TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
8’inci Birleşim
17 Ekim 2018 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak
Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun
olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, 19 Ekim Muhtarlar
Günü’nü kutladığına ilişkin gündem dışı
konuşması
2.-
Ankara Milletvekili Nevin Taşlıçay’ın, 13 Ekim Ankara’nın
başkent oluşunun 95’inci yıl dönümünü kutladığına
ilişkin gündem dışı konuşması
3.-
Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, Adana iline ilişkin gündem
dışı konuşması
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Et ve Süt Kurumunun yüzde 10 indirim
yaptığı 10 ürünün de fakirin sofrasında görmediği
ürünler olduğuna, halkın et ve tavuk gibi temel ihtiyaçlarda indirim
yapılmasını beklediğine ilişkin açıklaması
2.-
Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, emeklilikte yaşa
takılanların Meclisten müjdeli haber beklediğine ama
Cumhurbaşkanının bu konudaki açıklamalarıyla
beklentinin hüsrana dönüştüğüne ilişkin açıklaması
3.-
Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, Mersin Çeşmeli-Taşucu
otoyolu ihalesinin bir kez daha ertelendiğine, Türkiye Enerji Zirvesi’nde
Türkiye’nin 81 il, 500 ilçesine yılbaşına kadar doğal
gazın geleceği söylendiği hâlde merkez ve Tarsus ilçesi
dışında Mersin’in hiçbir ilçesinde doğal gazın
olmadığına, Mersin’in sorunlarına hep birlikte çözüm bulunması
konusunda Hükûmete seslendiğine ilişkin açıklaması
4.-
Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, AKP’nin “hem yerliyiz hem
millîyiz” demesine rağmen ithalattan hız kesmediğine
ilişkin açıklaması
5.-
Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, 17 Ekim Dünya
Astsubaylar Günü’nde astsubayların taleplerine ilişkin açıklaması
6.-
Niğde Milletvekili Selim Gültekin’in, Niğde ili Bor ilçesi Emen,
Badak ve Seslikaya köylerine ait alana ekonomiye 1 milyarlık katkı,
1.250 kişiye de istihdam imkânı sağlayacak güneş enerjisi
santrali kurulacağına, yerli, millî ve aynı zamanda çevreci olan
projenin hayırlı olmasını dilediğine ilişkin
açıklaması
7.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul ili Adalar
ilçesi Burgaz Adası’nda bulunan cemevi için Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının 376 bin TL ecrimisil bedeli istemesinin inanç
özgürlüğünün, ibadet özgürlüğünün engellenmesi olduğuna ve
Meclis Başkan Vekili Mithat Sancar’ın bu konudaki düşüncelerini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
8.-
Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer’in, AnkaraKart alımında
yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması
9.-
Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin’in, Adana Hafif Raylı Sistem
Projesi’nin Adanalılar için büyük külfet oluşturduğuna
ilişkin açıklaması
10.-
Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, Adıyaman ili
Gölbaşı ilçesindeki Çetintepe Barajı’nın yüzde 60’ı tamamlanmış
olmasına rağmen sulamaya ilişkin herhangi bir
çalışmanın başlatılmadığına, Besni ve
Gölbaşı’ndaki tarım arazilerinin suyla ne zaman
buluşacağını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
11.-
Gaziantep Milletvekili İrfan Kaplan’ın, eczacıların
yaşadığı sorunlara ilişkin açıklaması
12.-
İstanbul Milletvekili Turan Aydoğan’ın, taşeron işçi
olarak çalışanlardan 4/D işçi kadrosuna geçenler ilave tediye
hakkından faydalanırken belediye şirketlerine geçenlerin bu
haktan faydalanamadığına, iktidarı bu işçilerin
mağduriyetlerinin giderilmesi için yargı kararlarına uymaya
çağırdığına ilişkin açıklaması
13.-
Antalya Milletvekili Hasan Subaşı’nın, tüccar ve
komisyoncuların Hal Yasası’nda yapılması planlanan
değişikliklerden rahatsızlık duyduğuna ilişkin
açıklaması
14.-
Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan’ın, neden soya, mısır ve
ayçiçeği küspesinin ithal edildiğini, ithal eden firma
sayısını, bu firmaların kaçında milletvekili ya da
bakanların yakınları olduğunu ve neden yerli yem sanayimizi
geliştirecek önlemlerin alınmadığını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
15.-
Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, 17 Ekim
Dünya Yoksullukla Mücadele Günü’nde yoksulluğun tüm şekillerinin yok
edilmesi ve herkes için refahın sağlanması gerektiğine,
yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklarla mücadeleden taviz verilemeyeceğine
ilişkin açıklaması
16.-
Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, tarım
sigortaları konusundaki ödeme yetersizliğine ve ilçe bazlı
yapılan ödemelerin kişi bazlı yapılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
17.-
Mersin Milletvekili Alpay Antmen’in, temeli 3 kez atılan Mersin Çukurova
Bölgesel Havaalanı inşaatında yerel seçimlerden önce 4’üncü kez
temel atma töreni yapmayı düşünüp düşünmediğini
Cumhurbaşkanından sormak istediğine ve inşaatın ne
zaman tamamlanacağının merak edildiğine, kurulmak istenen
balık çiftliklerinin Mersin sahillerini çöplüğe çevireceğinin
farkında olunup olunmadığına ve Mersin’e hak ettiği
önemin ne zaman verileceğini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
18.-
Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Taytak’ın, Afyonkarahisar ilinin
şeker pancarı söküm kampanyasının 26 Eylül 2018 tarihinde
başladığına ancak pancar alımlarında yaşanan
sorunların yetkililer tarafından araştırılıp bir
an evvel çözüme kavuşturulmasının talep edildiğine
ilişkin açıklaması
19.-
İstanbul Milletvekili Zeynel Özen’in, geçen hafta yapılan gündem
dışı konuşmada Kerbelâ katliamının ve Hazreti
Hüseyin’in siyasete alet edilmesinin Alevileri yaraladığına
ilişkin açıklaması
20.-
Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in, Kırım Tatar
Türklerinin durumuna ilişkin açıklaması
21.-
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, 17 Ekim Dünya Astsubaylar Günü’nde
Hükûmetin astsubaylara verdiği sözleri tutmadığına,
açıklanan işsizlik rakamlarına göre üniversite
mezunlarının işsizler ordusunun başını
çektiğine, Hükûmetin ülkeyi on altı yılda altmış iki
yıl geriye götürdüğüne, özelleştirmelerin durdurulması için
Hükûmete bir kez daha çağrı yaptıklarına ve İş
Bankasındaki Atatürk hisseleriyle ilgili konuya ilişkin
açıklaması
22.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Türk edebiyatının Dede
Korkut’u olarak anılan usta şair Bahaettin Karakoç’un vefatına,
17 Ekim Türkiye’nin NATO’ya katılmasına ilişkin protokolün
imzalanmasının 67’nci yıl dönümüne, Zeytin Dalı
Harekâtı başta olmak üzere sınır ötesi operasyonlarda NATO
desteğinin söylemden öteye geçmediğine ilişkin
açıklaması
23.-
Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, Bahaettin Karakoç’u saygıyla
andığına, emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili Recep
Tayyip Erdoğan’ın dün yaptığı değerlendirmenin
Mecliste ciddi bir tartışma konusu olması gerektiğine, 17
Ekim Dünya Yoksullukla Mücadele Günü’nde atanamayan ve cebinden sadece 10 lira
çıkmış bir öğretmenin intihar etmesinin düşünülmesi
gereken bir durum olduğuna, herhangi bir hukuki engel olmamasına
rağmen güvenlik soruşturmaları nedeniyle özel kurumlarda bile
çalışmasına engel olunanlarla ilgili konunun ele
alınması gerektiğine ilişkin açıklaması
24.-
Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, dünya liderlerinin Recep Tayyip
Erdoğan’a son günlerde teşekkür yağdırdığına
ve teşekkürlerin boş yere gelmediğine, Cemal
Kaşıkçı olayına, Türkiye’de bitirilen parlamenter rejimin,
getirilen tek adamlık düzeninin ülkeyi içine soktuğu tabloya,
Türkiye’nin itibarını, uluslararası sistemde onurunu geri
kazanabilmesinin tek yolunun Parlamento olduğuna ilişkin
açıklaması
25.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, usta şair Bahaettin Karakoç’a
Allah’tan rahmet dilediğine, bağımsız ve tarafsız
yargının verdiği kararlarla Rahip Brunson’un önce
tutuklanıp, sonra serbest bırakıldığına, her hâl ve
şartta Türkiye Cumhuriyeti anayasal düzeninin takdir görmesi
gerektiğine, Cemal Kaşıkçı olayında Türkiye’nin
kayıtsız kalmayan, hukuk devleti kurallarını işleten
ve diplomasinin gereğini yerine getiren bir devlet olarak
sorumluluğunu yerine getirdiğine, 7 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin görüşmelerinde komisyon aşamasındaki
uzlaşının Genel Kurulda da devam etmesini temenni ettiğine
ilişkin açıklaması
26.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Denizli Milletvekili Cahit
Özkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
27.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal’ın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
28.-
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, işari oylamada oy
pusulası vermenin geçmişte uygulamaları olduğuna,
İYİ PARTİ Grubuna mensup milletvekillerinin hemen hemen
yarısı sisteme giremediği için oylarının rengini belli
eden pusulalarının kabulü yönünde karar verilmesini rica
ettiğine ilişkin açıklaması
29.-
Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, önemli olanın Meclis iradesinin
doğru yansıması olduğuna ilişkin açıklaması
30.-
Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, HDP Grubuna mensup birçok
milletvekilinin de elektronik sistemi kullanamadığına, sistemde
bir sorun olduğuna, bu sorunun giderilmesi gerektiğine ve oyunun
rengini belli eden pusulaların kabul edilmesini talep ettiklerine
ilişkin açıklaması
31.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubat’ın, işari
oylamanın şeklinin İç Tüzük’ün 139 ve devam maddelerinde
düzenlendiğine, kürsüde zaman zaman yaşanan tereddütler nedeniyle
Başkanlık Divanı kararına istinaden uygulamanın
elektronik cihazla yapıldığına, herkes isim okunmak
suretiyle oyunun rengini belli edecekse saygı duyacaklarına ve
Başkanlık Divanı işari oylamalarda elektronik
oylamanın nasıl sonuçlandırılacağına,
pusulanın dâhil edilip edilmeyeceğine dair bir karar alırsa AK
PARTİ Grubunun buna uyacağına ilişkin açıklaması
32.-
Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, MHP grup önerisinin oylamasında
yapılan sayımın vahim bir şekilde Meclis iradesini
yansıtamadığına ilişkin açıklaması
33.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, fındık üreticilerinin
sorunlarının çözümüyle ilgili çalışmayı gelecek hafta
Meclisin gündemine getirmeyi düşündüklerine ilişkin
açıklaması
34.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Denizli Milletvekili Cahit
Özkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
35.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, AK PARTİ’nin milletin kaderini
kendi kaderi olarak gören bir siyasi davanın, bir millî mücadelenin eseri
olarak ortaya çıktığına ve fındık üreticilerinin
taleplerinin AK PARTİ’nin siyaset mücadelesinin temelini teşkil
ettiğine ilişkin açıklaması
36.-
Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt’un, AK PARTİ Grubunun fındıkla
ilgili araştırma önergesini Genel Kurul gündemine getireceğine,
kendilerinin de bu önergeyi destekleyeceğine ilişkin
açıklaması
37.-
Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, MHP Grubu fındık üreticilerinin
sorunlarının araştırılmasına yönelik önergeyi
tekrar Genel Kurul gündemine getirirse bütün partileri bu önergenin
arkasında durmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması
38.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
39.-
Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, tüm kadın ve
erkekleri kadın yoksulluğunun araştırılması
önergesine destek vermeye davet ettiğine ilişkin açıklaması
40.-
Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel’in, Denizli Milletvekili Cahit
Özkan’ın CHP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
41.-
Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’ın, düşüncelerinin ülkenin
kazanması yönünde olduğuna ilişkin açıklaması
42.-
Antalya Milletvekili Hasan Subaşı’nın, toptancı hallerinin
çiftçinin, üreticinin pazar yeri olduğuna ve elmaya verilen desteği
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
43.-
İzmir Milletvekili Atila Sertel’in, İzmir Basmane Polis Merkez
Amirliğine bayrak direği ve bayrak hediye etmek istedeğini ifade
etmesi üzerine bayrak direği dikilerek bayrak çekildiğine, polislere,
öğretmenlere, sağlıkçılara, infaz koruma memurlarına,
itfaiyecilere 3600 ek göstergenin verilmesini talep ettiğine ilişkin
açıklaması
44.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkan’ın 7 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde
İYİ PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
45.-
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Denizli Milletvekili Cahit
Özkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
46.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Muş Milletvekili Mensur
Işık’ın 7 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü
üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
47.-
Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, yargısız infazın
ülkede ne yazık ki çok uygulanan bir durum olduğuna ilişkin
açıklaması
48.-
Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç’un, Muş Milletvekili Mensur
Işık’ın 7 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü
üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
49.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi Türkiye Cumhuriyeti devletinin yaşam hakkından ifade ve
inanç özgürlüklerine, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinden demokratik,
modern hak ve özgürlüklere sahip çıktığını ve güvence
altına aldığını kabul ediyorsa bizlerin de kabul
etmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
50.-
Muş Milletvekili Mensur Işık’ın, Denizli Milletvekili Cahit
Özkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
51.-
Gaziantep Milletvekili Ali Muhittin Taşdoğan’ın, Muş
Milletvekili Mensur Işık’ın 7 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
52.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, “emeklilikte yaşa
takılanlar” diye bir kavramın dünyanın hiçbir yerinde
olmadığına ilişkin açıklaması
53.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, emeklilikte yaşa takılanlar
konusunun siyasi polemik konusu olmaktan çıkarılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
54.-
Bartın Milletvekili Aysu Bankoğlu’nun, HEMA Elektrik Üretim Anonim
Şirketine bağlı DENFA taşeron şirketinde
çalışan 40 işçinin yaklaşık yüz on gündür ödenmeyen
maaşlarının süratle ödenmesini işçiler adına talep ettiğine
ilişkin açıklaması
55.-
Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, herkesin Meclisin adabına uygun
hareket etmek zorunda olduğuna ilişkin açıklaması
56.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, hem komisyonların güçlendirilmesi
hem de yürütülen müzakerelerin sağlıklı olması
bakımından komisyon başkanlıklarını fizibilite
çalışmaları yapabilecek konuma getirmekte fayda olduğuna
ilişkin açıklaması
57.-
İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, öğretmenliğin kutsal
bir meslek olduğuna ve toplum önünde değersiz, itibarsız hâle
getirmenin doğru olmadığına, öğretmenler hakkında
olumsuz kanaat oluşturan “Eyvah Düşüyorum” adlı programın
sunucusu ve yapımcılarını kınadıklarına
ilişkin açıklaması
V.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mithat Sancar’ın,
İstanbul ili Adalar ilçesi Burgaz Adası’nda bulunan cemevi için
ecrimisil bedeli istenmesi konusunun takipçisi olacağına ilişkin
konuşması
2.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mithat Sancar’ın, MHP
grup önerisinin işari oylamasında itiraz ve sorunlar olduğu için
grup başkan vekillerine konuyla ilgili yerinden söz vereceğine
ilişkin konuşması
3.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mithat Sancar’ın,
elektronik cihazla yapılan oylamada yazılı pusula
kullanılmayacağı yönünde bir teamülün olmaması nedeniyle
pusulaları kabul edeceğine ama her bir pusulayı okutup imza
sahiplerinin burada olup olmadığını denetleyeceğine
ilişkin konuşması
4.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mithat Sancar’ın, Meclis
iradesinin sağlıklı şekilde tecelli etmesinin herkesin
üzerinde hassasiyetle durduğu konu olduğuna, yapılan müzakereler
sonucunda ortaya çıkan iradeye saygı gösterilmesi gerektiğine
ilişkin konuşması
5.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mithat Sancar’ın, biraz
önce vefat haberi gelen ve kendisini “Ben sadece foto muhabiriyim.” diye tarif
eden Ara Güler’e Allah’tan rahmet, yakınlarına
başsağlığı dilediğine ilişkin
konuşması
6.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mithat Sancar’ın, biraz
önce vefat haberi gelen değerli bilim insanı, eski milletvekili,
Saadet Partisi eski Genel Başkan Yardımcısı Profesör Doktor
Oya Akgönenç’e Allah’tan rahmet, yakınlarına
başsağlığı dilediğine ilişkin
konuşması
7.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mithat Sancar’ın, teknik
bir çalışma yapmak için süre talep edilmesi üzerine oturuma ara
verdiğine ilişkin konuşması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Avrupa
Parlamentosu Türkiye İlerleme Raporu’na ilişkin Avrupa Parlamentosu
üyeleriyle temaslarda bulunmak üzere Türkiye-Avrupa Birliği Karma
Parlamento Komisyonu Eş Başkanı ve Kayseri Milletvekili
İsmail Emrah Karayel, Eş Başkan Yardımcısı ve
İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir, KPK üyesi ve İstanbul
Milletvekili Arzu Erdem’in Strazburg’a ziyaret gerçekleştirmesine
ilişkin tezkeresi (3/47)
2.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Avrupa
Parlamentosu Anayasal İşler Komitesi tarafından 10 Ekim 2018
tarihinde Belçika’nın başkenti Brüksel’de "Avrupa’nın
Geleceği Üzerine Müzakere” başlıklı Parlamentolar
Arası Komite Toplantısına Adıyaman Milletvekili Muhammed
Fatih Toprak ile Muğla Milletvekili Burak Erbay’ın
katılacağına ilişkin tezkeresi (3/48 )
VII.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
MHP Grubunun, 16/10/2018 tarihinde MHP Grup Başkanvekili ve Samsun
Milletvekili Erhan Usta tarafından, fındık üreticilerinin
sorunlarının araştırılarak sorunların çözümüne
yönelik alınabilecek tedbirlerin ve yapılabilecek düzenlemelerin
belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 17 Ekim 2018 Çarşamba
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.-
HDP Grubunun, 10/10/2018 tarihinde Ankara Milletvekili Sayın Filiz
Kerestecioğlu ve arkadaşları tarafından verilen
"Kadın yoksulluğunun araştırılması
amacıyla” verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin
ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 17 Ekim 2018 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
3.-
CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında yer alan fındık üreticilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 17
Ekim 2018 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
4.-
AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun, 17 Ekim 2018 Çarşamba ve 18 Ekim
2018 Perşembe günkü birleşimlerinde denetim konularının
görüşülmeyerek gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin
görüşülmesi ve bu kısımdaki 7 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışmalarını sürdürmesine; 7 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin 17 Ekim 2018 Çarşamba günkü
birleşimde tamamlanması hâlinde Genel Kurulun 18 Ekim 2018
Perşembe günü toplanmaması; 7 sıra sayılı
Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 91’inci
maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine
ilişkin önerisi
VIII.-KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A)
Kanun Teklifleri
1.-
Antalya Milletvekili Atay Uslu ve Tekirdağ Milletvekili Mustafa Yel’in
Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/860) ve İçişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 7)
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın
7 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde CHP Grubu
adına yaptığı konuşmasında AK PARTİ Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
2.-
Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
3.-
Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın
yaptığı açıklamasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
4.-
Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Antalya Milletvekili Atay Uslu’nun 7
sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşması sırasında CHP
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
5.-
Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç’un, İçişleri Komisyonu
Başkanı Celalettin Güvenç’in 7 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde yapılan soru-cevap işlemi
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
6.-
İçişleri Komisyonu Başkanı Celalettin Güvenç’in,
Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç’un sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
X.-
OYLAMALAR
1.-
(S. Sayısı: 7) Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi’nin oylaması
XI.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Kamu
Denetçiliği Kurumuna yapılan başvurulara ilişkin sorusu ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Mustafa Şentop’un
cevabı (7/408)
2.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu’nun, Bakanlığın işe alım mülakatlarına
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun
cevabı (7/1230)
3.-
Bursa Milletvekili Erkan
Aydın’ın, Türk Kızılayı ile ilgili bir iddia
hakkında TBMM Başkanlığına başvurulup
başvurulmadığına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanvekili Mustafa Şentop’un cevabı (7/3121)
17 Ekim 2018 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR
KÂTİP ÜYELER: Emine Sare AYDIN YILMAZ
(İstanbul), Şeyhmus Dinçel (Mardin)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8’inci
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk konuşma 19 Ekim
Muhtarlar Günü münasebetiyle söz isteyen Osmaniye Milletvekili Mücahit
Durmuşoğlu’na aittir.
Buyurun Sayın Durmuşoğlu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Osmaniye Milletvekili Mücahit
Durmuşoğlu’nun, 19 Ekim Muhtarlar Günü’nü kutladığına
ilişkin gündem dışı konuşması
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 19 Ekim Muhtarlar Günü
münasebetiyle söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi,
ekranları başında bizleri izleyen tüm vatandaşlarımızı
ve özellikle muhtarlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Devlet ile millet arasında çok önemli bir köprü
kuran Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip
Erdoğan’ın liderliğinde ortaya konulan yeni
yaklaşımın doğal bir neticesi olarak da hak ettiği
değeri ve saygıyı kazanan muhtarlarımıza özel bir günü
ihdas etmiş olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. 19 Ekimin
Muhtarlar Günü olarak kutlanmasının kabul ve ilan edilmesi devletimiz
ve Hükûmetimizce muhtarlarımıza verilen değerin çok önemli bir
göstergesidir. Sayın Cumhurbaşkanımız da millî iradenin
temsil makamı olarak Külliye’de gerçekleştirdiği muhtar
buluşmalarıyla Türkiye’de bu alanda ciddi bir katma değer ortaya
koymuştur. Ülkemizdeki 18.335’i köy, 31.976’sı mahalle muhtarı
olmak üzere toplam 50.311 muhtarın hayat standartlarının
yükseltilmesi ve özlük haklarının iyileştirilmesi, devletle olan
iletişimlerinin güçlendirilmesi vatandaşlarımıza sunulan
hizmet kalitesinin artırılmasına yönelik çok önemli bir
adımdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biz siyasetin sadece iktidar olmak için yapılmayacağına
inanıyoruz. Siyaset insana hizmet için, milletimizin refahı,
çocuklarımızın geleceği için yapılır. Bunu
doğru yaparsanız millet size verdiği yetkiyi, emaneti zaten
yenileyecektir yani niyet hayır, akıbet hayırdır. 15 Temmuz
şehitlerimiz arasında 2 de muhtarımızın olması, o
gece tüm engelleme çabalarına rağmen köylerinde ya da mahallelerinde
demokrasiye sahip çıkmaları muhtarlarımızın ülkesine
ve milletine sahip çıkma kararlılıklarını
gerektiğinde canlarıyla ortaya koyduklarını
göstermiştir. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip
Erdoğan “Cumhurbaşkanı olarak seçilmişim ve benim de
muhtarım seçilmiş. Demokrasi noktasında benim muhtarımla
aramda bir fark yok, o da seçilmiş, ben de.” diyerek demokrasi kültürünün
gelişmesinde seçilmişlerin yerini işaret etmiş, aynı
zamanda muhtarlarımızın bu noktadaki önemini de
vurgulamıştır.
Yerel yönetimden gelen bir liderin öncülüğünde
ülkemizin 2002’den sonra geçirmeye başladığı büyük
değişimin içinde muhtarlarımızın da yer alması
bizlere daha fazla sorumluluk yüklemektedir. Bir yanıyla yerel
demokrasinin en eski örneğini temsil eden, diğer yanıyla da
devletimizin en küçük ve her noktadaki parçası olan
muhtarlarımız, bulundukları mahalle ve köylerde devletimizin tüm
kurumlarını temsil etmektedir. Sorunların çözülmesinde, insan ve
hizmet odaklı siyaset anlayışının icrasında
vazgeçilmez bir konuma sahip, üzerinden yaklaşık iki yüz yıl
geçen idari teşkilatımızın mihenk taşlarından
birisi olan binlerce köy ve mahalle muhtarımız, millî iradenin ve
milletin devletine olan güvenini yansıtan en eski örneklerdendir. Onlar
âdeta devletimizin uçbeyi olarak milletimizin gözü ve kulağı
durumundadır. AK PARTİ’nin bu anlayışının
kaynağı, hem demokrasinin hem vatandaş memnuniyetinin hem de
çocuklarımızın geleceğine ait her şeyin şekillendiği
yerin aslında yerel yönetimler olmasından kaynaklanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AK PARTİ olarak vatandaşlarımızın
devletimize ihtiyaç duyduğunda çalacakları ilk kapının
muhtarlıklarımız olduğu bilincindeyiz. Bu açıdan
bakıldığında muhtarlık, devlet kurumlarıyla
ilişkilerde aracı bir rol oynarken diğer yandan da
çağdaş kamu yönetimi anlayışının en temel
unsurlardan birisi olan yönetime katılımcılığı
kolaylaştırmaktadır. Hükûmetimiz, muhtarlarımızın
bölgelerindeki fonksiyonunun fedakârca çalışmalarının
farkındadır ve kendileri için ihtiyaç duyulan tüm
iyileştirmeleri büyük bir süratle hayata geçirmek amacıyla
çalışmaya devam edecektir.
Bu vesileyle, görevi başında bu aziz vatan
ve millet uğrunda şehit düşen bütün muhtarlarımıza ve
tüm şehitlerimize Yüce Rabb’imden rahmet diliyor; bir taraftan devleti,
bir taraftan da milleti temsil eden, ülkemizin dört bir yanındaki
kıymetli muhtarlarımızın Muhtarlar Günü’nü en içten
dileklerimle kutluyor, hayırlı ve başarılı görevler
diliyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Durmuşoğlu.
Gündem dışı ikinci söz,
Ankara’nın başkent oluşunun yıl dönümü münasebetiyle söz
isteyen Ankara Milletvekili Nevin Taşlıçay’a aittir. (MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Taşlıçay, süreniz
beş dakikadır.
2.- Ankara Milletvekili Nevin
Taşlıçay’ın, 13 Ekim Ankara’nın başkent oluşunun
95’inci yıl dönümünü kutladığına ilişkin gündem
dışı konuşması
NEVİN TAŞLIÇAY (Ankara) – Sayın
Başkan, kıymetli milletvekilleri; bugün Ankara’nın başkent
olmasının 95’inci yılı münasebetiyle yüce Meclisin
huzurunda Ankara Milletvekili olarak gündem dışı sizlere
seslenmenin gururunu yaşıyorum.
Konuşmama Türk Kurtuluş Savaşı’nın
kahramanı, Türk milletinin gurur kaynağı, Ankara’nın
başkent oluşundaki stratejik aklın sahibi Gazi Mustafa Kemal
Atatürk’e saygılarımla başlamak istiyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
Coğrafya kaderdir; Türklerin kaderi ise son
yüzyılda Polatlı’dan Şereflikoçhisar’a, Ulus’tan Çankaya’ya
Ankara olmuştur. Ankara emperyalizme direnişin kalesi, millî
hâkimiyetin yuvası, sarkacı yükselişe geçen Türklüğün son
karargâhıdır. Ankara Birinci Meclistir, Anafartalar’dır,
Sakarya’dır; egemenliğin kayıtsız, şartsız
milletin olduğunun ifadesidir, cumhuriyettir; Hacı Bayram-ı
Veli’dir, Ahi Mesut’tur, Karacabey’dir. Ankara Anadolu’yu Türklükle mayalayan
şehirdir; Gediz’dir, Asi’dir, Fırat’tır, Dicle’dir;
insanlık pınarının çağladığı
medeniyetler başkentidir. Ankara Türk dünyasının kalpgâhı,
İslam âleminin umududur.
1922’de Ankara düşmediğinde asıl
düşmeyen Türklüktür. Ankara teslim olmadığında asıl
teslim olmayan vatandır, namustur, ittihattır. 15 Temmuzda teslim
alınmaya çalışılan yine sadece Ankara
olmamıştır. Teslim alınmak istenen, günden güne içi
çürütülmeye çalışılan Türk devleti olmuştur. Esir
alınmak istenen sadece taş binalar olmamıştır;
demokrasimiz, millî egemenliğimiz, Gazi Meclis esir alınmak
istenmiştir. Nihayet millî irade de başkentte bir kez daha
direnmiş ve bir kez daha teslim olmamıştır. Gazi Meclis
düşmanının Polatlı’ya dayandığı günkü azim
ve kararlılıkla açık kalmış, Türk milleti zillete,
ihanete boyun eğmemiştir. Türk askeri ve polisinin gerekli
müdahalesiyle Ankara tüm dünyaya yine, yeniden daha gür bir sesle
haykırmıştır: “Biz biriz, beraberiz.” Malazgirt’te
olduğu gibi, Çanakkale’de olduğu gibi “Biriz, beraberiz.”
demiştir.
Sayın milletvekilleri,
unutulmamalıdır ki 15 Temmuzda da görüldüğü üzere, Ankara demek
Türkiye Büyük Millet Meclisi demektir; gururumuz, umudumuz Türkiye Büyük Millet
Meclisi demektir. Bizler bunu böyle düşünmemekte ısrar etsek de
düşmanın gözünde Ankara demek Türk İslam âlemi demektir. Onlar
çok iyi bilirler ve bu yüzden güçlerini her yeniden toparladıklarında
Ankara’ya tüm güçleriyle bir kez daha hücum ederler. Ancak, Ankara demek
Türklüğün zor zamanları demektir, Ankara demek oyunları bozmak
demektir. Ankara bu yüzden sadece Türkiye’nin değil, gönül
coğrafyamızın da başkenti demektir.
Afrin’de Türk Silahlı Kuvvetleri, Kerkük’te
Necdet Koçak, Kırım’da Cengiz Dağcı, Doğu Türkistan’da
İsa Yusuf Alptekin’dir. Bosna’da Aliya, Kıbrıs’ta Rauf
Denktaş’tır, Mehmed Emin Resulzade’dir Ankara. Batı Trakya’da
Sadık Ahmet’tir, Gagavuzya’da Gökoğuzlar’dır. Ankara bu
toprakların, bu coğrafyanın güvencesidir; Anadolu’dur,
Rumeli’dir, Ahıska’dır, bitmeyen rüyadır.
Bu bilinçle, Ahlat’tan Söğüt’e, Semerkant’tan
Tebriz’e, Konya’dan Bursa’ya, Edirne’den İstanbul’a tarihin en aziz, en
kutsal mekânlarının halefi Ankara’nın başkent oluşunun
95’inci yıl dönümünü bir kez daha kutluyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Taşlıçay.
Gündem dışı üçüncü söz, Adana’da
tarım hakkında söz isteyen Adana Milletvekili Ayhan Barut’a aittir.
Buyurun Sayın Barut. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
3.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, Adana iline
ilişkin gündem dışı konuşması
AYHAN BARUT (Adana) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sizlere, yılda 3 kez ürün alınabilen, adam
eksen neredeyse adam bitecek olan bereketli tarım topraklarından,
iklimi kadar kendileri de sıcak, kıymetli Adanalı
hemşehrilerimin selamını iletiyorum.
Adana sırtını Toroslar’a dayayan,
kucağını Akdeniz’e açan, içerisinden Seyhan ve Ceyhan Nehri’nin
geçtiği, besleyip büyüttüğü, Antik Kilikya ve Hititler’den
Osmanlı’ya dek çok sayıda medeniyetin beşiğidir. Heybetiyle
sanata, edebiyata, tarihe ışık tutan, bereketli
topraklarında Yaşar Kemallerin, Orhan Kemallerin, Yılmaz
Güneylerin ve Abidin Dinoların yetiştiği kadim bir kenttir.
Adana ülkemizin kurtuluş mücadelesine de
öncülük etmiştir. Kurtuluş Savaşı’nın ilk emrini
Adana’da veren Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 15 Mart 1923
yılında tekrar Adana’yı ziyaretinde “Bende bu vekayiin ilk hissî
teşebbüsü, bu memlekette, bu güzel Adana'da vücut bulmuştur.” diyerek
kentimizin kurtuluş mücadelesindeki önemini göstermiştir.
Adana’mız ayrıca kebabıyla, şalgamıyla, bici
bicisiyle, sıcağıyla, pamuğuyla, narenciyesiyle, karpuzuyla
ve çok çeşit tarım ürünüyle anılan bir kenttir.
Saygıdeğer milletvekilleri, Adana ülkemiz
genelinde üretilen ürünlerden buğdayın yüzde 5’ini,
mısırın yüzde 20’sini, pamuğun yüzde 10’unu, soyanın
yüzde 65’ini, ayçiçeğinin yüzde 8’ini, turunçgilin de yüzde 30’unu karşılamaktadır.
Bu kadar zengin ve bereketli topraklara sahip olan Adana hızla
gerilemiş, işsizlik ve yoksullukla anılır bir kent hâline
gelmiştir. Üreticilerimizin bereketli topraklarda, 45-50 derece sarı
sıcak altında ürettiği ürünlerin bereketi neredeyse
başına bela olur hâle gelmiştir. AKP döneminde sürekli artan
maliyetlere karşın, ürününü maliyetinin altında satmak zorunda
kalan, pazarlayamayan çiftçilerimiz çok sıkıntılı ve
perişan hâlde, üretim yapamaz hâle gelmişlerdir. Çukurova
topraklarında çiftçilerimizin bu bereketli topraklar üzerinde durumu buysa
İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki çiftçilerin hâlini
düşünmek bile istemiyoruz.
Değerli milletvekillerim, Adana’da
çiftçilerimiz dertlidir. Buğday ekim dönemiyle birlikte yeni sezona
hazırlık süreci başlamıştır. Üreticilerimiz
“Yok.” denilen ekonomik krizi -yeni sezonuna hazırlanırken- derinden
hissetmeye başlamışlardır. Girdi kalemlerindeki 2-3 kat
artışla yeni sezonu nasıl geçireceklerini kara kara
düşünmektedirler.
Adana denilince akla ilk gelen tekstil ve
konfeksiyon sanayinin hammaddesi, “beyaz altın” olarak anılan pamuk
ve narenciyedir. Ne yazık ki üretim maliyetleri sürekli artarken hasat
döneminin başladığı şu günlerde kilosu 4,5 lira olan kütlü
pamuk fiyatları 3 liraya kadar gerilemiş bir durumdadır.
Turunçgil üreticilerimiz de aynı sorunla baş başadır.
Narenciye hasatının başladığı ilk günlerde
limonun fiyatı 1,5 lirayken bu günlerde kilosu 70-80 kuruşa kadar gerilemiş,
on yıldan beridir neredeyse aynı fiyatla işlem gören greyfurt,
portakal ve mandalina bu seviyede kalmış, hiçbir şekilde
artmamıştır. Bu, akıl alabilecek bir durum değildir.
Üstelik narenciye üreticilerinin bu yıl Akdeniz meyve sineği
zararlısı nedeniyle normalden 5-6 kat daha fazla ilaçlama yaparak
üretim maliyetleri katbekat artmıştır. Döviz artıyor,
faizler yükseliyor; mazotu, ilacı, gübresi pahalanıyor, iğneden
ipliğe her şeye zam geliyor ama ne hikmetse pamuk ve narenciye ve tüm
tarım ürünleri fiyatları geriye gidiyor, hatta dalında
kalıyor. Şimdi, soruyorum size değerli vekillerim: Bu vicdanlara
sığar mı? Üreticilerimize yazık değil mi?
Yazıktır, günahtır, ayıptır. Görmeyen gözlerin
görmesini, duymayan kulakların duymasını, hâlden anlamayanların
insafa gelmesini diliyorum değerli arkadaşlar.
Adana’yı anlatırken ülke
tarımımızın da içler acısı olduğunu,
ülkemizin ithalatçı bir ülke hâline geldiğini, samanı bile ne
yazık ki ithal ettiğimizi söylemek isterim. Buğdayda 5 milyon
ton, pamukta 1 milyon ton ithalat yapar duruma gelmiş ülkemiz bugün için
net bir şekilde ihracatçı durumundan ithalatçı hâle
gelmiştir. Kendi kendine yeten 7 ülkeden artık biri değiliz,
ithalatçı bir konumda olan ülkemizde son on altı yılda…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Barut.
AYHAN BARUT (Devamla) – …çiftçi kayıt sistemine
göre 2,8 milyon çiftçiden 2,1 milyona düşerek çiftçilerimiz hızla
alanlarını terk etmişlerdir.
Değerli vekillerim, sektörün temel
taşları olan on binlerce ziraat mühendisi, gıda ve su ürünleri
mühendisleri, veteriner, tekniker ve teknisyenler de işsiz
bırakılmıştır, AKP döneminde gerekli ilgi ve
desteği görmemişlerdir. Tarladan sofraya gıda zincirinin en
önemli halkasını oluşturan bu meslek gruplarımızdan
derhâl yeterli sayıda mühendis, tekniker ve teknisyenlerin Tarım Bakanlığınca
atama yapılmasını istiyoruz ve tüm bu anlattığım
sorunların çözüleceği tek adresin de yüce Meclis olduğunu
belirtmek istiyorum.
Saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Barut.
Değerli milletvekilleri, şimdi, sisteme
giren ilk 20 milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz
vereceğim. Bu sözlerin ardından sayın grup başkan
vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.
Sayın Topal…
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Et ve
Süt Kurumunun yüzde 10 indirim yaptığı 10 ürünün de fakirin
sofrasında görmediği ürünler olduğuna, halkın et ve tavuk
gibi temel ihtiyaçlarda indirim yapılmasını beklediğine
ilişkin açıklaması
SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Tarım ve Orman Bakanı, Et ve Süt Kurumunun
10 üründe yüzde 10 indirime gittiğini açıkladı. Bu ürünler
sucuk, sosis, fıstıklı salam, Macar salamı ve kavurma gibi
fakirin sofrasında hiç görmediği ürünlerdir. 20 Ağustosta
kıyma, et ve tavuk etine ESK’nin yaptığı zamlarsa olduğu
gibi duruyor. Bu “Ekmek yoksa pasta yesinler.” anlayışının
tezahürüdür.
Sayın Bakana sesleniyorum: Halkın salam,
sosis, sucuk alacak dermanı kalmadı, et ve tavuk gibi temel
ihtiyaçlarda indirim yapılmasını bekliyor. Hükûmet samimiyse bu
konuyu gündemine alsın, halkımız da ayda bir defa da olsa
sofrasına et ve tavuk koysun. Bizler de halkımız adına bunu
talep ediyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Aydın…
2.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın,
emeklilikte yaşa takılanların Meclisten müjdeli haber beklediğine
ama Cumhurbaşkanının bu konudaki açıklamalarıyla
beklentinin hüsrana dönüştüğüne ilişkin açıklaması
ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Emeklilik hakkı varken hakları elinden
alınan, hâlen çalışmakta olan birçok kişi Meclisimizden müjdeli
bir haber bekliyordu. Ancak dün Sayın Cumhurbaşkanının
doğruyu yansıtmayan açıklamalarıyla bu beklenti hüsrana
dönüştü. Öncelikle şunları düzeltmemiz gerekiyor: Sayın
Cumhurbaşkanının “38 yaşında emeklilik talebi…”
doğru değil. Emeklilik bekleyenlerin çoğu 50 yaş üstü. Bu
durumda olan kişi sayısı da 6,5 milyon kişi değil, bu
sayının onda 1’inden daha az. Yine, maliyeti de 750 milyar TL
değil, çok çok daha altında. Bu yanlışlıkları
öncelikle düzeltelim. Partimizin verdiği yasa teklifine hiç
bakmamışlar bile. Kendi deyimleriyle “ekonomik kurtuluş
savaşı” sırasında bunu yük olarak görenlere geçen hafta 76
kişiyi hiç ihtiyaçları olmadığı hâlde ayda 12 bin TL
maaşa bağladıklarını, 3 saray
yaptırdıklarını, 15 uçak aldıklarını
hatırlatmak isterim.
BAŞKAN – Sayın Şimşek…
3.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in,
Mersin Çeşmeli-Taşucu otoyolu ihalesinin bir kez daha
ertelendiğine, Türkiye Enerji Zirvesi’nde Türkiye’nin 81 il, 500 ilçesine
yılbaşına kadar doğal gazın geleceği
söylendiği hâlde merkez ve Tarsus ilçesi dışında Mersin’in
hiçbir ilçesinde doğal gazın olmadığına, Mersin’in
sorunlarına hep birlikte çözüm bulunması konusunda Hükûmete
seslendiğine ilişkin açıklaması
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, üç dönemdir Milliyetçi Hareket
Partisi Mersin Milletvekili olarak Mersin’in sesi ve soluğu olmaya
çalışıyoruz. Üç dönemdir Mersin’de Çeşmeli-Taşucu
otoyolunun yapılacağı her seçim dönemi televizyon
ekranlarından ve billboardlardan gösteriliyor ama ne yazık ki
Ulaştırma Bakanlığından yapılan son
açıklamaya göre ihale bir kez daha ertelenmiştir.
Bakanlığın Mersin’le ilgili sorunlara sahip
çıkmasını talep ediyorum. Enerji zirvesi
yapılmış, Türkiye’nin 500 ilçesine ve 81 iline doğal
gazın yılbaşına kadar geleceği söylenmiştir.
Mersin’de Mersin merkez ve Tarsus dışında hiçbir ilçede
doğal gaz yoktur.
Buradan, ben, Hükûmete ve bütün Mersin
milletvekillerine sesleniyorum: Mersin’in sorunlarına hep birlikte çözüm
bulalım, hep birlikte sahip çıkalım diyorum,
saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu…
4.- Edirne Milletvekili Okan
Gaytancıoğlu’nun, AKP’nin “hem yerliyiz hem millîyiz” demesine
rağmen ithalattan hız kesmediğine ilişkin
açıklaması
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
AKP’yi anlamak mümkün değil “Hem yerliyiz hem
millîyiz.” diyorlar, ithalattan hız kesmiyorlar, durmak yok, ithalata
devam yani. Kendi çiftçilerimiz borç içinde ama hâlâ başka ülkelerin
çiftçilerine para kazandırıyorlar. On altı yıllık AKP
iktidarı 200 milyar doları başka ülkelerin çiftçilerine
kazandırdı. “Yerli tarım hamlesini başlatacağız.”
diyorlar, fos çıkıyor. “Mazotun yarısı bizden
yarısı sizden.” diyorlar, çiftçi mazotu 3 liradan mı alıyor
yoksa 6,5 liradan mı alıyor? Gübre fiyatlarından haberiniz var
mı? Tarımdan anlamayan Tarım Bakanı “Gübrede yüzde 10
indirim var.” diyor, hâlbuki bir hafta önce gübreye yüzde 100 zam geliyor.
İddia ediyorum: Önümüzdeki yıl buğday üretimi çok düşecek
çünkü çiftçimiz taban gübre alamadı, tonuna yüzde 100 zam
yaptınız, buğday yine 80 kuruş; bu böyle gitmez.
BAŞKAN – Sayın Kayışoğlu…
5.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca
Kayışoğlu’nun, 17 Ekim Dünya Astsubaylar Günü’nde
astsubayların taleplerine ilişkin açıklaması
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bugün, Dünya Astsubaylar Günü.
Astsubaylarımızın Meclisten talepleri var değerli
milletvekilleri. Astsubaylar, göreve başlangıç derece ve kademesinin
9/2 olarak güncellenmesini ve subaylara ödenen makam ve görev tazminatlarının
astsubayların da maaşına yansıtılarak yaşam
standartlarının iyileştirilmesini bekliyorlar. Taleplerinin
takipçisi olduğumuzu belirtiyor, astsubaylarımızın gününü
kutluyorum.
BAŞKAN – Sayın Gültekin…
6.- Niğde Milletvekili Selim Gültekin’in,
Niğde ili Bor ilçesi Emen, Badak ve Seslikaya köylerine ait alana
ekonomiye 1 milyarlık katkı, 1.250 kişiye de istihdam
imkânı sağlayacak güneş enerjisi santrali
kurulacağına, yerli, millî ve aynı zamanda çevreci olan projenin
hayırlı olmasını dilediğine ilişkin
açıklaması
SELİM GÜLTEKİN (Niğde) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Bakanlar Kurulu
kararıyla Niğde Bor Enerji İhtisas Endüstri Alanı olarak
kabul edilen Bor, Emen, Badak ve Seslikaya köylerimize ait yaklaşık
2.500 hektarlık alanda güneş enerjisi santrali kurulacaktır.
Yaklaşık 9 milyar lira maliyetle kurulacak 500 megavat gücündeki
santralden yılda asgari 2 milyar 850 milyon kilovat/saat elektrik enerjisi
ucuza üretilerek ekonomiye 1 milyarlık katkı sağlanacaktır.
Bu sayede 1 milyon 350 bin konutun ihtiyacı karşılanacak,
aynı zamanda da 1.250 kişiye istihdam imkânı
sağlanacaktır.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep
Tayyip Erdoğan’ın göstermiş olduğu hedefler
doğrultusunda yerli, millî ve aynı zamanda çevreci olan projemizin
Niğde’mize ve yerlilik, millîlik konusunda birbirine sıkıca
kenetlenmiş olan aziz vatandaşlarımıza hayırlı
olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Tanal…
7.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın,
İstanbul ili Adalar ilçesi Burgaz Adası’nda bulunan cemevi için Çevre
ve Şehircilik Bakanlığının 376 bin TL ecrimisil bedeli
istemesinin inanç özgürlüğünün, ibadet özgürlüğünün engellenmesi
olduğuna ve Meclis Başkan Vekili Mithat Sancar’ın bu konudaki
düşüncelerini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim
Değerli Başkanım.
Değerli Başkanım -benim elimde-
İstanbul ili Adalar ilçesi Burgaz Adası’nda bulunan cemevi için Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı 376 bin 926 lira 75 kuruş
ecrimisil bedeli istiyor. Yani cemevi için 376 bin TL ecrimisil bedeli istiyor.
Bu nedir? Burada, ecrimisil bedeli, işletilen yerlerle ilgili olarak,
arazilerle, arsalarla ilgili olarak eğer ticari bir rant, kârı varsa
para istenilir. Bu, inanç özgürlüğünün engellenmesidir, ibadet
özgürlüğünün engellenmesidir. Bu, aynı zamanda mezhepçi bir
yaklaşımdır. Kendi inancından, mezhebinden olmayan
insanların kendi dinî ibadetlerini, inançlarını
yapmasını paraya tahvil etmektir. Meclis Başkanı Vekili
olarak ve insan hakları savunucusu olarak sizin buradaki
düşünceleriniz nedir? Bu mezhepçi yaklaşıma karşı
mısınız, değil misiniz? İktidarın bir an önce
bundan vazgeçmesi gerekmiyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tanal
Sayın Taşcıer…
8.- Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer’in,
AnkaraKart alımında yaşanan sorunlara ilişkin
açıklaması
GAMZE TAŞCIER (Ankara) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bilindiği gibi, Ankara’da otobüs ve metroya
binmek için AnkaraKart almanız gerekiyor. Ancak bu kartı alabilmeniz
için de büyük bir sabır sahibi olmanız gerekir. AnkaraKart işlem
merkezleri nüfusu 5,5 milyon olan Ankara gibi devasa bir şehirde
yalnızca beş noktada var. E-randevu alamayan yaşlısı,
hamilesi, öğrencisi, çalışanı, tüm Ankaralılar kart
almak için saatlerce beklemek zorunda kalıyor. Hafta içi saat 12’de
sıra numarası alan birinin aşağı yukarı saat 4’te
sırası geliyor. Özellikle Kızılay merkezinde mahşerî
bir kalabalık oluşuyor. Yeni merkezler ve ek bankolarla çözülebilecek
basit bir sorun neden hâlâ çözülemez ve Ankaralılara eziyet edilir, anlamak
mümkün değil. Bu sorunun bir an önce çözülmesini beklediğimizi ifade
ediyoruz.
BAŞKAN – Sayın Şevkin…
9.- Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin’in,
Adana Hafif Raylı Sistem Projesi’nin Adanalılar için büyük külfet
oluşturduğuna ilişkin açıklaması
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) – Değerli
milletvekilleri, yapımına 1996 yılında başlanan ve
2010 yılı Mayıs ayında resmî açılışı
gerçekleştirilen 535 milyon dolar maliyetli Adana Hafif Raylı Sistem
Projesi Adanalılar için büyük bir külfet oluşturmaktadır. Adana
Büyükşehir Belediyesi çalışanları aylardan bu yana
maaş alamamasına rağmen Belediye gelirlerinin yüzde 40’ı,
geçici kabulle çalışan ve büyük risk taşıyan; hastaneye,
postaneye, stadyuma, üniversiteye uğramayan, her gün zarar eden hafif
raylı sistem borcuna kesilmektedir. Cumhurbaşkanı
tarafından 2011 yılında Adana Uğur Mumcu Meydanı’nda
söz verilmesine rağmen Bakanlığa devri gerçekleşmemiş,
yine söz verilmesine karşın ikinci etap çalışmaları da
bir türlü başlamamıştır. Türkiye’nin birçok yerinde tramvay
hatları proje ve yapım çalışmalarının Bakanlar
Kurulu kararıyla Ulaştırma Bakanlığı
tarafından üstlenildiği bilinmektedir. Ayrıca Kanal
İstanbul gibi uçuk…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tutdere…
10.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman
Tutdere’nin, Adıyaman ili Gölbaşı ilçesindeki Çetintepe
Barajı’nın yüzde 60’ı tamamlanmış olmasına
rağmen sulamaya ilişkin herhangi bir çalışmanın
başlatılmadığına, Besni ve Gölbaşı’ndaki
tarım arazilerinin suyla ne zaman buluşacağını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Adıyaman’ımızın
Gölbaşı ilçesindeki Göksu Çayı üzerine inşa edilen
Çetintepe Barajı şu anda fiziki olarak yüzde 60 oranında
tamamlanmıştır. Bu projeyle Besni Ovası’nda 230 bin dekar,
Gölbaşı Ovası’nda ise 60 bin dekar tarım arazisinin
sulanması hedeflenmektir. Gelinen aşamada bugüne kadar sulamaya
ilişkin herhangi bir çalışma
başlatılmamıştır. Besni ve Gölbaşı
halkı adına ilgili Bakanlığa ve Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğüne buradan soruyorum: Besni ve Gölbaşı’ndaki
tarım arazileri suyla ne zaman buluşacak ve su kanalları
çalışmalarına ne zaman başlanılacak?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Kaplan…
11.- Gaziantep Milletvekili İrfan
Kaplan’ın, eczacıların yaşadığı sorunlara
ilişkin açıklaması
İRFAN KAPLAN (Gaziantep) – Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Eczacılarımız mesleğini icra
ederken birçok sorunla karşı karşıya geliyor. Eczacı
eczanesinde şiddete uğruyor, eczacı devlete bedava
tahsildarlık yapıyor, muayene ücretini eczacı tahsil ediyor,
tahsil ederken de zorlanıyor, vatandaşla karşı
karşıya geliyor. Yanlış politikalarla binlerce
eczacımız iflasın eşiğine gelmiştir, piyasada
birçok ilaç bulunmuyor iktidarın kötü yönetiminden; grip
aşısı dahi piyasada yok. Kamu kurum iskontoları ise
vatandaşa pahalı, devlete daha ucuz veriliyor. İlaçta fiyat
düşüşleri de eczacıdan gidiyor. Hükûmet, eczacı
sırtından ağalık yapıyor. Miadı geçen ilacı
eczacı vergiden düşmeli, muayene paraları kaynağından
kesilmeli. Eczacılarımız muayene ücreti, katılım
payı, eş değer fiyat farkı tahsildarlığı değil,
asıl mesleği olan ilaç danışmanlığını
yapmalıdır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Aydoğan…
12.- İstanbul Milletvekili Turan
Aydoğan’ın, taşeron işçi olarak çalışanlardan 4/D
işçi kadrosuna geçenler ilave tediye hakkından faydalanırken
belediye şirketlerine geçenlerin bu haktan
faydalanamadığına, iktidarı bu işçilerin
mağduriyetlerinin giderilmesi için yargı kararlarına uymaya
çağırdığına ilişkin açıklaması
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Bilindiği
üzere, 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle, taşeron işçi
olarak çalışan işçiler, 4/D işçi kadrolarına
atandılar, belediyelerde ve özel idarelerde taşeron firmada işçi
olarak çalışanlar ise, ilgili belediyelerin ve özel idare
müdürlüklerinin kurdukları şirketlerde istihdam edildiler. Direkt 4/D
işçi kadrosuna atanan kişiler ilave tediye ikramiye hakkından
faydalanırken, belediye şirketlerine geçenler bu haktan
faydalanamıyor. Yargıtayın bu işçilere ilişkin olumlu
kararına rağmen, Maliye Bakanlığı İçişleri
Bakanlığına yazdığı olumsuz yazıyla bunu
engelliyor. Toplumun tüm kesimlerini bölen iktidar, işçileri de ikramiye
hakkı üzerinden bir kez daha bölmüş oluyor. İlave tediye
hakkından mahrum bırakılan işçilerin mağduriyetlerinin
giderilmesi için iktidarı yargı kararlarına uymaya
çağırıyorum.
Teşekkürler efendim.
BAŞKAN – Sayın Subaşı…
13.- Antalya Milletvekili Hasan
Subaşı’nın, tüccar ve komisyoncuların Hal Yasası’nda
yapılması planlanan değişikliklerden rahatsızlık
duyduğuna ilişkin açıklaması
HASAN SUBAŞI (Antalya) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Antalya Toptancı Hali, dönemimizde
yaptığımız Türkiye'nin en büyük üretici ve tüketici
hallerindendir. Geçen günkü ziyaretimde tüccar ve komisyoncuların en büyük
rahatsızlıkları, Maliye ve Hazine Bakanı Sayın Albayrak’ın
Hal Yasası’nı tümden değiştirip komisyonculuğu kaldırarak
pahalılıkla mücadele edeceğini söylemesi olmuştur.
Sayın Bakan “Meclise getireceğimiz Hal
Yasası’yla komisyonculuk tarihe karışacaktır. Dünyada
örneği olmayan bir model üzerinde çalışıyoruz. Enflasyon ve
faiz denen iki prangadan kurtulacağız.” demiştir.
Oysa hepimizin bildiği gibi, fiyatları
düşürmek üretimi artırmak, girdi maliyetlerini düşürmekle
mümkündür. Üreticimizin, çiftçimizin girdi fiyatlarının birinci
kalemleri olan gübre, mazot, enerji, tohum fiyatları ve sera maliyetleri
kat kat artmıştır. Yeni hazırlanmakta olan Hal
Yasası’yla dünyada örneği olmayan bir model üzerinde
çalıştıklarını söylemeleri önemli bir maceradır.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın Ceylan…
14.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan’ın,
neden soya, mısır ve ayçiçeği küspesinin ithal edildiğini,
ithal eden firma sayısını, bu firmaların kaçında
milletvekili ya da bakanların yakınları olduğunu ve neden
yerli yem sanayimizi geliştirecek önlemlerin alınmadığını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) – Teşekkürler
Sayın Başkan.
Tavuk üreticilerinin en yaygın
kullandığı soya fasulyesi küspesi, mısır ve
ayçiçeği küspesini ithal ediyoruz. Bu ürünler dolara endeksli, üreticinin
girdi maliyeti yüzde 100 arttı. Soya fasulyesi küspesi Türkiye tarihinde
ilk defa 560 doları gördü, ambalajlama maliyeti bir tonda 25 lira iken 42
liraya yükseldi. Ayçiçeği küspesinin tonu 650 liradan 1.210 liraya
yükseldi. Mısır küspesinde de durum farklı değil. Soya,
mısır ve ayçiçeği küspesini neden ithal ediyorsunuz? Bu ürünleri
ithal eden firma sayısı nedir? Bu firmaların kaçında
milletvekili ya da bakanların yakınları ortaktır? Bu
firmalar ithalatta tekel durumunda ve yaptıkları stoklarla
zenginleşmektedir. Bazı firmalar ise GDO bahanesiyle
engellenmektedir. Soya, ayçiçeği ve mısırı üretecek iklime
ve yeterliliğe sahip bir ülke değil miyiz? Yerlilik ve millîlikten
söz ederken neden yerli yem sanayimizi geliştirecek önlemleri
almıyorsunuz?
BAŞKAN – Sayın Kılıç…
15.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran
Kılıç’ın, 17 Ekim Dünya Yoksullukla Mücadele Günü’nde
yoksulluğun tüm şekillerinin yok edilmesi ve herkes için refahın
sağlanması gerektiğine, yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklarla
mücadeleden taviz verilemeyeceğine ilişkin açıklaması
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bugün Dünya Yoksullukla Mücadele Günü’dür.
“Yoksulluk, toplam gelirin biyolojik varlığın devamı için
gerekli olan giyecek, yiyecek ve bunun gibi asgari düzeydeki fiziki
ihtiyaçları karşılamaya yetmemesi” denmişse de
yoksulluğu sadece bu yönüyle değerlendirmemeli, insan sadece fiziki
olarak ele alınmamalıdır. O, başta gıda olmak üzere,
giyim, barınma, eğitim, sağlık, altyapı, kültür,
değerler, ortak yaşama ve bunun gibi ihtiyaçları olan kutsal bir
varlıktır. Yoksulluğun etkili olduğu yerde ilerleme
sağlanamaz. Yoksulluğun zorladığı hayatlar genelde
acımasız olur. Yoksulluk insanları marjinalleştirebilir.
İnsanların bilgi ve bakış açıları anlamlı ve
kalıcı bir çözüm için hayati önem taşımaktadır.
Yoksulluğun tüm şekilleri yok edilmeli, hedef herkes için
refahın sağlanması olmalıdır.
İnsanlığın en büyük düşmanı cehalet, fakirlik ve
ihtilaftır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Yoksulluk,
yolsuzluk ve yasaklarla mücadeleden taviz verilemez.
BAŞKAN – Sayın Aycan…
16.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer
Aycan’ın, tarım sigortaları konusundaki ödeme
yetersizliğine ve ilçe bazlı yapılan ödemelerin kişi
bazlı yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması
SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Tarım sigortaları konusundaki ödeme
yetersizliği ve uygunsuzluğu konusunda konuşmak istiyorum, bunu
gündeme getirmek istiyorum.
Afşin-Elbistan Ovası Türkiye’nin en
verimli ovalarından birisi olmasına rağmen son zamanlarda ciddi
kuraklık sorunu yaşamaktadır ve sulu tarım
yapılamamaktadır. Bunun üstüne Afşin-Elbistan termik
santralinden yağan tozlar nedeniyle verim düşmüştür. Bugün
çiftçiler sıkıntı yaşamaktadır. Bu durum
karşısında tarım sigortalarının
yaptığı ödemeler de yetersiz kalmaktadır. Tarım
sigortaları ilçe bazlı ödeme yapmakta, bunun yerine özellikle mahalle
veya kişi bazlı ödeme yapılmasını öneriyoruz.
Afşin-Elbistan bölgesindeki çiftçilerin buna ihtiyacı var. Buna
dikkat çekmek istiyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Antmen…
17.- Mersin Milletvekili Alpay Antmen’in, temeli 3
kez atılan Mersin Çukurova Bölgesel Havaalanı inşaatında
yerel seçimlerden önce 4’üncü kez temel atma töreni yapmayı düşünüp
düşünmediğini Cumhurbaşkanından sormak istediğine ve
inşaatın ne zaman tamamlanacağının merak
edildiğine, kurulmak istenen balık çiftliklerinin Mersin sahillerini
çöplüğe çevireceğinin farkında olunup
olunmadığına ve Mersin’e hak ettiği önemin ne zaman
verileceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
ALPAY ANTMEN (Mersin) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Sayın
Cumhurbaşkanına sormak istiyorum. Temeli 28 Mayıs 2013 tarihinde
atılan ve 29 Ekim 2018 tarihinde biteceği söylenen Mersin-Çukurova
Bölgesel Havaalanı inşaatı -3 kez temel atılan bu
inşaat- 3’üncü kez durmuştur. Yerel seçimlerden önce 4’üncü kez temel
atma töreni yapmayı düşünüyor musunuz? Ve Mersin özellikle merak
ediyor; Çukurova Bölgesel Havaalanı inşaatı ne zaman
tamamlanacaktır?
Ancak daha da önemli bir şey arz etmek
istiyorum. Mersin’e kurulmak istenen balık çiftlikleri Mersin sahillerini
çöplüğe çevirecektir, farkında mısınız?
Bu arada Mersin’e hak ettiği önem ne zaman
verilecektir?
Teşekkürlerimle saygılar sunarım.
BAŞKAN – Sayın Taytak…
18.- Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet
Taytak’ın, Afyonkarahisar ilinin şeker pancarı söküm
kampanyasının 26 Eylül 2018 tarihinde başladığına
ancak pancar alımlarında yaşanan sorunların yetkililer
tarafından araştırılıp bir an evvel çözüme
kavuşturulmasının talep edildiğine ilişkin
açıklaması
MEHMET TAYTAK (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Afyonkarahisar ilimizin şeker pancarı
söküm kampanyası 26 Eylül 2018 tarihinde başlamıştır.
Şeker fabrikası pancar alımları stoklama kapasitesinin
altında. Sandıklı, İhsaniye ve Şuhut ilçelerimizde
kantarların henüz açılmadığı bilgisi gelmektedir.
Ayrıca dün itibarıyla, fabrikadaki teknik arızadan
kaynaklı, alımların yavaşlaması durumlarından
dolayı çiftçilerimiz pancarlarını yol kenarlarına
bırakmaktadır. Bu durum pancarda fireyi artırmaktadır.
Köylümüz pancar parasıyla istikametini belirler. Konunun yetkililer
tarafından araştırılıp bir an evvel çözüme
kavuşturulmasını talep etmekteyiz.
Genel Kurulu sevgi ve saygılarımla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Özen…
19.- İstanbul Milletvekili Zeynel Özen’in,
geçen hafta yapılan gündem dışı konuşmada Kerbelâ
katliamının ve Hazreti Hüseyin’in siyasete alet edilmesinin Alevileri
yaraladığına ilişkin açıklaması
ZEYNEL ÖZEN (İstanbul) – Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; geçen hafta bir
arkadaşımız gündem dışı konuşmasında
Kerbelâ katliamını ve Hazreti Hüseyin’i anarken Haçlılara,
Endülüs’e, 15 Temmuza, hatta Cumhurbaşkanına kadar alakasız bir
şekilde siyasete alet etmesi, bu katliamın acısını ve
yasını yaşayan biz Alevileri yaralamıştır.
İnancımızın ve acılarımızın siyaset
malzemesi edilmesini doğru bulmuyoruz ve kınıyoruz. Mazlumun
zalime karşı mücadelesi olan Kerbelâ’da katledilen ehlibeytin
inancını sürdürenler saraydakiler değil, sarayın zulmüne
karşı direnen Hallac-ı Mansur, Pir Sultan Abdal, Seyit
Nesimi’dir, Şeyh Bedrettin’dir. Kerbelâ’yla bir benzerlik kurulacaksa
Yezit ve Muaviye zihniyetinin devamı olanların yaptığı
Maraş, Çorum, Sivas, Suruç ve Ankara gar katliamı sayılabilir.
Bu konularda ben yüce Meclisin gereğini
yapmasını istiyorum çünkü bu katillerin birçoğu sokaklarda
dolaşmaktadır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Çakırözer…
20.- Eskişehir Milletvekili Utku
Çakırözer’in, Kırım Tatar Türklerinin durumuna ilişkin
açıklaması
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) – Sayın
Başkan, ülkemizde sayıları milyonları bulan Kırım
Tatar Türkü vatandaşımız yaşamakta. Onlar Çanakkale’de,
Yemen’de, İstiklal Savaşı’nda canlarını bu topraklar
için hiç çekinmeden verdiler, bugün de veriyorlar; vatanımızın
ortak kaderinin ayrılmaz parçasıdırlar. Ancak, 2014
yılında Kırım Tatarlarının ana vatanı bir
kez daha hukuksuzca işgal edildi. İşgalci Rusya yönetiminin
insan hakları ihlalleri artık insanlık suçlarına
dönüştü. 11 Kırım Tatarı Rus cezaevlerinde
hayatını kaybetti, 16 Kırım Tatarı kayıp, 49
Kırım Tatarı siyasi mahkûm. Hemen her hafta Kırım
Tatarlarına ait okullar, camiler, evlere baskınlar düzenlenmekte; 3
binin üzerinde baskın yapıldı. 50 bin Kırım
Tatarı Ukrayna’ya göç etmek zorunda kaldı. İşgalciler
şimdi de Kırım Hanlığı’nın başkenti
olan Bahçesaray’da Hansaray’ı tahrip etmekte. Maalesef Kırım
Türkleri Türkiye'nin uluslararası yaptırımlara
katılmamasını kalpleri kırık…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkürler.
Değerli milletvekilleri, şimdi de grup
başkan vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Başkanım,
benim size yönelttiğim bir soru vardı, sizin şahsınıza
yönelikti.
BAŞKAN – Sayın Lütfü Türkkan, buyurun.
21.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, 17
Ekim Dünya Astsubaylar Günü’nde Hükûmetin astsubaylara verdiği sözleri
tutmadığına, açıklanan işsizlik rakamlarına göre
üniversite mezunlarının işsizler ordusunun başını
çektiğine, Hükûmetin ülkeyi on altı yılda altmış iki
yıl geriye götürdüğüne, özelleştirmelerin durdurulması için
Hükûmete bir kez daha çağrı yaptıklarına ve İş
Bankasındaki Atatürk hisseleriyle ilgili konuya ilişkin
açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün 17 Ekim Dünya Astsubaylar Günü’nde
ordumuzun direği olan astsubaylarımızı İYİ
PARTİ Grubu adına selamlıyorum.
Hükûmet daha önce söz vermesine rağmen
astsubaylarımızın görev ve makam tazminatlarını hâlâ
vermemiştir. Astsubaylarımız emekli olduklarında
tazminatlarını alamadıkları için emekli maaşları
yarı yarıya düşmektedir. Bu sebeple,
astsubaylarımızın göreve başlama derecelerinin 9’un 2’sine
yükseltilmesini, görev ve makam tazminatı verilmesini önemli görüyoruz.
Sayın milletvekilleri, son açıklanan
rakamlara göre, işsizlik yüzde 10,8’e, genç işsizlik ise yüzde 19,9’a
yükselmiştir. Bu ay içerisinde 1.473 kontenjanlı temizlik görevlisi
alımı için İŞKUR’a 7.226’sı genç, 14.030 üniversite
mezunu başvuru yapmıştır. Dikkatinizi çekmek istiyorum,
temizlik görevlisi alımı için 14.030 üniversite mezunu
başvuruyor. Kaç kişi alacaklar? 1.473 kişi. Üniversite
mezunlarının işsizlik ordusunun başını
çektiklerini görüyoruz. Her gün açılan üniversitelerin, vakıf
üniversitelerinin Adalet ve Kalkınma Partisine kadro yaratmaktan
başka hiçbir işe yaramadığını burada bir kere
daha görmek durumundayız.
Hükûmet aslında betona para yatırıp
yandaş iş adamlarına rant yaratmak yerine, gençlere ve
diğer işsizlere de istihdam alanları açacak projelere
yönelmiş olsa üniversite mezunu bu gençler temizlik işçisi olmak
üzere başvurmazlardı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Türkkan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın
milletvekilleri, altmış iki yıl önce bugün Türkiye Cumhuriyeti
ilk defa şeker ihracatını gerçekleştirmişti, bugün ise
şeker ihracatı durmuş, Amerika şirketi Cargill’in
direktifleriyle… Hani dün demiştiniz ya “Trump’un ağzına
bakmıyoruz.” diye, Trump’un ağzını değil
rüyasını bile takip ediyorsunuz. Cargill direktif verdi bütün
şeker fabrikalarını kapattınız. Hükûmet on altı
yılda altmış iki yıl geriye götürdü ülkeyi. İYİ
PARTİ olarak şeker fabrikalarının
kapatılmasını kabul etmiyoruz. Özelleştirmelerin
durdurulması için de Hükûmete bir kez daha çağrı yapıyoruz.
Sayın milletvekilleri, İş
Bankasındaki Atatürk hisseleriyle ilgili konuyu AK PARTİ’nin
yoğun gündemi değiştirme çabası olarak görüyoruz öncelikle.
Ondan sonra, uyarmak istiyoruz sizleri, gözden kaçan ve bizce önemli olan bir
nokta daha var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin Sayın Türkkan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hisseler hazineye
devredilse bile Atatürk’ün vasiyetnamesi üzerine Türk Dil ve Tarih Kurumuna
giden para kesintisiz olarak devam etmelidir. Üstelik, bu hisselerin devrini
istemek Türkiye’de mülkiyet hakkının gasbı konusunda ciddi
anlamda insanları düşünceye sevk edecektir.
Saygılarımla. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Türkkan.
Sayın Erkan Akçay….
22.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Türk
edebiyatının Dede Korkut’u olarak anılan usta şair Bahaettin
Karakoç’un vefatına, 17 Ekim Türkiye’nin NATO’ya katılmasına
ilişkin protokolün imzalanmasının 67’nci yıl dönümüne,
Zeytin Dalı Harekâtı başta olmak üzere sınır ötesi
operasyonlarda NATO desteğinin söylemden öteye geçmediğine
ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Türk edebiyatının Dede Korkut’u Bahaettin
Karakoç, doğduğu ve büyüdüğü şehir olan
Kahramanmaraş’ın Ekinözü ilçesinde dün Hakk’a yürüdü.
Mısralarında ıhlamur kokan şair Karakoç, aynı zamanda
ülkemize mühim edebiyatçılar kazandırmış olan bir ailenin
evladıdır; dedesi, babası ve kardeşleri de şairdi. 24
eseri ve yüzlerce şiiri olan Bahaettin Karakoç, edebiyat dünyasında
ülkemiz içinde ve uluslararası birçok edebiyat ödülünün sahibi olmuş,
Türk şiirine damgasını vurmuştur.
Edebiyatımızın Beyaz Kartal’ı
Karakoç, “Daüssıla” “Memleket Hasreti” adlı şiirinde bayrak ve
ülke sevgisini şöyle anlatmıştı:
“Yadellerde bayrağımı görünce,
İlim düşer, obam düşer aklıma.
Kapılırım bir sınırsız
sevince,
Görür görmez selâm düşer aklıma.
Ne bir benzeri var, ne de bir eşi;
Odur gökyüzünün Ay'ı-Güneş'i...
Bir özgürlük imi, bir aşk ateşi,
Bengi-çiçek sılam düşer aklıma.”
Şairimizin mekânı cennet olsun, ailesine,
sevenlerine ve edebiyat camiamıza başsağlığı
diliyoruz.
Bugün, Türkiye'nin NATO’ya katılmasına
ilişkin protokolün imzalandığı günün 67’nci yıl
dönümüdür. Türkiye, ittifak kapsamında bölgesinin ve dünyanın huzur
ve güvenliğine önemli katkılar sundu. 1990’lı yıllardan
itibaren Bosna, Kosova, Makedonya, Afganistan ve Libya’da NATO
harekâtlarında Türkiye ön sıralarda yer almıştır. Buna
rağmen, Türkiye-NATO ilişkilerinde izaha çok muhtaç bir boyut
vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Türkiye'nin güvenlik
arayışının özellikle sınır ötesi boyutunda en
önemli sütunlardan birisi olması gereken NATO, ülkemizin karşı
karşıya kaldığı güvenlik tehditlerinde destek
sağlamamaktadır. Özellikle YPG/PKK terörüyle mücadele kapsamında
gerçekleştirdiğimiz Zeytin Dalı Harekâtı başta olmak
üzere, sınır ötesi operasyonlarda NATO desteği söylemden öteye
geçmemiştir. Türkiye-NATO ilişkilerinde ittifakın ortak güvenlik
inşası boyutunda NATO tarafı sorumluluğunu yerine
getirmemektedir. NATO’nun gelişmesi ve devamlılığı,
ittifakın Türkiye'nin güvenlik inşasına katkıda
bulunmasına bağlı olacaktır.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.
Sayın Ayhan Bilgen...
23.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, Bahaettin
Karakoç’u saygıyla andığına, emeklilikte yaşa
takılanlarla ilgili Recep Tayyip Erdoğan’ın dün
yaptığı değerlendirmenin Mecliste ciddi bir
tartışma konusu olması gerektiğine, 17 Ekim Dünya
Yoksullukla Mücadele Günü’nde atanamayan ve cebinden sadece 10 lira
çıkmış bir öğretmenin intihar etmesinin düşünülmesi
gereken bir durum olduğuna, herhangi bir hukuki engel olmamasına
rağmen güvenlik soruşturmaları nedeniyle özel kurumlarda bile
çalışmasına engel olunanlarla ilgili konunun ele
alınması gerektiğine ilişkin açıklaması
AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben de Karakoç’u, halk şairini anarak
başlamak istiyorum. Elbette yokluk ve yoksulluk içerisinde geçen bir
hayat, görüşlerine, düşüncelerine katılsak da katılmasak da
saygıdeğer bir duruştur. Büyük sıkıntılar
yaşamış ama kalemini eğip bükmemiş ve devlet
sanatçısı olup imkânına imkân katmak yerine, yokluk içinde, sade
bir hayat içerisinde yaşamış ve öyle ölmüştür. Hani tam
Yunus’un deyimiyle “Bir garip öldü diyeler.” pozisyonudur. Saygıyla
anıyorum ben de.
Emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün yaptığı
değerlendirme galiba bu Mecliste ciddi bir tartışma konusu
olmaya muhtaç. Sayın Erdoğan, bunun devlete, millete, ülkeye büyük
bir yük olduğu iddiasıyla İstiklal Savaşı
karşılaştırması yaptı yani “Bu zor günlerde
nasıl bir şey istersiniz?” gibi bir yaklaşım içerisine
girdi. Oysa galiba bu ülkede bir şey isteme hakkı en çok olanlar
emekliler, emekliliği hak ettiği hâlde emeklilik hakkı
kendilerine verilmeyenlerdir. Bir kere kamuoyunun dikkatini şuna çekmek
isteriz: Bu kişiler özel sektörde de çalışmış olsalar
işe başladıkları dönemin akdi bir kazanılmış
haktır. Bu kişiler başladıklarında iş günü ve
yaş hesabı farklıydı ama sonradan farklı bir yaş
hesabı önlerine konularak iş gününü doldurdukları hâlde
emeklilik hakkı tanınmıyor. Dolayısıyla burada bir
haksız talep yok, bir yük olma durumu yok; aksine, baştaki akde,
devletin verdiği söze sadakat gösterip göstermemesiyle ilgili bir durum
var. Kaldı ki bir yük paylaşılacaksa galiba bu yükü öncelikle
paylaşması gereken başka kesimler olsa gerek, zaten kıt
kanaat yaşayanlar ve son derece kıt imkânlarla hayatını
devam ettirenler olmasa gerek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin Sayın Bilgen.
AYHAN BİLGEN (Kars) – Tabii, bugün Yoksullukla
Mücadele Günü. Şüphesiz, atanamayan bir öğretmenin bugün intihar
etmiş olması ve cebinden sadece 10 lira çıkmış
olması hepimizin tüylerini diken diken edecek bir durum.
İnsanların işsizlik dolayısıyla hayatlarından
vazgeçiyor olmaları sadece “ekonomik durum” diyerek geçiştirilecek
bir tablo değil. Bu tablo, bu durum, hani tam da “Dicle kenarında bir
kuzuyu kurt kapsa onun hesabı Ömer’den sorulur.” diye, buradaki herkesin
düşünmesi gereken bir durum.
Ben benzer örneklerin asla olmaması
temennisiyle ciddi bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. O da güvenlik
soruşturmaları dolayısıyla özel kurumlarda bile
çalışmasına izin verilmeyenler var yani herhangi bir
yargısal engel yok, işe girmeleriyle ilgili herhangi bir kısıt
yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Bilgen.
AYHAN BİLGEN (Kars) – Evet, Sayın
Başkan.
Herhangi bir hukuki engel olmamasına
rağmen, keyfî biçimde, özel kurumlarda bile çalışmasına,
bir kanaatle sadece, bir yorumla, hiçbir yazılı belge
sunmaksızın engel olunan binlerce gencimiz var. Şehirden
şehre durum değişiyor. Kars’ta örneklerini bildiğimiz
onlarca vaka var. Rehabilitasyon merkezlerinde, özel kurslarda işe
başlamak istiyorlar, kurum istihdam etmek istiyor ama bir özel kanaatle
belgeleri onaylanmıyor. Aynı kişiler başka şehre
gidiyorlar, işe girebiliyorlar. Şimdi, bir şehirde başka
bir güvenlik teorisi ya da konsepti, yaklaşımı, başka
kısıt, başka bir şehirde başka bir şey olamaz.
Dolayısıyla yeni intiharlara, yeni sosyal facialara sebebiyet
vermeyecek ciddiyetle bu konunun ele alınması gerekiyor.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum ben de.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bilgen.
Sayın Engin Özkoç…
24.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, dünya
liderlerinin Recep Tayyip Erdoğan’a son günlerde teşekkür
yağdırdığına ve teşekkürlerin boş yere
gelmediğine, Cemal Kaşıkçı olayına, Türkiye’de
bitirilen parlamenter rejimin, getirilen tek adamlık düzeninin ülkeyi
içine soktuğu tabloya, Türkiye’nin itibarını, uluslararası
sistemde onurunu geri kazanabilmesinin tek yolunun Parlamento olduğuna
ilişkin açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Teşekkürler
Sayın Başkan.
Dünya liderleri Sayın Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan’a, kişisel olarak şahsına son günlerde
teşekkür yağdırıyorlar. Amerika Birleşik Devletleri
Başkanı Trump, zorlu pazarlığın sonunda, kendi
ifadesiyle fidye ödemeden kurtardığı rehine Rahip Brunson için
bizzat Erdoğan’a teşekkür etti. Tüm dünya önünde, Oval Ofis’te, fidye
teklif eden ve rehine tutan bir ülke ilan ettiği Türkiye'nin
Cumhurbaşkanına diplomatik nezakete ihtiyaç duymadan
“bağımsız yargı” ve “Türkiye” ifadelerini bile kullanmaya
gerek görmeden şahsen teşekkür etti, “Pazarlık iyi gitti, sağ
ol.” dedi.
Bir hafta içinde ikinci teşekkür de Suudi Kral
Selman’dan geldi. Bunu da Cumhurbaşkanı
Başdanışmanı İlnur Çevik’ten öğrendik. Çevik dedi
ki, birebir kendi ifadesiyle aktarıyorum: “Türkiye olayı fazla
eşelemeden Kral Selman’a yardımcı oluyor -olayı fazla
eşelemeden Kral Selman’a yardımcı oluyor- işte bu yüzden
Kral Selman Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı
arayıp teşekkür etti.”
Amerikan vatandaşlığında bulunan
bir Suudi vatandaş evlilik belgelerini almak için Suudi Arabistan’ın
Washington Büyükelçiliğine gidiyor. Washington Büyükelçiliği kendisinin
de verebileceği belgeler için İstanbul Başkonsolosluğunu
adres gösteriyor ve Kaşıkçı’yı Türkiye’ye yönlendiriyor.
Kaşıkçı İstanbul’a geliyor, randevu aldığı
tarihte, 2 Ekimde İstanbul Başkonsolosluk binasından içeri
giriyor. Aynı tarihte, aynı binaya, Suudi Arabistan’dan o gün özel
jetle gelen diplomatik pasaportlu 15 Suudi’yle giriyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin Sayın Özkoç.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – O 15 kişi
aynı gün konsolosluktan ve Türkiye’den ayrılıyor ancak
kapıda nişanlısı bekleyen Cemal Kaşıkçı
ortada yok. Konsoloslukta günler sonra arama yapılıyor, gazetecilerin
gözü önünde getirilen temizlik malzemeleriyle bina temizlenmiş olsa da
cinayete dair güçlü emareler bulunuyor. Konsolosun konutunun da aranması
için karar çıkarılıyor. Dün, akşam saatlerinde
yapılacak aramadan hemen önce Konsolos apar topar İstanbul’dan
ayrılıyor, daha doğrusu kaçıyor ve Konsolos
olmadığı için konutunda arama yapılamıyor. Yani
teşekkür boş yere gelmiyor arkadaşlar, teşekkürler boş
yere gelmiyor.
Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın
eşelemeyi uygun bulmadığı tablo işte tam da budur. Biz
Türkiye Cumhuriyeti hukuk devleti olarak bu tabloyu eşelemeyeceğiz de
neyi eşeleyeceğiz? Adamlar diyorlar ki: “Biz bu kirli işi
Amerika’da yapamayız, İstanbul’a çekelim. Orada bir devlet
mekanizması yok, Erdoğan’ı ayarlar, bu işin üzerini
kapatır, gideriz.” Tabir bu. Kamu düzeninin, kurumların,
yargının, istihbaratın tek bir kişinin iki dudağında
bulunduğu tek adam rejiminde bu işler böyle yürüyor. Türkiye’de
bitirdikleri parlamenter rejimin, getirdikleri tek adamlık düzeninin
ülkemizi içine soktuğu tablo budur.
Türkiye'nin itibarını, uluslararası
sistemde onurunu geri kazanabilmesinin tek yolu Parlamentodur. Konuyu
Parlamentoya, buraya getirin. Güvenlik ve İstihbarat Komisyonunu göreve
çağırıyoruz. Ülkemizin güvenliğini, hukuk ve kamu düzenini
yok sayan bu saygısızlığa karşı tüm siyasi
partileri birlik olmaya, Meclisi sorumluluk almaya davet ediyoruz.
Saygılarımızla. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özkoç.
Sayın Cahit Özkan…
25.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, usta
şair Bahaettin Karakoç’a Allah’tan rahmet dilediğine,
bağımsız ve tarafsız yargının verdiği
kararlarla Rahip Brunson’un önce tutuklanıp, sonra serbest bırakıldığına,
her hâl ve şartta Türkiye Cumhuriyeti anayasal düzeninin takdir görmesi
gerektiğine, Cemal Kaşıkçı olayında Türkiye’nin
kayıtsız kalmayan, hukuk devleti kurallarını işleten
ve diplomasinin gereğini yerine getiren bir devlet olarak
sorumluluğunu yerine getirdiğine, 7 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin görüşmelerinde komisyon aşamasındaki
uzlaşının Genel Kurulda da devam etmesini temenni ettiğine
ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler
Sayın Başkan.
“Ihlamur çiçeği açtığı zaman
güneş gibi gireceğim dar kapıdan.” demişti Türk
edebiyatının Dede Korkut’u; usta şair, merhum Bahaettin Karakoç
ıhlamur solmaya yüz tutmuşken ayrıldı aramızdan. Uzun
zamandır tedavi gördüğü Kahramanmaraş Sütçü İmam
Üniversitesi Hastanesinde dün akşam hayatını kaybetmiş
olmasını büyük bir teessürle öğrenmiş bulunuyoruz.
Şiirimizin soluk bile alamadığı son yıllarda
yılmadan, ilerlemiş yaşına rağmen şiir üretmeye
devam eden, ömrü bir şiir gibi olan Bahaettin Karakoç’a Allah’tan rahmet,
ailesine ve tüm sevenlerine, aziz milletimize
başsağlığı diliyorum.
Yazdıklarıyla, ardında
bıraktığı ölümsüz eserlerle cihana seslenecek olan her
şair gibi Bahaettin Karakoç da yıllar boyu sevenlerinin yanında
olmaya devam edecektir.
Tabii, gündemimiz yoğun. Özellikle, Rahip
Brunson olayı konuşulmaya devam ediyor. Dün de aynı
kaldığımız noktada konuşmalarımız
olmuştu. Bu konuda, demokratik bir hukuk devleti nasıl işlemesi
gerekiyorsa aynen o şekilde, anayasal düzenimize, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’ne uygun şekilde görevini ifa eden bağımsız
ve tarafsız yargımızın vermiş olduğu tutuklama
kararı ve ardından da tahliye kararı çerçevesinde Rahip Brunson
önce tutuklanmış, sonra da serbest
bırakılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan da bütün dünyaya
olduğu gibi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin Sayın Özkan.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - …ABD’ye de
bağımsız yargının kararı olduğunu ifade
etmiş, bu çerçevede, Türk yargısına ve Türk devletine saygı
duyulmasını bütün dünya kamuoyundan istemiştir ve bu çerçevede
de verilen kararla tahliye olmuş Brunson kendi ülkesine gitmiştir.
Hukuk, Amerika’da, gelişmiş demokrasilerde, Kıta
Avrupası’nda nasıl işliyorsa o şekilde de -hamdolsun-
ülkemizde yargı işlemektedir. Tabii, bir taraftan “Müzakere yürüttük,
fidye bile vermedik.” diyorsa Trump, demek ki müzakerenin sonucunda bir
şey vermişse Türk devletinin gücünü gösterir, bir şey
vermemişse o zaman da bağımsız yargımızın
kararı söz konusudur.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Pilav her türlü
yanıyor ama.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Her hâl ve şart
altında Türkiye Cumhuriyeti anayasal düzeninin takdir görmesi
gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Özkan.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Diğer taraftan
Cemal Kaşıkçı olayına temas edecek olursak, iki disiplin
arasında meydana gelen, bir taraftan ulusal hukukumuz, diğer taraftan
da uluslararası hukukun kurum ve kurallarının işleyişi
çerçevesinde, Avrupa Konseyi üyesi olan demokratik hukuk devletimiz kendi
ülkesi içerisinde meydana gelmiş -diplomatik temsilcilikte meydana
gelmiş olsa da- bu meseleye kayıtsız kalmamış ve
adımlar atmıştır; ulusal hukukumuzun gereği olarak
soruşturma kararını ortaya koymuş ancak uluslararası
hukukun gereği, bir diplomatik temsilcilikte meydana gelmiş olan bir
vakanın araştırılması için girişimlerde
bulunmuş, önce büyükelçi Dışişleri
Bakanlığına çağrılmış, arkasından da
Arabistan yetkili makamlarıyla temasa geçilerek büyükelçilikte olay yeri
inceleme ekipleri inceleme başlatmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Özkan.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Bugün basına
düşen, olay yeri inceleme ekiplerinin olayla ilgili bulgu ve delillere
ulaştığına ilişkin haberle de biz de kamuoyuyla
birlikte bilgilenmiş bulunuyoruz. Onun için, uluslararası hukukun da
önemli olduğu ve aynen yabancı bir devletin toprağı gibi
telakki edilen bir büyükelçiliğe dünyanın hiçbir demokratik hukuk
devleti giremez ve girmek için uygun yolları da bulan Türkiye Cumhuriyeti
devleti incelemeleri tamamlamıştır. Onun için Türkiye,
Kaşıkçı olayında kayıtsız kalmayan, hukuk devleti
kurallarını işleten ve diplomasinin de gereğini yerine
getiren bir devlet olarak sorumluluğunu yerine getirmiştir.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Başkan, bir buçuk
saat daha süre verin, bir buçuk saat daha.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Son olarak, bugün
inşallah Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’ni
görüşmeye başlayacağız. Komisyon aşamasında bütün
gruplarımızın olabildiğince karşılıklı
anlayışı içerisinde, büyük oranda uzlaşıyla
komisyondan geçmiş olan karayolları trafik kanundaki değişikliğe
dair kanunu inşallah bugün görüşeceğiz. Başlayan
uzlaşıyla kanun çıkarma sürecimizin inşallah bu kanunda da
devam edeceğini temenni ediyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özkan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Papaz uçtu mu, kaçtı
mı Hocam; onu merak ediyor millet!
