TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
103üncü
Birleşim
23 Haziran 2020
Salı
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Isparta Milletvekili Recep Özelin, Isparta ili
gül hasadına ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Artvin Milletvekili Uğur
Bayraktutanın, Artvin ili Yusufeli ilçesinde yaşanan sorunlara
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Ağrı Milletvekili Abdullah Koçun,
ülkedeki yargı ve adalet sistemine ilişkin gündem dışı
konuşması
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Denizli Milletvekili Gülizar Biçer
Karacanın, Isparta Milletvekili Recep Özelin yaptığı
gündem dışı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin,
toplumun öğrenci affı, ehliyet affı, esnaf sicil affı ve
adli sicil affı beklentilerine yönelik kanun tekliflerini
hazırladıklarına ve destek beklediklerine ilişkin
açıklaması
2.- Mersin Milletvekili Hacı Özkanın,
coranavirüs salgınıyla mücadelede başarıya
ulaşılmasını sağlayan en büyük gücün son on sekiz
yılda sağlıktan eğitime, ulaşımdan tarıma,
enerjiden sanayiye kadar her alanda gerçekleştirilen yatırımlar
olduğuna ilişkin açıklaması
3.- İzmir Milletvekili Murat Çepninin, Sivas
ili Kangal ilçesi Bakırtepe mevkisinin yöre halkının kutsal
ziyaretgâhı olduğuna ve yürütmeyi durdurma kararına rağmen
siyanürle altın çıkarma faaliyetlerine devam edildiğine
ilişkin açıklaması
4.- Bursa Milletvekili Atilla Ödünçün, Bursa ilinde
yaşanan sağanak yağışın yol açtığı
sel ve su baskınları nedeniyle Kestel ilçesi Dudaklı
Mahallesinde 1 vatandaşın, Kayacık Mahallesinde de 4
vatandaşın hayatını kaybettiğine ve il genelinde arama
kurtarma çalışmalarının devam ettiğine ilişkin
açıklaması
5.- Mersin Milletvekili Baki Şimşekin,
Mersin ili Silifke ilçesi halkının coronavirüs salgını
sebebiyle hayatını kaybeden Doktor Erdinç Şahinin
adının Silifke ilçesinde yapımı devam eden sağlık
kompleksinde yaşatılması yönündeki talebinin
karşılanması gerektiğine ilişkin açıklaması
6.- Uşak Milletvekili Özkan Yalımın,
Covid-19 salgını nedeniyle uluslararası nakliyecilerin
yaşadığı mağduriyetlerin Ulaştırma ve Altyapı
Bakanı ile Ticaret Bakanı tarafından çözümlenmesini talep
ettiğine ilişkin açıklaması
7.- İzmir Milletvekili Yaşar
Kırkpınarın, İzmir Büyükşehir Belediye
Başkanı Tunç Soyerin İzmir iline özel bayrak ve para
konusundaki ifadelerine ilişkin açıklaması
8.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylanın,
Çanakkale ili Yenice ilçesi ile Elâzığ ilindeki maden
işçilerinin mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
9.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur
Taşkının, Ziya Paşanın Ayinesi iştir
kişinin lafa bakılmaz. söyleminin AK PARTİyle
örtüştüğüne, seksen yılda yapılanların on sekiz
yılda misliyle büyümesinin ancak ve ancak Recep Tayyip Erdoğanla
olduğuna ilişkin açıklaması
10.- Kırıkkale Milletvekili Ahmet
Önalın, yaşanılan pandemi süreci nedeniyle mesleki
sorunların zirve yaptığı bir dönemde Avukatlık
Kanununda baroların yapısıyla ilgili düzenlemeye ilişkin
açıklaması
11.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin
Filizin, 23 Haziran Refah Şilebinin batırılmasının
79uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması
12.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebinin,
Orman Genel Müdürlüğü tarafından orman alanlarının
kırk dokuz artı kırk dokuz yıllığına kiraya
verilmesi uygulamasından vazgeçilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
13.- Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkayanın,
iktidarın çoklu baro öngören kanun teklifini protesto etmek amacıyla
savunma yürüyüşü başlatan baro başkanlarının Ankaraya
girişlerinin engellenmek istendiğine ve Gaziantep Baro
Başkanı Bektaş Şarklının
uğradığı şiddeti kınadığına
ilişkin açıklaması
14.- İstanbul Milletvekili Ali
Kenanoğlunun, 22 Haziranda Hakka yürüyen Alevi Bektaşi Federasyonu
ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneği eski yöneticisi Oktay Kandemire
Allahtan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
15.- Bursa Milletvekili Yüksel Özkanın, Bursa
ili ve ilçelerinde meydana gelen sel felaketinde hayatını kaybeden
vatandaşlara Allahtan rahmet dilediğine ve bölgenin afet bölgesi
ilan edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
16.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat
Dervişoğlunun, Pençe-Kaplan Operasyonunda şehit olan Piyade
Uzman Onbaşı Ertuğrul Köseye ve Bursa ilinde yaşanan sel
felaketi nedeniyle hayatını kaybeden vatandaşlara Allahtan
rahmet dilediğine, olayları yerinde müşahede etmek üzere
İYİ PARTİ milletvekillerinden oluşan bir heyetin Bursa
iline gönderileceğine, altyapı çalışmalarına yeteri
kadar önem verilmemesinin ülkenin en büyük sorunlarından biri
olduğuna, baro başkanlarının iktidarın baroların
seçim sistemini değiştirme girişimine tepki olarak Savunma
Yürüyor sloganıyla başlattığı yürüyüşün
engellenmek istenmesiyle hukuk devletine yakışmayan görüntüler
yaşandığına, yargı
bağımsızlığı ve kuvvetler
ayrılığının İYİ PARTİnin olmazsa
olmazı olduğuna ilişkin açıklaması
17.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Pençe
Operasyonlarında şehit olan Piyade Uzman Onbaşı Ömer Kahya
ve Piyade Uzman Onbaşı Ertuğrul Köseye, Bursa ili Kestel
ilçesinde meydana gelen sel felaketinde hayatını kaybeden 5
vatandaşa, Somalinin başkenti Mogadişudaki Türk askerî
eğitim üssüne yapılan saldırıda hayatını kaybeden
Somali vatandaşına Allahtan rahmet dilediğine, terörü ve
destekçilerini lanetlediklerine, 22 Haziran Amasya Genelgesinin 101inci
yıl dönümü vesilesiyle başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere
ebediyete intikal eden tüm kahramanları rahmetle andığına,
20 Haziran Dünya Mülteci Gününe ilişkin açıklaması
18.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan
Oluçun, Bursa ili Kestel ilçesinde meydana gelen sel felaketinde
hayatını kaybeden 5 yurttaşa Allahtan rahmet dilediğine,
baro başkanlarının baroların yapısının
değiştirilmesine tepki olarak başlattıkları
yürüyüşün engellenmesi amacıyla yapılan müdahaleyi
kınadıklarına ve avukatların mücadelesini saygıyla
selamladıklarına, Anayasa Mahkemesinin önceki dönem HDP Eş Genel
Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında hak ihlali kararı
verdiğine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin tahliye
doğrultusunda ihlal kararı olduğuna, Venedik Komisyonu raporunun
kayyum atamalarının ve belediye eş başkanlarının
görevden uzaklaştırılmasının Türkiyenin
imzalamış olduğu uluslararası demokratik sözleşmelere
aykırı olduğunu tescillediğine ilişkin
açıklaması
19.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Pençe-Kaplan
Operasyonunda şehit olan Piyade Uzman Onbaşı Ertuğrul
Köseye ve Bursa ili Kestel ilçesinde yaşanan sel felaketinde hayatını
kaybeden 5 vatandaşa, 18, 19, 20nci Dönem Kocaeli Milletvekili Bülent
Atasayana Allahtan rahmet dilediklerine, İzmir Milletvekili Yaşar
Kırkpınarın yaptığı açıklamasındaki
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyere yönelik
ifadelerini kabul etmediklerine, Yassıada yargılamalarının
hukuki dayanağının ortadan kaldırılmasını
öngören kanun teklifinin siyasi partilerin ortak önerisiyle gündeme
alınmasını önemsediklerine, 24 Haziran köy enstitülerinin
kurucularından İsmail Hakkı Tonguçun 60ıncı ölüm
yıl dönümüne, baro başkanlarının Savunma Yürüyor
sloganıyla başlattıkları yürüyüşün başkentin
girişinde engellenmesinin siyasi partilerin gayretiyle
aşılabilmiş olmasının memnuniyet verici olduğuna,
24 Haziranda Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Hülya
Kılınç, Murat Ağırel, Ferhat Çelik, Aydın Keserin
duruşmasının yapılacağı Çağlayan Adliyesinde
olacaklarına ve tüm Türkiyeyi haber alma hakkına sahip çıkmaya
davet ettiklerine ilişkin açıklaması
20.- Tokat Milletvekili Özlem Zenginin,
Pençe-Kaplan Operasyonunda şehit olan Piyade Uzman Onbaşı
Ertuğrul Köseye, Bursa ili Kestel ilçesinde yaşanan sel felaketinde
hayatını kaybeden 5 vatandaşa Allahtan rahmet dilediğine,
Tokat ili Erbaa, Turhal, Pazar, Niksar ve Zile ilçelerindeki çiftçilerin dolu
yağışı nedeniyle meydana gelen mağduriyetinin
giderileceğine, Yassıada yargılamalarının hukuki
dayanağının ortadan kaldırılmasını öngören
kanun teklifinin siyasi partilerin ortak önerisiyle gündeme alındığına,
Manisa Milletvekili Özgür Özelin yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine, baro
başkanlarının Ankara yürüyüşünün Anıtkabirdeki
sürecinin de tamamlandığına, fikrî mücadeleden yana
olduklarına ve hakların hukuka uygun mecrada kullanılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
21.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Tokat
Milletvekili Özlem Zenginin yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
22.- Tokat Milletvekili Özlem Zenginin, Manisa
Milletvekili Özgür Özelin yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
23.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan
Oluçun, Tokat Milletvekili Özlem Zenginin yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
24.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, CHP
İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğluna verilen
cezanın istinaf mahkemesi tarafından onandığına
ilişkin açıklaması
25.- Tokat Milletvekili Özlem Zenginin, Manisa
Milletvekili Özgür Özelin yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
26.- Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, Tokat Milletvekili Özlem Zenginin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
27.- Manisa Milletvekili Semra Kaplan
Kıvırcıkın, Manisa ili Saruhanlı ilçesi Büyükbelen
Mahallesinde yaşanan sel felaketi nedeniyle zarar gören
hemşehrilerine geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna, Yassıada
yargılamalarının hukuki dayanağının ortadan
kaldırılmasını öngören kanun teklifinin kabul edildiği
günün demokrasi tarihine bir gurur günü olarak geçmesini dilediğine
ilişkin açıklaması
28.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylanın,
Çanakkale ili Biga ilçesi Bozlar ve Sığırcık köylerinde
yaşanan şiddetli dolu yağışı nedeniyle bölgenin
afet bölgesi ilan edilerek köylünün zararlarının telafi edilmesi
gerektiğine ve hemşehrilerine geçmiş olsun dileğinde
bulunduğuna ilişkin açıklaması
29.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran
Kılıçın, Pençe-Kaplan Harekâtında şehit olan
Kahramanmaraş ili Pazarcık ilçesine kayıtlı Piyade Uzman
Onbaşı Ömer Kahyaya ve tüm şehitlere Allahtan rahmet
dilediğine ilişkin açıklaması
30.- Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkinin,
Meclisin halkın önceliklerini belirlemesi gerektiğine, CHP
İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğluna verilen
cezanın kabul edilemez olduğuna, pandemi sürecinde kadına
yönelik şiddetin arttığına ve İstanbul
Sözleşmesinin gereklerinin yerine getirilmediğine ilişkin
açıklaması
31.- Manisa Milletvekili Ahmet Vehbi
Bakırlıoğlunun, Manisa ili Saruhanlı ilçesi Büyükbelen
Mahallesi, Salihli ilçesi Durasıllı, Bezirganlı, Taytan,
Pazarköy, Çavlı, Kabazlı ve Çapaklı Mahallelerinde yaşanan
sel felaketi nedeniyle zarar gören vatandaşlara geçmiş olsun
dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması
32.- Ankara Milletvekili Servet Ünsalın,
pandemi nedeniyle zor durumda olan tiyatroların ayakta kalabilmesi ve
tiyatro emekçilerinin mağduriyetlerinin giderilebilmesi için Kültür ve
Turizm Bakanlığının gerekli desteği
sağlanması gerektiğine ilişkin açıklaması
33.- Bursa Milletvekili Muhammet Müfit
Aydının, Bursa ilinde meydana gelen sel felaketinde
hayatını kaybeden vatandaşlara Allahtan rahmet dilediğine,
Yassıada yargılamalarının hukuki dayanağının
ortadan kaldırılmasını öngören kanun teklifiyle
başlayan birlik ve beraberliğin devamını dilediğine
ilişkin açıklaması
34.- Balıkesir Milletvekili Mustafa Canbeyin,
Balıkesir ili Altıeylül, Bigadiç, İvrindi, Savaştepe ve
Sındırgı ilçelerinde sağanak yağış ve dolu
nedeniyle tarım arazilerinin zarar gördüğüne, vatandaşlara
geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna, Balıkesir İl
Tarım ve Orman Müdürlüğünün zarar tespitlerini tamamlandığına,
Bursa ilinde yaşanan sel felaketinde hayatını kaybeden
vatandaşlara Allahtan rahmet dilediğine ilişkin
açıklaması
35.- İstanbul Milletvekili Arzu Erdemin,
İstanbul ilinde meydana gelen kuvvetli yağış, rüzgâr,
hortum ve yıldırım nedeniyle tüm İstanbullulara geçmiş
olsun dileğinde bulunduğuna, hayatını kaybeden 1
kişiye Allahtan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
36.- Ankara Milletvekili Mustafa Desticinin, Bursa
ili Kestel ilçesinde meydana gelen sel felaketinde hayatını kaybeden
vatandaşlara Allahtan rahmet dilediğine, terörle mücadele
operasyonlarında şehit olan askerleri rahmetle
andığına, Yassıada yargılamalarının hukuki
dayanağının ortadan kaldırılmasını öngören
kanun teklifini Büyük Birlik Partisi olarak desteklediklerine ilişkin
açıklaması
37.- Tokat Milletvekili Özlem Zenginin,
İstanbul Milletvekili Yunus Emrenin görüşülmekte olan 218 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 1inci maddesi üzerinde şahsı
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
38.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, 27 Mayıs darbesinin hukuk sisteminde
yarattığı tahribatın kaldırılmasını
olumlu bulduğuna, 1960 tarihli 1 sayılı Kanunun
Cumhurbaşkanlığı Mevzuat Bilgi Sisteminde
olmadığına ve bu teklifle yürürlükten esasen kalkmış
bir anayasanın bir maddesinin yürürlükten kaldırılmış
olacağına ve iadeiitibarın doğru şekilde
yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması
39.- Anayasa Komisyonu Başkan Vekili Ali
Özkayanın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
40.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, Anayasa Komisyonu Başkan Vekili Ali Özkayanın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
41.- İstanbul Milletvekili Tülay
Kaynarcanın, İstanbul ilinde meydana gelen kuvvetli
yağış, rüzgâr, hortum ve yıldırımdan zarar gören
vatandaşlara geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna, 1 can
kaybı yaşandığına ve devletin tüm
kurumlarının teyakkuz hâlinde çalışmalarını
sürdürdüğüne ilişkin açıklaması
42.- Tokat Milletvekili Özlem Zenginin,
İstanbul Milletvekili Abdul Ahat Andicanın görüşülmekte olan
218 sıra sayılı Kanun Teklifinin geçici 1inci maddesi üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
43.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın,
İstanbul Milletvekili Abdul Ahat Andicanın görüşülmekte olan
218 sıra sayılı Kanun Teklifinin geçici 1inci maddesi üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
44.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat
Dervişoğlunun, Tokat Milletvekili Özlem Zenginin ve Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın yaptığı
açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
45.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
Meclise yakışanın 218 sıra sayılı Kanun
Teklifinin görüşmelerinde İç Tüzükün 86ncı maddesine göre
aleyhte söz talebinde bulunulmaması olduğuna ilişkin
açıklaması
46.- Anayasa Komisyonu Başkan Vekili Ali
Özkayanın, 218 sıra sayılı Kanun Teklifinin oy
birliğiyle kabul edilmesinden dolayı şükranlarını
sunduğuna ve tarihî sorumluluğun yerine getirildiğine, Erzurum
Milletvekili Muhammet Naci Cinislinin görüşülmekte olan 218 sıra sayılı
Kanun Teklifinin 3üncü maddesi üzerinde İYİ PARTI Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
VI.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun,
bastırılarak dağıtılan 218 sıra sayılı
Kanun Teklifinin kırk sekiz saat geçmeden Gündemin Kanun Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmının 1inci
sırasına alınmasına ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; teklifin tümü
üzerinde siyasi parti grupları adına yapılacak konuşmaların
her grup için en fazla 2 konuşmacı tarafından
yapılabilmesine ve Genel Kurulun 23 Haziran 2020 Salı günkü
birleşiminde 218 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını
sürdürmesine ilişkin önerisi
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrulun,
(2/2201) esas numaralı Olağanüstü Hâl Kanun Hükmünde Kararnameleri
ile Kamu Görevinden Çıkarılan Barış Akademisyenlerinin
Görevlerine İade Edilmelerine İlişkin Kanun Teklifinin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/81)
VIII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan
Süreyya Sadi Bilgiçin, 1960 tarihli 1 sayılı Kanunu yürürlükten
kaldırmaya yönelik sarih bir düzenleme olmadığı için 218
sıra sayılı Kanun Teklifinin getirildiğine ilişkin
konuşması
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop ve 192 milletvekilinin 1924
tarih ve 491 sayılı Teşkilâtı Esasiye Kanununun Bazı
Hükümlerinin Kaldırılması ve Bazı Hükümlerinin
Değiştirilmesi Hakkında Geçici Kanunun Bazı Maddelerinin
Yürürlükten Kaldırılması ve Neden Olunan Mağduriyetlerin
Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/2952) ve Anayasa Komisyonu Raporu
(S. Sayısı 218)
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbülün,
Aydın ili Efeler ilçesindeki bir jeotermal tesiste gerçekleşen
patlamaya ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih
Dönmezin cevabı (7/29538)
2.- İstanbul Milletvekili Ali
Kenanoğlunun, Bursanın Kirazlıyayla köyüne yapılmak
istenen maden tesisi ve atık barajı projesiyle ilgili sorunlara ve
köylülerin itirazlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Fatih Dönmezin cevabı (7/29539)
3.- Muğla Milletvekili Metin Ergunun,
memurların Bakanlığa 2020 yılında yapılacak
sözleşmeli personel atamaları kapsamının
dışında tutulmasına ilişkin sorusu ve Tarım ve
Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/29595)
4.- Artvin Milletvekili Uğur
Bayraktutanın, Rize ilindeki karantina uygulamasına ve çay üretimine
ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin
cevabı (7/29596)
5.- İstanbul Milletvekili Ali
Kenanoğlunun, limon ihracatına getirilen kısıtlamaya ve
üreticilerin sorunlarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman
Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/29597)
6.- Bursa Milletvekili Erkan Aydının,
koronavirüs salgınının tarım ürünlerinin fiyatlarına
etkisine ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir
Pakdemirlinin cevabı (7/29599)
7.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca
Kayışoğlunun, mevsimlik tarım işçilerinin Covid-19
salgınına karşı korunması adına alınan
önlemlere ve yapılan denetimlere ilişkin sorusu ve Tarım ve
Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/29600)
8.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansurun, pamuk
üreticilerine 2019 yılı destekleme ödemelerinin
yapılacağı tarihe ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman
Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/29601)
9.- Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzelin,
Toprak Mahsulleri Ofisinin yerli üreticiden aldığı
fındıkların satışında oluşan karın
üreticiye dağıtılması önerisine ilişkin sorusu ve
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/29602)
10.- Nevşehir Milletvekili Faruk
Sarıaslanın, Nevşehirdeki üreticilerin elinde kalan
patateslerle ilgili yapılacak çalışmaya ilişkin sorusu ve
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/29603)
11.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin,
2020 yılında karpuz ve kavun için kullanılan ekim alanına,
üreticiye sağlanan desteklere ve bu ürünlerin ithalatına ilişkin
sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı
(7/29604)
12.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin,
2020 yılında tarım amaçlı kullanılan Hazine arazileri
ile bu arazilerde üretim yapan çiftçilerin sayısına ilişkin
sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı
(7/29605)
13.- Van Milletvekili Muazzez Orhan
Işıkın, koronavirüs salgınının tarım ve
hayvancılık sektörüne etkilerine ilişkin sorusu ve Tarım ve
Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/29756)
14.- Van Milletvekili Muazzez Orhan
Işıkın, Bakanlıkça engelli bireylerin
yaşamlarını kolaylaştırmak için yapılan
çalışmalara ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı
Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/29758)
15.- Konya Milletvekili Abdulkadir Karadumanın,
çiftçilerin gübreyi yüksek fiyattan almasının
yarattığı mağduriyete ilişkin sorusu ve Tarım ve
Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/29759)
16.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, 2019-2020
yılları Mart-Nisan aylarında gerçekleşen gıda enflasyonu,
ithalatı ve ihracatı verilerine ilişkin sorusu ve Tarım ve
Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/29760)
17.- Artvin Milletvekili Uğur
Bayraktutanın, yaş çay fiyatlarının taban fiyat olarak
açıklanması, kota oranlarının ve destekleme primlerinin
artırılması önerilerine ilişkin sorusu ve Tarım ve
Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/29761)
18.- Zonguldak Milletvekili Deniz
Yavuzyılmazın, IPARD programlarına ilişkin sorusu ve
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/29762)
19.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, Bakanlıkça unvan değişikliği ile atanan
personele ve kamuda çalışanların sözleşmeli personel
alımı kapsamının dışında tutulmasına
ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin
cevabı (7/29763)
20.- Kırklareli Milletvekili Türabi
Kayanın, tarım politikalarına ve çiftçilere yapılacak
destekleme ödemelerine ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı
Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/29903)
21.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk
Gergerlioğlunun, Bitlise bağlı Ölek Köyünde bulunan
ormanlık alandaki ağaçların kesildiği ve bölgeye iş
makinelerinin girdiğine dair iddialara ilişkin sorusu ve Tarım
ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/29904)
22.- İzmir Milletvekili Bedri Serterin,
Covid-19 salgını nedeniyle topraklarını ekememiş
çiftçilere verilen desteklere ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman
Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/30043)
23.- İzmir Milletvekili Bedri Serterin,
Covid-19 salgını nedeniyle İzmir ilinde topraklarını
ekememiş çiftçilere verilen desteklere ilişkin sorusu ve Tarım
ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/30044)
24.- İzmir Milletvekili Bedri Serterin,
İzmir ilinde bulunan tarıma dayalı ihtisas sanayi bölgelerine
ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin
cevabı (7/30045)
25.- Sivas Milletvekili Ulaş Karasunun,
Bakanlığın sözleşmeli personel atamalarında
halihazırda kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapanların
hariç tutulmasının gerekçesine ilişkin sorusu ve Tarım ve
Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/30050)
23 Haziran 2020 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Nurhayat ALTACA KAYIŞOĞLU
(Bursa), Emine Sare AYDIN (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103üncü
Birleşimini açıyorum. (x)
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Isparta ve gül
hasadı hakkında söz isteyen Isparta Milletvekili Recep Özele aittir.
Buyurun Sayın Özel. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Isparta Milletvekili Recep Özelin, Isparta ili
gül hasadına ilişkin gündem dışı konuşması
RECEP ÖZEL (Isparta) Sayın
Başkanım, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Güller, göller, gönüller ve güzellikler şehri
Ispartada gül hasadı zamanı şu anda. Açan güller her gün
toplanmakta, şehrimize ayrı bir güzellik katmaktadır.
Rosa damascena yağlık gül çiçeği
sadece Isparta ve çevresinde yetişmekte olup mayıs ve haziran
aylarında hasat edilmektedir. Gül çiçeğinin buharlı su distilasyonuyla
işlenmesinden gül yağı ve gül suyu, ekstraksiyon yöntemiyle
işlenmesinden de gül konkreti üretilmektedir. 1 kilogram gül
yağı elde etmek için yaklaşık 3.500 ile 4.000 kilogram gül
çiçeğinin, 1 kilogram gül konkreti elde etmek için de yaklaşık
350 kilogram gül çiçeğinin işlenmesi gerekmektedir.
Gül çiçeğinden ilk başta sadece gül
yağı ve gül suyu elde edilmekteyken günümüzün teknolojisiyle
artık 40tan fazla gül ürünü elde edilebilmektedir. Gül çiçeğinden
üretilen gül yağı ve gül konkreti parfüm ve kozmetik sanayisinin ham
maddesidir ve en pahalısıdır. Koku sabitleyici olarak parfüm ve
kozmetik sanayisi bunu kullanmaktadır. Üretilen gül yağının
yüzde 90ı, gül konkretinin ise yüzde 100ü ihraç edilmektedir. Buradan
bazı siyasilerin, genel başkan yardımcılarının
sırf İlgileniyoruz, üreticimizi destekliyoruz. diye gül bahçelerine
gidip o zamana kadar gülü sadece saksıda veya evinin bahçesinde görenlerin
poz vererek, demeçler patlatarak Üretici sahipsiz. demesini anlayabilmiş
değiliz. Ispartanın gülü de Ispartanın üreticisi de sahipsiz
değildir. Biz, gül bahçelerine gidip orayı görmelerinden, üreticimizi
dinlemelerinden ayrıca çok memnunuz; yalnız, gerçek bilgiyle
dönmelerini de bekliyoruz. Bütün siyasilerin ve herkesin gül bahçelerimize
gelmesini ve üreticimizle, köylümüzle buluşmasını da arzu
ediyoruz, bekliyoruz.
Bundan on-on iki yıl öncesine kadar Isparta
gülü, sizin bildiğiniz gibi, saksı bitkisi, süs bitkisi olarak
görülüyordu; gül, yüzlerce süs bitkisiyle aynı statüde yer alıyordu.
AK PARTİ iktidarı Isparta gülüne değer kattı. Gül on
yıl önce endüstri bitkisi yani sanayi bitkisi ilan edilerek diğer süs
bitkilerinden ayrıldı; gübre, toprak analizi, mazot gibi destekler
arttı. Gül yağı ve gül çiçeğinin coğrafi işareti
Isparta adına tescillendi. Bu değerimize sahip çıkmak üreticimizi
kollamak değil midir?
Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Genel
Başkanı geçen haftaki grup toplantısında kürsüden
çıkıyor kamuoyuna eksik ve gerçek dışı bilgi veriyor.
Gülün fiyatı 5 TLye düştü. Neyin fiyatı düştü de gülün
fiyatı düştü? diyor. Bu 5 TL nereden çıktı? Kim
söylemiş belli değil. Ortada böyle bir rakam yok. Buradan Sayın
Genel Başkana çok basit bir soru soruyorum ve cevabını
bekliyoruz: Ispartada bu sezonda kim gülünü 5 TLye satmış, kimin
gülü de 5 TLden satın alınmış? 2 tane isim vermesini özellikle
bekliyoruz. Gördüğünüz üzere çok basit bir soru. En kısa sürede
cevaplayacağını da ümit ediyoruz.
Gülde fiyat açıklama politikası
yıllardır aynıdır. Hasat biter, elde edilen gül
yağı satılır; ağustos, eylül veya ekim ayında
açıklanır. Bu fiyatı belirleyen de Hükûmet değildir.
Gülbirlik de bir kamu kuruluşu değildir yani fiyat serbest dünya
piyasası koşullarında oluşmaktadır. Unuttuysanız
hatırlatalım, AK PARTİ iktidarları döneminde birlikler
yeniden yapılandırıldı, birlikler özerkleşti.
Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatları
doğrultusunda Dünya Bankası finansıyla birlikler ekonomik
yapılanmaya sokuldu, devlet desteğiyle atıl birlikler aktif hâle
geldi, çalışır hâle geldi.
Gül fiyatının sezon sonrası
açıklanması ve alım satım maliyeti değerlendirilerek
fiyatlandırılması ticaretin bir kuralıdır.
Satış kooperatifleri birliklerinin amacı üreticiyi
korumaktır. Ticarette süreklilik esastır. Üreticiler kâr ve zarara da
ortaktır. Bu yıl fazla verip gelecek yıl ne olursa olsun diye
düşünülemez. Birlikler basiretli bir tüccar gibi düşünmeli ve hareket
etmelidir. Geçmişte böyle yapmayan birlikler batmıştır,
kapanıp gitmiştir.
Gül çiçeğinin kullanım
alanlarının yaygınlaştırılması konusunda
çalışmalar ve araştırmalar yapıyoruz. Gül çiçeği,
gül yağı olarak değerlendirilirken başka alanlarda da
kullanılmalı, yeni pazarlar oluşturulmalı; buna da
ayrıca çalışıyoruz. Bu konuda en büyük gücümüz doğal
ve gerçek gül suyu. Her gül suyu, gül suyu değildir. Büyük bir sorunumuz
var. Bütün siyasilerden ve herkesten beklentimiz şudur: Isparta gül
üreticisine sahip çıkmak istiyorsanız Isparta gül suyu
markasını kullanarak sentetik gül suyu üretenler ve bunu zincir
marketlerde satanlarla mücadelemizde bizlere destek vermenizdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
RECEP ÖZEL (Devamla) Bitiriyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
RECEP ÖZEL (Devamla) Isparta gülünün en büyük
tehdidi sentetik gül suyudur. Sentetik gül suyu adı altında
çeşme suyu satılmaktadır. Esanstan gül suyu yapıyorlar ve
koca koca marketler 2-3 TLden bunu satışa sunuyorlar. Sentetik gül
suyu esanstan yapılır, esansı da alkolsüz
tutturamazsınız. Sentetik gül suyu alkollüdür. Doğal ve gerçek
gül suyu sadece Ispartada üretilir, başka yerde üretilme şansı
yoktur. Diğerleri sadece çeşme suyudur.
Isparta gülü ve gül üreticisi sahipsiz
değildir, yalnız değildir. Sorunlarını bilen,
sorunlarına hâkim, gülcülüğü geleceğe taşıma
noktasında dert edinmiş AK PARTİ Hükûmeti, milletvekilleriyle
gülümüz gelecek nesillere taşınacaktır. Bundan kimsenin
şüphesi olmasın.
Ayrıca Isparta ilimiz lavantanın da
merkezidir. Önümüzdeki günlerde lavanta hasadı da başlayacaktır.
Herkesi lavanta bahçelerimize bekliyoruz.
Isparta, kesme çiçek sektörünün, karanfilin de
merkezidir. Dolayısıyla ilimiz tüm güzelliklerin merkezidir,
başkentidir.
Sözlerime burada son verirken tüm
milletvekillerimizin ömrünün gül gibi güzel olmasını diliyor,
saygılarımı sunuyorum efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım
BAŞKAN Sayın Özel, buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Recep Özelin ilinin
ve ilinizin gül üreticilerinin sorunlarını dile getirmesi çok
hoş ancak bu konuşması sırasında kendisi, Genel
Başkan Yardımcımız Gülizar Biçer Karacanın geçen
hafta Ispartaya yaptığı ziyaretiyle ve gül bahçelerindeki
fotoğraflarıyla ilgili Samimi olmayan görüntüler. Gülden bihaber.
Gerçekleri yansıtmayan ifadeler. diyerek kendisine doğrudan
sataşmada bulunmuştur. İç Tüzük 69a göre cevap
hakkını kullanmak isteriz.
BAŞKAN Sayın Biçer Karaca, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Denizli Milletvekili Gülizar Biçer
Karacanın, Isparta Milletvekili Recep Özelin yaptığı
gündem dışı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Ne güzel iş yapmış Cumhuriyet Halk
Partisi, geçtiğimiz hafta bir Genel Başkan
Yardımcısını sabahın dördünde gül tarlalarında
olan emekçi kardeşlerimizin ve gül üreticilerinin yanına göndermiş
ki bugün Ispartanın gülünü konuşabiliyoruz. (CHP
sıralarından alkışlar) Eğer o gün orada biz
olmasaydık bugün ne Isparta milletvekilleri gül üreticilerinin sesini
burada dile getirecekti ne de gül üreticilerinin sorunları bugün Türkiye
Büyük Millet Meclisinde konuşuluyor olacaktı.
Rahatsızlıklarını anlıyoruz ama biz o
rahatsızlığı vermeye de Cumhuriyet Halk Partisi olarak
devam edeceğiz.
Evet, nereden mi öğrendik? Ispartada gül satan
üreticilerimizi tarlada ziyaret ettik. Üretici dedi ki: 2018de 9 liradan
verdim, bugün 5 liradan tüccara satmak zorundayım. Neden? dedik. Çünkü
Gülbirlik hâlâ taban fiyatını açıklamadı. dedi.
RECEP ÖZEL (Isparta) Açıklamaz ki. Hiçbir
zaman açıklamaz kimse yahu.
GÜLİZAR BİÇER KARACA (Devamla) Nereden
mi öğrendik? Şöyle öğrendik: Gül üreticilerimizden ürün teslim
alan, gül teslim alan şirketin temsilcisi aynen bunları ifade etti.
Sayın Recep Özel, bu kürsüden bunları dile getirdiğiniz için,
ben bütün Ispartalı gül üreticileri adına size teşekkür ediyorum.
RECEP ÖZEL (Isparta) O 5 TLyi kim söyledi, onu
söyler misin.
GÜLİZAR BİÇER KARACA (Devamla) Onun
dışında, ben o üreticilerin videolu
konuşmalarını, emin olun, telefonunuzun Whatsappına
atacağım, siz de üreticilerimizin sesini Cumhuriyet Halk Partisi
sayesinde duymuş ve bu kürsüden dile getiriyor olacaksınız. (CHP
sıralarından alkışlar) Gerçekten, gül üreticileri
yaklaşık bir aydan beri bize ulaşıyor, sizlere
ulaşamıyor.
RECEP ÖZEL (Isparta) Bize nasıl
ulaşamıyor yahu?
GÜLİZAR BİÇER KARACA (Devamla) Biz
gittik, tarlada sabah dörtte işe başlayan gül üreticileri
Ha, pardon, bir de bana Gülü saksıda
dediniz
ya Sayın Recep Özel, gülü ben saksıda görmedim; bu kürsüden
konuşan milletvekili, zamanında Ispartada sabahın dördünde gül
bahçelerine gidip emeğiyle, alın teriyle amelelik, işçilik
yaparak, o gülü toplayarak okuyup bu kürsülere gelebilmiş bir
milletvekilidir. Bu konuda da sizi bilgilendirmek isterim.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Karaca.
RECEP ÖZEL (Isparta) Sayın
Başkanım, tartışmaya mahal vermeyeceğim de sadece iki
kelime söyleyeceğim.
Biz, Sayın Genel Başkan
Yardımcımızın Ispartaya gitmesinden çok memnunuz, mutlu
olduk, bu konuda hiçbir şey yok; bir. Sadece, 5 TL fiyatını kim
verdi, kim 5 TLye almış? Bunun açıklamasını
istiyoruz; iki. Üçüncüsü de gülün hiçbir zaman fiyatı, gül
toplanırken taban fiyat olarak açıklanmamıştır. Gül
toplanır, satılır, elde edilen para kooperatif üyelerine
dağıtılır. Taban fiyatı, daha piyasa oluşmadan,
fiyat belirlenmeden
Bu sezonda, geçmiş yıllarda, hiçbir zaman böyle
bir düzenleme yoktur. Sadece bilgilerinize sundum.
Kendisini bir daha Ispartaya davet edelim,
dolaştıralım, gezdirelim. Gülü siyasete alet etmeyelim diyorum.
İmkân tanıdığınız için
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Özel, teşekkür ederim.
Ispartanın misafirperverliği
noktasında hiçbir tartışmaya mahal yok.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) O konuda teminat sizsiniz.
BAŞKAN Gül üreticilerimizin
şahsında bütün üreticilerimizi buradan saygıyla
selamlıyoruz. Rabbim hepsinin yardımcısı olsun.
Değerli milletvekilleri, bir konuyu sizinle
paylaşmak istiyorum. 60a göre söz talepleriyle ilgili olarak sisteme
giriş oldu ama sistemde bir problem oldu. Bir anda hepsi silinince yeniler
girildi fakat bizim elimizde ilk giren arkadaşlarımızın
ekran görüntüleri var. Bu ekran görüntüsünde gözüken ilk 15
arkadaşımıza söz vereceğim. Onların hakları
problem oluyor. O yüzden şimdi ismini okuduğum
arkadaşlarımızın girişine imkân vermek için şu an
sistemdeki diğer girişleri sildiriyorum.
Sayın Ömer Fethi Gürer, Sayın Hacı
Özkan, Sayın Murat Çepni, Sayın Atilla Ödünç, Sayın Baki
Şimşek, Sayın Özkan Yalım, Sayın Adnan Günnar,
Sayın Özgür Ceylan, Sayın Ali Cumhur Taşkın, Sayın
Ahmet Önal, Sayın İmam Hüseyin Filiz, Sayın Mehmet Ali Çelebi,
Sayın Bayram Yılmazkaya, Sayın Ali Kenanoğlu, Sayın
Abdurrahman Tutderenin sisteme giriş yapmalarını rica ediyorum.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları (Devam)
2.- Artvin Milletvekili Uğur
Bayraktutanın, Artvin ili Yusufeli ilçesinde yaşanan sorunlara
ilişkin gündem dışı konuşması
BAŞKAN Gündem dışı ikinci söz,
Artvinin Yusufeli ilçesinde yaşanan sorunlar hakkında söz isteyen
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutana aittir.
Buyurun Sayın Bayraktutan. (CHP sıralarından
alkışlar)
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, bizleri televizyonları
başında izleyen, yüreği yurt sevgisiyle, vatan sevgisiyle dolu
Yusufelililer; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, 26 Şubat
2013, bu tarih çok önemli bir tarih, Yusufelide Yusufeli Barajının
temel atma töreni
AKP grup toplantısında Sayın Genel
Başkanınız konuşma yapıyor ve yüklenici firmanın
sahibi Nihat Özdemirle, Limak İnşaatın patronuyla bir
konuşma yapıyor. Kendisine diyor ki: Nihat Bey, ne zaman
açacaksınız bu barajı? Nihat Bey şöyle bir tarih diyor:
29 Mayıs 2018. Sayın Başbakanım, saati de vereyim, saat
11.00de açacağız. Aradan iki yıl geçti, üçüncü yıla
giriyoruz, ortada baraj maraj yok. Önce tarihe not düşmek açısından
sizin takdirlerinize sunuyorum. Sayın Genel
Başkanınızı Nihat Özdemir de yanıltmış, bunu
da Meclis tutanaklarına geçiriyorum değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlar, Yusufelide bir
viyadük çalışması var. Yapılması gereken şudur:
Yeni yerleşim yeri biter, barajla alakalı gövde inşaatı
biter, su dolumu başlar, arkasından da viyadük
çalışması başlar. Ne yazık ki herkes gider Mersine,
biz gidiyoruz tersine. Şu anda viyadük çalışmasıyla
alakalı olayda acele ediyorlar. 170 metre yükseklikten geçen, 700 kişinin
okuduğu Halitpaşa Ortaokuluyla alakalı olarak bir inşaat
çalışmasına başlanmak isteniyor. Bu, Yusufelinin
merkezinde bir yer. Oradaki 700 öğrenciyi de başka bir yere
nakletmeye çalışıyorlar; Karayollarının yanında
bir şantiye binası var, prefabrik bina. Buradan doğacak olan bir
mağduriyet var.
O viyadüğün altında 20 tane iş yeri
var ilk aşamada, 70 tane de konut var. Bunlara da diyorlar ki değerli
arkadaşlarım: Acele kamulaştırma nedeniyle sizleri bir an
evvel buradan göndermek istiyoruz. Bunu kabul etmek mümkün değil çünkü
özellikle o kiracıların, iş yeri sahiplerinin bu yerde bir kere
daha iş yeri bulması mümkün değil. Bunlara diyorlar ki: Bir an
evvel burayı terk et. Kamulaşma Kanununun o katı
kullarını uyguluyorken buranın iş yeri vasfını göz
önüne almıyoruz, bunlara başka türlü artı değer
uygulamıyoruz, bunları ticarethane vasfıyla
değerlendirmiyoruz. Bir de bunların bir bölümü bekârdır diye hak
sahipliğinden yararlandırmıyoruz, böyle bir mağduriyetle
karşı karşıyayız.
Değerli arkadaşlarım, viyadük
çalışmasıyla alakalı, Yusufeli halkının bir
beklentisi var, o da şu: Diyorlar ki: Bir an önce bu çalışmaya
başlamayın. Öncelikle yerleşim yeriyle alakalı gereken
noktayı koyun, baraj bölgesiyle alakalı barajı bitirin çünkü
Yusufeli merkezinde bu çalışmayı yaptığınız
zaman, her ne kadar hukuken olmasa da fiilen bu ilçe merkezini öldürürsünüz.
Hangi partiden, hangi gelenekten gelirse gelsin bütün Yusufelililer bu ortak
noktada buluşuyorlar değerli arkadaşlarım. O nedenle bir an
önce viyadük çalışmasıyla alakalı bu
yanlışın giderilmesi gerekiyor. Hani devlet, bazı
şeylerde acele kamulaştırmayla alakalı bu kadar acele
işlemler yapmıyor ama Yusufelide vatandaşı, esnafı mağdur
ediyor. Bu mağduriyetin bir an önce giderilmesi gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım, bakın,
Yusufeli önemli bir ilçe, biraz önce de ifade ettim. Geçenlerde, yapılan
törenle, Genel Başkanınız açıkça ifade etti, Yusufeli
Barajı Türkiye ekonomisine de yılda 1,5 milyar lira gelir getiriyor. Başka
bir şey daha ifade etti -ona da katılıyorum- dedi ki: Yusufeli
Barajı yedi yılda kendisini amorti edecek. Değerli
arkadaşlarım, yedi yılda. Yani yılda 1,5 milyar lira gelir
getiriyor ama biz ne yapıyoruz Yusufeliliye? Bütün bu geliri kenara
koyuyoruz, yedi yılda kendisini amorti etme gerçeğini çöpe
atıyoruz, Yusufeliliyi canlı canlı mezara gömüyoruz değerli
arkadaşlar.
Bakın, acele kamulaştırmayla
alakalı, Yusufelide viyadüğün altında yapılan yerle
alakalı bir fiilî işlem gerçekleştirdik, kıymet takdir
komisyonunda 535 lira miktar verdiler, Türkiyenin hiçbir yerinde yoktur, 535
lira. Bu bedelin miktarı arkasından, anlaşma olmadı,
mahkemelere gidildi, mahkemeler de baskı gördüğü için Devlet Su
İşlerinden
Bakın, işgüzar bir tüccar zihniyetiyle yönetilen
Devlet Su İşleri ve Bakanlık var. Baskı görüldüğü için
mahkemelerde 525 liraya indi. Böyle bir örnek yoktur değerli
arkadaşlarım.
Açık açık ifade ediyorum, Devlet Su
İşlerinin yetkilileri, Devlet Su İşlerinin
başındaki siyasi organ, Bakanlar; mahkemelere ve bilirkişilere
açıkça baskı yaptılar. Buradan, bunu ifade ediyorum, bunu kabul
etmiyoruz, bunu şiddetle reddediyoruz değerli arkadaşlarım,
böyle bir şeyin olması mümkün değildir.
Bir yanda, barajdan 1,5 milyar lira gelirle
övüneceksiniz, Yusufeliliyi de toprağa gömeceksiniz. Buradan açıkça
ifade ediyorum değerli arkadaşlarım. Siz hiç
babanızın, amcanızın, annenizin, teyzenizin
mezarlarını topraktan çıkarıp çuvala koyup başka bir
yerde Fatihalarla yeniden toprağa verdiniz mi? Yusufeli insanı,
bakın, bütün bu kamulaştırmalara rağmen, hiç reddetmedi bu
işi, Yeter ki devletim var olsun. dedi. Eğer bu ülkede bir skala
yaparsanız, devlete bağlılıkla alakalı bir
sınırlama yaparsanız, en başa Yusufelilileri
koyarsınız değerli arkadaşlarım. Bu ülkeyi hiç
tartışmadılar ama siz Yusufeliliye bu şekildeki bir hâli
öngörüyorsunuz, bunu kabul etmemiz mümkün değil. O nedenle,
Kamulaştırma Kanunuyla alakalı yapmış olduğunuz
bu düzenlemeleri şiddetle reddediyoruz.
Sürem bitiyor ama Sayın Başkanın
affına sığınarak bir şey daha söyleyeceğim.
Değerli arkadaşlarım, bakın,
Devlet Su İşleri, vatandaşları çağırıyor,
kendileriyle oturuyor, diyorlar ki: Biz sizinle oturacağız, bir
pazarlık yapacağız, pazarlığın sonunda eğer
uzlaşma olursa, ki normalde bu bedeli ödemesi gerekiyor
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla)
Başkanım, bir dakika daha lütfen.
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, bu bedeli ödemesi gerekiyor uzlaşmanın
sonunda. Bu bedeli hemen ödemiyor. Diyor ki: 4-5 ay sonra öderim. Bakın,
dikkat edin, yani bedelde anlaşıyorlar, 4-5 ay sonra öderim. diyor.
Eğer olayda anlaşma olmazsa, eğer mahkemeye gider de kıymet
takdirin vermiş olduğu bedelde anlaşamazlarsa, mahkemeye giderse
hemen davayı açmıyor. Yusufelide Kazım Karabekir Mahallesinde,
2016da, Devlet Su İşleri ile vatandaş oturmuş, aradan dört
yıl geçmiş dava açmıyor değerli arkadaşlar. Ne diyor
biliyor musunuz? Diyor ki: Ya 2016nın fiyatını kabul edersin
ya da benim 2020de vermiş olduğum fiyattan işlem
yaparsın. Açıkça ifade ediyorum, Yusufeli ve Yusufelili sahipsiz
değildir. Devlet Su İşlerinin yaptığı bu
işlem işgüzar tüccar mantığından, uyanık tüccar
mantığından daha başka bir şey değildir
değerli arkadaşlarım. O nedenle bir tane Yusufeli var, bir kere
kamulaştırılıyor. Hak etmiş olduğu değeri
vermemiz gerekiyor, hak ettiği değeri verirsek Yusufeliliye, onlar da
o toprağın gerçek bedelini alacaklardır.
Buradan açıkça ifade ediyorum değerli
arkadaşlarım. Suriyeliye vermiş olduğunuz değeri
Yusufeliliye de verin. Suriyeliye veriyorsunuz bu kadar değeri,
Yusufeliliye de bu parayı verin diye diyoruz. O nedenle, hangi siyasi
düşünceden gelirse gelsinler kamulaştırmadan mağdur olan,
viyadükle alakalı bu paradoksu yaşayan Yusufelililere Parlamentodan
sahip çıkmamız gerekiyor çünkü başka Yusufeli yok.
Yusufelililer, bir kere daha ifade ediyorum, ülkesini,
bayrağını, ezanını, vatanını seven insanlar,
o insanlara hak ettiği değeri verelim. Bugün, hepsinin
kulağı bu Parlamentoda, Parlamentodaki bütün bu gruplar ortak bir noktada
buluşsunlar, Yusufeli hak ettiği yere ulaşsın diyorum.
Bu vesileyle, buradan, Türkiye Büyük Millet
Meclisinden, Mustafa Kemalin Meclisinden Yusufelilileri, kalbi Yusufeli için
atan bütün Yusufeli dostlarını saygıyla sevgiyle
selamlıyorum. Onların buradaki sesi olmaya devam edeceğimi ifade
ediyorum. Yüce heyetinizi ve sizleri saygıyla selamlıyorum; sağ
olun, var olun diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gündem dışı 3üncü söz,
yargı üzerindeki baskı iddiaları hakkında söz isteyen
Ağrı Milletvekili Abdullah Koça aittir.
Buyurun Sayın Koç. (HDP sıralarından
alkışlar)
3.- Ağrı Milletvekili Abdullah Koçun,
ülkedeki yargı ve adalet sistemine ilişkin gündem dışı
konuşması
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; huzurunuzda ben, savunma için
yollara düşen, demokrasi mücadelesi veren baroları buradan selamlamak
istiyorum. Baroların yanındayız. Yapılan bütün
baskıları şimdiden kınamak istiyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, Türkiye ciddi bir
krizle yüz yüze kalmış durumda. Bu kriz nedir? Bu kriz adalet
krizidir. Bu kriz yargı üzerindeki baskı krizidir, çok ciddi
boyutlara ulaşmış durumdadır. Bakın, Anayasa
Mahkemesinin neredeyse tüm üyeleri taraflı Cumhurbaşkanı
tarafından atanıyor. Bakın, idarenin eylem ve işlemlerine
karşı yargıyı denetleyen yapının
başında Danıştay geliyor. Danışta sempozyumu
sarayda yapılıyor ve saray tarafından üyeler azarlanıyor.
Değerli arkadaşlar, yargının diğer mensupları
Cumhurbaşkanının önünde cübbesini ilikliyor ve çay topluyor.
Bakın, HSKnin yapısı hukuk devletine yakışmayacak
şekilde düzenlenmiş ve bu şekilde yürüyor. İşte tam da
burada buna karşı duran, cübbesini iliklemeyen tek barolar
kalmış, mücadele eden tek barolar var ve bu da kesinlikle
sarayın hedefinde şu anda.
Ankaraya yürüyor meslektaşlarımız,
avukatlar Ankaraya yürüyor. Değerli arkadaşlar, bunların derdi
nedir? Avukatların tek derdi demokratik bir yapıdır, tek derdi
baskı altında kalmayacak şekilde yargıçların
vereceği karardır. Bakın, bu, iktidarın hedefi hâline gelen
baroların yapısını değiştirmek istemelerinin tek
nedeni bu sisteme karşı durmaları, bu antidemokratik yapıya
karşı durmalarından kaynaklanmaktadır. Bakın, on sekiz
yıllık bir icraatı sonunda isminde adalet olup da bu kadar
adaleti hedefine alan başka bir iktidar yer yüzünde yoktur ve kesinlikle
de yer yüzüne gelmeyecektir böyle bir iktidar. Bu iktidarın hedefinde
maalesef şu anda yargı var, adalet sistemi var.
Bakın, nispi temsil sistemi deniliyor. Nispi
temsil sistemi zaten baroların genel kurulunda var, barolarda seçimler
çarşaf liste sistemiyle yapılıyor. Burada avukatlar yönetim
kurulunda istedikleri kişiye istedikleri oyu verebiliyorlar. Bakın,
listeleri birleştirip, başka listedeki kişileri getirip yönetim
kuruluna seçebiliyorlar ve bu şekilde kendi oy haklarını
kullanabiliyorlar.
Şu andaki iktidar ne yapıyor? Neymiş,
Nispi temsil sistemi yok, bu nedenle biz yasa değişikliği
yapacağız. diyorlar. Asla böyle bir şey yoktur değerli
arkadaşlar. Çoklu baro sisteminde nasıl bir sistem olacak biliyor musunuz?
Bakın, bu çoklu baro sistemi aynı zamanda yargıya yapılacak
müdahale demektir. Bu müdahale ne demek biliyor musunuz? Yargının
özelleştirilmesi demektir. Yargının özelleştirilmesinin
önünde yapılacak yepyeni bir anlayışla bizi karşı
karşıya bırakacaklar.
Adalet Bakanı ne diyor? Diyor ki: Ne gördüler
ki ona göre ses çıkarıyorlar ve yollara düşmüşler. Zaten
bütün mesele burada, göstermiyorlar ki. Yasama Meclisi şu anda devre
dışı bırakılmış durumda. Yani bir yasama
sürecinde yasama Meclisi işin içinde yoktur, biz bunu net bir şekilde
biliyoruz. Ne yapılıyor? Bakanlığa barolar
çağırılıyor. Bakanlığın bu sistem içerisinde
yasa yapma yetkisi var mıdır? Hani nerede yasama, yargı ve
yürütme erklerinin ayrılığı, burada göremiyoruz
değerli arkadaşlar.
Bakın, meslektaşlarımız yürüdü,
Ankaraya geldiler. 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanunu tamamen rafa kaldırılmış durumda.
Bakın, avukatlar müdahaleye maruz kaldılar. Temel ihtiyaçlarını
karşılayabilecek olan taleplerini bu sistem reddetti. Üzerlerine
yüründü ve tartaklandılar. Biz bunları kesinlikle kabul etmiyoruz,
kabul etmek mümkün değildir. Biz avukatların yanındayız,
sonuna kadar da yanlarında olacağız, mücadelelerine ortak
olacağız çünkü haklı bir mücadele içerisindeler. Şu anda
Türkiyenin sığınabileceği, hukukun üstün olabileceği
tek yapı kalmış, o da barolardır, o da savunma
makamıdır. Siz savunma makamını bu şekilde
baskılarsanız, bu şekilde savunma makamını
tartaklarsanız, yarın bunlar size lazım oldukları zaman
nasıl talepte bulunacaksınız? Müdafi talebinde nasıl
bulunacaksınız? Değerli arkadaşlar, biz bunları kabul
etmiyoruz, kesinlikle kabul etmiyoruz. Biz baroların yanındayız.
Sonuna kadar da yanlarında olacağız.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, şimdi
sisteme ilk giren 15 milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz
vereceğim.
Sayın Gürer
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin,
toplumun öğrenci affı, ehliyet affı, esnaf sicil affı ve
adli sicil affı beklentilerine yönelik kanun tekliflerini
hazırladıklarına ve destek beklediklerine ilişkin
açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde)
Teşekkürler Başkan.
İktidara çağrımdır: Öğrenci
affı, ehliyet affı, esnaf sicil affı, adli sicil affı
milyonlarca kişinin beklentisidir. Bir nedenle eğitim hakkından
mahrum kalan öğrencilere bir kez daha şans tanınıp
öğrenci affı çıkarılmalıdır. İnsan
canına kastetmemiş, ehliyet kurallarına uymadığı
için ehliyeti elinden alınanlara bir daha tekrarlamamak üzere ehliyet
affı getirilmelidir. Esnaf, sicil nedeniyle banka kredilerine ermede sorun
yaşamaktadır. Esnaf sicil affı binlerce esnafın
beklentisidir, çıkarılmalıdır. Sicili bozulanların
yaşama uyumunu sağlamak için adli sicil affının da bir kez
daha getirilmesi onları yaşama bağlayacaktır. Öğrenci
affı, ehliyet affı, esnaf sicil affı, adli sicil affı kanun
tekliflerimiz vardır. İktidarın bu konularda duyarlı
olmasını, milyonlarca kişiyi ilgilendiren bu sorunlar için kanun
tekliflerimize destek vermesini talep ediyorum.
İnsanların beklentilerini Meclisimizin
yerine getirmesini talep ediyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Özkan
2.- Mersin Milletvekili Hacı Özkanın,
coranavirüs salgınıyla mücadelede başarıya
ulaşılmasını sağlayan en büyük gücün son on sekiz
yılda sağlıktan eğitime, ulaşımdan tarıma,
enerjiden sanayiye kadar her alanda gerçekleştirilen yatırımlar
olduğuna ilişkin açıklaması
HACI ÖZKAN (Mersin) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Türkiyenin demokrasi ve ekonomi yolunda
katettiği mesafenin en somut sonuçlarını coronavirüs salgını
döneminde hep birlikte müşahede ettik. Gelişmiş ülkelerin dahi
çaresiz kaldığı salgın sürecini hem sağlık
altyapımızla hem gıda ve temizlik tedarik zincirimizle hem de
kamu güvenliği bakımından örnek bir yönetimle göğüsledik.
Bu başarıya ulaşmamızdaki en büyük gücümüz, Türkiyenin son
on sekiz yılda sağlık yanında eğitimden adalete,
güvenlikten sosyal desteklere, ulaşımdan tarıma, enerjiden
sanayiye kadar her alanda gerçekleştirdiğimiz yatırımlarımızdır.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep
Tayyip Erdoğan liderliğinde ülkemize eser kazandırmayı,
altyapı yatırımlarını geliştirmeyi, dev
projelerle sanayimizi ve ticaretimizi geleceğe daha güçlü
hazırlamayı sürdüreceğimize inanıyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Çepni
3.- İzmir Milletvekili Murat Çepninin, Sivas
ili Kangal ilçesi Bakırtepe mevkisinin yöre halkının kutsal
ziyaretgâhı olduğuna ve yürütmeyi durdurma kararına rağmen
siyanürle altın çıkarma faaliyetlerine devam edildiğine ilişkin
açıklaması
MURAT ÇEPNİ (İzmir) Sivas Kangal ilçesi
Pınargözü, Eğricek ve Elkondu köylerinin merası
Bakırtepede Koç Holdinge bağlı Demir Export siyanürle
altın işletmeciliği yapıyor. Burası aynı zamanda
yöre halkının kutsal ziyaretgâhıdır da. Beş yılda
3 kez yürütme durduruldu ancak şirket çalışmaya devam etti.
Şimdi de kapasiteyi artırmak için ÇED toplantısı
düzenlemeye çalışıyor. Hukuk şirketlere
çalışıyor. Havayı, suyu, toprağı ve insanı
rant için zehirleyen şirketlere halk hayır diyor, direniyor.
Şirketler ve onların iktidarı saray doğadan elini çekmeli,
Sivas Kangalda halkın sesine kulak verilmelidir.
BAŞKAN Sayın Ödünç
4.- Bursa Milletvekili Atilla Ödünçün, Bursa ilinde
yaşanan sağanak yağışın yol açtığı
sel ve su baskınları nedeniyle Kestel ilçesi Dudaklı
Mahallesinde 1 vatandaşın, Kayacık Mahallesinde de 4
vatandaşın hayatını kaybettiğine ve il genelinde arama
kurtarma çalışmalarının devam ettiğine ilişkin
açıklaması
ATİLLA ÖDÜNÇ (Bursa) Sayın
Başkanım, kıymetli milletvekilleri; Bursamızda meydana
gelen sel ve su baskınında vefat edenlerle, saha
çalışmaları, baskın bölgelerinin durumlarıyla ilgili
bilgileri sizinle paylaşmak istiyorum. Gerek devletimiz olsun gerek
Büyükşehir Belediyemiz, ilçe belediyelerimiz, sivil toplum
kuruluşları olsun felaketin olduğu ilçelerimizde et ve
tırnak gibi olarak, büyük bir fedakârlıkla çalışarak
felakete maruz kalan Bursalı hemşehrilerimizi
kucaklamışlardır.
