TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
6’ncı
Birleşim
10
Ekim 2018 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Kahramanmaraş
Milletvekili Habibe Öçal’ın, Kerbelâ olayı ve Hazreti Hüseyin’in
şehit edilmesinin 1338’inci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Züleyha Gülüm’ün, 10 Ekim Ankara Tren Garı önünde
yaşanan terör saldırısında hayatını kaybedenlerin
ölümlerinin 3’üncü yıl dönümüne ve üçüncü havalimanında görev yapan
işçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Mersin Milletvekili
Cengiz Gökçel’in, tarımdaki girdi maliyetlerinin yüksekliğine
ilişkin gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Niğde Milletvekili
Ömer Fethi Gürer’in, enflasyonun yıllık yüzde 25 olduğu bir
ortamda dar gelirlinin nasıl geçineceğini ve dolar
artışından müze ve ören yerlerine giriş ücretlerinin
nasıl etkilendiğini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
2.- Edirne Milletvekili Okan
Gaytancıoğlu’nun, AKP’nin uyguladığı yanlış
tarım politikaları nedeniyle Türkiye’nin çeltikte ithalatçı ülke
konuma geldiğine ilişkin açıklaması
3.- Adıyaman
Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, Adıyaman’ın Samsat ilçesinde
Mart 2017 ve Nisan 2018 tarihlerinde yaşanan depremler nedeniyle
mağdur olanlara deprem konutlarının ne zaman teslim
edileceğini, esnafın zararının ne zaman
karşılanacağını İçişleri Bakanından
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
4.- Mersin Milletvekili
Hacı Özkan’ın, Türkiye’nin küçülmesi üzerine hesap yapanların
kaybedeceğine ilişkin açıklaması
5.- Mersin Milletvekili Ali
Cumhur Taşkın’ın, Hakkâri’nin Çukurca ilçesinde şehit olan
asker ile sivil işçiye Allah’tan rahmet dilediğine ve son dönemde
yaşanan ekonomik saldırıların amacının
Türkiye’nin büyümesini, güçlenmesini engellemek olduğuna ilişkin
açıklaması
6.- Kocaeli Milletvekili
Fatma Kaplan Hürriyet’in, emeklilikte yaşa takılanların
mağduriyetlerinin bir an evvel giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
7.- Denizli Milletvekili
Gülizar Biçer Karaca’nın, 2017 yılına ait “İyi Tarım
Uygulamaları Desteği” adı altındaki primin bütçede ödenek
olmadığı gerekçesiyle hâlâ Denizlili üreticilere
ödenmediğine ilişkin açıklaması
8.- Niğde Milletvekili
Selim Gültekin’in, 8-14 Ekim tarihleri arasında düzenlenen Amatör Spor
Haftası’nın amacının gençleri ve çocukları amatör
spora yönlendirerek sağlıklı bir nesil yetiştirmek olduğuna
ilişkin açıklaması
9.- Ankara Milletvekili
Asuman Erdoğan’ın, 4-6 Ekim tarihleri arasında İzmir’in
Çeşme ilçesinde düzenlenen ve Türkiye’nin dönem başkanı
olduğu Asya Parlamenterler Asamblesi Sosyal ve Kültürel İşler
Daimi Komitesi toplantılarına ilişkin açıklaması
10.- Trabzon Milletvekili
Ahmet Kaya’nın, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yaşanan
taşkın, sel, heyelan olaylarından zarar gören
vatandaşların bir an önce yaralarının
sarılmasını beklediğine ilişkin açıklaması
11.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, 10 Ekim 2015 tarihinde Ankara Tren Garı
önünde yaşanan katliamda hayatını yitirinleri saygıyla
andığına ilişkin açıklaması
12.- Balıkesir
Milletvekili Fikret Şahin’in, Balıkesir’in Ayvalık ilçesinin
turizm açısından uluslararası üne sahip olduğuna,
Altınova Mahallesi’nde demir cevheri arama ve çıkarma faaliyeti
planlandığına ama projenin bölgeye hiçbir yarar
sağlamayacağına ilişkin açıklaması
13.- Kahramanmaraş
Milletvekili İmran Kılıç’ın, 8-12 Ekim Ahilik
Haftası’nı tebrik ettiğine ilişkin açıklaması
14.- Adana Milletvekili Ayhan
Barut’un, Adana Havaalanı’nın kapatılacağı
iddialarının doğru olup olmadığını
Ulaştırma ve Altyapı Bakanından öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
15.- Ankara Milletvekili Ali
Haydar Hakverdi’nin, 10 Ekim barışı savunmak için Ankara’ya
gelenlerin IŞİD tarafından katledilişinin 3’üncü yıl
dönümünde olayın yaşandığı yere anıt
yaptırılmasını ölen ve yaralananların aileleri
adına Hükûmetten talep ettiğine ilişkin açıklaması
16.- İstanbul
Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu’nun, Doğu Türkistan meselesiyle
ilgili hassasiyetin duyulabilir hâle getirilmesinin zorunluluk olduğuna,
FETÖ davaları nedeniyle yaşanan mağduriyetin ancak adaletin
hızlı bir şekilde çalıştırılmasıyla
engelenebileceğine ilişkin açıklaması
17.- Samsun Milletvekili
Erhan Usta’nın, 10 Ekim Kerbelâ’da Hazreti Hüseyin ve yol
arkadaşlarının şehadetinin 1338’inci yıl dönümünde
şehitleri rahmetle andığına, 10 Ekim 2015’te Ankara Tren
Garı önünde yaşanan patlamada hayatını kaybedenlere rahmet
dilediğine, Irak’ta ebeveynleri IŞİD’e katıldığı
için Bağdat’tan Ankara’ya getirilen 17 Türk çocuğu gibi
hemşehrisi 2 çocuğun da Türkiye’ye getirilmesine, televizyon
dizilerinde ayrıştırıcı dil kullanılmaması
gerektiğine ve taşeronlarla ilgili yapılan düzenlemede
mağduriyetler yaşandığına ilişkin açıklaması
18.- Kars Milletvekili Ayhan
Bilgen’in, modern parlamentonun iki temel esprisi olduğuna, gece
yarısı evlerin basılmasının bir güvenlik
politikası olup olmadığını öğrenmek
istediğine, 10 Ekim Ankara Garı katliamının Van’da
anılmasına izin verilmediğine, Çorlu tren faciasıyla ilgili
Meclisin inceleme yapmaktan imtina etmemesi gerektiğine, ders
kitaplarında gerçekler yazılmadığı sürece
Kerbelâ’yı anmanın yeterli olmadığına ve 11 Ekim Hikmet
Kıvılcımlı’yı 47’nci ölüm yıl dönümünde
saygıyla andığına ilişkin açıklaması
19.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, Cumartesi Annelerinin yapmış olduğu
barışçıl eylem engellendikçe seslerini Meclise
taşıyacaklarına, 10 Ekim Ankara Garı katliamının
3’üncü yıl dönümüne, Türkiye İşçi Partisinin 1973’ten sonra ilk
kez Meclis çatısı altında Barış Atay ile Erkan
Baş tarafından temsil edileceğine, 8 Ekim Bahçelievler
katliamının 40’ıncı yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
20.- Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, kabul edilen TBMM
İçtüzüğü’ne katkıda bulunanlara teşekkür ettiğine,
Kerbelâ şehidi Hazreti Hüseyin başta olmak üzere Ankara
Garı’ndaki patlama sonucunda vefat edenlere Allah’tan rahmet
dilediğine, terörle mücadele konusunda kararlı olunduğuna,
Enflasyonla Topyekûn Mücadele Programı kapsamında açıklanan kararların
hayırlara vesile olmasına ilişkin açıklaması
21.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, yoklamada yaşanan sıkıntıya ilişkin
açıklaması
22.- Samsun Milletvekili
Erhan Usta’nın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
23.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, yoklamada yaşanan sıkıntının vahim
olduğuna ve bu konunun bir an önce tahkik edilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
24.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Doğan Kubat’ın, yapılan yoklamada sistemden kaynaklanan
problem nedeniyle sisteme giremediğine ve pusula vermek durumunda
kaldığına, bazı vekillerin de sisteme giremediğini
düşünerek pusula verdiğine, Başkanlık Divanının
çek ettikten sonra pusulanın birini geçerli saydığına ve
teamülün bu yönde olduğuna ilişkin açıklaması
25.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, bir milletvekilinin iki pusula vermesinin hata
olamayacağına ve kanun koyanların kanuna uymaması hâlinde
bu Meclisten bir şey beklenemeyeceğine ilişkin
açıklaması
26.- Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, gerekli incelemenin
yapıldığına ve oturuma gölge düşürecek beyanlara gerek
olmadığına ilişkin açıklaması
27.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, kanun tekliflerinin komisyonlara havale sürecinde yaşanan
adaletsizliğin Meclis Başkan Vekili olarak Levent Gök tarafından
incelenip açıklanması gerektiğine ilişkin
açıklaması
28.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, nereden gelirse gelsin terörün karşısında
olduklarına, 103 kişinin hayatını kaybetttiği Ankara
Garı katliamının 3’üncü yıl dönümünde, bombanın
patlamasına engel olamamış dönemin İçişleri
Bakanı olarak Selami Altınok’un öz eleştiri yapması
gerektiğine ilişkin açıklaması
29.- Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Manisa Milletvekili Özgür
Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
30.- Kars Milletvekili Ayhan
Bilgen’in, "Kokteyl terör" açıklamasının neye
dayanılarak yapıldığını ve içinde kimlerin
olduğunu öğrenmek istediklerine, katliamların
yaşanmasının nedeninin önceki her katliama gerekli müdahalenin
gerekli soruşturmanın yapılmaması olduğuna
ilişkin açıklaması
31.- Eskişehir
Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu’nun, 10 Ekim Dünya Ruh
Sağlığı Günü’nün bu yılki temasının
"Değişen Dünyada Gençler ve Ruh
Sağlığı" olarak belirlenmiş olmasının
genç ve dinamik bir nüfusa sahip ülkemiz açısından güzel bir tesadüf
olduğuna ilişkin açıklaması
32.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Türkiye Kalkınma Bankası Anonim
Şirketi Hakkında Kanun Teklifi görüşülürken Genel Kurul
salonunda TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu Başkan
Yardımcısının bulunmasının konuyla ilgisini
öğrenmek istediğine ve emsal olmaması açısından tüm
yetkililerin uyarılması gerektiğine ilişkin açıklaması
33.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın
yaptığı uyarıda haklı olduğuna ve Genel Kurulda
komisyona ayrılan sıralardaki oturma yeri eksikliğinin
ivedilikle giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
34.- Denizli Milletvekili
Cahit Özkan’ın, komisyon sıralarındaki eksikliğin sistemin
işleyişine herhangi bir engel teşkil etmeyeceğine, fizikî
imkânlar el verdiği ölçüde yeniden düzenleneme yapılabileceğine
ilişkin açıklaması
35.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muş’un, Konya Milletvekili Abdüllatif Şener’in 5
sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde şahsı
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
36.- Konya Milletvekili
Abdüllatif Şener’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
37.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketi
Hakkında Kanun Teklifi’nin tek sahibinin Berat Albayrak olduğuna
ilişkin açıklaması
38.- Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Manisa Milletvekili Özgür
Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
39.- Hatay Milletvekili
Mehmet Güzelmansur’un, basketbolda 26. Kadınlar
Cumhurbaşkanlığı Kupası’nı Fenerbahçe’yi 61-47
yenerek Hatay Büyükşehir Belediyespor’un kazandığına
ilişkin açıklaması
40.- Diyarbakır
Milletvekili Garo Paylan’ın, Komisyon Başkanı Süreyya Sadi
Bilgiç’in borsadaki manipülasyonla ilgili yaptığı
açıklamasına ilişkin açıklaması
41.- Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanı Süreyya Sadi Bilgiç’in, Diyarbakır Milletvekili Garo
Paylan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
42.- Ordu Milletvekili Cemal
Enginyurt’un, Ordu çevre yolunun hayata geçmesini temenni ettiğine
ilişkin açıklaması
43.- Kahramanmaraş
Milletvekili İmran Kılıç’ın, muharrem ayının,
bütün Müslümanları derin bir acıya gark eden Kerbelâ
faciasının yaşandığı hüzün dolu bir ay
olduğuna ve yeni Kerbelâlar yaşanmaması için bu acı
hadiseden ders çıkarılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
44.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul’un Çekmeköy ilçesi
sınırları içinde yaşayan vatandaşların imar
barışı için müracaat etmesine rağmen konutlarının
yıkıldığına, Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının, Ümraniye Kaymakamlığının
bu mağduriyeti gidermesini talep ettiğine ilişkin
açıklaması
45.- Niğde Milletvekili
Ömer Fethi Gürer’in, TBMM internet sitesiyle ilgili uygulamalara ve Mecliste
bitmek bilmeyen tamiratlara ilişkin açıklaması
46.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’ı
Düzce’nin sorunlarını dile getirdiği için
kutladığına, Yığılca ilçesindeki çimento
fabrikası nedeniyle arıcılığın bittiğine,
Düzce’de çevre kirliliğinin had safhada olduğuna ve Düzcelilere
doğal gazın daha ucuz satılmasını talep ettiğine
ilişkin açıklaması
47.- Çanakkale Milletvekili
Özgür Ceylan’ın, toprak, su ve çiftçinin birbirinden ayrılamayacak üç
temel unsur olduğuna, dünyanın en pahalı girdilerini kullanmak
zorunda kalan çiftçinin ürettiği ürünü maliyetinin altında satarak
zarar ettiğine ilişkin açıklaması
48.- Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaş’ın ikinci bölüm üzerinde HDP Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
49.- Samsun Milletvekili
Erhan Usta’nın, Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaş’ın ikinci bölüm üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki “AKP ve MHP savaş
koalisyonu” ifadesine katılmadıklarına, Türkiye’nin yeniden
kurtuluş mücadelesi verdiğine ve Türk milliyetçileri olarak, bu
mücadelede devletin, milletin yanında olacaklarına ilişkin
açıklaması
50.- Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaş’ın, Çankırı Milletvekili
Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
51.- Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaş’ın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
52.- Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaş’ın, tekraren, Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
53.- Mersin Milletvekili Baki
Şimşek’in, Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaş’ın ikinci bölüm üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasında yanlış rakamlar vererek
kamuoyunu yanılttığına ilişkin açıklaması
54.- Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Muğla Milletvekili
Süleyman Girgin’in ikinci bölüm üzerinde CHP Grubu ve şahsı
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
55.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
56.- Denizli Milletvekili
Cahit Özkan’ın, Denizli’nin Kale ilçesinde 14 yaşındaki bir
kız çocuğuna cinsel istismar iddiasıyla ilgili emniyetin
harekete geçtiğine, 6 Suriyeli ile 1 Türk’ün
çıkarıldığı mahkemece tutuklandığına ve
çocuğun da ailesine teslim edildiğine ilişkin
açıklaması
57.- Diyarbakır
Milletvekili Garo Paylan’ın, 11 milyar TL’nin İşsizlik
Sigortası Fonu’ndan üç kamu bankasına
aktarıldığını tespit ettiklerine ilişkin
açıklaması
58.- Samsun Milletvekili
Erhan Usta’nın, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Süreyya Sadi
Bilgiç’in soru-cevap kısmında yaptığı
açıklamasında yanlış anlamaya mahal vermemek adına
düzeltme yapmak istediğine ilişkin açıklaması
59.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, devleti şirket gibi yönetenlerin Kalkınma
Bankasındaki bütün memurları işçi yaptığına,
işçi olmayı kabul etmeyenlerin de başka kurumlara gitmek zorunda
kalacaklarına ilişkin açıklaması
60.- Samsun Milletvekili
Kemal Zeybek’in, Berat Albayrak’ın Türkiye’deki işverenlerle
toplantı yaparak zamlardan yüzde 10 indirim yapılması
isteğine, zam furyasına ayak uyduran Samsun Büyükşehir Belediyesinin
zam indirimi yapıp yapmayacağını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
61.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlu’nun oyunun rengini belirtmek için lehte
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
62.- Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Manisa Milletvekili Özgür
Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
63.- İstanbul
Milletvekili Nazır Cihangir İslam’ın, üçüncü havalimanı
çalışmalarında hayatını kaybeden işçilere
Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
VI.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, yoklamada yaşanan fazla pusulayla
ilgili hususu değerlendireceğine ilişkin açıklaması
2.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, 10 Ekim Ankara Garı
katliamının 3’üncü yıl dönümünde devletin acı çekenlerin
yanında olması gerektiğine, 10 Ekim 680 tarihinde Kerbelâ’da
Hazreti Hüseyin ve 72 yol arkadaşının şehit edilmesiyle
yaşanan acının tüm dünyanın ortak acısı
olduğuna, Hazreti Hüseyin’i ve hayatını kaybeden yârenlerini
saygıyla andığına ilişkin konuşması
3.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, yapılan yoklamayla ilgili
detaylı inceleme yapmak üzere konuyu Başkanlık Divanına
götürerek karar alacağına ilişkin açıklaması
4.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, milletvekilleri tarafından verilen
kanun teklifleri arasında sıralama yapılmasının son
derece hatalı olduğuna, Meclis Başkanlığının
tarafsız olması gerektiğine ve bu konuyu takip edeceğine
ilişkin açıklaması
5.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, Meclis İçtüzük’ü
değişikliğinden sonra Genel Kurul çalışmalarına
katılacak olanlarla ilgili boşluk doğduğuna ve hassasiyet
nedeniyle TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu Başkan
Yardımcısının Genel Kurul salonu dışına
çıkarıldığına ilişkin açıklaması
6.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, komisyon sıralarının
komisyon üye sayısı kadar artırılmasının bir
zaruret olduğuna ilişkin açıklaması
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- İYİ PARTİ
Grubunun, Samsun Milletvekili Bedri Yaşar ve arkadaşları
tarafından, döviz kurundaki artışların önlenmesi, siyasi,
iktisadi ve hukuksal uygulamaların yarattığı neticelerden
biri olan "ekonomik kriz" gerçekliğiyle mücadele edilmesi, ortak
akılla hareket ederek derinleşen ekonomik krizin önüne geçilmesi ve
ekonomik çözüm modeli geliştirilip uygulanmasının
araştırılması amacıyla 14/8/2018 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin (10/106) ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 10 Ekim 2018 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
2.- HDP Grubunun, Grup
Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan ve Kars Milletvekili
Ayhan Bilgen tarafından, 10 Ekim 2015 gar patlamasının tüm
boyutlarıyla araştırılması amacıyla 10/10/2018
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10
Ekim 2018 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun, Türkiye
Büyük Millet Meclisi gündeminin "Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler"
kısmında yer alan eczacılara yönelik şiddet olaylarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (10/92) ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Ekim 2018 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
VIII.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanı Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancı
ile Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un
Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Teklifi
(2/773) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 5)
IX.- OYLAMALAR
1.- (S. Sayısı: 5)
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı Ankara Milletvekili
Mehmet Naci Bostancı ile Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili
Mehmet Muş’un Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketi
Hakkında Kanun Teklifi’nin oylaması
X.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Şırnak
Milletvekili Hüseyin Kaçmaz’ın, Şırnak ilinin Silopi ve Cizre
ilçelerindeki elektrik kesintilerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’in cevabı (7/349)
10 Ekim 2018 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya),
İsmail OK (Balıkesir)
----- 0 -----
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 6’ncı Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.04
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.23
BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya),
İsmail OK (Balıkesir)
----- 0 -----
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 6’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN – Açılışta yapılan
yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.
Sayın milletvekillerinin, şu anda
başlatmadığım üç dakikalık süreden önce oy
düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu
süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda
hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna
rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını
görevli personel aracılığıyla, verilen süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını ve salondan ayrılmamalarını
rica ediyorum çünkü gelen pusulaları okutarak
arkadaşlarımızın burada olup olmadığını
kontrol edeceğiz.
Değerli milletvekilleri, üç dakikalık süre
veriyorum, yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, ismini
okuyacağım sayın milletvekillerimizin kendilerini Genel Kurulda
bir göstermelerini rica edeceğim.
Gaziantep Milletvekilimiz Sayın Mehmet Sait
Kirazoğlu? Burada.
Antalya Milletvekilimiz Sayın Abdurrahman
Başkan? Burada.
Ankara Milletvekilimiz Sayın Arife Polat
Düzgün? Burada.
Tokat Milletvekilimiz Sayın Özlem Zengin?
Burada.
Denizli Milletvekilimiz Sayın Şahin Tin?
Burada.
Isparta Milletvekilimiz Sayın Mehmet Uğur
Gökgöz? Burada.
İstanbul Milletvekilimiz Sayın Mehmet
Doğan Kubat? Burada.
Giresun Milletvekilimiz Sayın Kadir Aydın?
Burada.
Trabzon Milletvekilimiz Sayın Salih Cora?
Burada.
Teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri, toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Değerli milletvekilleri, gündeme geçmeden önce
üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri beşer dakikadır.
Gündem dışı ilk söz, Kerbelâ
vakası, Hazreti Hüseyin’in şehit edilmesinin 1338’inci yıl
dönümü münasebetiyle söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekilimiz Sayın
Habibe Öçal’a aittir.
Buyurun Sayın Öçal. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Kahramanmaraş Milletvekili Habibe Öçal’ın, Kerbelâ olayı ve
Hazreti Hüseyin’in şehit edilmesinin 1338’inci yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hazreti Hüseyin’in şehit
edilmesi ve Kerbelâ olayları münasebetiyle gündem dışı söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, milletlerin tarihinde
trajik olaylar vardır. İşte 10 Ekim 680 de böyle bir
olaydır. Hazreti Hüseyin ve 72 arkadaşının şehadetiyle
sonuçlanan Kerbelâ vakası tarihe kara bir leke olarak düşmüştür.
Hazreti Hüseyin gerçek anlamda bir kahramanlığın sembolü ve bir
iman timsalidir. Hazreti Hüseyin’in mesajı hürriyet, insanca yaşamak,
hidayet, sevgi, kahramanlık ve insanlığın yüceliğidir.
Hazreti Hüseyin bize Kerbelâ’da Hak yolunda yola düşmenin, Hakk’ı
haykırmanın, sahip olunan şeylerden vazgeçmenin ne kadar önemli
olduğunu öğretmiştir; biz bu öğretiye Hüseyni duruş
diyoruz. Hüseyni duruş, yeryüzünde şahsi menfaatleri değil de
mazlumlar için kıyam eden, insanlık için hak, adalet, eşitlik,
tevhit, marifetullah, iman ve hareketi içerir. Hazreti Hüseyin’in Alevi’siyle
Sünni’siyle herkes tarafından sevilmesi bu sebeptendir. Kerbelâ,
halkın iradesinin hiçe sayılmasına karşı yapılan
itirazın adıdır. Kerbelâ, Hazreti Hüseyin’in Yezid
zorbalığına karşı, mazlumları korumaya karşı
yaptığı yeminin adıdır. Kerbelâ, insan
varlığının anlamının maddede değil de manada
anlam bulmasının adıdır. Kerbelâ, her şeyi terk edip
hazır bir şekilde yola düşmenin adıdır.
Değerli milletvekilleri, bin üç yüz otuz sekiz
yıl önce yaşanan Kerbelâ zulmü ve zulme
başkaldırının ruhu hâlâ yaşanmaktadır. Biz
Kerbelâ’daki Yezid zorbalığını, katillerini ilk defa orada
görmedik. Zaman gösterdi ki zalimin dini, imanı olmazmış. Zulme
tanıklığımız hâlâ devam etmekte. Bunlar bugün de
emperyalist zorbalık ve katliam olarak zuhur etmektedir. Biz bunları
daha önce de tanıdık; biz bunları Haçlı Seferlerindeki
vahşiliklerinden tanıdık, biz bunları Endülüs’ü yakıp
yıkmalarından tanıdık, Amerika’daki yerli halkı yok
etmelerinden tanıdık, milyonlarca Afrikalıyı
köleleştirmelerinden tanıdık, Hiroşima’dan, Nagazaki’den,
Çeçenistan’dan, Doğu Türkistan’dan, Kırım’dan, Vietnam’dan,
Afganistan’dan, Filistin’den, Irak’tan, Ruanda’dan, Libya’dan, Cezayir’den,
Suriye’den, 6-7 Ekimde Diyarbakır’da 52 vatandaşın
katledilmesinden ve 15 Temmuzdan da tanıdık.
Sadece zalimi tanımakla da kalmadık,
zulümle nasıl başa çıkılır, bunu bize öğreten
liderleri de öğrendik. Biz bunları Selahaddin Eyyubilerden, Nureddin
Zengilerden, Kılıçarslanlardan, Ömer Muhtarlardan, Şeyh
Şamillerden, Sütçü İmamlardan ve de Hüseyni bir duruş
sergileyerek “Dünya 5’ten büyüktür.” diyen Sayın
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’dan da öğrendik.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, her zamanın bir
ruhu vardır. Bugün geldiğimiz nokta Türkiyeli olmak, zamanın
ruhuyla da kavga etmeyi gerektirmektedir. Bugün hamdolsun Hüseyin’in
mirasına sahip çıkan, sessizlerin sesi olan, kimsesizlerin kimsesi
olan, zulümleri yeryüzünde ifşa eden bir Türkiye vardır. Nasıl
ki Hazreti Hüseyin’i Kerbelâ’ya giderken yolundan çevirmek, bu hareketine engel
olmak isteyenler olduysa Hakk’ı aziz tutma, tutup kaldırma gayreti
içinde olan ülkemizi de yolundan geri çevirmeye kalkan güçler olmuştur.
Bizler bu yolda bir olduk, iri olduk, diri olduk. Başaramadılar ve
başaramayacaklar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öçal, bir dakika verelim,
tamamlayın.
HABİBE ÖÇAL (Devamla) – Sözlerimi iyilik ve
şecaat timsali Hazreti Hüseyin’in sözleriyle noktalamak istiyorum:
“Allah’ım sen de biliyorsun ki bizim kıyamımız iktidar
hevesiyle veya dünya malına düşkünlüğümüz dolayısıyla
değildir. Amacımız sana ait olan şu yeryüzünü ıslah
edip her yerde huzur ve güvenliği sağlamak, zulme uğrayan
kullarını zalimlerin şerrinden kurtarmaktır.”
Bu vesileyle Kerbelâ’da şehit düşen
Hazreti Hüseyin ve arkadaşlarını ve tüm şehitlerimizi
rahmetle anıyor, bütün vekillerimi ve Meclisi selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öçal.
Değerli milletvekilleri, gündem
dışı ikinci söz, üçüncü havalimanı işçilerinin
sorunları hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekilimiz
Sayın Züleyha Gülüm’e aittir.(HDP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Gülüm.
2.-
İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm’ün, 10 Ekim Ankara Tren Garı
önünde yaşanan terör saldırısında hayatını
kaybedenlerin ölümlerinin 3’üncü yıl dönümüne ve üçüncü havalimanında
görev yapan işçilerin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) – Öncelikle, bugün bir
katliamın 3’üncü yıl dönümü, 10 Ekim 2015’te Ankara’da
barış istedikleri için katledilenleri anmakla başlamak
istiyorum. Barış mücadelelerine sahip
çıktığımızı, onların barış
mücadelesine kaldığı yerden devam edeceğimizi buradan bir
kez daha söylemek istiyorum. Ölenlerin hepsinin anıları mücadelemizde
yaşayacak demek istiyorum.
Dün bu kürsüden bu ülkede artık parti
kapatmaların olmadığı söylendi, artık, bu ülkede
özgürlüklerin olduğu söylendi ama bunu yalanlayan bir şeyden
bahsetmek istiyorum. İki gün önce partimize yönelik geniş bir
operasyon yapıldı. Yerel seçimlerde kaybedeceğini anlayanlar
bize yönelik operasyonlarla bizi engellemeye çalışıyorlar.
Halkların Demokratik Partisinin kadın meclislerine, TJA’lı
kadınlara, kadın özgürlük mücadelesi içerisinde yer alan
kadınlara yönelik bir operasyon gerçekleşti. 61 kadın
arkadaşımız bu operasyonda gözaltına alındı.
Sadece bununla kalmadı, Hakkâri Milletvekilimiz Leyla Güven’in evi
basılarak, kapısı kırılarak eşyaları
darmadağınık edildi. Bütün bu saldırıları
kadınların mücadelesinde bir gözdağı olarak
gördüğümüzü, ama asla kadınlar olarak
yılmayacağımızı, kadın kazanımlarına
yönelik tüm saldırıların karşısında
olduğumuzu, direnişimizin de devam edeceğini bir kez daha
buradan hatırlatmak istiyorum.
Üçüncü havalimanı gündemimizdi, buna geçmek
istiyorum. Üçüncü havalimanı, en son, işçilerin direnişiyle
gündeme geldi, bütün basında gündem oldu. Ama bundan önce de üçüncü
havalimanı ekolojik bir felaket olmasıyla, ekonomik bir felaket
olmasıyla zaten gündemimizdeydi. Buna karşı, aslında tüm
kesimlerin karşı çıkmasına rağmen, halkın iradesi
yok sayılarak, buna yönelik raporlar yok sayılarak bu
havalimanının yapımına geçildi. Ama bununla kalmadı,
bu felaketin üstüne bir de işçiler açısından cehenneme çevrilen
bir havalimanı inşaatı söz konusu oldu. İşçiler
buralarda ölümü pahasına çalıştırıldılar.
İş cinayetlerinin en yoğun yaşandığı
alanlardan bir tanesi inşaat sektörüydü ve bugün açısından da
önümüzde en yoğun iş cinayetinin yaşandığı
yerlerden bir tanesi havalimanı şantiyesiydi. Size şu
örneği vermek isterim: Havalimanı şantiyesinde bir işçi,
molozların altında kalarak iş cinayetine kurban gitti. Peki bu
nasıl anlaşıldı? Eve gitmemesi, eşinin “Eşim eve
gelmedi, acaba havalimanında mı hâlen?” sözü üzerine ve iş sahasına
gitmesi üzerine haberdar olundu ve kazı sonrası işçinin
cansız bedeni moloz yığınlarının altından
çıkarıldı. Böyle bir iş sahasından bahsediyoruz,
işçiler açısından cehenneme çevrilen böyle bir alandan
bahsediyoruz.
Bu da değil sadece, yine bir iş
kazasında, bilirkişi raporunda, gerekli güvenlik önlemleri
alınmadığı için trafik kazalarının
gerçekleştiği ve iş cinayetlerinin bu şekilde
gerçekleştiğine dair bir rapor düzenlendi.
Bu da değil sadece sorun, aynı zamanda,
havalimanı işçileri saatlerce, sabahleyin, güneşin altında,
yağmurun altında servis beklemek zorunda bırakıldılar;
yatakhaneleri, lavaboları, banyoları, tüm yaşam alanları
hijyen kurallarına uymayan, tahtakurularıyla dolu bir alan, orada
yaşamaya zorlandılar. Revir personelinden yeterli sağlık
hizmeti alamadılar, gerekli tıbbi malzemeler olmadığı
için tıbbi yardım da göremediler.
En vahim durumlardan bir tanesi de ücretlerin elden
ödenmesiydi. Bir kısmı bankaya ödenirken bir kısmı elden
ödeniyordu, açıktan vergi kaçırma durumu vardı ama iş
müfettişleri buna da herhangi bir inceleme başlatmadı, herhangi
bir ceza da kesmedi. Yine geçmişe dönük ücretleri ödenmedi, işçiler
bunları talep etti ama iş müfettişleri bunların bu
sorunlarını çözmek yerine olayın üstünü kapatmayı tercih
etti. Haksız işten çıkarmalar vardı, tazminatsız
işten çıkarmalar vardı, bunlara ilişkin de işçiler
taleplerini dile getirdiler.
Diğer bir talepleri, iş
kıyafetlerinin verilmesiydi. İşçiler uzun süre bu taleplerini
dile getirmesine, görüşmeler yapmasına rağmen bunlara dair
hiçbir çözüm üretilmedi, tam tersine işçilerin koşulları çok daha
fazla ağırlaştı.
Peki, Meclisimiz ne yaptı? Meclisimiz bu
sorunlara duyarsız kalmaya devam etti. Şu mu isteniyordu? Belki
sizler, buradaki üyeler bir süre sonra o havaalanından, oradan
uçuşlarınızı gerçekleştireceksiniz. İşçilerin
cinayete kurban gittiği, cesetlerin orada olduğu bir
havaalanını nasıl kullanabileceğiz, nasıl
kullanabileceksiniz, iktidar buna nasıl göz yumabiliyor, buradan sormak
istiyorum.
Peki, işçiler bu sorunları
çözülmediğinde, taleplerini dile getirmek için toplu iş bırakma
eylemi yaptıklarında ne oldu?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) – Bir dakika alabilir miyim?
BAŞKAN – Sayın Gülüm, size de bir dakika
verelim.
ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) – Bu sorunu çözmesi
gerekenler, asıl işverene yani sermayeye “İşçilerin
sorunlarını çöz.” demesi gerekenler maalesef işçilere yönelik
bir operasyonla cevap verdi, işçiler gözaltına alındı, 33
işçi arkadaşımız, sendikacılar da dâhil olmak üzere
tutuklandı. Ve sonrasında sorunlar çözüldü mü? İşverenin
açıklamalarına rağmen, valiliğin açıklamalarına
rağmen, “Sorunları çözeceğiz.” açıklamalarına
rağmen peşinden, bu tutuklamalardan sonra 2 kişi daha iş
kazasında yaşamını yitirdi. Şu an ise havaalanı
bir açık cezaevine dönüştürülmüş durumda. İşçilerin
başında Emniyet güçleri bekliyor. Bu Emniyet güçlerinin işçinin
başında değil, sermayenin, oradaki patronların
başında beklemesi gerekiyordu. Patronlara “Bu işçiler neden
burada cinayetlere kurban gidiyor, neden yasalarda belirlenen
haklarını vermiyorsunuz?” demek zorundaydı ama bir kez daha bu
iktidar ve onun kolluk güçleri sermayeden yana olduğunu gösterdi,
sermayenin yanında durduğunu gösterdi; işçilere gözaltı
operasyonlarıyla, tutuklamalarla cevap verdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - Buradan bir kez daha
şunu söylemek istiyorum: Üçüncü havalimanı işçileri bir an önce
serbest bırakılmalıdır ve tüm hakları işçilere
verilmelidir diyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gülüm.
Değerli milletvekilleri, gündem
dışı üçüncü söz, tarımda girdi maliyetleri hakkında
söz isteyen Mersin Milletvekilimiz Sayın Cengiz Gökçel’e aittir.
Buyurun Sayın Gökçel. (CHP
sıralarından alkışlar)
3.- Mersin
Milletvekili Cengiz Gökçel’in, tarımdaki girdi maliyetlerinin
yüksekliğine ilişkin gündem dışı konuşması
CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri ve ekranları
başında Genel Kurulumuzu izleyen yurttaşlarımızı
saygıyla selamlıyorum.
Burada CHP Mersin Milletvekili ve Ziraat Odası
Başkanlığı yapmış, geçimini topraktan
sağlayan bir çiftçi, bir köylü olarak konuşuyorum.
Kıymetli arkadaşlar, tarım sektörü
can çekişiyor. Çiftçi bu durumdayken doğru tarım
politikaları uygulamak yerine çiftçiyi yokluğa mahkûm eden,
sürdürülebilir bir tarımı ülkemizde hâkim kılmayan ve yurt
dışından ürün ithal edip çiftçiyi üretimden koparan bir
tarım politikasını asla kabul etmiyoruz.
Değerli arkadaşlar, tarım,
yalnızca bir ticaret kalemi değil ekonomik ve sosyal bir sektördür.
Türkiye nüfusunun yüzde 21’i çiftçidir; geçimini tarımsal üretimden
sağlamaktadır. İstihdamda da tarım büyük ölçüde katkı
sunmaktadır. Çiftçimizin uygulanan tarım politikalarıyla bugünkü
koşullarda dünyadaki rakipleriyle rekabet etme şansı kesinlikle
kalmamıştır. Tarımdaki girdi maliyetlerinin yüksekliği
ve bankalara olan borçları nedeniyle çiftçilerimiz artık üretemez
hâle gelmiştir. 2005’te toplam 7 milyar lira olan çiftçi borçları
Haziran 2018’de Ziraat Bankasına 66 milyar, tarım kredi
kooperatiflerine 9 milyar, özel bankalara ise 27 milyar lira olmuştur.
Çiftçilerimizin borç stoku 106 milyar lirayı bulmuştur. Eğer
Türk çiftçisini düşünüyorsak, 81 milyon yurttaşımızın
karnını ucuza doyurmasını istiyorsak, çiftçilerimizi
mutlaka bu borç baskısından kurtarmamız gerekir. Eğer siz
şimdi “Burada bir sorun yok çünkü tarımsal kredilerin geri dönme
oranı yüzde 90’ı aşıyor.” derseniz hata edersiniz.
Üretimden kazanamayan çiftçi bankaya borcunu ödemek için eşten dosttan,
bulamazsa tefeciden borç alıyor, vadesi gelen borcunu bu şekilde
ödüyor, yeniden kredi almak zorunda kalıyor.
Değerli arkadaşlar, üstünde durmak
istediğim konu çiftçimizin özel bankalara olan borcudur. Ziraat
Bankasından aldığı krediyi kapatamayan çiftçi tarlasını
ikinci kez ipotek ettirerek özel bankalardan cari kredi faiz oranıyla
borçlanıyor, bu da yıllık yüzde 43’e tekabül ediyor.
Değerli arkadaşlar, bugün ekonominin kötü gittiği bu dönemde,
iş adamlarının, sermayenin bankalara olan borçlanma faiz
oranı yüzde 43’ü bulduğu bir dönemde, biz para kazanamayan, zorda
olan, batakta olan çiftçinin de özel bankalara yılda yüzde 43
oranında borçlanmasına, uyguladığımız tarım
politikalarıyla maalesef yol açıyoruz. Bu böyle gitmez
arkadaşalar. Sürdürülebilir tarımsal üretim için, özel bankalar da
dâhil olmak üzere çiftçi borçlarının, faizlerinin silinip uzun
vadede, çiftçilerimizin borçlarını ödeyebileceği şekilde
yeniden yapılandırılması gerekmektedir. Türkiye'nin en büyük
üreticisi aile tipi çiftçidir yani küçük üreticidir, mutlaka her aşamada
desteklenmelidir. Hâlâ, şu anda, ödenmiş olması gereken
tarımsal destekler çiftçimize ödenmemiş, ocak ayına kadar da
ödenmesi mümkün görülmemektedir.
Değerli arkadaşlar, KDV oranlarındaki
indirimin bir işe yaramadığı ortadadır. Tohum, fide,
gübre ve ilaç desteğinin küçük çiftçiyi üretimde tutacak şekilde,
mutlaka ayni olarak yapılması gerekmektedir. İthal girdiler, bu
kalemler de yerli üretime dönüştürülerek çiftçi ucuza girdi tüketmelidir.
Değerli arkadaşlar, tarımsal üretimde
kullanılan elektrik, sulama suyu, mazot fiyatları çiftçimizin
altından kalkamayacağı boyutlara ulaşmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
CENGİZ GÖKÇEL (Devamla) – Başkanım,
bitiriyorum müsaade ederseniz.
BAŞKAN – Sayın Gökçel, tabii, size de
sözlerinizi toparlamak için bir dakika veriyorum.
CENGİZ GÖKÇEL (Devamla) – Eylül 2017’de 1.600
liraya satılan taban gübresi bu eylülde 2.900 liraya, 1 litrelik ot
ilacı 110 liradan 320 liraya yükselmiştir. Yine, tarımda
kullanılan göz taşının kilosu mart ayında 1 liraya
satılırken şu anda 2 lira olmuştur. Geçen sene kilosu 8
liraya alınan sera örtüsü, bu yıl 23 lira olmuştur. Eğer,
devlet, fiyatları yüksek olan tarımsal girdileri desteklemez, çiftçiye
kol kanat germezse korkarım ki çiftçimiz önümüzdeki üretim sezonunda
tarlasını ekip, dikemeyecektir. Eğer borç
yapılandırmasını bir an önce uygulamaya koymazsak
çiftçilerimizin tarlalarına icra yoluyla el konulacaktır ki bunu da
asla kabul edemeyiz.
Bu ülkeyi düşman işgalinden kurtaran,
zorda kalınca halkının yardımına koşan, milletin
efendisi köylüdür, sakın ha unutmayın. Çiftçimizi üzmeyin.
Teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın
Gökçel.
Sayın milletvekilleri, şimdi sisteme giren
ilk 15 milletvekiline yerlerinden birer dakikayla söz vereceğim. Bu söz
taleplerinin ardından sayın grup başkan vekillerinin söz
taleplerini karşılayacağım.
İlk söz Sayın Gürer...
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, enflasyonun yıllık yüzde
25 olduğu bir ortamda dar gelirlinin nasıl geçineceğini ve dolar
artışından müze ve ören yerlerine giriş ücretlerinin
nasıl etkilendiğini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın
Başkan, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan
“Fırsatçıları bize ihbar edin.” diyor. Elektrik ve doğal
gaza üç ayda 3 kez iktidar zam yaptı. Asgari ücretle yaşayan birinin
aylık elektrik, su, doğal gaz giderleri 500 liraya
yaklaştı. Enflasyon yıllık yüzde 25 olunca dar gelirli
nasıl geçinecek?
Cumhurbaşkanı Erdoğan
“Fırsatçılar var.” diyor. İyi de iktidarın müze, ören
yerlerinin giriş ücretlerine yüzde 50’lere varan zam yapmasının
açıklaması var mıdır? Dolar artışından ören
yeri ziyareti, müze ziyareti nasıl etkilenmektedir? Zaten
sınırlı gideni olan yerlere de gidilmesi istenmemekte midir?
Cumhurbaşkanı, AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın
Türkiye genelinde ören yerlerine giriş ücretlerine 1 Ekimden geçerli olmak
üzere yüzde 50’yi bulan zamlar yapıldığından haberi olmaz
olur mu? Topkapı Sarayı giriş ücreti 40 liradan 60 liraya, Efes
ören yeri 40 liradan 60 liraya, Nevşehir Göreme 30 liradan 45 liraya
çıkarıldı. Müzekart yüzde 40 zamlandı. Bu durumda kriz yok
ise bu zamlar neyin nesi? Dolara bağlı bir artış olmadığına
göre…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Gaytancıoğlu…
2.- Edirne
Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, AKP’nin uyguladığı
yanlış tarım politikaları nedeniyle Türkiye’nin çeltikte
ithalatçı ülke konuma geldiğine ilişkin açıklaması
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Çeltik hasadı devam ediyor ancak kendini yerli
ve millî olarak tanıtan AKP iktidarı yine çeltik üreticilerini
hüsrana uğrattı. AKP’nin uyguladığı yanlış
tarım politikaları nedeniyle çeltikte ihracatçı bir ülke
olması gerekirken ithalatçı bir ülke olan Türkiye, 1 ton çeltiği
ortalama 570 dolardan ithal ediyor. Geçen sene doların maliyeti düşük
olduğu için ithalat cazipti ancak bu yıl dolara göre en az 3,5 lira
olması gereken çeltik fiyatı şu anda 2 lira 20 kuruş
civarında. Sözde çiftçinin kara gün dostu olan Toprak Mahsulleri Ofisi
nerede? Neden bu düşen fiyatlara müdahale etmiyor? Tarım
Bakanlığı ne yapıyor? “Yerliyiz, millîyiz.” diyorlar ama
sıfır gümrükle 100 bin ton çeltik ithalatına izin verdiler.
Kısacası, bu yıl çeltik çiftçisinin biraz yüzü gülecekken yine
içi kan ağlıyor. Ey AKP, sen bu çiftçilerden ne istiyorsun?
Canını mı alacaksın?
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Tutdere…
3.-
Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, Adıyaman’ın
Samsat ilçesinde Mart 2017 ve Nisan 2018 tarihlerinde yaşanan depremler
nedeniyle mağdur olanlara deprem konutlarının ne zaman teslim
edileceğini, esnafın zararının ne zaman
karşılanacağını İçişleri Bakanından
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Adıyaman’ımızın Samsat ilçesi
Mart 2017 tarihinde 5,5, Nisan 2018 tarihinde 5,1 şiddetinde iki büyük
deprem geçirdi. Deprem sonrası köy ve ilçe merkezlerindeki
yapıların büyük bir kısmı ve iş yerleri
yıkıldı. Aradan geçen uzunca zamana rağmen Samsat
halkı çadır kentlerde ve konteynerlerde yazın
sıcağıyla, kışın soğuğuyla mücadele
etmektedir.
Buradan Samsat halkı adına soruyorum
İçişleri Bakanlığına: Deprem konutları ne zaman
teslim edilecek? Zarar gören esnafın zararları ne zaman
karşılanacak? Samsat halkı daha kaç kışı
çadırlarda geçirecek?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Özkan…
4.- Mersin
Milletvekili Hacı Özkan’ın, Türkiye’nin küçülmesi üzerine hesap
yapanların kaybedeceğine ilişkin açıklaması
HACI ÖZKAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın
Başkan.
Türkiye'nin küçülmesi üzerine hesap yapanlar
kaybedecektir. Ülkemizin yükselişinin beraberinde ne tür
değişimlere yol açacağını ve nasıl güzel bir
gelecek oluşturacağını kavrayamayanlar da kaybedecektir.
Son on yılda bu yönde çaba harcayan, Türkiye'yi durdurma hesaplarına
inanan ve bu amaçla çok uluslu saldırılara ve operasyonlara ortak
olan herkes kaybetmiştir; Gezi’de kaybetmiştir, 17-25 Aralıkta
kaybetmiştir, 15 Temmuz imha saldırısında
kaybetmiştir, terörle içeriden vurmaya dönük bütün gelişmelerde
kaybetmiştir. Bunların tamamı dış mihraklar üzerinden
ülkemize yönelik müdahalelerdir. Bu dış güçler ülkemizin büyümesini
ve yükselişini durduramayacaklarını anladılar, şimdi
yavaşlatmaya, Türkiye'nin daha az büyümesini sağlamaya, yürüyüş
temposunu düşürmeye çalışıyorlar. Allah’ın izniyle
başaramayacaklar, Türkiye kazanacak.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Taşkın…
5.- Mersin
Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, Hakkâri’nin Çukurca ilçesinde
şehit olan asker ile sivil işçiye Allah’tan rahmet dilediğine ve
son dönemde yaşanan ekonomik saldırıların
amacının Türkiye’nin büyümesini, güçlenmesini engellemek
olduğuna ilişkin açıklaması
ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Dün Hakkâri’nin Çukurca ilçesinde teröristlerce
düzenlenen saldırıda şehit olan askerimize ve sivil
işçimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve Silahlı Kuvvetlerimize
başsağlığı diliyorum. Saldırıda yararlanan
gazilerimize de acil şifalar diliyorum.
İnancımız odur ki terör örgütlerinden
ve onların destekçisi şer odaklarından, dökülen her damla
kanın hesabı sorulacaktır, sorulmaktadır. Son üç yılda
emniyet ve istihbarat birimlerinin FETÖ’cü hainlerden temizlenmesinin ardından
terörle mücadelede kazanılan başarıyı hep birlikte
izliyoruz. Sınırlarımızın içinde ve
dışında, İHA ve SİHA’ların desteğindeki
emniyet güçlerimizin terörle mücadelesi sonucu hain örgüt bitme noktasına
gelmiştir.
Terör saldırılarının ve son
dönemdeki ekonomik saldırıların amacı, Türkiye'nin
büyümesini, güçlenmesini ve milletimizin kutlu yürüyüşünü engellemektir
ancak bunu asla başaramayacaklardır diyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Hürriyet…
6.- Kocaeli
Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet’in, emeklilikte yaşa
takılanların mağduriyetlerinin bir an evvel giderilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
1999 öncesi çalışma hayatına dâhil
olan ilgili sigortalı, hizmet süresi ve prim günü sonunda emekli
olacağını bilerek çalışmaya başlamış
fakat yapılan düzenlemelerle emeklilikte yaşa takılanlar,
diğer adıyla EYT’li yurttaşlarımız ciddi hak
kaybına uğramış ve mağdur olmuştur. Bir
düşünün, emekli olmaya hak kazanıyorsunuz ama
maaşınızı alamıyorsunuz. Burada ciddi bir hak
gasbı var mıdır, yok mudur? Eğer bunun cevabını
siyasi değil de vicdani bir şekilde verebiliyorsanız EYT’lilerin
de hakkını verebilirsiniz demektir. Milyar dolara saraylar yaptırıp,
yarım milyarlık uçağa binip, ejder meyveli “smoothie” yiyip,
kilosu 5 bin liralık beyaz çay içildiğinde ülke batmıyorsa,
emeklilikte yaşa takılanların hakkını verince de
inanın batmaz. Bir an evvel, emeklilikte yaşa takılanların
sorunları bu Meclise gelmeli ve yaşatılan mağduriyet son
bulmalıdır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak EYT’li
vatandaşlarımızın mağduriyetlerini defalarca dile
getirdik. Erken emeklilik değil, emeklilik hakkını isteyen
yurttaşlarımızın sesi olmaya devam edeceğiz. Sağır
kulaklara…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
Sayın Karaca…
7.- Denizli
Milletvekili Gülizar Biçer Karaca’nın, 2017 yılına ait “İyi
Tarım Uygulamaları Desteği” adı altındaki primin
bütçede ödenek olmadığı gerekçesiyle hâlâ Denizlili üreticilere
ödenmediğine ilişkin açıklaması
GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
“İyi tarım uygulamaları prim
desteği” adı altında meyvecilik ve kekik, lavanta, ada çayı
gibi tıbbi aromatik bitki üreticilerine her yıl ödenmekte olan ve 30
Temmuz-31 Ağustos tarihlerinde ödenen primler, “2017 iyi tarım
uygulamaları” adı altındaki prim, 2018 Ekim ayı
ortasına gelinmiş olmasına rağmen, çevre illere
ödenmiş ama hâlâ Denizlili üreticilere ödenmemiştir. 2017
yılı dane mısır prim destekleri, yine, buğday, arpa
gibi ürünlerin ikinci icmal destek primleri de Denizlili üreticilere hâlâ
ödenmemiştir. Duyduk ki çiftçilerimize gerekçe olarak “Bütçede ödenek
yok.” diyormuşsunuz. Peki, Cumhurbaşkanlığında 9
kurula atanan 76 kurul üyesine yıllık 10 milyon 756 bin lira ödenek
var, 2019 yılı bütçesinden 11 milyon ek ödenek var ancak
çiftçilerimize yok mu? O zaman soruyoruz: Kurul üyelerine, yandaş kurul
üyelerine olunca ödenek var, çiftçimize yok mu?
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Gültekin…
8.-
Niğde Milletvekili Selim Gültekin’in, 8-14 Ekim tarihleri arasında
düzenlenen Amatör Spor Haftası’nın amacının gençleri ve
çocukları amatör spora yönlendirerek sağlıklı bir nesil
yetiştirmek olduğuna ilişkin açıklaması
SELİM GÜLTEKİN (Niğde) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor Bakanlığı
ile Türkiye Amatör Spor Kulüpleri Konfederasyonu tarafından 2013
yılında hayata geçirilen ve her yıl geleneksel olarak düzenlenen
Amatör Spor Haftasını 8-14 Ekim tarihleri arasında tüm yurtta
kutluyoruz.
Amatör Spor Haftası’nın amacı,
geleceğimizin teminatı olan gençlerimizi ve
çocuklarımızı amatör spora yönlendirerek daha
sağlıklı bir nesil yetiştirmektir. Bu sayede de genç
neslimizin sigara, alkol, uyuşturucu ve teknoloji
bağımlılığı gibi kötü
alışkanlıklardan uzaklaştırılarak sporun birçok
branşına yönlendirilmesi sağlanacaktır. AK PARTİ, her
zaman, gençlerimizin önünü açacak bu tür spor aktivitelerine destek
vermiştir, vermeye de devam edecektir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Erdoğan…
9.- Ankara
Milletvekili Asuman Erdoğan’ın, 4-6 Ekim tarihleri arasında
İzmir’in Çeşme ilçesinde düzenlenen ve Türkiye’nin dönem
başkanı olduğu Asya Parlamenterler Asamblesi Sosyal ve Kültürel
İşler Daimi Komitesi toplantılarına ilişkin
açıklaması
ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 4-6 Ekim tarihleri arasında, İzmir
Çeşme’de, Türkiye’nin dönem başkanı olduğu Asya
Parlamenterler Asamblesi (APA) Sosyal ve Kültürel İşler Daimi
Komitesi’yle 1’inci Yürütme Komiteleri Toplantılarını
gerçekleştirdik.
APA Komisyon üyesi milletvekillerimiz Çiğdem
Erdoğan Atabek ve Sayın Vecdi Gündoğdu katıldı.
Türkiye’nin ev sahipliğinde çok verimli geçen ve ülkemiz için
hayırlı sonuçlar getireceğini umduğum bu toplantılarda
ilk günkü oturumda okunan taslak bildirilerde Asya’da kültür
mirasının korunması, Asya’nın bilgi ve iletişim
teknolojilerine entegrasyonu, Asya’da sağlık hakları iş
birliği, Asya’da göçmen işçi haklarının
artırılması ve korunması, yolsuzlukla mücadele, APA
kadın parlamenterlerinin durumu, Asya’da yasal seviyede kültür ürünleri
kaçakçılığıyla mücadele, Asya’da yasa dışı
uyuşturucu trafiğine yönelik etkin mücadele; Suriye, Irak, Yemen,
Myanmar sınırlarındaki insani felakete yönelik insani
yardım konuları işlendi.
İkinci gün gerçekleştirilen oturumda ise
Asya’da bütünleşik enerji piyasası, çevre problemleri, ekonomik
büyümenin sürekliliği, yoksulluğun ortadan
kaldırılması, sürekli büyüme hedeflerinin gerçekleştirilmesi
için APA parlamenterlerinin üzerine düşen rol, Asya’da herkes için su ve
sağlık konuları taslak bildiride işlendi.
Son olarak belirtmek isterim ki taslak bildirinin
içerisine, Türkiye’nin Suriyeli sığınmacılara
sağladığı olanaklar için teşekkür ve tebrik ile APA’ya
üye 42 ülkede FETÖ’nün terör örgütü olarak tanınması hususları
da dahil edildi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.
Sayın Kaya…
10.- Trabzon
Milletvekili Ahmet Kaya’nın, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yaşanan
taşkın, sel, heyelan olaylarından zarar gören
vatandaşların bir an önce yaralarının
sarılmasını beklediğine ilişkin açıklaması
AHMET KAYA (Trabzon) – Teşekkürler Sayın
Başkan.
Doğu Karadeniz Bölgemizde sıklıkla
meydana gelen taşkın, sel, heyelan gibi olaylar üzülerek söylüyorum
ki yaşamımızın önemli bir parçası hâline geldi.
Geçtiğimiz günlerde etkili olan şiddetli yağış
nedeniyle Trabzon ilimizin Araklı ilçesi başta olmak üzere bölgemizde
birçok yerleşim yerinde büyük hasarlar oluştu. Derelerde meydana
gelen taşkın sebebiyle Araklı Ayvadere ve Kaşıkçı
Mahallelerimizde ev ve iş yerleri sular altında kalan, yolları
çamurla kaplanan vatandaşlarımız, bir an önce
yaralarının sarılmasını ve devletin kendilerine
yardım elini uzatmasını beklemektedir.
Her felaket sonrasında
vatandaşlarımıza “yaralarınızı
saracağız, sizlere destek olacağız” sözü verip sonra ortada
görünmeyenleri göreve çağırıyor, mağdur
vatandaşlarımıza verdikleri sözlerini ivedilikle yerine
getirmelerini talep ediyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Tanal…
11.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, 10 Ekim 2015 tarihinde Ankara
Tren Garı önünde yaşanan katliamda hayatını yitirinleri
saygıyla andığına ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim
Değerli Başkanım.
Bugün 10 Ekim. Bundan tam üç yıl önce Ankara
Tren Garı’nda toplanan 103 barış ve özgürlük
âşığı insanımız kana bulandı. Başkentin
en işlek caddesi kıyamet yerine döndü. En küçüğü henüz 8
yaşındaydı. O günkü acı ve çaresizliği, kulakları
sağır eden çığlıkları unutmak mümkün değil.
Katliamın mağdurları ise hâlen adaletin yerini
bulacağı günü bekliyor.
Engellerle başlayan anma alanına çakmak,
şarj aleti, kalem alınmadı. Üç yıl önce yapılması
gereken ancak yapılmayan emniyet araması, bugün Gar katliamı
anmasında mağdur ailelere terörist muamelesi yaparcasına
şiddetliydi. Bu emniyet araması üç yıl önce bugün
yapılsaydı belki o bomba patlamayacaktı. Bugün ailelerin zor
girdiği alana üç yıl önce bombacılar bile daha kolay
girmişti.
Katliamda hayatını kaybedenleri, bu hain
terör saldırısının faillerini hâlâ bulamayanları,
gereken cezayı vermeyenleri unutmayacağız,
unutturmayacağız.
Yaşamını yitirenleri saygıyla ve
rahmetle anıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Şahin…
12.-
Balıkesir Milletvekili Fikret Şahin’in, Balıkesir’in
Ayvalık ilçesinin turizm açısından uluslararası üne sahip
olduğuna, Altınova Mahallesi’nde demir cevheri arama ve çıkarma
faaliyeti planlandığına ama projenin bölgeye hiçbir yarar
sağlamayacağına ilişkin açıklaması
FİKRET ŞAHİN (Balıkesir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ayvalık ilçemiz, doğasıyla,
deniziyle, arkeolojik potansiyeliyle turizm açısından hem ulusal hem
de uluslararası üne sahip, ülkemizin en tanınmış ve en
güzel bölgelerinden biridir.
Ayvalık’ın sahip olduğu bu doğal
güzellikler içinde Altınova Mahallesi’nde, deniz tabanından eksi 22
metre koda kadar, tarama ve sondaj yöntemiyle demir cevheri arama ve
çıkarma faaliyeti planlanmaktadır.
Projenin gerçekleştirilmesi esnasında
deniz dibi taranacağı ve denize sürekli malzeme akacağı
için deniz canlılarının yaşam alanları bozulacak ve bu
bölgede deniz yaşamı son bulacaktır. Maden arama sahası,
Bergama, Truva, Asos gibi zengin arkeolojik alanların arasında yer
almaktadır ve ilgili bölgede, deniz altında batıklar olduğu
da bilinmektedir.
Ayrıca, Ayvalık Adaları Tabiat
Parkı, Sarımsaklı Tabiat Parkı da proje alanına
oldukça yakın noktadadır. Gerek yaşadığımız
bölgede gerek ülkemizde vahşi madenciliğin yarattığı
yıkımlar ortadayken ilgili proje bölgeye hiçbir yarar sağlamayacak,
aksine, sıkıntılar gittikçe artacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Kılıç…
13.-
Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, 8-12 Ekim
Ahilik Haftası’nı tebrik ettiğine ilişkin
açıklaması
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
8-14 Ekim, Aile aynı zamanda Ahilik
Haftası’dır. Haftayı tebrik ediyorum. Aile, insanı hayata
gözlerini açtığında sarıp sarmalayan, koruyup kollayan,
bağrına basan o eşsiz birlikteliğin adıdır.
Duyduğumuz ilk güven, tattığımız ilk huzur,
yaşadığımız güven ortamıdır. Bu yuvada
annemiz yalnız olmadığımızı, babamız da
kimsesiz olmadığımızı hissettirerek “Yanında biz
varız.” derler. Bu yuvanın penceresinden dünyayı görür, orada
çocukluluğumuzu yaşar, gençliğimizi tadar, yetişkin olur,
hayata hazırlanırız. Vefayı, ahlakı, inancı,
erdemi ilk orada öğreniriz. Kültürü, geleneği, değerleri ilkin
ailemizden miras alırız. Sorumluluğu, duyguları
öğrenir, alışkanlıkları orada kazanırız.
Aile, hayat kaynağımızdır. Ailenin hiçbir ferdi, bir
diğerine şiddet uygulamasın, orada huzurumuz daim olsun.
Sağlam milletler, sağlam ailelerden oluşur.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Barut…
14.- Adana
Milletvekili Ayhan Barut’un, Adana Havaalanı’nın
kapatılacağı iddialarının doğru olup
olmadığını Ulaştırma ve Altyapı
Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
AYHAN BARUT (Adana) – Sayın Başkan,
Ulaştırma ve Altyapı Bakanına sormak istiyorum:
Adana’mızın havalimanı vardır. Bunun yerine, Mersin ili sınırlarında
verimli tarım arazileri ve kuş cenneti bölgesinin göç yolu üzerinde
temeli atılan Çukurova Bölgesel Havaalanı Projesi kamuoyunda
yoğun olarak tartışılmaya devam etmektedir. Bu
girişimin ardından sürekli olarak Adana Havalimanı’nın
kapatılacağı konuşuluyor. Havaalanımızın
kapatılmasını istemiyoruz. Adana Havaalanı’mız, milyonlarca
yolcunun kullandığı, uzun yıllardır bölgeye hizmet
veren, dünyanın en güvenli havalimanlarından biridir. Önemi bu kadar
ortadayken Adana Havaalanı’mızın kapatılacağı
iddiaları doğru mudur? Kent merkezinde çok değerli arazi
üzerinde kurulu havalimanımızın kapatılıp yerine
alışveriş, ticari merkez ve konut projeleri
yapılacağı gerçek midir? Havaalanımızın
geleceğiyle ilgili haklı endişelerimizi giderecek bir açıklama
yapacak mısınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Son söz, Sayın Hakverdi…
15.- Ankara
Milletvekili Ali Haydar Hakverdi’nin, 10 Ekim barışı savunmak
için Ankara’ya gelenlerin IŞİD tarafından katledilişinin
3’üncü yıl dönümünde olayın yaşandığı yere
anıt yaptırılmasını ölen ve yaralananların
aileleri adına Hükûmetten talep ettiğine ilişkin
açıklaması
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün 10 Ekim, tam üç yıl önce
barışı savunmak için Ankara’ya gelenler, IŞİD
katilleri ve teröristleri tarafından katledildi ve 100
canımızı kaybettik, yüzlerce de orada yaralı verdik.
Barışı savunmak için gelen Dursun Akalın şöyle
diyordu: “Ankara’daymış barış, alıp getirmek gerek.
Ben gidiyorum, kalanlara selam olsun. Getirebilirsem barışı,
kızıma sefa olsun.” Bugün, bu katliama göz yuman bir yetkili, ihmali
olan bir tek devlet yetkilisi yargı önüne
çıkarılmamıştır. Bugün Ankara’ya gelen ailelerin
insani ve vicdani bir talebi var, oraya anıt yapılması.
Üzerinizde ah çok, en azından bu ailelerin bu talebini yerine getirmenizi
buradan, Hükûmetten talep ediyorum aileler adına.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri, şimdi söz
talebinde bulunan sayın grup başkan vekillerimize söz vereceğim.
İlk söz, İYİ PARTİ Grubu
adına Grup Başkan Vekilimiz Sayın Yavuz
Ağıralioğlu’na ait.
16.-
İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu’nun, Doğu
Türkistan meselesiyle ilgili hassasiyetin duyulabilir hâle getirilmesinin
zorunluluk olduğuna, FETÖ davaları nedeniyle yaşanan
mağduriyetin ancak adaletin hızlı bir şekilde
çalıştırılmasıyla engelenebileceğine ilişkin
açıklaması
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) –
İki husus arz edeceğim hem Genel Kurulun vicdanına hem de
milletimize emaneten. Doğu Türkistan’la alakalı ciddi, her geçen gün
daha sarsıcı hâle gelen kötü haberler duyuyoruz. Doğu
Türkistan’la ilgili devletimizin hassasiyetini, ciddiyetini herkese
gösterebilecek ciddi bir inisiyatif geliştirilmelidir.
Sınırımızda bir hareketliliğin 4 milyon misafiri
ağırlamamıza sebep olduğu netameli zamanlarda yurdumuzu
açtığımız misafirlerimize gösterdiğimiz hassasiyetin
çok daha fazlasını göstermek mecburiyetinde olduğumuz
kardeşlerimize, Doğu Türkistan Türklüğüne, Çin’den gelecek
birkaç milyar dolar için bigâne kalamayız. Doğu Türkistan meselesi
üzerinde hiçbir siyasi, iktisadi beklentinin orada yaşananlara bigâne
kalmamıza fırsat vermesine, bizim insanlığımızın
orada ölmesine müsaade edemeyiz. Açık bir cezaevi hâline dönüştürülen
tüm Doğu Türkistan’ın içinde yaşatılmaya
çalışıldığı ağır şartları,
Orta Doğu’da stratejik ortağımız tarafından terk
edilmişliğimize alternatif ararken Çin’e yaslanıp göz ardı
edemeyiz. Bu meseleyle ilgili hassasiyetlerimizi, orada yaşayan, orada
zulme maruz kalan kardeşlerimizin mukavemetini artıracak şekilde
duyulabilir hâle getirmek zorundayız. Hassasiyetle hem Meclisimizin hem
devletimizin, Hükûmetimizin bu mevzunun üzerinde durmasını talep
ediyoruz İYİ PARTİ Grubu olarak.
Bir husus daha arz edeceğim. FETÖ davaları
dolayısıyla takipsizlikle nihayetlenen dosyaların görevlerine
iade süreçlerinin çok sağlıklı şekilde yönetilmesi
lazım. Devletimize olan, devletimizin adaletine olan itimadın
örselenmemesi gerekiyor. Bu mevzuda ciddi mağduriyetler oluşmaya
başladı. Devleti yaşatan şey adalettir. Devletin adaletle
milletini yönetebilmesine fırsat verecek olan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) –
Tamamlayayım Başkanım, istirham ederim.
BAŞKAN – Sayın Ağıralioğlu,
buyurun.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) –
Bu mevzudaki suistimallerin önüne geçilmesinin yolu, adaleti hızlı
bir şekilde çalıştırmaktır. 16 bin kişiyi
geçtiği söylenen mağduriyetin bir an önce devlet tarafından
giderilmesi lazımdır. Bu mevzudaki ciddiyet, evvelen namlu kendisine
doğrultulmuş olduğu için Hükûmetin boynuna borçtur. Bu mevzuda
hassasiyet talep ediyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
İkinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Grup Başkan Vekilimiz Sayın Erhan Usta’ya ait.
Buyurun Sayın Usta.
17.- Samsun
Milletvekili Erhan Usta’nın, 10 Ekim Kerbelâ’da Hazreti Hüseyin ve yol
arkadaşlarının şehadetinin 1338’inci yıl dönümünde
şehitleri rahmetle andığına, 10 Ekim 2015’te Ankara Tren
Garı önünde yaşanan patlamada hayatını kaybedenlere rahmet
dilediğine, Irak’ta ebeveynleri IŞİD’e
katıldığı için Bağdat’tan Ankara’ya getirilen 17 Türk
çocuğu gibi hemşehrisi 2 çocuğun da Türkiye’ye getirilmesine,
televizyon dizilerinde ayrıştırıcı dil
kullanılmaması gerektiğine ve taşeronlarla ilgili
yapılan düzenlemede mağduriyetler yaşandığına
ilişkin açıklaması
ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bugün, 10 Ekim 680 Kerbelâ’da Hazreti Hüseyin ve yol
arkadaşlarının şehadetinin 1338’inci yıl dönümü. Ben
burada, başta Hazreti Hüseyin Efendimiz olmak üzere bütün şehitleri
rahmetle anmak istiyorum, Cenab-ı Allah onların makamlarını
yüksek kılsın.
Tabii, Hazreti Hüseyin’in duruşu, Hazreti
Hüseyin’in şehadeti haksızlık karşısında
susmamasındandır, haksızlığa boyun
eğmemesindendir. O, hiçbir zaman davasından dönmedi, kendi konforunu
düşünmedi. O acılar, masumların
çığlığıdır, asil bir duruştur. Kendilerini
tekrar rahmetle anmak istiyorum.
Sayın Başkan, 10 Ekim 2015’te -az önce
arkadaşlar tarafından da ifade edildi- biliyorsunuz, Ankara Gar
Meydanı’nda bir patlama oldu. Ben, bu patlamada hayatını
kaybeden insanlarımıza Allah’tan tekrar rahmet diliyorum, ailelerine
başsağlığı diliyorum. Buna ilişkin daha önceden
de mesajlarım olmuştu. Buradan, terörü doğrudan veya
dolaylı olarak destekleyen kim varsa onları da lanetliyoruz ve burada
devletimiz aslında güzel de çalışmıştır.
Mahkemesi de sonuçlanmıştır, failler de bulunmuştur.
Diğer, belki failleri bulunamayan olaylar varsa onların da bir an
evvel açıklığa kavuşturulması yerinde olacaktır.
IŞİD’e katılan bazı Türk
ailelerinin çocukları Bağdat’tan biliyorsunuz -17 çocuğumuz-
getirildi. Bağdat’ta yetimhanede kalan çocuklardı. Ancak
bunların dışında, 215’i 3 yaş altında, 213’ü de 3
yaş üstünde olmak üzere toplam 418 çocuğumuz, yine Bağdat’taki
alıkonma kamplarında bulunmaktadır. Bunların
diğerlerinden farkı, bunların yanında annelerinden veya
babalarından birinin olmasıdır. Ancak biz biliyoruz ki, bizim de
takip ettiğimiz, benim hemşehrim olan 1 çocuk daha vardı, 2
çocuk vardı hatta, onlar hem annesini hem babasını
kaybetmiş. Ancak bu alıkonma kampında bu çocuklar da. Bu
çocuklarımızın da yine bu 17 çocuğumuz gibi Türkiye'ye
getirilmesine yönelik diplomatik çalışmaların en hızlı
şekilde yapılması lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Usta’nın mikrofonunu
açalım değerli arkadaşlar.
Devam edin.
ERHAN USTA (Samsun) – Nihayetinde, annesi
babası suç işlemiş olsa da bu çocuklar bizim
çocuklarımızdır, çocuklarımızı toplumumuza
kazandırmamız lazım. Anneanneler, babaanneler sürekli bize
müracaat ediyor çocukların Türkiye'ye getirilmesi için. Ben bu vesileyle
Bağdat Büyükelçimizi de tebrik etmek istiyorum, bu başarılı
operasyondan dolayı.
Şimdi, onun haricinde, bir televizyon dizisinde
Çerkezleri ve Çerkez kadınlarını
aşağılayıcı bazı sözler sarf edildiğini
öğrenmiş bulunuyoruz. Sosyal medya bu konuda bir hassasiyet gösterdi.
Tabii, bu tür ayrıştırıcı dilden televizyon
dizilerinin uzak durması lazım. Tabii, bunun haricinde, televizyon
dizilerinde çok ciddi problemler var, bunları daha önceden burada gündeme
getirdik. Yani Türk ahlakına, örfüne, âdetlerine uygun olmayan bir
kısım meseleler de var. Ama onun dışında, böyle, bir
grubu veya milletimizin şerefli bir üyesini, bir kesimini de bu
şekilde tahkir edici sözlerin hiçbir şekilde olmaması
lazım. Bu anlamda da özür dilenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Sayın Başkan, biliyorsunuz,
taşeronlara ilişkin bir KHK yapıldı. Bu KHK’yle kadro
verildi ancak bundan daha önceden de…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Usta, tamamlayın
lütfen.
ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim.
Taşeronlara ilişkin kadro verildi ancak
burada bir kısım mağduriyetler olduğunu daha önceden de
ifade ettik. Özellikle yüzde 70 barajına takılan bir kısım
şoförler veya hastanede çalışan bazı alım ihalelerinin
-insan gücü ihalesi ile makine ihalesinin- aynı anda
yapılmış olmasından kaynaklanan bir kısım
sıkıntılar vardı. Bu sıkıntıların
aşılması lazım. Diğer arkadaşlara nasıl
kadro verdiysek bunlar da, şoförler ve diğer yüzde 70’e takılan
insanlar da bu kadroları hak ediyorlar.
Aynı zamanda bu 4 Aralık
kıstası… Biliyorsunuz, sadece bir gün kıstas
alınmıştı. Bunun çok haksız bir uygulama olduğunu
daha önceden de ifade ettik. Yıllarca çalışmış
olmasına rağmen bir şekilde 4 Aralıkta
çalışmıyorsa bunlar kadro alamadı veya 4 Aralık
sonrası. Yani bu 4 Aralık meselesinde buradaki mağduriyeti de giderecek
yeni bir düzenleme yapılmasının ben çok önemli olduğunu,
hem adalet hem de bu anlamda insanlarımızın mağdur
edilmemesi açısından önemli olduğunu ifade etmek istiyorum.
Genel Kurul saygıyla selamlarım.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Grup Başkan Vekilimiz Sayın Ayhan Bilgen…
Buyurun Sayın Bilgen.
18.- Kars
Milletvekili Ayhan Bilgen’in, modern parlamentonun iki temel esprisi
olduğuna, gece yarısı evlerin basılmasının bir
güvenlik politikası olup olmadığını öğrenmek
istediğine, 10 Ekim Ankara Garı katliamının Van’da
anılmasına izin verilmediğine, Çorlu tren faciasıyla ilgili
Meclisin inceleme yapmaktan imtina etmemesi gerektiğine, ders
kitaplarında gerçekler yazılmadığı sürece
Kerbelâ’yı anmanın yeterli olmadığına ve 11 Ekim
Hikmet Kıvılcımlı’yı 47’nci ölüm yıl dönümünde
saygıyla andığına ilişkin açıklaması
AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan,
dün burada bir İç Tüzük güncellendi en azından ve İç Tüzük
konuşmalarında da neredeyse bütün hatipler parlamento tarihinden,
parlamentonun öneminden söz etti.
Hepimiz biliyoruz ki ilk parlamento, modern
parlamentonun belki başlangıcı sayılan Magna Carta ve
İngiltere deneyiminin iki temel esprisi vardır. Yani kralın
yetkilerini sınırlandırma konusunda iki önemli nokta: Birisi,
kime savaş ilan edileceğine, kimin düşman kabul edileceğine
halk ve onun temsilcileri karar verir, kral tek başına karar veremez.
İkincisi de ne kadar vergi salınacak, kimden ne kadar vergi
alınacak ve vergi nereye harcanacak; buna yine halk karar verir. Demokrasinin,
parlamentonun bütün marifeti, bütün kerameti bu iki yetkiyle başlar.
Şimdi iki vaka söyleyeceğim çok uzatmadan.
Birisi, dün gerçekleştirilen gözaltı uygulamaları ve bugün 10
Ekim anmalarındaki muameleyle ilgili. Gece yarısında evler
basılıyor; çalışan, hayatı normal devam eden insanların
bir yere kaçma durumu yok, suç işleme, suçüstü durumu yok ama evlerindeki
baskınlarda evleri darmadağın edilmekle kalınmıyor,
bazı evlerde çocukların başına silah dayamak gibi
çocuğun psikolojisinde hayat boyu geçmeyecek travmalar
yaşanıyor. Şimdi, bu bir güvenlik politikası
mıdır? Bu, toplumda öfke ve nefreti artırmaktan başka neye
hizmet eder? Münferit olaylarsa, kişisel hatalarsa bile bunun takibi,
denetlenmesi, cezalandırılması gerekmez mi? Yani bu tip vakalar…
Bugün, işte, 10 Ekim Ankara’da
anıldı, başka şehirlerde anıldı ama Van’da
anılmasına izin verilmedi, müdahale edildi; milletvekilimiz,
danışmanlar, birçok kişi şu anda hastanede. Yani
dolayısıyla bu güvenlik politikalarını Meclisin izlemesini,
denetlemesini kendimize dert edinmek zorundayız ki burada gerçekten bir
Parlamento olup olmadığı konusunda net bir tablo
çıksın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bilgen’in mikrofonunu
açalım arkadaşlar.
Devam edin.
AYHAN BİLGEN (Kars) – Ekonomik sorunlarla
ilgili de çok somut bir örnek paylaşacağım.
Çorlu tren faciasıyla ilgili olay yeri
tutanağının imzalayıcısı 2 isim, bilirkişi
olarak imza atıyorlar. Birisi, Profesör Bekir Sıddık
Binboğa Yarman, diğeri Profesör Doktor Mustafa Karaşahin. Bu 2
kişi de sinyalizasyon hizmeti veren firmada çalışıyorlar.
Şimdi, bir kazanın sebebi ile sonucu üzerindeki bilirkişi,
aynı kişi olursa bunun bir güvenilirliği olabilir mi? Bizim
paralarımızın nereye harcandığı ya da
canlarımızın nerede kaybolduğu konusunda Meclis, bir
araştırma, inceleme yapmaktan nasıl imtina eder?
İki anmayla bitireceğim Sayın
Başkan, süreyi çok suistimal etmeden. Birisi, diğer yöneticilerimizin
de paylaştığı Kerbelâ konusu. Elbette ki Kerbelâ,
insanlık tarihinin, İslam tarihinin, Orta Doğu’nun en utanç
verici vakalarından birisidir ama bu ülkede hâlâ ders kitaplarında
Emeviler, İslam devleti olarak anılıyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi Sayın
Bilgen.
AYHAN BİLGEN (Kars) – Şimdi,
Kerbelâ’nın failleri, aynı zamanda Emevi devletinin kurucusu olarak
bilinen isimler değil mi? Ders kitaplarımızı güncellemek,
ders kitaplarımızı hiç olmazsa gerçeklerin
yazıldığı yerler hâline getirmek konusunda bir çaba sarf
etmedikçe Kerbelâ’yı anmak yeter mi? Başka vakalar var Emeviler için,
Harre olayı gibi; Emeviler Dönemi’nde Medine’de bir sürü kadına
tecavüz edildiği bilinen bir vaka ama bizim kitaplarımız hâlâ
böyle anıyor.
Son anma da Hikmet
Kıvılcımlı’yla ilgili. Yarın, Hikmet
Kıvılcımlı’nın ölüm yıl dönümü, 47’nci yıl.
Hikmet Kıvılcımlı, Türkiye tarihine damga vuran, tarih,
toplum tezleriyle herkese örnek bir siyasetçi, bir düşün
insanıdır. En azından “Eyüp” konuşması, bugünlerde
ekonomik kriz, alın teri, emek konusunda galiba herkes için ibret dolu
mesajlar içeriyor. Ben bir kez daha kendisini saygıyla anıyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Grup Başkan Vekilimiz Sayın Özgür Özel’de.
Buyurun Sayın Özel.
19.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, Cumartesi Annelerinin yapmış olduğu
barışçıl eylem engellendikçe seslerini Meclise
taşıyacaklarına, 10 Ekim Ankara Garı katliamının
3’üncü yıl dönümüne, Türkiye İşçi Partisinin 1973’ten sonra ilk
kez Meclis çatısı altında Barış Atay ile Erkan
Baş tarafından temsil edileceğine, 8 Ekim Bahçelievler
katliamının 40’ıncı yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Önce bir sözü tutarak güne başlayalım:
Cumartesi Annelerinin yapmış oldukları barışçıl
eylem engellendikçe, onların sesini Meclise taşıyacağımıza
Sayın Genel Başkanımız söz vermişti. 706’ncı
haftada Cumartesi Anneleri, iki yıl arayla 2 evladı gözaltında
kaybolan Feriye-Osman Efeoğlu çiftinin yirmi altı yıl önce gözaltında
kaybettikleri küçük oğulları Ayhan Efeoğlu için adalet istedi.
“Ayhan Efeoğlu, Yıldız Teknik Üniversitesi öğrencisiydi. 26
Ekim 1992 tarihinde üniversite önünde sivil polisler tarafından
gözaltına alındı. İstanbul Emniyeti TEM Şubesine
götürüldü. Onu devletin ilgili tüm kurumlarına soran ailesine
gözaltında olmadığı cevabı verildi. 2011
yılında eski özel harekâtçı Ayhan Çarkın, Ayhan
Efeoğlu’nun gözaltındayken işkenceyle öldürüldüğüne
tanık olduğunu ve onu bizzat elleriyle gömdüğünü söyledi. Ayhan
Efeoğlu’nu işkenceyle sorgulayan ve bedenini kaybeden polislerin de
isimlerini açıkladı. Bu itiraflar sonucunda Efeoğlu ailesinin,
dosyanın yeniden açılması, etkin ve bağımsız bir
soruşturma yapılarak oğullarının gömüldüğü yerin
tespiti ve ceza adaletinin sağlanması talebi bugüne kadar
gerçekleşmedi. Ayhan Efeoğlu’nun gözaltında kaybedilmesinde
sorumluluğu olan tüm görevlilerin adil bir yargılama faaliyeti
sonucunda cezalandırılmasını istiyoruz. Bu konuda
yargıyı göreve davet ediyoruz.” diyor Cumartesi Anneleri.
Cumartesi Annelerini
şeytanlaştıranlar, umut ediyorum bu kendi iktidar dönemlerinden
çok önceki bir dönemde olmuş ve kendi genel başkanlarının
defalarca çağırıp dinlediği ve grupta sorunlarını
dile getirdiği Cumartesi Annelerinin haykırışına
şimdi bir başka bakıyorlardır. Ayhan Efeoğlu…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özel, devam edin.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, bugün 10 Ekim, Ankara Gar
katliamının 3’üncü yıl dönümü. Dönemin
Başbakanının “öfkeli Sünni gençler” dediği, soruşturma
raporuna, yargılama dosyasına giren raporlarda önlerine görülmez bir
koridor açılarak Suriye sınırından buraya kadar geldikleri
belli olan 2 cani, üç yıl önce 103 barış güvercinini parçalara
ayırdı ve o günlerden geriye “Oylarımız anketlere
bakınca artıyor.” diyen devrik bir Başbakan, gazetecilerin
istifa sorusuna pişkince gülen bir seçim bakanı, yargılanmayan
kamu görevlileri, adalet arayışından vazgeçmeyen aileler,
yakınlar ve yüreği yanan bizler kaldık. Bugün, tüm engellemelere
rağmen çok sayıda milletvekilimizin gayretleri, çabalarıyla üç
yıl sonra olayın olduğu yerde bir saygı duruşunu
gerçekleştirmek ve kaybettiklerimizi anmak, adalet talebimizi
haykırmak mümkün oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özel, devam edin.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Eğer Türkiye, 10 Ekim
katliamının peşini bırakırsa, kendisini patlatan 2
kişi ve ona yardım yataklık eden birkaç kişi
dışında bu işin siyasi ve idari sorumlularını
yargılamazsa ve bizler o gün söylenen kardeşlik, birlik, beraberlik,
barış türkülerini bırakırsak o zaman o 103 kişi
boşu boşuna ölmüş olur ama eğer o bombalar
patladığı andaki dayanışma, birlik, beraberlik
duyguları hayata geçmeye devam ederse, tüm baskılara rağmen
birlikte devam edebilirsek o 2 cani parçalandığıyla kalır.
Bugün 27’nci Dönemin İkinci Yasama
Yılının ikinci haftası. Bir hoş geldin dememiz
gerekiyor CHP olarak. Türkiye İşçi Partisi, 1973’ten sonra ilk kez bu
çatının altında temsil ediliyor. 2 milletvekilimiz,
Barış Atay ve Erkan Baş, TİP’i temsil edecekler bundan
sonra.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özel, toparlamanız
için bir dakika daha veriyorum.
Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Elbette farklı
partilerdeyiz, siyasi yelpazede Cumhuriyet Halk Partisinin daha solunda bulunan
bir parti. Meclise renk katacak, Meclise güç verecek ve Mecliste temsil edilen
diğer 8 siyasi partiyle birlikte 9’uncu parti olarak, her zaman
savunduğumuz her fikrin özgürce savunulabilmesi ve kaliteli yasamaya
toplumun tüm kesimlerinin katkısına katkı sağlayacak
Türkiye İşçi Partisine hoş geldin diyoruz, başarılar
diliyoruz.
Ancak kötü bir tesadüf var; Türkiye İşçi
Partisi bugün burada ama bugün Bahçelievler katliamının da
40’ıncı yıl dönümü -dündü 40’ıncı yıl dönümü, dün
akşamdı- ve TİP üyesi 7 kişi hunharca katledilmişti
Bahçelievler’de. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı ise 2012
yılında kabul edilen üçüncü yargı paketiyle Bahçelievler
katliamının faillerini tahliye etmişti.
Bugün, hem katliamda hayatını kaybedenleri
anarak hem de terör kimden, nereden ve ne şekilde gelirse gelsin bunun bir
insanlık suçu olduğunun bir kez daha altını çizerek yüce
Meclisi saygıyla selamlıyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.
