TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
87’nci
Birleşim
11
Haziran 2019 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak
Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge
ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- ÖLÜM, SAYGI DURUŞU VE
TAZİYELER
1.- 25, 26 ve 27’nci Dönem
Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın vefatı nedeniyle saygı duruşu
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Levent Gök’ün, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli
Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin konuşması
2.- Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Levent Gök’ün, Türk halkının hassas olduğu askerlik konusunda
partilerin en yüksek uzlaşıyı göstereceklerine inandığına ilişkin konuşması
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Amasya Milletvekili Hasan
Çilez’in, 12 Haziran Atatürk’ün Amasya’ya gelişinin ve 22 Haziran Amasya
Tamimi’nin yayımlanmasının 100’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Amasya Milletvekili
Mustafa Tuncer’in, 12 Haziran Atatürk’ün Amasya’ya gelişinin ve 22 Haziran
Amasya Tamimi’nin yayımlanmasının 100’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Düzce Milletvekili Ümit
Yılmaz’ın, Düzce ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Gaziantep Milletvekili
İmam Hüseyin Filiz’in, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili
Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine ve Gaziantep ili Şahinbey ilçesi
İyinacar Camisi imamının sözlerine karşılık Diyanet İşleri Başkanlığının
tutumunun ne olacağını merak ettiklerine ilişkin konuşması
2.- Mersin Milletvekili Baki
Şimşek’in, A Millî Futbol Takımı’nı Fransa karşısındaki galibiyetinden dolayı
tebrik ettiğine ve A Millî Futbol
Takımı’na İzlanda’da yapılan saygısızlığa Türk misafirperverliği gösterilerek
karşılık verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
3.- Osmaniye Milletvekili
Mücahit Durmuşoğlu’nun, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili
Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine, 10 Haziran Kırgız yazar Cengiz
Aytmatov’un ölümünün 11’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
4.- Hatay Milletvekili Serkan
Topal’ın, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a
Allah’tan rahmet dilediğine, Hükûmetin genç işsizliğe çözüm için ne yapmayı
düşündüğüne ve TBMM’de bu konuda neden bir çalışma grubu oluşturulmadığını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
5.- Tekirdağ Milletvekili
İlhami Özcan Aygun’un, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili
Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine, maaşları bayram öncesinde
Suriyelilere ödendiği hâlde engelli vatandaşlara neden ödenmediğini, yağlı
tohum prim desteğinin eksik ödenen kısmının çiftçiye ne zaman ödeneceğini ve
tarımsal destek miktarının ne zaman belirleneceğini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
6.- Mersin Milletvekili Ali
Cumhur Taşkın’ın, 11 Haziran Kızılayın kuruluşunun 151’inci yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
7.- Kahramanmaraş
Milletvekili Ali Öztunç’un, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli
Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine, 2 Haziran Ahmed
Arif’in ölümünün 28’inci ve 3 Haziran Nâzım Hikmet’in ölümünün 56’ncı yıl
dönümüne, A Millî Futbol Takımı’na İzlanda’da yapılan saygısızlığı kınadığına
ilişkin açıklaması
8.- Eskişehir Milletvekili
Utku Çakırözer’in, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım
Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
personelinin yaşadığı mağduriyetin gerekçesini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
9.- Denizli Milletvekili
Gülizar Biçer Karaca’nın, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli
Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
10.- Hatay Milletvekili
Hüseyin Şanverdi’nin, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili
Kazım Arslan’a, Suriye’nin Azez bölgesinde şehit olan hemşehrisi Piyade Uzman
Onbaşı Halil Kurt’a ve şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
11.- Adana Milletvekili
Müzeyyen Şevkin’in, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili
Kazım Arslan’a, Adana’dan Çanakkale’ye giden yolcu otobüsünün kaza yapması
sonucu hayatını kaybeden hemşehrilerine Allah’tan rahmet dilediğine, Adana
Büyükşehir Belediye Başkanının projelerinin desteklenmesini ve yerli otomobil
üretim üssünün Adana’ya kurulmasını talep ettiklerine ilişkin açıklaması
12.- Uşak Milletvekili Özkan
Yalım’ın, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a
Allah’tan rahmet dilediğine ve emeklilikte yaşa takılanların mağduriyetinin
giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
13.- Bursa Milletvekili
Mustafa Esgin’in, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım
Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine, Türklerin ve Müslümanların tutulduğu
toplama kampı Belene’nin kuruluşunun 70’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
14.- Uşak Milletvekili İsmail
Güneş’in, 5-11 Haziran Çevre Koruma Haftası’na ilişkin açıklaması
15.- Gaziantep Milletvekili
Derya Bakbak’ın, Kuzey Irak'ta yürütülen Pençe Operasyonu'nun başarıyla devam
ettiğine, vatan savunmasında şehit olan Mehmetçikler ile vefat eden 25, 26 ve
27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine
ilişkin açıklaması
16.- Artvin Milletvekili Uğur
Bayraktutan’ın, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım
Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine, Rize-Artvin Havalimanı inşaatı nedeniyle
Arhavili kamyoncuların yaşadığı mağduriyetin giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
17.- Ankara Milletvekili
Ayhan Altıntaş’ın, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım
Arslan’a ve Ankara’da sağanak nedeniyle oluşan selde hayatını kaybeden
vatandaşlara Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
18.- Mersin Milletvekili
Olcay Kılavuz’un, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım
Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine, A Millî Futbol Takımı’na İzlanda’da
yapılan saygısızlığı kınadığına, 669 sayılı KHK’nin 104’üncü maddesi kapsamında
kapatılan askerî okul öğrencilerinin mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
19.- Aksaray Milletvekili
Ayhan Erel’in, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım
Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine, dolu yağışı nedeniyle zarar gören
Aksaraylı çitfçilerin mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
20.- Kahramanmaraş
Milletvekili İmran Kılıç’ın, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli
Milletvekili Kazım Arslan’a, şehitlere ve Ramazan Bayramı boyunca yaşanan
trafik kazalarında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine, trafik
konusunun her yönüyle ele alınması gerektiğine ilişkin açıklaması
21.- Denizli Milletvekili
Yasin Öztürk’ün, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım
Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
22.- İstanbul Milletvekili
Yavuz Ağıralioğlu’nun, devletin merasim bölüğüne dönüştürüldüğüne, devlet
kurumlarından milletvekillerine gönderilen bildiri, davet ve broşürlerin neden
olduğu israfın önüne geçilmesi gerektiğine, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan’ın “İstanbul’u Konstantinopol yapmak isteyenlere karşı yirmi iki
günümüz var.” ifadesinin talihsiz bir beyan olduğuna ilişkin açıklaması
23.- Sakarya Milletvekili
Muhammed Levent Bülbül’ün, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli
Milletvekili Kazım Arslan’a ve Antalya ilinde eğitim uçağının düşmesi
sonucunda, Ramazan Bayramı boyunca yaşanan trafik kazalarında, Ankara’da
yaşanan sel felaketinde hayatını kaybeden vatandaşlara Allah’tan rahmet
dilediğine, A Millî Futbol Takımı’na İzlanda’da yapılan saygısızlığı
kınadıklarına, Kıbrıs Türklerinin ve Türkiye’nin Doğu Akdeniz havzasındaki haklarının
gasbedilmesine müsaade etmeyeceklerine, ABD Temsilciler Meclisinde kabul edilen
karar ile ABD’nin S400 konusundaki şantajını şiddetle reddettiklerine ilişkin
açıklaması
24.- Mersin Milletvekili
Fatma Kurtulan’ın, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım
Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine, hem tarihin hem de yaşam alanlarının yok
olmasına sebebiyet verecek olan Ilısu Barajı’ndaki çalışmaların durdurulması
gerektiğine, Türkiye’nin AKP döneminde iş cinayetlerinde Avrupa birincisi
olduğuna ve Meclisin bu konuda çalışmalar yapması gerektiğine ilişkin
açıklaması
25.- Sakarya Milletvekili
Engin Özkoç’un, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım
Arslan’a Allah’tan rahmet, A Millî Futbol Takımı’na İzlanda’da yapacağı maçta
başarılar dilediklerine, devletin Türkiye Cumhuriyeti’nin itibarını zedeleyici
davranışlara karşı en ağır şekilde karşılık vermesi gerektiğine, 22 Haziran
Amasya Tamimi’nin yayımlanmasının 100’üncü yıl dönümüne, bir grup askerin
“Devler gelir devler gider, bir tek dev kalır Sedat Peker.” sloganıyla ilgili
Millî Savunma Bakanı ile İçişleri Bakanının açıklama yapmadığına ve Sedat
Pekerlerin örnek alındığı bir Türkiye Cumhuriyeti istemediklerine ilişkin
açıklaması
26.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turan’ın, geçmiş Ramazan Bayramı’nı kutladığına, vefat eden 25, 26 ve
27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine, A
Millî Futbol Takımı’nı Fransa karşısındaki galibiyetinden dolayı tebrik
ettiğine, İzlanda’ya A Millî Futbol Takımı'nın maruz kaldığı muamele nedeniyle
nota verildiğine ve başarılı bir yasama haftası geçirmeyi ümit ettiklerine
ilişkin açıklaması
27.- Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş’ın, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım
Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
28.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turan’ın, İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu’nun HDP grup önerisi
üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
29.- Adana Milletvekili Ayşe
Sibel Ersoy’un, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım
Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine ve 5-11 Haziran Çevre Koruma Haftası’na
ilişkin açıklaması
30.- Mardin Milletvekili Tuma
Çelik’in, Batman Belediyespor Kadın Futbol Takımı’nın uğradığı saldırıyı
kınadığına ilişkin açıklaması
31.- Şırnak Milletvekili
Nuran İmir’in, Şırnak ili ile İdil, Silopi, Cizre ilçelerindeki mezar
taşlarının tahrip edilerek ne elde edilmek istenildiğine, savcılıkların konuyla
ilgili soruşturma başlatması, Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonunun
yerinde inceleme yaparak kamuoyunu aydınlatması ve Hükûmetin uluslararası
sözleşmelere bağlı kalması gerektiğine ilişkin açıklaması
32.- Diyarbakır Milletvekili
Semra Güzel’in, açlık grevini sonlandıran mahpuslara tedavi hizmetlerinin kimi
cezaevlerinde neden uygulanmadığını ve bu konuyla ilgili neden yeterli
önlemlerin alınmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
33.- Hatay Milletvekili
Serkan Topal’ın, Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde IŞİD terör örgütü temsilcisi
Abdulbasit El Sarut için yapılan cenaze töreninin Hatay halkını derinden
yaraladığına ve provokatif davranışlara karşı İçişleri Bakanı ile Hükûmet
yetkililerini göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması
34.- Şanlıurfa Milletvekili
Zemzem Gülender Açanal’ın, Şanlıurfa ili Ceylânpınar ilçesi Saraççeşme
Mahallesi’nde yıldırım düşmesi sonucu ekili arazilerin zarar gördüğüne ve
hemşehrilerine geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması
35.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turan’ın, İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun 69 sıra
sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
36.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
37.- Tokat Milletvekili Özlem
Zengin’in, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım
Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine ve İzmir Milletvekili Mehmet Ali
Çelebi’nin 69 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
38.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun Türk Silahlı
Kuvvetlerinde yapısal değişikliği öngören Askeralma Kanunu Teklifi’ni hangi
saiklerle hazırladığını ve ülkeye neler kazandıracağını açıklaması gerektiğine
ilişkin açıklaması
39.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turan’ın, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
40.- Kocaeli Milletvekili
Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun, Kocaeli ili Çayırova ilçesindeki Akpınar
Tekstil’de çıkan yangına ilişkin Kocaeli Valiliğince açıklama yapılmadığına
ilişkin açıklaması
41.- Sakarya Milletvekili
Engin Özkoç’un, Binali Yıldırım’ın sosyal medyada “İstanbul Rum Ortodoks
Patrikhanesi Ekümenik Patriği ve İstanbul Başpiskoposu Patrik Bartholomeos'un
isim gününü kutluyor, sağlık ve uzun ömürler diliyorum.” ifadesinin yer aldığı
“tweet’i atıp atmadığını öğrenmek istediklerine ilişkin açıklaması
42.- Ankara Milletvekili
Mustafa Destici’nin, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili
Kazım Arslan ile şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine, Askeralma Kanunu
Teklifi’ni geneli itibarıyla desteklediklerine, bir aylık temel eğitim, dövizli
askerlik ve kısa dönem askerlik konularının dikkate alınması gerektiğine
ilişkin açıklaması
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI
A) Çeşitli İşler
1.- Başkanlıkça, görüşmeleri
izlemek üzere Genel Kurulu teşrif etmiş bulunan Parlamentolararası Birlik Grubu
Başkanı ve üyelerine "Hoş geldiniz." denilmesi
B) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, ülkemizin Latin Amerika ve Karayip ülkelerine yönelik
açılım politikasının parlamenter diplomasi boyutunun da güçlendirilmesi kapsamında
TBMM'nin AND Topluluğunun danışma ve denetim organı olan AND Parlamentosuna
gözlemci üye olması TBMM Başkanlık Divanının 3 Mayıs 2019 tarih ve 15 sayılı
Kararı’yla uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/765)
C) Önergeler
1.- Tekirdağ Milletvekili İlhami
Özcan Aygun’un (2/1551) esas numaralı Karşılıksız Çek ve Protestolu Senetler
ile Kredi ve Kredi Kartları Borçlarına İlişkin Kayıtların Dikkate Alınmaması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/32)
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- İYİ PARTİ Grubunun,
Kayseri Milletvekili Dursun Ataş ve 20 milletvekilinin, yüksek sayıda Suriyeli
mültecinin ülkemize sığınmasının yol açtığı sorunların incelenip çözüm
yollarının tespit edilmesi amacıyla 22/5/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/1278) esas numaralı Meclis Araştırması
Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 11 Haziran 2019 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- HDP Grubunun, Grup Başkan
Vekili Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan ve Grup Başkan Vekili İstanbul
Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından, İstanbul Havalimanı’nın kamuya
uğrattığı zararın ortaya çıkarılması ve güvenli yolcu taşımacılığı için gerekli
tedbirlerin alınması amacıyla 30/5/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin,
Genel Kurulun 11 Haziran 2019 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
3.- CHP Grubunun, Eskişehir
Milletvekili Utku Çakırözer ve arkadaşları tarafından, cezaevinde tutuklu ve
hükümlülere yönelik hak ihlalleri iddialarının
araştırılması amacıyla 11/6/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin,
Genel Kurulun 11 Haziran 2019 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
4.- AK PARTİ Grubunun, Genel
Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 11, 12, 13, 18, 19, 20, 25,
26 ve 27 Haziran 2019 Salı, Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde denetim
konularının görüşülmeyerek gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesine ilişkin önerisi
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- İstanbul Milletvekili
Şirin Ünal ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Tokat Milletvekili
Özlem Zengin ile 49 Milletvekilinin Askeralma Kanunu Teklifi (2/1940) ve Milli
Savunma Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 69)
X.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Ankara Milletvekili
Levent Gök'ün, yaş sebze ve meyve ihracat tırı karantina işlemlerinin
yavaşlatıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın
cevabı (7/10821)
2.- Kırklareli Milletvekili
Türabi Kayan'ın, 2002-2019 yılları arasında Bakanlığın Kırklareli iline yaptığı
yatırımlara ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit
Turhan’ın cevabı (7/10823)
3.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal'ın, İstanbul'un Tuzla ilçesinin Şifa ve Mimar Sinan Mahallelerinde
toplu ulaşımda yaşanan aksaklıklara ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı
Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/10824)
4.- Ankara Milletvekili
Yıldırım Kaya'nın, Türksat'a borcu olan ve borcu nedeniyle yayını kesilen tv
kanallarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit
Turhan’ın cevabı (7/10825)
5.- Muş Milletvekili Gülüstan
Kılıç Koçyiğit'in, 31 Mart Mahalli İdareler Seçimleri için Muş iline ek uçak ve
otobüs seferleri yapılarak dışarıdan seçmen taşındığı iddialarına ilişkin
sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/10826)
6.- Ankara Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu Demir'in, Atatürk Havalimanı'nın ihale süresi dolmadan
kapatılması nedeniyle ortaya çıkan zarara ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı
Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/10827)
7.- Hakkâri Milletvekili Sait
Dede'nin, Hakkâri ili ve ilçelerindeki yol yapım çalışmalarına ilişkin sorusu
ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/10973)
8.- Adana Milletvekili İsmail
Koncuk'un, Gebze-Halkalı arasındaki demir yolu hattının güvenliğine ve yeni işe
alınan makinistlerin yeterliliklerine ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı
Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/10974)
9.- Adana Milletvekili İsmail
Koncuk'un, İstanbul Havalimanı apronunda çalışan personelin hata durumunda
dolar üzerinden ceza ödeyecek olmasına ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı
Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/10975)
10.- Adana Milletvekili
İsmail Koncuk'un, Atatürk Havalimanı'nın kapanması nedeniyle bir şirkete
ödenecek tazminata ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit
Turhan’ın cevabı (7/10977)
11.- Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba'nın, Atatürk Havalimanı'nın işletmesini 2021 yılına kadar üstelenen
şirkete sözleşmenin feshedilmesi nedeniyle ödenecek tazminata ilişkin sorusu ve
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/10978)
12.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2017-2019 yılları arasında yıllara göre Türk
boğazlarından geçiş yapan gemilerin sayısına ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve
Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/10980)
13.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2017-2019 yılları arasında yıllar bazında
Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarca yapılan ve daha sonra iptal edilen
ihalelere ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın
cevabı (7/10982)
14.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, internet erişiminin yaygınlaştırılması için
yapılan çalışmalara ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit
Turhan’ın cevabı (7/10983)
15.- Kahramanmaraş
Milletvekili Sefer Aycan'ın, Kahramanmaraş'ta son beş yılda meydana gelen
trafik kazalarının sayısına ve bu kazaları azaltmak için alınması gereken
önlemlere ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın
cevabı (7/10984)
16.- Mersin Milletvekili
Rıdvan Turan'ın, karayollarına yerleştirilen maket trafik polis araçlarına
ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/10985)
17.- Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaş'ın, Siirt'te Kasaplar Deresi'nde viyadük yapılacağına dair
iddialara ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın
cevabı (7/11089)
18.- Kocaeli Milletvekili
Haydar Akar'ın, Atatürk Havalimanının işletme hakkını 2021 yılına kadar
devralan şirkete sözleşmenin feshedilmesi nedeniyle ödenecek tazminata ilişkin
sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/11090)
19.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan'ın, Kocaeli'nin Gebze ilçesine bağlı Denizli Mahallesi'nde Kuzey
Marmara Otoyolu çalışmaları nedeniyle yaşanan sorunların çözümüne ilişkin
sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/11091)
20.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan'ın, Çeşme Alaçatı Havalimanı inşaatına ilişkin sorusu ve
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın cevabı (7/11092)
11 Haziran 2019 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK
KÂTİP
ÜYELER: Şeyhmus DİNÇEL (Mardin), İsmail OK (Balıkesir)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87’nci
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
III.- ÖLÜM, SAYGI DURUŞU VE TAZİYELER
1.- 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım
Arslan’ın vefatı nedeniyle saygı duruşu
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, iki gün önce Denizli
Milletvekilimiz Sayın Kazım Arslan’ın ani vefatıyla hepimiz sarsıldık. Birazdan
onunla ilgili duygularımı sizlerle paylaşacağım.
Meclisimizi açarken Denizli Milletvekilimiz Sayın
Kazım Arslan’ın aziz hatırası önünde Genel Kurulu bir dakikalık saygı duruşuna
davet ediyorum:
(Saygı duruşunda bulunuldu)
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, vefat
eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan
rahmet dilediğine ilişkin konuşması
BAŞKAN – Allah rahmet eylesin, ruhu şad olsun.
Denizli Milletvekilimiz Sayın Kazım Arslan 25, 26 ve
27’nci Dönemde Parlamentomuz çatısı altında çok başarılı hizmetler verdi.
Kendisini çok genç yaşta yitirdik. Kazım Arslan genç yaşına karşın gerek meslek
hayatında gerek siyaset hayatında çok önemli başarılara imza atmış, mümtaz bir
şahsiyetti. Avukatlık mesleğinin yanında Denizli’de tekstil sanayisi üzerinde
önemli çalışmaları olup bu konuda çok önemli bir girişimci ruhu olan bir
arkadaşımızdı.
Sayın Kazım Arslan 25, 26 ve 27’nci Dönemde
milletvekilliği görevini yaparken siyasi ilkelerinden asla ödün vermedi, siyasi
ilkelerinden ödün vermezken bir yandan da bütün siyasi partilerdeki
milletvekilleriyle, yöneticilerle son derece nezaketli ve saygın bir ilişki
gerçekleştirdi. Bugün Sayın Kazım Arslan’ın nezaketine, onun duruşuna her
zamankinden çok daha fazla ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Son derece sakin
bir üslupla kendi görüşlerini aktarmaya ve bu konuda da kimseye bir kırgınlık
göstermemeye özen gösteren bir arkadaşımızdı. Ayrıca, gerek grup başkan vekilliği
yaptığım daha önceki dönemlerde gerekse Meclis Başkan Vekili olarak yönettiğim
bütün oturumlarda istisnasız şunu söyleyebilirim ki: Sayın Kazım Arslan
Meclisimizin en çalışkan milletvekillerinden biriydi. Meclis açılma saatinde
Meclise gelir ve Meclis kapanana kadar da Meclisten ayrılmaz, sürekli okur,
notlar alır, arkadaşlarıyla paylaşır ve her zaman da görüşlerini ifade etmeye
çalışırdı.
Böylesine çalışkan, zarif bir arkadaşımızı çok
zamansız bir şekilde, ani bir şekilde kaybetmenin büyük üzüntüsünü yaşıyoruz.
Yeri doldurulamayacak arkadaşımız için bütün çalışma arkadaşlarına,
Meclisimize, sevenlerine ve Türk halkına tekrar başsağlığı diliyorum, ruhu şad
olsun.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Daha sonra, sisteme giren
arkadaşlarımızın ve grup başkan vekillerimizin söz taleplerini karşılayacağım.
Gündem dışı ilk söz, Amasya Genelgesi’nin
yayımlanmasının 100’üncü yıl dönümü nedeniyle söz isteyen Amasya
Milletvekilimiz Sayın Hasan Çilez’e aittir.
Buyurun Sayın Çilez. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Amasya Milletvekili Hasan Çilez’in, 12 Haziran Atatürk’ün
Amasya’ya gelişinin ve 22 Haziran Amasya Tamimi’nin yayımlanmasının 100’üncü
yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
12 Haziran Atatürk’ün Amasya’ya gelişi ve Amasya
Tamimi’nin yayımlanmasının 100’üncü yılı dolayısıyla söz almış bulunmaktayım.
Konuşmamın başında aziz ve necip milletimizi ve Gazi Meclisimizin kıymetli
vekillerini en derin saygı ve sevgi ve hürmetlerimle selamlarım. Rabb’imin
rahmeti ve bereketi milletimizin üzerine olsun.
Yüksekova’da yol inşaatında çalışan 2 işçimiz hain
terör örgütünce şehit edilmiştir. Rabb’im şehadetlerini kabul etsin,
ailelerinin ve milletimizin başı sağ olsun, hainler kahrolsun.
İki gün önce vefat eden Denizli Milletvekilimiz
merhum Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet, kederli ailesine, Cumhuriyet Halk
Partisine ve Denizlili hemşehrilerimize başsağlığı ve sabırlar diliyorum.
Sayın Başkanım, değerli vekiller; yüz yıl, tam yüz
yıl önce bugünler, Türk esaret altına alınmak isteniyor. Orduları dağıtılmış,
tersanelerine kilit vurulmuş, silahı elinden alınmış, tuzaklar kurulmuş,
emperyal güçler oyunlarını sahnelemeye başlamış, alt yüz yıllık Osmanlı
çökertilmiş, son darbe vurulmak üzere. Millet uzun süren savaşlar sonunda
fakruzaruret içinde, genç nüfus cephelerde şehadet şerbeti içmiş, Anadolu Türk
olalı hiç böyle olmamıştı. Bir kıvılcım lazım, her şeye rağmen, her olumsuzluğa
inat göğsündeki imanla Anadolu insanı esarete karşı kükremeye hazır. 19 Mayısta
Samsun’a çıkan Mustafa Kemal ve arkadaşları ilk kıvılcımı ateşlemiş, Havza’ya
gelmiştir. Havza’daki çalışmalarının sonunda Amasya’ya geçmeden önce Amasya
Müftüsü Hacı Tevfik Efendi’ye çektiği telgrafta Amasya’da nasıl karşılanacağı
konusunda iklimi öğrenmek istemektedir. Kısa sürede gelen cevabi telgraf
şöyledir: “Amasya halkı müdafayivatan, muhafazayidin ve devlet yolunda mücadele
edenleri bağrına basmakla müftehir olacaktır.” Beklentisinin ötesindeki bu
cevap Mustafa Kemal ve beraberindeki heyet için büyük bir moral olmuştu. 12
Haziran 1919 günü Amasya’ya gelen Mustafa Kemal ve arkadaşları Amasya’da büyük
bir coşkuyla karşılanmıştır, “Paşam, bütün Amasya emrinizdedir, gazanız mübarek
olsun.” Saraydüzü Kışlası’na yerleşen heyet vatanın kurtuluşu için
çalışmalarına burada başlamıştır. Büyük zorluklarla ve tereddütlerle çıktığı
istiklal mücadelesinde Mustafa Kemal ve arkadaşlarının yüreğini, Amasyalılar,
âdeta Yeşilırmak’ın suyunu serperek rahatlatmışlardır. Ertesi gün, cuma
namazında zekât-fitre konusunda hutbe verecek olan Sultan Bayezid Camisi İmamı
Abdurrahman Kamil Efendi hutbesini değiştirerek vatanın kurtarılmasından
bahsetmiştir. Namaz çıkışı halka hitap eden Mustafa Kemal “Amasyalılar, burası,
Havza’dan ötesi Pontus oluyor, Sivas’tan doğusu Ermenistan’a kalıyor, memleket
İngiliz mandası altına giriyor. Tarihi büyük Türk milleti böyle bir esareti
kabul edemez.” diyerek durumu özetliyor. On günlük çalışmanın ardından Mustafa
Kemal ve arkadaşları, Amasya’dan ve Amasyalıdan aldığı büyük moral ve destekle,
22 Haziran 1919 günü Türkiye Cumhuriyeti’nin doğum belgesi, kurtuluş ve
dirilişin manifestosu Amasya Tamimi’ni dünyaya ilan ettiler. “Vatanın
bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir.” tespitini net olarak ortaya
koymuşlar ve “Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.”
diyerek yeni Türk devletinin ilk şifrelerini vermişlerdir. Anadolu’da her türlü
tesir ve müdahaleden uzak bir yerde kongre toplanması karara bağlanarak Erzurum
ve Sivas Kongrelerinin önü açılır, Kurtuluş Savaşı’mız başlar, Türk’ün
destanlarına yeni destanlar eklenerek Türkiye Cumhuriyeti kurulur. “Milletin
istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” düsturu “Egemenlik
kayıtsız şartsız milletindir.” denilerek millet hâkimiyetinin tecelligâhı Gazi
Meclisimize yazılır. Amasya, tarihte oynadığı önemli rollerine birisini daha
ekler. Osmanlı’ya şehzadeler yetiştiren ilim irfan şehri, Anadolu’nun Oxford’u
diye tanımlanan, toprakları küçük ama verimli olan Amasya’mız, Fetret
Devri’nden sonra Osmanlı’nın ikinci kuruluşunu tesis etmiş, dirilişi başlatmış,
İstanbul’un fethinin önünü açarak devletten imparatorluğa geçişin başlangıcı ve
dayanağı olmuştur. Yine bu küçük şehir milletinin ihtiyacı olduğunda sahneye
çıkmış, Amasya Tamimi’yle Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran şehir olma şerefine nail
olmuştur çünkü yeni devletin kurulma niyeti ve nasıl bir devlet olacağı burada ortaya
konulmuştur. Bu büyük mirasın sahipleri olarak bizler sorumluluğunu müdrik
insanlar olarak davranmak, tavır almak ve çalışmak zorundayız. Bu kadar
zorluklarla bize emanet edilen vatanımızı yeni nesillerimize güçlü ve kudretli
olarak teslim etmeliyiz. Bunun için sürekli tahrik ve tahrip tazyiklerini
üzerimize gönderenlere karşı millî birlik ve beraberlik içerisinde mücadele
etmemiz gerekmektedir.
Beka meselemiz millî meselemizdir, bunu
bayağılaştırmak gaflettir, dalalettir; yok saymak ihanete kadar gidebilir,
günlük politik malzeme ve çatışma alanı değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin, bir dakika daha ekleyelim.
HASAN ÇİLEZ (Devamla) - Bu meseleyi herkese anlatmak
boynumuzun borcudur. Dün manda ve himaye, Yunan işgali, Ermeni ve Rum Pontus
faaliyetleri, Misakımillî sınırları içerisindeki Musul, Kerkük ve diğer
yerlerin elimizden oyunlarla alınması neyse bugün de terör örgütleri ve onların
destekçileriyle mücadele etmek, güney sınırlarımızda kurulmak istenen terör
devletini ne pahasına olursa olsun kurdurmamak, Akdeniz’deki haklarımızı
korumak, küresel emperyalist güçlerin siyasal ve ekonomik baskılarıyla,
darbeler ve 15 Temmuzdaki işgal girişimleriyle mücadele etmek aynı şeydir. Biz
bu oyunu biliyoruz, Allah’ın izniyle dün nasıl bozduysak bugün de bozarız. Dün
bozduk, istiklal mücadelemizle Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduk, bugün de bozarız,
beka meselemizin idrakiyle büyük ve güçlü Türkiye’yi kurarız. Bunun için tek
dayanağımız dün olduğu gibi bugün de milletimizin azim ve kararıdır.
Gazi Meclisimizi ve aziz milletimizi saygıyla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Gündem dışı ikinci söz, Atatürk’ün Amasya’ya
gelişinin ve Amasya Tamimi’nin yayımlanmasının 100’üncü yılı nedeniyle söz
isteyen Amasya Milletvekilimiz Sayın Mustafa Tuncer’e aittir.
Buyurun Sayın Tuncer. (CHP sıralarından alkışlar)
Süremiz beş dakika.
2.- Amasya Milletvekili Mustafa Tuncer’in, 12 Haziran
Atatürk’ün Amasya’ya gelişinin ve 22 Haziran Amasya Tamimi’nin yayımlanmasının
100’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
MUSTAFA TUNCER (Amasya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
7 Haziran 2019 tarihinde kaybettiğimiz ve büyük
üzüntü duyduğumuz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin en çalışkan, en naif ve
beyefendi bir kişiliğe sahip olan Denizli Milletvekilimiz Sevgili Kazım
ağabeyimizi, Kazım Arslan ağabeyimizi sevgi ve saygıyla anıyorum; yakınlarına,
camiamıza, Türkiye Büyük Millet Meclisine başsağlığı ve sabır diliyorum.
Yarın 12 Haziran, Büyük Önder Mustafa Kemal
Atatürk’ün Amasya’ya gelişinin ve cumhuriyetimizin temellerinin atıldığı günün
100’üncü yılı. Amasyalılar olarak bu günü büyük bir coşkuyla ve sevgiyle on gün
boyunca kutlayacağız. 12-22 Haziran tarihi sadece Amasya için değil, Türkiye
için en önemli tarihlerden biridir, yeni kurulacak devletin müjdesi ve şeklinin
söylendiği gündür. Bu müjdenin Amasya’dan verilmesi ise bizler için gurur
verici ve övünç doludur.
Değerli milletvekilleri, Mustafa Kemal Atatürk
Nutuk’ta günün koşullarını ve Osmanlı Devleti’nin son durumunu anlattıktan
sonra sözüne şöyle devam eder: “Efendiler, bu vaziyet karşısında bir tek karar
vardı. O da hâkimiyetimilliyeye müstenit, bilakayduşart müstakil yeni bir Türk
devleti tesis etmek! İşte, daha İstanbul'dan çıkmadan evvel düşündüğümüz ve
Samsun'da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz tatbikatına başladığımız
karar, bu karar olmuştur.” O dönemde ülkenin durumunu çok iyi tahlil eden
Mustafa Kemal, mevcut durumdan çıkışın yolunun yeni ve bağımsız bir devlet
olduğunu ve bu devletin temelini de “millî egemenlik” ilkesinin oluşturacağını
kafasına koyduktan sonra Samsun’a doğru yola çıkmış, sonrasında Havza ve
devamında, 12 Haziranda Amasya’ya geçmiştir. Amasya’da on gün kalan Mustafa
Kemal 21 Haziran akşamı arkadaşlarıyla Topçu Kışlası’nda toplanmış ve sabaha
kadar süren toplantı sonrasında tarihe altın harflerle yazılan Amasya Tamimi
okunmuştur.
Amasya Tamimi bir kurtuluş ve kuruluş belgesidir.
“Vatanın tamamı, milletin istiklali tehlikededir. Hükûmet merkezi itilaf
devletlerinin etkisi ve denetimi altında bulunduğundan, sahip olduğu
sorumluluğun gereklerini yerine getirememektedir. Bu durum, milletimizi adı
var, kendi yok durumuna düşürüyor. Milletin istiklalini, yine milletin azim ve
kararı kurtaracaktır. Milletin durumunu ve davranışını göz önünde bulundurarak
haklarını dünyaya duyurmak için her türlü etki ve denetimden uzak bir millî
heyetin varlığı gerekmektedir.” Amasya Tamimi’nin özeti budur.
Değerli milletvekilleri, 100’üncü yılında Amasya
Tamimi’ni çok iyi anlamalı ve kendimize rehber edinmeliyiz. Özellikle ülkeyi
yönetenler bu belgeyi ezberlemeli ve özümsemelidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin dış
ve iç politikası belirlenirken bu tamim içeriği rehber olarak alınmalıdır. Hele
hele devlet yönetiminde “egemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğu” ilkesi
asla vazgeçilmeyecek veya tırpanlanmayacak şekilde kayıtsız ve şartsız korunmak
zorundadır. Aslında bu ilkeyi en iyi korumanın yolu ise 16 Nisan referandumuyla
geçilen tek adam rejiminden derhâl vazgeçmekten ve eksikleri giderilmiş güçlü
parlamenter rejime tekrar dönmekten geçmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sürem
azalırken 100’üncü yılda biraz da Amasya’nın sorunlarından bahsetmek isterim.
Milletvekili olduğumdan beri her konuşmamda, söz aldığımda sürekli
bahsediyorum, yine bahsedeceğim. Yapımına 2007 yılında başlanan ve 11,3
kilometre uzunluğunda olacak olan Amasya Çevre Yolu inşaatı on iki senedir
devam etmektedir. Her sene “Bu sene sonunda bitecek ve hizmete girecek.” diye
açıklamalar yapılan çevre yolu bu sene de hizmete giremeyecek gibi. 2015
yılında ilk milletvekilliği dönemimde “Bu sene hizmete giriyor.” dendi ama
ertelendi “2016 yılında hizmete giriyor.” dendi, ertelendi “2017 yılında
hizmete giriyor.” dendi, ertelendi, 2018 yılından sonra da artık tarih
verilmiyor. Çevre yolunun 2017 yılına kadar 550 milyon lira parası gitti, şu an
itibarıyla da yaklaşık 1 milyar lirayı buldu. Son on iki yılda ülkemizde
Avrasya Tüneli’ne başlandı ve bitti, üçüncü köprüye başlandı ve bitti, Osman
Gazi Köprüsü’ne başlandı ve bitti ama Amasya Çevre Yolu bitirilemedi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA TUNCER (Devamla) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Devam edin Sayın Tuncer.
MUSTAFA TUNCER (Devamla) – İnşaat başladığından beri
ülkemizde 8 seçim, 2 referandum oldu, 3 başbakan, 3 cumhurbaşkanı değişti ama
Amasya Çevre Yolu bitirilemedi. İnşaat başladığından beri Galatasaray 6 kez,
Fenerbahçe 3 kez, Beşiktaş 3 kez, Bursaspor 1 kez şampiyon oldu ama Amasya
Çevre Yolu bitirilemedi. Şayet Ferhat yaşasaydı ve bugünkü teknolojiye sahip
olsaydı, değil 11 kilometre çevre yolu yapmak, Amasya’nın tüm çevresini çevre
yoluyla kaplardı. Lütfen bitsin artık bu çevre yolu.
Amasya’nın, Amasyalıların bir diğer sorunu da soğan.
Bildiğiniz üzere, Amasya, merkez ve ilçeleriyle Türkiye’nin en önemli soğan
üreticilerinden biridir. Çiftçiler, elleriyle, tırnaklarıyla kazıyarak
emeklerini, gündüzlerini, gecelerini, paralarını, bütün maddiyatlarını vererek
ürettikleri soğanlarını depolarına, köylerindeki, evlerindeki kuruluklarına
koyarlar ve belli bir süre sonra, ihtiyaçları doğrultusunda, peyderpey de bu
soğanlarını satarlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA TUNCER (Devamla) – Sayın Başkanım,
bitiriyorum.
BAŞKAN – Selamlayalım.
Buyurun.
MUSTAFA TUNCER (Devamla) – Selamlıyorum.
2018 yılında, maalesef, 47 yaşındayım, kırk yedi
yıldır hiç görmediğim bir şey oldu, o çiftçilerin, köylülerin evine girildi, o
soğan koydukları kuruluklar, ahırlar, depolar kontrol edildi, basıldı. Çiftçi
bunu hiçbir zaman yaşamamıştı ve özellikle de Amasya çiftçisi bunu hiçbir zaman
hak etmemişti. O soğanı üreten de yetiştiren de o çiftçinin bizzat kendisidir,
satana kadar da o mal o çiftçinin kendisine aittir. İster satar ister döker
ister yakar, her türlü tasarruf hakkına sahiptir. Hiç kimsenin, çiftçinin kendi
ürettiği, köylünün kendi yetiştirdiği soğanına el uzatma, deposunu basma,
kuruluğuna girme gibi bir hakkı yoktur diyorum, böyle bir uygulamanın bir daha
olmamasını temenni ediyorum.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
Gündem dışı üçüncü söz, Düzce’nin sorunları hakkında
söz isteyen Düzce Milletvekilimiz Sayın Ümit Yılmaz’a aittir.
Buyurun Sayın Yılmaz. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
3.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’ın, Düzce ilinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
ÜMİT YILMAZ (Düzce) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Düzce ilimizin sorunları hakkında konuşma yapmak için söz
almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, Düzce kendi bölgesinde âdeta bir saklı
cennettir. Bu saklı cennet maalesef yeteri kadar değer görmemektedir. Özellikle
Sinekli, Balıklı, Kardüz, Pürenli, Derebalık, Topuk, Torkul, Odayeri başta
olmak üzere sayıları 10’u aşan yaylalarıyla; Akçakoca denizi ve kumsalıyla;
Güzeldere, Samandere Şelaleleriyle; Akçakoca’da Fakıllı ve Yığılca’da Sarıkaya
Mağaralarıyla; Cumayeri’nde raftingiyle; Gölyaka’da kuş cenneti Efteni
Gölü’yle; Konuralp’te tarihî Bitinya bölgesine ait Prusias şehri kalıntılarıyla
âdeta turizm cenneti olması gereken bir şehirdir. Bu özelliklerine rağmen
maalesef yıllardır kötü yönetilen, daha doğrusu yönetilemeyen il turizmi, turizm
pastasından alması gereken payı alamamaktadır.