Bursamızda aşırı
yağışın neden olduğu sel ve su baskınlarında
an itibarıyla Kestel Dudaklı Mahallesinde 22 yaşında evli
bir kadın vatandaşımız ve Kayacık köyünde 4
vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Kayıp
olan 1 vatandaşımızı arama kurtarma
çalışmaları devam etmektedir. İl genelindeki
çalışmalar diğer kurumlarla işbirliği içerisinde Bursa
Valiliği tarafından koordine edilmektedir. Arama ve kurtarma çalışmaları
Kayacık-Narlıdere Mahalleleri arasında belirlenen dört bölgede
216 arama kurtarma personeli, 47 araç ve 3 arama kurtarma köpeğiyle devam
etmektedir. Ayrıca jandarma arama kurtarma ekipleri
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Şimşek
5.- Mersin Milletvekili Baki Şimşekin,
Mersin ili Silifke ilçesi halkının coronavirüs salgını
sebebiyle hayatını kaybeden Doktor Erdinç Şahinin
adının Silifke ilçesinde yapımı devam eden sağlık
kompleksinde yaşatılması yönündeki talebinin
karşılanması gerektiğine ilişkin açıklaması
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin)
Sayın Başkan, Mersin Silifkeli hemşehrimiz Doktor Erdinç
Şahin coronavirüsten hayatını kaybetmiştir. Yıllarca
hekim olarak Silifkeye hizmet eden Erdinç Şahinin isminin Silifke
merkezde yapılan hastaneye verilmesi Silifkeli hemşehrilerimizin
talebidir. Sağlık Bakanlığımız Türkiyenin
değişik yerlerinde coronayla mücadele sırasında
hayatını kaybeden hekimlerimizin ismini hastanelere vermiştir.
Mersin Silifkeli hemşehrilerimizin bu talebinin
karşılanmasını talep ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Yalım
6.- Uşak Milletvekili Özkan Yalımın,
Covid-19 salgını nedeniyle uluslararası nakliyecilerin
yaşadığı mağduriyetlerin Ulaştırma ve
Altyapı Bakanı ile Ticaret Bakanı tarafından çözümlenmesini
talep ettiğine ilişkin açıklaması
ÖZKAN YALIM (Uşak) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Habur Sınır Kapısı kapalı
olduğundan nakliyeciler araçlarıyla Habura geldikten sonra
şoförler sınırdan giriş yapamadıklarından
dolayı Iraka giden araçlar, Allaha emanet, Iraklı şoförlerin
ellerine düşmüş durumdalar. Milyonlar değerindeki yükler ve
araçlar güvensiz bir şekilde seferlerini tamamlamaya
çalışıyorlar. Bu sorunun acilen Gümrük ve Ulaştırma
Bakanı tarafından çözülmesini talep ediyorum.
Bir ikinci sorun ise Rusyadan transit geçip
diğer ülkelere nakliye yapan Türk firmalarımızın verilen
Dozvola transit geçiş belgesi maalesef mayıs ayında
bitmiştir. Bu bittiğinden dolayı da Türk firmalarımız
kendi araçlarıyla nakliye yapamadıklarından dolayı
yabancı firmaların ellerine düşmüşlerdir. Bu sebepten
dolayı hem döviz kaybımız hem de istihdam kaybımız
meydana gelmektedir. Acilen bu soruna da Sayın Ulaştırma
Bakanından çözüm bekliyoruz.
BAŞKAN Sayın Kırkpınar
7.- İzmir Milletvekili Yaşar
Kırkpınarın, İzmir Büyükşehir Belediye
Başkanı Tunç Soyerin İzmir iline özel bayrak ve para
konusundaki ifadelerine ilişkin açıklaması
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; milletin sinir uçlarıyla
oynayan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı skandal üstüne
skandal üretmeye devam ediyor. Daha önce de terör örgütlerinin
ağzıyla yerel yönetimlerde özerklik istemişti. Ardından,
terör bağlantılı atamalar yaptı. Şimdi de Türkiye
Cumhuriyetinin sembol şehri olan güzel İzmirimiz için bayrak ve
para çıkışıyla haddini aştı. Kurtuluşun
şehri olan İzmiri Türkiyeden bağımsız bir
eyaletmiş gibi yönetme ve bölme isteğini böylece deşifre etti.
Ülkemizi bölmek isteyenlere millet olarak gereken
cevabı ve karşılığı bugüne kadar verdiğimiz
gibi, haddini aşıp İzmir üzerinde kirli emeller oluşturmaya
kalkan Soyere de gereken cevabı yine millet olarak vereceğiz. Bizim
bayrağımız da var paramız da.
BAŞKAN Sayın Ceylan
8.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylanın,
Çanakkale ili Yenice ilçesi ile Elâzığ ilindeki maden işçilerinin
mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
Çanakkale Yenicedeki maden işçilerinin
çığlığını defalarca dile getirdik. Neydi mesele?
Sağlıksız çalışma koşulları ve ödenmeyen ücretleri
için DEV.MADEN-SENde örgütlenen işçiler toplu işten
çıkartıldıkları hâlde SGK 29 koduyla işten
atıldılar. Pazar günü saha ziyaretimizde işçilerin şubat
maaşlarının ödendiğini memnuniyetle öğrendik ancak
NESKO madencilik 79 işçinin kıdem tazminatını hâlâ
ödemiş değildir.
Yenicede mağdur edilen işçilerin dün ara
buluculuk görüşmesi vardı. NESKO işçinin
alacağının neredeyse yüzde 25 eksiğini teklif ettiği
gibi, hiçbir garanti vermeden Bir yıl içinde ödeyelim. diyor. Ekonomik
krizi fırsat bilerek işçiyi açlıkla terbiye etmeye
çalışıyorlar. Çalışma Bakan Yardımcısı
da bu firmaya kefil olmuştu. Şimdi de Elazığda 80
işçiyi aynı şekilde işten çıkarmış. Bu
şirket bu cüreti nereden alıyor?
BAŞKAN Sayın Taşkın
9.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur
Taşkının, Ziya Paşanın Ayinesi iştir
kişinin lafa bakılmaz. söyleminin AK PARTİyle
örtüştüğüne, seksen yılda yapılanların on sekiz
yılda misliyle büyümesinin ancak ve ancak Recep Tayyip Erdoğanla
olduğuna ilişkin açıklaması
ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz/
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde. Ziya Paşa bu
beytinde diyor ki: İnsanın aynası iştir, lafa
bakılmaz. Bir kişinin aklının seviyesi yaptığı
işte görünür.
Değerli arkadaşlar, bu söylem AK
PARTİmizle ne kadar örtüşüyor. Seksen yılda
yapılanları on sekiz yılda misli misline katlamak, sadece
2018den bugüne 1,5 milyon dekar araziyi sulamaya açmak, 1 milyar 120 milyon
lira zirai gelir artışı sağlamak, 2023 yılına
kadar yerleşim yerlerine temin edilecek içme suyu miktarının 4,5
milyar metreküpten 8 milyar metreküpe çıkarılmasını
hedeflemek, 2020 yılının ilk altı ayında
yaklaşık 2 milyon dekarlık sulama yatırımı
ihalesi gerçekleştirip büyük bir rekora imza atmak, son iki yılda
başlatılan 25 adet sulama projesiyle, 3 milyon 200 bin dekar arazinin
sulanmasıyla 300 bin kişiye istihdam sağlamak, ülke ekonomisine
yıllık 2,5 milyar liralık katkının önünü açmak ancak
ve ancak Recep Tayyip Erdoğanla olur diyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Önal
10.- Kırıkkale Milletvekili Ahmet
Önalın, yaşanılan pandemi süreci nedeniyle mesleki
sorunların zirve yaptığı bir dönemde Avukatlık
Kanununda baroların yapısıyla ilgili düzenlemeye ilişkin
açıklaması
AHMET ÖNAL (Kırıkkale) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Dünyada ve ülkemizde yaşanmakta olan pandemi
süreci nedeniyle mesleki sorunların zirve yaptığı bir
dönemde, avukatlara ve barolara sorulmadan yeni bir düzenleme
yapılması yanlıştır. Savunma hakkının
yılmaz bekçileri olan barolar ve avukatlar, haksızlık kimden
gelirse gelsin ve kime yönelirse yönelsin hiçbir ayrım gözetmeden
haksızlığın karşısındadır. Bu nedenle,
baroların susturulması sadece avukatların değil;
çocukların, kadınların, çevrenin, kısacası yaşam
hakkının susturulmasıdır; bunun yanında, baroların
parçalanması, siyasallaştırılması, hukuk devletinin
yok edilmesidir. Avukatlık mesleğinin her geçen gün daha da
zorlaştığı, mesleki sorunların çığ gibi
büyüdüğü bu günlerde yapılmak istenen değişikliğin tek
amacı her zaman adaletten ve hukuktan yana taraf olan avukatların
susturulmak istenmesidir. O nedenle, Türkiyede neredeyse tüm barolar
yapılmak istenen değişikliklere karşı
çıkmaktadır. Lütfen, adalet, hak ve hukuk için mücadele veren
baroların sesini duyun.
BAŞKAN Sayın Filiz...
11.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin
Filizin, 23 Haziran Refah Şilebinin batırılmasının
79uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması
İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İkinci Dünya Savaşında Almanyayla
saldırmazlık anlaşması yapılınca İngiltere
hemen Türkiyenin bir süre önce sipariş ettiği 4 denizaltı ve 4
uçak filosunun teslime hazır olduğunu bildirir ve gönderilecek ekibin
Mısır Port Said Limanında hazır olmalarını
ister. En seçkin denizci ve havacılarımızdan oluşan ekip,
40 yaşında, sadece yük taşıyabilen Refah Şilebiyle
Mısıra doğru yola çıkar ancak 23 Haziran
1941de saat 23:00 gibi Fransızların attığı torpille
Refah Şilebi ortadan ikiye bölünür ve 167 askerimiz şehit olur. Bu
facia üzerine 2 bakan istifa eder, soruşturmalar yapılır, yapılan
hataları kimse üstlenmez ancak kamu vicdanı
rahatlamamıştır. Denizaltılara gelince 2si 1942de teslim
edilir, diğer 2sini İngiltere savaşta kullanır ve 1945te
sadece 1ini teslim eder. Yetmiş dokuz yıl önce bugün şehadet
şerbetini içen askerlerimizin aziz hatıraları önünde
saygıyla eğiliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Sayın Çelebi
12.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebinin,
Orman Genel Müdürlüğü tarafından orman alanlarının
kırk dokuz artı kırk dokuz yıllığına kiraya
verilmesi uygulamasından vazgeçilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
MEHMET ALİ
ÇELEBİ (İzmir) Teşekkürler Sayın Başkan.
Ormanlarımız
tarihin en büyük yıkımını yaşamaktadır, ormanlara
virüs girmiştir. Dünya coronavirüsle uğraşırken ülkemizde
Orman Genel Müdürlüğü rantsal değeri en yüksek kıyılarda
bulunan orman alanlarını, 23/10/2019 tarihli özel
Ağaçlandırma Yönetmeliğiyle yandaşa peşkeş
çekiyor ve anayasal suç işliyor. Tüm dünya devletleri salgınla
uğraşırken -iki buçuk ay içerisinde ülke genelinde toplam 21 bin
müracaat alınmıştır- yüz binlerce hektar orman 49 artı
49 yıllığına kiralanıyor. Müracaat edilen, rantsal
değeri bakımından en yüksek iller, Antalya, Muğla,
İzmir, İstanbul, Balıkesir, Mersin illeridir.
Başvuruların 6 bin adedi Antalyada, 4.230u İzmirdedir.
Başvuru işlemlerinin özel müşavirlik ofisleri tarafından
yapılıyor olması, onayın işletme müdürlükleri
tarafından incelenip, bölge müdürlükleri onayıyla iznin verilmesi
düşündürücüdür. Bu uygulamadan derhâl vazgeçilmelidir. Bunun adı
yıkımdır diyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Sayın Yılmazkaya
13.- Gaziantep Milletvekili Bayram
Yılmazkayanın, iktidarın çoklu baro öngören kanun teklifini
protesto etmek amacıyla savunma yürüyüşü başlatan baro
başkanlarının Ankaraya girişlerinin engellenmek
istendiğine ve Gaziantep Baro Başkanı Bektaş
Şarklının uğradığı şiddeti
kınadığına ilişkin açıklaması
BAYRAM YILMAZKAYA
(Gaziantep) Baroları dizayn etmek isteyen AKP iktidarının
olası çoklu barolar yasa değişikliği teklifine
karşı savunma yürüyüşü başlatan baro
başkanlarını başlangıçta Ankaraya almayan, hukuk
devletini polis devletine dönüştürmek isteyenlere karşı mücadele
eden halkın avukatlarına ve Gaziantep Baro Başkanımız
Bektaş Şarklıya yapılan şiddeti kınıyorum.
Hukuksuzlukların giderek arttığı bir dönemde, kalan hukuk
kırıntısını savunmaya çalışan
avukatları susturmaya çalışıyorlar. Barolar ve avukatlar
bugün susarsa yarın sizi, bizi savunacak kişi ve kurum kalmayacak.
Barışçıl gösteri ve yürüyüş yapmak anayasal temel hak
olmasına rağmen, yargının parçası olan
avukatların bu hakkı kullanmasını engellemek tam bir
totaliter anlayışın ürünüdür. Baro başkanları yürüyor
diye barikat kuranlar, kurduranlar, gece bir battaniyeyi, sıcak bir
yemeği çok görenler, unutmayın ki adalet bir gün sizlere de
lazım olacak. Buradan Gaziantep Baro Başkanımıza
geçmiş olsun diyor, haklı mücadelelerinde baro başkanlarımızı
sonuna kadar destekliyoruz. Savunma susmadı, susmayacak.
BAŞKAN Sayın Kenanoğlu
14.- İstanbul Milletvekili Ali
Kenanoğlunun, 22 Haziranda Hakka yürüyen Alevi Bektaşi Federasyonu
ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneği eski yöneticisi Oktay Kandemire
Allahtan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) Sayın
Başkan, Alevi Bektaşi Federasyonu ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneği
önceki dönem yöneticilerinden Oktay Kandemir dün Hakk'a yürümüştür. Alevi
örgütlenmesi içerisinde aktif görevler alan Kandemir, aynı zamanda
demokrasi ve insan hakları savunucusudur. Kandemirin kızı Özge,
2018de Kadıköyde hafriyat kamyonunun kaldırımda çarpması
sonucu yaşamını yitirmişti. Bu olayın akabinde Oktay
Kandemir kansere yakalanmış ve tedavi görmekteydi.
Oktay Kandemirin Hakka yürüme erkânı
Ankarada Yenimahalle Pir Sultan Cemevinde görülerek son yolculuğuna
uğurlanmıştır. Birkaç dönem birlikte
çalıştığımız, Pir Sultan Abdal Kültür
Derneği ve Alevi Bektaşi Federasyonu önceki dönem Yönetim Kurulu
Üyesi Oktay Kandemir canımızın devri daim, ruhu revan,
mekânı ulu pirlerimizin yanı olsun. Ailesine ve Alevi camiasına
başsağlığı diliyorum.
BAŞKAN Sayın Özkan
15.- Bursa Milletvekili Yüksel Özkanın, Bursa
ili ve ilçelerinde meydana gelen sel felaketinde hayatını kaybeden
vatandaşlara Allahtan rahmet dilediğine ve bölgenin afet bölgesi
ilan edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
YÜKSEL ÖZKAN (Bursa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; pazar günü Bursa ili ve ilçelerinde meydana gelen
sel felaketinde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza
Allahtan rahmet, yakınlarına başsağlığı
diliyorum. Çok sayıda ev, iş yeri ve binlerce ekili arazinin sular
altında kaldığı bölgede felaket âdeta göz göre göre
gelmiştir. Büyükşehir Yasası nedeniyle bölge köylerinde hizmetin
eksik olması, Devlet Su İşlerinin dere ve kanalları
ıslah edememesi, altyapı yatırımlarının eksik
kalması zararı katbekat artırmıştır.
İznik/Müşküle, Orhangazi/Yenisölöz Mahallelerinde zeytin üreticileri,
Yenişehir/Marmaracık Mahallesinde sebze üreticileri, Kestel ve
Gürsuda ise sebze ve meyve üreticileri büyük zarar görmüşlerdir.
Bursalı vatandaşlarımız yaraların sarılması
için bölgenin afet bölgesi ilan edilmesini talep etmektedirler.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Değerli milletvekilleri
şimdi Sayın Grup Başkan Vekillerinin söz taleplerini
karşılayacağım.
Sayın Dervişoğlu
16.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat
Dervişoğlunun, Pençe-Kaplan Operasyonunda şehit olan Piyade
Uzman Onbaşı Ertuğrul Köseye ve Bursa ilinde yaşanan sel
felaketi nedeniyle hayatını kaybeden vatandaşlara Allahtan
rahmet dilediğine, olayları yerinde müşahede etmek üzere
İYİ PARTİ milletvekillerinden oluşan bir heyetin Bursa
iline gönderileceğine, altyapı çalışmalarına yeteri
kadar önem verilmemesinin ülkenin en büyük sorunlarından biri
olduğuna, baro başkanlarının iktidarın baroların
seçim sistemini değiştirme girişimine tepki olarak Savunma Yürüyor
sloganıyla başlattığı yürüyüşün engellenmek
istenmesiyle hukuk devletine yakışmayan görüntüler
yaşandığına, yargı
bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığının
İYİ PARTİnin olmazsa olmazı olduğuna ilişkin
açıklaması
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum.
Pençe-Kaplan Operasyonu bölgesinde şehit olan
Piyade Uzman Onbaşı Ertuğrul Köse evladımıza Allahtan
rahmet, ailesine ve aziz milletimize başsağlığı
diliyorum. Şehidimizin ruhu şad, mekânı cennet olsun. Terör ve
teröristlerle mücadele eden tüm güvenlik güçlerimizi ise Cenab-ı Allah
korusun ve muzaffer eylesin.
Bilindiği gibi, Bursada bir sel felaketi
yaşandı, hayatlarını kaybedenlere Allahtan rahmet
diliyorum, yaralılara şifa diliyorum, zarara uğrayanların
da dertlerine derman diliyorum. Sel baskınları 5 ilçe, 43 köyde
hasara yol açtı. Bunlardan en büyüğü Kestelin Dudaklı köyünde
yaşandı ve neredeyse hasar görmedik ev kalmadı.
İYİ PARTİ Grubu Bursa
Milletvekillerimizle birlikte Bursaya bir heyet göndererek olayları
yerinde müşahede edecek ve oradan çıkan sonuçları da Türkiye
Büyük Millet Meclisinin gündemine taşıyacağız. Yaşanan
sel felaketi sonrası acı haberler de peş peşe geliyor.
Kayıp sayımızın 5e yükseldiği bildirildi. Tekraren vatandaşlarımıza
Allahtan rahmet yakınlarına sabrıcemil niyaz ediyorum. Ölümlere
neden olan dereyle ilgili 2016 yılında Bursa Büyükşehir Belediye
Başkanı Recep Altepe derenin ıslah edildiğini ve sel
tehlikesinin ortadan kalktığını duyurmuştu. Fakat
maalesef tehlikenin ortadan kalkmadığı böyle bir acı olayla
yeniden tecrübe edildi. Altyapı çalışmalarına yeteri kadar
önem verilmemesi ülkemizin en büyük sorunlarından birisidir. Doğal
afet felakettir ama sağlam altyapı bu felaketi en aza indirmek için
elzemdir. Hükûmetin belediyelere destek vererek ve denetleyerek altyapı
çalışmalarına yönelmeyi teşvik etmesi ivedilikle
gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Bu arada baroların yapısını ve seçim
sistemini değiştirme hazırlığı içinde olan
iktidara 81 ilin barosu ve hukukçularından tepki devam ediyor. Başta
İstanbul Barosu olmak üzere tüm barolar geçen cuma Ankaraya Savunma
Yürüyor sloganıyla bir yürüyüş başlattı. Başkanlar ve
bürokratlar dün Ankaraya ulaştı ancak iktidarın talimatı
doğrultusunda kalkanlarla barikat kurulup avukatlar Ankaraya
sokulmadı -daha sonradan bu yanlışlık telafi edildi- bir
hukuk devletine yakışmayan görüntüler yaşandı.
İYİ PARTİ olarak baroların
yapısının değiştirilmesini iktidarın her kurum ve
kuruluşu istediği istikamete sokma, kendisine yönelen tüm
itirazları da susturma çabası olarak görüyor ve yerinde
bulmadığımızı ifade ediyoruz. Hukuk devleti,
yargı bağımsızlığı, kuvvetler
ayrılığı ve savunmanın güvenliği olmazsa olmaz
önceliklerimizdendir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) İktidar, avukatlardan cübbelerinin önünü iliklemesini
bekliyor fakat unutulmamalı ki bağımsız bir adaletin
olmadığı yerde huzur ve refah da olmaz. Adalet duygusunun
zedelendiği toplumlarda zedelenmemiş hiçbir müessese kalmaz.
Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum efendim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Akçay, buyurun.
17.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Pençe
Operasyonlarında şehit olan Piyade Uzman Onbaşı Ömer Kahya
ve Piyade Uzman Onbaşı Ertuğrul Köseye, Bursa ili Kestel
ilçesinde meydana gelen sel felaketinde hayatını kaybeden 5
vatandaşa, Somalinin başkenti Mogadişudaki Türk askerî
eğitim üssüne yapılan saldırıda hayatını kaybeden
Somali vatandaşına Allahtan rahmet dilediğine, terörü ve
destekçilerini lanetlediklerine, 22 Haziran Amasya Genelgesinin 101inci
yıl dönümü vesilesiyle başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere
ebediyete intikal eden tüm kahramanları rahmetle andığına,
20 Haziran Dünya Mülteci Gününe ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Pençe Operasyonları kapsamında yürütülen
operasyonlarda şehit olan askerlerimiz Ömer Kahyaya ve Ertuğrul
Köseye Allahtan rahmet, yakınlarına
başsağlığı diliyorum.
21 Haziran 2020 tarihinde Bursanın Kestel
ilçesinde meydana gelen sel felaketi nedeniyle hayatını kaybeden 5
vatandaşımıza da Allahtan rahmet, yakınlarına
başsağlığı diliyor, kayıp
vatandaşımızın en kısa zamanda bulunmasını
temenni ediyorum.
Bugün Somalinin başkenti Mogadişudaki
Türk askerî eğitim üssüne yapılan saldırı sonucunda
hayatını kaybeden Somali vatandaşına Allahtan rahmet ve yaralı
vatandaşa da şifalar diliyorum. Dünyanın neresinde olursa olsun
terörü ve onun destekçilerini lanetliyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 22 Haziran 1919 tarihinde tüm dünyaya ilan edilen Amasya
Genelgesiyle vatan topraklarının düşman işgalinden
kurtuluşunun nişanesi olan Millî Mücadelenin
kıvılcımı ateşlenmiş, Kurtuluş
Savaşının ilke ve gayesi belirlenmiştir. 30 Ekim 1918
tarihinde Osmanlı Devleti ve İtilaf Devletleri arasında
imzalanan Mondros Mütarekesiyle vatan toprakları işgal edilmiştir.
İşgalci kuvvetlerin Anadolunun dört bir yanında
gerçekleştirdikleri mütecaviz eylemler, vatanseverleri 9uncu Ordu
Müfettişi olarak Samsuna atanan Gazi Mustafa Kemal Atatürkün
öncülüğünde bir direniş ateşi yakmaya yöneltmiştir.
Genelgenin 1inci maddesinde Vatanın bütünlüğü, milletin istiklali
tehlikededir. ibaresiyle durum tespiti yapılmış; 3üncü
maddesinde ise Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı
kurtaracaktır. ibaresiyle Millî Mücadelenin stratejisi
belirlenmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Amasya Genelgesi, millî
iradenin hazırlayıcısı ve mutlak
bağımsızlığın manifestosudur. 23 Temmuz 1919da
Erzurumda, 4 Eylül 1919da Sivasta toplanan kongrelerin kilometre taşlarını
döşeyen Amasya Genelgesi ilelebet payidar kalacak Türkiye Cumhuriyetinin
müjdecisi olmuştur. Millet iradesi ve tam bağımsızlık
uğruna her türlü fedakârlığı gösteren kahramanlarımıza
ne kadar minnet duysak azdır. Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak
üzere, ebediyete intikal etmiş tüm kahramanlarımızı
rahmetle anıyorum.
Sayın Başkan, 20 Haziran, mültecilerin
sorunları hakkında evrensel bir farkındalık oluşturmak
amacıyla belirlenen Dünya Mülteciler Günüdür. Söz konusu mülteciler
olunca devletlerin mülteciler konusundaki tutumları hakkında gerçek
ve çelişkileri ortaya koymakta fayda vardır. 21nci yüzyıl
kendilerini medeniyetin beşiği olarak lanse eden ülkelerin
başarısızlığına ve katı politikalarına
sahne olmuştur ve olmaya devam etmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Tamamlıyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi, buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Batılı devletlerin
insan hakları hususunda kendi koydukları kaidelere kendilerinin
uymaması akılla, mantıkla izah edilecek gibi değildir. Bu
bir tutarsızlıktır ama bizim açımızdan
anlaşılmayacak bir tarafı da yoktur. Batı kültürünün ve
Batı siyasetinin zihnî ve fikrî kodlarının materyalizm,
Darwinizm, sömürgecilik ve ırkçılıkla özürlü olduğunu iyi
biliyoruz. Kendi vatandaşını hastanelerden atan, komşu
ülkelerin yardım gemilerine el koyacak kadar gözü dönen bu zihniyeti
tanıyoruz. Çocuk, yaşlı dinlemeden sınır
kapılarında günlerce aç susuz bekleyen mültecilere zulmeden Batı
ülkelerini ve Yunanistanı unutmamız ne mümkün. Almanyanın 9
Martta yaptığı açıklamayla 18 yaşından küçükleri
ülkesine kabul edeceğini açıklaması nasıl hafızalardan
silinebilir. Bölgemizde yaratılmaya çalışılan kaos ve panik
iklimi 2011 yılından bu yana birçok kitlesel göçe sebebiyet
vermiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
tamamlıyorum.
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Türkiye bu göç
dalgalarının en önemli uğrağı olmuş ve ülkemiz
hem millet olarak hem de devlet politikalarıyla mülteci meselesinde bütün
dünyaya örnek olmuş, insanlık ve medeniyet dersi vermiştir.
Dünyada en çok mülteciyi son yedi yıldır kesintisiz bir şekilde
Türkiye barındırmaktadır. Türkiye, mülteci haklarını
belirleyen en temel hukuki belgeler olan 1951 Cenevre Sözleşmesi ve 1967
Protokolüne harfiyen riayet etmektedir. Türkiye, mülteci meselesine ekonomik
saiklerle değil cihanşümul bir devlet olmanın gereği olarak
feraset ve merhametle ve insani açıdan bakmaktadır.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Oluç, buyurun.
18.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan
Oluçun, Bursa ili Kestel ilçesinde meydana gelen sel felaketinde
hayatını kaybeden 5 yurttaşa Allahtan rahmet dilediğine,
baro başkanlarının baroların yapısının değiştirilmesine
tepki olarak başlattıkları yürüyüşün engellenmesi
amacıyla yapılan müdahaleyi kınadıklarına ve
avukatların mücadelesini saygıyla selamladıklarına, Anayasa
Mahkemesinin önceki dönem HDP Eş Genel Başkanı Selahattin
Demirtaş hakkında hak ihlali kararı verdiğine ve Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin tahliye doğrultusunda ihlal
kararı olduğuna, Venedik Komisyonu raporunun kayyum
atamalarının ve belediye eş başkanlarının
görevden uzaklaştırılmasının Türkiyenin
imzalamış olduğu uluslararası demokratik sözleşmelere
aykırı olduğunu tescillediğine ilişkin
açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Sayın
Başkan, sayın vekiller; Bursanın Kestel ilçesinde yaşanan
sel felaketi nedeniyle 5 yurttaşımızı kaybettik. Önce,
yaşamını yitiren yurttaşlarımıza Allahtan
rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyoruz ve
sel felaketinde mağdur olan yurttaşlarımızın
tamamına da geçmiş olsun diyoruz.
Baro başkanlarının Ankaraya
girişinin engellenmesini konuşuyoruz iki gündür. 56 baro
başkanı, yürüyerek ülkenin başkentine girmek istediler ancak dün
akşamüstü saatlerinden itibaren büyük bir engellenmeyle karşı
karşıya kaldılar; barikatlar kuruldu, şiddet uygulandı
ve gece orada kalmak zorunda kaldılar. Bir polis müdahalesi ve engelleme
çok açık bir biçimde bütün Türkiye ve dünyanın gözü önünde
gerçekleşti. Tabii, yani Hukuk devleti bizim için önemli değildir.
demiş oldu iktidar. Demokrasi bizim için önemli değildir.
demiş oldu iktidar. İnsan hakları bizim için önemli
değildir. demiş oldu iktidar. Daha önemlisi Savunma hakkı
bizim için önemli değildir. demiş oldu iktidar. Yani savunma
hakkı yoksa bir yerde hukuk yoktur zaten, adil yargılama yoktur.
Bunları da söylemiş oldu iktidar. Düşünce ve ifade
özgürlüğü yok, toplantı ve gösteri özgürlüğü yok. demiş
oldu. Hukuka müdahale, hukukçuya müdahale, adalete müdahale; işte, yani
yargının karşı karşıya kaldığı
durum ve iktidarın tutumu ortada. Yargıda tuzun koktuğu bir
dönemi çok açık bir biçimde yaşıyoruz. Taraflı ve
bağımlı bir yargı ortaya çıkarıldı, yürütme
yargı üzerinde tahakküm kurdu. Şimdi, tek tahakküm kurulamayan yer
avukatlar kaldı, savunma mekanizması kaldı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ
(İstanbul) Savunma mekanizması üzerinde de bir tahakküm kurma gerçekleştirilirse
böylece yargıda hiçbir şey yapılamaz hâle gelinmiş olacak.
Biz, tabii, baro başkanlarına ve onların temsil ettiği
avukatlara yönelik bu engellemeyi ve müdahaleyi kınıyoruz ve protesto
ediyoruz, bu tutumun doğru olmadığını
düşünüyoruz. Herkes gibi baro başkanları da özgürce
düşüncelerini ifade etmeliler; Ankaraya ister yürüyerek ister araçla
girebilmeliler, hem Meclise gelebilmeliler hem -gitmek istedikleri yer
Anıtkabirdi- Anıtkabire gidebilmeliler. Geç de olsa bu engellemenin
ve yasağın kaldırılmış olması elbette önemli
bir adımdır. Avukatların bu mücadelesini saygıyla
selamlıyoruz.
Şimdi yargı üzerine konuşunca bir
noktaya değinmek istiyorum: Anayasa Mahkemesi önceki dönem Eş Genel
Başkanımız Selahattin Demirtaş hakkında hak ihlali kararı
verdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Ve bu hak
ihlali kararıyla birlikte Demirtaş hakkında 4 kez tahliye
yönünde karar verilmiş oldu. Ancak tahliye yönündeki bu 4 kararın her
birinde adaletin terazisi iktidardan yana eğildi. Yani hatırlatma
için söylüyorum, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin tahliye
doğrultusunda ihlal kararı vardı. Biz de karşı
hamlemizi yaparız, işi bitiririz. dedi Adalet ve Kalkınma
Partisi Genel Başkanı ve başka bir dosyadan mahkûmiyet
kararı verilerek Demirtaşın cezaevinden
çıkışı engellendi. Daha sonra 2 Eylül 2019da
yargılamanın yürütüldüğü ana davada mahkemece adli kontrol
şartıyla tahliye kararı çıkarıldı, o da yerine
getirilmedi ve başka bir dosyadan, hakkında soruşturma
yürütülmeyen bir dosyadan tekrar tutuklanmasıyla o karar da baypas
edilmiş oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul)
Toparlıyorum efendim.
Şimdi Anayasa Mahkemesinin tekrar bir hak
ihlali kararı ortaya çıktı, göreceğiz ne
olacağını ama 4 kez verilen bütün bu hak ihlali ve tahliye
kararlarının iktidar tarafından uygulanmamasının
işaret ettiği iki konu var bizim açımızdan
baktığımızda: Birincisi, Demirtaşın yargı
sürecinin adı mahkeme kararları eliyle de yasa dışı
olarak tescil edilmiş vaziyettedir, durum yasa dışı bir
durumdur. İkincisi, Demirtaşın iktidar tarafından
tutulduğu konum bir kez daha AYM kararıyla da tescil edilmiştir,
siyasi rehinedir Sayın Demirtaş. Bunu da bir kez daha belirtmiş
olalım.
Değinmek istediğim son konu Venedik
Komisyonunun raporuyla ilgili. Şimdi Venedik Komisyonu nedir? diyenler
olacaktır, söyleyeyim, Avrupa Konseyinin bir komisyonudur Venedik
Komisyonu. Hani Avrupa Komisyonu nedir? diye soracak olan da olabilir, Avrupa
Konseyini de hatırlatayım, Türkiye'nin kurucusu olduğu ve hâlen
üye olduğu konseydir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Şimdi bu
Avrupa Konseyinin Venedik Komisyonu bir kayyum raporu açıkladı ve bu
kayyum raporunda çok önemli noktalara değindi. Onun
açıkladığı kayyum raporundan sonra Avrupa Konseyi Yerel ve
Bölgesel Yönetimler Kongresi sözcüleri de açıklama yaptılar ve
Venedik Komisyonunun raporuna katıldıklarını belli ettiler,
açıkladılar ve Türkiye'nin, uluslararası hukuku ve altında
imzası bulunan Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartını
ihlal ettiğini söylediler. Bu Komisyon raporunun bir maddesinde -20
sayfalık rapor, zaman yetişmeyecek ama daha sonra tekrar
döneceğim ben bu konuya, yalnız bir şeye işaret
edeceğim- özellikle Diyarbakır, Mardin ve Van Büyükşehir
Belediye Başkanlarının görevlerinden uzaklaştırılmalarıyla
ilgili olarak Venedik Komisyonu
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Bitiriyorum
Sayın Başkan.
Görevlerine iade edin veya ilgili belediye
meclislerinin yeni bir belediye başkanı seçmesine olanak vermeyi
sağlayın veya ilgili seçim bölgelerinde tekrar seçim yapmak gibi
seçmenlerin iradesine uygun alternatif bir çözümü uygulayın. diyor.
İktidar, bunların hepsinden kaçınıyor ama biz bir kez daha
bunu söylemiş olalım.
Venedik Komisyonunun kayyum raporuyla
uluslararası alanda da Türkiyenin üyesi olduğu Avrupa Konseyi
zemininde de bu kayyum atamalarının ve belediye eş
başkanlarının görevden
uzaklaştırılmasının uluslararası hukuka da
Türkiyenin imzalamış olduğu uluslararası demokratik
sözleşmelere de aykırı olduğu bir kez daha tescillenmiş
oldu.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Özel, buyurun.
19.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Pençe-Kaplan
Operasyonunda şehit olan Piyade Uzman Onbaşı Ertuğrul
Köseye ve Bursa ili Kestel ilçesinde yaşanan sel felaketinde
hayatını kaybeden 5 vatandaşa, 18, 19, 20nci Dönem Kocaeli
Milletvekili Bülent Atasayana Allahtan rahmet dilediklerine, İzmir
Milletvekili Yaşar Kırkpınarın yaptığı
açıklamasındaki İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı
Tunç Soyere yönelik ifadelerini kabul etmediklerine, Yassıada
yargılamalarının hukuki dayanağının ortadan
kaldırılmasını öngören kanun teklifinin siyasi partilerin
ortak önerisiyle gündeme alınmasını önemsediklerine, 24 Haziran
köy enstitülerinin kurucularından İsmail Hakkı Tonguçun
60ıncı ölüm yıl dönümüne, baro başkanlarının
Savunma Yürüyor sloganıyla başlattıkları yürüyüşün
başkentin girişinde engellenmesinin siyasi partilerin gayretiyle
aşılabilmiş olmasının memnuniyet verici olduğuna,
24 Haziranda Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Hülya
Kılınç, Murat Ağırel, Ferhat Çelik, Aydın Keserin
duruşmasının yapılacağı Çağlayan Adliyesinde
olacaklarına ve tüm Türkiyeyi haber alma hakkına sahip çıkmaya
davet ettiklerine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Pençe Harekâtında kaybettiğimiz son
şehidimiz Ertuğrul Köseye Allahtan rahmet diliyoruz, milletimizin
başı sağ olsun.
Bursa Kestelde yaşanan sel felaketini
yüreğimiz ağzımızda hep birlikte takip ettik. 5
vatandaşımızın acısıyla yüreklerimiz
yanıyor, onlara da Allahtan rahmet diliyoruz ve benzer faciaların
yaşanmaması için gerek yerel yönetimlerin gerekse merkezî hükûmetin
üzerine düşen sorumlulukları bir kez daha hatırlatmak istiyoruz.
Bugün Parlamentomuzun da bir kaybı var. 18, 19,
20nci dönemlerde Kocaelimizden milletvekili olan eski Gebze Belediye
Başkanımız Sayın Bülent Atasayan Hakkın rahmetine
kavuştu. Merhuma Allahtan rahmet diliyoruz; ailesine, dostlarına ve
tüm Kocaeli halkına başsağlığı diliyoruz.
Sayın Başkan, biraz önce bir
dakikalık sözler sırasında bir sayın milletvekili
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Tunç
Soyerin ismini de vererek ancak Parlamentoda kullanılmayacak kelimeleri,
âdeta sosyal medya trollerinin hakaretamiz kelimelerini kullanarak kendisine
saldırdı. Ne mutludur ki Tunç Soyere, bir-bir buçuk yıla
yaklaşan icraatında kendisine getirtilebilecek eleştiri
kendisinin Yanlış anlaşılır diye yapmadık. diye
ifade ettiği bir cümleyi alıp da Bunlar para basacaklar izcoin
diye
Yani bitcoin gibi kripto paralar, türev paralardan acaba İzmire
de kazandırabilir miyiz düşüncesi yanlış
anlaşılır diye arkadaşlar söylediler. ifadesinin
çarpıtılmasını ve 1800lerde İzmir öyle bir
şehir ki yeşil ve mavi renkli bir bayrağı
varmış. ifadesinden Efendim, Tunç Soyer İzmire bayrak, bir de
para basacak; özerklik ilan edecek. denilen trol
çalışmasının Meclis tutanaklarına geçirilmiş
olmasını büyük bir üzüntüyle takip ettik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Söylenen kötü sözleri, hakaretamiz
sözleri kabul etmiyoruz. Tunç Başkanın İzmir sevgisinden, vatan
sevgisinden, bayrak sevgisinden ve bedenindeki o koca yüreğinden,
zihnindeki İzmir için projelerinden son derece memnunuz. Kendisini buradan
bir kez daha saygıyla selamlıyoruz; onu seviyoruz, ona sahip
çıkıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, bugün Yassıada kanunu
görüşülecek. Mecliste grubu bulunan tüm siyasi partilerin ortak önerisiyle
gündeme alınmasını önemsiyoruz. Meclisteki tüm siyasi partilerin
bu kanuna sahip çıkmasını önemsiyoruz. Her ne kadar Meclis
Başkanı, bu birlikteliği sağlayabilecekken ve biz bunu hem
takdir etmiş hem de desteğimizi açıklamışken sadece
bir ittifakın başkanı gibi birinci imzayı atmış
olsa da Komisyondaki tüm partilerin tavırları -o kanunun eksikliklerini,
eleştirdiğimiz yönlerini ifade etmekle birlikte- bu tarihî
hesaplaşmaya sahip çıkıldığını gösteriyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bugün burada, gecikmiş,
tarihî ve önemli bir adım atıyoruz; bunun bir ilk adım
olmasını
12 Mart 1971 muhtırasından sonraki süreçte idam
edilen Deniz Gezmişin, Yusuf Aslanın, Hüseyin İnanın, 12
Eylül darbesinde yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Erenin, yine 22
yaşında idam edilen Mustafa Pehlivanoğlunun acılarını
ayrı ayrı ve ayırmadan yüreğimizde hissediyoruz. Ve
adı işkencelerle anılan Mamak Cezaevinin, Diyarbakır
Cezaevinin o dönemleriyle bu Meclisin yüzleşmesini,
hesaplaşmasını; FETÖnün 15 Temmuzdaki 251 şehidimiz
dışında, önceki kumpas davalarında da şehit
ettiği Ali Tatarlara, Murat Özenalplere, Cem Aziz Çakmaklara ve Kuddusi
Okkırlara da bu Meclisin yapacağı yasama faaliyetleriyle,
anılarını yüceltmesi gerektiğini ifade etmek istiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
Köy Enstitülerinin kurucularından, en iyi
uygulayıcılarından İsmail Hakkı Tonguçu ölüm yıl
dönümünde bir kez daha minnetle, rahmetle, özlemle anıyorum.
23 Haziran 2019 İstanbul seçimleri -çok fazla
gündem olduğu için hızla- İstanbulun, yirmi beş
yıldır Recep Tayyip Erdoğan ya da atadıkları
tarafından yönetilmesinden duyduğu büyük rahatsızlığa
31 Mart seçimlerinde vermiş olduğu demokratik tepkiyi ve 13.729
farkla Ekrem İmamoğluna yaptığı görevlendirmeyi
birileri Yüksek Seçim Kurulu üzerindeki güçlerini kullanarak ve yargıya
müdahale ederek, bu halk iradesine Oy bize veriliyorsa milli irade baş
tacı, verilmiyorsa alaşağı; seçim sonuçları mundar
oldu. diyerek
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
yenilettikleri seçimde seçmen
13.729 olan farkı 806 bine çıkararak Benim irademin üzerinde hiçbir
irade yoktur. Yıllardır, oy verirken kıymetli olan oyumun
başka tarafa verildiğinde değersizleştirilmesine itiraz
ediyorum. diyerek önemli bir demokrasi mesajı vermiştir.
Bugün baroların demokratik yürüyüşlerine
Anayasaya rağmen itiraz edenlerin geçen sene 23 Hazirandaki mesajı
almadıkları anlaşılmaktadır. Geçen seneden bugüne
seçilmiş belediye başkanlarına kayyum atayanların 23
Haziranın yani seçmenin, iradesinin üzerinde hiçbir müdahaleye tahammülü
olmadığı mesajını almadıkları
anlaşılmaktadır. Bu Parlamentonun seçilmiş 3 milletvekilini
anayasal güvenceye rağmen talimatla düşürenlerin 23 Haziranın
mesajını almadıkları anlaşılmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Savunma mesleğinin meslek
örgütünü bir başkentin girişinde yirmi yedi saat bekletmek
aslında geçmişte, bugün ve yarın hepimizin hep ihtiyacı
olan ve olacağı savunma mesleğini orada bekletme, adil
yargılanma hakkını orada bekletme ve Türkiye Cumhuriyetindeki
vatandaşların vekillerini orada bekletme 81 milyona: Senin iradeni
saymıyorum. demektir. Bu durumun, bu ayıplı tablonun saatler
önce ve çeşitli siyasi partilerin üstün gayret, katkı ve
dayanışmalarıyla aşılabilmiş olmasını
memnuniyetle not ediyoruz ancak bu ayıbı Türkiyeye yaşatmaya
kimsenin hakkı yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Son sözüm; biz yarın
Çağlayan Adliyesinde olacağız.
Barış Terkoğlu, Barış
Pehlivan, Hülya Kılınç, Murat Ağırel, Aydın Keser ve
Ferhat Çelik bir gerçeği, çoktan ifşa olmuş bir gerçeği,
bir cenazeye Teşkilat Başkanı diye gizemli bir çelenk
yollanınca bunun dünyanın her yerinde haber olacağı
gerçeğini bildikleri için, hem de on beş gün sonra
yaptıkları bir haberden dolayı Nasıl
yazarsınız? diye içeride tutuluyorlar ve bir yandan da Müyesser
Yıldız bir gazeteci olarak yaptığı bir görüşmede
Bir dakika not alıyorum. dedi diye ama bu aldığı
bilgileri yazmadığı için casusluk suçlamasıyla içeride
tutuluyor.
İçinde bulunduğumuz, yargı üzerinde
tahakküm kuran bu saray rejiminin bu yargılamalarının iki
tutarsızlığından bir tanesi, gazetecilerin MİT
Kanununa göre içeride tutuldukları dava da Çağlayanda olacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Tüm Türkiyeyi haber alma
haklarına sahip çıkmaya, onlar için haber yapan gazetecilere,
gazeteciliğin evrensel ilkelerine sahip çıkan namuslu, dürüst, tek
suçları yandaş olmayan gazetecilere sahip çıkmaya, destek olmaya
davet ediyoruz.
Gazeteciler onurumuzdur, yarın Çağlayanda
yanlarındayız.
Teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP sıralarında
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Zengin, buyurun lütfen.
20.- Tokat Milletvekili Özlem Zenginin,
Pençe-Kaplan Operasyonunda şehit olan Piyade Uzman Onbaşı
Ertuğrul Köseye, Bursa ili Kestel ilçesinde yaşanan sel felaketinde
hayatını kaybeden 5 vatandaşa Allahtan rahmet dilediğine,
Tokat ili Erbaa, Turhal, Pazar, Niksar ve Zile ilçelerindeki çiftçilerin dolu
yağışı nedeniyle meydana gelen mağduriyetinin
giderileceğine, Yassıada yargılamalarının hukuki
dayanağının ortadan kaldırılmasını öngören
kanun teklifinin siyasi partilerin ortak önerisiyle gündeme
alındığına, Manisa Milletvekili Özgür Özelin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine, baro
başkanlarının Ankara yürüyüşünün Anıtkabirdeki
sürecinin de tamamlandığına, fikrî mücadeleden yana
olduklarına ve hakların hukuka uygun mecrada kullanılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; ben de Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum, hayırlı haftalar diliyorum.
Ben de konuşmamın başında, ilk
önce, Pençe-Kaplan Operasyonunda Hakkın rahmetine kavuşan,
şehit olan Ertuğrul Köseyi rahmetle anmak istiyorum, Allah gani gani
rahmet eylesin.
Yine, Bursa Kestel Kayacık köyünde 4
vatandaşımız, Kestelde de 22 yaşında engelli bir
kızımız -henüz kayıp- hayatını kaybetti. Onlara
da Allahtan rahmet diliyorum. Bu tabii afetler hakikaten hepimizi fevkalade
üzüyor. Bu manada, oraya hemen, derhâl Bursa milletvekillerimiz intikal
ettiler, İçişleri Bakanımız bütün gece oradaydı.
Yaraların sarılmasıyla alakalı acil 2 milyon TLlik bir
yardım hemen gönderildi. AFAD oradaydı, bunu belirtmek istiyorum.
Tabii ki bu süreçle alakalı Tarım
Bakanlığımızın da çalışmaları hâlen
devam ediyor.
Aynı şekilde, ilim Tokatta da son hafta
içerisinde 6 ilçemizde 9 ayrı dolu vakası yaşandı ve 6
ilçemizde -Erbaa, Turhal, Pazar, Niksar ve Zile ilçelerimizde- ağır
bir tarımsal kayıp söz konusu oldu. Bu konuyla alakalı olarak da
Tarım Bakanlığımız, çiftçilerimize, elinden gelen
gayreti, desteği gösterecek.
Sayın Başkanım, bugün, tabii, gruplar
olarak ortak bir çalışma yapıyoruz Yassıadayla
alakalı. O yüzden, özenli bir gün içerisinde olacağız, öyle
konuştuk, öyle karar verdik. Anayasa Komisyonunda da konuşulurken
büyük bir hassasiyet olmuştu. Bu manada, bugün, burada söylenen
şeylerle ilgili birkaç şey ifade edeceğim ama derin bir
tartışma açmak istemiyorum açık söylemek gerekirse.
Önce, şunu ifade etmek istiyorum: Hukuk devleti
ilkesinin eğer karşılığını arıyorsak
bugün yaptığımız, yapacağımız
çalışma aslında bizlerin, hukuk devleti ilkesine yaklaşımını
ortaya koyan bir tavırdır. Bugün bu yüzden böyleyiz, hakkı,
hukuku, adaleti aradığımız için aslında bugün bu
yasayı görüşeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Bunlar,
yaptığımız işler şahitlik ediyor. Zaman zaman
birbirimizi itham ederken işte biraz evvel konuşmalarda vardı-
çokça söyleniyor filan rejimi yani bunların adını millet
koyuyor. Referanduma gidiyorsunuz, Anayasayla geçiyor, bir sistemin adını
millet koyuyor. Bizim isimlendirmelerimiz, muhatapların isimlendirmeleri
bunların yanında tali kalıyor. O yüzden, bunları
kullanırken gelecekte de bunların ne anlam ifade ettiğini, hangi
anlamları doğurduğunu düşünmek lazım. Aynı
şekilde ister yerel olsun ister genel manada siyasetçilerin de kendi
projelerini hayata geçirirken, ifade ederken, kamuoyuna aktarırken
kullandıkları argümanlar, kullandıkları dil, üslup önce
yolun başında hasar açmamalı; hasar açıldıktan sonra
toparlanmaya çalışıldığında kafalarda başka
kavramlar, başka anlamlar oluştuğunda iş biraz başka
mecraya gitmiş oluyor. O yüzden, sorumluluk sahibi siyasetçilerin bu
ifadelerini, bu projelerini hayata geçirirken...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Açalım sistemi.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Evet, kendi ilinizi
düşünürsünüz fakat bu projelerin bir bütünlük içerisinde nereye
oturduğunu da iyi değerlendirmek lazım, tartmak lazım.
Şimdi, bir diğer önemli mesele,
söylenmeyen şeyleri yorumlarken -hiç söylenmemiş- kendi
yorumlarınızı aktarırken inanılmaz ağır ifadeler
kullanılıyor. Nedir o mesela? Seçimin mundar olması. Seçimin
mundar olması diye bir şey hiçbir yerde söylenmemiştir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Söylendi.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Bu çok ağır
bir ifadedir. Buradaki mesele şudur; yani siz aynı şeye tersinden
bakıyorsunuz. Yani hukuka uygun olarak, seçim kanunlarına uygun
olarak, bütün mevzuata uygun olarak ortaya konulan itirazları siz hukuk
yoluyla yapılan itiraz süreçlerini bakıyorsunuz hukuksuzluk olarak
addediyorsunuz; yani aynen baro başkanlarının yürüyüşünde
olduğu gibi. Mesela biz şimdi, geçtiğimiz hafta içerisinde
şahsım ve Cahit Özkan -Grup Başkan Vekili arkadaşım-
35 baro başkanını ki onlar kendileri ifade ettiler, kendilerinin
ifadeleridir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sayın
Başkanım bir kez daha rica edeceğim.
BAŞKAN Açalım sistemi, lütfen.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) 80 baroyu temsilen
geldiler, yani kendi aralarından 80 baro başkanı 35 baro
başkanını belirlediler. Onlar ziyarete geldiler Meclisimizi ve
aynı zamanda Barolar Birliğinden de temsilciler vardı. Sadece
bizimle değil, diğer siyasi parti gruplarıyla da bir araya
geldiler. Ve biz yaklaşık dört saat, dört saat baro
başkanlarımızı tek tek dinledik ve çok büyük mutluluk
duyduk; fevkalade iyi bir ortam içerisinde geçti. Hakeza işte,
Anayasanın 34üncü maddesine atıf var; aynen biz de o kanaatteyiz.
Elbette ki baro başkanları istiyorlarsa hukuka uygun bir şekilde
çünkü sadece 34üncü maddenin 1inci fıkrası okunuyor. Bu
yürüyüşün hangi şartlar altında nasıl
yapılacağı idarenin bu konuyla alakalı yönlendirmeleri,
yürüyüş yapılırken uyulacak kuralların da kanunla
düzenleneceğini 34üncü maddenin son fıkrası zaten söylüyor.
Geldiğimiz noktada zaten süreçlerini tamamladılar, Anıtkabire
gittiler, Anıtkabirde de planladıkları süreci
tamamlamış oldular.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Burada önemli olan
şey şudur: Yani bizim hayatımız bizimle aynı fikirde
olmayan insanlarla karşılıklı konuşarak geçti, fikrî
mücadeleyle geçti. Biz, sonuna kadar fikrî mücadeleye varız ve buna da
saygı duyuyoruz ama bu mücadele yapılırken her hâlükârda
kullanılan bütün hakların da hukuka uygun bir mecrada
kullanılması gerekiyor, bizim yaptığımız da
sadece ve sadece bunun altını çizmektir. Bugün zaten gün içerisinde
yapacağımız konuşmalarda defaatle bunların
altını tekrar çizeceğiz.
Sayın Saruhan Beyin de bahsettiği konuyu bu
hafta içerisinde pek çok defa konuşacağımızı
düşünüyorum. O yüzden o konuyla alakalı olarak daha sonra söz
aldığımız zamanlarda partimizin kanaatlerini ifade
edeceğim.
Çok teşekkür ediyorum sağ olunuz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
bir dakikaya ihtiyacım var.
BAŞKAN Buyurun Sayın Özel.
21.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Tokat
Milletvekili Özlem Zenginin yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
polemik için değil ama bir kez şu var; hemen Googlea
yazıldığında
Binali Yıldırım 15 Nisan 2019
sabahı, kahvaltıda Bu seçim mundar oldu. diye söylemiştir.
Belki atlanmış olabilir ama kimse demedi değil, Binali Yıldırımın
bizzat ifadesi ve videosunu teyiden de dinledim.
İkinci konu da, şimdi, bir kişi
Yapmadım. dedikten sonra, böyle bir proje açıklamamış ama
Yapmasaydınız, etmeseydiniz. deyince yapmış gibi
anlaşılıyor. Kripto para uygulaması ilk kez Konya Büyükşehir
Belediyesi tarafından Türkiyenin gündemine getirilmiş bir
uygulamadır, Konyanın kendi parası olsun. diye.
Ayrıca özerklik mözerklik dediği yok Ama Avrupa
Yerel Yönetimler Özerklik Şartına Türkiyenin koyduğu çekinceyi
kaldırma vaadi Adalet ve Kalkınma Partisinin seçim bildirgesinde,
-12nci sıradaki- 2014 yerel seçimlerindeki taahhütlerinden bir tanesidir.
Bunların hepsini bilirken Vay efendim özerklik mi, vay efendim para
mı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ayrıca şunu da
söyleyeyim, Hüseyin Tanrıverdi, burada Büyükşehir Belediyesi
Kanununun yerele verdiği yetkiler tartışılırken Bu
kanunun verdiği yetkilerle bir, adam asamazsın, bir de para
basamazsın. demiştir. Şimdi, bir yandan bunları
göreceksiniz, geçmişte nelerin konuşulduğunu, sonra da, bizim
belediye başkanımıza söylemediği ama kendi ifadesiyle Ben,
aslında bir izcoin düşünüyordum ama arkadaşlar yanlış
anlaşılır dedi diye gündeme getirmedik. ifadesinden ve
İzmir, 1800lü yıllarda yeşil doğası ve mavi denizi
simgeleyen bayrağı olan pek az şehirden bir tanesidir.
ifadesinden özerklik talebi çıkaracaksınız. Bunlar sizin
şahsınızda değil ama partinizin lehine yazan çizenlerin ve
biraz önce konuşma yapan Sayın Milletvekilinin
dağarcığında nasıl yatıyor? Bunu yalan olarak
söylemiyor da inanarak söylüyorsa, nasıl söylüyor?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Gerçekten insan hayret ediyor.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Zengin.
22.- Tokat Milletvekili Özlem Zenginin, Manisa
Milletvekili Özgür Özelin yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sayın
Başkanım, şimdi, usulle ilgili bir şey ifade etmek
istiyorum. Bizim milletvekili arkadaşımız bir konuşma
yapıyor, Sayın Grup Başkan Vekili cevap veriyor, bu cevap
artık vekilimize verilen cevabı aştığı için ben
hiç isim telaffuz etmeden bir cümle bir şey söyleme ihtiyacı
duyuyorum; üzerine tekrar söz alınarak tekrar konu büyütülüyor yani
doğrusu, hakikaten bazen anlamakta zorlanıyorum çünkü Sayın
Özelin ifadelerini bir kez söylediğinde ben anladım, grubumuz da
anladı, anladık
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ama Binali
Yıldırımın sözü var, Böyle bir söz yok dediniz,
nasıl düzeltmeyeyim!
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Ama Binali Beyle ilgili
olarak, o kısmına bakacağım tekrar Binali Beyle ilgili
mesele değil. Siz tekrar bizim vekilimizle alakalı aynı
şeyden bahsettiniz. Ben şunu söylüyorum, madem öyle, bir kere
söylemek yetmiyor ben de ikinci defa söylüyorum biz de dâhil olmak üzere
diğer partilerdeki arkadaşlarıma şunu söylüyorum: Biz
siyasetçiler konuşurken kullandığımız ifadelerin
muhataplarımızdaki yansımalarının
Zihnimizde
nasıl algılandığının bir anlamı yok,
nasıl kurguladığımızın. Kelimeler kimin içindir?
Muhatapları içindir. Eğer muhataplarında hacminden öte,
niyetimizden öte bir anlam doğuruyorsa o zaman biz doğru
konuşmuyoruz veya istediğimiz gibi konuşmuyoruz. Ben özenli
konuşmaya davet ediyorum. Neresinde sorun var bunun? Özenli
konuşalım, ben de siz de arkadaşlarımız da belediye
başkanlarımız da.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Biz özenli
konuşursak o zaman bunlardan düşündüğümüz böyle hasarlar ortaya
çıkmayacak. Ortak manada iyiliğe, doğruluğa dair bir davet
için neden tekrar cevaba, izaha gerek oluyor, bunu anlayamıyorum. Buradaki
herkes bir lafı bir kere söylemede anlama kabiliyeti olan
insanlardır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Oluç, buyurun.
23.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan
Oluçun, Tokat Milletvekili Özlem Zenginin yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, Sayın Zengin Anayasa 34e
ilişkin bir şey söylediği ve ben de konuşmamda
toplantı ve gösteri haklarıyla ilgili konuştuğum için ona
ilişkin çok kısa bir şey söylemek istiyorum.