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Mithat Sancar’ın, İstanbul ili Adalar ilçesi Burgaz Adası’nda
bulunan cemevi için ecrimisil bedeli istenmesi konusunun takipçisi
olacağına ilişkin konuşması
BAŞKAN – Sayın Tanal’ın
şahsıma yönelik bir sorusu vardı.
Sayın Tanal, ben Meclis Başkan Vekili
olarak imkânlarım elverdiği ölçüde ama milletvekili olarak ve birey
olarak da dile getirdiğiniz sorunun takipçisi olacağım. Lütfen o
bilgileri bana da iletin.
Teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri….
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın
Başkanım, Sayın Grup Başkan Vekilin bizim
açıkladığımız konuya atfen yaptığı
konuşmada konunun özünden farklı olarak da değerlendirmelerde
bulunmuştur. Madde 69’a göre Sayın Mahmut Tanal’ın buna cevap
vermesini sizden rica ediyoruz efendim.
BAŞKAN – Yerinden söz versem Sayın Tanal…
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
26.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal’ın, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim
Değerli Başkan.
Tabii, bu soru bakana sorulduğu zaman “Seyahat
hakkıdır, biz engelleyemezdik.” diyor. Biraz önce AK PARTİ Grup
Başkan Vekilinin açıklamaları Suudi Arabistan yetkilileriyle
sürtüşmek istemediklerini gösteriyor, kötü olmak istemediklerini
gösteriyor.
Siz hukukçusunuz Değerli Başkanım,
Anayasa’mızın 2’nci maddesi “Türkiye Cumhuriyeti devleti, insan
haklarına saygılı bir hukuk Devletidir.” der. İnsan
haklarına saygılı olmak, yaşam hakkına
saygılı olmak demektir. Hiçbir hak yaşam hakkının
üstünde değildir. Diplomatların dokunulmazlığı
göreviyle ilgilidir, konsolosluğu içerisinde planlanmış bir
cinayet işlemek değildir. Bu anlamda baktığımız
zaman, Anayasa’mızın 16’ncı maddesi “Herkes bu haktan
yararlanır, yabancılar da…” der.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Özür dilerim.
Bitiriyorum.
BAŞKAN – Tamamlayın.
Buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Hatta
Anayasa’mızın 14’üncü maddesi “Temel hak ve özgürlükleri ortadan kaldırıcı
faaliyetlerde ne devlet bulunabilir ne kişiler bulunabilir.” der.
Olayımıza baktığımız
zaman, âdeta konsolosluğun alanı… Yani Türkiye’de illegal örgütlerin,
illegal yapıların bir faaliyet alanına Türkiye Cumhuriyeti
devletinin izin vermemesi lazım. Türk Ceza Kanunu’nun 13’üncü maddesi der
ki: “Şu, şu bentlerde sayılı olan hususlardan konsoloslar,
diplomatlar bundan bağışık değildir.” Bunun içerisinde
Türk Ceza Kanunu’nun 77’nci maddesi “İnsanlığa karşı
işlenen suçlar yani siyasi, felsefi düşünceden dolayı insan
öldürmenin bir insanlık suçu olduğunu…” der, “yargılamadan muaf
değildir” der. Bu açıdan bu konsolosun gözaltına alınmadan
kaçmasına yol gösterilmesi, âdeta bir iş birliğini göstermektedir.
Eğer bu lekeden kurtulmak istiyorlarsa şu anda konsoloslukta
bulunanların hepsinin gözaltına alınıp işlem
yapılması lazım.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Özkan, yerinizden.
Buyurun.
27.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler
Sayın Başkan.
Mahmut Tanal, çok iyi bir hukukçudur,
Anayasa’yı, uluslararası hukuku çok iyi bilir, o konuda her ne kadar
ana muhalefet partisi milletvekili olsa da bunu ifade etmenin gerekli
olduğunu düşünüyorum. Tabii, sadece günümüz ulusal ve
uluslararası hukuku değil, ulus devlet 1800’lerde, 1700’lerde ortaya
çıktı. Daha evvel de, ulus devlet ortaya çıkmazdan evvel de
devletlerin savaş hukuku var, başka hukuklar var. “Elçiye zeval
olmaz.” diye bir tabir var; bu, evrensel bir ifadedir.
Şimdi, bugün acaba bu meydana gelen olay,
Almanya’da, Fransa’da, İngiltere’de ve Amerika Birleşik
Devletleri’nde meydan gelse nasıl olur? Malum olduğu üzere, maalesef,
şu kutsal Meclis çatısı altında da geçmişte bir olay
meydana geldi, hayatını kaybeden vekilimiz oldu, Allah
tekrarını hiçbir zaman bizlere göstermesin. O olay karşısında
da milletvekillerine ilişkin Anayasa’mızın 83’üncü maddesi
çerçevesinde yasama dokunulmazlığı nedeniyle herhangi bir
müdahale yapılamıyor. Diplomatik temsilcilerle ilgili de aynen
“Elçiye zeval olmaz.” kuralının modern uluslararası hukuka nakli
neticesinde müdahale edilemiyor.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Adam öldüren elçiye zeval
olur.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Velev ki bu,
meşhut olsun. Onun için tekrar ifade ediyorum, bu çok önemli, Türkiye
Cumhuriyeti devleti, demokratik bir hukuk devletidir. Hukuk devleti olmak, hem
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde hem de Anayasa’da yazan bir
hak ihlali söz konusuysa orada tavır almayı gerektirir. Yaşam
hakkı, bütün hakların temelidir. Bir yaşam hakkı tehlikesi
ve tehdidi varsa, buna ilişkin bir iddia varsa devletin adım atması
gerekir, Türk yargısının ve bu adımları atması
için süreç başlamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Küçük bir ifade.
BAŞKAN – Tamamlayın, buyurun.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Atılan
adımlar neticesinde ilk atılan adım olarak Büyükelçinin
Dışişleri Bakanlığına
çağırılması söz konusu olmuş, her devletin
yapması gerektiği gibi, arkasından da Büyükelçilik bünyesinde
“Ortak araştırma yapalım, olay yeri incelemesi
yapılsın.” diye anlaşmaya varılmış ve
uluslararası hukuk kurallarının da yerine getirilmesi suretiyle
inceleme de tamamlanmıştır ve bu çerçevede yaşam
hakkının ve temel hak ve özgürlüklerin korunması
açısından hukuk devletinin yerine getirilmesine ilişkin tüm
adımları Türkiye Cumhuriyeti devleti atmıştır, bundan
sonra da atmaya devam edecektir. AK PARTİ’nin, bugüne kadar, on altı
yıllık iktidarları döneminde vermiş olduğumuz tüm
mücadele, demokratik hukuk devleti ilkelerinin hayata geçmesi, insan hak ve
özgürlüklerinin evrensel anlamda korunması amacını gütmektedir.
Bu ülkümüzü de ilelebet devam ettireceğiz.
Teşekkür ediyorum.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Özkoç, isterseniz
mikrofonu açayım.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Kayıtlara geçsin
diye sadece buradan ifade etmek istiyorum. Sağ olun, çok teşekkürler.
Sayın Mahmut Tanal’a ayrıca çok
teşekkür ediyorum tespitinden dolayı.
Efendim, “Papaza zeval olmaz” “Elçiye zeval olmaz”
diye Türkiye yönetilmez. Türkiye devleti ciddi bir devlettir. Tarihinde
yönetirken de yeri gelirse papaza, yeri gelirse elçiye, yeri gelirse
padişaha hesap sormuş bir devletin torunlarıyız biz. O
yüzden devleti yönetirken devlet ciddiyetini ve itibarını ayaklar
altına alamayız. Türkiye, Orta Doğu’nun kirli
hesaplarının kapatıldığı bir ülke değildir,
olmasına da izin vermeyeceğiz. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özkoç.
Değerli milletvekilleri, birleşime on
beş dakika ara vereceğim.
Sayın grup başkan vekillerini sohbet için
de odaya davet edeceğim.
Teşekkürler.
Kapanma Saati: 15.05
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.29
BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR
KÂTİP ÜYELER: Emine Sare AYDIN YILMAZ
(İstanbul), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8’inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Avrupa Parlamentosu Türkiye
İlerleme Raporu’na ilişkin Avrupa Parlamentosu üyeleriyle temaslarda
bulunmak üzere Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu Eş
Başkanı ve Kayseri Milletvekili İsmail Emrah Karayel, Eş
Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Sibel
Özdemir, KPK üyesi ve İstanbul Milletvekili Arzu Erdem’in Strazburg’a
ziyaret gerçekleştirmesine ilişkin tezkeresi (3/47)
17/10/2018
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Avrupa Parlamentosu Türkiye İlerleme Raporu’na
ilişkin Avrupa Parlamentosu üyeleriyle temaslarda bulunmak üzere
Türkiye-AB Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu (KPK) Eş
Başkanı ve Kayseri Milletvekili İsmail Emrah Karayel, Eş
Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Sibel
Özdemir, KPK üyesi ve İstanbul Milletvekili Arzu Erdem’in Strazburg’a bir
ziyaret gerçekleştirmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık
Divanının 27/9/2018 tarihli ve 4 sayılı Kararı ile
uygun bulunmuştur.
Söz konusu ziyaret, 28/3/1990 tarihli ve 3620
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 10'uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulur.
Mustafa
Şentop
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Vekili
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup
bilgilerinize sunacağım.
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Avrupa Parlamentosu Anayasal
İşler Komitesi tarafından 10 Ekim 2018 tarihinde Belçika’nın
başkenti Brüksel’de "Avrupa’nın Geleceği Üzerine Müzakere”
başlıklı Parlamentolar Arası Komite Toplantısına
Adıyaman Milletvekili Muhammed Fatih Toprak ile Muğla Milletvekili
Burak Erbay’ın katılacağına ilişkin tezkeresi (3/48 )
17/10/2018
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Avrupa Parlamentosu (AP) Anayasal İşler
Komitesi tarafından 10 Ekim 2018 tarihinde Belçika'nın başkenti
Brüksel'de "Avrupa'nın Geleceği Üzerine Müzakere”
başlıklı Parlamentolar Arası Komite Toplantısı’na
Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir heyetin katılması Genel Kurulun
09/10/2018 tarihli 5'inci Birleşiminde kabul edilmiştir.
28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında Kanun'un 2'nci maddesi uyarınca siyasi parti
gruplarının bildirmiş olduğu isimler Genel Kurulun
bilgilerine sunulur.
Mustafa
Şentop
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Vekili
Ad ve Soyad Seçim
Çevresi
Muhammed Fatih Toprak Adıyaman
Milletvekili
Burak Erbay Muğla
Milletvekili
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün
19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun, 16/10/2018 tarihinde MHP Grup
Başkanvekili ve Samsun Milletvekili Erhan Usta tarafından,
fındık üreticilerinin sorunlarının
araştırılarak sorunların çözümüne yönelik alınabilecek
tedbirlerin ve yapılabilecek düzenlemelerin belirlenmesi amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 17 Ekim 2018 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
17/10/2018
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 17/10/2018 Çarşamba
günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzük’ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Erkan
Akçay
Manisa
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
16 Ekim 2018 tarih, 2997 sayıyla TBMM
Başkanlığına MHP Grup Başkanvekili ve Samsun
Milletvekili Erhan Usta'nın verdiği fındık üreticilerinin
sorunlarının araştırılarak sorunların çözümüne
yönelik alınabilecek tedbirlerin ve yapılabilecek düzenlemelerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına dair
önergemizin görüşmelerinin 17/10/2018 Çarşamba günkü birleşimde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere öneri sahibi Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili
Erhan Usta konuşacaktır.
Buyurun Sayın Usta. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bugün fındık
üreticilerinin sorunlarının araştırılması,
çözümüne yönelik alınabilecek tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
Mecliste bir araştırma komisyonu kurulmasını talep
ediyoruz, buna ilişkin önerimiz var. Ben de partim adına
konuşmak üzere söz aldım, hepinizi saygıyla selamlarım.
Fındık, tabii, hepimiz biliyoruz ki
Türkiye açısından stratejik bir ürün. Yaklaşık 3 milyar
dolarlık bir cirosu var, natürel fındık olarak
baktığımızda böyle, bu çok daha yükseltilebilir. Karadeniz
Bölgesi’nde önemli bir kesimin tek geçim kaynağı, birçok insanın
da önemli geçim kaynağı ama bazı insanlarımızın
tek geçim kaynağı olan bir üründen bahsediyoruz.
Fındıkla ilgili önce yapısal
sorunları kısaca bir gözden geçirelim. Biz bunu, tabii, burada
defalarca konuştuk. Hakikaten fındıkta ciddi yapısal
sorunlar var. Bunlardan ilki, bir defa fındık piyasasını
düzenleyecek, regüle edecek güçlü bir müdahale kurumu yok. Hem finansman
açısından güçlü hem de uzmanlık açısından güçlü bir
müdahale kurumunun varlığının
olmadığını görüyoruz. Şu anda bunu TMO yapmaya
çalışıyor. TMO bu konuda mütehassıs bir kurum değil ve
TMO piyasaya hep geç giriyor. Yani fındık üreticisinin önemli bir
kısmının, özellikle küçük üreticinin elinden fındık
çıktıktan sonra TMO piyasaya giriyor, verdiği fiyat da zaten
çoğu zaman tatminkâr değil. Böyle bir sorunla karşı
karşıya kalıyoruz.
Belki ikinci yapısal sorun, fındık
üreticisinin depolama imkânı yok. Yani lisanslı depoculuğun veya
normal, işte, sağlıklı şartlarda depolama
imkânının da olmadığını görüyoruz.
Dolayısıyla, fındık üreticinin elinden çıkmak
durumunda; ürün çıktıktan sonra, paraya ihtiyacı olmasa bile,
fiyatı düşük bile olsa mutlaka bunu tüccara satmak durumunda
kalıyor. Yani fındık toplanıyor, yurt dışına
satılıyor, bir ürünün içerisine, çikolatanın içerisine giriyor,
Türkiye bir de o çikolatayı sattığı
fındığın 10 katı kadar fiyatla ithal ediyor, biz
çikolatayı yiyoruz ancak hâlâ üreticinin verdiği 1 ton, 2 ton
fındığın fiyatı kesilmemiş ve parası
alınmamış. Dolayısıyla arzda bir
sıkıntı olmadığı için, arz talep dengesi açısından
fiyat oluşumuna baktığımızda -fındıkta tek
alıcı var, o da ayrı bir sorun, onu da birazdan
söyleyeceğim- üreticinin mağduriyeti söz konusu oluyor çünkü düzgün
bir fiyat oluşumu yok, fındık piyasaya mutlak surette sürülmek
durumunda kalıyor, depolama imkânı yok.
Örgütlü olmayan bir üretici
kesimi var, sayıları 100 binleri buluyor ancak bunun
karşısında tek alıcı var yani tüccar olması bir
şeyi değiştirmiyor, o bütün tüccarların, toplayan
esnafın fındığını götürdüğü tek
alıcı yabancı bir şirket var arkadaşlar. Bu, en temel
sorunlardan bir tanesi. Buradan Rekabet Kurumuna da seslenmek istiyorum: Böyle
bir şey olmaz, bu tekelleşmenin önüne geçmek lazım. Tek
alıcı istediği şekilde fiyatı belirliyor. Dolayısıyla,
böyle bir stratejik ürün.
Dünya üretiminin, bakın,
yüzde 70’ini yapıyoruz. Dünya ihracatının yüzde 75’i Türkiye’de.
Bu ürünün yurt dışı fiyatında zaten biz belirleyici
değiliz de yani yurt içerisindeki satış fiyatını dahi
belirleyemiyoruz. Dolayısıyla bu konu, önemli bir konudur. Bu konu,
Bakanlık tarafından bugüne kadar çözülemedi. Bunu bir siyasi konu
olarak da ele almıyoruz biz. Bu anlamda, Meclis araştırması
komisyonunun kurulmasının hakikaten önemli olduğunu
düşünüyoruz.
Diğer yapısal problemler neler? Verimlilik
problemi. Yani şimdi rakamlara boğmak istemiyorum sizi. Diğer
fındık üreten ülkelere baktığımızda, bizde ciddi
bir verimsizlik olduğunu görüyoruz. Bir yandan da girdi maliyetlerinin
yüksekliğiyle birlikte düşündüğümüzde bu da fiyat üzerinde bir
baskı oluşturuyor yani fındık üreticisi çok kârlı
olmadan, bir şekilde bu işi yapmak durumunda kalıyor.
Diğer bir konu: Biz fındığın
natürel fındık olarak bile ihracatında bir sürü sorunla
karşılaşıyoruz. Hâlbuki fındık, işlenerek,
çok daha yüksek katma değer yaratılarak satılabilir. Bu hem Karadeniz
Bölgesi için ciddi bir geçim kaynağı, istihdam kaynağı
olabilir hem de ülke açısından çok daha fazla gelir getirebilir.
İşte, bu anlamda, özel sektör yatırımlarına yani
fındığın işleneceği özel sektör
yatırımlarına çok ciddi teşvikler vererek Karadeniz
Bölgesi’nde bu yatırımları teşvik etmek durumundayız.
Yani natürel olarak fındık -onda bile hani ihracatındaki
sorunları az önce anlattım- ihracatının, bu şekilde
ihracatın çok fazla bir anlamı yok. Çok daha yüksek katma
değerlerle aslında hem ülke içerisinde hem de yurt
dışına satışta bunu sağlayabiliriz.
Tabii, borsa meselesini söylemeyeceğim bile.
Yani, fındığın fiyatı yurt dışında
belirleniyor. Aslında Türkiye'de belirlenmesi lazım. Yüzde 75’i sizde
olan bir ürünün niye fiyatı dışarıda belirlensin? Ama
diğer sorunları çözemediğimiz için bu borsa sorunu çok fantezi
kalıyor.
Şimdi, dolayısıyla, günümüzdeki,
bugün yaşadığımız sorunlara geldiğimizde,
bakın, geçen yıl ağustos ayının ortasında TMO
fındık alım fiyatını düşük olmakla birlikte
açıklamış. Şimdi, 17 Ekimdeyiz, daha henüz TMO’nun
açıkladığı bir fındık fiyatı yok. Şu
anda 12 liradan, 13 liradan, 12,5 liradan; 11,5 liradan fındık
satılıyor. Geçen yıl açıklanan fiyat 10 lira -10,5 lira da
var da yaygın olan fiyat 10 lira- kurdaki değişimi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Usta.
ERHAN USTA (Devamla) – Geçen yıl o fiyat
açıklandığında kur 3,52. Fındığın çok
önemli bir kısmının ihraç edildiğini düşünürsek, kur
değişimini yansıttığımızda yani TL/dolar
kuru değişimini yansıttığımızda bugün
fındığın fiyatının, geçen sene
beğenmediğimiz o 10 lirayı bugüne getirdiğimizde kurla
düzelterek 16 lira, 16,5 lira olması lazım; fındık 12
liradan satılıyor. Dolayısıyla bu sorunların üzerine
gidilmesi lazım.
Tabii, bir de Ordu’da biliyorsunuz bir sel felaketi
oldu. Bu sene rekolte düşüklüğü var. Oradaki sel felaketinden bizim
Samsun Ayvacık, Salıpazarı, Terme, Çarşamba ilçeleri de çok
etkilendi. Bugün ziraat odası başkanları, muhtarlar bize de
geldiler. Bakın, hepsinin şöyle de bir talepleri var. Bu selden
dolayı ve rekolte düşüklüğünden dolayı borçları
ödemekte ciddi sıkıntı çekiyorlar. Bu sadece bizim Samsun için
değil; Ordu, Giresun ve Samsun’daki üreticilerin borçlarının
ertelenmesi konusunda Hükûmetten bir talepleri var, Ziraat Bankası ve
tarım kredi borçları başta olmak üzere böyle bir talepleri var
ve bu talebin yerine getirilmesi konusunda da Hükûmete davette bulunmak
istiyorum.
Bu komisyonun kurulmasının son derece
önemli olduğunu düşünüyoruz ve desteklerinizi bekliyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Usta.
Öneri üzerinde İYİ PARTİ Grubu
adına Trabzon Milletvekili Hüseyin Örs konuşacaktır.
Buyurun Sayın Örs. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN
ÖRS (Trabzon) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Burada üzerinde konuştuğumuz ürünümüz yani
fındığımız başta Trabzon, Giresun, Samsun, Ordu,
Düzce, Sakarya, Zonguldak, Kocaeli gibi illerimizi de çok yakından
ilgilendiren, burada yaşayan vatandaşlarımızın,
insanlarımızın büyük bir bölümünün tek geçim kaynağı
olan bir ürünümüzdür.
Şimdi, baktığımızda -biraz
evvel hatip, fındığımızın Türkiye üzerindeki
etkisi konusunda çok önemli rakamlar verdi- fındık,
yaklaşık 3 milyar dolar ihracat geliri getiren bir ürünümüzdür. Dünya
fındık üretimine baktığımız zaman yüzde 70’i
Türkiye’nindir. Bu yüzde 70’lik ürünün de yüzde 77’si ihraç edilmektedir.
Türkiye'de yaklaşık 500 bin aile doğrudan fındık
üretimi yapmaktadır. Böylesine stratejik olan bir ürünümüzün bugünkü
hâline baktığımızda ise durum içler
acısıdır. Fındık üreticisi perişandır,
mağdurdur. Sadece Trabzon’da 16 tane fındık bahçesi resmî olarak
icradan satışa çıkmıştır. Yani “stratejik ürün”
dediğimiz fındığımız bugün icra edilen hâle
dönmüştür. Peki, bu nasıl olmuştur?
Şimdi, baktığımızda,
fındık konusunda çok şeyler konuşabiliriz ama burada bir
süreç yaşanıyor. Hükûmet yetkilileri üreticimize sürekli TMO’nun yani
Toprak Mahsulleri Ofisinin devreye gireceğini ve fındık
üreticimizi mağdur etmeyeceklerini söyleyerek ümit vermişlerdir. Bu
noktada hem Cumhuriyet Halk Partisi hem Milliyetçi Hareket Partisi hem biz,
hatta ve hatta AK PARTİ’ye mensup arkadaşlarımız da
aynı şeyi söylemişlerdir, üreticiyi
umutlandırmışlardır. Üretici, bu siyasilerin, gücü elinde
bulunduranların sözüne güvenerek beklemiştir. Beklemiştir de ne
olmuştur? En sonunda fındık bahçeleri icraya
düşmüştür. O yüzden burada şunu söylememiz lazım: Beyler, saygıdeğer
milletvekillerim; Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) kimindir, kime
bağlıdır? Toprak Mahsulleri Ofisi talimatı nereden
almaktadır? Bunu söylerken güzel söylüyoruz, diyoruz ki: “Ey üretici,
sabırlı ol. Toprak Mahsulleri Ofisi devreye girecek, senin ürününün
bedelini verecek, seni mağdur etmeyecek.” Diyoruz diyoruz de en sonunda ne
oluyor? Yine bir Sayın Bakanımız -ki benim de hemşehrimdir,
takdir ettiğim de bir hemşehrimdir- en sonunda ayaküstü “TMO bu
piyasada yok.” diyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın.
Buyurun.
HÜSEYİN ÖRS (Devamla) – Yani, yok.
Çok değerli milletvekillerim, o yüzden, bu
fındık olayında, fındık hadisesinde çok büyük bir
çoğunluğu ilgilendiren, mağdur olan üreticimizin
mağduriyetinin giderilmesi konusunda biz verilen araştırma
önergesini destekliyoruz. İktidarıyla muhalefetiyle, özellikle AK
PARTİ’deki bölge milletvekili arkadaşlarıma sesleniyorum: Bizim
oradaki üreticinin çekmiş olduğu sıkıntıyı siz
yakından takip ediyorsunuz. Lütfen bu araştırma önergesine
destek verelim diyorum.
Bizim orada bir söz vardır, bir türkü
vardır: “Yine yeşillendi fındık dalları/Acep ne olacak
yârin hâlleri.” derler. Şimdi de bu türkü şöyle değişiyor:
“Yine yeşillendi fındık dalları/Acep ne olacak bu milletin
hâli?” diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun, var
olun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Örs.
Öneri üzerinde Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına İstanbul Milletvekili Erol Katırcıoğlu
konuşacaktır.
Buyurun Sayın Katırcıoğlu.
Süreniz üç dakikadır.
HDP GRUBU ADINA EROL KATIRCIOĞLU
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu konunun gündeme gelmiş olması gerçekten sevindirici çünkü
gerçekten Türkiye'nin sanayileşememesinin, Türkiye'nin
gelişememesinin önemli nedenlerinden biriyle de ilişkili. Neden
ilişkili? Şundan ilişkili, şimdi, şöyle bir durumla
karşı karşıyayız: Dünyanın fındık
üretiminin yüzde 70-80’ini Türkiye’de biz üretiyoruz fakat fiyatlarıyla
ilgili olarak herhangi bir etkimiz ve katkımız yok. Tıpkı
bor madenine benziyor esasında. Bor madeninde de, bildiğiniz gibi,
dünyada en büyük, en geniş rezervlere sahip olduğumuz hâlde bor
fiyatlarını belirleme şansımız yok. Esasında bu
bir soru: Niçin yok? Neden bizim fındık fiyatının
belirlenmesiyle ilgili olarak herhangi bir katkımız, herhangi bir
etkimiz olmuyor? Tamamen Avrupa’nın büyük şirketlerinin
etkilediği borsalarda belirlenen fiyatları kabul ederek biz ihracat
fiyatlarımızı belirliyoruz, bu çok temel bir problem.
Dolayısıyla da öneriyi bu anlamda yararlı ve üzerinde
düşünülmesi gereken bir konu olarak görüyoruz.
Şimdi, esasında sorunlar
yumağına baktığımızda -benden önce konuşan
arkadaşlarımız en azından çok kabaca değindiler, ben
de bir başka kısmına değineyim- bir kere, geleneksel
destekleme politikalarından vazgeçildikten sonra yerine konulan şey serbest
piyasa ekonomisi oldu arkadaşlar. Oysa bu tür sektörlerde serbest piyasa
ekonomisi “Hadi biz serbest piyasa ekonomisi yapıyoruz.” diyerek devletin
tümüyle o alandan çıkmasıyla kendiliğinden gerçekleşmez.
Serbest piyasa ekonomisi kendiliğinden olan bir şey değildir zaten.
Ama Türkiye 1980 itibarıyla serbest piyasa ekonomisine geçtiğini
söyleyen bir ülke oldu fakat serbest piyasa ekonomisinin gereğini de yapan
bir ülke olamadı maalesef.
Şimdi, bakın, arkadaşlar, ben
özellikle konunun şu yanının önemli olduğunu
düşünüyorum: Yine, benden önce konuşan arkadaşlardan biri
değindi; fındık ihracatının aşağı
yukarı yüzde 50’si yabancı 3 şirketin elinde; yanlış
duymadınız, yabancı 3 şirketin elinde; onlar ihracatı
yapıyorlar, dolayısıyla da onlar esasında bir tür kartel
gibi davranarak iç piyasa fiyatlarını büyük ölçüde belirler bir güce
sahipler. Dolayısıyla da “Serbest piyasa ekonomisine geçildi.”
dedikleri günden itibaren tüketicimiz
karşılaştığı fiyat politikalarından veya
fiyat düzeylerinden hep olumsuz etkilenmiştir ve o sebeple de
fındık üreticilerimiz gerçekten de mağdur durumdadır.
Son bir şey…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayınız
Sayın Katırcıoğlu.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Teşekkür
ederim.
Bu bağlamda, eğer bu araştırma
önergesi kabul edilirse -ki biz önergenin lehindeyiz- özellikle Rekabet
Kurulunun, Rekabet Kurumunun bu konudaki etkinliğini sorgulamamız
gerektiğini düşünüyorum. Bunun da sebebi şudur arkadaşlar:
Rekabet Kurumu bir bağımsız kuruluştu bildiğiniz gibi
fakat 2010 civarında –yanlış hatırlamıyorsam tarihi-
bir biçimde bir bakanlığa bağlandı ve dolayısıyla
da siyasetin içinde olduğu bir kurum hâline geldi. O sebeple de bugün
benim anladığım kadarıyla, yörede yani fındık
üreticileri arasında tekelleşmeyle ilgili
sıkıntılarını dile getiren çiftçiler veya satıcılar
hep bu konudaki tekelleşmenin önemini vurguluyorlar ki kanaatimce bu
piyasanın önemli sorunlarından biri de bu sorundur.
Dolayısıyla da biz bu önerinin lehindeyiz
ve hepiniz desteklerseniz de bir araştırma önergesiyle bu
konuları tartışırız diye düşünüyorum.
Hepinize teşekkür ediyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Katırcıoğlu.
Öneri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Ordu Milletvekili Seyit Torun konuşacaktır.
Buyurun Sayın Torun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
CHP GRUBU ADINA SEYİT TORUN (Ordu) – Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Ben bu kürsüden birçok defa fındıkla
ilgili konuştum, araştırma önergeleri verdim, soru önergeleri
verdim, birçok defa basın toplantısı yaptık, hep sorunu
dile getirdik ama her sene aynı şeyi yaşadık. Geçen
yıl da Sayın Bakanla bir araya geldik ve “Sezon gelmeden bir çözüm
üretelim, bir çözüm bulalım, fındığın bütün
bileşenlerini bir araya getirelim ve üreticiden nihai tedarikçiye kadar
sorunu tespit edelim ve çözelim.” dedik. Hatta bununla ilgili de bir dosya
götürdük kendisine verdik. “Ocak ayı, şubat ayı gibi
toplantı yaparız.” dedi ama bu gerçekleşmedi. Bu sene de gene
aynı sorunla karşı karşıya kaldık ama sonuçta
mağdur olan üretici.
Hep söylüyoruz, üzerinden siyaset yapmayalım,
üreticinin gerçekten alın terinin
karşılığını verelim, üretici de mağdur
olmasın, Karadeniz’den göç etmesin, 8 milyon insanı ilgilendiren
fındıkta 500 bin üreticinin alın terinin
karşılığını teslim edelim diyoruz ama maalesef
ben bilirim anlayışıyla, ben yaparım
anlayışıyla, nasıl olsa benim aldığım
kararlardan herkes memnun, mutlu diye, hiçbir sorumluluk hissetmeden -maalesef-
serbest piyasada fındık Avrupa’da bir alıcıya teslim
edilmiştir, peşkeş çekilmiştir. Biz şunu merak
ediyoruz: Yani geçen yıl dolar 3,7 lirayken fındık 10-11 lira
civarındaydı. Bugün dolar 6 lira civarındayken fındık
niye acaba hâlâ 11 lira? Yani eğer ihraç ürünüyse ihraç ürünü bu, yüzde
80’i, yüzde 90’ı ihraç ediliyor bu ürünün. Yani döviz üzerinden
hesaplasanız bunun en az 18-20 lira olması lazım. Kaldı ki
bu yıl rekolte de düşük geçen yıl baz
alındığında ama merak ettiğimiz konu şu: Bu
aradaki farkı kim yiyor, kimin cebine giriyor? Benim üreticimin cebine
girmiyor, benim üreticim bundan faydalanmıyor. Bütün maliyetleri
arttı, bütün girdileri arttı ama maalesef
fındığın fiyatı artmadı. Ben şunu
açıkça sormak istiyorum: Bu aradaki fark kimin cebine giriyor? Üreticinin
alın terinden çalınan bu para kimin cebinde, bunun açıklanmasını
istiyorum. Yani burada, eğer matematikse matematik, eğer ekonomiyse
ekonomi, bütün bunları ortaya koyduğumuzda her yıl
tartıştığımız gibi gene üretici mağdur,
üretici perişan. Her sene bu kürsüden gelip konuşuyoruz, dile
getiriyoruz; artık üzerinden siyaset yapmayalım, bu sorunu köklü
çözelim, uzun vadeli çözümler üretelim diyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SEYİT TORUN (Devamla) – Ek süre rica ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Torun, tamamlayın.
Buyurun.
SEYİT TORUN (Devamla) – Ama ben bilirim
anlayışı, ben yaparım anlayışı üreticiyi bu
noktaya getirdi. Nasıl olsa biz ne yaparsak yapalım üretici bize
destek oluyor, nasıl olsa ne yaparsak yapalım, ne kadar mağdur
olursa olsun üretici oy veriyor anlayışından vazgeçin. Bu
üretici, bir gün sabrı taşarsa gereğini yapar. Lütfen üreticinin
sabrını taşırmayın, gerçekten üreticinin
sabrını taşırmayın. Bugün maliyetleri belli. Sonuçta
ihraç ürünümüz, kazanınca hep beraber kazanıyoruz; sadece üretici
kazanmıyor, aracı da kazanıyor, ihracatçı da kazanıyor,
ülke kazanıyor. Fındığın fiyatının yüksek
olması bu ülkeye zarar değil, bütçeye yük değil. Kazanç
hepimizin kazancı, topyekûn kazanıyoruz. Bakın rakamlara, son üç
dört yıldır rakamlara bir bakın, ihraç edilen miktar ile
gelirimize bir bakın.
Bu konuyu tekrar buradan dile getiriyorum. Bu konuyu
çözecek olan bütün milletvekillerimiz burada. Bunun üzerinden siyaset yapmak
istemiyoruz, bunun üzerinden farklı şeyler konuşmak istemiyoruz.
Lütfen gerekeni yetkililer yapsın diyoruz.
Hepinize çok teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Torun.
Öneri üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına Ordu Milletvekili Metin Gündoğdu konuşacaktır.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Gündoğdu.
Süreniz üç dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA METİN GÜNDOĞDU
(Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği
grup önerisi hakkında söz almış bulunuyorum partim adına.
Bu arada, Bahaettin Karakoç’u rahmetle
anıyorum, Allah rahmet eylesin diyorum.
Tabii, bütün hatipleri dinledim, hatiplerin
konuşmalarının hepsinde söyledikleri sözlerin cevabı var.
Fakat fındık meselesi esas, ana unsurların ne olduğuna
bakmadan konuşulup burada çözüme ulaşacak bir mesele değil.
Sadece AK PARTİ iktidarı döneminde değil bunun öncesinden gelen,
problemi olan bir ürünümüz fındık.
500 bin üreticiyi ilgilendiren ve bu
üreticilerimizin her dönem yanında duran, 2002’den itibaren AK PARTİ
iktidarı olmuştur. 2002 yılından sonra,
FİSKOBİRLİK’te yaşanan sıkıntılar,
FİSKOBİRLİK’e olan borçlarının AK PARTİ
iktidarı tarafından ödenmesi, daha sonradan Toprak Mahsulleri
Ofisinin devreye girmesi ve sonrasında, 2008 yılından sonra da fındıkla
ilgili devletin doğrudan gelir desteğiyle desteklemesi gündeme geldi
ve desteklendi, bugüne kadar da destekleniyor. AK PARTİ iktidarları
döneminde, her dönem fındık ürünü desteklenmiştir. Biz her
dönemde üreticinin yanında durmuşuzdur, mağdur olan üreticimizin
yanında durmuşuzdur.
Geçtiğimiz yıl
fındığın meselelerinden biri de rekolte meselesidir.
Rekolte meselesini bu kürsüde konuşmadan çözüm bulma
şansımız olabileceğine de inanmıyorum çünkü rekoltenin
yüksek olduğu dönemde ister istemez -alıcının da
fındığa talebiyle orantılı olduğu için-
fındıkla ilgili fiyat politikasında bazı
değişiklikler olabiliyor.
Fakat burada şunu söylememiz lazım:
Geçtiğimiz dönem yani 2017 mahsulüyle ilgili fındık rekoltesi
yüksek olmasına rağmen Toprak Mahsulleri olarak fazla rekolteden
dolayı devreye girilip 150 bin ton fındık
alınmıştır üreticiden. Burada farklı şeyler
söylenebilir ama önemli olan unsur, Toprak Mahsulleri Ofisi
aracılığıyla 150 bin ton fındık
alınması ve bu fındığın da şu anda 75 bin
tonunun devletin elinde olmasıdır.
Şimdi burada şunu belirtmemiz gerekir:
Elbette ki fındığın meselelerini hep beraber burada
çözelim. Fındığın problemi 500 bin üreticiyi
ilgilendiriyor, benim bölgem de en fazla fındık üreten bölge. Bu
bölgenin ve üreticilerin mağduriyetini ortadan kaldırmak elbette ki
bizim görevimiz, biz de bunun için mücadele veriyoruz. Bununla ilgili
geçtiğimiz günlerde Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanımızla da
görüştük, onunla da bir konuyu konuştuk. Ne yazık ki
fındık mahsulüyle ilgili ihtisaslaştırılmış
bir organize sanayi bugüne kadar oluşturulmamış.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
METİN GÜNDOĞDU (Devamla) – Sayın
Başkanım…
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın.
Buyurun.
METİN GÜNDOĞDU (Devamla) –
İhtisaslaştırılmış organize sanayi şudur:
Fındık sanayi ürünüdür, sanayi ürünü olan
fındığın sanayide işlenip yurt dışına
satılması, katma değerinin daha fazla olmasını ve
üreticilerimize daha fazla destek vermemizi sağlayacaktır. Ne
yazık ki bugüne kadar -geçtiğimiz dönemlerde de- bu olmamış
ama biz şimdi, geçtiğimiz günlerde bir araya geldik ve bununla ilgili
bizim de çalışmalarımız var AK PARTİ olarak. Bu
çalışmalarımız doğrultusunda -Milliyetçi Hareket
Partisinin vermiş olduğu önerge elbette ki değerlendirilir ama
bizim çalışmalarımızı da bu işin içerisinde
katıp- hep birlikte bunun köklü çözümüne dönük bir girişimde
bulunmamız lazım. Biz günübirlik çözümler taraftarı değiliz
AK PARTİ olarak, AK PARTİ olarak, köklü çözüm bulma
taraftarıyız. Onun için de ben köklü çözüm bulma adına bu
önergeyi biraz daha genişletip yeniden verilmesi taraftarıyım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Gündoğdu.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan,
kayıtlara geçsin diye ifade etmek istiyorum…
BAŞKAN – Buyurun.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bu mesele, az önce
hatibin de ifade ettiği gibi, yıllara sirayet eden bir meseledir. Bu
meselenin önünü, arkasını bütün siyasi partiler
tartışmıştır. On altı yıldan beri iktidarda
olan AK PARTİ Hükûmeti de bu meseleye köklü bir çözüm getirememiştir.
Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği önergede hem İYİ
PARTİ, HDP ve Cumhuriyet Halk Partisinin hemfikir olduğu bu konuyu
iktidar partisinin daha fazla uzatması doğru olmaz. Bu önergeler
değerlendirmeye alınsın. Kendilerinin de getirdiği önergeler
varsa daha sonra birleştirilip konu daha da derinleştirilerek daha da
güzel bir hâle getirilebilir ama reddederek, bunu erteleyerek bir yere varmak
mümkün değildir. Milletimiz samimiyet bekliyor. Şimdi, bu siyasi
partileri televizyonları başında insanlarımız
izliyorlar. İzleyen insanlar “Verdikleri önergelerin arkasında
duracaklar mı, durmayacaklar mı?” diye… “Bunu daha sonra
tartışırız.” Daha sonra ne zaman
tartışacağız? Onun için bizi milletimizin
karşısında sınamamalarını rica ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özkoç.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) –
Başkanım, biz çokuz, kabul edilmiştir.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Kabul edilmiştir.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Kabul edildi Başkan,
edildi.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Kabul edildi efendim.
(CHP, MHP ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Evet Başkan, kabul
edildi.
BAŞKAN – Divanda görüş birliği yok,
elektronik cihazla oylama yaptıracağım.
Elektronik cihazla oylama için iki dakika süre
tanıyorum.
(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Arkadaşlar,
“İşari oylama olduğu için bunları kabul etmiyoruz.” diyor
iktidar partisi. Biz buna katılmıyoruz. Girmeye
çalışın.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sistemler
çalışmıyor.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(İstanbul) – Çalışmıyor.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) –
Çalışmıyor arkadaşlar.
Sayın Başkan, okutularak kabul edilsin.
(Kürsü önünde toplanmalar)
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri…
Sayın Özkoç… Şimdi, bir dakika… Değerli milletvekilleri, lütfen,
yerlerimize oturalım, grup başkan vekillerinin itirazları var,
onlara söz vereceğim ve birlikte yeniden durumu
değerlendireceğiz.
(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Başkanım,
kürsünün etrafını boşaltsınlar, baskı
uygulamasınlar.
Başkanım, süre bitti, almayın.
BAŞKAN – Lütfen, kürsünün önünü
boşaltalım.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Son gelenleri
almayalım. İşte, veriyorlar Başkan, süre bitti.
SERKAN TOPAL (Hatay) – Sayın Başkanım
ama bir süre koydunuz, zamanında bunları almanız gerekiyor,
lütfen.
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
(Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Mithat Sancar’ın, MHP grup önerisinin işari oylamasında itiraz
ve sorunlar olduğu için grup başkan vekillerine konuyla ilgili
yerinden söz vereceğine ilişkin konuşması
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri,
oylamayla ilgili bazı itirazlar ve sorunlar var. Grup başkan
vekilleri buraya gelerek açıklamalarda bulunmak istediler fakat ben
kendilerine yerlerinden söz vermeyi daha uygun buldum.
İtirazlarınızı ve değerlendirmelerinizi lütfen Genel
Kurulla paylaşın. Sırasıyla söz vereceğim.
Sayın Türkkan, buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Süre geçti, millet
veriyor ya!
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Ankara) – Hâlâ pusula veriyorlar.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Sayın
Başkan, süre doldu mu, dolmadı mı, onu açıklar
mısınız?
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, lütfen
grup başkan vekillerini dinleyelim.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
28.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın,
işari oylamada oy pusulası vermenin geçmişte uygulamaları
olduğuna, İYİ PARTİ Grubuna mensup milletvekillerinin hemen
hemen yarısı sisteme giremediği için oylarının rengini
belli eden pusulalarının kabulü yönünde karar verilmesini rica
ettiğine ilişkin açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan
“İşari oylarda pusulayla oy kullanılmaz.” diye bir kaide yok,
bunun geçmişte uygulamaları da var. Bugün, aksine, enteresan bir
şekilde sisteme girmekte çoğu arkadaşımız güçlük
çekti, hemen hemen grubun yarısı sisteme giremedi.
Dolayısıyla arkadaşların oylarının rengini belli
eden pusulaların kabulü yönünde karar vermenizi rica edeceğim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Türkkan.
Bütün grup başkan vekillerini dinledikten sonra
-eğer söz talepleri varsa- ben de değerlendirmemi sizlerle
paylaşacağım değerli milletvekilleri.
Buyurun Sayın Özkoç.
29.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, önemli
olanın Meclis iradesinin doğru yansıması olduğuna
ilişkin açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Efendim, az önce de
ifade ettim, değerli arkadaşlarımız da öyle
düşünüyorlar, önergeyi veren siyasi parti ve diğer
arkadaşlarımız da öyle düşünüyorlar.
Sayın Başkan, önemli olan Meclis
iradesinin yansıması değil mi? Sayın Başkanım,
önemli olan Meclis iradesinin yansımasıdır, doğru
yansımasıdır. Siz de Başkan olarak… Meclis iradesinin
doğru yansıyabilmesi için elimizdeki imkânları yani Meclisteki
imkânları doğru kullanmamız gerekiyor.
Arkadaşlarımız söylüyorlar:
“Giriyoruz, kabul edilmiyor, buradan makinelar kullanamıyoruz.” Ee, bir
başka yöntem var, burada yazıyoruz, gönderiyoruz, diyoruz ki: Burada
olup olmadığı da kâtip üyeler tarafından okunsun ve
kişi ayağa kalkarak kendisini göstersin.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Öyle olur bu işler.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Türkiye'nin gözü önünde
Meclis iradesini saygısızca arka plana atmayalım. (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Başka söz talebi var mı?
FATMA KURTULAN (Mersin) – Başkanım…
BAŞKAN - Sayın Kurtulan, buyurun.
30.- Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, HDP
Grubuna mensup birçok milletvekilinin de elektronik sistemi
kullanamadığına, sistemde bir sorun olduğuna, bu sorunun
giderilmesi gerektiğine ve oyunun rengini belli eden pusulaların
kabul edilmesini talep ettiklerine ilişkin açıklaması
FATMA KURTULAN (Mersin) – Sayın Başkan,
bizden de birçok arkadaşımız elektronik sistemi
kullanamadı, bir sorun var, aynı zamanda bunun da giderilmesi
gerekiyor, bu sorunu yaşayacağız gibi görünüyor ileriki süreçte
de. Arkadaşlarımıza, diğer grup başkan vekili
arkadaşlarımıza katılıyoruz. Kâğıtla verilen
oyun renginin kabul edilmesini talep ediyoruz.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Değerli milletvekilleri…
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Grubumuz adına
Doğan Kubat konuşacak.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kubat.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – O bile giremedi, gördünüz.
31.- İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan
Kubat’ın, işari oylamanın şeklinin İç Tüzük’ün 139 ve
devam maddelerinde düzenlendiğine, kürsüde zaman zaman yaşanan
tereddütler nedeniyle Başkanlık Divanı kararına istinaden
uygulamanın elektronik cihazla yapıldığına, herkes
isim okunmak suretiyle oyunun rengini belli edecekse saygı
duyacaklarına ve Başkanlık Divanı işari oylamalarda
elektronik oylamanın nasıl sonuçlandırılacağına,
pusulanın dâhil edilip edilmeyeceğine dair bir karar alırsa AK
PARTİ Grubunun buna uyacağına ilişkin açıklaması
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) –
Değerli Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Başkanım, az önce yapılan işari
oylamanın şekli İç Tüzük'ün 139 ve devamı maddelerinde
düzenlenmiş. Zaman zaman, kürsüdeki tereddütler nedeniyle
Başkanlık Divanı kararına istinaden uygulama elektronik
cihazla yapılmaktadır. Ancak işaretle yapılan oylamada
elektronik yöntemle yapılan oylamalarda oy kullananların adları,
soyadları ve seçim bölgeleri sistemde gözükmediği için –açık
oylamada olduğu gibi- bugüne kadarki Başkanlık kürsüsünün
teamülleri, Meclis teamülleri işaretle oylamada… Ki geçen hafta da
değişik Meclis başkan vekillerimizin yönettiği oturumlarda
da maalesef, bizim arkadaşlarımızdan da sisteme giremeyenler
var, onların pusulalarını Başkanlık makamı geri
çevirdi, biz de bunun Başkanlık Divanı tarafından
görüşülüp… Yoksa her arkadaşımızın elbette ki
iradesine saygı gösteririm. Şu anda bile, herkes isim okunmak
suretiyle oyunun rengini belli ediyorsa eyvallah, saygı duyarız;
bizim bu noktada hiçbir tereddüdümüz yok ama bu, bizim, AK PARTİ Grubunun
icat ettiği bir husus değildir, Başkanlığın
bugüne kadar yaptığı yerleşik uygulamadır, siz de bunu
çok iyi bilirsiniz. Dolayasıyla bu konuda Başkanlık Divanı
işari oylamalarda elektronik oylamanın nasıl
sonuçlandırılacağına, pusulanın dâhil edilip
edilmeyeceğine dair bir karar alırsa elbette ki her grup gibi biz de
buna rahatlıkla, seve seve uyarız. Durum bundan ibarettir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim değerli
arkadaşlar.
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
(Devam)
3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Mithat Sancar’ın, elektronik cihazla yapılan oylamada
yazılı pusula kullanılmayacağı yönünde bir teamülün
olmaması nedeniyle pusulaları kabul edeceğine ama her bir
pusulayı okutup imza sahiplerinin burada olup
olmadığını denetleyeceğine ilişkin
konuşması
BAŞKAN - Anlaşıldığı
kadarıyla elektronik oylama sırasında bazı sorunlar
yaşandı; bu, bir.
İkincisi: Asıl olan Meclisin iradesinin
doğru tecelli etmesidir.
Burada karar da sonuç itibarıyla, oturumu
yöneten başkan vekiline aittir. Eğer bir uzlaşma
çıkmıyorsa işaretle oylamada kararı birleşimi yöneten
Meclis başkan vekili verir. Ben de bir uzlaşma görmediğim için,
daha doğrusu diğer kâtip üye arkadaşlarımla farklı
düşündüğüm için elektronik cihazla oylama yöntemini tercih ettim.
Ayrıca, elektronik cihazla oylamada
yazılı pusula kullanılmayacağı yönünde bir teamülün,
bu kadar yerleşik bir teamülün varlığını da ben
açıkçası bilmiyorum yani böyle bir teamülün var olduğunu
düşünmüyorum. Esasen, elektronik yoklama yapıldığında
pusulayla yoklamaya katılım mümkün olmaktadır. O nedenle, burada
da bütün pusulaları kabul edeceğim ama her birini okutup imza sahiplerinin
burada olup olmadığını denetleyeceğim
arkadaşlarımla birlikte. (CHP ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
O nedenle, şimdi oylama sonuçlarını
ilan etmeden, sisteme giren oy oranlarını ilan etmeden önce
pusulaları arkadaşlarım okuyacaklar, okunan her pusulada
adı geçen değerli milletvekilinin ayağa kalkarak kendisini
tanıtmasını da rica edeceğim.
Başlayalım.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Başkanım, yeniden
veriyorlar, onları kabul etmesinler! Almasın artık kavaslar!
BAŞKAN – Arkadaşlar, siz
bırakın, biz yönetelim, rahat olun.
Okumaya başlıyoruz.
İrfan Kartal, Van? Yok.
Değerli arkadaşlar, oylama çoktan bitti,
artık pusula getirmeyin!
Hasan Turan, İstanbul? Burada. (CHP, MHP ve
İYİ PARTİ sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlar, lütfen sakin olun,
Başkanlık Divanına lütfen güvenin. Burada, İç Tüzük’ü ve
Meclisin hukukunu titizlikle koruduğumuz konusunda kimsenin bir
şüphesi olmasın.
Lütfen, kürsüye kimse yaklaşmasın. Biz,
burada Divan üyeleri olarak istişarelerde bulunuyoruz, o nedenle
istişarelerimizi yaparken başka vekillerin burada
bulunmamasını rica ediyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hâlâ pusula yolluyor ya!
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Arkadaşlar, pusula
geliyor!
HASAN TURAN (İstanbul) – Kendi
adamlarınız da orada. Haydar Bey var, İYİ PARTİ’den
var, herkes var.
BAŞKAN – Değerli grup başkan
vekillerini kürsüye davet ediyorum. Sadece grup başkan vekilleri bulunsun,
diğer bütün değerli milletvekilleri yerlerine otursunlar lütfen.
Değerli arkadaşlar, oylamayla ilgili
bazı meselelerin açıklığa kavuşturulması
gerekiyor. O nedenle, grup başkan vekillerini, görüşmek üzere odama
davet ediyorum ve birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.17
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.25
BAŞKAN: Başkan Vekili
Mithat SANCAR
KÂTİP ÜYELER: Emine Sare AYDIN
YILMAZ (İstanbul), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
----- 0 -----
BAŞKAN
– Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
Değerli
milletvekilleri, lütfen yerlerimize oturalım.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- MHP Grubunun, 16/10/2018 tarihinde MHP Grup
Başkanvekili ve Samsun Milletvekili Erhan Usta tarafından,
fındık üreticilerinin sorunlarının
araştırılarak sorunların çözümüne yönelik alınabilecek
tedbirlerin ve yapılabilecek düzenlemelerin belirlenmesi amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 17 Ekim 2018 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisinin grup
önerisinin oylamasında tereddüt hasıl olduğundan oylamayı
tekrar edeceğim.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Değerli milletvekilleri, öneriyi kabul eden
milletvekillerinin sayısı 135, reddedenlerin sayısı 155;
dolayısıyla öneri reddedilmiştir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Mümkün değil.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Başkan,
sayamıyorsunuz galiba.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Başkan, tek tek
sayalım.
BAŞKAN – Halkların Demokratik…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Başkan, isim
isim sayalım.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
32.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, MHP grup
önerisinin oylamasında yapılan sayımın vahim bir
şekilde Meclis iradesini yansıtamadığına ilişkin
açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde 4 siyasi parti bir araya gelerek
fındık üreticisinin haklarını ve hukukunu savunmak için bir
önergenin arkasında dimdik durmuşlardır. Ancak buradaki
sayım, artık, Meclis iradesini vahim bir şekilde
yansıtamamaktadır. O yüzden sizden rica ediyorum, milyonlarca
kişi televizyonlarının başında bizi seyrediyor, 4
siyasi partinin… 4 mü büyük, 1 mi büyük?
RECEP ÖZEL (Isparta) – 1 büyük, 1.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Soruyorum: 4 mü büyük,
1 mi?
İktidar partisi eğer “Biz daha
fazlayız.” diyorsa tek tek isim okuyalım. Tek tek isim okuyalım,
muhalefet burada iktidardan daha fazla.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Hadi oradan!
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Sayın
Başkanım, 60’a göre bir söz alabilir miyim?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkan.
33.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın,
fındık üreticilerinin sorunlarının çözümüyle ilgili
çalışmayı gelecek hafta Meclisin gündemine getirmeyi
düşündüklerine ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; milletimizin kaderi bizim kaderimizdir.
Milletimizin çizdiği rotada, gösterdiği hedefte bugüne kadar
çiftçimizin, köylümüzün, esnafımızın, üreticilerimizin,
sanayicimizin, ihracatçımızın sorunlarıyla ilgilenmek ve onların
bütün refah taleplerini hayata geçirmek için büyük bir mücadele gösterdik ve
hamdolsun, fındık üreticilerimizin derdi bizim derdimizdir. Bugün
diğer gruplarla da görüşmelerimiz neticesinde gelecek hafta biz de
yaptığımız çalışmaları toparlayarak, tamamlayarak
hep birlikte, bütün grupların oydaşlığıyla Genel
Kurulun gündemine getirmek için talepte bulunduk ve bunu da buradan ilan
ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Aynı zamanda, Genel Kurula hitap ederken de
fındık üreticilerimizin müsterih olmalarını istirham
ediyorum. Bugüne kadar dertleriyle nasıl dertlenerek fındık
üretimindeki rekolteyi artırmışsak, fındık
ihracatımızı artırmışsak bundan sonra
fındık üreticilerimizin derdiyle dertlenerek onların çok daha
fazla katma değer sağlayacakları bütün düzenlemeleri
inşallah hayata geçirerek kararlar alacağız. Yeniden,
inşallah, gelecek hafta Meclisin gündemine getirmeyi
düşündüğümüz fındık üreticilerimizin bu
sorunlarının çözümüyle ilgili Genel Kurulumuzun yapacağı
çalışmalar için başarılar diliyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Akçay…
34.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın,
Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde bugüne kadar kurulan
bütün Meclis araştırma komisyonları, Mecliste grubu bulunan
bütün siyasi partilerin ortak mutabakatıyla çıktı; bu, âdeta
geleneksel bir hâle de geldi. Tabii, bu arada bütün siyasi parti
gruplarının da o zaman itibarıyla, o hafta itibarıyla
gündemlerinde bulunan konuları gündeme getirmek adına da bu grup
önerileri Meclise taşındı. Şimdi, bugün de geçmişte
kurulan bazı komisyonlarda yaşadığımız
tartışmaları hatırlatıyor. Öyle inanıyorum ki
-değerli grup başkan vekilinin de ifade ettiği gibi- önümüzdeki
zaman dilimi içerisinde Adalet ve Kalkınma Partisi de konuyu tekrar
tezekkür etmek suretiyle ve Mecliste grubu bulunan bütün siyasi partilerin de
bir ortak mutabakatıyla bu komisyonun kurulacağını ümit ve
temenni ediyorum. Hadiseyi bu şekilde ele almakta da fayda olduğunu
düşünüyorum.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.
Buyurun Sayın Özkoç, yerinizden lütfen.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Efendim, tüm…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, 2
defa söz verdiniz, ben bir söz alamadım.
BAŞKAN – Sizi görmedim, sisteme girmenizde
fayda var.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Ben feragat ederim.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Girdik efendim, sistemi de
görmediniz.
BAŞKAN – Tamam, size vereceğim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Efendim, ben feragat
ediyorum.
Buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Estağfurullah…
BAŞKAN – Lütfen… Sayın Özkoç, Türkkan’a
verelim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Evet, evet, lütfen…
BAŞKAN – Sayın Türkkan, buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, bu
oylamanın sayısıyla alakalı olarak fazla bir şey
söylemek istemiyorum. Netice itibarıyla, arkadaşlarımız
saymışlar ve onlara güvenmek zorundayız. Ancak bir söze
itirazım var: Türk milletinin kaderi ile Adalet ve Kalkınma Partisinin
kaderi aynı değildir. (İYİ PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar) Türk milleti beş bin
yıllık kadim bir millettir. Türk devleti ilelebet, ebet müddet
yaşayacaktır. Siz gideceksiniz; Türk milleti kalacak, Türk devleti
yaşayacak. Bunun bilinmesini istiyorum. (İYİ PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar) Kendinizi Türk milletiyle aynı
safta tutmayın. Siz fânisiniz, gideceksiniz; Türk milleti yaşayacak.
Teşekkür ediyorum.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sen de fânisin, sen daha çok
fânisin.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan…
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Özkoç, buyurun.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Efendim, tüm
saygımla şunu ifade etmek istiyorum: Milletvekillerimiz burada,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde. AK PARTİ’nin bir sözü vardı, diyordu
ki: “Meclis iradesi önemlidir, milletvekillerinin iradesi önemlidir,
milletimizin iradesi önemlidir.” Milletin iradesini milletvekilleri ve siyasi
partiler temsil ediyor.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Ya, toplamınız
yetmiyor, ne yapalım?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - 4 siyasi partinin
bütünü şu anda AK PARTİ’nin bütününden daha fazladır. Madem
millet iradesine saygı duyuyorsunuz, o zaman ben hiçbir ayrım
yapmadan, AK PARTİ’li milletvekillerinin vicdanına seslenerek,
gerekirse burada üç saat daha fazla çalışalım, dört saat daha
fazla çalışalım, gerekirse bir saat ara vererek
çalışalım ama bu olayı bir ortak önerge hâline getirip
bugün Meclisten çıkaralım. (CHP sıralarından
alkışlar) Milletimiz bize güvensin, onların arkasında
olduğumuzu görsünler. Milletin vekilleri burada, millet iradesi burada,
Meclis burada. Daha neye ihtiyacımız var efendim? (CHP
sıralarından alkışlar)
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Sen belirleyemezsin.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özkoç.
Buyurun Sayın Özkan, yerinizden
konuşabilirsiniz.
35.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, AK
PARTİ’nin milletin kaderini kendi kaderi olarak gören bir siyasi
davanın, bir millî mücadelenin eseri olarak ortaya
çıktığına ve fındık üreticilerinin taleplerinin
AK PARTİ’nin siyaset mücadelesinin temelini teşkil ettiğine
ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; milletimizin kaderini kendi kaderimiz olarak
gördük. Bugüne kadar, bakınız, fındık üretiminden
ihracatına kadar rekoltenin miktarının nereden nereye geldiği
milletimizin, özellikle de fındık üreticilerimizin takdirindedir.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Başkan, rekolte
Allah’ın takdiri ya…
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Biz milletimizin
bağrından çıkmış, onun gösterdiği rotada… (CHP ve
İYİ PARTİ sıralarından gürültüler)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sen milletin kaderi ile
kendi kaderini birleştirirsen, olur mu öyle bir şey canım?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – …onun gösterdiği
istikamette siyaset yapan bir davanın mensupları olarak…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ne alakası var ya, ne
alakası var? Olur mu öyle bir şey ya?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Müsaade eder misiniz,
müsaade eder misiniz.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Sayın
Başkan, rekolte Allah’ın takdiri.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Bakınız…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Aynen tekrar ediyorsunuz
aynı şeyi.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Müsaade eder misiniz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Aynı şeyi tekrar
ediyorsunuz.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Genel Kurula hitap edin.
Buyurun Sayın Özkan.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Dün sayın hatip
kürsüde konuşurken nasıl müsamaha istemişseniz, müsteâne bir konuşma
talebinde bulunmuşsanız Genel Kuruldan, benim için de istirham
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun, siz Genel Kurula hitap edin,
ben diğerini düzenlerim.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Şimdi, bizim
rotamızı, çizgimizi, istikametimizi milletimiz belirlemiştir.
Milletimizin gösterdiği istikamette yol alıyoruz. AK PARTİ
milletin kaderini kendi kaderi olarak gören bir siyasi davanın, bir millî
mücadelenin eseri olarak ortaya çıkmıştır. Eğer bu
mücadele bir demokrasi, millî iradenin hâkimiyeti meselesiyse “Egemenlik
kayıtsız, şartsız milletindir.” anlayışıysa
o zaman bütün tartışmalarımızı bir sabiteye
bağlayarak karar vermemiz lazım. Nedir o sabite? Yargıdır,
hukuktur, İç Tüzük’tür.
Biraz önce, Sayın Başkan, yapılan
oylamaların işari olduğundan bahisle değerlendirme
yapıldı, teamüller çerçevesinde oylama yapıldı ve onun
neticesinde de bir irade ortaya çıktı; bu, millî iradedir. Ancak
şunu söylüyoruz: Fındık üreticilerimizle ilgili birkaç haftadan
beri biz dedik ki… Getirilecekti, sonra bu haftalara bırakıldı,
biz de çalışmalarımızı tamamlayarak bütün gruplar
olarak… Her zaman istediğimiz bu uzlaşı değil mi? “Ortak
anlayışla bunları çözelim.” değil mi?
SEYİT TORUN (Ordu) – Şimdi kabul edelim,
kabul edelim, çalışırız biz.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – İşte, gelecek
hafta bunlarla ilgili biz de çalışmaları yapalım, ondan
sonra ortaya çıkıp bunları tamamlayalım dedik. Onun için,
tekraren söylüyorum: Fındık üreticileri bizim kaderimizdir,
onların talepleri bizim siyaset mücadelemizin temelini teşkil eder.
AYLİN CESUR (Isparta) – Niye reddediyorsun o
zaman?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Evet, her fâni gibi
hepimiz fâniyiz ancak milletin ülküsünü payidar kılmak için siyaset yapan
kadrolar ilelebet payidar olacaktır çünkü egemenlik kayıtsız,
şartsız milletindir.
BAŞKAN – Teşekkürler.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Sayın
Başkan, kayıtlara geçsin diye…
BAŞKAN – Grup başkan vekilleri sizin
adınıza söz isterse olur, öbür türlü, kontrol etmekte
zorlanırız Genel Kurul çalışmasını.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan,
eğer izin verirseniz grubumuz adına Sayın Enginyurt
konuşacak.
BAŞKAN – Tamam.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
36.- Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt’un, AK
PARTİ Grubunun fındıkla ilgili araştırma önergesini
Genel Kurul gündemine getireceğine, kendilerinin de bu önergeyi
destekleyeceğine ilişkin açıklaması
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Sayın
konuşmacıya teşekkür ediyorum, AK PARTİ Hükûmetinin de
fındıkla ilgili önümüzdeki hafta, inşallah sonraki hafta, inşallah
bir sonraki hafta araştırma önergesini getireceğini söyledi, biz
de destekleyeceğiz. Ama bir cümle sarf ediyor, rekoltenin iktidarları
döneminde çok çok arttığını söylüyor, rekoltenin artışı
da, olmayışı da Allah’ın takdiridir, Allah’ın
işine bari karışmasınlar. (MHP, CHP ve İYİ Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Özkoç…
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Efendim,
sabrınıza çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Rica ederim, buyurun.
37.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, MHP Grubu
fındık üreticilerinin sorunlarının
araştırılmasına yönelik önergeyi tekrar Genel Kurul
gündemine getirirse bütün partileri bu önergenin arkasında durmaya davet
ettiğine ilişkin açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Çok önemli bir konu.
Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak… Aslında hem HDP’nin hem Cumhuriyet
Halk Partisinin hem İYİ PARTİ’nin ortak önergeleri var yani
ayrı ayrı önergeler verdiler ama aynı konuda birleşiyorlar.
Buradan tüm milletimize duyurmak istiyorum: Biz yarın önerge
vermeyeceğiz. Milliyetçi Hareket Partisinin değerli vekillerine ve
grup başkan vekiline sesleniyorum: Yarın biz bu konuyla ilgili önerge
vermeyeceğiz çünkü bir önergenin önüne siyaseten bir adım geçmek
istemiyoruz ama yarın Milliyetçi Hareket Partisi aynı önergeyi buraya
indirirse biz, bütün milletvekillerimiz, burada elimizi kaldırmak için
hazır olacağız. (CHP sıralarından alkışlar)
Beraber bu önergeyi geçirmek için bütün partileri bu önergenin, Milliyetçi
Hareket Partisinin verdiği önergenin arkasında yarın durmaya
davet ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
Buyurun Sayın Akçay.
38.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın,
Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Özkoç’un bahsettiği konuda,
geçmiş dönemlerde de değişik siyasi partilerin aynı konuda
önerge verdiği de çok olmuştur çünkü gündemle alakalı
olduğu için… Biraz evvelki konuşmamda da ifade ettiğim üzere,
siyasi parti grupları kendi gündemlerini takip ederler genellikle ve bu,
geçtiğimiz haftalarda da müzakere edilmiş kendi grubumuz içerisinde
veya diğer gruplarla da ve bildiğim kadarıyla, Sayın Erhan
Usta geçen hafta da yine bunun temasında bulundu ve Cumhuriyet Halk
Partisi grup başkan vekillerinin de bu konuda haberi var.
Dolayısıyla bu fındık mevzusu uzun süredir Milliyetçi
Hareket Partisinin gündeminde olan bir konudur ama tevafuk olmuştur, bugün
aynı zamanda Cumhuriyet Halk Partisinin de aynı konuda grup önerisi
vardır. Bunlar da gayet normaldir, yarın başka bir konuda da
olabilir, geçmişte de çok oldu benzeri konular. Güncelliğe
bağlı olarak bu tür durumlar olabilir ve bunu da yadırgamamak
gerekir. Bu, birkaç haftadır zaten gündeme getirmek istediğimiz bir konudur.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
(Devam)
4.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Mithat Sancar’ın, Meclis iradesinin sağlıklı şekilde
tecelli etmesinin herkesin üzerinde hassasiyetle durduğu konu
olduğuna, yapılan müzakereler sonucunda ortaya çıkan iradeye
saygı gösterilmesi gerektiğine ilişkin konuşması
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Meclisin
iradesinin en sağlıklı bir şekilde tecelli etmesi
şüphesiz hepimizin üzerinde hassasiyetle durduğu bir konu, oturumu
yöneten Başkan Vekili olarak da benim ayrıca sorumluluğumdur. Bu
konuda, Divandaki arkadaşlarımla birlikte titiz bir çalışma
yürüttüğümüzü ve oyların doğru bir şekilde
yansıması için elimizden geleni yaptığımızı
bilmenizi isterim. Esasen bugün şu oturum göstermiştir ki bir noktaya
varmak istersek müzakere bizim vazgeçilmez yöntemimizdir. Tereddüt
duyduğumuz konularda kendi aramızda istişarede bulunduk. Bu
yeterli olmayınca siz değerli grup başkan vekilleriyle de
istişare etmek istedim, ayrıca tabii uzman
arkadaşlarımızın da desteğini aldık ve bütün bu
istişarelerden ortaya çıkan sonuca göre yöntemi belirledik. Bu
belirlenen yöntemin sonucunda ortaya çıkan iradeye hepimizin saygı
göstermesi gerekiyor. O nedenle ben hepinize bu katkılarınızdan,
bu düzeyli ve verimli müzakere anlayışınızdan dolayı
teşekkür etmek isterim.
Şimdi birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.46
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.58
BAŞKAN: Başkan Vekili
Mithat SANCAR
KÂTİP ÜYELER: Emine Sare AYDIN
YILMAZ (İstanbul), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8’inci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç
Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun, 10/10/2018 tarihinde Ankara
Milletvekili Sayın Filiz Kerestecioğlu ve arkadaşları
tarafından verilen "Kadın yoksulluğunun
araştırılması amacıyla” verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 17
Ekim 2018 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
17/10/2018
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 17/10/2018 Çarşamba
günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Fatma
Kurtulan
Mersin
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
10 Ekim 2018 tarihinde Ankara Milletvekili
Sayın Filiz Kerestecioğlu ve arkadaşları tarafından
-589 sıra numaralı- kadın yoksulluğunun
araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer
önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 17/10/2018 Çarşamba
günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere öneri sahibi Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Ankara
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu konuşacaktır.
Buyurun Sayın Kerestecioğlu. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
HDP GRUBU ADINA FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şimdi yine “Kadınlar yoksul
değil.” ya da “Biz gereğini yaparız.” diyerek reddedilecek olan
bir önerge üzerine maalesef konuşmaya başlıyorum. Ama
kadınlar yoksul, dünyada yoksul, Türkiye’de yoksul ve Dünya Yoksullukla
Mücadele Günü’nde konuşuyoruz bugün. Kadınlar dünyanın hatta en
yoksulları, sadece yoksul değiller. Dünyanın pek çok yerinde
ortak ve yakıcı bir sorun olarak değerlendiriliyor kadın
yoksulluğu. Örneğin Türkiye’de kadınlar taşınmaz
malların sadece yüzde 8’ine sahipler, sadece 8’ine sahipler
arkadaşlar. Bu çarpıcı rakam kadınlara uygulanan
şiddet ya da yoksulluk gibi sorunlar tartışılırken
çoğunlukla üzeri örtülen bir yapısal nedenden, erkek
egemenliğinden kaynaklanıyor.
Bir hükûmetin görevi, eğer
yurttaşları arasındaki haksızlığı,
eşitsizliği, adaletsizliği sorun olarak görüyorsa en
azından bunu dengeleyici politikalar üretmektir. Türkiye’de
kadınların yalnızca yüzde 30’u içinde tarım da dâhil olmak
üzere gelir elde edebilecekleri bir işte çalışabiliyorsa,
yalnızca yüzde 30’u ve pek çok istihdam alanından
dışlanıyorsa hükûmetin görevi ayrımcılıkla
mücadele ederek kadın istihdamını artırmaktır.
Kız çocukları yalnızca belirli mesleklere yönlendiriliyor,
iş yaşamında asla hak ettikleri mertebelere
erişemiyorlarsa, erkekler hep daha çok kazanılan sektörlerde ve daha
üst kademelerde çalışıyorlarsa hükûmet bu
ayrımcılığı önlemek için
çalışmalıdır.
Çocuk ve yaşlı bakımı
aslında tüm toplumun sorumluluğudur arkadaşlar. Çocuklar
toplumun bir parçası olarak büyür fakat cinsiyetçi iş bölümü
nedeniyle bütün sorumluluk kadınların üzerindeyse hükûmet bu
sorumluluğu toplumsallaştıracak önlemler almalıdır.
Örneğin kreşte veya anaokulunda gündüz bakımı alan
çocukların oranı bugün yalnızca 2,8’dir, yalnızca 2,8 çünkü
kreşler çok pahalı çünkü idari olarak belediyelerde veya başka
yerlerde ücretsiz kreş olanakları sağlanmıyor.
Değerli milletvekilleri, kadınların
büyük bir kısmı bakım sorumluluğu nedeniyle bir işte
çalışamıyorlar ya da güvencesiz, düşük ücretli işlerde
çalışıyorlar. “Ev, aile yaşamını
uyumlulaştırma” dediğiniz politika, kadınların eğitim
hakkından mahrum kaldığı, evde bir yandan çocuğuna
bakarken diğer yandan da parça başı işler alıp
tutkalla terlik yapıştırdığı bir
çalışma düzeni olamaz. Kadın yoksulluğu ile kadına
yönelik şiddet ise birbirine açık biçimde bağlıdır.
Bir ömür ücretsiz ev emekçisi olarak çalışmış, çocuk,
yaşlı bakmış, yemek yapmış, ev temizlemiş
bir kadın şiddet nedeniyle boşanmak istediğinde
çoğunlukla ekonomik güvencesizlik gibi nedenlerle
çıkışsız hissediyor yani aslında devlet
tarafından, toplum tarafından şiddet gördüğü hanede
kalmaya, şiddete katlanmaya mecbur bırakılıyor.
Boşanma hâlinde ise varsa çocukların bakım ve geçim yükü de
çoğunlukla kadınların omuzlarına yükleniyor ve kadın
yoksulluğu daha da ağırlaşıyor. Evet, ifade
ettiğimiz gibi kadın yoksulluğu çok önemli bir sorun. Biz bugün
kadın yoksulluğunun araştırılması önergesini bir
başka vesileyle getirdik çünkü Çalışma, Aile ve Sosyal Hizmetler
Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı birlikte bir
çalıştay düzenlediler geçtiğimiz hafta ve yoksulluk
nafakasının kısıtlanması yönünde bir düzenlemenin
getirilmesi amacıyla düzenlendi bu çalıştay.
Sanırsınız ki Türkiye’de kadın-erkek istihdamı ve
ücretler eşitlenmiş, bütün bu saydığımız sorunlar
yok ve böyle bir çalıştayla “Acaba yoksulluk nafakasını
süreye bağlayabilir miyiz?” gibi tartışmalar. Buraya kadın
hakları alanında çalışan örgütler tırmalayarak
girdiler. Benim de kurucularından olduğum Mor Çatı gerçekten
tırmalayarak bu toplantıya ancak katılabildi. Şimdi yine de
çalıştay çok önemli bir sonucun ortaya çıkmasını
sağladı. Hükûmete yakın kadın derneklerinden feminist
kadınlara, farklı siyasi görüşlere ve hayat tarzlarına
sahip kadınlar ve alanda çalışan hâkim ve avukatların
çoğu nafakada süre sınırını…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Kerestecioğlu.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkanım.
…ya tümden reddetti ya da önce kadınların
güçlenmesi gerektiğini ancak ondan sonra bu konuyu
tartışabileceğimizi ifade etti.
Değerli arkadaşlar, olmayan veriler
üzerinden yasa teklifi getiremezsiniz. Bu, ağır sonuçlara,
toplumsal sorunlara yol açar çünkü öncelikle şunu araştırmak
durumundasınız: Yoksulluk nafakasının bir toplumsal soruna
yol açtığını söylemek için kaç kadın yoksulluk
nafakası alıyor? Miktarı nedir? Kaç erkek bu nedenle yoksulluk
durumuna düşmüş? Bu soruların yanıtlarının
olması gerekir. Ama yapılan araştırmalar gösteriyor ki
kadınların çoğunluğu yaklaşık aylık 300 lira
yoksulluk nafakası alıyor. 300 lira yoksulluk nafakası
yoksulluğu kaldırmaz. Bunu süreyle sınırlamaya gerek yoktur
çünkü dava yoluyla zaten eğer kadın daha gelirli bir duruma
gelmişse nafakayı kaldırabilirsiniz. Ayrıca erkekler de
nafaka alabilir, cinsiyet sınırlaması yoktur.
Önergemizin desteklenmesini
talep ediyoruz. Kadınlar yoksuldur. Bunu herkesin bildiğini tahmin
ediyorum.
Saygılarımla. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler
Sayın Kerestecioğlu.
Öneri üzerinde İYİ
PARTİ Grubu adına Isparta Milletvekili Aylin Cesur
konuşacaktır.
Buyurun Sayın Cesur.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
İYİ PARTİ GRUBU
ADINA AYLİN CESUR (Isparta) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Büyük Atatürk’ün
önderliğinde, uğrunda nice kanlar dökülerek kurulan Türkiye
Cumhuriyeti devleti ulusa dayalıdır ve ulus devlet
bağını da yeni kadının simgeleyeceği
düşünülerek yola çıkılmıştır. Cumhuriyetle gelen
ve ayırt eden en önemli gösterge de kadının bir ulusal devletin
yasal olarak eşit yurttaşı kabul edilmesidir. 5 Aralık
1934’te Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilmesi de
aslında bu yolda atılan en önemli adımdır. Ben de burada
Büyük Atatürk’ün kurduğu Türkiye Büyük Millet Meclisinin genel
başkanı kadın olan İYİ PARTİ’sinin bir kadın
milletvekili olarak huzurunuzda olmaktan gurur duyuyorum.
Geçen yüzyıldaki
gelişmelere rağmen yoksulluk büyümeye devam etmiş, zengin ve
fakir arasındaki fark da artmıştır. Yoksulluğun yükü
kadınların omzundadır ve sağlıklarına da sinsice
zarar vermektedir. Yoksullukla yaşayan 1,2 milyar kişinin yüzde 70’i
kadınlardır. Dünyadaki 900 milyon okuma yazma bilmeyen arasında
kadınların oranı 2 kat daha fazladır ve dünyada 55 milyon
kız çocuğu okula devam edememektedir.
Çocuk askerlerin yüzde 40’ını
kızların oluşturduğu tahmin ediliyor. Kadınlar,
aynı işte çalışan erkeklerden yüzde 30-60 daha az ücret
alıyor.
Sağlık harcamalarının
Finlandiya’da kişi başına 2 bin dolar, Vietnam’da 3 dolar
olduğu dünyamızda her yıl 500 bini aşkın kadın
gebelik ve doğumla ilgili nedenler sonucu yaşamını
yitiriyor ve 100 milyondan fazla AIDS’li vakanın bulunduğu dünyada bu
hastalığa yakalanan 15-25 yaş arasındaki gençlerin yüzde
60’ı da kadınlar. O hâlde, dünyada her dakikada 1 kadın ölüyor
demektir. Aynı sosyal gruptaki erkeklere göre göreceli olarak daha yoksul
olan kadınlar için bu bir kader midir?
Cinsiyet eşitsizliği ve
kadınların yoksulluğun getirdiği zorluklardan dolayı
yaşadıkları sıkıntılar arasındaki
ilişki gerçeği bile henüz tam olarak kabul görmezken bir de
şiddete maruz kalan kadının kaderini değiştirebilmek
mümkün müdür? Türkiye’de yaşayan kadınların bu vahim tablodaki
yeri nerededir?
Türk olmasından gurur duyduğum Mükerrem
Belkıs Hanım’ın “Hakk-ı insaniyelerinden vazgeçen veyahut
‘Haklarımızın, ihtiyaçlarımızın bir
kısmı verilmiyor.’ diye hepsini bırakan hemşirelerimiz
varmış! Zararı yok, ben yine vazife-i vataniye-i insaniyemi
kemal-i ifa edeceğim. Hiç kimse istemesin, yalnız başıma
ben isteyeceğim. Onu istememek insanlığıma bence bir
hıyanettir.” diye ifade ettiği sözleri aslında kadının
birey olma talebinin çığlıkla ortaya konmasıdır ve
böylesi bir dile getirilişin de, hangi toplum olursa olsun, yankı
bulmaması imkânsızdır.
Kadın hakları Türkiye’de, taraf
olduğu uluslararası Birleşmiş Milletler Kadınlara
Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi ve
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmeleriyle garanti altına
alınmıştır. 10’uncu maddede “Herkes dil, ırk, renk,
cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle
ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” diyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın.
AYLİN CESUR (Devamla) – Parlamentolararası
Konseyin 2002 verilerine göre, kadınların temsili açısından
dünya ortalaması yüzde 14,5; Türkiye’de ise yüzde 4 ila 5’lerdedir.
Şiddete son vermek, eşitlik, adalet ve
barışı sağlamaya yönelik çabaları ciddiye almak zorundayız.
Sorunu sadece kadınların sorunu olarak görmemek, bana göre, çözüme
giderken en önemli hareket noktası olmalı.
Dünyada her yıl 500 binden fazla
kadının gebelik ve doğum nedeniyle öldüğü ve Türkiye’de de
bu rakamların çok yüksek olduğu durumda bizler, kuruluşundan
bugüne çok ciddi, önemli adımlar atılmış olsa da Türkiye'de
sağlık açısından ve 2000’li yıllara gelindiğinde
artık 12 bin kişiye 1 hekimden, 512 kişiye 1 hekime gelinse de
hâlâ kadın sağlığını ve yoksulluğunu en
önemli, en çok önemsenmesi gereken konulardan biri olarak alıyoruz.
Bebek ve anne ölümlerini Batı
standartlarına getirmemiz gerekiyor ve ülkemizdeki
kadınımızı, erkeğimizi mal muamelesi görmekten
kurtarmak, insanca yaşam şartlarına kavuşturmak, Türkiye'de
de Avrupa’daki veya Batı’daki ülkelerin seviyesine getirmek hedefimiz
olmalı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Bir kereye mahsus olmak üzere bir
dakika daha süre veriyorum bu öneri için.
AYLİN CESUR (Devamla) – Teşekkür ederim.
Kadınlarda iş gücüne katılım oranı
yüzde 50’ye çıkarılmalı. Kamuda kadın yöneticilerin
oranı yüzde 30’a çıkarılmalı. Kadının emeği
korunmalı, kayıt dışı çalışan
kadınları sosyal güvenlik kapsamına almalıyız.
Mevsimlik tarım işçisi kadınlar ile ev eksenli çalışan
kadınların her türlü sosyal güvenceden faydalanmaları
sağlanmalı. Bakım hizmeti veren kadınlar sosyal güvenlik
kapsamına alınmalı. Kadın girişimciler için gelir
vergisi oranlarında üç yıl süreyle 3 puan indirim yapılmalı
ve kadın girişimciliği teşvik edilmeli. Kadınlarda
okuryazarlık oranı beş yıl içinde yüzde 100’e
çıkarılmalı, bununla ilgili tedbirler alınmalı.
Biz kadınlar olarak bizi özgür yapan, bize
insanlık standartlarını getiren, eşit yapan ve bu ülkenin
mutluluğu için her türlü imkânı açan cumhuriyettir, bunun
kıymetini bilmek zorundayız ve biliyoruz. Kadın-erkek
ayrımı yapmaksızın kısaca “insan hakları” olarak
ifade edeceğimiz haklar sahiplik gerektirir. Kadınıyla
erkeğiyle uygar, demokrat ve müreffeh bir Türkiye yaratmak için
geleceğe güvenle bakarak karşılıklı sevgi ve
dayanışmayla hareket etmeye mecburuz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin
üyeleri olan bizler, bize oy vererek buraya gönderen halkımızı
temsil ediyoruz. Bu yapılandırmaları bir an evvel hayata
geçirmeliyiz ve birlikte hareket etmemiz gerektiğinin artık farkına
varmalıyız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AYLİN CESUR (Devamla) - Az önce
fındık olayında görüldüğü gibi, sayın milletvekilleri
hepinizi vicdanlı hareket etmeye davet ediyorum.
Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Cesur.
Öneri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Arzu Erdem konuşacaktır.
Buyurun Sayın Erdem. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
MHP GRUBU ADINA ARZU ERDEM (İstanbul) –
Teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri, kadın
yoksulluğunun araştırılması üzerine verilmiş olan
grup önerisi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubum adına söz
almış bulunmaktayım. Gazi Meclisi, bizleri ekranları
başında izleyen aziz Türk milletini saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, evet, “siyasetüstü
kavramlar” dediğimiz kavramlar hangileri, hep birlikte bir tekrar
değerlendirelim istiyorum. Kadın deyince siyasetüstü müdür? Evet.
Çocuk deyince siyasetüstü müdür? Evet. Yaşlı deyince siyasetüstü
müdür? Evet. Gözümüzün bebeği, belki gözlerine bakmaktan
sakındığımız geçlerimiz deyince siyasetüstü müdür?
Evet. Evet, Milliyetçi Hareket Partisinin şiarı olan Türk milletine
hizmet etme noktasında her şeyi geride bırakma şiarı
hakikaten çok önemli, sizlere tekrar buradan bunu hatırlatmak istiyorum.
Evet, anne deyince ne geliyor aklımıza?
Beşiği sallayan anne, çocuğunu büyüten anne, giydirip büyüten
ebeveyn mi? Kadın denildiğinde aklımıza ne geliyor? Evini
çekip çeviren, eşine maddi manevi destek olan ve aynı şekilde,
yine şeref, namus timsali, ar iffet simgesi mi? Bunlar mı geliyor
sadece akıllarımıza?
Kadınlarımıza
baktığımızda neyin mahcubiyetini yaşıyoruz, bunu
da bir değerlendirelim istiyorum: Dinmeyen şiddetin mi, eksik verilen
değerin mi, yine aynı şekilde devam eden istismarlar ve
cinayetlerin mi, kadınların maddi imkânsızlarının
mı? Kadına baktığımızda bu söylediklerimizin
hepsi aslında vardır ve bu çığlıklar gerçektir, bu
çığlıklar acıdır. İşte, bunların
tamamını değerlendirip veballe oturduğumuz bu koltuklarda
çözüm üretmek üzere hep birlikte somut adımlar atmamız gerekiyor.