Söz sırası, AK PARTİ Grup Başkan
Vekilimiz Sayın Muhammet Emin Akbaşoğlu’nda.
Buyurun Sayın Akbaşoğlu.
20.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, kabul
edilen TBMM İçtüzüğü’ne katkıda bulunanlara teşekkür
ettiğine, Kerbelâ şehidi Hazreti Hüseyin başta olmak üzere
Ankara Garı’ndaki patlama sonucunda vefat edenlere Allah’tan rahmet
dilediğine, terörle mücadele konusunda kararlı olunduğuna,
Enflasyonla Topyekûn Mücadele Programı kapsamında açıklanan
kararların hayırlara vesile olmasına ilişkin açıklaması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Teşekkür ediyorum Değerli Başkanım.
Çok değerli arkadaşlar, evet, dün hep
beraber bir güzel çalışma örneği ortaya koyduk ve Meclisin
çalışma usul ve esaslarını belirleyen İç Tüzük’ü
birlikte geçirdik. Ben bu vesileyle katkıda bulunan bütün
arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum, Meclis
İçtüzüğü hayırlı ve uğurlu olsun.
Evet, bugün gündem dışı
konuşmalarda da gündeme gelen iki önemli husus var; bir tanesi, Kerbelâ
şehidimiz Hazreti Hüseyin Efendimiz ve diğeri, Ankara Garı’ndaki
patlama sonucunda vefat eden vatandaşlarımız. Terörle ilgili bu
saldırılara maruz kalan vatandaşlarımızı da
anarak ben bütün şehitlerimize Allah’tan rahmet ve mağfiret, bütün
gazilerimize sağlık, sıhhat, afiyet dileklerimi ifade ediyorum.
Aynı şekilde, terörle mücadele konusunda
da son derece kararlı olunduğunu, her türlü teröre karşı
mücadele edildiğini, bu konuda mutlaka faillerin hukuk önünde hesap
verdiğini ve vereceğini buradan kararlı bir şekilde beyan
etmek istiyorum. Bunun hep beraber Meclisçe de takipçisi
olacağımızda bir şüphe söz konusu bulunmamaktadır.
Yürütme erki de buna ilişkin üzerine düşen hassasiyeti ortaya
koymaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Bir saniye Sayın
Akbaşoğlu, devam edin.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Dün Yeni Ekonomi Programı çerçevesinde Enflasyonla
Topyekûn Mücadele Programı kapsamında açıklanan kararların
da ülkemiz ve aziz milletimiz için nice hayırlara ve güzelliklere vesile
olmasını temenni ediyor, hepinize hürmetlerimi sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Akbaşoğlu.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Grup Yönetim Kurulu üyelerimiz
şimdi bir durumu önüme getirdiler, yoksa söz aldığımda…
İzin verirseniz kısaca bir bilgi vermek ve sizden bir talepte
bulunmak istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
21.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, yoklamada yaşanan sıkıntıya
ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım,
sizin de çok hassas olduğunuz bir konuda son derece
sıkıntılı bir durumla karşı karşıya
Meclisimiz. Biraz önce ilk oylamada sayı bulunamadı, ikinci oylamaya
geçildi. İkinci oylamada -geçmiş dönemlerden el verdiğince edindiğimiz
tecrübeye göre- olağanüstü bir pusula başvurusu vardı, 40’a
yakın pusula geldi ve pusula veren bazı arkadaşların her
gün burada yoklama girmekte son derece etkin arkadaşlar olduğunu
gördüğüm için, hakkımız olan bir denetimi talep ettim ve elektronik
girenler ile pusula verenlerin listelerini aldım. Şimdi isimlerini
söylemek istemiyorum çünkü seçmenleri önünde rencide olabilirler ama sizin en
hassas olduğunuz konu bu, geçmiş dönemde biliyorum bir cumartesi
oturumundan. Maalesef, pusula veren arkadaşlardan 11’i 1’er tane, 1
arkadaşımız da 2 tane yani hem elektronik sisteme girmiş
hem pusula vermiş, 1’i de 2 pusula birden vermiş. Oysaki siz 8
pusulayı görünce haklı olarak, iyi niyetle pusula tayinini bile
bırakmıştınız nasılsa rakam oldu diye ama görüyoruz
ki pusula ile elektronik oylama arasında inanılmaz mükerrerlikler var
ve dilim varmıyor söylemeye ama bu Meclise yakışmayacak büyük
bir usulsüzlük yapılmış diyelim.
Birleşime ara vermenizi, bu durumu tahkik
etmenizi talep ediyorum efendim.
VI.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, yoklamada yaşanan
fazla pusulayla ilgili hususu değerlendireceğine ilişkin
açıklaması
BAŞKAN – Sayın Özel, ben o elinizde
bulunan evrak ve diğer şeyleri tahkik edeceğim. Bu oylamayı
durdurduğumda yaklaşık 30’a yakın bir pusula gelmişti,
ben de 192 kişinin sisteme girdiğini, okuduğum
arkadaşlarımın sayısını gördüğümde
doğal olarak arkadaşlarımıza itimatla da bunu
gerçekleştirdik. Fazla sayıda bir pusula vardı, Meclisin süresini
almamak için onları okumaktan imtina ettim. Ancak ben bu hususu
değerlendireceğim ara verdiğim zaman.
İzin verirseniz ben de bu konuda bir
şeyler söylemek istiyorum. Onu da ben tahkik edip gerekli işlemleri
de yapacağım.
ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Usta.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
22.- Samsun
Milletvekili Erhan Usta’nın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ERHAN USTA (Samsun) – Şimdi, bana göre, sonucu
değiştirecek bir şey değil bu. Yalnız, tabii, böyle
bir şey yapıldıysa bu yanlıştır. Ancak,
şimdi, Özgür Bey öyle bir şekilde ortaya koydu ki yani muhtemelen çok
yeni milletvekili arkadaşlarımız var. Sistemde…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hiç öyle değil, çok
deneyimli arkadaşlar var.
ERHAN USTA (Samsun) – Hayır, hayır.
Eskileri bilmiyorum ben.
Şimdi, sistemde de problem var. Mesela biz
burada karşılaştık, pusula veren
arkadaşlarımız var… Bilmiyorum ben listede kimin olduğunu
ancak böyle bir şey olabilir. Böyle bütün bir Meclisi itham etmek çok
doğru bir şey olmadı. Eğer böyle bir şey varsa buna
idare baksın veya siz bakın ama bütün herkesi, pusula veren veya
burada yoklamaya giren herkesi itham altında bırakacak böyle bir
davranışı doğru bulmadığımı da ifade
etmek isterim.
Teşekkür ederim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan,
müsaadenizle cevap vermem gerekiyor.
BAŞKAN – Ben inceletiyorum şimdi
arkadaşlarıma.
Buyurun Sayın Özel.
23.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, yoklamada yaşanan
sıkıntının vahim olduğuna ve bu konunun bir an önce
tahkik edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım,
birinci husus şu: Ben isimleri zaten özellikle okumadım ama isimleri
ilan her zaman sizin tarafınızdan yapılır, istenirse de
hemen okuruz, sorun yok.
METİN NURULLAH SAZAK (Eskişehir) – Okusun
Başkanım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Zaten bazı yeni
arkadaşların yaşadığı mesele ile bazı
başka şeyleri ayırt edebilecek tecrübedeyiz sekizinci
yılımızda.
Burada, ben öyle kişilerin pusula
verdiğini gördüm ki -burada göreceksiniz- bu arkadaşlar Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunu sürükleyen arkadaşlar, yoklamaya sokan,
getiren, götüren, o işe bakan. O arkadaşlar pusula verince istedim ve
götürdüm dedim ki, isimlerini de söyledim: “Şu 3’üne bakın,
bunların girememiş olması mümkün değil.” Adamlar günde 20
kere giriyorlar, gözü kapalı giriyor şifreyi. Şimdi, bu ortaya
çıktı.
Sayın Başkanım, kesinlikle sizi
eleştirmek için değil ama Ayşe Nur
Bahçekapılı’nın yönettiği bir oturumdan sonra bu fecaati
siz ortaya çıkardığınızda zaten şöyle bir karar
alındı: İlk önce, Meclis bürokrasisi elektronik listeyle
pusulaları karşılaştıracaktı. O
yapılmadığı için, otomatikman pusula okumaya geçince ben
pusula karşılaştırmasını kendim yaptım ve
doğrudan 11 yoklama kendi düştü ama şunu bilmiyoruz: Geri kalan,
yoklamayı tamamlayan 16 kişiden kaçı salondaydı? Çünkü, o
8’incide kesildi.
Mesele son derece vahimdir -buradaki isimleri
göreceksiniz- ve bu konuyu bir an önce tahkik etmek lazım.
BAŞKAN – Merak etmeyin, gereğini
yapacağım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Devam etmekte olan oturumun
varlığı tartışmalı bir kere, belki de zaten…
BAŞKAN – Sayın Özel, ben
arkadaşlarımdan zaten oy pusulalarını
saklamalarını istedim, hepsi elimizde, birazdan onları tahkik
edeceğiz, şimdi inceletiyorum. Ben de bir işlem
başlatacağım bu konuda, merak etmeyin. Gereğini
yapacağım.
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) –
Değerli Başkanım, konuyla ilgili 60’a göre bir dakika söz
alabilir miyim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kubat.
24.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubat’ın, yapılan
yoklamada sistemden kaynaklanan problem nedeniyle sisteme giremediğine ve
pusula vermek durumunda kaldığına, bazı vekillerin de
sisteme giremediğini düşünerek pusula verdiğine, Başkanlık
Divanının çek ettikten sonra pusulanın birini geçerli saydığına
ve teamülün bu yönde olduğuna ilişkin açıklaması
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) –
Teşekkür ediyorum.
Değerli Başkanım, Sayın
Cumhuriyet Halk Partisi grup başkan vekili de buradaki yoklamaların
şeklini çok iyi bilir. Yapılan oylamada, ikinci oylamada elektronik
olarak sisteme giren 192 arkadaşımız vardı ama ben dahi, bu
sisteme her zaman girebilen birisi olarak bugün giremedim, bir problem var
cihazda ve pusula vermek durumunda kaldım. Bazı
arkadaşlarımız sisteme girmeye çalışıyor fakat
giremediğini düşünerek pusula veriyor, kürsü bunu “check” ediyor
-aynı kişi adına 2 tane yoklama listesi elinde, pusula elinde,
ki teamülümüz böyledir- bunu “check” ettikten sonra oyun 1’ini geçerli sayar,
pusulanın. Siz de zaten kürsüde o 192 elektronik oyun üstüne, 200’e
tamamlanıncaya kadar burada tek tek ayağa kaldırmak suretiyle
yoklama işlemini tekemmül ettirdiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın.
Buyurun.
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) –
Teşekkür ederim.
Dolayısıyla yoklama işlemi tekemmül
ettirildi. Yani 11 arkadaşımızın hem elektronik cihaza
girip hem pusula vermesi yadırganacak bir durum değil. Netice
itibarıyla bunun denetimini sizin Başkanı olduğunuz
Başkanlık Divanı zaten resen yapıp varsa…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – 11’i de var.
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Olabilir,
bunlar daha önce de yaşanmış, dolayısıyla hani
işin bu aşamasında oturuma gölge düşürecek bir beyanla…
Özgür Başkan aslında bunu yapmak istememiştir, ben
inanıyorum ama bunlar her zaman
karşılaştığımız, sizin de grup başkan
vekilliği yaptığınız dönemde de çok çok iyi
bildiğiniz, zaman zaman olan hadiselerdir. Dolayısıyla kürsü
bunu tetkik edip gerekli kararı verecektir.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN - Bu konuda bir işlem
yapacağım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım,
haklısınız da…
BAŞKAN – Özgür Bey, buyurun.
25.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, bir milletvekilinin iki pusula vermesinin hata
olamayacağına ve kanun koyanların kanuna uymaması hâlinde bu
Meclisten bir şey beklenemeyeceğine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım,
meselenin kendisi şu: 200 milletvekili tutmamış, ikinci oylamaya
girmiş, iktidarın sorumluluğunda Meclisi
çalıştırmak, Milliyetçi Hareket Partisi kendi takdirinde olmak
üzere yoklamaya girmiş, onlar olmasa sayı tam sınırda ve
birileri, AKP Grubunun en kıdemlileri tesadüfen bugün hem girememiş
hem pusula vermiş. Sayın Doğan Kubat, şimdi mesela bir
başkası için sorduğumda -göstereceğim şimdi- bu
arkadaş aynı gün iki pusulayı imzalayıp verir mi? Böyle
hata olur mu? Ben biliyorum ki birilerinin cebinde hazır pusulalar var,
geçen sefer defalarca suçüstü oldu, onu buradaki arkadaşın yerine de
vermiş, o arkadaş gitmiş oradan elektronik de girmiş. Ve
biz bunu defalarca suçüstü yaptık, Sayın Levent Gök bu konuda çok
büyük bir mücadelenin temsilcisidir, insanıdır bu işte. Bu
Meclis her şeyi yapar; yoklamada, oylamada hile yapamaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Kanun koyanların kendileri
kanuna uymazlarsa bu Meclisten kimse bir şey beklemez, böyle bir
saçmalık olmaz.
BAŞKAN – Sayın Özel, ben birazdan…
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu,
tartışmayı bir bitirelim. Ben bu konuda
arkadaşlarımın gerekli notları almasını
istiyorum. Bu konuda, bir ara verip, beraber bir değerlendirmede
bulunacağız yani bir işlem yürüteceğiz elbette.
Buyurun.
26.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, gerekli
incelemenin yapıldığına ve oturuma gölge düşürecek
beyanlara gerek olmadığına ilişkin açıklaması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) – Siz aslında gerekli her şeyi
açıklamanızda söylediğiniz için ben konuşmayı da zait
buluyorum. Gerekli inceleme zaten yapılıyor ve yapılacak; herhangi
bir problem söz konusu değil. Yani bizim söyleyeceğimiz bu. Net bir
durum ortada, oturuma gölge düşürecek beyanlara gerek yok.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, birazdan
bu konuda arkadaşlarımla bir tespiti tekrar yapacağız,
sizlerin bilgilerinize de sunacağım.
Ben de bugün gündeme gelen iki konuyla ilgili
görüşlerimi açıklayacağım, ondan sonra birazcık da ara
verelim Meclis çalışmalarına.
VI.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, 10 Ekim Ankara
Garı katliamının 3’üncü yıl dönümünde devletin acı
çekenlerin yanında olması gerektiğine, 10 Ekim 680 tarihinde
Kerbelâ’da Hazreti Hüseyin ve 72 yol arkadaşının şehit
edilmesiyle yaşanan acının tüm dünyanın ortak
acısı olduğuna, Hazreti Hüseyin’i ve hayatını kaybeden
yârenlerini saygıyla andığına ilişkin
konuşması
BAŞKAN – Bugün, 10 Ekim katliamının
yıl dönümünde, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en ağır
katliamlarından birinin yıl dönümünde ölenleri saygıyla anmaya
çalışıyoruz. “Anmaya çalışıyoruz.” diyorum zira
ortak acılarımız olması gereken konular konusunda
Türkiye’de hâlâ belli hassasiyetlerle herkes kendi pozisyonuna göre tavır
almaya çalışıyor. Oysa bir ulus olmanın en önemli
koşulu acılarda, sevinçlerde ortak olmaktır. Gar
katliamında hayatını kaybeden 103 kişinin tümü orta gelirli
ya da alt gelir grubuna mensup insanlar; demokrasi, barış ve özgürlük
mitingi için Ankara’da toplandılar, ben de o toplantıya giderken
patlama oldu ve patlama olduğu zaman ilk alana giren milletvekillerinden
bir tanesiyim. Gördüğümüz manzara korkunçtu.
Değerli milletvekilleri, acıların
ortak olmasından bahsediyoruz. Evet, ulus olarak, bizim, bu tür
katliamlarda ya da başka olaylarda hayatını kaybedenlerin hepsi
ortak acımızdır. Örneğin Başbağlar
katliamında hayatını kaybeden yurttaşlarımız
ortak acımızdır. Uludere’de hayatını kaybeden
yurttaşlarımız ortak acımızdır. Ankara
Garı’nda patlayan ve daha sonra Ankara’da iki ayrı yerdeki
patlamalardaki bütün yurttaşlarımızın acısı ortak
acımızdır. İstanbul’da bir yılbaşı gecesi
meydana gelen patlamada hayatını kaybeden
yurttaşlarımızın acısı ortak acımızdır.
Şimdi, bu acıları anmakta devletin
ailelere yardımcı olması ve acıları hafifletmesi
gerekir. Bugün, Ankara’da ve başka illerimizde
yaşadığımız kimi sıkıntıların
olmasını ben kesinlikle akla ve mantığa
sığdırmıyorum. Devlet, acı çeken herkesin yanında
olmalı ve onların anmalarına özellikle önem vererek ailelerin
yanında olmalıdır değerli arkadaşlarım. Bu
bakımdan, anmalar sırasında yaşanan kimi
sıkıntıların devletimize hiç
yakışmadığını ifade etmek isterim. Devlet,
acıları ortadan kaldırmak, sorumlulardan hesap sormak ve
ulusumuzun ortak acısını paylaşmak durumundadır.
Değerli milletvekilleri, bundan tam bin üç yüz otuz
sekiz yıl önce, 10 Ekim 680 tarihinde Kerbelâ Çölü’nde hayatını
kaybeden Hazreti Hüseyin ve 72 yârenin acısı tüm dünyanın ortak
acısıdır, az önce bahsettiğim acılar gibi.
Kerbelâ, erdemli, ilkeli, dürüst, şefkatli,
mert ve yiğit bir kahramanın, zamanın zalim diktatörü
tarafından altı aylık süt emen çocuğuna varıncaya
kadar bütün yakınlarıyla birlikte acımasızca şehit
edildiği günün adıdır; bir kahramanın, zalime boyun
eğmektense, onursuzca yaşamaktansa, hayatı pahasına ona
boyun eğmeyerek onurluca ölmeyi seçtiği günün adıdır.
Mazlumun zalime, öldürülenin öldürene, kanın kılıca galip
geldiği günün adıdır. Kerbelâ, bu destanın
yazıldığı çölün adıdır. İmam Hüseyin, bu destanı
asil kanıyla yazan erdemli, ilkeli, yürekli ve fedakâr kahramanın
adıdır. Dünyanın neresinde bir zulüm varsa orası
Kerbelâ’dır. Nerede hayrın ve şerrin kavgası varsa
orası Kerbelâ’dır. Kerbelâ bir semboldür, insanlık onurunun can
vererek galip gelmesidir; zulmün bedel ödenerek lanetlenmesidir. Orada
İmam Hüseyin değil, insanlık onuru katledilmiştir.
İmam Hüseyin’in şehadeti de insanlık onurunun zaferidir.
Hazreti Hüseyin’i, hayatını kaybeden
yârenlerini bir kez daha saygıyla andığımı ifade
ediyor, birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.41
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya),
İsmail OK (Balıkesir)
----- 0 -----
BAŞKAN
– Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6’ncı
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
3.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, yapılan
yoklamayla ilgili detaylı inceleme yapmak üzere konuyu Başkanlık
Divanına götürerek karar alacağına ilişkin
açıklaması
BAŞKAN
– Değerli milletvekilleri, yaptığımız yoklamayla
ilgili Sayın Özgür Özel’in dile getirdiği konu tarafımızca
inceleniyor. Bu konuda yaptığımız araştırmada
daha geniş bir araştırmaya ihtiyacımız var. Bu konuda
kimi arkadaşlarımızın oy pusulası gönderdiğini,
sisteme girdiğini biz de müşahede ediyoruz.
Okumadığımız pusulalar içerisinde burada olan
arkadaşlarımızın da olduğunu ben tespit ettim. Bu
konuyu detaylı bir şekilde incelemek ve sonuçlandırmak üzere
konuyu bütün detaylarıyla Başkanlık Divanına götürerek
oradan bir karar alacağımı bilgilerinize sunuyorum.
Görüşmelere
devam ediyoruz.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
İYİ
PARTİ Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
1.-
İYİ PARTİ Grubunun, Samsun Milletvekili Bedri Yaşar ve
arkadaşları tarafından, döviz kurundaki
artışların önlenmesi, siyasi, iktisadi ve hukuksal
uygulamaların yarattığı neticelerden biri olan
"ekonomik kriz" gerçekliğiyle mücadele edilmesi, ortak
akılla hareket ederek derinleşen ekonomik krizin önüne geçilmesi ve
ekonomik çözüm modeli geliştirilip uygulanmasının
araştırılması amacıyla 14/8/2018 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin (10/106) ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 10 Ekim 2018 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
10/10/2018
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu 10/10/2018 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından
grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19'uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Yavuz
Ağıralioğlu
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Samsun
Milletvekili Bedri Yaşar ve arkadaşları tarafından döviz
kurundaki artışların önlenmesi, siyasi, iktisadi ve hukuksal
uygulamaların yarattığı neticelerden biri olan “ekonomik
kriz” gerçekliğiyle mücadele edilmesi, ortak akılla hareket ederek
derinleşen ekonomik krizin önüne geçilmesi ve ekonomik çözüm modeli
geliştirilip uygulanmasının araştırılması
amacıyla 14/8/2018 tarihinde (004 numaralı araştırma
önergemiz) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer
önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 10/10/2018 Çarşamba
günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
– Değerli milletvekilleri, okunan önerinin gerekçesini açıklamak
üzere öneri sahibi olarak İYİ PARTİ Grubu adına Samsun
Milletvekilimiz Sayın Bedri Yaşar.
Buyurun.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
İYİ
PARTİ GRUBU ADINA BEDRİ YAŞAR (Samsun) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben de sözlerime Kerbelâ şehitlerini
rahmetle anarak başlıyorum. Aynı zamanda, her ne şart
altında olursa olsun, terörle mücadelede kaybettiğimiz gerek güvenlik
güçlerimizi gerek vatandaşlarımızı,
korucularımızı, tüm şehitlerimizi rahmetle anıyorum;
gazilerimize de hayırlı uzun ömür ve sağlık diliyorum.
Türkiye’de
hâkim güç yapısının yani Hükûmetin ekonomik gerekçelere
kayıtsız kaldığı bir dönemin içerisindeyiz. Ekonomide
bardağın dolu tarafının kalmadığı bir sürece
doğru hızla gitmekteyiz. Kredi derecelendirme kuruluşları
kredi notunu düşürmekte ve yatırım yapılabilirlik durumunu
da bir alt seviyeye çekmektedir. Yatırımcı bankalar, Türkiye ile
Güney Afrika ve Brezilya’yı aynı riskli gelişen üç piyasa
arasında sıralamıştır.
Küresel
kurumlar dışında ulusal kuruluşlarımız da
ekonominin kötüye gidişine dair maalesef farklı şeyler
söylemiyor. Düzenli olarak TÜİK’in ölçtüğü Ekonomik Güven Endeksi son
beş yılın en düşük seviyesini görmüştür.
Ekonominin
krizde olduğunu gösteren bir başka gösterge de Türk
lirasının olağandışı değer
kaybıdır. Türk lirası 2018’de Amerikan doları
karşısında yaklaşık yüzde 50 değer
kaybetmiştir. Böylece Türk lirası, Arjantin pesosundan sonra, en
fazla değer kaybeden, en kötü performans gösteren para birimleri
arasında yerini aldı. Türk lirasındaki düşüş, dolar ve
euro cinsinden borcu bulunan özel sektörü etkilemekle birlikte ülkenin tümünü
ekonomik bir kaosa doğru sürüklemektedir. 2010 yılının
başlarında “1 TL 1 dolar olur mu?”
tartışmalarının yapıldığı Türkiye’de ne
yazık ki dolar bugün 6 TL’yi geçmiştir. Ağustos 2013’te 1,90
seviyelerinde olan dolar kuru son beş yıldır istikrarlı bir
biçimde yükselmektedir. Türk lirasını gelişmekte olan ülke
paraları içinde en çok değer kaybeden para birimi hâline getiren bu
sürece etki eden faktörlerin tespitinin yapılarak çözümünün
sağlanması, titizlikle sürdürülmesi gereken ivedi bir
çalışmayı zorunlu kılmaktadır.
Ekonomide
cari açık ve vergi sistemi gibi bir türlü çözülemeyen yapısal
sorunlar Türk lirasını giderek daha kırılgan hâle
getirmiştir. En son mayıs ayında açıklanan Türkiye'nin cari
açığı son on iki ayda 57 milyar 637 milyon dolara
çıkmıştır. Bu dönemde uluslararası doğrudan
yatırımların girişinde ise büyük azalma olmuştur.
2017’de uluslararası doğrudan yatırımlar yüzde 19
azalırken 2018’in ilk altı ayında yüzde 20
azalmıştır. Türkiye'nin tüketerek ve dış borçla
büyüyen ekonomisi son dönemde çift hanelere çıkan enflasyonla alarm
vermeye başlamıştır. Eylül ayında enflasyon
yıllık yüzde 24, üretici endeksinde yüzde 46’lara
ulaşmıştır. Sayın
Cumhurbaşkanımızın ifadesiyle, ne Merkez
Bankasının verdiği kur hedefleri, büyüme hedefleri ne de
enflasyon hedefleri maalesef tutmamıştır. Kurda tarihî seviyeler
ve enflasyonda yükseliş trendinin devam etmesi hâlinde Türkiye
açısından en korkulan senaryo, hem bankacılık sektörü hem
de reel sektörü içine alan bir kredi krizi yaşaması ihtimalidir. Zira
Türk şirketlerinin yurt dışı kaynaklı borçları
artan döviz kurlarıyla birlikte çok ağır bir yüke
dönüşmüş durumdadır. Dolar kurundaki her 1 kuruşluk
artışın toplam dış borç miktarını 4,2 milyar
TL artırdığı ne yazık ki göz ardı edilemeyecek
ölçüde önemli bir husustur. Şirketlerin yüksek faiz nedeniyle yeni
yatırım yapmadığı, yüksek enflasyon nedeniyle üretim
maliyetlerinin yükseldiği ve tüketici taleplerinin düştüğü böyle
bir ortamda Türkiye'nin ekonomide yükseliş başarısı
gösteremeyeceği aşikârdır. Bu nedenle, ciddi bir
yavaşlamayla birlikte kurdaki yükselişin kredi krizine dönüşmesi
hâlinde acil kaynak bulunması gerekecektir.
Açıkladığımız
nedenlerle, döviz kurundaki artışların önlenmesi, siyasi,
iktisadi ve hukuksal uygulamaların yarattığı neticelerden
biri olan ekonomik kriz gerçekliğiyle mücadele edilmesi, ortak akılla
hareket edilerek derinleşen ekonomik krizin önüne geçilmesi ve ekonomik
çözüm modeli geliştirilip uygulanması şarttır. Bugün de
görüyoruz, bizler McKinsey gibi danışman firmaların marifetiyle
Türk ekonomisini düzlüğe çıkarmaya çalışıyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Tamamlayın lütfen.
BEDRİ
YAŞAR (Devamla) – Ben şunu ilave etmek istiyorum: Bu yüce Meclisin
değerli üyelerinin ekonomik krizin çözümüne yönelik bir
araştırma komisyonu oluşturarak bu işe bir katkı
sağlayacağı, çözümü Mecliste aramanın, Mecliste
bulmanın daha doğru olacağı kanaatindeyim. Yüce Türk
milleti de biz milletvekillerinden bu çatı altında bu önemli soruna
müşterek bir çözüm bulmamızı bekliyor.
Sayın
Cumhurbaşkanımızın Meclisin açılış
konuşmasında da belirttiği gibi, gelin hep beraber ülkenin
sorunlarına bir çözüm bulalım diyorum. Biz de buradan muhalefet
olarak diyoruz ki: Ülkenin içinde bulunduğu bu durum itibarıyla her
türlü iş birliğine hazırız. Bırakın sağda,
solda danışmanlar aramayı, yüce Meclisin bu soruna çözüm
bulacağına canıgönülden inanıyorum. Bu önergeye ben
sizlerin “evet” oyu vermenizi bekliyorum, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Yaşar.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Samsun Milletvekilimiz, Grup Başkan
Vekilimiz Sayın Erhan Usta.
Buyurun
Sayın Usta. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz
üç dakika.
MHP
GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlarım.
Ben
bu grup önerisi vesilesiyle dün sayın bakanlar tarafından
açıklanan Enflasyonla Topyekûn Mücadele Programı’na ilişkin
birkaç değerlendirme yapmak, görüşlerimi sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Tabii
ki Hükûmetin enflasyonla mücadele anlamında bir kısım gayretler
içerisinde olmasını takdirle
karşıladığımızı öncelikle ifade etmem
lazım. Hep bu kürsüden -izleyen arkadaşlarımız bilirler-
enflasyonun ciddi bir sorun olduğunu ve enflasyonun Türkiye’de
yükseleceğini ve bunun da problemleri büyüteceğini buradan defalarca
söylemiş bir milletvekiliyim.
Türkiye
çeyrek yüzyıl kronik yüksek enflasyondan ciddi sıkıntı
çekti. 2000 yılında başlattığımız
programın adı “Dezenflasyon Programı”ydı esas
itibarıyla yani enflasyonla mücadele, enflasyonu aşağıya
çekme programıydı. Tabii enflasyonla mücadelede ciddi bir mesafe
alındı ancak enflasyonda bir bozulma başladığında,
geçmişte bazı sayın bakanların “Ya, 1 puan, 2 puan
enflasyon yüksek gelse ne olacak?” deyip enflasyonu küçümseyici
tavırlarını da ciddi şekilde eleştirmiş bir
milletvekiliyim. Şimdi, bu anlamda enflasyon meselesi son derece önemli
bir meseledir. Enflasyon her şeyi bozar, gelir
dağılımını bozar, piyasadaki bütün makro dengeleri
bozacak bir husustur. Tabii, önümüzdeki sıkıntı, durgunluk
içerisinde enflasyon sıkıntısı Türkiye açısından,
bu da ayrı bir konu.
Şimdi
programa dönecek olursak, sayın bakanların dün
açıkladığı programın özü şu: Belli mallarda belli
firmaların en azından yılbaşına kadar
fiyatlarında yüzde 10 indirim yapması veya artışa gitmemesi
şeklinde bir program. Tabii, bu gayreti de yine takdirle
karşılamakla birlikte, bunun ne kadar kalıcı olacağını,
ne kadar sürdürülebilir olduğunu görmemiz lazım. Tabii, hakikaten ne
kadar malda yüzde 10 bir düşüş olacağını bilmiyoruz,
yüzde 10 aylık düşüş önemli bir şekilde enflasyon
rakamını geriye çekebilir, bu önemli bir şey olabilir. Tabii
buradan da en fazla işçiler ve memurların aylıkları
etkilenecektir çünkü yılbaşında enflasyon farkı verecektik,
o ayrı bir bahis. Ancak burada, bu, çok sürdürülebilir bir şey
değil yani hem talep tarafında hem de maliyet tarafında
enflasyonu ortaya çıkaran nedenlerin üzerine gitmemiz lazım.
Bir
tane örnek vermek istiyorum: Aralık ayından bu yana elektrik
fiyatlarında konutta, meskenlerde artış yüzde 44,2; bunu
anlayabiliyoruz çünkü kurda bir artış var, maliyetler artıyor,
burada bir artış yapılıyor ancak sanayi tarafına
geldiğimizde artış yüzde 70,9. Burada şunu söylemiyorum,
konutta yüksek artırın demiyorum. Şimdi, enflasyon nedir?
Maliyet enflasyonu tarafından baktığımızda girdi
maliyetlerinin, üretim maliyetlerinin artması. Şimdi, sanayide
elektrik fiyatında yüzde 70,9’luk bir artış yaparsak
yılbaşından bu yana, bu üretimi yapan kişiye “Sen bunu
ucuza sat.”ı nasıl diyebileceğiz? Dolayısıyla
maliyetler üzerinde en belirgin belirleyici de esas itibarıyla kurdur,
zaten biliyoruz. Kurdaki bu yüksek artıştan dolayı, kur-enflasyon
geçişkenliğinden dolayı enflasyonda ciddi bir bozulma
olmuştu.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERHAN
USTA (Devamla) – Bir dakika alabilir miyim?
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Usta.
ERHAN
USTA (Devamla) – Bir defa, ilk yapılması gereken işlerden bir
tanesi de -az önce söylediğim gibi- girdi maliyetlerine bir
bakılması lazım. Girdi maliyetlerindeki aşırı
şişmeler, oralardaki artışlar enflasyona neden oluyor.
Diğer şey de kur tarafından… Yani kura istikrar
kazandırmamız lazım -kuru aşağıya çekecek
politikaları uygulamaya mutlak suretle koymak gerekiyor- ve kuru
aşağı çekmemiz lazım. Kur buralarda sabitlendiği zaman
bile -daha yükseğe gitmesinden bahsetmiyorum- enflasyon üzerinde hâlâ bozucu
etkisi olacaktır.
Diğer
tarafında da işin talep kısmı vardır. Talebi
kısıcı tedbirlerin alınması lazım veya arz
tarafında bir sıkıntı varsa, üretim tarafında bir
sıkıntı varsa ki Türkiye’de bu maalesef var, buralarda -tabii,
çok kısa sürede bunların hepsini toparlamak mümkün değil- üretim
artışını sağlayacak, özellikle fiyat
artışlarının çok yüksek olduğu, kısılabilir,
esnekliği olan mallarda talebi de belli ölçüde kısıcı
tedbirler almak lazım. Bu bağlamda, hemen otomobille ilgili
olanı söyleyeyim, otomobilde vergi azaltılması Türkiye’ye hizmet
etmeyecektir; Almanya’daki, Japonya’daki otomobil fabrikalarına hizmet
edecek bir şeydir. Yapılan o vergi indiriminin de yanlış
olduğunu ifade etmek isterim.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Usta.
Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Mersin Milletvekilimiz Sayın
Rıdvan Turan konuşacak.
Buyurun
Sayın Turan. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP
GRUBU ADINA RIDVAN TURAN (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Önce,
bu yaşananın bir kriz olup olmadığı konusunda
netleşmek lazım galiba. Ben bunun bir kriz olduğu
kanısında değilim kişisel olarak. Türk lirası
yılbaşından beri yüzde 60 civarında değer kaybetti, 57
milyar doları aşan bir cari açıktan bahsediyoruz, enflasyon
yüzde 18 seviyesine çıkmış, 24 Haziran seçimlerinden önce 340
dolara denk gelen asgari ücret 240 dolara düşmüş. Bu arada, çok
sayıda şirket konkordato ilan etmiş, bir kısmı
iflasını açıklamış, yüz binlerce işçi
kapının önüne konulmuş. Bunun yaratmış olduğu
sosyal hadiselerle beraber, toplumsal hadiselerle, toplumun genel manada
yoksullaşmasıyla beraber, siyaset alanındaki faşizan
uygulamalarla beraber değerlendirildiğinde bu bir kriz falan
değildir arkadaşlar; bu, memleketin AKP eliyle topyekûn
çökertilmesidir. Önce, eşyayı tabiatıyla, ismiyle
çağırmak gerekiyor.
Berat
Albayrak birtakım yeni terminolojiler katıyor. Bunlardan bir tanesi
dengeleme. Dengeleme falan değil. Yani ortada çok açıkça ortaya
çıkan, iktisadi manada krizden çok daha öte sonuçlar doğuracak bir
durumla karşı karşıyayız. Dolayısıyla bugün
bu öneriyi tartışıyorsak bu krizin sebeplerine ilişkin de
üç beş laf etmenin kişisel olarak anlamlı olacağı
kanısındayım. Arkadaşlar, kriz inzibati tedbirlerle,
aynı, Enflasyonla Topyekûn Mücadele Programı’nda olduğu gibi,
“Yılbaşına kadar şu mala, bu mala zam yapmayın.”
türünden inzibati önlemlerle, pazar gezen belediye başkanlarının
“Fiyatları yükseltmeyin, canınızı yakarım.” sözleriyle
engellenecek durumda değil. Burada ciddi, devasa bir ekonomi politik sorun
var.
Sorunun
birinci maddesi şu: Bu durumla neden karşı karşıya
kaldık? Çünkü yüksek cari açığa dayalı bir hormonlu büyüme
modelini AKP iktidarı başından beri bir ekonomik büyüme,
refahın artması gibi bize sundu. Oysa bu büyümenin
esbabımucibesi, uluslararası alanda bol miktarda olan kredinin ülkeye
çekilmesi ve burada da özellikle, AKP’nin destek kıtası olan yeni bir
inşaat baronları sınıfı yaratılmak suretiyle
betona gömülmesi oldu. İlginç bir istatistikten bahsedeyim. Türkiye’de
dökülen beton her sene Konya Ovası’nı kaplayacak miktarda. Bu süreç
içerisinde memlekete 600 milyar dolar para gelmiş. Sormak istiyorum, bu
600 milyar doları ne yaptınız arkadaşlar? Köprüler,
otoyollar, hazine garantili şehir hastaneleri, yapılan şeyler
bunlar. Katma değer yaratıcı, insana, bilime, eğitime önem
veren bir biçimde bunlar harcanmadı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Peki, devam edelim.
Bir
dakika daha veriyorum.
RIDVAN
TURAN (Devamla) – Bakın, 600 milyar dolar gibi bir para bizim gibi
başka ülkelere de gitti ama onlar istihdam yaratıcı önlemlerle
bu problemden bir ölçüde kurtulmuş durumdalar.
Bir
başka sebebi, Kürt meselesinin çözümsüzlüğü başta olmak üzere
bölgedeki jeopolitik risklerdir. İşte bu inşaat sektörü Orta
Doğu’yu paylaşılması gereken bir pasta olarak gördü ve buna
ilişkin de iktidar militarist politikalarıyla bir yayılma hedefi
güttü.
Değerli
arkadaşlar, üçüncü sebep de memlekette demokrasinin
olmayışıdır. Gazetecilerin, yazarların cezaevinde
olması, muhalefetin olduğu gibi derdest edilip cezaevine
tıkılmış olması, düşünen insanların
dışarıya bırakılmamış olmasıdır,
çalışmalarının engellenmiş olmasıdır.
Dolayısıyla
bu politik mevzular, bu ekonomi politik ana perspektif görülmeden krize
ilişkin yapılacak çalışmalar anlamlı
olmayacaktır. Yapılan şey, kanseri yara bandıyla tedavi
etmeye çalışmaktır. Bu açıdan, bizim Halkların
Demokratik Partisi Grubu olarak bu önergeyi desteklediğimizi ifade etmek
istiyorum.
Teşekkürler.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederiz Sayın Turan.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Denizli Milletvekilimiz Sayın Haşim
Teoman Sancar.
Buyurun
Sayın Sancar. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA HAŞİM TEOMAN SANCAR (Denizli) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; ülkenin tarihi boyunca
geçirdiği en büyük ekonomik darboğazlardan birisini maalesef
yaşamaktayız. Sayın Cumhurbaşkanı da dâhil kim ne
derse desin herkes evindeki, hanesindeki, ocağındaki, çevresindeki
ateşin farkında. On altı yıllık AKP
iktidarının her seçimde “Biz seçildikten sonra ekonomik refah
gelecek, biz seçildikten sonra ekonomik olarak rahatlayacağız.”
demesinden sonra, on altı yıl sonra bu ülkeye getirdiği ekonomik
bir terim var: Konkordato. Bravo, tebrik etmek lazım, millet sayenizde
konkordatoyla tanıştı! Denizli’mizde, Ege Bölgemizde
mesleğimiz gereği takip ediyoruz –üzülerek- ve düne kadar harıl
harıl ticaret yapan, devletine, milletine vergi veren iş adamlarımız
adliye koridorlarında avukatlarıyla beraber konkordato
kuyruklarında dilekçe veriyorlar. Bu anlamda, maalesef, ekonominin krizini
yaşıyorsak çözümü üzerine de artık iktidar partisinin adım
atması mecburi hâle gelmiştir. Evet, döviz yükseldi, faizler
yükseldi; bu anlamda Türkiye’nin 8’inci büyük ekonomisine sahip Denizli’mizde
iş adamlarımız, tekstilcilerimiz, ihracatçımız ve
Denizlili müteahhitlerimiz çok büyük bir darboğaz
yaşamaktadırlar. Bu ekonominin yönetilememesinin sonucunda sadece
konkordato ilan eden iş adamları değil, onların
taşeronları, duvarcıları, betoncuları,
sıvacıları, elektrikçileri, sucuları ve birçok iş
emekçisi arkadaşımız mağduriyet yaşayarak bu anlamda
iflasın eşiğine gelmişlerdir. Yaşadığımız
ekonomik ortamda hâlâ ısrarla TOKİ Başkanının
televizyonlara çıkıp “Biz bu anlamda konut
satışlarımızı artıracağız.” demesine
anlam verebilmek mümkün değil.
Değerli
arkadaşlar, Denizli’de TOKİ’yle rekabet etmek mümkün değil,
Türkiye’de TOKİ’yle rekabet etmek mümkün değil. Müteahhitlerimize
verdiğiniz konut kredisi faizi 2,48, TOKİ’nin sattığı
konutların konut kredisi faizi 0,98. TOKİ’nin ürettiği konut da
Denizli’deki müteahhitlerimizin ürettiği konut değil mi? 1.200 tane
rezidans yapan bir TOKİ 0,98’den faiz verecek, Denizli’de arsasına,
tapusuna, bileğine, riskine, ipoteğine rağmen çalışan
Denizlili müteahhit kardeşimiz 2,98’le, 2,58’le, 2,48’le daire satacak.
İşte, ekonominin bugününe rağmen hâlâ devletin
müteahhitliğini sürdürmeye, vatandaşın müteahhitliğini
bitirmeye çaba gösteren bir zihniyet var. Acilen bu anlayıştan geri
dönülmeli ve artık Türkiye’de sivil esnafın, sivil müteahhidin, sivil
iş adamının, yerli iş adamının…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Sancar, toparlayalım, selamlayalım.
HAŞİM
TEOMAN SANCAR (Devamla) – Toparlıyorum efendim.
Yerli
iş adamımızın kalkınması ve bu sektörün de
rahatlamasına çaba harcamak lazım gelmektedir. Bu vesileyle önerge
doğrudur, yerindedir. Yarından itibaren doların
düşürülmesi, TOKİ’nin ortadan kaldırılması ya da
gerçek anlamda iştigal alanına geri dönmesini önemle arz ediyoruz.
Değerli
arkadaşlar, TOKİ’nin şu anda, yarın sabahtan itibaren
yapması gereken bir iş var. 54 bin öğrenci Denizli’mize
kayıt olmaya geldi, Denizli’mizde 54 bin yatak kapasiteli yurt yok. O
zaman, TOKİ yarından itibaren gariban vatandaşlarımızın
aslan gibi üniversite kazanan çocuklarına yurt yapmaya başlayacak,
Denizlili müteahhitlerimiz de konutlarını 0,98’den satarak
inşallah, Denizli ekonomisini ve Türkiye’de aynı anlayıştaki
tüm ekonomik düzeni canlandıracaktır, bu da mutlaka ve mutlaka
sizlerin gayretiyle olacaktır.
Bu
vesileyle ticaret ve ekonomide on altı yıl sonra ortaya çıkan bu
terimin ortadan kalkması sizlerin elindedir. Gelin, hep beraber
TOKİ’ye konkordato ilan edelim, Denizlili ve Türkiye’deki tüm müteahhit
kardeşlerimizi el birliğiyle kurtaralım diyorum, Meclisimizi
saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Sağ
olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Sancar.
Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına Aydın Milletvekilimiz Sayın
Mustafa Savaş.
Buyurun
Sayın Savaş. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ PARTİ’nin
vermiş olduğu grup önerisi üzerine aleyhte söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
2008
yılında yaşanan ve tüm dünyayı etkileyen ekonomik kriz
sonrasında Amerikan Merkez Bankasının piyasaya likidite enjekte
etmesiyle birlikte gelişmekte olan ülkelere önemli oranda döviz
girişi olmuştur. “Parasal genişleme dönemi” olarak
adlandırılan bu dönemde, gelişmekte olan ülkeler düşük
faizli dış kaynağa kolay bir şekilde erişmiştir.
Parasal genişlemenin sona ermesi ve Amerikan Merkez Bankasının
faiz artırımına başlamasıyla birlikte, gelişen
ekonomilerden döviz çıkışı yaşanmaya
başlamış ve faiz artırımlarının devam etmesi
nedeniyle de gelişen ekonomiler bu durumdan olumsuz etkilenmiştir. Bu
nedenle, ülkelerin yurt dışından yeni kaynak temini
zorlaşmıştır. Amerikan Merkez Bankasının faiz
artırımına devam etmesi nedeniyle de gelişen ülkelerin para
birimlerinde değer kayıpları yaşanmaktadır. Bu
kayıp sadece Türkiye’ye özgü değildir. Ülkemiz bu olumsuz
gelişmeden diğer gelişen ekonomilere göre daha fazla
etkilenmiştir ama bu etkilenme hiçbir ekonomik gerekçeye dayanmamaktadır.
Ayrıca,
reel sektörün dış borcunun yüksekliği ve bu borcun yönetilemez
olduğu yönünde de bir algı operasyonu yürütülmektedir. Şunun
bilinmesini isterim ki reel sektörün dış borcu yönetilebilir
düzeydedir, reel sektörün dış borcunun yüzde 83’ü 2 bin firma
üzerindedir. Bu firmaların büyük bir bölümü ithalat, ihracat yapan ve
döviz riskini yönetmekte uzmanlaşmış kurumsal firmalardır,
kur atağını da profesyonelce yönetmektedirler. Kısa vadede
yani bir yıl içerisinde ödeyecekleri borç ile alacakları
arasında negatif bir durum bulunmamaktadır. Diğer taraftan,
bankacılık sektörünün de döviz açık pozisyonu
bulunmamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, kredi derecelendirme kuruluşlarının
kararlarına gelince de bu kararların her zaman objektif kararlar
olmadığına yönelik bir örnek vermek istiyorum.
Güney
Afrika ve Türkiye aynı ülke grubunda değerlendirilmektedir. Güney
Afrika’nın büyüme oranı yüzde 1,3 iken Türkiye’nin geçen yılki
büyüme oranı yüzde 7,4’tür. Kamu borçlarının millî gelire
oranı ise Güney Afrika’da yüzde 52,7 iken Türkiye’de bu oran yüzde 28,3’tür.
İşsizlik oranları ise bizde yüzde 10, Güney Afrika’da ise yüzde
27,5’tur. Bütün bunlara rağmen Güney Afrika yatırım
yapılabilir bir ülke, Türkiye ise yatırım yapılamaz bir
ülke olarak değerlendirilmiştir. Bunlar objektif kararlar
değildir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Devam edin lütfen.
MUSTAFA
SAVAŞ (Devamla) - Bu ekonomik ve siyasi operasyonlarla, devlet yönetimi el
değiştirsin, Türkiye Cumhuriyeti devleti yolundan sapsın,
milletimiz büyük Türkiye idealinden uzaklaşsın istiyorlar. Güçlü
Meclis, siyasi istikrar ve güçlü ekonomiyle bu oyunların da üstesinden
geleceğiz. Hazine ve Maliye Bakanlığımızın
açıkladığı yeni ekonomi programıyla almış
olduğu tedbirler, Merkez Bankası ve Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurulunun aldığı çok önemli kararlarla bu süreci de
aşacağız. Çünkü Türkiye ne 2002 öncesi Türkiye ne de
bankacılık sektörümüz o zamanki sektör.
Önergenin
aleyhinde olduğumu belirtir, Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın
Savaş.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Karar yeter sayısı
istiyoruz.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, öneriyi
oylarınıza sunacağım, bu arada karar yeter sayısı
talebi var, karar yeter sayısını arayacağız.
Öneriyi kabul edenler… Etmeyenler…
Değerli arkadaşlar, Divanımızda
karar yeter sayısı bakımından bir tereddüt hasıl oldu,
elektronik cihazla oylama yapacağız.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, karar
yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.34
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.50
BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya),
İsmail OK (Balıkesir)
----- 0 -----
BAŞKAN
– Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6’ncı Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Az
önce yapılan oylamada, İYİ PARTİ grup önerisinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar
yeter sayısı arayacağım.
Yapılacak
oylama için iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
– Değerli milletvekilleri, öneri kabul edilmemiştir; karar yeter
sayısı vardır.
Halkların
Demokratik Partisi grubunun…
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Özür dilerim Özgür Bey, şunu bir okuyayım, ondan sonra söz vereyim
size.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Tabii, tabii…
BAŞKAN
- Halkların Demokratik Partisi grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine
göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Buyurun.
2.- HDP
Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan ve Kars
Milletvekili Ayhan Bilgen tarafından, 10 Ekim 2015 gar
patlamasının tüm boyutlarıyla araştırılması
amacıyla 10/10/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin,
Genel Kurulun 10 Ekim 2018 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
10/10/2018
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu 10/10/2018 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından,
grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Ayhan
Bilgen
Kars
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
10
Ekim 2018 tarihinde Mersin Milletvekili Grup Başkan Vekili Fatma Kurtulan
ve Kars Milletvekili Grup Başkan Vekili Ayhan Bilgen tarafından -590
grup numaralı- 10 Ekim 2015 gar patlamasının tüm
boyutlarıyla araştırılması amacıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin, diğer önergelerin önüne alınarak, görüşmelerinin
10/10/2018 Çarşamba günkü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Sayın
Özel, sisteme girmişsiniz.
Buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
27.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, kanun tekliflerinin komisyonlara havale sürecinde
yaşanan adaletsizliğin Meclis Başkan Vekili olarak Levent Gök
tarafından incelenip açıklanması gerektiğine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, bugün bütün grupları
ilgilendiren bir gelişmeyle karşı karşıyayız.
Elimizde Sayın Mustafa Yel ve Sayın Atay Uslu milletvekillerimiz
tarafından verilmiş bir kanun teklifi var, Trafik Kanunu’yla ilgili.
Bu teklif Meclis Başkanlığına bugün verilmiş, bugün de
doğrudan esas komisyona ve tali komisyonlara havalesi
yapılmış, bundan doğal bir şey yok ama
sıkıntı şu: Elimde emeklilikte yaşa takılanlarla
ilgili, partimiz tarafından ilki 17 Ağustos günü -Ömer Fethi Gürer
tarafından- verilmiş bugüne kadar 5 kanun teklifi var. İYİ
PARTİ’nin, Milliyetçi Hareket Partisinin, Halkların Demokratik
Partisinin bu konuda kanun teklifleri var, hiçbirisi ilgili komisyonlara havale
edilmemiş. Meclis Başkanı, havale etmemeyi, yasamaya bir engel
çıkarma, Adalet ve Kalkınma Partisinin, dolayısıyla bugün
iktidarı elinde bulunduran partinin milletvekillerinden gelenlere
geçiş önceliği ama muhalefet partilerine bir ön kesme, engel olma
olarak kullanmaktadır. Emeklilikte yaşa takılanlar -ki bütün
gruplar bu konuda hassasiyet gösteriyor bu örnek- komisyona geldiğinde
Adalet ve Kalkınma Partisi dışında büyük bir birliktelik
var, herkesin gözü burada, fiilî olarak yasama hakkımız gasbediliyor,
kırk beş günlük süre başlamamış oluyor, komisyonu
toplantıya çağırsan komisyonun gündeminde bu yok ama bugün AK
PARTİ’nin verdiği teklif var. Bu nasıl oluyor? Bu nasıl
eşitlik? Bu nasıl demokrasi? Bu nasıl hakkaniyet? Darbecilik
diyorsanız doğrudan doğruya milletvekillerinin ve grupların
yasama hakkına Meclis Başkanı Binali Yıldırım
eliyle engel olma.
Bakın,
şöyle diyor Binali Yıldırım, aha da çizgiyi buradan
çekmiş: “Bu taraf, makbul, yasama yapabilecek, teklif verebilecek
milletvekilleri; bu taraf, eğer iktidar partisi evet demiyorsa beyhude
çabalayacak milletvekilleri. Biz Mecliste yasa yaparız, siz gidin kumda
oynayın.” diyor bu kadar insana. Şimdi, parti grupları, herkes
incelesin bu durumu. Takdir her birinin ayrı ayrı kendi
gruplarındadır ama bu kabul edilebilir bir şey değil. Bu
nasıl Meclis, bu nasıl demokrasi? Akıl almıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, müsaadenizle toparlayayım.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Özel.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, bu durumun
tarafınızdan da incelenmesini ve kanun tekliflerinin komisyonlara
havale sürecinde böyle bir adaletsizliğin... Bir gün iki gün değil,
üç aydır bekleyen teklif var; bir günde havale olan teklif var. Binali Bey
buna ne diyor bilmiyorum ama böyle tarafsızlık olmaz, böyle Meclis
Başkanlığı olmaz. Bu konuda sizin tarafınızdan
konunun incelenip ivedilikle bir açıklamanın -Meclis
Başkanının sorumluluğunda olan bu konu için- Genel Kurula
ve gruplara yapılması gerekmektedir.
Çok
teşekkür ediyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
VI.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
4.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, milletvekilleri tarafından
verilen kanun teklifleri arasında sıralama
yapılmasının son derece hatalı olduğuna, Meclis
Başkanlığının tarafsız olması
gerektiğine ve bu konuyu takip edeceğine ilişkin
açıklaması
BAŞKAN
– Sayın Özel, bahsettiğiniz konuyla ilgili ben de görüşlerimi
açıklamak isterim.
Değerli
milletvekilleri, Anayasa değişikliğinden sonra, bildiğiniz
gibi, kanunların yapım sürecinde milletvekillerine kanun teklif etme
hak ve yetkisi verildi. Hükûmet, Bakanlar Kurulu
kaldırıldığı için Bakanlar Kurulundan gelecek tasarılar
artık sistemimizde yok, sadece milletvekillerinden gelecek kanun
teklifleri. Dolayısıyla bu konuda her partiden, gerek AK
PARTİ’den gerek Cumhuriyet Halk Partisinden gerekse Halkların
Demokratik Partisinden gerekse Milliyetçi Hareket Partisinden ve gerekse
İYİ PARTİ’den verecek arkadaşlarımızın
verdiği her türlü kanun teklifinin her biri değerlidir, her birinin
önceliği en az diğerleri kadar vardır. Kanun teklifleri
arasında bir sıralama yapılması son derece
hatalıdır ve bu konuda Meclis Başkanlığımızın
da tarafsız ve adil olması sistemin gereğidir. Bu konuyu, ifade
ettiğiniz konuyu ben derhâl Meclis Başkanımız Sayın
Binali Yıldırım’la görüşeceğim ve tüm
milletvekillerimizin kanun tekliflerinin komisyonlara havalesi konusunda bizler
de ayrı bir titizlikle konuyu değerlendiririz. Böyle bir
sıkıntının bundan sonra yaşanmaması gerekir çünkü
sistem artık kanun tekliflerinin milletvekilleri tarafından
verilmesine döndüğü için her bir milletvekilinin hakkının,
hukukunun korunması gerekir. Bu konuyu yakından takip edeceğimi
bilgilerinize sunarım.
Teşekkür
ederim.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP
Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan ve Kars
Milletvekili Ayhan Bilgen tarafından, 10 Ekim 2015 gar
patlamasının tüm boyutlarıyla araştırılması
amacıyla 10/10/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin,
Genel Kurulun 10 Ekim 2018 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
- Bu arada Sayın Çepni’den özür diliyoruz.
Az
önce okuduğumuz Halkların Demokratik Partisi Grubunun önerisini
açıklamak üzere İzmir Milletvekilimiz Sayın Murat Çepni’yi
kürsüye davet ediyorum.
Buyurun
Sayın Çepni. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
HDP
GRUBU ADINA MURAT ÇEPNİ (İzmir) – Başkan, milletvekilleri ve
değerli halkımız; bundan tam üç yıl önce Ankara’da yani
yanı başımızda bir katliam gerçekleşti. IŞİD
tarafından gerçekleştirilen bu katliamda 103 insanımız
vahşice öldürüldü. Öncelikle, onların anısı önünde
saygıyla eğiliyorum ve anılarına bağlı
kalacağımıza buradan bir kez daha söz veriyorum.
Evet,
üç yıl önce emek, barış ve demokrasi talebiyle KESK, DİSK
ve TMMOB’un çağrısıyla Ankara’da bir araya gelen on binlerce emekçiye
yönelik IŞİD’li 2 teröristin ve vahşi katilin
saldırısı sonucunda büyük bir katliam gerçekleşti. Fakat,
bu katliamı özel ve özgün yapan şeylerden bir tanesi de şu:
Evet, cumhuriyetin en büyük kitle katliamlarından bir tanesi ama bunun
karşısında üç yıldır yaşananlar, katliam
anında ve sonrasında yaşananlar, çok daha özellikle üzerinde
durmamız gereken ayrıntılar, esaslar.
Evet,
o gün hepimiz oradaydık; bu coğrafyada emekten, barıştan ve
demokrasiden yana olan herkes oradaydı, on binlerce emekçi oradaydı,
on binlerce barışsever oradaydı. Katliamın
gerçekleştiğinin hemen anında, polis, katliama uğrayan,
yerde yaralı yatan ve onlara yardımda bulunmaya çalışan
insanların üzerine gaz sıktı. Aynı zamanda, ambulanslar geç
geldi. Gelen ambulanslar da polis tarafından engellendi. Yine hemen
devamında da katliamdan sağ kurtulabilenler hak arama mücadeleleri
sürecinde engellendi, gözaltına alındı, hatta tutuklandı.
Mahkeme
üç yıl sürdü, geçtiğimiz günlerde mahkeme sonuçlandı, 19
IŞİD’liye ceza verildi fakat bu üç yıl içerisinde aileler,
katliamdan sağ kurtulanlar ve o gün orada olanlar üç yıl boyunca
anmalarını gerçekleştiremediler. İlk kez bugün Ankara
Garı önünde bir anma gerçekleştirildi, kitlesel bir anma gerçekleştirilebildi.
Yani bu şu anlama geliyor: 103 insan vahşice katlediliyor, canlı
bombalarla katlediliyor ve bu insanlar, ölen insanlarını anmak,
acılarını paylaşmak için bir araya gelemiyorlar; bir araya
geldiklerinde ise karşılarında devlet güçlerini buluyorlar.
Yine,
mahkeme sonucunda 19 IŞİD’liye ceza verildi fakat bütün bu
sorgulamalar sürecinde mahkemeler bir tiyatro biçiminde gerçekleştirildi
yani hiçbir gerçek suçlu orada yargılanmadı; bir tek siyasi sorumlu
yargılanmadı, o gün Ankara’da sorumlu olan hiçbir devlet görevlisi,
güvenlik görevlisi de yargılanmadı, sorgulanmadı, fikrine dahi
başvurulmadı.
Şimdi,
bu katliamı yaratan koşullara bakmak gerekiyor. Bu katliam hangi
koşullarda gerçekleşti? Başta Kürt sorunu olmak üzere bunun
çözümü konusunda, çözüm koridorlarında, çözüm aldatmacası sürecinde
elde etmek istediği oy potansiyelini elde edemeyen AKP iktidarı
“Devlet bekası.” diyerek bir savaş konseptini devreye soktu. Bunda en
etkili sonuçlardan bir tanesi de 7 Haziranda HDP’nin aldığı
seçim başarısıydı. Aslında HDP’nin seçim
başarısı Türkiye'nin dört bir tarafında emekten,
barıştan, özgürlükten yana olanların bir araya gelişiydi
tıpkı 10 Ekimde bir araya gelenler gibi. 10 Ekimde bir araya gelenler
de Karadeniz’den Diyarbakır’a kadar, Ege’den Akdeniz’e kadar, ülkenin dört
bir tarafından emek, barış ve demokrasi talep eden insanlar
toplamıydı, tıpkı 7 Haziranda HDP’nin seçim zaferinde
olduğu gibi.
Evet
“devlet bekası” diyerek tanımlanan şey, aslında AKP'nin
yeni savaş konseptiydi. Yani kitlelerin, ezilenlerin ve emekçilerin
savaş siyasetiyle teslim alınamadığı koşullarda
“çözüm” diye çözüm koridorlarında oyalanamadığı
koşullarda ve bunun kendilerine oy olarak dönmediği koşullarda
yeni bir konsept devreye soktular. Tabii, bu konsept, geçmişten
devraldıkları konseptti, bunu zirveye taşıdılar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Tamamlayın lütfen.
MURAT
ÇEPNİ (Devamla) – Şimdi, bugün biz bu katliamı yeniden anmak ama
aynı zamanda bu katliamın sorumlularından hesap sormak için bir
aradayız. Bugün Ankara'da anmaya polis saldırdı, yine aynı
zamanda Van’da da saldırdı ve gözaltılar var. Evet, bu
topraklarda hak isteyen, özgürlük isteyen, demokrasi talep eden kim varsa vatan
haini ilan edilmeye çalışılıyor. Kim sizden değilse,
kim AKP'li değilse düşmanlaştırılıyor.
AKP'nin
en iyi başardığı şeylerden bir tanesi, gerçekleri ters
yüz etmektir, demokrasiyi ters yüz etmektir, ekonomik kriz var, “Yok.”
demektir. “Açılım” “demokrasi” “özgürlük” dediğimiz
şeylerin hepsi de AKP'nin kendine oya tahvil edebildiği ne varsa
bunlar. Dolayısıyla biz bugün 10 Ekim şehitlerini anarken
aynı zamanda Kerbelâ şehitlerini de anıyoruz ve modern Yezitlere
karşı da mücadelemizi yükselteceğimizi buradan bir kez daha ilan
ediyoruz.
Teşekkür
ederim. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Çepni.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz Sayın Ali
Şeker…
Buyurun
Sayın Şeker. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 10 Ekim Ankara katliamının 3’üncü
yıl dönümündeyiz. 103 canımızı kaybettik ve 600’e
yakın yurttaşımız da yaralandı. “Emek”
“barış” “demokrasi” “özgürlük” diyen, Türkiye’nin dört bir
yanından gelen, “barış” diye haykıran insanlar göz göre
göre katledildi.
Bu
katliam 2013 yılından beri bilinen bir katliamdı,
hazırlıkları bilenen ve olacağı bilenen bir
katliamdı. Biz Suruç’a gittiğimizde, o katliamı işleyen
Dokumacılar grubunun daha büyük katliamlara
hazırlandığını; İstanbul’da, Ankara’da daha büyük
katliamlar olacağını, IŞİD Adıyaman raporunda, CHP
Grubu olarak bu Meclise sunduk ama sizler görmediniz, duymadınız,
görmek istemediniz ve göz göre göre Gaziantep’ten Ankara’ya kadar âdeta özel
olarak, korunarak, açılan bir koridordan gelenler ve Meclisin
etrafında tur attıktan sonra oradan gar önüne gideceği
bilindiği için oradaki polisler çekilerek, orada “barış.”
diyenler ölüme terk edildi. Orada Terörle Mücadele Şubesine, Emniyet kendi
içinde bu raporları, bu bilgileri sözüm ona aktarmadı ve o gün görev
yapan ve yargılanması gereken Ankara Emniyet Müdürü ve görevli
yetkililer hakkında soruşturma izni verilmedi. Niye verilmedi? Çünkü
bunlar araştırıldığında, bunlar
soruşturulduğunda işin ucu Adalet ve Kalkınma Partisine
varacaktı; işin ucu “Ya 400 vekil ya kaos.” diyenlere varacaktı;
işin ucu AKP üyesi olan o hücrenin içerisindeki militanlara
varacaktı. Ve o militanlar maalesef göz göre göre bu katliamı
işlediler.
Barıştan
neden bu kadar korkuyorsunuz? Barıştan neden bu kadar nefret
ediyorsunuz? Ülkemize barış gelirse elinizi dayayıp propaganda
konuşması yapacağınız şehit cenazeleri gelmeyecek
diye mi? Barış gelirse vatandaşlar artık işsizlik,
ekonomik kriz, yoksulluk gibi gerçek sorunlarıyla ilgilenmeye
başlayacak diye mi? Siz her ne kadar üç maymunu oynamak isteseniz de
önünüze konulan tüm grup önerilerini reddederek bu katliamın üzerini
örtebileceğinizi düşünseniz de 10 Ekim katliamı ve AKP dönemi
yaşanan tüm puslu saldırılar bir gün aydınlanacak ve sizin
bugün koruyup kolladığınız, yargıdan kaçırmak
istediğiniz tüm failler tek tek hesap verecek. Araştırma
önergelerini sürekli reddetmeniz suçluluğunuzun kabulüdür, bunun bir
itirafıdır.
10
Ekim unutulacak bir katliam değil, cumhuriyet tarihinin en büyük
katliamı ve o gün gazetelerin manşetlerinde “Ya 400 vekil olacak ya
ülke yanacak.” dediğinin gerçeğe vardığı günler. Ve
bunun gerçek sorumluları hesabını verecek.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Şeker, bir dakika süre veriyorum, devam edin.
ALİ
ŞEKER (Devamla) – Bugün İdlib’teki IŞİD terör örgütü
mensubu Selefi militanlar Türkiye’ye gelmenin yolunu aramaktadır.
Ve
ben buradan uyarıyorum: O Selefi örgütler yarın bir gün yeni kaos
planlarının militanı olarak mı bu ülkeye sokulacak ve yeni
planlarda görev mi alacak? Ben yetkilileri, sorumluları bugünden
uyarıyorum.
10
Ekimde kaybettiklerimizi bir kez daha saygıyla anıyor, önlerinde
hürmetle eğiliyorum. (CHP ve HDP sıralarından
alkışlar)
Barış
hepimizin talebidir. Anılarını yaşatacağız.
Barışı bu ülkede hâkim kılacağız. (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Şeker.
Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekilimiz Sayın
Selami Altınok.
Buyurun
Sayın Altınok. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA SELAMİ ALTINOK (Erzurum) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi en derin saygı
ve hürmetle selamlıyorum.
2015
10 Ekim günü meydana gelen menfur terör olayını biz de partimiz
adına şiddetle ve nefretle kınıyoruz. Her türlü terör
olayını, her türlü insanlığa karşı
yapılmış terör olayını kınıyoruz. Ancak 10
Ekim menfur saldırısını anlatmaya geçmeden, Türkiye
Cumhuriyeti devletine, 2015 Temmuz 20’sinden itibaren asimetrik bir terör
saldırısıyla memleketimizde 7 Haziran seçimlerinden sonra 1
Ekime giden süreçte seçimlerin demokratik bir ortamda…
ALİ
ŞEKER (İstanbul) – Niye araştırmıyorsunuz?
SELAMİ
ALTINOK (Devamla) -…yapılmasına karşı bir topyekûn
saldırı başladı. Hepinizin malumu olduğu üzere…
SERPİL
KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Önlem niye almadınız?
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Emniyet Genel Müdürü değil miydiniz siz?
ALİ
ŞEKER (İstanbul) – Niye araştırmadınız?
İBRAHİM
AYDEMİR (Erzurum) – Dinle kardeşim, dinle ya!
SELAMİ
ALTINOK (Devamla) – Emniyet Genel Müdürü değildim Mahmut Bey, haberin
olsun.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Neydiniz peki siz?
SELAMİ
ALTINOK (Devamla) – Tarihleri karıştırmayın.
BAŞKAN
– Sayın Hatip, Genel Kurula hitap edin.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – İçişleri Bakanı mıydınız?
SERPİL
KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Önlem alsaydınız.
BAŞKAN
- Karşılıklı tartışmayalım arkadaşlar.
Buyurun.
SELAMİ
ALTINOK (Devamla) – Asimetrik bir terör saldırısı
başlatıldı. Bu asimetrik terör saldırısının…
Malumunuz olduğu üzere Suruç’ta 33 vatandaşımızın
katledilmesi, peşine Ceylânpınar’da 2 polis memurumuzun gece
şehit edilmesi, daha sonra 6 Eylül tarihinde Dağlıca’da PKK
terör örgütü tarafından yapılan menfur saldırıda 16
kahraman askerimizin şehit edilmesi, iki gün sonrasında
Iğdır’da yine PKK terör örgütü tarafından yapılan
saldırıda 13 kahraman polis memurumuzun şehit edilmesi…
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Şehrin göbeğinde hem de şehrin
göbeğinde!
SELAMİ
ALTINOK (Devamla) – …o süreç, 1 Kasımda Türkiye’de demokratik seçimlerin
sağlıklı bir şekilde yapılamaması ve Türkiye’de
kaos ortamının doğmasına zemin hazırlamak için
yapılmış bir sürü asimetrik terör
saldırısıdır.
TURAN
AYDOĞAN (İstanbul) – 5 puanlık ölümler bunlar, 5 puanlık
ölümler!
ERKAN
BAŞ (İstanbul) – 400 vekil için 400.
İBRAHİM
AYDEMİR (Erzurum) – Dinle kardeşim, konuşuyor…
ALİ
ŞEKER (İstanbul) – Saldırıdan sonra oylarınız
arttı mı?
İBRAHİM
AYDEMİR (Erzurum) – Dinle, öğren ya!. Niye müdahale ediyorsun?
SELAMİ
ALTINOK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, 10 Ekim…
ERKAN
BAŞ (İstanbul) – Ver 400’ü bitsin.
BAŞKAN
– Değerli milletvekilleri, sayın hatibi dinleyelim lütfen.
SELAMİ
ALTINOK (Devamla) – Dinlerseniz hepinize cevabım var.
BAŞKAN
– Siz Genel Kurula hitap edin Sayın Altınok.
ALİ
ŞEKER (İstanbul) – Araştıralım.
SERPİL
KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Niye araştırmadınız?
SELAMİ
ALTINOK (Devamla) – Hepinize de cevabım var arkadaşlar.
SERPİL
KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Araştırma önergelerini niye
reddettiniz?
SELAMİ
ALTINOK (Devamla) – Beni bu laf kalabalığıyla
susturamazsınız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Altınok, karşılıklı
konuşmayalım, Genel Kurula hitap edelim.
MAHMUT
TANAL (İstanbul)- 5 puanlık bunlar.
ALİ
ŞEKER (İstanbul) – Araştıralım.
SELAMİ
ALTINOK (Devamla) – Biz gayet saygılı bir şekilde sizleri
dinliyoruz, sizler de bizi dinlemeyi öğreneceksiniz.
BAŞKAN
– Sayın Altınok, lütfen siz karşılıklı
konuşmayın, hitap edin Genel Kurula.
SELAMİ
ALTINOK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, 10 Ekim 2015 tarihinde
12.00-16.00 saatleri arasında Ankara Tren Garı’ndan Sıhhiye
Meydanı’na kadar “Savaşa inat, barış hemen şimdi.”
sloganı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü
yapılacağı bildiriminde bulunulmuş ve valilik
makamınca da bu talep kabul edilmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Altınok, süreniz bitti. Ben bir dakika daha ilave ediyorum,
lütfen toparlayın.
SELAMİ
ALTINOK (Devamla) – Toplanma noktasında 10 bin civarında insan
toplanmış, saat 10:04:29’da birinci, 10:04:32’de de ikinci bir
patlama meydana gelmiş, bu patlamalarda 102 vatandaşımız
hayatını kaybetmiş, 417 vatandaşımız da yaralanmıştır.
TURAN
AYDOĞAN (İstanbul) – O tarihte İçişleri Bakanı ben
miydim?
SELAMİ
ALTINOK (Devamla) – İçişleri Bakanıydım, evet.
TURAN
AYDOĞAN (İstanbul) – Niye söylemiyorsun?
BAŞKAN
– Sayın Altınok, siz…
SELAMİ
ALTINOK (Devamla) – İçişleri Bakanıydım ve en iyi
şekilde yaptım…
TURAN
AYDOĞAN (İstanbul) – Onun için mi o kadar insan öldü?
SELAMİ
ALTINOK (Devamla) – …ve bu Türkiye Cumhuriyeti devletinde demokratik bir
şekilde 1 Kasım seçimlerinin yapılmasını
sağladım ben. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, CHP ve HDP sıralarından gürültüler)
TURAN
AYDOĞAN (İstanbul) – Senin sorumluluğunda…
ALİ
ŞEKER (İstanbul) – En büyük katliam yaşandı.
SELAMİ
ALTINOK (Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti devletinde o terör
saldırılarına karşı…
ERKAN
BAŞ (İstanbul) – Türkiye Cumhuriyeti tarihinde daha büyük katliam
olmadı.
SELAMİ
ALTINOK (Devamla) – …birilerinin desteklemesine karşı 1 Kasımda
adam gibi seçim yapılmasını sağladım ben, tamam
mı? (CHP ve HDP sıralarından gürültüler)
ERKAN
BAŞ (İstanbul) – En büyük katliamın üstüne seçim yaptın
değil mi?
BAŞKAN
– Değerli arkadaşlar…
ERKAN
BAŞ (İstanbul) – Kan üstüne seçim yaptın, kan!
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Katilleri saldın!
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri…
SELAMİ
ALTINOK (Devamla) – Hepinize cevabım var, hepinize cevabım var. Hiç
canınızı sıkmayın, hepinize cevabım var.
ERKAN
BAŞ (İstanbul) – Ne? Gaz mı atacaksın, bomba mı
atacaksın, ne cevap vereceksin?
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Katilleri saldın, katilleri!
SELAMİ
ALTINOK (Devamla) – Ben PKK terör örgütüne karşı da…
ERKAN
BAŞ (İstanbul) – Biz oradaydık; gazla, bombayla cevap verdin
bize.
SELAMİ
ALTINOK (Devamla) – …FETÖ terör örgütüne karşı da DHKP-C’ye
karşı da IŞİD’e karşı da en büyük mücadeleyi
verdim…
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Onların sorumlusu sensin!
SELAMİ
ALTINOK (Devamla) – …bundan sonra da AK PARTİ olarak vermeye devam
edeceğiz. Bunlardan korkmayız biz, bunlardan korkmayız biz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve HDP
sıralarından gürültüler)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERKAN
BAŞ (İstanbul) – Korkmayacaksın tabii; bizim gazımız,
bombamız yok ki, silah sende, bomba sende!
BAŞKAN
– Sayın Altınok, süreniz doldu, teşekkür ederim, sağ olun.
Sayın
Özel, bir talebiniz var.
Buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
28.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, nereden gelirse gelsin terörün
karşısında olduklarına, 103 kişinin hayatını
kaybetttiği Ankara Garı katliamının 3’üncü yıl
dönümünde, bombanın patlamasına engel olamamış dönemin
İçişleri Bakanı olarak Selami Altınok’un öz eleştiri
yapması gerektiğine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, öncelikle bugün anmaya gittik hep
birlikte, 103 canımız hayatını kaybetmiş, 103
barış güvercini; anmada 1 tane AK PARTİ’li, 1 tane bakan, 1 tane
eski bakan görmedik. Terör nereden gelirse gelsin karşıyız,
IŞİD’den geldiği zaman anmaları unutuyorsunuz, anmaya
gelmiyorsunuz. Kürsüye çıkıyorsunuz, dönemin sorumluluk sahibi
bakanı olarak bir öz eleştiri yapmak yerine meydan okuyorsunuz,
övünüyorsunuz, “Adam gibi seçim yaptırdım.” diyorsunuz. 7 Haziran ile
1 Kasım arası yaşananlar ve o IŞİD’in önüne
açılan koridor İçişleri Bakanlığının o
zamandaki raporlarında yer aldı. İnsanın, bir
acının yıl dönümünde, o bombanın patlatılmasına
engel olamamış İçişleri Bakanı olarak hiçbir şey
yapmasa edepten dolayı susması lazımdır. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Sayın
Akbaşoğlu, yerinizden buyurun efendim.
29.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MUHAMMET
EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Değerli
Başkanım, değerli arkadaşlar; bugün grup başkan
vekillerine söz verdiğinizde, hem Kerbelâ şehidimiz Hazreti Hüseyin
(RA) hakkında hem de Ankara Garı’nda vefat eden
vatandaşlarımız hakkında biz gerekli açıklamaları
yapmıştık grubumuz adına biliyorsunuz. Bugün de
Değerli Bakanımız ne söylüyor kimse dinlemeden cevap vermek ve
bir ezberi tekrarlamak sadedinde yaklaşımlar söz konusu oldu. Yani ne
dediğini biz doğru dürüst duyamadık, arkadaşların
duyması mümkün değil. Dolayısıyla gerekli bütün
mücadelelerin yapıldığını ve her türlü hukuki
süreçlerin takip edildiğini değerli eski bakanımız ve
şimdiki milletvekilimiz beyan etti.
Şunu
da hatırlatmak isterim ki: Anma törenleriyle ilgili hemen bu patlama
olayının akabinde hem Sayın Cumhurbaşkanımız hem
Başbakanımız hem Bakanımız ve bütün güvenlik
bürokrasisi de vatandaşlarımızın acısını
paylaşmak ve bir Fatiha’yla ruhlarını mesrur etmek üzere
sıcağı sıcağına orada bulunmuşlar ve her
fırsatta da ister a ister z, nereden gelirse gelsin her türlü terörün
karşısında olunduğu geçmişte hükûmetimiz şu anda
da ilgili kabinemiz tarafından açıklığa
kavuşturulmuştur ve ister FETÖ ister IŞİD ister PKK ister
PYD ister alfabenin farklı harflerinden müteşekkil her türlü terörü
lanetlediğimiz ve terörün başını ezdiğimiz ve
ezeceğimiz muhakkaktır. Bu konuda kararlıyız, bundan herkes
emin olsun.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Sayın
Bilgen, siz de yerinizden söz talep etmişsiniz.
Buyurun.
30.- Kars
Milletvekili Ayhan Bilgen’in, "Kokteyl terör"
açıklamasının neye dayanılarak
yapıldığını ve içinde kimlerin olduğunu
öğrenmek istediklerine, katliamların yaşanmasının
nedeninin önceki her katliama gerekli müdahalenin gerekli
soruşturmanın yapılmaması olduğuna ilişkin
açıklaması
AYHAN
BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, bir miting düzenlenirken tertip
komitesine, eğer bir tehdit, bir risk varsa, bir istihbarat
alınmışsa galiba bilgi verilmesi bir tedbir açısından
son derece anlamlıdır. Kapalı salon toplantılarımızda
bile bazen “İhbar var.” denilerek salon boşaltılıyor, arama
yapılıyor ve “Bu, tedbir için yapıldı.” deniyor.
Şimdi, istihbarat olduğunu galiba reddeden yok. Telefon dinlemeleri ayyuka
çıktı. Daha önceki, 7 Haziran seçiminden önceki Diyarbakır patlamasında
hayatını kaybeden insanlarımız var ve aynı ailelerden
hem Suruç’ta hem gar katliamında hem daha sonra başka patlamalarda da
aynı isimler var. Dolayısıyla, burada, hadi kastı geçtik, hiç
olmazsa bir ihmal, bir tedbirsizlik yok mu?
Sonrasına
gelelim. “Kokteyl terör” diye bir kavramı Türkiye kamuoyu duydu. “Kokteyl
terör” dediğinizde elbette somut bir iddiaya dayanırsınız,
birbiriyle ilişkili, amaçları örtüşen, eylemleri örtüşen,
örgütsel yapıları örtüşen yapılardan bahsediyor
olmanız lazım. Böyle bir açıklama en üst düzeyden
yapıldıysa neye dayanılarak yapıldı? Bu kokteylin
içinde kim vardı? O günlerde örgüt ismi sayıldı çünkü ve bugüne
kadar hâlâ ciddi bir idari soruşturma ve yargılama süreci konusunda
nasıl bir süreç işlenmiş, biz bunu duymak isteriz, bunu
öğrenmek isteriz, bilmediğimiz bir şey varsa bundan haberdar
olmak isteriz.
Değerli
arkadaşlar, biraz önce de ifade ettim, güvenlik politikalarının
parlamenter izlemesine dair dünyada mekanizmalar var. Güvenlik
politikaları bütün dünyaya ayan ama bize gizli. Böyle bir Parlamento
olmaz. Eğer bilmememiz gereken bir şeyse bunun gerekçesini
açıklayacaksınız, yok eğer bütün insanlığın
bilmesi gereken bir vahim durum varsa bunun karşısında birlikte
tavır alacağız. Sondaki katliamlar önceki her katliamın
gerekli müdahalesi, gerekli soruşturma süreci işlemediği
içindir.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP
Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan ve Kars
Milletvekili Ayhan Bilgen tarafından, 10 Ekim 2015 gar
patlamasının tüm boyutlarıyla araştırılması
amacıyla 10/10/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin,
Genel Kurulun 10 Ekim 2018 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı istiyoruz efendim.
BAŞKAN
– Peki, teşekkür ederim.
Değerli
milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi Grubunun önergesini
oylarınıza sunacağım ancak karar yeter sayısı
talebi var, o sayıyı da arayacağım: Öneriyi kabul edenler…
Etmeyenler…
Değerli
arkadaşlarım, arkadaşlarımız arasında tenakuz
oluştuğundan oylama için iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
– Değerli milletvekilleri, öneri kabul edilmemiştir, karar yeter
sayısı vardır.
Sayın
milletvekilleri, şimdi Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün
19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
3.- CHP
Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin "Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler" kısmında yer alan eczacılara yönelik
şiddet olaylarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin (10/92) ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 10 Ekim 2018 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
10/10/2018
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu 10/10/2018 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından,
grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Özgür
Özel
Manisa
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi gündeminin "Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler"
kısmında yer alan eczacılara yönelik şiddet
olaylarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/92) esas numaralı Meclis
araştırması önergesinin görüşmesinin Genel Kurulun
10/10/2018 Çarşamba günlü (bugün) birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Değerli
milletvekilleri, şimdi önerinin gerekçesini açıklamak üzere, öneri
sahibi adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekilimiz
Sayın Gamze Taşcıer’i kürsüye davet ediyoruz.
Buyurun
Gamze Hanım. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
CHP
GRUBU ADINA GAMZE TAŞCIER (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben de sözlerime tarihimizin en
büyük katliamlarından biri olan 10 Ekim 2015’te yaşanan bu katliam
sonucunda hayatlarını kaybeden canlarımızı saygı,
sevgi ve rahmetle anarak başlamak istiyorum ve her sabahın bir sahibi
var, sorarlar bir gün, sorarlar diyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu beş dakika içinde aslında hepimizi yakından
ilgilendiren bir sorunu anlatmaya çalışacağım. Öncelikle,
derdimiz bağcıyı dövmek değil bir sorunu birlikte
çözebilmek. “Her şeyin başı sağlık.” diyoruz, ancak
sağlık hizmeti veren kişilerin
sağlığını koruyamıyoruz. Daha geçen hafta
İstanbul’da Doktor Fikret Hacıosman, hastası tarafından
öldürüldü. Bu hastalıklı sorun tüm dünyada yaşanıyor elbet
ancak dünya bunun için mücadelede bizden daha somut, daha önemli ve daha
sistemli adımlar atıyor. Peki, bizde durum ne? İlgili yasaya
göre kasten ağır yaralama suçundan üç yıla kadar hapis
cezası verilebiliyor. Görev başındaki doktor kamu görevlisi
pozisyonundaysa uygulanan suçlarda ceza yarı oranında
artırılıyor. Son beş yılda 60 bin sağlık
çalışanının görevi başında şiddete maruz
kaldığını hatırlarsak bu cezanın yetersiz
olduğu pekâlâ anlaşılmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, sağlıkta şiddetle mücadele için maalesef akla
ilk gelen güvenlik önlemleri. Ancak siz her bir doktorun başına bir
polis de dikseniz, her bir eczanenin önüne bekçi de koysanız bu sorunun
çözümü olamaz, bizim sistemli ve bütüncül bir çözüm önerisine
ihtiyacımız var. Sağlık çalışanı ile
hastanın karşı karşıya gelmeyeceği bir sistem var
etmek zorundayız. Hekimin o reçeteyi yazamayacağını
hastanın bilmesi gerekiyor. Yani eğitim gibi, sosyal sorumluluk
projeleri gibi konunun taraflarını kapsayıcı etkinlikler
yapılmalı. Oturalım, kafa kafaya verip konuşalım,
sağlıkta şiddet yasasını çıkartalım, bir
Meclis araştırması komisyonu kuralım. Burada meslek örgütlerinin,
sivil toplum kuruluşlarının, konunun uzmanlarının
görüşlerini alalım ve dünya örneklerini inceleyelim. Ama
yapmamız gereken şey, öncelikle sorunların nedenini tespit
etmek. Sinekle mücadele edeceğimize bataklığı nasıl
kuruturuz ona bakalım.