Şimdi, Anayasa 34te toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme hakkı; bu, çok evrensel bir haktır,
biliyorsunuz. Yani sadece Türkiyeyle ilgili değildir ve en önemli
haklardan, temel haklardan bir tanesidir. 34ün 2nci fıkrasında der
ki Anayasada Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart
ve usuller kanunda gösterilir. Yani burada demez ki şöyle engellenir ya
da böyle engellenir. Şekil, şart ve usuller
Şimdi, baro başkanları -anayasal
kurum- bu baro başkanları gelmişler, yürüyerek Ankaranın
kapısından içeri girmek istiyorlar. Herhangi bir şiddet
çağrısı yok, bir şiddet uygulaması yok, çok demokratik
bir hakkı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Açalım sistemi lütfen.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul)
kullanmak için
bir adım atıyorlar ve bütün bir gece orada kalıyorlar abluka
altında, son derece zor şartlarda. Buna gerek yok onu söylemeye
çalışıyorum yani aslında yürütme, iktidar çok basit bir
şekilde insanların bu temel haklarını
kullanmalarını, toplantı ve gösteri yürüyüşü
haklarını sadece avukatlar için değil genel olarak bunu
söylüyorum kullanmalarını kolaylaştıracak adımlar
atması gerekirken tam tersi bir şey oluyor. İktidarın
refleksi hep yasaklama ve engelleme doğrultusunda oluyor; bunu
eleştirmek için Anayasa 34e atıfta bulundum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır,
okutup oylarınıza sunacağım:
VI.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun,
bastırılarak dağıtılan 218 sıra sayılı
Kanun Teklifinin kırk sekiz saat geçmeden Gündemin Kanun Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmının 1inci
sırasına alınmasına ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; teklifin tümü
üzerinde siyasi parti grupları adına yapılacak
konuşmaların her grup için en fazla 2 konuşmacı
tarafından yapılabilmesine ve Genel Kurulun 23 Haziran 2020 Salı
günkü birleşiminde 218 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını
sürdürmesine ilişkin önerisi
Danışma Kurulu
Önerisi
23/6/2020
Danışma Kurulunun 23/6/2020 Salı günü
yaptığı toplantıda aşağıdaki önerilerin
Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
Mustafa
Şentop
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
Özlem
Zengin Özgür
Özel Hakkı
Saruhan Oluç
AK
PARTİ CHP HDP
Grubu
Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Erkan Akçay
Dursun Müsavat
Dervişoğlu
MHP İYİ
PARTİ
Grubu
Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Öneriler:
Bastırılarak dağıtılan 218
sıra sayılı Kanun Teklifinin kırk sekiz saat geçmeden gündemin
Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının 1inci sırasına alınması ve
diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesi, teklifin tümü üzerinde siyasi parti grupları adına
yapılacak konuşmaların her grup için en fazla 2 konuşmacı
tarafından yapılabilmesi,
Genel Kurulun; 23 Haziran 2020 Salı günkü
(bugün) birleşiminde 218 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını
sürdürmesi,
önerilmiştir.
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
İç Tüzükün 37nci maddesine göre verilmiş
bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrulun,
(2/2201) esas numaralı Olağanüstü Hâl Kanun Hükmünde Kararnameleri
ile Kamu Görevinden Çıkarılan Barış Akademisyenlerinin
Görevlerine İade Edilmelerine İlişkin Kanun Teklifinin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/81)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
(2/2201) esas numaralı Kanun Teklifinin TBMM
İçtüzüğünün 37nci maddesine göre doğrudan Genel Kurul
gündemine alınmasını saygılarımla arz ederim.
Mahmut
Toğrul
Gaziantep
BAŞKAN Önerge üzerinde söz talebi Sayın
Mahmut Toğrulun.
Buyurun Sayın Toğrul. (HDP
sıralarından alkışlar)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnameleriyle kamu
görevinden çıkarılan, kamuoyunda barış akademisyenleri
olarak bilinen barış akademisyenlerinin göreve iade edilmesine dair
verdiğimiz bir kanun teklifi üzerine söz aldım. Bu vesileyle, Genel
Kurulu, ekranları başında bizleri izleyenleri ve özellikle de
barış akademisyenlerini buradan saygıyla selamlamak istiyorum.
Sayın Başkan, bilindiği gibi, AKP,
üniversiteleri özgür, düşünsel gelişimin ve bilimsel
tartışmanın kurumları olmaktan çıkarıp fiilen
oluşturduğu diktatörlüğe boyun eğen iktidar kurumları
hâline getirdi. AKP iktidarı, bilim ve akademiye âdeta Hitler
Almanyasının üniversitelere yönelik kırım operasyonundaki
gibi yaklaşmaktadır. Mevcut hâliyle üniversiteler bilim yuvası
olmaktan hızla uzaklaşmıştır. Eğitim ve bilim
özgürlüğünün tamamen ortadan kaldırıldığı,
üniversitelerin âdeta birer devlet dairesi hâline getirildiği yeni bir
süreci yaşıyoruz. Üniversiteleri iktidarınızın birer
arka bahçesine çevirdiniz. İktidar, 15 Temmuz darbe girişimi ve
sonrasında ilan edilen OHALi bahane ederek, 11 Ocak 2016 tarihinde Bu
Suça Ortak Olmayacağız. başlıklı bildiriyi
yayınladıkları gerekçesiyle barış akademisyenlerine
yönelik Cumhurbaşkanından Hükûmete, YÖKten AKPnin çamur
medyasına kadar çok geniş bir yelpazede bir saldırı
kampanyası yürüttü. Barış bildirisi imzacıları,
düşüncelerinden dolayı ağır bedeller ödemiştir. 15
Temmuz darbe girişiminin ardından 20 Temmuzda ilan edilen OHALin
tanıdığı yetkileri kötüye kullanan üniversite yönetimleri
-siyasi iktidarın tasarrufları neticesinde- 406 imzacı akademisyeni
KHKyle kamu görevinden ihraç etti, 89unu işten çıkardı, 72si
istifa ettirildi, 27si zorla emekli edildi, 505i hakkında da disiplin
soruşturmaları yürütüldü, aynı zamanda tüm imzacı
akademisyenler ceza davalarıyla karşı karşıya
kaldı.
KHKli akademisyenlerin neredeyse bütün
yurttaşlık hakları elinden alındı. Hatta bir
aklıevvel Ağaç kabuğu yesinler. dahi diyebildi.
Haklarında başlatılmış herhangi bir soruşturma
veya açılmış bir dava olmaksızın bu kişilerin
yurt dışına çıkışlarına izin verilmedi. OHAL
KHKleriyle akademisyenlerin mağdur edilmesi, AKPnin bilim ve akademi
üzerinde linç resminin bir göstergesidir.
Bilindiği gibi akademisyenlerin ihraç edilmesi
ve üniversite üzerinde yaratılan baskı sonucunda Türkiyede akademik
iklime ve bilime ağır bir darbe vurulmuştu. AKP Hükûmeti,
barış bildirisini -bazı ifadeler nedeniyle- imzalayan
akademisyenleri ihanet içinde olmakla suçlamış ancak hem AİHM
kararlarında hem de Anayasa Mahkemesi kararlarında da
belirtildiği üzere bunun düşünce ve ifade özgürlüğü olduğu
belirtilmiştir hatta uluslararası hukuk özellikle bu tür
düşünceleri koruma altına alır. Bu, demokrasinin en önemli
kazancıdır.
Anayasa Mahkemesi, 26 Temmuz 2019 yani bir yıl
önce, barış akademisyenlerinin başvuruları üzerine, ifade
özgürlüğü ihlali olduğu düşünce ve ifade özgürlüğü
konusunda bir ihlal olduğunu kabul etmiştir ve Anayasanın
26ncı maddesiyle güvence altına alınan ifade özgürlüğünün
ihlal edildiğine hükmetti ve bu kararın bir örneğini yerel
mahkemelere gönderdi. Yerel mahkeme, barış akademisyenlerinin
tamamı hakkında şu ana kadar beraat kararı vermiş,
değerli arkadaşlar, sadece beraat kararı vermemiştir, her
akademisyene 9.150 TL de tazminat ödenmesine hükmetmiştir.
Anayasanın 153üncü maddesi, Anayasa Mahkemesi
kararlarının kesin olduğunu, bu kararların Resmî Gazetede
hemen yayınlandıktan sonra yasamayı, yürütmeyi,
yargıyı, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri
bağlayıcı olduğunu söylemektedir. Kararın üzerinden
geçen süreye karşın Anayasanın 153üncü maddesinin gereği
yapılmamış, siyasi irade bu konuyu gündemine almaktan özenle
kaçınmıştır. Başka bir deyişle, bu davalarda
anayasal sorumluluklar çerçevesinde kullanılan düşünce ve ifade
özgürlüğüyle, insan hakları sert şekilde ihlal edilerek
yaptırıma tabi tutulmuştur. AKP ise AYM kararlarını
ihlal ederek suç işlemeye devam etmektedir.
Değerli arkadaşlar, Anayasayı ihlal
suçu işleniyor şu anda. Yasama ve yürütme organlarının
idare mahkemesi kararlarına uyması zorunda olduğu hâlde bu
konuda atılmış henüz bir tek adım yok. AKP iktidarı,
zaten on milyonlarca yurttaşın gözünde baskılar, hukuksuzluklar
ve yolsuzluklarla özdeş hâle gelmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Bürokrasinin sadece
rejimin arzularını yerine getiren bir aygıta dönüşmesine
izin vermeyelim, barış akademisyenlerinin görevlerine iade edilmesini
sağlayalım. İmzacı akademisyenlerin kamudan ihraç
edilmelerine neden olan bildiriye yönelik suçlamaların tamamı hukuken
çökmüş durumdadır. Dolayısıyla bu kanun teklifini vermemizin
nedeni Anayasanın, hukukun bir gereğidir.
Bu akademisyenlere verebileceğiniz kadar eziyet
verdiniz, hâlâ vermeye devam ediyorsunuz. Bakın, yurt
dışında kongrelere katılmalarını engellediniz,
yurt dışında kıymetli üniversitelere gitme imkânları
varken engellediniz. Bir yıl önce Anayasa Mahkemesi ihlal kararı
vermiş ama siz ısrarla bu akademisyenleri görevine döndürmüyorsunuz.
Gelin hep birlikte, bizim bu kanun teklifine destek verelim, bu konuyu
gündemimize alalım ve bu barış akademisyenlerinin derhâl
görevine dönüşlerini ve pasaportlarının üzerindeki tahditlerin
kaldırılmasını, yine barış akademisyenlerinin
maddi ve manevi haklarının
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayınız sözlerinizi.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) -
tazmin edilmesi
noktasında, bu KHKdeki ekli listedeki tablodan bu isimlerin
çıkarılması noktasında bir adım atalım.
Dediğim gibi bu Anayasa Mahkemesinin bize
yüklediği bir yükümlülüktür, bir sorumluluktur diyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.Herkesi bu konuda, insanî bir duyguyla, bir an
için düşünmeye ve buna destek olmaya çağırıyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Değerli milletvekilleri birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.29
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.47
BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi
BİLGİÇ
KÂTİP
ÜYELER: Nurhayat ALTACA
KAYIŞOĞLU (Bursa), Emine Sare AYDIN (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
103üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince denetim
konularını görüşmüyor ve gündemin Kanun Teklifleri ile
Komisyonlardan Genel Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
VIII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan
Süreyya Sadi Bilgiçin, 1960 tarihli 1 sayılı Kanunu yürürlükten
kaldırmaya yönelik sarih bir düzenleme olmadığı için 218
sıra sayılı Kanun Teklifinin getirildiğine ilişkin
konuşması
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Meclis
Başkanımız Sayın Mustafa Şentopun birinci imza sahibi
olduğu 218 sıra sayılı Kanun Teklifinin müzakerelerine
geçmeden önce, Anayasa Komisyonunda teklifin sunumunu da yapmış
teklif sahibi bir milletvekili sıfatıyla bazı hususları
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bildiğiniz gibi bahsi geçen kanun teklifiyle,
27 Mayıs askerî darbesinin akabinde Millî Birlik Komitesi tarafından
çıkarılan 1 sayılı Kanunun ihdas ettiği Yüksek Adalet
Divanının, makabline şamil olarak 27 Mayıs 1960 tarihinden
itibaren geçerli olmak üzere kaldırılması
amaçlanmıştır.
Evrensel hukukun en temel prensiplerini ayaklar
altına alan darbeciler, bir gün tarih önünde yargılanmaktan
korktuklarından olsa gerek iş ve işlemlerine bir meşruiyet
kılıfı uydurmak kabilinden, bu sözde mahkeme Yüksek Adalet
Divanını kurma ihtiyacını hissetmiştir. Fakat bu
konuda tarih hükmünü kesin olarak vermiştir. Bugün, darbeciler lanetle,
Yassıada mağdurları rahmet ve minnetle anılmaktadır.
Yargılamak maksadıyla değil, Demokrat Partilileri halkın
gözünden düşürmek, tahkir etmek ve cezalandırmak maksadıyla
kurulan bu sözde mahkeme Türk milletinin vicdanında çoktan mahkûm
edilmiştir. Bu bakımdan, bizler burada tarihin köhne
sayfalarında kalmış bir mevzuat hükmünü temizlerken aslında
bir nevi formalite gerçekleştirmiş olacağız.
Komisyon görüşmelerinde altını
çizdiğim gibi Yüksek Adalet Divanı isimli bu sahte ve sözde mahkeme,
Türk demokrasi tarihine vurulmuş kara bir lekedir. Bugün burada,
inşallah, hep birlikte tarihimizdeki bu lekeyi temizlemek için önemli bir
adım atacağız.
Ben, bir kez daha, teklifin görüşmelerine
iştirak eden ve değerli katkılarını esirgemeyen
başta Anayasa Komisyonunun saygıdeğer üyelerine ve Komisyon
üyesi olmamasına rağmen kıymetli zamanını
ayırıp görüşlerini ifade eden diğer milletvekili arkadaşlarımıza
şükranlarımı sunuyorum.
Teklifin, Komisyonda bütün siyasi partilerin ve
Komisyon üyelerinin desteğiyle oy birliğiyle kabul edilmesinden de
ayrıca büyük memnuniyet duyduğumu da ifade etmek istiyorum. Teklifin
Genel Kurul görüşmelerinin de şimdiden hayırlara vesile
olmasını temenni ederim.
1inci sıraya alınan, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop ve 192
Milletvekilinin 1924 Tarih ve 491 Sayılı Teşkilatı Esasiye
Kanununun Bazı Hükümlerinin Kaldırılması ve Bazı
Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında Geçici Kanunun Bazı
Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılması ve Neden Olunan
Mağduriyetlerin Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop ve 192 milletvekilinin 1924
tarih ve 491 sayılı Teşkilâtı Esasiye Kanununun Bazı
Hükümlerinin Kaldırılması ve Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi
Hakkında Geçici Kanunun Bazı Maddelerinin Yürürlükten
Kaldırılması ve Neden Olunan Mağduriyetlerin Giderilmesi
Hakkında Kanun Teklifi (2/2952) ve Anayasa Komisyonu Raporu (S.
Sayısı 218) (x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Komisyon Raporu 218 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde gruplar adına ilk söz
İYİ PARTİ Grubu adına Sayın Dursun Müsavat
Dervişoğlunun.
Buyurun Sayın Dervişoğlu.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA DURSUN MÜSAVAT
DERVİŞOĞLU (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1924 Tarih ve 491 Sayılı Teşkilatı Esasiye
Kanununun Bazı Hükümlerinin Kaldırılması ve Bazı
Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında Geçici Kanunun Bazı
Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılması ve Neden Olunan
Mağduriyetlerin Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi üzerine
İYİ PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Bundan tam altmış yıl önce, demokrasi
tarihimize kara bir leke olarak geçecek elim bir hadise yaşandı. 27
Mayıs askerî darbesiyle birlikte millî irade gasbedilmiş, merhum
Adnan Menderes Başbakanlıktan el çektirilmiş, sonrasında,
Adnan Menderes ve arkadaşları Yassıadada kurulan düzmece
mahkemeyle idam sehpasına gönderilmişlerdi. Bu vesileyle, şehit
Başbakan Adnan Menderes, şehit Bakanlarımız Fatin
Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkanı rahmetle anıyor; haksız ve
hukuksuz bir şekilde yargılanarak millete hizmetten alıkonulan,
hürriyetleri gasbedilen demokrasi kahramanlarını şükran ve
minnetle yâd ediyorum.
Herkes iyi bilsin ki, onlar, darbecilerin
kurduğu yasa dışı mahkemeler tarafından
darağacına gönderilseler de eserleriyle Türk milletinin gönlünde
müstesna bir yer edinmişlerdir. Onları kâğıt üzerinde
yargılayanlar milletin vicdanında mahkûm edilip unutulmuş,
dönemin yargılanan kahramanları ise altın harflerle milletimizin
hafızasına kazınmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; cumhuriyet tarihimizde demokrasiye vurulan ilk darbe olan 27
Mayıs 1960 tarihi, bir kara leke olarak zihinlerimizdedir. 27 Mayıs
darbesi aslında hiçbir zaman tarihin tozlu raflarında kalmadı;
12 Mart 1971 muhtırası, 12 Eylül darbesi, 28 Şubat postmodern
darbesi, aradaki dokunuşlar ve hatta 15 Temmuz hain darbe girişimiyle
ülkemizde demokrasiye karşı yapılmış mütecaviz
girişimlerin pusulası olarak her daim yaşatılmaya çalışıldı.
Aradan geçen altmış yıl aslında bize şunu
göstermiştir ki, demokrasiyi hedef alan her girişim, ister askerî
olsun ister sivil, Türk toplumunun hayatında ağır tahribatlara
sebep olmuştur. Devlet kurumları arasında denge ve denetim
mekanizmaları, darbeci geleneğin miras bıraktığı
otoriterlerce örselenmiş, tahrip edilmiştir. Devlet yönetimini,
hukuku, toplumsal ve sosyal hayatın her alanını demokrasi
dışı yollarla düzenleme arayışları 27
Mayıstan sonra âdeta bir gelenek hâline getirilmiştir. İşte
bu noktada, devlet yönetmeye namzet bir siyasi parti olarak duruşumuz,
tarihin süzgecinden gelmiş, statükocu ve vesayetçi bir rüzgâra
kapılmak değil, Türk milletinin egemenliğine pusu kuran bu
vesayetçi anlayışın karşısında durmak ve
nihayetinde onu değiştirmektir. Bizim görevimiz, daima millî iradeye
sahip çıkmak ve her türlü darbeci zihniyetle yılmadan sonuna kadar
mücadele etmektir.
27 Mayıs 1960 darbesinin dikkatle irdelenmesi
gereken bir diğer yönü, dünyada eşine emsaline rastlanmayacak bir
hukuksuzlukla icra edilen darbe yargılamalarıdır. Her
şeyden önce, Cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanları
işledikleri iddia edilen suçlardan dolayı yargılamakla yetkili
olan makam Yüce Divan sıfatıyla Yargıtay iken 27
Mayıs 1960 darbesi sonrasında yargılamaların
Yargıtayda değil, özel olarak kurulan bir ihtilal mahkemesinde
yapılması sağlanmıştır. Darbe sonrasında, 12
Haziran 1960 tarihinde kabul edilen geçici anayasayla, Başbakan dâhil eski
iktidar partisi üyelerini yargılamak üzere Millî Birlik Komitesi
tarafından seçilecek bir Yüksek Adalet Divanı kurulması
öngörülmüştür. Bu tiyatro mahkeme, hukuken kabulü mümkün olmayan ve en
temel hukuki ilkelerle esastan çelişen bir girişim olarak Türk adalet
tarihindeki karanlık yerini almıştır. Zira, o dönemde,
davaya göre mahkeme atanarak hukukun en temel ilkelerinden biri olan tabii
hâkim ilkesi hiçe sayılmıştır. Bununla birlikte, 27
Mayıs 1960 darbesi sonrası icra edilen yargılamaların
hukuki eksikliklerinden ve Yüksek Adalet Divanının tabii hâkim
ilkesine aykırı teşekkülünden söz ederken bugün Türkiye
Cumhuriyetinin içinde bulunduğu ve hukukun üstünlüğünü değil,
üstünlerin hukukunu gözeten işleyişi de göz ardı edilemez.
Üstelik, 60 darbesi sonrası yargılamaları bizzat eleştiren
ve üzerinde istişarelerde bulunduğumuz kanun teklifini Gazi Meclise
sunan iktidar partisi de benzer gayrihukuki uygulamaları bizzat hayata
geçirirken bizim buna bigâne kalmamız beklenemez.
Ülkemizde yürütme,
yasama ve yargı tahakküm altına alınmışsa ve
çıkan her kanun, yapılan her hukuki düzenleme yürütmedeki tek
adamın iradesi ve idaresi altında gerçekleşiyorsa orada hukukun
üstünlüğünden bahsetmek mümkün değildir. Devletin haber alma
ajanslarından cumhuriyet savcılarına, tüm anayasal
kurumlarından valiliklere kadar devlet bürokrasisinin her bir noktası
siyasallaşmışsa orada hukukun üstünlüğünden bahsetmek de mümkün
olamaz. Tek adam yönetiminin hukuki çerçevesini oluşturan partili
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle birlikte akla, bilgiye,
liyakate dayalı bürokrasi sona ermiş ve partizan bir bürokrasi
anlayışı da giderek egemenliğini tahkim etmişse orada
hukukun üstünlüğünden bahsetmek sanıldığı kadar kolay
değildir. Ülkemizde, Cumhurbaşkanlığı Hukuk
Politikaları Kurulu üyesi, eski bir iktidar partisi milletvekili
uyuşturucu baronlarının tahliyesi için Türkiye Cumhuriyeti
hâkimlerini arayıp talimat verebiliyorsa ve Türk hâkimleri verdikleri
kararlar nedeniyle bir gün sonra görevden alınabiliyorsa hukukun
üstünlüğü, bağımsız yargı teminatı ve tabii
hâkim ilkesi gibi vazgeçilmezler tartışma konusu olur. İl ve
ilçe başkanlıklarından kutsal hâkimlik mesleğine yatay
geçişlerden bahsetmiyorum bile. Bunları, kendinizi düzeltmeniz ve
kendinize çekidüzen vermeniz için ifade ediyorum.
Değerli milletvekilleri, darbecilik, ister
üniformalı olsun ister kravatlı, temelde yalnızca vesayetçi bir
yönetim biçimidir. Yalnızca Türkiyede 1960larda yaşanan hukuksuz
Yassıada yargılamalarının bir benzerini, çok uzun zaman
önce değil, FETÖ kumpası olan Ergenekon
yargılamalarının başlamasıyla da tecrübe
etmiştik. Fetullahçı terör örgütünün organize ettiği mesnetsiz
iddialar ve haksız yargılamalarla Türk ordusunu
itibarsızlaştırma girişimi Ergenekon davaları
adıyla siyasi tarihimize kara bir leke olarak geçmiştir. Birçok
vatansever, hain FETÖnün Ergenekon kumpası kapsamında
tutuklanmış, haksız yere aylarca cezaevinde, hücrelerde
tutulmuş, tahkir edilmiş, dışlanmış, Türk toplumu
karşısında itibarları ayaklar altına alınmaya
çalışılmıştır. Bu süreçte, vatanına ihanetle
suçlanmayı gururuna yediremeyen merhum Yarbay Ali Tatarın intihar
mektubundaki şu ifadeleri hatırlatmak isterim: Hukuksuzluk sürecine
hukuk adına saygı gösterilemez. Bu şekilde giderseniz, ne
yönetecek bir ordu ne yaşayacak bir cumhuriyet ne de bir ülke
bulamayacaksınız. Şunu bilin ki, en küçük suçu ve günahı
olmayan ben, bu yapılan hukuksuzluğa isyan ve bu karanlığa
bir nebze ışık olabilmek için hayatıma son veriyorum.
Bundan altmış yıl önce Türk
demokrasisine kara bir leke olarak geçen bir darbenin müsebbipleri bugün
nasıl milletin Meclisinde ve milletin vicdanında
yargılanıyorsa, yarın FETÖyle iş birliği yaparak Türk
Silahlı Kuvvetlerindeki milliyetçi, Atatürkçü subayları tasfiye eden,
yerine FETÖcü subay ve generalleri atayan zımni ya da açık her güç
odağı bir gün mutlaka milletin vicdanında ve Meclisinde
yargılanacaktır. Bizler her fırsatta Hukuk ve adalet hepimize
lazım, her zaman lazım. derken aslında bundan bahsediyoruz.
Yanıldık, kandırıldık, Allah bizi affetsin.
anlayışıyla devlet idare edilemez. Devlet, aldatılma ve
kandırılma makamı değildir. Bizler bugün burada, 27
Mayıs darbesinden tam altmış yıl sonra, o gün yapılan
hukuksuzluğun, adaletsizliğin izlerini silmeye, yaralarını
sarmaya çalışıyoruz. Niyetimiz şudur ki, gelecek nesiller
bundan tam altmış yıl sonra bugüne dönüp baktıklarında
bugün bizim karşılaştığımız manzarayla
karşılaşmasınlar.
İYİ PARTİ Grubu olarak şeklen ve
madden adaletin tam anlamıyla tesis edildiği, hukukun
üstünlüğüne, tabii hâkim ve bağımsız yargı ilkelerine
sonuna kadar bağlı kalındığı,
şahısların değil, yasaların referans
alındığı, üstünlerin değil, hukukun üstünlüğünün
egemen kılındığı bir Türkiye hayaliyle ve hedefiyle
yolculuğumuzu sürdürmeye gayret sarf edeceğiz.
Değerli milletvekilleri, millet kendi
demokratik iradesini ve kararlılığını yaşama
geçirmeye muktedirdir. Herkes iyi bilmelidir ki Türkiyede siyasi köle yoktur,
siyasi haklarına ve hürriyetlerine sahip çıkan medeni insanlar
vardır. Her nereden gelirse gelsin, millî iradeyi akamete uğratacak
ve onun egemenliğini gasbederek kendi uhdesinde toplayacak bir yönetim
biçimi asla ve kata kabul edilemez. Kendisini millî iradenin üstünde gören
yönetim anlayışları Türk siyasi tarihinde zaman zaman kontrolü
ele geçirmişse de millî iradeye gölge düşürecek girişimlerde
bulunmuşsa da nihayetinde tarih ve millet vicdanında
yargılanmaktan ve mahkûm edilmekten kaçamamıştır.
İşte, 27 Mayıs darbesi de millî iradenin tecellisine
karşı meşum bir saldırıydı. Aslında o gün
yalnızca hukuk ve adalet katledilmedi, idam sehpasına gönderilenler
yalnızca rahmetli Menderes, Polatkan ve Zorlu değil, bizatihi millî
iradenin ta kendisiydi.
Diğer mahkûmiyetlerin yanı sıra
Yassıadada da uğranılan eziyetler, takip edilen dönemde
karşılaşılan mağduriyetler toplumumuzda derin yaralar
açmış, çıkarılan aflarla mahkûm olanlar serbest
kalmış olsa da o dönem, vicdanlarda ve zihinlerde demokrasi
tarihimizin acı günleri olarak kalmıştır. Aradan bunca
yıl geçtikten sonra bu kanun teklifiyle mağduriyetlerin
giderilmesinin yolu açılıyor olsa da mağdurlar ve onların
vefat etmiş veya hayatta olan aile efradı açısından,
verildiği zamanda bile yok hükmünde sayılan mahkûmiyet kararları
bugün de külliyen yok hükmündedir. Dolayısıyla bu yasa teklifine
müspet oy verecek olsak bile, yasa teklifinin, muzdarip olanlar ve onların
yakınlarınca bir lütuf olarak görülmediğini, bir minnet duygusu
oluşturmayacağını da belirtmek isterim. Bu
anlayışla, Yassıada kararlarından zarar görenlerin herhangi
bir maddi ve manevi tazminat talebinde bulunacaklarını, bu kanun
telifini getirenlere şükran borçları olacağını da hiç
ama hiç zannetmiyorum. Tek dileğimiz ve tesellimiz, demokrasiyi
askıya alan darbelerin ve acılarının bir daha
tekrarlanmayacak şekilde tarihin tozlu raflarında kalmış
olmasıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; aile büyükleri, bu hukuksuz yargılamaların
doğrudan hedefi ve mağduru olan ve şu an aramızda bulunan
milletvekili arkadaşlarımız var. Onlar bu konuları istifade
edilebilecek bir siyasi araca dönüştürmemek adına yıllarca kan
kusup kızılcık şerbeti içtik demeyi tercih
etmişlerdir. Bütün bunları, tarihin acılarından siyasi rant
temin etmeye kalkışmanın mahzurlarına işaret etmek
bakımından söylüyorum. Yaşanan olaylar acı hatıralarla
hafızalarımızdadır. Demokrasiyi infaz etmek isteyen
zihniyetlere ait dönemler artık geride kalmıştır.
Keşke bugün burada sergilenmesini istediğiniz ortak iradeyi,
Yassıadayı Demokrasi ve Özgürlükler Adası olarak ilan
ettiğiniz günde de aklınıza getirseydiniz, muhalefetin ve
demokrasinin vazgeçilmez unsurlarını keşke görmezden
gelmeseydiniz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da her kim ki kendi
iradesini millet egemenliğinin üzerinde görme gafletine düşerse
unutmasın ki karşısında aziz milletimizin azim ve
kararlılığını görecektir. Türkiye'nin gelecek
yıllarını güçlendirilmiş parlamenter demokrasi ve hukukun
üstünlüğü ilkeleri üzerine inşa ederken hiçbir askerî ve sivil
vesayete müsamaha göstermeyeceğimizi buradan, milletin kürsüsünden
peşinen ilan etmek isterim.
Konuşmama son verirken Millî Birlik
Komitesinden tasfiye edilerek sürgüne gönderilen ve sürgünde idam
kararlarının hukuki ve meşru olmadığını
belirtmek suretiyle merhum Adnan Menderes ve bakan arkadaşlarına
karşı girişilen bu trajediyi engellemek adına
çırpınan Başbuğ Alparslan Türkeşi de rahmetle yâd
ediyorum.
Yakın tarihin en büyük tanığı ve
ihtilalcilerin kurduğu mahkemelerin sanığı, geçmişte
tarihe şerh olabilecek bir söz söylemişti, onu Meclisin kürsüsünden
ifade etmekten şeref duyuyorum: En kötü demokrasi, en iyi darbeden daha
evladır.
Kaybettiklerimizin ruhları şad,
mekânları cennet olsun. Aziz hatıraları önünde bir kez daha
tazimle eğiliyorum.
Kanun teklifine İYİ PARTİ olarak
evet oyu vereceğimizi ilan ediyor, yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Gruplar adına ikinci söz,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Feti
Yıldızın.
Buyurun Sayın Yıldız. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA FETİ YILDIZ (İstanbul)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan
(2/2952) esas numaralı Kanun Teklifi üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum.
Konuşmama başlamadan önce Gazi Meclisi ve tüm milletvekillerini
saygıyla selamlıyorum.
Hepinizin bildiği gibi, Yassıada
yargılamaları üzerinden altmış yıl geçmiş ve bu
zaman zarfında yüzlerce kitap, makale, hatıra, araştırma,
belgesel yayınlanmış hatta yargılamaya katılan hâkim
ve savcılar hatıralarını yazarak çeşitli itiraflarda
bulunmuşlardır. Yassıada yargılamaları âdeta bir
tiyatro şeklinde geçmiş ve genellikle İstanbuldan İstanbul
sosyetesi ve bazı bürokratların eşleri, birbirinden
şık giyimli bürokrat eşleri sabah Fenerbahçe vapuruna binerek
bir tiyatro seyretmeye gitmişler, şen şakrak olarak da geri
dönmüşlerdir çünkü yapılan bir yargılama değildir.
Sayın milletvekilleri, 27 Mayıs darbesiyle
1924 Anayasasının yani Teşkilatı Esasiye Kanununun
bazı düzenlemeleri iptal edilmiş, bazı düzenlemeleri ise
değiştirilmiştir.
(Uğultular)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
biraz sessiz
Rica ediyorum.
FETİ YILDIZ (Devamla) Millî Birlik Komitesi,
bu dönemde ülke yönetimine el koymuş, 12 Haziran 1960 tarihinde
çıkarmış oldukları 27 maddeden oluşan 1 no.lu geçici
Kanunun 1inci maddesindeki düzenlemeyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin hak
ve yetkilerini, 6ncı maddedeki düzenlemeyle Türk milleti adına
yapmakta olduğu yargılama yetkisini de gasbetmiştir. Yani
kurulan Yüksek Adalet Divanı adı verilen aygıt,
Teşkilatı Esasiye Kanununa tabii hâkim ilkesine, Anayasayla
güvence altına alınmış olan yasama
dokunulmazlığına ve Teşkilatı Esasiye Kanunundaki
Yüce Divan oluşumuna açıkça aykırıydı.
Bu, tabii hâkim ilkesini açmak lazım burada
tabii. Tabii hâkim, diğer adıyla olağan hâkim, buna
bağlı olarak olağan mahkeme ilkesinin amacı, yasama
organının, belirli bir olayı yargılamak için o olaydan
sonra yasama organınca bir mahkeme kurmasının önüne geçmektir. Bu
temel hukuk kuralından da anlaşılacağı gibi, Adalet
Divanı, Cumhurbaşkanını, Başbakanı,
milletvekillerini, Demokrat Parti ileri gelenlerini yargılamak üzere,
darbeden sonra kurulmuş, tabii mahkeme ilkesine aykırı,
olağanüstü bir oluşum ve bir aygıttır. Adil bir
yargılama için tabii hâkim ilkesinin yanında, mutlak surette,
hâkimlerin bağımsız ve tarafsız olması da
şarttır. Divan Başkanı başta olmak üzere,
görevlendirilen Yassıada hâkimleri, bağımsız ve
tarafsız olmadıklarını duruşmalardaki tutum ve
beyanlarıyla, gizlemeye gerek görmeden her zeminde açık olarak göstermişlerdir.
24 Anayasası gereği, Başbakan ve
Bakanları yargılaması gereken, Yüce Divan sıfatıyla
aslında Yargıtaydır. Ancak Yargıtayda yargılama
yerine, tabii mahkemeden istediklerini alamayacağını
düşünen darbe yönetimi, bazı hukukçulardan yardım alarak,
onların da fetva vermesiyle özel kurulacak bir mahkemede
yapılması gerektiğini, sonuç olarak, geçmişe dönük kanun
çıkarılmasının gerektiğini belirtmişler ve
yapılacak düzenlemeyle Komiteye açık yol göstermişlerdir.
Bu kin ve husumet Divanı kurulurken, söz
dinleyecek ve idam cezası verebilecek hâkimler özellikle aranmış
ve bulunmuştur. Bu aşamada, önce Yargıtay Başkanı
Recai Seçkin Beye Divan Başkanı olması için teklif
götürülmüş ancak onurlu bir hukukçu olan Recai Seçkin Bey, hukukun temel
ilkelerini çiğneyerek kurulan bu aygıtın Başkanlık
teklifini reddetmiştir. Bu reddetmeden sonra, Divan Başkanı
olması için Yargıtay 1. Ceza Dairesi Başkanlık görevini
yürüten Salim Başola gidilmiş, o ise teklifi büyük bir memnuniyetle
ve alkışlar arasında kabul etmiştir.
27 Mayıs darbesinin ardından Demokrat
Parti aleyhine delil toplamakla görevli Yüksek Soruşturma Kurulu üyeleri
Yassıada mahkemeleri sonlanınca terfiler etmişler ve yargı
organlarında önemli görevlere getirilmişlerdir. Başol da
ödüllendirilmiş, Anayasa Mahkemesi üyesi yapılmıştır.
Yüksek Adalet Divanının
Başsavcısı Ömer Egesele gelince, Egesel, 1954 yılında
yapılan milletvekili seçimlerinde, Demokrat Partiden aday olabilmek için
partinin Balıkesir teşkilatına başvurmuş ancak listeye
giremeyince kamudaki mesleğine yani savcılığa geri
dönmüştür.
Değerli milletvekilleri, Demokrat Parti
adaylığı başvurusundan altı yıl sonra, darbeden
sonra kurulan Yüce Divanın Başsavcısı
hazırladığı iddianamede Demokrat Partili olmayı suç
görmüş ve yüzlerce kişinin idamını istemiştir. Oysa,
biraz önce söylediğim gibi, 1954 yılında seçimlerde aday
olabilseydi Demokrat Parti milletvekili olacaktı.
Yüksek Adalet Divanı
Başkanlığını tereddütsüz reddeden ve gerçek bir hukuk
adamı olan Recai Seçkin Bey, Cemal Gürselin de hazır bulunduğu
6 Eylül 1960 tarihindeki adli yıl açılış konuşmasında
aynen şunları söylemiştir: Ülkenin temeli olan adaletin
gereği gibi dağıtılması için ilk şart
mahkemelerin tarafsız olmasıdır. Hâkimin, dosyadaki delillerin,
kendi hukuk ve vicdanından başka hiçbir şeyin etkisinde kalmadan
karar vermesidir.
Hâkim, hukuk esasları ve vicdan yerine idare
adamlarının etkisi altında karar verirse verdiği karar
adaletle ilgisi olmayan bir zulüm belgesinden ibaret kalır. Bu
cümleleriyle merhum Seçkin, adalet dünyamızın yüz aklarından
biri olduğunu açıkça göstermiştir.
Madanoğlu cuntası, Teşkilatı
Esasiye Kanununa göre sorumsuz olan Cumhurbaşkanı Celal Bayarı
da yargılamak için çaba içerisindeyken yine her zamanki gibi meşhur
hukuk profesörlerine müracaat edilmiş ve onların bulduğu bir
formülle Celal Bayarın da, Cumhurbaşkanının da
yargılama yolu açılmıştır. 13 Temmuz günü
Bayarın milletvekilleri üzerinde nüfuzu ve otoritesi suçun
işlenmesinde başlıca amillerdendir. gibi çok komik bir
gerekçeyle yargılamanın yolu açılmıştır. Askerî
darbede 3 Ağustos günü 235 general, amiral, 4 bine yakın subay
emekliye sevk edilmiş, 520 hâkim de görevden
uzaklaştırılmıştır. Bu arada 147 öğretim
üyesinin de görevine son verilmiştir. Bu ülkeyi on yıl yönetmiş
insanlar gerek tutuklu bulundukları hücrelerde gerek duruşmalar sırasında
her fırsatta ağır hakaretlere uğramış,
aşağılanmış, adalet duygusu yerle bir edilmiştir.
Öyle ki darbenin arkasından hemen dört gün sonra avukat bulmakta da güçlük
çekmektedir bu 592 sanık, çoğu kendi kendini savunmuştur, avukat
tutamamıştır çünkü darbeden dört gün sonra İstanbul Baro
yönetiminin aldığı bir karar vardır: Bu düşüklerin
vekâleti alınmaz. Avukatların çoğu, özellikle İstanbulda
görev yapan avukatlar baronun bu talimatına harfiyen uymuştur.
Bugünlerde barolar bugün yine Ankara girişinde
yürüyüş yapıyorlar. Ben kırk yıl avukatlık
yaptım, sicilimiz o kadar da temiz değildir, demokrasi sicilimiz,
insan hakları savunuculuğumuz.
Bu şeyi hatırlattıktan sonra
sayın milletvekilleri, gözaltına alındıktan sonra 12 metre
genişliğinde bir odada tek başına bir askerle, bir
nöbetçiyle kalan Başbakan Menderesin maalesef bu süre zarfında
konuşmasına dahi müsaade edilmemiştir.
Zulüm o kadar artmıştır ki
Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Adnan Menderes, Demokrat Parti
milletvekilleri gözaltına alındığında Harp Okulu
binasına getirilmiş, darbenin üçüncü günü İçişleri Bakanı
Namık Gedik Harp Okulu binasının üçüncü katından kendini
aşağıya atmış, intihar etmiştir. Namık Gedik
darbenin ilk kurbanıdır. Cennetmekân Başbuğumuz Alparslan
Türkeşin ifadesiyle söylersek: insanlar yoksulluğa,
açlığa, susuzluğa tahammül ederler fakat adaletsizliğe, hor
görülmeye, aşağılanmaya asla müsaade, müsamaha etmezler. Bu
yüzden Yassıadada çok sayıda insan intihar girişiminde
bulunmuş ve intihar edenler olmuştur.
Peş peşe ölüm ve intihar haberleri üzerine
darbenin lideri Cemal Gürsel panikleyerek, Bir halt ettik, Yassıada
mahkemesi fikrini ortaya atan profesörlerin sözüne uyduk ve
başımıza dertler açtık. Ne yapmak lazım geldiğini
ben de bilmiyorum. Bir daha düşünelim, bir formül bulalım ve bu işten
kurtulalım. demiştir. ancak o formül idamla neticelenmiştir.
Yassıadada açılan 19 davanın 17si
birleştirilmiştir. Bu davaları burada tekrarlamaya gerek yok,
artık, altmış yıl içerisinde sokaktaki çocuklar bile
bilmektedir; köpek davası, bebek davası, afgan tazısı
davası komik komik davalar. Bu davaların 17si Anayasa Davası
çatısı altında birleştirilmiş ve sanıklar
aleyhine, Türk Ceza Kanununda vatan aleyhine işlenen cürümleri düzenleyen
141inci maddeye ve Anayasayı ihlal kapsamında 146/3e muhalefetten
dava açılmıştır, hükümler de buna göre kurulmuştur. Bu
davalar 14 Ekim 1960 tarihinde başlamış ve duruşmalar 15
Eylül 1961 tarihinde bitmiştir. Yassıada yargılamalarında
592 kişi yargılanmış, 15 idam kararı verilmiştir.
Başbakan Adnan Menderes, bakanlar Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan
idam edilmiş, Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın idamı ise
65 yaşın üstünde olması nedeniyle müebbet hapis cezasına
çevrilmiştir. Merhum Menderes'in idam sehpasındaki son sözü
"Devletime ve milletime ebedî saadetler dilerim." olmuştur.
Divan tarafından verilen 15 idam
kararının ülkemizde ve dış dünyada meydana getirdiği
infial nedeniyle 3 idam dışındaki idam kararları daha sonra
Komite tarafından hapis cezasına çevrilmiştir. Yassıada
yargılamaları sonunda toplam 47 kişi beraat etmiş, 164
kişi dört yıl iki ay, 96 kişi beş yıl, 15 kişi
altı yıl, 7 kişi yedi yıl, 2 kişi sekiz yıl, 17
kişi on yıl, 3 kişi on beş yıl, 1 kişi yirmi
yıl, 30 kişi de ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş, 6 kişinin ise
yargılamalar esnasında hayatını kaybetmesi sebebiyle haklarında
açılan davalar düşürülmüştür. İdamla
yargılanırken beş yıl hapis cezasına
çarptırılanlar arasında, 1944 yılında
Başbuğumuz Alparslan Türkeş ile birlikte Türkçülük-Turancılık
davasında da yargılanıp beraat eden, Meclis Başkan Vekili
Sayın Süreyya Sadi Bilgiç'in amcası merhum Sait Bilgiç
ağabeyimiz de vardır. Kendisini hiçbir hukuk kaidesine
bağlı görmeyen Yüksek Adalet Divanı Başkanı
Başol; Rahmetli Adnan Menderes'in savunma hakkının kısıtlandığı
itirazı üzerine, "Sizi buraya getiren irade öyle istiyor."
cevabını vererek, yapılan işin bir yargılamadan ziyade
bir cinayet planlaması olduğunu net olarak herkese ilan etmiştir
ve duruşma zabıtlarına bu geçmiştir. Yüksek Adalet
Divanının utanç vesikası olan, nasıl verildiği
herkesçe malum olan kararları verildiği andan itibaren Türk
milletinin vicdanında mahkûm edilmiş ve hiçbir zaman, asla kabul
görmemiştir.
Sayın milletvekilleri, bu gayrimeşru
Divana vücut veren 12 Haziran 1960 tarihli 1 no.lu Geçici Kanunun 6ncı
maddesi, altmış yıl geçmesine rağmen, kaldırılması
maalesef düşünülmemiştir. Bugün, bunun kaldırılması
için verilen kanun teklifini görüşüyoruz.
Anayasa Komisyonunda oy birliğiyle kabul edilen
ve Meclis Genel Kurulunda görüşmesini yaptığımız kanun
teklifiyle Yüksek Adalet Divanı yok hükmünde kalacak ve vermiş
olduğu kararlar geçmişe dönük olarak ortadan kaldırılacak,
hukuk tarihimiz, adalet dünyamız böylece kara bir lekeden
kurtulacaktır.
Sayın milletvekilleri, bu Millî Birlik
Komitesinden hep bahsediyoruz ama bu Millî Birlik Komitesi hakkında da
bazı şeyler söylemek lazım. Kuruluşunda 38 kişidir
ancak İrfan Baştuğun trafik kazasında ölmesi sebebiyle 37
kişiye düşmüştür. Bunun içerisinde de Millî Birlik Komitesi
içerisinde de çeşitli gruplar vardır. Bunlardan bir grup,
Başbuğ Alparslan Türkeşin de etkili olduğu grup,
diğer grup da esas olarak Cemal Madanoğlunun etkili olduğu
gruptur. Bu gruplar arasında çekişme vardır, fikir birliği
yoktur. Tutuklanan Demokrat Partililerin durumu, nasıl yargılanacakları,
hazırlanacak anayasada kimlerin olacağı, seçimlerin ne zaman
yapılacağı gibi konularda ihtilaf vardır ve bu
anlaşmazlıklar da gün geçtikçe derinleşmiştir.
13 Kasım 1960 gecesi Ahmet Erin evinde
toplanan üst rütbeli subaylara Cemal Gürselden bir mektup gelir. Mektupta
Millî Birlik Komitesini feshettim. Şahsi emniyetiniz ve millî menfaatimiz
bakımından evinizden çıkmayınız. der.
Madanoğlu cuntası, o gece Başbuğ
Alparslan Türkeş ve 13 subay arkadaşını tevkif etmiş
ve aralarında yapmış oldukları müzakerelerde aslında
14lerin Boluda kurşuna dizilip bir yere gömüleceği
tartışılmış, sonuç olarak yurt dışına
sürgüne gönderilmeleri konusunda fikir birliğine
varılmıştır.
Başbuğ Alparslan Türkeş ve
arkadaşları beş gün Mürted Askerî Havaalanında tutuklu
kalmış, 19 Kasımda Alparslan Türkeş, Hindistan Yeni
Delhiye askeri ataşe olarak sürgüne gönderilmiş, diğer
arkadaşları ise dünyanın dört bir tarafına
dağıtılmıştır.
Sayın Başkanım, bir vakit
isteyeceğim, çünkü önemli.
BAŞKAN - Tabii, buyurunuz, devam ediniz.
FETİ YILDIZ (Devamla) Cemal Madanoğlu, bu
tutuklamayı ve tertipleri yapan Cemal Madanoğlu, cennetmekân
Başbuğumuz Alparslan Türkeşin ve arkadaşlarının
yurt dışına gönderilmesinden sonra darbenin gerçekten gizli
lideri olmuş ve her istediğini yapar hâle gelmiştir.
Kadere bakın ki 1957 yılında yapılan
Askeri Şûrada terfi görüşmeleri sırasında
Madanoğlunun general olmasına bazı Şûra üyeleri
karşıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Devam edelim.
Buyurun.
FETİ YILDIZ (Devamla) Buna sebep olarak da
Eşmeli Mustafa olarak bilinen babasının Kuvayimilliye
hareketine karşı olduğu, Yunanlılarla işbirliği
yaptığı ve oğlu Cemali de Türkiyede bırakarak
Yunanistana kaçtığı iddia edilmiştir. Rahmetli Adnan
Menderes, Babanın günahını oğluna ödetemezsiniz. diyerek
karşı çıkmış ve general olmasında önemli bir rol
oynamıştır.
Madanoğlu, 60 darbesinden sonra da
faaliyetlerine devam etmiş, 22 Şubat 1962ye karışmakla ve 9
Mart 1971de darbeye teşebbüs etmekle de suçlanmıştır. Yeni
Delhi Türk Büyükelçiliğinde askerî ataşe olarak sürgünde bulunan
Başbuğumuz, hukukun ayaklar altına
alındığını ve yargılamalar neticesinde çok
sayıda idam kararı verilebileceği ihtimalini görerek Cemal
Gürsele 7 Eylül 1961 tarihinde şimdi bir kısmını
okuyacağım mektubu göndermiştir: Orgeneralim, size asla yazmak
niyetinde değildim. Fakat bugün memleketin yüksek menfaatleri
bakımından bazı hususları dikkatinize sunmak zaruret
olmuştur. Yüksek Adalet Divanı birkaç güne kadar eski iktidar
mensupları hakkında hüküm verecektir. Adaletin hükmüne müdahale etmemek,
hürmetkâr olmak gerekir. Ancak hükümlerin infazı, yurtta mevcut durumun
nezaketi göz önüne getirilince ayrıca incelenmeye değer
görülmüştür. Yüksek Adalet Divanının vereceği cezalar
içinde idam hükümleri bulunduğu takdirde bunların tadil edilerek
hafifletilmesi cihetine gidilmesi çok faydalı olacaktır. İdam
cezalarının infazı, 13 Kasımdan beri -yani Madanoğlu
cuntasının 14leri yurt dışına sürgüne göndermesinden
sonra- atılan çok hatalı adımlar dolayısıyla
memlekette meydana gelmiş olan huzursuzluğu daha çok
arttıracaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
FETİ YILDIZ (Devamla) Hemen
tamamlayacağım Sayın Başkanım.
Ölüm cezalarının infazı, yurt
dışında ve milletimiz ve devletimiz aleyhinde tepkilere yol
açacaktır. Ölüm cezalarının infazı hâlinde, milletimizi
bölen kin ve garaz duyguları şiddetlenecek ve yukarıda
sıralanan mahzurlarına karşılık, cezaların
infazıyla memlekete sağlanacak hiçbir fayda yoktur. Esasen, siyasi
suçlardan dolayı ölüm cezaları verilmesi bugünün insanlık
duygularına uymamaktadır. Aksi hâlde, millet ve tarih önünde sorumlu
olacağınızı hatırlatırım.
Saygılarımla. diye bitirmiştir.
Mektubun içeriğinden
de anlaşıldığı gibi Başbuğ Alparslan
Türkeş idamlara ve kurulmuş olan Yüksek Adalet Divanına
başından beri karşıdır. Aslında, 14lerin
asıl amacı -başta Alparslan Türkeş Bey olmak üzere-
Başbakanı, Cumhurbaşkanını, bakanları ve Demokrat
Partinin ileri gelenlerini yargılamaktan ziyade siyasi sürgün olarak
İsviçreye göndermekti.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
FETİ YILDIZ
(Devamla) Son, bitiriyorum efendim.
BAŞKAN
Sayın Yıldız, son kez açıyorum, sözlerinizi
tamamlayın.
FETİ YILDIZ
(Devamla) Orada da mağdur olmasınlar diye geçimlerini temin edecek
kadar bir paranın tahsis edilmesi düşünülmüştü ancak istedikleri
yapılmamıştır ve Madanoğlu cuntası sonunda
istediğini bulmuştur.
Şimdi, efendim,
anlatılacak çok şey var çünkü tarihî bir oturum. En son olarak
şunu söylemek gerekir ki bu bütün şeyi özetler: Alparslan Türkeş
En kötü hukuk nizamı, en iyi ihtilâl idaresinden iyidir. demiştir
ve bütün hayatını bunun üzerine kurmuştur.
Kanun teklifinin
mağduriyetleri bir nebze olsun gidermesi ve Anayasa Komisyonunda
olduğu gibi Meclis Genel Kurulunda da oy birliğiyle kabul edilmesini
diler, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (MHP, AK PARTİ ve
İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Gruplar adına üçüncü söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Sayın Meral Danış Beştaşın.
Buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Teşekkürler.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Evet, konuya
geçmeden önce, dün Ankaraya alınmayan... Bir şehrin, savunma
makamına kapatılmasına dair çok garip, acı, kara bir güne
tanıklık ettik. Biraz önce, yanılmıyorsam, odamdan
dinledim, Barolar yapacaklarını yaptılar. şeklide bir
açıklama geldi iktidar grubundan, süreçlerini işlettiler. Nasıl
bir işletme? Dün sabah saatlerinden itibaren, bugün öğlene kadar
yağmur altında kafenin kapatıldığı,
işçilerin arada bir saldırtıldığı, basın
mensuplarının darp edildiği, dayanışmaya gelen
avukatların -iki defa gittim- dışarı
atıldığı ve avukatların âdeta fiilen gözaltında
tutulduğu bir yirmi dört saat geçirdiler. Bu, Türkiye tarihine bir utanç
sayfası olarak geçti.
Barolar savunmanın temsilcisi
niteliğindeki kurumlardır. Ben de bir avukat olarak
meslektaşlarıma yapılan bu muameleyi, barolara yapılan bu
muameleyi kınıyorum. Bunun karşısında yer
aldığımızı bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Savunmanın durdurulamayacağını, savunmanın
susturulamayacağını bu kürsüden de bir kez daha ifade ediyorum
ve dünden bu yana bütün illerde alanda olan, dayanışma gösteren bütün
avukat arkadaşlarımı sevgiyle, saygıyla selamlıyorum;
savunma durdurulamaz. (HDP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, önümüzde, evet, bir
darbeyle, geçmişle yüzleşme adı altında bir teklif var.
Hani gören de diyecek ki bugünün sorunlarının tümünü çözdük,
mahkemeler tarafsız ve bağımsız, adil yargılama var,
gösteri hakkı, demokratik muhalefet yapma hakkı hiçbir baskı
altında değil; bir işimiz kalmış, bu da geçmişte,
sadece darbelerden darbe seçerek bir tane darbeye dair bir kanun çıkarmak.
Evet, biz de bunu değerlendireceğiz.
Türkiye siyasi tarihi tabii ki demokratik siyaseti,
yaşamı kesintiye uğratan askerî ve sivil müdahalelerle dolu. 27
Mayıs 1960 darbesi, şahsında, demokratik yaşamı
kesintiye uğratan her türlü darbe ve darbe girişimlerini şiddetle
kınadığımızı ifade etmek istiyorum. Adnan
Menderes, Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkana da Allahtan rahmet diliyor,
darbe mağduru hem kendileri hem de tüm
yurttaşlarımızın yanında olduğumuzu ifade etmek
istiyorum.
60 darbesi gerçekleştirildiğinde resmî
ideolojinin giydirmek istediği gömleği kabul etmediği için her
türlü insanlık dışı uygulamaya maruz bırakılan,
ezilenler ve 12 Eylül darbesiyle birlikte işkence tezgâhlarında onuru
teslim alınmak istenen ama asla boyun eğmeyen ezilenlerin
geleneği olarak demokratik yaşam ilkemizin arkasında her daim
durduk ve durmaya devam edeceğiz. Bizler için darbelerin sonucu hep
işkence tezgâhları ve insanlık dışı uygulamalar
oldu ama cevabımız hep aynıydı: Direnmek ve daha büyük
direnmek. Bu vesileyle, egemenlerin zulüm dolu tarihine karşı
ezilenlerin gerçekleştirdiği direniş tarihinin onurlu
taşıyıcısı olarak bir kez daha, istiklal
mahkemelerinden 20 Temmuz OHAL Darbesine kadar halk iradesini hiçe sayan,
demokratik yaşamı kesintiye uğratan her türlü müdahaleyi ve darbeyi
bir kez daha kınıyoruz.
Demokratik hukuk devletlerinde yasa yapma süreçleri
iktidarın aslında meşruiyetini belirler. Temsilî demokratik
rejimlerde darbe bütün yurttaşları ilgilendirir; bir partinin
tabanını oy verenleri değil, bütün toplumu ilgilendirir.
Dolayısıyla darbelere ilişkin yapılan yasal düzenlemeler
bütün siyasi parti gruplarıyla ortaklaşılarak
yapıldığı ölçüde darbeye karşı demokrasinin sesi
daha güçlü çıkar. Yasayı yapan iktidarın amacı darbelere
karşı demokrasiyi savunmak ise yapması gereken ilk iş
muhalefetle ortaklaşmaktır. Bu gerçeğe rağmen iktidar ve
ortağı, muhalefetin tüm darbelerle yüzleşilme önerisini kabul
etmedi, darbecilerin adlarının kamusal alandan silinmesi başta
olmak üzere her türlü darbe karşıtı önerimizi Anayasa Komisyonunda
reddetti.
Değerli milletvekilleri, Anayasa Komisyonunda
da ifade ettim, burada da söyleyeyim: Bu teklifin sadece AKP ve MHP
ortakları tarafından hazırlanıp Anayasa Komisyonuna
verilmesi zaten bunun meşruiyetini baştan ortadan kaldırmıştır.
Biz de burada bulunuyoruz. Grup Başkan Vekilimiz, Meclis Başkan
Vekilimiz ve partimizin zaten basına yansıdıktan sonra bu
konudan haberdar olduğu, Hükûmetin ve ortağının darbelerden
darbe seçtiği ve sadece kendilerine siyasi bir rant alanı
oluşturmak için yaptığı bütün Türkiye'nin ve dünyanın
gözünün önünde geçti.
Evet, biz HDP olarak ne önerdik? Şunu dedik,
dedik ki: İdam gibi bir cezanın telafisi mümkün değildir. O
nedenle, bu cezaların verilmesini tabii ki demokratik hukuk devleti
ilkelerine aykırı buluyoruz ve kesinlikle tasvip etmiyoruz; Adnan
Menderesi de Deniz Gezmişi de Erdal Ereni de tasvip etmiyoruz.
İdam cezası bir yöntem değildir ve rövanşist bir
bakış açısıyla da değerlendirilemez dedik ama ne yazık
ki Denizlerin idamı bu idamın bir rövanşı gibi değerlendirilmiş
ve Deniz, Yusuf, Hüseyin idam edilmiştir. Şayet iadeiitibar
edilecekse, yüzleşme yapılacaksa geçmişle, meseleler
ayrıntılı ve topyekûn değerlendirilmelidir.
