkanına da CHP
karşı çıkmıştı, Zeytin Dalına da CHP
karşı çıkmıştı, HDP de karşı
çıkmıştı, dolayısıyla aralarında bir
ortaklık söz konusudur.
Şunu da ifade etmek isterim: Sayın Altay,
lütfen şundan vazgeçin, biz hangi zaman, ne zaman burada HDPnin
yapmış olduğu açıklamalara, ortaya atmış
olduğu iddialara cevap versek, siz kendinizi onların avukatı
yerine koyup bize cevap vermeyin, istisnasız bu böyle olmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Bir şey daha
söyleyeyim: Sayın Altay, herhâlde Şahin Mengüyü inkâr edecek
değilsiniz, kendisi bir CHPlidir. Türkiyede Şahin Mengü
dediğiniz zaman nasıl bir CHPli olduğu ortadadır. Şu
an sizin içine düştüğünüz durumu gayet iyi açıklamaktadır,
gayet iyi özetlemektedir. İsterseniz bunun fotokopisini de gönderirim size
ama ısrar ederseniz bunlara, onun yaptığı açıklamaları
da
Ben söylemiyorum, sizin parti MYKnizde bulunmuş,
milletvekilliğinizi yapmış, ikinci kurucu Genel
Başkanınız Baykalın A takımında bulunmuş
bir kişi yapıyor bu eleştirileri. CHP diye bir parti kalmayacak
artık. HDP-PKK ilişkisi saklı değil. PKKnın
mücadelesi ve amacı belli. Seçimden öncesi
olağanlaştırılan ittifaklar, örtülü destekler âdeta ihanet
gibi.
Şu an bu kadarını söylüyorum,
ısrar ederseniz gerisini de okurum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Altay
Özellikle rica
38.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, İstanbul Milletvekili
Mehmet Muşun yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ve Cumhuriyet Halk Partisinin haksızlığa
uğrayanın yanında olduğuna ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ben makul bir
toparlamaya ses etmeyecektim ama epey konuştu.
BAŞKAN Olsun, gene de bir sataşmaya
meydan vermeden
ENGİN ALTAY (İstanbul) Evet,
vermeyeceğim. Aynı ses tonuyla, aynı sakinlikle benim de müsaade
ederseniz bir iki şey söylemem lazım, sondan geriye gidelim.
Şahin Mengünün söylediklerinden bahsetti
sayın mevkidaşım. Daha altı ay önce AK PARTİ
sıralarında oturan Selçuk Özdağın da söyledikleri var. Ben
okursam mahcup olursunuz. Ben okumayayım Selçuk Özdağın
söylediklerini.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Okuyabilirsiniz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Fırat
Kalkanına karşı çıktı CHP, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin Irak ve Suriyedeki varlığına karşı
çıktı. diyerek de yani üstlendiği göreve çok mütenasip olmayan
bir açıklamada bulundu. Meclis tutanakları ortada, Cumhuriyet Halk
Partisi Suriye ve Irak tezkerelerine kabul oyu vermiştir. Bir tezkereye
kabul oyu vermedik, Suriyeyle ilgili tezkere ve içinde 8 defa Suriye Merkezî
Yönetim ibaresi geçtiği için yani terörle mücadeleden ziyade Suriye
Merkezî Yönetimine savaş ilanı niteliğindeki bir tezkere
olduğu için hayır oyu verdik. Kamuoyunu böyle yanlış
bilgilendirmek grup başkan vekillerine yakışmaz. Bir bunu
söylemek isterim.
Devlete Seri katil. dememiştir İstanbul
İl Başkanımız ama malum, Türkiye'de bir seri cinayetler
zinciri yaşanmıştır. 7 Haziran-1Kasım seçimleri
arasındaki altı aylık süre içinde patlayan, patlatılan o
bombaların hangi derin güçler tarafından hangi amaçla
patlatıldığını Türkiye'de 7 yaşındaki çocuk
da biliyor.
MEHMET MUŞ (İstanbul) PKK terör örgütü
yaptı.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Buradan
kastım AK PARTİ değil, 7 Haziran ile 1 Kasım arasında
patlatılan bombaların hepsi aynı masadan verilen kumandayla
başlatılmıştır. Dolayısıyla, İstanbul
İl Başkanımızın devlete Seri katil. ifadesini bizim
kabul etmemiz de mümkün
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) HDPnin niye aday
çıkarmadığına HDP cevap verir tabii ki ama benim en
başta söylediğimde haklılığımı Sayın
Muş ortaya çıkardı. Yani gerçekten AK PARTİnin HDPyi
ötekileştirmesi, 6 milyon oy vermiş seçmeni ötekileştirmektir.
Yani biz Milliyetçi Hareket Partisine, Demokrat Partiye, Büyük Birlik
Partisine, Saadet Partisine -şimdi Adalet Partisi yeni bir açıklama
yaptı- Sen niye aday çıkarıyorsun? Çıkarmıyorsun?
diye söylemiyoruz. Bırakın kardeşim, demin söyledim, herkes siyasette
yaşananları izleyecek, bir değerlendirmede bulunacak. Yani
CHP-HDP kol kola. diye bağırarak iktidarınızı
muhafaza edemezsiniz, milletin aklıyla alay etmiş olursunuz.
Bir de şunu merak ediyorum: Terörle mücadele
etmeyin. diyen kim? Biraz önce öyle bir şey geldi. Kim Terörle mücadele
edilmesin. diyor? Biz başından beri şunu söyledik: Türkiye'nin
bir Kürt sorunu vardır ama bundan beslenen bir terör sorunu vardır.
Bunun çözüm yeri burasıdır dedik. O zaman dedik Ne Osloda ne
İmralıda ne dağda ne bayırda ne Kandilde bunu
çözemezsiniz. diye ama AK PARTİ tam tersini yaptı, şimdi başka
bir yol tercih etti. Şimdi Dün dündür. diyerek bunu izah ederseniz
yarın ne yapacağınızı bilemeyiz biz. Yarın ne
yapacağını bilemeyen insanlara devleti teslim etmek de
Beka,
beka diyorsunuz ya, işte, asıl beka sorunu, beş sene sonra ne
yapacağını kestiremediğin birisine devleti verirsen ortaya
çıkar. Bana göre, Türkiye'nin bu yerel seçimlerden kaynaklı bir beka
sorunu yoktur, Türkiye'de sadece ve sadece Recep Tayyip Erdoğanın
siyasi beka sorunu vardır. Mesele de bundan ibarettir. Belediye reisleri
seçilecek, beka sorunundan bahsediyoruz; böyle bir şey olabilir mi? Bir
ittifaka zillet, illet yakıştırmaları
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ben de
-işte, iki parti burada- diyorum ki: Sizin ittifakınız, kendi
içinde dumur, millet için kambur ittifakıdır. Sizin ittifakınıza
en güzel benzetme budur. (CHP sıralarından alkışlar) Ne
demek zillet, ne demek illet? Siyasette her vesileyle nezaket denecek,
şu denecek, bu denecek, ondan sonra ağzına geldiği gibi
konuşulacak. Kendi içinizde körelmiş bir partisiniz siz, onu
söyleyeyim.
Mehmet Muşa PKK sözcüsü demedim ben. Onu da
belirtmiş oluyorum.
BAŞKAN Tamam, peki, teşekkür ederiz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bitireyim.
Cumhuriyet Halk Partisi kim
haksızlığa uğrarsa, haksıza haksız der,
haksızlığa uğrayanın da yanında olur. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Bülbül
39.-
Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün, Cumhur
İttifakının milletin takdirine, desteğine mazhar olan,
Türkiyenin karşılaştığı
sıkıntılara karşı koymayı bilen ittifak
olduğuna ilişkin açıklaması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Efendim, çok
kısa, daha fazla uzamasını istemiyorum.
BAŞKAN Sataşmaya meydan vermeden
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Evet efendim,
evet, meydan vermeden
Cumhur İttifakına yönelik
tanımlamaları dinleyince bize de bir söz hakkı düştü.
Cumhur İttifakı, milletin, Türkiye
Cumhuriyeti devletinde yaşayan vatandaşlarımızın
takdirine mazhar olmuş, desteğine mazhar olmuş ve Türkiyenin
şu dönemdeki karşılaşmış olduğu
sıkıntılara karşı çelikten bir iradeyle karşı
koymayı bilmiş bir ittifakın adıdır. Aynı
zamanda, bu bir seçim ittifakı değildir; bu, Türkiyenin -işte,
beş yıllık falan deniyor ama- gelecek, 2023, 2053, 2071
vizyonunu ortaya koyan ve burada Türkiyenin hangi doğrultuda gitmesi
gerektiği hususunda bir yazılı senede de
bağlanmış, protokole bağlanmış, son derece ciddi,
aleni, şeffaf ve millet yararına olan bir ittifaktır. Ona
Cumhur İttifakı denmesinin de asıl sebebi budur, cumhurdan
aldığı destek de o ittifakın
başarısının ve ciddiyetinin de teyidi manasını
taşımaktadır. Bu noktada ifade edilen hususları kesinlikle
ve kesinlikle kabul etmiyoruz.
Bunun dışında, sadece seçim
ittifakı gibi gösterilip Türkiyede başka birtakım gündemleri
kendi arkasında barındırdığı her hâlinden belli
olan yapılara karşı birtakım eleştiriler getirmek ve
bunların yanlışlığını dile getirmek
yanlış olmasa gerektir. Şimdi, Türkiyede beka dediğimiz
şey, bir seçimi kurtarmak, bir seçimi -efendime söyleyeyim-
başarıyla tamamlamak için girişilen bir siyasi manevra
değildir. Bunun aksine, beka meselesi, 15 Temmuz gibi başarıya
kavuşamamış hain bir darbe girişiminin ardından
Türkiyede, Türk devletinde ortaya çıkan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya)
ve Türkiye
Cumhuriyeti devletinin en sinsi, kılcal damarlarına kadar
sızmış olan bir hainane yapının ve onun
arkasındaki üst aklın, emperyal güçlerin tamamen deşifre
olmuş olduğu bir ortamda, bölgemizin yeniden dizayn edilmeye
çalışıldığı bir süreçte Türkiyenin bu
sıkıntılara karşı göğüs gerebilmesi, bunlara
karşı dirayetli bir tutum takınabilmesi ve gevşek
yakalanmaması için, gevşeklik göstermemesi için ortaya
çıkmış bir durumda, bu atmosferde Türkiyeyi güllük gülistanlık
göstermek, etrafında hiçbir sıkıntı yokmuş -efendime
söyleyeyim- bir ada ülkesi, etrafımızda denizler, martılar
uçuşuyormuş gibi göstermeye çalışmak Türkiye
Cumhuriyetine, Türk milletine yapılacak en büyük
haksızlıktır, nesillerimize yapılacak en büyük
haksızlıktır. Biz bu meseleyi şu an çok ciddiye
alıyoruz, Türkiye Cumhuriyetine yönelen tehditleri bertaraf etmeye
kararlıyız. Bunu da gelecek nesillerimizin selameti için yapmaya
gayret ediyoruz.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A)
Tezkereler (Devam)
1.-
Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının; bölgede seyreden
Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemilerin
emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve uluslararası toplumca
yürütülen deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle
müşterek mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara
destek vermek üzere, Aden Körfezi, Somali karasuları ve
açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı
Kararıyla Hükûmete verilen ve 2/2/2010, 7/2/2011, 25/1/2012, 5/2/2013,
16/1/2014, 3/2/2015, 9/2/2016, 8/2/2017 ve 10/2/2018 tarihli 956, 984, 1008,
1031, 1054, 1082, 1107, 1136 ve 1179 sayılı Kararları ile birer
yıl uzatılan izin süresinin 10/2/2019 tarihinden itibaren bir
yıl daha uzatılmasına, ayrıca denizde terörizmle mücadele
harekâtlarına katkı sağlanabilmesi maksadıyla
unsurlarımızın bölge ülkeleri karasuları
dışında (2442 [2018] sayılı BMGK Kararı
gereğince Somali karasuları dahil olacak şekilde) denizde
terörizmle mücadele görevi için yetkilendirilmeleri ve bununla ilgili gerekli
düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından yapılması için
Anayasanın 92nci maddesi uyarınca izin verilmesine dair
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi (3/537) (Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Sayın Ahmet Ünal Çeviköze söz
veriyorum.
Süreniz yirmi dakikadır.
Buyurun Sayın Çeviköz. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk
Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara
suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde
görevlendirilmesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin
silahlı kuvvetlerini bu tür görevlendirmeler yoluyla başka ülkelere
göndermesi söz konusu oldukça Türkiye'nin dış politikasında
görülen yanlışlıklara dikkat çekmek de kaçınılmaz
oluyor.
Cumhurbaşkanlığı
İletişim Başkanlığından geçen hafta yapılan
bir açıklamada, hiçbir ülkenin Suriye politikasının
Türkiye'ninki kadar istikrarlı olmadığı belirtildi.
Şimdi bu cümlede sizce hangi kelime üzerinde durmak gerekir? Suriye mi
politika mı istikrar mı? Bu üç kelimenin aynı cümle içinde
yan yana gelmeleri dahi yeterince kavram kargaşasına yol açıyor.
Zira, Türkiye, komşusu Suriye'yi saymıyor, doğru dürüst bir
komşuluk politikası geliştiremiyor ve bu görüntünün de
adına istikrarlı demek komik oluyor. İstikrar olsa olsa
Türkiye'nin izlediği Suriye politikasındaki hatalar zincirinin
adı olabilir.
Gelin bu istikrarlı hatalar zincirini
şöyle madde madde hatırlayalım:
1) AKP, Suriyeyle, kriz öncesinde izlenen
komşularla sıfır sorun politikası kapsamında
kardeşim Esad söylemine oturtulmuş bir iyi komşuluk ilişkisi
içindeydi. O dönemde, bugünlerde Hükûmetin kulağına Putin
tarafından fısıldanan fakat bizim aylar öncesinden beri her
fırsatta hatırlattığımız Adana Mutabakatı,
21 Aralık 2010 tarihinde Ankarada dönemin Dışişleri
Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu ve Suriye Dışişleri
Bakanı Velid Muallim tarafından imzalanmış, dönemin
Başbakanı Tayyip Erdoğan tarafından gönderildiği
Türkiye Büyük Millet Meclisinde de 6 Nisan 2011 tarihinde kabul edilmişti.
2) Bunun üzerinden çok geçmeden Kardeşim Esad
Esed olmuş ve dönemin Başbakanı Erdoğan En kısa
zamanda Şam'a gideceğiz, Emevi Camisinde namaz kılıp
Suriyeli kardeşlerimizle kucaklaşacağız. demişti.
3) 2013 yılına gelindiğindeyse,
komşularla sıfır sorun politikası sıfır
komşuya dönüşmüş, Türk dış politikası
değerli yalnızlık politikasıyla tanışarak Orta
Doğuda yalnızlığını ilan etmişti. 2017
yılına gelindiğinde, yine bir Rusya seyahati dönüşü
Sayın Erdoğan Suriye ile birlikte
çalışılabileceğini ima etmiş, ardından, kendisine
sorulan ısrarlı sorulara cevap olarak da "Esad ile
görüşmedim, görüşmeye de pek niyetim yok" demişti.
4) Sayın Erdoğan son olarak
geçtiğimiz pazar akşamı katıldığı bir
televizyon programında Suriyeyle alt düzeyde dış politika
yürütülüyor, istihbarat örgütleri İlla liderler ne yapıyorsa biz de onu
yaparız. havasında olamaz. demiştir.
Sanırım burada yanlış bir
anlaşılma var: Dış politikayı istihbarat örgütleri
yürütmez. Dış politika alt düzeyde de olsa, üst düzeyde de olsa
dış politikayı yapan kurumlarca yürütülür; aksi takdirde, zaten
onun adı dış politika olmaz, istihbarat örgütlerinin kendi
aralarındaki sohbetler ve temaslar olur. Biz hiçbir zaman istihbarat
örgütleri temas etmesin demedik ama şunu açık ve net olarak hep dile
getirdik: Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin geleceğini
kurtarmak istiyorsak mutlaka -düşük düzeyde de olsa- Suriye Hükûmetiyle
bir temas imkânı yaratılmalıdır. Zira dünya artık bu
temasları kurmuştur, biz sınır komşusu olarak
ayrık otu gibi açıkta kalıyoruz dedik.
Değerli Milletvekilleri, Suriye
halkının acılarının dinmesi, bölgenin bir an evvel
huzura kavuşabilmesi için Adana Mutabakatı ilkelerine dönülerek
Suriye Hükûmetiyle derhâl temasa geçmenin yolları aranmalıdır.
Bölgedeki Arap ülkeleri Şam'da yeniden büyükelçiliklerini açarken
iktidarın Türkiyenin ve bölgenin geleceği için böylesine tarihî
önemde bir adımdan kendisini uzak tutması son tahlilde yine
Türkiyenin zararına olacaktır.
AKP iktidarı döneminde Suriye konusundaki
hatalar zincirine gelin örneklerle devam edelim. Krizin patlak vermesiyle
birlikte birkaç ay içinde başlayan göçmen ya da
sığınmacı akını ise Suriye'deki krizden etkilenen
aktörler arasında Türkiye'nin ilk sıraya yerleşmesini belirleyen
başlıca faktör olmuştur. Bu ülkeden gelen
sığınmacılara kapılarını en geniş
biçimde açan Türkiye'de şu an 4 milyona yakın Suriyelinin
yaşamakta olduğu belirtilmektedir.
Suriyeli sığınmacılar konusunda
Sayın Erdoğan "4 milyon Suriyeli
sığınmacının döneceği güvenli bölgeler
oluşturacağız." dedi fakat bunun kolay olmayacağı
çok açık ve net. Neden mi? Bakınız, 2010 yılında
yapılan Anayasa değişikliğiyle Meclise bağlı
denetim mekanizması olarak kurulan Kamu Denetçiliği Kurumu
Türkiyede Suriyeliler başlıklı bir özel rapor
hazırlayarak birkaç ay önce Cumhurbaşkanlığına sundu.
Raporda özetle şu ifadelere yer veriliyor:
Suriyeliler Türkiyenin bütün illerinde
yaşıyor. Kamplarda kalanların oranı ise yüzde 6,69a
düşmüşken, Suriyelilerin bir kısmı Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlığına geçmiş, bir kısmı ise
ülkemizde çalışma ve yatırım yapmaya
başlamışken, ülkemizdeki Suriyeliler için sadece yarın
gideceklermiş gibi politika üretmenin gerçekçi olmadığı
açıktır.
Mültecilerin çok önemli bir bölümünün Suriyeye
dönüşünü zorlaştıran pek çok faktör bulunmaktadır.
Suriyede barışın ve huzurun tesis edilmesi hâlâ yakın ve
orta gelecekte mümkün görünmemektedir. Kendilerini güvende hissediyorlarsa,
kazançları az da olsa bir işleri, yaşayacak ortalama
mekânları ve çocuklarını gönderebildikleri okulları varsa
savaş bitse bile dönmeleri oldukça zor olacaktır.
2011 yılından bu yana doğan toplam
Suriyeli bebek sayısının resmî sayılara göre 276.158
olduğu dikkate alındığında, bu husus bile
başlı başına kalıcılığın
işareti olarak okunabilecektir. Suriyelilerin yüzde 46sı yani 1,4
milyondan fazlası 18 yaş altındaki çocuk ve gençlerden oluşmaktadır.
Bu grubun ülkelerine dönmesi hem tek başlarına mümkün değildir
hem de aileler çocuklarının güvenli ortamda kalmalarını
daha da önemsediklerinden Suriyede mutlak barış, huzur ve güvenlik
sağlanmadıkça dönmeyi düşünmeyeceklerdir.
Hatta 3,4 milyon Suriyelinin artmasına da
hazırlıklı olmak gerektiği düşünülmektedir. On
yıl sonra Türkiyede 4-5 milyonu aşan bir Suriyeli nüfus olması
ihtimali yüksek görünmektedir; hem sınır bölgelerinden devam edebilecek
muhtemel geçişler hem de doğumlar sonucu doğal nüfus
artışı bu konuda etkili olacaktır.
Değerli milletvekilleri, herhangi bir
yanlış anlaşılma olmasın çünkü Türkiye'de
şiddetli bir algı operasyonunun yürütüldüğü malum. Sanki Türkiye
seçimlerden sonra IMF'ye başvurmayacakmış gibi bir algı
operasyonu sürdürülüyor, sanki Türkiye'de ekonomik kriz yokmuş gibi bir
algı operasyonu sürdürülüyor, sanki gıda fiyatlarındaki
artış yüzde 30u geçmemiş de vatandaşın
mutfağı alev almamış gibi bir algı operasyonu
sürdürülüyor. Cumhuriyet Halk Partisinin belli konulardaki tutumu hakkında
da sürekli bir algı operasyonuyla karşı karşıya
olduğumuz için şunu özellikle belirtmek isterim: Cumhuriyet Halk
Partisi olarak göçmenlere, sığınmacılara, mültecilere
değil, ülkemizi bir göçmen kampına dönüştüren yanlış
politikalara karşıyız. Türkiye, başta Suriyeliler olmak
üzere göçmenlerin sığınabileceği bir liman olmaktan çok
uzaktadır. Zira Türkiye 4 milyon Suriyeliye bir statü dahi verememektedir.
Bu insani dram Suriye'de iç savaşın başlamasına sebep olan
yanlış dış politikanın sonucudur. Daha fazla
gecikilmeden Türkiye'deki Suriyeliler için uyum politikaları
geliştirmek gerekmektedir. Hatta 21inci yüzyılın mevcut
koşullarını da dikkate alarak Türkiye 1951 tarihli Cenevre
Mülteciler Sözleşmesi'ne ilişkin tutumunu da artık gözden geçirmelidir.