Her
gün ortalama 30 sağlık çalışanı şiddete
uğruyorsa, bunların içinde hayatını kaybedenler de varsa
gereken, daha çok yapmamız gereken iş var demektir. Tabii, siyasetin
de bu anlamda dilinin önemli olması gerektiğini de vurgulamak
gerekir. Ülkenin hekimlerini itibarsızlaştırmaya yol açacak
açıklamalar yapılıyor maalesef; bunlar doğru değil.
Hasta ile doktoru karşı karşıya getirecek bir açıklama
sürekli gördüğümüz cinayetlerin artmasına sebep olacaktır. Bu
anlamda da siyasilerin daha sorumlu olması gerektiğini
düşünüyoruz.
Ben
önergemi eczacılara yönelik şiddet özelinde tüm sağlık
çalışanları için hazırladım. Bakın, hekim
hastayı görmeden reçete yazmadığı için, eczacı
reçetesiz ilaç vermediği için, devlet tarafından hastaya
çıkarılan muayene ücretleri ve ilaç katılım payları
hastaya yüklendiğinde sorumlusu sağlık çalışanı
olarak görüldüğü için yani özetle, sağlık
çalışanları yasa koyucunun düzenlediği kuralları
uyguladığı için bu saldırılara maruz kalıyor. Bu
sorunu çözmek için birlikte adım atmazsak sonuçları sadece beni
değil, hepimizi etkileyecek.
Adalet
ve Kalkınma Partisi içerisinde sağlıkçı milletvekilimiz var
ve geçtiğimiz hafta Sağlık Bakanı Sayın Koca da
yasamanın ilk gündemlerinden birinin sağlıkta şiddet
olacağını söyledi. Dert bizde, derman ellerimizde. Gelin, bu
derdi hep birlikte çözelim. Artık yeter, sağlıkta şiddet
sona ersin.
Hepinizi
sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Taşcıer.
Öneri
üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına Antalya Milletvekilimiz
Sayın Tuba Vural Çokal.
Buyurun
Sayın Çokal. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz
üç dakika.
İYİ
PARTİ GRUBU ADINA TUBA VURAL ÇOKAL (Antalya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizde sağlık
çalışanlarının hasta yakınları tarafından
şiddet ve tehdide maruz kaldıklarını sıklıkla
görmekteyiz. Biz hekimler, sabah işe gitmek için evinden çıkıp
iş yerinde şifa vermek için çabaladığımız
insanlar tarafından öldürülmeyi kabul etmiyoruz. Sağlık
kurumlarında şiddetin kanıksanmasını, normalleştirilmesini
kabul etmiyoruz. Sağlığı korumak, hayat vermek üzere
kurulmuş bir mesleğin mensuplarının görevi
başında öldürülmesini kabul etmiyoruz.
Bu
süreci hazırlayan nedenleri biliyoruz. 2003 yılında
Sağlıkta Dönüşüm Programı ilk uygulanmaya
başlandığı zamandan bu yana doktorlar olarak söylüyoruz; bu
program piyasa odaklı bir programdır, bu program sağlık
hizmetine meta, hastaya müşteri olarak yaklaşmaktadır, bu
programda nitelik değil nicelik esastır, bütün bunlar hekim ile
hastasını karşı karşıya getirir.
Çok
üzülerek söylüyorum ki yine biz hekimler haklı çıktık.
Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın uygulanmasının
başlamasından bu yana sağlık alanında giderek artan
şiddet olayları artık dayanılmaz bir noktaya geldi çünkü bu
programın kışkırttığı yüksek hizmet talebi
toplumda beklenti oluşturmakta fakat hastanelerdeki
yığılmalar, hekim sayısının yetersizliği,
iş yükünün fazla olması toplumda oluşturulan yüksek beklenti
algısını doyuramamaktadır.
Hastayı
müşteri olarak gören bu uygulamalara tüm STK’ler karşı
çıkmasına rağmen Sağlık Bakanlığı hâlâ
biz sağlıkçılara kulaklarını tıkamaya devam
etmektedir. Sağlıkta Dönüşüm Programı’ndan vazgeçilmesi
gerekmektedir. Sağlık çalışanlarına yönelik hürmetsiz,
itibarsızlaştırıcı, hekim ve hastayı
karşı karşıya getirici söylemlerden bir an önce
vazgeçilmelidir.
İş
yeri şiddetini konu alan çalışmalara
baktığımız zaman, sağlık
çalışanlarının şiddete uğrama riskinin diğer
hizmet sektörlerinden 16 kat daha fazla olduğunu açıkça görmekteyiz.
Şiddet olasılığı yüksek birimlerde ekstra güvenlik
önlemleri alınmalıdır. Güvenliğin olaydan sonra değil,
olay esnasında müdahale edebilmesi için her serviste, katlarda gezici
güvenlik görevlilerinin bulunması ve güvenlik görevlilerinin yetkilerinin
artırılması gerekmektedir. En önemlisi, sağlık çalışanlarına
şiddet uygulamış ve şiddet uygulamaya meyilli
vatandaşların güvenlik görevlileri gözetiminde doktorlar
tarafından muayene edilmesi bir nebze de olsa sağlık
çalışanlarının güvenliğini sağlayacak ve
sağlık çalışanlarının daha güvenli
çalışmasına sebep olacaktır. Sağlık
Bakanlığı, sağlık kurumlarının,
sağlık personelinin ve sağlık kurumlarında bulunan
hastaların güvenliğini sağlamak zorundadır.
Değinmek
istediğim bir başka sorun: Sosyal paylaşım
ağlarında dolaşan ve doktorlara yapılan
saldırıları onaylayan paylaşımlar sağlık
alanındaki şiddet olaylarını
sıradanlaştırmaktadır. İnternet ortamının
sağladığı imkânlar dâhilinde daha fazla tıklanma ve kâr
etmek amacıyla “Hastanede dehşet.” başlığıyla
yapılan haberler okuyucuyu soruna yönelik çözüm geliştirebilecek bir
bakış açısından yoksun bırakmaktadır.
Sözlerimi
bitirirken, gazetecilikte daha yoğun kullanılan “vakayiadiye” diye
bir kavram vardır, “sıradan olay” demektir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sözlerinizi tamamlayınız, buyurun.
TUBA
VURAL ÇOKAL (Devamla) – Sağlık çalışanlarına yönelik
saldırı artık sıradan bir olay hâline geldi. Değerli
milletvekilleri, ülkemiz, sağlık çalışanlarının
can güvenliği olmadığı az sayıdaki ülkelerden biri
hâline geldi. Doktorluk, hemşirelik, ambulans şoförlüğü,
radyologluk, laborantlık riskli meslekler arasına girdi.
Değerli
milletvekilleri, kendisi de meslektaşımız olan Sağlık
Bakanıyla birlikte bir an önce gerekli adımları
atmalıyız. Yasal düzenlemeler Meclise gelmeli, doktorun ve
hastanın birbirini anlamalarını sağlayacak
çalışmalar yapılmalıdır.
Ben
hayatını kaybeden kıymetli meslektaşlarıma Allah’tan
rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Uğradıkları saldırılar sonucu yaralananlara acil
şifalar diliyorum. Ve biz hekimler yaşatmak için yaşamak
istiyoruz diyorum.
Hepinize
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ ve
CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Çokal.
Öneri
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekilimiz
Sayın Nevin Taşlıçay konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Taşlıçay. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA NEVİN TAŞLIÇAY (Ankara) – Sayın Başkan,
kıymetli milletvekilleri; bugün Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
sağlıkta şiddetin mağdurlarından olan eczacılara
yönelik şiddetin araştırılması için verdiği
araştırma komisyonu kurulması önerisi üzerine Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Antik Çağ’dan itibaren politik düşünce
geleneğinde politikanın temel görevinin şiddete karşı
sözü tesis etmek olduğu kabul edilmiştir. Biz de bu sebeple
“şiddet”le yan yana yer alan “kadın, çocuk, yaşlı,
sağlık” gibi kavramlar özelinde her türlü şiddetin
karşısında olarak çalışmalarımızı
sürdürüyoruz. Şiddetin dini, cinsiyeti, mesleği elbette yoktur ancak
“şiddet” kavramı başka bir kavramla yan yana gelerek toplumun
gündemini fazlaca meşgul etmeye başladığında tehlike
çanları daha çok çalmaktadır. Her türlü şiddetin
karşısında olarak son günlerde yaşanan sağlıkta
şiddet odaklı olayları kınıyor ve tüm sağlık
camiasına geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Her türlü şiddet vakası gibi, bir
eczacı olarak eczacılıkta şiddetin çözüm merkezinin de yüce
Meclis olmasının zaruretini önemsiyorum. Bu vesileyle 2013
yılı Ocak ayında yayımlanan “Sağlık
Çalışanlarına Yönelik Artan Şiddet Olaylarının
Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi
Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu”nu
önemsiyoruz. Öncelikli olarak oradaki önerilerin ne denli
gerçekleştiğini ve neden gerçekleşemediğini inceleyerek
vakit kaybetmeden hepsinin hayata geçirilmesi için çalışmalara
başlanması gerektiğini düşünüyoruz.
Şiddet, tarihsel olarak Benjamin ve Kant gibi
düşünürlere göre genetiktir ve öğrenme sürecine dayanır,
maalesef bugünden yarına çözümlenebilecek bir konu da değildir.
Şiddetin oluşumunun sebepleri konunun uzmanları tarafından
ele alınmalı, önlenmesi noktasında kararlı politikalar
hayata geçirilmelidir. Ancak şiddet özelinde bu çalışmalar yapılırken
özellikle sağlıkta şiddet konusunda 2013’teki bu komisyonun
önerilerini tekrar gündeme almamız gerektiğini ve araştırma
komisyonu kurulmasının faydalı olacağına
inandığımızı ifade ederek sözlerime son vermek
istiyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Taşlıçay.
Öneri üzerinde Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Diyarbakır Milletvekilimiz Sayın Semra Güzel…
Buyurun Sayın Güzel. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA SEMRA GÜZEL (Diyarbakır) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Konuşmama
başlamadan önce, bundan üç yıl önce IŞİD terör örgütünün
karanlık güçlerle bağlantılı olarak Ankara Garı’nda
gerçekleştirdiği katliamın yıl dönümünde
yaşamını kaybeden barış güvercinlerini saygıyla
anıyor, katliamı gerçekleştirenler başta olmak üzere bu
katliama ortak olanları, göz yumanları kınıyor ve
lanetliyorum. O gün garda biz de Yezit’i tanıdık diyorum.
Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmetinin ülke
çapında toplumun tüm muhalif kesimlerine uyguladığı ve
artık bir yönetim biçimi hâline getirdiği şiddet
politikalarının yansımalarını sağlık
alanında ölüm ve yaralanmalarla sonuçlanan şiddet vakalarında
görüyoruz. Geçtiğimiz hafta bir meslektaşımız daha
şiddete kurban gitti. İstanbul’da özel bir hastanede
çalışan Doktor Fikret Hacıosman hastası tarafından
silahla vurularak öldürüldü. Birçok meslektaşımız
hastalarını hayata bağlamak için çaba sarf ederken
hastaları tarafından hayattan koparıldılar. Yine, geçtiğimiz
günlerde Tarsus’da bir eczacı arkadaşımız ve personeli,
hastaya eş değer ilaç vermek istemesi üzerine hasta tarafından
silahla yaralandı. Peki, bunun sorumlusu sadece hastalar mı yoksa
hasta ile sağlık emekçilerini karşı karşıya
getiren bozuk sağlık sistemi midir?
İktidarın
yanlış sağlık politikaları ile “sağlıkta
dönüşüm” adı altında hayata geçirdiği düzenlemeler
nedeniyle ne yazık ki sağlık emekçilerini hasta ve hasta
yakınlarıyla karşı karşıya getiren akıl
dışı bir sağlık sistemiyle karşı
karşıyayız. Söz konusu düzenlemelerle hasta ve hasta
yakınlarında müşteri memnuniyeti algısı
oluşturulmuş ve tıbbi gereklilik dikkate alınmadan
istedikleri her tetkikin, her ilacın hemen karşılanması
yönünde bir beklentiye sokulmuştur. Mevcut sağlık sistemiyle bu
beklenti karşılanamıyor arkadaşlar. Dolayısıyla,
vadedilen ile gerçekleşen hizmet arasındaki farkın faturası
da şiddet olarak sağlık emekçilerine ödetiliyor. 2013-2017
yılları arasında 51.348 sağlık emekçisi maruz
kaldıkları şiddet nedeniyle Sağlık
Bakanlığına şikâyette bulundu.
Bu
şiddet politikalarının yansımalarından eczacı
arkadaşlarımız da nasibini alıyor. Reçetesiz ilaç
vermedikleri için, muayene ücretleri reçete ücretiyle birlikte tahsil
edildiği için şiddete maruz kalıyorlar ve eczacı
arkadaşlarımızın maruz kaldıkları şiddet
nedeniyle başvuruda bulunabilecekleri “beyaz kod” uygulaması gibi bir
mekanizma dahi yok.
Değerli
milletvekilleri, “sağlıkta dönüşüm” adı altında
sağlığı piyasalaştıran, sağlık
emekçilerini köleleştiren ve itibarsızlaştıran uygulama ve
düzenlemelerle sağlık emekçileri gittikçe ağırlaşan
iş yüküne, 7/24 esnek, kuralsız, altmış dört saate kadar
uzayan mesailerle baskı altında çalışmaya maruz
bırakılıyor. Beş dakikada bir verilen randevu sisteminin
sunulan hizmetin niteliği açısından da nasıl kötü sonuçlar
doğurduğunu artan şiddet vakalarından ve komplikasyonlardan
görebiliyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Güzel, bir dakika ilave ediyorum.
SEMRA
GÜZEL (Devamla) – Tüm bunların sonucunda da bozuk bir sağlık
sistemi, tedavi olamayan hastalar, sağlık emekçilerine yönelmiş
öfke ve şiddet açığa çıkıyor. Peki, iktidar ne
yapıyor? Sağlık emekçilerine yönelik artan şiddet
olaylarını önleyici düzenleme ve tedbirleri hayata geçirmek yerine
şiddeti normalleştiren, sağlık emekçilerini hedef gösteren
söylemlerde bulunarak sorunun asıl kaynağı olan kendi
yanlış politikalarının üzerini örtmeye
çalışıyor. Bu nedenle sağlıkta yaşanan
şiddetin birinci derece sorumlusu iktidar ve Sağlık
Bakanlığıdır. Sağlık ortamında yaşanan
şiddet, hasta ya hasta yakınlarından sağlık
emekçilerine yönelse de aslında burada asıl hedefin sağlık
sistemi olduğunu görebiliyoruz. Artan şiddet vakalarından Türk
Ceza Kanunu’ndaki şiddetle ilgili mevcut yasaların yeterli
olmadığını görüyoruz. İktidar ve Sağlık
Bakanlığı Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı
durdurup “Sağlıkta tasarruf veya kâr da olmaz.” diyerek mevcut
neoliberal politikalarından bir an evvel vazgeçmeli ve sağlık
hizmetlerinin sunulduğu alanı da sağlık değerlerinin
temeli olan demokratik, barışçıl bir güven ortamına
dönüştürmelidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEMRA
GÜZEL (Devamla) – Ana dilde kamu hizmeti acilen hayata geçirilmelidir. Daha
önce partimizin Parlamentoya sunduğu sağlıkta şiddet yasa
tasarısını ve verilen bu önergeyi bir an evvel gündeme
almanızı ve her kurumda şiddeti önlemeye yönelik birimlerin
oluşturulmasını talep ediyoruz.
Genel
Kurulu selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederiz Sayın Güzel.
Sayın
Kabukcuoğlu, Dünya Ruh Sağlığı Günü nedeniyle bir söz
talebiniz var, tam da bu konuyla ilgili çünkü bu şiddeti yapanların
ruh sağlığından hepimizin elbette şüphesi var.
Size
60’a göre bir dakika yerinizden söz veriyorum.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
31.-
Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu’nun, 10 Ekim Dünya Ruh
Sağlığı Günü’nün bu yılki temasının
"Değişen Dünyada Gençler ve Ruh
Sağlığı" olarak belirlenmiş olmasının
genç ve dinamik bir nüfusa sahip ülkemiz açısından güzel bir tesadüf
olduğuna ilişkin açıklaması
ARSLAN
KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 10 Ekim. 10 Ekim tarihi 1992
yılından bu yana Dünya Ruh Sağlığı Günü olarak
kutlanmaktadır. Bilindiği gibi, Dünya Sağlık Örgütü,
sağlığı “Yalnızca bir hastalık veya sakatlık
durumunun olmaması değil, bedensel, ruhsal ve sosyal olarak tam bir
iyilik hâli” olarak tanımlamaktadır.
Ben
bu özel günde buradan bir söz vererek küçük de olsa bir adım atmak
istiyorum. Bundan sonra “ruh hastası” “şizofren” “deli” “kaçık”
gibi ifadeleri gerçek rahatsızlıkları ifade etmek
dışında olumsuz, aşağılayıcı anlamlarda
katiyen kullanmayacağıma, ruhsal rahatsızlıklara da en az
bedensel rahatsızlıklar kadar dikkat ve hassasiyet gösterilmesi için
gönüllü bir ruh sağlığı elçisi olarak davranacağıma
huzurlarınızda söz veriyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ARSLAN
KABUKCUOĞLU (Eskişehir) - Dünya Ruh Sağlığı
Günü’nün bu yılki temasının “Değişen Dünyada Gençler
ve Ruh Sağlığı” olarak belirlenmiş olması ülkemiz
açısından çok güzel bir tesadüf olmuştur.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
ARSLAN
KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Genç ve dinamik bir nüfusa sahip olan
ülkemizde gençlerin…
BAŞKAN
– Artık diğer konuları bir başka zaman ifade edersiniz.
Çok
teşekkür ederim.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP
Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin "Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler" kısmında yer alan eczacılara yönelik
şiddet olaylarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin (10/92) ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 10 Ekim 2018 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
– Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisi üzerinde Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Hatay Milletvekilimiz Sayın Hacı Bayram
Türkoğlu konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Türkoğlu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA HACI BAYRAM TÜRKOĞLU (Hatay) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ben de
Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği grup önerisi üzerine AK PARTİ
Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Öncelikle,
Çok Değerli Başkanım, yeni görevinizde başarılar
diliyorum; inşallah hep birlikte ülkemiz adına yararlı nice
yasaları çıkartmamız mümkün olur.
Değerli
milletvekilleri, “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi / Olmaya
cihanda devlet bir nefes sıhhat gibi.” Şüphesiz,
başımız çok daraldığında, bir
yakınımızla hastaneye düştüğümüzde veya kendimiz
hastaneye başvurduğumuzda hayatımıza nefes katan
sağlık çalışanlarımızın şiddete maruz
kalmasını kabul etmek nefes alan, yaşayan hiçbir
insanımız için mümkün değil. Biz de olaya böyle bakıyoruz.
Bu uğurda çalışırken, hayatımıza nefes verirken
hayatlarını kaybeden sağlık
çalışanlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum, yaşayan ve
yaralı kalan gazi sağlıkçılarımıza da
şifalar diliyorum.
Evet,
çok değerli milletvekilleri, bugün, eczacılar ve eczaneler üzerindeki
önergeyle, tüm sağlık çalışanlarımızın
çalışırken maruz kaldığı şiddet üzerinde
grup önerisi verildi.
Tabii,
burada çok yönlü bakmamız gereken konular var. Meclisimiz bu konuda
duyarlı, AK PARTİ Grubu olarak bizler de duyarlıyız. Zaman
zaman bölgemizde sağlık kuruluşlarımızı da
ziyaret ederek hekimimizden eczacımıza, serbest çalışan
eczanelerimize, diş hekimlerimize varıncaya kadar onların dertleriyle
hemdert olup, onlarla bir şekilde sohbet halindeyiz; dertlerin,
sıkıntıların yerinde tespitleri ile çözüm yolları
konusunda da ilgililerle paylaştıklarımız oluyor.
Türkiye'de
25.880 serbest çalışan eczanemiz var, onlarla da çok yakından
alakadar ve ilgiliyiz, çalışmalarını takip ediyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Türkoğlu, bir dakikada toparlayalım.
HACI
BAYRAM TÜRKOĞLU (Devamla) – Kamuda çalışan
eczacılarımızın da hassaten problemlerini biliyoruz, özlük
haklarındaki taleplerini biliyoruz, şu anda mali problemler yönünden
ne gibi sıkıntılara düçar kaldıklarını biliyoruz
ama boş da durmuyoruz. Tabii, bunun çözüm merkezi de bir bakıma
Meclisimiz. Biz Sağlık Komisyonumuzla, SGK ve Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığımızla yine konuları zaman zaman
paylaşıyoruz, bundan sonra da paylaşmaya devam edeceğiz.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Destek var mı yok mu Sayın Türkoğlu?
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) – Meclis ne yapsın?
HACI
BAYRAM TÜRKOĞLU (Devamla) – Desteğimiz elbette olacak yani
sağlık çalışanlarımızı,
eczacılarımızı, diş hekimlerimizi bir tarafa bırakmak
mümkün değil.
Biliyorsunuz
ki ülkemizin içinde bulunduğu şartlarda, işin güvenlik
politikası ve güvenlik boyutu bir yana, öbür taraftan, mali
kazanımlar ve mali haklar yönünden de…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HACI
BAYRAM TÜRKOĞLU (Devamla) – …meseleye topyekûn birlikte bakmamız
gereken bir husustur. Evet, güvenlik yönüyle özellikle zaman zaman ilçelerde ve
illerde il emniyet teşkilatımızla, jandarmamızla bu
konuları paylaşıyoruz. Mahalde hizmet eden, görev yapan
nöbetçilerimizin güvenliğinin tesisi konusunda da tedbir
almalarını söylüyoruz ve zaman zaman da tedbir alıyorlar.
BAŞKAN
– Teşekkür ederiz Sayın Türkoğlu.
Selamlayalım
Genel Kurulumuzu.
HACI
BAYRAM TÜRKOĞLU (Devamla) – Ben konuşmamı
sonlandırırken… Aslında bu, üç beş dakikaya
sığacak bir konu değil, uzun bir konu.
CENGİZ
GÖKÇEL (Mersin) – Vallahi çok haklısın, biz de
sığdıramıyoruz. Artık birileri duyar inşallah.
HACI
BAYRAM TÜRKOĞLU (Devamla) – Değerli meslektaşım da oradan
bakıyor “Biraz daha ileri fasılda, işte konuları anlat,
aktar.” meselesinden ama hakikaten bu, üç beş dakikada ifade edilebilecek
bir konu değil.
CENGİZ
GÖKÇEL (Mersin) – Siz istediniz.
HACI
BAYRAM TÜRKOĞLU (Devamla) – Biz konuların yakinen
farkındayız. İnşallah bundan sonra da…
Bakın,
biz 2014’te burada Eczacılar Yasası’nı çıkarttık.
İktidar ve tüm muhalefetimizin ortak katılımıyla, Türk
Eczacılar Birliği Merkez Heyeti, çalışan serbest
eczacılarımız, kamu eczacılarımız,
bakanlığımız, birlikte bir taslak üzerinde
çalışarak bir gelişim yaptık. Burada, Meclisimizde oy
birliğiyle iktidar ve muhalefet olarak geçirdik. Bundan sonra da
yürüyüş sistemimiz benzer şekilde olacak.
Ben
eczacılarımıza, diş hekimlerimize ve
doktorlarımıza, hülasa tüm sağlık
çalışanlarımıza sağlıklı, huzurlu
çalışmalar diliyor, hepinizi en derin saygı ve sevgiyle
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Tabii,
kürsüde konuşurken bu kürsüdeki konuşma dakika ve sürelerinin
düşürülmesi ya da düşürülmemesi konusunu dikkatlerinize sunuyorum.
Bu, herkese bazen yetmiyor. (CHP sıralarından alkışlar) Ama
Meclis tartışma ortamıdır. Başkanlık olarak
milletvekillerimizin görüşlerini ifade etmeleri için, İç Tüzük’ün
verdiği mümkün olan yetkileri özgürce kullanmaları
açısından biz de haklarımızı onlar adına,
lehlerine kullanarak konuşmalarını tamamlamalarını
arzu ediyoruz.
Teşekkür
ederim.
Değerli
milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Öneriyi
oylarınıza sunacağım.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN
– Sayın Özel, karar yeter sayısı mı istiyorsunuz?
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Evet efendim.
BAŞKAN
– Karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul
edenler… Öneriyi kabul etmeyenler…
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, komple kabul ediyor. Biz daha
çoğuz. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) – Biz daha fazlayız. Hayırlı olsun,
hayırlı olsun.
BAŞKAN
– Değerli arkadaşlarım, bir elektronik oylamayla sizlerin
oylarınızı alacağım ama…
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Başkanım, bunlar Kızılay’dan
geliyor, Kızılay’dan.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Efendim, muhalefet 306 milletvekili zaten. Belli,
çoğunluktayız biz.
BAŞKAN
– Bir saniye, değerli milletvekilleri, karar yeter sayısı…
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Muhalefette 306 milletvekili var.
BAŞKAN
– Sayın Tanal, karar yeter sayısı bakımından bir
yanlış algılama var kimi milletvekillerimiz arasında. Karar
yeter sayısının oluşması için, bir kere,
Anayasa’mıza göre en az 151 sayısının bulunması
gerekiyor. Dolayısıyla bir tarafın diğer tarafa çoğunluğunun
ötesinde, aradığımız sayı her zaman 151’dir.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Kapıları kapatalım Başkanım o
zaman.
BAŞKAN
– Şimdi, ben, Divanımızda tereddüt hasıl olduğundan
iki dakika süreyle elektronik sistemle karar yeter sayısı
arayacağım.
Oylamayı
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
– Değerli milletvekilleri, karar yeter sayısı
bulunamamıştır.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.56
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.12
BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya),
İsmail OK (Balıkesir)
----- 0 -----
BAŞKAN
– Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6’ncı
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Oylama
için iki dakika süre veriyorum.
Oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
– Değerli milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, öneri
kabul edilmemiştir.
Değerli
milletvekilleri, alınan karar gereğince, gündemin “Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz.
1’inci
sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı
Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ile Grup Başkanvekili
İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un Türkiye Kalkınma
Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Teklifi (2/773) ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.
VIII.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Teklifleri
1.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı Ankara Milletvekili Mehmet Naci
Bostancı ile Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş’un Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketi
Hakkında Kanun Teklifi (2/773) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
5) (x)
BAŞKAN
– Komisyon? Yerinde.
Komisyon
Raporu 5 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu teklif İç Tüzük’ün
91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu
nedenle, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine
geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve
bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Bana
ulaşan söz sıralarına ve sayın milletvekillerinin
adlarına göre teklifin tümü üzerinde ilk söz İYİ PARTİ
Grubu adına Ankara Milletvekilimiz Sayın Durmuş Yılmaz’a
aittir.
Sayın
Yılmaz, buyurun. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
yirmi dakika Sayın Yılmaz.
İYİ
PARTİ GRUBU ADINA DURMUŞ YILMAZ (Ankara) – Efendim, ben de yüce
heyetinizi selamlayarak konuşmama başlamak istiyorum. Konuşmama
başlamadan önce ben de Kerbelâ şehitlerine ve Ankara’da meydana gelen
olayda hayatını kaybeden vatandaşlarımıza iyilikler
diliyorum, mekânları cennet olsun. Allah bütün iyiliklerini kabul etsin
diye dua ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, serbest piyasa ekonomilerinde devresel hareketler vardır.
Bu devresel hareketler örneğin genişlemeyle başlar. Bu
genişleme esnasında ya bir yanlış politika uygulaması
ya yanlış bir karar ya da uygulanan politikanın dozunun
yanlış hesaplanması neticesinde birtakım arızalar
çıkar ve bunun sonucunda da ekonomi yavaşlamaya girer,
yavaşlayan ekonomi daralır, daralmanın arkasından da
yanlış politikaların bedeli ödendikten sonra tekrar işler
düzene girer ve bunun sonunda tekrar bir ekonomik büyüme başlar. Şu
anda yaşadığımız tam da budur. IMF
programının uygulanması aşamasında iktidara gelen
bugünkü AK PARTİ maalesef ekonomiyi bugün, aldığı noktaya
getirmiştir. Lütfen, konuşmamı siyasi bir partinin siyasi
konuşması olarak almayın, bu son derece ciddi bir konudur. Bizim
burada sizi ikna edebilecek gücümüzün, kabiliyetimizin
olmadığını ben son iki aydır görmüş
durumdayım.
BAŞKAN
– Sayın Yılmaz, bir saniye…
Değerli
arkadaşlarım, salonda ciddi bir uğultu var, sayın hatibi
biz bile buradan duymakta zorluk çekiyoruz.
İSMET
YILMAZ (Sivas) – CHP’den geliyor.
BAŞKAN
– Lütfen, birbirimize saygı gösterelim ve sayın hatibi dinleyelim.
Sayın
Yılmaz, buyurun.
DURMUŞ
YILMAZ (Devamla) – Dolayısıyla, benim söyleyeceklerime, bize
inanmayın, inanmamaya devam edin ama kendi grubunuzda kendi
yöneticilerinize lütfen sorun. “Nereden başladık ve nereye geldik?
Neyi devraldık? Bugün geldiğimiz nokta nedir?” Bu soruları
sorun. Bizim grubumuzun ekonomiyle ilgili verdiği araştırma
önergesine AK PARTİ milletvekilinin verdiği bir cevap var, her
şey keşke onun söylediği gibi olsaydı vallahi ben de bugün
evime rahatlıkla gider, rahatlıkla uyur ve torunumun, çoluğumun
çocuğumun istikbalinin emniyette olduğunu düşünürdüm. Ama
inanın, mesele o beyefendinin anlattığı gibi değil.
Bir sorun geldi, kapımızın önünde durdu, ben “Bir cisim
yaklaşıyor.” demiştim, o cisim bize çarpmak üzere; bunu böyle
bilesiniz.
Şimdi,
2001 krizine giden yolda ne olmuştu? Şeffaflık ortadan
kaybolmuştu, hesap verilebilirlik yoktu, denetim ve kontrol ortadan
kalkmıştı ve dolayısıyla bu süreçte biz “28
Şubat” diye de bir olay yaşadık. Bunun sonucunda ekonomi
gerçekten şirazesi çıkmış bir ciltli kitap gibi
darmadağın oldu ve bunun sonucunda da bildiğimiz 2001 krizini
yaşadık. Bu krizin sonuncunda zamanın hükûmeti elini
taşın altına koydu ve ekonomiyi tekrar rayına oturtmak için
birtakım tedbirler aldı. Ne yaptı? 5018 sayılı
Yasa’yı uygulamaya koydu, bu Meclisten geçirdi; Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumunu kurdu, Bankacılık Kanunu’nu geçirdi
ve ondan sonra da oturdu bu ekonominin tekrar rayına oturabilmesi için
IMF’yle bir anlaşma yaptı, bu anlaşma sonucunda ihtiyaç duyulan
kredi alındı. Bunun üzerine Merkez Bankası Yasası
değiştirildi ve Merkez Bankası bağımsız hâle
geldi. 2002’nin sonuna geldiğimizde işler yavaş yavaş
rayına girmeye başlamıştı. Ki o dönem bir erken seçim
yapıldı, o erken seçimin sonunda AK PARTİ iktidara geldi. AK
PARTİ iktidara geldiğinde elinde hazır, uygulanabilir, hatta
uygulanması sekiz aydır devam eden IMF sponsorlu, IMF destekli bir
program buldu. Bu programa da sahip çıktı ve bunu benimsedi ve
uygulanabilecek en iyi şekilde de uygulamaya gayret etti. O günkü
koşullar sizleri bu ortaya konulan anlaşma ve bu anlaşmanın
kriterlerine uymaya zorladı. Bunun siyasi nedenleri, vesaireleri var,
oralara girmiyorum. Ancak bütün bunlara rağmen, Sayın
Cumhurbaşkanımız geçen hafta Kızılcahamam’da dedi ki:
“En büyük icraatlarımızdan biri Türkiye’yi IMF boyunduruğundan
kurtarmak oldu, IMF defterini kapattık. Şu an
yaptığımız ülkemize yatırımcı çekmek. Varsa
yatırım yapmak isteyen buyursun gelsin.” Yani buradan şu
anlaşılıyor, aynı konuşmanın içerisinde dedi ki:
“Biz iktidara geldiğimizde bir borç bulduk kucağımızda ve
bu borcu da çalıştık, ödedik.”
Arkadaşlar,
insaflı olalım; bu, gerçek değil; bu, hakikatin tamamı
değil; bu, hakikatin yarısı. Gerçek hakikat şu: Evet, AK
PARTİ iktidara geldiğinde 17’nci, 18’inci ve 19’uncu IMF
anlaşmaları var idi. 18’inci ondan önceki üçlü koalisyonun
yaptığıydı, sekiz aylık uygulaması vardı ama
19’uncu program tamamen AK PARTİ’nin kendi isteği, arzusu ve
iradesiyle yaptığı bir anlaşmaydı.
Dolayısıyla ben, birinciyi, 17’nciyi çıkarıyorum, geriye
kalan 18’inci ve 19’uncuya baktığımızda şunu
görüyoruz: Bu 2002’nin ikinci ayından 2005’in ikinci ayına üç yıllık
bir dönem, 19’uncu da 2005’in beşinci ayından 2008’in beşinci
ayını kapsayan bir dönem, toplamda altı yıl IMF’yle
birlikte bu ülkenin ekonomisini yönettiniz. IMF her üç ayda geldi, verilen ev
ödevlerinin yapılıp yapılmadığını kontrol
etti, eğer yapıldıysa ortaya konulan 30 milyon 315 bin “SDR”
denilen özel çekme hakkını -ki bunun
karşılığı da üç aşağı beş
yukarı o günkü kurdan 28 milyar dolarlık bir tutardı- peyderpey
ev ödevi yapıldıkça serbest bıraktı.
AK
PARTİ olarak, bu paranın 4 milyarını önceki üçlü koalisyon
kullanmıştı ama geriye kalan 24 milyarın tamamını
siz kullandınız. Dolayısıyla, iktidara geldiğinizde
kucağınızda bir borç bulmadınız, bulduğunuz bir
program vardı, bu programı uyguladınız. Seçeneğiniz
neydi? Seçeneğiniz şuydu: “Biz bu programı kabul etmiyoruz. IMF
boyunduruğuna girmek istemiyoruz. Ekonomimizin yönetimine IMF’yi ortak
etmek istemiyoruz.” deyip, yırtıp çöpe atabilirdiniz.
İkinci
seçeneğiniz şuydu: “Biz bu programa baktık, inceledik. Bunun
uygun yerleri de var ama uygun olmayan yerleri de var. Dolayısıyla
biz bunu tadil ederiz, tadil ettikten sonra uygulamaya geçeriz.”
diyebilirdiniz, bir pazarlık yapabilirdiniz. Bu da yapılmadı.
Yapılan şuydu: Noktasına, virgülüne dokunulmadan bu program
uygulamaya konuldu ve uyguladınız ve bu paraları da siz
harcadınız. Bana göre de o paraları düzgün harcadınız,
doğru harcadınız. Ama niye bugün bunları söylemek yerine,
sanki IMF’yle anlaşmayı siz uygulamamışsınız
gibi, bu harcamaları siz yapmamış gibi topluma yanlış
bilgi veriyorsunuz. Bunun hiçbir kimseye faydası yok.
Dolayısıyla
söylemek istediğim şu: Siz, 2002’de bir IMF programıyla iktidara
geldiniz ama bugün aradan geçen on altı yılın sonucunda ülkeyi
getirdiğiniz nokta 2002’deki durumdur. Bütün makroekonomik göstergeleri
alt alta yazdığımızda, iki tanesi hariç diğerleri
gerçekten 2002’de devraldığınız makroekonomik göstergelerin
aynısı. 2002 yılında enflasyon… Örneğin 2002’nin
sonunda TÜFE yüzde 29,75; ÜFE yüzde 30,84. Bugün geldiğimiz nokta
itibarıyla sizin yüzde 30,84 olarak aldığınız Toptan
Eşya Üretici Fiyatları Endeksi yüzde 46. Onun neredeyse 1,5
katı. Onun dışında faizlere
baktığımızda faizde şunu görüyoruz: 11 Kasım 2002
tarihinde, seçimlerin hemen arkasında, Merkez Bankasının gecelik
borç alma faizi yüzde 44’tü, borç verme faizi yüzde 51. Bir haftalık repo
işlemlerinde yüzde 44 ve açık piyasada piyasa yapıcı
bankalara verilen faiz de yüzde 47 idi. Bugün sanayicinin, tüccarın,
iş adamının muhatap olduğu faiz yüzde 40’lara dayanmış
durumda. Onun dışında ne iddianız vardı?
İddianız şuydu: “Biz iktidara geldiğimizde Merkez
Bankasının -amiyane tabirle- kasası boştu, bizim o zaman
altın dâhil toplam rezervimiz 27 milyar dolardı. Biz bugün
-konuşmayı yaptığınız 2013, 2014, 2015
vesilesiyle- işte 70 milyara, 80 milyara, 90 milyara çıkardık ve
bir noktadan sonra da biz bunu 120, 130 milyar dolara çıkardık.”
dediniz. Evet, bu rezervler bu noktalara, dediğiniz noktalara geldi fakat
o günkü rezerv ile bugünkü rezervin arasında bir fark var. O günkü
altın dâhil 27 milyar dolarlık rezervin tamamı kullanılabilir
ve Türk lirası karşılığı olarak satın
alınmış bir rezervdi ama şu andaki 80, 90 milyar dolar
civarında olduğu söylenen –ki öyledir- rezervin sadece 17,5 milyar
doları –iki hafta önceki rakamı veriyorum- TL
karşılığı alınmış rezerv, geriye kalanı
bankacılık sisteminden uygulanan para politikası gereğince
alınmış borç. Eğer sistemde bir arıza çıkarsa
bankacılık sistemi bunu otomatik olarak geri çekecektir. Bu,
uygulanan zorunlu karşılığa dayalı bir para
politikasının sonucunda ortaya çıktı.
Onun
dışında, ne iddia ettiniz 2002’de? “Efendim, devlet görevini
yapmıyordu, devlet vatandaşından bir sürü para
toplamıştı, konut edindirme yardımı diye bir şey
ortaya koydu, vatandaşın parasını aldı ödemedi, biz
iktidara geldik bunu tasfiye ettik.” Evet, doğru, gerçekten tasfiye
ettiniz. Ama bugün itibarıyla sizin de biriktirdiğiniz bir borç var,
o da: İhracatçıya ödemeniz gereken KDV, 40 milyar doları
aştı. Yani değişen bir şey yok, sıkıntı
aynen devam ediyor.
Onun
dışında, 2002 yılında bankacılık sistemimiz
içerisinde 20 küsur banka battı. Bunların yeniden rehabilitasyonu bu
ülkeye o günkü millî gelirinin üçte 1’i kadar bir maliyete sebep oldu. Bugün
geldiğimiz nokta itibarıyla aynı durum belki telaffuz edilmiyor
fakat şunun üzerinde lütfen durun: Bizim bugün reel sektörümüz çok daha
borçlu, hane halkımız çok daha borçlu ve beyefendi buradaki
konuşmasında dedi ki: “Bütün bunlar uluslararası standartlara
göre de yönetilebilir.” İspanya’yla, Portekiz’le, Doğu Avrupa’daki
ülkelerle karşılaştırdığınızda bu rasyolar
gerçekten düşük. Ama şunu unutuyorsunuz: O ülkelerin millî gelirleri
bizim aşağı yukarı 3-3,5 katımız, ayrıca o
ülkelerin bir referans noktası var. Avrupa Birliğinin içerisinde,
Almanya’nın riskinin biraz üstünde bir riskle bu işleri çevirmeye
çalışıyorlar ama bizim böyle bir şeyimiz yok.
Dolayısıyla bizim riskimiz kendimize ait.
Ben
bugün size hemen şunu söyleyeyim: Biraz önce bir kamu bankası, yurt
dışına yapacağı ödemeleri, kredi kartlarını,
vesairesini teminat göstererek ve bu teminat da sattığı tahvili
satın alan bankanın yurt dışı hesabında olmak
koşuluyla -onun üzerine herhangi bir denetimi, kontrolü yok- 300 milyon
dolarlık on yıllık bir tahvil sattı. On yıllık
Amerikan kâğıdının şu andaki getirisi yani maliyeti
yüzde 3,25. Bizim bu bankamızın aldığı on yıl
vadeli 300 milyon kredinin maliyeti yüzde 12,75 ve üstelik
alacaklarını da buraya teminat olarak veriyor. Ve banka kendi
kredibilitesiyle uluslararası piyasalara çıkamıyor. Bu sadece
oraya ait bir şey değil. Ülke tamamen tefeci piyasasına düşmüş
vaziyette.
Ben
bakıyorum oraya, beş dakika kaldı, dolayısıyla
toplamak istiyorum. Siz bizim dediklerimizi kabul etmiyorsunuz. Lütfen, siz AK
PARTİ’liler ne yapın edin, bizim bu tarafın dediklerini kabul
etmiyorsunuz, dinlemiyorsunuz ama kendi grubunuza, Sögütözü’ndeki genel
merkezinize gittiğinizde oradaki yetkilileri bir çağırın,
deyin ki: “Arkadaş, Türkiye’nin bilançosu nedir? Şunu bize bir
söyleyin. Muhalefet bunu diyor, bunun neresi ne kadar doğru, ne kadar yanlış?
Gerçekten böyle bir şey var mı?” İnşallah olmaz ama
göreceksiniz bu ülke IMF’nin kapısına dayandı. Kurtarmak için
zaman var mı? Bunun için zaman hâlâ var ama para lazım buna.
Danışmanlık hizmeti satın aldığı şirketten
bu parayı sağlayamaz. Dolayısıyla bu parayı nereden
bulacaksınız? Bu son derece önemli. IMF büyük sermayenin temsilcisi.
Bir ülkeye geldiği zaman büyük sermayenin çıkarlarını
düşünür ve ona göre plan, proje koyar önünüze, nitekim 2001 krizinde
olduğu gibi.
Şu anda can havliyle fiyat
artışlarını vesaireyi ortadan kaldırabilmek için
birtakım tedbirler alıyorsunuz. Bu tedbirlerin ekonomi kitabında
hiç yeri yok. Bunlar narh ekonomisiyle, kontrollerle vesaireyle çözülecek
işler değil. Bunun sonucunda, bakın, kendi elinizle
kıtlık ekonomisi yaratacaksınız ve bunun sonucunu da hep
birlikte ödeyeceğiz. O nedenle, yapılması gereken şey, önce
gerçek bir resim çekmek. Şu anda biz -siz biliyor musunuz bilmiyorum, biz
muhalefet olarak bilmiyoruz- Türkiye’nin toplam bilançosunun aktifinde,
pasifinde ne var bilmiyoruz. Mesela kamu-özel iş birliğiyle ilgili
olarak 2019 yılı bütçesine konulacak olan rakam konusunda herhangi
bir bilginiz var mı? Bize bu konuda bir bilgi verebilir misiniz? Bunu
ancak biz şöyle öğreneceğiz anlaşıldı ki çünkü başta
söylediğim iddianız şuydu… Cenab-ı Hak kulunu iddiasıyla
denermiş, şu anda siz bu iddialarınızla deneniyorsunuz.
Şeffaflık, hesap verebilirlik, denetim, kontrol vesaire ortadan
kalkmış vaziyette. Biz el yordamıyla gidiyoruz.
Kamu-özel
iş birliğiyle ilgili olarak bizim bildiğimiz şu: 59 milyar
dolarlık bir anlaşma var, yapım anlaşması; bunun
karşılığında 133-134 milyar dolarlık kamu
gelirlerinden feragat ediliyor ama bunun zaman içerisinde nasıl
yayıldığı, hangi tarihte neyle karşılayacağımız
belli değil. Gördük ki 2018 yılı bütçesine köprüler için,
diğer alımlar için 6,2 milyar TL’lik karşılık koyduk.
Biz bunları bilmiyoruz, bizim size söylediğimize de siz
inanmıyorsunuz, elinizin tersiyle itiyorsunuz.
Yani
beyefendi öyle bir resim çizdi ki ben ona inanmak isterim, vallahi inanmak
isterim, billahi inanmak isterim ama öyle değil iş. Bak
kapınıza kriz geldi dayandı, bu sizi götürdüğü gibi bizi de
götürecek, bizim çoluğumuzun çocuğumuzun rızkına da sebep
olacak. Onun için, Söğütözü’ne gittiğinizde -buraya getirmiyorsunuz-
oradaki yöneticilerinize sorun “Neydi şu durum?” diye, bizim önümüze bir
koyun. Mesela, dediğim gibi, kamu-özel iş birliğiyle ilgili bu
ülkenin yüklendiği yük nedir ve hangi zaman dilimindedir? Eğer
ödenemezse ne olacak? Ve bunun arkasından Düyun-ı Umumiye de gelir,
bunu laf olsun diye söylemiyorum, bunu inanarak söylüyorum. İnşallah
beni yalancı çıkarırsınız, ben de gelir burada özür
dilerim ama öyle değil. Siz şu anda mart ayındaki seçime kadar
ayağınızı sürüyorsunuz ama bu sizi oraya götürmeyebilir;
götürse bile mart ayından sonra mutlaka bir kaynak bulmak için bir yere
gideceksiniz, gideceğiniz yer de IMF’dir. Dolayısıyla bugünden
gerekli tedbirleri alın ki daha güçlü bir pazarlık yapabilmek için
masaya oturmanın imkânlarını arayın.
Sonuç
olarak şunu söylüyorum: Bugün 2002’de ne devraldıysanız, bir iki
tane gösterge hariç, ona geri döndünüz. Bunun adı krizdir; “Kriz yok.”
demek bizatihi krizdir, krizin kendisidir.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Yılmaz, teşekkür ederim.
Teklifin
tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekilimiz Sayın İsmail Faruk Aksu.
Buyurun
Sayın Aksu. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 5 sıra sayılı Türkiye
Kalkınma Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Teklifi’nin
tümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Genel
Kurulu ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
10
Ekim 680’de Peygamber Efendimiz’in “reyhanım” dediği mübarek torunu
Hazreti Hüseyin ile yanında bulunan 70 kişi Kerbelâ’da şehit
edilmiştir. Burada İslam’ın kanı dökülmüş, ehlibeyte
kıyılmış, Efendimiz’e en acımasız ve
bağışlanmaz ihanet edilmiştir. Kerbelâ,
asırlardır kanayan bir yara, Müslümanların ortak hafızasında
yer etmiş derin bir acı, yankıları hâlâ devam eden büyük
bir dramdır. Kerbelâ’da yaşananlar asla hatırdan
çıkmayacak, hafızalardan silinmeyecektir. Bu vesileyle, başta
Hazreti Hüseyin Efendimiz olmak üzere tüm Kerbelâ şehitlerini rahmetle
anıyorum.
Değerli
milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun teklifini üç ana
başlık altında değerlendirmek mümkündür. Bunlardan
birincisi bankanın yapısının değiştirilmesine,
ikincisi bir kalkınma fonu kurulmasına, üçüncüsü ise personele
ilişkin hükümlerdir.
Mezkûr
kanun teklifiyle Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketinin
Türkiye'nin büyümesinde ve kalkınmasında daha etkin bir paydaş
hâline gelmesi için yeniden yapılandırılması
amaçlanmaktadır. Teklif, banka yapısının
değiştirilerek diğer kamu bankaları gibi düzenlenmesini,
yeni bir kalkınma fonu ile fona bağlı alt fonlar
kurulmasını ve fonların şirketlere iştirak
edebilmesini öngörmekte, ayrıca personelin istihdam ve nakline
ilişkin hükümlerden oluşmaktadır.
Kanun
teklifinin gerekçesinde, çağdaş kalkınma ve yatırım
bankası araçları kullanılarak ülkemizin kalkınma hedefleri
doğrultusunda yatırım ve projelerin desteklenmesinin
amaçlandığı belirtilmektedir. Kalkınma ve yatırım
bankacılığının bu konuda ileri diğer ülke
örneklerindeki gibi uluslararası alanda aktif bir hâle, ülke
kalkınmasına daha fazla katkı sağlayacak bir duruma
getirilmesi ve elde edilecek fon kaynaklarının da etkin bir
şekilde kullanılması hedeflenmektedir.
Değerli
milletvekilleri, üretim meselesi Türkiye'nin kuşkusuz en önemli
sorunlarından birisidir. Yatırımları ve üretimi
artırmak, ülkemizin kalkınması, milletimizin refahının
temini bakımından üzerinde önemle durulması gereken bir
husustur. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu çerçevede yapılacak olan
her türlü gayreti, çalışmayı önemsiyor ve destekliyoruz. Zira
aziz Türk milletinin her şeyin en iyisine layık olduğuna
inanıyor, vatanın hangi köşesinde yaşıyorsa
yaşasın her vatandaşımızın kamu hizmetlerine
kaliteli ve hızlı bir şekilde erişmesini temin etmenin
devletin en önemli görevlerinden olduğunu düşünüyoruz. Türkiye
Kalkınma Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Teklifi’ni
de ülkemizin kalkınmasına katkı sağlamaya dönük bir
girişim, bir arayış olarak değerlendiriyoruz.
Kalkınma
Bankası, bilindiği gibi, 1975’te Devlet Sanayi ve İşçi
Yatırım Bankası olarak kurulmuş, 1988’de Türkiye
Kalkınma Bankası adını almıştır. Aynı
zamanda bankanın sanayi sektörü yanında diğer sektörlere de
finansman desteği sağlama imkânı o tarihte getirilmiştir.
1999’da çıkan 4456 sayılı Kanun’la yapılan düzenleme
yürürlüğe girdiğinden bugüne dünyadaki ve ülkemizdeki
bankacılık sisteminde ve anlayışında meydana gelen
gelişmeler ve bankanın hedeflerindeki değişmeler
doğrultusunda Kalkınma Bankasının mevcut konumunun yeterli
olmadığı açıktır ve bu yönde yeni düzenlemelerin yapılması
da tabiidir.
Kalkınma
bankaları üretici sektörlere ve altyapı yatırımlarına
çoğunlukla teknik ve idari destekle birlikte uzun vadeli sermaye
sağlayan yerel, ulusal, bölgesel ya da çok uluslu finansal
kurumlardır. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 3’üncü
maddesinde kalkınma ve yatırım bankası “…mevduat veya
katılım fonu kabul etme dışında; kredi
kullandırmak esas olmak üzere faaliyet gösteren ve/veya özel kanunlarla
kendilerine verilen görevleri yerine getiren kuruluşlar ile yurt
dışında kurulu bu nitelikteki kuruluşların
Türkiye'deki şubelerini ifade eder.” şeklinde
tanımlanmıştır.
Kalkınma
finansmanı kurumları ise yatırım yaparak piyasa ilkelerine
göre faaliyet yürüten kurumlardır. Genel olarak kalkınma
finansmanı kurumlarını faaliyetlerine göre, sermaye
yapılarına göre ve hitap ettikleri alana göre tasnif etmek mümkündür.
Bunlar doğrudan devletin ekonomi politikaları ve planlarını
destekleyen kurumlar olduğu gibi, bazı sektörleri veya kurumları
destekleyen veya yatırım bankacılığı hizmeti
sunan kurumlar şeklinde de olabilmektedir.
Bilindiği
üzere, üretimin zayıf olduğu bir ekonomide vatandaşın
geliri azalmakta, tasarruflar artırılamamakta ve finansman
sıkıntısı çekilmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak
istikrarlı ekonomik büyümenin sağlanması ve güçlü bir üretim
ekonomisinin tesisi suretiyle üreten, istihdam yaratan ve üretilen
değerden bu süreçte yer alan her kesimin katkısı ölçüsünde adil
pay almasını sağlayan, yoksulu gözeten, gelir dağılımını
adaletli kılan bir sosyal refah düzeni oluşturmak temel hedefimizdir.
Bu çerçevede ileri teknolojiye dayalı, yüksek ihracat kapasitesine sahip,
istihdam yaratan sanayi yatırımlarına ucuz ve uzun vadeli kaynak
sağlayacak yatırım bankacılığını
desteklemekteyiz. Seçim beyannamemizde kamu bankalarının tarım
sektörünün modernleşmesi, sanayi üretiminin artırılması,
bölgeler arası gelişmişlik farklarının giderilmesi ile
tarımsal üretime, küçük ve orta ölçekli işletmelere, ileri teknolojik
yatırımlara destek verecek şekilde hizmet vermelerinin
sağlanacağı, bu kapsamda Türkiye Kalkınma
Bankasının yeniden yapılandırılarak KOBİ
finansmanında etkin bir şekilde kullanılması ile bölgeler
arası gelişmişlik farklılıklarının giderilmesine
yönelik projeleri desteklemesinin temin edileceği yer
almıştır.
Sağlıklı
bir yatırım, üretim, ihracat ve istihdam zinciri
oluşturulabilmesi açısından yatırımlara uzun vadeli
finansman sağlayan kalkınma bankacılığının
geliştirilmesini önemli görüyoruz. Bu kapsamda üretimde nitelikli kapasite
oluşturulması, rekabet gücünün artırılması, ölçek
ekonomilerine ulaşılması ve sermayenin tabana
yayılması amacıyla yatırım projelerine uzun vadeli
finansman, sermaye ve teknik yardım sağlanması, bu kapsamda
altyapı, çevre, enerji, araştırma ve geliştirme
yatırımları, sektörel verimlilik ve rekabeti artıracak
yatırımlar, küçük ve orta boy işletmelere ilişkin finansman
uygulamaları ve bölgesel gelişmişlik
farklılıklarının giderilmesine katkı sağlayacak
yatırımlara destek verilecek olmasını önemli görüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, kanun teklifiyle Türkiye Kalkınma Bankası bünyesinde
tüzel kişiliği haiz Türkiye Kalkınma Fonu kurulmakta, fonun
çalışma usul ve esaslarının Türkiye Kalkınma Fonu
İçtüzüğü’yle belirlenmesi hükme bağlanmaktadır.
Kalkınma Fonu’nun alt fonlar kurabileceği de teklifte yer
almaktadır. Bu yapı içerisinde kurulan Kalkınma Fonu ile alt
fonların ve bunların oluşturdukları iştiraklerin
denetimi ise önem arz etmektedir. Teklifin ilk hâlinde fon aracılığıyla
kurulu şirketlere iştirakler hâlinde sermayesinin
yarısından fazlasının kamuya ait olduğu
şirketlere ilişkin hükümlerden istisna edilmesi yönündeki düzenleme,
Anayasa’nın 165’inci maddesine aykırı olacağı
yönündeki çağrımız üzerine komisyonda
değiştirilmiş ve bunlar da Sayıştayın denetimi kapsamına
alınmıştır. Diğer taraftan, bankanın ancak
kanunla ve Cumhurbaşkanı kararıyla ve kaynağı tahsis
edilen konularda görevlendirilebileceği belirtilmektedir. Burada da
amacın, bankaya gelişigüzel görev verilmemesi,
bankacılığın gerekleri dışında siyasi
saiklerle bir yönlendirmenin olmaması, programlı bir şekilde
kaynağı ayrılmış konularda bankanın
görevlendirilmesinin mümkün olabileceği hüküm altına
alınmaktadır.
Kanun
teklifinde, bankanın diğer kamu bankaları olan Ziraat
Bankası ve Halkbank gibi özerk bir yapıya kavuşturulması
hem teşkilat yapısının hem de personel durumunun buna göre
tanzim edilmesi öngörülmektedir. Bankanın yeni yapılanması
sonucu personelin tamamen İş Kanunu’na tabi olması, mevcut
personelin isterlerse yeni statüde kendi kurumlarında devam etmelerine,
isterlerse de başka kurumlara nakline imkân sağlamaktadır.
Bununla birlikte, bankada çalışan uzmanların kamu kurum ve
kuruluşlarına nakli konusunda bir ilave düzenleme ihtiyacı
olduğunu değerlendiriyoruz. Kalkınma Bankasına öteden beri alınan
uzman yardımcıları, kendi mevzuatı çerçevesinde belli bir
yetişme döneminden sonra hazırladıkları tezin kabulü ve
yeterlilik sınavını geçmeleri hâlinde uzman olmakta ve hizmetine
devam etmektedir. Bunlar, her ne kadar Devlet Memurları Kanunu’nun 36’ncı
maddesinde düzenlenen “kariyer uzmanlık” tanımı içerisinde
sayılan uzmanlardan olmamakla beraber, mesleğe alınmaları,
yetiştirilmeleri, öğrenim durumları ve nitelikleriyle,
yaptıkları işler bakımından bunlarla bir paralellik
arz etmektedir.
Bu
sebeple, ülkemizdeki en önemli sorunlardan birisinin beşerî kaynak
israfı olduğu da dikkate alındığında, bankadaki
uzman personelin diğer kurumlara nakli sırasında, gittiği
kurumlardaki kariyer uzmanlıklara denk hâle getirilmesi gerektiğini
değerlendiriyoruz. Bu durum, hem ilgililerin muhtemel
mağduriyetlerinin önüne geçecek hem de yetişmiş personelin
kamuya olan katkısının artmasına imkân
sağlayacaktır.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye’nin uluslararası rekabet gücü yüksek bir
ekonomiye kavuşması şüphesiz hepimizin arzusudur. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak bu anlayışla seçim beyannamemizde
katılımcı kalkınmayla millet-devlet
buluşmasının önemine vurgu yaptık. Toplumun topyekûn
üretime katılması, katıldığı oranda üretimden pay
alması ve ortaklık anlayışına dayanan
katılımcı kalkınmayla doğal ve beşerî
kaynakların harekete geçirilmesinin mümkün olacağını,
esnaf, sanatkâr, çiftçi, ev kadını ve gençlerin atıl
kaynakları harekete geçirecek yöntemlerle üretime daha aktif bir
şekilde katılabileceklerini düşündük ve katılımcı
kalkınma anlayışını öngördük. Unutulmamalı ki
nimet ve külfet paylaşımında adil olacak bir yönetim düzeninin
tesisi zor dönemlerde millet olarak kenetlenebilmeyi ve devlete güçlü bir güveni
tesis edecektir.
Türkiye’nin
büyüme ve kalkınma hedefini sekteye uğratmadan yoluna devam etmesi,
2023, 2053 ve 2071 hedeflerini gerçekleştirebilmesi için bir yandan
güvenliğini tehdit eden unsurlarla mücadele edilirken, diğer yandan
sosyoekonomik sorunların çözülmesi ve adalet anlayışının
egemen kılınması gerekmektedir. Üreten bir ekonomi için üretim
ve istihdam sağlamaya dönük yatırımlar teşvik edilerek
katma değerli ve teknoloji yoğun yenilikçi bir üretim ekonomisi tesis
edilmelidir. Buna göre yatırım teşviklerinin birimler
bazında tematik olarak verilmesi, belirli yörelerimizin sektörel cazibe
merkezi hâline getirilmesi, GAP, DAP, DOKAP, KOP gibi bölgesel kalkınma
projelerinin hızla tamamlanması bölge ve ülke kalkınmasına
katkı sağlayacak, insanlarımızın refah düzeyini
yükseltecektir.
Bugün
Türkiye ekonomi üzerinden jeopolitik sonuçlar doğurması umulan bir
tehditle karşı karşıyadır. Papaz Brunson’un bahane
olarak kullanıldığı ABD yaptırım kararları,
Irak, Suriye, Doğu Akdeniz, Ege ve Karadeniz’deki millî
çıkarlarımızı terk etmemiz ve dünyada dönüşümün
yaşandığı bir süreçte jeopolitik olarak geri çekilmemiz
için ülkemize karşı sürdürülmektedir. Ekonominin gereklerinden
bağımsız, psikolojik operasyonlara dayalı bir yapı
oluşturulmak suretiyle, Türkiye ekonomik bir darboğaza sürüklenmek,
toplumda bir panik havası oluşturulmak, neticede ise buradan bir
hesap görülmek istenmektedir.
Şüphesiz
ki Türkiye ekonomisinin kendi dinamiklerinden kaynaklanan sorunları
vardır. Son dönemde TL’nin değer kaybetmesiyle enflasyonda görülen
artışlar ekonomimiz açısından dikkate alınması
gereken önemli bir durum teşkil etmektedir.
Türkiye
ekonomisinde başta büyüme olmak üzere olumlu gelişmeler olduğu
gibi, hâlâ yapılması gereken işlerin, alınması gereken
tedbirlerin olduğu da bir gerçektir. Özellikle dar ve sabit gelirli
vatandaşlarımızın geçim şartları giderek
ağırlaşmaktadır. Yurt içi tasarruflar yetersiz olduğu
için yurt dışından getirilen kaynakların firma ve hane
halklarına kredi olarak verilmesi, ayrıca büyük firmaların
doğrudan yurt dışından da borçlanmaya gitmeleri Türkiye’nin
dış borcunu artırmış, reel sektör
firmalarının hem borcu hem de döviz cinsinden açık pozisyonu
yükselmiştir. Bu dönemde kullanılan yaklaşık 600 milyar
dolarlık dış kaynağa rağmen ülkemizin üretken
yatırım kapasitesinde bu düzeyde bir artış da
gerçekleşmemiştir. Fiyatlar genel düzeyindeki sürekli
artış, ekonomide geleceğe yönelik beklentileri olumsuz hâle
getirmek suretiyle yatırım kararlarının ertelenmesine ve
dolayısıyla büyüme ve istihdamın istenilen ölçüde
artmamasına neden olabilecektir.
Şüphesiz
dışa açık ve rekabetçi bir yapı içerisinde dünya
ekonomisiyle bütünleşerek bölgesel ve küresel gelişmelerin önde gelen
belirleyicileri arasında yer almak Türkiye’nin vazgeçilmez
önceliğidir. Bu kapsamda, bilgi çağının gereği olarak
bilgi üretiminin desteklenmesi, kolay ve spekülatif kazanç sağlayan, ranta
dayalı bir tüketim ekonomisi yerine teknolojik gelişmeyi,
yenilikçiliği, verimliliği ve istihdamı esas alan bir üretim
ekonomisinin oluşturulması zorunludur.
Ekonomik
sorunların çözümü için bölgesel ve küresel siyasi risklere bağlı
kırılganlıkların önüne geçmek gerekmekte, buysa ihtiyaç
duyulan yapısal reformların bir an evvel yapılmasını
gerektirmektedir. Bu çerçevede, milletimizin karşı karşıya
olduğu borçluluk, geçim sıkıntısı ve fakirliğe
çare olacak acil önlemlerden oluşan rahatlatıcı politikalar ile
Türkiye’yi geleceğe taşıyacak, teknoloji yoğun
yatırım ve üretimi destekleyecek kalkınma politikaları
eş zamanlı olarak hayata geçirilmelidir.
Bu
ortamda kaynakların amaca yönelik olarak rasyonel şekilde
kullanılması da önem arz etmektedir. Devletin ekonomideki kaynak
tahsisine yön vererek üretimi artıracak altyapı
yatırımlarına öncelik vermesi, özel sektör
yatırımlarının da değişik enstrümanlar kullanılarak
daha rekabetçi ve kaliteli üretime yönlendirilmesi gerekmektedir.
Önümüzdeki
dönemde temel ekonomik hedeflerden birisi olan enflasyonun düşürülmesi ve
bozulan beklentilerin düzeltilmesi için yapılan girişimlerin ve
ortaya konulan projelerin iş çevrelerince ve toplumun tüm kesimlerince
desteklenmesi hâlinde umuyoruz ki beklenen fayda ve sonuç elde edilebilecek,
sıkıntılı süreç şüphesiz ki daha hızlı
aşılacaktır.
Ancak,
bu süreçte Türkiye’nin ekonomi cephesinin düşürülerek ortaya çıkan
mağduriyet ve kayıpların siyasi tepkiye dönüştürülmek
istenmesi doğrudan doğruya milletimize, ülkemizin itibar ve
saygınlığına zarar vermektedir. Türkiye ekonomik
fırtınaya tutulduğu andan itibaren fırsatçılık
yapan, kârına kâr katan, haksız kazanç ve servet edinenlerden hesap
sorulmalıdır. Ekonomideki olumsuz gelişmelerden, fiyatlar genel
seviyesindeki artıştan en çok dar ve sabit gelirli
vatandaşlarımız etkilenmektedir. Bu sebeple asgari ücretli
işçi, memur, küçük esnaf ve çiftçimizin bu süreçte desteklenmesi
gerekmektedir. Kuşkusuz ki her durumda hâline şükreden, “Bir lokma,
bir hırka.” diyen, müşfik, elinde avucunda bir şey
kalmamış insanlarımız ekonomik çilelere, fahiş
zamlara, anormal fiyat artışlarına katlanmak zorunda
kalmamalıdır. Beklentimiz ve gayretimiz nimet ve külfetin toplum
kesimleri arasında hakça dağıtılmasıdır. Bu süreçte
harekete geçen sinsi fırsatçılar yetkililerce belirlenmeli, piyasa
kurallarına, millî hasletlerimize ve ticaret ahlakına
aykırı davranarak stokçuluk yapanlar ve yabancı ülkelere sermaye
kaçıranlar bulunmalı ve bu karanlık niyetliler mutlaka
deşifre edilmelidir.
Bu
düşüncelerle kanun teklifinin yatırım ve üretimi
artırmasını, milletimizin huzur ve refahına katkı
sağlamasını diliyor, Milliyetçi Hareket Partisi adına
sizleri saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Aksu.
Sayın
Tanal, bir söz talebiniz vardı, buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
32.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Türkiye Kalkınma
Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Teklifi görüşülürken
Genel Kurul salonunda TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu Başkan
Yardımcısının bulunmasının konuyla ilgisini
öğrenmek istediğine ve emsal olmaması açısından tüm
yetkililerin uyarılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Değerli Başkanım, şu anda Türkiye
Kalkınma Bankası Anonim Şirketi hakkında kanun teklifini
görüşüyoruz. Burada, İç Tüzük’te Türkiye Büyük Millet Meclisine
girecek olan bürokratların meslek, nitelik ve vasıfları
açık ve net yazılı. Hatta dün, İç Tüzük burada
tartışılırken orada tek tek yine tahdidi olarak
sayılmıştı. Burada ancak Kalkınma Bankasının
yetkilileri ve Maliye Bakanlığından veya Hazineden birilerinin,
üst düzeyde yetkililerin oturması gerekirken şu anda Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna giren bürokratların arasında Türkiye
Büyük Millet Meclisi Bütçe Başkan Yardımcısı bulunmakta.
Şimdi,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Bütçe Başkanlığının
Kalkınma Bankası kanunuyla ne alakası, ilgisi var? Yani herhâlde
burası… Milletvekilleri nasıl olsa bu işi araştırmaz,
bilmez… Milletvekillerini, Parlamentoyu itibarsızlaştırmadır.
Bunu şiddetle kınıyorum. Bunun bir daha emsal olmaması
açısından tüm yetkilileri uyarmanızı istirham ediyor,
saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Tanal.
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) – O konuda ihtisas sahibidir,
çağrılmıştır. Ne var yani?
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Yok öyle, yok.
VI.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
5.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, Meclis İçtüzük’ü
değişikliğinden sonra Genel Kurul çalışmalarına
katılacak olanlarla ilgili boşluk doğduğuna ve hassasiyet
nedeniyle TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu Başkan
Yardımcısının Genel Kurul salonu dışına
çıkarıldığına ilişkin açıklaması
BAŞKAN
– Değerli Tanal, değerli milletvekilimiz, bu Meclis İç
Tüzük’ünün değişikliklerinden sonra yeni uyguladığımız
sistemde doğal olarak katılanlarla ilgili bir boşluk da
olduğu ortada. Ben, hassasiyet nedeniyle arkadaşımızı
Genel Kurul salonu dışına çıkardım. Ayrıca, bu
tip uygulamalarda neler olup olmadığını geçmişe
doğru da inceliyorum ama doğrusunu hep birlikte, beraber
yapacağız. Şu anda katılan
arkadaşlarımızın tümü yasal olarak katılması
mümkün olan arkadaşlarımız. O arkadaşımız şu
anda tarafımca dışarı çıkarılmıştır.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, kısa bir söz rica edeceğim.
BAŞKAN
– Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
33.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın
yaptığı uyarıda haklı olduğuna ve Genel Kurulda
komisyona ayrılan sıralardaki oturma yeri eksikliğinin
ivedilikle giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, Sayın Tanal’ın
yaptığı elbette son derece haklı bir uyarı,
gereğini de yaptınız. Kimsenin, bürokrat
arkadaşımızın yetkinliğiyle, varlığıyla
değil ama bir rejime kasteden sistem değişikliği
getirildiğinde kendi getirdikleri sisteme uyacak arkadaşlar, onun
lâmı cimi yok, bunu iktidar partisi için, 1’inci grup için söylüyorum.
İkincisi,
burada bir komisyon sırası var, komisyon sırasında 10 tane
oturma yeri var. Sayın Başkanım, bir hususu ifade etmek
istiyorum. Şimdi, burada komisyona ayrılan yerler var, ben bunu daha
önce Binali Bey’e, Sayın Başkana da söyledim. 10 kişilik yer
ayrılmış durumda. Oysa yeni madde ihdası her zaman talep
edilebilir. Yeni madde ihdas etmek istediğimizde siz
çağıracaksınız, komisyon oraya gidecek. Komisyonlar 26
kişi ve 10 kişilik oturma yeri var.
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) – Plan Bütçe 30.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Plan Bütçe Komisyonunda 30. Ve yarın öbür gün bu durum
olduğunda, Binali Bey tabii, şakacı bir üslupla diyor ki: “Ya,
gelirler, kimi ayakta durur ama…” Böyle metrobüs tipi bir yasama
yapamayız. Bu eksikliğin ortadan kaldırılması
gerekiyor, ona bir kez daha dikkat çekiyoruz.
Tabii
-iş böyle- Meclisin tasarımında bile bu kadar özensiz
davranılınca Başkanlık tarafından, bu sefer metrobüs
tipi yasamaya alışınca boş bulunan yere de aklına esen
oturmaya başlıyor, böyle bir şey yok, kimin oturacağı
belli, kimin oturamayacağı belli.
Çağırıldığımızda da yeni madde ihdası
için orada gidip ayakta duracak hâlimiz yok. Bu yüzden bu eksikliğin Genel
Kurul salonunda ivedilikle giderilmesi gerekir.
Teşekkür
ediyorum.
VI.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
6.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, komisyon
sıralarının komisyon üye sayısı kadar
artırılmasının bir zaruret olduğuna ilişkin
açıklaması
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Özel.
Yani
bu talebi hep beraber değerlendirmiştik. Sayın Meclis
Başkanı da bu konuda bir talimat verdi ama elbette komisyonlara
ayrılan sıra ile komisyonların üye sayıları
arasındaki fark şık değil değerli
arkadaşlarım. Bunlar Meclisimizin itibarına da
yakışmıyor. Komisyon sıralarının komisyon üye
sayıları kadar artırılması bir kere bir zaruret,
burada ciddi bir iş yapıyoruz. Bu konuda Meclis Başkanımızla
tekrar görüşerek bu konunun acil ve ivedi bir şekilde çözülmesi
konusunda biz de elimizden geleni yapacağız. Meclisimizin
itibarına uymadığını hepimiz biliyoruz.
CAHİT
ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
- Sayın Özkan, buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
34.- Denizli
Milletvekili Cahit Özkan’ın, komisyon sıralarındaki eksikliğin
sistemin işleyişine herhangi bir engel teşkil etmeyeceğine,
fizikî imkânlar el verdiği ölçüde yeniden düzenleneme
yapılabileceğine ilişkin açıklaması
CAHİT
ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Tabii,
Sayın Grup Başkan Vekilinin hassasiyeti normal bir hassasiyettir
ancak Parlamentonun çalışma düzenine baktığımız
zaman, parlamenter sistem 1876’lardan beri bir şekilde sistemimizin
içerisinde, dünden bugüne şu Parlamentonun da oturma düzeninde
biliyorsunuz ki farklılık vardı. 1990’lardaki oturma düzeni
değişikliğinden sonra ancak bakanlar kurulunun ayrı bir
yere oturması ve komisyon için de ayrı bir yer yapıldı;
ondan önce burası aynen komisyonda olduğu gibi grup başkan
vekili, grup başkanı, milletvekilleri, komisyon başkanları
ve hükûmet üyelerinin de -eski sistemde- bir arada faaliyet gösterebilecekleri
ve milletvekili sıfatıyla faaliyet gösterebilecekleri bir yerdi. Bu
noktada, ayrı bir yer olsa belki çok daha iyi olabilir, burada buna hep
birlikte karar vereceğiz ancak sistemin işleyişine herhangi bir
engel teşkil edecek bir durum söz konusu değildir. 90’lardan önce
eğer oturuyor olsaydık zaten komisyon üyeleri de eski oturma
düzeninde karışık oturuyorlardı. Onun için madde
ihdasında da olsa mevcut durum bir engel teşkil etmeyecek ancak
Sayın Başkanın ifade ettiği husus da hep birlikte
değerlendirilerek fizikî imkânların el verdiği ölçüde yeniden
düzenlenebilir.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Değerli arkadaşlar, bu konu görüşüldü, Meclis
Başkanı Sayın Binali Yıldırım da bu konuda bir talimat
verdi ama bunu bir an önce çabuklaştırmamız gerektiği çok
açık.
VIII.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Teklifleri (Devam)
1.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı Ankara Milletvekili Mehmet Naci
Bostancı ile Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş’un Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketi
Hakkında Kanun Teklifi (2/773) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 5) (Devam)
BAŞKAN
- Değerli arkadaşlarım, şimdi, Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına söz isteyen İstanbul Milletvekilimiz Sayın
Erol Katırcıoğlu.
Buyurun.
(HDP sıralarından alkışlar)
HDP
GRUBU ADINA EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli üyeler; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Özgür Özel, demin Meclisle ilgili olarak bir kelime kullandı, yeteri kadar
özenli olmadığımıza dair. Doğrusunu isterseniz
özensizlik o kadar diz boyu ki bu Mecliste -ben yeni gelmiş bir
arkadaşınız olarak söyleyebilirim- bakın, bugün
konuştuğumuz yasa teklifinin önerisini yapan iki arkadaşımız
hâlâ burada yoklar ve hâlâ baktığınızda sandalyelerin hemen
hemen tümü boş.
Bunun
bir tek anlamı var -özellikle AK PARTİ’li arkadaşlara
söylüyorum- bunu böyle düşünmeseniz de arkadaşlar, bu şu demek:
“Biz çoğunluğuz, gerektiğinde geliriz, belirleriz buradaki
oylamayı ve çeker gideriz.” Böyle düşünmeseniz de
yaptığınızın bu olduğunu lütfen bir kere daha
düşünün derim ben.
Şimdi,
arkadaşlar, tabii, Kalkınma Bankasıyla ilgili olarak söz
aldım. Bu çok hızla elimize gelmiş olan bir yasa teklifiydi ve
yine hızla bir değerlendirmeden sonra buraya gelmiş oldu fakat
konuşulacak o kadar çok konu vardı ki bunu Plan ve Bütçe
Komisyonundaki toplantılar sağlamadı, doğrusunu isterseniz.
Şimdi, ben, mesela birtakım sorular ortaya atacağım ve
cevap bekliyorum tabii ama cevabı verecek olan insanlar burada
olmadığı için… Yani, aslında, belki, hani ola ki burada
bazı arkadaşlarımız, Adalet ve Kalkınma Partisine
mensup arkadaşlar, yasalar nasıl saraydan buraya geliyorsa, belki
buradan da bazı düşünceler saraya gider umuduyla birkaç cümle
söyleyeceğim.
Kalkınma
Bankasına geçmeden önce, Sayın Bakan Albayrak geçenlerde enflasyonla
mücadeleyle ilgili olarak ortaya attı ve ilginçtir bütün yandaş medya
tarafından da alkışlarla karşılandı fakat içi o
kadar boş, altı o kadar boş bir öneriyle gelindi ki insan
şunu sormadan edemiyor: Ya, bu arkadaşlar iktisat bilmiyorlar mı
hakikaten? Olabilir mi bu? Ben olamayacağını düşünüyorum
çünkü Adalet ve Kalkınma Partisi mensupları arasında iyi
iktisatçıların olduğunu da biliyorum ben. Gelen öneri,
aşağı yukarı şöyle bir öneri, diyor ki:
“Yılbaşına kadar şirketlerle anlaştık, yüzde 10
indirim yapacağız.” Fiyatları indirecekler yüzde 10.
Peki,
arkadaşlar, ya indirmezlerse ne yapacaksınız? Öyle ya, ne
yapacaksınız? Ceza mı vereceksiniz? Ceza veremezsiniz çünkü
ortada bir kanun yok. İnsanları dayanışmaya davet
edebilirsiniz ama -kusura bakmayın- ülkeyi öylesine böldünüz ki böyle bir
dayanışmayı üretme şansınız da yok.
Dolayısıyla
da, arkadaşlar, bakın, kolektif aksiyon iki araçla gerçekleşir.
Biri kanun ve cezayla, bir diğeri de dayanışma, eğer bir
ulussa, ulusun ortak biz duygusuyla, paylaşmasıyla ilgili olabilir.
Bakıyorum, önerinin hiçbirinde bunlar yok. Dolayısıyla bizim
yüzde 10 indirim yapmak durumunda bunu destekleyen şirketlerin
yapmadıkları takdirde ne yapacaklarıyla ilgili hiçbir bilgimiz
yok. Yani sonuç olarak ne kanun var ne bir dayanışma önerisi var,
sadece ve sadece TOBB’un, işte, TÜSİAD’ın vesaire, birtakım
iş örgütlerinin temsilcileriyle yapılan görüşmeler sonucunda bir
anlaşmaya varılmış olduğu bilgisi var.
Tabii,
bizim ülkemizi hepiniz biliyorsunuz. Hemen arkasından büyük sermaye
grupları destek beyanlarında bulundular. Bu da güzel bir şey
sonuç olarak. Gerçekten yüzde 10 fiyatlarını indirecek olurlarsa bu,
Türkiye açısından iyi bir şey olur ama yapmayacaklar
arkadaşlar. Bu, iktisadi kurallara aykırı bir şey.
Yine
iktisattan bahsedelim. Bu, ancak şöyle olabilirdi: İktisat teorisinde
“gelirler politikası” diye bir politika vardır. Bu politika,
enflasyonla mücadelede kullanılan bir politikadır ve biz de
esasında Türkiye olarak geçmişte kullandık bu politikayı ve
bu politika, esas itibarıyla bir uzlaşmaya dayanır. Yani üretim
faktörlerinin temsilcileriyle bir uzlaşma üretmeye dayanır. Yani
işçilerle anlaşacaksınız, işverenlerle anlaşacaksınız,
devletle anlaşacaksınız ve dolayısıyla da bir
anlaşmayla “Biz fiyat artırımlarını durdurduk ya da
şu kadar indirdik ya da şundan fazla artırmayacağız.”
diyebilirsiniz ve bunu her ay “check” ederek gerçekten buna uyulup
uyulmadığını denetleyebilirsiniz ve böylelikle de
enflasyonla mücadelede bir başarı elde edebilirsiniz ama
arkadaşlar, dikkat edin, burada da önemli şart, uzlaşma. Yani
toplumdaki farklı kesimlerin, ekonomide faktör temsilcileri arasında
bir uzlaşma gerekiyor. Doğrusunu isterseniz, bu uzlaşmaya tabii
ki… Ben Sayın Albayrak’ın ekibi içinde gelirler
politikasını bilmeyen kimsenin olduğunu sanmıyorum. Bu,
öyle bilinmeyecek ayrıntı bir bilgi değil. Bunu herkes biliyor.
Ama arkadaşlar, mesele bu değil bence. Benim
anladığım, benim okumam, meselenin bu olmadığı
yönünde. Mesele ne diye baktığımızda, benim gördüğüm
kadarıyla bu şöyle bir şey…
Ha,
pardon, bir şey daha söyleyeceğim. Bu yüzde 10 indirimle ilgili
olarak önemli olan… Ki birazdan Kalkınma Bankasıyla ilgili olarak
konuşurken de bağlantı kuracağım.
Fiyatlarını yüzde 10 indireceğini söyleyen şirketler
dünyasında rekabet bozulur. Çünkü yüzde 10 indirebilecek olan vardır
kâr marjından, yüzde 10 indiremeyecek olan vardır. Dolayısıyla
da yüzde 10 indiremeyecek olan, iflas eder. Dolayısıyla da onun
pazarını diğer rakibi alır. Dolayısıyla rekabet
ilişkisi ve düzeni bozulur.
Sayın
Cumhurbaşkanı buraya geldi açılışta, biliyorsunuz,
serbest piyasayı öven bir konuşma yaptı ama bu, serbest piyasa
değil. Kimse kusura bakmasın, böyle serbest piyasa olur mu? Ama illa
serbest piyasa olması gerektiğini de söylemek istemiyorum ben. Yani
ekonomide iradi kararlar da pekâlâ olabilir ama o iradi kararların
gerçekten danışılarak üretilmiş olması lazım ya
da arkasında toplumsal bir meşruiyet olarak yapılabilmesi
lazım. Ben bunu görmüyorum ve görmediğimden dolayı da bu
adımın başarılı bir adım olma ihtimalini çok
fazla görmüyorum.
Dolayısıyla
da sonuç olarak bu başarılı olma şansı olmayan öneri
niçin ortaya atıldı diye baktığınızda, ben
şöyle düşünüyorum: Biliyorsunuz, mart ayında yerel seçimler var
ve şu cümleyi söyleyebilmek istiyor Hükûmet yıl sonunda… Çünkü,
hatırlayacaksınız, bu yüzde 10 fiyat indirimleri
yılbaşına kadar olacak, gönüllü olacak vesaire vesaire… Bu,
şu demek: Eğer enflasyon, yıl sonu itibarıyla, şu anda
beklenenden daha düşük bir seviyedeyse o zaman şunu söyleme
şansı olacak iktidarın: “Görüyorsunuz, ekonomiyi kontrol
altına aldık. Bakın, dövizi nasıl aldık. Döviz 6’lar
civarında dolaşıyor ama sonuç olarak büyük dalgalanmalar yok.”
Dolayısıyla her şey yolunda izlenimini uyandırmak istiyor
bu Hükûmet çünkü, benim anladığım kadarıyla, yerel seçimler
onlar için de hayati. Bizim için de hayati, doğrusunu isterseniz. Çünkü bu
sistemle gitmek konusunda kararlısınız ve anlıyorum ki
inanıyorsunuz da bunlara. Demin Durmuş Yılmaz’ın
söylediklerine tümüyle katılıyorum. Buna inanıyorsunuz da ama bu
yol, yol değil. Nasıl anlatmak lazım bilmiyorum.
Yani
ben şunu çok isterdim doğrusu, bu programı ya da bu enflasyonla
mücadele programını önümüze getiren kadroyla bire bir
konuşabilmeyi çok isterdim. Gerçekten neyi nasıl düşündüklerini
anlamak isterdim ve şu soruların cevabını vermelerini
isterdim: Ya yüzde 10’a uymazlarsa ne yapacaksınız? Kaldı ki
-bir başka soru daha soracağım- “Yılbaşına
kadar.” deniyor. Ne olacak yılbaşından sonra? Yani
yılbaşına kadar yapacağız bunları, sonra program
bitecek. Peki, enflasyon kontrol altına alınmış mı
olacak? Bilmiyoruz, onu yaşayarak göreceğiz.
Dolayısıyla
arkadaşlar, özetle, iktisadi perspektif olarak mevcut Hükûmet, tümüyle
kendini yerel seçimler bağlamında bir yere oturtmaya
çalışıyor, ekonomideki çılgın gidişi bir ölçüde
de olsa kontrol altına aldığını söyleyebileceği
bir yere doğru ekonominin götürülebilmesini istiyor. Bu da
yılbaşına kadar olacak olan bir süre gibi gözüküyor.
Dolayısıyla da “Neden yüzde 10 indirimler yılbaşına
kadar olacak?” sorusunun cevabını da böylelikle bulabiliriz. Yanılıyor
olabilirim, bunu yaşayarak göreceğiz. Ben de buradayım, sizler
de buradasınız; bunları tekrar konuşacağız.