Planlamayı belki doğru yapamıyoruz, belki
sağlıklı yapamıyoruz ama planlama yaparken öncelikli planlanması
gereken, öncelikli çözülmesi gereken, öncelikli olarak mutlaka
değerlendirilmesi gereken ve kanunlaştırılması gereken
konular var ki bunların başında kadınlara verilmesi gereken
doğum borçlanması geliyor. Kadın milletvekillerimize sesleniyorum:
Ben Milliyetçi Hareket Partisi milletvekiliyim, Türk milletinin temsilcisi
olarak bu kürsüdeyim ve bir kadınım. Kadın olarak soruyorum
size: Erkeklerimize verilen askerlik borçlanması SGK girişinden önce
mevcutken kadınlara SGK girişinden önce doğum borçlanması
verilmesi konusunda kanun teklifimiz şu an komisyonda. Bu konuya destek
vermeniz söz konusu olacak mı inşallah? Bu konuyla ilgili
Allah’ın izniyle hep birlikte, dün de söylediğim gibi,
uzlaşmacı bir tavır içerisinde el ele vererek... Çünkü
“Kadınlar başımızın tacı.” diyorsak,
“Kadınlar bizim her şeyimiz.” diyorsak onları güçlendirmek,
onlara yardım vererek değil, hakikaten toplum hayatında hak
ettikleri yere getirmekle olacaktır. Hep birlikte inşallah bu
sorunları çözeceğiz ve liderimizin sözüyle kapatmak istiyorum, benim
için hakikaten çok kıymetli, özellikle sizlerle de paylaşmak
istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum.
ARZU ERDEM (Devamla) – Liderimiz Sayın Devlet
Bahçeli Beyefendi diyor ki: “Kadın annedir, kadın vatandır,
kadın ülkedir, kadın gelecektir, kadın gelecek nesillerin
teminatıdır. Bu teminatlara sahip çıkmak bizim vebalimizdir.”
Hep birlikte sahip çıkacağımızı umuyor,
saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Erdem.
Öneri üzerinde dördüncü olarak Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllü
konuşacaktır.
Buyurun Sayın Süllü. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
CHP GRUBU ADINA JALE NUR SÜLLÜ (Eskişehir) –
Sayın Başkan, değerli Meclis üyeleri; bugün burada keşke
yoksulluğu, hele hele kadın yoksulluğunu hiç konuşmak
zorunda olmasaydık diyorum. Ancak ne yazık ki sadece bugün burada
değil, her zaman biz kadınlar olarak, kadınların yoksulluğu,
sorunları üzerine çok farklı ortamlarda konuşmak zorunda
kalıyoruz ve bunun nedeni de genelde toplumda yaşamış
olduğumuz cinsiyet ayrımcılığı.
Aslında -kadın ve erkek-
doğumumuzdaki tek farklılığımız, biyolojik
yapılarımızdaki farklılık değil mi? İki
farklı cinsiyetin temsilcileri kadın ve erkeğin ne yazık ki
gelişen toplumsal koşullarla yaşam içindeki, toplum
koşulları içindeki rolleri değişiyor, şekilleniyor ve
bu toplumsal koşullarla birlikte kadının
yaşadığı toplumsal sorunlar da şekilleniyor.
Kadınların yaşadığı en önemli
sorunlarının, sosyoekonomik sorunlardan kaynaklandığını,
kadının toplumdaki sosyoekonomik konumundan
kaynaklandığını söylemek, çözümün de yine kadının
sosyoekonomik konumunun güçlendirilmesinde yattığını
söylemek yanlış olmayacaktır.
Kadının en önemli sorunlarından bir
tanesi bu toplumda, ekonomik bağımsızlığının
olmamasıdır. Bu durum bazı koşullarda kadını
istemediği evlilikleri sürdürmeye zorlarken diğer yanda, aile içi
yaşamda sürekli kendi isteklerini, kendi yapacaklarını öteleyen
anne ve eş konumuna da mahkûm etmektedir. Bunun tek koşulu,
kadının bu ekonomik açıdan güçlendirilmesinin tek koşulu
iş yaşamına katılımıdır. Kadının
iş yaşamına katılımındaki engeller de yasalarla
düzenlenmelidir. Tabii, yasal düzenlemeler aslında yapılıyor
gibi gösteriliyor ama yasal düzenlemelerin uygulanabilirliği ne yazık
ki sağlanamıyor çok da fazla.
Kadının iş yaşamına
katılımındaki en önemli engellerden birini örnek verecek
olursak, nedir kadının iş yaşamına
katılımındaki en büyük engellerden biri? Çocuklarını
bırakacak kurumlardan yoksunluğudur. Bu konuda çok çeşitli yasal
düzenlemeler yapılıyor ama uygulanabilirliğine
baktığımızda, ne yazık ki uygulanabilirliği yok;
ne devlet bunları denetliyor ne de herhangi bir şekilde yönetmelikler
yasaları desteklemek üzere düzenleniyor.
Günümüzde artık kadının ekonomik
güçsüzlüğüyle birlikte kadın yoksulluğundan çok,
yoksulluğun kadınlaşmasından söz ediliyor, terminoloji
olarak. Nerede bir yoksulluk var ise orada kadın var ve kadının
ağırlaşan sorunları var. Bugünkü Türkiye’nin ekonomik
koşullarına baktığımızda, hani şu “yok”
denilen kriz var ya, ne yazık ki bedeli vatandaşın
sırtına yüklenen krizde de…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
JALE NUR SÜLLÜ (Devamla) – Bir dakika daha rica
edeyim.
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Süllü.
JALE NUR SÜLLÜ (Devamla) – …en ağır yükü
kadınlar üstleniyor ne yazık ki. İşten çıkartmalar
dönüyor kadınları vuruyor, kadın kendi geçimini sürdüremiyor,
çocuklarına pay ayırmaya çalışıyor bu zorluklar
içinde. Fakat, tabii ki bunlarda, sonuçta en önemli şeyin
kadının toplumsal konumunun, eğitim, iş
yaşamının her alanında güçlendirilmesi olduğunu
hepimiz biliyoruz. Tabii, dediğim gibi, yasal düzenlemeler
yapılıyor, lafta kalıyor. Bu yasal düzenlemeler yapılırken
de ne yazık ki kadın, sürekli, korumacılık söylemleriyle
aile içinde anne olarak ve çocuk olarak ele alınıyor. Oysaki
kadın ayrı bir birey, bir vatandaş. Kadını bir birey,
bir vatandaş olarak ele almadıkça kadının
sorunlarını çözemeyeceğimizi artık anlamış
olmamız gerekiyor. Ve lütfen, artık kadını tüm yasalarda bir
birey, bir vatandaş olarak düşünmek zorunda olduğumuzu
hatırlayalım.
Şimdi, bakın, örnek olarak, şu anda
bir arkadaşımız, bir bayan milletvekilimiz bir öneri verdi. Ne
yazık ki…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Bu öneriye mahsus olarak bir dakika
daha vermiştik Sayın Cesur’a, size de veriyorum.
Buyurun.
JALE NUR SÜLLÜ (Devamla) – Teşekkür ederim
anlayışınız için Sayın Başkan çünkü kadınlar
olarak her zaman bu kadar şanslı olmuyoruz dile getirmekte
sorunları.
BAŞKAN – Haklısınız.
JALE NUR SÜLLÜ (Devamla) – Sayın vekilimiz
“Reddedileceğini biliyorum.” dedi. Ne yazık ki artık
Parlamentoda her şey reddediliyor, biraz önce fındık
örneğinde olduğu gibi. Aslında Türkiye'nin tüm Karadeniz
Bölgesi’ni etkileyen bir sorundu ama ne yazık ki AKP’li vekil
arkadaşlarımızın oylarıyla reddedildi. Şimdi
yine, toplumun yarısını oluşturan kadınlar için bir
arkadaşımız, kadın vekil arkadaşımız bir
öneri getirdi. Neden korkuyoruz? Neden fındığı,
kadını araştırmaktan korkuyoruz? Neden? Çünkü gerçeklerin
ortaya çıkmasından korkuyoruz.
Sözlerimi bağlıyorum. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak her zaman toplumda kadının statüsünün
güçlendirilmesine yönelik çalışmalar yapan grubumuzun bu öneriye
“evet” diyerek destek vereceğini bildiriyor, kadın için, Türk
toplumundaki sorunlar için her zaman Cumhuriyet Halk Partisi olarak “evet” oyu
vereceğimizi bildirmek isteyerek Genel Kurulu saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Süllü.
Öneri üzerinde beşinci ve son söz Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Radiye Sezer
Katırcıoğlu’na aittir.
Buyurun Sayın Katırcıoğlu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA RADİYE SEZER
KATIRCIOĞLU (Kocaeli) – Teşekkürler Başkanım.
Bizler on yedi yıl boyunca kadına yönelik
sorunları siyasetüstü, sadece siyasetüstü değil, ideolojiüstü görerek
vicdani bir mesele olarak ele aldık; bu çalışmaları bunun
üzerine planladık, politikalarımızı böyle oluşturduk,
yol haritamızı bunun üzerinde kurguladık. Peki, on yedi yıl
boyunca neler yaptık? Buna geçmeden önce, Türkiye’min çok büyük hedefleri
var. Bu hedeflere nasıl ulaşacağız? Biliyoruz ki bu
hedeflere ulaşmada en lokomotif güç, kadınlarımız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Biliyoruz ki 10’uncu büyük ekonomiyi
kadının istihdama katılımıyla birlikte
sağlayacağız. İşte, bu
çalışmalarımızı bu vizyonla, bu inançla
gerçekleştirdik.
Şöyle bir hatırlamak gerekirse: İlk
yaptığımız, Anayasa'da pozitif ayrımcılık
ilkesini getirmemiz. Arkasından, eşit işe eşit ücret kanuni
düzenlememizi yapmamız ki komisyon başkanlığımda yurt
dışı temaslarımda birçok ülkede, gelişmiş ülkede
gördüğümde kadınların böyle bir kanununun
olmadığına ne yazık ki şahit oldum.
Başka ne sayabiliriz? Kadının
istihdama katılımında eğitimin ne kadar önemli
olduğunu. Eğitim düzeyini yükseltmek adına Haydi Kızlar
Okula Projesi’yle birlikte şartlı nakit transferi ve yüzde 99’u bulan
okullaşma, her ilde üniversite kurduk. Bugün kadınların
üniversiteleşme oranı erkekleri çoktan geçmiştir. Bitti mi? Bitmedi.
KOSGEB ve İŞKUR girişimcilik eğitimleri. Biz kadın
kendi işinin patronu olsun istedik ve orada da bir pozitif
ayrımcılık ilkesi getirdik ki erkeğe verilen hibenin yüzde
30’u oranında kadına daha fazla verilmesini sağladık. Yetti
mi? Yetmedi. Bir işveren, genç ve kadın istihdam edeceği zaman,
istihdam ettiği zaman prim desteğini ve diğer destekleri devlet
olarak verdik. Bu yetti mi? Yetmedi. Ne yaptık? “Çalışan
kadınlarımızın sorunlarını göz ardı
edemeyiz.” dedik, iş hayatı ve aile hayatı uyumunu sağlamak
adına esnek çalışma modellerini oluşturduk, yarı
zamanlı çalışma modellerini oluşturduk; süt izni,
analık izni, kreş desteği vesaire… Peki, bunlar sonucunda
Türkiye'deki rakamlara şöyle kısaca bakalım. Anlatacak çok
şey var, üç dakikada on yedi yılı anlatmak kadın
politikası üzerine tahmin edersiniz ki, kabul edersiniz ki çok az bir
zaman. Bakın, son on yılda Türkiye’de 8 milyon 600 bin yeni istihdam
yaratılmış ve bunun 4 milyon 175 bini kadın yani
kadınların iş gücüne katılım oranı şu anda
33,8 ve 2023 hedefimiz yani 10’uncu büyük hedefimize ulaşmada bizim
hedeflediğimiz oran yüzde…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Katırcıoğlu.
Buyurun.
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Devamla) –
Sayın Başkan Anayasa’mıza getirdiğimiz pozitif
ayrımcılık ilkesi kapsamında biz kadınlara kürsü
konuşmalarımızda tam 3 kez ek süre verdi. Ben bunun da
altını çizmek istiyorum.
Hedefimiz yüzde 41’e ulaşmak ve ayrıca
Ulusal İstihdam Stratejimiz var. Yani hepsi planlı, programlı
devam ediyor. Peki, bu yeter mi? Yetmez. Bakın, Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonu 2009 yılında bu Meclis
çatısı altında kuruldu. Bir devrim niteliğinde
çalışmadır kadının sorunlarına çok daha
hızlı, etkin, spesifik çözüm bulabilmek adına. Geçtiğimiz
dönemde komisyon başkanlığı yapmak nasip oldu ve orada da
-Filiz Hanım önergenin sahibi, kendisi de bilir- kadın
sorunlarına yönelik alt komisyonlar kurduk. Birisi de kırsaldaki
kadınımıza yönelikti. Kırsaldaki
kadınımızın yoksulluğu, eğitimi, şiddeti,
aileyle ilgili durumları, devletin verdiği imkânlara
ulaşımlarıyla ilgili sorunlarını masaya
yatırmaktı, bunlara çözüm bulmaktı ki bu rapor hazır,
basılmaya hazır. Yeni KEFEK Komisyon Başkanımız da
bunu ortaya koyacak.
Bakın, Meclis çatısı altında
birçok çalışma var bu konuyla ilgili. Bu sadece bir tanesi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Devamla) –
Sayın Başkanım, bir dakika daha…
BAŞKAN – Bir dakika daha süre veriyorum.
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Devamla) – Ben
inanıyorum ki çalışmalar, yapılan raporlar, kurulan
komisyonlar, alt komisyonların raporlarına bakıp oradaki
hazır olan çözüm önerilerini, tespitleri hayata geçirmemizin, zaman
yönetimi ve kaynak yönetimi noktasında çok önemli olduğunu
düşünüyorum.
Sözlerimi bitirmeden önce bir şeye dikkatinize
çekmek istiyorum, o da şudur: “Kadınsız siyaset,
kadınsız demokrasi, kadınsız yönetim sadece kadınlar
için değil, bütün toplum için eksikliktir, adaletsizliktir, haksızlıktır.”
diyen bir lidere, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a
ilk önce kendim adına ve tüm Türkiye'min kadınları adına
teşekkür ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Katırcıoğlu.
Halkların Demokratik…
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Ankara) – Sayın Başkan, oylamadan önce açıklama, yerimden…
BAŞKAN – Yerinizden…
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
39.- Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu
Demir’in, tüm kadın ve erkekleri kadın yoksulluğunun
araştırılması önergesine destek vermeye davet ettiğine
ilişkin açıklaması
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Ankara) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Biz bir önerge verdik ve kadınlar yoksuldur,
kadın yoksulluğunu araştıralım, önlemek için gereken
tedbirleri soruşturalım dedik. “Bu kadar yılda yapılanlar
nelerdi” değildi aslında bunun cevabı. Bunun şahidi de ben
değilim zaten çünkü aynı zamanda bu komisyonun, Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonunun ne kadar
toplanmadığına da şahidim. Ve onun dışında,
söz edilen liderin “Kadın ile erkeğin fıtratında
eşitlik yoktur.” sözlerine de şahidim.
Ama mesele bu değil. Yani bir şey
araştırılsın diyorsak, siz “süre getirilsin yoksulluk
nafakasına” tartışmasını açıyorsanız…
Yapmayın bunu. Bunu yapmadan önce verilere bakın. Kadınlar
yoksul, neden yoksul ve bunun çözümleri ne, önlemleri ne, bunu
araştıralım diyoruz. Şu anda verdiğimiz önergenin
konusu da budur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Ankara) – Ve ben buradaki tüm kadın ve erkekleri, kadın
yoksulluğunun araştırılması önergesine destek vermeye
davet ediyorum.
Teşekkürler.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Kerestecioğlu.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun, 10/10/2018 tarihinde Ankara
Milletvekili Sayın Filiz Kerestecioğlu ve arkadaşları
tarafından verilen "Kadın yoksulluğunun
araştırılması amacıyla” verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 17
Ekim 2018 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi
Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün
19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan
fındık üreticilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin,
Genel Kurulun 17 Ekim 2018 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
17/10/2018
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 17/10/2018 Çarşamba
günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Engin
Özkoç
Sakarya
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler” kısmında yer alan, fındık üreticilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen (10/83) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesi’nin görüşmesinin Genel Kurulun 17/10/2018
Çarşamba günlü (bugün) birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere öneri sahibi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili
Mustafa Adıgüzel konuşacaktır.
Buyurun Sayın Adıgüzel. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; fındık, İzmit’ten
Artvin’e 500 bin ailenin, 8 milyon insanımızın ekonomisine
katkı yapan, yüzde 85’ini ihraç ettiğimiz, 3 milyar dolar gelir elde ettiğimiz,
dünyadaki üretiminin yüzde 70’ini bizim yaptığımız millî
bir ürün.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu konudaki
sorunlarla ilgili 6 maddelik çözüm önerimiz, ayrıca Ordu’da
yaptığımız bir çalıştay var ve de Ordu’dan
Giresun’a bir fındık yürüyüşü yaptık. Bunların
ayrıntısına, bu konudaki diğer önerilerimizin
ayrıntısına araştırma komisyonu kurulduğunda
değineceğim. Ancak fındıktaki taban fiyatla ilgili burada
birkaç şey söylemek istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
fındığın üreticisi Türk halkı, alıcısı
ise yabancı firmalar, çok ilginç, satıcısı da yine
alıcısı olan bir İtalyan firma. Yani bu İtalyan firma
hem alıcı hem satıcı durumunda. “Bu nasıl oluyor?”
derseniz… Çünkü bu İtalyan firma, Türkiye’de ihracat yapan bütün büyük
Türk firmalarını satın alarak böyle bir şeye sebep oldu ve
AKP hükûmetleri bu firmaya sadece ihracat değil son günlerde bir de
ithalat yetkisi verdi ve bu daha karmaşık, daha komik bir hâle geldi.
Bu ortamda devletin fiyatlara müdahale etmemesi, zaten örgütsüz olan Türk
köylüsünü bu firmaya köle yapmaktadır. Sadece üretici değil,
fındığı iç piyasada kullanan, alıp işleyen az
sayıdaki yerli firma da bu İtalyan firma tarafından üretim ve
pazarlama konusunda kıskaca alınmış durumdadır.
Fındık fiyatı
FİSKOBİRLİK’in faal olduğu 2006’da 5 dolardı -AKP’li
hatip burada, AKP’den önce de fındık sorunu olduğunu söylüyor,
2006’da AKP iş başındaydı- şimdi ise 2 dolar bile
değil ve 13 liraya mal edilen bir ürünü 12 liraya bu üreticiye satmak zorunda
bırakıyorsunuz ve aynı üretici aynı ilde –dikkatinizi
çekiyorum- bir markette, rafta bunu 60 liraya görüyor ve o üretici yine
havaalanındaki “free shop”da -bakın, resmi burada var, kilosu 55 euro
arkadaşlar- 12 liraya sattığı ürünü 400 lira görüyor.
İnsaf… insafa davet ediyorum. Bu bir kıyımdır, bu bir
cinayettir, bu bir anayasal suçtur ve ihanettir.
Bakın, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
45’inci maddesinin ikinci paragrafı: “Devlet, bitkisel ve hayvansal
ürünlerin değerlendirilmesi ve gerçek değerlerinin üreticinin eline
geçmesi için gereken tedbirleri alır.” Nerede bu Hükûmet?
Anayasa, madde 167: “Devlet, piyasalarda fiilî veya
anlaşma sonucu doğacak tekelleşme ve kartelleşmeyi önler.”
Nerede bu Rekabet Kurulu?
Anayasa, madde 171: “Devlet, kooperatifçiliğin
gelişmesini sağlayacak tedbirleri alır.” Ne yaptınız
FİSKOBİRLİK’e?
Buradan yürütmenin başındaki Sayın
Erdoğan’a da seslenmek istiyorum: Sayın Erdoğan,
fındık üretiminin yapıldığı bu coğrafyadan
öyle ya da böyle geçmiş seçimlerde oldukça yüksek oylar aldınız.
Belediye başkanı oldunuz, Başbakan oldunuz,
Cumhurbaşkanı oldunuz. Sadece oy da almadınız, bölgenin
derelerini aldınız, ormanlarını aldınız.
Yandaş firmalar dağları taşları talan etti.
İnsanlarını aldınız, insanlarını; yarıdan
çoğu terk etti topraklarını. Tüketim ekonomimiz
insanlarımızı tüketti. Bütün bunların
karşısında bu yöre insanı sizden tek bir şey istiyor;
emeğinin karşılığını istiyor, fazla
değil. Ha, öyle saray menüsü gibi ejder meyveli smoothie falan değil,
Karadeniz insanı mısır çorbası, pancar diblesiyle mutlu
zaten. Karadeniz kendinden çalınan hakkı, çocuklarının
rızkını istiyor; fındık için en az 3 dolar
karşılığı Türk lirası istiyor.
Karadeniz o sizin bildiğiniz Karadeniz
değil artık Sayın Erdoğan, Karadeniz fındık için
isyanda. O Gülyalı ilçesinde üreticiye doğru “TMO fındık
alacak, fındık alacak.” diye yürüyüp üreticiyi bir
tokatlamadığı kalan bölge milletvekiliniz de bunun
farkında, Karadeniz isyanda. O TMO her şeyi alıyor, bir
fındığı almıyor; daha üç gün önce mısır
alımına karar verdi.
Sayın milletvekilleri, biraz sonra burada bir
oylama yapmayacaksınız, bir samimiyet testi yapacaksınız.
Memleketlerinizde, bölgenizde söylediğiniz, halka verdiğiniz sözler
ile burada konuştuklarınız ve tercihleriniz, verdiğiniz
oylarınız onu gösterecek.
AKP’li arkadaşlar diyor ki: “Bir grup önerisi
biz verelim, biz de vereceğiz.” Ya “TMO alacak.” da diyordunuz, Sayın
Genel Başkanınız öyle diyordu, aha bugün alacak, aha yarın
alacak, aha bugün öneri vereceksiniz, yarın vereceksiniz. Bana buraya
gelmeden halkımız şunu söyledi: “İktidarıyla
muhalefetiyle bir araya gelin, bu sorunumuzu çözün.”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Adıgüzel.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Devamla) – Bakın, iktidar da
muhalefet de burada, laf değil biraz iş üretelim, gelin fındık
üreticisinin sorunlarını birlikte çözelim. Bu dört partinin
karşısında tek siz reddediyorsunuz, bunu da halkın
insafına, halkın takdirine sunuyorum. Size yetki veren halk,
almasını da bilir. Ne diyor Âşık Dertli Divani?
“Çalışmadan yiyenlerin,
Derimizi giyenlerin,
Nice ‘benim’ diyenlerin
Ne izi ne tozu kaldı.”
Hak yiyenler, emekten yana olmayanlar halkın ve
Hakk’ın karşısında mağlup olmaya mecburdur. Böyle
devam edip bölge insanımızın sesine kulak vermezseniz ne iziniz
ne tozunuz kalacak, biz emekten ve halktan yana olanlar ise yine buralarda
olacağız.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Adıgüzel.
Öneri üzerinde İYİ PARTİ Grubu
adına Samsun Milletvekili Bedri Yaşar konuşacaktır.
Buyurun Sayın Yaşar. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA BEDRİ
YAŞAR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben
de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Fındık üreticilerinin sorunları
konusunda Parlamentonun tamamı hemfikir; sadece zamanlama konusunda bugün
ya da yarın yapalım gibi, işte bu hafta olmazsa önümüzdeki
hafta, olmazsa ondan sonraki hafta, o da olmazsa süresi olmayan bir zaman
dilimini bu yüce Mecliste müzakere edip duruyoruz. Değerli
arkadaşlar, Meclisimizin bu kadar bol zamanı yok; ülke bu kadar
sıkıntılı durumlardan geçerken, sadece “İktidar
partisi mi önce bu teklifi verdi, muhalefet mi verdi?” gibi böyle küçük
meselelere takılınmamasının lazım geldiğini
düşünüyorum.
Aynı zamanda, fındık üreticilerinin
girdilerindeki artışlara rağmen fiyatlarında hiçbir
değişme yok. Yani beğenmediğiniz 2002 yılında
fındık fiyatları yaklaşık 4 dolarlar
civarındaydı, 2005-2006’da 5 dolarlar civarında, geldiğimiz
2018 yılı itibarıyla rakamlar 2,18 dolarlar civarında.
Şimdi, siz “Millîyiz, yerliyiz.” diyorsunuz ya şu fiyatları bir
mukayese ettiğiniz zaman bu fiyatlar millî ve yerliyse biz millî de
değiliz, yerli de değiliz. 5 dolardan 2 dolara gelen rakamları
nasıl izah edeceksiniz?
E, aynı şekilde, biliyorsunuz bir afet
yaşandı, Karadeniz Bölgesi’nde köprüler uçtu, fındık
rekoltesinde çok ciddi düşüşler oldu. Bizim bölgemizde, Samsun
bölgesinde bütün ziraat odası başkanları feryat ediyor,
bırakın fiyatların belirlenmesini, daha neyin ne
olacağını bile bilmiyor “Hasat mevsiminde fiyatlar belli olsun,
bu rakamlar 12’nci aya kalmasın. Fiyatlar belli olsun ki belki biraz daha
fındığımız para eder.” diyor. Biz, bırakın
daha erken belirlenmesini, bugüne geldik, hâlâ Türkiye'de fındık
fiyatları açıklanmış değil.
Aynı şekilde, hani “Hem millîyiz, hem
yerliyiz.” diyorsunuz ya ama Türkiye'deki fındığı
bildiğiniz gibi Fransızlar, İtalyanlar idare ediyor. Peki, bunun
neresi millî, bunun neresi yerli? Yani dünyadaki rekoltenin yüzde 70’ini biz
üreteceğiz ama bizim fındığımızın gerek iç
piyasada gerekse dış piyasada fiyatını yabancılar
belirleyecek, biz de millî ve yerli olacağız. Kusura bakmayın
arkadaşlar, millî ve yerli olmak üreticinin yanında olmaktır,
onun hemen yanı başında olmak demektir. Biliyorsunuz,
bunların tamamı küçük üreticiler yani 8 milyon nüfusu ilgilendiriyor,
300 kilogram üreten de var, 500 kilogram üreten de var. Vatandaş bunu
nasıl organize edecek? Değerli vekillerimiz diyor ki: “Organizatör
kuruluşlar oluşturalım FİSKOBİRLİK gibi,
fiyatları belirleyelim. Hiç olmazsa az da olsa vatandaş ne
yapacağını, ne edeceğini bilsin.” Yani tüccarlar
fiyatları aşağı çekmek için elinden geleni yapıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Yaşar.
BEDRİ YAŞAR (Devamla) – Tamamlıyorum
Sayın Başkan.
Ama şunu söyleyeyim: Vatandaşın
talepleri bitmiyor. Okula öğrencileri gidecek, elektrik faturası var,
su faturası var, giderleri var, kışı var, yazı var ama
bizde hâlâ fındığın ne fiyatı var ne de kendisi var.
Onun için, artık madem bu problemlerde hemfikiriz, bırakın
iktidarını muhalefeti, Sayın Cumhurbaşkanımız
Meclis açılış konuşmasında dedi ki: “Gelin, hep
beraber çalışalım.” Yani dört grup bir araya geliyor, siz
“Durun, bunu daha sonra yapalım.” Arkadaşlar, bunu hiçbir
şekilde izah edemezsiniz.
Ben ve grubumuz bu önergeye de milletin
faydasına, yararına olan bu araştırma önergesine de her
zaman “evet” oyu kullanacağız. Bugün reddederseniz size de “evet” oyu
kullanacağız. Ama millet burada sizi seyrediyor, hepimizin adına
sizleri görüyor.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sağ olun, teşekkür ederim. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Yaşar.
Öneri üzerinde ikinci söz, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt’a aittir.
Buyurun Sayın Enginyurt. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
MHP GRUBU ADINA CEMAL ENGİNYURT (Ordu) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisinin vermiş olduğu fındık araştırması
önergesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, fındıkla
ilgili olarak üç aydan bu tarafa sürekli konuşuyoruz. Biraz evvel AK
PARTİ sözcüsü arkadaşımız “AK PARTİ iktidarında
fındık gereken değeri bulmuştur.” dedi. Biz geçen sene
fındık yaktık, ondan önceki senelerde mitingler yaptık.
Tabii, bunu yapmış olmamız AK PARTİ’nin az oy almasına
sebep olmadı. Şundan dolayı övünebilirsiniz ve de övünüyorsunuz:
“Siz fındığı ne kadar mesele ederseniz edin ama AK
PARTİ’ye oy veriyor bu millet.” diyebilirsiniz, diyorsunuz da. Lakin 24
Haziranda Ordulu gereken desteği göstermedi size, yüzde 63’ten yüzde 48’e
düştünüz.
Ordulu bir mesaj verdi, dedi ki… Sayın
Cumhurbaşkanına yüzde 65 oy vererek Sayın Cumhurbaşkanının
seçilmesi noktasında hiçbir tereddüde mahal bırakmadı. Adalet ve
Kalkınma Partisi yüzde 48, Milliyetçi Hareket Partisi yüzde 17 oy
aldı, Sayın Cumhurbaşkanımız yüzde 65 oy aldı.
Ben de fazlasıyla çalıştım Sayın
Cumhurbaşkanı seçilsin diye, hiçbir rahatsızlığım
yok.
Ama lütfen bu araştırma önergesini dikkate
alınız. Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu
araştırma önergesini dikkate almadınız. Ben bir şeye
çok üzüldüm, ret çıktığında millî maç kazanmış
gibi sevindiniz. Hayırdır, neye bu kadar mutlu oldunuz? (MHP, CHP ve
İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Ne
vardı bunda? Sayısal çoğunluğunuz zaten yeterli,
istediğiniz şekilde reddedebiliyorsunuz ve ettiniz de. Bakın,
Twitter’dan, Facebook’tan yazıyorlar. Özellikle ben fazlasıyla dikkat
çekiyorum herhâlde ki “Ne oldu? Hani beraberdiniz ya, birlikteydiniz ya.”
diyorlar. Her ne kadar beraber yürümesek de yağan yağmurlarda
sizinle, 24 Haziranda Cumhurbaşkanlığı seçimleri için
birlikte yürüdük. Dolayısıyla milletin bizden beklentisi, AK
PARTİ’nin Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu bir
önergeye… Altı üstü bir araştırma önergesi, ne
fındığın fiyatını değiştireceksiniz ne
de başka bir şey.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Hatır
bilmezler, kadir kıymet bilmiyorlar.
CEMAL ENGİNYURT (Devamla) – Hiç olmazsa kadir
kıymet bilin. (CHP sıralarından “Bravo!” sesleri,
alkışlar)
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Bilmezler,
bilmezler, vallahi bilmezler.
CEMAL ENGİNYURT (Devamla) – Böyle sevinerek
yaparsanız, böyle çok sevinirseniz, vallahi bu millet size
fındığın operasını oynatır, tiyatrosunu
oynatır. (CHP sıralarından alkışlar) Sizi 2019’da
Cumhurbaşkanına karşı çok mahcup bir duruma düşürür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Enginyurt.
CEMAL ENGİNYURT (Devamla) - Siz Sayın
Cumhurbaşkanına sahip çıkmak istiyorsanız… Milliyetçi
Hareket Partisinin önergesine ret vererek büyük mutluluklar
yaşadınız, sevinç yaşadınız. Benim de pek
sevdiğim söylenemez ama CHP’nin önergesine gelin hep birlikte “evet”
diyelim, destekleyelim. (CHP sıralarından alkışlar) Çünkü
bu, 8 milyon üreticiyi ilgilendiriyor; bu, hakikaten fakiri, mağduru
ilgilendiriyor. TMO mısır almaya kalkıyor, mısır
satılalı iki ay oldu, mısır kalmadı, mısır
tüccarın elinde. Hiç olmazsa fındığın yüzde 70’i hâlâ
pazara inmedi; fındık üreticisine sahip çıkın, destek
verin. Sonra, AK PARTİ vekilleri, özellikle Ordulu kardeşlerim boynu
bükük kalıyorlar. Gelin, bunları boynu bükük bırakmayalım,
memlekete yarın dik gitsinler. Onun için hep birlikte “evet” diyelim. Ha,
oyumun rengi de “evet” olacak, onu da ilan ediyorum.
Saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum.
(MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Enginyurt.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Efendim, kayıtlara
geçsin diye söylüyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Biz sayın
vekilimiz dâhil olmak üzere burada bulunan bütün milletvekillerini seviyoruz.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Sizi seviyorum ya,
CHP’ye karşı dedim yani.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Siyasi partilerimizin
Türkiye’de demokrasinin bir gereği olduğunu düşünüyoruz. Biraz
sonraki oylamada da ne kadar oy verdiysek o kadar oyla bunun arkasında
duracağız. Hep birlikte olduğumuzu ifade ediyoruz.
Sağ olun. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özkoç.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Sen de MHP’yi
sevmiyorsun, dolayısıyla birbirimizi sevelim yani. Sen MHP’yi
sevmiyorsun, ben de CHP’yi sevmiyorum, o da doğal.
BAŞKAN – Öneri üzerinde Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Adnan Selçuk
Mızraklı konuşacaktır.
Buyurun Sayın Mızraklı. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
HDP GRUBU ADINA ADNAN SELÇUK MIZRAKLI
(Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli vekiller, şimdi, özellikle biraz
önceki sevip sevmeme metaforundan hareketle sevmenin ötesinde
yaptığımız her işin, verdiğimiz her kararın
onur, vicdan, hak ve adalet üzerine olması gerektiğinden hareketle
söyleyeceğim. Ben de güzel bir Karadeniz fıkrasıyla belki bu
ortamı biraz daha şenlendirerek başlamak isterdim ama o
Karadenizlilerin büyük emeği olan, büyük alın teri olan
fındık konusunda bir Diyarbakır milletvekili olarak
konuşacağım.
Takdir edersiniz ki arkadaşlar rakamsal düzeyde
birçok bilgiyi verdiler. Ben de bunların bir kısmını, belki
daha farklı bir açıdan tekrar etmekle beraber aynı zamanda o
fındığı üreten dediğimiz, o ağaçlarda
çalışan, oralarda fındığı toplayan o mevsimlik
işçilerden hiç bahsedilmedi. Oraya da vurgu yapmayı buradan bir görev
olarak ifade ediyorum.
Şimdi, arkadaşlar bu senenin
başında ilk olarak fındık fiyatlarının piyasası
oluşurken 14,5 lira civarında ifade ediliyor; ben notlarımdan,
Düzce Ziraat Odasının notlarından söylüyorum. Ama yıl
içinde oluşan ortalama fiyatlar belli. Hatta ve hatta o demin de ismini
tekrar etmekten kaçındığım, o tekel hâline gelmiş olan
yabancı, ithalatçı ve piyasa yapıcı firmanın piyasada
üreticinin emeğini nasıl berhava ettiğinin örnekleriyle dolu.
Yani 7,5 liralara kadar düşen fındık fiyatları var. Bu
firma kendi ülkesinde, İtalya’da yüzde 50 kalitedeki
fındığı 20 liradan alırken bizim ülkemizde 10,5
liradan almakta. Şimdi, eğer burada kendi üreticimizin emeğini
berhava eden bu tür tutumlara nasıl kapı araladık dersek 2014
yılında Türkiye’deki -yine ismini anmayacağım- bir
firmanın yüzde 10 ortaklığını alarak piyasaya giren bu
firma Rekabet Kurulunun onayıyla zaten bu güce ve bu imkâna
ulaşıyor.
Özellikle fındık üreticileri defalarca bu
piyasadaki sıkıntıları, yürüyüşleriyle kamuoyuna medya
aracılığıyla duyurdular, partilere
ulaştırdılar ama ne hikmetse, bu kadar üreticinin yanında
olduğunu söyleyen iktidar ehli, Toprak Mahsulleri Ofisiyle piyasaya
girerek âdeta piyasa yapıcı bir aktör olarak bunları bu
tekellere peşkeş çeken politikaların elinden
kurtaramadılar. Buradan da bunu tekrar vurgulamak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Mızraklı,
sözlerinizi tamamlayın.
ADNAN SELÇUK MIZRAKLI (Devamla) – Fındık
deyince gözden kaçırdığımız,
ıskaladığımız bir durum var arkadaşlar. Her sene
o mevsimde oraya giden, o fındığı toplayan on binlerce, yüz
binlerce insan var. Dere kenarlarında ya çadırlarda ya
araçlarından oluşturdukları yerlerde çoluk çocuğuyla büyük
bir perişanlık çekerek oralarda kalırlar. Zaman zaman tacizlere,
zaman zaman saldırılara maruz kalırlar. Ama onların
emeğini hiç konuşmayız, onların iş güvenliklerini hiç
konuşmayız, onların çocuklarını hiç
konuşmayız, anneleri babaları fındık toplarken ne
yaparlar, hiç düşünmeyiz. O yüzden de bu noktada eğer
fındık sorununu tekrar konuşuyorsak oradaki mevsimlik
işçilerin de sorunlarını bir kez daha gündeme getirerek sizlerin
de bu konuda özellikle önerilerinizi geliştirmenizi bekliyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Mızraklı.
Öneri üzerinde son söz, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Cahit Özkan’a aittir.
Buyurun Sayın Özkan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA CAHİT ÖZKAN (Denizli)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisinin grup önerisi hakkında söz almış bulunmaktayım.
Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Hamdolsun, AK PARTİ hükûmetleri olarak
milletimizin kaderini kendi kaderimiz olarak gördük. Milletimizin derdi
derdimiz, milletimizin talebi siyaset hedefimizdir. Onun için ta hükûmet
olduğumuzdan bugüne kadar her zaman fındık üreticilerimizle,
çiftçilerimizle beraber olduk. Sadece fındık üreticilerimiz
değil, aynı zamanda kayısıdan elmaya Türkiye’nin dört bir
tarafında yetişen tüm ürünlerle ilgili çiftçilerimize destek ve
teşviklerle onların refahını, ürettiklerinden katma
değerlerini artırma noktasında gayretler ortaya koyduk.
ATİLA SERTEL (İzmir) – Karadenizli
vekilleriniz nerede?
CAHİT ÖZKAN (Devamla) – Tabii, Denizli deyip
fındıkla ne alakası var diye düşünmeyin. Denizli’miz
Rabb’imin vermiş olduğu bütün nimetlerin hedefinde olan bir
şehir olarak aynı zamanda iyi de bir fındık üreticisi.
2017 verilerine göre, şu ana kadar dünyada 950
bin hektar fındık üretimi yapıldığı tahmin
edilmektedir. Yine hamdolsun ki bunun 700 bin hektarlık bölümü
ülkemizdedir yani dünya fındık üretiminin yüzde 75’i ülkemizde
gerçekleştirilmektedir.
Bu yüzyılın başında ülkemizde
550 bin hektar fındık üretimi yapılırken bugün 700 bin
hektarlara ulaşılmış yani son on beş yirmi yıl
içerisinde yaklaşık yüzde 27’lik bir fındık üretimi
artışı gerçekleşmiştir. Aynı şekilde,
yaklaşık 700 milyon dolarlardan 2,5 milyar dolarlara varan
fındık ihracatımız söz konusudur.
SEYİT TORUN (Ordu) – Son üç yıla bak
Başkan, nereye düşmüş, son üç yıla bak, nereden nereye
düşmüş.
CAHİT ÖZKAN (Devamla) –
Velhasılıkelam, fındık üreticilerimizin her zaman
yanındayız. Cumhuriyet Halk Partisinin bu grup önerisinin ya da
Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisinin karşısında
değiliz. Sadece bu grup önerisinin görüşülmesi için diğer
gruplarla da yapmış olduğumuz görüşmeler neticesinde…
SEYİT TORUN (Ordu) – Siz getirseydiniz
Başkan.
CAHİT ÖZKAN (Devamla) - …önümüzdeki hafta veya
önümüzdeki günlerde hep birlikte, tüm gruplar olarak…
SEYİT TORUN (Ordu) – Bu zamana kadar niye
getirmediniz?
CAHİT ÖZKAN (Devamla) - …bu grup önerisini
Meclisimizin gündemine getirip bir taraftan Hükûmetimiz nasıl
fındık üreticilerimizin yanındaysa…
SEYİT TORUN (Ordu) – Biz hiç görmedik.
CAHİT ÖZKAN (Devamla) - …özellikle Karadeniz
milletvekillerimiz oradaki çiftçilerimizin derdiyle her zaman nasıl hemhâl
oluyorsa biz de aynı dertle, Meclis olarak bütün gruplarla inşallah
hemhâl olacağız ve çiftçilerimizin -fındık üreticilerimiz
başta olmak üzere- yaşadıkları üretim sorunundan mahsulü
tarladan kaldırdıkları ana kadar…
SEYİT TORUN (Ordu) – Tarla değil, bahçe
Başkan.
CAHİT ÖZKAN (Devamla) - …oradan ürünün
işlenip ihracatına kadar geçen tüm süreçleri…
SEYİT TORUN (Ordu) – Tarlada yetişmiyor,
bahçede yetişiyor Başkan.
CAHİT ÖZKAN (Devamla) – …değerlendirmek
suretiyle, dünya fındık üretimini âdeta elinde bulunduran ülkemizde,
inşallah fındık üreticilerimizin arzu ettiği çok daha
verimli, rekolteli, katma değerli ve ihracatlı bir fındık
üretim sürecini hayata geçirmek için hemşehrilerimizle, fındık
üreticilerimizle…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Özkan.
Buyurun.
CAHİT ÖZKAN (Devamla) – Fındık
üretiminde çiftçilerimizin ortaya koyduğu bu başarıyla
fındık üreticilerimizin ülkemizin tarımsal üretimde gururumuz
olması sürecinde biz de desteklerimizle bütün siyasi partiler olarak
yanlarında olduğumuzu buradan tekraren deklare ediyoruz, ifade
ediyoruz. İnşallah pek yakında bu grup önerisini tüm gruplarla
birlikte Meclisimizin gündemine getirip fındık üreticilerimize bütün
gücümüzle destek olacağımızı yeniden ilan ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla muhabbetle
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özkan.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) – Sayın
Başkanım…
ÜMİT YILMAZ (Düzce) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Adıgüzel,
yerinizden…
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
40.- Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel’in,
Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın CHP grup önerisi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şimdi, AK PARTİ’li hatip bir kere
Karadenizli değil, fındık hakkında bence çok fazla bilgisi yok.
Rekoltenin ne manaya geldiğini… Rekolteyi nasıl düzeltiyorsunuz?
Rekolte o yılki toplam mahsul miktarıdır, bunun fiyatlamayla
falan bir ilgisi yok. Rekolteyi düzelteceksiniz. Biraz önce de aynı
hatayı yaptınız, şimdi yine aynı şeyi
söylüyorsunuz. Rekolteyi nasıl düzelteceğinizi bir izah eder misiniz?
Karadeniz milletvekilleri yok mu acaba aranızda, onlar neden söz
almıyorlar, siz cevap veriyorsunuz?
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Adıgüzel.
HASAN SUBAŞI (Antalya) – Sayın
Başkan, ben de söz istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Subaşı, size
sonra vereceğim, sisteme girin. Daha önce başka bir milletvekili
arkadaşımız girdi.
Buyurun.
41.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’ın,
düşüncelerinin ülkenin kazanması yönünde olduğuna ilişkin
açıklaması
ÜMİT YILMAZ (Düzce) – Sayın Başkan,
değerli grup başkan vekilimizin söylediklerinin birçoğuna
katılıyoruz. Rekolte artmıştır, ihracat rakamları
sonucunda Türkiye’nin gelirleri artmıştır. Bu da şunu
göstermektedir: Toprak Mahsulleri Ofisi daha önceki dönemlerde alım
yaparak bunları artırmıştır. Biz de kötü bir şey
demiyoruz. Toprak Mahsulleri Ofisi tekrar bu sene fiyat açıklasın ve
alsın diyoruz, biz farklı bir şey demiyoruz ki. Biz ülkemiz
kazansın istiyoruz, birtakım şirketler fındık
üreticisinin sırtından geçinmesin istiyoruz. Bizim düşüncemiz
ülkemizin de kazanması yönündedir.
Ayrıca, sayın gurup başkan vekilimiz
ifadelerinde şunu kullandı, dediler ki: “Rekolte.” Rekoltenin
artması kötü bir şey değil ki. Zaten ihraç ettiğimiz
tarım ürünlerinin 4 kaleminden 1 tanesi fındık. Daha ne istiyorsunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın.
ÜMİT YILMAZ (Düzce) – Toprak Mahsulleri Ofisi
devreye girsin, ülkemiz ihracat kaleminden hem cari açığı
kapatmış olsun. Biz de bunu istiyoruz.
Ayrıca her seferinde üretici ötelenmek
isteniyor. Bakın, fındık mahsulü Ağustosun 5’inden itibaren
toplanmaya başlar ve Eylülün 15’inde en son mahsul toplanmış
olur. Bu arada insanlar çocuklarının okul parasını, odun kömür
parasını vesaireyi zaten borçlanmışlardır. Daha fazla
dayanacak güçleri kalmamıştır üreticinin, Karadenizli üretici
mağdurdur. Biz kendilerinden istirham ediyoruz, bunu bir an önce ülke
gündeminden düşürelim. Toprak Mahsulleri Ofisinden istediğimiz fiyat
absürt bir fiyat değildir, 3 doların altında fiyat beklentisi
var insanların yani 15 TL olsun istiyorlar. Biz 35 lira olsun istemiyoruz
ki makul, mantıklı bir fiyat istiyoruz. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Subaşı…
42.- Antalya Milletvekili Hasan
Subaşı’nın, toptancı hallerinin çiftçinin, üreticinin pazar
yeri olduğuna ve elmaya verilen desteği öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
HASAN SUBAŞI (Antalya) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın konuşmacı, grup başkan
vekili konuşmasında tarım ürünlerinin neredeyse hepsini
saydı, elmayı da dâhil etti. Ben otuz yıldır elma ve
portakal üretirim. Otuz yıl önce yetiştirdiğim elmayı,
portakalı ben 1 liraya sattığımı
hatırlıyorum fakat yirmi otuz yıl boyunca o 1 lirayı bir
daha sadece bu yıl görebildim. Elmayı bu yıl 1 liraya, 110 kuruşa
üretici satmaya başladı ama girdi fiyatlarının, gübre,
mazot, ilaç ve diğer girdilerin 10 kat arttığını
biliyorum. Şimdi Hükûmetin bir de yeni projesi var. Dünyada eşi
olmayan bir hal sistemiyle, bir sürprizle, macerayla karşımıza
gelecekler, yasa hazırlanıyor ve "Komisyoncuları
kaldırıyoruz.” deniyor. Zannediyorum komisyoncuları aracı
ya da tefeci zannediyorlar. Oysa ben Türkiye’nin en büyük toptancı
hallerinden birisini yapmış bir yerel yönetici olarak da
konuşuyorum, toptancı halleri de çiftçinin ve üreticinin pazar
yerleridir. Şimdi, elmadan bir örnek verirken sayın
konuşmacı keşke elma örneğini hiç vermeseydi çünkü
bölgemizdeki bütün elma üreticileri bahçelerini sökmeye başladılar.
Ama merak ediyorum, elmaya nasıl destek verdiklerini de öğrenmek istiyorum
doğrusu.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Subaşı.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan
fındık üreticilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin
ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 17 Ekim 2018 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisini oylarınıza
sunacağım. Oylamayı elektronik cihazla yapacağım,
pusula kabul etmeyeceğim.
Oylama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Öneri kabul edilmemiştir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Karar yeter sayısı
var mı Başkanım?
BAŞKAN – En yüksek katılımlı
oturumlardan birini yaşamaktayız, 301 milletvekilinin
katıldığı bir oylama bu. Sonuçları, tabii, işari
oylama olduğu için açıklayamıyoruz ama öneri kabul
edilmemiştir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – 151 karar yeter
sayısı tutmuş durumda mı Sayın Başkanım?
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun, 17 Ekim
2018 Çarşamba ve 18 Ekim 2018 Perşembe günkü birleşimlerinde
denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer
alan işlerin görüşülmesi ve bu kısımdaki 7 sıra
sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına
kadar çalışmalarını sürdürmesine; 7 sıra
sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin 17 Ekim 2018
Çarşamba günkü birleşimde tamamlanması hâlinde Genel Kurulun 18
Ekim 2018 Perşembe günü toplanmaması; 7 sıra sayılı
Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 91’inci
maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine
ilişkin önerisi
17/10/2018
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 17/10/2018 Çarşamba
günü (bugün) toplanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi
gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Cahit
Özkan
Denizli
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Bastırılarak dağıtılan 7
sıra sayılı Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi’nin kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1'inci
sırasına alınması ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun;
17 Ekim 2018 Çarşamba ve 18 Ekim 2018
Perşembe günkü birleşimlerinde denetim konularının
görüşülmeyerek gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin
görüşülmesi ve bu kısımdaki 7 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışmalarını sürdürmesi;
7 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
görüşmelerinin 17 Ekim 2018 Çarşamba günkü (bugün) birleşimde
tamamlanması hâlinde Genel Kurulun 18 Ekim 2018 Perşembe günü
toplanmaması;
7 sıra sayılı Karayolları Trafik
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi'nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel
kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerin ekteki cetveldeki şekliyle
olması önerilmiştir.
7 Sıra Sayılı Karayolları Trafik Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/860) |
||
BÖLÜMLER |
BÖLÜM MADDELERİ |
BÖLÜMDEKİ
MADDE SAYISI |
1. BÖLÜM |
1 ila 22 nci maddeler arası (10
uncu maddeye bağlı ek madde 8 ve ek madde 9 dahil) |
23 |
2. BÖLÜM |
23 ila 49 uncu maddeler
arası |
27 |
TOPLAM MADDE SAYISI |
50 |
BAŞKAN – Öneri üzerinde söz talebi yoktur.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.09
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.26
BAŞKAN: Başkan Vekili
Mithat SANCAR
KÂTİP ÜYELER: Emine Sare AYDIN
YILMAZ (İstanbul), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8’inci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sıraya alınan, Antalya Milletvekili
Atay Uslu ve Tekirdağ Milletvekili Mustafa Yel’in Karayolları Trafik
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız.
VIII.-KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Antalya Milletvekili Atay Uslu ve Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Yel’in Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/860) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 7) (x)
BAŞKAN – Komisyon yerinde.
Komisyon Raporu 7 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince, bu teklif İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle teklif, tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı
ayrı oylanacaktır.
Teklifin tümü üzerinde söz isteyen
milletvekillerinin adlarını okuyorum: Gruplar adına;
İYİ PARTİ Grubu adına Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sermet Atay,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Mensur
Işık, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bolu Milletvekili
Tanju Özcan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili
Atay Uslu.
Şahıslar adına söz alacak
milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Kahramanmaraş Milletvekili Ali
Öztunç, Tekirdağ Milletvekili Mustafa Yel.
Teklifin tümü üzerinde ilk söz İYİ
PARTİ Grubu adına Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’a aittir.
ATİLA SERTEL (İzmir) – Sayın
Başkanım, konuşmadan önce bir dakika söz alabilir miyim 60’a
göre?
BAŞKAN – Size sonra söz vereceğim.
Konuşmacı kürsüye geldi. Daha sonra vereceğim.
Buyurun Sayın Türkkan. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’yle ilgili İYİ
PARTİ grubu adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu kanun bize geldiğinde grup olarak
detaylı bir şekilde inceledik; çekincelerimizi, eleştirimizi
oluşturduk. Bunları İçişleri Komisyonunda da ifade ettik.
Bunların arasında en önemli maddelerden biri, Türkiye’de ikamet
etmeyen yabancılara da yabancı kimlik numarası verilecek,
e-devlet üzerinden yürütülen iş ve işlemlerde bu numaranın esas
alınacak olması.
Değerli arkadaşlar, bugün ülkemiz Suriyeli
sığınmacıların oluşturduğu büyük bir tehdit
altında bulunuyor. Ülkemizde şu anda resmî kayıtlara göre 3,6
milyon, gayriresmî rakamlarla da 4 milyon Suriyeli yaşıyor.
Türkiye’nin Suriyeli sığınmacılar konusunda izlediği
yanlış politika devam ederse bu rakamın 2040 yılında
7,5 milyona çıkacağı tahmin ediliyor. Bakın, bugün
ülkemizde her 20 kişiden 1’i Suriyeli. 2023 yılında bunun 13
kişiden 1’i olacağı şeklinde bir hesaplama da mevcut.
Olayın ciddiyetini dikkatinize sunuyorum. Böyle giderse Gaziantep,
Şanlıurfa, Hatay ve Kilis’te Türk nüfus azınlıkta kalacak;
Mersin ve Adana’da ise nüfus dengesi tamamen değişecek; kendi
insanımız kendi topraklarında azınlık konumuna
düşecek. Durum aslında bu kadar içler acısı. Böyle bir
nüfus yapısıyla, bu demografik yapıyla Türkiye'nin birliğini
ve millî devlet yapısını sürdürmemiz mümkün mü diye hepinize
sormak istiyorum. Bana göre asla ve kata mümkün değil.
Bugüne kadar Suriyeliler için ülkemizin
harcadığı para resmî açıklamalara göre 35 milyar dolar
arkadaşlar. Bu 35 milyar doların ne kadar önemli bir para
olduğunu anlamak için Sayın Maliye ve Hazine Bakanının
-doğrudan yatırım kredisi de değil- Çin’den alınacak
mallarla ilgili Çin’den aldığı 3,6 milyar dolarlık krediye
karşılık ülkede davul zurnayla
karşılandığını hatırlayın. Çin’den mal
almak için 3,6 milyar dolar kredi alınca davul zurna çalıyorsunuz,
Suriyeli sığınmacılara 36 milyar dolar para
harcıyorsunuz. Bu parayı ülkemizin, kendi insanımızın
hayrına olacak işler için harcasaydık neler yapardık
biliyor musunuz. Bu 35 milyar dolarla 4 tane Marmaray -sizin maliyetinizle 4
tane, bize göre 7 tane- 1 tane GAP, 400 tane şehir hastanesi, 7 tane
boğaz köprüsü, 30 bin adet de 16 derslikli okul inşa ederdik. Bugün
doğu ve güneydoğuda okulların durumunu biliyoruz, görüyoruz.
Oradaki insanlara en azından eğitim ve sağlık konusunda bu
paraların harcanmasıyla Türkiye'nin bir başka meselesini daha
halletmek mümkün olurdu, güneydoğu meselesinde de ciddi bir mesafe
alınırdı. Ama şimdi, kendi insanımızdan esirgenen
bazı şeyler Suriyelilere çok rahat bir şekilde veriliyor. Bunu
kabul etmemiz mümkün değil. Türk insanı ciddi anlamda
sıkıntı içerisindeyken, herkes boğazına kadar borca
batmışken bu rakamların hâlâ Suriyeli
sığınmacılara harcanması konusunda
rahatsızlığımız var.
Bakın, eskiden, köy kahvesinde birisine haciz
geldiğinde postacı dışarıya
çağırırdı köylüyü “Bir gel, sana bir şey
söyleyeceğim.” derdi. Herkes bilirdi aslında onun bir haciz
varakası getirdiğini. Köylü çaktırmadan dışarı
çıkar, haciz varakasını cebine koyduğu gibi bir ay kahveye
çıkmazdı utancından, bir ay o köylüyü göremezdiniz. Şimdi
ne oluyor biliyor musunuz? Köylü kahvede okey oynarken postacıyı
görüyor “Yine haciz mi getirdin lan? At oraya bir köşeye.” diyor. Memleket
bu durumda. Köylü bunu artık o kadar kanıksamış ki her gün
kapısında bir haciz var. Yani bir haciz varakası yüzünden
kahveye çıkmayacak olsa, ömür boyu kahve yüzü görmez köylü, öyle ölür.
Bakın, ben size bir şey söyleyeyim.
Eskiden, çeki yazılan esnaf utanırdı, telefona
çıkmazdı. Borcunu ertelediği zaman muhasebecisini
görüştürürdü “Ya ben söyleyemem, sen bir söyle şu borcumuzu
iteleyelim.” diye. Şimdi nasıl yapıyorlar biliyor musunuz? Borçlu
şirketler alacaklı şirketlere telefon açıyor “Ben
konkordato ilan ettim ağa, çeklerimin hepsini yaz.” diyor. İnsanlar
çaresizlikten onur ve haysiyetinden fedakârlık yapacak hâle
gelmiştir. Böyle bir durumda, hâlâ, aldığınız
vergileri Deli Dumrul gibi harcamanıza müsaade etmeyeceğiz.
Türkiye’de Sayıştay raporlarının hasıraltı
edildiği, harcama kalemlerinin milletin gözünün önünden çekildiği
böyle bir dönemi bir daha yaşamamak için her türlü tedbiri almaya devam
edeceğiz ve bunu da milletimize ifşa edeceğiz, anlatmaya devam
edeceğiz.
Hep söylüyoruz, Suriye konusunda
yaptığınız hataları, dış politikayı
tekrar gözden geçirin, kendi topraklarımızda yaşayan
insanlarımıza öncelik verin, yeni tedbirler alın ve bu yeni
tedbirleri de ivedilikle hayata geçirin. Bu görüşlerimiz
doğrultusunda bu teklifin 32’nci maddesinde geçen yabancı kimlik
numarası verilecek kişilerden istenecek belgelerin, yabancı
kimlik numarası geçerlilik süresinin ve kanun teklifinde bahsi geçen diğer
hususların kanunla kesin ve net olarak belirlenmesi gerektiği
kanaatini taşıyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz bu teklifte bizim İYİ
PARTİ Grubu olarak eleştirdiğimiz ve muhalefet şerhi
koyduğumuz maddelerden birisi de 1’inci madde. Bu madde, Emniyet
Teşkilat Kanunu’nun ek 24’üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer
alan “taban puanı almış olanlar arasından sınavın
yapıldığı yılın 31 Aralık tarihi
itibarıyla otuz yaşından gün almayan erkek ve kadın”
ibaresinin değiştirilmesiyle ilgili. Biz İYİ PARTİ
Grubu olarak sınava girecek adayların yaş sınırı
ve sınava girebilmesi için gerekli olan koşulların kanun
maddesiyle kesin ve net olarak belirlenmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Bu durum keyfî olmaktan çıkarılmalı. Emniyet teşkilatı
mensuplarının belirlenmesinin koşulları yöneticilerin
keyfiyetine bırakılmadan kanunların öngörülebilir ve
kapsayıcı olması ilkesine uygun olarak net bir şekilde
kanunda yer almalıdır. Bunun zararlarını biz 15 Temmuzda
yaşadık. Birilerinin keyfiyetiyle beraber her istediklerini
verdikleri ilave başarı puanlarıyla üst derece memur ilan
ettiler, emniyet müdürü ilan ettiler ve dikkat edin, en kritik noktalara bu
keyfiyetleriyle beraber o insanları yerleştirdiler. Sonucunda 15
Temmuz gecesini yaşadık. Bunun devam etmemesi için bunun keyfiyetten
çıkartılıp kanun maddesi hâline getirilmesi lazım. Bu
konuda birilerinin keyfiyetiyle birilerinin bazılarını
kollamasına olanak veren bu maddenin oradan kaldırılmasını
talep ediyoruz.
Bu teklifte bizim eleştirdiğimiz maddelerden
biri de güvenlik soruşturmasıyla ilgili 29’uncu madde. Bu maddede
bazı nedenlerle görevlerine son verilen kamu personeli ile kamu görevine
alınmayanların haklarının verilmesiyle ve 1402
sayılı Sıkıyönetim Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun’la ilgili düzenleme getiriliyor.
Güvenlik soruşturmasının sonuçlandırılması
hızlandırılsın diye bu teklifi getiriyorsunuz. “Acele
işe şeytan karışır.” diye bir söz var, bu işler
çok aceleye gelmez. Hakka, hukuka teslim olun, bunun zamanı da yeter.
İYİ PARTİ olarak, diyorum ya “Acele işe şeytan
karışır.” diye, biz bu şeytanı buradan uzak tutun
diyoruz.
Bütün kişisel verileri serbest
dolaşıma açmak kamu yönetiminde güvenlik ilkesiyle
bağdaşmaz. Eğer bunu açarsanız, daha önce gördüğümüz
kumpas davalarına benzer davaların bundan sonra gelmesi de
kaçınılmaz olur. Kişilerin özel bilgilerini, verilerini
birilerine teslim ederseniz, ondan sonra bunu kontrol etmekte zorluk
yaşarsınız. Cumhuriyet başsavcılarını
atlayarak, bu işle esas sorumlu olan insan kaynaklarını,
yöneticilerini atlayarak bilgi toplamak ne kadar doğru diye sizlere sormak
istiyorum. Siz alışıksınız ya
“Kandırıldık.” demeye, şimdiden diyorum, daha sonra
“Kandırıldık.” demenizi engellemek için milletin
vicdanının sesi olarak, kamu yönetimi ilkelerine dayanarak bu maddeyi
kanunlaştırmayı doğru bulmuyoruz. Kişisel bilgilerin
mahremiyeti sebebiyle güvenlik soruşturması yapılan
kişilerin özel bilgi ve belgeleri tek bir birim tarafından
istenmelidir. Kişiler hakkındaki özel bilgi ve belgeler ilgili kurumlardan
tek bir kamu biriminin iradesi ve yapacağı yazışmalar
doğrultusunda istenerek tek bir merkezde toplanmalıdır. Kamu
personeliyle ilgili bilgi ve belgelere direkt erişim kamu güvenliği
ve kişisel bilgilerin korunması açısından bizce
sakıncalıdır, doğru da değildir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu teklifin 3’üncü maddesiyle getirilen yeni bir düzenleme
var, bu da başpolislere komiser yardımcılığı için
getirilen yaş sınırının konulmasıyla ilgili.
Bizim bu konudaki düşüncemiz şudur: Yalnız lisans mezunu
olanların sınava girebilmesi yönünde yapılan düzenleme, bu
tarihe kadar “başpolis” unvanı almaya hak kazanmış olan
başpolisimizin hak kaybına neden olacaktır. Bu nedenle, yaş
sınırı olmaksızın ön lisans ve lisans mezunu olan
başpolislerin yazılı sınavı kazanmalarının
yeterli olacağını düşünüyoruz.
Polis konusu geçince bir konuda burada bilgi vermek
istiyorum arkadaşlar. Sayın Meral Akşener
Cumhurbaşkanı adayıydı, şimdi de Mecliste grubu olan
bir siyasi partinin Genel Başkanı. Sayın Genel Başkana eski
İçişleri Bakanı da olması hasebiyle 4 koruma polisi
verildi. Bizim defaatle yazmamıza rağmen, İçişleri
Bakanlığına müracaat etmemize rağmen koruma
sayısı artırılmadı. Sayın Muharrem İnce’ye
Cumhurbaşkanı adayı olduğu dönemde 8 koruma tahsis edildi.
Eski İçişleri Bakanı olmasına rağmen, terörle mücadele
etmiş bir İçişleri Bakanı olmasına rağmen,
ısrarla yazmalarımıza rağmen Sayın Meral
Akşener’e tek bir koruma daha verilmedi. 4 koruması var; 1’isi
izinli, 1’isi hasta, 1’isi arabayı kullanıyor, Genel Başkan tek
korumayla geziyor. Bunu yapmanızın altında yatan sebebi merak
ediyorum. Arkadaşlar, Sayın Meral Akşener’i kurban mı
vermek istiyorsunuz? Hem vallahi hem billahi vermeyeceğiz; size yemin
ediyorum, vermeyeceğiz. Ama bu hoyratlığınızı
bütün millet duysun istiyorum, onun için söyledim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nde dikkat
çeken başka noktalar da var. Örneğin, 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanunu’nun 19’uncu maddesine getirilen düzenlemede Terörle Mücadele
Kanunu kapsamına giren soruşturmalarda ihbarcı olan
kişilerin suçun ortaya çıkarılmasına veya delillerin ele
geçirilmesine yardımcı olmaları durumunda ödüllendirilmesi
teklif ediliyor. Bakın, buradaki handikap nedir, biliyor musunuz? Suçun
ihbarı sonrasında verilecek olan ödül, miktarı göz önüne
alındığında suistimale çok açık. İhbar edilen
kişinin suçsuzluğunun ispatı hâlinde verilen ödülün geri
alınmasına yönelik herhangi bir düzenleme de yok. Yanlış
bir ihbar var. Bir suçlu yakalıyorsunuz, ihbarcılara ödülü
veriyorsunuz. İhbar yanlış çıktı, bu ödülün geri
alınması konusunda herhangi bir düzenleme yok. Bu, suistimale çok
açık bir konu, buna dikkat çekmek istiyorum. Suistimal edilmeye çok
açık olan bu düzenleme dışında, başka ne zaman
-kanunla belirlenen- vatandaşlık görevinin
karşılığına 200 bin liraya kadar değer
biçilmiş? Suçluyu ihbar etmek vatandaşlık görevi zaten. Tarihimizdeki
yaşanmış jurnallere bakarsanız bu madde, Abdülhamit
dönemindeki jurnal sistemine benziyor. Jurnalciler yüzünden birçok masum
insanımızın canı yandı. Geçmiş dönemde bunun -ben
Ergenekon, Balyoz kumpasları sırasında Silivri’ye
gittiğimde- bu jurnalcilerin, bu kumpasçıların mağdur
ettiği insanların ne hâle geldiklerini gördüm. Kaldı ki bu
maddeye de ihtiyaç yoktur, Türk Ceza Kanunu’na göre suçu bildirmemek zaten
suçtur. Maruf olduğunuz, bilgi sahibi olduğunuz bir suçu bildirmemek
Türk Ceza Kanunu’na göre zaten suç. Bu suçu işleyenler de bir yıla
kadar hapis cezasıyla cezalandırılıyorlar.
Değerli arkadaşlar, bu kanunda olumlu
bulduğumuz birçok madde de var: Örneğin, düzenlemeyle solumak,
koklamak yoluyla veya başka bir şekilde kişilerde
bağımlılık yapabilen çakmak gazının da hangi
amaçla olursa olsun çocuklara satılması veya verilmesi
yasaklanıyor; bunu çok olumlu buluyorum.
Benim kendi memleketim Kocaeli’de de
yıllardır önüne geçilemeyen, genç canların hayatını
kaybetmesine yol açan bir bela var, birçoğunuzun geldiği bölgede de
aynı sıkıntı vardır mutlaka: Bonzai belası bu. Gencecik
çocuklar kıvranarak yerlerde yatıyorlar, buna rastlıyoruz. Daha
geçtiğimiz günlerde yine çok genç yaşta bir kardeşimizi bu bela
yüzünden kaybettik Kocaeli’de. Bunun kullanımı ve denetimi konusunda
da gerekli düzenlemelerin acilen yapılmasını ve bundan sonra
genç yaşta ölümlerin artık yaşanmamasını istiyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüştüğümüz kanunda trafik cezaları konusunda
yeni caydırıcı tedbirler getiriliyor. Bunlar elbette ki olumlu
gelişmeler ancak özellikle büyük şehirlerde trafikte yaşanan
hâlâ birçok problem var. Yol bakım çalışmaları sabah okula
gidiş saatleri sebebiyle trafikte geçirilen süreyi bir hayli
artırıyor. İş çıkış saatlerinde
İstanbul’da 15 kilometrelik yolda trafikte geçirilen süre bir buçuk saat.
Kocaeli’de iş çıkışı, servis
çıkışı zamanında Kocaeli’nin merkezinden bir yerden
bir yere gitmeniz bile yarım saat, kırk beş dakikanızı
alıyor. Trafik sıkışıklığı sebebiyle
İstanbullunun yıllık kaybı ise 5,5 milyar lirayı
geçiyor. Diğer bir ifadeyle, yılda araç başına her araç 5
depo yakıtı boşa yakıyor. Türkiye'nin bu kadar ekonomik
sıkıntılarının var olduğu bir dönemde bu harcanan
miktar dikkat çekici.
Trafikte geçirilen zamanın bu kadar
arttığı bir bölgede diğer bir tehlike ise konut
projelerinin artması. Konutun yanında, karma kullanımlı
proje kapsamında yer alan alışveriş merkezi, otel ve
ofisler de yoğunluğu bir kat daha artırıyor. Gerçi, bu
ekonomik krizden sonra şehirlerde AVM ve rezidans hayaletleri olacak,
birçoğu yarım kaldı. Müteahhitlerinden konkordato ilan eden
etti, edemeyen kaçmaya yol arıyor, bırakmaya yol arıyor. Türkiye
bir beton hayaleti ülkesi hâline gelmeye çok yakın. İstanbul’un
doğu ve batı ucunu birbirine bağlayan TEM Otoyolu’nun yetersiz
kalması, E5 kara yolunun da aynı durumda olması da bir başka
problem. TEM Otoyolu’nun sağına ve soluna bir bakın,
bitmemiş projelerle dolu. Allah oralardan daire alan, iş yeri alan,
parayı ödeyen ama mülkünü alamayan insanlara da kolaylık versin, çok
zor. Adamın borcu devam edecek ama konutunu veya iş yerini alamayacak.
Çok sıkıntılı bir süreç başlayacak inşaat
sektöründe.
Saatlerini trafikte harcayan İstanbullular,
trafiği rahatlatmak için alternatif yolların bir an önce
belirlenmesini ve gişelerde yaşanan yavaşlamanın önüne
geçilmesi için çalışmalar yapılmasını istiyorlar.
İstanbul’daki seçmenlerimizin bize ilettiği en önemli problemlerden
bir tanesi Mahmutbey gişeleri. Mahmutbey gişelerinde, o,
Avcılar, Küçükçekmece, Büyükçekmece, Bağcılar ve Esenyurt’un
kullanıldığı gişelerde trafikte çok uzun kuyruklar
oluşuyor. O otoyolun parasını çıkardıysa çoktan
çıkardı, kârını sağladıysa sağladı,
artık o gişelerin biraz daha batıya doğru gitmesinde fayda
var; aksi hâlde, İstanbul’daki trafik
sıkışıklığı nedeniyle sarf edilen
akaryakıt miktarı ekonomiye daha büyük bir zarar getiriyor. Dünyada
50 şehirde yapılan araştırmada trafikte dur-kalk
sıralamasında İstanbul hâlâ lider durumda. Bunu belirtmek
istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; trafik gibi birçok sosyoekonomik yönü olan karmaşık
problemlerin çözümü kendi kendine düzenleme yeteneğine göre uzun vadeli ve
kapsamlı düşünülmesini gerektiriyor. Sadece yeni yol ve metro
yapılarak bu problem çözülemez. En doğrusu, ülke genelinde
teşvik edici, kapsamlı önlemler alıp yeni politikalar
geliştirmektir.
Biraz önce Süleyman Karaman’ı gördüm
-şimdi, burada- onun Genel Müdürlüğü döneminde de hep talep olarak
ilettiğim bir konu vardı; Türkiye raylı sistemde
taşımaya geçmediği sürece bu problem devam edecek, otoyollarla
bu problemi çözemeyiz. Türkiye 80 milyonu aşan nüfusuyla Avrupa’daki kendi
kenttaşlarını örnek alan bir altyapıyla raylı sisteme
bir an önce geçmesi lazım ama nedense Adalet ve Kalkınma Partisi on
altı yıldır raylı sisteme hep soğuk baktı. Raylı
sistem gençliğimizde bize hep komünist sistemi
hatırlatırdı, raylı sistem varsa komünist sistem vardı
ama raylı sistem, modern dünyanın ulaşımda
kullandığı çok önemli bir sistem.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Türkkan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Şu anda bu sistemin
Türkiye’de ikame edilmemesi için hiçbir sebep yok. Sadece çalışan,
memleketi düşünen, vizyonu olan yöneticilere ihtiyaç var. Sayın
Süleyman Karaman’ı Devlet Demiryolları Genel Müdürüyken çok ikaz
ettik ama bu konuda bu ikazlarımız ve taleplerimiz yeterli kalmamış.
Umuyorum, bundan sonra, milletvekiliyken bu konunun biraz farkına
varıp bu taleplerimizin burada sözcüsü olur diye düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum, sağ olun, var
olun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Türkkan.
Sayın Sertel…
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
43.- İzmir Milletvekili Atila Sertel’in,
İzmir Basmane Polis Merkez Amirliğine bayrak direği ve bayrak
hediye etmek istedeğini ifade etmesi üzerine bayrak direği dikilerek
bayrak çekildiğine, polislere, öğretmenlere, sağlıkçılara,
infaz koruma memurlarına, itfaiyecilere 3600 ek göstergenin verilmesini
talep ettiğine ilişkin açıklaması
ATİLA SERTEL (İzmir) – Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Dün burada bir konuyu gündeme getirmiştim
“Basmane Emniyet Amirliğine bayrak direği dikilmedi ve bayrak
takılmıyor.” diye. Ödenek yokluğu gerekçe gösteriliyordu uzunca
bir süredir. Ben cuma günü bayrak direğini alıp,
bayrağımızı alıp orada o görevi görmek istediğimi
söyleyince Mecliste, bugün öğleden sonra bayrak direğini
dikmişler, bayrağımızı çekmişler.
Şimdi buradan öneriyorum, seçimden önce “3600
ek göstergeyi verin.” demiştik, vereceklerine dair söz vermişlerdi.
Mademki beni dinliyorlar Meclisten; polislere, öğretmenlere,
sağlıkçılara, infaz koruma memurlarına, itfaiyecilere derhâl
3600’ü de versinler.
Bayrak direğini ben dikecektim ama
arkadaşlar çabuk davranmışlar, cuma gününe
bırakmamışlar, onlara da ayrıca teşekkür ediyorum.
Sağ olsunlar. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sertel.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan,
bir konuda açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkan.
Buyurun yerinizden.
44.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın,
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın 7 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin tümü üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler
Sayın Başkan.
Sayın Hatibin, Lütfü Türkkan Grup Başkan
Vekilinin konuşması hususunda ilgili yetkili makamlardan
aldığım bir bilgiyi sizlerle paylaşmak istiyorum.
İYİ PARTİ Genel Başkanı
Sayın Meral Akşener’le ilgili daha evvel 4 koruma verilmesi hususunda
bir karar mevcuttur. Talep üzerine bu karar değiştirilmiş ve
Merkez Koruma Kurulunun kararıyla 6 korumaya
çıkartılmış ve aynı zamanda evinde koruma istememesine
rağmen koruma kulübesiyle evinin korunması sağlanmaktadır.
Aynı zamanda, diğer siyasi parti genel başkanlarının
da aynı korumayla korunduğunu ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özkan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
45.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın,
Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan,
şimdi henüz bize gelen…
BAŞKAN – Mikrofonu açalım Sayın
Türkkan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ben buradan da
konuşurum, sesim duyulur.
Bize gelen herhangi bir koruma yok. Sadece 2 tane
çağrılı sistemde koruma tahsis edildiği bilgisi verildi
şifahen. Çağrılı sistemdeki korumayla genel başkanlar
korunmaz, bunu İçişleri yetkilileri iyi bilir. Çağrılı
sistemle ilgili koruma, çok gerektiği hâllerde telefon
açılmasıyla müracaat hâlinde kendisine gelen koruma demektir. Genel
başkanların koruması öyle olmaz.
Bu, daha bir hafta önce Sayın Süleyman
Soylu’yla yaptığımız telefon görüşmesinden sonra
gelişen bir hadise. Ama biz altı aydır bu konuda ısrarla
devam etmemize rağmen bu konuda cevapsız kaldılar. İddia
ediyorum, bunun altında yatan sebepleri bilmediğim hâlde konunun çok
samimi bir yaklaşım olmadığını ifade etmek
istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan,
kayıtlara geçmesi için tekrar mikrofonu açabilirseniz…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkan.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum.
Tabii koruma kararı çağrı üzerine
veya daimî fiilî koruma şeklinde gerçekleştirilir. Bahsettiğim,
İçişleri Bakanlığının tahsis etmiş
olduğu 6 koruma fiilî korumadır. Fiilî koruma, koruma polisi hasta
oldu, başka bir problemi çıktı, fark etmez, o gün birisi hasta
olmuşsa başka bir koruma tahsis edilmek suretiyle fiilen
korunmayı sağlamaktadır. Bu da 12/10/2018 tarihli Merkez Koruma
Kurulunun kararıyla sağlanmıştır ve zaten diğer
siyasi parti mensuplarıyla ilgili de aynı koruma kararı da
çıkartılmıştır, verilmektedir. Diğer açıdan,
eski İçişleri Bakanlarından durumuna göre, aldığı
tehdit durumuna göre, bu konuda istihbari veriler de dikkate alınmak
üzere, yine eski İçişleri Bakanlarının da kendi talepleri
de dikkate alınmak suretiyle -eskiden İçişleri
Bakanlığı yapmış olanlardan hiç koruma almayanlar da
var, şu anda resmî bilgiyi paylaşıyorum- 2 koruma, 4 koruma veya
yine Sayın Akşener’e tahsis edildiği gibi 6 koruma tahsis edilen
eski İçişleri Bakanları ve genel başkanlar da vardır.
Bu bilgi resmî bilgidir.
Arz ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın
Başkanım, bakın, sayın grup başkan vekili kendisi de
ifade etti, 12/10/2018 tarihli bir karardan bahsetti. Bütün genel
başkanlara 6 koruma tahsis edildiği hâlde, Sayın Meral Akşener’e
daha önce müteaddit defalar yazılı müracaat etmemize rağmen 4
koruma tahsis edilmesini manidar buluyorum. Burada toplumun dikkatini çekmek
için özellikle söylüyorum: Biz Sayın Genel Başkanımıza
gövdemizi siper etmeye hazırız, onda bir beis yok. Ama Hükûmetin bu
konudaki tavrının ortaya çıkması açısından,
kamuoyunun da buna tanıklık etmesi açısından ifade ettim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Mesele açıklığa
kavuşmuştur.
Teşekkürler.
VIII.-KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Antalya Milletvekili Atay Uslu ve Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Yel’in Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/860) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 7) (Devam)
BAŞKAN – Gruplar adına ikinci söz
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sermet
Atay’a aittir.
Buyurun Sayın Atay. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
MHP GRUBU ADINA SERMET ATAY (Gaziantep) - Sayın
Başkan, değerli Meclis üyeleri; Karayolları Trafik Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
(2/860) sayılı ve 7 sıra numaralı Kanun Teklifi üzerinde
MHP Grubu adına söz almış bulunmaktayım, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Önümüzdeki kanun, genel hatları
itibarıyla, ülkemizin Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemine geçişi dolayısıyla İçişleri
Bakanlığı yetki ve görev sahasına giren bazı konularda
düzenleme yapma ve mevcut düzenlemeleri güncelleme zarureti sonucu ortaya
çıkmıştır.
Bu kapsamda, Genelkurmaya bağlıyken
İçişleri Bakanlığına bağlanan Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı Türk
Silahlı Kuvvetleri bünyesinden çıkarıldığından
daha önce yararlandıkları haklardan yararlanabilmeleri için ilgili
kanunlarda gerekli değişiklikler ve atıflar
yapılmıştır. Cumhurbaşkanlığı sistemine
uyum kapsamında genel kolluk mevzuatında değişiklikler
yapılmaktadır. Genel kolluk personelinin kendi arasında ve Türk
Silahlı Kuvvetlerindeki muadilleriyle eşit haklara sahip olması
için gerekli uyum değişiklikleri yapılmıştır.
Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik
Komutanlığı sözleşmeli subay ve astsubaylarının
özlük hakları yönünden hangi kanun hükmüne tabi olacakları da bu
kanunda düzenlenmiştir.
Bu kanunun 1’inci maddesiyle, 3201 sayılı
Kanun’a ek (24/2) fıkrasında yer alan polis meslek eğitim
merkezlerine başvuracak adayların yaşıyla ilgili maddedeki
yaş sınırı kaldırılmış ve “taban
puanı almış erkek ve kadın” denmek suretiyle değiştirilmiştir.
Bu şekilde, polis adaylığına başvuran birçok
şahsın başvurusunun önü açılmış ve geniş bir
yelpazede hak kazanmanın önü açılmıştır.
3’üncü maddesiyle, 3201 sayılı Kanun’a
geçici madde eklenerek başpolis alımı
sonlandırılmış ve mevcut başpolislerin 45
yaşından gün almamış lisans mezunu başpolis
memurları, kıdemli başpolis memurları arasında
yapılacak yazılı ve sözlü sınavlarda
başarılı olanlardan polis akademisi tarafından düzenlenecek
ilk derece amirlik sınavını başarıyla bitirenler
komiser yardımcılığı rütbesine atanacaktır.
Başpolis memurluğu kanunda aslında
bir amir gibi görülmekle birlikte 3201 sayılı Kanun’un 13’üncü
maddesindeki büro memuru, ekip memuru unvanlarının
karışıklığa neden olduğu ve bunun da amir
statüsünde çalışan başpolisler arasında
rahatsızlık meydana getirdiği açıktır. Bu husus İçişleri
Bakanlığına iletildiğinde İçişleri
Bakanımızca son düzenlenen 705–(32068) sayılı Emniyet Genel
Müdürlüğü Genelgesi’yle 3201 sayılı Kanun’un 13’üncü
maddesindeki düzenlemeye açıklık getirilmiş, başpolis
memurlarının amirlik kadrosunda
çalıştırılacağı açıkça belirtilmiş,
büro memuru, ekip memuru dışındaki unvanlarda görevlendirilmesi
gerektiği hususu bir genelgeyle bildirilmiş ve bu konudaki zihin
karışıklığına son verilmiştir. Yani
boşpolislerin amir statüsünde çalışacağı bir nevi
genelgeyle hüküm altına alınmıştır.
Kanun teklifinin 27’nci maddesinde yer alan uzman
jandarmalarla ilgili bir değişiklik yapılmıştır.
3466 sayılı Kanun’un 18’inci maddesinin birinci fıkrasında
31 olan yaş sınırı 35’e çıkarılmış olup
bunun olumlu bir gelişme olduğu düşünülmekle birlikte, Jandarma
Genel Komutanlığının İçişleri
Bakanlığına bağlandığı ve kolluk hizmeti
gördüğü ve kuvvet komutanlıkları sınıfından
çıkarıldığı düşünüldüğünde de uzman
jandarmaların karşılığına gelen muadil
derecelerinin, kadro derecelerinin polis memuru olduğu bir gerçektir.
Polis memurlarının bir üst rütbeye terfilerinde yaş
sınırının 45 olduğu göz önüne
alındığında, bu durum uzman jandarmalar aleyhine bir durum
doğurmaktadır. Uzman jandarmalar bu sınırın 35
yaş sınırında olması sebebiyle bunun bir
hakkaniyetsizlik olduğunu düşünmektedir. Bu konudaki
çalışmalarımızı milletvekili
arkadaşlarımız Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Meclise vermişlerdir.
Ayrıca, uzman jandarmalar yine atanmadan önce
diğer astsubay sınıf okulları gibi veya uzman çavuş
okulları gibi veya polislerin görmüş olduğu eğitimler gibi
bir yıllık eğitimden geçmektedir. Bu bir yıllık
eğitimden geçtikten sonra diğer sınıflarda eğitimde
geçen süre hizmetten sayıldığı hâlde diğer tüm uzman
çavuşlar ve polis memurlarının da aynı şekilde
eğitimde geçen süreleri hizmetten sayıldığı hâlde bu
hakkın sadece uzman jandarmalara verilmediği açık bir gerçektir.
Bu husus da uzman jandarmalar aleyhine hakkaniyetsizlik ve eşitsizlik
doğurmuştur. Bu konuda Milliyetçi Hareket Partisi olarak ilgili kanun
teklifini milletvekili arkadaşlarımızla birlikte Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunacağız.
Önümüzdeki kanunun esas ana unsuru, Karayolları
Trafik Kanunu’ndaki düzenlemelerdir. Ülkemizde bir trafik terörü olduğu
gerçektir. Özellikle son üç yılın trafik kazaları
incelendiğinde ülkemizde durum şu şekilde oluşmakta ve
görülmektedir: 2015 yılında gerçekleşen kaza sayısı 1
milyon 313 bin 359, kaza yerinde ölen vatandaşımızın
sayısı 3.831, kaza sonrası ölen
vatandaşımızın sayısı 3.699; 2015 yılı
itibarıyla toplam ölü sayısı 7.530 ve yaralı
sayımız 304.421’dir. 2016 yılında 1 milyon 182 bin 491 kaza
meydana gelmiş; 3.493 vatandaşımız kaza yerinde, 3.807
vatandaşımız yaralanmaları neticesinde kaza sonrası
hayatını kaybetmiş; toplam ölü sayımız 7.300 ve
yaralı sayımız 303.812’dir. 2017 yılında yani
geçtiğimiz yıl 1 milyon 202 bin 716 kaza meydana gelmiş, 3.534
vatandaşımız kaza yerinde, 3.893 vatandaşımız
yaralanmaları neticesinde kaza sonrasında tedavi görmüş
oldukları hastanede hayatını kaybetmiş olup toplamda 7.427
vatandaşımız hayatını kaybetmiştir; yaralı
sayımız da 300.383’tür.
Karayolları trafik güvenliğini
artırmak ve bazı yasal boşlukların doldurulması
amacıyla ek maddeler ihdas edilmiş olup, ayrıca bazı
maddelerdeki ceza miktarı da trafik düzenini sağlamak ve
caydırıcı olmak maksadıyla
artırılmıştır. Örneğin, bu teklifin 16’ncı
maddesinde yapılan değişiklikle hepimizin muzdarip olduğu
Karayolları Trafik Kanunu’nun 26’ncı maddesinin birinci
fıkrasında kimlerin çakar kullanabileceği açık ve net bir
şekilde ortaya konmuştur. Ancak bu hususta trafiğimizde tam
olarak uygulama olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü çakar hakkı olmayan,
çakar kullanması yasak olan bazı şahıslar, çakar kullanmak
suretiyle trafik güvenliğini tehlikeye atmaktadır. Oysa 2918
sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 71’inci maddesine göre
geçiş üstünlüğüne sahip yani çakar kullanabilecek araçlar açık
ve net bir şekilde sıralanmıştır: Cankurtaran araçları,
yaralı veya acil hasta taşıyan araçlar, itfaiye, hükümlü veya
sanığı takip eden veya emniyet, asayişi korumak için acele
olay yerine giden zabıta araçları, bir trafik suçu işleyerek
kaçan aracı takip eden veya trafik güvenliğini koruma veya trafik
kazasına el koyma amacıyla olay veya kaza yerine gitmekte olan
görevlilere ait araçlar, alarm sırasında sivil savunmaya ait araçlar,
korumayla görevli ve korunan araçlar. Bu araçlar görev hâlindeyken geçiş
üstünlüğü hakkına sahiptir, dolayısıyla çakar kullanabilirler.