Düzce’nin sorunu bu kadarla da kalmamakta, bir
yıldır sorunları peyderpey dile getirmemize rağmen sorunlar çözülememektedir.
Ülkemizde çiftçilerin yaşadığı sıkıntılar Düzce’yi de etkilemekte; bunun yanı
sıra, çevre yolları tamamlanmayan ilimizin trafik problemleri gün geçtikçe
artmaktadır. Yığılca yolunda yapılan çalışmalar devam etmesine rağmen
hedeflenen yol yapımı, ihtiyacı karşılamamaktadır. Gölyaka bağlantı gişelerinin
ve Kaynaşlı gişelerinin açılma aşamasına gelmesi, gecikmeye rağmen,
sevindiricidir.
Düzce Devlet Hastanesinde yapılan çalışmalar
neticesinde iyileşme olmuşsa da fiziki problemleri ve kadro sıkıntısı hâlâ
devam etmektedir.
Akçakoca Devlet Hastanesiyle ilgili hâlâ bir adım
atılamamış olup hastanenin durumu içler acısıdır. Akçakoca gibi yazın nüfusu
100 bini aşan bir ilçeye mevcut hastane yakışmamakta, personel sıkıntısı bir
türlü giderilememektedir.
Değerli milletvekilleri, Düzce’nin 740 bin dönüm
tarım alanının 630 bin dönümü fındık arazisidir. 630 bin dönüm fındık
arazisinin 500 bin dönümüne zirai destek verilmektedir. Yüzde 6 ve üzeri 3’üncü
sınıf fındık arazilerine destek verildiğini göz önünde bulundurursak Düzce’de
tarımın tamamıyla fındığa endeksli olduğunu ve 27 bin ailenin fındıktan
geçindiğini görürüz. Karadeniz Bölgesi’nde fındık üreticisinin yaşadığı
sıkıntıların tamamı Düzce ekonomisine yüzde 60’ın üzerinde katkısı olan fındık
üreticisini de ve dolayısıyla Düzce’yi de çok fazla etkilemektedir. Tarımda
gerek Düzce’de gerekse Karadeniz’de fındıkçının problemleri büyüktür. Defalarca
fındık üreticisinin sorunlarını ve beklentilerini dile getirmemize rağmen Tarım
Bakanlığından konu hakkında bir açıklama yapılmaması fındık üreticisini
endişelendirmektedir. Tarım Bakanlığının açıklama yapmadan birtakım dış
kaynaklardan yapılan yıllık ürün açıklamaları üreticinin endişelerini
artırmaktadır. Üretici geçen sene yaşadığı sıkıntıların aynısını çekmekten
korkmaktadır. Tarım Bakanlığından bir açıklama yapılmaması Karadeniz’de yaşayan
yaşamayan tüm Karadenizli hemşehrilerimizi sıkıntıya sokmaktadır. Hem fındık
üretimini 1 milyon tona çıkarmak istediğinizi söyleyip hem de fındıkçıyı kendi
başına bırakmak, ülkemize ve üreticiye sahip çıkmamak fındık tekeli oluşturmaya
çalışan bir şirketten başkasına fayda sağlamayacaktır.
Fındık üreticisinin üzerinde oynanan oyunlar bununla
da kalmamaktadır. Üretici sadece bir ay çalışıp âdeta yan gelip yatıyor gibi
gösterilerek küçük düşürülmeye ve diğer çiftçilerle arası açılmaya
çalışılmaktadır. Özellikle son dönemde tekel oluşturmaya çalışan bir şirketin
yetkililerinin üretici hakkında “850 bin ton yıllık ürün var. Fındık üreticisi
rahat, yeterince çalışmıyor. Fındıkçı çok para kazanıyor.” gibi söylemlerin
tamamı asılsızdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin.
ÜMİT YILMAZ (Devamla) - Bir fındık üreticisi olarak
açık ve net bir şekilde belirtmek isterim ki fındık dikili araziler çok eğimli
ve başka tarım alternatifi olmayan arazilerdir. Fındık öyle bir ay çalışılan
değil, senenin en az yedi ay tımarıyla, ilaçlamasıyla, çapasıyla, toplamasıyla,
harmanıyla emek harcanması gereken, üretimi zor bir tarım ürünüdür. Bu eğimde
yapılan tarımın maliyeti çok yüksektir. Son dönemde artan mazot, gübre ve zirai
ilaç fiyatları bütün çiftçilerde olduğu gibi fındık üreticisini de zor durumda
bırakmıştır. Fındık üreticisi bu sene umduğu fiyatı zamanında bulamazsa tarlaya
gidemeyecek, tarlasına bakım yapamayacak duruma gelmiştir. Bu durum yıllık
ürünün bırakın 1 milyon tona çıkmasını daha da düşmesine neden olacaktır.
Fındık üreticisinin Tarım Bakanlığından beklentisi, derhâl, TMO’nun fındık
fiyatı 3 doların altına düştüğü anda müdahale yapacağını belirtmesidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayıp selamlayalım.
ÜMİT YILMAZ (Devamla) – Genel Kurulu saygıyla
selamlamadan önce başta CHP camiası olmak üzere bütün milletvekilli
arkadaşlarıma başsağlığı diliyorum, Allah rahmet eylesin diyorum. (MHP, CHP ve
İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.
Sayın milletvekilleri, şimdi sisteme giren değerli milletvekillerimize
yerlerinden birer dakikayla söz vereceğim.
İlk söz Sayın Filiz…
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, vefat eden
25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet
dilediğine ve Gaziantep ili Şahinbey ilçesi İyinacar Camisi imamının sözlerine
karşılık Diyanet İşleri Başkanlığının tutumunun ne olacağını merak ettiklerine
ilişkin konuşması
İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sözlerime Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a rahmet
dileyerek başlıyorum.
Gaziantep’in Şahinbey ilçesinde İyinacar Camisi
İmamı bayram namazı hutbesinde “Yunanlıları denize döktüler, nerede döktüler,
hepsi yalan; keşke o gün savaşı kaybetseydik, belki Osmanlı’yı daha sonra
yeniden kurabilirdik.” şeklindeki sözleriyle Kurtuluş Savaşı’nda verilen
mücadeleyi yok sayıp şehitlerimizin ruhunu incitmiş, Türk milletinin tarihini
ve zaferlerini aşağılamıştır. Bu fitne içerikli sözler “Keşke Yunan
kazansaydı.” zihniyetinin uzantısıdır. Bu kirli zihniyet, dedelerimiz Fransa’ya
karşı Antep’te 6.317 şehit verirken iş birlikçilerin İstanbul hükûmetiyle
birlikte sergilediği ihanet zihniyetinin devamıdır. Asla fırsat verilmemeli, bu
gibiler camilerimizden uzaklaştırılmalı, yüce dinimizi istismar etmeleri engellenmeli
ve yasal işlem yapılmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığının bu konuda ne
yapacağını da merakla beklemekteyiz.
Saygılar sunarım.
BAŞKAN – Sayın Şimşek...
2.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, A Millî Futbol
Takımı’nı Fransa karşısındaki galibiyetinden dolayı tebrik ettiğine ve A Millî
Futbol Takımı’na İzlanda’da yapılan saygısızlığa Türk misafirperverliği
gösterilerek karşılık verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın Başkan, öncelikle, ben Fransa’yı 2-0 gibi net
bir skorla yenen Millî Takım’ımızı tebrik ediyorum.
İzlanda’da Türk Millî Takımı’na karşı yapılan
saygısızlığa mutlaka bir karşılık verilmesi gerektiğini ama onların beklediği
şekilde değil, Türk misafirperverliğinin en güzel şekli bunlara gösterilerek
insanlık dersi verilmelidir. Türkiye’de oynanacak olan Türkiye-İzlanda maçının
da... Seçim bölgem Mersin’de -Türkiye’nin en güzel statlarından bir tanesi
Mersin’e yapıldı Akdeniz Oyunları vesilesiyle- çok güzel bir stadımız var.
Mersin’de bugüne kadar hiçbir millî maç oynanmadı. Ben buradan Spor Bakanımız
Muharrem Kasapoğlu’na ve Futbol Federasyonu Başkanına çağrıda bulunuyorum ve bu
konuda da bütün Mersin milletvekillerini destek olmaya davet ediyorum. Mersinli
hemşehrilerimiz İzlanda’ya en güzel cevabı tribünden verecektir ve
İzlandalıları oradan boynu bükük bir şekilde gönderecektir diyor, saygılarımı,
sevgilerimi sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Durmuşoğlu...
3.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, vefat eden
25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet
dilediğine, 10 Haziran Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’un ölümünün 11’inci yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın
Başkan.
Denizli Milletvekili Sayın Kazım Arslan Bey’e
Allah’tan rahmet, ailesine, sevenlerine ve Cumhuriyet Halk Partisi mensuplarına
başsağlığı ve sabır diliyorum.
Çekimleri 1977 yılında Osmaniye’nin Kadirli
ilçesinin Karatepe köyü civarında gerçekleştirilen ve Türk sinemasının
başyapıtlarından biri sayılan “Selvi Boylum Al Yazmalım” romanıyla tanıdığımız
ünlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’un aramızdan ayrılışının 11’inci yıl
dönümündeyiz. Eserleri 150’den fazla dile çevrilen, Stalin’in yok etmeye çalıştığı
Kırgız kültürünün sesi olan ve Orta Asya Türk kültürünün en önemli kalemleri
arasında yer alan Cengiz Aytmatov, Stalin’in emriyle katledilen babası Törekul
Aytmatov mezarının bulunduğu Çang-Taş köyünde Atabeyt Mezarlığı’nda
yatmaktadır. Yaşadığı dönemi en iyi şekilde yazan, ünü Kırgızistan sınırlarını
aşan “Sevgi neydi? Sevgi emekti.” mottosu unutulmaz bir klasik hâline gelen ve
Türkiye’de eserleri en çok okunan yabancı edebiyatçılardan biri olan bu usta
yazarı gelecek nesillere de taşımanın önemine yürekten inanıyorum.
Bu vesileyle edebî çalışmalarına ek olarak Sovyetler
Birliği Parlamentosunda milletvekili olarak da görev yapan Cengiz Aytmatov’u
rahmetle yâd ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Topal…
4.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, vefat eden 25, 26 ve
27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine,
Hükûmetin genç işsizliğe çözüm için ne yapmayı düşündüğüne ve TBMM’de bu konuda
neden bir çalışma grubu oluşturulmadığını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Denizli Milletvekilimiz Sayın Kazım Arslan’a bir kez
daha Allah’tan rahmet diliyorum. Hepimizin başı sağ olsun, mekânı cennet olsun.
Sayın Başkan, önümüzdeki pazar günü yapılacak üniversite
sınavlarına 2 milyon 446 bin kişi girecek. Buradan tüm gençlerimize başarılar
diliyorum.
Geçtiğimiz yıl -açık öğretim dâhil- bir
yükseköğretim kurumuna yerleşen öğrenci sayısı sadece 857 bin yani başvuru
yapan her 3 adaydan sadece 1’i yerleşiyor. Yani 18-24 yaş aralığında olan her 3
gençten 1’inin işsiz olduğu ülkemizde, 1 milyon 600 bin genç daha maalesef
işsizler kadrosuna eklenecek.
Şubat 2019 verilerine göre İŞKUR’a kayıtlı 390 bin
ön lisans, 470 bin lisans, 19 bin yüksek lisans mezunu var.
Hükûmet klasik önlemler dışında ne yapmayı
düşünüyor? Genç işsizliğe çözüm geliştirecek bir çalışma grubu TBMM’de neden
oluşturulmuyor? Bu konuda Hükûmet ne yapacak, herhangi bir programı var mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Aygun…
5.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, vefat eden
25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet
dilediğine, maaşları bayram öncesinde Suriyelilere ödendiği hâlde engelli
vatandaşlara neden ödenmediğini, yağlı tohum prim desteğinin eksik ödenen
kısmının çiftçiye ne zaman ödeneceğini ve tarımsal destek miktarının ne zaman
belirleneceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Teşekkür ederim
Başkan.
Denizli Milletvekilimiz, ağabeyimiz Kazım Arslan’ı
kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyoruz. Merhuma Allah’tan rahmet, yakınlarına ve
camiamıza başsağlığı diliyorum.
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı
Suriyelilere bayram öncesi maaşlarını ödedi ama engelli vatandaşlarımızın
maaşlarını ödemedi, bunun sebebi nedir?
Yine, Tarım Bakanlığı çiftçimizin yağlı tohumlar
desteğinin yüzde 70’ine tekabül eden kısmını bayram öncesi ödemiştir. Kalan
kısmını da takside bağlayarak ilk defa… Ülkemizde taksitli satışları biliyorduk
ama ilk defa taksitli prim desteğini de öğrenmiş olduk. Bu kalan kısmı ne zaman
ödemeyi düşünüyorlar? Yine, tarımsal destek prim miktarlarını hasattan sonra mı
belirlemeyi düşünüyor Sayın Bakanlık?
Albert Einstein’in bir sözü var: “Tarım ihmal edildiğinde
o ülke intihar ediyor demektir.” Acaba biz intihar etmek için neyi bekliyoruz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Taşkın…
6.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 11 Haziran
Kızılayın kuruluşunun 151’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Bugün, 11 Haziran 1868 tarihinde kurulan Türk
Kızılay teşkilatımızın 151’inci kuruluş yıl dönümü. Türkiye’de ve dünyada
insani yardım hizmetinden model alınan, insanların en zor anlarında yanında,
saygın bir kuruluşumuz olan Türk Kızılay teşkilatımızın kuruluş yıl dönümünü
kutluyorum.
Aziz milletimizin yardımseverlik, merhamet, şefkat
ve dayanışma hasletlerinin sembolü Türk Kızılay teşkilatının amacı, afetlerde
ve olağan dönemde ihtiyaç sahiplerine yardım sağlamak, toplumda yardımlaşmayı
geliştirmek ve güvenli kan teminini gerçekleştirmektir. Millî gururumuz Türk
Kızılayının gücünü aziz milletimizin yardım ve desteklerinden aldığını bir kez
daha hatırlatıyor, kuruluş yıl dönümü vesilesiyle tüm çalışanlarını ve
gönüllülerini tebrik ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Öztunç…
7.- Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç’un, vefat eden 25,
26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet
dilediğine, 2 Haziran Ahmed Arif’in ölümünün 28’inci ve 3 Haziran Nâzım
Hikmet’in ölümünün 56’ncı yıl dönümüne, A Millî Futbol Takımı’na İzlanda’da
yapılan saygısızlığı kınadığına ilişkin açıklaması
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Denizli Milletvekili Kazım Arslan Hakk’a yürüdü.
Kendisine Allah’tan rahmet diliyorum, devridaim olsun. Çok düzgün, kibar, nazik
ve ağır bir ağabeyimizdi. Bir kez daha bütün ailesine başsağlığı diliyorum,
Türkiye Büyük Millet Meclisine başsağlığı diliyorum. Dünya böyle bir şey,
yaşıyorsun ve bir gün ölüyorsun; o yüzden, dünyada yaşarken kırmamak, gönül
almak, hak yememek, özellikle kul hakkı yememek gerekir diyorum.
Aynı zamanda, 2 Haziran büyük ozan Ahmed Arif’in
ölüm yıl dönümü, 3 Haziran ise Nazım Hikmet’in ölüm yıl dönümü. Her iki
şairimizi, ustayı da sevgiyle ve özlemle anıyoruz.
Millî Takım’ımıza karşı İzlanda’da yapılan
saygısızlığı kınıyorum. Fransa maçındaki başarıyı İzlanda maçında da
göstermelerini bekliyorum. Spor Bakanımıza bir çağrıda bulunuyorum: Belki bir
eleme maçı olmayabilir ama bir hazırlık maçının Kahramanmaraş’ta oynanması için
kendisinden ricacı oluyoruz.
Teşekkür ediyorum, sağ olun.
BAŞKAN – Sayın Çakırözer…
8.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in, vefat eden 25,
26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet
dilediğine, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu personelinin yaşadığı mağduriyetin
gerekçesini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) – Teşekkür ederim.
Sözlerime, Denizli Milletvekilimiz Kazım Arslan’a
rahmet, ailesine ve milletimize başsağlığı dileyerek başlıyorum.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda en kritik
birimlerde çalışan 40’tan fazla liyakatli personel, bayram öncesinde, fiziki
olarak kurumun ana binası dışında olan Stratejik Geliştirme Dairesine
sürülmüştür. Bu rakamın 100’e ulaşacağı ve tıpkı TRT’de olduğu gibi “istihdam
fazlası personel” adı altında personelin işlevsizleştirileceği ileri
sürülmektedir. Yirmi-yirmi beş yıllarını RTÜK’e adayan bu uzmanlar,
kuruluşundan bu yana kuruma emek vermişlerdir. Bu insanların birçoğu TV ve
radyo kanallarının yayınlarını denetleyen kişilerdir. Bu kişilerin hazırladığı
raporlar kuruluşlara ceza verilip verilmeyeceğini belirlemektedir. TRT ile
başlayan, RTÜK’le devam eden kıyımın gerekçesi nedir? RTÜK’te yeni yapılacak
kadrolaşmaya zemin mi yaratılmaktadır? Bu ülkenin kıdemli, yetişmiş memurlarının
bu şekilde değersizleştirilmesi kabul edilemez. Giderek yayılan bu politikadan
bir an önce geri dönülmesini talep ediyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Karaca…
9.- Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca’nın, vefat eden
25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet
dilediğine ilişkin açıklaması
GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Kırk yıllık dürüst, ilkeli, siyasi yolculuğunu
25’inci, 26’ncı, 27’nci Dönem Denizli Milletvekilimiz olarak sürdüren; hukukçu
kimliğiyle saygın bir avukat, sanayici kimliğiyle üreten Türkiye mücadelesinde
saygın bir iş insanı, onlarca STK üyeliğiyle eğitim, kültür alanlarında
yardımsever bir yurttaş olan, siyasette kavgadan çok uzlaşıyı, ayrıştırmaktan çok
birleştirmeyi kendisine şiar edinmiş örnek siyasetçi, hepimizin büyüğü,
ilimizin, Denizli’mizin milletvekili değerli ağabeyimiz Kazım Arslan’ı
kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyoruz.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir mensubu olmanın
haklı onurunu yaşayan ve bu sorumlulukla bizlere örnek olmuş değerli
milletvekilimiz Sayın Kazım Arslan’ı saygıyla anıyor ve hepimize başsağlığı
diliyorum.
BAŞKAN – Sayın Şanverdi…
10.- Hatay Milletvekili Hüseyin Şanverdi’nin, vefat eden 25,
26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a, Suriye’nin Azez
bölgesinde şehit olan hemşehrisi Piyade Uzman Onbaşı Halil Kurt’a ve şehitlere
Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
HÜSEYİN ŞANVERDİ (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Ben öncelikle, Cumhuriyet Halk Partisi Denizli
Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet diliyorum.
İki gün önce Suriye’nin Azez bölgesinde Türk Silahlı
Kuvvetleri üssüne PKK/YPG’li teröristlerce düzenlenen saldırıda şehit olan
hemşehrimiz Piyade Uzman Onbaşı Halil Kurt’a Cenab-ı Allah’tan rahmet niyaz
ediyor; şehit ailemize, Türk Silahlı Kuvvetlerimize ve aziz milletimize
başsağlığı diliyorum.
Terör saldırısı sonrası bölgede yerleri tespit
edilen teröristler etkisiz hâle getirilmiş ve şehit olan kahraman askerimiz ile
yaralılarımızın kanı yerde bırakılmamıştır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin terörle
mücadelesinin son terörist etkisiz hâle getirilene kadar azim ve kararlılıkla
devam edeceği asla unutulmamalıdır.
Tüm şehitlerimizi bir kez daha rahmetle anıyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Şevkin…
11.- Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin’in, vefat eden 25, 26
ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a, Adana’dan Çanakkale’ye
giden yolcu otobüsünün kaza yapması sonucu hayatını kaybeden hemşehrilerine Allah’tan
rahmet dilediğine, Adana Büyükşehir Belediye Başkanının projelerinin
desteklenmesini ve yerli otomobil üretim üssünün Adana’ya kurulmasını talep
ettiklerine ilişkin açıklaması
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) – Aynı komisyonda görev
yaptığımız, naif, çalışkan, beyefendi kimliğiyle örnek insan Kazım Arslan
ağabeyimize Allah’tan rahmet, ailesine ve tüm camiamıza başsağlığı diliyorum.
Ayrıca gezi amacıyla Adana’dan Çanakkale’ye giden
bir yolcu otobüsünün kaza yapması sonucu 4 hemşehrimiz hayatını kaybetmiş, 42
hemşehrimiz de yaralanmıştır. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan
rahmet, yaralılara da geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Sayın Başkan, ekonomik kriz her alanda etkisini
gösterirken Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Zeydan Karalar’la birlikte
sivil toplum örgütlerinin üretim ve istihdama büyük katkı sunacak projelerinin
desteklenmesini bekliyoruz.
Yıllardan bu yana dillendirilen ancak bir türlü
hayata geçmeyen yerli otomobil üretim üssünün Adana’da olmasını istiyoruz.
Sanayi ve tarım geçmişi olan, enerji ve tabii kaynakları bulunan, kalifiye
personel, yedek parça üretimiyle öne çıkan, Orta Doğu’nun geçiş noktası olma
özelliğiyle de…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yalım…
12.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, vefat eden 25, 26 ve
27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine ve
emeklilikte yaşa takılanların mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çok değerli arkadaşım, değerli büyüğümüz, değerli
ağabeyimiz, Denizli Milletvekilimiz, üç dönemdir birlikte görev yaptığım Sayın
Kazım Arslan’ı kaybetmenin acısı içerisindeyiz. Kendisine Allah’tan rahmet,
ailesine başsağlığı diliyorum.
Değerli milletvekillerimiz ve de Hükûmet
yetkilileri; sizlere özellikle seslenmek istiyorum. Ülkemizde kendi
vatandaşımız olan, emeklilikte yaşa takılanların yani EYT’lilerin, bu kitlenin
hakları yenmiştir. Bu kitlenin yani EYT’lilerin haklarını sonuna kadar
savunmaya devam edeceğiz. Emeklilikte yaşa takılanların haklarının geri
verilmesiyle ilgili Mecliste tüm gücümüzle çaba sarf etmeye devam edeceğiz. Bu
kitlenin haklarının bir an önce verilmesiyle ilgili kesinlikle yanlarında
olduğumuzu belirtmek istiyorum.
Hepinize teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Esgin…
13.- Bursa Milletvekili Mustafa Esgin’in, vefat eden 25, 26
ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet
dilediğine, Türklerin ve Müslümanların tutulduğu toplama kampı Belene’nin
kuruluşunun 70’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
MUSTAFA ESGİN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sözlerime Denizli Milletvekili Sayın Kazım Arslan’a
rahmet dileyerek başlamak istiyorum.
Bulgaristan’da hüküm süren rejim tarafından,
düşüncelerini, dinlerini veya Türklüklerini inkâr etmedikleri için
tutuldukları, işkence gördükleri toplama kampı Belene, kuruluşunun 70’inci
yılında. Bulgaristan’da yaşayan Türklerin, isimlerini Hristiyan kökenli
isimlerle değiştirmeye ikna olmadıkları için kapatıldıkları toplama kampı
Belene. Türkçe konuşmak, sünnetli olmak, geleneklerini sürdürmekle suçlanan
Türklerin kapatıldığı toplama kampı Belene. Fiziksel şiddet, tecavüz ve
psikolojik baskı gibi uygulamalarla insan haklarının hiçe sayıldığı toplama
kampı Belene. 23 binden fazla kişinin tutulduğu ve 8 bin kişinin zulüm altında
can verdiği toplama kampı Belene. Ve bugün paslı tel örgüleri, boş gözetleme
kuleleri, kırık camlı binaları ve bazı mahkûmların ölüme yürüdükleri köprüsüyle
kapanmayan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Güneş…
14.- Uşak Milletvekili İsmail Güneş’in, 5-11 Haziran Çevre
Koruma Haftası’na ilişkin açıklaması
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5-11 Haziran
Çevre Koruma Haftası’nı bugün geride bırakırken temiz ve yaşanabilir bir
çevrede yaşamak ve aynı şekilde gelecek nesillerimize bırakmak arzumuzdur.
Çevreye olan saygımızı bu haftayla sınırlamayıp hayatımızın her alanına
yaymalıyız.
Uşak ili şehir merkezinde bugün 217 bin kişi
yaşamaktadır. İçme suyunun büyük kısmı Murat Dağı’ndan akan doğal kaynak
Çokrağan suyu ve Murat Dağı’nda olan Küçükler Barajı’ndan temin edilmektedir.
Ne yazık ki Murat Dağı’nda bir şirketin altın madeni işletme esaslarına ilişkin
ÇED raporu aldığını duymuş bulunmaktayız. Olumlu raporu, işletme Kütahya ili
sınırlarında olduğu için Kütahya ilindeki kamu kurumları vermiştir fakat Uşak
iliyle ilgili bir çalışma yapılmamıştır. Burada yapılacak patlama ve diğer
çalışmalardan Uşak halkı içme suyu üzerinden zarar görecektir. Tüm Uşaklılar
olarak bu çalışmanın durdurulmasını talep etmekteyiz. Biz hem orman olarak hem
doğal kaynaklar olarak Murat Dağı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakbak…
15.- Gaziantep Milletvekili Derya Bakbak’ın, Kuzey Irak'ta yürütülen
Pençe Operasyonu'nun başarıyla devam ettiğine, vatan savunmasında şehit olan
Mehmetçikler ile vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım
Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
DERYA BAKBAK (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; millî gururumuz Silahlı Kuvvetlerimiz tarafından yürütülen
Pençe Operasyonu planı çerçevesinde Kuzey Irak Hakurk bölgesindeki terör
örgütünce kullanılan mağara ve sığınakların imha edilmesi ve teröristlerin
etkisiz hâle getirilmesi amacıyla 27 Mayıs 2019 tarihinde başlatılan harekât
başarıyla devam etmektedir. Şu ana kadar bölgede yürütülen harekât kapsamında
PKK bölücü terör örgütü tarafından silah, mevzi, barınak, sığınak ve mühimmat
deposu olarak kullanılan hedefler vurulmuş ve çok sayıda terörist etkisiz hâle
getirilmiştir.
Bu vesilesiyle vatan savunmasında terörle mücadelede
canlarını feda eden kahraman şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize acil
şifalar diliyorum. Dualarımız kahraman Mehmetçiklerimizle beraberdir diyor,
Kazım Arslan’a da Allah’tan rahmet diliyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Çeşitli İşler
1.- Başkanlıkça, görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu
teşrif etmiş bulunan Parlamentolararası Birlik Grubu Başkanı ve üyelerine
"Hoş geldiniz." denilmesi
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Parlamentolararası
Birlik Grubu Başkanı ve üyeleri şu anda salonumuzu onurlandırmışlardır,
kendilerine “Hoş geldiniz.” diyorum. (Alkışlar)
Sayın Bayraktutan…
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
16.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, vefat eden 25,
26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet
dilediğine, Rize-Artvin Havalimanı inşaatı nedeniyle Arhavili kamyoncuların
yaşadığı mağduriyetin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Ben de sözlerimin başında Denizli Milletvekilimiz
Sevgili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet, sevenlerine başsağlığı diliyorum;
hepimizin başı sağ olsun.
Yine, ayrıca, seçim bölgem olan Arhavi’de deniz
dolgusu yapılarak faaliyeti devam etmekte olan Rize-Artvin Havaalanı’nın bütün
taş dolgusu Arhavi’den karşılanmaktadır. Yüklenici firma -dört ay önce vermiş
olduğu bir söze dayanarak- söz konusu taşıma işleminin Arhavi’deki Nakliyeciler
ve Kamyoncular Kooperatifi tarafından karşılanacağını söylemesine rağmen dört
aydır bütün bu taşıma işlemini Cengiz İnşaat kendi yapmaktadır. Bu konuda
Arhavi ilçemizde AK PARTİ, CHP, MHP, İYİ PARTİ İlçe Başkanlıkları ortak bir
noktada buluşmuş, Belediye Başkanımız, Ticaret ve Sanayi Odası bu konuda
duyarlı olmuş olmasına rağmen ne yazık ki yüklenici firma bu konudaki inadını
sürdürmektedir. Ben buradan, yüce Parlamentodan, Türkiye Büyük Millet
Meclisinden, Cengiz İnşaatın, yüklenici firmanın Arhavi Nakliyeciler
Kooperatifine vermiş olduğu sözün gereğini yerine getirmesini, bu konudaki
mağduriyetlerin önlenmesi için gerekli işlemleri yapmasını talep ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Altıntaş…
17.- Ankara Milletvekili Ayhan Altıntaş’ın, vefat eden 25, 26
ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a ve Ankara’da sağanak
nedeniyle oluşan selde hayatını kaybeden vatandaşlara Allah’tan rahmet
dilediğine ilişkin açıklaması
AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Öncelikle Değerli Vekilimiz Kazım Arslan’ın
kaybından dolayı tüm sevenlerine ve CHP Grubuna başsağlığı diliyorum.
İki gün önce Ankara’da yağan yağmur nedeniyle sel
oluştu. Başkentimizde yirmi dakikada yağmurla sel oluşması ciddi altyapı
sorunları olduğunun delilidir. Üstelik Etimesgut gibi şehrin yeni gelişen
semtlerini dahi yirmi dakikada suların basması şehrimizi yirmi beş yıldır
yöneten siyasetçilerin eseridir. Bu felakette hayatını kaybeden
vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyor; Büyükşehir
Belediyemizin bir daha bu tür acı olayların yaşanmaması konusundaki
duyarlılığının artarak devam etmesini temenni ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Kılavuz…
18.- Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un, vefat eden 25, 26
ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet
dilediğine, A Millî Futbol Takımı’na İzlanda’da yapılan saygısızlığı
kınadığına, 669 sayılı KHK’nin 104’üncü maddesi kapsamında kapatılan askerî
okul öğrencilerinin mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
OLCAY KILAVUZ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; CHP Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet,
acılı ailesine ve CHP camiasına başsağlığı diliyorum.
İzlanda’da Millî Takım’ımıza yapılan aşağılık
hakareti kınıyorum. Türk milleti Millî Takım’ımızın yanındadır; dualarımız,
gönlümüz Millîlerimizledir. İnşallah, bu akşam gereken cevap sahalarda
verilecektir.
669 sayılı KHK’nin 104’üncü maddesi kapsamında
kapatılan askerî okul öğrencilerinin haklarında devletin yetkili organları
tarafından soruşturma yapılarak FETÖ’yle bağlantısı olmadığı anlaşılan
gençlerimizin üzerindeki KHK şerhinin kaldırılması gerekmektedir. Dosyalarında
bulunan KHK şerhinden dolayı suçlu suçsuz ayrımı yapılmadan sınavlardan elenen
gençlerimiz ümitsizliğe sürüklenmekte, aileleri ve çevreleri de bu durumdan
olumsuz etkilenmekte, çeşitli hak kayıplarına da maruz kalmaktadırlar.
Devletimizin hak ve adalet anlayışının kamu vicdanına tesir etmesi adına son
derece önemli ve isabetli bir adım olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Erel…
19.- Aksaray Milletvekili Ayhan Erel’in, vefat eden 25, 26 ve
27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine,
dolu yağışı nedeniyle zarar gören Aksaraylı çitfçilerin mağduriyetinin
giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
AYHAN EREL (Aksaray) – Ebedî âleme uğurladığımız
Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet, ailesine, Cumhuriyet Halk
Partisine ve yüce Türk milletine başsağlığı diliyorum.
Nüfusunun yüzde 80’inin geçimini tarım ve
hayvancılıktan sağladığı Aksaray’ımızda dün etkili olan dolu ve yağmur yağışı
ekili tarım alanlarında büyük zarara yol açmıştır. Dolu yağışı nedeniyle Ekecik
bölgesindeki köylerde, İncesu ve Armutlu başta olmak üzere birçok köyümüzde
hububat ekili tarım arazilerinde büyük zararlar meydana gelmiştir. Zaten büyük
sıkıntı içerisinde bulunan köylümüzün uğradığı bu zarar ve sıkıntıların bir an
önce giderilmesini talep etmekteyim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Kılıç…
20.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, vefat eden
25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a, şehitlere ve
Ramazan Bayramı boyunca yaşanan trafik kazalarında hayatını kaybedenlere
Allah’tan rahmet dilediğine, trafik konusunun her yönüyle ele alınması
gerektiğine ilişkin açıklaması
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Kazım Arslan ve şehitlerimize Allah’tan rahmet
diliyorum.
Uzunca bir bayram ve bayram tatili yaptık. Ramazan
Bayramı tatilinde, alınan tüm önlemler ve uyarılara rağmen yurdun dört bir
yanında ölümler ve yaralanmalarla sonuçlanan yüzlerce kaza meydana geldi.
Ölenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.
Trafik (seyrüsefer) kara, hava, deniz taşıtları ile
yayaların kendilerine özgü yollarda gidip gelmesi olayı ve insanların,
hayvanların, araçların, kara yolları üzerindeki hâl ve hareketleridir. Trafik,
sadece içerisinde akışın yönlendirildiği yollar sistemi değil, aynı zamanda
toplum bireylerinin bir başka biçimde etkileşimde bulunmasıdır. Trafik
sorunları günümüzde en temel, güncel sorunlarımızın başında gelmektedir ve
hayatımızın ayrılmaz bir parçasıdır, yol açtığı problemlerle de herkes için
ciddi tehdit oluşturmaktadır. Trafik konusunun her yönüyle ve ciddiyetle ele
alınması gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Son olarak Sayın Öztürk…
21.- Denizli Milletvekili Yasin Öztürk’ün, vefat eden 25, 26
ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine
ilişkin açıklaması
YASİN ÖZTÜRK (Denizli) – Örnek bir şahsiyeti ahirete
yolcu ettik. Kendisi Denizli’mizin yetiştirdiği dürüst, karakterli, mümtaz bir
şahsiyetti. Kazım Arslan ağabeyimiz, nezaketi, güler yüzü ve samimiyetiyle
herkese örnek teşkil eden bir siyasetçiydi. Başta ailesi olmak üzere,
Denizli’mizin, Cumhuriyet Halk Partisinin, Meclisimizin ve ülkemizin başı sağ
olsun. Cenab-ı Allah rahmetiyle muamele etsin.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri, şimdi söz sırası değerli
grup başkan vekillerimizde.
İlk olarak söz İYİ PARTİ Grubu adına Grup Başkan
Vekilimiz Sayın Ağıralioğlu’nda.
Buyurun.
22.- İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu’nun, devletin
merasim bölüğüne dönüştürüldüğüne, devlet kurumlarından milletvekillerine
gönderilen bildiri, davet ve broşürlerin neden olduğu israfın önüne geçilmesi
gerektiğine, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “İstanbul’u Konstantinopol
yapmak isteyenlere karşı yirmi iki günümüz var.” ifadesinin talihsiz bir beyan
olduğuna ilişkin açıklaması
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; birkaç tane davetiye örneği getirdim. Bunlardan epeyce
miktarda size de geliyordur. Bunları görmeniz lazım. İstanbul Valiliğinin
gönderdiği, bir başka devlet kurumunun gönderdiği; külliyetli, masraflı,
zahmetli, şatafatlı davetiyeler bunlar. Devlet bir merasim bölüğüne döndü. Bu
harcama şehvetinden bir türlü kurtulamadık. Ağırlama, uğurlama, alkışlama
merasimlerinden ibaret bir cihaza döndüğüne dair her geçen gün dehşetli şeyler
yaşıyoruz. Bir yerlerde konuşma hevesine kurban, devlet bürokrasisinin alkış
tutma heveslerine kurban bir dünya zaman israfına bir de kâğıt israfı eklendi.
Buna derhâl bir çözüm bulmamız lazım. İletişim çağındayız, e-mail diye bir şey
var. Bu kâğıt israfının önüne geçmek için ortak bir iradeyle -bir genelge mi
yayınlanıyor, ne yapılıyorsa- buna önlem alınması lazım. Bu kâğıt israfı ile
tasarruf cümlelerini bir araya getiremeyiz, bununla ilgili kesinlikle bir
tedbir alınması lazım. Her gün yüzlerce devlet kurumundan bize bildiri, davet,
faaliyetlerle ilgili broşürler geliyor. Bunlarla ilgili israfın önüne geçmek
Meclisin boynuna borçtur.
Bir ikinci husus Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; geçen hafta burada AK PARTİ milletvekillerimizin canhıraş
“Mehmet Tevfik Göksu size Rum imasında vallahi bulunmadı.” seansı şeklinde
geçti. AK PARTİ Grubu da destek mahiyetinde “Biz de şahidiz ki size öyle bir
imada bulunmadılar.” diye geçirdik geçen haftayı. Ramazan Bayramı’na iki gün
kala, Kadir Gecesi olabilme ihtimali yüksek bir günde teravih namazından sonra
Sayın Cumhurbaşkanının “İstanbul’u Konstantinopol yapmak isteyenlere karşı
yirmi iki günümüz var.” cümlesini çok talihsiz bir beyan olarak gördüm.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Bu meselede Esenler
Belediye Başkanının önünü arkasını toplamaya çalışan AK PARTİ Grubunun Sayın
Cumhurbaşkanının dediğinin arkasını nasıl toplayacağını gerçekten merak
ediyorum. Bazı cümleler vardır, muhatabınıza ismiyle söylemek zorundasınızdır.