Yine başka bir örnek vereyim: 15 Kasım
1937 tarihinde Elâzığ Örfi Mahkemesi kararıyla idam edilen Seyit
Rıza ve 7 kişinin de darbe pratikleriyle birlikte
değerlendirilmesi gerekir; bu yüzden gereklidir tam da. 1937de idam
edilen Seyit Rıza ve oğlu Resik Hüseyin, Uşene Seyit, Aliye
Mirze Sili, Civrail Ağa, Hasan Ağa, Fındık Ağa ve
Hesene İbrahimin itibarlarının iadesi gerekmektedir. Bu bahisle
dedik ki: Gelin, bu yasanın kapsamını genişletelim. Seyit
Rıza 75 yaşının üzerindeydi ve tek bir talebi vardı:
Oğlundan önce idam edilmek. O kadar gaddar bir yönetim vardı ki
oğlundan önce idam edilmesine bile izin verilmedi ve yaşı
küçültülerek idam edildi.
1937-1938, Dersim halkına yönelik baskı ve
asimilasyon politikalarının toptan bir imha politikasına
dönüşme tarihidir aynı zamanda. Dersim tertelesi hâlâ
kapanmamış bir yaradır, etkileri bitmemiştir. Bu nedenle
Komisyonda dedik ki: Gelin, geçmişle yüzleşelim, hakikatleri ortaya
çıkaralım; ama kabul edilmedi. Biz üzerinde ayrıntılı
tarihsel arka planı çalışarak bir önerge verdik, bu önergemizin
Komisyonda kabulünü istedik. Peki, bu önergemiz neydi? Bir, dedik ki: 18 Eylül
1920 tarihinde kurulan istiklal mahkemelerinde yargılanan, idam edilen,
cezalandırılanların yakınlarıyla birlikte; 60, 71, 80,
97 yıllarında yapılan askerî darbeler ve 15 Temmuz darbe girişiminin
ardından biliyorsunuz OHAL ilan edildi, 20 Temmuz OHAL darbesi, KHKlerle
iş ve işlemlerinden edilen, tüm zarar gören yurttaşlardan ve
yakınlarından özür dilenmesine ve bu konuda darbe yöntemlerinin
demokrasi, insan hakları ve özgürlüklere yönelik bir suç olduğunun
kabul edilmesini ve bunun hukuka ve adalete müdahale olduğunu kabul edelim
dedik; geçmişe dönük, gelin, bunu kabul edelim dedik, reddedildi.
Yine, dedik ki, istiklal mahkemeleri tarafından
yürütülen işler ile -orayı da katmamız lazım- 27 Mayıs
1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997 ve sonrasında
gerçekleşen, bununla birlikte 15 Temmuz darbe girişiminin
ardından ilan edilen OHAL ve KHKlerle zarar görenlerin
zararlarının tazminine dair ayrıntılı bir öneri
sunduk, burada okumama gerek yok, zaten muhalefet şerhiyle birlikte bu
yayınlanacak.
Yine, başka bir önerimiz, dedik ki: Darbeler ve
darbe yöntemleri sonucu hukuken kanıtlanmış, yeterli verilerle
desteklenmiş istiklal mahkemeleri işlemleriyle, darbe rejiminin
kararları ve uygulamalarıyla idam cezasına
çarptırılan, yaşamını veya beden bütünlüklerini,
akıl ve vücut sağlıklarını yitirmiş olanlara,
yaşamını yitirenlerin haleflerine, işkence görenlere, dini
ve etnik kimliğinden ötürü her türlü haksızlığa
uğramış kişilere özür kapsamında bir manevi tazminat
konulmasını önerdik, reddedildi.
Yine -uzun önergemiz, en önemli
kısımlarını söylüyorum- antidemokratik yöntemlerle sivil
yönetimleri devirmek amacına yönelik askerî darbe ve darbe
girişiminde bulunanların isimleri
Bu, bugün canımızı
çok yakan bir meseledir değerli milletvekilleri. Kamu kurum ve
kuruluşları ile kamusal niteliği haiz meydan, cadde, park,
sokak, tesis ve bunun gibi kamuya ait alanlarda kullanılmaması için
gerekli çalışmalar yapılarak askerî darbeleri çağrıştıran
mevcut isimlerin değiştirilmesini talep ettik. Evet,
Muğlalı olayı biliniyor. 33 kişiyi kurşuna dizen bir
askerî yetkili, Vanda ismini değişik yerlere veriyor. Buna
ilişkin yüzlerce örneği sizinle paylaşabiliriz. Darbecilerin
isimleri okullarda, sokaklarda, caddelerde olduğu müddetçe hiç kimse bize
Darbeyle yüzleşiyoruz. ya da Geçmişle hesaplaşıyoruz.
demesin. Darbelerden darbe beğenenler bunu dikkatle not alsınlar.
Darbeye karşıysak amasız, fakatsız karşı
olmamız lazım.
Şimdi, burada, Meclisin halk egemenliğinin
sorumlusu olduğu ve yasama erkinin meşruluğunu halktan
aldığı gerçeği var önümüzde. Yasa yapma süreçleri en az
içerikleri kadar meşruluk testine tabidir. Bu yönüyle söz konusu kanun
teklifi, darbeye karşı demokrasi demek yerine kurumların
önerilerini hiçe sayarak meşruiyetini tartışmalı hâle
getirmiştir. Darbelere karşı durmak yerine darbeye
yoğunlaşan bu kanun teklifi, demokrasiyi güçlendirecek olan genel
yararı ve kamu vicdanını esas almıyor; toplumun bir
kesiminin beğenisini, altını çizerek söylüyorum, toplumun bir
kesiminin beğenisini karşılamak üzere ve siyasi rant
sağlamayı ve egemenin tarihini yazmayı amaçlıyor
aslında. Evet, kuşkusuz ki siyasi meşruiyetini kaybeden bir
iktidarın yapacağı tek şey, darbe mağduriyetlerini ve
hukuk gibi değerleri araçsallaştırmak ve bu araçlar aracılığıyla
kazanç sağlamaya çalışmaktır. Bu teklifin bugün gelmesinin
anlamı budur.
AKP ve MHP tarafından Meclise sunulan bu kanun
teklifi, siyasi iktidar ve ortağının Türkiye siyasi tarihini
yeniden yazma arayışıdır aslında. Nedir? Bu
arayış, ne yazık ki darbelerle, bütün darbelerle yüzleşmeyi
içermiyor, darbecileri toplumsal hafızalardan atmayı
amaçlamıyor. Bu anlayış, darbelerden bir darbe seçerek kendi
tarihini egemen tarih olarak topluma kabul ettirmek istiyor. Darbelerle
yüzleşmekten kaçan AKP-MHP ittifakı, bütün darbelere karşı
çıkmak yerine 27 Mayıs darbesini ele almış ve tarih
yazımı işine girmiştir. Açıktır ki amaç
darbelerle mücadele etmek değil. Darbelerin yarattığı
haksızlıkları eğer onarmak istiyorsak yapılması
gereken şey darbe seçmek değil, tüm darbelere karşı
durmaktır. Bu ülkede darbelere karşı demokrasiyi savunmak ancak
49lar davası, 27 Mayıs sonrası kurulan Yüksek Adalet
Divanıyla; 12 Eylül darbesi sonrası kurulan sıkıyönetim mahkemeleriyle;
90larda devlet güvenlik mahkemeleriyle, 2000li yıllarda özel yetkili
mahkemelerle; 20 Temmuz darbesi sonrası kurulan OHALle yüzleşerek
mümkün olabilir. Bugün hâlâ mahkemeler 4 kere tahliye kararı
verildiği hâlde Selahattin Demirtaşı tahliye etmiyorsa hiç
kimse bize Tarihle yüzleşiyoruz, yargıyı araç olarak
kullanmıyoruz. demesin. Osman Kavala hâlâ içerideyse kimse bize bu
iddiada bulanamaz.
Bugün, 56 baro, yağmurda, karda kışta
yirmi dört saat bekletiliyorsa kimse o dönemin mahkemelerini
tartışmasın bizce çünkü bugün aynı vahamet devam ediyor.
Bunu da egemenlerin değil -söylediklerimizin- ancak ve ancak ezilenlerin
ortak mücadelesi gerçekleştirebilir. Evet, aydınlık bir ülke
için demokrasi ittifakı çağrımız tam da bu mücadelenin
adıdır, bunu egemenler değil ancak ezilenler yapabilir.
Demokratik bir gelecek için geçmişi aydınlatma
arayışında bulunmamız gerekiyor, her türlü darbeye
karşı demokrasiyi savunmanın adıdır bu, Sevgili Noam
Chomskynin ifade ettiği gibi, yurttaşların seyirci olarak
değil oyuncu olarak yer aldığı demokratik bir sistemi
inşa etmenin ifadesidir.
Adnan Menderese yapılan zulmü ve demokratik
iradenin hiçe sayılmasını demokrasiye bütün müdahalelerle
birleştirmemiz gerekiyor, bu arayış bunu gerektiriyor. Bizler
biliyoruz ki ortak tarih yapamayan topluluklar ortak siyasi kimlik yaratamazlar,
ortak yaşam oluşturulamaz, ortak geleceği demokratik
şekilde inşa edemez bu toplumlar. Meşruluk yerine gücün,
rıza yerine zorun geçer akçe edilmek istendiği bir topluluk ortak
gelecekte buluşamaz. Ortak tarih yapmanın karşısında
egemenin tarihi yer alır, bu tarih kâğıttan kaplanların
tarihidir ve şüphe yok ki bir gün bozulmaya mahkûmdur. Bizler egemenlerin
bozulmaya mahkûm tarihi yerine, ezilenlerin yaptığı tarihi
yazmaya hazırız ve bunun mücadelesini yürütüyoruz. Bizler
iktidarların sadece hatırlamayı seçtikleri tarihler için
değil, aynı zamanda unutmak istedikleri ezilenlerin tarihini de
yazmaya da hazırız. Darbelere karşı demokraside
ısrarımız, egemenlerin, egemen olmak isteyen iktidarın kendi
tarihini yazma ihtiyacı yerine, halkların darbe karşısındaki
ortak tarihiyle buluşmasının manifestosudur.
Türkiye siyasetinin iki farklı tarihi var: Bu
tarihin ilki demokratik yaşamı kesintiye uğratan müdahalelerin
tarihidir. 21 Anayasasının inkârıyla başlayan, halk
iradesini yok sayma ve demokratik yaşamı kesintiye uğratma
çabasını Şark Islahat Planında, 27 Mayısta, 12
Martta, 12 Eylülde, 2 Mart 1994te, 27 Şubatta, 27 Nisan
e-muhtırasında, KCK davalarında, 4 Kasım 2016da, 20 Temmuz
2016 darbesinde, 19 Ağustos kayyum atamalarında, kurulan
darağaçlarında gördük. Egemenlerin adları değişti,
unvanları değişti; kimileri apoletli üniformalar, kimileri de
takım elbise ve kravatlı çıktı halkın
karşısına ama tarih hiçbirinin adını hayırla yâd
etmedi ve yâd etmeyecek. Onlar tarihe adlarını altın harflerle
yazdırmak isterken Türkiye halkları adlarını kömür
karasına boyayarak tarihe dip not olarak düştü. Onlar bu halklara
boyun eğdirmek isterken Türkiye halkları tarihi yapanlar olarak asla
demokrasi ve barış içinde yaşama isteğinden vazgeçmedi. Her
türlü saldırıya karşı demokrasi ve barışın
sesi 1991 seçimlerinde kazandı, 7 Haziran 2015te kazandı. Kan ve
barut kokusunda sandığa gidilen 1 Kasımda dimdik ayakta durdu.
OHAL şartlarında
(x) dedi, Buradayız.
dedi. Her türlü baskıya, hukuksuzluğa, zora rağmen 31 Mart ve 23
Haziranda kazandı.
Egemenler kendi tarihlerini yazmak isterken
asıl tarihi tabii ki ezilenler yazdı. Demir parmaklıklar,
işkence tezgâhları olsa da sonunda, ezilenler direnerek bu tarihi
yazmaya devam etti ve bugünde ediyor. Darbelere karşı her zaman
başı dik duranlar; darbe seçmek yerine, demokrasiyi kesintiye
uğratan ve halk iradesini hiçe sayan her politikaya darbe diyenler
gerçek tarihi yazdı. Yeri geldi, 1994 yılında DEP
milletvekilleri; Leyza Zana, Hatip Dicle, Mahmut Alınak, Selim Sadak,
Sırrı Sakık, Orhan Doğan, Zübeyir Aydar, Ahmet Türkün
milletvekilliklerinin düşürülmesiyle demokrasiyi kesintiye
uğratanlara karşı durdu. Yeri geldi, 4 Kasım 2016 tarihinde
-hepimiz buradayken- 6,5 milyon oy alan HDP Eş Başkanları Figen
Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaşla birlikte milletvekili
arkadaşlarımızın rehin alınmasına karşı
halk bu darbeye dimdik ayakta durdu ve bugün de ayaktadır. OHAL darbesiyle
çıkarılan KHKlere karşı ezilenlerin
dayanışması gerçekleşti. Atanan kayyumları 31 Martta
süpürüp atan ezilenlerin birliği, dünya demokrasisine örnek olarak bugün
duruyor. Darbeye karşı demokrasiden yana yüzlerce yıllık
duruşumuz ve ilkemiz bugün de dün gibi kesinlikle devam ediyor. En son da
4 Haziran 2020de Mecliste gerçekleşen demokratik yaşama ve halk iradesine
müdahale edilmesine karşı Leyla olduk, Musalaştık. (HDP
sıralarından alkışlar) Leyla Güven ve Musa
Farisoğullarının vekilliklerinin düşürülmesi, Enis
Berberoğluyla birlikte
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin, lütfen.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Yeri
geldiğinde Menderesin idamına karşı olan, yeri
geldiğinde 12 Eylül darbecilerine karşı en görkemli
direnişi gösteren, yeri geldiğinde Figenin, Demirtaşın
yoldaşları olan bizler bu ülke siyasetinde ezilenlerin tarihini
yazanlarız. HDP olarak bizler, dalından koparılan ham
meyvelerin, zindanlarda tutulan siyasetçilerin, darağacına
başı dik gidenlerin, halkına borçlu olanların, baş
eğmeyenlerin, diz çökmeyenlerin sözcüleriyiz.
Türkiye tarihindeki her türlü darbenin hedefi olan
bizler, bazen bir tank paletinde, bazen de gece yarısı
çıkarılan bir KHKyle darbeleri gördük. Bu darbelerin ortak
noktası demokrasiyi kesintiye uğratmak ve halk iradesini hiçe
saymaktı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin, tamamlayın
sözlerinizi.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Bu
darbecilerin ortak bir yanı da anlayışlarının
aynı olmasıydı. 27 Mayıs 1960 tarihinde gerçekleşen
askerî darbeye binbaşı olarak fiilen katılan askerlerden biri
olan Orhan Erkanlı bir açıklamasında şunu söylüyor,
dikkatle dinlemenizi isterim; demokratik yaşamın feda
edilebileceği sınırlara bu şekilde işaret ediyordu,
diyordu ki: Bu ülkede pirinç fiyatlarından kara yollarına ve
turistik yörelere kadar ulusal güvenlikle ilgili olmayan tek bir sorun yoktur.
Eğer çok derin düşünürseniz bu da bir ulusal güvenlik meselesidir.
Demokrasiye karşı demokrasiyi koruma bahanesi her türlü darbenin
söylemi, bu darbeyi zulme çeviren araç ise her zaman yargı erki oldu.
Alparslan Türkeş tarafından okunan ve 27 Mayıs 1960 askerî
darbesini duyuran bildirideki demokratik düzeni korumak için demokrasiyi
askıya alma vurgusu sonraki tüm darbelerin ortak
anlayışının zemini oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Halkı düşman gören, demokrasiye nefret duyan bir darbe
anlayışı devletin içerisine yerleşerek darbe mekaniği
şeklinde çalıştı. Bu mekaniği elinde tutanlarsa -ister
asker ister sivil olsun- her şeyi, hatta, Erkanlının
dediği gibi, derin düşüneni bile iktidarına tehdit olarak gördü.
20 Temmuz OHAL ilanından sonra darbeyle ilgisi olmayan insanları bile
ihraç edip tutuklamak, kayyum ataması yapmak ve bunları ulusal
güvenlik beka gibi gerçek ötesi, gerçek dışı kavramlarla
açıklamak darbe mekaniğinin ne kadar işler olduğunu da
gösteriyor. Allahın lütfu muhalif olan herkesin demokratik yaşam
askıya alınacak şekilde baskıya maruz
bırakılmasına sebep oldu. Gazeteciler, akademisyenler,
aydınlar gibi çok derin düşünenler Erkanlının kemiklerini
sızlatır şekilde ulusal güvenlik tehdidi olarak kabul edildi;
yetmedi, soğanı ve domatesi bile ulusal güvenlik sorunu olarak kabul
ettiler. Faiz lobisi çıkarıldı; beka dendi; kim olduğu
belirsiz dış güçler Türkiye halklarına olmayan düşman
şeklinde tanımlandı fakat Türkiye halkları bu orta oyununa
31 Martta, 23 Haziranda Dur! dedi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Halklar, gerçekleştirdiğimiz demokrasi yürüyüşünde Tek yol
demokratik cumhuriyet, onurlu barış ve bir arada yaşam. dedi.
İşte, biz de halklarımızın sesine ses vererek, muhalif
olan herkesi ulusal güvenlik bahanesiyle düşman ilan eden, çok
düşüneni bir tehdit olarak algılayan, beka diyerek
iktidarını korumak isteyen, demokratik sistemden kaynaklı
krizleri fırsata çevirmek isteyen; domates, biber ve soğanı dahi
terörist ilan eden anlayışa karşı bu ülkenin kaderini, bu
ülkede siyaset anlayışını değiştirmeyi
öneriyoruz. Senin darben, benim darbem denkleminden Türkiye
halklarını kurtararak demokratik cumhuriyetin
kapılarını aralamak istiyoruz. Gandinin de dediği gibi
Demokrasi, kalbin değişmesini gerektirir. diyoruz. Demokrasinin
kalbine saplanan hançerleri çıkarmak için buradayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Beştaş, son kez
açıyorum.
Buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Bizler, düşüncelerinden dolayı hakaret gören,
aşağılanan insanların yaşadığı toplumda
gerçek demokrasiden söz edilemez diyoruz; adaletsiz düzende barış ve
demokrasi olmaz diyoruz; eşitlik olmadan demokrasi olmaz diyoruz;
demokrasinin kutsal tacı özgürlüklerdir diyoruz. Demokrasiden
kaynaklı tüm sorunların çözümünün daha fazla demokraside
olduğunu biliyoruz. Demokrasinin darbelerle değil,
bağımsız, adil, tarafsız yargıyla
korunabileceğini; tek adamların değil, halkların iradesiyle
yaşayacağını ifade ediyoruz.
Bu karanlık günlere son verecek ve daha güçlü
demokrasilerde buluşacağız. Biliyoruz ki en karanlık gece
bile sona erecek ve demokrasinin, eşitliğin, özgürlüğün,
adaletin güneşi Türkiye halklarının üzerine doğacaktır
diyorum, hepinizi selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına ilk söz Sayın İbrahim Özden Kaboğlunun.
Buyurun Sayın Kaboğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, Divan, değerli milletvekilleri;
(2/2952) esas sayılı Yasa önerisi üzerine grubumuz adına söz
almış buluyorum.
Öncelikle bu önerinin iki olumlu tarafı var:
Birincisi, darbelerle ciddi biçimde hesaplaşmak için bir adım
atılmış olması. İkincisi de Anayasa Komisyonunun bu
vesileyle toplantıya çağrılmış olması. Ama, iki
olumsuzluğu var: O da, birincisi, mademki bütün partiler, başta CHP
olmak üzere, bu teklifi destekliyor, o zaman bütün partilerin imzasına
açılmalıydı. İkinci olumsuz tarafı ise 27
Mayısın yanında sonraki darbeleri de kapsamına
almalıydı, özellikle 12 Mart ve 12 Eylül.
Bu vesileyle ben, konuşmamı 5 nokta
etrafında şekillendireceğim, Anayasa Komisyonuna değineceğim;
Türkiye'nin anayasal ve siyasal tarihine, darbeler ve devamlılık
konusuna; üçüncüsü, darbelerden doğan mağduriyetler arasında
ayrım yapmama ilkesine; dördüncü olarak, anayasanın bir çatışma
belgesi değil, bir barış belgesi olması için yapılması
gerekene ve nihayet, değişiklik önergelerimize değinmek
suretiyle sözlerimi tamamlayacağım.
Anayasa Komisyonu toplanmadı dedim. Eğer
Anayasa Komisyonu toplansaydı, özellikle, Anayasa Mahkemesinin
kararları sonrası yapılan düzenlemelerde mutlaka nitelikli yasa
sürecine katkıda bulunacaktı, torba yasa uygulamasının
Anayasaya aykırı olduğunu ortaya koyacaktı ve -nitelikli
yasanın nitelikli yasama sonucunu doğurduğunu hepimiz
bildiğimize göre- önemli bir işlev görecekti; dileriz bundan sonra
görür.
Bu çerçevede, anayasasızlaşma sürecine de
bu süreci tanımlayarak değinmek istiyorum. Devlet yönetiminde görev,
yetki ve sorumluluk üçlüsünü temsil eden en üst düzey yöneticilerin
Anayasanın emredici veya yasaklayıcı hükümleri yerine, fiilî
durumu öne çıkarmak suretiyle devleti yönetme eğilimine girmeleri.
Bundan da kaçınmak gerekiyor.
Darbeler ve devamlılık ne demektir
tarihimizde? 27 Mayıs af yasaları dizisinin üçüncüsünü
görüşüyoruz. 12 Eylül mağduriyetine ilişkin düzenleme tek
yasayla ve sınırlı yasayla kaldı. Aslında,
Osmanlı ve Türkiyedeki anayasacılık kavramı şu
ikiliyle örtüşüyor; giderek iktidarların
sınırlandırılması, özgürlüklerin ise güvence
altına alınması. 20nci yüzyılda darbe süreçlerine
rağmen tepki anayasası söylemine ve kopuşa rağmen, bu yönde
bir ilerleme kaydedilmiştir. Bu ilerleme, Tanzimat, Meşrutiyet ve
cumhuriyet çizgisinde izlenmiştir. Bir taraftan devlet açısından
görev, yetki ve sorumluluk ilkesinin uygulanması, öbür yandan devletin hak
ve özgürlükler karşısında saygı, koruma ve geliştirme
yükümlülüğünün yerine getirilmesi. Bu açıdan
baktığımız zaman, darbeler derin kırılmalar
yaratmıştır fakat bazı özelliklerimizi hiçbir zaman ortadan
kaldıramamıştır; bu özellikler, cumhuriyet,
yurttaşlık, laiklik gibi özelliklerdir. Şimdi, bu açıdan
bakıldığı zaman, acaba hiçbir zaman lağvedilmeyen
yürütme, hükûmet ne zaman ve neden lağvedildi sorusunu da sormamız
gerekmektedir.
Peki, bu ön bilgiler
ışığında şunu da belirtmek gerekir: 16 Nisan
2017ye kadar Anayasa fetişizmi yapıldı, fakat neredeyse o
tarihten bu yana Anayasa unutuldu. Bir kısır döngü veya
çelişkiye de değinmek lazım.
Fakat 3üncü başlık olarak esasen
değinmek istediğim husus darbelerden doğan mağduriyetler
arasında ayrım yapmama gereğidir. Bütünü görmek lazım; 27
Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül bunlar arasında. Bunların
doğurduğu mağduriyetleri mutlaka bir bütün olarak almak
lazım. Neden 28 Şubat, 27 Nisan ve 15 Temmuzdan
ayırmaktayım? Çünkü bunlar idamla sonuçlanmış olan
darbelerdir, diğerleriyse idamla sonuçlanmamıştır ama
sonradan, bu süreçte Meclisimiz de idamları tümüyle, barış ve
savaş ortamında kaldırmıştır. Bunun, esas
itibarıyla böyle bir yasa önerisinin görüşülmesi sırasında
idam cezalarını, ölüm cezalarını söylemden bile
çıkarmamız gerektiğini ortaya koyması bakımından
bu anlamlıdır. Burada devlet eliyle ölüm cezalarının
ortadan kaldırılması esasen hukuk devletinin ve adil
yargılanma hakkının temellendirilmesi bakımından
önemli bir gelişmedir.
Şimdi, bu çerçevede, değinildi daha
önceden ama bugün esasen hatipler doğal yargıç ve adil
yargılanma hakkı üzerinde çok durdular, o bakımdan ben de
günümüzde yaşadığımız bir devam eden olaya
değineceğim. Anayasa Mahkemesi karar veriyor, ağır ceza
mahkemeleri beraat kararı veriyor ama Olağanüstü Hal
İşlemleri İnceleme Komisyonu, örneğin, sadece
barış akademisyenleriyle sınırlı kalacak olursak,
hayır, o dosyalar orada kilitlenmiş bulunuyor. Bu Meclis bu manzara
karşısında eğer sessiz kalırsa darbelerle
hesaplaşma konusunda içten olamaz. O bakımdan, olağanüstü hâl
sonrası durumu bir cümleyle şöyle ifade edebilirim: Önceki dönemlerde
darbecilerin neden olduğu mağduriyetlere karşın şimdi
darbe girişimini önlemiş ve bastırmış, üstelik
seçimden çıkmış bir yönetim bu denli büyük mağduriyetler
yaratamaz ve bunlar karşısında seyirci kalamaz.
Şimdi, bunun yanı sıra, demek ki
darbeler karşısında mutlaka adil ve eşit davranmak
zorundayız ama Anayasayı çatışma belgesi yerine
barış belgesi olarak kabul edersek o zaman bunu yapabiliriz, bunu başarabiliriz.
Şöyle ki 20nci yüzyılın son kırk yılında ve 21inci
yüzyılın ilk yirmi yılında üçer darbeye tanık olduk;
ilk üç, sonraki üç. Peki, o zaman, bir kez daha bunlara tanık olmamak
için;
1) Anayasanın üstünlüğüne saygı.
2) Adil yargılanma gereklerine saygı.
Tabii bunun başında bağımsız yargı geliyor ve bunları
yapabilirsek esasen biz bir hukuk devleti anayasasının asgari
gerekleri üzerinde uzlaşma sağlayabiliriz. Peki, bu ne demektir? Bu
bizim kazanımlarımız, ister Tanzimattan başlayalım,
ister 1921 Anayasasından başlayalım,
kazanımlarımızın ortak farkındalığı,
birikimlerimizin ortaklaşa algılanması ve kabul edilmesi. Peki,
kısaca bunlar nedir? Bunlar:
1) İnsan haklarına dayanan devlettir.
2) Hak ve özgürlüklerde sınırlama
istisnadır, güvence kuraldır.
3) Uluslararası hukukun gerekleriyle
bağlı bulunuyoruz.
4) Anayasal usule ilişkin haklar uygulanmaya
konmalıdır. Bunların başında da adil yargılanma
hakkı geliyor ve 7 temel ilkeye dayanıyor.
Bunlara saygı göstermek durumundayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
İBRAHİM ÖZDEN
KABOĞLU (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İşte bunun için de bizim, anayasal
kazanımlarımız konusunda bu Mecliste uzlaşma
sağlamamız gerekiyor, ortak dil kullanmamız gerekiyor; ak ve
kara dememeliyiz -belirtiğim gibi- tarih, bizim tarihimizdir.
Devamlılıkları teslim edelim ama kopuşları da -askerî
darbe veya sivil darbelerde- hiçbir zaman göz ardı etmeyelim.
Şimdi, bu çerçevede, yine, anayasal denge ve
denetleme düzeneklerinin kazanımlarını ve bunlar ne zaman
ortadan kalktı, bunları açıkça, açık dille teslim edelim.
İşte bunu teslim edebildiğimiz ölçüde anayasal devlet ve
demokratik hukuk devleti yolunda şu 3 özelliği eğer
karşılayabilirsek ilerleme şansımız olabilir: Anayasal
bilgilenme hakkını burada başlatalım. Doğru olana
doğru diyelim. Bazı kesimlere yaranmak için anayasal gerçekleri
saptırmayalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen sözlerinizi.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şu andaki, yürürlükteki Anayasanın bir
OHAL anayasası olduğunu dikkate alırsak bu, uzlaşma
sağlayamaz, uzlaşma belgesi olamaz; çatışma belgesi
olduğunu görüyoruz, bunu mutlaka uzlaşma belgesine
dönüştürmeliyiz.
Üçüncü kural da anayasal yurtseverlik ilkeleri
çerçevesinde kapsayıcı anayasal deyimleri, kavramları,
değerleri mutlaka öne çıkarmalıyız, cumhuriyetten insan
haklarına kadar.
Bu çerçevede Asmayalım da besleyelim mi?
sözünü lanetlediğimiz kadar Ağaç kabuğu yesinler. biçimindeki
bir sözü de alkışlamamamız gerekiyor.
İşte bu açıdan hiçbir zaman
geçmişte yaşanan darbeleri ve ağır sonuçlarını bu
kanunlarla ortadan kaldıramayız. Kaldırmaya
çalışalım, eşit ve adil bir biçimde ama esasen hukukun
geleceğe yönelik etki yarattığını unutmayalım. Bu
bakımdan bugünkü gerçeklerle adil yargılanma hakkını ihlal
eden uygulamalara karşı mutlaka ortak tavır koymak
durumundayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Son cümlenizi alayım lütfen.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla)
İşte bu belirttiklerim çerçevesinde, biz Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, başta belirttiğim, yaptığım saptamaya paralel
olarak 4 değişiklik önergesi verdik. Bu değişiklik
önergeleri arasında, örneğin 1inci maddede, anayasacılar
arasında çok tartışmalı, yürürlükten
kaldırıldığı konusunda, zımnen ilga söz konusu
diyebiliriz ama, değişiklik önergesi yok. 12 Mart ve 12 Eylülü
kapsamına alması açısından 4 değişiklik önergesi
verdik, onları biraz sonra oylarınıza sunacağız, takdirlerinize
sunacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla)
Anayasaya aykırılıklar, ihlaller kesinlikle darbeleri
meşru kılmayacağı gibi darbeler önceki Anayasa ihlallerini
aklayamaz, yine, olağan dönemde Anayasaya aykırılıklara
göz yummak ise geleceğe yönelik adil bir hukuk düzenini
kurmamızı sağlayamaz. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Evet, Cumhuriyet Halk Partisi
adına ikinci söz talebi Sayın Bülent Tezcanın.
Buyurun Sayın Tezcan. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BÜLENT TEZCAN (Aydın)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün 27 Mayıs Yassıada yargılamalarıyla
ilgili, aslında altmış yıl sonra, bir önemli muhasebeyi
Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında yapıyoruz.
Önce, sözün başında bir şeyi
söyleyelim, net olarak; biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu, darbelere her zaman
karşı çıktık ve bu çerçevede, bugün görüşülmekte olan
bu yasa teklifini destekliyoruz, kabul oyu vereceğiz. Eksiklerini
anlatarak, eksiklerini söyleyerek, tamamlama çabalarını birlikte
yaparak ama en nihayetinde bu Parlamentoda inanıyoruz ki mutabakatla
çıkacak.
Değerli arkadaşlar, bugün
görüştüğümüz bu teklif aslında bir siyaset, adalet ve vicdan
muhasebesidir. Ancak bu siyaset, adalet ve vicdan muhasebesini yaparken
adaletin ve vicdanın bütününde mutabık kalmamız önemlidir.
Kısmen adalet ve vicdan mutabakatı bizi ileride yeni hatalar yapmaya
açık hâle getirir. Neyi kastediyorum? Komisyon aşamasında da
söyledik, bakın, bugün yaptığımız bu iş sadece
geçmişe dönük bir sabıka kaydı temizliğinden ibaret
olmamalıdır. Yaptığımız bu işin,
geçmişle ilgili bunları konuşurken aslında geleceğe
dönük hukuk devletini inşa etme adımının,
çabasının en önemli ortak çalışması ve mesaisine
dönüşmesi gerekir. Bunu yapabildiğimiz zaman
yaptığımız işin ancak ve ancak bir anlamı
olacaktır.
Değerli arkadaşlar, bakın, Komisyon
aşamasında söyledik, sadece 27 Mayıs, adına Yüksek Adalet
Divanı denilen ama sadece şeklî mahkeme olmanın ötesinde
mahkeme vasfı dahi taşımayan, bir siyasetin emrindeki
organın verdiği kararlarla siyasi cinayetlerin işlendiği
bir tarihi konuşuyoruz. Ama bizim siyasi tarihimiz sadece 27 Mayıs
Yassıada yargılamalarıyla ne yazık ki sınırlı
değil. Altmış yıl öncesini bugün konuşurken, elli
yıl öncesinde, 12 Mart yargılamalarında darağacına
gönderdiğimiz 3 fidan da, o günkü yargılamalar da, bu memleketin tam
bağımsız Türkiye inancı için mücadele edenlere dönük
başka siyasi cinayetler de sicilimizin bozuk bir tarafı, siyaset
sicilinin; darbeler sicilinin bir başka bozuk geçmişi. (CHP
sıralarından alkışlar)
Yine, kırk yıl öncesine gittiğimizde,
kırk yıl öncesinde 12 Eylül yargılamalarıyla,
talimatlı yargılamalarla bir sağdan, bir soldan bir sizden,
bir bizden diye siyasetin emriyle mahkeme ambalajına bürünmüş
yapılanmaların verdiği idam kararlarının
acısını hâlen yaşıyoruz. Ve ondan sonra 28 Şubat,
27 Nisan
Devam edebiliriz. İşte bunun için diyoruz ki: Bir
hesaplaşma yapacaksak -ki yapmak zorundayız- biz bu muhasebeyi sadece
altmış yıl önceki Yassıada yargılamalarıyla
sınırlı tutamayız. Darbelerden kaynaklanan bütün
mağduriyetleri ve darbecilerin talimatıyla haksızlığa
uğrayan herkesi kucaklayacak bir adalet ve vicdan muhasebesinde
mutabık olmamız lazım; söylemek istediğimiz şey budur,
yapmaya çalıştığımız şey budur. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, darbe dönemlerine
damgasını vuran sözler vardır. Yassıada
yargılamalarına damgasını vuran söz hâlâ
kulaklarımızdadır: Sizi buraya gönderen irade böyle istiyor.
12 Eylül yargılamalarına damgasını vuran söz
Asmayalım da besleyelim mi? sözüdür. Bugün söylediğimiz şey
şudur: Samimi olarak Sizi buraya gönderen irade böyle istiyor. sözüyle
hesaplaşırken Asmayalım da besleyelim mi? sözünü asılı
olduğu yerde tutamayız, onu da alıp yere çalmak hepimizin
görevi. (CHP sıralarından alkışlar) Gelin, hepsiyle
hesaplaşalım; Asmayalım da besleyelim mi?
yargılamasıyla da hesaplaşalım, Sizi buraya gönderen irade
bunu istiyor. yargılamasıyla da hesaplaşalım.
İşte o zaman bu mesele sadece bir geçmişin sabıka
kaydı temizlemesi meselesi gibi değil, tam tersine, geleceğe
dönük bir esaslı hukuk devleti kurma mücadelesinin ilk adımına
dönüşür.
Değerli milletvekilleri, ne yazık ki
tarihte yaşadığımız bu yargılama türleri sadece o
dönemlere özgü kalmadı. Mesela, bugün için altmış yıl
öncesini böyle konuşurken, daha on yıl önce -çok geriye gitmeyelim-
Silivri mahkemelerinde FETÖ denen çetenin yargılamalarını hep
beraber izledik. Yani dün, Yassıadada, Divan-ı Alide
yargılanmaları gerekirken Başbakan ve Bakanların,
Yargıtayda yargılanmaları gerekirken, onları uyduruk bir
Yüksek Adalet Divanı icat edip orada yargılayan anlayış,
bundan on yıl önce de Anayasa Mahkemesinde yargılanması gereken
dönemin Genelkurmay Başkanını özel yetkili mahkemelerin önüne
çıkarmakta ya da savcıyı görevi başında derdest edip
-dönemin savcısını, daha sonra milletvekili olan
arkadaşımız İlhan Cihaneri- dönüpte özel yetkili
mahkemelerde Yargıtay yerine yargılayan anlayışın
birbiriyle hiçbir bağı ve ilişkisi yok mu? Bunlar aynı
yöntemler değil mi? Yani, altmış yıl öncesiyle, elli
yıl öncesiyle, kırk yıl öncesiyle hesaplaşırken on
yıl önceki Silivri yargılamalarını ve FETÖ
yargılamalarını unutarak bir esaslı hesaplaşma
yapamayız. Onun için, hepsiyle beraber dönüp hesaplaşmak
zorundayız. (CHP sıralarından alkışlar)
Bakın, değerli arkadaşlar, sorun
şudur: Sorun, hukuku yok sayarak siyasetin emirine sokulan yargı
sorunudur. Altmış yıl önce Yassıadada yapılan
yargılama, darbecilerin, siyasetinin emrine sokulan sahte mahkemelerin adı
mahkeme olan mahkemelerin yaptığı yargılamaydı. Elli
yıl önceki 12 Mart sıkıyönetim mahkemelerinin
yargılamaları o günün darbecilerinin uydurduğu sahte
mahkemelerin yaptığı yargılamalardı, sözde
yargılamalar. Kırk yıl önceki 12 Eylül yargılamaları
aynı şekilde yargılamalardı. Bunları konuşuyoruz
ama on yıl önceki FETÖ yargılamaları da aynı şekilde,
aynı anlayışın başka bir biçimde tezahür etmesiydi.
Şimdi, bunu niye söylüyorum? On yıl öncesi üzerinden bugünkü
siyasette bir husumet yaratma düşüncesiyle söylemiyorum. Bunu, ne
yazık ki, bugün hâlâ siyasetin emrinde yargı organlarını,
mahkemeleri yönetme anlayışının siyasette hâkim olduğu
dönemleri yaşadığımız için söylüyorum. Bu konuda
-samimi olarak- yargının gerçekten bağımsız
olduğu ve siyasetin talimatı altında karar vermeyen namuslu,
bağımsız mahkemelerin olduğu bir Türkiyeyi kurmazsak
hiçbir hesaplaşmanın samimiyeti ve ciddiyeti olamaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Şimdi, bakın, yarın
Barışlar gidecek, uydurma iddianamelerle Barış
Terkoğlu, Barış Pehlivan, Murat Ağırel ve diğer 3
gazeteci arkadaşımız daha gidecekler. Göz göre göre, talimatla
yapılan yargılamayla bir kere daha aynı sınavdan geçiyoruz.
Biraz önce bir haber aldık, İstanbul
İl Başkanımız Canan Kaftancıoğlu hakkında
verilen -bize göre bağımsız mahkemenin vermediği- karar
bölge adliye mahkemesi tarafından, istinaf tarafından
onanmış. Bir siyasetçinin, bir il başkanının
yıllar önce attığı ya da bugün attığı
tweetler nedeniyle dönüp de özellikle bir dönemin siyasetini dizayn etmek
için yargı eliyle terbiye edilmeye
çalışıldığı dönemleri yaşıyoruz.
Eğer yargının siyasetin talimatı altında siyasetçiyi
terbiye etme çabasına karşı çıkmıyorsak bizden ne
samimi bir muhasebe yapan çıkar ne de geçmişle ilgili ve gelecekle
ilgili ciddi bir hukuk devleti inşa etme inancı ve davası
etrafında bir buluşmayı yakalayabiliriz. Bakın, siyasette
herkes şunu bilir ki, demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü isteyenler,
iktidarı elinde bulunduranların hangi baskıları olursa
olsun o baskılara karşı sonuna kadar direnme inancıyla yola
çıktıklarını bilirler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen sözlerinizi.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Onun için, Sayın
Canan Kaftancıoğluyla ilgili hangi kararları verirlerse
versinler, ne Canan Kaftancıoğlu ne de 81 il
başkanımızdan hiçbirisinin buna boyun eğmeyeceğini
bütün Türkiye bilsin, bütün Türkiye bilsin. (CHP sıralarından
alkışlar)
Bakın, son cümlem şudur, Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dünden bu yana bir ayıbı
yaşıyoruz. Dünden bu yana, 80 ilden gelen baro başkanları
-70 tanesi, 65 tanesi, neyse- yağmurun altında Ankaraya
sokulmadı. Baro başkanlarının başkente
sokulmadığı günlerde, altmış sene öncesi üzerinden bir
temizlenme çabası içerisindeyiz, bu olmaz, bugünü de temizleyeceğiz.
Bugünü temizleyemeden kendimizi gelecekle ilgili büyük bir umut içerisinde
tarif edebilmemiz mümkün değil ve unutmayalım, şu hikâyeyi hiç
unutmayalım: Hüsamettin Cindoruk -saygıyla anıyorum kendisini-
anlatmıştı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın, buyurun.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Yassıada mahkemesinin
hâkimleri, sonradan avukatlık yapmak istediklerinde avukatlık
yapamadılar. Onlara avukatlık yapma izni ve ruhsatı verilmedi,
Yassıadada hâkimlik yapanlara. Kimler vermedi biliyor musunuz? Bugün
Olur da yürüyerek Ankaraya girerse devletin güvenliğini tehlike
altını atarız. iddiasıyla Ankaraya sokulmayan barolar,
barolar vermedi. Yassıada hâkimlerine avukatlık yapma
ruhsatını o barolar vermedi. (CHP sıralarından
alkışlar)
O yüzden, bir kere daha, bu kanun teklifine destek
verdiğimizi, düzeltmeyle ilgili çabalarımızın burada da
devam edeceğini söylüyorum ve millet için, memleket için,
hayırlı uğurlu olsun diyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Özel
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
24.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, CHP
İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğluna verilen
cezanın istinaf mahkemesi tarafından onandığına
ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, biraz
önce, İstanbul İl Başkanımız Canan
Kaftancıoğluna verilen cezanın istinaf mahkemesi
tarafından onaylandığını öğrendik. Türkiye'de
istinaf mahkemelerinin yoğunluğuna, dosyaları ne zaman ele
aldığına bakıldığında, bu dosyanın en
erken bir yıl sonra ele alınması bekleniyordu, en iyi ihtimalle
on ay sonra ama istinaf bugün dosyayı ele alıp karara
bağlamış. Hangi gün? 23 Haziranda, geçen sene İstanbul
seçimlerinin kazanılmasının yıl dönümünde. Bir el, bu
devleti tüm kurullarıyla, tüm kuvvetleriyle bir suç örgütünü yönetir ve
yönlendirir gibi yönlendirmektedir. Mafya örgütlerinin benimsediği gibi
manalı tarihlerde, anlamlı bir günde anlamlı bir karar
onaylanarak hem de sekiz ay sonra, on ay sonra, on iki ay sonra olması
gereken bir dosyayı bugün ele alması
Aslında bugün Canan
Kaftancıoğluna haddini bildirmiyorlar, bugün, Cumhuriyet Halk
Partisine
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) O dosyayı bugün ele
alarak, bu anlamlı tarihte, İstanbul seçiminin
kazanılmasının tam birinci yıl dönümünde Canan
Kaftancıoğluna had bildirmiyorlar, Cumhuriyet Halk Partisine ayar
vermeye çalışmıyorlar; İstanbuldaki ikinci seçimi 806 bin
farkla Cumhuriyet Halk Partisine, adayına kazandıran, İstanbul
İl Başkanına kazandıran seçmene ayar veriyorlar, seçmene
muhtıra veriyorlar, seçmene gözdağı veriyorlar. Ne seçmen ne
İstanbul ne Türkiye ne de biz bu tehditlere pabuç bırakmayız.
(CHP sıralarından alkışlar) Teslim olmayacağız,
bir eksik kelime konuşmayacağız, bir adım geri
atmayacağız, bir santim eğilmeyeceğiz; biliyoruz ki biz bir
santim eğilirsek Türkiye'ye diz çöktürecekler. Buna izin
vermeyeceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Zengin.
25.- Tokat Milletvekili Özlem Zenginin, Manisa
Milletvekili Özgür Özelin yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; doğrusu, kürsüde
konuştuğumuz konunun önemine binaen kürsüde cevap vermek istemiyorum
böyle söylenen bir şeye.
Şimdi şunun bilinmesi lazım ki
yargı bir öç alma mekanizması değildir. Eğer yargıya
zerre inancımız varsa hukukun, adaletin tesis edildiği yerdir. O
yüzden bir yargı kararı üzerinden konuşurken bunun bir hınç
alma meselesi ve -daha ileriye giderek- bir suç örgütü gibi yargının
nitelendirilmesini reddediyoruz. O zaman bugün konuştuğunuz hiçbir
şeyin zemini kalmıyor. Ayaklarınızı nereye
basacaksınız eğer bunu iddia ederseniz?
Şimdi buradan şunu söylemem lazım:
Seçmen iradesi bizim başımızın tacıdır, buradaki
varlığımızın en önemli sebebidir. O sebeple yargı
kararları ile seçmen iradesi arasında bir korelasyon kurmak bence bu
ülkeyi hiç tanımamaktır. O sebeple yargı kararları
itirazlarla şekillenir, adım adım devam eder, istinaf aşamasıdır,
Yargıtay safhası olacaktır. Buradaki mesele, serbest, özgür
iradesiyle yargının verdiği karara biz itimat ediyoruz. Bugüne
kadar bizim aleyhimize fevkalade kararlar olmuştur. Bunlardan bir tanesi
kapatma davasıdır, bizim yaşadığımız. O
yüzden yargı kararlarıyla alakalı konuşurken de hukuk
içerisinde kalmak lazım. Bu şeyler, korkmak, korkmamak
Burada
bulunan herkesin korkmadan siyaset yaptığına ve korkmadan
hayatı yaşadığına inanıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Son bir cümle.
BAŞKAN Buyurun.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) O yüzden de bunları
söylerken hukukun hayatımızdaki, siyasetimizdeki yerini
düşünerek, idrak ederek konuşmaya davet ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Ve müsaade ederseniz de
kürsüden konuya dair
BAŞKAN Sizi daha sonra
çağıracağım çünkü konu açıldı, başka söz
talepleri de var.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sağ olun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Beştaş, buyurun.
26.- Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, Tokat Milletvekili Özlem Zenginin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan, Sayın Grup Başkan Vekilinin söylediklerinin
gerçeği yansıtmadığını gayet iyi biliyoruz.
OYA ERONAT (Diyarbakır) Her şeyi
biliyorsunuz!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Ben çok
uzun yıllar avukatlık yapmış biri olarak, 23 Haziran
tarihinin tesadüf olmadığını, Sayın Selahattin
Demirtaşın duruşmasının 6-8 Ekime verilmesinin de
tesadüf olmadığını ve duruşma tarihleri verilirken
bile yargının topluma siyasi bir mesaj verdiğini net bir
şekilde ifade etmek istiyorum. Evet, bugün istinafta onaylanan karar,
iktidarın yargıyı bir sopa olarak kullanmasının
neticesidir. Bu konuda hiçbir kuşkumuz yoktur. Nereye basıyoruz?
diyor Sayın Zengin. Biz, halk iradesine dayanıyoruz ve şu anda
yargı
Daha dün 56 baro başkanı Ankaraya alınmayarak
yargının temel ayağı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Söz vereceğim.
Yalnız, Sayın Grup Başkan Vekilleri,
bu kararı, zamanlamasını konuşacak olursak asli
işimizden uzaklaşıyoruz.
Lütfen toparlayalım.
Buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Yok,
zaten sadece zaman değil, biz yargıya ilişkin buradan bir milyon
kere eleştiri sunduk da
Sadece dünkü manzara bile, baro başkanlarına
yeşil pasaport verilip Ankaraya alınmaması, Türkiyede
yargının sacayağı olan savunmaya yaklaşım da
içinde bulunduğumuz durumun özeti gibidir. Türkiyede yargı
tarafsızlığı ve bağımsızlığı
tartışmasından Yargı var mı?
tartışmasına gelmiş durumdayız. Hukuk devletinde
yargı tarafsız ve bağımsız değilse hukuk devleti
yoktur. Bu karar da bunu tescillemiştir bir kez daha.
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop ve 192 milletvekilinin 1924
tarih ve 491 sayılı Teşkilâtı Esasiye Kanununun Bazı
Hükümlerinin Kaldırılması ve Bazı Hükümlerinin
Değiştirilmesi Hakkında Geçici Kanunun Bazı Maddelerinin
Yürürlükten Kaldırılması ve Neden Olunan Mağduriyetlerin
Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/2952) ve Anayasa Komisyonu Raporu
(S. Sayısı 218) (Devam)
BAŞKAN Evet, teklifin tümü üzerinde gruplar
adına son konuşma Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Sayın Özlem Zenginin.
Buyurun Sayın Zengin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ÖZLEM ZENGİN (Tokat)
Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Doğrusu insanın hayatında önemli
anlar olduğuna inanıyorum. Eğer hayatta bir fikriyatı
kafanızda taşırsanız hayatın, şartların,
olayların, o kafanızda taşıdığınız
fikriyatla alakalı bir nebze olsun bir adım atmaya imkân
verdiğini düşünüyorum. Daha küçük bir çocukken evimizde -dedemin
evinde daha doğrusu- Adnan Menderesin boynu bükük bir fotoğrafı
vardı ve dedeme sormuştum 7-8 yaşlarında bir çocukken:
Dede, bu adam kim? Bir çiftçi olarak bana demişti ki: O, bizi kara
lastikten iskarpine geçiren adam. Köydeki herkes gibi, şehirdeki herkes
gibi her bir ferdin zihninde, ruhunda, hayatında iz
bırakmış, bir hüzün bırakmış ve zaman zaman da
yine dedemden duyduğum Acaba o idam edilirken biz sokağa
çıkıp bir şey söylemediğimiz için bizden bir gün hesap
sorulacak mı? kaygısını taşıyan bir aileden
gelen bir insan olarak bugün Yassıadaya dair siyasal anlamda fevkalade
önemli bir kanunla alakalı burada sizlerle birlikte olmaktan da çok büyük
hüzünlü bir onur duyuyorum. Elbette, Anayasa Komisyonunda -biliyorum-
diğer siyasi partilerden arkadaşlarımız da belirli bir adap
içerisinde itirazlarını dile getirdiler. Uzun zamandır Mecliste
komisyonlarda yaşamadığımız fevkalade önemli bir gün
geçirdik, birbirimizi karşılıklı dinledik,
itirazlarımızı kale aldık. Bu manada, bu kanunu
önemsiyorum.
Bugün zaten içinde bulunduğumuz şartlar,
gruplarınızın önerge vermemiş olması bugüne
münhasır. Belki Latince anlamıyla sui generis yani nevi
şahsına münhasır bir kanun yapma sürecinin içerisindeyiz. Bu
manada teklifin 1inci imza sahibi Meclis Başkanımız Sayın
Profesör Doktor Mustafa Şentopa çok teşekkür ediyoruz. Ama elbette
şu anda da Meclis kürsüsünde olan Sayın Süreyya Sadi Bilgiçin kendi
amcasının, ta amcasından öte dedesinin, babasının
hayat hikâyelerinden de yola çıkarak özellikle Anayasa Komisyonunda
yaptığı konuşmayı ve şu anki
şahitliğini de ben, bu manada tarihin, kaderin bizi getirdiği
bir yer olarak görüyorum ve hesaplanmamış bir şey olduğunu
düşünüyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şahsi hayatım, bana kurguların hep başarısız
olduğunu gösterdi. Biz, Allahın kurgusuna inanıyoruz, bunu çok
önemsiyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz ne
kadar planlarsak planlayalım asıl kurgu işte böyle anlarda
ortaya çıkıyor, etkilerini gösteriyor.
Şimdi, izninizle, 27 Mayısla alakalı
zihnimdeki bir çerçeveyi sizlerle paylaşmak istiyorum: Neden 27 Mayıs
bizim hayatımızda, köydeki dedemin hayatında, Süreyya Beyin
amcasının hayatında, dedesinin hayatında, her birimizin,
burada bulunan arkadaşlarımın -muhalefetten milletvekili arkadaşlarım
konuşurken de söylediler- neden bu kadar iz bıraktı bizim
hayatımızda? Çünkü 27 Mayıs bizim tarihimiz açısından
baktığımızda, siyasal tarihimiz açısından
baktığımızda olumsuzlukların, ket vurulmaların, demokrasinin
engellenmesinin remzi, işareti olan ve darbelerin ilk adımı,
birinci darbe, birincil darbe yani bir taç giydireceksek darbeler adına
taç giyecek olan 27 Mayıs darbesidir. Ve 27 Mayıs darbesiyle
alakalı söyleyeceğim en önemli şey, 1924 Anayasasını
değiştirmiştir ve bu değişim olurken en önemli
şey, cumhuriyetin kuruluş ve kurtuluş felsefesine muhalif bir
kanat oluşturmuştur yani bir kopuştur aslında. Bizi
cumhuriyete getiren, cumhuriyeti kuran 1924 Anayasasına
baktığımızda bu izleri hep görürüz. O izlerden bizi
koparan, başka bir yere götüren ve özü itibarıyla da millet iradesini
kenara koyan 1961 Anayasasının en temel özelliği, millete
itimat etmemektir. Millete itimat etmemek adına farklı kurumlar ihdas
eden bir anayasadan bahsediyoruz. İşte 27 Mayıs,
baktığımız zaman, bunların remzidir, bunların
temsilidir diye düşünüyorum.
Ve tabii, 27
Mayısla beraber yapılan şey aslında, 27 Mayıs en
kanlı -ondan başka bir darbeden sonra böyle idamlar yoktur, yoktur-
en ızdıraplı darbe sürecidir ve darbelerin gelenek hâline
gelmesiyle alakalı muazzam bir adımdır, bir gözdağı
vermektir. Kime? İşte, millete
Asıl gözdağı böyle
olur, böyle yapmışlardır; millete gözdağı
vermişlerdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ve
nasıl bir gözdağı? Bir tarafıyla siyasete bir gözdağı;
siyasete, siyasetçiye. Türkiyede siyaset yapan herkese önce Adnan Menderesin
-idamla alakalı- kefenini giyerek boğazında idam yaftasıyla
olan o fotoğrafı gösterilir. O gösterilir, denilir ki: Ah,
bunları görerek siyasete çık. Hele de milletin sevdiği
insansanız
Sayın Cumhurbaşkanımıza da böyle
olmuştur ve daha dün denecek bir tarihte malum gazetecilerden bir tanesi
yine o idam görüntüsünü hatırlatmıştır. Ve
Cumhurbaşkanımız her zaman demiştir ki: Biz kefenimizi
giyerek geldik. Bu, bir iddiadır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bu iddia Biz milletle beraberiz, bizi millet getirir, bizi
millet götürür; biz kefen de olsa sonunda kendi bildiğimizi, kendi
inandığımızı yapmaya devam edeceğiz. demektir. Ve elbette
ki 27 Mayısla beraber yaşananların içerisinde insanların
muazzam dramları vardır, muazzam. Ben Anayasa Komisyonumuza da
anlattım, Adnan Menderes Yassıadada kalırken sadece 2 defa
ailesiyle görüşebilmiştir ve hiç yalnız
kalamamıştır. Orada bir fotoğraf tasvir ettim, o
fotoğrafta ada komutanıyla beraber, evlatlarıyla birlikte
fotoğraf çektirmiştir ve kendisi oturmamıştır;
Aydın Menderesi kolunun altına almıştır, ön tarafta
ailesi ve tam ortada ada komutanıyla beraber fotoğraf çektirmek
durumunda kalmıştır. Yirmi dört saat gözünün içine
bakılmıştır yani uyurken bile yanında biri
olmuştur. Ölmeye giderken, idama giderken yapılanları burada
söylemeyeceğim, Türkiyede herkes biliyor. Bütün manevi hâline, bütün
fiziksel bütünlüğüne dokunulmuştur. Böyle
bakıldığı zaman, idam sehpasında da hüzünlü ama bütün
bu hüzne, kırgınlığa rağmen milletine karşı
bir kırgınlık hissetmeyen, hâlâ ölürken bile milleti için dua
eden, hayır dua eden, milletine selam söyleyen, milletiyle helalleşen
bir Başbakan vardır.
Şimdi, buradan
baktığımızda, izniniz olursa, o gün yargılamalarla
alakalı bir çalışma yaptı arkadaşlarım, hem
kayıtlara girmesi için hem de buradan onları yâd etmek adına
isimlerini anmak istiyorum. O gün kimler kimler yargılanıyordu?
Bunlara bir bakmamız lazım. Bir defa hepimiz biliyoruz ki
Cumhurbaşkanı Celal Bayar -devamı geliyor- Meclis Başkanı
Refik Koraltan, Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun ve bakanlar,
Sayın Başbakan Adnan Menderes; isimlerini de bildiğimiz ve
sayabileceğimiz 15 kişi, aynı zamanda içerisinde bakanların
da olduğu isimler. Bu 15 kişi Yassıadada idam hükmü aldı,
Anayasayı ihlalden idamla ilgili karar verildi fakat herkes bu
kararı da göremedi. Aslında daha yargılamalar başlamadan
İstanbul Emniyet Müdürü Faruk Oktay işkenceyle öldürüldü. Konya
Valisi Cemil Keleşoğlu bilekleri kesilmiş hâlde bulundu ama
intihar ettiği söylendi. İçişleri Bakanı Namık Gedik,
Lütfi Kırdar -gidiyoruz, konferanslar dinliyoruz- evet, Lütfi Kırdar
da bir 27 Mayıs mazlumuydu, şehidiydi; daha sonuçlar ortaya
çıkmadan vefat etti. Gazi Yiğitbaşı,
arkadaşlarımızın dedesi, babası; Afyonkarahisar
Milletvekiliydi. Zakar Tarver, Yusuf Salman, Nuri Yamut İstanbul
Milletvekilleriydi; Kenan Yılmaz Bursa Milletvekiliydi ve Namık Gedik
harp okulunda gözaltındayken Pencereden atlayarak intihar etti. denildi
ama aslında İçişleri Bakanını oradan
aşağıya attılar.
Şimdi, buradan baktığımız
zaman ne kadar vahim bir tabloyla
karşılaştığımızı görüyoruz. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Millî Birlik Komitesinin bir tebliğiyle
kapatılmıştı. Bugün ne kadar büyük bir şey
yaptığımızı anlamak için bu bile kâfidir diye
düşünüyorum.