Bu hak, halkın can ve mal güvenliğini
tehlikeye sokmamak, duyulur ve görülür bir şekilde geçiş
üstünlüğü işaretini vermek şartıyla kullanılır.
Yani her çakar işareti olan, çakar kullanabilen her arkadaş, trafik
güvenliğine uymak, trafik yasalarına uymak zorundadır. Bu
araçlar, kanun ve yönetmeliğe bağlı olan kısıtlama ve
yasaklara bağlı değildir. Geçiş üstünlüğü
yukarıdaki şekilde, dediğimiz şekilde anlatılmıştır.
Zorunluluk olmadığı hâlde çakar kullanan ve geçiş
üstünlüğünü kullanan şahıslar kanunla
yasaklanmıştır.
Yeni yapılan düzenlemeyle, bu yönetmelik
hükmüne aykırı hareket eden sürücülere 1.002 lira para cezası,
aynı zamanda, aracı kullanan, ruhsat sahibi değilse tescil
plakasına da aynı şekilde ceza uygulanması
öngörülmüştür. Bu ihlal bir yıl içerisinde 3 defa yapılırsa
işlem yapılan araç on beş gün süreyle trafikten menedilecektir.
Bu hükümle, trafik suçuna verilen ceza artırılarak
caydırıcı bir hâle getirilmiştir.
17’nci maddede yapılan değişiklikle
2918 sayılı Trafik Kanunu’nun 18’inci maddesi değiştirilmek
suretiyle, araçlarda modifiye yapan yani “abarth” dediğimiz egzoz
sistemini değiştirerek çok aşırı miktarda ses
çıkararak insanları rahatsız eden araçlara yaptırım
getirilmiş olup bu düzenlemeyle trafik suçuna verilen ceza 1.002 Türk lirasına
çıkarılmıştır. Ayrıca bu tür araçlara mevzuata
uygun duruma getirilinceye kadar trafikten men cezası verileceği de
hüküm altına alınmıştır.
18’inci maddede yapılan değişiklikle,
trafiğe çıkması sakıncalı olan, trafik
güvenliğini tehdit eden “muayenesiz” veya “emniyetsiz” raporu verilen
araçların da yine aynı şekilde, 488 lira para cezasıyla
cezalandıracağı hüküm altına
alınmıştır.
19’uncu maddede yapılan değişiklikle
iki veya daha fazla şeritli yollarda kamyonların, tırların
sollama dışında ikinci, üçüncü şeride çıkmaları
yasaklanmıştır. Hepimiz kara yollarında araç
kullanıyoruz. Özellikle otobanlarda araç kullanırken gece vakti
ikinci ve üçüncü şeritlerin otobüsler ve kamyonlar tarafından işgal
edildiği ve bunların trafik güvenliğini tehlikeye atacak
şekilde birbirlerini sollama yapmak suretiyle diğer araçların
geçişine olanak sağlamadığı ve bu şekilde de
trafik güvenliğini tehlikeye atmak suretiyle çok büyük can ve mal
kaybının ortaya çıktığı açıktır. Bu
durum da yine yasal düzenleme altına alınmıştır.
Kamyonların ikinci ve üçüncü şeride sollama dışında
çıkmaları yasaklanmış ve hüküm altına
alınmıştır.
20’nci maddede 2918 sayılı Kanun’un 47’nci
maddesine, “Kırmızı ışık ihlali yapan sürücülerin
bir yıl içerisinde 3 defa ihlal etmeleri hâlinde otuz gün süreyle
ehliyetinin alınacağı, bir yıl içerisinde ikinci kez 3 defa
ihlal edenlerin kırk beş gün, 3 veya daha fazla yani 9 kez ihlal
ettiği tespit edilen sürücülerin belgeleri altmış gün süreyle
alınır.” ibaresi eklenmiştir. Aynı yıl içerisinde 2
veya daha fazla kez bu şekilde sürücü belgesi alınan sürücülerin,
psikiyatri uzmanına gönderilmek suretiyle ehliyet almalarına imkân
sağlanmıştır. Bu şekilde ceza caydırıcı
bir hâle gelmiştir.
21’inci maddede, hız sınırları
yani radarla tespit edilen hız sınırlarından ceza alan
sürücülerin ceza miktarı artırılmış, hız
sınırının yüzde 30’dan fazla bir yıl içerisinde 5 defa
ihlal edilmesi durumunda ehliyetin bir yıl süreyle geri alınacağı,
bu şahısların yine psikiyatri uzmanından rapor
almayınca ehliyetinin geri verilmeyeceği hükme
bağlanmıştır. Bu ihlalle beş yıl içerisinde 2
defa geri alınması durumunda sürücü belgelerinin iptal edileceği
ve bu şahısların yeniden sürücü kursuna giderek sürücü belgeleri
almaları ve bunun da yeterli olmayıp psikiyatri uzmanından yine
“Sürücülüğe engel hâli yoktur.” şeklinde bir rapor almaları
yasal düzenlemeyle getirilmiştir.
22’nci maddede, 2918 sayılı Kanun’un
67’nci maddesinde halk arasındaki tabiriyle el freni çekmek yani “spin”
atmak şeklinde, arabayı olduğu yerde çevirmek suretiyle trafik
güvenliğini tehlikeye atan şahıslara çok büyük
yaptırımlar getirilmiştir. Buna göre, trafik güvenliğini
tehlikeye sokan şahıslar, 5.010 lira idari para cezasıyla
cezalandırılacak, altmış gün süreyle ehliyetine el
konulacak. Aynı şekilde, kullandıkları araç
altmış gün trafikten menedilecek. Bu sürücülerin psikoteknik
değerlendirmeden geçirileceği psikiyatri uzmanı muayenesinden
geçtikten sonra sürücü belgesinin iade edileceği, son beş yıl
içerisinde 2 defa bu trafik suçunu işleyenlerin sürücü belgesinin iptal
edileceği ve bu şahısların iptal edilen belgelerini
almaları için sürücü kursuna giderek yeniden ehliyet almaları ve yine
psikoteknik değerlendirmeden ve psikiyatri uzmanının
muayenesinden geçtikten sonra sürücü belgelerini alacağı hükme bağlanmıştır.
24’üncü maddede 2918 sayılı Kanun’un
73’üncü maddesinde değişiklik yapılmıştır.
Toplumun en büyük hastalıklarından biri olan seyir hâlinde, araç
kullanırken sürücülerin cep telefonu kullanmaları durumunda trafik
güvenliğini tehlikeye attıkları ve karşıdaki
insanın veya kendilerinin trafik kazaları yapmaları suretiyle
bunun artık toplumsal bir yara hâline geldiği ve bu sebeple
cezaların artırılması gerektiği düşünülmüş
olup bu durumda 235 lira para cezasıyla cezalandırılmasına
karar verilmiştir.
25’inci madde de 2918 sayılı Kanun’un
74’üncü maddesiyle değiştirilmiş olup aslında bu, Trafik
Kanunu’nda devrim niteliğinde bir değişiklik meydana
getirmiştir. Daha önce Trafik Kanunu’nda araçlar öncelikli geçiş
hakkına sahipken bu yasayla önceliğin yayalara ait olduğu hükme
bağlanmıştır yani yaya kaldırımına
çıkan bir yayanın yaya geçidine geçtikten sonra araçların
durması zorunlu hâle getirilmiştir. Daha önceki düzenlemede bu
sorumluluk yayalara veriliyordu. Yaya dikkatli geçmek suretiyle yayaya
ayrılan yerden geçmek zorundaydı. Şimdi yaya, yaya geçidine
girdiğinde araçların mutlaka durup ona yol vermeleri gerekiyor. Bu da
Trafik Kanunu’na giren yeni ve çok olumlu bir değişiklik.
26’ncı maddede 2918 sayılı Kanun’un
2’nci maddesine göre, son zamanlarda çok tartışılan korsan
taksi, korsan dolmuş, Uber gibi uygulamalarda kanun hükmü getirilmiş,
bir nevi karışıklığa son verilmiştir. Bu konuda
yasal düzenleme yapılmıştır. Bu da olumlu bir
gelişmedir. Bu duruma göre, araçları tescil belgesinin
dışında kullanan sürücü ve araç sahiplerine 1.002 lira para
cezası verileceği, on beş gün süreyle aracın trafikten
menedileceği açıkça kanun metnine geçirilmiş olup ayrıca
5216 sayılı Belediye Kanunu’nda yapılan değişiklikle
çalışma izni almadan faaliyet konusu güzergâh dışında
yolcu taşıyanlara idari para cezası verileceği hükme
bağlanmıştır.
28’inci maddede yapılan değişiklikle,
terörle etkin bir şekilde mücadele kapsamında suçun ortaya
çıkarılmasında veya delillerin ele geçirilmesinde yardım
edenlerin ödül kapsamına alınması amaçlanmaktadır. Ödül
miktarının belirlenmesinde şaibeye yol açmamak için bu ödülün
verilmesinin İçişleri Bakanlığının
çıkaracağı açık yönetmelikle belirleneceği hükme bağlanmıştır.
29’uncu maddede yapılan değişiklikle
güvenlik soruşturması, arşiv araştırmaları,
kamusal zarar ve kişisel hak kaybının önlenmesi ve tam bilgiye
ulaşılması amacıyla düzenleme yapılmaktadır.
İlk kanun İçişleri Komisyonuna geldiğinde bu metinden
“görevli birimlerce yetkilendirilen personel” ibaresi çıkartılmak
suretiyle, “görevli birim” demek suretiyle kimin bu işlemi
yapacağı açıklığa kavuşturulmuştur, bu da
olumlu bir gelişmedir.
Mera komisyonunda “genel kolluk temsilcisi”
eklenerek meralarla ilgili tasarruflarda asayiş yönünden daha etkin
kararlar alınması amaçlanmaktadır.
32’nci maddede yapılan değişiklik
Türkiye’de ikamet etmeyen yabancıların Türkiye’deki işlerinin
hızlı bir şekilde takip edilmesini sağlarken, bürokrasinin
önüne geçmek maksadıyla kamu kurumlarındaki iş ve
işlemlerin e-devlet üzerinden yürütülebilmesi hem bürokrasinin
azaltılması hem de yabancıların daha hızlı bir
şekilde kimlik numarasını alması suretiyle olumlu bir
gelişme olarak yansımıştır.
33’üncü maddede kanunlarımızda kaçak
eşya, uyuşturucu gibi suçlarda yakalamayı bizzat fiilen yapan
memurlara ikramiye verilmektedir ancak suçun ortaya
çıkartılmasında tüm aşamalarda görevli personel, olay yeri
yakalama tutanağında ismi, imzası olmaması durumunda bu
ödülden faydalanamamaktadır. Avukat olan arkadaşlar iyi bilir, olay
yeri yakalama tutanağında birçok insanın ismi olur fakat bu
insanların birçoğu olay yerinde dahi olmamıştır. Bu
kanunla onun da önüne geçilmektedir. Soruşturmanın başından
beri içinde bulunan şahısların olay yeri tutanağında
imzası olmasa bile ödül alması suretiyle bu
karışıklık da giderilmiş olmaktadır diye
düşünüyoruz.
Yine, çocukların korunması amacıyla…
Ekonomik durumu çok iyi olmayan çocukların son zamanlarda çakmak gazı
solumaları, bir nevi uyuşturucu etkisi yaratan bu maddeyi
solumalarının sağlığa zararlı olduğu ve
bunun da yasaklanması, Bally gibi yani uçucu madde gibi bir maddenin de
engellenmesi söz konusu olmuştur; bu da olumlu bir gelişmedir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum,
teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Atay.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.13
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 19.27
BAŞKAN: Başkan Vekili
Mithat SANCAR
KÂTİP ÜYELER: Emine Sare AYDIN
YILMAZ (İstanbul), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8’inci
Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
7 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon? Yerinde.
Teklifin tümü üzerinde gruplar adına söz
sırası, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Muş
Milletvekili Mensur Işık’a aittir.
Buyurun Sayın Işık. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
HDP GRUBU ADINA MENSUR IŞIK (Muş) –
Teşekkür ediyorum Başkan.
Karayolları Trafik Kanunu ve bazı kanun
metinlerinde yapılan değişiklik teklifi üzerine partim
adına söz almış bulunmaktayım. Sayın Başkan, sizi
ve Genel kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, öncelikle şunu
belirtmekte fayda var: İki gün sonra Muhtarlar Günü olacak. Birkaç gün
önce, hangi gerekçeyle ve nerenin muhtarı olduğunu bilmediğimiz
-çünkü listelere ulaşamıyoruz- 259 muhtar, İçişleri
Bakanlığı tarafından görevden alınmış
bulunmaktadır.
Şimdi, biz bu durumu şöyle
yorumlamaktayız: İktidar partisinin kendisinden olmayan, kendisine
yakın olmayan ya da saraydaki muhtar toplantılarına gitmeyen
muhtarları görevden almış olabileceğini düşünüyoruz.
Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı,
zamanında Siirt’te yapmış olduğu konuşma nedeniyle on
aylık mahkûmiyete çarptırılmıştı. Akabinde
Doğan Medya Grubu kendisi hakkında “Siyasi hayatı bitti, Tayyip
Erdoğan muhtar bile olamaz.” demişti.
Şimdi, muhtar, bizim açımızdan
köylerde ve mahallelerde seçilen, tüzel kişiliği olan bir kurumun
başındaki ilk kişi. Ancak Sayın Cumhurbaşkanı ve
sayın iktidar -iktidar için söylüyorum- maalesef bugün itibarıyla
muhtarları bile görevden alacak kadar siyasi rakipleriyle ve muhalefetle
uğraşma düzeyine düşmüştür. Biz bu açıdan bu
yaklaşımı kabul etmediğimizi bir kez daha buradan Genel
Kurulda, halkımızın huzurunda belirtmek istemekteyiz.
Şimdi, bunu neden önemli görüyoruz? Komisyon da
burada, İçişleri Bakan Yardımcısı da burada.
Şimdi, 15 Temmuz olayı gibi bir malum olay yaşadı bu ülke,
bizler hep beraber yaşadık. Tabii ki, 15 Temmuz tarihinde bu ülkenin
seçilmiş siyasi iktidarına darbe yapılmak istendi. Tabii ki
bizim açımızdan da ve demokratik kamu açısından da bu
siyasi darbe girişimi içerisinde birçok soru işareti
barındırmaktadır. Onu bir kenara bırakarak kaba hâliyle
gördüğümüzde, baktığımızda nihayetinde bu bir darbe
girişimiydi, siyasi iktidara yönelik bir darbeydi, uçaklar
kullanıldı, askerler kullanıldı; helikopterler, tanklar,
toplar kullanılmıştı, seçilmiş iktidara
karşı bir müdahaleydi. Biz nasıl onun karşısında
duruyorsak seçilmiş bir muhtara karşı yapılmış bu
görevden alma durumunu da bu şekilde bir darbe olarak görmekte fayda var,
bunu öncelikle belirtmek gerekiyor.
İkincisi, şu an görüşmekte
olduğumuz torba yasa teklifini mantığı itibarıyla da
çok uygun görmediğimizi buradan belirtmek gerekmektedir çünkü torba
yasanın içerisinde birbiriyle ilgili ve ilgisiz birçok madde
bulunmaktadır. Her bir maddenin yan etki alanlarının,
fizibilitesinin yapılması gerekiyor. Bu yönüyle de bu torba yasa
teklifinin de çok uygun bir yasa önerme, yasalaşma şekli
olmadığını buradan belirtmek gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yasa teklifinin 1’inci maddesi tabii ki İçişleri
Komisyonunda çıkarıldı, önümüzdeki günlerde muhtemelen Plan ve
Bütçe Komisyonuna gelip orada değerlendirilecektir ama yeri gelmişken
şunu belirtmek gerekmektedir: Biz İçişleri Komisyonunda da
arkadaşlarımızla birlikte, korucuların
yaşlarının gençleştirilmesi ve onların birtakım
sosyal haklarının iyileştirilmesi babında gelen yasa
teklifine de karşı çıkmıştık. Şu
şekilde karşı çıkmıştık: Biz aslında
koruculuğun bir bütün olarak düşünülmesi gerektiğini,
kaldırılması gerektiğini belirtmiştik. Neden? Çünkü
koruculuğun, evvela Türkiye’de toplumlarımızın
yaşamış olduğu, tarihsel, kültürel, sosyal ve siyasal kökleri
olan Kürt meselesi gibi bir sorunun çözümünde bir argüman olarak, bir müessese
olarak, bir bütün olarak kaldırılması gerektiğini
düşündüğümüz için yasa teklifinde önergemizi sunmuştuk iki gün
önce itibarıyla ancak şunu belirtmekte fayda var: Şimdi, bizim
verdiğimiz önergenin yanında AKP’li ve MHP’li komisyon üyeleri de,
verilen bir aradan sonra, muhtemelen Plan ve Bütçe Komisyonuna sevk
edileceğini düşündükleri için… Onların iddiası bu ama bizim
aldığımız bilgi de şu: 400 ya da 500 korucunun
görevden alındığı… Bu yasa teklifi -korucuların
gençleştirilmesi ve birtakım sosyal hakların verilmesi
hususunda- onların bu düzenlemeden yararlanmaması itibarıyla
belki ileri bir tarihe ertelendi. Bizim iddiamız biraz bu aslında. Bu
gerekçeyle, bizim önergemiz ile AKP ve MHP’nin önergesinin ortaklaşması
üzerine bir durum söz konusu oldu. Yani bizim daha önce vermiş
olduğumuz bir önerge var aslında; koruculuğun bir bütün olarak
kaldırılması. Kürt meselesinin çözümü konusunda güvenlikçi
konseptin bir kenara bırakılması, sorunun, bizim Kürt
meselesinin ve yaşadığımız bu etnik sorunun, kültürel,
tarihsel sorunun çözümü noktasında onların -uygar dünyanın,
Avrupa ülkelerinin, dünyadaki diğer ülkelerin- deneyimlerinden yararlanmak
açısından, Kürt meselesinin de demokratik yol ve yöntemlerle,
diyaloglarla, siyasal yollarla çözülmesi gerektiği hususunu
düşündüğümüz için bu önergeyi vermiştik. Ama maalesef CHP’li
vekil arkadaşlarımız bu olayı biraz farklı bir
şekilde yansıtmak mı istediler ya da öyle mi geldi bilmiyoruz
ama şunu bir kez daha belirtmek gerekiyor: Bizlerin HDP milletvekilleri
olarak İçişleri Komisyonunda yer aldığımız o gün
itibarıyla emeklilikte yaşa takılanlar hakkında aleyhe tek
bir kelimemiz, tek bir önergemiz, tek bir cümlemiz yer
almamıştır. Bilakis, emeklilikte yaşa takılanların
sorunların giderilmesi için, bütün konuşmalarımız ve önergelerimiz
buna dair olmuştur. Şimdi, diyorlar ya -söz Meclisten
dışarı- kuyuya bir deli bir taş atar, bin kişi
çıkaramaz, yani maalesef bu duruma düşmüş olmaktayız. Ben
CHP’li arkadaşlarımızdan da bu durumun bu şekilde
düzeltilmesini buradan talep ediyorum. Yani sabah bir vekil
arkadaşımız taksiyle Meclise gelirken bir taksici ona soruyor:
“Ne iş yapıyorsun?” “Milletvekiliyim.” diyor. Sonra “Hangi partiden?”
diye soruyor, “HDP’den.” deyince taksici hemen şöyle söylüyor: “Yahu, siz
niye bizim emeklilikte yaşa takılanların mağduriyetinin
giderilmesi aleyhine oy kullanmışsınız, neden
düşürmüşsünüz?.” Böyle bir algı yaratılmış. Ben
arkadaşlarımızdan onu rica ediyorum; onu, buradan,
imkânımız varken düzeltelim.
Şunu da tekrardan belirtmek gerekiyor: Daha önce
de bizim vekil arkadaşımız bu hususta, emeklilikte yaşa
takılanların mağduriyetlerinin giderilmesi hususunda önerge
vermişti. Bugün, CHP’li arkadaşlar önerge versinler, onların
yanındayız; bu konuda kim önerge verirse versin onların
yanında olduğumuzu bir kez daha buradan belirtmek gerekiyor.
Yasa teklifine gelince, tabii ki bu konuda bir
kısım olumlu düzenlemeler yer almaktadır. Biz bütününe
karşı değiliz, karşı olduğumuz maddeleri zaten
Komisyonda belirtmiştik. Örneğin, olumlu yönlerinden bahsetmek gerekirse
şunu söyleyebiliriz: Yayalara öncelik hakkının
tanınması önemli bir husus. Örneğin, trafik
cezalarının artırılmasını da önemli bir husus
olarak görmekteyiz. Ama şunun altını çizmek gerekiyor:
Cezaların artırılması, müeyyidenin
artırılması toplumdaki birtakım düzenlemelere çoğu
zaman hizmet etmeyebilir. O açıdan, yapılması gereken
eğitim, topluma eğitim vereceğiz. Küçüklükten itibaren,
ilkokuldan itibaren başlamak üzere trafik eğitimini, toplumsal yaşam
eğitimini vermek gerekiyor. Ben, siyasi iktidara bunu öneriyorum yani
bunun öncelenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Birkaç madde üzerinden bir iki olaya da
değinmek gerekiyor burada. Özellikle koruculuğun
kaldırılmasından bahsettik. Özellikle
ihbarcılığın ödüllendirilmesi düzenlemesi, güvenlik
soruşturmalarıyla ilgili düzenleme, aynı şekilde, meralarla
ilgili kolluk kuvvetlerinin de yetkilendirilmesi. Şimdi, şunu
söylemek gerekiyor: İhbarcılığın ödüllendirilmesi yani
muhbirliğin yaygınlaştırılması… Bir kez,
düzenlemede, suçun ortaya çıkarılmasına veya delillerin ele
geçirilmesine yardım edenlerin de ödül kapsamına
alınmasının sağlandığı ve terörle mücadeleye
katkının ödüllendirilmesinde ödülün idarenin takdirine
bağlı hâle getirilmesinin amaçlandığı ifade
edilmiştir. Terörle mücadele adı altında ödüllü muhbirliğin
kapsamı genişletilmekte, toplum ihbarcılık üzerinden
kutuplaştırılmaya çalışılmaktadır yani bu
durum, başlı başına, aslında sağlıklı
bir toplumu bozan bir yaklaşımdır, bunu söylemek gerekiyor. Yani
hiçbir ihbarcı bence makbul bir insan değildir. Toplum içerisinde
hiçbirimizin, arkadaşını ihbar eden kişiyi ya da
komşusunu ihbar eden kişiyi makbul bir insan, sağlıklı
bir insan olarak görmediğini belirtmek gerekmektedir.
Ben yirmi yıl avukatlık yaptım.
Avukatlık sürecinde birkaç benzer olaya da tanık oldum, onu yeri
gelmişken şurada belirtmek gerekmektedir. Şimdi, kişi
korucu. Kişi, başka bir kişiyi ihbar ediyor. Korucu olduğu
için güvenlik güçleriyle ilişkileri iyi. İhbar etmesi üzerine
kişi tutuklanıyor. Daha sonra aynı korucu, ihbar ettiği
kişinin ailesiyle irtibata geçerek -hani ihbar ettiği kişi
gözaltındayken- onun cezaevinden ya da işte gözaltı merkezinden
kurtarılması için ailesinden para almaktadır.
Dolayısıyla bu ihbarcılık, muhbirlik bizim
açımızdan hiçbir şekilde uygun bir yasa teklifi değildir.
Bu, toplumsal sorunların çözümüne katkı sunacak bir
yaklaşım, bir yasa önerisi de değildir, bunu da belirtmek
gerekmektedir.
Yine, güvenlik soruşturmalarıyla ilgili
düzenlemeye dair birkaç hususa değinmek gerekmektedir. Kamu kurum ve
kuruluşlarının gizlilik dereceli birimleri ile Genelkurmay
Başkanlığı, Millî Savunma Bakanlığı,
Jandarma, Emniyet, Sahil Güvenlik ve istihbarat birimlerinde
çalışacak kişilerin alımında güvenlik
soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla
görevli birimlerce yetkilendirilen personelin, bakanlıklar ile kamu kurum
ve kuruluşlarının arşivlerinden ve elektronik bilgi
işlem merkezlerinden bilgi ve belge almaya, cumhuriyet
savcılıkları ve mahkemelerce yapılan soruşturma ve kovuşturma
sonuçlarını almaya yetkili olacağı öngörülmüştür.
Bir kez şunu çok net bir şekilde belirtmek
gerekmektedir: Biz birkaç sene önce bu cemaat yapılanması ve
AKP’lilerin özellikle “FETÖ” dediği örgütle ciddi bir
sıkıntı yaşandı, yaşadık.
Şimdi, biz bunun, bu tür
yaklaşımların, cemaatin yapmış olduğu gibi devletin
içerisinde bir kadrolaşmaya sebep olacağını
düşünüyoruz. Bu açıdan, bu önerinin de yasa teklifinden
çıkarılmasını uygun görmüştük, Komisyonda zaten bunu
biz belirtmiştik.
Aynı şekilde, çatışmalı
bölgelerde yer alan görevlilerin harcırahının artırılması…
Bir kez daha şunu belirtmek gerekmektedir: Türkiye Cumhuriyeti ve Türkiye
halkları, bizler, hep beraber, yaklaşık olarak cumhuriyetin
kuruluşundan bugüne kadar Kürt meselesi gibi çok ciddi, tarihsel, köklü
bir sorunla karşı karşıyayız. Bu sorunun çözülmesi,
çatışmalı bölgelerde görev alan asker, polis vesair görevlilerin
o çatışmalı bölgeye gitmesini özendirerek onların orada
daha rahat bir şekilde görev almalarını sağlayacak bir
şekilde harcırahının artırılmasıyla,
paranın artırılmasıyla mümkün değildir. Bunu yirmi
beş yıllık, otuz yıllık süreç içerisinde bizim
anlamamız gerekmektedir artık. Bunu çok net bir şekilde
belirtmek gerekmektedir. Çünkü birkaç sene önce Sayın Meclis
Başkanımız Binali Yıldırım’ın
Ulaştırma Bakanı iken Van’ı ziyareti sırasında yaptığı
bir açıklama var… Yani biraz önce dedik ya otuz yıldır bizim
ülkemizin, bizim halklarımızın yaşamış
olduğu Kürt meselesi gibi köklü bir sorun var ve bu sorun içerisinde
bizler toplum olarak maddi manevi olarak çok ciddi kayıplar vermiş
bulunmaktayız. Dolayısıyla bizim buradan bir ders almamız
gerekmektedir, bir deneyim sahibi olmamız gerekmektedir. Yani yaptın,
yaptın, yaptın, yaptın; olmadı, yanlış mı
oldu? O zaman düşünüp önüne bakacaksın, dünyaya bakacaksın,
Avrupa’ya bakacaksın yani bizim gibi Kürt meselesi gibi köklü
sorunları yaşayan ülkelerin deneyimlerinden yararlanılması
gerekmektedir. Sayın Meclis Başkanımız Binali
Yıldırım Bey şunu demişti: “Terörün maliyeti 1 trilyon
dolar, terör enerjimizin bir kısmını boşa harcamamıza
neden oldu, yirmi beş yıl geçti aradan, 40 bin
insanımızı kaybettik, 300 milyar dolarımız uçtu gitti,
terörün bize maliyeti dolaylı yollardan 1 trilyon dolardır. Biz bu
kaynakları terörle mücadele için harcamamış olsaydık acaba
ne yapabilirdik? Bakın, bu parayla 15 bin adet 25 derslik okul, 9 bin adet
tam teşekküllü, 400 yataklı eğitim hastanesi, 200 adet
boğaz köprüsü, 120 adet Atatürk Barajı ve 450 bin kilometre
bölünmüş yol yapabilirdik. Binlerce gencimiz öldü, şehitler verdik,
gazilerimiz oldu. Biz, bu anlamsız mücadele sona ersin istiyoruz. Bu yol
çıkmaz yoldur.” Hangi yol? Silahlı yöntemle bir sorunu çözme yolu,
şiddetle bir sorunu çözme yolu, öldürmekle, kanla, gözyaşıyla
bir sorunu çözme yolu. Diyor ki: “Çıkmaz yoldur.” Biz de onu diyoruz.
Özellikle, demin belirttiğim gibi,
çatışmalı bölgelerde harcırahların
artırılması, sorunun çözümü için
ihbarcılığın ödüllendirilmesi, muhbirliğin
yaygınlaştırılması, aynı şekilde, meralarla
ilgili düzenlemede Mera Komisyonuna güvenlik kuvvetlerinden bir kişinin
alınması hususu, bu şekilde, biz, Kürt meselesi gibi köklü bir
sorunu çözmekten daha uzaklaşırız, güvenlikçi konseptin daha tam
merkezine oturmuş oluruz. Şimdi, meralara dair de bir iki hususu
belirtmek istiyorum aslında.
Değerli Başkanım, sayın
milletvekilleri; yasakçı anlayışla, özellikle bizim bölgede,
Kürt coğrafyasında birçok mera, yayla yasaklanmış
bulunmaktadır. Şimdi, 2005 ile 2016 yılları arasında,
bizim bölgede, bahsettiğimiz bölgemizde küçükbaş hayvancılık
üretimi çok yaygındı. Biz, o dönemlerde, mesela, özellikle Avrupa’ya,
daha doğrusu Orta Doğu ülkelerine ve birçok yere canlı hayvan
ticareti yapmaktaydık ama bugün küçükbaş üretimi,
yetiştiriciliği çok ciddi anlamda azalmıştır;
özellikle bu yasakçı anlayıştan dolayı, meraların
yasaklanması, yasak bölge ilan edilmesi vesaire sebeplerden dolayı,
küçükbaş hayvancılık sayı itibarıyla çok ciddi anlamda
azalmıştır. Bu böyle olduğu zaman ne oluyor? Biz, ta gidip
Amerika Kıtası’ndan angus denilen ne idiği belirsiz hayvanlar
getirmekteyiz ve ülkemizin et ihtiyacı bu şekilde karşılanmaya
çalışılmaktadır. Bu anlayıştan dolayı, biz,
özellikle meraların ya da birtakım bölgelerin yasaklanması
yaklaşımının da bir kenara bırakılması gerektiğini
buradan bir kez daha belirtmek istiyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben, birkaç gün önce Varto’da yaşanan bir olayı,
burada, halkın huzurunda, Türkiye halklarının huzurunda ve Genel
Kurulun huzurunda bir kez daha belirtmek istemekteyim. Komisyonda bahsettik.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepimizin önünde telefonlar bulunmakta. Google’dan şöyle
bir “Varto olayı, son dakika, çatışma” diye
aradığımızda şöyle bir şeyle karşı
karşıya geleceğiz: Bir buçuk iki dakikalık bir video var
orada. O videoda zırhlı araçtan çekilen görüntüler var. Bir aracın
içerisinde 5 kişi. 4 kişi muhtemelen PKK’li, örgüt üyesi;
diğerinin de sivil olduğu çok açık ve net bir şekilde
ortada.
Şimdi, öncelikle şunu belirtmek
gerekmektedir: Yaşam hakkı kutsaldır; kim olursa olsun, ister
eli silahlı PKK’li olsun, isterse olmasın, hiç fark etmez. Öncelikle
devletin yapması gereken, o kişileri de sağ yakalama imkânı
varsa, PKK’liyse ve silahlıysa o kişileri sağ yakalaması
gerekmektedir. Gerekli uyarıları yapacak ve sağ yakalanması
açısından gerekli tedbirleri aldıktan sonra, yakaladıktan
sonra yargının karşısına çıkarılması
gerekmektedir. Ama maalesef araba orada iken direkt taranıyor bu insanlar
ve o insanlar orada yaşamını yitiriyor, ölüyor.
Değerli milletvekilleri, aracın içerisinde
sivil bir insan var, görüntülerde belli, videoda belli. Herkes buradan hemen
izleyebilir onu. Sivil insan araçtan çıkıp ellerini kaldırarak
zırhlı araca doğru geliyor. O sivil insanın adı Yusuf
Ok, Vartolu, 4 çocuk babası; inşaat işi yapmakta, sıva
işi yapmakta olan bir kişi. Zırhlı aracın yanına
gelen bu kişi… Hatta şöyle bir durum da var: Aracın içerisindeki
güvenlik güçleri kendi aralarında konuşuyor. Muhtemelen araç
komutanı olan kişi diyor ki: “Aman ateş etme ona, elini
kaldırdı, buraya doğru geliyor, araca doğru geliyor.” Ama
görüntü kesildikten sonra, değerli milletvekilleri, o kişinin de
öldürüldüğünü, hatta vücudunda, yüzünde belirli morlukların
olduğunu, darp izinin olduğunu, bizim o kişinin ailesinden
aldığımız bilgiler doğrultusunda bunun bu şekilde
olduğunu net bir şekilde ifade edebilirim. Ve vücudunda onlarca
kurşun izi… Hukuk devletine yakışmayan bir durum. Eğer
siyasi iktidar “Hayır, PKK’yle ilişkiye geçen her kişi ölümü hak
ediyor.” diyorsa ayrı bir durum. O zaman hukuk devleti
olmayacağız, mevcut Anayasa’yı değiştireceğiz ya
da işte Orta Doğu’daki herhangi bir ülkeye ya da “üçüncü dünya
ülkesi” deniyor ya, üçüncü dünya ülkesi falan, oraya doğru gidiyorsak
ayrı bir durumdur ama olay münferit bir olay. Güvenlik güçlerinin
yapmış olduğu bir hata, yanlışlık,
yargısız infaz ise -ki öyledir- yani o güvenlik güçlerinin yaptığı
münferit bir olay olarak değerlendiriliyorsa yapılması gereken
olay çok net ve açık; kişiler hakkında derhâl
soruşturmanın başlatılması gerekiyor ve o
yargısız infazı yapan kişilerin tutuklanması
gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Işık.
MENSUR IŞIK (Devamla) – Tamam
Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun.
MENSUR IŞIK (Devamla) – Gerçi Komisyonda
İçişleri Bakan Yardımcısının vermiş
olduğu bilgi, gerekli tahkikatın
başlatıldığı, müfettişlerin görevlendirildiği,
adli ve idari soruşturmanın başlatıldığı
yönündedir.
Şunu çok net bir şekilde söylemek
gerekmektedir: Değerli milletvekilleri, bu şekilde yapılan
soruşturmalar maalesef sonuçsuz kalmaktadır. Ülkemizin imajı
açısından, toplumun devlete güveni açısından, Kürtlerin
devlete güveni açısından, muhalif kesimlerin devlete, siyasi iktidara
güveni açısından, en azından bu olay bizim açımızdan
belki bir sembol olay olabilir. Biz bu olayın takipçisi olacağız
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri çünkü hiçbir insan, hiçbir
şekilde ölümü hak etmez, öldürülemez yani. O insan suç
işlemişse, iddia buysa yargılanır, Türk Ceza Kanunu
anlamında cezası neyse o verilir ama ölüm asla olmaz, olmaması
gerekir.
Ben bu duygu ve düşüncelerle bir kez daha
hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Işık.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkan.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Özellikle güvenlik
güçlerinin yargısız infaz yaptığına ilişkin
hususta bir açıklama yapmak istiyorum efendim.
BAŞKAN – Yerinizden buyurun Sayın Özkan.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
46.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın,
Muş Milletvekili Mensur Işık’ın 7 sıra
sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Türkiye Cumhuriyeti
devleti demokratik bir hukuk devletidir. Avrupa Konseyi üyesi ve 1987’den bu
yana da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yargı yetkisini
kabul etmiş bir ülkeyiz, devletiz. Vatandaşlarının tüm hak
ve özgürlüklerine karşı âdeta kendisi güvence teşkil eden yasal
ve anayasal kurumlara sahiptir. O noktada yaşam hakkı başta
olmak üzere inanç hürriyeti ve bütün temel hak ve özgürlükler -Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nde kabul ettiğimiz tüm temel hak
ve özgürlükler- taraf ülke olarak devlet güvencesi, koruması
altındadır. Eğer devletin bir hukuksuzluğu söz konusu olsa
zaten mahkemelerimiz var; olmadı, Anayasa Mahkemesinin bireysel müracaat
yolu var; o da olmadı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin,
biliyorsunuz, 1990’lı yıllarda idari pratik hâlini
aldığı gerekçesiyle iç hukuk yollarına bile müracaat
etmeden davaları doğrudan görme süreçlerini de
yaşamıştık. Eğer iddia edildiği gibi bir
hukuksuzluk varsa zaten mahkemelerimiz bağımsız ve tarafsız
bir şekilde bunun kararını veriyor; olmadı, Anayasa
Mahkememiz. Hadi hiçbirisini kabul etmiyorsunuz, o zaman Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi 1990’lı yıllarda bile hiçbir iç hukuk yolu
tüketilmeden müracaatları kabul ederken bugün benzer iddialarla ilgili
“Türkiye'nin iç hukuk yollarına gidin, orada iç hukuk yollarını
tüketin, ondan sonra bize gelin.” diyor. Yani Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi bu noktada Türk mahkemelerinin hem bağımsız ve
tarafsız yargılama yaptığını kabul etmektedir hem
de bu tür iddiaların Türkiye’de gerçekleşmediği yönünde veya
idari pratik hâlini almadığı yönünde bir kanaati vardır. Bu
noktada devletimiz hiçbir şekilde vatandaşlarının hak ve
özgürlüklerini…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Özkan.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Türkiye Cumhuriyeti
devleti, vatandaşlarının hak ve özgürlüklerinin anayasal
güvencesi olarak bizzat bu güvencenin gereğini yerine getirmektedir.
Diğer taraftan uluslararası mekanizmalar
da Türkiye Cumhuriyeti devletinin hukuk devleti olduğunu kabul etmekte, iç
hukuk yollarının tüketilmesini de bu tür iddiaların ciddiyeti
açısından zorunlu görmektedir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler.
FATMA KURTULAN (Mersin) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Kurtulan, size de söz
vereceğim.
Buyurun.
47.- Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın,
yargısız infazın ülkede ne yazık ki çok uygulanan bir durum
olduğuna ilişkin açıklaması
FATMA KURTULAN (Mersin) – Teşekkürler
Sayın Başkan.
Yani iki gündür AKP’nin sayın grup başkan
vekili bizi düzeltmekle, bizim konuştuklarımıza kendince bir
ayar vermekle meşgul.
Yargısız infaz, ülkemizde ne yazık ki
çok uygulanan bir durum. Sadece bize olmamış, çok çok bu durumlar var
ve yakın zamanda da Muş’ta buna tanıklık ettik, hepimiz
gördük, canlı canlı izledik bunu, videolara çekildi. Canlı
yakalama imkânı varken insanların infaz edildiğini gördük. Yani
en azından HDP’nin olduğu bir yerde AKP’lilerin
“bağımsız yargı” “hukuk devleti” vesaire
laflarını etmemelerini öneriyoruz. Yani çok yakın bir zamanda,
daha iki üç gün önce Rahip Brunson olayından sonra AKP’nin “yargı”
denildiğinde başını biraz önüne eğmesi lazım, söz
söylememesi lazım, susması lazım. Bunu yapması en
doğrusudur, Türkiye için en iyisidir, en uygunudur. Bunu arkadaşlarımıza
öneriyorum.
Teşekkürler Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkürler.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Size söz vereceğim ama Sayın
Özkoç’un söz talebi vardı.
Buyurun Sayın Özkoç.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Müsaade ederseniz,
hatip kendi konuşması esnasında Cumhuriyet Halk Partisiyle
ilgili bazı sözler sarf etmiştir, açığa kavuşması
açısından Ali Öztunç arkadaşımız konuşacak.
BAŞKAN – Tamam.
Buyurun.
48.- Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç’un,
Muş Milletvekili Mensur Işık’ın 7 sıra
sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Değerli
Başkan “Emeklilikte yaşa takılanlar konusunda Cumhuriyet Halk
Partisi olarak bizim verdiğimiz önergeyi HDP reddetti.” diye bir
söylemimiz olmadı, İçişleri Komisyonu üyesi hiçbir milletvekilimizin
böyle bir söylemi olmadı, böyle bir şey söylemedik. Zaten böyle bir
önerge de oylanmadı, emeklilikte yaşa takılanlara ilişkin
önerge de oylanmadı.
Bizim söylediğimiz şudur, tutanaklara
geçmesi açısından söylüyorum: “Emeklilikte yaşa takılanlarla
ilgili Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim verdiğimiz önerge AKP, MHP ve
HDP’li vekillerin ayrı ayrı verdikleri ama benzerlik nedeniyle
birleştirilen önergeleri ve oylarıyla gündeme alınmadı.”
dedik yani gündeme alınmadı. Yoksa emeklilikte yaşa takılanlarla
ilgili önerge oylanmamıştır, böyle bir söylemimiz de
olmamıştır.
Tutanaklara geçmesi açısından
bilgilendirmek istedim Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Buyurun Sayın Özkan.
49.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye Cumhuriyeti devletinin
yaşam hakkından ifade ve inanç özgürlüklerine, toplantı ve
gösteri yürüyüşlerinden demokratik, modern hak ve özgürlüklere sahip
çıktığını ve güvence altına aldığını
kabul ediyorsa bizlerin de kabul etmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler
Başkan.
Benim vurgulamak istediğim mesele, Türkiye
Cumhuriyeti devleti eğer bir suçla ve suçluyla mücadele ediyorsa, öncelik,
suçun delili olan, hakkında suç itham edilen kişilere canlı bir
şekilde ulaşmaktır. Bu sadece ülkemiz sınırları
içerisinde değil, aynı zamanda Cerablus, Afrin, bugünlerde İdlib
ve Menbic’e, Fırat’ın doğusundan ta Kandil’e kadar terör
örgütünün temizleneceği tüm bölgelerde de Silahlı Kuvvetlerimizin
vermiş olduğu mücadelede bütün dünya tanık olmuştur ki
Mehmetçik’imiz orada zor şartlar altında dahi hiçbir şekilde
terör örgütü mensuplarını doğrudan infaz ederek değil,
mümkünse önce canlı olarak ele geçirmek istemiştir. Hatta o kadar ki
bazı terör örgütü mensupları ÖSO kuvvetleri tarafından
yakalandığında “Beni Mehmetçik’e emanet edin.” diyerek âdeta
Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına teslim edildiği takdirde
yaşam haklarının güvence altında olacağını
bütün dünyaya duyurmuşlardır. Onun için, burada sayın hatibin
pek çok konuşması oldu, diyeceğimiz bir şey yok, tabii ki
konuşulabilir ama benim sadece vurgulamak istediğim mesele, bir
şahsi iddiamız, grubumuzun yaklaşımının
olmasından öte, bir vakıadır. Hani yargımızı, AK
PARTİ’yi, ifadelerimizi kabul etmeyebilirsiniz, yargımızın
ilk derece mahkemelerini kabul etmeyebilirsiniz, yüksek yargıyı,
istinaf ve Yargıtay aşamalarını kabul etmeyebilirsiniz,
hadi Anayasa Mahkemesini de reddettiniz, e bir de Konsey, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi var, orası her hâlde bütün Kıta
Avrupası’nda, bütün dünyada kabul görmüş ve tarafsız,
bağımsız yargılama yapmak suretiyle insan hak ve
özgürlüklerinin güvencesi olduğunu kabul ettirmiş bir
mekanizmadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Özkan.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi dahi, bugün bizim bahsettiğimiz şekilde,
Türkiye’de, yaşam hakkından ifade ve inanç özgürlüklerine kadar,
toplantı ve gösteri yürüyüşlerinden demokratik modern hak ve
özgürlüklere kadar, Türkiye Cumhuriyeti devletinin, saygılı
olmanın ötesinde sahip çıktığını ve güvence
altına aldığını kabul ediyorsa, eh, vatandaş
olarak da bizim bunu kabul etmemiz gerekir diye düşüyorum.
Teşekkür ediyorum.
MENSUR IŞIK (Muş) – Başkanım,
bir şey söyleyebilir miyim.
BAŞKAN – Sayın Işık, buyurun.
50.- Muş Milletvekili Mensur
Işık’ın, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MENSUR IŞIK (Muş) – Teşekkür ederim
Başkanım.
Şimdi, tabii, bizim burada hiç böyle -yani
hatip, AKP yetkilisi çok üzerine alınması ama- edebiyata
ihtiyacımız yok Başkanım. Maddi vaka çok net bir
şekilde ortadadır, görüntüleri açarsınız
bakarsınız, çok net bir şekilde.
Bir kez şunu söylemek gerekiyor:
Savcının derhâl soruşturma başlatması gerekir.
Savcının kendisinin orada görevlendirilen kolluk güçleri
hakkında, o asker hakkında derhâl soruşturma başlatıp
Yusuf Ok’un ne şekilde öldürüldüğünü açıklığa
kavuşturması gerekmektedir. Yani yapılan şu Sayın
Başkanım, Muş Valisinin yapmış olduğu
açıklama şu: “5 terörist ölü olarak ele geçirildi.” Aslında 4
PKK’li var, biri de sivil. O sivil de direkt aynı şekilde
değerlendirilmiştir ve öyle kayda girmiştir. Bu açıdan
şunu görmek lazım, net bir şekilde ortada: Yani siyasi iktidarın
yereldeki ayağı olan vali... Artık yereldeki ayağı diyoruz,
mülki idare amiri falan, devletin valisi falan değil, AKP’nin il
başkanı olarak zaman zaman karşımıza
çıkmaktadır seçim çalışmalarında. Ben sadece bugünkü
Sayın Valiyi kastetmiyorum, önceki valiler çok daha ateşli bir
şekilde çalışıyorlardı AKP il başkanı gibi.
Dolayısıyla durum ortadadır, çok nettir. AKP, siyasi iktidar
eğer “Biz yargısız infazlara karşıyız,
geçmişte de oldu.” diyorsa ve geçmişte olanlara karşı bir
duruşu vardıysa... Ki bunu birkaç sene önce çok net bir şekilde
dile getiriyordu. Bugün de Varto ilçemizde olan yargısız bir
infazdır, açık bir infazdır, çok net bir şekilde
ortadadır. Yani biz bunu hiçbir şekilde ne siyasi iktidarı ne de
kolluk güçlerinden herhangi bir kişiyi zan altında bırakmak
amacıyla söylemiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın
Işık.
MENSUR IŞIK (Muş) – Biz hukuk devleti
iddiasında olan bir devletiz; bu, Anayasa’yla sabit. Bunun sadece ve
sadece yazılı bir şekilde kalmaması açısından bu
soruşturma bizim açımızdan bir semboldür, bir milattır, bir
örnektir. Bunun gereğinin mutlaka ve mutlaka yapılması
gerekmektedir. Aksi hâlde, işte iç hukuk yolları,
savcıymış, mahkemeymiş, istinafmış,
Yargıtaymış, Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan
Haklarıymış; bunların hepsi işin boş
kısımları Sayın Hatibim, Sayın Başkanım. O
açıdan yani biz reel olarak bir adım istiyoruz, gereğinin
yapılması gerekiyor. Biz bunun mutlaka ve mutlaka takipçisi
olacağız.
Teşekkür ediyorum Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkürler, sağ olun.
Sisteme giren bazı milletvekillerine
yerlerinden söz vereceğim.
Sayın Taşdoğan…
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Başkanım,
konuşmalar bitmedi ama daha.
51.- Gaziantep Milletvekili Ali Muhittin
Taşdoğan’ın, Muş Milletvekili Mensur Işık’ın
7 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ALİ MUHİTTİN TAŞDOĞAN
(Gaziantep) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; hatip,
konuşmasında –kayıtlara geçmesini istiyorum- “Kürt
coğrafyası” ifadesini kullandı. Hiçbir coğrafya
kitabında böyle bir tanım yoktur. Coğrafya bilgisini de
arkasından… “Van’dan bir olay anlatacağım.” dedi, Varto’dan bir
olay anlattı. Varto, Muş’un ilçesidir, coğrafya bilgisi bu
kadardır.
Burası Türk coğrafyasıdır.
Burayı, benim dedem, Fransızlara karşı on bir ay aç susuz
kalarak, zerdali çekirdeğinden un yaparak vatan etmiştir. Daha gerisi
de vardır; şanlı tarih, şanlı Türk tarihi bunun
verileriyle doludur. Burası Türk coğrafyasıdır, başka
bir tanıma da ihtiyacı yoktur.
Teşekkür ederim. (MHP, AK PARTİ ve
İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
VIII.-KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Antalya Milletvekili Atay Uslu ve Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Yel’in Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/860) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 7) (Devam)
BAŞKAN – Gruplar adına konuşmalara
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Bolu Milletvekili Tanju Özcan’a aittir.
Buyurun Sayın Özcan. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
CHP GRUBU ADINA TANJU ÖZCAN (Bolu) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bu yasa teklifiyle ilgili düşüncelerime
geçmeden, Ramazan Bey oradan bir şey söyleyince aklıma geldi.
Nisanın sonunda, en son konuşmamda “26’ncı Dönemin son
konuşmasını yapıyorum.” demiştim. Oradan bazı AK
PARTİ milletvekilleri bıyık altından gülmüştü, laf
atmıştı “Sen bir daha gelemezsin.” falan. Şimdi o arkadaşlarımı
burada göremiyorum ama muhtemelen, ekran başında koltuklarına
oturarak beni izliyorlardır; izninizle onlara da bir selam göndermek
istiyorum.
İSMAİL TAMER (Kayseri) – O selamı
bana da ver.
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Peki.
Evet, yasa teklifinin geneli üzerinde grubum
adına söz almış bulunmaktayım.
Karşı oy yazımızda da belirttiğimiz
gibi, bu aslında bir yasa teklifi olarak geldi ama -Komisyonda da izah
ettik- bu eski alışkanlıklar maalesef, AK PARTİ
açısından devam ediyor. Nasıl devam ediyor? Onlar teklif vermeye
alışkın olmadıkları için, hep tasarılar üzerinden
çalıştıkları için, bugüne kadar savundukları hususlar
hükûmet tasarısı olarak geldiği için bu teklifi de tasarı
gibi hazırlamışlar. Nasıl hazırlamışlar? 2
değerli milletvekilimizin imzası var bunda ama tasarıyı
hazırlayan gene Hükûmet, teklifi hazırlayan Hükûmet. Hükûmete
sormadan hiçbir konuda fikir dahi beyan etmiyorlar. Hatta tartışmalar
öyle bir gergin başladı ki milletvekillerimiz, teklif sahibi
milletvekillerimiz itirazlara çok sert tepkiler verdiler. Neden verdiler?
Altında imzaları olan teklif, aslında Hükûmet tarafından ve
onun bürokratları tarafından hazırlandığı için
kendileri de konuya vâkıf olmadıklarından.
Biz şunu söylüyoruz: “Sistem
değişti.” diyorsunuz, sistemi değiştirdiniz, biz istemesek
de yaptık bunu ama bari değiştirdiğiniz sistemi özümseyin,
anlamaya çalışın. Artık bu yeni sistemde, kanun yapma
tekeli Türkiye Büyük Millet Meclisine ait. Artık Hükûmet size tasarı
dayatamaz “Teklif adı altında verin.” diye. Bunu komisyonda söyledik,
burada da ifade etmek istiyoruz. Hükûmet de artık bu eski
alışkanlığından vazgeçsin.
Yine, şunu söyledik: Geçmişte hep oldu bu,
torba tasarılar getirdiler ve her seferinde de dediler ki: “Bu son torba
tasarı.” Şimdi arkadaşlar, torba tasarıların ülkemize
kattığı hiçbir şey yok. Torba teklif hâlinde getirdiniz
bunu da imza sahipleri olarak. Ya, 21 değişik kanunda
değişiklik yapıyor, 21 değişik kanun. Sadece adı
“Karayolları Trafik Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması…” Yani “Karayolları” kısmı işin süsü
olarak kalmış. Karayolları Trafik Kanunu dışında
20 kanunda daha değişiklik yapıyor. Doğal olarak,
baktığınızda, bundan önceki torba tasarılar nasıl
bu ülkeye fayda getirmediyse, hukuk sisteminde
karışıklığa yol açmaktan başka bir işe
yaramadıysa bugün gene, bu tür teklifler de aynı
sıkıntılara yol açacak.
Ya, düşünebiliyor musunuz, bunun içinde
şey var, Karayolları Trafik Kanunu’nun içinde mera komisyonuna kolluk
gücü atanması meselesi var, değil mi? Her şey var; bir tek
EYT’lerle ilgili, emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili konuya
geldiğimizde -birazdan açacağım onu- “Komisyonumuzun görev
alanına girmiyor.” denildi. Her şey var, Mera Kanunu var ama
emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili meseleyi gündeme
getirdiğimizde “Yok.”
Şimdi, biz samimi bir şekilde
yapıcı muhalefet yapalım dedik. Madem sistem değişti,
madem milletvekilleri olarak artık yasaları biz yapacağız,
dedik ki bakın, burada büyük bir karmaşa var, gelin, şunu alt
komisyona havale edelim, biz de orada katkılarımızı
sunalım -bu ilk deneyim oluyor, Plan ve Bütçe Komisyonundaki kanun
dışında- gelin, adam gibi bir kanun yapalım. Türkiye Büyük
Millet Meclisi üyeleri olarak, milletvekilleri olarak bunun altına
imzamızı atalım. Bürokratların dayatmasıyla, yol
göstermesiyle yapmayalım, kendi aklımızla ve bilgi birikimimizle
ortaya koyalım dedik, alt komisyon talebimiz de reddedildi.
Yasa teklifinin 1’inci maddesi vardı,
şimdi o yok. Neden olduğunu ayrıntılı olarak
anlatacağım ama biz emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili
düzenlemeyi bu maddeye ilave ettiğimiz için öğleden sonra önerge
verdiler, AK PARTİ ve MHP. Ha, HDP de bir önerge verdi, HDP bence
siyaseten tuzağa düştü. Başka bir gerekçeyle verdi ama geri
çekme önergeleri birleştirilerek oylandığı için HDP, MHP ve
AKP sanki ortak bir önerge vermiş algısı çıktı.
Arkadaşımız biraz önce onunla ilgili değerlendirmelerini
yaptı.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – O algıyı sen
oluşturmaya çalışıyorsun.
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Benim bu konuyla ilgili,
konuşmamın sonunda, devamında daha fazla söyleyeceklerim de var.
Yine bu yasa teklifinin 4’üncü maddesinde
başpolis unvanının kaldırılıp 45
yaşını aşmamış, lisans mezunu başpolis veya
kıdemli polislere komiser yardımcısı olabilme imkânı
getirilmiş. Tamam, buna bir itirazımız yok, komiser
yardımcısı olabilsinler. Ayrıca şunu sorduk:
Başpolislik düzenlemesi de devriiktidarınızda geldi, başpolislik
gelince sanki Türkiye’de suçla ve terörle mücadele konusunda çok büyük
aşama kaydedeceğiz diye anlatıldı. Getiren sizsiniz,
başpolisliğin kaldırılmasını teklif eden sizsiniz
ve Komisyonda da bunun sebebini bize ayrıntılı olarak
anlatamadılar. Hadi başpolisliği kaldırıyorsunuz
-şu anki başpolisler devam etmek kaydıyla- oraya 45 yaş ve
lisans mezunu olma şartı getiriyorsunuz; arkadaşlar, şu
anda herhâlde FETÖ iltisakı sebebiyle ihraç edilenlerin
dışında 8 bin civarında başpolis var. Siz lisans
şartını ve 45 yaş şartını
getirdiğinizde, zannediyorum, 1.700-1.800’ü bundan faydalanıyor,
diğerleri faydalanamıyor. Burada önergemiz de var, o maddede, gelin,
bunu kaldıralım, 45 yaşı kaldıralım, lisans
mezunu olmayı kaldıralım. Bu 45 yaşındaki polis memuru
göreve başladığında lisans mezunu olma şartı
getirmemişsiniz, şimdi niye getiriyorsunuz? Mesleğini yaparken
kaçı lisans mezunu olabilmiştir? Ayrıca, bir şey daha
söyleyeceğim, kızacaksınız ama yani biz, bu ülkenin
Cumhurbaşkanı adayının, Sayın
Cumhurbaşkanının lisans mezunu olup
olmadığını sorguladığımızda bize en
ağır tepkileri veriyorsunuz. Hatta bir hatibin şu sözünü hiç
unutmam: “Kardeşim, illa üniversite mezunu olmak zorunda mı Cumhurbaşkanı?”
Komiser yardımcılığına geçiş yapıyor. O sözü
söyleyene hatırlatıyorum. Böyle bir düzenlemenin ne alakası var?
Yine, bakın, çok enteresan hükümler var. Yasa
teklifinin 20’nci maddesinde önerge verdik. Hani şu, 65
yaşını dolduranlar ticari araç kullanamıyorlar. Türkiye’de
yaş uzadı, ortalama ömür uzadı, dedik ki: “65 yaşını
dolduran her yıl -heyet raporu almak kaydıyla- sağlam raporu
alırsa aracını kullanmaya, evine ekmek götürmeye devam etsin.”
İtiraz ettiler, karşı çıktılar, bürokratlar
“Hayır, olmaz.” dedi, niye olmayacağını bile bize izah
edemediler. Bakın, orada da anlattık, Türkiye’de 65 yaşın
üstünde Cumhurbaşkanları olmuş, Başbakanlar olmuş,
attıkları imzalarla bu ülkeyi yönetmişler. Şimdi,
bakın yani öyle bir noktaya geldik ki Sayın
Cumhurbaşkanımız 65 yaşına giriyor -Allah uzun ömür
versin- siz bu düzenlemeye karşı çıkarak diyorsunuz ki:
“Sayın Cumhurbaşkanının yaşıtları ticari
araç kullanamaz.” Sayın Cumhurbaşkanı ülkeyi yönetiyor, o sadece
ticari araç kullanıyor. Bir de işin başka bir yönü daha var. 75
yaşındaki büyüğümüz, 85 yaşındaki büyüğümüz
hususi aracıyla trafiğe çıkabiliyor ama maalesef, 65
yaşına geldi diye ticari araç kullanmasını engelliyorsunuz
ne kadar sağlam olursa olsun. Bu konuyu yeniden gündeme getireceğiz,
bir daha düşünmenizi biz ısrarla öneriyoruz.
Yine, bu yasa teklifinde
anlamadığımız bir 31’inci madde var. Mera komisyonuna
kolluk gücü sokuyoruz. Ya, mera komisyonu zaten valiliğin
başkanlığında, başkanının vali olduğu
bir komisyon. Zaten, meralarla ilgili, yaylalarla ilgili bir
sıkıntı olduğunda valinin talimatıyla kolluk gücü
orada hazır oluyor. Kolluk gücü temsilcisi niye bu Komisyona dâhil
ediliyor, akla mantığa uygun şekilde kimse izahat getiremedi,
hatta bu teklifi hazırlayan bürokratlar da getiremedi, biz bunun
cevabını burada bekliyoruz.
Yine, bu teklifte ne var? Hakkâri ilinde Derecik
beldesinin ilçe yapılması. Biz buna “tamam” dedik. Hiç itiraz etmedik
ama devamında dedik ki: “Tokat’ta, Adıyaman’da, Niğde’de ilçe
yapılması elzem olan…”
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) –
Maraş’ta.
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Maraş’ta.
“…yerleşim bölgelerimiz var.” dedik, mantıklı şekilde
anlattık. Hatta Sayın Kahramanmaraş Milletvekilimiz
yaptığı konuşmada “Kahramanmaraş Milletvekili olan
İçişleri Komisyonu Başkanımızın bu talepleri
görmezlikten geleceğini düşünmediğini.” söyledi. Ama Sayın
Başkanın ret oyu için elini kaldırmasıyla bütün AK
PARTİ’li üyeler aynı yönde karar aldı.
Evet, şu EYT konusuyla ilgili, biliyorsunuz,
bir şark kurnazlığı yapıldı. 1’inci maddede,
bizim önerimiz üzerine, emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili “Gelin,
şu geçici 78’inci maddeyi çıkartalım, oylayalım, Genel
Kurulda da bunu kabul edelim, emeklilikte yaşa takılanların
problemini ortadan kaldıralım.” dedik ama maddeyi geri çektikleri
için oylama yapamadık. Bu sefer ne yaptık? Yeni madde ihdası
olarak getirdik Komisyona bunu. Ne yaptı Komisyon
Başkanımız? “Bizi ilgilendirmez.” dedi, İç Tüzük 87’yi de
gerekçe göstererek bunun oylanmasını da engelledi.
Bakın arkadaşlar, emeklilikte yaşa
takılanlarla ilgili problemi ne kadar biliyorsunuz bilmiyorum ama bu
konuda mağdur olan insanlar var. Bu insanlar sizden bir şey
istemiyor, özel bir ricaları yok, af gibi falan da değil, bu insanlar
hak ettiklerini istiyor. Siz ne yapmışsınız devlet olarak,
1999’a kadar kural neymiş, 1999’un sonuna kadar? “5 bin iş günü
primini yatırırsan; kadınlarda yirmi, erkeklerde yirmi beş
yıl çalışırsan seni emekli ederim.” demişsin. Kural
bu.
Şimdi, Sevgili Alpay Özalan futbolcu,
şöyle düşünün, empati yapın: Bir futbolcu futbol maçına,
müsabakaya çıkarken -hakemler de öyle- maçın doksan dakika
olduğunu biliyor ama maçın altmışıncı
dakikasında federasyon bir karar alıp “Bu futbol maçını yüz
yirmi dakikaya çıkartıyoruz.” derse işte, bu durum aynı
buna benzer.
Bakın, empati yapmanız için söylüyorum.
Milletvekillerinde bir kural var değil mi? Emekliliğe hak kazanan
milletvekili, iki yıl da fiilen milletvekilliği yapmak kaydıyla
emekli milletvekili oluyor. Peki, şimdi, emekli olmayan çok sayıda
arkadaşımız var AK PARTİ Grubunda da bizlerde de. İki
yıllık süreyi doldurmak üzereyken buradan bir kanun çıkartsak
“Canım, emekliliğe hak kazansan bile milletvekili emeklisi olabilmek
için iki yıllık şartı altı yıla
çıkartıyoruz.” desek ya kardeşim, sen ne hissedersin? Açık
olarak soruyorum. İşte emeklilikte yaşa takılanlar da bunu
hissediyor. Kandırılmış. Devlete güvenmiş, devlet
koymuş bu kuralı. Ciddi bir devlet koyduğu kuralı değiştiremez.
Bugün ne oldu? 56 yaş, 58 yaş. Geçtiğimiz yıl sigorta
sistemine giren kişi 56 yaşında emekli olacağını
düşünüyor; peki, onun emekli olmasına birkaç yıl kala “Türkiye’de
ortalama ömür uzadı kardeşim.” deyip 66 yaşa
çıkartmayacağının ne garantisi var. Çıkartsa bu
insanlar ne hisseder? O yüzden emeklilikte yaşa takılanların
durumu açık bir mağduriyet, ciddi bir devlete yakışmaz ve
bu durumun düzeltilmesi gerekir.
Vallahi ben, dün AKP Grubunun tamamını
izledim, Sayın Cumhurbaşkanını ve çok üzüldüm. Sayın
Cumhurbaşkanı öyle bir dil kullandı ki “Bir de dernek
kurmuşlar. Bir de bir hanımefendiyi dernek başkanı
seçmişler.” diyor. Öyle ağır bir üslup ki sanki terör örgütü
liderinden bahsediyor, yöneticisinden bahsediyor. Dernek kurmanın nesi
yanlış? Mağdur olan insanlar bir araya gelir, bir dernek
kurarlar, haklarını arayabilmek için örgütlenirler. Ama Sayın
Cumhurbaşkanının söylemlerine bakıyorsun, en alt
sınırdan anlatıyor yani 38 yaşında bir
kadının emekli olması yani 18 yaşında sigortalı
olacak da 38’de emekli olacak; Türkiye’de de çok örneği yoktur. Ama
Sayın Cumhurbaşkanı kendisinin kaç yaşında emekli
olduğunu da söylemek zorunda. Sayın Cumhurbaşkanı 45
yaşını doldurduğu gün emekli oldu bu ülkede. Sayın
Cumhurbaşkanının yaşına bakılırsa on sekiz,
on dokuz yıldır da emekli maaşı almaya devam ediyor. Bu
yasa çıkmadan hemen önce emekli olmuş Sayın
Cumhurbaşkanı. Şimdi, sen kendine sağlanan hakkı bugün
niye başkalarından esirgiyorsun?
Sayın Cumhurbaşkanımız ne diyor?
“Para yok, para.” diyor. “Para yok.” diyor. 26 milyar liraya… Verdiği
rakamlar doğru değil. Bir, 6,7 milyon insanı ilgilendirmiyor bu.
İki, “26 milyar lira yıllık bütçeye yükü var.” demesi de
yanlış. Velev ki doğru, bu kadar insanın, aileleriyle
birlikte milyonlarca insanın hakkı için yıllık 26 milyar
lira ayıracaksın. “Para mı var?” diyorsun.
Peki, bir şey soracağım, hani az önce
İYİ PARTİ sözcüsü de söyledi bunu. “Geçen yıl Suriyeliler
için 30 milyar dolar para harcadık.” diyordu. Bu, herhâlde bu yıl 35
milyar dolar olmuştur. Yani kabaca 200 milyar lirayı Suriyeliler için
harcıyorsun da 26 milyar lirayı emeklilikte yaşa takılan
milyonlarca insan için harcayamıyor musun? Saray yapmak için para
buluyorsun, Suriyeliler için para buluyorsun, uçaklar almak için para
buluyorsun, zırhlı araçlar almak için para buluyorsun, emeklilikte
yaşa takılanlara gelince bunlara neredeyse hakkını
aradıkları için hakaret edeceksin. Biz bunu kabul etmiyoruz.
Bir de şunu da bilsin
vatandaşımız: Burada bir yasa kabul edildi, 2000
yılından önce emekli olanların intibakıyla ilgili bir yasa.
Sayın Cumhurbaşkanı bu yasadan da yararlanmış bir
emekli. Bunu da hatırlatmak istiyorum. Kendisi de bu yasadan
yararlandı.
Gerçi o 2000 yılındaki intibak
yasasıyla ilgili şunu söylemek lazım: O zaman söylemiştim
burada. Ya dedim ki değerli emekli büyüklerim, bu AKP’nin sizinle bir
sorunu var, bir sorunu var. Onu niye getirmek zorunda kaldı? Biz intibak,
intibak, intibak… “Madem 2000 öncesinde emekli olanların
intibakını yapalım.” dediler. O zaman 2000 öncesinde emekli olan
1 milyon 200 bin kişi vardı. Bu yasa çıktı burada,
yürürlüğü bir sonraki yıla bırakıldı. Soru sorduk, bir
bakan ne cevap verdi biliyor musunuz? Ya dedik ki zaten bu adamlar mağdur,
zaten 1 milyon 200 bin kişiyi kapsıyor, zaten 2000 öncesi
olanları kapsıyor sadece. Peki, uygulamasını niye bir
yıl sonraya bırakıyorsunuz? Sayın Bakan ne cevap verdi
biliyor musunuz? “Onlar yaşlı emekliler. Zaten bu 1 milyon 200 binin
yüzde 10’unun da önümüzdeki bir yıl içerisinde, yasa yürürlüğe
girmeden hayatını kaybedeceğini düşünüyoruz.” dedi. “Yani
sistemdeki yükü azaltmaya çalışıyoruz.” dedi. İşte,
emeklilerimiz bunu bilsin. Bunların hepsi tutanakta var. AKP hiçbir zaman
emekli yanlısı olmadı, emekliden yana olmadı. Ha, yemi
emekliden yedi, yumurtayı zengine yumurtladı, yandaşa yumurtladı.
Bir atasözüdür bu. O yüzden ben emeklilikte yaşa takılan
vatandaşlarımızın bu tartışmaları
yakından izlemesini, Sayın Erdoğan’ın sözlerini asla
unutmamasını istirham ediyorum.
Tabii, burada diğer siyasi partilerimize
söyleyecek bir sözümüz de var. Şimdi, Sayın Bahçeli’den bir
açıklama gelmesi lazım. Dün, emeklilikte yaşa
takılanların konusunu gündeme getiren herkese ayar vermeye
kalktı. Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisinin çok Değerli Genel
Başkanının bir yasa teklifi var, doğru mu? Arzu Erdem Hanımefendi’nin
bu konuyla ilgili… Bizim Komisyonda verdiğimiz önerinin bire bir
aynısı.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Var, var. Hepimizin var,
benim de var.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – MHP kendi
açıklamasını yapar, sen kendi grubuna bak konuş.
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Tamam, tamam.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Sen Kemal
Kılıçdaroğlu’na seslen oradan, Sayın Genel
Başkanına seslen. MHP’nin Genel Başkanına seslenme, sen
kendi Genel Başkanına seslen.
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Yok, sataşmak için
söylemiyorum.
İYİ PARTİ’nin keza aynı
mahiyette bir önerisi var. HDP’nin de seçim beyannamesinde bu husus var.
Cumhuriyet Halk Partisinin Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer de bizim bu
konudaki taahhüdümüzü yasa teklifi hâline getirdi. Yani bütün siyasi partiler
söz verdik, sizin de bir sürü temsilciniz Anadolu’da emeklilikte yaşa
takılanlarla ilgili sözler verdi, “Çözeceğiz bunu.” dedi. Görüntüleri
var, basına düşmüş haberler var, bunu canlı olarak
dinleyenler var “Merak etmeyin sizin sorununuzu çözeceğiz.” diye.
Şimdi hiç kaçacak bir yeri yok kimsenin. Bu sorunu çözeceğiz. Bu
sorunu çözmek zorundayız. Bu sorunu çözmezsek o, emeklilikte yaşa
takılanlar devlete güvenini yitirecekler. Yani sen Suriyelileri
getiriyorsun, 200 milyar lirayı veriyorsun, 30-35 milyar doları ama
kendi emekliliği hak etmiş olanına, emekli maaşı
almayı hak etmiş olanına vermiyorsun, “Yaşı
büyütüyorum.” diyorsun. Yok böyle yağma. Bu tamamen bir hukuksuzluk.
Tabii, aslında söylememiz gereken çok şey
var da… Bir de şu Brunson meselesi var, beni çok rahatsız ediyor, iki
dakika içerisinde… Hani Trafik Kanunu’nu konuşuyoruz ya, siz öyle
şeyler yapıyorsunuz ki bazen akan trafikte vitesi geriye
alıyorsunuz. Ya, Sayın Cumhurbaşkanı demedi mi daha bir
süre önce: “Bu fakir görevde olduğu sürece papaz gidemez bir yere.” Demedi
mi? 1 Ekimde burada konuşma yaptı, “Bu papazın terör
örgütleriyle karanlık ilişkileri var.” dedi, “(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)” tutanaklara bakın. Sonra ne
oldu? Yahu, Amerikalılar onun tahliye olacağını
biliyorlardı, uçağını hazırlamışlar hatta
Trump’la randevusunu bile hazırlamışlar, Oval Ofis’te kaçta
kabul edileceği bile belli. Ve Sayın Cumhurbaşkanı bir anda
ağız değiştirdi, “Türk yargısı
bağımsızdır.” diyordu, dün ne dedi grup
çıkışında? “Türk yargısı vermesi gerektiği
kararı verdi.” dedi.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Kanunla ilgili
de bir şeyler söyle.
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Ne olmuş? Gizli
tanıklar değişmiş, mahkeme heyeti değişmiş.
Bakın, Sayın Erdoğan daha önce bu papaza “casus” derken gizli
tanık beyanlarına göre bunu söylüyordu. Şimdi, aklıma
şu geliyor: FETÖ kandırmış, PKK kandırmış,
artık gizli tanıklar da kandırıyor eğer Brunson
suçsuzsa.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Tanju Bey,
kanunla ilgili görüşünüz ne?
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Şimdi, bakın, “Al
papazı, ver papazı.” diyordu, papaz gitti, ellerimiz bomboş
kaldı değil mi? Ne aldınız
karşılığında, FETÖ’yü alabildiniz mi Amerika’dan? (CHP
sıralarından alkışlar) Alabildiniz mi? Papaz kaçtı,
papazkaçtı oynadınız, papaz kaçtı. Bir de konsolos da
kaçtı. Sadece papaz kaçmadı, Suudi Başkonsolos da kaçtı bu
ülkeden; açık bir şekilde cinayetin sorumlusu, uçağa bindi ve
kaçtı. Bu konuda girişimde dahi bulunamadınız.
Bir de ne diyorlar? İnönü’ye “Amerikancı”
diyorlar. Ne için diyorlar? Bize her türlü yakıştırmayı
yapıyorlar ya…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Sayın Başkan,
şunu tamamlamama müsaade eder misiniz?
BAŞKAN – Tabii ki bir dakika süre ekleyelim.
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Bakın, şu
fotoğraf var ya, hani Sayın İnönü’nün elinde Amerikan
Bayrağı ve Türk Bayrağı var, Türk Bayrağı’nı
karartmışlar. Bunu taşıdı diye, bunu salladı diye
İnönü’ye “Amerikancı” diyor. Peki, elinde Amerikan Bayrağı
olana “Amerikancı” deniyorsa boynunda Yahudi Üstün Hizmet Cesaret
Madalyası olana ne diyeceğiz? (CHP ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar) “İsrailci” mi diyelim,
“siyonistçi” mi diyelim, ne diyelim? Çok ucuz polemiklere giriyorsunuz.
İş Bankasına çökmeye
kalkıyorsunuz. Kamu bankalarını batırdınız,
İş Bankasına çökmeye çalışıyorsunuz. Şunu
hatırlatmak istiyorum sadece, sürem bitiyor: İş
Bankasındaki hisseler Cumhuriyet Halk Partisinin değil, bu ülkenin
kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün hisseleridir, emaneten Cumhuriyet Halk
Partisine bırakılmıştır. Zaten size
bırakılmış olsaydı şimdiye kadar kim bilir kime o
hisseleri, o hisselerin değerini peşkeş olarak çekerdiniz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özcan.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Özkan…
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Hatip kürsüden
grubumuza doğrudan sataşmıştır, onun için
sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN – Gerekçeyi söylemeniz gerekiyor
Sayın Özkan.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın
Cumhurbaşkanımızın söylemlerini ifade ederek “AK PARTİ
Grubundan alkışlar yükseldi bu hitaba.” diyerek grubumuza
sataşmıştır.
BAŞKAN – Buyurun, iki dakika süre veriyorum.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Bolu
Milletvekili Tanju Özcan’ın 7 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
tümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı
konuşmasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hatip kürsüye çıkarken AK PARTİ Grubuna
hitaben “Nisanda bana ‘Milletvekili seçilemezsin.’ diyordunuz ya, bakın
nasıl çıktım.” diyerek burada bizim grubumuza sataştı.
(CHP sıralarından gürültüler)
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Şuna
cevap ver, şuna.
CAHİT ÖZKAN (Devamla) – Şimdi de gündem
dışı konuşarak âdeta Sayın
Cumhurbaşkanımıza hitaben yaptığı konuşmayla
-zaten konuyla alakası yoktu- nasıl milletvekili seçilmişse
bundan sonra da Cumhurbaşkanı adayı olup -ki çokça aday
çıkan da bir grubu temsilen çıktı, konuşmayı
yaptı- acaba seçimlerin varlığını mı düşündü
diye şaşkınlığa düştüm, taaccübe düştüm.
Şimdi, seçim bitti, artık
Cumhurbaşkanımız seçilmiş Cumhurbaşkanı olarak
görevindedir ama altını çizerek söylüyorum: Suriyeli meseleleri
üzerinden, gündem dışı getirdiğiniz tüm meseleler üzerinden
yaptığınız sataşma milletimizin kalbinde ve
vicdanında makes bulmamaktadır. Tavsiyemiz odur ki: Nasıl bugün
dünyanın dört bir tarafında Türk varlığı söz konusuysa
-Almanya’da, Avrupa’da 5 milyon- nasıl onlar ülkemizin
sıkıntılı dönemlerinde gidip oralarda iş, aş,
ekmek buluyor ve bir şekilde yaşamını sürdürüyorlarsa bugün
de ensar olarak bizler üzerimize düşeni yapıyoruz. Suriyelilerin
Türkiye'de çalıştığından ve ihracatımıza
yaptığı katkılar vesilesiyle akıl onların
çalışmasını emrediyor. [İYİ PARTİ
sıralarından “Ooo!” sesleri, alkışlar (!)]
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Yahu ne
alakası var? Yapma ya, Allah aşkına yapma ya!
CAHİT ÖZKAN (Devamla) – Kalp, ensar olan
medeniyetimizden aldığımız ilhamla üzerimize
düşenlerin yerine getirilmesini…
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Yahu siz
nerede yaşıyorsunuz? Denizli’de öyle mi oluyor, Denizli’de? Gel,
Maraş’a gel.
CAHİT ÖZKAN (Devamla) – Celp neyi emrediyor,
celp? Bakınız, şu anda Denizli’de maden işlerinde, mermer
ocaklarında çalışan Suriyeliler var. Şu anda,
yaptığınız bu konuşmayla sadece uluslararası
hukukta, ulusal hukukumuzda var olan nefret suçunu körüklemekten başka bir
iş yapmadınız.
Milletimizin, 80 milyonun kalbinde makes bulacak
söylem ve eylemlerle milletimizin desteğini aramanızı tavsiye
eder, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özkan.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Evet, Sayın Özcan…
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan, hatip
konuşmasında benim Suriyelilerle ilgili sözlerimi nefret suçunu
körüklemek olarak nitelendirmek suretiyle sataşmada bulunmuştur. Söz
istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
İki dakika süre veriyorum.
2.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, Denizli
Milletvekili Cahit Özkan’ın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Şimdi, Sayın
Başkan, zaten Suriyelilerin bu ülkenin ekonomisine katkıda bulunduğunu
ilk söyleyen herhâlde sizsiniz, önce onu söyleyeyim. Şimdi, Sayın
Cumhurbaşkanı, partinizin Genel Başkanı “Suriyelilerin bize
yükü 30 milyar dolar.” diyor geçen -bu sefer de 30-40 arası bir
şeydir- siz de diyorsunuz ki: “Ekonomimize büyük katkılar,
ihracatımıza büyük katkılar yapıyor.” Şimdi, bunun
neresini ciddiye alalım veya ne yapalım, bilemiyorum.
İnşallah, bir veriniz vardır da çıkar burada söylersiniz.
İkincisi, Suriyeliler sonuç itibarıyla
insandır ve biz insanların canından olmasını asla
istemeyiz; bizim siyasi anlayışımızda, insani
anlayışımızda buna yer yok. Bizim söylediğimiz
farklı bir şey. Konu neydi? EYT’yle ilgili tek kelime laf söyledin mi
burada? Emeklilikte yaşa takılanların sorunlarıyla ilgili
bir sürü şey söyledim, niye çözmüyorsunuz dedim. Dün Sayın
Cumhurbaşkanı “Emeklilikte yaşa takılanların sorununu
çözersek yıllık, bütçeye yükü 26 milyar liraya mal oluyor.” dedi. Ben
de dedim ki: Kendi beyanları 30-35 milyar dolar yani kabaca, kurdan
hesaplarsanız, 200 milyar lira, senin Suriye’deki ateşe benzin dökmek
suretiyle getirttiğin Suriyelilere ödediğin para. Suriyelilere para
buluyorsun, hakkını kazanmış olan kendi
vatandaşına para bulamıyorsun. Benim söylediğim bu yoksa
Suriyelilerle ilgili olumsuz bir şey söylemedim, bıraksaydık
Suriyeliler ölseydi falan demedim. Bunları zaten söylemem, benim
anlayışımda da yer almaz. Ama ben hangi niyetle bunu söyledim,
nefret suçu işlemekle itham edildim.
Tekrar ediyorum: Suriyelilere para buluyorsan,
bulabiliyorsan, uçağa para bulabiliyorsan, saraylara para bulabiliyorsan,
bulacaksın kardeşim emeklilere de para. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özcan.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan
yani açıkça sataştı, siz de tanık oldunuz. Kısa bir
söz istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Özkan…
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Çok kısa,
sataşmadan…
BAŞKAN – Hayır, eğer sürekli
sataşmayla devam edecek olursak…
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sataşmadan,
kısa bir açıklama…
BAŞKAN – Yeni bir sataşmaya mahal
vermeden, yerinizden bir dakika süre vereyim, açıklamanızı
yapın.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
52.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın,
“emeklilikte yaşa takılanlar” diye bir kavramın dünyanın
hiçbir yerinde olmadığına ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teselsül mantıkta
batıldır, bunu çok fazla uzatmak istemiyorum. Ama şunun
altını çizelim, “emeklilikte yaşa takılanlar” diye bir
kavram dünyanın hiçbir yerinde yok. Emeklilikte prime takılanlar,
emeklilikte işe takılanlar, “İşe girseydim emekli olurdum.”
gibi ifadeler… Bakınız, biz gelişmiş ülkeler gibi olacaksak…
Sayın Cumhurbaşkanımızın
ifadesi de odur, 26 milyar ancak toplamda da 750 milyar TL gibi -yeni paradan
bahsediyorum, sıfırsız para- bir maliyetten bahsediyoruz.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – O hesap
yanlış, kim yapmışsa yanlış o hesap. O
hesabı yapan matematik bilmiyor kim yapmışsa.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – 38, 40, 42, 43
yaşlarında bir gencimizi tam da işi öğrendiği, tecrübe
sahibi olduğu ve ülkemizin kalkınmasına hizmet edeceği
dönemde emekliye sevk edip uzun zaman boyunca iş hayatından uzak
kalmasına neden olmak, sorumluluk içerisinde olan bir
anlayışın yapması gereken bir hadise değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – 38
yaşında kim emekli oluyor ya, bunu bir açıklayabilir misiniz ya?
38 yaşında kim emekli oluyor?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Onun için ben şunu
ifade etmek istiyorum son cümle olarak.
BAŞKAN – Açalım mikrofonu. Bitirin lütfen.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Cumhuriyet Halk Partisi
bugün hükûmet etme sorumluluğunu sırtına alsa bu
sorumluluğu yerine getiremez, bu EYT’yi getiremezsin, böyle bir kavram
yok.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Getirir,
getirir.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Bir tane de ben buldum,
bakın “Emeklilikte prime takılanlar.” Niye prim ödüyoruz? O da var.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Ya, magazinleştiriyorsunuz
konuyu.
Magazinleştiriyor Sayın Başkan, böyle
şey olur mu? Milyonlarca insan bu konuda dertli.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Onun için bu
yaklaşım gelişmiş ülkelerde var olan bir hadise
değildir.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Meydanlarda
niye söz verdiniz o zaman? Meydanlarda emeklilikte yaşa takılanlara
niye söz verdiniz Sayın Başkan, niye söz verdiniz meydanlarda, niye?
Onu söyleyin.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Almanya’nın,
kalkınmasına, Fransa’nın, İngiltere’nin
kalkınmasına bakıyorsak biz de çalışan Türkiye,
çalışan gençlik istiyoruz. Gençliğimiz çalışmak
istiyor ve inşallah onların da önünü açacağız.
Sağ olun.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Özkoç…
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Efendim, “Cumhuriyet
Halk Partisi iktidara gelse bu ülkeyi yönetemez.” diyerek Cumhuriyet Halk Partisine
açık sataşmada bulunmuştur.
BAŞKAN – Yerinizden söz versem Sayın Özkoç…
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Müsaade ederseniz, Grup
Başkan Vekili olarak oradan konuşayım.
BAŞKAN – Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
3.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Denizli
Milletvekili Cahit Özkan’ın yaptığı açıklamasında
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bırakın
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu siyasi partisi Cumhuriyet Halk Partisini, burada
gördüğünüz bütün muhalefet partileri iktidara gelse bu ülkeyi sizden daha
iyi yönetirler. (CHP sıralarından alkışlar) En azından
vicdanlarıyla yönetirler, en azından emperyalizmin bir numarası
Amerika Birleşik Devletleri’nin emriyle hareket etmezler, Türkiye
Cumhuriyeti’nin onurlu vatandaşları olarak bu ülkeyi yönetirler.
Eğer şurada gördüğünüz muhalefet partilerinden herhangi bir
tanesi iktidara gelirse…
İSMAİL TAMER (Kayseri) – Hayal, hayal gör
sen!
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - …cinayetler
işlenip Orta Doğu’nun kara kitaplarının
kapandığı Türkiye olma durumuna Türkiye’yi düşürmezler.
Vatandaşlarını yoksullaştırıp… Bu siyasi
partilerden herhangi bir tanesinin vekili Cumhurbaşkanı olsaydı
Katar’a tenezzül edip de milleti yoksulluktan kırılırken o uçağa
binme tenezzülünü göstermezdi. (CHP ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar) Bu siyasi partilerin herhangi bir
tanesi içinde eğer Cumhurbaşkanı olsaydı Atatürk’e dil
uzatmaz, Atatürk’ü Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olarak görür ama laik
Türkiye Cumhuriyeti’nin hiçbir emperyalist ülkeye boyun eğmeyeceğini
her yerde gösterirdi. Bunlardan hiçbir tanesi siz olmak istemiyor, sizin de bir
an önce Türkiye'nin başından gitmenizi istiyorlar. (CHP ve
İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özkoç.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Cevap
veremediler gördüğünüz gibi.
MUSTAFA YEL (Tekirdağ) – Cevabı millet
verdi, bizim vermemize gerek yok.