Bir şeyi kastediyorsanız lafı ortaya söyleyip bırakamazsınız, hele devlet
adamıysanız ve devleti yönetiyorsanız partili Cumhurbaşkanına bile yakışmaz bir
cümleyi böyle uluorta konuşup milleti istiskal edemezsiniz. Böyle bir mevzuda
İçişleri Bakan Yardımcısının “İstanbul’u bir Yunan kazanınca ekonomimiz
düzelmez.” cümlelerini de Trabzon mevzu olunca Pontusluk imalarını da
düzeltecek, tedip edecek olanlar
Cumhurbaşkanlığı ya da icranın başında oldukları için yürütmenin
yetkilileridir, bakanlardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin Sayın Ağıralioğlu.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Düzeltmesi beklenen
insanların yangına benzinle gidip, düzeltsinler diye cümle kurmalarını
beklediğimiz insanların hakaret cümlelerini kendilerinin kuruyor olmasının
önüne nasıl geçeceğiz bilmiyorum. Bazı cümleler vardır, ortaya kuramazsınız;
bazı cümleler vardır, iade edemezsiniz. Yani biz, şimdi, Sayın Cumhurbaşkanının
“İstanbul’u Konstantinopol yapmak isteyenlere karşı yirmi iki günümüz var.”
cümlesini devlet terbiyemizle ona iade bile edemeyiz. Biz devletin başına Yunan
imasında bulunamayız. Böyle bir laf -çok affedersiniz- lağım çukurlarına ait
bir laftır, bu lafı devletin başına iade etmekten edep ederiz, böyle bir laf
lağım çukurlarına iade edilebilir. Dolayısıyla siyasetin bu cümlelerle seçim
kazanma hevesinden kurtarılması lazım. Trabzon’un üzerinden gelişen,
geliştirilen… Her seçimde yeni bir algıyla, yeni bir hakaret cümlesiyle siyaset
alanı açma hevesinden lütfen siyaseti kurtarın. 24 Haziran seçimlerinde
FETÖ’cü, 31 Mart seçimlerinde PKK’lı, 23 Haziran seçimlerinde Yunan, önümüzdeki
seçim de Ermeni diyeceksiniz millete.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayalım Sayın Ağıralioğlu.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) – Dolayısıyla, bu
siyasetin bu hakaret cümleleriyle yürüyebileceği bir yol kalmadı. Devletin
partili Cumhurbaşkanı değil hiçbir ferdinin kendilerine oy vermeyen kitleyi
zımnen zan altında bırakacak şekilde Yunan cümleleri kuruyor olmasını asla meşru
görmüyoruz, böyle bir lafı sahibine iade etmekten edep ediyoruz. Böyle bir laf
hafızamızdan, dimağımızdan, kalbimizden çıkarılmalıdır.
Esas olan şey –tamamlıyorum Başkanım- şudur: Ramazan
Bayramı’nda teravih namazından sonra kalbinin bu kadar kararmışlığına alamet
cümleleri kurduran hissiyata dikkat etmek lazımdır. Ben bu mevzuda, AK PARTİ
Grubunun bazı seçkinci değerlendirmeler içerisinde milletin cehaletine atıf
yapan cümlelerle koyun sayılmasına sitem eden hatırlı tepkilerini biliyorum.
Dolayısıyla, milleti, AK PARTİ’ye oy verenleri, AK PARTİ’yi seçenleri koyun
gibi göstermeye çalışanlara tepkinize neredeyse razı olacağız yani koyun gibi
olana kurban olalım, Yunan ettiniz milleti. Yani kendinizden olmayanlara, sizin
gibi düşünmeyenlere hakaret etme hevesinden lütfen hem siyasetin dilini hem
partinizin itibarını kurtarın.
Teşekkür ediyorum efendim. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkan Vekili Sayın Bülbül’de.
Buyurun Sayın Bülbül.
23.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, vefat
eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a ve Antalya
ilinde eğitim uçağının düşmesi sonucunda, Ramazan Bayramı boyunca yaşanan
trafik kazalarında, Ankara’da yaşanan sel felaketinde hayatını kaybeden
vatandaşlara Allah’tan rahmet dilediğine, A Millî Futbol Takımı’na İzlanda’da
yapılan saygısızlığı kınadıklarına, Kıbrıs Türklerinin ve Türkiye’nin Doğu
Akdeniz havzasındaki haklarının gasbedilmesine müsaade etmeyeceklerine, ABD
Temsilciler Meclisinde kabul edilen karar ile ABD’nin S400 konusundaki
şantajını şiddetle reddettiklerine ilişkin açıklaması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de
konuşmamın başında, geçtiğimiz cuma günü geçirmiş olduğu rahatsızlık nedeniyle
vefat etmiş olan Cumhuriyet Halk Partisi Denizli Milletvekili Sayın Kazım
Arslan’a Allah’tan rahmet diliyor, acılı ailesine, sevenlerine ve Cumhuriyet
Halk Partisi camiasına, Türkiye Büyük Millet Meclisine başsağlığı diliyorum.
Dün Antalya’nın Manavgat ilçesi Kum mevkisinde bir
sivil eğitim uçağı düşmüş, emekli Pilot Yüzbaşı Levent Arslan ve bir öğrencisi
hayatını kaybetmiştir. Diğer öğrenci kardeşimizinse hastanede tedavisi devam
etmektedir. Vefat eden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralı kardeşimize
acil şifalar diliyoruz.
Bayram tatilinde, her ne kadar trafik kazalarında
ciddi bir azalma olduğu görülmüş olsa da 86 vatandaşımızı kaybetmiş
bulunuyoruz. Yine, Ankara’da yaşanan sel felaketinde 3 vatandaşımızın hayatını
kaybettiği haberini almış bulunuyoruz. Ben yine hayatını kaybedenlere rahmet
diliyor, yaralılara acil şifalar diliyorum.
Sayın Başkan, Millî Takım’ımız bugün İzlanda’yla
oynanacak Avrupa Futbol Şampiyonası eleme maçı için İzlanda’ya gitmiştir.
Önceki gece uzun bir uçak yolculuğunun ardından İzlanda’ya varan A Millî Futbol
Takımı’mıza, havalimanında pasaport kontrolü sırasında zorluk çıkartılmış ve
skandal bununla da kalmayıp futbolcularımızdan Emre Belözoğlu’na mikrofon tutar
gibi tuvalet fırçası görüntüsünde bir fırça uzatılmıştır. A Millî Futbol
Takımı’mıza İzlanda’da havalimanında sergilenen saygısız tutumu şiddetle
kınıyoruz. İzlanda makamları bu kasıtlı uygulama için özür dilemelidirler. Bu
yanlışı telafi edecek adımları beklediğimizi ifade etmek istiyorum.
Devletimiz ve milletimiz Millî Takım’ımızın
yanındadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edelim.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – İnanıyoruz ki en
güzel cevabı bu gece Millî Takım’ımız sahada verecektir. Millî Takım’ımıza bu
akşamki maçında yürekten başarılar diliyoruz.
Sayın Başkan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Fatih
sondaj gemimizin çalışanları ve TPAO’yla iş birliği yapan yabancı şirketlerin
yöneticileri hakkında çıkarmış olduğu tutuklama kararını basından öğrenmiş bulunmaktayız.
Eğer bu karar Dışişleri Bakanlığımızın açıklamasında ifade edildiği üzere doğru
ise Kıbrıs Türklerini yok sayan ve onların haklarını gasbeden Güney Kıbrıs Rum
Yönetimi’nin kendi haddini aşarak almış olduğu ve tarafımızca da hükümsüz
olarak addedilen bir karardır.
Türkiye, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin ne yapmaya
çalıştığının son derece farkındadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edelim.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Hiçbir güç,
hiçbir kuvvet Doğu Akdeniz havzasında Kıbrıs Türklerinin ve Türkiye’nin
hükümranlık haklarının gasbedilmesine müsaade etmemizi bizden beklemesin.
Türkiye Cumhuriyeti devleti, ortaya çıkan bu tablo içerisinde lazım gelen tavrı
bugüne kadar göstermiştir ve göstermeye devam edecektir. Aksi bir tutum,
Türkiye’nin ve Kıbrıs Türklerinin hükümranlık haklarının gasbedilmesine rıza
göstermek demek olacaktır.
Bugün, Doğu Akdeniz’deki oldubittilere sessiz
kalınması, şanla şerefle verdiğimiz İstiklal Harbi’mizin manasız kalmasına
sebep olacaktır. Yine, ilhak edilen Hatay’ımızın ve Kıbrıs Barış Harekâtı’nda
büyük bir zaferle elde etmiş olduğumuz Kıbrıs topraklarının elde edilmesini
manasız kılacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı).
BAŞKAN – Toparlayalım.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Toparlıyorum.
Türkiye’nin, devletimizin bu hususlara ilişkin
göstermiş olduğu tavrının Milliyetçi Hareket Partisi olarak yanında olduğumuzu
ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, 10 Haziran tarihinde ABD Temsilciler
Meclisinde kabul edilen “ABD-Türkiye İttifakına Yönelik Endişelerin İfade
Edilmesi" başlıklı karar, daha öncesinden müttefiklik hukuku içerisinde ilişkilerimizi
sürdürmüş olduğumuz ABD’nin yeni bir skandal hamlesi olarak görülmüştür.
Kararda, Türkiye’nin dış politikası ve yargı sistemi hakkında mesnetsiz ve
haksız ifadeler yer almaktadır. Bu karar Türkiye’nin egemenlik haklarına bir
tecavüz niteliğindedir ve bir küstahlıktır. Bunu Milliyetçi Hareket Partisi
olarak şiddetle reddettiğimizi ifade etmek istiyorum.
Yine aynı şekilde…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Son olarak
bağlıyorum efendim.
BAŞKAN – Toparlayın.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – ABD Savunma
Bakanlığının Türkiye’ye teslim edilen F35 savaş uçaklarında eğitim gören Hava
Kuvvetleri personelimizin eğitimlerinin durduğuna dair yapmış olduğu açıklama
bizce sürpriz olmamıştır fakat bilinmelidir ki ABD, Türkiye’nin uluslararası
hukuk açısından da parasını ödeyip her türlü imkânlarına sahip olup teslim
aldığı uçakları şu an itibarıyla gasbetme eğilimi içerisine girmiştir. Bunun
hiçbir haklı gerekçeye dayandırılması mümkün değildir. Türkiye’nin bu
haklarının her ortamda, her platformda savunulmasının gerektiğini ifade etmek
istiyoruz. Türkiye’nin S400 alınmaması karşılığında bu şekilde ABD tarafından
şantaja tabi tutulmasını şiddetle reddediyoruz.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Söz sırası Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın Kurtulan’da.
24.- Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, vefat eden 25, 26
ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet
dilediğine, hem tarihin hem de yaşam alanlarının yok olmasına sebebiyet verecek
olan Ilısu Barajı’ndaki çalışmaların durdurulması gerektiğine, Türkiye’nin AKP
döneminde iş cinayetlerinde Avrupa birincisi olduğuna ve Meclisin bu konuda
çalışmalar yapması gerektiğine ilişkin açıklaması
FATMA KURTULAN (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Ben de öncelikle hayatını kaybeden Denizli
Milletvekili Kazım Arslan’a rahmet, ailesine, CHP ailesine ve çalışma
arkadaşlarına başsağlığı diliyorum.
On iki bin yıldır insanlığın yaşadığı ve 19’uncu
yüzyıla kadar bölgenin en büyük yerleşim yerlerinden birini oluşturan Hasankeyf
Antik Kenti sular altında bırakılmaya başlandı. Dicle Nehri üzerinde yapılan,
ekonomik ömrünün elli yıl civarında olması beklenen Ilısu Projesi’nin hayata
geçirilmesiyle sadece Hasankeyf Antik Kenti değil, 136 kilometre boyunca Dicle
Vadisi de sular altında kalıyor. Ilısu Barajı’nın yapıldığı bölge, resmî
verilere göre, Hasankeyf de dâhil toplam 289 arkeolojik sit alanını
barındırıyor. Bu bölgenin tamamında yüzey araştırması yapılabilirse sit alanı sayısının
şimdikinin en az 2 katına çıkması bekleniyor.
UNESCO’nun 10 kriterinden 9’una sahip evrensel bir
değer olan Hasankeyf’in, uluslararası bilim çevrelerinin yaptığı çalışmalara
göre, yerleşik hayatın başlaması konusunda Göbeklitepe’nin ikizi olduğu tahmin
ediliyor. Ancak AKP iktidarının politikaları sonucu Hasankeyf ve çevresindeki
tarihî alanlar sular altına gömülüp yok ediliyor. Resmî verilere göre 55 bin
insanın etkileneceği bu barajın tamamlanması hâlinde göç furyası da başlayacak.
Sosyoekonomik hiçbir getirisi olmayan Ilısu Barajı’ndaki çalışma derhâl
durdurulmalı, hem tarihin yok edilmesinin hem de yaşam alanlarının yok
edilmesinin önüne geçilmelidir.
Geçtiğimiz hafta, bayramın 3’üncü günü Kocaeli’nin
Çayırova ilçesinde bir fabrikada yangın çıktı. Yangında 4 işçi yaşamını
yitirdi, 4 emekçi üç kuruş için bayram günü yanarak hayatını kaybetti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edelim.
FATMA KURTULAN (Mersin) – AKP iktidarında iş
cinayetleri âdeta olağanlaştırılmış, patronlar cinayetlerden dolayı hesap
vermez hâle getirilmiştir. İşçi örgütlenmelerini darmadağın eden ve yerlerine
kendisine bağlı yeni sendikalar ikame eden AKP döneminde Türkiye iş
cinayetlerinde Avrupa 1’incisi oldu. Sadece geçtiğimiz mayıs ayında 163 kişi
hayatını kaybetti; ölenlerin 12’si kadın, 9’u çocuk, 6’sı göçmendi.
2019’un ilk 5 ayında en az 716 işçi iş
cinayetlerinde yaşamını yitirdi. İşçi ölümleri cinayetten başka bir şey
değildir. Göz göre göre, ihmallerle, patronlar maddi kayıp yaşamasın diye
tedbirler alınmayarak insanların ölümüne davetiye çıkarılmaktadır. Bu utanç
daha fazla sürdürülmemelidir, Meclis olarak bunun önüne geçecek çalışmalar
yapılmalıdır diyorum, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Grup Başkan Vekili Sayın Özkoç’a aittir.
Buyurun.
25.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, vefat eden 25, 26
ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet, A Millî
Futbol Takımı’na İzlanda’da yapacağı maçta başarılar dilediklerine, devletin
Türkiye Cumhuriyeti’nin itibarını zedeleyici davranışlara karşı en ağır şekilde
karşılık vermesi gerektiğine, 22 Haziran Amasya Tamimi’nin yayımlanmasının
100’üncü yıl dönümüne, bir grup askerin “Devler gelir devler gider, bir tek dev
kalır Sedat Peker.” sloganıyla ilgili Millî Savunma Bakanı ile İçişleri
Bakanının açıklama yapmadığına ve Sedat Pekerlerin örnek alındığı bir Türkiye
Cumhuriyeti istemediklerine ilişkin açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; öncelikle, değerli ağabeyim, sevgili milletvekili
arkadaşım, Denizli Milletvekilimiz Sayın Kazım Arslan’ın hiç beklemediğimiz bir
anda rahatsızlanarak bizlere veda etmesini gerçekten üzüntüyle karşıladık.
Kendisine Allah’tan rahmet, sevenlerine başsağlığı, Cumhuriyet Halk Partisi
ailesine sabır diliyoruz; bu konuda taziyelerini bildiren herkese de
teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Sayın Başkan, Millî Takım’ımıza İzlanda’da yapacağı
maçta başarılar diliyoruz. Gerek Millî Takım’ımıza gerekse Türkiye’yi temsil
eden bütün komisyonlara, yurt dışında eğer Türkiye Cumhuriyeti’nin itibarıyla
oynanacak herhangi bir davranış söz konusuysa devletimizin buna en ağır şekilde
karşılık vermesinin gerekliliğini bir kere daha ifade ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
içinde bulunduğumuz hafta itibarıyla, 12-22 Haziran tarihleri arasında Amasya
Genelgesi’nin 100’üncü yılını kutluyoruz. Amasya Genelgesi, ulusal kurtuluş
mücadelemizin kilometre taşlarından biridir. Yol haritamızı ortaya koyan
genelgede şu tarihî cümle yer alır: “Milletin istiklalini yine milletin azim ve
kararı kurtaracaktır.” Dün olduğu gibi bugün de milletimizin makûs talihini
yine milletimizin azim ve kararı kurtaracaktır.
Milletimizin ferasetine her zamankinden fazla
ihtiyacımız var. Geldiğimiz nokta şudur: Bir grup asker içtimada “Devler gelir,
devler gider; bir tek dev kalır, Sedat Peker.” gibi bir slogan attılar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edelim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Kışlada izlenimi verilen bu
rezaletle ilgili Millî Savunma Bakanlığından hiçbir açıklama gelmedi. Video
sosyal medyada dolaştı, iktidardan da tık yok. Daha sonra bir grup askerin yine
aynı sloganla çektiği yeni bir video sosyal medyada dolaştı. Askerimizi, asker
ocağımızı, devletimizi küçülten bu saçmalığa karşı yine hiçbir açıklama
yapılmadı. Kimdir Sedat Peker? Sedat Peker, organize suç örgütünün sözde
lideridir.
Yine, geçen hafta, Çubuk’ta şehidimizin cenazesinde
Sayın Genel Başkanımızı linç etmeye çalışan saldırganlardan inek hırsızı Osman
Sarıgül’ün elini öperek poz veren Önder Gökçekaya, iki elinde iki silahla poz
verdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edelim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – “Soylu Bakanımın emirlerini
bekliyoruz; vur derse vururuz, öldür derse öldürürüz.” mesajı yayınlandı sosyal
medyadan. Kimdir Süleyman Soylu? Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı mıdır?
Bakanlık görevi mi yapıyor; siyasilere, belediye başkan adaylarına,
yurttaşlarına saldırmakla, tehdit etmekle, yalan propagandayla mı uğraşıyor,
belli değil. Kendisine Trabzon Havalimanı’nda “Akıllı ol.” diyen bir vatandaşa
şöyle cevap veriyor, diyor ki: “Bizim oralarda bu ‘Akıllı ol.’ ‘Akıllı ol,
aklını alırım.’ anlamına geliyor. Eğer Binali Bey’e saygım olmasaydı ben bunun
gereğini yapardım.” Sizin bir mafya babasından farklı bir ağız kullanmanız
gerekiyor. Ellerinde silahlarla mafya babasıyla ilgili övgü dolu sözler
söyleyen ya da ona öykünen askerlerimizle ilgili, bu konuda açıklama yapmanız
gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edelim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sedat Pekerlerin örnek
alındığı bir Türkiye Cumhuriyeti istemiyoruz; biz, bilim adamlarımızın,
sporcularımızın, sanatçılarımızın, öğretmenlerimizin, iş adamlarımızın, şerefli
esnafımızın, onurlu işçilerimizin, kurucu liderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün
örnek alındığı bir Türkiye istiyoruz.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Söz sırası, AK PARTİ Grubu adına Grup
Başkan Vekili Sayın Turan’a aittir.
26.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, geçmiş Ramazan
Bayramı’nı kutladığına, vefat eden 25, 26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili
Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine, A Millî Futbol Takımı’nı Fransa
karşısındaki galibiyetinden dolayı tebrik ettiğine, İzlanda’ya A Millî Futbol
Takımı'nın maruz kaldığı muamele nedeniyle nota verildiğine ve başarılı bir
yasama haftası geçirmeyi ümit ettiklerine ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerimin başında, tüm milletvekillerimizin ve milletimizin
geçmiş Ramazan Bayramı’nı kutluyorum.
Antalya’da geçirdiği rahatsızlık sonucu yaşamını
yitiren CHP Denizli Milletvekili Sayın Kazım Arslan’ın vefatından büyük üzüntü
duyduk. Denizli Vekilimiz Sayın Kazım Arslan’a AK PARTİ Grubu adına rahmet diliyoruz;
başta ailesi olmak üzere, Cumhuriyet Halk Partisine, Gazi Meclisimize,
yakınlarına ve sevenlerine sabır ve başsağlığı diliyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son dünya
şampiyonu Fransa’yı 2-0 yenerek tarihî bir galibiyet alan Türkiye A Millî
Futbol Takımı’mızı bir kez daha yürekten kutluyorum. O gece, galibiyetten öte,
sahada yürekleriyle oynayan inanmış bir takım ve doksan dakika hiç susmayarak
muhteşem bir atmosfer oluşturan taraftarlarımız ve aynı şekilde, 82 milyon aynı
anda atan kalp vardı. Millî Takım oyuncularımızı, teknik heyeti ve tüm
çalışanları tebrik ediyoruz, bizlere yaşattıkları bu gurur ve mutluluk için her
birine ayrı ayrı teşekkür ediyoruz.
Ayrıca, Millî Takım’ımıza İzlanda’da havaalanında
yapılan saygısız muameleyi de kınıyoruz. Olaya ilk andan itibaren gereken tepki
en üst düzeyde gösterildi. İnsani olmayan, sporun ruhuna yakışmayan ve
diplomatik açıdan kabul edilemeyecek olan bu konu İzlanda için bir problemdir
ve nota verilmiştir. Millî Takım’ımıza bu akşam oynanacak İzlanda maçında da
başarılar diliyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, yasama
haftamızın ilk günü. Askeralma Kanunu Teklifi görüşmelerine başlıyoruz. Yüz
binlerce gencimizin gözü kulağı bu kanun teklifinin yasalaşması sürecinde. Tüm
partilerin katkısıyla, geniş bir uzlaşı imkânıyla bu hafta içerisinde
yasalaşmasını ümit ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edelim Sayın Turan.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Başarılı bir hafta olması
ümidiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir
tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, ülkemizin
Latin Amerika ve Karayip ülkelerine yönelik açılım politikasının parlamenter
diplomasi boyutunun da güçlendirilmesi kapsamında TBMM'nin AND Topluluğunun
danışma ve denetim organı olan AND Parlamentosuna gözlemci üye olması TBMM
Başkanlık Divanının 3 Mayıs 2019 tarih ve 15 sayılı Kararı’yla uygun
bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/765)
11/6/2019
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Ülkemizin Latin Amerika ve Karayip ülkelerine yönelik
açılım politikasının parlamenter diplomasi boyutunun da güçlendirilmesi
kapsamında TBMM'nin AND Topluluğunun danışma ve denetim organı olan AND
Parlamentosuna gözlemci üye olması Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık
Divanının 3 Mayıs 2019 tarih ve 15 sayılı Kararı’yla uygun bulunmuştur.
Söz konusu AND Parlamentosuna gözlemci üye olma
hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında
3620 sayılı Kanun’un 1’inci maddesi gereğince Genel Kurulun tasviplerine
sunulur.
Mustafa
Şentop
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, İYİ PARTİ Grubunun İç
Tüzük'ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- İYİ PARTİ Grubunun, Kayseri Milletvekili Dursun Ataş ve
20 milletvekilinin, yüksek sayıda Suriyeli mültecinin ülkemize sığınmasının yol
açtığı sorunların incelenip çözüm yollarının tespit edilmesi amacıyla 22/5/2019
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/1278)
esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun
11 Haziran 2019 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
11/6/2019
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu 11/6/2019 Salı günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Yavuz
Ağıralioğlu
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Kayseri Milletvekili Dursun Ataş ve arkadaşları
tarafından, yüksek sayıda Suriyeli mültecinin ülkemize sığınmasının yol açtığı
sorunların incelenip çözüm yollarının tespit edilmesi amacıyla 22/5/2019
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 11/6/2019
Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN - Önerinin gerekçesini açıklamak üzere, öneri
sahibi İYİ PARTİ Grubu adına Ankara Milletvekilimiz Sayın İbrahim Halil Oral
konuşacak.
Süreniz beş dakika Sayın Oral.
Buyurun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, Denizli Milletvekilimiz Kazım
Arslan’a Yüce Allah’tan rahmet, ailesine, Cumhuriyet Halk Partisi camiasına ve
yüce milletimize başsağlığı diliyorum; mekânı cennet olsun.
İYİ PARTİ grup önerisi olarak Genel Kurula
getirdiğimiz ve Kayseri Milletvekilimiz Sayın Dursun Ataş tarafından
hazırlanan, yüksek sayıda Suriyelinin ülkemize sığınmasının yol açtığı
sorunların incelenip çözüm yollarının tespit edilmesi konulu araştırma önergesi
üzerine söz almış bulunuyorum. Bu önemli meseleyle alakalı yaptığı çalışmadan
ötürü Kayseri Milletvekilimiz Dursun Ataş’a da teşekkürü bir borç biliyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, Göç İdaresi Genel
Müdürlüğünün yaptığı açıklama, mayıs ayındaki verilere göre bize Türkiye'de 3
milyon 606 bin 737 Suriyeli sığınmacının var olduğunu göstermekte, bu rakamın
gayriresmî olarak 5 milyonun üstüne çıktığı bilinmektedir. Bu nüfusun yüzde
95’inin şehirlerimizde yaşadığı malumunuzdur. Sizleri burada rakamlara boğmak
niyetinde değilim, özellikle iktidar bu rakamları çok iyi bilmektedir ancak
bildiği hâlde görmezden geldiği bir mesele vardır ki bunlar Suriyeli
sığınmacıların ülkemizde yarattığı sorunlardır.
Kıymetli milletvekilleri, Türk milleti, tarih
boyunca, kendisinden aman dileyen, sığınan hiçbir millete kapısını
kapatmamıştır; dil, din, ırk gözetmeksizin her mazlum insana kucak açmıştır.
Biz, büyük Türk milleti olarak, Suriye’de yaşanan insanlık dramını görmezden
gelmedik ve Suriyeli sığınmacıları misafir ettik ancak bu misafirliğin süresi
uzamış ve artık ülkemizin geleceğiyle alakalı sorunlar yaratacak hâle gelmiştir.
Ülkemize sığınan Suriyeliler, Türk vatanının, Türk devletinin ve milletinin
geleceğine dair haklı kaygılara yol açmaktadır; bunları aşırılığa kaçmadan,
aklıselimle düşünmek zorundayız, bu işin yapılacağı yer de millet iradesinin
tecelligâhı Türkiye Büyük Millet Meclisidir.
Suriyeliler meselesi ülkemizde bir kutuplaşmaya da
mahal vermektedir. Kutuplaşma ortamı önemli ölçüde, yaşananların doğurduğu
kaygılardan, endişelerden beslenmektedir. Türkiye’nin demografik yapısı ve
dolayısıyla toplumsal dokusu ciddi bir değişim ihtimaliyle karşı karşıyadır.
Savaştan kaçtıkları için ülkemize sığınanlara kucak açmamız, yardım etmemiz ne
kadar olağan ve gerekliyse savaşın bitmesini ve onların yurtlarına dönmesini
istememiz ve bunun için elimizden geleni yapmamız da o kadar önemlidir.
Sayın Genel Başkanımız Meral Akşener Hanımefendi
Suriyeli sığınmacıların büyük bir bölümüyle Halep’te iftar sofrasında buluşmayı
vadetmiştir. Biz İYİ PARTİ olarak bu misafirliğin artık sona ermesini ve
Suriyeli sığınmacıların vatanlarına dönmesini istiyoruz. Biz “Suriye’de Emevi
Camisi’nde namaz kılacağız.” diyerek savaşı ve iç çatışmayı yani yangına
körükle gitmeyi değil, coğrafyamızda barış ve huzuru istiyoruz.
Sayın milletvekilleri, iktidar, Suriyeliler
meselesini âdeta kırmızı çizgi, beka meselesi hâline getirmiştir. İçişleri
Bakanı Süleyman Soylu geçtiğimiz gün katıldığı bir programda Suriyeliler
hakkında öyle şeyler söylemiştir ki akıl tutulmasıyla, dil sürçmesiyle izah
edilmesi mümkün değildir. Sayın Soylu şöyle diyor: “Biz, 15 Temmuzda nasıl
kurtulduğumuzu zannediyoruz? Biz nasıl kurtulduk? Kim ne derse desin, 450 bin
çocukları doğdu bu ülkede. Allah o 450 bin çocuğun hatırına 15 Temmuzda şu
hainlere ezdirmedi. Ben onu bilirim.”
Bu nasıl bir garabettir, bu nasıl bir aymazlıktır?
Sayın Soylu kendince Suriyeli politikasını savunmak isterken 15 Temmuz gecesi
meydanlara inen, demokrasi için mücadele eden, hain FETÖ kalkışmasını canları
pahasına bastıran Türk milletine hakaret etmiştir. Biz 15 Temmuzda 250
şehidimizin kahramanca mücadelesi sayesinde bu hain kalkışmadan kurtulduk.
Şehitlerimizin canları pahasına savunduğu bu vatanı Suriyelilere mal etmek en
hafif ifadeyle büyük bir gaflettir, dalalettir. Bu ifadeleri şiddetle
kınıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İBRAHİM HALİL ORAL (Devamla) – Bitiriyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Toparlayalım Sayın Oral.
İBRAHİM HALİL ORAL (Devamla) – Sayın Başkan,
kıymetli milletvekilleri; Suriyeli sığınmacılarla birlikte ülkemize El
Muhaberat, IŞİD, PKK ve nice terör örgütü ve istihbarat örgütü sızmıştır. İşte
asıl beka meselesi budur. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu konuyu
değerlendirmeli, bir araştırma komisyonuyla birlikte sonuçları ortaya koymalı
ve sorunu aklıselim bir kafayla çözmelidir. Ne var, bu Meclis bir komisyon
kursa ve üç ay çalışsa? Cumhur İttifakı’nın muhalefetin her önerisini
reddetmesinin hiçbir manası yoktur. Biz devletimize katkı yapmak için
buradayız.
Önerimize olumlu cevap vereceğinizi umuyor, teşekkür
ediyor ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Söz sırası, Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Gaziantep Milletvekilimiz Sayın Mahmut Toğrul’a aittir. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakika Sayın Toğrul.
HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Bu vesileyle Genel Kurulu ve Genel Kurulun sevgili
emekçilerini, televizyonları başında bizi izleyen halkımızı saygıyla
selamlıyorum.
Ben de öncelikle, Cumhuriyet Halk Partisi Denizli
Milletvekili, bir dönem komisyonda beraber görev yaptığımız Sayın Kazım
Arslan’ın vefat haberini gerçekten üzüntüyle öğrendim; kendisine Allah’tan
rahmet diliyorum, ailesine, sevenlerine, dostlarına, CHP camiasına başsağlığı
dileklerimi iletiyorum.
Değerli arkadaşlar, tabii, mülteci sorunu gerçekten,
Türkiye’de son zamanlarda ciddi bir sorun hâline getirilmiş bulunuyor. Türkiye,
maalesef, mülteci meselesini hem iç politikada hem de uluslararası politikada
bir araç olarak kullandığı için… Hiçbir planlama yapmadan, şu anda sayıları
muhtelif, resmî rakamlara göre neredeyse 4 milyon ama gayriresmî rakamlara göre
5 milyon civarında Suriyeli mülteci ülkemize gelmiş bulunuyor. Tabii,
Türkiye’de, bir defa, mülteciliği düzenleyen bir yasa yok, her şeyden önemlisi
bu.
İkincisi: Mültecilerin sorunları ile yaşam koşullarını
denetleyen, örgütleyen bir sivil toplum örgütü yok değerli arkadaşlar.
Bu sorunu iki başlıkta ele almak gerekir: Birincisi,
gelen Suriyelilerin yaşadığı sorunlar; ikincisi ise bu kadar plansız, hesapsız
ülke içine alınmasının yarattığı sorunlar olmak üzere iki başlıkta ele
alınmalıdır.
Değerli arkadaşlar “Suriyeliler burada çok mükemmel
koşullarda yaşıyor.” gibi bir algı yaratılıyor. Bakın “multeciler.org”
sitesinde Suriyelilerle ilgili birçok bilgiyi yanlış bildiğimizi düşünüyorum.
Bakın “Suriyeliler hastanede sıra beklemiyor.” gibi bir algı yaratılıyor. Yine
“Suriyeliler su, elektrik, doğal gaz parası ödemiyor.” “Devlet, Suriyeli
öğrencilere 1.200 TL burs veriyor.” “Suriyeliler devletten maaş alıyor.”
“Suriyeliler istediği üniversiteye sınavsız giriyor.” “Suriyeliler arabaları
için vergi vermiyor.” ve bunun gibi birçok yanlış bilgi maalesef mevcut. Yine,
Hükûmet tutarsız bir şekilde “Biz mülteciler için şu kadar para harcadık.”
derken Avrupa Birliği fonlarından alınan paranın görmezden gelinmesiyle yaratılan
ciddi bir Suriye düşmanlığı var.
Bunlardan en çok etkilenen kentlerden birinin
milletvekiliyim. Bugün Gaziantep’te yaşayan her 5 kişiden 1’i Suriyeli. Evet,
gerçekten ciddi sorunlar yaşıyorlar ama aynı şekilde, plansız, hesapsız bir
mülteci akını, göçü olduğu için, çok ciddi sorunlar da yaratıyorlar. Bakın,
daha iki gün önce Kocaeli Çayırova’da 5 kadın mülteci fabrikada cayır cayır
yanarak can verdiler. Ucuz iş gücü olarak kullanılıyorlar. Bunu denetleyen
hiçbir mekanizma yok. Kadınlar, özellikle Suriyeli kadınlar ve çocuklar birçok
istismara maruz kalıyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayalım Sayın Toğrul.
Buyurun.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Toparlıyorum Sayın
Başkanım.
Değerli arkadaşlar, bu yanlış bilgiler de üstüne
binince, bugün, açık bir şekilde ifade ediyorum ki Antep’te her an bir
Suriyeli-Türk çatışması, Suriyeli-Kürt çatışması çıkma ihtimali son derece
yüksek. Onun için, bu tür sorunları dile getirirken değerli arkadaşlar,
dilimize dikkat etmek durumundayız, bunun yaratacağı sorunları görmek
durumundayız ve en önemlisi, bugün bu insanlar buraya nasıl geldiler? Eğer
bizler Türkiye olarak Suriye’nin iç işlerine müdahale etmeseydik, orada savaş
koşullarının büyümesine su taşımasaydık, bugün belki bu sonuç bu kadar ağır
olmayabilirdi.
Bugün de yapacağımız en önemli şey, Suriye’de bir an
önce savaş koşullarının bitirilmesi ve bu insanların bir şekilde yurtlarına
dönüşünün sağlanmasıdır diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Elitaş, bir söz talebiniz var.
Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
27.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, vefat eden 25,
26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet
dilediğine ilişkin
açıklaması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, çok
teşekkür ediyorum.
Geçtiğimiz hafta Denizli Milletvekilimiz Sayın Kazım
Arslan’ı kaybetmenin üzüntüsünü yaşadık. Kazım Bey’le 26’ncı Dönemde de 27’nci
Dönemde de milletvekili olarak birlikte çalıştık, bu dönemde de Sanayi Komisyonunda
birlikte mesailer gerçekleştirdik. İyi bir dostu, iyi bir arkadaşı, iyi bir
milletvekilini kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyoruz. Ailesine, tüm yakınlarına,
sevenlerine başsağlığı diliyorum. Allah’tan rahmet diliyorum. Cumhuriyet Halk
Partisi camiasının da başı sağ olsun diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Elitaş.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- İYİ PARTİ Grubunun, Kayseri Milletvekili Dursun Ataş ve
20 milletvekilinin, yüksek sayıda Suriyeli mültecinin ülkemize sığınmasının yol
açtığı sorunların incelenip çözüm yollarının tespit edilmesi amacıyla 22/5/2019
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/1278)
esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun
11 Haziran 2019 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Öneri üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Ankara Milletvekilimiz Sayın Gamze Taşcıer. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakika Sayın Taşcıer.
CHP GRUBU ADINA GAMZE TAŞCIER (Ankara) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Ben de sözlerime başlarken çalışkan, nezaketli ve
Atatürk ilkelerinin yılmaz savunucusu, Denizli Milletvekilimiz, değerli
ağabeyimiz Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet diliyorum. Partimizin, Denizli’nin
ve tüm sevenlerinin, ailesinin başı sağ olsun diyorum. Kendisini hep iyilikle,
güzellikle, babacan tavrıyla hatırlayacağız. Işıklar içinde uyusun.
Değerli milletvekilleri, Suriyeli sığınmacıların
ülkemizde yaşadığı ve yaşattığı sorunların çözümü için öncelikle sorunun
temelini tespit etmemiz gerekiyor. Suriyelilerin Türkiye’de olmasının nedeni
AKP iktidarının bugüne kadar izlediği yanlış dış politikadır. Biz, ilk günden
beri, Suriye’de gerçekleşen iç savaşın bir tarafı olmayın dedik, Orta Doğu’da
yaşanan bu bataklığa Türkiye’yi sürüklemeyin dedik, kardeşin kardeşi vurduğu bu
savaşa, bu barut kazanına ateşle gitmeyin dedik. Ama siz ne yaptınız? “Altı
saatte Emevi Camisi’ne gidip namaz kılacağız.” dediniz, oysa sizin
gidemediğiniz yerden 4,5 milyon Suriyeli bizim camilerimizde namaz kılıyor.
Elbette ki Suriyeli sığınmacılara düşmanlık beslemek
doğru değil, onlar bizim komşularımız, bizim akrabalarımız. Suriyeli
sığınmacıların yaşadığı sorunlar var ülkemizde ama yarattığı sorunlar da var.
Dolayısıyla belki bunlara tekil çözümler bulabiliriz ancak asıl yapılması
gereken yine, sorunun kaynağını çözmek. Sorunun kaynağı Suriye’de yıllardır
süren iç savaş. O zaman bu savaşın bir tarafı olmayı bırakıp savaşın sona ermesi
için çaba göstermemiz gerekiyor. Bazı grupların silahlanması için değil,
silahların susması için çaba göstermemiz gerekiyor.
Çok defa söyledik, yine söylüyoruz: Türkiye, bu
coğrafyada barışı egemen kılmak için adım atması gereken bir ülke. Orta Doğu
barış ve iş birliği teşkilatını kurarak burada barışı sağlayabiliriz; Orta
Doğu’da hesapları olan emperyal güçlerle değil, bu coğrafyanın ülkesi olan
Irak’la, İran’la, Suriye’yle birlikte oturup masanın başında kendi göbek
bağımızı kendimiz keserek bu soruna çözüm üretebiliriz.
Ülkemizde yaşayan milyonlarca Suriyelinin ülkesine
dönmesini istiyorsak, onların da evlerine, ailelerine, vatanlarına
kavuşmalarını istiyorsak ülke olarak bize görev düşüyor. Bu görevi
gerçekleştirmek için de atmamız gereken ilk adım “Ben yaptım, oldu.”
anlayışıyla hayata geçirdiğiniz yanlış dış politikadan yüz seksen derece geri
dönmenizdir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerinde söz sırası, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekilimiz Sayın Mehmet Erdoğan’a
aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Erdoğan, süreniz üç dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, çok değerli ağabeyimiz,
Milletvekilimiz Kazım Arslan’ı rahmetle anıyorum. O, hakikaten komisyonda
bizlerin gönlünde taht kuran bir kardeşimizdi. Çok iyi çalışmalarımız oldu dört
yıl boyunca, çok iyi yasalar çıkardık. Allah rahmet eylesin.
Tabii, Suriyeli meselesinde -ben konuşmacıları
dikkatle dinledim- söyleyeceklerim zaten aynı şeyler. Yani büyük kısmı,
Toğrul’un değindiği gibi, yalan yanlış haberler. Bir başka arkadaşımızın
değindiği gibi, özellikle Cumhuriyet Halk Partili vekilimizin kastettiği,
emperyal güçlerin coğrafyamız üzerindeki hesaplarının bir sonucunun olması
tabii, bunlarla ilgili politikamızı da belirliyor. Hepimizin bildiği gibi,
Türkiye’de, coğrafyamızda -bu coğrafyamızı alırken Kafkaslardan Orta Doğu’ya,
Balkanlara kadar- hep akraba olan milletler iç içe yaşadı asırlardır. Ancak
yine biraz önce bahsedildiği gibi, emperyal güçlerin bölge üzerindeki
hesapları, sıcak sulara inme hesapları, bir zaman emperyalizmin, bir zaman
komünizmin, bir zaman diğer yayılma politikalarının getirdiği sonuçlar bölgenin
büyük yükünü ülkemizin üzerine yıktı. Biliyorsunuz, bir zamanlar Kırım Hanlığı
vardı ve oradaki soydaşlarımız, Kırım Tatarları sığınacak liman olarak
Türkiye’yi buldular. Erbil’de Saddam’ın eziyetinden kaçan oradaki Kürt
kardeşlerimiz yine Türkiye’ye gelip sığındı. Jivkov’un baskısından Bulgaristan
Türkleri Türkiye’ye sığındı; Yunanistan’dan, Gümülcine’den Türkiye’ye sığındı.