Aksi takdirde ülkemizde kendilerinin ne olduklarını, hangi statüye
sahip olduklarını bilmeyen milyonlarca göçmen,
sığınmacı, misafir olarak nitelenen insanın
dramına ev sahipliği yapan bir ülke olmaktan öteye gidemeyiz.
Gerçeklerle yüzleşmek, kalıcılık
konusunda politikalar üretmek gerekmektedir, bunun adı da uyum
politikalarıdır. Mültecilerin geçicilik duygusu ve algısı
toplumsal olarak sürdürülebilir bir politika değildir.
Kalıcılığın düşünüldüğü ama geri dönüş
için çabanın gösterildiği bir süreç modelinin özellikle kayıp
kuşaklar bakımından daha az risk
taşıdığı açıktır.
Kamu Denetçiliği Kurumunun raporuna göre de,
uluslararası hukuka göre de 4 milyon Suriyelilere Hadi evinize gidin.
denilemeyeceği ortadadır. Hükûmet bunu bile bile seçim öncesi
sığınmacılar üzerinden politika yürütmekte, algı
operasyonları oluşturmaktadır.
Türkiye'nin, daha önce bu bölgeden yeni bir göç
akımı olabileceği gerekçesiyle karşı
çıktığı İdlib operasyonu da önümüzde bir kâbus gibi
duruyor. Heyet Tahrir el-Şam adlı terörist grubun bölgede son
dönemde güç kazanması, İdlibe yönelik bir askerî operasyon
olasılığını artırıyor. Kremlin bile
Türkiyeyle İdlib konusunda varılan anlaşmanın tam olarak
uygulanmadığını belirtiyor.
Dış politika konuşurken bir
başka algı operasyonuna daha işaret etmeden geçemeyeceğim,
o da Venezuela'daki durum. Cumhuriyet Halk Partisinin bu konudaki
yaklaşımı nettir, açıktır. Venezuela'da, taraflarca
krize siyasi çözüm bulunması konusunda Birleşmiş Milletler
tarafından verilen teklifi destekliyoruz ve Venezuela'nın
içişlerine müdahale anlamına gelecek hiç bir politikayı
desteklemiyoruz. Herhangi bir tarafı tutma yaklaşımı içinde
değiliz; partimizin öyle taraf tuttuğu, falan grubu desteklediği
gibi algı operasyonlarını da nafile çabalar olarak görüyoruz ama
iktidarın, Venezuela'nın iç meselesinde tarafsızlığa,
dengeliliğe ve Birleşmiş Milletlerin yaklaşımına
ters düşen, taraf tutan yaklaşımını da Suriye'de
izlenen politikalardaki yanlışlardan farksız buluyoruz. Neden
Türkiye'nin dengeli ve taraf tutmayan dış politikası
sürdürülemiyor? Cumhuriyetin kurulmasından beri sürdürülen dış
politika anlayışı "Taraf tutmayan bertaraf olur.
zihniyetiyle bozulduğundan beri bertaraf olan AKP dış politikasıdır,
değeri kendinden menkul yalnızlık da bu dış politikanın
eseridir. Biz tek bir taraftan yanayız; dünyanın neresinde olursa
olsun demokratik hak ve özgürlükleri, temel insan hak ve hürriyetlerini
askıya alan, masum insanları siyasi görüşleri ve fikirleri
nedeniyle hapislere atan, reel politik değil de mezhebi görüşlere
dayalı dış politika uygulayan ve uluslararası hukuk
kurallarını hiçe sayan her türlü iktidara karşıyız,
onların karşısında hak, hukuk ve adaletten yana
tarafız.
Hazır algı operasyonundan söz
açılmışken bir başka algı operasyonuna daha
işaret etmek isterim. Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemi, sürekli olarak Filistin halkının yanında olduğunu
ve Filistinlilerin haklarını kolladığını iddia
edip duruyor. Nasıl oluyor bu? Siz, daha Filistin nezdinde görev yapan
diplomatımızı görev yeri olan Kudüs'e gönderemiyorsunuz.
Filistin'de büyükelçilik açacağınızı söylüyorsunuz ama
değil büyükelçilik açmak, mevcut başkonsolosluğu dahi
sürdürülebilir bir misyon olarak kullanamıyorsunuz. Onun için, bütün bu
algı operasyonlarıyla Türkiye'de yaşayan halkın daha fazla
kandırılması mümkün değildir, olmayacaktır.
Değerli milletvekilleri, gelelim Avrupa
Birliğiyle ilişkiler konusuna. Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemi Avrupa Birliğiyle ilişkileri yeniden
canlandırmaya çalışıyoruz. diyor ve ekliyor: Sorunların
Türkiye'den kaynaklanmadığını biliyoruz. Seçim öncesi vize
serbestisinin hayata geçirilmesi konusu da ne hikmetse gündemden düşmüyor.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, Reform Eylem Grubunun
yeniden toplanmasını sanki Avrupa Birliğiyle yeni fasıllar
açılmış gibi sunuyor. Reform Eylem Grubunun toplanması
Avrupa Birliğinin gözünü boyamak için atılan bir adımdı
ancak yapılması planlanan reformlar ülkede sürekli olarak ihlal
edilen demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü ilkesinden
yoksun olmamalıdır. İktidarın, yapacağı
reformların arka planını layıkıyla güçlendirmesi gerekmektedir.
Yargıda reforma gideceğiz. deyip yargının
siyasallaşmasını önlemezseniz, insan hakları ihlallerinin
önüne geçmezseniz, gazetecileri, parlamenterleri, insan hakları
savunucularını, üstelik Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
kararları hilafına, hapislerde tutmayı sürdürürseniz bu
reformların hiçbir etkisi de olmaz, anlamı da kalmaz. Bizler, hukuku
uygularken lafzına baktığımız kadar ruhuna da
baktığımız bir demokratik gelenekten geliyoruz. Mevzuatçılıkla
sorunlar çözülmez; esas olan, yasaların arkasındaki ruha uygun olarak
hareket etmektir.
Bugün Yunanistan Başbakanı Çipras
Türkiye'ye resmî ziyarette bulunacak. Son derece cesur ve ileri görüşlü
bir devlet adamı anlayışıyla risk alan bir adım attı
ve ülkesinin yıllardır çözümsüz kalan Makedonya sorununu bir
çırpıda çözüverdi. Makedonya'nın isim sorununun çözümü,
Yunanistan'ın bölgesinde yeniden önemli bir aktör hâline gelmesi için de
önemli bir adım olarak görülüyor. Yunanistan dış
politikasını algı operasyonlarıyla değil, gerçekçi
devlet adamlığı ve akılcı hamlelerle yürütüyor. Böyle
olduğu zaman da, komşu coğrafyasında insani dramların
oluşmasını engelliyor, sorunlara seyirci kalmıyor.
Değerli milletvekilleri, Somali'de yaşanan
trajedinin ve Somali halkının insanca yaşayabilmesi için
yapılması gerekenlerin öneminin bilincindeyiz. Türkiye'nin, Somalili
denizcilerin, balıkçıların haklarının korunması
için başka cephelerde de girişimlerde bulunması gerektiğine
inanıyoruz. Bu konudaki düşüncelerimizi Aden Körfeziyle ilgili
tezkereler yüce Meclisimizin gündemine her geldiğinde söyledik. Daha
önceki tezkerelerde de yapmış olduğumuz gibi, bu
çağrımızı bu kürsüden bir kez daha yineliyoruz.
Deniz haydutluğu ve korsanlık,
uluslararası dayanışmayı gerekli kılan ortak
tehditlerden biridir. Bu karar, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
kararlarının sağladığı meşruiyete
dayanmaktadır. Bu bölgelerde deniz haydutluğu ve korsanlık yapan
çeteleri etkisiz hâle getirmenin çok güçlü donanmalara sahip olan büyük devletlerin
kapasitelerini aştığı ve uluslararası iş
birliği ve dayanışmayı zorunlu kıldığı
ortadadır. Somalinin yaşadığı
istikrarsızlığın giderilmesi için bu karar önemlidir,
Somali, doğu kıyısında ve geniş kıyı
şeridinde otorite ve kontrol sahibi değildir.
Korsanlık faaliyetleri uluslararası
ticareti ve deniz taşımacılığını olumsuz
şekilde etkilemektedir, dolayısıyla can ve mal emniyetine çok
ciddi tehdit teşkil etmektedir. Bu deniz yolunu yoğun şekilde
kullanan Türk gemileri ve denizcilerinin de bu tehditten ciddi şekilde
etkilenmeleri bu tezkereye olumlu bakmamız için önemli bir etkendir. Ayrıca,
Türkiye'nin Aden Körfezi civarındaki varlığı, dünya
barış ve istikrarına yapacağı olumlu katkı ve
ulusal çıkarlarımız için de büyük önem
taşımaktadır.
Sonuç itibarıyla, burada da söz konusu olan
Birleşmiş Milletlerin almış olduğu bir kararla uyumlu
hareket etmek olarak özetlenebilir.
Ancak bu tezkere hakkında bazı
sorularımız bulunmaktadır. 2010 yılından bu yana,
Somalideki korsanlığa karşı, Birleşik Görev Gücü
içerisinde yer alıyoruz. Var olan raporların verilerine göre, 2017
yılında, bir önceki yıla kıyasla, Somali suç
şebekelerinin hâlâ karmaşık saldırılar
yapabildiğini göstermiştir. Korsanlığın,
kıyı devletleri ve deniz güvenliği şirketleri
tarafından uygulanan çok çeşitli önlemlere rağmen, Afrika
Boynuzu'nda olduğu gibi, Afrika'nın batısında, Gine
Körfezi'nde de tehdit oluşturmaya devam ettiği yine aynı
raporlarda belirtilmektedir.
Korsanlık konusunda Aden Körfezinde hâlen bu
sorun çözülemiyorsa, sadece askerî önlemlere başvurmayı yeterli bir
yöntem olarak görmüyoruz. Türkiye olarak diplomatik ve siyasi çözüm önerilerini
de bu ülkelerle olan görüşmelerimizde gündeme almalıyız.
Önümüzdeki dönemde, tıpkı dış politikanın diğer
alanlarında olduğu gibi, bu bölgede de hataları, eksiklikleri
gözlemeye ve izlemeye, bunların düzeltilmesi için müdahalelerde bulunmaya
ve her şeyden önemlisi, Cumhuriyet Halk Partisi hakkında sürdürülen
komik algı operasyonlarına karşı yurttaşlarımıza
doğruları anlatmaya devam edeceğiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; belirttiğimiz bu hususlar çerçevesinde, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali Karasuları
ve açıklarında, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görev
yapmasına ilişkin 2009 yılından itibaren verilen iznin bir
yıl daha uzatılmasına ilişkin tezkereye Cumhuriyet Halk
Partisinin bu defa da olumlu oy kullanacağını belirtmek isterim.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Çeviköz.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Denizli Milletvekili Sayın Ahmet Yıldıza söz veriyorum.
Süreniz yirmi dakika.
Buyurun Sayın Yıldız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET YILDIZ (Denizli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aden Körfezi, Somali
karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde vuku
bulan deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri hakkında 2008
yılından bu yana Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
çeşitli kararlar almaktadır. Bu kapsamda, Türk Silahlı
Kuvvetleri deniz unsurlarının yurt dışında
görevlendirilmesine ilişkin yüce Meclisimizin son olarak 7 Şubat 2018
tarihli ve 1179 sayılı Kararıyla Hükûmete verilen bir
yıllık izin süresinin uzatılması maksadıyla Meclise
sunulan tezkere üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Açık denizlerdeki haydutluk, ayrıca
dünyanın istikrarsız bazı bölgelerindeki güvenlik riskleri ve
tehditler deniz taşımacılığını olumsuz yönde
etkileyebilmekte, global ekonomi için ve bizim için çok önemli olan fiyat ve
arz istikrarını bozmakta, bölgesel ve küresel kalkınma ile
uluslararası barış ve güvenliği tehdit edebilmektedir.
Ülkemiz, tarih, kültür ve kardeşlik
bağlarına sahip olduğu Somali ve civarının deniz
haydutluğu ve istikrarsızlık faaliyetlerine maruz kalmasına
tabii ki seyirci olamaz. Her ne kadar son dönemde -sayın hatibin
belirttiği gibi- deniz haydutluğu olaylarının Doğu
Afrikadan Batı Afrika sahillerine, bilhassa Gine Körfezine
kaydığı görülmekteyse de maalesef bahse konu bölgede yani Aden
bölgesinde hâlen deniz ticaretine yönelik tehdit de sürmektedir. Bu çerçevede,
Türkiye deniz haydutluğuyla mücadele alanındaki uluslararası
çabaları başından beri desteklemiş, Birleşmiş
Milletler, NATO, Avrupa Birliği ve Uluslararası Denizcilik Örgütü
bünyesindeki çalışmalara etkin şekilde
katılmıştır. Ülkemiz, Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin 1851 sayılı Kararı çerçevesinde deniz
haydutluğuyla etkin mücadele amacıyla oluşturulan emanet fonuna
da katkı sağlamaktadır.
Malumunuz olduğu üzere, yüce Meclisimiz, ilk
olarak 10 Şubat 2009 tarihinde kabul ettiği 934 sayılı
Hükûmet tezkeresiyle Aden Körfezi, Somali karasuları ve
açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde deniz ticaretine yönelik
tehditle mücadeleye ülkemizin aktif olarak katılmasını
onaylamıştı. Bu çerçevede Türkiye, birçok harekâtlara ve kuvvet
oluşumlarına katıldı, zaman zaman bazılarına da
komuta etti.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konuştuğumuz bölge, uluslararası deniz
taşımacılığı bakımından son derece
stratejik, dünya ticaretinin önemli bir bölümü bu güzergâh kullanılarak
gerçekleştirilmektedir. Bu itibarla bölgedeki deniz haydutluğu ve
silahlı soygun sorununun yarattığı olumsuz etkiler
bağlamında bazı rakamları paylaşmak isterim, az önce
hatibin de sorusu oldu. Süveyş Kanalı, Kızıldeniz ve Aden
Körfezi, Arap Denizi ve mücavir bölgelerden yıllık 20 binin üzerinde
ticaret gemisi geçiyor. Bazı istatistiki verilere göre anılan
bölgeden küresel ticaret faaliyetinin yüzde 20si geçiş yapıyor. Bu
da birkaç trilyon dolarlık meblağa tekabül ediyor. Bölgede deniz
haydutluğu faaliyetlerinin senelik 20 milyar dolar civarında bir
ticaret kaybına yol açtığı biliniyor. Dünya petrol
ihracatının da dörtte 1i yani 300 milyar dolar civarı keza bu
bölgeden geçiş yapıyor.
Ülkemiz ekonomisi de gelişmeye devam etmekte,
bununla bağlantılı biçimde dış ticaret hacmimiz de
hızla artmaktadır. Doğal olarak bu bölgeden geçen Türk
Bayraklı ve Türkiye bağlantılı gemi sayısı da
giderek artmaktadır. Anılan güzergâh, daha yoğun bir
şekilde ticaret gemilerimiz tarafından kullanılmaktadır.
Bahse konu bölgelerden yılda bin civarında gemimiz geçiş
yapmaktadır.
Tabii ki tezkerenin birinci amacı Türk
Bayraklı ve bağlantılı gemilerin korunması, ikinci
amacı dünya ticaretine ve bölgesel istikrara katkıda
bulunmaktır. Bu amaçla Ulaştırma ve Altyapı
Bakanlığımız deniz haydutluğu
saldırılarından kaçınmak veya gerçekleşmeleri hâlinde
bunları imkânlar ölçüsünde püskürtmek amacıyla Uluslararası
Denizcilik Örgütü bünyesinde hazırlanan uygulama kurallarını
Türkçeye çevirmiş ve Türk denizcilik sektörünün yararına
sunmuştur.
Sayın milletvekilleri, malumunuz, bölgedeki
deniz haydutluğu ve silahlı soygunla mücadele faaliyetlerinin
uluslararası meşruiyeti Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi kararlarına dayanmaktadır. Buna ilaveten, Somali
Cumhuriyetinin 13 Ocak 2009 tarihli kararı, Türk gemilerine Somali ana
karası açıklarındaki tüm sularda -kara suları dâhil olmak
üzere- deniz haydutluğu, silahlı soygun olaylarına
karşı fark gözetmeksizin müdahalede bulunma yetkisi vermektedir.
Somali Cumhuriyeti tarafından söz konusu yetki Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin her yıl kabul ettiği uzatma
kararlarıyla yenilenmektedir ve ilave bir işleme gerek yoktur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; belirttiğim ihtiyaçlar ve esasen Türkiye'nin hiçbir
global ve bölgesel inisiyatifin dışında kalmaması
anlayışıyla AK PARTİ Grubu olarak bu tezkereye olumlu oy
vereceğimizi belirtmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi bu vesileyle dış politika konusunda
yapılan bazı eleştirilere değinmeden geçemeyeceğim
çünkü ben diplomasiden geliyorum, seçilmeden önce de Dışişleri
Bakan Yardımcısı olarak bu konulara bakıyordum.
Şimdi, Yemen konusu bu tezkerenin
ilgilendiği bölgeyi de ilgilendiriyor dolayısıyla ona cevap
vermem lazım. Türkiye'nin Yemendeki politikası da söylemi de ilkelidir,
tutarlıdır, değişen koşullara göre tabii ki söylem
değişmektedir; bu, ilkesizlikten değildir, tarafların
uygulamalarıyla alakalıdır. Sorunun başında İran
destekli milislerin meşru hükûmeti devirme ve
azınlığın çoğunluğa tahakkümünü kurma
gayretlerine karşı tabii ki eleştiri getirilmiştir ve
koalisyona destek beyanında bulunulmuştur. Ancak ne zaman ki
koalisyonun askerî faaliyetleri aşırı güç kullanımına
yönelmiş, insani trajedi katlanılamaz hâle gelmiş, o zaman da
koalisyon eleştirilmiştir, ilkeli olan da budur.
Suriye konusu şu anda Türkiye'nin ve
dünyanın en karmaşık dış politika konusu ama ben
şunu söyleyebilirim: Türkiye bu aşamada ne
yaptığını bilmektedir. Aksi takdirde, bugün Afrinde,
Fırat Kalkanı bölgesinde, İdlibde iki süper güce rağmen
nasıl bulunurdu?
Ben yine, Bakan Yardımcısı
sıfatıyla El Baba kadar gittim, bazı harekât bölgelerini
gördüm, o zaman daha Afrin Harekâtı yapılmamıştı. Hem
Fırat Kalkanı Harekâtı bölgesindeki operasyonun isabetini hem de
Afrine harekât yapılması gerekliliğini bizzat yerinde,
yakından gördüm. Bu bakımdan yüce Meclisin, milletvekillerimizin bu
konuda müsterih olmasını dilerim.
Suriye konusu çok karmaşık. Buna
rağmen, askerimiz, diplomatımız gayet maharetli ve fedakâr bir
şekilde çalışıyor. Bu örnek bir çalışmadır.
Dünyada herkes de bunu takdir etmektedir. Sayın milletvekillerinin de
aynı tutumda olmasını dilerim.
Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Fikret Şahin, buyurun.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
40.-
Balıkesir Milletvekili Fikret Şahinin, Balıkesir Adliyesindeki
yangın söndürme sisteminden karbondioksit gazının
deşarjı sonrasında yaşanan zehirlenme olayından
sorumlu olanların tespit edilerek gerekli işlemlerin
yapılmasını talep ettiklerine ilişkin açıklaması
FİKRET ŞAHİN (Balıkesir)
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Dün Balıkesir Adliyesinde yangın söndürme
sisteminden karbondioksit gazının ani deşarjı
sonrasında toplam 67 vatandaşımız zehirlenme nedeniyle
hastanelere başvurmuştur. Hastaların çoğu ayakta tedavi
görmüş olup 21 vatandaşımız yatırılarak tedavi
altına alınmıştır. Sağlık durumu
ağır olan 3 vatandaşımızın tedavisine hâlen
yoğun bakımda devam edilmektedir. Tedavileri devam eden
vatandaşlarımıza acil şifalar diliyor, Adliye
çalışanlarına ve vatandaşlarımıza geçmiş
olsun dileklerimi iletiyorum.
Bu faciadan sorumlu olanların tespit edilip
gerekli işlemlerin yapılmasını talep ve takip
ettiğimizi Balıkesirli hemşehrilerime belirtmek istiyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN Süleyman Bey, buyurun.
41.-
Aydın Milletvekili Süleyman Bülbülün, su
taşkınlarının çiftçinin kaderi mi olduğunu, Büyük
Menderes Nehrinin dip temizliğinin ne zaman biteceğini,
Aydının afet bölgesi ilan edilip edilmeyeceğini ve çiftçilerin
mağduriyetinin önlenmesi için çalışma yapılıp
yapılmadığını Tarım ve Orman Bakanından
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Aydının Nazilli, Yenipazar, Efeler,
Koçarlı, İncirliova, Germencik ve Söke ilçelerinde
aşırı yağış nedeniyle Büyük Menderes Nehri
taşmış, binlerce dönüm tarım arazisi sular altında
kalmış ve Aydın çiftçisi büyük zarara
uğramıştır.
Sayın Tarım Bakanına sormak
istiyorum: Taşkınlar çiftçinin kaderi midir? Büyük Menderes Nehrinin
dip temizliği çalışmaları ne zaman bitecek ve
taşkınlardan tarım arazileri en az zarara
uğrayacaktır? Aydın, afet bölgesi ilan edilecek midir?