BAŞKAN – Sayın Akçay, söz isteğiniz
var.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
53.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, emeklilikte
yaşa takılanlar konusunun siyasi polemik konusu olmaktan
çıkarılması gerektiğine ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisinin de gerek
seçim beyannamesinde yer alan seçim taahhüdü gerekse de bu konuda geçmiş
dönemlerde de ve bu dönemde de kanun tekliflerimiz bulunmakta. Şimdi,
kanun tekliflerinin burada bu süre içerisinde ayrıntısını
anlatacak değilim fakat bu kanun teklifi tamamen bir sorumluluk
içerisinde, hak ve adalet ve nefaset hissiyle hazırlanmış bir
kanun teklifidir. Özellikle son aylarda kamuoyunda çok fazla speküle edildi,
polemik konusu, hatta demagoji konusu yapılmaya başlandı. Bu
emeklilikte yaşa takılanlar konusunu böyle siyasi polemik konusu
olmaktan çıkarıp bunun düzenleme etki analizinin de en iyi
şekilde…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Tamamlıyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Tabii, tamamlayın Sayın
Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Milletvekillerinin
verdiği kanun tekliflerini de baz almak suretiyle bu teklifler üzerinden
düzenleme etki analizi yaparak bunların getirisi, götürüsü, yükü vesaire
tartışmalarını da çok açık bir şekilde ortaya
koymak gerekir ve bu çalışmalar yapıldıktan sonra makul bir
uzlaşının da sağlanacağı kanaatindeyiz. Kamuoyunda
veya zaman zaman polemik konusu yapılan afaki birtakım harcamayı
da kapsamayacağını düşünüyoruz, en azından kendi kanun
teklifimiz bakımından. Yaklaşık 700 bin kişiyi
kapsayacağını, ilk etapta da 200-250 bin kişinin bu haktan
yararlanacağını, bunun da maliyetinin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Tekrar tamamlıyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın
Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Yani neticede bunların müzakere edilerek,
tartışılarak, uzlaşılarak, ortak mutabakatla bu önemli
toplumsal beklentinin karşılanabileceğini düşünüyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler.
VIII.-KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Antalya Milletvekili Atay Uslu ve Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Yel’in Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/860) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 7) (Devam)
BAŞKAN – Gruplar adına son söz, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Atay Uslu’ya
aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Uslu, süreniz yirmi
dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA ATAY USLU (Antalya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Karayolları Trafik Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi üzerine grubumuz adına söz
almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuya, kanuna girmeden önce göçle, Suriye
meselesiyle ilgili birkaç kelime söylemek istiyorum. Bu konuya hakikaten sevgi
diliyle yaklaşmamız gerektiğini, ensarlık, muhacirlik,
misafirlik, merhamet anlayışıyla yaklaşmamız
gerektiğini düşünüyorum. CHP Grubundan bazı arkadaşlar
ifadede bulundular. Geçen yıl CHP bir rapor hazırladı, Veli
Ağbaba, Zeynep Altıok, Mustafa Balbay, Nurettin Demir, Selina
Doğan, devam edip gidiyor. Bu rapor zannediyorum Sayın
Kılıçdaroğlu’nun da ön sözüyle yayınlandı. Bu raporu
okumanızı tavsiye ediyorum. Bizim de çok istifade ettiğimiz bir
rapor. Bu raporda diyor ki: “Suriyeliler konusu siyasi malzeme
yapılmamalı.” Bu raporda diyor ki: “Suriyelilere daha fazla insani
yardım yapılmalı.” Bu raporda diyor ki: “Suriyelilerin iş
gücü piyasasına erişimi hızlandırılmalı.” Ve
hatta daha ileri gidiyor, bizden de ileri gidiyor, “Suriyelilere mülteci
statüsü verin.” diyor. Mülteci statüsü vermek -geçici koruma statüsüyle
Suriyeliler şu anda Türkiye’de- şu demek: Beş yıl
kaldıktan sonra -dünyanın her yerinde olur, uluslararası hukukta
öyledir- vatandaş yapın demektir. Aslında bu rapor şu
andaki uyguladığımız noktadan daha ileride. Bu konuyu
siyasi malzeme yapmayalım. Bu raporu hazırlayan arkadaşlar,
bildiğim kadarıyla, konuyu enine boyuna tartışmışlar
ve buraya yazmışlar. Ben bu raporun CHP ve bir kısım
arkadaş tarafından da tekrar okunması gerektiği
düşünüyorum. Bu raporu okuyarak fikirlerimizi söylememiz gerekiyor.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Biz raporun
arkasındayız.
ATAY USLU (Devamla) – Değerli milletvekilleri,
konumuza gelelim. Bir kanun teklifi görüşüyoruz. Genel kolluk personelinin
disiplin düzenlemeleri var, yetki ve özlük hakları var, trafik
güvenliğini artırıcı tedbirler var, uyuşturucuyla
mücadele konusunda tedbirler var, çocukların korunmasına yönelik
tedbirler var, yeni bir ilçe kurulması var, yabancıların iş
ve işlemleri var, Nüfus Hizmetleri Kanunu’yla ilgili düzenlemeler var.
Toplam 49 maddeden oluşuyor. Tekirdağ Milletvekilimiz Mustafa Yel’le
beraber bu teklifi hazırladık, Meclis
Başkanlığımıza sunduk. Ardından Komisyonda
teklifimiz görüşüldü ve yaklaşık on üç saatlik bir görüşme
oldu, şimdi de Genel Kurulun huzuruna geldi.
Gerek değişen ihtiyaçlar gerek
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçiş
dolayısıyla İçişleri Bakanlığının
yetki, görev sahasına giren bazı konularda uyum düzenlemelerinin
yapılması zaruri hâle geldi. Biz de bu zarurete istinaden bu
düzenlemeyi, bu teklifi getirdik. Teklifteki bütün maddeler neredeyse,
İçişleri Bakanlığını doğrudan ya da
dolaylı şekilde ilgilendirmektedir. Bu anlamda konu aslında
İçişleri Bakanlığının görevleri üzerine
odaklanmış durumdadır.
Kanun düzenleyici, teklif edici olarak teklif ettiğimiz
konularda amacımız, hedefimiz konusunda da kısa bilgi vermek
istiyorum: Mustafa Yel Milletvekilimizle beraber hazırladık. Mustafa
Yel Milletvekilimiz yirmi üç yıllık mülki idare tecrübesine sahip.
Ben, yine, İçişleri Bakanlığı bünyesinde farklı
görevlerde kaymakam, vali yardımcısı, daire başkanı
olarak on üç yıl kadar çalıştım.
Bu minvalde, teklifimizin içeriğinde sahada
gördüğümüz, bizzat tecrübe ettiğimiz aksaklıkların
giderilmesiyle ilgili düzenlemeler var. Yine bu teklifin içerisinde, milletvekili
olarak sahada karşılaştığımız taleplere
cevap verme amacıyla yaptığımız çalışmalar
var. Üçüncü olarak -çokça eleştiriliyor “Bu teklifler yürütmeden geliyor.”
vesaire diye- evet, teklifi hazırlama süreci içerisinde yürütme
organıyla birlikte çalıştık, yürütme organından gelen
ihtiyaçları, talepleri değerlendirdik; bu talepleri, ihtiyaçları
ve teklifi ortaya koyarken yürütme organıyla beraber mali açıdan,
idari açıdan bir etki analizi yaptık.
Değerli arkadaşlar, güçlerin
ayrılığı, güçlerin kopması anlamına gelmiyor.
Güçler beraber çalışacaklar ve netice itibarıyla biz de bu
teklifi beraberce huzurlarınıza getirdik.
Bu teklifin hazırlanma sürecinde, Komisyon
öncesi süreçte Mustafa Yel Vekilimizle beraber yaklaşık on günden
fazla bir mutfak çalışması yaptık; ilgili kamu
kurumlarıyla görüştük, taraflarla istişare ettik, uzmanlardan
destek aldık ve teklif ortaya çıktı. Teklife Komisyon
aşamasında da değişik partilerden milletvekilleri
katkı sundu, şimdi Genel Kurulumuzda.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ben bu teklifin bir kısmını çok önemsiyorum, bu da trafik
kurallarıyla ilgili, Karayolları Trafik Kanunu’yla ilgili
düzenlemeler. Teklifi isimlendirirken biz teklifin başına
“Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlar…” yazdık, bu
kanundan özellikle bahsettik çünkü bu kanundaki ve bu bölümdeki esas hedefimiz
trafik kazalarını azaltmak, can ve mal kayıplarını
minimize etmektir. Hedefimiz burada sürücüleri cezalandırmak değil,
sürücüleri kurtarmak, sürücülerin daha fazla hata yapmasını
engellemektir.
Maalesef, trafik kazaları nedeniyle bugün
Türkiye’de her gün ortalama 20’den fazla kişi hayatını
kaybediyor, yılda 7.400 kişi hayatını kaybediyor. Bu ne
demek biliyor musunuz arkadaşlar? Şuna dikkat çekmek istiyorum: Her
hafta Türkiye’de bir yolcu uçağı düşüyor ve yolcuların
tamamı hayatını kaybediyor. Hava yollarıyla ilgili bu
senaryo gerçekleşmiş olsaydı bu kabul edilebilir bir durum olur
muydu? Hatta böyle bir senaryo gerçek olsaydı hiç kimse uçağa
binmezdi. Bu kabul edilemez senaryo, değerli arkadaşlarım, kara
yollarında gerçekleşiyor ve her hafta 150 vatandaşımız
hayatını kaybediyor. Bu istatistik, senaryodan uzak bir veridir.
Dolayısıyla biz bu kısmı onun için önemsiyoruz. Her gün 20
vatandaşımızın hayatını kaybettiği trafik
kazaları bir terördür, trafikte de bir terör vardır. Terörle ilgili
atmamız gereken, hep birlikte çalışmamız gereken mutlaka
adımlar vardır. İşte, bu teklif de bunu ifade ediyor.
Son yıllarda ölümlü kazalarda yüzde 35
oranında azalma var ama hâlâ can kaybı rakamlarımız
Avrupa’nın 4 katı oranında bir riske sahip. Bunu düşürmemiz
gerekiyor. Biz son dönemlerde hava, deniz, demir yolları
ulaşımlarında çok büyük mesafeler katettik ama ülkemizde hâlâ
tabii ki büyük oranda kara yolları ulaşımı devam
etmektedir. Trafiğe kayıtlı araç sayımız yaklaşık
olarak 23 milyon arkadaşlar. Her yıl 1 milyondan fazla araç
trafiğe çıkıyor ve trafik kazaları sonunda büyük can ve mal
kayıpları ortaya çıkıyor. 1,2 milyon trafik kazası
meydana geliyor. Bu kazalarda yaklaşık olarak 250 bin kişi
yaralanıyor ve bu 250 binin de 50 bini sakatlanıyor, engelli hâle
geliyor, istihdam piyasasının dışına düşüyor ve
bunun maddi, manevi bir şekilde farklı boyutları da var. Trafik
kazalarının yüzde 98 sebebi de, arkadaşlar, insanlar. Yüzde
90’ı sürücülerden kaynaklanıyor, yüzde 8,5-9’u bir şekilde
insanlardan, yayalardan ve yolculardan kaynaklanıyor, yüzde 1’i yol
kusurlarından kaynaklanıyor. Aslında trafikte araçlar kaza
yapmıyor, insanlar kaza yapıyor; aslında trafikte araçlar çarpışmıyor,
insanlar çarpışıyor. Şimdi, böyle vahim bir durum varken
mutlaka bir düzenleme yapmak gerekiyordu.
Son yıllarda -biraz önce de ifade ettim-
bölünmüş yollar yaptık. On beş yılda 20 bin kilometre
bölünmüş yol yaptık Cumhurbaşkanımızın
himayelerinde. Bu, önemli ölçüde trafik kazalarını azalttı. Artık
çarpışmalı kazalar Türkiye’de azaldı, yüzde 70
oranında azaldı bölünmüş yollardan dolayı. Hatalı
sollamalarla ilgili sürekli haberler duyardık, kaza haberleri
duyardık, daha az hatalı sollama haberleri duyuyoruz, artık
hatalı sollama yapsak da yollar affedici hâle geldi. Ancak hatalı
sollamanın yanında hız hatası, hızdan kaynaklanan
trafik kazaları hâlâ devam ediyor arkadaşlar. Şu anda
kaybettiğimiz insanların yüzde 50’sini aşırı hızdan
kaybediyoruz. Uzmanlar diyor ki: “Aşırı hız felakettir.” 30
kilometre hızla giden bir aracın çarpma şiddeti 1’inci kattan
düşmeye eşitken, 110 kilometre hızla giden bir aracın
ortaya çıkardığı şiddet 15’inci kattan düşmeye
eşit. Yani saatte 110 kilometre hızla giderken çarpışmak,
kaza yapmak 15’inci kattan atlamaya eşit. Bir insan normalde 15’inci
kattan atlar mı? Ama gaz pedalına sonuna kadar ve sonunu
düşünmeden basıyoruz ve bu durumlar ortaya çıkıyor.
Hız arttıkça risk artıyor. 70 kilometre hızla giden bir
araçtaki ölüm riski ile 140 kilometre hızla giden bir araçtaki ölüm riski
20 kat farklı. Hız 2’ye katlanıyor, 70’ten 140’a
çıkıyor ama risk 20 kat artıyor arkadaşlar.
Dolayısıyla, biz de dedik ki: Hızla ilgili düzenlemeler
yapalım.
Ben, şimdi, birkaç bilgi vereyim. Hız
sınırını aşmak tabii Türkiye’deki en büyük ihlal. Bunu
seyir hâlindeyken cep telefonuyla konuşma, alkollü araç kullanma, emniyet
kemerini takmama, kırmızı ışık, şerit ihlali
takip ediyor. Ben de bu konularda “Neler yapmalıyız, hangi fikirler
olmalıdır?” noktasında sizinle de birkaç fikir paylaşmak
istiyorum. Biraz önce de söyledim, kazaların yüzde 98’i insanlardan
kaynaklanıyor. Trafik kültürü trafik eğitimiyle ancak
gerçekleşebilir. Çare olarak, birincisi, eğitim ve bilinçlendirme. Bu
konuda Türkiye farklı araçları kullanıyor. Şunu ifade
edeyim: Eğitim anlayışı araç kullanma yaşına
gelen bireylerin eğitimiyle sınırlı olmamalıdır.
Ailede eğitim, okulda eğitim, okul sonrası eğitim,
kışlada, iş yerinde, medyada, sosyal medyada, hayatın her
alanında eğitim olmalıdır. Bu minvalde, Hükûmetimiz
farklı kampanyalar, farklı çalışmalar yapıyor.
Okullarda trafik dersleri veriyoruz. Radyo ve televizyonlarda trafik
eğitimleri var. Çocuk trafik eğitim bahçeleri var. İçişleri
Bakanlığımız çok anlamlı kampanyalar yapıyor.
Mesela, geçen, son bayramda İçişleri Bakanımız Süleyman
Soylu “Bu bayramda ben de trafik polisiyim, hatalı sürücüye
kırmızı düdük.” sloganıyla bir kampanya başlattı,
çok da başarılı oldu, özellikle çocuklar üzerinde çok etkili
oldu.
Trafikte yaşanan sorunun temelinde eğitim
var. Bu anlamda, eğitim konusunda adımlar atılması
gerektiğini düşünüyorum. İnşallah, biz de
İçişleri Komisyonu olarak şimdi bir yasal düzenleme yaptık.
Eğitim konusunda da neler yapabiliriz, bununla ilgili bir alt komisyon kurarız,
diğer partilere mensup milletvekili arkadaşlarla da çalışırız.
Birinci çare eğitim, ikincisi denetim. Öyle bir
denetim yapalım ki sürücü yolda hatayı yaptığı anda
bunu muhakkak yakalayalım. Bu, yalnızca elemanla olmaz, teknolojiyi
kullanmamız lazım. Evet, artık kent güvenlik sistemleri,
elektronik denetleme sistemleri var. Birbirleriyle entegre, birbirleriyle
görüntü alıp verebiliyor ve bu konuda da önemli mesafeler elde ettik.
Yine, İçişleri
Bakanlığının Yüz Günlük Eylem Planı’nda trafik
kazalarının yüzde 2 azaltılması ve trafikteki ölümlerin en
az yüzde 2 azaltılmasıyla ilgili çalışmalar var. Denetim
çok önemli arkadaşlar. Bir denetim örneği vereceğim:
İçişleri Bakanlığımız 13 Ekim 2018’de -geçen
hafta- saat 22.00-01.00 arasında üç saatlik bir denetim yapıyor ve bu
denetim sonunda 107 bin araca bakılıyor. 1.600 sürücünün belgesi geri
alınıyor arkadaşlar, 2.500 araç trafikten çekiliyor ve 9.500
araç sürücüsüne ceza yazılıyor. Demek ki hâlâ trafik kurallarına
uymadan ciddi bir şekilde trafiğe çıkış söz konusu. Bu
konuda denetleme faaliyetleri yapılıyor.
Eğitim, denetim, üçüncüsü de yasal
düzenlemeler. Bugün de yasal düzenlemeleri yapıyoruz. Arkadaşlar,
bizim hedefimiz sürücüleri cezalandırmak değil, sürücüleri kurtarmak.
Bu konuda teklifimizin içinde çok güzel maddeler var, Karayollarına yeni
yetki veriyoruz. Hurda araçlarla trafiğe çıkılması konusu
var, buna ciddi yaptırım getiriyoruz, her yıl 100 bin
civarında araç hurdaya ayrılıyor, bu araçların büyük bir
kısmının trafikte olduğunu tespit ettik. Uzmanlarla
konuştuk, buna caydırıcı bir ceza getiriyoruz. Öbür
taraftan, zaten hurda desteği vererek bu araçların trafik
dışına çıkmasıyla ilgili farklı tedbirlerimiz de
vardı. Çakar ve sirenle ilgili düzenlemelerimiz var. Abartılı
egzozla ilgili düzenlemelerimiz var. Artık çok ses çıkaran egzozlar
bundan sonra 1.002 lira para cezasıyla cezalandırılacak.
Muayenesiz veya emniyetsiz araçlarla trafiğe çıkma konusunda
düzenlemelerimiz var. Makas ve şerit ihlali, yani sürekli şerit
değiştirme, bu konuda da ciddi bir para cezası öngördük. Emniyet
şeridini ihlal konusunda da bir düzenlememiz var.
Kırmızı ışık ihlalleri
ölüme sebep olan en büyük nedenlerden bir tanesi, bu konuda da düzenleme
yaptık. Kırmızı ışık, hız ve alkol bu
düzenlemeyle neredeyse aynı statüye geldi arkadaşlar. Bu üçünü ihlal
edenlerin ehliyetleri bir şekilde geri alınıyor artık çünkü
en çok kazaya sebep olan durumdu. Alkolle ilgili ehliyet alma daha önceden
geçerliydi, şimdi bu düzenlemeyle hız ve kırmızı
ışık konusunda ihlaller yapanların da ehliyetlerini geri
alıyoruz. Hız sınırlarını aşma -hız
konusunu biraz önce teknik olarak ifade ettim- konusunda da üç kademe
getiriyoruz: Yüzde 50 ve üstü aşanlara 2.002 lira para cezası
geliyor, ayrıca bir yılda 5 kez tekerrüründe bir yıl süreyle
sürücü belgelerine el konuyor.
Spin, el freni çekme ve el freni çekerek tabii ki,
aniden aracın yönünü başka noktaya çevirme, buna da ciddi bir ceza
var 5 bin lira civarında. Bunlar kamuoyunun çok rahatsız olduğu
hususlardı, bunları özellikle düzenledik.
Yaya geçitleri… Burada tam anlamıyla bir
mantık, mantalite, paradigma değişikliği yaptık.
Artık yayaların sorumluluğu yok, bundan sonra yaya geçidine
yaklaşan araçların sorumluluğu var. 23’üncü maddeyi
kaldırdık, 25’inci maddeyle bunu düzenledik. Artık sürücüler
yaya geçitlerine yaklaştıkları anda yavaşlamak zorunda,
yaya adımını attıysa durmak zorunda. Bununla ilgili para
cezaları öngördük.
Tabii, buradan ben yasama organının bir
mensubu olarak kamu kurumlarına, belediyelere de bir çağrıda
bulunmak istiyorum: Burada ciddi bir düzenleme yapıyoruz. Yaya
geçitlerindeki tabelalandırma ve işaretleme düzenlemelerini yeniden
gözden geçirmemiz gerekiyor, belediyelerimiz, ilgili kurumlarımız
bunu da yapmalıdır.
Cep telefonu, evet, çok önemli. Cep telefonu
kullanıcılarına para cezası getirdik. Cep telefonu da tepki
süresini artırıyor ve kazalara sebep oluyor. Burada şuna dikkat
çekeyim: Cep telefonuyla konuşmak değil, cep telefonu kullanmaya ceza
getirdik. Yani sosyal medyaya bakıyor bazen şoförler direksiyonun
başında, ona da ceza getirdik; yalnızca kulağa götürenlere
değil, cep telefonuyla ilgilenenler bu anlamda cezalandırılacak.
Korsan taşımacılık konusunda da
çalışmalarımız ve düzenlemelerimiz oldu, biraz önce
arkadaşlarımız ifade etti.
Bu kanun teklifinin içinde farklı hususlar var;
polis eğitim merkezlerine başvuracak adayların yaşı
var, başpolislik alımı sonlandırılıyor, belli
nitelikte olanlar komiser yardımcısı olabilecek. Terörle etkin
mücadele amacıyla, suçluları ve delilleri ortaya
çıkaranların ödüllendirilmesi var. Uyuşturucuyla etkin mücadele
amacıyla burada mesela ciddi bir çalışma yaptık; yine, ödül
sistemini değiştirdik, suçluyu yakalayan ya da suçlunun delillerini
ortaya çıkaran güvenlik görevlisinden bu konuya planlama katkısı
koyan mülki idare amirine kadar tüm görevlilerin ödüllendirilmesi sistemini
getirdik.
Yine, mera komisyonuyla ilgili düzenlemeler
yaptık. Biraz önce Tanju Bey “Bu izah edilmedi.” dedi ama biz Komisyonda
izah etmiştik, o ara Tanju Bey dışarı
çıkmıştı. Buradaki hedefimiz, meralarla ilgili asayiş
olaylarında önleyici kolluk hizmetlerini daha etkin yapabilmek için kolluk
kuvvetlerinin de orada bulunmasını istedik.
Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu
ve Nüfus Hizmetleri Kanunu’yla ilgili de düzenlemeler yaptık. Nüfus
Hizmetleri Kanunu’yla ilgili yaptığımız düzenlemenin temel
mantığı şudur arkadaşlar: Biz zaten Türkiye’de ikamet
eden yabancılara yabancı kimlik numarası veriyoruz; şimdi,
ikamet etmeyen yabancılara da veriyoruz bu düzenlemeyle. Sebebi şu:
Türkiye’de yatırım yapmak istiyor, şirket kurmak istiyor ama
Türkiye’ye gelmiyor, vekâlet veriyor avukatı
aracılığıyla, gönderiyor. Bu kişi Türkiye’ye
gelmediği için, yabancı kimlik numarası olmadığı
için tapudaki işlemleri veya sicildeki işlemleri veya bankalardaki
işlemleri olmayabiliyor çünkü mesela banka yabancı kimlik
numarası istiyor. Diyelim ki yabancı kimlik numarası olmadan da
işlemleri devam etsin ama bir Çin’den ya da bir Arap
coğrafyasından gelen kişilerin isimlerini “translate” ederken,
çevirirken isim hataları, noktalama hataları oluyor. Bazen “Tiajing”
diye çeviriyoruz bazen “Tijen” diye çeviriyoruz; bu da onların
işlemlerini yavaşlatıyor. Şimdi, ne yapıyoruz? Onlara
yabancı kimlik numarası veriyoruz, yabancı kimlik
numaralarıyla onlar e-devlet üzerinden artık yatırım işlerini,
Türkiye’de kuracakları firmaların işlerini daha kolay takip etsin
istiyoruz. Bu anlamda tabii ki bu konu Nüfus Hizmetleri Kanunu’nu ve
Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nu ilgilendiriyor; yine
İçişleri bünyesinde.
Yine, Samsat ve Kâhta ilçelerinde bir deprem meydana
gelmişti, Komisyonda Muğla’nın Ula ilçesini de ekledik, buradaki
afetzedelere yardım etmek amacıyla bir düzenleme yaptık.
Hakkâri’ye bağlı Derecik adıyla bir ilçe kurduk. Bu bölgede
kaçakçılıkla mücadele, güvenlik ve asayiş hizmetleri, düzensiz
göçle mücadele anlamında bu ilçe gerekliydi, bu düzenlemeyi de
yaptık.
Sayın milletvekilleri, teklifimizin ülkemiz ve
milletimiz için hayırlı olmasını diliyorum. Trafik
kazalarının, iletişim kazalarının
yaşanmadığı güzel günler diliyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Uslu.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Efendim, sayın
hatip, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin
hazırladığı raporları, Cumhuriyet Halk Partisi grup
başkan vekilleri ve hatiplerin okumadığını ve bilgisi
olmadan burada konuştuklarını ifade ederek sataşmada
bulunmuştur. Bu konuda söz istiyorum.
BAŞKAN – Açıklama yapmak ister misiniz
yerinizden, yoksa kürsüden mi?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Mümkünse kürsüden, bir
başka konuya da atıfta bulunacağım için.
BAŞKAN – Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
İki dakika süre veriyorum.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
4.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Antalya
Milletvekili Atay Uslu’nun 7 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü
üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Öncelikle sayın
hatibe teşekkür ediyorum nezaketinden dolayı yani böyle
tartışırsak Türkiye Büyük Millet Meclisinde hiçbir sorun yok,
otururuz, her konuyu konuşuruz.
Elbette, arkadaşlarımız çok ciddi bir
rapor hazırladılar, bizim de bilgimiz dâhilinde oldu ve okuduk
hepsini.
Söz konusu olan şu arkadaşlar: Ben
Abhazım, Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşıyım. Yüz elli
yıl önce benim atalarım bir soykırıma uğradılar,
benim bu güzelim ülkemin insanları ve benim bu güzelim ülke ellerini,
avuçlarını açtığı için, Türkiye Büyük Millet
Meclisinden konuşan bir milletvekili olarak hitap ediyorum. Kurban
olayım ülkeme, Türkiye'ye ve bayrağına. (CHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bunun acısını çeken bir insan olarak,
bu ülkenin bize sağladığı imkânları bilen bir insan
olarak, Suriyelileri elbette anlıyoruz, çektikleri acıları
Cumhuriyet Halk Partisi olarak biliyoruz ve görüyoruz. Göç ettikten sonra ve bu
olaylar yaşandıktan sonra, onların haklarının,
hukuklarının çiğnenmeden, gerçekten Türkiye Cumhuriyeti’nin bu
konuda nasıl bir ülke olduğunu dünyaya gösterecek şekilde, onları
tekrar yaşama döndürmek için hep beraber elimizden geleni yapmalıyız
arkadaşlar ama Türkiye Cumhuriyeti’nin devletini yöneten hükûmetlerin
ciddi hareket etmeleri gerekiyor. Diğer Avrupa ülkeleri göçmen konusunda
diyorlar ki: “Hayır, biz bu göçmenleri kim gelirse gelsin kabul ederiz
anlayışıyla hareket etmiyoruz. O yüzden Türkiye bu göçmenleri
tutsun, biz onlara para vereceğiz, onlar
sıkıntısını çeksin, biz kendi ülkemizin
sınırlarında, bizim ülkemizin dengelerini bozan herhangi bir
şeye gelmeyiz.” diyorlar. Biz bu oyuna gelmemeliyiz, kendimiz dikkat
etmeliyiz devlet olarak, Hükûmet olarak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Çok özür dilerim.
Bağlayabilir miyim?
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Devlet olarak, Hükûmet
olarak dikkat etmeliyiz ve biz sınırlarımızda olan her
savaşın bedelini ödeyen bir ülke konumuna düşmemeliyiz. Bizim
söylediğimiz bu. Onun haricinde, Türkiye’de yaşanacak olan en ufak
bir insan hakkı ihlaliyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi daima onun
karşısında olacaktır, devletinin ve milletinin yanında
olacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özkoç.
Birleşime otuz dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 20.56
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.37
BAŞKAN: Başkan
Vekili Mithat SANCAR
KÂTİP ÜYELER: Emine Sare AYDIN YILMAZ (İstanbul),
Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8’inci
Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
7 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
görüşmelerine devam ediyoruz.
VIII.-KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Antalya Milletvekili Atay Uslu ve Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Yel’in Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/860) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 7) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon yerinde.
Teklifin tümü üzerinde gruplar adına
konuşmalar tamamlanmıştı.
Şimdi şahıslar adına
konuşmalara geçiyoruz.
Şahıslar adına ilk söz,
Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç’a aittir.
Buyurun Sayın Öztunç. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Sayın
Başkan, Genel Kurulu ve sizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, gönül isterdi ki ara vermeden önce
konuşabilelim. Şimdi çok da bir kalabalık da yok,
milletvekillerimiz de dışarıdalar ama birkaç kelime
edeceğiz.
Efendim, öncelikle, bu teklife
baktığımız zaman, bu teklif torba kanun. Yine ne
bulunmuşsa içine atılmış; Kara Kuvvetleri var, Jandarma
Genel Komutanlığıyla ilgili maddeler var, Emniyetle ilgili var,
Karayollarıyla ilgili var. Bir anlamda bir torba kanun olmuş, bir
çorbaya dönmüş. Biz isterdik ki burada emeklilikte yaşa
takılanlarla ilgili maddeler de olsun, emeklilikte yaşa
takılanların mağduriyetlerinin giderilmesi de gerçekleşsin.
O da bu çorbanın belki de şekeri olurdu ama maalesef bunu iktidar
partisi kabul etmedi. Üstelik meydanlarda emeklilikte yaşa
takılanlara ciddi sözler verildiği hâlde bugün bunlar gelmedi.
Teklifte bazı maddeler var, gerçekten
olması gereken maddeler. Nedir bunlar? Trafik cezalarına ilişkin
olanlar. Bunlar gerçekten tüm dünyada, tüm medeni ülkelerde bu kadar
ağır şartlarda olan maddeler ama burada bugüne kadar niye
yapılmadı bu? Bunu sorguluyorum. On altı yıldır
Hükûmetsiniz, on altı yıldır iktidardasınız, on
altı yıldır trafik kazalarının önüne geçmek için bu
maddeleri getirmiyorsunuz, bugün getiriyorsunuz. Niye biliyor musunuz,
aslında biraz da ekonomik krizden dolayı yapıyorsunuz. Ekonomik
krizden kaynaklı olarak bu maddeleri bugün getiriyorsunuz. Her ne kadar
“Kriz mriz yok.” deseniz de krizle mücadele programlarını her hafta
açıklamayı da biliyorsunuz. Bu krizi aşmak için önce bedelli
askerliği getirdiniz, ardından imar affını getirdiniz,
şimdi de trafik cezalarıyla vatandaşın cebine göz dikiyorsunuz.
Vatandaşın cebindeki paraları nasıl alırız, onun
derdine düşmüşsünüz. Neden? Çünkü kasa bomboş, kasayı
boşalttınız. Peki, niye boşaldı bu kasa? Maalesef
ülkede hırsızlık var mı? Var. Yolsuzluk var mı? Var.
İsraf var mı? Var. Faizcilere para kaptırmak, faizcilere para
vermek var mı? Var.
Bakın, 845 milyon lira olan
Cumhurbaşkanlığı bütçesi yüzde 233 artırılarak 2
milyar 819 milyon liraya çıkarıldı. On altı yıl önce
dünyada kendi kendine yetebilen bir Türkiye Cumhuriyeti vardı, bugün
Erdoğan’ın masraflarına yetemeyen bir ülkedeyiz neredeyse.
Erdoğan’ın masrafları o kadar yüksek ki, sarayın
masrafları o kadar yüksek ki krizin sebeplerinden biri de bu oluyor.
AKP Hükûmeti on altı sene boyunca 687 milyar
lira faiz ödemiş. Kime mi? Faiz lobilerine. Hani Sayın
Cumhurbaşkanının her fırsatta üzerine gittiği “Sizi
mahvederim.” dediği faiz lobileri var ya, o faiz lobilerine bugüne kadar
AKP’nin ödediği para 687 milyar lira. Bu ne perhiz bu ne lahana
turşusu!
Teklifte bazı uyum yasaları var yani yeni
sisteme yönelik uyum yasaları var ama öyle bir madde var ki 28’inci madde,
muhbirliği âdeta özendiriyor. Evet, yine dünyanın her ülkesinde bu
tip yasalar vardır, bu tip uygulamalar vardır ama Türkiye’de sizin
siciliniz birazcık karışık, kabarık olduğu için
biz size güvenmiyoruz değerli milletvekilleri. Çünkü Türkiye’de “gizli
tanık” diye bir müessese çıkardınız, gizli tanıklar da
öyle felaketlere yol açtı ki Türkiye’de, hatırlayın Ergenekon,
Balyoz dönemlerini. “Ergenekon davaları” diye çıkarılan
davalarda nereye kazma kürek vurulsa içinden bomba çıkıyordu, silah
çıkıyordu, tabanca, top, tüfek her şey çıkıyordu.
“İşte deliller de ortada.” deniyordu. Hemen o muhbirler gizli
tanık oluyordu, gizli tanıklar gidip anlatıyorlardı.
Hepsinin yalan olduğu yıllar sonra ortaya çıktı ama Türk
Silahlı Kuvvetlerinin subayları hapislerde çürüdü, Ali Tatar gibi
albaylar da intihar etmek zorunda kaldı.
Yine gizli tanıklar… FETÖ olaylarını
hatırlıyorsunuz, Fetullahçılardan oluşan gizli
tanıkların Türkiye’ye neler yaşattığını
herhâlde hepimiz biliyoruzdur. Yıllar önce bu kürsüden -Allah rahmet eylesin-
rahmetli Kamer Genç Fetullah Gülen’le ilgili sizleri uyardığında
üzerine yürümüştünüz, ondan sonra Kamer Genç’in dediği her şey
bir bir ortaya çıktı.
Şimdi, o dönem “Bakın, Fetullahçılar
devleti kuşatıyor.” dediğimizde bize saldırıyordunuz.
Bugün bir daha uyarıyoruz, dikkat edin Fetullahçılar değil de
başkaları devleti kuşatmasınlar, dikkat edin başka
tarikatlar, başka cemaatler Hükûmeti, devleti ele geçirmeye
çalışmasınlar.
Gizli tanık olayı en son rahip
olayında, papaz olayında oldu mu? Oldu. Çıktı, gizli
tanığın biri bir şeyler söyledi. Arkasından o gizli
tanık söylediklerini geri çekti “Hâkim yanlış anlamış.
Ben yanlış duymuşum, yanlış bilgi vermişim” dedi.
Ama papaz olayındaki o gizli tanığa hâkimi yanıltmaktan
herhangi bir dava açılmadı. Niye? Çünkü Amerika’yla
anlaşmıştınız. Bunu da herkes biliyor. Gizlik
tanık müessesesi ve bu muhbirlik müessesesi, Türkiye’yi beyaz Toroslar
dönemine çevirme müessesesidir. Açık söylüyorum, beyaz Toros dönemine
Türkiye’yi çevirir. Değerli arkadaşlar, JİTEM’i hatırlayın,
“Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım’ı
hatırlayın, Yüksekova çetesini hatırlayın. Bunları
Türkiye'nin başına tekrar bela etmeyin diye öneririz.
29’uncu madde, 1402 no.lu Sıkıyönetim
Kanunu’nda değişiklik diye gelmiş. Yahu, Sıkıyönetim
Kanunu kalmadı ki, öyle bir kanun yok. Aklınız
başınızda değil. 1402 no.lu Sıkıyönetim Kanunu
yok, Sıkıyönetim Kanunu’nda değişiklik diye teklif
getiriyorsunuz. Aklınız karışık, ne yaptığınızı
bence bilmiyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, Komisyona gelen
teklifin 1’inci maddesi emeklilikte yaşa takılanlarla ilgiliydi. Biz
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu yurttaşlarımızın
sorunlarının çözülmesi için önerge verdik. Bir anda panikledi AKP,
Hükûmet kanadı bir anda panikledi, “Ne yaparız?” dediler. Verilen
arada birtakım Ali Cengiz oyunları, gizli kapı diplomasisi
yürüttüler, hemen geri çektiler. Emeklilikte yaşa takılanların
sorunları çözülmesin diye köy korucularının sorunlarını
çözmek için çok önemsedikleri, “çok önemli” dedikleri maddeyi geri çektiler. E,
hani önemliydi, niye geri çekiyorsunuz o zaman?
Bakın, Sayın
Cumhurbaşkanının AKP’nin seçim beyannamesini
açıkladığı toplantıdaki birkaç cümlesini söylemek
istiyorum. Sayın Erdoğan söylüyor “Değerli kardeşlerim, önemli
bir konuya geliyorum. Burayı hassas dinleyelim. Polis, öğretmen,
hemşire, din görevlilerimize bir müjde vermek istiyorum. Diğer
idarecilerimizin emeklilik ek göstergelerini 3600’e
çıkaracağız.” diyor. Emniyetle ilgili çok sayıda düzenleme
var, çok sayıda madde var, polislerin 3600 ek gösterge maddesi bunun
içerisinde neden yok? Seçimlerde meydanlarda polislerin bu talebine her
defasında Sayın Cumhurbaşkanı olsun, bütün hatipleriniz,
konuşmacılarınız olsun polislere “Merak etmeyin, biz sizin
sorununuzu halledeceğiz.” dediniz. İşte, şimdi, geldi ama
bu polislerin bu sorununa ilişkin herhangi bir teklifiniz yok.
Gelelim Maraş’a, Kahramanmaraş’a.
Değerli milletvekilleri, bizim Maraş’ta geçmişte beldeler
vardı, belediyeler beldeye hizmet ediyorlardı, Büyükşehir
Yasası gelince beldeler kapatıldı. Mesela “Narlı” diye bir
beldemiz vardı, Narlı beldesinde belediye yolları yapardı,
su sıkıntısı olunca onu çözerdi, ne sorun varsa çözmeye
çalışırdı. Büyükşehir Yasası’yla birlikte bu
belediye elinden alındı ve Narlı mahalleye çevrildi. Biz de
dedik ki: Gelin bu Narlı’yı ilçe yapalım. “Olmaz.” dediniz,
“CHP’ye oy çıkıyor, bize çıkmıyor.” dediniz. Peki,
kardeşim, Düzbağ var, Helete, Düzbağ’da da AK PARTİ’ye oy çıkıyor
hem de kamyon kamyon, yüzde 90 oy size çıkıyor, gelin
Düzbağ’ı ilçe yapalım. “Hayır.” Ilıca’yı ilçe
yapalım. “Hayır.” Niye yapmıyorsunuz? Komisyonda da söyledim,
Komisyon Başkanımız Kahramanmaraş Milletvekili Sayın
Celalettin Güvenç Bey “ret” oyu verdi, Ilıca, Düzbağ ve
Narlı’nın ilçe olmasına “ret” oyu verdi. Ben Genel Kurulda
bulunan AK PARTİ’li Kahramanmaraş milletvekillerine sesleniyorum:
Sayın Güvenç “ret” oyu verdi, önergeyi tekrarlayacağız, bari
siz, Ilıca’nın, Narlı’nın ve Düzbağ’ın ilçe olmasına
“kabul” oyu verin. Eğer vermezseniz o ilçelere, o köylere, o mahallelere
verdiğiniz söz geçersiz olacak çünkü bu Düzbağ’ın suyunu Antep’e
taşıdılar. Antep’e taşırken de buraya söz verdiler,
“Biz sizi ilçe yapacağız.” dediler. Kim? AK PARTİ’liler ama bu sözlerinde
de maalesef durmuyorlar.
Bir başka konu, Elbistan’da şeker
fabrikası özelleştirildi, şeker fabrikası
satıldı. Dendi ki: “Merak etmeyin, hiçbir işçinin
sıkıntısı olmayacak.” İşçiler işten
atıldı, dediler ki: “Anlaşma daha önce nasıl geçerliyse
çiftçi için aynısı uygulanacak.” Şimdi, çiftçi, şeker pancarını
veriyor karşılığında küspe alıyordu
hayvancılık yapmak için, küspeden para almaya başladılar,
haraç almaya başladı özel firma. E, niye özelleştirdiniz
kardeşim? Eğer bu çiftçi düşmanlığını
yapacaksanız siz burayı niye özelleştirdiniz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) – Sayın
Başkanım, birkaç cümle daha söyleyeceğim.
BAŞKAN – Tabii, buyurun.
Bir dakika daha süre veriyorum.
ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) – Ve en son, Nurhak ilçesi
bölgede TEOG sınavlarında 1’inciydi. Sebepsiz yere, hiç alakası
yokken sadece EĞİTİM SEN’e üyeler diye öğretmenler ihraç
edildi, o ilçe TEOG’da sonuncu olmaya başladı. Yazıktır,
günahtır, o hocalara yazıktır, hiçbirisinin bir suçu yok. Hadi
hocaları düşünmüyorsunuz, bari öğrencileri düşünün. Bu kadar
eğitimden, bu kadar bilimden korkmayın. Pazarcık, Narlı ve
Elbistan’daki EĞİTİM SEN’li öğretmenlerimizin
haklarını savunmaya devam edeceğiz.
Ve son olarak da her kürsüye
çıktığımda söyleyeceğim: 160 bin nüfuslu
Elbistan’ın il olması lazım sayın milletvekilleri. 160 bin
nüfuslu Elbistan il olmayı hak ediyor. Elbistan’ın il olması
için AK PARTİ Maraş milletvekillerinden ve özellikle Mahir Ünal’dan
artık destek istiyoruz. Verdiğiniz sözleri tutun ve Elbistan’ı
hep beraber il yapalım diyorum.
Saygılar sunuyorum efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztunç.
Şahıslar adına ikinci konuşma
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Yel’e aittir.
Buyurun Sayın Yel. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MUSTAFA YEL (Tekirdağ) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla
selamlıyorum ve çalışmamızın, kanun teklifimizin
ülkemize, milletimize hayırlar getirmesini özellikle niyaz ediyorum.
Değerli arkadaşlar, şunu ifade etmek
istiyorum: Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’ni
hazırlarken… Ben 7 Haziran 2015 tarihinden beri milletvekiliyim ve
inşallah, bundan sonra da bu milletvekilliğimiz süresince
geçtiğimiz dönemdeki milletvekillerine göre çok daha etkin, verimli bir
milletvekilliği yapılacağını gösteren bir uygulamayla
16 Nisan 2017 referandumu sayesinde… Bizler o dönem ne diyorduk?
İşte, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçersek
yasama, yargı ve yürütme, hepsi ayrı ayrı güçlenecek ve bunun
sonucunda da güzel ülkem daha güçlü olacak, lider ülke konumuna gelecek
diyorduk. İşte burada da ilk defa, bizler, Antalya Milletvekili
kardeşim Sayın Atay Uslu’yla birlikte, hepimizin milletvekili olarak
sahada dolaşırken pratik hayatımızda
karşılaştığımız sorunlarla ilgili bize gelen
konular konusunda, İçişleri Bakanlığını
ilgilendiren konular konusunda bir teklif hazırladık ve bu teklif
sayesindedir ki umuyorum önümüzdeki dönemde çok sayıda
vatandaşımızın hayatını kaybettiği,
malını kaybettiği başta trafik kazalarının
azalması olmak üzere…
Bunun dışında, pek çok alanda
yaptığımız düzenlemeyle pratik hayatımızda çok
daha iyi günler yaşayacağız ve millet olarak da her alanda
kalkındığımız gibi bu hususlarda da inşallah,
milletimiz bizlerden daha çok istifade etmiş olacaklardır. Çünkü
bizler milletvekilleri olarak milletin sesiyiz.
Bakın, on iki gün sonra 95’inci kuruluş
yıl dönümünü kutlayacağımız cumhuriyetimizin en köklü
kurumu olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin gitgide güçlendiğini ve daha
kurumsal hâle geldiğini Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemiyle beraber yaşıyoruz. Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemi sadece yürütmenin değil, başta Parlamentomuz olmak
üzere yargımızın da çok daha güçlü olduğu ve hep beraber
güçlenerek yolumuza devam edeceğimizi gösterdiği… 24 Haziran 2018
seçimlerinden sonra da çok hızlı bir şekilde yol alarak
milletimize istikamet verme ve bu anlamda ilerleme yolunda devam ediyoruz.
Bizler parti olarak 2023 yılı, 2053
yılı ve 2071 yılı vizyonları olan ve bunu milletimize
en iyi şekilde de ifade ederek milletimize hizmetkâr olma yolunda
hızlı bir şekilde yol alıyoruz.
Benden önceki bazı
arkadaşlarımızın, hatiplerin kendilerince ifade ettiği
sorunlarla ilgili olarak da bizler, bu sorunların tamamına hâkimiz ve
milletimizin geleceğinin daha iyi şekilde şekillenebilmesi için
de gerekli gayretleri, girişimleri başta
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan
önderliğinde büyük bir irade göstererek yolumuza emin adımlarla
yürümeye devam edeceğiz. Bu konuda hiç kimse bize istikamet vermeye
kalkmasın. Daha birkaç ay öncesinde milletimizin güçlü sesiyle, güçlü
iradesiyle iktidara getirdiği AK PARTİ “Yaparsa AK PARTİ yapar”
sloganına devam edecek ve inşallah, bundan böyle de güçlü bir
şekilde ülkemiz yoluna devam edecektir.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Biz de farklı demiyoruz,
yaparsa AK PARTİ yapar, her şeyi ama.
MUSTAFA YEL (Devamla) – Bu duygu ve
düşüncelerle değerli arkadaşlarım, inşallah,
önümüzdeki süreçte…
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Kim size istikamet vermeye
kalkıyor?
MUSTAFA YEL (Devamla) – …tüm milletvekillerimizin de
yeni dönemde çok daha iyi şekilde, verimli
çalışacağını gösterir bir uygulama içerisine
gireceğini…
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Papaz ne
oldu, papaz? Papazı ne yaptınız, papazı?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Her şeyi AK
PARTİ yapar; yolsuzluk da yapar, adam kayırma da yapar, ihale de
satar.
MUSTAFA YEL (Devamla) – …buradan tüm milletimize
ifade ediyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum, sağ olun,
var olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Papaz nerede,
papaz? Papazın sünnet olduğu doğru mu?
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yel.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Aynı yerde
birleştik. Yolsuzluğu da AK PARTİ yapar diyorum, siz de kabul
ediyorsunuz.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Efendim, kim istikamet vermeye
kalkıyormuş, onu açıklamadı.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Sayın
Başkanım, papazı merak ettik, papazı.
BAŞKAN – Teklifin tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Şimdi, birinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
Birinci bölüm, 10’uncu maddeye bağlı ek
madde 8 ve ek madde 9 dâhil 1 ila 22’nci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde söz isteyen
milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Gruplar adına; İYİ
PARTİ Grubu adına Adana Milletvekili İsmail Koncuk, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Hakkı Saruhan Oluç, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzün.
Şahıslar adına söz alan değerli
milletvekillerinin de isimleri şöyle: İstanbul Milletvekili Erkan
Baş, Kilis Milletvekili Mustafa Hilmi Dülger.
Şimdi, gruplar adına ilk
konuşmayı yapmak üzere Adana Milletvekili İsmail Koncuk’a söz
veriyorum.
Buyurun Sayın Koncuk. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA
İSMAİL KONCUK (Adana) – Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
“Yarın için tapum yok, Hak’tan gayri kapım
yok/Hamurum mayalandı ve benim acelem var.” diyerek Hakk’a yürüyen
Bahaettin Karakoç’u rahmetle anıyoruz. Mekânı cennet olsun
inşallah.
Değerli milletvekilleri, İYİ
PARTİ Grubu adına 7 sıra sayılı Kanun Teklifi’yle
ilgili görüşlerimizi ifade etmek üzere huzurlarınızdayım.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde de görev yapan
polislerimiz var. Daha önce bu polislerimiz bu kutsal mekânda, demokrasinin
mabedi olan bu mekânda görev yaptıkları için 3-5 kuruş fazla
ücret alıyorlardı, daha önceki Meclis Başkanımız
–sağ olsun- Cemil Çiçek Bey bunu fazla gördü herhâlde, onu kesti, umut
ediyorum, Sayın Başkanımız Binali Yıldırım
bu problemi çözer. Zannederim 600 civarında polis memuru
arkadaşımız Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde görev
yapıyor ve bu arkadaşlarımız diğer personelin
faydalandığı imkânlardan faydalanamıyor, mesela, yemek
konusunda faydalanamıyor. Buranın güvenliğini sağlayan,
bizlerin güvenliğini sağlayan bu polis
arkadaşlarımızı buranın personeli kadar yemek
imkânından faydalandırmak herhâlde yanlış olmasa gerek.
Tabii, burada emniyet teşkilatının
problemlerini gündeme getirdik. İçişleri Komisyonu en azından
polislerimize, aslında çok daha önce verilen 3600 ek gösterge sözünü
İçişleri Komisyonu marifetiyle, diğer memurlarımıza da
elbette bunu vermekle ilgili sözleriniz var, inşallah, bütün memurlarımızın
bu köhnemiş… Aslında 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu zaman zaman tartışılır bu ülkede, mesela
köhnemiş bir kanun olduğu söylenir. Aslında birçok maddesi
yenilenmiştir ama en köhneyen yeri ek gösterge rakamlarıdır. Her
ne hikmetse hiç kimsenin aklına, iktidar partisi milletvekillerimizin de
aklına bu köhnemiş ek gösterge rakamlarını Türkiye’nin
ekonomik gerçeklerine uygun hâle getirmek gelmez. İsterdi ki gönül, 3600
ek gösterge konusu, polislerimiz bakımından, bu kanun içerisinde
olsun ve bu gösterge sözünü bu polislerimize vererek bu sözü tutmaya
başlamış olsaydınız ama burayı da es geçtiniz
maalesef.
Değerli milletvekilleri, polislerimizin
çalışma şartları çok kötü, on iki saatten fazla
çalışıyor polislerimiz. İzin hakları var ama izin
haklarını kullanabilmeleri bile neredeyse mümkün değil,
amirlerinin iki dudağı arasında. Dolayısıyla,
polislerimizin çalışma şartlarının
iyileştirilmesi konusunda da bu kanunlar içerisinde birkaç madde
keşke yer alsaydı ama yer almadı.
Sürekli bedel ödettik polislerimize. Şu anda
polislerimiz diken üzerinde. Bu “FETÖ mücadelesi” adı altında
yapılan, aslında FETÖ mücadelesini bana göre sulandıran, gerçek
FETÖ’cülerin, belki de kripto FETÖ’cülerin özellikle ortalığı
karıştırmak amacıyla attıkları adımlar
sebebiyle birçok yanlış adımlar atıldı ve şu anda
Emniyet teşkilatımız, polislerimiz âdeta diken üzerinde. Geçen
bir tanesiyle konuştum, diyor ki: “Emekliliğim geldiği anda bir
dakika durmam çünkü yarın başıma ne geleceğinden emin
olamıyorum.” Böylesine bir polis teşkilatı vücuda getirdik, el
birliğiyle maalesef bu yapıldı, tabii siyasal iktidarın
bunda büyük hatası var.
Bu hâletiruhiye içerisinde polis
teşkilatımızın verimli hizmet üretmesini beklemek hayaldir.
Onun için İçişleri Bakanından istirham ediyorum, sizlerden
istirham ediyorum, Emniyet teşkilatını rahatlatacak
adımları lütfen atın çünkü bu anlayışla, bu psikoloji
içerisinde görev yapmak zorunda bırakılan polislerle hakkıyla
emniyet işlerini düzenlememiz mümkün görünmüyor.
Bazı maddelerini benden önce konuşan
hatipler teferruatıyla anlattı. Mesela başpolislerin komiser
yardımcısı olması konusundaki madde. Gerçekten bu madde
düzeltilebilir mutlaka burada, ortak akılla düzeltilebilir ama o arada,
burada gündeme gelmeyen bir husus var, onu ben gündeme getireceğim. O da
şu: “Yazılı/sözlü” diyor. Yani buradan
anladığımız şudur: Yazılıyla mı komiser
yardımcısı olacak yoksa sözlüyle mi -yani mülakat bir anlamda-
mülakatla mı komiser yardımcısı olacak? O tamamen
yönetmelikle ya da amirlerin takdirine kalmış bir durum.
Değerli milletvekilleri, mülakat konusu maalesef
kamuyu perperişan etti, perişan etti. Bu mülakat sebebiyle bütün kamu
şu anda diken üzerinde. Liyakat bitti. Kabiliyetin, bilginin,
donanımın hiçbir önemi kalmadı. Artık herkes torpil
arıyor. Öğretmen mi olacaksınız, torpil arıyor bütün
velilerimiz, anne babalarımız. Beni arayan bir sürü insan var. Bir
muhalefet partisinin milletvekillerini dahi arayan bu kadar insan varsa
sayın milletvekillerimizin, iktidar partisinin milletvekillerinin ne kadar
arandığını varın siz tahayyül edin.
Dolayısıyla bu “mülakat” denilen ucube sistemin kamunun her
alanında kaldırılması lazım. Öğretmen
atamasından tutun şef atamasına kadar, yönetici, müdür, müdür
yardımcısı atamasına kadar tüm alana hâkim oldu mülakat
sistemi. Neyi getirdi biliyor musunuz? Ne kadar beceriksiz insan varsa şu
anda kamuda idareci yapıldı. Ben yıllarca sendika
başkanlığı yaptım. Tanıyanlar bilir. Bir gecede
çıkarılan bir mevzuatla, kanunla, bir kanun maddesiyle -Ben TÜRK
EĞİTİM-SEN Genel Başkanlığı yaptım-
benim sendikamın üyesi olan tam 8.500 okul müdürü müdürlükten
alındı ve mülakat sistemi getirildi. Bunların tekrar müdür
olması mümkün olmadı. Tek suçları TÜRK EĞİTİM-SEN
üyesi olmalarıydı. Tek suçları Türk milliyetçisi olmalarıydı,
ülkücü olmalarıydı.
Hayat hakkı tanınmadı 8.500 okul
müdürüne. En az 15 bin müdür yardımcımız görevlerinden
alındı. Dolayısıyla böyle bir sistemin kamuya huzur vermesi
mümkün değil. Liyakati önceleyen bir sistemi mutlaka bulmak
zorundayız.
Herhâlde zamanım daralıyor. Aslında
söyleyecek çok sözüm var.
Bu sözleşmeli öğretmenlik sistemini
mutlaka ortadan kaldırmak zorundayız. Aile bütünlüğü
sağlanamayan öğretmenlerimiz şu anda verimli görev
yapamıyor. Bekârlar evlenemiyor, evliler birleşemiyor. Böyle bir
öğretmenden anladığımız anlamda verim beklemenin
mümkün olmadığını bilmemiz lazım.
Sayın eski Millî Eğitim
Bakanımız İsmet Bey de burada, gözümün içine bakıyor.
Sayın Bakanıma da çok söyledim ama…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İSMAİL KONCUK (Devamla) – Bir dakika
alabilirsem…
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.
İSMAİL KONCUK (Devamla) – Yeni Millî
Eğitim Bakanı Ziya Selçuk zannederim 23 Ekim tarihinde bir vizyon
programı açıklayacak. Umarım orada bu “sözleşmeli
öğretmenlik” “sözleşmelilik” kavramını tamamen ortadan
kaldıracak adımları atar.
Bunu daha geniş zamanda -bu öğretmenlik
meselesini, sözleşmeli memurluk meselesini- daha teferruatlı
konuşabiliriz. Ama burada inşallah sağlam adımları hep
birlikte atarız, bunun sevabına da hep birlikte nail oluruz diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hayırlı uğurlu olsun. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Koncuk.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Düzce
Milletvekili Ümit Yılmaz konuşacaktır.
Buyurun Sayın Yılmaz. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MHP GRUBU ADINA ÜMİT YILMAZ (Düzce) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (2/860) sayılı
Karayolları Trafik Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerine MHP
Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Kanun teklifiyle alakalı konuşmama
başlamadan önce, iki gün evvel Yığılca ilçemizde trafik
kazasına müdahaleye giden Jandarma trafikteki askerlerimizin kendileri de
trafik kazası geçirmiş ve 4 askerimiz maalesef
yaralanmıştır. Buradan kendilerine, ailelerine ve yüce Türk
milletine geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, kara yolları
trafik güvenliğinin artırılması için gerekli düzenlemeler
yapılarak ülkemizde yaşanan trafik terörünün önüne geçebilmek için
(2/860) sayılı Teklif’te bazı düzenlemeler
yapılmıştır. Her yıl ortalama 7 bin civarında
insanımız maalesef trafik terörüne kurban gitmektedir. Ayrıca,
meydana gelen bu kazalarda ülkemiz milyarlarca liralık maddi kayıp
yaşamaktadır. Meydana gelen kaza sayısı ve can kaybı
Avrupa Birliği ve gelişmiş ülkelerin çok üzerindedir.
Bu trafik teröründe can ve mal
kayıplarının önüne geçmenin tek yolunun bu kanun düzenlemesi
olmadığını tabii ki sizler de bizler de çok iyi biliyoruz.
Trafik kazalarından dolayı yaşanan can ve mal kayıplarının
azalmasını sağlayacak en büyük etkenin toplumsal bilinçlenme ve
eğitim olduğunun hepimiz farkındayız. Bir yandan toplumsal
bilinçlenme sağlanmaya ve eğitim verilmeye devam ederken diğer
yandan da biz milletvekilleri olarak mevcut kanunları ihtiyaca göre
düzenlemeli ve ilgili kanunlara halkın daha kolay ve güvenli bir
şekilde ulaşım sağlaması için şekillendirmeliyiz.
Ayrıca, bunların yanı sıra tüm gelişmiş ülkelerde
olduğu gibi raylı sisteme yani hızlı trenle yolcu ve yük
taşımacılığına daha fazla önem verilmelidir.
Değerli milletvekilleri, trafik terörünün
neticesinde her gün hayatını kaybeden ortalama 20
insanımızın ve milyonlarca liralık maddi
kaybımızın ülkemiz açısından açıklanacak bir
tarafı yoktur. Ülkemizde trafik kazalarında hayatını
kaybedenlerin çoğunluğunu 15-29 yaşları arasındaki
gençlerimiz oluşturmaktadır. Bu gençlerimiz hayatlarını
kaybetmeselerdi belki insanlığa çok büyük faydası olacak
buluşlar yapacak, ülkemizi muasır medeniyetlerin daha da üzerinde bir
yere taşıyacaklardı.
Değerli milletvekilleri, özellikle son
yıllarda kara yolu alanında yapılan başarılı
uygulamaları takdirle karşılıyoruz. Ancak on altı
yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında demir yolu
sistemine başarılı katkılar yapılmışsa da
cumhuriyetimizin ilk dönemlerinde verilen önem ve katkı maalesef yeteri kadar
verilememiştir. Yanlış planlamalar neticesinde yapılan
hızlı tren hatları ekonomik olmamış ve ülke
ekonomisine gerektiği kadar katkı sağlamak şöyle dursun,
yük getirmiştir. Mevcutta çalışan ve Ankara, Eskişehir,
Sakarya ve İstanbul’dan geçen yüksek hızlı tren hattı bu
mesafeyi dört saati aşkın zamanda katetmekte, bu da cazibesini
düşürmektedir. Ayrıca, mevcut güzergâh 710 milyon euroya mal
olmuş; 2.500 gidiş, 2.500 dönüş yolcu kapasitesiyle en iyi şartlarda
otuz altı yılda kendisini amorti edecek olduğundan oldukça
verimsiz planlanmıştır.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemine geçişle birlikte kurum ve bakanlıklar arasındaki
irtibatın daha sağlıklı ve hızlı olarak
yapılması amaçlanmış, bu sayede bürokratik oligarşi
azaltılarak milletimize hizmetin daha hızlı ulaşması
amaçlanmıştır. Bu durumda iktidarın yapması gereken,
Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığının ilgili
kurum ve bakanlıklarla koordineli olarak trafik yoğunluğu
planını doğru çıkarıp fizibilite
çalışmalarına önem vermesidir.
Değerli milletvekilleri, seçim bölgem olan
Düzce ili, daha önceki konuşmamda da belirttiğim gibi,
ulaşım sorunlarının ve dolayısıyla da trafik
kazalarının had safhada yaşandığı bir ildir.
Zira, Düzce 2 ana kentin tam ortasında yer alan, ayrıca Batı
Karadeniz’in illerinden Zonguldak ve ilçelerine bağlantı
noktasında olmasına rağmen çevre yollarının
tamamlanmadığı bir ilimizdir. Düzce ilimizin nüfusu 380 bindir.
Buna istinaden 2018 yılında ilimizde 785 yaralanmalı kaza meydana
gelmiş, bu kazalarda 1.364 vatandaşımız
yaralanmış, 799 maddi hasarlı kaza oluşmuş ve toplamda
1.602 kaza meydana gelmiştir.
Trafiğin çok yoğun olduğu
İstanbul-Ankara arası bir an önce 2 şehir arasında otobana
paralel olarak yapılacak yüksek hızlı tren hattıyla
birleştirilmeli ve bu hat Ankara-Kızılcahamam-Gerede-Bolu-Düzce-Hendek-Sakarya-İzmit-Gebze
ve İstanbul olarak belirlenmelidir. Ulaştırma ve Altyapı
Bakanlığının fizibilitesini yapmış olduğu
güzergâh, Ankara-Mudurnu-Sakarya ve İstanbul’dan geçen eski projenin
kopyalayapıştırla planlanan güzergâhıdır. Bu güzergâhın,
Düzce Üniversitesi Teknoloji Fakültesinin yaptığı
çalışmalar neticesinde Kuzey Anadolu fay hattının üzerinden
geçtiği belirlenmiştir. Ayrıca bu güzergâhta yapılacak bir
yüksek hızlı tren kendisini otuz yılda amorti edeceği için
maalesef verimli değildir. Bizim yapılmasını
istediğimiz güzergâh, bölgesel çıkarlarla
baktığımız bir güzergâh değildir. Yüksek
hızlı trenin geçmesini istediğimiz güzergâh, ülkenin en
yoğun trafik akışının olduğu otoyolu
rahatlatacak, ayrıca ülke ekonomisine büyük katkı sağlayacaktır.
SÜLEYMAN KARAMAN (Erzincan) – Fizibil değil
orası, fizibil değil.
ÜMİT YILMAZ (Devamla) – Geçmesini
istediğimiz güzergâhla ilgili ciddi çalışmalar Düzce
Üniversitemizin Teknoloji Fakültesi tarafından
yapılmıştır. Bu yapılan çalışmalar
neticesinde yüksek hızlı tren, öngörülen güzergâhtan geçerse kendini
dokuz yıl gibi kısa bir sürede amorti edecek ve verimliliği
planlanan hattan katbekat üstün olacaktır.
Bizim istediğimiz, Ulaştırma ve
Altyapı Bakanlığının bizim ve üniversitemizin sesine
kulak vermesi ve doğru değerlendirme yapmasıdır. Bu
onayladığımız yasayla belki trafik terörüne tam
anlamıyla dur diyemeyiz ama en azından yavaşlatmak adına bu
kanuna biz destek veriyoruz.
Değerli milletvekilleri, (2/860)
sayılı Kanun Teklifi’yle, 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan
referandum ve 24 Haziran 2018 tarihinde yapılan milletvekilliği ve
Cumhurbaşkanlığı seçimiyle hayata geçen
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçişle 24 Temmuz 2016
tarihinde Millî Savunma Bakanlığından İçişleri
Bakanlığına geçen Jandarma teşkilatı ve Sahil Güvenlik
Komutanlığı personelinin özlük haklarında
yaşanabilecek kayıpların önüne geçilmeye
çalışılmaktadır. Biz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
olarak, kahraman jandarmalarımızın terörle mücadeledeki yerini
ve önemini biliyoruz. Her ne kadar Millî Savunma Bakanlığı
bünyesinden İçişleri Bakanlığına geçmiş olsalar
da onlar bizim için kahraman Türk askerleridir ve hep öyle de
kalacaklardır.
Ayrıca, son yıllarda ülkemizde
yaşanan gelişmeler neticesinde sayıları 4 milyona yaklaşan
mülteciler, insan kaçakçılığı, sahillerimizin
korunmasında her gün önemi gittikçe artan Sahil Güvenlik
Komutanlığının önemini artırmaktadır. Her iki
komutanlığımızın da özlük haklarında
yaşanacak kayıplar bizim görmezden gelebileceğimiz konular
değildir.
İki bin yılı aşkın devlet
geleneği bulunan Türk milletinin içinde ordunun yeri ve önemi
tartışmasız en üst seviyededir. Eski tarihlerden itibaren
ordunun yanında asayişi sağlamak için çeşitli
şekillerde teşkilatlar kurulmuşsa da modern anlamda Jandarma
teşkilatının kuruluşu 1839 yılı kabul
edilmektedir. Kurulduğu tarihten itibaren kahramanca mücadele gösteren
Jandarma teşkilatımız son otuz beş kırk yıl
içinde terörle mücadelede yadsınamaz bir öneme sahiptir. Özellikle otuz
beş kırk yıl içinde çok fazla şehit veren Jandarma
teşkilatı PKK, PYD, YPG yanında FETÖ, El Kaide, IŞİD
ve benzeri tüm terör örgütleriyle mücadelesine ilk günkü azim ve
kararlılıkla devam etmektedir, yüce Türk milletinden aldığı
güçle de mücadelesine her zaman devam edecektir. Ülkemizin her köşesinden
binlerce Türk genci Jandarma teşkilatına katılmak için
alımların açılmasını beklemektedir. Bazı
odakların ifade ettiği gibi, Jandarma teşkilatı ve TSK
personel bulamamakta değildir, aksine siyasilere, teşkilata
girebilmek için ve yeni alımlar yapılması için her gün bir sürü
başvuru yapılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bizler Milliyetçi
Hareket Partililer olarak “ordu millet” anlayışıyla Jandarma
teşkilatımızın ve Sahil Güvenlik
teşkilatının her zaman yanındayız ve yanında olmaya
da devam edeceğimizi bilmenizi istiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Yılmaz.
ÜMİT YILMAZ (Devamla) – Teröre karşı
vermiş oldukları bu şanlı mücadele
karşısında bu kardeşlerimiz için ne yapsak azdır.
Bu vesileyle (2/860) sayılı Yasa
Teklifi’ne özlük haklarındaki kayıpların engellenmesi için
destek veriyoruz.
Değerli milletvekilleri, (2/860)
sayılı Kanun Teklifi’ndeki 28’inci maddenin Komisyonda
görüşülmesinde bazı arkadaşlarımız karşı
çıktılar. Burada işlenişine iştirak etmemek
koşuluyla suçun ortaya çıkarılması veya delillerin ele
geçirilmesi ya da suçluların yakalanmasına yardımcı
olanlara ödül verilmesi görüşülmüştür. Tabii ki bu, yukarıda
sayılanlar vatandaşlık görevidir ve tüm
vatandaşlarımız bunu yapmakla mükelleftir ancak bunu yapan
vatandaşlarımıza ödül vermek ve teşvik etmek toplumda olan
adam sendeciliğin bir nebze de olsa önüne geçecektir. Bu sayede belki de
toplumsal katliam yapmayı planlayan bir terörist derdest edilerek büyük
kayıpların önüne geçilecektir.
Sözlerimden anlaşılacağı üzere
bu maddeyi de desteklediğimizi bilmenizi istiyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Yılmaz.
Söz sırası Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’a
aittir.
Buyurun Sayın Oluç. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
HDP GRUBU ADINA HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli vekiller; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Torba teklife baktığımız zaman,
hazırlamış olan vekiller burada kendi yaptıkları
çalışmayı -elbette ki bir emek sarf etmişlerdir, onu göz
ardı etmiyoruz- bir alan çalışmasının sonucu olarak
aktardılar ama yani alana baktığımız zaman sahil
güvenlikten trafik cezalarına, muhbirlikten güvenlik politikalarına
kadar geniş bir alanı kapsayan bu çalışmayı
aslında vekillerin kendi başlarına yapmış
olmaları pek söz konusu değil, çok belli ki yürütmenin ve
bürokrasinin taleplerinin hâkim kılındığı bir torba
teklifle karşı karşıyayız. Bu demek değil ki
yürütme ve bürokrasi her zaman yanlış şeyler söyler, elbette ki
doğru maddeler de vardır bu teklifin içinde ve onlara ilişkin
bir itirazımız yoktur. Ama -lütfen- buradaki bütün
çalışmaları da göz önünde bulundurarak bu dönem
açısından baktığımızda, yasamanın yürütme
üzerindeki ya da yürütme karşısındaki güçler
ayrılığını nasıl da kıskançça
koruduğunu ve geliştirdiğini iddia etmek çok mümkün
değildir sanıyorum. Hani bunu bir kez daha söylemiş olalım,
kayıtlara geçsin: Yürütmenin ve bürokrasinin hâkimiyeti çok açık
olarak yasama üzerinde sürmektedir.
Şimdi, trafik meselesi çok önemli. Burada
konuşan çeşitli hatipler gerçekten verileri de ortaya koydular,
Türkiye'nin ağır bir sorunu, TÜİK verileri de bunu gösteriyor,
bugün de o söylendi. 2017’de 1 milyon 20 bin civarında trafik kazası
olmuş, ölen yurttaş sayımız 7.427 kişi olmuş, 300
binin üzerinde yaralı var; bunlar çok ağır sonuçlar, gerçekten
çok ağır sonuçlar. Üstelik de kaza sayılarına ve ölüm
sayılarına baktığımız zaman, son beş
yılın sayılarına baktığımız zaman bir
dalgalanma görüyoruz ama bir azalma değil, eğride yukarıya
doğru bir gidiş görünüyor.
Şimdi, bu trafik kazaları meselesi elbette
ki önemli bir sorun fakat yani şunu konuşmak gerekiyor: Bakın,
bütün uluslararası anlaşmalar, bütün uluslararası veriler,
belgeler, araştırmalar gösterir ki trafik meselesi ile eğitim
meselesinin ve demokrasi meselesinin bir korelasyonu, bir ilişkisi
vardır. Bütün araştırmalarda -yazılara da bakın,
akademik çalışmalara da bakın- bunu görürsünüz. Şimdi,
bakıyorsunuz OECD ülkeleri arasında Türkiye, trafik kazaları ve
ölüm açısından hepsinden çok daha yüksek yani oransal olarak da
sayısal olarak da hatta Japonya ve Kore’den de daha yüksek bir orana ve
sayıya sahip. Peki yani OECD ülkelerinde trafik cezaları çok yüksek
de onun için mi bu kazalar olmuyor? Bizdeki trafik cezaları çok düşük
de o yüzden mi bu kadar çok kaza oluyor? Böyle değil tabii.
Şimdi, mutlaka ama mutlaka işin
eğitim yanıyla ilgili çok ciddi önlemler almaya ihtiyaç var.
Şimdi eğer bir toplumda demokrasi kültürü yeterince
gelişmemişse, bireylerin diğer bireylere karşı
saygılı davranması, topluma karşı sorumlu ve
saygılı davranması gelişmemişse, o zaman eğitim
de bu alanda bu gelişmeyi sağlayamıyorsa -ki Türkiye’nin durumu
budur- o zaman trafik kazalarıyla bu eğitim ve demokrasi
korelasyonunu doğru kuramamış olursunuz. Şimdi,
dolayısıyla buraya bakmak lazım.
Yani bakın, hani biraz esprili olsun diye
söyleyeyim size: “Spin” atma ve bu gaza basarak sonra el frenini çekme yoluyla
arabayı döndürme meselesi var biliyorsunuz bir seferlik yapılan,
bunun cezası artırılıyor. Bunu yapanlar var ama bu “spin”
atma meselesinde iktidarın en son attığı “spin” bütün
topluma iyi bir örnek mi oldu sizce? Yani rahip Brunson “spin”i yani öyle bir
el frenini çektiniz ve araba etrafında döndü ki herkes
şaşırdı kaldı. Peki makas atma? Makas atmada da bir
örneğiniz var, son dönemde yine olmuş olan, iktidar
açısından baktığımızda McKinsey meselesi. Makas
atma biliyorsunuz daha uzun süreli bir şey, bir seferde yapmıyorsunuz
onu, böyle giderken makas atarak gidiyorsunuz. Niye McKinsey örneğini
veriyorum? Ortada dolaşan bazı belgeler var, McKinsey’le
ilişkinin Şubat 2017’den beri olduğunu gösteriyor. Yani makas
ata ata bugüne kadar iktidar gelmiş. McKinsey yeni çıktı ortaya,
değil mi? Şimdi, eğer bu ülkede iktidar demokratik kültürü
geliştirecek adımları atmıyorsa, toplumdaki
gerginliği, kutuplaşmayı, çatışmayı
azaltıcı adımlar atmıyorsa, hep beraber, iktidarıyla
muhalefetiyle bu adımları atmıyorsak o zaman -trafikteki
terörden söz ediyor çeşitli konuşmacılar- o trafikteki terörün
azalmasını bekleyemezsiniz. Siz toplumda ne kadar büyük
çatışma, gerginlik, kutuplaşma yaratıyorsanız onun
gündelik yansımasını trafikte görürsünüz. Hepiniz
yaşıyorsunuz, araba kullananlar da var aranızda, herkes her gün
bunları yaşıyor. Demek ki cezaların
artırılması sorunun çözümü değildir. Sorunun çözümü
açısından demokrasiyi, eğitimi ön plana çıkarmanız
gerekir. Yani üzülerek söyleyeyim bunu: İnşallah bu
attığımız adım iyi bir sonuç doğurur, hakikaten
gelecek yıl kazalar ve ölüm oranlarında ciddi bir düşüş
yaşanır ama bir sene sonra eğer bunun sonuç
doğurmadığını görürsek o zaman tekrardan bu kürsüye
geleceğiz, hep birlikte bu konuyu tartışacağız.
İkinci konu: Şimdi, bugün çıkın,
siz de mutlaka rast gelmişsinizdir, herkes rast gelmiştir; üç dört
gündür halk arasında dolaştığınızda, taksiye
bindiğinizde, şoförlerle konuştuğunuzda herkes ne diyor:
“Niye bu trafik cezaları meselesi var?” Türkiye’de -biliyorsunuz- ilk defa
değildir bu, hep böyle konuşulur, “İktidarın bütçede
açığı vardır, trafik cezaları kapatmanın en kolay
yoludur.” derler. Şimdi ona başvuruyoruz çünkü Türkiye’de bir kriz
var, siz “Kriz yok.” diyorsunuz ama Türkiye’de bir kriz var ve bu krizin
sonuçları enflasyon rakamlarıyla, işsizlik rakamlarıyla, kur
artışıyla, faiz oranlarıyla, bunların hepsiyle çok
açık olarak görünüyor bu krizin sonuçları. Parayı bulmak için ve
bu krizin sonuçlarını azaltmak için her türlü yola
başvuruyorsunuz iktidar olarak, işte geçen haftalarda çıktı
ortaya İşsizlik Fonu’na yönelik müdahaleniz. İşsizlik
Fonu’nun yasasında ve yönetmeliğinde olmamasına rağmen
İşsizlik Fonu’nun kaynaklarını 11 milyar Türk
lirasından fazla Halkbank, Vakıfbank ve Eximbanka aktardığınız
biliniyor, tahvil satışları… En son
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Sayın Kalın da
bunu teyit etti “Evet, yaptık.” dedi. Bunu da konuşacağız
daha önümüzdeki günlerde. Nasıl oluyor da İşsizlik Fonu
yasasına ve yönetmeliğine aykırı olarak bu tür işler
yapılıyor? Çünkü kamu bankalarını peşkeş çektiniz
krediler yoluyla. Şimdi o çekilen peşkeşleri nasıl
karşılayacaksınız? Bunlarla
karşılayacaksınız. Hani, bunların hepsi
bittiğinde İş Bankası kalacak.
Şimdi, dolayısıyla, bakın, bütün
bu ufak, palyatif önlemlerle bu krizi atlatmak mümkün değildir.
Dolayısıyla, bütün bu meseleleri enine boyuna tartışmak
gerekir ama henüz o düzeye ne yazık ki gelinemedi, sanıyorum
önümüzdeki aylarda gelinecek.
Şimdi, bu yapılmış olan alan
çalışmasında -daha sonra tekrar bu konuya döneceğim ama bir
noktaya da tekrardan değinmek istiyorum, belki günün ilerleyen saatlerinde
burada herkes bulunmamış olacak- bir madde de muhbirlikle ilgili olan
madde. Muhbirlik maddesi… Değerli arkadaşlar, gerçekten bir toplumun
muhbirleştirilmesi, o toplumun içindeki demokratik kültürün son
nüvelerinin de ortadan kaldırılması demektir.
Burada çeşitli konuşmacılar bu
muhbirlik sonucunda nelere yol açıldığını söylediler
çeşitli dönemlerde, onları tekrar etmeyeceğim. Bir tek konuya
döneceğim, bu muhbirlik meselesini ve gizli tanıklık meselesini
mutlaka ama mutlaka bir kez daha gözden geçirmeniz gerekiyor.
Bakın, gizli tanık meselesi sadece bu
rahip Brunson davasında patlamadı. Ben şimdi size çok kısa
bir hatırlatma yapmak istiyorum: Burada yıllarca sizinle birlikte,
buradaki birçok arkadaşımızla birlikte
çalışmış olan, burada emek sarf etmiş olan bir
kişiden söz edeceğim. Bizim önceki dönem Eş Genel
Başkanımız Selahattin Demirtaş şu anda cezaevinde,
Edirne Cezaevinde, biliyorsunuz, hukuksuz yere orada tutuluyor. Sayın
Selahattin Demirtaş’ın ana davasında bir gizli tanık var
“Mercek” kod adlı. Bu “Mercek” kod adlı gizli tanık daha
evvelden de başka davalarda görülmüş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Oluç.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Toparlıyorum.
Son duruşmada mahkeme heyeti -çünkü avukatlar
bu “Mercek” kod adlı gizli tanığın çıkıp
bulunmasını ve getirilmesini istiyorlardı- “‘Mercek’ kod
adlı bir gizli tanığa ait evrakın
bulunmadığını tespit ettik.” dedi. Ya, o “Mercek” kod
adlı gizli tanık nedeniyle Selahattin Demirtaş’ın
davası açıldı, oradaki yalan, iftiralar yüzünden o dava
açıldı. Selahattin Demirtaş neredeyse iki senedir cezaevinde
duruyor, rehin tutuluyor ve bu gizli tanık anlayışı, bu
muhbir vatandaş anlayışı Türkiye’yi her geçen gün
demokratik siyasetten biraz daha uzaklaştırıyor.
Şimdi, bu teklifte muhbirlere ve gizli
tanıklara özel teşvik veriliyor. Bu, büyük bir
yanlıştır ve bunun vebali çok ağır olacaktır.
Bunu da bir kez daha vurgulamış olalım.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Oluç.
Söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Bilecik Milletvekili Sayın Yaşar Tüzün’e aittir.
Buyurun Sayın Tüzün. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) –
Sayın Başkanım, sayın milletvekili arkadaşlarım;
görüşmekte olduğumuz kanun teklifiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sevgili arkadaşlar, pazartesi günü
yaklaşık on altı saat İçişleri Komisyonunda bu teklifi
görüştük, değerlendirdik. Gerçekten teklifin daha iyi olabilmesi
için, toplumun yararına dönüşebilmesi için değişik
önergelerimiz ve önerilerimiz oldu. Komisyon Başkanımızın
da ve teklif sahibi milletvekili arkadaşlarımızın da
hatırlayacağı üzere, bu teklif toplumun genel
sorunlarını çözsün, temel sorunlarını çözsün
anlayışıyla hareket ettik ama maalesef her zaman olduğu gibi,
Genel Kurulda, Mecliste olduğu gibi Komisyonda da bizim önerilerimiz dikkate
alınmadı.
Sevgili arkadaşlar, milletvekillerimiz geneli
üzerinde şahısları adına, grupları adına
konuşmalar yaptılar. Ama şunu bilmenizi istiyorum ki bu teklif
21 ana konuyu ilgilendiren, 21 kanunu ilgilendiren bir teklif hâlinde.
Öncelikle, teklifi torba kanuna çeviriyorsunuz, yetmemiş gibi bir de temel
kanuna çeviriyorsunuz. Bu, doğru bir yöntem değildir. Bu Mecliste
değişik kademelerde görev yapmış bir
arkadaşınız olarak bunu âdet hâline, gelenek hâline getirmeniz,
öncelikle yüce Meclisin parlamenterlerine, siz değerli milletvekillerine
yapılacak en büyük saygısızlıktır.
Gruplarınız adına konuşamasanız bile sizin
şahıslarınız adına söz talepleriniz olacaktır. İşte,
temel kanun olarak getirilen teklifler veyahut torba kanun olarak sunulan
tekliflerde milletvekillerinin bu yasal hakkı ellerinden
alınmış oluyor. Öncelikle, birinci parti konumundaki Adalet ve
Kalkınma Partisinin üyesi olan milletvekili
arkadaşlarımızın buna karşı çıkması gerekir
diyorum.
Biz Komisyonda önerilerimizi gerçekten iyi niyetli
bir şekilde yaparken bu teklifin aynı zamanda bir alt komisyona
sunulması, alt komisyonda daha da olgunlaştırılması,
toplumumuzun, insanlarımızın beklentilerini yerine getirecek
şekilde bir çalışma yapılsın önerimizi sunduk ama
çoğunluk partisi milletvekili arkadaşlarımız bu önerimizi
reddettiler.
Değerli arkadaşlar, öncelikle, sunulan
teklif bir torba kanundur. Bu torba kanun, içerisinde 21 konuyu yakinen
ilgilendirmektedir ama bu ilgili konuların dışındaki önemli
konularda da biz grup olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu milletvekilleri
olarak önerimizi sunduğumuzda bırakın önerilerimizin dikkate
alınmasını, aynı zamanda bu teklifin en önemli maddesi olan
-yani 1’inci madde- korucuları erken emekliliğe yönlendirecek maddeyi
bizim düşüncelerimizden sonra tekliften geri çektiniz. Bu, hiç
şık olmadı. Bu, hiç etik olmadı. Yeni dönem Parlamentosuna,
yeni sisteme uygun bir hâle getirilmesi gereken teklifler üzerinde maalesef
milletvekilleri olarak bizlerin burada söylemiş oldukları, burada
konuşmuş oldukları, burada ifade ettikleri sözcüklerin
muhatabı bugün burada yoktur.
Evet, biz, başından beri
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin yanlış
olduğunu, karşı olduğumuzu belirttik. Anayasa
değişikliği oldu, referandum oldu, 24 Haziranda seçimler oldu.
Halkımız bu yönüyle tercih etti ama biz o yanlışın
hâlâ yanlış olduğunu, bugün, burada, salonda olmayan
bakanın, icraatın başında olan, yürütmenin
başında olan bir kişinin yasama üyesine hesap veremeyeceği
bir Meclisin doğru işler yapamayacağını… “Milletin ve
toplumun isteklerini yerine getiremeyecek bir Meclis konumuna düşürmeyin.”
dedik ama geldiğimiz noktada maalesef bu tabloyla karşı
karşıyayız. Burada, şimdi 25-30 bakan olması
gerekirken boş sıralarda, boş masalarda sadece milletvekilleri
olarak bizler oturuyoruz.
Sevgili arkadaşlar, bu teklifin can
alıcı maddesi 1’inci maddeydi. Koruculuk sisteminde olan
insanlarımızın doğal olarak emeklilik
yaşının düşürülmesiyle ilgili 1’inci maddeye biz geçici bir
madde eklenmesini istedik. Neydi? Gerçekten, burası çok önemli. Sizler,
konuşmalarınızda veya savunmalarınızda iktidar partisi
milletvekilleri olarak emeklinin yaşı söz konusu olunca Avrupalı
oluyorsunuz ama emeklinin maaşı söz konusu olunca maalesef
Afrikalı oluyorsunuz. Bir tarafta Avrupalısınız, bir
tarafta Afrikalısınız. Bunu içtenlikle söylüyorum yani
emekliliğin yaşı geldiğinde diyorsunuz ki: “Avrupa
kriterlerine uymuyor.” Burada Avrupalıyız ama maaşına
geldiği zaman tam da Afrikalı oluyorsunuz, asgari ücretin ne
şekilde olduğunu benden daha iyi biliyorsunuz.
Sevgili arkadaşlar, bu emeklilikte yaşa
takılanlar Türkiye'nin tam gerçek gündemi. Bunun siyasi manipülasyon,
siyasi parti tarafı yoktur. Bu arkadaşlarımız gerçekten
mağdurdur. Prim gününü doldurmuşlardır, emeklilik
hakkını elde etmişlerdir ama yaşı beklemektedirler.
Seçim döneminde 4 muhalefet partisinden
arkadaşlar, partilerinin temsilcileri, sizler meydanlarda bu sözü
verdiniz. “Vermedik.” diyemezsiniz? Her tarafa geldiğinizde bütçeyi,
parayı bulurken bu arkadaşlarımıza bütçe yetersizliğinden
bahsetmeniz, gerçekten bir kul hakkı yemeniz anlamına geliyor. Bu
konuda kul hakkı yiyorsunuz. Bu emeklilikte yaşa takılanlar
artık “emeklilikte AKP’ye takılanlar” durumuna geldi. Gerçekten size
takıldılar. Siz bu pakete, bu, emeklilikte yaşa takılan
vatandaşlarımıza biraz daha duyarlı davranıp biraz
daha onların sorununu çözecek bir girişimde bulunursanız bizler
Meclisteki diğer partilerle birlikte bu sorunu rahat bir şekilde
çözmüş oluruz.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; tabii, emeklilikte yaşa takılanlar
“Biz erken emekli olalım.” arayışı ve
anlayışı içerisinde değillerdir. Vatandaş şunu
söylüyor: Maç başladıktan sonra kural değişmez. Maç 90
dakika başlamış, siz 60’ıncı dakikada kural
değiştiriyorsunuz, maçın oynanma süresini 120 dakikaya
çıkardınız. Yani vatandaş 19 yaşında, 20
yaşında, 25 yaşında işe girmiş, yirmi beş
yıllık takvimini hesaplamış, “Ben, 50 yaşında
emekli olacağım, 50 yaşında alacağım emeklilik
ikramiyesiyle çocuğuma, çocuklarıma düğün yapacağım,
kendime ev alacağım, otomobil alacağım.” demiş ama siz
demişsiniz ki: “Tamam, kardeşim, 50 yaşına geldin ama 58
yaşına kadar bekleyeceksin.” Ve sekiz yıl
vatandaşımızı bir şekilde açlığa,
işsizliğe, yoksulluğa ve maaşsızlığa sevk
ediyorsunuz. Bu, doğru bir yöntem değil, bunu anlayışla
karşılamanız gerekiyor. Siyaseten bu teklif görüşülürken
bizim geçici madde olarak ilave etmek istediğimizi
anladığınızda Komisyonda ara verildi ve Komisyon
Başkanımızın vermiş olduğu aradan sonra hemen
önerge geldi “1’inci maddeyi tekliften çekiyoruz.” diye. Milliyetçi Hareket
Partisi milletvekili arkadaşımız da Komisyon Başkan Vekili,
onun imzasıyla birlikte bu madde geri çekildi.