Türkiye, Anadolu, bir ana kucağı.
Tabii, Esed’in özellikle Halep’i yerle bir etmesi,
Hama’yı yerle bir etmesi, Humus’u yerle bir etmesi –Allah aşkına, Suriye’nin
tamamı mı terörist?- milyonlarca insanı katledip sürgüne göndermesi, tıpkı
Kazak Türklerine zamanında yaptıkları gibi, Stalin’in Türklere uyguladığı gibi…
Peki, ne olacaktı bu insanlar? Atılan sarin gazlarıyla, atılan varil
bombalarıyla karşı karşıya olan o siviller nereye gidecekti? Ürdün’e gittiler,
Lübnan’a gittiler, Türkiye’ye geldiler. Niye? Çünkü buralar sınır bölgeleri.
Niye? Çünkü onlar bizimle akraba milletler. Gaziantep’te Barak Ovası var. Barak
Ovası’nın diğer kesimi, çok büyük bir kısmı Suriye’nin içinde. O bölgenin
insanlarının hepsi Gaziantep’te. Hepsi bombalardan kaçmış, bire bir
konuşuyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Erdoğan.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Sarin gazları atılmış,
çocukların, gelenlerin üstünde hâlâ izleri var. Bizim bu insanları nasıl
göndermemiz lazım? Gönderme noktasında, insanların doğdukları topraklarda
yaşaması noktasında hepimiz Meclis olarak aynı fikirdeyiz ama bölgede güvenliği
sağlamazsanız, daha dün Azez’de Hataylı Halil Kurt şehit olurken… Azez
Gaziantep’e 8 kilometre, Gaziantep’in içi. Yine, İdlib…
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Savaşa benzin
dökmeyin o zaman.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Hangi savaştan
bahsediyorsunuz? İdlib’deki sivillere atılan sarin gazlarından mı
bahsediyorsunuz? Bu mudur savaş? Savaş, alçakça, sivil halkı vurmak değildir.
Savaş, askerî güçler arasında orantılı olur.
Amerika açıklama yapıyor, “Benim Doğu Akdeniz’de
stratejik hesaplarım var.” diyor. Peki, Suriye’deki stratejik hesabı ne?
Binlerce silahı PYD’ye, YPG’ye ne diye veriyor? Babasının hayrına mı veriyor?
Rusya, rejimi boşuna mı destekliyor?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Arkadaşlar, bölgede
güvenli bölgeyi sağlamamız lazım.
Peki, Türkiye olarak ne yapıyoruz?
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – İdlib’e
gönderdiğiniz silahları da anlatın.
BAŞKAN – Selamlayarak bitirelim Sayın Erdoğan.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Arkadaşlar, Türkiye
olarak şunu yapıyoruz… Gaziantep Havaalanı’na kadar füze parçası düşerken,
Kilis’te her gün onlarca insan yaralanırken ne yapmamız lazım? Gelecek bombayı
mı beklememiz lazım? Terörü yerinde kurutmak için Suriye’nin kuzey bölgesini
güvence altına aldık ve aldığımız bölgeye -Cerablus, Afrin, İdlib dâhil- tam
300 bin Suriyeli geri gitti. Güvenli bölge oluşturursanız Suriyeli gider.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Demokrasiyi
tehdit ettiniz, demokrasiyi.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Siz onlara hizmet
ettiğiniz için öyle düşünürsünüz ama bu insanların önce güvenliğini
sağlayacağız, o bölgenin güvenlik altına alınması lazım. Ama buna söz veren
Trump’ın kendi Pentagon’una gücü yetmiyor. Öbür tarafta Fransa, başka mülahazalarla
girmiyor. Rusya, başka mülahazalarla girmiyor. Peki, yük kime düşüyor? Bize
düşüyor.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Hepiniz bir
aradasınız.
BAŞKAN – Selamlayalım.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Arkadaşlar, önce,
sizinle, herkesle hemfikir olduğum olay, bölgede bir güvenli bölgenin
sağlanması lazım. Ondan sonra da bu insanların gidecek ortamını hazırlamamız
lazım diyor, Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) – Bu söylediğiniz ile el
kaldırmanız biri birine uyuyor mu?
MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Vallahi sizin tamamen
bu söyledikleriniz…
BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, lütfen, karşılıklı
olmasın.
İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) – O zaman önergeye cevap
ver.
BAŞKAN – Sayın Oral, lütfen…
Değerli milletvekilleri, Halkların Demokratik
Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Mersin Milletvekili
Fatma Kurtulan ve Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç
tarafından, İstanbul Havalimanı’nın kamuya uğrattığı zararın ortaya çıkarılması
ve güvenli yolcu taşımacılığı için gerekli tedbirlerin alınması amacıyla
30/5/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 11 Haziran 2019
Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
11/6/2019
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu 11/6/2019 Salı günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Fatma
Kurtulan
Mersin
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
30 Mayıs 2019 tarihinde Mersin Milletvekili Grup
Başkan Vekili Fatma Kurtulan ve İstanbul Milletvekili Grup Başkan Vekili Hakkı
Saruhan Oluç tarafından verilen, 2587 grup numaralı, İstanbul Havalimanı’nın
kamuya uğrattığı zararın ortaya çıkarılması ve güvenli yolcu taşımacılığı için
gerekli tedbirlerin alınması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak
görüşmelerinin 11/6/2019 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Şimdi, önerinin gerekçesini açıklamak
üzere, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına, öneri sahibi İzmir
Milletvekilimiz Sayın Serpil Kemalbay Pekgözegü konuşacaktır.
Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
HDP GRUBU ADINA SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) –
Genel Kurulu saygıyla selamlıyor, Denizli Milletvekili Kazım Arslan için
başsağlığı dileyerek sözlerime başlamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, İstanbul Havalimanı dünyanın en
önemli, en büyük projesi olarak sunuldu. Üçüncü havalimanı projesiyle amaçlanan
şey, büyük bir rant pastasının paylaşılması, inşaat projelerine ve özellikle
ticari fonksiyonlu projelere alan açılmasıydı. Dolayısıyla aslolan ranttı,
gerisi teferruattı. O yüzden de gelişmeler buna göre devam etti. Yaşama,
doğaya, ekosisteme, insana ve hukuka aykırı olan bu proje olsa olsa dünyanın en
aç gözlü, en vurdumduymaz projesi, en sorumsuz projesi olarak adlandırılabilir.
Eğer havalimanı olarak daha fazla, daha büyük bir alana ihtiyacımız var idiyse
Atatürk Havalimanı ve Sabiha Gökçen Havalimanı’nda yapacağımız revizyonlarla
çok daha ucuza ve ekolojik, doğayı, yaşamı, insanı temel alan politikalarla
bunu geliştirebilirdik. Fakat asıl mesele o olmadığı için, asıl mesele rant
olduğu için bu şekilde yaklaşılmadı. Hafriyat çalışmalarıyla geniş orman
alanları, 70 tür canlı yaşamını barındıran göl ve göletler, akar ve kuru
dereler, tarım alanları, mera alanları ortadan kaldırıldı, canlı yaşamı yok
edildi ve bugünlere gelindi.
Değerli arkadaşlar, İstanbul Havalimanı projesi ilk
günden bu yana insan odaklı olmama yönünde büyük eleştiriler almıştır. Türk
Mühendis ve Mimar Odaları Birliğinin üçüncü havalimanı çalışma grubu tarafından
hazırladığı rapor 2014 tarihlidir. Bu rapora göre, havalimanının yapılacağı
alanla ilgili olarak yılın yüz yedi günü fırtına olacağı ve altmış beş günü ise
yoğun bulutların olacağı söylenmiş, tespit edilmiş ve hava taşımacılığı, piste
iniş ve kalkışlarla ilgili olarak fiziksel çevre şartlarının uygun olmadığı
belirtilmiştir. Nitekim, bu uyarının doğruluğu 17 Mayıs cuma günü 8 uçağın
rüzgâr nedeniyle piste inemeyip Çorlu Havalimanı’na inmesiyle kendini
kanıtlamıştır. Ama tabii, ne önemi var, önemli olan rant, önemli olan kârdır.
Pistler ise başlı başına bir sorun. Yapım çalışmaları
sırasında ormanları kökünden kazıma, tepeleri yontma, gölleri doldurma şeklinde
yapılan bu işlemler sonucu dolgu alanlarının oturması büyük risklere gebedir ve
gelecek faciaları bize bugünden göstermektedir.
Hava durumu izleme radarı konusunda bile sorun
vardır. Dünyanın en büyük havalimanı olmakla övünülüyor fakat hava durumu
izleme radarının olmadığı da ortaya çıkmıştır.
Yine, park yerine otomatik yaklaştırma sistemi
olarak bilinen “Docking System” de çalışmıyor ve manuel bir şekilde bu işlem
çalışanlar tarafından gerçekleştiriliyor.
Pistlerin ısıtma sisteminin olmadığı da ifade
edilmektedir ki bu da büyük faciaları çağırmaktadır.
Üçüncü havalimanı, İstanbul Havalimanı göçmen
kuşların yolu üzerinde kurulmuştur. Özellikle kuzey ormanlarıyla ilgili yapılan
uyarılara kulak verilmediği için göçmen hattında kurulan bu havalimanı
gerçekten düşünmek istemediğimiz tehlikeleri de barındırmaktadır.
Değerli arkadaşlar, 36 bini aşkın işçinin çalıştığı
İstanbul Havalimanı sadece bu yönleriyle değil, fiziki vasıflarıyla değil, aynı
zamanda, kölelik koşullarını ortaya koyan işçilerin başına gelenleri
hatırladığımızda da ciddi sorunlar barındırmıştır. 52’yi aşkın çalışanın üçüncü
havalimanında yaşamını yitirdiği bilinmektedir. Öyle ki “hop hopçu” diye tarif
edilen, kamyonlara “Hop, hop” diye çağırarak yön gösteren bir işçinin üç gün
sonra yaşamını yitirdiği tespit edilebilmiştir. O kadar büyük bir
vurdumduymazlık vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) – Baktığımız
zaman, Kolin, Limak, Kalyon, Cengiz, MNG gibi şirketlere kaynak aktarılması ve
yandaş sermayenin büyütülmesine yönelik olarak bankalardan alınan kredilerle
oluşmuş bir sermayeye dayanıyor ve bu sermaye grupları içerisinde de ayrılanlar
var ve yerine Türk Hava Yollarının ikame edildiğini görüyoruz ki bu da şöyle
bir düşünceyi ortaya çıkartıyor: Bu şirketlerin borçlarının kamu kaynaklarından
karşılanmak üzere bir planlama içerisinde olunduğu görülüyor. Hazine garantisi
gösterilen bu havalimanında borçların tamamı kamuya aktarılacaktır.
Bütün bu bilgiler ışığında, İstanbul Havalimanı’nın
kamuya uğrattığı, uğratacağı zararların tespit edilmesi, havalimanında kaç
işçinin yaşamını yitirdiğinin tespit edilmesi, havalimanının kurulu olduğu alanın
havalimanı olmaya elverişsizliğinin tespit edilmesi ve…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayalım, selamlayalım isterseniz.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) - Teşekkürler
Sayın Başkan.
…İstanbul Havalimanı’nda güvenli yolcu taşımacılığı
için gerekli tedbirlerin alınması amacıyla ne yapabiliriz, bu saatten sonra
nasıl güvenli bir havalimanı inşa edebiliriz, güvenlik önlemlerini alarak
halkımızın sağlığını koruyabiliriz, bu konularda bir araştırmanın bir an önce
gerçekleşmesini, Meclis araştırması açılmasını burada savunuyoruz.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerinde söz isteyen İYİ PARTİ Grubu
adına İstanbul Milletvekilimiz Sayın Hayrettin Nuhoğlu.
Buyurun Sayın Nuhoğlu. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz üç dakika.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisinin İstanbul
Havalimanı’yla ilgili vermiş olduğu grup önerisi üzerine söz aldım, öncelikle
selamlarımı sunuyorum.
İstanbul Havalimanı projesini başından itibaren çok
yakından takip edip birçok yönden de karşı çıktığımızı ifade etmiştik.
Özellikle büyük bir yolsuzluğun yapıldığı ve bu yolsuzluğun Sayıştay
raporlarıyla da tespit edildiği herkesçe malumdur. Ben bu konuda daha önce
fikirlerimi bu kürsüden birkaç defa beyan ettiğim için tekrarlamayacağım,
fırsat bulmuşken çok meşhur bir bakanımız hakkında birkaç söz söylemek
istiyorum. Genel Başkanımız Sayın Akşener’e dil uzatan sözleriyle kime veya kimlere
dalkavukluk yaptığı kolayca anlaşılabilen bu bakan özellikle seçim döneminde
ağırbaşlı, sakin, mümkün olduğunca da tarafsız davranması beklenen İçişleri
Bakanı Süleyman Soylu’dur. Kendisi bir Trabzonlu olmakla beraber Trabzonlular
için yapılan hakaretlere ve iftiralara karşı çıkması gerekirken kendisi de
benzer hakaretler yapmaktadır. Bunun sebebini anlamak için onun bazı sözlerini
sizlere aktarmak istiyorum. 2011 yılı Mart ayında bir televizyon kanalındaki
konuşmasından aldığım bazı cümleler şöyledir: “Bütün dünyanın üzerinde ittifak
ettiği, dünyanın her noktasında okullarıyla, eğitime yapmış olduğu
seferberliğiyle ve dünyanın her noktasında hem diyaloga hem dinler arası bir
şekilde uzlaşmayı sağlayabilecek, kavgayı, gürültüyü, düşmanlığı, nefreti ortadan
kaldırabilecek bir anlayışı ortaya koymaya çalışan mümtaz bir şahsiyete ciddi
bir saldırı vardır.” Atlıyorum. “Bugün niye Fetullah Gülen Amerika’dadır? Bu
Türkiye’nin ayıbıdır.” Atlıyorum gene. “Bütün dünyanın övgüler düzdüğü, aslında
bütün ülkemizin minnettar olması gereken, lazım gelen bir anlayışa çirkin bir
saldırıya da muhatap olmamak lazım. Çok samimi söylüyorum, benim içim
hazmetmiyor.” “Ankara’da bürokraside bulunurken elbette her hükûmete kuyruk
sallarken, bu adamın aldığı riski, Zekeriya Öz’ün aldığı riski veya onun
arkadaşlarının aldığı riski onlar alamazlar.” “En fazla Genelkurmay Başkanı
bağırdı bu ülkede.” Devam ediyorum söylediklerine, vakit yetmeyecek:
“Gölcük’teki belgeleri çıkardılar yetmedi. Türkiye’de neredeyse insanları
birbirine düşürecek…”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayalım Sayın Nuhoğlu.
HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, bunlar
önemli, İçişleri Bakanının söyledikleri: “Millet bir Fetullah Gülen çıkartır,
bin Fetullah Gülen çıkartır, bir Zekeriya Öz çıkartır, bin Zekeriya Öz
çıkartır, yani bu milletin canına tak ettirmeyin, bunlar her zaman çıkar. Bu
millet temel değerleriyle beraber ayaktadır, Fetullah Gülen, Zekeriya Öz, hepsi
milletin gönlünde yerlerini almışlardır.” Şimdi, bu sözleri sarf eden kişi,
kendisini temize çıkartmak için saldıracak yer arıyor. Bayram namazındaki
gaflarından, yardımcısının iftira ve hezeyanlarından bahsetmeyeceğim, bugün
biat ettiği kişi ve partisi için daha önce söylediklerine de girmeyeceğim,
Trabzon Havalimanı’ndaki garip davranışlarına da girmeyeceğim, sadece bir
hemşehrisi olarak kendisini uyarmak istiyorum.
Sayın Başkan, bitmek üzere.
BAŞKAN – Toparlayıp selamlayalım.
HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) – Hani o Trabzon
Havaalanı çıkışında protesto edenlerden birisinin söylediği gibi, “Akıllı ol!”
demek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAHAR AYVAZOĞLU (Trabzon) – Haddinize değil sizin.
BAŞKAN – Buyurun.
HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) – Akıllı ol, hiç kimseyi
de tehdit etme. Bugün devletin imkânlarıyla, çok sayıda korumayla, partili
yandaşlarınla dolaşıyorsun, yarın görevin sona erince halkın arasına
gireceksin, hemşehrilerin, dostların ve eski arkadaşların sana lazım olacak,
bunları asla unutma. Bugün dalkavukluk yaptıkların yanında olmayacaktır.
Gerçekten akıllı ol. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) – Kendi hâlinize bakın, kendi hâlinizi konuşun.
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) - Sen kendi aklına sahip ol
yeter.
BAHAR AYVAZOĞLU (Trabzon) - Devletin İçişleri
Bakanına sahip çıkman gerekirken söylediklerine bak.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Turan.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
28.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, İstanbul
Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu’nun HDP grup önerisi üzerinde İYİ PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, öncelikle,
söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum.
Az önceki konuşmacının milletin takdirine bıraktığım
seviyeyle ilgili konuşmasını bir yere bırakıyorum ancak konu havalimanıydı.
Konunun tamamen dışında bir siyasi polemiği; kimseye faydası olmayan, sokak
ağzıyla -tırnak içerisinde- yapılan bu
konuşmayı yakıştıramadım sayın hatibimize. Biz yaşından, tecrübesinden daha iyi
istifade etmek isterdik. Konu havalimanıydı; yanlışların, doğruların
tartışılacağı bir zemin vardı. Tutup da hemşehrisi olan bir kişiyle ilgili bu
kadar -yine özür dileyerek söylüyorum- sokak ifadesiyle konuşmasını cidden ben
yakıştıramadım.
BAHAR AYVAZOĞLU (Trabzon) – O yakıştırmış.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Bu Meclisin bir mehabeti
var, bu Meclis kürsüsünün bir ağırlığı var.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Mecliste dikkat
ediyoruz da dışarıda pek dikkat edilmiyor.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Bu dil sokakta
konuşulabilir, havalimanı konusunda bile tartışılıyor olabilir ama buraya aynı
ifadelerin taşınmasının ben yanlış olduğu kanaatindeyim, takdirinize
bırakıyorum, bu birincisi.
Sayın Başkan, Sayın Soylu’nun FETÖ’yle ilgili
söylediğini iddia ettiği ifadeler zaten on sene önceki ifadeler. On sene önce
neredeyse tüm partilerin başkanları okul açılıyor diye, iyi yatırımlar
yapılıyor diye bu insana destek oldular, herkes benzeri şeyler söyledi. Fakat
son dönemde yani FETÖ’nün terör örgütü olduğu ortaya çıktıktan sonra en çok baskı
yapan, tutukluluk imkânını ortaya çıkaran, operasyon yapan bakanlık İçişleri
Bakanlığı, Soylu’nun bakanlığı. Dolayısıyla, on-on beş sene önceki konuşmaları
buraya getirip de güya bugün FETÖ’yle ilgili bir irtibat varmış iddiası ortaya
koymak akla ziyan bir yaklaşımdır. Kamuoyunun vicdanına bırakıyorum Sayın
Başkanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan…
BAŞKAN – Yerinizden, buyurun.
Toparlayalım, konumuza devam edelim Sayın Nuhoğlu.
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) – Çok kısa ama söylemem
lazım.
BAŞKAN – Çok kısa, buyurun. Ben kayıtlara geçsin
diye söz verdim.
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) – Peki, teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bir bakan, ağzına benim yakıştıramayacağım sözleri
söylüyor, o bakanın yardımcısı her türlü hakareti yapıyor. Kime? Sayın Genel
Başkanımıza yapıyor, bütün Trabzonlulara yapıyor. Bu yakışık alıyor, benim bunu
eleştirmem mi yakışık almıyor?
BAHAR AYVAZOĞLU (Trabzon) – Yalan söylüyorsunuz,
yalan söylüyorsun.
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Ben şiddetle
kınıyorum grup başkan vekilini de.
BAHAR AYVAZOĞLU (Trabzon) – Yalan konuşuyorsunuz.
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Milletimizin
beklediklerini söylüyorum, Trabzonluların beklediklerini söylüyorum.
BAHAR AYVAZOĞLU (Trabzon) – Trabzonlular üzerinden siyaset
yapmayın.
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Ve tekrar protesto
ediyorum, kınıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAHAR AYVAZOĞLU (Trabzon) – Yalan konuşuyorsunuz.
BAŞKAN – Peki.
Sayın Turan, toparlayarak kapatalım konuyu.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Sayın Başkan, bir
hadisişerif var, der ki Hazreti Peygamber: “Dilediğini yakıştırıyorsan yapmaya
devam et.”
BAŞKAN – Peki.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Mersin Milletvekili
Fatma Kurtulan ve Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç
tarafından, İstanbul Havalimanı’nın kamuya uğrattığı zararın ortaya çıkarılması
ve güvenli yolcu taşımacılığı için gerekli tedbirlerin alınması amacıyla
30/5/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 11 Haziran 2019
Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Öneri üzerinde söz isteyen Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Uşak Milletvekilimiz Sayın Özkan Yalım. (CHP sıralarından
alkışlar)
Özkan Bey, süreniz üç dakika.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Özkan Bey’e üç dakika
yetmez.
CHP GRUBU ADINA ÖZKAN YALIM (Uşak) – Doğru
söylüyorsunuz.
Teşekkür ederim.
İlk önce, çok değerli milletvekili arkadaşlarım ve
de bizi izleyen çok değerli vatandaşlarım; hepinizi en içten duygularımla
selamlıyorum.
Değerli Başkanım, Divanımızı da selamlıyorum.
İki gün önce vefat eden Denizli Milletvekili çok
Değerli Ağabeyim Kazım Arslan’ı tekrar buradan yâd ediyoruz, kendisine
Allah’tan rahmet ve de ailesine başsağlığı diliyorum.
Şimdi, biliyorsunuz, İstanbul Havalimanı dünyanın en
büyük projesi olarak açıklandı, sıkıntı yok. Biz yapılacak olan doğru işlerin
her zaman yanındayız, sıkıntı yok ama yapılan ihalelerde ve de yapılmış olan
ihalenin yapım aşamasında ülkemizin, vatandaşlarımızın, 81-82 milyon
vatandaşımızın ödediği vergiler acaba doğru şekilde ihalelerde kullanılıyor mu?
Değerli arkadaşlar, bakın, İstanbul Havalimanı yapılırken
-ilk önce size şunu söyleyeceğim- yirmi beş yıllığına toplamda 22 milyar 150
milyon euroya beşli bir gruba verildi, biliyorsunuz. Hatta bu gruptaki birisi
de “Milletin anasını bilmem ne yapacağım!” diyen o kişiydi, o zattı, o firma
sahibiydi, biliyorsunuz. Onun için bu grubu, bu gruptaki herkesin ismini
buradan saymama gerek yok ama milletimiz benim ne demek istediğimi anladı.
Şimdi, burada ilk önce size yolsuzluklardan
bahsetmek istiyorum. Bir kere şu…
ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) – Ama böyle konuşamazsın.
NİLGÜN ÖK (Denizli) – Terbiyesiz konuşma!
OYA ERONAT (Diyarbakır) – Ayıp!
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, karşılıklı olmasın.
ÖZKAN YALIM (Devamla) – İtirazınız varsa birazdan
çıkar söylersiniz. Bu kelimeyi dedi mi demedi mi birazdan cevap verirsiniz.
ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) – Böyle konuşamazsın.
ZAFER IŞIK (Bursa) - Protesto ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Yalım, siz Genel Kurula hitap edin.
ÖZKAN YALIM (Devamla) – Şimdi, Cengiz İnşaatın
sahibinden bahsediyorum, bakın, tekrar altını çiziyorum.
Değerli arkadaşlar, değerli vatandaşlarımız, şimdi,
ihale yirmi beş yıllığına verildi ancak kırk iki ayda tamamlanması gerekiyordu.
Ne oldu? On iki değil, yirmi dört ay yer teslimi geç yapıldı. Yani böylelikle
yirmi beş değil, iki yıl daha fazla işletme hakkına sahip oldu firmalar. Bakın,
kaybımızı size hemencecik net olarak söyleyeceğim, bunun altını çize çize de
sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu sebepten toplamda bakın, 2 milyar 90 milyon
euro -iki yıl geç teslim edildiğinden dolayı- ekstra kazancı oldu bunların.
Bakın, burası toplamda 10 milyar euroya filan mal oldu. Bu firmanın cebinden
hiç para filan çıkmadı. Nereden geldi bu paralar biliyor musunuz? Bizim kendi
bankalarımızdan. Bakın arkadaşlar, Ziraat Bankasından, Halk Bankasından,
Garanti Bankasından, Finansbanktan gelen finansmanlarla yapıldı bu iş. Yani
havadaki kuşu elin taşıyla vurdu birisi, “Milletin anasını bilmem ne…” diyen
kişi zenginliğine ekstra koydu bir daha. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Yalım…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Temiz dile çağırın
Başkan.
BAŞKAN - Sayın Turan, lütfen.
Değerli arkadaşlar, lütfen, grup başkan vekiliniz
var.
ÖZKAN YALIM (Devamla) – Şimdi, sonuç itibarıyla, bu
bölgedeki yaklaşık 66 tane göleti imha edip…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yalım, tamamlayalım lütfen.
Buyurun.
ÖZKAN YALIM (Devamla) – Teşekkür ederim.
Bölgedeki göletler imha olduktan sonra deniz
seviyesinden 90 metre yükseklikte yapılması gereken pist sadece 60 metre
yükseklikte yapıldığından, 30 metre daha şişirilmediğinden dolayı yaklaşık 3
milyar euro da oradan kazandı. Toplamda ne yaptı biliyor musunuz? 5 milyar
euro. Benim vatandaşımın ödediği vergileri siz bu firmalara peşkeş çektirdiniz.
(CHP sıralarından alkışlar) Evet, siz peşkeş çektirdiniz çünkü kontrol etmiyorsunuz,
işlerinizi doğru dürüst yapmıyorsunuz. Ulaştırma Bakanı denen zat hiçbir işe
yaramıyor orada. Bunun sonucunda –bir kelime daha söyleyeceğim- havalimanı
açıldıktan sonra… Sayın Bülent Turan, sizin cevap vermenizi bekliyorum,
havalimanın içinde bir restoran var.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Niye ben cevap veriyorum.
ÖZKAN YALIM (Devamla) - Bu restoran kime ait? Sayın
Bülent Turan, sizden bunun açıklamasını bekliyorum.
Teşekkür ediyorum değerli arkadaşlarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun Sayın Turan.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, konuşma
süresi üç dakika. Bir insan üç dakikada niye bu kadar kızar, niye bu kadar
bağırır, niye normal iletişimi kullanmaz? Sözünün gücü olan normal konuşur.
Kızarıncaya kadar, bozarıncaya kadar bağırmanın hiç kimseye faydası yok.
ÖZKAN YALIM (Uşak) – Benim 5 milyar euromu
çaldırdığınız için...
BAŞKAN – Sayın Yalım, bir dinleyelim lütfen.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ayrıca, Sayın Başkan, İç
Tüzük 67 -sizi bu konuda lütfen tarafsız olmaya davet ediyorum- der ki:
“Konuşmacı temiz bir dille konuşur.” Bu konuşmanın neresi temiz ki. Dışarıda
küfür olduğu iddia edilen ifadeleri kullandığınızda ne farkınız kalıyor o
insanlardan o zaman? Ha o, ha bu. Bu dili reddediyoruz; cinsiyetçi, ayrımcı,
küfürbaz dil. Yazıklar olsun Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
ÖZKAN YALIM (Uşak) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Sayın Yalım...
ÖZKAN YALIM (Uşak) – Cevap vermek zorundayım.
BAŞKAN – Bir saniye Sayın Yalım.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Özür dileyecekse dilesin
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kayıtlara geçmesi açısından bulunduğunuz
yerden son cümlelerinizi söyleyin, alalım.
ÖZKAN YALIM (Uşak) – O zaman AK PARTİ grup başkan
vekilinin sözüne şöyle cevap veriyorum.
BAŞKAN – Sakin, sakin...
ÖZKAN YALIM (Uşak) – Benim milletimin ödediği
vergileri, bunu korumadığından dolayı, hatta bu vergilerden dolayı... İhalede
yolsuzluk yapılıp ondan sonra millete böyle bir söz söylediğinden dolayı ben bu
vatandaştan değil özür dilemek, ben bu vatandaş için gerekli her türlü kelimeyi
sarf edeceğimin tekrar altını çiziyorum.
BAŞKAN – Peki.
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Lokanta kimin Sayın
Yalım?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, o ifade
ettiği küfrü kim kullandıysa rezildir.
BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.
ÖZKAN YALIM (Uşak) – Ben de isim veriyorum, kişi,
burada kayıtları belli.
Sayın Grup Başkan Vekili, demin size bir soru
sormuştum, restoranın sahibini söylemediniz. Vergi borcunu sildiniz mi, artı,
bir de restoranı kim kullandı?
BAŞKAN – Tamam Sayın Yalım. Sayın Yalım, lütfen
oturalım, lütfen toparlayalım. Arkadaşımız konuşacak.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Açın mikrofonu, konuşsun
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Efendim?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Niye bağırıyor ki? Açın, konuşsun.
BAŞKAN – Ben herkese gerektiği kadar söz veriyorum.
Sayın Turan, toparlayalım.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, insanlar
konuşarak anlaşır, bağrışarak değil. Bu nasıl tarz ya?
Sayın Başkan, kürsüden sorduğu soruyu da bana
sormasının anlamını anlamış değilim. Bir firma, bir iş yeri ihaleye çıkmış,
lokantasını o almış, işletmesini bu almış, kimse, ona sorsun. Yani Meclisin
lokantasını kim işletiyor? Beyefendinin aklındakini nereden bileceğim ben.
BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyorum, sağ olun.
ÖZKAN YALIM (Uşak) – Sayın Başkan, son bir kelimeyle
tamamlayacağım.
BAŞKAN – Sayın Yalım, lütfen...
Öneri üzerinde söz isteyen, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz Sayın Serap Yaşar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakika Sayın Yaşar.
AK PARTİ GRUBU ADINA SERAP YAŞAR (İstanbul) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sözlerime başlamadan önce Cumhuriyet Halk Partisi
Denizli Milletvekili Sayın Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet diliyorum, ailesine
ve Cumhuriyet Halk Partisi camiasına da sabırlar ve başsağlığı diliyorum.
Öncelikle Sayın Yalım’ın kullandığı cinsiyetçi ve
kaba dili de ayıplıyorum. Bence Meclise yakışan bir dil olmadı. Dolayısıyla,
evet, en hafif tabiriyle bunu söylüyorum kendisine. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Halkların
Demokratik Partisi tarafından verilen grup önerisi üzerine AK PARTİ Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Gazi Meclisimizi ve aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
Ülkemiz, özelikle de İstanbul tarih boyunca hep
stratejik bir öneme sahip olmuştur. İstanbul Havalimanı’mızın hizmete
girmesiyle Türkiye, kuzey-güney, doğu-batı aksları arasında en önemli transit
merkez konumuna gelmiştir. Havalimanımız hitap ettiği bu geniş alanda 60 ülkeyi
ve 20 trilyon dolarlık ekonomileri de birbirine bağlamaktadır. Konumu ve
özellikleriyle tarihe damga vuracak bu eserin Türkiye’de inşa edilmiş olması da
tesadüfi değildir. Tek başına bu eser bile havacılık alanında ulaşılan
seviyenin önemli bir göstergesidir.
Türkiye, dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri
olmaya, bölgesinde ve dünyada barışın, huzurun, güvenliğin, refahın sembolü
hâline gelmeye kararlıdır. Doğu ve batının kesiştiği 5 kıtanın buluşma noktası
olarak tüm fazları tamamlandığında İstanbul Havalimanı’mız 200 milyon yolcuya
da ev sahipliği yapacaktır.
İstanbul Havalimanı’yla birlikte Türkiye sadece
yolcu taşımacılığında değil, ticarette de bir çekim noktası hâline gelecektir.
Havalimanımız Türk ekonomisinde yaratacağı katma değerle de birçok
yap-işlet-devret projesinden ayrılmaktadır. 2025 yılında tüm fazların
tamamlanmasıyla projenin doğrudan ve dolaylı olarak sağlayacağı istihdam 225
bin kişiye kadar ulaşabilecek, hane halkı geliri ise 4,4 milyar dolara kadar
çıkacaktır.
Resmî rakamlara göre, projenin yatırım bedeli 10
milyar 247 milyon euro, devlete ödenecek kira bedeli ise 22 milyar 152 milyon
eurodur. Kendi enerjisini üreten, çevreci, engelsiz bu dev eserin her birimi
uluslararası standartların üzerinde son teknolojiye sahip şekilde tasarlanıp
inşa edilmiştir. Eserin yapıldığı yerin eski hâlini çok iyi bilen bir bölge
milletvekili olarak sizlere hitap ediyorum ve diyebilirim ki: Yapılmış olan
dünyanın bu en büyük havalimanıyla sadece atıl ve kötü durumdaki arazilerimiz
değerlendirilmiş değil, aynı zamanda bölgeye ve şehrimize büyük bir katma değer
kazandırılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, devam edin.
SERAP YAŞAR (Devamla) – İstanbul Havalimanı, yalnız,
uçakların inip kalktığı bir yer değildir; mimarından mühendisine, işçisine,
kadınlı erkekli 120 bin kişiye de iş imkânı sağlayacaktır. Burada çalışmakta
olan insanlar bu ülkenin evlatlarıdır. Sadece politik, ideolojik nedenlerle
böyle bir esere karşı çıkmayı Türk siyaseti bakımından da üzücü buluyorum ve bu
vesileyle HDP grup önerisinin aleyhinde oy kullanacağımızı beyan ediyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
Sayın Ersoy, sisteme girmişsiniz, bir talebiniz mi
vardı?
AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) – Evet.
BAŞKAN – Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
29.- Adana Milletvekili Ayşe Sibel Ersoy’un, vefat eden 25,
26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet
dilediğine ve 5-11 Haziran Çevre Koruma Haftası’na ilişkin açıklaması
AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Ben de öncelikle, değerli vekilimiz Kazım Arslan’ın
mekânı cennet olsun diyor, sevdiklerine de sabırlar diliyorum.
5-11 Haziran Çevre Koruma Haftası. Dünya
politikasının en şiddetli belirsizliği iklim değişikliği ve çevresel felaket
tehdidiyle ilgili ne yazık ki. İklim değişikliğinin etkilerinin
hissedilmesinden önceki uzun bekleyiş, seçilmiş politikacıların erken önlemler
almasını çok zor kılıyor. Bu politikacılar, parayı ödeyecek insanların yararı
görecek insanlar olmadığının gayet bilincinde. Yine de hiçbir önlem almazsak ve
günümüz bilimince ortaya konan korkunç senaryolar gerçeğe dönüşürse sonuçlar
bizi karşılıksız yakalayacak; bu gerçek, gelecek ve çevresel yıkım tehdidi
olmaktan çıkıp vakaya dönüşecektir. Devasa sel, korkunç bir hasat felaketi,
halkların büyük hareketleri ve başka bir savaş. Bu noktada demokratik
uyarlanabilirlik etkisini gösterecek ama belki o zaman çok geç kalınacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çelik de sisteme girmiş. Arkadaşımızı
da dinlendikten sonra CHP grup önerisini görüşeceğiz.
Sayın Çelik, buyurun.
30.- Mardin Milletvekili Tuma Çelik’in, Batman Belediyespor
Kadın Futbol Takımı’nın uğradığı saldırıyı kınadığına ilişkin açıklaması
TUMA ÇELİK (Mardin) – Geçtiğimiz pazar günü
Kayseri’de bir kadınlar maçı yapıldı. Batman Belediye Spor ile Kayseri Gençler
Birliği Spor arasında yapılan bu maçta Batman Belediye Sporun kadın futbolcuları
kendi aralarında Kürtçe konuştukları için ciddi bir saldırıya maruz kaldılar ve
bu saldırı sırasında hakemin gösterdiği tavır, insanların kendi arasında sporun
bir barış dili olması vesilesiyle istedikleri dilde konuşabileceklerini
söylemesine rağmen Kayseri Gençler Birliği kadın takımının oyuncuları,
futbolcuları, Batman Belediye Sporun oyuncularına saldırmaya devam ettiler ve
bu saldırılar daha sonra yöneticiler ve etrafta bulunan seyirciler tarafından
da gerçekleştirildi.
Ben bunu kınıyorum. Türkiye’de yaşayan bütün
dillerin, Türkiye’de yaşayan bütün kimliklerin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Evet, elimizden gelen budur değerli
arkadaşlar.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer ve
arkadaşları tarafından, cezaevinde tutuklu ve hükümlülere yönelik hak ihlalleri
iddialarının araştırılması amacıyla 11/6/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 11 Haziran 2019 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç
Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım:
29.05.2019
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu 11/6/2019 Salı günü (bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Engin
Özkoç
Sakarya
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer ve arkadaşları
tarafından, "Cezaevinde tutuklu ve hükümlülere yönelik hak ihlalleri
iddialarının araştırılması” amacıyla 11/6/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (980 sıra
no.lu), diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 11/6/2019 Salı günlü
birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önerinin gerekçesini açıklamak üzere öneri sahibi,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekilimiz Sayın Utku
Çakırözer… (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika Sayın Çakırözer.
CHP GRUBU ADINA UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Zamansız ölümüyle hepimizi yasa boğan, nezaketi,
saygısı ve çalışkanlığıyla hepimiz için örnek bir isim olan Denizli
Milletvekilimiz Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet, acılı ailesine, Denizli’mize
ve Meclisimize başsağlığı dileyerek sözlerime başlamak isterim.
Değerli arkadaşlarım, bayram sırasında Genel
Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun talimatıyla illerimizde cezaevlerini ziyaret
ettik. Tutuklu ve hükümlü yurttaşlarımızla, aileleriyle bayramlaştık, özveriyle
çalışan infaz koruma memurlarımızla bayramlaştık, sohbet ettik, sıkıntılarını,
dertlerini dinledik.
Bu vesileyle Genel Başkan Yardımcımız Veli
Ağbaba’nın koordinasyonuyla Türkiye’nin dört bir yanında bu ziyaretleri
gerçekleştiren milletvekili arkadaşlarımıza teşekkür ederken, ortak gözlemlerimizi
sizlerle paylaşmak isterim.
Öncelikle, cezaevleri tıka basa dolu. 10 kişilik
koğuşlarda 20-25 kişi, hatta bazen daha fazlası kalmakta. Ziyaret ettiğim 1.400
kişilik Eskişehir Cezaevinde 2.300 kişi yatıyor. “Nasıl oluyor?” derseniz:
İnsanlar ya nöbetleşe uyuyorlar yani bir grup gece uyuyor, aynı yataklarda
ikinci grup gündüz uyuyor ya da yerlerde, hatta tuvalet önlerinde uyuyorlar.