Yağış nedeniyle oluşan afetten dolayı tarım
arazileri su altında kalan çiftçilerimizin banka kredileri ve sulama
birliklerine olan borçları uzun vadeyle ertelenip faizleri silinecek
midir? Bu afet nedeniyle Aydınlı çiftçilerimizin mağduriyetinin
önlenmesi için bir çalışmanız var mıdır?
Teşekkür ederim.
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A)
Tezkereler (Devam)
1.-
Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının; bölgede seyreden
Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemilerin
emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve uluslararası toplumca
yürütülen deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle
müşterek mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara
destek vermek üzere, Aden Körfezi, Somali karasuları ve
açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı
Kararıyla Hükûmete verilen ve 2/2/2010, 7/2/2011, 25/1/2012, 5/2/2013,
16/1/2014, 3/2/2015, 9/2/2016, 8/2/2017 ve 10/2/2018 tarihli 956, 984, 1008,
1031, 1054, 1082, 1107, 1136 ve 1179 sayılı Kararları ile birer
yıl uzatılan izin süresinin 10/2/2019 tarihinden itibaren bir
yıl daha uzatılmasına, ayrıca denizde terörizmle mücadele
harekâtlarına katkı sağlanabilmesi maksadıyla
unsurlarımızın bölge ülkeleri karasuları
dışında (2442 [2018] sayılı BMGK Kararı
gereğince Somali karasuları dahil olacak şekilde) denizde
terörizmle mücadele görevi için yetkilendirilmeleri ve bununla ilgili gerekli
düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından yapılması için
Anayasanın 92nci maddesi uyarınca izin verilmesine dair
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi (3/537) (Devam)
BAŞKAN Şimdi, şahsı adına
ilk konuşmacı olarak Ankara Milletvekili Sayın Murat Emir Beye
söz veriyorum.
Buyurun Sayın Emir. (CHP sıralarından
alkışlar)
MURAT EMİR (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Silahlı Kuvvetlerin Aden Körfezi ve
civarında görevinin bir yıl daha uzatılmasıyla ilgili
olarak şahsım adına söz almış bulunuyorum ve
Silahlı Kuvvetlerin orada da, dünyanın başka yerlerinde de
barışa ve güvenliğe hizmet etmesi noktasında bizim parti
olarak da olumlu oy kullanacağımızı ifade etmek isterim.
Değerli arkadaşlar, bu vesileyle,
özellikle Suriye politikası üzerine çeşitli değerlendirmelerimi
sizlerle paylaşmak isterim. Türkiye dış politikası
özellikle 2010lu yıllara kadar yani sizin iktidarınızın
ilk yıllarında dahi kararlı, dengeli, olabildiği kadar
gerçekçi, hedeflerini belirlemiş, dışarıdaki
gelişmeleri Türkiye'nin olabildiği kadar az zararına
dönüştürmek noktasında ölçülü bir dış politikaydı.
Oysa 2010 yılından sonra, o yıllardan sonra, özellikle
Sayın Davutoğlu döneminde -tabii, Davutoğluyla beraber
Erdoğan dış politikası da demek lazım buna- stratejik
derinlik değil de stratejik sığlık
anlayışıyla aslında Türkiye, hayalci, maceracı,
mezhepçi ve sonuçlarında Türkiye'nin sonuna kadar zarara uğrayacağı
bir dış politikaya savruldu maalesef. Buna dengeli bir dış
politika demek olanaksızdı. Anımsayacaksınız
kardeşim Esaddan düşmanım, katil Esede doğru giden, Suriye
dış politikasını Esad gitsin.e indirgeyen, Esad
gitsin.e sıkıştıran ve orada kendine yakın, kendi
ideolojik duruşuna yakın bir ihvancı iktidar kurma, kurabilme
hayallerine kapılan bir anlayıştı ve bunun ötesinde,
anımsayacaksınız, o sıralar Orta Doğunun ve bölgenin
ağabeyi bizdik, bize sorulmadan hiçbir şey olamazdı, bütün dengeleri
biz belirlerdik, oyun kurucu biz olurduk. Oysa bunun nasıl bir macera
olduğu, Türkiye'nin bu durumda nasıl ağır bedeller
ödeyeceği, dış politikasında
Bakın, şu anda bir
sürü dış operasyonlar yapmamız gerekiyor, bedeller ödüyoruz,
Mehmetçikin kanıyla ödüyoruz, bir de ülkemizde 4 milyon civarında
Suriyeli sığınmacıyla baş etmek zorundayız.
Dolayısıyla bu politikaların yanlışlığı
ortaya çıktı, zaten siz de fark ettiniz, içinizden bazı
konuşmacılar, hatipler bu politikanın gözden geçirilmesi
gerektiğini söylerken aslında, Davutoğlu tu kaka edildi ama o
politikaların asıl mimarının Erdoğan olduğu
nedense kamuoyunun gözünden gizlenmeye çalışılıyor.
Değerli arkadaşlar, gelinen noktada,
Suriye politikasında bize iki ana görev kalmıştır yani oyun
kuruculuktan, orada iktidar değiştirmekten, Esedi göndermekten bize
iki temel görev kalmıştır. Bunlardan birincisi: Bu süreçte
sürekli desteklediğimiz, dünyanın dört bir yanından gelip bizim
sınırlarımızdan Suriye topraklarına girmesine
katkı verdiğimiz cihatçı milislerin, silahlı teröristlerin
İdlibde artık biz hamisi durumundayız maalesef ve İdlibin
temizlenmesi görevi bize verilmiştir. Astana süreciyle ve Soçi
Anlaşmasıyla maalesef bize düşen, büyük oranda bizim üzerimizden
Suriyeye giden cihatçıların tekrar süpürülmesi görevidir, orada
tutulması görevidir ve eğer biz burada bu görevi yapamaz isek büyük
bir mülteci akınıyla ve oradaki 70 bin-80 bin olduğu iddia
edilen cihatçı terörist grupların çok korkarız ki ülkemize sızmasına
kadar varabilecek bedeller ödeme riskiyle maalesef karşı
karşıyayız.
Değerli arkadaşlar, bize düşen ikinci
görev de IŞİDle mücadeledir. Anımsayacaksınız, Trump
bir gece aniden Suriyeden çekiliyoruz. dedikten sonra hemen
atlanmıştır, Evet, çekiliyorsanız çekilin,
IŞİDle biz mücadele ederiz. denmiştir. Ama bakın,
konuşmamın ilk bölümünü anımsayın, sizin IŞİDe
ne zaman terörist dediğinizi anımsıyor musunuz? Türkiyede
herkes IŞİD terörist derken siz onlara öfkeli çocuklar
diyordunuz. IŞİDin Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti tarafından ve
hatta Hükûmet içerisindeki bazı karanlık odaklar tarafından
nasıl korunduğunu, nasıl kollandığını sadece
10 Ekim Ankara Garı katliamı davasına, dosyasına bir
baksanız anlarsınız. Orada Yunus Emre Alagözün ve
yanındakilerin nasıl korunduğu, nasıl Suriyeye girip
çıktığı, nasıl oradaki cihatçı örgütlerden
eğitim aldığı, nasıl Türkiyedeki istihbaratın
görmezden geldiği ve nasıl oradaki bombalamanın
gerçekleştiği ve sonraki o karanlık elin o bombalamayı
gizlemek için nasıl çalıştığını görseniz,
bilseniz aslında Türkiye Cumhuriyetinin o zamanki IŞİDle o
karanlık ilişkisini de anlamış olacaksınız.
Bakın, o kadardı ki o sırada tüm dünya, hepimiz biliyorken bu
patlamayı IŞİDin yaptığını IŞİD
yaptı. bile diyememiştiniz, Bu bir kokteyl terör eylemidir. demiştiniz
çünkü o günlerde size IŞİD çok güzel görünüyordu, öfkeli
çocuklardı. Ama gelinen noktada artık IŞİDi temizleme
görevi de sizin üzerinizde. Şunu anlatmaya çalışıyorum:
Suriye politikası yanlış başladı, yanlış
yürütüldü ve bugün de artık çökmüş bir politikadır. Ve bu
çökmüş politikayı düzeltebilmek için de Mehmetçikle operasyon yapmak
zorunda kalıyorsunuz, güvenli bölge kurulsun diye uğraşmak
zorunda kalıyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, bakın, ekonomi
öylesine bir zor duruma geldi ki, Türkiyedeki hukuk devleti öylesine zedelendi
ki Brunson bırakılsın. dendiği anda hafif bir diklenme
oldu ama sonuçta Amerika alacağını aldı. Peki, siz ne
aldınız? Biz o krizi niye yaşadık? Hani Atilla gelecekti,
nerede Atilla? Hani siz hukuk devletiydiniz, kimse size parmak
sallayamazdı? Bakın, yetinmedi. Biz sizi ekonomik olarak
mahvederiz. dedi, niye gık çıkmadı? Sizden çıkan şu:
Biz açlığa da dayanabiliriz. Yani aç
kalacağımızın farkındasınız,
Direnebiliriz. diyemiyorsunuz Amerikaya ama diyorsunuz ki: Biz açlıkla
da mücadele edebiliriz, açlığa alışkınız. Yani
on yedi yıllık iktidarınızın sonunda getirdiğiniz
nokta insanlarımızın açlığa alışmalarıdır.
Şimdi, geliyorum tekrar o meseleye, o
tweetten sonra bakın Graham geldi, en üst düzeyde
karşılandı. Aynı gün Dışişleri Bakanı,
Savunma Bakanı, MİT Başkanı ve Sayın
Cumhurbaşkanıyla görüştü. Ne görüşülüyor? Oradaki güvenli
bölge görüşülüyor. Bakın, güvenli bölge aslında bizim açımızdan
son derece riskler içeren bir durumdur. Çünkü bu bize Çekiç Güçü anımsatmaktadır.
Oradaki güvenli bölgeyi kurmak isteyen Amerikanın hedefi, YPG-PYDyi
güvenli bir alanda tutabilmektir. Oysa bizim hedefimiz, YPG-PYDyi orada, en
azından ağır silahları noktasında bertaraf
edebilmektir. Dolayısıyla oradaki görev de son derece riskli ve
tehlikelidir ve son derece dikkatli olunması gerekir.
Şimdi, asıl yapılması gereken,
ilk yapılması gerekendi yani Suriyenin toprak bütünlüğüne
saygı duymaktı. Oysa biz komşudaki yangına körükle gittik,
benzinle gittik. Bakın, Esed kendi ülkesi içerisinde katliamlar
yapmış olabilir ama onunla Amerika görüşüyor, Rusya
görüşüyor, İran görüşüyor, Suudi Arabistan görüşüyor, Katar
görüşüyor ama siz görüşmüyorsunuz. Neden? Çünkü öyle bir angajmana
girdiniz ki Esed gitsin, ne olursa olsun.a indiniz ama bugün de artık
anladınız ki bu politika son derece yanlış, dönmek
lazım bir şekilde, Suriyenin toprak bütünlüğüne saygı
duymak lazım; onu öyle Astana sürecinde 1inci maddeye yazmakla olmuyor,
fiilen buna saygı duymak lazım. Bunun için de oradaki yeni anayasa
yapımına katkı vermek lazım. Türkiyenin geleceği
Suriyenin toprak bütünlüğündedir, orada barış
olmasındadır, orada Türkün, Kürtün, Arapın, bütün etnik
yapıların kendi içerisinde barış içinde
yaşayacağı bir oluşumun kurulmasındadır ve
Türkiyenin buna katkı vermesi gerekir ama bunu yapmak yerine hâlâ
yanlış yerlerde dolaşıyoruz. Ama fark edilmiş
olacağını umuyorum ki kendisi, Sayın
Cumhurbaşkanı Canım, zaten liderlere bakacak değil ya
istihbarat örgütleri, onlar kendi aralarında görüşüyorlar.
şeklinde bir açıklama yaptı. Olmaz Sayın
Cumhurbaşkanı, olmaz. Yani burada siyasi iktidar var ve
yapılması gereken, siyasi iktidarın,
Cumhurbaşkanının başta olmak üzere sorumluluğu ele
almasıdır ve Suriyedeki barış için, Suriyenin toprak
bütünlüğü için ve artı, ülkemizdeki hem Suriyeden gelebilecek o
terör tehdidinin önlenmesi hem de Türkiyedeki
sığınmacıların bir an evvel insani koşullarda
Suriyeye gönderilmesinin yolunun açılması gerekir. Bunun için
artık o siyasi angajmanlardan, o söylemlerden vazgeçmek gerekiyor, bu ilk
anda zor gelebilir.
Bir şeyi daha söylemek isterim, değerli
arkadaşlarım, sürem biterken. Şimdi, bakınız, millî
dış politika, kemikli dış politika, omurgalı
dış politika ancak ve ancak millî bir savunma politikasıyla
olabilir. Ama sizin millî bir savunma politikası yürütme
olanağınız yok. Tank Palet Fabrikası gibi bir göz
bebeğini dahi Katarlılara peşkeş çekecek kadar gözü
dönmüş, gözü parayla dönmüş bir siyasi iktidarsınız, ne
yerlisiniz ne de millîsiniz. Ayrıca da Katarla öylesine bir iş
birliği içerisindesiniz ki bakın
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Toparlayın Sayın
Milletvekili.
MURAT EMİR (Devamla) -
Kıbrısın güneyinde yapılan o doğal gaz
aramalarına, Katarla birlikte yapılan doğal gaz
aramalarına ses çıkaracak kadar dahi gücünüz yok. Sizin bu Katara
bağlılığınız, sessizliğiniz nereden geliyor?
Siz hangi cüretle Tank Palet Fabrikasını Katara peşkeş
çekiyorsunuz; hangi cüretle, hangi bedeller karşılığında
-yeşil dolarlar karşılığında mı?- bütün
millî politikalarımızda Katara boyun eğiyorsunuz? Bunu da
sormak isterim.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Bostancı.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
42.-
Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Ankara Milletvekili
Murat Emirin (3/537) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı
Tezkeresi üzerinde şahsı adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
AK PARTİnin yürüttüğü dış
politika her merhalesiyle bu milletin çıkarları istikametinde bir
politikadır, arkasındaki akıl, arkasındaki asli saik budur.
Murat Beyin konuşmalarını dinlediğimizde sanki Suriyeyi
karıştıran AK PARTİ ve onun Suriyeye yönelik
yaklaşımlarıymış gibi bir izlenim doğuyor. Esasen
Murat Beyin kendisi de bilecek ve takdir edecektir ki Suriyede yaşanan
iç karışıklıklar Orta Doğu coğrafyasındaki
Arap Baharı dediğimiz hadiseler sonrasında sadece Suriye
değil, Irak, Mısır, Tunus, bütün o ülkeleri etkileyen bir
küresel hayaletin neticesinde ortaya çıkmıştır.
Dolayısıyla Suriyedeki olay, kendi iç dinamikleri kadar, küresel
aktörlerin elinin, vesayetinin, girişimlerinin, entrikalarının ve
hesaplarının olduğu gelişmelerin ürünüdür. Burada en son
değerlendirilecek ülke Türkiyedir. Takdir edersiniz ki Türkiyeye yönelik
eleştiri getirmezden önce, asli unsurları, orada olup bitenlerin asli
faillerini iki kelimeyle de olsa eleştirmek hakkaniyet gereğidir diye
düşünüyorum.
Bir başka husus: Hiç kimse DEAŞlı
teröristler için öfkeli çocuklar demedi. Buna ilişkin bir propaganda
var. Bu konuda, sözü söylediği söylenen kişi, mahkeme açmış
olduğunu ifade etmiştir. Bu da kamuoyu tarafından bilinmektedir.
Bir başka husus: DEAŞlı
teröristlerin kimlerin hamiliği altında Suriyede iş
çevirdiğini dünya âlem biliyor. Rakkada bunları kimler
çıkarttı, hangi aracılar kullanıldı, İngiliz
gazeteleri bunları nasıl yazdı, burada o küresel güçlerin elleri
hangi araçları kullanıyor, emin olun
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Suriye
olaylarına ilişkin, buradan Türkiyenin iç politikasına ne
çıkartabiliriz? aklından önce gerçekten de Suriyenin kendi içine,
kendi dinamiklerine ve buradaki küresel hayata ilişkin bir analiz daha
doğru, daha hakkaniyetli ve Suriye birliğini sağlayacaksa bunun
da arkasını tahkim edecek bir yaklaşım olur diyorum.
Teşekkür ediyorum.
MURAT EMİR (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Emir.
43.-
Ankara Milletvekili Murat Emirin, Ankara Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ve Suriyedeki yangını AKPnin
çıkartmadığına ama Emevi Camisinde namaz kılma hayali
kuranın AKP olduğuna ilişkin açıklaması
MURAT EMİR (Ankara) Sayın
Başkanım, sayın grup başkan vekili benim yanlış
bir ifadede bulunduğumu, aslında kimsenin öfkeli gençler
demediğini ve o kişinin de mahkeme açıp bu davayı
kazandığını ifade etti. Ancak ben şimdi internete
kısaca baktığımda da YouTubeda görüntüleri olan Sayın
Ahmet Davutoğlunun IŞİDe katılanlar öfkeli gençlerdir.
dediği sözü vardır, öfkeli çocuklar sözü vardır, YouTubeda da
vardır, internette de vardır, her yerde vardır. Hiçbir mahkeme
böylesine tarihî bir hatayı temizleyemez elbette. Bu, sadece Sayın
Davutoğlunun bir yanlışı da kabul edilemez. O politika
bütünüyle çökmüş bir politikadır. Elbette Suriyedeki o
yangını Türkiye veya AKP çıkartmamıştır. Ama
yangına körükle giden de AKPdir. Emevi Camisinde namaz kılma hayali
kuran da AKPdir. Maceracı politikasının bugün bedellerini
ödemek zorunda kalıyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bostancı.
44.-
Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Ankara Milletvekili
Murat Emirin yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara)
DEAŞın bir terör örgütü olarak ilan edilmesi sırasında
Sayın Ahmet Davutoğlu yönetici makamlarda bulunuyordu,
dolayısıyla DEAŞa bakışı bellidir. YouTubeda
MURAT EMİR (Ankara) Değişti,
tamamen değişti.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Hayır,
hiçbir şekilde değişmiş değildir. DEAŞ
meselesinde de bu terör örgütünün asli hamilerini görmeye davet ediyorum
arkadaşları.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Grup Başkan
Vekili.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Kayıtlara geçmesi
açısından söylüyorum efendim.
Sayın grup başkan vekiline
hatırlatmak isterim. Arap Baharıyla başlayan bir sürecin
devamıdır Suriye olayı. dedi. Gerçekten şimdi videolardan
falan, tweetlerden falan bahsediyoruz ya, AKPnin Genel Başkanı
Recep Tayyip Erdoğanın Arap Baharı döneminde bütün
televizyonlarda konuşması aynen şöyledir: Ben bu konuda
görevlendirildim. Ben bu projenin eş başkanıyım.
demiştir. Hem o projenin eş başkanı olacaksınız
hem Suriyeden sorumlu olmayacaksınız; hem o politikanın eş
başkanlığını devam ettireceksiniz hem dökülen kandan
sorumlu olmayacaksınız; hem o politikada binlerce Müslüman
katledilecek, siz eş başkan olarak bundan sorumlu olmayan bir
Cumhurbaşkanı olarak İslam dünyasında masum ve mağdur
olacaksınız. Bu, mümkün değildir. Sizin tam bunun ortasında
eş başkanlığınızla birlikte iki eliniz Müslüman
kanlarının içindedir. Bunu Türkiye de İslam dünyası da
unutmayacak.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Aslında
böyle bir usul çerçevesinde söz almak istemezdim. Ancak bizim, Sayın
Cumhurbaşkanımızın Orta Doğuya yönelik
yaklaşımı bütün Orta Doğu halklarının,
ülkelerinin huzuru, selameti ve refahı istikametinde bir politikadır.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Hangisinde refah var,
hangisinde huzur kaldı?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Orta Doğuda huzur
mu var efendim?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) - Burada, Orta
Doğunun huzurunu bozan terör örgütleridir ve onlara karşı da
mücadele konusunda ne yaptığımız bellidir. Bizim
yaklaşımlarımız tarihen kayıtlıdır,
geleceğe kayıtlıdır.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
ben, bir sadece not olsun diye söylüyorum.
Tövbe kapısında zabıt tutan melek
isyan etti artık, Bunların tövbelerini yazacak yer kalmadı, Ya
Rabbi, beni bu görevden al. diyor. Tövbe kapısındaki meleği
bile bu kadar çok kendinize isyan ettirdiniz. Her
yaptığınızı inkâr ettiniz, her
yaptığınızı inkâr ettiniz, her
yaptığınızı inkâr ettiniz, geldiğiniz noktada
inkâr kapısında Allaha yalvarmaktan başka hiçbir
şansınız kalmadı.