Bir de hatırlayacaksınız
-yanlış hatırlamıyorsam- Demirkırat belgeselinde
Madanoğlunun anlattığı bir hatırat var, o
hatırattan bahsetmek istiyorum: Darbeyi yapanlar da aslında zaman
zaman kendi yaptıkları şeyden herhâlde insanların içinde
darbeci de olsa bir merhamet kırıntısı kalabiliyor- bu
sürecin biraz hafiflemesinden yana meylettiler ve özellikle hapishanelerde çok
da doluluk olunca adım adım, yavaş yavaş bir
kısmını serbest bırakma ihtiyacını duydular fakat
bunun üzerine -enteresandır, çok şaşıracaksınız-
Anayasayı hazırlamak için toparlanan ekipteki akademisyenler rahatsız
oldular ve Madanoğluna dediler ki -kendisi anlatıyor Cemal
Madanoğlu- Ya bunları bırakmayın, eğer bunları
bırakırsanız bu darbenin meşru olmadığı
zannı gelişir. Eğer meşru olduğuna kanaat getirilmesi
isteniyorsa, istiyorsanız bu toplumda, bu insanları
yargılayın ve en ağır cezayı verin, bu millet görsün.
Yani 27 Mayıstır aslında rövanş olan ve 27 Mayısta
bilerek, isteyerek
Yani insanlar, siyaset yapacaklar korksun, sıradan
vatandaşlar siyaset yapmasın; bir grup elitist siyaset yapsın,
siyaset bir grup insanın olsun, bizim gibi Delicekten Şakirin
torunları yapmasın diye düşünülmüştür bunlar, onların
olsun diye.
Değerli arkadaşlarım, sizler de
biliyorsunuz, devamında, bu yargılamalar neticesinde bu 15
mahkûmiyete rağmen, önce iki bakan Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan
Polatkan ve daha sonra da bir gün sonra da 17 Eylülde Adnan Menderes
Başbakanımız, rahmetli Başbakanımız
asıldılar. Aslında bir tür bir şeydir, adım adımdır
yani bir şeylerin, nasıl tepkilerin geleceğini ölçerek adım
adım bu idamlar gerçekleştirildi. İşte, biliyorsunuz,
dünyada pek çok malum uluslararası kuruluş var yani hüzünlü bir
hikâye, gerçekten çok hüzünlü.
O dönemde, aslında
baktığımız zaman, Anayasayı ihlal davasından 409
kişi, İstanbul-Ankara olayları davasından 89 kişi,
Topkapı olayları davasından 46 kişi, Demokrat İzmir
gazetesi davasından 23 kişi, 6-7 Eylül davalarından 14 kişi
ve toplamda 589 kişi mahkûmiyet kararları aldılar ve ayrıca
bu insanlar içerisinde, bu yargılananlar içerisinde sadece 49 tane de beraat
kararı çıktı.
Değerli arkadaşlarım, şimdi
geldiğimiz noktada, bir tarafıyla aslında size ifade ettim,
Türkiyede siyasal ve toplumsal hayat korkularla dizayn edilmek istendi. Belki
diyebilirim ki bu konuyla alakalı, devam eden süreçte bütün siyasi partiler
adım adım, belli aralıklarla düzenlemeler yaptılar. Yani
işte, 62de var bir düzenleme, 66da var, 69da siyasi hakların
iadesi var, 74te affa giren hâller var, 87 yılına geldiğimizde
aslında bir tür iadeiitibar yapıldı ve 87 yılında
aslında cenazelerin nakledilmesi düşünüldü. Fakat daha sonra 87de bu
yapılamadı ve 87de mesela işte çevreye, okullara, sokaklara
isimlerinin verilmesi anlamında bir iadeiitibar yapıldı ama 1990
yılına geldiğimizde artık cenazeler nakledildi. Bu nakilde
ben de hukuk fakültesi son sınıf öğrencisiydim. İstanbulda
bu nakillerin yapıldığı günü hatırlıyorum,
muazzam bir katılım vardı hüzünle karışık, çok
duygusal, boynu bükük yani aslında üzerinden yıllar geçmiş
baktığınız zaman, 90a geldiğimizde, işte otuz
yıl geçmiş, boynu bükük insanlar; bugün altmış yıl
geçmiş, bir yarayı ancak bizler toparlayabiliyoruz. Ne diyelim, o
yarayı onarmak da tam mümkün değil belki ama onun
karşısında yapılabilecek ne varsa bütün imkânlarımızla
yapmak istediklerimizi tüketmek istiyoruz, yapılabilecekleri tüketmek
istiyoruz.
Değerli arkadaşlarım, evrensel hukuk
kaideleri açısından da bir değerlendirme yapmak istiyorum. Zira,
bunu neden, hangi yöntemle yaptığımıza bağlamak
istiyorum. Tabii, bu yaralar onarılırken Yassıadanın bir
Demokrasi ve Özgürlükler Adası olması çok önemli bir adım. O
manada Sayın Cumhurbaşkanımız, AK PARTİ çok büyük bir
adım attı Milliyetçi Hareket Partisinin de çok büyük desteğiyle.
Bu manada baktığımızda, Yassıadanın fiziken
onarılmış olması, oraya gidildiğinde mahkûmların,
o değerli insanların yaşadıklarını bir nebze
olsun görmek, nereden nereye geldiğimizi görmek açısından, bu
onarım açısından önemli bir adım. Fakat bugün
geldiğimiz noktada Yaşayan ne var? diye sorarsak hukuk âleminde her
şeye rağmen bir mahkûmiyet var. Yani bugün, biraz evvel okuduğum
gibi 409 kişi Anayasayı ihlalden mahkûm olmuş durumda. Yani
rahmetli Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan; biz ne kadar
itiraz edersek edelim, bir hukuki gerçeklik anlamında söyleyecek olursak
hâlâ birer mahkûmlar.
Bizim yapmak istediğimiz şey birkaç
farklı yöntemle de yapılabilirdi belki. Yani bir af
çıkarılabilirdi, af olabilirdi. Eğer af olsaydı biz o zaman
diyecektik ki: Gerçekten bir yargılama var, biz bir af çıkardık.
E, buna kalbimiz, vicdanımız müsaade etmez. Yeniden yargılama
olabilirdi. E, yeniden yargılama da aynı anlama geliyor yani bir
mahkeme var, yapıldı da yeniden yargılanıyor gibi olur. Hâl
böyle olunca, biz aslında evrensel hukuk adına en önemli şeyi
tabii hâkim ilkesi dediğimiz
Yani bir kişi yargılanırken
o suçu işlediği zaman meri olan hukuk kurallarıyla ve o suç
işlendiğinde var olan hâkimlerle, mahkemelerle yargılanır
ve Türkiye'deki bu bir sürü darbeler tarihinde sadece 27 Mayısta onlara
özel bir mahkeme kurulmuştur ve onlara özel bir yargılama usulü
belirlenmiştir. Bugün bizim yapmaya
çalıştığımız şey aslında, onlara özel
bu mahkemeyi kuran kanunu yok hükmüne getirmek yani eskilerin tabiriyle
keenlemyekûn yapmak istiyoruz. Nihayetinde de 27 Mayıs 1960tan itibaren
bu kanunu kaldırmakla beraber, biz aslında yargıyla alakalı
meseleye dokunmadan, hassasiyet göstererek, karar verme sürecine -öyle diyelim-
hassasiyet göstererek ama bir tarafıyla da
baktığımızda bu hukuksuz, darbeci anlayışın
mahkemelerini, mahkeme olmayan sözde mahkemelerini -ki onlar birer tiyatro bile
değil, birer müsamereydi- ortadan kaldırmak için bugün
buradayız. Böyle bakıldığında, Türk demokrasisi için
fevkalade önemli bir iş yapmış olacağız inşallah.
Şimdi, devamında değerli
arkadaşlarım, bu düzenlemeyi yaparken o zamanlar mesela, 1924te
malların müsaderesiyle alakalı bir yasak vardı, o
yasağı da ortadan kaldırmışlardı. Adnan
Menderesin şahsi mal varlığına yani çiftliğine dahi
el koymuşlardı, pek çok insanın malları müsadere
edilmişti. Bugün, dönüp baktığımızda -belki somut bir
meyve olarak diyelim- onların çocuklarının çocuklarına bir
manevi tazminat verme imkânımız olacak. Bunun da çok anlamlı
olduğunu düşünüyoruz. Bununla alakalı da bir heyet oluşarak
en azından sürecin belirlenmesi ve daha sonra da yargısal manada
manevi bir tazminatın hayata geçmesi mümkün olacak.
Şüphesiz, bu şekilde hayatını
kaybeden şehitlerimiz için, siyasetin ve Türkiyenin demokrasi
hayatının şehitleri için bunlar çok azdır, çok azdır.
Ama bize düşen, nesiller içerisinde adım adım adım -biraz
evvel bahsettiğim gibi- inanıyoruz ki 1962den itibaren peyderpey
verilmek istenilen haklarla ilgili olarak bu son bir merhaledir. Bize
düşen de bu Meclise düşen de en onurlu işlerden bir tanesidir.
Bu manada, bu konuyla alakalı çok büyük hassasiyet
gösteren bütün siyasi parti gruplarına, İYİ PARTİye,
MHPye, HDPye, CHPye ve AK PARTİye -aynı zamanda grubu olmayan
siyasi partilerin de ben bu konuda desteği olduğuna eminim- bu
konudaki hassasiyetleri için fevkalade teşekkür ediyorum. Elbette, biraz
evvel bahsettiniz, Türkiyede darbelerin, daha sonraki darbelerin, 1971de,
1980de, diğer darbelerin de incittiği, hasar verdiği hayatlar
var. Bu hayatlarla ilgili olarak da
Çünkü 27 Mayıs -ben biraz evvel ifade
ettim- çok nevi şahsına münhasır bir darbe, çok nevi
şahsına münhasır bir yargılama ve özel bir sistematiği
var. Öyle bakıldığı zaman, onu bir kenara koyarak
diğer konularla ilgili olarak da
İşte irade burada, biz buradayız.
Yeter ki ortak aklımız olsun, yeter ki Türkiye Büyük Millet Meclisi
kendi ortak aklını kullanarak Türkiyenin temel meselelerinde, ister
bugüne dair, ister geçmişte olanlarla alakalı yeni sonuçlar üretmek
istesin. Bunlarla alakalı da hep beraber ne yapmamız gerekiyorsa yine
yaparız.
Bu manada, ben, Meclis Başkan Vekilimize,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımıza ve elbette ki
Sayın Cumhurbaşkanımıza da bu konudaki hassasiyetlerine
binaen, tüm parti gruplarına teşekkür ettiğimiz gibi
teşekkür ediyorum.
Sizleri saygıyla selamlıyorum. Sağ
olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Şahıslar adına söz
talebi Sayın Gültekin Uysalın.
Buyurun Sayın Uysal. (CHP ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
GÜLTEKİN UYSAL (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle, görüşmekte
olduğumuz, özü itibarıyla Yassıada kararlarının
yoklukla malul hâle getirilmesini hedefleyen, yine, Sayın Başkan
Vekilinin de tarifiyle, formalite de olsa birtakım kalıcı hukuki
sonuçlarını ortadan kaldırmak maksadıyla düzenlenen,
beraberinde mağduriyetlerin giderilmesi noktasında birtakım
düzenlemeler yapan bu kanun vesilesiyle hepinizi tekrar saygıyla
selamlamak isterim.
Sözlerimin başında, 17 Haziran, hakikaten,
Türk siyasi tarihimizde önemli bir figür, önemli bir aktör, önemli bir lider
Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirelin ölüm yıl dönümüydü;
onu da Kırgızistan eski Devlet Başkanı Askar Akayevin
Avrasyanın Aristosu diye tarif ettiği, Türkiyeye yeni bir Türkiye
eklemiş, bulunduğu tarihî dönem içerisinde zamanın ruhunu,
tarihin temposunu yakalamak adına ülkesi için önemli hizmetlerde
bulunmuş bir liderimizi de bu vesileyle rahmetle anmak istiyorum.
Yine, beraberinde -gruplar ifade etti- bir yanda
Pençe Harekâtında şehit verdiklerimiz, diğer tarafta sel
felaketi vesilesiyle Bursada hayatını kaybeden
vatandaşlarımızı da rahmetle anmak istiyorum.
Anlamlı bir gündeyiz, anlamlı bir
değerlendirme yapıyoruz. Aslında, kurtuluş mücadelesinin
parolası olmuş İstiklali tamme hâkimiyeti milliye fikrinin
maalesef dinamitlendiği 27 Mayıs darbesiyle ilgili sadece bir hukuki
düzenleme değil, beraberinde tarihe karşı da vazifemizi yapmak
adına belirli değerlendirmeleri burada yapıyoruz.
Demokrat Parti Erzurum Milletvekili Millî
Eğitim eski Bakanı Rıfkı Salim Burçak, 27 Mayısı
cumhuriyet ve demokrasimizin en büyük buhranı olarak tarif etmiştir. 27
Mayısla beraber tarihî çerçeveye baktığınızda, tüm
coğrafyamızda, Batılıların Orta Doğu diye tarif
ettiği bu coğrafyada âdeta bir siyasal kadastro geçirircesine din
savaşları, etnik savaşlar, kaos dönemleri, Baas dönemleri,
askerî darbeler, idamlarla beraber, deyim yerindeyse altyapı ve
üstyapı kavramları olarak devlet ve milletin üst üste
oturamaması için maalesef husumet tohumları, nefret tohumları
ekilmiş ve bir ortak ideale, bir ortak hedefe doğru bir program
uygulayamaz hâle, bu bölgenin millet ve devletleri bu noktaya
getirilmiştir. Arkasına milleti alıp Batılı güçlerin,
diğer güçlerin karşısına çıkması gereken siyasi
iktidarlar, maalesef meşruiyet açıkları dolayısıyla,
yöneten-yönetilen arasında oluşturulmuş
karşılıklı güvensizlik dolayısıyla, kurulan
vesayet düzeninin ortaya çıkardığı aksaklıklar
dolayısıyla kendi programlarını da
uygulayamamıştır. Anadoluda -halk tabiriyle affınıza
sığınarak ifade ediyorum- merkepleri yan köstek bağlarlar,
arka sağ ayağı ile ön sol ayağını bağlarlar
ki mesafe alamasınlar. İşte, Türkiyemiz de 27 Mayısla
beraber aslında İkinci Dünya Savaşı sonrası genel
ekonomik krizin yıkıcı sonuçları karşısında
okulsuz, yolsuz, susuz, hastanesiz, gıdasız, hastalık ve
kıtlıkla uğraşan Anadolu halkını cehaletten,
sefaletten, kıtlıktan kurtarmak için yapılan muasır
medeniyet kavgası Atatürkten sonra Demokrat Partiyle ete kemiğe
bürünmüştür.
Yüzyılların mağduru Anadolu
insanı hürriyet ile ekmeği bir arada buluyor; ekmeğin sürekli
büyüdüğünü, büyüyen ekmeğin adaletle
dağıtıldığını görüyor; demokrasiyi, seçmeyi,
seçilmeyi, medeniyeti, kanun önünde eşitliği de tadıyordu;
korkusuz yaşama hürriyetini su gibi, hava gibi içine çeke çeke
yaşamayı öğreniyordu. Hür ve demokrat bir ülkenin bireyi olmak
Türk milletinin de hakkıydı. İşte bu anlayış
içerisinde vazifesini yapmış, fikir ve düşüncesi itibarıyla
Demokrat Parti ve Menderese karşı, Menderesin Dramı
kitabıyla da önemli bir vazife görmüş Şevket Süreyya Aydemir
bile 4 binden 54 bine çıkarılmış traktörle Anadolunun
nasıl bir büyük hamle içerisine girdiğini kayda geçirmiştir.
Değerli milletvekilleri, bugün çokça ifade
edildiği gibi maalesef 27 Mayısla bir deli gömleği
giydirilmiştir. Yassıadada yargılanan, milletin hâkimiyetiydi,
asılan ise Türkiye Cumhuriyeti devletiydi. İşte bugün Türkiye
Büyük Millet Meclisi, sadece bir yasal düzenleme yapmamaktadır. Türkiye
Büyük Millet Meclisi, orada idama mahkûm edilen, evvelen ve bizatihi Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Başkanı Koraltan, Başkan Vekilleri
İbrahim Kirazoğlu, Agâh Erozan başta olmak üzere kendi
iradesiyle meşruiyet kazandırdığı bir iktidarın,
Başbakanın, bakanların ve Cumhurbaşkanının
yargılandığı bir sürece şahit oldu.
Bugün Parlamento olarak toplumun zaman zaman
altmış yıl arkada bıraktığımız ve
arkada açık defterler olarak, açık hesaplar olarak
bıraktığımız bu defterleri akıl ve vicdan
ölçüsüyle beraber milletimiz için ortak bir değer yargısı hâline
getirmek adına bu toplantıyı ben de daha fazlasıyla önemsiyorum.
Bu meseleyi bir siyasi rekabet meselesi, bir siyasi mücadele meselesi olarak
değil, Türkiye'de kimse demokrat değil, herkes birbirinin
celladı, sadece sırasını bekliyor noktasından
çıkararak mağdur olmamış hiçbir siyasal ve toplumsal
kesimin kalmadığı bu ülkede herkesin hukukundan emin olduğu
bir Türkiye'yi inşa edebilmek adına vesile yapmak mecburiyetindeyiz.
Değerli milletvekilleri, bu açıdan, bu
yaptığımız tartışmaların,
konuşmaların kanunun anlamlı bir sonuç doğurabilmesi için
mümkün mertebe kapsayıcı, kuşatıcı bir usulle de bu
sürecin yürütülmesini temenni ederdim. Özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanının imzasıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
temsil edilen gruplar başta olmak üzere diğer siyasi partiler,
bağımsız milletvekilleri de dâhil olmak üzere usul
açısından hazırlık, Komisyon ve Genel Kurul sürecinde de bu
kuşatıcılığın işlemesi, 27 Mayısı
yaratıcı ortak değer, Türk demokrasisi için bir ortak travma hâline
getirebilmek adına da önemli olacaktır. Bu hazırlık
sürecinin etkin bir şekilde yürütülmemesinin sonuçlarını
hızlı bir şekilde, böyle bir kanunun Komisyon ve Genel Kurul
gündemine getirilmesi, zaten sonucunu vermiş, Komisyonda da üzerinde
değişiklikler yapma ihtiyacı kendiliğinden ortaya
çıkmıştır.
Bu açıdan bakınca bu kanun çerçevesinde
elbette Demokrat Partililer olarak, Demokrat Partili aileler olarak, Demokrat
Partide 52-60 arasında belediye başkanlığı
yapmış bir dedenin torunu olarak -şahsım içinde- burada
Demokrat Parti ve şehitler için atılacak, yargılanan
mağdurlar için atılacak her adıma olumlu bakmaktayız ama bu
noktada da birtakım düşüncelerimi daha iyisini, daha güzelini aramak
adına siz değerli milletvekilleriyle de paylaşmak isterim.
Pek çok Demokrat Partili aileyle bu süreç içerisinde
konuşma imkânı buldum, başta Bayar ailesi olmak üzere.
İdama giderken hiçbir şekilde hayata veda etmek üzere olduğum
bu son dakikalarda hiç muğber değilim. diyen, Milletime ebedi
saadetler diliyorum. diyen anlayışın sahipleri, onların
çocukları, siyasi takipçileri olarak milletimizin vicdanına ve Yüce
Allaha bu zamana kadar havale edildi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
GÜLTEKİN UYSAL (Devamla) - Ama bu tazminat
meselesinin tekrar değerlendirilerek pek çok ailenin talebi
doğrultusunda, meselenin özünü perdeleyici bir vasıf göreceği
endişesini onlar adına burada ifade etmek isterim.
Ayrıca bir başka eksikliği de 27
Mayıs sanki gökten düştü noktasına indirgenecek genel
birtakım değerlendirmelerle beraber, 27 Mayısı
yapanları lanetlemekle beraber daha evvel 12 Eylül darbesini icra edenlere
karşı Büyük Millet Meclisinde kamu alanları başta olmak
üzere, isimlerinin silinmesi teklifi de dâhil olmak üzere böyle bir tasarrufu
Büyük Millet Meclisi ortaya koymalıdır anlayışı
içerisinde, Anayasa Komisyonu Raporuna da dercedilmiş -biraz
garipsediğimi ifade etmek isterim, 23üncü sayfasında- Yassıada
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
GÜLTEKİN UYSAL (Devamla) Müsaadenizle
tamamlayayım Sayın Başkanım.
BAŞKAN Sayın Uysal, tamamlayın
sözlerinizi.
GÜLTEKİN UYSAL (Devamla)
yargılamalarına ve yapılan haksızlıklara
karşı çıkıldığı için bir grup Milli Birlik
Komitesi üyesinin tasfiye edildiği, ancak diğer Komite üyelerinin
baskı ve zulümlerini devam ettirdikleri düşüncesi buraya
dercedilmiştir, buna üzüldüğümü ifade etmek isterim.
Sebebi de şudur: Başta İYİ
PARTİ ve MHP temsilcilerinin burada söylediklerinden
anladığım, sanki darbecilik hiç suç değilmiş gibi bir
fikrin Komisyon Raporuna geçmiş olmasını da 27 Mayıs geldiğinde,
16-17 Eylüller geldiğinde, darbelerin arasında iyi-kötü diye
ayrım yapanların, Türkiyede bütün kötülüklerin anası, Menderes
ve Demokrat Partidir. anlayışını sürdüren, yakın
zamanda da Ataol Behramoğlundan Alev Coşkuna, Emre Kongardan
Merdan Yanardağa kadar biriktirdikleri kin ve nefret
tohumlarını tekrar ekmeye çalışanların
anlayışına karşı olduğumuz gibi bugün
iktidarın
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
GÜLTEKİN UYSAL (Devamla)
siyasi konjonktür
itibarıyla birtakım siyasi saiklerle değil, bugün bir aydın
sorumluluğu içerisinde, hakikate angaje bir aklı, vicdanı burada
ortaya koyarak cici darbeciler mantığı içerisinde bir
algıyı ve düşünceyi ortaya koymasını da
yadırgadığımı ifade etmek isterim.
Sayın Başkanım, bir iki cümlem var.
BAŞKAN Son cümlenizi alayım, bir daha
uzatmayacağım.
Buyurun Sayın Uysal.
GÜLTEKİN UYSAL (Devamla) Evet, altüst
oluşlar içerisinde, hakikaten büyük problemlere, bugün de üstesinden
gelmekte zorlandığımız büyük meselelerin ortaya
çıkmasına 27 Mayıs vesile olmuştur. Sadece Yassıadada
değil, Anadolunun her köşesinde belediye başkanlarıyla,
parti yöneticileriyle, Sivas Kampı dâhil olmak üzere
Ki Bayarın
tarihe not düştüğü gibi, HDP yöneticilerinin hiç ağza
almadığı Sivas Kampı, maalesef Türkiyede siyasal bölücü
Kürtçülüğü hortlatan bir unsur, bir kurucu travma hâline gelmiştir.
Bu açıdan bakınca da bugün özellikle 27 Mayısta özgürlük ve
demokrasi adası olarak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
GÜLTEKİN UYSAL (Devamla) Sayın
Başkan, tamamlayacağım.
BAŞKAN Sayın Uysal, üç dakika
uzattım.
Lütfen son cümlelerinizi alayım.
GÜLTEKİN UYSAL (Devamla) Yassıadada
demokrasi ve özgürlük adası olarak İstanbula
sapladığımız hançerler yetmemiş gibi, bir proje
yarışması açarak sanki Bina üstüne buraya nasıl bina sığdırırız?
mantığı içerisinde oranın ismini yok ederek, oranın
yaslı hâlini yok ederek, ruhunu yok ederek ve
meşrulaştırmak adına birkaç Demokrat Partili ailenin
temsilcisiyle beraber orada bir maskeli balo ortaya koyuldu. Orada eksik olan
sadece -bir gazetecinin tarifiyle Cumhur İttifakının
ideoloğu diye tarif ediliyor- bugün hâlâ 27 Mayısa taraftar olan
Perinçekin eksikliği olmuştur. Bu savrulmuşluğun, bu
yozlaşmış fotoğrafın maalesef iktidar
açısından bir anlamının olması gerektiğini
düşünüyorum.
Bu vesileyle, tekrar, başta şehit edilen
Başbakan Menderes ve Bakanları Polatkan, Zorlu olmak üzere
Yassıadada hak ihlallerine uğramış Demokrat Partililere,
Anadolunun her noktasında mağdur olmuş Demokrat Partililere
rahmet diliyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Uysal, teşekkür
ediyorum.
GÜLTEKİN UYSAL (Devamla) Bu vesileyle, bu
yasanın -ifade ettiğim gibi- o büyük Türkiyeyi kurmaya, herkesin
hukukundan emin olduğu Türkiyeyi kurmaya vesile olmasını
temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Yasaya destek veriyor musun,
vermiyor musun? Böyle cehaletle olmuyor bu işler; bilmek lazım,
okuduğunu da anlamak lazım.
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, geneli
üzerinde soru-cevap işlemi yok.
Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, aslında 60a göre
söz talepleri karşılandı, tamamlandı. Ancak bazı
illerimizde meydana gelen afet ve benzeri durumlardan dolayı söz talebi
olan arkadaşlarımıza yerlerinden birer dakika söz vereceğim
ama sadece buradaki, önümdeki listeyle de sınırlayacağım ve
sadece ve sadece sel, dolu, işte bir şehit haberi gibi felaketlere
ilişkin olarak.
Değerli arkadaşlar, sürekli girişler
var, lütfen girmeyelim.
Evet, öncelikle Sayın Kıvırcık,
buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
27.- Manisa Milletvekili Semra Kaplan
Kıvırcıkın, Manisa ili Saruhanlı ilçesi Büyükbelen
Mahallesinde yaşanan sel felaketi nedeniyle zarar gören
hemşehrilerine geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna,
Yassıada yargılamalarının hukuki dayanağının
ortadan kaldırılmasını öngören kanun teklifinin kabul
edildiği günün demokrasi tarihine bir gurur günü olarak geçmesini
dilediğine ilişkin açıklaması
SEMRA KAPLAN KIVIRCIK (Manisa) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Manisa ilimizin Saruhanlı ilçemizin Büyükbelen
Mahallesinde öğle saatlerinde yaşanan yoğun sağanak
yağışın ardından sel felaketi meydana gelmiştir.
Felaketin ardından devletimiz, tüm kurumları ve yetkilileriyle
bölgede hasar tespitine başlamıştır. 2 yaralı
vatandaşımızın yanı sıra maddi hasar ve
kayıp söz konusu olup hiçbir can kaybının yaşanmaması
tek tesellimizdir. Afetten zarar gören tüm hemşehrilerimize geçmiş
olsun diliyorum.
Bu vesileyle, bugün Gazi Meclisimizde
görüşülmekte olan Yassıada yargılamalarının
adaletsizliğini ortadan kaldıracak olan kanun teklifimizin,
demokrasimize tarihî bir gurur günü olarak kayda geçmesini diliyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Ceylan.
28.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylanın,
Çanakkale ili Biga ilçesi Bozlar ve Sığırcık köylerinde
yaşanan şiddetli dolu yağışı nedeniyle bölgenin
afet bölgesi ilan edilerek köylünün zararlarının telafi edilmesi
gerektiğine ve hemşehrilerine geçmiş olsun dileğinde
bulunduğuna ilişkin açıklaması
ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
Çanakkale Biga ilçesine bağlı Bozlar ve Sığırcık
köylerinde bugün saat 11.00 sularında meydana gelen şiddetli dolu
yağışı, geçimini tarımsal üretimden sağlayan
hemşehrilerimizi olumsuz etkilemiştir. Her iki köyün muhtarıyla
biraz önce yaptığım telefon görüşmesinde
muhtarlarımız Ekili ve dikili neyimiz var, neyimiz yoksa bu doluyla
yok oldu, köylü perişan ve çaresiz. Ekili ve dikili tarım alanlarında
yüzde 100e varan bir dolu zararı meydana geldi. Devletimizin bir an önce
köylerimize şefkat elini uzatmasını ve köylerimizin afet bölgesi
ilan edilerek köylünün uğradığı maddi ve manevi kaybın
telafisi noktasında adım atmasını bekliyoruz. diyorlar.
Buradan aracılığınızla,
ilgili Bakanlıklara çağrı yaparak köylümüzün feryadına
kulak vermelerini istiyorum. Dolu yağışı nedeniyle
mağdur olan hemşehrilerimize de geçmiş olsun dileklerimi
sunuyorum.
BAŞKAN - Sayın Beko? Kani Bey yoklar.
Sayın Kılıç
29.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran
Kılıçın, Pençe-Kaplan Harekâtında şehit olan
Kahramanmaraş ili Pazarcık ilçesine kayıtlı Piyade Uzman
Onbaşı Ömer Kahyaya ve tüm şehitlere Allahtan rahmet
dilediğine ilişkin açıklaması
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) - Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Kahramanmaraş Pazarcık ilçemiz nüfusuna
kayıtlı Piyade Uzman Onbaşı Ömer Kahya, 19 Haziran 2020
tarihinde, Pençe-Kaplan Harekâtı kapsamında, Kumartepe bölgesinde,
terör örgütü mensuplarının taciz atışları
sonrasında şehit olmuştur. Şehidimizi aynı gün
23.45te Kahramanmaraş Havalimanında karşılayıp 20
Haziran 2020 tarihinde Pazarcık ilçemiz Hacı Ahmet
Mezarlığında ebediyete uğurladık.
Kahramanmaraşımızdan bugüne kadar
toplam 424 şehidimiz, 256 da gazimiz olup bunlardan 270i Türk
Silahlı Kuvvetleri mensubu, 66sı Emniyet mensubu, 1i cumhuriyet
savcısı, 6sı öğretmen, 12si diğer kamu görevlisi,
9u geçici köy korucusu, 60ı sivil vatandaştır.
Tüm şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum.
BAŞKAN Sayın Şevkin
30.- Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkinin,
Meclisin halkın önceliklerini belirlemesi gerektiğine, CHP
İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğluna verilen
cezanın kabul edilemez olduğuna, pandemi sürecinde kadına
yönelik şiddetin arttığına ve İstanbul
Sözleşmesinin gereklerinin yerine getirilmediğine ilişkin
açıklaması
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) Sayın
Başkan, millet; iş, aş, ekmek derdinde. Yüce Meclis,
halkımızın önceliklerini belirlemek zorunda. Esnafın,
kahvecinin, dolmuşçunun, otobüsçünün, servisçinin, çiftçinin, köylünün,
sağlıkçının, işsizin, öğretmenin,
öğrencinin, yaşlımızın, gencimizin,
kadınlarımızın, çocuklarımızın
sorunları her geçen gün artarken bugün İstanbul İl
Başkanımız için verilen karar, kabul edilemez bir durumdur.
Pandemi sürecinde kadına yönelik şiddet
alabildiğine artmıştır. İstanbul Sözleşmesi ve
6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı
Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun gerekleri yerine getirilmiyor,
Kabineden bu konuda tek ses yok ama biz hâlâ ama biz her gün öldürülüyoruz,
yeter artık! Kadın cinayetlerinin son bulmadığı bir
ülkede hiç kimse demokratikleşmeden, refahtan, huzurdan bahsetmesin
lütfen.
BAŞKAN Sayın Bakırlıoğlu
31.- Manisa Milletvekili Ahmet Vehbi
Bakırlıoğlunun, Manisa ili Saruhanlı ilçesi Büyükbelen
Mahallesi, Salihli ilçesi Durasıllı, Bezirganlı, Taytan,
Pazarköy, Çavlı, Kabazlı ve Çapaklı Mahallelerinde yaşanan
sel felaketi nedeniyle zarar gören vatandaşlara geçmiş olsun
dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Saruhanlı
ilçemize bağlı Büyükbelen kasabamızda ve Salihli ilçemize
bağlı Durasıllı, Bezirganlı, Taytan, Pazarköy, Çavlu,
Kabazlı Mahallerinde ve Çapaklı bölgesinde meydana gelen dolu,
aşırı yağış ve beraberinde gelen sel nedeniyle
büyük zarar meydana gelmiştir. Yaşanan sel felaketinden dolayı 6
evin hasar gördüğü Büyükbelen beldesinde ayrıca hayvanların
telef olduğu; dolu yağışındansa özellikle zeytin
bahçelerinde ciddi ürün kaybının olduğu bilgisine
ulaştık. Tek tesellimiz, can kaybının
yaşanmaması. Salihli ilçemizin mahallelerindeyse dolu
yağışı, mahsullere ciddi zarar vermiştir. Son
zamanlarda iklim değişikliğine bağlı afetler
sıkça yaşanmaktadır. Aşırı
sıcak, dolu, rüzgâr ve seller; hayatı ve tarımı olumsuz
etkilemektedir. Bu afetlerden zarar gören vatandaşlarımıza
geçmiş olsun der, yaralarının bir an önce
sarılmasını temenni ederim.
BAŞKAN
Sayın Ünsal
32.- Ankara Milletvekili Servet Ünsalın,
pandemi nedeniyle zor durumda olan tiyatroların ayakta kalabilmesi ve
tiyatro emekçilerinin mağduriyetlerinin giderilebilmesi için Kültür ve
Turizm Bakanlığının gerekli desteği
sağlanması gerektiğine ilişkin açıklaması
SERVET ÜNSAL
(Ankara) Teşekkürler Sayın Başkan.
Yaşadığımız
salgın süreci ve alınan tedbirler nedeniyle çok sayıda sektörde
ve alanda sorunlar ortaya çıkmış durumda. Birçoğu sezonluk
oyunlarla ayakta kalmaya çalışan ve borç içinde olan tiyatrolar, bu
durumdan olumsuz etkilenen kurumlar arasında. Çok sayıda
sanatçının ve tiyatro emekçisinin geçimini
sağladığı tiyatrolar, sahne açamadığı için
maddi olarak çok zor günler geçiriyor.
Sanatın önemini
en iyi anlayan ve anlatan değerlerimizden biri olan önderimiz Mustafa
Kemal Atatürkün Sanatsız kalan bir toplumun, hayat damarlarından
biri kopmuş demektir. sözünü unutmamamız gerekiyor. Toplumun
kültürel gelişimi açısından çok kritik olan tiyatroların
ayakta kalması ve tiyatro emekçilerinin mağduriyetlerinin giderilmesi
için gerekli destek sağlanmalıdır. Kültür ve Turizm
Bakanlığı, başta çok zor durumda olan özel tiyatrolara ve
tiyatrolara yardımlar etmelidir, net adımlar atmalıdır.
Teşekkürler.
BAŞKAN
Sayın Aydın
33.- Bursa Milletvekili Muhammet Müfit
Aydının, Bursa ilinde meydana gelen sel felaketinde hayatını
kaybeden vatandaşlara Allahtan rahmet dilediğine, Yassıada
yargılamalarının hukuki dayanağının ortadan
kaldırılmasını öngören kanun teklifiyle başlayan
birlik ve beraberliğin devamını dilediğine ilişkin
açıklaması
MUHAMMET MÜFİT
AYDIN (Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilimizde
meydana gelmiş ve can kaybıyla neticelenmiş olan afetteki
merhumlara Allahtan rahmet diliyorum. Biz, maddi boyutu olan
sıkıntıları bakanlarımızla,
bürokratlarımızla tespit etmek ve anında yerine getirmek gibi hamdolsun
bir imkânı elde ettik. Ülkemizin her neresinde olursa olsun meydana gelen
bu tür afetler, anında tespit ve telafi edilme imkânına kavuştu.
Eskiden bunlar çok zordu, bunlara girmek istemiyorum.
Ayrıca, bugün
ülkemizdeki, özellikle tarihî Yassıadadaki lekenin
kaldırılmasını da kutluyorum. Birlik ve
beraberliğimizin bugün gibi devamını da Allahtan niyaz
ediyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Sayın Canbey
34.- Balıkesir Milletvekili Mustafa Canbeyin,
Balıkesir ili Altıeylül, Bigadiç, İvrindi, Savaştepe ve
Sındırgı ilçelerinde sağanak yağış ve dolu
nedeniyle tarım arazilerinin zarar gördüğüne, vatandaşlara
geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna, Balıkesir İl Tarım
ve Orman Müdürlüğünün zarar tespitlerini tamamlandığına,
Bursa ilinde yaşanan sel felaketinde hayatını kaybeden
vatandaşlara Allahtan rahmet dilediğine ilişkin
açıklaması
MUSTAFA CANBEY
(Balıkesir) Teşekkürler Sayın Başkan.
Geçtiğimiz
birkaç günde, Balıkesir bölgemizde etkili olan kuvvetli
yağış ve dolu nedeniyle Altıeylül, Bigadiç, İvrindi,
Savaştepe ve Sındırgı ilçelerimizdeki tarım
arazilerinde yaygın bir hasar meydana gelmiş, çiftçilerimizin
mahsulleri zarar görmüştür. Afet sonrası, İl Tarım
Müdürlüğümüz hemen tespit çalışmalarına
başlamış, zarar tespitleri tamamlanmıştır. Devletimizin
tüm
imkânlarıyla her doğal afette olduğu gibi bugün de
afetzedelerimizin yanındayız ve yaraları sarma noktasında
ne gerekiyorsa yapmaya devam ediyoruz.
Balıkesirimizde ve komşu ilimiz Bursada
yağmurdan etkilenen vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi
iletiyorum. Bursada hayatını kaybeden
vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, ailelerine sabır
diliyorum. Rabbim vatanımızı ve milletimizi her türlü afetten
korusun.
Aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Erdem
35.- İstanbul Milletvekili Arzu Erdemin,
İstanbul ilinde meydana gelen kuvvetli yağış, rüzgâr,
hortum ve yıldırım nedeniyle tüm İstanbullulara geçmiş
olsun dileğinde bulunduğuna, hayatını kaybeden 1 kişiye
Allahtan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
ARZU ERDEM (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
İstanbulda bugün öğleden sonra meydana
gelen kuvvetli yağış, rüzgâr, hortum ve yıldırım
düşmesi sonucu özellikle Çatalca, Büyükçekmece, Esenyurt
etkilenmiştir. Esenyurtta 1 kişi hayatını kaybetmiştir;
hayatını kaybeden vatandaşımıza Allahtan rahmet
diliyorum.
Tüm İstanbullulara geçmiş olsun
dileklerimizi iletiyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Destici, buyurun.
36.- Ankara Milletvekili Mustafa Desticinin, Bursa
ili Kestel ilçesinde meydana gelen sel felaketinde hayatını kaybeden
vatandaşlara Allahtan rahmet dilediğine, terörle mücadele
operasyonlarında şehit olan askerleri rahmetle
andığına, Yassıada yargılamalarının hukuki
dayanağının ortadan kaldırılmasını öngören
kanun teklifini Büyük Birlik Partisi olarak desteklediklerine ilişkin
açıklaması
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Bursa Kestelde meydana gelen sel afetinde
hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allahtan rahmet
diliyorum. Ülkemizin her bir bölgesinde bu tür afetlerle
karşılaşan vatandaşlarımıza geçmiş olsun
diyorum.
Yine, kahraman ordumuzun yapmış
olduğu terörle mücadele operasyonlarında şehit olan
şehitlerimizi rahmetle anıyorum. Ruhları şad,
mekânları cennet olsun.
Görüşülmekte olan kanun teklifini Büyük Birlik
Partisi olarak desteklediğimizi, darbe kimden gelirse gelsin ve kime
karşı yapılırsa yapılsın
karşısında olduğumuzu bir kere daha vurguluyor, merhum
Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkanı rahmetle
anıyorum, mekânları cennet olsun.
Saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Değerli milletvekilleri, birleşime 19.30a
kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.19
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.36
BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi
BİLGİÇ
KÂTİP
ÜYELER: Nurhayat ALTACA
KAYIŞOĞLU (Bursa), Emine Sare AYDIN (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103üncü
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop ve 192 milletvekilinin 1924
tarih ve 491 sayılı Teşkilâtı Esasiye Kanununun Bazı
Hükümlerinin Kaldırılması ve Bazı Hükümlerinin
Değiştirilmesi Hakkında Geçici Kanunun Bazı Maddelerinin
Yürürlükten Kaldırılması ve Neden Olunan Mağduriyetlerin
Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/2952) ve Anayasa Komisyonu Raporu
(S. Sayısı 218) (Devam)
BAŞKAN - 218 sıra -sayılı Kanun
Teklifinin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon? Yerinde.
1inci maddeyi okutuyorum:
1924 TARİH VE 491 SAYILI
TEŞKİLÂTI ESASİYE KANUNUNUN BAZI HÜKÜMLERİNİN
KALDIRILMASI VE BAZI HÜKÜMLERİNİN
DEĞİŞTİRİLMESİ HAKKINDA GEÇİCİ KANUNUN
BAZI HÜKÜMLERİNİN YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILMASI VE NEDEN OLUNAN MAĞDURİYETLERİN
GİDERİLMESİ HAKKINDA KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- (1) 12/6/1960 Tarihli ve 1 Sayılı
1924 Tarih ve 491 Sayılı Teşkilâtı Esasiye Kanununun
Bazı Hükümlerinin Kaldırılması ve Bazı Hükümlerinin
Değiştirilmesi Hakkında Geçici Kanunun 6 ncı maddesi ile 24
üncü maddesinin ikinci fıkrası yürürlükten
kaldırılmıştır.
BAŞKAN Evet, gruplar adına söz
taleplerini karşılayacağım.
İlk söz İYİ PARTİ Grubu
adına Sayın Feridun Bahşinin.
Buyurun Sayın Bahşi. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA FERİDUN
BAHŞİ (Antalya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 218 sıra sayılı Yasa Teklifinin 1inci maddesi
üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İllerinden başlattıkları
Savunma Yürüyor eylemiyle geldikleri Ankaranın girişinde durdurulan
baro başkanlarına iki gündür zulmedilmiştir. Cübbelerinin önüne
düğme diktirmeyeceğiz. Saraylar, saltanatlar çöker; kan susar bir
gün, zulüm biter. Menekşeler de açılır üstümüzde, leylaklar da
güler. Bugünlerden geriye bir yarına gidenler kalır, bir de
yarınlar için direnenler. Bu zulüm mutlaka bitecektir.
Değerli milletvekilleri, 27 Mayıs,
Türkiye'nin demokrasi tarihini sekteye uğratan; darbelerin,
muhtıraların başlamasına sebep olan hain bir süreçtir.
Türkiyede darbe ve muhtıralar, 27 Mayıstan sonra 12 Mart, 12 Eylül,
28 Şubat, 27 Nisan, kumpas davaları ve 15 Temmuzla devam
etmiştir. En büyük travma ise 12 Eylülde yaşanmıştır.
Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz
günlerde Yassıadada altmış yıl sonra bir
açılış yapıldı ve adanın ismi
değiştirilerek Demokrasi ve Özgürlükler Adası
yapıldı. İsim çok güzel: Demokrasi ve Özgürlükler Adanın
adında demokrasi var özgürlük var ama uygulamada hiçbiri yok. Kendiniz
çalıp kendiniz oynadınız, açılışta başka
partilerden hiç kimse yok; hatta, 27 Mayıs darbesinin mağduru
Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal bile yok. Siyasi rant
peşinde koşan siyasi iktidarın milleti bölüp
kamplaştırma gayretinin yeni bir örneğine şahit olduk.
Sonuç olarak Yassıada, sanki bir otoyol, bir fabrika
açılışı gibi açıldı.
Değerli milletvekilleri, yasa teklifinde sadece
27 Mayıs mağdurlarının olması, diğer darbe ve
muhtıraların mağdurlarının olmaması
anlaşılır gibi değil. 12 Mart, 28 Şubat, 27 Nisan,
kumpas ve 15 Temmuz; bu tarihler size hiçbir şey ifade etmiyor mu? Özellikle
12 Eylülde yaşanan haksız tutuklamalar, işkenceler,
işkencede ölenler, idam edilmeden önce suçsuzluğu ortaya
çıkmasına rağmen darbeci generalin talimatıyla yine de idam
edilen gençler, yaşı büyütülerek idam edilen çocuklar, Mamaklar,
Ulucanlar, daha niceleri sizler için bir şey ifade etmiyor mu?
Değerli milletvekilleri, 12 Eylül 1980 darbesi
üzerinden tam kırk yıl geçti. Demokrasimizin kara lekesi sonrası
650 bin kişi gözaltına alındı, 52 bin kişi
tutuklandı, 171 kişi işkenceden öldü. Açılan davalarda -210
bin davada- 230 bin kişi yargılandı. 7 binden fazla kişi
için idam cezası istenildi, 50 kişi idam edildi; 14 bin kişi
vatandaşlıktan çıkarıldı; 100 bin kişi örgüt
üyesi olmakla suçlandı; 30 bin kişi ise sakıncalı
olduğu gerekçesiyle işlerinden edildi. Haksız ve hukuksuz
yargılamalar bitti, mağduriyetler, acılar yaşanmaya devam
ediyor. Darbeci generalin Asmayalım da besleyelim mi? sözü ile Bir
sağdan, bir soldan. kararı üzerine 9 Ekimde devrimci Necdet Adalı
ve ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu idam edildi. İdam kararını
veren sıkıyönetim mahkemesi hâkimi Ali Fahir Kayacan, daha sonra
anlattığı anılarında Mustafa Pehlivanoğlunun
asılan solcu Necdet Adalıya denge olsun. diye idam edildiğini
belirtti.
Ailesi idamı ancak infazdan üç gün sonra
ziyarete gittiğinde öğrenebildi. Suçsuz olduğu
anlaşılan Pehlivanoğlunun avukatları idamı durdurmak
için mahkemeden aldıkları kararı
ulaştırdıklarında Kenan Evrenin tepkisi Boş verin şimdi,
onu kurcalayacak zamanımız yok, asın gitsin. oldu. Recep
Küçükizsizi anlatmıyorum bile. Oysa 12 Eylül 2010 referandumunda dönemin
Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, hem partisinin grup
toplantısında ve hem de meydanlarda yaptığı
konuşmalarda 12 Eylül 1980 darbesinden sonra idam edilen Necdet
Adalı, Mustafa Pehlivanoğlu ile Erdal Erenin isimlerini anarak,
hatta ülküdaşım Mustafa Pehlivanoğlunun anne, babasına
yazdığı mektubu ağlayarak okuyup 12 Eylül Anayasa
referandumunun aynı zamanda bir iadeiitibar olacağını ifade
etti ve Evet. oyu istedi. Sayın Erdoğan, referandum sonrasında
bir defa Pehlivanoğlunun mezarını ziyaret etti mi? Vazgeçtik
mezar ziyaretinden, on yıldır bir defa adını andı
mı? İadeiitibar konusunda tek bir adım attı mı?
Elbette ki hayır. Burada bulunan birçok milletvekili
arkadaşımın 12 Eylülü bizzat
yaşadığını, hatta benim gibi onlarca gözaltı
yaşayıp tutuklandıklarını biliyorum.
Değerli milletvekilleri, darbeciler mevcut
anayasal hukuku hiçe sayarak silah zoruyla iktidar oldukları için
yaptıkları her şey kanunsuzdur. Onların millet adına
kanun çıkarma, uygulama yetkileri yoktur. Dolayısıyla millet
adına karar veren yargının o dönem yargılamaları da
batıldır. O dönemlerin yargısını bize Asmayalım
da besleyelim mi? Denge olsun diye bir sağdan, bir sondan astık.
sözleri çok güzel özetler. Adaletin olmadığı yerde zulüm
vardır, masum ve mazlumlar vardır. Masum ve mazlumların
mağduriyetini unutmak bu millete ihanettir. C5 koğuşundan,
başta Hakverdi Satılmış olmak üzere, ülkücü
arkadaşlarımız Mamakta yaşananları unutturmamak için
UnutMamak. derler, UnutMamak.
Değerli arkadaşlar, darbe ve
muhtıralar dışında bir de kumpas davaları dönemi var.
AK PARTİ ile FETÖnün kol kola ülkemizi teslim aldığı
yıllarda yaşanan mağduriyetler de darbe döneminde yaşananlardan
az değildir. Türkiye'nin teslim alındığı o dönemde
hayatları karartılanlar, ölüme giden binlerce kahramanımız
var. Muzaffer Tekinler, Kuddusi Okkırlar, Türkan Saylanlar, hele
dünyanın her yerinde yiğitçe ülkesini temsil etmiş, Türk
düşmanlarıyla mücadele etmiş Kaşif Kozinoğlu, bunlar
hiç aklınıza geliyor mu?
Değerli milletvekilleri, gelelim 15 Temmuz hain
darbe girişimine. FETÖ terör örgütü üyeleri tarafından
gerçekleştirilmeye çalışılan 15 Temmuz darbe girişimi
öncelikle Atatürkçü subaylar ve vatansever Türk milleti tarafından
engellenmiş, Türk milleti devleti sokaktan toplamıştır.
Bugün, üzerinden dört yıl geçmesine rağmen darbeye ilişkin
birçok husus açıklığa kavuşturulmadığı gibi
yaşanan gelişmeler hem bizim hem de vatandaşın kafasını
karıştırmaktadır. Darbecilerin yargılanması ne
kadar önemliyse masum insanların mağdur edilmesi ve darbe
fırsatçılığına soyunarak iktidarın kendisi gibi
düşünmeyenleri tasfiyeye kalkışması da bir o kadar
tehlikeli ve yanlıştır.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra başta
kamu kuruluşları olmak üzere devletin birçok kademesinde görev yapan
insanlar Mor Beyin, asılsız ihbar ve iftirayla haksız yere
tutuklanmış, görevinden atılmış veya açığa
alınmıştır. Bu kişiler mahkeme kararlarıyla
aklanmalarına rağmen işlerine ve eski hayatlarına
dönememişlerdir. Bu sıkıntıları sadece kendileri
değil ailesi, akrabaları da yaşamaktadır. Bundan
dolayı diyoruz ki sadece Yüksek Adalet Divanı tarafından
yürütülen yargılamaların mağdurlarının değil, 12
Eylül darbesinden nasibini almış, idam edilmiş, hayatı
mahvedilmiş vatanseverlerimizin, 12 Mart, 28 Şubat, 28 Nisan ve
kumpas davalarıyla, 15 Temmuz mağdurlarının da bu kapsam
içine alınması gerekirdi.
Sonuç olarak bu yasa teklifini geç kalmış
olmakla birlikte olumlu buluyoruz ve kabul oyu vereceğimizi beyan
ediyoruz.
Bu vesileyle Gazi Meclisi de yüce Türk milleti
adına saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Sayın Erkan Akçay, buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 218 sıra sayılı Kanun
Teklifinin 1inci maddesinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Muhterem milletvekilleri, demokrasi, pek çok
tanımının yanında millî iradeyi esas alan tahammül sistemi,
sabır ve saygı rejimidir. Sebebi ne olursa olsun, şartlar
nasıl tezahür ederse etsin, milletin verdiği yetkiyi tekrar alacak
yine milletin kendisidir. Beğensek de beğenmesek de sevsek de
sevmesek de sandıktan çıkan sonuç zorla, baskıyla, silah
yoluyla, gayrimeşru araçlarla tahrip ve tasfiye edilirse acıklı
olaylar zincirleme olarak yaygınlaşacaktır.
Maalesef siyasi tarihimiz ve demokrasi tarihimiz
aynı zamanda darbeler tarihidir. Hukuk dışı müdahaleler
ülkemizin on yıllarını çalmış; hukuk, huzur,
barış ve güvenlik bakımından ağır hasarlar
bırakmıştır. Millet iradesini yok sayarak millî
egemenliğe, demokrasiye hukuk dışı müdahaleler, esasen
cumhuriyetimizin yegâne dayanağı olan milleti yok saymak anlamı
taşımaktadır. Bunun yankıları ve bugüne kadar uzanan
yansımaları siyasi ve toplumsal hayatımıza düğüm
üstüne düğüm atmıştır. 31 Mart 1909 vakası, Sultan
Abdülhamitin tahttan indirilmesi, Hâlâskâr Zabitan olayı, Babıali
Baskını, 27 Mayıs 1960 darbesi, 22 Şubat ve 21 Mayıs
Talat Aydemir darbe teşebbüsleri, 12 Mart 1971 muhtırası, 12
Eylül 1980 darbesi, 28 Şubat 1997 hadisesi ve yine en son
yaşadığımız 15 Temmuz 2016daki hain FETÖ darbe
girişimi millî iradeye, hukuka kasteden girişimlerdir. Türkiye, 23
Aralık 1876 Kanun-ı Esasi denemesiyle millî iradeyi ve demokrasiyi
esas alan bir rotaya girmiştir. Bu rotanın pusulası millî irade
ve demokrasidir.
1908de Meşrutiyetin ilanıyla çok partili
siyasi sisteme adım atılmıştır. 1946da çok partili
siyasi hayata geçtik. diyoruz ya, Türkiye çok partili siyasi hayata 1908de
Meşrutiyetin ilan edilmesiyle birlikte geçmiştir. O dönemde, 11 adet
fırka yani parti vardır. Tarihi büyük olayların temel
teşkil ettiği bu süreçler ve saydığım bu 31 Mart
vakasından itibaren yaşanan hadiseler ve bu arada
yaşadığımız Trablusgarp Savaşı, 1912-1913
Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı ve ülkemizin
işgali üzerine başlatılan Kurtuluş Savaşı 29 Ekim
1923te cumhuriyetle taçlanmıştır.
1923-1946 yılları arasında ülke ve
dünya şartlarının mecburiyeti nedeniyle yirmi üç
yıllık bir tek parti dönemi yaşanmıştır. Bu yirmi
üç yıllık tek parti döneminde, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün
öncülüğünde iki defa çok partili hayata geçiş denemesi olmuştur.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası 17 Kasım 1923te kurulmuş,
5 Haziran 1925te kapatılmıştır. Serbest Cumhuriyet
Fırkası 12 Ağustos-18 Aralık 1930 tarihleri arasında
hayat bulmuş ancak bu teşebbüs de yarım
kalmıştır. Bu teşebbüsler şunu gösterir: Atatürk
döneminde de millî irade, çok partili siyaset ve demokrasi başlıca
niyet ve hedef olmuştur; bunlar tartışmadan aridir. Parola
bellidir: Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir.
27 Mayıs yargılamaları millî
hafızalara kazınmış, hukuk kisvesiyle Yassıadada
hukuka deli gömleği giydirilmiştir. Yassıadada 1950-1960 dönemi
yargılanmamış, irade ve egemenliğin yegâne sahibi aziz
milletimizin takdir ve tercihleri sorguya çekilmiştir. Yassıada
mahkemelerini kuranlar demokrasi ve özgürlükleri sanık sandalyesine oturtmuşlar.
Yüksek Adalet Divanı tarafından gerçekleştirilen ve
Yassıada yargılamaları olarak bilinen hukuk garabetiyle ne
yazık ki Başbakan Adnan Menderes, Bakanlar Fatin Rüştü Zorlu ve
Hasan Polatkan idam edilmişlerdir. Açıktır ki bu
yapılanlar, yalnızca bu 3 devlet adamına ve ailelerine
değil, onları seçen milletin bizatihi kendisine yönelik bir zulüm
olarak tecelli etmiştir. Merhum Başbakan Adnan Menderese, merhum
Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorluya, merhum Maliye
Bakanı Hasan Polatkana ve 27 Mayısın bütün zulüm gören
mağdurlarına Allahtan rahmet niyaz ediyorum.
Sandık millî iradenin beşiği,
demokrasinin itici ve seçkin gücüdür. 11 Nisan 1990 tarihli, 3623
sayılı Kanunla 27 Mayıs 1960 askerî darbesinin katlettiği
devlet adamlarının itibarlarının hukuken iadesi
noktasında önemli adımlar atılmıştı.
Yassıadanın menfi isminin değiştirilmesi, menfur izlerinin
silinebilmesi maksadıyla 2013 yılında Türkiye Büyük Millet
Meclisinde önemli bir adım atılmış ve Yassıadaya
Demokrasi ve Özgürlükler Adası ismi verilmişti. 27
Mayısın 60ıncı yıl dönümünde, bu yıl Demokrasi
ve Özgürlükler Adasının resmî açılışı
gerçekleştirilmiştir.
Türk milletinin basiret ve dirayeti, bundan böyle
hiçbir gayrimeşru gayeye izin vermeyecektir. Milletten
aldığı bir yetki bulunmaksızın yargı erkini
kullanan Yüksek Adalet Divanının verdiği doğal hâkim ilkesi
başta olmak üzere, evrensel hukuk prensiplerine ve o tarihte yürürlükte
bulunan Anayasa hükümlerine açıkça aykırılık teşkil
eden kararlar hâlen hukuk sistemimizde varlığını ve
bazı etkilerini sürdürmektedir.
27 Mayıs 1960 darbesi sonrasında kurulan
Yüksek Adalet Divanı tarafından gerçekleştirilen Yassıada
yargılamaları ve akabinde gerçekleşen idamlar, neden
oldukları bireysel mağduriyetlerin yanı sıra toplumsal ve
siyasi hafızamızda tamiri zor yaralar açmıştır.
Değerli milletvekilleri, millet,
hafızası olan toplumdur. 27 Mayıs 1960 darbesi millî
hafızamızda yaralar açmıştır. 27 Mayıs 1960
tarihinde gerçekleştirilen askerî darbe sonrasında Millî Birlik Komitesi
tarafından 12 Haziran 1960 tarih ve 491 sayılı
Teşkilâtı Esasiye Kanununun Bazı Hükümlerinin
Kaldırılması ve Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi
Hakkında Geçici Kanun, 1 sayılı Kanun çıkarılmıştır.
1 sayılı Kanunun 6ncı maddesiyle Cumhurbaşkanı,
Başbakan, bakanlarla, milletvekillerini yargılamak üzere Yüksek
Soruşturma Komisyonu ve Yüksek Adalet Divanı kurulmuştur. 1
sayılı Kanunun 24üncü maddesiyle Teşkilâtı Esasiye
Kanununun 73üncü maddesinde yazılı müsadere yasağı
yürürlükten kaldırılmıştı. Bu düzenlemeyle, en temel
insan haklarından olan mülkiyet hakkı, evrensel hukuk prensiplerinden
biri olan masumiyet karinesine aykırı şekilde yok
edilmiştir. Şimdi görüştüğümüz 218 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 1inci maddesiyle, Yüksek Soruşturma
Kurulu ve Yüksek Adalet Divanının kullandığı
yetkilerin hukuktaki dayanağı olan 12 Haziran 1960 tarihli ve 1
sayılı Kanunun 6ncı maddesi ile mülkiyet hakkını
gasbeden 24üncü maddesinin ikinci fıkrası geçmişe dönük olarak
yürürlükten kaldırılmaktadır. Yüksek Adalet Divanının,
teklifin geçici 1inci maddesiyle hükümsüz hâle gelen bütün kararları,
adli sicil ve her türlü arşiv kayıtları başvuru
aranmaksızın Adalet Bakanlığı tarafından resen
silinmektedir. Yüksek Soruşturma Kurulu ve Yüksek Adalet Divanı
tarafından haklarında soruşturma ve kovuşturma
yürütülenlerin bu soruşturma ve kovuşturmalar sebebiyle
uğradıkları manevi zararların hazine tarafından
karşılanması, malvarlığı müsadere edilenlerin
maddi zararlarının karşılanması amaçlanmaktadır.