Doluluk nedeniyle memleketlerine uzak cezaevlerinde kalmak zorunda olanlar var;
eşi, çocuğu, anası, babası uzaklık nedeniyle ziyaretlerine dahi gidememiş.
Kalabalık nedeniyle mahkûmlar haftada 1 yerine 15 günde, ayda 1 kez sosyalleşme
saatine çıkabiliyorlar.
Cezaevlerinde insan haklarına aykırı tecrit
uygulaması yürürlükte. Bakın, Silivri’de görüştüğüm sivil toplum aktivisti Yiğit
Aksakoğlu’na aylardır insan yüzü gösterilmiyor, yanına kimse verilmiyor, boşluk
olan diğer koğuşlara gönderilmiyor. Düşünebiliyor musunuz, sosyalleşme saatine
bile tek başına çıkarılıyor, kimseyle görüştürülmüyor. Aslında yargı kararı
olmadan bizden hiçbir farkı olmayan masum birine karşı bu nasıl bir
adaletsizlik, nasıl bir peşin ceza kesmektir?
Değerli arkadaşlarım, özellikle hasta mahkûmların
tedaviye ve ilaca erişimde yaşadığı sorunlar ve nakil araçlarının yetersizliği
de çözülmesi gereken önemli sorunlar. Sadece kapalı cezaevlerinde değil açık
cezaevlerinde de sıkıntı büyük. Orada da balık istifi gibi yatmak zorundalar.
Hijyen problemleri büyük. Birçok mahkûm bu sıkıntılar nedeniyle infazlarını
yakmak pahasına açık cezaevlerine geri dönmüyor.
Kadın cezaevlerine ziyaretlerimizde anneleriyle
kalmak zorunda olan çocukların dramını üzülerek yerinde gördük. Artık
Türkiye’yi cezaevinde büyüyen çocuklar ayıbından kurtarmak zorundayız.
Cezaevlerinde on binlerce öğrenci var, eğitim
hakları ellerinden alınmakta. Kitap, gazete, mektup bile içeride bir sorun
hâline gelmiş değerli arkadaşlarım.
Hepimizin “Hakan Kara” olarak tanıdığı gazeteci
Hakan Karasinir’e soyadı “Kara” yazıldı diye kırkyıllık dostu Profesör Emre
Kongar’ın mektupları verilmiyor.
Kimi yerde Cumhuriyet, BirGün, Sözcü kimi yerde Yeni
Yaşam, Evrensel, Karar yasaklı; bir türlü ulaşılamıyor.
Değerli milletvekilleri, artık mazide bıraktık diye
düşündüğümüz işkence ve kötü muamele iddiaları da maalesef gün geçtikçe
artmakta. Cezaevlerinden intihar haberleri gelmekte. Bakınız, ülkemizin iki
büyük barosu üzerinde ciddiyetle durmamız gereken iki önemli işkence raporu
yayımladı. Çıplak aramalar, kelepçeli muayeneler, kaba dayak, siyasi
tutuklulara terörist muamelesi yapılması, hücre cezalarından sürgün gibi sevk
uygulamalarına birçok keyfî disiplin cezası, hepsi cezaevlerindeki insani krizi
derinleştirmekte. Cezaevinde de olsa insan onuru korunmalıdır. İşkence ve kötü
muamelenin insanlık suçu olduğu hiç unutulmamalıdır.
Değerli arkadaşlarım, gittiğimiz her cezaevinde af
ya da infaz düzenlemesi söylentilerinin mahkûmları ve ailelerini
umutlandırdığını, ciddi beklentiye soktuğunu gördük, işittik. Türkiye’de tüm
sorunlarda olduğu gibi bu meselenin çözüm yeri de burası yani Türkiye Büyük
Millet Meclisi olmalıdır. Eğer siyasi partiler bu konudaki söylemlerinde
samimilerse düzenleme Parlamentoya getirilmeli ve tüm siyasi partilerin konuya
ilişkin görüşleri dinlenmelidir.
Ziyaretlerimiz sırasında cezaevlerinde olağanüstü
gayretle görevlerini yapmaya çalışan infaz koruma memurlarımızla da
bayramlaştık, dertleştik. Cezaevlerinin doluluğu onların omuzlarındaki iş
yükünü, sorumluluğu daha da artırıyor. Herkes bayram yaparken onlar fedakârca
çalışıyorlardı. Özverili hizmetleri için buradan teşekkür ederken, onların
bizlerden talep ve beklentilerinin bir an önce yerine getirilmesi gerektiğini
anımsatmak isterim. Kadroları mutlaka emniyet hizmetleri sınıfına aktarılmalı,
3600 ek göstergeden mutlaka yararlandırılmalıdırlar.
Değerli arkadaşlarım, konuşmamın sonunda bir konuya
da özel olarak değinmek isterim. Önce gazeteci, sonra da milletvekili olarak
2010 yılından bu yana cezaevlerinde gazetecileri ziyaret etmekteyim. İlk kez
Mustafa Balbay’ı, Tuncay Özkan’ı, Soner Yalçın’ı, Deniz Yıldırım’ı ziyaret
etmiştim on yıl önce. Dün, terörist olmakla suçlanan, yılları çalınan bu
isimlerin tamamı beraat ettiler; kimi Meclisimizde, kimi basında bu memleket
için, hepimiz için çalışmakta, fikir üretmekte.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayalım Sayın Çakırözer.
UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) – Tabii Sayın Başkanım.
Ama on yıl sonra yine gazeteciler bayramı cezaevinde
geçiriyorlar. Musa Kart eline kalem dışında taş dahi almayan bir çizer, Ayşe
Düzkan hayatını hep eşitlik uğruna, insanca yaşam uğruna geçiren bir yazar; ne
günahları var, niye hapisteler?
On yıl önce Profesör Mehmet Haberal’ı, Profesör
Hilmioğlu’nu ziyaret ediyordum cezaevlerinde, terörist oldukları iddia edilen.
Bakın, her ikisi de çıktılar. Şimdi Sayın Haberal Dünya Organ Nakli Derneğinin
Başkanı, Türkiye’nin yüz akı, gururumuz; ülkemizin vatandaşlarımızın eğitimine,
sağlığına katkı sağlıyor. Ama yine akademisyenler bu bayramda cezaevindeydi.
Profesör Füsun Üstel sadece düşüncesi nedeniyle Eskişehir Kapalı Cezaevinde
geçirdi bayramı.
O dönem Doğu Perinçek yatırılıyordu, Tuncay Özkan
yatırılıyordu cezaevinde “Elimizde belge, kayıt var.” diyerek; şimdi de Eren
Erdem var, Sırrı Süreyya var, Selahattin Demirtaş var.
Ergenekon kumpasında bu ülkenin yüz aklarından
Türkan Saylan gözaltına alınarak zayıf bedeni ölüme itiliyordu; şimdi de Osman
Kavala, Yiğit Aksakoğlu cezaevlerinde yok yere çürütülüyorlar.
Olmaz değerli arkadaşlarım, bu bizim kaderimiz
olmaz, olmamalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayın.
Buyurun.
UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) – Cumhuriyetimizin 100’üncü
yılını kutlayacağız. Yazan, çizen, düşünen insanlarımızı, bu ülkenin büyük
yatırım yaptığı bilim insanlarını zindanlarda çürüterek beraberlik bağlarımızı
güçlendiremeyiz. Artık bu son olsun; bundan beş, on, yüz yıl sonra bu onurlu
kürsüye gelen milletvekilleri benim yaptığım gibi “On yıldır, cezaevinde
gazetecileri, akademisyenleri ziyaret ediyorum.” demesin “Bilim insanlarımız
içeride çürüyor.” demesin. Bana, bize, size, hepimize düşen temel görev, ülkemizi
insanca, kardeşçe yaşanan bir memleket hâline getirmektir. Bunun yolu
demokrasidir, hukuk devletidir, bağımsız yargıdır. Gelin, el ele bunun yolunu
açalım.
Teşekkür ediyorum. (CHP ve HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerinde söz isteyen, İYİ PARTİ Grubu
adına Antalya Milletvekilimiz Sayın Feridun Bahşi. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz üç dakika Sayın Bahşi.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA FERİDUN BAHŞİ (Antalya) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerinde
söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
CHP Denizli Milletvekilimiz Kazım Arslan’a rahmet
diliyor, yakınlarına sabır diliyorum. Ruhu şad olsun.
Hak, hukuk ve adalet her toplumun olmazsa olmazıdır.
Ülkemizin içinden geçtiği bu zor dönemde ülkemizi ayakta tutabilecek tek değer
adalettir. Hukuk düzeninin son on yedi yılda tamamen şirazeden çıkmasıyla
cezaevlerinde de sıkıntılar had safhaya ulaşmıştır. 2002 yılından günümüze,
tutuklu ve hükümlü sayılarına bakacak olursak, 2002 yılında hükümlü 30.637,
tutuklu 28.550, toplam 59.187’dir. 2008 yılında 43.157 hükümlü, 57.943 tutuklu,
toplam sayı 101 bindir yani altı yılda 2 katına çıkmıştır. Adalet Bakanlığı
verilerine göre, Türkiye'de 2019 Mayıs sonu itibarıyla 294 kapalı ceza infaz
kurumu, 75 müstakil açık ceza infaz kurumu, 4 çocuk eğitim evi, 9 kadın kapalı,
8 kadın açık, 7 çocuk kapalı ceza infaz kurumu olmak üzere toplam 397 tane
kurum bulunmaktadır. Bu kurumların toplam kapasitesi 221.932’dir ancak şu an
itibarıyla ceza ve infaz kurumlarında kapasitenin 50 bin fazlasıyla yaklaşık
270 bin civarında tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. Bu durum başlı başına zaten
bir hak ihlali niteliğinde, en ağır hak ihlallerinden biridir.
Değerli milletvekilleri, cezaevlerinin kapasite
yetersizliği ya da tutuklu ve hükümlü fazlalığı sebebiyle insanlar yatakları
bile nöbetleşe kullanmakta, en temel ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır.
Cezaevlerindeki aşırı kalabalıktan dolayı tutuklu ve hükümlüler oturacak
sandalye dahi bulamamakta, yerlerde oturmakta ya da ayakta vakit geçirmektedir,
yeterince havalandırma hakkından yararlanamamaktadırlar. Hastane sevklerinde
muayene esnasında kelepçeleri açılmamakta, kelepçeyle muayeneyi kabul
etmeyenler muayene olmadan geri dönmek zorunda bırakılmaktadır. Bu, zamanla
sağlık sorunlarının büyümesine ve artmasına neden olmaktadır. Cezaevi girişinde
asker ve cezaevi personeli tarafından çıplak arama gibi onur kırıcı
dayatmalarda bulunulmakta, buna yapılan itirazlar ise disiplin cezalarına
gerekçe yapılmaktadır.
Anayasa Mahkemesi, yine, tutuklu ve hükümlülerin
abone oldukları süreli yayınların teslim edilmemesi sebebiyle hak ihlali kararı
vermiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
FERİDUN BAHŞİ (Devamla) – Anayasa Mahkemesinden
yapılan açıklamada “Yüksek güvenlikli ceza infaz kurumlarında bulunan
başvurucuların satın aldıkları dergi ve gazete gibi süreli yayınların çeşitli
nüshaları, infaz kurumu, eğitim kurullarının aldıkları kararlar uyarınca
başvuruculara teslim edilmemiştir. Bu süreli yayınlar hakkında verilmiş bir
toplatma ya da el koyma kararı bulunmamaktadır.” denilerek bu durum,
Anayasa’nın 26’ncı maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlali
niteliğinde denmiştir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerinde söz isteyen, Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Mersin Milletvekilimiz Sayın Rıdvan Turan. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakika Sayın Turan.
HDP GRUBU ADINA RIDVAN TURAN (Mersin) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben Yeni Yaşam gazetesinin imtiyaz sahibiyim.
Gazete hakkında herhangi bir toplatma kararı yok, herhangi bir karara bağlanmış
bir durum yok, bir yargı kararı yok, buna rağmen Yeni Yaşam gazetesinin
tutsakların birbiriyle haberleşme ihtimaline binaen herhangi bir hukuki
gerekçesi olmadan cezaevlerine girmesi engellenmiş durumda. Buna ilişkin
sorularımızı sorduk, inşallah çıkmaz ayın çarşambası olmadan sorularımıza cevap
alacağız.
Değerli arkadaşlar, cezaevleri ülkelerin demokratik
kalitesini gösteren yerlerdir. Cezaevlerinde ne kadar insan kalıyor, bunlar
hangi suçlardan dolayı cezaevindeler ve nasıl cezaevinde yatıyorlar sorularının
cevabı ülkenin demokrasi kalitesini gösteriyor. Bakın, 800 çocuk var
cezaevinde. AKP’nin on yedi yıllık döneminde 3.500 hasta tutsak hayatını
kaybetti ve yine, bine yakın hasta tutsak -ki bunlar ciddi hayati risk
içerisindeler- şu anda cezaevlerinde. Cezaevlerinde özellikle politik
tutsaklara dönük bir tür düşman hukuku uygulaması söz konusu yani cezaevinde
yatan o ülkenin vatandaşı değil, bu sebeple de düşman hukukuna maruz
bırakılarak deyim yerindeyse tutsaklık içerisinde bir başka tutsaklık işkencesi
yaratılmak suretiyle bir tür hesap sorma biçiminde bu süreç devam ediyor.
Hakkında toplatılma kararı olmayan kitaplar içeriye verilmiyor. Örneğin Ayşe
Düzkan benim gazetemin yazarıdır, kendi yazdığı makalesini cezaevinde Yeni
Yaşam gazetesi gelmediğinden dolayı okuyamıyor. Kelepçeli muayene yine en
önemli insan hakları ihlallerinden bir tanesi. Askerî garnizonmuş gibi ayakta
sayım dayatması, çıplak arama -ki son derece onur kırıcı bir saldırı yöntemi,
bir işkence yöntemi- bütün cezaevlerinde yoğun biçimde uygulanmakta. Belki
duymuşsunuzdur, “süngerli oda” diye çığlığınızın dışarıya ulaşmasını, başka
mahkûmlar tarafından duyulmasını engelleyen, etrafı süngerle kapatılmış
işkencehaneler var. Belki duyan olmuştur, gören olmamıştır belki ama duyan
olmuştur. Cezaevlerinde bunlar yaygın olarak arkadaşlar yürürlükte.
Şunu üzülerek ve utanarak söylüyorum: Türkiye
Cumhuriyeti cezaevlerinde kötü muamele ve işkence kurumsallaşmış durumdadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayalım.
RIDVAN TURAN (Devamla) – Açlık grevleri sebebiyle
ziyaret ettiğimiz, hayati bakımdan risk taşıyan 4 bin civarında tutsağı
deontolojik olarak ve bilimsel olarak, tıp deontolojisi açısından ve tıp bilimi
açısından gerekli müdahaleler hâlâ yapılmış durumda değil ve bu hayati riskin
giderek boyutlandığını üzülerek ifade etmek istiyorum. AKP’yse önümüzdeki beş
yılda 193 cezaevi açmak suretiyle, sözüm ona cezaevlerinin içerisinde olduğu
sorunu yok edecek, bu meseleyi çözümleyecek.
Değerli arkadaşlar, ne kadar çok cezaevi açarsanız o
kadar çok tutsağı içine doldurursunuz, böyle bir zihniyetle, Terörle Mücadele
Kanunu denen ucube, temel hak ve özgürlüklerle, uluslararası anlaşmalarla
uzaktan yakından alakası olmayan bu ucube ortadan kaldırılmadan, Ceza Kanunu
insanî esaslar temelinde yeniden yapılandırılmadan, hele OHAL kanun hükmündeki
kararnamelerinin âdeta bir yasaymış gibi sürgit devam ettiği koşullarda
cezaevlerini boşaltmak mümkün değildir.
Bu söylediklerimde abartı yok, çok daha fazlası var.
Ben bunların canlı tanığıyım, çok merak eden varsa abartı olduğuna ilişkin,
kuliste de görüşebiliriz. Türkiye cezaevlerinde –tekrar üzülerek ifade
ediyorum- kötü muamele ve işkence almış başını gidiyor.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerinde söz isteyen, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekilimiz Sayın İbrahim
Yurdunuseven.
Süreniz üç dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA İBRAHİM YURDUNUSEVEN
(Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisinin grup önerisi üzerine partim adına söz almış bulunmaktayım, bu
vesileyle Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce, ben de geçtiğimiz hafta
Rahmetirahman’a kavuşan Denizli Milletvekilimiz Kazım Arslan Bey’e rahmet,
yakınlarına ve Cumhuriyet Halk Partisi camiasına başsağlığı diliyorum.
AK PARTİ olarak, ceza infaz kurumlarını, başta
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere, uluslararası sözleşmelerin
belirttiği standartlara uygun hâle getirdik. Ceza infaz sisteminde tutuklu ve
hükümlülerin haklarını koruyacak gerekli tüm tedbirleri aldık. Bu sayededir ki
geçmişte ülkemizi mahcup eden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları da artık
tarihe karışmış bulunmaktadır.
Adalet Bakanlığımız tarafından ceza infaz
kurumlarında görev yapan personelin yeterliliğinin artırılması amacıyla dünya
standartlarında 5 adet eğitim merkezi kurulmuştur. Bugün itibarıyla 397 tane
olan ceza infaz kurumumuz yıl sonuna kadar açılışı yapılacak 28 tane kurum
sayısıyla birlikte 425 tane olacaktır. İnfaz rejimine uygun olmaması, yeterli
eğitim ve iyileştirme çalışması yapılamaması, çok eski yapılardan oluşması ve
bazılarının da taş bina olması nedeniyle bugüne kadar 301 infaz kurumu da
kapatılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ceza infaz
kurumlarında sağlık sorunu olan hükümlü ve tutukluların ilk muayene, tedavi ve
reçete edilen ilaçlarının temini hizmetleri kurum revirinde verilmektedir.
Hükümlü ve tutuklular kurum hekimi, aile hekimi veya diş hekiminin uygun
gördüğü durumlarda tetkik ve tedavi için devlet hastanelerine, ileri hizmet
gerektiren hâllerde de üniversite hastanelerine sevk edilmektedir. Acil durumlarda
derhâl 112 Acil Servise haber verilerek gerekli tıbbi müdahalede bulunulmakta
ve gerekli görülmesi hâlinde de ambulansla hastaneye sevki yapılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, örgün eğitime devam ederken
kurumlara giren kişi sayısı 1.848’dir. Bu kişilere eğitimlerini sürdürme imkânı
sağlanmaktadır hâlâ. 2017 yılında gerçekleştirilen eğitim öğretim
faaliyetlerinden yararlanan mahkûm ve hükümlü sayısı 37.266’dır. Aynı zamanda,
hükümlülere terzilik, aşçılık, kuaförlük, marangozluk, bilgisayar kullanımı,
fotoğrafçılık gibi değişik iş ve meslek kursları da verilmektedir.
Bir diğer konu da hükümlü ve tutukluların
kitaplarıyla ilgili olup hükümlü ve tutukluların odalarına kurum kütüphanesinde
bulunan tüm kitapların listesi gönderilmektedir. Hükümlü ve tutukluların kurum
kütüphanesinde mevcut olmayan süreli ve süresiz yayınları -kanun içeren
yayınlar dâhil olmak üzere- bedelini kişisel emanet para hesabından karşılamak
suretiyle kurum dış kantini aracılığıyla sağlamaları mümkündür. Ayrıca, kurum
kantininde birçok çeşit kantin malzemesi satılmaktadır. Burada gerekli fiyat
araştırması yapılarak en uygun fiyatlı ürünlerin alımı yapılmakta ve ilgililere
sunulmaktadır. Kurum kantininde bulunmayan ihtiyaçların görevli personel
tarafından da karşılanarak mevzuat çerçevesinde gerekli temini yapılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmete
geldiğimiz günden bugüne kadar yargının modernizasyonu, Cezaevi Reformu
Projesi, Model Cezaevi Projesi, Eğitim ve Çalışma Projesi, Uzaktan Eğitim
Projesi, Elektronik İzleme Projesi gibi uluslararası birçok projeyi de
tamamlamış bulunmaktayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayalım.
İBRAHİM YURDUNUSEVEN (Devamla) – Bu arada, Sincan
Cezaevine tutuklu ve hükümlü komisyonu üyesi olarak yaptığımız ziyaret
neticesinde, yaptığımız inceleme ve alınan raporlarla birlikte, su ve ısınma
sorunları tespit edilmiş, gerekli yerlere iletilmiş ve Bakanlık tarafından su
ile ısınmayla ilgili ihalelerin yapıldığı sonucuna da ulaşılmıştır. Bu nedenle
bu tür ziyaretleri, cezaevlerindeki sorunların tespiti ve çözüme ulaştırılması
anlamında yapılan ziyaretleri de önemsiyorum.
Bugüne kadar cezaevlerinin iyileştirilmesiyle ilgili
proje ve yatırımlardan dolayı, başta Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip
Erdoğan olmak üzere, gerekli hassasiyeti gösteren başta Sayın Adalet Bakanım
Abdulhamit Gül olmak üzere bugüne kadar görev yapmış tüm Adalet Bakanlarımıza,
görev yapan tüm taşra ve merkez teşkilatındaki elemanlarımıza ve cezaevi
personelimize, özellikle de büyük bir özveriyle çalışan infaz koruma
memurlarına büyük bir teşekkürü de buradan borç biliyorum.
Bu nedenle, Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu
öneriye aleyhte oy kullanacağımı belirterek Gazi Meclisi tekrar saygıyla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
Sayın İmir, sisteme girmişsiniz.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
31.- Şırnak Milletvekili Nuran İmir’in, Şırnak ili ile İdil,
Silopi, Cizre ilçelerindeki mezar taşlarının tahrip edilerek ne elde edilmek
istenildiğine, savcılıkların konuyla ilgili soruşturma başlatması, Meclis İnsan
Hakları İnceleme Komisyonunun yerinde inceleme yaparak kamuoyunu aydınlatması
ve Hükûmetin uluslararası sözleşmelere bağlı kalması gerektiğine ilişkin
açıklaması
NURAN İMİR (Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Kanayan yaraların iyileşmesine ne yazık ki izin
verilmiyor. Bayram vesilesiyle, yakınlarını kaybeden ailelerle birlikte
mezarlıklara yaptığım ziyarette, İdil’de, Silopi’de, Cizre’de ve Şırnak’ta
yüzlerce mezar taşının tahrip edildiğine tanıklık ettim. Bu korkunç saldırıyı
kınayarak sormak istiyorum: Mezar taşlarına bile tahammülü olmayan bu
gayriahlaki saldırılardan haberiniz var mı? Yakınlarını kaybeden ailelerin
acısını yakmakla ne elde edilmek isteniyor ve ne kazanılmak isteniyor?
Ailelerin kayıplarının acılarını dahi yaşamasına izin vermeyen bu saldırılar
politikanın bir parçası mıdır? İlgili savcılıkların bir an önce soruşturma
başlatmasına, Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun yerinde inceleme
yapmasına ve bu anlamda kamuoyunun aydınlatılmasına ve Hükûmeti de uluslararası
sözleşmelere bağlı kalmaya çağırıyorum.
Teşekkürler.
BAŞKAN – Sisteme giren arkadaşlarımıza ara ara söz
veriyorum.
Sayın Güzel…
32.- Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel’in, açlık grevini
sonlandıran mahpuslara tedavi hizmetlerinin kimi cezaevlerinde neden
uygulanmadığını ve bu konuyla ilgili neden yeterli önlemlerin alınmadığını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
SEMRA GÜZEL (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Hakkâri Milletvekili Leyla Güven, binlerce siyasi mahpus,
3 milletvekilimiz ve onlarca aktivist iki yüz günü aşan bir açlık grevini 27
Mayıs 2019 tarihinde sonlandırdı. Türk Tabipleri Birliği grev sonlandırmadan
önce açlık grevlerinin hemen bitiminden sonra uygulanması gereken tedavi
yöntemlerini yayınlamıştır fakat grev bittikten sonra art arda gelen hak
ihlalleriyle karşı karşıya kaldık. Çoğu eylemci mahpus hastaneye sevk edilmedi,
edilenler de birçok hak ihlaliyle karşı karşıya kaldı. Mahpusların kelepçeli
tedavi edilmesi, serumların ayakta takılması, rencide edici davranış ve sözler
ve hatta darba varan ihlaller yaşandı. Diyet programları birçok cezaevinde
uygulanmadı. Elâzığ 1 Nolu Cezaevinde durumu ağır olanların hastaneye sevki
yapılıp herhangi bir işlem yapılmadan geri gönderildi. 2 Noluda ise 3 kişi kan
kusmasına rağmen sevki yapılmamıştır. Bunun gibi onlarca şikâyetle karşı
karşıya kaldık. Mahpuslarda oluşabilecek kalıcı hasarların oluşmaması için
önerilen tedavi hizmetleri ve diyet programları kimi cezaevlerinde neden
uygulanmamıştır? Hastaneye sevk edilen mahpusların sağlıklarından…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEMRA GÜZEL (Diyarbakır) – …Adalet Bakanlığı ve
Sağlık Bakanlığı sorumlu iken bu konuyla ilgili yeterli önlemler neden
alınmamıştır?
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatlerinin
yeniden düzenlenmesine; 11, 12, 13, 18, 19, 20, 25, 26 ve 27 Haziran 2019 Salı,
Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde denetim konularının görüşülmeyerek
gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmında yer alan işlerin görüşülmesine ilişkin önerisi
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç
Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım:
11/6/2019
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 11/6/2019 Salı günü (bugün)
toplanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Bülent
Turan
Çanakkale
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Genel Kurulun;
11, 12, 13, 18, 19, 20, 25, 26 ve 27 Haziran 2019
Salı, Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde denetim konularının
görüşülmeyerek gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesi,
11 Haziran 2019 Salı günkü (bugün) birleşiminde 69
Sıra Sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölüm görüşmelerinin tamamlanmasına
kadar,
12 Haziran 2019 Çarşamba günkü birleşiminde 69 Sıra
Sayılı Kanun Teklifi’nin ikinci bölüm görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
13 Haziran 2019 Perşembe günkü birleşiminde 69 Sıra
Sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını
sürdürmesi önerilmiştir.
BAŞKAN – Öneri üzerine söz talebi yok.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir.
İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir
doğrudan gündeme alınma önergesi vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C) Önergeler
1.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un (2/1551) esas
numaralı Karşılıksız Çek ve Protestolu Senetler ile Kredi ve Kredi Kartları
Borçlarına İlişkin Kayıtların Dikkate Alınmaması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/32)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre, (2/1551) esas
numaralı Kanun Teklifi’min değerlendirilmek üzere gündeme alınması hususunda
gereğini arz ederim.
Saygılarımla.
İlhami
Özcan Aygun
Tekirdağ
BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere teklif
sahibi Tekirdağ Milletvekilimiz Sayın İlhamı Özcan Aygun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakika.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) –Teşekkür ederim
Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; karşılıksız
çek ve protestolu senetler ile kredi ve kredi kartı borçlarına dair kayıtların
dikkate alınmaması konusunda vermiş olduğum kanun teklifi hakkında söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen değerli,
saygıdeğer yurttaşlarımızı selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, verdiğim yasa teklifiyle,
her geçen gün derinleşen ekonomik krizde esnafa can suyu vermeyi amaçlıyoruz.
Zira esnafımız borç batağına düşmüş, kredilerini ödeyemez hâle gelmiş,
çaresizce çırpınmaya başlamıştır. 2001’deki krizi hatırlarsınız. O zamanlar
yazar kasa atılan bir tablo vardı. Bunu her ortamda dile getiriyorsunuz ama
AKP’yle beraber bugünlerde karşılaştığımız bu tablo içimizi acıtmaktadır.
İnsanlar kendini yakarak hayatlarına son vermektedirler.
Evet, geçim sıkıntısı, borç batağı aileleri yok
etmekte. Geçen yıl, Çorum’da borçlarını tahsil edemeyen oto lastikçisi
kardeşimiz Bektaş Keçebaşoğlu üzerine benzin dökerek hayatına son vermişti.
Ağır yaralanan kardeşimizi kurtaramadık, kendisine tekrar Allah’tan rahmet
diliyorum. Yine, biliyorsunuz ki, yirmi gün önce de Gaziantep’te işsizlik
sebebiyle bunalıma giren Eyüp Dal kardeşimiz de kendini yakarak hayatına son
verdi ve eşi devlete hakkını helal etmediğini açıkladı. Dal için de üzgünüm,
Allah’tan rahmet dilerken eşi için de sabırlar diliyorum. Geçim sıkıntısı
dünyanın en büyük sıkıntısıdır, ekmek kavgası en yorucu kavgadır. Evine aş
götüremeyen vatandaşlarımız birer birer intihar ediyor, geride kalanlar acı
çekiyor ve devlete hakkını helal etmiyorlar. Bunun için helal etmiyorlarsa bunu
düşünmemiz gerekiyor. Gerekli tedbiri almak, istihdam olanaklarını genişletmek
ve borca düşen esnafımızı daha rahatlatmak zorundayız.
Değerli milletvekilleri, bakın şu anda ekonomiye, alev
alev yanmaktadır; dövizde istikrar yok, Türk lirası hâlen dolar ve avronun
karşısında değer kaybetmeye devam etmektedir. 2014 Haziran ayında dolar 2 lira
12 kuruşken 2017 Haziran ayında 3 lira 51 kuruş oldu, şu andaysa 6 lira
civarında seyretmektedir, üstelik fiyatlar çok oynaktır. Döviz kurları sürekli
yükseliyor, faizler artıyor, hâliyle borçlar da artmaya devam ediyor. Böylesi
istikrarsız bir ortamda var olma savaşı veren esnafımız bankalardan çektiği
kredilerini, kredi kartlarını ve vadesi gelmiş olan borçlarını ödeyemez hâle
gelmiştir; sadece esnaf değil tüccar, çiftçi, memur, işçi yani kısacası 82
milyonun birçoğu ödeyemez hâldedirler. Büyük işletmeler konkordato yoluyla
borçlarını yeniden yapılandırırken krizi atlatmayı başarıyorlar. Konkordato yoluna
başvuramayan esnafsa krizle baş başa kalmış, kendisi korunmasız hâldedir.
Değerli milletvekilleri, isterseniz son rakamlara
bakalım. Bu yılın ilk dört ayında protesto edilen senet tutarı geçen yılın aynı
ayına göre yüzde 57 artmış yani 7 milyar liraya ulaşmıştır. Bakınız, yine yılın
ilk dört ayında karşılıksız çek tutarına baktığımızda bu rakam yüzde 84 artarak
12 milyar liraya ulaşmıştır. Bu rakamlar çok ürkütücüdür. Karşılıksız çek,
senet tutarının geçen yıla göre yüzde 84 artması demek geminin güverte
kısmından su almaya başladığını ve geminin battığını bize ifade etmektedir.
Peki, ya vatandaş? Gırtlağına kadar borca batmış durumda. Maalesef 2019 yılının
ilk üç ayında vatandaşların tüketici kredisi borcu 178 kat artarak 402 milyar
liraya ulaşmıştır, bireysel kredi kartı borcu ise aynı dönemde tam 24 kat
artarak 104,5 milyar liraya ulaşmıştır.
TOBB’un açıklamasına göre nisanda kapanan şirket
sayısı geçen yıla göre yüzde 13 artmış, 726 şirket kepenk indirmiştir. Kapanan
şirket sayısının daha hızlı artacağı da aşikârdır çünkü kriz gittikçe
derinleşmektedir. Tablo vahimdir. Kapanan şirketler istihdamı olumsuz yönde
etkilemektedir. İşsizlik almış başını gitmektedir. En vahimi de iyi koşullarda
yaşamak için eğitim alan üniversite mezunu gençlerimizin iş bulamamasıdır. Yine
Şubat 2019’da, kendi bölgem olan Tekirdağ’da Saffet Günay kardeşim iş
bulamadığı için hayatına son vermiştir. Kendisine Allah’tan rahmet, ailesine
sabırlar diliyorum. Çok acı örnekler verdim. 8 milyon işsizimiz var arkadaşlar.
Her 100 işsizden 24’ü üniversite mezunu. Ziraat mühendisleri, eğitim fakültesi
mezunları atanmayı bekliyorlar. Bakın, üniversite mezunu işsiz sayısı 1 milyonu
aşmış, ziraat mühendisliği, eğitim fakültesi mezunları iş bulamaz hâle gelmiş.
Eğitimin de tarımın da gelmiş olduğu nokta aslında burada saklıdır. Donanımlı
gençler yerine eş dost, ahbap ilişkisi olan, torpilli isimler atanıyor, tam bir
çürüme var. Torpilleri engellemek için getirilen KPSS yerine sözlü sınavlarla
eleman alımlarına devam edilmektedir. Yazıktır, günahtır! Sonra,
Cumhurbaşkanımız çıkıyor “Her bir üniversite mezunu iş bulur diye bir kural
yok.” diyebiliyor. Üniversiteye evde oturmak için mi gidilir?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayın Sayın Aygun.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Devamla) – Değerli
milletvekilleri, uzun lafın kısası, esnafın kendisi borç batağında, oğlu ya da
kızı da iş derdinde. Esnaf aileleri bu tabloda açlık ve sefalete mahkûm olsun
mu? Aileler dağılsın mı? Yazıktır, günahtır bu ülkeye.
Değerli milletvekilleri, getirdiğimiz düzenlemeyle
KOBİ esnaf ve işletmelerin kredilerini veya vadesi gelmiş çeklerini ödemekte
güçlük çeken ya da kredi kartı borçlarını ödeyemeyen gerçek ve tüzel kişilerin
borçlarının yeniden yapılandırılmasını istiyoruz. En basit ifadeyle kara listeye
düşen esnafımıza ve vatandaşımıza af getiriyoruz. Bu düzenlemeyle beraber
bankalar üzerindeki, Risk Merkezindeki olumsuz kayıtların da dikkate
alınmamasını istiyoruz. Esnaf kardeşlerimiz ekonominin omurgasıdır;
ailelerimizin, toplumsal hayatımızın can suyudur. Esnafın çökmesi demek -ya da
krize girmesi- ailelerin dağılması, toplumsal huzurun bozulmasıdır. Esnafımızın
batması domino taşları gibi tüm ülkeyi batıracaktır. Bu yüzden esnafın borçları
yeniden yapılandırılmalı, taksitlendirilmeli, bankalarla işlerini
temizlemeliyiz.
Bu duygularla konuşmama son verirken yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. İnşallah, bu teklifime “evet” oyu verirsiniz, hep
beraber esnafımızın nefes almasını sağlarız diyorum.
Saygılarımla, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Sayın Topal…
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
33.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Hatay’ın Reyhanlı
ilçesinde IŞİD terör örgütü temsilcisi Abdulbasit El Sarut için yapılan cenaze
töreninin Hatay halkını derinden yaraladığına ve provokatif davranışlara karşı
İçişleri Bakanı ile Hükûmet yetkililerini göreve davet ettiğine ilişkin
açıklaması
SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Geçtiğimiz pazar günü “Alevilerin kökünü
kazıyacağız.” diyen IŞİD terör örgütü temsilcisi bir şahsın Reyhanlı’da yapılan
gösterişli cenaze töreni Hatay halkını derinden yaralamıştır. Bu provokatif
davranışın Reyhanlı’da yapılmış olması Hatay’ın birliğine dinamit koymakla eş
değerdir. Sayın Kaymakamın açıklaması sevindiricidir ancak yeterli değildir.
Hatay’ın birliği ve barışı konusunda hassasiyetini bildiğimiz Sayın Valimizden
beklentimiz, olabilecek bu tür provokatif eylemlere asla izin vermemesi
gerektiğidir.
Hatay’ın birliği her türlü siyasi kaygıdan uzak
olmalıdır. Hiçbir değer birliğimizden daha kıymetli olamaz. Hatay’ın 15
ilçesinde yaşayan tüm vatandaşlarımızın Hatay’ın barışı, kardeşliği, birlik ve
beraberliği için ne kadar hassas olduklarını biliyoruz. Halkımızın sağduyusuna
güveniyor ve bu tür eylemlerin birliğimizi bozmaya yetmeyeceğini ve Hatay
halkının bu tür oyunlara gelmeyeceğini ifade ediyorum. Sayın İçişleri Bakanını
ve Sayın Hükûmet yetkililerini göreve davet ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Orhan… Yok.
Sayın Açanal…
34.- Şanlıurfa Milletvekili Zemzem Gülender Açanal’ın,
Şanlıurfa ili Ceylânpınar ilçesi Saraççeşme Mahallesi’nde yıldırım düşmesi
sonucu ekili arazilerin zarar gördüğüne ve hemşehrilerine geçmiş olsun
dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması
ZEMZEM GÜLENDER AÇANAL (Şanlıurfa) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 9 Haziran 2019 günü saat 21.00 sıralarında Ceylânpınar
ilçesi kırsal Saraççeşme Mahallesi TİGEM Beyazkule Tarım İşletmesinde buğday,
arpa ve mercimek ekili olan arazide yıldırım düşmesi neticesinde yangın
çıkmıştır. Çıkan yangında ekili olan ve hasadı yapılmamış yaklaşık 3 bin dönüm
arazi ve içerisinde sulama amacıyla kullanılan 12 adet pivot yanarak
kullanılmaz hâle gelmiştir. Ceylânpınar, Viranşehir ve TİGEM’e ait itfaiye
ekipleri müdahale ederek yangın söndürülmüştür. Çevre köyler ve şahıslara ait
ekili araziler yangından zarar görmemiştir. TİGEM tarafından, yanan ekili
alanla ilgili hasar 3 milyon lira olarak tespit edilmiştir. Ceylânpınarlı
hemşehrilerime geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri birleşime on beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.41
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK
KÂTİP
ÜYELER: Şeyhmus DİNÇEL (Mardin), İsmail OK (Balıkesir)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87’nci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Değerli milletvekilleri, alınan karar gereğince
denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Şirin
Ünal ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Tokat Milletvekili Özlem
Zengin ile 49 Milletvekilinin Askeralma Kanunu Teklifi ve Milli Savunma
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- İstanbul Milletvekili Şirin Ünal ve Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekili Tokat Milletvekili Özlem Zengin ile 49
Milletvekilinin Askeralma Kanunu Teklifi (2/1940) ve Milli Savunma Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 69) (x)
BAŞKAN – Komisyon yerinde.
Komisyon Raporu 69 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu
teklif İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir.
Bu nedenle, teklif, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi
kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan
maddeler ayrı ayrı oylarınıza sunulacaktır.
Şimdi teklifin tümü üzerindeki görüşmelere başlıyoruz.
İlk olarak, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Bursa Milletvekilimiz Sayın Mustafa Hidayet Vahapoğlu. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
Sayın Bahçeli, hoş geldiniz Genel Kurulumuza.
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU (Bursa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündemimizde
yer alan Askeralma Kanunu Teklifi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Konuşmama başlarken Gazi Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum.