Şimdi,
Kalkınma Bankası meselesine gelecek olursak, tabii, Kalkınma
Bankasıyla ilgili teklifi okuduğumda ben şöyle düşündüm
-bir süre önce yine burada yaptığım bir konuşmada bunun
altını çizmiştim- ve kendi kendime şunu söyledim: Hah,
nihayet Hükûmet, imalat sanayisinin önemini kavramış bir yerden bir
teklif getirmiş. Çünkü on altı yıl boyunca imalat sanayisinin
gayrisafi millî hasıla içindeki payları giderek düşüyor
arkadaşlar, ki imalat sanayisi döviz yaratan bir sanayidir. Tarım da
aynı şekilde, tarımın da gayrisafi millî hasıla
içindeki payı düşüyor, inşaatın aleyhine olmak üzere.
Dolayısıyla da şöyle düşündüm: Bu Kalkınma
Bankası, evet, güzel, KOBİ’leri destekleyecek, şunlar bunlar…
İyi bir şey olacak diye düşünmeyi çok istedim ama teklifin
tümünü okuduğumda, tümünü okuduğunuzda ve
yaptığımız tartışmalardan, meselenin sadece ve
sadece bir kalkınma bankası ihtiyacını karşılamak
üzere önerilmiş bir teklif olmadığını anladım ya
da anlıyorum, öyle okuyorum.
Şimdi,
kalkınma konusuyla ilgili birkaç cümle daha edeyim, sekiz dakika vaktim
var.
Evet,
Türkiye, doğrusu, şunu yeteri kadar tartışmış bir
ülke değildir. Yani 1980’lerde serbest piyasa ekonomisini kabul ettik
dedik ama serbest piyasa ekonomisinin nasıl bir ekonomi olduğuyla
ilgili olarak çok da fazla bir fikrimiz yoktu ama işte öyle veya böyle
bunca zaman geçti ve bir şeyler öğrendik sonuç olarak. Ama yine de
geldiğimiz yer itibarıyla baktığımızda, hâlâ
gelişmiş ülkeler sınıfında değiliz. Bu, hepimizi
ilgilendiren, hepimizi “Nasıl yaparız da bunu aşarız?”
sorusunun cevabını vermeye iten bir durum.
Benim
geçmişte yaptığım bir hesaba göre, bizim Avrupa
Birliği ülkeleriyle aynı gelir düzeylerine ulaşabilmemiz için
yıl itibarıyla yüzde 7 büyümemiz lazım ve bu, bizim otuz
yıl daha beklememizi gerektiriyor. Dolayısıyla da müthiş
bir açık var ve dolayısıyla da “kalkınma” diye bir
meselemiz var gerçekten. Bunun da doğrudan doğruya piyasa ekonomisiyle
olmadığını da biliyoruz, olmayacağını da
biliyoruz. En azından 2008 krizi bilmeyenlere de anlattı bunu ki bu
piyasa ekonomisiyle bu işler kendi başına olmaz.
Dolayısıyla da iradi kararlara ihtiyaç var, tabii ki var, tabii ki
Kalkınma Bankası gibi bankaya da ihtiyaç var. Ama arkadaşlar,
dediğim gibi, biraz baktığımızda bunun birazdan
arkadaşlarım da maddeler üzerinde konuşurken daha
ayrıntısına girecekler ama ben çok kabaca söyleyeyim size, benim
altının çizilmesi gerektiğini düşündüğüm şey,
kaynağının nereden geldiği belli olmayan bu bankanın
ki muhtemelen ya da büyük bir ihtimalle bütçeden gelecek olan bir
kaynağı olacak, dolayısıyla da vergilerle sermayesi
desteklenmiş bir kurum olacak, bu kurum. Ve bu kurum -öyle yazıyor-
kâr maksimizasyonunu dikkate almadan kendi kaynaklarını transfer
edecek, ihtiyacı olanlara. Ben bunu tartışırken Plan ve
Bütçede sordum, bir cevabını alamadım doğru dürüst.
Kâr
maksimizasyonu, bildiğiniz gibi, verimliliğin gerçekleşebilmesi
için işletmelerin uyması gereken bir kural, bir ilke. Ha, buna
uymayabilirsiniz, dersiniz ki satış maksimizasyonu yapmak istiyorum,
fayda maksimizasyonu yapmak istiyorum dersiniz ama bir şeyi maksimize
etmeye çalıştığınız için. Niçin? Çünkü
kaynaklarınızı verimli kullanmanın bir yolunu bulmanız
lazım. Fakat anlaşılıyor ki burada böyle bir ihtiyaç yok. Ve
bu ihtiyaç olmadığı için de benim anladığım
kadarıyla -yine şurada notlarımda olacak- birçok muafiyetle
birlikte kurulmuş bir bankayla karşı karşıyayız.
Birkaç tanesini okuyayım, mesela SPK’ye ödenecek kurul ücretleri
ödenmeyecek, damga vergisinden muaf olacak, her türlü harçtan muaf olacak,
banka ve sigorta muameleleri vergisinden muaf olacak, gelir vergisinden,
kurumlar vergisinden istisna olacak, Bankacılık Kanunu’ndan da
istisna olacak! Ne kuruyoruz arkadaşlar? Böyle bir şey olur mu?
Nasıl bir şey bu?
Amaç
olarak da yazılan, altyapı yapacak, çevreye yatırım
yapacak, enerji, konut... Niçinse konut? Yani konut, bu bankaya mı
kaldı? Her neyse... AR-GE, verimlilik artışı, KOBİ’ler
en son, bölgesel gelişmişlik farkları ve döviz
kazandırıcı faaliyetler.
Şimdi,
arkadaşlar, benim anladığım, bu şöyle bir banka
olacak: Tamamen Cumhurbaşkanının elinin altında, adı
Kalkınma Bankası olmakla birlikte finans piyasalarını
kontrol eden ve finans piyasalarında
karşılaştıkları bankacılığın
zorluklarını aşmanın yolu olarak tümüyle
Cumhurbaşkanı tarafından kullanılacak olan bir araç olarak
düşünülmüş bu. Yani biliyorsunuz, arkadaşlar, zaman zaman
Sayın Cumhurbaşkanı, bankacılık sektörüyle ilgili
olarak sıkıntılar dile getirir. Mesela, benim
hatırladığım bir tanesi, kredi çağırmalarıyla
ilgili olarak galiba İhracatçılar Meclisinde yaptığı
bir konuşmada “Bu, gayriahlaki, gayrimillî bir davranıştır;
kredileri geri çağıramazsınız.” diyerek tavır
aldı. Fakat açıktır ki arkadaşlar, Türkiye'nin mevcut
sanayi yapısı öyle bir yapı ki burada
bankacılığı özel olarak ele alıp konuşmamız
lazım.
Bakın,
2017 yılında Rekabet Kurumu, 12 bankaya aralarında
anlaşıp faizleri belirlediklerine dair bir dava açtı ve bu dava
sonucunda 1,1 milyar Türk lirası ceza kesti. Yani heyula gibi bir
bankacılık sistemi var, özellikle KOBİ’ler bundan
yararlanamıyorlar çünkü risk değerlendirmesi vesaire türünden
zorluklarla karşılaşıyorlar ve dolayısıyla da
gerçekten de yatırım fonlarından bir pay almaya
çalışan KOBİ’lerin ciddi bir sıkıntısı var;
geçmişte daha da fazlaydı, şimdi de devam ettiği
kanaatindeyim.
Dolayısıyla
da bir yanıyla baktığımızda, onlara çare olabilecek
olan bir şey gibi gözüküyor ama esasında, bu, ancak ve ancak
şöyle olabilirdi: Gerçekten özerk, belli bir yönetimi olan, belli bir
programa bağlanmış -ki benim anladığım
kadarıyla yine zamanımız yetmeyeceği için üstünde daha
fazla konuşamayacağım- ama Kore’deki örnekler dikkate
alınarak kurgulanmış olan bir şey bu, ki görünüş
itibarıyla bazı benzerlikler taşısa da Kore’deki
bankacılıkta şu gördüğümüz örneğin bir ilgisi yok.
Dolayısıyla
da ben özetle, bu bankanın kuruluşuyla ilgili olarak önce gayet
olumlu bir bakış açısıyla konuya
yaklaştığımda ve teklifi okudukça geldiğim yerde,
özellikle, fon meselesi var, fonun kullanımı meselesi var ve arkadaşlar,
bütün bunlar doğrudan doğruya piyasadaki rekabet konularına
değen konular. Yani siz aynı iş kolundaki bir şirkete bir
kredi vereceksiniz, aynı sektörde çalışan diğer firmaya
vermeyeceksiniz; bu, o sektördeki rekabet düzeyini bozar. Biz bu
çalışma sırasında sorduk Sayın Muş’a, Rekabet
Kurumuyla hiç görüştünüz mü diye, “Hayır.” dedi. Arkadaşlar,
devlet yardımları ve devlet destekleri, özellikle, Avrupa
Birliğiyle ilgili olarak baktığımızda bizim çok
belalı bir konumuzdur. Çünkü bizim Türkiye olarak kulak arkası
yaptığımız konulardan bir tanesidir bu, tıpkı
İhale Kanunu gibi bir şey bu.
Dolayısıyla
da arkadaşlar, evet, anlıyorum ki Hükûmet ciddi bir
sıkıntı içinde ama bunu da itiraf etmiyor çünkü itiraf ederse
biliyor ki önümüzdeki seçimlerde tepetaklak gidecek. Onun için, durumu idare
etmek istiyor ve durumu idare etmenin araçlarından birinin de
-anladığım kadarıyla- Kalkınma Bankası ve
Kalkınma Bankası aracılığıyla iş
dünyasını manipüle etmek, iş dünyasında istediği,
uygun bulduğu kişi ve kurumları desteklemek,
bulmadıklarını da desteklememek biçiminde tabii… Sonuç olarak,
iyi kötü işleyen serbest piyasa ekonomimizin de sonu olacak, en
azından olabilecek, böyle bir etki üretebilecek olan bir bankayla, bir
banka girişimiyle karşı karşıyayız.
Yani
yine, olan olacak tabii ki. Sizler şimdi, birazdan geleceksiniz, bir
ıslık ötecek, herkes gelecek ve buradan bu yasayı geçireceksiniz
ama emin olun, bu bizi bir yere götürmez. Ben ilk konuşmamda da buraya
geldiğimde… Yıllar içinde öğretim üyeliği yapmış
bir insan olarak, Meclisi merak eden bir insan olarak geçmişte
gelmişliğim de vardır. Ama gördüğüm şey, gördüğüm
tablo, hepimizin düşünmesi gereken bir tablo. Demin bir hadise
yaşadık arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisinin bir önerisi
vardı…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Buyurun, sürenizi bir dakika uzatıyorum.
EROL
KATIRCIOĞLU (Devamla) – …sağlık çalışanlarına
yapılanlarla ilgili olarak, Adalet ve Kalkınma Partisinden bir
arkadaş geldi buraya, bir konuşma yaptı. Ben yanımdaki
arkadaşıma dedim ki: “Ya, galiba, AK PARTİ de herhâlde bizi
destekleyecek, bu öneriyi destekleyecek.” Ama gördüğüm şey: Oylamaya
geçince hepiniz “hayır” dediniz. Bu, sizin
anlayışınıza tuhaf gelmiyor mu? Bana tuhaf geliyor. Yani
bu, bizim parti aidiyetlerimizin, fikirlerimizin çok önünde olduğunu
söylüyor. Bu, iyi bir şey değil arkadaşlar çünkü burası,
ortak fikri bulmaya çalışan insanların topluluğu
olması lazım, mekânı olması lazım. Ama yani burada
herkes kendi partisine göre, kendi partisinin talepleri doğrultusunda
davranırsa ortak aklı bulamayız.
Sayın
milletvekilleri, dolayısıyla da gerçekten aranızda
bulunduğum süre içinde bu durumu görmekten dolayı çok
rahatsızım, eğer sizler de rahatsızsanız oturup
konuşalım.
Teşekkür
ederim.
Sayın
Başkan, teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Katırcıoğlu.
Şimdi
teklifin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara
Milletvekilimiz Sayın Bülent Kuşoğlu.
Buyurun
Sayın Kuşoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben
bu dönem ilk defa kürsüye çıktım. Yeni dönemimizin hayırlı
uğurlu olmasını diliyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
Bugün
özel bir gün hem Kerbelâ şehitlerimizi hem de 10 Ekim Gar
katliamındaki kayıplarımızı rahmetle anıyorum.
Sayın
Başkanım, bir tartışma açmak istemiyorum ama -cevap
vermeniz de mümkün değil- teklif sahiplerinin burada bulunmaması çok
garip değil mi? Yani bir kanun yapıyoruz, ilgili teklif sahipleri
burada değil. Tabii ki “Komisyon, teklifi sahipleniyor.” diyoruz ama
Komisyonun sahiplenmesi ayrı, teklif sahiplerinin de nezaketen en
azından burada bulunmaları gerekirdi.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Eskiden genel müdürler gelirdi, şimdi genel müdür
yardımcıları gelmiş.
BÜLENT
KUŞOĞLU (Devamla) - Biz kanun yapıyoruz, yeni dönemde daha iyi
bir Meclisle kanun yapacağımızı söylüyoruz, erkler
ayrılığı, güçler ayrılığı ilkesini
benimsemiş vaziyetteyiz “Daha katı bir şekilde burada
uygulayacağız.” dedik ama yeni dönemde hem Komisyonda -ki biz
Komisyonda 2 kanun teklifi görüştük şimdiye kadar- hem de burada
yapılmakta olan bu yasama çalışmalarının geçmiş
dönemlere göre çok daha eksik olduğunu görüyorum. Geçmiş dönemlerde
çok önemli eksiklerimiz vardı ama maalesef bu dönemde daha da fazla
eksiklik söz konusu. Bu şekilde devam etmek mümkün değil.
RECEP
ÖZEL (Isparta) – Kanun sahibi orada. Nejat Koçer’in imzası var. Nejat
Bey’in imzası var.
BÜLENT
KUŞOĞLU (Devamla) – Yok, 2 arkadaşımızın
imzası var, onların yok.
RECEP
ÖZEL (Isparta) – Var, var.
BÜLENT
KUŞOĞLU (Devamla) – Onlar daha sonra katılmış
vaziyete.
BAŞKAN
– Sayın Kuşoğlu, siz Genel Kurula hitap edin.
Değerli
arkadaşlar, lütfen sayın hatibi dinleyelim.
BÜLENT
KUŞOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, konu o değil
ama bizim doğru dürüst yasa çıkarmamız lazım, Parlamento
olarak doğru dürüst çalışmamız lazım, etkili
olmamız lazım, bu ülkenin ihtiyacı olan kanunları
yapmamız lazım. Artık 600 kişiden oluşuyoruz,
yapacağımız kanunların bir anlamı olmalı, bir
yararı olmalı, etkisi olmalı. Onun için de tabii ki daha fazla
tartışabilir bir ortamda, konuşabilir bir ortamda bunları
çıkarmamız gerekiyor ama böyle bir ortam
olmadığını görüyoruz.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, burada geçmiş dönemlerde
aramızda bakanlık yapmış olan değerli arkadaşlarımız
var, tecrübeli arkadaşlarımız var, yeni katılmış
olan arkadaşlarımız var. Sizler, bizler, hepimiz siyasi bir
irade koyarak geldik seçildik, seçilmişleriz biz burada. Ama ülkeyi kim
yönetiyor? Burada birinci parti olan, şu anda iktidar olan AK PARTİ
midir? AK PARTİ milletvekilleri midir? İktidar mıdır?
İktidar mısınız değerli arkadaşlarım?
Değilsiniz, şu anda iktidar, AK PARTİ değil;
Cumhurbaşkanlığı ve onun atadığı
bürokratlar, bakanlar; atanmışlar, seçilmişler değil. Böyle
bir usul olabilir mi? İktidar, şu anda atanmışlardan
oluşuyor, atanmış bürokratlardan ve atanmış
bakanlardan oluşuyor, siyasi iradeleri yok. Siyasi irade yok, bakın,
ne kadar önemli bir konu. Siyasi iradeleri olmayan bakanlar, bürokratlar.
Sizlerin siyasi iradesi var, seçilmiş insanlarsınız ama
onların yok. Böyle bir eksiklikle bizim bu
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi içerisinde kanun
yapmamız, etkili olmamız mümkün müdür? Bir iktidarın…
Biliyorsunuz geçmiş dönemde hükûmet programı vardı, bir hükûmet
programı yapılırdı, atanan bakanlar -tabii, siyasi iradesi
olan bakanlardı bunlar- o hükûmet programına katkı
sunarlardı, bir ortak hedef oluşturulurdu, ortak hedefleri
vardı. Şimdi hükûmet programı da yok, ortak hedefler de yok,
siyasi irade de yok, tabii, bir de başbakanlık yok. Yani bütün
bunları koordine eden, iki bin yıllık devlet geleneğimiz
olan bir başbakanlıktan da yoksunuz. Neden biz
başbakanlığı kaldırdık? Başbakanlık
kötü müydü? Çok başarılı bizde başbakanlar var,
veziriazamlar, sadrazamlar var. Biz başbakanlığı neden kaldırdık?
Böyle doğru bir iş yaptık mı yani? Hiç kimse de bunu
sorgulamadı. Şimdi geldik bir sıkıntı içerisinde,
siyasi iradeden yoksun -maalesef- ortak hedeflerden yoksun -maalesef- bir
sistemle, başbakanlığın olmadığı bir
sistemle çalışmaya, kanun yapmaya çalışıyoruz, hiçbir
anlamı yok. Kanun teklifini verenler yok, Hükûmet yok, siyasi irade yok;
gerektiği şekilde kanun teklifleri tartışılmıyor.
Böyle garip bir yasama yapma şekli.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Genel müdür, müsteşar yok, bakan
yardımcısı yok.
SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Tanal, insicamı bozma
lütfen.
BÜLENT
KUŞOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, derin bir
ekonomik kriz yaşıyoruz, ciddiye almamız gereken bir dönemdeyiz.
Çok ciddiye almamız gereken bir dönem bu çünkü cumhuriyet tarihinin en
derin krizlerinden birini yaşıyoruz şu anda. Bu krizin
yapısal sebepleri var. Biraz sonra anlatacağım. Bu krizin
küresel sebepleri var, küresel ekonomiye uyum sağlayamamamızdan
kaynaklanan sebepleri var. Onun için bir sağlam yol haritası
çıkarmamız, o yol haritasının
detaylandırılması, o yol haritasına göre güven verilmesi,
bize borç vereceklere güven verilmesi ve tüm bunlara uygun uzun vadeli çözümler
üretilmesi lazım.
Şimdi,
bu getirilen, Kalkınma Bankasıyla ilgili kanuna bakıyorum. Bu
ciddiyette değil maalesef. Ben de sevindim. Gerçekten on yıldır
özellikle Kalkınma Bankası pasivize edilmiş vaziyetteydi, aktif
durumda değildi, on yıldır özellikle. Ha şimdi birdenbire
Kalkınma Bankasıyla ilgili bir kanun getirince “Ya iyi oldu,
Kalkınma Bankası kanunu çıkarılıyor, iyi olacak.” diye
düşündüm ama bir kere Bankacılık Kanunu’na tabi olmayan,
bankacılık mevzuatına tabi olmayan bir banka kuruyoruz. Allah
aşkına, böyle bir yapı olabilir mi? Bankacılık
mevzuatına tabi olmayan bir banka…
Öncelikle
diyoruz ki: Bu ekonomik krizimizin yapısal sebepleri var. Yapısal
sebeplerin başında da hukuk geliyor, hukuka uymamak geliyor. Hukuka
uymadığımız için, birçok konuyu hukuk dışına
ittiğimiz için biz krizdeyiz diyoruz, bunu kabul ediyoruz. Hukuk reformu
yapılması lazım, yapısal reformların başında
geliyor, sonra da eğitim geliyor ya da eğitim daha önce geliyor,
bilmiyorum, artık o tartışılabilir. Böyle bir
durumdayız. Hukuka uygun olmayan, Bankacılık Kanunu’nun
uygulanmadığı, birçok kanundan muaf olan bir banka yaratmaya
çalışıyoruz. Niye? Keyfî olarak kullanalım diye. Olmaz ki,
bu çalışmaz ki. Bu kriz ortamında en önemli zarar,
sıkıntı buradan gelecektir. Biz bir taraftan Kalkınma
Bankası kuruyoruz, aktif hâle getiriyoruz diye sevinirken tam tersi bir
durumla karşı karşıya kalıyoruz.
Değerli
arkadaşlar, bakın, kalkınma bankaları var, bütün dünyada
kalkınma bankaları var “development banking” “investment banking”
diye ama büyüme bankacılığı yoktur. Bizim getirdiğimiz
büyüme bankacılığı. Ya biz ne olursa olsun büyüyelim
anlayışıyla getirilmiş bir yapı bu. Bu
anlayışla bu işin, bu krizin çözümlerini üretemeyiz.
Şimdi,
bu saatte hepimizin dikkati dağıldı. Bir anekdot anlatayım.
Sınav yapılıyor bir kurumda. İlk kişiye soruyorlar
“2+2 kaç eder?” diye, “5” diyor; diyorlar ki: “Coşkunuzu anlıyoruz
ama bize sayı saymasını bilen birisi lazım. Böyle 5
cevabı yanlıştır.” İkincisini alıyorlar, ona
soruyorlar “2+2 kaç?” “3” diyor; “Siz yaptığımız her şeyi
küçültürsünüz, siz bize lazım değilsiniz.” diyorlar. Üçüncü
kişiyi alıyorlar “2+2 kaç?” “4” diyor kendisinden emin bir vaziyette;
“Biçimsel mantığa dayalı düşünce kalıplarını
aşmanız lazım, artık biraz farklı düşünmeniz
lazım.” diyorlar, almıyorlar onu da. Dördüncü kişi geliyor “2+2
kaç eder?” diye soruyorlar, “Size kaç lazım?” diyor.
Değerli
arkadaşlar, bize “2+2=4 eder.” diyen ve bunu kabul eden yöneticiler
lazım. Doğru dürüst bu konuda karar vermemiz lazım. (CHP
sıralarından alkışlar) Hani bir ara vardı ya kediye
“kedi” demek, kediye “kedi” diyeceğiz. 2+2=4 ediyorsa 4 edecek. Bunlara
doğru dürüst cevap verebilen yöneticiler lazım bize. Bu işin
çözümüyle ilgili, bunları görecek, anlayacak bir hükûmet lazım bize.
Bu gerçeği gören, gerçeğe göre hareket eden bir hükûmet lazım,
bu işleri ciddiye almamız lazım.
Şimdi,
geçen yıllarda bu kürsüye çıktığım zaman, özellikle
Plan ve Bütçe Komisyonundan gelen af teklifleriyle ilgili olarak, vergi ve prim
affıyla ilgili olarak buraya çıkıyor, konuşma
yapıyorduk. Burada da o dönemde bakanlar da oturabiliyordu kanun
tasarılarıyla ilgili olarak. “Sayın bakanım, bunları
getiriyorsunuz ama bunun haricinde asıl getirmeniz gereken yapısal
reformlar. Bir an önce getirin, bakın bir krize doğru gidiyoruz.”
dediğimiz zaman “Siz karışmayın, kriz falan yok, biz
yapısal reformları da yaparız.” diyorlardı. Şuradan
bana özellikle vergi ve prim aflarıyla ilgili olarak laf atan bir
bakanı çok iyi hatırlıyorum. “Onları da yaparız biz.
Siz karışmayın bu işlere, siz bilmezsiniz.” diyen
bakanları çok iyi hatırlıyorum maalesef Sayın Bakanım.
Sizi kastetmiyorum tabii. Sağ olun, siz her zaman için hassas oldunuz
bizlere karşı da.
SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Beni de kastetmiyorsun değil mi?
BÜLENT
KUŞOĞLU (Devamla) – Siz de Başkanım hassassınız tabii.
Bu
yeni sistemde bu hassasiyeti maalesef hiç göremiyoruz. Bakanlar, biraz önce
bahsettiğim gibi, burada değiller; siyasi irade burada,
dolayısıyla gerekeni yapamıyor. “Hükûmet” dedi biraz önce Erol
Hocam da konuşurken, “hükûmet” ya da “bakanlar kurulu” diyor
konuşmacılar. Bundan sonra hükûmet de yok, bakanlar kurulu da yok;
bir Kabine var, atanmış Kabine, bizimle de diyaloğu yok, nelere
ihtiyaçları olduğunu bilmiyoruz.
Daha
dün, biliyorsunuz, bir düzenleme yapıldı, Enflasyonla Topyekûn
Mücadele Programı. Şimdi, orada diyor ki: “KDV iadeleri hemen
yapılacak.” Ne kadar peki biriken KDV iadeleri? Ben rakamı
bilmiyorum, Komisyonda da şimdiye kadar bu konu gündeme gelmedi -geçen
yıl geldiğinde bir rakam vardı, hatırlıyorum- ama
demin Sayın Yılmaz 40 milyar dolar dedi, yani 200 milyar lirayı
aşan bir rakam söz konusu. Peki, nasıl yapılacak bu KDV
iadeleri, bu kadar büyük bir meblağ nasıl ödenecek? 200 milyarın
üzerinde bir meblağ. Zaten hazinede para varsa kriz yok demektir.
Nasıl ödeyecekler? Yani bir şeyler yapılıyorsa anlamı
olması lazım ve bize de bunun hesabının veriliyor olması
lazım değerli arkadaşlarım, yok böyle bir şey.
Şimdi,
deniliyor ki: “Yıl sonundan önce elektrik ve doğal gaza zam
yapılmayacak.” Yıl sonuna ne kadar var? İki buçuk ay var. Yani
“İki buçuk ay için zam yapmayacağız ama iki buçuk ay sonra zam
yapacağız.” demektir bu. Böyle bir açıklama olur mu Allah
aşkına? “İki buçuk ay için doğal gaz ve elektriğe zam
yok ama ondan sonra zamlar var.” demektir, herkes bunu böyle algılar.
Böyle bir açıklama, böyle bir Enflasyonla Topyekûn Mücadele Programı
mı olur?
“Fiyatlar
yüzde 10 düşürülecek.” Siz, hepiniz biliyorsunuz, bir yerde, bir
mağazada indirim varsa önce fiyatları yükseltmişlerdir, ondan
sonra yüzde 50 indirim yapmışlardır. İsterseniz devlet
olarak talimat verelim, bütün işletmeler yüzde 50 indirim yapsın ama
çıkarırlar fiyatı, sonra indirirler. Tabii ki kendisi için
rasyonel olanı, kârlı olanı, kazançlı olanı
yapacaktır, yani bunlar iş mi?
Şimdi,
kredi faizleri yüzde 10 düşürülecekmiş. Enflasyonunuza ve Merkez
Bankası faizlerine bakın, enflasyon ile Merkez Bankası faizini
mukayese edin, faizlerin ne kadar düşmesi gerektiğini bulun. Bunun
bir mantığı var mı? Yani yaptığımız
işlerin hakikaten bir mantığının olması
lazım, Hükûmet tarafından yapılan işlerin. Ben de “Hükûmet”
diyorum ağız alışkanlığı, “Kabine” diyeyim,
belki “Kabine” daha doğru bir kelime; Kabine tarafı… Ama bu
yaptıklarının hesabını da bu Meclise, bu yüce Meclise
verebilmeleri lazım. Böyle bir bağlantımız da yok maalesef.
Şimdi,
bu kanunda çok önemli konular var. Bir tanesi -diğer
arkadaşlarımız da sıraları gelince maddelerde
açıklayacaklar ama- mesela 3’üncü madde diyor ki: “Banka; kanun ya da
Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle…” Bakın “…kanun ya da
Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle görevlendirilebilir.”
Görevlendirme de paraya müteallik konular. Paraya müteallik konularda
görevlendirilebilirmiş.
Değerli
arkadaşlarım, paraya müteallik konularda, bütçe yapmada yani bir yere
kaynak aktarmada yetkili olan Türkiye Büyük Millet Meclisidir, Parlamentodur,
sizsiniz. Bu yetkimizi hiç kimseye devredemeyiz, Cumhurbaşkanına da
devredemeyiz. Bu, tarihten gelen, tarihsel bir yetki, Parlamentonun yetkisinde
olması gereken bir konu; bu, Anayasa’ya aykırı. Böyle bir
yetkiyi bu kanunla devredemeyiz, bu yanlıştır, bu
yanlış bir düzenlemedir. Buna Komisyonda da itiraz ettik, dikkate
alınmadı ama bunu bu şekilde çıkarırsak Anayasa’ya
aykırı bir iş yapmış oluruz, geleceğe yönelik de
vebal üzerimizde kalır; bunu yapmamamız lazım. Bu,
Parlamentonun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisi olan bütçe yapma
hakkının başkasına verilmesidir, doğru değildir.
Bu yetkiyi paylaşmayalım 3’üncü maddede.
Çok
önem verdiğim bir diğer konu –çok zamanımız kalmıyor-
7’nci maddenin (2)’nci fıkrası. “5411 sayılı
Bankacılık Kanunu’nun 53’üncü maddesinin birinci fıkrası
Kalkınma Bankası için uygulanmaz.” diyor. Değerli
arkadaşlarım, banka kuruyorsunuz ama bu banka karşılık
ve teminat ayırmayacak ya da yönetim kurulu kararıyla karşılık
ve teminat ayıracak kendi keyfine göre. Bankanın yönetimine
bırakıyoruz bu karşılık ayırma keyfiyetini, böyle
bir şey olamaz. Eğer uluslararası düzeyde bu Kalkınma
Bankası geçerli olacaksa, bir anlamı olacaksa Kalkınma
Bankasına hayatiyet kazandırmamızın, uluslararası
piyasalarda bu banka dikkate alınacaksa, uluslararası raporlamalara
göre, uluslararası standartlara, denetim standartlarına göre,
raporlama standartlarına göre dikkate alınacaksa böyle bir maddenin
olmaması lazım çünkü bu tespit edilir ve bankanın durumuyla
ilgili raporlar dikkate alınmaz ya da olumsuz alınır, hiçbir
faydası olmaz. Bunlar yanlış, hatalı işler, bunlar
muhakkak düzeltmemiz gereken konular.
Ve biraz önce söylediğim gibi, bu kanunun
özellikle 3’üncü maddesi -ona dikkatle bakın lütfen- Anayasa’ya
aykırı, Anayasa’nın 2’nci, 87’nci ve 161’inci maddelerine
aykırılık teşkil ediyor. Biraz sonra herhâlde Kaboğlu
Hocam bir anayasa profesörü olarak bununla ilgili ayrıntılı bilgi
verecek, bunun ciddiye alınması gerekir muhakkak.
Değerli arkadaşlar, bu kanunla
Kalkınma Bankasına hayatiyet kazandırıyoruz, bir de fon
kuruyoruz. Peki, biraz önce söylediğim gibi, kaynağı ne bunun,
bu fonun ve bankanın, sermaye artırımının kaynağı
ne? Dediler ki: “Hazine.” E, Hazinede, biraz önce söylediğim gibi, kaynak
yok, Hazine zaten sıkıntı içerisinde. Peki, nereden olacak? Bu
başka bir anlama geliyor. Biz daha Türkiye Varlık Fonu’nu hayatiyete
geçirememişken bu şekilde Türkiye Kalkınma Fonu kurup
sıkıntıya boşu boşuna girmeyelim, bunlar
yanlış işler. Ha, biz bu Kalkınma Bankasını ve
Kalkınma Fonu’nu farklı amaçlar için kullanacağız.”
diyorlarsa onu bilmiyorum, o da büyük bir yanlışlıktır.
İşsizlik Fonu’yla ilgili olarak, bu kanun
teklifinin görüşmeleri sırasında Komisyonda
tartışmalar oldu. İşsizlik Fonu’nun yasa
dışı kullanılması söz konusu. Daha önce bunlar
gazetelerde yer aldı, yazıldı, köşe yazıları
yazıldı, hiçbirisiyle ilgili kabineden bir cevap gelemedi maalesef,
gelmedi. Maalesef yanlış işler yapılıyor bu konularda.
Bu konularla ilgili olarak Kabineyi uyarıyorum. Değerli
arkadaşlar, sizleri de uyarıyorum, bu konuların farkına
varın lütfen. Yanlış, kanuna uygun olmayan işler
yapılıyor. Bir krizle mücadele böyle olmaz. Krizin özellikle 2 tane
sebebi var. Bir tanesi üretim ekonomisinin olmaması, tüketim ekonomisinin
olması yıllardan beri, aldığımız borçların
tüketime gitmesi, üretime gitmemesi. Bir diğeri de küresel ekonomide
meydana gelen değişiklikleri takip edememesi Türkiye’nin.
Türkiye’deki ekonomi yönetimi maalesef onu takip edemedi.
Özellikle
2013’te Amerika parasal daralmaya gidiyorum dediği hâlde biz tuttuk… Yani
parasal daralmanın anlamı, faizlerin artıyor olması,
paranın daha zor bulunacak olmasıdır. Bunu çok net ifade
ettiler. Ama biz 2013’ten sonra daha fazla dövizle borçlandık, daha fazla
özellikle KÖİ yatırımlarını, bu kamu-özel iş
birliği çerçevesinde daha fazla yatırımı devreye soktuk,
daha fazla borçlandık -bakın rakamlara- ve döviz geliri olmayan
işletmelerin borçlanmasına izin verdik. Bu tür hatalar yaptı o
tarihte Hükûmet. Bunların sonucunda bu noktaya gelindi, bu kriz
oluştu. Şimdi, üretimi olmayan, sadece tüketen, aldığı
borçları tüketime yatıran bir ekonomi, küresel gelişmeleri takip
etmeyen, gelecekte ne olacağını görmeyen, ufku olmayan…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT
KUŞOĞLU (Devamla) – Sayın Başkanım, bir dakika müsaade
eder misiniz.
BAŞKAN
– Sayın Kuşoğlu, bir dakika ilave ediyorum, buyurun.
BÜLENT
KUŞOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim.
Değerli
arkadaşlarım, sonuç olarak bu yaptığımız işi
daha ciddiye almamız gerektiğine inanıyorum. Hem kanun
çıkarma açısından hem de ekonomik krizle mücadele
açısından maalesef gereken hassasiyetin, ciddiyetin
gösterilmediğini görüyorum. Sizler de bunun farkındasınız.
Bu konuda hep beraber Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak üzerimize vebal
düşüyor, görev düşüyor. Hep birlikte bu vazifemizi yerine getirmemiz
lazım.
Bu
vesileyle tekrar yeni döneminizin hayırlı uğurlu
olmasını diliyorum. Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Kuşoğlu.
Değerli
milletvekilleri, teklifin tümü üzerinde gruplar adına son konuşma
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz
Sayın Mehmet Muş’a ait.
Buyurun
Sayın Muş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben de heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, AK PARTİ Grup Başkanımız Sayın Naci
Bostancı ve şahsımın vermiş olduğu Türkiye
Kalkınma Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Teklifi
üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Malumunuz
1 Ekim itibarıyla yeni yasama yılı
açılışımızı gerçekleştirdik. Öncelikle yeni
yasama yılımızın milletimize hayırlar getirmesini
temenni ediyorum. Geçmiş dönemlerde olduğu gibi yine sizlerin ve
bizlerin gayretiyle bu kutlu çatı altında milletimiz için önemli
çalışmalar yapacağımıza yürekten inanıyorum.
Yeni
hükûmet sistemiyle, kanun yapma süreçlerinde her bir milletvekilimizin daha
güçlü ve daha etkin katkı sağlayacağı bir döneme girdik. Bu
konuda tüm milletvekillerimizin kanun yapım sürecindeki
değerlendirmelerini ve eleştirilerini değerli bulduğumuzu
ifade etmek isterim. Yeni yasama yılımızın ilk kanun
görüşmesine şu anda gündemimiz olan Türkiye Kalkınma
Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Teklifi’yle
başlıyoruz. Teklifimiz toplam 12 maddeden oluşmaktadır.
Malumunuz Plan ve Bütçe Komisyonunun değerli üyeleriyle teklifimiz
derinlemesine tartışıldı, Genel Kurula sizlerin huzuruna
geldi.
Bu
kanun teklifiyle temel olarak Türkiye Kalkınma Bankası Anonim
Şirketinin Türkiye'nin büyümesinde ve kalkınmasında daha etkin
bir paydaş hâline gelmesi için yeniden
yapılandırılmasını amaçlamaktayız. Sizlere bu
konuşma içerisinde evvela Türkiye Kalkınma Bankasının
kısa bir tarihinden ve mevcut yapısından bahsedeceğim, daha
sonra bu kanuni değişiklikle amacımızın ne
olduğundan ve nasıl bir banka modeli
oluşturacağımızdan bahsedeceğim. Yine, bu yasa
teklifiyle Türkiye Kalkınma Bankasının bundan sonra hangi
hedefleri, faaliyetleri yürüteceği ve uluslararası kalkınma ve
yatırım bankacılığı modeliyle ilgili
birtakım bilgileri siz değerli milletvekillerimizle
paylaşacağım.
Türkiye
Kalkınma Bankası Anonim Şirketi yurt dışında
çalışan işçilerimizin tasarruflarını
yatırımlara dönüştürmek amacıyla 1975 yılında
Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası -kısa
adı DESİYAB- adıyla ve kanun hükmünde kararnameyle Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığına bağlı bir kuruluş olarak
kurulmuştur. 1988 yılında, diğer bir kanun hükmünde
kararnameyle bankanın unvanı “Türkiye Kalkınma Bankası
Anonim Şirketi”ne dönüştürülmüş ve sanayi sektörünün
yanında diğer sektörlere de finansman desteği sağlama
imkânı getirilmiştir. 1989 yılında Yüksek Planlama Kurulu
kararıyla Türkiye Cumhuriyeti Turizm Bankası Anonim Şirketi
bütün aktif ve pasifleriyle birlikte Türkiye Kalkınma Bankasına
devredilmiş ve turizm sektörüne finansman sağlama imkânı
oluşmuştur. 14/10/1999 tarihinde kabul edilen 4456 sayılı
Kanun’la bankanın kuruluşu
kanunlaştırılmıştır.
Mevcut
durumuyla Türkiye Kalkınma Bankası, özel hukuk hükümlerine tabi ve
anonim şirket şeklinde Türkiye Cumhuriyeti Hazine ve Maliye
Bakanlığının ilgili kuruluşu, bir kalkınma ve
yatırım bankasıdır. Sermayesinin yüzde 99,08’lik payı
Hazineye, yüzde 0,92’lik kısmıysa halka açık olup gerçek ve
tüzel kişilere bağlıdır. Verdiğimiz kanun teklifinin
8’inci maddesiyle 4456 sayılı Türkiye Kalkınma Bankası
Anonim Şirketinin Kuruluşu Hakkında Kanun’un yürürlükten
kaldırılmasını ve 2’nci maddeyle de bankanın özerk bir
yapıya kavuşturulmasını teklif etmiştik. Böylelikle,
bankanın özerk bir yapıya kavuşturulması ve daha etkin
bankacılık için gerekli altyapıyı hazırlamak
amacıyla bankanın merkezi, amacı, kaynakları, sermaye
yapısı, organları, hesapları ve faaliyet konuları ile
kârın dağıtımına ilişkin hususların esas
sözleşmede yer alacağı hüküm altına
alınmıştır.
Değerli
milletvekilleri, 2008 küresel krizi sonrasında küresel ekonomide dengeler
tam anlamıyla oturmamıştır. Para politikasında
normalleşmenin oluşturduğu dengesizlikler ve ticaret
savaşının giderek ivmelenmesi, küresel ekonomiye dair
belirsizlikleri giderek artırmıştır. Bu yönüyle, dünya ve
özellikle Türkiye yeni bir ekonomik süreçten geçmektedir. Yakın zamanda
açıklanan orta vadeli planla yeni ekonomik program anlayışı
benimsenmiş ve yeni ekonomik modelin uygulanması noktasında
güçlü bir irade ortaya konmuştur.
Bu
noktada, kalkınma programlarının en önemli
uygulayıcılarından biri olarak gördüğümüz Türkiye
Kalkınma Bankasının geçmiş pratiklerine bakarak
kalkınma hedeflerine ulaşmada, üzülerek ifade etmem gerekir ki etkin
bir yer almadığını görmekteyiz.
Günümüzde
dünyada yaklaşık olarak 550 adet kalkınma bankası
bulunmaktadır. Bunların 520 tanesi ulusal düzeyde faaliyet
gösterirken geri kalanı ise bölgesel ve global düzeyde faaliyet
göstermektedir. Türkiye’de ise 52 banka içerisinden 13 tanesi kalkınma ve
yatırım bankasıdır. Bunlardan İller Bankası,
Eximbank, Takasbank ve Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketi
olmak üzere 4’ü kamu sermayeli kalkınma bankalarıdır.
2017
yılı sonu itibarıyla Türk bankacılık sektörünün aktif
büyüklüğü 3.253 milyar Türk lirasıdır, kredi büyüklüğü ise
2.112 milyar Türk lirası olarak gerçekleşmiştir. Kalkınma
ve yatırım bankaları toplam bankacılık sektörü içinde
162,7 milyar Türk lirası aktif büyüklükle yüzde 5 paya; 126,7 milyar Türk
lirası kredi büyüklüğüyle de yüzde 6 paya sahiptir. Ayrıca,
aynı dönemde Türkiye Kalkınma Bankası ise 8,98 milyar Türk
lirası aktif büyüklükle bankacılık sektöründe binde 2,7 paya,
kalkınma ve yatırım bankacılığı sektöründe
ise yüzde 5,5 paya sahiptir. Kredi büyüklüğü açısından 6,9
milyarlık payıyla bankacılık sektöründe binde 3,2 paya ve
kalkınma ve yatırım bankacılığı sektöründe
yüzde 5,4 paya sahiptir. Aktif büyüklüğü açısından Türkiye
Kalkınma Bankasına kıyasla Eximbank 9,5 katı, İLBANK
2,8 katı, özel bir kalkınma ve yatırım bankası olan
Türkiye Sınai Kalkınma Bankası ise 3,5 katı; öz kaynak
açısından da benzer şekilde bankaya kıyasla Eximbank 5
katı, İLBANK 13 katı, Türkiye Sınai Kalkınma
Bankası ise 3 katı büyüklüktedir. Normalde diğer kalkınma
ve yatırım bankalarına göre daha kapsayıcı, daha geniş
faaliyet alanına sahip ve Türkiye kalkınmasının öncü
kurumlarından biri olarak gördüğümüz Türkiye Kalkınma
Bankasının daha lokalize faaliyet gösteren bu bankalara
karşı daha güçlü bankacılık verileri olmasını ve
diğer ülkelerin kalkınma bankalarıyla güçlü bir rekabet
içerisinde olmasını beklerdik.
Mevcut
yapısıyla Türkiye Kalkınma Bankasını yurt
dışındaki muadil bankalarla
karşılaştırdığımızda bankanın
istediğimiz seviyelerde olmadığını net olarak
görmekteyiz. Türkiye Kalkınma Bankasına muadil ulusal kalkınma
bankalarının aktif büyüklük oranları, o aktif büyüklüğünün
gayrisafi yurt içi hasılaya oranları Çin’de yüzde 20, Almanya’da
yüzde 15,4; Brezilya’da yüzde 12,7; Kore’de yüzde 16, Rusya’da yüzde 3,7;
Afrika’da yüzde 1,94; Polonya’da yüzde 4 iken Türkiye Kalkınma
Bankasında ise yüzde 0,28’dir.
Aynı
şekilde, Türkiye Kalkınma Bankasına muadil ulusal kalkınma
bankalarının öz kaynak/gayrisafi yurt içi hasıla oranları
Çin’de yüzde 1,56; Almanya’da yüzde 0,94; Brezilya’da yüzde 0,92; Kore’de yüzde
2,05; Rusya’da yüzde 0,43; Güney Afrika’da yüzde 0,75; Polonya’da yüzde 1,1
iken Türkiye Kalkınma Bankasında yüzde 0,04’tür.
Mevcut
hâliyle bankanın hem sermaye ve aktif büyüklük itibarıyla hem de
etkin faaliyet gösterememesi itibarıyla Türkiye’nin kalkınma süreçlerinde
etkin bir rol almadığını görmekteyiz.
Banka
için öngördüğümüz misyon doğrultusunda mevcut kanunun ihtiyaca tam
anlamıyla cevap veremediği aşikârdır. Bu sebeple,
bankanın gelişmiş ülkelerin önde gelen kalkınma ve
yatırım bankalarıyla eş değer etkinlikte hizmet
sunabilmesi için yasal düzenlemenin yapılması gerekliliği
doğmuştur. Yeniden yapılandırma süreciyle, önümüzdeki
dönemlerde kalkınma hedefleri doğrultusunda Türkiye Kalkınma
Bankasının güçlü potansiyelini hayata geçirme arzusu içerisindeyiz.
Dünya
örneklerine baktığımızda, kalkınma bankaları
altyapı, sanayinin geliştirilmesi, bölgesel gelişme, çevrenin
korunması, inovasyon, ihracat ve kurumsal işletmelerin
geliştirilmesi gibi farklı amaçları merkeze alarak ülkelerin
kalkınma perspektiflerine yönelik faaliyet göstermektedirler.
Bizim
bu kanun teklifiyle amacımız gelişmiş ülkelerdeki
kalkınma bankaları standardında bir kalkınma bankası
oluşturmak iken, ne yazık ki birtakım medyada “Yandaşlara
para aktaracaklar.” tezviratlarıyla karşılaştık.
Bakın, buradan açıkça ifade ediyorum: Bu kanun teklifiyle daha güçlü
ve daha etkin hâle gelecek Türkiye Kalkınma Bankası, orta vadeli
programlar ve kalkınma planları çerçevesinde belirlenen sektörlere
yönelik teknik destek ve finansman sağlayan bir yapıya kavuşacaktır.
Tek gayemiz, Türkiye’nin güçlü bir kalkınma hamlesi gerçekleştirmesi
ve Kalkınma Bankasının bu misyonda öncü bir rol üstlenmesidir.
Bu kanun teklifine yönelik bu tip çirkin ithamları Türkiye’nin
kalkınmasını istemeyen bazı çevrelerin sinsi bir algı
operasyonu olarak değerlendirmekteyiz.
Banka,
yeniden yapılandırma süreciyle birlikte gelişmiş
ülkelerdeki kamu sermayeli etkin kalkınma ve yatırım
bankalarında olduğu gibi altyapı, çevre, enerji,
araştırma ve geliştirme yatırımları, sektörel
verimlilik ve rekabeti artıracak yatırımlar, küçük ve orta boy
işletmelere ilişkin finansman uygulamaları, bölgesel
gelişmişlik farklılıklarının giderilmesine
katkı sağlayacak yatırımlar, kalkınma
programlarında belirtilen öncelikli sektörlere yapılacak
yatırımlar, döviz kazandırıcı faaliyetlere
ilişkin yatırımlar ile benzer alanlarda doğrudan veya
diğer bankalar aracılığıyla kredi sağlayarak,
fonlar kurarak, garanti ve risk paylaşım programları
geliştirerek veya diğer kalkınma ve yatırım
bankacılığı araçlarını kullanarak finansman
sağlayabilecek bir yapıya kavuşacaktır. Banka
hâlihazırda yaklaşık 9 milyarlık aktif büyüklüğünün
yüzde 77’sini borç finansmanı olarak kullandırmaktadır.
Kredilerin yüzde 58’i yenilenebilir enerjiye, yüzde 18’i imalat sanayisine,
yüzde 14’ü turizme, yüzde 2’si eğitim ve sağlık sektörlerindeki
yatırımlara ve yüzde 8’i ise KOBİ’lere verilmektedir. Mevcutta
sektörlere yönelik belirli kaynak tahsisi planlaması olmadan verilen borç
finansmanı artık belirlenen kalkınma hedefleri
doğrultusunda sektörlere göre önceliklendirilecektir.
Aynı
şekilde, yeniden yapılandırma süreci kapsamında 5’inci
maddeyle orta ve uzun vadede ülke kalkınmasına olumlu katkılar
sağlayacak stratejik sektör ve yüksek teknoloji yatırımları
için alternatif finansman imkânları sağlaması amacıyla
Türkiye Kalkınma Bankası bünyesinde tüzel kişiliği haiz
Türkiye Kalkınma Fonu kurulmasını teklif ediyoruz. Fonun
çalışma usul ve esasları Türkiye Kalkınma Fonu İç
Tüzüğü’yle oluşturulacaktır.
Fonlar,
kalkınma bankalarının hem faaliyetlerini etkili bir şekilde
yürütmeleri hem de özel sermayeyi teşvik ve katalize ederek piyasayı
yönlendirmek için kullandıkları en temel araçlardır.
Örneğin, Avrupa Yatırım Bankası Grubu girişimcilik ve
inovasyonu desteklemek için Risk Sermayesi Fonu ve KOBİ’lere yönelik
çalışmak üzere banka bünyesi altında Avrupa Yatırım
Fonu kurmuştur.
Banka,
Türkiye Kalkınma Fonu’nun yönetimini kendi içerisinde
oluşturduğu profesyonel bir ekiple ilerletecek olup fonun yönetim
kurulu, yatırım komitesi ve danışma kuruluyla fonun
yönetimi desteklenecektir. Türkiye Kalkınma Fonu’nun bu kanun teklifinde
yer almasının sebebi, birçok gelişmiş ülkede stratejik
olarak gelişmesi istenen sektörlere kalkınma bankalarının
fonlar aracılığıyla uzun vadeli sermaye
yatırımları yaparak hedeflenen ekosistemi desteklemeleridir.
Bir
üst fon olarak kurulacak olan Türkiye Kalkınma Fonu girişim sermaye
fonları, özel şirketlere orta ve uzun vadeli sermaye
yatırımları yapacaklardır. Fonun ve bünyesindeki alt
fonların çalışma usul ve esasları, organları,
işleyiş kuralları, raporlama esasları, fonun denetimi ve
uygulamaya ilişkin diğer hususlar fonun iç tüzüğüyle
belirlenecektir. Her bir alt fon farklı yatırım stratejisine ve
yatırım komitesine sahip olarak kendi portföyünü
oluşturacaktır. Alt fonların yatırım portföyü öz
kaynak veya borca dayalı çeşitli finansal araçları kullanan
Türkiye’de ya da yurt dışında kurulu yatırım
fonlarından ve fonlarla ortak yatırım yöntemi kullanılarak ya
da doğrudan şirketlerden oluşabilecektir. Hem banka
faaliyetleriyle hem de fon yöneticileriyle proje ve finansman
sağlamanın yanında, projenin ilk aşamasından son
aşamasına kadar projenin içinde aktif rol oynayacak bir yapı
oluşturulacaktır.
Verdiğimiz
kanun teklifinin 6’ncı maddesi Türkiye Kalkınma Fonu’na bazı
istisnalar ve muafiyetler getirirken 7’nci maddede Türkiye Kalkınma
Bankasına da bazı istisnalar ve muafiyetler getirmiştir. Bu iki
madde kapsamında bankaya ve fona çeşitli istisna ve muafiyetler
teklif etmemizin maksadı, ticari amaçlı değil ekonomik ve sosyal
kalkınma amaçlı faaliyet yürüttükleri için ilave maliyet ve gider
oluşturacak kalemleri azaltmaktır. Dünyadaki örneklere
baktığımızda, kalkınma bankaları
ağırlıklı olarak kamusal görevler üstlendiklerinden bu
görevlerini yerine getirebilmeleri için bu bankalara çeşitli muafiyet ve
istisnalar ile bazı imtiyazlar tanınmıştır.
Örneğin, Kore Kalkınma Bankası toplam 67 hüküm içeren Kore
Bankacılık Kanunu’nun 20 maddesine tabi değildir. Benzer
şekilde, Almanya Federal Bankası, Federal Almanya Kalkınma
Bankası vergilendirme, bina inşaatları ve kiralaması
konusunda Alman Merkez Bankası Bundesbank’la aynı haklara sahiptir.
Ülkemizde de Eximbank örneğinde olduğu gibi, kurumlar vergisinden
muaftır. Bankada kâr dağıtımı
yapılmamaktadır. Ticaret kanunu hükümleri, AB bankacılık
düzenlemeleri ile birkaç hüküm dışında Alman
Bankacılık Kanunu Federal Almanya Kalkınma Bankasına
uygulanmamaktadır. Az önce burada getirilen eleştiriler
doğrultusunda, aslında dünya örneklerinde var olan uygulamaların
benzerleri de şu an vermiş olduğumuz kanun teklifinde ortaya
konulmuştur.
Son
olarak, 4’üncü madde, geçici madde 1 ve geçici madde 2’de personel rejimine
yönelik değişiklik yapılması teklif edilmiştir.
Bankada Ağustos 2018 itibarıyla 481 kişi Emekli
Sandığına tabi ve 5510 sayılı Kanun’a göre 59
kişi SGK kapsamındadır. SGK’li personelden 34 kişi süreli
sözleşmeli olarak istihdam edilmektedir. Mevcut durumda, bankada
çalışan toplam personelin yüzde 54’ü, 289 kişi hâlihazırda
emekliliğe hak kazanmış durumdadır ve bunların büyük
çoğunluğu 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanunu hükümlerine tabidir. Emekliliği hak
etmiş olan uzman personel sayısı 118 kişi olup bunlardan
111 kişi Emekli Sandığına tabidir. Ağustos 2018 itibarıyla
bankanın genel yaş ortalaması 49’dur. İlgili maddelerle,
banka personelinin İş Kanunu hükümlerine göre istihdam edileceği
ve personel istihdamına ilişkin hususlarda yönetim kuruluna yetki
verileceği düzenlemesi teklif edilmiştir. Bankada belli bir tarihten
sonra 4857 sayılı İş Kanunu hükümlerine tabi olmayan
personel çalışmaması, mevut personelden dileyenlerin Aile,
Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığınca bir kamu
kurumuna atanması ve bu atama işlemi gerçekleşinceye kadar
bankanın ihtiyaç duyduğu uygun işlerde görevlendirilmesi teklif
edilmiştir.
Bankanın
yeniden yapılandırılması amacıyla gerekli olan
geçiş sürecinde hizmetin devamının aksamaması için mevcut
yönetim kurulu başkan ve üyelerinin görevlerinin genel kurulca yenileri
seçilinceye kadar devam etmesi hüküm altına
alınmıştır.
Değerli
milletvekilleri, Komisyon raporunda 3’üncü madde olarak ifade edilen, kanun ya
da Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle bankanın
görevlendirilebileceğiyle ilgili bir madde vardır; buna bazı
eleştiriler getirilmiştir. Bakın, bu 2001 krizinden sonra, kamu
iktisadi teşebbüslerine o dönem hükûmet bir görevlendirme yapmak istiyorsa
kaynağını tahsis etmesi gibi bir zorunluluk getirilmişti.
Çünkü öncesindeki uygulamalarda kaynağı tahsis edilmeden bu
kuruluşlar görevlendirildiği için “görev zararı” diye ifade
ettiğimiz bir durumla karşı karşıya
kalınıyordu. Şu an mevcut, zaten kamu iktisadi
teşebbüslerinde olan bir uygulama burada da 3’üncü madde aracılığıyla
teklif edilmiştir. Yani kaynağı tahsis edilmek suretiyle bankaya
bir görev verilebilir ama bunun kaynağının
oluşturulması gerekmektedir yani cümlenin diğer kısmı
kaynak kısmıyla ilgilidir.
Yine,
karşılıklarla ilgili mesele… Aslında, biz bu meseleyi
Komisyon aşamasında detaylı, enine boyuna
tartıştık fakat aynı madde burada tekrar
tartışmaya açıldığı için ben de birkaç kelam
etmek istiyorum. Kalkınma Bankası “Kalkınma ve Yatırım
Bankası” olarak faaliyetlerine devam edecektir -uzun vadeli kredi verir
bunlar- ve beş ile on yıl arası krediler vereceklerdir. Normal
ticari bankalar daha kısa vadeli krediler vermektedir ve orada belirlenen
süreler vardır; işte, doksan gün kredinin geri dönmesinde bir problem
yaşanırsa bu takibe alınır, bununla alakalı
karşılık ayrılır. Karşılık ayrılan
bir kredinin tekrar karşılıktan çıkartılabilmesi için
belli bir prosedür uygulanır. Dolayısıyla verdiğiniz on
yıllık bir kredide üç ay ödemede sorun
yaşadığınız an buna hemen karşılık
ayırdığınız, takibe aldığınız
zaman bankanın rasyolarında bir sıkıntı
oluşabilir. Nihayetinde bu banka uluslararası fonlardan da istifade
edecektir. Dolayısıyla burada, banka yönetim kurulunun
belirleyeceği oranlara göre, belirleyeceği kıstaslara göre bir
karşılık ayrılacaktır ve bu banka
bağımsız denetime tabi olacaktır. Hem Türkiye Kalkınma
Fonu hem Türkiye Kalkınma Bankası yurt dışına
gittiği zaman, yurt dışından fon toplayacağı
zaman, bu raporlar önemli bir gösterge olacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
MUŞ (Devamla) – Sayın Başkan, toparlıyorum.
BAŞKAN
– Tabii.
MEHMET
MUŞ (Devamla) – Eğer bankanın rasyolarında ya da
karşılıklarında en küçük bir tereddüt oluşursa
uluslararası kuruluşlardan bankaya bir kere fon akışı
sağlanmaz. Her şeyin ötesinde, uluslararası arenaya çıkacak
olan bu bankanın ciddi bir bağımsız denetime tabi
olacağını buradan ifade etmemiz gerekir. Siz hiçbir şey
yapmasanız dahi, fon alacağınız zaman
bağımsız denetim raporunu oraya götürmek zorundasınız
ve karşılıklar noktasında eğer zaten bir probleminiz
varsa oradaki hiçbir kuruluş size finansman sağlamaz. Kaldı ki
aslında, böyle de otokontrol bulunmaktadır.
Bunları,
aslında, biz Komisyonda enine boyuna tartıştık ama tekrar
açıldığı için burada ifade etmek istedim.
Ben,
sabırla dinlediğiniz için tüm Genel Kuruldaki milletvekillerimizi
saygıyla, hürmetle selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Muş.
Değerli
milletvekilleri, teklifin tümü üzerinde gruplar adına sözler
tamamlandı, şimdi şahıslar adına konuşmalara
geçeceğiz.
Şahıslar
adına ilk söz Konya Milletvekilimiz Sayın Abdüllatif Şener’in.
Buyurun
Sayın Şener. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika.
ABDÜLLATİF
ŞENER (Konya) – Sayın Başkan, sayın üyeler; heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün
üzerinde görüşmelerimizin devam ettiği Türkiye Kalkınma
Bankası hakkındaki kanun teklifi, bu kriz ortamında Meclisimize
konuyla ilgili olarak getirilen ilk yasal düzenlemedir.
Hepimizin
kabul etmesi gereken bir gerçek vardır. Bu gerçek, ülkede derin,
ağır bir krizin varlığıdır. Bütün sektörler bu
krizden etkilenmişlerdir ve ayakta kalabilme mücadelesi vermektedirler. Bu
kriz ortamında bazı sorunların giderilmesi amacına yönelik
olarak getirilen bu kanun teklifi maalesef krizin genel olarak önlenmesini veya
etkisinin hafifletilmesini sağlayabilecek bir özelliğe sahip değildir.
Açıkçası bu yasa metnini incelediğimde, bu metnin olsa olsa bu
krizi bir fırsata çevirme niteliği taşıyabileceğini
gördüğümü ifade edebilirim. Neden? Çünkü önce
yaşadığımız ekonomik tablonun
ağırlığına ve derinliğine bakmamız
lazım. Bu ağırlık ve derinlikle bu yasal düzenlemeyi yan
yana getirdiğimizde ikisi arasında ciddi bir irtibatı, bir
bağı göremeyiz. Bildiğiniz gibi, dolar kuru fırladı
ama Türkiye’de ekonomiyi yıllardır dolarkolik hâline getiren bu
Hükûmet ve iktidar nedeniyle pek çok iş adamı batma noktasına
geldi. İş yerleri kapanmaktadır, iş adamları intihar
etmektedir, fabrika yangınları Türkiye’nin dört bir
tarafını sarmıştır ve iflasların ötesinde,
iş yerlerinin kapanmasının ötesinde, bugün piyasada bütün
sektörlerde işçi çıkarmaları vardır; herkes küçülmektedir,
istihdam hacmini daraltmaktadır çünkü gerçekten, bu krizin
ağırlığı ve derinliği, daha önceki krizlerle
kıyaslanmayacak derecede büyüktür.
2001 krizinde bankaların verdiği döviz
kredisi yoktu değerli arkadaşlar ama şu anda, Türk bankacılık
sistemi içerisinde toplam kredilerin yüzde 35’i döviz kredisidir. 2001 krizine
göre ne kadar derin ve ağır bir tabloyla karşı
karşıya olduğumuzun en açık göstergesi budur ancak
piyasanın borçluluğu sadece ülke içerisindeki bankalara
karşı değil, yabancı finans kuruluşlarına,
bankalara karşı da iş
adamları borçlanmış olduğundan, iç ve dış
piyasaya, finans kuruluşlarına piyasaların toplam 360 milyar
dolar civarında borcu vardır. Böylesine derin bir borçluluk
nedeniyle, kur birden fırlayınca doları 2 liradan kredi olarak
alan veya 3 lirayken, bilemediniz, 4 lirayken kredi kullanan bütün iş
adamları, girişimciler hatta küçük esnaf zora girmiştir ve
ekonomiyi dolarkolik hâle getiren bu Hükûmet nedeniyle ekonomi bir
girdabın içerisine girmiştir. İflaslar, işsizlikler, artan
enflasyon, fiyat artışları ülkeyi bir yangın yerine
çevirmiştir. Böylesine derin bir yangın bu ülkedeki bütün sektörleri
etkilemektedir. Sorun sadece iş adamlarının sorunu değildir,
sorun aynı zamanda çiftçinin sorunudur. Bu yüksek fiyat
artışları nedeniyle sorun aynı zamanda tüm tüketicilerin
sorunudur, işsizlerin sorunudur, asgari ücretlilerin sorunudur;
emeklilerin, memurların sorunudur ve aynı zamanda esnafın
sorunudur. Böylesine derin, bütün sektörleri, bütün gelir gruplarını
derinden yaralayan ve yok etmeye yönelmiş olan bu ağır krizin
Hükûmetin açıklamış olduğu birtakım palyatif
önlemlerle, tedbirlerle atlatılması da mümkün değildir.
Önce, Hükûmet krizin olduğunu kabul etmedi; daha
sonra, bu krizin dış kaynaklı olduğunu söyledi. Ama
dış kaynaklı olduğunu söylediği ülkeden bir
şirketle anlaşma yapmak suretiyle kriz
danışmanlığına bu şirketi görevlendirdi.
Çelişki üstüne çelişki. Her gün bir paket açıklanıyor, her
gün bir beyanda bulunuluyor ama açıklanan bu paketlerin ve beyanların
hiçbirinin Türkiye’deki bu ağır sorunu çözmesi mümkün değildir.
Cumhuriyet tarihi boyunca yaşadığımız en
ağır ekonomik kriz şu içine girdiğimiz krizdir. Bunu kabul
etmeden alınacak hiçbir tedbirin sorunu çözmesi mümkün değildir.
Hükûmetin öncelikle “Kriz vardır.” demesi lazım.
İkinci
adım olarak “Evet, bu kriz vardır. Bu krizin sorumlusu biziz ve bu
krizi çözeceğiz.” demesi lazım. Ne varlığını
kabul ediyor ne de sorumluluğu kabul ediyor. Dünyanın hiçbir yerinde,
her şeye yetkili olduğu hâlde, ülkedeki olumsuzluklar nedeniyle
kendisini sorumlu tutmayan bir hükûmeti ne Türkiye görmüştür ne de
dünyanın diğer ülkeleri görmüştür. Siz Hükûmetsiniz. Her geçen
gün yetkinizi artırmayı talep ettiniz. Ne istediyseniz bu halk verdi
ve ülke böylesine cayır cayır yanarken, bütün gelir grupları
yanarken halkın duygularına, düşüncelerine, sorunlarına
sahip çıkmak gerekmektedir ve sorumluluğu da üstlenmek gerekmektedir.
Ama maalesef, sorumluluğunu kabul eden, “Ben sorumluyum.” diyen bir
Hükûmetle karşı karşıya değiliz.
Ve
işte, bakıyoruz, aradan iki ay gibi bir süre geçti. Maalesef,
ekonomiyi krize sokan bu iktidar, kriz ortamında uyguladığı
politikalarla da sürekli yanlış yapmaktadır yani ekonomiyi
yönetememiştir, şu içinde bulunduğumuz krizi de
yönetememektedir. Her gün bir hata, her gün bir yanlış. Daha dün
“enflasyonla mücadele” diye bir paket açıkladılar. Önce krizin
sorumluluğunu dış güçlere yıkan iktidar, Hükûmet dünkü
açıkladığı paketle de esnafa ve piyasaya yıktı
krizin sorumluluğunu. Hayır, bu krizin sorumlusu doğrudan
doğruya Hükûmetin kendisidir, esnaf değildir. Siz ekonomiyi
doğru yapılandırmış olsanız dış
rüzgârlar burada kriz çıkarmaz. O bakımdan, sorumluluğu kabul
etmeniz lazım. Sorumluluk kabul edilmediği takdirde, sürekli kendi
sefasını, lüksünü, ihtişamını artırmakla
meşgul bir iktidarı seyretmekten başka bu Meclis hiçbir şey
yapamaz. Meclisin el birliği yapması lazım, birlikte
oturması, konuşması, tartışması lazım
-partiler arası bir farklılığı bu arada dile getirmeye
de gerek yok- tüm partilerin, Hükûmetin bu işin sorumlusu olduğunu
Hükûmete kabul ettirmesi lazım. Bunu kabul ettirmediğimiz takdirde
iktidar milletvekilleri de burada rahat oturamaz, tüm diğer partilerin
milletvekilleri de rahat oturamaz çünkü caddeye çıktıklarında,
sokağa çıktıklarında, kentlere, kasabalara, köylere
gittiklerinde, hepsi yaşadıkları ıstırap,
sıkıntı içerisinde, milletvekillerini hesaba çekerler.
Milletvekillerinin de Hükûmeti hesaba çekmesi lazım.
Şimdi,
şu paket değerli arkadaşlar… Değişik teknik laflar
edildi, bunların hiçbirine bakmayın, olay basit; sadece Kalkınma
Bankası yeniden yapılandırılıyor, bir fon kuruluyor,
alt fonlar kuruluyor. Bu fonların birtakım şirketlerle
ortaklık kurmasına imkân sağlanıyor, bütün fonlar ve
Kalkınma Bankası işlemleri hemen hemen tüm vergilerden muaf hâle
getiriliyor, teminatlardan muaf hâle getiriliyor, bazı küçük istisnalar
dışında devletin bütün denetim mekanizmalarının
dışına çıkarılıyor ve de personelin…
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Sayıştay denetimi var.
ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Alt fonların yaptığı işlemlerde
Sayıştay denetimi de yoktur.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Var.
ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Onun dışında, Kalkınma
Bankasındaki personelin hepsinin ya emekli olarak çekip gitmesini veya
başka kurumlara gitmesini sağlamaya yönelik maddelerle dolu.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Şener, toparlamanız için bir dakika söz veriyorum.
ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Yani yeniden kuracaklar, çok güvendikleri, emin
bildikleri, sır sahibi insanları yeniden personel olarak istihdam
edecekler, vergiden muaf tutacaklar, denetimden muaf tutacaklar, teminatlardan
muaf tutacaklar ve sonra değirmenin suyu nereden gelecek? Buraya konulacak
para hiç kimsenin derdine deva olmaz, hiçbir sektörü kurtarmaya yetmez.
Koyacakları para 1-2 milyar Türk lirasıdır, bilemediniz 3-5
milyar Türk lirasıdır ve bununla krize yönelik olarak, genele yönelik
olarak en küçük tedbir alınmaz. Bu para, doğrudan doğruya
denetimsiz, kontrolsüz, vergisiz, maliyetleri sıfır, birkaç
kişiye aktarılacak, birkaç kişinin cebine hazine emme basma
tulumba gibi aktarılacak. Bu teklifin başka bir amacı yoktur,
yapabileceği de başka bir şey yoktur ve abartılı
teknik lafların hiçbir gerçekliği yoktur. O bakımdan, her krizde
kazananlar olur, kaybedenler olur; kriz zenginleri olur, krizden batanlar olur;
bu, kriz zenginlerini desteklemek için çıkarılmış bir
metindir.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Şener.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan...
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Muş.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – 60’a göre yerimden pek kısa bir söz talebim
var.
BAŞKAN
– Buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
35.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Konya Milletvekili Abdüllatif
Şener’in 5 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde şahsı
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, banka denetime tabidir.
Devletin denetim sistemi Sayıştay marifetiyle olur.
Sayıştay denetim yapar, raporunu hazırlar, bunlar Türkiye Büyük
Millet Meclisine gelir. Bu kurum, hiçbir suretle Sayıştay denetiminin
dışında değildir. Türkiye Kalkınma Fonu da
Sayıştay denetiminin içindedir. Alt fonlarda şirketleri
destekleme noktasında yapacağı yatırımlarda
bağımsız denetim raporları getirilecektir ve
bağımsız denetim raporları üzerinden yine
Sayıştay denetimi yapılacaktır. Dolayısıyla
burada bir denetim dışına çıkartmak söz konusu
değildir.
Bir
diğeri, ben de bir teklif sahibi olarak, Sayın Şener de
yukarıdaydı, Plan ve Bütçede de tartıştık yani bir
krizi fırsata çevirmek isteyenler var, onlar için çıkartılacak
bir düzenleme gibi lanse etti hadiseyi. Böyle bir şey kesinlikle söz
konusu değil.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Devam edin Sayın Muş, tamamlayın lütfen.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) - Yaptığım konuşmada bankanın
büyütülmeye, yeniden yapılandırılmaya ihtiyaç duyduğunu,
toplam bankacılık sektörü içerisindeki kredi
ağırlığının –bakın, yüzde değil- binde
3,2; küçük... Dolayısıyla biz istiyoruz ki banka, muadillerine göre
hareket edebilsin. Kaldı ki 2001’den sonraki Halk Bankası, Ziraat
Bankası, Vakıfbankı yapılandırma sürecinde bu banka
yapılandırılmadı, dışarıda kaldı, Emlak
Bankası yapılandırıldı. Dolayısıyla
yapılan düzenlemeler aslında onlardan çok bağımsız
düzenlemeler değil, onlara benzer düzenlemeler. Çok geniş
tartışmalar yaptık biz. Dolayısıyla böyle bir ihtiyaç
hissettim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
ABDÜLLATİF
ŞENER (Konya) – Başkan, söz alabilir miyim?
BAŞKAN
– Sayın Şener, buyurun, siz de yerinizden söz istemiştiniz.
36.- Konya
Milletvekili Abdüllatif Şener’in, İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş’un yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ABDÜLLATİF
ŞENER (Konya) – Sayın Başkan, bu kanun teklifini
incelediğiniz zaman pek çok noktasında sürekli, denetimlerin
olmayacağıyla ilgili ifadeler var.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Mesela?
ABDÜLLATİF
ŞENER (Konya) – Yani bankanın üzerindeki tüm kamu denetimleri ortadan
kaldırılmıştır sayılmak suretiyle ve ismen de
sayılmıştır. Burada teklif sahibinin ısrarla söylemeye
çalıştığı, evet, pek çok denetim
kalkmıştır, BDDK’nin, SPK’nin vesaire ama burada
“Sayıştay denetimi devam ediyor.” diyor.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Hangi denetimler Sayın Başkan? “Pek çok
denetim…” Hangi denetimler?
BAŞKAN
– Sayın Muş, lütfen…
ABDÜLLATİF
ŞENER (Konya) – Ama Sayıştay denetimine de sınır
getiriyor. Nasıl bir sınır getiriyor?
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Hangi denetimler, duymak istiyoruz.
ABDÜLLATİF
ŞENER (Konya) – Şirketler ve fonların denetimi, ilgili
mevzuatı uyarınca düzenlenen ve münhasıran Sayıştaya
sunulan rapor üzerinden Sayıştayca…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Şener, ben anladım konuyu. Maddeler üzerindeki
görüşmelerde bunları daha açıklıkla anlatabilirsiniz. 60’a
göre bir dakika söz verdim, tamamlandı ama maddelerde daha
ayrıntılı açıklamanızı bekliyorum.
VIII.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Teklifleri (Devam)
1.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı Ankara Milletvekili Mehmet Naci
Bostancı ile Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş’un Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketi
Hakkında Kanun Teklifi (2/773) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 5) (Devam)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, teklifin
şahıslar adına konuşmalar bölümünde başkaca söz talebi
yok.
Şimdi, sayın milletvekilleri, teklifin
tümü üzerinde yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi
yapılacaktır. Bu sürenin yarısı sorular, yarısı
da cevaplar için kullanılacaktır.
Sorulara başlayalım.
Sayın Özkan…
YÜKSEL
ÖZKAN (Bursa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; emeklilerin
öncelikle ve önemli talepleri: Dövizdeki son yükselişle
ağırlaşan ekonomik koşullar sonucu emekliler can
çekişmektedir. Emekli maaşlarına seyyanen zam
yapılmalıdır. 700 Türk lirasının altında
maaşı olanların olduğunu unutmadan en düşük emekli
maaşı asgari ücretin altında olmamalıdır. İntibak
yasası yeniden düzenlenmelidir. Kalkınmadan pay emeklilere derhâl
uygulanmalıdır. Sağlık alanında uygulanan katkı
ve katılım payına derhâl son verilmelidir. Emeklilikte yaşa
takılanların mağduriyeti derhâl giderilmelidir. İki dinî
bayramda en az asgari ücret kadar iki ikramiye verilmelidir. Emeklilere sendika
kurma ve üye olma hakkı tanınmalıdır.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Gürer…
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Kalkınma
Bankasının mevcut durumunda bazı çalışanların
-kariyer personelinin- mevzuattan kaynaklanan ve geçmişten gelen
problemlerinin geçiş hükümlerinin uygulanması sırasında
daha karmaşık ve çözümsüz hâle gelebileceği, kurumlar arası
nakil sırasında kendi statülerinden kaynaklı özlük
haklarına sahip olmayacakları için emsalleriyle ciddi ücret
farklılığı oluşabileceği ifade edilmektedir. Bu
konuda, çalışanlar bir açıklık beklemektedir. Bankada
istihdam edilmeyerek uzmanlık, yeterlilik ve bilgi birikimleri
açısından kamuya faydalı olabilecekleri kapasitenin çok
altında bir statüyle düz memur olarak havuza gönderilmeleri ve atıl
duruma düşürülmeleri… Hak kaybının ve mağduriyetin
önlenmesi için banka uzmanlarının kariyer uzman olarak değerlendirilmesi
talep edilmektedir. Bu düzenlemede bu durumlar dikkate neden
alınmamıştır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Gaytancıoğlu…
OKAN
GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Getirdiğiniz
kanun teklifiyle Türkiye’yi ekonomik krizden kurtarmak üzere kalkınma
bankacılığını geliştirmek istiyorsunuz. Yasa
teklifinin amacı çok güzel, demek ki ekonomik krizin olduğunu kabul
ediyorsunuz.
Osman
Gazi, Yavuz Sultan Selim gibi döviz bazında geçiş ücreti
imzaladığınız yap-işlet-devret projelerinin bedellerini
Türk lirasına çevirmeyi düşünüyor musunuz?
Tarımda
sürekli ithalatçı politika izliyorsunuz, çiftçiye yönelik bir destekleme
uygulayarak döviz getirici önlemler almayı düşünüyor musunuz?
Katar’dan
uçağı hibe aldığınız söyleniyor ancak elde edilen
bilgi ve belgeler, uçak parasının ödendiği ve bakım için de
bütçeden 100 milyon dolara yakın para çıkacağını
söylüyor. Madem ekonomik kriz var, uçağı geri vermeyi ya da
satmayı düşünüyor musunuz?
BAŞKAN
– Sayın Özen… Yok.
Sayın
Barut…
AYHAN
BARUT (Adana) – Sayın Başkan, ülkemizde asgari ücretlinin, emeklinin,
esnafın, sanayicinin, üreticinin, emeklilikte yaşa
takılanların, mevsimlik tarım işçilerinin çözüm bekleyen
sorunları olduğu gibi, Doğu Karadeniz Bölgemizde altı ay
çalışıp on iki ay ev geçindirmeye çalışan 9.500 ÇAYKUR
mevsimlik işçisi vardır. ÇAYKUR mevsimlik işçilerinin altı
ay işli, altı ay işsiz kalmaları en çok aile içi
huzursuzlukla, geleceğinden endişe duyan çocukları ve kahrı
çeken kadınlarımızı çaresiz bırakmaktadır.
Yetkililere sorarım: Bu emekçilerimizin yılın altı ayı
çalışıp 7 bin iş gününü doldurma şansları var
mıdır? Aldıkları maaşla ev geçindiremeyen bu
insanlarımızın emekli olmasını beklemek bir mucizeyi
beklemek değilse nedir? ÇAYKUR mevsimlik işçilerinin boş
kaldığı yılın diğer yarısında
diğer kamu kurum ve kuruluşlarında bulunan teknik, şoför,
eksper, aşçılık gibi alanlarda değerlendirilmeleri
sağlanamaz mı? Ülke ekonomisine maliyeti 32 milyar doları bulan
Suriyeli vatandaşlara para varken 9.500 kişinin…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Tanal…
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Değerli Başkan.
Bu
teklifin 6’ncı maddesinin (1)’inci fıkrasında açık ve net
“6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu ile bu Kanun uyarınca
yürürlüğe konulan ikincil mevzuata tabi değildir.” diyor, bir.
İki: (3)’üncü fıkrası aynı şekilde, gelir ve kurumlar
vergisinden muaftır diyor. Bu muafiyet olması nedeniyle vergi
müfettişleri de bunu denetleyemeyecek çünkü vergiden muaf. (4)’üncü
fıkraya baktığımız zaman, Bankacılık Kanunu
düzenlemesindeki denetimlerden muaf deniliyor. (5)’inci fıkraya
baktığımız zaman, sadece bankanın vermiş
olduğu raporla Sayıştay denetleyebilir diyor. Yani
bağımsız olarak bunu denetleyemez ve bu anlamda “Denetler.”
diyen kanun teklifi sahibi arkadaşımız gelsin, bizi ikna etsin.
Yani
bunu tüm milletvekillerinin ve kamuoyunun vicdanına bırakıyorum
ben.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Aydoğan…
TURAN
AYDOĞAN (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkanım.
Sayın
Cumhurbaşkanı Cumhurbaşkanlığı politika
kurullarına 76 kişi atadı. Bu kişilerin ekonomiden
dış politikaya kadar birçok alanda Türkiye'nin temel
politikalarını belirleyeceği iddiası var. Bir
kısmının iktidara yakın olmak dışında bir
yeterliliği olmayan, iktidar partisindeki görevleri önceki dönemlerde
bitmiş hatta bazıları hakkında FETÖ’cü olduğu
iddiası bulunan kişilerin ülkenin temel politikalarını
nasıl belirleyeceği şüphe konusudur.
Meclisin
artık politika belirlemesinin istenmediği kesindir. Halk
tarafından seçilmiş vekillerin oluşturduğu Meclis ve Meclis
komisyonlarının yerine, tek kişinin üyelerini belirlediği
yandaş kurullar tarafından temel politikaların belirlendiği
rejime “demokrasi” demenin de güç olacağı açıktır.
Bizler
Mecliste politika üretmeye devam edeceğiz. Demokrasi
arayışına ilişkin çabalarımızı da
sürdüreceğiz.
Teşekkürler
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Sayın Tutdere…
ABDURRAHMAN
TUTDERE (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Dönemin
Bakanı Sayın Veysel Eroğlu tarafından Adıyaman’da
kamuoyuna açıklanan ve 2 Aralık 2018 tarihinde bitirilmesi hedeflenen
Eğriçay Projesi, diğer adıyla Vadiyaman Projesi’ne bugüne kadar
kazma dahi vurulmamıştır.
Buradan
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne ve ilgili bakanlığa
hatırlatmak isterim. Vadiyaman Projesi’ne ne oldu? Bugüne kadar bu proje
neden yapılmadı? Adıyaman’a Eğriçay’dan çevreye
yayılan kokular ne zaman sonlandırılacak? Bu kokular ne zaman bitirilecek?
BAŞKAN
– Sayın Ceylan…
ÖZGÜR
CEYLAN (Çanakkale) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ülkemiz
çok derin bir krizden geçmektedir. Açıklanan orta vadeli plan ve
enflasyonla mücadele programı sorunları çözmekten çok uzaktır.
İktidar McKinsey olayında görüldüğü gibi
şaşkınlık içerisinde ve savrulmaktadır.
Kalkınma
Bankasının yapısında yapılmak istenen bu
değişiklik de halkın gerçeklerinden uzaktır. Bu kanun,
panik içerisinde, krizden çıkış için para bulmak adına Türk
varlıklarını yabancı yatırımcılara gerçek
değerinin altında ve hızlı bir şekilde satmak için mi
yapılmaktadır? Apar topar Meclise getirilen bu değişiklik
yeterince düşünülmüş müdür? McKinsey vakasında
yaşandığı gibi, bu kanunu geçirirseniz AKP Genel
Başkanı tarafından yarın cehaletle ve ihanetle
suçlanmayacağınızdan emin misiniz?
Saygılarımla.
BAŞKAN
– Sayın Girgin…
SÜLEYMAN
GİRGİN (Muğla) – Sayın Başkan, kamu kurumlarında
çeşitli unvanlarda teknisyen yardımcısı, hizmetli,
aşçı ve benzeri gibi görev yapan 111 bin yardımcı hizmetler
sınıfı personeli bulundukları sınıftan
kaynaklı olarak birçok maddi ve manevi mağduriyet
yaşadıklarından hizmet sınıflarının
değiştirilmesi suretiyle bu mağduriyetlerinin giderilmesini beklemektedirler.
Bilindiği gibi 2005 yılında memur sendikaları ile Hükûmet
arasında imzalanan toplu görüşme mutabakat metninde
“Yardımcı hizmetler sınıfında
çalışanların öğrenim durumlarına göre, bir defaya
mahsus olmak üzere sınavsız atanmalarının sağlanması
için çalışma yapılacağı” kararının yer
alması, yardımcı hizmetler sınıfı personelinin
sınıf değişikliğine ilişkin beklentisini daha da
artırmıştır. Yardımcı hizmetler
sınıfı kapsamındaki kadro unvanlarında görev yapan
devlet memurları bulundukları hizmet sınıfından
kaynaklı olarak birçok sorun yaşamaktadırlar. Yaşanan
sorunları sıralayacak olursak; görevde yükselme sorunu
yaşamaktadırlar, maaş ve emeklilik hakları
bakımından sorun yaşamaktadırlar, görev tanımları
bakımından sorun yaşamaktadırlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Koncuk…
İSMAİL
KONCUK (Adana) – Sayın Başkanım, bildiğiniz gibi Adana,
Çukurova gibi mümbit bir ova üzerinde kurulmuş olmasına rağmen
işsizlikte Türkiye’nin önde gelen kentlerinden biri hâline geldi. 1 milyon
200 bin hektar alan Adana’da ya kullanılamaz, ekilemez ya da ekilmesi
mümkün olmayan arazi durumuna düştü. Köylerimizdeki nüfus 2007’de yüzde 38
oranındayken aradan geçen süre içerisinde yüzde 12’ye kadar düştü.
Düşünebiliyor musunuz, Adana gibi mümbit bir arazide kurulmuş bir
ilde köylerdeki nüfusun oranı yüzde 12’ye düşmüş. Yani
çiftçilerimiz âdeta çiftçilik yapmaktan kaçar hâle gelmişler.
Dolayısıyla Adana’nın da, eskinin ağalarının,
beylerinin şehri olan Adana’nın da ne hâle geldiğinin
bilinmesini istiyoruz.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Değerli
komisyon üyeleri, cevap işlemine başlıyoruz.
Buyurun.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle,
bu personele ilişkin bir bilgiyi paylaşmak istiyorum. Personelin
özlük haklarına ilişkin düzenleme, teklifin geçici 1’inci maddesinde
yapılmakta ve 1/1/2021 tarihinden itibaren de personelin
tamamının yani 4857 hükümlerine, İş Kanunu hükümlerine tabi
personel çalıştırılması öngörülmektedir. Diğer
ilgili mevzuat uyarınca istihdam edilen personelin ise nakil ve devrine
ilişkin olarak düzenlemeler de yapmış olduğumuz
düzenlemenin içerisinde vardır ve personelin bu noktada mağduriyet
yaşamasına neden olacak herhangi bir boşluk
bulunmamaktadır.