Teşekkür ederim. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A)
Tezkereler (Devam)
1.-
Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının; bölgede seyreden
Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemilerin
emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve uluslararası toplumca
yürütülen deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle
müşterek mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara
destek vermek üzere, Aden Körfezi, Somali karasuları ve
açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı
Kararıyla Hükûmete verilen ve 2/2/2010, 7/2/2011, 25/1/2012, 5/2/2013,
16/1/2014, 3/2/2015, 9/2/2016, 8/2/2017 ve 10/2/2018 tarihli 956, 984, 1008,
1031, 1054, 1082, 1107, 1136 ve 1179 sayılı Kararları ile birer
yıl uzatılan izin süresinin 10/2/2019 tarihinden itibaren bir
yıl daha uzatılmasına, ayrıca denizde terörizmle mücadele
harekâtlarına katkı sağlanabilmesi maksadıyla
unsurlarımızın bölge ülkeleri karasuları dışında
(2442 [2018] sayılı BMGK Kararı gereğince Somali
karasuları dahil olacak şekilde) denizde terörizmle mücadele görevi
için yetkilendirilmeleri ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin
Cumhurbaşkanı tarafından yapılması için
Anayasanın 92nci maddesi uyarınca izin verilmesine dair
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi (3/537) (Devam)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. Şimdi, tezkereyi oylarınıza
sunacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
İç Tüzükün 37nci maddesine göre verilmiş
bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
B) Önergeler
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin
(2/439) esas numaralı 19/10/2015 tarih ve 5411 sayılı
Bankacılık Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi (İhlas Finans Mağdurlarının
Alacaklarının İadesi) Hakkında Kanun Teklifi'nin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/18)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
(2/439) esas numaralı 19/10/2015 tarih ve 5411
sayılı Bankacılık Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi
(İhlas Finans Mağdurlarının Alacaklarının
İadesi) Hakkında Kanun Teklifimin İç Tüzük'ün 37'nci maddesi
uyarınca doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını arz
ve talep ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Akif Hamzaçebi
İstanbul
BAŞKAN Teklif sahibi olarak İstanbul
Milletvekili Sayın Mehmet Akif Hamzaçebiye söz veriyorum.
Süreniz beş dakikadır.
Buyurun Sayın Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Özel İhlas Finans Kurumuna
para yatırıp da yatırdığı paraları on sekiz
yıldır geri alamayan vatandaşlarımızın
mağduriyetini gidermeyi amaçlayan bu teklifin tam on dört yıllık bir
geçmişi var. On dört yıl önce, 2005 yılında
Bankacılık Kanunu Tasarısı Plan ve Bütçe Komisyonunda
görüşülürken sabaha karşı Cumhuriyet Halk Partili
milletvekilleri olarak vermiş olduğumuz bir önergeyle İhlas
Finans Kurumunun tasfiyesinin de, TMSFye devredilmiş olan bankaların
tasfiyesinde olduğu gibi, TMSF tarafından yürütülmesini önerdik;
önergemiz o tarihte Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edildi, daha sonra Genel
Kurulda bu önerge AK PARTİ Grubunun çoğunluk oylarıyla
tasarı metninden çıkarıldı. İhlas Finans Kurumu 2001
krizi sürecinde tasfiye sürecine girdi. 2001 krizinde,
hatırlayacaksınız, cumhuriyet tarihimizin çok ağır bir
ekonomik krizini yaşadık, ülke olarak bu krizin etkilerini hissettik,
yaşadık; bu krizde bankacılık sektörü çok ağır
bir hasar aldı. Bu hasar çerçevesinde, hazine 22 milyar doları kamu
bankalarına, 27 milyar doları da batmaları nedeniyle TMSFye
devredilen bankalara olmak üzere toplam 47 milyar dolarlık bir
kaynağı bankacılık sektörüne aktardı. TMSFye
devredilen bankalara aktarılmış olan 27 milyar dolarlık
kaynakla TMSF bu bankalara para yatırmış olan
vatandaşlarımızın mevduatlarını ödedi; öte
yandan, TMSF bu ödemeyi yaparken bu bankaların tasfiye sürecini de
başlattı ve bankaların hâkim hissedarlarının yani
banka sahiplerinin mal varlıklarına gitmek suretiyle bunları
paraya çevirerek alacağını tahsil etme yoluna gitti, böyle bir
süreci yaşadık. 2001 kriz sürecinde batan sadece 21 özel banka
değildi; sadece bankalar değil, özel finans kurumları da bu
krizden paylarını aldılar. Özel İhlas Finans Kurumu da,
BDDK tarafından yayınlanan Şubat 2001 tarihli bir kararla
faaliyeti durdurularak, tasfiye sürecine sokuldu. İşte, 2001
yılından bu yana özel İhlas Finans Kurumuna para
yatırıp da paralarını hâlâ alamamış olan
vatandaşlarımızın bu paralarını
almalarını sağlamak için bu kanun teklifini huzurunuza
getirmiş bulunuyoruz. Bu teklif kabul edilirse özel İhlas Finans
Kurumu da tıpkı TMSFye devredilen bankalar gibi TMSF tarafından
tasfiyeye tabi tutulacak ve alacağını alamamış olan
mevduat sahiplerinin paraları kendilerine ödenecek ve bu nedenle hazinenin
uğramış olduğu kayıp ve zarar da İhlas Finans
Kurumunun sahiplerinin mal varlığına gidilmek suretiyle
kendilerinden tahsil edilecektir.
Sayın milletvekilleri, bu çok acılı
bir hikâyedir. Özel İhlas Finans Kurumuna para yatırıp da
paralarını alamamış olan
vatandaşlarımızın hayat öykülerini,
yaşadıkları acıları, sıkıntıları
dinliyorsunuz, yakın çevrenizden eminim bunları
dinlemişsinizdir, dinleyen arkadaşlar vardır, gazetelerde
bunların haberlerini her gün okuyorsunuz. Ben yıllardır bu
vatandaşlarınızdan yakınma alan, şikâyet alan, mektup
alan, mail alan bir milletvekiliyim. 2014 yılında bana mail
atmış olan birkaç vatandaşımızı dün aradım,
kendileriyle konuştum.
Bakın, Denizlinin Çal ilçesinde yaşayan
Halime Poslu ablamız, 71 yaşında, Kanser oldum evladım. Bu
paramı alamadım, eşimin Almanyada biriktirdiği
paraydı, yatırdık, bu parayı alamadım, kanser oldum.
Evladım var, onu evlendirerek ölmek istiyorum. diyor. Hiç mi sana ödeme
yapmadılar? dedim. Üçlü koalisyon döneminde bana 376 dolar ödendi, o
tarihten bu yana bana ödeme yapılmadı. Bir devir temlik
sözleşmesi imzalatmak istediler, bunu da imzalamadım.
İmzalayanlar paralarını alamadılar çünkü. dedi bana.
İzmirde bir vatandaşımızla
konuştum; babası ölmüş, İhlas Finansa yatıran baba
ölmüş, çocuk, evlat İzmirde yaşıyor.
Yatırdığımız paraların
karşılığında bize 7 tane devre mülk verdiler.
Etrafıma danıştım, yatırdığımız
para 100, 200, 300, 400, 500 bin lira civarında bir paraydı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Toparlayalım Sayın
Milletvekili.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Ne
yapayım? Alayım mı, almayayım mı? Al. Bunu
alamazsan, hiçbir şey alamazsın bir daha. dediler. Aldık, 8
tane devre mülk verdiler bana 500 bin liramın karşılığında.
Bunları satmak istiyorum. 50 bin lira veren olsa satacağım,
satamıyorum. Devre mülkün de her sene 2 bin lira, 3 bin lira aidatı
var, bunu ödemekte zorlanıyorum. dedi. Bu hikâyeleri çoğaltabiliriz.
Acılı aileler dertlerine çözüm bekliyor.
Özel İhlas Finans Kurumuna para yatıran vatandaşlarımızın
para yatırma nedeni nedir? Bildiğim bir konuyu, cevabını
bildiğim bir soruyu bu vatandaşlarımıza sordum. Biz faiz
haramdır diye yatırdık bu parayı. İnancımız
gereği yatırdık. Bankaya yatırmadık, banka faiz
veriyor. Biz şimdi inancımızın cezasını mı
çekiyoruz? dediler.
Değerli milletvekilleri, bu
vatandaşlarımız İslamı bir hayat biçimi olarak
yaşıyorlar, onu sadece ibadetlerle sınırlı
tutmuyorlar. İslam, kulun her amelini, hayatın her alanını
kapsar; biz de hayatımızı buna göre tanzim ediyoruz. diyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Toparlayalım Sayın
Milletvekili.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İslam, hayatın her alanını,
kulun her amelini kapsar; biz de bu anlayışla
yaşamımızı tanzim ettik ve paralarımızı faiz
haram olduğu için özel İhlas Finans Kurumuna yatırdık.
diyorlar. Paralarını TMSF bankalarına yatıranlar, yani faiz
veren bankalara yatıranlar paralarını aldılar ama faiz
haramdır düşüncesiyle inancı gereği parasını özel
İhlas Finans Kurumuna yatırmış olanlar alamadılar.
Yazıktır, günahtır.
Değerli milletvekilleri, 2005
yılında, kanun teklifimize konu olan husus önergeyle
Bankacılık Kanununa Plan ve Bütçe Komisyonunda eklenmişti,
Genel Kurulda AK PARTİ çoğunluğu tarafından o madde
Bankacılık Kanunu Tasarısından çıkarıldı ve
kanun öyle yasalaştı.
Sizden rica ediyorum, 2005teki gibi aleyhte
değil lehte oy kullanın.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Vekilim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Gündemin Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmına geçiyoruz.
Alınan karar gereğince, ALS, SMA, DMD, MS
hastalıkları ve kesin tedavisi bilinmeyen diğer
hastalıkların tedavi ve bakımlarında
karşılaşılan zorluklar ile bu hastalıklara sahip
kişiler ve yakınlarının yaşadıkları
sorunların ve çözümlerinin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına sunulan Kütahya Milletvekili Ali
Fazıl Kasap ve 28 milletvekilinin (10/184), Kütahya Milletvekili Ali
Fazıl Kasap ve 24 milletvekilinin (10/185), Kayseri Milletvekili Çetin
Arık ve 32 milletvekilinin (10/281), Denizli Milletvekili Yasin Öztürk ve
20 milletvekilinin (10/403), Gaziantep Milletvekili Ali Muhittin
Taşdoğan ve 19 milletvekilinin (10/585), Kahramanmaraş
Milletvekili Sefer Aycan ve 19 milletvekilinin (10/604), İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 21 milletvekilinin (10/734), MHP
Grubu adına Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın (10/914), Ankara Milletvekili Arife Polat Düzgün ve 23
milletvekilinin (10/915), Samsun Milletvekili Ahmet Demircan ve 34
milletvekilinin (10/917), Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel ve 19
milletvekilinin (10/920), Denizli Milletvekili Yasin Öztürk ve 20
milletvekilinin (10/921) esas numaralı Meclis araştırması
önergelerinin birlikte yapılacak görüşmelerine başlıyoruz.
VIII.-
MECLİS ARAŞTIRMASI (x)
A)
Ön Görüşmeler
1.-
Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap ve 28 milletvekilinin, ALS
hastalarının sorunlarının tüm yönleriyle
araştırılarak bunların çözümü için yapılacakların
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/184)
2.-
Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap ve 24 milletvekilinin, SMA
hastalarının sorunlarının tüm yönleriyle
araştırılarak bunların çözümü için yapılacakların
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/185)
3.-
Kayseri Milletvekili Çetin Arık ve 32 milletvekilinin, SMA
hastalığından muzdarip vatandaşlar ve ailelerinin
sorunlarının incelenerek bu sorunların çözümü için izlenecek
yolların belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/281)
4.-
Denizli Milletvekili Yasin Öztürk ve 20 milletvekilinin, SMA hastalarının
sorunlarının tüm yönleriyle incelenerek bunların çözümü için
yapılacakların belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/403)
5.-
Gaziantep Milletvekili Ali Muhittin Taşdoğan ve 19 milletvekilinin,
DMD olarak bilinen Duchenne Musküler Distrofi hastalarının
yaşadıkları sorunların incelenerek bu sorunların
çözümü için yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/585)
6.-
Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan ve 19 milletvekilinin, DMD olarak
bilinen Duchenne Musküler Distrofi hastası çocukların
yaşadıkları sorunların incelenerek bu sorunların
çözümü için yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/604)
7.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 21 milletvekilinin,
ALS hastalarının sorunlarının tüm yönleriyle
araştırılarak bunların çözümü için yapılacakların
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/734)
8.-
MHP Grubu adına Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan
Akçay'ın, SMA hastalarının sorunlarının tüm yönleriyle
incelenerek bunların çözümü için yapılacakların belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/914)
9.-
Ankara Milletvekili Arife Polat Düzgün ve 23 milletvekilinin, ALS olarak
bilinen amyotrofik lateral skleroz ile kesin tedavisi bilinmeyen diğer
hastalıklarda uygulanan tedavi ve bakım yöntemlerinin incelenerek bu
hastalıklara sahip kişilerin yaşadıkları
sorunların çözümü için yapılması gerekenlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/915)
10.-
Samsun Milletvekili Ahmet Demircan ve 34 milletvekilinin, ALS, SMA ve MS
hastalıkları ile kesin tedavisi bilinmeyen diğer
hastalıklarda uygulanan tedavi ve bakım yöntemlerinin incelenerek bu
hastalıklara sahip kişiler ve yakınlarının
yaşadıkları sorunların çözümü için yapılması
gerekenlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/917)
11.-
Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel ve 19 milletvekilinin, SMA ve ALS
hastalarının ilaç ve tedaviye erişimde
yaşadıkları sorunların araştırılarak
yaşanan mağduriyetlerin giderilmesi için alınacak önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/920)
12.-
Denizli Milletvekili Yasin Öztürk ve 20 milletvekilinin, SMA ve ALS
hastalarının yaşadıkları sorunların
araştırılarak ülkemizde bu hastalıklarla mücadele edilmesi
için alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/921)
BAŞKAN - İç Tüzük'ümüze göre Meclis
araştırması açılıp açılmaması hususunda
sırasıyla siyasi parti gruplarına ve önergedeki birinci imza
sahibine veya onun göstereceği bir diğer imza sahibine söz
verilecektir.
Konuşma süreleri gruplar için yirmişer
dakika, önerge sahipleri için onar dakikadır.
Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini
okuyorum: İYİ PARTİ Grubu adına Isparta Milletvekili Aylin
Cesur, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kahramanmaraş
Milletvekili Sefer Aycan, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Batman Milletvekili Necdet İpekyüz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Kayseri Milletvekili Çetin Arık, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Ahmet Demircan.
Şimdi, İYİ PARTİ Grubu
adına Isparta Milletvekili Sayın Aylin Cesura söz veriyorum.
Buyurun Sayın Cesur. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYLİN
CESUR (Isparta) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bugün burada ALS yani amiyotrofik lateral skleroz
veya motor nöron hastalığı diye bilinen ALS
hastalığı ve SMA yani spinal müsküler atrofi
hastalığıyla ilgili araştırma komisyonu
kurulmasını görüşüyoruz. Ben de İYİ PARTİ Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Konuya geçmeden önce, dün
Dünya Kanser Günüydü. Bu hastalıkla mücadele eden tüm
vatandaşlarımıza ve dünyadaki tüm kanserli insanlara, bireylere,
hepsine acil şifa ve yardım diliyorum.
Aynı zamanda, birkaç gün evvel Çanakkalede
kaybolan ve daha sonra maalesef cesetleri bulunun 3 genç kardeşimiz var,
evladımız var. Onlara Allahtan rahmet diliyorum.
Aynı zamanda, hepimizi çok üzen, Antalyadaki
sel felaketinde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza ve
ailelerine taziyelerimi iletiyorum. Acımız büyük. Yaralanan
vatandaşlara acil şifa diliyorum. Orada yaşayan Antalyalı
hemşehrilerimizin çok büyük kaybı var. Bir an önce bunların
telafisi için bireyler olarak hepimizin ama devletimizin bu işe bir an
önce el atmasını diliyorum. Yüce Allahtan hayatını
kaybeden tüm vatandaşlarımıza rahmet diliyorum.
Evet, bana verilen süre zarfında bu
hastalıklar ve neden bir araştırma komisyonu kurulmalı
düşüncesindeyiz, bu konudaki fikirlerimizi anlatmaya
çalışacağım.
ALS, beyin sapı ve omurilik gibi bölgelerde
motor sinir hücreleri adı verilen hücrelerin kaybıyla oluşan
önemli bir hastalık. Hastalığın görülme
sıklığı yüz binde 1, Türkiyede her yıl 1.500
civarında hastaya ALS tanısı konuyor. Ülkemizde 10 bine
yakın ALS hastası olduğu tahmin ediliyor. Tahmin ediliyor.
dedim çünkü Türkiyede kaç tane ALS hastası var, bunu tam olarak
bilmiyoruz çünkü ALS hastalığıyla ilgili maalesef epidemiyolojik
doğru dürüst bir çalışma yok.
Şimdi, ALS hastalarının çoğu
-çoğu derken bu yüzde 90ı buluyor- beş-yedi yıl içerisinde
maalesef hayatlarını kaybediyor. Aslında bunun böyle
olduğunu belirtmemin nedeni, hani hastalığın ne kadar
önemli ve ciddi bir tablo olduğunun Genel Kurul tarafından
anlaşılması. Geriye kalanı yani yüzde 10u, on
beş-yirmi yıl yaşayanlar var. Aralarında, dünyada
aslında en uzun rekor elli yılla Stephen Hawking. Yani bu yüzde 10u
çok zor şartlar altında yaşıyor, evde yoğun bakım
ortamı oluşturmak gerekiyor. Tıbbi cihaz, kesintisiz güç
kaynağı, bakım sorunları, havalı yatak vesaire birçok
bakım için gerekli malzemelerin temin edilmesi gereken bir hastalık.
Şimdi, ALS hastalarının bir
başka özelliği de belirli bir kişilik profiline sahip bu
hastalar. Nedir bu? Bu hastalar genellikle mesleğinde yükselmiş,
zeki, duygusal, başarılı kişiler ve yaratıcı
insanlar. Şimdi, ilerleyici olan kas güçsüzlüğü sonunda hastayı
hareketsiz duruma getirmesine karşın, hastalığın son
günlerine kadar hastaların zihinsel ve entelektüel yetenekleri de
korunuyor. Bu nedenle, hastalarla ilgili iletişim hastalar için çok çok
önem taşıyor.
Bunları neden sayıyorum, bunu da
söyleyeceğim. Şimdi, ülkemizdeki bu durumdaki hastaların
iletişim kurması için gerekli yardımcı donanımlar head
mouse, eyegaze, eye tracker gibi bilgisayar sistemi, yazılımı,
donanımı, kısacası yüksek teknolojik cihazlar ya yok ya da
bunlara ulaşırsanız çok yüksek ücretlerde ve SGK kapsamı
dışında. Şimdi, aslında ülkemizde henüz bir ALS
kliniği, bir bakım kliniği, eğitim merkezi, hepsini birden
içeren kapsamlı bir merkez de yok. Bu nörodejeneratif hastalıkla
ilgili olarak ilk ve tek araştırma merkezi Nörodejenerasyon
Araştırma Laboratuvarı Suna ve İnan Kıraç Vakfı
tarafından Boğaziçi Üniversitesi bünyesinde kuruldu.
Şimdi, 2005te Suna ve İnan Kıraç
Vakfı tarafından bu bünyede kurulan ve ayakta olan bu dernek
prestijli Kıraç bağışıyla referans laboratuvarı
olma yolunda hızla ilerliyor. Aslında vakfın da el
attığı her şey gibi eminim yıldız ve övünülecek
bir nitelik kazanacaktır ancak devletin de kapsamlı merkezler
konusuna el atması gerekiyor çünkü hâlen Sosyal Güvenlik Kurumu
mevzuatı dışı bu durum ve hastalığın
gidişatı sırasında oluşabilecek komplikasyonları
önleyecek destek cihazları, pozisyonlandırma cihazı, akülü
tekerlekli sandalye, yatak lifti gibi gereçler hâlen SGK kapsamı dışında.
Ayrıca, bilinci yerinde kronik hastaların bakımıyla ilgili
bir mevzuat da henüz yok. Hastalığın teşhisi süresince MRI
cihazı kullanılmakta, elektromiyogramla kas örnekleri ve kan
örnekleri alınarak incelenmekte. Henüz bilinen kesin tedavisi yok belki
ancak hastaların yaşam kalitesini sağlamak ve hayatta kalma
sürelerini uzatmak bu imkânların sağlanmasıyla ve uygun tedavi
yöntemlerinin hastaya ulaştırılmasıyla mümkün.
Şimdi, Türkiye'de Kas Hastalıkları
Araştırma Derneği 1978de Sayın Doktor Özdemir
öncülüğünde kuruluyor, 1992de kamu yararına çalışan
dernekler statüsüne alınıyor ve 2004teki Bakanlar Kurulu
kararıyla izin almadan yardım toplayan kuruluşlar arasında
sayılıyor.
Şimdi, ALS hastaları ve
yakınları tarafından 2001 yılında Trabzonsporlu
futbolcu ve ALS hastası Sayın İsmail Gökçek
Başkanlığında ALS-MNH Derneği kurulmuş, sadece
ALS hastaları üzerine yoğunlaşmış bir dernek bu. Bunu
niye söyledim? Ulusal bir gazetede 2016 yılında futbolcu Sayın
İsmail Gökçek, ALS hastaları ve yakınlarıyla bir söyleşi
yapılıyor ve acil ihtiyaçları orada sıralanıyor; buna
göre, göz bilgisayarı 10 bin lira, hasta karyolası 3-4 bin lira,
pozisyon veren havalı yatak 1.500 lira, hasta kaldırma lifti 5 bin
lira, akülü tekerlekli sandalye 7 bin lira, kesintisiz güç kaynağı
1.500 lira -bunlar 2016 rakamları- 30 bin lira civarında tutuyor.
Yani hastaya gerekli olan çok maliyetli cihazlar var.