Türk milleti asker millet olarak tanımlanır. Türk
askeri de kanları ve kahramanlıklarıyla, yazılan destanlara konu olmuş ve bu
tanımı hak etmiş ender askerlerdendir. Kamu vicdanı askerimizi farklı bir yere
oturtmuştur. Buna rağmen askere diş bileyenler, askeri önlerinde engel olarak
görenler alçakça hakaret etse, iftiraya maruz bıraksa da Türk askeri asildir,
vakurdur; haini, satılmışı, iş birlikçiyi umursamaz, görevine devam eder.
Son zamanlarda, değişik zeminlerde, Türk ordusunun
rütbeli personeline hakaret eden meczuplar türemiş bulunmaktadır. Bu cesareti
kimden aldıklarını ya da asıl maksatlarının ne olduğunu, Atatürk’ün Afyon’da
subaylarla yaptığı bir görüşmenin satırları arasında dikkatlerinize sunmak
istiyorum. Bu görüşmeden belli pasajları sizlere aktaracağım:
“Mütareke şartlarının tatbikatı ile silahlarımızı,
cephanelerimizi, bütün müdafaa vasıtalarımızı elimizden almaya çalıştılar.
Sonra kumandanlarımıza ve subaylarımıza tecavüz ve taarruza başladılar.
Askerlik izzetinefsini yok etmeye gayret ettiler. Ordumuzu tamamen lağvederek,
milleti, bağımsızlığını muhafaza için muhtaç olduğu dayanak noktasından mahrum
etmeye teşebbüs ettiler. Ordu, düşmanlarımızın birinci taarruz hedefi oldu.
Orduyu imha etmek için mutlaka subayları mahvetmek, aşağılamak lazımdır. Buna
da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta
engeller ve müşkülat kalmaz.
Milletimiz hür ve bağımsız yaşamak lüzumuna tam bir
iman ile kani olmuş ve buna kati azim ile karar vermiştir. Zaman zaman, şurada
burada üzüntü verici karaktersizliklerin görülmüş olması, hiçbir vakit
milletimizin genel kanaatine, hakiki imanına sekte vurmamıştır ve
vuramayacaktır.” demektedir.
Ergenekon, Balyoz, casusluk vesaire kumpasları
derken 15 Temmuz hain darbe girişimine giden yolu ve hainlerin özellikle
mahkemede sarf ettiği sözleri birlikte değerlendirmek, fotoğrafın tüm
parçalarını birlikte görmek, oradan neden sonuç ilişkisini çıkarmamız
gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, tarih, milletlerin, dinî
grupların ve devletler ile bu devletlerin oluşturdukları açık ya da kapalı
menfaat ortaklıklarının diğerleri üzerinde engelleme, hâkimiyet kurma, egemen
olma mücadelesi üzerine kuruludur. Bu mücadele, açık ya da gizli, sıcak ya da
soğuk, askerî ya da siyasi, diplomatik, ekonomik, kültürel şekillerde cereyan
edegelmiştir. Değişmeyen tek gerçek sürekli mücadelenin varlığıdır ve hak
olarak görülmesidir. Bunun için her yol meşru görülmekte ve devletler arası hak
ve menfaatlerin çatışması yaşanmaktadır.
Bilindiği üzere, genel hatlarıyla, devletlerin
görevleri arasında iki konu öne çıkmaktadır: Bunlardan birincisi, egemenlik
alanında yaşayanların refahının sağlanması; ikincisi ise yine egemenlik
alanında güvenliğin sağlanmasıdır. Güvenliğin sağlanmasında, çoğu zaman,
küresel belirleyici durumdaki devletlerin ilgi ve hedef alanına giren
bölgelerdeki devletler üzerinde planlı uygulamaların yapıldığı, millî hak ve
menfaatlerine göre şekillendirilmesi gereken güvenlik stratejilerinin
etkilenerek yanlış yönlendirildikleri, koruma şemsiyesi altında olduğu hissiyle
hareket etmesi sağlanarak ileride kapatılması imkânsız açıklara, hatalara
itildiği bilinmektedir. Bunun için uygulanan en önemli taktiklerden birisi,
doğrudan hedef alındığı hissettirilmeden, üçüncü unsurlar kullanılarak
ülkelerin kendi iç işleriyle uğraşılır hâlde tutulmasıdır. Bunu yıllardır
Türkiye yaşamaktadır ne yazık ki.
Bu şartları esas alarak Türkiye’ye bakacak olur isek
şu manzara karşımıza çıkmaktadır: Türkiye, küresel anlamda oluşturulan iki
kutupluluğun etkisinde kalmıştır. Bu kutuplardan birinin etki alanına hapsolmuş
ve onun çizdiği alanın dışına çıkmasına izin verilmemiş, dolayısıyla soğuk
savaş şartlarına göre güvenlik politikalarını oluşturmuştur. İç tehditlerle
uğraştırıldığı için bunun dışına çıkamamıştır. Neoliberal yapılanmanın kendisi,
bölgesi ve tarihî, kültürel bağı olan bölgeye yönelik hedeflediği riskleri
görememiş ve bunları güvenlik öngörüleri arasına alamamış ya da öncelikler
zincirinde geriye itmiştir. Dolayısıyla risk ve tehdit algılamasında dahi
ileride tartışılacak tercihler yapma durumunda kalmıştır.
Bugün dile getirdiğimiz “Biz yetmiş yıl önce uçak
bile yapıyorduk, mühimmat fabrikamız vardı. Bize bölgenin jandarmalığını,
NATO’nun ileri karakolluğunu yaptırdılar. Fakir ülkemize NATO’nun en kalabalık
2’nci ordusunu beslettiler. İdeolojik kavgaya sokarak kardeşi kardeşe
kırdırdılar, nesillerin yok olmasına sebep oldular. Darbelerin, rejim ve toprak
bütünlüğümüze saldıran örgütlerin arkasında dost bildiklerimiz mi var?”
endişeleri hep önceki izahım çerçevesinde değerlendirilmelidir. Tarihî süreci
objektif olarak değerlendirmemiz ve neleri tehdit olarak algıladığımıza
bakmamız, güvenlik politikalarımızın hangi somut şartların yönlendirilmesinde
geliştiğini anlamamız, “intoksikasyon” “influence” ve “dezenformasyon”
ajanlarının etkisinden kurtularak algılarımızı kendimiz yönetmemiz
gerekmektedir. Bundan sonraki aşamada millî hak ve menfaatlerimizi gerçekçi
olarak belirleyip tüm dünyaya deklare etmemiz zaruridir. Millî hak ve
menfaatlerimizi kırmızı kaplı kitapçıkların sayfalarında saklayarak koruduğumuz
yanılgısından kurtulmamız gerekmektedir. Millî hak ve menfaatlerimizin
çiğnenmesine izin vermeyeceğimiz kırmızı çizgilerimiz olmalıdır.
Günümüz dünyasında artık gizli saklı bir şey
kalmamıştır. Gölgesine sığınıp “Aman, husumetinden, hiddetinden korunalım. Aman
ha, bize dokunulmasın da yaptıklarına, yapacaklarına göz yumalım, hatta
katlanalım.” dediğimiz küresel ve bölgesel aktörler ne yazık ki tüm mahremimize
nüfuz edebilecek duruma gelmiş bulunmaktadırlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ordusuz
devlet yoktur. Tarihin her döneminde devletler silahlı kuvvetlere sahip
olmuşlardır. Lüksemburg’un ve bağlantısız ülkelerden İsviçre’nin dışarıdan
gelebilecek askerî tehditlere karşı kara ve hava kuvvetleri, hatta İtalya’nın
himayesi altındaki Vatikan’ın dahi sözde, Papa’yı korumakla görevli silahlı
gücü bulunmaktadır. Korunma ve savunma zorunluluğundan hareketle, hiçbir tehdit
altında olmayan ülkelerin bile değişik ihtimalleri esas alarak savunma
sistemlerini oluşturdukları bilinmektedir. Almanya’nın 180 bin, Japonya’nın 250
bin, İran’ın 540 bin, Mısır’ın 455 bin, Rusya’nın 798 bin, ABD’nin 1 milyon 374
bin, Çin’in 2 milyon 260 bin kişilik silahlı kuvvetlere sahip oldukları
bilinmektedir. Almanya ve Japonya’nın İkinci Dünya Savaşı sonrası özel
durumları bir tarafa konulduğunda, ülkelerin nüfus oranlarıyla bağlantılı
sayıda mevcut olan silahlı kuvvetlere sahip oldukları, özellikle asker
sayısının teknolojik imkânlara sahip olan ülkelerde daha az olduğu
görülmektedir. Dikkat çeken husus, sanayi ve teknolojik gelişimini sağlamış
ülkeler ile iç güvenlik sıkıntısı yaşayan ya da başkası adına görev üstlenme
ihtimali olan ülkelerin arasındaki farklılıklardır.
Türkiye tüm eksikliklere rağmen, coğrafyasının
zorunlu kıldığı şartlar nedeniyle dünyanın en güçlü ordularından birine
sahiptir. Aynı zamanda, NATO’nun 2’nci büyük askerî gücü Türk Silahlı
Kuvvetleridir. Türkiye Cumhuriyeti’nin, bu bölgede yaşayacaksa olmazsa olmaz
şartlarından biri güçlü bir orduya sahip olmasıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği
üzere, 1111 sayılı Askerlik Kanunu 21 Haziran 1927 tarihlidir. Bu kanun o
tarihten günümüze kadar İkinci Dünya Savaşı, NATO’ya girişimiz, Kıbrıs Barış
Harekâtı gibi önemli gelişmelerin yanında, günün şartlarına uygun olarak
değişikliklere tabi tutulmuştur. Bedelli askerlik, dövizli askerlik gibi
konular bunlardan en fazla bilinenlerdir. Bugün gündemimizde yer alan yeni
Askeralma Kanunu Teklifi de bu kapsamdadır. Gündemimizdeki kanun teklifiyle
yapılan değişiklikler genel olarak; yükümlü erbaş ve erlerin temel eğitim ve
kıta yükümlülük süresinin on iki aydan altı aya indirilmesi, ilk altı ayın
sonunda gönüllü ve ücretli, ikinci altı ayın tercihe bırakılması, askerliğin
ertelenmez sürelerine getirilen sınırlama ve kısıtlamalar, yedek subaylık
uygulamasının getirilmesi, bedelli askerliğin sürekli kılınması, bedelli ve
dövizli askerlik yapacakların ödeyecekleri miktarın sabitlenmesi, yedek
astsubaylığın eğitim dâhil on iki ay olarak uygulanması, yükümlü erbaş ve
erlerin temel eğitim sürelerinin bir ay, yedek astsubay ve yedek subay temel
eğitim sürelerinin iki ay olarak uygulanması, başarı ve liyakat durumuna göre
sözleşmeli erbaş ve erlerin astsubaylığa, astsubayların ise subaylığa
geçişlerine ilişkin esaslar, öğretmenler, emniyet hizmetleri sınıfı, Jandarma
Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı mensupları ile tabiplerin
askerlik hizmetlerine ilişkin yeni esaslar, terör örgütleriyle devletin millî
güvenliğine karşı faaliyette bulunanların silah altına alınmalarına ilişkin
düzenleme, yükümlülere sağlanacak haklar, barışta, olağanüstü hâl ve
seferberlik hâllerinde veya savaş hâlinde muaf tutulacaklara ilişkin Sayın
Cumhurbaşkanının yetkilendirilmesi konularıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Silahlı
Kuvvetlerin yurt savunmasında üstlendiği görevin ve oynadığı rolün öncelikli
unsuru eğitilmiş, nitelikli, motivasyonu yüksek insan gücüdür. İçinde
bulunduğumuz coğrafya ve İslam dünyasına yönelik oynanan küresel oyunlar
Silahlı Kuvvetlerimizin hiçbir zaman zafiyet göstermeden kendisinden beklenen
görevi yapacak şekilde hazır olmasını gerekli kılmaktadır çünkü ordunun yerine
başka bir gücü ikame etme imkânı yoktur. Günümüz orduları konvansiyonel
silahlardan kimyasal, biyolojik ve nükleer silahlara, hatta yakın bir süre
içinde akıllı silaha ve mühimmata geçmiştir. Dolayısıyla silah gücü, sonucu
belirlemede geçmiş yıllardan daha etkin hâle gelmiştir. Bu nedenle,
profesyonelleşmiş ve vuruş gücü, sebep olacağı tahribat gücü yüksek silahlı
kuvvetler daha etkili olma imkânını ele geçirmiştir. Robot teknolojisindeki
gelişmeleri takip edenler bilecektir ki geliştirilen teknolojinin asıl kullanım
alanı, yakın gelecekte, savaş alanları olacaktır. Bu gelişmelerin de yakinen
takip edilmesi ve Silahlı Kuvvetlerimize robot ve akıllı silah, mühimmat dâhil,
yeni teknolojik imkânların sağlanması özel önem arz etmektedir. Zira, tüm
imkânlara ve dünyanın sayılı, NATO’nun 2’nci güçlü ordusu olmasına rağmen Türk
Silahlı Kuvvetlerinin yeterli teknolojik silaha ve mühimmata sahip olmadığı ve
temininde güçlük çekilen silah ve mühimmat ile yetişmiş personel sıkıntısını
zaman zaman yaşadığı inkâr edilemeyecek bir gerçektir. Nitekim, F35 uçaklarının
temini ve S400 hava savunma sisteminin tedariki konusunda yaşananlar ortadadır.
Türkiye, ihtiyaç duyduğu silahları üretene kadar tek tedarikçi ve belirleyici
konumunu muhafaza etmek isteyen ülkelerin tahakkümünden kurtulmak zorundadır.
Bu nedenle, Sayın Cumhurbaşkanının ve sayın bakanların takındığı tavrın yerinde
olduğu ve bugüne kadar izlenen politikanın ve tavrın sürdürülmesi gerektiği
inancındayız. Bu konuda ortaya konulan iradeyi Milliyetçi Hareket Partisi
olarak destekliyoruz ve ısrarla sürdürülmesini bekliyoruz.
Askeralma Kanunu Teklifi’nde yer alan askerlik
süresinin kısaltılmasının doğuracağı bazı problemler olabilecektir. Temennimiz,
terhislerle birlikte Silahlı Kuvvetlerimizde zafiyete sebep olmayacak şartların
sağlanması ve bölgesel ve küresel şartların iyi okunarak sağlıklı bir
değerlendirme yapılmış olmasıdır. Komisyonda ilgililerden aldığımız bilgiye
göre askerlik çağına gelen 700 bin erkek nüfusa karşılık Türk Silahlı
Kuvvetlerinin 400 bin ihtiyacı bulunmaktadır. Bu silah altına alınanların beşte
3’ü Kara Kuvvetleri, diğeri de Deniz ve Hava Kuvvetleri tarafından
görevlendirilebilmektedir. Yükümlülerin askerliğe katılımı yıllar itibarıyla da
değişiklik göstermektedir. Örneğin, 2014 yılında 460 bin civarında olan
katılım, 2016 yılında 291 bine düşmüş, 2018 yılında ise 417 bine yükselmiştir.
Yıllar arasında bile dengesizlik vardır. Yeni sistemle olası zafiyeti
engellemek üzere bedelli askerlikten yararlandırılacakların sayısının zorunlu
kadro sayısı karşılandıktan sonra belirlenmesi kuralının konulduğu
görülmektedir. Buna rağmen, yeni kanunla mevcut yükümlü sayısının terhislerle
birlikte yarı yarıya düşecek olmasının özellikle komando birlikleri ile sınır
birliklerinde oluşturabileceği zafiyeti önleyici tedbirlerin alınması
zaruridir.
İkinci altı aylık askerlik süresinin isteğe bağlı ve
ücretli yapılması yararlı görülmekle birlikte, vatan görevinin paraya
endekslenmesinin bu görevi geçimini temin etmek üzere yapmak zorunda kalanlar
ile diğerleri arasında doğabilecek olumsuzlukları da dikkate almak zorundayız.
Personelin en düşük başarı gösterdiği yapılanmalar
kast sistemine benzer uygulama yapan, dolayısıyla dikey geçirgenliğe izin
vermeyen sistemlerdir. İnsanların eğitim, liyakat ve başarı durumlarına göre
bir üst konum ya da statüye geçebilmeleri gerekir. Teklifte başarı ve liyakat
durumuna göre sözleşmeli erbaş ve erlerin astsubaylığa, astsubayların ise
subaylığa geçişlerine imkân sağlayan düzenlemenin Türk Silahlı Kuvvetleri
personelinin motivasyonunu, disiplinini ve başarı oranını artıracağını
düşünüyoruz. Geçmiş yıllarda uygulaması yapılmış olan asker öğretmen modelinin
bir benzerinin öğretmenlerimize uygulanmasının teklifte yer aldığı ve
tarafımızdan yararlı görüldüğünü belirtmek isterim.
Teklifle birlikte tabiplerin askerlik hizmetlerine
ilişkin yeni esaslar getirilmiş bulunmaktadır. Ancak bu tedbirlerin ihtiyacı
karşılayamayacağı açıktır. Askerin olmazsa olmaz ihtiyaçlarının başında sağlık
sistemi gelmektedir. Dünya ordularının tamamında kendilerine mahsus askerî
sağlık sistemleri bulunmaktadır. Barış şartlarında ihtiyaçlar bir yolla
karşılanabilir ancak seferberlik ve savaş şartlarında sağlık sistemine sahip
olmayan orduların ihtiyacının tam karşılanacağını düşünmek hayalcilik
olacaktır. Mermi yaralanması, şarapnelle parçalanmış bir vücud, kimyasal
silahla yanmış bir insan ve benzerleriyle askerî hekim meslek hayatının her
döneminde karşılaşır ve bu konuda uzmanlaşır. Ancak sivil bir hekimin bu
konularda tecrübe sahibi olması mümkün değildir. O nedenle askerî sağlık
sisteminin bir an önce kurulması gerektiğini düşünüyoruz.
Bir başka konu, teşvik edici mahiyetteki konulardır.
Bunlara örnek vermemiz gerekecek olursa Terörle Mücadele Kanunu, Nakdi Tazminat
ve Aylık Bağlanması Kanunu, Emekli Sandığı Kanunu’nun 45’inci mülga, 56’ncı
mülga, 45 ve 64’üncü maddeleriyle şehit, gazi ve vazife malullerine sağlanan
birtakım haklar bulunmaktadır bunların çocuklarının ilk ve orta dereceli
okullarda okutulmasına dair. Bunun 34 bin kontenjanı kullanılmıştır, bunun
3.500’ü sadece doğrudan hak sahiplerine imkân olarak sunulmuştur.
Yine bir başka konu, terörle mücadele ederken vazife
malulü olmuş personele aynı mevzuat gereği verilmesi gereken belge ve madalya
Emniyet Genel Müdürlüğünce verilirken Jandarma Genel Komutanlığınca
verilmemektedir. Bu iki teşkilat da bu konuda aynı mevzuata tabidir ve İçişleri
Bakanlığına bağlıdır. Onun için, verilecek haklar “verilebilir” “yapılabilir”
gibi muğlak, yorumlanabilir şekilde kişilerin inisiyatifine bırakılmamalıdır.
Bu farklı uygulamalar süratli bir şekilde giderilmelidir.
Bunların yanında, Türk Silahlı Kuvvetlerinde hâlen
istihdam edilen sözleşmeli subay ve astsubaylarımız bulunmaktadır. Bunlar,
gerekli mesleki eğitimi almış, kıtaya çıkmış, orada başarı göstermiş, görev
sürelerinin önemli bir bölümünü terörle mücadelede geçirmiş olan personeldir.
Görüşmekte olduğumuz kanun teklifinde ordumuzun ihtiyacı olan astsubay ve
subaylığa geçişle ilgili düzenlemelerin yapıldığını görüyoruz. Yetişmiş,
kendilerini ispatlamış, 15 Temmuz sonunda yapılan incelemelerde temiz çıkmış bu
personelin kazanılması gerekmektedir. Ayrıca, hâlen görevde bulundukları ve
emsalleriyle aynı haklara sahip oldukları için muvazzaflığa getirilmeleri
hâlinde devlete ekstradan bir mali yük getirmeleri de söz konusu değildir. Bu
konuda da şahsım tarafından verilmiş kanun teklifi bulunmaktadır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak Askeralma Kanunu
Teklifi’ni olumlu olarak değerlendirdiğimizi ve desteklediğimizi belirtiyorum.
Bu vesileyle, yurt içinde ve yurt dışında görev yapan, terörle mücadele eden
kahraman asker, polis ve güvenlik görevlilerine başarılar diliyor, Gazi
Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Söz sırası İYİ PARTİ Grubu adına İzmir
Milletvekilimiz Sayın Dursun Müsavat Dervişoğlu’na aittir. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika Sayın Dervişoğlu.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerimin başında,
geçtiğimiz günler içerisinde hayatını kaybeden Denizli Milletvekilimiz Sayın
Kazım Arslan’a Cenab-ı Allah’tan rahmet, kederli ailesine, Cumhuriyet Halk
Partisine ve yüce Meclise başsağlığı dileklerimi iletmek istiyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisine, görüşülmek üzere,
iktidar tarafından gönderilen kanun teklifiyle ilgili olarak İYİ PARTİ Grubunun
görüş ve düşüncelerini paylaşmak üzere huzurunuzdayım. Yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum.
Kanun teklifinin gerekçesinde dile getirilen
önceliklerle maddeler arasında kendini gösteren çelişkiler konuyu derinlemesine
sorgulamamızı ve bu reform ihtiyacının acilen neden ve nereden kaynaklandığını
araştırmamızı zorunlu hâle getiriyor. Böylesine önemli ve teknik bir konunun
alelacele ele alınması, sorumlu kurumlarca kamuoyuna bir açıklama yapılmaması
hâli ayrıca değerlendirilmeye muhtaç bir husustur. Bugün yüce Meclisimize gelen
Askeralma Kanunu Teklifi bilindiği üzere 1111 sayılı Askerlik Kanunu’nun yerine
geliyor. Bu teklifle Anayasa’nın 72’nci maddesinde “Vatan hizmeti” başlığı
altında “Vatan hizmeti, her Türk’ün hakkı ve ödevidir. Bu hizmetin Silahlı
Kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği veya getirilmiş
sayılacağı kanunla düzenlenir.” ibaresi yer alıyor.
Bütün bunlara rağmen konunun direkt muhataplarının
yani Genelkurmay Başkanlığı ve kuvvet komutanlıklarının henüz bir açıklamada
bulunmayışları, reform ihtiyacının kaynağına değinmemeleri ve gerekçelerini
ortaya koyup yasayı sahiplenecek adımlar atmamaları dikkat çekicidir. Doksan
iki yıllık Askerlik Yasası değiştirilmek istenirken konunun asli muhatabı
Genelkurmay Başkanlığının görüşünün ne olduğunu öğrenmeyi murat etmek hem bizim
hem de aziz milletimizin hakkıdır. Bu kanun Mecliste görüşülürken Genelkurmay
Başkanlığımızı açıklama yapmaya ve konuyla ilgili, kamuoyunu aydınlatmaya davet
ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilga edilmek
istenen 1111 sayılı Kanun 1927 yılında yürürlüğe girmiş, bu yıldan itibaren
Kore Savaşı, Barış Harekâtı ve kırk yıldır süregelen terörle mücadele
destanları bu ordu tarafından, şanlı Türk ordusu tarafından
gerçekleştirilmiştir. 1040 yılında Dandanakan Meydan Muharebesi’nde Gaznelileri
yenerek bağımsızlığa kavuşan, 26 Ağustos 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi’nde
ise Bizanslıları yenerek Anadolu’yu vatan yapan ordumuz, Mete Han’la milattan
önce 209 yılında tarih sahnesine çıkmış, dünyanın sayılı ordularından biri
olarak anılmıştır. Bu ordu, devlet kurmuştur, vatan kurmuştur ve defalarca
vatan kurtarmıştır. Şimdi, böyle bir ordunun statüsüyle, hiyerarşisiyle ve
temel yapısıyla oynuyoruz. Bunu yaparken yaşadığımız coğrafyanın taşıdığı
riskleri ve karşı karşıya bulunduğumuz tehlikeleri göz ardı edemeyiz yani demek
istiyorum ki çok ince eleyip çok sık dokumalıyız. Böyle temel bir konuyu
tesadüflere ve ani kararlara bırakamayız, oldubittiye de getiremeyiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizlere
tarihî bir hatırlatmada bulunmak istiyorum: Balkan Harbi’nin hemen öncesiydi,
Osmanlı’nın Dışişleri Bakanı da bir gayrimüslimdi. Millî hassasiyetler yerine
siyasi tercihlerin öne çıkarılmasıyla birlikte ordunun temel disiplini,
eğitimi, emir-komuta hiyerarşisi altüst edilerek bozulmuştu. Askerler
subaylarını, subaylar da komutanlarını tanımamaya başlamışlardı. 1908’den
Balkan Harbi başlayıncaya kadar orduya sadece 2 sefer tatbikat
yaptırılabilmişti. Bütün bu olumsuzluklara rağmen Trakya ve Makedonya’daki
askerî kuvvetlerimiz düşmanlarımızın 2 katıydı. Fakat ne oldu? Sıradan gerekçelerle
dönemin en hassas bölgesinden yani Rumeli’den 75 bin askeri birden terhis
ettiler. Ne zaman? Seferberliğin ilanından hemen önce. Hangi gerekçeyle? Harp
tehlikesinin olmayışı ve hasat zamanının yaklaşmış olması gibi gafilce
gerekçelerle. Terhisten önce Osmanlı’nın barış zamanı kuvvetleri 280 bin
kişiydi. Daha önce de siyasi saiklerden ötürü, görüntüde ise orduyu
gençleştirmek adına Rumeli’yi çok iyi bilen, oranın stratejisini ve
jeopolitiğini özümsemiş bin kadar tecrübeli subay ordudan zorla emekli edilmişti.
Bu terhis edilen 75 bin kişi öyle önemliydi ki seferliğin ilanından sonra zar
zor toplanabilen seferberlik ordusunun dörtte 1’ine tekabül ediyordu. Ordunun
tecrübeli subaylarını emekli, usta askerlerini de terhis ettiler. Ve neticede
ne oldu biliyor musunuz? Bütün Balkanları sadece üç ayda kaybettik, Rumeli’deki
beş asırlık Türk varlığı da böylece sona erdi; Balkanlar ise bugün hâlâ
kaynayan kazan durumunda.
Şimdi gelelim günümüze, AK PARTİ ittifak yaparak
iktidara geldiği günden, çıkar ve güç çatışmasıyla ayrılık yaşadığı 17-25
Aralık sürecine kadar FETÖ’yle iş birliği yapmak suretiyle ve askerî vesayeti
kaldırma aldatmacasıyla Türk Silahlı Kuvvetlerine kurulan hain bir kumpasın
maalesef ve maatteessüf bir parçası durumuna düşmüştür. Türk ordusuna karşı
gerçekleştirilen Ergenekon ve Balyoz gibi yargı kumpaslarının savcısı olmuş,
Türk ordusuna cumhuriyet tarihinde eşi benzeri görülmemiş ağır darbelerin
indirilmesine zemin hazırlamıştır. Subaylık yeminine sadık kalan milliyetçi ve
Atatürkçü subayları tasfiye etmek suretiyle FETÖ’cü subayların, generallerin ve
amirallerin önünü açmıştır. Genelkurmay başkanlarının sanık, PKK’lıların gizli
tanık ve FETÖ’cülerin hâkim, savcı sıfatıyla karar verici kılındığı bir süreci
hep birlikte yaşadık. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Gerçek hakkındaki
hükmü, hiçbir şüpheye yer yoktur ki, geçici siyasi otoriteler değil tarih
verecektir ve tarih şu gerçeği er ya da geç bir gün ihdas edecektir: FETÖ’yle
iş birliği yaparak Türk Silahlı Kuvvetlerindeki vatansever subayları tasfiye
eden ve onun yerine FETÖ’cü subay ve generallerin atanmasına seyirci kalan
Adalet ve Kalkınma Partisi 15 Temmuz darbe girişiminin birincil müsebbibi, yani
sorumlusudur. 15 Temmuz darbe emrini veren generallerin atamalarının altında
iktidarın imzası vardır, 15 Temmuz gecesi başımızdan aşağı bomba atan hainlerin
atamalarının altında da iktidarın imzası vardır. Bakanlıkları, istihbarat
teşkilatlarını, bürokrasiyi, ülkenin bütün bilişim ve telekomünikasyon ağını bu
darbeci terör örgütüne pay eden iktidar partisi devletin taşıyıcı kolonlarına
da çok büyük zararlar vermiştir. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra orduda en
büyük darbeyi de komuta kademesi almıştır. Ordunun komuta yapısı, disiplini ve
hiyerarşisi yerle bir edilmiştir. Silah arkadaşlığı sona ermiş ve güven tamamen
ortadan kaldırılmıştır. Bu olumsuz ortama dayanamayan birçok tecrübeli subay,
astsubay, general emekli olarak ordudan ayrılmayı tercih etti. Askerî okullar
kapatıldı. Şimdiye kadar nizami harplerde de önemli görevler üstlenen Jandarma,
organik olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinden koparıldı. Askerî liseler ve sınıf
okulları bomboş vaziyette çürümeye terk edildi; şu anda sınıf eğitimlerinin
nasıl verildiği ise tam bir muamma. Harp akademileri kapatıldı, ordunun
stratejisini belirleyen kurmaylık sistemi artık yok gibi. Şimdi de sıra
askerlik sistemine geldi. Eğer bu teklif kanunlaşırsa bedelli askerlik daimî
hâle gelirken askerlik süresi de altı aya indirilecek. Bu ne demek? Silah
altındaki birçok Mehmetçik derhâl terhis edilecek, kışlalar ise neredeyse yarı
yarıya boşaltılmış olacak; yani, aynı Balkan Harbi öncesinde olduğu gibi
tecrübeli komutanlar emekli, usta askerler de terhis olacak. İyi de neden?
Irak’ın durumu ortada; Suriye’deki işler her geçen gün daha kötüye gidiyor;
Amerika güneyimize iyice yerleşmeye devam ediyor; siyasal bölücülük, PKK/PYD,
Barzani konuları ortada; Yunanistan ise her zamanki gibi pusuda. Etrafında bu
kadar çok düşmanı olan bir devlet askerî kadrolarını bu kadar çok boşaltır mı?
Hani beka meselesi vardı? Beka meselesi olan bir devlet, ordusunu bu kadar
zayıflatır, niteliksiz hâle getirir mi? Akıl ve mantık tabii ki bu soruya
“Hayır.” cevabı veriyor. İYİ PARTİ olarak bu konuda Genelkurmaydan görüş
istememizin temel sebebi de esasen sorduğumuz bu soruya cevap arama arzumuzdan
kaynaklanıyor. İhtiyaç fazlamız olabilir, yasa gündeme geldiği andan itibaren
bir erken terhis beklentisi de oluşmuş olabilir. Ayrıca, altı aylık
hizmetlerini tamamlayan bu evlatlarımızın tezkere almalarını mümkün kılabilecek
bir hukuki düzenleme yapmaya da mâni bir hâl yoktur. Onların bir an evvel
evlerine kavuşmaları bizim de ortak isteğimiz ve temennimizdir. Temel mesele,
askerliğin sosyolojisine aykırı adımların atılmaması ve telafisi mümkün olmayan
hatalara düşülmemesidir. Çabamız da budur, kaygımız da budur.
Bugün görüşülen kanun teklifiyle ordu yeniden dizayn
edilmekte ve zorunlu askerlik hükümlerine dair bazı değişiklikler yapılması
hedeflenmektedir. Cumhurbaşkanlığı makamına 1111 sayılı Kanun’la tanınan bazı
yetkiler ve bu yeni kanun teklifinde de mevcudiyetini koruyan birtakım
ayrıcalıklar görünen odur ki Hükûmetin yakın tarihten ders çıkarmaması yüzünden
yeniden tekrarlanıyor. Kanun teklifinin 43’üncü maddesinde yer alan sonradan
vatandaş olanların askerlik yükümlülüklerini düzenleyen madde doksan iki yıl önce
hazırlanmıştı ancak o dönemde Türkiye şartlarında bir sığınmacı sorunu yoktu.
Bugün Türkiye'deki Suriyeli sığınmacı sorununu göz ardı ederek bu hükmün
korunması doğrusunu isterseniz iyi niyetli bir bakış değildir. Açık sınır
politikası ve Suriyeli sığınmacıların Türkiye'de kalmasına yönelik AK PARTİ
politikaları sonucunda Türkiye'de bulunan Suriyeli sığınmacı sayısı da 4
milyona yaklaşmıştır. Arap devletleri Suriyelileri kendi toplumlarına entegre
etmeden Suriye’ye geri gönderme amacı güderken biz onları asker yapacak
düzenlemeleri hayata geçiriyoruz.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu 7 Ocak 2019 günü
“Bugüne kadar 76.443 Suriyeliye vatandaşlık verdik. Bu işin reçetesi
Müslümanlık ve kardeşlik. Ülkeler ve devletler avantajlarıyla üstünlük sağlar.
Bu, bazen coğrafi avantaj olur bazen de nüfus avantajı olur. Şu anda elde
ettiğimiz bu büyük avantajla dünyaya karşı üstünüz.” açıklamasında bulunmuştu.
Bakar mısınız, bu ülkede bir İçişleri Bakanı milyonlarca Suriyeli sığınmacıyı
nüfus avantajı olarak telakki ediyor ve Suriyelilere vatandaşlık verilmesini
defaten ifade ediyor.
Suriyelilere kademeli olarak vatandaşlık vererek
Türkiye’nin millî, kültürel, demografik yapısını değiştirme politikası ancak
bir kabile devletinde avantaj olarak görülebilir ve şimdi, söz konusu kanun
teklifinin 43’üncü maddesinde 1111 sayılı Kanun’daki ilgili maddenin muhafaza
edildiğini görüyoruz. Bu maddeyle yeni sistemde sonradan Türk vatandaşlığına
geçirilen ve geçirilmesi hedeflenen çok sayıda Suriyeli sığınmacının Türk
Silahlı Kuvvetlerinin bünyesine dâhil edilebileceği açıkça görülmektedir.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin vazifesi Anayasa ve
yasalarla belirlenmiş olup, yurt dışından gelecek tehdit ve tehlikelere karşı
Türk vatanını savunmak, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin
bölünmezliğini, cumhuriyeti ve demokrasiyi muhafaza etmektir. Bu görev bilinci
ve iradesi Gazi Mustafa Kemal’in kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin temel
değerlerini içselleştirmiş Türk evlatlarıyla mümkün kılınabilir.
Bugün kendi vatanlarını terk ederek savaştan kaçmış
ve Türkiye’de ikamet eden askerlik çağındaki Suriyeli sığınmacı sayısı 1
milyona yakındır. Söz konusu maddenin ilga edilmesiyle birlikte kendi
memleketine faydası olmamış savaş kaçkını bu güruhun Türk Silahlı Kuvvetleri
bünyesinde muhtemel görevler almasının önüne geçilmesini yüce Meclisten talep
ediyoruz. Milyonlarca Suriyeli sığınmacıya vatandaşlık payesi vererek onları
Türk Silahlı Kuvvetlerinin içine yerleştirebilecek, cumhuriyetin muhafazası
görevini üstlenmiş ordumuzu selefi çizgiden gelmiş Suriyelilerle yozlaştırmak
ve tahrip etmek söz konusu bile olamaz. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Böyle
bir niyet, ister gizli ister açık olsun, bunu kabul etmemiz, kabul edebilmemiz
asla ve kata mümkün değildir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’yi
otoriter bir AK PARTİ rejimine sürükleyecek bir diğer madde de kanun teklifinin
45’inci maddesinin (2)’nci fıkrasındadır. Fıkra hükmünde Cumhurbaşkanınca
gerekli görülen sahalarda özel olarak gönüllülerin görevlendirilmesinden ve gönüllülerin
de askerlikten muaf tutulabilmesinden bahsedilmektedir. Bu, son derece
tehlikeli bir durumdur. Teklifin bu maddesi, Anayasa’mıza birçok yönüyle aykırı
olmasının yanında Cumhurbaşkanının imtiyazlı bir sınıf oluşturmasına ve
paramiliter bir yapılanmayı hayata geçirmesine dayanak teşkil etmektedir. 1111
sayılı Kanun’da da benzer bir madde mevcuttur ancak 2017 Anayasa değişikliği
referandumuyla Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçilmiş ve Cumhurbaşkanlığı
makamının tarafsızlığının ortadan kalkmasıyla partili Cumhurbaşkanlığı dönemi
başlamıştır. Bu haklar doksan iki yıl önce çok ince nakşedilerek
Cumhurbaşkanına tanınmıştır. Unutmayın, bu yetkiyi yalnızca Cumhurbaşkanına
vermiyorsunuz, aynı zamanda bir siyasi partinin de genel başkanına
veriyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayalım.
Buyurun.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) – Herhangi bir
tartışmaya mahal verilmeden, spekülasyona konu edilmeden bu maddenin tekliften
çıkarılmasının yerinde olacağı kanaatini taşıyor ve yüce Meclisin konunun
gereğini yerine getireceğine inanıyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Meclis
Genel Kuruluna sunulan kanun teklifiyle görüyoruz ki devlete ve orduya zarar
veren, elim hatalara yeniden sebep olabilecek bazı maddeler konulmuştur.
Devlete ve orduya zarar veren, elim hatalara yeniden sebep olabilecek bu
maddeler, bugünkü Hükûmet sisteminde geri dönüşü olmayan tehlikeler arz
etmektedir. Şimdi, kendi çıkarı olarak gördüğü maddeleri muhafaza edip
diğerlerini değiştirmeye “reform” diyorlar. Keza, kanun teklifinin 28’inci
maddesinin (2)’nci fıkrasında da 45’inci maddeyle iltisaklı olarak, yine
Cumhurbaşkanının inisiyatifine keyfî muafiyet yetkileri tevdi edilmiştir.
İlgili maddenin (8)’inci fıkrasında “Yazılı izinlerin dışında izin vermeye
Cumhurbaşkanı yetkilidir.” ibaresi yer almaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Dervişoğlu.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) – Hemen
bitiriyorum.
Bu madde şahsa ya da kişilere özel bir işlem
yapılması olasılığını akla getirmektedir ve “kanunilik” ilkesiyle de ters
düşmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ordumuzun her
bir mensubu iki bin yılık tarih boyunca askerlik hizmetini millî bilinç üzerine
bina etmiştir. Ancak önümüze getirilen kanun teklifinin 40’ıncı maddesinde
görüyoruz ki askerlik hizmeti tam AK PARTİ Hükûmetine uygun hâle getirilmiştir.
Askerlik hizmetinde devam etmek isteyen er ve erbaşlara TOKİ’den daire,
ücretsiz toplu taşıma gibi haklar tanınarak vatani hizmet millî şuurdan
koparılmış ve bir kampanya mantığına indirgenmiştir.
Türk ordusu dünyanın en şanlı ve şerefli ordusudur.