Ne oldu peki, kim kazandı? Gerçekten içtenlikle
soruyorum, kim kazandı? Bu mağdurların mağduriyeti
şiddetli bir şekilde artmaya devam etti, görsel ve yazılı
basında bu, konuşulmaya devam etti, artık onlar dedi ki:
“Emeklilikte yaşa takılanlar değiliz, biz emeklilikte AKP’ye
takılanlarız.”
Bunun çözümünü bu yüce Meclis bulabilir, bunun
anahtarı söz konusudur, 4 muhalefet partisinin temsilcileri ve yetkilileri
zaten bu teklifi verdiler; gelin bunu en kısa zamanda gündeme getirelim,
Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülüp yüce Meclisimize sevk edilsin, bu
kanunu çıkartalım diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tüzün.
Şimdi de şahıslar adına
konuşmalara geçiyoruz.
İlk konuşmacı, İstanbul
Milletvekili Erkan Baş.
Buyurun Sayın Baş. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ERKAN BAŞ (İstanbul) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, değerli arkadaşlar, yine
önümüzde bir kanun teklifi var, onun üzerine konuşuyoruz. Ben de hepiniz
gibi kanun teklifini elime alınca önce bakmaya çalışıyorum,
sonuçta buraya ciddi bir görevle geldik. Tabii, kim ne için geldi bilmiyorum
ama ben kendi adıma seçim döneminde bu ülkenin işçilerine,
emekçilerine, yoksullarına söz vermiş bir
arkadaşınızım. Dedik ki: “Biz o Parlamentoya
gideceğiz, sizin sesiniz olacağız, sizin sözünüzü o Parlamentoya
taşıyacağız, o Parlamentoda size karşı, sizi
hedef alan yasalar çıktığında elimizden geldiğince
bunun karşısında durmaya çalışacağız, hani
karşısında duramıyorsak da tarih önünde bunları mahkûm
etmeye, bunların adını koymaya çalışacağız.”
Şimdi, arkadaşlar, bu teklifi de elime
alınca aynı şeyi yaptım. Yani bu teklif, Türkiye'deki
milyonlarca işçi için, emekçi için, yoksul için ne ifade ediyor?
Bakın, açık söyleyeyim, hiçbir şey ifade etmiyor.
Şaşırtıcı bir şey mi? Değil. Ya, bu
Parlamentoda zaten işçiler, emekçiler adına pek bir şey
yapılmıyor, tam tersi yapılıyor hep, her türlü yasa önerisi
patronların, zenginlerin çıkarları için uygulanıyor.
Tabii, siz bundan mutlu olabilirsiniz, belki
bazı arkadaşlarımız “Ben patronlar için bu
Parlamentodayım, onları zengin etmek için buradayım.” diye
düşünüyor olabilirler ama açık bir şey söyleyeceğim,
baştan söyleyeceğim bunu, Türkiyeli emekçiler, işçiler,
yoksullar da bu Parlamentoyu izliyorlar ve bunları unutmayacaklar.
Bakın, biz burada kanun
tartışıyoruz, bu ülkede gencecik bir öğretmen
kardeşimiz, cebinde 10 lira parasıyla ve bir mektupla canına
kıyıyor. Niye canına kıyıyor?
Atanamadığı için, işsiz olduğu için canına
kıyıyor. Biz neyi tartışıyoruz? Ben, biliyorsunuz
yeniyim bu Parlamentoda, geldiğim günden beri önüme gelen toplam yasalara
bakıyorum, hepsinde aynı şey var arkadaşlar. Alelacele,
panikle önümüze gelen yasalara bakıyorum. Ne gelmiş önümüze? Bedelli
askerlik gelmiş, Kalkınma Bankası gelmiş, kumar yasası
gelmiş, bu trafik cezası gelmiş. Hepsinin mantığı
aynı; Meclis hiçbir şey yapmıyor, “para, para, para” diye
bağırıyor. Yani memleketi götürdünüz uçurumun kenarına
bıraktınız, yıkımın eşiğine getirdiniz
ekonomik krizle, ondan sonra “Vatandaşın parasını
nasıl alacağız da bu ekonomik krizden kurtulacağız?”
diye burada sabahlara kadar çalışıyoruz. Keşke daha çok çalışsak
da memleketin yoksullarına, halkına bir faydamız olsa,
çalışmaktan şikâyetimiz yok ama patronlar için
çalışmaya isyan ettiğimizi açık açık
söyleyeceğim.
Şimdi, bakın, Trafik Yasası
tartışıyoruz. Bir kere buradan gelen parayla ekonomik kriz falan
çözülmez de işin mantığını anlamanız için
söylüyorum. Trafikte insanların hayatını kaybetmemesini
istiyorsak, bir kere otomotiv patronlarına hizmet etmekten
vazgeçeceğiz. Yani siz, dünyanın en mantıksız
ulaşım biçimini sadece patronlar daha fazla para kazansın diye
insanların önüne getirirseniz, kentleri sadece ve sadece betonlarla
yığarsanız, trafik kazaları olacak ve insanlar ölecek
arkadaşlar. Patronlar kâr etsin diye trafikte insanlarımız
ölüyor bizim. Bunları konuşmamız gerekirken cezayla, sopayla
insanları eğitmeye çalışıyoruz. Olacak şey
değil. Bunu burada açıklıkla ifade etmek istiyorum.
Şimdi, arkadaşlar, aslında bir tek
faydası oldu bu kanun teklifinin gelmesinin. Ne oldu? Emeklilikte
yaşa takılanları da tartışma şansımız
oldu.
Şimdi, ben, tabii, o komisyon
toplantısında yoktum. Dışarıdan izledim ve
halkımızın büyük bir talebi var emeklilikte yaşa
takılanlar diye, onu izliyoruz, onun sesi olmaya da
çalışıyoruz. Tartışmaları izledik, sonra
Cumhurbaşkanı çıktı bir konuşma yaptı. Ne dedi
Cumhurbaşkanı? “Ekonomik bir kurtuluş savaşı
veriyoruz.” Buradan yola çıkarak da diyor ki: “Biz ekonomide bir
kurtuluş savaşı verirken böyle büyük bir yükü ülkemizin,
milletimizin sırtına bindirmeye hakkımız var mı?”
Bakın, samimiyetle söylüyorum. Dün gece saat on
bir buçukta bu haberi okudum. Aklıma geldi ya, şeytan dürttü deyin
siz; acaba bu beyefendi ne zaman emekli olmuş diye Google’a yazdım.
Bir baktım ki 46 yaşında emekli olmuş. Ya arkadaşlar,
elinizi vicdanınıza koyun. Bakın, biz diyoruz ki:
Cumhurbaşkanı 46 yaşında emekli oldu mu? Herkesi 46
yaşında emekli yapalım. Niye bundan kaçınıyorsunuz?
Şimdi meselemiz şurada: Bakın, çok basit bir denklem
vardır. Yönetenleri zenginleşen toplumlar fakirleşir.
Yönetenleri zenginleşen toplumlar acı çeker. Şimdi, siz
zenginleşiyorsunuz ve zenginleştikçe halkımız acı
çekiyor. Neymiş? Avrupa’da 38 yaşında emekli olan var
mıymış? Arkadaşlar, 2 milyon çocuk işçi var bu ülkede.
Çocuğu 15 yaşında, 14 yaşında atölyede
çalıştırırken konuşmuyoruz ama emekliliğe
geldiğinde konuşuyoruz. Bu ülkede ortalama yaşam süresi, resmî
rakamlara göre, 75 deniyor ama hepimiz biliyoruz ki…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, bir dakika süre veriyorum.
ERKAN BAŞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum,
bu çok önemli bir konu.
Şimdi, ortalama yaşam süresi 75 ama
işçiler, emekçiler, alın teriyle yaşayanlar kaç yıl
yaşıyor diye baktığımızda ortalama 67’ye
düşüyor arkadaşlar. Siz ne diyorsunuz insanlara? Siz insanlara diyorsunuz
ki: “65 yaşına kadar bekle.” Ya, bu kardeşim, iki yıl sonra
muhtemelen ölecek, vefat edecek, aramızdan ayrılacak, kırk
yıl çalıştı, çalışırken de öldü. Sizin
iktidarınız döneminde insanlar çalışırken ölüyor,
çalışamadığı için ölüyor. Bir de emekli etmeden önce
“Mezarda emekli olacaksınız.” diyorsunuz. Ondan sonra da “Biz ne
yaparsak halkımız için yapıyoruz.” diyorsunuz.
Tekrar uyarıyorum sizi arkadaşlar, net:
Yöneticileri zenginleşen toplumlar fakirleşir. Siz
zenginleştikçe halk fakirleşiyor. Elinizi vicdanınıza
koymaya çağırıyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Baş.
Şahıslar adına ikinci söz, Kilis
Milletvekili Mustafa Hilmi Dülger’e aittir.
Buyurun Sayın Dülger. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
MUSTAFA HİLMİ DÜLGER (Kilis) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Karayolları Trafik Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, günümüzün
değişen şartları ve ihtiyaçları dolayısıyla
İçişleri Bakanlığımızın yetki ve görev
sahasına giren bazı konularda düzenleme yapma ve mevcut düzenlemeleri
güncelleme zarureti doğduğu aşikârdır. Bundan dolayı
bugün getirilen düzenlemeyle bunların en önemlilerinden bir tanesi de
karayolları trafik güvenliğini artırıcı
düzenlemelerdir.
Değerli arkadaşlar, aslında bugün
hayatımızın her alanına giren teknoloji ve onun
ürünlerinin, kullanımdan kaynaklanan tedbirsizlik, dikkatsizlik ve
amacı dışında kullanımla hem hayatımızın
hem toplumun güvenliğinin ve esenliğinin tehlikeye
düşürüldüğü, böylece teknolojik araçların insan ve toplum
hayatını da tehdit eder hâle gelebildiği aşikârdır.
İşte bu cümleden olmak üzere bugün ne acıdır ki
aslında işimizi kolaylaştıran trafik araçlarının
hatalı ve kusurlu kullanımı sonucu Türkiye’de her gün trafik
kazalarında 20’den fazla vatandaşımızı kaybediyoruz.
Ne acıdır ki bu sayı geçen yıl 7.400 kişi
civarında idi. Az önce değerli milletvekili arkadaşım Atay
Uslu kardeşimin de belirttiği gibi haftada, bir yolcu
uçağının yolcu sayısına denk bir sayıyı biz
bugün ne acıdır ki kanıksamış bir vaziyette duygusuz
ve de herhangi bir tepki vermeden sessizce seyreder hâle gelmiş
bulunmaktayız.
Değerli milletvekilleri, trafik kazalarına
baktığımız zaman, kazaların yüzde 98’inin insan
hatasından, yüzde 1’inin yol hatasından veya yolcu hatasından
kaynaklandığını görmekteyiz. Yüzde 98’inin de yüzde
90’ı sürücü hatalarından, sürücü kusurlarından meydana
gelmektedir. Dolayısıyla bu trafik terörünün
durdurulmasının gerekliliği, hayati bir durum olarak
karşımıza çıkmaktadır. İşte, bu nedenle,
görüşmelerine başladığımız bu kanunla kara
yollarında trafik güvenliğini artırıcı birçok tedbir
ve yaptırımın getirildiğini memnuniyetle müşahede
etmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, Karayolları
Trafik Kanunu’nda yapılacak bu değişikliklerle kara yolları
trafik güvenliğini artırmak için Karayolları Genel
Müdürlüğü görevlilerine de artık yeni yetki ve görevler
verilmektedir.
Değerli milletvekilleri, getirilen düzenlemeyle
kırmızı ışık kuralının ihlallerine
ilişkin yaptırımlar her ne kadar yetersiz ise de bu bir
farkındalık oluşturmak adına şimdilik bu düzenlemeyle
bir çığır açılmakta, “Kurallar uyulmak içindir, çiğnenmek
için değildir.” ilkesini ihlal edenlerin kural sınırları
içerisinde araç kullanımının sağlanması
amaçlanmaktadır. Ayrıca, “Trafik medeniyettir.”
anlayışına uygun bir düzenleme olduğunu gördüğümü
belirtmek istiyor ve bununla da uygulamada semeresini göreceğimizi
umuyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; getirilen düzenlemeyle ayrıca yeni bir anlayış
getirilmekte, buna göre “Öncelik insandır.” ilkesi hâkim
kılınmaktadır. Bu nedenle, artık trafikte önceliğin
yayalara ait olduğu ilkesinden hareketle kanunda belirlenen alanlarda ilk
geçiş hakkı yayalara verilmekte, trafikte yayaların
haklarına riayet etmeyenlerin sorumluluğu da
artırılmaktadır.
Getirilen diğer bir düzenlemeyle bugün ciddi
bir sorun olan seyir hâlindeyken cep telefonu, araç telefonu ve benzeri
araçların kullanımının önüne geçilmesi de
amaçlanmaktadır.
Ayrıca, hurdaya çıkmış
araçların trafikten menedilmesinde de bu düzenlemeyle ciddi bir yol
alınacağı da hepimizce malumdur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kara yolları trafik güvenliğini, denetim ve
caydırıcılığı artırmak için yapılan bu
düzenlemelerin hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisimizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Dülger.
Aysu Bankoğlu Vekilimizin bir söz talebi
vardır.
Yerinizden bir dakika süreyle söz veriyorum,
buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
54.- Bartın Milletvekili Aysu
Bankoğlu’nun, HEMA Elektrik Üretim Anonim Şirketine bağlı
DENFA taşeron şirketinde çalışan 40 işçinin
yaklaşık yüz on gündür ödenmeyen maaşlarının süratle
ödenmesini işçiler adına talep ettiğine ilişkin
açıklaması
AYSU BANKOĞLU (Bartın) – Teşekkürler
Sayın Başkan.
HEMA Elektrik Üretim Anonim Şirketine
bağlı DENFA taşeron şirketinde çalışan 40 emekçi
kardeşimizin yaklaşık yüz on gündür maaşları
ödenmiyor. Üstelik yer altında çalışan işçiler olarak,
hukuken en az 2 asgari ücret tutarında maaş almaları gereken bu
arkadaşlarımın çalışmaları da ancak tek asgari
ücret üzerinden kabul edilmiştir. Ancak buna rağmen kendileri
mağdur durumdalar ve an itibarıyla da 2 madenci kardeşimiz,
Hüseyin ve Vedat arkadaşlarımız yaklaşık 60 metre
yükseklikte eylem yapmaktalar.
Bu arkadaşlarım adına buradan bir kez
daha çağrı yapıyorum: Söz konusu şirketin “Ödeme
yapılacak.” vaatlerini artık duymak istemiyoruz. İşçilerin
alın teri olan maaşlarının süratle ödenmesini talep
ediyoruz.
Ben de süreç sonuçlanana kadar işçilerin sesini
duyuracağımı yüce Genel Kurul huzurunda bir kez daha
bildiriyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.52
SEKİZİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 23.05
BAŞKAN: Başkan
Vekili Mithat SANCAR
KÂTİP ÜYELER: Emine Sare AYDIN YILMAZ
(İstanbul), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8’inci
Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
7 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
görüşmelerine devam ediyoruz.
VIII.-KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Antalya Milletvekili Atay Uslu ve Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Yel’in Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/860) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 7) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon yerinde.
Teklifin birinci bölümü üzerinde konuşmalar
tamamlanmıştı.
Şimdi bölüm üzerinde on beş dakika süreyle
soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Sayın Girgin’in yerine Sayın Sütlü…
SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (İstanbul)
– Sayın Başkan, devletimizin boşalan kasasını
nasıl dolduracağımızı
tartıştığımız bugün, aslında Dünya
Yoksullukla Mücadele Günü. Bugün içinde yaşadığımız
ülkede 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 2 bin liraya
dayanmış durumda, yoksulluk sınırı 6 bin lirayı
geçti, işsizlik 6 milyon, çalışanların,
çalışabilecek bir iş bulabilecek kadar şanslı
olanların ise yüzde 70 kadarı borçlu. Sadece geçen yıl 233
kişi geçim zorluğu nedeniyle intihar etti. Son üç yılda intihar
eden insanlarımızın birçoğu 20 ila 24 yaş
arasında.
Biz bugün bir öğretmenimizi kaybettik; ismi
Ersin Turhan, sadece 32 yaşındaydı. İntihar ederken
şöyle bir not bıraktı Ersin öğretmen: “Sabah beni bir
ağaçta asılı bulacaklar, önce yalandan ağlayıp sonra
unutacak herkes.” Ersin öğretmen atanamadığı için intihar
eden, geçim sıkıntısı nedeniyle intihar eden bir
arkadaşımızdı, cebinden 10 TL çıktı. Bugün
sarayda oturanların devlete maliyeti ise 1,8 milyon TL.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Gürer…
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Niğde ili merkez Yeşilgölcük beldesi 1972
yılında belediye olmuştur. Hititlere kadar uzanan tarihi zengin
bir bölgedir. Niğde-Nevşehir yolu üzerinde, Niğde’ye 35 kilometre
uzaklıktadır. 5.500 nüfusu, acil servisi, lisesi ve belediyesi
bulunan beldenin ilçe olması için belediye meclisi kararı
alınmıştır. İl milletvekili olarak bu konuda kanun
teklifi vermiştim. O Komisyona gelmedi ama Komisyonda Cumhuriyet Halk
Partisi komisyon üyeleri Yeşilgölcük’ün ilçe olması için önerge
verdiler, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin oylarıyla bu
önerge reddedildi. Yeşilgölcük’ün ilçe olmasını neden Komisyon
benimsemedi, neden reddedildi, bu soruya yanıt istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu...
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Saros Körfezi kendi kendini temizleyen bir körfez.
Bu özelliğiyle, değil Türkiye'nin, dünyanın önde gelen
körfezlerinden bir tanesi. Dalmak için gelenler ayrı, tatil yapmak için
gelenler ayrı. Şimdi, bu körfeze nasıl ulaşıyoruz?
Enez ve Keşan yolunu kullanarak ulaşıyoruz. Yazın bu yol o
kadar kalabalık oluyor ki. Bu yolun projesi ne zaman tamamlanacak, bu yol
ne zaman tamamlanacak? Bu yolda çok ciddi ölümlü kazalar oluyor. Yazın
nüfus en az 10 kat artıyor. Ulaştırma Komisyonumuzdan bu yolla
ilgili bir cevap bekliyor Enez halkımız, Keşan
halkımız. İnanın belde çok zor durumda, ilçe çok zor
durumda, tatilciler çok zor durumda. Tanıtım istiyoruz, Türkiye'nin
tanıtılmasını istiyoruz, Saros’un
tanıtılmasını istiyoruz. Kara yolları İstanbul...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sümer...
ORHAN SÜMER (Adana) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Adana şehir merkezi ile Karataş ilçemiz
arasında ulaşımı sağlayan, Havutlu, Doğankent,
Solaklı Mahallerimizin de içinden geçen kara yolunda son dönemde çok ciddi
trafik kazaları yaşanmaktadır. Son dört ay içinde bu yolda
meydana gelen kazalarda 6 vatandaşımız hayatını
kaybetmiştir. Son olarak 2 Ekim tarihinde beton mikseri altında kalan
bir genç kardeşimiz feci şekilde can vermiştir. Kazaların
önüne geçilebilmesi için başta alt ve üst geçit olmak üzere trafik
ışıklarının artırılıp hız kontrolüne
yönelik uygulamaların sıklaştırılması bir
zorunluluktur. Bu konuda hazırladığım yazılı soru
önergeme yanıt alamadığım için Ulaştırma ve
Altyapı Bakanına bir kez daha sormak istiyorum: Kara yolunda can ve
mal kayıplarının önüne geçmek için ne zaman önlem almayı
düşünüyorsunuz?
BAŞKAN – Sayın Arslan...
KAZIM ARSLAN (Denizli) – Adalet Bakanına
soruyorum:
1) 7 sıra sayılı Karayolları
Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi’ni görüşmekteyiz. Yine tam anlamıyla bir
torba yasayı görüşüyoruz. İktidarınız döneminde hep
aynı yöntemlerle kanunlarda değişiklik yaptınız,
ülkemizin hukuk düzenini altüst ettiniz. Bu yaptığınız
düzenlemeler kanun tekniğine ve düzenlemelerine uygun değildir.
Sürekli bu şekilde yapılan düzenlemeler mevzuatlarda
karışıklık yaratmakta, takibini
zorlaştırdığı gibi, uygulamalarda da birçok
haksızlığa ve hukuksuzluğa yol açmaktadır. Adalet
Bakanlığı olarak bu tür torba yasaların
yapılmasına ne zaman son vereceksiniz?
2) Savunma hakkını kullanan ve savunma
görevini yapan birçok avukat haksız yere tutukludur. Siz de çok iyi biliyorsunuz
ki savunma hakkı kutsaldır. Bu hakkı yok eden bir uygulama
kanuni değildir, hukuki de değildir. Bu tür mağduriyetlerin
giderilmesi için ne tür tedbirler almayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Şimşek…
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Hükûmet kabul etse de etmese
de emeklilikte yaşa takılanlar Türkiye'nin gündemindedir. Bu sorun
çözülmeden bunu hiç kimse Türkiye'nin gündeminden çıkartamayacaktır.
Kamuoyunda dolaşan bilgilerin çoğu yanlıştır.
Sayın Cumhurbaşkanı yanlış bilgilendirilmektedir.
Şu anda 38 yaşında bir emeklilik yoktur. Emeklilik
yaşı erkeklerde 65, kadınlarda 60’tır. Özellikle kanser
hastaları, şeker hastaları, diyaliz hastaları vardır.
Sizlere soruyorum ben: 64 yaşında bir insanı özel sektörde kim
çalıştırır değerli milletvekilleri? 64
yaşında bir insana kim iş verir? Onun için öncelikle bütün
gruplar uzlaşarak -emeklilikte yaşa takılanlar, emeklilik konusu
ayrıca tartışılabilir, konuşulabilir- bunların
mutlaka sağlıktan faydalanması sağlanmalıdır,
sağlık hizmetlerinden bunlar mutlaka faydalanabilmelidir. Hizmet
süresini dolduran emekliler sağlıktan faydalanmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) -
Ayrıca, yıllık maliyeti 26 milyar olacağı söylenen
yaklaşık 700 bin veya 1 milyon emeklinin nasıl oluyor da toplam
maliyeti 750 milyar oluyor? Burada bir hesap hatası yok mu? Otuz yıl
mı bunlar bu parayı alacaklar? Bunun tekrar gözden geçirilmesini ve
Sayın Cumhurbaşkanının doğru bilgilendirilmesini talep
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Enginyurt…
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Sayın
Başkan, 4447 sayılı Yasa’yla emeklilikte yaşa
takılanların hakları gasbedilmiştir. Şu anda,
emeklilikte yaşa takılanların beklentisi bir lütuf değil,
gasbolan bir hakkın teslimidir. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa
hukuk geriye doğru işlemiştir. Dolayısıyla 1987
yılından bu tarafa sigortalı olup bugün, otuz bir
yılını tamamlamış, yaklaşık 47-48 yaşına
gelmiş bir insana siz “43 yaşında emekli olmayı hak
etmiyor.” diyemezsiniz. Dolayısıyla bu bir hak lütfu değil,
gasbedilen bir hakkın iadesidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bu
hakların emeklilikte yaşa takılanlara iade edilmesi bizim
görevimizdir diyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın Barut…
AYHAN BARUT (Adana) – Sayın Başkan,
İçişleri Bakanına soruyorum: Muhtarlarımız, en küçük
yerleşim birimleri olan köylerimizde, mahallelerimizde bir siyasi parti
bağlantısı olmadan doğrudan halkın oylarıyla
seçilen ve yurttaşlarımız ile devlet kurumları
arasında köprü görevi yürüten önemli bir makamdadır. Seçimle
işbaşına gelen muhtarlarımızın gerek bütçe
gerekse hizmet binası tahsisi ve diğer ihtiyaçları
bakımından desteklenmesi gerekmektedir. Bu nedenle
muhtarlarımızın güçlendirilmesi için
muhtarlıklarımıza tüzel kişilik vermeyi ve ödenek tahsis
etmeyi planlıyor musunuz? Belediye meclisinde kendi köyü, mahallesiyle
ilgili bir karar alınırken o muhtarın meclis
toplantısına katılarak oy kullanma hakkına sahip
olması gerekmez mi? Saygıdeğer muhtarlarımızın
özlük ve sosyal haklarını iyileştirmek, yetkilerini
artırmak için ne gibi çalışmalarınız vardır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Şimdi de sorulara cevap vermek üzere sözü
İçişleri Komisyonu Başkanı Kahramanmaraş Milletvekili
Celalettin Güvenç’e veriyorum.
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Sayın
Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Biz de Komisyon olarak bütün Meclisi saygıyla
selamlıyoruz.
Önümüzdeki kanunun görüşmeleri devam ediyor,
Tüzük gereği Hükûmet burada olmadığı için Komisyon olarak
yeni dönemde bizler bunlara, sorulara cevap vereceğiz. Ancak gördüğüm
kadarıyla sorular daha çok bakanlara yöneltildi ve biz sorulan
soruları ilgili bakanlıklara mutlaka ileteceğiz ve oradan
aldığımız cevapları sizlere sunacağız.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan, Bakan
Yardımcımız var yanınızda.
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Sayın Bakan
Yardımcımız da gerekli notları aldı Tanju Bey. O da
gerekli…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – İşte, sistemin
sakatlığı burada ortaya çıkıyor, yeni sistemin
sakatlığı bu.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Tatmin edici cevaplar
verebilirdiniz.
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Şimdi, bir
tartışma açmak istemem ama aslında soru-cevapta, kanunun
metniyle ilgili, kanunun görüşmeleriyle direkt ilgili olan, yasayı
iyileştirmeye yönelik sorular olması düşünülerek vazedilmiş
maddeler var Tüzük’te.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ona da cevap
veremeyeceksiniz, “Bakana iletelim.” diyeceksiniz.
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Ancak kanunla ilgili
çok bir soru gelmedi açıkçası. Ha, ben buna da saygı duyuyorum,
bir şey demiyorum buna ama maalesef, kanun koyucunun
arzuladığı soru-cevap şekli bu değil. İşte,
Adana’daki yol…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ona da cevap veremeyecek
durumdasınız ama.
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Nasıl?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yani onunla ilgili de soru
sorulsa “Onu da Bakana ileteceğiz.” diyeceksiniz.
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Bakın,
şunu samimiyetle ifade etmek isterim: Siz tabii, bu yasanın
altyapısını bilmediğiniz için öyle söylüyorsunuz. Bu yasa
talebi gerek tabandan, vatandaşlarımızdan gerek İçişleri
Bakanlığından gelen…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ben yasadan bahsetmiyorum
Sayın Başkan, sistemden bahsediyorum.
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Sistem şu: Yeni
dönemde bu sistem, göreceksiniz ki Parlamentonun itibarını,
işlevini artıracak bir model. Neden?
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Yok öyle bir
şey, yok öyle bir şey.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – “Bakana ileteceğiz.”
diye bir sistem olmaz.
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – İzin verirseniz
konuşacağım. Biz dinledik sizleri. Sayın Başkan, biz
dinledik.
BAŞKAN – Sayın Türkkan,
karşılıklı konuşmaya dönüşmesin, Sayın
Komisyon Başkanını dinleyelim lütfen.
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Biz dinledik
arkadaşlar.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Güvenç, siz devam
edin.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Ama siz de şu ana kadar
kanunla ilgili hiçbir şey söylemediniz.
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Siz kanunla ilgili
bir şey sormadığınız için…
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sorduk, sorduk
Sayın Başkan.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Burada o
kadar konuştuk Sayın Başkanım.
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Kanunla ilgili bir
şey sorulmadı. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri,
açıklama yapmasına izin verelim.
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI
CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Sayın Ali Öztunç’un
sordukları kanunla ilgili değil. Sayın Ali Öztunç Maraş’ta
yerel politika yapmaya çalışıyor, hafta sonu ziyaretlerinde
benimle polemik yapmaya çalışıyor. Ama madem ısrarla
soruyorsunuz, Sayın Ali Öztunç Maraş’ta benimle uğraşamaz.
Helete’de, Narlı’da, Ilıca’da Sayın Ali Öztunç benimle
uğraşamaz. Heleteli de, Narlılı da, Ilıcalı da AK
PARTİ’nin yaptıklarını çok iyi bilir, Celalettin Güvenç’in
ve AK PARTİ milletvekillerinin nasıl
çalıştıklarını çok iyi bilir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Güvenç…
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Bakın,
ısrarla söylediğiniz için söylüyorum.
Artı, bir şey daha söyleyeceğim,
bakın…
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan,
usul hakkında söz almak istiyorum.
BAŞKAN – Söz vereceğim.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) –
Sorulara cevap verin lütfen.
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Sorulara cevap
vereceğine siyaset yapıyor.
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Bakın, soru
sormadınız.
BAŞKAN – Sayın Güvenç, sorulara
verebileceğiniz kadar Komisyon adına cevap verin.
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Şimdi,
bakın… (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen, izin verelim Sayın Güvenç
cevap versin.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Size söz vereceğim Sayın
Özkoç, sonra.
Lütfen arkadaşlar, izin verelim.
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Şimdi,
bakın, Komisyonumuza sadece Maraş’ta 3 ilçe kurulmasıyla ilgili
bir teklif gelmedi…
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Nasıl gelmedi?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – …Komisyonumuza,
aynı zamanda, Tokat ilinde 2 ilçe, Niğde ilinde de Yeşilgölcük
ilçesi kurulması diye teklif geldi. Şimdi soruyorum bütün Meclise:
Komisyonun gerekli fizibilite çalışmalarını yapmadan,
bununla ilgili araştırmaları yapmadan orada verilen önergeleri
kabul edip yapması ülke gerçeklerine ne kadar uygun olur? Bir ilçe kurmanın
bu devlete, bu ülkeye maliyeti nedir? “Efendim, teklif edilen ilçelerin nüfusu,
coğrafi konumu ilçe olmaya uygun.”
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Hepsi uygun.
BAŞKAN – Sayın Gürer, bir izin verin
lütfen.
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Bakın, çok
açık ve net konuşmak lazım, Türkiye’de bunun gibi belki 100 tane
daha belde çıkar. Bunların ilçe olması için Hükûmetin,
Bakanlığın ciddi çalışıp, fizibilite
raporlarını hazırlayıp bunları bizlere sunması
lazım.
Ben şimdi çok açık bir soru soruyorum:
Maraş’ın 3 ilçesini kabul etseydik de Niğde’ninkini kabul
etmeseydik ne olacaktı?
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Kabul
etmediniz, kabul etmediniz.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Yerel
siyaseti sen yapıyorsun şu anda, şu anda sen yapıyorsun.
Seçmene selam… Kurtarmaya çalışıyorsun kendini.
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Tokat’ınkini
kabul etmeseydik, Maraş’ınkini kabul etseydik kim, ne diyecekti?
Böyle bir anlayış olabilir mi?
BAŞKAN – Sayın Güvenç…
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Böyle bir siyaset
olabilir mi? Böyle bir hukuk olabilir mi? Böyle bir şey olamaz.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Kendini
kurtarmaya çalışıyorsun. Gidemeyeceğini biliyorsun oraya
bir daha. Birazdan cevabını vereceğim sana, birazdan
cevabını vereceğim.
BAŞKAN – Sayın Güvenç, lütfen Genel Kurula
hitap edin. Yani karşılıklı konuşmaya girerseniz…
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Sorduğunuz
sorulardan Ulaştırma Bakanlığıyla ilgili konuları
Sayın Ulaştırma Bakanımıza ileterek
alacağımız cevapları sizlere sunacağız.
Torba yasayla ilgili bir şey söylendi. Tüzük
hükümlerine göre burada yasama çalışmaları yapılıyor.
Kanunların denetimi Anayasa Mahkemesi tarafından
yapılmaktadır, yargı yolu açıktır, dün olduğu
gibi bugün de bu aynı şekilde işleyecektir.
Teşekkür ediyorum, saygı sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Güvenç…
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Sayın
Başkan…
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Özkoç söz istedi, bekleyin
Sayın Öztunç.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bana mı verdiniz?
BAŞKAN – Evet, size verdim.
Sayın Özkoç, yerinizden, buyurun.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Sayın
Başkan, grup başkan vekilimizi de görün.
BAŞKAN – Tamam.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
55.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, herkesin
Meclisin adabına uygun hareket etmek zorunda olduğuna ilişkin
açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan,
ilk önce Grup Başkan Vekili olarak şunu ifade etmek zorundayım:
Meclisin bir adabı var. Meclisin adabına uygun hepimiz hareket etmek
zorundayız. Konuşmacılar ve komisyon başkanları, grup
başkan vekilleri, hatipler Meclis İçtüzüğü’nün bize
emrettiği şekilde davranmak zorundadır. Sadece kendi bölgeme
selam göndereceğim diye, basit bir politik anlayışla bir
Komisyon Başkanı Türkiye Büyük Millet Meclisinde hitap edemez. (CHP
sıralarından alkışlar) Bu şekilde bir hitap
tarzı, devlet yönetim tarzına da yakışmayan bir
tarzdır. Kendisi Komisyonla ilgili sorulan sorular varsa sorulara cevap
verir; eğer bakanlarla ilgili sorular varsa en son söylediği gibi
“İlgili bakana ileteceğiz, ilgili bakan bu konuda size
yazılı olarak bunların cevabını verir.” der. Eğer
kendisi bugüne kadar hâlâ öğrenemediyse, oturduğu Komisyon
Başkanlığı makamını, koltuğunu bir daha
irdeleyip, orada oturup, oturmama konusunda kendisini bir daha kontrol
altına almalıdır.
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Hayır,
hayır, buna cevap vereceğim, ben cevap vereceğim, öyle şey
yok.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Saygılar
sunuyorum.
Sayın Ali Öztunç’u direkt hedef
aldığı için sataşmadan söz vermenizi talep ediyorum.
BAŞKAN – Söz vereceğim.
Sayın Aykaç’ın söz talebi var.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Akçay,
Erkan Akçay.
BAŞKAN – Akçay, özür dilerim.
Sonra Sayın Öztunç’a söz vereceğim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Peki, teşekkür
ederim.
56.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, hem
komisyonların güçlendirilmesi hem de yürütülen müzakerelerin
sağlıklı olması bakımından komisyon
başkanlıklarını fizibilite çalışmaları
yapabilecek konuma getirmekte fayda olduğuna ilişkin
açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Erkan Akçay.
BAŞKAN – Özür dilerim Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Estağfurullah,
estağfurullah.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi, İç Tüzük’ümüzün bir 41’inci maddesi var. Bu
İç Tüzük 41’inci maddede “Komisyonlar bütün bakanlıklarla
doğrudan doğruya yazışabilirler ve kendilerine havale
edilen işlerin sonuçlandırılması için gerekli bilgileri
bakanlıklardan isteyebilirler.” diyor, eskiden beri devam eden bir hüküm
bu. Ayrıca, tabii yeni sisteme uyumlandırma kapsamında ve
önümüzde yapacağımız bir İç Tüzük
değişikliğinde de, bu en son yaptığımız
İç Tüzük değişikliğindeki konuşmamızda ve Anayasa
Komisyonunda yaptığım konuşmada da dile getirdiğim
üzere, bu 41’inci maddeye bir fıkra ilavesiyle bize, biraz evvel
Sayın Komisyon Başkanının ifade ettiği,
komisyonların bu “fizibilite” dedikleri …
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Tamamlıyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – …düzenleyici etki analizi
çalışmasını yapabilme imkânının da
tanınması gerekir ve önümüzdeki İç Tüzük
değişikliklerinde, çalışmalarında mutlaka bunu bu
İç Tüzük’e dercetmemiz gerekir.
Bu tartışmalar aynı zamanda şunu
da ortaya koyuyor: Biraz da deneyerek, görerek, tartışarak bu
kanaatlere varacağımız anlaşılıyor. Ben,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konudaki görüşümüzü burada tekraren
hatırlatmakta fayda gördüm. Hem komisyonların güçlendirilmesi
bakımından hem de burada yürütülen müzakerelerin
sağlıklı yürümesi bakımından da komisyon
başkanlıklarını bu çalışmaları yapabilecek
bir konuma getirmekte fayda var.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Öztunç, buyurun.
İki dakika, sataşmadan söz veriyorum size.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
5.- Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç’un,
İçişleri Komisyonu Başkanı Celalettin Güvenç’in 7 sıra
sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde yapılan
soru-cevap işlemi sırasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Arkadaşlar, Komisyona soru soruldu, Komisyon
Başkanı döndü, bana cevap verdi, sanki herkes Maraş’ı
konuşmuş gibi. “Yerel siyaset yapıyorsun.” diyor. Bütün
cevabı boyunca sadece Maraş’ı konuştu. “Benimle
Maraş’ta uğraşamazsın.” diyor. Sizinle Maraş’ta
uğraşmak derdim yok Sayın Başkan, hiç öyle bir derdim yok
benim. Ben, Maraş’ta yeni 3 tane ilçe kurulsun diyorum. Komisyonda önerge
verdim, siz de ret oyu verdiniz ama gol oldu, bitti; uğraşsanız
da o gol çıkmaz artık. VAR’a başvursanız bile çıkmaz.
Hakemi çağırın, VAR’a baksın, yine mümkün değil, o gol
olmuştur. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuştukça da batıyorsunuz. “Heleteli,
Narlılı, Ilıcalı benim ne yaptığımı
bilir, sen de bilirsin.” diyorsunuz. Evet, sizin neler
yaptığınızı biliyorum. Siz hiçbir şey
yapmadınız Celalettin Bey, hiçbir şey yapmadınız. (CHP
sıralarından alkışlar)
“Sadece Maraş için değil, Tokat için de
verildi, Niğde için de verildi.” diyorsunuz. 47’nci madde… Genel Kurulda
önerge verdik. Sadece Maraş için, Ilıca için, Narlı için,
Düzbağ için önerge verdik. Tek Maraş için. Hadi varsa yüreğiniz
orada “evet” oyu verin de göreyim ben sizi.
“Benimle Maraş’ta yarışamazsın.”
diyor Sayın Başkan. Sayın Başkanım, ben tek
başımayım, tek bir milletvekiliyim, CHP’nin tek milletvekili var
Maraş’ta. Sizin gibi Tayyip Bey’in eteğine de yapışarak
milletvekili olmadım ben Sayın Başkan. (CHP
sıralarından alkışlar) Kendimiz gittik, milletvekili olduk,
geldik.
6’nız bir araya gelin, ben tek başıma
olacağım. Sizinle her türlü mücadeleye hazırım. Var
mısınız? Varsa, bekliyorum.
İki: Sayın Başkan, şehit Ahmet
İmalı –siz de cenazesine katıldınız, Maraşlı
şehidimiz- 1 Temmuzda şehit oldu. Bakın,
karısının yazdığını size okuyacağım
şimdi. Kuzey Irak’ta şaşırtma mevzisinde nöbet tutarken
arkadaşının terörist sanıp ateş etmesiyle vuruldu.
Helikopterle karakola götürüldü. İki üç saat bekletildikten sonra GATA’ya
gitti ve en son şehit oldu. 1 Temmuzda cenazesi Maraş’ta
kaldırıldı. Bütün milletvekilleri, AK PARTİ’den hepsi
oradaydı. Eşi diyor ki: “Aradan üç ay geçti. 3 yaşındaki
çocuğumla… Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığından hiçbir
görevli aramadı, hiç kimse bana bilgi vermedi.”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) – “60 bin lira ödeme
yapıldı ama yetkili makamlara müracaat ettim ‘Senin eşin
şehit sayılmıyor.’ dediler. Maaş da bağlamadılar.
Şehit haklarını da bana vermediler.”
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – 15
Temmuz şehitlerine bağlandı ama.
ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) - İşte, siz var
ya, şehitler üzerinden siyaset yapanlar var ya, sizin şehide
saygınız da bu kadar! (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Güvenç, söz talebiniz var.
Size de iki dakika söz vereceğim ama…
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Güvenç, biraz
bekleyin…
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Amacım asla
Genel Kurulu germek değil.
BAŞKAN – Sayın Güvenç… Sayın Güvenç,
bir dakika…
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Efendim, Sayın Komisyon
Başkanına söz verdiniz mi?
BAŞKAN - Lütfen, siz de öyle
başladınız, karşılıklı bir konuşmaya
dönüşmemesine gayret edin. Komisyonu temsil ediyorsunuz, Genel Kurula
hitap edin.
Buyurun.
İki dakika süre veriyorum.
6.- İçişleri Komisyonu Başkanı
Celalettin Güvenç’in, Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç’un
sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; elbette Genel Kurulun
adabını, çalışma düzenini biliyoruz. Ama siz Komisyon
toplantısı devam ederken, toplantı sırasında bile
sosyal medyadan “Ben Kahramanmaraş’ta 3 ilçe istedim. Milletvekili
Celalettin Güvenç ‘hayır’ diyor.” diye yayın yaparsanız…
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Yok öyle bir
şey, öyle bir şey yok.
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Devamla) – Siz burada, kürsüde
konuşursanız, arkasından ben daha konuşurken “Ben soru
sordum, niye cevap vermiyorsunuz?” diye laf atarsanız -tutanakları
getirtelim- sonuçta Komisyon Başkanı da olsanız cevap verme
gereği duyarsınız.
BAŞKAN – Yine karşılıklı
olmasın lütfen.
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Devamla) – Ben tekrar ediyorum.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Sorulara
cevap vermediniz, Maraş’ı anlattınız. Yerel siyaset
yapıyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Öztunç, lütfen
karşılıklı olmasın.
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Devamla) – Ben Genel Kurulun ve
halkımızın dikkatine sunuyorum. İçişleri Komisyonuna
bu yasa görüşülürken sadece Maraş’ta 3 yeni ilçe teklifi getirilmemiştir;
Tokat’ta 2 ilçe, Niğde’de de 1 ilçe –sayın milletvekilinin
söylediği gibi- teklifi getirilmiştir ama komisyon, bu konuda gerekli
araştırmaları yapmadığı için, bütün bu yerlerin
de ilçe olmaya layık olduğunu düşünmemize karşın
gerekli altyapı hazırlıkları
yapılmadığı için reddetmiştir. Siz bunun üzerinden,
çok açık bir şekilde “Komisyon Başkanı Maraşlı.”
diye seçmenin önüne atmaya çalışırsanız Komisyon
Başkanının da takdir edin ki, lütfen, cevap verme hakkı
doğar. Benim yapmaya çalıştığım odur ve
söylediklerimin de arkasındayım.
Genel Kurula teşekkür ediyorum. İlgili
bakanlara sorulan soruları elbette ileteceğiz,
aldığımız cevapları da sizlere arz edeceğiz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Güvenç.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Sayın
Başkan, tutanaklara geçmesi için efendim.
BAŞKAN – Sayın Öztunç, artık bu
tartışmayı burada bıraksak.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Tutanaklara
geçmesi için efendim, sadece bir cümle.
BAŞKAN – Çok kısa, lütfen.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Komisyonda 3
ilde yeni ilçeler kurulması için önergeler vardı, doğrudur.
EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Sayın
Başkan, böyle bir usul yok.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Genel Kurulda
47’nci maddede sadece Kahramanmaraş’ta 3 ilçe kurulması için önerge
var, orada Sayın Başkanın oyunun rengine bakacağız
efendim.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Bak bakalım, bak.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztunç.
VIII.-KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Antalya Milletvekili Atay Uslu ve Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Yel’in Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/860) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 7) (Devam)
BAŞKAN – Sisteme giren, soru sormak isteyen
değerli milletvekilleri var. Biraz önce on beş dakika süreyle
sınırlamıştık, o nedenle kendilerine söz
verilememişti. Şimdi, sisteme giren diğer milletvekillerine de
sırayla söz vereceğim. Eğer gerekli görürse Komisyona da cevap
için bir süre tanıyacağım.
Sayın Şahin…
SUZAN ŞAHİN (Hatay) – Sayın
Başkan, değerli üyeler; Hatay dünya barış şehridir,
Hatay’ı kalbinizden çıkarmamalısınız. Hatay’da
aşk bir davadır, kardeşlik davadır, barış
davadır, özgürlük davadır ve Hataylılar davaları
uğruna gözlerini kırpmadan ölürler. Bu vesileyle Gezi
olaylarındaki demokrasi şehitlerimizi saygıyla anıyorum.
1,5 milyon nüfuslu bu güzel şehrimiz 600 bin
Suriyeli mülteciyi barındırmaktadır. İki mutsuz toplum
hâline geldik. Yan yana duruyoruz, ekmeğimizi aşımızı
paylaşıyoruz ancak bu paylaşım iki tarafa da yetmez oldu.
Bizler barış dokumuzu korumak istiyoruz ve buradan barışa
katkı sunmanız için çağrıda bulunuyoruz. Hatay tüm
renkleri, dilleri, dinleri kucaklayarak gökkuşağı gibi
kalsın istiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Osmanağaoğlu…
TAMER OSMANAĞAOĞLU (İzmir) –
Sayın Başkan, Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde
yaklaşık 10 bin başpolis görev yapmaktadır. 10 Nisan 2011
tarihinden itibaren verilmeye başlanan başpolisler bazı
durumlarda amir, bazı durumlarda memur olmaktadırlar. Yetki ve
sorumluluk konusunda kargaşa ve kaos vardır. Başpolislerimizin
sorunları çoktur. Örneğin, şark tayinine tabi olurken amir
konumunda değerlendirilip bir komiser yardımcısı gibi çalıştırılırken
lojman ve diğer sosyal meselelerde polis memurlarıyla birlikte
değerlendiriliyor. Başpolisler amir statüsünde değerlendirilerek
devrelerinden beş yıl önce ikinci şark görevine gidiyor ama
tazminat alamıyorlar. Başpolislerin maaş ve özlük haklarından
kaynaklanan bu ayrımın giderilmesi için yapılan çalışmalar
nelerdir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Ceylan…
ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Çanakkale ilinde elma yetiştiriciliğinin
önemi oldukça büyük olup il genelinde çok yaygın olarak elma bahçeleri
mevcuttur. Çanakkale, TÜİK’in verilerine göre Türkiye genelinde 6’ncı
büyük elma yetiştiricisi ildir. Son dönemde iktidarın
uygulamalarıyla kanıksanan bir durum hâline gelmiş olsa da bu
yıl da elma üreticileri ürünlerini maliyetlerinin altında bir fiyatla
satmak zorunda kalmışlardır. Son altı yıldır
durum aynıdır, fiyat artmamaktadır.
Çanakkale yöresinde 2017-2018 yılı için
elma üreticilerine mazot, gübre, organik tarım uygulamaları,
sertifikalı fidan, fide kullanım desteği, AR-GE, ÇATAK,
tarım sigortası gibi desteklerden ne kadar ödeme
yapılmıştır? Özel sektörden devşirme, tarımdan
uzak birine emanet edilen Tarım Bakanlığının elma
üreticilerinin yaşadığı mağduriyeti ortadan
kaldıracak bir eylem planı var mıdır? Elma üreticilerinin
ürün bazlı destek uygulamasına geçirilmesini düşünüyor musunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ataş…
DURSUN ATAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün 17 Ekim Astsubaylar Günü ve bütün
astsubaylarımızın, görevde ve emekli olmuşların bu
Astsubaylar Günü’nü kutluyorum öncelikle.
Ordumuzun belkemiği olan, omurgası olan
astsubaylarımızın birçok sorunu var diğer uzman
çavuşlarda olduğu gibi ve yıllarca astsubaylarımıza
sözler verilmiştir. 2015 seçimlerinden önce dönemin Başbakanı ve
Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından -temel
sorunları olan 2 sorunun birincisi- ön lisans mezunu
astsubaylarımızın göreve başladığında 9’un
2’sinden başlamaları için kanun düzenlemesi yapılması
gerektiği söylenmiş ve bunun sözü verilmiştir. Diğer
taraftan, kıdemli başçavuşlara verilecek makam
tazminatlarının sözünü vermişlerdir ve bugüne kadar
gerçekleşmemiştir. Ve yine astsubaylarımıza sosyal
tesislerden, her zaman gündeme…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özen…
ZEYNEL ÖZEN (İstanbul) – Sağlık
Bakanına soruyorum. Hükûmet “Kriz yok.” diyor, zavallı
pazarcıların etiketlerini kontrol ederek enflasyonu
düşüreceğini zannediyor.
Daha önemlisi de Sağlık
Bakanlığı 81 ile bir genelge gönderiyor: Tıp fakültesi
öğrencileri, sağlık okulu öğrencileri şimdiye kadar
yemeklerini alabiliyorlardı, yemeklerini yiyebiliyorlardı; yemekleri
kesilmiştir. Yani Sayın Cumhurbaşkanımız dedi ki:
“Biz, hepimiz aynı gemideyiz.” Yoksulların, işsizlerin
gemicikleri yok, onun için aynı gemide değiliz. Bu krizin sorumlusu
da yoksul halkımız değil. Eğer ödenecek bir bedel varsa o
gemileri olanlar bu bedeli ödemeli ve bu soruyu Sağlık Bakanına
soruyorum: Neden böyle bir şeye başvuruldu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özen.
Sayın Güvenç, teklife yönelik bir soru
göremedim.
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Maalesef.
BAŞKAN – Dolayısıyla eğer
isterseniz gene süre veririm size, yoksa…
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Yok, teşekkür
ediyorum, soru yok çünkü.
BAŞKAN – Tamam, teşekkürler Sayın
Güvenç.
Böylece bölüm üzerindeki görüşmeleri
tamamlamış olduk.
Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri,
varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı
ayrı oylarınıza sunacağım.
1’inci madde üzerinde üç önerge vardır,
önergeleri aykırılık sırasına göre işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan (2/860) esas numaralı
Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin teklif
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Lütfü
Türkkan Yasin
Öztürk Behiç
Çelik
Kocaeli Denizli Mersin
Aylin
Cesur Mehmet Metanet
Çulhaoğlu
Isparta Adana
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Denizli Milletvekili
Yasin Öztürk’ün söz talebi vardır.
Buyurun Sayın Öztürk. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
YASİN ÖZTÜRK (Denizli) – “Ol.” deyince
olduranın 99 adıyla…
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye'de güven ve istikrar ortamının, halkın
refah ve huzurunun en büyük güvencesi Türk polis teşkilatıdır.
10 Nisan 1845’ten bu yana, millî birlik ve bütünlüğümüzün korunması,
halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması gibi son derece
ulvi bir görevi deruhte eden polisimiz milletimizin gönlünde hak ettiği
yeri almıştır. Bugün ülkemiz gündeminin ilk
sıralarında yerini muhafaza etmekte olan terörle mücadeleden
uyuşturucu kaçakçılığı ve trafik terörüne kadar son
derece komplike ve zor görevleri gece gündüz demeden canı pahasına
fedakârca ifa eden polisimizin makine teçhizat, eğitim ve benzeri
ihtiyaçlarının karşılanması öncelikle ve ivedilikle
olmalıdır. Ama günümüz itibarıyla polisimizin en vazgeçilmez
ihtiyacının moral ve motivasyon olduğu kanaatindeyim.
Diğer taraftan, bugün 300 bine yakın fiilî
kadrosuyla her kesimin ittifakla yaklaşması gereken odur ki polis,
anayasal demokratik rejimin bekçisi, halkın can ve mal emniyetinin
teminatıdır. Devlet geleneğimizde var olan, okula, camiye ve kışlaya
siyasetin sokulmaması ilkesi karakol için de geçerlidir. Bu itibarla,
polisimiz mutlaka siyasetin dışında tutulmalıdır. Türk
polis teşkilatıyla ilgili aksaklıklar varsa yapılacak
düzenlemelerle kırmadan dökmeden hayata geçirilmelidir.
İYİ PARTİ olarak polislerin ek
göstergelerinin 3600’e çıkarılması ve tazminatlarının
artırılması gerektiğini düşünüyoruz. AK PARTİ’nin
seçim beyannamesinde Emniyet mensuplarıyla ilgili, ek göstergelerinin
3600’e çıkacağı vaadi vardı. Düzenleme gelmeden emekli olup
hem düşük emeklilik ikramiyesi almak istemeyen hem de emekli olduktan
sonra gelecek düzenlemenin dışında kalarak düşük emekli
maaşı almak istemeyen Emniyet mensupları Hükûmetin harekete
geçmesini beklemektedirler. Ama anlaşılan odur ki AK PARTİ
topluma verdiği sözü tutma konusundaki samimiyetsizliğini bir kez
daha ortaya koymuştur.
Polislik, yapılan iş gereğince
düzensiz, uzun ve yoğun çalışma temposu gerektiren bir
meslektir. Emeklilik haklarını kazanıncaya değin yüksek
tempoda ve ağır mesai şartlarında yaşamsal tehlikenin
varlığını sürekli hissettiren polislik mesleği, zaman
içerisinde hizmetin kalitesini ve çalışanın
performansını etkilemektedir. Polislerimiz ekonomik olarak
kısıtlı şartlardan dolayı yoğun strese maruz
kalmaktadır. Polislerimiz içinde, bulunduğu çalışma
şartlarından dolayı ruhsal, bedensel sorunlar ile özel ve sosyal
haklarında olumsuzluklar yaşayanlar olduğu gibi, intihar
vakalarının görüldüğü, ruh sağlığı nedeniyle
tedavi gören polislerin olduğu bilinmektedir. Emniyet teşkilatı
mensuplarının çalışma ve dinlenme saatleri, şekilleri,
izinleri ve ücretlendirmeyle ilgili yeni bir yasal düzenleme
yapılması gerekmektedir. 12/24 esasına göre
çalışanların haftalık çalışma saati elli yedi
saattir. Rutin olarak belirlenen vardiyaların yanında maç, konser,
miting gibi durumlarda ortaya çıkan planlı veya plansız ek
görevler oldukça fazla sıkıntı oluşturmaktadır.
Polislerimizin dinlenme saatlerine bakılmaksızın yapılan bu
uygulamada herhangi bir ek ücret olmadığı gibi aile ve sosyal
yaşamla ilgili önceden planlama yapamamaları, plan yapılmış
olsa bile bu planları iptal etmek durumunda kalmaları, dinlenmeye ve
ailelerine yeterince vakit ayıramamaları sıkıntı
oluşturmaktadır. Bu konuda 8/24 çalışma saati modeli en
uygun model olacaktır.
Kanunun 1’inci maddesinde sınava girecek
adayların yaş sınırları ve sınava girebilmeleri
için gerekli olan koşulların kanun maddesiyle kesin ve net olarak
belirlenmesi gerekmektedir. Yaş sınırını kanundan
çıkartarak yönetmeliklerle şekilden şekle
değiştirilmesinin önünü açmamalıyız. Yöneticilerin
keyfiyetine bırakılmadan, kanunların öngörülebilir ve
kapsayıcı olması ilkesine uygun olarak, net bir şekilde
kanunda yer alması gerektiği kanaatindeyiz. Milletimizin huzur ve
güveni için hayatlarını ortaya koyan polislerimizin özlük
haklarının her zaman takipçisi olacağımızı
İYİ PARTİ milletvekilleri olarak bir kez daha vurgulamak
isteriz.
Bu arada AK PARTİ Grup Başkan Vekili
Denizli Milletvekili Sayın Cahit Özkan Suriyelilerin ekonomiye
katkısı iddiasında bulunurken Denizli’deki Suriyelilerin mermer
sektöründe çalıştığından bahsetti. Eksik söyledi, ben
tamamlayayım: Suriyeliler Denizli’de sadece mermerde değil, tekstil
ve tarımda da çalışmaktadır. Genç işsizliğin
yüzde 20’lere vardığı bugünlerde neredeyse hepsinin
çalışma izni olmadan kayıt dışı
çalıştıklarını da söylemeliydi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Öztürk.
YASİN ÖZTÜRK (Devamla) - Sözlerime son verirken
bütün polis teşkilatı mensubu şehitlerimizi rahmetle, malul ve
gazilerimizi şükranla yâd ederim.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Madde üzerindeki diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 7 sıra sayılı
Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinde geçen
“erkek ve kadın” ibaresinin “erkek ile kadın” olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz. 17/10/2018
Nazır
Cihangir İslam Ali
Öztunç Ahmet
Kaya
İstanbul Kahramanmaraş Trabzon
Orhan
Sümer Deniz
Yavuzyılmaz Abdurrahman
Tutdere
Adana Zonguldak Adıyaman
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul
Milletvekili Nazır Cihangir İslam’ın söz talebi vardır.
Buyurun Sayın İslam. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
NAZIR CİHANGİR İSLAM (İstanbul)
– Sayın Başkan, bu dönemdeki görevinizin hayırlı olmasını
diliyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
NAZIR CİHANGİR İSLAM (Devamla) –
Sayın CHP Grubuna da bu söz hakkı için teşekkür ediyorum.
Aslında, rahmetli Aliya İzzetbegoviç
olsaydı sizin yüzünüze çok fazla bakmazdı. Neden bakmazdı
biliyor musunuz? İnsanların ifade özgürlüğünü
kısıtladığınız için bakmazdı,
insanların söz hakkını aldığınız için
bakmazdı ve basın özgürlüğü konusunda da yüzünüze bakmazdı.
Daha dün, Değerli Milletvekilimiz Sayın
Refik Özen rahmetli İzzetbegoviç hakkında konuştu, ancak
birtakım ifadeler gerçeklikle örtüşmüyordu ve eksikti, onları
düzeltmek ihtiyacı hissettim. “Doğu ve Batı Arasında
İslam” ve “Özgürlüğe Kaçışım”; okuyan var mı
bunları içinizde? Yok mu? Ee siz İzzetbegoviç hakkında
nasıl konuşuyorsunuz? Ya bunları okumadıysanız siz
İzzetbegoviç hakkında nasıl konuşuyorsunuz?
SÜLEYMAN KARAMAN (Erzincan) – İyi
konuşuyoruz.
NAZIR CİHANGİR İSLAM (Devamla) –
Bakın, Sayın Özen şöyle diyor rahmetli Aliya’dan aktararak veya
ondan birtakım çıkarımlarda bulunarak: “İslami düzenin
sağlanması için kontrolsüz ve aşırı güç
kullanımıyla İslam’ı lekelemeye kimsenin hakkı
olmadığı düşüncesiyle düşmanlarından nefret
etmeme, adalet sahibi ve affedici olma yolunu seçmiştir.” Bu özelliklerden
hiçbiri sizde yok ki! (AK PARTİ sıralarından gürültüler) “Amaca
giden her yol mubahtır felsefesini reddetmiştir.” Bunun tam tersi,
sizde olduğu gibi var.
Çok değerli arkadaşlarım, bakın,
bundan sonra size İzzetbegoviç’ten birkaç cümle okuyacağım ve bu
kürsüyü terk edeceğim ama dinleyin, bu hepiniz için geçerli.
“İktidar insanları
şımartır, bu şaşmaz bir kuraldır.” İktidara
gelenlere sesleniyor rahmetli Aliya: “İktidara gelirseniz kibirli
olmayın, kendinizi beğenmişlik etmeyin. Size ait olmayan şeyleri
almayın. Güçsüzlere yardım edin ve ahlak kurallarına uyun.”
CEMİL YAMAN (Kocaeli) – Tam da bizi
anlatmış.
NAZIR CİHANGİR İSLAM (Devamla) –
“Unutmayın ki sonsuz iktidar yoktur ve herkes er geç milletin ve
Allah’ın önünde hesap verecektir.” Burada bir şeye dikkatinizi
çekerim, “Size ait olmayan şeyleri almayın.” diyor,
“Başkasının şeylerini almayın.” demiyor,
bakınız. Başkasının şeylerini almamayı da
kapsayan ama ondan daha fazla bir şey yani “Yolda bulduğunuzu da
almayın.” diyor, “Kamu malını da almayın.” diyor,
“İnsanların ortak alanlarını da yağmalamayın.”
diyor ama bu özellikleri ben ne yazık ki sizde de göremiyorum.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Sayın Cihangir,
beni tanıyor musun?
NAZIR CİHANGİR İSLAM (Devamla) –
Rahmetli İzzetbegoviç’in bütün insanlara bir seslenişini daha burada
size, hepinize hatırlatmayı borç sayıyorum.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Sayın Cihangir, bu
ithamlarda bulunurken beni tanıyor musun, bana bunu söyle lütfen.
NAZIR CİHANGİR İSLAM (Devamla) –
“Allah, hayvanlardan farklı olarak…”
HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Çıkıyorsun
orada konuşuyorsun, beni tanıyor musun da konuşuyorsun?
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen… İzin verin
konuşsun.
NAZIR CİHANGİR İSLAM (Devamla) –
“…bizi dik yürür bir şekilde yarattı.”
HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Sayın Cihangir,
lütfen cevap ver.
BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen…
HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Sayın Başkan,
lütfen…
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Başkan,
Genel Kurula hitap etsin.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Beni tanıyor mu,
buna cevap versin.
NAZIR CİHANGİR İSLAM (Devamla) –
“Allah, hayvanlardan farklı olarak bizi dik yürür bir şekilde
yarattı.”
BAŞKAN – Sayın İslam, Genel Kurula
hitap edin.
NAZIR CİHANGİR İSLAM (Devamla) –
Burası Genel Kurul değil mi Sayın Başkan?
BAŞKAN – Bütün Genel Kurula hitap edin
Sayın İslam.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Bize dönmesin.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Sayın Cihangir, dik
dur, dik! Nereye söylediğini biliyor herkes.
BAŞKAN – Siz lütfen karışmayın.
NAZIR CİHANGİR İSLAM (Devamla) –
“Allah hayvanlardan farklı olarak bizi dik yürür şekilde
yarattı.”
HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Sana soruyorum: Beni
tanıyor musun da itham ediyorsun?
BAŞKAN – Konuşmacıyı bölmeyin
lütfen.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – O da bize
dönmesin.
NAZIR CİHANGİR İSLAM (Devamla) –
“Çoğu insan bu imtiyazı kullanmaz, hayatlarının
çoğunda eğilirler hatta sürünürler. İnsan böyle mi yapmalı?
Allah’ın bu büyük nimetini, dik yürümeyi reddetmek nankörlük değil
mi? Söylenebilecek her sözün söylendiğine eminim ama hepsinin
duyulduğundan emin değilim.” diyor Aliya.
Saygılarımı sunuyorum efendim,
sağ olun. (CHP, HDP ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İslam.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Hangi konuda
önerge vermiştiniz acaba? Önergenizin içeriği neydi?
NAZIR CİHANGİR İSLAM (İstanbul)
– İzzetbegoviç.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Neydi, önergenizin
içeriği neydi?
NAZIR CİHANGİR İSLAM (İstanbul)
– İzzetbegoviç, İzzetbegoviç.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Verdiğin
önergeyi bile bilmiyorsun ya, içeriğini bile bilmiyorsun.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Kendine güldürüyorsun,
yazıklar olsun!
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
1’inci madde üzerinde bir önerge daha vardır,
okutup işleme koyacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan (7)
sıra sayılı Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi’nin 1’inci maddesinde yer alan “ibaresi” kelimesinin “ifadesi”
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sermet Atay Cemal
Enginyurt Ahmet
Özyürek
Gaziantep Ordu Sivas
Yaşar Karadağ Memet Bülent
Karataş Ümit
Yılmaz
Iğdır İstanbul Düzce
Metin Nurullah Sazak
Eskişehir
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Ordu Milletvekili
Cemal Enginyurt’un söz talebi vardır.
Buyurun Sayın Enginyurt. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – 7 sıra
sayılı Kanun Teklifi’yle ilgili olarak söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Cihangir İslam güzel bir ortam yarattı
aslında, kızmayın; bizi güldürdü, güzel sözler söyledi.
Dolayısıyla neşeli olmakta fayda var.
Bu kanun teklifi görüşülürken özellikle bir
konuya değinmek istiyorum. Servis
taşıyıcılarının haklarında
çıkarılan bir genelgeden bahsetmek istiyorum. Türkiye’de 200 bin
servis taşıyıcısı bulunmakta ve ekmeklerini bundan
kazanmaktalar. Lakin öyle bir genelgeyle… Öyle bir yönetmelik
çıkarılmış ki bize yakışır bir yönetmelik.
Örneğin, servis taşıyıcılarına 22
yaşını geçmek şartıyla, lise mezunu hostes
bulundurmaları şartını getirmişiz. Çok güzel. Bütün servis
taşıyıcıları, yüzde 95’i şoförlerin ilkokul
mezunu, biz “22 yaşında, lise mezunu olsun.” demişiz. Bunu
konuşacağımı söylediğimde bir Kayserili servis
taşıyıcısı aradı “Ağabey, bunlar hostes mi
arıyor, TÜBİTAK’a eğitimci mi arıyorlar?” dedi. (MHP
sıralarından alkışlar)
Şimdi, 22 yaşında, lise mezunu,
askerliğini yapmış olma şartı… E, bayan ne yapacak,
hanımefendiler ne olacak? 18 yaşını bitirmiş bir
hanımefendinin çalışma hakkı yok mu? Dolayısıyla
birincisi, çıkış yolu itibarıyla sakat bir mantık. Altı
üstü 10 metre götürecek, eliyle tutacak, bunun için lise mezunu diyoruz ama 200
bin servis taşıyıcısının birçoğunun
yanındaki hostesler genelde eşleri, bu işi birlikte
yapıyorlar. Çünkü mazot 3,4 lirayken ihale almışlar,
maşallah mazot şimdi 6 lirayı geçmiş dolayısıyla
külliyen zarardalar. O sebeple, diyorlar ki: “Eşlerimiz
yanımızda, ortaokul mezunu veya ilkokul mezunu. Bizden istenen bu
şart çok ağır kaçıyor.” Bunun değiştirilmesini
teklif ediyorlar. İnşallah, bizi dinleyenler bunu
değiştirirler diye düşünüyorum.
İkinci olarak, yine, özellikle minibüs
sahiplerine, 2008 model olan araçlarını yenilemek istediklerinde
“2017 yılından aşağı olmaz, yoksa ruhsat vermeyiz.”
diyoruz. Bu nasıl bir anlayış, bu nasıl bir mantık? O
zaman şöyle yapalım: “T” plaka sahiplerine ÖTV’siz araç alma
imkânı verdik, gelin o zaman, hep birlikte servis
taşıyıcılarına ve minibüs
kullanıcılarına da ÖTV’siz araç alma imkânı, hakkı
tanıyalım madem 2017 diyorsak. Dolayısıyla bu
insanların servis araçlarını ve minibüslerini yenileme hakkını
ellerinden almamış olalım, onlara sıfır araç
imkânı sağlayalım.
Yine, servis
taşıyıcılarının en önemli
sıkıntılarından bir tanesi de şu: Zaten trafik
polisleri bunları yeterince denetliyor ama okul müdürleri, okuldaki
veliler, öğretmenler âdeta sokakta zabıta gibi, trafik polisi gibi
servisleri durduruyorlar “Emniyet kemerin var mı? Çocuklar ne durumda?”
diye soruyorlar. Arkadaş, sürekli taciz edilen bir insanın
psikolojisinin bozukluğu neticesinde bundan sağlıklı bir
hizmet de bekleyemeyiz. O sebeple, devletin polisine güvenmek
durumundayız, devletin polisi de zaten gereğini yapıyor.
Bir önemli konu da yine, araçların içerisindeki
her koltuğa sensör koydurmak gibi bir genelge hazırlanıyor,
çıkarılmaya çalışılıyor. Her koltuğa sensör
koymak yerine, araçlara binerken çocukların parmak izini
tanıyıcı bir özellik koyarsak böylece her çocuğun araca
bindiği, her çocuğun araçtan inip inmediği belirlenmiş
olur.
Maksat zorluk çıkarmak olmamalı, maksat
insanımızın geleceğini daha da güzel hâle getirmek
olmalı diyorum. Dolayısıyla burada, İçişleri
Bakanlığı yetkilileri, Karayolları, trafikle ilgili bütün
düzenlemeyle ilgili yetkililer buradalar, bunu not alır da servis
taşıyıcıları ve minibüsçülerle ilgili genelgeyi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Enginyurt.
CEMAL ENGİNYURT (Devamla) -… yeniden gözden
geçirir ve bu insanlara kolaylık tanırsak hakikaten ekmeklerini
kazanma noktasında, psikolojilerinin düzgün olması noktasında
büyük bir hassasiyet gösterilmiş olur diyor, hepinize
saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Enginyurt.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.
2’nci madde üzerinde bir adet önerge vardır,
okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 7 sıra sayılı
Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinin tekliften
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. 17/10/2018
Tanju
Özcan Ali
Öztunç Çetin
Arık
Bolu Kahramanmaraş Kayseri
Ayhan
Barut Haşim
Teoman Sancar Süleyman
Bülbül
Adana Denizli Aydın
Ömer
Fethi Gürer
Niğde
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürer konuşacaktır.
Buyurun Sayın Gürer. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu torba yasalarla ilgili, hükûmet
varken, bakan varken Cumhuriyet Halk Partisi olarak bunun
yanlışlığını ifade ediyorduk. “Sistem değişti,
bundan sonra milletvekilleri kanun teklifi verecek.” dediler ama nedense
milletvekilleri de torba yasayla Meclisin önüne gelmeye başladı.
İşin garibi de yalnızca 1’inci partinin milletvekillerinin kanun
teklifleri buraya iniyor, diğer kanun teklifleri buraya hâlâ gelmedi,
gelmiyor.
Şimdi, kanun teklifini veren milletvekili
arkadaşımız geldi, “Halkın taleplerini buraya
yansıttık, bizden istenenleri biz buraya koyduk.” dedi. Şimdi,
çok merak ediyorum, Mustafa Bey burada değil herhâlde, kanun teklifinde
bulunan Tekirdağ Milletvekilimiz?
MUSTAFA YEL (Tekirdağ) – Buradayım.
ÖMER FETHİ GÜRER (Devamla) – Madde 47 diyor ki…
“Emniyet personeli disiplin amirlerinin ceza yetkilerinin gösterildiği
çizelgeye Teftiş Kurulu Başkanı, Özel Harekât Başkanı,
Özel Güvenlik Denetleme Başkanı eklenmeli.” diye hangi vatandaş
gelip de bu talepte bulundu, açıkçası bunu merak ediyorum.
Keza madde 3’te de -üzerinde birkaç söz
edeceğim- polis memurluğundan başpolis ve kıdemli
başpolis memurluğuna geçişi düzenleyen maddenin
kaldırılmasını hangi başpolis talep etti, hangi
yurttaşımız talep etti? Biraz samimi olalım. Bu,
İçişleri Bakanlığı tarafından
hazırlanıyor, size veriliyor, siz buraya getiriyorsunuz.
Bakın, ben kanun teklifleri verdim, CHP'li
arkadaşlarımız verdi. Bize de halktan ne geliyor, biliyor
musunuz: Emeklilikte yaşa takılanlar, 3600 ek göstergede verilen
sözler, stajyer ve çıraklar -sosyal güvenlik kapsamına işe
başladıkları gün alınmaları taşeron
işçilerden kadroya giremeyenler, çocuk işçilik, geçim sıkıntısı
çeken kesimlerin sorunları, kadınlarla ilgili düzenlemeler, elektrik
faturalarında TRT payının kaldırılması, silah
ruhsatıyla ilgili düzenleme, hayvan haklarıyla ilgili düzenleme,
intibak yasasıyla ilgili düzenleme, şehit aileleriyle, gazilerle ilgili
düzenlemelerde kanun teklifleri verdik ama Meclise bunlar gelmiyor. Halkın
gündemi demek ki başpolislik kalksın mı kalkmasın mı,
gündem bu.
Bakınız, arkadaş, siz bu yasayı
2010 yılında getiriyorsunuz. Başpolislikle ilgili ihtiyaca dair
dönemin Bakanı Atalay diyor ki: “Motivasyonu artırıcı, 10
kişiye 1 yönetici, özel timlerde görev yapacak başlarında bir
arkadaşları olsun, polis merkezlerinde ihtiyaç var.” 2010’da getiren
sizsiniz, sekiz yıl sonra bunu kaldıran sizsiniz. Buradaki
arkadaşları sözlü sınava tabi tutacaksınız. Polisler
üzerinde sözlü sınavı uygulamaya koyduğunuz zaman
amaçladığınız sizden olan-sizden olmayan ayrımı.
Niye yazılı sınavla yetinmiyorsunuz? Bunların komiser
yardımcısı olması için önünü açıp bu
arkadaşlarımıza hakkını niye vermiyorsunuz? Yarın
onlar bugüne kadar amirlik yaptığı arkadaşlarının
yanında memur olarak tekrar nasıl çalışacaklar, nasıl
motive olacaklar? Zaten Emniyet mensuplarının 3600 ek göstergelerini
çıkarmadınız, teşkilatın özlük haklarıyla ilgili
iyileştirme yapmadınız, onların çalışma
koşullarını iyileştirmediniz; bunlarla ilgili düzenlemeler
yapmak yerine kalktınız var olan, mevcuttaki sistemi, kendi
getirdiğinizi kendiniz kaldırıyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, bu kanun torba
olduğu için içinde çok şey var, zaman kısıtlı ama
birkaç konuya daha değinmek istiyorum. Trafik kurallarına
uymayanlarla ilgili ceza maddeleri var yani vatandaş yanlış
yaptıkça “Para öde.” diyorsunuz. Doğru, trafikle ilgili düzenlemeler
mantıklı. Sayın Bakan Yardımcısı trafikle ilgili
yollara koyulan maketler için sorduğum soruya “500 yere kondu, yerel
yönetimler de bu konuda parasal destek sağladı.” dediler ve bu
maketler kazaları yüzde 17 önlemiş. O zaman, maketin bu kadar etkili
olduğu yerde eğitimi geliştirsek yani ille ceza yazarak
insanları bir yerde zorunlu hâlde mağduriyete itmenin ne âlemi var?
Hurda araç için 2 bin lira ceza yazıyorsunuz, hurda aracın kendisi 2
bin lira. Bir dönem sonra, seçime doğru geleceksiniz “hurda araç için
yazılan cezaların affı kanun teklifi” diye teklif getireceksiniz.
Arkadaş, zaten o aracın değeri 2 bin lira etmez,
adamcağız mecbur, mağdur; o anlamda, trafiğe
çıkmasını engelleyin, niye onunla ilgili önlem
almıyorsunuz?
Bunun yanında eğitimi geliştirmenin
yollarını aramak şart. Bakınız, uyuşturucu
yaşı 10 yaşına kadar indi, bununla ilgili getirilecek bütün
kanun teklifleri, önerileri ve önlemlerinde biz sizinle beraberiz. Bu ülkenin
en büyük sorunlarından biri uyuşturucu. Ahlak ülkede çökme
noktasına erdi. Sizin döneminizde fuhuş arttı, uyuşturucu
arttı; buna benzer olumsuzluklar bu ülkenin başına bela oldu.
Kalkması, yok olması için verilecek her mücadelede Cumhuriyet Halk
Partisi olarak biz varız diyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Gürer.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... 2’nci madde kabul edilmiştir.
3’üncü madde üzerinde bir adet önerge vardır,
okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Karayolları Trafik
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesiyle 3201 sayılı Kanun’a
eklenen geçici 29’uncu maddenin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Metanet
Çulhaoğlu Orhan
Çakırlar Aylin
Cesur
Adana Edirne Isparta
Lütfü
Türkkan Behiç
Çelik
Kocaeli Mersin
MADDE 3- 3201 sayılı Kanuna
aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 29- Bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren önlisans ve lisans mezunu
başpolis memurları ve kıdemli başpolis memurları
arasında yapılacak yazılı sınavda
başarılı olanlardan, Polis Akademisi
Başkanlığınca düzenlenecek ilk derece amirlik
eğitimini başarıyla bitirenler Komiser
Yardımcılığı rütbesine atanır. Adaylarda aranacak
diğer nitelikler, sınavlara ve ilk derece amirlik eğitimine
ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça düzenlenir.”
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ SERMET ATAY (Gaziantep) –Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Adana Milletvekili
Mehmet Metanet Çulhaoğlu’nun konuşması olacaktır.
Buyurun Sayın Çulhaoğlu. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
MEHMET METANET ÇULHAOĞLU (Adana) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 7 sıra
sayılı Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 3’üncü
maddesine eklenen geçici 29’uncu madde üzerinde İYİ PARTİ
Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygılarımla
selamlarım.
Sayın milletvekilleri, AK PARTİ’nin,
kanunlaşması için bugün Genel Kurula getirdiği bu kanunun 3’üncü
maddesi gelen şekliyle geçerse 15 Temmuz darbesinde göğsünü
kurşunlara siper eden vatandaşımızın güvenliği,
toplumun asayişi ve huzuru için gece gündüz demeden görev yapan 8 bin
başpolisimizden sadece 1.891’i komiser yardımcısı olacak,
kalan 6.109 başpolisimiz maalesef mağdur olacaktır. Bu
başpolisleri şark görevine gönderirken “Hadi aslanlarım, siz tim
komutanı olabilirsiniz, amir olabilirsiniz.” diyoruz ve daha sonra
bunların maalesef komiser yardımcısı
olamayacaklarını da ifade ediyoruz. AKP’nin hükûmet olduğu
dönemde başpolis yapılan 8 bin civarında emniyet mensubundan,
getirilen yasayla lisans mezunu olan, 45 yaşından gün
almamış, yazılı ve sözlü sınavda başarı
kazananlar komiser yardımcısı olabilecektir. Bu da
başpolislerimizin mağduriyetine neden olacaktır.
Biz İYİ PARTİ Grubu olarak
verdiğimiz bu önergemizle hiçbir başpolisimizin mağdur
edilmemesi için kanun teklifinin 3’üncü maddesindeki yaş tahdidinin,
mülakat şartının kaldırılmasını, lisans
mezunu olanlara ön lisans mezunu olanların da eklenmesini teklif ediyoruz.
Önergemiz doğrultusunda düzenleme yapılması, yaşanması
kuvvetle muhtemel sözlü sınavda adam kayırmanın önüne geçilmesi
için gereklidir. Yazılı sınavda da aldıkları puanla
komiser yardımcılığı kadrolarına
atanmalarının önü açılacaktır ve tüm başpolislerimiz
bu haktan yararlanma imkânı bulacaktır.
Önergemize olumlu oy vermenizi bekliyoruz.
Başpolislerimiz bizleri izliyor. Hangi grubun nasıl, olumlu mu,
olumsuz mu oy kullanacaklarını merakla bekliyorlar değerli
arkadaşlar.
Değerli milletvekilleri, ben 27’nci Dönemin
başlangıcında yaptığım bir konuşmada
muhalefetiyle, iktidarıyla ortak aklın tesis edilerek bir
çalışma sisteminin kurulmasını dilemiştim ve bugün
geldiğimiz noktada biz İYİ PARTİ milletvekilleri olarak
bugüne kadar 21 tane kanun teklifi verdik. Emeklilikte yaşa
takılanların durumlarının olumlu yönde düzeltilmesi için
kanun teklifi verdik, 3600 ek göstergeyle ilgili kanun teklifi verdik; yine,
askerlikte geçen sürelerin Sosyal Güvenlik Kurumu bünyesinde
değerlendirilmesi için kanun teklifi verdik. 9 tane araştırma
önergesi verdik. “Bizim çoğunluğumuz var.” dediniz, hiçbir tanesi
gündeme alınmadı. Yine, bugüne kadar 255 milletvekili
arkadaşımız soru önergesi verdiler, bu da
değerlendirilmedi. Bugüne kadar henüz bir cevap da alamadık.
Değerli arkadaşlar, ülkemizde artan hayat
pahalılığı insanların ruh ve beden
sağlığını olumsuz etkilemektedir. Bugün toplumun tüm kesimleri
zor durumdadır ve ortak akıl maalesef bugün bu Mecliste hâlâ
benimsenmemiş durumdadır.
Ben Adana Milletvekili olarak bizim Adanalı
çiftçilerimizin de burada sorunlarından bahsetmek isterim. Özellikle
narenciye üreticilerimizin… Bugüne kadar hem Adana ilimizde hem Hatay hem
Mersin, Antalya, İzmir gibi illerimizde toplam 4,7 milyon ton üretim
yapılmakta, 4 milyar dolarlık ihracat yapılmakta ve 5 milyon
kişiye de iş imkânı sağlanmakta.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Çulhaoğlu.
MEHMET METANET ÇULHAOĞLU (Devamla) – Bu
sektörün destekleme için ton başına 150 lira istekleri var, maalesef
bugüne kadar hâlâ değerlendirilmiş değil.
Yine, üreticilerimizin,
ihracatçılarımızın Uzak Doğu pazarlarına rahat gidebilmesi
için ton başına 50 dolar istekleri var, bu da değerlendirilmedi.
Sertifikalı tohum ücretleri bugüne kadar hâlâ ödenmedi. Adanalı
çiftçinin 4,9 milyon Türk liralık sertifikalı tohum destek
ücretlerinin ödenmesini beklediğini de buradan ifade etmek isterim.
17 Ekim, Dünya Astsubaylar Günü olarak
kutlanmaktadır. Özveriyle vatan savunması için mücadele eden
astsubaylarımızın gününü kutluyorum.
Yine 17 Ekim, Saimbeyli ilçemizin kurtuluş
günüdür. Doksan sekiz yıl önce 1920’de düşman işgaline
uğrayan Saimbeyli’miz, Saimbeylili kahraman insanların mücadelesi
sonunda Kurtuluş Savaşı’nda düşman işgalinden
kurtarılmıştır. Onların torunlarını da
buradan kutluyorum, bayramlarını da kutluyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
4’üncü madde üzerinde üç önerge vardır.
önergeleri aykırılık sırasına göre işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 7 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesinin kanun teklifinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Adnan Selçuk
Mızraklı Kemal
Peköz Hasan
Özgüneş
Diyarbakır Adana Şırnak
Abdullah
Koç Ömer
Öcalan
Ağrı Şanlıurfa
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ SERMET ATAY (Gaziantep) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Diyarbakır
Milletvekili Adnan Selçuk Mızraklı konuşacaktır.
Buyurun Sayın Mızraklı. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ADNAN SELÇUK MIZRAKLI (Diyarbakır) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Saat 12’yi geçti, yavaş yavaş artık
ayın 18’indeyiz.
Konunun içeriğini biliyorsunuz, 4’üncü maddeye
ilişkin söyleyecek çok fazla söz yok. Esasında daha çok belli
kademedeki kişilere dönük olarak harcırahları tarif eden bir
madde. Fakat bütün içinde yaşadığımız iklime
baktığımız zaman, hani, Meclisin de gündemini işgal
eden böyle bir durumda söylenecek çok şey var.
Tarihi yokladım, geçmişte neler oldu yani
bu ülkede bu kadar sıkıntı yaşanırken, ekonomik olarak
darboğazda olduğumuz söylenirken -bugün de Sayın Meclis
Başkanımız buna ilişkin yine bir ifadede bulunmuştu-
acaba… Hani, böyle, insan tarihe de gönderme yapıyor; Lale Devri’nde de
yaşamıyoruz, 21’inci yüzyılda, daha gelişmiş
demokrasilerin ve hükûmet etme biçimlerinin olduğu bir dönemdeyiz ama
beraberinde de özellikle “devlet itibarı” adı altında, çok
bilinçsizce, çok haddi aşan harcamaların olduğunu görüyoruz.
2005 yılında dönemin Başbakanı
Sayın Erdoğan, Başbakanlık Müsteşarı da
Sayın Ömer Dinçer. Ömer Dinçer, 104 kamu kuruluşuna gizli bir
yazı göndererek “Seyahat giderleriniz artıyor, tasarruf genelgesine
riayet edin.” uyarısı yapıyor. Yapılan harcamaların
toplamı o dönemde 122 milyon dolardı. Tabii şimdi şatafat
arttı. Malum -hepimizin bildiği, biraz önce Genel Kurulda
arkadaşlarımızın da ifade ettiği- sarayın
harcamalarına ilişkin Sayıştay raporlarını
biliyoruz, günde 1,8 milyon lira; aylık harcamaya
baktığınız zaman 33.500 asgari ücretlinin bir aylık
geliri. Yani uçurumlar artıyor. Özellikle yoksulun derdinden kimse
anlamazken acaba, hani, bu makamlardaki kişiler nasıl seyahat edecek,
“business class”ı, “first class”ı nasıl kullanacak, onun burada
tartışmasını yapıyoruz.
Arkadaşlar, daha geçen sene, hani bu bütçeyi,
daha doğrusu bütçe gelirlerinin içinde önemli bir kalemi teşkil eden,
toplam vergi gelirlerinin yüzde 70’ine tekabül eden, sabit gelirlerden elde
edilen vergileri konuşuyorduk. Oranlar değiştirilmişti,
hepiniz çok iyi biliyorsunuz, ikişer puan
artırılmıştı. Dolayısıyla onlara gelince bu
kadar mahir olurken, bunu harcarken de hakikaten yine demin söylediğim
vicdan, hak ve adalet üzerine davranmak zorundayız. Yani
ihtişamı esas alan ve o çerçevede yaptığımız
işler bizi daha sonra çok acıtır.