Hemen, sizlere -geçen yıl- Malatyada
yaşayan bir ALS hastası kadın vatandaşımızın
dramını hatırlatmak istiyorum, yüreklerimizi burktu. Üç
yıldır ALS hastalığıyla mücadele eden 39
yaşındaki Saray Yılmazın hikâyesi bu. Burada resmini
görüyorsunuz kızı Yağmurla beraber. Eşi tarafından
terk edilmişti ve iki çocuğuyla hayata tutunabilmek için devletten
yardım istedi. Annesinin bakımıyla ilgili olarak bu nedenle
okula gidemeyen Yağmur da hepimizin içini sızlattı. 1.219 lira
ile 1.305 lira arasında gerçekleşen evde bakım
aylığıyla ALS, SMA ve MS hastalarına ve hasta
yakınlarının dertlerine derman olamazsınız. Yetmez,
neye yeter ki bu para? Açlık sınırında olacak ve tedavi
için de gerekli şartları sağlayacak; nasıl olacak,
nasıl sağlayacak? İmkânsız. Eğer devletseniz, sizler
devleti yönetiyorsanız, evet, bunu karşılamak
zorundasınız. Hani, devlet Zaten öleceksiniz, ölün gitsin. diyemez,
devleti yönetenlerin, bu konunun sorumlularının böyle bir hakkı
yok. O nedenle, bunları düzenlemek lazım.
Sadece bunlar mı? Engellilerin de bugünlerde
aldığı yardımlara bakacak olursak daha da kötü. Yüzde 40
ila 60 engeli olanlara 482 lira, yüzde 70 ve üzeri engeli olanlara da 723 lira
-2019 rakamları bunlar- yardım veriliyor.
Şimdi, ALS hastalarının kişisel
ve ailesel mücadelesi yirmi dört saat evde bakım üzerinde
yoğunlaşıyor. Hastalıkla mücadelenin yanı sıra,
bürokratik engeller nedeniyle de hastalar zamanında gerekli yardımı
ve zorunlu yaşamsal tıbbi malzemeyi temin edemedikleri için sosyal
dramlar yaşıyorlar ve hayatlarını kaybediyorlar. Bu
hastaların tıbbi, sosyal, toplumsal gereksinimleri en öncelikli konu
ve Türkiye'de sağlıklı bir ALS veri tabanımız bile
hâlâ mevcut değil. İşte, bir an önce acil
ihtiyaçlarını karşılayıp sonra da bir veri tabanı
oluşturmakla işe başlamak gerekiyor.
Nedir bu tıbbi gereksinimler?
Pozisyonlandırma özellikli akülü tekerlekli sandalyeler, bunu alım ve
bununla beraber bunu kullanacak bakıcı gerekmektedir. Bunu alamayan
ALS hastalarının fizik tedavi, rehabilitasyon ihtiyaçları var,
onlar karşılanamıyor. Bu sebeple bu tekerlekli sandalyeler ALS
hastaları için vazgeçilmez. SGKnin ALS hastalarına dönük
yaptığı akülü sandalye yapımı da yetersiz. Solunum
cihazı, her hastaya bir PAP cihazı
O kadar çok cihaz var ki
bunları önümüzdeki günlerde, inşallah, kurulacak olan komisyonda uzun
uzun tartışırız, vaktim yeterli değil. Sonuç olarak
şuraya geleceğim: Açıkladığım zorunlu tıbbi
cihaz ve sarf malzemelerinin hastalığın ilerleyen seyriyle
birlikte ihtiyaç duyuldukça SGK kapsamında acilen sağlanabilmesi için
yasal düzenlemeleri yapmak gerekiyor.
Şimdi, bakımevlerinde olanlar var, evinde
olmayanlar var, kimsesizler var. Bunların da bulundukları yerde
bakımlarını sağlamak gerekiyor.
Yine, bu ailelerin çocuklarının ve
ailelerin psikolojik anlamda yardıma ve desteğe çok ihtiyacı
var. Devlet olarak bunların tamamını bizim
karşılamamız lazım.
Ve ailenin toplam geliri içindeki harcama
payları azalmakta; dershane, sosyal hayata katılma gibi
gereksinimleri parasal açıdan yeterli karşılanamamakta.
ALS hastalarının bilişsel ve zihinsel
işlevleri ölene kadar devam ediyor demiştim. O hâlde, bunlarla
iletişim kurmak için bilgisayarlı iletişim sistemlerinin
hastalara kazandırılması lazım. Basit bir bilgisayar
programı bile bir dizüstü bilgisayarla bu iletişimi
sağlayabiliyor, ancak Türkiyede, maalesef, bu sistemler gerçekten çok
pahalı. Verilen yardımlarla, mevcut yasal düzenlemeyle yapılan
yardımlarla bu mümkün değil.
Yani sorun sadece ailesel değil, toplumsal
boyutta. Mevcut SGK mevzuatında ailede kişi başına
düşen gelir dikkate alınmıyor, buna da bakılması
gerekiyor. Evde hasta bakan hasta bakıcı fiyatları ve yoğun
bakım koşullarını oluşturmak için
Bütün bunların
tamamını dikkate alarak yeni yasal düzenleme yapmak gerekiyor ve
sosyal devlet anlayışıyla ALS hastalarının yaşam
kalitesinin artırılması için bu sorunların bir an önce
aşılması gerekiyor.
İkinci hastalık, SMA; dünyada ve ülkemizde
pek çok çocuğun hayatını kaybetmesine neden olan, halk
arasında gevşek bebek sendromu diye bilinen ve biz doktorların
spinal müsküler atrofi dediğimiz, çocukların hayatını
kaybetmesine yol açan, sinir hücrelerini etkileyen genetik bir hastalık bu
da. Belirtiler çocukluk döneminde çıkıyor ve ölümcül sonuçlar
doğuruyor. Dünyada onkolojiden sonra en önemli yer tutan 2nci
hastalık grubunda ve tedavisi en zor hastalıkların
başında geliyor. Sağlık Bakanlığı
istatistikleri paylaşmıyor ama Türkiyede aşağı yukarı
3 bine yakın SMA hastası çocuk olduğu biliniyor. Bu
hastalık otozomal resesif geçişli. Bu ne demek?
Taşıyıcı olan anne ile baba evlendiğinde, doğan
bebeklerin bu hastalığa yakalanmış olma
olasılığı dörtte 1 demek. Anne ve baba şanslı
değilken, taşıyıcıyken, bebeklerin dörtte 1i maalesef
bu hastalıkla boğuşuyor. Taşıyıcılık
oranı kırkta 1 ve bu da her 10 bin doğumda 1
hastalıklı, SMA hastası çocuk doğuyor demek. Önlemek için
çiftlere preimplantasyon genetik tarama testleri yapılabiliyor.
Yine, motor sinir hücrelerinin bir mutasyonu
nedeniyle survival of motor neuron dediğimiz proteini yeterli miktarda
üretmemesi sonucu ortaya çıkan bu hastalık uzun yıllar tüm
dünyada bebek ölümlerine yol açan genetik hastalıkların en
başında geldi. Devletimiz, bu hastalığın tiplerinden
sadece SMA Tip 1i sosyal güvence altına alarak ücretsiz tedavi etmekte.
Ayrıca, ölümcül SMA Tip 1li küçük çocuklarımız, devletimizin
kendi belirlediği ağır sağlık kriterleri yüzünden
ilaçlarını alamadıkları için erkenden hayatını
kaybediyorlar. Hastalığın tüm tiplerinde de ilaçlar maalesef
geri ödeme listesine alınmadı, hâlen alınmadı.
Türkiye'de 2017 yılında SMA Tip 1in
ilacı SGK kapsamına alınmıştı. 1 Şubatta
Resmî Gazetede yayınlanan ve kısa adı SUT olan kararla
Sağlık Uygulama Tebliğinde yapılan değişiklikle,
solunum desteği alan SMA hastaları geri ödeme kapsamı
dışında tutuldu. Asıl sorun bu işte. Bu gelişme,
Tip 2 ve Tip 3 hastasına umut olurken 400 civarındaki Tip 2 ve Tip 3
hastasının 400ünden 200ünü kapsıyor, geri kalan kapsam
dışındaki hastalar için ise büyük bir felaket ve hayal
kırıklığı. Yani solunum desteği alan SMA
hastalarının da kullandıkları ilaçların geri ödeme
kapsamına alınması şart. SMA hastalarını kendi
içinde ayırmak Anayasaya aykırı olduğu gibi insani ve vicdani
boyutta da kabul edilemez bir durum. Değerli vekil arkadaşlarım,
yoksulluk ve israfta çağ atladık. Buna karşın, SMA
hastalarına yapılacak ilaç yardımında bile
kısıtlamaya gidilmesini, ben buradan Türk milletinin, yüce
milletimizin vicdanlarına ve takdirine bırakıyorum.
Sayın Cumhurbaşkanımız 29 Ocakta
AK PARTİ Genel Merkezinde SMA ilaç bedelinin geri ödenmesiyle ilgili
sorunu çözüyoruz, çözdük. Hastalığın diğer tiplerini de
geri ödeme planına dâhil ettik. dedi. Ancak 29 Ocaktan iki gün sonra yani
1 Şubatta Resmî Gazetede yayımlanan kararı az önce
açıkladım. Sayın Cumhurbaşkanının söylediği,
Resmî Gazetede yayımlanan kararla kapsam dışı
bırakıldı, onun sözü de yerine getirilmemiş oldu.
Şimdi, içimizi yakan bazı örnekler vermek
istiyorum, belki konunun birazcık daha yüreklere yer etmesi
bakımından: 14 Ocakta SMA Tip 1 hastası beş aylık
Nehir Maral Samsundaki hastanede yaşamını yitirdi.
Evladımızın resmini burada hepinize gösteriyorum. Yonca-Recep
Maral çifti değeri yaklaşık 400 bin lira olan ilacın
Sağlık Bakanlığının girişimiyle Amerikadan
sipariş edildiğini belirterek, kısa bir süre içinde Türkiyeye
gelen ilaç -Nehir özel bir hastanede olduğu için- hastane yetkililerine
verilmedi diye feryat etti. Devlet bizi üçüncü basamak yoğun
bakımı olan bir özel hastaneye kendisi nakletti ama İlacı
devlet hastanesinde alacaksınız. diyerek ilacı vermedi ve
evladımızı kaybettik. dediler. Devlet hastanesinde de
sıraya girmişler, on gün kadar yer beklemişler ama yer
bulunamamış ve bu evladımızı kaybettik. Tabii, bu süre
zarfında Nehirin durumu kötüleşti.
Buradan soruyorum: Şimdi, ne yapıldı
bu konuda? Üzüldük, ağladık, çok üzüldük hep beraber, evet ama devlet
ağlama mercisi değildir; ağlayan insanların, sorunu
olanların sorunlarına derman olma, çare bulma müessesesidir. Bunu
yapmazsanız o zaman o koltuklarda işiniz yok demektir.
Lüleburgazda yaşayan SMA hastası 11
yaşındaki Arda Tahsin Acen -işte evladımız- 22 Ocakta
Çorluda kaldırıldığı hastanede
yaşamını yitirdi. (Uğultular)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
burası kıraathaneye döndü ya.
BAŞKAN Bir dakika, Sayın Milletvekili
AYLİN CESUR (Devamla) Ben burada bu kadar
acı bir olayı konuşurken iktidar partisinin koltuklarından
kahkahalar atılmasını son derece esefle kınıyorum.
BAŞKAN Sayın Milletvekili
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Ya, nasıl böyle bir
şey olabiliyor? Üstelik, sizin Başkanlığınızda
böyle bir şeye nasıl müsaade edersiniz Sayın Başkan?
BAŞKAN Sayın Milletvekili
AYLİN CESUR (Devamla) Bu evladın
annesine, ailesine, vatandaşlarımıza, yüce milletimize, hepimize
büyük bir hakarettir. Hepinizi saygıya davet ediyorum, saygıya davet
ediyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Evet, bir çocuğun
ölümünden bahsederken orada kahkaha atmak en hafif tabirle ayıptır,
günahtır, yazıktır!
BAŞKAN Sayın Milletvekili, bir dakika,
müsaade eder misiniz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Bir çocuğun ölümünden
bahsediliyor burada ve orada gülüyorsunuz siz; yazıklar olsun, gerçekten
yazıklar olsun!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, önemli bir
konu görüşülüyor.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Siz anne değil
misiniz?
BAŞKAN Dolayısıyla hatibi
dinlemekte fayda var, milletimiz bizi takip ediyor. Konuşmaları
dışarıda yaparsanız daha yararlı olur.
Buyurun Sayın Vekil.
AYLİN CESUR (Devamla) Sayın
milletvekilleri, heyecanımızı
bağışlayınız ama ben, burada, bu evladın resmini
gösterirken dizlerim titriyor, ben bu çocuğun annesi değilim ama
dizlerim titriyor, o kadar üzülüyorum ki. Böyle bir evladınız
olsaydı
Çok şükür ki yok inşallah hiçbirinizin ama, bir günün,
bir saatin bile önemli olduğu bir konuda lütfen burada biraz olsun bu
acılı ailelere karşı saygılı olalım.
Ardanın babası Tahsin Acenin sözleri
yürekleri dağladı ve oğlunun ilaçlarını temin
edemedikleri için vefat ettiğini belirten acılı baba
Oğlum, kullanması gereken ilacı temin edemediğimiz için
hayatını kaybetti. İlacı temin edebilseydik belki de
oğlum biraz daha yaşayacaktı ve 20 Aralık 2018 günü
Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde oğlumun ilaçlarını talep
ettik, istedik, hâlen haber yok. dedi ve isyan etti o günlerde ve
çocuklarımızı biz toprağa verdik. Toprağa verdik,
onlar toprak oldular ve Tip 2 ve Tip 3 hastalarının ilaçları
geri ödeme listesine daha yeni alındı. Şimdi, bu kapsama
alınmayanları kaybetmemek için bu konuyu bütün milletimizin ve
sizlerin vicdanına sunuyorum. Geriye gözü yaşlı anne-babalar
kaldı, başıma gelirse diye hasta evladına bakarken dua eden
ve umutla buraya, Meclise çevrilen, korkulu, kocaman gözlerinin bizler
üzerindeki acısı kaldı, üzüntüsü kaldı.
SMA ve ALS hastalıklarındaki çaresizlik,
tıbbi, sosyal, ekonomik sorunların büyüklüğü, ilaçlara ve
tedavilere olan ihtiyaçlar, devletin ilgililerince yapılan farklı ve
net olmayan açıklamalar, doğru bilgiye ulaşamama ve fertlerin,
ailelerin tek başlarına çözemeyeceği sorunlar bugün, burada, biz
milletvekillerine tarihî bir sorumluluk yüklemektedir.
Bu nedenle, SMA ve ALS hastalıklarıyla
ülkemizde mücadele yollarının araştırılması ve
gerekli düzenlemelerin yapılmasını sağlamak amacıyla
Anayasamızın 98inci ve Meclis İçtüzüğünün 104üncü ve
105inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması
açılmasını İYİ PARTİ olarak istiyoruz.
Bir önemli konu da tüm partilerin aynı istekle
çıkmış olmasını, ben bugün burada sevinçle
karşılıyorum. Geçenlerde iktidar partisi milletvekilleriyle bir
seyahat etme imkânı buldum. Orada kendileriyle olan şahsi
görüşmelerimizde dedim ki: Bari sosyal konularda, hiç değilse
hepimizi ilgilendiren, vatandaşlarımızı ilgilendiren
vicdani konularda ne olur ayrıştırmayın. Gelin, milletimiz
siyasetten, siyasetçiden, yüce Meclisten umudunu kesmesin. Gelin, beraber,
bazı şeylerde hiç değilse, sağlık konularında
bari, birtakım konularda birleşelim. Ellerinizi direkt ret diye
kaldırmayınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AYLİN CESUR (Devamla) Süre rica edebilir
miyim Sayın Başkan?
BAŞKAN Toparlayalım Sayın Cesur.
AYLİN CESUR (Devamla) Ve gelin, memleketin
problemleri neyse sizler teklif edin, bizler el kaldıralım, bizler
onaylayım ama yeter ki bizden derman bekleyen vatandaşların
problemlerine hep beraber çözüm bulalım. Bugün burada hep beraber
aynı önergeyle milletin karşısında olmaktan dolayı
duyduğum mutluluğu ifade etmek istiyorum.
Sözlerime son vermeden, AK PARTİ Hükûmetinin
2003 yılında, Sayın Recep Akdağın Sağlık
Bakanı olduğu dönemde Sağlıkta Dönüşüm Programı
başlattığını, hatta Hükûmetin, AK PARTİ
iktidarının Dünyanın örnek aldığı bir
sağlık devrimi yaptık. diye övündüğü bu programla sektörü
bir bütün olarak ele alıp tüm sorunları tek tek çözmeye kararlı
olduklarını hatırlatmak istiyorum. Program için demişlerdi
ki: Yaygın, erişimi kolay, güler yüzlü sağlık sistemi.
Söylem ve slogan güzeldi, hatta biraz daha ileri gideyim, hedefleri de iyiydi
diyelim, çok iyi niyetle başladılar, yola çıktılar diyelim
ama maalesef başarılı olamadılar, sonuçlar işe
yaramadı, bugün onu görüyoruz, sağlığın her kesiminde
görüyoruz, her kişisinde görüyoruz. Güler yüzlü sağlık sistemi
ne oldu biliyor musunuz? Asık yüzlü, ruh sağlığı bozuk
insanlarla dolu bir memleket hâlinde.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AYLİN CESUR (Devamla) Son sözüm, çok
kısa
BAŞKAN Toparlayın Sayın
Milletvekili.
AYLİN CESUR (Devamla) - Sağlık ve
sosyal güvenlik, Türkiye'de yani bu ülkede -bu ülke bizim- temel sorun
olmayı sürdürdü. Köklü çözümleri buradan ve komisyonlardan önerirken
şimdi burada özlemle beklediğimiz bir bütüncül yaklaşımda
olduğu gibi dış sesleri, sizlerden başka sesleri dinlemeye,
en önemli konu olan sağlıkta ilgili temel ve yeni doğru çözüm
odaklı yaklaşımlara ayrışmış siyaset anlayışıyla
değil de, partizanca değil de sağduyulu yaklaşmaya
yetkilileri davet ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler.
Söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycanda.
Buyurun Sayın Aycan. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA SEFER AYCAN (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de grubum adına
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hakikaten gelinen nokta sevindirici. Milletimizin
sorunlarından birisi konusunda tüm partilerin önerge verdiğini, aynı
konuyu önemsediğini görüyoruz, bu, milletimiz adına sevindirici bir
durum. Biz de bu konularla ilgili, ALS, SMA, DMD, MS gibi hastalıklarla
ilgili farklı zamanlarda, farklı hastalıklarla ilgili grubumuz
olarak da üç önerge vermiştik ve bu önergelerin gündeme
alınmasını, araştırma komisyonları
kurulmasını istemiştik. Bugün, bu komisyonun
kurulacağını umuyorum çünkü tüm partilerin ortak görüşü
var. İnşallah bu komisyon kurulacak ve bu konuları
araştıracak. Ayrıca, sadece komisyon kurulması
dışında, özellikle SGKye, bu konularda destek olması,
tedavi ve giderlerinin karşılanması konusunda da önergelerimiz
veya başvurularımız olmuştu, bunlarda da bir miktar
gelişme oluyor ama yeterli görünmeyebilir hatta bu hastalar, bu
hastaların yakınları, dernekleri Genel Başkanımız
tarafından kabul edildi, Genel Başkanımız da bu konuya
destek verip bunun gündeme alınmasını istemişti. Bugün bu
noktaya gelmiş olmayı, dediğim gibi çok olumlu bir durum olarak
görüyorum.
Evet, bu hastalıklar zor hastalıklar.
Tabii ki bu hastalıkları çok tıbbi detaylara girmeden
konuşmak lazım. Burada sizi tıbbi terminolojiyle boğmamak
ve uzatmamak istiyorum ama genel anlamda yapılması gereken konular
üzerinde biraz duracağım, yoksa araştırma komisyonu
kurulacak ve eminim ki araştırma komisyonunda bütün hastaların,
hasta yakınlarının sorunları ele alınacaktır.
Bu hastalıklar zor hastalıklar, hakikaten
ölümcül hastalıklar. Tedavisi çoğu zaman imkânsız durumda,
nedene yönelik tedavi çoğu zaman yapamıyoruz. Daha çok, destek
tedavileri yapıyoruz. Pahalı bir hastalık, hem hasta için yük
hem de hasta aileleri için çok ciddi bir yük. Tabii, burada da devletimizin
mutlaka devreye girmesi lazım. Herhangi bir kişinin bu
hastalıkların tedavisini tek başına karşılaması,
hakikaten, bütçe imkânlarıyla elvermeyecek bir durum. Devletin mutlaka
devreye girmesi, sosyal devlet olarak bunlara sahip çıkması, ailelere
destek olması gerekiyor.
Örneğin ALS olarak söz edilen hastalık
seyrek görülüyor aslında, 100 binde 1 görülüyor ama hızlı da
seyredebiliyor, daha erken de başlayabiliyor. Genellikle 50
yaşlarında başlayabiliyor ama bazen de hızlı
seyrediyor. Tabii ki bu hastalığın tedavisi, bakımı da
çok zor. Doğru düzgün bir tedavisi de yok. Nedeni de çok bilinmediği
için hastalığın tedavisinde de sıkıntılar
yaşanıyor ve bu hastalara, özellikle tedavide
yaşadığımız veya bakımında
yaşadığımız sıkıntılar sonrasında
ciddi bir yük getiriyor. Net olarak biliyoruz ki nedene yönelik tedavisi yok.