Bu başvuruları değerlendirmek ve karara bağlamak üzere
Cumhurbaşkanı tarafından bir komisyon kurulması ve
komisyonun çalışma usul ve esaslarının
Cumhurbaşkanı tarafından belirlenmesine yönelik düzenleme
yapılmaktadır. Ayrıca, başvuruların süresi, komisyonun
kararlarına itiraz ve itirazı hangi kurumun değerlendireceği,
Cumhurbaşkanı tarafından kurulan komisyonun istediği bilgi
ve belgelerin komisyona gönderilme süresiyle ilgili düzenlemeler
yapılmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
ERKAN AKÇAY (Devamla) Bu kanun teklifi millî
hafızamızdaki bu yarayı bir nebze olsun manen hafifletmeyi
amaçlamaktadır. Ve bu teklif tarihten ders çıkarmayı ve darbeci
zihniyeti mahkûm etmeyi de amaçlamaktadır. Bu düşüncelerle bu kanun
teklifinin ülkemize, milletimize hayırlı uğurlu
olmasını diliyorum.
Aziz Atatürkün ifadesi olan Hâkimiyet
kayıtsız şartsız milletindir., Başbuğumuz
Alparslan Türkeşin ifadesi olan En kötü demokrasi en iyi ihtilal
rejiminden daha iyidir. sözleriyle konuşmama son veriyor, muhterem
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP, AK PARTİ, CHP ve
İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Sayın Hüseyin Kaçmaz.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA HÜSEYİN KAÇMAZ
(Şırnak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
aslında sözlerime görüşmekte olduğumuz kanunla ilgili
başlayacaktım ancak Şırnakın Cizre ilçesinde şu
an pandeminin geldiği boyut bu. Bütün ilçe kıpkırmızı
hâlde ve vatandaşlar tedirgin; vatandaşlar ciddi bir önlemin
alınmadığı konusunda tedirgin ve şikâyetçi. Birkaç gün
önce Cizre ilçemizde vatandaşlarımız ve esnaflarımız
kendi örgütlenmeleriyle bir karar aldılar. Esnaflarımız bir
hafta boyunca veya duruma göre on gün boyunca kepenk açmama kararı
vermişti ancak hemen sonrasındaki gün Şırnak Valisi ve
Cizre Kaymakamı esnafları gezerek bu alınan kararı sabote
etti; hatta, halk arasında, kepengini açmayan, dükkânını açmayan
esnafların bilgilerinin alındığı ve haklarında
işlem yapılabileceği endişesi sebebiyle de bir tedirginlik
yaratıldı.
Öncelikle, bu hususun ilgililer tarafından
dikkate alınarak gerekli tedbirlerin alınması ve söz konusu
tedirginliğin giderilmesi için yurttaşlarımızın
cizreyebak hashtagiyle başlattığı kampanyadan da
görüldüğü üzere -vekillerimiz görebilir- bu durum ciddiyetini devam
ettiriyor. Şu an Şırnak ilinde öncelikle Şırnak Devlet
Hastanesi pandemi hastanesi ilan edilmişti ancak vaka
sayılarının artışıyla birlikte Cizre, İdil
ve Silopi hastaneleri de pandemi hastanesi ilan edildi ancak yine yetmedi, vaka
sayıları o kadar arttı ki daha kullanıma
açılmamış olan Şırnak Devlet Hastanesi de şu
aşamada pandemi süreci sebebiyle kullanıma açılmış
durumda.
Tüm bu sebeplerle tedbirlerin alınması ve
ilgililerin gerek Türk Tabipleri Birliği yetkililerine gerekse de bölgenin
seçilmişleri olarak bizlere bilgi vermesi konusunda buradan bir
çağrıda bulunuyoruz çünkü ne Valilik ne İl Pandemi Kurulu hiçbir
şekilde bilgi paylaşmıyor, halkı bu konuda hiçbir
şekilde bilgilendirmiyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabii, Anayasa Komisyonunda da biz, görüşülmekte olan
Yassıada yargılamalarına ilişkin önerilerimizi,
eleştirilerimizi, eksik bulduğumuz yanları belirtmiştik ve
bu kanun teklifini önemli bulduğumuzu belirtmiştik ancak eksik
olduğunu da tekrar ifade etmek isteriz. Bir ülkenin tarihinde yaşanan
benzer durumlar ve çok daha ağır hukuk ihlalleri varken sadece bir
dönemin ya da bir kesimin mağduriyetlerinin gündeme getirilmesini eksik
buluyoruz. Merhum Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan
Polatkanın idamının üzerinden neredeyse altmış
yıl geçti yani yarım asrı aşkındır bir süre
geçmiş. Aslında iadeiitibar da yapıldı, cenazeleri de
devlet töreniyle defnedildi, birçok yere isimleri de verildi ancak yaşanılan
bu darbeyle birlikte, yaşanılan bu cinayetlerle birlikte maalesef ki
vicdanlar soğumamıştı ve mağdurların aileleri,
gerekse de ülkenin demokrasisi huzura ermiş değildi. Ve bu sebeple
teklif sahipleri bugün demokratik bir hukuk devleti olan Türkiye
Cumhuriyetinde bunu yasama organına düşen başlıca
görevlerden biri olarak telakki etmiş ve giderici ek düzenleme
yapılmasını istemişlerdir. Evet, bu konuda hemfikiriz,
gerekli bir düzenleme ancak ülkede gerçekten adaletin, hukukun
üstünlüğünün tesisi isteniyorsa sadece merhum Menderes ve
arkadaşlarına verilen hükümleri değil, 29 Ekim 1923ten sonra
İstiklal Mahkemelerinde verilen hükümleri, Şark İstiklal
Mahkemesinde verilen hükümleri, Tunceli Kanunuyla kurulan istiklal
mahkemelerinde verilen hükümleri, 12 Mart 1971 askerî darbesi sonrası sıkıyönetim
mahkemelerinde açılan davalarda verilen hükümleri, 12 Eylül 1980 askerî
darbesi öncesi ilan edilen sıkıyönetim mahkemeleriyle, darbe
sonrası sıkıyönetim mahkemeleriyle, devlet güvenlik
mahkemelerinin, özel yetkili mahkemelerin verdiği hükümleri, darbeci
Fetullah Gülen ve suç örgütüne hizmet ettiği anlaşılan
savcılar tarafından yürütülen soruşturmalar sonucunda
açılan davalarda verilen mahkûmiyetlerle hâlen devam eden
yargılamalardaki hukuksuzluğu gelin hep birlikte ortadan kaldıralım.
Bu şekilde ancak gerçek anlamda hakkaniyetli bir durum tesis etmiş
oluruz.
Cumhuriyetin ilanından sonra istiklal
mahkemeleri kurtuluş için değil verilen sözlerin tutulmamasına
karşı çıkan halkı ve temsilcilerini susturmak için faaliyet
göstermiştir. İdam sehpaları bu ülkede hiç boş
kalmamıştır. 1921 Anayasasıyla kabul edilen yerel
yönetimlerin özerkliği cumhuriyetin ilanından hemen sonra 1924
Anayasasıyla ortadan kaldırılmış baskıcı ve
tekçi bir yönetim başlamıştır. 1920 Meclisinin
konuşan, tartışan çok sesli yapısı ortadan
kalkmış tek sesli bir Meclis oluşmuştur.
Haklı direnişlerin, hak
arayışların karalanması, yalanlarla lekelenmeye
çalışılması bu direnişlerin
haklılığına ve meşrutiyetine leke düşüremez. 1960
darbesinde oy birliğiyle bu Meclisin bunu bir nevi mahkûm etmesinde
görüldüğü gibi, bugün hep birlikte bunu mahkûm ediyoruz ancak
dediğimiz gibi bunun gibi onlarca örnek var.
Yine, istiklal mahkemeleri haricinde Dersim
olayı vardı. Dersim, Osmanlının nüfuz edemediği özerk
bir bölgeydi. Tunceli Kanunu 1935 yılında TBMM gündemine geldiğinde,
sunuş konuşması yapan Şükrü Kaya bu gerçeği
aslında itiraf eden bir konuşma takdim ediyor. Maksat Dersimin
özerkliğine son vermekti. Bu amacı gerçekleştirmek için katliama
sebep olan askerî harekatın yanında Dersimin önde gelenlerini idam
etmek için sözde bir mahkeme kurulmuştu. Bu yargılamaların
sonuçları da ortadan kaldırılmalıdır. Yassıadada
Menderes ve arkadaşlarını idam eden mahkeme ne kadar hukuka
uygunsa Dersimde Seyit Rıza ve arkadaşlarını,
Diyarbakırda Şeyh Sait ve arkadaşlarını, 12 Mart 1971
darbesinden sonra Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnanı
idam eden mahkeme o kadar hukuka uygun ve meşrudur. Yine, 12 Eylül 1980
dönemi sıkıyönetim mahkemeleri, devlet güvenlik mahkemeleri, özel
yetkili mahkemeler, Fetullah Gülene bağlı istihbarat, polis,
jandarma ve savcıların yürüttüğü soruşturmalar sonucu
açılan KCK davaları, HDP Eş Başkanları Sayın
Selahattin Demirtaşa ve Sayın Figen Yüksekdağa, sayın
milletvekili arkadaşlarımıza ve belediye eş
başkanlarımıza, yine yöneticilerimize karşı açılan
davalar ve yargılamalar Yassıada yargılamaları kadar hukuka
uygun ve meşrudur. Bu yargılamaların sonuçları da ortadan
kaldırılmalı ve mağduriyetler telafi edilmelidir. Tabii,
tarihte de, dediğimiz gibi, birçok örnek var; gerek istiklal
mahkemelerinde gerekse de Tunceli Kanununda bilindiği üzere o dönemde
Dersime bir komutan vali, beldelere de asker kaymakam atanacaktı. Bugün
yaşadıklarımız da aslında tarihin tekerrürü
anlamına gelmekte. Aslında zihniyet hiçbir şekilde
değişmemiş, bugün de Kürt halkının iradesi
gasbedilerek belediyelerimize yine vali ve kaymakamlar kayyum olarak atanmakta.
Dediğimiz gibi, bugün reva görülenler, yıllar önce, on yıllar
önce yine Dersimde halka reva görülmüştü.
Bugün, başta Sayın Selahattin
Demirtaş ve Figen Yüksekdağ, milletvekilleri ve belediye eş
başkanlarımız olmak üzere binlerce meclis üyemiz, il ve ilçe
yöneticimiz ve üyemizin yargılandığı mahkemeler,
Yassıada mahkemesi kadar -dediğimiz gibi- hukuka uygun ve adildir.
Eğer Yassıada hukuka uygunsa bugün yapılan bu haksız,
hukuksuz yargılamalar da hukuka uygundur diyebilirsiniz. AİHMin
Demirtaş, Kavala kararlarına uyulmuyorsa, Anayasa Mahkemesinin
tahliye kararları uygulanmıyorsa, Cumhurbaşkanının
Karşı hamle yapar işi bitiririz. sözleriyle Demirtaş
hakkında aynı iddialarla tutuklama kararı veriliyorsa, Kavala
yeniden tutuklanıyorsa, Çağdaş Hukukçular Derneği üye ve
yöneticisi avukatlar hakkında tahliye kararı veren mahkeme heyeti
aynı gün dağıtılıp mahkemeye Anayasa Mahkemesinin
hukuksuz karar verdiğine hükmettiği Demirtaş ve Sırrı
Süreyya Öndere mahkûmiyet kararı veren mahkemenin başkanı
başkan yapılıyorsa bu yargılamalar ancak Yassıada
yargılamaları kadar adildir ve bu uygulamaların sahiplerinin
tarihteki yerleri de yine Yassıada darbecilerinin yeri olacaktır.
Tüm bunlarla birlikte size çağrımız
şudur: Gelin, hukuktan, adaletten, hukukun üstünlüğünden
bahsedeceksek tüm bu bahsettiğimiz hukuksuzlukları hep birlikte
ortadan kaldıralım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HÜSEYİN KAÇMAZ (Devamla) Sayın Başkan,
bir dakika daha istiyorum.
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
HÜSEYİN KAÇMAZ (Devamla) Zerre kadar hukuka,
adalete bağlılığınız varsa hep birlikte,
cumhuriyet tarihi boyunca işlenen suçlara, kanamaya devam eden yaralara
çare arayalım. Soy bağı koparılmış Dersimli
çocukların soy bağlarını kuralım. Seyit
Rızanın, Şeyh Saitin ve arkadaşlarının, Saidi
Kürdinin naaşlarının nerede olduğunu bulalım. Faili
meçhulleri araştıralım, İbrahim Kaypakkaya ve yüzlerce
devrimcinin işkenceyle katledilmesini araştıralım,
yargısız infazları araştıralım, hakikatleri
araştıralım, mağdurları ve mağduriyetleri
belirleyelim, telafi edici tedbirler alalım.
Tüm bu saydıklarımızla birlikte bugün
hâlen devam eden bir durum daha var. Faili meçhule kurban giden
çocuklarını, eşlerini, akrabalarını arayan aileler
-iktidarınız döneminde hâlâ toplanmalarına izin verilmiyor-
coplanıyor, gazlanıyor. Bu durum da bu ülkenin demokrasisi için büyük
bir ayıptır. Tüm bunların göz önüne alınarak ortak bir
aklın geliştirilmesini uygun görüyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Sayın Engin Altay, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (İstanbul)
Sayın Başkan, sizi ve yüce Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Uzun zamandan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisinde
münakaşasız, gürültüsüz, tartışmasız, tam bir
ittifakla, oy birliğiyle bir kanun teklifini görüşüyoruz. Bu,
geldiğimiz nokta bakımından kıvanılacak bir tutumdur; demokrasimiz
açısından istikbal vadeden, güven veren, demokrasimizin Türkiyeyle
birlikte sonsuza kadar yaşayacağına, güçleneceğine ve
yüceleceğine olan güvenimizi ve umudumuzu perçinlemektedir. Ben Komisyonda
da söylemiştim, 27 Mayıs, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kara günüdür,
27 Mayıs, darbelerin anasıdır. demiştim. 27 Mayıs
olmasaydı 12 Mart olmazdı 12 Eylül olmazdı, 28 Şubat
olmazdı, 27 Nisan olmazdı, 15 Temmuz olmazdı. dedim,
bunları inanarak söyledim. Çok şükür bugün Türkiye yüce Meclisimizin
inisiyatifiyle bu ayıptan kurtuluyor. Geçmişte de bu ayıptan
kurtulma girişimleri olmadı değil, o dönemde de Cumhuriyet Halk
Partisi ve Adalet Partisinin kimi yöneticilerinin bu konuda bir mutabakatı
sağlandı ama belli bir defans, refleks bu cesur girişimin önüne
geçti ve maalesef bu ayıptan kurtulmak, demokrasimiz adına tüm
kötülüklerin anasını gömmek bu Meclisin bu dönemine nasip oldu. 27
Mayıs darbesi Türk milletine yapılabilecek en büyük kötülüktür, biz
böyle bakıyoruz. Ve unutulmamalıdır ki değerli
milletvekilleri, bütün darbeler dış kaynaklı bir siyasi
projedir; dış kaynaklı siyasi proje olmayan bir darbe yoktur,
olamaz.
Değerli arkadaşlar, bu vesileyle, 27
Mayıs darbesi sonucu yaşamını yitiren merhum Başbakan
Adnan Menderes, Fatih Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkanı rahmet ve
minnetle anıyorum. Bunları anarken hiç şüphesiz kimsenin burnunu
kanatmadıkları hâlde 12 Mart Muhtırası sonucu
canlarını veren, idam edilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin
İnanı da rahmet ve minnetle anıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
Ve elbette 12 Eylülde ben de çok bedel ödedim, hem
psikolojik hem fiziki işkenceye maruz kaldım ama Necdet
Adalıyı, Mustafa Pehlivanoğlunu; yani devrimcilerle ülkücüler
güya Türkiyeyi batıracaktı, asker geldi kurtardı operasyonuyla
dizayn edilmiş bir faşist darbeden bedel ödeyen, canını
yitiren herkesi de rahmet ve minnetle anıyorum.
Bu Parlamentoda ben eminim en az 100-150
arkadaşımız 12 Eylülün fiilî bedelini ödemiştir. Ben hem
psikolojik hem fiziki işkence gördüm ve -bu yarın İçişleri
Komisyonuna gelecek- güvenlik soruşturması nedeniyle de yeterlilik
sınavından çok iyi not almama rağmen, beş yıl
işsiz kaldım, beni öğretmen yapmadılar. Ben 12 Eylülde bu
bayrağı ve bu milleti ve bu vatanı ne kadar seviyorsam
şimdi de ancak o kadar seviyorum, ne bir eksik ne bir fazla. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, yalnız bir
şey var; demokrasimiz postaldan, tanktan, dipçikten aldığı
tahribatı çabuk tolere edebiliyor, milletimiz de öyle, yeter ki
demokrasimiz yasamadan, yürütmeden ve yargıdan tahribat almasın. Yani
Türkiyede hepimiz -dün de böyle olsaydı keşke, bugün de böyle olsun
yarın da hep böyle olsun -ekmekten, sudan vazgeçebilseydik; hatta havadan
vazgeçebilseydik; sırtımızdaki paltodan,
ayağımızdaki ayakkabıdan vazgeçebilseydik de demokrasiden
vazgeçmeseydik. Hep birlikte bunu başarmalıydık. Bugün
Türkiyenin içinde bulunduğu ekonomik sorunların da, bilin, kabul
edin, görün ve inanın ki sebebi demokrasimizin yeteri kadar
gelişmiş olmamasıdır, demokrasimizin tıkır
tıkır çalışıyor olmamasıdır. Hep söyledim:
Tıkır tıkır demokrasiniz varsa şıkır
şıkır ekonominiz olur. Lakin burada tabii şunu
yapacağız: Yönetenlerin yani yürütmenin, bağlantılı
olarak yasamanın ve yargının demokrasinin bir tepki ve protesto
rejimi olduğunu peşinen kabullenmesi gerekir. Böyle olursa,
demokrasi, tepki ve protestonun en doğal -yemek, ekmek, su kadar
doğal- bir hak olduğunu kabul eden bir yürütme olursa o ülkede her
şey gerçekten çok güzel olur. Ve demokrasinin yüceliği yönetenlerin
sabır ve hoşgörüsüyle doğru orantılıdır; ne kadar
sabır, hoşgörü, o kadar yüce bir demokrasi olur. Bize ilk, evvela
lazım olan şey demokrasidir.
Ve değerli arkadaşlar, ne hazin bir tablo
ki bugün lanetleyerek gömdüğümüz 27 Mayıs darbesinden sonra milletçe
yirmi yılda bayram yaptık iyi mi? Hürriyet ve Anayasa Bayramı
diye kutladık; bu ayıp da bize yeter, hepimize yeter. Çok şükür
bunlardan kurtuluyoruz ancak bir şey bilinecek: Türk Silahlı
Kuvvetlerinin demokrasiyi korumak, kollamak, vesair bir görevi yoktur
kardeşim. Demokrasiyi koruyacaksa bu millet koruyacak, bu Parlamento
eliyle koruyacak; bunu yaparken de kuvvetler ayrılığı
prensibine olabildiği kadar, azami ölçüde riayet etmeye mecburuz. Bizim
Anayasamızda kuvvetler ayrılığı kuvvetler
arasındaki bir güç paylaşımı, güç üstünlüğü
değildir; bilakis, tam ve kesin bir ayrılıktır. Bunu
yaşatacak olan burasıdır. En büyük millettir, milletten sonra en
büyük burasıdır. Burada sandalye sahibi olan bütün siyasi partilerin
ve sayın milletvekillerinin bu şuur içinde, bu bilinç içinde tek
gayelerinin milletin refahı, huzuru ve mutluluğu olduğu
bilinciyle, ne yasamaya ne yargıya boyun bükmeden
Elbette siyasi
aidiyetten kaynaklı bir hiyerarşi olacak, bunu reddedersek
yanlış yaparız ama milletten aldığımız
vekâletin gereği demokrasimizi yüceltmektir. Burada ayrı ayrı
hepimize ve hep birlikte Meclisimize büyük görev düşüyor.
Keşke, 27 Mayıs 1960la
hesaplaşırken şu anda, an itibarıyla hâlâ 12 Eylül
faşist darbesinin Anayasasıyla ve onun getirdiği yasalarla
çalışan bir Meclis olmasaydık. (CHP sıralarından alkışlar)
60la hesaplaşırken 12 Eylülle
hesaplaşmamak bence doğru değil. Keşke, ister tank topla,
ister sandık marifetiyle geldikten sonra diktatör eğilimlerinin
baskınlaşmasıyla darbe yapan herkesin diktatörleştiğini
ve diktatör olan herkesin de gayriinsanileştiğinin bilinciyle parti
içinde de genel olarak da önceliğimizin demokrasi olması konusunda
samimi bir sınav verebilseydik. Bugün bir tartışma, bir
münakaşa olsun istemem ama merhum Demirelin bizzat bana söylediği
bir sözü size nakletmek isterim -ölümünden bir yıl önceydi gittim, Aylin
Hanım da oradaydı- dedi ki: Sizi izliyorum,
münakaşalarınızı takip ediyorum, çok şükür demokrasi
tıkır tıkır çalışıyor diye
kıvanıyorum. Bakın, burada bir mesaj var; münakaşa, evet,
sonuna kadar ama bunu da yaparken elbette karşılıklı
haklarımıza saygı göstererek. Münakaşadan korkmamak
lazım, siyasi kavgadan da korkmamak lazım, yeter ki ortak
paydalarımızı ve o ortak paydalarımıza olan
bağlılık şuurumuzu kaybetmeyelim. Bunun için -hep
söylüyorum- üç şeye ihtiyacımız var: Yüzleşmemiz
lazım, gerçeklerle yüzleşebilmemiz lazım. 17-18 bin faili
meçhulle yüzleşmeyen bir Türkiyede demokrasicilik
oynayamazsınız. Yüzleşmemiz lazım. Türkiyede 1960
süreciyle hakikaten yüzleşmemiz lazım.
İftira kul hakkıdır. İki gündür
bu kitabı okudum bitirdim: Tanıkların Anılarıyla
İsmet İnönü. İnönü yazmamış, o dönemde
yaşayanlar yazmış ve İnönünün 60 ihtilali öncesi,
esnasında ve sonrasında hem ihtilali önleme gayretlerini hem
esnasındaki tavrını ve sonrasında merhum Menderesin ve
diğer bakanların asılmaması konusundaki mücadelesini gördüm
arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
ENGİN ALTAY (Devamla) Kulaktan dolma
bilgilerle İsmet İnönüyü o dönemde darbenin destekçisi, savunucusu
gibi algılamayı ben bir kul hakkı olarak görüyorum. Zamanım
yok, birkaç pasajı burada okuyacaktım ama siyaseti iyi takip edenler
bilir, mesela, o dönem kuyudan adam çıkarma hikâyesi vardır, İnönü
ile Celal Bayarın birlikte mücadele ettiği bir iştir.
İnönü, daha sonra Ragıp Gümüşpalayla, daha sonra Demirelle
ciddi demokrasi kavgası vermiştir. Demin söyledim, 60la
yüzleşme bizden önce de birilerinin akıllarına gelmiş,
keşke onlar başarabilseydi. Bu olmamış ama bunun
olmaması bundan sonra 12 Eylülle, 12 Martla, 28 Şubatla, 27 Nisanla
yüzleşmemizin önünde bir engel değildir. Bunu hallediyoruz,
inşallah, 12 Eylülle de cesurca yüzleşmeliyiz. 12 Mart
işkenceleriyle, Diyarbakır Cezaevindeki işkencelerle de faili
meçhullerle de yüzleşmeliyiz. Bu, teröre taviz değildir. Hiçbir
güvenlik kaygısı temel hak ve özgürlüklerin gasbına dayanak
olamaz ama hiçbir hak talebi de terörizme meşruiyet, teröriste masumiyet
sağlamaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
ENGİN ALTAY (Devamla) Böyle bakarsak, bir
orta yol bularak Türkiyeyi gerçekten dünyanın en demokratik, birinci
sınıf demokrasisini yaşayan insanlar ülkesi yapabiliriz. Ben
hiçbir AK PARTİ milletvekilinin milletin huzurunu, refahını,
mutluluğunu istemediğini düşünmem ama burada şunu tavsiye
etmek zorundayım yürütmeye: Eleştirenleri susturmak yerine
saygıyla karşılasa, karşıtları sindirmek yerine
hoşgörüyle karşılasa, baş ve boyun eğmeyenleri
ötekileştirmek yerine anlayışla karşılasa Sayın
Cumhurbaşkanımız, inanın çok güzel bir demokrasimiz olur.
Yaşasın Türkiye Büyük Millet Meclisi,
yaşasın demokrasi, yaşasın Türkiye Cumhuriyeti diyorum
efendim. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Sayın Ali Özkaya.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ ÖZKAYA
(Afyonkarahisar) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri
ve ekranları başında bizi izleyen aziz milletim; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi
açışından gerçekten çok tarihî bir gün. 27 Mayıs 1960ta on
yıllık bir süreyle yüce Türk milletini, ondan aldığı
emanetiyle, hakkıyla, bihakkın yürüten Demokrat Partinin aziz Genel
Başkanı, Başbakanı rahmetli Menderese ve 2 bakanıyla
birlikte bütün heyetine darbe yapan askerlerin ondan sonraki süreçte
yaşattığı acıların, ızdırapların,
zulümlerin bir nebze de olsa giderildiği ve tarihten silinmesi için tüm
partilerin Genel Kurulda da olsa ortak olarak bir araya gelerek bu günü
kurtardığımız bir gün olacak inşallah. Demokrasimiz,
millî irademiz açısından son derece önemli bir gün.
Darbeciler 27 Mayıs sabahı
İstanbuldan Sıddık Sami Onar başkanlığında
7 profesörü Ankara'ya getiriyor -anayasa hukukçularını
çoğunlukla- ve bunlar onlara bir yol haritası çiziyor. Bu yol haritasıyla
birlikte bir mahkeme kurulmasına karar veriyorlar. 1924 Anayasasına
ve Teşkilât-ı Esasiye Kanununun 61inci maddesine göre ancak
başbakan ve bakanlar Divan-ı Alide yargılanırlar
Yargıtay ve Danıştayın müşterek heyetiyle. 24, 61 ve
82 Anayasalarının ilk kısmına kadar
-Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine kadar- prensip
itibarıyla Cumhurbaşkanlarının sorumsuzluğu
esastır ancak darbecilere yol haritasını çizen profesörler
bunlara 1 sayılı Kanunu çıkarıyorlar. Güya bu kanunu 24
Anayasasının geçici bir bölümü, hükmü hâline getiriyorlar ve
Anayasaya da özel hüküm koyuyorlar. Bu, belki dünya siyasi tarihinde de hukuk
tarihinde de eşine rastlanılmayan bir durum. Mahkemeler kural olarak
suçlara göre, suçların ağırlığına göre
derecelendirilir ve kurulur. Bazen kamu görevlilerinin görevi nedeniyle de
görev dikkate alınarak Şu mahkemelerde yargılanacak.
denilebilir ama burada öyle yapılmıyor. Kanunun 6ncı maddesiyle
60 darbesinin en ağır, en kötü kelimelerinden olan sakıt,
düşük kelimeleriyle o yüksek insanları, o yüce ruhlu insanları
güya alçaltacaklar ve diyorlar ki: Sakıt Cumhurbaşkanı,
Başbakan, bakanlar ve bunların suçlarına iştirak edenlerin
yargılanmasına dair bir divan kurulmuştur. Adına da
mahkeme diyemiyorlar, biliyorlar ki mahkeme değil. Her ne kadar
Yargıtaydan, Danıştaydan, Askerî Yargıtaydan hâkimler
getirseler de o tarihte -az önce Sayın Feti Yıldız
Başkanın da söylediği gibi- büyük hukukçu, Yargıtay Ticaret
Dairesi Başkanı, sonra Yargıtay Birinci Başkanı olan
Ahmet Recai Seçkin bu talebi reddediyor ve tarihin acı bir cilvesi ki
rahmetli Menderes seçildiğinde 20 Haziran 1950de ilk seçtiği
Yargıtay üyelerinden Salim Başol, 1. Ceza Dairesi Başkanı,
bu görevi kabul ediyor çünkü 1960ta bir yıl süreyle Yargıtay
Başkanı olmak istemiş ancak Yargıtay
Başkanlığına kavuşamamış. Bu nedenle bu
yargılamayı kabul ediyor. Yargıtaydan, Danıştaydan
gelenlerle birlikte bir yüksek soruşturma kurulu kuruyorlar. Kanunun yine
yürürlükten kaldırdığımız 24üncü maddesiyle
Anayasanın 73üncü maddesindeki genel müsadere kararını da
kaldırıyorlar. Diyorlar ki Demokrat Partililerin hepsi
mallarını normal şekilde kazandıklarını ispat
etmek zorundalar, aksi hâlde müsadereye karar verilebilir. Bununla da
yetinmiyorlar değerli arkadaşlar, 3 sayılı bir kanun
çıkarıyorlar. 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanunumuzu da kısmen yürürlükten kaldırıyorlar ve bu kanunla bir
yargılama yapıyorlar. Kanunun -çok acı ve ilginç bir
şekilde- 8inci maddesi diyor ki Soruşturmanın sonuna kadar
kefaletle dahi olsa mahkemeler tahliye kararı veremez. Bütün
gözaltına alınanlar mevkufen -tutuklu olarak- Yassıadaya
götürülür ve davanın sonunu kadar orada tutuklu tutulurlar.
Yargılamalar başlıyor. Tabii yargılamadan önce gözaltı
safahatında da rahmetli İçişleri Bakanını pencereden
atarak öldürüyorlar ve İntihar etti. diyorlar. Yargılama
safahatında da aleyhe tanıklık serbest, lehe tanıklık
yasak ve aleyhe gelen bir sürü insan, oradan vapurlarla getirilenler, her gün
sanıkları yuhalayanlar, onların verdiği acı,
ızdırap ve üzüntüyle duruşma salonunda Sağlık
Bakanı Doktor Lütfi Kırdar kalp krizi geçirerek vefat ediyor. Bu da
tarihin çok acı ve çok elem verici olaylarından birisi. İstanbul
Emniyet Müdürü, Konya Valisi, milletvekillerimiz, o tarihte Afyonkarahisar
Milletvekilimiz Gazi Yiğitbaşı dâhil birçok insan ya öldürülüyor
ya da Kalp krizi geçirdi, vefat etti. denilerek kayıtları
düşülüyor. İşte bugün biz, yüce Meclis, bütün milletvekilleri
şunu söylüyoruz: Ey darbeciler, altmış yıl da geçse yüz
yıl da geçse sizi yok sayıyoruz, sizi kabul etmiyoruz, sizin
yargılamalarınızı da kabul etmiyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bugün, bu açıdan çok önemli bu
kanun. Bundan sonra darbeyi düşüneceklere, darbe heveslilerine karşı
her zaman yüce Meclis dimdik ayakta duracak, hesap soracak ve diyecek ki Tarih
ne kadar geçerse geçsin sizi asla kabul etmiyoruz.
Değerli muhalefet partisi milletvekili
arkadaşlarımız ısrarla Efendim 12 Martı, 80i, 28
Şubat dönemlerini de dikkate alalım. diyorlar. Arkadaşlar, hiç
şüphesiz ki yargılamaların içinde haksızlık,
yanlışlık, usul hataları olabilir; bunlar her zaman, her
dönemde yaşanan bir husustur ancak Yassıada, hukukun bütün temel
ilkelerinin yok sayıldığı bir kavramdır. Mahkeme,
fiilden sonra kurulmuştur, yargılama hukuku komple
değiştirilmiştir, temyizi
kaldırılmıştır ve hâkimler askerlerin silah dipçikleri
altında bir karar vermiştir. Buna yargılama denilemez, bu bir
tiyatro. Diğer yargılamaların haksızlığı
olabilir; diyebilirsiniz ki Efendim, bu mahkeme sıkıyönetim
mahkemesiydi. Ancak o günkü meri mevzuata göre bu mahkeme
61
Anayasasında sıkıyönetim var, sıkıyönetim ilan
edilmiş ve ona göre kurulmuş bir mahkeme. Var olan bir mahkeme, yeni
atanan bir hâkim yok burada; 80de de aynı. Bunun içinde yanlışlık
olabilir, o ayrı konuşulur ama onunla bunu kıyaslamak gerçekten
çok büyük bir haksızlık, çok büyük bir adaletsizlik olur ki bu,
Yassıadada yaşanan zulümleri azaltır.
Biz, Yassıadayla ilgili bu kanunu
konuşurken Anayasa Komisyonumuzda da uzun uzun konuştuk. Bu kanunun
tümünü yürürlükten kaldırabiliriz, bu kanunu değiştiren 4 kanun
daha var; onları da yürürlükten kaldırabiliriz. dedik ama
hayır, bu kanun bir simgesel kanun, bu kanun Parlamentonun, seçilmiş
millî iradenin darbecilere gür sesle haykırdığı bir kanun.
Biz sizin mahkemelerinizi tanımıyoruz, yok sayıyoruz. diyoruz.
Kanunla mahkemelerin kararlarını yok
saymak konusu da birçok zaman müzakere edildi, ancak biz, yargının ve
yasamanın fonksiyonel ayrılığını, erkler
ayrılığını dikkate alarak dedik ki: Biz yasama
organının bir tasarrufuyla yargının kararını
ortadan kaldırmıyoruz çünkü bu, hukukumuzda temel başka
sorunları beraberinde getirir. O nedenle mahkemeyi yok sayıyoruz,
mahkemeyi hükümsüz kılıyoruz, onun adli sicilinde oluşturduğu
hukuk mantığını da hepsini birden yok sayıyoruz. Burada
bir temel husus daha getiriyoruz; sorunu çözümle, bir tazminat komisyonu
şeklinde oluşturulacak bir komisyonla... Ancak burada da maddi
tazminat değil, manevi tazminatı esas alıyoruz zira bizim
amacımız ve -inanıyoruz ki biliyoruz ki bütün ailelerin de asla
böyle maddi bir beklentisi yok- iki konu: Bir; manevi tazminat, iki;
haksız olarak mallarına mahkeme kararıyla el konulan insanlara
otuz sene de elli sene de altmış sene de geçse bunları iade
etmemiz gerekiyor bu haksızlığı ortadan kaldırmamız
gerekiyor ve bunların çok büyük bir kısmı ben inanıyorum ki
inşallah bir yargılama yapmaksızın, öncelikle, Sayın
Cumhurbaşkanımıza verilecek yetki çerçevesinde
Cumhurbaşkanlığının oluşturacağı bir
komisyonda, komisyon sürecinde, komisyonun kararları da Danıştay
tarafından davayla çözülecektir ve tarihimizdeki bu kara lekenin de önemli
bir kısmını daha silmiş olacağız.
Bizden önce rahmetli Cumhurbaşkanı
Sayın Turgut Özal, Başbakanlığı döneminde iki önemli
kanun çıkarmıştı, hem mezarların naklî hem de
iadeiitibarlarıyla ilgili iki önemli kanun çıkarmıştı.
Ondan önce de 1962, 1963...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi Sayın
Özkaya.
ALİ ÖZKAYA (Devamla) ...1965, 1966, 1969da
bir kanun çalışması vardı, Anayasa Mahkemesinden döndü ve
1801 sayılı Siyasi Aflar Kanunu, 1803 sayılı 1974teki Af
Kanunuyla da tüm hukuki sonuçları ceza mahkemesinin sonuçlarıyla af
edilmişti. Bugün biz de yüce Meclisin bütün partileri de bir araya gelip
bu kara lekeyi tarihimizden hep beraber kaldırmış
olacağız. Belki çok söylenecek söz var, çok verilecek cevaplar var o
süreçte yaşananlara ilişkin belki tartışma açacak konularda
var.
BAŞKAN Bugün tartışma
açmıyoruz.
ALİ ÖZKAYA (Devamla) Bugün tartışma
açmamak için ben de Meclis zabıtlarından
çıkarttığım bir çok şeyi söylemiyorum,
konuşmuyorum ve bugünün mehabetine uygun bir şekilde bu kanunun
hayırlı olmasını temenni ediyorum ve o yüce insanları
rahmetle, minnetle anıyorum yüce milletimi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Oluç, buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ
(İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller,
anlaşılması ve kayıtlara geçmesi için kısaca
değinmek istiyorum.
Şimdi, mesele
27 Mayıs sonrasında kurulmuş olan mahkemelerle, örneğin 12
Mart ya da 12 Eylül sonrasında kurulmuş olan mahkemeleri
kıyaslamak değil. Hani Şu mu daha kötüydü, bu mu daha kötüydü?
diye bir mesele yok ama diğerlerinin de hukuk açısından ve genel
demokrasi açısından baktığımızda bunların da
hukuksuz ve darbe mahkemeleri olduğunu tespit edip bunları
eleştiriyoruz.
Sadece şunu da
kayıtlara geçirmek istiyorum: Biliyorsunuz, 12 Eylül dönemi de
yargılandı ve cuntacılar mahkûm oldular yani bir kısmı
vefat ettiği için bunu göremedi, bir kısmı çok yaşlı
olduğu için anlayamadı sonucun ne olduğunu ama hukuken
baktığımızda yargılandılar ve mahkûm edildiler.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ
(İstanbul) - Dolayısıyla, aslında 12 Eylül döneminde de
mahkemelerde -o dönem sıkıyönetim mahkemeleri de dâhil olmak üzere-
yapılmış olan yargılamaların tamamının
gözden geçirilip bunların da bir değerlendirilmesinin önemsiz
olduğunu düşünmemek gerekiyor ve yargı kararının
olması da aslında Meclisin işini bu anlamda
kolaylaştırıyor; bu da kayıtlara geçsin, hani günü
geldiğinde bunu da değerlendirmek belki mümkün olur.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Şahıslar adına söz talebi Sayın Yunus Emrenin.
Buyurun Sayın
Emre. (CHP sıralarından alkışlar)
YUNUS EMRE
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Tabii, önemli bir
konuyu görüşüyoruz gerçekten. Öncelikle şunu belirtmem gerekiyor:
Gerçekten 27 Mayıs darbesi sonrasında yapılan yargılamalar
bir yargılama değildir, bugünkü anlamıyla, uluslararası
anlamıyla bir işkencedir. İdamların olması
idamların bir cezanın infazı olduğunu göstermez, bir cinayettir.
Bunları kayıtlara geçirmek gerekir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, biz Cumhuriyet
Halk Partisi olarak Türkiyenin temel meselesinin, temel sorununun demokrasi
sorunu olduğunu düşünüyoruz ve dünyada artık demokrasi sorununun
özü, temeli darbeler olmaktan çıkmıştır çünkü 2000li
yıllardan itibaren, özellikle 2000li yıllardan itibaren darbeler ve
darbe girişimleri dünyada sayıları çok az olan, geçmişe de
kıyasla sayıları çok az olan
Bir temel demokrasi sorunu
arıyorsak eğer özetle, başka bir yere bakmamız gerekir; O
da demokrasiyi yozlaştıran, demokrasinin temellerini ortadan
kaldıran girişimlerdir. Özetle şunu ifade etmek istiyorum:
Artık demokrasiye zarar veren, demokrasinin canını okuyan
girişimler darbeler olmaktan çıktı bütün dünyada ve asker
kıyafetli, subay kıyafetli darbeciler yerine sivil otokratlar
demokrasinin temel düşmanları hâline geldiler.
Değerli arkadaşlarım, bugünkü
tartışmalar içerisinde ne yazık ki bir konuyu gözlemledim, o da
şu: Dün yapılan zulümleri lanetleyerek aslında bugün
yapılan zulümlerin meşru kılınması gayretiyle
karşı karşıyayız. Bugün Türkiyede çok kapsamlı
bir demokrasi sorunumuz var, bugün Türkiyede siyasal özgürlükler ve medeni
hakların kullanımında çok ciddi sorunlar var ve bu
sorunları Türkiyenin gündemine getirenler, bugünün iktidarı dünkü
zulümleri lanetleyerek bugünkü zulümleri meşru kılma gayreti
içerisinde; bunu kabul edemeyiz arkadaşlar.
Özetle, bugün demokrasinin
yozlaştırılmasına odaklanmalıyız; bugün
Türkiyede demokrasiye zarar veren temel girişimleri tespit etmeliyiz.
Dünyanın bütün otokratları medyayı kontrol ederek, yargı
bağımsızlığını ortadan kaldırarak,
devletin imkânlarını siyasal amaçlar için kötüye kullanarak,
ehliyeti, liyakati devlet yönetiminde devre dışı
bırakıp lidere sadakati temel bir ilke hâline getirerek,
kurumları ortadan kaldırıp kurumların yerine şahsa
bağlılığı devreye sokarak, seçim süreçlerini
yozlaştırarak, seçim sürecini yönetmekle görevli kurumları
partizanlaştırarak demokrasiyi mahvediyorlar; demokrasiyi ortadan
kaldırıyorlar; bugün dünyanın sorunu budur.
Değerli arkadaşlarım, Türkiyede de
karşı karşıya bulunduğumuz sorun budur ve şu
konuya dikkatinizi çekmek istiyorum: Bakın, 27 Mayısın üzerinden
altmış yıl geçti, altmış yıl sonra o gün
yapılan zulümlere bakıp onları lanetliyoruz ve emin olun, bundan
altmış yıl sonra bugünleri konuşanlar, bugünleri
tartışanlar, bugünleri yazanlar, bu kürsüye çıkıp milletin
kürsüsünden konuşanlar bugün yapılan zulümleri de gündeme
getirecekler, bugün yapılan zulümleri de lanetleyecekler.
Benden önce birçok arkadaşım söyledi, daha
bugün bizim İstanbul İl Başkanımızın bir siyasi
yargılamanın sonucunda oluşan on yıllık işte,
dokuz yıl sekiz aylık- cezası onaylandı. Değerli
arkadaşlar, dikkatinizi çekmek istiyorum, böyle bir ülkede yaşıyoruz;
siyasetçilerin yargı sopasıyla sindirilmeye
çalışıldığı, korkutulmaya çalışıldığı
bir ortamda yaşıyoruz ve bize burada, bu kürsüye çıkıp
demokrasi nutukları atıyorsunuz. El insaf! Elinizi
vicdanınıza koyun, Türkiye hiç olmadığı kadar büyük
bir zulüm ortamında, Türkiye hiç olmadığı kadar siyasal
özgürlüklerin gerilediği, bir baskı rejiminin oluşturulduğu
bir ortamda. Bunu sadece ben söylemiyorum, bütün saygın uluslararası
kuruluşlar bunu söylüyor; bunun yanında bütün saygın
uluslararası kuruluşların raporlarında bu şekilde yer
alıyor. Komisyon toplantısında anlattım, bütün demokrasi
endekslerinde Türkiye'nin yeri çok fena durumda, çok kötü bir noktada. Özetle,
sanki bunlar yokmuş gibi, demokratik bir ülkede yaşıyormuş
gibi dönüp altmış yıl önceki zulümleri lanetliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, biz o
zulümlerin öneminin Türkiye'nin demokratik hafızası
bakımından farkındayız. Burası Türkiye Büyük Millet
Meclisi. Bu Meclisin kapatıldığı bir deneyim Türkiye için
çok kötü bir deneyimdir, doğru ancak bugün de bu Meclisi işlevsizleştirmeye
çalışmak, bu Meclisin çok temel birtakım fonksiyonlarını
devre dışı bırakmak, denetim işlevini ortadan
kaldırmak; bu da demokrasi tarihimiz için bir kara lekedir ve bunu
Türkiye'nin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Emre.
YUNUS EMRE (Devamla) Sayın Başkanım,
toparlıyorum.
Özetle değerli arkadaşlarım, 27
Mayısta tabii ki rahmetli Menderes, 2 bakanı ve bütün Demokrat
Partililerin kendileri, aileleri mağdur olmuştur; bu doğru ancak
unutmamak gerekir ki 27 Mayıs darbesi Türkiyenin demokratik
gelişmesine bir darbe olduğu için bütün toplumu mağdur
etmiştir. Bugün de siyasetçiler, aydınlar zulme uğruyorlar,
mağdur oluyorlar, bu doğru ama onların siyasal özgürlüklerini
kullanamaması, Türkiyenin demokrasiden uzaklaşması aslında
bütün Türkiyeyi mağdur ediyor değerli arkadaşlarım. Tekrar
ifade etmek istiyorum, emin olun, altmış yıl sonra Türkiyenin
tarihi yazıldığında nasıl ki 27 Mayıstaki
zulümler lanetleniyorsa bugün işlenen zulümler de lanetlenecektir.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Soru-cevap işlemi yok.
1inci madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sayın
Başkanım, bir söz talebim var.
BAŞKAN Buyurun Sayın Zengin.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
37.- Tokat Milletvekili Özlem Zenginin,
İstanbul Milletvekili Yunus Emrenin görüşülmekte olan 218 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 1inci maddesi üzerinde şahsı
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sayın
Başkanım, çok teşekkür ederim.
Doğrusu, bütünlüğü bozmak istemiyorum ama
bir şey var ki buna itiraz etmeden geçemeyeceğim. Demokrasi
nutukları atmak. ifadesini kullandı sayın hatip. Ben, kürsüde
en azından bugün için bütün bir samimiyetle konuşulduğuna
inanıyorum yani hepimiz büyük bir inançla, samimiyetle bunları
söyledik. Yani buradan birbirimizin fikirlerine itiraz etmek başka bir
şey, bu itirazlar karşısında
Yani onu anlamlı
buluyorum, itiraz etmeyi anlamlı buluyorum ama diğer taraftan, bizim
anlattığımız şeyleri birer nutuk irat etmek, içini
boşaltmak, anlamsızlaştırmak üzerine konuşmayı en
azından bugün için haksızlık olarak görüyorum. Bakın,
herkeste söylenecek çok şey var, bende de var; -bir sürü kitap
karıştırdım, aynen Sayın Ali Özkaya arkadaşımın
yaptığı gibi geçmişteki konuşmalara baktım- pek
çok şey söyleyebilirim, söyleyebiliriz ama söylememeyi tercih ediyoruz. O
yüzden birbirimizin konuşmalarının anlamını
küçültecek, değersizleştirecek şeyler söylemeyelim diyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkanım, kayıtlara geçsin diye söyleyeyim efendim.
Demokrasi nutku samimi olarak da atılabilir
Özlem Hanım, bundan niye alındınız anlamadım.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Yok,
arkadaşınız küçümseyerek söylüyor, değersizleştirerek
söylüyor, ben ona itiraz ediyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ama biz bugün
tartışmak istemiyoruz, biz bugün münakaşa etmek istemiyoruz.
Merhum Menderes ve arkadaşlarının ruhuna da
saygımızdan bugün münakaşa etmiyoruz efendim.
Teşekkür ederim.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Aynen, ben de öyle.
BAŞKAN Çok teşekkür ediyorum.
Sayın Hamzaçebi, sizin bir söz talebiniz
vardı.
Buyurun.
38.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, 27 Mayıs darbesinin hukuk sisteminde
yarattığı tahribatın kaldırılmasını olumlu
bulduğuna, 1960 tarihli 1 sayılı Kanunun
Cumhurbaşkanlığı Mevzuat Bilgi Sisteminde
olmadığına ve bu teklifle yürürlükten esasen kalkmış
bir anayasanın bir maddesinin yürürlükten kaldırılmış
olacağına ve iadeiitibarın doğru şekilde
yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, bütün darbelerin
anası 27 Mayıs darbesidir. Dolayısıyla, 27
Mayısın hukuk sistemimizde, siyasal sistemimizde yaratmış
olduğu tahribatın kaldırılmasını ben de
şahsen olumlu buluyorum, destekliyorum ancak merakımı celbeden
bir hususu Genel Kurulun bilgisine ve Komisyona iletmek, sormak istiyorum
Sayın Başkan.
Görüşmekte olduğumuz kanun teklifi 1924
Anayasasında değişiklik yapan 1960 tarihli ve 1 sayılı
Kanunun bazı maddelerini yürürlükten kaldırıyor.
Cumhurbaşkanlığı Mevzuat Sistemine baktım, 1960
tarihli 1 sayılı Kanun mevzuat sisteminde yok. Bu, 1924
Anayasasını değiştiren bir kanun olduğu için 1924
Anayasasının yürürlükten kalkmasıyla bu kanun da doğal
olarak yürürlükten kalkmış olur. Şimdi, bu teklifle, yürürlükten
esasen kalkmış bulunan bir anayasanın bir maddesi yürürlükten
kaldırılmış oluyor; böyle bir hukuki garabet var burada. İadeiitibarı
daha doğru bir şekilde yapalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Yüksek Adalet Divanını doğrudan ilga eden bir hükmü
yürürlüğe koymak veya bir başka şekilde onu ifade ederek
yürürlüğe koymak daha doğru olur. Yürürlükten kalkmış bir kanunun
ilgili maddesini yürürlükten kaldırmak gibi bir hukuki garabet yerine
Şu sayılı kanunla oluşturulmuş olan Yüksek Adalet
Divanını 2020nin Türkiye Büyük Millet Meclisi
tanımamaktadır, yok saymaktadır. şeklinde bir hüküm
hukuken daha doğru olur.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Hamzaçebi.
Aslında ben de cevaplayabilirim ama Komisyona
söz vereceğim.
Buyurun.
39.- Anayasa Komisyonu Başkan Vekili Ali
Özkayanın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Sayın Başkanım,
saygıdeğer milletvekillerimiz; bu konuyu çok uzun müzakere ettik.
Öncelikle, Komisyonumuzun uzmanlarıyla, sonra bakanlıklardan,
Cumhurbaşkanlığından gelen uzman
arkadaşlarımızla Komisyonda uzun uzun müzakere ettik. Bu kanunun
yürürlükten kaldırıldığına dair hiçbir
yazılı hüküm yok, 25inci madde yürürlükten kaldırılmış:
25inci maddenin yürürlükten kaldırılması o maddeyi yürürlükten
kaldırıyor. Darbeciler bu kanunu Anayasanın geçici bir bölümü,
24 Anayasasının bir bölümü kabul etmişler. 61 Anayasası
334 sayılı Kanunla yürürlükten kalktı. deniliyor ama bu
kanunun Anayasanın bir parçası olduğuna dair bir hüküm yok,
hiçbir düzenleme söz konusu değil. Dolayısıyla, biz eğer
bunun, o Anayasanın geçici hükümleriyle yürürlükten
kalktığı kanaatini kabul edersek o zaman bunu bir anayasa hükmü
olarak kabul etmiş olacağız.
Uzun tartışmalarımız ve
müzakerelerimizin sonrasında söz konusu kanunun yürürlükte olduğu,
açık bir hukuk normuyla yürürlükten
kaldırılmadığı sonucuna ulaştık ve bu
kanunun bu hükümlerini kaldırdık. Denilebilir ki -konuşmamda az
önce de söyledim- Efendim, kanunun tamamını yürürlükten
kaldıralım. Bunu değiştiren 3 kanun daha var; 88
sayılı Kanun, 157 sayılı Kanun ve 55 sayılı
Kanun. Bu kanunlar da Millî Birlik Komitesinin kanunları, bunları da
yürürlükten kaldıralım. Ancak, yaptığımız
müzakerede biz münhasıran Yüksek Adalet Divanını yok
saymayı arzu ediyoruz, Yüksek Adalet Divanını yok
sayıyoruz. Eğer kararlarıyla ilgili bir değerlendirme
yaparsak bu, başka sonuçları getirir; hukuk devleti ilkesiyle
çelişir, yasama, yargı arasındaki ilişkiyi bozar, Anayasa
138 sorunu doğar. Bu nedenle vardığımız müzakere ve
çalışmaların sonucu olarak bu şekilde bir maddeyi, bir
fıkrayı yürürlükten kaldırdık.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Özkaya.
Sayın Hamzaçebi, tekrar, son kez söz
vereceğim ancak, zaten bu konu gerek teklifin hazırlanması
aşamasında gerekse Komisyon aşamasında uzun uzun müzakere
edildi ve doğru yöntemin bu olduğu konusunda ve bir yürürlükten
kaldırmaya ilişkin sarih bir düzenleme olmadığı için
de bu yol benimsendi; bu açıklamayı da yapayım ama gene son
sözlerinizi alalım.
Buyurun.
40.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, Anayasa Komisyonu Başkan Vekili Ali Özkayanın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bir kanun maddesi Anayasada bir
değişiklik yapıyor ise artık o Anayasa metni demektir ve o
Anayasa yürürlükten kalkmış olmakla Anayasayı
değiştiren kanun da kendiliğinden yürürlükten kalkmış
olur. Yüksek Adalet Divanı kararlarının yok sayılması
yönündeki bir düzenlemenin büyük hukuki sorunlar yaratacağını
biliyorum, böyle bir şeyi de önermiyorum. Millî Birlik Komitesi
kararlarının kanun olanlarından yürüklükte olanlar vardır
çok sayıda; 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu bir Millî Birlik
Komitesi kararıdır örneğin, yürürlüktedir. Ama bu madde, bu
kanun, 1 sayılı Kanun Cumhurbaşkanlığı Kanunlar
Kararlar Sistemine girip baktığınızda yürürlükte
değil. Cumhurbaşkanlığının bile yürürlükte
olmadığını kabul ettiği bir düzenlemeyi burada
yürürlükten kaldıran bir düzenlemeyi hukuken yanlış buluyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Kayıtlara geçmiştir.
Teşekkür ediyorum.
Sayın Kaynarca, buyurun.
60a göre de bu son söz verişimdir.
41.- İstanbul Milletvekili Tülay
Kaynarcanın, İstanbul ilinde meydana gelen kuvvetli
yağış, rüzgâr, hortum ve yıldırımdan zarar gören
vatandaşlara geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna, 1 can
kaybı yaşandığına ve devletin tüm
kurumlarının teyakkuz hâlinde çalışmalarını
sürdürdüğüne ilişkin açıklaması
TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) Teşekkürler
Sayın Başkanım.
Değerli milletvekilleri, İstanbulumuzda
bugün ciddi kuvvette bir sağanak yağış oldu;
yağışla birlikte rüzgâr, hortum ve yıldırım
düşmesi olayları da gerçekleşti. Çatalca, Silivri, Esenyurt,
Büyükçekmece, Küçükçekmece, Beylikdüzü; karşı tarafta da yine,
Üsküdar, Beykoz en çok etkilenen ilçeler arasındaydı. Esenyurtta
dere taştı ve 3 evlat oradan kurtarıldı, 1 de can
kaybı var.
Saygıdeğer Valimiz Ali Yerlikayayla az
önce görüştüm, Hasar tespitleri yapılıyor. dedi. Hastanelerde
Çatalca, Beylikdüzü ve Esenyurt ağırlıklı olmak üzere
tedavi gören vatandaşlarımız var; onlara geçmiş olsun
diyorum. Zehra Bakanımız da yine, İstanbulda. Devletimizin tüm
kurumları AFADından itfaiyesine, yine, tüm birimleriyle birlikte
teyakkuz hâlinde çalışmalarını sürdürüyor.
Ben tüm İstanbullulara geçmiş olsun
dileklerimi iletiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Evet, İstanbullulara geçmiş olsun diyoruz.
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop ve 192 milletvekilinin 1924
tarih ve 491 sayılı Teşkilâtı Esasiye Kanununun Bazı
Hükümlerinin Kaldırılması ve Bazı Hükümlerinin
Değiştirilmesi Hakkında Geçici Kanunun Bazı Maddelerinin
Yürürlükten Kaldırılması ve Neden Olunan Mağduriyetlerin
Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/2952) ve Anayasa Komisyonu Raporu
(S. Sayısı 218) (Devam)
BAŞKAN 1inci madde üzerinde 1 adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1924 Tarih ve 491
sayılı Teşkilatı Esasiye Kanununun Bazı Hükümlerinin
Kaldırılması ve Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi
Hakkında Geçici Kanunun Bazı Maddelerinin Yürürlükten
Kaldırılması ve Neden Olunan Mağduriyetlerin Giderilmesi
Hakkında Kanun Teklifinin başlığının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi, 12 Mart 1971
Askeri Muhtırası ve 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi Dönemlerinde
Yapılan Yargılamaların Hükümsüz Kılınması ve Yol
Açılan Mağduriyetlerin Giderilmesine Dair Kanun Teklifi
İbrahim
Özden Kaboğlu Bülent
Tezcan Özgür
Özel
İstanbul Aydın Manisa
Tekin
Bingöl Yunus
Emre Murat
Emir
Ankara İstanbul Ankara
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Evet, önerge üzerinde konuşmak
isteyen Sayın Tekin Bingöl.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
TEKİN BİNGÖL (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün geç kalmış bir hukuk
ayıbını ortadan kaldırmak adına Parlamento bir ortak
irade geliştirmiştir ama gelin görün ki böyle bir hukuk
ayıbını ortadan kaldıralım derken, hemen her gün yeni
hukuk ayıplarıyla karşı karşıya kalıyoruz.
Savunma, barikatlarla Ankaraya sokulmuyor,
engelleniyor; baro başkanları cübbeleriyle birlikte sabaha kadar itilip
kakılıyor. Alın size yeni bir hukuk ayıbı! Bu
ayıbı da gün gelecek bizden sonraki kuşaklar mutlaka bugün
olduğu gibi konuşacaklar.
Bir başka ayıp: İstanbul İl
Başkanımız Sayın Canan Kaftancıoğlunun çok eski
yıllarda attığı birkaç tweet alınmış, mal
bulmuş Mağribî gibi dava açılıyor ve bugün istinaf
mahkemesi davasını onaylıyor.
Şunu unutmayalım arkadaşlar, ne Canan
Kaftancıoğlu ne de hiçbir Cumhuriyet Halk Partili il
başkanı, milletvekili, üyelerimiz dahi asla geri adım atmazlar.