Sayın
Tanal’ın da gündeme getirmiş olduğu kariyer uzmanlıkla
ilgili konu ise şudur: Bu arkadaşlarımız mesleğe
başlarken ihtisas personeli olarak mesleğe başladı ve
burada bir kariyer uzmanlık söz konusu değildi. Şimdi
kendilerine tabii ki iki seçenek sunuluyor: Bunlardan bir tanesi, İş
Kanunu’na tabi olarak bankada işe devam etmeleri ve banka yönetiminin de
genel olarak arzu ettiği konu budur çünkü banka, faaliyetlerine öncelikli
olarak mevcut personeliyle birlikte devam etmek istiyor. Ama burada kalıp,
ki bugün diyelim 7 bin lira civarında ücret alıyorsa burada bir
ihtisas personeli, yeni düzenlemeyle piyasa şartlarına göre banka
bunlarla yeniden anlaşma yaptığında bu rakam çok daha
yukarılara gidecek. Burada bir tercih var. Ama arkadaşların
başlangıçta, işe girişte de uzman olarak girmedikleri bir
noktada, bir kariyer uzmanlığına geçişle kendi içerisinde
de bir adaletsizlik oluşması noktasında bir talebi vardır.
Bunu da karşılamak mümkün değildir.
Tabii,
Kalkınma Bankasında neden bu düzenlemeye ihtiyaç olduğu
noktasında birtakım değerlendirmeler var ama şunu
söyleyeyim: Dünyada yatırım ve kalkınma bankaları,
ülkelerin altyapı, sanayinin geliştirilmesi, bölgesel gelişme,
çevrenin korunması, inovasyon, ihracat ve kurumsal işletmelerin
geliştirilmesi gibi farklı amaçları merkeze alarak kalkınma
perspektiflerine yönelik olarak faaliyet gösteriyorlar.
4456
sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten bugüne ülkemiz
ve dünyadaki bankacılık sisteminde ve anlayışında
meydana gelen gelişmeler ve bankanın stratejik hedeflerindeki değişiklikler
doğrultusunda mevcut kanunun mutlak surette yeniden düzenlenmesi
ihtiyacı vardı. Bu sebeple bankanın, gelişmiş
ülkelerin önde gelen kalkınma ve yatırım bankalarıyla
muadil nitelikte etkin hizmet sunabilmesi için bir düzenlemeye
gidilmiştir, onun dışında başka bir şey yoktur.
Bankanın
altında oluşturulan fonlarla ilgili olarak da temel amaç, burada
fikriniz var ama bu fikri hayata geçirmek için gerekli sermayeye
ulaşamıyorsunuz. Banka, fonlar aracılığıyla da,
katılım fonları aracılığıyla da bu tarz
inovatif, AR-GE’ye dayalı fikirlerin ülkemizde hayata geçirilmesi
noktasında bir ortak olarak sermaye desteği sağlayacaktır
ve sonrasında da, iş gerçekleştirildikten sonra da belli bir
süreç içerisinde bu şirketlerden çıkmayı planlamaktadır.
Şunu
söylemek istiyorum: Burada en önemli konulardan bir tanesi, itirazlardan bir
tanesi denetimle ilgili husustu. Net bir şekilde altını çizmek
lazım: Banka Sayıştayın denetimindedir. Sanki burada
Sayıştay denetimi yokmuş gibi bir algı yaratılmaya
çalışılıyor. Banka Sayıştayın
denetimindedir. Fon Sayıştayın denetimindedir. Sadece fonun
iştirak etmiş olduğu bu tarz şirketler ve
yatırımlar, bütün dünyada olması gerektiği gibi
bağımsız dış denetim şirketleri tarafından
denetlenecektir. Fakat burada kamunun denetiminin de devreye girmesi için,
hisse oranına bakılmaksızın bu iştiraklerin
tamamına bağımsız dış denetim
raporlarının üzerinden Sayıştayın denetim yapması
ve bu Sayıştayın yapmış olduğu denetim
raporlarının da Meclise ve dolayısıyla da Meclis
Başkanlığı üzerinden Plan ve Bütçe Komisyonumuza
gönderilmesi öngörülmektedir. O yüzden de Sayıştay denetimi
yokmuş algısı yaratmak, maalesef, yanlıştan başka
hiçbir şey değil.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Raporlarla sınırlı Başkan,
raporlarla.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Aynı şekilde mesela “Kurumlar vergisine tabi değil.”
denildi, hayır, banka kurumlar vergisine tabidir.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – E, yazıyor.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Orada kurumlar vergisine tabi olmayan fondur, bu ikisini birbirine
karıştırmamak lazım.
Türkiye
Kalkınma Bankasına sağlanan istisna ve muafiyetler
eleştirildi fakat bunlarla fonun etkin kullanımı, kaynak temin
etmesi ve bankanın ulusal ve uluslararası piyasalarda rekabetçi bir
yapıya kavuşturulması hedeflenmektedir.
Türkiye
Kalkınma Bankasına tanınan istisna ve muafiyetlerin benzerleri
diğer kamu bankaları olan Ziraat Bankası, Eximbank, Halkbank,
Vakıfbank ve Emlak Bankasına da tanınmıştır. Kamu
bankalarına tanınan bu ayrıcalıklar, ülkemizin
yatırım ve kalkınma hedeflerinin gerçekleştirilmesinde
Kalkınma Bankası açısından da büyük önem arz etmektedir.
Söz konusu muafiyetlere ilişkin, isteniyorsa, arkadaşlarımıza
hangi bankalar hangi muafiyetlerden faydalanıyorlar, soru-cevap
işlemi sonrası ara verdiğimizde bu listeleri de kendilerine
takdim edebiliriz.
Efendim,
evet, burada ben bir bakayım başka söylemem gereken, sizin
itirazlarınız var mı.
Sorularınıza
devam edebilirsiniz, buyurun.
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) – Onu Başkan takdir eder.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Süre var ya efendim.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Onu Başkan takdir eder.
BAŞKAN
– Sayın Başkan… Sayın Başkan…
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Ben ne bileyim, Başkan Sayın Mahmut Tanal’ın
takdirine uyduğu için bu sefer de benim takdirime uyar.
BAŞKAN
– Sayın Başkan…
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) – Başkan alışmış
Başkanlığa da burada bir Başkan var.
BAŞKAN
– Sayın Başkan, siz konuşma hakkınızı
kullandınız mı, on dakikalık süreniz vardı? Eğer
bıraktıysanız ben devam ederim arkadaşlarımla.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Sayın Başkan, şöyle: Ben direkt teklife
ilişkin, komisyon raporuna ilişkin gelen soruları
cevaplandırdım.
BAŞKAN
– O zaman ben devam edeyim arkadaşlarımın sorularına.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Onun dışında Hükûmete yönelik sorular var, onlara
cevap vermeyeceğim.
BAŞKAN
– Peki.
Değerli
arkadaşlarım, kalan süreye sayın milletvekillerinin
sorularıyla devam edelim.
Sayın
Tığlı…
NECATİ
TIĞLI (Giresun) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Kanunun
7’nci maddesinde bankanın kredilerinin 5411 sayılı
Bankacılık Kanunu’nun Karşılıklar Yönetmeliği
esasları dışında tutulacak olması, verilen
yatırım kredilerinin vadelerinde ödenmemesi hâlinde banka yönetimine
keyfî davranma serbestisi sağlamaktadır. Bu çok sakıncalı
olup bankacılık ilkeleriyle bağdaşmamaktadır. Böyle
bir durumda, bankanın kullandırdığı kredilerde firmaya
göre keyfî davranış uygulamasının önü açılmak mı
istenmektedir?
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Sayın Sümer… Yok.
Sayın
Şimşek…
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın
Başkan, üniversite sınav sonuçları açıklanmış ve
Kredi ve Yurtlar Kurumuna öğrencilerin bir kısmı
yerleştirilmiştir. Yalnız, binlerce öğrenci açıkta
kalmıştır. Her gün yüzlerce öğrenci bizleri arayıp
yurt konusunda yardımcı olup olamayacağımızı sormaktadır.
Devletin birçok kurumunun misafirhanesi veya birçok kurumun buna benzer
tesisleri bulunmaktadır öğretmenevleri, polisevleri gibi. Gerekirse
bu süre içerisinde gerekli tedbirlerin alınarak bu kurumlara ait
tesislerin öğrencilerin hizmetine sunulmasını -inanın,
kayıt yaptırmasına rağmen çocuklarını okula
gönderemeyen aileler var- veya bununla ilgili bazı yerlerde gerekirse
otellerin kiralanarak bedellerinin Kredi ve Yurtlar Kurumu tarafından
ödenmesini talep ediyorum. Meclisten bununla ilgili karar alınarak Kredi
ve Yurtlar Kurumuna ödenek aktarılmasını talep ediyorum.
BAŞKAN
– Sayın Bilgiç, buyurun.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Karşılıklarla
ilgili olarak “Hiç karşılık ayrılmıyor.” gibi bir
algının olması da doğru değil. Burada bir muafiyet
var, doğrudur ancak muafiyet, Türkiye Kalkınma Bankasının
kredilere hiç karşılık ayırmayacağı anlamına
da gelmemektedir. Sadece, ayrılacak karşılık oranı ve
süreler konusunda banka yönetim kuruluna yetki verilmektedir. Aynı
şekilde, kanun teklifiyle, banka tarafından ayrılan
karşılıklar için 5411 sayılı Bankacılık
Kanunu’nun 53’üncü maddesinin 2’nci fıkrasında yer alan vergi
istisnası imkânı da bankaya sağlanmıştır. Uzun
vadeli krediler ile kısa vadeli kredilerin sınıflandırılmasında
farklılıkların olmaması, on yıl daha uzun vadeli bir
kredinin bir tek taksitinin doksan gün gecikmesi nedeniyle tüm kredinin “donuk
alacak” olarak sınıflandırılması ihtimali
yatırımcıları da darboğaza sokmaktadır. Bu
istisnayla yatırımların kısa vadeli ödeme güçlüğü
nedeniyle olumsuz etkilenmesinin de önüne geçilmesi planlanmaktadır. Zaten
burada da bankanın bütün kayıtları da her üç ayda bir hem
uluslararası bir bağımsız denetim firması
tarafından denetlenecek hem de BDDK ve Sayıştay denetimlerine de
tabidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Bir dakika daha verebilirim Sayın Bilgiç. Sözlerinizi
tamamlarsanız…
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Tabii ki, teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ayrıca,
BDDK’nin karşılıklara ilişkin mevzuatı yanında,
BDDK’nin diğer düzenlemelerinin de halka açık olması nedeniyle
SPK mevzuatına ve ulusal ve uluslararası muhasebe standartlarına
da banka uygun davranmak zorundadır. Banka BDDK’nin belirlediği
formatta hazırladığı raporlar dışında UFRS
yani Uluslararası Finansal Raporlama Standartlarına da uygun finansal
raporlar da hazırlayacaktır.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Çok teşekkür ediyorum Başkan.
Sadece
şunu söyleyeyim: Bu kredi kullanımları da Eximbank ve İller
Bankasında da aynı şekilde uygulanmaktadır.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim, sağ olun.
Sayın
milletvekilleri, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylamaya geçmeden önce bir yoklama talebi bulunmaktadır, bir
önergeyle bildirdiler. Yoklama talebi için arkadaşlarımızın
isimlerini okuyarak tespitlerini de yapacağım.
Sayın
Özel? Burada.
Sayın
Adıgüzel? Burada.
Sayın
Gaytancıoğlu? Burada.
Sayın
Barut? Burada.
Sayın
Kaya? Burada.
Sayın
Tanal? Burada.
Sayın
Aydoğan? Burada.
Sayın
Hürriyet? Burada.
Sayın
Bülbül? Burada.
Sayın
Ünver? Burada.
Sayın
Girgin? Burada.
Sayın
Karabat? Burada.
Sayın
Tığlı? Burada.
Sayın
Kaboğlu? Burada.
Sayın
Özdemir? Burada.
Sayın
Tutdere? Burada.
Sayın
Kayışoğlu? Burada.
Sayın
Bakırlıoğlu? Burada.
Sayın
Baltacı? Burada.
Sayın
Süllü? Burada.
Evet,
20 sayısı bulundu.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN
– Değerli arkadaşlarım, yoklama talebini yerine getiriyorum.
Elektronik cihazla yapacağımız yoklama talebinde üç
dakikalık süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklamaya başlandı)
BAŞKAN
– Değerli milletvekilleri, elektronik cihaza giremeyen üyelerimizin pusula
gönderme durumları söz konusu olabilir ancak kimse de salondan
ayrılmasın. Pusula getiren milletvekillerimizin sadece kâtip üyelere
kendilerini tanıtarak pusulalarını vermelerini rica ediyorum ve
kimse salondan ayrılmasın. Bu pusulaların her biri tek tek
kontrol edilecektir.
(Elektronik
cihazla yoklamaya devam edildi)
BAŞKAN
– Değerli milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime
on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.49
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.13
BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya),
İsmail OK (Balıkesir)
----- 0 -----
BAŞKAN
– Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6’ncı
Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN
- 5 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin maddelerine geçilmesinin
oylamasında toplantı yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi,
yoklama işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama
için üç dakika süre veriyorum, yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklamaya başlandı)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, elektronik sisteme giremeyen milletvekili
arkadaşlarımızın pusula göndermeleri mümkündür. Ancak
pusula gönderen arkadaşlarımızın hiçbiri salondan
ayrılmasın, her biri hakkında tekrar yoklama yapacağız
ve tutanağı öyle tutacağız.
(Elektronik
cihazla yoklamaya devam edildi)
BAŞKAN
– Değerli milletvekilleri, toplantı yeter sayısı
vardır.
VIII.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
A) Kanun
Teklifleri (Devam)
1.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı Ankara Milletvekili Mehmet Naci
Bostancı ile Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş’un Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketi
Hakkında Kanun Teklifi (2/773) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 5) (Devam)
BAŞKAN
– Teklifin maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Değerli
milletvekilleri…
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Tanal, özür dilerim, ben görmedim sizi.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Değerli Başkanım, teşekkür ederim.
Biraz
önce yoklamaya geçtik, Milliyetçi Hareket Partisine güvenerek AK PARTİ
milletvekilleri Genel Kurula gelmiyorlar. Yani Milliyetçi Hareket Partisi AK
PARTİ’nin bu eksiğini gediğini nereye kadar kapatacak?
FUAT
KÖKTAŞ (Samsun) – Ya, sana ne, sana ne!
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Şimdi oylamaya girdiler, toplantı yeter
sayısı var yani on beş dakikamızı aldılar. (AK
PARTİ ve MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, kanun
teklifinin görüşülmesine devam ediyoruz.
Komisyon? Yerinde.
Şimdi kanun teklifinin birinci bölümünün
görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ila 5’inci maddeleri
kapsamaktadır.
Şimdi birinci bölüm üzerinde söz isteyen
değerli milletvekillerimize söz vereceğim.
Değerli milletvekilleri, birinci bölümde
İYİ PARTİ Grubu adına Bursa Milletvekilimiz Sayın
İsmail Tatlıoğlu söz istemiştir.
Buyurun Sayın Tatlıoğlu.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin çok saygıdeğer mensupları; hepinizi
şahsım ve partim adına saygıyla selamlıyorum.
Bugün
Sayın Bostancı ve Sayın Muş’un Türkiye Kalkınma
Bankasının, Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankasına
dönüşümüyle ilgili kanun teklifinin maddelerini görüşüyoruz. Ama
bugün renkli bir gündü ve bugünün 10 Ekim olması vesilesiyle bir iki
konuya hemen değinmek istiyorum: Kerbelâ’yı, 2015
Ankarasını ve de son dönemlerin mütefekkiri Nevzat Kösoğlu’nu rahmetle
anıyoruz.
Aslında
bugün şöyle bir şey de var: AK PARTİ sanki Türkiye Büyük Millet
Meclisini protesto ediyor gibi geldi. Gerçekten, baktım ben gün içinde,
Milliyetçi Hareket Partisi sözcüsü konuşurken teklifin sahipleri yok, AK
PARTİ sıralarında 19 kişi var, HDP konuşurken 26, CHP
konuşurken 34 kişi.
Esasında
konuya verilen, atfedilen önemle beraber bir algı da var, şöyle bir
algı var: Bence ne AK PARTİ ne de muhalefet Parlamentoda AK
PARTİ’nin çoğunluk olmadığının farkında
değil. O nedenle, iyiyi yapmaya, kötüyü engellemeye bu Parlamentonun gücü
yeter. Parlamentoyu tek başına 1’inci parti üzerinden
sorgulamanın çok doğru olmadığı kanaatindeyim.
Şimdi,
Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası dönüşümü,
esasında 1975 yılında kurulmuş, sonra 1988
yılında Kalkınma Bankasına dönüşmüş ve bugün de
Yatırım Bankasına dönüştürülen bir bankayı
konuşuyoruz. Bu cihetle doğru tespit şudur, şahsi
kanaatimiz ve partimizin kanaati: Türkiye’nin bir yatırım
bankasına ihtiyacı vardır. Böyle düşünülmüştür,
zamanında böyle dönüştürülmüştür ama işlevsiz hâle
getirilmiştir. Banka bugün 500 milyon lira sermayeli ve ödenmiş
sermayesinin 12 katı kredi hacmiyle çok da işlevli bir banka
değildir. Esasında Türkiye gibi ülkelerin kalkınmadan ziyade
yatırım bankacılığı üzerinden sektörlerine destek
vermesi çok önemlidir. Geçmiş dönemlerde Sayın Erdoğan’ın
da gündeme getirdiği faiz tartışmaları esasında
yatırım bankacılığıyla ilgilidir.
Yatırımların uygun finansmanı yatırım
bankacılığıyla olur ve bu cihetle bu bankaya muafiyetler
tanınması, vergi muafiyeti tanınması,
karşılıkların ayrılmaması, maliyetlerin
düşük hesaplanması ucuz kredi açısından çok doğru bir
tutumdur ve bu, doğru bir yaklaşımdır.
Ancak
kanunun başlangıç maddelerine baktığımızda çok
açık söylemek gerekirse şöyle bir şey var: Kanun sahipleri
bizden bir uçak satın alma izni istiyor ama bu uçağın kargo
uçağı mı, yolcu uçağı mı olduğu yok bu
metinde. Bu uçağın kaç kişilik yolcu
taşıyacağı, uzak mesafeye mi gideceği yoksa kısa
mesafeye mi yolculuk yapacağı, ne tip bir uçak olduğu konusunda
hiçbir bilgi yok. Mesela, bu bankanın sermaye miktarı yok ve
sermayenin nereden karşılanacağı da yok. Muhtemeldir ve
eğer öyle olursa, İşsizlik Fonu’ndan aktarımlar söz konusu
olursa -çok samimiyetle söylüyorum- Türkiye 1980’ler ve 1990’lardan sonra
ikinci defa tasarruf atağında kendi vatandaşlarını
mağdur etmiş olur. Zaten 110 milyar liralık İşsizlik
Sigortası Fonu’nun 10 milyar, 11 milyar civarı maalesef kamu
finansmanı için, bankaların finansmanı için kullanıldı
ve bu, piyasa faiz haddinin çok daha altında bir faiz geliriyle
kullanıldı. Bu nedenle, insanlarımızın ümit
bağladığı tasarruf fonlarını ve
İşsizlik Fonu’nu ve benzeri fonları yine kamu harcamaları
içerisinde çarçur etmenin ciddi bir sıkıntısını
yaşayabiliriz. Ayrıca, maddelerde bunun
Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kalkınma planı,
stratejik planlar doğrultusunda kaynak yapılacağından
bahsediliyor.
Çok
değerli arkadaşlar, bu kanun teklifine
baktığınızda, ilk başında biz de Plan ve Bütçe
Komisyonunda tartışmaya başladığımızdan
itibaren şöyle görüyoruz ve bunu diğer kanunlarda da böyle gördük:
Şimdi, Türkiye’de yeni olarak AK PARTİ-MHP ittifakı
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçti, evet ancak yeni
sistemin işleyişinde çok ciddi sıkıntı var. Zaten
Türkiye'nin, Parlamentonun kanun yapma kalitesi düşük, bu çok daha fazla
düşüyor. Bakın, bu kanun teklifi geldi, bu görüşülürken kanun
teklifini verenler 4 ayrı değişiklik önergesi verdiler. Bu
nedenle, hızlı ve aceleci tavrımız nedeniyle kötü bir kanun
yapma sürecindeyiz. Bunun bize şöyle bir yükü olur, hepinizin buradan
dikkatini çekmek istiyorum: Eğer biz kanun yapma sürecinde Parlamentoya
saygın davranmazsak parlamenterler olarak bürokrasinin
nobranlığına maruz kalırız ve yürütmeye daha
yakın olan bürokratlar siyasete ve parlamenterlere gerçekten nobran
davranırlar ve bir gün buraya hizmetlilerini gönderip “Bu kanunu bir
bitir, gel.” diyebilirler. Bakın, Komisyonda olan bürokratlar bugün burada
yok ve ne yazık ki -Sayın Muş’a teşekkür ederim, o geldi,
Sayın Bostancı da geldi şimdi ama- uzun görüşmeler
sırasında kanun teklifinin sahipleri yok burada. Bunun
saygınlıkla ilgili olduğunu düşünüyorum.
Şimdi,
diğer yandan, “Bu kalkınma planı ve stratejik planlar
doğrultusunda kaynak tahsisi yapılacak.” diyor ama şunu görmemiz
lazım: Türkiye'de yaklaşık üç yıldır orta vadeli
planda ve mali planda ve Merkez Bankası hedeflerinde ve bir on
yıldır kalkınma planlarında gerçeklik bitmiştir. Hele
Merkez Bankasının sanki yazılımı var, enflasyon hedefi
yüzde 5. Yıl 2015, yüzde 5; yıl 2016, yüzde 5; yıl 2017, yüzde
5. Yani sadece yılı değiştiriyorlar ve biz bunu
sorgulamıyoruz. İşte, Parlamento burada, bizden öncekiler de
burada. Bunu sorgulayabildiniz mi? Bunun maliyetinin ekonomiye ne olduğunu
görebildik mi? Göremedik. Ekonomiyi konuşmayı çok özlemişiz ve konuşuyoruz.
Çok net bir gösterge belirtmek istiyorum ekonomide: Lütfen iki yıllık
tahvil faizlerini takip edin, ekonominin bütün röntgeni buradadır, yüzde
27. Biraz önce Sayın Durmuş bir krediden söz etti. Bir bankanın
uluslararası sendikasyon için çıktığı, kredi almak
için çıktığı piyasadan yüzde 12,5’la kredi
aldığını söyledi, bu bir felaket.
Bakın,
2001’de Türkiye Cumhuriyeti, New York Borsasından yüzde 11’le
borçlandı, New York Borsasında yüzde 11’le tahvil sattı. Bugün
yüzde 11’in üzerinde bir faizle kredi alan bir Türkiye var. Yani döviz
dengelenir bir şekilde, fiyatlar dengelenir bir şekilde ama faiz
eritir, bütün kazanç, birikimlerimizi götürür; götürdü zaten, 6.800 dolara
düştük fert başına millî gelir olarak. Bu fakirleşmenin
nedeni var, bu bir sonuç. Bu sonuç nereden kaynaklanıyor? İnanın
bugün bu kanunların yapımına karşı gösterdiğimiz
duyarlılık işte bunun bir nedenidir. Şu Parlamentoya,
şu Parlamentonun yaptıklarına, bu görev, bu fonksiyonlara bizim
sahip çıkmamız lazım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Tatlıoğlu, sözlerimizi toparlayalım isterseniz.
İSMAİL
TATLIOĞLU (Devamla) – Toparlıyorum.
BAŞKAN
- Bir dakika veriyorum.
Buyurun.
İSMAİL
TATLIOĞLU (Devamla) – Bir kere, bakın, dedim ki… Milliyetçi Hareket
Partisinin sayın grup başkan vekili enflasyonla ilgili haklı
olarak farklılıklardan bahsetti. Bakın, bütçe geliyor, gelin bu
bütçeyi, bu Meclis olarak, Türkiye’yi bu krizinden çıkarabilecek bir mali
plan hâline getirelim. Milliyetçi Hareket Partisinde de Cumhuriyet Halk
Partisinde de AK PARTİ’de de HDP’de de ve İYİ PARTİ’de bunu
yapabilecek kadrolar var. Bu bütçenin çıkmasına tek başına
AK PARTİ’nin sayısı yetmiyor. Gelin bunun olduğu gibi
geçmesine göz yummayalım, buna müdahil olalım; aklımızla
müdahil olalım ve buradan ciddi bir mali plan çıkaralım. Buna
gücümüzün yeteceğine inanıyorum. Biz yatırım
bankasının yanındayız, doğru buluyoruz ama içi
açık değil. O nedenle bunun daha sağlıklı bir
şekle dönüşmesini gerçekten arz ederiz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İSMAİL
TATLIOĞLU (Devamla) – Bir de teklif sahiplerinin tekliflerine saygı
göstermesini diliyoruz.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Tatlıoğlu.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, pek kısa bir söz talebim var
İç Tüzük 60’a göre.
BAŞKAN
– Buyurun Özgür Bey.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
37.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, Türkiye Kalkınma Bankası Anonim
Şirketi Hakkında Kanun Teklifi’nin tek sahibinin Berat Albayrak
olduğuna ilişkin açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, biraz önce hem Sayın Bülent
Kuşoğlu hem de biraz önce dinlediğimiz değerli hatip bir
vurgu yapıyorlar, teklif sahiplerinin tekliflerine sahip
çıkmadığıyla ilgili. Bu eksiklik de teklife daha sonra imza
koyan bir arkadaşın, bir milletvekili
arkadaşımızın bulunmasıyla gideriliyor falan ama
burada bir gerçeği unutuyoruz. Bu teklifin bir tane sahibi var Anayasa’ya
aykırı olarak, o da Berat Albayrak. Bundan kırk beş gün
önce “Kalkınma Bankasını yeniden yapılandırmak için
çalışmalarımızı yapıyoruz, inşallah ekim
ayının başında Mecliste görüşülecek.” dedi. Bu bir
itiraf, bu Sayın Berat Albayrak’ın iş dünyasına
karşı verdiği bir müjde ama kuvvetler
ayrılığının ayaklar altında olduğunun, 16
Nisanda rejime kasteden Anayasa değişikliğinin, iktidar
partisinin söylediği savlarla değil göstermelik düzenlemelerle ve
esasen arkasından dolaşılarak…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Pardon Başkanım, tamamlayayım.
BAŞKAN
– Buyurun.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Bu düzenlemelerin, rejime kasteden Anayasa
değişikliğinden sonra, metinde yazdığı gibi
değil, yine buraya geldiğimizdeki gibi Anayasa’ya uymayarak
Anayasa’yı fiilî duruma uydurmuşlardı. Yani birisi Anayasa’ya
uymuyordu, Anayasa’yı ona uydurdular ama bu Anayasa’ya da uymuyorlar.
Kişinin üzerine dikilen elbise bir sene sonra bir yanı bol, bir
yanı dar ve şu anda, birileri Meclise burada yasamacılık
oynattırıp kendileri oradan millî irade üzerinde tahakküm kuruyorlar.
Berat Albayrak “Kalkınma Bankasını yeniden
yapılandırıyoruz, inşallah 1 Ekimde Meclise sevk
edeceğiz.” dedikten sonra -ben o gün basın toplantısı
düzenlemiştim- biz ne söylersek söyleyelim, iki milletvekili ne imza
atarsa atsın, imzalar işaret fişeği, bir grup başkan
vekili, bir grup başkanı. Bu şu demek: Ey ahali, teklife
yukarıdan talep var, en üst düzeyde sahip çıkıyoruz. Biz bunu
anlıyoruz ama demokrasi tarihi bunu affetmez.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Akbaşoğlu, buyurun.
38.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MUHAMMET
EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bu düşüncelere biz
katılmıyoruz Sayın Başkan.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Berat Bey’e had bildirin o zaman. Allah’ın teknisyeni
gelmiş, bize şey yapıyor.
MUHAMMET
EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Şu bir gerçektir ki
tabii ki yürütmeyle yasamanın ayrılığı, bunların
birbirine karşıtlığı manasına gelmiyor. Kuvvetler
ayrılığı kuvvetlerin aynı zamanda uyumudur da. Burada
millet menfaatini, devlet işleyişini gözetmek hepimizin vazifesidir.
Dolayısıyla bu kanun teklifinin sahibi Ankara Milletvekili Naci
Bostancı Bey ve İstanbul Milletvekili Mehmet Muş Bey’dir. Bu
çalışmalarla ilgili Mehmet Muş Bey grup adına da teklif
sahibi olarak biraz evvel görüşlerini yüce Meclisin bilgisine
sunmuştur; gelişimini, amacını, hedeflerini vuzuha
kavuşturmuştur. Dolayısıyla bu konuda herhangi bir problem
söz konusu değildir.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Peki, teşekkür ederim.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, tutanağa geçsin, bir daha
aynı şeyleri tekrarlamayayım.
“Kalkınma
Bankasında yeni dönem.
Hazine
ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın açıklamaları
sonrası, bankanın yeniden yapılandırılmasına
yönelik çalışmalar hız kazandı, yasal altyapı
değişikliklerinin Bakanlık tarafından ekimde Meclise
sunulması bekleniyor.”
Ve
bu, bütün Türkiye’nin bildiği bir şey. Saygı duyduğumuz
mevkidaşlarımız göz göre göre “Şimdi böyle bir şey
yok, teklifin sahibi biziz.” derse akıl alır bir şey değil
bu. Birbirimizi kandırmayalım. Ya da şunu yapın: Sayın
Berat Albayrak’ı -bir teknisyendir- Meclise, Meclisin bir grubuna,
Meclisin tümüne istikamet dayatması konusunda had bildirin o zaman; bu
kadar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim, sağ olun.
Buyurun
Sayın Akbaşoğlu.
MUHAMMET
EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Şöyle, sadece
tutanağa geçsin diye ifade etmek istiyorum, açmaya da gerek yok.
BAŞKAN
– Yo, açalım lütfen.
MUHAMMET
EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Gerek yok.
BAŞKAN
– Hayır, hayır, rica ediyorum, açalım.
MUHAMMET
EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Vakit kaybetmeye gerek yok.
BAŞKAN
– Peki, buyurun o zaman.
MUHAMMET
EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Şöyle: Sonuç
itibarıyla ben ilk konuşmamda söyleyeceğimi söylediğim için
aslında Özgür Bey de ilave bir şey söylemedi, tekrarını
yaptı. Vakit kaybetmeye gerek yok, beyanlar açıktır, vuzuha
kavuşmuştur.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Peki, teşekkür ederim.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, aynen okudum da o sırada soru
geldi diğer Grup Başkan Vekilimizden, “Kim yazmış, Sözcü mü
yazmış?” dedi. Haberin kaynağı A Haber. Hemen A Haberin
sitesine bakın. Haberin kaynağı A Haber, tarihini de veririm.
BAŞKAN
– Peki, teşekkür ederim.
Bu
konuşmaların hepsi kayıtlara geçmiştir.
VIII.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Teklifleri (Devam)
1.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı Ankara Milletvekili Mehmet Naci
Bostancı ile Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş’un Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketi
Hakkında Kanun Teklifi (2/773) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 5) (Devam)
BAŞKAN
– Söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kayseri
Milletvekilimiz Sayın Mustafa Baki Ersoy’da.
Sayın
Ersoy, on dakika süreniz var, buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA MUSTAFA BAKİ ERSOY (Kayseri) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 5 sıra
sayılı Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketi
Hakkında Kanun Teklifi’nin birinci bölümüyle ilgili olarak Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, ilk olarak, Genel Kurulda görüşülmekte olan bu kanun
teklifinin milletimize hayırlı olmasını temenni ederek
sözlerime başlamak isterim.
Kalkınma
Bankası, bilindiği gibi, 1975’te “Devlet Sanayi ve İşçi
Yatırım Bankası” olarak kurulmuş, 1988’te “Türkiye
Kalkınma Bankası” adını almıştır. Aynı
zamanda bankanın sanayi sektörü yanında diğer sektörlere de
finansman desteği sağlama imkânı o tarihte getirilmiştir.
1999’da çıkan 4456 sayılı Kanun’la yapılan düzenleme
yürürlüğe girdiği günden bugüne, dünyadaki ve ülkemizdeki
bankacılık sisteminde ve anlayışında meydana gelen
gelişmeler ve bankanın hedeflerindeki değişimler
doğrultusunda mevcut konumun yeterli olmadığı
açıktır ve bu yönde yeni düzenlemelerin yapılması da
tabiidir.
Bankanın
gelişmiş ülkelerdeki kamu sermayeli etkin kalkınma ve
yatırım bankalarının işlevleri örnek alınmak
suretiyle altyapı, çevre, enerji, konut, araştırma ve
geliştirme yatırımları, söktörel verimlilik ve rekabeti
artıracak yatırımlar, küçük ve orta boy işletmelere
ilişkin finansman uygulamaları, bölgesel gelişmişlik
farklılıklarının giderilmesine katkı sağlayacak
yatırımlar, kalkınma programlarında belirtilen öncelikli
sektörlerde yapılacak yatırımlar, döviz
kazandırıcı faaliyetlere ilişkin yatırımlar ile
benzer alanlarda doğrudan veya diğer bankalar
aracılığıyla kredi sağlayarak, fonlar kurarak, garanti
ve risk paylaşımları programları geliştirerek veya
diğer kalkınma ve yatırım bankacılığı
araçlarını kullanarak finansman sağlayacak bir yapıya
kavuşturulması yatırım
bankacılığının bir gereği olarak ortaya
çıkmaktadır.
Bu
teklife göre, Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası Anonim Şirketinin çağdaş
kalkınma ve yatırım bankacılığı
araçlarını kullanarak ülkemizin kalkınma hedefleri
doğrultusunda sürdürülebilir büyümeye yönelik
yatırımlarının ve projelerinin desteklenmesi, sermaye ve
fon kaynaklarının etkin kullanımının
sağlanması, yurt içi, yurt dışı ve uluslararası
ortak yatırımların finanse edilmesiyle kâr ortaklığı
veya kiralama esaslı kredi işlemleri dâhil tüm kalkınma ve
yatırım bankacılığı işlevlerinin rekabetçi,
dinamik ve etkin bir şekilde yerine getirilmesi hedeflenmektedir.
Bankanın
merkezi, amacı, kaynakları, sermaye yapısı, organları,
hesapları, faaliyet konuları ile kârının
dağıtımına ilişkin hususların esas
sözleşmesinde belirlenmesi öngörülmektedir. Bu kanunla yürürlükten
kaldırılan 4456 sayılı Türkiye Kalkınma Bankası
Anonim Şirketinin Kuruluşu Hakkında Kanun’la kurulan “Türkiye
Kalkınma ve Yatırım Bankası Anonim Şirketi”
unvanıyla kalkınma ve yatırım bankası olarak hiçbir
hukuki muameleye tabi olmaksızın faaliyetlerine devam etmesi
öngörülmektedir.
Banka,
kanun ya da Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kalkınma
planı, programı ve stratejik planlar doğrultusunda
kaynağı tahsis edilmek suretiyle görevlendirilebilecektir. Bu
görevlendirmelere ilişkin usul ve esaslar ile görevlendirme
kapsamında ihtiyaç duyulan kaynağın hangi kurum veya
kuruluş bütçesinden karşılanacağı
Cumhurbaşkanınca belirlenecektir.
Banka
personeli, 4857 sayılı İş Kanunu hükümlerine göre iş
sözleşmesiyle istihdam edilecektir.
Tüzel
kişiliği haiz Türkiye Kalkınma Fonu’nun, banka tarafından
hazırlanan Türkiye Kalkınma Fonu İç Tüzüğü’nün ticaret
siciline tescil olmasıyla süresiz olarak kurulması
amaçlanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak ülkemizin
kalkınması, milletimizin refahının
artırılması için yapılacak her türlü gayreti,
çalışmayı önemsiyor ve destekliyoruz. Türkiye Kalkınma ve
Yatırım Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun
Teklifi’ni de ülkemizin kalkınmasına katkı sağlamaya
yönelik bir girişim, bir arayış olarak değerlendiriyoruz.
Duracak, vakit kaybedecek, boşa zaman harcayacak lüksümüz yoktur. Biz, hep
birlikte Türkiye’yiz; yaşatmayı yaşamaktan evla görür, ülkemizi
bir adım ileriye nasıl götürebiliriz, bunun kaygısını
taşırız. Gayretimiz, Türkiye’yi çağlar ötesine
taşıyacak adımları atmaktır.
Bununla
beraber bir diğer önemli konu ise yatırımların önünün
açılması adına, devletimiz çeşitli kurumlar ve argümanlar
ile teşvikler vermekte, yatırımcının finansman
ihtiyacına yardımcı olmaktadır. Bununla birlikte,
farklı bölgelerde ve illerde farklı destek unsurları
uygulanmaktadır. Bu teşvik programları farklı kamu
kurumları tarafından yürütülmektedir. Kamu kurumları
yürüttükleri teşvik programlarıyla bugüne kadarki düzenlemelerde,
bölgelere adil davranılmasından çok siyaseten hareket etmiş ve
bundan dolayıdır ki bölgelerin sorunları tam anlamıyla
çözülememiştir. Teşvik mevzuatı kapsamında Gaziantep,
Manisa, Balıkesir, Samsun gibi iller üçüncü bölgede yer almasına
karşın, vekili olduğum Kayseri ikinci bölgede yer almakta ve bu
teşvik programlarından seçim bölgem adil olarak
yararlanamamaktadır. Şu anda bizim Kayseri’mizin iş
adamları, teşvik bölgemizden dolayı, diğer illerimize göre
SGK primi, işveren hissesi desteği, faiz desteği ve vergi
indirimi gibi destek unsurlarından hak ettiği ölçüde
yararlanamamaktadır. Bizim bu söylemimiz, kastımız kesinlikle
ayrıştırmak ya da ötekileştirmek değil aksine, tüm
illerimizin önünü açabilmek ve adil bir düzen oluşturabilmek içindir.
Hakkaniyeti korumak, hakkı hak sahibine teslim etmek vazifemiz
olmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, değinilmesini elzem gördüğüm bir diğer nokta
ise yine seçim bölgem olan Kayseri’mizde organize sanayi bölgesinde ekonomik
problemlerin had safhaya ulaşmış olduğudur. Bu konudaki
tespitlerimiz şunlardır:
Banka
kredi faiz oranları yüzde 40’lara ulaşmış ve bankalar
firmalarımıza kredi kullanımında zorluk çıkarmakta, bu
oranlara rağmen kredi kullandırmamaktadır. Bu kredi
oranlarının mutlaka düzenlenmesi gerekmektedir.
Son
Kaynak Tedarik Tarifesinin Düzenlemesi Hakkında Tebliğ’le beraber,
zam, tarife değişiklikleri, aynı oranda elektrik kullanan
işletmeler ve fabrikaların farklı faturalar ödemesi adil
rekabetin önünü tıkamaktadır. Elektrik faturaları yükselen
sanayicilerimizi rahatlatmak, üretim maliyetlerini düşürmek ve adil
koşullarda rekabetin sağlanabilmesi için elektrik tarifelerinde
mutlaka bir düzenleme yapılmalıdır.
Bildiğiniz
üzere, mobilya sektörünün başkenti Kayseri’dir. Emek yoğun olan bu
sektörde ve benzer durumda olan diğer sektörlerimizde KDV indirimi veya
sıfırlanması uygulamasının yapılması ve
mümkünse kalıcı hâle getirilmesi bir ihtiyaçtır ve bu uygulama
istihdama katkı sağlayacaktır.
İş
dünyasının sürekli değişen ihtiyaçlarını
karşılama noktasında eğitim sistemine, özellikle de mesleki
eğitime çok önemli görevler düşmektedir. Bu bağlamda, aranan
nitelikli ve kalifiye eleman ihtiyacının karşılanması
için organize sanayi bölgesi içerisinde yer alan meslek liselerine verilen
desteklerin artırılması, meslek yüksekokullarının
yapılması desteklenmeli ve teşvik edilmelidir. Kayseri Organize
Sanayi Bölgesi’nde bulunan teknik meslek lisesinde iki yıl içerisinde
neler yapılabildiğini, bundan sonraki süreçte desteklendiği
takdirde iş dünyasına olumlu anlamda nasıl bir katkı
sunulabileceğini görmemiz mümkündür.
Ülkemizin
ekonomisine çok büyük katkıları olan, lokomotif görevi gören
sanayimiz, girdi maliyetlerinde yaşanan artışlar nedeniyle
istikrarı sağlamakta güçlük çekmektedir. Girdi maliyetleri
oranında zam yapamayan üreticilerimizin rahatlaması için destek ve
teşvik uygulamaları hayata geçirilmelidir. Özellikle asgari ücret
desteği, çalışan sayısı fazla, buna karşın
genel ücret seviyesi düşük olan iş yerleri açısından önemli
bir katkı anlamına gelmektedir. Piyasaların canlanması,
işverenimizin rahatlaması ve istihdama katkı
sağlanması için prim destekleri, işbaşı eğitim
programlarının genişletilmesi büyük bir önem arz etmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak istikrarlı ekonomik
büyümenin sağlanması ve güçlü bir üretim ekonomisinin tesisi
suretiyle üreten, istihdam yaratan ve üretilen değerden bu süreçte yer
alan her kesimin katkısı ölçüsünde adil pay almasını
sağlayan, yoksulu gözeten, gelir dağılımını adaletli
kılan sosyal refah düzenini oluşturmak temel hedefimizdir. Bu
çerçevede, ileri teknolojiye dayalı, yüksek ihracat kapasitesine sahip,
istihdam öngören sanayi yatırımlarına ucuz ve uzun vadeli kaynak
sağlayacak yatırım bankacılığını ve
dolayısıyla bu teklifi bahsettiğimiz sebeplerden dolayı
desteklediğimizi açıklamak istiyorum.
Bu
vesileyle ben de sizlere teşekkür ediyor, Genel Kurulu bir kez daha
saygıyla selamlıyorum, sağ olun. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Ersoy.
Söz
sırası Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Diyarbakır
Milletvekilimiz Sayın Garo Paylan’da.
Buyurun
Sayın Paylan. (HDP sıralarından alkışlar)
Sayın
Paylan, süreniz on dakika.
HDP
GRUBU ADINA GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, Anayasa değişikliğinde, biliyorsunuz, AKP
nasıl propaganda yaptı? “Güçlü Meclis…” “Yasaları
milletvekilleri yapacak. Artık, yasama, yürütme ayrılacak.” dediler.
Biz böyle olmayacağını halkımıza anlatmaya
çalıştık kısıtlı medya imkânlarıyla,
kısıtlı siyaset alanıyla. Yüzde 51’e 49, toplum size
inandı ama maalesef, biz haklı çıktık. Yasaları saray
yapacak dedik, yasaları saray yapıyor. Maalesef, Meclise düşen
de sarayın yazdığı fermanlara bir mühür basmak olacak
dedik. Sayın Mehmet Muş, on gün önce saraya gitti, hazır
yazılmış fermanı aldı, Meclise getirdi; Plan Bütçe
Komisyonu Başkanının önüne koydu, Süreyya Sadi Bilgiç’in önüne
koydu. Peki dedik, hadi oturalım, konuşalım. Hani yasaları
milletvekilleri yapacak ya, anlat bakalım Sayın Mehmet Muş, niye
getirdin bu teklifi, nasıl hazırladın, sen mi
hazırladın dedik, cevap veremedi. Anlatmaya başladı,
anlattı. Peki, o zaman biz de katkı sunalım dedik.
İnanın, son derece yapıcı öneriler sunduk, dedik ki: Bak,
burası iyidir, şurası kötüdür -az sonra anlatacağım-
ama inanın, sarayda ferman nasıl yazılmışsa
Komisyondan öyle geçti arkadaşlar. Bütün parti grupları önerilerini
sundular, noktası, virgülü değişmedi, sizin önünüze ferman öyle
geldi. Niye? Çünkü fermanı padişah yazmıştı. Hiç
padişahın yazdığı fermana dokunulur muydu?
Bakın,
AK PARTİ’li arkadaşlarımız önerilerinize kafa
salladığı hâlde, “Evet ya, şu konuda HDP’nin dediği,
şu konuda İYİ PARTİ’nin dediği veya CHP’nin
dediği doğru olabilir.” dediği hâlde noktasına virgülüne
dokunulmadı çünkü onlara göre bu bir fermandı ve bize düşen,
fermana mühür basmaktı arkadaşlar. Bakın, bu, Meclisin
itibarını, maalesef, yerle bir eden bir uygulamadır.
Bakın,
biz neler önerdik arkadaşlar, bir kere de burada tekrar edeyim.
Kalkınma Bankasının geliştirilmesine ihtiyaç var mı?
Elbette var. Ama dedik ki bu fermanda her şey yazılmış. Ya,
öyle bir banka tanımlanmış ki her şeyi yapar. Ne yapar?
Hani, çok ihtiyacımız olan bir şeyi yapar mesela, “Konut yapar.”
diyor bakın. Çok ihtiyacımız var ya! Bütün şehirlerimiz
betona gömülmüş, “Bu banka konut yapar.” diyor. “Altyapı yapar.”
diyor, “Enerji yatırımı yapar.” diyor, “KOBİ’lere destek
verir.” diyor. Yani bankacılık sektöründeki bütün bankalar ne
yapıyorsa şu anda her şeyi yapar diyor. Ya, arkadaş, bir
kalkınma bankasının odağı olur. Hani, on altı
yıldır isminizde var “kalkınma”, memleketi
kalkındıramamışsınız, büyük bir ekonomik krizin
içindeyiz, şimdi diyorsunuz ki “Kalkınma Bankasıyla
kalkındıracağız.” Ya, bir odağı olsun.
Bakın, her banka artık ihtisaslaşır, bir odağı
olur. Bu banka hangi konuda odaklanacak belli değil, her şeyi yapar.
Niye? Ferman öyle yazılmış çünkü. Amaç, odak belirleyemedik,
Sayın Mehmet Muş da dokunamadı.
Peki,
dedik ki: Bakın, dünyada örnekleri var, mesela Almanya’da kalkınma
bankaları var ama bunların yerel ayakları var, her eyaletin
kendi kalkınma bankası var. Neden? Türkiye’den örnek verelim:
Trabzon’un ihtiyacını Trabzonlular bilir arkadaşlar. Trabzon’un
bir kalkınma bankası olsa Trabzon’un yerelde neye ihtiyacı
olduğunu en çok onlar bilir, yerel bileşenleriyle birlikte
kararlarını alırlar ve şehirlerinin ihtiyacını
giderirler. Bu kalkınma bankaları şehir bazında da
olabilir, bölge bazında da olabilir. Bakın, Türkiye'nin hikâyesinde
Karadeniz, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu geri
kalmıştır arkadaşlar. Ha, batı da nasıl
kalkınmıştır, o da ayrı hikâye. Ama merkeziyetçi
yapı hep fizibilite olarak baktığı için
yatırımlar batıya doğru akmıştır, Karadeniz,
Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu ihmal edilmiştir. “Oysa bizim
yerel, bölgesel kalkınma bankalarımız olsa, devlet de o konuda
desteği verse yerel yönetimlerle, yerel STK’lerle birlikte o bölge daha
etkin kalkındırılır.” dedik ama dinlemediler çünkü ferman
öyle yazılmıştı arkadaşlar.
Değerli
arkadaşlar, diğer bir mesele: Kalkınma bankaları yerelin
faydasına ve ihtiyaçlarına göre yapılanır. Fayda ve ihtiyaç
var mı burada? Yok. Oysa yerelin ihtiyaçlarını ve
faydasını ancak yerel bilir.
Kalkınma
Bankasının diğer boyutu: Demokratikleşsin bu Kalkınma
Bankasının yönetimi. Mademki kamu buraya kaynak koyacak… Ne dedik? Yerel
kalkınma bankaları olsun, bu bankaların yönetimi de
demokratikleşsin. Nasıl demokratikleşir? Saraydan ferman vererek
değil. Ne olur? Yerel yönetimler, yereldeki STK’ler, sendikalar, işçi
temsilcileri bu kalkınma bankalarının yönetiminde olurlar ve
bölgenin bütün bileşenlerinin ortak kararıyla bölgenin
faydasına, yerelin faydasına yatırımları desteklerler
ama maalesef, bu konuda da ferman değişmedi arkadaşlar.
Diğer
bir konu: “Merkeziyetçi bir banka” dedik ya. Düşünün, bakın, ben
eminim bu Kalkınma Bankası bir şube açacak. Nereye açacak?
Saraya, merkez yönetim şubesi sarayda açılacak. Saraya iş
adamları, iş insanları gelip görüşecekler, onay alan
projeler… O banka şubesine gidecek. “Oğlum, ben sana imzaladım,
git, kalkınma bankasından destek al.” diyecek.
Arkadaşlar,
bu ne olacak? Ben bu bankanın ismine yeni bir isim öneriyorum
“Kalkınma Bankası” değil, “yandaş kalkındırma
bankası” olarak değiştirmelerini öneriyorum çünkü yandaş
olmadığınız sürece bu bankadan kredi alma
olasılığınız yok arkadaşlar çünkü merkeziyetçi
çünkü saraydan onay almayan, akredite olmayan herhangi bir projenin bu bankadan
kredi alma olasılığı yok. O yüzden “Yerel olsun.” diyoruz,
o yüzden “Demokratikleşsin bunun yönetimi.” diyoruz ama maalesef, oradan
da çok uzakta.
Arkadaşlar,
peki, bu bankaya kaynağı kim koyacak? Hadi buyurun. On gün önce bir
uygulama yaptınız, bir ferman daha yazıldı. Bizim bir
İşsizlik Sigortası Fonu’muz var, milyonlarca da işsizimiz
var, önümüzdeki aylarda daha da artacak sayıda işsizimiz var.
İşsizler, İşsizlik Sigortası Fonu’ndan faydalanamazken
Vakıfbank, Halkbank, Eximbanka 11 katrilyon lira aktarıldı
arkadaşlar, farkında mısınız? 11 katrilyon lira…
Şimdi
-diyoruz ki- ferman öyle geniş yazılmış ki
“Kaynağı koyarız.” diyor. Nereden? Belli değil. Nereden
konulacak arkadaşlar biliyor musunuz? İşsizlik Sigortası
Fonu’ndan konulacak çünkü Hazinenin bir kaynağı yok.
İşsizin parasıyla yandaşı kalkındırma
bankasına kaynak konulacak. Bu hak mıdır arkadaşlar, bu
adalet midir? İşsizler bu ekonomik krizin altında, enflasyonun
altında inim inim inlerken işsizin kaynağını
yandaşa aktarmak haksa siz bu kanuna “evet” deyin derim.
Bir
de bir fonu olacak arkadaşlar bu Kalkınma Bankasının, o
fona da ayrıca kaynak konulur deniyor. Onun da İşsizlik
Sigortası Fonu’ndan maalesef konulacağını düşünüyoruz,
kanuna aykırı bir şekilde.
Değerli
arkadaşlar, “Kalkınma Bankası” diyoruz. Şimdi, niye bu
durumdayız, niye bu ekonomik krizi yaşıyoruz? “Kalkınma”
dediğimiz şeyi acaba biraz başka yerlerde mi arasak? Elbette
ekonomik rasyolarımız kötü ama niye kötü olduğunu biraz
düşünsek. Düşünün ki bakın, daha iki gün önce demokrasi kalitesi
ligi açıklandı. OECD içinde demokrasi kalitesi olarak
sıralanmış ülkeler. 1’inci Finlandiya, 2’nci İsveç;
bilirsiniz, her yerde böyledir. 41 ülke sıralanmış
arkadaşlar demokrasi kalitesi liginde, biz 41’inciyiz, 41 ülke içinde
sonuncuyuz OECD içinde. Hani “kalkınma” dediğimiz şeyi biraz
demokrasi liginde kalkınma olarak algılasak mı acaba? Hani “Bu
ülkeye yatırım gelmiyor, insanlar kaçıyor bu ülkeden.”
dediklerinde, yalnızca Kalkınma Bankasına işsizin parasını
koymakla mı kalkınacağımızı düşünüyoruz?
Bence hayır.
Diğer
bir mesele, basın özgürlüğü liginde hangi kalkınma
sırasındayız arkadaşlar? 180 ülke içinde 157’nci
sıradayız. Utanmıyor muyuz bundan peki? Ben utanıyorum,
hepimiz utanmalıyız.
Diğer
bir ligde neredeyiz? Hukukun üstünlüğü ligi. 113 ülke var, biz 101’inci
sıradayız, o da daha geçen yılın rakamı bu, bu
yıl daha da aşağılara doğru sürükleneceğiz.
Değerli
arkadaşlar, “kalkınma” dediğimiz şeyi yalnızca dolarla
bulamayız. Doların gelmesi için de hani çok sevdiğiniz o
yeşillerin gelmesi için de demokraside, hukukun üstünlüğünde,
basının özgürlüğü liginde, demokrasi liglerinde üst
sıralara çıkmalıyız. Bu anlamda da her yerde, hayatın
her alanında demokratikleşmeliyiz diyorum.
Diğer
bir konu daha var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GARO
PAYLAN (Devamla) – Sayın Başkan, bir dakika daha süre verirseniz onu
da açıklayacağım.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Paylan.
GARO
PAYLAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, az önce Sayın Özgür Özel
açıkladı. Kırk beş gün önce Maliye Bakanı Sayın
Berat Albayrak dedi ki: “Kalkınma Bankasını
yapılandıracağız.” Kalkınma Bankası borsada
işlem gören bir kâğıt. 5 liraydı Kalkınma Bankası
bakın, 5 liraydı borsada; Sayın Berat Albayrak açıkladıktan
sonra 7 liraya çıktı. Sayın Mehmet Muş da on gün önce
Meclise getirdiğinde 7 liraydı, bugün 51 liraya çıktı
hissenin değeri.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Kimler almış?
GARO
PAYLAN (Devamla) – Yani birileri kırk beş gün önce bu hisseyi
paketlemişler -borsacılar bilirler- 5 liralık hisseyi 50 liraya
çıkartmışlar arkadaşlar. Yani büyük bir borsa manipülasyonları
var. Ya burada Hükûmete rol biçeceğiz ya da Sayın Mehmet Muş’a
rol biçeceğiz. Mehmet Muş’un bu anlamda savcılığa suç
duyurusunda bulunması lazım. Ya o teklifi kendi ofisinden, hisse değeri
7 lirayken birileri uçurdular, kâğıtlar toplandı, kâğıt
51 liraya çıktı arkadaşlar.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Müdürler orada, onlar biliyorlar kim almış.
GARO
PAYLAN (Devamla) – Burada birileri yetimin hakkını yiyor ama hep
beraber bu yetimlerin hakkını sormazsak daha yiyenler çok olur.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Paylan.
Değerli
milletvekilleri, söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Eskişehir Milletvekilimiz Sayın Utku Çakırözer’e ait.
Buyurun
Sayın Çakırözer. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika.
CHP
GRUBU ADINA UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle,
Ankara Garı katliamının 3’üncü yılında, orada
yaşamını yitiren 103 yurttaşımızı,
onların son arzusu olan barışın, kardeşliğin ve
demokrasinin egemen olduğu bir Türkiye dileğimle anıyorum. Bu
vesileyle Ankara Garı katliamını gerçekleştiren
IŞİD terörünü de, geçtiğimiz hafta Batman’da, bu hafta
Hakkâri’de evlatlarımızı şehit eden PKK terörünü de lanetliyoruz.
Aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyor, acılı ailelerine ve
ulusumuza başsağlığı diliyoruz.
Kerbelâ’da
şehit olan Hazreti Hüseyin ve kanı dökülen yârenlerini de buradan
rahmetle anıyorum. Muharrem ayı, matem olduğu kadar
barış ve sevginin de ayı olmalıdır diyorum.
Değerli
milletvekilleri, önümüzde, yine, Anayasa’ya ve kanunlara uymayan, onları
tanımayan bir metin var. Kalkınma ve Yatırım Bankası
yeniden yapılandırılırken bir de Kalkınma Fonu
kuruluyor. Ülkede para yok, döviz açığı var, borçlar
almış başını gidiyor, ekonominin bütün göstergeleri
sarsılmış, biz şimdi ne işe yarayacağı
belirsiz bir fon kuracağız hem de olağanüstü yetkilerle
donatarak. Koşullarına bakın: Bütün vergi ve kamu
yükümlülüklerinden muaf. Karşılık ve teminat ayırma zorunluluğu
yok. Güçlü bir denetim yok. Bankacılık mevzuatı, SPK Kanunu ve
diğer tüm mevzuattan bağımsız. Sermayesi ve nereden kaynak
bulacağı belirsiz. Anayasa ve bütçe kanununa aykırı biçimde
kaynak tahsisinde Cumhurbaşkanı tek yetkili
kılınmış.
500
personelinin gelecekleri belirsiz. Memur olan çalışanları
işçi yapılıyor. Merkezi İstanbul’a taşınınca
personelin bankadan uzaklaştırılması, hatta işsiz
kalması ihtimalî söz konusu.
Türkiye'nin
karşı karşıya olduğu ağır ekonomik tablo
karşısında bu fon bize ne kazandıracak? Bakın, iki
yıl önce benzer bir biçimde Varlık Fonu’nu kurdunuz; 200
milyarlık kaynağı, bankaları, arazileri, Türkiye'nin millî
varlıklarını bünyesine verdiniz, Sayıştay denetiminden
muaf tuttunuz. Peki, ne oldu? Kocaman bir hiç. Bir hayrı, bir faydası
oldu mu? Hayır, tam tersine işte ortada, ekonomi daha da kötüye
gitti. Şimdi yeni bir fon daha kuralım diyorsunuz. Bizler de ikinci
bir Varlık Fonu skandalı yaşanmasın diye karşı
duruyoruz.
Peki,
bu fonun kaynağını nereden sağlayacaksınız diye
soruyoruz. Çıt yok. Neden açıklayamıyorsunuz? Bu bankaya, bu
fona ne kadar sermaye koyacaksınız? Bu kriz, bu
sıkıntı içindeki ülkede nereden, nasıl kaynak
bulacaksınız? Siz söylemiyorsunuz ama bizim bir tahminimiz var:
Geçtiğimiz hafta kamu bankalarına İşsizlik Fonu’ndan 11
milyar lira, eski parayla 11 katrilyon lira aktarıldı.
Değerli
arkadaşlarım, İşsizlik Fonu işçilerin zor günleri için
biriken bir paradır ama bu fon, işsiz kalan emekçiler
dışında neredeyse her keyfî amaç için çılgınca
yağmalanmakta. Bugüne kadar 100 küsur milyar liralık fonun sadece 13
milyar lirası işsizler için kullandırıldı. Yani yirmi
yılda işsizlerimize kullandırılan miktar kadarını
geçen hafta bir gecede kamu bankalarına gönderdiniz. Ne için? Kendi
beceriksizliğinizi, ekonomiyi yönetemezliğinizi örtmek için. Biz bu
fon için “Daha fazla işsiz kardeşimiz daha kolay kullanabilsin, daha
fazla süreyle yararlanabilsin.” dediğimizde “Katiyen olmaz.” diyorsunuz
ama görüyoruz ki bir gecede 11 milyar lirayı gözünü kırpmadan kamu
bankalarının açıklarını karşılamak için
gözden çıkarabiliyorsunuz. Hem o fonu işsizlere
kullandırmıyorsunuz hem de har vurup harman savuruyorsunuz.
Hatalarınızın bedelini emekçinin kara gün parasından ödetiyorsunuz.
Şimdi korkumuz odur ki yine amaç dışı
kullanacaksınız işçinin parasını. Bu Kalkınma
Fonu’nun kaynağı, sermayesi emekçilerimizin kara günler için saklanan
akçeleri olacak. İşte biz, buna karşıyız.
Buradan
sormak istiyoruz: Kalkınma Bankası ve Kalkınma Fonu için teminat
ve karşılık ayırma zorunluluğu neden kaldırılıyor?
Bu düzenlemeyle birileri kayırılmak mı isteniyor? Bu banka,
iflas eden şirketleri, kurumları toplayan bir yer mi olacak, yoksa
Türk varlıklarının yabancılara değerinin altında
satılacağı bir platform mu olacak? Hazineye ve
vatandaşlarımızın üzerine yeni yükler mi getirilecek? Biz
bu soruları sordukça deniyor ki:“Üretim için, imalat sanayisini
desteklemek için kuruyoruz.” Ama gerçek, bu değil. Bu ülkenin hiçbir
kaynağını üretime ayırmadınız, ayırmıyorsunuz,
varsa yoksa beton ekonomisine, yandaş müteahhitlere
akıtıyorsunuz.
Bakın,
son yaşanan en canlı örneği anlatayım: Türkiye’de döviz ve
dövize endeksli sözleşme yapmayı yasaklayan bir KHK çıktı.
Amacı döviz kurlarını frenlemekti. Geçen hafta tebliği
yayımlandı. Vatandaşın ve şirketlerin birbirleriyle
yapacakları küçük işlere döviz yasağı getirildi. Dövizle
yapılmış ev ve iş yeri kiralamaları Türk lirasına
çevrilmek zorunda bırakıldı. Buna karşılık,
ülkeyi zarara uğratan, geleceğimizi ipotek altına alan köprü,
otoyol, tünel, hastane, havaalanı gibi mega projelerdeki döviz
sözleşmelerine ise hiç dokunulmadı. Vatandaşa
yastıkaltındaki dolarını bozduranlar, dövizle
alışveriş ve sözleşmeyi yasaklayanlar, geçmişte döviz
üzerinden yaptırılan ve döviz garantileri yıllarca devam edecek
olan bu köprü, otoyol, tünel, havaalanı, elektrik santralleri gibi
projeleri döviz yasağı kapsamına almadılar. Yeni
düzenlemeye göre, mega projeleri yapan büyük müteahhitler, iş
yaptırdıkları küçük taşeron şirketlere de dövizle
iş yaptırabilecekler. Aynı şekilde, bankalar da bu mega
müteahhitlerle kredi sözleşmelerini dövizle yapabilecekler. Bu ne perhiz,
bu ne lahana turşusu değerli arkadaşlarım. İşte
tüm bu eleştirilerimiz ve kaygılarımız nedeniyle biz bu
kanuna “hayır” diyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, peki, neden böyle bir kanun teklifiyle karşı
karşıyayız? Çünkü birileri ne kadar inkâr etmeye
çalışsa da çok büyük bir kriz var, daha da derinleşecek olan bir
kriz. Sarayda yaşanmasa da evde, mutfakta yaşanan bir kriz,
yaşanan bir yangın var. Kriz olmasa, değerli
arkadaşlarım, sadece bir yıl içinde geçim
sıkıntısı nedeniyle 233 yurttaşımız
canına kıyar mı? Çocuğuna pantolon alamadığı
için intihar eden yoksul bir baba, borçlarını ödeyemediği için
yaşamına son veren genç bir avukat; her gün ama her gün bu intihar
haberleriyle kahroluyoruz. Ekonomik kriz olmasa Türkiye’nin anlı
şanlı şirketleri birbiri ardına iflas
yarışına girer mi? Konkordato ilan eden şirket
sayısı 3 bini geçti, hepsi de işçi çıkarmakta. Yüzlerce, binlerce
emekçimiz kara kışa işsiz, aşsız girmek zorunda. Kriz
olmasa, değerli arkadaşlarım, bu işsizlik olmasa Amasra’da
emekçilerin hak aramak için vinçlerin tepesinde ne işi var değerli
arkadaşlarım? Kriz olmasa pazarda domatesin fiyatı sadece bir
yılda yüzde 104 artar mı? Salatalık yüzde 81, patates yüzde 60,
kuru soğan yüzde 70 artar mı? Karpuz, Adana’nın karpuzu yüzde
120 artar mı?
Bakın,
on altı yıllık tek parti iktidarı vardı, bu yıl
tek adam iktidarına dönüştü; peki, sonuç? Beceriksizlik,
yönetememezlik. Yeni Ekonomik Programı açıklıyorlar, daha geçen
yıl kendilerinin 2018 sonu için yüzde 7 olarak öngördükleri enflasyonu
yüzde 20 olarak düzeltiyorlar. Yetti mi? Hayır, yetmedi. Bu düzeltmeyi
yaptıkları programdan on beş gün sonra enflasyon rakamları
yüzde 25 olarak açıklanıyor. Bakın, bu daha resmî enflasyon,
yüzde 25; daha kötüsü üreticinin enflasyonu, yüzde 50 yani birkaç ay sonra
tüketiciye yansıyacak olan enflasyon. Enflasyon inmeyecek, daha da
tırmanacak.
Değerli
arkadaşlarım, peki, ülke bu hâldeyken, bizleri yönetenler ne
yapıyor değerli arkadaşlarım? Bakın, 100 Günlük Eylem
Planı’nın bugün 67’nci günü. Ne söz vermişlerdi? Kamu idareleri
tasarruf yapacaktı. Peki, ne oldu? Sayıştay raporlarına
bakın, halktan tasarruf isteyen
Cumhurbaşkanlığının günlük harcaması 1,8 milyon
lira. Yatırım Ajansı diye bir kurum var, Ankara ve
İstanbul’da birer araba, birer sekreter, birer ofis tahsis edilmiş;
bu nasıl tasarruf? Yazlık saray, kışlık saray, son
olarak uçan saray; hem de ülkemizin itibarını beş paralık
edecek biçimde yabancı bir ülkeden hibe alındığı
savunulan bir uçan saray.
“Kriz
yok.” deniyor; kriz olmasa değerli arkadaşlarım, işsizler
ordusu her geçen gün yüzlerle, binlerle artar mı? 6 milyon işsizimiz
var, her 4 gençten biri işsiz. Esnafın durumu vahim, son iki ayda
iflas eden esnaf sayısında yüzde 50 artış var. Kriz var
mı yok mu gidin çiftçiye sorun. Anadolu’nun tahıl ambarı
Eskişehir’imizde çiftçilerimiz isyan ediyor. Önce mazot, yem ve gübreye
gelen zamlar, ardından üç ayda 3 kez artan elektrik faturaları… Son
gelen faturalar yüzde 100 zamlı. Artık ödeyecek hâlleri yok, isyan
etmeyip de ne yapsın bu çiftçiler? İşte Haymana’da borcunu
ödeyemediği için tarlasına ve ineklerine haciz gelen sütçü,
boğazına kadar borçlu olduğu Ziraat Bankası önünde geçim
kaynağı sütü dökerek anlatabiliyor derdini.
Değerli
arkadaşlarım, kriz yok mu? Var, ameliyathanelere bile girmiş
durumda. Kamu hastanelerinde doktorlara “Aman, malzemeler pahalandı,
hayati olmayan ameliyatları yapma.” talimatı veriliyor. 31 milyon
yurttaşımız bankalara borçlu; tüketici kredisi, ek hesap, kredi
kartı derken borç 536 milyar lira olmuş durumda, eski parayla 536
katrilyon lira borçluyuz bankalara. Kriz var ve bunun faturasını hep
işçiler, emekçiler, küçük üreticiler, çiftçiler, asgari ücretliler ödedi,
ödemeye de devam ediyor.
Değerli
arkadaşlarım, hepimize düşen bir sorumluluk da var. Ne diyoruz?
“Cumhuriyet, kimsesizin kimsesi olmaktır.” Peki, olabiliyor muyuz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Çakırözer, toparlamanız için bir dakika süre veriyorum.
Buyurun.
UTKU
ÇAKIRÖZER (Devamla) – Sağ olun.
Bu
Mecliste kaç tane torba yasa çıktı ama bakın, Rize’de altı
ay çalıştığıyla on iki ay geçinmek zorunda olan çay
işçileri hâlâ geçici statüde. Şeker fabrikalarındaki, demir
yollarındaki taşeron işçilerimizi hatırlayan yok.
Mahmudiye’mizde ve Türkiye'nin dört bir yanında geçici işçi olarak
çalışan emekçilerimiz 13 Kasımda işsiz kalacak. Bu kara
kışta evlerine götürecek aşları yok. Bu kanunla bu
yurttaşlarımıza sahip çıkabiliyor muyuz? Maalesef
hayır.
Değerli
arkadaşlarım, öte yandan, Türkiye'de milyonlarca yurttaş, asgari
ücretle geçinme mücadelesi veriyor. 2001 yılında krize ve kur
şokuna rağmen asgari ücret, Slovakya, Çek Cumhuriyeti, Romanya ve
Litvanya’nın üzerindeydi, şimdi ise tüm Avrupa’nın altında.
Türkiye'de hâlâ 1.000 liranın altında ücret alan yüz binlerce
emeklimiz var.
Buradan
bir kez daha çağrıda bulunmak istiyorum, asgari ücretlimizi,
emeklimizi, memurumuzu enflasyon karşısında ezdirmeyelim,
milletin vekilleri olarak sorumluluğumuzu yerine getirelim. Mutlaka ama
mutlaka, enflasyondan doğan gelir kayıplarını milyonlarca
asgari ücretlimize, memurumuza, emeklilerimize yansıtalım diyorum,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Çakırözer.
Değerli
milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar sona ermiştir.
Sayın
Güzelmansur, bir müjdeli haber vermek için söz istemişsiniz. Ben
mikrofonunuzu açıyorum. Meclisimizle paylaşır
mısınız lütfen.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
39.- Hatay
Milletvekili Mehmet Güzelmansur’un, basketbolda 26. Kadınlar Cumhurbaşkanlığı
Kupası’nı Fenerbahçe’yi 61-47 yenerek Hatay Büyükşehir
Belediyespor’un kazandığına ilişkin açıklaması
MEHMET
GÜZELMANSUR (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; bayan basketbol Cumhurbaşkanlığı
Kupası’nın sahibi Hatay Büyükşehir Belediyespor. Bugün
Fenerbahçeyi 61-47 yenerek Hatay Büyükşehir Belediyespor,
Cumhurbaşkanlığı Kupası’nı kazandı. Benim de
asbaşkanı olduğum bu kulübün başarısını
sizinle paylaşmak istedim ve burada emeği geçen, başta, Onursal
Başkanımız olan Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı
Sayın Doçent Doktor Lütfü Savaş ve emeği geçen tüm yönetici
arkadaşlarıma teşekkür ediyorum ve Suriye krizinden en çok
etkilenen il olan Hatay’a bu bir moral, bir motivasyon oldu. Sizinle
paylaşmak istedim.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Peki, teşekkür ederiz.
Biz
de takımımızı ve sizleri kutluyoruz.
VIII.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Teklifleri (Devam)
1.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı Ankara Milletvekili Mehmet Naci
Bostancı ile Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş’un Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketi
Hakkında Kanun Teklifi (2/773) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 5) (Devam)
BAŞKAN
– Değerli arkadaşlar, şahıslar adına söz taleplerini
değerlendireceğiz.
Şahıslar
adına ilk söz, İstanbul Milletvekilimiz Sayın Erkan Baş’a
ait.
Buyurun
Sayın Baş. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
ERKAN
BAŞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, bugün bizim açımızdan tarihî bir gün tabii. 10 Ekim
2018 itibarıyla ben ve mücadele arkadaşım, yoldaşım
Barış Atay, Türkiye İşçi Partisini temsilen bu Mecliste
bulunuyoruz. Türkiye işçi sınıfının, emekçilerin,
yoksulların çıkarlarını, seslerini duyurmak için bu kürsüyü
elimizden geldiğince kullanmak istiyoruz.
Bir
not daha düşmem gerekiyor. 10 Ekim, aynı zamanda Türkiye
İşçi Partisinin tarihsel lideri, Genel Başkanımız
Behice Boran’ın aramızdan ayrılışının
31’inci yıl dönümü. Behice Hanım’ın 12 Eylülde kapatılan
partisini hepimiz biliyoruz. Daha sonra vatandaşlıktan
çıkarıldı ama işte bugün onun
taşıdığı sosyalizm bayrağı yine bu Meclis
kürsülerinde kendisine yer bulmuş oldu. Behice Hanım, işçilerin,
emekçilerin hakkını savunduğu için vatandaşlıktan
çıkartıldı. Patronlarla ve patron temsilcileriyle dolu bu
Mecliste bir kez daha ilan ediyoruz: Bizim vatanımız, lüks jetler,
saraylar, gemicikler değil, işçilerin, emekten yana olan
aydınların vatanıdır.
Sevgili
arkadaşlar, bu kadar, ekonominin
tartışıldığı bir atmosferde, ekonomik krizde
emekçiler, işçiler, yoksullar lehine tek bir söz söylemeyip sürekli
patronları koruma derdine düşenlerin karşında zamlarla ve
yoksullukla boğuşan işçilerin, emekçilerin sesi olmaya talibiz.
Sevgili
arkadaşlar, 10 Ekim, aynı zamanda ülkemizin kanlı tarihlerinden
bir tanesinin daha, üç yıl önce yaşadığımız gar
katliamının yıl dönümü. Sadece barış istediği
için 102 yurttaşımızın barbarca katledildiği ve
maalesef patlamanın hemen ardından güvenlik görevlilerinin
yaralıları kurtarmak yerine gazlarla, bombalarla
saldırdığı bir katliamdan söz ediyoruz.
Daha
acısı, Türkiye’mizi sadece Amerikan çıkarlarını
savunmak için Suriye’de savaşa sokup cihatçılara destek vermek için
sınırı elek hâline getirenlerin yarattığı bir
katliamın yıl dönümünde konuşuyoruz.
Arkadaşlar,
bugün burada onurla taşıdığımız Türkiye
İşçi Partisi rozetini bizden önce bu kürsüde taşıyan Behice
Boran, aynı zamanda Türkiye barış mücadelesinin öncülerinden bir
tanesiydi. Kimse, onun “NATO’ya hayır.” sesini, “Türk askerinin Kore’de ne
işi var?” sesini unutturamaz ve biz bu kürsüde barış
mücadelesini tıpkı Behice Boran gibi yükseltmeye devam edeceğiz.
Bu vesileyle 10 Ekim katliamında yitirdiğimiz tüm barış
savaşçılarını da bir kez daha anmak istiyorum ve ölümünün
31’inci yıl dönümünde Behice Boran’ımızı umut dolu güzel
günleri çağıran o sözleriyle bir kez daha anıyorum: “Selam olsun
Türkiye'nin ve dünyanın aydınlık geleceğine.” diyorum.
Şimdi,
kardeşler, bu, tabii, güzel bir umut ve hedef gösteren bir slogan ama
maalesef biz burada karanlık bir tabloyu tartışıyoruz.
Bakın, baştan çok net bir şey söyleyeyim: Ekonomiyi böyle
yamalı bohçalarla falan kurtaramazsınız. Yani her gün yeni bir
yasa teklifi getirerek, her gün “Patronların çıkarlarını
nasıl korurum?” diye düşünerek Türkiye’yi bu krizden çıkartma
şansınız yok. Bu kanuna, esas olarak bunun üzerinden
karşı çıkmak gerekiyor.
Arkadaşlar,
konumuz kalkınma ama neyi kalkındırıyoruz? On altı
yıldır bu iktidar neyi kalkındırdı? İşte,
hepimiz üçüncü havalimanında gördük. Üçüncü havalimanında yandaş
şirketlerin hepsi kalkınırken benim işçi kardeşlerim
sadece ve sadece haklarını savundukları için bugün cezaevinde.
Oysa eğer bu ülkede ekonomiyi düzeltmek istiyorsak esas mesele, yoksulun,
işçinin, emekçinin hakkını savunmak. Sabahtan beri hangi sermaye
grubuna ne kadar para aktarılabilir, hangi patronu nasıl
destekleyebiliriz, bunun üzerine tartışmalar yapıyoruz.
Arkadaşlar, farkında mısınız, on altı yılda
ülkeyi getirdiğiniz noktada 2 milyon çocuk işçi var artık bu
ülkede? 20 binden fazla işçinin katledildiği bir ülkede
yaşıyoruz, ekonomik krizi tartışıyoruz, hiç kimsenin
üretenleri, işçileri, emekçileri düşündüğü yok. Arkadaşlar,
eğer bu ülkenin Meclisi olacaksak bu ülkenin üretenlerinin sesi
olacağız, yaratanlarının sesi olacağız, emekçilerinin
sesi olacağız.
Bakın,
çok net söylemek istiyorum: Ben bu kanunu okuduğumda bir tek şey
görüyorum, bütün ülkenin tapusunu teslim ettiğiniz saraya “Al,
istediğin patrona istediğin gibi para aktar.” diyorsunuz. Şimdi,
çok haklı biçimde buradaki arkadaşlarım söylüyor: “Teklifin
gerçek sahibi kim? Berat Albayrak.” Berat Albayrak ne diyor? “Vergiyi tabana
yayacağız, vergi adaleti sağlayacağız.” diyor.
Arkadaşlar, tabanın canı çıktı canı, zaten
vergiyi sadece taban veriyor. Siz bu vergiyi tavandan alın, kim
zenginleştiyse, bu on beş yılda kim servetine servet
kattıysa vergiyi onlardan alacağız. Emekçilere, yoksullara,
halka eşit bir biçimde dağıtacağız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERKAN
BAŞ (Devamla) – Başkanım toparlayabilir miyim?
BAŞKAN
– Tabii, buyurun Sayın Baş
ERKAN
BAŞ (Devamla) – Çok uzatmayacağım. Sizin niyetiniz belli, bizim
tarafımız, safımız belli. Birileri patronların
servetine servet katmak istiyorsa biz buradan açıkça ilan ediyoruz
arkadaşlar: Biz bu krizin faturasını işçilere, emekçilere,
yoksullara ödetilmesine izin vermeyeceğiz. Kim zengin olduysa, kim
servetine servet kattıysa, kim bugün, on beş yıl öncesinden daha
fazla paraya sahipse bu krizin bedelini onlar ödeyecekler. Biz “Aynı gemideyiz.”
yalanıyla bu faturayı işçilere, emekçilere ödetmenize izin
vermeyeceğiz. Çok açık söylüyorum ve bir tek teklifte bulunuyorum:
Sevgili arkadaşlar, hepimiz Meclis koridorlarında geziyoruz, çay
içiyoruz, kahve içiyoruz. O size çay getiren, kahve getiren işçi
arkadaşlara bir sorun bakalım, kriz var mı, yok mu?
Teşekkür
ediyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Baş.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Sayın Muş, buyurun.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Kayıtlara geçmesi için… Türkiye Cumhuriyeti devletinin
Suriye’de olmasının sebebi terör örgütlerine karşı mücadele
etmektir. Türkiye’ye tehdit oluşturan oradaki tüm terör örgütlerine
karşı, ayrım gözetmeksizin hepsine karşı bir mücadele
için oradayız. Bu, 81 milyon vatandaşımızın can ve mal
güvenliği için yaptığımız bir müdahaledir.
Bir
diğeri, Ankara patlamasındaki failler yakalanmıştır,
yargılanmışlardır ve ceza da almışlardır.
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) – Yol verenler?
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Dolayısıyla, bu anlamda da hem partimiz
hem Hükûmetimiz de bunun üzerine gitmiştir.
Bunun
da kayıtlara girmesini özellikle istirham ediyorum.
BAŞKAN
– Peki, teşekkür ederim.
Şahıslar
adına ikinci konuşmacımız, Kocaeli Milletvekilimiz
Sayın Sami Çakır.
Sayın
Çakır, buyurun lütfen. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
SAMİ
ÇAKIR (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Kalkınma ve Yatırım Bankası Anonim Şirketi
hakkında AK PARTİ Grup Başkanı Sayın Naci
Bostancı ve Grup Başkan Vekili Sayın Mehmet Muş’un
vermiş olduğu (5) sıra sayılı Türkiye Kalkınma
Bankası Hakkında Kanun Teklifi üzerine şahsım adına
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu ve
milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle,
27’nci Dönem İkinci Yasama Yılının hayırlı
uğurlu olmasını temenni ediyorum.
Türkiye
Kalkınma Bankası Anonim Şirketinin aslında varlık
sebebi olarak Türkiye’nin büyümesi ve kalkınmasına mevzuat ve sistem
içerisinde daha fazla destek vermesini temin etmeye yönelik bir
çalışma ve teklif olarak gördüğümüz bu kanun teklifinin bu
çerçevede irdelenmesi ve değerlendirilmesi önemlidir.
1877
sayılı Yetki Kanunu’na dayalı olarak 27 Kasım 1975 tarih ve
13 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle Devlet Sanayi ve
İşçi Yatırım Bankası -DESİYAB AŞ-
unvanıyla kurulan bankanın kuruluş, işlem ve faaliyetleri
14 Kasım 1983 tarih ve 165 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle
yeniden düzenlenmiştir. Aslında bu tarihî süreci değerlendirmek
önemlidir. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca hazırlanan ve
Türkiye Büyük Millet Meclisine arzı, Bakanlar Kurulunca 22/10/1973 tarihinde
kararlaştırılan İşçi Yatırım Bankasıyla
ilgili yetki kanunu tasarısının gerekçesinde “Kalkınma
çabalarının planlama tabanına oturtulma gayretlerinin
başladığı 1960’lı yıllardan 1973 yılına
kadar, tasarrufların gayri safi millî hasıla içindeki
payını artırmak; toplam kaynakları her yıl artan
oranlarla, üretim kapasitesini artıracak sınai yatırımlara
yöneltme gereğine dönük çabalar, mali disiplin sorununda
düğümlenmiş, birtakım kararlar alınmış, mevzuat
tıkanıklıklarını giderecek düzenlemelerde bulunulmuştur.
Buna karşılık, yurt dışı işçi
tasarruflarını bir yatırım kaynağı olarak
değerlendirecek yeterli hizmet ağının
oluşturulmamış olması nedeniyle; işçilerimizin
şirketleşme ve tasarruflarını yatırımlara
yöneltme çabaları sınırlı ve dağınık
kalmış, hatalı kararlarla girişilen bazı
teşebbüsler ise beklenen sonuçları vermemiştir.”
denilmişti.
Burada
diğer değerlendirmelere geçmeden önce, DESİYAB AŞ’nin
kurulmasına ve faaliyetlerinde hem işçilerin sermayesinin transferini
sağlamak hem de sanayi kuruluşlarını desteklemek ve
ağır sanayi hamlesinin gerektirdiği çalışmayı
yapması için gösterdiği gayretten dolayı rahmetli Profesör
Doktor Necmettin Erbakan’ı hayırla yâd ediyorum, mekânı cennet
olsun.
Bankanın
kuruluşuna ilişkin 4456 sayılı Kanun 14 Ekim 1999 tarihinde
kabul edilmiş ve 17 Ekim 1999 tarih ve 23849 sayılı Resmî
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Banka, bu kanunla
düzenlenen hususlar dışında özel hukuk hükümlerine tabi ve
anonim şirket şeklinde tüzel kişiliğe sahip bir
kalkınma ve yatırım bankası olarak bugüne kadar faaliyetini
sürdürmüştür.
“Yatırım”
unvanı eklenerek “kalkınma ve yatırım bankası” olarak
faaliyetine devam edecek olan banka, bu kanun teklifi gerekçesinde de
anlaşılacağı gibi, 4456 sayılı Kanun’un
yürürlüğe girdiği tarihten bugüne ülkemiz ve dünyadaki
bankacılık sistemlerinde ve anlayışında meydana gelen
gelişmeler ile bankanın stratejik hedeflerindeki
değişiklikler doğrultusunda mevcut kanunun ihtiyaca tam olarak
cevap veremediği göz önüne alınarak bir çalışma
yapılmış ve yasal düzenleme için bu teklif verilmiş
gözükmektedir.
Ülkemizin
kalkınma hedeflerine bağlı olarak sürdürülebilir büyümeye
yönelik yatırımların ve projelerin desteklenmesi, sermaye ve fon
kaynaklarının etkin kullanımının sağlanması,
yurt içi, yurt dışı ve uluslararası ortak
yatırımların finanse edilmesi ile kâr ortaklığı
veya kiralama esaslı kredi işlemleri dâhil, tüm kalkınma ve
yatırım bankacılığı işlemlerinin yerine
getirilebilmesi, bu kanunla hüküm altına alınmış
olmaktadır.