Daha çok, fizik tedavi ve destek tedavileri yapılması lazım.
ALS hastalığının yüzde 10u
aileseldir yani genetik geçiş gösteriyor. Burada tabii ki genetik
geçiş gösteren hastalıklarla ilgili alınması gereken önlem
özellikle evlilik öncesinde genetik tarama yapılmasıdır. Bu
konuya tekrar döneceğim. Bunu çok sistematik hâle getirmemiz ve
yerleştirmemiz lazım.
Onun dışında otoimmün hastalık
diye de biliniyor. Kastedilen şu değerli milletvekilleri: Vücudun
kendi kendine reaksiyon göstermesidir otoimmün hastalık dediğimiz
hastalıklar. Niye durup dururken vücut kendi kendine reaksiyon gösterir,
kendi hücresine reaksiyon gösterir; burayı önemsiyorum. Durup dururken
olmuyor aslında; bugünkü bilgilerimizle bilmiyoruz ama altta yatan bir
enfeksiyon ya da bir kimyasal etken yani çevresel faktör vardır. Bunu da
çok önemsiyorum. Yani bir otoimmün hastalık ortaya çıkıyorsa bu,
durup dururken olmaz. İşte buradan çevresel faktörlerle ilgili
kısma geçiyorum.
Şimdi, hastalığın
oluşumunda çevresel faktörler suçlanıyor. Dün 4 Şubat Dünya
Kanser Günüydü, bununla da ilişkilendirmek istiyorum. Aslında tüm
kanserlerin ve bu tür zor hastalıkların temelinde çevresel faktörler
var. Bu çevresel faktörler konusuna önem vermek lazım.
Hastalıkların yüzde 90ı aslında çevresel faktörlerden
kaynaklıdır. Onun için, çevre sağlığı, çevreyi
korumak, çevrenin insan sağlığına zarar vermesini önleyici
tedbirler almak bence her şeyden daha önemlidir. Bence Sağlık
Bakanlığının da esas işi hastalıklardan koruma
olması lazım. Görüldüğü gibi, birçok hastalığı
oluştuktan sonra tedavi de edemiyoruz ya da tedavisi son derece pahalı
veya asla geriye dönmeyen, hatta tedavinin başarılı
olmaması nedeniyle ölümle sonuçlanan hastalıklardır. Onun için
ne yapıp edip aslında hastalıkların
oluşmasını önlememiz lazım. Çevre
sağlığına önem verirsek, çevredeki hastalıklara sebep
olan faktörleri kontrol edebilirsek, hastalıkları teorik de olsa
azaltabiliriz ama yoksa, bu hastalıklar artarak devam edecek, daha daha
yeni hastalıklar ortaya çıkacak, bilmediğimiz hastalıklar
ortaya çıkacak ve bunun sonrasında da aslında geleceğimiz
de tehlikeye girecek.
Aslında çevre sağlığı
sorunları, insanın kendi kendisine oluşturduğu, doğaya
verdiği zararların sonucudur. Aslında dinimiz de bunu emrediyor
Hastalık oluşmadan önce sağlığın kıymetini
bilin. diyor. Fakat bu, nedense, gereken önem verilmeyen, üzerinde durulmayan
bir konudur. Aynı şekilde, kanserlerin de temelinde çevresel
faktörler vardır fakat çevresel faktörlere her gün yeni bir faktör
ekliyoruz, her gün yeni bir kimyasal ortaya çıkıyor. Çevreyi
kirletiyoruz, çevreye atıklarımızı atıyoruz ve bunlarla
havayı kirletiyoruz, suyu kirletiyoruz. İçtiğimiz suyu,
soluduğumuz havayı, yediklerimizi kirletiyoruz, ondan sonra da
hastalıklar oluşuyor. Niye hastalıklar oluşuyor? Niye
kanser oluşuyor? Hep bu nedenlerden dolayı oluşuyor.
Mesela, bilinen en önemli çevresel faktör sigara
içmek. Mecliste de sigara içiyoruz. Milletvekillerinin
dokunulmazlığı mı vardır, bilmiyorum ama Mecliste
milletvekilleri her ortamda sigara içiyor ve bu aslında kötü de bir örnek
oluşturuyor yani Meclise gelen değerli vatandaşlarımız
milletvekillerini sigara içerken görüyor. Bu da tabii ki son derece
yanlış bir davranış ama sigara bilinen en önemli kanserojen
maddedir.
Kurşun, cıva gibi metaller, hava
kirliliği, özellikle hidroelektrik santraller -tabii ki daha az
zararlı gözüküyor ama- termik santraller, bunların bacaları,
buradan çıkan dumanlar, buradan çıkan asılı katı
maddecikler, radon gibi maddeler hepsi birer aslında kanserojen maddedir,
hem solunum yolu hastalıkları hem de çevre kirliliği
açısından diğer hastalıklara sebep olmaktadır.
Elektromanyetik alan yine suçlanan bir konudur.
Elektromanyetik alan her yerde var, her yerde elektromanyetik alanın
etkisi altındayız. Tabii, akut bir kanserojen değil, ama uzun
vadede elektromanyetik alanın altında kalmak kanser sebebi olmakta veya
birçok hastalığa da sebep oluşturmaktadır.
Diğer bir önemli hastalık spinal müsküler
atrofi SMA diye bilinen hastalık. Bu da çok zor bir hastalık.
Omuriliği tutuyor, omurilikteki kaslara hareket yaptıran sinirleri
tutuyor. Bu sinirlerde protein yapısının oluşmasındaki
eksiklikten kaynaklanan bir hastalıktır ve buna bağlı
olarak da sinir hücrelerinin iletimi bozuluyor ve buna bağlı olarak
da kaslar uyarılmadığı için kaslarda zayıflık
oluşuyor ve buna bağlı sorunlar ortaya çıkıyor.
Solunum sorunları oluyor, hareket sorunları oluyor, zaten kendi
kendine oturamayan bir duruma geliyor, özellikle çocukluk döneminde görülüyor.
Genetik geçişli bir hastalık bu
hastalık, direkt genetik geçişli olduğu biliniyor. Hem annenin
hem babanın taşıyıcı olması ve oradan bu
hastalıklı genlerin kişiye geçmesiyle oluşan bir
hastalık. Oluştuğu zaman hakikaten çok ciddi sorun. Farklı
tipleri var, hatta hatta o kadar hızlı gelişen, anne
karnındayken gelişen tipi, SMA Tip 0 olarak gösterilen bir
hastalık grubu var, hatta intrauterin dönemde çocuğun hareket
etmemesi şeklinde gözüküyor ve buna bağlı olarak da ölüm
olayı, doğar doğmaz ölüm gerçekleşiyor.
Şimdi, diğer tiplerinde, özellikle SMA Tip
1 denilen hastalıkta ise tedavisi için gereken ilacın
karşılanması bugün konuşulan bir hastalık. Sayın
Cumhurbaşkanı da bu konuya müdahil oldu ve bununla ilgili öneride
bulundu, özellikle ilacın karşılanmasını istiyor,
bununla ilgili de düzenleme yapılıyor inşallah, yapılacak.
Pahalı bir hastalık, tedavisi zor bir hastalık ama bunun
karşılanması lazım. Bu ilaç özellikle protein
yapısının gelişmesine sebep oluyor. Mutlaka
katkısı var, tümüyle karşılanmasını öneriyoruz.
Ben burada süreyi yirmi dakika diye baktım ama
herhâlde on dakika gösteriliyor.
İnşallah, araştırma komisyonu
kurulacak ve bu komisyonun çalışarak tüm bu hastaların,
ailelerin sorunları mutlaka çözülecektir ya da çözümüyle ilgili bir yol
haritası oluşturulacaktır diye düşünüyorum.
Teşekkür ederim, saygılar sunarım.
(MHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Milletvekili.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkanım...
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Batman Milletvekili...
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın hatip
konuşmasında dedi ki: Milletvekilleri Mecliste sigara içiyor,
sağlığa zararlı. Ben şahsen sigara içmiyorum,
sağlığa zararlı kötü bir davranışım da yok.
Bari, hiç olmazsa bu söylenenleri ifşa etseler, bir daha bunlar da bu kötü
alışkanlıklardan vazgeçmiş olur.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Peki, teşekkürler Sayın
Tanal.
Sayın Necdet İpekyüze söz veriyorum.
Buyurun Sayın İpekyüz.
HDP GRUBU ADINA NECDET İPEKYÜZ (Batman)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, konuyla ilgili
komisyon kurulması için çalışmalara başlıyoruz fakat
gerek benden önceki arkadaşların konuşmalarında gerek
bugünkü grup toplantımızda dikkat çekmek istediğimiz bir konu
vardı. Bildiğiniz gibi, 27nci Dönem milletvekilleri olarak
seçildikten sonra göreve başladığımızda 2 parlamenter
cezaevindeydi ve bu 2 arkadaşla ilgili o dönem herkes konuşma
yaptı ve ihlal edilmesi artık vakayiadiyeye dönen Anayasaya göre 2
vekilin derhâl serbest bırakılması lazımdı fakat
yapılmadı. Halkların Demokratik Partisinden Hakkâride yüzde
70e yakın oy alan arkadaşımız Leyla Güven tutuklu kalmaya
devam etti. Leyla Güven bugün 90ıncı gününde açlık grevinde ve
evinde artık yürüyecek durumda değil ve kendisi Türkiyede toplumun
barış içinde yaşaması için tecride karşı
çıkmak amacıyla bu eylemi başlattığını bütün
kamuoyuna duyurmuştu. Türkiye'nin barışı, demokratikleşmesi
açısından fırsat olarak değerlendirilmesi gereken bu konu
hep gündem dışı tutulmaya çalışıldı ve
nitekim, baktığımızda, son dönemde artık herkesle
ilgili bir infaz tarzında cezalar kesilmekte, yargıda kimse
dinlenilmemekte. Nitekim, hâlen Diyarbakır Büyükşehir Eş
Başkanı olan Gültan Kışanaka -tekrar
arkadaşlarımızın belirttiği gibi- daha önce
parlamenterlik yapan Sebahat Tuncele on dört-on beş yıllık
cezalar verildi. Artık Türkiyede duruşmalar özellikle bir mahkeme
salonundan öte bir tiyatral oyuna dönüşüyor. Niçin?
Bakın, arkadaşlar, Leyla Güvenin -her
konuşmamızda dile getirdiğimizde- Haziran ayının
29unda mahkemesi vardı. Birçok arkadaşımızla beraber
mahkemeye gidildi, avukatlar katıldı -Parlamentoda bu konu gündeme
getirilmiş, dokunulmazlık meselesi var, Anayasa ihlali var- ve
tahliye kararı çıktı, anımsarsınız.
Peşinden, cumhuriyet savcısı karara itiraz etti ve itiraz sonucu
ne oldu? Tekrar, tutukluluk hâlinin devamına karar verildi. Nitekim, ocak
ayının 25ine yani iki hafta öncesine kadar Leyla
arkadaşımız cezaevinde bu eylemini sürdürürken ve
yaşadıklarının bütün hepsinin Türkiyede, dünyada,
artık Avrupa Parlamentosunda konuşulduğu dönemde
25 Ocaktaki
mahkemesine tekrar buradan bir grup arkadaş ve yurt
dışından siyasetçiler, sivil toplum
kuruluşlarının yöneticileri, birçok kişi geldi ve orada
mahkemenin tiyatro salonuna dönüştüğünden dolayı avukatlar dâhil
hiç kimse duruşmaya girmedi ve daha insanlar yola çıkarken tahliye
edildi. Bu arkadaşımız niçin o dönem bırakılmadı,
niçin şu anda tahliye edildi?
Tahliye edilmesinin gerekçesi, aslında, gerek
dışarıda gerek bu süreçte bu başlattığı ve
birçok arkadaşın eşlik ettiği tecride karşı
yapılan süreçle ilgiliydi, belki de bunu boşa çıkarmaktı.
Nitekim -hiç konuşulmuyor- aynı dönemde Mehmet Öcalan
İmralıda bir görüşme yaptı ve ondan sonra bu karar
alındı, belki bu iş noktalanır diye. Fakat devam etti çünkü
asıl hedef, bir lütuf gibi, bir tutuklunun yakınıyla
görüşmesi değil, anayasal hakkı olan avukatlarıyla süreçle
ilgili görüşmesiydi. Ve nitekim ne oldu? Şu anda eylem birçok yerde
devam etmekte.
Duruşmaların tiyatro salonuna
dönüşmesinden, Gültan Kışanak ve Sebahat Tuncelden daha sonra,
arkadaşlar, şu anda birçok vekil arkadaşımızın
bildiği, Kocaeli Milletvekilimiz Ömer Faruk Gergerlioğlu, ekim
ayında partimizin Diyarbakırda düzenlediği bir etkinlikte
Eş Genel Başkanlarımızdan Pervin Buldan konuşma
yaptığı sırada tepki göstermediği için buraya
fezlekesi geliyor. Yani şimdi nasıl tepki gösterecek, ne
yapacağız, bilmiyoruz. Bu nedenle bugün grup toplantımızda
da dile getirdik- bugün aslında Artık yeter. dediğimiz süreç
için, barış, demokrasi ve adalet için bu Parlamentoda sabaha kadar
-Eş Genel Başkanlarımız da burada- oturmuş olacağız.
Çünkü bu yaşadığımız süreç, gerek Gültan
Kışanakın gerek Leyla Güvenin gerek birçok parlamenter
arkadaşımızın yaşadığı süreç ve
yöneticilerimizin yaşadığı süreç hukuka uygun değil,
tümüyle siyasi kararlardır, keyfî kararlardır.
Arkadaşlar, otoriter dönemlerde, diktatöryal
dönemlerde, faşizan dönemlerde konuşma yasağı değil,
eğer söz daha çok konuşulursa, dile getirilirse önümüzü açarız.
Şimdi, bunu, bu gündemle ilgili, komisyonla ilgili, araştırma
önergesiyle ilgili niçin gündeme getiriyorum? Bu konuyla ilgili arkadaşlarımızla
beraber çalıştığımızda, biz araştırma
önergesinde, özellikle tedavisi güç olan, tedavi edilmeyen hastalıklarla
ilgili ne yapabiliriz diye konuştuk ve maalesef, maalesef Türkiyede,
aslında tedavisi belli olan ve birçok insanın ölümüne neden olan
barış, demokrasi ve adalet konusunda bir girişim yapsak belki de
birçok insanın hayatını kurtarmış olacağız
ve geleceğe bir miras bırakacağız. Bakın, dernekler ne
diyor biliyor musunuz? Dernekler kendi sayfalarında Yaşamak yetmez,
yaşatmak gerekir. diyorlar. Biz Türkiyede bu Parlamentodaysak yaşatmamız
lazım, insanları barış içinde, huzur içinde
yaşatmamız lazım.
Bakın, bu komisyon kurulacak. Arkadaşlar,
mizah oyunlarına bazen konu oluyordu, nitekim destek vereceğiz.
Süreyi uzatmak için en iyi yöntem komisyon kurmaktır. Şu anda biz
komisyon kurarsak ilaç alamayıp yaşamını yitirecek olan
insanlar vardır ve bu insanlar sorunlarını gündeme
getirdiklerinde -2014ten beri- birçoğunun Türkiyede haberi yoktu bu
hastalıklardan ve birçok kişi sosyal medya üzerinden, Parlamentoyu
ziyaret ederek, gazeteleri televizyonları ziyaret ederek
durumlarını anlattı ve biz filmlerde Oscara aday olan,
Einsteindan sonra en büyük ödülü alan fizikçinin yaşamını konu
alan ALS hastalığını izlerken biliyoruz ama kendi
yakınımızdakileri göremiyorduk. Yoksulluğun dibe çöktüğü
dönemde bu insanların sadece ilaç alıp bir kısmının
düzelebileceğini
Bir kısmına kolaylık sağlandı
ve özellikle S2, S3 denilen hastalıklarla ilgili ilaca hep ambargo
konuldu, hiç verilmedi. Nitekim, geçen hafta konuşulmaya
başlandı ama biliyor musunuz, 2017den bugüne kadar 60tan fazla
kişi yaşamını yitirdi. Böyle bir lüksümüz yok. Eğer
bunu bugün, bir gecede geçirebiliyorsak niçin daha önce geçirmedik? Şimdi,
korkarım ki komisyon kurup bunu da çok uzun bir sürece yayarsak tehlikeli
olabilir. Biz, Halkların Demokratik Partisi olarak bu komisyonu
destekliyoruz ama komisyon dışında da acilen yapılması
gerekenler konusunda komisyon hemen toplanıp yarın karar alması
lazım çünkü yapmadığımız zaman bu insanlar
yaşamlarını yitirecekler, hayatlarını riske atmış
olacaklar.
Bu hastalıkları sadece bir ilaç gibi
düşünmemek lazım. Türkiyede olması gereken sosyal devlet
anlayışıdır. Sosyal devlet anlayışı her
insanın yaşamından sorumludur. Az önce hatibin belirttiği
gibi, önemli olan hastalık değil, hastalıkların önlenmesidir,
rehabilite edilmesidir. Biz, hastalıkların nedenlerini çözemezsek,
önleyemezsek birçok problemle karşı karşıya kalabiliriz.
İlaç verdiğimiz hastalar
Evet, devlet, sosyal devlet görevini yerine
getirecek. Peki, bu tür ağır hastalıklarda kullanacağı
araç, bineceği akülü araba, bu akünün değiştirilmesi,
kullanacağı sedye, başına takacağı havalı
yastık, boğazının delinmesinde kullanacağı
kanüller, birçok şey masraf gerektiriyor ve bu masrafı devletin
üstlenmesi lazım.
Bir diğeri, bunlar hastane şartlarında
yaşamlarını sürdürememekteler çünkü tedavilerinin özellikle aile
denetiminde ve aile hekimlerinde olması lazım. Bakın, bir
taraftan diyoruz ki: Bunlarla ilgili psikologların, hekimlerin, hemşirelerin,
sosyal hizmet uzmanlarının görev alması lazım. bir
taraftan da hemşirelik hizmeti verdiği için, hekimlik
yaptığı için işten atılanlar var, bir taraftan da daha
önce burada konuştuğumuz hâlde, 4/Cyi sözde kaldırdık, 4/C
nedeniyle üç aydır, dört aydır hâlâ ataması yapılmayan
çalışanlar var ve insanları keyfimize göre belirtiyor, orada
bırakmış oluyoruz.
Bakın, biz, sevdikleriyle birlikte bu
insanların yaşaması için her türlü görevi üstlenmeliyiz. Bu
hastalar nasıl yaşıyorlar, ne yapıyorlar, nelere
gereksinimleri var, nasıl bir evde oturuyorlar, ev sağlık
açısından uygun mudur, nasıl yer değiştiriyorlar,
herhangi bir transfer anında neler yapıyorlar, bu insanlar içme
suyunu nasıl alıyorlar, doğal gazı nasıl ödüyorlar,
elektrik parasını nasıl ödüyorlar, kirada mı, değil
mi; bunları düşünmeden, böyle, özellikle sonu da kötü biten ve her an
dünyada herhangi bir değişiklikle gelişmesi olabilecek bir
şeyi takip eden ailelere sadece ilaç verip sorunu çözemeyiz. Bunların
tümüyle her şeyini araştırmak ve dikkat çekmemiz lazım.
Sosyal devlet anlayışı budur ve nitekim başta da
belirttiğim gibi yaşamak değil, yaşatmak da gerekiyor.
Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Kayseri Milletvekili Sayın Çetin Arıka söz veriyorum.
Buyurunuz Sayın Arık. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ÇETİN ARIK (Kayseri)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
ALS, SMA ve henüz tedavisi tespit edilemeyen
diğer hastaların ve yakınlarının problemlerine
ilişkin sorunların çözümü için alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesiyle ilgili verilen araştırma önergeleri üzerine
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Gazi
Meclisimizi ve ekranları başında bizleri izleyen aziz
milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, toplumumuz bizlerden
yaşam standartlarımızı yükseltecek olumlu
çalışmalara imza atmamızı istiyor. Öncelikle tüm partilerin
böylesi önemli konuyu gündeme getirmesi ve araştırma komisyonu
kurulması konusunda hemfikir olmaları memnuniyet verici bir
gelişmedir, bütün gruplara buradan ayrı ayrı teşekkür
ediyorum. Milletimiz sadece bu konuda değil toplumun menfaatine olan her
konuda siyasetüstü davranmamızı ve toplum yararına olan her
konuda birlikte hareket etmemizi bekliyor. Umarım ki milletimizin bu
beklentilerine kulak verir ve bundan sonra da bu hassasiyeti gösteririz.
Sayın milletvekilleri, SMA
hastalığı nedir, nedir bu SMA hastalığı? Spinal
Müsküler Atrofi, hareket sinir hücrelerinden kaynaklı nöro-müsküler bir
hastalık olarak tanımlanıyor. Bu hastalık gevşek bebek
sendromu olarak da biliniyor. Sayın milletvekilleri, genler hücrelerin
çalışabilmesi için bazı proteinler üretirler. Gen bozukluğu
olduğunda bu proteinler ya hiç üretilemiyor ya da çok az üretiliyor.
İşte, SMAda ön boynuz hücrelerinin işlevi bozuluyor ve
proteinler gereğinden az üretiliyor. Bunun sonucunda da vücuttaki istemli
hareket eden kaslarda kuvvetsizlik ile erime meydana geliyor.