Hiçbir mensubunun silah altında kalmak için kampanya mantığıyla verilen
vaatlere ihtiyacı yoktur. Türk milleti tarih sahnesinde basit roller üstlenmiş
sıradan bir millet değil, tarih yazan, tarih yapan büyük bir millettir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Selamlamak için söz veriyorum, artık
toparlayalım, bitirelim.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) – Bu özelliğini
ordu-millet olma vasfına borçludur. Yasa bu hâliyle geçerse “Bizans 200 bin
kişiyle üzerimize geliyor.” denildiğinde “Rahat olun, biz de 50 bin kişiyle
onların üzerine gideriz.” diyen Sultan Alparslanların, gemileri karadan yürüten
Fatih Sultan Mehmetlerin nesillerini kurutursunuz. Yasayı bu hâliyle kabul
ederseniz, bu devleti kuran Mustafa Kemal Atatürklerin ve onun silah
arkadaşlarının iradesini yok edersiniz. Sizleri yüreğinizden gelen sese kulak
vermeye davet ediyorum. Sözümüz, şuuruna ve ferasetine inandığımız yüce
Meclisimizedir, tarih şuurundan nasibini almamış olanlara ise söylenecek
lafımız yoktur.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve
CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Turan, buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
35.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, İzmir
Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun 69 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
tümü üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
60’a göre ufak bir açıklama yapmak isterim.
Sayın konuşmacının özellikle 45’inci madde
eleştirisinde, AK PARTİ Hükûmetinin diktatör bir yere evrildiği, imtiyazlı
sınıf oluşturacak bir hüküm olduğu gibi ağır eleştirileri oldu. Şunu ifade
etmek isterim: Söz konusu eleştirilen madde zaten 1970’den beri olan bir madde,
eski bir madde. Son referandumdaki sistem değişikliğine bağlı olarak eski
metinde, eski kanunda olan Bakanlar Kurulu yetkisi doğal olarak şu anda
Bakanlar Kurulu olmadığından dolayı yürütmeyi temsil eden Cumhurbaşkanlığına
verilmiştir. İçerik aynı, görevlendirme aynı, dolayısıyla yeni bir yetki, yeni
bir düzenleme yok aslında, teknik düzenleme var tabiri caizse.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Olmaması kötü işte, olmaması
kötü.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Aytun Bey, dinleyin
isterseniz, söyleyeceğim.
BAŞKAN – Devam edin.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Kaldı ki bu bir müzakere
konusu, daha önümüzde çok madde var, bunu tekrar değerlendiririz, konuşuruz,
sınırlarını çizeriz, revize ederiz etmeyiz. Yani şunu demek istiyorum: Mesele
üzüm yemek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın Sayın Turan.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Biz tüm partilerin bu
konudaki kanaatlerinden istifade etmek istiyoruz, doğru işi yapmak istiyoruz;
asker gibi ortak paydamızda, ortak değerimizde herkesin kanaatiyle, uzlaşısıyla
bir yol almak istiyoruz. Ben bunun yeni bir madde olmadığını, yeni bir yetki
olmadığını ifade etmek istiyorum.
Tekrar teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, müsaade eder
misiniz? Bir açıklamada bulunmak istiyorum müsaade ederseniz.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Türkkan.
36.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Çanakkale
Milletvekili Bülent Turan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Turan’ın ifade
ettiği, 1076 ve 1111 sayılı Yasa 1927’de çıkmış, bu iki yasanın hâlâ mevcut
olan maddeleri yeni yaptığımız temel kanuna ilave edilmiş. Yani biz kod kanun
yapıyoruz, yeni bir temel kanun yapıyoruz; daha önceki yasada mevcut olanları
buraya taşımak zorunda değiliz; sakıncalı olanları da yok sayabiliriz,
kaldırabiliriz, hükümsüz kılabiliriz. Orada var diye bugün olacağı anlamına
gelmez. Bugün yeni ihtiyaçlar hasıl olmasa yeni kanun yapmayız zaten. Yeni bir
kanun yapıyoruz, eskiden sakıncalı olan maddelerin ortadan kaldırılmasında da
bir beis yok; bunu arz etmek istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- İstanbul Milletvekili Şirin Ünal ve Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekili Tokat Milletvekili Özlem Zengin ile 49
Milletvekilinin Askeralma Kanunu Teklifi (2/1940) ve Milli Savunma Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 69) (Devam)
BAŞKAN – Söz sırası Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Antalya Milletvekilimiz Sayın Kemal Bülbül’e aittir. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakika Sayın Bülbül.
HDP GRUBU ADINA KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın
Komisyon; Genel Kurulu sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, geçen hafta Hakk’a yürüyen Kazım Arslan
can için devri asan olsun, insanlığa yaptığı hizmetler Hak divanına yazılsın,
Hakk’ın rahmetine nail olsun dileğimizi iletiyor; Denizli halkının da başı sağ
olsun diyoruz.
Değerli milletvekilleri, oldukça ağır, tarihî,
geniş, kimi zaman edebiyata, kimi zaman sanata, kimi zaman farklı bakış
açılarına konu olmuş bir konuyu konuşacağız. Keşke Mete Han’dan bu yana
askerlik nasıl evrildi, bugüne gelişte neler yaşandı, bunu konuşabilseydik.
Keşke Muş Ovası’nda Alparslan’ın güçleri ile Kürtlerin nasıl buluşup
ortaklaştıklarını konuşabilseydik. Keşke Çandarlı Halil Paşa’nın başına
gelenlerin ne olduğunu konuşabilseydik. Keşke Osmanlı’da devşirmeler ile
Türkmenlerin başına gelenlerin, devşirmeler ile Türkmenlerin karşı karşıya
getirilmesinin bugünkü askerlikte yaptığı etkileri konuşabilseydik. Keşke II.
Mahmud’un Asakir-i Mansure-i Muhammediyye’yle ortaya çıkarmış olduğu askerliği,
Nizam-ı Cedid’i konuşabilsek, İttihat ve Terakki Dönemi’nde olanları, Cemal
Paşaların, Talat Paşaların yapmak istediklerini ve Mustafa Kemal’in Anadolu
coğrafyasıyla, Türkiye’yle yetinen bakış açısını konuşabilseydik. Keşke, biraz
önce açılışta Amasya Tamimi üzerine yapılan konuşmalarda Amasya Tamimi’ne inkâr
edilen etnik ve inançsal kimlikleri dâhil ederek bugün Amasya Tamimi’ni
güncelleme becerisini gösterebilseydik. Amasya’da 2 kez tamim olmuştu; biri
Osmanlı Hükümdarı Yavuz Selim dönemindeydi, biri de Mustafa Kemal’in Samsun’a
çıkıp Samsun’u müteakip Erzurum, Sivas Kongresi ve akabinde Ankara’ya dönüşü
sırasındaydı ve bu her ikisinde de o coğrafyada, bu coğrafyada bulunan farklı
kimlikler, inançlar dikkate alınmış idi ama bugün bir tür inkârla karşı
karşıyayız.
Bu yasayla ilgili söyleyeceğimiz şeylerin bir ön
yargıyla karşılanacağını, bir tepkiyle karşılanacağını biliyoruz ancak Türkiye
Cumhuriyeti yurttaşları olarak, bu Meclise seçilmiş milletvekilleri olarak
Türkiye Cumhuriyeti’nden, Türkiye'de yaşayan her insandan, Türkiye'de kamu
hizmeti yürüten her kesimden sorumluluk duyan insanlar olarak bizim de sorunun
çözümüne, sorunun daha anlaşılabilir, daha yaşanabilir, daha uygulanabilir
şekilde çözümüne katkımızın olacağını herkes bilmeli ve kabul etmelidir; demokrasinin
gereği de budur. Bu yapılmadığı sürece, ezbere bir ön yargı, ezbere bir karşı
karşıya geliş, ezbere bir zıtlaşma ve buradan hareketle bir inkârcılık ortaya
çıkacaktır. Hiç kimsenin zoruna gitmesin değerli milletvekilleri, söylenen
şeyler bizim dışımızda birbirine benzer şeylerdir. Mesela ben ezber bozan bir
şey söyleyeyim: Neden bu yasa teklifinde askerlere sendika hakkı yoktur? Neden?
Askerler kamu hizmeti yürütmüyorlar mı? Kamu hizmeti, kamu çalışanlarının
tamamı, örneğin öğretmenler, örneğin büro çalışanları sendika hakkına
sahiptirler ve yasal düzenlemeyle olmuştur. Askerlerin neden sendika hakkı
yoktur? Bu aslında ciddiyetle tartışılması ve üzerinde düşünülmesi gereken bir
konudur diye düşünüyorum.
Zorunlu askerlik uygulaması dünyanın birçok yerinde
artık farklı şekilde tezahür etmektedir. Zorunlu askerliğin bir kamu hizmeti
olduğu mantığıyla sadece kamu hizmeti yapmanın askerlik değil, farklı
hizmetlerle de olacağı, bunun da vatan hizmeti olacağı, bunun da Türkiye'de
sorunların çözümüne katkı sunacağı düşüncesiyle zorunlu askerliğin artık bir
şekilde çözüme kavuşturulması, zorunlu askerlik olmaması gerektiği
kanısındayız. Zira Avrupa Konseyi üyesi ülkelerden Türkiye ve Azerbaycan
dışında zorunlu askerlik ve vicdani ret uygulamasına dönük düzenlemeler söz
konusudur. Kimi ülkelerde vicdani ret için o kişilere kamu hizmetinde, örneğin
anaokullarında, örneğin çeşitli hizmet kuruluşlarında, örneğin sivil toplum
hizmetinde, örneğin Kızılayda, örneğin Kızılhaçta, örneğin yardım
kuruluşlarında ve benzeri ortamlarda görev yapma, vatana hizmet etme, halka
hizmet etme gibi olanaklar sunulmaktadır. Ama bu konuda bizim ülkemizde ciddi
bir muhafazakârlık, ciddi bir tutuculuk ve ciddi bir ret söz konusudur. Zorunlu
askerlik birçok ülkede; İngiltere’de 1960 yılında, Avustralya ve Yeni
Zelanda’da 1972 yılında, Belçika ve Güney Afrika’da 1994 yılında
kaldırılmıştır. Hollanda, Portekiz, Çek Cumhuriyeti, Lübnan, Romanya,
Bulgaristan, Hırvatistan, Polonya gibi ülkelerde artık zorunlu askerlik yerine
profesyonel askerliğin olduğunu ve aslında -bu kanunda da görüldüğü gibi-
Türkiye’de de giderek profesyonel askerlik uygulamasına dönük bir çalışmanın
olduğunu görüyoruz.
Şimdi, 27 AB ülkesinin 21’inde zorunlu askerlik
yoktur, 28 NATO ülkesinin 23’ünde profesyonel ordu mevcuttur. Bu hakikatler
konuşulmadan, bu hakikatler bilinmeden çıkarılacak askerlik yasasının birtakım
eksiklikler içereceğini düşünmekteyiz. Bugüne kadar gerek coğrafyamızda gerek
Avrupa’da gerek Orta Doğu’da yaşanmış olan çatışmaların, savaşların,
uluslararası ilişkilerin, dış politikanın ve dış politikadaki yürütme biçiminin
uygulaması dikkate alındığında aslında dış politikaya dair kalıcı, sorunları
çözen, komşularıyla barışık, Kıbrıs sorununu çözmüş bir Türkiye’nin askerlik
yasasını daha verimli, daha olgun yapacağı gibi bir hakikat de söz konusudur
ancak şu anda ne yazık ki biz bırakın komşularla barış içerisinde yaşamayı,
çatışma ayyuka çıkmış durumdadır.
Bir başka önemli konu değerli milletvekilleri, İnsan
Hakları Derneği tarafından… Şüpheli Ölümler ve Mağdur Aileler Derneğinin
verilerini sizinle paylaşmak istiyorum. Bakınız, bu dernek Antalya’da kurulu.
Burada “asker” kavramı yasal olarak kabul edilmediği için “Şüpheli Ölümler ve
Mağdur Aileler Derneği” diye bir dernek. Bu derneğin 280 üyesi var ve ben bu
derneğin Başkanıyla ne ifade etmek istedikleri, neyi amaçladıklarıyla ilgili
olarak dün ve bugün görüştüm. Rıza Doğan isminde, Uysal Doğan adlı çocuğunu
askerde kaybetmiş. Defalarca girişimde bulunmalarına rağmen Hükûmet tarafından
muhatap alınmamışlar, açtıkları davalar ya reddedilmiş ya görmezden gelinmiş
veya üstünkörü bir şekilde sonuçlandırılmış ama bu ailelerin acıları ne yazık
ki dindirilmemiş.
Şimdi, madde 9’da, düzenlemeye göre, bedelli
askerlik kalıcı hâle getirilmektedir. Bedelli askerliğin birdenbire 15 bin
liradan 31 bin liraya çıkarılması ve bedelli askerliğe dair ödenecek miktarın
hesaplanma biçimi başlı başına bir skandaldır. Sayın Cumhurbaşkanı, bedelli
askerliği 5 bin lira maaş üzerinden hesaplamakta, oysa, örneğin, yoksul olan,
askerde olan, muhtaç olan bu askerlerin ailesine yapılacak yardımı da asgari
ücretin yarısı kadar ifade etmektedir. Bakar mısınız! Alırken parayı 5 bin lira
üzerinden ama yoksullara yardım ederken asgari ücretin yarısı kadar. Bu kabul
edilebilir bir şey değildir. Neden asgari ücretin kendisi değil de yarısı kadar
örneğin? Ve neden birdenbire yüzde 100’ü aşan bir zam yapılmıştır ve dövizli
askerlik ile bedelli askerlik arasında bir farklılık söz konusudur? Ve bunca
bedelli askerlik bekleyen ortadayken, Anayasa'nın eşitlik ilkesi, uluslararası
sözleşmelerin gerektirdiği eşitlik ilkeleri dikkate alındığında bir bireyden
askerlik için alınacak bedelin o bireyin ekonomik koşullarıyla alakalı olması
gerekir. O bireyin ekonomik koşullarını aşan bir bedel aslında demokratik, vicdani
bir bedel olmamaktadır değerli dostlar.
Yine, 45’inci maddede Cumhurbaşkanına tanınan ve
aslında, bilmem 1970’ten beri ya da daha önceden bu yana olduğu söylenen
şeyler… Cumhurbaşkanının birçok yetkisi var. Cumhurbaşkanına, böyle,
tanımlaması zor, ifadesi zor, açıklaması zor, anlaması zor, uygulaması zor bir
yetki neden tanınıyor? Bu yetkiyle ne amaçlanıyor?
Muhterem milletvekilleri, bütünü üzerinden
bakıldığında, aslında şu hakikatleri dikkate almadan da yapılacak askerlik
yasasının eksik, yetersiz olacağı ve uygulamasında güçlüklerle karşılaşılacağı
ortadadır. Terörle Mücadele Yasası’nda düzenleme yapılmadan askerlik yasasında
yapılacak düzenleme sorunu çözmeyecektir.
Eğitim programının içeriği, eğitimi düzenleyen yasa
ve yönetmelikler, Anayasa’nın kendisi -biraz önce de ifade ettiğim gibi- dış
politika, Suriye sorunu, S400 ve benzeri konular, Kıbrıs sorunu, komşularla
ilişkiler, sınır ötesi harekâtlarla ilgili yapılacak düzenlemeler bir tanıma,
bir sonuca kavuşturulmadan askerlikte yapılacak düzenlemeler yine birçok sorunu
içerisinde barındıracaktır.
Bugüne kadar yaşanmış olan askerî darbelerle ilgili,
demokrasi çerçevesinde, hukuk çerçevesinde, uluslararası sözleşmeler ve
evrensel hukuk çerçevesinde bir yüzleşme olmadan… Bakın, güya 12 Eylül darbecileri
yargılanacaktı ama 12 Eylül darbecilerinin yargılanması âdeta ipe un sermeyle
özdeşleşti ve 12 Eylül darbecileri aslında yargılanmadılar.
17 bin faili meçhul cinayet dikkate alınmadan,
JİTEM, EMASYA Protokolü gibi uygulamalar gözden geçirilmeden, askerlik üzerine
nutuklar atıp askerlik çağına gelmiş çocuğuna “Askere gidemez.” raporu alanlar
yorumlanmadan, bunlar hakkında hakikatler ortaya çıkmadan askerlikle ilgili
yapılacak düzenlemeler yetersiz olacaktır.
Burada bir hakikati daha üzerine basarak vurgulamak
istiyorum. Hakk’a uğurlanacak askerlerin cenaze törenleri cemevlerinde
yapıldığı zaman, devlet yetkilileri, mülki idare amirleri ve komutanlar
katılmıyorlar. Cemevleri Hakk’ın ve hakikatin makamıdır, ailesi öyle bir
tercihte bulunmuştur, cemevlerinde yapılacak olan cenaze törenleri neden
reddedilmekte, inkâr edilmektedir?
Kürt sorunu çözülmeden askerlikle ilgili yapılacak
düzenlemelerde de eksiklik olacaktır. Bu sorun, aslında bu Meclisin iradesi, bu
Meclisin entelektüel, tarihî, kültürel, yasal birikimiyle çözülebilecek
niteliktedir. Yeter ki ön yargılar, yeter ki birbirine karşı bilenmiş dişler,
kenetlenmiş yumruklar gevşetilsin, yeter ki demokratik olgunlukla sorunlarımızı
konuşabilme becerisi gösterelim.
Şimdi ben özellikle buradan tarihî bir hakikati daha
ifade etmek istiyorum. Özellikle yavrularını askerde kaybetmiş annelerin önünde
saygıyla eğiliyorum. Diyorum ki: Değerli anneler, bu ülkeye barışı,
demokrasiyi, eşitliği, adaleti getirecek olan sizin anne merhametinizdir, sizin
anne olarak yaşadığınız acılardır. Bu acılardır ki bizim birbirimizi insan
olarak, kültürel olarak, siyasi olarak kabul etmemizi sağlayacak ve oturup,
sorunu enine boyuna konuşup çözüm bulmamızı sağlayacaktır diye düşünüyorum.
Değerli dostlar, kalan sürede başka bir iki konuyu
izninizle dile getirmek istiyorum. 11 Haziran 1967 Elbistan olayları… Âşık Kul
Ahmet ve Âşık Mahzuni’nin bir yazlık
Yine, Antalya’mızla ilgili bazı konuları dile
getirmek istiyorum. Antalya, bildiğiniz üzere bir turizm cenneti. Turizm
emekçileri, ekonomik ve sosyal hakları, sendikal ve örgütlenme hakları
olmaksızın, âdeta Orta Çağ koşullarında, neredeyse yirmi dört saate yakın
çalıştırılmaktadır. Turizm alanlarının düzenlenmesinde yeterli bilgi ve belge
yoktur. Turizm alanları baştan savma düzenlenmiştir, denetimden ve korumadan ne
yazık ki yoksundur. Turizm alanlarına ulaşım oldukça sorunludur. Antalya’da
“her şey dâhil” uygulaması esnafı oldukça zor duruma düşürmektedir. Oysa
Antalya’da sadece tarih turizmi değil inanç turizmi de söz konusudur.
Milyonlarca insan Abdal Musa makamına niyaz için gitmekte ama Antalya’dan oraya
ulaşım sorunu yaşamaktadır.
Seracılıkla yaşamını sürdüren ve seraları kiralayan
insanlarımızın emeğine, üretimine dair yasal tanımlamalar, yasal belirlemeler
oldukça yetersizdir.
Antalya çok kültürlü bir kent olmasına rağmen bu çok
kültürlülüğe göre bir düzenleme söz konusu değildir. Antalya’ya giden
engellilere ilişkin çok ciddi sorunlar söz konusudur. Antalya gibi bir dünya
kentinde, maalesef, turizm alanlarında oldukça belirgin bir şekilde çevre
kirliliği yaşanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde
konuştuğumuz askerlik yasası, bugüne kadar uygulanmış olan yasanın gözden
geçirilmesinin, bugüne kadar uygulanmış olan yasayla ortaya çıkmış zaaf ve
eksikliklerin değerlendirilmesinin akabinde yerli yerine oturacak bir şeydir. O
nedenle, ben özellikle şunu tekrar ediyorum: Darbelere dair -sivil darbe,
askerî darbe fark etmez- operasyonlara dair, bin operasyonlara dair, faili
meçhul cinayetlere dair bugüne kadar cezasızlık politikası sistematik olarak
devam etmiştir. Bu cezasızlık politikası bir şekilde ortadan kaldırılmalı, suç
işleyenlere kanunun tanımladığı şekilde cezalar verilmelidir. Ancak cezasızlık
uygulaması bugün de maalesef devam etmektedir.
Tüm sorunlarımızın çözüldüğü, askerlerin de kendini
güven içinde hissettiği, asker analarının ağlamadığı, asker çocuklarının yetim
kalmadığı, kimsenin eli yüreğinde çocuğuna ne olacak diye kaygılanmadığı bir
Türkiye özlemiyle; eşitlik, özgürlük, adalet özlemiyle; Kürt sorununu, tüm
sorunlarını çözmüş bir Türkiye özlemiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İzmir Milletvekilimiz Sayın Mehmet Ali Çelebi’ye aittir. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika Sayın Çelebi.
CHP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Ordumuz, Türk birliğinin, Türk kudret ve
kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir ve öyle de
kalacaktır; bu konuşmanın özü de budur.
Şimdi, kanun teklifiyle eski sisteme hangi
yenilikler getirilmektedir?
1) Tek tip askerlikle “kısa dönem-uzun dönem” ayrımı
kalkmakta; tek tip altı aylık olmaktadır. Bu sayede ilkokul, ortaokul, lise
mezunlarına on iki ay olan askerlik, altı aya inmektedir.
2) Bedelli askerlik, sistemin ayrılmaz bir parçası
hâline gelmektedir.
3) Meslek yüksekokulu mezunları için yedek
astsubaylık statüsü gelmektedir.
Birincisi, tek tip askerlik. Şimdi “tek tip
askerlik” diye yola çıkıyoruz, çok tipe varıyoruz. Şimdi, altı aylık ve on iki
aylık, kısa ve uzun dönemler vardı. Yeni sistemde ne var? Altı aylıklar var,
“6+6” yani “Altı ay askerlik yaptıktan sonra ben askerliğe devam etmek
istiyorum.” diyenler de var, yedek astsubaylar var, yedek subaylar var,
bedelliler, dövizliler var. Çok tip… Tek tiple yola çıktık ama çok tipe vardık.
Bu uygulama aslında özü itibarıyla doğrudur, çıkış
noktası doğru. Zaten Işık Koşaner Paşa’mız döneminden beri de çalışılan bir
projedir. Doğrudur çıkış noktası. Toplumsal beklentiler, teknolojik gelişmeler,
insan kaynağının etkin kullanımının hedeflenmesi bakımından ortaya çıkmış
tarihsel bir sonuçtur. Yani toplumsal, ekonomik ve askerî açıdan bir gereklilik
vardır, bu doğrudur.
Bakınız, 1935 yılında piyadeler on sekiz ay, diğer
sınıflar iki yıl askerlik yapıyor; 1999’da herkese on sekiz ay yapılıyor;
2003’te herkese on beş ay -bakın, üç ay düşmüş- 2014’te on iki aya -yine üç ay-
düşürülüyor. Yani aslında bunun gelişimine baktığımızda, paldır küldür altı
aylık bir düşüş cumhuriyet tarihinde asla olmamış, kademeli gitmiş ve en fazla
da üç ay olmuş. Buna dikkat çekmek istiyorum.
Şimdi, burada temel soru şu: On iki ay zorunlu
olarak yaptığımızda dahi karşılanamayan erbaş ve er mevcudu, askerliğin altı
aya düşmesiyle birlikte zafiyet yaratacak seviyeye düşecek midir? Temel soru
bu. Bu da matematiğin konusu, siyasetin konusu değil. İsterseniz üç aya
düşürelim, ama beka sorunu yaratıyor mu yaratmıyor mu, biz buna bakıyoruz, biz
matematik hesabına bakıyoruz.
Şimdi, yükümlü erbaş ve er açısından mevcut 250 bin
kişilik kadromuz var. Şu an bile, on iki ay askerlik yapıldığında bile yüzde
70’i dolu; bakın, şu an yüzde 30 eksiğimiz var. Bir senede normalde 1 asker
tahsis ediyorduk, altı aya düştüğünde bir senede 2 asker tahsis etmemiz
gerekecek, kaynakları oraya aktarmamız gerekecek. Dolayısıyla altı aya
düşürdüğünüz anda bu yüzde 70 seviyesi yüzde 30 seviyesine düşüyor, yükümlü
erbaş ve er oranı; bu beka sorunu demek, bunun başka bir tarifi yoktur, bu beka
sorunudur.
Neden basamaklar atlanarak buraya geliniyor, bizim
derdimiz bir de bu. Eğer çevremizdeki tehditler azaldıysa buyurun Millî
Güvenlik Kurulu toplansın, Millî Güvenlik Siyaset Belgesi değiştirilsin, ona
göre de askerî stratejik belge oluşturulsun ve sonrasında da bölgesel
tertiplenme yeniden düşünülsün. Oradan başlayalım işe, MGK’den başlayalım. MGK
bunları yaptıktan sonra Silahlı Kuvvetler de teşkilat, teçhizat, personel,
malzeme durumlarını oluşturacak, okullar ve birlikler manzumesini oluşturacak,
sözleşmeli erinden subayına kadar okullarında nasıl eğitim vereceğini
oluşturacak; oradan başlamamız gerekiyor.
Soru şu: Çevremizde tehditler azalmış mıdır? Millî
Güvenlik Siyaset Belgesi’ni değiştirmeyi düşünüyor musunuz?
İkinci konu, bundan sonra yapılacak işlem şu:
“Kadrolar şişkin.” deniliyorsa neresi şişkin? Ben size desem ki şu an
Meclisteki kadroyu yüzde 30’a indireyim diye, burası ayağa kalkar. Şunu
sorarım: Kimler fazlalık burada? Bana bunu söyleyin. Hangi birlikte, hangi
fazlalık var? Ona göre de razı olabilirim. Bunları söylemeniz gerekiyor.
Şimdi, ikinci soru -aslında ben akıllarımızdaki
sorulara katkı koymaya geldim buraya, akıllardaki sorulara cevap veriyorum-
teknoloji var, askere ihtiyaç yok mu? Bir soru da bu. Hatay’daki sınır
komutanına, hudut komutanına soralım; oraya biz fiziki güvenlik sistemi kurduk,
kameraları yerleştirdik, oraya açıp soralım, diyelim ki: Mevcut askerler azaldı
mı, çoğaldı mı veya aynı mı? Emin olun, aynı askerler duruyor. Çünkü adamlar
betonu delen sıvılar yapmışlar, betonun altından da geçiyorlar. O kameraları
koruyacak, kameraları tamir edecek, kameralara yazılım yükleyecek adam da
lazım. Dolayısıyla siz oraya kamera koyarak sayıları azaltamadınız.
Dönelim, Edirne Karaağaç’a bakalım. Çift sıra tel
çekildi. Bu, asker sayısını azalttı mı, azaltmadı mı? Bunu soralım. Azaltmadı.
Çünkü telleri kesip giriyorlar, asker yine gerekiyor. İnsana her zaman ihtiyaç
var.
Karakollara bakalım, karakolda asgari, aşçı gerekiyor,
santralci gerekiyor, devriye şoförü gerekiyor, ikmal, hasta için idari araç
gerekiyor, termalci gerekiyor, jeneratörcü gerekiyor, kazancı gerekiyor.
Tahliye ettiğimizde bunları kim yapacak? Robot mu yapacak? İnsana her zaman
ihtiyaç var. Bunları bir gün robot yapacak ama o gün bugün değil, ona hazır
değiliz henüz. Teknolojiyi tam yerleştiremedik Silahlı Kuvvetlere.
Üç: Yükümlüden biz ne bekliyoruz? “Yükümlü”
dediğimiz kimdir? Yükümlü sizce sadece o hudutta nöbet tutan, patates soyan
veya garajın önünde şarjörsüz nöbet tutan adam mıdır? Hayır, değildir.
Yükümlüden ne bekliyoruz biliyor musunuz? Bakın, şu an muharip kuvvetlerimizin
en az 80 bini yükümlülerden oluşuyor; muharebe destek değil bakın, muharebe
hizmet destek de değil, muharip. Bu sayılar yanlışsa, burada Komisyonumuz var,
bizi bilgilendirsin. Manga komutanı, tim komutanı, avcı eri, hücum elemanı,
keskin nişancı yardımcısı, nişancı, nişancı yardımcısı, tank mürettebatı, hafif
makineli tüfek; bunlar muharip unsurlar ve yükümlülerden oluşuyor bunlar. Artı,
uzman erbaş ve sözleşmeli er kadroları… Bakın, şu an yüzde 30’unun boş olduğunu
Millî Savunma Bakanımız açıkladı. Eğer bir kadroda uzman erbaş veya sözleşmeli
er yoksa onu kim dolduruyor? Yükümlüler dolduruyor. Şu an boş olan kadroyu kim
dolduruyor? İşte, muharip unsur bunlar yani yükümlülerle dolduruyorsunuz zaten
hâlihazırda. Diyoruz ki “Bunları terhis edelim.” Olmaz. Terörle mücadele
harekâtlarının ve hudut birliklerinin yüzde 120’yle desteklenmesi gerekiyor. Ne
demek bu? Kadroda 100 gözüküyor ama siz oraya 120 kişi koymak zorundasınız git
gellerde sorun yaşamamak için. Yani Silahlı Kuvvetler kadroları yükümlü erbaş
ve er açısından şu an 250 bindir fakat asıl ihtiyaç 300 bindir şu an. Çünkü
terörle mücadele ve hudut birliklerini destekliyorsunuz; artı, sözleşmeli
erbaş, er ve uzman erbaş kadrolarını da tamamlıyorsunuz. Biz bunlardan nasıl
vazgeçeceğiz? Yani şu an bir senelik ihtiyacımız, bir senede verdiğimiz sayı
300 bin, biz bunu altı aya düşürürsek 600 bin kişi lazım; matematik, matematik
bu. 600 bin kişiyi nasıl bulacağız? Bize bunu izah ettiğiniz an biz razıyız,
kaynak sıkıntısı yoksa razıyız; beka sorunu yaşamayalım, derdimiz bu.
Bakınız “Yükümlüden ne bekliyoruz?”a devam ediyorum.
Tank şoförleri, tank… Kaç tank var bilmiyorum, bayağı bir tankımız var -sayı da
vermeyelim- şu an bunlar uzman erbaş kadrosu, profesyonel kadro ama en az
yarısı yükümlüler, biliyor musunuz. Yani siz bu adamları gönderdiğinizde
tanklar da atıl kalıyor şu an. Kalmıyorsa bilgisini bekliyoruz. Sayı
vermeyelim; ZMA, ZPT yani zırhlı muharebe araçları ve zırhlı personel
taşıyıcıları. Bunların da en az üçte 1’i yükümlü er. Bunları nasıl
sağlayacaksınız? Bize bunlarla ilgili güvence vermeniz gerekiyor. Bunlar beka
sorunu yaratır gerçekten. Yani tanklar, zırhlı araçlar atıl kalacak mı
kalmayacak mı, derdimiz bu.
Şimdi sistemin çelişkisine gelelim. Şu an kısa dönem
ve uzun dönemler var, biraz önce söylemiştim. Peki, biz bu kısa dönem erlere
hangi görevleri vermiyoruz? Bazı görevleri vermiyoruz. Hangileri, biliyor
musunuz? Terörle mücadele harekâtında görev yapan komando kollarında, keşif ve
hudut mangalarında, zırhlı ve tekerlekli araçlarda, mürettebatla kullanılan
silahlarda -yani top, obüs, havan- yeni nesil tekerlekli araçlarda, silah üstü
ve personel teçhizatında biz bunlara şu an görev vermiyoruz. Yeni yasa ne
diyor, biliyor musunuz? Şimdi bunlara görev verelim. Yani sistem birbiriyle
çatışıyor. Şimdi vermiyorum. Niye vermiyorum, biliyor musunuz? Adamı
yetiştiremiyorum, yetişmiyor. Eğitim süresi yönünden sıkıntılar var, kısa
dönemlere vermiyorum, o yüzden uzun dönemlere veriyorum. Yani topun başına
şimdi verdiğimde bu sistem bana zafiyet olacağını söylüyor, hâlihazırdaki
sistem; kendisi söylüyor çünkü kısa dönemler ihtisas eğitimi almıyorlar, üç
hafta temel eğitim alıyorlar, o şekilde gidiyorlar. Bu da bir beka sorunu
yaratır, ona özellikle değinmek istiyorum.
Eğitim süreleri açısından baktığımızda da mesela,
bir tank mürettebatı eğitimi. Eğitim süresi sekiz hafta, git gel üç ayı
buluyor. Eğitimini alacak üç ay, nizamiyeden girecek, nizamiye kapısına bakacak
“Üç ayım kaldı.” diye. Şu an sistem bu. Kafa üç ay orada olacak dolayısıyla
başka mahzurlar da ortaya çıkacak.
Bakın, eğitim süreleri açısından bir değerlendirme
daha. Havan mangasını ele alıyorum, havan mangası. Nişancısı var, nişancı
yardımcısı var, manga komutanı var, cephanecisi var. Bunun temel eğitimi altı
hafta ama bunun bir de harbe hazır hâle gelme seviyesi var. Yani “Altı hafta
ferdî eğitim verdim.” diye bu, harbe hazır hâle gelmiyor. Ne olması gerekiyor?
Ferdî eğitimini yaptı, diğer mangalarla ayrı bir eğitime çıkacak. Sonra bölük
timi tatbikatına gidecek, bölük içerisinde koordinasyonu öğrenecek. Sonra tabur
görev kuvvetiyle birlikte çalışması lazım çünkü tankı nasıl destekleyecek,
piyadeyi nasıl destekleyecek, bunu öğrenmesi lazım. Oradan da tugayla tatbikata
çıkması lazım. Bu ne kadar sürüyor? En az on iki ay. Belki daha da
düşürülebilir, o ayrı mesele ama bunu dikkate almamız gerekiyor.
Mali boyutuna bakalım biraz da. Komando birliğine
aşçı koyacağız. Bakın, çünkü o söyleniyor yani “Bunların yerine profesyonelleri
yerleştirebiliriz.” deniyor, onun maliyetinden biraz bahsetmek istiyorum. Sivil
aşçı olursa aylık 3.500 lira vereceksiniz -onlar da gelmiyor, oraya
gitmiyorlar- işçi olursa 4.350 lira vereceksiniz, sözleşmeli er koyarsanız 6
bin liraya yakın vereceksiniz, uzman koyarsanız -koyuyorsunuz da, aşçı da
koyuyorsunuz- 9 bin liraya yakın vereceksiniz ama yükümlü er olduğunda, erbaş
olduğunda hem yirmi dört saat çalışıyor hem de 2 bin lira veriyorsunuz. Bu ciddi
bir yük getirecek ekonomiye, bunun hesabını yapmamız lazım. Yani mevcut on iki
aylık sistemde 1 sözleşmeli ere harcanan parayla 3 erin masrafını
karşılıyorsunuz, 1 uzman erbaşa harcadığınızla da 4 erin masrafını
karşılıyorsunuz hâlihazırda.
Peki, terhis olanların yerine sözleşmeli er ve uzman
erbaş koymak isterseniz 100 bin kişiyi nereden bulacaksınız? Şimdi, 100 bin
kişi terhis olacak. Bunun yetişme süresi zaten bir sene -başvurusundan
başladığınızda, harbe hazır hâle gelene kadar- bir sene ne yapacağız orada bir
tehdit olsa? Dolayısıyla bu maliyetleri ve beka sorununu değerlendirerek
hareket etmemiz lazım.
Yani tek tip askerlik felsefesi doğrudur ancak
mevcut şartlarda tereddütlerimiz bulunmaktadır. Bu tereddütler Genelkurmay
Başkanı, kuvvet komutanları tarafından bizzat ağızlarından duyacağımız şekilde
ve matematiksel olarak bize izah edilmelidir yoksa beka sorunu yaratacağı
aşikârdır. Millî Güvenlik Kurulu bu konuda tehdit algılamalarını
değiştirmelidir önce. Sonra hangi kadrolar revize edilecek, hangi tugaylar
kapatılacak? Kapatılmayacağı söylendi, kapatılacaksa kapatılacağı bize
bildirilsin, ona göre şişmeler varsa bilelim, biz de ona göre tepkimizi
verelim. Yani altı ayla ilgili bir sıkıntımız yok, matematiksel mevzularla
ilgili sıkıntımız var.
Şimdi, kaynak sıkıntısını önlemek için -bir kaynak
sıkıntısı var, bunu önlemek için- yasada bazı tedbirler alınmış. Güzel
tedbirler de var. Mesela erteleme yaş sınırını düşürme yaklaşımı. Hâlihazırda
askerliğini erteleyen 1,6 milyon kişi var. Şimdi, bunlardan maksimum fayda elde
etmek için bir yaklaşım geliştirilmiş, lise mezunlarında erteleme sınırı 29’dan
22’ye çekilmiş. Bence güzel bir uygulama, neredeyse 1 milyona yakın kaynak
gelecek, bu güzel bir uygulama ve bu aynı zamanda yüzde 30 eksik olan
sözleşmeli erbaş, er, uzman erbaş kadrolarını tamamlamak için de zaman
kazandırabilir.
İkinci yaklaşım -aslında merkeze, buraya oturtmuş
yasayı yasa yapıcılar- yükümlü erbaş ve erliği cazip kılma yaklaşımı. Cazip
kılalım demişler yani altı ay yapsın, daha sonraki altı ayı da cazip kılalım,
kalsın. Hedef de –bize söylenen- üçte 1, üçte 1’ini tutmayı hedefliyoruz. Ne
yapılıyor burada? Asgari ücret kadar harçlık veriliyor, TOKİ’den öncelikli ev
hakkı veriliyor, profesyonel kadrolara alımda ilave puanlar veriliyor, ücretsiz
toplu taşıma, müze, ören yerlerine ücretsiz giriş, muhtaç asker ailelerine
yardım; güzel. Burada sorun şu: Altı ay askerlik yapacaklara veriliyor
-konuştuk zaten grup başkan vekillerimizle ve komutanlarımızla- “6+6” yapanlara
verilmesi daha mantıklı. Altı ay yapan zaten vatan hizmeti yapmaya gelmiş,
onlara verilmesinden ziyade “6+6” daha mantıklı olacaktır, o şekilde daha uygun
olabilir. Bir de TOKİ’den öncelikli ev hakkını veriyoruz da sırf vatani
hizmetini yapsın diye Mehmetçik’e ama bu memleket için peşinen ölüm tercihi
yapmış, yıllarını dağlarda geçiren sözleşmeli erlerimize, uzman erbaşlarımıza,
subayımıza, astsubayımıza neden böyle bir hak vermiyoruz? Onlar zaten daha da
riskli bölgelerde bu işi yapıyorlar. Gelecek olanları daha çok muharebe desteğe
atayacağız. Dolayısıyla bunu da düşünmekte fayda var. Subay, astsubayın böyle
bir hakkı olduğuna dair bilgi verilmişti, doğruysa sorun yok, doğru değilse
eklenmelidir. Şimdi, biraz önce söylediğim gibi, uzman çavuşlara, sözleşmeli
erlere de bu hakkı vermemiz gerekiyor.
Diğer bir konu, ilave puan meselesi. Yani “Sen ‘6+6’
yaparsan ben sana ilave puan vereyim, sen uzman erbaş, sözleşmeli er, subay,
astsubay alımlarında 20 puan, 25 puan al.” gibi bir yaklaşım geliştirilmiş.