Bu
kanunla, aynı zamanda, tüzel kişiliği haiz Türkiye Kalkınma
Fonu kurulmasıyla ilgili bankaya izin verilmektedir. Yine, bu fonla ve alt
fonlarla ilgili olarak yapılacak tüm çalışmanın banka
tarafından gerçekleştirilmesi kayıt altına
alınmaktadır.
İşbu
kanunun teklif muhtevası hedeflerine uygun ve başarılı
çalışmalar yapılması temennisiyle Genel Kurulu ve
milletimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Çakır.
Değerli
milletvekilleri, (5) sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci
bölümünün görüşmelerinin devamı hususunda İç Tüzük’ün 72’nci
maddesine göre verilmiş bir öneri vardır, öneriyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte
olan (5) sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümünün
müzakerelerinin İç Tüzük’ün 72’nci maddesi uyarınca
devamını arz ve teklif ederiz.
Özgür
Özel Özkan
Yalım Haşim
Teoman Sancar
Manisa Uşak Denizli
Ömer
Fethi Gürer Ahmet
Kaya
Niğde Trabzon
BAŞKAN
– Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanunun
daha iyi anlaşılması amaçlanmıştır.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Karar yeter sayısı talep ediyorum.
BAŞKAN
– Değerli milletvekilleri, okuttuğumuz öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı
vardır, öneri kabul edilmemiştir değerli arkadaşlarım.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, şahıslar adına
görüşmeleri de bitirdik.
Teklifin
birinci bölümü üzerinde on beş dakika süreyle soru-cevap işlemi
yapılacaktır. Bu sürenin yarısı sorular, geri kalan bölümü
de cevaplar için kullanılacaktır.
Soru-cevap
işlemine başlıyoruz.
Sayın
Gürer…
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.
696
sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle sürekli işçi
kadrolarına sınırlı da olsa geçen taşeron
çalışanlarının 2020 yılı sonuna kadar Yüksek
Hakem Kurulu sözleşmesine tabi tutulacak olması, çalışanlar
arasında ücret farklılığını
derinleştirmektedir. En alt limitten verilen yemek ücreti 5 liradır.
Altı ayda yüzde 4 ücret zammı yıllık enflasyonun yüzde 25’e
erdiği yerde hak kaybı artmaktadır. 2019 yılında
yapılacak kamu iş toplu sözleşme görüşmelerinde
taşeron çalışanı iken kadro alanlar da dâhil edilmelidir.
AKP iktidarı, eşit işe eşit ücret ve kadro vermelidir.
Asgari ücret üzerinden maaş uygulaması son bulmalı, enflasyon
farkı tüm çalışanlara ödenmelidir.
Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Sayın Kaya…
AHMET
KAYA (Trabzon) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Cumhurbaşkanı her fırsatta “Kriz falan yok, sakın ha
bunlara aldırmayın. Bizde kriz falan yok.” demek suretiyle gerçekleri
örtme çabasını sürdürüyor. Krizin saraya
uğramadığı elbette doğrudur ancak bir de milletin
yaşadıklarına bakalım. Trabzonlu 1,5 yaşındaki
Elif yavrumuzun doğuştan işitme kaybı olduğu için
biyonik kulak ameliyatı olması gerekiyordu. Ailesi Ankara’da bir
hastaneye başvurdu, ameliyat için gün dahi alındı fakat döviz
kurlarındaki artış ve ekonomik kriz gerekçe gösterilerek
malzemelerin temin edilemeyeceği ve ameliyatın iptal edildiği
kendilerine söylendiğinde âdeta yıkıldılar. Dahası “Kriz
yok.” denen ülkemizde iki buçuk aydır biyonik kulak
ameliyatlarının yapılamadığı acı
gerçeğini öğrenmiş bulunuyoruz.
Buradan
Sayın Cumhurbaşkanına ve Sağlık Bakanına
soruyoruz: Kriz yok ise, her şey yolunda ise çocuklarımıza ve
ailelerine bu mağduriyeti neden yaşatıyorsunuz?
BAŞKAN
– Sayın Girgin…
SÜLEYMAN
GİRGİN (Muğla) – Sayın Başkan, Muğla il
sınırları içerisindeki kamu hastanelerinin hiçbirinde anjiyo
merkezi yoktur. Hem kardiyoloji hem de nöroloji bölümlerinde deneyimli uzman
doktorlar olmasına rağmen, anjiyo merkezinin olmaması nedeniyle
kalp ve nöroloji hastaları ya il dışına sevk edilmekte ya
da özel hastanelerde tedavi olmak zorunda kalmaktadırlar. Bu nedenle,
yapılması gereken acil tedavi uygulamaları gecikmekte, birçok
hasta ya hayatını kaybetmekte ya da hayatına engelli olarak
devam etmektedir. Günde ortalama 3 hasta bu şekilde üniversite hastanesine
gelmektedir. Bazı il ve ilçelerde ikinci basamak hastanelerde bulunan
anjiyo merkezi, üçüncü basamak eğitim ve araştırma hastanesi
olan Muğla Üniversitesi Hastanesinde bulunmamaktadır. Özellikle acil
vakaların yoğun yaşandığı yaz dönemi ve turizm
sezonu için mağduriyetler iyice artmaktadır.
Muğla’mızın bu hayati ihtiyacının acilen giderilmesi
gerekmektedir.
Saygılarımla.
BAŞKAN
– Sayın Hürriyet…
FATMA
KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Hükûmet,
krizi saklamak için elinden geleni yapıyor. Asıl krizi saray
değil, halk hissediyor. Daha geçtiğimiz haftalarda çocuğuna
pantolon alamayan bir baba, yaşamına son vermişti. Bunu
haberleştiren gazeteci cezalandırılmak istendi. Bugün de
yıllardan beri karşı çıktığımız,
Hükûmetin yarım yamalak düzenleme yaptığı ve
“Kaldırdım.” dediği -aslında kandırmaca
politikalarından bir tanesiydi- taşeron sistemi yüzünden
alacaklarını alamayan taşeron işçisi, İzmit
Belediyesinin çatısına çıkarak sesini duyurmak istedi.
Artık insanlar seslerini duyurabilmek için ölümü bile göze alarak
çatılara çıkıyor, ekmeğini, hakkını, hukukunu istiyor.
Ülkenin dört bir yanında benzer bu şekilde üzücü hadiseler meydana
geliyor. Peki, kriz yok ise bu insanlar çatılara neden
çıkıyorlar?
Hükûmet,
krizi saklamak için verdiği çabayı krizi önlemek için de verse
keşke. Krizi yaşayan halkın sorunlarına karşı
daha duyarlı olunmalı, halkın ne çektiği daha yakından
incelenmeli ve gereği mutlaka yönetenler tarafından
yapılmalıdır diyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Sayın Ünver…
İSMAİL
ATAKAN ÜNVER (Karaman) – Teşekkür ediyorum.
Teklife
dair Komisyon muhalefet şerhimizde de açıkça sayılan,
Anayasa'nın birçok hükmüne aykırı bir düzenleme getiren teklifin
3’üncü maddesiyle bütçe kanunu
anlamsızlaştırılmaktadır. Bunun yanında,
demokrasilerin ortaya çıkma sebebi olan halkın bütçe yapma hakkı
da anlamsızlaştırılmaktadır. Bütçe, yürütmenin harcama
yapmak için vatandaştan aldığı ön izindir. Teklifle
Cumhurbaşkanına bankayı görevlendirme ve görevlendirmenin
kaynağının hangi kurum ve kuruluşun bütçesinden
karşılanacağını belirleme yetkisi verilmektedir. Bu
düzenleme, Türk milletinin yüce Meclis eliyle kullandığı bütçe
hakkının tek bir kişiye devri demektir. Bu durum, kuvvetler
ayrılığına aykırı değil midir? Hep inkâr
ettiğiniz tek adam rejiminin tescili değil midir? İşsizlik
Fonu’nun başına gelen, getirdiğiniz bu düzenlemeyle, acaba
başka hangi millî kaynak ve değerlerimizin başına gelecektir?
Acaba başka hangi millî kaynaklarımız çarçur edilip yandaşa
peşkeş çekilecektir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Sayın Bulut…
BURHANETTİN
BULUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekonomik
kriz ortamında vatandaşın kemer sıkması isteniyor.
Enflasyonu ise kermes düzenleyerek indirmek isteyen Hükûmet, sarayda ise aksine
har vurup harman savurmaya devam ediyor.
Cumhurbaşkanlığını oluşturan 9 ayrı politika
kuruluna toplam 76 kişi atandı. Kurullara tercih edilenler, AK
PARTİ milletvekilleri, adayları ve AK PARTİ’ye yakın
kişiler oldu. Cumhurbaşkanlığına bağlı
çalışacak olan 9 kuruldaki her bir üyenin yıllık bütçeye
yükü 141 bin lira. 76 kurul üyesinin toplam maliyeti ise 10 milyonu buluyor.
Anlaşılan o ki ülkemizde sadece sarayda kriz yok. Sürekli masraflar
saray bütçesine ekleniyor. Vatandaşın mutfağı yanıyor,
vatandaş evine ekmek götüremiyor, asgari ücrete talim ediyor, oysa saray
halkın vergileriyle lüks ve şatafat içinde. Sormak istiyorum, bu
saltanat düzeni içinde acaba saray da kendisi…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Kayışoğlu…
NURHAYAT
ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Ülkemizde
yaşanan ekonomik krizin gerçek sebebi tek adam rejimidir, tek adam
rejiminin yarattığı güvensizlik ortamıdır. Bu krizin
sebebi liyakatsizliktir, bu krizin sebebi yargı
bağımsızlığının yok edilmesidir, müvekkilini
haklı çıkarmaya çalıştığı gibi saçma sapan
bir gerekçeyle avukatların tutuklanmasıdır, insanların
kendini hukuki olarak güvende hissetmemesidir. Bu gerçeği
görmediğiniz sürece istediğiniz kadar yatırım
ortamını iyileştirmek için kanunlar çıkarın,
istediğiniz kadar fonlar kurun, istediğiniz kadar muafiyetler,
istisnalar getirin, istediğiniz kadar yapılandırma
kanunları çıkarın tek adam rejimiyle ülkeyi bu krizden
çıkaramazsınız diyorum.
Saygılarımla.
BAŞKAN
– Sayın Zeybek…
GÖKAN
ZEYBEK (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ağustos
ayından itibaren Ziraat Bankası çiftçiye, Halk Bankası esnaf ve
KOBİ’lere kredi vermezken Türkiye Kalkınma Bankası Anonim
Şirketinin yüksek teknoloji ve uluslararası rekabete dayalı bir
üretim yapacağını söylüyorsunuz. Kamu bankalarının içi
boşalmışken kredi notunun düşmesinden endişe
ettiğiniz için finansman desteği sağlayacağınız
yeni bir banka mı oluşturuyorsunuz? Size, Mustafa Kemal Atatürk’ün
doksan yıl önce büyük ekonomik krizde İzmir İktisat Kongresi’nde
almış olduğu kararlardan yararlanmanızı tavsiye
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Cevap
işlemleri için Sayın Komisyon, söz hakkı sizde.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Mevcut
durumuyla Türkiye Kalkınma Bankası özel hukuk hükümlerine tabi ve
anonim şirket şeklinde Türkiye Cumhuriyeti Hazine ve Maliye
Bakanlığının ilgili kuruluşu olan bir kalkınma ve
yatırım bankasıdır. Banka hisselerinin yüzde 99,08’i
Hazineye, yüzde 0,92’si ise gerçek ve tüzel kişilere aittir. Gerçek ve
tüzel kişilere ait olan yüzde 0,92’lik pay borsada işlem görmektedir.
Söz konusu hisseler borsaya kote olduğu için hisselerin kime, kimlere ait
olduğunu Borsa İstanbul aracılığıyla
öğrenmeniz mümkündür. Borsa İstanbul Anonim Şirketi Ana Pazarda
işlem gören 4 milyon 581 bin liralık yüzde 0,91’lik Türkiye
Kalkınma Bankası payları sürekli alınıp
satıldığı için ortak ve yatırımcı
sayısı devamlı değişmektedir. Merkezi Kayıt
Kuruluşu nezdinde izlenen ortak pay sahibi sayısı Banka Genel
Kurulu toplantısının yapılmış olduğu 29
Ağustos 2018 tarihinde 2.607’dir ama güncel verileri de yine Merkezi
Kayıt Kuruluşundan ve borsadan almak mümkündür, onların
uhdesindedir.
Borsada
işlem gören payların işlem hacmi ve fiyat hareketleri Sermaye
Piyasası Kurulu ve borsa tarafından da sürekli kontrol ve denetim
altındadır. Bankanın hisse senetlerindeki fiyat ve miktar
hareketlerine ilişkin olarak, 25 Eylül 2018 ve 8 Ekim 2018 tarihlerinde
Kamuoyu Aydınlatma Platformu (KAP)’a açıklama yapılarak, Sermaye
Piyasası Kurulu Özel Durumlar Tebliği’ne göre, bankanın kamuya
açıklanmamış özel bir durumunun olmadığı da ilan
edilmiştir ama tabii ki bankanın hisse senetlerinin çok küçük bir
kısmı, sadece yüzde 1’den de az olan yüzde 0,91’lik kısmı
borsada işlem gördüğünden Pay Piyasasında da derinlik
oluşamamaktadır. Bu durum fiyat ve miktar hareketlerinde
dalgalanmalara sebep olabilmektedir.
Aynı
şekilde konut yatırımlarına ilişkin de bir konu
vardı. Kalkınma Bankası bugüne kadar konut sektörüne hiçbir
şekilde kredi kullandırmamıştır. Buraya kadar
kullandırmış olduğu kredilerin
dağılımına baktığımızda, bunun yüzde
58’inin yenilenebilir enerji projelerine olduğunu, yüzde 18’inin imalat
sanayisine, yüzde 14’ünün turizm, yüzde 2’sinin eğitim, sağlık
ve yüzde 8’inin de KOBİ’lere kullanıldığını
görüyoruz. Bankanın konuta ayırdığı herhangi bir kredi
söz konusu değil. Gerekçe kısmında “konut” ve “altyapı” ifadelerinin
geçmesinin sebebi de alt gelir grubuna yönelik bir ihtiyaç duyulması, bir
afet olması durumunda ya da çevre yatırımları
kapsamında olabilir diye düşünülmüş oldu. Bu,
anlaşılan, klasik konut kredileri kapsamında da değildir.
Aynı
şekilde teminatlardan da muafiyet konusu gündeme geldi. Bu,
hâlihazırda geçerli olan 4450 sayılı Kanun’da aynı istisna
yer almaktadır. Bu teklifin 7’nci maddesinin (4)’üncü fıkrasında
bankanın her türlü ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz ve icranın geri
bırakılması taleplerinde teminat şartı
aranmamasından kasıt, bankanın kredileriyle ilgili olmayıp,
bankanın alacaklarına karşılık icradan almak
istediği gayrimenkuller için mahkeme süreçlerinde teminat yatırarak
uzun süreli nakitlerini buraya bağlamaması içindir.
Gene
aynı şekilde, soru sırasında sağlıkla ilgili
yapılan bir açıklama vardı. Burada hastanede hayati zorunluluk
taşımayan ameliyatların yapılmayacağı, hatta
durduğu ve ameliyat yapan doktorlara soruşturma
açılacağıyla ilgili birtakım basında çıkan
haberler vardı. Bu, Gazi Üniversitesi Sağlık Araştırma
ve Uygulama Merkezi Başhekimliği tarafından
yalanlanmıştır ve böyle bir durumun söz konusu
olmadığı da ifade edilmiştir.
Gene
aynı şekilde önemli bir nokta şuydu… Pardon, bir
dakikanızı rica edeyim, soruları… Daha doğrusu sorularda
teklife yönelik çok fazla soru gelmediği için yapılan
konuşmalardaki soruları cevaplamaya çalışıyorum.
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) – Bakan olsaydı bizim soruya cevap
verecekti, Bakan yok burada.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Yok, daha zamanım var.
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) – “Bakan” diyor, “Bakan”.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Efendim?
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) – “Bakan yok.” diyor.
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) – Bakan olsaydı sorulara cevap verirdi, o da
yok diyorum.
BAŞKAN
– Sayın Bilgiç, siz devam edin, siz soruları cevaplandırın.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Yok, ben Sayın Gürer’i dinliyorum, buyursun, yani sorun yok.
Evet,
gerek kalkınmayla ilgili, yürütmenin… Bu bölgesel kalkınmayla ilgili
olarak bir konu geçmişti, bölgesel farkların giderilmesi konusunda
plan ve hedeflerle ilgili. Yürütmenin Türkiye’nin önceliklerine ve bölgesel
gelişme oranlarına göre bir planlaması, çalışması
zaten bulunmaktadır. Bu, kalkınma planlarında da yer
alıyor. Bankanın neye göre hareket edeceği ise kalkınma
planları doğrultusunda belirlenecek. Dolayısıyla teklif
kanunlaştıktan sonra bölgesel kalkınmışlık
farklarının azaltılması konusunda yürütme bankaya yol gösterici
olacaktır.
Sermayeye
ilişkin bir husus vardı, müsaade ederseniz onunla ilgili de cevap
vereyim.
Evet,
bankanın sermayesinin tamamı Hazine tarafından
karşılanıyor çünkü zaten yüzde 99,08’i Hazineye ait. Gene
aynı şekilde bir sermaye artırımı da söz konusu
olduğunda, bu sermaye gene Hazine tarafından
karşılanacaktır.
Teşekkür
ediyorum.
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) – Ziraat de, Halk da öyle. Ziraat Bankası da
Hazinenin, Halk Bankası da Vakıflar Bankası da…
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Daha bir dakika var Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Sayın Bilgiç…
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Soru soracaksanız, Sayın Tanal sorabilir, buyursun.
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) – Başkan var orada, Sayın Başkan.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Meclis Başkan Vekili var orada kardeşim, olur
mu?
CEMAL
ENGİNYURT (Ordu) – Bir de bize söz verin Sayın Başkan.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Efendim, Komisyon alışkanlığı Sayın
Başkanım, kusura bakmayın.
BAŞKAN
– Siz söz hakkınızı kullanıyor musunuz yoksa
arkadaşlar devam etsinler mi?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Devam edebilirler Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Peki.
Sayın
Gaytancıoğlu…
OKAN
GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hakkımızı
da koruduğunuz için teşekkür ederim.
Madem
bu yasayla Türkiye’yi ekonomik krizden kurtarmaya yönelik bir adım
atıyorsunuz, o zaman 11 milyon çiftçinin özel bankalara, Ziraat
Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarının
faizini silerek anaparayı yapılandırmayı düşünüyor
musunuz? 12 milyon emeklinin çoğunun açlık
sınırının altında bir gelire sahip olduğunu
biliyoruz. Emeklilerin durumunu iyileştirmeyi düşünüyor musunuz?
Asgari ücreti yükseltmeyi düşünüyor musunuz? Esnaflar çok zor durumda.
Esnaflara yönelik bir iyileştirme düşünüyor musunuz? Tarımsal
ürün fiyatları çok düştü. Örneğin dolar olarak maliyeti 3 lira
olan çeltikte Toprak Mahsulleri Ofisini devreye sokarak bir destekleme
alımı yapmayı düşünüyor musunuz? İyi tarım
uygulaması yapan zeytin üreticilerimizin destekleme ödemelerini
yapmayı düşünüyor musunuz?
BAŞKAN
– Teşekkür ederim değerli arkadaşlar.
Bu
şekilde, soru-cevap işlemi de tamamlanmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, 60’a göre bir söz istiyorum
mümkünse.
BAŞKAN
– Bir saniye.
Şimdi,
birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge
işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
Bu
arada, Garo Bey, söz istediniz.
Yerinizden
bir dakika, buyurun lütfen.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
40.-
Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan’ın, Komisyon Başkanı
Süreyya Sadi Bilgiç’in borsadaki manipülasyonla ilgili yaptığı
açıklamasına ilişkin açıklaması
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Komisyon Başkanı Süreyya Sadi Bilgiç bir açıklama yaptı
borsadaki manipülasyonla ilgili, “Yüzde 1 canım, çok da önemli
değil.” dedi.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Ben öyle bir şey söylemedim.
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) – Bakın, Kalkınma Bankası Yasası
değişiyor ama arkadaşlar, Kalkınma Bankası,
yasası daha değişmeden birilerini kalkındırdı.
Şu anda Kalkınma Bankasının borsada işlem değeri
22 milyar TL’ye çıktı yani bir ayda 2 milyar TL’den 22 milyar TL’ye ve
yüzde 1 de 20 milyon TL’den 220 milyon TL’ye çıktı. Yani birileri 200
milyon TL kalkındı.
ORHAN
YEGİN (Ankara) – Siz almak için müracaat ettiniz de vermediler mi size?
Satışa kapalı mıydı?
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) – Sayın Komisyon Başkanımız “Bu
çok da önemli değil arkadaş, yüzde 1.” diyebiliyor.
Bu
açıdan bizim görevimiz, bu 200 milyonluk kalkınmayı
sormaktır, soruşturmaktır. Bu aynı zamanda Plan ve Bütçe
Komisyonunun da sorumluluğundadır, aynı zamanda Sayın
Mehmet Muş’un da sorumluluğundadır. Çünkü bu teklifi
getireceğini birileri biliyordu ve bilerek hisseleri topladı; 20
milyonluk hisseyi 220 milyon yaptı, 200 milyon kalkındı
arkadaşlar. Hepimizin boynunun borcudur bunu sorgulamak.
ORHAN
YEGİN (Ankara) – Kamuoyundan gizlenmedi ki bu. Kamuoyundan gizlenmiş
bir şey değildi bu. Aksine gelmeden açıklandı kamuoyuna.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Paylan.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Sayın Başkan, Komisyon olarak bir söz talebimiz var.
BAŞKAN
– Buyurun.
41.- Plan ve
Bütçe Komisyonu Başkanı Süreyya Sadi Bilgiç’in, Diyarbakır
Milletvekili Garo Paylan’ın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
En
kısa süre içerisinde, az önce söyledim, Merkezi Kayıt Kuruluşundan
ve borsadan bu verileri Sayın Paylan alır. İnşallah bir
dahaki toplantıya bu verileri almış bir şekilde buradaki bu
iddialarını ispatla gelir.
Teşekkür
ederim.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – “Gizli sırdır.” diyorlar, vermiyorlar.
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) – İspat sizinle ilgilidir efendim.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim, sağ olun.
VIII.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Teklifleri (Devam)
1.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı Ankara Milletvekili Mehmet Naci
Bostancı ile Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş’un Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketi
Hakkında Kanun Teklifi (2/773) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 5) (Devam)
BAŞKAN
– Değerli milletvekilleri, 1’inci madde üzerinde üç önerge vardır.
Önergeleri aykırılık sırasına göre işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 5 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin kanun
teklifinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Garo
Paylan Serpil
Kemalbay Pekgözegü Murat
Çepni
Diyarbakır
İzmir İzmir
Züleyha
Gülüm Rıdvan
Turan
İstanbul Mersin
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Önerge hakkında konuşmak isteyen İzmir Milletvekilimiz
Sayın Serpil Kemalbay Pekgözegü.
Süreniz
beş dakika.
Buyurun.
(HDP sıralarından alkışlar)
SERPİL
KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Değerli milletvekilleri, Kerbelâ’dan 10
Ekime muktedirler her zaman ezilenleri baskılamak için katliamlar
yaptılar fakat ne Hüseyinler bitti ne de barış savunucuları
bitti. 10 Ekim katliamını burada bir kez daha lanetliyorum. 10 Ekim
katliamının katillerini bizler biliyoruz. 10 Ekim katliamı,
kaostan beslenenler, savaştan beslenenler tarafından yol verilen bir
katliamdır. O nedenle 10 Ekimi bugün 3’üncü yıl dönümünde
anmanın önemli olduğunu düşünüyorum.
Değerli
milletvekilleri, bundan kırk yedi yıl önce yaşamını
yitirmiş olan Doktor Hikmet Kıvılcımlı’yı anmak
istiyorum. Doktor Hikmet Kıvılcımlı Türkiye'nin en eski
sosyalistlerindendir ve Türkiye'nin özgün koşullarına dair çok
geniş bir külliyatı vardır. Doktor Hikmet
Kıvılcımlı özellikle dinin siyasete alet edilmesi konusunda
önemli bir külliyata sahiptir ve 1957’de Eyüp Camisi önünde bir
açıklaması, konuşması vardır.
Ben
sözlerime bu konuşmadan bir bölümle başlamak istiyorum. Şöyle
diyor Doktor Hikmet Kıvılcımlı: “Osmanlı
İmparatorluğu’ndan maalesef bize hâlâ o kötü terbiye, siyasetten
kaçmak, hakkını aramamak gerektiği gibi kötü âdetler intikal
etmiş bulunuyor ve biz hâlâ memleketin idaresini yalnız birkaç büyük
bezirgânın yapabileceğini zannediyoruz. Hâlbuki büyük
bezirgânların yaptıkları nedir? İşte bugünkü pahalılıktır.”
Biz ona şöyle devam edelim: Pahalılıktır, işsizliktir,
yoksulluktur, yolsuzluktur, ekonomik krizdir.
İşte
bugün burada konuştuğumuz konu tam da çağdaş
bezirgânların konusudur. Tefeci bezirgânları biz burada
konuşuyoruz. Tefeci bezirgânların, yandaşlarına nasıl
sermaye aktaracaklarını biz burada tartışıyoruz. Oysa
biz kalkınmadan şunu anlıyoruz: Kalkınmada katı
atık işçilerini nasıl kalkındırabiliriz, güvencesiz
evsizleri nasıl kalkındırabiliriz, yoksulları, işsizleri
nasıl kalkındırabiliriz, ev işçilerini, evde üretim
yapanları, kadınları nasıl kalkındırabiliriz?
Bakın,
Hindistan’da “SEWA” diye bir banka var. Bu banka katı atık
işçilerini, ev eksenli çalışan kadınları, ev
işçilerini koruyor, onları güvence altına alıyor. Fakat biz
burada tam da bunun tersine, sermayeyi destekleyecek bir ekonomi paketiyle
ilgili tartışıyoruz ve bunu halk neden talep etsin, halkın
hangi ihtiyacına karşılık gelecek diye sormak gerekiyor.
Değerli
arkadaşlar, bu kanun teklifiyle bize önerilen şey, aslında
işsizlik sigortasında yapılan şeyle aynıdır.
Aslında biz burada, oradaki uygulamayı bir kural hâline getirmeyi
konuşmuş oluyoruz. Kamu maliyesini sarayın hazinesi hâline
getirmeye çalışan bir kanun teklifini konuşuyoruz burada.
Meclisin bütçe hakkı zaten elinden alındı ve biz burada bu kanun
teklifiyle kamu maliyesini tamamen saraya ve tek adama, bir bezirgâna
bırakmayı tartışıyoruz ki onun yandaşları,
onun desteklediği sermaye grupları bu havuzdan nemalansın ve
zenginleşsin, bu kaynaklar da işçilerin sigortalarından ve
halktan kesilen vergilerden elde edilsin. Biz buna karşıyız, biz
diyoruz ki: Eğer konuşacaksak o zaman işsizlerin
sorunlarını konuşalım ya da emeklilikte yaşa
takılanların nasıl hemen emekli olabileceklerini
konuşalım ya da ev işçilerini nasıl
sigortalandırabiliriz, nasıl güvenceli çalışmaya
kavuşturabiliriz, çocuklarımıza nasıl güvenceli bir
yaşam kurabiliriz... İşte, bu Meclisin görevi bunları
tartışmaktır. Fakat bizler burada tefeci bezirgânların
ekonomisini, onların kaygılarını tartışmak gibi
bir gündeme sahip olmamalıyız diye düşünüyorum değerli
milletvekilleri.
Sizleri
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Değerli
milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi
diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 5 sıra sayılı Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanı Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş'un Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası Anonim
Şirketi Hakkında Kanun Teklifi’nin 1'inci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımızla.
Bülent
Kuşoğlu Abdüllatif
Şener Süleyman
Girgin
Ankara Konya Muğla
Emine
Gülizar Emecan Ahmet
Vehbi Bakırlıoğlu Ömer
Fethi Gürer
İstanbul Manisa Niğde
Yüksel
Özkan
Bursa
“MADDE
1- (1) Bu Kanunun amacı; Türkiye Kalkınma ve Yatırım
Bankası Anonim Şirketinin (Banka), çağdaş kalkınma ve
yatırım bankacılığı araçlarını
kullanarak, ülkemizin kalkınma ve büyüme hedefleri doğrultusunda,
sürdürülebilir büyüme ve teknolojik ve yapısal dönüşüme yönelik
yatırımların ve projelerin desteklenmesi, sermaye ve fon
kaynaklarının etkin kullanımının sağlanması,
yurt içi, yurt dışı ve uluslararası ortak
yatırımların finanse edilmesi ile kâr ortaklığı
veya kiralama esaslı kredi işlemleri dahil, tüm kalkınma ve
yatırım bankacılığı işlevlerinin rekabetçi,
dinamik ve etkin bir şekilde yerine getirebilmesini sağlamaktır.”
BAŞKAN
– Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Önerge hakkında konuşmak isteyen Manisa Milletvekilimiz Sayın
Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
AHMET
VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası
Hakkında Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerine söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlarım. Bu vesileyle
Kerbelâ’yı ve Ankara Garı katliamını lanetliyorum.
Türkiye
Kalkınma ve Yatırım Bankası Anonim Şirketi,
çağdaş kalkınma ve yatırım
bankacılığı araçlarını kullanarak ülkemizin
kalkınma ve büyüme hedefleri doğrultusunda sürdürülebilir büyüme ile
teknolojik ve yapısal dönüşüme yönelik yatırımların ve
fon kaynaklarının etkin kullanılmasını
sağlamalıdır. Tabii, kalkınmanın temeli, temel
taşlarından biri tarımdır, kalkınma tarımdan
başlar. Bu nedenle, ülkemizin en önemli tarımsal ürünlerinden biri
olan zeytinden bahsedeceğim.
Geçimini
zeytin üretimiyle sağlayan 320 bin aileden birisine mensup bir çiftçi
olarak sizlere sesleniyorum. Dünyanın en bereketli ve dayanıklı
bitkisi olan zeytin ağacının ana vatanı Anadolu’dur. Zeytin
bu topraklara ve bu topraklarda yaşayan bizlere Yaradan’ın bir
armağanıdır. İktidarın her fırsatta
eleştirdiği, yok saydığı, zaman zaman hakaret
ettiği ikinci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü ve bu
ülkenin kurucu iradesi, bu toprakların böyle bir hazineye sahip
olduğunun farkına 1939 yılında varmıştır.
1939 yılında çıkan Zeytinciliğin Islahı ve
Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun
sayesinde zeytin hak ettiği değeri görmüştür. Korkarım ki
bu iktidarın söz konusu yasaya bütün saldırılarına
rağmen bu yasa sayesinde ayakta kalan zeytinliklerimiz bu gidişle
bizzat çiftçiler tarafından köklenecektir.
Değerli
milletvekilleri, şimdi size gidişat hakkında biraz bilgi vereceğim.
Zeytin hasadı başladı. Zeytin bitkisinin ana vatanı olan
ülkemizde bu hasadı dört gözle bekleyen çiftçilerimiz ne yazık ki
mutsuz, endişeli. Çünkü 320 bin ailenin tüm yıl boyunca dört gözle
beklediği zeytin hasadı binbir dertle, tasayla, gamla başladı.
170 milyon zeytin ağacıyla sofralık zeytin üretiminde dünya
2’ncisi, zeytinyağı üretiminde dünya 4’üncüsü olan, yeterli görmesek
de yılda yaklaşık 300 milyon dolarlık zeytin ve
zeytinyağı ihraç eden ülkemizin üreticisi maalesef yine umduğunu
bulamamıştır. Bu yıl üretici 1 kilogram zeytini 2,5 liraya
mal etmiştir. Dönem itibarıyla hasadı yapılan yeşil
zeytin fiyatlarına baktığımızda 2 TL ortalama
fiyatı zor bulmaktayız. İçinde bulunduğumuz ekonomik
şartlar ve güncel fiyatlarla mazot, gübre, ilaç, her ne kadar
işçileri tatmin etmese de işçi ücretleri ve bakım
masraflarındaki artışlar göz önüne
alındığında gelecek yıl zeytinin maliyeti 3,5-4
lirayı bulacaktır.
Özetlemem
gerekirse, bir yıl boyunca emek vermişim, dünyanın en
pahalı mazotunu kullanmışım, toprağı defalarca
işlemişim, sulamışım, budamışım,
gübrelemişim, son üç ayda 6-7 defa ilaç atmışım ve
sabahın ayazında üstüne kırağı yağarken zeytin
toplamışım ve sonuç: Zarar etmişim. Aldığım
para, ekmek teknem, göz nurum zeytin bahçeme bakım yapmama yetmeyecek
çünkü önümüzdeki yıl zeytini belli ki 4 liraya mal edeceğim, kaç
liraya satacağım belli değil. Üstelik borcum var, bakmakla
yükümlü olduğum ailem var. Özetle, zeytin üreticisi iflasın
eşiğindedir, son günlerin moda deyimiyle konkordato ilan etmesine az
kalmıştır. Bu şartlar altında çiftçimizin geçimini
sağlaması, borçlarını ödemesi ve bahçesine bakması,
gelecek yıla hazırlaması imkânsızdır.
Sorun
belli, çözüm de bellidir. Şu an acil ve ivedilikle yapılması
gereken birtakım adımlar vardır. Yaşadığı bu
zor günler çiftçimizin, çarenin, kurtuluşun kooperatifler ve birlikler
kurmak olduğunu anlamasına vesile olmuştur. Zeytin üreticimizin
ancak yüzde 15’i örgütlüdür ve çiftçimiz örgütlenmeden ayakta
kalamayacağının farkına artık
varmıştır. Bu konuda, devlet, yerel yönetimler ve sivil toplum
kuruluşları öncülük etmeli ve en fazla ağacın
bulunduğu Manisa bölgesinde Manisa zeytin birliği en kısa
zamanda kurulmalıdır. Üreticimizin, sektörle ilgili sivil toplum
kuruluşlarının yıllardan beri dile getirdiği
sofralık zeytine prim verilmesi artık kaçınılmaz hâle
gelmiştir. Sofralık zeytine verilecek 1 liralık primin ve
zeytinyağına hâlen verilen 80 kuruşluk primin 3 liraya
çıkartılması 320 bin ailenin nefes almasına, hayata
tutunmasına olanak sağlayacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Bir dakika ek süre veriyorum.
AHMET
VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Devamla) – Bitti zaten.
Lütfen,
320 bin ailenin bu çığlığına kulak verelim ve
hakları olan, analarının ak sütü gibi hakları olan
sofralık zeytine prim verilmesi için Meclis çatısı altında
gerekli adımları atalım.
Genel
Kurulu saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Bakırlıoğlu.
Değerli
milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 5 sıra sayılı Türkiye Kalkınma Bankası Anonim
Şirketi Hakkında Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesindeki “etkin”
ibaresinden sonra gelmek üzere “ve verimli” ibaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
İsmail
Faruk Aksu Ali
Muhittin Taşdoğan Olcay
Kılavuz
İstanbul Gaziantep Mersin
Hayati
Arkaz Ahmet
Özyürek Ayşe
Sibel Ersoy
İstanbul Sivas Adana
Sefer
Aycan Tamer
Osmanağaoğlu Baki
Şimşek
Kahramanmaraş İzmir Mersin
Feti
Yıldız
İstanbul
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Önerge hakkında konuşmak isteyen Mersin Milletvekilimiz Sayın
Baki Şimşek.
Buyurun
Sayın Şimşek. (MHP sıralarından alkışlar)
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, bin yıldır
yaşadığımız bu topraklarda hür ve
bağımsız yaşamamız için “Ezan susmasın, bayrak
inmesin, vatan bölünmesin.” diye şehit olan
kahramanlarımızın isimlerini sayarak başlamak istiyorum:
Uğur Göksu, Samsun; Ali Hekim, Antalya; Özgür Can İnce, Ankara; Okan
Dinçer, Balıkesir; Ömer Yiğit Ulus, İzmir; Süleyman Aydın,
Amasya; Neşet Gök, Eskişehir; Yahya Şen, Kırıkkale;
Emre Güngör, Kırıkkale; Ali Çam, Osmaniye.
Bütün
şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.
Yalnız
buradan basın mensuplarına da bir sitemimi dile getirmek istiyorum.
Basın mensupları son dört beş gündür maalesef
Kaşıkçı’yla yatıyorlar Kaşıkçı’yla
kalkıyorlar. Haberlerin yarısı Kaşıkçı’ya
ayrıldı. Sabah yarım saat haber dinledim, yirmi dakikasında
bütün televizyon kanallarında Kaşıkçı var. 10 şehit
vermişiz, 10 şehit televizyon kanallarında beş
dakikalık bir haber değeri taşımıyor. Teröristlerin
isimlerinin sayıldığı yerlerde, bu topraklar için
şehit olanlara bu değer verilmiyor. Bu konuda daha büyük hassasiyet
göstermelerini temenni ediyorum.
Maalesef
ülkemizde basının gündemi Kaşıkçı; milletin gündemi
işsizlik, yoksulluk, hayat pahalılığı ve yüksek faiz;
öğrencinin gündemi yurt sorunu, kredi sorunu, burs sorunu; çiftçinin
gündemi mazot, gübre, tohum, yüksek faiz ve borç, borcu borçla kapatmak.
Seçim
bölgem olan Mersin’in gündemi, her seçim döneminde değişmeyen
vaatler, bir türlü bitirilemeyen Çukurova Havaalanı. Şu anda yerel
basında çıkan haberlere göre, havaalanı
inşaatının yeniden durduğu ve burada çalışan
işçilerin işlerine son verildiği. Bir türlü başlayamayan,
iki defa temelini atmamıza rağmen şu anda inşaat
sahasında bekçi bile bulunmayan Kazanlı turizm bölgesi; önceki dönem
Sayın Çevre ve Orman Bakanımızın defalarca söz vermesine
rağmen bir türlü bitirilemeyen Pamukluk Barajı, Silifke Aksıfat
Barajı, Anamur Alaköprü Barajı ve yine her dönem vadedilen ama bir
türlü neticeye varılamayan hızlı tren, Yenice Lostik Köyü;
Kalkınma Bakanımızın seçim döneminde “OSB kurulsun, hemen
50 milyon Kalkınma Bakanlığından ödenek
aktaracağız.” dediği Tarsus Gıda OSB, Mut Organize Sanayi
Bölgesi ve ayrıca narenciye sezonu ve zeytin sezonu başlamasına
rağmen geçtiğimiz yılki fiyatların yarı fiyatına
satılan ürünler.
Ben
buradan, palyatif tedbirler yerine gerçekten ülkenin kangren olmuş
yaralarına çözüm bulacak çalışmaları yüce Meclisin
yapmasını istiyorum. Şu anda kredi faiz oranlarına bir
bakın, inşaat sektörü ne durumda; kasım, aralık, ocak
ayında göreceksiniz, çok sayıda inşaat firmasının
konkordato ilan ettiğini, iflas ettiğini, icrayla, hacizle baş
başa kaldığını göreceksiniz.
Ben
buradan Maliye Bakanımıza sesleniyorum: Öncelikle bankaların
konut kredilerini ve ticari kredilerini… Türkiye yüzde 0,90’lık, 1’lik
faiz oranlarıyla ticaret yapmaya, konut almaya veya tarımsal kredi
kullanmaya yıllardır alıştı. Şu anda 2; 2,25;
2,50; 2,90’lık faizlerle ne çiftçilerin ne inşaat sektörünün ayakta
kalabilmesi mümkün değil. Size bir örnek veriyorum. 300 bin lira kredi
kullanan bir vatandaş konut kredisinde 0,90’lık faiz oranlarıyla
aylık 6.700 lira para ödüyordu ve 300 bin liraya 403 bin lira gibi bir
rakam ödüyordu. Şu anki faiz oranlarıyla ayda 11 bin lira ödemek
zorunda ve 300 bin liralık krediye 364 bin lira faiz ödemek zorunda.
İşçinin de çiftçinin de konut alacak vatandaşın da bu
faizlerle başa çıkması mümkün değil. Burada en büyük
fırsatçılığı bankalar yapıyor. Öncelikle
bakanlığın bankalarla ilgili gerekli tedbirleri
almasını, faizleri makul seviyelere çekmesini talep ediyorum.
Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederiz Sayın Şimşek.
Şimdi
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
1’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci
madde kabul edilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, 2’nci madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri
aykırılık sırasına göre işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 5 sıra sayılı Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanı Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş'un Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası Anonim
Şirketi Hakkında Kanun Teklifi’nin 2'nci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımızla.
Bülent
Kuşoğlu Abdüllatif
Şener Süleyman
Girgin
Ankara
Konya
Muğla
Emine
Gülizar Emecan Ömer
Fethi Gürer Yüksel
Özkan
İstanbul
Niğde
Bursa
Nazır
Cihangir İslam
İstanbul
“MADDE
2- (1) Bankanın merkezi, amacı, kaynakları, sermaye
yapısı, organları, hesapları, faaliyet konuları ile
kârının dağıtımına ilişkin hususlar ilgili
veya ilişkili bakanlık tarafından onaylanan esas
sözleşmesinde belirlenir.
(2)
Bu Kanun ile yürürlükten kaldırılan 14/10/1999 tarihli ve 4456
sayılı Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketinin
Kuruluşu Hakkında Kanun ile kurulan Türkiye Kalkınma
Bankası Anonim Şirketi, bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihte Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası Anonim
Şirketi unvanıyla kalkınma ve yatırım bankası
olarak hiçbir hukuki muameleye tabi olmaksızın faaliyetlerine devam
eder.”
BAŞKAN
– Okutulan önergeye Komisyon katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Önerge hakkında konuşmak isteyen İstanbul Milletvekilimiz
Sayın Nazır Cihangir İslam.
Buyurun
Sayın İslam. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (İstanbul) – 10 Ekim Ankara Garı
katliamını nefretle kınıyorum. Kayıplarımıza
Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır diliyorum.
Hazreti
Hüseyin’i rahmetle anıyorum ve takipçisi olacağımıza
huzurlarınızda söz veriyorum.
Son
zamanlarda özellikle sağlık çalışanlarına ve
İstanbul Milletvekili Sayın Hüda Kaya’ya yapılan
davranışı, muameleyi, şiddeti kınıyorum.
Cumartesi Annelerine destek çıkan bir milletvekiline reva görülen, bir
emniyet müdürünüz tarafından reva görülen bu davranışı
şiddetle kınıyorum. Sizden
gelen yazısız emirlerle bu emir kulları sizin emirlerinizi
yerine getiriyor. Ama yarın öbür gün bu dosyaların mutlaka yeniden
açılacağından ve bunların hesabının
sorulacağından habersizler.
İBRAHİM
AYDEMİR (Erzurum) – Ya, sen hep tehdit ediyorsun, her konuşmada tehdit
ediyorsun. İşin o ya! Ne ayıp şey!
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (Devamla) – Dün şurada kaldık: Bu
zulmünüze karşıyız. Bu zulmünüzü ifşa edeceğiz ve bu
zulmünüzle mücadeleye devam edeceğimizi söyledik.
Bütün
meslektaşlarım beni arıyor, hastanelerde ameliyatlar durdu,
haberiniz var mı? Nereden olacak? Saraylarda gezdikten sonra nereden
haberiniz olacak?
İBRAHİM
AYDEMİR (Erzurum) – Yalan, bunların hepsi yalan.
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (Devamla) – Ama sarayınız tam kapasite
harcıyor. Ne harcıyor biliyor musunuz? Bir fikriniz var mı?
Günde bin asgari ücret harcıyor, ayda 30 bin asgari ücret harcıyor.
RADİYE
SEZER KATIRCOĞLU (Kocaeli) – Orada koskocaman Türkiye Cumhuriyeti devleti
yönetiliyor.
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (Devamla) – Yani siz şu sarayı
kapatsanız 30 bin kişiye istihdam sağlayabilirsiniz. Sizin
sefahatiniz zulme dönüşüyor. Zenginliğiniz… Yahu zenginliğinizi
kıskanmıyoruz, bunu bizim cebimizden alıyorsunuz da buna
itirazımız var, sonuna kadar da olacak. Ama siz ne yapıyorsunuz?
Hem icra makamındasınız hem şikâyet ediyorsunuz.
Bugün
getirdiniz bu teklifi yani hakikaten ne çektirdiniz Sayın Başkana, 3
defa yoklama aldık. Kanun getiriyorsunuz, burada yoksunuz. Tek göreviniz
yasama, görevinizi de yapmıyorsunuz.
ŞİRİN
ÜNAL (İstanbul) – Siz var mıydınız?
İBRAHİM
AYDEMİR (Erzurum) – Sizden kimse var mıydı o yoklamada?
SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) – “Siz” derken, o tek başına.
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (Devamla) – Ne bizi konuşturuyorsunuz ne de
kendiniz buraya çıkıp konuşuyor, görevinizi yapıyorsunuz.
ALİ
ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Boş konuşuyorsun!
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (Devamla) – Ben CHP Grubuna tekrar teşekkür
ediyorum, bu söz hakkını bizlere sağladıkları ve
önergeyi destekledikleri için. Bakın… (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
ALİ
ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – En çok sen konuşuyorsun!
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (Devamla) – Doğru yani içiniz rahat
değil ve laf atacaksınız, biliyorum.
BAŞKAN
– Sayın İslam, lütfen Genel Kurula hitap edin.
Değerli
arkadaşlar, lütfen karşılıklı konuşmayalım.
ALİ
ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Dön de Genel Kurula konuş.
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (Devamla) – Gel, gel, burada konuş.
ALİ
ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Boş boş konuşuyor.
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (Devamla) – Şimdi, bakın, değerli
arkadaşlarım, İç Tüzük’ün 107’nci maddesinde ne diyor?
Başkan yardımcısı veya bakan Meclis
soruşturmasında soruşturulduğu zaman, bir: Cezaya söz
konusu olan fiili iyi tarif edeceksiniz ve bu fiilin mevzuatta nereye, hangi
maddeye oturduğunu iyi tarif edeceksiniz. Çok doğru, hiç
itirazım yok. KHK’lerde niye bunu yapmadınız? KHK’lerde niye
hiçbirimize bu mevzuatın hangi maddesinden dolayı işimizi
kaybettiğimizi söylemediniz? Çünkü güç sizde, değil mi? Ama az
kaldı, gerçekten az kaldı, biz buraya geleceğiz, siz şurada
3-5 kişi oturacaksınız, o günler de yakın. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler; CHP, HDP ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bakın,
KHK’liler yargıya gidemiyor, kalabalık cezaevlerine
tıktınız insanları, 20 kişilik koğuşlarda 40
kişi yatırıyorsunuz.
Hanımlar,
AK PARTİ’li hanım milletvekilleri, bugün, hamile annelerin,
loğusa annelerin cezaevinde olduğunu biliyor musunuz?
ALİ
ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Terörist olan, hapse girer; bundan daha doğal
bir şey yok.
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (Devamla) – Hukukçusunuz, bunun hukuka
aykırı olduğunu bilmiyor musunuz? Çocuklarının
cezaevinde olduğunu bilmiyor musunuz? Yahu, 17 bin kişi
arkadaşlar, soruşturmadan geçmiş, mahkemelerde beraat
etmiş; daha ne bekliyorsunuz bunları işlerine döndürmek için?
Hukukçu milletvekillerimize soruyorum.
BURHAN
ÇAKIR (Erzincan) – Saadete gel! Saadete gel!
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (Devamla) – Sen Saadete geleceksin ya da gelmeye
çalışacaksın bir gün de onu bir gör.
Arkadaşlar,
ben size zulmün nedenini söyleyeyim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın İslam, toparlayalım.
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (Devamla) – Sayın Başkan, toparlamak
için, sadece bağlayacağım.
BAŞKAN
– Tabii, buyurun.
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (Devamla) – Hepsinin başında “O ne
derse o.” diyorsunuz. Haşa ve kellâ “O ne derse o.” bir tek Allah’a denir
arkadaşlar, siz ne yapıyorsunuz? Haşa ve kellâ. (CHP
sıralarından alkışlar) Bu huyunuzdan vazgeçin.
Bu
halkla aynı hayatı, aynı dertleri paylaşmıyorsunuz,
başka bir âleme gittiniz. Diyorum ya yeryüzünde hakikaten bir cennet
oluşturmaya çalışıyorsunuz ama nafile. Yahu, ayrımcılık
yapıyorsunuz; referandumda size “hayır” diyene “Hain.” diyor sizin
başınız, hain. Niçin hain oluyoruz yahu? O zaman niye referandum
yapıyorsunuz arkadaşlar? Hain ne demek ya? Hakları bir lütuf
gibi veriyorsunuz. Sizden olanlara hak etmediklerini, sizden olmayanlaraysa
haklarını bir lütuf gibi veriyorsunuz.
Ne
yaptığınızı da bilmiyorsunuz. Siz beni 7 Şubat
2017 akşamı attınız ama Kafkas Üniversitesi beni atarken
aynı günlerde Marmara Üniversitesi beni kendi kadrolarına… (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Teşekkür ederiz.
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (Devamla) – Bir dakika daha,
bağlıyorum.
BAŞKAN
– Peki, buyurun.
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (Devamla) – Bağlıyorum, çok
uzatmayacağım.
Bakın,
bakın, Kafkas Üniversitesi beni atarken Marmara Üniversitesi almaya
çalışıyor. Bana bu pasaportu veriyorsunuz, diplomatik pasaportu,
bir yandan çıkış yasağı koyuyorsunuz. 12’sinde
çıkacağım, daha durumu bilmiyorum, resmî bir dönüş de
almadım; bakalım. Ya çıkarmayacaksanız, zaten çıkmaya
niyetim yok, niye bu pasaportu veriyorsunuz? Bu soruların hiç cevabı
yok.
Değerli
arkadaşlar, kandırıldığınız doğru.
BAŞKAN
– Selamlayalım Sayın İslam.
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (Devamla) – Kandırılmaya müsaitsiniz
çünkü bu, 2001’de başladı, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki
hikâyenizle başladı.
Siz
bu krizi kabul edin, hatanızı kabul edin, bu Meclis size
yardımcı olur, söz.
Hepinize
saygılar, sağ olun. (CHP, HDP ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Şimdi
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 5 sıra sayılı Türkiye Kalkınma Bankası Anonim
Şirketi Hakkında Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinin ikinci
fıkrasındaki “tarihte” ibaresinin “tarihten itibaren” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail
Faruk Aksu Feti
Yıldız Olcay
Kılavuz
İstanbul İstanbul Mersin
Tamer
Osmanağaoğlu Ahmet
Özyürek Hayati
Arkaz
İzmir Sivas İstanbul
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Önerge hakkında konuşmak isteyen, Sivas Milletvekilimiz Sayın
Ahmet Özyürek.
Buyurun
Sayın Özyürek. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika Sayın Özyürek.
AHMET
ÖZYÜREK (Sivas) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz 5 sıra sayılı Kalkınma
Bankası Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu nedenle hepinizi,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Kalkınma
Bankasının, öncelikle, kalkınmada öncelikli olan illerin
kalkınması için verdikleri projelere vermiş olduğu krediler
vardır. Bunların en önemlisi, imalatta ve üretimde gerçek olarak,
reel olarak gördükleri projeleri hayata geçirmektir. Ama ben de şunu
buradan sormak istiyorum: Acaba, bizim Sivas bu teşviklerden ve
desteklerden ne kadar faydalandı şimdiye kadar?
Değerli
milletvekilleri, Sivas’ta yıllar öncesinde bir Dikimevimiz vardı ve
sonra Sivas Demir Çelik vardı ve arkasından TÜDEMSAŞ diye çok
değerli bir üretimimiz var. Fakat bugün baktığımızda, geçmiş
yıllardaki iktidarların o günkü çalışmalarında
Dikimevinin Sivas’tan alındığını ve
taşındığını görüyoruz. Yine, çok önemli
değeri olan Demir Çelikin Sivas’ta özelleştirilerek burada yok
edildiğini ve sıfırlandığını görüyoruz. Yani
Sivas’ın geçmiş yıllarda faydalandığı
teşviklerden, desteklerden ve devletten aldığı hiçbir
şey kalmamış maalesef. Bugünlere geldiğimizde ise biz
diyoruz ki Sivas olarak: Buna rağmen Sivas’ta üretmeye ve imal etmeye
devam edeceğiz.
Sivas
Organize Sanayisi’nde 152 tane aktif, 19 tane de projesi devam eden
fabrikamız var. Değerli arkadaşlar, Sivas’ın
teşviklerden öncelikli olarak faydalanabilmesi için… Hemen bir veya iki
saatlik mesafedeki şehirlerimiz 4’üncü bölge teşvikten
faydalanıyorsa biz de diyoruz ki Sivas’ımız da bunlardan
faydalansın. Sivas 6’ncı bölge olduğunda… Şu anda projesi
devam eden ve ihalesi yapılmış olan, yaklaşık 125
milyon Türk lirasına ihalesi yapılan Demirağ Organize Sanayi
Sitesi’nin altyapısı devam etmektedir. Şu anda buradaki
altyapı çalışmaları devam ediyor, bir yıl sonra
bitecektir. Buranın da -kolay olsun diye- ray sistemi oluşturuldu,
oradaki yatırımcı kardeşlerimizle ilgili, sevkiyat
kolaylaşsın diye.
Ama
herkes şunu söylüyor: Biz buraları 5 binliklere, 10 binliklere ve 50
bin, 100 binliklere parselledikten sonra yatırımcıları
bekliyoruz çünkü gelip yatırım yapacak yatırımcı yok.
O zaman biz de diyoruz ki teşvik alamıyorsak,
yatırımcı gelmiyorsa bari Sivas’ımızı da
6’ncı bölgeye alın da en azından bu teşviklerden
faydalanıp Sivas’ımızı hayata geçirelim.
Bakın,
değerli milletvekilleri, İstanbul’da 2 milyon Sivaslının
olduğu… Belki de Sivas Türkiye’de en çok göç veren illerden bir tanesidir.
Örneğin, bugün Sivas’ımızda bin üniversite öğrencisinin
okulu bitirdiğinde yarınının garantisi yok, işi yok. O
zaman gelin Sivas’ımıza sahip çıkalım, gençlerimize sahip çıkalım.
Sivaslı Sivas’ta kalsın, İstanbul’a, Ankara’ya, başka
şehirlere göçe zorlamayalım; yazık, günahtır ve Sivas bunu
da hak ediyor. Geçmişe baktığımızda Sivas’ın
gerçek değerini bir anlatayım sizlere. Sivas, Selçuklu
İmparatorluğu’nun başkentliğini yapmış bir
şehirdir, hemen arkasından Osmanlı’nın kuruluşunda
önemli bir rol oynamıştır ve en önemlisi de ülkemiz işgal
altındayken Mustafa Kemal Atatürk ve Kurtuluş Savaşı’nda
mücadele veren silah arkadaşları 4 Eylül 1919’da Sivas’a gelip Sivas
Kongresi’ni yaparak ülkemizin bağımsızlığına imza
atmıştır. Ben de diyorum ki: Sivas 6’ncı bölgeyi hak
ediyor, Sivas’a sahip çıkalım.
Hepinize
saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Allah’a emanet olun. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Özyürek.
Değerli
milletvekilleri, şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
2’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci
madde kabul edilmiştir.
Sayın
Enginyurt, sisteme girmişsiniz. Rica edeyim, öncelikle ne gerekçeyle
olduğunu ifade eder misiniz?
CEMAL
ENGİNYURT (Ordu) – Sayın Başkan, ben aslında biraz önce
girmiştim de siz söz verince sözümü söyleyeyim, olmaz mı?
BAŞKAN
– Yani istemiyorsanız vermeyebilirim de ama…
CEMAL
ENGİNYURT (Ordu) – Yok, istedim, ne güzel, fırsat oldu.
BAŞKAN
– Buyurun ama tabii…
CEMAL
ENGİNYURT (Ordu) – Yani CHP’lilerin düğmeye basmasından bize
zaman gelmiyor biliyor musun, belki gelir dedim. Allah razı olsun, bunlar
erken davranıyorlar, hiç fırsat kalmıyor bize. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Enginyurt, tabii, usulen ne gerekçeyle olduğunu da bir ifade
etmenizde yarar var, onu bir dinleyeyim; ondan sonra buyurun, ben söz veriyorum
zaten size.
CEMAL
ENGİNYURT (Ordu) – Ordu’nun çevre yoluyla ilgili bir derdimi izah
edeceğim.
BAŞKAN
– Peki, tabii, bakın, hemen hallettik bu konuyu.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
42.- Ordu
Milletvekili Cemal Enginyurt’un, Ordu çevre yolunun hayata geçmesini temenni
ettiğine ilişkin açıklaması
CEMAL
ENGİNYURT (Ordu) – 2007 yılından bu tarafa Ordu çevre yolu,
Sayın Cumhurbaşkanımızın da söz vermiş
olmasına rağmen ve yapılma talimatı vermiş
olmasına rağmen hâlâ gerçekleşmemiş, hayata
geçmemiştir. Ordu trafiğini Ordu’nun mevcut yolu
kaldırmamaktadır. Dolayısıyla bu vesileyle gecenin bu
saatinde Sayın Cumhurbaşkanının duyacağı
temennisiyle, Ordu çevre yolunun hayata geçmesini temenni ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Ben de teşekkür ederim.
Birkaç
arkadaşımıza da zaman içerisinde söz vereceğim.
Sayın
Kılıç’a bir söz vereyim.
Sayın
Kılıç neden dolayı söz istemiştiniz?
İMRAN
KILIÇ (Kahramanmaraş) – Bugün haklı olarak bütün
arkadaşlarımız hep Kerbelâ’dan bahsettiler…
BAŞKAN
– Peki, teşekkür ederim.
Sizin
derin bilginizi biliyoruz bu konularda.
Buyurun.
43.-
Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, muharrem
ayının, bütün Müslümanları derin bir acıya gark eden
Kerbelâ faciasının yaşandığı hüzün dolu bir ay
olduğuna ve yeni Kerbelâlar yaşanmaması için bu acı
hadiseden ders çıkarılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
İMRAN
KILIÇ (Kahramanmaraş) – Kerbelâ’yı doğru anlamak… Muharrem
ayı, haramiyeti yanında bütün Müslümanları derin bir acıya
gark eden Kerbelâ faciasının yaşandığı hüzün dolu
bir aydır. Hazreti Hüseyin Efendimiz ve çoğu ehlibeyti Mustafa’dan
olan 70 kişi Kerbelâ’da hunharca katledilerek Hicri 10 Muharrem 61
tarihinde şehadet şerbetini içmiştir.
Kerbelâ,
asırlardır dinmeyen ortak hüzün ve kederimizdir. Bugün bize
düşen, Kerbelâ’yı doğru okumak ve doğru anlamaktır.
Kerbelâ’dan ayrılık gayrılık değil birlik beraberlik;
kin, nefret ve öfke değil sevgi, muhabbet ve hoşgörü
devşirmektir. Kerbelâ’yı anlamak, Hazreti Hüseyin gibi davranmak ve
Hüseyin’ce yaşamaktır; onun zulüm ve haksızlık
karşısındaki duruşunu evrenselleştirmektir; yeni
Kerbelâlar yaşanmaması için bu acı hadiseden dersler ve ibretler
çıkarmaktır.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Bu
sırada son olarak Sayın Tanal’a söz vereyim, daha sonra 1-2
arkadaşıma diğer maddelerde söz vereceğim.
Sayın
Tanal, buyurun.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Değerli Başkanım, teşekkür ederim.
Şunun
için söz istemiştim ben: Efendim, Çekmeköy Belediyesinin
sınırları içerisinde vatandaş imar barışı
için müracaat ettiği hâlde…
BAŞKAN
– Peki, teşekkür ederim.
Buyurun,
devam edin.
44.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul’un Çekmeköy
ilçesi sınırları içinde yaşayan vatandaşların
imar barışı için müracaat etmesine rağmen
konutlarının yıkıldığına, Çevre ve
Şehircilik Bakanlığının, Ümraniye
Kaymakamlığının bu mağduriyeti gidermesini talep
ettiğine ilişkin açıklaması
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Değerli Başkanım, teşekkür ederim.
Çekmeköy
ilçemiz sınırları içerisinde vatandaşımız imar
barışı için müracaat ettiği hâlde, Ümraniye Belediyesi ve
Büyükşehir Belediyesi zabıtası tarafından
vatandaşımızın konutları yıkılmaktadır,
vatandaş sokakta yaşamaktadır.
Vatandaşımızın bu konut ve barınma hakkının
giderilmesi için bir an önce Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının, Ümraniye Kaymakamlığının
bu mağduriyeti gidermesini talep ediyorum, selam ve
saygılarımı iletiyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
VIII.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Teklifleri (Devam)
1.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı Ankara Milletvekili Mehmet Naci
Bostancı ile Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş’un Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketi
Hakkında Kanun Teklifi (2/773) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 5) (Devam)
BAŞKAN
- Değerli milletvekilleri, 3’üncü madde üzerinde iki önerge vardır.
Önergeleri
aykırılık sırasına göre okutup işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 5 sıra sayılı Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanı Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş’un Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası Anonim
Şirketi Hakkında Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımızla.
Bülent
Kuşoğlu Abdüllatif
Şener Süleyman
Girgin
Ankara Konya Muğla
Yüksel
Özkan Emine
Gülizar Emecan Ömer
Fethi Gürer
Bursa İstanbul Niğde
İbrahim
Özden Kaboğlu
İstanbul
“MADDE
3- (1) Banka; kanun ya da Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle,
kalkınma planı, programı ve stratejik planlar doğrultusunda
kaynağı tahsis edilmek suretiyle görevlendirilebilir. Bu
görevlendirmelere ilişkin usul ve esaslar ile görevlendirme kapsamında
ihtiyaç duyulan kaynağın hangi kurum veya kuruluş bütçesinden
karşılanacağı ilgili yıl merkezi yönetim bütçesinde
belirlenir.”
BAŞKAN
– Okutulan önergeye Komisyon katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
– Önerge hakkında konuşmak isteyen İstanbul Milletvekilimiz
Sayın İbrahim Özden Kaboğlu.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika Sayın Kaboğlu.
İBRAHİM
ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
üyeler; bu sabah gar etrafını gezerken o alanda
konuşlanmış olan kolluk güçlerini görünce
arkadaşlarıma, keşke 10 Ekim 2010’da bu seferberlik
yapılsaydı, yapılmış olsaydı, bu önlemler
alınsaydı o katliam olmazdı dedim ve buna inanıyorum.
Keşke öyle olsaydı, bugün yas tutmak için engellemek yerine bir
saldırıyı engellemek amacıyla kolluk gücü seferber
edilseydi.
Temmuz ayının ikinci yarısında
İstanbul’dan Ankara’ya gelirken uçakta yanımda oturan, aynı
sırada oturan bir bay selamladı beni, “Hocam, pek saygın bir
mesleğiniz var.” dedi. Hayır, ülkemizde değil dedim ve
konuşmaya başladık. Elimdekine baktı, 1 no.lu
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ni okuduğumu söyledim
kendisine ve -bu kişi, çok özel bir yeri olan bir kişi olduğu
için belirtiyorum; bakan yardımcılığına henüz
atanmış ve göreve başlamak için Ankara’ya geliyordu- dedim ki:
Doğrusu, okurken pek hüzünleniyorum çünkü Tanzimat’tan bu yana oluşan
kurallar, kurumlar ve kavramlar teker teker tasfiye edilmiş ve bu beni bir
yurttaş olarak çok üzüyor. “Hocam, bu yapılan ‘Ben yaptım,
oldu.’ mantığını yansıtıyor.” dedi, dahası
devam etti “Kervan yolda dizilir zihniyetini yansıtıyor. Hocam, acaba
bir uluslararası kongre düzenleyemez miyiz bunu anlatmak için herkese,
bunun sakıncalarını?” dedi. Bu şekilde aramızda bir
konuşma geçti.
Tabii, bu 1 no.lu
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi sorsam kaç maddedir diye,
acaba kaç kişi bilir? Bu kararname kimin tarafından yazıldı
desem, acaba kaç kişi bilir? Gerekçesi nedir desem, acaba kaç kişi
bilir? Gerçekten bu kararname aslında bir tür… Evet, çok sözü edildi
kurulan, ataması yapılan kurulları dikkate
aldığımız zaman, bakanları burada
tartıştığımız “Kaçıncı sırada bu
bakanlar?” diye soru sorduran kurullar yapısı; tabii ki kurulların
altında bakanlar. Fakat bu kararnamenin esasen yeri hukuk sistemimizde,
herhâlde bir paralel Anayasa’dır şeklinde nitelendirme yaparsak
yeridir çünkü bunu anlamaz isek -1 no.lu Kararname’yi- bu durumda bugün, burada
tartıştığımız hususları yerli yerine
oturtmamız mümkün olmaz.
Şimdi, bu bakımdan, üçüncü nokta
-giriş niteliğinde- dünkü buradaki tablo ile bugünkü tablo
arasında tam bir tezat teşkil eden görünüm çünkü dün tam bir
uzlaşma havası vardı, bugün ise deyim yerindeyse Nuh diyen ama
Peygamber demeyen bir yaklaşım, “Hayır, kesinlikle biz bunun
virgülüne bile dokundurtmayız.” zihniyeti.
İşte,
bu yaklaşımla, bu sözlerle bu metne, 3’üncü maddeye
baktığımız zaman, 3’üncü maddenin esasen Anayasa’nın
başta 2’nci maddesi olmak üzere, 6’ncı maddesi, 7’nci maddesi,
11’inci maddesi, 73’üncü maddesi, 87’nci maddesi ve 161’inci maddesine
aykırı olduğunu görmekteyiz. İki açıdan 2’nci maddeye
aykırı: Hukuk devleti açısından, kuralı koyan,
kuralı uygulayan ve denetleyen makam ayrılığı
bakımından; 2’nci maddeye aykırı çünkü demokratik devlet
ilkesi bakımından, saydamlık kuralı açısından.
6’ncı maddeye aykırı çünkü hiçbir organ kaynağını
Anayasa’dan almayan devlet yetkisi kullanamaz. 7’nci maddeye aykırı
çünkü yasama yetkisi devredilemez. 11’inci maddeye aykırı çünkü
yasama organı öncelikle Anayasa’nın amir hükümleriyle…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Kaboğlu, tamamlayalım, bir dakika süre veriyorum.
İBRAHİM
ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Lütfen…
11’nci
maddeye aykırı çünkü 11’inci maddenin birinci muhatabı yasama
organıdır. 73’üncü maddeye aykırı çünkü 73’üncü madde vergi
ödevi, esasen vergi yükümlüsünün haklarını düzenlemektedir. 87’nci
maddeye aykırıdır, bütçe hakkı… Evet “bütçe hakkı”
deniyor, Anayasa Mahkemesi de öyle nitelendiriyor ama ben buna “bütçe yetkisi”
diyorum. Bütçe yetkisi yasama organına aittir ve nihayet, Anayasa’nın
161’inci maddesine aykırıdır, bütçe ve kesin hesap hükmüne.
Şimdi,
bu maddelere bu 3’üncü maddenin aykırılığı, esasen
yasayla düzenlenmesi gereken bir alanın
Cumhurbaşkanlığı kararnamesine verilmiş olması ve
Cumhurbaşkanına… Bir yasada kişiden söz edilmez, makamdan söz
edilir, ayrı bir sorun
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İBRAHİM
ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, ben dün de hiç kullanmadım
hakkımı, bir dakika daha verirseniz ben bunu bağlamak isterim.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Hocam, tabii.
İBRAHİM
ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Şimdi, burada benim bu koyduğum,
belirttiğim maddelerin herhangi biçimde bir değer
yargısıyla ilişkisi bulunmamaktadır. Çünkü elimdeki metinde
Anayasa Mahkemesinden uzunca bir alıntı var bütçe hakkı
konusunda ve Anayasa Mahkemesinin bu kararı da öyle, hani tırnak
içerisinde “vesayet dönemi Anayasa Mahkemesi”nin değil, 2012
yılında verdiği karardır, buna da açıkça
aykırıdır.
Tabii
ki burada, 6085 sayılı Sayıştay Kanunu ve 5018
sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nu belirtmeme gerek yok.
Ancak şununla bitireyim ki şu anda bile Sayıştayın
denetiminin çok zor olduğu ve hesap verebilir yönetim
anlayışının uygulanmadığı dikkate
alınırsa bu yasanın yürürlüğe girmesi durumunda herhangi
bir biçimde…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İBRAHİM
ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – …hesap verebilirlik ilkesinin geçerli
olmayacağını söyleyebiliriz.
Saygıyla
hepinizi selamlıyorum. (CHP ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederiz Sayın Kaboğlu.
Değerli
milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, özür dilerim sizden.
Şimdi,
bir kanun teklif edildiği zaman Kanunlar ve Kararlar -gerçi Kanunlar ve
Kararlardan memurlar var Divanda- bunun Anayasa'ya aykırı olup
olmadığı hususunda bir rapor tanzim ederler. Acaba, Kanunlar ve
Kararların bu 3’üncü maddenin, biraz önce değerli hocanın
bahsettiği Anayasa'nın 104’üncü maddesinin on yedinci
fıkrasında Cumhurbaşkanının yetkileri arasında,
kanunla olduğu için yasaklanan bir hüküm anlamında bir raporu var
mı yok mu, bir öğrenebilir miyiz acaba?
BAŞKAN
– Bir bakalım.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim.
BAŞKAN
– Değerli arkadaşlarım, diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 5 sıra sayılı Türkiye Kalkınma Bankası Anonim
Şirketi Hakkında Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesindeki “tahsis
edilmek suretiyle” ibaresinden sonra gelmek üzere “görev alanıyla ilgili
konularda” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail
Faruk Aksu Hayati
Arkaz Olcay
Kılavuz
İstanbul İstanbul Mersin
Tamer
Osmanağaoğlu Mehmet
Celal Fendoğlu Ahmet
Özyürek
İzmir Malatya Sivas
Feti
Yıldız
İstanbul
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde söz isteyen, Malatya Milletvekilimiz Sayın Mehmet Celal
Fendoğlu.
Süreniz
beş dakika.
Buyurun
Sayın Fendoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
CELAL FENDOĞLU (Malatya) – Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, çok kıymetli vekillerim; ben çiftçilerin yoğun
olduğu bir bölge ve ilden geliyorum, dolayısıyla çiftçilerimizin
sorununu yakından biliyorum. Bugün birçok arkadaşımız bu
konuda fikirlerini beyan ettiler ama Malatya’nın da kendine has
sorunları var tabii ki, bu sorunların başında da
kayısı ve tütün geliyor. Üreticilerin en büyük sorunu girdi
maliyetinin yüksek olması. Bu girdi maliyetinin yüksek olmasından
dolayı da çiftçilerin dile getirdiği en büyük sorun “Eğer bu
maliyetler azalmazsa biz çiftçilik yapmayacağız bundan sonra.” “Peki,
ne yapabiliriz?” diyorum çiftçi arkadaşlara “Devlet bize ucuz mazot
versin, gübre versin; biz para yerine bunları alalım.” diyorlar.
Tarım kredi kooperatiflerinin yapmış olduğu yardımlar
belli, bu yardımlar sürekli ertelemeyle geçiyor ve beş yıl üst
üste yardımları ertelenen çiftçi faiz altında boğulmuş
durumda. “Bu boğulmanın bir çözümü var mı?” diye soruyorum
çiftçi arkadaşlarımıza “Var.” diyorlar. “Nedir?” Beş
yılda ulaşmış olan bu borçların faizlerinin silinerek
yeniden yapılandırılmasını talep ediyorlar yani bir
dahaki sefere ertelenmesini istemiyor üreticiler.
Tabii,
tarımla alakalı kurumlar var; Et ve Süt Kurumu, tarım kredi
kooperatifleri. Bunlardan şikâyetçiler. Bu şikâyetlerinde işin
ehli, iş sahibi, işi bilen insanlar olmadığını
vurguluyorlar. Bizler de diyoruz ki “Mecliste bunu gündeme getirip işi
ehline vereceğiz.”
En
büyük sorun stokçular. Üretici ürettiği malı 1 liradan verir, bu da
rafta 5 liraya satılırsa, tabii bunda da çok büyük
sıkıntı çektiklerini dile getiriyorlar. Stokçularla mücadelenin
de örgütlenmeden, birlikten ve bir olmadan geldiğini ifade ediyorlar. En
büyük şeylerden bir tanesi de Malatya’daki Kayısı
Birliğinin, geçmişte bazı hataları olmasına
rağmen, yeniden yapılanmamış olması. “Biz Kayısı
Birliğinin yeniden kurulmasını ve Malatya’da beş
yıldır yapılmayan Kayısı Fuarının
uluslararası boyutta yapılmasını talep ediyoruz.” diyorlar.
Üreticinin
örgütlenmesi için kurumların desteğine ihtiyacı var. Tabii, bu
kurumlar da yukarıda ismini zikrettiğim tarımla alakalı
kurumlar. Eğer bu kurumlar gerekli desteği vermezlerse, yerine bu
işi yapabilecek işinin ehli, işin sahibi insanların
atanması gerek.
Dün,
aslında söz almak istedim ama fırsat bulamadım bir
Malatyalı olarak. Geçmişe vefa duymak, bugüne ve yarınlara da
saygı duymak demektir. Bunu burada söylememdeki amaç, ekonomik krizin ülke
gündemini meşgul ettiği bugünlerde, Türk milletinin ölümsüz
başbuğu, Türk devletinin kurucu başbuğu Gazi Mustafa Kemal
Atatürk’ün silah arkadaşı, birlikte Türkiye Cumhuriyeti’ni
kurduğu, Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci Cumhurbaşkanı, eski
Başbakanlardan, kırk yıl Malatya Milletvekilliği
yapmış Mustafa İsmet İnönü hakkında yapılan
haksız eleştirilere üzülmemek elde değil. (CHP
sıralarından alkışlar) Konunun siyasi olarak
tartışılmasını muhataplarına bırakarak bu
konuya bir Malatyalı olarak üzüldüğümü belirtmek isterim çünkü bir
Müslüman için Yüce Peygamberimiz’in “Ölülerinizin güzel hâllerini yâd ediniz,
kötü hâllerini söylemekten çekininiz.” sözü bu konuda en güzel yol
göstericidir. Unutmayalım, geçmişe vefa duymak, bugüne ve yarınlara
da saygı duymak demektir ki ünlü bir sözü var, tarihe geçmiştir: “Bir
memlekette namuslular namussuzlar kadar cesur olmadıkça o memlekette
kurtuluş yoktur.” diyerek Türk siyasetine damga vurmuştur. (MHP, CHP
ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) 1946
yılında çok partili parlamenter sisteme geçişin önünü açarak
Türkiye’de demokrasinin yerleşmesi için önemli bir siyasi adım
atmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CEMAL
ENGİNYURT (Ordu) – Başkan, beş dakika verin.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Bence on dakika verin Başkanım.
BAŞKAN
– Yani Sayın Fendoğlu hak ediyor.
Buyurun.
MEHMET
CELAL FENDOĞLU (Devamla) – Türk siyasi hayatında Malatya İsmet
İnönü’yle, İsmet İnönü Malatya’yla
özdeşleşmiştir; yine Turgut Özal’la
özdeşleşmiştir, kayısıyla özdeşleşmiştir.
Bunlar…
METİN
NURULLAH SAZAK (Eskişehir) – Hamido’yla özdeşleşmiştir.
MEHMET
CELAL FENDOĞLU (Devamla) – Tabii, Hamit Fendoğlu’nun da
yeğeniyim -Şehit Hamit Fendoğlu’nun- onu da söylemek
zorundayım. (MHP, CHP ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Kısacası,
o, Malatyalıların İsmet Paşasıdır, Turgut
Özal’ıdır, kayısısıdır. Onun hatırasına
sahip çıkmak, hele hele yüce Mecliste, her Malatyalının
görevidir.
Saygılar
sunarım. (MHP, CHP ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Fendoğlu.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Sayın
Tanal, az önce ifade ettiğiniz konuyla ilgili inceleme raporunu getirttim.
Kanunlar ve Kararlar Başkanlığının kanun teklifi
inceleme raporunda, az önce ifade ettiğiniz hususa ilişkin Anayasa’ya
aykırılık konusunda bir değerlendirmesi bulunmamakta,
başka diğer konularda bulunmaktadır. Bilgilerinize sunuyorum.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Sayın
Gürer, sisteme girmişsiniz.
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin internet sitesiyle ilgili bir şey söylemek istiyorum.
BAŞKAN
– Buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
45.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, TBMM internet sitesiyle ilgili
uygulamalara ve Mecliste bitmek bilmeyen tamiratlara ilişkin
açıklaması
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi internet sitesinde hâlihazırda milletvekilleri
sayfasına girdiğimizde “sahibi olduğu sözlü soru önergeleri” ve “ilk
imza sahibi olduğu gensoru önergeleri” “imzası bulunan gensoru
önergeleri” diye kaldırılmış olan uygulamalar yer
almaktadır.
Ayrıca
Türkiye Büyük Millet Meclisinde bitmeyen bir tamirat var. Her yerde onarım
sürüyor. Gerekli gereksiz, ekonomik krizin de olduğu süreçte
yapılanlar var ama Halkla İlişkiler Binasına geçişteki polis memurları
açık havada durdukları yerde, kışın geçtiğimiz
dönemde ısıtıcıyla ısınmak zorundalardı. Ne
yazık ki oraya kulübe yapılmıyor, onun dışındaki
her yere yapılıyor. Bu iki konunun dikkate alınmasını
temenni ediyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Peki, biz de teşekkür ederiz.
VIII.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Teklifleri (Devam)
1.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı Ankara Milletvekili Mehmet Naci
Bostancı ile Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş’un Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketi
Hakkında Kanun Teklifi (2/773) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 5) (Devam)
BAŞKAN
– Değerli milletvekilleri, 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.
4’üncü
madde üzerinde iki adet önerge vardır. Önergeleri aykırılık
sırasına göre okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 5 sıra sayılı Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanı Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş 'un Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası Anonim
Şirketi Hakkında Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Bülent
Kuşoğlu Abdüllatif
Şener Süleyman
Girgin
Ankara Konya Muğla
Turan
Aydoğan Emine
Gülizar Emecan Ömer
Fethi Gürer
İstanbul İstanbul Niğde
Özgür
Karabat Yüksel
Özkan
İstanbul Bursa
MADDE
4- (1) Banka personeli 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş
Kanunu hükümlerine göre iş sözleşmesi ile istihdam edilir.
(2)
Bankada 4857 sayılı Kanuna tabi olarak çalışanlarla Banka
arasında çıkan ihtilaflarda iş mahkemeleri görevlidir.
(3)
Personelin aylık ücret ve diğer mali hakları Banka Genel
Kurulunca tespit olunur. Genel Kurul bu yetkilerini Yönetim Kuruluna
devredebilir. Personel istihdamına ilişkin diğer hususlarda
karar almaya Yönetim Kurulu yetkili kılınabilir.
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Önerge hakkında konuşmak isteyen İstanbul Milletvekilimiz
Sayın Özgür Karabat.
Buyurun
Sayın Karabat. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
ÖZGÜR
KARABAT (İstanbul) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekili
arkadaşlarım; Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketi
Hakkında Kanun Teklifi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yine
“yapılandırma” “düzenleme” gibi adlar ardına saklanmış
bir tasfiye operasyonuyla karşı karşıyayız. Devlet
bankaları yandaşlara verdikleri batık kredilerle, ucuz döviz
skandallarıyla gündemden düşmemişken bir başarılı
banka yönetimiyle gözlerimizi yaşartan iktidar yeni bir banka
düzenlemesiyle karşımıza çıkıyor.
Seçimden
önce ülke ekonomisini uçuracağını vadedenlerin ülkeyi
getirdikleri nokta hepimizin malumu. Ülkeyi uçuracaklarını
söyleyenlerin meğerse sarayları uçuracaklarını
bilmiyormuşuz. Uçan saray vakasıyla bunu da görmüş olduk.
Sayın
milletvekilleri, bu teklifteki hukuki aykırılıklar
dışında Kalkınma Bankasının mevcut
yapısının çalışanlar aleyhine tasfiyesi de söz konusu.
Yıllardır kariyerlerini bu sektör üzerinde şekillendiren banka
emekçilerini kapı önüne koymuyorsunuz ama onları kendi uzmanlık
alanları ve kariyer planlamaları dışında bir alana
zorlamak vicdani bir yaklaşım olmasa gerek. Bütçe Komisyonunda ilgili
sendikaların maddeler bazında itirazlarını ilettiklerini
ancak bu önerilerin dikkate alınmadığını biliyoruz.
Türkiye
Kalkınma Bankasına personel alımı özel hükümlere tabi.
Dolayısıyla uzmanlık kadroları kariyer meslek personeli
arasında yer alıyor. Bankada çalışanlarla ilgili olarak
yapılan düzenleme ve geçiş hükümlerinin, personelle ilgili
kazanılmış hakların korunması ve yetişmiş
insan kaynağının israfına yol açmadan
gerçekleştirilmesi gerekiyor. Düzenleme sırasında bankanın
mevcut durumunda bazı çalışanların, özellikle kariyer personelinin
mevzuattan kaynaklanan ve geçmişten gelen problemlerinin geçiş
hükümlerinin uygulanması sırasında daha karmaşık ve
çözümsüz hâle geleceğini de dikkate almak gerekiyor. Kurumlar arası
nakil sırasında kendi statülerinden kaynaklı özlük
haklarına sahip olamayacakları için emsalleriyle ciddi ücret
farkları oluşabileceği de ortadadır. Banka uzmanları
kariyer meslek personeli olmalarına rağmen 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu kapsamına girmiyor. Kanun
tasarısında hangi kadro ve hangi göreve atanacaklarına
ilişkin açık bir hüküm yok. Böyle olunca da mevcut
pozisyonlarını korumama durumuyla karşı karşıya
kalıyorlar. İş güvencesini kaybetmemek için, çeşitli
nedenlerle şehir değişikliği istemedikleri için Türkiye
Kalkınma Bankasında kalmak yerine başka bir kamu kurumuna
atanmasını isteyenlerin sayısının yüksek
olacağını eğer dikkate alırsak, burada da önemli bir
meslek birikiminin heba olacağını söylemek gerekir.
Türkiye
Kalkınma Bankasında çalışan, tüm mesleki birikimi ve
deneyimi kalkınma ve yatırım bankacılığı
üzerinde oluşturmuş olan banka emekçilerine, yasa
tasarısında, her ne kadar memur olarak diğer kurumlara geçebilme
hakkı tanınmış olsa da diğer kurumları tercih
etmesi durumunda, yine 4456 sayılı Türkiye Kalkınma Bankası
Anonim Şirketinin Kuruluşu Hakkında Kanun’un 15’inci maddesiyle
ilgili yönetmelikte belirtilen mevcut pozisyonu koruyamayacağını
ve mesleki birikimlerinin heba olacağını düşünmekteyim.
Kalkınma
Bankası emekçileri kurumda güvenceli bir şekilde, aynı statüde
kalmalı, başka kurumlara görevlendirilirken, aldıkları
eğitim ve görevleri dikkate alınarak diğer kurumların
kariyer kadrolarına atanmaları sağlanmalıdır
değerli arkadaşlar.
Sayın
milletvekilleri, bu kanunla bankaya hukuki muafiyetler ve
ayrıcalıklar tanınıyor. Öncelikle, bankalar arası
eşit rekabet ortamına aykırı bu düzenlemenin hakkaniyetle
bağdaşmadığını söylememiz gerekiyor. Ama bundan
daha önemlisi, AKP iktidarının öteden beri denetlemeden, yasalardan
öcü gibi korkar olması. Madem temiz bir iş yapacağız neden
denetlemeden korkarız bunu sormak gerekiyor.
Sayıştayı
işlevsiz kıldınız, İhale Kanunu’nu kalbura çevirdiniz,
devlet kurumlarında liyakatin esamesi okunmuyor, şimdi de
kalkmış, bir bankayı bütün denetleyici kanunlardan azat
ediyorsunuz. Gazi Meclisin de buna alet olmasını bekliyoruz,
şaşırıyoruz. Bu istisnalar, bugün kimi
bankalarımızın yaşadığı batık kredi
krizlerinin gelecekte çok daha vahim ve kapsamlı biçimlerde
karşımıza çıkacağının da işareti.