Son yıllarda ülkemizde sıklıkla
görülen SMA hastalığının her 6 bin doğumda 1
olduğu görülüyor. Görülme sıklığı son yıllarda
artan SMA hastalığının 4 tipi mevcut. Tip 1de
hastalığın belirtileri çocukluk yaşlarında kendini
gösteriyor. Bu belirtiler içerisinde yutkunma ve solunum zorluğu,
desteksiz oturamama gibi sorunlar görülüyor. Kişinin hayat kalitesini
düşüren SMA Tip 1 türler içerisinde en tehlikeli olanı. Tip 2deyse
hastalar başlarını kontrol edebiliyor, oturabiliyor ancak yatma
pozisyonundan oturma pozisyonuna geçemiyorlar. Tip 3te ise hastalar ayakta
duruyor, yürüyebiliyorlar. Tip 4te ise erişkinlerde görülen bu türde kol
ve bacaklarda zayıflık görülüyor. Genel olarak bu hastalar
yürüyebiliyor. Hastalığın bu tipi için yaş
aralığı da yoktur.
Peki, sayın milletvekilleri, belirtileri nedir
bu hastalığın? Kaslarda güçsüzlük, eklem bölgelerinde
gevşeklik, kol ve bacaklarda gözlenen gelişme geriliği, omurgada
gerilik, nefes darlığı, azalmış derin tendon refleksi,
kuvvetsizlik, yaşıtlarından geri kalma, yavaş hareket etme,
sık düşme, beslenme bozuklukları, cılız ağlama
gibi belirtiler sayılabilir.
Peki, bu hastalığın tedavisi var
mıdır, hastalığın tedavisi nedir? Yaşam
kalitesini düşüren, ölümcül sonuçlara neden olan bu
hastalığın yakın zamana kadar tam bir tedavisi yok ise de
ABD menşeli Spinraza adlı ilaç SMA hastaları ve aileleri için
umut olmuştur ancak tek bir dozun binlerce dolar olduğu ilaca
ulaşmak ve temin etmek neredeyse imkânsız hâldedir.
Sayın milletvekilleri, Türkiye ve dünyada
binlerce SMA hastası çocuk ölümle pençeleşiyor. Üretici şirket,
ilacını farklı ülkelerde farklı fiyatla çok yüksek paralara
satıyor. Yüzde 100 tedavi garantisi olmayan bu ilacın bir hasta için
yıllık maliyetinin 800 bin dolar olduğu ifade ediliyor. 800 bin
dolarlık ilaç olur mu sayın milletvekilleri? SMA hastası
çocuklar ölürken ilaç sanayisinin kâr hırsının dizginlenememesi
insanlık adına utanç vericidir. Ama unutmayalım ki insan
yaşamı kutsaldır ve insan yaşamından tasarruf
edilemez. Bu konuda ülkenin çocuklarını kurtarmak için her türlü
fedakârlığı yapmamız gerekiyor.
Bakınız, sayın milletvekilleri, bu
fotoğrafta gördüğünüz Zeynep Fatma. Alaşehirde yaşayan,
Şengül ve Yusuf Özden çiftinin iki çocuğundan biri olan Zeynep
Fatmayı tanıyor musunuz, hatırlayabildiniz mi Zeynep
Fatmayı? Hani deriz ya, erken tanı hastalıkların
tedavisinde önemlidir. Zeynep Fatmaya da kırk beş günlük iken
tanısı konulmuş. Sonrasında ne olmuş? Zeynep Fatma
ilacını beklerken, daha on bir aylıkken hayatını
kaybetmiş. Çocuklarının Zeynep Fatmayla aynı kaderi
paylaşmaması için SMA hastalarının aileleri yıllardır
feryat ediyor.
Başka bir dram, tam dört ayda SMA hastası
20 çocuk ilaç beklerken yaşamını yitirdi. Bunlar Türkiyeden
sayın milletvekilleri. Ece ile Zeynepi yaşatalım.
Yine, Fenerbahçe formasını giyen ve bu
formayı üzerinden çıkarmayan, 5inci sınıf öğrencisi,
oturduğu yerde ablasıyla birlikte oyuncaklarıyla oynayabilen
Umutcanın en büyük isteği ilacına kavuşmak. Umutcan
yürümek, Fenerbahçe maçına gitmek istiyor, top oynamak istiyor,
arkadaşlarıyla oynamak istiyor.
Şimdi, SMA hastalarının ilacı
çok geç olsa da bazı kısıtlamalar yapılarak ödeme
planına alındı. Yıllardır bekleyen, Umutcana umut
olan, bu konuda önemli adımlar atan Sağlık Bakanına da
buradan teşekkür ediyorum. Ama burada bir eksiklik var sayın
milletvekilleri, umut ederim ki kurulacak komisyonla bu eksikliği de hep
beraber gideririz.
Evet, Antalyada yaşayan SMA hastası 5
yaşındaki Umutcan Kılıçın ilacı da
onaylandı. İlacımı istiyorum, yürümek istiyorum, top
oynamak istiyorum. diyen Umutcan, alacağı ilaçla hayallerine belki
bir adım daha yaklaştı ama ya kapsam dışı kalan
çocuklarımız ne olacak? Çocuklara Sen makinaya
bağlısın, ilacını alamazsın. ya da Senin
oksijene ihtiyacın var, bu ilaç sana uygun değil. demek ne kadar
vicdani sayın milletvekilleri? Böyle bir çocuğunuz ya da böyle bir
yakınınız olsa ve size bu söylenilse siz ne düşünürsünüz?
Aslında buradaki tek kriter hastalığın tanısı
olmalıydı.
Peki, sayın milletvekilleri, bu hastalık
anne karnındayken tespit edilebilir mi, bu hastalık önlenebilir mi?
Evet, bu hastalık anne karnındayken belirlenebilir, önlenebilir bir
hastalıktır. SMA hastası çocuğu olan ya da kardeşi
olan ya da böyle bir akrabası olan bir çift, preimplantasyon genetik
tanıyla sağlıklı bir çocuk sahibi olabilir. Preimplantasyon
genetik tanıyla, bir araya gelen bozuk genler belirlenebilir ve henüz daha
embriyo aşamasındayken doğacak bebeğin
sağlıklı olup olmayacağı tespit edilebilir.
Sağlam olan embriyo anne rahmine yerleştirilir, hem böylece daha
sağlıklı nesiller oluşur hem de 800 bin dolarlık bu
ilaç maliyetinden kurtulmuş oluruz. Bu hastalık gebelik öncesi
önlenebilir bir hastalıktır, preimplantasyon genetik
tanının ciddiye alınması gerekir ve bu konu burada
önemlidir.
Bir kadın doğum uzmanı olarak buradan
bu çocuklara sahip olan ailelere seslenmek istiyorum: Eğer böyle bir
çocuğunuz varsa, SMAlı bir çocuğunuz varsa ya da SMAlı
bir kardeşiniz varsa ya da akrabanız varsa ikinci çocuğunuzun da
SMAlı doğma ihtimali yüksektir ve böyle bir yüksek ihtimali gelin
göz ardı edelim, preimplantasyon genetik tanıyla 2nci çocuğunuz
gayet sağlıklı bir çocuk olarak dünyaya gelebilir.
Sayın milletvekilleri, genetik hastalıklar
Türkiye için gerçekten çok önemli problemlerdir, tedavisi doğru düzgün
yapılamamaktadır, bakım masrafları çok yüksektir, aile
bireylerinde çok ciddi travmalara yol açmaktadır. Bu genetik geçişli
hastalıkların en önemli nedenlerinden birisi de akraba
evlilikleridir. Onun için akraba evliliklerinden şiddetle
kaçınılması gerekir. Ne yazık ki Türkiye, akraba
evliliklerinde saatli bir bomba gibidir. Bu oran doğu ve güneydoğuda
çok daha yüksektir. Bu konunun üzerinde de ciddi bir araştırma
yapılması gerekmektedir.
Sayın milletvekilleri, kısaca ALS
hastalığına da değinmek istiyorum. ALS tam adıyla
Amyotrofik Lateral Skleroz, diğer adıyla motor nöron
hastalığı olarak da tanımlanmaktadır. Beyin sapı
ve omurilik bölgelerinde bulunan motor sinir hücreleri adı verilen
hücrelerin kaybı neticesinde oluşan önemli bir hastalıktır.
Hastalık ilk etapta kaslarda seyirme, titreme, kas
zayıflığı sonucunda kolların veya bacakların
etkilenmesiyle ve zamanla artması sonucunda ALS hastalığı
ortaya çıkıyor. Kesin bir tedavisi yoktur.
Buradan tekrar bütün gruplara teşekkür
ediyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Çok teşekkür ederiz Sayın
Milletvekili.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Demircana söz veriyorum.
Buyurun Sayın Demircan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET DEMİRCAN
(Samsun) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ALS, SMA, MS ve DMD ve henüz tedavisi tespit edilmemiş
hastalıklar, bu hastalıklara maruz kalan hastaların mevcut
durumlarını tespit, yakınlarının
karşılaştığı problemlere çözüm geliştirmek,
yaşam kalitelerini artırmak ve toplumda farkındalık
oluşturmak amacıyla Anayasanın 98inci ve İç Tüzükün 104
ve 105inci maddeleri gereğince Meclis araştırma komisyonu
kurulması teklifimiz nedeniyle söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, sağlık her
şeyin başı, yaşam hakkının ayrılmaz unsuru,
bilgi, yüksek derecede bilgi, teknoloji, donanım, malzeme ve ilaç gibi çok
özel ve özellikli ürünün kullanıldığı bir alan. Bütün
bunları insanın tek başına veya bir grup olarak bir araya
getirmesi mümkün değil çünkü bütün bunlar insanlığın
mirası ve maliyeti yüksek, pahalı ürünler ve hizmetler. Bireylerin bu
hizmetlerin maliyetini karşılayabilmesi her zaman mümkün olmayabilir
ve olmaz da.
Değerli milletvekilleri, işte, işin
burasında devlet devreye girecek, sosyal devlet anlayışı
devreye girecek. Ülkemizde sosyal devlet altyapısı doğru bir
şekilde oluşturulmak için 2006 yılında sosyal güvenlik
kurumları bir araya getirildi. 2008de ise genel sağlık
sigortası kuruldu. 2012de genel sağlık sigortası zorunlu
uygulamaya geçildi, herkes genel sağlık sigortası şemsiyesi
altına alındı. Bu bir devrimdi, pek çok gelişmiş
ülkenin bile başaramadığı bir devrim. 2002den itibaren
sağlıkta yapılan reformları, hamleleri burada tek tek
sayacak değilim. Ancak şu kadarını belirtmeliyim ki,
sağlık altyapısı, donanımı büyük oranda yenilendi
ve yenileme devam ediyor; personel sayısı artmaya devam ediyor;
sağlık hizmetlerine ulaşım kolaylaştı, acil
sağlık hizmetleri, ambulans hizmetleri, yoğun bakım
hizmetleri üst düzeyde gelişti; 10 bin kişiye düşen yatak
sayısı 30ları geçti, 35lere doğru çıkıyor;
nitelikli yatak sayısı yüzde 60lara ulaştı,
artış devam ediyor; evde bakım hizmetlerinden 81 ilde 86
koordinasyon
Ki, demin, az önce, şu anlaşılır gibi bir
durum ortaya çıkmasın, onu belirtmek istiyorum: Yani, bu hastalar
hastane şartlarında bakılamıyorlar, evlerinde
bakılıyorlar ama evlerinde kendi hâllerine terk edilmiş
değiller. 81 ilde 86 koordinasyon merkezimiz var; 1.618 ekibimiz, 5.271
personelle evde bakım hizmeti veriyor. 2018de 376.849 evde bakım
verdiğimiz takipli hastamız var ve 1.657 araçla bu hizmetler
veriliyor. 2018de 1 milyon 250 bin 555 hasta bu hizmetten istifade etmiş.
181i diş tabibi olmak üzere 578
ağız, diş sağlığı personelimizle 69.078
hastaya evinde ağız, diş tedavisi hizmeti verilmiş durumda.
Tabii ki bu evde bakım hizmetlerinden ALSli
de, SMAlı da, MSli hastalar da, bakıma muhtaç olan hastalar da
yararlanıyor ve istifade ediyorlar.
Bu sağlık hizmetlerindeki gelişmeler
süresince, geçmişte alıştığımız ve
karşılaştığımız poliklinik kuyrukları,
ilaç kuyrukları ortadan kalktı, hastanelerde rehin kalmak ortadan
kalktı.
Değerli milletvekilleri, teklifimize konu olan
hastalıklar hakkında konuşmak istiyorum.
ALS (amiyotrofik lateral skleroz); elbette,
arkadaşlarımız detaylarına da girdiler, konuyla ilgili çok
güzel bilgiler verildi. Ben de birkaç şey söylemek istiyorum. ALS beyin ve
spinal kordun üst ve alt motor nöronlarında dejenerasyonla karakterize,
ilerleyici bir hastalık; sebebi belli değil, sebebine dönük bir
tedavi de uygulanamıyor elbette; ancak destek tedavisiyle hastalara
yararlı olmaya çalışıyoruz. Hastalığın yüzde
90-95i sporadik yani rastgele; genetik bir sorumluluk yok; yüzde 10
civarında genetik bağ. En sık görülen motor nöron
hastalığı olan ALSli hasta sayısının bugün
Türkiyede 10 bin civarında olduğu hesaplanıyor.
SMA ise (Spinal Müsküler Atrofi) ikinci motor
nöronların kalıtımsal bir hastalığı. Otozomal
resesif nöromüsküler hastalıklar arasında en sık görülen
SMAnın canlı doğumlarda ortaya çıkma
olasılığı kabaca on binde 1 ama
taşıyıcılık burada önemli unsur, ellide 1
oranında taşıyıcı olma durumu var toplum içerisinde.
Onun için önünde, öncesinde tedbir almak gereken bir konu. Bu konuda, tedbirler
kısmında evlilik öncesi taramayla ilgili çalışma
başlatılmıştı. Kit hazırlığı
yapılıyor, yerli kit üretimi bitmek üzere, Bakanlıkla
görüştüm, önümüzdeki günlerde bu konuya başlanacak.
Bu bebekler doğdukları zaman bez bebek
gibiler, çok gevşek. Özellikle SMA 1 Tipi çok erken yaşta, daha
doğumdan önce de gelişebiliyor, doğar doğmaz da
karşımıza çıkabiliyor, çok ağır seyreden bir hastalık
tipi. Buna karşı bugüne kadar tedavi olarak SMA tedavisine FDA ve EMA
ruhsatlı tek ürün var dünya üzerinde, arkadaşlarımız
zikrettiler. Bu ürünü Sosyal Güvenlik kapsamında -bilgilerimiz o
istikamette- Türkiye'den başka ödeyen ülke yok. Türkiye Tip 1leri Temmuz
2017den beri ödüyor, şimdi de Cumhurbaşkanımızın
direktifleriyle Şubat 2019da, bu ay başı itibarıyla Tip 2
ve Tip 3ün de ödemesi yapılıyor.
Güncel durum itibarıyla 25/1/2010 tarihli SMA
tedavisinde Nusinersen kullanımı için başvuru sayısı
785, onay 587; ret var, eksik evrakını tamamlayan ve incelemede olan
115 hasta var şu anda; tabii ki onlar da hızla
cevaplandırılıyor.
Tip 2, Tip 3le ilgili sayı detayına
girmeyeceğim. Zaten Tip 2 1,5 yaşında başlar, o civarda
görülür. Onlarda seyir ağır değildir, özellikle Tip 3te ve Tip
4te seyir ağır değil, onlar gerekli destek tedavilerine cevap
veriyorlar.
Değerli milletvekilleri, bu hastaların
tedavisi için geliştirilen ilaçlar deneme aşamasında ilaçlar,
ruhsat başvurusunda bulunulmamış durumda. Bizde olan bilgilere
göre, biz şu anda sosyal güvenlikten ödemeyi yapan tek ülkeyiz ve bu devam
edecek.
Bu arada, kalıtsal hastalığa
karşı alınabilecek en etkili tedbirin evlilik öncesi tarama
testleriyle taşıcıyı çiftler belirlenip kendilerine -benden
önceki değerli konuşmacı arkadaşımın da
söylediği gibi- tüp bebek uygulaması şeklinde,
sağlıklı hücrelerden döllenmiş tüp bebek uygulaması
desteği verilecektir.
Multiple Skleroz (MS) hastalığı ise
merkezî sinir sisteminin bir hastalığıdır. Türkiyede 40
bin civarında MS hastası olduğu tahmin ediliyor. Otoimmün bir
hastalık; vücudun savunma hücrelerinin şaşırması,
merkezî sinir sistemi nöronlarına saldırması sonucu oluşan
sinir hücresi harabiyetlerine bağlı arazlar geliştiren bir
hastalıktır, zamanla ataklar gösterir.
Duchenne Musküler Distrofisi (DMD) ise genetik bir
hastalıktır bu da; daha çok genç erkeklerde görülen, distrofin
üretiminin engellendiği bir hastalık. Bu hastalığın da
genetik taramayla tedbirinin alınabileceği
Tabii ki bilim
adamlarının bu konuda yapacağı çalışmalar
önemlidir.
Değerli milletvekilleri, bu ve benzeri
hastalıkların önlenmesi, tedavisi ve rehabilitasyonu konularında
tıp dünyası, bilim insanları üstün gayretle
çalışmaktadır. Bize düşen görev, gerek bilim insanlarının
çalışmalarını kolaylaştırmak gerekse bilimin yol
göstericiliğinden yararlanarak hastalarımızın tedavilerine
katkı sağlamak ve hasta yakınlarının yükünü
paylaşarak azaltmak olacaktır.
Bu araştırma önergesinin amacı da
hastalarımıza çare olmak, yakınlarının yükünü bir
nebze olsun paylaşmak, bilim insanlarımızın
çalışmalarına destek olmaktır.
Genel Kurulun teklifimize olumlu yaklaşmakta
olduğunu görüyorum. Genel Kurula, bütün arkadaşlara
saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Milletvekili.
Meclis araştırması önergeleri
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, Meclis araştırması
açılıp açılmaması hususunu oylarınıza
sunacağım.
Meclis araştırması
açılmasını kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Meclis araştırmasını yapacak
komisyonun 12 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Komisyonun çalışma süresinin; başkan,
başkan vekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden başlamak
üzere, üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Komisyonun gerektiğinde Ankara
dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince denetim
konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına
geçiyoruz.
1inci sıraya alınan İstanbul
Milletvekili Nevzat Şatıroğlu ve 6 Milletvekilinin Maden Kanunu
ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1410) ve Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- İstanbul Milletvekili Nevzat
Şatıroğlu ve 6 Milletvekilinin Maden Kanunu ile Bazı
Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1410) ve Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 41) (x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Komisyon Raporu 41 sıra sayıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince, bu teklif İç Tüzük'ün 91'inci maddesi kapsamında
temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle teklif tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı
ayrı oylanacaktır.
Değerli milletvekilleri, birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.37
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.41
BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN
KÂTİP
ÜYELER: Barış KARADENİZ (Sinop), Şeyhmus DİNÇEL
(Mardin)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
48inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
41 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
Teklifin tümü üzerinde ilk söz, İYİ
PARTİ Grubu adına Kocaeli Milletvekili Sayın Lütfü Türkkana
aittir.
Buyurun Sayın Türkkan. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maden Kanunu
ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi Hakkında söz aldım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Her defasında konuşuyoruz, bu torba-çuval
işinden vazgeçin ama vazgeçmeyi bir türlü hiç beceremediniz, devam ediyor
torba-çuval işi. Madenin içerisine madenle ilgili olmayan bir sürü de
kanun konulmuş.
Ben bugüne kadar ülkemizde meydana gelen maden
kazalarında hayatını kaybeden işçi kardeşlerimize
Allahtan rahmet diliyorum; ailelerine, milletimize
başsağlığı dileyerek konuşmama başlamak
istiyorum.
Ülkemizde yaşanan maden kazaları hepimizi
çok derinden sarsmış ve yasa boğmuştur. Şu bir gerçek
ki bu kazalar işçi sağlığı ve iş
güvenliğinin ne kadar önem arz ettiğinin de en acı ve en
çarpıcı kanıtı oldu. Bundan sonra maden ocaklarında
elim hadiselerin yaşanmaması için kazalara neden olan eksiklikler, hatalar
ve ihmallerin tespit edilerek yapılması gereken yasal düzenlemelerin
bir an önce yapılması, işverenlerin de dünyada gelişen ve
değişen teknoloji imkânlarından faydalanarak maden
ocaklarındaki çalışma şartlarını
iyileştirmeleri yönünde sorumluluk almaları artık
kaçınılmazdır.
Maden ocaklarında yitirilen onlarca, yüzlerce
canı unutmadığımız gibi, Somada yerlerde
tekmelenenleri de unutmadık. Hatırlayın, Somada madenciler bir
taraftan can kaybederken hayatta kalan madenciler de yerlerde tekmelendiler. 2014
yılındaki bu acı olaydan dört yıl sonra o zatı
muhterem özür dilese de o üzücü fotoğraf milletin hafızasından
hiç gitmedi, gitmeyecek de.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yasama faaliyetlerimiz ve
çıkardığınız yasalar, birileri madenlerimizden ve tüm
yer altı zenginliklerimizden rant elde etsin diye milletin yüce
makamından, Gazi Meclisten geçmemeli. Karanlık odalardaki
pazarlıkların hesap yeri burası değil.