Şimdi, arkadaşlar, birçok
arkadaşımız bir sürü şeyi belirtti, belki sözümü elimden
aldılar diyeceğim. Evet, pazartesi itibarıyla bir öğretmen,
nohut yetiştirmeye çalışan, inşaatlarda çalışan
Ersin Turhan, 32 yaşında, cebinde 10 lirayla intihar etti. Bu ve buna
benzer bir sürü örneklemeler yapabiliriz. Dün Ebuleyla Tuz’u söylemiştim
şarbon vesilesiyle, bugün bunu konuşuyoruz. Bir insan ismi, bir
yaşam, bir hayat, bir değer. Yani “Hiç mi bunda günahımız
yok?” diye kendimizi sorgulamamız gerekir. Bütün bu
şaşaaları konuşurken Merkez Bankasının döviz
rezervinden tutun da bugün Albayrak’ın açıklamış
olduğu “Ya, biz uluslararası piyasalara çıktık, 2
milyarlık eurobond satışı gerçekleştirdik yüzde
7,5’la…” Şimdi, biz yüzde 7,5’un uluslararası finansal piyasalarda
nelere tekabül ettiğini biliriz; 2023 vadeli olarak yüzde 7,5’la…
Şimdi, bütün bunların üzerine gelmişiz, işte 2 kademedeki
kişinin, gerekiyorsa da eşlerinin nasıl seyahat edeceklerini ve
hangi statüde kabul edilmeleri gerektiğini konuşuyoruz.
Bugün Dünya Yoksullukla Mücadele Günü
arkadaşlar. Ben altı yıl boyunca Diyarbakır’da
Sarmaşık Derneğinin Başkanlığını
yaptım. Sarmaşık Yoksullukla Mücadele ve Sürdürülebilir
Kalkınma Derneği, dünyada eşi benzeri olmayan bir sivil toplum
dayanışması ve yerel yönetimlerin beraber çalışması,
yürütmesi olan, yine bunlar tarafından denetlenen bir yoksullukla mücadele
örneğiydi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Mızraklı.
ADNAN SELÇUK MIZRAKLI (Devamla) – Binlerce
katılımcısı vardı. Emekçiler, öğretmenler,
işçiler, hekimler, mühendisler ve aynı zamanda ticaret odası,
baro ve benzeri sivil kurumlar; partinizden de milletvekilliği
yapmış olan kişiler de kurucusuydu. Ama 2016’nın sonunda
bir gece, kanun hükmünde kararnameyle kapatıldı. Bu dernek öyle bir
dernekti ki Kalkınma Bakanlığından “Gelin, bu modeli
anlatın.” denilmiş ve İçişleri
Bakanlığının başmüfettişleri tarafından
-başmüfettişin kontrolünün ne manaya geldiğini içinizdeki
Mülkiyeliler çok iyi bilirler- defalarca kontrol edilmiş ve
aklanmış, tertemiz olduğu belli bir dernekti. Bugün
Sarmaşık’ın ulaşmış olduğu 30 binin üzerinde
nüfus Sarmaşık’tan yoksun. Ha, o zaman biz eğer, vicdanlarla
karar verecek olursak bugün güç sahiplerine bu kadar itibar ödenekleri
çıkartırken daha çok yoksula yaslanan arayışların
içine girmemiz daha doğru ve onurlu olur.
Teşekkür ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Mızraklı.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Madde üzerinde bir önerge daha vardır, onu da
okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 7 sıra sayılı
Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin 4’üncü madde metninde geçen
"Emniyet Genel Müdürü, Sahil Güvenlik Komutanı" ibaresindeki
virgül yerine "ve" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Tanju Özcan Ali
Öztunç Çetin
Arık
Bolu Kahramanmaraş Kayseri
Ayhan Barut Haşim
Teoman Sancar Süleyman
Bülbül
Adana Denizli Aydın
Erkan Aydın
Bursa
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ SERMET ATAY (Gaziantep) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Bursa Milletvekili
Erkan Aydın konuşacaktır.
Buyurun Sayın Aydın. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
7 sıra sayılı, kamuoyunda “trafik
kanunu” diye geçen teklifin 4’üncü maddesi üzerine söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Şimdi, bu kanun nereden geldi? Memleketin o
kadar sorunu varken, vatandaşın gündemi çok farklıyken
birdenbire, hemen İçişleri Komisyonuna geldi, hızla da Genel
Kurula geldi ve niye geldi? Baktığımızda, aslında
sebebi çok kolay anlaşılıyor. Küpte para bitti, kasa
tamtakır kuru bakır. Yaklaşık iki yıldır
yaptığımız gibi, hemen, alelacele düşünülüp bazı
maddelerinde cezalar artırılarak, bazı yeni maddeler konularak
gene vatandaşın sırtından, yapılan israfın,
harcamaların karşılanması öngörülüyor. 5.010 liraya kadar
cezalar var yani aslında harç bitti, yapı paydos.
Geçen dönemde burada -daha çok değil, geçen
sene- suların satılmasını onaylayan kanunları
geçirdiniz, bildiğiniz su. Sulama birliklerinin özelleştirilmesine
onay verdiniz. Ormanların satılmasını öngören kanunu
geçirdiniz. Bir tek ne kaldı? Soluduğumuz hava kaldı
satılmayan. Bugün de trafik vergileri dediğimiz konuyla geldiniz,
burada onları geçiriyorsunuz. Varlık Fonu’nu kurdunuz, Türkiye'nin en
müstesna kurumlarını içine attınız. İpotek göstererek
gittiniz, dışarılardan aldınız paraları,
kredileri. Önümüze nasıl bir fatura gelecek, hep birlikte göreceğiz,
henüz bilmiyoruz. Şeker fabrikalarını sattınız.
Otoyolları, köprüleri bu sene bütçesiyle özelleştirme kapsamına
alıyorsunuz. Sebep ne? Sebep, şurada başlıklar altında
sıralayalım. Oysa 2017 referandumunda ne demiştiniz?
“Başkanlık gelecek, faizler düşecek.” Ne oldu bugün faiz? Yüzde
35. “Başkanlık gelecek, enflasyon düşecek.” Ne oldu enflasyon?
Yüzde 25, dış basına göre yüzde 35. “İşsizlik
bitecek.” İşsizlik yüzde 20’lerde. “Dolar düşecek.” Şu anda
6,5-7; 6’ya doğru gidiyor. “Fiyatlar ucuzlayacak.” Elektriğe yüzde
44, doğal gaza yüzde 80 zam. Aslında baktığımız
zaman, burada Hükûmetimiz gerçekten Nobel Ödülü’nü hak ediyor. Faizi
düşürmek yerine 2 katına çıkaran Sayın Hazine Bakanına
o konuda bir Nobel gerekiyor. Enflasyon hedefini 2018 için yüzde 5
açıklayıp şu anda yüzde 20 olan enflasyon için Merkez
Bankası ayrı bir Nobel, gene 2018 dolar kurunu 1,97 olarak
açıklayan, bugün 5,5-6’larda devreden Hükûmet de aslında ayrı
bir Nobel Ödülü’nü hak ediyor; baktığımız zaman bu.
Şu anki Cumhurbaşkanı, dönemin
Başbakanı ne diyordu sekiz yıl önce: “Bunlara ağzına
kadar dolu bir hazine verin, iki günde tüketirler.” Ama geldiğimiz
noktada, on altı yılda hazineyi tükettiniz. Hani, bugünlerde çok
saldırdığınız İnönü var ya, İnönü ne
diyordu, dönemin Başbakanı o zaman? “Bize Osmanlı Devletinden
tek gram altın kalmadı.” diyordu ama aynı İnönü, 1950’de iktidarı
devrederken hazinede 127 ton altın bırakmıştı.
Sağ olsun, Menderes de geldi, dört yılda onları yedi, tüketti,
bitirdi ve IMF’den ilk parayı da o aldı; geçen grup
toplantısında söylemiştiniz.
Şimdi, sizden sonra ne olacak, biliyor musunuz?
Sizden sonra gelen hükûmet de “AKP’den, AKP Hükümetinden bize hiçbir şey
kalmadı.” diyecekler; maalesef gidişat bu.
Ha, ne yapmak lazım? Sadece eleştiriyle
bunlar olmuyor, öneri de söylemek lazım. Ben size söyleyeyim: Önce şu
saray sevdasından bir vazgeçin. Yıllık 3 milyar tasarruf -ki bu
görülen, Sayıştay raporlarında çıkan, bir de görünmeyeni
var ama- en az 3 milyar elde; 15 tane VIP uçağını satın, 5
milyar gene elde; 100 bin makam aracını gönderin, 25 milyar elde;
temsil ağırlama giderlerini kaldırın, 1 milyar; TRT’ye
aldığınız 300 tane aracı gönderin, 300 milyon;
Suriyelileri zaten anlattılar, ona bir daha girmeyelim.
Sonuç, eğer gerçeği ve geleceği
konuşacaksak, özgür ve bağımsız bir Türkiye’den
bahsedeceksek yerli ve millî, gerçekten yerli ve millî bir hükûmet, ülke
yaratacaksak o zaman millî üretime gideceğiz. Satıp savıp, elde
ne varsa ipotek gösterip, dışarıdan yüksek faizle borçlanıp
bunu da başarı diye göstermek yerine millî üretimi, kendi
kaynaklarımızı kullanma mecburiyetine geri döneceğiz. Millî
seferberlik ilan edeceğiz, başka şansımız yok. Esnafa,
yeniçeri cezaları gibi, döver gibi vergiler, cezalar getireceğimize
onların sırtındaki yükleri azaltacağız…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN AYDIN (Devamla) – Toparlıyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Tabii, buyurun Sayın Aydın.
ERKAN AYDIN (Devamla) – …kredi faizlerini
düşüreceğiz, onların borçlarını erteleyebilecek ve
çözüm üretebilecek yeni öneriler getireceğiz; hasılı, tasarruf
edeceğiz. Ama “İtibardan tasarruf olmaz.” diyerek de bu
vatandaşı aldatmayacağız. Aslında, siz de hazineyi
boşalttınız, bu yasalarla da faturayı halka ödetmeye
çalışıyorsunuz ama eminim ki halkımız da bu
gerçeği gördü, görmeye devam ediyor. Biz de bu gerçekleri ortaya
çıkararak en yakın zamanda -ki yerel seçimlerde- bu faturayı, asıl
ödemesi gerekenlerin ödemesi gerektiğini de anlatacağız diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Aydın.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
4’üncü madde üzerinde bir önerge daha vardır,
onu da okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 7 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesinde yer alan “Emniyet Genel Müdürü” ibaresinden
sonra gelmek üzere “ve” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İzzet
Ulvi Yönter Metin
Nurullah Sazak Ümit
Yılmaz
İstanbul Eskişehir Düzce
Sermet
Atay Memet Bülent
Karataş
Gaziantep İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
ATAY USLU (Antalya) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul
Milletvekili İzzet Ulvi Yönter’in söz talebi vardır.
Buyurun Sayın Yönter. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
İZZET ULVİ YÖNTER (İstanbul) – Gazi
Meclisimizin muhterem üyelerini hürmetle, muhabbetle selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz 7 sıra
sayılı Kanun Teklifi’nin milletimize, ülkemize hayırlı
olmasını temenni ediyorum.
Tabii, bu kanun kapsamında, gönül isterdi ki bu
milletin, bu memleketin asil ve asıl kahramanlarının
sorunları da keşke ele alınmış olsa, çözülmüş
olsaydı. Bu kahramanlardan uzman jandarmalarımız, bu
kahramanlardan uzman çavuşlarımız haklı olarak
taleplerinin, isteklerinin, beklentilerinin karşılanmasını
istiyorlar. Gecenin bu vakti biz burada çalışıyoruz, bununla
iftihar ediyoruz, onur duyuyoruz ama gecenin bu vakti, aynı zamanda da
dağımızda taşımızda nöbet bekleyen
kahramanları da biliyoruz. Allah hepsini korusun, hepsini
selamlıyorum. Uzman jandarmalarımızı Komisyonumuz
görüştü. Komisyon üyemiz, partimizin Değerli Milletvekili Sermet Bey
Komisyonda düşüncelerimizi aktardı.
Uzman jandarmalarımızın, 3466
sayılı Kanun’a göre çalışan kardeşlerimizin en temel
meselelerinden bir tanesi, okullarında geçen bir yıllık sürenin
fiilî hizmetten sayılması, ikinci olarak da 3600 ek göstergeden
istifade etmek istemeleri. Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli grup
yöneticileri, grup başkan vekilleri bu konuda gerekli
çalışmanın yapılacağını tarafımıza
ulaştırdılar, biz kendilerine güveniyoruz. Sadece Adalet ve
Kalkınma Partisi değil, Meclisimizin diğer partileri, grubu
bulunan diğer partileri de ümit ve temenni ederiz ki uzman
jandarmalarımızın bu iki temel meselesiyle ilgili iradelerini
gösterirler, inşallah önümüzdeki bütçe sürecinde bu işi
halletmiş oluruz.
Değerli arkadaşlarım, bir diğer
sorunumuz uzman çavuşlarımızın kadro meselesi. Bu konuyu,
kadroyu alana kadar söyleyeceğiz, kadroyu alana kadar
konuşacağız. 100 bine yakın uzman çavuşumuz var, bir o
kadar da uzman çavuş emeklimiz var. Bu
arkadaşlarımızın büyüyen, her geçen gün katlanan özlemleri,
beklentileri, talepleri var. Sayın Cumhurbaşkanı demişti
ki: “İtibarın tasarrufu olmaz.” Yerinde ve isabetli bir söz.
Sanıyorum, bu söze itiraz edecek kimse yok. Peki, elimizi
vicdanımıza koyalım, istiklalden tasarruf olur mu? İstikbalden
tasarruf olur mu? Millî iradenin tasarrufu olur mu? İstiklalden tasarruf
olmayacağına göre, istikbalden de tasarruf olmayacağına
göre hem istiklalimizin hem istikbalimizin güvenceleri olan kahramanların
sesini duymak boynumuzun borcu. Milletimiz, millî irade bu kahramanlara el
uzatmamızı bekliyor.
Arkadaşlar, uzman jandarmalar, uzman
çavuşlarla ilgili taleplerimiz bazı yerlerde bütçeye ilave yük olarak
değerlendirilmiş. Allah aşkına, bütçeye kahramanın
yükü olur mu? Bütçeye vatan ve millet için her şeyini feda eden, feda
etmeye hazır olan kahramanların en ufak külfeti olur mu? Millî
Savunma Bakanımız, eski Savunma Bakanımız burada. Ne olur
biz uzman çavuşlarımıza kadro versek, neyimiz eksilir? Uzman
jandarmalarımızın beklentilerini karşılasak, Allah
aşkına söyleyiniz, ne olursunuz düşününüz, ne kaybederiz?
Arkadaşlar, onlar şu anda vatan, millet müdafaası için
canını ortaya koymuşlar.
Merhum şairimiz Orhan Şaik Gökyay “Bu
Vatan Kimin?” isimli şiirinde ne diyordu: “Bu vatan toprağın
kara bağrında/Sıradağlar gibi duranlarındır./Bir
tarih boyunca onun uğrunda/Kendini tarihe verenlerindir.”
O vatan topraklarında sere serpe yatan,
sıradağlar gibi duran uzman çavuşlar, uzman jandarmalar. Peki,
niye sessiz kalalım? Niye tepkisiz kalalım? Her şeye kadro
buluyoruz da uzman çavuşlara mı kadro bulamıyoruz? Her meseleyi
ele alıyoruz da uzman jandarmalarımızın iki temel, iki ana
beklentisini mi karşılayamıyoruz? İtibardan tasarruf olmaz,
doğru ama istiklalden de tasarruf olmaz. İradenin de tasarrufu olmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın lütfen.
İZZET ULVİ YÖNTER (Devamla) –
Teşekkür ederim.
İradenin sahibi büyük Türk milleti ve büyük
Türk milleti kendi sinesinden çıkan kahraman evlatlarının
sorunlarının çözülmesini istiyor. Çok şey mi istiyoruz? Çok
şey mi talep ediyoruz? Şu anda dağda taşta bizim için
bekliyorlar. Bizim için kurşuna, haine, melanete, zalime meydan okuyorlar.
Gelin arkadaşlar, el ele verelim, bu işi bitirelim, bu işi
çözelim. Yani uzman çavuşlarımızın sorunları
çözülmedikten sonra beka mücadelemizi kalıcı olarak halletmiş
sayılmayız. “Tarihin dilinden düşmez bu destan.” diyor Orhan
Şaik Gökyay. “Nehirler gazidir, dağlar kahraman” diyor. “Her
taşı yakut olan bu cennet vatan/Can verme sırrına
erenlerindir.” O can verme sırrına erenleri hürmetle, muhabbetle
selamlıyorum.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum,
vicdanınıza konuyu emanet ediyorum. Sağ olun, var olun. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… 4’üncü madde kabul edilmiştir.
5’inci madde üzerinde iki adet önerge vardır,
sırasıyla okutup işleme koyacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 7 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesinin kanun teklifinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hasan
Özgüneş Ömer
Öcalan Kemal
Peköz
Şırnak Şanlıurfa Adana
Adnan Selçuk
Mızraklı Abdullah
Koç
Diyarbakır Ağrı
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ SERMET ATAY (Gaziantep) – Katılmıyor
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Şırnak
Milletvekili Hasan Özgüneş’in konuşması olacaktır.
Buyurun Sayın Özgüneş. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
HASAN ÖZGÜNEŞ (Şırnak) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi’nin 5’inci maddesine ilişkin verdiğimiz değişiklik
önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım.
Bu kanun teklifi, AKP’nin teamül hâline getirmek
istediği kanun yapma sürecinin bir örneği olarak önümüzde
durmaktadır. Torba kanun şeklindeki bu düzenleme, hukuki ilkeler
ihlal edilerek disiplin soruşturmalarından yurt dışı
harcırahlarına ve doğal afet zararlarından trafik
cezalarına kadar farklı alanlardaki düzenlemeleri içermektedir.
Kanun teklifi Komisyona geldiğinde yeterince
tartışılmadan ve muhalefet şerhi yazılması için
bile gerekli süre verilmeden Genel Kurula indirildi. Bu kanun yapma süreciyle
yangından mal kaçırırcasına hareket eden iktidar partisi,
muhalefetin sözünü tam olarak söylemesine de çoğu kez engel
olmaktadır.
Değerli milletvekilleri, torba kanunun Komisyon
aşamasında muhalefet partileri olarak gerekli eleştirileri ve
önerileri sunmamıza rağmen iktidar partisi kendi bildiğini
okumaya devam etti.
Eleştirdiğimiz ve önerilerimizi
sunduğumuz maddelerden biri, teklifin 5’inci maddesidir. 5’inci madde,
kalkınmada birinci derecede öncelikli illerde takviye kuvvet olarak geçici
görevlendirilen Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı
personelinin 6245 sayılı Kanun’un 42’nci maddesindeki geçici görev
gündeliğinin verilebileceği azami süre hükmünden istisna tutulmasını
düzenlemiştir.
Maddede görüleceği üzere iktidar partisi
yanlış anlayışla doğru sonuçlara ulaşmak
istemektedir. Bu maddedeki yanlış anlayış iki noktada
kendisini göstermektedir. Birincisi Kürt sorunuyla ilgilidir. İktidar
partisinin Kürt sorununu reddetmesi ve 2015 yılının ikinci
yarısında askerî yöntemlere teslim olması Türkiye’yi bugüne
kadar her açıdan krize sokmuştur. Kürt sorununun diyalog yoluyla
çözülmesinin reddedilmesi ekonomiyi çökertmiş, toplumsal
ayrışmayı arttırmış ve siyasal kutuplaşma
tarihin en yüksek seviyelerine ulaşmıştır. Türkiye bu
süreçte darbe girişimi yaşamış ve Türk lirası dünya
paraları karşısında büyük değer kaybetmiştir.
Siyasal kutuplaşma ve toplumsal ayrışma futbol sahalarına
bile yansımıştır. Hepinizin bildiği üzere Amed
Spor-Sakaryaspor futbol maçında Amed Sporlu oyuncular ve yöneticiler
saldırıya uğramıştır. İktidar partisinin
güvenlikçi politikalarda ısrarı Türkiye’deki çoklu krizleri
derinleştirecektir. Söz konusu 5’inci maddeye sirayet etmiş olan
güvenlikçi anlayışın terk edilerek Kürt sorununda müzakereyi
esas alan çözüm yönteminin benimsenmesi ve Türkiye’nin bu bağlamda
demokratikleştirilmesi bu ülke halklarının hayrına
olacaktır.
Değerli milletvekilleri, bu maddedeki
güvenlikçi anlayışın ortaya çıkardığı ikinci
yanlış, maddi kaynakların kullanımıyla ilgilidir.
Güvenlik politikalarına yatırılan her 1 lira, yapılacak
hizmetlerden kesilmektedir. Bunun hem yurttaşlara zararı vardır
hem de ekonomiye. Ülke gelirinin yaklaşık yüzde 70’i halktan elde
edilmektedir. Elde edilen bütçenin yüzde 80’e yakanıysa varlıklı
kişilere ve güvenlik politikalarına aktarılmaktadır.
Örneğin, milletvekili olduğum Şırnak’ta ihtiyaç
duyduğumuz şey güvenlikçi politikalar değildir,
barıştır. Bu, tabii ki Türkiye’nin her tarafı için zaruridir.
Yine halkımızın ihtiyaç duyduğu şey istihdamdır,
altyapıdır, ekonomik gelişmedir, evrensel hukuktur, adalettir,
özgürlük ve adil bölüşümdür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayınız
Sayın Özgüneş.
HASAN ÖZGÜNEŞ (Devamla) – Bizler, halkın
temsil yetkisini alan ve bu yetkiyi doğru şekilde kullanmak isteyen
milletvekilleri olarak yapmamız gereken şey, halkın
sorunlarına dikkat çekmek ve harcama politikalarımızı buna
uygun geliştirmektir.
Değerli milletvekilleri, 2015
yılından bu yana iktidar partisinin attığı her
adımda güvenlikçi politikaları esas alması bu kanun teklifi ve
maddenin içeriğine de sirayet etmiştir. Türkiye’nin içerisinde
bulunduğu diplomatik krizler başta olmak üzere, ekonomik, toplumsal
ve siyasal krizlerden kurtulması için demokrasiyi ve hukuk devleti
ilkelerini güçlendirmesi, müzakereyi esas alan politikalara dönmesi
gerekmektedir. Biz Halkların Demokratik Partisi olarak Türkiye’nin
toplumsal barış ve ekonomik kalkınması için demokratik
düzenlemelere ihtiyaç olduğunu tüm Parlamento ve Türkiye halkları
huzurunda iktidar partisine bir kez daha söylüyoruz.
Değişiklik önergemize destek vermenizi
bekliyoruz.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Özgüneş.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
(Devam)
5.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Mithat Sancar’ın, biraz önce vefat haberi gelen ve kendisini “Ben sadece
foto muhabiriyim.” diye tarif eden Ara Güler’e Allah’tan rahmet,
yakınlarına başsağlığı dilediğine
ilişkin konuşması
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, biraz
önce bir vefat haberi aldık. Çok değerli insan Ara Güler
hayatını kaybetmiş, vefat etmiş. Kendisini nasıl
tanımladığı kendisine sorulduğunda “Ben sadece foto
muhabiriyim derdi, “Bir sanatçı değilim, aynı zamanda
fotoğrafçı da değilim.” derdi. Doğru, bunların hiçbiri
değil, bana göre de bunların çok daha ötesinde bir hayat sürdü. Çok
önemli izler, eserler, sözler bıraktı. Kendisine rahmet diliyor ve
yakınlarına da başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz.
VIII.-KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Antalya Milletvekili Atay Uslu ve Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Yel’in Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/860) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 7) (Devam)
BAŞKAN – 5’inci madde üzerinde bir önerge daha
vardır, onu da okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 7 sıra sayılı
Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 5’inci madde metninde geçen
“şeklinde” ibaresinin “olarak” olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz. 17/10/2018
Mehmet
Ali Çelebi Tanju
Özcan Ali
Öztunç
İzmir Bolu Kahramanmaraş
Çetin
Arık Süleyman
Bülbül Haşim
Teoman Sancar
Kayseri Aydın Denizli
Ayhan
Barut
Adana
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ SERMET ATAY (Gaziantep) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde İzmir Milletvekili
Mehmet Ali Çelebi’nin söz talebi vardır.
Buyurun Sayın Çelebi. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Tasarının geneline
baktığımda aslında esas sorunları pas geçen, tali
düzenlemeler olduğunu görüyorum ve bunu yadırgıyorum gerçekten,
burada zaman kaybına yol açan düzenlemeler içermekte.
Sahil Güvenlik Komutanlığı, uzman
çavuşlar ve Harbiyeliler üzerinde durmak istiyorum. Tarihsel süreç içerisinde,
kendisine gereken önemi verip ilgi gösterenlere güç, gönenç, güvenlik ve huzur
getiren denizlerin, onu ihmal edenleri her dönemde toprak ve hatta onur
kaybıyla cezalandırdığını akıldan
çıkarmamamız gerekiyor. Sahil Güvenlik Komutanlığıyla
ilgili gelen düzenlemelere baktığımızda önem derecesi
gerçekten düşük hususlar değerlendirilmiş.
Ben size burada, Sahil Güvenlik
Komutanlığında neler düzenlenmeli, önem sırasına göre
11 maddeyle açıklamak istiyorum. Komisyon Başkanımız,
komutanlarımız da orada, benim söylediğim maddeleri teyit
edeceklerdir, tekrar onlara sorabilirsiniz.
1) Eğer millî güce dayalı etkin bir
güvenlik gücü olmasını istiyorsak, Türk boğazları dâhil
mavi vatanımızda etkin bir şekilde deniz güvenliğinin
sağlanması için Sahil Güvenlik Komutanlığı bünyesinde
deniz güvenliği ve emniyeti merkezi kurulmalıdır, deniz güvenlik
ve emniyet timleri teşkil edilmelidir.
2) En önemli hususlardan birisi, aynı
bakanlığa bağlı eş düzeydeki Jandarma Genel
Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğüne tanınan istihbarat
yetkisinin Sahil Güvenlik Komutanlığına verilmesidir çünkü deniz
istihbaratı ayrı bir uzmanlık gerektirir. Sahil Güvenlik
Komutanlığı deniz istihbaratı konusunda deneyimi ve
etkinliği olmayan jandarma ve polisten istihbarat alma ve “Onlar isterse verir,
istemezse vermez.”ler durumunda bırakılmamalıdır. Özetle,
diğer güvenlik güçleriyle aynı hak ve yetkilere sahip olması
gereken Sahil Güvenlik Komutanlığında mutlaka istihbarat yetkisi
olmalıdır.
3) Denizde çok başlılık önlenmelidir.
Deniz polisi, Deniz Gümrük Muhafaza Kaçakçılık ve İstihbarat
Müdürlüğü, Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü, Türkiye Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, liman
başkanlıkları, belediyelerin deniz kirliliğini önleme ve
kontrol teşkilatları gibi denizde görev yapan tüm kuruluşlar,
gelişmiş ülkelerde olduğu gibi Sahil Güvenlik
Komutanlığı bünyesine alınmalıdır ve hazine
zararı ile denizde çok başlılık önlenmelidir.
4) Bütçe sorunu: İçişleri
Bakanlığı bünyesindeki payı yüzde 1’dir Sahil Güvenlik
Komutanlığının. Bu, en az yüzde 4’e
çıkarılmalıdır.
5) Sahil Güvenlik Komutanlığı
denizcilik nosyonu almış nitelikli personel ihtiyaçlarını
karşılamak maksadıyla fakülte ve meslek yüksekokulu kurulma
çalışmaları hızlanmalıdır.
6) Denizde meydana gelebilecek arama, kurtarma ve
tıbbi tahliye olaylarına etkin ve sürekli reaksiyon gösterilmelidir.
7) Liman, karakol binası ve iskele gibi
altyapı ihtiyaçları öncelikle tamamlanmalıdır.
8) Sahil gözetleme radar sistemi, ağır
sınıf helikopter, insanlı keşif uçağı, İHA
projeleri hızlandırılmalıdır.
9) Deniz güvenlik timleri ve dalgıç personel
sayısı artırılmalıdır.
10) Sahil Güvenlik Komutanı orta vadede
koramiral rütbesine çıkarılmalı, oramiral olabilmesi de imkân
dâhilinde olabilmelidir.
11) Millî sahil güvenlik gemisi tasarımı
başlatılmalıdır.
Şimdi uzman çavuşlarımıza
gelelim. Biraz önce başladı, biraz daha açmak istiyorum. Uzman
çavuşluktan astsubaylığa geçiş yüzdesi yüzde 10’dur. Uzman
çavuşlar sözleşmeyle çalışıyor, kadroları yok.
Mahalle bekçisine devlet silah veriyor, uzman çavuşa zatî tabanca yok.
Teknik kapasitelerini artıracakları uzman çavuş okulu yok.
Devletin bütün kadrolarında kıdem var, uzman çavuşa yok. Herkese
aile hayatı var, uzman çavuşa yok. Dört sene doğuda görev
yapıyor, beşinci sene “Batıya geleceğim.” diyor,
Hakkâri’den Kayseri’ye tayin ediyorlar, Kayseri geçici görevle tekrar
Şırnak’a gönderiyor. Yirmi beş senelik görev sürelerinin yirmi
senesini doğuda geçiriyorlar. Herkese var, uzman çavuşa lojman yok,
yüzde 5. Adı orduevi ama uzman çavuşun bundan faydalanma hakkı
yok. Nöbet yönetmelikleri yok, izin yönetmelikleri yok, tayin yönetmelikleri
yok, TSK Sağlık Yönetmeliği’nde açıklayıcı
maddeler yok, kurs ödül yönetmeliği yok, disiplin yönetmeliği tamamen
amirin emrinde, sicil yönetmelikleri yok, tazminatları yok ama askerlik
görevlerini yapmaya gelmişler; çaycı olmak var, haberci olmak var,
kazancı olmak var, tuvalet, banyo temizleyicisi olmak var. Yemekhane,
gazino, yatakhane sorunları var. Gittikleri gazinolarda, halı
sahalarda sabahlamaları var.
Şimdi, gelelim Harbiyelilere. Cidden sormak
istiyorum: Sizin bu Harbiyelilerle alıp veremediğiniz nedir? Ben de
Harbiyeliyim, en büyük Harbiyeli de Atatürk’tür, sonra İsmet Paşa
gelir. (CHP sıralarından alkışlar)
2001-2007 yılları arasında toplam
yedi yılda Harbiyeden ayrılan toplam öğrenci sayısı
yaklaşık 150’dir, bakın 2001-2007.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.
MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) – 2008-2014
yılları arasındaysa, yedi yıllık sürede
sağlık raporu dışında ayrılanların, atılanların
sayısı da 3 bine yakındır. Kıyas anlamıyla
şunu ifade edeyim ki 12 Eylül döneminde Harbiyeden atılanların
sayısı da 100’dür.
Şimdi, FETÖ’cüler sizin döneminizde ve
gözlerinizin önünde 3 bin Harbiyeliyi işkenceyle, disiplin notunu
kırarak harp okullarından attılar, kılınız
kıpırdamadı. Şok mangaları kurdular, işkence
ettiler, 3 bin kişiyi attılar. Şimdi bunlar devlete girmeye
çalışıyorlar, diyorsunuz ki: “Siz o dönemde Harbiyeden
atılmıştınız.” İşte FETÖ’nün mağdur
ettiği kişiler bunlar. Neyi bekliyoruz düzenlemek için?
Şimdi gelelim diğer Harbiyelilere, yine
bunlar da Harbiyeli. O zamanlar şok mangaları vardı, şimdi
Silivri’de mavi oda var, mavi oda, “yumuşak oda” da diyorlar. Ne biliyor
musunuz bu: FETÖ yine terör tehdidi var diye o 15 Temmuzda bu Harbiyelileri
çıkardı dışarıya ve hiçbir eyleme
karışmamış yüzlercesi müebbet aldılar. Şimdi
Silivri’de mavi oda var. Ellerinden ayaklarından kelepçelenerek burada
bunlara işkence yapılıyor. Bunu görün, duyun. İşkence
insanlık suçudur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) – Son söz,
Atatürk’ün emanetine sahip çıkacağımızı belirterek
şunu söylemek istiyorum: Atatürk yükseklerdedir ama bacakları hâlâ
dünyadadır. Yere değdirmese de şerefli Türk
aydınlarının başlarına basa basa, omuzlarına basa
basa ileri atacak adımlarını, yürüyecek, yürüteceğiz onu. O
bu topraklarda hiç kaybetmedi, yine kazanacağız.
Saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çelebi.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… 5’inci madde kabul edilmiştir.
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
(Devam)
6.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Mithat Sancar’ın, biraz önce vefat haberi gelen değerli bilim
insanı, eski milletvekili, Saadet Partisi eski Genel Başkan
Yardımcısı Profesör Doktor Oya Akgönenç’e Allah’tan rahmet,
yakınlarına başsağlığı dilediğine ilişkin
konuşması
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, bir
vefat haberi daha ulaştı az önce, onu da sizlerle paylaşmak
isterim: Değerli bir bilim insanı, eski milletvekili, Saadet Partisi
eski Genel Başkan Yardımcısı Profesör Doktor Oya Akgönenç
biraz önce gelen habere göre tedavi gördüğü hastanede hayatını
kaybetmiştir. Kendisine Allah’tan rahmet, yakınlarına
başsağlığı diliyorum.
VIII.-KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Antalya Milletvekili Atay Uslu ve Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Yel’in Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/860) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 7) (Devam)
BAŞKAN – 6’ncı madde üzerinde iki önerge
vardır, bunları da okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 7 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesindeki "Adıyaman İli Merkez,
Samsat, Kahta, İlçeleri ve çevresinde 24/4/2018 tarihinde ve Muğla
iline bağlı Ula İlçesi ve çevresinde 25/11/2017 tarihinde”
ibaresinden sonra gelmek üzere aşağıdaki ibare eklenmiştir.
"ve 1970 yılından bu yana ülke
genelinde meydana gelen”
Zeynel
Özen İmam
Taşçıer Mehmet
Ruştu Tiryaki
İstanbul Diyarbakır Batman
Ömer
Faruk Gergerlioğlu Ömer
Öcalan Hasan
Özgüneş
Kocaeli Şanlıurfa Şırnak
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ SERMET ATAY (Gaziantep) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Batman Milletvekili
Mehmet Ruştu Tiryaki’nin söz talebi vardır.
Buyurun Sayın Tiryaki. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle şunu
söyleyeyim: Bu madde teklifin belki de en masum maddesi. Şöyle ki:
Adıyaman Merkez, Samsat ve Kâhta ilçelerinde 24 Nisan 2018 tarihinde
meydana gelen depremden zarar görenlere yardım yapılmasına
olanak tanıyan bir düzenleme. Komisyon buna bir de 25 Kasım 2017’de
Muğla’da gerçekleşen depremde zarar görenleri ekledi. Ancak sorun
şu: Bu düzenlemeler yardım amaçlı ve esas sorunları
çözmüyor. Depremin zararlarını telafi etmek için girişimde
bulunmak kötü mü? Elbette değil. Peki, bir yandan imar
barışıyla ülkenin dört bir yanında yapılmış
ne kadar yasa dışı bina, eklenti, konut varsa bunlara af
getireceksiniz, bunların deprem güvenliği önemli olmayacak,
diğer yandan depremde zarar görenlere yardım edeceksiniz. Biz bunun
büyük bir çelişki olduğunu düşünüyoruz.
Bir de şu var: Evet, deprem
mağdurlarına yardım edelim. Ancak binaların Deprem
Yönetmeliği’ne uygun biçimde yapılması kimin
sorumluluğunda? Elbette yetkili idarelerde. Eğer yetkili kurumlar,
denetim yetkilerine dayanarak ve Deprem Yönetmeliği’ne uygun şekilde
binaların yapımını sağlamış olsalar -Japonya
gibi ülkelerde olduğu gibi- ülkemizde yaşanan ve yaşanacak
depremlerde bu düzeyde ağır bilançolar olmayacak veya daha az hasar ve
can kaybı meydana gelecek. Bu nedenle, deprem gibi doğal felaketler
karşısında binaların yapımını denetlemekle
yükümlü kurumların hizmet kusurları, hukuk devleti ilkesi gereği
hukuksal sorumluluk doğurmaktadır. Nitekim, depremden zarar
görenlerin açtıkları davalarda da idarenin hizmet kusuru nedeniyle
maddi tazminata hükmedilmektedir.
Bakınız, 1999 depreminin ardından
İstanbul’da Afet Acil Eylem Planı çerçevesinde 493 toplanma
alanı belirlendi. Şimdi kaç tanesi vardır 493 toplanma
alanından? 400, 300, 200, 100? 77 tane. 493 toplanma alanından sadece
77 tanesi kaldı. Bunların dörtte 3’ü ranta açıldı,
inşaat yapıldı. TMMOB diyor ki: Bu 493 toplanma alanından
geriye yalnız 77 tanesi kaldı, bunların büyük bir bölümü de
çocuk parkı. Mahalle aralarında, binaların hemen yanında bu
kalan 77 yer. Bunların toplanma alanı olma özelliği yok
dolayısıyla ve esasen toplanma alanlarının yüzde 80’i
ortadan kaldırılmış durumda. Peki ne oldu bu toplanma alanları?
Hepsi AVM, hepsi gökdelen. Dolayısıyla, depremle mücadele yerine
deprem sonrası toplanma alanlarını imara açarak depremle
mücadele edemeyiz. Peki ne yapmalıyız? Depreme
hazırlanmalıyız. Bunun da 3 tane temel yolu var. İlki,
mevcut yapı stokunu güçlendireceğiz; ikincisi, yeni yapılan
binaların sertifikasına önem vereceğiz; üçüncüsü de sigorta.
Şimdi, bir de son olarak, bunların hiçbirisine bakmadan sadece
depremlerin zararlarını çözmek, evet, iyi ama esasen sorunları
çözmüyor.
Bir de madde metninde şöyle bir ifade var:
İşte “Şurası, şurası ve çevresinde.” Bunlar
muğlak ifadeler. Ekim ve Kasım 2011’de yaşanan Van-Edremit ve
Erciş depremlerini anımsıyorsunuz. O zaman da Bakanlar Kurulu
kararıyla, burada zarar gören kamu görevlilerine “tazminat” adı
altında bir ödeme yapılmıştı. Deprem üssü Edremit
olduğu hâlde Edremit’te görev yapan kamu görevlilerine herhangi bir
yardım yapılmadı sadece Bakanlar Kurulu kararında “Edremit”
adı geçmiyor diye. Ben o zaman bir sendika avukatı olarak dava
açtım ve Edremit’te çalışan kamu görevlileri de bu
yardımdan yararlanabildiler. Dolayısıyla “Şurası,
şurası ve çevresinde.” dediğiniz zaman bu muğlak ifadeyle
bazı zarar gören yurttaşlarımız bu yardımdan
yararlanmayabilir.
Bizim önerimiz de şu Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri: Biz kalıcı bir çözüm önerdik. Tek tek
yer, il, kent, ilçe saymak yerine 1970 yılından sonra
gerçekleşen depremlerde zarar gören herkesin bu yardımdan
yararlanmasına olanak tanıyacak bir öneri sunduk.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Tiryaki.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) –
Bunun başka yolu yok, ya bir tarih koyacaksınız ya da herhangi
bir tarih veya yer adı belirtmeden bu depremden zarar gören herkese bu
yardımı yapacaksınız. Bizim önerimiz, 1970
yılından sonra -bu, farklı bir tarih de olabilir- depremden
zarar görenlere bu yardımların yapılmasıdır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tiryaki.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Madde üzerinde bir önerge daha vardır, okutup
işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 7 sıra sayılı
Trafik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 6’ncı
maddesine aşağıdaki ibarenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
“Antalya ili Elmalı, Kumluca, Demre, Finike
ilçeleri ve çevrelerinde 2017/2018 tarihlerinde”
Feridun Bahşi Aylin
Cesur Lütfü Türkkan
Antalya Isparta Kocaeli
Mehmet Metanet Çulhaoğlu Behiç Çelik
Adana Mersin
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ SERMET ATAY (Gaziantep) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Antalya Milletvekili
Feridun Bahşi konuşacaktır.
Buyurun Sayın Bahşi. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
FERİDUN BAHŞİ (Antalya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün vefat eden başta can
ağabeyim, şiirin aksakalı Bahaettin Karakoç olmak üzere tüm
vefat eden insanlarımıza rahmet diliyorum, ruhları şad
olsun, toprağı bol olsun.
7 sıra sayılı Trafik Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi’nin 6’ncı maddesinde vermiş olduğumuz önerge üzerine söz
aldım.
Değerli milletvekilleri, 2017 ve 2018
yıllarında Antalya’nın ilçelerinde meydana gelen
yağış veya hortumdan zarar gören çok sayıda tarım
alanı, sera, yerleşim yeri ve iş yerlerinin
zararlarının karşılanması noktasında bir
talebimizdir.
16 Kasım 2017 tarihinde Kumluca’nın
Beykonak, Beşikçi Mahallelerinden geçen dere şiddetli
yağıştan gelen sellerle taşmış, taşkın
yüzünden 500 dekar sera ve 50 kadar evi su basmıştır. Yine, 16
Kasım 2017 tarihinde Finike’de yaşanan sel ve hortum felaketiyle
birçok sera zarar görmüştür. Yine, 16 Haziran 2018 tarihinde Demre
ilçesinde etkili olan dolu yağışı tarlada hasadı bekleyen
tonlarca karpuza zarar vermiş, ilçe merkezi ile Kapaklı, Çevreli,
Köşkerler, Beymelek, Gürses ve Yavu Mahallelerinde etkili olan dolu ve
şiddetli rüzgâr ağaçları devirmiş, seraların plastik
örtülerini yırtmış, bazı seralar çökerken içindeki ürünler
de aşırı derecede zarar görmüş, 939 dönüm kapalı sera
kullanılamaz hâle gelmiştir. En son Antalya, 17 Ağustos 2018’de
meydana gelen sel felaketinin verdiği zarardan çok ciddi şekilde
etkilenmiştir. Özellikle Antalya ili Salur, Yılmazlı, Eskihisar,
Yapraklı Mahallelerinde yaklaşık 450 dönüm ekili alan zarar
görmüş, ayrıca 12 ev de kullanılamaz hâle gelmiştir.
Antalya ili sebze ve meyve üretimi
açısından ülkemizin en önemli illeri arasındadır. Antalya
ili sınırları içerisinde yaşanan dolu, sel,
aşırı yağış, taşkın afetleri sebebiyle
etkilenen çiftçilerimizin zararlarının bu madde devamına
eklenecek fıkrayla birlikte giderilmesini talep ediyoruz. Bu nedenlerle,
2017-2018 yılı içerisinde Antalya ili sınırları
içerisinde yaşanan tüm zararların Ziraat Bankasından alınan
ve tarım kredi kooperatiflerinden alınan kredilerin bir yıl
ertelenmesi, TARSİM olsun olmasın tüm çiftçilerin
zararlarının devletçe karşılanması gerekiyor.
Bu kanun teklifi aynı zamanda Antalya
Milletvekili Atay Uslu tarafından hazırlanmış, Antalya’nın
sorunları yine İçişleri Komisyonunda da üye olan Atay Uslu
tarafından dile getirilmemiştir. İsterdik ki biz Atay Uslu bu
konuda hassas olsun.
Bunun dışında, kısaca bedelli
askerlik müracaatıyla ilgili bir konuya değineceğim. Bedelli
askerlikte müracaat 600 bin kişiye ulaşmış ancak her celpte
ancak 12 bin kişi askerliğe celbedilmeye
çalışılmaktadır. 600 bin kişi… Her celp dönemin 12 bin
kişiye göre hesaplanırsa bugün müracaat eden kısa dönem asker
adayları kaç yılda tüketilecektir? Bunu yirmi bir gün askerlik yapmak
için sıra bekleyen tüm gençlerimiz merak etmektedirler.
Ayrıca, bedelli askerlikti, kısa dönem
askerlikti -efendime söyleyeyim- yedek subay askerlikti gibi çeşitli adlar
altında askerlik tarifleri yapılmıştır. Bunlar bir
kanun teklifiyle tek tip askerlik hâline getirilmelidir. Bu konuda kanun
teklifini hazırlamaktayız, en kısa sürede Meclis
Başkanlığına sunacağız.
Yine, emeklilikte saraya takılanların
sorunlarının takipçisiyiz. İYİ PARTİ olarak bu konunun
sonuna kadar Mecliste gündeme getirilmesini savunuyoruz.
Yine, 3600 ek gösterge sorununun takipçisiyiz.
Yine, biz, bu kanunlar getirildiğinde de
Meclisten bu kanunların çıkarılması konusunda diğer
grupların desteğini bekliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın lütfen.
FERİDUN BAHŞİ (Devamla) – Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum efendim. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… 6’ncı madde kabul edilmiştir.
7’nci madde üzerinde önerge yoktur.
7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… 7’nci madde kabul edilmiştir.
8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… 8’inci madde kabul edilmiştir.
9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… 9’uncu madde kabul edilmiştir.
Madde 10’a bağlı ek madde 8’i
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
Madde 10’a bağlı ek madde 9’u
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 01.06
DOKUZUNCU OTURUM
Açılma Saati: 01.23
BAŞKAN: Başkan
Vekili Mithat SANCAR
KÂTİP ÜYELER: Emine Sare AYDIN YILMAZ
(İstanbul), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8’inci
Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.
7 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
Teklifin 12’nci maddesi üzerinde bir önerge
vardır, okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 7 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesinin kanun teklifinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İmam
Taşçıer Kemal
Peköz Ömer
Öcalan
Diyarbakır Adana Şanlıurfa
Abdullah
Koç Adnan Selçuk
Mızraklı
Ağrı Diyarbakır
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Diyarbakır
Milletvekili İmam Taşçıer konuşacaktır.
Buyurun Sayın Taşçıer. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
İMAM TAŞÇIER (Diyarbakır) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 12’nci madde üzerinde söz
almış bulunmaktayım.
Bu maddede subay ve astsubayların durumunun
düzeltilmesiyle ilgili bir düzenleme var. Biz isteriz ki Türkiye'de bütün
çalışanların durumu düzeltilsin, bütün
çalışanların özlük hakları verilsin ve onlara istenen neyse
bütün çalışanlara istensin. Bunun da olabilmesi için Türkiye’de
demokrasinin ve istikrarın olması şarttır. Türkiye’ye
demokrasi ve istikrarın da gelebilmesi için Kürt sorununu mutlaka çözmesi
gerekir. AKP iktidara geldiği günden son üç yıla kadar “Kürt sorunu
benim sorunumdur, ben bu sorunu çözerim.” demiş ve bununla ilgili onlarca
kez, yüzlerce kez bu kürsüde ve değişik platformlarda sözler
vermiştir ama gelinen aşamada artık “Ben Kürt’üm.” diyene dahi
değişik şekilde cezalandırmalara kadar gidilmektedir. Yani
Türkiye’de Kürtler var mıdır, yok mudur? Dün AKP hatipleri, grup
başkan vekili dâhil olmak üzere, Kürtlere atıfta bulunarak var
olduklarını burada, bu kürsüde söyledi. Diğer muhalefet
partileri de Kürtlerin varlığıyla ilgili her zaman görüşlerini
dile getiriyorlar -Kürt kardeşlerim- her zaman bunu değişik
platformlarda dile getiriyorlar. Ama Türkiye’de yaşayan 20-25 milyonun
üzerinde Kürt var, bu Kürtler ana dilleriyle eğitim ve öğretim
yapamıyorlar. Cumhuriyet yıllarına kadarki olan süreçte Kürtler
ana dilleriyle o günün şartlarına göre eğitimlerini
yapabiliyorlardı. Ahmedi Hani Mem u Zin’i -tarih 1692- kendi ana dili olan
Kürtçeyle yazmıştır. Melaye Ciziri kendi ana dili olan Kürtçeyle
divanını yazmıştır. Cigerhun yine
divanlarını, şiirlerini kendi ana dili olan Kürtçe
yazmıştır. O günkü şartlarda Kürtler bir şekilde
eğitimlerini alıyor ve bunu günümüze kadar
taşıyorlardı ama bugün, Kürtler kendi ana dilleriyle okul
okuyamıyorlar. İlkokuldan üniversiteye kadar kendi ana dillerinde
okul okumaları gerekirken var olan 3-5 tane özel okul dahi
kapatıldı bu dönemde.
ERKAN HABERAL (Ankara) – Öğrenci gelmiyor.
İMAM TAŞÇIER (Devamla) – Şimdi
soruyorum size: Gelişmekte olan ülkelerde ve gelişmiş olan
ülkelerde eğer farklı diller varsa hepsi kendi ana dillerini bir
şekliyle kullanıyorlar. Amerika’da bütün dillerde eğitim var.
Avrupa’nın hemen her ülkesinde bütün dillerde eğitim ve öğretim
var. Çekoslovakya’da 6 tane resmî dil var. Gelişmekte olan ülkelerde yine
öyle. Güney Afrika’da 8 tane resmî dil var. Hindistan’da 10’un üzerinde resmî
dil var farklı konuşulan dillerde. Rusya yine hakeza.
Evet, Türkiye'de Kürtçenin ikinci bir resmî dil
olması gerekiyor ve insanların kendi dillerini güvence altına
alınan bu resmî dil vasıtasıyla eğitimlerini Kürtçe ana
dilleriyle yapmaları gerekiyor. Bunu yapmadığımız
sürece, Kürt sorununu çözme konusunda zaten atılmayan adımları
daha da sığlaştıracağız. Kürt sorununu çözme
konusunda atılacak tek adım, daha doğrusu ilk adım, ana
dille eğitimi yasal hâle getirmektir, o da bu Meclisin görevidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın
Taşçıer.
İMAM TAŞÇIER (Devamla) – Bu Mecliste bu
sorun çok rahat çözülebilir ve bununla da Kürt sorununu çözmesi konusunda
çabalar sarf edilmeye devam edilir ama 25 milyon kendi ana dilleriyle
eğitim yapamıyorsa, 25 milyon kendi kültürlerini
yaşatamıyorsa, 90’lı yıllarda ya da 1980’lerde olduğu
gibi Kürtçe müzik dinlediği için cezaevlerine giriliyor ise bu sorun
çözülmeden Türkiye’ye demokrasi gelmez. Demokrasi gelmeyen bir ülkede de
istikrar olmaz ve sözü edilen maddede de insanların refah seviyesine
yükselmesi sıkıntılı olur.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Taşçıer.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
12’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
13’üncü madde üzerinde önerge yoktur.
13’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... 13’üncü madde kabul edilmiştir.
14’üncü madde üzerinde bir adet önerge vardır,
okutup işleme alıyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 7 sıra sayılı
Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 14’üncü maddesinin (k)
bendinde yer alan “dinlenme” ibaresinin çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz. 17.10.2018
Tanju
Özcan Ali
Öztunç Cengiz
Gökçel
Bolu Kahramanmaraş Mersin
Yaşar
Tüzün Orhan
Sümer Okan
Gaytancıoğlu
Bilecik Adana Edirne
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Edirne Milletvekili
Okan Gaytancıoğlu konuşacaktır.
Buyurun Sayın Gaytancıoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Karayolları Trafik Kanunu’nda
değişiklik yapıyoruz. İyi, çok güzel. Ben de 14’üncü madde
üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Şimdi, az önce çıktılar, “Şu
kadar kaza oluyor, bu kadar ölümlü kaza oluyor…” Neden oluyor, ben de
başka bir yönden size söylemek istiyorum: Ağır
vasıtaların lastiklerinin çoğu kaplama. Neden? 6 tane lastik 16
bin lira olursa kamyoncu esnafı, otobüsçü esnafı lastiklerini
kaplatıyor arkadaşlar. Bunlara burada dikkat çekelim.
Şimdi, 14’üncü maddede Karayollarının
denetim istasyonları var. Burada yüklerine bakıyorlar,
takograflarına bakıyorlar kurallara uygun mu… Eğer orada
polisler varsa ceza kesmek çok kolay ama şimdi Karayolları
görevlilerine de ceza kestiriyorsunuz. Acaba o Karayolları görevlileri
cezayı rahat rahat kesebilirler mi, oradaki kamyoncuyla kavga ederler mi,
otobüsçüyle kavga ederler mi, bunu hiç düşünmüyorsunuz. Bunu biraz
düşünün, ona göre bu maddeyi tekrar gündeme getirin bana sorarsanız.
Bu çok yanlış.
Peki, maliyetler neden yükseliyor? Az önce söyledik.
Zaten kamyoncu, otobüsçü yani şoför esnafı cezalardan
bıkmış -her yerde ceza var- vergilerden bıkmış,
masraflardan bıkmış. Kaplama lastik 40-50 bin kilometre gidiyor,
normal lastik 200 bin kilometre gidiyor ama insanlar artık “Acaba biraz
işler açılır mı? Açılana kadar, borcumuzu ödeyene
kadar biz lastikleri kaplatalım.” diyorlar. Bu şekilde idare etmeye
çalışıyorlar. Bu şekilde idare edilmesi de son derece zor.
Yine, biliyor musunuz, bilmiyorum ama ben
öğrendim. Trakya bölgesinden kimse Kadıköy’e yolcu taşımıyor.
Taşısa da küçük arabalarla taşımaya
çalışıyor. Neden? Köprüleri o kadar pahalı
yaptınız ve zorunlu hâle getirdiniz ki üçüncü köprüden geçmek Deli
Dumrul vergisi. Herkes küçük servislerle Kadıköy’e kadar geçebiliyor ya da
tek araca düşürebiliyorlar. Yani koca koca otobüsler Trakya’dan
Kadıköy’e yolcu taşımıyor. Yani ülkeyi ne hâle getirdiniz.
İnsanların seyahat özgürlüğünü elinden alıyorsunuz.
Eğer geçmeye kalkarsa ikinci köprüden yanlışlıkla, 915 lira
cezası var. Yani cezalar bu derece caydırıcı oluyor
zannediyorsunuz ama insanlar artık zor durumdalar.
Hele Bursa-İzmir arasını kullanmak
isteyen kamyoncular varsa yine bizim Trakya’dan, Uzunköprü’den, Keşan’dan
yük yükleyecek, aslında çok kestirme olarak Fatih Köprüsü’nden geçmesi
lazım, diyor ki: “Ben biraz daha fazla mazot yakayım ama yola para
vermemiş olayım.” Çanakkale üzerinden geçiyor, yolu uzatıyor.
Ekonomiye daha büyük zarar, bu sefer petrole para ödüyoruz.
Yine biliyor musunuz, bilmiyorum ama yollarda
otobüsler için kontrol noktaları o kadar fazla ki yolcuların
canı sıkılıyor, “Ne bu kardeşim, ikide bir
durduruyorsunuz bizi, kontrol ediyorsunuz, ne var?” diyor. Siz de diyorsunuz
ki: “Teröristler var, IŞİD var, şu var, bu var.” O zaman iyi bir
şekilde kontrol edin. 10 kilometre içerisinde 2 tane kontrol noktası
olan yerler var.
Yine biliyor musunuz, bilmiyorum ama otoyol
geçiş ücretleri çok pahalı olduğu için birçok kamyoncu ara
yollardan geçiyor, şehirler arası yolları kullanmıyor,
bazıları köy yollarını bile ezberlemiş.
Yine biliyor musunuz, bilmiyorum ama
İstanbul’dan Bursa’ya bir otobüs hiç mazot yakmasa 520 lira masrafı
var, hiç mazot yakmasa. Mazot masrafını da koyarsanız
yolcuların ne kadar büyük bedeller ödediğini tahmin edebilirsiniz.
Yine biliyor musunuz, bilmiyorum ama iki yıl
önce bir kamyon, trafik sigortasına yıllık 1.100 lira ödüyordu,
şimdi aylık ödüyor. Yani siz ekonomiyi iyi yönetemediğiniz için,
vergiyi iyi toplayamadığınız için, sürekli israf ekonomisi
uyguladığınız için her yerden vergi almaya
çalışıyorsunuz, her türlü cezaya insanları maruz
bırakıyorsunuz, sigorta toplamaya çalışıyorsunuz,
vergi toplamaya çalışıyorsunuz, ceza toplamaya
çalışıyorsunuz ama yine de bütçeyi bir türlü
denkleştiremiyorsunuz. Daha K1 belgesini, SRC belgesini, araç muayene
ücretlerini, motorlu taşıtlar vergilerini, trafik
cezalarını söylemedim.
O zaman, enflasyon niye artıyor hep beraber
düşünelim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın Sayın
Gaytancıoğlu.
OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Enflasyon niye artıyor? Maliyetler artıyor
çünkü. Üretici fiyatları niye artıyor? Bakın, karpuz kaç para?
Diyelim kilosu 1 lira. Ama mazot kaç para? Karpuzun parası para olmasa
bile, adam ta Antalya’dan İstanbul’a karpuzu getiriyor ama dünya kadar
masraf, karpuzun fiyatı birdenbire 2 katına, 3 katına
çıkıyor.
Yani enflasyonla mücadele etmek istiyorsanız,
ekonomiyi düzeltmek istiyorsanız vergiyi daha adil hâle getirmeniz
lazım, tabana yaymanız lazım, üreten bir Türkiye’yi
oluşturmanız lazım.
İşte “Ben bir kamyoncu yakaladım, bir
otobüsçü yakaladım, zorla bir köprü yaptırdım, oradan geçmek
zorundasın.” derseniz maliyetler bu şekilde artıyor
arkadaşlar.
Bunları, lütfen, daha ciddi bir şekilde,
daha soğukkanlı bir şekilde düşünelim ve Türkiye’yi daha
güzel yönetelim diyorum.
Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Gaytancıoğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
14’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… 14’üncü madde kabul edilmiştir.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 01.39
ONUNCU OTURUM
Açılma Saati: 01.44
BAŞKAN: Başkan
Vekili Mithat SANCAR
KÂTİP ÜYELER: Emine Sare AYDIN YILMAZ
(İstanbul), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8’inci
Birleşiminin Onuncu Oturumunu açıyorum.
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
(Devam)
7.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Mithat Sancar’ın, teknik bir çalışma yapmak için süre talep
edilmesi üzerine oturuma ara verdiğine ilişkin konuşması
BAŞKAN - Tabii, Genel Kurula bazı
durumlarda kısa bilgi verme sorumluluğum var. Biraz önceki arayı
teknik bir çalışma için süre talep edildiği için verdim. O
nedenle iki ara arka arkaya gelmiş gibi göründü. Bu konuda sizleri
bilgilendirmek istedim.
15’inci maddeyle ilgili bir önerge vardı,
Komisyonla birlikte bu önerge değerlendirildi. Şimdi 15’inci madde
üzerindeki önergeyi okutacağım ve işleme alacağım.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan,
önerge gelmedi bize. Geldi mi size? Nerede önerge, biz önergeyi görmedik.
BAŞKAN – Nasıl?
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Önerge grubumuza gelmedi
efendim.
BAŞKAN – Şimdi okunacak.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Yani okunacak da gruplara
dağıtılıyor bu. Size geldi mi?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Hayır, gelmedi
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Onu grup başkan vekillerinin
kendi aralarında halletmesi gerekiyor Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Usul budur yani genelde
gruplar bilgilendirilir, dağıtılır, ondan sonra...
BAŞKAN – İsterseniz, Sayın Akçay,
okutalım, size hemen takdim edelim, arkadaşlar getirsinler.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Oylandıktan sonra
getirmesinin bir esprisi yok.
BAŞKAN - Ben, tabii, bundan haberdar
değilim, verildiğini sanıyorum.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan,
okutup işleme konup oylandıktan sonra gelmesinin bir anlamı yok.
Usul, bu tür gelen önergeler...
BAŞKAN – Lütfen hemen çoğaltıp
gruplara dağıtalım önergeyi.
Hazırlanıyor Sayın Akçay, getirilecek
şimdi, sizlere dağıtılacak.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – 60’a göre bir dakikalık
bir söz verebilir misiniz Hayati Arkaz Bey’e?
BAŞKAN – Verelim.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
57.- İstanbul Milletvekili Hayati
Arkaz’ın, öğretmenliğin kutsal bir meslek olduğuna ve
toplum önünde değersiz, itibarsız hâle getirmenin doğru
olmadığına, öğretmenler hakkında olumsuz kanaat
oluşturan “Eyvah Düşüyorum” adlı programın sunucusu ve
yapımcılarını kınadıklarına ilişkin
açıklaması
HAYATİ ARKAZ (İstanbul) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz
günlerde özel bir televizyon kanalında “Eyvah Düşünüyorum” adlı
bilgi yarışmasında öğretmenlerimiz, üç ay tatil yapıp
üstüne bir de maaş aldığı için kıskanılan bir
meslek grubu olarak gösterilmiştir. Öğretmenlik kutsal bir meslektir
ve onu toplum önünde değersiz, kıymetsiz, itibarsız hâle
getirmek çok tehlikelidir. Biz bu programın sunucusu ve
yapımcılarını kınıyoruz. Öğretmeni korumak,
insanlığı ve geleceğimizi korumaktır.
Bu vesileyle Başöğretmen Gazi Mustafa
Kemal Atatürk nezdinde bütün öğretmenlere saygılarımı
sunuyorum. Genel Kurulu ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
VIII.-KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Antalya Milletvekili Atay Uslu ve Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Yel’in Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/860) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 7) (Devam)
BAŞKAN – Önerge sanırım gruplara
dağıtıldı. Önerge üzerinde görüşmeye geçebiliriz.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan (2/860) esas numaralı
Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 15’inci maddesiyle
değiştirilecek olan 2918 sayılı Kanun’un 21’inci maddesinin
dördüncü fıkrasının son cümlesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesi arz ve teklif olunur.
Hasan
Subaşı Mehmet
Metanet Çulhaoğlu Aylin
Cesur
Antalya
Adana Isparta
Lütfü
Türkkan Behiç
Çelik
Kocaeli Mersin
“Ayrıca mülki amir tarafından el konulur
ve aracın mülkiyeti kamuya geçer.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) –
Katılıyoruz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Mülkiyetin geçişini mülki amir
sağlayamadığından, mülkiyet geçişinin kanunla
gerçekleşmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
15’inci maddeyi kabul edilen önergeyle birlikte
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… 15’inci madde
değişiklik önergesiyle birlikte kabul edilmiştir.
16’ncı madde üzerinde değişiklik
önergesi yoktur, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… 16’ncı madde kabul edilmiştir.
17’nci madde üzerinde bir adet önerge vardır,
okutup işleme koyuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan (2/860) esas numaralı
Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin 17’nci maddesiyle
değiştirilecek olan 2918 sayılı Kanun’un 32'nci maddesi,
başlığıyla aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Fahrettin
Yokuş Behiç
Çelik Aylin
Cesur
Konya
Mersin
Isparta
Lütfü
Türkkan Yasin
Öztürk
Kocaeli
Denizli
“Araçlar üzerindeki değişikliği
bildirme
MADDE 32- Araçlar üzerinde mevzuata uygun
şekilde yapılan her türlü değişikliğin işleten
tarafından 30 gün içinde araç tescil belgesine işletilmesi
zorunludur. Bu fıkra hükmüne uymayan işletenlere 108 Türk Lirası
idari para cezası verilir.
Üzerinde teknik değişiklik yapılan
araçlar değişikliği mevzuata uygun olarak
yapıldığı belgelenip bu durum ilgili tescil
kuruluşunda araç tescil belgesine işletilinceye kadar trafikten
menedilir.
Mevzuata uygun olarak yapıldığı
belgelenemeyen teknik değişikliğin çevredekileri rahatsız
edecek derecede gürültü çıkaracak özellikte olması durumunda 1.002
Türk Lirası idari para cezası uygulanır. Ayrıca, araçla
ilgili belgeler alınır ve araç belirli bir yere çekilerek trafikten
alıkonulur."
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) –
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Konya Milletvekili
Fahrettin Yokuş konuşacaktır.
Buyurun Sayın Yokuş. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
FAHRETTİN YOKUŞ ( Konya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 7 sıra sayılı Kanun
Teklifi üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gecenin bu saatinde, elbette, çok da önemli olmayan
ancak siyasi iktidarın hangi sebeple getirdiği herkesçe malum olan
bir torba yasa bütünlüğünü görüşüyoruz. Bu yasa
tasarısının, özellikle trafikle ilgili olması, trafik
cezalarının artırılmakta olması, yeni düzenlemeler
getirilmesi hepimizde farklı bir duygu geliştirdi. Siyasi iktidar
yıllarca bu hususta ciddi bir çalışma yapmazken iki sayın
vekilin pek çok konuda bir anda uzmanlaşıp torbaya doldurduğu
böyle bir teklif, herhâlde yeni dönemde tarihe geçecek ilk teklif olsa
gerektir.
Şimdi, bu teklifi hazırlayanlara sormak
lazım: Siz bu teklifi hazırlarken Şoförler Odasına sordunuz
mu? Otomobilcilere sordunuz mu? Trafikte ömrünü geçiren kamyonculara,
tırcılara, servisçilere yani hayatı kara yollarında geçen insanlara
sordunuz mu? Sormanıza gerek yok ki çünkü sivil toplum örgütü ya da meslek
odalarının bir anlamı da kalmadı ki. Sormaya da ihtiyaç
yok. Ama konuşmaya gelince Batı standartlarında gelişmekten
bahsetmeyi, örneklerimizi Avrupa’dan vermeyi çok severiz. Ama
gelişmiş Batı toplumlarında hiçbir yasa böyle
yapılmıyor. Önce, o yasanın tarafları
hazırlanıyor, konuşuyor, istişare ediyor; ondan sonra yasa,
tarafların düşünceleri doğrultusunda meclislere
taşınıyor.
Şimdi, bu tasarıyı buradan
geçiriyoruz, bir kamuoyu yoklaması yapalım, bu ülkede, bu
yasanın trafikte ölümleri engelleyeceğine, trafikte insanları
korkutarak, insanları zorla disipline etmek için fayda
sağlayacağına inananların oranı herhâlde yüzde 10’u,
yüzde 20’yi geçmez. Çıkın, sorun halkımıza, yüzde
80’i-90’ı böyle diyor, diyor ki: “Hükûmetin kasası boşaldı,
paraya ihtiyaç olduğu zaman hemen trafiğe… Trafik polisleri hemen,
yirmi dört saat göreve başlar yani sekiz saat arayla devriyeye
çıkarlar. Niye? Kasada boşluk var, doldururuz.” Allah
aşkına, böyle yapacağımıza, gelin, yine bu
cezaları artıralım ama bu kültürü geliştirelim,
eğitimi geliştirelim. Bu insanlara önce diyelim ki: “Size 2 kat, 3
kat cezalar getirmek yerine, cezayla korkutmak yerine insan hayatının
önemini, insan yaşamının değerini öğretelim önce.
Onunla ilgili eğitim verelim, çalışma yapalım.” Ama
bunları yapmaya hiçbir zaman ihtiyaç duymuyoruz.
Bu teklifte, ilginçtir, pek çok husus var. Kamuda
100 binlerle ifade edilen araç var, araç saltanatı var. Bu araç
saltanatı içinde görev yapan binlerce şoför var. Tabii, bunlara siz
yabancısınız. O şoförlerin büyük bölümü kamuda memur ve
işçidir ama biliyor musunuz, Hükûmetiniz kasko
yaptırmadığı için bu tip araçlara –belki askeriye dışında,
emniyet dışında- bir kaza olduğu zaman, o devlet memuru ya
da kamu işçisi o kasko bedellerini öder? Siz burada para toplamaya
gelince, ne güzel, artışları yapıyorsunuz ama kamuda
çalışan şoförlerin mağduriyetini gidermek için araya bir
madde sıkıştırmayı bile çok görüyorsunuz.
Onun için, bu düşüncelerimi paylaşarak,
uzatmayarak hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Yokuş.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
17’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
18’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
19’uncu maddeyi oylarınıza
sunacağım ama 19’uncu madde üzerinde Komisyonun bir redaksiyon talebi
vardır.
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Sayın
Başkan, görüşülmekte olan 7 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin 19’uncu maddesiyle 2918 sayılı Kanun’un 46’ncı
maddesinin değiştirilmesi öngörülmektedir. Bahse konu kanununun
46’ncı maddesinin 1’inci fıkrasında “d” bendi
bulunmamaktadır. Teklifte sehven “1’inci maddenin d bendi” ibaresi
yazılmıştır. Bu sebeple “1’inci” ibaresinin “2’nci” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Redaksiyon talebiniz kayıtlara
geçmiştir.
Görüşülen teklifin kabul edilmesi hâlinde
redaksiyon işlemi Başkanlığımızca
gerçekleştirilecektir.
19’uncu maddeyi yapılan redaksiyonla birlikte
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
20’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
21’inci madde üzerinde bir adet önerge vardır,
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 7 sıra sayılı
“Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi”nin 21’inci madde metninde
geçen “1.002” ibaresinin “1.112” olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz. 17/10/2018
İlhami Özcan Aygun Yaşar
Tüzün Orhan
Sümer
Tekirdağ Bilecik Adana
Ahmet Kaya Cengiz
Gökçel Ali
Öztunç
Trabzon Mersin Kahramanmaraş
Tanju Özcan
Bolu
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge hakkında bir adet söz
talebi vardır.
Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun
konuşacaktır.
Buyurun Sayın Aygun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karayolları Trafik
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi’nin 21’inci maddesi üzerine söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Yasayla getirilen 21’inci maddedeki
değişiklik doğru ve yerinde bir düzenlemedir. Hız
aşımına 245 lira ile 1.002 lira arasında kademeli ceza
getirilmektedir. Ayrıca ehliyetlerin iptal edilmesi gibi yeni bir
uygulamanın devreye sokulması sevindiricidir. Yeni düzenlemeyle,
hız aşımı yapan kişi, geriye dönük beş yıl
içinde 2 kez sürücü belgesinin geri alınması cezası alırsa
sürücü belgesini tamamen kaybedecek ve başlangıç noktasına geri
dönecek. Yani artık sürücü kurslarına giderek tekrar ehliyet alacak.
Son on yıl içerisinde meydana gelen
kazaların yüzde 35’i hız kaynaklıysa bu düzenlemede geç
kalındığı da söylenebilir çünkü Türkiye’de trafik
kazalarında ölenlerin sayısı terörden ölenlerin
sayısını geçmiştir. 2017 yılında trafik
kazalarında 7.427 vatandaşımız hayatını
kaybetmiştir. Oysa 2017 yılında terör nedeniyle ölen asker,
polis, korucu toplam şehit sayısı 270’tir. Yani trafik
kazaları 27,5 kat daha fazla ölümle sonuçlanmıştır. Bu
rakamlar düşündürücüdür.
Değerli milletvekilleri, şüphesiz ki
kazalar sadece hızdan değil, hatalı yol ve yetersiz
sinyalizasyon çalışmaları sebebiyle de gerçekleşmektedir.
Bu konuda Ulaştırma Bakanlığımız
sınıfta kalmıştır. Bakın, bu yasa teklifini
hazırlayan Tekirdağ Milletvekilimiz Sayın Yel’in de
bileceği gibi, Tekirdağ’ın Süleymanpaşa ile Muratlı
ilçesini, Muratlı ile Büyükkarıştıran ilçelerimizi
birbirine bağlayan kara yolunda sıkıntılar yaşanmaktadır.
Bu yolda sayısız can yitirmişizdir ve bu yol “ölüm yolu” olarak
yine adlandırılmaktadır. Bu yolda zift ve mıcır
dökümünde izlenen metot bilimsel değildir. Zift sonrası dökülen
mıcır kış aylarında yağan yağış ve
yağmurla birlikte yolu kayganlaştırarak kazalara sebebiyet
vermektedir. Dün akşam itibarıyla da Sağlık
Bakanlığına bağlı bir aracımız yolda kayarak
kaza yapmıştır. Aynı zamanda hava
sıcaklığının da arttığı dönemlerde zift
eriyerek yine kazalara sebebiyet vermektedir.
Ülkemizin 2015 yılına ait trafik
kazaları istatistiklerine bakıldığında kazaların
yaklaşık olarak yüzde 24’ünün havanın karanlık olduğu
saatlerde meydana geldiği gözlemlenmektedir. Karanlıkta
sınırlı görüş imkânı olduğundan yol yüzey ve
kenar çizgileri işaretlemeleri çok önemlidir. Muratlı kara yolunda
şerit çizgileri ve yol yüzey işaretlemelerinin bir an evvel
yapılması gerekmektedir. Muratlı çevre yolumuzdaki yine trafik
sinyalizasyon ve yol ışıklandırması derhâl yapılmalıdır.
Değerli dostlarım, değerli
milletvekillerim; bir ekleme daha yapmak istiyorum. Tekirdağ’da sadece
kara yoluyla kazalar vuku bulmamaktadır. Geçtiğimiz günlerde, temmuz
ayı içerisinde tren kazasıyla karşı karşıya
kaldık. Yani demir yollarında da çok ciddi
sıkıntılarımız var.
Çorlu’da 25 vatandaşımız göz göre
göre tren faciasıyla yaşamını yitirmiştir. Acı
olan şu ki hem Devlet Demiryollarımızın ve hem de
Hükûmetimizin sessiz olmasıdır. Medya da konuyu hak ettiği
şekilde işlememektedir.
Ta Osmanlı Dönemi’nde yapılan yüz
kırk beş yıllık menfez âdeta ölüm menfezidir. Bugüne kadar
yani yüz kırk beş yıl boyunca güçlendirme dahi
yapılmamıştır. Bu skandaldır. Bilirkişi raporunda
dahi “kârgir yapı” denmektedir yani yığma yapı, depreme
dayanıksız, kolonsuz, dayanıksız bir bina. Bugüne kadar tüm
ihalelerde de bu menfezler kapsam dışı kalmıştır.
Bilirkişi raporunda çimento enjeksiyonuyla
güçlendirilmesi isteniyor. İşin vahim tarafı, kaza sonrası
çıkılan ihalede de menfez güçlendirmesi
yapılmamıştır. Beton moloz parçalarıyla menfeze yama
yapmaktan başka bir şey yapmadılar. Bu da yeni kazalara davetiye
çıkarmaktadır.
Devlet Demiryollarını ve
Ulaştırma Bakanlığını buradan uyarıyorum.
Yeni kazaların vebali onların sırtındadır.
Bir an önce Devlet Demiryollarına meteoroloji
uzmanları alınarak kurumda yağışları izleyecek teknik
ekip oluşturulmalıdır.
Haydarpaşa Demiryolu Bakım Servis
Müdürlüğünde Müdür Vekili Mümin Karasu’nun kazadan on gün önce, 29
Haziranda hazırladığı raporunda aşırı
yağış beklendiğini aktarıp gerekli tedbirlerin
alınmasını istemesine rağmen, kazanın göz göre göre
geldiğini hep beraber yaşadık. Ama belli ki bu uyarı sadece
suya yazılmıştı. Olan ailelere, çoluğuna
çocuğuna, annesini, babasını, yakınını kaybeden
vatandaşlarımıza oldu. İnsan hayatı bu kadar ucuz
olamaz. Hükûmeti gerekeni derhâl yapmaya çağırıyorum.
Bu uyarılarla sözlerime son verirken yüce
Meclisi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aygun.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
21’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… 21’inci madde kabul edilmiştir.
22’nci madde üzerinde bir adet önerge vardır,
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan (2/860) esas numaralı
Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 22’nci maddesiyle
değiştirilmesi teklif edilen 2918 sayılı Kanun’un 67’nci
maddesinin birinci fıkrasına eklenen (d) bendindeki “herhangi bir
zorunluluk olmaksızın” ibaresi çıkarılarak yerine
“Trafiğe açık alanlar ile motor sporları için belirlenen pist ve
sahaların dışında” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Feridun Bahşi Lütfü
Türkkan Yasin
Öztürk
Antalya Kocaeli Denizli
Mehmet Metanet Çulhaoğlu Aylin Cesur
Adana Isparta
BAŞKAN- Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önerge üzerinde Isparta Milletvekili
Aylin Cesur konuşacaktır.
Buyurun Sayın Cesur. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
AYLİN CESUR (Isparta) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan (2/860) esas numaralı
Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 22’nci maddesi üzerinde
İYİ PARTİ adına görüşlerimi ifade etmek üzere
huzurunuzdayım.
Evet, bazı rakamlar sunmak istiyorum Genel
Kurulunuza. Özellikle iktidar partisinin en çok övündüğü şeylerden
birisi olan kara yollarından biraz bahsetmek istiyorum. Size bazı
rakamlar vereceğim. 1950’de Türkiye çapında kara yolu ağı
47.080 kilometre ve 2003 yılında 63.143 kilometre, 2017’de 67.498
kilometre yani 2003’ten 2017’ye kadar 4 bin kilometre yol
yapılmış ve yüzde 6. Türkiye çapında otoyol ağı
-Ulaştırma Bakanlığı rakamları- 1973’te 24
kilometre, 2002’de 1.714 kilometre yani 71 kat artmış ve 2003’te
1.714 kilometre olan otoyol 2017’de 2.622 kilometreye ulaşmış;
908 kilometre, yüzde 34 artmış. Nüfustan bahsedelim, 2002’de 65
milyon olan nüfus 2018’de 81 milyon yani yüzde 25 artmış. Toplam
trafik kazası sayısına bakalım, 2000’de 500.653 kaza,
2017’de 1 milyon 202 bin 716. Evet, bu, ölümlü kaza sayısı yüzde 50
artmış, kaza sayısı yüzde 240 artmış. Son olarak
vereceğim rakamlar motorlu araç sayısı: 1950’de 35.225, 2002’de
8 milyon 655 bin 170 yani 245 kat artmış. 2002’den 2017’ye 21 milyon
211 bin 701 olmuş yani 2,5 kat artmış.
Şimdi, bu rakamlara
bakıldığında, sonuç olarak 2003’ten 2017’ye kara yolu yüzde
6 artarken, 2003’ten 2017’ye otoyol 908 kilometre artarken, nüfus 2002’den
2017’ye yüzde 25 artarken trafik kazası oranı 2000’den 2017’ye yüzde
240 artmış ve ölümlü kaza da yüzde 50 artmış. Burada demek
ki ne yapmak gerekiyor? Herkesin şapkasını çıkarıp bir
düşünme zamanı, özellikle siyasi iktidarın düşünme
zamanı gelmiş ve geçmiş demektir. Tedbiren önlemlerin
alınması gerekiyor, bugün de bunu konuşuyoruz hep beraber.
Bu yollarda meşakkatli olarak çalışan
25 bin trafik polisi ve 230 bin polis memurumuz var. Bu, Sahil Güvenlik
Komutanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı
personelinin İçişleri Bakanlığına bağlanması
sonrası mağdur olmamaları için Türk Silahlı Kuvvetlerinin
ödenek haklarından yararlandırılmasını teklif
ediyorsunuz. Biz buna karşı değiliz ama neden İçişleri
Bakanlığının kendi personelinin şartlarını
da düzenlemiyorsunuz ve 3600 ek gösterge sözü verdiniz, neden sözünüzü
tutmuyorsunuz?
Sizlere, hepimizin övündüğü, en çok da tabii ki
tüm, her yerde arka planda kullandığınız rahmetli
şehit Fethi Sekin’den bir hatırlatma yapmak istiyorum. 5 Ocak 2017’de
bomba yüklü araçla gelen teröristlere göğsünü siper etti, Motosikletli
Şahinler Timinden Trafik Polisimiz Fethi Sekin rahmetli oldu 3
çocuğunu geride bırakarak. Soruyorum: Emekli olunca alacağı
2.700 lira için aramızda gövdesini siper edecek kaç kişi var acaba? O
yüzden 3600 sözünüzü tutmanız için tekrar hatırlatmada bulunmak
istiyorum sayın iktidar partisi vekillerine.
Teklifimizde sözünü ettiğimiz pistlerle ilgili
olarak da altını çizmek istediğim bazı hususlar var.
Trafikte sakıncalı hareketler yapmanın
cezalandırılması gayet normal ancak motor sporlarına ilgi
duyan hobi sahibi Türk gençlerine motor sporları için pist ve saha gibi
imkânlar sunmak Hükûmetin ve yerel yönetimlerin sorumluluğundadır.
Motor sporları ve modifiyeye ilgili vatandaşların talepleri de
göz önüne alınmalı, hükûmetler bu taleplere duyarlı
olmalıdır. Millî imkânlarımızla hayata geçirilen
İstanbul Park onca yatırıma rağmen atıl bir yatırım
hüviyetindedir. Oysa motor sporları uluslararası turizmin bir alt
branşı olarak büyük bir potansiyele sahiptir. Uluslararası
müsabakalarda millî sporcularımızın yetişmesi için
İstanbul Park’ın yanı sıra Anadolu’da, örneğin
başkentimiz Ankara’da da bir motor sporları merkezinin yer
alması uygun olacaktır. Caddelerde yarışmak yerine gençlerimiz
pistlere yönlendirilmelidir. Almanya bu konuda muazzam bir örneğe
sahiptir. Türkiye'den bile motor sporlarına meraklı vatandaşlar
oraya giderek yarış atmosferinde turlar atıyorlar. Bizde henüz
böyle bir imkân yok. Oysa doğru bir tanıtım ve pazarlamayla hem
gençlerimizin hem de çevre ülkelerin vatandaşlarının ülkemize
gelerek İstanbul Park’tan yararlanması mümkün olabilir.
Yine Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde
motor sporları meraklıları için pist imkânı sunmak
gerekmektedir. Isparta’da bunun için çok ciddi bir talep var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın Sayın
Cesur.
AYLİN CESUR (Devamla) – Ankara, Anadolu’nun
merkezinde olan bir kent olarak bu projeye ev sahipliği yapabilir.
Motor sporları dünyası otomobil sektörünü
geliştiren ve gelirleri çeşitlendiren bir alandır. Ülkemizde
motor sporlarına yönelik bir sanayinin oluşması, millî
markaların meydana gelmesi için de faydalı olur. Millî uçak
geliştirmek için rüzgâr tüneli neyse motor sporları dünyası ve
otomotiv sektörü için de pistler o anlama gelmektedir. Motor sporları
AR-GE ve yeni teknoloji bakımından ülkemizin aradığı
fırsat olabilir. Genel Kurulun dikkatine sunarım.
Saygılarımla. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Cesur.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
22’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… 22’nci madde kabul edilmiştir.
Böylece, birinci bölümde yer alan maddelerin
oylamaları tamamlanmıştır.
Değerli milletvekilleri, şimdi ikinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm 23 ila 49’uncu maddeleri
kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde söz isteyen
milletvekillerinin isimlerini okuyorum: İYİ PARTİ Grubu
adına Aksaray Milletvekili Ayhan Erel, Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Batman Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryaki, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül;
kendisinin şahıs adına da söz hakkı vardır, ikisini
birleştirerek kendisine söz hakkı vereceğim.
Şimdi, ilk konuşmacı, İYİ
PARTİ Grubu adına Aksaray Milletvekili Ayhan Erel.
Buyurun Sayın Erel. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYHAN EREL
(Aksaray) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; kanun
teklifinin amacı her ne kadar gerekçede açık ve seçik ifade
edilmemiş ise de kazaların önlenmesi amacı
taşıdığı metnin yorumundan
anlaşılmaktadır.
Ülkemizin en önemli sorunlarından biri olan
trafik kazaları geride binlerce ölü, on binlerce yaralı, milyonlarca
maddi kayıplara neden olmaktadır. Trafik bir tehdit unsuru olarak
hâlâ günümüzde varlığını devam ettirmektedir. Üzülerek
belirtelim ki ülkemizde meydana gelen trafik kazaları sayısı ve
sonuçları bakımından, Batılı ülkelere göre gerek kaza
sayısı gerekse ölü sayısı bakımından oldukça
fazladır. Bu durumun başlıca nedenlerinden biri, genel anlamda
ülkemizde yol ve trafik güvenliği bakımından eğitimin
yetersiz olmasıdır. Düzenli ve güvenli trafik için küçük yaşta
insanlarımızın eğitilmesi gerektiği
inancındayız. Bu konuda sivil toplum kuruluşlarına,
okullarımıza büyük görev düşmektedir. Bugün Millî Eğitim
müfredatında sadece ilkokul 4’üncü sınıflarda haftada bir saat
olmak üzere zorunlu trafik eğitimi vardır. Onun ötesinde
okullarımızda trafikle ilgili herhangi bir eğitim ve
öğretim verilmemektedir.
Yine, nisan ayında kutlanan Trafik
Haftası’nda sadece kaza yapmış araçlar şehrin
meydanlarında vatandaşlara gösterilmekten öteye gitmemektedir.
Kazaların oluşumunun analizi yapıldığında
kazaların oluşumunda sürücülerin, yaya ve yolcuların kusurlu
unsurların başında geldiği anlaşılmaktadır.
Kazaların oluşumunda genelde yüzde 90’ında da sürücüler kusurlu
bulunmaktadır. Dolayısıyla sürücülerin eğitilmesinin
günümüzde yetersiz olduğu ortaya çıkmaktadır. Her şeyden
önce sürücülerin, yolcuların, yayaların küçük yaşlardan itibaren
eğitilmesi ve yetiştirilmesi gerekmektedir.
0-6 yaş grubunda insanlar kişiliklerini
bulurlar. Dolayısıyla bu yaş grubundaki çocuklarımıza
verilecek trafik bilincinin ve şuurunun ilerideki olumsuz
davranışların önüne geçeceği kanaatindeyiz. Ancak günümüzde
daha çok bilgisayar başında otomobil yarışlarıyla
ilgilenen gençler bu çağda aldıkları bu kültür ve bilgiyle
trafiğe çıktığında olumsuz davranışlar
sergilemektedirler.
Yine, bu kanun içerisinde yer alan, uzman
erbaşların emeklilik işlemleriyle ilgili bir
sıkıntı vardır. 6000 sayılı Yasa’yla uzman
erbaşlar sivil memurluktan emekli olmaya zorlanmaktadırlar.
Emekli demişken, günümüzde bin lira
civarında emekli maaşı alan vatandaşlarımız
vardır. Sayın Cumhurbaşkanımızın da yıllar
önce yaptığı çay ve simit hesabını günümüze
uyarladığımızda hep beraber bir hesap yapalım.