Nereden çıktı bu düzenlemeler sevdası diye merak edip
altına biraz baktığımızda, aslında bu, AKP
iktidarının, özel sektör ve bankaların üzerindeki borç yükünü
kamunun üzerine yıkma girişimidir.
Komisyon
tutanaklarına baktığımızda, aslında kanun
teklifini veren iktidar mensupları her şeyi itiraf etmişler.
Türkiye'nin yeni bir ekonomik süreçten geçtiği ve bu süreci daha
sağlıklı bir zemine oturtabilme amacıyla gündeme
getirdiklerini belirtmişler.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Buyurun.
ÖZGÜR
KARABAT (Devamla) – Türkiye Kalkınma Bankasının borçlanma kapasitesinin
bugüne kıyasla ciddi oranda artırılması söz konusu
olduğuna göre gelecekte bu borçların kime fatura edileceğini de
öngörmek için kâhin olmaya gerek yok.
Özetle,
sermayenin hizmetine kuralsız bir banka kuruyorsunuz. Yoksullar
yoksullukla boğuşurken, ülke krizle boğuşurken siz
sermayenin ve yandaşlarınızın hizmetine kuralsız bir
banka oluşturmaya çalışıyorsunuz. Buna katılmamız
mümkün değil.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederiz Sayın Karabat.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN
– Değerli milletvekilleri önergeyi oylarınıza sunuyorum, karar
yeter sayısı arayacağım.
Kabul
edenler... Kabul etmeyenler...
Divandaki
arkadaşlarımız arasında aykırılık
teşkil ettiğinden karar yeter sayısını elektronik
oylamayla arayacağım.
İki
dakika süre veriyorum, işlemi başlatıyorum değerli
arkadaşlar.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
– Değerli milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır,
önerge reddedilmiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 5 sıra sayılı Türkiye Kalkınma Bankası Anonim
Şirketi Hakkında Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesinin (3)’üncü
fıkrasındaki “aylık ücret ve diğer mali hakları”
ibaresinin “aylık ücret, mali ve sosyal hakları ile diğer özlük
hakları” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail
Faruk Aksu Olcay
Kılavuz Tamer
Osmanağaoğlu
İstanbul
Mersin İzmir
Ahmet
Özyürek Ümit
Yılmaz Hayati
Arkaz
Sivas Düzce İstanbul
Feti
Yıldız
İstanbul
BAŞKAN
– Okuttuğumuz önergeye Komisyon katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Önerge hakkında konuşmak isteyen Düzce Milletvekilimiz Sayın
Ümit Yılmaz.
Buyurun
Sayın Yılmaz. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika Sayın Yılmaz.
ÜMİT
YILMAZ (Düzce) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de
başta Kerbelâ şehidi Hazreti Hüseyin Efendimiz’in ve İslam
sancağı uğruna, vatan sancağı uğruna şehit
olan tüm şehitlerimizin ruhunun şad olması dileğiyle
konuşmama başlıyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Kalkınma Bankası adı altında
yaptığımız bugünkü kanun teklifinde, maalesef, kendi
bölgesinde kalkınamayan Düzce ilimiz hakkında konuşmak için söz
istedik. Düzce ilimiz 12 Kasım 1999 depremiyle ağır bir
yıkım yaşadıktan sonra il olmuştur. Depremin izlerinin
ve yaralarının bir an önce silinmesi için il yapılan
şehrimiz, maalesef, depremin üzerinden yirmi seneye yakın bir zaman
geçmesine rağmen depremin izlerinden hâlâ kurtulamamıştır.
2002 yılından beri yapılan tüm seçimlerde Adalet ve
Kalkınma Partisine yüksek oranda destek vermiş, maalesef, bu
verdiği desteğin karşılığını yerelde
alamamıştır.
İlimizin
sorunları gittikçe artmaktadır. Sorunlarımızın
başında, dün Ordu Milletvekilimiz Sayın Cemal Enginyurt’un da
dile getirmiş olduğu fındık problemi gelmektedir. Maalesef,
24 Haziran seçimlerinden önce Sayın Cumhurbaşkanımızın
Ordu mitinginde TMO’nun fındık alacağını söylemesine
rağmen Tarım Bakanlığı, daha doğrusu
Ulaştırma Bakanı TMO’nun fındık almayacağını
söyleyerek üreticiyi Ferrero isimli şirketin tekeline
bırakmıştır. Bu, gerek ilimiz gerekse ülke ekonomisi
açısından yanlış bir tutumdur. Ülkemiz, önemli bir ihracat
kalemi olan fındık gelirinden maalesef gerektiği kadar gelir
elde edemeyecektir. Sayın Tarım ve Orman Bakanının durumu
tekrar gözden geçirmesi ve bir an önce bu yanlış tutumundan
vazgeçmesi gerekmektedir. Ayrıca, yine, Ulaştırma ve
Altyapı Bakanının yılbaşına kadar TMO’nun
elindeki fındığı piyasaya sürmeyeceğini
açıklaması dikkatimizden kaçmamıştır. Ocak
ayından sonra fındığı piyasaya sürerek kimin
menfaatine çalıştığı kafamızda soru işareti
bırakmaktadır.
Fındıkla
ilgili konuşulacak çok şey vardır ancak Düzce’nin yegâne sorunu
fındık değildir. Bu sorunların başında, Düzce
Atatürk Devlet Hastanesinde hayati önemi haiz olan kardiyoloji, kadın
doğum, göğüs hastalıkları gibi birçok dalda hekim
sıkıntısı yaşanmaktadır.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Uzman doktor yok.
ÜMİT
YILMAZ (Devamla) – Hastanemizde bu branşlarda ya doktor yok ya da bir hekimle
hizmet verilmeye çalışılmaktadır. Bu çalışma
ortamı hem hekim arkadaşları hem de Düzceli
hemşehrilerimizi sıkıntıya sokmakta, polikliniklerde
gerginliğe sebep olmaktadır. Düzce, sağlık
açısından mecburi hizmet alanına dönmesine rağmen,
yanlış tespit ve yönetimler neticesinde hâlen gerekli hekim
sayısına ulaşamamıştır. Düzce’nin
sağlıkta yaşadığı problemlerin çözümü
sorunların doğru tespiti ve çözümlerin bir an önce aklıselimle
sağlanmasından geçmektedir.
İlimizin
bir diğer sorunu da ulaşımda yaşanmaktadır.
İlimiz çevre ve bağlantı yolları
tamamlanmamıştır. Çevre yollarının tamamlanmaması
şehir içinden geçen E5 kara yolunun tıkanmasına sebep
olmaktadır. Birtakım hatalı planlar neticesinde yapılan,
Düzce’nin tek dalçıkı olan Çoban kavşağı ihtiyacı
karşılayamamaktadır. Düzce’nin can damarları olan Çoban,
Öztürkler, Olimpiyat ve Hal kavşağındaki trafik tamamen
tıkanmakta ve kilitlenmektedir. İlimizin çevre ve bağlantı
yollarının bir an önce bitirilmesi gerekmektedir. Bundan önceki
dönemde Ulaştırma Bakanının Düzce’ye getirilip
ağırlanmasına rağmen, hiçbir plan ve proje
üretilmemiştir, yarım kalan çevre yollarına
başlanmamıştır. Ayrıca, Akçakoca ilçemizin Karasu’yla
olan bağlantı yolu yıllardır tamamlanmamış ve
gelen müteahhit, ödeneği bahane göstererek işleri yarım
bırakmıştır. Bunun yanında, Yığılca
ilçemizin bağlantı yolu çalışmaları devam etmesine
rağmen çok ağır ilerlemekte, Yığılcalı
vatandaşlarımız hâlen cumhuriyetin ilk dönemlerinden kalan yolu
kullanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, altyapı problemlerine gelince, elektrik ve TELEKOM
altyapısında…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Yılmaz, devam edin.
ÜMİT
YILMAZ (Devamla) - …ne yeni yatırımlar yapılmakta ne de mevcut
altyapı rehabilite edilmektedir. Vatandaşlarımız her
yağmurdan sonra elektrik kesintisinden ve voltaj düşüklüğünden
muzdariptir. Ayrıca, TELEKOM altyapı problemlerine Düzce’de süperman
olan 4 kişilik tek bir ekip bakmaya çalışmakta, siz de takdir
edersiniz ki hiçbir yere yetişememektedir. Bir an önce ekiplerin yeterli
sayıya ve kaliteye ulaşması, Düzce’de yaşayan
vatandaşlarımızın TELEKOM’da yaşadığı
sıkıntıları minimuma indirecektir.
Mevcutta
olan Düzce Ovası Sulama Şebeke Rehabilitasyonu Projesi ne yazık
ki hâlâ hayata geçirilememiştir. Projenin hayata geçirilememesi tarım
alanlarını olumsuz yönde etkilemektedir. Bir an önce bu projenin
hayata geçirilmesini bekliyoruz ve Genel Kurulumuzu saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Sayın
Tanal, bildiğim kadarıyla siz Düzce’yle yakından
ilgileniyorsunuz. Sanırım bu konuda bir söz talebiniz var.
Buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
46.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Düzce Milletvekili Ümit
Yılmaz’ı Düzce’nin sorunlarını dile getirdiği için
kutladığına, Yığılca ilçesindeki çimento
fabrikası nedeniyle arıcılığın bittiğine,
Düzce’de çevre kirliliğinin had safhada olduğuna ve Düzcelilere
doğal gazın daha ucuz satılmasını talep ettiğine
ilişkin açıklaması
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Evet.
Teşekkür
ederim Değerli Başkanım.
Sayın
hatibe ben teşekkür ederim.
4
dönemdir ben burada tek başıma Düzce’nin bu sorunlarını
dile getire getire daha artık… Maalesef, AK PARTİ’li milletvekili
arkadaşlarım bir gün çıkıp Düzce’nin sorunlarını
dile getirmediler. Getirdiğiniz için sizi kutluyorum.
ÜMİT
YILMAZ (Düzce) – Siz yorulmayın diye bizi gönderdiler Sayın Tanal.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Yalnız, Yığılca ilçemizde bir
çimento fabrikası yapıldı. O çimento fabrikası nedeniyle
orada arıcılık bitti ve bitiyor. İstirham ediyorum ben, o
çimento fabrikası yarardan ziyade zarar getiriyor; bir.
İki:
Düzce’de çevre kirliliği had safhada, onunla ilgili kanun teklifi sundum.
Doğal gazın daha ucuz bir şekilde Düzcelilere
satılmasını talep ediyoruz.
ÜMİT
YILMAZ (Düzce) – Beş dakikaya sığmadı Sayın Tanal,
önümüzdeki günlerde onları da dile getireceğim.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Onun için benim tüm Meclisten istirhamım şu:
Düzce gerçekten yeşil bir şehrimizdir, Düzcelilere sahip çıkmak
lazım ve hatibi de kutluyorum. Düzce’ye hep birlikte destek verirsek
aşamayacak hiçbir sorunumuz da yoktur.
Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Peki, teşekkür ederim Sayın Tanal.
VIII.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Teklifleri (Devam)
1.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı Ankara Milletvekili Mehmet Naci
Bostancı ile Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş’un Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketi
Hakkında Kanun Teklifi (2/773) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 5) (Devam)
BAŞKAN
– 4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 4’üncü madde kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, 5’inci madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 5 sıra sayılı Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanı Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş'un Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası Anonim
Şirketi Hakkında Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımızla.
Bülent
Kuşoğlu Abdüllatif
Şener Ömer
Fethi Gürer
Ankara Konya Niğde
Emine
Gülizar Emecan Turan
Aydoğan Süleyman
Girgin
İstanbul İstanbul Muğla
Yüksel
Özkan
Bursa
MADDE
5- (1) Tüzel kişiliği haiz Türkiye Kalkınma Fonu, Banka
tarafından hazırlanan ve ilgili veya ilişkili Bakanlık
tarafından onaylanan Türkiye Kalkınma Fonu İç Tüzüğünün
ticaret siciline tescil olmasıyla süresiz olarak kurulur.
(2)
Türkiye Kalkınma Fonunun ve bu Fonun bünyesindeki alt fonların
kuruluşu, yapısı, çalışma usul ve esasları,
işleyişi, yönetimi, yapacağı işlemler, raporlama
esasları, fonun iç denetimi ve uygulamaya ilişkin diğer hususlar
Türkiye Kalkınma Fonu İç Tüzüğü ile belirlenir. Türkiye
Kalkınma Fonunun idari, mali ve operasyonel iş ve işlemleri
Banka tarafından gerçekleştirilir.
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Önerge hakkında konuşmak isteyen İstanbul Milletvekilimiz
Sayın Turan Aydoğan.
Buyurun
Sayın Aydoğan. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
Bu
arada amcanızı kaybettiniz, başınız sağ olsun.
TURAN
AYDOĞAN (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan,
sağ olun.
Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi
görüşmekte olduğumuz kanunu her yanıyla ele alabiliriz ama önce
hukuka uygunluğu açısından her şeyi değerlendirmemiz
gerekiyor. Bu Meclis hukuk yapıyor sonuç itibarıyla, sadece kanun
yapmıyor, hukuka uygunluğu söz konusu olabilecek kanunları
hayata geçiriyor.
Sayın
Hocam Kaboğlu bu konuya ilişkin görüşlerini çok net olarak dile
getirdi. Sadece bu kanunun 3’üncü maddesinin Cumhurbaşkanına vermiş
olduğu yetkiler doğrudan Anayasa’ya aykırıdır. Hatta
Meclis İçtüzüğü göz önüne alınarak bu Anayasa’ya
aykırılığın öncelikle değerlendirilmesi elzemdi.
Şimdi
neden hukuktan bahsediyoruz? Bu değişikliği yaparken Türkiye’de
ekonomiyi düzelteceğinizi, kaynak yaratacağınızı,
istihdamı geliştireceğinizi, sermaye gruplarını
buradan besleyeceğinizi, doğru bir iş
yaptığınızı zannediyorsunuz. Ben size söyleyeyim, ne
yaparsanız yapın, hukuksuz yaşamaya devam ederseniz bu ülkeyi
bugün getirdiğiniz uçurumdan daha kötü bir yere götüreceksiniz ama buna
müsaade etmeyeceğiz. Kamuoyuyla paylaşıyoruz,
doğruları paylaşıyoruz, diyoruz ki: Bu ülkeye önce
demokrasi lazım, önce hukuk lazım. Bunlar olmazsa bu ülkeye
sokacağınız sıcak paralarla, ne olduğu belli olmayan
borçlanmalarla bugün getirdiğiniz uçurumdan daha felaket bir yere
götüreceğiniz görünüyor. Biz bu tarifi yaparken bir sorumlu siyasal parti
anlayışıyla, buradan bir siyasal rant devşirmek
anlamında değil, vatandaşlarımızı uyararak sizi
bu yanlıştan geri çevirmek için yapıyoruz.
Nerede
görülmüş, dünyanın neresinde görülmüş hukuk sistemi her türlü
eleştiriye açık, ne olduğu belli olmayan bir yapılanmayla
beraber, iki dudak arası fetvalarla beraber yönetilen bir ülkede bu tarif
etmeye çalıştığınız sermaye kaynakları oluşacak,
herkes gelecek size güzel güzel parasını verecek, iş imkânı
sağlayacak… Böyle bir dünyayı hayal edebiliyor musunuz siz? Böyle bir
şey mümkün mü? İnanıyor musunuz yaptığınız şeylere?
Hukukun
olmadığı yerde ekonominin düzelmesi mümkün değildir. Daha yakın
tarihte Avrupa şampiyonasıyla ilgili bu ülke başvurdu, UEFA dedi
ki: “Ya, sizin insan haklarına ilişkin bir politikanız yok. Biz
bundan endişe duyuyoruz. Size niye verelim bu şampiyonayı?”
Almanya’ya verdiler. Utandırdınız bizi. Rencide ettiniz. Bu söylenenler
size hiçbir şey anlatmadı mı? Buradan hiçbir şey
çıkarmadınız mı? Günlerce dediniz ki: “Biz bu
şampiyonaya talibiz, alacağız.” Sonra size bu söylendi ve biz
bunu unuttuk…
İnsan
Hakları Mahkemesine hâkimler gönderdiniz, dediler ki: “Yetersiz.” E
alıştınız Türkiye’de yetersiz hâkimleri atamaya. Türkiye’de
görülmemiş olaylar oluyor. Adliyelerde mahkeme hâkimleri tayin ediliyor,
bir siyasi partinin il ve ilçe başkanı oraya çelenk gönderiyor, çiçek
gönderiyor. Otuz küsur yıllık avukatım, hayatımda görmedim.
Bunu nasıl içinize sindiriyorsunuz? Böyle bir yargıyla beraber bu
işleri düzelteceğinizi nasıl düşünüyorsunuz? Bir dünya il
ve ilçe teşkilatınızdan insanı hâkim yaptınız.
Bir önceki dönem milletvekilimiz Barış Yarkadaş bu kürsülerden
bunları dile getirdi, seyrettiniz. Meclis üyenizi HSK üyesi
yaptınız, bir başka siyasi partinin genel
başkanının avukatını HSK üyesi yaptınız.
Bağımsız yargıyla beraber ekonomiyi düzelteceğinizi
söylüyorsunuz. Biz de inanacağız öyle mi? Avukatları içeri
atıyorsunuz. Avukatların büroları kurşunlanıyor. Bir
avukat mahkeme hâkimiyle konuştuğundan dolayı derdest ediliyor
duruşma salonunda. Saat on birde tutuklanıyor, gece dörtte
bırakılıyor ve bu ülkede hukuktan bahsediyoruz.
Ve
size söyleyelim, akılcı dış kaynak yönetimine geçmezseniz,
uluslararası standartlara uygun bir kamu ihale yasası
çıkarmazsanız, bütçe disiplinini sağlamazsanız, üretime
yönelik bir ekonomi kurgulamazsanız, hamasete dayanan dış
politikadan vazgeçmezseniz, geleceğimizi ipotek altına alan
kontrolsüz borçlanmalardan vazgeçmezseniz, rantiyenin korunduğu,
emeğin ve üretenlerin cezalandırıldığı vergi
politikasına son vermezseniz, üretimi önceleyen bir planlama ve
teşvik politikasını yaşama geçirmezseniz, dengeli ve adil
büyümenin düşmanı olan israfa son vermezseniz bu işin
altından kalkmamız mümkün değil. Bizi böyle, hukuksuz, ne
olduğu belli olmayan, bir şekilde günü kurtaracak şeylerle
uğraştırmayın. Biz bu ülkeyi seviyoruz. Bu topraklarda
yaşayan her insanı seviyoruz ve ilanihaye seviyoruz; öyle iki günlük,
üç günlük iktidarımız kadar sevmiyoruz. Bu yoldan vazgeçin. Bu kanunu
gelin hep beraber geçirmeyelim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Aydoğan…
TURAN
AYDOĞAN (Devamla) - Efendim, lütfederseniz…
BAŞKAN
– Estağfurullah, buyurun.
TURAN
AYDOĞAN (Devamla) – Geçirirseniz sorumluluğunu
taşımanız yetmeyecek. Bu ülkenin yüzyıllık
mirasını yediniz, dış politikadaki bütün
itibarını sıfırladınız, ne olduğu belli
olmayan ve nereye gittiği belli olmayan bir ülke yarattınız; bir
gün Suriye’yle sorunlu, bir gün Rusya’yla sorunlu, bir gün Hollanda’yla
sorunlu, bir gün Almanya’yla sorunlu, bir gün Amerika Birleşik
Devletleri’yle sorunlu; sonra birdenbire Amerikan firmasına -sanki
Sayıştay yokmuş gibi- bu ülkenin bütün denetimini teslim edecek
bir anlayışla yol yürüyorsunuz; buna müsaade etmeyeceğiz.
Vazgeçin, bu ülkeyi hep beraber sevdiğimizi tescil edelim. Vazgeçmezseniz
Cumhuriyet Halk Partisi sokak sokak, hatta ara sokaklarda bunu anlatacak,
sokaklara çıkacak şekilde bir alanınız kalacak mı, onu
bilemiyorum.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
5’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde
kabul edilmiştir.
Sayın
Ceylan, sisteme girmişsiniz.
ÖZGÜR
CEYLAN (Çanakkale) – Bir konuyu gündeme getirmek istiyorum müsaadenizle
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
47.-
Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan’ın, toprak, su ve çiftçinin
birbirinden ayrılamayacak üç temel unsur olduğuna, dünyanın en
pahalı girdilerini kullanmak zorunda kalan çiftçinin ürettiği ürünü
maliyetinin altında satarak zarar ettiğine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR
CEYLAN (Çanakkale) – Toprak, su, çiftçi birbirinden ayrılamayacak üç temel
unsurdur. Bu üç unsurun birlikteliğinden ortaya tarımsal üretim
gerçeği çıkıyor. İçinde bulunduğumuz asrın en
stratejik sektörlerinden biri, hiç kuşkusuz tarım sektörüdür.
Dünyanın en pahalı girdilerini kullanmak zorunda kalan çiftçilerimiz,
ürettiği ürünü maliyetinin altında satmak zorunda kalarak zarar
etmektedir. Önlem alınmaz ise tarımsal üretim potansiyeli muazzam
olan ülkemizde çiftçilerimiz üretimden vazgeçeceklerdir. Üretici doğrudan
gelir desteğine muhtaç hâle getirilmiştir. Ancak, 6 Eylül
Perşembe günü 30527 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan
tebliğle çiftçi, hesabında tarımsal desteklemeleri göremeyecek
çünkü devlet aracılığıyla şirketlerin alacakları
doğrudan gelir desteklerinden tahsil edilecektir. Çiftçinin üretim
yapabilmesi için bu uygulamanın acilen iptal edilmesi gerekmektedir.
Saygılarımla.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
VIII.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Teklifleri (Devam)
1.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı Ankara Milletvekili Mehmet Naci
Bostancı ile Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş’un Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketi
Hakkında Kanun Teklifi (2/773) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
5) (Devam)
BAŞKAN – Değerli
milletvekilleri, böylelikle birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları
tamamlanmıştır.
Şimdi birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
00.08
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 00.29
BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK
KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya),
İsmail OK (Balıkesir)
----- 0 -----
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6’ncı
Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
5
sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon
yerinde.
Değerli
milletvekilleri, şimdi ikinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz. İkinci bölüm, geçici 1 ve geçici 2’nci maddeler
dâhil, 6 ila 10’uncu maddeleri kapsamaktadır.
Sayın
milletvekilleri, şimdi ikinci bölüm üzerinde gruplar adına söz
isteyen değerli milletvekillerimize söz vereceğim.
İkinci
bölümde gruplar adına ilk söz İYİ PARTİ Grubu adına
Ankara Milletvekilimiz Sayın Durmuş Yılmaz’ın.
Buyurun
Sayın Yılmaz. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın
Yılmaz, süreniz on dakika.
İYİ
PARTİ GRUBU ADINA DURMUŞ YILMAZ (Ankara) – Değerli
milletvekilleri, grubum ve şahsım adına hepinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum.
Kanunun
geneli üzerinde yaptığım konuşmanın bir yerinde, AK
PARTİ’nin 2002 yılında iktidara geldiği dönemdeki
makroekonomik göstergelerden hareketle on altı yıl boyunca bazı
rakamları sürekli tekrar ederek propaganda yaptığını,
bunlardan bir tanesinin de konut edindirme yardımı olduğunu ve
dolayısıyla bu dönemde ona karşılık olarak da
sanayiciye, tüccara, iş adamına, ihracat yapanlara
borçlarının KDV iadesi olarak 40 milyar TL olduğunu
söylemiştim ama benden sonra gelen Cumhuriyet Halk Partili milletvekili
arkadaşımız bana atfen bunun 40 milyar dolar olduğunu
söyledi. Ben tutanaklara bakmadım. “Dolar” mı dedim, “TL” mi dedim,
bilmiyorum ama doğrusu TL. Eğer öyle bir şey dediysem böylece
düzeltilsin.
Yalnız
bu arada bir şey daha öğrendim. Bugün eski Hazine Müsteşar
Yardımcısının attığı bir “tweet”te bu
rakamın 40 milyar olmadığını, 200 milyar TL
olduğunu…
İBRAHİM
AYDEMİR (Erzurum) – Dolara kim çevirdiyse…
DURMUŞ
YILMAZ (Devamla) – 200 milyar TL olduğunu söylüyor. Şimdi, “tweet”e
bakarak tabii kaynak maynak vermek çok doğru değil, bilimsel olmak
lazım. Ama şunu biliyoruz ki doğru karar doğru analize,
doğru analiz doğru veriye dayanır. Eğer yönetim bize
doğru rakamı vermiyorsa, şeffaf olmuyorsa, burada bir hata
varsa, bir eksik varsa bu bizim eksiğimiz, hatamız değil, bu
yönetimin hatasıdır. Dolayısıyla da doğru reçete
yazabilmek için doğru karar vermemiz lazım. Onun için de doğru
veriye ihtiyacımız var. Dolayısıyla bu toplumda bir ülkeye
yapılabilecek en büyük kötülük, devletin ürettiği rakamlara olan
güvenin sarsılması.
Ben
otuz dört yıllık bürokratik hayatımda her gittiğim yerde
devletin rakamlarını savundum ama son iki üç yıldır benim
de aklımın bir köşesinde devletin ürettiği rakamlarla
ilgili olarak şüphe oluşmadı değil. Bunu bilginize
sunuyorum. Bu bir siyasi eleştiri değil, bu hayati bir meseledir.
İkinci
bir konu, kanunun ilgili maddeleri görüşüldükten sonra bir ara Sayın
Başkan “Yirmi dakikalık bir soru-cevap yapalım.” diyor.
Şimdi, bu soru-cevap yapılırken bu benim çok garibime gidiyor
açığını söylemek gerekirse. Bu Meclis ve bu Meclisin
mütemmim cüzü olan komisyonlar yasama organının bir parçası. Biz
burada eleştirimizi yapıyoruz ve ondan sonra dönüyoruz, bu Meclisin
mütemmim cüzünün bir parçası olan komisyon başkanına sanki
icranın başında birisiymiş gibi soru soruyoruz, o da bize
cevap veriyor. Yani bu çok garip bir şey, bu yirmi dakikayı niye harcıyoruz
ben bilmiyorum. Ben bu kanunun esasıyla ilgili olarak Komisyonda
görüşülürken dedim ki: Bu kanundan bir şey çıkmaz, belli bir
kafa mantalitesiyle hazırlanmış bu. Dolayısıyla bizim
buradaki milletvekilleri olarak bu kanun tasarısını görüşürken
harcadığımız zamanın
karşılığı gelen maaşlarımızın,
kullandığımız elektriğin, içtiğimiz suyun,
çayın maliyet olarak millî gelirden düşülmesi gerektiğini
söyledim. Bu yirmi dakika için de aynı şeyi söylüyorum, hiçbir
amacı yok. Bu, parlamenter sisteme de yakışmıyor. Ben
komisyonda konuşuyorum, yürütmenin değil ama yasamanın bir
parçası olan komisyona soru soruyorum, komisyon da bana bakan adına
cevap veriyor. Ya, bu ne biçim iştir, aklım ermedi,
dolayısıyla bu yirmi dakika boşa gidiyor.
Efendim,
bir başka husus, şimdi, öyle bir durum ortaya çıktı ki
şu Parlamento açıldı açılalı, gördüğüm şey,
muhalefetin her dediği yanlış, iktidarın her söylediği
doğru. Bu, eşyanın tabiatına aykırı; hiç kimsenin
her söylediği doğru olmaz, her söylediği yanlış da
olmaz. Dolayısıyla, ben şimdi şu kanun maddesine
baktığımda, 2’nci maddeye baktığımda
bankanın merkezi, amacı, kaynakları, sermaye yapısı
vesairesiyle ilgili olarak burada verilen somut bir şey yok. Şimdi,
ben buradan hareketle zihnimde birtakım varsayımlar oluşturuyorum
ve buradan da belki bir zan günahına giriyorum, zan günahı
işliyorum. Ne diyorum? Merkezini Cumhurbaşkanı belirleyecek.
Nereye gidecek? İstanbul’a gidecek. İstanbul’da bir
yandaşın plazası var, oraya yerleşecek. Acaba kiracı
mı olacak? Böyle bir şeyi bilmiyorum ama aklımın
kenarına böyle absürt bir soru geliyor ve belki de günah işliyorum,
zan günahı işliyorum. Dolayısıyla, yeterli bilgi, belge
vererek bizleri bu zanlardan lütfen kurtarın. Eğer bu böyle olmazsa
bizim birbirimizle anlaşmamız ve doğruyu bulmamız pek o
kadar kolay olmayacak. Dolayısıyla, ben şahsen kendime komplo
teorileri üzerinden iş yapmayı ve niyet okumayı
yakıştırmam ve bunu ayıp bulurum ve utanırım bunu
söylemekten ama maalesef, bu yasanın hazırlanış şekli,
bu yasanın oluş şekli içi boş… Ticaret hukukunda bir tabir
var “shell company” İngilizcesi, “kabuk şirket.” Bu tür şirketin
içi binbir türlü şeyle doldurulabilir. Bu yasa aslında Kalkınma
Bankasını bir kabuk banka hâline getiriyor, bunun içerisini
Cumhurbaşkanının doldurması… Nasıl doldurulacak? Fon
kurulacak, fonun altında alt fonlar olacak, o alt fonlar da birtakım
işler yapacak. Fakat o işlerin nerede, nasıl, hangi amaçla
yapılacağı konusunda da bir bilgi yok.
Şimdi,
buradan hareketle, bu aslında bir okumanın sonucu. Okuma ne?
İçinde bulunduğumuz koşulları bir okuyuş türü var, bu
okuyuş türünden çıkarılan sonuca göre de ortaya konulan bir
çözüm var. Bu okuyuş şu: “Şu anda karşı
karşıya olduğumuz bir sorun var, bu sorun geçicidir. Bizim temel
makroekonomik dengelerimizde, göstergelerimizde bir sorun yoktur ama biz bir
dış saldırıyla karşı karşıyayız.
Bu dış saldırı ortadan kalktığında -zaten
makroekonomik dengeler de yerli yerinde- her şey yoluna girecek. Ama bu
arada bu dış saldırıyı ortadan kaldırabilmek için
de birtakım tedbirler almamız gerekir.” gibi bir düşünce var.
Bu, hakikatin tam olarak olmasa bile ucundan, kıyısından bir
miktar kabul edildiğini gösteriyor. Bu durumda, okuma bu şekilde
olunca o zaman soru şu: Bu iş gerçekten geçici mi? Ben bu olayın
geçici olduğunu düşünmüyorum. Bunun için de –sabah da söylediğim
gibi- 10 Ağustostan sonra ortaya çıkan kur dalgalanmaları ve
devam eden süreç içerisinde Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının,
BDDK’nin, Sermaye Piyasası Kurulunun ve diğer ilgili organların
tedbir olarak ortaya koydukları husus bu sorunun şöyle okunması
sonucunda ortaya çıkıyor: “Evet, bu geçicidir, bu sorun likidite
sorunudur. Dolayısıyla biz likiditeyi iyi yönettiğimiz sürece bu
sorunun üstesinden geliriz.” Arkadaşlar, bu okuma bir yere kadar
doğru, bu size zaman kazandırıyor ve zaman da
kazandırdı ama bu okuma yanlış, mesele likidite sorunu
değil, bu bir yapısal sorundur, bu bir iflas sorunudur. Bu, özellikle
reel sektörde şirketler kesiminin borcudur. O borcun ortaya
çıkış nedeni de maalesef yüzde 7’lik büyümeyi sağlayabilmek
için Kredi Garanti Fonu’ndan verdiğiniz ve önemli bir kısmı da
maalesef yatırıma vesaireye dönüşmeyen, şu anda
bilançoların üstüne bir de kur farkı bindiği için bozulan
bilanço yapılarından kaynaklanıyor. Bunlar, bir müddet sonra
eğer üzerinde durulmaz, tedbir alınmazsa bankacılık
sisteminin üzerine gidecek ve bankalarımızın sermaye yeterlilik
oranlarını ve onların da bilançosunu bozacak.
Dolayısıyla olayı böyle okumak lazım. Bu bir likidite
sorunu değildir, bu bir iflas sorunudur, bu bir yapısal sorundur. Bu
yapısal sorunun halledilebilmesi için de yapısal soruna yapısal
tedbirlerle yaklaşmak lazım.
Orta
vadeli programda denildi ki: “Biz bankalarımızın üzerine bir
test yapacağız.” Bu test aslında, her şey normal giderken
belli değişkenler bulundukları yerden daha farklı bir yere
giderse bankacılık sisteminin bilançosunda ne tür bir durum ortaya
çıkacaktır sorusunun cevabı. Hâlbuki şu anda -geçenlerde de
söylediğim gibi- Türkiye’de risk gerçekleşti, kur -yeteri kadar,
gereği kadar demeyeyim- istenmeyen şekilde değer kaybetti, faiz
oranları yükseldi, kredi faizleri yüzde 40’lara çıktı. Bu
ortamda yapılması gereken şey, stres testi yapıp
bankaların durumu ne olabiliri sormak değil. Bankaların şu
anki durumu nedir? Bu bir hasar tespitidir, siz bu hasar tespitini maalesef
yapmıyorsunuz. Dolayısıyla da zımni olarak hasarın
olduğunu da kabul ettiniz çünkü 3 kamu bankasına İşsizlik
Fonu’ndan kaynak aktardınız. Bunların aktarılması
doğrudur, yanlıştır, kanundur, değildir vesairedir, bunların
içerisine girmiyorum ama asıl mesele, bu şirketler kesiminden gelecek
olan yükü nasıl çözeceğiz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DURMUŞ
YILMAZ (Devamla) – Sonuçta göreceksiniz, bunun sonucu…
BAŞKAN
– Sayın Yılmaz, ben bir dakika size süre veriyorum.
DURMUŞ
YILMAZ (Devamla) – O zaman toparlayayım.
…yeniden
yapılandırmanın üzerine gelecek. Burada da soru şu: Bu yükü
kim çekecek? 2001 krizinde gördük ki bunu vergi mükellefi çekti. Bu krizde de
şu anda bu şirketlerden kaç tanesi böyle sorunla karşı
karşıya? Bunlardan kaç tanesi yüzdürülebilir, kaç tanesi yüzdürülemez?
Yüzdürülebilen olanların, acaba bunun sahipleri bunları sermaye
koyabilirler mi koyamazlar mı? Bunu devlet mi üstlenecek yoksa bu insanlar
mı veyahut da yabancı ortaklı varsa -banka vesaire- bunlar
mı bunu üstlenecek? Bunun üzerinde durmanız lazım. Eğer
bunun üzerinde durmazsanız, meseleyi bu şekilde
algılamazsanız, bunu bir likidite sorunu olarak görürseniz ve
kısa vadeli, bu kanunda öngördüğünüz fonları kurmak suretiyle
“Biz yabancı sermayeyi getiririz, yabancı sermayeyi bu batanlara
ortak ederiz.” derseniz bu işin içinden çıkamazsınız. Bu,
cidden bir cinlik gibi görünüyor, bu cinlik sizin başınızı
yer, onu size söyleyeyim.
O
nedenle, yapmanız gereken şey resmi tam görmek ve bunu da milletle
paylaşmak, halkla paylaşmak ki onların desteğini ancak bu
şekilde arkanıza alabilirsiniz.
Teşekkür
ediyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.
Değerli
milletvekilleri, gruplar adına ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Konya Milletvekilimiz Sayın Mustafa Kalaycı’ya
aittir. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın
Kalaycı, süreniz on dakika.
MHP
GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 5 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin ikinci bölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Ülkelerin
kalkınmasında en etkin rol oynayan banka türü kalkınma
bankalarıdır. Kalkınma bankacılığının
amacı, firmalara uzun vadeli fon kaynağı sağlamak, ekonomiyi
harekete geçirecek projelere ve girişimlere destek vermek,
yatırım yapma konusu riskli olan yeni alanlarda doğrudan
işletmeleri kurma ya da kuruluma katılma şeklinde öncülük etmek,
girişimcilere yatırım yapılacak alan konusunda yol
göstermek, teknik destek vermek, yatırım projelerinin
gelişmesini sağlamak, pazar araştırması ve
yabancı ortaklık konusunda destek vererek ülkeye girecek
yatırımları doğru alanlara yönlendirmektir.
Türkiye,
kalkınma sürecini devam ettiren bir ülke olarak kalkınma
bankacılığını geliştirmek ve hacimlerini büyütmek
zorundadır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türkiye Kalkınma
Bankasının yeniden yapılandırılarak KOBİ
finansmanında etkin bir şekilde kullanılmasını ve
bölgelerarası gelişmişlik farklarının giderilmesine
yönelik projeleri desteklemesini gerekli görüyoruz. Onuncu Kalkınma
Planı’nın hedefleri ve politikaları arasında da
yatırımlara uzun vadeli finansman sağlayan kalkınma
bankacılığının geliştirileceği hususu yer
almıştır.
Bankacılık
sisteminde ve anlayışında meydana gelen gelişmeler ve
kalkınma bankacılığının gerekleri
karşısında mevcut 4456 sayılı Kanun ihtiyaca tam
olarak cevap verememektedir. Kanun teklifiyle Kalkınma Bankası
yeniden yapılandırılarak unvanı “Türkiye Kalkınma ve
Yatırım Bankası Anonim Şirketi” şeklinde
değiştirilmekte, kalkınma ve yatırım
bankacılığı işlevlerini rekabetçi, dinamik ve etkin
bir şekilde yerine getirebilmesi öngörülmekte, diğer kamu
bankalarındaki uygulama örnek alınarak bankanın idari ve hukuki
bünyesi, istisna ve muaf tutulacağı mevzuat ve personel statüsü
yeniden belirlenmektedir. Ayrıca, özel sermaye
yatırımlarının artırılması ve orta, uzun
vadede ülke kalkınmasına olumlu katkılar sağlayacak yüksek
teknoloji yatırımları için alternatif finansman imkânları
sağlanması gerekçesiyle banka bünyesinde tüzel kişiliği
haiz Türkiye Kalkınma Fonu kurulması, bu fon ve kurulacak alt
fonlarla ilgili usul ve esasların iç tüzükle belirlenmesi öngörülmekte ve
istisna ve muaf tutulduğu konulara ilişkin düzenleme yapılmaktadır.
Denetim yönünden getirilen istisna Anayasa'nın 165’inci maddesine
aykırı olduğu konusunda Komisyonda
yaptığımız uyarılar üzerine kaldırılarak
Sayıştay denetimini öngören değişiklik yapılmıştır.
Teklifle
banka personelinin İş Kanunu hükümlerine göre istihdam edilmesi
öngörülmekte, mevcut personelin durumuna ilişkin geçiş hükümleri ve
emeklilik hakkını kazanmış olanların emekliliğini
teşvik etmeye yönelik ilave emekli ikramiyesi verilmesi düzenlenmektedir.
İş Kanunu’na tabi çalışmak istemeyen personelin ilk genel
kurul tarihini takip eden doksan gün içinde bankaya bildirimde bulunması,
bankaca bu personelin 30 Eylül 2020 tarihine kadar Aile, Çalışma ve
Sosyal Hizmetler Bakanlığına bildirilmesi ve bu Bakanlıkça
bir kamu kurumuna atanması öngörülmektedir.
Kalkınma
Bankası uzman istihdam eden en eski kuruluşlarımızdan
biridir. Kalkınma Bankası uzman kadrosunda bulunanlar dört
yıllık lisans mezunu olup özel yarışma sınavıyla
mesleğe girerek belirli bir süre hizmet içi eğitim sonrası
uzmanlık tezi ve yeterlilik sınavıyla uzman olmaktadır. Dolayısıyla
sahip olduğu özellikler 657 sayılı Kanun’da sayılan ve
“kariyer meslekler” olarak tarif edilen kadrolarda bulunanların
özellikleriyle aynen örtüşmektedir. Ancak 657 sayılı Kanun’da
sayılan uzmanlar arasında Kalkınma Bankası uzmanları
yer almadığından emsalleri gibi 3600 ek gösterge ve diğer
haklardan yararlanamamaktadır. Bankanın yeniden
yapılandırılması nedeniyle ortaya çıkan özel durum da
dikkate alınarak bankaya özel yarışma sınavıyla
alınan uzmanların emsal uzman kadrolarının haklarından
yararlandırılması hakkaniyet açısından uygun
olacaktır.
Komisyon
görüşmelerinde, teklif sahibi olan AK PARTİ Grup Başkan Vekili
Mehmet Muş Bey konu üzerinde Genel Kurul aşamasına kadar
çalışma yapacağını ifade etmiştir. Geçici 1’inci
madde görüşmelerinde Kalkınma Bankasının
uzmanlarının bu mağduriyetinin mutlaka giderilmesi
gerektiğini şimdiden ifade ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, memurlar için ek gösterge çok önemlidir. 3600 ek gösterge
kritik eşiklerden biridir. 3600 ek göstergenin özellikle emekli aylığına
önemli yansıması bulunmaktadır. Bugün birçok görev ve meslek
grubunda çalışan memurlar 1’inci derece kadroya geldikleri zaman 3600
ek göstergeyi almaktadır ancak ek gösterge uygulamasında
adaletsizlikler bulunmakta, emsalleri aldığı hâlde birçok görev
ve meslek grubunda çalışanlar 3600 ek göstergeden
yararlanamamaktadır. Nitekim, öğretmenlerimiz 1’inci derece kadroya
geldiklerinde 3600 ek göstergeyi alamamaktadır. Kamu avukatları ve
hukukçuları 3600 ek göstergeyi alamamaktadır. Polisler 3600 ek
göstergeyi alamamaktadır. Uzman çavuşlar ve uzman jandarmalar 3600 ek
gösterge alamamaktadır. Mahallî idarelerde daire başkanları,
üniversite genel sekreter yardımcıları 3600 ek gösterge
alamamaktadır. Hemşire ve bazı sağlık
çalışanları ile din görevlileri 3600 ek göstergeyi
alamamaktadır. Gelir uzmanları, sosyal güvenlik denetmenleri,
defterdarlar, uzmanları, araştırmacılar 3600 ek göstergeyi
alamamaktadır. Müdürler, şube müdürleri 3600 ek göstergeyi
alamamaktadır. Yardımcı hizmetler sınıfında
çalışanlar ise hiçbir surette ek gösterge almamaktadır.
24
Haziran seçim sürecinde hemen hemen tüm siyasi partiler bazı kadrolar için
3600 ek göstergeyi vadetmişlerdir, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim
de vaatlerimiz vardır, sözümüz sözdür. 24 Haziran seçim beyannamemizde ne
söylemişsek gerçekleşmesi için çalışıyor,
gereğini de yapıyoruz ve inşallah yapacağız. Esasen,
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun ek gösterge cetvellerinin
bir bütün olarak yeniden ele alınması kaçınılmaz hâle
gelmiştir. Türkiye KAMU-SEN ek gösterge konusunda kapsamlı bir
çalışma yapmıştır. Bu çalışmadan da
yararlanarak ve Milliyetçi Hareket Partisinin 3600 ek gösterge vaatlerini de
içerecek şekilde hazırlayıp dün Meclis Başkanlığına
verdiğim kanun teklifinde, 657 sayılı Kanun’un eki cetveller detaylı
bir şekilde ele alınmış ve ek gösterge rakamları tüm
hizmet sınıfları için hiyerarşik sırayla yeniden
belirlenmiştir, yardımcı hizmetler sınıfında
bulunan personel de ek gösterge kapsamına alınmıştır.
Ayrıca,
üst derecelerde boş kadro bulunmaması nedeniyle derece yükselmesi
yapamayan memurların, boş kadro olup olmadığına
bakılmaksızın, öğrenim durumları itibarıyla
yükselebilecekleri en üst kadro derecelerine kadar gidebilmeleri
öngörülmüştür. Böylelikle, ek gösterge uygulamasındaki mevcut
sorunlar ve adaletsizliklerin giderilmesinin yanında, memurlar ve
emeklilerinin maaşlarında kısmi de olsa artış
sağlanması amaçlanmıştır.
Ek
gösterge uygulamasında yaşanan sorunlara ve eşitsizliklere köklü
çözüm getiren kanun teklifimizin bir an önce gündeme alınarak
yasalaşması için desteklerinizi bekliyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası
Anonim Şirketi Hakkında Kanun Teklifi’nin ülkemiz ve milletimiz için
hayırlı sonuçlar getirmesini diliyor, hepinize tekrar teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.
Değerli
milletvekilleri, gruplar adına üçüncü söz, Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Siirt Milletvekilimiz Sayın Meral Danış
Beştaş’a ait.
Buyurun
Sayın Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika.
HDP
GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Teşekkürler
Sayın Başkan.
Görüştüğümüz
kanun teklifi üzerinde grubumuzun görüşleri ayrıntılı bir
şekilde arkadaşlar tarafından ifade edildi. Ben, sizi, şu
anda içinde bulunduğumuz süreçte, partimize yönelik dün yapılan bir
operasyon hakkında bilgilendireyim. Belki bilginiz yoktur çünkü A Haber
kanallarında ya da yandaş medyanın hiçbirinde hakikatleri
göremezsiniz, Türkiye'de hiçbir yurttaş da bunları göremez.
Evet,
dün gece yarısı sekiz ilde “operasyon” adı altında bir
komplo, darbe, aynen 14 Nisan 2009’da olduğu gibi bir gözaltı
furyası başlatıldı. 151 arkadaşımız
gözaltında şu anda. Bunların içinde Diyarbakır İl Eş
Başkanımız da var, bunların içinde 53 kadın
arkadaş var, kadın hakları savunucusu, TJA aktivisti, onlarca
gazeteci var ve bu gazetecilerden biri de Kemal Kurkut’un -“Nevroz”da kameralar
önünde öldürülen bir gencin- fotoğrafını çeken Abdurrahman Gök.
Diğer gazeteciler de aynı şekilde sözde operasyonla gözaltına
alındı.
Biz
bu manzarayı biliyor muyuz? Evet, biliyoruz, çok biliyoruz. 14 Nisan
2009’da yine DTP’nin büyük başarısı sonucunda iktidar partisi
gece yarısı -sabah dörtte- bir operasyon yaptı, genel
başkan yardımcılarının içinde olduğu 52 Kürt
siyasetçiyi aldı ve daha emniyete ulaşmadan -bu kürsüden
söylemiştim, dosyanın avukatlarından biriydim- bütün kanallarda
bu operasyonun ne kadar iyi, ne kadar yerinde olduğuna dair
açıklamalar yapıldı. Bugün tekerrür ediyor. Yine bu operasyonda
avukatlar gözaltındakilerle görüşmeden aynı kanallarda -A Haber
sadece bir isim, birçok kanal böyle- işte “Teröre darbe, teröristleri
yakaladık.” Ya ne terörü? Kim terörist? Diyarbakır İl Eş
Başkanını her gün ifadeye çağırıyorsunuz;
adım atıyor, gidip ifade veriyor. Diğer kadınlar her gün
alanda. Bunların hepsi siyaset yapıyor. Bu yalanlarınıza
hiç kimse inanmıyor ve evine gidilenlerden biri tahmin edin kim? Hakkâri
Milletvekilimiz Leyla Güven.
Leyla
Güven Diyarbakır Cezaevinde şu anda, hukuksuz bir şekilde rehin
durumu devam ediyor. Berberoğlu kararından sonra 21 Eylülde tahliye
talep etti avukat arkadaşlar ve bugüne kadar yerel mahkeme hâlâ bir
milletvekilinin tahliye talebine cevap verme tenezzülünde bile bulunmadı.
Leyla Güven’in evinin altı üstüne getirilmiş. Fotoğrafları
getirmedim, dün sosyal medyada izleyenler görmüştür. Tutuklu
milletvekilinin evine operasyon amacıyla gidildi. Bu kadar ciddi bir
operasyon.
Tabii,
biz bunu nasıl okuyalım? İstediğiniz gibi yorumlayın.
Bu bir yerel seçim kampanya çerçevesi aslında. Niye bunu söylüyorum? Çünkü
anketlerde istenen sonuçlar yok. Ekonomik kriz almış
başını gidiyor. Halkın satın alma gücü gitgide
aşağıya doğru iniyor. Peki, ne oluyor? Semt
pazarlarında A Haber kanalının mikrofonu uzattığı
vatandaş bile krizden şikâyet ediyor, onu sansürleyemediler.
Bir
de üstüne üstlük kayyumlarla, darbeyle el konulan belediyelerin bütün
yapılanlara rağmen sandıkta alınamayacağına dair
bir kanaat var ki bu kesin. O belediyeleri alamayacaksınız, yine biz
alacağız. Bu konuda Cumhurbaşkanının haftalardır
başlatmış olduğu tehdit kampanyaları var partimize
yönelik. Ve ne hikmetse aynı dönemde yine savcılar harekete geçiyor,
Batman İl Eş Başkanımızı tutukluyor. Üç gün önce
140 arkadaşımız daha alındı, toplamda 300’ü geçti bir
hafta içinde.
Şimdi,
bu tabloda ne olacak? Efendim, bu yöntemle seçim kazanılacak, senaryo bu.
Sonra balkonlara çıkıp timsah gözyaşlarıyla bu seçimi
nasıl kazandıklarını anlatacaklar. Yemiyoruz bunu,
artık halk da yemiyor.
HDP’ye
bugüne kadar ne yapmadı iktidar partisi? Şu anda bizim daha
milletvekillerimiz içeride, 90 tane belediye başkanımız içeride,
10 bini aşkın üyemiz içeride. Bu operasyonlar iktidar partisine
yapılsaydı şu anda tuzla buzdu, yeller eserdi yerinde. Ama bizde
öyle bir hakikat arayışı var ki öyle bir inanç, öyle bir
haklılık var ki biz bu mücadelemizi her zaman dimdik sürdürmeye devam
ediyoruz ve edeceğiz.
Peki,
neydi? Bu arada 300 HDP’li alındı. Basit bir rakam değil bu. Bu
HDP’liler sıradan -tırnak içinde, hiçbir üyemiz ya da oy veren
sıradan değildir tabii ki- oy verenler bile değil; bunlar,
yönetici, üye ve statüsü olan insanlar, içlerinde 10’u aşkın da
gazeteci var.
Peki,
operasyonlar nedir? Adı değişiyor. 2009’da “KCK operasyonu”ydu,
bugün “terör operasyonu” oldu ama siyasi özne aynı. Bu operasyonları
yapan, startını veren özne değişmedi. 2009’da da aynı
özneydi, bugün de aynı özne.
Biz
daha yeni 24 Haziran seçimlerini geçirdik. Cumhurbaşkanı
adayımız Demirtaş içeride tutuldu ve tutulmakla yetinilmedi. Son
duruşmada ayrıntılı açıkladı. Ona
karşın, Cumhurbaşkanı başta olmak üzere Başbakan
ve İçişleri Bakanı her gün 3-4 defa Demirtaş’ı
terörist ilan ettiler. Ne oldu? Doğru, Demirtaş şunu söyledi,
aynen tekrar ediyoruz: Seçimin en büyük hilesi Selahattin
Demirtaş’ın, bir adayın içeride tutulmasıydı zaten.
Diğer hileleri anlatmaya gerek var mı? Demirtaş içeride tutulduğu
için sahtecilikle aslında bu seçim kazanılmış gibi gösterildi.
Şimdi de çıkmış bize diyor ki: “Eğer tekrar
kazanırlarsa, terörle bağı varsa ben tekrar kayyum atarım.”
Sormazlar mı?
Bir
de başka bir cümle var: “HDP’yi hiçbir güç bana meşru bir parti
olarak söyletemez.” diyor. Sen kimsin ya! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
YELDA
EROL GÖKCAN (Muğla) – Sen kimsin!
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Biz KPSS’yle buraya gelmedik. Belediye
başkanlarımız…
BAHAR
AYVAZOĞLU (Trabzon) – Cumhurbaşkanı o, halkın iradesiyle
seçildi.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Cumhurbaşkanı olduğunu
gayet iyi biliyorum.
Hiç
kimse bu hadde sahip değildir. Değil Cumhurbaşkanı, isterse
dünya lideri olsun…
BAHAR
AYVAZOĞLU (Trabzon) – Öyle zaten, zaten dünya lideri.
AHMET
ÖZDEMİR (Kahramanmaraş) – Dünya lideri o, dünya lideri.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – …halkın oyuyla seçilmiş,
halkın iradesiyle seçilmiş bir Parlamento grubunu, belediye
başkanlarını, 6,5 milyon oy almış bir partiyi
“terörist” diye niteleyemez, “gayrimeşru” diye söyleyemez. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Asıl gayrimeşruluk şudur:
Halk iradesini tanımamak gayrimeşru bir yolda olmaktır. 6,5
milyon oy, 20 milyon yurttaş teröristse biz tartışmayalım
bunu. Bu yurttaşlara bir cezaevi bulun. 6,5 milyon insanı ailesiyle
beraber cezaevine kapatın, “Bizim ülkemizde 20 milyon terörist var.”
deyin. Bunların içinde biz de varız. Biz tıpkı sizler gibi
seçime girdik, halktan destek aldık. Ofislerinize
atadığınız memurlar değiliz. Biz KPSS
sınavına girmedik. Sizin ne kadar hakkınız varsa bizim de
bu kadar hakkımız var.
Diğer
bir darbe, kadınlara değerli arkadaşlar. 53 kadın aktivist
şu anda gözaltında. Her zaman operasyonlarda hedeflerin
başında partimiz, ikinci sırada da kadınlar geliyor. Neden?
Çünkü kadınlar çok güçlü bir direnç içinde. Kadınlar kendilerine
biçilen rolü, eşitsizliği, ayrımcılığı kabul
etmiyor. Kadın, özgürlük mücadelesini sokakta, evde, çarşıda,
Parlamentoda, belediyede, her yerde yükseltiyor. Kadınların hedef
olmasının sebebi budur.
Evet,
Gültan Kışanak “Kürt Siyasetinin Mor Rengi” diye bir kitap
yazdı, haber vereyim, bütün kadın milletvekillerine. Şu anda
bütün Türkiye kadınların mor rengine bulanıyor. Kadınlar
cezaevinde de direniyor, burada da direniyor, yarın da direnmeye devam
edecek. Şimdi, bu, kadınların tavizsiz duruşundan
kaynaklanıyor tabii ki.
53
kadının, kadın siyasetçinin gözaltına alınması ne
anlamdadır ya böyle bir ülkede, hem de her gün kadınlar öldürülürken,
her gün tacize uğrarken, her gün tecavüz vakalarıyla gazetelerde
haberlerini okuduğumuz bir dönemde? Kadın hakları kıblesini
kendisine kıble edinen, özgürlüğünü esas alan kadınlar…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Beştaş, bir dakika daha ilave edeyim, toparlayalım.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – İşte bunların içinde
Bağlar Belediyesi eski eş başkanımız var, bunların
içinde bizim şu anda il, ilçe yöneticilerimiz, il eş başkan
yardımcılarımız var. Bu kadınlar bizim beraber
yürüdüğümüz kadınlar.
Şunu
unutmayın: Bizim sözümüz, sizin silahınızdan daha güçlü. bunu
unutmayın. AKP-MHP savaş koalisyonu, silahlarla, tehditle bu halka
diz çöktürmeye çalışıyor, kadınlara diz çöktürmeye
çalışıyor. Ama biz asla dimdik duruşumuzdan
vazgeçmeyeceğiz. Biz korkmadık, 10 bin arkadaşımız
içerideyken, hepimiz yargılanırken, 11 milletvekilliğimiz burada
indirilirken, düşürülürken taviz vermedik, bundan sonra da vermeyiz.
AHMET
ÖZDEMİR (Kahramanmaraş) – Sizi o sırtınızı
dayadığınız yerden indireceğiz biz!
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Siz anca rüya görürsünüz, siz gelin
karşımıza eşit koşullarda yarışalım,
bakalım kim kazanacak? Evet, kadın özgürlüğü kazanacak,
demokrasi kazanacak, hak kazanacak, hukuk kazanacak diyorum, teşekkür
ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
MUHAMMET
EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan...
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Akbaşoğlu.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
48.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Siirt
Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın ikinci bölüm
üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MUHAMMET
EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ederim
Değerli Başkanım.
Tabii,
hatibin konuşmasını kabul etmek mümkün değil. Gerçek
dışı birtakım yaklaşımlar, ne kadar yüksek sesle
söylense de hakikat karşılığını bulamazlar.
Türkiye
Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir. İdare de hukuk devleti
sınırları içerisinde bir şüphe varsa, bir suç şüphesi
varsa herkese operasyon yapmaya ve yargı önünde bu suçun var olup
olmadığıyla ilgili şüphenin giderilmesine ilişkin
savcılık kanalıyla tarafsız ve bağımsız mahkemelerin
önüne getirme yetkisini haizdir. Bu, herkes için geçerlidir, 81 milyon
insanımızın tamamıyla ilgili bir suç söz konusuysa hukuk
devletinin kuralları herkes için caridir ve kanun önünde herkes
eşittir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Açalım arkadaşlar, devam etsin.
MUHAMMET
EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Dolayısıyla bir
yönü itibarıyla değerlendirmelere bu şekilde bir açıklama
getirmekle beraber, Türkiye Cumhuriyeti devletinin başı olan, Türk
milletini temsil eden, 81 milyon insanımızın bütününü temsil
eden Cumhurbaşkanlığı makamına da herkesin, millet
iradesine saygının gereğince, saygılı davranma
mecburiyeti vardır. Bu, sonuç itibarıyla, bu Meclisin
duvarlarında yazan egemenliğin kayıtsız şartsız
millete ait olduğu hakikatinin bir tecellisidir, bir tezahürüdür.
Dolayısıyla biraz evvelki ifadeleri bu kapsamda ben tashih etmek,
kendi açıklamamızı bu şekilde ifade etmek istedim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Sayın
Usta, buyurun.
49.- Samsun
Milletvekili Erhan Usta’nın, Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaş’ın ikinci bölüm üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki “AKP ve MHP savaş
koalisyonu” ifadesine katılmadıklarına, Türkiye’nin yeniden
kurtuluş mücadelesi verdiğine ve Türk milliyetçileri olarak, bu
mücadelede devletin, milletin yanında olacaklarına ilişkin
açıklaması
ERHAN
USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Az
önce HDP’li hatip “AKP ve MHP savaş koalisyonu” dedi. Tabii, bunu hiçbir
şekilde kabul etme imkânımız yoktur. Aslında açık bir
sataşmadır. Sataşmadan söz almayı çok gerekli görmedim
çünkü bu, hakikaten olmayacak bir şey. Milliyetçi Hareket Partisinin bugün
Adalet ve Kalkınma Partisiyle yapmış olduğu iş
birliği, o dayanışma FETÖ ve PKK terörüne karşı
yapılmış bir iş birliğidir. Türkiye, 15 Temmuzda
işgalin eşiğinden dönmüştür. Tabii, sadece FETÖ’cüler
değil, “Türkiye işgal edilsin.” “Türkiye parçalansın.” “Türkiye
bölünsün.” diyen başka oluşumlar da vardır Türkiye’de, siyasi
partiler de vardır -bunlar Meclis içerisinde de olabilir- bunlara
karşı yapılmış bir dayanışmadır, bir
iş birliğidir.
Türkiye,
yeniden bir kurtuluş mücadelesi veriyor. Biz de Türk milliyetçileri
olarak, bu ülkeyi çok seven bir siyasi partinin temsilcileri olarak elbette bu
mücadelede devletimizin, milletimizin yanında olacağız; bu,
tabii bir şeydir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERHAN
USTA (Samsun) – Dolayısıyla bu “savaş koalisyonu” sözüne hiçbir
şekilde katılmadığımızı ifade etmek istedim.
Teşekkür
ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Sayın
Beştaş, buyurun, size de yerinizden söz veriyorum.
50.- Siirt
Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sataşmadan istiyorum aslında
ama buradan ifade edebilirim.
BAŞKAN
– Yerinizden veriyorum, buyurun.
OYA
ERONAT (Diyarbakır) – Kim sataşmış sana? Şovdan
başka ne yapıyorsun?
BAŞKAN
- Değerli arkadaşlar, lütfen susalım.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Şöyle ifade edeyim: Benim, gerçek
dışı tek bir beyanımı göstersinler şu anda
milletvekilliğinden istifa ederim.
OYA
ERONAT (Diyarbakır) – Hepsi gerçek dışı, hepsi.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Gerçeğe aykırı tek bir
cümlem varsa… Hepsini ispatlayabilirim.
İkincisi:
Hukuk devleti, hak ve özgürlük, eşitlik, bunlar gerçekten saygı
duyduğum kavramlar ve ben hukukun üstünlüğünü hayatım boyunca
savundum, bundan sonra da savunmaya devam edeceğim.
Zaman
yetmediği için vermek istediğim bir bilgi var. Bu dosyada 151
kişinin yakalanma gerekçesi, bir ihbar tutanağı Sayın
Başkan ve bir de gizli tanık beyanı gösteriliyor. Dünyanın
neresinde bir ihbar tutanağında 151 kişinin adı
yazılır? Bu ihbar tutanağının asılsız
olduğunu biz de gayet iyi biliyoruz, kendileri de gayet iyi biliyor. Bu,
sadece yaratılan -siz de hukukçusunuz- bir delil, bir bahane, bir gerekçe
yaratmak.
Son
olarak da şunu söyleyeyim: Biz seçilenleri tanıyoruz, Sayın
Cumhurbaşkanını da tanıyoruz tabii ki.
Saygısızlık asla etmeyiz ama bizim
tanıdıklarımız bizi de tanımalı. Ben
saygısızlığı kendime…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Değil Cumhurbaşkanına
hiçbir şahsa saygısızlık kastım ne bugün oldu ne dün
oldu ne de yarın olacak. Ama siyaseten bizi gayrimeşru gören, “Kayyum
atayacağım.” diyen, halkın iradesine şimdiden şerh
koyan, “Sen seçebilirsin ama ben orayı alacağım senden.” diyen
bir Cumhurbaşkanı bizi tanımıyor demektir, saygı
duymuyor demektir. Ben saygının ve tanımanın
karşılıklı olduğunu söyledim ve hatta, metafor olarak
da şunu kullandım: KPSS sınavıyla gelmedik, kurulan
sandıklardan çıktık ve buraya halkı temsile geldik.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
MUHAMMET
EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan…
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Bir saniye…
Sayın
Akbaşoğlu…
51.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Siirt
Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MUHAMMET
EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın
Cumhurbaşkanımızın sözünü doğru aktarmak gerekir, o da
şudur: Teröre bulaşan, teröre yardım ve yataklık yapan
kimselerle ilgili, kayyumlukla ilgili bir açıklamadır.
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) – Ama aday olamaz ki zaten.
MUHAMMET
EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Nedir o? Kim teröre bulaşmışsa,
kayyum tayin edilir. Teröre bulaşmışsa, alınır, hukuk
kuralları gereğince kayyum tayin edilir,
yapıldığı gibi. Yani tarafsız ve
bağımsız yargı kararıyla herhangi bir kimseyle ilgili
-A, B, C, D, E, fark etmez- hukuk düzeninde suç işleyen her kim olursa ve
teröre bulaşırsa -ister A olsun ister Z olsun fark etmez- onun
gereği yapılır. Bu, genelgeçer bir kuralın
hatırlatılmasıdır. Bu kadar.
OYA
ERONAT (Diyarbakır) – Yaraları var, yaraları.
BAŞKAN
– Peki, teşekkür ederim.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, bir
açıklama…
BAŞKAN
- Sayın Beştaş, gerekli açıklamalar yapıldı.
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Çok kısa bir açıklama…
BAŞKAN
– Çok kısa ama tamamlayalım artık lütfen.
52.- Siirt
Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, tekraren,
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, ben,
Cumhurbaşkanının açıklamasını gayet iyi
biliyorum, eksikliği düzelttiği için de teşekkür edeyim, bir anlamda.
Cumhurbaşkanı
ya da herhangi birimiz karar vermiyoruz adaylığa. Bu konuda YSK, il
seçim kurulları, seçim kanunları kimin aday olup
olmayacağına karar verir. Bu konuda yasa açıktır.
Şimdiden, yasaya rağmen kimse aday olabilir mi? Olamaz. Bu beyan, yasa
dışı bir beyandır, zaten sorun orada. Bizim itiraz
etmemizin sebebi de bu. Onun için dedim ki: 20 milyon insanı terörist
görüyorsanız, bizlerle birlikte, buyurun, hapsedin. Zaten, amacı
açıktı.
BAŞKAN
– Anlaşılmıştır.
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Sayın Şimşek, siz söz istediniz, niçin istediniz?
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Başkan, sayın hatip
konuşması sırasında yanlış rakamsal bilgiler
vererek kamuoyunu yanıltıyor. Bu konuda bir açıklama yapmak
istiyorum.
BAŞKAN
– Yalnız, sayın grup başkan vekilleriniz var.
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) – Grup başkan vekilimiz bu konuyu
görmemiş olabilir, ben rakamsal bir veri vereceğim.
BAŞKAN
– Bulunduğunuz yerden Sayın Şimşek.
Buyurun.
53.- Mersin
Milletvekili Baki Şimşek’in, Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaş’ın ikinci bölüm üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasında yanlış rakamlar vererek
kamuoyunu yanılttığına ilişkin açıklaması
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Başkan, sayın hatip 6,5
milyon oy alan insanın 20 milyon nüfusa tekabül ettiğini söyledi. 55
milyon seçmen 80 milyon yapıyorsa birazcık matematik bilenin 6,5
milyonun da 9 milyon yapacağını hesaplayabilmesi lazım.
Bunu kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Tabii, her zaman bunlar…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Bizde çocuklar çok, onu
karıştırıyor.
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) – 6,5 milyon oy, 9 milyon nüfus yapar. Gerçek
budur. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
VIII.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Teklifleri (Devam)
1.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı Ankara Milletvekili Mehmet Naci
Bostancı ile Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş’un Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketi
Hakkında Kanun Teklifi (2/773) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 5) (Devam)
BAŞKAN
– Değerli milletvekilleri, şimdi grupları adına ve
aynı zamanda şahsı adına söz isteyen, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Muğla Milletvekilimiz Süleyman Girgin.
Sayın
Girgin, on dakika grup adına, beş dakika da birleştirerek
şahıs adına söz veriyoruz. On beş dakika süreniz
vardır, çok da güzel bir süredir.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN GİRGİN
(Muğla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle cumhuriyet tarihinin en vahşi
katliamı olan 10 Ekim katliamını unutursak yüreğimiz
kurusun diyorum, ölenlere rahmet diliyorum.
Şunu da unutmadığımı cümle
âleme duyurmak isterim: 10 Ekim katliamından sonra “Oylarımız
artıyor.” diyen anlayışı da huzurlarınızda
kınıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Emek en yüce değerdir, evet, emek en yüce
değerdir. Getirilen bu kanun tasarısında emekle ilgili hiçbir
şey yoktur.
Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarı
boyunca işçi ve emekçilere yönelik getirdiği tüm yasalar, mevcut
kazanımların gerilemesine ve hak kayıplarına neden
olmuştur. Getirdikleri tüm ekonomik paketler öncelikle emekçilerin
haklarına saldırı olarak algılanmıştır.
En son 20 Eylülde açıkladıkları ve
adına da “Yeni Ekonomik Program” dedikleri programda: Bir, kıdem
tazminatının reforma tabi tutulacağı; iki, Bireysel
Emeklilik Fonu’nun zorunlu olacağı, esnek çalışmanın
yaygınlaştırılacağı, vergi gelirlerinin artırılacağı
ve sosyal harcamaların da kısılacağı dile
getirilmiştir.
Buradan bir maden işçisi olarak ve bir emekçi
olarak tüm emekçi kardeşlerime ve tüm emekçi halkımıza bir
çağrıda bulunmak istiyorum. Kendilerine lütfen şu soruyu
sorsunlar: Bir anne baba olarak torunlarımın geleceğinden, çocuklarımın
geleceğinden kaygı duyuyor muyum, duymuyor muyum? Bu soruyu önce
kendilerine sorsunlar. Eğer bu ülkede anne ve babalar
torunlarının geleceğinden kaygı duymuyorlarsa buyursunlar
AKP’nin politikalarına destek versinler.
Ben izninizle buradaki arkadaşlarıma
sormak istiyorum, samimiyetle sormak istiyorum: Bu ülkede
torunlarının geleceğinden kaygı duymayan var
mıdır?
NEVZAT CEYLAN (Ankara) – Var.
SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) – Demek ki çok
azınlıkta. Parlamentoda bile bu ülkede torunlarının
geleceğinden kaygı duyanlar çoğunlukta.
Sevgili yurttaşlarımız, sevgili
milletvekillerimiz, emekçiler olarak şunu vurgulamak istiyoruz. Bu ülkede…
OYA ERONAT (Diyarbakır) – Gençler var, torun
yok.
SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) – Evet, ben bir
maden işçisiyim, bununla gurur duyuyorum.
SALİH CORA (Trabzon) –
İtirazımız yok.
SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) – Bu ülkede
ekonomik krizin faturasını her zaman emekçiler çekmektedir. Ekonomik
krizin sorumlusu emekçiler değildir, faturasını onlar
ödemeyecektir. Diğer yandan, ekonomik krizin faturasını halka
ödetmeye çalışanlar “Hepimiz aynı gemideyiz.” teraneleriyle
vatandaşın önüne gelmektedirler. Kusura bakmasınlar, biz
Türkiye’nin gemisindeyiz ama siz Amerikan gemisindesiniz. Sizin geminiz
emperyalizmin denizlerinde yüzer. Bunu da böyle bilin. (CHP sıralarından
alkışlar)
SALİH CORA (Trabzon) – Dünya, 5’ten büyüktür.
SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, değerli milletvekillerimiz; şimdi gelelim Plan ve
Bütçe Komisyonunda tartışılan ve şu anda görüşmekte
olduğumuz yasa tasarısına.
Kanunun
genel gerekçe bölümünde, birçok yatırım konusu yanında
altyapı ve konut yatırımlarına da finansman
sağlanmasının gerekliliği vurgulanmaktadır. Oysaki
yatırım bankacılığında altyapı ve konut
yatırımları bir gerekçe olamaz. Bu nedenle, kanun maddelerinde
Kalkınma Bankasının hangi yatırım konularında
finansman desteği sağlayacağının açıkça
belirtilmesi daha yararlı olacakken bu yapılmamıştır.
Kalkınma
Bankasının özellikle inşaat sektörünün
kalkındırılması çalışmalarında
kullanılacağı açık, aşikârdır. Bu kisve
altında hangi firmalara ya da hangi müteahhitlere finansal destek
sağlanacak, bu bir muammadır, hangi kaynaktan da
sağlanacağı ayrı bir muammadır. Yaşanan krizin
nedeni, ülke kaynaklarının üretim yerine sadece beton ekonomisine
yönelik yatırımlara aktarılmış olmasıdır.
Krizden kurtulmak için hâlen konut yatırımlarını
teşvik etmek ise hastalığı ölümcül seviyeye
taşımaktır, hastalığın ilacının
hastalığın mikrobu olmayacağı da aşikârdır.
Değerli
hemşehrilerim, değerli milletvekillerim, değerli
yurttaşlarım; kanunun 7’nci maddesinde bankanın, Bankacılık
Kanunu’nun karşılıklar yönetmeliği esasları
dışında tutulacak olması, verilen yatırım
kredilerinin vadelerinde ödenmemesi hâlinde banka yönetimine keyfî davranma
serbestisi sağlamaktadır. Bu çok sakıncalı olup
bankacılık ilkeleriyle bağdaşmamaktadır. Böyle bir
durumda bankanın kullandırdığı kredilerde firmaya göre
keyfî davranış uygulamasının önü açılacaktır.
Kanunun
6’ncı maddesinde Türkiye Kalkınma Fonu tarafından iştirak
edilen şirketler ve fonlar kısıtlamalara tabi değildir.
Sayıştay denetimine tabi değildir diyor. Anlaşılan, bu
kurulacak olan banka da “kaçıştay” kapsamına
alınacaktır. Altını çizerek söylüyorum,
“kaçıştay” kapsamına alınmıştır.
Sayıştay denetiminden kaçırılan kurumların övünülecek
faaliyetleri olmadığı aşikârdır. Ayrıca kaç kaç
nereye kadar? Ülkeyi 100 milyarlarca borca sokan bir iktidarın denetimden
kaçması boşunadır. McKinsey örneğinde olduğu gibi,
yurt içi denetimden kaçsa bile er geç emperyalizmin denetimine takılıp
emrine girmesi de kaçınılmazdır.
Değerli
milletvekilleri, bu kanun teklifi sakınca içermektedir.
Erdoğan’ın, Kalkınma Bankasına kaynak temin etmek için
İşsizlik Fonu’ndan buraya para aktarmayacağının ve
bunu herhangi bir yandaş müteahhide finansman olarak kullandırtmayacağının
bir garantisi yoktur. Zira, itibardan tasarruf etmesini sevmeyen, keyfî
davranmayı da pek seven bir Cumhurbaşkanımız var.
İtibardan tasarruf etmeyen bir ülke, öğrencilerin formalarından
tasarruf etmekte, çocuğuna pantolon alamayan babalar intihar etmektedir.
Buradan
bir kez daha vurgulamak istiyorum, özellikle işçi
arkadaşlarımıza seslenmek istiyorum: İşsizlik
Fonu’ndan GAP’a aktarılan 11,5 milyar liralık para yerine
konmamıştır henüz. 2010, 2011, 2012 yıllarında fondan
alınan paraların hangi projeler için
kullanıldığına dair bir bilgi yoktur. Geçen dönem de
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz bu şekilde bir soruya cevap
vermiştir. Halkbank, Vakıfbank, Eximbanka İşsizlik
Fonu’ndan 11 milyar TL aktarıldığını daha geçenlerde
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü açıklamıştır.
O zaman şu soruyu sormak lazım: Madem bu üç bankaya 11 milyar para
aktarıldı, bu bankaların şimdiye kadar
açıklamış oldukları kârlar yalan mıydı? Ve yahut
da eğer bu açıklanan kârlar doğru ise neden işsiz
milyonların ekmeğine göz dikilmekte ve onların fonundan bu
bankalara para aktarılmaktadır?
Değerli
milletvekillerimiz, İşsizlik Fonu’na giren para, Suudi Arabistan
Konsolosluğuna giren gazeteci gibi kaybolmaktadır. Fonda yok olan
milyarların suçunu da rahmetli İsmet İnönü’nün üzerine mi
atacaksınız? Veya fonda yok olan milyarları da zabıtaya
mı şikâyet edelim? Bunlar ortadayken ve İşsizlik Fonu
alenen ve yasa dışı şekilde talan edilirken,
getirdiğiniz yasayla… İşsizlik Sigortası Fonu’ndan yani
işsizler için kurulan fondan elinizi çekin; işçinin, emekçinin
cebinden, sofrasından elinizi çekin. Vatandaşın vergi ödemekten
beli bükülüyor, her geçen gün alım gücü giderek azalıyor, geçim
sıkıntısı almış başını
yürümüş, halk fakirleşirken siz zenginleşiyorsunuz, yetmiyor, İşsizlik
Fonu’na göz dikiyorsunuz. Milletin parasını hem har vurup harman
savuruyorsunuz hem de üstelik hesap vermekten bile Sayıştay
denetiminden kaçarak kurtulmaya çalışıyorsunuz.
Yazıktır, günahtır; biraz vicdan, biraz insaf.
Değerli
milletvekilleri, özellikle AKP iktidarına bir önerim olacak şimdi,
müsaadenizle. Ekonomi yönetimini beceremiyorsunuz, bu, artık iyice ortaya
çıktı. Kayınpeder bir şekilde konuşuyor, damat
başka bir şekilde konuşuyor ekonomiyle ilgili. Ekonomi
yönetimini asgari ücretle ev geçindirenler ile emekli maaşıyla ev
geçindiren ev hanımlarına lütfen teslim edin. Bir de McKinsey ve
benzeri akıl aldığınız şirketler çok becerikliyse
gelsin Türkiye'de asgari ücretle, emekli maaşıyla bir ay evi
geçindirsin. İkinci önerim de şudur: Meşrebiniz el veriyor
nasılsa, TELEKOM yolsuzluğunun
araştırılmasını örtbas ettiğiniz gibi sarayın
harcamalarını da örtbas edin, Sayıştay denetiminden
çıkarın, böylece vicdanınızı daha rahat
sağırlaştırırsınız.
Değerli
milletvekilleri, Sayıştay denetiminde sarayın günlük gideri 1
milyon 800 bin lira. Bu ülkede 1.600 TL asgari ücret var ve bununla milyonlar
geçinmeye çalışıyor. 1 milyon 800 bin lirayla kaç tane çocuk
okur, kaç aile bir ay geçinir, kaç işsize iş verilir, kaç hasta
tedavi edilir? “Kamuda tasarruf” diyorsunuz, bu ülkeyi parselleyip satan ve
bugünkü ekonomik krize neden olan, sizlersiniz.
Şimdi
“kamuda tasarruf” deyince aklıma geldi, biliyorsunuz, Muğla
Marmaris’te Okluk Koyu’nda bir saray yapılıyor. Ben özellikle Hazine
ve Maliye Bakanına sormak istiyorum, acaba “kamuda tasarruf” derken,
“Tasarruf dönemini başlattık.” derken kayınpederinin Okluk
Koyu’ndaki sarayını bu kapsamın dışında mı
tutmaktadır, içinde mi tutmaktadır? Eğer dışında
tutuyorsa yoksa yazlık sarayı kamu malı olarak görmemekte midir?
Değerli
dostlar, değerli milletvekilleri; bugün laf ettiğiniz İsmet
İnönü Cumhurbaşkanıyken, İkinci Dünya Savaşı
yıllarında tasarruf olsun diye, o dönemlerde Çankaya Köşkü’nde
elektrik kesintisi uygulaması başlatmıştır. “Ben
Çankaya’da oturup keyif çatarım, halk bedelini öder.” dememiştir. Siz
bunların ellide 1’ini yapın, ondan sonra gelin, o dönemde İsmet
İnönü’ye dil uzatın. Bunu da burada ayrıca belirtmek istiyorum.
Sevgili
milletvekilleri, işsizlere belirli bir süre merhem olacak
İşsizlik Fonu’na göz diktiniz arkadaşlar, AKP iktidarına
söylüyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Girgin, toparlayın, selam verin.
SÜLEYMAN
GİRGİN (Devamla) – Kamu bankalarına kaynak aktardınız;
iş yerlerini sattınız, özelleştirme altında peşkeş
çektiniz; tazyikli suyla, copla, gazla, hak arayanları ıslah etmeye
çalıştınız; madenlerde ölüme terk ettiniz insanları;
“Kaderdir.” dediniz, vahşi kapitalizme köle ettiniz. Siz işçiye
düşmansınız, siz çiftçiye düşmansınız, siz
üreticiye düşmansınız, siz hak arayana
düşmansınız, siz aslında maalesef bu ülkeye
düşmansınız.
Saygılar
sunuyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)
YELDA
EROL GÖKCAN (Muğla) – Sayın Vekilim, Büyükşehir Belediye
Başkanınızın banka promosyonlarıyla
aldığı Mercedes’in akıbetini merak ediyoruz, ondan da
bahset.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Akbaşoğlu.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
54.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun,
Muğla Milletvekili Süleyman Girgin’in ikinci bölüm üzerinde CHP Grubu ve
şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
MUHAMMET
EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Evet, gecenin bu vaktinde,
tabii, mecburen cevap vermek gerekiyor “Siz bu ülkeye
düşmansınız.” diye bitirdiği için. Bu ülke bizim
sevdamızdır. Bu ülkede biz kişi başına düşen
millî geliri 3 bin dolardan aldık, 11 bin dolarlara getirdik
elhamdülillah.
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) – 8 bin şimdi, 8 bin.
MUHAMMET
EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Evet, Allah’ın izniyle
2023’te 20 bin dolarların üzerine çıkaracağız, bundan
kimsenin şüphesi olmasın. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bir
cümle sarf etti çok değerli milletvekilimiz konuşmasında “Biz
Türkiye gemisindeyiz, siz Amerikan gemisindesiniz.” dedi de sonuç
itibarıyla, Türkiye gemisinin kaptanı, millet iradesiyle
seçilmiş Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip
Erdoğan’dır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Ve 81 milyonun hepsinin Türkiye gemisinde olduğu
gerçeğinden hareketle, merak etmeyin, biz bu değerli
arkadaşlarımızı da kaptanımızın, usta
kaptanımızın rotasında inşallah sahiliselamete
ulaştıracağız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Peki, teşekkür ederim.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Ama gemilerde Malta Bayrağı da olmasın,
öyle ya.
BAŞKAN
– Sayın Özel, sizin de söz talebiniz var, buyurun.
55.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Gecenin
bu saatinde hiç güleceğimiz yoktu ama… Benim mesleğim ekonomistlik
değil ama eski adı “orta vadeli program”, yeni adı “Yeni
Ekonomik Program”, okumayı biliyoruz.
Bugün
Yeni Ekonomik Program için Sayın Albayrak’ın ilan ettiği millî
gelir 2021 yılı sonu itibarıyla 10.600 dolar. Siz diyorsunuz ki
bir sene sonra…
MUHAMMET
EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – 2023’ten sonra, evet.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – …yani 2022’nin sonunda, 2023’e 20 bin dolarla…
MUHAMMET
EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Allah’ın izniyle
hedefimiz bu, merak etme.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Yani Berat Bey diyor ki: “11 bin olacak.”, siz diyorsunuz ki:
“Bir senede bir 11 bin daha olacak.” Bu vakitten sonra bu
yarattığınız hoş seda için ve tutanaklara
düştüğünüz bu kayıt için teşekkür ediyorum, sizi tebrik
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
MUHAMMET
EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Allah nasip ederse hep
beraber göreceğiz değerli arkadaşlar.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sen 11 bin doları bir senede 20 bin dolar yapacak birini
bul, Berat’ın yerine getir.
BAŞKAN
– İnşallah.
MUHAMMET
EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – 2023 rakamları
inşallah Türkiye’nin 20 bin dolarlar seviyesinde -Allah’ın izniyle-
olacağını gösterecek, merak etme.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Damat öyle demiyor, damat “10.600” diyor.
Önce
bir YEP’inizi okuyun, ondan sonra gelin konuşun.
MUHAMMET
EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – YEP’i okuyarak,
hedeflerimizi bilerek, öngörülerimizi yaparak konuşuyoruz Sayın Özgür
Özel.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Bu kadar cehalet ancak tahsille olur demişler ya!
BAŞKAN
– Peki, teşekkür ederim değerli grup başkan vekillerimiz.
VIII.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Teklifleri (Devam)
1.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı Ankara Milletvekili Mehmet Naci
Bostancı ile Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş’un Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketi Hakkında
Kanun Teklifi (2/773) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
5) (Devam)
BAŞKAN
– Değerli milletvekilleri, şimdi söz sırası şahsı
adına Gaziantep Milletvekilimiz Sayın Ali Muhittin
Taşdoğan’da.
Buyurun
Sayın Taşdoğan. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
ALİ
MUHİTTİN TAŞDOĞAN (Gaziantep) – Sayın Başkan,
kıymetli milletvekilleri; Gaziantep, gazi şehrimiz artık bir
ensar şehri olmuştur, bir ensar kenti olmuştur. Ülkemizde 2018
yılı resmî kayıtlarına göre geçici koruma kapsamındaki
Suriyeli sayısı 3 milyon 567 bin 658’dir.
Göç
İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan raporlarda
2017 yılı resmî rakamlarına göre Gaziantep ilinde 399.732 geçici
koruma kapsamındaki Suriyeli misafir edilmektedir. Resmî kayıtlar
bunlardır, gayriresmî kayıtların daha üzerinde olduğu
tahmin edilmektedir.
Kıymetli
milletvekilleri, 24 Ağustos 2016’da başlayan Fırat Kalkanı
Operasyonu ve arkasından Zeytin Dalı Harekâtı’nı da
kapsayan süreçten bugüne kadar Türk Silahlı Kuvvetleri bölgede huzurlu,
güvenli, istikrarlı alanlar oluşturmuştur, son gelişmelerle
beraber İdlib bölgesinde de güvenli bölgeler oluşmaya
başlamıştır ve dolayısıyla bu misafirler
yavaş yavaş vatanlarına gitmeye başlamışlardır.