Yağmalanmasına izin verdiğiniz madenlerimiz için maden
sahası içindeki ve dışındaki çevrenin, doğanın,
orada yaşayan vatandaşlarımızın canına
okunduğunu; sağlığının,
toprağının, anılarının ellerinden
alındığını biliyoruz. Yüzlerce yıl yaşayan
zeytin ağaçlarını yandaşlarınızın bir gecede
nasıl söküp attığını, şehirlerin nasıl zehir
soluduğunu, meyve ağaçlarının kuruduğunu biliyoruz. AK
PARTİ hükûmetleri olarak cumhuriyetin ilk dönemleri ile 2002den
sonrasını kıyaslama yoluna gittiniz hep. O dönemin
şartlarını düşünmeden, o dönemin imkân ve teknolojilerini
göz ardı ederek konuştunuz ama işinize gelince maden
kazalarında 1800lü yılların Avrupası ile Türkiye'yi
kıyasladınız.
Gerçek milliyetçilerin, ülkesini sevenlerin
1930larda alın teriyle, bilek gücüyle, vatan sevgisiyle
yarattığı mucizeye kulak vermenizi istiyorum. Sene 1933, genç
cumhuriyetin onuncu yılında Petrol Arama İşletme Dairesi
kuruldu. Devletimizin kurucusu, sahip olduğu vizyonuyla eşsiz lider
Mustafa Kemal Atatürk masasına oturdu, mektup yazmaya başladı ve
dört kelime ekledi: Vatanın size ihtiyacı var. Bu sözler Cevat Eyüp
Taşmanaydı. Taşman, Kolombiya Üniversitesinde burslu
okumuş, petrol jeoloğu olmuştu. Amerikada bir petrol
şirketinde bir eli yağda, bir eli balda, servete denk gelen
maaşıyla çalışıyordu ama konu vatansa gerisi
teferruattı. Cevat Eyüp Taşman hiç tereddüt etmeden vatanına
döndü ve Petrol Arama İşletmesinin başına geçti.
Şartlar şimdiki gibi de değildi üstelik. Ekonomik ve teknik
yetersizliklere rağmen 1934te Raman Dağında kuyular
kazılmaya başlandı. Atamızın ömrü maalesef o günü
görmeye yetmedi. 1940 yılında 1.048 metre derinlikte petrol bulundu
ve bölgenin kaderi değişti. İluh mezrası büyüdü, zamanla
Batı Raman ismini aldı, Batmanın hikâyesi de işte böyle
başladı. Yani petrol meselesi iktidarınızın
yandaş ekranlarında her seçim öncesi su ararken bulduğu petrol
kuyularına benzemiyor yani termal su ararken petrol buluyorsunuz ya her
seçim öncesi; termal suyunu 300 metrede buluyorsunuz, petrolü bin metrede. Yani
Atarken biraz ufak at. derler ya, biraz öyle oluyor sizinki.
Dilinizden düşmeyen bir kelime var beka
meselesi ancak ben size söyleyeyim, sizin bir beka meseleniz var, o da
oturduğunuz koltukların bekası.
Hazırladığınız yasa
teklifinin bazı maddeleri var ki bin bir fedakârlıkla ve ülke
sevgisiyle kurulan, gelişen, kendini var eden bir şehrin
bekasını ortadan kaldırıyor. Maden Yasasının
31inci maddesindeki düzenlemeyle Batmanın bekasını siz hiç
düşünmemişsiniz yani Batman gelecekte ne olur, hiç hesap
etmemişsiniz. Örneğin, Batman Rafinerisi getirilen ek maliyet ve
yükümlülükler sonrası küçülmeye ve kapanmaya gittiğinde buradan ekmek
yiyen bir şehri hiç hesaba katmamışsınız. Kanundaki
maddeye getirdiğiniz değişiklikle, Türkiye'de üretilen ham
petrolün serbest rekabet fiyatlarıyla ilgili düzenleme yapılıyor.
Ayrıca, petrol fiyatlarının belirlenmesinde taşıma
maliyetinin yarısı yerine, tamamının eklenmesiyle ilgili
düzenleme getiriliyor. Bu madde, Batman Rafinerisinde işlenen yerli ham
petrolün hem rafineri alım fiyatının yükselmesini hem de
rafineri ile üretici arasında eşit paylaştırılan boru
hattı taşıma maliyetinin tamamının rafineriye
yüklenmesini amaçlıyor. Rafinerinin kâr edilemez bir hâle dönüşme
riski, rafinerinin aynı zamanda faaliyetine son vermesi riskini de
beraberinde getiriyor. Bu maddenin teklif metninden çıkarılarak kanun
teklifinin yeniden düzenlenmesi doğru olacaktır, yoksa bir
şehrin bekası da bu kanunla beraber son bulacaktır. Böylece,
üzerinde kul hakkı olan bir şehri de kurtarmış olursunuz.
Ak trollerin yarattığı bilgi
kirliliğini temizlemelisiniz ki bu trollerinizin bazıları her gün
gazete ve televizyonlarda boy gösteriyorlar. İnsanları bir yalana
inandırmışsınız, 2023 yılından sonra yani
Lozanın 100üncü yılında kendi petrolümüzü
çıkaracağımız yalanına da bir an önce son verin. Böyle
bir yalan var, dolaşıyor trolleriniz arasında. Herkesin
bilmediği, kimsenin haberdar olmadığı ama sizin
bildiğiniz, iddia ettiğiniz gizli Lozan Anlaşması maddeleri
var ya, bence kamuoyuyla bir an önce paylaşın. Kimse bilmiyor bunu,
sadece sizler biliyorsunuz; aslında siz de bilmiyorsunuz, bunun bir yalan
olduğunu biliyorsunuz sadece, o kadar. Fakat O Lozan
Anlaşmasının gizli maddelerine göre biz artık
petrollerimize kavuşacağız. diyorsunuz. Böyle bir hayale
inanmak güzel de gerçekle yüz yüze kaldığınızda
sıkıntı doğuyor, şimdi olduğu gibi.
Ben esas, Meclise getirdiğiniz bu yasa
teklifinizin taşıdığı gizli niyet ve emellerini
paylaşayım burada. Yani bu yalanları bir kenara
bırakıp gizli niyet ve emelleriniz varsa onları
paylaşın. Siz paylaşmasanız da, başlamasanız da
biz doğruları konuşmaya başladık.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 24 Mart 1926 yılında kabul edilen 792
sayılı Kanunla bütün madenlerin çıkarılması ve
işletilmesi Türkiye Cumhuriyetinin elindedir. 20 Mayıs 1933 yılında
Altın ve Petrol İşletmeleri Kurumu, 22 Haziran 1935te de Maden
Arama Kurumu kuruldu. 14 Haziran 1935te Etibank, Atatürkün direktifleriyle
kuruldu.
Madenlerimizi
çıkaramadığımız yalanlarını da artık
bir kenara bırakın. Gerçekleri konuştuğumuza göre
şunları da açıklayın lütfen: Cumhuriyetin kuruluşundan
2004 yılına kadar 1.500 adet, 2004 yılından 2010
yılına kadar ise 45 bin adet maden arama ruhsatı verilmiş.
Enteresan değil mi? Cumhuriyetin kuruluşundan 2004 yılına
kadar 1.500 adet, 2004 yılından sonra 45 bin adet maden arama
ruhsatı verilmiş. Bu ruhsatlar ülkemizdeki tüm madenleri
kapsıyor. Ne oldu da 2004 yılından sonra 45 bin ruhsat verdiniz?
Bu ruhsatları alanların kaç tanesi yabancı? Hangi ülkeler yer
altı zenginliklerimizi sömürmeye devam ediyor? Bunları açıklayın,
gelin.
Ben biraz size bilgi vereyim de hafızanız
canlansın. 2004 yılından sonra yasalarla yer altı
zenginliklerimizin işletme hakları yüzde 2 vergi
karşılığında küresel çetelerin şirketlerine yirmi
dokuz, kırk dokuz ve doksan dokuz yıllığına
kiralandı. Verilen ruhsat miktarı 150 bin kilometrekare yani vatan
topraklarının yüzde 17si kadar. Küresel çetelerin 2004
yılından sonra ülkemizdeki ele geçirdiği madenlerden
birkaçını açıklamak istiyorum size. Kuzey Amerikada bulunan
Cayman Adalarından ta ülkemize kadar gelen şirket Fronteer Eurasia.
Bu şirket Kuzeydoğu Anadoluda yaptığı altın
arama çalışmalarında 3,5 milyon onsluk altın rezervimizi
ülkemizden alıp götürdü.
Bir diğeri, küresel çetelerden Rothschild
ailesine ait Rio Tinto şirketi. Bu şirketlerin ismini, sizler,
hepiniz iyi biliyorsunuz. Ülkemizde bor, boraks, bor tuzu yatakları
işleten şirketin
Balıkesir Susurluk; Ankara Eryaman, Sincan,
Güdül, Kazan, Beypazarı ve Eskişehir Sivrihisar yöresindeki
doğal soda ve bor madenleri âdeta bu şirketlerin avuçlarında,
ellerinde.
İngiliz şirketi Ariana, Artvinde arama
yapmak için 19 arama ruhsatı aldı. Mardin Kızıltepe,
Balıkesir Sındırgıda toplam 1.820 kilometrekare alanda
çalışma yapıyor bu şirket.
ABDli Stratex şirketi Uşak-Kütahya
arasında bulunan Murat Dağında altın buldu. Şirket
ayrıca Çanakkale Dikmen-Belen-Ergene üçgeni ile Eskişehir
Muratderede altın arama çalışmalarına devam ediyor.
Kanadalı maden şirketi Teck Cominco, Kaz
Dağlarında başta Balıkesir İvrindi, Havran, Balya;
Çanakkale Ezine olmak üzere 7 mevkide çalışmalarına devam
ediyor. Buraya dikkat: Şirketin Artvin Cerattepede de işletmesi
bulunuyordu. 2009 yılında hukuki girişimler sonucu
ruhsatları iptal ediliyor ve şirket Artvini terk ediyor.
Onların yerine şimdi kim var? Hiç sürpriz bir isim değil.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Cengiz, Cengiz!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Türkiye'nin
ortağı, Cengiz İnşaat, Cengiz Holding.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Evet, bildik, bravo!
ALİ ŞEKER (İstanbul) Birilerinin
ortağı!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Türkiye'nin
ortağı yani birilerinin ortağı falan değil, Türkiye'nin
ortağı Cengiz Holdinge devrediyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Türkiye'nin sahibi!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Evet, ihale direkt
şahsa teslim.
Yirmi dakikalık konuşma süresine
yetmeyecek kadar yüzlerce yabancı menşeli şirket var burada. Bu
şirketler, yerli iş birlikçileriyle, 45 bin arama ruhsatıyla
ülkemizi sömürüyor. Âdeta solucan gibiler, ülkenin bir ucundan bir ucuna yer
altındalar.
Petrolde durum daha vahim. Enerji ve Tabii Kaynaklar
verilerine göre Türkiye'de 2017 yılındaki petrol üretimi 25,8 milyon
ton yani 162 bin varile ulaşmış durumda. Bu petrolün büyük
bölümünü de ne yazık ki yabancı menşeli firmalar üretiyor.
Türkiye'de kaç petrol kuyusu olduğu, tespit edilen petrol
yataklarının hacminin ne olduğu, kaç tane yabancı
firmanın Türkiye'de petrol kuyusu açmak için ruhsat aldığı,
hangi firmaların petrol aramak için başvurduğu, hangi firmalara
ruhsat izni verildiği, hangilerine verilmediği de net değil.
İYİ PARTİ olarak bu konudaki araştırma önergemizi de
Meclis Başkanlığımıza sunduk, önümüzdeki haftalarda
gündeme getireceğiz. Bu konunun tüm yönleriyle
araştırılması ve aydınlığa
kavuşturulması için bir araştırma komisyonu
kurulmasını istiyoruz ivedilikle.
Değerli arkadaşlar, dünya ekonomisi
olarak, bor madeninin yüzde 75i ülkemizde. Bu çok önemli bir zenginlik,
Türkiyenin henüz faydalanamadığı ama Türkiyenin belki de
gelecekteki en büyük zenginliği. Önümüzdeki yıllardaysa bor
madenlerinin en büyük üreticisi olacağız Türkiye olarak. Bor
tuzları, nükleer enerji ham maddeleri, uranyum, özellikle toryum madenleri
ülkemiz tekelinde. Stratejik olarak elimizdeki gücün farkında
mısınız? Eti Maden İşletmelerinin dünyadaki tek rakibi
sadece Rothschildler. Bu aile, dünya ekonomisine yön verdiği de söylenen
ailelerden bir tanesi. Böyle bir gücü elinde bulunduran Eti Madeni Varlık
Fonuna devretmenizin amacını merak ediyorum. Yarın Eti Madeni
satmayacağınızın, onu birilerine güvence
göstermeyeceğinizin bir garantisi var mı? Yani Eti Madeni birisine
sattığınızda Türkiyenin bor madeninin tüm
yataklarını satıyorsunuz, Türkiyenin geleceğini
satıyorsunuz. Birilerine, şu anda, rehin verilip verilmediği
konusu da bizce henüz şaibeli. Petrolün önemini kaybettiği her
dönemde, geleceğin enerjisini -Türk Silahlı Kuvvetlerine dolaylı
olarak yaptığınız- Katarlılara satmayacağınızı
da kimse bilmiyor. Eti Maden gibi stratejik bir kurumu halka arz
ettiğinizde kimlerin Eti Madenin hisselerini
topladığını takip bile edemediniz. Gelecekte hisseleri
toplayanlarla satış masasına oturacağınızı
tahmin etmek de hiç zor değil. Eti Maden medeniyet kurmanın gücüdür.
Eti Madenin elindeki bor madenleri geleceğin medeniyetidir. Eti Maden
herhangi bir şirket gibi yönetilemez; geleceği belli olmayan, kimler
tarafından yönetildiği tarafımızca malum Varlık
Fonunda ipotek altında kalamaz. Bu güzide millî şirketimizin Türkiye
Cumhuriyetimizin, vatanımızın topraklarından hiçbir
farkı yoktur. Gelecek nesillere bırakacağımız en büyük
hazinemiz istisnasız bor rezervlerimiz, madenlerimiz ve Eti Madendir.
Madenlerin ve yer altı zenginliklerin nasıl bir miras olduğunu
hazır yiyen Katarlılara bir sorun isterseniz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye, suni yaratılan gündemle dikkat
dağınıklığı yaşarken, ülkemizde
kutuplaşma tırmandırılmışken, ekonomik krizin
pençesindeyken, millet fakirleşmişken, kişi başı borç
miktarımız kamu ve özel borçlarla beraber 28 bin liraya
çıkmışken bu küresel çeteler, kaba bir hesapla, kişi
başı 50 bin dolarımızı çalıyor. Esas beka meselesi
budur arkadaşlar. Farkına varmadan, biz burada fukaralıkla
baş edemezken bu küresel şirketler kişi başı 50 bin
dolarımızı çalıyorlar. Beka mı istiyorsunuz, buyurun
beka meselesi! Gelin, tartışalım.
Geçenlerde Sayın ismet Yılmaz, Sivasta
katıldığı bir toplantıda -kendisi burada mı
Sayın Bakanın bilmiyorum ama yokmuş- belediye başkan
adayları için Hilmi Bilgine vereceğiniz destek ruz-i mahşerde
berat belgeniz olacak. dedi. Ben size bir şey sormak istiyorum. Buradaki
arkadaşların önemli bir kısmı millî görüş
geleneğinden gelme, Erbakan Hocanın rahle-i tedrisinden geçmiş
insanlar.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ama haylaz
çocuklar.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Erbakan Hocaya
inanır mısınız inanmaz mısınız, onu merak
ediyorum. İnanır mısınız Erbakan Hocaya?
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) Ne ilgisi var
şimdi?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Merak ediyorum, sordum.
RECEP ÖZEL (Isparta) Maden Kanunuyla ne ilgisi
var?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Soruyorum ya. Yani, ruz-i
mahşerle seçmenin oyu arasındaki ilgi kadar ilgisi var, ruz-i
mahşerdeki berat kadar ilgisi var.
Rahmetli Hoca ne demişti biliyor musunuz? Bu
sizin verdiğiniz oylar ruz-i mahşerde beratınız
olacaktır. dediniz ya, Hoca da 2007 yılında demiş ki: AK
PARTİye oy vermek cehenneme bilet almak gibidir. Şimdi, biz
kararsız kaldık. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar) AK PARTİye vermek cehenneme bilet almak gibidir.
Şimdi, AK PARTİli seçmen kararsız Ya, biz cennete gidip berat
mı alacağız, cehenneme giden bilet mi alacağız?
Hangisini yapacağız? (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar) Yani AK PARTİli seçmeni kararsız
bıraktınız.
RECEP ÖZEL (Isparta) AK PARTİ seçmeni ne
yapacağını biliyor, merak etme sen.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Bir tarafta cennet
beratı, İsmet Yılmaz söylüyor, diğer tarafta bu hareketin
banisi, cennet mekân rahmetli Erbakan Cehenneme bilet alıyorsunuz.
diyor. Millet ikilem içerisinde bu seçimde, berat mı alalım,
cehenneme bilet mi alalım?
RECEP ÖZEL (Isparta) Millet bilir, bilir, merak
etme.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Yok, cehennemi
yaşıyoruz zaten, bilete gerek yok.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Bakın, ben size bir
şey söyleyeyim: Ülkemizin yüz ölçümünün on yedide 1i yabancı
şirketlerin elinde. Üstelik bu şirketler yer altındaki
çalışmalarıyla yer üstünde de cehennemi yaşatıyorlar.
Şimdi, sormak istiyorum, biraz evvel söyledim,
ben de merak ediyorum: İsmet Yılmaza mı inanalım, rahmetli
Erbakana mı inanalım, yoksa yaptıklarınıza bakıp
da mı kararı verelim; bu üçü arasında bir karar vermek
lazım.
Borçla, krediyle yollar, köprüler
yaptınız, parasını da bu millete ödetiyorsunuz. Taş
üstüne taş koymanıza bir şey demiyorum ama yer altından
gidenlerin hesabını, bu sömürünün hesabını kim verecek?
Getirdiğiniz bu kanun teklifinin genel itibarıyla yaptırımları
ve para cezalarını artırmaya, yeniden düzenlemeye yönelik
olduğu açık. Ancak ekonomimizin içler acısı durumu dikkate
alındığında bu durum işletmeler açısından
işçi ve işveren krizine yol açabilir, şirketlerin
kapanmasına ve işsiz sayısının daha da artmasına
sebep olabilir düşüncesini taşıyorum ve hepinize saygılar
sunuyorum.
Teşekkür ederim. (İYİ PARTİ ve
CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, çok kısa
BAŞKAN Buyurun Sayın Muş.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
45.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkanın 41 sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü üzerinde
İYİ PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, kimin cennete ya da cehenneme gideceğini Cenab-ı Hak
bilir.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) İsmet Yılmaz da
biliyor.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Yok, İsmet
Yılmaz da bilmez. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Eyvallah.
MEHMET MUŞ (İstanbul) İsmet
Yılmaz da bilmez.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Ona da söyleyin ama.
MEHMET MUŞ (İstanbul)
Dolayısıyla biz burada Allahın hesaba çekeceği,
sorgulayacağı ve onun takdirinde olup onun değerlendirmesinin
neticesinde insanların -inananlar açısından söylüyorum- cennet
ya da cehennem olarak diğer, ahiretteki
karşılığını sadece ve sadece Allah bilir. Onun
için burada ne gösterdiğiniz gazete kupürleri ne de diğer
açıklamaların bir kıymetiharbiyesi yoktur.
Bir diğer konu, tabii, pek çok istatistik
paylaşıldı, onlarla alakalı araştırma
yapıyorum ben de. Türkiye'de petroller şuraya verildi, şu
şirketler çıkartıyor
filan. Sadece bir şey söyleyeyim,
bir bilgi vereyim: TPAO, yüzde yüz Türkiye Cumhuriyeti devletine aittir.
Türkiye'de üretilen petrolün yüzde 75-80ini TPAO üretmektedir. Bu bilgi elimde
olduğu için paylaşmak istedim yani öyle, sanki Türkiye'deki petrolü
başkaları çıkarıyor ediyor. gibi değil, yüzde
75-80ini TPAO üretiyor ve TPAO yüzde yüz bir Türk şirketidir. Buradaki
hassasiyeti anlarım, tabii ki Türkiye'deki yer altı kaynaklarının,
madenlerin ülkenin içinde kalması, o katma değerin ülkede
kalması konusundaki hassasiyetleri ve dile getirilen ifadeleri
kıymetli bulurum ama şunu da söyleyeyim: Değerli
milletvekilleri, hem bu kanun teklifinde hem de diğer düzenlemelerde, cevherin
cevher olarak çıkarılıp satışından ziyade, mamul
ya da yarı mamul olarak katma değerin Türkiye'de kalması
yolunda, hem burada düzenlemeler var hem de daha önce belli başlı
bazı uygulamalar yapılmıştır. Maksadımız,
çıkan cevherin cevher olarak dışarıya gitmesi değil,
onun burada katma değeri kalacak şekilde işlenmesini temin
etmektir, diğerleriyle alakalı çeşitli istatistikleri biz de
paylaşacağız.
BAŞKAN Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 21.03
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN
KÂTİP
ÜYELER: Şeyhmus DİNÇEL (Mardin), Barış KARADENİZ
(Sinop)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
48inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
41 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Gündemimizde başka bir iş
bulunmadığından, alınan karar gereğince kanun
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için, 6 Şubat 2019 Çarşamba günü saat 14.00te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 21.05