Biz bir mücadele sürecinin içinden süzülerek buraya gelmişiz.
Dolayısıyla vereceğiniz cezalar da bizi korkutmaz,
yapacağınız hiçbir baskı bizim önümüze ket vurmaz. Ama bu,
bir anlayışın ürünüdür, bu anlayış, 23 Haziranın
nefretinin, kininin dışa vurum şeklidir ki 23 Haziranda bu dava
sonuçlanıyor.
Ayrıca, Kaftancıoğlu ailesi dirençli
bir ailedir. Aile büyükleri Ümit Kaftancıoğlu 12 Eylül öncesinde
karanlık güçler tarafından katledildi. Bu aile bir gün olsun
mücadeleden, direnmekten, o yurtseverlik kimliklerinden geri adım atmadılar.
(CHP sıralarından alkışlar)
Gelelim bugüne
Değerli arkadaşlar,
karanlık süreler ancak ve ancak geleceği kör bir şekilde
kurgulayarak üstesinden gelinmez. Aslında, hesaplaşarak ve o yaralar
tamir edilerek geleceğe inançla, kararlılıkla yürünebilir; bugün
yapılan bu ama son derece eksik. Niçin? Çünkü rahmetli Menderes ve
arkadaşları için bu ikinci yasal düzenleme. 1990 yılında
yapılan düzenlemeyle, bir düzenleme sonucunda naaşları
şimdiki Anıt Mezara getirildi ve bugün olduğu gibi desteklendi.
Bugün çok ciddi bir yanlış
yapılıyor değerli arkadaşlar, bu yanlışın da
müsebbibi Meclis Başkanıdır. Eğer Meclis Başkanı,
tarihî bir görev üstlenmek istiyor idiyse bu hukuk garabetiyle birlikte 12 Mart
ve 12 Eylüldeki o garabetleri de ortadan kaldırmak üzere topluca, üçünü de
ihtiva eden bir yasal düzenlemeyi önümüze koymalıydı. Heyhat! Daha
işin başında bir ayrımcı anlayışla, sadece 2
siyasi partinin imzasıyla bu kanun teklifini Meclise verdi oysa, hepimizin
ortak tavrı bu ve bu tavrı Komisyonda da burada da bütün milletvekili
arkadaşlarımız gösteriyor. 12 Eylül askerî mahkemesi,
sıkı yönetim mahkemesi, Denizleri asarken ta yakalandıkları
günden itibaren kalemlerini kırmışlardı ama o Denizler,
Hüseyinler, Yusuflar bir tek kurşun dahi sıkmadılar. Bir tek
dertleri vardı: Bağımsız Türkiye; hep bu şiarla
hareket ettiler. 24 yaşlarında, daha gençliğinin baharında
idam sehpalarına götürülürken asla titremediler ve o idam
sehpalarını yüreklice kendileri devirdi.
Peki, ya 12 Eylül
12 Eylülde, 12 Eylülün darbeci
generalleri ne dedi biliyor musunuz değerli arkadaşlarım:
Şartlar oluştuktan sonra harekete geçtik." Demek ki 12 Eylül
askerî darbesi planlanmış, uygulamaya konulmuş; sabırla
beklemişler, bu ülkenin 5 bine yakın insanı katledilmiş,
ondan sonra harekete geçmişler ve ne acıdır ki yirmi gün sonra,
sadece yirmi gün sonra 12 Eylül darbesi oluyor 8 Ekimde 2 genç idam ediliyor;
biri Mustafa Pehlivanoğlu. İdamından birkaç gün önce
Pehlivanoğlunun o cinayette hiçbir dahlinin olmadığı
açığa çıkıyor, Kenan Evrene söylüyorlar Artık çok
geç, kalemi kırdık." diyor. Bir başkası, Ankara
Altındağın sarışın delikanlısı Necdet
Adalı, bir hafta önce 18 yaşına girmiş, Mahkeme
Başkanı Hamdi Sevinç Bu olayda Necdet Adalı yok." diyor,
şerh koyuyor ama kalemi kırılmış, yirmi gün sonra
Şu aceleye bakın, tıpkı İstanbul İl
Başkanımızın cezasının onaylandığı
gibi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Bingöl.
TEKİN BİNGÖL (Devamla) Ve sadece yirmi
gün sonra o 2 genç idam ediliyor. Sadece o değil, Halil Esendağ,
Ahmet Kerse, 8e yakın ülkücü genç idam ediliyor 18 devrimci genç de idam
ediliyor. Ne diyor Evren Bir sağdan, bir soldan. Yani bu gençlerin bu
suçu işledikleri de sabit değil ama kafaya koymuşlar,
kendilerince bir planlama yapmışlar, bir sağdan bir soldan idam
edecekler.
Beni bir şey umutlandırdı, AKP Grup
Başkan Vekili Sayın Zengin konuşmasının sonunda Biz
hep birlikte 12 Mart ve 12 Eylülün o hukuk garabetlerini de ortadan
kaldırmalıyız." dedi. Bu umut verici bir gelişme, tez
elden bunu yapmalıyız değerli arkadaşlarım;
karanlıkları ortadan kaldırmak adına, Türkiye'nin önünü
açmak adına, o hep bahsettiğimiz demokrasiyi, insan
haklarını tesis etmek adına ve şu yargıyı daha da
bağımsız hâle getirmek için önce geçmişle
hesaplaşacağız
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
TEKİN BİNGÖL (Devamla) Önce, bu
pırıl pırıl gençlerin hangi siyasi görüşe mensup
olurlarsa olsunlar, hepsinin ama hepsinin aklanması lazım.
BAŞKAN Buyurun.
TEKİN BİNGÖL (Devamla) Bu bir itibar iadesi
değil çünkü o gençlerin hepsi kamu vicdanında ve halkın nezdinde
itibarlılar sadece 12 Eylül ve 12 Martın o kukla mahkemelerinin
kestiği cezayı hükümsüz kılmak adına, yırtıp
atmak adına mutlaka bunu hayata geçirmek gerekir diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve
HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına
dair bir önerge vardır, önergeyi okutup Komisyona soracağım.
Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılırsa önerge üzerinde yeni
bir madde olarak görüşmeye açacağım. Komisyonun salt
çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden
kaldıracağım.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1924 Tarih ve 491
Sayılı Teşkilatı Esasiye Kanununun Bazı Hükümlerinin
Kaldırılması ve Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi
Hakkında Geçici Kanunun Bazı Maddelerinin Yürürlükten
Kaldırılması ve Neden Olunan Mağduriyetlerin Giderilmesi
Hakkında Kanun Teklifinin 1inci maddesinden sonra gelmek üzere
aşağıdaki maddenin eklenmesi ve madde numaralarının
buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 2- Mülga 13/05/1971 tarih ve 1402
sayılı Sıkıyönetim Kanunu'nun 11 inci maddesi, 12 nci
maddesi, 13 üncü maddesi, 14 üncü maddesi, 15 inci maddesi, 16 ncı
maddesi, 17 nci maddesi, 18 inci maddesi, 19 uncu maddesi, 20 nci maddesi, 21
inci maddesi, 22 nci maddesi, 23 üncü maddesi, 24 üncü maddesinin ikinci fıkrası,
25 inci maddesi, ek 1 inci maddesi, ek 2 nci maddesi, ek 4 üncü maddesi, ek 5
inci maddesi, ek 7 nci maddesi, ek 8 inci maddesi, ek 9 uncu maddesi, geçici 1
inci maddesi, geçici 2 nci maddesi, ek geçici 2 nci maddesi, ek geçici 3 üncü maddesi,
ek geçici 4 üncü maddesi, ek geçici 5 inci maddesi yürürlükten
kaldırılmıştır.
İbrahim Özden Kaboğlu Bülent Tezcan Özgür
Özel
İstanbul Aydın Manisa
Yunus Emre Murat
Emir
İstanbul Ankara
BAŞKAN Komisyon önergeye salt çoğunlukla
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Sayın Başkanım, salt
çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz.
BAŞKAN Komisyon önergeye salt çoğunlukla
katılmamış olduğundan önergeyi işlemden
kaldırıyorum.
Geçici 1inci maddeyi okutuyorum:
GEÇİCİ
MADDE 1 (1) 12/6/1960 tarihli ve 1
sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin yürürlükten
kaldırılması sebebiyle varlığı hukuki dayanaktan
mahrum Yüksek Adalet Divanının hükümsüz hale gelen bütün
kararlarının adli sicil ve her türlü arşiv
kayıtlarından silinmesi, Adalet Bakanlığı
tarafından resen yerine getirilir.
(2)
1 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca kurulan Yüksek
Soruşturma Kurulu ile Yüksek Adalet Divanı tarafından
haklarında soruşturma ve kovuşturma yürütülenlerin bu
soruşturma ve kovuşturmalar sebebiyle uğradıkları
manevî zararlar Hazine tarafından karşılanır. Bu
kişilerin malvarlığı değerlerinin müsadere
edilmesinden kaynaklanan maddi zararları da karşılanır.
(3)
İkinci fıkra kapsamında zarar görenler veya
mirasçıları tarafından zararlarının karşılanması
istemiyle yapılacak başvuruları değerlendirmek ve karara
bağlamak üzere, Cumhurbaşkanı tarafından bir Komisyon
kurulur. Komisyonun çalışma usul ve esasları,
Cumhurbaşkanı tarafından belirlenir. Bu madde kapsamında zararlarının
karşılanmasını isteyenler, Komisyonun
çalışma usul ve esaslarının Resmi Gazetede
yayımlanmasını izleyen üç ay içinde Komisyona başvurarak
ikinci fıkra kapsamındaki zararlarının tazminini
isteyebilirler.
(4)
Komisyon kararlarına karşı, kararın tebliğini izleyen
on beş gün içinde bir defaya mahsus olmak üzere Komisyona itiraz
başvurusunda bulunulabilir. İtiraz üzerine verilen kararlara
karşı ilk derece mahkemesi sıfatıyla Danıştayda
dava açılabilir. Bu davalar acele işlerden sayılır.
(5)
Bu madde uyarınca Komisyona yapılacak başvurular için herhangi
bir ad altında ücret talep edilmez. Komisyonun itiraz üzerine verdiği
kararlara karşı Danıştayda açılacak davalarda karar ve
ilam harcı maktu alınır ve dava sonunda maktu vekâlet ücretine
hükmedilir.
(6)
Komisyon tarafından başvurular değerlendirilirken ihtiyaç
duyulan bilgi ve belgeler ilgili gerçek veya tüzel kişilerden istenebilir.
Kamu kurum ve kuruluşları, bu husustaki talepleri belirlenen süre
içinde yerine getirmek zorundadır.
(7)
Bu madde kapsamında maddi zararların karşılanması
talepleri karara bağlanırken, uğranıldığı
kesin olan ancak aradan geçen zaman sebebiyle tutar yönünden tespiti teknik
olarak mümkün olmayan zararlar açısından hakkaniyete uygun bir
miktarın ödenmesine karar verilir.
(8)
Kamu kurum ve kuruluşları, Yüksek Soruşturma Kurulu ve Yüksek
Adalet Divanına ait her türlü arşivlik ve arşiv belgesini bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren otuz gün içinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına devrederler.
BAŞKAN Evet, madde üzerinde gruplar
adına ilk söz İYİ PARTİ Grubu adına Sayın Abdul
Ahat Andicana aittir.
Buyurun. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ABDUL AHAT
ANDİCAN (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
27 Mayıs 1960 tarihinde gerçekleştirilmiş olan askerî darbe ve
ardından hukukun askıya alınarak yapay mahkemelerle, güdümlü
mahkemelerle kararlar verilmesi o dönemde dönemin Türk siyasetine, henüz otuz
yedi yıllık geçmişi olan cumhuriyete ve gelişmekte olan
Türk demokrasisine çok ciddi, büyük zararlar vermiştir; milletimizin
sosyal yapısında büyük kırılmalara yol
açmıştır ve günümüze kadar devam eden etkilere sahiptir. Bu
darbenin bir diğer sonucu da -burada birkaç kez söylendi- kendinden sonra
gelişecek darbelere zemin teşkil etmesi, bir darbeler geleneği
ortaya çıkarması ve diğer darbeler için bir ana rolü
oynamasıdır.
1990 yılında, rahmetli Özal döneminde
çıkarılan bir yasayla Millî Birlik Komitesi güdümündeki Yüksek Adalet
Divanının verdiği kararlar sonucunda idam edilen Menderes,
Polatkan ve Zorlunun itibarları iade edilmiştir ve anıt mezara
cenazeleri nakledilmiştir.
Bugün yüce Mecliste darbe
mağdurlarının maddi ve manevi zararlarının tazmini ve
güdümlü mahkemeler tarafından verilen kararların ilgası yönünde
bir yasa çıkarıyoruz. Böylece altmış yıl gecikmeli de
olsa yüce Meclis kendi şahsında millet iradesine yönelik tasallutun,
vahşi saldırının bir cevabını da vermiş
olmaktadır. Bu yasal düzenleme ayrıca darbelerin ve darbecilerin kesinlikle
millet vicdanında affedilmeyeceklerini ve ne yaparlarsa yapsınlar
aklanmayacaklarını da göstermesi bakımından önemlidir. Bu
yasa çalışması nedeniyle yüce Meclisi kutlamak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; darbelerle ilgili ortak bir nokta var: Bütün darbecilerin ve
darbelerin yaptığı ilk iş, hukuk devleti
normlarını yok etmek, Anayasayı askıya almak ve
yargıya hâkim olmak. Şimdi, ilginç bir durumla karşı
karşıyayız: Bunca darbelerle karşı karşıya
kalmış olmasına rağmen, Türk siyaseti, kuvvetler
ayrılığı prensibi zemininde demokratik bir Anayasa ve
gerçek anlamda bağımsız bir yargının var olduğu
bir hukuk devletini yaratma başarısını, becerisini
gösterememiştir. Gerçekten, bu, biz siyasetçiler adına utanç verici
bir durumdur ve üzülmemiz gereken, üzerinde düşünmemiz gereken bir
durumdur.
Şimdi, olayı sadece darbe yapanlar
açısından ve ondan sonra ortaya çıkan iklim açısından
düşündüğünüzde burada bugün konuşulan şeyler
konuşulur. Ama olayın başka bir boyutu da var: Bugün, ülkemizde,
iktidara ya da Türk demokrasisine, Türk ulusuna karşı girişilen
hain FETÖ darbe girişiminden sonra bunu Allahın bir lütfu olarak
niteleyip krizi fırsata çeviren bir iktidarla da karşı
karşıyayız ve bu olay bana göre bir değerlendirmeyi hak
ediyor. Düşünün, bu olaydan yani hain FETÖ darbe girişiminden hemen
sonra ilan edilen OHAL, hepiniz biliyorsunuz, hafızalarımızda,
üç ay için ilan edilen OHAL -olağanüstü hâl- neredeyse iki yıl devam
etmiştir.
Şimdi, burada, ilginç bir gelişme var
değerli arkadaşlar: Dünya tarihinde var mıdır, dünya
uluslarında böyle bir şeyle
karşılaşılmış mıdır, bilmiyorum ama
OHAL şartlarının devam ettiği bir dönemde bu ülkede yönetim
rejimini yani parlamenter rejimi başkanlık rejimine
dönüştürecek, dönüştürülmesine imkân sağlayacak referandum
yapılmıştır ve yine, olağanüstü hâlin devam
ettiği bir dönemde bu ülkede genel seçimler
yapılmıştır. Şimdi, hepimiz biliriz, herkes bilir
olağanüstü hâl demek her şeyin iktidarın avantajına
çalıştığı bir siyasal ortam demektir. Böyle bir
ortamda bunlar yapılmıştır ve maalesef, maalesef o dönemde
gündeme getirilen başkanlık rejimi bugün giderek bir tek adam rejimi
hâline dönüşüyor ve AKP iktidarının ilk dönemlerinde kendine
bağlanan ümitleri maalesef yerle yeksan etmiş durumda.
Geldiğimiz noktada, insan hak ve özgürlükleri,
yargı bağımsızlığı, bağımsız
medya, söz ve ifade hürriyeti vesaire, bunlar neredeyse elli yıl geriye
gitmiş durumda arkadaşlar. OHAL döneminde sadece o sözünü ettiğim
uygulamalar yapılmıyor, çıkarılan kanun hükmünde
kararnamelerle, sanki OHAL bittikten sonra da devam edebilecekmiş gibi bir
zemin hazırlanıyor. Biliyorsunuz, Anayasa Mahkemesi, daha geçenlerde,
o dönemde çıkarılmış kanun hükmünde kararnamelerin 3
tanesini iptal etti. Gerekçesi, normal dönemlerde uygulanamayacak düzenlemeler
içermesiydi.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu
düzenlemeler sonrasında, bugün, HSK -HSYKydi, HSK oldu, biliyorsunuz- artık
tamamen Cumhurbaşkanına bağımlı, onun tarafından
yönlendirilen bir organ hâline gelmiştir. Bugün, dünyada en önde gelen
ülke hâline geldik tutuklu gazeteci sayısı açısından.
İlginç olan nokta şu: Gazeteciler yazdıklarından
dolayı değil, yazmadıklarından dolayı
tutuklanıyor; böyle bir şey olmaz, dünya tarihinde böyle bir şey
görülmemiş. Hatırlıyorum, FETÖ döneminde, bir gazeteci yazdığı
kitap basılmadan önce tutuklanmıştı. Ama şimdi,
yazmadığı şeyden tutuklanan gazetecilerle karşı
karşıyayız.
Bütün devlet
kurumları maalesef siyasallaştırılmış durumda ve
-üzülerek söylüyorum bunu, böyle bir şeyin bu ülkeye
yakışmadığını bilerek söylüyorum- Adalet ve
Kalkınma Partisinin yan kuruluşları hâline gelmişler. Aynen
tek parti döneminde olduğu gibi valiler Adalet ve Kalkınma Partisinin
il başkanları gibi hareket etmektedirler, örnekleri var, girin Googlea
göreceksiniz. Şimdi, o STKlerin hepsi AKPnin yan kuruluşu hâline
gelmiş durumda ve AKPye yandaş, AKP politikalarını
destekleyici nitelikte çalışmaları istenmektedir. Baro
başkanlarının yürüyüşü işte iki gündür ülkeyi meşgul
ediyor. Ya, ben merak ediyorum arkadaşlar; baro başkanlarına
orada, Ankaranın girişinde izin verseydiler, bu iktidar izin
verseydi ne yapacaktı adamlar? Yapacakları şeyi söyleyeyim: 150
metre birlikte yürüyüp ondan sonra minibüslere veya araçlara binip Atatürkün
Anıtkabirine gitmekti, bütün yapacakları buydu. Buna izin vermemenin
siyasi mantığını ne anlamak mümkün ne anlatmak mümkün.
Neredeyse ilkokul müsameresi gibi bir şey, mahalle oyunları oynayan
arkadaşların, gençlerin arasındaki şeyler gibi.
Gösteriş... Gösteriş... Ben izin vermem. Ben izin vermem. İşte,
baskıcı yönetim dediğimiz şey bu. Toplantı ve
Gösteri Yürüyüşleri Kanununa aykırı olmadığı
hâlde, şiddet içermediği hâlde, silah bulundurmadığı
hâlde bu insanlar yürüyebilmeliler. Buna bile izin vermeyen bir iktidarla
şu anda maalesef karşı karşıyayız.
Değerli arkadaşlar, hukuk
kaynaklarında hukuk devletinin karşıtı polis devletidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Andican.
ABDUL AHAT ANDİCAN (Devamla) Bir polis
devletinin üç temel özelliği vardır arkadaşlar: İktidar,
devletin selameti için, bütün yaptıklarını devletin selameti
için yaptığını iddia eder. İktidar,
karşısındaki muhalefeti parçalamak, onun aleyhinde her türlü
kararı alıp uygulamak için de aynı gerekçeyi ileri sürer.
İki: Kişilerin hak ve hürriyetlerini önemsemez, geri plana iter. Üç:
Kendini yargıdan üstün görerek hiçbir şekilde denetlenemez bir konuma
gelmeye çalışır, yargının denetiminden çıkmaya
çalışır. Hatırlayın, hatırlayın, AYMnin bu
kararlarına saygı duymuyorum, katılmıyorum, uygulamıyorum.
diyen, Bu adamı nasıl serbest bırakır mahkeme? Direktif
verdim. diyerek yargıyı yönlendiren yöneticiler
Hatırlıyor musunuz? İşte, biraz önce söylediğim gibi,
kendini yargıdan üstün görmek ve yargı denetimine tabi olmamak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ABDUL AHAT ANDİCAN (Devamla) Bitiriyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN Tamamlayın.
ABDUL AHAT ANDİCAN (Devamla) Buna nasıl
demokrasi diyeceğiz? Buna nasıl hukuk devleti diyeceğiz?
Buna ancak polis devleti diyebiliriz arkadaşlar, kimse kusura
bakmasın, kimse kusura bakmasın.
Bugün, Türkiye artık otokrasi olarak tarif
ediliyor, otokrasi. Türkiye buna layık mı? Demokrasi
sıralamasında 137 ülke arasında 77nci sırada Türkiye, yüz
yıllık cumhuriyet geleneğine sahip bir ülke.
Son söz, bu, ne idiği belirsiz
başkanlık sisteminden bir an önce kurtulmalıyız
arkadaşlar.
ERKAN AKÇAY (Manisa) İki yıldır
öğrenmedin mi hoca ya?
ABDUL AHAT ANDİCAN (Devamla) Maalesef.
Bir an önce şahsım rejiminden
güçlendirilmiş parlamenter rejime dönüş yapmalıyız ve bu
millet hak ettiği şekilde idare edilmeli diyorum.
Saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ
ve CHP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Ne idiği belirsiz.
demişsin. Kimin ne idiği belirsiz?
ABDUL AHAT ANDİCAN (İstanbul) Cevapları
sen vereceksin Başkan.
BAŞKAN Sayın Zengin, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
42.- Tokat Milletvekili Özlem Zenginin,
İstanbul Milletvekili Abdul Ahat Andicanın görüşülmekte olan
218 sıra sayılı Kanun Teklifinin geçici 1inci maddesi üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sayın
Başkanım, teşekkür ederim.
Şimdi, pek çok not var aslında
söylenebilecek ama ben sadece bir ifadeyi reddettiğimizi belirtmek
istiyorum: Şu ne idiği belirsiz sistem ifadesinin bu kadar
yıldır Parlamentoda bulunmuş olan bir milletvekili
açısından gerçekten üzüntü verici olduğu kanaatindeyim. Gün
içerisinde defaatle söyledim; eleştirebilir, kendi iddiasını
söyleyebilir ama ne idiği belirsiz demek bu milletin bizatihi kendisine
hakarettir. Milletin onayından geçmiş bir Anayasadan bahsediyoruz. O
yüzden, bunları kullanırken bu hukuki ağırlığa,
Anayasaya, milletimizin iradesine saygıyı unutmadan bu konudaki
eleştirileri yapmak gerekir diye düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Söz vereceğim Sayın Akçay.
Buyurun.
43.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın,
İstanbul Milletvekili Abdul Ahat Andicanın görüşülmekte olan
218 sıra sayılı Kanun Teklifinin geçici 1inci maddesi üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bir kere, 15 Temmuz hain FETÖ darbesi bir
fırsata çevrilmemiştir; sadece Türkiye Cumhuriyeti ve Türk milleti,
millet ve devlet olarak gerekli refleksi göstermiştir. Aynı zamanda,
OHAL, anayasal ve hukuki bir düzendir, Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil
edilen millî iradenin kabulüyle gerçekleşmiştir. Ayrıca, 15
Temmuz hain darbe girişimine ve FETÖnün bütün alanlara nüfuzuna ancak
OHAL düzeniyle mücadele edilebilirdi; bu birincisi.
Gelelim ne idiği belirsiz dediği
sisteme, iki yıldır öğrenemediyseniz o sizin
noksanlığınızdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, tamamlayın.
ERKAN AKÇAY (Manisa) 24 Haziran 2018 seçimleriyle
yönetimde istikrar, temsilde adalet ilkesi ve güçlü Hükûmet, güçlü Meclis
tahakkuk etmiştir. Somut verileri görmezlikten gelemeyiz. Yok, efendim
Meclis fonksiyonunu yitirdi, etkisini yitirdi. sözleri zinhar temelsiz ve
geçersiz iddialardır. Ben şu anki Meclisimizin somut gerçeğini
söyleyeyim: 24 Haziran 2018 seçimleriyle birlikte oluşan Meclisimiz,
birincisi, tarihinin en yüksek temsiliyetine kavuşmuştur,
vatandaşın verdiği oyların yüzde 95i şu anda Türkiye
Büyük Millet Meclisinde temsil edilmektedir. İki: Meclisimiz çoğulcu
bir yapıya sahiptir. 11 siyasi parti, 5 parti grubu ve 6
bağımsız milletvekilimizle birlikte çoğulcu bir yapıya
sahibiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi Sayın
Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Üçüncü faktör:
Uzlaşmacı bir Meclise sahibiz. Burada kanunlar çıkarken partiler
arasındaki birtakım uzlaşma girişimleri ve yapılan
ittifaklarla birlikte bu kanunlar kabul ediliyor. Dördüncüsü: Vatandaş
sandığa gittiğinde yürütmeyi ayrı, yasamayı ayrı
seçti ve kuvvetler ayrılığı da tahakkuk etti. E, bir
meclisin demokratik, fonksiyonel, etkili olduğunu başka hangi
faktörler gösterir? Yüksek temsiliyet, çoğulculuk,
uzlaşmacılık ve kuvvetler ayrılığı. Meclisimizde
somut bir gerçek olarak, şu anki bulunduğumuz Meclisin
ortamını da lütfen inkâr etmeyelim. Bu somut gerçekleri bilerek ve bu
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin parametrelerine göre
siyaset yapmakta fayda olduğunu düşünüyorum.
BAŞKAN Buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ediyorum, daha
fazla bir şey söylemeye gerek yok. Benim söylediklerim tamamen gerçek,
matematiksel gerçekler bunlar.
Teşekkür ederim. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Dervişoğlu
44.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat
Dervişoğlunun, Tokat Milletvekili Özlem Zenginin ve Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın yaptığı
açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ne idiği belirsizden çok fazla rahatsız
olmaya gerek yok yani anlaşılamamış bir şey, sistemin
doğru anlaşılıp anlaşılmadığı
hususunda sıklıkla tartışmalar yaşanıyor. Bu
tartışmalar bitmediğine göre hâlâ birtakım belirsizlikler
var. Sistemin kendi içinde bazı garabetler barındırdığını
defaatle ifade ettik. Türkiye Büyük Millet Meclisinde, doğrudur, çok
sayıda parti temsil ediliyordur ama o partilerin Türkiye Büyük Millet
Meclisine gelirken hangi yol haritasını takip etmek mecburiyetinde
bırakıldığı da kamuoyunun malumudur, aşikâr bir
konudur. Şimdi, uzlaşmacı Meclis dedik, elbette ki Türkiye
Büyük Millet Meclisinin bu uzlaşmacı vasfından istifade etmemiz
lazım ama sizler de biliyorsunuz, biz de biliyoruz ki muhalefet olarak
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine taşımaya muvaffak
olabildiğimiz bir kanun teklifi bile yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) - Yürütmeye verdiğimiz soru önergelerinin büyük bir
kısmına cevap alamadığımız da yine hem kamuoyunun
hem Türkiye Büyük Millet Meclisinin malumudur. Dolayısıyla, burada
iktidar gücünden yararlanarak muhalefetin denetim yetkisini doğru bir
biçimde kullanamadığına dair İç Tüzükten kaynaklı
birtakım olumsuzlukları da yaşadığımızı
arka odada Grup Başkan Vekilleri olarak tartışıyoruz,
karşılıklı olarak şikayetlerimizi birbirimize dile
getiriyoruz. Biz muhalefetiz, iktidar gibi konuşmak mecburiyetinde
değiliz. Bu sisteme geçtiğimiz günden itibaren Türkiyenin
uçacağını, bütün problemlerin hızlı kararlarla
aşılacağını iddia ettiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Türkiye, dünden bugüne problem biriktire biriktire de geliyor,
dolayısıyla bu sistem oturmuş değildir. Burada kanunlarla
uğraşıyoruz, kararnamelerle uğraşıyoruz;
Beştepeden gelen kanun hükmünde kararnamelerin 31 tanesini
değiştirmek için 23 tane yeni kanun hükmünde kararname
çıkardınız. Dolayısıyla yani İşler çok iyi,
yerli yerinde, bu sistem alacak bizi uçuracak. iddiasında bulunmayın.
Ayrıca, biz de şunu söylüyoruz: Denge denetim
mekanizmalarının doğru işlediği, bakanların
şurada, sıralarda oturduğu, Meclise hesap verdiği bir
parlamenter sistem hayal ediyoruz. Elbette ki buna karşı bir
görüşünüz olur ama tepkinizi, doğrusunu isterseniz, anlamlı
bulmuyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Aslında bu tartışmalara girmek
isterim ama ben de konum itibarıyla buradan giremiyorum, arkada
konuşuruz Sayın Dervişoğlu.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Aşağıya gelince bekleriz Başkanım.
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop ve 192 milletvekilinin 1924
tarih ve 491 sayılı Teşkilâtı Esasiye Kanununun Bazı
Hükümlerinin Kaldırılması ve Bazı Hükümlerinin
Değiştirilmesi Hakkında Geçici Kanunun Bazı Maddelerinin
Yürürlükten Kaldırılması ve Neden Olunan Mağduriyetlerin
Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/2952) ve Anayasa Komisyonu Raporu
(S. Sayısı 218) (Devam)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Sayın Filiz Kerestecioğlu.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 27 Mayıs 1960 darbesini gerçekleştiren
darbeciler sadece anayasal düzeni sonlandırmamış, halkın
oylarıyla seçilen meşru yöneticileri de
yargılamıştır. Bu yargılamalar neticesinde
Başbakan Adnan Menderes, Bakanlar Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan
ne yazık ki idam edilmişlerdir. Bu idamlar Türkiye demokrasi tarihine
bir kara leke olarak geçmiştir.
Halkların Demokratik Partisi olarak darbelerin
ve darbecilerin her daim karşısında yer aldık. Darbelere ve
darbecilere karşı mücadelemiz politik mücadele tarihimizin
vesikalarından biridir. Bu kapsamda, bir kez daha, Millî Birlik
Komitesinin 38 üyesi başta olmak üzere, 27 Mayıs darbesini
gerçekleştirenleri ve Adnan Menderes ile arkadaşlarının
idamına giden yolun taşlarını döşeyenleri, bu
kararı verenleri demokrasi ve özgürlükler adına kınıyoruz.
Darbelerle yüzleşmek için darbeler
arasında seçici davranmamak, sadece 27 Mayıs darbesinin değil
tüm darbelerin izlerini hem siyasi hayattan hem de hukuk mevzuatından
tümüyle silmek gerekmekte. Nitekim, bu kanun teklifinin genel gerekçesinin de
belirttiği gibi, 27 Mayıs askerî darbesi nasıl hukuk sisteminde
yaralara neden olmuşsa daha sonra gerçekleştirilen 12 Eylül askerî
darbesi ve onun ürünü olan 82 Anayasası da hukuk sisteminde onarılmaz
yaralara neden olmuştur. 82 darbe anayasasının üzerine inşa
edilen bugünkü sistem de söz konusu yaraları derinleştirmekten
başka bir işleve sahip olamamıştır. Bugün, Türkiyenin
demokratik ve özgür geleceğine dair bir istek duyuyorsak eğer,
yapılması gereken şey, hatta en önemli şey demokratik
anayasadır.
Değerli milletvekilleri, darbeler hem ülkemizde
hem de tüm dünyada halkların demokrasi mücadelesinde yalnızca çok
ağır yıkımlar yaratmakla kalmadılar, aynı zamanda
ekonomi ve siyaseti de zor gücüne dayanarak yeniden şekillendirdiler. Son
elli yıla baktığımızda, üçüncü dünya ülkelerinin her
birinin en az bir darbe yaşadığını görüyoruz, hepsinin
de bahanesi aynı; ülkedeki kaosun sonlandırılması ve demokrasi
getirmek. Ne kadar trajik değil mi? Darbelerle demokrasi getirmek. Oysa
darbelerde asıl amaç, iktidardakileri bu konuda başarısız
bulan egemenlerin kendi çıkarlarını yeniden tesis etmesidir.
Geriye ise ölümler, işkenceler, sıfır noktasına geri dönmüş
bir demokrasi ve yozlaşma kalır.
Değerli arkadaşlar, ben kendi ömrüme,
71iyle, 80iyle, postmodern 28 Şubat darbesiyle,
e-muhtırasıyla, darbe girişimiyle, sivil darbesiyle -adına
ne derseniz deyin- 6 darbe sığdırdım. Sıkıyönetim
askerî mahkemelerinde hem yargılandım hem de o mahkemelerin sonunda
avukat olarak görev aldım ve o günden bugüne, yargının, hep
darbecilerin, iktidarların âdeta sopası olarak
kullanıldığına şahit oldum. Ha sıkıyönetim
mahkemeleri, ha DGMler, ha özel yetkili mahkemeler ya da bugünkü sulh ceza
hâkimlikleri. Fakat artık darbeler sadece askerî yöntemlerle yani silah
zoruyla ülke yönetimine el koyma şeklinde gerçekleşmiyor. Eskiden
hükûmetlere karşı gerçekleşiyormuş gibi gözüken askerî
darbeler, şimdi, ordu-polis-hükûmet iş birliğiyle vuku buluyor.
Nasıl ki geçmişte de esasen toplum içindeki değişim
dalgalarını, eşitlik, adalet, demokrasi taleplerini
bastırmayı hedeflemişse bugün de aynı saikle
yapılıyor darbeler yani yöntem değişse de maksadı
aynı ve her seferinde ama her seferinde güvenlik ve terör gibi
kavramlar üzerine söz söylemenin dahi mümkün olmadığı kutsal
kavramlar olarak karşımıza çıkıyor ve böylece devlet
zoru ve baskısı normalleştiriliyor. Dolayısıyla
artık darbe yapılmasına bile gerek duyulmadan sürekli bir darbe
yönetimi altında yaşıyoruz.
Değerli arkadaşlar, 2012 yılında
barış süreci sürerken yapılan bir araştırmada toplumun
yüzde 79u Darbeyi desteklemem. demiş, yüzde 68i darbe
yargılamalarını gerekli görmüş, yüzde 61i 12 Eylül ve 28
Şubatın yargılanmaya başlanması Türkiyede
demokrasinin güçlenmesine katkı sağlar. demiş; Katkı
sağlamaz. diyenlerin bir kısmı ise demokrasinin gelişmesi
için bunun yeterli olmadığını ifade etmiş yani
karşı çıktığı için değil aslında. Yani
buradan önemli bir sonuç çıkıyor aslına bakarsanız: Toplumu
kutuplaştırmadığınız, ekonomik sorunların
üzerini öfkeyle örtmeye çalışmadığınız zamanlarda
toplum demokrasiden yana. Fakat bugün, 1960 darbesiyle hapse atılan, idam
edilen kişilere iadeiitibar sağlamakta böyle bir samimiyet bulmak gerçekten
mümkün mü? 1980 darbesinin üzerinden kırk yıl geçti. Hesaplaşma
diye hasta yatağında Kenan Evren ve Tahsin Şahinkayayla bir
oyun sergilendi. İktidar kendine veya kendi öncellerine yapılan
postmodern darbeleri, e-muhtıraları bile soruşturma, yargı
malzemesi yapma gereği duymadı. 15 Temmuz darbe girişimi
deseniz, siyasi ayağından hâlen kimse yargılanmış
değil. Cemaat savcılarının hazırladığı
iddianamelerle Selahattin Demirtaş, Gültan Kışanak hapiste.
Cizre, Sur, Şırnak, Gever operasyonlarını yürüten sorumlu
askerler darbecilikten tutuklanmalarına rağmen bölgede
işledikleri hiçbir suçtan yargılanmadılar. Binlerce HDPli
siyasetçiyi hapishanelerde rehin tutarak, Anayasayı hiçe sayıp
defalarca milletvekilliklerini düşürerek kendi siyasi yolunu temizlemenin,
ordu eliyle siyasetçilerin bertaraf edildiği o eski tip darbelerden hiçbir
farkı yoktur. Niyeti de sonucu da aynıdır, halk iradesini yok
saymak.
Bugün, 23 Haziran 2019 seçimlerinin yenilenmesi
üzerinden tam bir yıl geçti. O süreç, demokratik bir seçim sürecini yok
saymaktan yani darbe girişiminden çok mu farklıydı? Nasıl
ki 15 Temmuz darbe girişiminin başarısız olmasını
halkın sağ duyusuna borçluysak 23 Haziran darbe girişiminin başarısız
olmasını da yine halkın inadına borçluyuz. Üstelik, bir de
bugün tesadüf değil, yine bir intikam dürtüsüyle bu sürecin önemli
aktörlerinden bir kadın siyasetçi CHP İstanbul İl
Başkanı Canan Kaftancıoğlunun geçmiş yıllarda
attığı tweetler nedeniyle, tweetler nedeniyle
arkadaşlar -ve demokrasiden bahsediyoruz- aldığı dokuz
yıl sekiz aylık hapis cezası istinaf mahkemesi tarafından
onandı.
Evet, bugün bu çarktan çıkmak için hakikatli,
gerçek bir yüzleşmeye ihtiyacımız var. Bugün, her şeyden
önce siyasetin kendi çürümüşlüğüyle yüzleşmeye ihtiyacı
var. Bir ülkede demokrasiye erişmenin önündeki en büyük engellerden bir
tanesi de resmî tarih dışında gerçek tarihe, halkın
tarihine ulaşamamaktır. Öncelikle, tarihi muktedirlerin dilinden
değil gerçeklerin diliyle okuyabilmeli ve yüzleşebilmeliyiz.
Geçmişe yönelik yüzleşmeyle zararların tazmin edilmesi
mantığından hareketle 1960, 1971, 1980, 1997
yıllarında yapılan askeri darbeler sonucunda
yaşamını yitiren, yaralanan, ruh ve bedensel
sağlıklarında ciddi sorunlar yaşayan, kamu memuru iken
görevinden ihraç edilen, daha farklı şekillerde mağdur edilen
yurttaşlarımızdan ve toplumsal kesimlerden özür dilenerek bu
kişi ve kesimlerin yaşadığı olumsuzluklar da
onarılmalıdır.
Ancak ben, özellikle bu ülkede geçmişin
nasıl yaşandığının yanı sıra
geleceğin nasıl yaşanacağını da önemseyen
birisiyim ve bunun önemli olduğunu düşünüyorum. O yüzden de bugün
özür dilenmesi gereken birileri daha var: Avukatlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) Bir şehri kapatarak, darbederek, yirmi dört saat âdeta ayakta
bekleterek aç bırakma cezası verilen hak savunucusu tüm
meslektaşlarımı asla boyun eğmedikleri ve geleceğe
dönük en güzel adımlardan birini attıkları için, ayrıca
geçmiş tüm Barolar Birliği Başkanlarının kemiklerini
sızlatan Fevzioğluna sırtlarını döndükleri için
sevgiyle kucaklıyor ve selamlıyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 21.36
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.43
BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi
BİLGİÇ
KÂTİP
ÜYELER: Nurhayat ALTACA
KAYIŞOĞLU (Bursa), Emine Sare AYDIN (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 103üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
218 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon? Yerinde.
Geçici 1inci madde üzerinde gruplar adına
yapılan konuşmalarda kalınmıştı.
Şimdi söz sırası, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Cengiz Aydoğduya
aittir.
Buyurun Sayın Aydoğdu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA CENGİZ AYDOĞDU
(Aksaray) Sayın Başkan, kıymetli arkadaşlar; 27
Mayısı âdeta tarihimizdeki hakiki yerine oturtmak için bir
girişimde bulunduk.
Konuşmama bir hatıramla başlamak
istiyorum. Artvinde görev yaptığım esnada bir dağ köyünde
yaşlı bir Türkmen kocası bir fıkra anlattı, belki de
kendi yaşamıştı. Torunu sormuş: Dede, Menderesi
neden astılar? İhtiyar cevap vermiş: Devletin işine
karıştı oğlum. demiş. Bu söz milletimizin idrakidir,
millet öyle idrak etmiş ama aynı zamanda milletin
irfanıdır, aynı zamanda demokrasi tarihimizin giriş
cümlesidir.
Demokrasi dediğimiz şey, milletin,
devletin işine karışma sürecidir, milletin, devletin
işlerini deruhte etme sürecidir ve biz -son iki yüz yıldır- bu
sürece ulaşabilmek için, bu süreci nihayete erdirebilmek için, âdeta
1800lerden beri devletimizi kurtarmak ve ilerlemek, ülkemizin,
imparatorluğumuzun dağılmasının önüne geçmek
maksadıyla tuttuğumuz yolun geldiği gailelerden birisidir 27
Mayıs. Hatırlayalım, rahmetli Cemil Meriç: Biz modernleşme
tarihimize, Batılılaşma tarihimize kendi ordumuzu topa tutarak
başladık. der, Yeniçeri Ocağının
kaldırılışını ima eder.
27 Mayısın önemli figürlerinden rahmetli
Dündar Taşer, yüzbaşıdır o zaman, bir şekilde bu
hareketin içine sürüklenmiştir. 27 Mayısla ilgili ordu adına der
ki: 27 Mayıs, Batılılaşma tarihimizde yürümeyecek
olanın âdeta ispatıdır, bir şekilde raylar döşendi biz
de bu tuzağa düştük. Bu nasıl bir şeydir kıymetli
arkadaşlar? Bizim o, Türkmen kocasının torununa söylediği
devletin işine karışma duygusu var ya, ondan çekinme, ondan
hazer etme duygusu, Batılılaşmamız böyle başlamıştır
bizim. Türkiyede, Osmanlıda yani cumhuriyetimizden de önce, milletin
değerlerini, milletin kıymetlerini bir şekilde tamire tabi
tutmak Batılılaşmamızın temel ilkesi olmuştur.
Rahmetli Sultan Abdülhamitin açtığı okullarda yetişen
insanların, o okullar evreninin hâkim üslubu, unsuru milletin düzeltilmesi
gerektiği noktasındadır Milletimizin bir şekilde
düzeltilmeye ihtiyacı var. Milletin değerlerini küçümseme ta o
zamandan başlamıştır. Bizim bütün o
Batılılaşma sürecinde açtığımız okullarda yetişen
nesillerin tamamı, bir şekilde, milletin sahip olduğu
kıymetlerin tamire tabi tutulması gerektiğine
inanmışlardır. Ben buna Sağlam yerin tamiri. diyorum. Son
iki yüz yılda milletimizin yaşadığı bütün ihtilaller,
darbeler, değişimler, hepsi o sağlam yerimizin tamirine matuf
olmuştur, sağlam yerimizi, en sağlam yerimizi tamir etme
hevesine kapılmışızdır. Nedir o sağlam yer?
Sağlam yerimiz milletimizdir arkadaşlar. Bir şekilde, 27
Mayıstan sonra da kurulan düzen
27 Mayıs 1960 Anayasasının temel
özelliği nedir? Demokrasi kalıpları kullanarak, demokrasi
söylemleri kullanarak oligarşik bir düzen kurmaktır, oligarşik
bir sistem kurup, oligarşik bir kamp kurup milleti onların vesayetine
vermektir. Dünyada bunun örneği yoktur. Milletin çocukları olur, milletin
seçkinleri olur, milletin güzideleri, elitleri olur ama milletin vasisi olmaz.
Maalesef, bizim aydınımız, Batılılaşma tarihimiz
süresince kendisini milletin vasisi olarak saymıştır ama
gelişmiş milletlerin, büyük milletlerin seçkin evlatları olur,
vasisi olmaz. İttihat Terakkide aynı bakış
açısını görürüz. Babıali Baskını bu
bakış açısının eseridir. Babıali
Baskınını hatırlayın, üç beş subay hükûmet
merkezine gelip bakanlardan birini orada vurarak, şehit ederek
Başbakana varırlar ve Bunu imzalayacaksınız, millet sizi
burada istemiyor. İmzalayacaksınız. dedikleri şey istifa
dilekçesidir, ilk darbedir bizde, Batılı anlamdaki ilk darbedir.
Yeniçeri kıyamları buna benzemez, onlar farklıdır ve o
devam etmiştir. 27 Mayısa bu açıdan
baktığımızda devlete millet açısından değil,
kendi zihnimizde kurduğumuz devlet açısından bakmaktır.
Dünyayı ancak milletin bakış açısıyla idare edersek
demokrasiyi kurabiliriz. Dünyayı kendi zihnimizde kurduğumuz
yapılarla kendi anlayışımızın devleti
açısından bakarsak dünyayı idrak edemeyiz çünkü devletler
esasında milletlerin kendi kendilerini ifade tarzlarıdır.
Milletler kendilerini pek çok yönlerle ifade ederler. Bunun en mütekâmili, en
gelişmiş şekli devlet kurmalarıdır. Siz devleti
milletin üzerinde, milletin vasisi gibi görürseniz darbelerden
kurtulamazsınız. Bu zihniyet Türkiyede maalesef askerlerden fazla
sivillerde vardır.
27 Mayıs konusunda burada sabahtan beri
arkadaşlarımızı dinledim, en çok dikkat etmemiz gereken
husus
27 Mayısı neden konuşuyoruz? Daha iyi bir gelecek
inşası için konuşuyoruz. Bu hususta en çok üzerinde
durmamız gereken husus, tamam, 27 Mayıs yapıldı, bunu
yapanlar nasıl yaptı? Hiçbir mazeretleri yoktu, eşkıya Yol
keseceğim. dedi kesti. O günün şartlarını düşünün,
bir sene sonra seçim olacaktı ve muhtemelen seçimden de başka sonuç
çıkabilirdi çünkü son seçimde muhalefet partisi yüzde 40 oy
almıştı. Hiçbir geçerli mazereti yoktu. Yapacağız.
dediler ve yaptılar, eşkıya Yol keseceğiz. dedi ve kesti
ama Türkiye yirmi sene 27 Mayısı bayram olarak kutladı, yirmi
sene 27 Mayıs özgürlüklerin anayasasını getiren hareket olarak
görüldü. Türkiyeyi gericilikten, teokrasiden vesaireden kurtaran hareket
olarak gösterildi ama öyle midir, hayır öyle değildir. Türk
batılılaşmasının tarihinde 27 Mayıs millet vicdanında
en büyük yarayı açan hıçkırıktır âdeta ve Türk
ordusuna da sürülen bir lekedir, Türk demokrasisine de sürülen bir lekedir.
Kıymetli kardeşlerim, bizim o iki yüz
yıllık süreçteki en büyük problemimiz, milletin değerlerine
inanan, millete inanan, milletten yana olan ama çağdaş değerleri
de savunan, onu da hazmeden, ikisini telif eden
Hâlâ Türkiyenin önündeki en
büyük problem bu telifi yapabilmektir. Milletlerin büyük değerler
ırmağı derinden akar, hele bizim milletimiz
Bizim milletimizin
özelliği nedir? En büyük özelliği tarihte hiç sömürge
olmamıştır, hiç bayraksız kalmamıştır, bütün
tarihi boyunca sosyal adaleti aramıştır. Tabiat olarak her Türk
insanı bozkır kültüründen beri demokrattır. Büyük Fransız
Türkolog Louis Bazin der ki: Orhun Kitabelerindeki Aç milleti doyurdum,
çıplak milleti giydirdim. sözünü Batı mantalitesi 20nci
yüzyılda dahi anlayamaz. Bizim milletimiz bunu Komşusu açken tok
yatan bizden değildir.le birleştirmiştir. Bu her vatandaşımızı,
milletimizin her ferdini fıtrat olarak demokrat yapmıştır,
biz böyle bir çizgiden geliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi Sayın
Aydoğdu.
CENGİZ AYDOĞDU (Devamla) Hülasa, kendi
milletine yabancı olan dünyayı tanıyamaz, en büyük
sıkıntımız budur kıymetli kardeşlerim.
Milletimizi sevmek değerlerimizi sevmek, değerlerimizi
çağdaş bir üslupla dünya milletleri arasındaki layık
olduğu yere çıkarmak. Bunu yaparken radikallik bizim en büyük düşmanımızdır.
İnkılap ruhu, inkılap anlayışı, milleti tamir
etme anlayışı, yeni bir millet yaratacağım
anlayışı, devrimci anlayış bizim dikkat etmemiz
gereken, kaçınmamız gereken, hazer etmemiz gereken en büyük husustur.
Bütün radikaller akrabadır; dönüşürler, dövüşürler,
benzeşirler ama temel özellikleri itidal üslubundan uzaktırlar,
normali bilmezler. Bizim demokrasimizde bugün ihtiyacımız olan en
önemli şey normali inşa edebilmektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın lütfen.
CENGİZ AYDOĞDU (Devamla) Marifet, tek
ayak üzerinde akrobasi hareketleri yapmak değildir; marifet, iki
ayağının üzerinde adam gibi durabilmektir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Marifet, milletimizin
değerlerine uygun, dünyaya uygun, hiçbir olağanüstülük içermeyen,
milletin tarihî çizgisine uygun bir demokrasi inşa edebilmektir.
27 Mayısı hatırlarken bunları
hatırladım.
Hepinize hürmetlerimi arz ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet, şahıslar adına
söz talebi Sayın Murat Emirin.
Buyurun Sayın Emir. (CHP sıralarından
alkışlar)
MURAT EMİR (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün, 27 Mayıs sonrası
gerçekleşen siyasi idamlarla hukuk zemininde yüzleşiyoruz, bir
anlamda hesaplaşıyoruz. Ancak değerli arkadaşlar, ölçümüz demokrasiyse,
ölçümüz darbelere karşı olmaksa virgülsüz, amasız, fakatsız
darbelere karşı olmalıyız ve darbeler arasında ve
darbe mağdurları arasında asla ayrım
yapmamalıyız. Elbette Yüksek Adalet Divanı bir mahkeme
değildi, tabii hâkim ilkesine aykırı kuruldu ve
dolayısıyla da onun kararlarını yok saymak bu Meclis için
bir onurdur ama 12 Mart 1 numaralı Ankara Sıkıyönetim Askerî
Mahkemesinin bir mahkeme olduğunu, fiiller işlenmeden önce
kurulduğunu, hiyerarşik bir yapıya bağlı
olmadığını, bağımsız olduğunu hanginiz
iddia edebilirsiniz? O hâlde bu Meclis, bu demokrasi gününde o gün Denizlerin
asılmasına onay veren mahkemeyi nasıl görmezden gelecek? Ve
ondan sonra bu Meclis o günkü tutanaklardan okuyoruz 3e 3 naraları
atarak Denizlerin idamını onaylamıştı. Bu kara lekeyi
temizleme günü bugün değilse ne zamandır? Demokrasiyi bir grup için
birileri için istemek bize yakışır mı arkadaşlar?
Gelelim 12 Eylül mahkemelerine. 12 Eylül mahkemeleri
de tabii hâkimlik ilkesine aykırı kuruldu, fiiller önceden
işlenmişti ve o günkü mahkemelerde 12 Eylül darbecilerinden
aldıkları talimatla yargılama yaptılar ve o talimatla karar
verdiler. Bir sizden, bir bizden kararları, sözleri açıkça ifşa
edildi, açıkça söylendi. Şimdi, bunlarla yüzleşmeden, bunlarla
gerekli hesaplaşmayı yapmadan, tarihimizdeki bu kara noktalarla
hesaplaşmadan demokrasi adına, tam, bütüncül olması
gerektiği gibi bir iş yaptık diyebilir miyiz? Elbette diyemeyiz.
Meclisimizin bu karanlık noktalarla da, daha sonraki darbelerle de, o
darbelerin mağdurlarıyla da mutlaka yüzleşmesi ve tarihî
kararlar almasının zamanı gelmiştir arkadaşlar.
Tabii, bugün yaptığımızın
hukuki bir değeri var, sembolik bir değeri var ama biz hâlâ 12 Eylül
cuntasının anayasasıyla yönetiliyoruz ve ne kadar düzeltirsek
düzeltelim bu Anayasanın ruhunda 12 Eylül cuntası vardır ve
dolayısıyla bu Meclisin önünde 12
Eylül Anayasasından başlayarak, 12 Eylülün tortusu bütün yasalarla
yüzleşmek ve onları demokratik, çoğulcu, çağdaş bir
seviyeye taşımak gibi bir görev durmaktadır.
Değerli arkadaşlar, bakın, tabi
olduğumuz yasaların çok büyük bir kısmı 12 Eylül döneminden
kalan ve 12 Eylül faşist anlayışını hâlâ içerisinde
barındıran yasalardır. Siyasi Partiler Yasası, seçim
kanunu, Toplantı Ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, Grev Yasası,
bakın, bunlar burada duruyorken biz tamam, verelim rahmetli Adnan Menderes
ve arkadaşlarına, onları onurlandıracak bir kararı
elbette çıkaralım ama o yasalar orada duruyorken biz Demokrasi
adına, geleceğimiz adına, çocuklarımızın
geleceği adına demokratik tavrı doğru bir şekilde,
yeterli bir şekilde gösterdik. diyebilir miyiz?
Bir de değerli arkadaşlar,
iktidarınızın Türkiyeyi getirdiği noktaya bakın;
dönün, Türkiye demokrasisinin nerede olduğuna bakın; 12 Eylül
Anayasası bile size bol geliyor. Daha dün gece, Ankara girişinde
durdurduğunuz, engellediğiniz ve oradaki polis memurlarına
verdiğiniz o haksız emirlerle o kişileri yağmur
altında tuttuğunuz dün akşamdan bahsediyorum; hangi yasayı
kullandınız, hangi yasadan o yetkiyi aldınız? Baro
başkanlarının çay içmesini, onlara battaniye
dağıtılmasını, su içmesini bile hangi yasaya dayanarak
engellediniz? Sizin, şu andaki mevcut yasalara dahi
uymadığınız, yasaları dahi çiğnediğiniz,
Anayasadaki tanımlanan hak ve özgürlükleri dahi her gün görmezden
geldiğiniz ortada. Dolayısıyla samimi olmak
zorundasınız; demokrasiyse sonuna kadar, darbelere karşı
olmaksa bütün darbelere, mağduriyetleri gidermekse bütün darbe
mağdurlarının haklarını vermek zorundayız ve bu
Anayasaya en azından şimdiki kanunlara uymak zorundasınız.
Ne barolara, ne basına ne bir başkasına, temel hak ve
özgürlüklere artık saldırmaktan vazgeçin ve Türkiyenin
aydınlık geleceğini çoğulcu, demokratik
yapısını hep beraber kuralım ve bu geçireceğimiz
kanunun da Türkiye demokrasisine, barışına ve geleceğine
katkı vermesini diliyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Geçici 1inci madde üzerinde 1 adet
önerge vardır. Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/2952 esas sayılı
1924 tarih ve 491 sayılı Teşkilâtı Esasiye Kanununun
Bazı Hükümlerinin Kaldırılması ve Bazı Hükümlerinin
Değiştirilmesi Hakkında Geçici Kanunun Bazı Hükümlerinin
Yürürlükten Kaldırılması ve Neden Olunan Mağduriyetlerin
Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifinin Geçici 1inci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Geçici Madde 1 - (1) Bu Kanunun 1 inci ve 2 nci
maddeleriyle hukuki dayanaktan yoksun kalan Yüksek Adalet Divanı ve
sıkıyönetim askeri mahkemelerinin hükümsüz hale gelmiş olan
kararlarının tümünün adli sicil ve her türlü arşiv
kayıtlarından silinmesi, Adalet Bakanlığı
tarafından resen yerine getirilir.
(2) Yüksek Adalet Divanı ile
sıkıyönetim askeri mahkemelerinin hükümsüz hale gelen kararlarından
kaynaklanan maddi ve manevi zararların tazmini istemiyle hakkında
karar verilenler veya mirasçıları tarafından bu Kanunun
yürürlüğe girmesinden itibaren bir yıl içerisinde
Danıştaya başvurularak Hazine aleyhine dava açılabilir.
(3) İkinci fıkra uyarınca
açılacak davalarda,
a) Yüksek Adalet Divanı tarafından
hakkında karar verilenlerin uğradıkları maddi ve manevi
zararlar hesaplanır, davanın mirasçılar tarafından
açılmış olması halinde her bir mirasçıya sadece kendi
miras payı oranında ödeme yapılmasına karar verilir;
b) Yüksek Adalet Divanı tarafından
hakkında karar verilenlerin haksız yere hürriyetlerinden mahrum
kaldıkları için uğradıkları maddi ve manevi
zararların tazmininde, bu madde kapsamında açılacak davaların
karar tarihinde yürürlükte olan koruma tedbirleri sebebiyle tazminata
ilişkin mevzuat hükümleri esas alınır ve
c) Maddi tazminat talepleri karara
bağlanırken, uğranıldığı kesin olan ancak
aradan geçen zaman sebebiyle tutar yönünden tespiti teknik olarak mümkün
olmayan zararlar açısından hakkaniyete uygun, yaklaşık bir
tutarın ödenmesine hükmedilir.
(4) İkinci fıkra kapsamında
açılacak davaların görülmesinde Danıştay
Başkanlık Kurulu tarafından belirlenecek Danıştay
idari dava dairesi görevlidir. Danıştay idari dava dairesi tarafından
verilecek karara karşı Danıştay İdari Dava Daireleri
Kurulu nezdinde temyiz yoluna başvurulabilir.
(5) Bu madde kapsamında tazminat ödenmesine
ilişkin olarak verilecek kararlar, kesinleşme tarihini izleyen üç ay
içerisinde yerine getirilir. Hazinenin talebi üzerine Danıştay
tarafından maddi tazminatın taksitler halinde ödenmesine karar
verilmişse, üç aylık süre içerisinde maddi tazminata konu
tutarın ilk taksiti ödenir. Diğer taksit tutarları, kararın
kesinleşme tarihini izleyen günden ödeme tarihine kadar hesaplanacak yasal
faiziyle birlikte ödenir. Her durumda, maddi tazminata ilişkin
kararın tam olarak yerine getirilme süresi, kararın kesinleşme
tarihini izleyen günden itibaren bir yılı geçemez.
(6) İkinci fıkra kapsamında
açılacak davalarda maktu harç alınır ve dava sonunda kazanan
taraf lehine maktu vekâlet ücretine hükmedilir. Bu davalarda 06/01/1982 tarihli
ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun idari
başvuruya ilişkin 11 inci ve 13 üncü madde hükümleri uygulanmaz.