Karkamış Kapısı’ndan 71.196 geçici koruma kapsamındaki
Suriyeli gönüllü olarak çıkış yapmıştır,
topraklarına, evlerine geri dönmüşlerdir. Son iki yılda 245.300
Suriyelinin ülkesine döndüğü bildirilmektedir. Güvenli bölge
oluştukça Suriyeli misafirler hızla vatanlarına gitmektedirler.
Bu sürecin hızlandırılması ve bir an önce vatanlarına
dönme çalışmalarının yapılması Gazianteplilerin
en acil beklentisidir, yetkililerden azami hassasiyeti beklemekteyiz.
Kıymetli
milletvekilleri, enflasyonla topyekûn mücadeleyle ilgili bir kampanya
başlatıldı biliyorsunuz. Bugün ilk destek Adana Büyükşehrin
MHP’li Belediye Başkanından ve önümüzdeki yerel seçimlerin ilk
büyükşehir belediye başkanı adayı Sayın Hüseyin
Sözlü’den gelmiştir, tüm abonelerin su faturalarında yüzde 10 indirim
yapmıştır. Bugün Gaziantep’te de Gaziantep Büyükşehir Belediyesinin
toplantı salonunda tüm sivil toplum kuruluşlarıyla bir araya
gelinerek bütün esnafımız, yüzde 10 indirim yapma kararı
almıştır, kendilerini yüce Meclisten tebrik ediyorum.
Ayrıca,
bu yüce Meclis çatısı altından Gaziantep Büyükşehir
Belediye Başkanı Sayın Fatma Şahin’e çağrı
yapıyorum: Enflasyonla topyekûn mücadele konusunda Gaziantep
Büyükşehir Belediyesi olarak tüm su aboneliklerinde -tekrar ediyorum, tüm
su aboneliklerinde- en az yüzde 10 indirim yapılması Gazianteplilerin
beklentisidir. Her geçen gün Gaziantep’te ekstradan zorlaşan hayat
şartları nedeniyle Gaziantepli hemşehrilerimiz, ensar
şehrimiz bunu fazlasıyla hak ediyor. Yüce Meclisinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Taşdoğan.
Değerli
milletvekilleri, teklifin ikinci bölümü üzerindeki gruplar ve
şahıslar adına görüşmeleri tamamladık.
Şimdi,
ikinci bölüm üzerinde on beş dakika süreyle soru-cevap işlemi
yapılacaktır. Bu sürenin yarısı sorular, yarısı
cevaplar için kullanılacaktır.
Sorulara
başlayalım.
Sayın
Öztürk…
YASİN
ÖZTÜRK (Denizli) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; bugün
Denizli Valiliği acil bir durum olarak, Kale ilçemizde infiale sebep olan
iğrenç bir olayla ilgili, sosyal medya ve internet ortamında faaliyet
gösteren medyada her türlü haber, röportaj, eleştiri ve bu gibi
yayınların yasaklanmasına sulh ceza hâkimliğinden karar
aldırmıştır. 20 bin nüfuslu bir ilçede, Emniyet
kayıtlarına göre 1.382 Suriyelinin yaşadığı
söylenmektedir. 14 yaşlarında, kısmen zihinsel engelli bir
kız çocuğumuza uyuşturucu madde verilerek 10 veya 13 Suriyeli
tarafından cinsel istismar ve tecavüz edildiği iddiaları
sebebiyle hâlen bu saatte Kale Adliyesi ve Emniyeti önünde
vatandaşlarımız infial hâlindedir. Bu hadisenin örtbas
edilmemesi, kamuoyunun bilgilendirilmesi gerekmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Tanal…
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Değerli Başkan.
YASİN
ÖZTÜRK (Denizli) – Sözümü bitirebilir miyim. Bir dakika efendim, sözümü
bitireyim lütfen.
BAŞKAN
– Ben daha sonra size söz veririm.
YASİN
ÖZTÜRK (Denizli) – Konunun kapanmaması lazım efendim.
BAŞKAN
– Usul böyle şu anda.
Sayın
Tanal…
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Değerli Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Anayasa’mızın 104’üncü maddesinin on yedinci
fıkrası diyor ki: “Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi
öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
çıkarılamaz.” 104’üncü maddede, burada madem münhasıran
Anayasa’nın kanunla düzenlenmesini öngördüğü hususlar kararnameyle
düzenlenemiyorsa… Burada, Anayasa’nın kamu iktisadi teşebbüslerinin
denetimiyle ilgili 165’inci maddesinde, bu konunun Meclisin denetimine tabi
olduğu söylenmektedir. Ancak mevcut olan tasarının 6’ncı
maddesinin (5)’inci fıkrası buradaki denetimin… Sadece ve sadece
mevcut olan şirketlerden gelen raporlarla ancak Sayıştayın
denetleyebileceğini söylüyor. Yani Sayıştay mevcut olan bu
bankayı komple denetleyemeyecek. Bu, Anayasa’ya aykırı
değil midir?
BAŞKAN
– Sayın Paylan…
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İşsizlik
Sigortası Yasası, fonun yalnızca işsizler yararına
kullanılabileceğini emreder Sayın Başkan. Oysa, yasaya
aykırı olarak, bir tebliğiyle Vakıfbank, Halkbank ve
Eximbank sermayelendirilmiştir. Şimdi, Sayın Komisyon
Başkanımız “Buraya yalnızca hazine kaynak ayıracak.”
der. Sayın Komisyon Başkanım, bunu neye
dayandırıyorsunuz, böyle bir uygulama yapılmışken bir
tebliğiyle ve asla diyebiliyor musunuz? Komisyon Başkanı olarak
-tutanaklara geçmesi açısından- bu Kalkınma Bankasına ve
Kalkınma Fonu’na asla İşsizlik Sigortası Fonu’ndan kaynak
aktarılmayacaktır diyecek bir dayanağınız var
mıdır önünüzdeki teklife göre?
BAŞKAN
– Sayın Hürriyet…
FATMA
KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Staj
sürelerinin sigorta başlangıcı olarak kabul edilmemesinden
dolayı yüz binlerce kişi mağdur durumda. Mesleki Eğitim
Kanunu’yla staj sigortaları başlangıcı sayılan kanuni
hakları Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunu’nda yapılan düzenlemeyle geriye dönük olarak ellerinden
alınmıştı. Birçok mesleki alanda staj yapanların staj
günleri sigorta başlangıcı sayılırken haftada iki gün
okulda, üç gün sanayide ve fabrikalarda yaz tatili bile yapmadan
çalışarak staj yapanlar bu haktan ne yazık ki mahrum
bırakıldılar.
Staj
sigortası mağdurları adalet bekliyor ve her yasama döneminde
çıkacak bir yasanın yolunu gözlüyorlar. Anayasa’nın eşitlik
ilkesinden bu insanlar neden faydalanamıyor? Bu yasal çarpıklık
ne zaman giderilecek?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Sayın Özdemir…
SİBEL
ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İç
Tüzük değişikliğiyle ilgili dünkü görüşmelerdeki
konuşmamda da dile getirmiştim, çalışma
koşullarımıza baktığımızda -evet, bugün
olduğu gibi- gecenin geç saatine hatta sabahın erken saatlerine kadar
gerçekten yorucu koşullarda çalışıyoruz ve maalesef, sadece
kanunun geçmiş olması için yasa yapıyoruz.
Gerek
komisyonda gerekse Genel Kurulda muhalefetin hiçbir eleştirisi dikkate
alınmıyor ve nitelikli yasa yapma koşullarından tamamen
uzaklaşıyoruz. Toplumun çözüm bekleyen sorunlarından uzak, saray
diktesiyle hazırlanmış, Mecliste sahibi olmayan kanun teklifleriyle
karşı karşıyayız.
Çağdaş,
gelişmiş ülkelerde ekonomik kalkınma ve yatırım
imkânlarının geliştirilmesi, iyileştirilmesi için genel
kabul görmüş kurallara ve bizim bütün uyarılarımıza
rağmen bütün kurulları denetimsiz bir şekilde bir tek adama
bağlamakla ülkeyi felakete sürüklediğimizi tekrar burada dile
getirmek istiyorum.
Teşekkürler.
BAŞKAN
– Sayın Enginyurt…
CEMAL
ENGİNYURT (Ordu) – Sayın Başkan, Meclisimizin nitelikli ve
yoğun çalışması sebebiyle 10 Ekimden 11 Ekime
geçtiğimiz bugünde Dünya Kız Çocukları Günü vesilesiyle
başta kendi kızım Miray Naz olmak üzere, bütün kız
çocuklarının gününü tebrik ediyorum, Allah bahtlarını
açık etsin diyorum. (“Âmin” sesleri)
BAŞKAN
– Sayın Karabat…
ÖZGÜR
KARABAT (İstanbul) – Türkiye, kalkınma sürecini devam ettiren bir
ülke olarak elbette kalkınma bankacılığını
önemsemek, geliştirmek ve hacmini büyütmek durumunda. Türkiye ekonomisinde
yaşanan ve gözlenen son gelişmeler doğrultusunda Türkiye’nin
yeni bir sanayileşme öyküsüne ihtiyacı var. Türkiye
kalkınmasına büyük görevler düştüğü gerçeği dikkate
alındığında Türkiye Kalkınma Bankası Anonim
Şirketinin yeniden yapılandırılma çalışmalarını
memnuniyetle karşılayabiliriz. Ancak, söz konusu kuruluşun
mevcut iktidar tarafından, kalkınma bankacılığı
açısından on altı yıllık görev dönemleri boyunca etkin
olarak kullanılmamasının, Türk ekonomisine hizmet edecek
kapsamlı bir araç olarak görülmemesinin nedeni nedir, sormak isteriz.
BAŞKAN
– Sayın Taşdoğan…
CEMAL
ENGİNYURT (Ordu) – Konuştu, bir daha konuşmak istemiyor.
BAŞKAN
- Sayın Taşdoğan, sisteme girmişsiniz ama konuşmak
istemiyorsanız…
ALİ
MUHİTTİN TAŞDOĞAN (Gaziantep) – Kürsüden konuştum
efendim, teşekkür ederim.
BAŞKAN
– Sayın Aydoğan…
TURAN
AYDOĞAN (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkanım.
Silahlı
Kuvvetlerin omurgası olan ve askerlik mesleğinin güç ve
ağır görevlerini üstlenen astsubayların emekli olduklarında
emekli aylıkları büyük oranda azalmaktadır. Astsubayların
emekli aylıkları aldıkları eğitimle ve yürüttükleri
hizmetle mütenasip olmaktan çok uzaktır, düzeltilmesi gerekmektedir. Makam
ve görev tazminatının astsubaylara tahakkuk ettirilmesine türlü
bahaneler uyduruyorsunuz, “Nasıl olsa vazgeçerler.” diyorsunuz. Dönemin
AKP’li Başbakanı 2015 seçimleri öncesinde mitinglerde “Makam ve görev
tazminatını veriyoruz.” sözünü vermesine rağmen, üç yıl
geçti, hâlâ sözünüzü tutmadınız. Sözünüzü tutmayı düşünüyor
musunuz?
BAŞKAN
– Sayın Öztürk…
Sayın
Öztürk’ün anlattığı konu önemli, ondan sonra Komisyona söz
vereceğim.
YASİN
ÖZTÜRK (Denizli) – Sözlerime kaldığım yerden devam edeyim. Bu
hadisenin örtbas edilmemesi, kamuoyunun bilgilendirilmesi gerekmektedir.
Vatandaşımız ilçemizde Suriyeli istememektedir.
İçişleri Bakanlığı yetkililerini göreve
çağırıyorum. Toplumumuzun sosyolojik yapısının,
kültürel yapısının, ahlaki yapısının
bozulmasına müsaade etmemeliyiz. Bu göç dalgası on sene sonra Türk
milletinin başına bela olacaktır. Kale ilçemizde 30 Suriyeli
ailenin başka bir ilçeye tahliye edildiği söylenmektedir. Tahliye
edeceğiniz Suriyelileri ülkelerine gönderiniz. Denizli Suriye’nin bir
vilayeti değil, tahliye ettiğiniz diğer ilçelerimiz de
Suriye’nin bir ilçesi değildir.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Komisyon, şimdi, cevap için sıra sizde.
Buyurun.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Öncelikle
bu soru-cevap bölümüne ilişkin düşüncelerimi paylaşmak
istiyorum.
Sayın
Başkan, soru-cevap işleminde amaç, sadece bugün için değil
geçmişten bu yana bulunmasının sebebi görüşülmekte olan
tasarı ya da teklif üzerinde milletvekillerimizin merak etmiş
olduğu hususlar varsa bunların cevaplanmasına yönelik bir
işlemdir. Ama ne sizin Başkanlık Divanı olarak ne Komisyon
olarak tabii ki, milletvekillerimizin neyi sormak istedikleri ya da muhatap
olarak kimi almak istedikleri konusunda herhangi bir müdahalemizin olabilmesi
söz konusu değil. Ama biz kendimizi asla iddia edildiği gibi yürütmenin
yerine de koymuyoruz, direkt yürütmeyi hedef alan sorular varsa bunlara cevap
vermiyoruz. İlgili, konuştuğumuz Komisyon raporu üzerindeki,
metni üzerindeki sorular da tarafımızdan cevaplandırılmaya
çalışılıyor, yoksa bunun dışında başka
bir iddia yok.
Şunu
söylemek istiyorum kaynak tahsisiyle ilgili olarak da: 2001 krizinden sonra 15
Kasım 2000 tarihli 4603 sayılı Kanun’la getirilen bir
düzenlemeyle ilgili yine herhangi bir bankaya hükûmet görevlendirme yapmak
istiyorsa bunun kaynağını da koymak zorundadır. Teklifte de
aynı durum söz konusudur. Hükûmet bir konuda görevlendirme yapacaksa ve
bankadan finansmanını sağlayacaksa kaynağını
koymak zorundadır. Yani kaynağını koymadan banka görevlendirilemeyecektir.
3’üncü maddedeki bankanın kaynağı tahsis edilmek suretiyle
Cumhurbaşkanınca görevlendirebileceği hususunun Anayasa'ya
aykırılığı meselesi Komisyonumuzca da
irdelenmiştir. Bankaya tahsis edilecek kaynaklar merkezî yönetim bütçesi
kapsamında bulunacağından Cumhurbaşkanlığına
tahsis edilmek suretiyle görevlendirme yapılması Anayasa'ya
aykırılık teşkil etmemektedir. Aslında yapılan
düzenleme KİT’lerde de söz konusudur. KİT bir adım atacaksa
kaynağını koymak zorundadır, burada da benzer bir
düzenlemeye gidilmektedir.
Diğer
taraftan, görevlendirmelere ilişkin kaynak tahsisi Anayasa, 5018
sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile bütçe
kanunlarının verdiği yetki çerçevesinde
gerçekleştirilecektir. Dolayısıyla burada da Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bütçe hakkına ilişkin herhangi bir sorun bulunmamaktadır.
Defaatle
söylememe rağmen, burada açıklamamıza rağmen bir kez daha
vurgulamak istiyorum denetim noktasını. Kalkınma Bankası
hâlihazırda Sayıştay denetimine tabi olup Kalkınma Fonu da
Sayıştay denetimine tabi olacaktır. Fonun muhtelif alanlarda yapacağı
yatırımlarda iştirak ettiği yatırımcı
şirketlerin kamu hukuku alanında denetim yerine piyasa
koşullarına ve özel hukuk hükümlerine göre bağımsız
dış denetleme şirketlerince denetlenmesi yatırımlar
açısından önem arz etmektedir. Bu kapsamda da hazırlanacak
raporlar üzerinden Sayıştayın denetim yapmasına engel bir
hâl yoktur. Zaten bu çerçevede de Türkiye Kalkınma Fonu’na
yatırım yapacak alt fon ve şirketler de 6085 sayılı
Sayıştay Kanunu’nun 4’üncü maddesinin (1)’inci
fıkrasının (ç) bendinde yer alan esaslar dâhilinde
Sayıştaya sunulan bağımsız denetim raporları esas
alınarak Sayıştay tarafından hazırlanan raporun
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulması suretiyle yapılacaktır.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – İtirazımız buna Sayın Başkan,
itirazımız buna.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Ve bu sunulan raporlar da KİT Komisyonu tarafından
diğer KİT’lerde olduğu gibi de görüşülecektir ve Meclis
denetiminde tamamlanmış olacaktır.
Gene
aynı şekilde, İşsizlik Fonu’nun denetlenmediği
söylendi. Hayır, Türkiye İş Kurumu Sayıştay Düzenlilik
ve Denetim Raporu’nun içerisinde İşsizlik Fonu’na dair
başlık altında İşsizlik Fonu’nda yapılan inceleme
de net olarak yer almaktadır ve yapılmış olan 2017
Sayıştay Düzenlilik ve Denetim Raporu kamuoyuyla da
paylaşılmıştır. Burada yürütmenin İşsizlik
Fonu’ndan herhangi bir şekilde birtakım bankalara, devlet
bankalarına herhangi bir aktarımı söz konusu değildir. Bu
da İşsizlik Fonu’nun bankalarla yapmış olduğu bir
protokol çerçevesinde yapılan bir işlemdir, burada yapılan bir
işlemdir ve bankalara kaynak tahsisi de dediğim gibi, genel yönetim
bütçe kanunu çerçevesinde Cumhurbaşkanı tarafından
yapılacaktır.
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) – Yani “Bu da aktarılabilir.” diyorsunuz.
“Kalkınma Bankasına da aktarılabilir.” diyorsunuz. Asla deyin.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Müsaade edin.
Yapılan
bu düzenlemeyle bankanın özerk bir yapıya da kavuşturulması
hedefleniyor. Bankanın özerk bir yapıya kavuşturulması ve
etkin bankacılık için gerekli altyapının
hazırlanması amacıyla, bu kamu sermayeli Türkiye Cumhuriyeti
Ziraat Bankasının, Halk Bankasının, Emlak
Bankasının yeniden yapılandırılmasına
ilişkin çıkarılmış olan 15 Kasım 2000 tarihli -15
Kasım 2000 yani AK PARTİ’nin iktidarda olmadığı
dönemde- 4603 sayılı Kanun’a; Türkiye Cumhuriyeti Ziraat
Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ile Türkiye Emlak
Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun’un ek ve
değişiklikleriyle getirilen hükümlere paralel olarak, bankanın
merkezi, amacı, kaynakları, sermaye yapısı, organları,
hesapları ve faaliyet konuları ile kârın
dağıtımına ilişkin hususların esas
sözleşmede yer alacağı hüküm altına alınmıştır.
15
Kasım 2000 tarihli 4603 sayılı Kanun’un 3’üncü maddesine
gittiğinizde de aynı şekilde bütün bu işlemlerin hepsinin
esas sözleşmeye bırakıldığını görüyorsunuz.
Dolayısıyla, banka yapısının esas sözleşmeyle
belirlenmesi de herhangi bir şekilde yasama yetkisinin devri olarak da
anlaşılmamalıdır.
Ayrıca,
şunu özellikle vurgulamak istiyorum: Esas sözleşme de hem BDDK’nin
hem de SPK’nin de ayrıca denetiminden geçmektedir. Yani burada bir denetim
yapılmıyor ya da denetimin dışında, Sayıştay
tarafından denetlenmiyor, BDDK tarafından denetlenmiyor, SPK
tarafından denetlenmiyor gibi bir algı yaratılmaya
çalışılmış olmasını da gerçekten talihsizlik
olarak nitelendiriyorum.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – 6’ncı madde tam tersini söylüyor.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Sayın Tanal, dersinizi biraz daha
çalışırsanız, bunun benim dediğim gibi olduğunu
görürsünüz.
Çok
teşekkür ediyorum.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Başkan, haddini aşma! Biz sana
saygısızlık yapmıyoruz, milletvekilime
saygısızlık yapma! Haddini aşma!
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Ben saygısızlık yapmadım.
BAŞKAN
– Değerli milletvekilleri…
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Biz sana saygısızlık yapmıyoruz,
milletvekilime saygısızlık yapma!
BAŞKAN
– Sayın Özel… Sayın Bilgiç…
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Sayın Özel, ben ne söylediğimi biliyorum, Sayın
Mahmut Tanal da ne söylediğini biliyor!
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Kimsenin dersine mersine karışma! Herkes görevini
yapıyor, haddini aşma!
BAŞKAN
– Karşılıklı konuşmayalım değerli
arkadaşlar.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Senin haddine değil benim vekilime had bildirmek!
BAŞKAN
– Sayın Özkan, sisteme girmişsiniz, bir talebiniz var herhâlde.
CAHİT
ÖZKAN (Denizli) – Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Az önce anlatılan bir konuyla ilgili Denizli’den bir bilgi
aldınız galiba.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
56.- Denizli
Milletvekili Cahit Özkan’ın, Denizli’nin Kale ilçesinde 14
yaşındaki bir kız çocuğuna cinsel istismar iddiasıyla
ilgili emniyetin harekete geçtiğine, 6 Suriyeli ile 1 Türk’ün
çıkarıldığı mahkemece tutuklandığına ve
çocuğun da ailesine teslim edildiğine ilişkin
açıklaması
CAHİT
ÖZKAN (Denizli) – Sayın Öztürk tarafından gündeme getirilen olayla
ilgili bir açıklama yapmak istiyorum.
Biraz
önce yetkililerden aldığımız bilgiye göre, Denizli’mizin
Kale ilçesinde, 14 yaşındaki bir kız çocuğuna cinsel
istismar iddiasıyla ilgili Emniyet harekete geçmiş, 9 Suriyeli, 1
Türk hakkında soruşturma başlatılmıştır ve 6
Suriyeli, 1 Türk çıkarıldığı mahkemece tutuklanarak
cezaevine gönderilmiştir ve soruşturma da derinleştirilmektedir.
YASİN
ÖZTÜRK (Denizli) – Diğerleri kaçak.
CAHİT
ÖZKAN (Denizli) – Diğer taraftan da ilçede resmî kayıtlara göre 947
Suriyeli bulunmaktadır, bunlar da ilçeden tahliye edilerek Denizli’ye
getirilmiş, düzenlemeler çerçevesinde kampa gönderilmesi gerekenler de
ilgili kamplarına gönderilmiştir.
Çocuğun
ailesine teslimi gerçekleştirilmiş, yine il müdürlüğümüz
tarafından da rehabilitasyonu, psikolojik destek
çalışmaları da devam etmektedir. Biz de meydana gelen bu menfur
olayın takipçisi olacağız; inşallah bu olayların
tekrar gerçekleşmemesi için ve şüphelilerin en ağır
şekilde tecziyesi için takipçisi olacağız.
Arz
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Paylan.
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) – Bir konuda bir açıklama yapmak istiyorum 60’a
göre efendim.
BAŞKAN
– Ne hakkında Sayın Paylan?
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) – Komisyon Başkanımızın
yaptığı yanlış bilgilendirmeyle ilgili efendim.
BAŞKAN
– Peki, yerinizden…
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Efendim, “yanlış bilgilendirme” doğru bir tanım
değil.
57.-
Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan’ın, 11 milyar TL’nin
İşsizlik Sigortası Fonu’ndan üç kamu bankasına
aktarıldığını tespit ettiklerine ilişkin
açıklaması
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) – Sayın Başkanım, 11 milyar TL’nin
İşsizlik Sigortası Fonu’ndan üç kamu bankasına
aktarıldığını tespit ettik. Bu durumu da
Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın ve Hazine ve Maliye
Bakanı Yardımcımız Komisyonumuzda doğruladı
Sayın Komisyon Başkanımızın şahitliğinde.
Ben “İşsizlik Sigortası Fonu’ndan Kalkınma Bankasına
kaynak aktarılmayacağını söyleyebilir misiniz?”
dediğimde Komisyon Başkanı buna cevap veremedi. Bu bir
ikrardır yani üç kamu bankasına İşsizlik Sigortası
Fonu’ndan kaynak aktarıldığı gibi Kalkınma
Bankasına da aktarılacağını net bir şekilde ikrar
etmiştir maalesef. Bu Meclis buna tavır almalıdır.
İşçinin parası, işsizin parası işçi ve işsiz
için kullanılmalıdır. Bunun dışında uygulamaları
Meclisimiz reddetmelidir arkadaşlar.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Sayın Başkanım, benim bu yönde bir ifadem
olmadı.
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) – Ama “asla” da diyemediniz burada.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – İkrar da söz konusu değil. Tutanaklara girmesi
açısından söyledim.
BAŞKAN
– Peki, teşekkür ederim.
GARO
PAYLAN (Diyarbakır) – Yani “Aktarılmayacak.” diyorsunuz.
VIII.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Teklifleri (Devam)
1.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı Ankara Milletvekili Mehmet Naci
Bostancı ile Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş’un Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketi
Hakkında Kanun Teklifi (2/773) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 5) (Devam)
BAŞKAN
– Değerli milletvekilleri, ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi,
ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge
işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
Değerli
milletvekilleri, 6’ncı madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 5 sıra sayılı Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanı Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş'un Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası Anonim
Şirketi Hakkında Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesinin (5)’inci
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Bülent
Kuşoğlu Abdüllatif
Şener Süleyman
Girgin
Ankara Konya Muğla
Emine
Gülizar Emecan Ömer
Fethi Gürer
İstanbul Niğde
“(5)
Türkiye Kalkınma Fonu tarafından iştirak edilen şirketler
ve fonlar, kamu iktisadi teşebbüsleri de dâhil, sermayesinin
yarısından fazlası kamuya ait olan veya özel kanunla kurulan
kamu kurum, kuruluş ve ortaklıklarına uygulanan mevzuat,
uygulama ve kısıtlamalara (denetim hariç) tabi değildir.”
BAŞKAN
– Komisyon okunan önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Değerli milletvekilleri, önerge hakkında konuşmak isteyen,
İstanbul Milletvekilimiz Sayın Emine Gülizar Emecan.(CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın
Emecan, süreniz beş dakika.
EMİNE
GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) – Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 5 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin 6’ncı maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu madde Türkiye Kalkınma Fonu’na bağlı alt
fonların yapısını ve işleyişini düzenlemektedir.
Fakat bu düzenlemede eksik olan önemli bir şey vardır, o da fonun
kaynağıdır. Bir fon kuruluyorsa bu fonun kaynaklarının
belli olması gerekmektedir. Fakat Komisyon toplantısında teklifi
veren Sayın Muş’a ısrarla sormamıza rağmen böyle bir
kaynak net olarak gösterilememiştir. Kaynağın hazineden
aktarılacağı söylense de içinde bulunduğumuz ekonomik
koşullarda bu bize çok inandırıcı ve gerçekçi gelmemektedir.
Çünkü hazinenin içinin boş olduğu bir dönemde ve yaşanan bu ekonomik
kriz ortamında hazineden böyle bir kaynak aktarılmasının
mümkün olmadığını hepimiz bilmekteyiz.
Önümüzde
Türkiye Varlık Fonu gibi de bir gerçek vardır. Ülkemizin en önemli ve
kârlı kurumları, bankaları, arazileri, arsaları Varlık
Fonu’na aktarıldığı hâlde gerçek anlamda bir kaynak
yaratılmamış ve fon, fonksiyonel hâle getirilememiştir.
Varlık Fonu’nun durumu ortada iken Sermaye Piyasası Kurulu Kanunu’na
tabi olmayan ve Rekabet Kanunu’na da aykırılıklar içermesi
muhtemel olan böyle bir fon kurmanın anlamı nedir diye sormak
lazım. Eğer “Zarar eden firmalar, şirketler bu fon
kapsamına alınacak ve kurtarılacak.” diyorsanız bunun da
kıstaslarının doğru dürüst belirlenmesi gerekmektedir.
Aslında
burada bir güven sorunu var. Bugüne kadar olmadığını iddia
ettiğiniz krizle ilgili alelacele attığınız
adımlar, örneğin açıklanan orta vadeli programlar, dün
açıklanan enflasyonla mücadele paketi gibi teklifler piyasalara, iç ve
dış yatırımcılara, esnafa, emekliye, işçiye güven
vermemektedir. Ülkemizde her geçen gün derinleşen ekonomik kriz
ortamında iktidar, yapısal reformlar gerçekleştirmek yerine,
aldığı günübirlik kararlarla bu krizden çıkabileceğini
sanmaktadır. Aynı şekilde bu getirilen kanun teklifi de acele
edilmiş ve güven sorgulamasına muhtaç bir tekliftir.
Sayın
Muş konuşmasında, getirdiği teklife dair -ki salonda
teklifin sahibi Sayın Muş’u göremiyorum, biz burada teklif üzerinde
konuşurken, tartışırken uyumaya mı gittiler
bilmiyorum, uzun süredir yok salonda, farkındayız- dünya örneklerinde
benzer uygulamalar olduğundan bahsetti. Örnek verilen ülkelerin denetim
mekanizmaları sağlam ve bağımsızdır. Ayrıca,
bu ülkeler, hukuk güvenliği olan, tarafsız yargı sistemine sahip
ülkelerdir. Biz ise burada, bağımsız ve tarafsız bir
yargının olmadığı bir düzende, birçok kanuna ve
Anayasa’ya da aykırılık içeren bir tekliften bahsediyoruz. Böyle
bir ortamda yine Sayın Muş’un ifade ettiği
bağımsız denetimden bahsetmek komik oluyor ve güven vermiyor. Bu
çerçevede değerlendirdiğimizde endişelerimizden biri, daha önce
bazı kamu bankalarına kaynak olarak aktarılan İşsizlik
Fonu birikimlerinin bu fon için de kaynak olarak
kullanılacağıdır.
Bir
diğer endişemiz ise bu fonun yatırımcıları
desteklemesinden daha çok, özel sektör üzerinde oluşacak borç yükünün
kamunun sırtına yani kısaca halkımızın,
vatandaşın sırtına yıkılacağıdır.
Değerli
milletvekilleri, saray üstüne saray yaparak, yerdekilerle yetinmeyip uçan
saraylar edinerek bu ülke krizden kurtulamaz. Uçan saray demişken ne oldu
Katar’dan neye karşılık
bağışlandığını bilmediğimiz uçağa;
devlet kayıtlarına sokuldu mu, sormak lazım. Kabul ederek
ülkemizi küçük düşürdüğümüz bu uçak eğer bağışsa
devlet kayıtlarına girmeli veya reddedilmelidir. Eğer satın
alındıysa bu açıkça halkımızın bilgisine
sunulmalıdır.
Diğer
yandan, McKinsey anlaşmasında olduğu gibi, sürekli bir gizlilik
içerisinde yürütülen anlaşmalarla ve kararlarla ülke yönetilemez.
Soruyoruz: McKinsey’le yapılan sözleşmenin içeriği neydi? Hangi
bedel karşılığında anlaşma yapıldı ve
ne kadar bir ödeme yapıldı? Bütün bunları bilmek
vatandaşlarımızın hakkıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Emecan, toparlamak için bir dakika süre veriyorum.
Buyurun.
EMİNE
GÜLİZAR EMECAN (Devamla) – Teşekkür ederim.
Değerli
arkadaşlar, on altı yılda ülkeyi getirdiğiniz bu kriz
ortamından kurtuluşun reçetesi, demokrasiyi ve hukukun
üstünlüğünü önceleyen, gerek yerli gerekse yabancı
yatırımlara güven veren politikalar geliştirmektir.
Sözlerime
son verirken Sayın Cumhurbaşkanının söylediği bir
cümleyi size hatırlatmak istiyorum. “Evet, biz bize yeteriz.” dedi. Evet,
yeter ki siz işini bilenlerin, muhalefetin de sesine kulak verin. Ortak
akılla, ülkemizin birikimlerinin daha fazla kaybolmasına neden
olmadan bu krizden çıkalım.
Sayın
Başkanım, size de bu Meclise göstermiş olduğunuz
saygıdan ve bize hiçbir ayrım yapmadan vermiş olduğunuz ek
sürelerden dolayı ayrıca teşekkür ederek sözlerime son vermek
istiyorum.
Saygılarımla.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim, sağ olun.
Değerli
milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
6’ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
6’ncı madde kabul edilmiştir.
ERHAN
USTA (Samsun) – Sayın Başkan, 60’a göre kısa bir söz istiyorum.
BAŞKAN
– Sayın Usta, buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
58.- Samsun
Milletvekili Erhan Usta’nın, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı
Süreyya Sadi Bilgiç’in soru-cevap kısmında yaptığı
açıklamasında yanlış anlamaya mahal vermemek adına
düzeltme yapmak istediğine ilişkin açıklaması
ERHAN
USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Az
önce Sayın Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanımız soru-cevap
kısmında bir açıklama yaparken belki bir yanlış
anlaşılma olmuş olabilir diye bir şeyi düzeltmek istiyorum.
Bu
Kalkınma Bankasının merkezi, amacı, sermaye
yapısı gibi bazı hususların ana sözleşmede
belirlenmesi hususunun Ziraat, Halk ve Emlak Bankasının
düzenlendiği yasadan alındığını ve bu
yasanın da kendi dönemlerinde çıkmadığını
söyledi, doğrudur. Bu, Milliyetçi Hareket Partisinin de koalisyon
ortağı olduğu dönemde çıkmıştır. Bu
kısımda paralellik vardır, bu da doğrudur ancak hemen
akabinde bir cümle geldi, belki kastınız o değildi, istisnalar
anlamında da sanki orayla tam bir paralellik varmış gibi bir
anlam çıkmış olabilir, oranın düzeltilmesi lazım.
İstisnaların önemli bir kısmında paralellik var, orası
doğru yani Ziraat, Halk ve Emlak Bankasında da ancak özellikle 3
konuda o 3 bankaya bir istisna tanınmış değil. Burada
istisnalar biraz daha genişletiliyor. Bunlardan bir tanesi 132
sayılı TSE Kanunu, ikincisi 3624 sayılı KOBİ’lere
ilişkin, oradaki teşviklere ilişkin, teşvik muafiyetlerine
ilişkin kanun, üçüncüsü de ve önemlisi belki 5411 sayılı BDDK
Kanunu’nun 53’üncü maddesi istisnası, muafiyeti.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Devam edin Sayın Usta, tamamlayın sözlerinizi.
ERHAN
USTA (Samsun) – Bu, Emlak, Ziraat ve Halk Bankası için geçerli
değildir. Bu anlamda burada bir genişletme vardır, bu
yanlış anlaşılmayı düzeltmek istedim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
VIII.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Teklifleri (Devam)
1.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı Ankara Milletvekili Mehmet Naci
Bostancı ile Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş’un Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketi
Hakkında Kanun Teklifi (2/773) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 5) (Devam)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, 7’nci madde üzerinde bir önerge vardır,
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 5 sıra sayılı Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanı Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş'un Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası Anonim
Şirketi Hakkında Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesinin (2)’nci
fıkrasının madde metninden çıkarılmasını,
maddeye aşağıdaki fıkranın eklenmesini ve fıkra
numaralarının bu duruma göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımızla.
Bülent
Kuşoğlu Abdüllatif
Şener Süleyman
Girgin
Ankara Konya Muğla
Emine
Gülizar Emecan Ömer
Fethi Gürer Neslihan
Hancıoğlu
İstanbul Niğde Samsun
Yüksel
Özkan
Bursa
“Türkiye
Kalkınma Bankası Anonim Şirketi ve iştirakleri, Türkiye
Kalkınma Fonu ve bu fona bağlı alt fonlar, fon tarafından
iştirak edilen şirketler ve fonlar 6085 sayılı
Sayıştay Kanunu hükümlerine göre Sayıştay denetimine
tabidir”
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta)
– Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Önerge hakkında konuşmak isteyen Samsun Milletvekilimiz Sayın
Neslihan Hancıoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika Sayın Hancıoğlu.
NESLİHAN
HANCIOĞLU (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun
Teklifi’nin 7’nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bir
önceki maddede teklifle kurulması amaçlanan fona bazı istisna ve
muafiyetler verilirken bu maddeyle de Türkiye Kalkınma Bankasına
bazı istisna ve muafiyetler tanınmak isteniyor. Teklif Komisyonda
görüşülürken Türkiye Kalkınma Bankası ve bünyesinde kurulacak
olan fonun ticari amaçlı değil, ekonomik ve sosyal kalkınma
amaçlı olduğu belirtilmiş, ilave maliyet ve gider
oluşturacak bazı hususlarda istisna ve muafiyet kapsamına
alınmasının teklif edildiği kaydedilmişti. Ancak
maddeden anlaşılıyor ki istisna ve muafiyetlerin içeriği ve
sayısı Komisyonda söylenenin aksine amaç dışına
çıkıyor. Bu istisna ve muafiyetlerin yatırım ve
kalkınma bankacılığı alanında rekabet
koşullarını olumsuz etkileyeceği ortadadır. Maddenin
(2) numaralı bendi atıf yaptığı kanun hükmüyle
birlikte değerlendirildiğinde, Kalkınma Bankası Anonim
Şirketini karşılık ayırma zorunluluğundan muaf
tutuyor. Bu durumun sektörde yatırım ve kalkınma
bankacılığı alanında rekabet
koşullarını olumsuz etkileyeceği, Kalkınma
Bankası Anonim Şirketinin kaynaklarının
kullanımında suistimale çanak tutacağı açıktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu düzenlemeyi nasıl bir
siyasal ve ekonomik iklimde çıkardığımız son derece
önemlidir. 24 Hazirandan sonra resmen uygulamaya giren tek adam yönetim
sistemi, onun atadığı bakan ve bürokratların yönettiği
bir devlet mekanizması bir papaz vakasıyla fitili
ateşlenmiş bir ekonomik sarsıntı süreci… İşte
böyle bir Türkiye tablosuyla karşı karşıyayken bu çatı
altında yasa yapmaya çalışıyoruz. Mesela, bu yasayla
bankacılık mevzuatına tabi olmayan bir banka yaratmaya
çalışıyoruz. Türkiye krizle boğuşuyor, bunu aşmak
için yol aranması gerekiyor, biz sistemi daha karmakarışık
hâle getirecek düzenlemeleri tartışıyoruz. Bu, tıpkı
iktidarın gönlünü hoş tutacak enflasyon hesabı yapamayan
bürokratın görevinden alınması olayına benziyor.
Bürokratı koltuğundan etmekle enflasyon canavarı nasıl
yenilemezse bir bankayı mevzuattan muaf tutmakla bankacılık
sistemi, içinde bulunduğu kaostan kur-ta-rı-la-maz! Biz şunun
altını ısrarla çiziyoruz: Şeffaflık,
şeffaflık, şeffaflık. Milletine hesap vermeyen,
mevzuatın etrafından dolanan işler icat eden düzenlemelere
tevessül eden yönetim anlayışı artık son bulsun.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bankacılık kökenli bir
arkadaşınız olarak ülke kalkınması,
bankacılık sektörünün güçlenmesi ve sağlam temeller üzerinde
yoluna devam etmesi bakımından kalkınma
bankacılığının ne kadar büyük bir önemi olduğunu
biliyorum. Ekonomide sarsıntılı bir dönemden geçerken, rant,
beton ve faiz temelli sistem çöküş sinyalleri verirken, üretim
odaklı, ürettiğini hakça paylaşan bir sistem inşa etmek
artık mecburiyet hâline gelirken Türkiye Kalkınma Bankasına
büyük görevlerin düştüğü asla göz ardı edilemez.
Türkiye
Kalkınma Bankası Anonim Şirketi bu düzenlemeyle yeniden
yapılandırılıyor gibi görünse de sermaye, kaynak
yapısı tam olarak açıklanamayan, muafiyet ve istisnalarla
donatılmış, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle
kendisine görev verilebilen ve kaynak tahsis edilebilen, mevcut, deneyimli
personelini zorunlu atama ve teşvikli erken emeklilikle bir anlamda
tasfiye eden, kalkınma bankacılığından çok
yatırım bankacılığını ön plana çıkaran
bir düzenlemeyi müzakere ediyoruz. Gelin, Kalkınma Bankasını
adamakıllı yeniden ele alalım. Türkiye'nin içinde bulunduğu
koşulları, ihtiyaçları dikkate alarak şeffaflık
esasına dayalı bir sistem inşa edelim.
Bu
düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyor, yeni yasama
döneminin hepimize hayırlı olmasını diliyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederiz Sayın Hancıoğlu.
Sayın
milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Değerli
milletvekilleri, 7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyeler… 7’nci madde kabul edilmiştir.
8’inci
madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutup işleme
alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 5 sıra sayılı Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanı Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ile Grup
Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un Türkiye
Kalkınma ve Yatırım Bankası Anonim Şirketi Hakkında
Kanun Teklifi’nin 8’inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Bülent
Kuşoğlu Abdüllatif
Şener Süleyman
Girgin
Ankara Konya Muğla
Yüksel
Özkan Emine
Gülizar Emecan Ömer
Fethi Gürer
Bursa İstanbul Niğde
Gökan
Zeybek
İstanbul
“MADDE
8- (1) 4456 sayılı Kanun, yürürlükten
kaldırılmıştır. Diğer mevzuatta 4456
sayılı Kanuna yapılan atıflar bu Kanuna
yapılmış sayılır. Türkiye Kalkınma Bankası
Anonim Şirketine diğer mevzuatla verilmiş verilen görevler
Kalkınma ve Yatırım Bankası Anonim Şirketi
tarafından yerine getirilir.”
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Önerge hakkında konuşmak isteyen İstanbul Milletvekilimiz Sayın
Gökan Zeybek.
Süreniz
beş dakika.
Buyurun
Sayın Zeybek. (CHP sıralarından alkışlar)
GÖKAN
ZEYBEK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime
10 Ekim Ankara ve Kerbelâ şehitlerini saygıyla anarak
başlıyorum.
Görüşmekte
olduğumuz maddenin, aslında 8’inci maddenin çok da içeriğinde
bir şey yok. Ben bu konuyla ilgili, isterseniz, bir başka noktadan
sizlerle Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu paylaşmak istiyorum.
Son
zamanlarda TOKİ ve Emlak Konut eliyle yapılmaya
çalışılan inşaatlarla ilgili sürekli ve düzenli olarak
devlet destekli, bankalar destekli bir kampanya götürülüyor. Ancak Türkiye’de
dikkat edilmesi gereken temel bir nokta var. Türkiye’de yapı sektörü
dediğimiz, Türkiye’nin 81 ilinde yüz binlerce insana iş alanı
oluşturan, milyonlarca insana doğrudan doğruya çalışma
alanı oluşturan yapı sektöründe çok ciddi bir
sıkıntı var sevgili milletvekilleri. Şirketler ciddi bir
kriz içinde. Şirketlerle birlikte sektörde çalışan pek çok
mimarlık ofisi, mühendislik ofisi neredeyse kapanma noktasına
gelmiştir.
Başka
bir önemli sıkıntı da başlamış olan
yapılardan, inşaatlardan, konutlardan kredi
karşılığı, düşük faizli kredi
karşılığı konut almış olan yurttaşlarımızın
şu an kredilerini ödeyememesi yüzünden dairelerinin ya da hak
sahipliklerinin icra yoluyla bankalar eline geçmiş olmasıdır.
Öylesine bir ekonomik kıskaç içindedir ki borcunun yarısını
ödemiş olan bir yurttaşımız, geriye kalan borcunu, sahip
olduğu mülkü bankaya vermesi durumunda bile
karşılayamamaktadır.
Başka
bir önemli sıkıntı da şu: Yine iktidarınız
döneminde, özellikle büyükşehirlerin merkezlerinde “kentsel dönüşüm”
adı altında, önce “afet riskli alan” sonra da “kentsel dönüşüm
alanı” adı altında Çevre Bakanlığı
tarafından ilan ettiğiniz bölgelerde yapılmış olan
projelerde fakir fukaranın gecekondularının
yıkılması sonrasında, özellikle bu bölgelerde ciddi çöküntü
alanları oluşmaya başlamıştır. Öylesine büyük bir
sorunla karşı karşıyayız ki yüz binlerce bina
yıkılmış, müteahhitler ya da ilgili belediyeler
tarafından kiraları ödenemeyen yurttaşlarımız
vardır ve bu inşaatların geleceğinin ne olacağı
konusunda da henüz bir çözüm ortaya çıkmamıştır. Sektördeki
karşılıksız çekler, şirketlerin ardı ardına
birbirini batırmasına yol açan bir sürece dönüşmeye başlamıştır.
Öylesine bir aymazlık vardır ki bu maddenin görüşülmesinde
sunumu yapan Adalet ve Kalkınma Partisi temsilcisi “2004 ve 2016
yılları arasında bütün dünyadaki sermaye fazlalığı
nedeniyle oluşan arzdan biz de yararlandık, düşük faizli dövizi
kullanarak beton ve rant ekonomisine yatırım yaptık.” dedi ama
Cumhuriyet Halk Partisinin geçmişte bu Mecliste görev yapan
milletvekillerinin ısrarla ve inatla uyarmalarına rağmen, 2016
yılında başlayan, gelişmekte olan piyasalardan büyük
merkezlere, büyük ülkelere doğru sermayenin kaçışı
konusunda gelen tehlikeyi fark etmediniz ve bugün ekonomide peş peşe
birbirini tetikleyen iflaslar ve konkordatoları engelleyemez hâle
geldiniz.
Şimdi
burada anlamakta zorluk çektiğimiz başka bir nokta şudur:
Devletin tasarruf etmesini konuşurken, kamunun tasarruf etmesini
konuşurken siz, 100 Günlük Eylem Planı’nız içinde 15 milyar
dolarlık bir büyük yatırımı içine alan Kanal
İstanbul’un öncelikli projeniz olduğunu söyleyecek kadar da
birbirinizden kopuk davranıyorsunuz. ÜFE’nin yüzde 46, TÜFE’nin yüzde 24
olduğunu da dikkate aldığımızda şu gerçeği
tüm milletvekillerimizin görmesi gerekir. Aylar itibarıyla
incelediğimizde ÜFE yüzdeleri iki ay sonra TÜFE’ye dönüşmektedir.
Yani bugün yüzde 46 ÜFE varsa iki ay sonra TÜFE yüzde 46’dır. Kasım,
Aralık, Ocak 2017’nin yüzde 1’lerin altındaki enflasyon
rakamları pariteden çıkıp yerine 2018’in rakamları
geldiğinde…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÖKAN
ZEYBEK (Devamla) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Devam edelim Sayın Zeybek.
GÖKAN
ZEYBEK (Devamla) - …bütün dünyadaki Türkiye’yi izleyen ekonomistlerin
söylediği gibi enflasyon rakamları yüzde 46’dan yüzde 60’lar
seviyesine gidecektir ki zaten ekim ayı enflasyonu
açıklandığında yüzde 4’ler seviyesinde bir artış,
kasım ayı açıklandığında ki gene yüzde 4’ler
seviyesindeki bir artışla birlikte yani 1’ler gidecek 4’ler gelecek.
Böyle olunca da bugün enflasyona orantılı olarak yüzde 2,7 ile 3
arasında faiz veren bütün bu bankalar daha yüksek faizlerle işletmelere
kredi vermek durumunda kalacaktır.
Şimdi,
siz, Ziraat Bankasıyla köylüye para vermezseniz, Halk Bankası eliyle
KOBİ’lere ve esnafa kredi vermezseniz, şimdi içine
fonlayacağınız Kalkınma Bankasıyla Türkiye’de hangi
şirketi kalkındırmak istiyorsunuz?
Konuşmamı
1923 yılında İzmir İktisat Kongresi’nde Mustafa Kemal
Atatürk’ün söylediği sözle bitiriyorum. “Millî olmak
zorundasınız ve yabancı devletlere güvenerek ekonomik
kıskaçtan kurtulamazsınız. Millî şirketleri
güçlendireceksiniz ve Türkiye’de üretilen ham maddelerle sanayiyi geliştireceksiniz.”
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederiz Sayın Zeybek.
Değerli
milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
8’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 8’inci
madde kabul edilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, geçici 1’inci madde üzerinde iki ayrı önerge vardır,
önergeleri aykırılık sırasına göre okutuyor
işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 5 sıra sayılı Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanı Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş'un Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası Anonim
Şirketi Hakkında Kanun Teklifi’nin geçici 1’inci maddesinin (1)’inci
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini ve 1'inci maddesinin (2)'nci
fıkrasının beşinci cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki
cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Bülent
Kuşoğlu Abdüllatif
Şener Süleyman
Girgin
Ankara
Konya
Muğla
Emine
Gülizar Emecan Ömer
Fethi Gürer Yüksel
Özkan
İstanbul
Niğde
Bursa
Nazır
Cihangir İslam Cavit
Arı
İstanbul Antalya
“Geçici
madde 1 – (1) Bankada, 1/1/2023 tarihinden itibaren 4857 sayılı Kanun
hükümlerine tabi olmayan personel çalıştırılmaz.
Bu
personel arasındaki kıdemli uzman, uzman ve uzman
yardımcısı görev unvanlarında, kadrolarında
bulunanlar; mali ve sosyal hak ve yardımlar ile diğer özlük
hakları bakımından Adalet uzman ve yardımcılarına
denk kabul edilir ve buna uygun kadro ve pozisyonlarda görev verilir ve
ayrıca bulundukları ilde görev atamaları yapılır.”
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Önerge hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekilimiz Sayın
Nazır Cihangir İslam.
Buyurun
Sayın İslam. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (İstanbul) – Değerli arkadaşlar,
sakin sakin konuşalım.
Kandırılmaya
müsaitsiniz dedim. Bunu neye dayanarak söylüyorum?
Yaşadığım bir tecrübeye dayanarak. Ben Saadet Partisinin
kurucularındanım. Size ne dedik? O dönemde dedik ki: Gitmeyin, sizi
kandırırlar.
UĞUR
AYDEMİR (Manisa) – Ya sen kendi işine bak.
MUSTAFA
AÇIKGÖZ (Nevşehir) – Sen tek başına kaldın ama, herkes
gitti.
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (Devamla) – Siz bunlarla başa
çıkamazsınız dedik ve kandırıldınız. Bunu
sadece dile getirmek istedik.
Şimdi,
bakın, bunca yıldır hekimlik yapıyorum. Bir tedavinin
başarısı hastanın hastalığını kabul
etmesiyle alakalı bir şey. Psikiyatride de önemli, benim gibi en
fiziki işlerle uğraşan bir ortopedi cerrahı için de bu
önemli. O yüzden diyorum ki: Gelin, bu inkâr ettiğiniz krizi, vesaireyi
kabul edin. O zaman birlikte çözüm ararız. Az önce buradaki bir
arkadaşım dedi ki: “Tehdit ediyor.” Ya, bu laf bile bir abestir. 2
kişiyiz, 2. 295-2… Biz sizi nasıl tehdit ederiz arkadaşlar ya?
Böyle bir şey mümkün mü? Ya, bunu dile getirmek bile aslında bir
aczin ifadesi değil mi değerli arkadaşlar? Zaten tehdit bizim
dilimiz değil. Bakın, dediğimiz şu: Milletvekilini
darbetmek suç mu? Suç. Yahu, suç isnat edilen bir fiili tanımlamak bir
insan için gerekli mi? Gerekli. Ha, bu suç, bu isnadın mevzuatın
neresine dayandığını söylemek lazım mı?
Lazım. Ha, diyorum ki: Siz bunlara uymadan işlem yapıyorsunuz,
biz yarın öbür gün Saadet Partisi olarak gelip buraya oturduğumuzda,
siz de birkaç kişi şuraya gittiğinizde, biz bunu hukuka uygun
olarak yapacağız, bunu söylüyorum. Başka bir şey var
mı bunda?
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Bu söylediğine inanıyor
musun?
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – İnanmasa söylemez ki. O inanca sahip.
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (Devamla) – Ya, bakın, şu noktaya
dikkatinizi çekiyorum: Ben size hayatımda hiç “AKP” makepe demedim, “AK
PARTİ” dedim. Niye? Siz çünkü kendinizi böyle tanımlıyorsunuz.
Ha, bu doğru mu yanlış mı, bunu incelemiyorum. Diyorsunuz
ki: “Benim ismim AK PARTİ, böyle deyin.” Evet, böyle diyorum. Siz ne
diyorsunuz? Yahu, bu ülkede Cumhurbaşkanlığı
yapmış, sizin kurucu babalarınızdan Sayın Abdullah
Gül’e çıkıp “hain” diyorsunuz. Ne oldu o Genel Başkan
Yardımcısı, verdiniz mi cezasını? Yok.
İLYAS
ŞEKER (Kocaeli) – Kanunla ne ilgisi var bunun?
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (Devamla) – Başka ne diyorsunuz? “Terörist”
diyorsunuz. Başka ne diyorsunuz? Şucu bucu diyorsunuz.
SALİH
CORA (Trabzon) – Sizi ilgilendirmez ki bu.
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (Devamla) – Biz isim takmıyoruz ama… Biz
isim takmıyoruz çünkü siz bizim için ne örnekliksiniz ne de
öğretmensiniz. Sizi takip eden bir tarafımız yok, bunun için
isim takmıyoruz.
SALİH
CORA (Trabzon) – Maddeyle alakalı konuşun, maddeyle alakalı niye
konuşmuyorsunuz?
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (Devamla) – Arkadaşlar, şimdi maddeye
geldim. İsminize esastan itirazımız var. İsminiz “Adalet ve
Kalkınma Partisi” ama adil değilsiniz. O yüzden benim size önerim,
isminizden “Adalet” kısmını kaldırın.
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) – Genel Kurula hitap edin.
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (Devamla) – Çünkü adaletle alakanız yok.
Evet,
herkesin ismine saygımız var ama hakikate olan saygımız
bunların hepsinden daha çok.
Değerli
arkadaşlar, siz 28 Şubatın devamısınız. 28
Şubatta bir ideoloji, bir vesayet hukuku belirliyordu, bugün sizin de
peşine takıldığınız bir tek kişi hukuku da
yasamayı da belirliyor. Öznesi, nesnesi farklıdır ama siz 28
Şubatın devamısınız. Ya Mehmet Altan,
ağırlaştırılmış müebbet cezası alan
Mehmet Altan…
İLYAS
ŞEKER (Kocaeli) – Sayın Başkan, hatip saz mı çalıyor,
ne yapıyor?
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (Devamla) – 28 Şubat döneminde sizi savunmak
için yurt dışına kaçmak zorunda kaldı.
SALİH
CORA (Trabzon) – Önergeyle alakalı konuş da dinleyelim.
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (Devamla) – Bir kişi yok mu içinizde bir
kişi, Nazlı Ilıcak’a borçlu olduğunu hisseden? Krizin
başından beri…
Bir
dakika verecek misiniz?
BAŞKAN
– Vereceğiz tabii.
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (Devamla) – Vermeyecekseniz…
BAŞKAN
– Sayın İslam, Genel Kurula hitap edin, ben sizin sürenizi
vereceğim.
Buyurun.
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (Devamla) – Mikrofon kesiliyor da o yüzden
insicamım bozuluyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Biz onu kontrol ediyoruz.
Şimdi
bir dakika daha ilave edelim, toparlayalım.
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (Devamla) – Teşekkürler Sayın
Başkan.
BAŞKAN
– Bir dakika daha süreniz var, buyurun.
HASAN
ÇİLEZ (Amasya) – Sayın Başkanım, konuyla alakalı
konuşmadığı için ek süre niye veriyoruz ki
hakkımıza giriyor?
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (Devamla) – Krizin başından beri
diyorsunuz ki, doların yükselişinden beri bu millete dönüp diyorsunuz
ki: “Bu sizin imtihanınızdır.” Arkadaşlar, amenna ve
saddakna, her bela bir imtihandır, kabul. Millete diyorsunuz ki:
“Yastık altını çıkarın, 20 dolarınızı
bozdurun, 50 euronuzu bozdurun.” Peki, bu on altı yıl içinde elde ettiklerinizi
siz ortaya koyacak mısınız? Gemileri, gemicikleri, sarayları,
uçakları, yurt dışındaki mevduatları getirip koyacak
mısınız? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Bakın, imtihanı Allah verir, biz kullar, biz insanlar
alırız. Şimdi cevap verin, siz bu imtihanın neresindesiniz?
(AK PARTİ sıralarından “Sen neresindesin?” sesleri) Ha,
şunu anladık: Her bela bir imtihandır ve bizim
imtihanımız sizsiniz ama yakında bu imtihanı
çözeceğiz.
Hepinize
iyi akşamlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederiz.
Değerli
milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 5 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin geçici 1’inci maddesinin
(2)’nci fıkrasında yer alan “ile e-Uygulama sisteminde yer alan
talepler esas alınarak kura usulü” ve “ile kuraya ilişkin masraflar”
ibarelerinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Mehmet
Doğan Kubat İmran
Kılıç İrfan
Kartal
İstanbul Kahramanmaraş Van
Mehmet
Muş Recep
Özel Ramazan
Can
İstanbul Isparta Kırıkkale
Fehmi
Alpay Özalan
İzmir
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) – Meclisin takdirine
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Peki, önerge hakkında…
MEHMET
DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Gerekçe…
BAŞKAN
– Gerekçe okutulacak.
Gerekçe:
Teklifte
Kalkınma Bankası personelinin atama teklif işlemlerinin 2020
yılı sonuna kadar Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler
Bakanlığınca gerçekleştirilecek olması ancak
hâlihazırda anılan Bakanlıkta e-uygulama sisteminin
olmaması nedeniyle ilgili ibarelerin madde metninden
çıkarılması amaçlanmıştır.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, oylamadan önce pek kısa bir söz
alabilir miyim?
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Özel.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
59.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, devleti şirket gibi yönetenlerin Kalkınma
Bankasındaki bütün memurları işçi yaptığına,
işçi olmayı kabul etmeyenlerin de başka kurumlara gitmek zorunda
kalacaklarına ilişkin açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, iktidar partisi bir önerge
verdi, verdiği önergede “…e-uygulama sisteminde yer alan talepler esas
alınarak kura usulü…” ve “…kuraya ilişkin masraflar…” ibarelerini
metinden çıkarıyor çünkü yapının içinde bunlar yok, alt yapısında
yok ama esas burada neyi konuştuğumuzu bilelim. Burada değerli
temsilcileri de var, Kalkınma Bankasının içinde devlet
memurları var. Şimdi, devleti şirket gibi yönetenler
Kalkınma Bankasındaki bütün memurları işçi yapıyorlar.
Bu geceden itibaren bunlar işçi olacak. İşçi olmayı kabul
etmeyenler başka kurumlara gitmek zorunda kalacaklar ve çeşitli hak
kayıpları var, kurum kültürünün kaybolması var, kurum
hafızasının ortadan kalkması var ve o kurumda bu kurumun
geleceğini düşünen hiç kimsenin buna kendisi ya da mesai
arkadaşları adına mutabakatı yok.
Bunu
bilin, siz yine oyunuzu verin.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Peki, teşekkür ederim.
VIII.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Teklifleri (Devam)
1.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı Ankara Milletvekili Mehmet Naci
Bostancı ile Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş’un Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketi
Hakkında Kanun Teklifi (2/773) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 5) (Devam)
BAŞKAN
– Değerli milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul
edilen önerge doğrultusunda geçici madde 1’i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Geçici
madde 2 üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 5 sıra sayılı Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanı Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş’un Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası Anonim
Şirketi Hakkında Kanun Teklifi’nin geçici 2’nci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Bülent
Kuşoğlu Abdüllatif
Şener Süleyman
Girgin
Ankara Konya Muğla
Emine
Gülizar Emecan Ömer
Fethi Gürer Yüksel
Özkan
İstanbul Niğde Bursa
“GEÇİCİ
MADDE 2- (1) Banka personelinden emeklilik hakkını kazanmış
olanlardan bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren ikiyüz
kırk gün içinde emeklilik başvurusunda bulunanların emekli
ikramiyeleri, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla;
a)
Yaş haddinden emekliliğine bir yıldan daha az süre kalanlar
hariç olmak üzere, yaş haddinden emekliliğine en fazla üç yıl
kalanlar için %30,
b)
Yaş haddinden emekliliğine üç yıldan fazla beş yıldan
az kalanlar için %40,
c)
Yaş haddinden emekliliğine beş yıl ve daha fazla kalanlar
için %50,
oranında
fazla ödenir.
(2)
Bu madde uyarınca yapılan emeklilik başvuruları herhangi
bir kayda bağlanamaz ve geri alınamaz. Bu kapsamda emekli olan
personel Bankada istihdam edilemez.”
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Önerge hakkında konuşmak isteyen?
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, gerekçeyi okutun.
BAŞKAN
– Gerekçeyi okutuyoruz:
Gerekçe:
Madde
metninin (1)’inci fıkrasındaki süre iki yüz kırk güne
çıkartılmaktadır.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Değerli
milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Geçici
madde 2’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Geçici madde 2 kabul edilmiştir.
Madde
9 üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 5 sıra sayılı Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanı Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş’un Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası Anonim
Şirketi Hakkında Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımızla.
Bülent
Kuşoğlu Abdüllatif
Şener Süleyman
Girgin
Ankara Konya Muğla
Emine
Gülizar Emecan Ömer
Fethi Gürer Yüksel
Özkan
İstanbul Niğde Bursa
Cavit
Arı
Antalya
MADDE
9- (1) Bu Kanun yayımından 3 ay sonra yürürlüğe girer.
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Gerekçe…
BAŞKAN
– Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun
uygulamasının hazırlıklarının daha iyi
yapılması için yürürlük tarihi uzatılmaktadır.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Değerli
milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
9’uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 9’uncu
madde kabul edilmiştir.
10’uncu
madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 5 sıra sayılı Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanı Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş'un Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası Anonim
Şirketi Hakkında Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımızla.
Bülent
Kuşoğlu Abdüllatif
Şener Süleyman
Girgin
Ankara Konya Muğla
Emine
Gülizar Emecan Ömer
Fethi Gürer Yüksel
Özkan
İstanbul Niğde Bursa
MADDE
10 - (1) Bu Kanun hükümleri Cumhurbaşkanı ve bankanın ilgili
veya ilişkili olduğu bakan tarafından müştereken yürütülür.
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Önerge hakkında konuşmak isteyen Ankara Milletvekilimiz Sayın
Bülent Kuşoğlu.
Buyurun
Sayın Kuşoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika Sayın Kuşoğlu.
BÜLENT
KUŞOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum.
Gecenin
bu saatinde çok vaktinizi almak istemiyorum ama önemli olarak gördüğümüz
bir konuyu dikkatinize sunmak istiyoruz.
Dikkat
ediyorsanız sıra sayısı 5, daha bu dönem
çıkardığımız 5’inci kanun bu. Henüz dönemin
başındayız. Dönemin başındayız derken sadece yeni
dönemin, 27’nci Dönemin başında olduğumuzu belirtmek
istemiyorum, ayrıca bu referandum sonrası milletimizin yeni kabul
ettiği Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin de
başındayız henüz. Yeni bir sistem var, bu sistemi uygulamak,
başarılı kılmak, referandumda kabul edildiğine göre
bizim işimiz, bunu başarılı kılmak zorundayız. Özellikle
Türkiye Büyük Millet Meclisinde, burada yeni dönemde yeni uygulamaları
başarılı yapmak zorundayız. Bu dönem özellikle burada
yaptıklarımız yeni bir kültür oluşturacak, bundan sonraki
kuşaklara örnek olacak yapacağımız işler. Onun için
üzerimizde bir vebal var, bir sorumluluk var. Hepimizin çok büyük bir
hassasiyetle üzerinde durması gerekiyor. Yeni gelenekler
oluşturacağız yazılı olan kanunların
dışında. Onun için de bu hassasiyet ve bu vebale hep beraber
dikkat etmemiz gerekiyor.
Yeni
dönemde, bu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde iktidar
artık Mecliste değil yani Mecliste çoğunluğu elinde
bulunduran parti, AK PARTİ de artık iktidar partisi değil,
yürütme erki dışarıda. Şöyle bir şey var,
konuşmamda da belirttim, siyasi irade burada, o tarafta atanmışlar
var. Atanmışlar, siyasi irade, kabinenin ortak bir hedefi söz konusu
değil, bir programı söz konusu değil, bazı eksiklikler söz
konusu. Artık Başbakanlık yok, Başbakanlık gibi –hep belirtiyorum-
2 bin yıllık bir geleneğimiz, oturmuş bir kurumumuz artık
yok, büyük bir sıkıntıdır. Bunları görerek hareket
etmemiz gerekiyor.
Bir
krize de yakalandık böyle bir dönemde, böyle bir dönemin
başlangıcında çok önemli. Yani devlette sıkıntı
var, toplumda sıkıntı var, bir de ekonomik kriz bütün bunlara
ilave oldu. Böyle bir dönemde hepimizin üzerinde büyük bir sorumluluk var. Hep
beraber daha hassas davranmak zorundayız.
Teşbihte
hata olmaz, burada bu ilk sıra sayısının 5 olduğunu
belirttim. İlk beş teklifte, teklif veren milletvekilleri bir anlamda
kabine adına taşeron gibi çalıştılar,
başarılı da oldular. Mehmet Muş arkadaşımız
ve Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Süreyya Sadi Bilgiç gerçekten de
burada Hükûmet adına, Hükûmet diyorum ama yine yanlış bir
kelime, kabine adına başarılı yorumlarda bulundular ama
bunun böyle devam etmesi mümkün değil. Herkesin, bütün milletvekillerinin
bürokratları arkasına alıp sorulan sorulara cevap vermeye
çalışması mümkün değil, bu şekilde devam etmez. Bir
anlamda bu taşeron yasa yapma işi bu şekilde çalışmaz.
Bununla ilgili olarak bu sıkıntıları da -aramızda
tecrübeli insanlar var, milletvekilleri var, bakanlık yapmış
olan kişilerimiz var, görüyorlardır- hep beraber düzeltmek
zorundayız değerli arkadaşlarım. Türkiye Büyük Millet
Meclisine, bu yüce Meclise, bu yüce heyete yakışır bir yasama
bundan sonra üretmemiz gerekiyor. Bunu da bir siyasi rekabet içerisinde
değil de bundan sonra yeni nesillere, yeni kuşaklara örnek olacak
şekilde yapmamız gerekir diye düşünüyorum.
Şimdi,
böyle bir ortamda bu son çıkardığımız Kalkınma
Bankasıyla ilgili yasa teklifine de bakalım.
Bakın,
her ülkede kalkınma bankaları vardır, kalkınma fonları
yoktur ama kalkınma bankaları vardır. Biz de pasifize olmuş
vaziyetteki bu bankayı hayatiyete geçiriyoruz ama kaynak, hiçbirimiz
sormadık, Komisyonlarda soruyoruz. Kaynağının ne
olduğu belli değil. Hazinenin bu kaynağı temin etmesi hem
fon için hem banka için mümkün değil. En başta bu kaynak sorunu
üzerinde durmamız lazım, bütçe hakkını vermememiz
lazım.
Sürem
doldu ama bu konularla ilgili, başta kaynak meselesi olmak üzere, yeni
geleneklerin oluşması meselesinde hep beraber bu hassasiyeti
gösterelim diyorum.
Tekrar
başarılar diliyorum, saygılar sunuyorum efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Kuşoğlu.
Değerli
milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
10’uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
10’uncu madde kabul edilmiştir.
Sayın
Zeybek, sisteme girmişsiniz. Nedir efendim talebiniz?
KEMAL
ZEYBEK (Samsun) – Sayın Başkanım, son günlerde Türkiye’deki
ekonomiyi konuşuyoruz, bugün bir de bankayı konuşuyoruz. Banka
demek ekonomi demek.
BAŞKAN
– Peki, buyurun, bir dakika.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
60.- Samsun
Milletvekili Kemal Zeybek’in, Berat Albayrak’ın Türkiye’deki
işverenlerle toplantı yaparak zamlardan yüzde 10 indirim
yapılması isteğine, zam furyasına ayak uyduran Samsun
Büyükşehir Belediyesinin zam indirimi yapıp
yapmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
KEMAL
ZEYBEK (Samsun) – Ama ne yazıktır ki bundan üç gün öncesinde
Sayın Bakan Albayrak Türkiye’de işverenlerle toplantı yaparak
şu andaki, son günlerdeki gelişen ekonomik bunalımda yüzde 10
zamlardan indirim yapılmasını istedi, yapılan zamlardan.
Zaten yüzde 50, yüzde 60 zam yapılmış, bunun yüzde 10’unu
indirmek bir şey ifade etmiyor ama ne yazıktır ki bir de bizim
Samsun’umuzda Samsun Büyükşehir Belediyesinin uyguladığı
bir yöntem var, hanelerde ve iş yerlerinde uyguladığı
soğuk su uygulaması var, her ay otomatik zam yapıyor yani
enflasyon oranında zam yapıyor. Acaba bu zam oranında, bu zam
furyasına ayak uyduran Samsun Büyükşehir Belediyesi de Samsun
halkını rahatlatacak zam indirimi yapacak mıdır, Samsun
halkını rahatlatacak mıdır? Bu yüzden halkın
beklentilerinin…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Zeybek.
VIII.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Teklifleri (Devam)
1.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı Ankara Milletvekili Mehmet Naci
Bostancı ile Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş’un Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketi
Hakkında Kanun Teklifi (2/773) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 5) (Devam)
BAŞKAN
– Değerli milletvekilleri, ikinci bölümde yer alan maddelerin
oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi
İç Tüzük 86’ncı maddemize göre, oyunun rengini belli etmek isteyen
lehte ve aleyhte birer değerli milletvekilimize söz vereceğim.
Lehte
olmak üzere ilk söz Çankırı Milletvekilimiz Grup Başkan
Vekilimiz Sayın Muhammet Emin Akbaşoğlu’na ait.
Buyurun
Sayın Akbaşoğlu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
MUHAMMET
EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Çok Değerli
Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi hürmetle, muhabbetle
selamlıyorum.
Öncelikli
olarak Değerli Başkanımıza, Değerli Divana,
Değerli Komisyonumuza, Değerli Grubumuza ve bütün milletvekillerimize
gecenin bu vaktine kadar bu yasalaştırma faaliyetinde
yapmış oldukları katkılardan dolayı hepinize ayrı
ayrı teşekkür ediyorum.
Evet,
bugün yeni bir düzenlemeyi yasalaştırdık elhamdülillah,
maddelerini oyladık ama en son oylamayı da hep beraber irademizle
elektronik olarak yapacağız biraz sonra. Bugün, dikkat ederseniz biz
sabırla dinledik, not aldık ancak bazı eleştiriler,
bazı eleştiriler, bazı yaklaşımlar münasebetiyle de
bazı hususları açıklığa kavuşturmanın
faydalı olacağı kanaatiyle huzurunuzdayım.
Evet,
biz, 2023’te inşallah insanımızın kişi
başına gelirinin 20 bin dolarlar seviyesinde olacağını
hedefliyoruz. Evet, bu hedefimiz belki bazıları tarafından hayal
olarak görülebilir.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Damat, damat. “10.600” diyor adam.
MUHAMMET
EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla) – Ancak değerli arkadaşlar
şunu ifade etmek gerekir ki biz “Kudretimin eriştiği yere sizin
hayaliniz erişemez.” diyen Fatihlerin nesliyiz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Evet, AK PARTİ’yi ve liderini
tanımayanlar bizim hedeflerimize ulaşamayacağımız
zannında olabilirler. Bundan beş yıl önce Osman Gazi bir hayaldi,
Marmaray bir hayaldi, Yavuz Sultan Selim bir hayaldi. On beş gün sonra
dünyanın en büyük havalimanı hayalini gerçekleştirmenin
kurdelesini hep beraber keseceğiz arkadaşlar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Çünkü biz, hayalleri
gerçekleştiren bir ekibiz. Evet, AK PARTİ ve onun liderini
tanımayanlar bunu hayal olarak görebilirler ancak şunu ifade edeyim
ki AK PARTİ ve Recep Tayyip Erdoğan, gemileri karadan yürüten
Fatihlerin, Kadıköy Harem-Medine tren hattını öz
kaynaklarıyla gerçekleştiren Abdülhamitlerin, bizi tarihten silmek
isteyenlere karşı “Ya istiklal ya ölüm.” diyen Gazi Mustafa
Kemallerin önderliğinde, dedelerimizin, emperyalist ve siyonist
kuşatmaları yararak bizim ilelebet payidar olacak cumhuriyetimizi
kuran iradenin bugünkü iz düşümüdür arkadaşlar.
Evet,
AK PARTİ demek, millî ve yerli, aynı zamanda evrensel bir ümit
hareketi demektir. AK PARTİ demek, hizmet demek, yatırım
demektir.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Seçim meydanındayız değil mi üstat?
MUHAMMET
EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla) – Evet, velhasıl AK PARTİ
demek, büyük bir davanın, büyük bir sorumluluğun idraki içinde “Dünya
beşten büyüktür.” diyerek onun etrafında kenetlendiği liderinin
öncülüğünde yeniden büyük Türkiye'nin, büyük, güçlü, muasır
medeniyetler seviyesinin üstüne çıkmayı hedeflemiş Türkiye'nin
öncülüğünde adil ve merhametli yeni bir dünya kurmak demektir. Evet, AK
PARTİ demek, yerel, ulusal, bölgesel ve küresel anlamda bir iddianın,
bir büyük davanın şuuru ve ufku demektir. [AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
alkışlar (!)]
Bu
vesileyle bu yasa faaliyetinde görev alan siz değerli arkadaşlarımın
hepsini tebrik ediyor, her birinize ayrı ayrı selamlarımı
ve hürmetlerimi sunuyorum. Sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun,
kalın sağlıcakla diyorum. [AK PARTİ sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından alkışlar (!)]
BAŞKAN
– Teşekkür ediyoruz Sayın Akbaşoğlu.
Değerli
milletvekilleri, İç Tüzük 86’ncı maddeye göre, aleyhte olmak üzere
son söz İstanbul Milletvekilimiz Sayın Mahmut Tanal’a aittir.
Buyurun
Sayın Tanal. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Tanal, süreniz beş dakika.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.
Ben,
tabii, seçim meydanlarında değilim, hamaset bir konuşma
yapmayacağım. Tamamen mevcut olan teklifle ilgili, gereken yasal
mevzuatla ilgili eleştirilerimi dile getireceğim.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, sayın grup başkan vekili biraz önce
konuşurken hep şuna değindi, dedi ki: “Türkiye Cumhuriyeti
devleti bir hukuk devletidir.” Anayasa madde 2. Şimdi, bu Türkiye Büyük
Millet Meclisinde şu anda 600 milletvekilinin içerisinden 10
milletvekilinin -onların da sizler gibi diplomatik pasaportları var-
diplomatik pasaportları olduğu hâlde, bir mahkemenin yasaklama
kararı olmadığı hâlde, çıkış
yasağı kararı olmadığı hâlde kanun hükmünde
kararnamelerle yurt dışına çıkamadıkları için ellerinde
mevcut olan o diplomatik pasaport hiçbir işe yaramamakta. Onun için, hukuk
devleti olan bir ülkede sayın grup başkan vekili, ilk önce bu
diplomatik pasaportu olan 10 milletvekilinin yurt dışı
çıkış yasağını kaldırın, mahkeme
kararı olmadığı hâlde… Ne diyoruz biz? “Kişi,
mahkûmiyet kararı kesinleşinceye kadar masumdur.” diyoruz. Mahkemenin
bu konuda kararı da yok; bu, bir.
İkincisi:
Mevcut olan bu teklifle ilgili baktığımız zaman biz hep
şunu söyledik: Şimdi, siz 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu’na tabi olan kişileri 4857 sayılı İş Kanunu’na
tabi hâle getiriyorsunuz. Bu nedir? Hukuk güvenliğinin paspas edilmesidir.
Eğer bir ülkede hukuk güvenliği yoksa o ülkede istihdam olmaz,
yatırımcı yatırım yapmaz. Hukuk güvenliği neye
benzer? Hukuk güvenliği bir güvercine benzer. Güvercin bir yere
konduğu zaman dışarıdan gelebilecek olan tehditlerden
korkar, çevresine bakar. Eğer hukuk güvenliği olmazsa para da hukuk
güvenliğinin olmadığı bir ülkeye gitmez değerli
arkadaşlar. İstihdam istiyorsak, yatırım istiyorsak, üretim
istiyorsak… Yani değerli grup başkan vekili “20 bin dolara
çıkacak.” dedi, keşke 50 bin dolar olsa. (CHP sıralarından
alkışlar) Yani burada biz ülkemizin kalkınması için… Biz
seviniriz, bizi mutlu eder ama burada afaki konuşmalarla bu iş
yürümüyor arkadaşlar, lafla peynir gemisi yürümüyor. Gemiler diyorsunuz,
bakın, devleti yöneten yöneticiler bu topluma örnek olmalı, devleti
idare eden arkadaşlarımızın ailelerinin sahip olduğu
gemiler Malta’nın bayraklarını taşıyorsa, az vergi
versin diye yabancı bandıralı bayraklar takıyorsa, onunla
gemiciklerin sahibi oluyorsa, o yöneticilerden hayır gelmez. İlk önce
o yöneticilerin kendilerinin ve aile efradının sahip oldukları o
gemilerin Türk Bayrağı’nı taşıması lazım.
Türk Bayrağı’nı taşımayan bir yöneticiden milliyetçi
de olmaz, devlet adamı da olmaz, ancak ve ancak bu ne olur biliyor
musunuz? Açık ve net söyleyeyim, bu bir kabile devleti olur veya
vatandaşı kandırma olur; dinle, vatanla, bayrakla aldatma ve
kandırma olur.
Şimdi,
bu açıdan baktığımız zaman, öncelikle hukuk
güvenliği şart çünkü bir gecede Türkiye'deki 657’ye tabi olan tüm
memurları işçi de yapabilirsiniz. Bu nedir? Bunun darbeden farkı
yok ki arkadaşlar. Bu hukuk dışıdır. Bu
insanların kazanılmış olan hakları vardır.
Hukukta kazanılmış olan hak esastır, saygı
gösterilmesi lazım.
Şimdi,
şu anda, ben, burada bulunan bürokratlardan özür diliyorum, kişisel,
şahsi anlamda onları ben hedef seçmiyorum. Şimdi aramızda
bulunan sayın bakanlar var; Sayın Eker burada, Sayın Akdağ
burada ve Sayın İsmet Bey burada. Daha önce bakan olarak bu
sıralara oturdukları zaman arkasına kimler geliyordu biliyor
musunuz? Bakanın kendisi vardı, bakan yardımcısı
vardı, müsteşar vardı, genel müdür vardı, hukuk
müşaviri vardı, diğer sıralı kamu personelleri de
ayrıydı.
Bu
neydi? Burada yasamaya, milletvekiline gösterilen bir saygının, bir
itibarın ifadesiydi.
SALİH
CORA (Trabzon) – Sistem değişti.
MAHMUT
TANAL (Devamla) – Sistem değişti, tabii.
Şimdi
bakıyorum, burada elimde katılanların listesi var.
Katılanların listesinde Kalkınma Bankası Genel Müdür
Yardımcısı -Genel Müdür de gelmiyor- 2 tane genel müdür
yardımcısı gelmiş, 1 tane de İnsan Kaynakları
Daire Başkanı gelmiş.
Değerli
arkadaşlar, Genel Müdür bile gelmiyor sorulara cevap vermek için.
Bakın, Meclisin ne kadar irtifa kaybettiğini, geldiği
aşamayı gösteriyor.
İSMET
YILMAZ (Sivas) – Çağırsak gelirler.
MAHMUT
TANAL (Devamla) – Burada bana laf atacağınıza üzülmeniz
lazım. Üzülmeniz lazım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Tanal, bir dakika veriyorum.
Lütfen
buyurun.
MAHMUT TANAL (Devamla) – Burada amaç Meclisin
itibarıdır ve Meclisin irtifa kaybetmemesidir. Yani bu açıdan,
evet, arkadaşlarımız “yeni sistem, yeni sistem…” Yeni sistemin
daha uygar, daha çağdaş, daha katılımcı, demokrasinin
kuram ve kurallarının daha işlenmesi gerekir. Bu şekildeki
geriye gidiş bir ilerleme değil, bizi geriye götürür ve bu anlamda
hâlen biz bu treni kaçırmış değiliz, hâlen yol
ayrımındayız. Bu düzeltilebilir; düzeltilemez denilen bir hadise
değil. Allah hepimize gayet rahat akıl fikir vermiş. Kur’an’da
ayetler de vardır, pozitif hukukta da der. Efendim, her toplum, kendisinin
layık olduğu bir sistemle idare edilir. Onun için bunun vebali, evet,
bizim boynumuzda ise bir kat fazlası da sizin boynunuzdadır, buna
izin verenlerin boynundadır.
Hepinize
teşekkür ediyorum, saygılarımı sunarım ve oyumuzun
rengi de hayırdır, Anayasa’ya aykırıdır değerli
arkadaşlar bu düzenleme.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Tanal.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, kısa bir söz isteyebilir
miyim?
BAŞKAN
– Tabii, buyurun Sayın Özel.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
61.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlu’nun oyunun rengini belirtmek için lehte
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, zorlu bir çalışma gününün
sonuna geldik. Biraz önce değerli grup başkan vekilini dinledik, biz
de keyiflendik, belki bu saatte biraz böyle gülmek de iyi geldi ama bir yandan
da böyle Hababam Sınıfını hatırlıyor insan.
Sınıfa müfettiş geliyor, hiç beklenmedik bir şeyler
konuşmaya başlıyor. O coşuyor, o coştukça
sınıf coşuyor, sınıf onu coşturuyor, o
sınıfı coşturuyor, omuzlarda çıkıyor ama filmin
adı “Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı.”
Kalkınma Bankası konuşulurken bu kadar da meseleyi ciddiyetten
koparıp, sanki çok iyi bir şey yapıyormuş gibi binlerce
personeli işçi yapıp, devletin kaynaklarını denetimsiz bir
alana alıp, böyle “Devleti şirket gibi yöneteceğiz.” diye
yetimin, yoksulun hakkını bir yerlere yükleyip giden, bu kadar
eleştiriye kulak tıkayan, bu kadar grubun önergelerinin hepsini
reddederken… Böyle, bu Hababam Sınıfı mutluluğu iyidir,
hepimize iyi geldi ama siz sınıfta kalsanız bir şey
değil, bu iş memlekete iyi gelmeyecek, kusura bakmayın. (CHP
sıralarından alkışlar)
SALİH
CORA (Trabzon) – Siz 24 Haziranda sınıfta kaldınız. 24
Haziranda sınıfta kimin kaldığı belli.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim. Buyurun Sayın Akbaşoğlu.
62.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MUHAMMET
EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Değerli
Başkanım, biz bir komedyadan değil, bir hakikatten bahsediyoruz.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda ben bütün milletvekillerimizi dünyanın
en büyük havalimanının açılışına davet ediyorum.
Gerçeği gelip kendileri görsünler.
Teşekkür
ederim, sağ olun.
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (İstanbul) – Bir cümle…
BAŞKAN
– Sayın İslam, siz de lütfen son cümlenizi söyleyin, artık
konuyu kapatalım.
Buyurun.
63.-
İstanbul Milletvekili Nazır Cihangir İslam’ın, üçüncü
havalimanı çalışmalarında hayatını kaybeden
işçilere Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin
açıklaması
NAZIR
CİHANGİR İSLAM (İstanbul) – Üçüncü havalimanında
hayatını kaybeden işçilere Allah’tan rahmet diliyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim, sağ olun.
VIII.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Teklifleri (Devam)
1.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı Ankara Milletvekili Mehmet Naci
Bostancı ile Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş’un Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketi
Hakkında Kanun Teklifi (2/773) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 5) (Devam)
BAŞKAN
– Değerli milletvekilleri, bu şekilde, 5 sıra sayılı
Teklif’in görüşmeleri tamamlanmıştır.
Teklifin
tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde
sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu
yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy
pusulalarını oylama için verilen süre içinde
Başkanlığa, bizzat Divan kâtiplerine
ulaştırmalarını rica ediyorum. Oy pusulasını
ulaştıran milletvekillerimizin de kesinlikle salondan
ayrılmamalarını rica ediyorum çünkü daha sonra ayrıca
yoklama da yapacağız.
Değerli
milletvekilleri, üç dakikalık oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
– Değerli milletvekilleri, 5 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
açık oylama sonucu:
"Kullanılan
oy sayısı : 247
Kabul : 218
Ret : 29 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
İshak Gazel İsmail
Ok
Kütahya Balıkesir”
Değerli
milletvekilleri, böylece 5 sıra sayılı Teklif kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır, hayırlı olsun.
Değerli
milletvekilleri, gündemimizdeki işler tamamlanmıştır.
Gündemimizdeki
işleri sırasıyla görüşmek için, alınan karar
gereğince, 16 Ekim 2018 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 03.02