Burada bu puan oranı çok yüksek, bunun 5’e, 10 seviyesine çekilmesini biz
öneriyoruz, altı ay yapanlara verilmesine gerek olmadığını değerlendiriyoruz.
“6+6” yapanlara verilirse bence daha uygun olacaktır. Burada sorun olan şu bir
de: İlave puan verme kriterleri belirsiz, esnek bırakıldığı için bir
ayrımcılığa yol açabilir, bunun da düzeltilmesi gerekiyor. Ve ilave puanın kaç
sınavda verileceğine dair net hüküm yok. Yani uzman erbaş olurken verdiğimizi
düşünelim, o kişiye tekrar astsubay olduğunda verilecek mi verilmeyecek mi?
Verilmeyeceği söylendi bize ama tekrar burada ifade etmek istiyorum.
Ayrıca, bu puandan 28 ve 45’inci maddelerde izinli
ve muaf tutulacak kişiler yararlanmamalı. Yani Cumhurbaşkanına bir yetki
verilmiş 28’inci maddede, izinli sayabiliyor, izinli saydığını da askerlik hizmetini
yerine getirmiş kabul edebiliyor. Bakın, tehlikeli bir madde. Bunu da alır.
Yani şöyle bir durum olabilir: “İzin verdim sana, gitme, askerlik hizmetinden
saydım; git, subaylığa başvur, al sana 20 puan.” Buna engel bir şey yok, bunu
düzeltmemiz gerekiyor. 45’inci maddeye zaten, ona ayrıca birazdan değineceğiz.
Muhtaç asker ailelerine yapılacak yardım… Burada
asgari ücretin yarısı söyleniyor fakat şöyle düşünmemiz gerekiyor: O çocuk
zaten ailesini geçindiren çocuk, askere geliyor -asgari ücret alıyor normalde
dışarıda, öyle geçindiriyor- biz diyoruz ki: “Bin lira verelim.” 2 bin vermek
lazım, asgari ücret kadar vermek lazım; şu an yarısı, mümkünse bunun tam olması
gerekiyor.
Bir de askerliği cazip kılma yaklaşımı… Bu,
birliklere soruldu; yeteri kadar, birliklerde şu an kalmak isteyen yok yani
yüzde 30 falan bekliyorduk ama yüzde 10 bile değil şu an, bilginiz olsun; şu an
tutmamış durumda bu iş. Onun başka sebepleri var, onu da başka konuşmalarda
söyleyeceğim.
Bedelli askerliğe geldiğimizde, cumhuriyet tarihinde
10’dan fazla kez uygulanmış. Amaçları var; bakaya konumundaki yükümlüleri
eritmek amaçlı, deprem sonrası bozulan ekonomiyi düzeltmek, savunma teknolojisi
ihtiyacını karşılamak gibi gibi… Bedellinin de şöyle olması gerekiyor: Bir,
ihtiyaç fazlası yükümlülerin bedelliden yararlanması gerekiyor. Önce kadroları
tamamlayacağız, beka sorunu yaşamayacağız, fazlası bedelliden faydalanabilir
yoksa bu sabit bedelli sayısı işin ranta çevrilmesi demek olur. Ayrıca öğrenim
durumuna göre ve yaş durumuna göre de öncelik belirlenmelidir. 40 yaşındaki
adama askerlik yaptıramıyorsunuz; doktora yapmış, geliyor, olmuyor. Ve burada
şu an hâlâ 15 bin lira verip alacak olanlar varken direkt keskin bir şekilde 31
bin liraya çekilmesi de toplumsal adalet duygusunu zedelemiştir.
Burada şöyle bir önerim var: Bir ay zorunlu
askerliğin kaldırılması düşünülmelidir bana göre -bir asker olarak söylüyorum-
çünkü burada gereksiz israf, bot, elbise giydir, yatak, yemek, kayıt kuyudat
derken değmiyor, değmiyor. Bunun yerine alternatif olarak mesela afetlerde
sivil savunma görevi verebiliriz. Hepsi bulundukları illerde bu eğitimleri
alırlar. Afet anında haberleşme, ulaşım, trafiğin düzenlenmesi, arama kurtarma,
sıhhi ilk yardım, hasta ve yaralı tahliyesi, yangın söndürme, emniyet, asayiş,
yedirme, giydirme, ısıtma, aydınlatma, çadır kurma, bunlar hep bize lazım.
Kartal’da bir bina çöktü, müdahale edemedik, bir bina sadece. Gölcük’te
yaşananları biliyoruz, müdahale edemedik. Bunlar bize lazım.
Eğer yirmi bir günlük eğitimi kaldırırsak ne oluyor?
Gereksiz israf, masraf ve iş yükünü kaldırmış oluyoruz. Orada 5 bin lira
harcıyoruz biz. Onu alalım, savunma harcamalarına gönderelim. O “6+6” kalacak
kişilerin maddi şeylerini karşılayalım, başka haklar verelim onlara. Bence çok
daha faydalı kullanılabilir.
Şu an 2020 Şubata kadar eğitim birlikleri dolu. Yeni
gelecek bedelliler 2020 Şubat ayının sonrasında gelecek. Bu sayede eğitim
birliklerini de rahatlatmış olacağız. Elbette ki havasını, suyunu, onu alması,
teneffüs etmesi önemli ama bizim amacımız orada harbe hazır adam yetiştirmek,
nostaljik askerlik yaptırmaya gerek yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin.
MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) – Orada harbi öğrenmesi
gerekiyor. Biz, sekiz sene eğitim gördük, sekiz senede subay olarak yetiştik.
Bu işler öyle kolay değil, bir ayda olmuyor.
Şimdi, bu sayede 1 milyona yakın, afet ve
seferberlikte kullanılmak üzere sivil savunma ordusu bile kurabiliriz. Afet
anında “G günü şurada olacaksın.” diye AFAD bunu planlayabilir. Bu, gerçekten
ciddi bir yükü atacaktır. Ve mevcut 460 bin yoklama kaçağı var biliyorsunuz.
Şimdi bunlar kuraya girecek, kurada bunun 50 bini çıktı diyelim, öbür 400 bini
ne olacak? Tekrar Meclisin gündemi, tekrar karışıklık, tekrar başımıza gelecek.
Dolayısıyla bunu kaldırdığımız zaman bu işi de çözebiliyoruz. Bu yoklama kaçağı
ve bakaya kalanları da eritmemiz gerekiyor, 1994’lüler de aynı şekilde öyle.
Yedek astsubaylık konusuna geldiğimizde, diğer
ordularda uygulanmayan bir model. Bu kadar statü artması insan kaynakları
yönetiminde başarı getirmeyecektir bana göre, zaten 2020 sonrasında da astsubay
kadroları doluluk oranı neredeyse yakalanacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayalım Sayın Çelebi.
MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) - Ama meslek
yüksekokullarının cazibesini artırma yönünden doğru, oralara katılım
çoğalacaktır, amaç oysa söyleyeceğimiz bir şey yok.
45’inci madde “1111 sayılı Kanun’da da var.”
denildi, doğru var ama KHK’yle değiştirdiniz, değiştirdiğiniz bölümü
söylemediniz. 24 Haziran seçimlerinden sonra, temmuz ayında şöyle bir
değişiklik getirdiniz, o da şuydu: “Genelkurmay Başkanlığının lüzumu üzerine.”
ibaresi kaldırıldı oradan. Dolayısıyla bu madde şu an bana göre de gerekmemektedir,
Mukavemet Teşkilatı zamanında, Kıbrıs Harekâtı zamanında kullanılmış bir şey.
İhtiyaç olursa Meclis toplanır, gereğini yapar, böyle bir maddeye gerek yoktur.
Son söz Mustafa Kemal’den olsun. O diyor ki “Medeni
Bilgiler”de: “Orduların sınırlandırılmasından, orduların tamamen
kaldırılmasından genellikle bahsedilmektedir. Bunu çok duyacaksınız. Bu, parlak
bir ideal olarak kalacaktır çünkü dünyanın düzenini, güvenliğini, dengesini
kuran ve tutan kuvvettir. Ordu istemeyen ve ordunun yüklediği maddi, manevi
özveriyi göze alamayan bir millet esaret zincirini kendi eliyle boynuna
geçirir.” (CHP sıralarından alkışlar)
Saygıyla selamlıyorum yüce Meclisi.
Başkanım, teşekkür ederim.
BAŞKAN – Özlem Hanım’ın 60’a göre bir söz talebi
var.
Buyurun Özlem Hanım.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
37.- Tokat Milletvekili Özlem Zengin’in, vefat eden 25, 26 ve
27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan’a Allah’tan rahmet dilediğine ve
İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin 69 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü
üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Ben, tabii, grup başkan vekili olarak şu anda buraya
geldiğim için öncelikle CHP Grubuna, sizlere baş sağlığı dilemek istiyorum.
Allah rahmet eylesin.
Devamında da Sayın Çelebi’ye bir teşekkür etmek
istiyorum. Meclisimizde çok alışkın olduğumuz bir şey değil. Genel olarak
birbirimize çok sert çıkışlar yapıyoruz. Kendi mesleğine, icra ettiği mesleğe
dair, bir bütünlük içerisinde, meseleyi düşünerek kendi alternatif tezlerini,
olabilecek ihtimalleri bir öneri olarak burada son derece uygun bir üslup
içerisinde anlatmış olduğu için Sayın Milletvekilimize ben çok teşekkür
ediyorum. Her birinin grubumuz olarak tekrar üstünden geçeceğiz. Zaten
devamında da başka toplantılar beraber icra edeceğiz. Askerlik mesleği bizi
birleştirecek bir mesele, beka meselesi öyle, memleketimizin geleceği meselesi
böyle. O yüzden bu konunun böyle uzlaşma içerisinde, konuşarak, tefekkür ederek
hayata geçmesi çok anlamlı. Ama, tabii, devamında şunu ifade etmek isterim:
Kartal’la alakalı bir cümleden bahsetti Sayın Çelebi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin Sayın Zengin.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Müdahale edemediğimizi söyledi.
Doğrusu, tabii, Kartal’la alakalı çok hızlı gelişen bir olay karşısında
devletimiz bütün imkânlarıyla oradaydı; bunun altını çizmek lazım. Fakat
önermiş olduğu mesele de önemli bir mesele çünkü bu manada bir aylık bir
askerlik yerine böyle bir ihtimalin önerilmesi, farklı bir alternatif olması
değerlendirilebilir bir konu ama Kartal konusuyla bence çok örtüşen bir mesele
değil çünkü devletimiz bütün hizmetleriyle oradaydı diye düşünüyorum.
Teşekkür ederim, sağ olun.
BAŞKAN – Şimdi teklifin görüşmelerine devam
ediyoruz.
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- İstanbul Milletvekili Şirin Ünal ve Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekili Tokat Milletvekili Özlem Zengin ile 49
Milletvekilinin Askeralma Kanunu Teklifi (2/1940) ve Milli Savunma Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 69) (Devam)
BAŞKAN – Şahıslar adına söz taleplerini
karşılayacağım.
Şahıslar adına ilk söz, İstanbul Milletvekilimiz
Sayın Mehmet Akif Hamzaçebi’ye aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; teklifin tümü üzerinde kişisel görüşlerimi ifade etmek
üzere söz aldım. Sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teklif, doksan iki yıldır yürürlükte olan 1111 sayılı
Askerlik Kanunu’nu yürürlükten kaldırarak yeni bir askerlik sisteminin
kurulmasını öngörüyor.
Önce usule ilişkin birkaç konuyu dikkatinize sunmak
istiyorum.
Genel Kurulun görüştüğü teklifler konusundaki
görevi, teklifi mükemmelleştirmektir, daha iyiye taşımaktır. Muhalefet,
iktidarın kurmuş olduğu modeli benimsemeyebilir, benimseyebilir, bunlar ayrı
şeyler ancak her şartta, getirilen modelin, teklifin kendi içinde tutarlı
olmasını arzu eder. Baktığımda, teklifin genel gerekçesinden itibaren içsel bir
tutarlılığının olmadığını gördüm. İsminden başlayalım: Askeralma Kanunu
Teklifi. “Askeralma” bitişik. Türkçe’de “askeralma” diye bir kelime yok.
“Askere almak” var, “askere çağırmak” var; Türk Dil Kurumu Sözlüğü’ne bakın,
böyle bir kelimeyi göremeyeceksiniz. Şimdi, teklifi hazırlayan arkadaşlar,
ilgili bürokratlar diyecek ki: “Efendim, 1111 sayılı Kanun’da da bu vardı.”
Hayır, 1111 sayılı Kanun’da yok. 1111 sayılı Kanun’da AK PARTİ döneminde
yapılan değişiklikler sırasında bu kavram kullanılmış. Varsayalım ki bu kavram
doğru, teklif sadece askere almayı mı düzenliyor? Askerlik hizmetini
düzenlemiyor mu? Teklif askerlik çağını tanımlıyor: “Askerlik çağı üç aşamadan
oluşur: Yoklama, muvazzaflık ve yedeklik.” Yani, askerlik hizmeti süresini de
düzenliyor. Yetmiyor, askerlik hizmeti bittikten sonra yedeklik dönemini de
düzenliyor. Niye teklifin adı Askeralma Kanunu Teklifi? Herhâlde “Efendim,
eskisi Askerlik Kanunu idi; değiştirelim, buna da ‘Askeralma’ diyelim.” demiş
olabilirler diye düşünüyorum. Eskiden Türkiye’de Türk Ticaret Kanunu vardı,
Türk Borçlar Kanunu vardı; yenileri çıktı, yenileri de “Türk Ticaret Kanunu”
ismini aldı, “Türk Borçlar Kanunu” ismini aldı. Yeniden Askerlik Kanunu demekte
hiçbir sakınca yoktu.
Şimdi, böylesine önemli bir teklifin doksan iki
yıldır yürürlükte olan 1111 sayılı Kanun’u yürürlükten kaldırmayı amaçlarken
felsefesini genel gerekçede çok ciddi bir şekilde ortaya koyması beklenirdi.
Baktığımda bunu göremiyorum. Sanki her şey 1111 sayılı Kanun veya onun bir
öncesinde Osmanlı İmparatorluğu döneminde çıkarılmış olan 1914 tarihli
Mükellefiyet-i Askeriye Kanun-u Muvakkati’yle başlamış gibi. Madem Osmanlı
dönemine gidiyoruz, en azından Tanzimat’tan bu yana askerlik konusunda yapılmış
olan düzenlemelere ilişkin kısa bir değerlendirme yapsaydınız. 1846, 1869, 1886
yıllarında Osmanlı İmparatorluğu döneminde ciddi askerlik düzenlemeleri
yapılmıştır.
Askerlik sürelerinden söz edilirken genel gerekçede
sanki ilk kez 1111 sayılı Kanun’la 1927 yılında piyade sınıfında askerlik
süresi on sekiz aya inmiş gibi söz ediliyor. Hayır, Mükellefiyet-i Askeriye
Kanun-u Muvakkati’n 1924 yılında 398 sayılı Kanun’la yapılan değişiklik sonucu
yer alan maddesinde piyade ve nakliye sınıflarında askerlik hizmeti on sekiz
aya inmiş. Bundan niye söz etmiyorsunuz?
Genel gerekçenin birinci ve ikinci paragrafları
birbiriyle çelişkili. Genel gerekçenin birinci paragrafında “Eski Türk
devletlerinde askerlik gönüllülük esasına dayalı.” deniliyor. İkinci paragrafa
başlarken eski Türk devletlerini sayıyor ve burada “Zorunluluk vardı.” diyor.
Muhtemelen ikinci paragrafta başka bir şeyi söylemek istiyor ama meramını iyi
ifade edememişler.
Sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun askerlik sistemini
anlatırken “ateşli silahlarda meydana gelen değişiklik, çatışma alanlarında
meydana gelen gelişmeler ve değişiklikler” diye o askerlik sistemini bu kadar
basite indirgerseniz siz Osmanlı İmparatorluğu’nun felsefesini anlamamışsınız
demektir.
ASAL Genel Müdürünü dünden beri arıyorum, kendisine
ulaşamıyorum. Bir milletvekili bir kanun teklifiyle ilgili bir görüş almak
istiyor ise bürokrasiye ulaşması en doğal hakkıdır. Amacımız, bunu daha iyiye
taşımak, daha mükemmel bir hâle getirmek. Bulabilseydim kendisini bunu ifade
edecektim. Meclise gelmiş; Mecliste kulislerde arattım, orada yok. Neyse, o
konuya fazla girmeyeyim.
Şimdi efendim, 1111 sayılı Kanun temelde Prusya
ordusu için hazırlanmış olan bir kanunu esas almıştır. Prusya ordusu için
1800’lü yılların başında hazırlanmış olan, 1886 yılında da Türkçeye çevrilmiş
olan Kanun 1111 sayılı Kanun’un temelini oluşturmuştur. Disipline önem veren,
bireyin değil devletin ihtiyaçlarını önceleyen bir anlayışa sahip; doğal.
İstiklal Savaşı’nı yaşamışız, onun öncesinde Birinci
Dünya Savaşı var, öncesinde Çanakkale savaşları var, 1923’te Cumhuriyet kurulmuş,
sonraki yıllarda İkinci Dünya Savaşı’na doğru gideceğiz. Elbette genç
cumhuriyet ama o genç cumhuriyet o yıllarda, 1924 yılında piyade ve nakliye
sınıfında askerlik süresini on sekiz aya indirebilmiş; böylesi modern bir
yaklaşımı da Gazi Mustafa Kemal Atatürk sergilemiş. Çok güzel.
Bireyin ihtiyaçları gözetilmemiş. Toplumlar
değişmiş, toplumsal yapımız değişmiş, ekonomik yapılar, askerî yapılar,
dünyadaki tehlike algıları değişmiş, savaş yöntemleri değişmiş, her şey
değişmiş; küreselleşme, bireyin daha önem kazanmasına yol açmış. Dolayısıyla
bireyin ihtiyaçlarıyla devletin ihtiyaçları arasında bir denge kurulması
ihtiyacı doğmuş. İşte, bu ihtiyaç kendisini uzun yıllardır hissettirmiş
olmasına rağmen bunun sistemli bir bakış açısına dönüşememiş olması nedeniyle
bireyin ihtiyaçları bölük pörçük düzenlemelerle karşılanma yoluna gidilmiştir.
Bedelli askerlik buradan doğmuştur; 1980 sonrasında 5 kez bedelli askerlik
uygulaması yapılmıştır. Uzun dönem askerliğin yanında kısa dönem askerlik,
bedelli askerlik, dövizli askerlik, Millî Eğitim Bakanlığında askerlik, emniyet
hizmetleri sınıfı için ayrı bir askerlik düzenlemesi. Bunlar hep bireyin
ihtiyaçlarını karşılamak için yapılmış bölük pörçük düzenlemelerdir. Şimdi
“Sistemli bir bakış açısıyla bir şey yapıyoruz.” diyorlar. Ama ben o sistemli
bakış açısını doğrusu kendi içinde o kadar tutarlı görmüyorum, sistemli
görmüyorum bunu.
Şimdi ne diyor? “Askerlik sistemini
sadeleştiriyoruz.” Erbaş ve erler için askerlik süresi altı aydır. Genel
gerekçede bir cümle var, diyor ki: “Eğitimli insan gücü kaynağının etkin ve
verimli kullanılması için bir düzenleme yapıyoruz.” Nedir o? Yedek subaylar ve
yedek astsubaylar için on iki ay. Yani eğitimli insan daha fazla askerlik
yapsın. Eskiden anlayış daha farklıydı, eğitimli insan biraz daha az yapardı ya
da eşit yapardı erbaş ve erle. Şimdi, tersi oldu, erbaş ve er okumamışsa eğer
-olabilir, Anadolu insanı okuyamamıştır, her neyse- “Sen altı ay yap. Sen
okumuşsun, bir dakika, on iki ay yap.” Eğitimi, tahsili cezalandıran bir anlayış
görüyorum burada. Bunu ben sistemli bir bakış açısının ürünü olarak görmüyorum.
Farklı askerlik grupları oluşturuluyor. Altı ay
askerlik, sonra uzatırsan on iki ay oluyor. Cumhurbaşkanının da yetkisi var, bu
sürelerle oynayabilir. Sayın Bakandan ve Sayın Cumhurbaşkanından bir açıklama
bekliyoruz, “Bu altı ayı hemen uygulayacağız, Cumhurbaşkanı burada bir uzatmaya
gitmeyecek.” şeklinde bir açıklama yapılması lazım ki altı ayın ciddiyetine
toplum inansın. Yoksa seçimden sonra Cumhurbaşkanı bir karar alabilir, “Terörle
mücadele şartları nedeniyle askerliği on iki aya çıkardım.” diyebilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, devam edin.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Elbette ihtiyaçlar
gerektirirse süreler artırılabilir ama topluma altı ay müjdesi verilmişse bu
müjdenin açıklamalarla da teyit edilmesi lazım.
Şimdi, terörle mücadelede birkaç grup askerimiz
olacak. 2011 yılında Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu çıkmıştı. Sayın Erdoğan o
zaman Başbakandı, “Artık sınırlarımızı profesyonel ordu koruyacak.” demişti ama
bu olmadı. Yani sözleşmeli erbaş ve er konusunda hedeflenen sayılara, kadrolara
hiçbir zaman ulaşılamadı. Türk Silahlı Kuvvetleri yine bu konuda görev yapmaya
devam ediyor. Onlar var, şimdi, kim var başka? Erbaşlar var. Uzatılmış süreyle
on iki ay askerlik yapacak olan er ve erbaşlar var. Yedek subaylar vardı.
Muvazzaf komuta kademesini saymıyorum. Yedek astsubay konuldu buraya. Şimdi, bu
hiyerarşideki kademeleri ne kadar çoğaltırsanız ordunun etkinliğini, hareket
kabiliyetini o kadar zayıflatırsınız. Bunları doğru bulmuyorum.
Sürem bitti Sayın Başkan, toleransınıza teşekkür
ediyorum. Teklifle ilgili söyleyeceklerim var, onları bir kenara bırakıyorum
ama bir iki soruyu sormak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bugüne kadar
bedelli askerlik nedeniyle toplanmış olan paraların ne yapıldığı konusunda
ilgili bakanlara ben soru önergeleri verdim, bu sorularıma cevap alamadım.
Örnek veriyorum: 2011 yılındaki bedelli askerlikten
toplam 2,1 milyar Türk lirası toplandı. Bunun şehit yakınları, engelliler,
muhtaçlar, gaziler, bunlara verilmesi gerekiyordu. “Verdiniz mi?” diye sordum,
cevap verilmedi.
2014 yılındaki bedelli askerlikten 3,6 milyar lira
toplandı. O kanuna göre bunun Savunma Sanayi Destekleme Fonu’na aktarılması
gerekiyordu. Sordum: “Ne yaptınız?” Cevap yok. Ama bir Sayıştay denetim
raporunda gördük ki bu paraların bankadaki nemalarıyla lüks araçlar alınmış, makam
araçları alınmış. Soru önergesi verdim, ona da cevap alamadım. Merak ediyorum,
bu gelen bedelli askerlik paralarıyla da lüks makam araçları mı alacaksınız? Ne
yapacaksınız?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Son cümlelerim
Sayın Başkan.
O alınan lüks makam araçları da mevzuata aykırı
olarak alınmıştır ki Sayıştay denetçisi bunu raporunda ifade etmiştir.
Son cümlelerim şunlar: Türkiye Büyük Millet
Meclisinde beklemekte olan, ben ve Cumhuriyet Halk Partili milletvekili
arkadaşlarımın imzaladığı 2 kanun teklifi var. Darbe Mağdurlarının Haklarının
İade Edilmesi Hakkında Kanun Teklifi, Kumpas Mağdurlarının Haklarının İade
Edilmesi Hakkında Kanun Teklifi yani Ergenekon, Balyoz gibi kumpas davaları var
ya -Komisyon Başkanımız burada, milletvekillerimiz burada- gelin, bunları
gündeme alalım, yasalaştıralım. Darbe mağdurları… Bakın, 27 Mayıstan bu yana
bütün darbelerde mağdur olmuş insanlar vardır. Kumpas mağdurlarını hepimiz
biliyoruz; Ergenekon, Balyoz gibi kumpas davalarının mağdurlarından devlet
kanunla özür diler. Yapılması gereken birçok şey var.
Sözlerimi bitiriyorum. Sayın Başkan, toleransınıza
teşekkür ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, bir söz
istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Türkkan.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
38.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunun Türk Silahlı Kuvvetlerinde yapısal değişikliği
öngören Askeralma Kanunu Teklifi’ni hangi saiklerle hazırladığını ve ülkeye
neler kazandıracağını açıklaması gerektiğine ilişkin açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu tarafından hazırlanmış ve Türkiye'de herkesin çok dikkatle beklediği bir
kanun teklifini görüşüyoruz. Gruplar adına kanunun bütünüyle ilgili söz alınca,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun söz almadığını gördüm hatta grup başkan
vekiline de sordum “Bir yanlışlık mı oldu?” diye, şahıs adına konuşulunca.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – İzah ettim size, Yavuz
Bey’le ilgili bir mesele olduğunu.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Biz şunu bekliyoruz,
kamuoyu da şunu bekliyor: Türk Silahlı Kuvvetlerinde çok önemli bir yapısal
değişikliği öngören bu kanun teklifini hangi saiklerle hazırladıklarını, bu
kanun teklifiyle bu ülkeye neler kazandıracaklarını Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubunun gelip kürsüden açıklamasını bekledik. Eğer bu, kanunun bir an önce
görüşülmesine yönelikse, doğru bir tavır değil ama bu konudaki beklentimiz
yarın da devam edecek. Maddelere geçmeden evvel, Adalet ve Kalkınma Partisi
hangi saiklerle bu kanunu hazırladı, Türk Silahlı Kuvvetlerine getirdiği bu
yapısal değişiklikler sonucu neler olacak -konuşmacıların sunduğu rakamlarla
ilgili çok ciddi endişeler var- bunların giderilmesine yönelik kendilerinin
verecekleri bilgilere çok ihtiyacımız var. Bu konuyu arz ederiz.
BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, 60’a göre
söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
39.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Grup Başkan Vekilinin ifade ettiği mesele
aslında sabahtan beri tüm grupların bir araya gelip değerlendirdiği, bir ortak
uzlaşıyla, anlayışla ortaya koyduğu bir gerekçe. Biz bu kanunun tümüyle
arkasındayız. Tüm partilerle bunları paylaşıyoruz, değerlendiriyoruz.
Kaldığımız yerden zaten grup adına da şahıs adına da bölüm adına da
konuşmacılarımız var ama bugün tüm partilerin grup başkan vekilleri ortak
olarak bir prensip anlaşması yaptık, bunun gereğini yerine getiriyoruz. Kaldı
ki kanunun gerekçesi basıldı ve dağıtıldı. Eğer bu kadar “Niçin? Bu kanunun
gerekçesi nedir? Nasıldır?” merakı varsa bu paylaşılabilir. Ama bir daha
diyorum: Konuşmalar devam edecek, müzakereler devam edecek. Biz usul ekonomisi
gereği hem kanunun geçmesini, bizi bekleyen yüzlerce, binlerce gencimizin hızlı
bir şekilde bu sonuca ulaşmasını hem de kanunun yanlış yapmadan, uzlaşarak, konuşarak
geçirilmesini talep ediyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Peki.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, kanun
gerekçeleri kanunda var, bizim de muhalefet şerhlerimiz var; o zaman burada,
Genel Kurulda görüşmeye hacet yok. Onlar kanunun gerekçelerini, biz de
şerhlerimizi belirtelim…
BAŞKAN – Yalnız, Sayın Turan “Konuşmacılarımız var
diyor.” Sayın Türkkan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – …evimize gidelim, gelip
burada oylayalım; o da bir yol.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bizim grubumuzu biz
yönetiyoruz, siz değil Sayın Başkan. Yavuz Bey biliyor meseleyi, Yavuz Bey’e
sorun. İlla onu mu söyleyeyim yani!
BAŞKAN – Sayın Türkkan, bundan sonraki konuşmacı AK
PARTİ’nin konuşmacısı. Bölümlerde de konuşacaklarını ifade ediyor.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Yavuz Bey, söyler misiniz
arkadaşlarınıza!
BAŞKAN – Sayın Turan…
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gök’ün, Türk
halkının hassas olduğu askerlik konusunda partilerin en yüksek uzlaşıyı
göstereceklerine inandığına ilişkin konuşması
BAŞKAN – Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii, önemli
bir kanunu görüşüyoruz. Türk milletinin çok hassas olduğu, askerlik gibi bir
konuda hepimizin arzusu, muhalefetiyle iktidarıyla herkesin mümkün olan en
büyük uzlaşısıyla bu kanunun çıkmasıdır. Zaten AK PARTİ grup başkan vekilleri
yaptıkları açıklamalarda da muhalefetin dile getirdiği kimi itirazları ya da
temennileri değerlendireceklerini ifade ettiler.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Kaç defa söyledik
Başkanım.
BAŞKAN – Efendim?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Kaç defa söyledik aynı
konuyu.
BAŞKAN – Evet, sanırım böyle bir…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Milletimiz duymadı,
milletimiz duysun.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) – Millet duyuyor da siz duymuyorsunuz
efendim, sorun orada.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, izin verirseniz, ben
konuşuyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Yavuz Bey, izah etsene.
BAŞKAN – Yani bu konuda, Türk halkının çok hassas
olduğu bir konuda bütün partilerin en yüksek uzlaşıyı göstereceklerine olan
inancım benim tamdır. Bizim, Başkanlık Divanı olarak, görüşmeler ne kadar
sürerse sürsün, sabaha kadar da sürse hazırlıklı olduğumuzu ifade etmek
isterim. Gruplar kendi aralarında görüşürler görüşmezler ama bence en büyük
mutabakatı sağlamalarını biz Başkanlık Divanı olarak arzu ederiz.
Sayın Gergerlioğlu, sisteme girmişsiniz…
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Çok özür diliyorum, bu
konu kapanmadan…
Bakınız, bir yanlış anlama olmasın diye söylüyorum.
Arkada sizin başkanlığınızda tüm grup başkan vekilleriyle bir araya geldik.
Özellikle İYİ PARTİ’nin sayın grup başkan vekilinin çok itirazı olduğundan, bu
konunun yarına bırakılması hâlinde Sayın Bakanın sunum yapma ihtimali, diğer
birtakım görüşmelerin olma ihtimalinden bahsedilerek “Yarına bırakalım.” dendi.
Bunu beraber yaptık. Şimdi burada “Neden ara veriyorsunuz?” tarzı yaklaşımın
iyi niyetli olmadığı kanaatindeyim ben.
Bir daha söylüyorum, bu kanunun tüm partilerin
uzlaşısıyla, ortak aklıyla geçmesi en büyük hedefimiz. Bu konuda böyle sanki
yeni bir karar varmış gibi davranmak doğru değil. Sabaha kadar değil, uyumadan
beş gün çalışalım; konu bu değil ama madem bazı itirazlar var, şerhler var,
bunun tarafları var, Genelkurmayı var, Maliyesi var, paydaşları var, bir daha
bazı maddeleri gözden geçirelim diye böyle bir karar aldık Sayın Başkan.
BAŞKAN – Peki, meramlar anlaşılmıştır değerli
arkadaşlarım.
Sayın Gergerlioğlu, sisteme girmişsiniz.
Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
40.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun,
Kocaeli ili Çayırova ilçesindeki Akpınar Tekstil’de çıkan yangına ilişkin
Kocaeli Valiliğince açıklama yapılmadığına ilişkin açıklaması
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bayramın birinci günü herkes neşeyle bayramlaşırken
Kocaeli ili Çayırova ilçesinde “Akpınar Tekstil” isimli fabrikada bir yangın
çıkıyor ve 4 işçi kömürleşen cesetleriyle ölüyordu, 5 kişi de yaralanıyordu. Bu
yangın sıradan bir yangın değildi, Türkiye'nin uzun yıllardır ve maalesef hâlen
devam eden işçi sağlığı ve güvenliğiyle ilgili iş cinayetlerindeki Avrupa
1’inciliğini gösteren son acı örneklerden biriydi. Fabrika sahibinin iktidar
partisine yakın olduğu için kontrolleri ve denetimleri yaptırmadığı iddiası çok
önemli bir iddiaydı ve fabrika sahibi şu anda tutuklandı. Ancak Kocaeli
Valiliği sekiz gün geçmesine rağmen hâlen bir açıklama yapmıyor, itfaiye raporu
açıklanmıyor. Fabrikadaki gözlemlere göre, gerçekten de itfaiye denetiminin
olmadığı ve yangın merdiveninin olmadığı apaçık ortaya çıkıyor…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Ünsal? Yok.
Sayın Özkoç…
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, önemli bir
konuda bir izahat isteyeceğim, mümkünse 60’a göre söz talep ediyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
41.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Binali Yıldırım’ın
sosyal medyada “İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi Ekümenik Patriği ve İstanbul
Başpiskoposu Patrik Bartholomeos'un isim gününü kutluyor, sağlık ve uzun
ömürler diliyorum.” ifadesinin yer aldığı “tweet’i atıp atmadığını öğrenmek
istediklerine ilişkin açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; şimdi arkadaşlarım bir konuyu bana ilettiler.
Gerçekten de sıkıntılı bir şey ama Türkiye Büyük Millet Meclisi bir ailedir ve
bütün sorunları burada konuşmamız lazım. Sayın Binali Yıldırım bir “tweet”
atmış: “İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi Ekümenik Patriği ve İstanbul
Başpiskoposu Patrik Bartholomeos'un isim gününü kutluyor, sağlık ve uzun
ömürler diliyorum.”
Daha sonra sildiği söyleniyor ama gerçekten silip
silmediğini de bilmiyorum, bu konuda Adalet ve Kalkınma Partisinin… Yani
ekümeniklik biliyorsunuz, başlı başına bir konudur. Türkiye'de böyle bir şey
var mıdır? Sayın Binali Yıldırım bunu gerçekten böyle atmış mıdır? Bunu
öğrenmek istiyoruz efendim.
Sağ olun.
BAŞKAN – Sayın Destici, sisteme girdiniz ama ben,
aynı zamanda bir parti genel başkanı sıfatıyla sürenizi biraz uzatacağım.
Buyurun değerlendirmenizi alalım.
42.- Ankara Milletvekili Mustafa Destici’nin, vefat eden 25,
26 ve 27’nci Dönem Denizli Milletvekili Kazım Arslan ile şehitlere Allah’tan
rahmet dilediğine, Askeralma Kanunu Teklifi’ni geneli itibarıyla
desteklediklerine, bir aylık temel eğitim, dövizli askerlik ve kısa dönem
askerlik konularının dikkate alınması gerektiğine ilişkin açıklaması
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle,
hayatını kaybeden, Cumhuriyet Halk Partisi Denizli Milletvekilimiz Sayın Kazım
Arslan’a Allah’tan rahmet diliyorum, Cumhuriyet Halk Partisi camiasına ve aile
efradına, yakınlarına bir kez daha başsağlığı ve sabır diliyorum.
Tabii, Askerlik Kanunu’nu konuşuyoruz. Bu vesileyle
kahraman şehitlerimizi rahmetle anıyorum, ruhları şad olsun, mekânları cennet
olsun. Gazilerimize Rabb’imden acil şifalar niyaz ediyorum ve şu anda hem yurt
içinde hem yurt dışında kahramanca mücadele eden güvenlik güçlerimizin Rabb’im
yâr ve yardımcısı olsun, onları mansûr ve muzaffer eylesin diyorum.
Tabii, Askerlik Kanunu’ndaki yenileme, yeni bir
kanun bize göre de bir elzem hâline dönüşmüştü. Çünkü özellikle asker almayla
ilgili ciddi problemlerimiz vardı ve ciddi yığılmalar oluyordu. Dolayısıyla da
bu düzenlemeyi, bu kanun teklifini önemsediğimizi buradan ifade etmek
istiyorum.
Tabii, burada özellikle Türk Silahlı Kuvvetlerimiz,
Genelkurmayımız, Millî Savunma Bakanlığımız, Hükûmet uyum hâlinde, öncesinde,
aylarca görüşerek bu konuyu Meclisimize getirmiş olmaları da ayrı ve önemli bir
kazançtır. Dolayısıyla bu da önemli bir fırsattır ve bu fırsatın
değerlendirilmesini de çok değerli buluyoruz.
Tabii, burada birtakım önerilerimiz yok mu? Örneğin,
bedelli askerlikle ilgili, bir ay temel eğitimi biz olmazsa olmaz görüyoruz ve
bunun yasada bulunmasını da çok önemsiyoruz. Birtakım arkadaşlar bunun ek bir
yük, masraf getirdiğini ifade edebilir ama askerlik söz konusu olunca masrafa
bakılmaz ve her Türk evladının o şerefli üniformayı giymesini, temel eğitim
almasını çok önemsiyoruz.
Bir de, ayrıca, yurt dışında kalan ve askerliğini
yapması gereken vatandaşlarımız var, “dövizli askerlik” diye biliniyor. Yurt
dışına gidenler, orayla ilgili olanlar bilirler, orada çifte vatandaşlık
meselesi var. Dolayısıyla biz vatandaşlarımızın çifte vatandaşlık hakkı
kazanması için bir taraftan mücadele ederken maalesef dövizli askerlikten
dolayı vatandaşlıktan çıkan insanlarımız var. Bu hususun dikkate alınmasını ben
önemsiyorum.
Burada gördüğümüz kadarıyla en çok 45’inci madde
üzerinde birtakım tartışmalar var. Bunun çerçevesi biraz daha netleştirilerek
ben bu konuda bir mutabakat sağlanabileceğine şahsen yürekten inanıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin Sayın Destici.
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) - Biraz önce Sayın
Hamzaçebi dile getirdi, üniversite mezunlarımızın da daha önce kullandığı bir
hak olan kısa dönem askerlikle ilgili bir düzenleme yok, bu kaldırılmış
gözüküyor. Yani bizce -madem er ve erbaşlar için altı aysa- maddeler
görüşülürken üniversite mezunlarımız için bu uygulama, üç ay gibi bir süreyle
kısa dönem askerlik getirilebilir. Böyle bir talep var, ben bu talebi de buradan
dile getirmek istiyorum.
Ama bütün bunlarla birlikte, biz -başta da,
sözlerimin başında da ifade ettim- bu teklifi önemsiyoruz ve Büyük Birlik
Partisi ve şahsım olarak genel itibarıyla desteklediğimizi de buradan ifade
etmek istiyorum.
Size ve yüce Meclise saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri, birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 20.01
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK
KÂTİP
ÜYELER: Şeyhmus DİNÇEL (Mardin), İsmail OK (Balıkesir)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87’nci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
69 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam
ediyoruz.
IX.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Teklifleri (Devam)
1.- İstanbul
Milletvekili Şirin Ünal ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Tokat
Milletvekili Özlem Zengin ile 49 Milletvekilinin Askeralma Kanunu Teklifi
(2/1940) ve Milli Savunma Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 69) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Gündemimizde başka bir iş bulunmadığından, alınan
karar gereğince kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için 12 Haziran 2019 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.05