İbrahim Özden Kaboğlu Bülent Tezcan Özgür
Özel
İstanbul Aydın Manisa
Tekin Bingöl Yunus
Emre
Ankara İstanbul
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Katılamıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Önerge, gerekçesiyle birlikte beş
yüz kelimeyi geçtiği için önergeyi özet olarak okutacağım ancak
tutanaklarda tam olarak gerekçe yer alacak.(x)
Önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Teklif edilen kanunun 1inci ve
tarafımızca önerilen 2nci maddeleriyle Yüksek Adalet Divanının
ve sıkıyönetim askerî mahkemelerinin kuruluşuna ilişkin
kanuni hükümlerin geçmişe etkili olarak yürürlükten
kaldırılmasıyla, Divanın ve askerî mahkemelerin
ihdası, Divan ve askerî mahkemelerce yapılan yargılamalar ve
verilen kararlar hukuki dayanaktan yoksun, hükümsüz hâle gelmiştir. Bu
nedenle, söz konusu hukuki dayanaktan yoksun, hükümsüz kararlarının
tümünün, adli sicil ve her türlü arşiv kayıtlarından silinmesi
gerekmektedir. Zira teklif edilen kanun ile amaçlanan bu kararların
ferileriyle beraber hukuk dünyasından çıkarılmasıdır.
22.05.2005 tarihli 5352 sayılı Adli Sicil
Kanunu'nun geçici 2'nci maddesi: (1) Bu Kanun 'un yürürlüğe girdiği
tarihte, Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel
Müdürlüğünce toplanmış olsun veya olmasın, suç tarihi
itibarıyla bu Kanun'un yürürlük tarihinden önceki kayıtlar
hakkında, 3682 sayılı Kanun'a göre süre yönünden silinme
koşulu oluşanlar silinir; diğer kayıtlar için bu Kanun
hükümlerine göre işlem yapılır. (2) Bu kanunun yayımı
tarihinde, Anayasanın 7'nci maddesi ile bazı özel kanunlarda yer
alan ve bir hak yoksunluğuna neden olan mahkûmiyetler
bakımından, arşive alınan veya şartları
oluştuğu halde ya da henüz şartları
oluşmadığı için arşive alınmayan kayıtlar
hakkında 12'nci maddenin birinci fıkrası hükmü uygulanır.
(3) İkinci fıkrada sayılanlar dışında, birinci
fıkra gereğince işlem yapılarak arşive alınan
kayıtlar 3682 sayılı Kanun'un 8'inci maddesinde öngörülen
sürelerin dolduğu veya ertelenmiş olan mahkûmiyetin esasen vaki
olmamış sayıldığı hallerde bu tarih esas
alınarak Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce
silinir" şeklindedir. Söz konusu geçici 2'nci madde gereğince
1960 yılında kurulan Divanın ve 1971 tarihinde kurulan askerî
mahkemelerin tüm arşiv kayıtlarının hâlen tutuluyor
olması olasılığını ortadan kaldırmak
gerekmektedir.
Teklif edilen Kanun maddesiyle Divanın ve
askerî mahkemelerin kararlarının tümünün adli sicil ve her türlü
arşiv kayıtlarından silinmesi görevi Adalet
Bakanlığına verilmiştir. Zira Divanın ve askerî mahkemelerin
kuruluşuna ilişkin kanuni hükümler, önerilen maddeyle
(sırasıyla) 27 Mayıs 1960 ve 15 Mayıs 1971 tarihinden
itibaren yürürlükten kaldırılmıştır.
Bununla birlikte hukuki dayanaktan yoksun, hükümsüz
kalan söz konusu kararlar, maddi ve manevi yönden birtakım zararların
meydana gelmesine neden olmuştur. Bu nedenle, teklif edilen Kanun
maddesiyle Divan ile sıkıyönetim askerî mahkemelerinin hükümsüz hâle
gelen kararlarından kaynaklanan maddi ve manevi zararların tazmine
ilişkin dava açma hakkı, Divanda veya sıkıyönetim askerî
mahkemelerinde hakkında karar verilenler veya mirasçılarına
tanınmıştır. Teklif edilen kanunun yürürlüğe
girmesinden itibaren bir yıl içerisinde Danıştay'a
başvurularak Hazine aleyhine dava açılabilir.
Teklif metni üzerinde Komisyonda kabul edilen ve
Cumhurbaşkanı tarafından kurulacağı belirtilen
Komisyona dair, üyelerinin niteliklerine ya da diğer usullere dair kanuni
bağlamda herhangi bir çerçeve çizilmemiştir. Bu durum
"belirlilik ilkesi" ile de bağdaşmamaktadır.
Ayrıca, işbu önergemiz yoluyla, davaların kesinleşmesinin
ardından tazminatların ödenmesi sürecinin sürüncemede
bırakılarak uzatılması da ilave edilen süre
sınırı ile önlenmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Geçici 1inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanunun;
a) 1inci
maddesi 27/5/1960 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yayımı
tarihinde,
b) Diğer
maddeleri yayımı tarihinde,
yürürlüğe
girer.
BAŞKAN - 2nci madde üzerinde gruplar
adına ilk söz İYİ PARTİ Grubu adına Sayın
Aydın Adnan Sezginin.
Buyurun. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYDIN ADNAN
SEZGİN (Aydın) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 27 Mayıs darbesi nasıl bir dehşet ve yara,
biliyoruz. Bunun müşterek idraki de memnuniyet vericidir. Türkiye
Cumhuriyetinin Başbakanı ve 2 bakanı 20nci yüzyılın
ortasında idam edilmişler, katledilmişlerdir. En büyük kuvveti
vatanseverlik ve demokratlık olan binlerce insana türlü acılar
çektirilmiştir. Demokrasi ve millet egemenliğine karşı
saldırı ve esarete ilaveten; İmralısıyla,
Yassıadasıyla, Kayseri Hapishanesi ve her ildeki nezarethaneleriyle,
insafsız uygulamalarıyla bu darbenin yol açtığı travma
ağır, pek ağır olmuştur. Gayrimeşru Yassıada
yargısının vahşi kararları 1961 seçimlerinden itibaren
milletimiz tarafından tasfiye edilmiştir. Adalet Partisi ve Genel
Başkanı merhum Süleyman Demirel yüreklerde ama sahipsiz Demokrat
Parti bayrağını devralarak 1965 seçimlerinde yüzde 54lük bir oy
oranıyla darbeyi ve darbecileri tarih önünde mağlup etmiş,
milletin alacağını bizzat milletin iradesinin gücüyle tahsil
etmiştir. Darbeye ve sebep olduğu, yarattığı ağır
suçlara indirilen en büyük darbe de bu olmuştur.
11 Aralık 1974te Türkiye Büyük Millet Meclisi,
tüm partilerin katılımıyla, Yassıada mahkûmu eski Demokrat
Partililerin siyasi haklarını iade etmiştir. Pek çoğu da
ilk yapılan müteakip seçimlerde Adalet Partisi mensubu olarak Parlamentoda
hak ettikleri yerleri almışlardır. Başka düzenlemeler ve
gelişmeler de olmuştur. Kısacası, milletimiz bir büyük
haksızlığı ve hukuksuzluğu büyük ölçüde
onarmıştır. Demokrat Parti ve Adalet Partisinin devamı Doğru
Yol Partisinin kuruluşunun 37nci yıl dönümü olan bugün bunları
ifade etmekten mutluyum.
Değerli arkadaşlar, görüştüğümüz
kanun teklifi esasen milletimizin daha 1961 seçimlerinden itibaren tarihin
karanlığına gömdüğü ve hesabını da gördüğü
bir hak ve adalet iadesinin şekil şartıdır. Millî Birlik
Komitesi tarafından oluşturan Yüksek Adalet Divanının
kararlarının yok hükmünde kabul edilmesi ve mağduriyetlerin
tazmin edilmesine yönelik bu düzenleme elbette ki doğrudur ancak bu
teklifte bir samimiyet eksikliği vardır. Teklifte, hukukun üstünlüğü
ve demokrasi boyutuyla ilgili herhangi bir düzenleme veya anlayış
ortaya konulmamaktadır. Yassıadanın ruhundan kopartılarak
Demokrasi ve Özgürlükler Adası adı altında bir ucubeye
dönüştürülmesine benzer şekilci bir yaklaşım teklifte de
kendisini göstermektedir. Evet, 1960 darbesinin ve tüm diğer darbelerin
ortak yönü -daha önce de söylendi- insan hakları, demokrasi ve hukukun
üstünlüğünü askıya almalarıdır. Bunların askıya
alınması, adı konulmamış darbe yönetimleri ve otoriterleşen
iktidarlar tarafından da sıklıkla uygulanan bir yöntemdir, bu
bir kalıptır. Bugün, 27 Mayıs darbesi döneminden daha demokratik
bir yönetim anlayışı olduğunu söylemek maalesef mümkün
değildir. Bunda mutabıksak eğer 27 Mayısın
lanetlenmesine dair mutabakatın daha sahici bir anlamı
olacaktır. Evet, belki bugün siyasiler idam edilmiyor ancak
tıpkı o dönemdeki gibi itibar suikastına maruz kalan, baskı
altında tutulan çok siyasetçi, gazeteci ve vatandaş bulunuyor.
İnsan hakları ve temel özgürlükler ağır kısıtlamalara
tabi, basın özgürlüğü âdeta bir hayal hâline gelmiş durumda.
Biz, bu ortamda, böylesine önemli bir meselede Türkiye Cumhuriyeti'nin siyasi
hafızasının derin bir yarasını saracağı
söylenen bir düzenlemede tazminatların kaç taksit hâlinde
ödeneceğini, hangi kurumun yetkili olacağını
konuşuyoruz. Bunlar muhakkak ki mühim meseleler ancak, 2002den bu yana
yapılan düzenlemeler ve uygulamalarla 1950den bile geride bir demokrasi
anlayışının hâkim hâle gelmesi nasıl tazmin ve telafi
edilecektir? 2002 yılında basın özgürlüğü
sıralamasında 99uncu sırada olan Türkiye, 2020
yılında 154üncü sıradadır. Ülkelerin temel özgürlükler
seviyelerini gösteren raporlarda ise Türkiye 195 ülke arasında 114üncü
sıradadır. Türkiye, özgür olmayan ülkeler kategorisinde kendi
büyüklüğüne ve şanına ihanet noktasında
kıvranıyor. Oysa 2000lerde özgürlükler bakımından en fazla
kazanım elde eden ülkelerin başında Türkiye geliyordu;
Türkiye'nin büyüklüğüne de yakışan buydu.
Kısacası, 27 Mayıs darbesinin
yarattığı demokratik olmayan ortamı eleştirirken,
bugün demokrasimizin içinde bulunduğu duruma dair bir öz eleştiri
yapmamız da elzemdir. Kanun teklifinin gerekçesinde de belirtildiği
gibi, Yüksek Adalet Divanı doğal hâkim ilkesi başta olmak üzere,
evrensel hukuk prensiplerine ve o tarihte yürürlükte olan Anayasa hükümlerine
açıkça aykırı olmuştur. Diğer sayın
konuşmacılar da hatırlattılar, Yassıada mahkemelerinin
yargıcı Salim Başol, 27 Mayıs mantığıyla tam
bir uyum içinde, yargılananların yüzüne Sizi buraya tıkan güç
böyle istiyor. diyebilmiştir. O güç ki külliyen suçluydu. 27
Mayısın mantığına ve Yassıada mahkemelerine
münasip başka bir isim ise Fransız İhtilalinin terör döneminin
giyotinci savcısı Fouquier de Tinville lakaplı Ömer Altay
Egesel... Rahmetli Menderese Gel Adnan diye hitap eden bu zatın bugün
tarihteki yeri pek sakıtlar faslındadır. Menderesin ise hangi
kahramanlık mertebesinde olduğu malum.
Yassıada mahkemeleri tarafından
alınan kararlar hukuk sistemimizde varlıklarını ve
bazı etkilerini sürdürmektedir. Bu tespite katılıyoruz ancak
2004 yılında AK PARTİ iktidarı tarafından
kurulmuş olan ve özel yetkili mahkeme adı verilen hukuk garabetinin
yol açtığı facialar da unutulmamalıdır. 2014
yılının Şubat ayında malum nedenlerden dolayı
apar topar kaldırılan bu mahkemelerin neden olduğu
zararların tazminini Meclis gündemine getirmek konusunda benzer bir heves
ve isteğe sahip midir iktidar? Biliyorsunuz bu mahkemeler, sözde Ergenekon
ve Balyoz davaları başta olmak üzere FETÖ terör örgütünün 15 Temmuza
giden süreci hazırlamasını sağlayan çok sayıda
hukuksuz karara imza atmıştır. Bazı siyasiler bu
mahkemelerin ve kararların arkasında durmuş, âdeta
savcılığını yapmıştır.
İktidarın travma üzerine travmaya uğrattığı
yargının bugünkü hâlipürmelali tüm hukuksuzluklara hizmet etmektedir.
Bugün yapılması gereken sadece Yassıada mahkemelerinin
gayrimeşruluğunun tescili değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla)
Yapılması gereken, mevcut tek adam rejimi altında Türkiyenin
tümünün bir Yassıada hâline dönüşmesine karşı direnmek,
demokratik bir karşı duruş sergilemektir. Bugünkü daimî darbe,
demokrasi ve hukuka daimî darbe sistemine son vermektir. Umarız ve
bekleriz ki bugün Yassıada mahkemelerinin kararlarının
keenlemyekûn olması için girişimde bulunan herkes, her makam ve
özellikle de iktidar Türkiyenin içine düşürülen hukuksuzluk,
anayasasızlık, demokrasisizlik girdabından milletçe
çıkabilmemiz için gerekeni, demokratik olanı yapsın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Son cümlelerinizi alayım.
AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla) Bugün
atılacak adım dileriz ki demokratik hukuk devleti ve hukukun
üstünlüğü ilkelerine, insan haklarına, hür fikre, hür vicdana, hür
basına ve hür mahkemeye saygılı yeni bir anayasanın da
yolunu açsın; Türkiye Büyük Millet Meclisi yeniden tarihteki asil ve asli
yerine, itibarına, ağırlığına ve demokratik
etkisine kavuşsun.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkanım kayıtlara geçmesi
açısından
BAŞKAN Kayıtlara girsin Sayın
Akbaşoğlu buyurun.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Biraz evvel konuşmacının ifade ettiği
eleştirileri reddettiğimizi ifade etmek isterim. Türkiyeyi bugün
Yassıadaya benzetmek talihsiz bir beyan olmuştur. Aynı
şekilde Türkiyede, bugün, anayasal anlamda demokratik hukuk devleti
kuvvetler ayrılığı sistemine bağlı olarak
tıkır tıkır işlemektedir. Anayasal anlamdaki
değişiklikler konusunda da her zaman partilerin tekliflerine
açık olduğumuzu da ifade etmek isterim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Sayın Mehmet Ruştu Tiryaki.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MEHMET RUŞTU TİRYAKİ
(Batman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 12/06/1960 tarih ve 1 sayılı 1924
Anayasasının Bazı Hükümlerinin Kaldırılması Ve
Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında Geçici
Yasanın bazı maddelerinin yürürlükten kaldırılması ve
neden olunan mağduriyetlerin giderilmesi hakkında yasa teklifinin
2nci maddesi hakkındaki görüşlerimi sizlerle
paylaşacağım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, başarısız yasa yapma
tekniğinin örneği olan bu maddeyle ilgili bir konunun
altını çizmek isterim: Teklifin 2nci maddesi, yürürlük maddesi. Buna
göre, bu yasanın 1nci maddesi 27 Mayıs 1960 tarihinden itibaren
yürürlüğe girecek, diğer maddeleri ise yayım tarihinde
yürürlüğe girecek. Peki, 1inci madde neyi düzenliyor? 12 Haziran 1960
tarihli bir yasayı yürürlükten kaldırıyor yani 12 Haziran 1960
tarihli yasa henüz olmadığı, yürürlük demiyorum, henüz
olmadığı bir tarihte, bundan on beş gün önce 27 Mayıs
1960 itibarıyla yürürlükten kaldırılıyor. Şaka
değil, yasa maddesi tam olarak böyle, bu yüzden başarısız
bir yasa diyorum.
Bakın, 1960 darbesinin yarattığı
mağduriyetleri, 27 Mayıs tarihinden itibaren ortadan
kaldırabiliriz ama burada görüştüğümüz o değil. Yürürlükte
olmayan bir yasa, yürürlükte olmadığı tarihte ortadan
kaldırılıyor. Bu yüzden, bunun düzeltilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Evet, darbeye karşıyız; evet, darbecilerin
yarattığı mağduriyetlerin giderilmesini canıgönülden
destekliyoruz. Amasız, fakatsız, her türlü darbeye
karşıyız ama darbeler arasında ayrım
yapılmasına da karşıyız. Bugün, şimdi
görüştüğümüz yasa teklifi hiç kuşku yok ki darbeler
arasında bir ayrım yapmaktadır. Çünkü 1960 darbesinin
yarattığı mağduriyetleri giderme iddiasında olanlar
her nedense 1971 muhtırasının, 12 Eylül darbesinin yarattığı
mağduriyetleri ortadan kaldırmaya yanaşmamaktadır. Bu bilinçli
bir tercihtir. Komisyon görüşmeleri sırasında
bu tekliflerin tamamı reddedilmiştir, bu yüzden teklif sahiplerinin
bilinçli bir tercihi olduğunu söylüyoruz. Peki, 1971 muhtırası
mağdur yaratmadı mı, 1980 darbesi mağdur yaratmadı
mı? Elbette yarattı; mağdurlar hayatta ve hatta
mağdurların bir kısmı bugün aramızda siyaset yürütüyor
bu Meclis çatısı altında. Ya ardından gelen darbeler,
postmodern denilen darbeler; 28 Şubat, 27 Nisan, 15 Temmuzlar
. Bunlar da
elbette ciddi mağduriyetler yarattı.
Evet, bugünkü
muktedirler, bugünkü iktidarlar geçmişle yüzleşmek istiyor, ancak bu
yüzleşmeyi demokrasinin askıya alındığı
dönemlerin tamamıyla yapmak istemiyor; 1971 muhtırasının
yarattığı mağduriyetleri çözmek istemiyor, 1980 darbesinin
yarattığı mağduriyetleri çözmek istemiyor. 1971 ve 80i
görmezden geldikten sonra 28 Şubatın, 15 Temmuzun
yarattığı mağduriyetleri çözmek içinse girişimde
bulunuyor. Demek ki neymiş? Adalet ve Kalkınma Partisi ya bütün
darbelere karşı değilmiş ya bütün darbelerin
yarattığı mağduriyetleri mağduriyet olarak
görmüyormuş ya da yaratılan mağduriyetlerin bir
kısmını destekliyormuş. Darbelerin yarattığı
mağduriyetleri ortadan kaldırdığı iddiasında olanların,
1971 muhtırasının, 12 Eylül darbesinin yarattığı
mağduriyetleri ortadan kaldırmaya yanaşmamasını
başka şekilde izah etmeye olanak yoktur.
Teklif sahipleri 27
Mayıs darbesinin mağduriyetlerini saydı ve bu
mağduriyetlerin tamamı doğrudur. Bakın, ben de 12 Eylülün
yarattığı mağduriyetlerin bir kısmını
saymaya çalışayım: 1 milyon 683 bin kişi fişlendi, 650
bin kişi gözaltına alındı, 210 bin davada 230 bin kişi
yargılandı, 7 bin kişi idamla yargılandı, 517
kişiye idam cezası verildi, 259 kişinin idam cezası Yargıtayca
onandı, 50 kişi idam edildi, en az 388 bin kişiye pasaport
verilmedi, en az
14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı, en az 30
bin kişi siyasi mülteci olarak yurt dışına gitti, 300
kişi kuşkulu bir şekilde yaşamını yitirdi, 171
kişinin işkenceyle öldürüldüğü kanıtlandı, 14
kişi cezaevindeki uygulamaları protesto ederken açlık grevinde
yaşamını yitirdi, 30 bin kişi işten atıldı,
1402 sayılı yasayla 9.400 kamu görevlisi görevden atıldı,
sürüldü; 937 film sakıncalı bulundu, 23 bini aşkın dernek
kapatıldı. İşte biz bunu söylüyoruz. Yalnız 27
Mayısın değil bütün darbelerin yarattığı mağduriyetleri
ortadan kaldıralım diyoruz.
Evet, bu yasa teklifi en azından bir darbenin
yarattığı mağduriyetleri ortadan kaldıracak ancak bu
yasa teklifiyle 1960 darbesi dışındaki darbelerin
yarattığı mağduriyetler devam edecek. Peki, Adalet ve
Kalkınma Partisinin yarattığı mağduriyetler; darbe
dönemlerini aratmayan mağduriyetler; seçme ve seçilme hakkının
ortadan kaldırıldığı, kalıcı OHALlerin
yarattığı mağduriyetler; barış akademisyenlerinin
yaşadığı mağduriyetler; elinde silah olmayan ama
sorgusuz sualsiz bir OHAL kararnamesiyle kapı önüne konulan
öğretmenler, doktorlar, hemşireler, mühendisler, büro emekçileri,
belediye emekçileri, on binlerce kamu görevlisi; kayyum siyasetiyle seçilme
hakkı elinden alınan belediye başkanları, belediye meclis
üyeleri, il genel meclisi üyeleri; 4 Kasım darbesiyle cezaevine gönderilen
Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, İdris Baluken ve 11
milletvekili; 19 Ağustos darbesiyle görevi gasbedilen Diyarbakır
Büyükşehir Belediye Başkanı Selçuk Mızraklı, Mardin
Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk ve Van Büyükşehir
Belediye Başkanı Bedia Özgökçe Ertan
O mağduriyetler ne olacak?
Bu mağduriyetlerin tamamı devam edecek, bu darbeler yaşayacak ve
devam edecek. Şimdi diyeceksiniz ki: Bunlar askerî darbe değil,
burada silahlı kuvvetler yönetime el koymuyor. El koyduğunuz
belediyelerin fotoğraflarına bakın; nasıl askerî garnizona,
polis karakoluna çevrildiğini görün.
Evet arkadaşlar, bugün 23 Haziran ve 1960
darbesinin yarattığı mağduriyetlerin giderilmesini
konuşuyoruz. Oysa on dokuz gün önce bir darbe yaşadık, 4 Haziran
darbesi. 4 Haziranda 3 milletvekilinin vekilliği düşürüldü. Neden?
Konuştukları için, muhalif oldukları için,
iktidarınızın hoşuna gitmeyecek biçimde siyaset yaptıkları
için, kamuoyunun gözü önünde gerçekleşen bir olay haber
yapıldığı için. Arkadaşlarımızın
alnı açık başı diktir. Alnı da, başı da
eğik olması gereken, halkın seçme ve seçilme hakkını
gasbedenlerdir. Bu arada kimse bize Mahkeme kararının gereğini
yerine getirdik. demesin çünkü bir mahkeme karar verdi diye bir
milletvekilinin vekilliği düşmez. Bu kararın bir yargı
kararı olmadığını ayrıca
tartışmayacağım, bu kararlar da tıpkı teklifin
başında söylediğiniz gibi hukukun
araçsallaştırıldığı kararlardır.
Milletvekillerinin vekilliği Genel Kurula sunuşla düştüğüne
ve Genel Kurula sunulmadıkça devam ettiğine göre 4 Haziran tarihli
karar siyasi bir karardır, bu kararın arkasındaki siyaset de
Adalet ve Kalkınma Partisidir. Adalet ve Kalkınma Partisi kayyum
kararlarıyla, 4 Kasım darbesiyle, 4 Haziran darbesiyle halkın
seçme ve seçilme hakkını gasbetmiştir. Daha dün 90 bin
hırsızı, rüşvetçiyi, gaspçıyı, uyuşturucu
tacirini serbest bırakan, bir biçimde affeden Adalet ve Kalkınma
Partisi bugün milletvekillerini cezaevine göndermektedir. Adalet ve
Kalkınma Partisinin siyaset ve demokrasi anlayışı budur,
darbeyle mücadele etmek değildir. Adalet ve Kalkınma Partisi Türkiye
demokrasisinin temel hak ve özgürlüklerinin, düşünce özgürlüğünün,
toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının, demokratik protesto
hakkının askıya alındığı, ülkenin
kalıcı bir OHALle yönetildiği ülkedir.
Bakın, bir sendikanın 10 üyesi -4 üyesi
sürgün edildiği için- kurum önünde açıklama yaptığında
tartaklanmakta, tamamı gözaltına alınmaktadır. Böyle bir
ülkede örgütlenme özgürlüğünden, dernek kurma özgürlüğünden, sendikal
hak ve özgürlüklerinden bahsedilemez. Bir ülkenin en çok oy alan 3üncü
partisi, bir parti, milletvekillerinin milletvekilliklerinin düşürülmesini
protesto edemiyorsa, milletvekillerinin yolu kesiliyorsa, açıklama
yapmaları engelleniyorsa, partisinin üye ve yöneticileri yaka paça, darp
edilerek, şiddet uygulanarak gözaltına alınıyorsa o ülkede
siyaset yapma hakkından söz edilebilir mi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi Sayın
Tiryaki.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla)
Elbette edilemez. Anayasanın tarifiyle siyasi partiler bu ülkede
demokrasinin vazgeçilmez bir unsuru falan değildir. Bir ülkede
Cumhurbaşkanının atadığı memurun emriyle
milletvekillerinin vekillikleri düşürülüyorsa o ülkede seçme ve seçilme
hakkı da yoktur; o ülkede, bırakınız demokrasiyi,
cumhuriyet tehdit altındadır.
Son olarak bir konunun altını çizmek
isterim: Bir başka darbe girişiminden, bu girişim sonucunda ilan
edilen OHALden ve OHALin yarattığı mağduriyetlerden söz
etmek istiyorum. Bakın, katılırsınız veya
katılmazsınız, yüzlerce akademisyeni yalnızca
barış istedikleri için üniversiteden
uzaklaştırdınız. Büyük bir bölümü silahlı olmayan yani
asker veya polis olmayan 120 bin kamu görevlisini sorgusuz sualsiz, ifadesini
almadan, savunma hakkı tanımadan kamu görevinden ihraç ettiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın, son cümlelerinizi
alayım.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) Kamu
görevlilerine itiraz etme hakkı tanımadınız, savunma
hakkı tanımadınız ve dava açma hakkı
tanımadınız. Binlerce kamu görevlisi hâlâ ne için ihraç
edildiğini bilmiyor. Bilgi Edinme Hakkı Kanunu uyarınca neden
ihraç edildiğini öğrenmek için başvurduğunda cevap
alamadı; henüz varken Başbakanlık Bilgi Edinme
Değerlendirme Kuruluna itiraz etti, yanıt alamadı; idare
mahkemesine başvurdu, idare mahkemesinden sonuç alamadı, idare
mahkemesi incelemedi; Danıştaya başvurdu, Danıştay bu
başvuruları incelemedi; Cumhuriyet Halk Partisi Anayasa Mahkemesine
başvurdu, Anayasa Mahkemesi Bu bir OHAL KHKsidir. dedi, incelemedi.
Aradan dört yıl geçti, bu kamu görevlileri hâlâ ne için ihraç
edildiğini bilmiyor. Bakın, dava açamıyor demiyorum, dört
yıldır ne için ihraç edildiğini bilmiyor ve biz yürürlükte
olduğu bile kuşkulu olan bir kanunu yürürlükten kaldırarak
darbelerin yarattığı mağduriyetleri ortadan
kaldıracağız, öyle mi? Ne diyeyim diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Kayıtlara geçmesi açısından Sayın
Başkanım
BAŞKAN Buyurun Sayın
Akbaşoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Biraz evvel kürsüden hitap eden hatibin ileri
sürdüğü iddiaların tamamını reddediyoruz çünkü gerçekten
bir kafa karışıklığına ve kavram karışıklığına
dayalı birçok suçlamalarda, iddialarda bulundu. Bunları
reddettiğimizi ve Anayasanın 84üncü maddesinin ikinci
fıkrasındaki açık hükmün Meclisin bir vazifesi olarak ifa
edildiğini, dolayısıyla anayasal, demokratik hukuk devleti
sisteminin yürüdüğünü ve bunun gereklerinin yerine getirildiğini,
dolayısıyla suçlamaların temelsiz ve geçersiz olduğunu
ifade etmek isterim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Şahsı adına Sayın
Aysu Bankoğlu
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Görmedim, kusura bakmayın
Sayın Oluç, hatibi çağırdım, sonra söz vereyim size ama
rica ediyorum yani bu yola girersek içinden çıkmamız mümkün
değil.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Yok,
kayıtlara geçsin diye ben de
BAŞKAN Ha, kayıtlara geçsin, buyurun,
söyleyin.
Sayın Bankoğlu, bir dakika
bekleteceğim.
Buyurun Sayın Oluç.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Efendim,
Sayın Akbaşoğlu temelsiz iddialar dedi, hepsinin çok temelli
ve gerçeklere dayalı iddialar olduğunun kayıtlara geçmesini
istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Kayıtlara geçmiştir.
Buyurun Sayın Bankoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
AYSU BANKOĞLU (Bartın) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, öncelikle, partimizin
27 Mayısla alakalı bu kanun teklifini desteklediğini ve
darbeleri kayıtsız şartsız reddettiğini belirtmek
istiyorum ancak teklifin tüm darbe mağdurlarını kapsaması
gerektiğini ve mağduriyetlerin tümüyle giderilmesi gerektiğini
söylemiştik, Komisyonda da bunu dile getirmiştik, bir kez daha
vurgulamak istiyorum çünkü ülkemizde pek çok darbe mağduru olduğunu
biliyoruz. Mesela 12 Eylül 1980 döneminde haksız yere gözaltına
alınan ve işkence gören binlerce insanın mağduriyetini
hiçbirimiz herhâlde inkâr etmiyoruz. Yine, 12 Mart sonrası idam edilen 3
yurtsever gencimiz, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan konusu
da hâlâ tüm toplumun vicdanını derinden sarsmaktadır
değerli arkadaşlar. Yani aslında siyasi idamların, siyasi
mağduriyetlerin tamamının hükümsüz
kılınacağı bir çaba içerisinde olmalıyız bugün
çünkü aslında her askerî müdahale aldığı kararlarla temel
hak ve özgürlüklerin ihlal edilmesine sebep olmuştur ve bu askerî
müdahalelerden sadece birine iadeiitibar ve tazminat yolu açılması ne
yazık ki yeterli değildir. Bu anlamda, Anayasamız başta
olmak üzere, tüm hukuk sistemimizin de darbe hukukundan arındırılması
gerektiğini bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Tüm bunları konuşurken Geçmişin
hukuksuzluklarını ayrım yapmadan ele almalıyız.
derken şunu da sormamız gerekiyor: Demokrasi açısından,
temel hak ve özgürlükler açısından bugün ülkemiz ne durumda?
Aslında, oldukça güncel bir örnek üzerinden gidelim; barolar. Barolar bir
meslek kuruluşu olmaktan öte kamu tüzel kişiliğidir. Kendilerine
yüklenilen kamu görevi, aslında savunmanın etkililiği ve
etkinliği açısından çok önemlidir değerli arkadaşlar.
Bugün baroların yapısını
değiştirme çalışmalarının gölgesinde, dün 60a
yakın baro başkanımız ifade özgürlükleri kapsamında
yürüyüş yapmak istedi. Kendi ülkelerinin başkentine uzun bir süre
giremediler, fiili olarak engellendiler değerli arkadaşlar. 200 metrelik,
sadece 200 metrelik bir yürüyüş yapıp ardından Anıtkabire
yürümek istiyorlardı ama bir gün boyunca çevreleri tamamıyla
sarılarak bekletildiler, yağmur altında ıslandılar,
yemek, çay almaları bile engellendi.
Değerli arkadaşlar, peki, bugün biz bu konuları
konuşurken, demokrasinin öneminden bahsederken demokrasiden
anladığımız bu mudur? (CHP sıralarından
alkışlar) Bugün demokrasi ve hukuktan bahsedip Sokakta yürüyüş
yapıyorlar. diyen hukukçularaysa şunu söylemek istiyorum,
Anayasanın 34üncü maddesi çok nettir: Herkes, önceden izin almadan,
silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. Yani yürümek bir haktır
değerli arkadaşlar, herhangi bir izneyse tabi değildir.
Değerli milletvekilleri, hukuk devleti
açısından bugün, işte bu sebeple sözün bittiği yerdeyiz.
Hukukun üstünlüğünü savunan baro başkanlarına yapılan bu
müdahalenin kabul edilebilecek hiçbir yanı ne yazık ki yoktur.
İşi hukuk olanlara bile aleni bir şekilde hukuksuzluk dayatan
bir hükûmetin girdiği bu karanlık çıkmazsa ülkemizin her
bakımdan zararına olacaktır. Bu şiddet ve bu baskı,
gücünü kimden almaktadır; asıl sorulması gereken soruysa
işte budur.
Peki, baro başkanlarının saatler
sonra yapabildiği bu sembolik yürüyüş kamu düzenini nasıl
bozmuştur değerli arkadaşlar? Bugün kısılan
aslında, en nihayetinde yurttaşların sesidir, savunmanın
sesidir. Dün sabahtan beri yaşananlar Hükûmetin çaresizliğinin
yansıması olarak ne yazık ki tarihe kazınmıştır
ama daha kötüsü, kolluk kuvvetlerinin hukuka aykırı, haksız ve
orantısız tutumudur. Unutmayın, adalet hepimize, herkese
lazımdır. (CHP sıralarından alkışlar)
İzlediğimiz bu videolar ben eminim ki
vicdan sahibi tüm yurttaşlara şunu söyletmiştir: Acaba neye
dayanarak bu hukukçuları darbediyorlar? Vicdan duygusunun partisi
olmadığını da bir kez daha hatırlatmak istiyorum.
Şahsen, tüm baro başkanlarının
arkasını dönüp Seni burada istemiyoruz. dedikleri bir Barolar
Birliği Başkanının yerinde olmak da istemezdim değerli
arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi, buyurun.
AYSU BANKOĞLU (Devamla) Son söz:
Baroları, özellikle de 3 büyük baroyu bölüp parçalama çabaları
altındaki niyet bellidir ama sonuç vermeyecektir. Bizler de önünü kimseye
iliklemeyen gerçek hukukçuların her daim yanında olacağız
ve bu ülkede hukukun üstünlüğünden yana tavır alan yürekli baro
başkanlarının, yürekli avukat meslektaşlarımın
her daim yanında olacağız. Onlara bu kürsüden bir kez daha
teşekkür ediyor ve saygılar sunuyorum. Onlar oldukça savunma
susturulamaz, savunma durdurulamaz demek istiyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Soru talebi yok.
2nci madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE
3- (1) Bu Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.
BAŞKAN Evet, madde üzerinde gruplar
adına ilk söz, Sayın Muhammet Naci Cinislinin.
Buyurun. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA MUHAMMET
NACİ CİNİSLİ (Erzurum) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün tarihî bir karar öncesi yüce Meclis çatısı
altında toplanmış bulunmaktayız. Aziz milletimizi ve yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
1950de seçimle iktidara gelen Demokrat Parti
Hükûmeti ve Türkiye Büyük Millet Meclisi, ordu içerisindeki bir grup
tarafından 27 Mayıs 1960ta darbeyle feshedilmişti. Söz konusu
hadise, Cumhuriyet Dönemi siyasi tarihinin en talihsiz olayıdır.
Demokrat Partili siyasetçiler ile Genelkurmay Başkanı ve kurmay
heyeti iftiralarla tutuklanmış, Yassıadaya gönderilmişti.
27 Mayıs, yalnızca Türk siyasetine
değil, Türk ordusuna da vurulmuş bir darbedir. Darbe sonrası
süreçte 263 general ve amiralden 235i emekliliğe sevk edilmiş, 5
bine yakın subay ilerleyen günlerde yine emeklilik gerekçesiyle ordudan
uzaklaştırılmıştı. 27 Mayıs bir ordu
hareketi değildir, azınlık cunta hareketidir. Şerefli Türk
ordusunu bu ayıptan uzak tutmak lazımdır. Milletimizin iradesi
zorla el değiştirmiştir.
Yassıada sefil duruşmaları
neticesinde idama mahkûm olan Başbakan Adnan Menderes,
Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Maliye Bakanı
Hasan Polatkan başta olmak üzere, Yassıada zulmünü
yaşamış olan geçmişlerimize Cenab-ı Hakktan rahmetler
niyaz ediyorum.
Değerli milletvekilleri, darbeden sonra geçen
altmış seneye rağmen ülkemiz kamuoyuna 27 Mayıs darbesi
açıklanamamıştır. 27 Mayıs darbesinin içerisinde yer
alan yerli-yabancı unsurlar da geçen süreye rağmen teşhir edilememiştir.
İlim ve siyaset kurumu 27 Mayısın değerlendirmesini
doğru yapmış olsaydı sonraki darbelere de maruz
kalınmaz ve demokrasi kültürümüz gelişirdi. 27 Mayısla Türk
demokrasi teamülleri yerle bir olmuş, ülkemiz demokrasisinin, deyim
yerindeyse, beli kırılmıştır; gençlik içine nifak
sokulmuş, kanlı gençlik hareketlerinin tohumları
atılmıştır, nesiller heba edilmiştir. Bugünkü
yaşanan sığ ilmi ve siyasi problemlerin kaynağı 27
Mayıstır, bugünün temelleri 27 Mayısta atılmıştır.
Türk siyasetinde iktidar ve muhalefetin
karşılıklı öfkesi ülkemize hiçbir yarar sağlamamış,
aksine felaket getirmiştir. Bu nefret söylemini, siyaset
hastalığımızı değiştirmek bugün,
vatanını, milletini seven biz siyasetçilerin görevi
olmalıdır. 27 Mayıs darbesinin sebebi olarak otoriterleşen
bir hükûmetten bahsedilirken, devrisabık yaratmadan şeflik dönemini
kapayan Demokrat Parti Grubunun kendi hükûmetini düşürecek kadar demokrat
bir olgunluğa erişmiş olduğu pek ifade edilmez.
1950-1960 arasında Meclisin ve
milletvekillerinin gücü neredeyse Türk siyasi tarihindeki en üst düzeyine
gelmiştir; denetim gücü bugünle kıyaslanamayacak kadar üst
seviyededir. Diğer yandan, 27 Mayısta sanayileşmenin,
kalkınmanın da önü kesilmiştir. O dönemde yapılan
yatırımlara memleketim Erzurum özelinde örnek vermek isterim.
Erzurum, 1950-1960 arasında devlet himayesi
görmüştür. Tortum Hidroelektrik Santrali, Et Kombinası, Atatürk
Üniversitesi, Şeker Fabrikası
Sonrasında bir de Adalet Partisi
zamanında, 1968 yılında Aşkale Çimento Fabrikası
haricinde Erzurum yatırım almamıştır. Memleketime
bugüne kadar, bahsettiğim yatırım ölçeğinde ve istihdam
kapasitesinde ne özel ne devlet yatırımı hiçbir zaman
yapılmamıştır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanımızın teklifi çok doğru ama yolu bir o
kadar yanlış. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, hepimizin
Başkanı. Verdiği kanun teklifinde sadece kendi partisinin ve
ittifak ortağı milletvekillerinin imzalarının bulunuyor
olması doğru gerekçeler üzerine inşa edilmiş tekliflerini
yanlış bir zemine oturtmuş maalesef. Bu kanun teklifini
başta Demokrat Parti Genel Başkanı Afyonkarahisar Milletvekili
Sayın Gültekin Uysal olmak üzere bütün partilerin imzalarına
açmanızı beklerdik. Demokrat Parti Bursa Milletvekili merhum Agah
Erozan Beyin oğlu İYİ PARTİ Bursa Milletvekili Ahmet
Erozan Bey tahminimce bu teklife imza atmak isterdi. Demokrat Parti Erzurum
Milletvekili Profesör Rıfkı Salim Burçak ve Konya Milletvekili Doktor
Sıtkı Salim Burçak gibi 2 değerli aile büyüğüne sahip olan
bendeniz de teklife diğer milletvekillerimiz gibi imza atmak isterdim.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Buradan ifade etmek isterim ki başta merhum
Menderes, Zorlu ve Polatkan olmak üzere Yassıada mahkûmları millet
vicdanında defalarca aklanmışlardır. İdamlar
sonrası ailelerden cellat ve ip parası tazmin edebilecek ölçüsüzlük
gösterilmişken bugün ödenmesi tasarlanan tazminatın ölçüsü yoktur.
Hakiki anlamda aklanma, naaşların 1990 yılında
Topkapıdaki anıt mezara nakliyle, devlet-millet
dayanışmasıyla gerçekleşti.
Ayrıca ifade etmeliyim ki tüm yaşanan
acılara rağmen Yassıada mağdurları devletlerine hiçbir
zaman küsmemişler, helalleşmişlerdir. Bugün mahkûmların
ailelerine Yassıadada yaşanan çirkinlikleri sorsanız hiçbirisi
detay bilmezler. O vatansever kadro Yassıadada olan biteni sormamıza
bile izin vermezdi. Kendi yaşadığım bir anekdotu sizlere
nakletmek isterim. Bir türlü cevap alamamış olmama rağmen merhum
Rıfkı Salim Burçak Bey'e Yassıadada olanları bir kez daha
sorduğumda Evladım, bana bu soruyu bir daha sorma. Bizler, orada yaşananlar
orada kalacak, sonraki nesillere devlet düşmanlığı
tohumları ekmemek için yaşananları anlatmamak üzere
aramızda söz verdik." demişti. Böylesine kutsal bir
devlet-millet bilincine sahip olan insanlara yapılmış olan
tarihî haksızlığı, üyesi olmaktan onur duyduğum 27nci
Dönem Meclisinin yanlış usulle de olsa gidermesinden dolayı
mutluluk yaşıyorum.
Tekrar geri dönersek, bizlerin imzalarına neden
ihtiyaç duyulmadı? Bu teklif eğer gerçekten samimi bir devlet-millet
dayanışması için verilmiş ise teklif üzerinde tüm siyasi
partilerin imzalarının bulunması ve Türkiye Büyük Millet
Meclisinin ortak kararını yansıtıyor olması gerekmez
miydi?
Teklifi tabii ki destekliyoruz ancak
değerlerimizin suistimal edilmesine, zarar verilmesine razı
olamayız. Teklifi desteklerken 27 Mayıs sefil mahkemesinin ve
kararlarının simgesi Yassıadayı muhafaza edememenizi
affedemeyeceğiz. Yassıadanın getirilmiş olduğu son
hâl kendilerini muhafazakâr olarak tanımlayan bir iktidarın
değerlerimizi muhafaza edemediğini göstermekte. Muhafazakârlık
bir felsefedir ve maddi, manevi, sosyal değerlerimizi muhafaza etmemiz
gerektiğini anlatır. Bugün bir turizm destinasyonu hâline getirilen
Yassıadada, tarihe şahitlik eden mahzenler
yıkılmıştır, hücreler yoktur, acı hatıralar
silinmiştir. Merhum Adnan Menderesin 464 gün boyunca işkence gördüğü
üç buçuk metrekarelik odası şu an otuz metrekare büyüklüğünde,
içerisinde pirinç yatak, at eğeri, tuvalet ve banyo bulunan hayal mahsulü
bir oda olarak gösterilmektedir. Bu durum hem demokrat ailelerin hem de
demokrat geleneğe gönüllerini vermiş milyonların
vicdanlarını yaralamaktadır. Yassıada tarihte yer
aldığı şekliyle muhafaza edilip ziyarete
açılmalıydı. Yassıadada çekilen acıların,
kederlerin hatıraları silinmemeliydi. Gelecek nesillerin de büyük
acılar neticesinde edinilen tecrübelerden ve demokrasi tarihimizden
dersler alıp Yassıadayı bilincine vararak ziyaret etmeleri
gerekirdi. Bugün Almanyadaki soykırım kamplarına bir çivi
çaksanız dünyayı başınıza yıkarlar; gerçek
anlamda muhafazakârlık işte budur.
AK PARTİ bütün değerleri deforme
ettiği gibi bizim için demokrasi şehitlerimizin ve demokrasi
tarihimizin simgesi olan Yassıadayı da hafızalardan silmeyi
tercih etti. Devlet ve millet hafızasını on dokuz
yıldır sildiği gibi demokrasi tarihimizin vesikası olan
Yassıada sembolünü de hafızalardan silmeye cüret edebildi. Arkeolojik
kazı hassasiyetiyle Yassıada gerçeği ortaya
çıkarılması gerekirken Yassıadanın
tanıklığı tarihe gömüldü.
Bir başka konu da bundan tam sekiz sene önce,
merhum Adnan Menderesin avukatı merhum Burhan Apaydının
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına dilekçeyle
başvurarak bugün görüştüğümüz teklifi ifade etmesi,
Yassıada kararlarının yok hükmünde sayılmasını
Meclis Başkanlığından talep etmiş olmasıdır.
Dilekçe Komisyonuna havale edilen talep 4 Temmuz 2013 tarihinde karara
bağlanmış ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun
takdirine bırakılmıştır. Merak ettiğimiz husus,
2013 yılında demokrat ailelerin girişimleriyle böyle bir kanunun
kabulüne imkân sağlanmışken neden bugüne kadar beklenmiş
olduğudur. Acaba AK PARTİ siyasi çıkmaza girmeseydi,
milletimizin gönlünde büyük yer tutmuş olan demokrat kalkanının
arkasına sığınma ihtiyacı duymasaydı, bugün
görüştüğümüz kanun gündeme gelir miydi diye kendimize sormadan
edemiyoruz. AK PARTİ bir yandan Demokrat Parti dönemini anlatıp aziz
milletimizin oylarını talep etti, bir yandan da Demokrat Partinin
değiştirdiği rejimi geri getirdi. Bugün AK PARTİnin
demokrat felsefe ve geleneğini taşıma iddiası milletimizi
kandırmaktan başka bir şey değildir. Bugün AK PARTİ,
getirdiği yeni sistemle, Türkiyeye yeniden şeflik dönemini
yaşatmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın
Sayın Cinisli.
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Devamla)
Teşekkür ediyorum Başkanım.
Kalkınmacı, milliyetçi, demokrat
İYİ PARTİ kadroları ise bugün, yetmiş sene önceki
demokrat kadrolar gibi demokrasi mücadelesi vermektedirler. AK PARTİ,
demokrat misyon ve merkez sağ geleneğiyle uyuşmamasına
rağmen, hamaset üzerinden, Demokrat Partinin yetmiş sene önce
yaptığı mücadelenin tamamen tersine bir anlayışla
siyasi ortamı bilinçlendirmeye çalışıyor; tek kişinin
karar verdiği, yetmiş sene öncesinde kalan günlere bizleri geri
döndürdü. Bu sisteme karşı demokrasi mücadelesi vermiş
vatanperver, merhum demokrat büyüklerimizin kemikleri sızlamıştır.
Değerli milletvekilleri, görüştüğümüz
teklifle haklarındaki kararların yok hükmünde
sayılmasını yasalaştıracağımız
demokrasi kahramanlarının ifadeleri, savunmaları, mahkeme tutanakları,
mektupları yok hükmünde sayılmamalıdır, silinmemelidir;
kamuya açık kaynaklarda arşivlenmeli, demokrasimizin kıymetli
eserleri olarak saklanmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Son cümlelerinizi alayım.
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Devamla)
Ayrıca, başta dönemin İçişleri Bakanı merhum
Namık Gedik Bey olmak üzere, yargılanmadan önce şüpheli
şekilde vefat etmiş bir grup Yassıada mağdurunun aileleri
de bu haklardan yararlanacak mıdır? Mağdur olan ailelere
tazminat ödenmesi öngörülürken darbeden avantaj sağlayarak hayatları
boyunca payeler almış darbecilerle ilgili bir tasarruf
düşünülmüş müdür?
Sözlerimin sonunda, vicdanlarda defalarca
aklanmış 27 Mayıs mağdurlarımızın resmî
olarak da aklanmalarına, onların manevi huzurlarında, gönülden
destek olduğumuzu belirtir, Genel Kurulumuzu saygıyla
selamlarım. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Evet, 3üncü madde üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştır.
Soru-cevap işlemi yoktur.
Görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, İç Tüzük 86ya
göre, lehte olmak üzere Sayın Mustafa Desticinin bir söz talebi
vardır.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Altay.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
45.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
Meclise yakışanın 218 sıra sayılı Kanun
Teklifinin görüşmelerinde İç Tüzükün 86ncı maddesine göre
aleyhte söz talebinde bulunulmaması olduğuna ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) İç Tüzük
86ya göre lehte ve aleyhte söz talepleri hep vardır oylamadan önce.
BAŞKAN Aleyhte olmadı.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hayır,
hayır, oraya geleceğim zaten.
BAŞKAN Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ancak böyle bir
kanun teklifinin görüşmelerinin sonunda İç Tüzük 86ncı maddenin
aleyhte kısmının boş bırakılması bu Meclise
yakışandır.
Teşekkür ederim. (CHP, AK PARTİ ve
İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Ben de bütün gruplara teşekkür ediyorum.
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop ve 192 milletvekilinin 1924
tarih ve 491 sayılı Teşkilâtı Esasiye Kanununun Bazı
Hükümlerinin Kaldırılması ve Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi
Hakkında Geçici Kanunun Bazı Maddelerinin Yürürlükten
Kaldırılması ve Neden Olunan Mağduriyetlerin Giderilmesi
Hakkında Kanun Teklifi (2/2952) ve Anayasa Komisyonu Raporu (S.
Sayısı 218) (Devam)
BAŞKAN Sayın Destici, buyurun.
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle sizleri saygıyla
selamlıyorum.
1924 Tarih ve 491 Sayılı
Teşkilâtı Esasiye Kanununun Bazı Hükümlerinin
Kaldırılması ve Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi
Hakkında Geçici Kanunun Bazı Maddelerinin Yürürlükten
Kaldırılması ve Neden Olunan Mağduriyetlerin Giderilmesi
Hakkında Kanun Teklifinin lehinde söz almış bulunmaktayım.
Öncelikle böyle bir kanun teklifinin Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanımız ve bazı milletvekilleri
tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna getirilmiş
olmasından büyük bir memnuniyet duyduğumu ifade etmek istiyorum.
Tabii, biraz önce bu kürsüde bazı
arkadaşlar da ifade ettiler, bütün grupların ve Mecliste temsil
edilen bütün siyasi partilerin bu teklifin altında imzasının
olmasını şahsen ben de arzu ederdim ama işin esasına
bakmak lazım. İşin esası şudur: 1960ın 27
Mayısında Türkiye Cumhuriyeti ilk defa bir darbeyle karşı
karşıya kalmıştır ve milletin iradesiyle seçilmiş
olan Demokrat Parti ve onun Genel Başkanı Başbakan ve 2
Bakanı haksız bir yere, düzmece mahkemelerde tiyatrocu hâkimlerin
verdiği kararlarla idam edilmiştir. Ve sadece idamlar değil,
yine bu kürsüde çok defalarca farklı konuşmacılar
tarafından dile getirildi, yüzlerce binlerce mağduriyet
yaşanmıştır.
Şimdi, bu mağduriyetlerin ortadan
kaldırılması, daha önce verilen, iade edilen
itibarlarının tekrar, daha güçlü bir şekilde iade edilmesi, hak
kayıplarının telafi edilmesi gerçekten çok önemlidir ve tarihî
bir adımdır. Bu şeref de inşallah burada temsil edilen
bütün gruplara, partilere ve milletvekillerine ait olacaktır. Yıllar
sonra bugünün anlamı ve önemi daha iyi anlaşılacaktır.
Tabii, Türkiye maalesef darbelerden çok
çekmiştir; 60 darbesi, 12 Mart muhtırası, 80 darbesi, 28
Şubat süreci, 27 Nisan e-muhtırası ve en son 15 Temmuz darbe
girişimi. Tabii, bütün bunların Türkiye açısından ve Türk
milleti açısından, Türk devleti açısından sadece
zararlarını konuşacak olsak burada saatlerce
konuşmamız gerekir. Türkiyeye ne kaybettirdiklerini, Türk milletine
ne kaybettirdiklerini, demokrasimize ne kaybettirdiğini konuşsak
saatler belki buna yetmez.
Ama, bugün -benim konuşma vaktim çok
sınırlı, bitmeye de yakın- ben özellikle, grubu olmayan
partilerimizin hassasiyetlerinin bir tanesini bu vesileyle burada dile getirmek
istiyorum: Bakın, 1980 darbesi yapıldı, 82 Anayasası ve o
Anayasanın ürünü olan Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Kanunuyla
hâlâ Türkiye yönetiliyor. Ben inanıyorum ki
Bugünkü mutabakat önümüzdeki
günlerde bu hususta da sağlansın ve Türkiye artık tam demokratik
bir Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Kanununa kavuşsun.
Bakın, biraz önce Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkan Vekilimiz dile getirdi. Evet, şu anda Türkiye Büyük
Millet Meclisi yeni sistemle birlikte gerçekten güçlü bir şekilde temsil
imkânına kavuştu. Diğer taraftan, yürütmede, yönetimde istikrar
sağlandı ve bizim beklentimiz, bundan sonra Türkiye Büyük Millet
Meclisinin atması gereken adım, bu temsilde adaleti daha çok
güçlendirmek olmalı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin temsilini
güçlendirmek, denetimini güçlendirmek olmalı, bu konuda adımlar atmak
olmalı. Kırk yıl öncesine gittiğimiz zaman, millî bakiye
sisteminin bugünkü seçim sistemimizden daha adil olduğunu, milletin oyunun
ziyan olmaması için daha demokratik bir sistem olduğunu görüyoruz;
pekâlâ Türkiye Büyük Millet Meclisi bunu yapabilir, korkmamak lazım. Millî
bakiye sisteminde de tek parti iktidarları oldu. Eğer millete
kendinizi ifade ederseniz, anlatırsanız, güçlü propaganda imkânlarıyla
da bu sağlanmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi Sayın
Destici.
MUSTAFA DESTİCİ (Devamla) Onun için,
bizim önümüzdeki süreçle ilgili beklentimiz budur.
İki hususun altını çizmek istiyorum.
Fikrinden, düşüncesinden, inancından dolayı elbette hiç kimse
cezalandırılmamalı ama hiçbir hak ve hürriyet de devletin
varlığına, ülkenin bütünlüğüne, milletin istiklaline ve
istikbaline kastetmemeli, terörle yan yana gelmemeli, terörü övmemeli.
Bir başka husus, yine, seçilmiş olmak hiç
kimseye suç işleme hakkı ya da terörü övme ya da terörle
irtibatlı olma hakkı vermez. Kayyumlardan bahsedildi Şayet,
eğer bunlar suçluysa YSK niye aday gösteriyor? dendi. YSKnin aday
gösterip göstermemesi ile İçişleri Bakanının inceleme için
görevden alması tamamen farklı kanuni maddelere dayanır. Bunu
Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bütün arkadaşlarımız da
bilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Son sözlerinizi alayım Sayın
Destici.
MUSTAFA DESTİCİ (Devamla) Son sözlerim: Terör
örgütüne üye olmaktan dokuz yılın üzerinde ceza almış
birisinin milletvekilliğini -bakın, yardım ve yataklık
değil, üye olmaktan ceza almış birisinin milletvekilliğini-
Türkiye Büyük Millet Meclisi, ilgili Anayasa maddesi ve İç Tüzüküne bakarak
düşürmeyip de ne yapacaktı? Bunu da yine hem Meclisimizin hem de
milletimizin vicdanına bırakıyorum. Yani, teröristliği
yüksek mahkemece onanmış biri Türkiye Büyük Millet Meclisinde elbette
oturamazdı, oturmamalıydı; bize göre, gecikmiş bir
karardı.
Bu duygu ve
düşüncelerle sizleri saygıyla sevgiyle selamlıyor 27 Mayıs
darbesinin cellatları tarafından haksız, hukuksuz bir
şekilde idam edilen merhum Adnan Menderesi, Fatin Rüştü Zorluyu,
Hasan Polatkanı rahmetle, minnetle ve şükranla anıyorum.
Yine Namlusunu
milletine döndürmüş tanka selam durmam. diyen şehit liderim Muhsin
Yazıcıoğlunu da rahmetle anıyorum. Ruhu şad olsun,
mekânı cennet olsun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Evet,
teşekkür ederim.
Değerli
milletvekilleri, görüşmeler tamamlanmıştır.
Teklifin tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Teklif kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Oy birliğiyle Sayın Başkan, tutanaklara geçsin
efendim, oy birliğiyle.
BAŞKAN Oy
birliğiyle kabul edilmiştir.
Gündemimizdeki
konular tamamlanmıştır ama Komisyonun bir söz talebi var, ona
bir söz vereceğim.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
46.- Anayasa Komisyonu Başkan Vekili Ali
Özkayanın, 218 sıra sayılı Kanun Teklifinin oy
birliğiyle kabul edilmesinden dolayı şükranlarını
sunduğuna ve tarihî sorumluluğun yerine getirildiğine, Erzurum
Milletvekili Muhammet Naci Cinislinin görüşülmekte olan 218 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 3üncü maddesi üzerinde İYİ PARTI
Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ANAYASA
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Sayın
Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; öncelikle, 5 partinin,
oy birliğiyle Komisyonumuzun bu raporunu kabul etmesine minnet ve
şükranlarımızı sunuyoruz. Tarihî bir sorumluluğumuzu
yerine getirdik.
Az önce Sayın
Erzurum Milletvekilimizin söylediği konu Komisyon çalışması
sırasında dikkate alındı ve Yüksek Soruşturma
Kurulunun gözaltı vesaire gibi işlem yaptıklarının
hepsi de bu kanundan yararlanacaklar diyorum.
Bir kez daha
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündemimizdeki konular
tamamlanmıştır.
Alınan karar gereğince, kanun teklifleri
ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için 24 Haziran 2020 Çarşamba günü saat 14.00te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 23.02
(x) 7/4/2020 tarihli 78inci Birleşimden itibaren coronavirüs salgını sebebiyle Genel Kurul Salonundaki Başkanlık Divanı üyeleri, milletvekilleri ve görevli personel maske takarak çalışmalara katılmaktadır.
(x) 218 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) İstanbul Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu ve Arkadaşları tarafından, 218 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin Geçici 1inci maddesi üzerinde verilen önergenin tam metni tutanağa eklidir.