Günümüzde kafelerde, simit saraylarında ve simit
fırınlarında değil de sokak tezgâhlarında satılan
simit 1,5 lira, seyyar satılan çay da 1,5 lira, dolayısıyla
çay-simit 3 lira; 4 kişilik aile için 12 lira, 3 öğün yediklerinde 36
lira. Netice itibarıyla 36’yı 30 günle
çarptığımızda 1.080 TL sadece 4 kişilik ailenin
aylık çay ve simit masrafı. O zaman bin lira emekli maaşı
alan 4 kişilik bir ailenin -Sayın Cumhurbaşkanının da
yıllar önce ifade ettiği gibi- sadece çay ve simitle hayatını
devam ettirmek istese bile, aldığı emekli maaşı buna
yetmemektedir. Velev ki bunu asgari ücrete uyarladığımızda
günümüzde asgari ücret de 3 çocuklu ve çalışmayan bir eş için
1.708 lira civarındadır, 3 çocuk olduğunda da yaklaşık
1.350 lira çay ve simit gideri olmaktadır. Sadece çay ve simitle
hayatını devam ettirmek zorunda kalan asgari ücretlinin
maaşından yaklaşık 400 lira kalmaktadır. 400 lirayla
ulaşımını mı sağlasın, giyimini mi
sağlasın, çocuklarına bayramlık ayakkabı, pantolon mu
alsın? Bunları lütfen siyasi iradenin, iktidar partisinin
düşünerek önümüzdeki günlerde belirleyeceği asgari ücrette dikkate
almasını asgari ücretle geçinen vatandaşlarımız ve bin
lira civarında emekli maaşı alan
vatandaşlarımızın adına rica ediyor, hepinize sevgi ve
saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Erel.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Batman Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryaki konuşacaktır.
Buyurun Sayın Tiryaki. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MEHMET RUŞTU TİRYAKİ
(Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milletvekili
olarak seçildikten sonra kendi kendime bir karar almıştım bir
konuyla ilgili söz aldığımda sadece o konuyla ilgili
konuşacağım diye ama bir sürü gelişme oluyor, herhâlde bu
dönem boyunca farklı konulardan da söz edeceğiz.
Madde metinleriyle ilgili değerlendirme
yapmadan önce, İçişleri Bakanının bir
açıklamasını okuduk biraz önce. Bunun üzerine bir şey
söylemek gerekiyor. İçişleri Bakanı çünkü nefret söylemini
sürdürüyor, nefret yayıyor, kesintisiz tehdit ediyor. Bu dili
İçişleri Bakanı derhâl terk etmelidir. Bu ülke bir müstemleke
değil, kendisi de sömürge valisi değil. Bu ülke bir çiftlik
değil, kendisi de bu çiftliğin sahibi değil. Bu ülke -Anayasa’da
da ifade edildiği gibi- demokratik bir hukuk devleti. Kendisi, HDP’ye
saldırıyla kendini var etmek istiyor olabilir ama biz bunu kabul
etmiyoruz. Bakın ne demiş bugün: “Birtakım belediyelerin HDP’ye
geçeceği söyleniyor. Diyelim ki geçti, ne dediklerini biliyor musunuz?
Söyledikleri şu: ‘31 Marttan sonra belediyeler bizde. Çalışmak
istiyorsanız ailenizden bir kişiyi dağa gönderin.’ Seyredelim
mi? Seyredeyim mi?” Açıkça tehdit ediyor. HDP’nin yöneticileri belli,
HDP’nin yetkili kurulları da belli, merkez yönetim kurulu da belli, parti
adına söz söyleyecekler de belli, genel başkanları da belli,
sözcüleri de belli, parti meclisi de belli. HDP adına hiç kimse, hiçbir
yerde “Çocuklarınızı dağa göndereceksiniz.” diye bir
açıklama yaptı mı? Kim söylemiş “Ailenizden bir kişiyi
dağa gönderin.” diye? Sen İçişleri Bakanısın, hiç
işleri bakanıysan ayrı ama İçişleri Bakanıysan
yapanı tespit edeceksin, götürüp yargıya teslim edeceksin -görevin
bu- o da karar verecek. Var mı ötesi? Yok. Yok, ille de belediyelere el
koyacak.
Belediye seçimlerini kaybedeceğini
şimdiden söylüyor, o ayrı, tartışma konusu o değil.
Ama şimdiden hukuksuz yollara kapı aralayacak söylemler
kullanılıyor, bu kabul edilemez. Emin olun ne partimiz ne de
seçmenlerimiz bu tehdide pabuç bırakmayacak. Biz buna karşı hem
hukuksal mücadelemizi hem de yasal, meşru siyaset hakkımızı
kullanacağız.
Sayın Başkan, ikinci bölümle ilgili
değişiklikler kısmına gelince, bu değişikliklerin
bir kısmını olumlu bulduğumuzu ve desteklediğimizi
söylemek isterim, örneğin teklifin 23’üncü maddesi. Bu maddeyle yayaların
geçiş sırasında araçların hız ve
uzaklığını göz önünde bulundurma yükümlülüğü
kaldırılıyor. 25’inci maddeyle de yaya geçitlerinde yayalara
mutlak üstünlük getiriliyor. Bu oldukça olumlu bir şey, biz bunun
yaygınlaştırılması gerektiğini düşünüyoruz.
Mümkünse kent merkezlerinin tamamında, yaya geçitlerinin tamamında bu
üstünlük kabul edilmelidir, sadece belli yerlerde değil, kent
merkezlerinin olduğu her yerde yayaların her zaman geçiş
üstünlüğü olmalıdır, belki bu açıdan genişletilebilir.
Yine teklifin 34’üncü maddesinde getirilen öneriyle, boya incelticisi, tinerin
yanında çakmak gazı gibi bazı uçucuların da çocuklara
satışı engelleniyor. Biz bunu da sonuna kadar destekliyoruz.
Başka da desteklediğimiz maddeler var.
Fakat teklifin birkaç maddesiyle ilgili
rezervlerimiz var, birisi 28’inci maddesi. Terörle Mücadele
Yasası’nın 19’uncu maddesi değiştiriliyor.
İçişleri Bakanlığınca suçun ortaya
çıkarılmasına, delillerin ele geçirilmesine veya suç faillerinin
yakalanabilmesine yardımcı olanlara para ödülü verileceği kurala
bağlanıyor. Dün de söyledik, bugün de söylüyoruz; bu gizli
tanıklar, yalancı şahitler çok tehlikeli uygulamalar, mümkünse
bunun yaygınlaştırılmaması gerekir. Ben bir örnek
vereyim. Kemal Sunal’ın bir filmiydi sanırım. Macit Flordun
rahmetli, bilenler bilir, iyi sarhoş taklidi yapardı. Bir filmde aynen
şöyle söylüyordu, işte bir yalancı şahit arıyorlar:
“Bana bir şişe şarap verin, ‘Babamın boynuzları var.’
diye yemin içerim.” diyordu. Gerçekten bu gizli tanık meselesi,
yalancı şahit meselesi bir dizi soruna yol açabilir.
Süremi beş dakika diye kullanacaktım,
uzatmayacağım. Birkaç konu daha var, sadece
başlıklarını söyleyeyim.
Bu güvenlik soruşturması ve arşiv
soruşturması meselesiyle ilgili söylenecek çok söz var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin Sayın Tiryaki.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) –
Bitireceğim Başkan, bir dakikayı da kullanmayacağım.
Ona ilişkin bir değişiklik önergesi
geleceğini duyduk. Umarım sadece yargı kararları göz önünde
bulundurularak bu güvenlik araştırması ve arşiv
soruşturması işlemleri yürütülecek çünkü çok istisnai görevler
dışında bu kadar çok güvenlik araştırması ve
arşiv soruşturmasının yapılmaması gerekir.
Sınırsız inceleme -her kurumu- yapma yetkisi de tehlikeli.
En son anlamadığım bir şey var,
şu dış temsilciliklere başvurup yabancı kimlik alma
meselesi. Bu neye hizmet ediyor, hiç anlaşılır bir şey
değil. Dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir vatandaş
Türkiye Konsolosluğuna, Büyükelçiliğine başvurup yabancı
kimlik alabilecek, bunu anlayana aşk olsun.
Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tiryaki.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç konuşacaktır.
Buyurun Sayın Öztunç. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş)
– Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, yılda 200 milyon
TL nasıl devletin kasasında kalır, çok kısaca
söyleyeceğim. Bugünlerde tasarruftan bahsediyoruz, tasarruf yapmamız
gerekiyor.
Bakın, bu vereceğim bilgiler Kamu
Denetçiliği Kurumunun raporundan: Polislerin yüzde 27,7’si yani 66 bin
polis, polislik mesleği dışında görev yapıyor. Her 4
polis memurundan 1’i sivil personelin işini yapıyor. Nedir bunlar?
Sosyal tesislerde, polisevinde, kantinde, kreşte görev alıyorlar.
Mesela, 152 sosyal tesiste görevli 3.589 personelin 2.064’ü emniyet hizmetleri
sınıfından, bunların 236’sı rütbeli personel. 165
kantinde görevli 689 personelin 534’ü emniyet hizmetleri sınıfı
personeli. 4 kreş ve gündüz bakımevinde 34 personelin 18’i Emniyet
personeli. Yani polis, polislik mesleğinden, diğer polisler gibi
silah taşıyor, onların bütün haklarından yararlanıyor
ama kreşte, bakımevinde, sosyal tesiste görev yapıyor, polislik
yapmıyor.
Bu, iki açıdan yanlış. Birincisi,
diğer polis arkadaşı silahla meydanlarda görevini yaparken onlar
kantinde, bakımevinde görev yapıyorlar. İkincisi, bunların
maaşları 6 bin lira civarında yani polis memurunun ortalama
maaşı 6 bin lira civarında. Eğer bu bahsettiğim 66 bin
polisin yerine sivil memur alınırsa oraya -sivil memurun
yapacağı işler bunlar- sivil memur bu işi yaparsa, 3 bin
lira maaş aldığını hesaplarsak, Kamu Denetçiliği
Kurumunun raporuna göre, yıllık 200 milyon TL de kâr yapıyorsun.
Hem polis memuru polislik yapıyor, sivil memur onun işini
yapıyor hem de devletin kasasında yıllık 200 milyon lira
kâr kalıyor. Bu belki bugün buraya yetişmedi ama belki bir başka
yasada bu değerlendirilebilir, bunu bir öneri olarak sunmak istiyorum.
İkincisi başpolislikle ilgili.
Başpolislik kaldırılıyor. Başpolislikle ilgili
EMNİYET-SEN eski yöneticilerinden Ali Özaydın diyor ki:
“Başpolislik rütbesini FETÖ kabul edemedi hiçbir zaman, kabullenemedi.”
Şimdi, FETÖ’nün kabullenemediği bir başpolislik rütbesi
kaldırılıyorsa birazcık burada şüpheli yaklaşmak
gerekiyor. Üstelik başpolislik birazcık şaşaayla
getirilmişti hatırlarsanız. Eski bakanlardan Beşir Atalay
“Motivasyon artırıcı bir makam, görev polisler arasında.”
demişti ama bugün başpolisliğin
kaldırılmasının ben kişisel olarak yanlış olduğunu
düşünüyorum.
Gecenin bu saatinde daha fazla vaktinizi
almayacağım.
Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztunç.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sakarya
Milletvekili Muhammed Levent Bülbül konuşacaktır.
Sayın Bülbül, şahıslar adına da
söz hakkınız vardı, ikisini birleştiriyorum.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) –
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan
(2/860) esas sayılı Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü hakkında
konuşma yapmak için Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle muhterem heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Kanun teklifinin ikinci bölümünü teşkil eden ve
23’üncü maddeden başlayarak 49’uncu maddeye kadar devam eden 27 maddede
muhtelif kanunlarda değişiklikler öngörülmüştür. 2918
sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nda değişiklik
yapılmasını esas alan maddelerden 23’üncü maddede, kanunun
68’inci maddesinde yer alan, ışıklı veya yetkili
kişilerin bulunmadığı geçit veya kavşaklarda
yayaların geçişlerinde araçların hız ve
uzaklığının göz önünde bulundurulma yükümlülüğü
ortadan kaldırılmaktadır. Malum olduğu üzere, yayalara
trafikte öncelik vermek ve yayaların trafikte can güvenliğini temin
etmek toplumların medeniyet seviyesini göstermesi açısından önem
arz etmektedir. Ülkemizde trafik kazalarında taşıtlarda
yaralanan veya ölen vatandaşlarımız kadar yaya olarak trafik
kazalarına karışarak yaralanan veya hayatını kaybeden
vatandaşlarımız bulunmaktadır. Bu kayıplar her
birimizin içini acıtmakta, her sene ortaya çıkan istatistiki veriler
yaşanan trafik kazalarını trafik terörü olarak
adlandırmamıza neden olmaktadır.
Trafik kazalarının önlenmesinde toplumsal
eğitim seviyesinin yükseltilmesi en önemli tedbir olarak kabul
edilmektedir. Bununla birlikte, trafik denetimlerinin etkinliğinin
artırılması ve uygulanacak cezai yaptırımların
caydırıcı olması da ayrıca önemli bir tedbirdir. Bu
kapsamda yapılan değişiklikler yerindedir. Gerek 23’üncü maddede
yapılan değişiklik gerekse 25’inci maddede yayalara ilk
geçiş hakkının verilmesi ve buna ilişkin para
cezasının artırılmasına dair değişiklik de
isabetli olmuştur. Yayaların karışmış olduğu
trafik kazalarında yayaların da kazaya sebebiyet verebileceği ve
bu nedenle hukuki sorumluluklarının bulunacağı birçok
yargı kararında ifade edilmektedir. Yargılamalarda kusur
yüklendiği takdirde, yayalar yüklenen kusur oranında tazminat
yükümlülükleriyle karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu
bendin yürürlükten kalkmasıyla birlikte yayaların kusurlu
bulunduğu trafik kazalarına ilişkin tazminat davalarında
ciddi bir azalma olacağı veya yayalara izafe edilen kusur
oranlarında ciddi düşüşler yaşanacağı
kanaatindeyiz.
Yine, trafikte yayalara ilk geçiş
hakkının düzenlendiği 25’inci maddede yapılan
değişiklikle, şehir içinde yayaların yaralanması ve
ölümüyle neticelenen kazaların azalmasını beklemekteyiz. Bu
maddenin ihlali hâlinde uygulanacak cezada artış yapılması
caydırıcılığın artması açısından
yararlı bir değişiklik olacaktır.
Teklifin 24’üncü maddesinde seyir hâlinde cep
telefonu kullanan sürücüler için daha yüksek para cezasının
öngörülmüş olması önemlidir. Zira trafikte seyir hâlinde
şoförlerin cep telefonu kullanmasının alkollü araç kullanmaktan
daha tehlikeli olduğuna dair araştırmalar kamuoyu
tarafından yakinen bilinmektedir. Bizler de her gün trafikte seyir hâlinde
olan ve tehlikeli bir şekilde şerit değiştiren,
anlamsız manevralar yapan araçların yanından geçerken
baktığımızda mutlaka şoförün elinde cep telefonu bulunduğunu
görmekteyiz. Özellikle akıllı telefonların çok
yaygınlaştığı günümüzde bu tehlike çok daha büyük
oranda artmıştır. Bu konuda denetimden sorumlu olan trafik
polislerinin uygulamayı istisna gözetmeden yapmaları da ayrıca
önem arz etmektedir.
Teklifin 26’ncı maddesinde, motorlu araç tescil
belgesinde gösterilen maksadın dışında araçlarını
kullananlar ile sürülmesine izin veren araç sahiplerine idari para cezası
uygulanması ve aracın on beş gün süreyle trafikten menedilmesi
düzenlenmiştir. Devamındaki fıkralarda çalışma izni
almadan veya alınan izinde belirtilen faaliyet konusu
dışında veya alınan iznin belirtilen çalışma
bölgesi veya güzergâh dışında belediye sınırları dâhilinde
yolcu taşımanın yasak olduğu ifade edilmektedir. Bu
kuralı ihlal edenlere yüksek para cezasıyla birlikte on beş ile
altmış gün arasında trafikten men cezasının
verileceği öngörülmektedir.
Genel olarak bakıldığında,
isabetli gördüğümüz bu değişikliklerle belediye
sınırları içerisinde yapılan yolcu
taşımacılığı faaliyetlerinin daha düzenli hâle
getirilmesinin amaçlandığı açıktır. Gerçekten, yolcu
taşıma faaliyetlerinde, özellikle personel ve öğrenci
taşımacılığında hukuka aykırı olarak
faaliyet gösteren yapılara fırsat verilmemesi açısından
cezaların caydırıcı olması isabetli olmuştur.
Bununla birlikte, uygulamadan kaynaklanan bazı problemlere de
değinmek gerektiği kanaatindeyiz. Maddede belediye
sınırları dâhilinde yapılan yolcu
taşımacılığıyla alakalı olarak düzenlenmeye
yer verilirken Karayolu Taşıma Kanunu ve yönetmeliği kapsamında
gerçekleşen yolcu taşımacılığından hiçbir
şekilde bahsedilmediğini görmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, Türkiye’de yolcu
taşımacılığına ilişkin mevzuatın
uygulanmasında yaşanan karmaşıklığın acilen
giderilmesi gerekmektedir. Büyükşehir belediye sınırları
içinde yapılan yolcu taşımacılığını
düzenleme yetkisine sahip UKOME’ler ile kara yolu taşıma
mevzuatını uygulayan ulaştırma bölge müdürlüklerinin yetki
ve sorumluluk alanlarının netleştirilmesi ve uygulamada uyum
içerisinde faaliyet göstermelerinin temin edilmesi gerekmektedir. Mevcut
durumda mevzuatın uygulanmasında ciddi
karışıklıklar meydana gelmekte, yapılan
yanlış uygulamalar yolcu taşımacılığı
sektöründe telafisi mümkün olmayacak zararlar ve mağduriyetler ortaya
çıkarmaktadır. Türkiye’de kara yolu
taşımacılığıyla ilgili mevzuatta norm ve standart
birliğinin oluşması sağlanmalıdır. Buna ek olarak
uygulayıcıların mevzuatla ilgili olarak yeterli bilgi
donanımına sahip olmaları gerekmektedir. Örneğin, trafik
polisleri yapmış oldukları denetimlerde yolcu taşıyan
bir aracı durdurduğunda hangi kanuna veya hangi yönetmeliğe veya
hangi UKOME kararına göre denetimi gerçekleştirecekleri konusunda
tereddüt yaşamaktadır. Trafik polisleri, bu konuda vermiş oldukları
idari para cezaları ve trafikten men kararları nedeniyle yeri
geldiğinde şahsen sorumlu dahi olabilmektedirler. Verilen
yanlış kararlar, yapılan hatalı uygulamalar yargıya
taşındığında yargı tarafından verilen iptal
kararlarıyla durum daha da içinden çıkılamaz hâle gelmektedir.
Kara yoluyla yapılan taşımacılığın hayati
önem taşıdığı Türkiye'de bu faaliyetlerin gerek
mevzuat gerekse uygulamada daha düzenli hâle getirilmesi acil bir
ihtiyaçtır.
Teklifin 27’nci maddesiyle ilgili olarak, uzman
jandarma personelinin astsubaylığa geçişinde öngörülen
yaşın 35 yaş olarak değil, 45 yaş olarak
belirlenmesinin daha adil bir çözüm olacağı kanaatindeyiz. Genel
kolluk kapsamında olan polisler komiser
yardımcılığına 45 yaşına kadar
başvurabilmekteyse uzman jandarmalar da astsubaylığa geçiş
için 45 yaşına kadar başvuru yapabilmelidirler.
Görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin
28’inci maddesinde, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçların
takibinde faillere daha kolay ulaşılmasını temin etmek
maksadıyla suçun ortaya çıkarılmasına veya delillerin ele
geçirilmesine ya da suç faillerinin yakalanabilmesine yardımcı
olanlara veya yerlerini yahut kimliklerini bildirenlere para ödülü
verilebilmesi öngörülmüştür. Ödülün verilmesi ve ödül miktarının
belirlenmesinde usul ve esasların İçişleri
Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle
belirleneceği ayrıca düzenlenmiştir. Buna göre, ödül mutlak
değildir, usul ve esaslar yönetmelikle belirlenecek, ödülün verilip
verilmemesi yetkili mercinin uygun bulmasıyla söz konusu olacaktır.
İçişleri Bakanlığının usul ve esas belirlemek
için hazırlayacağı yönetmelikte terör suçlarının veya
suçlularının ihbarının ödüllendirilmesinin somut ve kesin
kriterlere bağlanması gerekmektedir.
Terörle mücadelede büyük bedeller ödeyen ancak bir
an olsun kararlığından ödün vermemiş olan Türk milletini
acze düşürmek ve Türkiye Cumhuriyeti devletini ortadan kaldırmak için
hain emeller besleyenlerin bu faaliyetlerini önlemek hepimizin ortak
sorumluluğudur. Allah korusun, herhangi bir saldırı meydana
geldiğinde de bunun sorumlularının hukuk önünde hesap vermesini
temin etmek için dünyanın her ülkesinde uygulanmakta olan ödül sisteminin
ülkemizde de ektin bir şekilde uygulanmasını temin etmek
gerekmektedir. Bu açıdan, yapılan değişiklik doğrudur
ve yerindedir.
Yine teklifin 33’üncü maddesinde
kaçakçılıkla mücadele kapsamında el koyma ikramiyesinin
kapsamının genişletilmesi öngörülmektedir. İfade
ettiğimiz gibi, kaçakçılıkla mücadele eden unsurların
motivasyonunun yüksek olması, bu unsurlara yönelecek hukuk ve ahlak
dışı tekliflerin etkisizleştirilmesi açısından el
koyma ikramiyesinin önemi büyüktür. Teklif edilen düzenlemede soruşturma
ve operasyon sürecinin tüm aşamalarında yer alan ancak bizzat ve
fiilen el koyma işleminde yer almayan personelin de ödül kapsamına
alınması memnuniyet vericidir.
Teklifin 34’üncü maddesinde çakmak gazı ve
benzerlerinin uyuşturucu madde kapsamına alınması önemli
bir değişikliktir. Zira gençliğimiz çok farklı,
adını sanını bilmediğimiz uyuşturucu maddelerle
zehirlenmektedir. Bunların bir kısmı ciddi paralar
karşılığında temin edilebileceği gibi bir
kısmı da sokakta, çakmak gazı gibi çok kolay bir şekilde ve
çok ucuza temin edilebilmektedir. Madde metnine “çakmak gazı ve benzeri”
ifadesi konulmakla çakmak gazının dışında bütün türevi
maddelerin niteliğinde olan diğer maddelerin de kapsam içerisine
alınması, uyuşturucuyla mücadelede etkinliğin
artırılmasına katkı sağlayacaktır.
Görüşülmekte olan kanun teklifinin 32’nci
maddesinde yabancılara yabancı kimlik numarası verilmesi
öngörülmektedir. Yabancıların kamu kurumlarında işlem
yapmasının kolaylaştırılmasının
amaçlandığı teklifin gerekçesinde ifade edilmektedir. Türkiye
Cumhuriyeti devleti dünyada hiçbir ülkenin üstesinden gelemeyeceği kadar
büyük ölçekte mülteci akınıyla karşı
karşıyadır. Türkiye’nin mevcut durumda 4 milyon civarında
mülteciyi misafir ettiği, mültecilerin insan onuruna
yakışır şekilde yaşayabilmeleri için son rakamlarla 33
milyar dolar civarında harcama yaptığı
düşünüldüğünde, bu durumun sürdürülebilir olmadığı, er
ya da geç misafir ettiğimiz kardeşlerimizin kendi vatanlarına
kavuşmalarının sağlanması gerektiği
tartışmasızdır.
Bu düşüncelerimizi ifade ederken Türkiye’de
yaşamakta olan yabancı ülke vatandaşlarının ve
mültecilerin kamu hizmetlerinden kolaylıkla faydalanmasının
sağlanmasına karşı çıkmanın da uygun bir
tavır olmayacağını düşünmekteyiz. Bizler tarihin her
döneminde mazlumun, ezilenin yanında olmuş olan Türk milletinin
evlatlarıyız. Bunu yaparken Türk milleti ne din ayrımı
gözetmiştir ne ırk ne de mezhep. Bundan sonra da aynı
tavrımızı kararlılıkla sürdürecek ve dünyaya adaletin
ve merhametin ne demek olduğunu göstereceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın Sayın
Bülbül.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Devamla) – Son olarak, kanun
teklifinin 47’nci maddesinde Hakkâri il sınırları içerisinde
bulunan Derecik beldesinin ekli 1 sayılı listede adları
yazılan köylerle birlikte Derecik ilçesine dönüşmesi ve aynı
adla burada belediye kurulması öngörülmektedir. Teklif gerekçesinde
ayrıntılı bir şekilde ifade edildiği üzere, özellikle
güvenlik mülahazaları ile ekonomik ve sosyal ihtiyaçlar göz önünde
bulundurularak Derecik ilçesinin kurulması uygun olacak, terörle
mücadelede etkinlik sağlanırken sağlık ve belediye
imkânlarının gelmesiyle bölgede bulunan yaklaşık 20 bin
vatandaşımız daha uygun şartlarda hayatlarına devam
edebileceklerdir.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
yapmış olduğum bu değerlendirmeleri huzurunuzda arz ediyor,
desteklemekte olduğumuz kanun teklifinin hayırlar getirmesini
dileyerek yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bülbül.
Şahıslar adına ikinci söz Antalya
Milletvekili Hasan Subaşı’na aittir.
Buyurun Sayın Subaşı. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
HASAN SUBAŞI (Antalya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi’ne ilişkin şahsım adına söz almış
bulunuyorum.
15’inci maddeyle ilgili bir önergem vardı,
önergemiz vardı, onda gerekçe belki yeterince
anlaşılmamış olabilir, şöyle
yazılmıştı: “Ayrıca, mülki amir tarafından
aracın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilir.” Yani aracın
mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar veren merci mülki amir gibi gösterilmiş.
Mülki amirin aracın mülkiyetini kamuya geçirme yetkisi
olmadığı açık olduğuna göre, en azından kanunla
geçmesi sağlanmalıydı. Mülki amir araca el koyabilir ancak bu
kanuna göre mülkiyet kamuya geçmiş olur.
Mevcut kanunun, arkadaşların, hatiplerin
bahsettiği gibi olumlu yanları da var. Kanunun hayırlı
olmasını diliyorum. Baktığımız zaman, Türkiye,
dünyada en çok trafik kazasının olduğu ülke. Trafikteki bu
ölümlü kazalar açısından inşallah caydırıcı olur,
hayırlı olur fakat İYİ PARTİ Milletvekili Fahrettin
Yokuş’un da belirttiği gibi, bir kanun hazırlanırken
caydırıcı olması bakımından sadece ödenecek
cezaların 2-3 kat olması değil, caydırıcı
olması için onun kamu vicdanıyla bağdaşır
olmasının aranması gerekirdi. Bunun için de hem sivil toplum
örgütleri hem ilgili kurumlar, meslek odaları tarafından çok iyi
tartışılması gerekirdi ki bu kanun kamu tarafından da
sahiplenilsin ama bizde kanunu yaparken ne kadar sahiplenir, doğrusu
kuşkularım var. Mecliste bile yeterince
tartışılamadığına göre kamuoyu tarafından
bir kanunun desteklenmesi, benimsenmesi çok zor olmaktadır. Mevcut
yasadaki caydırıcılık zaten yeterlidir.
Evet, devletin parasının
olmadığını biliyoruz çünkü ben Antalya’dan biliyorum,
Antalya’da yapılmakta olan neredeyse tüm yollar durmuştur, bütün inşaatlar
tasfiye edilmiştir, müteahhitler de çekip gitmiştir.
Elmalı-Korkuteli yolu, örnek vermek gerekirse Gömbe-Kaş yolu ve
ayrıca Alanya-Gazipaşa çevre yolu ve Antalya’da
Döşemealtı’ndan çıkan ana yol, çevre yolları tümüyle
tasfiye edilmiştir, müteahhitler de ayrılıp gitmiştir.
Kara yollarında trafiği konuşuyorsak
bu yolların yapılması gerekirdi ama inşallah devlet,
Hükûmet tarafından da cezaları artırarak devlet kasasına
biraz daha para girmesi öncelikli düşünülmemiştir çünkü bu
paraların, 2-3 kat artan cezaların ödenme şansı
vatandaş tarafından da neredeyse yoktur. Şunu ifade etmek
isterim ki devletin parası yok, biliyoruz ama vatandaşın da bunu
ödeyecek parası yok; bu cezaları karşılayabilecek gücü
kalmamıştır. O zaman biz ne yapıyoruz Türkiye’de? Af yasaları.
Ben, belediyeci olduğum için de biliyorum. Türkiye’de 15 kere imar
affı çıkmıştır ve yine, yakında ceza afları
belki de Meclisimize gelecektir. Devlet, kamu vicdanıyla yeterli
bağdaşır kanunlar çıkaramadığı için sık
sık tasfiye etme gereği duyar. Bunu da nasıl tasfiye eder? Aflar
çıkararak. Hani caydırıcıydı bizim
kanunlarımız? Bu teknikle, bu şekilde acele yapılan, kamu
vicdanında yeterince…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın, buyurun.
HASAN SUBAŞI (Devamla) – …muhasebesi
yapılmamış, sivil toplum ve halk içine alınmadan
yapılmış hatta Mecliste bile yeterince
tartışılmamış, bu şekilde
hazırlanmış yasalarla bir süre sonra yine ödenmeyen cezalar af
kapsamına girer. Caydırıcı olsun diye
yaptığımız yasa, caydırıcı olmaktan daha da
çok uzaklaşmış olur.
Ben yasanın hayırlı
olmasını diliyorum. Genel Kurula saygılar sunuyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Subaşı.
Böylece ikinci bölüm üzerindeki görüşmeleri
tamamlamış olduk.
Şimdi ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa
o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı
ayrı oylarınıza sunacağım.
23’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
24’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
25’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
26’ncı madde üzerinde iki adet önerge
vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 7 sıra sayılı
Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 26’ncı maddesinin
dördüncü fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki
beşinci fıkranın eklenmesini ve diğer fıkraların
buna göre yeniden teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Kadim
Durmaz Suzan
Şahin Okan
Gaytancıoğlu
Tokat Hatay Edirne
Aysu
Bankoğlu Ali
Öztunç
Bartın Kahramanmaraş
“Büyükşehir Belediyesi/belediyeler
çalışma izni/ruhsatı ilgilinin müracaat ettiği tarihi
müteakiben en geç 15 iş günü içerisinde sonuçlandırmak
zorundadır.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Tokat Milletvekili
Kadim Durmaz konuşacaktır.
Buyurun Sayın Durmaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
KADİM DURMAZ (Tokat) – Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Tabii, yüce Meclis, Adalet ve Kalkınma
Partisiyle sık sık övündüğü, “milat” dedikleri 3 Kasım
2002’den bu yana yasa yapma tekniğini de geleneğini de var olan
saygınlığını da yitirdi. Tabii, hep torba yasalar,
içerisine ne koyarsanız koyun… Sayısal çoğunluğa
dayalı bu yasaları yüce Meclisten geçirme
alışkanlığı hâlâ devam ediyor ama bir şeyi
hatırlatmak isterim. 1’inci parti olabilirsiniz ama yüce Mecliste
çoğunlukta değilsiniz. Şu sıralarda oturan tüm siyasi
partileri önemseyip, dinleyip ortak bir anlayışı birlikte
yakalamamız lazım. İşte, bugün bunların birine bir
başlangıç olsun. Teklifteki bazı doğru önerileri
anlayalım ve bu gelenek olsun.
Geriye doğru bakıyoruz, eskiden Türkiye
Büyük Millet Meclisinin lojmanları vardı arkadaşlar. İl
başkanlığı yaptık, birçoğumuz örgütlerden geldik.
Buralarda haddini aşan, yüce Meclise yakışmayan bir
davranış, böyle birbirimizi kırıp incitecek bir olay olduğunda,
işte orada, lojmanlarda yan yana komşuluk yapan insanların
girerken çıkarken birbirine rastlaması, o otokontrol dediğimiz,
eşlerimiz, çocuklarımız ya da onu okula bırakmak, öbürüyle
görüşmek, akşam o lojmanlardaki sosyal tesiste birlikte çay içmek;
olması gereken, korunması gereken birçok etik değeri ve kültürü
yüce Mecliste verimli hâle dönüştürebiliyordu.
Tabii, ülkede kriz var ama ben Sayın Meclis
Başkanımızın yerinde olayım, 1+1, 2+1, 3+1 gibi,
herkesin eş, çoluk çocuk durumuna göre, bu lojman kültürünü yeniden yüce
Mecliste ihdas ederim. Ederim ki insanlar birbirini bir paket servis gibi
değil de Cenab-ı Hakk’ın verdiği aklı kullanıp
ortak akılla birbirine yaklaşsın, herkesin niyetinin ve muradının
bu ülkeye hizmet olduğunu daha iyi anlasın.
Şimdi burada yasayı çıkarıyoruz.
Bakın, yasa çıkarken, Komisyondan geçen hâliyle hemen bir bölümünü
okuyacağım arkadaşlar; ruhsatlarla ilgili: “İlgili belediye
tarafından tahdit veya tahsis kapsamına alınmış ve bu
kapsamda verilmiş çalışma izninin/ruhsatının süresi
bittiği halde, belediye sınırları dahilinde yolcu
taşıyan kişiye 1.002 Türk Lirası idari para cezası
uygulanır ve eksikliği giderilinceye kadar araç trafikten men
edilir.”
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu, küçük
illerdeki belediyelerde sorun değil, herkes birbirini çok yakinen
tanıyor; evrakta yığıntı da olmuyor, sayı da çok
değil, toparlanabiliyor ama bir metropol kentlerini, bir büyükşehir
belediyelerini düşündüğümüzde verdiğiniz bir evrakın
cevabının ya da bir evrakın düzenlenip bir ruhsatın, iznin
yeniden size verilmesinin süre alacağını hepimiz biliyoruz.
Öyleyse ne yapacağız? Gelin, biz vatandaşın işini
kolaylaştırmak için, belediyede çalışan memura da bir
yaptırım koyalım. Ne olsun? On beş günde bu
vatandaşın ruhsatını vermek zorunda kalsın ya da
geçici kimlik belgesi gibi başvurduğu gün, evraklarını
eksiksiz teslim ediyor ise “İşte buyurun, sizin ruhsatınız
çıkana kadar geçici belgeniz bu.” desin.
Bir gelenek daha yok ediliyor arkadaşlar. Böyle
yasalar görüşülürken komisyonlarda, ilgili sivil toplum örgütünün ya da
meslek odasının o komisyona davet edilip dinlenmesi lazım. Bu da
olmadı ve şu anda verdiğimiz önergedeki bu konuyu, ben Türkiye
Şoförler ve Otomobilciler Federasyonundan aldığım bir bilgi
üzerine yüce Meclise getirme durumunda kaldım. Ama arkadaşlar, 200
binin üzerinde aracı düşündüğünüzde, bu söylediğimiz
rakamları, bu bedelleri ödemek insanlara zor geliyor. Bu ülkede,
kurulduğundan bu yana, vergi ödeme kültürü vardı arkadaşlar, AK
PARTİ iktidarı döneminde yok ettiniz bu aflarla, yapılandırmalarla.
Bu devlet en büyük kazancını düzenli ödenen vergilerden ve vergi
mükelleflerinden alıyor ama yapılandırma, borçlandırma…
Bir örnek vereyim: Son düzenlemelerle ilgili, benim
köyümde sadece, Tokat merkeze bağlı Kemalpaşa’da, muhtarın
mesajını gördüm; “Komşular, bir ayın içerisinde
muhtarlıkta 20 bin Türk lirası ceza bedeli oldu.” diyor
arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, devam edin Sayın Durmaz
KADİM DURMAZ (Devamla) – Ne olacak dedim,
muhtara sordum. “Tabii ki ödemeyeceğiz ağabey, af gelecek.” dedi.
Çünkü insanlar buna alıştırıldı. Amaçlanan da olmuyor.
İşte, Komisyonda konuştuk, benzeri konuyu söylediğimizde
bir grup milletvekili arkadaşımız “Bu bir eğitimin
parçası, cezası olsun.”
Arkadaşlar, siz bu ülkede “4+4+4” diye bir
dayatma eğitim getirdiniz. Dünyada matematikte, fizikte, her türlü rekabet
edeceğimiz alanlarda köklü eğitim… İlk 4’ten sonra bu ülkede 1
milyon 800 bine yakın çocuk zorunlu olmadığı için okula
devam etmiyor ve Türkiye'nin yaş ortalaması da 29 olunca on altı
yılda eğitimde de bu ülkeyi getirdiğiniz nokta belli. Yolu ortak
akıl. Sivil toplum örgütlerini artık önemseyelim. Artık ekonomik
açıdan geldiğimiz nokta belli; bu cezaları da bu
yurttaşların, o dolmuşçu esnafının, minibüsçünün,
servisçinin ödeyebilme şansı da yok. Bu anlamda desteğinizi
bekliyoruz, ortak akıl işlesin istiyoruz.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Durmaz.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
26’ncı madde üzerinde bir önerge daha
vardır, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan (2/860) esas numaralı
Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin 16'ncı maddesiyle
değiştirilecek olan 2918 Sayılı Kanun’un 26'ncı
maddesinin dördüncü fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Lütfü
Türkkan Mehmet Metanet
Çulhaoğlu Behiç
Çelik
Kocaeli Adana Mersin
Yasin
Öztürk Aylin
Cesur Fahrettin
Yokuş
Denizli Isparta Konya
“Bu maddenin birinci fıkrası hükmüne
uymayan sürücüler ile üçüncü fıkrasına göre çıkarılacak
yönetmelik yükümlerine aykırı davranan sürücüler 108 Türk
Lirası, ikinci fıkra hükümlerine uymayan sürücüler ise 1.002 Türk
Lirası idari para cezası ile cezalandırılır. Sürücü,
aynı zamanda araç sahibi değilse, ayrıca, tescil plakasına
da aynı miktar için ceza tutanağı düzenlenir. İkinci
fıkra kapsamında son ihlalin gerçekleştiği tarihten itibaren
geriye doğru bir yıl içinde üç defa işlem yapılan araçla
ilgili belgeler alınır ve araç belirli bir yere çekilerek trafikten
alıkonulur.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Gerekçe...
BAŞKAN – Önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Çakar lamba, siren ve benzeri
ışıklı ve/veya sesli uyarı işareti veren cihazlar
görüntü ve ses kirliliği yarattığından bu cihazları
kullanan araç sahiplerine verilen ceza ve yaptırımların
caydırıcılığının artırılması
gerekmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
26’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
27’nci madde üzerinde bir adet önerge vardır,
okutup işleme koyuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 7 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 27’nci maddesinin kanun teklifinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Zeynel Özen Erol
Katırcıooğlu Ömer
Faruk Gergerlioğlu
İstanbul İstanbul Kocaeli
Ömer Öcalan Hasan
Özgüneş
Şanlıurfa Şırnak
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Kocaeli Milletvekili
Ömer Faruk Gergerlioğlu konuşacaktır.
Buyurun Sayın Gergerlioğlu. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun maddesi uzman
çavuşların astsubaylığa yükselişte 31 yaşa kadar
olan süreyi 35 yaşa kadar uzatmaktadır. Bu, lehte bir
gelişmedir.
Uzman çavuşların isteklerine de bir bakmak
gerekiyor. 52 yaşında emekli olmak yerine 45 yaşında sivil
memurluğa geçmek ve geri kalan süreyi fiziki yetersizlikten dolayı
sivil memur olarak tamamlamak istemektedirler. Bu yaşı beklemeden
istifa edenlerde 8-9 bin lira bir fark oluşmaktadır ve bu
kaldırılmalıdır.
Yine, uzman erbaşlarda da sorunlar vardır.
Rahatsızlık sebebiyle doksan gün hava değişimi alan uzman
erbaşın Silahlı Kuvvetlerle ilişiği kesilmektedir.
Uzman erbaşlara askerî mahkemeden bir günlük ceza verildiğinde direkt
uzaklaştırılmaktadırlar. Uzman erbaşlara yapılan
muamele hakikaten üzücüdür. Onlara çöp temizletiliyor, tuvalet temizletiliyor,
parke taşı söktürülüyor, inşaat işlerinde
çalıştırmak gibi işler yaptırılıyor. Uzman erbaşlar,
uzman çavuşlar hâlen orduevlerine alınmıyor. Bunların nedenlerini
sorgulamak lazım. Şu anda, eğitim ve istihdam alanında
oldukça sorunlu bir yerdeyiz. Üniversite mezunu gençlerimiz çeşitli
bölümlerden mezun olmalarına rağmen istihdam alanı bulamamakta,
ya asker ya polis olmakta ve sonunda da bu muameleyle karşılaşmaktadırlar.
Eğitim alanında ilerleyen bir Türkiye yerine savaşın,
çatışmanın tercih edildiği; Kürt meselesi gibi,
hakların iadesi noktasında adım atılması gereken
noktalarda hak eksenli bakış açısı yerine,
çatışmacı bir bakış açısının tercih
edildiği yerlerde işte böyle, asker ve polis sayısını
artırıcı bir bakış açısı hâkim
olmaktadır ve gençlerimizin canları bu uğurda gitmektedir.
Şimdi, çalışanın hakları
son derece önemli. Yıllarca üniversite okuyup belli bir yere gelen
insanlar mesleklerini yapamamaktadırlar.
Çalışan hakları noktasında,
bugün yaşadığım üzücü bir gelişmeyi de aktarmadan
geçemeyeceğim. İşçi sağlığı ve
güvenliği konusunda İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonunda bir alt komisyon kurulmasını istedik. Türkiye, Avrupa’da
iş cinayetlerinde 1’inci sırada, dünyada 3’üncü sırada ancak
“İnsan Haklarını İnceleme” adı altında kurulan
Komisyon Başkanlığı ve AK PARTİ’li vekiller sayesinde
Avrupa’da 1’inci olduğumuz bu çok kötü durum için bir alt komisyon
kurulmamıştır. İşte, hak meselesine AK PARTİ’nin
bakış açısı budur, çok net bir şekilde ortadadır.
AK PARTİ’li vekiller iş cinayetleri gibi son derece ciddi bir soruna
“Her baş ağrısına bir ambulans mı
çağıracağız?” gibi gayriciddi cevaplar vererek alt komisyon
isteğimizi reddetmiştir. Bizim kaderimiz iş cinayetleri
değildir. Aynı zamanda, her hak eksenli isteğe de AK
PARTİ’nin oluşturduğu Türkiye’de, yöneticiler gayet olumsuz bir
şekilde bakmaktadır.
Çalışan haklarından sonra çevre
hakları… Geçtiğimiz hafta Dilovası’yla ilgili çevre meselesini
gündeme getirmiştim ve Kömürcüler OSB’ye karşı Dilovası
halkının feryadını dile getirmiştim.
Yıllardır çözülemeyen Dilovası’ndaki çevre meseleleri için,
Kömürcüler OSB’nin kaldırılması için Dilovası halkı
Osman Gazi Köprüsü’nde eylem yapmıştı ve biz, bu sorunun çözülmesini
istemiştik ancak çok ilginç bir şeyle
karşılaştık. Bakın, şu yazıyı size
gösteriyorum. Biz sorunun çözülmesini beklerken şehir içinde, ilçe
merkezinde imza standı açarak Kömürcüler OSB’nin
kaldırılmasını talep eden Kayapınar Turgut Özal
Mahallesi Gençlik Derneğinin dilekçesini alan kaymakam çok ilginç bir
cevap veriyor. İşte, maalesef, Türkiye'nin tablosu şurada
yatıyor: Kaymakam Bey, 9 Ekim-9 Kasım arasındaki tüm
etkinlikleri, sivil toplum etkinliklerini yasakladığını
iddia ediyor. Hak talep eden Dilovası halkına reva görülen bu.
Belediyenin önüne 2 tane TOMA yıkılıyor, bütün sivil toplum
etkinlikleri yasaklanıyor. Öylesine bir Türkiye oluşturuldu ki hukuk
devleti değil polis devleti oluşturdunuz. Yine, geçtiğimiz gün
Mustafa Kemal Atatürk’e hakaret eden -kesinlikle yanlıştır- bu
nedenden yakalanıp gözaltına alınan iki genç Atatürk büstünün
önüne getirildi Dilovası’nda ve -inanılmaz bir görüntü, sosyal
medyada da çok paylaşıldı- o gençler Atatürk büstünün önünde tek
ayak üzerinde dikildi bir polis tarafından ve…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın Sayın
Gergerlioğlu.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) – …bu
gençlere, Dilovası’ndan olan bu gençlere hakaretler edilerek, tek ayak
üstünde duran bu gençler, ardından da bir tekme atılarak gözaltı
merkezine götürüldü. Bu nasıl bir muameledir?
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Atatürk’e hakaret
ettiyse karşılığını bulacak. Atatürk’e hakaret
yok.
ÜMİT DİKBAYIR (Sakarya) – Atatürk’e
hakaretin sonu böyle olur.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) –
Vatandaşına karşı böyle bir muamele eden kolluk kuvveti
olabilir mi?
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Olur, bal gibi olur.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) – Kolluk
kuvveti yargının yerine geçemez. Eğer siz bir hukuk devleti
oluşturmamışsanız, polis devleti
oluşturmuşsanız kolluk kuvveti yargının yerine geçer,
bu da son derece antidemokratik bir tavırdır. Bunu şiddetle
kınıyorum. Dilovası halkı buna layık değildir.
Saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Gergerlioğlu.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Atatürk’e hakaret
demokratik bir tavır mı?
FATMA KURTULAN (Mersin) – Sen niye konuşuyorsun
oradan?
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Niye? Atatürk’e
hakaret demokratik bir tavır mı?
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
FATMA KURTULAN (Mersin) – Gidin orada konuşun,
niye yerinden hatibe müdahale ediyorsunuz?
HÜDA KAYA (İstanbul) – Dedi zaten,
yanlış olduğunu söyledi, başında söyledi.
BAŞKAN – 27’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
FATMA KURTULAN (Mersin) – Alışkanlık
hâline getirmişsiniz, HDP oraya gidince başlıyorsunuz.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Siz de o zaman ne
söylediğinize dikkat edeceksiniz.
FATMA KURTULAN (Mersin) – Ne söyleyeceğimi sen
mi belirleyeceksin?
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – O çocuk Atatürk’e
hakaret etme hakkını nereden alıyor? Kim o? Onun ne hakkı
var?
FATMA KURTULAN (Mersin) – Dinlememişsin, sen
dinlememişsin.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Polis de gereğini
yapmış işte.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) –
Savunduğunuz o polisin hakkında soruşturma
açılmıştır, haberiniz var mı?
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Açıldıysa
açıldı, tamam, daha ne istiyorsun?
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) –
Hakaret etmekten, şiddetten dolayı da soruşturma
açılmıştır.
FATMA KURTULAN (Mersin) – Her HDP’li oraya
geçtiğinde size mi soracak Allah aşkına ya! Sanki burada köleniz
var, siz bu ülkenin sahibi biz burada mülteciyiz sanki.
BAŞKAN – 28’inci madde üzerinde bir adet önerge
vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 7 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 28’inci maddesinin kanun teklifinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hakkı Saruhan Oluç Zeynel
Özen İmam
Taşçıer
İstanbul İstanbul Diyarbakır
Ömer Faruk Gergerlioğlu Hasan
Özgüneş Ömer
Öcalan
Kocaeli Şırnak Şanlıurfa
Kemal Peköz
Adana
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili
Hakkı Saruhan Oluç konuşacaktır.
Buyurun Sayın Oluç...
FATMA KURTULAN (Mersin) – Suriyeli muamelesi
görüyoruz burada. Çıktığımız an herkes bir yerden
bağırıyor bize. Herkes haddini bilsin.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – O zaman
bağırmayacak şekilde konuş.
FATMA KURTULAN (Mersin) – Haddinizi bileceksiniz.
Köle yok burada.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen,
hatip kürsüde.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli vekiller; saygıyla selamlıyorum.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Devam etme hâlâ. Niye
devam ediyorsun?
BAŞKAN – Sayın Enginyurt… Sayın
Enginyurt…
FATMA KURTULAN (Mersin) – Siz her zaman
yapıyorsunuz.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Tamam devam etme hâlâ.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Ne
dediğimizden haberin yok.
MENSUR IŞIK (Muş) – Bir defa dinle, ne
dediğimizi bir dinle.
FATMA KURTULAN (Mersin) – Bu grubun da bozucusu
sizsiniz. Her zaman yapıyorsunuz.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) – Siz
yanlış anladınız ama.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Ama sussun artık,
biz de sustuk. Yeter artık ya!
BAŞKAN – Lütfen…
FATMA KURTULAN (Mersin) - Kimse kimsenin
vatanseverliğini teraziye koyup tartmasın. Hep siz yapıyorsunuz
bunu.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Oluç.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Sayın
Başkan, değerli vekiller; saygıyla selamlıyorum.
Bu 28’inci madde bu teklifin en vahim maddelerinden
bir tanesidir, gerçekten üzerinde düşünülmeden hazırlanmış
bir maddedir. Teklifi hazırlamış olan vekil
arkadaşlarımız hani dediler ya: “Alan çalışması
yaptık.” filan. Mesela, gidip muhbirlik yapanlarla, gizli
tanıklık yapanlarla konuşup, onlar da vekil
arkadaşlarımıza: “Ya, biz muhbirlik, gizli tanıklık
yapıyoruz ama yani bu aldığımız ücret, para, bize
verilen ödüller yetmiyor, bunu biraz artırın.” mı demişlerdir
de bu teklif gelmiştir? Öyle değil, tabii ki biliyoruz.
İçişleri Bakanlığı bu teklifi bizim önümüze
getirmiştir. Bakın, çok vahim dememin nedeni nedir? İhbar
meselesini, muhbirliği bir toplumsal kültür hâline getiriyorsunuz. Bu,
gerçekten gelecek açısından baktığımızda, bugün
açısından da baktığımızda çok vahim bir gelişmedir
ve bu uyarıların hiçbirini ciddiye almıyorsunuz.
Ödüllü muhbirlik, hukuk dışı. Siz
bunu yasa hâline getiriyorsunuz ama evrensel, demokratik hukuk ilkeleriyle
hiçbir alakası yok, Türkiye'nin imzalamış olduğu
demokratik, uluslararası sözleşmelerle, Anayasa’nın
90’ıncı maddesiyle hiçbir alakası yok, etik de değil. Yani
bizim toplumumuzda kimi kişisel husumetten kimi siyasi husumetten
etrafındakini, konusunu komşusunu, iş yerindeki
arkadaşını, mahallesindeki kişiyi, şunu bunu ihbar
ediyor; ihbar edecek, ödül alacak karşılığında. Bu bir
organizasyon, bu bir organizasyon hâline gelecek. Bu organizasyonun
patronajı İçişleri Bakanlığında; çok net,
açık, durum bu. Şimdi, bu ihbar kültürünü toplumda yerleşik hâle
getirdiğiniz zaman sağlıklı bir toplum yapısı
mı geliştirmiş olacağız?
Şimdi, 12 Mart günlerini hatırlayanlar
vardır aranızda, o zaman bir kavram vardı kullanılan
“sayın muhbir vatandaş” diye. 12 Mart günlerinde, askerî darbe,
askerî muhtıra sonrasında “sayın muhbir vatandaşlar”
çıkmıştı ortalığa; rejim o zaman askerî cunta,
bunu kullanırdı. Şimdi, döndünüz dolaştınız,
yıl 2018, “sayın muhbir vatandaş” geldi, yetmedi; “sayın
gizli tanıklar” da geldi. Bununla ne yapmak istenebilir?
Şimdi, bakıyoruz OHAL sürecine, OHAL
sürecindeki ihraçların birçoğunda, önemli bir kısmında bu
muhbir vatandaşların rolü var. E, bir de sizin yanınızda
yer alan iktidar medyası var, onlar da muhbir vatandaşlara
yardım ve yataklık yapıyorlar hepsi; televizyonuyla, gazetesiyle,
radyosuyla. E, ne oluyor şimdi? Okulunda, üniversitesinde dersini anlatan
hocasını ihbar eden öğrenciler. Yani böyle bir toplum mu, böyle
bir gençlik mi yetiştirmek istiyorsunuz?
Şimdi bu, gerçekten çok vahim bir durumdur ve
tekrar edeyim, bu muhbir ve gizli tanık organizasyonunun patronajı
İçişleri Bakanlığındadır. Bu muhbir
vatandaşlar, bu gizli tanıklar nedeniyle insanlar hapislerde
yatıyor. Bakın, bizim geçmiş dönem milletvekillerimiz, eş
genel başkanlarımız, bugün burada söyledim, sevgili Selahattin
Demirtaş, bütün milletvekillerimiz, yöneticilerimiz, hep bu gizli
tanıkların verdikleri yalan ifadeler nedeniyle hapiste
yatıyorlar, yazık günah değil mi?
Şimdi bakın, bu gizli
tanığın en berbat hâli rahip Brunson davasında ortaya
çıktı. Ya, adam gizli tanık, bir de utanmaz, sıkılmaz,
dönmüş mahkeme heyetine diyor ki: “Ya, siz benim söylediğim her
şeyi yanlış anlamışsınız.” Mahkeme heyetinin
de hatasına bakın, ben söylesem mahkeme heyetine bunu bir tane daha
dava açar ama o gizli tanık söylediği için mahkeme heyeti onun önünde
de cübbesini ilikliyor. Yargı bugün gizli tanıklar üzerinde yükselen
kararlar alıyor. Böyle bir şey olabilir mi? Bu muhbir
vatandaşlık ve gizli tanıklık yüzünden yargı da
felaket bir duruma gelmiştir. Felaket bir duruma gelmiştir. Mahkeme
heyetlerinde yer alan hâkimlerin önemli bir kısmı siyasi
baskılar nedeniyle, korkular nedeniyle, sürülme korkusu nedeniyle,
görevinden alınma korkusu nedeniyle cübbelerine ilik açtılar,
düğmelerini iliklediler. Böyle bir yargı olur mu? Türkiye 2018
yılında böyle bir yargıya mahkûm olabilir mi? Ama şimdi
bunların hepsini, işte siz, çıkardığınız bu
yasayla teşvik ediyorsunuz. Bu yasa yarın öbür gün hepimizin
başına çok daha ciddi çoraplar örecek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Oluç.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Dolayısıyla,
bakın, tekrar bu konuda hani demokratik yollarla uyarımızı
yapıyoruz. Bu tür çıkardığınız yasalar yarın
öbür gün sizin önünüze, sizin karşınıza başka şekillerde
gelecektir. Tarihte çok örnek vardır böyle. Bizim kendi tarihimizde de
vardır, dünya tarihinde de vardır. Bakın, 1920’ler, 1930’lar,
1940’lar Avrupası’na bakın. Almanya’da “Geheime Staatspolizei”
adı Gestapo. İşte bu “gönüllü üyeler” adı verilen muhbir
vatandaşlık üzerine şekillendirilmiş koca bir muhbirler
ordusu yaratılmıştır Himmler tarafından.
İnşallah bugün bu muhbir vatandaşlığa ve gizli
tanıklığa patronajlık yapan İçişleri
Bakanlığı için de söylüyorum, inşallah sonu Heinrich
Himmler’in sonu gibi olmaz.
Teşekkür ederim dinlediğiniz için. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Oluç.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
28’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
29’uncu madde üzerinde iki adet önerge vardır,
okutup işleme koyuyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 7
sıra sıralı Kanun Teklifi’nin 29’uncu maddesinin kanun
teklifinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Abdullah
Koç Erol
Katırcıoğlu Filiz
Kerestecioğlu Demir
Ağrı İstanbul Ankara
Ömer Faruk
Gergerlioğlu Hasan
Özgüneş Ömer
Öcalan
Kocaeli Şırnak Şanlıurfa
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Ağrı
Milletvekili Abdullah Koç konuşacaktır.
Buyurun Sayın Koç. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin gerçekten en büyük
sorunlarından ve en büyük yarası olan Trafik Yasası ve buna ekli
bazı kanun maddeleriyle ilgili olan hususu şimdi görüşüyoruz.
Değerli arkadaşlar, Türkiye’de trafikle
ilgili olan bütün kazalarda, öncelikle “trafik canavarı” diye bir olgu
yaratıldı ve bu olguyla halkın bilincinde normal bir olay
yaşanıyormuş gibi bir algı yaratıldı ve bu
algıyla yıllardır bir sürü trafik kazası meydana
gelmiş olmasına rağmen bu olaylar tamamen görmezden gelindi.
Trafik kazaları nedeniyle meydana gelen
zararları önlemek adına duble yollar yapıldı,
arkasından son model otomobillere alan açıldı ancak bu tür
kazalar ne yazık ki devam etti ve hâlen de devam etmektedir.
29’uncu maddede, kamusal zararın önlenmesi
açısından, kişilerin sahip olmuş olduğu bilgilere
ulaşılması açısından getirilen bu kanun teklifi,
aynı zamanda 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu’na
ilişkin olan ve gündemini tamamen yitirmiş olan bir kanuna da yeni
bir ekleme yapmak suretiyle bu kanun şimdi gündeme getirilmek isteniyor.
Değerli arkadaşlar, şimdi bu
Sıkıyönetim Kanunu bildiğiniz gibi Türkiye demokrasisine
maalesef getirilen en büyük darbelerin başında gelen bir kanun. Bu
kanun teklifine getirilen yeni bir eklemeyle bu kanun sürekli hâle getirilmek
isteniyor. Bu Sıkıyönetim Yasası benim seçilmiş
olduğum Ağrı iline ilişkin olan bazı gerçekleri de bu
an itibarıyla gün yüzüne çıkarmış bulunmaktadır. Yani
Sıkıyönetim Yasası hâlen Türkiye’de devam etmektedir. Bugün
itibarıyla seçilmiş olan 50’den fazla muhtarın işine son
verilmiş bulunmaktadır. Başka bir anlatımla, Anayasa’ya
aykırı olan, uluslararası yasalara aykırı olan bu
Sıkıyönetim Yasası hâlen yürürlüktedir. Bölgede,
Ağrı’da neredeyse seçilmiş olan hiç kimse
bırakılmadı; belediye başkanları görevden
alındı, en son da muhtarların görevine son verildi.
Diğer taraftan, bu Trafik Kanunu’yla getirilmek
istenen şey, ölümleri en aza indirmek ve zararları en aza indirmek.
Fakat gene Ağrı ilinde şöyle bir gerçeklik daha var: Bir hastane
yapıldı. Hastanenin açılışı tekrar tekrar, 4-5
defa yapıldı fakat hastanede ne bir teçhizat var ne de
sağlık hizmetini getirecek olan doktor var. Bölgede yaşanan
trafik kazalarının, yaralanmalı olan trafik
kazalarının çoğu Erzurum’a nakledilmekte ve bu yaralı olan
insanların çoğu da maalesef yolda yaşamını
yitirmektedir. Bunun için de bu bölgede 1900’lü yılların -yani 20’nci
yüzyılın başında- sonlarına doğru bölgede
raylı sistem söz konusu. Zamanla bu raylı sistemin yapısı
tamamen tahrip edilmiş ve raylı sistem yok edilmiş
durumdadır. Bizim, bu Trafik Yasası’yla bu önlemlerin
alınamayacağı konusunda düşüncemiz mevcuttur.
Dolayısıyla öncelikle bilincin değiştirilmesi, raylı
sisteme geçilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Başka bir
anlatımla, yeni kanunlar getirilerek, yeni yasaklamalar getirilerek bu
mevcut olan olguların önüne geçilmesi de mümkün değildir. Bu nedenle,
bu yasa hazırlanırken bundan daha önce altyapının
yapılması, bu konuda çeşitli düzenlemelerin yapılması
ve yatırımların yapılması gerektiğini
düşünüyoruz.
Bu sebeple de Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
29’uncu madde üzerinde bir önerge daha vardır,
okutuyorum ve işleme koyuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan (2/860) sıra
sayılı Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin
çerçeve 29’uncu maddesiyle 4045 sayılı Kanun’un 1’inci maddesine
eklenmesi öngörülen fıkranın aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Cahit
Özkan Mehmet
Doğan Kubat Abdullah
Güler
Denizli İstanbul İstanbul
Recep
Özel Eyüp
Özsoy Fehmi Alpay
Özalan
Isparta İstanbul İzmir
“Güvenlik Soruşturması ve Arşiv
Araştırması yapmakla görevli birimler güvenlik
soruşturması ve arşiv araştırması kapsamında
bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşları arşivlerinden ve
elektronik bilgi işlem merkezlerinden bilgi ve belge almaya, 04/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171 inci maddesinin
beşinci ve 231 inci maddesinin onüçüncü fıkraları
kapsamında tutulan kayıtlara ulaşmaya, Cumhuriyet
Başsavcılıkları tarafından yürütülen soruşturma
sonuçlarını, kovuşturmaya yer olmadığına dair
kararlar ile kesinleşmiş mahkeme kararlarını almaya
yetkilidir.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Katılıyoruz
Sayın Başkan.
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Gerekçe…
BAŞKAN – Önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Önergeyle, güvenlik ve arşiv
araştırması bakımından Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
171’inci ve 231’inci maddelerinde yer alan kamu davasının açılmasının
ertelenmesi ve hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına dair kayıtlara güvenlik
soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla
görevli birimlerin ulaşabilmesine imkân sağlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
29’uncu maddeyi kabul edilen önergedeki
değişiklikle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... 29’uncu madde kabul edilmiştir.
30’uncu madde üzerinde bir adet önerge vardır,
okutup işleme koyuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 7 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 30’uncu maddesinin kanun teklifinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Zeynel Özen İmam
Taşçıer Hüda
Kaya
İstanbul Diyarbakır İstanbul
Ömer Faruk Gergerlioğlu Hasan
Özgüneş Ömer
Öcalan
Kocaeli Şırnak Şanlıurfa
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
SELİM YAĞCI (Bilecik) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
HÜDA KAYA (İstanbul) – Gerekçe…
BAŞKAN – Önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Maddeye göre mera, yaylak ve
kışlakların tespit, tahdit ve tahsisi Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığınca yapılır. Bu amaçla
valinin görevlendireceği bir vali yardımcısı başkanlığında;
Bakanlık il müdürü, Bakanlık il müdürlüğünden konu uzmanı
bir ziraat mühendisi, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü yetkili
temsilcisi, Orman Genel Müdürlüğü yetkili temsilcisi, ilgili köy veya
mahalle muhtarı, defterdarlıktan veya bulunamaması hâlinde vali
tarafından görevlendirilecek bir hukukçu, millî emlak müdürlüğünden
bir temsilci, kadastro müdürlüğünden bir teknik eleman, ziraat odası
başkanlığından bir temsilci olmak üzere 10 kişiden
oluşan bir komisyon kurulur.
Hukuk dışı uygulamalarla halkın
yaşam alanlarına, otlaklarına, meralarına
ulaşması engellenmek istenmektedir. Kolluk birimlerine kendi görev
alanları dışına çıkma yetkisi tanınıyor.
Yani hayatın her alanı olduğu gibi meralar da güvenlik
gerekçesiyle tahakküm altına alınıyor. Bu sebeple ilgili madde
kanun teklifi metninden çıkarılmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
30’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... 30’uncu madde kabul edilmiştir.
31’inci madde üzerinde bir adet önerge vardır,
okutup işleme koyuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 7 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 31’inci maddesinin kanun
teklifinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Zeynel Özen Erol
Katırcıoğlu Ömer
Faruk Gergerlioğlu İstanbul İstanbul Kocaeli
Hasan Özgüneş Ömer
Öcalan
Şırnak Şanlıurfa
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
SELİM YAĞCI (Bilecik) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul
Milletvekili Zeynel Özen konuşacaktır.
Buyurun Sayın Özen. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ZEYNEL ÖZEN (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 31’inci maddeyle -5355
sayılı Mahallî İdare Birlikleri Kanunu’nun 20’nci maddesi- büyük
şehirlerde kapatılan özel idare yerine yatırım, izleme ve
koordinasyon başkanlıkları kuruluyor. Özel idarelerin tüm
yetkileri bu kurula devrediliyor; aynı zamanda, yönetmelikte açıkça
belirtilmemesine rağmen belediyenin de birçok yetkileri bu kurula
veriliyor. Bunun adı kısaca YİKOB olarak
adlandırılıyor. YİKOB kurulurken vali
yardımcısının başkanlığında
seçilmişlerden oluşturuluyor. Yani geçmişte olduğu gibi il
genel meclisi üyeleri veya belediye meclisi üyelerinden kimse yok, tamamen
atanmışlardan oluşuyor. Oysa biliyoruz ki yereldeki
sorunları yereldeki halk daha iyi bilir, kişiler daha iyi bilir, o
sorunların çözümünü de daha iyi yaparlar.
Değerli milletvekilleri, Avrupa Yerel
Yönetimler Özerklik Şartı’nın altına Türkiye de
imzasını koymuştur. Ben Avrupa’dan gelen bir
arkadaşınız olarak biliyorum ki demokratik ülkelerden
birçoğunda eğitim, sağlık, ulaşım, konut, hatta
vergi oranının bile düzenlenmesi belediyelerdedir. Oysa bizde bunun
tam tersidir. Çeşitli yasaklamalarla, yetki daraltılmasıyla eli
kolu bağlanan yerel yönetimler gerçekten içi
boşaltılmış bir kurum hâline getiriliyor ve demokratik
ülkelerin çok gerisindeki bir duruma düşüyor belediyelerimiz.
Şimdi, AKP hükûmetinin, AKP’lilerin ne
dediğine değil, ne yaptığına bakmamız gerek. “Dün
dündür, bugün bugündür.” diyebiliyorlar. Biliyoruz ki 2002 yılında
AKP seçilmiş valilikler vadetti. Oysa -yakında olağanüstü hâl
kalktı- olağanüstü hâl yerine getirilen yasalar gerçekten süper
valilikler yarattı, süper kaymakamlıklar yarattı. Yani en ufak
demokratik hak ve talepler şiddetle bastırılıyor veya “Vali
yasakladı.” deniliyor, orada bitiyor.
Bu dediğimiz YİKOB denen kuruluşun
yönetmeliğine baktığımızda birçok madde “Gerekirse…”
diye başlıyor yani yetkilerin ve sorumlulukların ucu açık.
Bir maddesi de şöyle diyor: “Başkanın verdiği görevleri
yapmak…” Bu görevler nedir, sınırları nedir; bu belirtilmiyor.
Bu anlamda kimin ve nasıl denetleyeceği konusunda da hiçbir
açıklık yoktur.
Belediyeler bu YİKOB’la iktidara siyasi kulluk
ilişkileriyle bağlı kurumlar hâline getirilmek isteniyor.
YİKOB’la halkın kararlara doğrudan katılması
engellenmektedir. Denetlenemez olması, demokratik olmadığı
gibi sürdürülebilir de değildir.
Yakında, söylediğim gibi,
atanmış belediye başkanlarıyla… Böyle bir tez de gelebilir.
Çünkü bizim belediye başkanlarımızın, HDP’nin belediye
başkanlarının neredeyse tamamına yakını bugün
tutukludur. Ben tutuklu diyemiyorum, rehin diyorum. Çünkü şimdiye kadar
hiçbir suç isnat edilememiş ve hiçbir iddianame bile
hazırlanamamış. Uzun zaman olmasına rağmen iddianame
bile hazırlanamamış.
Bugün de Cumhurbaşkanı açıkça
seçimlerin sonucunu etkilemeye çalışmaktadır. Sandıkta
kaybedeceğini bildiği için “O belediyelere kayyumlar atarız.”
diyor. Halkımızın özgür iradesine müdahale edilmek isteniyor. Bu
ne demektir? Halkımızın seçme ve seçilme hakkı elinden
alınmak isteniyor. Yerel yönetimlerin durumu demokrasiyle çok
orantılı bir göstergedir arkadaşlar. Bu anlamda biz HDP olarak
diyoruz ki: Kent hakkı kapsamında her türlü kamusal hizmet edinmek,
insanca yaşamak, kültürel, ekonomik, sosyal, siyasal haklardan eşit
yararlanmak, söz ve karar sahibi olmak için kendimizi ve kentimizi de biz
yöneteceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Özen.
ZEYNEL ÖZEN (Devamla) – Değerli
milletvekilleri, şimdi, dün Resmî Gazete’de yayınlandı, 259 muhtar
görevden alındı. Hiçbir isim yok ve bunların yasal bir
işlemden geçip geçmediği bile belli değil, hukuki bir gerekçeyle
alınıp alınmadığını da bilmiyoruz ve
Bingöl’de benim özel ilişkilerimle bildiğim 9 muhtar görevden
alınıyor, bunun 6’sı Alevi. Ben İçişleri Komisyonunda
olduğum hâlde bunu öğrenemiyorum. Bunun gerekçesi nedir? Sayın
Başkanımızdan istirham ediyorum, bunun gerekçesini
İçişleri Bakanına sorabilir misiniz?
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özen.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
31’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
32’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
33’üncü madde üzerinde bir adet önerge vardır,
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 7 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 33’üncü maddesinin kanun teklifinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Zeynel
Özen İmam
Taşçıer Erol
Katırcıoğlu
İstanbul Diyarbakır İstanbul
Ömer Faruk
Gergerlioğlu Hasan
Özgüneş Ömer
Öcalan
Kocaeli Şırnak Şanlıurfa
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
SELİM YAĞCI (Bilecik) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Madde üzerinde İstanbul
Milletvekili Erol Katırcıoğlu konuşacaktır.
Buyurun Sayın Katırcıoğlu. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmaya başlamadan önce
özellikle AK PARTİ sıralarına seslenmek istiyorum: Allah
aşkına şu torba yasa mı, çorba yasa mı her neyse,
böyle bir şey getirmeyin artık. Hakikaten getirmeyin, çok saçma
oluyor. Sabahtan beri bir jandarma konuşuyoruz, bir çavuş
konuşuyoruz, bir hurda konuşuyoruz yani ne konuştuğumuzu da
karıştırıyoruz. Böyle yasa yapılmaz. (AK PARTİ
sıralarından “Çalış da gel.” sesleri)
Çalışıyorum, merak etmeyin siz, ben
çalışıyorum ama siz çalışmıyorsunuz bence. Çünkü
bu çok toptancı bir şey. Şimdi mesela ben bugün, şu anda 33’üncü
maddeyle ilgili bir konuyu konuşacağım sizlerle. Sizlerin
sandığınızdan farklı sonuçları olabilecek olan
bir madde. Bu madde, Kaçakçılıkla Mücadele Yasası’nın
23’üncü maddesinin değiştirilmesine ilişkin bir madde ve
maddenin özü itibarıyla muhbirlere, hak edenlere ikramiye verilmesini,
özellikle uyuşturucu mücadelesinde ikramiye verilmesini öneren bir madde.
Şimdi arkadaşlar, amacı ne olabilir bu maddenin? Çok açık
tabii yani bunu tartışmaya bile gerek yok gibi gelebilir bize. Nedir
amacı? İkramiyeleri artırmak dolayısıyla da bu konuda
çalışan memurların motivasyonunu artırmak ve böylelikle de
daha fazla, uyuşturucu satmaya yönelik şirketlerin ya da neyse
işte, kişilerin tutuklanmasını sağlamak.
Dolayısıyla da uyuşturucunun daha az kullanımını
sağlamak, daha az satılmasını ve dolayısıyla da
daha az kullanılmasını sağlamak. Dolayısıyla bu
çok mantıklı bir şey gelebilir ama arkadaşlar hikâye o
kadar basit değil. Bakın basit olmadığını ben
size şöyle anlatayım: Şimdi, ikramiye verdiğimiz
kişilerin motivasyonları artacak ve bunun sonucunda uyuşturucu
ticareti maliyeti yükselecek. Uyuşturucu ticaretinin maliyetinin
yükselmesi ne demek? Uyuşturucu fiyatının yükselmesi demek.
Peki, uyuşturucu fiyatı yükselince, herhangi bir malın
fiyatı yükselince ne olur? Miktarı azalır. Ama arkadaşlar,
burada bağımlı bir toplumdan bahsediyoruz. Dolayısıyla
da bu fiyat yükseldiğinde uyuşturucu kullananların
sayısı azalmaz. Peki, ne olur arkadaşlar? Bakın, ben size
söyleyeyim ne olacağını. Bunun sonucunda birçok şey olur
ama 2 tanesini sizlerin dikkatinize getirmek istiyorum. Bunlardan bir tanesi,
uyuşturucu baronlarının servetine servet katmış
olursunuz arkadaşlar. Bu kadar basit çünkü fiyatlar yükselmiştir.
Neden yükselmiştir? Sizin uyuşturucu arzıyla ilgili
yaptığınız mücadele uyuşturucu arzının
maliyetini yükseltmiştir dolayısıyla da fiyatını
yükseltmiştir ve dolayısıyla da insanlar bundan
vazgeçemeyeceği için, eski alışkanlıklarına devam
etmek durumunda oldukları için eski miktarlarda kullanmaya devam
edeceklerdir ve sonunda, dediğim gibi arkadaşlar, uyuşturucu
baronlarının işine yarar, onların kârlarını
artıran bir sonuca varmış olursunuz; bu bir.
İkincisi… (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Bir dakika, bir dakika, size de cevap
vereceğim. Vaktim var mı bilmiyorum ama bir dakika izin verin; izin
verin, anlatayım.
BAŞKAN – Var, buyurun, devam edin Sayın
Katırcıoğlu.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Dinliyoruz.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – E, tamam,
dinleyin.
BAŞKAN – Genel Kurula konuşun Sayın
Katırcıoğlu.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Şimdi,
arkadaşlar, burada, bakın, birçok şey oluyor. Bir:
Uyuşturucu satanların arasında rekabet bozulur. (AK PARTİ
sıralarından “Hayda!” sesleri) Evet, evet, evet... Yani
uyuşturucu baronları, kartelleri ortaya çıkar. Yani uyuşturucu
karteli niye konuşulur bütün dünyada?
ARİFE POLAT DÜZGÜN (Ankara) – Ne yapsın,
serbest mi kalsın?
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Uyuşturucu
karteli niye konuşulur? Çünkü… (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Bir dakika, bir dakika; sırayla, sırayla; bir dakika, bir
dakika…
Şimdi, arkadaşlar, bakın, ben
uzatmayayım, vaktim de galiba bitiyor. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Ya, bir dakika, durun, Allah Allah!
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Demek
istediğim şey şu: Uyuşturucuyla böyle mücadele edilmez,
böyle mücadele edilmez, başka yöntemleri vardır. Bugün dünyada benim
şu anda size anlatmaya çalıştığım bir koca
literatür vardır ve bu literatür bize “Bu meselenin hâlli başka türlü
olması lazımdır yani daha çok, uyuşturucu talebini
özellikle eğitimle vesaire etkileyerek uyuşturucu
kullanımının azaltılmasıyla olması gerekir.” der.
Şimdi, arkadaşlar, ben bunu niçin örnek
verdim? Şunun için örnek verdim: Şimdi, bu yasa yapma süreci bize
bunları tartışma ve konuşma imkânı vermiyor. Allah
aşkına, bunu kabul edin. Ne konuşuyoruz? Yani, bunu kaç gündür
konuşuyoruz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Katırcıoğlu.
Bir dakika süreniz var, ek süre veriyorum.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Şimdi,
arkadaşlar, ben yapıcı bir dille bir şey söylemeye
çalışıyorum size. Anlamak istemeyebilirsiniz, ben aranızda
anlamak istemeyecek olanların olduğunu da biliyorum ama anlamak
isteyecek olanların da var olduğunu biliyorum, ben onlara
sesleniyorum. Hepinizi aynı torbaya koymak istemiyorum ama lütfen “bu yüce
Meclis” diyorsunuz, saygı gösteriyorsunuz Meclise ama bu yasa türü Allah
aşkına kabul edin ki bu saygıyı hak eden bir yasa türü değil.
Dolayısıyla, bize, komisyonlara getirin bu
yasaları -mesela uyuşturucuyla nasıl mücadele edilmesi gerekir
yasasını getirin- ben size nasıl mücadele edileceğini
gösteririm.
İyi akşamlar. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Katırcıoğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
33’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… 33’üncü madde kabul edilmiştir.
34’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… 34’üncü madde kabul edilmiştir.
35’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… 34’üncü madde kabul edilmiştir.
36’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
37’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
38’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
39’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
40’ıncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
41’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
42’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
43’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
44’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
45’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
46’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
47’nci madde üzerinde bir adet önerge vardır,
okutup işleme alıyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 7 sıra sayılı
Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 47’nci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Tanju
Özcan Ayhan
Barut Özgür
Karabat
Bolu Adana İstanbul
Ömer
Fethi Gürer Ali
Öztunç Yüksel
Özkan
Niğde Kahramanmaraş Bursa
“MADDE 47- (1) Ekli (1) sayılı listede
adları yazılı köyleri kapsamak ve Derecik Beldesi Merkez olmak
üzere Hakkari İlinde Derecik adıyla bir ilçe ve aynı adla bir
belediye, ekli (2) sayılı listede adları yazılı
mahalleleri kapsamak ve Ilıca mahallesi merkez olmak üzere
Kahramanmaraş ilinde bir ilçe ve aynı adla bir belediye, ekli (3) sayılı
listede adları yazılı mahalleleri kapsamak ve Narlı
mahallesi Merkez olmak üzere Kahramanmaraş ilinde bir ilçe ve aynı
adla bir belediye, ekli (4) listede adları yazılı mahalleleri
kapsamak ve Düzbağ mahallesi merkez olmak üzere Kahramanmaraş ilinde bir
ilçe ve aynı adla bir belediye kurulmuştur.
(2) Bir defaya mahsus olmak üzere 5/1/1961 tarihli
237 sayılı Taşıt kanunun 10. maddesinin birinci
fıkrasının uygulanmaması kaydıyla, bu maddeyle yeni
kurulacak ilçelerin kaymakamlıkları için, 2018 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanununa bağlı (T) cetvelinin (T-02)
sırasından üç adet binek otomobil alınır.
(3) Bu madde uyarınca yeni kurulan ilçelerdeki
kamu kurum ve kuruluşlarına ait hizmet binaları ve
lojmanların yapımı, satın alınması,
kiralanması, bakım ve onarımı için gerekli ödenek, 2018
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununun Yedek Ödenek Tertibinden Hazine
ve Maliye Bakanlığınca karşılanır.
(4) Bu maddenin uygulanmasıyla ilgili
tereddütleri gidermeye, düzenleyici işlemler yapmaya İçişleri
Bakanlığı yetkilidir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
SELİM YAĞCI (Bilecik) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul
Milletvekili Özgür Karabat konuşacaktır.
Buyurun Sayın Karabat. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) – Sayın
Başkan, kıymetli milletvekilleri; Karayolları Trafik Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Söz aldığım madde aslında bu
Genel Kurulda tüketilen bir madde, Kahramanmaraş’ın ilçe önerileriyle
ilgili bir madde. Dolayısıyla ben kanun teklifinin diğer
maddeleriyle ilgili bazı konulara değinmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bu kanun teklifi
çerçevesindeki maddelerde 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda
değişiklik yapılarak yabancılarla ilgili kimlik
numaralarını verme işlemleri konusunda bakanlığa yetki
veriyoruz. Özellikle söylemek isterim ki yabancılar,
sığınmacılar ve iktidarın deyimiyle sayıları
4 milyonu bulan misafirlerimiz konusunda önemli birkaç hususa değinmek
gerek. 19 Eylül 2018’de Resmî Gazete’de yayımlanan bir kararla
yabancıların Türkiye’de vatandaşlığa geçişiyle
ilgili bazı düzenlemeler yapıldı. Yabancıların
istisnai olarak Türk vatandaşlığı kazanmasını
düzenleyen bu kararla bazı bedeller kondu. Âdeta vatandaşlık
haraç mezat satılır hâle geldi. Bunun sonucunda Türkiye’de
vatandaşlığı kazanmak için öngörülen sabit sermaye
değerleri 2 milyon dolardan 500 bin dolara, Türkiye’de gayrimenkul sahibi
yabancıların vatandaşlığa geçiş için gereken
asgari taşınmaz bedeliyse 1 milyon dolardan 250 bin dolara çekildi.
Şimdi, son günlerin meşhur deyimiyle “Al papazı, ver
papazı.” Çok meşhur bir deyim, hatta bu konular üzerine hikâyeler
yazılabilir, romanlar, makaleler yazanlar da meşhur oluyorlar
değerli arkadaşlar. Buradan hayata bakarsak eğer “Al
papazı, ver papazı.” anlayışından hayata bakarsak
eğer hayatın almak ve vermekten ibaret olduğunu sanırız.
Ama değerli arkadaşlar, söz konusu olan vatandaşlıksa, söz
konusu olan vatandaşsa, hele Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıysa
bunun değerini ölçerken çok dikkatli davranmalıyız. Bilmeliyiz
ki bu vatandaşlık hakkını bize verenler, bu vatan üzerinde
kazandıranlar 15’lik Mehmetçikler değerli arkadaşlar, 15’lik
Mehmetçikler. (CHP sıralarından alkışlar) Bu vatan 15’lik
Mehmetçiklerin üzerinde kuruldu, onların kurşunlara savrulan
bedenleriyle, yangınlarda kavrulan bedenleriyle kuruldu. Bilmeliyiz ki
onların bedenleri üzerinde kurulan bu vatan yoksulların, emekçilerin
ödedikleri bedellerle büyüdü, bugüne geldi değerli arkadaşlar. Bunu
görmeden, bu tarifeleri yayımlamamız içler açısıdır
değerli arkadaşlar.
Evet, dünyada böyle uygulamalar var mı? Var.
Ama değerli arkadaşlar, biz eğer bir dünya liderinin olduğu
ülkeden bahsediyorsak, dünyanın lider ülkelerinden birisi olduğundan
bahsediyorsak eğer, bu klasmandaysak eğer böyle uygulamalara cevaz
vermemeliyiz. Bunu söylemek istiyorum. Ne yazık ki her konuda böyle hassas
olduğunu, vatansever olduğunu söyleyen iktidar mensubu
arkadaşlarımızın vatandaşlık konusuna dolarla
değer biçilmesi konusuna gelince gözleri de dolar, dolar oluyor
değerli arkadaşlar. Bunu da söylemek isterim.
Kuşkusuz bu alınan kararların
ekonomik krizle de yakından ilişkisi var.
Vatandaşlığı bir akşam pazarı misali ucuzlatmak
doğru bir iş değil değerli arkadaşlar ve telafisi
mümkün olmayan sonuçlar doğuracağını bilmenizi isterim.
Değerli arkadaşlar, yerli ve millî
iddiasında olduğunuzu söylüyorsunuz. Bugün, burada,
fındıkla ilgili önergeler geldi. Hep beraber reddettik. Şunu
söylemek isterim ki hepiniz çocukluk çağlarında…
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Hep beraber
değil, onlar.
ÖZGÜR KARABAT (Devamla) – Hep beraber reddettiniz,
AKP Grubu.
Şunu söylemek istiyorum: Çocukluk
çağlarında hepimiz Yerli Malı Haftası kutladık. O
Yerli Malı Haftası’nın Karadenizli çocuklar açısından
değişmez ürünü fındıktır değerli arkadalar. Her
çocuk “yerli ürün” deyince fındıkla beraber gider okula ve Yerli
Malı Haftası’nı kutlardı ve siz, bugün, o
çocukluğunuza bile ihanet ettiniz değerli arkadaşlar. Bunu
söylemek isterim. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bir ülkeye
yapılacak en büyük kötülük kuşkusuz ülkenin itibarını
düşürmektir. Elbette itibar ne sarayla elde edilir ne lüksle elde edilir
ne şatafatla sağlanır ne de israfla sağlanır.
Şunu söylemek isterim ki itibar en çok vicdanla sağlanır, en çok
insaf etmekle sağlanır. Osmanlı’yı felakete sürükleyen
anlayış da bu anlayışın ta kendisidir. Osmanlı’nın
küllerinden genç bir cumhuriyeti yaratanlar bu cumhuriyeti adil hukuk sistemiyle,
barışçıl iç ve dış politikayla, ileriyi gören dahi
yöneticileriyle sağladılar ve onların başında Mustafa
Kemal ve yanında bugün sizlerin eleştirdiği İsmet
İnönü vardı değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından
alkışlar)
Bütün bunları söylerken şunu söylemek
isterim ki hayat engebeli ve dolambaçlıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Karabat.
Buyurun.
ÖZGÜR KARABAT (Devamla) – Evet, tamamlıyorum.
Hayat yolu engebeli, dolambaçlı ve sarptır
değerli arkadaşlar. Herkesin oturduğu koltuk, oturduğu yer,
oturduğu ev, oturduğu saray bir gün değişir. Engebeli ve
dolambaçlı bu yolda tarihin soluğunun uzun olduğunu da
bilgilerinize arz ederim. Dolayısıyla burada Meclis faaliyetlerini
icra ederken muhalefetin sesini daha fazla dinlemenizin size de çok
katkısı olacağını söylemek isterim.
Genel Kurulu saygıyla selamlarım, çok
sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Bu saate kadar
hep sizi dinledik zaten.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Karabat.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
47’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
48’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
49’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul ediliştir.
Değerli milletvekilleri, ikinci bölümde yer
alan maddelerin oylamalarını böylece tamamlamış olduk.
Teklifin tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik cihazla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre vereceğim.
Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik
personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme
giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen üç
dakikalık süre içinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Antalya
Milletvekili Atay Uslu ve Tekirdağ Milletvekili Mustafa Yel’in
Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu
Raporu’nun açık oylama sonucunu duyuruyorum:
“Kullanılan oy
sayısı : 259
Kabul : 230
Ret : 29 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Emine Sare Aydın Yılmaz Mustafa
Açıkgöz
İstanbul Nevşehir
Sayın milletvekilleri, böylece kanun teklifi
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Sonuç bu şekilde
gerçekleşmiştir.
Değerli milletvekilleri, gündemimizdeki
işler tamamlanmıştır.
Alınan karar gereğince, denetim
konuları ve kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer
işleri sırasıyla görüşmek için, 23 Ekim 2018 Salı günü
saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 03.52